DÖNEM: 22 CİLT: 138 YASAMA YILI:
5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
28’inci
Birleşim
6 Aralık 2006 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURU
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.-
Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak’ın, Dünya İnsan Hakları Günü münasebetiyle,
her fırsattan herkesin eşit olarak yararlanmasını sağlamanın, hiç
kimsenin düşüncesinden ve fikrinden dolayı kişisel hak ve hürriyetlerinden
mahrum edilmemesinin önemine ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Balıkesir Milletvekili Orhan Sür’ün, Devlet Su İşlerinin bazı bölge
müdürlüklerinde çalışan sondaj çalışanlarının sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet
Hilmi Güler’in cevabı
3.-
Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek’in, Papa XVI. Benedict’in Türkiye’yi
ziyareti sonrasındaki izlenimlerine ilişkin gündem dışı konuşması
B) GENSORU, GENEL
GÖRÜŞME, MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan ve 34 milletvekilinin,
pancar tarımı ve şeker üretimindeki sorunların araştırılarak sektörün
desteklenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıy
V. - ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ
GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
(10/329), (10/342) ve (10/349) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
ön görüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına ve görüşme gününe
ilişkin CHP Grubu önerisi
VI. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1115) (S. Sayısı: 1147)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (2/870) (S. Sayısı: 1255)
5.-
Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/874) (S. Sayısı: 1249)
VII. - SORULAR VE
CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR
VE CEVAPLARI
1.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, Acil Eylem Planı’ndaki muhalefet
partilerinin bilgilendirilmesi hususuna ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER’in cevabı (7/18004)
2.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, aile içi şiddet konusunda basında
yeralan bazı haberlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/18091)
3.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, intihar olaylarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/18097)
4.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in, Gediz Nehri’ndeki çevre kirliliğine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı
(7/18138)
5.-
Muğ
6.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, Sarıkamış şehitlerinin bulunduğu
alana ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı
(7/18140)
7.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in,
8.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Dünya Bankası kredili veya
hibeli projelere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin
cevabı (7/18142)
9.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, Bafa Gölü’nün kurumasına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı
(7/18143)
10.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Dünya Bankası kredili veya
hibeli projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif ŞENER’in cevabı (7/18149)
11.-
Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ’nin, kamudaki bazı sahtecilik
olaylarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU’nun cevabı (7/18553)
12.-
Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER’in, Samsun’da kurulu mobil
santrale ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı
(7/18563)
13.-
Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN’ın, Porsuk Çayı’ndaki
çevre kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin
cevabı (7/18564)
14.-
Muğ
15.-
Antalya Milletvekili Hüseyin EKMEKCİOĞLU’nun, Antalya-Elmalı’daki
Avlan ve Baranda göllerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman PEPE’nin cevabı (7/18566)
16.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, Mersin-Mut Kaymakamı hakkındaki
bazı iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun
cevabı (7/18570)
17.-
Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN’ın, Bakanlık logosundaki
İngilizce ibareye ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ’ın
cevabı (7/18667)
18.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Sayıştayın bir raporundaki
FİSKOBİRLİK’in banka borçlarının ödenmesiyle ilgili tespitlere
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif
ŞENER’in cevabı (7/18709)
19.-
Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU’nun Van Kadın Sığınma Evine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/18725)
20.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA’nın, Afyonkarahisar’a yapılan
yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı
(7/18726)
21.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, Bursa-Karacabey ilçesinin
adliye binası ihtiyacına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil
ÇİÇEK’in cevabı (7/17930)
TBMM
Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak beş oturum yaptı.
Konya
Milletvekili Ahmet Işık, ihalesi gerçekleşen Konya-Çumra Üçüncü
Merhale Projesi’nin en büyük bölümlerinden biri olan Mavi Tünel Projesi’nin
Konya Ovası’nda tarım ve hayvancılığın gelişimi ile bölge ekonomisine
getireceği yararlara,
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt, tarım ve hayvancılıkla uğraşan kesimin
kredi alımı ile mevcut kredi borçlarını ödemelerinde kolaylık sağlanması
konularında alınması gereken tedbirlere,
İstanbul
Milletvekili Gülseren Topuz, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının
verilişinin 72’nci yılı münasebetiyle, kadınların karar
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair 15/11/2006 tarihli ve 5556 sayılı Kanun’un Anayasa’nın
89’uncu maddesine göre bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi;
Türkiye
Büyük Millet Meclisi ve Sayıştay Başkanlığının 2005 Mali Yılı Kesinhesaplarına
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu
Raporu (5/27) (S. Sayısı: 1268);
Kars
Milletvekili Selami Yiğit’in, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine,
Eskişehir
Milletvekili Cevdet Selvi ve 27 milletvekilinin, çocuklara yönelik
cinsel sömürünün araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıy
İlişkin
önergeleri;
Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergesinin gündemdeki
yerini alacağı ve ön görüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Kesinhesap
Kanunu Tasarılarının, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler”
kısmının 1’inci, 2’nci ve 3’üncü sıralarında yer almasına, bütçe görüşmelerine
15/12/2006 Cuma günü saat 14.00’te başlanmasına ve bitimine kadar,
resmî tatil günleri dahil, her gün saat 11.00’den 13.00’e ve 14.00’ten günlük
programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunmasına ve
görüşmelerin onbir günde tamamlanmasına; başlangıçta, bütçenin
tümü üzerinde gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların
(Hükûmetin sunuş konuşması hariç) birer saat (bu süre birden fazla
konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların ise
onar dakika ile sınırlandırılmasına; kamu idare bütçeleri üzerindeki
görüşmelerin onbeş turda tamamlanmasına, turların bitiminden
sonra bütçe ve kesin hesap kanunu tasarılarının maddelerinin oylanmasına;
İç Tüzük’ün 72’nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde, her
turda gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların kırkbeşer dakika
(bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel
konuşmaların onar dakika olmasına, kişisel konuşmalarda her turda
İç Tüzük’ün 61’inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak
üzere iki üyeye söz verilmesine ve bir üyenin birden fazla turda söz
kaydı yaptıramamasına; bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz
olarak yerinden sorulmasına ve her tur için soru-cevap işleminin
yirmi dakika ile sınırlandırılmasına; bütçe görüşmelerinin sonunda
gruplara ve Hükûmete birer saat süre ile söz verilmesine (bu süre
birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), İç Tüzük’ün
86’ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların onar dakika
olmasına;
Genel
Kurulun 5/12/2006 Salı günkü birleşiminde, gündemin “Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının
174’üncü ve 309’uncu sıralarında yer alan (10/225) ve (10/372) esas numaralı
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin birleştirilerek
görüşülmesine; bu görüşmelerden sonra sözlü sorular ve diğer denetim
konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine;
İlişkin
Danışma Kurulu önerilerinin, yapılan görüşmelerden sonra,
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, 5084 ve 5350 Sayılı Kanunlarda
(2/577),
Mersin
Milletvekili Hüseyin Özcan’ın, Sıvılaştırılmış Petrol Gazları
(LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda (2/836),
Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tekliflerinin, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine
göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan
görüşmelerden;
Birleştirilerek
görüşülmesi
Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek ve 36 milletvekilinin, TRT yönetimi
hakkında ileri sürülen iddiaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi (10/225),
Anavatan
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Gaziantep Milletvekili
Ömer Abuşoğlu ve Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş’ın, TRT’nin
yayın politikası ve personel yönetimiyle ilgili çeşitli iddiaların
araştırılarak TRT’nin asli görevlerini daha sağlıklı yürütebilmesi
(10/372),
Amacıy
Sonra,
Açıklandı.
Elâzığ
Milletvekili M. Necati Çetinkaya, Yozgat Milletvekili Emin
Koç’un, konuşmasında, şahsına;
Devlet
Bakanı Beşir Atalay, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek’in, Malatya
Milletvekili Süleyman Sarıbaş’ın, konuşmalarında, Hükûmete, sataştıkları
iddiasıyla birer açıklamada bulundular.
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmının:
1’inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi’nin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce
geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2’nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin (1/1030) (
3’üncü
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik
Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/1115)
(
Kanun
Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4’üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek
temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesi kararlaştırılmış
bulunan Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin,
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin
(2/870) (S.Sayısı:1255) görüşmelerine devam olunarak 27’nci maddesine
kadar kabul edildi; 27’nci madde üzerinde bir süre görüşüldü.
6
Aralık 2006 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak
üzere, birleşime 22.59’da son verildi.
Nevzat Pakdil
Başkan
Vekili
Ahmet Gökhan Sarıçam Harun Tüfekci
Kırklareli
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Türkân Miçooğulları
İzmir
Kâtip
Üye
No.:
42
II. - GELEN KÂĞITLAR
Tasarılar
1.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Sosyal
Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/1270) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.2006)
2.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari
ve Cezai Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1271) (Adalet ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.2006)
Teklifler
1.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/900) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2006)
2.-
Samsun Milletvekili Ahmet Yeni’nin; 15.11.2000 Tarihli ve 4603 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim
Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/901) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 6.12.2006)
Meclis Araştırması
Önergesi
1.-
Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN ve 34 Milletvekilinin,
pancar tarımı ve şeker üretimindeki sorunların araştırılarak sektörün
desteklenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıy
6 Aralık 2006 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
14.06
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet
Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci
Birleşimi’ni açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma
süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir.
Hükûmetin konuşma süresi yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz, insan hakları ile ilgili söz isteyen Tokat Milletvekili
İbrahim Çakmak’a aittir.
Sayın
Çakmak, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURU
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Tokat Milletvekili
İbrahim Çakmak’ın, Dünya İnsan Hakları Günü münasebetiyle, her fırsattan
herkesin eşit olarak yararlanmasını sağlamanın, hiç kimsenin düşüncesinden
ve fikrinden dolayı kişisel hak ve hürriyetlerinden mahrum edilmemesinin
önemine ilişkin gündem dışı konuşması
İBRAHİM
ÇAKMAK (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya İnsan
Hakları Günü dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yeryüzünün
en şereflisi olarak yaratılan insanın değeri ve hakları tarih boyunca
tartışılmış ve tartışılmaya devam ediyor. Bu hakları gözeten şerefli
dönemler de olmuş, anlatmaya utandığımız kara sahifeler de. Bu konuda
milletimizin alnı aktır. Tarihimiz bunun binlerce örnekleriyle
doludur. Bugün bize akıl vermeye kalkanlara söyleyecek çok sözümüz
var. Önemli olan, bugün, dünyanın her bölgesinde insan haklarının
yüksek sesle tartışılmasıdır, yazılarda ve sözlerde kalan bu hakların
kazanılmasıdır. Yeterli olmasa da günümüzde kazanılan bazı hakların
elde edilmesi büyük mücadeleler sonunda olmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 10 Aralık
1948’de
Yıllarca
süren insan hakları mücadelesi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Beyannamesi’yle önemli bir başarı elde etmiştir. Varılan nokta son
nokta değildir, ama önemli bir aşamadır. Birleşmiş Milletlere bağlı
ülkeleri bağlamakta olup, bu çerçevede kararların yerine gelmesi
için bütün ülkelerin sorumlulukları vardır.
Demokrasi
alanında bizden önce yola çıkanları geride bırakarak, insan hakları
ve fikir hürriyetinde büyük mesafeler aldık. Bununla beraber, henüz
ön yargılardan kurtulamadığımız korku ve vehimlerden meydana gelen
kısıtlamalar ve hak ihlalleri, maalesef, devam etmektedir. Hâlbuki,
bir siyasetçi için ilk söz, önce insan ve insan hakları ve insanların
mutluluğu olmalıdır. Bu ülke, ufku, aklı ve vicdanı hür insanların
eliyle aydınlanacaktır.
1948’de
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda
Tarih
boyunca nice beyannameler ve kanunlar yazıldı. Belki bunların birçoğu
elimize de ulaşmadı. Fakat, bilinen bir gerçek var ki, binlerce yıldır
geçmişimizde bugün bile gerçekleştirilemeyen altın dönemleri
hayata geçiren bir kültürden geliyoruz. Biz buna “kul hakkı” diyerek,
insan değerini ve hakkını kendi hakkımızdan önde tutuyoruz.
Kendisi
için istediğini başkası için de istemeyenin olgun bir insan olamayacağını
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun.
İBRAHİM
ÇAKMAK (Devamla) - Yine, bin dört yüz yıl önce Peygamberimizin, Veda
Hutbesi’yle, bütün insanlığa çağrıda bulunarak, mal ve can güvenliğinin
sağlanması, kan davalarının kaldırılması ve benzeri konularda
insan hayatının, malının ve şerefinin dokunulmaz olduğunu ortaya
koyması, insan haklarına dinimizin ne kadar önem verdiğinin vurgulanması
bakımından da çok önemlidir.
Bugün
insan haklarını savunanların ve öncülüğünü yapanların, tarihimizde,
sözde değil, bizzat hayata geçirilen bu değerlerden yararlanmalarını
tavsiye ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, özellikle cumhuriyet tarihimizde gerçekleştirilen
hak ve hürriyet alanındaki reformları mutlaka hatırlamak durumundayız.
Son yıllarda Avrupa Birliği sürecinde yapılan fikir ve düşünce
alanındaki gelişmeler ve haklar, çoğu gelişmiş ülkelerde dahi olmayan
ilerlemelerdir. Bu başarı, iktidarı ve muhalefetiyle devletimizin
başarısıdır ve Meclisimizin halkımıza verdiği bir değerin göstergesidir.
Elbette, eksiklikler ve yanlışlıklar olacaktır. Biz bunları olgunluk
ve sağduyuyla aşacak güçteyiz. Önemli olan, ülkemizin ve insanımızın
hayat standardının yükseltilmesidir. Önemli olan milletimizin huzuru
ve mutluluğudur. Önceliğimiz, milletimizin haklarıdır, hürriyetidir;
her fırsattan herkesin eşit olarak yararlanmasını sağlamaktır, hiç
kimsenin düşüncesinden ve fikrinden dolayı, ön yargıyla yasaklar
arkasına sığınarak, kişisel hak ve hürriyetlerinden mahrum edilmemesidir.
İnsan
haklarında nasıl önceleri önde olduysak, bugün de önde olmak zorundayız.
Başkalarının bu konuda tavsiyelerine gerek kalmadan, insanımıza
yakışan hakların devlet tarafından korkmadan verilmesidir, çünkü
devlet millet içindir. Devletine güvenen ve seven milletlerin gücü,
devletlerin gücünü gösterir. Güçlü devlet hem milletine hem de mazlum
milletlere şefkat elini uzatabilir.
BAŞKAN
– Sayın Çakmak, lütfen konuşmanızı tamamlayınız. İnsan hakları gününde
bir milletvekili arkadaşımızın sözünü kesmek istemiyorum, ama
iki dakikalık süre geçti.
Buyurun.
İBRAHİM
ÇAKMAK (Devamla) – Son paragrafım Sayın Başkanım, tamamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bugün dünyamızın her köşesinde nice insan haklarının
ihlaline şahit oluyoruz, bütün dünyanın gözü içine baka baka yapılan
saldırılarda, işgallerde, sebep olanların sahte demokrasi ve insan
hakkı anlayışını ibretle izliyoruz. Günde ortalama 80 kişinin
öldüğü Irak’ta mı haklar korunuyor, sahipsiz ve savunmasız yaşlı ve
çocukları acımasızca katledilen Filistin’de mi, Afrika’da mı, Asya’da
mı insan hakları korunuyor? Hak ve menfaati sadece kendini ve kendi
halkının geleceğini düşünen sözüm ona güçlü devletler, insanlık
gözünde ne kadar küçüldüklerini görmüyorlar mı. Tarih, bu zulme sebep
olanların kısa zamanda kaybolduklarının nice örnekleriyle doludur.
Sadece devletler değil, milletler de, insanlar da insan hakkı ihlaline
karşı seslerini yükseltmek zorundadırlar. Kamuoyu baskılarıyla
düzeltilebilecek çok yanlışlar vardır.
BAŞKAN
– Sayın Çakmak, istirham ediyorum, üç dakikalık süre geçti.
İBRAHİM
ÇAKMAK (Devamla) – İnsan haklarının konuşulduğu bugünlerde, herkesi,
insanlığın onurunu savunmaya ve korumaya davet ediyorum. Bugüne
kadar kazanılan haklar, bundan sonra da bu onurlu mücadeleyle halkımıza
ve dünya halkına daha fazlasını kazandıracaktır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Gündem
dışı ikinci söz, Devlet Su İşlerinin sondaj çalışanlarının sorunlarıyla
ilgili söz isteyen Balıkesir Milletvekili Orhan Sür’e aittir.
Sayın
Sür, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Balıkesir
Milletvekili Orhan Sür’ün, Devlet Su İşlerinin bazı bölge müdürlüklerinde
çalışan sondaj çalışanlarının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in cevabı
ORHAN
SÜR (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlarım; Devlet Su İşlerinin çeşitli bölgelerinde
çalışan sondaj müdürlüklerindeki personelimizin sorunları hakkında
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Çok
değerli arkadaşlarım, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Personel
ve Eğitim Daire Başkanlığı, 22 Kasım 2006 tarihinde Devlet Su İşlerinin
bölge müdürlüklerine bir yazı gönderdi. Bu yazıyla, şu anda faaliyette
bulunan 19 Devlet Su İşleri sondaj şube müdürlüğünün 8 tanesi kapatılıyor
ve buralarda çalışan personel diğer 11 bölgede görevlendirilip,
oralarda 15 Aralık 2006 tarihinde göreve başlama talimatıyla karşılaşıyorlar.
Acaba,
bu kapatılmanın gerekçesi nedir diye bu yazıyı incelediğimizde
şunları görüyoruz:
1)
Kaynak yetersizliği,
2)
İhale işlerinin emanet işlere dair hükümlerini zorlaştırdığı,
3)
Mevcut çalışma şartlarının üretimde ekonomi icaplarını gerçekleştirmeye
elvermemesi gibi nedenlerle böyle bir organizasyona gidildiği
ve bu nedenle de yurt çapındaki 19 şubenin 8 tanesinin kapatıldığı.
Şimdi,
kapatılanlar:
Bu
şubelerde çalışan 400 tane sondaj çalışanı var. Bu 400 sondaj çalışanı,
maalesef, aralık ayının ortasında evinden barkından ediliyor. Değerli
arkadaşlarım, bu insanların çoluğu var çocuğu var. Hepsi kışa hazırlığını
yapmış, odununu almış, kömürünü almış. Aralığın ortasında bu insanları
evlerinden barklarından etmenin hangi acil gerekçesi var? Öncelikle
sizlere bunu sormak isterim.
Ama,
ben, bir Balıkesir Milletvekili olarak, kapanan bir sondaj şubesinin
ilinin milletvekili olarak Balıkesir’i size anlatmak istiyorum.
1988
yılında sondaj şubemiz kurulmuş ve bugüne kadar, 33.714 metre enjeksiyon
yapmış, 22.400 metre temel araştırma sondajı yapmış, 15.855 metre su
sondajı yapmış. Ortalama olarak, yılda 1.983 metre enjeksiyon,
1.318 metre temel araştırma, 933 metre su sondajı yapıyor ve bu iş kapasitesiyle
Balıkesir Sondaj Şube Müdürlüğü, Türkiye’de ikinci sırada yer alıyor.
Böyle bir sondaj şube müdürlüğünü kapatıp Eskişehir’e bağlıyoruz.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, 2007 programına bakıyorum Balıkesir Sondaj
Şubesinin, 1.829 metre enjeksiyon, 655 metre temel araştırma, 940
metre su sondajı var.
Şimdi,
gerekçeye baktığımızda, aslında, orada, ilginç bir madde var: “İhale
işlerinin emanet işlere dair hükümlerini zorlaştırdığı.” Yani,
anladığım kadarıyla, bu bölgelerde sondaj şubeleri bulunduğu sürece
ihaleler yapamıyorsunuz, yani bu işleri özel sektöre devredemiyorsunuz.
Sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Yani, kamunun bu işlerini, artık,
özel sektöre tamamen açmak istiyorsunuz. Bunu yapsanız bile, bu şubelerde
çalışan bu nitelikli personeli, denetçi olarak, bu olayları, bu işlemleri
kontrol etmek amacıyla kullanmak zorundasınız. O zaman ne diye kapatıyorsunuz?
Ayrıca,
kapatılan sondaj şubelerinin ve korunan şubelerin coğrafi dağılımını
incelediğimizde çok ilginç sonuçlarla da karşı karşıya kalıyoruz
değerli arkadaşlarım. Şimdi, biraz önce, size, kapatılan şubeleri
saydım. Peki, korunanlar hangileri? Aydın, Afyon, Eskişehir,
Şimdi,
acaba, yan yana üç tane sondaj şubesi korunurken, yüzlerce kilometre
öbür taraflardaki, uzaktaki sondaj şubeleri neden kapatılıyor?
Hele hele Afyon için sormak istiyorum: Afyon’da Devlet Su İşlerinin
bölge müdürlüğü bile yok. Bölge müdürlüğü olmayan bir sondaj şubeyi
koruyorsunuz ve Afyon’a, örneğin,
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ORHAN
SÜR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sür.
ORHAN
SÜR (Devamla) – Bölge müdürlüğü olmayan Afyon, Antalya Bölge Müdürlüğünün
işlerini de yapacak. Acaba Afyon’nun korunmasında Genel Müdürümüzün
Afyonlu olmasının bir kıyağı var mı diye düşünmeden edemiyorum.
Şimdi,
Şanlıurfa gibi GAP’ın en önemli birimlerinden bir tanesini kapatıyorsunuz,
ama, bunun yanındaki, ikisi bitişik olan Elâzığ’
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (
ORHAN
SÜR (Devamla) – Evet.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bunlar, tabii, aklımıza çok çeşitli nedenler
getiriyor ve bu kapatmaların anlamını çözemiyoruz. Örneğin,
HASAN
ANĞI (
ORHAN
SÜR (Devamla) – Sadece
HASAN
ANĞI (
ORHAN
SÜR (Devamla) –
ŞEVKET
ARZ (
ORHAN
SÜR (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, ilginç bir olay
size söyleyeyim:
Değerli
arkadaşlarım, bakın, Balıkesir’de 41 tane personel ayın 12’sinde Eskişehir’de
göreve başlamak zorunda. Lüleburgaz’ın 87 personeli var, Trabzon’un
31 personeli var. Bunların hepsi zaten arazide çalışan insanlar.
Yani, bunları oraya bağlasanız da, bunlar oralara gelip çalışmak
zorunda. Oraları nasıl yöneteceksiniz? Oraların nasıl bu işlemlerinin
bitmesini sağlayacaksınız? Bunları sizlere sormak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sonuçta, kışta kıyamette yüzlerce insanımızı mağdur
ettiğimiz gibi, büyük bir dengesizlik de yaratıyorsunuz. O nedenle,
bence bu işin kökten çözümü, bu kapatmalardan vazgeçilmesidir. Bu
kapatmalardan vazgeçilsin, buradaki insanlarımız huzursuz edilmesin
ve bölgelerimiz de bu hizmeti almaya devam etsin diyorum ve 400 sondaj
çalışanımıza işlerinde, Devlet Su İşlerinin tüm çalışanları gibi,
ülkemizin tüm çalışanları gibi başarılı çalışmaların devamını
diliyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
EYÜP
FATSA (Ordu) – Sayın Başkan…
ŞEVKET
ARZ (
EYÜP
FATSA (Ordu) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, bir cümle efendim.
ŞEVKET
ARZ (
BAŞKAN
– Sayın Fatsa bir cümlelik bir ilavede bulunmak istiyor. Ama, mikrofonunuz
açık değil Sayın Fatsa.
ŞEVKET
ARZ (
BAŞKAN
– Hayır, başka bir konuyla ilgili bir açıklama…Tek cümlelik bir konuşma
yapacak.
ŞEVKET
ARZ (
ASIM
AYKAN (
ORHAN
SÜR (Balıkesir) – Sizin haberiniz var, bizim haberimiz yok.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı, böyle bir şey
var mı?
EYÜP
FATSA (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Orhan Sür, gündem dışı konuşmasında, Devlet Su İşlerine ait 8 şube
müdürlüğünün kapatıldığını söyledi. Biraz önce Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü yetkililerinin bize ulaşarak verdiği bilgide,
dün yayınlanan bir genelgeyle böyle bir kapatma işleminin olmadığını
ve yarından itibaren iddia edilen bütün şubelerin görevlerine devam
edeceğini ifade etti.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?
ŞEVKET
ARZ (
ALİ
TOPUZ (İstanbul) – Soruyu sorana niye telefon etmiyor Genel Müdür
de, başkalarına ediyor? Olur mu?
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Rahatsız mı oldunuz efendim?
BAŞKAN
– Arkadaşlar lütfen…
Gündem
dışı üçüncü söz, Papa 16’ncı Benedict’in Türkiye ziyaretiyle ilgili
söz isteyen Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek’e aittir.
Sayın
Çiçek, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Yozgat Milletvekili
Mehmet Çiçek’in, Papa XVI. Benedict’in Türkiye’yi ziyareti sonrasındaki
izlenimlerine ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET
ÇİÇEK (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Papa
XVI. Benedict, nihayet Türkiye’ye geldi ve gitti. Neredeyse bir yıla
yakın zamandır Türkiye ve dünya kamuoyunun gündeminde yer bulan Papanın
Türkiye ziyareti sonuçlandı, sağ salim Papa geldi ve gitti.
Papa
bu göreve seçilmeden önce, kimliği, kişiliği ve taşıdığı misyonu
tartışıldı. Yerine geldiği Papa Paul’ün dünya insanlığına ve Hristiyanlığın
dışındaki dinlere karşı gösterdiği takdire değer yaklaşım, dinler
arası diyalog, savaşlar ve savaşların getirdiği vahşeti kınaması,
Haçlı Seferleri sebebiyle Hristiyan dünyasının o dönemde sergilediği
yüz binlerce masum insanın hayatına mal olan Haçlı Seferleri katliamı
için Müslümanlardan özür dilemesi, zengin ve gelişmiş ülkelerin fakirleşen,
yoksulluğun ve açlığın pençesinde kıvranan insanlığın imdadına
koşması konusunda sergilediği misyonun tam tersine Papa Benedict,
koyu bir Alman ırkçısı, Müslüman düşmanı, hatta, Peygamber Efendimize,
eli kılıçlı, şiddet tahrikçisi, Müslümanları terörist, Kur’an’ı uydurma
bir kitap gösterecek kadar farklı görüntü sergiledi. O günlerde daha
da ileri giderek “Haçlı Seferlerinin devam ettiğini” ima ederek,
Müslümanlara karşı kutsal ittifak çağrısında bulundu. ABD Başkanı
Bush ve yönetiminin Müslüman ülkelerde devam ettirdiği soykırım
ve katliama varan savaşlarına ”terörle savaş” adını vererek alkış
tuttu.
Bu
beyanatlar dünyayı ayağa kaldırdı. Müslüman dünyasından, bilhassa
Türkiye’den yükselen lanetleme ve protestolar, “özür dilesin” talepleri
duyulmadı. Papa, düşmanlık dolu sözlerini, fiil ve davranışlarını
sürdürmeye devam etti. Bu sebeple Türkiye ziyareti ertelendi,
sonra talep
Papa,
“İslam
dini, tarihi itibariyle ve bütün kaynaklarıyla şiddet içeren, bunu
teşvik
Akıl
almaz bir hızla dünyaya yayılan Müslümanlığın önünü kesmek, Hristiyanlık
dininin temel akidesinde yıllardır tartışılan İncil’in Konstantin
tarafından yazdırılan bir kitap olduğu tezini unutturmak, yorulmuş,
milyarlarca dolar harcayarak yapılan misyonerlik çalışmalarına
rağmen dünyaya yayılmada sonuç alamayan Hristiyanlık dinini dünya
üzerinde kutsal ittifakla birlikte ayakta tutma projesi bu projenin
adı, bu ittifakın adı.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, biz enteresan bir milletiz. Düşmanlığımızın
da dostluğumuzun da ölçüsü, tartısı yoktur, bazen ne yaptığımız
belli olmuyor. Papa ziyaretiyle ilgili görsel ve yazılı medyamıza
bir bakın, bunu çok iyi anlayacaksınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Çiçek, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) – Ne oldu da Papa ve ziyareti birden hezimetten zafere
dönüştü? Papa, Müslümanlığa, Türklere, Müslümanlara sövmeyi terk
mi etti şimdi? Papa, akıl almaz bir manevrayla, bu köklü strateji değişikliğini
niçin yaptı arkadaşlar? Bence, üzerinde kafa yorulması gereken husus
budur. Papa, geçmişteki görüntüsüyle Türkiye’ye gelseydi, kutsal
ittifakı bu kadar kolay ve rahat gerçekleştiremez ve dünya kamuoyuna
bu kadar rahat
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; merak ediyorum, birdenbire oluşan
Papa sevgisi, bizlere bu gerçekleri unutturacak mı? Papayı, Sultanahmet
Camii’nde huzur duruşunda bulundu diye neredeyse Müslüman ilan ediyorduk.
Bir gazetemizin manşetinde Papanın “Kalbimin yarısı İstanbul’da
kaldı.” sözleri yer aldı. Doğrudur, Hristiyan dünyasının kalbinin
yarısı Vatikan’da ise diğer yarısı da Fener Patrikhanesi’ndedir.
Onlara göre, Roma İmparatorluğu’nun yarısını, yani batı Roma’yı
Vatikan temsil ediyorsa, doğu Roma’yı, yani Bizans’ı da Patrikhane
temsil ediyor. Zaten, o da “kalbimin yarısı Sultanahmet Camii’nde
kaldı” demedi. Katiyen şunu söylemek istemiyorum -buraya dikkatlerinizi
çekmek istiyorum- katiyen şunu söylemek istemiyorum: Hristiyanlık
âlemiyle husumet ve düşmanlığımızı artıralım, Papayı düşman ilan
edelim, sergilediği tavrı küçümseyelim demiyoruz. Zaten, tarihe
müracaat edersek, asırlar boyu, biz, dinler arası diyaloğu yaşattık.
Balkanlarda dört yüz yıl bu dinlerin müntesipleri kardeşçe yaşadı.
Başbakanımız
Recep Tayyip Erdoğan ve İspanya Başbakanı Zapatero’nun başlattığı
“medeniyetler arası diyaloğ”un mimarı yine biziz, bizim milletimiz.
Kim bilir kaç yıldır yüksek strateji ürünü, binlerce uzman stratejistin
süzgecinden geçirilerek servise sunulmuş bu gezinin, tebessüm
ile sergilemeye çalıştığı tatlı yönünün arkasını iyi okuyalım.
BAŞKAN
– Sayın Çiçek, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) – Tamamlıyorum efendim, tamamlıyorum; teşekkür
ediyorum.
Bu
kutsal ittifakın önümüze çıkaracağı problemlere hazırlıklı olalım,
kastım budur.
Papa
Benedict ve Sayın Türk vatandaşı Bartholomeos, Türk vatandaşı Ermeni
Patriği Mutafyan’dan, el ele tutuşup şu açıklamayı yapmalarını beklerdik:
“Filistin’de binlerce Müslüman ölüyor ve kuşatma altında aç, sefil…”
BAŞKAN
– Sayın Çiçek, istirham ediyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
“…Daha
yakında yüz binlerce Boşnak, Arnavut, Müslüman olduğu için Bosna’da
şehit edildi. Hristiyan-Müslüman savaşı ilan edildi, kutsal savaş
dendi. Hâlâ, binlerce masum Müslüman’ın dozerlerle çukurlardan cesetleri
çıkarılıyor. Dolayısıyla, biz, bu katliamı yapan,
BAŞKAN
– Sayın Çiçek, lütfen, son cümlelerinizi alayım.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum.
BAŞKAN
– Son cümleniz, lütfen.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) – Son cümlem.
“…Bu
ittifakı, bu savaşı durdurmak için yapıyoruz. Bunun için bir araya
geldik.” demelilerdi.
Zaman
geçmemiştir. Papa Benedict’ten, Türk vatandaşı Bartholomeos’tan ve
Türk vatandaşı Mutafyan’dan acilen bu açıklamaları bekliyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Balıkesir
Milletvekilimiz Sayın Orhan Sür’ün gündem dışı konuşmasıyla ilgili
olarak, Enerji Bakanımız Sayın Mehmet Hilmi Güler Bey cevap vereceklerdir.
Buyurun
Sayın Bakanım.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önce Sayın Orhan Sür Bey’in, DSİ’nin
sondaj sorunlarıyla ilgili gündeme getirdiği konuyla ilgili olarak,
her ne kadar cevap verildiyse de, ben, ilave bilgi sunmak istiyorum.
Bu
noktada, Eyüp Fatsa Bey’in de açıkladığı şekliyle, böyle bir şey şu anda
söz konusu değil. Ancak, verimlilik çalışmasıyla ilgili olarak,
Devlet Su İşlerinin, devamlı olarak verimliliği artırmak üzere,
elemanların çalışma, bölümlerin çalışma durumlarıyla ilgili olarak
değişik senaryolar üzerinde çalışmaları devamlı olmaktadır verimliliği
artırmak için. Bu meyanda yapılan bir çalışmadır. Ancak, biz de, bu
noktada, Devlet Su İşleri çalışanlarının hem kış mevsimi olması
hem de bu programı bir daha gözden geçirmek üzere, daha önceden olayı
ben durdurdum. Dolayısıyla, şu anda böyle bir şey söz konusu değil.
Ancak, biz, verimli çalışmayı temel prensip edinen bir Hükûmet olarak,
Bakanlık olarak, burada verimlilik çalışmalarıyla ilgili olarak
devamlı üzerinde çalışıyoruz, çünkü bunu özel sektöre yaptırmak
daha ucuz oluyor, daha verimli oluyor ve aynı zamanda, su ihtiyacı
da giderek arttığı için, biz, fazla eleman almadan bu işleri yapmak
istiyoruz. Onun için de, Devlet Su İşleri bütçesi uzunca bir süredir
aynı kaldığı hâlde, biz daha fazla iş yaparak bunları toparlıyoruz.
Dolayısıyla, böyle bir şey söz konusu değil. Zaten bu yapılan çalışmalarda
da, verimle ilgili olan çalışmalar da bizim faaliyetlerimize yansıyor.
Sonuç
olarak şunu söyleyeyim: Sondaj konusu, bizim çok önem verdiğimiz
bir konu ve giderek de burada miktarları artırıyoruz. Sadece
DSİ’nin değil, MTA’nın da sondaj çalışmaları çok yoğun bir şekilde gidiyor.
Hem yer altı sularını tarım için, içme suyu olarak kullanmak bakımından
DSİ hem de jeotermal enerji açısından MTA çok yoğun bir çalışma içinde
ve burada da, bilhassa jeotermalde önemli adımlar da attık. Biz, bu
yer altı suları konusunda verimliliği artırmak üzere her türlü çalışmayı
sürdürmeye devam edeceğiz, ama şu anda böyle bir şey söz konusu değil
şubelerde. Bunu arkadaşlarımıza, değerli milletvekillerimize
bildirmek için söz aldım.
ŞEVKET
ARZ (
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Durdurdum
diyorum, durdurdum. Durdurdum, evet durdurdum.
ŞEVKET
ARZ (
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Teşekkür
ederim, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim. Ümit ederim konu açıklığa kavuşmuştur.
Sayın
Bakanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (
BAŞKAN
– Efendim?
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (
BAŞKAN
– Hayır, Mehmet Çiçek’in konuşmasıyla ilgili nasıl bir açıklama yapacaksınız?
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (
BAŞKAN
– Genel bir âdet... Yok, böyle bir âdet yok İbrahim Bey.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (
BAŞKAN
– Hayır, kısa bir açıklama yapacaksınız da, yani, çok önemli bir konu
olarak kendi adınıza bir açıklama, vesaire yapın, ona bir şey demem.
Yani, ne yapalım şimdi?
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (
BAŞKAN
– Herkes, böyle, konuşulanlarla ilgili bir açıklama yaparsa...
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (
BAŞKAN
– Yok, yok...
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır. Önerge beş yüz kelimeden
fazla olduğu için özeti okunacaktır. Ancak, tam metni tutanak dergisinde
yayımlanacaktır.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL
GÖRÜŞME, MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Eskişehir
Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan ve 34 milletvekilinin, pancar
tarımı ve şeker üretimindeki sorunların araştırılarak sektörün
desteklenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıy
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yöresel
ve ulusal ekonomiye yüksek katma değer sağlayan pancar üretiminin
yok olmasının önüne geçilmesi ve pancar çiftçisinin sorunlarının
çözülmesi hususunda alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıy
1- Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
2- İzzet Çetin (Kocaeli)
(x) (10/402) esas numaralı Meclis araştırması
önergesi Tutanağa eklidir.
3- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
4- Ufuk Özkan (Manisa)
5- Yılmaz Kaya (İzmir)
6- Yavuz Altınorak (Kırklareli)
7- Ahmet Küçük (Çanakkale)
8- Mevlüt Coşkuner (Isparta)
9- Feramus Şahin (Tokat)
10- Mehmet Ziya Yergök (
11- Bülent Baratalı (İzmir)
12- Bayram Ali Meral (
13- Yakup Kepenek (
14- Orhan Eraslan (Niğde)
15- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
16- Mehmet Nuri Saygun (Tekirdağ)
17- Kemal Sağ (
18- Nail Kamacı (
19- Ahmet Yılmazkaya (
20- Mustafa Yılmaz (
21- Muharrem Kılıç (
22- Hüseyin Ekmekcioğlu (
23- Tuncay Ercenk (
24- Osman Kaptan (
25- V. Sinan Yerlikaya (Tunceli)
26- Kâzım Türkmen (Ordu)
27- Mehmet Işık (Giresun)
28- Oya Araslı (
29- Mehmet Küçükaşık (
30- Mustafa Özyurt (
31- İlyas Sezai Önder (
32- Rasim Çakır (
33- Sedat Pekel (Balıkesir)
34- Harun Akın (Zonguldak)
35- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Özet
Ülkemizde
şeker pancarı tarımının önemli bir parçası olup, Türkiye’de 64 ilde,
5.877 köyde yaklaşık 500 bin çiftçi ailesi tarafından şeker pancarı
tarımı yapılmaktadır. Şeker pancarı, tarım ve endüstri kesiminde
geniş istihdam olanağı sağlama özelliğine sahiptir. Bu özelliği
dikkate alındığında, şeker pancarı tarımının üreticilerin yanı
sıra, şeker sanayisinde çalışanıyla, alt sektör çalışanıyla ve
aileleriyle birlikte toplam 10 milyona yakın insanımızı ilgilendirmekte
olduğu ortaya çıkmaktadır.
