DÖNEM: 22 CİLT: 138 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
27’nci Birleşim
5 Aralık 2006 Salı
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Ahmet Işık’ın, ihalesi gerçekleşen
Konya-Çumra Üçüncü Merhale Projesi’nin en büyük bölümlerinden biri
olan Mavi Tünel Projesi’nin Konya Ovası’nda tarım ve hayvancılığın gelişimi
ile bölge ekonomisine getireceği yararlara ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, tarım ve
hayvancılıkla uğraşan kesimin kredi alımı ile mevcut kredi borçlarını
ödemelerinde kolaylık sağlanması konularında alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Gülseren Topuz’un,
Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 72’nci yılı münasebetiyle,
kadınların karar alma mekanizmalarında daha fazla yer almalarının
önemine ilişkin gündem dışı konuşması
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu,
Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz
Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
15/11/2006 tarihli ve 5556 Sayılı Kanun’un bir kez daha görüşülmek üzere
geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1161)
2.- Kars Milletvekili Selami Yiğit’in, Plan ve Bütçe
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/422)
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
5084 ve 5350 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tekliflerinin (2/577) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/420)
4.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan’ın, Sıvılaştırılmış
Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/836) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/421)
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1.- Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi ve 27
milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel sömürünün araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/401)
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştay Başkanlığının
2005 Mali Yılı Kesinhesaplarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/27) (S. Sayısı: 1268)
2.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika
Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
5.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin;
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
ve Adalet Komisyonu Raporu (2/870) (S. Sayısı: 1255)
VI. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşme gün ve
saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
2.- (10/225) ve (10/372) esas numaralı Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerin birleştirilerek görüşülmesine;
bu görüşmelerden sonra sözlü sorular ve diğer denetim konularının
görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VII. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 36 milletvekilinin,
TRT yönetimi hakkında ileri sürülen iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/225)
2.- Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri
Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu ve Malatya Milletvekili Süleyman
Sarıbaş’ın, TRT’nin yayın politikası ve personel yönetimiyle ilgili
çeşitli iddiaların araştırılarak TRT’nin asli görevlerini daha sağlıklı
yürütebilmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/372)
VIII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Elâzığ Milletvekili M. Necati Çetinkaya’nın,
Yozgat Milletvekili Emin Koç’un, konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Devlet Bakanı Beşir Atalay’ın, İstanbul Milletvekili
Berhan Şimşek’in ve Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş’ın, konuşmalarında,
Hükûmete sataşmaları nedeniyle konuşması
IX. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun,
Diyanet İşleri Başkanlığının kadınlara şiddeti öven ve doğruluğu
olmayan hadisleri ayıklama çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Mehmet AYDIN’ın cevabı (7/16387)
2.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, Tarım ve
Köyişleri Bakanının ABD’de yaptığı iddia edilen bir görüşmeye ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve ve Başbakan Yardımcısı Mehmet
Ali ŞAHİN’in cevabı (7/18023)
3.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, esnaf
ve sanatkârların sosyal güvenlik primlerine ilişkin sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU’nun cevabı (7/18028)
4.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
Antalya’daki bir çevre sorununa ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
OsmanPEPE’nin cevabı (7/18030)
5.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI’nın, personel
alımı sınavına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin
cevabı (7/18031)
6.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun,
Bakanlığa ait hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Osman PEPE’nin cevabı (7/18032)
7.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun yanan
orman alanlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin
cevabı (7/18033)
8.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, bazı kıyafetleri
giyenlerle ilgili açıklamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı (7/18038)
9.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, TESEV’in
bir raporunda makalesi bulunan Polis Akademisi öğretim üyelerine
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı
(7/18051)
10.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU’nun, eğlencelerde
sorumsuzca silah kullanımına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18053)
11.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, basında
çıkan Polis Akademisiyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18056)
12.- Antalya Milletvekili Hüseyin EKMEKCİOĞLU’nun,
Antalya’nın Manavgat ilçesindeki personel ve derslik ihtiyacına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı
(7/18070)
13.- Kırıkkale Milletvekili Halil TİRYAKİ’nin, Kırıkkale-Delice-Büyükavşar
Lisesinin kapatılma kararına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18072)
14.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, sınıf
tekrarı yapacak öğrencilerin durumuna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18077)
15.- İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ’ın, başarısız
öğrencilere yapıldığı iddia edilen bir uygulamaya ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18094)
16.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Dünya
Bankası kredili veya hibeli projelere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18197)
17.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, Başbakanı
eleştirmesi nedeniyle oturma izni uzatılmadığı iddia edilen yabancı
bir tiyatro sanatçısına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU’nun cevabı (7/18099)
18.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, kayıtdışı
Kuran kurslarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun
cevabı (7/18100)
19.- Osmaniye Milletvekili Necati UZDİL’in, geçici
görevli personele kadro verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı (7/18106)
20.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ’nün, İzmir’deki
bir basketbol maçında açılan pankarta ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18173)
21.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU’nun,
bazı kıyafetleri giyenlere yönelik işlemlere ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18175)
22.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK’ın, Emekli
Sandığının özelleştirilen otel ve diğer gayrimenkullerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet
Ali ŞAHİN’in cevabı (7/18182)
23.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU’nun,
Sarmısaklı Tarım İşletmesi arazisinin ekimine ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/18184)
24.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, bir
ders kitabında bir gazetenin reklamının yapıldığı iddiasına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18189)
25.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI’nın,
Ankara Hasanoğlan Anadolu Öğretmen Lisesinde yaşandığı iddia
edilen olaylara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in
cevabı (7/18196)
26.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Yunanistan’dan
akaryakıt kaçakçılığı yaptığı iddia edilen bir firmaya ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN’in cevabı (7/18551)
27.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN’ün, Karaman’a
Fen Fakültesi kurulmasına ve yeni kurulacak üniversiteler ile ilgili
kanun tasarısı taslağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK’in cevabı (7/18582)
28.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
bir köy sağlık ocağının personel ve onarım ihtiyacına ilişkin sorusu
ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ’ın cevabı (7/18595)
29.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in, TÜPRAŞ’ın
satışı iptal edilen hissesine ödenen temettüye ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/18613)
30.- Mersin Milletvekili Ersoy BULUT’un, Mersin-Tarsus’ta
kurulmak istenen katı atık bertaraf tesisine ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı (7/18627)
31.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz KETENCİ’nin,
sulak alanların kurumasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman PEPE’nin cevabı (7/18628)
32.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN’ın,
Gümrük Müsteşarlığı logosundaki İngilizce ibareye ilişkin sorusu
ve Devle Bakanı Kürşad TÜZMEN’in cevabı (7/18677)
33.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA’nın,
Afyonkarahisar’a yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER’in cevabı (7/18711)
34.- Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN’ün, Spor Toto
Teşkilatı ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlerinin makam araçlarına
ve şans oyunları hasılatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı (7/18713)
35.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA’nın,
Afyonkarahisar’a yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı (7/18714)
36.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in, bir kaçakçılık
soruşturması ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Kürşad TÜZMEN’in cevabı (7/18717)
37.- Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA’nın,
bir gümrük başmüfettişinin hazırladığı rapor üzerine Gümrük Müsteşarlığında
yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN’in
cevabı (7/18718)
38.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA’nın,
Afyonkarahisar’a yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı (7/18760)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak altı oturum
yaptı.
Trabzon Milletvekili Asım Aykan, ülkemizde son
zamanlarda yapılan deprem tartışmalarının halk üzerinde yarattığı
olumsuz etkilere ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.
Van Milletvekili Hacı Biner’in, Medeniyetler İttifakı
Projesinin dünya barışı üzerindeki olumlu yansımalarına ilişkin
gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı Mehmet Aydın,
Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu’nun, vakıf
müessesesinin, toplumda sosyal adaletin, dayanışmanın, huzur ve
barışın tesisine olan faydalarına ilişkin gündem dışı konuşmasına
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin,
Cevap verdi.
9/11/2006 tarihli ve 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun
bazı maddelerinin Anayasanın 89’uncu maddesine göre bir kez daha
görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi;
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 59 milletvekilinin,
küresel ısınmanın ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/399),
Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş ve 30
milletvekilinin, kamu sağlık kuruluşlarındaki performansa dayalı
döner sermaye uygulamasının araştırılarak neden olduğu sorunların
giderilmesi için (10/400),
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri;
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması
önergelerinin gündemdeki yerlerini alacakları ve ön görüşmelerinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının 369’uncu sırasında yer alan 1162’ye 1’inci
ek sıra sayılı komisyon raporunun, bu kısmın 5’inci sırasına alınmasına
ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edilmediği açıklandı.
Geçen birleşimde, TBMM İçtüzüğü’nün 55, 57 ve
140’ıncı maddelerine aykırı hareket edildiği, Meclisin çalışma
saati tamamlandıktan sonra da çalışmaları devam ettirdiği iddiasıyla,
Başkanın tutumu hakkında usul tartışması yapıldı.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2’nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair (1/1115) (S. Sayısı: 1147),
5’inci sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili
Abdullah Erdem Cantimur'un, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair (2/874) (S. Sayısı: 1249),
6’ncı sırasında bulunan, Diyarbakır Milletvekili
Osman Aslan’ın, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair (2/843) (S. Sayısı:
1241),
Kanun Tasarı ve Tekliflerinin görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci
maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler
halinde görüşülmesi kararlaştırılmış bulunan Yozgat Milletvekili
Bekir
Bozdağ ve 11 Milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/870) (S. Sayısı:1255) görüşmelerine devam
olunarak 15’inci maddesine kadar kabul edildi.
5 Aralık 2006 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere,
birleşime 19.23’te son verildi.
İsmail Alptekin |
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
Ahmet Küçük |
Mehmet Daniş |
|
Çanakkale |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
Bayram Özçelik |
|
|
Burdur |
|
|
Kâtip
Üye |
|
|
No.:
39
II. - GELEN KÂĞITLAR
1 Aralık 2006 Cuma
Rapor
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştay Başkanlığının
2005 Mali Yılı Kesinhesaplarına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/27) (S. Sayısı: 1268)
(Dağıtma tarihi: 1.12.2006) (GÜNDEME)
No.: 40
4 Aralık 2006 Pazartesi
Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun
1.- 15.11.2006 Tarihli ve 5556 Sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri
Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi (1/1268) (Anayasa ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.2006)
Tasarılar
1.- Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/1266) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.11.2006)
2.- Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Mali
Sektöre Olan Borçlarının Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun
Tasarısı (1/1267) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.11.2006)
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/1269) (Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 1.12.2006)
Teklif
1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın; 5237 Sayılı
Türk Ceza Kanununun 103 üncü Maddesine (8) Sırasıyla Bir Fıkra Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi (2/899) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.11.2006)
No.: 41
5 Aralık 2006 Salı
Rapor
1.- İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri Öztürk’ün;
Erzurum ve Sivas Kongrelerine Katılan Delegelerin Mezarları Hakkında
Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37’nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme
Alınma Önergesi (2/802) (S. Sayısı: 1274) (Dağıtma tarihi: 5.12.2006)
(GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ ve 27
Milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel sömürünün araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/401) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/11/2006)
5 Aralık 2006 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli),
Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
İSMET ATALAY (İstanbul)
– Sayın Başkan, toplantı yeter sayısı yok.
ATİLLA KART (Konya) –
Hiç tereddüt yok mu Sayın Başkan?
BAŞKAN – Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beşer
dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap
süresi yirmi dakikadır.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, konuşma yapacak olan arkadaşlarımızla ilgili olarak
gündem dışı veyahut da maddeler üzerinde, önergeler üzerinde görüşme
yapacak olan arkadaşlarımıza sadece ek bir dakika süre verilecektir.
Arkadaşlarımızın, lütfen, bu konuda Başkanlık Divanına anlayış
göstermelerini istirham ediyorum.
Gündem dışı ilk söz,
Mavi Tünel Projesi’yle ilgili söz isteyen Konya Milletvekili Ahmet
Işık’a aittir.
Sayın Işık, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Ahmet Işık’ın, ihalesi gerçekleşen
Konya-Çumra Üçüncü Merhale Projesi’nin en büyük bölümlerinden biri olan Mavi
Tünel Projesi’nin Konya Ovası’nda tarım ve hayvancılığın gelişimi ile bölge
ekonomisine getireceği yararlara ilişkin gündem dışı konuşması
AHMET IŞIK (Konya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün yapım ihalesi gerçekleşen
Konya-Çumra Üçüncü Merhale Projesi’nin en büyük kısmı olan Mavi Tünel
Projesi’nden bahsetmek üzere gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
asırlarca değişik medeniyetlere zemin oluşturmuş Konya, dünyanın
en eski yerleşim merkezleri arasında yer almaktadır. Coğrafi konumu,
yüz ölçümü, nüfusu, tarihî kültürel mirası, çok yönlü turizmi, sanayisi
ve dinamik ticaretiyle, hububatta yüzde 10,5, pancarda yüzde 21,
hayvancılıkta yüzde 9 olmak üzere, 2 milyon 750 bin hektar alandaki
tarımıyla cazibe merkezi olma özelliğini artırarak devam ettirmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Konya’mızın iktisadi kalkınmasına ve hayat standardının artırılmasına
tesir edecek projelerden bir tanesi de Konya-Çumra Üçüncü Merhale
Projesi’nin en büyük ayağı olan Mavi Tünel Projesi’dir. Konya kapalı
havzasında bulunan mevcut su kaynaklarının, gelişen teknoloji ve
artan nüfusa bağlı olarak, tarımsal faaliyetler ile şehrin içme,
kullanma ve endüstri su ihtiyacını karşılayamaz hale gelmesi sonucunda,
komşu havzalardan ilave su teminini gündeme getirmiştir. Devlet
Su İşleri teşkilatınca yapılan inceleme ve araştırmalar sonucunda,
Yukarı Göksu Havzası’nın sularının, yapılacak üç adet baraj ve 17
kilometrelik tünel vasıtasıyla Konya’mızın kapalı havzasına aktarılması
uygun ve ekonomik çözüm olarak tespit edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
Konya-Çumra Üçüncü Merhale Projesi’nin en önemli ünitesini, yılda
toplam 180 milyon metre küp suyu Konya kapalı havzasına aktaracak
olan Mavi Tünel Projesi teşkil etmektedir.
Bağbaşı Barajı ve Mavi
Tünel’le, Yukarı Göksu Havzası’nın Akdeniz’e boşa akan sularının boşa
akması engellenip, kuraklıkla karşı karşıya kalan Konya Ovası’nın
suya kavuşturulması gerçekleştirilmiş olacaktır.
Konya, Çumra ve Karapınar
ovaları, aslında, yer altı suyu bakımından ülkemizin en önemli su
kaynağına sahip olmakla birlikte, son yıllarda yaşanan kuraklık
ve aşırı su çekimi nedeniyle statik su seviyelerinde büyük düşüşlere
sebep olmuş. Bu nedenledir ki, yer altı suyunu besleyen ilave yer üstü
su kaynaklarına ihtiyaç duyulmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Konya-Çumra Üçüncü Merhale Projesi, kapsadığı sulama alanı bakımından
GAP’tan sonra ikinci büyük sulama projesidir. Yapımı üç yıl sürecek
olan Mavi Tünel Projesi sonuçlandığında Konya Ovamızın yaklaşık
yüzde 30’unda sulu tarım yapılabilecek, 180 milyon metreküp su Konya
Ovamızın topraklarına hayat verecek, iklime olumlu etki sağlayacak,
alternatif ürünler yetiştirilebilecek, hayvancılıkta büyük atılım
gerçekleşecek, milyarlarca dolar katma değerle birlikte ülke ekonomimize
büyük katkı sağlayacak ve binlerce insanımıza istihdam imkânı sağlanmış
olacaktır. İlaveten, yerleşim merkezlerinde risk noktasına gelmiş
olan içme suyu meselesi de bu şekilde çözülmüş olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
Konya’mızın bir asırlık kızıl elmasının hayata geçirilme sürecinde
tarihî katkı ve kararlılıklarından dolayı, başta çiftçilerimiz
olmak üzere, tüm Konya insanına tarihî bayramı yaşatan Başbakanımız
başta olmak üzere, Hükûmetimize, Enerji Bakanımıza, Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğüne, kısacası, emeği geçen herkese, Konya insanımız
adına teşekkürlerimizi, şükranlarımızı arz ediyor, Genel Kurulu
tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Mavi Tünel’in Konya’mıza
ve Türkiye’mize hayırlı olmasını diliyorum.
Gündem dışı ikinci
söz, çiftçilerimizin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’e aittir.
Sayın Öğüt, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, tarım ve
hayvancılıkla uğraşan kesimin kredi alımı ile mevcut kredi borçlarını
ödemelerinde kolaylık sağlanması konularında alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündem dışı konuşması
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tarım ve hayvancılıkla ilgili,
çiftçilerin sorunlarıyla ilgili konuşma yapacağım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
şu elimde getirdiğim dosyada, Türkiye’nin her tarafında çiftçilerin
icraya verildiğini gösteren belgeler var. Erzurum’da, Ankara-Beypazarı’nda,
Tokat’ta, Sivas’ta, Amasya’da, Ardahan’da, Kars’ta, her tarafta çiftçilerimiz
şu anda icraya verilmiş. Ziraat Bankası, hem traktörlerini bağlamış
hem evlerini satışa çıkarmış hem de tarlalarını satışa çıkarmış,
Eskişehir’de de -sekiz sene- ineğini, bir çiftçimizin, satışa çıkartarak
satmıştır. Nüfusun yüzde 40’ını oluşturan çiftçilerimizin durumu
bu, perişanlık içerisinde. Tabii ki, zaman kısa olduğu için başlıklarıyla
gidiyorum.
Ayrıca, bu Ziraat
Bankası ne iş yapar, ben bunu anlayamıyorum. Ziraat Bankası çiftçilere
kredi verir. Şimdi, Doğu Anadolu’da şu anda çiftçiler Ziraat Bankasına
müracaat ediyor. Bankalar, “efendim, plasman yok, kredi veremeyiz…”
“Peki, borcumu yatırıyorum” diyor, 7 milyar borcunu yatırıyor.
“Tamam, 7 milyar borcunu yatır, ben sana kredi vereceğim” diyor, onu
da vermiyor.
Şimdi, duyuyorum, Erzurum
bölge, Ardahan’a plasman göndermemiş, Kars’a göndermemiş. Doğu Anadolu’da,
arkadaşlar, kar, fırtına şu anda. Bu hafta, ben, pazar günü Ardahan’daydım,
10 santim kar var. Çiftçi diyor ki -pazar günü Ardahan Hayvan Pazarını
gezdim, oradaki hayvan yetiştiricileriyle konuştum- “Şu anda biz
kredi alırsak yem alırız, ama iki ay sonra yem almaya kalkarsak yemin,
iki misli, fiyatı oluyor.”
Şimdi, geçen sene 170
bin lira otun tonu, bu sene 350 bin lira olmuş; saman 150 binden 300 bine
çıkmış, yem 15 binmiş, 22 bin olmuş. Hayvan gittikçe aşağıya iniyor.
Bir inek 1 milyar 200 iken 700 milyon liraya düşmüş. Niye düşüyor? Hem
kaçak et hem kaçak hayvan geliyor.
Değerli arkadaşlar,
hayvancılık ve çiftçilikle uğraşan insanlar perişan bir durumda.
Biz, 2003 yılında bir kanun çıkardık, iyileştirelim dedik, ama hiç
iyileşmedi. Narenciyede olsun, fındıkta olsun, zeytinde olsun, diğer,
şeker pancarında olsun, hakikaten, insanlarımız çok perişan. Bizi
seçip gönderdiler buraya, dertlerine çare bulalım, ama çare olamıyoruz.
Ben üzülüyorum, vicdan azabı çekiyorum.
Pazar günü Hayvan Pazarını
dolaştığım zaman Ardahan’da, insanlar karlar altında, eksi 10 derecede
kıvranıp duruyorlar. Yani, her yerde, işte, Nevşehir’de de patates,
Kırşehir’de de patates krizi var.
Değerli arkadaşlar,
en önemlisi, Kurban Bayramı geliyor. Müslümanların dinî bayramı,
vacip olan bir bayram. Bu Bayramı inşallah coşkuyla kutlayacağız.
Doğu Anadolu’dan, güneydoğudan büyük şehirlere hayvanlar geliyor,
kurbanlıklar geliyor. Ama, İstanbul bir karar almış: Efendim, 18 Aralıktan
önce hayvanlar İstanbul’a giremez, hayvan kamyonları. Doğu Anadolu’dan,
Anadolu’dan gelen hayvan kamyonları şu anda Gebze’de, sınırda bekliyor,
kamyonun üzerinde hayvanlar bekliyor. Dün akşam da ben İstanbul Valisi
Sayın Muammer Bey’le görüştüm, vali muavinine yönlendirdi. Vali muavini
de... Efendim, belediye başkanı, Tarım Bakanlığı bir karar almış,
İstanbul’un Avrupa yakasına geçiş yok, İstanbul’un Anadolu yakasında
da geçiş yok.
Ya, şimdi, bakın arkadaşlar,
yani, senede bir gün insanlar Kurban Bayramı’nı, dinî vaciplerini
yerine getirecekler. Bir yabancı gelirken, bir papa gelirken her
türlü kolaylığı yapıyorsunuz, kendi vatandaşınız gelirken “Kardeşim,
yollar tıkalı, İstanbul’a giremezsin.” diyorsunuz. Böyle bir rezillik
olabilir mi arkadaşlar? Bu ayıptır ya! (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
Ben dün konuştum, adam
diyor ki: “Tarım Bakanının yazısı var kardeşim. Tarım Bakanı diyor
ki: ‘İstanbul’a sokamazsınız.’” Tarım Bakanı nerede?
Şimdi Hükûmete sesleniyorum,
sizden rica ediyorum: Bu bizim ortak sorunumuz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
– Hükûmet yok. Hani, Hükûmet var mı?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla)
– Yani, şimdi, ortak sorunumuz.
Değerli arkadaşlar,
politikanın dışında, orada her türlü partiden insanlar var. Şu anda
Kocaeli’de, Gebze’de kamyonlar sıraya girmiş, İstanbul zabıtası
önünü kesmiş, bırakmıyor. Affedersiniz, yani, böyle bir şey olabilir
mi? Bu ne kadar ayıp! Yani, Türkiye Cumhuriyeti devletine, Büyük
Millet Meclisine yakışır mı?
Şimdi, ben rica ediyorum
buradan, Tarım Bakanına, Başbakanımıza, bütün yetkililere rica
ediyorum, el koysunlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öğüt,
bir dakikalık sürenizi başlatıyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla)
– Bu olaya el konulsun, insanlarımız hayvanlarını götürsünler, belediyelere
talimat verilsin, belediyeler doğru dürüst yerler versin, kesimhaneleri
versin, hayvan sağlığıyla ilgili önlemler alınsın, insanlar huşu
içerisinde, gönül rahatlığı içerisinde kurbanını alsın, dinî görevlerini
yerine getirsin değerli arkadaşlar. Başka ne istiyor vatandaş bizden?
Yani, yılda bir defa, adam, Kars’tan, Van’dan, Hakkâri’den, Ağrı’dan, gelmiş
Ardahan’dan, sınırda bekliyor. İşte gidin, varsa Gebze’de tanıdıklarınız,
arayın, sorun. Bunun için ben Hükûmetten şunu rica ediyorum:
Bir: Çiftçi borçlarını,
mutlak surette... Ziraat Bankasında bir kolaylık yapılsın, bir kolaylaştırma
yapılsın, bir ödeme taksiti yapılsın.
İkincisi: Ziraat Bankasına
para gönderilsin, çiftçilerimiz yem kredisi alsın. Aksi takdirde,
bir iki ay sonraya kalırsa, yemi 2 misli fiyatına alacak, adam zarar
edecek.
Üçüncüsü: Kurban Bayramı
geliyor. Kurban Bayramı nedeniyle büyük şehirlere gelen köylülerimize,
çiftçilerimize kolaylıklar sağlansın, insanlar kurbanlarını rahat
satmış olsunlar.
Bu vesileyle, gelecek
Kurban Bayramını kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündem dışı üçüncü söz,
Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesiyle ilgili söz isteyen
İstanbul Milletvekili Gülseren Topuz’a aittir.
Sayın Topuz, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Gülseren Topuz’un, Türk
kadınına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 72’nci yılı münasebetiyle,
kadınların karar alma mekanizmalarında daha fazla yer almalarının önemine
ilişkin gündem dışı konuşması
GÜLSEREN TOPUZ (İstanbul)
– Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; bugün, Türk kadını
seçme ve seçilme hakkının 72’nci yılı münasebetiyle ilgili gündem
dışı konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kadınlar, toplumsal düzenlemelerin hukuki düzenlemelerini
oluşturan birinci kuşak haklara İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden
yıllarda kavuşmaya başlamıştır. 1960’larda ivme kazanan kadın hareketinin
de etkisiyle, 20’nci yüzyılın son çeyreğinde toplumsal ve ekonomik
haklar gündeme gelmiştir. 1970’li yıllarda ise, Birleşmiş Milletler
başta olmak üzere, uluslararası kuruluşlar, kadın hakları konusundaki
tartışmaların odağında aktif olarak yer almışlardır ve kavramsal
çerçevenin çizilmesinde de önemli rol oynamışlardır.
İnsan haklarına dair
temel belgelerde eşitlik ve ayrımcılığa uğramama prensibi temel
alınmaktadır. Demokratikleşme sürecinde, toplumların, kadınların
birey olarak sahip oldukları temel hak ve özgürlükleri kullanma,
bu hakları koruyup geliştirme kapasiteleri dikkate alınmaya başlanmıştır.
Bu süreç, ulusal ve uluslararası planda cinsiyete dayalı ayrımcılığın
ortadan kaldırılması için toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısının
insan hakları alanına yerleştirilmesi çabalarının artarak sürdürülmesine
yol açmıştır.
Bilindiği üzere, bu
çabalar, ulusal ve uluslararası düzenlemelerde kadınların siyasi,
ekonomik, kültürel ve sosyal hayata katılımını sağlayacak tüm haklardan
erkeklerle eşit şekilde yararlanmaları gerektiği ön kabulü şeklinde
de yansımasını bulmuştur. Bu kabulün en önemli göstergelerinden
biri “Uluslararası Kadın Hakları Yasası” olarak da adlandırılan
Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi olan CEDAW’dır.
Bilindiği gibi, son
yirmi beş yılda Birleşmiş Milletler tarafından gerçekleştirilen
dört Dünya Kadın Konferansı uluslararası toplumu eşitlik, barış ve
kalkınma hedefleri etrafında birleştirmiştir. Konferanslar sonucunda,
tüm dünyada, kadının durumunun iyileştirilmesi yönünde önemli mesafe
katedilmiştir. Ancak, halen kadın ve erkek arasındaki eşitliğin
tam anlamıyla hayata geçirildiğini söylememiz de mümkün görünmemektedir.
Bilindiği üzere, en
temel eşitlik göstergelerinden birisi, karar alma mekanizmalarında
kadınlarımızın eşit temsili ve katılımıdır. Siyasal katılım, bireyin
siyasal sistemle kurmuş olduğu ilişkilerdir. Bu ilişkiler, siyasal
olayları izlemek ve bilgi edinmekten siyasal eylemlerde bulunmaya,
oy vermeye, adaylığa ve siyasal karar mekanizmalarında yer almaya
kadar uzanan değişik biçim ve boyutlarda kendilerini gösterebilir.
Bütün dünyada kadınlar,
eğitim düzeylerinden, geleneksel yaşam biçimleri ve değer yargılarından,
yasalardaki ayrımcı hükümlerden kaynaklanan engeller nedeniyle,
yüzyıllar boyunca, içinde yer aldıkları siyasal sistemlerle yeterince
bağ kuramadan yaşamışlardır. 20’nci yüzyılda geleneksel yaşam biçimlerinden
çağdaş yaşam biçimlerine yönelişin kazandığı ivme ve özellikle
de seçme ve seçilme konusunda yasalarda yapılan eşitlikçi düzenlemeler,
kadın siyasal katılımında görüntü değişikliğine yol açmıştır.
Yine de günümüzde kadının
siyasal katılımı hâlâ erkeklerle eşit düzeye gelememiştir. Özellikle
seçilme hakkından yararlanma ve siyasal karar mekanizmalarında
yer alma konusunda cinsler arası eşitsizlik çok belirgin bir biçimde
varlığını sürdürmekte ve kadınlar, erkeklerin, ne yazık ki, çok gerisinde
kalmaktadırlar.
Kadın hakları açısından
Türk kadını pek çok başarı ve kazanım elde etmesine rağmen, maalesef,
bugün hak ettikleri yerde olduklarını söylememiz çok güçtür.
Türk kadınının Kurtuluş
Savaşı’ndaki mücadelesi gibi Türk toplumunun kalkınmasında da
önemli bir rolü olduğuna inanan Atatürk, 1920’lerdeki demeçlerinde
“Büyük Türk kadınını çalışmalarımıza ortak yapmak, yaşamımızı
onunla birlikte yürütmek amacındayız. Türk kadınını ilmî, ahlaki,
sosyal, ekonomik alanlarda erkeğin ortağı ve yardımcısı yapmak yolumuzdur.”
demiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, kadına seçme ve seçilme hakkı tanıyan
dünyadaki ilk ülkelerden biridir. Dünyadaki pek çok ülkeden önce,
1930 yılında, yerel seçimlerden önce bu hakkı tanımıştır.
Türk kadını, 5 Aralık
1934 tarihinde ise milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazanmıştır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Topuz,
ek sürenizi başlatıyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
GÜLSEREN TOPUZ (Devamla)
– Bu hakları erkeklerle eşit bir biçimde elde eden kadınlarımızın
yüksek bir siyasal katılım düzeyine ulaşmış oldukları söylenemez.
Bugün, ne yazık ki, kadınların karar alma mekanizmalarında da yeteri
kadar var olmadıklarını görüyoruz.
1935 yılında yapılan
seçimlerde 18 kadın milletvekili Meclise girmiş, yüzde 4,6 oranında
Parlamentoda temsil hakkı elde etmişlerdir. Bugün ise, Parlamentomuzda
24 tane kadın milletvekili Meclise girmiş olmasına rağmen, yüzde
4,4 oranında temsil hakkı elde etmiş bulunmaktalar. Maalesef, bu
oran 1935 yılındaki oranın altında kalmıştır.
Gelişmiş ülkelere
baktığımızda ise, İsveç’te parlamentoda kadınların oranı yüzde
40’tır, bu oran Norveç’te yüzde 36, Finlandiya ve Danimarka’da yüzde
34, İngiltere’de ise yüzde 23’tür.
Dünyanın her yerinde
olduğu gibi, ülkemizde de kadınların siyasal yaşama katılımında
karşı karşıya bulunduğu çeşitli sorunlar mevcuttur. Bu sorunları,
yasal, yapısal, sosyokültürel ve ekonomik faktörler şeklinde sıralamak
mümkündür. Ancak, Türkiye’de, 1980’li yıllarla birlikte kadınların
karar mekanizmalarına ve siyasete katılımı konusu daha fazla
gündeme gelmiş….
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLSEREN TOPUZ (Devamla)
– Tamamlayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Topuz,
Türk Kadınına Seçilme Hakkı Günü olduğu için, size bir cümlelik ek
süre veriyorum.
Buyurun, teşekkür
ediniz lütfen.
GÜLSEREN TOPUZ (Devamla)
– Pozitif ayrımcılık oldu. Teşekkür ederim.
…çözüm yolları üzerinde
tartışmalar başlamıştır. Bu fiilî durum, siyasi partilerin çeşitli
yollarla kadınları siyasal yaşama daha fazla katılıma teşvik etmelerine
neden olmuştur. Son yıllarda toplumda bu konudaki bilinçlenme giderek
artmakta, üniversitelere bağlı olarak açılan kadın sorunları araştırma
ve uygulama merkezleri ve bazı gönüllü kadın kuruluşları konuya
ilişkin eğitim programları düzenlemekte ve kadının karar mekanizmalarına
katılımını artırmaya yönelik sivil örgütlenmelere gidilmektedir.
Artık, günümüzde, kadın ve erkeğin toplumsal yaşamın her alanında
eşit katılımı, karar alma süreçlerinde eşit temsili çağdaş demokrasinin
bir gereği olup, ülkemiz, bu konuda kaydedilen gelişmeleri daha
da ileriye götürülmesinde inançlı ve de kararlıdır.
Konuşmama burada
son verirken, toplumun güçlenmesinin ancak kadının her alanda güçlenmesiyle
gerçekleşeceğine olan inancımı belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Topuz.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Cumhurbaşkanlığının
bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
Buyurun.
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu,
Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile
78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 15/11/2006 tarihli ve 5556 sayılı Kanun’un
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/1161)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulu'nca 15.11.2006 gününde kabul edilen 5556 sayılı
"Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim
Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78
ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" incelenmiştir.
Yasa'nın 1. maddesiyle değiştirilen, 01.03.2006 günlü, 5467 sayılı
Yasa'nın geçici 1. maddesinde,
"Bu Kanunla kurulan
üniversitelerin kurucu rektörleri, iki yıllığına Yükseköğretim
Genel Kurulu tarafından, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren bir ay içinde üye tam sayısının 3/4 çoğunluğuyla belirlenecek
altı profesör adaydan; Millî Eğitim Bakanınca onbeş gün içinde seçilerek
Cumhurbaşkanına sunulan üç aday arasından Cumhurbaşkanınca seçilir
ve atanır. Yükseköğretim Genel Kurulunca aday belirleme işlemi
bir ay içinde sonuçlandırılamadığı takdirde Millî Eğitim Bakanı
tarafından belirlenecek üç kurucu rektör adayı Cumhurbaşkanına
sunulur.",
denilmektedir.
30.12.2005 günlü, 5447
sayılı "Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim
Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78
ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun"da, (Kırşehir'de) Ahi Evran Üniversitesi, Kastamonu
Üniversitesi, Düzce Üniversitesi, (Burdur'da) Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi,
Uşak Üniversitesi, Rize Üniversitesi, (Tekirdağ'da) Namık Kemal
Üniversitesi, Erzincan Üniversitesi, Aksaray Üniversitesi, Giresun
Üniversitesi, (Çorum'da) Hitit Üniversitesi, (Yozgat'ta) Bozok Üniversitesi,
Adıyaman Üniversitesi, Ordu Üniversitesi ve Amasya Üniversitesi
adıyla onbeş yeni üniversite kurulması öngörülmüştür.
Yasa'nın geçici 1. maddesinde de, "Bu Kanunla kurulan üniversitelerin
kurucu rektörleri iki yıl için, Millî Eğitim Bakanı ve Başbakanın
önereceği üç isim arasından Cumhurbaşkanınca atanır." kuralına
yer verilmiştir.
Anılan Yasa, yeni kurulan
üniversitelerde kurucu rektör adaylarının Millî Eğitim Bakanı ve
Başbakan'ca önerilmesinin, üniversitelerin bilimsel ve yönetsel
özerklikleriyle, Yükseköğretim Kurulu'nun Anayasa'da belirlenen
görev ve yetkileriyle bağdaşmadığı, hizmetin gereğine ve kamu yararına
uygun düşmediği gerekçesiyle, geçici 1. maddesinin
bir kez daha görüşülmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne geri
gönderilmiştir.
Ne var ki, söz konusu
geçici 1. madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce 01.03.2006 günlü,
5467 sayılı Yasa ile aynen kabul edilmiş ve bu Yasa, 17.03.2006 günlü,
26111 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Açılan dava üzerine,
Anayasa Mahkemesi'nin 04.05.2006 günlü, E.2006/51, K.2006/57 sayılı kararı
ile, geçici 1. madde kuralı Anayasa'nın 130 ve
131. maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
Bu kez, 5467 sayılı Yasa'nın
geçici 1. maddesinde incelenen Yasa'yla yapılan
düzenlemede, yeni kurulan 15 üniversitenin iki yıl görev yapacak
kurucu rektörlerinin,
- Yasa'nın yürürlüğe
girdiği günden başlayarak bir ay içinde Yükseköğretim Genel Kurulu'nun
üye tam sayısının 3/4 çoğunluğuyla belirlenecek altı profesör
adaydan, on beş gün içinde Millî Eğitim Bakanı'nca seçilerek sunulan
üç aday arasından Cumhurbaşkanı'nca seçilip atanacağı,
- Yükseköğretim Genel
Kurulu'nca aday belirleme işleminin bir ay içinde sonuçlandırılamaması
durumunda, üç kurucu rektör adayının doğrudan Millî Eğitim Bakanı'nca
belirlenerek Cumhurbaşkanı'na sunulacağı,
öngörülmektedir.
Görüldüğü gibi, yapılan
düzenlemede, yeni kurulan 15 üniversitenin kurucu rektör adaylarının
3/4 gibi çok yüksek oranda nitelikli çoğunlukla belirlenmesi için
Yükseköğretim Kurulu'na bir ay süre tanınmakta, bu sürenin sonunda
aday belirleme yetkisi Millî Eğitim Bakanı'na devredilmektedir.
1- Anayasa'nın 131. maddesinin,
- Değişik ikinci fıkrasında,
Yükseköğretim Kurulu'nun, üniversiteler ve Bakanlar Kurulu'nca seçilen
ve sayıları, nitelikleri, seçilme yöntemleri yasayla belirlenen
adaylar arasından rektörlük ve öğretim üyeliğinde başarılı hizmet
yapmış profesörlere öncelik vermek üzere Cumhurbaşkanı'nca atanan
ve Cumhurbaşkanı'nca doğrudan seçilen üyelerden kurulacağı,
- Üçüncü fıkrasında
da, Kurul'un örgütü, görev, yetki ve sorumluluğu ile çalışma ilkelerinin
yasayla düzenleneceği,
belirtilmiştir.
04.11.1981 günlü, 2547
sayılı Yükseköğretim Yasası'nın değişik 6. maddesinin,
- (b) fıkrasında, Yükseköğretim
Kurulu'nun,
- Cumhurbaşkanı'nca,
rektörlük ve öğretim üyeliğinde başarılı hizmet yapmış profesörlere
öncelik verilerek seçilecek yedi,
- Bakanlar Kurulu'nca,
temayüz etmiş üst düzeydeki Devlet görevlileri ya da emekliler arasından
seçilecek yedi,
- Üniversitelerarası
Kurul'ca, Kurul üyesi olmayan profesör öğretim üyelerinden seçilecek
yedi,
olmak üzere, toplam yirmi bir üyeden oluşacağı,
- (c) fıkrasının,
- İkinci bendinde,
Yükseköğretim Genel Kurulu'nun (b) fıkrasında
yazılı üyelerden oluşacağı,
- Üçüncü bendinde,
Cumhurbaşkanı'nın, Kurul üyeleri arasından dört yıl süreyle bir Başkan
seçeceği,
- Son bendinde de, Yükseköğretim
Genel Kurulu'nun toplantı yetersayısının on dört olduğu, kararların
toplantıya katılanların oy çokluğu ile alınacağı,
kurala bağlanmıştır.
Bu kurallar uyarınca,
yirmi bir üyeden oluşan Yükseköğretim Genel Kurulu on dört üyeyle
toplanabilmekte ve sekiz oyla karar alabilmektedir.
İncelenen Yasa'yla
yapılan düzenlemede ise, kurucu rektör adaylarının, Yükseköğretim
Genel Kurulu üye tamsayısının 3/4 çoğunluğuyla, başka bir söyleyişle
en az 16 üyenin oyuyla seçileceği belirtilmiştir.
Anayasa'da, Yükseköğretim
Genel Kurulu'nun toplantı ve karar yeter sayıları konusunda bir kural
bulunmadığı ve Kurul'un çalışma ilkelerinin belirlenmesi yasaya
bırakıldığından, yasakoyucunun belirli nitelikteki işler için
farklı karar yeter sayısı öngörebileceğinde kuşku yoktur. Ne var
ki, buna ilişkin düzenlemenin amaca ve Anayasa'ya uygun, makul ve ölçülü
olması da hukukun genel ilkelerinin gereğidir.
Oysa, incelenen Yasa'yla
getirilen karar yetersayısının, Yükseköğretim Genel Kurulu toplam
üye sayısına göre çok yüksek olduğu, süre uzun tutulsa da seçimin
sonuçlanmasını olanaksız kılacağı ortadadır.
Nitekim, yasakoyucu
da, kurucu rektör adayı belirleme işleminin, getirilen karar yetersayısı
ile sonuçlandırılamayacağını yüksek olasılık gördüğünden, Yükseköğretim
Genel Kurulu'nca aday belirleme işleminin bir ay içinde sonuçlandırılamaması
durumunda, her üniversite için üç kurucu rektör adayının tek başına
ve doğrudan Millî Eğitim Bakanı'nca belirlenmesini öngörmüştür.
Böyle bir düzenleme
Türk hukukunda hiçbir kamu görevlisi için yapılmamıştır. Gerçekten,
ne yüksek yargı organları, ne bağımsız kurullar başkan ve üyeleri,
ne de üniversite rektörlerinin seçiminde böyle bir karar yeter sayısı
aranmaktadır.
Yapılan düzenleme,
kurucu rektörlüğe aday olmak isteyenleri caydırıcı, katılımı
azaltıcı, Yükseköğretim Genel Kurulu'nda sonuç almayı güçleştirici
niteliktedir.
Bu niteliği nedeniyle,
kurucu rektör adaylarının seçiminde çok yüksek bir yeter sayı arayan
düzenleme, adil ve ölçülü olmadığı gibi, haklı bir nedene de dayanmamakta
ve Anayasa'nın hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
Ayrıca, Yükseköğretim
Genel Kurulu'nun çok daha önemli konulardaki toplantı yetersayısı
on dört ve karar yeter sayısı toplantıya katılanların oyçokluğu
olarak belirlenmişken, kurucu rektör adaylarını seçme karar yeter
sayısının on altı gibi çok yüksek bir çoğunluk olarak öngörülmesi,
amaç yönünden de hukuka, kamu yararına ve hizmetin gereklerine uygun
düşmemektedir.
2- Öte yandan, incelenen
Yasa'yla yeniden düzenlenen geçici 1. maddenin
ikinci tümcesinde,
"Yükseköğretim
Genel Kurulunca aday belirleme işlemi bir ay içinde sonuçlandırılamadığı
takdirde Millî Eğitim Bakanı tarafından belirlenecek üç kurucu
rektör adayı Cumhurbaşkanına sunulur.",
denilerek, Yükseköğretim Genel Kurulu'nun kurucu rektör
adayı seçme yetkisi, tümcede belirtilen durumun gerçekleşmesiyle
Millî Eğitim Bakanı'na devredilmekte, başka bir deyişle, Yükseköğretim
Kurulu rektör seçme süreci dışında bırakılmaktadır.
Böylece, Yükseköğretim
Genel Kurulu'nun kurucu rektörlerin belirlenmesi sürecine katılımı
biçimsel düzeye indirgenmekte ve yeni kurulan üniversitelerin
akademik kadrolarının ve yönetim personel yapısının geleceğe dönük
olarak Anayasa'nın 130. maddesinde öngörülen
biçimde oluşturulması yönünden büyük önem taşıyan kurucu rektörlerin
belirlenmesi yetkisi, eylemli olarak, tümüyle siyasal iktidarın
tercih ve takdirine bırakılmış olmaktadır.
Anayasa Mahkemesi'nin,
yukarıda belirtilen K.2006/57 sayılı kararında,
- Anayasa'nın 130. maddesinde, üniversitelerin bilimsel özerkliğe
sahip olduğunun belirtildiği; maddenin gerekçesinde, yasayla düzenlenmesi
öngörülen konuların, bilimsel özerklik dikkate alınarak yasakoyucuya
bırakıldığı,
- Bilimsel özerkliğin
yönetsel özerkliği de gerektirdiği, bu iki ilkenin birbirini tamamladığı,
- Üniversite özerkliğinin,
üniversitelerin yönetiminin, siyasal iktidarların öznel yeğlemelerinden
olabildiğince etkilenmeyecek biçimde yapılandırılmasını gerektirdiği,
- Rektör adaylarının
belirlenmesinde uygulanacak ilkelerin yasayla düzenleneceği
açık ise de, bu düzenlemelerin, Cumhurbaşkanı'nın seçme yetkisinin
amacına uygun kullanılmasını engellemeyecek ve üniversitelerin
bilimsel özelliklerini zedelemeyecek biçimde yapılması gerektiği,
- Üniversite yönetim
organlarının ve bu bağlamda üniversite rektörlerinin göreve getirilmesine
ilişkin yasal düzenlemelerde, Yükseköğretim Kurulu'nun Anayasa'nın
131. maddesinde belirtilen görev ve işlevlerinin
gözardı edilemeyeceği,
- Rektörlerin seçiminde,
Yükseköğretim Kurulu'nun yetkili kılınmasının, bilimsel özerklik
ilkesi ile Anayasa'nın 131. maddesinin gereği
olduğu,
- Yeni kurulan üniversitelere
kurucu rektör seçiminde, kimi maddi ve hukuksal olgular nedeniyle,
2547 sayılı Yasa'nın 13. maddesinde öngörülen
yöntemden farklı bir yöntemin uygulanabileceği; ancak, bu durumun,
Yükseköğretim Kurulu'nun kurucu rektör adayının belirlenmesi sürecinden
dışlanmasını haklı gösteremeyeceği,
gerekçelerine yer verilerek, 01.03.2006 günlü, 5467 sayılı Yasa'nın,
kurucu rektör adaylarını belirleme yetkisini Millî Eğitim Bakanı
ile Başbakan'a veren geçici 1. maddesi, Anayasa'nın
130 ve 131. maddelerine aykırı bulunup iptal
edilmiştir.
Görüldüğü gibi, Anayasa
Mahkemesi kararında, Yükseköğretim Kurulu'nun, kurucu rektör
adaylarını belirleme sürecinden dışlanamayacağı, başka bir anlatımla
Yükseköğretim Kurulu'nun, kurucu rektör adayı belirleme sürecinde
mutlaka yer alması gerektiği, buna aykırı yasa kuralının Anayasa'nın
130 ve 131. maddelerine uygun düşmeyeceği
açık biçimde vurgulanmıştır.
Oysa, yukarıda da belirtildiği
gibi, incelenen Yasa'yla yapılan düzenlemede, Yükseköğretim Genel
Kurulu'nun kurucu rektör aday seçimini sonuçlandırması neredeyse
olanaksız duruma getirilmekte, aday belirleme işlemlerinin bir
ay içinde tamamlanamaması durumunda da, Yükseköğretim Kurulu
"kurucu rektör aday belirleme süreci" dışında bırakılmaktadır.
Yükseköğretim Kurulu'nu,
kurucu rektör adaylarını belirleme yetkisini belli süre ya da koşula
bağlayarak seçim sürecinden dışlayan yasal düzenlemenin Anayasa
Mahkemesi kararına uygun olmayacağı açıktır.
Genel gerekçesinde,
Yasa'nın, Anayasa Mahkemesi kararı gözönünde bulundurularak hazırlandığı
belirtilmiş ise de, yukarıda yer verilen açıklamalar, gerekçeleri
ve hüküm bölümüyle bir bütün oluşturan ve bağlayıcı olan Anayasa
Mahkemesi kararına uyulmadığını göstermektedir.
Bu nedenle, incelenen
Yasa'yla yeniden düzenlenen geçici 1. madde
kuralı, Anayasa'nın 2. maddesinde yer verilen
hukuk devleti ilkesine, Anayasa'nın 130 ve 131. maddeleri
ile Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığına ilişkin 153.
maddesine uygun düşmemekte, kamu yararı ve
hizmetin gerekleriyle bağdaşmamaktadır.
Yayımlanması yukarıda
açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5556 sayılı "Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun", Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce bir
kez daha görüşülmesi için, Anayasa'nın değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.
Ahmet
Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hesapları İnceleme Komisyonunun bir raporu vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım:
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştay
Başkanlığının 2005 Mali Yılı Kesinhesaplarına ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/27) (S. Sayısı: 1268) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet
Meclisi ve Sayıştay Başkanlığı 2005 Malî Yılı Kesinhesaplarını ihtiva
eden cetvel içindekilerin incelenerek kayıtlara uygun olduğu anlaşılmış
olup, İçtüzüğümüzün 180 inci maddesi gereğince Genel Kurula arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa sunulur.
|
Başkan |
Başkanvekili |
Sözcü |
|
İsmail Özgün |
İsmail Ericekli |
Fahri Keskin |
|
Balıkesir |
Çankırı |
Eskişehir |
|
Kâtip |
Denetçi |
Üye |
|
Mustafa Cumur |
Mehmet Emin Tutan |
Saffet Benli |
|
Trabzon |
Bursa |
Mersin |
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Fetani Battal |
Mustafa Zeydan |
M. Sait Armağan |
|
Bayburt |
Hakkâri |
Isparta |
|
|
Üye |
|
|
|
İsmet
Atalay |
|
|
|
İstanbul |
|
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Komisyondan istifa tezkeresi vardır,
okutuyorum:
IV.
- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2.- Kars Milletvekili Selami Yiğit’in, Plan ve Bütçe
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/422)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Bir süredir görev yaptığım
TBMM Plan Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğini saygılarımla
arz ederim. 29.11.2006
Selami
Yiğit
Kars
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi ve 27
milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel sömürünün araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/401)
(x) 1268 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Çocuklarımıza yönelik
istismar ve şiddet olgularının her geçen gün büyük artış gösterdiği
izlenmektedir. Çocuk Hakları sözleşmesini imzalamış olmamıza
karşın halen bugün çocuk hakları konusunda toplumda bilgi düzeyi
çok düşüktür ve bilinç oluşmamıştır.
Birleşmiş Milletler’in
Çocuk Hakları Sözleşmesinin Çocuk Satışı, Çocuk Fuhuşu ve Çocuk
Pornografisi Ek Protokolü Türkiye tarafından da imzalanmıştır.
Bu konuyla ilgili Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından
hazırlanan ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komisyonuna sunulan
resmi raporda çocuklara yönelik cinsel sömürünün de görüldüğü belirtilmektedir.
Özellikle son yıllarda
yoksulluğun cumhuriyet tarihindeki en yüksek orana çıkması, göçün
artışı ve yetkililerin başta SHÇEK ile Emniyetin yeterince etkin
olamaması ile bu olaylarda büyük artış görülmektedir.
Sokaktaki çocukların
kullanımı, özellikle güneydoğu bölgelerimizden çocuk kaçırılması
olayları sonrasında çocukların fuhuş sektörü ve porno sektöründe
kullanılmaları çok artış göstermiştir.
Yaygın kullanımı bulunan
internet, çocuk pornosu malzemelerine ulaşılmasını ve bu tür malzemelerin
dünyada serbest dolaşımını çok kolay hale getirmiştir. Internet
pornografinin yaygınlaşmasına hizmet etmiştir. Dünyada çocuk pornografisi
çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu alanda ifade edilen miktar
milyonlarca dolardır. 16 yaşından küçük yaklaşık 600.000 çocuğun
sektörde sömürüldüğü kaynaklarca ifade edilmektedir. Dünya’da bu
kadar yaygın olan suç eyleminin son yıllarda Türkiye’de görüldüğü
saptanmaktadır. Ancak olguların çok küçük bir oranının gün yüzüne
çıkabildiği saptanmaktadır.
Internete-çocuk pornosu
sitelerine özellikle internet kafelerinden girilmekte ve %80 olguda
buralardan girilmektedir. Denetimsizlik porno sitelerine girilmeyi
kolaylaştırmaktadır.
Çocuğa yönelik cinsel
sömürü çocuğun tüm yaşamını ipotek altına alan ve gerek ruhsal travma
ve fiziksel travmanın çok büyük oranda zarar verdiği olgulardır. Erken
yaşta gebelik ve doğum, sağlıksız koşullarda ve hekim uygulaması
olmaksızın düşük yaptırma ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların
yayılması, sakat kalma gibi sağlık sorunlarını da bünyesinde bulunduran
cinsel sömürü önemli bir halk sağlığı problemidir.
Günümüzde ticari
cinsel sömürünün kurbanı olan çocukların sayısını belirlemek organize
suç örgütlerinden dolayı çok zordur. Çocuğun cinsel sömürüsü çocuğun
cinsel açıdan kullanılmasının yanı sıra onun üzerinden para kazanılması
boyutunu gündeme getirdiği için bir an önce önlem alınmasını gerektiren
bir suçtur. Bu suçun önlenmesinde birinci görev Emniyet Genel Müdürlüğüne
düşmektedir.