Şeker
pancarı üretimi dünyada birçok ülke tarafından desteklenmektedir.
Ancak, ülkemizde şeker pancarı üretimi kotalarla sınırlandırılmakta,
kotalar yıllar itibariyle azaltılırken, şeker pancarı alım fiyatları
ise maliyetlerin bile karşılanmasına imkân vermeyecek düzeyde belirlenmektedir.
Üreticiler ürünlerinden elde ettikleri hasılat ile hayatlarını
zorlukla idame ettirmekte, bankalardan kredi almak suretiyle borçlanmaktadırlar.
Devletten gerekli desteği göremeyen üreticilerin büyük kısmı icralık
duruma gelmişlerdir.
Pancar
tarımı, çiftçiyi köyde tutan en önemli araçlardan biridir. Pancar
üretimine gereken desteğin verilmemesi ve uygulanan yanlış politikalar
pancar tarımının yok olmasına ve pancardan geçimini sağlayan 2.5
milyona yakın köylünün göç etmesine yol açacaktır. İzlenen pancar
politikası işsiz ordusuna 2,5 milyon köylümüzün eklenmesine yol
açacak niteliktedir.
Şeker
pancarı, istihdam sorununa çözüm olabilecek en önemli ürünlerden
biridir. Çapa ve hasat döneminde 250 bin tarım işçisi ve az topraklı
çiftçiler ile işsizlere 100 gün süreyle iş imkânı sağlamaktadır. Kırsal
kesimde buğdaya göre 18 kat, ayçiçeğine göre ise 4.4 kat fazla istihdam
sağlamaktadır. Türkiye’de bir dekar şeker pancarının tarla hazırlığından
kantara teslimine kadar 10 erkek işgücüne ihtiyaç bulunmaktadır.
Bir dekar şeker pancarı tarımı 93 saat istihdam imkânı sunmaktadır.
Bir
çiftçinin ektiği ortalama pancar miktarı 7 dekardır. Ürettiği pancar
28 tondur. Pancar fiyatı ise 89.000 TL/kg’dir. Buna göre pancar çiftçisinin
ortalama brüt pancar geliri 2,49 milyar TL seviyesindedir. Gelirin
¾’ü üretim masrafları, ¼’ü net gelir değeri olmak üzere pancar çiftçisinin
pancar tarımından sağladığı net gelir ortalama 622 milyon TL seviyesindedir.
Dekar başına net gelir ise 88 milyon civarındadır. Tarım kesiminde
çalışan işgücünün maliyeti yaklaşık 9 milyon liradır. Bir dekar
şeker pancarı tarımı için 10 iş gücüne ihtiyaç olduğu dikkate alındığında
dekar başına net gelirin iş gücü maliyetini dahi karşılamadığı
görülmektedir.
Pancar
tarımı yapılan ülkeler arasında pancar tarımını ve pancar şekeri
üretimini desteklemeyen tek ülke Türkiye’dir. AB’ye girme sürecinde
olan ülkemizde tarımsal ürünler arasında sanayisi ve üretim teknikleri
açısından rekabet edebileceğimiz tek ürün şeker pancarı ve pancar
şekeridir. Dolayısı ile sektörün geleceğinin garanti altına
alınması ve sürdürülebilir bir pancar tarımın sağlaması açısından
ilgili her kesimin gerekli tedbirleri alması ve uygulaması noktasında
göstereceği duyarlılık ve kararlılık, sektörün ve Türkiye ekonomisinin
geleceği açısından önem arz etmektedir.
Ülkemizin
70 yılı aşkın süredir pancardan şeker üreten kurulu sanayi ve her
yıl pancar eken yaklaşık 500 bin çiftçi işletmesi ciddi ölçüde baskı
altındadır. İzlenen yanlış politikalar pancar tarımının ve pancar
şekeri üretiminin bitmesine neden olacaktır. Bu durum ise köylülerimizi
mağdur edecek, geleceklerini belirsiz hale sokacaktır. Ayrıca,
ekonomi katma değeri yüksek olan pancarın sağladığı yararlardan
mahrum bırakılacak ve ülkemiz şekerde tamamen dışarıya bağımlı
hale gelecektir.
Yöresel
ve ulusal ekonomiye yüksek katma değer sağlayan pancar üretiminin
yok olmasının önüne geçilmesi ve pancar çiftçisinin sorunlarının
çözülmesi hususunda alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıy
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge
gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
V. – ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ
GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/329),
(10/342) ve (10/349) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
ön görüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına ve görüşme gününe
ilişkin CHP Grubu önerisi
06/12/2006
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun, 06.12.2006 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında,
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Ali
Topuz
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmının, 264 üncü sırasında yer alan (10/329), 276 ncı sırasında yer
alan (10/342) ile 282 nci sırasında yer alan (10/349) Esas Numaralı Meclis
Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurul’un; 06.12.2006
Çarşamba günlü birleşiminde ve birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisinin lehinde iki söz talebi vardır, aleyhinde
üç söz talebi vardır.
Sayın Ünal Kacır ve Sayın Seyfi Terzibaşıoğlu…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Var efendim.
BAŞKAN – O zaman, arzu ederseniz ikinizden
birine söz verelim biriniz feragat ederseniz veya bir de Ümmet Kandoğan
Bey var. Çekeceğiz, nasıl dersiniz?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hayır efendim,
biz önce verdik. Biz verdik beraber.
BAŞKAN – Arkadaşlar aynı anda geldiğini
söylediler.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hayır efendim.
Biz, sizinle beraber aynı anda verdik. Cumhuriyet Halk Partisi ile
aynı anda verdik; doğrudur. Ama, diğer arkadaşımız sonra getirdi.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) –
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) – O
sonra verdi efendim; en son DYP verdi.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) –
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) –
Zaten her gün konuşuyorsun kardeşim, biraz dinlen.
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, bu defa sizin
geç getirdiğinize bütün arkadaşlar müttefik; geç vermişsiniz.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) –
Sayın Başkan, geç geldi zaten.
BAŞKAN – Geç getirmişsiniz…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Hayır Sayın
Başkanım, geç getirmedim. Ben aynı anda… Yani, aynı anda üç kişi nasıl
verir Sayın Başkanım? Sırayla olacak burada; bir, iki, üçüncü olacaktır.
BAŞKAN – Tamam, işte, siz üçüncüsünüz;
o arkadaşlar konuşmadığında siz konuşacaksınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Ama, kura çekiliyordu
şimdiye kadar, usulümüz kuradır.
BAŞKAN – Hayır, aynı anda gelirse. Geç
getirmişsiniz siz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Efendim, nasıl
olacak başka türlü?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) –
Süreyi geçirdi Sayın Başkan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Yani, böyle
bir şey olabilir mi?
BAŞKAN – Geç getirdiyseniz, olur.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Aynı anda…
BAŞKAN – Şimdi, iki Kâtip Üyeye de sordum.
İki Kâtip Üye de, diğer arkadaşlar da en son sizin getirdiğinizi söylediler.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Evet, en son
ben getirdim; ama, bu…
BAŞKAN – Tamam, doğru. O zaman, bu defa
konuşma hakkı vermeyeceğim size.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Böyle bir
usul yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Var, var.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) –
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisinin
Grup önerisinin lehinde, Fahrettin Üstün, Muğ
Sayın Üstün, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun grup
önerisi lehinde söz aldım. Sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, turizm, ülkemiz
için gerçekten büyük önem taşıyor. Dünyadaki en güzel, en tarihî ve
doğal güzelliklerin en fazla olduğu ülkelerden birisi, ama, maalesef,
yıllardır, ülkemizde turizmle ilgili yatırımlar, diğer alanlar kadar
ciddi anlamda yapılmıyor.
11 Eylül 2000 sonrası raporlarda, 2020
yılına kadar dünya turizminin yüzde 4,1 oranında artacağı öngörülmekte;
buna göre, 2010 yılında 1 milyar turist, 2020 yılında 1,5 milyar turist
seyahat edecek durumdadır. Dünya turizmi gelirleri 2010’da 1,5 trilyon
dolara, 2020 yılında 2 trilyon dolara yükselmesi öngörülmektedir.
Orta Doğu’da talebin ortalama yüzde 7,1 oranında artacağı ve bölgenin
pazar payının 2020’de yüzde 2,2’den yüzde 4’e çıkacağı öngörülmektedir.
Bu projeksiyonlara ayak uydurabilmek
için, turizm sektörünün sorunları yeniden gözden geçirilmelidir.
Ülkemizde KDV oranı, diğer turizm ülkelerine göre çok yüksektir.
İkincisi de, altyapı eksikliklerimiz; ciro üzerinden yüzde 3 vergi
Sayın milletvekilleri, ülkede uygulanan
sıcak para politikası nedeniyle, turizm sektörü önümüzdeki yıllarda
Türkiye’de düşünülemeyecek ölçüde ağırlıklı bir sektör olacaktır.
Turizmde belli, küçük müdahalelerle, 15-20 milyar dolar gelir artışını
başka alanda sağlamamız mümkün değildir.
Turizm stratejik bir sektördür; Türkiye’nin
ekonomisini, sosyal yaşamını çok yakından ilgilendiren önemli bir
sahadır. Turizme yapılacak yatırımla, IMF’ye, Dünya Bankasına ihtiyaç
duyulmayacaktır. Şu anda Türkiye’nin turizm gelirlerinin nereden
geldiğine baktığımızda, önemli bir destinasyon dikkati çekmektedir.
Bunlardan birincisi
Özellikle dört yıllık iktidarınız döneminde
belediyelerin yaz nüfusu-kış nüfusuna göre İller Bankasından alacağı
yardımın hâlâ gündeme gelmemesi, altyapı eksikliklerinden içme
suyu, özellikle Bodrum Yarımadası’nın içme ve kullanma suyu ihtiyacı,
tüm turistik yörelerimizde geçerli olan arıtma tesislerinin ve
çöp stok alanlarının yapılmaması, ülke turizmi için, gerçekten, ileriki
dönemlerde olumsuz yönde etkileyecek durumlardır.
Ülkemizin en geniş sektörü olan turizm,
bulunduğu nokta itibarıyla 2005 yılında turizm gelirlerinde dünyanın
ilk sekiz ülkesi arasına girmesine karşın, 2006 yılında, 2005 yılına
göre yüzde 30’ların üzerinde düşüşler yaşanmıştır. Geçen süre içinde
daha sonraki dönemlerde bu teşviklerin tümü kaldırılmış, ancak,
sektörün dinamizmi ve girişimciliği gelişimini devam ettirmiş,
özellikle son yedi sekiz yılda büyümeler katlanmıştır. Bugün ulaşılan
rakamlar bizim ülke olarak turizm sektöründe ulaşacağımız son nokta
olmamalıdır. Ülkemizin gideceği, ulaşacağı hedefler ve beklentiler
daha büyüktür. Dolayısıyla, bugünkü, nokta, zirve
Turizm sorunlarını bölgesel olarak almak
çok doğru değildir. Var olan sıkıntılar ve ülkenin genel imaj sorunu
tüm bölgelerde aynı olumsuz etkiyi göstermektedir. Sorunları iki
temel alt gruba ayırırsak; yasal sorunlar, destinasyon yönetim modeli,
bölgesel turizm örgütü kavramının hızlı ve pratik bir şekilde işlerliğe
kavuşturulması ile özellikle turizmde ihtiyaç duyulan genel sinerjinin
en etkili bir şekilde devreye sokulması mümkün olacaktır. Kamu ve
özel sektörlerin içinde alabileceği, yerel sorunların kendi içinde
çözülebileceği yerel turizm yönetim modeli ve hızlı ve çözüm odaklı
işlerlik kazanacaktır.
Turizm hizmet birliklerinin yasal düzenlemeler
ile turizm sektörünün hızla toparlanarak düze çıkabilmesi için,
uzunca bir süredir her kesimce hemfikir olunan, ancak, tamamlanamamış
hâlde kalan mesleki birlik yasalarının tamamlanması sayesinde,
alt sektörlerin yetkili ve etkili bir şekilde görevlerini yürütebilmeleri
mümkün kılınabilecektir.
Sektörün teşvik edilmesi, ihracatçı
statüsüne kavuşturulması önemlidir. Sektörün üzerinde ağır bir
yük olan istihdam üzerindeki vergi yükleri azaltılarak sektör teşvik
edilmelidir. Rekabet ettiğimiz ülkelerdeki KDV ve ÖTV oranları ülkemizde de uygulanmalıdır.
Sektörü bugün yöneten ve yönlendiren
tek bir yasa mevcuttur. 2634 sayılı Turizm Teşvik Yasası 1982 yılında
çıkmış, o günden bugüne üzerinde birkaç değişiklik yapılmış, ancak,
günümüzdeki ihtiyaçlara yanıt verememektedir. Bu Yasa’yı destekleyecek
ve tamamlayacak yasaların acilen çıkartılması gereklidir.
Altyapı, tanıtım ve pazarlama sorunları:
Yerleşim alanları ve tesisler arasında ciddi standart farkları vardır.
Tesis dışında cazibe merkezlerinin yaratılması gereklidir. Güvenli
alışveriş ortamlarının yaratılması önemlidir.
Genel ulaşım problemleri, çevre kirliliği,
doğal ve kültürel değerlerimizin koruma-kullanma dengesi içinde
aktif hâle geçirilmesi, rehabilitasyon ve renovasyonlarının yapılması,
ürün çeşitliliğine önem veren düzenlemeler -özellikle master plan
Akdeniz ve Ege’de çok önem arz ediyor- yapılarak turizm ürünlerimize
derinlik kazandırılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bunun yanında
KDV oranlarına bakacak olursak, rakip ülkeler ile Türkiye’deki KDV
oranlarının ne kadar anormal olduğunu görürsünüz. Türkiye’de turizm
sektöründe KDV yüzde 18, bize en yakın ülke İtalya yüzde 10, Yunanistan
yüzde 9, İspanya 7, Fransa 6, Çek Cumhuriyeti 5, Portekiz 5.
Tur ve tatil maliyetlerini yükselten
ve rekabet gücümüzü olumsuz etkileyen yüksek KDV oranının yüzde
8’lere indirilmesi sektör açısından önemlidir.
Yabancı ziyaretçilerin tüketiminde
yüksek ÖTV oranları sorun oluşturuyor, özellikle alkollü içeceklerde.
1.000 litre alkollü içecek üzerinden ÖTV: Bira -üretim veya ithalat
üzerinden yüzde 63 alınmakta- Türkiye’de 700 euro 1.000 litre alkollü
içecekte, Akdeniz ortalaması 300 euro. Şarap Türkiye’de 1.950 euro,
Akdeniz ortalaması sıfır euro. Yüksek alkollü içecekler üzerinden
alınan ortalamalar da yine yüksek. Türkiye’de 4.300 euroyken, Akdeniz
ortalaması 3 bin euro.
Altyapı sorunları: Özellikle tüm kıyılarımızda
atık su arıtma ve deşarj sistemlerinin öncelikle gerçekleştirilmesi
gerekmektedir. Çevre ve imarla ilgili sorunlar had safhaya ulaşmıştır.
Tanıtımda maalesef ülkemiz yeterli
bir atak yapamamış, tanıtımla ilgili gerekli koşulları sağlayamamıştır.
Özellikle son günlerde kamuoyunu meşgul
eden bir Acaristan olayıyla karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım, İstanbul’daki
Acaristan olayı kadar Muğla’da yaşananları bilseniz, onun yanında
devede kulak kalır. Özellikle, Bakanlığın, Turizm Bakanlığının
yetkisinde olan ve Bakanın iki dudağı arasında olan tahsislerle ilgili
o kadar gariplikler yaşanmıştır ki, Gökova Körfezi’nde Marmaris’te
25 yataklı otel için yer tahsis edilmiştir. Yine, Bodrum-Gündoğan’da
80 yataklı otel için yer tahsis edilmiştir. Bunlar -oradaki vatandaşlarımızın
tabiriyle söylüyorum- malikâne yapmaktan başka bir işe yaramaz.
Ön tahsislerde kırk dokuz yıllık öngörülmekte;
bu kırk dokuz yıllık verilen tahsisler, yapılan tahsisler de oradaki
cironun yüzde 1’i ile 2’si arasındadır. Bu da buraların ne kadar düşük
değerde verildiğinin bir göstergesidir. Örneğin, Bodrum-Adalıyalı
2 nolu parsel, Ersoy Otelcilik, 7 milyon 750 bin YTL’ye; Bodrum-Adalıyalı
3 nolu parsel, Palmiye Tura 4 milyon YTL’ye; Muğla-Bodrum-Adalıyalı
1 nolu parsel, VARYAP Yapı Sanayiye 7 milyon 900 bin YTL’ye; Muğla-Bodrum-Gündoğan-Tutamaç
390 nolu parsel, GİNTAŞ İnşaat, 800 bin YTL’ye.
Değerli arkadaşlarım, Çanakkale’den
Antalya’ya kadar ülkemizde 89 koy, Bodrum’da da mavi yolculuk için 3
koyumuz var. Fakat, Sayın Bakanın yaptığı Kissebükü Adalıyalı mevkisinde
toplam 2.550 yataklı 3 adet, Çökertme Koyu’nda 200 yataklı 1 adet ve
Gündoğan’da 80 yataklı 1 adet otel için gerçekleştirilen tahsisler,
mavi yolculuğun ölmesi anlamına gelmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Üstün, bir dakikalık ek
sürenizi veriyorum. Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) – Burada merak
ettiğim, özellikle Kissebükü’nde tahsis edilen alan, birinci derece
doğal sit, birinci derece arkeolojik sit ve o alanın önünde denize
dalmak dahi yasakken, nasıl oluyor da bu alana turistik otel yapmak
ve betonlaştırmak için Sayın Bakan burayı tahsis ediyor?
Ayrıca, Gündoğan ve Marmaris’teki 80
ve 25 yataklı olarak tahsis edilen otellerin ne anlama geldiğini de
Sayın Bakandan dinlemek istiyorum.
Önergemizin, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun önergesinin gündeme alınmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Aleyhinde, Muğ
Buyurun Sayın Terzibaşıoğlu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
CHP’nin Grup önerisi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, turizm konusunda
konuşmak için, turizmi çok iyi bilmek gerekir. Biraz önce konuşan arkadaşımın
belirttiği konulara özellikle değinmek istiyorum. 80 ve 25 yataklı
oteller, turizmde 80 ve 25 yataklı oteller, 50 yataklı oteller, butik
otellerdir değerli arkadaşlarım. Bu oteller çok önemlidir.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) – Deniz manzaralı
mı?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla)
– Ben sizi dinledim Sayın Üstün.
Bizim, artık bundan sonra, butik otellere
ve pahalı turiste yönelmemiz gerekir. Türkiye’nin turizmde kalkınması
ve ülkesini tanıtması, turizm gelirlerinin arttırılması, bu şekilde
daha da başarılı olacaktır.
Bakınız, 1980’li yıllarda turizm “bir
yılda, 1 milyon turist” sloganıy
Turizm sadece deniz -kum- güneş üçgeninde
dönmez. Gelen turist, geldiği ülkeyi gezmek, görmek, tanımak, geçmişini
bilmek ister. O bakımdan, bakın, hiç denizi olmayan Paris, dünyada
en çok turist çeken bir merkezdir. Keza Roma öyledir, keza Londra öyledir
ve duvarların yıkılmasından sonra Prag da, gene, turizmde öne çıkmaya
başlamıştır; çünkü, orada kültür vardır.
AK Parti İktidarının yaptığı en önemli
işlerden birisi, Turizm Bakanlığıy
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, gene,
bizim dönemimizde 21 milyon turiste ulaşmıştır, 18 milyar dolar gelir
elde etmiştir.
Şimdi, biraz önce, arkadaşımız, koyların
turizme açılmasından bahsetti. Evet, ben, burada, şahsım adına konuşurken
cesaretle bir şeyi vurgulamak istiyorum değerli arkadaşlarım:
Muğla’mızın 1.124 kilometre kıyı bandı vardır; ama, bu kıyı bandının
içindeki onlarca, yüzlerce koy, ne yazık ki, kullanılmamaktadır.
Biz, doğayı kirletmeden, tarihi bozmadan kullanarak değerleri muhafaza
etmek durumunda olmalıyız. Otel yapmak demek betonlaşmak demek değildir.
Eğer belediyeler bugün özellikle Bodrum’da, özellikle Marmaris’te,
özelikle ve özellikle Kuşadası’nda , o belediyeler oraları ikinci
konutlara açmamış olsalardı, işte o zaman oralar betonlaşmamış
olacaktı. Biz eğer koyları koruyarak kullanırsak, turistler oraya
gelecektir. Ahşaptan binalar yaparak, arıtmalarını yüzde yüz temin
ederek biz oraları turizme açabiliriz. Buralarda ben bu konuda çok
cesaretle konuşuyorum, çünkü turizmi çok iyi biliyorum.
Şimdi, bakın, aslında bu bizim için bir
fırsat. Bugün bu verilen Grup önerisi bizim için bir fırsat, turizmi
anlatmamız konusunda bir fırsat. Yapılan, Meclisin önünü tıkamak,
Meclisin çıkaracağı kanunları geciktirmek; ama, biz çalışma saatlerini
öne almamıza rağmen, bakın, değerli arkadaşlarım, her gün bir grup
önerisiyle önümüz kesilmeye çalışılıyor, ama bu bizim önümüzü asla
ve asla kesmeyecektir.
Geçen sene, kuş gribi, Papazın öldürülmesi,
dünya futbol şampiyonası, Marmaris’te ve Antalya’da patlatılan bombalar
nedeniyle, ne yazık ki Türkiye’de turizm yüzde 8 bir kayba uğramıştır,
ama bunun yanında, tabii bütün dünyada yaşanan, tur operatörlerinin
yaptığı olaylar vardır. Tur operatörleri her yıl bazı ülkeyi zor durumda
bırakmak isterler. Turistleri geçen sene Tunus’a çekmeye çalıştılar,
fiyatları düşürdüler, ama oraya giden turistler anlayacaklar ki,
Türkiye’nin yeri apayrıdır. Bütün bunlara rağmen, sadece ve sadece,
geçen yıl kaybımız -daha yıl bitmedi- buna rağmen yüzde 8 civarındadır.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin turizminde
İstanbul başlı başına bir merkezdir. Bakın, biz yaptığımız çalışmalarla
inanıyorum ki, önümüzdeki yıllarda İstanbul’u bir Prag, bir Londra,
bir Roma, bir Paris durumuna getireceğiz. Ben buna inanıyorum ve
göstergeler o yönde gelişmektedir. Bugün Viyana’da bir sarayı gezdiğimiz
zaman bakıyoruz yılda buraya kaç kişi geliyor: 2 milyon kişi girmiş
o saraya. Oysa, sadece Muğla’ya 3 milyon turist getirebilmişiz. Demek
ki, tarih ve kültür çok önemli.
Türkiye’de İstanbul çok önemli, dünyada
çok önemli. Niçin önemli? Üç uygarlık geçmiş, üç imparatorluğa başşehirlik
yapmış bir kent, ama, ne yazık ki ve ne yazık ki, bugüne kadar orayı arzu
ettiğimiz düzeyde kullanamamışız. İşte, biz, bununla ilgili çalışmalarımızı
sürdürüyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz
yıllarda Turizm Bakanlığının yaptığı tanıtımlardan burada bazı
rakamlar vermek istiyorum ve 2007 yılının hedeflerini burada dile
getirmek istiyorum: 2006 yılında 48 ülkede toplam 123 turizm ihtisas
fuarına iştirak edilmiş, program altına alınmış, ayrıca, yurt dışı
temsilciliklerimiz aracılığıyla 39 kamu-özel sektör iş birliği
çerçevesinde 77 turizm ihtisas fuarına iştirak edilmesi öngörülmüş
idi ve bunlar gerçekleşti. 2006 yılında ihtisas fuarı 95 olmuştur.
Şimdi, 2007 yılına geliyorum: 2007 yılında
ise hedeflerimiz: Bakanlıkça 53 ülkede tanıtım yapılacaktır, 7
büyük organizasyona katılınacaktır ve bu çerçevede 81 ülkede
128 uluslararası toplantıya katılacağız.
Değerli arkadaşlarımız, gene, 2006 yılında
Bakanlığımız 1.153 organizasyon ve 8.187 televizyon programıyla
tanıtım yapmış, ayrıca, açık hava panolarında 21.187 duyuru yapmış,
sinemalarda 922 duyuru yapmış ve yurt dışında taksilerde 327, gene
yurt dışında taksilerde 715, tramvaylarda da 82 reklam faaliyetinde
bulunulmuştur.
Değerli arkadaşlarım, ben, Türkiye’de,
turizmin çok iyi noktalarda olduğunu biliyorum. Gene tekrar ediyorum,
geçtiğimiz yıl, reklam faaliyetlerinde, 55 ülkede reklam faaliyetinde
bulunmuşuz. Netice olarak şunu söylemek istiyorum: Reklamlar, tabii
ki, dünden bugüne gelişmektedir ve yetmemektedir. Ama, şunu kabul
etmek mecburiyetindeyiz ki, iyinin daha iyisi vardır. Turizm Bakanlığımız,
çalışmalarında son derece başarılıdır, bu başarılar devam edecektir
ve ülkemiz, turizmden aldığı gelirleri yıllar itibarıyla geliştirecektir
ve değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin hedefi, yılda 50 milyon turisttir.
Buna da ulaşacağımıza, ben ve iktidarımız inanıyor değerli arkadaşlarım
ve turizmde Türkiye yıldız ülke olma yolunda ilerlemeye devam ediyor.
Sözlerimi bitirirken, hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önerinin lehinde, İstanbul Milletvekili
Bihlun Tamaylıgil.
Sayın Tamaylıgil, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Danışma Kurulunda, Cumhuriyet Halk Partisinin, turizm ve sorunlarıyla
ilgili araştırma önergelerinin birleştirilip görüşülmesi, gündeme
alınması önerisinin kabul edilmemesi üzerine söz almış bulunuyorum
ve konuyla ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce, Sayın Terzibaşıoğlu dediler
ki, Meclisi tıkamak için bu tür konuları gündeme getiriyorsunuz,
Meclis çalışamıyor. Peki, Meclisin çalışma statüsüne veya sürecine
baktığınızda, salı günleri özellikle Meclisin denetim görevinin
olduğu bir dönemde, Meclisin denetim faaliyetlerini yerine getirmesini
engellemek ve bu amaçla da denetim ve takibi sorunlarla ortaya koyma
tercihini dile getiren ve talep eden Cumhuriyet Halk Partisini suçlamak
bence çok komik oluyor.
Diğer taraftan, Sayın Terzibaşıoğlu,
yine, konuşmasına başlarken “Turizmi konuşmak için, turizmi iyi
bilmek gerekir.” dedi. Acaba, bir sahil şehrinin vekili olarak turizmi
konuşmak yeterli midir, yoksa bir turizm yatırımcısı ve mesleği turizmcilik
olan bir kişinin konuşmaları sizin için bir anlam ifade eder mi, onu
da çok merak ediyorum.
Turizm ve turizmin sorunlarıyla ilgili
üç tane araştırma önergesi var gündeme alınması gereken ve görüşülmesi
gereken. Bu konunun, Türkiye’nin ekonomik, makroekonomik açıdan ne
kadar önemli olduğunu ortaya koyacak bir yaklaşımı da sergileyecek.
Çünkü, geçenlerde, Kültür ve Turizm Bakanlığı bir Turizm Strateji
Belgesi veya Planı diye bir plan yayınladı ve Türkiye’de turizmin
hangi şartlarda olduğunu aslında bugünden görmemizi sağlayan da
bir tespitte bulundu. Bakınız, ben, size, oradan rakamları, yani Turizm
Bakanlığının rakamlarını dile getireceğim.
2023 yılıyla ilgili bir program ortaya
konmuş ve denmiş ki, eğer Avrupa Birliğiyle ilgili olan üyelik süreci
gerçekleşirse, 2023 yılında, bizim 63 milyon turist girişimiz olacak,
86 milyar da gelirimiz olacak. Yani, bu, 1.300 dolar kişi başı gelir
demektir. Her şey normal giderse, o zaman da, biraz önce 2023 hedefiydi
50 milyon turist rakamınız, burada “46 milyon turist gelir, 50 milyar
dolar da gelir elde ederiz” deniyor. Ama, sonunda, siyah puntoyla
bir rakam verilmiş: “Kriz Senaryosu.” Kriz senaryosunda da gelir olarak
22 milyar dolar, gelecek olan turist sayısı da 32 milyon. Şimdi, bunu
kişi başı turizm gelirine dönüştürdüğümüzde, 687 dolar kişi başı
turizm geliri demektir.
Bugünkü rakamlara bakalım. Yani, en
son açıklanan resmî rakamlara baktığımızda ise karşımıza çıkan tablo,
kişi başı geçen sene 690 dolar olan turizm geliri, bugün 671 dolara
düşmüş vaziyette. Yani, bu bize neyi anlatıyor değerli arkadaşlar?
Türkiye, demek ki, o siyah puntolu kriz senaryosunda var olan turizm
geliri seviyesinde. Yani, bir kriz ortamını çağrıştıran bir data
var elimizde. O zaman, neden, turizm sektörünün sorunlarıyla ilgili
veya turizmin önünü açacak projeksiyonlarla ilgili bir araştırma
komisyonu kurulmasını ve bunun kendi içinde hedeflerini belirlemesini
ve beraberce yasamada ortaya çıkacak olan gerekleri yerine getirmesine
karşı çıkıyoruz?
Diğer taraftan, yine o açıklanan belge
içerisinde, turizm sektörüyle ilgili yasama faaliyetlerinin takvimlendirilmesi
yapılmış ve turizm sektöründe, şu anda, gerek kamu gerek Hükûmet gerekse
konunun tarafları açısından çok önemli bir başlık var: Bir konseyin
oluşması ve konseyle ilgili tarihe bakıyorsunuz, 2008. Yani, Türkiye,
turizm açısından baktığınızda uluslararası bir rekabetin içinde.
Biraz önce, uluslararası tur operatörlerinin, bölgesel olarak tercihlerinin
ve rezervasyon el değiştirmeleriyle ilgili gerçekler ortaya konmakta.
Peki, bu açıdan baktığınızda, neden, sektörün tarafları bir araya
gelip bir konsey oluşturmanın yasal zemini için daha iki sene bekleyecek
veyahut şikâyet konusu olan başlıklarda adım atmak için ne beklenecek?
Şimdi, geliyoruz, AKP Hükûmeti tarafından
yapılan “biz turizm için çok şeyler yaptık” değerlendirmesine bir de
öz eleştirisiyle beraber bakılması gerektiğine, neler yapıldı,
daha doğrusu “neler yapılmadı” ya. Biraz önce, AKP temsilcisi Sayın
Milletvekilimiz dediler ki: “Bizim yaptığımız en doğru hareket,
Kültür ve Turizm Bakanlıklarını birleştirmek.” Siz bunu sektöre
sordunuz mu? Sektör “siz en doğrusunu yaptınız” diyor mu size?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) –
İnanarak mı söylüyorsunuz bunları?
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Ve siz diyorsunuz
ki, biz Kültür ve Turizmi birleştirdik, kültürün turizme olan etkisiyle
önemli yol açtık. Bakınız, hiçbir kültür varlığı olmayan, belki de
Konya kadar büyüklüğü olan ve sizin de yatırımcılarını çok yakından
tanıdığınız Dubai var. Dubai’ye gelen turist sayısı ne kadar biliyor
musunuz? 24 milyon. Şimdi, değerlendirmeleri ve turizmin çeşitlendirilmesi
bakış açısını ve turizme kaynak teşkil edecek, pazarlanacak başlıkları
çok detaylı görmek lazım. Türkiye, inkâr edilemeyecek kültürel bir
mirasın üzerinde yerleşmiş bir bölgesel yapıda, ama, onunla beraber,
Türkiye’de şu an kitle turizminin ana noktasını temsil eden doğal
varlıklar var. Onun ötesinde, Türkiye, bölgesel avantajından dolayı
bir ticaret ve finans merkezi. Şimdi, bütün bunlarla beraber değerlendirmek
gerekirken, “Biz Kültür ve Turizm Bakanlıklarını birleştirdik, en
doğrusunu yaptık.” demek, bence biraz eksik beyan oluyor ve Kültür
ve Turizm Bakanlıkları açısından değerlendirdiğinizde, illerdeki
müdürlüklerin ataması noktasına geldiğinizde de önemli ölçüde
eksikliklerle karşılaşıyoruz.
Diğer taraftan, Sayın Bakanımız Sayın
Koç, 2005 yılında Marmaris’te -zannedersem denizcilik festivali
vardı- bir açıklama dile getirdiler ve kendileri dediler ki: “Turizmciler,
merak etmeyin, bu sene içinde KDV oranını yüzde 18’den yüzde 8’e indiriyoruz.”
Ki, bunun teyidi de bir noktada Başbakanlık seviyesinde ortaya
kondu. Peki, bugün tarih ne? Bugün Aralık ayı, 2006. KDV’yle ilgili hangi
çalışma yapıldı? Hiçbir şey. Peki, üstüne ne yapıldı? Yerel yönetim
gelirleri tanımı içerisinde “konaklama vergisi” diye bir vergi
tanımı yapıldı. Yani, turizmciye bakış açısı ve turizmcinin önünü
açacak yapı veya gerçekleri ortaya koymak, onlara destek olmak bu
mudur? Veya bir kanun çıkarıldı. Biliyorsunuz, yatırım teşvikle
ilgili süreçte yatırım indirimleri ortadan kaldırıldı.
Peki, turizm sektörü, sektörün hassasiyeti
ve önümüzdeki gelişecek dönem için hedefler koyuyorsunuz. Doğrudur,
Türkiye, turizm paydasından, uluslararası pastadan büyük pay almak
hedefinde olan bir ülkedir. Peki, bunu gerçekleştirmek için yatırımların:
1) Yatırım kaynağı açısından, 2) Yatırımların doğru başlıklarda
gelişmesi ve teşvik edilmesi açısından önemli ihtiyaçları vardır.
Bunları hiçe sayarak bir turizm stratejisi ortaya koymak, bu ancak,
yine Strateji Belgesi’nde “Biz veri bankası oluşturacağız.” hedefiyle
paralel oluyor. Çünkü, bugün Kültür ve Turizm Bakanlığının sitesini
sık sık ziyaret ederseniz, içinde var olan dataların hangi yıllardan
kalma olduğunu daha net görebilirsiniz.
Bir kere, bir şeyleri yapabilmek için,
verdiğiniz sözleri net olarak, arkasında durarak takip etmek gerekiyor.
Evet, ÖTV, KDV büyük yük, özellikle yiyecek-içecek konusunda. Ve turizm
tesislerini işletenler sermaye yetersizliği noktasına itiliyorlar.
Neden? Yüzde 18 KDV, ama, tahsil ve ödedikleri KDV açısından baktığınızda,
sermayeden yiyen noktaya taşınmışlar.
Diğer taraftan, “Strateji geliştireceğiz,
hizmet çeşitlendireceğiz, önlerini açacağız.” derken, bir tanıtma
sıralaması yaptınız biraz önce. Geçen sene baktığınızda 40 milyon
dolar olan bütçe rakamı neden bu sene 30 milyon dolara düştü?
Veyahut da, değerli arkadaşlar, bakınız,
yurt dışına gittiğinizde veya yurt dışı basını takip ettiğinizde,
önünüze çıkacak bazı gerçekler var. Bu gerçeklere baktığınızda,
“ne yapıldı” diye sorgulanması gereken sorular… Benim önümde aşağı
yukarı on iki tane yurt dışı gazetenin manşetleri var Türkiye ile
ilgili. Burada patlamalar yazılmış, burada Türkiye’deki orman
yangınları, Türkiye’deki deprem yazılmış. Bütün bunlara karşı acaba
cevabi olarak ne yapıldı? Almanya’daki televizyonlar, geçen sene
Türkiye’de denize akan atık suyu büyük manşetlerle gösterirken, acaba
bizim cevabi çalışmamız ne yönde oldu?
Şimdi, bütün bunları topladığımızda,
böyle strateji belgeleri ortaya koyup, master planı hazırlayıp,
konseyi oluşturup Türkiye’nin sürdürülebilir turizm sürecini ortaya
koymak lazım.
Bakınız, Dünya Turizm Örgütü 2020 hedeflerini
ortaya koyuyor. Hiç bakabildi mi acaba turizmi yakından inceleyen
arkadaşlarımız, ne diyor? O 2020 hedefinde Türkiye’ye ilk 10’un içerisinde
yer yok ve bu 10’un içerisinde olan ülkeler de Afrika, Asya-Pasifik
ülkeleri ve genelde Orta Doğu’nun belli bölgesinde yerleşmiş ülkeler.
Peki, bunun uluslararası yirmi yıllık veya on beş yıllık süreç içerisinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – … Türkiye’ye
ne tür bir yönlendirme var; bunu tespit edip buna göre bir çalışma yapılabildi
mi? Ne yazık ki, hayır.
Şimdi, Türkiye’ye baktığınızda, ekonomi
açısından çok yüksek dış ticaret açığı veren bir ülke ve cari açığı
çok yüksek olan bir ülke. Lütfen, turizmin değerini, yarattığı kaynakla
beraber görelim. Turizmcilere ve turizm yatırımlarına bu maksatla
bakalım ve önümüzde gelişecek hizmet sektörünün lokomotifi olacak
olan turizmin sorunlarını bir an önce çözmeyi hedefleyelim ve bu
yönde bir araştırma komisyonu talebini ve bunun Mecliste görüşülmesini
de, “Meclisin önünü tıkıyorsunuz” gibi bir değerlendirmeyle birleştirmeyi,
ben, gerçekten, sektörde yıllarca bulunmuş bir kişi olarak, sektörüme
söylenmiş çok ağır bir bakış açısı diye görüyorum. Ben, burada sektörümün
sorunlarının da dile getirilmesinin çabasını hepimizin paylaştığına
inanıyorum, ama bu bakış açısıyla sorunlara ne derece çare buluruz,
bu da çok önemli bir soru işareti.