Günümüzde Birleşmiş
Milletler Çocuk Hakları Komitesi, Çocuk Satışı, Çocuk Fuhuşu ve
Çocuk Pornografisi Ek Protokolüne dair Türkiye’nin Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından 2006 yılında hazırlanarak sunulan
dönemsel raporu hakkında ciddi endişeleri olduğunu bildirmiştir.
Bugün çocuk pornosu
ve çocuk fuhuşu ile yaşanan olaylar son derece vahim ve ciddidir. Ancak
önlem alınmazsa olay yaygınlaşacak ve önlenebilmesi çok zor olacaktır.
Mevcut durumun saptanması,
sorunun nedenlerinin araştırılarak gerekli önlemlerin alınması
için tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98., Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Çocuğun
Cinsel Sömürüsü Meclis Araştırma Komisyonu kurulması hususunda
gereğini arz ederiz.
1 - Cevdet Selvi (Eskişehir)
2 - Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
3 - Enver Öktem (İzmir)
4 - Ali Oksal (Mersin)
5 - Atilla Kart (Konya)
6 - İsmail Değerli (Ankara)
7 - Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
8 - Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
9 - Mehmet Boztaş (Aydın)
10 - Vezir Akdemir (İzmir)
11 - Ali Cumhur Yaka (Muğla)
12 - Mevlüt Coşkuner (Isparta)
13 - Fahrettin Üstün (Muğla)
14 - Orhan Ziya Diren (Tokat)
15 - Salih Gün (Kocaeli)
16 - İdris Sami Tandoğdu (Ordu)
17 - Mahmut Duyan (Mardin)
18 - Halil Tiryaki (Kırıkkale)
19 - Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)
20 - Nurettin Sözen (Sivas)
21 - Hakkı Ülkü (İzmir)
22 - Mehmet Neşşar (Denizli)
23 - Ufuk Özkan (Manisa)
24 - Feramus Şahin (Tokat)
25 - Rasim Çakır (Edirne)
26 - Tuncay Ercenk (Antalya)
27 - Orhan Eraslan (Niğde)
28 - Gaye Erbatur (Adana)
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşme
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Danışma Kurulunun
iki önerisi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
İlk öneriyi okutuyorum:
VI. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşme gün ve saatleri ile
konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 206 Tarihi:
5.12.2005
Danışma Kurulunca,
aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
|
Faruk Çelik |
M. Akif Hamzaçebi |
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
|
AK Parti Grubu Başkanvekili |
CHP Grubu Temsilcisi |
Anavatan Partisi Grubu Başkanvekili |
Öneriler:
1.- 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarılarının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin Özel Gündemde
Yer Alacak İşler kısmının 1 inci, 2 nci ve 3 üncü sıralarında yer alması,
bütçe görüşmelerine 15.12.2006 Cuma günü saat 14.00’de başlanması
ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her gün saat 11.00’den
13.00’e ve 14.00’ten günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalara
devam olunması ve görüşmelerin on bir günde tamamlanması,
2.- Başlangıçta bütçenin
tümü üzerinde gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların
(Hükûmetin sunuş konuşması hariç) 1’er saat (bu süre birden fazla konuşmacı
tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların ise 10’ar dakika
ile sınırlandırılması,
3.- Kamu idare bütçeleri
üzerindeki görüşmelerin on beş turda tamamlanması, turların bitiminden
sonra bütçe ve kesin hesap kanunu tasarılarının maddelerinin oylanması,
4.- İçtüzüğün 72 nci
maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde, her turda gruplar ve
Hükûmet adına yapılacak konuşmaların 45’er dakika (bu süre birden
fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların
10’ar dakika olması, kişisel konuşmalarda her turda İçtüzüğün 61
inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye
söz verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı yaptıramaması,
5.- Bütçe görüşmelerinde
soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap
işleminin 20 dakika ile sınırlandırılması,
6.- Bütçe görüşmelerinin
sonunda gruplara ve Hükûmete 1’er saat süre ile söz verilmesi (bu süre
birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), İçtüzüğün 86
ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların 10’ar dakika
olması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN – Danışma Kurulu
önerisinin aleyhinde, Mehmet Eraslan, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Hatay)
– Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Danışma Kurulu, 2007
bütçemizin görüşülmesi ve görüşme esasıyla, görüşme süreleriyle
ilgili. Ben, şimdiden, 2007 bütçe görüşmelerinin ve 2007 bütçemizin
ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini, ülkemize hayırlar
getirmesini temenni ediyorum.
Tabii, bir yıl sonra
yapılacak olan harcamaların, yapılacak olan hizmetlerin ve yatırımların
ön görüşmeleri, onun planlanması, onun programlanması, onun müzakere
edilmesiyle ilgili bütçe görüşmelerimizi, önümüzdeki hafta cuma
günü, ayın 15’inde Türkiye Büyük Millet Meclisinde başlatacağız.
Değerli arkadaşlar,
aslında, bütçeler yapılırken, bir önceki yılın bütçesinden istifade
edinilmesi gerektiğini söylüyorum. Acaba, biz, bu bütçe gelirlerimizi
harcarken, bütçe gelirlerimizin toplamda artırılması cihetinde
nasıl çalışmalar yapmalıyız, hangi ekonomik modelleri var etmeliyiz,
hangi sektörleri teşvik etmeliyiz, hangi bölgeleri teşvik etmeliyiz,
şeklinde çok ciddi bir açılımı sergilemek durumundayız.
Bütçe harcamalarının
etkinliği, bütçe harcamalarının nereye yapılacağı önemli ama,
ondan daha önemli olan şey, bütçe gelirlerinin artırılmasıdır.
Eğer paranız var ise, eğer bütçe gelirleri noktasında ciddi vergi gelirleriniz,
vesair gelirleriniz söz konusu ise, eğer bütçe olarak güçlü bir yapıya
kavuşmuş iseniz, ekonomik ve iktisadi açıdan güçlenmiş, kalkınmış,
gayrisafi millî hasılası gerçekten olabildiğince yüksek olan bir
ülke iseniz, o zaman daha rahat, daha objektif ve daha verimli bir
bütçe hazırlığı içerisinde harcamalarınızı artırmanız mümkün
olur kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlar,
bütçe gelirlerinin artırılmasını önemsiyorum. Tekrar altını çiziyorum:
Bütçe gelirlerinin artırılması, bu ülkede yatırım, üretim, ihracat,
dolayısıyla istihdam ekonomisinin bu reel ekonominin yakalanmasıyla
mümkündür. Paranız var ise harcama yapabilirsiniz, ama, paranız
yok ise elinizdeki kıt kaynaklarla, elinizdeki kıt imkânlarla, neyi
nereye harcama çabası içerisine girerken, hiçbir sektörü, hiçbir
kesimi memnun edemezsiniz. O yüzden, makroekonomik dengelerin mutlaka
iyileştirilmesi gerekmektedir, ama, makroekonomik dengeler durduğu
yerde iyileşmeyecektir.
Bakın, 49 tane ilin
teşvik kapsamına alındığı gün de şunu ifade etmiştik: Bölgesel teşvik
veya sektörel teşvik daha uygun olacaktır, dedik ve o Teşvik Kanunu,
ekonomiye reel manada bir şey kazandırmamıştır.
Diğer taraftan, dedik
ki: KOBİ’lerimiz Türkiye’deki girdi maliyetleriyle kâr edemiyor,
girdi maliyetleri yüksek, işverenin işçiye ödemiş olduğu SSK primleri
yüksek; Avrupa Birliği ülkelerinde enerji fiyatı 3 sent, 4 sent,
ama, bizde 9 sent, 10 sent ve Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde en
fazla vergi toplayan ülke biziz ve dolaylı vergiler yüzde 70 oranındadır;
bu girdi maliyetleriyle ekonomiyi canlandırmamız, yatırımı var
etmemiz, üretimi var etmemiz ve toplamda vergi hasılatını artırmamız
ve bu noktada bütçemizi güçlü kılmamız mümkün değildir, demiş idik.
Bakın, girdi maliyetlerinden
ziyade, iktidar olarak, Hükûmet olarak KOBİ’lerimize vermiş olduğumuz
teşviklerle Avrupa’da ve özellikle ABD’de KOBİ’lere verilen teşvikleri
Bakanımızın yazılı soru önergemize vermiş olduğu cevapla bir sizlere
aktarmak istiyorum. Bakın, küçük işletmelere verilen kredilerin
toplam kredi oranı Fransa’da yüzde 48, ABD’de yüzde 42,7; Almanya’da
yüzde 35 iken, Türkiye’de küçük işletmelere verilen kredilerin toplam
kredilere oranı, maalesef, sadece yüzde 3, yüzde 4 civarında. Şimdi,
bu rakam benim rakamım değil, Sayın Bakanımızın yazılı soru önergeme
vermiş olduğu cevapta zikretmiş olduğu rakamdır. Şimdi, hem maliyetler
yüksek olacak, girdi maliyetleri yüksek olacak hem de vermiş olduğumuz
teşvikler az olacak ve biz reel ekonomiye, millî ekonomiye geçişi
öngöreceğiz! Bu, biraz zor, değerli arkadaşlar.
Diğer taraftan, Halk
Bankasının esnaf ve sanatkârlara kullandırılan kredilerin Bankanın
toplam kredi içerisindeki payını Sayın Bakanımız bizlere yazmış:
96 yılında yüzde 41; 97’de yüzde 35 ve -2003’e geliyoruz- 2003’te yüzde
27; 2004’te 28; 2005’te yüzde 25. Her geçen gün, 2002’de, 2003’te ve 2004 yılında
verilen bu krediler düşmüş ve 31 Ağustos 2006 tarihi itibarıyla, bu
rakam, maalesef yüzde 22 dolaylarına düşmüştür. Avrupa Birliği ülkeleri
yüzde 40, yüzde 45 oranında kendi esnaf ve sanatkârını, kendi KOBİ’lerini
destekler iken, bizdeki resmî rakamlara bakıyoruz, her geçen gün bu
rakamların düştüğünü müşahede ediyoruz.
Değerli arkadaşlar,
sadece esnaf sanatkârımızın, sadece KOBİ’lerimizin, sadece tekstilcimizin,
ihracatçımızın, yatırımcımızın değil sorunu. Sorun, aslında,
birçok sektörde, özellikle tarım sektöründe. Gerçekten, çok ciddi
manada, tarım sektörümüz sıkıntıyla karşı karşıya.
Bakınız, bir haftadan
beri Ege Bölgesi’ndeyiz, İzmir’deyiz, Muğla’dayız, Aydın’dayız, Manisa’dayız
ve en son cumartesi günü Denizli Demokrasi Meydanı’nda miting yaptık.
Ege Bölgesi’ndeki gördüğümüz manzara, hem esnaf sanatkârlar noktasında
hem KOBİ’lerimiz, yatırımcılarımız, ihracatçılarımız, tekstilcimiz,
sanayicimizin noktasında gördüğümüz manzara şu: Biz artık üretemez
olduk, biz artık üretim ölçeğimizi düşürür vaziyete geldik, işçi
çıkarmaya başladık, işçimizin parasını ödeyemez olduk, SSK borçlarımızı
ödeyemez olduk ve global piyasada, dünya piyasasında, maalesef,
bu girdi maliyetleriyle ve bu teşvik yöntemiyle artık varlığımızı
ve ülkeye katkımızı gerçekleştiremez olduk, şeklinde, ticaret
odalarımızdan, esnaf odalarımızdan, ziraat odalarımızdan ve maalesef,
birçok kesimden ciddi manada, ama ciddi manada tepkiler aldık. Tepkileri
alan siyaset kurumudur, tepkileri alan Türkiye Büyük Millet Meclisidir,
tepkileri alan siyasi iktidardır, tepkileri alan maalesef Başbakan
olmuştur.
Değerli arkadaşlar,
eğer Denizli’de Demokrasi Meydanı’nda eğer 60 bin, 70 bin insan bir araya
geliyor ise ve orada yapılan mitingde, bizlerin yapmış olduğu mitingde
eğer insanlar hep bir ağızdan haykırıyor ise iktidarın, bir durup, başını
elinin arasına alıp düşünmesi gerekir diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eraslan,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
– İşte, bakın, işte bütçeler yapılmadan önce, bir defa, biz, sektörel
bazda herkesi Türkiye’de üretime katmak zorundayız; üretime katmak
suretiyle onları desteklemek zorundayız; dünya piyasasında onları
yarışır hale getirmek durumundayız; girdi maliyetlerini ya düşürüp
ya da bunu yapamıyor isek teşvikleri artırmak durumundayız. Vergi
gelirleriyle bu iş, sadece, olmaz. Bunun ihracat gelirleri nerede,
diğer gelirler nerede? Ama, sadece vergi gelirleriyle eğer bir bütçe
yapmaya çalışır isek, 2000 bütçemizi sadece sübvansiyonları kısarak,
teşvikleri kısarak hiç kimseye bir kuruş para vermeyerek, hem kamuda
çalışana, polise, askere ve diğer sektörel bazdaki kesimlere, tarıma,
esnafa, KOBİ’lere, yatırımcıya, üretimciye hiçbir şey vermeyerek
vergi gelirlerini var etmemiz, bu ülkede üretim atağına girmemiz
mümkün olmayacaktır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eraslan,
teşekkür ederim.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
– Evet.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer öneriyi okutuyorum:
2.- (10/225) ve (10/372) esas numaralı Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerin birleştirilerek görüşülmesine; bu görüşmelerden
sonra sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 207 Tarihi:
5.12.2006
Genel Kurulun
5.12.2006 Salı günkü (bugün) Birleşiminde, Gündemin Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmının 174
ve 309 sıralarında yer alan 10/225 ve 10/372 Esas Numaralı Meclis Araştırması
Önergelerinin birleştirilerek görüşülmesi, bu görüşmelerden
sonra Sözlü Sorular ve diğer Denetim Konularının görüşülmeyerek
Kanun Tasarı ve Tekliflerinin görüşülmesinin, Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
|
Faruk Çelik |
M. Akif Hamzaçebi |
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
|
AK Parti Grubu Başkanvekili |
CHP Grubu Temsilcisi |
Anavatan Partisi Grubu Başkanvekili |
BAŞKAN – Önerinin
aleyhinde, Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu haftaki Meclis çalışmalarımızın milletimize ve memleketimize
hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Danışma Kurulu önerisinde
iki Meclis araştırma önergesinin birleştirilerek görüşülmesi ve
gündemimizdeki diğer kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi
var.
Değerli milletvekilleri,
her şeyden önce, bu Danışma Kurulu önerisi üzerinde grubu bulunan
üç partimiz mutabakat sağlamış ve iki araştırma önergesi birleştirilerek
görüştürülmesi arzu ediliyor. Tabii, her şeyden önce, şunu söylemek
istiyorum: Meclisin gündeminde bekleyen yüzlerce araştırma önergesi
var. Yüzlerce araştırma önergesi, dört yıldan beri Meclis gündeminde
bekliyor.
Şimdi, Meclisin son
yılına girdiğimiz bugünlerde, sadece içlerinden bir tanesinin
seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmesinden memnuniyetimi
ifade etmek istiyorum, teşekkür ediyorum üç gruba da; ancak, seçilen
konunun ne kadar isabetli tercih olduğu noktasında tereddütlerim
var. Elbette, TRT, Türkiye için son derece önemli bir kurumdur. TRT yayınlarıyla
ilgili bir Meclis araştırma önergesinin verilmesi ve bunun gündeme
alınması son derece önemli; ancak, Meclisin son yılına girdiğimiz
bugünlerde, yüzlerce bekleyen araştırma önergesinin içerisinden
bunun seçilerek Meclis gündemine getirilmesi noktasında bazı
itirazlarım var.
Şimdi, vatandaşlarımız,
elbette, TRT yayınlarından rahatsızlar ve bununla ilgili bir araştırma
komisyonu kurulmasını arzu ediyorlar; ama, ben isterdim ki, özellikle
muhalefet partisi gruplarımızın, toplumumuzun geniş kesimlerini
ilgilendiren ve mutlaka bir komisyon marifetiyle araştırılması
gereken o kadar çok önemli konular var ki gündemde, onlardan birinin
veya birkaçının Meclis gündemine taşınması daha sağlıklı olur
inancında idim.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
biraz önce Sayın Milletvekilimiz bahsettiler, biz, hafta sonu, Denizli’de,
bugüne kadar Denizli’de görülmemiş ölçüde büyük bir katılımla çok
büyük bir miting gerçekleştirdik ve cumhuriyet tarihi boyunca, taraflı
tarafsız herkes, bu mitingin, Denizli’de yapılan en büyük ve en görkemli
miting olduğu noktasında herkes hemfikir.
Şimdi, bu miting ve miting
öncesinde vatandaşlarımızla yaptığımız görüşmelerde, vatandaşlarımızın
Meclisten beklentileri çok farklı değerli milletvekilleri. Artık,
son yıla girdiğimiz ve son çalışma döneminde olduğumuz Meclisten,
vatandaşlarımız bu süreyi çok iyi değerlendirmemizi ve vatandaşlarımız
için çok önemli olan kanun tasarı ve tekliflerinin Meclis gündemine
taşınmasını ve bu dönemde bu işlerin bitirilmesini arzu ediyorlar.
Şimdi, biz uzun zamandan
beri söylüyorduk, Türkiye’de ekonominin çok sağlıklı olmadığını,
cari açığın, dış ticaretin, dış açığın, reel faizlerin, enflasyonun
çok sağlıklı olmadığını ve ekonomide ciddi manada sıkıntıların
olduğunu ifade ediyorduk, ancak, bunları kabul ettiremiyorduk iktidar
partisine. Ama, bakınız, elimde, bir iktidar partisi milletvekilinin
bir sayın bakana yazmış olduğu bir mektup var.
Şimdi, iktidar partisi
milletvekili diyor ki mektubunda: “Ekonomide çok tehlikeli bir gidiş
söz konusu.” Saymış burada, işte, cari açıktan bahsediyor sayın milletvekili,
cari açığın Türkiye için son derece önemli olduğunu, eğer tedbir
alınmaz ise cari açıktan dolayı Türkiye’nin çok ciddi sıkıntılar içerisine
gireceğini ifade ediyor. Bir iktidar partisi milletvekili söylüyor
bunu. Ben, belki 50 kez burada cari açıktan bahsettim, ama, benim sözlerime
kulak vermiyordunuz, bizim sözlerimize itibar etmiyordunuz, ancak,
ne olur, artık, bir iktidar partisi milletvekili sizi uyarıyor, Sayın
Bakanı uyarıyor: Bu konuyla ilgili tedbir alın. Tedbir almadığınız
takdirde cari açık finanse edilemeyecek boyutlara ulaşacak ve bundan
dolayı da Türkiye’de ciddi manada ekonomik kırılganlıklar olacağını
ifade ediyor bir iktidar partisi milletvekili. Dış ticaret açığının
tehlikeli boyutlara ulaştığını ve bu sene dış ticaret açığının 52
milyar dolar seviyesinde olacağını ve cari açığın da Türkiye’de bugüne
kadar görülmemiş ölçüde, 34 milyar dolarlara ulaşacağını söylüyor
ve çok önemli, ciddi uyarılar… Ne olur, gelin, bu konularla ilgili…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Sırada ne var?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Okuyorum. Yani, iki sayfalık mektup…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Cari açıktan başka bir şey yok mu?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – İki sayfalık
mektup.
Bakınız, burada doğrudan yabancı yatırımların
sağlıklı olmadığını, doğrudan yabancı yatırımların Türk ekonomisinin
ilacı olamayacağını, bu gelen paraların Telekom özelleştirmesinden
ve bazı bankaların satın alınmasından gelen paralar olduğunu, doğrudan
yabancı yatırımın Türkiye’de istihdam yaratan doğrudan yabancı
yatırımların olması gerektiğini ifade ediyor. Turizm
gelirlerinin, artık, cari açığın finansmanında bir ilaç olamayacağını
ifade ediyor ve yine aynı sayın milletvekili geçen gün bir başka
açıklamada daha bulundu, tüyler ürpertici açıklama. Biz söyleyince inanmıyordunuz. Hatay’daki Ali Dibolardan
bahsedince
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Kimmiş o?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Sizin milletvekilinizin kim olduğunu çok iyi biliyorsun Sayın
Çerçi. Beni niye zorluyorsun onun ismini… Sayın Çömez. Balıkesir
Milletvekili Sayın Turhan Çömez’in ifadeleri bunlar ve o ithalatın,
çeltik ve pirinç ithalatından pis kokuların geldiğini söylüyor Sayın
Çömez.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– On kere cevaplandırdı, on kere.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Yani, bunların Türkiye’nin gündemine mutlaka getirilmesi gerektiği
inancındayız.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Cumhuriyet tarihinde görülmemiş doğrudan yatırımlar yapıldı.
BAŞKAN – Sayın Çerçi…
Sayın Çerçi, lütfen yerinize oturur musunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Şimdi, Sayın…
BAŞKAN – Sayın Kandoğan…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Cumhuriyet tarihinde, toplamı bu kadar doğrudan yatırım yapılmadı
bir senede.
BAŞKAN – Sayın Çerçi…
Sayın Çerçi, yerinize oturur musunuz lütfen.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– 20 milyar dolar...
BAŞKAN – Hayır, yerinize
oturun da…
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Şimdi, Sayın Çerçi, doğrudan yabancı yatırımı biz gönülden arzu
ediyoruz.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Bir yılda, bir yılda! Rakamlar ortada!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Türkiye’ye doğrudan yabancı yatırım olsun.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Rakamlara bak!
BAŞKAN – Sayın Çerçi,
lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Ancak, bizim itirazımız şudur Sayın Çerçi…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– 20 milyar doları…
BAŞKAN – Buyurun, oturun
yerinize.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Bizim itirazımız şudur: Ben size soruyorum, bu gelen doğrudan yabancı
yatırımlardan dolayı Türkiye’de ne kadar istihdam artışı olmuştur?
Gelin, bu rakamı, burada ortaya koyun. Bizim itirazımız buna.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Gelmesin mi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Doğrudan yabancı yatırım gelsin, ama, doğrudan yabancı yatırım
Telekom için geldi. Doğrudan yabancı yatırım, sizin saydıklarınız,
bankaları satın alma şeklinde geldi. Ancak, sağlıklı olan ve olması
gereken, bu yatırımların Türkiye’de yeni yatırım alanlarına doğrudan
yatırım şeklinde gelmesi ve Türkiye’deki işsizlik meselesinin
derdine derman olacak şekilde yeni istihdam kaynaklarının yaratılmasıdır
önemli olan. Bunu sağlayın.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– 80 milyon dolar nasıl 2 milyar dolar oldu?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Bakınız, işsizlik rakamları yayınlandı yeni, Sayın Çerçi. Sizin
devraldığınız Türkiye’de işsizlik rakamları 10,3.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Evet…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– İlk sekiz ayın ortalaması 10…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Şu anda kaç, şu anda?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– …ama, yıl sonunda bu rakam, devraldığınız Türkiye’deki işsizlik
rakamlarının daha üzerinde olacak.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Hayır, hayır.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Ayrıca, burada bir nokta daha var Sayın Çerçi, bir nokta daha var
burada: 1 milyon…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Rakamlar...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– 1 milyon…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Rakamlar yanlış.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Sayın Başkan, lütfen susturur musunuz.
Sayın Çerçi, bakınız,
benim bütün bu söylediklerim gerçek rakamlardır.
HASAN ÖREN (Manisa) –
Çerçi’de değil, koltukta kabahat. Kim otursa o koltuğa laf atıyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Türkiye İstatistik Kurumunun yayınladığı rakamlardır. Ben size
bir şey daha söylüyorum: Son yayınlanan rakamların içerisinde, 1 milyon
895 bin kişi iş bulma ümidini kaybettiği için, iş aramıyor. Bu, sizin işsizlik rakamlarının
arasında 1 milyon 895 bin kişi de dahil.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Rakamları çarpıtma!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Bunlar, Türkiye’de artık bu iktidar döneminde iş bulma ümidini
kaybettikleri için iş aramaktan vazgeçmişler. Bunun içersinde, bu 1
milyon 895 bin kişi de dahildir.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Ayıp, ayıp! Rakamları çarpıtma!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Ben, geçen gün bir kanun tasarısında, Sayın Başbakanın altında imzası
olan bir gerekçeyi burada okudum Sayın Çerçi.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Bırak Allah aşkına!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Sayın Çerçi, varsa bir sözün, gelirsin buraya. Bu kürsü biraz sonra
boşalıyor.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Her zaman konuşurum ben.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Varsa bu rakamlarla ilgili itirazın, işsizlik rakamlarıyla ilgili…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
Genel Kurula hitap ediniz.
Buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Sayın Başkanım, ben de söz istiyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Sayın Başkanım, sataşmada bulunuyorum, Çerçi’ye söz verin lütfen.
BAŞKAN – Siz, Genel Kurula
hitap ediniz.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Hayır, söz verin; sataştım Çerçi’ye. Söz verin, çıksın.
HASAN ÖREN (Manisa) –
Ne konuşacak ki?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Cari açık, sekiz aylık 24 milyar. Dış ticaret açığı, bir yıldan bir
yıla 52 milyar dolar. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde
62. Reel faiz yüzde 14, diğer faizler yüzde 21, yüzde 22. Enflasyon
yüzde 10. Bütün bu rakamları veriyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Kaçtan kaça düştü?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– İşsizlik yüzde 10, ama, iddia ediyorum ki, yıl sonundaki işsizlik
rakamları, devraldığınız Türkiye’deki işsizlik rakamlarının daha
üzerinde olacaktır. Tarımla ilgili istiyorsanız, girdi fiyatlarını,
döneminizde ne kadar yükselmiş, ürün fiyatları ne kadar geri gelmiş...
Hangi noktada istiyorsanız, hangi alanda istiyorsanız, sizlerle
bütün rakamları tartışmaya hazır olduğumu ifade ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
burada, kürsüde konuşan hatibin, “ben filan milletvekiline sataştım,
ona söz ver” diye bir üslup yok, böyle bir şey yok.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Sayın Başkan, rakamları çarpıtıyor. Rakamlar burada!
BAŞKAN – Sayın Çerçi,
bakınız, lehte ve aleyhte konuşacaklar bellidir. Şu anda, lehte konuşma,
önerinin lehinde konuşma sütunu açıktır. Müracaat edersiniz, lehte
size söz veririm, konuşursunuz.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Rakamlar burada Sayın Başkan, devletin resmî rakamları. Rakamları
çarpıtıyor, ben de müdahale ediyorum.
HASAN ÖREN (Manisa) –
Sen, sataşmak için elinden geleni yaptın.
BAŞKAN – Devletin
resmî rakamları varsa, burada oturan Sayın Bakan var, o kurumun Bakanı.
Lütfen… Efendim, önerinin lehinde söz alın, çıkın konuşun, böyle bir
üslup yok.
Önerinin aleyhinde,
Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan.
Buyurun Sayın Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Hatay)
– Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Danışma Kuruluna
baktığımız zaman, iki Meclis araştırma önergesi var, birleştirilerek
görüşülecek, önemli bir mevzu, önemli bir konu. Aslında, RTÜK’e burada
çok büyük işler düşüyor. Gerçekten, toplumsal yozlaşmayı beraberinde
getiren birtakım yayınların, özellikle birtakım korsan yayınların
önüne geçilmesi, acilen önüne geçilmesi gerekir. Gerçekten, toplumumuzun
millî ve manevi noktasında almış olduğu en büyük yaradır, toplumumuzun
kanayan yarasıdır. Siyasetin ve siyaset kurumunun, iktidarın buna
acilen çözüm bulması gerektiğini tekrar ifade etmek istiyorum.
Tabii, Meclis araştırma
önergelerinin dışında, sözlü sorular ve denetim konuları görüşülmüyor.
Beşinci Yasama Yılına başladığımız ilk günden bugüne kadar, anayasal
bir hak olan, milletvekiline tanınmış anayasal hak olmasına rağmen,
bugüne kadar, sözlü sorular ve denetim konuları Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşülmedi. Her Danışma Kurulu önerisinde, sözlü sorular
ve denetim görevleri Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminden çıkarılarak,
sadece kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi öngörülüyor.
Tabii ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun tasarılarını görüşecek,
kanun tekliflerini görüşecek, ama, milletvekilleri hem ülke genelinde
var olan sorunları hem dış politikada var olan sorunları ve soruları,
denetleyici nitelikte, bakanlara soracak, Bakanlar Kurulunu denetleyecek,
Hükûmeti denetleyecek ve görevini yerine getirmiş olacak. Ama, her
defasında sözlü soruların görüşülmeyeceği, denetim konularının
yapılmayacağı şeklindeki bir Danışma Kurulana bizim katılmamız
mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri,
artık, 22’nci Dönem Beşinci Yasama Yılını yaşarken, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Beşinci Yasama Yılını icra eder iken, artık, bu Danışma
Kurulu önerilerinin içerisine, gerçekten, milletimizin var olan
sıkıntılarını, ülkemizin var olan sıkıntılarını, hem iç politikada
hem dış politikada iktidarın yaşamış olduğu zafiyetleri gündeme
getirip Danışma Kurulu haline getirip Türkiye Büyük Millet Meclisinde
müzakere etmelidir. Evet, gelen kanun teklifleri, yasa teklifleri
mutlaka önemli, mutlaka görüşülmeli, ama, bakın, daha önce, bizim
“niçin bu Danışma Kurulunda yok, niçin Danışma Kurulu aracılığıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiyor, niçin bunları tartışmıyoruz”
dediğimiz birkaç konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bakın, kredi kartı
mağdurları her geçen gün artıyor. Aslında, kredi kartı mağdurlarının
her geçen gün artış göstermesi, toplumumuzun, milletimizin içinde
bulunduğu âcziyeti, gelirsizliği, parasızlığı, geçimsizliği ve
sıkıntıyı gözler önüne sermektedir. Eylül ayı itibarıyla, 500 bin
insanımız kredi kartı borcunu ödeyememiştir ve Merkez Bankası
âkdi faiz oranlarını ve gecelik faiz oranlarını maalesef 5,70 olarak
belirlemiştir. Şimdi, değerli milletvekilleri, sizlere soruyorum:
Kredi kartlarına yıllık bazda yüzde 65, yüzde 70 oranında faiz uygulanır
iken ve enflasyon oranı yüzde 10 iken, faiz oranları yüzde 21, yüzde
22 dolaylarında iken, kredi kartı mağdurlarına yüzde 65, yüzde 70
oranında bir faizi öngören bir Merkez Bankası olabilir mi, ben, bunu
sizin inisiyatifinize sunmak istiyorum. 2 katrilyon lira ödenemiyor,
2 katrilyon lira tahsil edilemiyor ve bu faiz oranlarının yüksekliği
her geçen gün kartopu gibi büyümeye devam ediyor.
2002 yılında karşılıksız
çıkan senetler ve karşılıksız çıkan çekler… Bakın, burada verilen
rakamlara lütfen itiraz etmeyelim. Burada verilen rakamlar, bizlerin
verdiği rakamlar değil. Buradaki rakamlar, sayın bakanlarımızın,
ilgili bakanlarımızın yazılı soru önergemize vermiş olduğu rakamlardır.
2002 yılında 498 bin senet protesto edilir iken, bakın, 2006 yılının
ilk sekiz ayında, 498 bin olan protesto edilen senet sayısı tam 842 bin
adet olmuştur; yani, 2 misli bir artış göstermiştir ve maalesef, 2006
yılının ilk sekiz ayında protesto edilen senetlerin meblağı yaklaşık
3 katrilyon civarındadır. Karşılıksız çeklerde de aynı şey. Eğer
biz çarşı-pazar ekonomisinin, serbest piyasada her şeyin yolunda
gittiğini söylüyorsak, eğer böyle bir iddiası varsa iktidar kanadının,
öyleyse, neden her geçen yıl karşılıksız çek oranında bir artış oluyor;
öyleyse, neden her geçen yıl protesto edilen, ödenemeyen senetlerin
adedinde ve miktarında artış oluyor, ben bunu sizlerin görüşlerine
arz etmek istiyorum.
Diğer çok önemli bir
konu, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin iş yeri açma ve çalışma hâlinde
emekli aylıklarından kesilecek olan yüzde 33’lük oran. Bakın, bu büyük
bir yanlıştır, büyük bir haksızlıktır, büyük bir adaletsizliktir. Daha
önce emekliler iş yeri açıp esnaflık yaptığı zaman veya çalıştığı
zaman onların toplam maaşlarından yüzde 10 kesinti yapılır iken,
bugün bu oran, 1 Ocak 2007 tarihi itibarıyla yüzde 33 oranında olacaktır.
Zaten geçinemeyen, aldığı emekli aylığıyla geçinemeyen SSK’lı,
geçinemeyen Bağ-Kur’lu, “Acaba nasıl geçinirim, nasıl geçinebilirim?”
gayreti içerisinde yeni iş alanlarına girer iken, kendini var edebilmek,
geçinebilmek için ikinci bir iş alternatifi arayışına girer iken,
biz onun aylığından yüzde 33 oranında kesinti yapar isek, bu, sosyal
hukuk devletine aykırıdır, sosyal hukuk devletine yakışmaz, bir
siyasi iktidara… Yahu, yani, bütün iş bitti, SSK’lı ve Bağ-Kurlu emeklinin
aldığı 400 milyona, 500 milyona mı kaldık? Bir ona mı kalmış idi göz
dikmediğimiz kanaatleri bizlerde hasıl oluyor.
Bakın, değerli arkadaşlar,
millî gelirde büyük bir adaletsizlik var. Yine, yazılı soru önergemize
gelen cevaptan resmî rakamları Sayın Bakanın dilinden sizlere aktarmak
istiyorum: Evet, ekonomi ciddi sıkıntıda, ama var olan ekonomiyle
millî gelir dağılımındaki adaleti tesis edememişiz. Bakın, Türkiye’de
toplam gelirden, en yoksul kesim -Sayın Bakanımız bunu söylüyor-
binde 8, en yüksek kesimse yüzde 21 pay almaktadır. Gelirde en fazla
pay alan dilimde ortalama kişi başı geliri 556 milyon, diğer taraftan
en üst dilimde yer alan ortalama gelir ise 13 milyar 447 milyon. Yani,
millî gelir dağılımındaki adaletsizlik 25 kat daha fazla. Zengin fakirden
25 kat daha fazla maalesef pay almaktadır. Millî gelirdeki bu adaletsizliği
bir an önce kaldırmak ve yoksulun yanında, fakir, garip gurebanın
yanında yer alarak millî gelir dağılımı noktasında onlara daha fazla
pay aktarılması cihetinde çalışma yapmak sizlerin boynunun borcudur.
Evet, 2002 yılı rakamını
veriyorum: Cari açık sadece 1,5 milyar dolar idi. 2005 yılı sonu itibarıyla
cari açık 23 milyar dolar düzeyinde olmuştur. 2006 yılının ilk sekiz
ayında ise 25 milyar dolar gibi bir düzeye ulaşmıştır ve 2005 ile 2006
yılı cari açığı kıyasladığımız zaman yüzde 60 oranında artış olmaktadır.
Dış ticaret açığı 2002 yılında 15,5 milyar dolar idi, 2005 yılı sonu
itibarıyla 45 milyar dolar düzeyine gelmiştir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eraslan,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
– İşsizlik oranı 1997 yılında yüzde 6,5 idi, 2002 yılında 10,3 idi, ama
2005 yılı sonu itibarıyla işsizlik oranının yüzde 12 olduğunu biliyoruz.
Sivil toplum kuruluşlarının
ve çeşitli kesimlerin yapmış olduğu araştırma, işsizlik oranının,
aslında yüzde 12’lerde değil, yüzde 20’ler dolaylarında olduğunu
göstermektedir ve 18,5 milyon insanımız yoksullukla boğuşur iken,
maalesef, Türkiye’de 1 milyon insanımız açlıkla boğuşmaktadır ve
yiyecek ekmek bulamamaktadır. İşsizlik, gelirsizlik, parasızlık,
geçimsizlik beraberinde yozlaşmayı getirmektedir. Ulusal bütünlüğümüzü,
ulusal güvenliğimizi, toplumsal güvenliğimizi tehdit altına almıştır.
Emniyet Genel Müdürlüğünün
verilerine bakıyoruz -intihar, kapkaç vesair suçlar- bir önceki yıllara
göre yüzde 20 ila yüzde 25 oranında suç işleme oranında artış göstermiştir.
Toplumsal yozlaşma dediğimiz işte bu. Bunun bir an önce ele alınıp
Türkiye Büyük Millet Meclisinde çözüme kavuşturulması gerektiğini
tekrar ifade ediyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önerinin lehinde, Manisa
Milletvekili Mehmet Çerçi.
Sayın Çerçi, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum ve her iki grubun vermiş olduğu TRT’yle ilgili öneri
üzerinde lehte söz almış bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; deminden beri burada konuşan arkadaşlarımızı hep beraber
dinliyoruz. Tabii, böyle, bu tür iddialar var ise, bunların Meclise
getirilmesi ve Mecliste görüşülmesi, Mecliste tartışılması gayet
doğaldır, olması gerekendir. Bu konuda biz de destekliyoruz. Ancak,
buraya çıkan ve parti grupları adına yahut da şahısları adına görüşlerini
serdeden arkadaşları hayretle ve ibretle izliyoruz.
Türkiye’de devletin
rakamlarını eğer baz kabul edeceksek -ki, öyle olması gerekir- kürsüye
çıkan bütün değerli milletvekilleri de, değerli arkadaşlarımız
da, rakamların dilinden konuşması gerekir. Rakamların orasını burasını
tutarak yahut da filan sivil toplum örgütü şöyle demiş, filan sivil
toplum örgütü şöyle bir şey atmış…
HASAN ÖREN (Manisa) –
Sivil toplum örgütleri atmaz!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Bunlar, devletin resmî rakamlarını bağlamaz. Ben, şimdi size devletin
resmî rakamlarını söyleyeceğim.
Şimdi, çok değerli arkadaşlarımız
burada bazı rakamlardan bahsetti, ekonominin geneli itibarıyla
fevkalade kötü gittiğinden bahsetti. Dört senedir hepimiz bu ülkenin
içerisindeyiz, hepimiz de bu Mecliste bir mücadele veriyoruz. Demokrasi
adına, ülkenin gelişmesi adına, gerek iktidar partisine gerekse
muhalefet partilerine mensup çok değerli arkadaşlarımız bir gayret
içerisinde. Tabii, herkes görevini yapacak. Ama bunları yaparken,
bu işin bir doğru zeminde yapılması lazım, rakamların çarpıtılmaması
lazım. Herkes farklı göz…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Ben, Sayın Çömez’in söylediklerini söyledim.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Dinle! Dinle!
Şimdi, rakamları çok
farklı yerlere çekerseniz, devletin resmî rakamlarını da görmezden
gelirseniz, sadece kendinize değil, Türkiye’ye de ayıp etmiş olursunuz
bu şekilde.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
– Ne diyor devletin rakamları cari açıkla ilgili?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Bakınız, ben şimdi söylüyorum…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Cari açık nedir?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Carı açık nedir, cari açık?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Cari açıktan başla.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Evet, şu ezberinizi bir bozun, cari açıktan başka da bir şey daha
söyleyin. Şunu da kötü…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Dış ticaret?..
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– İşte, cari açık, dış ticaret, aynı şey zaten. Bunu bile bilmiyorsun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Aynı şey olmaz bir kere, aynı şey olmaz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Sen onu bilmiyorsun.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Onu bile bilmiyorsun. Otur!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Cari açık ile dış ticaret açığı aynı değil.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Otur! Anlamıyorsun bu işten.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Cari açık ile dış ticaret açığına sen aynı şey diyorsan, sen ekonomi
bilmiyorsun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Ne bağırıyorsun!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Bağırırım tabii.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Ne bağırıyorsun!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen…
Lütfen Sayın Kandoğan…
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Şimdi, arkadaşlar…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Bilmiyor tabii. Cari açık ile dış ticaret açığı aynı değil.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Neyse, konuşsun, konuşsun…
Şimdi, bu ülkenin bütçesini…
Bakınız, bu işte içimizde uzmanlar var, Bu işi bütçeden alacaksınız…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Sen, önce, dış ticaret açığı ile cari açığın aynı şey olmadığını
öğren, ondan sonra gel.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Şimdi, ben size ekonomi öğretmeyeyim Sayın Kandoğan, ekonomiyi
anlatmayayım ben size. Bu işi bütçeden alacaksınız, faizlerden devam
edeceksiniz, enflasyondan devam edeceksiniz, Türkiye’nin büyüme
rakamlarına, Türkiye’nin istihdam rakamlarına kadar eğer ekonomik
parametreleri bir bütün olarak ele almazsanız…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Ver istihdam rakamlarını!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Şimdi, ölçme-değerlendirme diye bir teknikten haberiniz yoksa…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Ver istihdam rakamlarını o zaman.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– …buraya gelirsiniz, boş boş konuşursunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Ver istihdam rakamlarını, bekliyorum!
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
lütfen…
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Buraya gelir boş boş konuşursunuz.
Madde bir: Bütçe… Bir
ekonominin dört başı mamur gitmesi için; bir, kamu finansmanı, bütçe…
Bunları da öğren!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Vay bee!..
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Sen, önce, dış ticaret açığı ile cari açığı öğren!
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
– Sen Maliye Bakanı olmalıymışsın!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Evet, 2002 yılının sonunda bütçeyi hep beraber yaptık, bu Meclis
yaptı. Neydi? Hepinizin huzurunda hatırlatıyorum, o günkü bütçe
açığı neydi? Eksi 48 katrilyon lira. Bütçenin toplamı ne kadardı?
Yaklaşık 125 katrilyon civarında, 2003 bütçesi.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
– 150 katrilyon.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Gelir ne kadar, gider ne kadar? Bütçenin yüzde 40’ı açık, yüzde 40’ı!
Bugün geldiğimiz noktada, dünyayı da bir takip edin. IMF’nin raporlarını,
Deutsche Bankın raporlarını, bilmem Avrupa Birliğinin raporlarını
izleyin.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Deutsche Bank ne raporu vermiş?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
– IMF’ci olduğun belli.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Bugün geldiğimiz noktada, Türkiye, dünyada, bütçe açığı konusunda
örnek ülkelerden biri haline geldi. Maastricht kriterleri yüzde
3’ün altını kabul ediyor. Bugün geldiğimiz noktada, zannediyorum,
2006 yılının sonunda bütçe açığımız yüzde 1, yüzde 1,5 civarında,
belki de denk bütçeye yaklaşıyoruz. Yüzde 40’lardan buraya gelmiş.
Faiz… Faiz neydi değerli
arkadaşlar?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
– 33’tü.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Faiz, faiz!..
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
– 33’tü.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Enflasyon kaçtı?
Karıştırıyorsun!
HASAN ÖREN (Manisa) –
Enflasyon yüzde 29’du.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Sen şu reel faizi bir söyle!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Ben “reel” demiyorum, bakın, ben bir şey…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Reel faizi bir söyle bakayım.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Ona da geleceğim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Kaç reel faiz?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Faizler…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen… Arkadaşlar…
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Ya, hem bilmiyorsun hem konuşuyorsun!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Reel faizi de bir söyle.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Ya, söyleyeceğim, dinle bir.
BAŞKAN – Sayın Kandoğan…
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Dinle de öğren.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Kaç reel faiz?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Ya otur da…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Aldığınızda kaçtı, şimdi kaç?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Müsaade et…
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
lütfen dinleyelim.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Faizler yüzde 58, enflasyon yüzde 30 küsurlarda.
Reel faiz biz geldiğimizde
yüzde 23, evet, yüzde 23. Bugün kaç?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Yanlış biliyorsun.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Rakamları öğren de gel.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Yanlış biliyorsun.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Reel faiz yüzde 23, bunları öğren.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Yanlış biliyorsun.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Burada atmakla olmaz!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sen atıyorsun!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Rakamları öğren.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Reel faiz yüzde 23 değildi siz geldiğinizde.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Geliyorum şimdi, borç… Evet, Türkiye’nin kamu borcu… Bir defa, bakınız…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Ne kadar iç borç, dış borç?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Bunu, uzmanlarına gidin, sorun; bir ülkenin borcu hesaplanırken
özel sektörün borcu işin içine dâhil edilmez. Kamu borcu, Türkiye’de…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Allah Allah!.. Yahu, sen hiç ekonomiden anlamıyorsun.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Konuşma!.. Konuşma!..
BAŞKAN – Sayın, Kandoğan
lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Özel sektör borcu niye dâhil edilmez? Niye dâhil edilmez?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Kamu borcu… O farklı… Bakınız…
Şimdi, adam bir şeyden
anlamıyor…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)
– Sayın Çerçi, yahu orayı muhatap alma, sen anlat, bize anlat ya! Orayı
niye muhatap alıyorsun!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Anlatacağım da, adamın öğrenmeye niyeti yok!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)
– Niye muhatap alıyorsun! Muhatap alma, bize anlat!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Almıyorum…
Şimdi, kamu borcu,
Türkiye… 2006 yılından itibaren, Türkiye, net borç ödeyen bir ülke.
Bakınız, dört yıldır…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– 110 milyar dolar dış borç, iç borç artmış döneminizde Sayın Çerçi.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Bakın, ben rakam söylüyorum: Türkiye, bakınız… Dört yıldan beri TL
bazında Türkiye’nin kamu borcu yüzde 18 artmıştır. Bunları herkes
yazsın, yüzde 18, dört yıldan beri.
HASAN ÖREN (Manisa) –
Bir dakika, bir dakika… Bir daha söyler misiniz?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Kamu borcu yüzde 18.
Türkiye’nin dört yıldan
beri enflasyonu kaç arkadaşlar, toplam? Toplam yüzde 50’ye yakın.
Şimdi, Türkiye’nin borcu artıyor mu, azalıyor mu, ben sizin takdirinize
sunuyorum. Bunları bir öğren.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– O rakamlar yanlış. İç borç, dış borç rakamlarını yanlış söylüyorsun.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Geç, geç onları!.. Devam ediyorum: Şimdi, istihdam…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Yanlış söylüyorsun!..
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Öğreneceksin bunları!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Yanlış söylüyorsun! Ben ekonomi bölümü mezunuyum; bana öğretme!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Bak, devletin rakamlarını söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
lütfen…
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– İstihdam -devletin resmî rakamları- 2002 sonu 21 milyon 350 bin. Küsuratı
da var.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Yüzdesini ver.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– 2002’nin sonu, istihdam rakamımız, toplam çalışan, 21 milyon 354
bin. 2006’nın Ağustos ayında 23 milyon 279 bin. Çıkar bakalım, biraz matematik
biliyorsan; aşağı yukarı -Ağustos ayının rakamlarını baz alırsak-
1 milyon 700 bin kişi. Yıl sonunu baz aldığımızda 2 milyona yakın kişi
Türkiye’de dört yılda istihdam edilmiş.
2002’nin sonunda -devletin
resmî rakamları- işsizlik oranı yüzde 10,3.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Evet…
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Şu gün geldiğimiz noktada, şu gün gördüğümüz noktada, 2005’in sonu
yüzde 9,4; şu geldiğimiz noktada yüzde 9,1.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Yanlış söylüyorsun, yanlış! Kesinlikle yanlış o rakamlar. Rakamlar
yanlış.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– O zaman Hazineye soracaksın, o zaman TÜİK’e soracaksın, bilmiyorsan
öğreneceksin!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Yanlış rakamlar ya!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Evet, bu kadar basit! (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– 10,3.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Bilmiyorsan öğren!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– 2005’in resmî açıklaması 10,3.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Burada milletin beyinlerini bulandırma, doğru siyaset yap. Rakamlar
bu.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– 2005’inki 10,3.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, tarım şöyle kötü, esnaf şöyle kötü…
Türkiye değişiyor, dünya değişiyor. Esnafımız da, çiftçimiz de bu
değişime ayak uyduracak.
HASAN ÖREN (Manisa) –
Gel de Manisa’da söyle.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) –
Esnaftan hesap mı soruyorsun? Köylüye akıl mı öğretiyorsun? Ekmek
ver akıl vereceğine!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Bakın, bir rakam daha söylüyorum, devletin resmî rakamı: 2002 sonunda
Türkiye’de tarımda çalışan nüfus yüzde 34,5. Yüzde 34,5; devletin
resmî rakamlarına bakın. Bugün geldiğimiz noktada tarımda çalışan
nüfus yüzde 29,5.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Tarımda adam mı bıraktınız! O çiftçiler aç, aç!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) –
Aç insanlar, aç! Tarımcıyı rezil ettiniz!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Peki, yıllarca “benim köylüm, benim çiftçim, benim memurum” dediniz,
yüzde 40’larla tarıma ülkeyi mahkûm ettiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Tarımcıyı rezil ettiniz.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Biz, on sene sonrasını görüyoruz…
ŞEVKET ARZ (Trabzon) –
İnsanları rezil ettiniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Tarımda aç insanlar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Tarımda insan mı kaldı!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
Lütfen arkadaşlar…
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Yirmi sene sonrasının hedefleri var önümüzde. Türkiye’de ekonomi
gelişecek, sanayi gelişecek…
ŞEVKET ARZ (Trabzon) –
Köylüyü perişan ettiniz be!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)
– Sayın Başkan, arkadaşlar biraz daha bağırsın, anlaşılmıyor!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Bağıra bağıra dinlemesini öğrenecekler.
Türkiye’de sanayi gelişecek,
ekonomi gelişecek, tarım gelişecek.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) –
Hangi fabrikayı kurdunuz, hangi fabrikayı? Utanmazlar!
OSMAN KILIÇ (Sivas) –
Aynaya bakın, sıfatınızı öğrenin.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Biz, bir ülke olarak, topyekûn, ekonominin bütünü içerisinde tarımı
da olması gereken yere hep beraber getireceğiz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çerçi,
bir dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Tamamlıyorum.
Bir rakam daha söylüyorum:
Tarımda destekleme, yıl 2001. Devletin toplam desteği, devletin DGD’si, primi,
devletin direkt desteği 1,2 katrilyon.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) –
Utansa, rakamları vermez. Yalan!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Devletin rakamlarına bak.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) –
Utansa, o rakamları vermez. Yalan!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Yıl 2002, seçim yılı; devletin tarımdaki toplam desteği -DGD o yıl
çıktı biliyorsunuz- 2,2 katrilyon.
Yıl 2003, devletin tarımdaki
toplam desteği 2,7 katrilyon. Geçen sene 4 katrilyon. Bu sene, tahmin
ediyorum yıl sonunda devletin direkt tarıma desteği 5,5 katrilyonu
bulacak.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
– Bütçenin kaçta kaçı?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– 2007 yılında, evet, Tarım Strateji Belgesi’ne koyduk, gayrisafi
millî hasılanın yüzde 1’inden az olamaz. Bu sene millî hasılamız ne
kadar arkadaşlar? Tahmin ediyoruz 400 milyar doları geçecek. Türk
parasına çevirin, 600 katrilyon yapar. Bunun yüzde 1’ini aldığınız
zaman, en az 6 katrilyon, en az 6-6,5 katrilyon 2007 yılında tarıma
doğrudan destek var.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
– Binde 83!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– DGD’si, primi, telafi edici ödemeleri, hepsi dahil. Nereden aldık?..
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
– Bütçenin binde 83’ü!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) –
Sen ona bir daha bak!
BAŞKAN – Sayın Çerçi,
teşekkür ederim.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Memleketi bu krizlere biz getirmedik, memleketi duvara bizler
toslatmadık.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
– Rakamlar yanlış, binde 83’ü bütçenin.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) –
Sen o rakamlara bir daha bak! Bir daha o rakamlara bak!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Bizler Türkiye’nin geleceğini aydınlatmaya çalışıyoruz, bunun
yolunu açmaya çalışıyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar)
ŞEVKET ARZ (Trabzon) –
Sen o rakamlara bir daha bak!
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Sen bak! Öğren, öğren!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) –
Perişan ettiniz!
BAŞKAN – Sayın Çerçi,
buyurun.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
kürsüde olan hatibe, iktidar veya muhalefet tarafından, eğer her
sözünde “efendim, o doğru değildir, şöyledir, yok, işte, İstatistik
Kurumunun rakamları böyledir, sivil toplum kuruluşunun rakamları
böyledir...” Böyle bir üslup olmaz. Lütfen, çıkan arkadaşımızı diğer
arkadaşlarımız dinlesinler, sonra, cevap vermek gerekirse, çıkar
kürsüye cevap verirler. Şu anda ortam müsaittir, arkadaşlarımız
kendi arasında müzakerelerle işin doğrusunu bulabilirler. Ortam
müsait, sınır da yok vakitte...