Ben, yüce Meclisi saygıyla selamlamak
istiyorum ve bir an önce gündeme alınacak bir araştırma önergesi değerlendirmesini
yaparak, oylarınızın “evet” yönünde olmasını talep ediyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önerinin aleyhinde, İstanbul Milletvekili
Ünal Kacır.
Sayın Kacır, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi aleyhinde
söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, önerinin içeriği nedir? Cumhuriyet
Halk Partisi önerisi diyor ki: Şu anda görüşmekte olduğumuz, daha
önceden Meclisimizin karar verip programladığı hususları bugün
görüşmeyelim, bugün turizmi görüşelim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Kötü
bir şey mi?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Yarın yine buraya
geleceğiz inşallah ve yarın bir başka konuyu arkadaşlarımız, geçmişte
olduğu gibi, yine gündeme getirecekler.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Size mi tabi olacağız?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Elbette ki, muhalefet
partisi, İç Tüzük’ten doğan haklarını kullanır. Kimse kimseye tabi
olmayacak. Ne Anavatan Partisi Cumhuriyet Halk Partisine ne AK Parti
Cumhuriyet Halk Partisine ya da Cumhuriyet Halk Partisi AK Partiye
tabi olacak değil, böyle bir iddiamız yok; ama şunu söylemek istiyorum:
Her gün buraya bir grup önerisiyle gelirsek, biz, asıl programımızdaki
hususları görüşme fırsatını burada bulamayız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yani,
turizmi konuşmayalım mı? Değmez mi konuşmaya?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Turizmi bugün konuşmayalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne
zaman konuşalım? Onu belirleyin.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) – Dört yıl geçti,
konuştunuz mu? Dört yıl geride kaldı.
BAŞKAN – Sayın Kacır, Genel Kurula hitap
ediniz.
Buyurun.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Efendim, ben Genel
Kurula hitap ediyorum.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) – Beşinci yıl da
bitmek üzere!
BAŞKAN – Sayın Akdemir…
ÜNAL KACIR (Devamla) – Değerli Başkanım,
şimdi, İç Tüzük’te bu haklar, gerek muhalefet partisine gerek iktidar
partisine, acil hallerde hemen gündeme alınması gereken hususlar
var ise bunların gündeme getirilmesi için verilmiş haklardır. Ben
hakkın suistimalinden bahsetmek istemiyorum ama, bu işi dejenere
etmemek de gerekir diye düşünüyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne
demek dejenere etmek yahu! Ne demek!
ÜNAL KACIR (Devamla) – Dün burada hep beraber,
sizlerin isteği doğrultusunda TRT’deki iş ve işlemlerin görüşülmesini,
tartışılmasını istediniz ve denetim faaliyeti olsun diye onu da
kabul ettik ve burada da görüştük.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) – Oy verdin
mi?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Görüşmek başka
bir şey, oy verip vermemek başka bir şey ama…
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) – Ünal Bey,
“kabul” oyu verdin mi?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Yanlış şeye oy verecek
hâlim yok Sayın Yıldırım, sizin yanlışlarınıza ortak olacak hâlimiz
yok.
BAŞKAN – Sayın Kacır, lütfen, Genel Kurula
hitap edin.
Arkadaşlar, hatibe müdahale etmeyelim.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) – Cargill yasasına
oy veriyorsun ama!
ÜNAL KACIR (Devamla) – Onun için görüşülmesini
istediniz, görüştük. Ama, genellikle muhalefet partisi “Siz sık
sık gündemde değişiklik yapıyorsunuz, biz neyi görüşeceğimizi,
neyi görüşmeyeceğimizi önceden bilmiyoruz.”
ERDAL KARADEMİR (İzmir) – Sen biliyor
musun bugün ne konuşulacağını?
UFUK ÖZKAN (Manisa) – Türkiye’nin gerçek
gündemi; yapay, suni gündemleri değil.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Onun için “gündemde
sık sık değişiklik yapmayın” diyorsunuz
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) – Ne yaptın dört
yıldır turizm için?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Şimdi, iki haftadan
beri gündemde değişiklik yapmadan çalışmalarımızı sürdürüyoruz,
ama bu defa siz gündemi sık sık değiştirmeye çalışıyorsunuz.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) – Araya
girmeye çalışıyoruz, araya.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet, araya girmeye
çalışıyorsunuz, ama çalışmalarınız boşa olacak ve Meclis, gündemini
görüşmeye devam edecek. Halkımızın ihtiyacı olan yasaları burada
görüşeceğiz. Bütçe yasasından önce görüşmemiz gereken önemli yasalar
var. İşte, dün de devam ettik, geçtiğimiz günlerden beri gelen, Yozgat
Milletvekilimiz Sayın Bekir Bozdağ ve 11 milletvekilinin, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile ceza
yasalarımızdaki birçok hususları halkımızın ihtiyaçları doğrultusunda
düzeltiyoruz, iyileştiriyoruz.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) – Kaçıncı düzeltme?
Suçluların lehine…
ÜNAL KACIR (Devamla) – Ve arkasından yine
Abdullah Erdem Cantimur Beyefendi’nin, Kütahya Milletvekilimizin
vermiş olduğu…
ERDAL KARADEMİR (İzmir) – Var önümüzde,
onları tekrarlamanın bir anlamı yok!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Turizmi
konuşalım, turizmi.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) – İşsiz çocukların
derdine çare bulabildik mi? Halkın gündemi bu.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Sayın Cantimur’un
teklifleri de şu: Şu anda…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Başkanım,
önerge… Turizm, turizm…
ERDAL KARADEMİR (İzmir) – Bu, bizim getirdiğimiz
önergeler önemli değil mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Turizm
değil mi?
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) – Turizm önemsiz
mi?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen
arkadaşlar… Arkadaşımız mevcut, yani konulan gündemi savunuyor.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Şu anda, Anayasa
Mahkemesi kararıyla, vermiş olduğu bir kararla, ölmüş olan sigortalıların
dul ve yetimlerine maaş bağlanamıyor bir kısmına. Bu problemi çözmemiz
gerekiyor.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) – Turizmle ne
alakası var?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Turizmle alakası
yok, turizmi konuşmuyoruz zaten. Turizmi siz gündeme getiriyorsunuz,
biz de diyoruz ki, şu anda acil olan
konular var, biz onları konuşmak istiyoruz diyoruz. Yetimin derdine
çare bulmak istiyoruz diyoruz. Önümüzü kesmeyin diyoruz. (AK Parti
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Önümüzü kesemeyeceksiniz
diyoruz.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) – Nerenizi keseceğiz?
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) – İttifak
yasasını getir, ittifak yasasını!
YILMAZ KAYA (İzmir) – Ofer yetim mi,
Ofer? Yetim mi kaldı Ofer?
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) – Emeklilerin
ittifak yasasını getir!
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) – Cargill yetim
mi?
BAŞKAN – Sayın Yıldırım, lütfen.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet, işte, biz,
Türkiye’deki ceza yasalarında gerekli değişiklikleri yapacağız,
arkasından da bu sosyal problemi, hemen sıradaki sosyal problemi
çözeceğiz. Yetimlerimizin maaş almalarını temin edecek kanuni
düzenlemeyi yapacağız.
Siz, “turizm” diyorsunuz da, sanki dinleyenler
de Türkiye’de bizim dönemimizde turizm gerilemiş zannedecek.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) – Geçen yıl gerilettiniz.
ÜNAL KACIR (Devamla) – 8,5 milyar dolardan
aldık, 20 milyar dolara çıkardık turizm gelirini. Hangi dönemde oldu
bu?
YILMAZ KAYA (İzmir) – Sen gazete okumuyor
musun?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Ben gazete okuyorum
da, gazeteyle siyaset yapmıyorum. Sizin siyasetiniz gazete siyaseti.
UFUK ÖZKAN (Manisa) – Şu anda sulama
borcundan dolayı evlerinin elektrikleri kesiliyor bizim köylümüzün,
çiftçimizin.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) – Basına güvenmiyor
musunuz yani?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet, bundan dolayı
değerli milletvekili arkadaşlarım, biz gündemimizin gereğini
yerine getireceğiz ve programımızı uygulayacağız.
UFUK ÖZKAN (Manisa) – Sayın Kacır, bak,
telefon ediyor, sulama borcundan dolayı evinin elektriği kesiliyor.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) – Süreniz var
daha, süreniz var.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlarım, herhangi
bir yasaya veya İç Tüzük’ün bir maddesine muhalif olabilirsiniz,
ama, o yasa maddesi ve İç Tüzük maddesi değişmediği müddetçe onu uygulamak
yöneticilerin veya yargıçların görevidir. Bunu da arkadaşlarımıza
hatırlatmak isterim.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) – Başkanım,
böyle boş konuşacaksa, hiç çıkmasın.
BAŞKAN – Evet, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu önerisinin üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi öneriyi oylarınıza sunacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına
geçiyoruz.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı:
305)
BAŞKAN – 1’inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2’nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükûmeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1115) (S. Sayısı: 1147)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (2/870) (S. Sayısı: 1255) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde,
27’nci madde üzerindeki Konya Milletvekili Atil
Şimdi, Hükûmetin ve Komisyonun katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
28’inci madde…
MADDE 28.-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge
vardır. Önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 28. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yüksel
Çorbacıoğlu Ali Cumhur
Yaka Muharrem Kılıç
Artvin Muğ
Halil
Ünlütepe Atil
Afyonkarahisar Konya Gaziantep
Orhan
Eraslan
Niğde
Madde 28- 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 107-
(1) Koşullu salıverilmeden yararlanabilmek
için mahkûmun kurumdaki infaz süresini iyi hâlli olarak geçirmesi gerekir.
(2) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına
mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm
edilmiş olanlar yirmidört yılını, diğer süreli hapis cezalarına
mahkûm edilmiş olanlar cezalarının üçte ikisini infaz kurumunda
çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler.
(x)
1255 S. Sayılı Basmayazı 29/11/2006 tarihli 25’inci Birleşim Tutanağına
eklidir.
(3) Koşullu salıverilme için infaz kurumunda
geçirilmesi gereken müddet;
a) Birden fazla ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasına veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile müebbet
hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde otuzaltı,
b) Birden fazla müebbet hapis cezasına
mahkûmiyet hâlinde otuz,
c) Bir ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuzaltı,
d) Bir müebbet hapis cezası ile süreli
hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuz,
e) Birden fazla süreli hapis cezasına
mahkûmiyet hâlinde en fazla yirmisekiz,
Yıldır.
(4) Suç işlemek için örgüt kurmak veya
yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı
mahkûmiyet hâlinde; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm
edilmiş olanlar otuzaltı yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş
olanlar otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının
dörtte üçünü infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden
yararlanabilirler. Ancak, bu süreler;
a) Birden fazla ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasına veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile müebbet
hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde kırk,
b) Birden fazla müebbet hapis cezasına
mahkûmiyet hâlinde otuzdört,
c) Bir ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla kırk,
d) Bir müebbet hapis cezası ile süreli
hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuzdört,
Yıldır.
(5) Koşullu salıverilme süresinin hesaplanmasında,
hükümlünün onbeş yaşını dolduruncaya kadar infaz kurumunda geçirdiği
bir gün, iki gün olarak dikkate alınır.
(6) Koşullu salıverilen hükümlünün
tâbi tutulacağı denetim süresi, yukarıdaki fıkralara göre infaz
kurumunda geçirilmesi gereken sürenin yarısı kadardır. Ancak süreli
hapislerde hakederek tahliye tarihini geçemez.
(7) Hükümlü, denetim süresinde, infaz
kurumunda öğrendiği meslek veya sanatı icra etmek üzere, bir kamu
kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının
gözetimi altında, ücret karşılığında çalıştırılabilir.
(8) Hâkim, denetim süresinde hükümlüye
rehberlik edecek bir uzman kişiyi görevlendirebilir. Bu kişi, kötü
alışkanlıklar edinebileceği çevrelerden uzak kalması ve sorumluluk
bilinciyle iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte
bulunur; eğitim gördüğü kurum yetkilileri veya yanında çalıştığı
kişilerle görüşerek, istişarelerde bulunur; hükümlünün davranışları,
sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki gelişme hakkında üçer aylık
sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
(9) Hâkim, koşullu salıverilen hükümlünün
kişiliğini ve topluma uyumdaki başarısını göz önünde bulundurarak;
denetim süresinin, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmadan veya
herhangi bir yükümlülük belirlemeden geçirilmesine karar verebileceği
gibi, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasını veya belirlenen
yükümlülükleri denetim süresi içinde kaldırabilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, değerli üyeler; Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ ve
11 milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi’nin 28’inci maddesi üzerinde verilen değişiklik
önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bozdağ ve arkadaşlarının
sunduğu teklifin 24’üncü, Adalet Komisyonu tasarısının da 28’inci
maddesini görüşüyoruz.
Bu maddeyle, 5275 sayılı ve 13 Aralık
2004 tarihinde yürürlüğe giren Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkındaki Kanun’un 107’nci maddesinin (5)’inci fıkrasında değişiklik
yapıyoruz. (5)’inci fıkrası şartlı salıvermeyi düzenleyen bir madde.
Yani, bu yasa taslağının (5)’inci fıkrası aynen şunu söylüyor: “Koşullu
salıverilme süresinin hesaplanmasında hükümlünün on sekiz yaşını
dolduruncaya kadar infaz kurumunda geçirdiği bir gün iki gün olarak
dikkate alınır.” Bu değişiklik tasarısında ise on sekiz yaş on beş
yaşa düşürülmektedir. Bunun gerekçesi olarak da, suç işleme hususunda
caydırıcı bir etki sağlaması belirtilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, ceza yasaları
bir bütündür. Yani, Türk Ceza Yasası, infaz, usul, Uygulama Şekli
Hakkında Kanun, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun,
Adli Sicil Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu, bunların tümü bir bütündür
ve birbiriyle de uyum içinde olması gerekir.
Şimdi, Türk Ceza Kanunu’nu incelediğimizde,
Türk Ceza Kanunu’nun 31’inci maddesinde yaş küçüklüğü nedeniyle
bir düzenleme yapılmaktadır. Burada on iki yaşını doldurmamış olanlarda
ceza sorumluluğu yok. On iki ile on beş yaş arasında ayrı bir düzenleme,
on beş ile on sekiz yaş arasında ayrı bir düzenleme yapılıyor. Yani,
temel hüküm, on sekiz yaşa kadar bir kişi çocuktur. On sekiz yaşına
kadar bir suç işlerse belirli bir oranda indirime gidiliyor.
Şimdi, biz, ne yapıyoruz? İnfaz Yasası’nda
birbuçuk yıl içinde üçüncü değişikliğe gidiyoruz. Bu uygulamayla,
temel Ceza Kanunu’na aykırı bir yöntemi benimsiyoruz, sistematiği
bozuyorsunuz, sistematik bozuluyor. Yanılmıyorsam, bu, Komisyonda
yeterince herhâlde incelenmedi. Herhâlde, ilk Ceza ve Güvenlik Tedbirleri
Yasası’nı çıkarmış olduğumuz gibi gene aceleci davrandık.
Bakın, ben, o Ceza ve Güvenlik Tedbirleri
İnfazı Hakkındaki Kanun’un Mecliste kabul edildiği gün Sayın Adalet
Bakanımızın konuşmasından bir iki pasaj okumak istiyorum: “Bu Yasa,
17 Aralık öncesi çıkarmamız gereken son yasaydı…” Yani, biz bunu 13
Aralıkta çıkardık. “…bunu elbirliğiyle gerçekleştirdik… Bu Yasa’nın
getirdiği yenilikler içerdiği hükümlerden daha önemli, daha anlamlıdır.”
Bazı kısımlarını atlıyorum. “…Türkiye’deki köklü değişimin hukuki
altyapısını oluşturmak için gece gündüz çalıştık ve bunu da başardık…
17 Aralık yalnız Türkiye için değil, belki bizden daha çok Avrupa
için, Avrupalılar için tarihî bir fırsattır.”
Doğrudur Sayın Bakan, 17 Aralık Avrupalılar
için tarihî bir fırsat olmuştur ve bugün, o 17 Aralıkta verdiğimiz
ödünler sonucu Avrupa Birliği giriş sürecinde Türkiye’nin ne duruma
düştüğünü el birliğiyle görüyoruz.
Şimdi, o gün bu Yasa üzerinde benim de
yaptığım bir konuşma metninden de bazı şeyleri okumak istiyorum:
“Hukuk devleti açısından bu Yasa’ya bakmamız gerekir. Hukuk devleti,
insan haklarının yaşama geçirilmesini, adaletin sağlanmasını
ve güvenliğin temin edilmesini sağlar. Demokratik hukuk devletinde
bağımsız ve hızlı bir yargı, ülkenin ve toplumun güvencesidir.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
Bir dakikalık sürenizi başlattım.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan,
hemen bağlamaya çalışacağım.
“Toplumsal olayları düzenleyen yasalar
geniş çerçevede tartışılmalı, eski yasanın uygulanması sürecinde
cezaevlerinde meydana gelen olaylar ve aksayan yönler değerlendirilmeli
ve bunun sonucuna göre yasal düzenlemeye gidilmelidir.” demişiz.
Şimdi, bu yaş küçüklüğünden dolayı on
beş yaşa düşürdüğünüzde, bu cezaları artırdığınızda, infazı artırdığınızda
cezaların azalacağını mı zannediyorsunuz? Yoo. 2004 yılında Ceza
İnfaz Yasası’yla, bu Yasa’yla, eskiden beşte 2 olan infaz üçte 2’ye
çıktı. Küçük çocuklarda cezalarda ciddi bir artırıma gidildi ve
suçlarda da büyük bir oranda artış oldu. Şimdi, günlük olaylara göre
temel hukuk felsefesinin dışına çıkamazsınız. Çıkarsanız, hukuk
devleti ilkesinden uzaklaşırsınız. Suçların asıl orijini ekonomiktir.
Ekonomiyi düzeltemediğiniz, yoksulluğu yenemediğiniz, açlığın önüne geçemediğiniz müddetçe, o genç
çocuklar gene kapkaççılığa devam eder, o genç çocuklar gene dolandırıcılığa
devam eder. Suçu, cezayı artıran bir yönteme girmemiz olanaklı değil.
Burada, Anayasa'nın eşitlik ilkesine ve cezanın, Ceza Kanunu ile
diğer ceza kanunları arasındaki uyum felsefesinde bir aykırılık
vardır ve Anayasa’ya aykırılık vardır. Bence, buradaki sistem ya
-Ceza Kanunu’nda olduğu gibi- on beş-on sekiz yaş arası da infazda ayrı
düzenlenmeli veya eski sistemin korunulmasında yarar olduğu kanaatindeyim.
Bu duygularla, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Karar yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.
Maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
15.41
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.47
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşimi’nin İkinci Oturumu’nu açıyorum.
1255 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.
– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (2/870) (S. Sayısı: 1255) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 28’inci maddesinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, 28’inci maddeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
28’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde
kabul edilmiştir.
29’uncu madde:
MADDE 29 -
BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge
vardır. Önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 29. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Cumhur Yaka Muharrem
Kılıç Yüksel Çorbacıoğlu
Muğ
Atil
Konya Niğde
Madde 29- 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı
Kanunun 8. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 8-
(1) Bölge adliye mahkemelerinin,
26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri
ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında
Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek
göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş
olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı
fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri uygulanır.
Yargıtay ceza daireleri ile Ceza Genel Kurulu kararlarındaki yazıma
ilişkin maddi hataların düzeltilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı,
ilgili ceza dairesi veya Ceza Genel Kuruluna başvurabilir.
(2) Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce
ilk derece mahkemelerince karar verilmiş olup, temyiz edilmekle
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş bulunan dava dosyalarından,
lehe kanun hükümlerinin uygulanması yönünde mahkemesince değerlendirme
yapılması gerektiği açıkça anlaşılanlar, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığınca doğrudan ilgili mahkemesine iade edilebilir.
Bu halde, mahkemesince duruşma yapılarak karar verilir.
(3) Ceza Muhakemeleri Kanununun yürürlüğe
girdiği tarihten önce Yargıtay’ca incelenip kesinleşen hükümler
hakkında, başvuru süresi dolmamış olması kaydıyla karar düzeltme
yoluna gidilebilir.
(4) Ceza Muhakemesi Kanununun 102 nci
maddesi, aynı Kanunun 250 nci maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendinde yazılı suçlar ile ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren
suçlar bakımından, 1 Nisan 2008 tarihinde yürürlüğe girer. Bu süre
zarfında 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 110 uncu
maddesinin uygulanmasına devam olunur.
(5) Ceza Muhakemesi Kanununun 52 nci
maddesinin üçüncü fıkrası, bu fıkranın (a) ve (b) bentleri yönünden
1 Temmuz 2006 tarihinde yürürlüğe girer.
(6) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince,
soruşturma ve kovuşturma makamlarının talebi üzerine Baro tarafından
görevlendirilen müdafi ve vekile, görevin ifasından doğan masraflar
hariç avukatlık ücret tarifesinden ayrık olarak bu tarifenin hazırlanış
usulüne göre tespit edilecek ücret ödenir. İleride yargılama giderleri
ile mahkûm olan sanıklardan müdafi ve vekile ödenen ücreti ödeyebilecek
durumda olanlara Türkiye Barolar Birliğinin rücu hakkı saklıdır.
(7) 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı
(1) ve (3) sayılı tarifelere göre alınan yargı harçlarının % 15’i
ve idarî nitelikteki para cezaları hariç olmak üzere adlî para cezalarının
% 15’i, bir önceki yıl kesin hesabına göre tespit edilen toplam miktar
esas alınarak, yılı içinde Maliye Bakanlığınca Türkiye Barolar
Birliği hesabına aktarılır. Birinci
fıkraya göre ödenecek ücretler bu hesaptan karşılanır.
(8) Türkiye Barolar Birliği tarafından
barolar arasında yapılacak dağıtımın esas ve usûlleri Türkiye Barolar
Birliğince çıkarılacak yönetmelikte gösterilir.
(9) Ceza Muhakemesi Kanununun 253 üncü
maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca uzlaştırma işlemi giderlerinden
olup uzlaştırıcıya ödenecek ücret de, birinci fıkra uyarınca tespit
edilecek ücret tarifesinde ayrıca gösterilir.
(10) Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen
yönetmelikler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı
ay içinde çıkarılır ya da yürürlükteki yönetmeliklerde gerekli
değişiklikler yapılır. Bu düzenlemeler yapılıncaya kadar, yürürlükteki
yönetmeliklerin Ceza Muhakemesi Kanununa aykırı olmayan hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur.
(11) Birden fazla mahkumiyeti olan kişi
bu mahkumiyetlerden birine ilişkin cezayı infaz kurumunda çektiği
sürece, diğer cezaları açısından ceza zamanaşımı işlemez.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Katılmıyor.
AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ersin.
AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sevgili Başkanım, sükûneti bir sağlarsanız,
herhâlde, daha…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ersin. Siz, Genel
Kurula hitap edin, arkadaşlarımız sizi dinlerler yüksek sesle konuşursanız.
AHMET ERSİN (Devamla) – Ama, her taraf…
Kümelenmişler Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın
Hatibi dinleyelim.
Buyurun.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Konuşmaya başlasın…
Buyurun dinliyoruz, biz dinliyoruz…
BAŞKAN – Vaktiniz geçiyor Sayın Ersin,
buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) – Ama, bu vakti
ilave etmeniz lazım Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Yok, olmaz. Haydi buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sekiz kanunda değişiklik yapan bir teklifi
görüşüyoruz. Aslında, konuştuğumuz yasalar, yani Türk Ceza Yasası
ve Ceza Muhakemeleri Kanunu çok yakın bir süre içinde yürürlüğe
girmiş olmasına karşın, bu kısa süre içinde, seksen yıl yürürlükte
kalan Türk Ceza Yasası’nda yapılan değişiklikleri neredeyse bu kısa
sürede o değişiklik sayısına yetişecek ve geçecek gibi görünüyor.
Değerli arkadaşlarım, bu neden böyle
oluyor? Bir defa, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunu görüşülürken
de birçok kez gündeme getirdik. Getirilen tasarılar ya da teklifler
üzerinde yeterince tartışılmadan ve yeterince araştırılmadan hazırlanıp
Meclis gündemine getirildiği için zaman içinde eksikleri, yanlışları
ortaya çıkıyor ve yeniden yeniden değişiklik yapmak durumunda kalıyoruz.
Bugünkü, görüşmekte olduğumuz teklifle ilgili de bakarsak, yine
konuyla çok yakından ilgili olan, örneğin, Barolar Birliğinin bir
görüşü alınmamış, keza, ilgili komisyonlarda bu teklif görüşülmemiş
ve yine apar topar Meclisin gündemine getiriliyor.
Bir defa, şunu kesinlikle belirtmem lazım
değerli arkadaşlarım: Sayın Adalet Bakanımız da eğer dikkatli bir
şekilde dinlerlerse memnun olurum. Şimdi, Türk Ceza Yasası’nda ya da
Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda, bu tür temel yasalarda yapılacak
olan değişiklikler mutlaka Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna
gelmelidir. Çünkü, insan haklarını yakından ilgilendiren yasalar
bunlar. Ama, ne yazık ki, Meclis İnsan Hakları Komisyonunda görüşülmeden,
orada değerlendirme yapılmadan Meclise gelen, Genel Kurula gelen
yasalar daha sonra insan hakları ihlallerine neden oluyor ve bu
tür şikâyetlere neden oluyor.
Değerli arkadaşlarım, bir defa, yasanın
görüşülmesinde de bir gariplik var. Şimdi bakın, bir süre önce yine
bu tür bir yaklaşımla karşılaşmıştık ve o zaman gündeme getirmiştim.
Şimdi Sayın Başkan diyor ki: “29’uncu maddeyi okutuyorum.” Yani, değerli
arkadaşlarım, bu yasayı sadece izleyen bizler değiliz. Türkiye’de
şu anda bu teklifin görüşmelerini izleyen kaç yüz bin ya da kaç milyon
vatandaşımız olduğunu bilmiyorum. Ama, çok garip bir görüşme sistemi
var.
Sayın Başkan “29’uncu maddeyi okutuyorum.”
diyor. Kâtip üye “Madde
Şimdi, bugüne kadar, bu yasayla ilgili,
bu teklifle ilgili yapılan görüşmelerden aldığım izlenim, kim ne
derse desin, Cumhuriyet Halk Partisi ya da Anavatan Partisi, muhalefet,
ne söylerse söylesin, kesinlikle dinlemediğinizi ve bildiğinizi
okumaya devam ettiğinizi görüyorum. Dolayısıyla, bir fırsat düşmüşken,
Sayın Adalet Bakanımız da buradayken, yargının içinde bulunduğu,
yaşadığı bir önemli sorunu gündeme getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bilirkişilik
müessesesi, Sayın Bakanım… Sayın Bakana sesleniyoruz, ama o da
kendi âleminde.
Sayın Başkan, şimdi, bakın…
BAŞKAN – Sayın Bakan, sizi gayet yakinen
dinliyor yani. Çok deneyimli bir siyasetçidir. Başka yere baksa
da, kulağı sizdedir, siz endişe etmeyin.
Buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) – Peki peki. O zaman…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Devam devam… Bize
bakarak konuş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN –Bakın, bu arada süreniz doldu
işte konuşmayınca Ahmet Bey. Herhâlde, bir sonraki madde üzerinde bunu
açıklayacaksınız. Ben sürenizi başlatayım.
Buyurun, bir dakikalık süre size.
AHMET ERSİN (Devamla) – Evet evet, yani,
hiç olmazsa biraz bahsedeyim.
Değerli arkadaşlarım, bu bilirkişilik
müessesesi, yargının kanayan bir yarasıdır. İster hukuk davalarında
olsun, ister ceza davalarında olsun, mahkemeler, hemen hemen bütün
dosyaları bilirkişilere gönderiyor ve bilirkişilerin verdiği
rapora göre de karar tanzim ediyorlar, ama, bu bilirkişiler verdikleri
raporlarla hiçbir sorumluluk taşımıyorlar.
Bakın, güncel olması nedeniyle söylüyorum:
İşte, tartışılan bu Acaristanbul, Acaristan vesaire, o orman yağması,
talanıyla ilgili tartıştığımız o sorun, orman talanının başlangıcı,
bilirkişilerin verdiği yasaya ve yönetmeliğe aykırı raporla
başladı. O raporlar nedeniyle bu orman talanını konuşuyoruz bugün,
Türkiye konuşuyor ve o raporlara dayanarak, belediye başkanları
ve diğer görevliler hakkında soruşturma açılıyor, ama, bilirkişiler
hakkında yapılan hiçbir şey yok. Bilirkişiler bu raporu düzenlerken,
acaba, kanaatlerini mi söylediler, yoksa, her biri milyon dolarlık
değer biçilen o villalarla ilgili ya da o yapılaşmayla ilgili bir
çıkar ilişkisi içine mi girerek bu raporu verdiler, onu bilmiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Son cümlelerinizi alayım.
Sayın Ersin, buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) – Dolayısıyla,
örneğin -güncel olduğu için söylüyorum- o orman talanına neden
olan bilirkişiler hakkında Sayın Bakana soruyorum: Ne yapıyorsunuz?
Herhangi bir cezai işlem var mı? Bir soruşturma var mı yok mu?
Değerli arkadaşlarım, daha konuşulacak
çok şey var, ama, ileriki maddelerde de söz aldığım zaman, sizlere,
yine, bu konularda, yargının içinde bulunduğu önemli sorunları
sizlerle tartışmak istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ersin.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Arayacağım efendim.
Arkadaşlar, maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler…
Kâtip üyeler arasında ihtilaf var. İki
dakika süre verip, elektronik cihazla oylama yapacağım.
İki dakikalık süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
30’uncu madde:
MADDE 30.-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 30. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yüksel
Çorbacıoğlu Ali
Cumhur Yaka
Artvin Muğla
Muharrem
Kılıç Atil
Malatya Konya
Madde 30 – 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında
Kanunun 13. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde
13-
(1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince,
soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine Baro tarafından
görevlendirilen müdafi ve vekile, görevin ifasından doğan masraflar
hariç avukatlık ücret tarifesinden ayrık olarak bu tarifenin hazırlanış
usulüne göre tespit edilecek ücret ödenir. Bu ücret, yargılama giderlerinden
sayılır.
(2) 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı
(1) ve (3) sayılı tarifelere göre
alınan yargı harçlarının yüzde onbeşi ve idari nitelikteki para
cezaları hariç olmak üzere adli para cezalarının yüzde onbeşi,
bir önceki yıl kesin hesabına göre tespit edilen toplam miktar esas
alınarak, yılı içinde Maliye Bakanlığınca Türkiye Barolar Birliği
hesabına aktarılır. Birinci fıkraya göre ödenecek ücretler bu hesaptan
karşılanır.
(3) Bu paraların Türkiye Barolar Birliği
tarafından barolar arasında yapılacak dağıtımına ve bu madde hükümlerine
göre yapılacak ödemelerin belgelendirilmesi ve denetlenmesine
ilişkin esas ve usuller, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınmak
suretiyle, Adalet ve Maliye Bakanlıklarınca müştereken çıkarılacak
yönetmelikte belirlenir. Bu paraların bu maddede belirtilen amaçlar
ile yönetmelikte belirlenen esas ve usullere uygun olarak kullanılıp
kullanılmadığı Sayıştay tarafından denetlenir.
(4) Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce
ilk derece mahkemelerince karar verilmiş olup, temyiz edilmekle
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş bulunan dava dosyaları,
yeni kanunların lehe hükümler içerip içermediği yönünde değerlendirme
yapılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ilgili mahkemesine
iade edilemez. Ancak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
lehe kanun uygulaması bağlamında yeniden değerlendirilmek üzere
daha önce iade edilmiş olan dosyalarda, mahkemesince yapılan değerlendirmede
yeni kanunların lehe düzenleme içerdiği sonucuna varılması halinde;
önceki hüküm ortadan kaldırılarak, yeni bir hüküm kurulur. Yeni kanunların lehe düzenleme içermediği
sonucuna varılması halinde ise; dosya, ilgili ceza dairesinde gerekli
temyiz incelemesine tabi tutulmak üzere re’sen Yargıtaya gönderilir.
(5) Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe
girdiği tarihten önce Yargıtay’ca incelenip kesinleşen hükümler
hakkında, başvuru süresi dolmamış olması kaydıyla karar düzeltme
yoluna gidilebilir.
(6) Ceza Muhakemesi Kanununun 102 nci
maddesi, aynı Kanunun 250 nci maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendinde yazılı suçlar ile ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren
suçlar bakımından, 1 Nisan 2008 tarihinde yürürlüğe girer. Bu süre
zarfında 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 110 uncu
maddesinin uygulanmasına devam olunur.
(7) Ceza Muhakemesi Kanununun 52 nci
maddesinin üçüncü fıkrası, bu fıkranın (a) ve (b) bentleri yönünden
1 Temmuz 2006 tarihinde yürürlüğe girer.
(8) Ceza Muhakemesi Kanunu, yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren, aşağıdaki maddelerin hükümleri saklı
kalmak üzere, kesin hükme bağlanmış olanlar hariç, görülmekte olan
bütün soruşturma ve kovuşturmalarda uygulanır.
(9) Ancak, Ceza Muhakemesi Kanununun
yürürlüğe girmesinden önce soruşturma ve kovuşturma evrelerinde
yapılmış işlem ve kararlar hukuki geçerliliklerini sürdürürler.
(10) Ceza Muhakemesi Kanununun 248 inci
maddesinin beşinci fıkrası hükmü, sadece yabancı ülkede bulunan
kaçaklar hakkında uygulanır.
(11) Ceza Muhakemesi Kanununun 141
ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren
yapılan işlemler hakkında uygulanır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Çorbacıoğlu, siz mi konuşacaksınız?
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) – Sayın
Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun teklifinin 30’uncu maddesi üzerinde verilen
önerge üzerine söz aldım.
Değerli milletvekilleri, bu madde
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkındaki Kanun’un 13’üncü maddesinde yapılan değişikliği içeriyor.
Öncelikle, elimde bulunan ve şu anda
görüştüğümüz teklifin anası olan -temel ceza kanunlarına uyum amacıyla-
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı,
170 kanunda değişiklik yapan kapsamlı kanun tasarısının yavrusunu
tartışıyoruz.
Bu tasarıda, şu anda görüşülen bu maddenin
düzenlenişine baktığımızda, 5320 sayılı Yasa’yla arasında çok
önemli fark yok. Yani, bir düzenleme yapılıyor, bir değişiklik öneriliyor,
ama, bu düzenleme temel kavramları ve kurumları yerinden oynatmıyor.
Ancak, ne oluyorsa, Komisyon görüşmeleri sırasında, alt komisyonda
bu maddede çok temel değişiklikler yapılıyor. Öncelikle, maddenin
başlığı “Müdafi ve vekil ücreti” şu andaki Yasa’da “Müdafi, vekil
ve uzlaştırıcı ücreti” olarak geçiyor. Burada, herkesin bildiği
üzere, kamuoyunun da bildiği üzere, avukatlarımızın zorunlu müdafi
olarak yaptıkları görev karşılığında alınan ücretleri düzenleyen
bir madde.
Şimdi, öncelikle, bu maddeyle ilgili
yapılan ödemeler, bugüne kadar yürürlükte olan Yasa ve biraz önce
gösterdiğim ana yasa, ana Ceza Yasası’nda değişiklik yapan tasarıda,
bu ücretler, yine, usulüne göre, sonuçta Barolar Birliğine, yıl
içerisinde, geçmiş yılın değerlendirmeleri sonucu Barolar Birliğine
bu para veriliyordu. Barolar Birliği, bu parayı, doğal olarak barolara
ve avukatlara, yasalara göre dağıtımını yapıyordu. Şimdi, burada,
baroların bu imkânını elinden alıyoruz, bütün bu paraları Adalet Bakanlığının
elinde topluyoruz.
Diğer yandan, avukat görevini yaparken,
Avukatlık Yasası’nın ilgili maddesine göre, 164’üncü maddesinin
dördüncü bendine göre, avukatlar asgari ücret tarifesi altında
ücret anlaşması yapamaz, geçmiş Yasada da bu yasada da yine bunun
altında bir düzenleme yapılıyor, bu da doğru değil.
Diğer taraftan, bu görevi ifa ederken
avukatların, sadece avukatlık cetvelinde gösteren ücreti almasının
yanında, bir de bu işi ifa ederken yaptığı masraflar var -yani gözaltında
sanıkla görüşmek için gitmek-gelmek veya herhangi bir yol masrafı-
bunlar da mevcut Yasa’ya göre alınabiliyordu, tasarıya göre alınabiliyordu;
ama, şu anki teklifin ilgili maddesine baktığımızda, bu konuda da
düzenleme yok.
Zaten düzenlemenin bu şekilde çıkması,
baroların ve özellikle İstanbul Barosunun görüşünde de zikredildiği
üzere, bu maddeyle, avukatlar, barolar diyor ki, CMK avukatlığı diye
nitelendirdiğimiz bu avukatlığın, artık, bir özel avukatlık anlaşmasının
ötesine geçerek devlet avukatlığına dönüştürüldüğü iddiasında
bulunuyor ki, -ben de buna katılıyorum- bu da, sonuçta, savunmanın
bağımsızlığını zedeleyen bir hükümdür. Yani, düşünün, bir suçta
-biliyorsunuz bizim yasalarımızda vardır- kamu görevlisi suç işlediğinde,
eğer yasasında varsa, devlet ona avukatı o yasaya göre görevlendirebiliyor.
Diğer taraftan, o suçun diğer faili veya mağduru -o da olabilir- bu
avukatları ise, biz, müdafilikle ilgili bu yasaya göre düzenlemiş
olacağız.