Teşekkür ederim.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş iki adet doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır. Ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, 5084
ve 5350 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tekliflerinin
(2/577) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/420)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
2/577 Esas Numarasıyla
10/08/2005 Tarihinde, “5084 ve 5350 Sayılı Kanunlar”da değişiklik yapılması
hakkındaki Kanun Teklifi, 45 gün içerisinde Komisyonlarda görüşülmediğinden,
İç tüzük hükümlerinin 37. maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul’da
gündeme alınmasını arz ederim.
Saygılarımla
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu,
konuşacak mısınız?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun.
Süreniz beş dakika.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu yüce Meclisten iki tane yasa geçirdik: 5084 ve 5350 sayılı yasalar.
Önce otuz altı ilimizi, daha sonra da on iki ilimizi bu teşvik kapsamına
soktuk. Hepiniz çok sevindiniz. Özellikle bu Yasa’nın amacı, yıllık
millî geliri 1.500 dolar ve aşağıdaki illerdi, daha sonra da on iki
ilimiz ilave oldu.
Dönüp bakalım, acaba
Yasa amacına uydu mu? Acaba bu Yasa doğrultusunda bu illerimizde
hakikaten yabancı sermayeler gelip -Türkiye’ye yabancı sermaye
çok geliyor ya- acaba bir tane çivi çaktı mı, bir ağaç dikti mi? Demek
ki, bu Yasa -o gün de söyledik- işlemiyor. Bu Yasa, yasak savmacı bir
yasa.
Şimdi, bazı…
MEHMET SARI (Osmaniye)
– Osmaniye’de işliyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Birkaç ilimiz efendim, birkaç ilimiz… Birkaç ilimiz… Yandan,
Adana’dan, Gaziantep’ten veya başka illerden mevcut tesisler geldi
efendim. Türkiye üretimine bu Yasa hiçbir şey katmadı, Türkiye üretimine
hiçbir fayda sağlamadı.
Değerli milletvekilleri,
bize bizden başkasının faydası yok. Eğer birilerinin talimatıyla…
IMF “bu Yasa böyle çıkacak” diye… O zaman da bağırdık: “Bu Yasa hepimizi
yok edecek. Yiyecek ekmek bulamayacağız. Bu Yasa ülkemizin kendi
öz değerlerini…”
Yeni Yasa’yla, bazı
bölgelerde yeni teşvikler… Bazı bölgelerde, o yörenin özelliğini
taşıyan, ülkeye büyük değerde katma değer yaratan ürünleri eğer
biz teşvik etmezsek, belli bir süre sonra “millî ekonomi” dediğimiz
olgu yok olur arkadaşlar. Hep ithal ikamesiyle… Onun için, 5084 ve 5358
sayılı Yasa… Ne olursunuz…
Burada ne teşvikler
verdik:
1) İşveren primini
ödedi devlet,
2) Enerji bedelinin
organize sanayi bölgelerinde yüzde 50’sini, organize sanayi olmayanın
yüzde 40’ını karşıladı,
Bir de arsa tahsisi
yaptı.
Peki, soruyorum: Türkiye’de,
bu Yasa’nın amacı, daha çok, millî geliri çok düşük olan… Örneğin, 500
dolarla 800 dolar, 800 dolarla 1.000 dolar arasında olan illere bir
tek yatırım gitti mi? Burada Ardahan milletvekilim var, Şırnak milletvekilim
var, Hakkâri milletvekillerim var burada. Peki, bu illerimize bir
tek çivi çakıldı mı arkadaşlar? Yani, bu Yasa’nın amacı, sosyal devlet
olarak, ülkenin kendi kaynaklarını, o yöredeki ürünleri, o yöredeki
birtakım kaynakları değerlendirmek amacıyla getirmedik mi buraya?
Değerli milletvekilleri,
yasak savıyoruz. Gelin, bizim burada önerimiz şu: Gelin, bu ülkenin
öncelikli, yüzde 100 ihraç kaydetmek kaydıyla, yüzde 100’ü Türk malı
olan ürünlere öncelik vermek kaydıyla… Bak bir daha altını çiziyorum:
Bu ülkeye döviz lazım, bu ülkenin dış ticaret açığını, bu ülkenin
ithalatın ihracatı karşılama oranını hepimiz görüyoruz.
Biz, eğer, bu ülkenin
kaynaklarını bir şekilde daha çok ihracat, daha az ithalat dengesine
getirmezsek, bu gemi yürümez. Bu yıl 50 milyar dolara gidiyoruz, 50
milyar dolar açığa gidiyoruz sayın milletvekilleri.
Bu yasa, ülke ekonomisini
hiçbir yere vardırmayan, yasak savmacı bir yasadır. Gelin, yirmi
beş yıl verelim, verelim. Özellikle yüzde 100 Türk malı işleyen, yüzde
100 katma değer yaratan ürünlerde yirmi beş yıl verelim, ama, istihdam
yaratalım. Ama, siz Düzce ile Hakkâri’yi aynı çıtada, aynı senede, aynı
rekabet şeyinde eğer siz buraya getirirseniz, bir tane Hakkâri’ye insan
gitmez.
Bazı illerimiz memnun,
Malatya olarak biz de memnunuz, ama, üç-beş il kaydı, Gaziantep’ten
kaydı. Çünkü, 1 kilo iplikte, Adana’da çalışan bir iplik fabrikasıyla
Osmaniye’de çalışan bir iplik fabrikası arasında 1 kilo iplikte
kilo başı 200 bin lira fark ödüyor arkadaşlar. Bu, bir haksız rekabettir.
Bu, bir ülke ekonomisinin bazı illerde yara sarmadır. İstihdam…
Çok büyük bir istihdam yaratmadı.
Lütfen, rica ediyorum
değerli arkadaşlar, ülkeyi seven, ülke ekonomisinin, millî ekonominin
geleceği için, ulus devletin geleceği için hepimizin…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Başkanım toparlıyorum.
Ve bu ülke insanının
ekmeği için, bu 5084 ve 5350 sayılı Yasalarda, gelin, yirmi beş yıl verelim,
yirmi beş yıl verelim. Yabancı sermaye gelsin, çivi çakmaya gelsin,
bir tane ağaç dikmeye gelsin, ama, buraya gelsin. Finansman sektörüne
gelip de alıp götürmesin. Katma değerini yaratsın, kârını etsin, bunu
alsın götürsün. Ama, yabancı sermaye hiçbir şey yapmayacak, ülkenin
üretimine hiçbir katkısı olmayacak, ondan sonra, biz, efendim, bu
ülkede… Hayır, arkadaşlar…
Ben, gelin -hepimizin
görevi- ben bunu bir birey olarak, bu ülkeyi çok seven, bu ülkenin
ekonomisinin ancak ayakta durması için… Bir ülkenin ekonomik özgürlüğü
yoksa, o ülkenin bayrak özgürlüğünden, yarın insan, birey özgürlüğünden
hep geleceğini kuşku duyuyorum arkadaşlar. Açık söylüyorum. Ülkenin
ekonomik özgürlüğü için, ülkede yaşayan insanların refahı için,
gelin bunu…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu,
teşekkür ediyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Son cümlem efendim.
BAŞKAN – Arkadaşlarım,
lütfen, tahammül sınırını zorlamayın.
Bak, sadece bir cümle
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Son cümlem efendim.
Arkadaşlar, ekmeğin
siyaseti olmaz. Eğer bu ülkeyi seviyorsanız, gelin, hep beraber bu
yasayı getirelim, tartışalım, ama, şu teşvik yasalarıyla bu ülkenin
ekonomisi bir yere gitmez. Gelin, hep beraber tartışalım ve bu yasayı
değiştirip, ülke ekonomisine katkı sağlayalım.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, istirham ediyorum, lütfen, cümlelerimizi tamamlayalım.
Yani, değişen bir cümleler yok. Sonradan kullandığınız cümleler de
öncekilerin aynısı zaten.
Sayın Kandoğan, şimdi
konuşma sırası sizde.
Bundan sonra, hiçbir
arkadaşımın -çok özür dilerim- cümlesi ağzında kalsa bile mikrofonunu
açmayacağım. Pozitif ayrımcılık da yok, hanımlar dâhil.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; o pozitif ayrımcılığı
demin kullandınız Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri,
Malatya Milletvekilimiz Sayın Aslanoğlu’na teşekkür etmek istiyorum.
Teşvik Kanunu’yla ilgili olarak yeni bir düzenleme yapılması gerektiğini
ifade eden konuşmasını memnuniyetle dinledik ve en azından, kanun
teklifinin doğrudan gündeme alınması gerektiği inancımı ifade etmek
istiyorum.
Yalnız, bu kürsüleri
kullanırken, ne olur, rakamları çok doğru telaffuz edelim. Nereden
alındığı belli olmayan, kaynağı neresi olduğu bilinmeyen rakamlarla,
bu kürsüye gelinip, buralardan bu rakamlar söylenirse tutanaklara
geçiyor. Şimdi arkadaşımız, 2005 yılı işsizliğini 9,4 olarak ifade
etti, tutanaklara da geçti. 2005 yılının işsizliğinin 10,3 olduğunu
Türkiye İstatistik Kurumu açıkladı. Onun için, rakamları, ne olur,
buralarda doğru kullanalım, vatandaşı doğru bilgilendirelim. Cari
açıkla dış ticaret açığının da aynı şey olduğunu da, ne olur bu kürsülerden
söylemeyelim. Yoksa, izleyenler, bunu bilmeyen birisinin bu kürsüden
bu meseleleri gündeme getirmesi karşısında bunu izlerken gülücüklerini
tutamaz.
Değerli milletvekilleri,
5084 sayılı Kanun’u burada hep beraber görüştük ve o Kanun görüşülürken
ben de burada çıktım konuşma yaptım. Böyle bir teşvikin, böyle bir Kanun’un
dünyanın hiçbir ülkesinde uygulanmadığını ifade ettim. Niye? Çünkü,
teşvikler sektörel veya bölgesel olur. Ya sektörü teşvik edersiniz
veyahut belli bir bölgeyi teşvik edersiniz; onun dışında, Türkiye’nin
her tarafındaki kırk dokuz ile teşvik verirseniz, bu, teşvik olmaktan
çıkar. Bunu kürsülerden söyledik, ancak dinletemedik. Yalnız, geçenlerde
Sanayi Bakanımız bir açıklama yaptı. “Bu Kanun’dan biz istediğimiz
neticeyi alamadık, o nedenle, yıl sonuna doğru bir düzenleme yapacağız”
diye Sanayi Bakanı bir açıklama yaptı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Başbakan Giresun’da yaptı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Sayın Başbakan açıklama yaptı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Giresun’da yaptı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Sayın Maliye Bakanı açıklama yaptı. Yani, aynı şeyleri biz burada
söyledik. Bu Kanun burada görüşülürken, ne olur, bizim sesimize kulak
verilseydi bugün bu noktaya gelmezdik.
Bakınız, bugün Türkiye’de
teşvikten yararlanan il sayısı üç-beş ildir. Onun dışındaki illerde,
geliniz burada söyleyiniz, Hakkâri’de, Mardin’de, Şırnak’ta, Bitlis’te,
Bingöl’de, Iğdır’da, Ardahan’da, yani illeri genişletebiliriz, geliniz,
buralarda doğru dürüst yapılan bir yatırım var mı yok mu onu ortaya
koyalım. Öyleyse bu teşvik amacına ulaşmamıştır. Amacına ulaşmadığının
çok somut bir göstergesi, işsizlik rakamlarının aynı seviyelerde
olmasıydı. Burada söylendi: “Teşvik, hayata geçince, Türkiye’de
istihdamı çok olumlu etkileyecek, işsizliğin belini kıracak” şeklinde
ifadeler var, tutanaklarda var. Ama, gelinen nokta, bu sene ilk sekiz
aylık işsizlik rakamları 10, yıl sonunda, bu, 10,3’ün üzerinde olacak
büyük bir ihtimalle ve devraldığınız yıldaki işsizlik rakamlarıyla
aynı rakamlar. Kaldı ki, demin de söyledim, 1 milyon 895 bin kişi iş
bulma ümidini kaybettiği için, artık iş aramıyor. Bu işsizlik rakamlarının
içerisinde, bu 1 milyon 895 bin kişi yok. Eğer, bunları da dâhil ederseniz,
Türkiye’deki işsizlik rakamları yüzde 18-19’lar seviyesinde.
Bakınız, Denizli Sanayi
Odasının Sayın Başbakana yazdığı bir mektup var. Denizli Sanayi
Odası Sayın Başbakana mektup göndermiş. Benim elimde, bakınız “Türkiye’deki
politik tercihin birer yansıması olarak, önümüze, istihdam üzerindeki
ağır vergi yükü, yüksek enerji maliyetleri, hatalı teşvik politikaları,
Türkiye’deki sanayicinin ve tekstilcinin önündeki en büyük handikaptır.”
diyor ve yine, teşvikin, Türkiye’de, kendi yağıyla kavrulan ve bugünlere
gelen illere de bir ceza olduğu söyleniyor. Denizli, yıllardan beri
tekstilin kalesi olmuş. Çok zor şartlar altında, Türkiye’deki tekstil
ihracatının en önemli illerinin başında yer almış. Siz “Denizli’deki
kişi başına düşen gelir 1.500 doların üzerindedir” diye Denizli’yi
teşvik kapsamı dışına çıkartırsanız, Denizli’deki sanayiciye en
büyük darbeyi vurmuş olursunuz. Teşviki, teşvikten faydalanabilecek
olan ve bunun gereğini yerine getirebilecek olan illeri de, sektörleri
de ve bölgesel olarak ortaya koymak gerektiği inancındayım.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, çok az bir süremiz kaldı. Bu teşvikle ilgili Kanun, maalesef,
yanlış çıkmış olan bir kanundur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Konuşmanızı
tamamlayınız Sayın Kandoğan.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Ve bunun, Türkiye’nin ihracatı, Türkiye’nin istihdamı, yeni yatırım
alanlarının ortaya konulması ve işsizliğe bir çare olması açısından,
bu Kanun’un yeniden gözden geçirilmesi lazım. Bunun, eksik ve aksak
yönlerinin ortaya konularak, bunların giderilmesi lazım. Sanayi
Bakanı açıklamış, Maliye Bakanı açıklamış, Sayın Başbakan açıklamış.
Sayın Aslanoğlu’nun da kanun teklifi burada. Geliniz, bunu Meclisin
gündemine alalım. Burada, o teklife ilaveler yapılması gereken
yerler varsa, beğenilmeyen yerler varsa, onu da Mecliste tartışalım,
görüşelim, konuşalım ve bu teşvikle ilgili hususu, dünyadaki örnekleri
nasılsa, Türkiye’de de o hale getirelim diyor ve yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
4.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan’ın, Sıvılaştırılmış
Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/836) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/421)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
26.06.2006 tarihinde
Başkanlığınıza sunmuş olduğum 2/836 esas numaralı 5307 sayılı Sıvılaştırılmış
Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifimin havale edildiği komisyonlarca
45 gün içerisinde görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesi uyarınca
doğrudan Genel Kurul Gündemine alınmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hüseyin
Özcan
Mersin
BAŞKAN – Sayın Özcan,
buyurun.
Süreniz beş dakika.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26 Haziranda vermiş olduğum,
2/836 sayılı, 5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası
Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair
vermiş olduğum teklifim kırk beş gün içerisinde görüşülmediği için
gerekli komisyonlarda, bugün, bu konunun Mecliste görüşülmesi konusunda
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
geçen gündü, Özürlüler Günü’ydü. Bütün özürlülerimize sağlık, esenlikler
ve ailelerine de kuvvetler diliyoruz, esenlikler diliyoruz ve maalesef,
gördüğümüzde, bu insanların -bizim çocuklarımız, bizim insanlarımız-
yeteri kadar desteği görmediklerini, hatta, kadrolarının, bugün
kurumlarda çalışması için 47.800 kadronun bulunmasına rağmen, çalışanların
sadece 8 bin civarında olduğunu görüyoruz, gerçekten üzülüyoruz.
Bu çocuklar, bizim çocuklarımız. Hatta, bugün, basında okuduğunuzda,
Adana’da 58 tane çocuk, maalesef, bir esir gibi kampa konmuş, haftalığı
40 YTL’ye, kızdıklarında bu 40 YTL’yi dahi vermeyenlerin ellerine
düşmüş. Düşünebiliyor musunuz, 21’inci yüzyılda, hâlâ, çocuk kölelerin
bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz ki, gerçekten yürekler acısı. Bu çocuklar,
bizim çocuklarımız. Devlet olarak, bir an önce, bu kimsesiz çocuklara,
sahipsiz çocuklara, hatta yoksul çocuklarına sahip çıkmak zorundayız.
Değerli arkadaşlar,
diğer bir konu ise, bugün 72’nci yılını kutladığımız, Büyük Atatürk’ün,
1934 yılında kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkının verildiği
gündür. Hatırlarsanız, tarihe baktığımızda, 1935 seçimlerinde 18
tane bayan Meclise girerken, bugün, hâlâ, 2002 seçimlerinde ise 24
tane bayanımız Mecliste. Ama, Türkiye’de yüzde 51’e varan bir nüfus
içerisinde Büyük Millet Meclisinde bu kadar az temsilcisi olmasının,
gerçekten, hepimizi üzmesi gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
esas konumuza geldiğimizde, bizim vermiş olduğumuz kanun teklifinde,
oto gaz istasyonlarında, LPG’yle çalışan, Türkiye Makine Mühendisleri
Odası tarafından düzenlenen montaj tespit raporu ve sızdırmazlık
raporu bulunan ve LPG dönüşüm sistemi araç ruhsatına işlenmiş olan
araçlara, oto gaz, LPG ikmali yapmakla ilgili bir teklifimiz var. Biliyorsunuz,
LPG’yle ilgili bir sürü sıkıntılar yaşandı ve çok insan bu konuda
mağdur oldu, hayatlarını kaybetti. Amaç, burada, daha çevreyi temiz
tutmak, daha insanların yaşamlarının güvence altında bulundurulması
için çalışmaktır. Biliyorsunuz, bu teklifle, 1995 yılından bugüne
kadar gerek ekonomik olması gerekse hava ve kalitesi konusunda
sıkıntıları olan ve 1 milyon 500’e ulaşan oto gaz kullanan kara yolu
taşıtlarının yakıt sistem dönüşümlerinin uluslararası ve ulusal
standartlara uygun olarak gerçekleşmesinin sağlanması hedeflenmektedir.
Oysa bugün baktığımızda, 1 milyon 500 LPG’li araç içerisinde ancak
2005 ve 2004 yılında sızdırmazlık raporu verilen aracın 1 milyon 25
bin 369’u, ancak yüzde 68’ine tekabül ediyor...
Değerli arkadaşlar,
bizlerin çabası şu: Bu kontrol edilen araçların Türk standartlarına
göre uyması gerekir. Eğer bunlar, kontrol edilmeyen araçlar hâlâ halkımızın
içerisinde geziyorsa, insanlarımızın hayati tehlikesi, çevrenin
hayati tehlikesi vardır demektir. Yapılacak şey şu: Bir an önce, dolum
tesislerinde bu araçların, eğer bu tespit raporu almadıysa, dolumları
yapılmaması, bir an önce trafiğin de, gerekse Karayollarının gerekse
trafik polislerinin, bu araçları, özellikle kontrolü yapılmayan...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özcan,
konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
– ...bu araçların bir an önce kontrolünün yapılması ve belgeleri
alarak ön camlarına asılarak, dolum tesislerinden ve petrol bayilerinden
gazlarını almalıdır.
Amaç şu, bu yasanın
amacı: Çevreyi daha temiz tutmanın yolu, insan sağlığı ve çevrenin
daha güzel olması, insanlarımızı ve çevremizi tehdit eden sıkıntılardan
ve tehlikelerden arındırılması için bu kanun teklifini vermiştim.
Bu teklifi yüce Meclisin
göz önünde bulundurarak, bir an önce hayata geçirilmesi için gündeme
alınmasını diliyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özcan.
Şahsı adına İbrahim
Özdoğan, Erzurum Milletvekili.
Sayın Özdoğan, buyurun.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
– Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anavatan Partisi
Mersin Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Özcan’ın verdiği 5307 Sayılı
Sıvılaştırılmış Petrol Gazları Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
tabii, böyle enerji sektörü üzerine konuşurken AK Parti iktidarının
yanlış hesaplar içine girdiği son günlerdeki bir adaletsizliğe de
değinmemiz gerekmektedir.
Bakınız, geçenlerde,
EPDK, lisansı olmayan bayilere akaryakıt ikmal eden yirmi sekiz dağıtım
şirketine toplam 1 milyar 666 milyon 835 bin 180 YTL yani, eski para
birimiyle 1 katrilyon 666 trilyon idari para cezası uygulamasını
kararlaştırdı. Bu karar cumhuriyet tarihinin en ağır para cezasını
içermektedir, gerekçesi ise bayilerin lisansı olmaması. İyi de bu
bayiler, EPDK’ya lisans vermesi için başvurmuşlar hem de tüm belgeleriyle.
EPDK ne yapmış? Beklemiş, yanıt vermemiş ve işlemleri de bürokratik
gecikmeden ve yığılmadan zamanında yapmamıştır, sonra da hukuki
altyapısı olmadan katrilyonluk cezaları kesmiş. Yani, hem suçlu
hem işini zamanında yapmayan EPDK hem de cezalandıran yine EPDK.
Diyelim ki, akaryakıt
dağıtım firmaları çoğu yirmi, otuz hatta kırk yıllık bayilerine
akaryakıt vermek için EPDK’nın lisans vermesini bekleseydi, o zaman
ne olacaktı? Ben size bunu söylemek istiyorum: Türkiye akaryakıtsız
kalacaktı. Çünkü, bu bayilerin miktarı 2.300 civarındadır, yani,
toplamın neredeyse yarısı kadar.
Değerli arkadaşlar,
bu yapılan iş haksız ve kanunlara aykırı olduğu gibi, aslında siyasi
bir yönü de vardır. Niye siyasi olduğuna da birazdan değinmek istiyorum.
Şimdi, bu olayı biraz
daha irdeleyelim: Bu bayilerin çoğu, kanun gereği 20 Aralık 2004’e
kadar gereken başvuruları süresinde tamamlamışlar, EPDK, daha
sonra başvuru tarihini 20 Mart 2005’e uzatmış, kalanlar da yine başvurmuşlar.
EPDK da, bunların üzerine 20 Mart 2005 itibarıyla lisans başvuru değerlendirmesi
süren bayilerin taleplerini ne ret ne de kabul ederek belirsiz bir
süreç başlatmış, hatta, EPDK, 10 binin üzerindeki başvuruların sadece
yüzde 15-20’sini incelemiş, diğerlerine ilişkin başvuruların kapağını
bile açmamıştır. İşte, EPDK başvurulara lisans vermesine karşın,
bu bayilere aradaki sürede ürün ikmali yapıldığı için akaryakıt
dağıtım firmalarını sorumlu tutmakta. Kaldı ki, bu firmalar, faaliyeti
bir tebligatla durdurulmuş ya da mühürlenmiş hiçbir bayiye satış
yapmamışlar. Ortada kaçakçılık yok, vergi kaybı yok, tüketicinin
kandırılması gibi bir durum da söz konusu değil, yani tam anlamıyla
bir komedi bulunmakta.
Değerli arkadaşlarım,
üstelik, EPDK, bu bayilerin lisans işlemleri konusunda dağıtım
şirketlerine herhangi bir tebligat da yapmamıştır, yani ülkemizin
dört bir yanından milyonlarca litre kaçak akaryakıt girişi olurken,
bu kaçak girişler nedeniyle her yıl milyarlarca dolarlık vergi kayıpları
yaşanırken, devletin gücünün sadece vergileri ödenmiş yasal mal
satan dağıtım şirketlerine yetmesi, buna karşılık her yıl açıklanan
vergi yüzsüzleri listesinde ismi en üstte yer alanlara özel izinlerle
ticaret yapma izni vermesi ne anlama gelmelidir? Akaryakıt kaçıranların
cezasını dürüst satıcıya ödetmeye çalışan bir anlayış ne kadar
sağlıklıdır? Yasaların satır aralarındaki boşluklardan yararlanarak
işin özünü kaçıran, kayıt dışı akaryakıt sektörünün ortadan kaldırılması
amacını taşıyan bir kanunu sadece kayıtlı firmalara karşı bir silah
olarak kullanarak akaryakıt kaçakçılarına meydanı boş bırakan bu
anlayış ne kadar etik olabilir?
Değerli arkadaşlar,
akaryakıt dağıtım firmaları, yüz ölçümü olarak Avrupa’nın en büyük
topraklarına sahip bir coğrafyanın dört bir yanına dağılmış binlerce
bayiye, sırf EPDK görevini zamanında yapmadı diye yasal mal akışını
kesmeyerek, onların akaryakıt kaçakçılarının eline düşmesine engel
olmuşlardır. Konuya bu açıdan bakınca, devletin bu dağıtım şirketlerine
ceza değil, vergi özel ödülü vermesi daha anlamlı olabilirdi. Bu
noktada…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özdoğan,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, bizim, Anavatan Partisi olarak bu yönde hazırlıklarımız
bulunmaktadır. Yani, bu yönde kanun teklifi verdik. Aksi halde, kanun
devleti ile hukuk devleti arasındaki ince çizgi bir kez daha anlamsız
hale gelecektir.
Sonuç olarak, kaçak
akaryakıt, hileli yakıt, biyodizel ve ulusal market problemleri
EPDK’nın denetimine muhtaçken, vergisini kuruşu kuruşuna ödeyen,
kaçakçılığa karşı mücadele eden ve Petrol Piyasası Kanunu’nun çıkması
için en büyük mücadeleyi veren Türkiye ve dünyanın en kurumsal şirketlerine
rekor ceza verilmesi çok düşündürücüdür.