Şimdi, her ikisi, yani, bir olayda iki tarafı
temsil eden avukatların biri barolara bağlı olması gerekirken,
bir taraftan, her ikisinin de Hükûmete veya Adalet Bakanlığına bağlı
kurumlar tarafından görevlendirilmiş olması sonucu doğacak. Bu
da, Avukatlık Yasasıyla veya savunma-iddia arasındaki ilişki açısından
çok da doğru bir düzenleme olmamış olacaktır.
Diğer taraftan, Barolar Birliğinin bugüne
kadarki uygulamasından gördüğümüz kadarıyla, müdafilikle ilgili
yapılan ödemelerin Türkiye’deki ihtiyaçlara yetmediği, yapılan
yasal değişikliklerle müdafiliğin alanını genişlettiğimiz
için, bu rakamların, müdafiliğe…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çorbacıoğlu,
konuşmanızı tamamlayınız.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum
Sayın Başkan.
Bu fasla aktarılan ücretlerin daha da
artırılması gerektiği ihtiyacı doğmuştur.
Bu nedenle, hem mevcut yasada hem de bu
önergede olan -gerçi bu önergede görünmüyor ama- yüzde 15 rakamının
daha da yukarılara çekilmesi lazım ki, müdafilik ücretiyle ilgili
Türkiye’de doğan ihtiyacın da karşılanması söz konusu olsun.
Sonuç olarak, bu düzenlemenin, biraz
önce saydığım gerekçeler doğrultusunda hem Barolar Birliğinin
hem savunma görevinin amacıyla, nitelikleriyle bağdaşmadığı görüşündeyiz.
Şahsım ve önerge sahibi arkadaşlarım
adına bu düzenlemenin doğru olmadığını beyan ediyor, hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çorbacıoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm, geçici 1’inci madde dahil,
31 ilâ 47’nci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu, Anavatan
Grubu adına Mersin Milletvekili Hüseyin Güler ve şahısları adına
Feridun Ayvazoğlu ve Bekir Bozdağ’ın söz talepleri vardır.
Sayın Çelik, AK Parti Grubu adına konuşma
olacak mı?
FARUK ÇELİK (Bursa) – Bekir Bozdağ…
BAŞKAN – Peki.
İlk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu. (CHP Sıralarından
alkışlar)
Sayın Ayvazoğlu, konuşmalarınızı
birleştiremiyorum, çünkü, arada diğer gruplar adına da konuşma olacak.
O söz hakkınızı ayrıca isterseniz kullanabilirsiniz veya müştereken
kullanmak istiyorsanız, ben size biraz müsamahalı davranayım,
ikisini bir kullanın. Hangisi uygun, böyle mi olsun?
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) – Öyle olsun.
BAŞKAN – Peki.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan ve sözde
“temel kanun” adı altında getirilen teklifin ikinci bölümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, elbette, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin esas görevinin yasama olduğunu gerek Anayasa’mızda
yer alan hükmüyle biliyoruz gerekse bunu, artık, Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içerisinde yaşayan bütün vatandaşlarımız da aynı şekilde
biliyor, algılıyor.
Yasa dediğimizde ne anlaşılıyor, yasadan
ne anlaşılmaktadır, yasa hangi toplumlarda geçerlidir denildiğinde
de, yasaların, demokratik toplum düzeninde belirli kurallar toplamı
olarak o demokratik toplumun düzenini sağlamaya dönük olmak üzere
kullanılan, konulan belirli mevzuat çerçevesinde ortadaki kuralların
bütünü denilebilen bir kurallar topluluğudur.
Peki, burada, gerçekten, iki haftadan
beri Meclisimizi meşgul eden böyle bir teklifin, aslında, temel olarak
görüşülmesinin bizlere vermiş olduğu bu konuşmaların neden dolayı
birtakım önergelerle yerine getirmek zorunda kaldığımızı da yine
hepimiz biliyoruz. Neden bu yola itiliyoruz, neden böyle bir yola
bizleri mecbur bırakıyorsunuz? Burada, iktidarın, bir telaşının,
bir endişesinin olduğunu görmekteyiz. Fakat, bu endişenin ve telaşın
neye dayalı olduğu hususunda ise iktidarın gerek bizleri gerekse
kamuoyunu tatmin edici şekilde cevaplar verdiğini göremiyoruz.
Bu doğrultuda olmak üzere “temel kanun” adı altında görüşülmesi gereken
kanunların ne olduğunu Meclis İç Tüzüğü’müzün 91’inci maddesi açık
bir şekilde hüküm altına almıştır. Şimdi, 91’inci maddenin ilk cümlesini
okuduğumuzda, gerçekten, bu teklifin temel yasa olarak görüşülmesi
gerekip gerekmediği noktasında, sizlerin ve kamuoyunun vicdanlarına
bunu bırakmak zorunda kalıyoruz. “Temel kanunlar” adı altında İç
Tüzüğü’müzün 91’inci maddesi aynen şu şekilde: “Bir hukuk dalını sistematik
olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel
ilkeleri içermesi, kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü
ilgilendirmesi, kendi alanındaki özel kanunların dayandığı temel
kavramları göstermesi, özel kanunlar arasında uygulamada ahenk
sağlanması, düzenlediği alan yönünden bütünlüğünün ve maddeler
arasındaki bağlantıların korunması zorunluluğunun bulunması…”
diye devam eden bir hüküm. Peki, görüşmüş olduğumuz bu teklifte, tarif
edilen bu temel kanun amacına gerçekten cevap verebilir nitelikte
bir kanun teklifi mi görüşüyoruz dediğimizde, buna “evet” cevabı
verebilmenin mümkün olmadığını görmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, bu teklifle üç
tane yeni müessese hukukumuza giriyor. Bu üç yeni müessesenin
hukukumuza girmiş olmasıyla beraber bizleri endişeye sevk eden
uygulamaların olacağını hepimiz zamanla göreceğiz. Şöyle ki,
“kamu davasının ertelenmesi” adı altında teklifin 22’nci maddesi
söz konusu. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 171’inci maddesine monte
ediliyor. Yine “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” teklifin
23’üncü maddesiyle aynı Kanun’un 231’inci maddesine monte ediliyor.
Yine, “uzlaştırma” adı altında teklifin 24’üncü maddesiyle de aynı
Kanun’un 253’üncü maddesine monte ediliyor.
Şimdi, bunlara bakıldığında ortaya
şu sorular çıkıyor değerli arkadaşlarım: Elbette, ceza hukukunda,
ceza kanunlarında, uygulanma aşamasında iki süje vardır: Bir tarafta
şüpheli veya sanık, diğer tarafta mağdur. Bunun üçüncü bir süjesi
daha vardır ki, en önemli süjesi kamuyu ilgilendiren kamu süjesidir.
Burada, iki süjenin, yani, sanık ve mağdurun tatmin edilmesiyle beraber
en önemli konu da kamu vicdanlarının tatmin edilmesidir. İşte, burada,
gerek kamu davasının ertelenmesiyle gerek hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasıyla gerekse uzlaştırmayla sanığa, sanki, şöyle
bir imkân veriyoruz: “Aman ha aman, biz, elimizden geldiğince, yargı
olarak, devlet olarak sana ceza vermemeye uğraşıyoruz.” “Bu olmazsa
bu, o da olmazsa bu” şeklinde sanığı kurtarmanın yollarını arıyoruz
gibi bir sistemi, yepyeni bir şekilde hukukumuza sokuyoruz.
Bununla beraber, değerli arkadaşlarım,
“uzlaştırma” adı altında öyle bir sistem getiriliyor ki, gerçekten
uzlaştırmanın uygulanabilmesi için elbette “şahsi davalar” dediğimiz
eski Kanun’daki tabiriyle “soruşturması ve kovuşturması şikâyete
bağlı olan suçlar”a münhasır olmak üzere getirilen böyle bir hükmün
ise, mutlaka ve mutlaka, ileride büyük sorunlar yaratacağını ve
taraflar arasındaki mali ve maddi dengesizlikleri göz önüne aldığımızda,
sanık ve mağdurun bu dengelerini göz önüne aldığımızda da Anayasa’nın
10’uncu maddesindeki “kanun önündeki eşitlik” ve “kanunların uygulanmasındaki
eşitlik” ilkesinin de kesinlikle ihlal edileceğini burada söylemek
zorundayız değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, biz isterdik
ki, Cumhuriyet Halk Partisi olarak isterdik ki, bu temel -sözde temel-
yasa teklifi olarak getirilen bu teklif normal şekilde bir teklif
olarak gelmiş olsa idi, bu maddeler bu önergelerle meşgul edilmeyecekti;
bize konuşma fırsatını, normal şekilde, İç Tüzük’ümüzden aldığımız
yetkiyle yerine getirecektik ve buradaki maddelerin bir kısmının,
gerçekten bizlerin de katılabileceği, katıldığı, olması gereken,
değiştirilmesi gereken maddeler olduğunu rahatlıkla burada söyleyebilecektik.
Şunu söyleyebilecektik değerli arkadaşlarım: Hepimiz biliyoruz
ki -yine hukukçu arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum özellikle-
Ceza Muhakemesi’nin 100’üncü maddesinde tutukluluk sebepleri ve
tutuklanma nedenleriyle birlikte suçlar katalog haline alındı.
Biz, baştan beri, bu sistemin yanlış uygulanabileceğini, uygulamada
cumhuriyet savcılarına ve yargıçlarımıza bunun uygulanma olanağının
zorluklarla karşı karşıya getirileceğini söyledik. Ancak, katalog
sistemi bu şekilde gelmiş olmasına rağmen buradaki eksikliği uygulamayla
gördük. Eskiden 104’üncü maddeye göre “Suçun vasıf ve mahiyeti…”
şeklinde başlayan “…asayişi bozucu nitelikte…” diye devam eden maddeleri,
hiçbir cumhuriyet savcısı ve hâkimin uygulamakta zorluğu yok idi.
Ancak, yeni sistemle, bu zorluk güya aşılacakken aşılamadı, daha
da fazla zorlaştırıldı.
O noktada, bizim, şunu rahatlıkla söylememiz
gerekirdi: Burada, hırsızlıktan, kapkaçtan, silahla yaralamaktan
dolayı tutuklanmayan, elleri kolları salınarak adliyeden bırakılan
kişilerle ilgili gerek emniyet güçlerinin şimdiye kadarki
şikâyetlerini gerekse toplumdaki şikâyetlerini hep dinleyegeldik.
O noktada olmak üzere, elbette, hırsızlığa,
kapkaça, bütün ülkemizi asayiş yönünden olumsuz bir şekilde etkileyen
bu suçlara tutuklanması sebeplerinin getirilmesinin, bizler de,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, doğal olduğunu, olması gerekir
noktada bizim de bunun savunuculuğunu yapmamız gerekirdi diye
düşünüyoruz. Ama, bunlara fırsat verilmedi. Bizi, sadece, bu teklifin
temel kanun olup olmadığı noktasında zamanımızı harcamakla burada
geçirttirmek zorunda bıraktınız.
O noktada olmak üzere, değerli arkadaşlarım,
bizim, şimdi, iki endişemiz var. Özel hukukta, elbette, bir davacı,
bir davalı vardır; ama, şimdi bizim görüşmekte olduğumuz ve kamu hukukunun
vazgeçilmez parçası olan ceza hukukunda, az önce belirttiğimiz üç
taraf vardır. Burada, özel hukukta davacı ve davalının tatmini
önemlidir; ama, ceza hukukunda, kamu hukukunda üç tarafın da tatmini
gerekir; mağdurun tatmini gerekir, şüpheli veya sanığın tatmini
gerekir ve kamu vicdanının tatmini gerekir. Ama, öyle bir fırsat yarattık
ki, öyle bir fırsat yaratıyoruz ki, hukukumuza yepyeni bir sistem
daha, hukuk dalına yeni bir isim daha katıyoruz. Maalesef, bu ismin
adı “pazarlık hukuku” şeklinde oldu ve eğer teklif yasalaşırsa, bu
“pazarlık hukuku” hukuk sistemimize ve ceza sistemimize girmiş
olacak. Bunun da, gerçekten, hukuk sistemimizde açacağı tahribata,
vereceği zararlara, nerelere kadar gidebileceğini takdirlerinize
sunuyoruz ve bunun, ayrıca, kamu vicdanını da yaralayıcı şekilde,
rencide edici şekilde bir teklif olacağını, bir kez daha, Meclis kürsüsünde
ifade etmenin bizlere düşen, bizlere verilen bir görev olduğunu
belirtmek istiyorum değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, burada, 5326 sayılı
Kabahatler Kanunu 31, 32, 33, 34, 35 ve 36’ncı maddelerle hüküm altına
alınıyor. Elbette Kabahatler Kanununda, yeni bir sistemle, suçların
ve kabahatlerin ayrı kanunlarda yer alması gerektiği noktasından
hareketle, daha önce düzenlenmiş olan bir kanundu. Bu Kanun’da bir
hayli değişikliklerin yapılması gerektiği noktasında bizler de
kanaatimizi daha önce iletmiştik, belirtmiştik. Fakat, bakıyoruz
ki, bu az önce saydığımız değiştirilmesi gereken maddeler, teklifte
belirtilen maddelerin yanı başında şu eksiği görüyoruz: Hepimiz
biliyoruz ki, geçen Ramazan Bayramı öncesi Türkiye’de “seri cinayetler”
adı altında 7 masum insanımızın katledilmesiyle karşı karşıya
kaldık ve burada suç aleti olarak kullanılan pompalı tüfek dediğimiz,
av tüfeği olarak tabir edilen bir tüfekle bu cinayet işlendi değerli
arkadaşlarım. Ama, gördük ki, bu tüfeğin, yani, ruhsatsız av tüfeğinin
-pompalı tüfek adı altında veya otomatik tüfek adı altında da- bunların
gezdirilmesinin Kabahatler Kanunu’nda karşılığının cezası 50
YTL’dir. Şimdi, düşününüz değerli arkadaşlarım, bununla beraber,
böyle bir tüfeğin ruhsatsız şekilde yakalanması anında da müsadere
hükmü yer almıyor; yani, Kabahatler Kanunu’nda müsadere hükmü yer
almıyor. Daha önce Türk Ceza Kanunu’nun 36’ncı maddesine göre ve yine,
aynı şekilde, ruhsatsız av tüfekleriyle ilgili olmak üzere 549’uncu
maddede hem hapis cezası gözüküyordu -on beş günden başlayan hapis
cezası- hem de tüfeğin müsaderesi gerekiyordu, onlar hüküm altına
alınmıştı.
Burada bir boşluk yaratıldı değerli
arkadaşlarım. Ben, bunu, Adalet Komisyonunda da belirttim. Bu boşluk
olduğu sürece, ruhsatsız av tüfeklerini omzuna takıp da eğer şehirlerimizde
50 milyonu da cebine koymak suretiyle gezecek vatandaşlarımızı
her yerde görebilirsek hiç şaşırmayalım. Bunun vahametinin de nerelere
kadar varabileceğini, işte, az önce söylediğimiz gibi, öyle bir
olayda gördük. Bu nedenle, büyük bir boşluk olan bu boşluğun Hükûmet tarafından
doldurulması ve ikinci bölümdeki kabahatlere ilişkin kanun maddelerindeki
değişikliğe bunun ihdas edilebilmesinin yolunu lütfen bulalım.
Değerli arkadaşlarım, hukuk yönünden,
hukuk tekniği yönünden -ve yıllardan
beri Avrupa Birliği hayali ve rüyasıyla yaşadığımız bu iktidar
dönemindeki Avrupa Birliğine uyum yönünden diyelim- Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bunlara karşı çıkmış değiliz, karşı da çıkmadık.
Hukuk tekniği açısından, yapılacak, yerine getirilmesi gereken
eksikliklerin yerine getirilmesi noktasında bizler elbette iktidara
destek verdik, destek vermeye de devam ederiz. Ama, hangi noktalarda:
Bu dediğimiz teknik noktalarda ve AB’ye uyum yasaları çerçevesinde.
Fakat, şunu bilemediniz değerli arkadaşlarım, iktidar olarak maalesef
şu bilinemedi, Avrupa Birliğine iktidarın atmış olduğu imzayla
girmenin mümkün olmadığı bilinemedi. Ne zaman bilinmeye başlandı?
Son günlerde bilinmeye başlandı. Avrupa Birliğine bu hâliyle, Türkiye’nin
daha önce atmış olduğu, iktidarınız döneminde atmış olduğu imza
sayesinde girmenin mümkün olmadığı, gün yüzüne çıkmıştır. Ama bu
kullanılmak suretiyle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ayvazoğlu, bir dakikalık
süre içinde konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) – …eğer
hâlâ Avrupa Birliği deniliyorsa,
bizim Avrupa Birliğine girmeye dönük, Türkiye Cumhuriyeti’nin
onurlu bir şekilde girmesine dönük olmak üzere Cumhuriyet Halk Partisinin
desteği her zaman vardır. Ama, bunun bu şekilde olmadığını ve olmayacağını
maalesef üzüntüyle görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak,
kamu hukukumuza, ceza hukukumuzun dalına yeni bir dal girmiştir.
Bunun adı pazarlık hukukudur. Pazarlık hukukunun da kamuoyumuz ve
bizler tarafından kabul edilmesi beklenilemez.
Tabii ki, sizler dört yıldan beri Sayın
Başbakanımızın tüccar zihniyeti anlayışıyla böyle bir yola da müsaade
edecekseniz, o da sizlerin takdiridir, ama, esas takdiri bu milletimiz
sizlere önümüzdeki sandıkta vereceği cevapla gösterecektir diyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle de yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayvazoğlu.
Anavatan Partisi Grubu adına, Mersin
Milletvekili Hüseyin Güler.
Sayın Güler, buyurun.
Süreniz on dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlar,
1255 sayılı Kanun Teklifi üzerine, Anavatan Grubu adına ikinci bölümü
üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında bu işin şekli ve usulüne bakacak
olursak, bunun, yürütmenin yasama üzerindeki baskısına, yani, ipoteğine
tanık oluyoruz. Bu kanun teklifi hazırlanırken, Meclis gündemine,
siz AK Partililerin oylarıyla belirlenirken -buna rağmen- 10’uncu
sıradaki bir kanun teklifini öne çıkarmanın kavgasını verdiniz.
Bunu anlamakta da zorluk çekmiyoruz, çünkü, Meclis olarak, bu yasanın
tartışılmasından uzak, bir an önce fabrikasyon gibi, sanki sipariş
üzerine verilen kanunların çıkartılmasından öteye gitmeyen bir
anlayış hâkim. Böyle olunca da, bu işin en ucuz yolu da, maalesef, Meclisin
vekilleri üzerinde kanun teklifi üzerine şeklen yapılmak isteniyor.
İşin en kolay tarafı da bulunmuş; burada katılımcılıktan çok, sadece
görev verilmiş anlayışı çıkıyor.
Bugün yürütme, istediği anlamda, gerek
Avrupa Birliği uyum süreci içerisinde yasal zeminlerin hazırlanmasına
ve gerekse İç Tüzük’ten kaynaklanan hakkınızdan dolayı, daha doğrusu
çoğunluğun vermiş olduğu bir anlayışla, bu kanunlar üzerinde sınırsız
bir şekilde, bir an önce istediğinizin taşınması istendi.
Evet, görünen bir şekil daha var, o da yorulduğunuz.
Dört yılınız bitti, beşinci yıla vardığımızda ise, maalesef, Mecliste
çoğunluğunuza rağmen, Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğa rağmen,
burada Meclisin çalıştırılabilir yeterlilik sayısını dahi bulmakta
zorluk çekiyorsunuz. Bunu da halkımıza, takdirlerine sunuyoruz.
Dört yılda yoruldular, inşallah, bu halkımız bir beş yıl daha vermez
bu yetkiyi.
Biz de şunu söylüyoruz: Bugün, Anavatan
olarak, kanunlar üzerinde yapıcı anlayışımızı, her zeminde olduğu
gibi bu zeminde de kullanıyoruz. Diyoruz ki, bu kanunlar tartışılsın.
İşin kılıfını da buldunuz, temel kanun. Torba kanun diyebileceğimiz
bir, birçok kanunu etkileyen unsurlarda değişiklik öneriniz ve bakıyoruz,
biz milletvekili olarak anlamakta zorluk çektiğimiz bir süreçte
halk bu konuda nasıl aydınlanacak ve bu konuda nasıl kendisi hakkındaki
alınan kararları yorumlayacak, şaşırmamak elde değil. Ama, görünen
o ki, AK Parti olarak bunu sorgulamaktan çok, sonucuna katlanmak veya
bir görev olarak algılayıp gelene evet demekten öteye bir seçme şansınız
yok gibi görünüyor. Evet, anayasal ve kanunlar üzerindeki değişiklikteki
anlayışınız bu.
Bugün, bu kanundaki, bizim Anavatan
olarak altını çizdiğimiz dört tane maddemiz var ve bunun altının çizilmesi
gerekir: 31’inci madde, 32’nci madde ve 35’inci madde, dolayısıyla
da 40’ıncı madde.
Şimdi, tabii ki, yargıda, yargının bağımsız
olması gereken bir dönemde, gecikmiş adaletin adalet olmadığı bir
yerde, işin sosyal taraflarından savunmanın yoksun olduğu bir ülkemizde,
bugün yaşadığımız bu sıkıntıları aşmak maalesef çok zor. Bu kanun
teklifinde yaşanılan sıkıntıları, diğer konuşmacı arkadaşlarımız
da paylaştı, bizler de altını çizeceğiz. Bugün, 31’inci maddede,
Anayasa’nın 125’inci maddesine aykırı olmasına rağmen, Anayasa
Mahkemesince iptal edilen ve bu düzenlemeyi idare hukuku esaslarına
göre test edilen bir işlemin sadece para cezası yaptırımı içermesine
bakılarak, denetimin idari yargı alanından çıkarılarak adli yargıya
bırakılmayacağı gerekçesiyle Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal
edilmiş. Buna istinaden bugün getirdiğiniz teklifte de aynı süreç
içerisinde sıkıntılar mevcut ve önümüzdeki teklife, düzenlemeye
baktığımız zaman, Anayasa Mahkemesi kararına uygun bir açık düzenleme
yapılmadığı görülmektedir. O zaman amacınız ne? Bunun daha ilk maddesi
de dahil olmak üzere, bu tür Anayasa’ya aykırılık olan bir süreçte
ikinci defa karşımıza geleceği kesin. Eğer bunları dikkate aldığımız
müddetçe, Meclis daha verimli çalışabilir ve ülkenin sorunlarına
bir derece merhem olabilecek kanunları hazırladığında, önümüzdeki
yirmi yılı da düzenleyecek yapısal bir değişikliği sunması gerekmekte.
Ama, sadece günü kotarmaktan öteye gitmeyen bir anlayışla, bugünkü
sıkıntılar devam etmekte.
Bugün, Sayın Adalet Bakanımız burada.
Özellikle, iki üç temel sorunun… Türk toplumu, maalesef, bugün, suç
üretmeye eğilimli bir kitle olarak algılanmakta, toplum olarak algılanmakta.
Cezaevleri 2 kat fazlasıyla dolu ve bugün, cezaevleri bir sonuçtur
ve maalesef, yaşanılan sıkıntı had safhadadır. Bugün, cumhuriyet
savcılarının tutuklamama eğiliminde olmalarının tek sebebi
var, o da cezaevlerinin fiziksel yetersizliği. Her geçen gün artan
suç oranlarına baktığımızda, can, mal ve gasp olaylarının veya diğer
adli ve yargı sorunlarına baktığımızda, olağanüstü, potansiyel
suçluymuşuz gibi, sürekli bu toplum suç üretmeye devam etmekte.
Evet, yasalar… Dört yıllık bir AK Parti
İktidarında, bu toplum, Sayın Başbakanın dediği gibi “Nereden nereye.”
Yani, aslında, nereden nereye kadar indi? Böyle bir baktığımızda,
toplumda yarınların korkusunu ve kâbusunu yaşayan bir toplumun,
günübirlik yaşayıp, kaderiyle baş başa kalan bir topluma doğru indirgememiz,
bu ülkemizin kaderi olmamalı ve bu doğrultuda, yaratılan tüm olumsuzluklar…
Suçun en önemli toplumsal analizlerinden
birisi istihdamdır, birisi eğitimdir, birisi ise bu ülkenin örf,
âdet, gelenek, görenekleridir, ama, bu manevi kontrol mekanizması
da yoksundur ve yargı da maalesef yoksundur.
Şimdi, tabii, potansiyel suçlara baktığımızda,
Türk toplumunun içerdiği noktada, suça eğilimin artış noktası, AK
Partili yıllarını, bu ülkede maalesef suç oranı yükselmiştir ve İstanbul’da
yaşanılan… Bazen, öyle bir mazeret uyduruyorsunuz ki, hep sürekli
geçmişe hitap ediyorsunuz, atıfta bulunuyorsunuz. Son zamanlarda
gerek İstanbul’daki trafik sorununu, sözde mazeretim geçmişin hükümetine,
daha doğrusu geçmişin belediye başkanını suçlarken, hiç farkında
olmadan, Sayın Başbakanı suçluyorsunuz. Geçmişin suçlusu, işte,
geçmiş yönetim. On beş yıldır İstanbul Belediyesinin sizin zihniyetinizdeki bireyler tarafından yönetildiğini
unutmayın. Geçmişe atıfta bulunurken, hiç olmazsa, kime, nereye
ulaşacağını lütfen göz ardı etmeyin ve bu doğrultuda, AK Partinin
dört yılda ürettiği, mazeretten başka bir şey olmayan ve bundan sonra
da ülke için çözüm olmaktan çok, günü kotarmak… Maalesef, yaşadığımız
sıkıntılar onu gösteriyor. Bu doğrultuda, Avrupa Birliği süreciyle
başlayan birlikteliğin, geçen yıl bayram havasında geçerken, bugün
ise milliyetçilik rüzgârından da esinlenerek kahramanlık edalarıyla
bu işin yürümeyeceği belli. Eğer, siyasal anlamda duruş gösterebilseydiniz,
bugün, ülkenin yaşadığı Avrupa Birliği rüzgârından veya treninden
toslamadan yolumuza devam etmiş olacaktık. Sayın Başbakan dün açıklıyor,
diyor ki: “Bizim kaybedeceğimiz bir şey yok.” Demek ki, yıllardır Avrupa
Birliği sürecinde hiçbir şey almadık, sadece verdik. Kaybedecek
kim? Avrupa Birliği. Haklı Sayın Başbakan, Avrupa Birliği sürekli
aldı, siz alamadınız, dört yıl boyunca da alamadınız ve bu doğrultuda,
hâlâ almamakta ısrar eden, siyasal birliktelikten çok ekonomik birlikteliği
içeren Avrupa Birliği sürecinde de sınıfta kaldınız. Bugünkü kanunun
özüne uygun olarak baktığımızda -kanundaki çıkan tekliflerde de
aynı- sınıfta kaldınız. Bu kanun bir daha görüşülecek. Sayın Cumhurbaşkanı,
tahminimize göre, çeşitli, altında itirazımız olan noktaları da
göz önünde bulundurarak, bunlar tekrar, Mecliste tekrar tekrar görüşülecek.
O zaman, daha verimli Meclis çalışmasını sağlayabilmek için bu uyarılarımıza
kulak verin ve önerge değişiklikleriyle, bu topluma daha faydalı
işler yapacağınızı düşünüyoruz.
Bugün, 32’nci maddeden bir örnek vereyim:
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na uygun olarak, verilen cezalar,
idari para cezaları genel bütçeye gelir kaydedilir. Bunun en büyük
sorunu, “Sosyal güvenlik kurumlarıyla, mahallî idareler tarafından
verilen idari para cezaları kendi bütçelerine kaydedilir” denilmektedir.
O zaman sormak lazım: Sosyal güvenlik kurumlarıyla mahallî idareler
tarafından verilen idari para cezaları kendi bütçelerine gelir
kaydedildikten sonra, kestiği idari para cezaları da kendi bütçelerine
ilave edildikten sonra, belediyeler veya herhangi bir kurum, bu
işin suistimal olarak, hukuka uygun olup olmadığına bakmaksızın,
ceza kesmeye ve vatandaşlarımızı mağdur etmeye başlarlar. Önümüzdeki
süreçte de bütçeler gelmektedir ve buna istinaden bu çıkan kanunun
yetersizliğini, aksayan yönlerini siz milletvekili arkadaşların,
gördüğüm kadar, öğrenmek, duymak, bilmek yerine, tam tersine, verilecek
tek şey vardır… Grup Başkan Vekili de yok. Onun nasıl kararlarına oy
verilip verilmeyeceği, herhâlde sadece Hükûmetin ve Komisyonun aldığı
karar doğrultusunda “evet” veya “hayır” diyeceksiniz. Bu kanunun
hazırlanmasında, gerek idari ve gerekse yürütme açısından hazırlanıp
ve ülkenin sorunlarını çözmekten çok, ülkeye maalesef daha çok sıkıntılar
açacağını düşünüyoruz. Bu doğrultuda, bu kanunun aksayan yönlerini
göz ardı etmeden... Çünkü, Meclisin iradesi tamamıy
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Güler, buyurun tamamlayın
konuşmanızı. Bir dakika…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bu kanunun geçmesinde, bizim Anavatan
olarak altını çizdiğimiz noktaları göz ardı etmeden, kanunun düzeltilmesi
şansı varken bunu değerlendirmenizi düşünüyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gruplar adına son konuşmacı, AK Parti
Grubu adına Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ.
Sayın Bozdağ, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanun teklifinin ikinci
bölümü üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum.
Bu kanun teklifinin görüşmeleri başladığı
günden bugüne üç konu burada önemle tartışıldı. Bunlardan bir tanesi,
kamu davasının açılmasının ertelenmesi; bir tanesi, hükmün açıklanmasının
ertelenmesi; bir diğeri de, uzlaşma müessesesi tartışıldı ve bu
müesseselerin Anayasa’ya aykırı olduğunun altı konuşmacılar tarafından
defalarca çizildi ve bunun, sokaktaki suçu artıracağı ve güvenliği
sıkıntıya sokacağı da bunlara ilaveten söylendi.
Ben şimdi bunları dinledim, siz de dinlediniz,
söyleyenler de söyledi, ama bu müesseselerin üçü de Türk hukukunda
yeni müesseseler değildir. Üçü de bizim hukukumuzda vardır ve şu
anda da hâlen yürürlüktedir.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Yoktur, yeni geliyor.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yok mudur? Bakın,
okuyorum şimdi: 3/7/2005 tarih, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun
madde 19, madde 24 ve madde 23. Şimdi, madde 19’a bakıyoruz, nedir?
“Kamu davasının açılmasının ertelenmesi.”
Okumaya gerek yok, hükme bakabilirler.
Madde 23’e bakıyoruz: “Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması”, madde 24’e bakıyoruz: ”Uzlaşma.” Ayrıca, Türk
Ceza Kanunu’nun 73’üncü maddesinin son fıkrası uzlaşmayla ilgilidir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda da yine uzlaşmanın usulüne ilişkin düzenlemeler
vardır.
Peki, ne zaman çıkmış Çocuk Koruma Kanunu?
Çocuk Koruma Kanunu 3/7/2005 tarihinde çıkmış, Sayın Cumhurbaşkanımızın
denetiminden geçmiş, imzalanmış, yürürlüğe girmiş; Anayasa’ya aykırılık
iddiasında ne Sayın Cumhurbaşkanı bulunmuş ne de bir başkası bulunmuş
ve hâlen çocuklar açısından yürürlükte olan düzenlemelerdir. Bu nedenle,
Sayın Cumhurbaşkanımızın incelemelerinde, ben eminim ki, bu hususlar
da göz önünde bulundurulacaktır.
Öte yandan, yine, Anayasa’ya aykırı değildir;
CHP’li arkadaşlarıma göre de aykırı değildir. Neden derseniz: Şimdi,
önergeleri benim elimde. Burada sizlere, bu müesseselerin kötülüğünü,
şöyle şöyle şeyler olacak diye anlatırken, örneğin, kamu davasının
açılmasının ertelenmesini öngören maddeyle ilgili değişiklik
önergesinin altında Muharrem Kılıç Bey’in, Mehmet Küçükaşık Bey’in,
Atil
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Önergelerin niye
verildiğini biliyorsun yani.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ne diyor? Diyor
ki: Kamu davasının açılmasının ertelenmesiyle ilgili, maddeyle
ilgili…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bu temel yasaysa,
o da ona göre bir önerge.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …elinizde görüşülen
kanun teklifi –ben okuyorum- “cumhuriyet savcısı, uzlaşma kapsamına
giren soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olup üst sınırı
iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı…”
devamını okumuyorum “…kamu davasının açılmasının ertelenmesine
karar verebilir.”
Şimdi, yine geliyorum bir başka teklif:
Yine “Görüşülmekte olan kanunun 23’üncü maddesinde değişiklik öngören…”
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sen o işleri
geç. Temel yasa olursa, o önerge öyle olur.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “…maddeyle ilgili,
burada hükmün açıklanmasının ertelenmesiyle ilgili kanun teklifi
var.”
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sen geç o işleri.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şu anda sizin,
görüştüğümüz ve oylarınızla desteklediğiniz teklifinde yer alan
şartlar dâhilinde öngörüyor, birkaç ilave var farklı olarak.
Şimdi, yine geliyoruz bir başka şey, uzlaşmayla
ilgili yine aynı şey. Şimdi, deniyor ki: Biz bu önergeleri usulden
verdik. Ama şu yapılabilirdi samimi olarak: Bunun, ben, teklif metninden
çıkarılmasını istiyorum. Gerekçesini uzun uzun anlatabilirdiniz.
Anayasa’ya aykırı olduğunu bildiğiniz hâlde, bu önergeleri neden
verdiniz? Bu Anayasa’ya sadakat sizin de boynunuzun borcu değil mi?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bu temel yasa
mı?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Niye verdiniz?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Temel yasa mı?
Cevabını alacaksın.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hayır. Bu önergeyi
niye verdiniz? Hayır. Madem, kamu davasının açılmasının ertelenmesi
Anayasa’ya aykırı, niye verdiniz bunu?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Önerge söz hakkı
için verildi. Söz hakkı için…
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Biz bu önergeleri
kabul etmiş olsaydık, o zaman Anayasa’ya uygun mu olacaktı?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Anayasal söz hakkı
için.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – CHP’nin verdiği
önerge kabul edilirse Anayasa’ya uygun, AK Partinin teklifi kabul
edilirse Anayasa’ya aykırı, var mı böyle bir şey? (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ERDAL KARADEMİR (İzmir) – Aynen öyle.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Doğru, aynen
sizin dediğiniz gibi olabilir. Ama, bakın bu bir samimiyettir; bu
da, bu konudaki iddia sahiplerinin bu konuya nasıl baktıklarını
göstermektedir.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Maşallah mantığına,
Maşallah!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Maşallah” değil,
ben belgeyle konuşuyorum. Bunun altında da sizin imzalarınız var.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Var tabii.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – İki: Bakın, biz
uzlaşmayla ilgili değişikliği yaparken ne getirdik? Uygulamada
uygulayıcıların sıkıntıları geldi. O sıkıntılara göre uygulamanın
önünü açmak, rahatlatmak için yaptık ve kapsamı da daralttık. Yürürlüktekinde
kapsam daralması yok. Şikâyete bağlı bütün suçlar kapsamın içindeydi.
Şimdi, pek çok konuda daraltmalar yaptık öteki şeylerin içerisinde.
Şimdi, kamu davasının açılmasının ertelenmesini
bir yıla indirdik. Bir yıla indirdiğinizde “efendim, niye bir yıla…”
Affederseniz, suç nasıl türeyecek meydanda? Bir yıllık suçlara
Türk Ceza Kanunu’nda uygulanan yaptırımlara baktığınızda, 49’uncu
madde bir yıla kadar hükmedilen hapis cezasının kısa süreli olduğunu
söylüyor, 50’nci madde de diyor ki, kısa süreli hapis cezasına seçenek
yaptırımlar var. Nedir diye bakıyorsunuz -bir yıla kadar hükmedilen,
hem de hapis cezasının üst sınırı bir yıl olan değil- yargılama sonucunda
belirlenen ceza bir yılsa bunu paraya çevirebilirsin, ilgili kişiyi
birtakım mükellefiyetlerle yükümlü kılabilirsin diye Ceza Kanunu’nda
hüküm var, hapis vermeyebilir.
İki yıl olduğu zaman hapis cezasının
ertelenmesine karar verebilir. Şimdi, bir yıl olanlarda Ceza Kanunu’nda
böylesi imkânlar varken, biz bu imkânlar noktasında takdir hakkını da
mahkemeye bırakmışken, hâkim burada hangi müesseseyi uygulayacağına
karar verecek. Ben inanıyorum ki, hiç suç işlemeyen bir adam üst sınırı
bir yıl olan bir suçtan dolayı bir defa suç işlemiş bir kişi, bir daha
beş yıl içerisinde suç işlemediğinde bu davanın açılmayacağını
bilir ve bu, bir müeyyide gibi orada tutulursa, bu kişi bundan çekinir,
buna göre davranır ve suçun önlenmesi bakımından da fayda hasıl
eder.
Burada bir başka husus daha konuşuldu,
o da şahsımla ilgili konuşuldu, ben ona da üzüldüm. Sayın Bakanımızın
ismi de geçti üzüldüm. Neden? Arkadaşlar, gerçi, bizleri tenzih ederek
konuştular ama, ben gene de üzüldüm. Zira, bu kamu davasının açılmasının
ertelenmesiyle ilgili önergelerde veya Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
100’üncü maddesinde tutuklama nedenlerinin varlığının kabul edildiği
katalog suçlar arasına hırsızlık ve gasp suçları ilave edilirken,
silahlı yaralama suçları ilave edilirken, dolandırıcılık suçunun
neden ilave edilmediği hususu konuşulurken, benim Yozgatlılığımdan,
Sayın Bakanımın Yozgatlılığından bahisle, acaba biz öyle ihtimal
vermiyoruz, ama birilerini de burada koruyor mu veya onlar bunun
içerisine girmesin mi diye söylendi.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bu birileri kim? Kim o birileri?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, bir şey
söylüyorum.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – O biri kim? O biri
kim?
AHMET YENİ (Samsun) – Devam, devam.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, ben, ne
söylediğimi biliyorum, sen de ne dediğini, ama samimi olmak lazım.
Ben komisyonda ne söylediğimi biliyorum.
Bakın, dolandırıcılık suçunun tutuklamanın
kapsamına, o tutuklama maddesindeki katalog suçların kapsamına
alınmasını ben önerdim, Yozgatlı Bekir Bozdağ önerdi.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Niye almadınız?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, ne demişim,
aynen, bakın tutanaktan okuyorum. Ne diyorum, üst kısmını okumuyorum:
“Ben, bu konuda, işte arkadaşların ilave ettiği, örneğin dolandırıcılık
da çok nitelikli bir suçtur, yani insanların hoş görmediği, yani dolandırıcılığı
bile götürüp, mahkemeden, tutuklamadan, katalogda yazmıyor diye
serbest bırakıyorlar.” Bu da kapsama girsin diye Adalet Komisyonunda
öneren benim. Daha sonra Komisyon Başkanımız dediler ki: “Siz
CHP’den bir arkadaş, bizden de sen, gidin, ileride, Yargıtaydan da bir
üye arkadaş vardı, bu konuda bir çalışma yapın getirin, komisyonda
değerlendirelim.” Biz, gittik bir çalışma yaptık. Çalışmanın metni
elimde. Bu teklifteki metindir o metin. Bakın okuyorum, deniyor ki:
“Görüşülmekte olan kanun teklifinin 14’üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ, Yozgat, Mehmet Nuri Saygun,
Tekirdağ.”
Bekir Bozdağ AK Parti milletvekili,
Mehmet Nuri Saygun nere milletvekili?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, bir dakikalık süre…
Konuşmanızı tamamlayınız, buyurun efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bitiriyorum.
Hangi partiden milletvekili? CHP’den
milletvekili.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bekir Bey, şimdi
koyalım, engel mi var?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, bakın,
bir şey daha söyleyeceğim… CHP milletvekili. Hadi, diyelim benim
üzerime nahak yere attınız bu isnadı, belki tutar dediniz, peki,
Mehmet Nuri Saygun’un ne günahı var o adamın, onu niye töhmet altına
koyuyorsunuz? Peki, ben daha onu demeyeceğim.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Niye koymadınız?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, şu önergeye
bakın, şu önergede CHP’li arkadaşların bu madde görüşülürken katalog
suçların arasına dâhil edilmesini istedikleri suçlarla ilgili
var, onlar da bunun arasına dolandırıcılığı koymadılar.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bak, ben de, aynı
şey dolandırıcılık için de söz konusu demişim. Bak burada. Niye koymadınız?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, siz de mi
YİMPAŞ’ı korumak istediniz de koymadınız dolandırıcılığı?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Ben söylemişim
koyun diye, niye koymadınız?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bırak seni… Niye
koymadın? Teklifin burada. Niye imza attınız da koymadınız altına?
Peki, neden konulmadı, onu da söyleyeyim:
Yargıtay üyesi dedi ki: “Bu dolandırıcılıkla ilgili suç isnatları,
yargılama sürecinde yüzde 70’inden fazlasının suç vasfı değiştiğinden,
bu konu sıkıntı oluyor uygulamada, birtakım haksızlıklara neden
oluyor.” Ben de itiraz etmedim, CHP’li arkadaşım da itiraz etmedi.
Olay budur. Ama, öküz altında buzağı aramakta CHP mahirdir.
Hepinizi saygılarla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, teşekkür ediyorum.
Evet, son konuşmacı, bölüm üzerinde,
şahsı adına, Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu.
Sayın Özyolcu, buyurun.
Süreniz beş dakika.
HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de, 1255 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü
üzerinde, ikinci bölüm üzerinde kendi şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, birinci bölüm üzerinde
çok konuşmalar, tartışmalar yapıldı, ancak ben birinci bölüme pek
girmeyeceğim, zaten ikinci bölüm üzerinde söz hakkı almışız. Birinci
bölümdeki çok önemli müesseseler vardı, hükmün açıklanmasının geri
bırakılması, kamu davasının açılmasının ertelenmesi, bir de uzlaşma
müesseseleri. Bunlar çok önemli müesseseler. Zaten bunlar üzerinde
gerekli tartışmalar da yapıldı.
Sevgili arkadaşlar, şimdi ikinci bölümde
hangi kanunlarda değişiklik yapılıyor? Bir tanesi Kabahatler Kanunu,
Adli Sicil Kanunu, Çocukları Koruma Kanunu, bir de Adli Kontrol Kanununda
değişiklikler öngörülmektedir.
Şimdi, bu değişiklikler niçin öngörülmektedir?
Böyle bir ihtiyaç neden hasıl olmuştur? Bunun bu şekilde belki altını
çizmek lazım, konu da anlaşılsın. Cumhuriyet Halk Partisinin de, bu
kanun teklifine, neden bu kadar şiddetli bir şekilde muhalefet yaptığının
da bir şekilde anlaşılması lazım.
Şimdi buraya girmeden önce, Cumhuriyet
Halk Partisinin bir kısım sözcülerinin burada kullandıkları bir
iki cümle oldu. Doğrusu, ben de, yerimde otururken, çok rahatsızlık
hissettim, tutanaklara geçmesi açısından da bir iki cümleyle değinmek
istiyorum. Değerli arkadaşlar, bir arkadaşımız burada dedi ki:
“Siz uzatmalı iktidarsınız.” Böyle bir cümleyi kullanmasını, milletin
iradesine bir saygısızlık diye düşünüyorum; yasalara ve Anayasa’ya
da gerçekten de büyük bir saygısızlık diye addediyorum. Çünkü, milletin
iradesi bu şekilde tezahür etmiştir. Anayasa’mız da bunun süresini
zaten belirlemiştir. Bu Değerli Milletvekili Arkadaşımız,
herhâlde, bu milletin kürsüsünde Anayasa’ya sadakate de yemin etmişti.
Bunun yakışık almadığını düşünüyorum. Bunun bir şekilde tutanaklara
geçmesi gerekiyor.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Kendileriyle
karıştırmışlar. Uzatmalı muhalefet… İktidarı görememişler ki…
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) – Yine, bir arkadaşımızın
şöyle bir sözü oldu: “Siz milleti kandırıyorsunuz.” Sevgili arkadaşlar,
herkes bilsin şunu, kimin milleti kandırdığını, kimin yanılttığını,
millete rağmen, milletin değerlerine rağmen kimlerin, hangi partilerin
ne iş yaptığını… Bunu tarihe sormak lazım, bir de millete sormak lazım.
Millet de, zaten, zamanı gelince, uyarısını yapıyor, cezasını veriyor.
Cezayı zamanında vermiştir, veriyor ve vermeye de devam edecektir.
Önemli olan, bu milletin uyarılarını birilerinin algılaması. Birileri
algılamıyorsa, o ayrı bir iş.
Değerli arkadaşlar, şimdi, ben, ikinci
bölümle ilgili bir iki örnek vermek istiyorum ki, anlaşılsın. İkinci
bölümde hepimiz şunu biliyoruz: Bu Türkiye Büyük Millet Meclisi
çok önemli düzenlemelerin altına imza atmıştır. Çeşitli kanunlarda
ve özellikle temel kanunlarımızda, biz, büyük düzenlemeleri yapmışızdır.
Bunlar hangileri? Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, bir
de Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun. Bunlar
önemli kanunlar. Şu anda bunlar yürürlükte. Biz, bu kanunları yaparken,
Cumhuriyet Halk Partisiyle beraber… Uzlaşı içinde bu kanunlar bu
Meclisten geçmiştir.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Hayır, hayır, muhalefet
şerhlerimiz var.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) – Dolayısıyla,
bizim, yürürlükte olan bu kanunların dışında, bu temel ceza kanunlarının
dışında, özel ceza kanunlarımız var. Bir de, ceza hükmü içeren diğer
kanunlarımız var. Biz, bunların tamamını, yeni yaptığımız bu temel
düzenlemelere uyarlamamız gerekiyor. Bunun çalışması yapıldı
sevgili arkadaşlar. Cumhuriyet Halk Partisi üyelerimiz de biliyorlar,
Adalet Bakanlığımız 170 yasadaki değişikliğin bu uyum çerçevesinde
yapılmasını ve 1.000 civarındaki maddelerin çalışmasını yaptı,
bizim Adalet Komisyonundan da geçti ve şu anda da Meclisin gündeminde.
Bunlar niçin yapıldı? Çünkü Türk Ceza
Kanunu’nun 5’inci maddesi şu anda yürürlükte bir madde, beraber yaptığımız
bir kanun. Bu 5’inci madde ne diyor? Diyor ki: “Bu Kanun’un genel hükümleri,
ceza kanunları ve cezayı içeren kanunlardaki suçlar hakkında da
uygulanır.” Doğru mu? Doğru. Şimdi, bizim, bu Türk Ceza Kanunu’nun 5’inci
maddesine karşı ne yapmamız lazım? O geri kalan bütün kanunlarımızdaki
ceza hükmü içeren hükümlerin tamamını buna uyarlamamız lazım. Bunun
çalışması yapıldı mı? Yapıldı. Nereye takıldı? Şu anda Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündeminde ve Cumhuriyet Halk Partisinin şiddetli
muhalefetine takıldığı için biz bu kanun teklifini getirmiş bulunmaktayız.
Yine, bununla beraber, bu uyarlama süresini
de biz tayin etmişiz. Neyle? Türk Ceza Kanununun Uygulama Şekli Hakkında
Kanun’un geçici 1’inci maddesiyle. Ne demişiz orada hep beraber? Demişiz
ki: 31 Aralık 2006’ya kadar bu uyarlamayı bu Meclisin yapması lazım.
Ne kadar kaldı? Şurada bir ay kaldı. Bunu hep beraber yapmamız lazım;
çünkü, o düzenlemeleri hep beraber bu Meclisten geçirdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özyolcu, lütfen, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) – Bitiriyorum
Sayın Başkan.
Şimdi, bunları yapmaya gelince, bu
uyarlamaları yapmaya gelince şiddetli bir muhalefet…
Bir tane örnek vereceğim bununla ilgili
sevgili arkadaşlar. Şimdi, Adli Sicil Kanunu’nun bir kısım maddelerini
şu ikinci bölümde değiştiriyoruz. Neyi değiştiriyoruz? Niçin değiştiriyoruz?
Şimdi, bizim kabul ettiğimiz Türk Ceza Kanunu’nun 53’üncü maddesine
baktığımızda bu 53’üncü madde neyi düzenlemiş? Bu 53’üncü madde hak
yoksunluklarını düzenliyor. Yani, biz 53’üncü maddesinde, hak yoksunluğunun,
süresiz hak yoksunluğunun olmayacağını, bunu kabul etmemişiz.
Yeni Türk Ceza Kanunu’nun mantığı bu. Yani, biri bir suç işledi, o suçu
işlediği için ömür boyu bazı haklardan yoksun kalacaktır diye bir
şey olmayacak; bu, 53’üncü maddede. Peki, Adli Sicil Kanunu’nun geçici
2’nci maddesinde ne vardır? Orada da bu süresiz hak yoksunluğunu saklı
tutmuş. Şimdi, Adli Sicil Kanunu’nun 2’nci maddesinde bu hak saklı tutuluyor,
süresiz hak yoksunluğu, öbür tarafta Türk Ceza Kanunu’nun 53’üncü
maddesinde de diyoruz ki: Süresiz hak yoksunluğu yok. Ne yapacağız
burada? Bu uyarlamayı yapacağız. Bu kanun teklifi bunu yapıyor,
bu bir örnektir. Bununla beraber…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özyolcu…
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) – Son cümlemi
söylüyorum.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Arkadaşa bir on
beş dakika süre ver Başkanım, anlatsın, cevaplayalım.
BAŞKAN – Yok…
Lütfen son cümlenizi alayım, teşekkürünüzü
alayım.
Buyurun.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) – Bu Adli Sicil
Kanunu’nda da aynı şeyi söylüyorum, Kabahatler Kanunu’nda da aynı
şey var. Kabahatler Kanunu’nun 3’üncü maddesini Anayasa Mahkemesi
iptal etmiştir, kanun koyucuya da düzenleme için süre vermiştir.
Bu kanun teklifiyle -bu ikinci bölümde aynı şey var- Kabahatler Kanunu’nun
-Anayasa Mahkemesinin yapmış olduğu- bu 3’üncü maddesinin iptali
karşısında, biz, bir düzenleme yapıyoruz.
Sevgili arkadaşlar, ben, burada, kamuoyunun
karşısında, hepinizin huzurunda şunu söylemek istiyorum: Bu kadar
şiddetli muhalefetin, iki hafta boyunca bu kanun teklifinin burada
geçmemesinin, bunu engellemenin ne manaya geldiğini ben bir şekilde
anlamadım. Tahmin ediyorum ki, milletimiz de bunu anlamakta zorluk
çekiyor.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sana soralım o
zaman!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) – Ben, hepinizi,
bütün kurulunuzu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Muhalefetimizin
sınırını tayin et sen!
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
şimdi, İç Tüzük gereği, bu bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap
işlemini gerçekleştireceğiz.
Önümdeki ekranda isimleri gözüken arkadaşlara
sırasıyla söz vereceğim.
Süre on beş dakika.
Sayın Ersin…
AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, aracılığınızla,
Sayın Bakana sormak istiyorum: Biraz önce kürsüde de bahsetmiştim.
Bu bilirkişilik sorunu, Sayın Bakanım, yargıda ciddi bir sorun olarak
önümüzde duruyor. Mahkemeler kararlarını verirken genellikle bilirkişi
raporlarına dayanarak kararlarını veriyorlar, ama bilirkişilik
müessesesi, maalesef, tartışılıyor.
Nitekim, son güncel olay, Acaristanbul
orman yağmalamasıyla ilgili ve bu yağmalamanın, orman talanının
önünü açan, buna kılıf hazırlayan bilirkişi raporu.
Şimdi, bu bilirkişiler hakkında, yani,
açıkça yasaya ve yönetmeliklere aykırı raporlar düzenleyen bilirkişiler
hakkında ne yapıyorsunuz? Yani, burada, bilirkişi verdiği raporla
tamamen sorumsuz mudur? Yasaya ve yönetmeliklere aykırı rapor
verdiği tespit edilen bilirkişiler hakkında herhangi bir cezai muamele
başlatıldı mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ersin.
Sayın Kart, buyurun.
ATİL
Sayın Bakana bir sorum olacak. Yolsuzluklarla
etkin bir şekilde mücadele edilebilmesi için “ticari sır, bankacılık
sırrı” ve bağlı kavramların yeniden düzenlenmesi ve sınırlarının
daraltılması yönünde kamuoyunda ve ilgili çevrelerde genel bir
eğilim var. Nitekim, yolsuzluklarla ilgili araştırma komisyonu da bu yönde bir tespit yapmıştır.
Bakıyoruz getirilen teklife, 24 ve
bağlı maddelerde uzlaşmanın kapsamını genişleten bir düzenleme
var. Daha çok kişisel nitelikte sonuçlar doğuran, kasten yaralama,
taksirle yaralama, konut dokunulmazlığı ihlali gibi suçların uzlaşma
kapsamına alınmasının bir mantığı var. Bu olumlu olumsuz, bunun tartışması
yapılabilir. Ama, devamında, bakıyoruz,
ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki hileli
bilgi veya belgelerin açıklanması… Bunu da uzlaşma kapsamına alıyoruz.
Şimdi, yolsuzluklarla etkin bir şekilde
mücadele etme iddiasında olan bir siyasi iktidar hangi gerekçeyle
ticari sırrın kapsamını uygulamada genişletiyor? Ben bu konuda
tatmin olmak istiyorum. Bu konuda Sayın Bakanın açıklama getirmesini
talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Eraslan…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan,
aracılığınız
Yolda giden bir vatandaşımız saldırıya
uğradı ve dayak yedi. Tanıkları var, raporunu da aldı doktordan,
şikâyetçi oldu. Cumhuriyet savcısı, bu yapılan düzenlemeye göre,
kamu davasını açmadı, erteledi. Şahsi dava da olmadığına göre,
bu vatandaşımızın gideceği hukuk yolu nedir? Yani, Anayasa’nın
36’ncı maddesine göre, hak arama özgürlüğünü nasıl kullanacak? Bunu
soruyorum. Birincisi bu.
İkincisi: Türk Ceza Yasası’nın 263’üncü
maddesi kanuna aykırı eğitimi düzenlemiştir. Yani, kaçak Kur’an
kursları yoluyla eğitim yaptıran kişileri maddi müeyyideyle cezalandırmıştır.
263’üncü maddesi Ceza Kanunu’nun, hükmün açıklanmasının ertelenmesi
kapsamında mıdır, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kapsamında
mıdır?
Bu, ikisi de teknik sorudur. Lütfeder,
cevaplandırırsa, aydınlanmış olacağız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Eraslan.
Sayın Ayvazoğlu...
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Bakana şu soruları yöneltmek istiyorum:
Bu teklifte ısrar etmenizin esas temelini öğrenmek istiyoruz. Gerçekten
bu ısrarın esas temeli nedir? Ve bunun devamında da teklifin temel
yasa olarak görüşülmesine vicdanen inanıyor musunuz?
Diğer bir sorumuz: Teklif yasalaştığında
hukukumuza yeni bir hukuk dalı daha eklendiğini söyledik. Bununla,
dava ve hükmün geri bırakılması ve uzlaşma uygulandığı takdirde,
bunun, şu anda Türk Ceza Kanunu’nun 7’nci maddesinin (2)’nci fıkrasındaki
“Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe
giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır
ve infaz olunur.” şeklindeki genel kaideyi uygulamak zorunda bırakılacak
olan cumhuriyet savcıları, yargıçlar, yani, mahkemeler ve Yargıtay,
böyle bir hükmün uygulanmasında, gerçekten şimdiye kadar yaşanılan
sıkıntılara yeni bir sıkıntı daha eklemeyecek midir? Her ne kadar
aynı teklifin geçici 1’inci maddesinde “uzlaşma kapsamının genişlediğinden
bahisle bozma kararı verilemez” deniliyor ise de, bunun Türk Ceza
Kanunu’nun 7’nci maddesinin 2’nci fıkrasına çelişki teşkil edip etmeyeceği
konusunda cevaplarınızı bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Işık...
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum. Benim de Sayın Bakanıma
iki sualim olacak.
Birincisi: Sayın Bakanım, zorunlu müdafilik
ücreti sanıktan tahsil edilecek midir, yoksa hazine üzerinde mi bırakılacaktır?
İkinci sorum: Yeni ceza mevzuatımızda
yasaklanmış hakların geri verilmesi müessesesine yer verilmemişti.
Teklifte bu kuruma yer verilmektedir. Buna neden ihtiyaç duyuldu,
açıklar mısınız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Özdoğan…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. Aracılığınız
Birinci sorum: Millî benliğimizin ve
Türk tarihinin bağımsızlık ve onur kalelerinden Erzurum’da Hükûmetiniz
döneminde artış grafiği gösteren çok önemli bir mesele vardır. Dikkatinize
büyük bir ehemmiyetle sunmak istediğim bu meseleyi hem yüce Meclise
hem Hükûmetinize anlatmak istiyorum.
Erzurum’un yerli halkı önemli bir oranda
metropol şehirlere göçmüş ve şehir diğer bölge illerinden büyük
bir göç almıştır. Aldığı bu göç, neticesinde, Erzurum’da, şehrin alışık
olmadığı türden yaygın bir kriminalite oluşturmuştur. Erzurum’da
çeteleşme, mafyavari baskı ve tedhiş grupları oluşmuş, kapkaç, hırsızlık,
akaryakıt kaçakçılığı, çek-senet mafyası, bıçak ve silahla yaralama
suçları hızla artmıştır. Bu durum Erzurum’un yerli halkında büyük
bir endişe ve tepki doğurmuş olup, bana yerel kaynaklardan intikal
eden bilgilere göre, yerli Erzurumlular, kendi aralarında, başka
illerden gelip suç oluşturan gruplara karşı koymayı hedefleyen bir
faaliyet içine girmişlerdir.
Hatırlanacağı üzere, 1992’de Erzurum’un
Pasinler ilçesinde Çiçekli köyü PKK militanlarınca basılmış ve
köylüler alçakça katledilmişlerdir. Bunun üzerine, Erzurum’da yerli
halk arasında büyük bir infial oluşmuş ve halk Mahallebaşı semtine
doğru yürümüştür. Çıkması muhtemel olaylar güvenlik güçlerince önlenememiş,
araya Erzurum’un tanınan, saygıdeğer ve etkili şahsiyeti merhum
Naim Hoca’nın girmesiyle engellenebilmiştir. Ancak, takdir buyurursunuz
ki, her gün bir Naim Hoca bulmak pek mümkün değildir. Hükûmet de seyretmektedir.
Erzurumlu kendini devleti tarafından yalnız bırakılmış hissetmektedir.
Erzurum açısından bu tablo, yaklaşan
bir toplumsal patlama görünümündedir ve maalesef, Erzurum’un yerel
dokusu çözülürken ve yerel dokudan boşalan yerler kriminal ağlarla
örülürken, Hükûmetiniz aymaz bir şekilde bakmaya devam etmektedir.
Buradan, devletin ilgili birimlerini de, Erzurum’daki tablonun
muhtemel tehlikeleri hakkında uyarmak istiyorum.
Hükümetinize sorum ise şudur: Erzurum’da
mevcut ve detaylıca anlattığım bu tablodan haberdar mısınız? Haberdar
iseniz, harekete geçmek için neyi bekliyorsunuz? Almayı planladığınız
herhangi bir önlem mevcut mudur? Ayrıca, Erzurum’da görev yapmış
olan bir sayın savcının da bana anlatmış olduğu üzere, Erzurum’da artan
kriminaliteye karşı, etkin bir mücadele yürütebilmek için yeterli
sayıda savcı yoktur. Erzurum’daki savcı sayısını artırmayı düşünüyor
musunuz?
Son kısa sorum: Atatürk Üniversitesine
bağlı olarak hukuk fakültesinin açılması için Bakanlar Kurulunun
bir kararı vardır. Bunun akıbeti ne oldu? Bir de bunu sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Torun…
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – Sayın Başkanım,
aracılığınız
Ben genel anlamıyla hak ve özgürlüklerden
yana bir tavır içerisindeyim. Toplumun gelişme yönü de bu doğrultudadır.
Ancak, 1521 sayılı Kanun’la öncelikle kırsal kesimde savunma amaçlı
olarak ve bazen de avcılık sporu yapmak amacıyla av tüfekleriyle ilgili
düzenleme getirilmiştir. Bu kapsamdaki silahlar, çifte ve benzerleri,
bu Yasa’ya göre işlem gören, kolaylıkla elde edilebilen silahlardır.
Şehir merkezlerinde kamu düzenini bozacak şekilde kullanıldıklarına
şahit olmaktayız. Özellikle, Anadolu’da birçok suç, birkaç kişinin
birden ölümüyle neticelenen birçok suç, bu silahlarla işlenmektedir.
Sayın Bakanım, kullanıldığında toplumda infial uyandıran, vahim
sonuçlar doğuran bu silahların 6136 sayılı Yasa kapsamına alınmasını
düşünüyor musunuz?
Arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Güler…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Sizin aracılığınızla, Sayın Bakanıma iki sorum var.
Bugün, Ceza Muhakemeleri Kanunu’na
göre, gerek sanık ve gerekse müşteki için zorunlu avukat bulundurma
durumunda ödeme Barolar Birliğince yapılmaktadır. Oysa, bugün
için Barolar Birliğinin bu amaçlarına ödenek yetmemektedir, hatta,
Barolar Birliğinin, ödeme yapamamaktadır. Barolar Birliğinin
ödeme yapmasını kolaylaştıracak bir ödenek aktarmayı düşünüyor
musunuz?
İki: Türkiye’deki yargının daha sağlıklı
ve süratli bir şekilde temini ve süreci için, savcı ve hâkim kadrosu
istihdamı açmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Kılıç…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayın Bakana iki sorum olacak.
Sayın Bakanım, malumunuz, bu yasama
döneminde temel yasalar önemli ölçüde değiştirildi, özellikle
Türk Ceza Yasası, Ceza Muhakemeleri Yasası gibi yasalar. Ancak,
bu yasalar, yani, tümüyle değiştirildikten sonra, henüz daha iki
yıl bile geçmeden üzerinde yeni değişiklikler yapılıyor. Özellikle
Ceza Kanunu’nda şimdiye kadar kırk yedi madde değişti. Bu yasaların
hazırlanış aşamasında daha bir titiz davranmayı ve muhalefetin
eleştirilerini özellikle dikkate almayı düşünüyor musunuz? Bu
bir.
İkinci husus: Sayın Bakan, özellikle AB
sürecini yaşadığımız bu dönemde, AB’nin 2004 İlerleme Raporu’nda,
2005 İstişari Raporu’nda, 2006 raporlarında yargı bağımsızlığından
ısrarla söz edildiği halde, yargı bağımsızlığı konusunda Adalet
Bakanlığı olarak bir hazırlık yapmayı düşünüyor musunuz? Çünkü,
şimdiye kadarki tüm yasaların hazırlığı Adalet Bakanlığında yapılıyor,
o şekilde önümüze geliyor. Bu nedenle ben bu soruyu yöneltmek istiyorum.
Bir de, son sorum Sayın Bakanım: Adalet
Bakanı olarak Hükûmetin bir üyesisiniz. Ancak, Hükûmetteki göreviniz
de Hükûmet Sözcülüğü. Aynı zamanda, yargının da en üst makamında yer
alıyorsunuz, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun da bir anlamda Başkanlığını
yapıyorsunuz. Bu iki sıfatınız bence birbirine pek uyum sağlamıyor.
Hükûmet Sözcülüğü görevini bırakmayı düşünüyor musunuz?
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlarım, milletvekili
arkadaşlarımızın soru süresi cevap süresini de kapsadı. Ben müdahale
etmek istemedim bütün arkadaşlarımız soruyu sorsun diye, ama sorular
yorumdan ziyade net olarak sorulursa daha çok soru alırız diye düşünüyorum.
Buna itina gösteren arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) – O sorular Tüzük’e
de aykırı Sayın Başkan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Soru soran arkadaşlarımıza teşekkür
ediyorum. Bunların bir kısmını bu süre içerisinde açıklamaya çalışacağım,
bir kısmı ise belli bir hazırlığı gerektirir, onlara da yazılı cevap
vereceğim.
Evvela, bu bilirkişilik sorunu… Bugün
sabahleyin TOBB Üniversitesi ve TEPAV’la birlikte düzenlenmiş “yolsuzlukla
mücadelede siyasi güvenilirlik” konusu, “siyasi etik” konusu…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen
arkadaşlar, arka sıradaki arkadaşlarımız, lütfen, Sayın Bakanın
cevaplarını dinleyelim.
Sayın milletvekilleri, lütfen…
Buyurun Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Bugün bir değerlendirme konusu oldu. Öğleden sonraki oturumda da
siyasi parti temsilcileri konuşacak, bu konuyla ilgisi olan değerli
konuşmacılar var. Orada da ifade etmeye çalıştık. Türkiye’de, maalesef,
bir, bilirkişilik sorununun olduğunu, ben, aylar evvel, hatta göreve
geldikten kısa bir süre sonra ifade etmeye çalıştım. Bu doğrudan
doğruya insanla alakalıdır. Gerçekten, bu konularda, hassasiyetle,
bilgisiyle, tecrübesiyle, vicdanıyla karar veren bilirkişiler
olduğu gibi, -onlara hepimiz medyunu şükranız- ama, maalesef, kendi
işini bilerek rapor veren olduğu da artık kamuoyu tarafından bilinen
bir husustur, vicdanen rahatsızlık meydana getiriyor. Herkesin
çok rahat “bu olayda şöyle bir durum vardır” dediği konuda gelen bilirkişi
raporlarına göre de farklı durumlar orta yere çıkabiliyor. Onun
için, Türkiye’de bir bilirkişilik sorunu vardır ve bunun bedelini
de en başta yargı çekmektedir. Çünkü, sonuçta kararı veren yargı olduğu
için bu bilirkişi raporuna göre, fatura yargıya çıkmaktadır. Bu
hepimizin sorunu. Maalesef, bu, bilirkişi olarak değerlendirilen
kişiler de bu toplumda en üst düzeyde tahsil görmüş, eğitim görmüş insanlardır,
bunu biliyoruz. Bu, üzücü bir durum ve yolsuzluğun en önemli ayaklarından
bir tanesi de budur.
Tabii, bununla ilgili bir düzenleme
yapmaya çalıştık. Takdir edersiniz ki, düzenlenmesi en zor alanlardan
bir tanesi bu bilirkişilik konusudur. Hatta, bu konuyla ilgili basında
çıkan bir haberi dikkate alarak, o konuda bilgisi olduğunu düşündüğümüz
insanları dahi bu çalışmalara davet ettik, kendisiyle görüştük,
brifing vermek istedi, gittim, ben, şahsen, bunları da dinlemeye çalıştım.
Ceza Muhakemesi Yasası’nda bir düzenleme yapmaya çalıştık, 62’nci
ve müteakip maddelerde.
Ayrıca, bilirkişilik konusuyla ilgili,
olabildiğince bir düzenlemeyi yapmaya çalıştık. Bunu da Başbakanlığa
gönderdik. Bir süre sonra, ümit ederim ki, Meclisin huzuruna gelir.
Ama, eninde sonunda, insanla alakalı bir konudur ve maalesef, bu tip
raporları verenlerle ilgili de işlem yapmakta ciddi zorluk vardır.
Bu, herkes… Bunu söylemekte kolaylık var, ama bunu işleme dönüştürmekte
zorluk var. Eninde sonunda “bu benim kanaatimdir” deyip çıkıveriyorlar.
İşin zorluğu da buradadır. “Ben böyle düşünüyorum, benim kanaatim
bu.” “Bu olayda şu vardır” veya “bu yoktur” denilebiliyor. Onun için
de, düzenlenmesi zor bir konu. İnsan aklı neye erebiliyorsa, bu konuda
tecrübesi olan insanları da, Yargıtayda daha evvel görev yapmış,
bu konuyu dile getiren, uzman olduğuna inandığımız kişileri de
davet etmek suretiyle bir kanun tasarısı hazırlamaya çalıştık.
Ümit ederim ki, bunlar, hepimizin katkısıyla belli bir noktaya kadar
gelir.
Ticari sır, devlet sırrı konusuyla ilgili
olarak, bu tasarıları hazırladık biz Bakan olarak, Başbakanlığa
gönderdik. Yani, bunlar da üzerinde önemle durduğumuz bir konuydu
Bakanlık olarak. Eğer Bakan olarak soruyorsanız, biz, bu tasarıları
da hazırladık, Başbakanlıkta. Onların da, bir an evvel Türkiye Büyük
Millet Meclisine gelmesini istiyoruz. Bunlar, aynı zamanda, kendi
hesabıma düşünürsem, benim bu dönemde neler yaptığımla ilgili de
önemli bir belge teşkil edecek. Ben de, bunların, bir an evvel Meclis
önüne gelmesini arzu ediyorum, böyle bir hazırlığı da yaptık.
Şimdi, bu erteleme konusu, Sayın Eraslan’ın
sorduğu… Tabii, sorular arka arkaya gelince, bazen atladığımız
oluyor, cevap vermek istemediğimizden değil. Bana, bugüne kadar
kim ne soru sorduysa, tatmin oldunuz ya da olmadınız bilemem, ama,
kendi inancımı, kendi kanaatimi, kendi bilgimi aktarmaya çalıştım.
Bu cevapları veriyoruz, eğer, değilse de, kendi Bakanlığımızda arkadaşlarla
oturup konuşup, yine, değerli milletvekillerinin bu konudaki tereddütlerini
gidermeye çalışıyoruz.
Şimdi, konuşmalardan öyle anlaşılıyor
ki, bu uzlaşma veya erteleme otomatiğe bağlanmış, hiçbir kayıt ve
şartı yok, derhal yapılacakmış gibi bir, kamuoyunda, değerlendirmeye
imkân veriliyor. Bunlar doğru değil. Bunların kanunda açık açık şartları
bellidir.
Şimdi, bugün, diyelim ki, götürdünüz,
cumhuriyet savcılığına bir dilekçe verdiniz, bir kişiden şikâyet ediyorsunuz
bir konuda. Savcı inceliyor, bakıyor, dinliyor, sonunda takipsizlik
kararı veriliyor. Buna karşılık ne yapıyorsunuz? Ağır ceza mahkemesine,
yasadaki hükme ve usule uygun olarak itiraz ediyorsunuz ve ağır ceza
mahkemesi bunu inceliyor. Dava açılması gerekir diyorsa dava açılıyor,
değilse, o takipsizlik kararı kesinleşmiş oluyor. Şimdi, bu ertelemede
de, 173’üncü maddeye göre bir itiraz mümkündür, var burada. Hiç o noktada
şey yok.
Dolayısıyla…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Bakanım,
takipsizlikte delil yok.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Hayır…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Delil varken…
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Orhan
Bey, bu Meclis usulü böyle karşılıklı şeye müsait değil. Ben bunu
söylüyorum…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Peki, buyurun.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
İtirazı kabil hususlardandır. Dolayısıyla, eğer, böyle bir şey karşısında
kişi tatmin olmadıysa, kararı beğenmiyorsa, bundan memnun değilse,
buna itiraz etme imkânı her hâlükârda vardır.
Kaldı ki, şimdi tasarıda, zaten “kamu
davasının açılmasının ertelenmesine karar verilebilmesi için”
deniliyor. Şüphelinin… Bir de otomatiğe bağlı değil. Ceza hukukunda,
eninde sonunda bu kararları hâkim verecek. Yani, ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasını da bu ülkenin yargıçları veriyor, bu kararları
da bu yargıçları verecek. Tabiatıyla, ceza hukukunda da en büyük
sorumluluk yargıçlarımızdadır. Onlardan da bu sorumluluğu bekliyoruz
bugüne kadar olduğu gibi. Bunun gereğinin yapılması, tabii olarak
bizim de hakkımızdır, sizlerin de hakkıdır. Çünkü, Türk milleti adına
yargılama yapıyor.
Buradaki şartlar varsa… Nedir o şart?
Şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezasıyla
mahkûm olmamış bulunması. Bu çok net, anlaşılır bir şeydir, sabıkası
varsa bundan istifade edilemeyecek.
Yapılan soruşturmanın, kamu davası
açılmasının ertelenmesi hâlinde şüphelinin suç işlemekten çekineceği
kanaatini vermesi… Ee, bunu kim takdir edecek? Eninde sonunda yargıç,
hâkim takdir edecek. Kamu davası açılmasının ertelenmesinin şüpheli
ve toplum açısından kamu davası açılmasının daha yararlı olması,
suçun işlenmesiyle mağdurun ve kamunun uğradığı zararın aynen iade,
suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi
gibi toplumun belli ölçülerde de beklentisini karşılayan bir kısım
kayıt ve şartlara bağlamıştır. Biz de, hâkimlerimizin, herhâlde, bizler
kadar da bu konuda hassasiyet göstermeleri gerektiğini düşünüyoruz,
gerekeceğini düşünüyoruz bugüne kadar olduğu gibi. Koşulların
birlikte gerçekleşmesi gerekir diyor, bu koşulların.
Dolayısıyla, bütün bunlar dikkate
alındığında, bugün, bu teklifle getirilen müesseseler, çağdaş müesseselerdir.
Yalnız bizde değil, Batı hukukunda da olan müesseselerdir. İlla
da, eski usulle biz böyle yapıyorduk, bundan sonra da bütün bu işleri
böyle yapacağız tarzında bir şey yok. Zaman değişiyor, teknoloji
değişiyor, şartlar değişiyor, tabiatıyla buna karşılık da uyuşmazlıkları,
alternatif, nasıl çözebiliriz diye bütün dünyanın gündeminde.
Ben, şu Bakanlık döneminde an az üç defa, dört defa bu toplantılara
katıldım. Sadece hukuk davasında değil, ceza davasında da bugün
bu teklifle getirilen müesseseler, daha evvel de konuşup tartıştığımız
müesseseler, Batı hukukunda da uygulamaya konulan ve mümkün olduğu
kadar da genişletilmeye çalışılan müesseselerdir. Bu teklifte,
bir başlangıç olması hasebiyle, olabildiğince daraltılmıştır. Zaman
içerisinde yargının artan iş yükünü azaltmak, toplumda uzlaşmaya
dayalı bir barışı tesis etmek adına da, bu ve benzeri bir kısım yaklaşımlar
bu teklifte vardır.
Bu tekliflerin önünde arkasında bir niyet
aramak da yanlıştır. Bugün, bu sorudan bu niyet çıkmıyor, ama geçtiğimiz
gün konuşmaları uzatmamak adına söyledim, niyet okumak son derece
yanlıştır. Hem hukuki bir konuyu konuşuyoruz hem de niyete dayalı,
daha, buradan, hüküm tesis etmeye çalışıyoruz. Bunlar da fevkalade
hukuki olmayan beyanlardır diye burada ifade etmek isterim.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Soru ortada!
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Şimdi, bu tekliflerin neden verildiğini de bir ölçüde ifade etmeye
çalıştım.
Zorunlu müdafilik ücreti, yargılama
gideri olarak artık bundan sonra kararlarda yer alacaktır, mahkûm
olan sanıktan tahsil edilecektir.
Bugün toplumda, şunu hepimizin görmesi
lazım: Evet, hepimiz görüyoruz ki, Türkiye, geriye dönük süreler
içerisinde çok sayıda af yasaları çıkarmıştır. Yargı kararlarını
etkisiz hâle getiren, cezaların caydırıcılığını ortadan kaldıran
birkaç yanlışı, geriye dönük, siyaset kurumu olarak biz yaptık, siyaset
kurumu olarak yaptık. Her birbuçuk senede bir af çıkardık. Her birbuçuk
senede bir af çıkarsa,
İkincisi, infaz sistemimizdeki, geçmişte
yaşanan kolaycılıktır. 1 Hazirandan itibaren içeride kalma süresi
artmıştır. Bunu herkesin bilmesi lazım. Bakınız bir istatistiği
yaklaşık olarak vereyim: Eskiden, senede, cezaevlerindeki hükümlü
ve tutuklu sayısı yaklaşık 4 bin ile 5 bin civarında artıyordu. Mayıstan
ağustos sonuna kadar, sadece mal aleyhine işlenen cürümlerde 3 binden
fazla bir artış olmuştur, içeride hükümlü ve tutuklularda. Neden?