Değerli arkadaşlar,
bu işin siyasi yönü vardır. Aydın Doğan gibi medya patronu bir kişinin
de cezalandırıldığını biliyoruz. Yani, olayın siyasi boyutuna
baktığımızda, Hükûmetin, bu cezalar ile Doğan Grubu üzerinde baskı
oluşturmaya çalıştığını görmekteyiz. Diğer firmalar ise, kurunun
yanında yanan yaş yaprak muamelesi görmektedirler, yani, aba altından
sopa göstermektedirler. Bu da, ahlaki ve etik değildir; kınıyorum
ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Özdoğan,
teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
– Karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN – Karar yeter
sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşimi’nin İkinci Oturumu’nu
açıyorum.
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
4.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan’ın, Sıvılaştırılmış Petrol Gazları
(LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin (2/836) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/421) (Devam)
BAŞKAN – Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan’ın İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre vermiş olduğu önergenin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve
karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince, bu kısmın 174’üncü sırasında
yer alan, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 36 milletvekilinin,
TRT yönetimi hakkında ileri sürülen iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 309’uncu sırasında
yer alan, Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Gaziantep
Milletvekili Ömer Abuşoğlu ve Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş’ın,
TRT’nin yayın politikası ve personel yönetimiyle ilgili çeşitli
iddiaların araştırılarak TRT’nin asli görevlerini daha sağlıklı
yürütebilmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve
105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerinin birlikte yapılacak öngörüşmelerine başlıyoruz.
VII. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 36 milletvekilinin, TRT yönetimi
hakkında ileri sürülen iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/225)
2.- Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Gaziantep
Milletvekili Ömer Abuşoğlu ve Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş’ın, TRT’nin
yayın politikası ve personel yönetimiyle ilgili çeşitli iddiaların
araştırılarak TRT’nin asli görevlerini daha sağlıklı yürütebilmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/372)
BAŞKAN – Hükûmet yerinde.
Meclis araştırması önergeleri sırasıyla Genel
Kurulun 9/11/2004 tarihli 15’inci ve 14/6/2006 tarihli 115’inci Birleşimlerinde
okunduğundan tekrar okutmuyorum.
İç Tüzük’ümüze göre, Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasi parti gruplarına
ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği
bir diğer imza sahibine söz verilecektir. Konuşma süreleri,
Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Anavatan Partisi Grubu adına Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Ankara Milletvekili;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Emin Koç, Yozgat Milletvekili;
şahısları adına, Berhan Şimşek, İstanbul Milletvekili; Süleyman
Sarıbaş, Malatya Milletvekili.
İlk söz, Hükûmet adına, Devlet Bakanı Sayın
Beşir Atalay, Profesör Doktor Beşir Atalay.
Süreniz yirmi dakika.
Sayın
milletvekilleri, önerge hakkında Hükûmet adına Sayın Bakanımız Beşir
Atalay Bey konuşacaktır, lütfen sükûnetle dinleyelim.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (
Verilen araştırma önergesiyle ilgili,
TRT konusunda, bazı konuları sizinle paylaşacağım. Ama, tabii, gruplar adına
konuşmalardan sonra belki söz almamız ve burada söyleneceklere
cevap vermemiz, bazılarını cevaplamamız en azından daha uygun
olur. İç Tüzük’ün uygulaması herhâlde bu şekilde.
Onun için Başkanım bana önce söz vermiş oldu.
TRT’yle
ilgili ben şöyle bir background bilgi sunayım: Türkiye Radyo Televizyon
Kurumu, Anayasa’nın 133’üncü maddesi ve 2954 sayılı TRT Kanunu gereğince
tarafsız ve özerk kamu yayın kurumu olarak kurulmuştur. Her türlü
program ve haber yayınlarında mevzuatın belirlediği
çerçevede görevini yerine getirmektedir. Haber, haber programı,
her çeşit siyasi yayınlar, aydınlatıcı konuşma, yorum ve benzeri
programlar ile diğer tüm yayınlar, yukarıda belirtildiği gibi, Anayasa
ve 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu’nda belirtilen
esaslara uygun olarak hazırlanmakta ve yayınlanmaktadır. Haberlerin
toplanması -ki, önergelerde yer alıyor, onun için bu konuyu özellikle
vurgulamak istiyorum- seçilmesi, yazılması, değerlendirilmesi,
sıralanması ve yayınlanmasında ülkede yerleşik genel habercilik
ilkeleri ile çağdaş radyo televizyon haberciliği gelenek ve prensiplerine
uygun şekilde, tarafsızlık, doğruluk ve çabukluk unsurlarına göre
değerlendirme yapılmaktadır.
Diğer
yandan, TRT, Kanun’unda belirtilen ilkeler çerçevesinde ve uzun yılların
tecrübesiyle oluşturduğu habercilik, haber program yayıncılığı
kriterleri doğrultusunda, Türk milletinin temsilcileri olarak
milletvekillerimizin ve siyasi parti temsilcilerinin etkinlik,
görüş ve haberlerine, yayınlarında titizlikle, objektif ve dengeli
bir şekilde yer vermektedir.
TRT
haber bültenlerinde siyasi parti kaynaklı haberler,
öncelikle genel başkan düzeyinden başlanarak ele alınmakta, genel
başkanın etkinliğinin olmadığı günlerde ise diğer sözcüler aracılığıyla
açıklanan gelişmeler bültene konu olmaktadır.
2954
sayılı TRT Kanunu’nun 20’nci maddesi gereğince, siyasi partilerin
görüş, haber ve etkinliklerinin yansıtılmasındaki
kriterlerden biri de, partilerin Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
temsil oranlarıdır. Kamu yayıncısı olarak halkımız bilgilendirilirken
tarafsızlık ve kamuoyuna farklı görüşlerin dengeli bir şekilde sunulmasına
dikkat edilmekte, buna paralel olarak, uzun yıllardan beri, haber bültenlerinde, grubu bulunan partilerin etkinliklerine
öncelikle yer verilmektedir. Bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
grubu bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi
ve Anavatan Partisinin grup toplantıları, TRT tarafından, TRT-3’te
canlı olarak yayınlanmaktadır. Tabii, burada döküm
istenirse getirilebilir. Ama, gerek TRT-1, TRT-2, TRT-INT ve
TRT-TÜRK kanallarında, bütün kanallarda yer alan
haber programları ve siyasi partiler itibarıyla bunun dağılımı,
niçin o oranlarda ve o dakikalarda yer verildiği belli kriterlerle
tespit edilmekte. Esasen, değerli milletvekillerimizin
bu konularda çok sayıda soru önergesi olmuştur, yazılı soru önergesi
ve kendilerine bu konuda ayrıntılı listeler ve bilgiler sunulmuştur.
Ben o ayrıntıyı burada tekrar etmek istemiyorum.
TRT’yle
ilgili genel bilgi olarak, tabii şunu biliyoruz: TRT, bizim tek kamu
yayın kuruluşumuzdur. Bir anlamda TRT toplumun televizyonudur. Yani,
TRT’nin bütün finansmanı vatandaşlarımız tarafından sağlanmaktadır.
Elektrik parası faturası öderken vatandaşlarımız TRT için de belli
bir ödeme yapmakta ve TRT’nin belli başlı bütçesi de bundan oluşmaktadır.
Bunun dışında, bir de, yine vatandaşlarımızın satın aldığı bazı
-beyaz eşya türü, daha çok radyo, televizyon gibi, müzik seti gibi-
cihazların da alımında belli bir bandrol ödemektedir. Onun dışında
üçüncü gelir kaynağı da reklam gelirleridir ve reklam gelirlerinde
de sevindirici olan, son zamanlarda belli bir artış söz konusudur reytinge
paralel olarak.
Tabii, TRT’nin personel yapısıyla ilgili önergelerde
değinmeler var. O konuda da şöyle bir iki rakam sunayım sadece sizin
takdirlerinize, bu, herhâlde yeterli kanaati oluşturacaktır: 2002
yılında, yani Hükûmetimizin görevi devraldığı yıl, TRT’nin toplam
kadrosu 10.221’dir, dolu kadrosu 7.996’dır, boş kadrosu 2.225’tir. Ara
yılları geçiyorum. Kasım 2006 olarak toplam kadrosu TRT’nin 9.967, dolu
kadrosu 7.171, boş kadrosu 2.622’dir. Dikkat edilirse, çok ciddi bir
personel azalması, zaten, burada görülmektedir. Bunun sebebi zaten
bilinmektedir. Hepimiz biliyoruz, TRT’nin, zamanında, biraz kadroları
şişirilmiş ve özellikle bizden önceki dönemde çok fazla personel
alınmıştır ve TRT’nin bütçesinin büyük bir kısmı, işletmecilik kurallarına
da biraz aykırı olarak, yüzde 50’nin üzerindeki bir kısmı personel
gideri olarak harcanmaktadır.
Dolayısıyla, biz, iktidar olarak bu konularda
popülist davranmadık; bunu, herkes biliyor. Kamu personeli istihdamında
bütçemizle orantılı ve ciddi hesaplamalar sonucu bunlara karar
verilmiştir ve TRT’de, bu manada, personel azaltılması yönünde, yani,
emeklilerin falan yerine personel alımı yapılmamıştır. Hani, kadrolaşma
gibi falan şeyler söyleniliyor. Kadrolaşma falan TRT’de söz konusu
değil. Sadece, yönetim kademelerine bir miktar, az sayıda eleman
dışarıdan alınmıştır, değişik kurumlardan. Onun dışında, TRT’nin
personeli kendi personelidir ve TRT, bu personel tarafından yürütülmektedir.
Efendim, kadrolaşma için yönetmelik değiştirildi
falan gibi iddialar gerçek dışıdır ve bu yönetmelik değişikliğiyle
de, TRT dışından, sadece 2 tane üst düzey yönetici alınmıştır. Esasen,
bu konular, değişik zamanlarda, teftiş tarafından incelenmiştir
ve bu konularda, bizim, burada veremeyeceğimiz, TRT’nin veremeyeceği
de bir hesap yoktur. Onu ifade edeyim.
Ayrıca, şu dönemde dikkatinizi çekiyordur, bizim
geldiğimiz dönemde, TRT’nin, hem personel yapısı hem personel alım
usulleri hem harcamalar, dizi yaptırılması, film alımı gibi konularda
pek çok şaibe vardı ve ben bakanlığa başladığımda, önümde, bu tür, gazetelerde,
yayınlanan diziler, TRT hakkında pek çok şikâyet dilekçesi, pek çok
spekülasyon bulmuştum. Bunların hepsinin üzerine gidilmiştir ve
bu dönemle ilgili, dönemimizle ilgili de, TRT’de, ne alımlarla ilgili
ne başka konularla ilgili, efendim, yolsuzluk, şaibe vesaire hiçbir
konu söz konusu değildir. Eğer, böyle bir şeyler olursa da, üzerine
zaten hızla gidilmektedir. Yani, bu dönemde TRT’yle ilgili, yakından
bilenler, biraz takip edenler çok iyi bilirler, TRT’nin en ihtilafsız
olduğu, en şaibesiz olduğu, kendine Anayasa’yla ve Kanun’uyla verilmiş
görevleri en dengeli şekilde ve toplumsal talebi de göz önüne alarak,
Türkiye’nin tek kamu yayın kuruluşu olmanın bilinciyle yürüttüğünü
göreceklerdir.
Yani, şunu da burada ifade edeyim: Kurum içinde
de büyük oranda bir sükûnet ve huzur vardır. Yani, Kurumda, mesela personelin
idare aleyhine açtığı davalarla ilgili şöyle bir rakam vereyim
ben size: 2003 yılında Kurum personeli tarafından açılan dava sayısı
1.740’tır ve sonraki üç yıl içinde açılan dava sayısı 400’dür, idari dava
sayısı. Bu manada personel hareketleri de çok fazla yapılmamıştır.
Ama, şunu, biz, TRT adına burada açıkça ifade edebilirim: TRT anayasal
çizgisinden asla ayrılmamıştır, iddialar soyut mülahazalara dayanmaktadır,
TRT çalışanlarının Kurumla bir sıkıntısı bulunmamaktadır. TRT,
biraz önce ifade ettiğim gibi, anayasal çerçevede, kendi Kanun’u
çerçevesinde, bu toplumun kamu yayın kuruluşu olma bilinci içinde
yayınlarını sürdürmektedir.
Zaman zaman basına da yansıyor, değişik yazılı
soru önergeleriyle bize de yöneltildi ve kurumdan gelen cevabı
ben sayın milletvekillerimize ulaştırdım. Tabii, dinî yayınların
arttığı yönünde ifadeler yer alıyor, bu konuda sorular soruluyor.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) – Dinî değil, dinci, dinci
yayın.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – TRT, 2954
sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu’nun 5’inci maddesinde
belirlenen yayın esasları çerçevesinde yayınlarını sürdürmektedir
değerli milletvekilleri. Hiçbir görüş veya mülahazanın TRT yayın
ihalelerini etkilemesi söz konusu değildir. Hiçbir TRT mensubunun,
TRT yayınının anayasal ilkelerle çelişmesi de söz konusu değildir,
olamaz. Ama, şunu da ifade edelim: 1974 yılından beri TRT’de dinî yayınlar
yer almaktadır ve…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Dinî yayın değil,
dinci yayınlar Sayın Bakan. Dinî yayına karşı değiliz. Dinci yayın...
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın milletvekillerim,
herhâlde biraz sonra grup adına konuşacaksınız, bunları dile getirirsiniz.
Ben, o ifadeyi reddediyorum.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) – Söyleyeceğiz zaten.
HARUN AKIN (Zonguldak) – Biraz sonra.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Biz de onlara
cevabını veririz.
TRT’nin -biraz önce ifade ettiğim gibi- bir görevi,
Türkiye’de birlik, bütünlük ve aileyi korumadır, Kanun’unda yer
alır bu ifadeler ve TRT, toplumun televizyonudur; toplumun beklentilerini,
toplumun ihtiyacını karşılayacak yayınları yapmak da TRT’nin görevidir.
TRT, bugün, reyting kaygısını da ikinci plana atarak, en kaliteli yayını
sunmaktadır. Gerek film olarak gerek dizi olarak gerek belgesel olarak
gerek Türkiye’nin tanıtımı olarak gerek değişik toplum kesimlerinin
sorunlarını gündeme getirme olarak gerek haber bülteni ve haber
programları olarak ve gerek dinî yayınlar olarak TRT bu toplumun televizyonudur,
toplumun ihtiyacı olan dinî konuda da yayın yapacaktır (AK Parti sıralarından
alkışlar) ve bu ilk defa da bu dönemde yapılmıyor, 1974 yılından itibaren
yapılmaktadır ve ilk başlatan da Sayın İsmail Cem’in dönemidir, 74.
Kendisini buradan, gerçekten, o manada anıyorum, TRT’nin en yerli
dönemlerinden de birisidir o dönem, yani, benim zihnimde kalan TRT
olarak. Hem kendi yerli değerlerine hem tarihine vefalı dönemlerden
biri olarak da anılır. O günden bugüne de TRT’de değişik formatlarda,
değişik isimlerde, değişik saatlerde dinî yayınlar yapılmaktadır.
Bugün de TRT’de, öyle sanıldığı gibi çok fazla değil,
sadece belli dinî yayınlar, değişik programlarda, değişik saatlerde
tekrar edilmektedir. Yoksa, saat olarak ve sayı olarak çok da fazla
değildir. Ama, zaten bunlardan birisi tamamen Diyanet İşleri Başkanlığımızca
hazırlanmakta ve sunulmaktadır, “İslam’ın Aydınlığında” isimli
program ve diğer dinî programlar da tamamen Diyanet İşleri Başkanlığıyla
irtibat içinde ve onların uzmanlığıyla, onların danışmanlığıyla
yürütülmektedir.
Tekrar edersek, toplumun birlik ve beraberliğine,
ailenin korunmasına yönelik yayın yapmak TRT’nin yasal görevidir.
TRT’nin, laik, demokratik ve özerk vasfı tartışma konusu dahi yapılamaz.
TRT, kendi konumunun bilincindedir ve o bilinçle yayınlarını sürdürmektedir
ve zaten TRT’nin Yayın Denetleme Kurulu Başkanlığı da vardır, büyükçe
de bir birimdir TRT içinde. Bütün yayınlar da orada değerlendirilmektedir.
Burada, tabii, TRT’nin kamu yayıncılığı boyutunu
iyice irdelemeliyiz değerli arkadaşlar. Burada, gruplarımızın
ortak oluruyla gündeme alındı bu araştırma önergesi. Adalet ve Kalkınma
Partisi de buna olur verdi. Bu vesileyle, sadece, bizim önemli bir
kurumumuzu, bir kısmı kulaktan duyma, bir kısmı iyi denetlenmemiş,
bir kısmı, bazı basında çıkan haberlerle TRT’yi eleştirmek değil,
Meclis olarak, gelin, bir tane olan kamu yayın kuruluşumuzu, burada,
daha iyi nasıl olur, ona katkı vermeye çaba sarf edelim, üç grubumuz
da buna katkı versin ve TRT de, TRT yönetimi de bundan faydalansın;
biz faydalanacağız.
Kamu yayıncılığı, biliyorsunuz, titiz bir yayıncılıktır.
Hele bugün, özel televizyonların, radyoların çoğaldığı bir dönemde,
kamu yayıncılığına çok büyük görevler düşmektedir, âdeta, örnek
olma görevi düşmektedir.
Reyting kriterlerinin her şeyin önüne geçtiği
bir dönemde, TRT, kamu yayıncısı olarak, belki özel kanalların ihmal
ettiği birçok boyuta eğilmek durumundadır. Özellikle kaliteli yayında,
müziğimizin her türünün ve Batı klasik müziğinin, bugün yine en
iyi izlenebildiği, en iyi örneklerinin yayınlandığı yer TRT’dir.
Hepimiz televizyonlara bakıyoruz, bunu zaten fark ederiz. Toplumsal
değerlerin gözetildiği programların, dizilerin yer aldığı kanallar
yine TRT kanallarıdır büyük oranda. Çünkü, TRT’nin bir toplumsal sorumluluğu
vardır. Kültürümüze hizmet açısından, kendi değerlerimizin tanıtıldığı,
yaşatıldığı, büyük oranda buna özen gösterilen kanallar yine TRT
kanallarıdır ve Türk dilinin, Türkçemizin, güzel Türkçemizin en
özenle kullanıldığı kanallar TRT kanallarıdır ve TRT buna özel bir
önem göstermektedir. Bugün, değişik yayın ortamlarında, argoların,
yerel ağızların, kısa ifadelerle artık kelime dağarcığının daraldığı
bir Türkçenin değil, daha zengin bir Türkçenin kullanılması, zenginleştirilmesinde
TRT büyük bir özen göstermektedir ve haber titizliği. Haber titizliği…
Bakın, bugün… Daima, tabii, siyasi partilerimizin “bizim sesimize
daha az yer veriyor” eleştirisi, TRT’nin yayın hayatı boyunca olagelmiştir,
her dönemde olmuştur, ama genel toplum planında, en güvenilir haberleri
TRT verir. Daha doğrusu, toplum en çok TRT’nin haberine güvenir. Bir
resmî haber ajansımız olarak geleneksel bir ifade vardır, “Anadolu
Ajansı geçtiyse doğrudur” ifadesi ve bir de TRT’nin verdiği haberlere
büyük bir güven vardır, çünkü. TRT, habercilikte çok titiz davranır.
Şimdi, biliyorsunuz, değişik araştırmalar da yapılıyor.
Görüntülü medya araştırmaları da var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakanım, size vereceğim süreyi
diğer arkadaşlara da vereceğim. Ne kadar zamanda konuşmanızı tamamlarsınız?
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Toparlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Teşekkür
ederim.
Bu araştırmalarda üç kavram kullanılır: İzlenme,
beğenilme ve güvenilme veya toplum açısından izleme, beğenme, güvenme.
Bugün, reyting, genelde tabii, izlenmeyi yansıtıyor,
izlemeyi yansıtıyor, ama değişik araştırmalarda beğenme, güvenme
boyutu da vardır ve hangi kanaldan gelen haberlere en çok güvenirsiniz
denildiğinde, yine TRT başta gelmektedir. Bunu, burada, ben, Kurumumuz
adına, önemli kamu yayın kuruluşumuz adına iftiharla söylemek istiyorum.
Ben, tabii, burada, değerli konuşmacılar o kısa
araştırma önergesi metinlerinin dışında neler söyleyecekler onu
bilmediğim için, yetinmek istiyorum, ama, söylenecek hususlara cevap
vereceğim. Yalnız, güncel olduğu için ve bugün de belli basın kuruluşlarında
yer aldığı için bir konuya daha, Sayın Başkanım, izninizle değinmek
istiyorum.
Papa XVI. Benedict’in Türkiye ziyaretinde,
TRT’nin bir iki yerdeki canlı yayınında sorun olduğuna dönük ve bir
yerde kameranın açık bırakıldığına dönük basında bazı haberler
çıktı. Bunları biliyorsunuz, muhtemelen burada konuşmalarda da
-güncel olduğu için- gündeme getirilebilir. Bunu açıkça ifade ediyorum
ben, çünkü, o Ankara programının her kısmında zaten refakatçi Bakan
olarak, ev sahibi olarak, misafir ağırlamak üzere görevlendirilmiştim.
Genel olarak şunu ifade edebilirim: Papa XVI. Benedict’in ziyareti
öncesindeki pek çok spekülatif ve endişeli değerlendirmelere
rağmen ve onların aksine çok iyi yönetilmiş ve çok iyi geçmiştir. Türkiye’miz
için âdeta, o, lehe çevrilmiştir, Türkiye’nin tanıtımına büyük katkı
sağlamıştır, 2 binin üzerinde basım mensubu Papa’nın ziyaretini
izlemiştir, bunun 950 tanesi sadece bu ziyaret için değişik ülkelerden
ülkemize gelmiştir. Yani, dünyanın her kesiminden büyük, önemli yayın
kuruluşlarının mensupları gelmiştir ve Türkiye büyük bir ülke olduğunu
göstermiştir, misafirini iyi ağırlamıştır ve uluslararası alanda
gayet de büyük yankılar uyandırmıştır, çok olumlu yansımaları olmuştur.
Burada üç önemli basın yayın kuruluşumuz görev
almıştır. Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, gazetecilerin
akreditasyonunu yapmıştır. TRT, resmî yayın kuruluşudur ve bütün
dünyaya görüntüleri TRT geçmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, Sayın Bakanın
mikrofonunu açacağım, üç dakika süre vermiştim, bundan sonrasını
da diğer konuşmacılara da ekleyeceğim.
Buyurun.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Toparlıyorum
Sayın Başkanım. Teşekkür ederim.
Anadolu Ajansımız yine resmî yayın kuruluşudur,
fotoğraf ve yazılı haberleri de dünyaya Anadolu Ajansı geçmiştir
ve görevlerini de çok iyi yapmışlardır.
Tabii, çok alanda canlı yayın yapan TRT için bir iki
yerde bazı küçük aksamalar olmuştur. Bunun da, Kurum içinde değerlendirilmesi,
soruşturulması sürdürülmektedir. Ama, mesela, işte “Anıtkabir’de
görüntüler iyi yansıtılamadı.” gibi… Orada, hepimiz biliyoruz,
herkesin duracağı yer bellidir, zaten onlar yazılı da yere konmaktadır.
O anda Sayın Papanın çelenk koyduktan sonra orada bir miktar beklemesi,
beklenen programdaki bir şey değildir. Kendisine orada da belki yeterli
rehberlik yapılamamıştır; ama, sonra zaten yerine çekilmiştir, ondan
sonra da her şey normaldir. Yani, buna benzer bir iki küçük aksama dışında
büyük bir problem yoktur.
Ben, emeği geçenleri, bütün bu üç kurumumuzdaki
arkadaşlarımızı tebrik ediyorum. Türkiye’nin tanıtımına, dış dünyada,
olumlu imajına hizmet etmişlerdir aynı zamanda.
Ben sözümü burada kesiyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Sayın
Bakanın ek süresi sadece dörtbuçuk dakika sürmüştür. Bundan sonraki
konuşmacılara, isterlerse sürenin başında ekleme yapabilirim,
isterlerse yirmi dakikalık sürenin sonunda ekleme yapabilirim.
Anavatan Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
ve Grup Başkan Vekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu…
Sayın Kurtulmuşoğlu, buyurun efendim. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan
evvel hepinize saygılarımı sunarım.
Geçen hafta Özürlüler Günü idi. Özürlüler Günü’nü
kutluyorum. Ayrıca, tekrar Türk hanımlarının, Türk kadınının seçme
ve seçilme hakkını kazanmasının 72’nci yılını kutluyorum. Bu Mecliste
25 tane hanımefendinin değil, en az 150-200 tane hanımefendinin bulunmasının
temennisiyle de sözlerime başlamak istiyorum.
Evet, bilindiği üzere, 2954 sayılı Türkiye Radyo
ve Televizyon Kanunu, radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesine,
Radyo ve Televizyon Yüksek Kurulunun ve Türkiye Radyo-Televizyon
Kurumunun kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esaslar
üzerinde düzenlenmiş bu kanun. Yani, diyor ki: Anılan 2954 sayılı Kanun’un
“yayın esasları” başlıklı 5’inci maddesinin (m) fıkrasında “kamuoyunun
sağlıklı ve serbestçe oluşabilmesi için kamuoyunu ilgilendirecek
konularda yeterli yayın yapmak; tek yönlü, taraf tutan yayın yapmamak
ve bir siyasi partinin, grubun, çıkar çevresinin, inanç veya düşüncenin
menfaatlerine alet olmamak” gerektiği açıkça ifade edilmiştir.
Şimdi, Sayın Bakanın, hakikaten, buraya bizden
sonra çıkmasında yarar var idi, konuşmacılardan sonra. En azından,
doğruları, yanlışları, burada birlikte, bizim yanlışımızı da biz
öğrenirdik. Sayın Bakan da, burada, bizim evvelden konuşmamız lazım
gelen şeyleri kendileri konuşunca, yani sanki her şey bitmiş gibi
oldu. Sayın Bakanı çok severim, pırıl pırıl bir beyefendi. Efendiliğine
saygı duyuyorum, seviyorum da, ama, sanki, Sayın Bakanım anlatırken,
TRT’nin her şeyinin normal, yani ortalık güllük gülistanlık, yani
“siz, bu araştırmayı niye verdiniz” gibi bir laf çıkardım ben. Yanlış
da olabilir, ama ben öyle çıkardım.
Peki, o zaman, TRT yönetimi o kadar güzel çalışıyordu
da, biz niye araştırma önergesi verdik acaba?
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Laf olsun diye verdiniz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – İş olsun!