Çünkü, artık, beş gün ceza alıp, iki gün yatıp çıkma yok. Bundan sonra
üçte 2 kalacak ve daha yukarıda kalacaktır. Eğer içeride kalma süresi
cezalarda caydırıcılık olacaksa, cezaların artırılması suç işlemeyi
önlemede caydırıcılık teşkil edecekse, bu düzenlemelerimizle,
beraber yaptığımız düzenlemelerle, hem cezalar artmıştır birçok
suçta hem de içeride kalma süresi artmıştır. Ama bundan sonra, af noktasında
herhangi bir temayülün içerisinde hiç olmamamız gerekir. Ben ne zaman
cezaevine gitsem, herkesin bana söylediği “Baba, yakında af var mı?”
Çünkü alışmış, bu iş tiryakilik hâline gelmiş. İçeride sorulan soru
budur.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) – Sayın Bakan, siz
de Eve Dönüş Yasası’nı çıkardınız.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Onun için, birçok noktada caydırıcılık bundan kaynaklanmaktadır.
Savcı sayıları, hâkim sayılarının yetersizliğini
hep ifade ediyoruz.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Eve Dönüş Yasası’nı
biz mi çıkardık Sayın Bakan?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Şimdi,
Orhan Bey, bakınız, ben size yakıştıramıyorum. Eğer bunları soruyorsanız...
Eğer bunları soruyorsanız, ben size dedim ki, bir kapalı oturum yapın,
20 tane milletvekilinin kapalı oturum yapması, bu gerçekleri enine
boyuna konuşmaya müsaittir.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – İsteyin
efendim, iktidarsınız!
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Türkiye, geriye dönük 8 defa, tabiri caizse, pişmanlık yasası çıkarmıştır…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Kimden neyi saklıyorsunuz?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
…ve ben dedim ki, bu, devletin ihtiyacı olarak gelmiştir, AK Partinin
ihtiyacı olarak gelmedi. Devletin ihtiyacının ne anlama geldiğini
devlette görev yapanlar çok iyi bilir. Bu konuyu merak ediyorsanız,
herkesin huzurunda, ikide bir, bir nakisa gibi benim önüme getirmek
istiyorsanız, ben bunu kabul etmem.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) – Siz getirin, siz.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Ben, çünkü, siyasette ne olduğunu çok iyi bilen bir insanım. Gayet
açık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ŞEVKET ARZ (Trabzon) – O zaman siz getirin
Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Bakın, ben size bir teklifte bulunuyorum: İç Tüzük’ün ilgili maddesine
göre, muhalefet olarak bu da sizin hakkınız, 20 milletvekili kapalı
oturum ister. Kapalı oturumda, bugüne kadar “pişmanlık yasası” adı
altında gelen yasalar hangi zaruretlerle, neyin sonucu, ne zaman,
hangi derecattan geçerek bu toplumun önüne, Parlamentonun önüne
gelmiştir, ben bunları izah ederim.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) – Kim istedi de geldi?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
İşte, onları sorun diyorum ya.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) – Soruyoruz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Soruyoruz işte.
Açık söyleyemiyorsanız, kapalı oturuma geçelim Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Kapalı oturum isteyin, ben söyleyeyim. Kapalı oturum isteyin, ben
bunları söyleyeyim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen
tartışmayalım.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Onun için, parti yönetimiyle de inşallah görüşürsünüz; istiyorsanız,
ben, özel olarak parti yönetimlerine de gelir bu bilgiyi veririm,
ŞEVKET ARZ (Trabzon) – Burada, burada…
Kapalı oturumda.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Zaman zaman da verdiğim olmuştur.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Açık anlatamıyorsanız
kapalı oturumu siz getirin.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Onun için, aklınız sıra beni sıkıştırdığınızı filan zannediyorsanız,
ben bu konularda sıkışmam, çünkü, gayet net. Devlet ihtiyacı ne demektir,
ben bunu bilirim. Bizim Grubumuzun da zorlanarak çıkardığı yasaların
başında bu Pişmanlık Yasası gelir. Bizim Grubumuz içeride… Neden
dolayı bu sıkıntılar vardır? Belli ölçüler içerisinde bunları ifade
etmeye çalıştık hem Adalet Komisyonunda hem başka tarafta. Onun
için, ne olur bu konuya girmeyin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Milletvekillerinin
bilgilendirilmesi lazım.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (
ŞEVKET ARZ (
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Öğrenmek istiyorsan, kapalı oturum dilekçeni ver, biz de enine boyuna
anlatalım.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Biz aydınlanmak
istiyoruz.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Evet, diğer konuları… Herhâlde vakit geçiyor, süremi de aştım, aşmadıysam
cevap vereceğim, değilse yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN – Tamam Sayın Bakanım. Diğer konulara
da yazılı cevap verebilirsiniz.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Peki, diğer konuları yazılı cevaplayacağım.
Çok teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri,
varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.30
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.42
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşimi’nin Üçüncü Oturumu’nu açıyorum.
1255 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.
– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (2/870) (
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
31’inci madde üzerinde bir önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 31. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali
Cumhur Yaka |
Muharrem
Kılıç |
Yüksel
Çorbacıoğlu |
|
Muğla |
|
Artvin |
|
|
Atilla
Kart |
|
|
|
|
|
Madde 31- 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı
Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 3- (1) Bu Kanunun;
a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun
yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması
halinde,
b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası
veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün
fiiller hakkında,
uygulanır.
(2) Kabahat, icraî veya ihmali davranışla
işlenebilir. İhmali davranışla işlenmiş kabahatin varlığı için
kişi açısından belli bir icraî davranışta bulunma hususunda hukukî
yükümlülüğün varlığı gereklidir.
(3) Organ veya temsilcilik görevi yapan
ya da organ veya temsilci olmamakla birlikte, tüzel kişinin faaliyeti
çerçevesinde görev üstlenen kişinin bu görevi kapsamında işlemiş
bulunduğu kabahatten dolayı tüzel kişi hakkında da idarî yaptırım
uygulanabilir.
(4) Temsilci sıfatıyla hareket
(5) Kanunun, organ veya temsilcide ya
da temsil edilen kişide özel nitelikler aradığı hallerde de yukarıdaki
fıkralar hükümleri uygulanır.
(6) Birinci ve ikinci fıkra hükümleri,
organ veya temsilcilik ya da hizmet
ilişkisinin dayanağını oluşturan işlemin hukuken geçerli olmaması
halinde de uygulanır.
(7) Kabahatler, kanunda açıkça hüküm
bulunmayan hallerde, hem kasten hem de taksirle işlenebilir.
(8) İdarî para cezası, maktu veya nispi
olabilir.
(9) İdarî para cezası, kanunda alt ve
üst sınırı gösterilmek suretiyle de belirlenebilir. Bu durumda,
idarî para cezasının miktarı belirlenirken işlenen kabahatin haksızlık
içeriği ile failin kusuru ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulur.
(10) İdarî para cezası, Devlet Hazinesine
ödenir. Kişinin ekonomik durumunun müsait olmaması halinde idarî
para cezasının, ilk taksidinin peşin ödenmesi koşuluyla, bir yıl
içinde ve dört eşit taksit halinde ödenmesine karar verilebilir.
Taksitlerin zamanında ve tam olarak ödenmemesi halinde idarî para
cezasının kalan kısmının tamamı tahsil edilir.
(11) Kesinleşen karar, derhal tahsil
için mahallin en büyük mal memuruna verilir. İdarî para cezası,
21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanun hükümlerine göre tahsil edilir. Tahsil edilen idarî para cezasının
kanunla belirlenen bir oranı, ilgili
kamu kurum ve kuruluşunun hesabına aktarılır.
(12) İdarî para cezası tamamen tahsil
edildikten itibaren en geç bir ay içinde durum, ilgili kamu ve kuruluşuna
bildirilir.
(13) Kabahat dolayısıyla idarî para cezası
veren kamu görevlisi, ilgilinin rıza göstermesi halinde bunun
tahsilatını derhal kendisi gerçekleştirir. İdarî para cezasını
kanun yoluna başvurmadan önce ödeyen kişiden bunun dörtte üçü tahsil
edilir. Peşin ödeme, kişinin bu karara karşı kanun yoluna başvurma
hakkını etkilemez.
(14) İdarî para cezaları her takvim yılı
başından geçerli olmak üzere o yıl için 4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı
Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca
tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır.
Bu suretle idarî para cezasının hesabında bir Türk Lirasının küsuru
dikkate alınmaz. Bu fıkra hükmü, nispi nitelikteki idarî para cezaları
açısından uygulanmaz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (
BAŞKAN – Arkadaşlar, takip edelim, konuşacak
arkadaşları, gündemi.
Buyurun Sayın Kılıç.
Süreniz beş dakika.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Sayın Bekir Bozdağ’ın
kanun teklifinin 31’inci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge
hakkında görüşlerimi bildireceğim. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yasa, genel anlamıyla,
Ceza Yasası’nın diğer yasalarla ilgili uyumunu sağlamaya yönelik.
Zaten, komisyon çalışmaları sırasında da uyumla ilgili maddelerde
komisyonda mümkün olduğu ölçüde katkı vermeye çalıştık. Bu anlamda
herhangi bir itirazımız da olmadı. Ancak, bu uyum düzenlemelerinin
içine yeni yeni müesseselerin konulmuş olması, bizi, bir anlamda,
bu çalışmaya tepki göstermeye yöneltti. Mademki amacımız uyumdu,
uyumla ilgili çalışmayı tümüyle götürebilirdik. Örneğin, bundan
önce yine daha kapsamlı bir çalışma yapmıştık. Bu çalışma da yine
Komisyondan geçmişti, son aşamaya ulaşmıştı. Ancak, bu çalışmanın
içine de, yine uyumun dışında… Diğer yasalardaki düzenlemeler
önemli ölçüde değiştirildiği için bu çalışmaya da bir anlamda karşı
çıktık, çünkü, yeteri kadar özenli hazırlanmadığını düşünmüştük.
Çünkü değerli arkadaşlar, gerçek anlamda, yasalar, ne yazık ki, yeterli
özen gösterilerek hazırlanmıyor. En basiti, bu yasama döneminde
çıkartmış olduğumuz Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu
çok önemli temel yasalardı. Ancak, bu yasalar da henüz uygulamaya
geçeli bir yılı aşkın süre olduğu hâlde, tekrar, önemli ölçüde değiştirmeye
çalışıyoruz. Demek ki, bu yasalar çok özenli hazırlanmamış. Meclisi
ne yapıyoruz? Meclisin zamanını boş yere alıyoruz, Meclisi tekrar
tekrar aynı konularda çalıştırmış oluyoruz.
Demin de belirttim. Biz, özellikle bu düzenlemede
kamu davasının açılmasının ertelenmesi, uzlaşma ve hükmün açıklanmasının
ertelenmesi konusunda itirazlarımızın olduğunu söyledik. Çünkü
değerli arkadaşlar, biz olaya insan boyutuyla bakıyoruz, çünkü
“önce insan” diyen bir partiyiz. İnsanlar arasında siyasi gücüne
göre, fiziki gücüne göre, ekonomik gücüne göre ayrım yapılmasını
doğru bulmuyoruz. Sosyal demokrat anlayış da bunu gerektirir.
Komisyon çalışmaları sırasında arkadaşlarımız
şunu söylediler: “Bu, sadece bizdeki bir düzenleme değil, bazı Avrupa
ülkelerinde de, örneğin, Almanya’da da uygulanıyor.” denildi.
Değerli arkadaşlarımız, yani, Almanya’nın
ekonomik konumuyla, sosyal konumuyla bizimki aynı düzeyde mi? Almanya’daki
gasp suçları, hırsızlık suçları, dolandırıcılık suçları, Çek Yasası’na
muhalefet bizdeki gibi bu boyutlara ulaşmış mı?
Oysa, değerli dostlar, özellikle bu
son, AKP’nin dört yıllık uygulamaları sonucunda ülkemiz, ne yazık
ki suç cenneti haline getirildi. En son yapılan bir araştırmada
2006 yılının dokuz ayında mala ve cana karşı işlenen suçların miktarı
354 bin. 2002 yılına göre kıyasladığımızda 2 katından fazla artış
olmuş değerli arkadaşlar. Biz suçları engellemeye mi çalışıyoruz,
suçları önlemeye mi çalışıyoruz, yoksa ülkemizi suç cenneti hâline
getirmeye mi çalışıyoruz? Sonra, bu getirilen müesseselerle
işin içine verilen zararın karşılığının ödenmesini koyarsanız,
bu, o zaman Ceza Yasamız’a diyetin tekrar getirilip konması anlayışı
taşır değerli arkadaşlar. Oysa, Türkiye Cumhuriyeti cumhuriyetle
birlikte diyet anlayışından vazgeçmiştir. Artık bu anlayışla suçlular
suç işleyecekler, paraları varsa ödeyecekler, bunun arkasından
da…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
bu getirilen düzenlemelerle, ortada bir suç var, şikâyet var, suçun
kanıtları toplanmış, ancak yine de eğer uzlaşma kapsamında kalıyorsa
cumhuriyet savcısı kamu davasını açmayabilecek. Yani, parasını
verecek, zararı karşılayacak, bu davadan kurtulacak. Yani, bir anlamda
ne yapıyoruz? Ceza sistemimizi de özelleştirmiş oluyoruz. Her şeyi
özelleştirdiniz, ceza sistemini de özelleştiriyorsunuz. Bu anlayışla,
sanırım, önümüzdeki seçimlerde bu vatandaşımız da, emin olunuz,
AKP’yi özelleştirecek.
SALİH KAPUSUZ (
MUHARREM KILIÇ (Devamla) – Yani, kamu
görevinizden alacak, artık özel duruma getirecek. Bunu da ben… Sizi
uyarmış olayım.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Cumhuriyet
Halk Partisini özelleştirecek, Cumhuriyet Halk Partisini devletçi
yapıdan kurtaracağız.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
III.
– YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Yoklama istiyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – 19 kişi var,
18 kişi hatta.
BAŞKAN – Evet, bir yoklama talebi vardır.
Yoklama talebinden önce, yoklama talebinde
bulunan kişileri tek…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan,
sonuna kadar arkadaşlarımızın ayakta kalması lazım.
BAŞKAN – Bayram Meral, Sayın Muharrem
Kılıç, Sayın Yılmaz Kaya, Sayın Ali Topuz, Sayın Orhan Eraslan, Sayın
Sedat Pekel, Sayın Kartal, Sayın Arz, Sayın Melik, Ramazan Kerim Özkan,
Sayın Yıldırım, Sayın Tiryaki, Sayın Karademir, Sayın Çetin, Sayın
Işık, Sayın Kesimoğlu…
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, “Işık”
derken lütfen ismiyle hitap eder misiniz?
BAŞKAN – Sayın Işık, oturur musunuz. Ben
görevimi biliyorum, ben görevimi yapıyorum. Lütfen oturun…
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, seçim
bölgemde sorgulanıyorum. Mehmet Işık mı, Ahmet Işık mı?
BAŞKAN – …Sayın Kaya, Sayın Hasan Ören,
Sayın Sözen, Sayın Önder, Sayın Altınorak, Sayın Tüzün.
Saygıdeğer arkadaşlarım, yerinden hitap
eden arkadaşlarım, lütfen, Başkanlık Divanı görevini biliyor, nasıl
yaptığını da biliyor. Nezaketiniz için, uyarmalarınız için teşekkür
ederim.
AHMET IŞIK (Konya) – Seçim bölgemde sorgulanıyorum,
CHP’yle beraber mi hareket ediyorsun, diye.
BAŞKAN – Hayır, böyle bir şey yok. Yoklama
isteyen milletvekilleri ayakta. Ben, onlara hitap ediyorum. Böyle
bir şey yok.
AHMET IŞIK (Konya) – Seçim bölgemde sorgulanıyorum.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Zaman kazandırıyor.
Boş lafa alışmış.
BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, şu
ana kadar olan, buradaki bütün milletvekili arkadaşlarımız konuşurken
hep soyisimleriyle hitap ediyoruz, buraya çağırıyoruz. Burada
bir karışıklık, kargaşalık falan yok. Konyalılar da, Cumhuriyet
Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızın içinde sizin yoklama
istemediğinizi biliyorlar Sayın Işık, Sayın Ahmet Işık.
Saygıdeğer arkadaşlarım, yoklama
için dört dakika süre veriyorum.
Yoklama isteyen arkadaşlarımız, lütfen,
elektronik cihaza girmesinler efendim.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı
yeter sayısı vardır.
VI.
– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (2/870) (
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
32’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 32. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali
Cumhur Yaka |
Muharrem
Kılıç |
Yüksel
Çorbacıoğlu |
|
Muğla |
|
Artvin |
|
Atilla
Kart |
Yılmaz
Kaya |
Sezai
Önder |
|
|
İzmir |
|
Madde 32- 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı
Kabahatler Kanununun 17. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 17-
(1) İdarî para cezası, maktu veya nispi
olabilir.
(2) İdarî para cezası, kanunda alt ve
üst sınırı gösterilmek suretiyle de belirlenebilir. Bu durumda,
idarî para cezasının miktarı belirlenirken işlenen kabahatin haksızlık
içeriği ile failin kusuru ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulur.
(3) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I), (ll) ve (III) sayılı cetvellerde
yer alan kamu idareleri tarafından verilen idari para cezalarının
ilgili kanunlarında 1/6/2005 tarihinden sonra belirlenen oranın
dışındaki kısmı ile Cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemeler tarafından
verilen idari para cezaları Genel Bütçeye gelir kaydedilir. Sosyal
güvenlik kurumları ile mahalli idareler tarafından verilen idari
para cezaları kendi bütçelerine gelir kaydedilir. Diğer kamu kurum
ve kuruluşları tarafından verilen idari para cezaları ise, ilgili
kanunlarındaki hükümler saklı
kalmak kaydıyla, Genel Bütçeye gelir kaydedilir. Kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşlarının verdiği para cezaları, kendi
kanunlarındaki hükümlere tabidir. Kişinin ekonomik durumunun
müsait olmaması halinde, idarî para cezasının, ilk taksitinin peşin
ödenmesi koşuluyla, bir yıl içinde ve dört eşit taksit halinde ödenmesine
karar verilebilir. Taksitlerin zamanında ve tam olarak ödenmemesi
durumunda, idarî para cezasının kalan kısmının tamamı tahsil edilir.
(4) Genel Bütçeye gelir kaydedilmesi
gereken idari para cezalarına ilişkin kesinleşen kararlar,
21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Maliye Bakanlığınca
belirlenecek tahsil dairelerine gönderilir. Sosyal güvenlik kurumları
ve mahalli idareler tarafından verilen idari para cezaları, ilgili
kanunlarında aksine hüküm bulunmadığı takdirde, Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre kendileri tarafından
tahsil olunur. Diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından verilen
ve Genel Bütçeye gelir kaydedilmesi gerekmeyen idari para cezaları,
ilgili kanunlarında özel hüküm bulunmadığı takdirde genel hükümlere
göre tahsil olunur.
(5) Kanunun, organ veya temsilcide ya
da temsil edilen kişide özel nitelikler aradığı hallerde de yukarıdaki
fıkralar hükümleri uygulanır.
(6) Birinci ve ikinci fıkra hükümleri,
organ veya temsilcilik ya da hizmet ilişkisinin dayanağını oluşturan
işlemin hukuken geçerli olmaması halinde de uygulanır.
(7) Kabahatler, kanunda açıkça hüküm
bulunmayan hallerde, hem kasten hem de taksirle işlenebilir.
(8) Türk Ceza Kanununun hata hallerine
ilişkin hükümleri, ancak kasten işlenen kabahatler bakımından uygulanır.
(9) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını
doldurmamış çocuk hakkında idarî para cezası uygulanamaz.
(10) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği
fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille
ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede
azalmış olan kişi hakkında idarî para cezası uygulanmaz.
(11) Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan
hallerde, Türk Ceza Kanununun hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu
ortadan kaldıran nedenlere ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından
da uygulanır.
(12) Kabahate teşebbüs cezalandırılmaz.
Ancak, teşebbüsün de cezalandırılabileceğine dair ilgili kanunda
hüküm bulunan haller saklıdır. Bu durumda, Türk Ceza Kanununun suça
teşebbüse ve gönüllü vazgeçmeye ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından da
uygulanır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (
BAŞKAN – Sayın Önder, buyurun efendim.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Samsun) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1255 sıra sayılı, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa Teklifi’nin 32’nci
maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, verdiğimiz
önergeyle, teklifin 32’nci maddesine bazı ilaveler yapılmakta ve
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 17’nci maddesi, önergede belirtildiği
gibi, kapsam olarak genişletilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, esasında 47 maddeden
ibaret olan ve iki bölüm hâlinde görüşülmekte olan bu teklifin temel
yasa olarak görüşülmesini biraz garipsediğimi ifade etmek istiyorum.
Bu teklifle yedi yasada değişiklik yapılmakta ve büyük bir bölümü
Türk Ceza Yasası’na uyum sağlamak için bu maddeler görüşülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, ben, biraz evvel
Sayın AKP Grup Sözcüsünü dinledim, Sayın Bakanımı dinledim, ama,
tatmin olmadığımı da ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, hukuk fakültelerinde
bize öğretilen bir temel yasa kavramı vardır. Bu teklif, bu şekliyle,
yüce Genel Kurula geldiği şekliyle bunun bir temel yasa olmadığını
bir kere belirtmek istiyorum. Temel yasa kavramı bellidir, insanların
tümünün hayatında değişiklikler yaratan, geneli ilgilendiren
yasalardır. Bu kavramı geliştirdik ve yavaş yavaş da bu işin çığırından
çıkmakta olduğunu görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, ben, şimdi, AKP
Grup Sözcüsünün, bu ihtilaflı olan, 47 maddelik teklifin ihtilaflı
olan 4 maddesiyle ilgili olarak verdiği savunma sadedindeki bir
konuya değinmek istiyorum. Şimdi, yargıç tarafından ceza kararının
ertelenmesi konusunda, Çocuk Koruma Kanunu’nda var olduğu söyleniyor.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, ismi üstünde,
Çocuk Koruma Kanunu’nda böyle bir müessese olabilir, o da çok doğaldır;
o da çok doğaldır, ama, biz, bu yasayla, bu şekliyle, çocukları değil
büyükleri koruma kanunu getiriyoruz. Ayrıca, Sayın Bakanıma sorulan
bir soruda, Türk Ceza Kanunu’nun 7/2’nci maddesinin uygulamada ne
şekilde olacağını ve bunun, bir madde ilave ederek bunun uygulama
alanı bulup bulamayacağı soruldu. Sayın Bakanım, anladığım kadarıyla
“Uygulama alanı bulabilir.” dedi ve benim esas hayret ettiğim, üzerinde
durmak istediğim bir konu var.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, biz, zaman
zaman, Anayasa Komisyonunda, belirli konularda ihtilafa düşüyoruz,
ama, konuşarak, görüşerek, iki grup olarak bir anlaşma sağlayabiliyoruz.
Adalet Komisyonunda, 47 maddelik bir teklif görüşülürken, 4 madde
üzerinde uzlaşma sağlanamamasını ve çoğunluğa dayanılarak, biz
mutlaka böyle bu yasayı çıkartacağız, demeyi ben anlayamıyorum.
Sayın Bakanım diyor ki, “Bu devleti ilgilendiren konular vardır,
gizli oturum yapalım, bunu açıklayalım.” Sayın Bakanım, bunun gayet
kolay bir yolu var: Bizim Adalet Komisyonundaki arkadaşlarımızı
çağırırsınız, Grup Başkan Vekilimizi çağırırsınız, eğer hakikaten
bu maddelerin bu yasaya konulması devlet için bir zaruret gerektiriyorsa,
mutlaka o arkadaşlarım da tatmin olacaktır ve buna onay vereceklerdir.
Ben, niyet okumak istemiyorum, Sayın
Bakanım alınganlık gösteriyor çünkü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Önder, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) – Ama, samimi
olarak söyleyeyim, hâkimlik yapmış, avukatlık yapmış bir arkadaşınız
olarak, bu ihtilaf konusu 22, 23, 24 ve 25’inci maddelerin buraya ne
için girdiğini, ne nedenle buna ihtiyaç duyulduğunu ben anlayamadım
ve bu konuda da niyet okumuyorum ama, bunu da düşünüyorum ne zaruret
vardır diye. Sayın Bakanım bunu o şekilde halletseydi, daha güzel
olurdu diye düşünüyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Önder.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
33’üncü madde üzerinde bir adet önerge
vardır.Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 33. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali
Cumhur Yaka |
Muharrem
Kılıç |
Yüksel
Çorbacıoğlu |
|
Muğla |
|
Artvin |
|
Atilla
Kart |
Yılmaz
Kaya |
|
|
|
İzmir |
|
Madde 33- 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı
Kabahatler Kanununun 20. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 20-
(1) Soruşturma zamanaşımının dolması
halinde kabahatten dolayı şahıs hakkında idarî para cezasına karar
verilemez.
(2) Soruşturma zamanaşımı süresi;
a) Yüzbin Türk Lirası veya daha fazla
idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde beş,
b) Ellibin Türk Lirası veya daha fazla
idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde dört,
c) Ellibin Türk Lirasından az idarî para
cezasını gerektiren kabahatlerde üç,
yıldır.
(3) Organ veya temsilcilik görevi yapan
ya da organ veya temsilci olmamakla birlikte, tüzel kişinin faaliyeti
çerçevesinde görev üstlenen kişinin bu görevi kapsamında işlemiş
bulunduğu kabahatten dolayı tüzel kişi hakkında da idarî yaptırım
uygulanabilir.
(4) Temsilci sıfatıyla hareket
(5) Kanunun, organ veya temsilcide ya
da temsil edilen kişide özel nitelikler aradığı hallerde de yukarıdaki
fıkralar hükümleri uygulanır.
(6) Birinci ve ikinci fıkra hükümleri,
organ veya temsilcilik ya da hizmet ilişkisinin dayanağını oluşturan
işlemin hukuken geçerli olmaması halinde de uygulanır.
(7) Kabahatler, kanunda açıkça hüküm
bulunmayan hallerde, hem kasten hem de taksirle işlenebilir.
(8) Türk Ceza Kanununun hata hâllerine
ilişkin hükümleri, ancak kasten işlenen kabahatler bakımından uygulanır.
(9) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını
doldurmamış çocuk hakkında idarî para cezası uygulanamaz.
(10) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği
fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille
ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede
azalmış olan kişi hakkında idarî para cezası uygulanmaz.
(11) Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan
hallerde, Türk Ceza Kanununun hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu
ortadan kaldıran nedenlere ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından
da uygulanır.
(12) Kabahate teşebbüs cezalandırılmaz.
Ancak, teşebbüsün de cezalandırılabileceğine dair ilgili kanunda
hüküm bulunan haller saklıdır. Bu durumda, Türk Ceza Kanununun suça
teşebbüse ve gönüllü vazgeçmeye ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından
da uygulanır.
(13) Kabahatin işlenişine birden fazla
kişinin iştirak etmesi halinde bu kişilerin her biri hakkında, fail
olarak idarî para cezası verilir.
(14) Kabahate iştirak için kasten ve hukuka
aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Kabahatin işlenişine
iştirak
(15) Kanunda özel faillik niteliğini
taşıyan kişi açısından suç, diğer kişiler açısından kabahat olarak
tanımlanan fiilin, bu niteliği taşıyan ve taşımayan kişiler tarafından
ortaklaşa işlenmesi halinde suça iştirake ilişkin hükümler uygulanır.
(16) Bir fiil ile birden fazla kabahatin
işlenmesi halinde bu kabahatlere ilişkin tanımlarda sadece idarî
para cezası öngörülmüşse, en ağır idarî para cezası verilir. Bu kabahatlerle
ilgili olarak kanunda idarî para cezasından başka idarî yaptırımlar
da öngörülmüş ise, bu yaptırımların her birinin uygulanmasına karar
verilir.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika.
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (
Evet, siz mi konuşacaksınız Sayın Eraslan.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan,
madde 33’ü okutmadınız galiba aceleden.
BAŞKAN – Hayır, aceleden değil. Yani,
şu şekilde: Geçmişte, bilgi olsun diye okutuyordum. Buradaki 91’inci
madde -temel kanunu okursanız- “Okunmaksızın ifade edilir.” diyor.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Ama, “madde
BAŞKAN – Şu anda, İç Tüzük olarak onu uyguluyorum
yani. Geçmişte hatırlatma babında söyledim, ama, şu anda İç Tüzük’ü
uyguluyorum. Uygulamamız doğrudur.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Peki. Daldınız
zannediyorum.
BAŞKAN – Sayın Eraslan, teşekkür ederim.
Sayın Yılmaz Kaya, buyurun efendim.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; şimdi, olağan dışı bir usulün olağan
olarak
Şimdi Sayın Ünal Kacır çıkıyor diyor
ki: “İç Tüzük’ü dejenere ediyorsunuz.” Yani, nasıl bir şey, nasıl bir
mantık, nasıl bir hukuk bilgisi, nasıl bir yorum! İç Tüzük’teki bir
maddeyi biz kullanıyoruz, İç Tüzük dejenere oluyor; ama, siz, İç Tüzük’ü
zorlayarak bunu temel kanun, Temel’in kanunu olarak getiriyorsunuz,
hiçbir beis görmüyorsunuz, hiçbir sıkıntı görmüyorsunuz!
Değerli arkadaşlar, yine, biraz önce
Sayın Özyolcu “’Uzatmalı iktidarsınız.’ dedi bir Cumhuriyet Halk
Partili arkadaşımız. Bu büyük saygısızlıktır.” dedi. Herkes demokrasi
havarisi kesilmiş, Sayın Özyolcu saygı dersi veriyor. Oysa, Sayın
Özyolcu, eğer saygı dersi verecektiyse, Komisyonda “Aynen Hindistan’daki
kutsal inekler gibi Türkiye’de de dokunulmayan kurumlar var.” demezdi,
ondan sonra gelir burada saygı dersi verirdi. Ya onu demeyeceksin
ya saygı konusunda ağzını açmayacaksın.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (
YILMAZ KAYA (Devamla) – Evet, siz öyle
düşündüğünüz için zaten ondan ben boşuna konuşuyorum diye düşünüyorum.
Şimdi, devlet adamlığı ciddi iştir, devlet
yönetmek çok ciddi iştir. Bakın, konuyla alakası yok ama, söylemeseydim
rahatsız olurdum. Sayın Maliye Bakanına sorduğumuz bir soru önergesi.
Cevap: -uzun şeyleri var da- “www.gib.gov.tr’den gerekli bilgileri alabilirsiniz.”
Aynen bu yasanın yapılması sırasındaki -yani tam tabiri bulamayacağım
belki, beni hoşgörün- gevşeklik, ciddiyetsizlik diyeyim, aynı olay
burada da var, Sayın Maliye Bakanında. Dedim ya, devlet yönetmek,
devlet adamı olmak ciddi bir iştir.
Evet, Bekir Bey, “Biz
Bakın, biraz önce, hangi değerli arkadaşım
söyledi, bilemiyorum AKP’den: “Bu konuda ihtiyaç var, o nedenle biz
bu yasayı getiriyoruz.” dedi. Oysa, günlerdir, Meclisteki milletvekili
arkadaşlarımızı ne için arıyorlar biliyor musunuz, çok önemli bir
ihtiyaç. Bugün Eskişehir’den yüzlerce kişi aradı, bilemiyorum nasıl
bir sistematik içinde çalışıyorlar: Emekli olanların tekrar çalışmaları
durumunda yüzde 33 maaşından kesilmesi durumu. İşte, alın size ihtiyaç
arkadaşlar, ihtiyaç budur. İhtiyaç bu değildir.
İki yıl içinde Ceza Yasası yamalı bohçaya
döndü. Çıkardınız, tekrar bir eksiklik buldunuz, tekrar yapıldı; yetişiyordu,
yetişemiyordu; bu stresler içerisinde çıkarıldı; biliyorsunuz,
hatırlıyorsunuz; ama, orada da ihtiyaç var.
Bugün bir avukat arkadaşım geldi buraya.
“Yahu, Ceza Yasası almaktan bıktım artık.” diyor. “Bir Ceza Yasası
alıyorum, tekrar değiştiriyorsunuz.” diyor. Böyle bir durum… Galiba
daha çok değişecek, diye de kendisini uyardım. Sen alma, buradan tutanakları
veririz, onunla idare et, falan diye de geçiştirdik.
Değerli arkadaşlarım, bu, Sayın Başbakanın
verdiği talimat konusu… Nereden o kanıya vardım, onu da anlatayım
size.
Stajyer avukatlarla ilgili bir yasa görüşülüyordu
burada. Teklifi veren Sayın Işık’ın, sınavın kaldırılması konusunda
bir amacı yok, öyle teklifte yer almıyor. Benim de bir önergem vardı,
bende de yok. Stajyer avukatlara soruyorsunuz: “Sadece, sınav stajın
önüne alınsın, biz kaldırılmasını istemiyoruz.” diyorlar.
Sayın Adalet Bakanı biraz önce dedi
ki: “Ben, her soruya açıklıkla cevap veririm.” O gün ben izledim, İzmir’deydim.
O gün, o konuda sorulan sorulara cevap vermediniz Sayın Bakan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SALİH KAPUSUZ (
ORHAN ERASLAN (Niğde) – O konuda ben soru
sordum.
SALİH KAPUSUZ (
BAŞKAN – Sayın Kaya, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
YILMAZ KAYA (Devamla) – Dediniz ki: “Anket gibi cevap vermem.”
“Karşı mısınız?” diye soruldu, “Bu Yasa’yı destekliyor musunuz, karşı
mısınız?” diye. Yani, “evet” ya da “hayır” demedi. Sayın Bakan karşı;
duyduk ki, Sayın Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin karşı; barolar
karşı… Kim karşı değil, bu Yasa niye çıktı, kim karşı değil değerli
arkadaşlar? İhtiyaç yok, ama Sayın Başbakanın talimatıyla bu Yasa’nın
çıktığını duyduk ve biliyoruz. Oysa, dediğim gibi, amaç belli idi o
teklifin verilmesi sırasında.
Bakın şimdi, ayın 23’ünde sınav vardı,
kaldırıldı, bu arkadaşlarımız sınava hazırlanmıyorlar. Tahmin
ediyorum, yine bu eksik inceleme, çalakalem yasa yapma tekniğiniz
yüzünden ya Sayın Cumhurbaşkanından dönecek ya Anayasa Mahkemesi
iptal edecek ve o çocuklar sınava girememiş olacaklar. Bunun günahı,
bunun sorumluluğu da sizin üzerinizde olacak.
Bunu belirtir, saygılarımı sunuyorum,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum
ve karar yeter sayısını arayacağım:
YILMAZ KAYA (İzmir) – Sizin göreviniz
yoklama yapmak, çoğunluğu sağlamak değil Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yerlerinize oturursanız,
Kâtip Üyeler sayamıyorlarmış, daha rahat sayacaklar.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Böyle hareketli
vaziyetle hareketli avcılık gibi bir şey olması lazım, hareketli
sayınız Sayın Başkan, lütfen.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önerge
Maddeyi oylarınıza sunuyorum
34’üncü madde üzerindeki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 34. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali
Cumhur Yaka |
Muharrem
Kılıç |
Yüksel
Çorbacıoğlu |
|
Muğla |
|
Artvin |
|
|
Atilla
Kart |
|
|
|
|
|
Madde 34- 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı
Kabahatler Kanununun 27. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 27-
(1) İdarî para cezası ve mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği
veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza
mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış
olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir.
(2) Mücbir sebebin varlığı dolayısıyla
bu sürenin geçirilmiş olması halinde bu sebebin ortadan kalktığı
tarihten itibaren en geç yedi gün içinde karara karşı başvuruda bulunulabilir.
Bu başvuru, kararın kesinleşmesini engellemez; ancak, mahkeme yerine
getirmeyi durdurabilir.
(3) Başvuru, bizzat kanuni temsilci veya
avukat tarafından sulh ceza mahkemesine verilecek bir dilekçe ile
yapılır. Başvuru dilekçesi, iki nüsha olarak verilir.
(4) Başvuru dilekçesinde, idari yaptırım
kararına ilişkin bilgiler, bu karara karşı ileri sürülen deliller
açık bir şekilde gösterilir. Dilekçede ayrıca, başvurunun süresinde
yapılmasını engelleyen mücbir sebep dayanaklarıyla gösterilir.
(5) İdari yaptırım kararının mahkeme
tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı ancak itiraz yoluna
gidilebilir.
(6) Soruşturma konusu fiilin suç değil
de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idari yaptırım kararı verilmesi
halinde; kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde,
idari yaptırım kararına karşı başvuru da bu itiraz merciinde incelenir.
(7) Kovuşturma konusu fiilin suç değil
de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idari yaptırım kararı verilmesi
halinde; fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen beraat kararına
karşı kanun yoluna gidildiği takdirde, idari yaptırım kararına
karşı itiraz da bu kanun yolu merciinde incelenir.
(8) İdari yaptırım kararının verildiği
işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev
alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım
kararına ilişkin hukuka aykırılık iddiaları bu işlemin iptali
talebiyle birlikte idari yargı merciinde görülür.
(10) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği
fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille
ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede
azalmış olan kişi hakkında idari para cezası uygulanmaz.
(11) Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan
hallerde, Türk Ceza Kanununun hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu
ortadan kaldıran nedenlere ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından
da uygulanır.
(12) Kabahate teşebbüs cezalandırılmaz.
Ancak, teşebbüsün de cezalandırılabileceğine dair ilgili kanunda
hüküm bulunan haller saklıdır. Bu durumda, Türk Ceza Kanununun suça
teşebbüse ve gönüllü vazgeçmeye ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından
da uygulanır.
(13) Kabahate iştirak için kasten ve hukuka
aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Kabahatin işlenişine
iştirak
(14) Kanunda özel faillik niteliğini
taşıyan kişi açısından suç, diğer kişiler açısından kabahat olarak
tanımlanan fiilin, bu niteliği taşıyan ve taşımayan kişiler tarafından
ortaklaşa işlenmesi halinde suça iştirake ilişkin hükümler uygulanır.
(16) Bir fiil ile birden fazla kabahatin
işlenmesi halinde bu kabahatlere ilişkin tanımlarda sadece idari
para cezası öngörülmüşse, en ağır idari para cezası verilir. Bu kabahatlerle
ilgili olarak kanunda idari para cezasından başka idari yaptırımlar
da öngörülmüş ise, bu yaptırımların her birinin uygulanmasına karar
verilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (
BAŞKAN – Sayın Çorbacıoğlu, buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli
üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, teklifin 34’üncü
maddesiyle, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27’nci maddesinde düzenleme
yapıyoruz. Bu düzenlemenin önce kanundaki hâlini size okuyorum.
Beşinci fıkra: “İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi
hâlinde bu madde hükmü uygulanmaz.” Bu madde, başvuru yolunu, yani
idari kararlara karşı -ki, idari kararları biliyoruz, bir kez daha
sizlere söyleyeyim, yaptırım türleri olarak idari tedbirler veya
idari para cezaları olarak verilen kararlardır- bunlara karşı başvuru
yolunu düzenliyor. İdarenin verdiği kararın itirazı veya denetimi
doğal olarak yargı tarafından yapılıyor. Ancak, yargının verdiği
kararın nasıl yapılması gerekir noktasında bir düzenlemeye ihtiyaç
doğmuş, doğal olarak beşinci fıkraya böyle bir düzenleme konuluyor.
Bu düzenlemeyle, idari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi
hâlinde bu karara karşı ancak itiraz yoluna gidilebilir. İtirazın
usulü de yine usul hukukunda bellidir. Bir üst mahkeme veya ağır ceza
mahkemeleri olduğu hâlde en yakın ağır ceza mahkemesi buna bakar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, burada
yapılması gereken düzenlemeler vardır, yapılmaması gerekenler
vardır; Cumhuriyet Halk Partisi olarak itiraz ettiğimiz konular
vardır, çıkması gereken konular vardır, ancak, ne yazık ki bu kanun
teklifinin görüşülmesi iktidar partisinin tutumundan dolayı
çok verimli yürümemektedir. Doğal olarak, biz de muhalefet olarak
bu yapılan yanlışların olmaması için elimizden gelen yetkileri
kullanıyoruz.
Yalnız şunu söyleyeyim… Yaklaşık iki
yıldır Meclisimizin ve Türkiye’nin gündeminde olan ceza kanunları,
Ceza İnfaz Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Kabahatler Kanunu gibi
temel kanunlarda biz bir değişiklik yaptık. Burada bir yığın eksikler,
hatalar var, onlar önümüze teker teker geliyor ve birtakım yeni düzenlemeler
yapıyoruz. Yalnız, sizin bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum:
Bu düzenlemelerde nedense devamlı geriye gidiş var. Yani, uyum açısından
gerekli olan düzenlemeyi anlarım, Ceza Kanunu’na, diğer kanunlara
uyum için bir madde düzenlenecek, bunu anlarım, ama, bu kanun teklifinin
içerisinde olan tutuklama süresinin uzatılmasını anlamam. Bunu
bir hukukçu kimliğimle de anlamıyorum, bir insan olarak da anlamıyorum.
Şimdi, bizde şöyle bir anlayış var, Türkiye
Cumhuriyeti devletindeki anlayışı size söylüyorum: Nerede bir
sıkıntı var, onun çözülmesi için devlet veya kamu kurumları özveride
bulunmayacak, insanlar özveride bulunacak. Sıkıntı böyle çözülüyor.
Yani, vergide sıkıntıya düşüyoruz, vatandaşlara dönüyoruz, emeklilere
dönüyoruz. Tutuklama müessesesinde sıkıntıya düşüyoruz, nedir
efendim, mahkeme bu süre içerisinde bitmez, süreyi uzatalım. Efendim,
bunun cezasını kim çekiyor? Yani, tutuklama çocuk oyuncağı mı? Bir
insanın hürriyetini kısıtlıyorsunuz ve buradaki çözümü o süreyi
uzatmakta buluyorsunuz. Yani, böylelikle ne insan haklarına ne
adil yargılamaya, hiçbir şeye de saygımız kalmıyor. Bütün genel anlamda
yapılan değişiklikler, yani, Ceza Kanunu çıktıktan veya temel kanunlar
çıktıktan sonra yapılan değişikler bu yönde.
Ceza İnfaz Kanunu’nda yaptık değişiklikler.
Cezaevlerindeki sorunları, yine, inzibati tedbirlerle, tutuklu
veya hükümlülerin haklarını kısıtlayarak çözmeye çalışıyoruz.
Efendim, bir de, devlet, kamu kurumları
özverili olsun, mahkemeler hızlı çalışsın. Eğer mahkeme yeterli
değilse, mahkeme sayısını artıralım, hâkim sayısını artıralım.
“Efendim, bütçemiz…” Efendim, bütçeyi ona göre yapalım.
Yani, bir hikâye vardır: Padişah, aklına
geldiği zaman, savaş ilan eder, haber gönderir Ahmet Ağa’ya: “Ahmet
Ağa’ya söyleyin, orduya evladını göndersin.” Ahmet Ağa gönderir. Savaşa
giden oğul -hikâye bu ya- ölür. Padişah, bir dahaki sene, yine savaş
ilan eder.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çorbacıoğlu, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum.
Teşekkür ediyorum.
Ahmet Ağa’ya yine haber gönderir. Bir çocuk
daha gelir. O da savaşta ölür gider. Bir daha derken… Ahmet Ağa “Padişah
bana güvenerek savaş ilan etmesin.” der.
Yani, ben de, buradan, Hükûmete, kurumlarımıza
söylüyorum: Siz, insanların, vatandaşların haklarına güvenerek
yasal düzenleme yapmayın, onların cebine güvenerek vergi düzenlemesi
yapmayın, onların haklarına güvenerek veya suskunluklarına güvenerek,
Ceza İnfaz Yasası’nda veya Ceza Yasası’nda, kişi aleyhine, kişi hak
ve özgürlükleri aleyhine düzenleme yapmayın. Eğer bunu yaparsanız,
ondan sonra da çıkıp “efendim, biz, çağdaş düzenleme yaptık, insan
haklarına uygun, demokratik ülke geleneklerine uygun yasa yapıyoruz”
demeyin, birbirinizle çelişmeyin.
Ben, arada böyle söz aldığımda, bu eleştirilerimi
yapıyorum. Bunlar, laf olsun diye söylenen eleştiriler değil, inanarak
söylediğim eleştirilerdir. Bu konuda, ben, Hükûmetimizi de, yetkililerimizi
de daha duyarlı olmaya çağırıyorum.
Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
35’inci madde üzerindeki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 35. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem
Kılıç |
Atilla
Kart |
Mehmet
Küçükaşık |
|
|
|
|
Madde 35- 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı
Kabahatler Kanununun 28. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 28-
(1) Başvuru üzerine mahkemece yapılan
ön inceleme sonucunda;
a) Yetkili olmadığının anlaşılması
halinde dosyanın yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilmesine,
b) Başvurunun süresi içinde yapılmadığının,
başvuru konusu idari yaptırım kararının sulh ceza mahkemesinde
incelenebilecek kararlardan olmadığının veya başvuranın buna
hakkı bulunmadığının anlaşılması halinde, bu nedenlerle başvurunun
reddine,
c) (a) ve (b) bentlerinde sayılan nedenlerin
bulunmaması halinde başvurunun usulden kabulüne,
Karar verilir.
(2) Başvurunun usulden kabulü halinde
mahkeme dilekçenin bir örneğini ilgili kamu kurum ve kuruluşuna
tebliğ eder.
(3) İlgili kamu kurum ve kuruluşu, başvuru
dilekçesinin tebliği tarihinden itibaren en geç on beş gün içinde
mahkemeye cevap verir. Başvuru konusu idari yaptırıma ilişkin işlem
dosyasının tamamının bir örneği, cevap dilekçesi ile birlikte mahkemeye
verilir. Mahkeme, işlem dosyasının aslını da ilgili kamu kurum ve
kuruluşundan isteyebilir. Cevap dilekçesi, idari yaptırım kararına
karşı başvuruda bulunan kişi sayısından bir fazla nüsha olarak verilir.
(4) Mahkeme, başvuruda bulunan kişilere
cevap dilekçesinin bir örneğini tebliğ eder; talep üzerine veya
re'sen tarafları çağırarak belli bir gün ve saatte dinleyebilir.
Dinleme için belirlenen günle tebligatın yapılacağı gün arasında
en az bir haftalık zaman olmasına dikkat edilir. Dinleme sırasında
taraflar veya avukatları hazır bulunur. Mazeretsiz olarak hazır
bulunmama, yokluklarında karar verilmesine engel değildir. Bu husus,
tebligat yazısında açıkça belirtilir.
(5) Ceza Muhakemesi Kanununun tanıklığa,
bilirkişi incelemesine ve keşfe ait hükümleri, bu başvuru ile ilgili
olarak da uygulanır.
(6) Dinlemede sırasıyla; hazır bulunan
başvuru sahibi ve avukatı, ilgili kamu kurum ve kuruluşunun temsilcisi,
varsa tanıklar dinlenir, bilirkişi raporu okunur, diğer deliller
ortaya konulur.
(7) Mahkeme, ilgilileri dinledikten
ve bütün delilleri ortaya koyduktan sonra aleyhinde idari yaptırım
kararı verilen ve hazır bulunan tarafa son sözünü sorar. Son söz
hakkı, aleyhinde idari yaptırım kararı verilen tarafın kanunî temsilcisi
veya avukatı tarafından da kullanılabilir. Mahkeme son kararını
hazır bulunan tarafların huzurunda açıklar.
(8) Mahkeme, son karar olarak idari yaptırım
kararının;
a) Hukuka uygun olması nedeniyle,
"başvurunun reddine",
b) Hukuka aykırı olması nedeniyle,
"idari yaptırım kararının kaldırılmasına",
Karar verir.
(9) İdari para cezasının alt ve üst sınırının
kanunda gösterildiği kabahatler dolayısıyla verilmiş idari para
cezasına karşı başvuruda bulunulması halinde, mahkeme idari para
cezasının miktarında değişiklik yaparak da başvurunun kabulüne
karar verebilir.
(10) İkibin Türk Lirası dahil idari para
cezalarına karşı başvuru üzerine verilen kararlar kesindir.
(11) Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan
hallerde, Türk Ceza Kanununun hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu
ortadan kaldıran nedenlere ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından
da uygulanır.
(12) Kabahate teşebbüs cezalandırılmaz.
Ancak, teşebbüsün de cezalandırılabileceğine dair ilgili kanunda
hüküm bulunan haller saklıdır. Bu durumda, Türk Ceza Kanununun suça
teşebbüse ve gönüllü vazgeçmeye ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından
da uygulanır.
(13) Kabahate iştirak için kasten ve hukuka
aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Kabahatin işlenişine
iştirak
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (
BAŞKAN – Buyurun Sayın Küçükaşık.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (
Madde 76: “ Otuz yaşını dolduran her
Türk milletvekili seçilebilir. En az ilkokul mezunu olmayanlar,
kısıtlılar, yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmamış olanlar,
kamu hizmetinden yasaklılar, taksirli suçlar hariç toplam bir yıl
veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar;
zimmet, ihtilâs, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik,
inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla,
kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet
sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri
tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış
olsalar bile milletvekili seçilemezler.”
Şimdi, Anayasa’mızın 76’ncı maddesi bu.
Şimdi, getirdiğimiz bizim bu düzenlemelerle
kaçakçılık… Biraz sonra herhâlde, “bu filmin arkası yarın” dediğin
zaman Kaçakçılık Kanunu da değişiyor. Kaçakçılık Kanunu’nun bir
5’inci maddesi var. Orada etkin pişmanlık düzenleniyor. Orada öyle
bir diyoruz ki, aynen, arkası yarın gibi filmler… Bitmeyecek bu filmler
çünkü, temizleme filmleri. Artık, hangi… Ben o ismi kullanamayacağım
da. Yani, gerçekten de ak matik haline
geliyor, artık suçlar da ortadan kalkıyor, sanıklar da temizlenecek
hâle geliyor. Kaçakçılık Kanunu’nda öyle bir hüküm geliyor ki “İnsaf!”
dersiniz. Biz dedik, dinletemedik, hâlâ tekrar “İnsaf!” diyeceğim.
Kaçakçı yakalanıyor, hiç kimse ihbar
etmeden yakalanıyor. Getirilen düzenleme buydu. Yakalanmış, diyor
ki: “Ne kadar bunun gümrüklenmiş değeri arkadaş?” Soruşturma esnasında…
“100 milyar.” “Al
Yine bu konuda… Şimdi, cumhuriyet savcılığının
iddianameyi ertelemesi; bir. İki: Hükmün ertelenmesi. Üç: Uzlaşma.
Buradaki milletvekilliğine engel
olan suçların… Sabıka kaydı alacak arkadaşlara, daha doğrusu Mecliste
dokunulmazlık dosyası bulunan -işte burada artık- bu arkadaşların
dokunulmazlıklarını hiç affa gerek kalmadan milletvekili olma
imkânı getirmiyor musunuz arkadaşlar? Dolandırıcılıktan getirmiyor
musunuz? Görevi kötüye kullanmadan getirmiyor musunuz? İnancı kötüye
kullanmadan getirmiyor musunuz? Hırsızlıktan getirmiyor musunuz?
Sahtecilikten… Özel evrakta sahtecilik suçlarından olan insanlara
hiç sabıkasızlık kaydı vermiyor musunuz?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Temiz
kâğıdı vermiyor musunuz ellerine bu insanların?
Eskiden hiç olmazsa af beklemeye çalışırlardı
bazıları. Artık ona da gerek yok. Affa da gerek bırakmayacaksınız
artık. “Memnu hakların iadesi” diye bir kuruma da gerek yok. Hiç,
hiç! Ne yapıyorsunuz böyle? Gerçekten ne yapıyorsunuz böyle?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Benim hayalim
geniş belki. Ama, sizin hayaliniz bu kadar dar mı arkadaşlar? Sizin
hayaliniz o kadar dar ki, iki yıl önce değiştirdiğiniz kanunu yedi
kere değiştirmek zorunda kaldınız, üç yıl önce değiştirdiğiniz Kaçakçılık
Kanunu’nu üç yıl sonra değiştirmek zorunda kaldınız. Seksen yıl, elli
yıldan beri, altmış yıldan beri değişmeyen kanunları değiştiriyorsunuz,
siz beş ayda değiştirmek zorunda kalıyorsunuz. Hangimizin hayali
geniş, hangimizin hayali dar? Lütfen!.. Lütfen!.. Bir hesap...
İkincisi: Burada bizim verdiğimiz
önergelerden bahsediyorsunuz.
Arkadaşlar, bakınız, o önergeleri niçin
verdiğimizi herkes biliyor. Bu kanun temel kanun değil.
SALİH KAPUSUZ (
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Hangi hukuk
fakültesine giderseniz gidin, buna “temel kanun” diyecek bir tane
öğrenci olmaz. Ama, siz, demek zorunda kaldınız ve bunu, temel kanun
olarak, bu tasarıyı, bu teklifi buraya getirmek zorunda kalıyorsunuz.
“Teklif” de dememek gerekiyor aslında.
Tasarı bu, Hükûmetin tasarısı da, “teklif” olarak gelip geçiyor.
Sayın Bakanımıza söylediğim bir laf
var, bir kere daha tekrar ediyorum.
Sayın Bakanım, biz, terörle ilgili Meclis
araştırması açılması teklifini verdik. Niye reddettiniz geçen yıl?
Bizden, hâlâ, bunu “özel oturum isteyin, kapalı oturum isteyin de yapalım”
diyorsunuz. Siz iktidarsınız. İktidar değil misiniz? Yapın, getirin.
Her türlü kanunu getiriyorsunuz, her türlü kaçakçıları affetme
kanununu getiriyorsunuz, her türlü yolsuzlukları affetmek için
kanun getiriyorsunuz da, terör gibi bir konuda, Türkiye’nin en önemli
konusunda gizli oturum mu yapamıyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Hangi yolsuzluk?
Tarif et.
BAŞKAN – Sayın Küçükaşık, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Evet, Bakansınız;
gülüyorsunuz. Getirin, buyurun. Her türlü...
Bakın, biz salı günü saat 15.00-gece
23.00, çarşamba günü saat 14.00-gece 23.00, perşembe günü 14.00-21.00
saatleri arasında buradayız. Bekleriz sizleri de. Eğer özel bir oturum
istiyorsanız, buyurun, gelin, burada yapalım. Hükûmetsiniz, çoğunluğunuz
var, her teklifimizi reddediyorsunuz. Gelin, siz isteyin, özel oturumu
yapalım. Yani, elinizi tutan mı var? “Hayır efendim, isteyin siz gizli
oturumu da, biz karar verelim de, yapalım bunu” diyorsunuz. Buyurun
yapın.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Adalet Komisyonunda
da aynı şeyi söylediniz bana. Niye siz istemiyorsunuz? Buyurun açıklayın.
İsteyin gizli oturumu. Halktan korkacak, saklayacak bir şeyimiz
yok bizim. Buyurun, biz istedik, reddettiniz oylarınızla beraber.
Eğer gizli oturuma ihtiyaç varsa, siz Türkiye Cumhuriyeti’nin bir
bakanı olarak bunu düşünüyorsanız, buyurun, istersiniz ve açıklarsınız,
biz de sahip oluruz, bilgi sahibi oluruz. Ama, sadece ve sadece demagoji
yapmak için, sadece “efendim, siz bir şeyi bilmiyorsunuz, biz çok şeyi
biliyoruz” diyorsunuz. İyi, güzel de, Türkiye’de terör...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Küçükaşık, teşekkür ediyorum.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Küçükaşık, teşekkür ediyorum.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Bitiriyorum
Başkanım. Bir gündem dışı konuşmaya, ne olur, üç beş dakika mühlet verildi. Bir şey söyleyeceğim -son sözüm zaten-
başka bir şey söylemeyeceğim.
BAŞKAN – Peki.
Buyur bakalım.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Yani, Türkiye’de
o kadar acil şeyler var, o kadar terörle ilgili düzenlemeler var. Niye
bunları getirmiyoruz arkadaşlar? Getirin, bütün Türkiye de bilsin.
“Kaçakçılık Kanunu’nu getireceğiz” dedik. Bakınız, terörün kaynağı
kaçakçılık ve kaçakçılıktan beslenen paralar. Ee, siz burada kaçakçıları
affediyorsunuz para karşılığında, terörü ne yapacaksınız ki!
Saygılarımla.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı istiyor Sayın
Eraslan. Evet, bakacağım. Önergeyi oylarınıza sunup karar yeter sayısını
arayacağım.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
18.38
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
18.44
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet
Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci
Birleşimi’nin Dördüncü Oturumu’nu açıyorum.
1255
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
VI.
– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (2/870) (
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 35’inci maddesinde, Bursa Milletvekili
Mehmet Küçükaşık ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Sayın Eraslan, oturunuz efendim lütfen,
oturduğunuz yerden olur yani.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Hayır, ben de bakıyorum
karar yeter sayısı var mı diye, ben de sayıyorum.
BAŞKAN – Hayır, yani, benim saymam mühim
yani, arkadaşların sayması mühim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum…
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Madde üzerinde Komisyonun bir
tashih talebi vardır.
Buyurun.
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Maddedeki “numaraları” ibaresinin “numarası” olarak
düzeltilmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN – Tamam; gereken düzeltme için
teklifiniz dikkate alınacaktır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
36’ncı madde üzerindeki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 36. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem
Kılıç |
Atilla
Kart |
Mehmet
Küçükaşık |
|
|
|
|
Madde 36- 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı
Kabahatler Kanununun geçici 1. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Geçici Madde 1-
(1) Bu Kanunda ve 1 Haziran 2005 tarihinden
sonra yürürlüğe giren diğer kanunlardaki idarî para cezaları ile
ilgili olarak geçen "Türk Lirası" ibaresi karşılığında,
uygulamada, 28.1.2004 tarihli ve 5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin Para Birimi Hakkında Kanun hükümlerine göre ülkede
tedavülde bulunan para "Yeni Türk Lirası" olarak adlandırıldığı
sürece bu ibare kullanılır.
(2) Kabahat, icraî veya ihmali davranışla
işlenebilir. İhmali davranışla işlenmiş kabahatin varlığı için
kişi açısından belli bir icraî davranışta bulunma hususunda hukukî
yükümlülüğün varlığı gereklidir.
(3) Organ veya temsilcilik görevi yapan
ya da organ veya temsilci olmamakla birlikte, tüzel kişinin faaliyeti
çerçevesinde görev üstlenen kişinin bu görevi kapsamında işlemiş
bulunduğu kabahatten dolayı tüzel kişi hakkında da idarî yaptırım
uygulanabilir.
(4) Temsilci sıfatıyla hareket
(5) Kanunun, organ veya temsilcide ya
da temsil edilen kişide özel nitelikler aradığı hallerde de yukarıdaki
fıkralar hükümleri uygulanır.
(6) Birinci ve ikinci fıkra hükümleri,
organ veya temsilcilik ya da hizmet ilişkisinin dayanağını oluşturan
işlemin hukuken geçerli olmaması halinde de uygulanır.
(7) Kabahatler, kanunda açıkça hüküm
bulunmayan hallerde, hem kasten hem de taksirle işlenebilir.
(8) Türk Ceza Kanununun hata hallerine
ilişkin hükümleri, ancak kasten işlenen kabahatler bakımından uygulanır.
(9) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını
doldurmamış çocuk hakkında idarî para cezası uygulanamaz.
(10) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği
fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille
ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede
azalmış olan kişi hakkında idarî para cezası uygulanmaz.
(11) Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan
hallerde, Türk Ceza Kanununun hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu
ortadan kaldıran nedenlere ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından
da uygulanır.
(12) Kabahate teşebbüs cezalandırılmaz.
Ancak, teşebbüsün de cezalandırılabileceğine dair ilgili kanunda
hüküm bulunan haller saklıdır. Bu durumda, Türk Ceza Kanununun suça
teşebbüse ve gönüllü vazgeçmeye ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından
da uygulanır.
(13) Kabahate iştirak için kasten ve hukuka
aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Kabahatin işlenişine
iştirak
(14) Kanunda özel faillik niteliğini
taşıyan kişi açısından suç, diğer kişiler açısından kabahat olarak
tanımlanan fiilin, bu niteliği taşıyan ve taşımayan kişiler tarafından
ortaklaşa işlenmesi halinde suça iştirake ilişkin hükümler uygulanır.
(15) Bir fiil ile birden fazla kabahatin
işlenmesi halinde bu kabahatlere ilişkin tanımlarda sadece idarî
para cezası öngörülmüşse, en ağır idarî para cezası verilir. Bu kabahatlerle
ilgili olarak kanunda idarî para cezasından başka idarî yaptırımlar
da öngörülmüş ise, bu yaptırımların her birinin uygulanmasına karar
verilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (
SALİH KAPUSUZ (
BAŞKAN – Buyurun Sayın Eraslan.
SALİH KAPUSUZ (
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; dokuz yasada değişiklik
yapan bir yasa teklifini temel yasa olarak görüşüyoruz. Tabii, temel
yasa görüşmeyle normal görüşmenin arasındaki fark şu: Temel yasada
maddeler üzerinde gruplara söz verilmiyor, numarası okunuyor, madde
metni de okunmuyor, oylanıp geçiliyor, hepinizin bildiği gibi;
ama, kamuoyu bilmiyor bunu. Şimdi, 91’inci maddesine göre İç Tüzük’ün
böyle.
Şimdi, bu, dokuz yasada değişiklik yapan
bir yasa, hiçbir ölçü içerisinde temel yasa olamaz. Bunu anlattık
defalarca. Şimdi, biz, burada, söz hakkımız, muhalefet etme hakkımız
elimizden alınıyor. Yani, bunun temel yasa olarak görüştürülmesinin
gerekçesi, muhalefet etme hakkının ana muhalefet partisine verilmemek
istenmesi, söz hakkının gasbedilmek istenmesi.
Değerli arkadaşlar, buna gerek yok.
Tahkikat komisyonu yasası getirin. Bununla, muhalefeti, Meclisten
de yok edersiniz. Yani, bu yola başvurun. Kendinize “demokratız” diyeceksiniz,
muhalefete yasa üzerinde konuşma hakkını vermemek için, İç Tüzük’ün
tanıdığı birtakım imkânları suistimal edeceksiniz, muhalefet söz
hakkını savunmak için, söz hakkını korumak için, sırf bu amaçla hazırladığı
ve birçok yerde kanun metninin aynen küçük bir değişiklikle tekrarından
ibaret olan metinlerde geçen şeyi, burada, Sayın Bekir Bozdağ, çıkıp,
yani, bakınız, burada da böyle denmiş, siz de böyle demişsiniz… Bu
ayıp sizin ayıbınız. Biz, bu önergeleri vermekten dolayı mutlu değiliz.
Bu önergeleri, söz almak için veriyoruz, tarihe not düşüyoruz, söz
almak için. Yani, savunma, muhalefet etme hakkımızı savunmak için,
söz hakkımızı savunmak için veriyoruz.
FARUK ÇELİK (
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Yoksa, bu önergelerden
biz de mutlu değiliz. Bu yasanın her maddesinde değişiklik talep etme
durumunda değiliz. Bu yasa, Sayın Bakan söz verdi bize, temel yasa
gelmeyecekti. Temel yasa gelmeseydi, bizim, bu yasanın, nihayet
5-6 maddesinde, bilemediniz 7 maddesinde önergemiz olabilirdi,
bunun 4’ü Anayasa’ya aykırılık olmak üzere. Ama, söz hakkımızı korumak
için… Yani, kısa bir zamana sıkıştırıyorsunuz, yani, önergeleri
dolduruyorsunuz, ondan sonra, önerge verme hakkınız yok, temel yasa,
madde numaralarını kaldır indir, kaldır indir, emme basma tulumba
gibi ve bunun adı yasa, yasa yapmak!.. Bu, doğru değil arkadaşlar.
Bu, bir hakkın suistimalidir. Yani, temel yasa getirirseniz, getirdiğiniz
her temel yasada, bu, söz
Komisyon tutanaklarını burada, okursak,
herkes mahcubiyet yaşar. Her maddede, ilgili maddeyle ilgili Cumhuriyet
Halk Partisi görüşlerini dile getirmiştir, söylemiştir, icap edeni
de yapmıştır; ama, Genel Kurulda farklı bir uygulamayla karşı karşıyayız.
Yani, çok rica ediyorum, bu Meclise gelen, bu Genel Kurula gelen yasaların
hepsi de mi temel yasa? Dokuz yasada değişiklik yapan yasa da mı temel
yasa? Bizi bu duruma ittiğiniz için, bu önergeleri hazırlamak zorunda
bıraktığınız için, sizin mahcubiyet yaşamanız lazım değerli arkadaşlar.
Yani, demokrasi anlayışımıza bak! Ne
kadar özürlü bir demokrasi anlayışına sahibiz ki, bir tane ana muhalefet
partisinin, konuşan tek partinin sesini kısmak için İç Tüzük hudutlarını
zorluyoruz, konuşturmamaya çalışıyoruz. Yani, demeniz gerekirken,
aksi düşünceyi ileri sürmenizi, doğrusu, üzüntüyle karşıladım.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, önergeler
konusu böyle biline. Temel yasa olarak geldiği sürece, bunlara devam
edeceğiz. Haa, makul gelirse, belki bu yasanın her maddesinde biz konuşmacı
da çıkartmayacaktık, lüzum gördüğümüz maddelerde konuşmacı çıkartacaktık.
Önergeler kapatılmasaydı sizin Grubunuz tarafından daha evvelki
uygulamalarda...
Bir yasa çıktı, bakınız, Sosyal Güvenlik
Yasası. Allah aşkına, önergeleri kapatılmış, Yasa temel yasa, kamuoyu
ne idiğini bilmiyor, kamuoyu yeni farkında. Cumhuriyet Halk Partisinin
sesini kıstınız. Bu bize bir ders oldu, bu bize bir akıl ağacı oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eraslan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Bundan sonraki
uygulamalarda, biz de zorunlu olarak, temel yasa uygulamasının alternatifini
bu şekilde bulmak zorundayız.
Yaptığımız işin kutsal olduğuna inanıyoruz.
Niye kutsal? Demokraside muhalefetin konuşma hakkı kutsaldır.
Her rejimin iktidarı vardır, her rejimde bir iktidar vardır; en azılı
diktatörlüklerde vardır, faşist rejimlerde iktidar vardır, sadece
demokrasilerde muhalefet olur değerli arkadaşlar. Bu yaptığımızdan
dolayı, aslında içinizde demokrasiye inananlar varsa -ki, ben var
olduğuna inanıyorum yürekten- bizi kutlaması gerekir.
FARUK ÇELİK (
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Bizi kutlaması
gerekir, “bizim yaptığımız ayba karşı formül bulup, burada muhalefet
olarak seslendiriyorsunuz, yürekten kutlarız, demokrasiyi savunuyorsunuz,
kürsüyü savunuyorsunuz, bizim yaptığımız ayıptır” demeniz gerekir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
FARUK ÇELİK (
BAŞKAN – Buyurun.
FARUK ÇELİK (
ORHAN ERASLAN (Niğde) – “Var olduğuna
inanıyorum” da dedim Sayın Başkan.
FARUK ÇELİK (
ORHAN ERASLAN (Niğde) – “Var olduğuna
inanıyorum” dedim Sayın Başkan.
FARUK ÇELİK (
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Alsın efendim!
FARUK ÇELİK (
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Doğru.
FARUK ÇELİK (
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Tutanağı getirtin,
“var olduğuna inanıyorum” demediysem düzelteyim. Tutanağı getirtin,
böyle bir şey varsa…
BAŞKAN – Sayın Eraslan, konuşmanız sırasındaki
ifadenizde “içinizde demokrasiye inananlar var” dediniz. Bunun
mefhumu muhalifi, yani zıt anlamlısı…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Ama “var olduğuna
inanıyorum” dedim.
BAŞKAN – Ama, zıt anlamlısı ne demektir?
Bir kısmı inanıyor, bir kısmı inanmıyor mu diyorsunuz?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Olabilir efendim,
inanmayan olabilir yani.
FARUK ÇELİK (
ORHAN ERASLAN (Niğde) – İnanmayan da olabilir,
hepsini tek tek…
BAŞKAN – Hayır, şöyle, yani, şu şekilde
düzeltirseniz olur: Bizim, bu…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sizin dediğiniz
gibi düzeltmem Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır, ben bir şey demedim ki daha!
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Tutanağı getirtin,
“var olduğuna inanıyorum” demediysem düzelteyim.
BAŞKAN – Nasıl?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – “Var olduğuna
inanıyorum” demediysem düzelteyim.
BAŞKAN – “Bir kısmının” dediniz ama…
FARUK ÇELİK (
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Evet “bir kısmının”
varsa, getirin, onu da düzelteyim.
FARUK ÇELİK (
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Getirin düzelteyim
eğer şeyse. Bir bakalım tutanaklara, öyle yok!
FARUK ÇELİK (Bursa) – Yani, eğer düzeltmiyorlarsa
Sayın Başkan, düzeltmiyorlarsa, bu Meclisin Cumhurbaşkanını seçemeyeceğini
ifade edenler demokrasiye inanmayanlardır! (AK Parti sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bu başka bir şey
ama! Bu başka bir şey! İşte demokrasi anlayışı, buyur!
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
bakınız, buradaki olay şudur: Yani, birbirimizin görüşlerini
farklı düşünebiliriz, farklı yaklaşabiliriz, ama Meclisin içerisine
gelmiş olan bütün arkadaşlarımız, milletvekili olan arkadaşlarımız
bir seçimle gelmişlerdir, demokrasinin gereği olarak gelmişlerdir.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Seçim demokrasi
değildir, demokrasinin bir bölümüdür Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Eraslan, demokrasi, sadece
sizin tarifinizden ibaret değildir. Ortaya konmuştur.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sizinkinden de
değil.
BAŞKAN – Sayın Çelik, tamam mı konu efendim?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan, sizinkinden
de değil.
BAŞKAN – Tamam… Doğrudur, zaten biz öyle
bir şey demiyoruz. Hepimizin ortak kararı, ortak akıl demokrasiyi
getiriyor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
36’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
37’nci madde üzerindeki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 37. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem
Kılıç |
Atilla
Kart |
Orhan
Eraslan |
|
|
|
Niğde |
Madde 37- 25/5/2005 tarihli ve 5352 sayılı
Adlî Sicil Kanununun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 8 –
(1) Adlî sicil bilgileri; mahalli adlî
sicillerde Cumhuriyet başsavcılıklarınca, asliye mahkemelerinin
bulunmadığı ilçelerde kaymakamlıklarca, yurt dışında elçilik ve
konsolosluklarca merkezî adlî sicilde ise Adalet Bakanlığı Adlî Sicil
ve İstatistik Genel Müdürlüğünce verilir.
(2) Bu Kanun, kesinleşmiş ceza ve güvenlik
tedbirlerin mahkûmiyete ilişkin bilgilerin otomatik işleme tâbi
bir sistem kullanılarak toplanmasına, sınıflandırılmasına, değerlendirilmesine,
muhafaza edilmesine ve gerektiğinde en seri ve sağlıklı biçimde
ilgililere bildirilmesine dair usul ve esasları belirler.
(3) Hakkında Türk mahkemeleri veya yabancı
ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş ve Türk Hukukuna göre tanınan
mahkûmiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile Türkiye’de suç işlemiş
olan yabancıların kayıtları da dahil tüm adlî sicil bilgileri; mahallinde
bilgisayar ortamına aktarılmasını takiben, Adalet Bakanlığı
Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğündeki Merkezî Adlî Sicilde
tutulur.
(4) Merkezî Adlî Sicil, adlî sicil kayıtlarının
güncelleştirilmesi, düzenlenmesi, düzeltilmesi ve mahalli adlî
sicillere ulaştırılması ile görevlidir.
(5) Mahallî adlî sicil, bulunduğu yer
ile gerektiğinde diğer yerlere ait adlî sicil bilgilerinin bilgisayara
girilmesi, bu bilgilerin merkezî adlî sicile aktarılması ile merkezî
adlî sicilden bilgilerin alınıp ilgili şahıs ve kurumlara iletilmesi
ile görevlidir.
(6) Türk mahkemeleri tarafından verilmiş
olsa bile;
a) Disiplin suçlarına ve sırf askerî
suçlara ilişkin mahkûmiyet hükümleri,
b) Disiplin veya tazyik hapsine ilişkin
kararlar,
c) İdarî para cezasına ilişkin kararlar,
Adlî sicile kaydedilmez.
(7) Adlî sicildeki bilgiler;
a) Cezanın veya güvenlik tedbirinin
infazının tamamlanması,
b) Ceza mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla
ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık,
c) Ceza zamanaşımının dolması,
d) Genel af,
Halinde Adlî Sicil ve İstatistik Genel
Müdürlüğünce silinerek, arşiv kaydına alınır.
(8) Adlî sicil bilgileri, ilgilinin ölümü
üzerine tamamen silinir.
(9) Türk vatandaşları hakkında yabancı
mahkemelerce verilmiş olup 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (f)
bendine göre adlî sicile kaydedilen hürriyeti bağlayıcı cezaya
mahkûmiyet hükümleri, kesinleştiği tarihten itibaren mahkûmiyet kararında
belirtilen sürenin geçmesiyle, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce
adlî sicil kayıtlarından çıkartılarak arşiv kaydına alınır. Adlî
para cezasına mahkûmiyet hükümleri ile cezanın ertelenmesine
ilişkin hükümler, adlî sicil kaydına alınmadan doğrudan arşive kaydedilir.
(10) Arşiv bilgileri;
a) Kullanılış amacı belirtilmek suretiyle,
kişinin kendisi veya vekâletnamede açıkça belirtilmiş olmak koşuluyla
vekili,
b) Bir soruşturma veya kovuşturma kapsamında
Cumhuriyet başsavcılıkları, hâkim veya mahkemeler,
c) Yetkili seçim kurulları,
d) Özel kanunlarda gösterilen hallerde
ilgili kamu kurum ve kuruluşları,
Tarafından istenebilir.
(11) Kanunda açıkça belirtilmediği
takdirde, kişi hakkında alınacak bir karar veya yapılacak bir işlemle
ilgili olarak, bir yakınının adlî sicil ve arşiv kayıtları istenemez
ve bu bilgiler, kişiyi herhangi bir haktan yoksun bırakmak için dayanak
olarak kullanılamaz.
(12) Onsekiz yaşından küçüklerle ilgili
adlî sicil ve arşiv kayıtları; ancak soruşturma ve kovuşturma kapsamında
değerlendirilmek üzere Cumhuriyet başsavcılıkları, hâkim veya
mahkemelerce istenebilir.
(13) Adlî sicil ve arşiv bilgileri gizlidir.
Bu bilgiler, görevlilerce açıklanamaz ve bu Kanun hükümlerine göre
verilen kişi, kurum ve kuruluşlarca veriliş amacı dışında kullanılamaz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (
BAŞKAN – Sayın Eraslan, buyurun.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; dokuz yasada değişiklik yapan yasa
üzerinde görüşmelere devam edeceğiz.
Yasa temel yasa biçiminde getirildiği
için, bütün üzerinde konuşma hakkı doğuyor, doğal olarak, önergeyle
de söz alsak… Zaten, önergeyle söz
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Onu demin de söyledin.