MAHMUT
GÖKSU (Adıyaman) – Laf olsun torba dolsun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – Yani, çok
güzel…
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – İş olsun! Çalışıyor
göstermek için.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – Hakikaten
şunu anlamış değilim: Mesela, TRT’nin yayınları… Ben, 1965’ten beri
TRT televizyonunu izleyen bir adamım. O zamanlarda, İstanbul’da yeni
kurulduğu zamanları biliyorum. Hakikaten, TRT, haber bültenlerinde
tarafsızlığını kanıtlamış bir kurumdur.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – İdi…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – Buna kimsenin
bir şey diyecek hali yok.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Daha yeni yeni yeni kanıtlıyor.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – Ama…
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Daha yeni yeni kanıtlıyor,
eskiden öyle değildi.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – Ama, şimdi,
bakıyorum…
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Eskiden taraflıydı,
çok taraflıydı.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – O zaman,
ben şöyle diyeyim Sevgili Milletvekilim…
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Hizaya geldi.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım
lütfen.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – Ben, hiç
laf atmayı ne severim ne karşılık veririm. İzleyiniz, izleyiniz…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne de atanı severim…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – Benim de
yanlışım olabilir, Sayın Bakanım gelir, burada, Sayın Kurtulmuşoğlu,
senin böyle yanlışın var der. Doğrudur, belki ben de hepsini… TRT’nin
içinde her gün yaşamıyorum ya, benim de eksiğim vardır, olabilir.
Ama, buna burada ilgili bakan cevabını verir.
Evet, sevgili arkadaşlarım, ben, halen TRT’nin haberlerini
izlemeyi yeğ tutan bir adamım. Çünkü, ona güveniyorum. Eskiden beri
gelen, süregelmiş bir tarafsızlığı vardır TRT’nin. Ama, incinebilirsiniz,
üzülebilirsiniz ama, son zamanlarda, şöyle söyleyeyim, siyasi haberlerde
iktidar partisine veriyorsun, ana muhalefet partisine veriyorsun,
grubu olmayan partiye yer veriyorsun ama -Meclis İç Tüzüğü’nde de
belli- grubu olan partinin konuşmasını niçin vermiyorsun? Ben onu
Sayın Bakanımdan da rica ediyorum, öğrensin, sorsun. Haberlere bakar,
öğrenir. Çünkü, her türlü yetki Sayın Bakanımın elinde.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ana muhalefete
vermiyor.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – Şimdi, tabii
ki, bugüne kadar, iktidarlar, TRT’yi çoğu zaman kendi borazanları
gibi kullanmışlar. Bu, bugün değil, dün de var idi, bugün de var. Ama,
ben Kurtulmuşoğlu olarak söylüyorum, insan olarak söylüyorum, yani,
hakkaniyetli olarak muhalefete yer versen ne olur? Zaten medyanın,
özel medyanın çoğu iktidarın yanında. Tarafsız olan TRT’nin muhalefete
söz vermesi kadar doğal bir şey var mıdır? Ben bunu bu şekilde söylüyorum.
Şimdi, tabii, mademki siyaset yapıyoruz… Sayın Bakan da, bize,
sağ olsun, konuşma imkânı verdi. Sayın Bakanım, son iki yılda TRT Genel
Müdür Vekili Beyefendi’ye göre, 88 tane atamanın -yeni atama yapılmış
müdürler alınarak, yerine, 88 kişiden- 83’ü değiştirilmiş, Haber-Sen
Sendikasına göre de 200 kişi değiştirilmiş.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hani 3 kişiydi?..
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – Hani burası
tarafsız bir kurum idi? Elbette ki, bir ünitenin başı değiştirilir.
Genel müdürün, genel müdür muavinlerinin değiştirilmesi kadar doğal
bir şey olamaz. Ama, yapımcıdan ne isteniyor, kameramandan ne isteniyor,
onu anlamış değilim.
Şimdi, o yayınlar yapıldı, bu yayınlar yapıldı,
benim çok şık tarif edeceğim bir şey değil. Ben devlet yönetiminden
geliyorum. Tarafsızlığı çok severim. Ne olursa olsun, kim olursa olsun,
benim karşıma çıkmış insan, rengi değişik olabilir, fikri değişik
olabilir, nasıl olursa olsun, o, benim için insandır, ona göre hareket
ederim. Kurumlardan da devletin elinde tek kalan bir kurumu var, o da, Radyo
Televizyon Kurumu. Burada da siyaset yapmayalım, ne olur? Her tarafta
siyaset yapılıyor. Burada az yapsak siyaseti. Bu Kurumu bozmasak
daha iyi olmaz mı? Ben size bırakıyorum. Benim ne atanacak akrabam
var, ne çoluğum var ne çocuğum var oraya gelecek; benimki alınmadı
da onunki alındı diyecek de bir şeyim yok.
Ama, ben, bakınız, Sayın Bakan bunlara daha çok cevap
verir diye söylüyorum. Bu olmadı. Bakınız, TRT’nin gelirleri: Bandrol,
faturalar ve Sayın Bakan ekledi, reklamlar. Yani, yüzde 80’i devlet
tarafından vergiyle toplanan para. O halde, devlet kurumunda bu paralar
harcanırken bunun hesabını da çok ciddi yapmak lazım; çünkü, o, bizim
vergilerimizle toplanan para. Resmî kurum olduğu için, hesabını
da o şekilde vereceğiz. Nereye ne harcadığımızı da bileceğiz.
Tabii, ben bunları söyler iken, Sayın Bakana belki
fikir verir diye söylüyorum, illa da yüzde yüz her şey doğrudur diye
demiyorum. Biz de Sayın Bakan gibi… Sayın Bakana, nasıl, genel müdür
veya ilgili müdürler getiriyorsa, biz de onlardan, medyadan, orada
çalışanlardan aldığımız bilgiler… Yüzde yüz benim bilgim değil,
ama, biz, niye araştırma önergesi veriyoruz? Bunların doğru olup olmadığını
konuşmak için buradayız.
Mesela, son zamanlarda, siyasal kadrolaşma için
yönetmelik değiştirildi mi? Liyakatsiz kişilerin göreve getirildiği
doğru mu? Yasa ve yönetmeliklere aykırı atamalar yapıldı mı? Kurum
içi sınavlarda usulsüzlükler yapıldı mı? Bir kısım personel hakkında
müfettişlerce hazırlanan raporların işleme konulmadığı doğru
mu? Çalışanlar arasında siyasi düşünce, inanç, etnik köken ve sendika
üyeliklerine göre ayırımcılık yapıldı mı?
Mesela, bugüne kadar, bazen, Kurum çalışanlarınca
“maaş alıyoruz, biz, bu maaşımızı hak etmek için TRT’ye program hazırlamamız
lazım” denildiğinde, acaba, karşı çıkıldığı oldu mu? Bunu bırakıp,
dışarıdan, TRT’ye, mesela, farz edelim bir dizi 800 milyara mal olacakken,
acaba, 4,5 milyon dolar gibi bir harcama yapıldı mı dışarıdan?
Mesela, bakınız… Bunu niye söylüyorum: TRT daire
başkan yardımcılarından birinin -Bana yanlış gelen bir şey, burada
söylemekte bile çekiniyorum ve üzülüyorum, ama araştırma önergesi
olduğuna göre doğruluğunu hepimiz bilmek mecburiyetindeyiz.
Doğru mu yanlış mı?- eşinin üzerine kayıtlı yapım şirketine 1,5 milyon
YTL karşılığında dizi yaptırıldığı doğru mu? Piyasa fiyatı araştırması
yapılmadan ve ihale açılmadan 4 milyon 150 bin Amerikan doları karşılığında
181 araç kiralandı mı? Benim hakkım, soruyorum. Doğruluğunu yanlışlığını,
işte Sayın Bakan burada söyler.
Yani, bu güzel Kurumun, hepimizin gözdesi olan
bir kurumun üzerindeki sansasyon haberler de olsa, şaibeler de olsa,
onları üzerinden kaldırmak hem Millet Meclisinin görevi hem ilgili
sayın bakanın görevi diye düşünüyorum. Ben, bugüne kadar hep çalıştığım
yerlerde, ilk önce, ünitemde ne olduğunu öğrendikten sonra kendim
bir soruşturma yaparım. Eğer onun altından çıkamıyorsam, ilgili bakanlığa
bildirir, müfettiş isterim. O müfettişin yapacağı inceleme sonunda
neresinin doğru, neresinin eksik olduğunu hep birlikte görürüz.
Bizim de şimdi burada istediğimiz bunlardan birisi.
Şimdi, bakınız, hakikaten tarafsız olması lazım
gelen bir TRT’nin, Çanakkale Savaşları’nın yıldönümünde, bu dönemi
en iyi anlatan yazarlarımızdan birisi olan Turgut Özakman’ı programa
çıkarmak suç sayılmış. Özakman’a karşı sansür yapıldığı söyleniyor.
Bilemem. Ben Özakman’ı “Çılgın Türkler”le okudum. “Çılgın Türkler”i
okurken de ağlayarak okudum. Bu ülkemin nasıl kazanıldığını, nasıl
bize bahşedildiğini içim sızlayarak, ağlayarak okudum ve en hızlı
okuduğum kitaptı.
Bunu niçin soruyorum: Benim çok sevmediğim bir
şey. “Şu konular daha çok veriliyor, bu konular falan veriliyor”u
hiç sevmem. Ama, eğer ülkemin gerçeklerini, bu ülkenin nasıl kazanıldığını
herkese öğretmek için, bilmeyenlere de öğretmek için, böyle bir konu
olduğunda, o, beni yaralar, içten üzer. Beni üzdüğü gibi, ülkemi
de üzer. Ben de bu ülkenin vatandaşlarından birisiyim. Beni üzüyorsa,
ülkemin vatandaşlarını da üzer diye düşünüyorum.
Sayın Bakan, iyi niyetinizden hiçbir zaman şüphem
olmadı. Sizi, hem insan olarak çok severim -onu söylüyorum- sayarım.
Sayın Bakan, benim bu söylediğim konulara sizin
de hassasiyet göstereceğinize inanıyorum.
Sayın Bakan, ben bazen şöyle derim arkadaşlarıma:
Benim duyduklarım veya benim söylediklerimin hepsi yüzde yüz doğru
olmayabilir, ama, onun içinden doğruları siz bulun derim; araştırın,
bulun. Ben, sadece... Şu anda ben doğru bilirim de, belki benim doğrularım
daima doğru olmayabilir. Ama, siz ünitenin başında olduğunuza göre,
ilgili genel müdüre, ilgili daire amirlerine bunları sorma hakkınız
var Sayın Bakanım. Bunları, bugün, burada, illa bugün burada cevap
vereyim değil. Sizin gibi bir beyefendiye, gelip, burada “Doktor
Kurtulmuşoğlu böyle dedi, bu yanlıştır” demek, sizin bendeki inanılırlığınızı
kaybettirir. İnceleyiniz, araştırınız, soruşturunuz. Yanlışlar
olduğunda ben bu yanlışlarımı kabul ederim ve buradan da, pek de rahat
“Sayın Bakan, sen doğru söylüyormuşsun, benim yanlış söylediğim şunlar
vardı, özür dilerim” demesini de çok iyi bilen bir adamım. Bunu yaparım,
ama, sizden bunların araştırılmasını istiyorum. Böyle günübirlik
“ben böyle dedim, bu böyle değildir, yani, benim buradan aldığım bilgi
bu şekildedir” diye cevap vereceğinizi de zannetmiyorum, çünkü,
o sizin kişiliğinize de yakışacağını zannetmiyorum. Beni de tatmin etmez.
Burada şu anda vereceğiniz cevaplar tatmin etmez. Etmediği gibi
de, yani, burada söylenen burada kalmış olur.
Onun için, burada söylenenlerin doğruluğunu
araştıralım, soruşturalım. Bir araştırma komisyonu hazırlayalım,
neresi doğru neresi yanlış… Çünkü, bu TRT Kurumu, şahısların değil,
70 milyon insanındır. Bu TRT Kurumuna güvenini hiç kimsenin sarsmaya
hakkı yoktur diye düşünüyorum.
Ben, halen, kötü de olsa, bugünkü yayınlarında taraflı
da olsa, eksikleri de olmasına rağmen, TRT’ye, TRT’nin gelmişine geçmişine,
bugünkü hâlinde, bozulmasını istemeyen bir izleyicisi olarak TRT
yönetimindeki arkadaşları uyarıyorum, daha itinalı programlar
yapmalarını temenni ediyorum.
Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Hoşça kalın efendim. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kurtulmuşoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili
Sayın Emin Koç.
Sayın Koç, buyurun.
CHP GRUBU ADINA EMİN KOÇ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Türkiye’nin en önemli sorunlarından birini
daha burada görüşüyoruz. Tabii, dileğim, burada sorunları dile
getiriyoruz; ancak, samimi olarak bu sorunlara eğilip, çözümüne
de yönelirsek, doğal olarak başarılı olacağız.
Ancak, yine, burada şunu yaşayacağız biz: Biz,
muhalefet olarak sorunları sıralayacağız, eksikleri söyleyeceğiz,
sonunda İktidar Partisi her zaman olduğu gibi “Bunlar doğru değil.”
diyerek, karşı oy verip, yine sonuca ulaşmayacak bir durumla burada
karşı karşıya kalacağız.
Ancak, şunu söylemek istiyorum: Böyle yaparsanız,
bu TRT ne size hayır getirir ne Türkiye’ye hayır getirir. Önce bu sorunu
çözmemiz gerekir. Ve buradaki konuşmalarımın hepsinde de aşağı
yukarı resmî belgeler üzerinden konuşacağım, hepsi kayıt altında
olan bilgilerdir.
Bir defa, ben gazeteciyim, yirmi yıldır da sarı
basın kartı taşıyan bir insanım. Yirmi iki yıldır da bu Parlamento
kulislerinde tüm iktidarları, tüm partileri izlemiş bir insanım
ve TRT’yi yakından, çok, tanıyan insanlardan biriyim. Yine, KİT Komisyonunda
TRT’nin denetimini yapan, alt komisyonda da çalışmasını sürdüren
bir insanım. Dört senedir bu çalışmaları sürdürüyoruz.
Sayın Bakana yüzlerce soru önergesi verdim. Yine,
şu anda, tabii TRT’mizde genel müdürümüz de yok, maalesef. Genel Müdür
Vekilimize sorduğumuz sorular böyle kitapçık haline geldi. Hepsinin
cevabı geliyor; ama, gelen cevapların içinde elle tutulur hiçbir
şey göremiyoruz. Yapılan şeylerden sonuç alamıyoruz. Alınması gerekiyorsa,
iktidarıyla muhalefetiyle burada bir Meclis araştırmasının açılması,
komisyonun kurulması, ciddi olarak bu iddiaların değerlendirilmesi
gerek.
Sayın Bakan çıktı, burada TRT’yi öyle bir anlattı
ki, TRT güllük gülistanlık, hiçbir sorunu yok TRT’nin. Ne kadar güzel!
Geçmişten beri de ben izlerim, hep böyle söylendi.
Ben, gazeteci olarak şunu biliyorum: TRT, kurulduğu
yıllarda ve daha sonraki yıllarda, Türkiye’de, Türk medyasının okuluydu
TRT. Hepimize önderlik yaptı. Bugün Türkiye’de kurulan ne kadar
özel televizyon varsa onların haber dairelerine bakın, hepsi TRT
okulundan yetişmiştir arkadaşlar, hepsi TRT ahlakını, TRT disiplinini
almıştır. TRT, bir kamu yayını kurumu olarak bu topluma, 70 milyon
insana örnek olmuş, gazetecilere örnek olmuş, bu yayınları hazırlayanlara
örnek olmuş, ciddi bir okul olmuş. Burada bir üretim vardı. Ancak, son
yıllarda, geliyoruz, bu okul, maalesef, kapandı, maalesef.
Bizim çabamız da, bu okul daha da büyüsün, daha
iyi olsun, topluma önderlik olsun. Ve siz, AKP’li arkadaşlar görüyorsunuz:
Sizin iktidarınız döneminde toplumdaki ahlaksızlık yüzde 300 arttı,
hırsızlık alabildiğine aldı başını gidiyor, kapkaç aldı başını
gidiyor, özel televizyonlarda “reyting” adı altına mafya dizileri
aldı başını gitti; başka, yanlışlar aldı başını gitti. Ama, bunların
hiçbirinin hangisi yanlıştır, hangisi doğrudur, TRT’de programlarını
görmüyoruz. Mafya dizileri bizim çocuklarımıza hangi zararları
veriyor? Lütfen, bir gün açık oturum yapın, bunu bilim adamlarıyla
tartışın.
Yine Sayın Bakanım diyor ki: “Güvenilir kurum.”
Tamam, güvenilir kurum da, TRT’yi o hale getirdiniz ki Sayın Bakan,
izleyen kalmadı. Reytinglere bakıyoruz, çok büyük olanakları olan
TRT reytinglerde en altlara düşmüştür. Hepimizin odasında “haber
kanalı” deyince NTV’yi açıp seyrediyoruz. Sizin odanızda da var, başkalarının
odasında da… Neden, TRT 2 olmuyor?
Yıllardır toplantılarında rica ediyorum, TRT 2
neden haber kanalı haline getirilmiyor? Tüm Avrupa’yı görün. Avrupa
Birliği, haber kanalı kurdu, tüm dünyaya oradan yayınlar yaptı. Neden
TRT’ye kurduramıyoruz? TRT’nin haber saatlerine bakıyoruz; 18 dakikaydı,
ısrar ede ede 22 dakikaya çıkarttık arkadaşlar, 22 dakikaya. TRT bu
mu olmalı? Neden kısıyoruz, neden bu oturumların hepsini kapatıyoruz?
Ve ben TRT’de görev yapan arkadaşları suçlamıyorum, Haber Dairesindeki
arkadaşları suçlamıyorum, gerçekten orada değerli insanlarımız
var, ama onlara fırsat vermiyor, onlar devre dışı bırakıldı, o arkadaşlar
gereğini yapamıyor, haberciliği yapamıyor, başka engeller çıkıyor.
Sayın Bakan çıktı dedi ki, şimdi gündeme getirilecektir… Papa Anıtkabri
ziyaret etti, demokratik, laik, çağdaş Türkiye’nin kurucusu Atatürk’ün
karşısında saygı duruşu yaptı. Ben TRT’yi izliyorum, Papa saygı duruşunda,
ama kendisi gözükmüyor, Papa yok. Nasıl yayıncılık bu? Soruşturduk,
niye böyle oldu, falan… TRT’nin kameraları belli yerleri almış, belli
sıkıntıları da var doğal olarak da, “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın korumaları
orada engel oldu” diyor. Papayı gösteremedi. Bunlar Türkiye adına
çok ciddi kayıplardır.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) – Papanın Anıtkabir ziyaretinde
Başbakanın korumalarının işi ne?
EMİN KOÇ (Devamla) – Başka, yani, hataları da var.
TRT belli yerlerde sansür kuruyor “ben yayın yapacağım” diyor, ama o
yayını hakkıyla, düzeniyle, maalesef, yapamıyor. Bunların önüne
geçmek zorundayız. TRT’deki diğer sorunları daha getirmiyorum.
TRT, bugün, Türkiye’deki diğer televizyonlarla, kurumlarla kıyaslanırsa
çok büyük bir kadroya sahip, en güzel programları hazırlayacak kadroya
sahip, ama bu kadroların tamamı devre dışı. Özel televizyonlar bin
kişiyle çalışıyor, biz 8 bin kişiyle programlar yapamıyoruz değerli
arkadaşlar, 8 bin kişiyle. Ve çok da yeterli insanlar var, bunların
hepsini de tanıyoruz. Bunların önü açılmalı, bunlar Türk halkının
ufkunu açmalı, güzel programlar sergilemeli. Bu kötü gidişleri,
doğal olarak, durdurmalıyız.
TRT’de, tabii, o kadar çok şey var ki, bunların bazılarını
değerlendireceğim.
Sayın Bakan dedi ki: “Kadrolaşma yok.” Şimdi, 8
bin-9 bin personeli değiştirecek değilsiniz Sayın Bakanım. Belli başlıları
alıyorsunuz, değiştiriyorsunuz, her şey altüst oluyor, ona göre şekilleniyor.
Yine, gündeme getireceğimizi tahmin ederek Sayın
Bakan dedi ki: “TRT’de dinî yayınlar arttı, artabilir.” Bu da toplumun
gereksinmesi. Buna da biz saygı duyuyoruz, karşı da çıkmıyoruz.
“İsmail Cem döneminde başladı” dedi. Ondan da gurur duyduk, sosyal
demokrat bir TRT Genel Müdürü tarafından başlatılmış. Bizim karşı
çıktığımız bu değil Sayın Bakanım. Biz, dinî yayınlara değil, dinci
yayınlara karşı çıkıyoruz. TRT’de, bu konuda, öyle kadrolaşma yaptınız
ki, artık, İslam dini, birbirlerini de beğenmiyorlar, tarikatlara
bölündü. Bir tarikata teslim ediyorsunuz. Biz, ona karşı çıkıyoruz.
Denildi ki: “Bu konularda ne var?” İşte, bunlardan bir örnek okuyacağım
değerli arkadaşlar, hepiniz dinleyin. Size soracağım “buna katılıyor
musunuz?” diye.
Değerli arkadaşlar, TRT’de bir görevli arkadaşımız
var, çok üst düzeyde bir görevli arkadaşımız. Bu arkadaş bir kitap
yazmış, kitabın ismi “Ekranın Büyüsüne Kapılmadan.” Kitaptaki yazar
da -yazar olarak- Abbas Abalı olarak geçiyor. Sonra, bu kitapta öyle
akıl almaz cümleler, düşünceler var ki, insanın tüylerini diken diken
yapıyor ve o kitabın temelinde şu savunuluyor: İslami radyo, televizyon.
Tabii araştırdık, soruşturduk, bu kitap kime aittir diye. Sonunda
öğrendik ki, bu kitap, TRT’mizde Genel Müdür Yardımcı, hem de yayınlardan
sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Muhsin Mete Bey... Kendisi, Başbakanımız
tarafından, TRT Genel Müdürlüğüne önerdi, Cumhurbaşkanı tarafından
da reddedildi. Allah’tan ki reddedilmiş. Muhsin Bey’e “Bu kitap size
ait mi?” diye sordum, “Evet, bana ait” dedi ve o nedenle burada konuşuyorum.
Şimdi, kitaptan belli paragraflar okuyacağım arkadaşlar,
ibretle bir dinleyin.
“Müslümanlarca, il ve ilçelerde pek çok radyo ve
televizyon kuruldu. Dört koldan İslamın gemisini yüzdürmeye koyulduk.
Televizyonlar için düşünülecek çözüm, dinî bir kanal oluşturmaktadır.”
Bu, TRT’nin genel yayınından sorumlu Genel Müdür Yardımcısı.
“Resmî radyomuz TRT, demokratik olma yerine cumhuriyetçi
olmayı tercih etmiştir.” Değerli arkadaşlar, size soruyorum: Siz,
cumhuriyetçi değil misiniz? Cumhuriyetçi olmayı tercih etmiyor
musunuz?
“Laik ve Kemalist olmak, din programlarında bile
ihmal edilmemiştir. Resmî radyonun yetmiş yıllık rejim çığırtkanlığından
gına gelinmiştir.” TRT’yi… TRT’nin radyoları rejime sahip çıktığı
için suçlanıyor bu yayında arkadaşlar.
Yine, devam ediyor bu arkadaş kitabında: “TRT, kuruluşundan
bu yana, kültürel değerlerimize sırtını, Batı değerlerine yüzünü
dönmüştür. Bu tavrını, sola ve Kemalizme yaslanarak sürdürmüş, sağ
iktidarlara ayak bağı olmuştur. Millî Güvenlik Kurulu direktiflerine
uymak ve siyasi otoriteye boyun bükmekle kamu hizmeti yapılamaz.
Olsa olsa paşaların saltanatına hizmet edilir.”
Değerli arkadaşlar, bu, ordunun paşalarını suçluyor,
sizleri de suçluyor, doğal olarak Parlamentoyu da suçluyor; bu demokratik,
laik rejime sahip çıkan herkesi suçluyor.
Yine, devam ediyor: “Televizyonlarımız, laik,
batıcı ve liberal değerleri empoze eden yayın anlayışını benimsemiş
durumdadır. Dinî yayınlar televizyonlarımızın en yetersiz ve zayıf
kaldığı yayın türüdür. TRT, dinsiz radyo, televizyon imajını yaratmaktadır.
Ülkemizde son yıllarda İslami eğilimler artırılmakta, İslamcı olduğunu
varsayan -size söylüyor arkadaşlar- bir parti seçimden 1’inci çıkmakta,
buna rağmen TRT’deki dinî yayınlar azalmaktadır. Bu uygulamalarla,
malum çevreler ve laikperestlere hizmet edilmektedir.”
Bu görüşleri onaylıyor musunuz sayın AKP’li arkadaşlar?
Kim onaylıyor bu görüşleri?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Onaylamasalar orada işleri
ne?
EMİN KOÇ (Devamla) – Ve bu görüşler, bu ibret düşünceler
devam edip gidiyor. Defalarca söyledik, Sayın Bakana da sorduk, Genel
Müdür Vekiline de sorduk. Genel Müdür Vekilimiz Ali Güney, bugün annesini
kaybetmiş -Allah’tan rahmet diliyorum- onun yerine şu anda TRT’nin görevi
Muhsin Mete Bey’dedir, kendisi de kuliste oturuyor, ama buraya, bakıyorum,
gelmemiş. Neden gelmemiş? Bu kadar ağır ithamlar var burada, gelip
görmeliydi, dinlemeliydi.
Değerli arkadaşlar, bu, hâlâ, TRT’nin Genel Müdür
Yardımcısı olarak neden görevde tutuluyor, neden hakkında bir soruşturma
açılmıyor? Ben, soru önergeleri veriyorum, Genel Müdür Vekilimiz
diyor ki: “O, bireysel görüşüdür.” Böyle bir mantık dünyanın hiçbir
yerinde var mı?
Yine, bu dinci yayınlar konusunda eleştirilerimizi
sürdürürken, şimdi bu konularda görev alan arkadaşımız Adem Özkan
ve öyle bir ekibe bu yayınları, dinci yayınları teslim ettik ki… Geçmişte
TRT’yi hepimiz biliyoruz, kravatlı, düzgün, modern, çağdaş, Diyanetten
onaylanan din adamları buralara çıkar, topluma ışık tutardı, hepimize
ışık tutardı, hepimiz de saygı duyardık, ama, şimdi, kime teslim etti?