Geliyorsun gidiyorsun aynı şeyi söylüyorsun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Yani, ne söyleyeceğime,
müsaade ederseniz, ben karar vereyim. Eğer siz konuşacaksanız buyurun,
yer değişelim, konuşun o zaman.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Ben can kulağıyla
dinliyorum sizi.
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Lütfen, dinlemek
istemiyorsanız, dışarı çıkma imkânınız da vardır. Yani, böyle bir
şey yok.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen
karşılıklı konuşmayalım.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – İstifade edebileceğimiz
bir şey söylerseniz…
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
şimdi, Hazreti Mevlânâ’nın bir şeyi var, ona bir şey eklemek istiyorum.
Hani “Zenginken yoksul duruma düşene, cahiller içindeki âlime
acı.” diyor. Buna, bir de, tabii bugünü görseydi Hazreti Mevlânâ, çoğunluğun
kimseyi dinlemeyip, keyfî davranıp da, çoğunluk içinde azınlıkken
kendini dinletmeye uğraşana, bu konuda ülkenin çıkarlarını koruyana
da acı, derdi, bundan hiç endişem yok. Yaptığımız şey bu. Yaptığımız
şey bu. Yani, bu acınacak ben değilim aslında. Yani, acınacak, azınlıkta
olan muhalefet değil. Demokrasi anlayışına bakın, alevleniyor
herkes “katılımcılık, demokrasi” deniliyor ama, şurada, bırakın
katılımcılığı, dinleme tahammülünü gösteremiyorsunuz…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Dinliyoruz, deminden
beri dinliyoruz.
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Yani, Yasa’yla
ilgili şeyler söylediğimizde de, çok önemli şeyler söylendiği, çok
doğru şeyler söylendiği… Size göre yanlış olabilir. Çıkıyor arkadaşımız
diyor ki: “Çocuk Koruma Kanunu’nda bu müesseseler getirildi.”
Arkadaşlar, adı üstünde “Çocuk Koruma
Kanunu.” Bununla kimi koruyacaksınız, ceza muhakemeleriyle? Çocuğu
mu koruyacaksınız? Hangi sanığı korumayı düşünüyorsunuz? Yani,
bu bir ikrardır aslında. Yani, koruma amaçlıdır bu getirdiğimiz.
Bu koruma amaçlıdır, suçluyu koruma amaçlıdır anlamında bir ikrardır.
Bakın arkadaşlar, İçişleri Bakanına
soru önergesi vermiştim, mala karşı cürümlerdeki artış, gasp ve hırsızlık,
kapkaç artışı geometrik biçimde katlamış sizin iktidarınızda,
geometrik biçimde katlamış. Şu anda, İstanbul’da, bir gecede, bir
günde işlenen gasp ve kapkaç sayısı, dünya suç cenneti sayılan Brezilya’nın
Rio de Janeiro’sunu geçmiş durumda.
Arkadaşlar, buna gerekçe olarak efendim,
ekonomik dengeler bozuldu, böyle oldu, diyebilirsiniz. Bence de
öyle, ama ekonomiden sorumlu Bakan sizin Bakanınız. “Yahu, bunda
Adalet Bakanının kabahati ne kardeşim, işte İçişleri Bakanlığının
önlemleri” derseniz, İçişleri Bakanı da sizin Bakanınız.
Değerli arkadaşlar, Hükûmetiniz beşinci
yıl içerisinde.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Soruyu soruyorsun,
cevap da veriyorsun. Nasıl oluyor?
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Beşinci yıl
içerisinde. Yani, beşinci yıl içerisinde bu tür gerekçeleri bulamazsınız.
Hukuk devleti suçla mücadele eder. Suçla
mücadele etmeyen devlete hukuk devleti denilmez. Burada bilgi…
Tabii ki, hukuk devleti suçla mücadele eder. Çünkü, suç hukukun ihlalidir.
Toplu yaşama kurallarının ihlalidir. Suçla mücadele etmezse, o
hukuk devleti olmaz.
Şimdi, burada sorular soruluyor, Sayın
Bakana da sorularımız oldu. Sayın Bakanımız dedi ki: “Ben, cevapsız
bir soru bırakmadım şimdiye kadar.” Doğrudur, Sayın Bakan cevapsız
soru bırakmaz, ama, sorduğunuzu değil, cevaplamak istediğini cevaplar.
Yani, başka bir şey sorarsınız, hani tarih sözlüsüne kaldırılan bizim
bir arkadaşımız vardı Fevzi diye, hoca Çaldıran Savaşı’nı sorar.
Kim ile kim arasında olduğunu asla söylemez, yılını söylemez, sonucunu
söylemez, ne olduğunu söylemez, ama, kılıçları çektiler, atlara
bindiler, geldiler, savaştılar… Yani, yarım saat anlatır.
Şimdi, sonuç: Ne anladın? Bunun cevabı
yok içinde.
Şimdi, bu konuda Sayın Bakanımız beni
bağışlasınlar, yani, kendisinin samimiyetine sığınarak söylüyorum.
Yani, soruya cevap veriyor da, ben, madde 263’teki kanuna aykırı
eğitimin bu kapsamda olup olmadığının cevabını almadım. Affedersiniz,
birinci sorumun da cevabını almadım.
Şimdi, yani, takipsizlik kararı başka
bir şey, kamu davasının açılmasının ertelenmesi başka bir şey. Takipsizlik
kararı yetiyor idiyse Sayın Bakan, niye kamu davasının açılmasının
ertelenmesi müessesesi düzenlendi?
Şimdi, soruyu cevaplıyor. Doğrudur,
yani, elhak, zaten, bizim arkadaşlarımızdan bilirkişilikle ilgili
soru sorulunca, dedim ki: “Yandı bizim soru, gitti. Sayın Bakan, bunda
birbuçuk saat konuşur, zaman da yetmez.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eraslan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Yani, hatta
biz şunu düşünmüştük, ama, o arkadaşım yoktu. Hepimiz aynı soruyu
soralım Sayın Bakana. Yani, gideceği bir yer kalmasın. Yani, on kişi
de söz alıp… Biliyoruz çünkü, yani, cevaplar, elhak, yani, hakkını
yemeyelim. Ama, niye olduğunu da sonuçta anlamak mümkün değil, soran
da anlamaz. Yani, bu koşullar içerisinde yasa yapıyoruz değerli
arkadaşlar. Yani, bunları söyleyince Meclisin mehabeti niye bozulsun?
Burası parlamento, konuşma yeri; Fransızca kökenden türemiş, “parle”
konuşma demektir. Yani, konuşmadan, suskun yasa yaptırmak istiyorsunuz.
Biz… Yani, kızıyorsunuz. Söz alıp, yani, yasaları açıklayalım, konuşalım,
tartışalım, münakaşa olsun, fikir fikirden üstündür, akıl akıldan
üstündür. Yani, Sayın Meclis Başkan Vekilimiz “kolektif akıl” diyor,
kolektif aklın mekanizmasını açmıyor. Bu nasıl iş? Yani, kolektif
akıl, suskunlar, yılbaşı hindileri gibi -hepinizi tenzih ediyorum,
yüce Meclisimizi tenzih ediyorum- düşünerek mi olur kolektif akıl?
Öyle olmaz. Kolektif akıl münakaşa ederek, tartışarak, konuşarak
olur.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Konuşuyorsun
şu anda.
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Yani, hakikat
bu.
Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Eraslan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
saat 20.10’da toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.08
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.13
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşimi’nin Beşinci Oturumu’nu
açıyorum.
1255 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.
– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (2/870) (
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
38’inci madde üzerinde bir adet önerge
vardır, önergeyi okutacağım.
Buyurun:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 38. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem
Kılıç |
Atilla
Kart |
Mehmet
Vedat Melik |
|
|
|
Şanlıurfa |
Madde 38- 5352 sayılı Kanunun 13 üncü
maddesinden sonra gelmek üzere, aşağıdaki 13/A maddesi eklenmiştir.
Yasaklanmış hakların geri verilmesi
Madde 13/A-(1) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
dışındaki kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya
mahkûmiyete bağladığı hak yoksunluklarının giderilebilmesi
için, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilir. Bunun
için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları
saklı kalmak kaydıyla,
a) Mahkûm olunan cezanın infazının tamamlandığı
tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması,
b) Kişinin bu süre zarfında yeni bir
suç işlememiş olması ve hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda
mahkemede bir kanaat oluşması,
gerekir.
(2) Mahkûm olunan cezanın infazına genel
af veya etkin pişmanlık dışında başka bir hukuki nedenle son verilmiş
olması halinde, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilmesi
için, hükmün kesinleştiği tarihten itibaren beş yıl geçmesi gerekir.
Ancak, bu süre kişinin mahkûm olduğu hapis cezasına üç yıl eklenmek
suretiyle bulunacak süreden az olamaz.
(3) Yasaklanmış hakların geri verilmesi
için, hükümlünün veya vekilinin talebi üzerine, hükmü veren mahkemenin
veya hükümlünün ikametgahının bulunduğu yerdeki aynı derecedeki
mahkemenin karar vermesi gerekir.
(4) Mahkeme bu husustaki kararını,
dosya üzerinde inceleme yaparak ya da Cumhuriyet savcısını ve hükümlüyü
dinlemek suretiyle verebilir.
(5) Yasaklanmış hakların geri verilmesi
talebi üzerine mahkemenin verdiği karara karşı, hükümle ilgili
olarak Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen kanun yoluna başvurulabilir.
(6) Yasaklanmış hakların geri verilmesine
ilişkin karar, kesinleşmesi halinde, adlî sicil arşivine kaydedilir.
(7) Yasaklanmış hakların geri verilmesi
yoluna başvurulması nedeniyle oluşan
bütün masraflar hükümlü tarafından karşılanır.
(8) Adlî sicil bilgileri, ilgilinin
ölümü üzerine tamamen silinir.
(9) Türk vatandaşları hakkında yabancı
mahkemelerce verilmiş olup 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (f)
bendine göre adlî sicile kaydedilen hürriyeti bağlayıcı cezaya
mahkûmiyet hükümleri, kesinleştiği tarihten itibaren mahkûmiyet kararında
belirtilen sürenin geçmesiyle, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce
adlî sicil, kayıtlarından çıkartılarak arşiv kaydına alınır. Adlî
para cezasına mahkûmiyet hükümleri ile cezanın ertelenmesine
ilişkin hükümler, adlî sicil kaydına alınmadan doğrudan arşive kaydedilir.
(10) Arşiv bilgileri;
a) Kullanılış amacı belirtilmek suretiyle,
kişinin kendisi veya vekâletnamede açıkça belirtilmiş olmak koşuluyla
vekili,
b) Bir soruşturma veya kovuşturma kapsamında
Cumhuriyet başsavcılıkları, hâkim veya mahkemeler,
c) Yetkili seçim kurulları,
d) Özel kanunlarda gösterilen hallerde
ilgili kamu kurum ve kuruluşları,
Tarafından istenebilir.
(11) Kanunda açıkça belirtilmediği
takdirde, kişi hakkında alınacak bir karar veya yapılacak bir işlemle
ilgili olarak, bir yakınının adlî sicil ve arşiv kayıtları istenemez
ve bu bilgiler, kişiyi herhangi bir haktan yoksun bırakmak için dayanak
olarak kullanılamaz.
(12) Onsekiz yaşından küçüklerle ilgili
adlî sicil ve arşiv kayıtları; ancak soruşturma ve kovuşturma kapsamında
değerlendirilmek üzere Cumhuriyet başsavcılıkları, hâkim veya
mahkemelerce istenebilir.
(13) Adlî sicil ve arşiv bilgileri gizlidir.
Bu bilgiler, görevlilerce açıklanamaz ve bu Kanun hükümlerine göre
verilen kişi, kurum ve kuruluşlarca veriliş amacı dışında kullanılamaz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (
BAŞKAN – Sayın Melik, siz mi konuşacaksınız?
MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) – Evet
efendim.
BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Melik, süreniz beş dakika.
Buyurun.
MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 5352 sayılı Yasa’nın 13’üncü maddesine
1 madde eklenmesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önergeyle ilgili
söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 22’nci Dönem Parlamentosunda,
başta Türk Ceza Yasası olmak üzere, özellikle adalet mekanizmamızın
daha iyi çalışması amacıyla çok sayıda yasa çıkarıldı. Görüşmekte
olduğumuz yasa da adli sicille ilgili bir yasa taslağı. Yani, amacımız,
bu Meclisin amacı bu ülke insanı daha rahat, daha huzurlu bir şekilde
yaşasın; birbirlerinin hak, hukuklarına daha saygılı olsunlar ve
işlerini de daha yürütebilsinler diye çabalıyoruz. Zaten bizlerin
de milletvekilleri olarak esas görevi yasa çıkarmak. Vatandaşlarımız
da bu çalışmaları çok yakından ve dikkatle izliyorlar.
Ama, vatandaşların çok yakından takip
ettikleri bir şey var, o da, vatandaşın devletle, yani yönetimle ilgili
sorunlarında bu yasalar ne kadar işletiliyor, ne kadar adil işletiliyor?
Yani, vatandaş şunu soruyor: Ben devlette, yani yönetimde hakkımı
ne kadar arayabilirim? Yönetimle ilgili bir hukuki veya ceza davası
olduğu zaman, bu yasalar ne kadar adil olarak çalışır, ne kadar tarafsız
davranır? Yani, ben çeşitli nedenlerle devlette veya yönetimde çalışanlarla
mahkemeye düşersem mahkeme ne kadar adil karar verir? Vatandaşımızın,
dün de bugün de kafasındaki soru budur. Yani, bu memlekette adalet
var mıdır, yoksa yok mudur?
Şimdi, ben size ufak bir örnek vereceğim;
ondan sonra, hep birlikte adaletin nasıl işlediğine veya adaletin
olup olmadığına izin verirseniz karar verelim: 2005 yılının 2 Haziran
günü Ceylanpınar Tarım İşletmesi sınırları içinde yerleşik bulunan
Kınalı, eski adıy
Ceylanpınar Tarım İşletmesi bekçileri
veya koruma görevlilerinin MP5 marka silah taşıdığı bilinmesine,
00027 seri numaralı silahın da kimin tarafından kullanıldığı veya
kime zimmetli olduğu belli olmasına ve olay yerinde söz konusu silahtan
çıkan mermi çekirdeğiyle bir kişinin öldürüldüğünün belirtilmesine
rağmen, bu olayla ilgili şu ana kadar hiçbir tutuklu kimse bulunmamaktadır.
Olayda bir kişi öldürülmüş ve kullanılan silahla ilgili ekspertiz
raporu açıkça ortada iken, hiçbir tutuklunun bulunmamasını ve olayın
fail veya faillerinin… Başta bölgedeki yerel mahkemede devam
Değerli arkadaşlar, suçlunun cezasını
çekmediği bir bölgede, bir ülkede adalet kavramından bahsetmek mümkün
müdür?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Melik.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) – Adaletin
tesis edilemediği bir bölgede ölenler geri gelemeyecektir, ama,
kamu vicdanı nasıl rahatlayacak ve insanlar devlete nasıl güveneceklerdir?
Değerli milletvekilleri, bu Parlamento
açıldığından beri, 22’nci Dönem Parlamentosu, biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, milletvekilliği dokunulmazlıklarıyla ilgili
çok önemli teklifler getiriyoruz, milletvekilliği dokunulmazlığının
sınırlanması yönünde, hemen her ay, burada, değerli konuşmacılarımız
görüşlerini sunuyor. Sanıyorum, iktidar partisinin de en önemli
karşıt görüşü, Evet, biz bunu değiştirelim, ama, bunun karşılığında
da Memurin Muhakemat’ı değiştirelim, denmektedir.
Şimdi, bu, çok basit bir örnektir. Sayın
Adalet Bakanımız burada oturuyorlar. Ben hukukçu değilim, ben vatandaşın
ağzıyla konuşuyorum, mahkemelerin nasıl çalıştığını da az çok bilirim,
ama, vatandaş adaletin tecelli etmesini istemektedir. Vatandaşın
huzursuz olduğu bir yerde, istediğiniz kadar yasa çıkarın, bununla
hiçbir şey sağlayamayız.
Ben, bu arada, yasal içeriği nedir onu
bilmiyorum, ama, tekrar, Sayın Bakanı ve bütün Türkiye Büyük Millet
Meclisine buradan bir hatırlatma yapıyor, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Melik.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
39’uncu madde üzerindeki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 39. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem
Kılıç Atil
Madde 39- 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı
Çocuk Koruma Kanununun 19 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 19-
(1) Çocuğa yüklenen suçtan dolayı Ceza
Muhakemesi Kanunundaki koşulların varlığı halinde, kamu davasının
açılmasının ertelenmesi kararı verilebilir. Ancak, bu kişiler
açısından erteleme süresi üç yıldır.
(2) Bu Kanun, korunma ihtiyacı olan çocuklar
hakkında alınacak tedbirler ile suça sürüklenen çocuklar hakkında
uygulanacak güvenlik tedbirlerinin usûl ve esaslarına, çocuk mahkemelerinin
kuruluş, görev ve yetkilerine ilişkin hükümleri kapsar.
(3) Koruyucu ve destekleyici tedbirler,
çocuğun öncelikle kendi aile ortamında korunmasını sağlamaya
yönelik danışmanlık, eğitim, bakım, sağlık ve barınma konularında
alınacak tedbirlerdir. Bunlardan;
a) Danışmanlık tedbiri, çocuğun bakımından
sorumlu olan kimselere çocuk yetiştirme konusunda; çocuklara da
eğitim ve gelişimleri ile ilgili sorunlarının çözümünde yol göstermeye,
b) Eğitim tedbiri, çocuğun bir eğitim
kurumuna gündüzlü veya yatılı olarak devamına; iş ve meslek edinmesi
amacıyla bir meslek veya sanat edinme kursuna gitmesine veya meslek
sahibi bir ustanın yanına yahut kamuya ya da özel sektöre ait işyerlerine yerleştirilmesine,
c) Bakım tedbiri, çocuğun bakımından
sorumlu olan kimsenin herhangi bir nedenle görevini yerine getirememesi
hâlinde, çocuğun resmî veya özel bakım yurdu ya da koruyucu aile hizmetlerinden yararlandırılması
veya bu kurumlara yerleştirilmesine,
d) Sağlık tedbiri, çocuğun fiziksel ve
ruhsal sağlığının korunması ve tedavisi için gerekli geçici veya
sürekli tıbbî bakım ve rehabilitasyonuna, bağımlılık yapan maddeleri
kullananların tedavilerinin yapılmasına,
e) Barınma tedbiri, barınma yeri olmayan
çocuklu kimselere veya hayatı tehlikede olan hamile kadınlara
uygun barınma yeri sağlamaya,
Yönelik tedbirdir.
(4) Hakkında, birinci fıkranın (e) bendinde
tanımlanan barınma tedbiri uygulanan kimselerin, talepleri hâlinde kimlikleri ve adresleri
gizli tutulur.
(5) Tehlike altında bulunmadığının
tespiti ya da tehlike altında bulunmakla birlikte veli veya vasisinin
ya da bakım ve gözetiminden sorumlu kimsenin desteklenmesi suretiyle
tehlikenin bertaraf edileceğinin anlaşılması hâlinde; çocuk, bu
kişilere teslim edilir. Bu fıkranın uygulanmasında, çocuk hakkında
birinci fıkrada belirtilen tedbirlerden birisine de karar verilebilir.
(6)
Adlî ve idarî merciler, kolluk görevlileri, sağlık ve eğitim kuruluşları,
demokratik kitle örgütleri, korunma ihtiyacı olan çocuğu Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bildirmekle yükümlüdür. Çocuk
ile çocuğun bakımından sorumlu kimseler çocuğun korunma altına
alınması amacıy
(7) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu kendisine bildirilen olaylarla ilgili olarak gerekli araştırmayı derhâl yapar.
(8) Bu Kanunun 7 nci maddesinin yedinci
fıkrasında öngörülen durumlar hariç olmak üzere, suça sürüklenen ve ceza sorumluluğu
olmayan çocuklarla korunma ihtiyacı olan çocuklar hakkında duruşma
yapılmaksızın tedbir kararı verilir. Ancak, hâkim zaruret gördüğü
hâllerde duruşma yapabilir.
(9) Tedbir kararının verilmesinden önce
yeterli idrak gücüne sahip olan çocuğun görüşü alınır, ilgililer
dinlenebilir, çocuk hakkında sosyal inceleme raporu düzenlenmesi
istenebilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kart.
ATİL
Değerli arkadaşlarım, daha evvel 8,
26 ve 27’nci maddelerle ilgili önergelerde birtakım değerlendirmeler
yapmıştım. Bu değerlendirmelerimde, Türkiye’de sosyal ve ekonomik
politikalardaki haksızlık ve yanlışlıklar sebebiyledir ki, gerek
kolluk aşamasında ve gerek yargılama süreçlerinde yönetim ve yargılama
krizi döneminin yaşandığını ifade etmiştim. Siyasi iktidar, yol
açtığı bu krizi yönetemiyor, yeni yanlışlara yol açıyor, panik mevzuatı
anlayışıyla yeni düzenlemeler yapıyor, yönetime egemen değil,
yönetim krizini istikrara kavuşturacak yetkinlikte değil.
Bakın değerli arkadaşlarım, bu söylediklerimin
aslında bir başka açılımı da şu: Siyaseten dürüst olmayan, inandırıcı
olmayan, güven vermeyen bir siyasi yapılanma ve kadro anlayışının
yarattığı bir kaos ortamından söz ediyorum. Bu yasa teklifinde de
bunun yansımalarını görüyoruz.
Dört yıldan bu yana değerli arkadaşlarım
-biraz evvel Sayın Bakana da soru olarak yöneltmiştim- ticari sır
kavramının daraltılması ve daha teknik hâle getirilmesi zorunluluğundan
söz ediyoruz. Bunu söyleyen siyasi iktidarın, bakıyoruz, bu suç
ilişkilerini, yani ticari sır, bankacılık sırrı, müşteri sırrı
ilişkilerini bu yasa teklifiyle uzlaşma kapsamına aldığını görüyoruz.
Sayın Bakan, ticari sırla ilgili tasarının
çalışmalarının devam ettiğini ve Başbakanlık makamına sunulduğunu
söylüyor, Başbakanlık makamında bunun incelendiğini söylüyor.
Tıpkı Kamu Personel Rejimi Tasarısı’nda olduğu gibi, her nasılsa,
burada da, dört yıla rağmen bu tasarının henüz Meclis Genel Kuruluna
getirilmediğini görüyoruz, getirilmediğini biliyoruz, henüz
taslak haline getirilmediğini biliyoruz. Bu, aslında, bu Hükûmetin,
bu kadar önemli konulara, bu kadar temel konulara nasıl yüzeysel
baktığını, bakış açısını gösteren çarpıcı bir örnek. Bunu hemen
ifade etmek gereğini duyuyorum.
Değerli arkadaşlarım, geldiğimiz aşamada
şunu görüyoruz: Bakın, hukuksal mekanizmaları ve özveriyle çalışan
yargıyı ikincil pozisyona iten bir anlayıştan söz ediyorum, geride
bırakan bir anlayıştan söz ediyorum. İlerleyen süreçlerde hem fail
ve hem de mağdur açısından pazarlık yapma, bu süreci istismar etme,
satın
Bakın, değerli arkadaşlarım, asıl vurgulamak
istediğim konu şuydu bu değerlendirmelerden sonra: Getirdiğimiz
bu düzenlemeyle, aslında, milletvekili seçilme yeterliliğini
düzenleyen 76’ncı madde ve devlet memurluğuna alımı düzenleyen 657
sayılı Yasa’nın 48’inci maddesinin sonuçlarını ve hükümlerini ortadan
kaldırıyoruz. Bunu, dolaylı olarak bu maddeleri, bazı suçlar açısından
işlemez hâle getiriyoruz.
Biraz daha açmak istiyorum izninizle:
Uzlaşma kapsamında olan suçları, arkadaşlarım çok ısrarla anlattılar,
tekrarladılar. Ama, bu suçlar içinde birkaç tanesine dikkatinizi çekmek
istiyorum. Bakın, kullanma hırsızlığı suçu, güveni kötüye kullanma,
görevi kötüye kullanma, bunların hepsi değerli arkadaşlarım, ticari
sır, bunların hepsi, bakıyoruz, Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerini
göz önüne aldığınız zaman, duruma göre, dosyanın kapsamına göre,
temel cezası bir yılı aşabilecek cezalar veya nihai olarak verilebilecek
cezaları bir yılı aşabilen cezalar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kart, tamamlayın
konuşmanızı.
ATİL
Bu düşüncelerle, bu değerlendirmelerle
Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
39’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
40’ıncı madde üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870
Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin 40. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Muharrem
Kılıç Atil
Madde 40 – 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı
Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 23-
(1) Çocuğa yüklenen suçtan dolayı yapılan
yargılama sonucunda, Ceza Muhakemesi Kanunundaki koşulların
varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilir. Ancak, bu kişiler açısından denetim süresi üç
yıldır.
(2) Bu Kanun, korunma ihtiyacı olan çocuklar
hakkında alınacak tedbirler ile suça sürüklenen çocuklar hakkında
uygulanacak güvenlik tedbirlerinin usûl ve esaslarına, çocuk mahkemelerinin
kuruluş, görev ve yetkilerine ilişkin hükümleri kapsar.
(3) Koruyucu ve destekleyici tedbirler,
çocuğun öncelikle kendi aile ortamında korunmasını sağlamaya
yönelik danışmanlık, eğitim, bakım, sağlık ve barınma konularında
alınacak tedbirlerdir. Bunlardan;
a) Danışmanlık tedbiri, çocuğun bakımından
sorumlu olan kimselere çocuk yetiştirme konusunda; çocuklara da
eğitim ve gelişimleri ile ilgili sorunlarının çözümünde yol göstermeye,
b) Eğitim tedbiri, çocuğun bir eğitim
kurumuna gündüzlü veya yatılı olarak devamına; iş ve meslek edinmesi
amacıyla bir meslek veya sanat edinme kursuna gitmesine veya meslek
sahibi bir ustanın yanına yahut kamuya ya da özel sektöre ait işyerlerine
yerleştirilmesine,
c) Bakım tedbiri, çocuğun bakımından
sorumlu olan kimsenin herhangi bir nedenle görevini yerine getirememesi
hâlinde, çocuğun resmî veya özel bakım yurdu ya da koruyucu aile hizmetlerinden
yararlandırılması veya bu kurumlara yerleştirilmesine,
d) Sağlık tedbiri, çocuğun fiziksel ve
ruhsal sağlığının korunması ve tedavisi için gerekli geçici veya
sürekli tıbbî bakım ve rehabilitasyonuna, bağımlılık yapan maddeleri
kullananların tedavilerinin yapılmasına,
e) Barınma tedbiri, barınma yeri olmayan
çocuklu kimselere veya hayatı tehlikede olan hamile kadınlara
uygun barınma yeri sağlamaya,
Yönelik tedbirdir.
(4) Hakkında, birinci fıkranın (e) bendinde
tanımlanan barınma tedbiri uygulanan kimselerin, talepleri
hâlinde kimlikleri ve adresleri gizli tutulur.
(5) Tehlike altında bulunmadığının
tespiti ya da tehlike altında bulunmakla birlikte veli veya vasisinin
ya da bakım ve gözetiminden sorumlu kimsenin desteklenmesi suretiyle
tehlikenin bertaraf edileceğinin anlaşılması hâlinde; çocuk, bu
kişilere teslim edilir. Bu fıkranın uygulanmasında, çocuk hakkında
birinci fıkrada belirtilen tedbirlerden birisine de karar verilebilir.
(6) Adlî ve idarî merciler, kolluk görevlileri,
sağlık ve eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, korunma
ihtiyacı olan çocuğu Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna
bildirmekle yükümlüdür. Çocuk ile çocuğun bakımından sorumlu kimseler
çocuğun korunma altına alınması amacıy
(7) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu kendisine bildirilen olaylarla ilgili olarak gerekli araştırmayı
derhâl yapar.
(8) Bu Kanunun 7 nci maddesinin yedinci
fıkrasında öngörülen durumlar hariç olmak üzere, suça sürüklenen
ve ceza sorumluluğu olmayan çocuklarla korunma ihtiyacı olan çocuklar
hakkında duruşma yapılmaksızın tedbir kararı verilir. Ancak,
hâkim zaruret gördüğü hâllerde duruşma yapabilir.
(9) Tedbir kararının verilmesinden önce
yeterli idrak gücüne sahip olan çocuğun görüşü alınır, ilgililer
dinlenebilir, çocuk hakkında sosyal inceleme raporu düzenlenmesi
istenebilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (
BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Atil
Buyurun.
ATİL
Değerli arkadaşlarım, Genel Kurulu
bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Burada biraz evvel yaptığım tespiti
tekrarlamak istiyorum öncelikle. Getirilen teklifin, uzlaşma,
kamu davasının ve hükmün tefhiminin ertelenmesi maddeleri, çok
açık ve net olarak ifade ediyorum, Anayasa’nın 76’ncı maddesi ve 657 sayılı
Devlet Memurları Yasası’nın 48’inci maddesinin, yani memuriyete
alımı düzenleyen maddesinin hüküm ve sonuçlarını bertaraf etmeye
yöneliktir. Bu sonuç kaçınılmazdır. Bu yönüyle bu teklifin öncelikle
yeni bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekir.
Aslında, tabii, değerli arkadaşlarım,
Anayasa’ya aykırılıklar bunlarla sınırlı değil. Bakın, yapılan bu
düzenlemelerle -çok ayrıntılı olarak anlatıldı- kişiye, aileye,
zümreye veya bir sınıfa imtiyaz tanıyoruz, ayrıcalık tanıyoruz.
Böylece, Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10’uncu maddesinin
üçüncü fıkrasını açık bir şekilde ihlal ediyoruz. Oysa, yine aynı
maddenin dördüncü fıkrasına göre, devlet organları ve idare makamları
bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek
zorundadır. Yapılan bu düzenlemelerle Anayasa’nın -bunları çok
fazla açmak istemiyorum- 20, 21, 22, 28, 41, 49, 51, 56, 58 ve 60’ıncı
maddelerinin de ihlal edildiği görüşündeyim. İnanıyorum ki, gerek
Cumhurbaşkanlığı ve gerek Anayasa Mahkemesi aşamasında tüm bu hususlar
gerekçeli ve ayrıntılı olarak bir kez daha ortaya konacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu teklifin düzenlenmesi
sürecinde siyasi iktidarın bir diğer karakteristiğini görüyoruz.
Aslında, bu özelliğin diğer politik uygulamalarda da hep bir şekilde
korunduğunu ve bundan vazgeçilmediğini de görüyoruz. Nedir bu karakteristik
yapı? Bakıyoruz, bir taraftan adliyenin işleyişini hızlandırma
iddiasıyla yapılmak istenilen bir düzenleme, böylece, Avrupa Birliği
normlarının yakalanması hedefi ve iddiası ve bu söylem, diğer taraftan
ise, mağdurun zararının giderilmesini amaçlayan bir mantığı görüyoruz;
diyet anlayışının tezahürlerini görüyoruz.
Elbette, ceza hukukunda yaşadığımız
süreçte, hem sanığın cezalandırılması ve topluma kazandırılması
hem de mağdurun tatmin edilmesi temel amaç olmalıdır. Ancak, unutmayalım
ki, bu teklif ve bağlı olan politikalarda hep anlatmaya çalıştığımız,
tek yönlü dayatma süreçleri yaşanacaktır. Bu süreç, tehlikeli ve
telafisi güç zararlara ve mağduriyetlere yol açacaktır; toplumsal
anlamda bir tahribat dönemi başlayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, “ben suçu işler,
bedelini de öderim” anlayışı ve yaklaşımıyla ceza adaletinin sağlanması
ve toplumsal yararın gerçekleştirilmesi mümkün olamaz. Böyle bir
anlayışın, çağdaş yönetimlerde ve hukuk devletlerinde yeri yoktur.
Türkiye gerçekleri ve toplumsal dinamikleri buna uygun değildir,
hele mevcut kolluk gücü yapılanması içinde burada, yasada, teklifte
istenilen amaca ulaşılmasının mümkün olmadığını çok kısa süre
zarfında göreceksiniz.
İşte, değerli arkadaşlarım, bu değerlendirmelerden
sonra özet olarak şunu ifade etmek istiyorum: Devletin fonksiyonunu
yok
Getirilen bu teklif ile, nihai sonuçta,
uzlaşma değil, sosyal anlamda, ekonomik anlamda, siyasi anlamda
ve fiilî olarak bir dayatma sürecinin başlayacağını vurguluyor
ve dikkatinizi bir kez daha çekiyorum.
Her suçun, belli bir bedel ve piyasa fiyatının
bulunduğu anlayışıyla hazırlanan bu teklifin yaratacağı vahamet
ve kaosa dikkatinizi çekiyor, yasa teklifinin özellikle ve öncelikle
21, 22, 23, 24, 26 ve 30’ncu maddelerinin geri çekilmesi gereğini
bir kez daha ifade ediyor, bu değerlendirme ve düşüncelerle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
40’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
41’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
42’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
43’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
44’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
45’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Geçici Madde 1 üzerinde bir adet önerge
vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin Geçici 1. maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem
Kılıç |
Feridun
Ayvazoğlu |
A.
Sırrı Özbek |
|
|
Çorum |
İstanbul |
|
Ufuk
Özkan |
Nuri
Çilingir |
Fahrettin
Üstün |
|
Manisa |
Manisa |
Muğla |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıç
MUHARREM KILIÇ (
Değerli arkadaşlarım, bu her üç müessese
de, sanıklar lehine düzenlemeler getirmektedir. Bu anlamda, bu yasa
çıktıktan sonra eldeki mevcut dosyalar, bu çıkan yasa doğrultusunda,
lehe olan hükümlerin uygulanması yönünde mahkemeler tarafından,
sayın hâkimler ve savcılarımız tarafından göz önünde bulundurulacaktır.
Bu suçlarla ilgili Yargıtayımızda da, Yargıtayımızın muhtelif
dairelerinde pek çok dosya bulunmaktadır. Bu dosyalarla ilgili,
bu teklifin geçici 1’inci maddesiyle, “Bu kanunun yürürlüğe girdiği
tarih itibarıyla hükme bağlanmış olmakla beraber henüz kesinleşmemiş
olan dosyalarda, uzlaşma kapsamının genişlediğinden bahisle bozma
kararı verilemez.” denilmektedir. Yani, Yargıtayda, bu suçlarla
ilgili dosyalarda bozma kararı verilemeyecek.
Peki, değerli arkadaşlarım, devam
Bir de, Türk Ceza Yasamız’ın 7’nci maddesinin
ikinci fıkrası var. Burada şöyle deniyor: “Suçun işlendiği zaman
yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların
hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz
olunur.” Bu, ceza hukukunun ana ilkelerinden bir tanesidir.
Peki, değerli arkadaşlarım, konumları
itibarıyla her ikisinin de suçları aynı olan, her ikisinin de suçu,
yani, hükümleri henüz kesinleşmemiş olan insanların birileriyle
ilgili olarak bu lehe olan hükümleri uygulayacaksınız, ancak, mahkemece
karara bağlanmış, ancak, henüz Yargıtayda sonuçlanmamış olan dosyalarda
bunu uygulamayacaksınız. Çünkü, burada geçici madde 1’le “bunlarla
ilgili, bu lehe olan düzenlemelerle ilgili Yargıtay bozma kararı
vermeyecek” diyorsunuz.
Peki, değerli arkadaşlarım, bu, hukukun
genel ilkelerine, Anayasa’mızın 10’uncu maddesindeki “eşitlik” ilkesine
aykırılık teşkil etmeyecek mi? Bu nedenle, biz, her ne kadar, geçici
1’inci maddeyle Yargıtay aşamasındaki dosyalara böyle bir düzenleme
getirsek bile, bu düzenleme, bence, bizim anladığımız anlamda yerini
bulmayacak. Geçmişte de buna ait bir örnek vermek istiyorum: 1974 yılında
bir af çıkmıştı. Bu af çıkarken Af Kanunu’nun 5’inci maddesinde bir
kısım suçlar Af Kanunu dışında bırakılmıştı. Ancak, yine 1974 yılında
bu Af Kanunu Anayasa Mahkemesine götürüldü, Anayasa Mahkemesi
biçim yönünden bozdu, ancak buradaki husus “eşitlik” ilkesine aykırılıktandı
öz olarak. Bu nedenle, yani bu yasa çıktıktan sonra, muhtemelen bir
kısım mahkemeler tarafından bu dosyalar Anayasa Mahkemesine götürülecek
ve Anayasa Mahkemesi de bozacak ve tüm dosyalara şamil edecektir.
Bu nedenle, değerli arkadaşlarım, bu
düzenleme bir af mahiyetindedir. Yani, Ceza Yasamız’ın neredeyse
beşte 1’ini ilgilendiren suçlarla ilgili bu yaptığımız düzenlemeler
bir af mahiyetindedir. Af mahiyetinde olan bu düzenlemenin de mutlaka
nitelikli çoğunlukla çıkartılması gerekir.
Ben, bu hususları yüce heyetin dikkatine
sunmak istedim. Gerçi, bu yasa teklifinin mahkemelerimizdeki iş
yoğunluğunu azaltacağını Sayın Bakanımız söylüyor, ancak, yani
mahkemelerdeki iş yükü azalacak diye ülkemizi suç cenneti haline
getirecek bu tip bir düzenlemeye de bence gerek yoktu.
Bu düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıç.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Geçici madde 1’i oylarınıza sunuyorum:
46’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
47’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum:
Sayın Bakanım, yerinizden mi açıklama
yapacaksınız?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (
BAŞKAN – Sayın Bakanım kanunun
Buyurun Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (
BAŞKAN – Biz de, sizlere ve emeği geçen
bütün arkadaşlarımıza, milletvekili arkadaşlarımıza ve Komisyon
üyelerine ve bürokratlarımıza teşekkür ediyoruz.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
5’inci sırada yer alan Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un,
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlıyoruz.
5.-
Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (2/874) (
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
gruplar arasında mutabakat olduğundan ve komisyonun bu saatte bulunması
imkânı görülmediğinden, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 7 Aralık 2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, hepinize hayırlı
akşamlar diliyorum.