Hepimiz biliriz, tanırız, Nur Cemaatinin önde gelenlerinden birisi,
Senai Hoca vardır. Hep onlarla oturup kalkıyor, onların programları...
Onların programlarına da TRT yasalarına uygun olmayan ücretler
ödeniyor; 250 milyonu geçmez deniliyor, bunlara dört yüz ellişer
milyon lira ücretler ödeniyor. Yani, bunu da paraya çeviriyorlar
arkadaşlar. Bizim karşı çıktığımız budur. YİMPAŞ kuruluyor, Yozgat’a
hizmet yapılacak... Bakıyorsun, o dinî yapıyı hemen paraya çeviriyor,
başka şeye çeviriyor. Burada da öyle. Bizim karşı çıktığımız o.
Lütfen, yüce dinimizi bu konulara alet etmeyelim, ciddi davranışlar
sergileyelim diyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi TRT’de reytingler yerle
bir, diğer televizyonların hiçbiriyle yarışamıyor. Tabii, reytingler
yerle bir olunca, TRT’nin en büyük göstergesi, reklam gelirlerinin
yerle bir olmasıdır. Koskoca TRT özel televizyonlarla yarışamıyor.
Reklam gelirlerinde çok büyük kayıplar söz konusu. Sayın Bakanımız
dedi ki: “TRT halkın yayın kurumudur.” Sayın Bakanım, TRT’yi halkın
yayın kurumu olmaktan, maalesef, çıkardınız. Halkın yayın kurumu
olsa, halk, kendi paralarıyla yaşattığı bu kurumu izler. TRT, şu anda en az izlenen
kurumlardan biri hâline gelmiştir.
Yine TRT’nin denetimlerinde, TRT’de çok ciddi olarak
kaçakların olduğunu gördük. TRT’nin gelirlerini biliyorsunuz,
elektrikten kesiliyor ve en önemli gelirlerinden birisi de bandrol
ücretleri. AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı Necati Çetinkaya. Bu Parlamentonun
içinde de kendisi milletvekili. Biraz önce de önümden geçti. Çalışmalarımızda
gördük ki, Necati Çetinkaya’nın ortak olduğu Çetinkaya Mağazalarında,
bu televizyonların büyük bir bölümünün, uzun yıllar bandrolsüz satıldığını
tespit ettik arkadaşlar. TRT’nin üzerine gittik: Neden bu konuya
eğilmiyorsun? Ve de TRT’den daha sonra verilen resmî belgede, bize,
evet diyor, Çetinkaya Mağazalarında, Necati Çetinkaya’nın da ortak
olduğu Çetinkaya Mağazalarında bandrolsüz mal satıldığı tespit
edilmiştir. Gittik, Adana’da tespit ettik, tutanak tuttuk ve Çetinkaya
Mağazalarına şu kadar milyar, şu kadar para cezası kestik ve bunları
tahsil etmeye çalışıyoruz diyor. Bizim, tabii, devreye girmemiz,
öğrenmemiz de Çetinkaya Mağazaları yıllarca bunu satmış, bir şey
ödememiş, yakalandıktan sonra da bu cezayı ödememek için pazarlıklara
oturulmuş; o anda haberimiz oluyor ve devreye giriyoruz, bunların
ödenmesi gerekir diye düşünüyoruz. Bunu ortaya çıkaran arkadaşımızın
başına neler geliyor TRT’de? Hemen görevden alınıyor tabii. Hemen
şut, doğruya sahip çıkana hemen şut.
Değerli arkadaşlar, biz, Türkiye’nin her yerinde
yolsuzluğu, hortumu önlemeden bu Türkiye ayağa kalkamaz. Bu… Hepimizin
çocuklarının, hepimizin torunlarının geleceği çalınıyor, hepimizin.
Bugün siz iktidarsınız, yarın başkaları gelecek. Gelin, el ele verelim
hepimiz, Türkiye’de bir daha yolsuzluğun, soygunun, hukuksuzluğun
olmadığı bir devlet, bir toplum yaratalım ki, bizim çocuklarımızın
geleceği güvence altına alınsın. Bu, sadece bugünü suçlamıyorum,
geçmişten de başladı, bugün de buna önlem alınmadığı için bunu gündeme
getiriyorum.
Gelin, hep beraber milletvekili dokunulmazlıklarını
kaldıralım. Bakın, bir milletvekilimiz hakkında böyle bir iddia
var, başka milletvekilleri hakkında da başka iddialar var. Bunlar
konuşulacak, bunlar temizlenecek. Önce Parlamento yıkanacak, temizlenecek,
sonra toplumdaki her türlü temizlemenin üzerine gidecektir.
Değerli arkadaşlarım, hangisini sayayım, saymakla
bitmeyecek derecede TRT’de aksamalar var.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Bunlardan yolsuzluk
yapmayan yok herhâlde.
EMİN KOÇ (Devamla) – İşte, bir arkadaşımız söyledi.
Şimdi, Turgut Özakman, hepimizin tanıdığı değerli bir yazar ve Türkiye
için yazmış. Demokratik, laik…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koç.
EMİN KOÇ (Devamla) – Çanakkale’yle ilgili program
yapılırken, hemen, benim bildiğim kadarıyla, yine bu yayınlardan
sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Muhsin Mete devreye giriyor,
programa alınmak isteyen bilim adamı Emre Kongar ve Emin Çölaşan
“Bunlar bizim muhalefetimiz” diyerek hemen programdan dışarı atılıyor.
Yine, Atilla Dorsay, yıllardır “Sinema Büyüsü”
diye yorumlar yapar, çok değerli bir insandır, TRT’ye de gerekli, Türkiye'ye
de gerekli, muhalif ağızla konuşuyor diye arkadaşımız görevden
alınıyor, devre dışı bırakılıyor.
Değerli arkadaşlar, yine, kadrolaşma konusunda,
Sayın Başbakanın Özel Kalem Müdürü Hikmet Bulduk, sürekli, Genel Müdür
Vekili Ali Güney’le birlikte çalışarak, sanki TRT’nin tam görevlisiymiş
gibi, genel müdürüymüş gibi çalışmalar yapıyor, artık, bu, TRT’nin
içinde ayyuka çıkmıştır.
Değerli arkadaşlar, bir tane de Meclisten örnek
vereceğim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Basın ve Halkla İlişkiler
Müdürlüğünde Müdür Yardımcısı olarak çalışan Muhammed Bozdağ, yine
dinî programlardan biri olan “Düşünce İklimi”nde, yaptığı o programda
üç ayrı ücret almıştır, üç ayrı ücret. Hem buradan ücret alıyor… Orada,
danışmanlık diyorlar, program yapımcısı diyor, program… Yani ücretini
artırmak için akıl almaz yöntemler, bunlara, yürütülüyor.
Yine, dinî, dinci yayınlardan birinde program yapan
M. Kemal Öke, aslında yönetmeliğine göre 250 milyon lira ücret alması
gerekirken, konukların da 50 milyon lira ücret alması gerekirken,
bu arkadaşa çeşitli adlar altında ücretler yaratılarak 450 milyon
lira ücret ödenmektedir, konuklarına da 250 milyon lira ücret ödeniyor.
Diğer programlarda bu yok. Neden bu ayrıcalığı TRT’de yapıyorsun?
Yine, reklam gelirlerinde çok ciddi azalmalar
var.
Programların hangisine girersen gir değerli arkadaşlar,
hiç birinin bu topluma faydası olmaz hale gelmiştir.
Bir de, yine, bu toplumun en çok izlediği programlardan
biri spor programı. Onlara da biraz değinmek istiyorum.
Şimdi, halkın parasıyla yayın yapan TRT’nin, halka,
özel TV’lerin lafını bile etmediği alanlarda alternatif programlar
üretmesi gerekiyor ve geçmişte de TRT bunu yapıyordu. Ama, son yıllarda,
bakıyoruz, özel televizyonların hiç girmediği alanlarda TRT’nin
hiçbir tane spor programını görmüyoruz. Geçmişte TRT, tüm topluma,
tüm Türkiye’ye bu programlarıyla, tenisiyle, voleyboluyla, başka
alanlarıyla öncülük ederdi. Dünyada buz pateni yarışmaları olduğunda
TRT naklen yayınlardı. Sokaklarda insan kalmazdı ben çok iyi hatırlıyorum,
bu kadar çok toplum izlerdi. Şimdi, bu konuda dünya şampiyonası oluyor,
Türk halkının haberi olmuyor; yok, TRT’de de yok. Diğer özel televizyonlar
doğal olarak vermiyor.
Buna benzer, sayılamayacak derecede TRT’de yanlışlıklar,
hukuksuzluklar, kadrolaşmalar sürüp gitmektedir. Bunun tek çaresi
var bence, burada Parlamentonun bu olaya el koyması, araştırma önergesi
açması, komisyon kurması.
Sadece şu anda görevde bulunan arkadaşları da
suçlamak istemiyorum, sadece onların da değil… Biz, Parlamento
olarak buna el koyacağız. TRT’yi topluma en iyi hizmet -çünkü, toplumun,
halkın parasıyla yürüyen bir kurum- topluma en iyi hizmet edecek bir
kurum haline getirmeliyiz.
Bak, bu konuşmamda muhalefete şunu… Onlar da
var, değinmedim. Her gün Başbakanın bu televizyonlarda canlı yayını
var, her gün. TRT-1’de, diğer kanallarda, her gün. Ama, ana muhalefet partisine
bak, yok. Deniz Baykal, ana muhalefet partisi lideri Deniz Baykal şu
ana kadar iki tane canlı yayına çıkarılmış; biri TRT-1’de, biri de
TRT-2’de.
Ee, peki, ana muhalefet yok mu arkadaşlar? Burası,
bir dönemler diktatörlüğün olduğu Rusya’nın televizyonu mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİN KOÇ (Devamla) – Türk halkının televizyonu.
BAŞKAN – Sayın Koç, teşekkür ediyorum.
EMİN KOÇ (Devamla) – Başkanım, kapatıyorum.
BAŞKAN – Sayın Koç, bakınız…
EMİN KOÇ (Devamla) – Saygılarımı sunacağım, tamam.
BAŞKAN – Müsaade ederseniz şunu söyleyeyim: Bakınız,
Sayın Bakan sadece dört buçuk dakika fazla konuştu, ben size beş dakika
ek süre verdim ve bunu, konuşmanın diğer zamanında ifade ettim.
EMİN KOÇ (Devamla) – Saygılarımı sunup kapatacağım
Başkanım.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Selamlasın canım.
BAŞKAN – Konuşacak olan arkadaşlarımızın, bu süre
içerisinde kendilerini ayarlamaları lazım. Ben, yani, bu konuşmaları…
Ben size göre kendimi ayarlarsam olmaz.
EMİN KOÇ (Devamla) – Bağlıyorum Başkanım, bağlayacağım.
BAŞKAN – Bağladınız ama. Ben, teşekkür ederim.
Yani, ben beş dakikalık süreyi verdim. Bir haksızlık
yaptıysam, bütün milletvekili arkadaşlarımız burada.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Selamlasın Başkan.
BAŞKAN – Biraz sonra diğer arkadaşlar konuşacak.
Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Bakan istedikçe
veriyordunuz.
EMİN KOÇ (Devamla) – Mantık bu olmamalı.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Bakan istedikçe
veriyordunuz.
BAŞKAN – Sayın Kılıç…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Teşekkür edip kapatacak
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Kılıç, yarım dakika…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Altın mı tartıyorsun
Sayın Başkan?
BAŞKAN – Tartışmayın efendim, lütfen. Ben kararımı
uyguluyorum.
Teşekkür ederim.
EMİN KOÇ (Devamla) – Bir saygı sunup kapatmamıza
dahi müsaade etmiyorsunuz.
BAŞKAN – Ben müsaade etmiyorum değilim, siz vaktinizi
olumlu kullanamıyorsunuz. Kusuru bana atmayın.
EMİN KOÇ (Devamla) – Nasıl kullanamıyorum?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Gayet güzel anlatıyordu.
BAŞKAN – Vaktinizi olumlu kullanamıyorsanız,
benim yapacağım bir şey yok ki.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Gayet güzel anlatıyordu.
BAŞKAN – Ben size sürenizi vermişim, fazla da süre
vermişim, ama siz, kendiniz istediğiniz gibi kullanıyorsunuz. Ben
bir şey diyemem.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Ama, gayet güzel anlatıyordu
Sayın Başkan.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Bakan saygılarını
sunmadan mı kapattınız?
BAŞKAN – Sayın Bakanı dört dakika yirmi yedi saniye
fazla konuşturdum, size beş dakika fazla süre verdim.
Evet, teşekkür ederim. Sağ olun.
EMİN KOÇ (Devamla) – Zihniyet bu olmamalı.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – AK Parti Grubu adına, Bursa Milletvekili
Mehmet Emin Tutan…
Buyurun Sayın Tutan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Tutan, yirmi dakikalık sürenizi başlattım.
Eğer konuşmanızı tamamlayamazsanız ek süreyi size de kullandıracağım.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; TRT hakkında açılması istenen
Meclis araştırması önergesiyle ilgili, AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, Genel Müdür Vekilimiz,
TRT’nin Genel Müdür Vekili Ali Güney’in bugün annesini kaybettiğini
öğrendim. Merhumeye Allah’tan rahmet diliyorum, değerli Genel Müdür
Vekilimize ve ailesine de başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlar, verilen önergeyi, gerekçelerini
okudum. Muhalefet partisi sözcüsü arkadaşlarımızı da dinledik.
Genellikle, eleştiriler dört noktada toplanıyor. Özellikle altını
çizdim, Anavatan Grubunun gerekçesinde şu söyleniyor: “Laiklik ilkesi
ihlal edilerek şeriat propagandası yapılıyor TRT’de” diye. Sözcü,
gerçi, bundan bahsetmedi. Aynı şekilde CHP Grubu da bu konuya değindi.
“Yolsuzluk yapılıyor.” denildi, “kadrolaşma” denildi ve onun dışında
da kayda değer, ben, pek bir şey göremedim. Şimdi, sırayla başlayalım
isterseniz bunlardan.
Değerli arkadaşlar, TRT, Anayasa’nın 133’üncü maddesi
ve 2954 sayılı TRT Kanunu gereğince tarafsız ve özerk kamu yayın kurumu
olarak kurulmuştur. Her türlü program ve haber yayınlarında mevzuatın
belirlediği çerçevede görevini yerine getirmektedir. Haber, haber
programları, her çeşit siyasi yayınlar, aydınlatıcı konuşma, yorum
ve benzeri programlarla diğer tüm yayınlar, yukarıda belirtildiği
gibi, Anayasa ve TRT Kanunu’nda belirtilen esaslara uygun olarak hazırlanmakta
ve yayınlanmaktadır. TRT’nin yaptığı, bir kamu yayıncılığıdır. Bu
da, özetle, ülkenin geneline ve vatandaşların bütününe yönelik,
kamu tarafından finanse edilen ve denetlenen, halkın eğitimi, bilgilendirilmesi
ve bilinçlendirilmesi anlayışıyla hareket etmektedir. Bu hizmet
zengin-fakir, yaşlı-genç, eğitimli-eğitimsiz, ayrıca kültürel, dinî,
bilimsel, sportif, toplumsal, ekonomik ve diğer konularda, yani tüm
halk için yapılır…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Sen hiç TRT izlemezsin
ki.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – …hükûmet, siyasi partiler
ya da iktisadi, toplumsal baskı ve çıkar grupları için yapılmaz. Yayın
içeriğini ticari kaygılar ya da reyting reklam ölçüleri kesinlikle
belirlemez.
Değerli arkadaşlar, TRT bir kamu yayın kurumu ve
1974 yılından beri de TRT televizyonlarında dinî programlar yapılmaktadır.
Şimdi, az önce burada bir laf atma oldu. “Dinî yayınlara
karşı mısınız?” dendiğinde CHP sıralarından bir arkadaşımız “Hayır,
biz dinî yayınlara karşı değiliz, dinci yayınlara karşıyız, bunu
düzeltiyoruz.” dediler.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, TRT, KİT Komisyonu
denetimine tabi bir kurum. TRT KİT’te görüşülürken neler söylenmiş,
muhalefet sözcüleri, iktidar sözcüleri neler söylemiş diye ben
tutanakları aldım -bu yıl, 2006 yılında yapılan TRT’yle ilgili KİT
Komisyonunda yapılan tutanaklar- gerçekten dinci yayınlar mı burada
eleştirilmiş, dinî yayınlar mı eleştirilmiş diye.
Az önce Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan değerli
arkadaşım Emin Koç -tutanaktan okuyorum- şöyle diyor: “Yine TRT’de
son dönemde dinî yayınların ve programların arttığı, bu sayının altıya
çıkarıldığı öne sürülüyor, belirtiliyor veya bizler izliyoruz.”
diyor. Yani, “dinci yayın” demiyorsunuz.
EMİN KOÇ (Yozgat) – Dinci anlamında diyorum, dinci.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – Tutanağı okuyorum
ben. Burada tutanak var, itiraz etmemişsiniz. Altını çiziyorum:
“Yine, TRT’de son dönemde dinî yayınların arttığı…” Ve soruyor: “Bu
TRT’nin vizyonuna veya TRT’nin cumhuriyet ilkelerine sahip çıkmasıyla
bağdaşıyor mu?” Öyle bir soru soruyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, demin Sayın Bakan
da söz ettiler, bu yayınlar, dinî yayınlar TRT’de bizim dönemimizde
başlamadı, 1974 yılından beri bu yayınlar yapılıyor. İsmail Cem döneminde
başlamış, Ocak 2004’ten önce 4 adet dinî program varken, şu anda da TRT
ekranlarında, değerli arkadaşlarım, dört adet dinî içerikli program
yapılıyor. TRT Genel Müdürü Yücel Yener döneminde Diyanet İşleriyle
TRT arasında yapılan protokol gereği “Diyanet Saati” yapılıyor.
Dolayısıyla, TRT’de gerek Şenol Demiröz döneminde gerek şu anda görevde
olan Ali Güney döneminde yine bu dinî programlar yapılıyor. Programların
sayısı artmıyor, sadece adı ve yayınlandığı saatler değişiyor.
Ve “Şeriat propagandası yapılıyor” deniyor. Diyanet İşleri Başkanlığı
tarafından hazırlanıyor bu programlar. TRT anayasal bir kurum, Diyanet
İşleri Başkanlığı da anayasal bir kurum.
EMİN KOÇ (Yozgat) – Diyanet İşleri de karşı o programlara.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – Bunun dışında, bunun
dışındaki programlar Kurumun yapımcıları tarafından hazırlanıyor
ve yine bütün programlar, bildiğiniz gibi, Kurumun Yayın Denetleme
Kurulu Başkanlığı tarafından denetleniyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, yurt dışına çıkıyoruz,
halkımızı geziyoruz. Bize söylenen, tam sizin söylediğinizin tersine.
“TRT’de niye dinî yayınlar az” diyor halkımız. Özellikle yurt dışında
bunu çok duyuyoruz.
MEHMET IŞIK (Giresun) – Kanallar var.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – Ben şunu merak ediyorum:
Bize gelmeyen bu şikâyetler size mi geliyor? Yani, bu dinî yayınlardan
kim, niye rahatsız oluyor? Bu ülke halkının yüzde 99’u Müslüman değil
mi? Hep beraber geçen ramazanda iftar, sahur programlarını yaşadık.
Gerek TRT gerek özel kanallar gerçekten fevkalade, hepimizin hissiyatlarına
hitap eden çok güzel yayınlar yaptılar. Ben anlamakta zorluk çekiyorum.
Bu dinî yayınların ne tür eksikleri var, ne tür yanlışlar yapılmış?
Ben bunları öğrenmek istiyorum arkadaşlarımdan. Keşke bunları
isim isim verselerdi! Bu yapılmadı. Burada yedi, sekiz dakika,
TRT’de görevli bir bürokratın kitabından alıntılar yapıldı. Biz, insanların
yazdıklarını, düşündüklerini yargılayacak makamda değiliz ki.
O arkadaş bu yaptığı yayınla bir suç işlediyse ülkenin bağımsız
mahkemeleri var; burada yargılanır, suçu varsa cezasını alır. Siz,
burada, TRT’nin dinî yayınlarda hangi yanlışları yaptığını anlatmayacaksınız,
sadece bir adamın kitabından alıntılar yaparak, TRT’yi bu şekilde
sıkıştırmaya çalışacaksınız. Bu bana hiç mantıklı gelmiyor.
EMİN KOÇ (Yozgat) – O görüşlere katılıyor musunuz?
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – Konumuz o değil Emin
Bey.
Bir de, bakın, burada siz de bahsettiniz -bir sürü
komisyonlar kuruyoruz, yenisini de kuracağız- çocuklarımız porno
tuzağında. Liselerde, ilköğretim okullarına kadar gençlerimiz
bozulmaya başladı. Dediğiniz gibi -katılıyorum tamamen size-
mafya dizileriyle büyüdü çocuklarımız. Maalesef, Semralar, kaynana
Semralar, Ahular, Meriçler… Sabahları hep bunların peşinde, bunların
başındaydı çocuklarımız, belki eşlerimiz, belki kızlarımız.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Devir kötü, ne yapsınlar.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – Maalesef!
Biz, bunları mı isteyeceğiz, yoksa, halkımızın
dinî hassasiyetlerinin öne çıkması mı, ahlak verilmesi mi? Elbette
ki, TRT, bana göre, bu konuda az yapıyor. Mutlaka, dinî hassasiyetlerimiz,
gençlerimizin millî, manevi moral değerleri daha da artırılmalı
diye düşünüyorum. Bu yayınlar, inanıyorum ki, arttıkça, halkımız,
bu kaynana Semralardan da vazgeçecektir, diğer saçma sapan, işte
bizi gözetliyor evlerinden de vazgeçecektir.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Yani, eğitsel yayınlar
yaptınız da itiraz mı ettik.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
diğer bir konu: “Eşit davranılmıyor siyasi partilere” dedi arkadaşlarımız.
Demin de bahsettim. TRT, bir KİT ve Meclis KİT Komisyonumuzda denetleniyor.
Ben, YDK raporlarına baktım. KİT Komisyonundaki arkadaşlarımız
çok iyi bilirler. KİT Komisyonu, denetimlerini yaparken Yüksek Denetleme
Kurulu raporlarına itibar eder. YDK raporlarında, maalesef, sizin
dediğiniz gibi değil, siyasi partilere eşit davranılmadığı konusunda
hiçbir eleştiri yok. Hatta, verilen bir cevap var. Yanılmıyorsam,
Muhsin Koç, Diyarbakır Milletvekilimizin bir sorusuna cevap verilmiş
yine TRT tarafından, TRT Genel Müdürlüğü tarafından. Orada gördüm
-benim gördüğümü söylüyorum- muhalefete bizden çok yer verilmiş,
iktidardan çok yer verilmiş.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Çünkü, sizin
oyunuz yüzde 32.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
diğer bir konu, kadrolaşma konusu. En önemli konu bu. Şimdi gelelim
kadrolaşma konusuna. TRT’de Şenol Demiröz’ün atandığı Ocak 2004’ten
bu yana ben bir baktım kadrolaşmada neler var diye. Arkadaşlar, Aralık
2002, dolu kadro 7.996, Ocak 2004 -yani, Şenol Demiröz gelmiş- dolu kadro
7.799, Temmuz 2005’te dolu kadro arkadaşlar, 7.428’e inmiş, Kasım
2006’da dolu kadro 7.171’e inmiş. Hani nerede bu kadrolaşma? Nerede
bu kadrolaşma?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Kimler gitmiş, kimler gelmiş?
Kadrolaşmayı sayısal mı anlıyorsunuz?
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – Şimdi, peki, başka
bir şeye bakalım, Yücel Yener dönemine bakalım. Bakın, Yücel Yener
göreve gelmiş değerli arkadaşlar, 1997 yılında, TRT’deki personel
sayısı 5.857…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Geç onları sen.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – …98’de 6.442’ye çıkmış,
2000’de 8.171’e çıkmış.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Kimler gitmiş, kimler gelmiş,
onu söyle.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – Kadrolaşma ne zaman
yapılmış, görüyor musunuz burada? Evet, kadrolaşma nerede yapılmış,
işte, bunun ispatı burada. Ve, tabii, bu dönemle ilgili şikâyetler
olmuş, Sayın Yener’le ilgili şikâyetler olmuş ve Cumhurbaşkanlığı
Denetleme Kurulu çok geniş kapsamlı bir rapor hazırlamış. Bu rapor
da elimde. Bayağı sıkıntılar var, personel uygulamasıyla ilgili
sıkıntılar var, yayın elemanı eksiği gerekçe gösterilmesine rağmen
“bu dönemde -97-2002 yıllarında- en fazla artış genel idare hizmetleri
ve yardımcı hizmetler sınıfından alınmıştır” diyor. Yani, TRT’ye eleman
alınmış, ama niteliksiz elemanlar alınmış. Şu anda 7 bin civarında
TRT’de personel var, ama ne gariptir ki, yayıncılıktan anlayan, gerçek
anlamıyla basın mensubu, gazeteci diyebileceğimiz eleman eksikliği
var. Vasıfsız, hiçbir özelliği olmayan, bürokrat yakınları, milletvekilleri
yakınları, bakan yakınları, maalesef, o dönemde doldurulmuş, bu kadrolar
şişirilmiş. Dolayısıyla, muhalefetin özellikle bu söylediği personel
alımı ve kadrolaşma iddiasının da tamamen mesnetsiz kaldığını sizlere
arz ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bir ilginçlik daha: 2000-2003
yılları arasında, yani 2000 dâhil toplam dört yılda TRT’yle ilgili 104
tane soru önergesi verilmiş. 2004-2006 -daha bitmedi- üç yıldan az
bir zamanda verilen soru önergesi ise 254. Yani, daha önceki yıllarda
ortalama 26 soru önergesi var, şimdi, bizim devri iktidarımızda
85’e çıkıyor.
Değerli arkadaşlar, elbette ki TRT’nin sorunları
var, her şey güllük gülistanlık değil, bunu hep beraber biliyoruz.
Gayretimiz nedir? Amacımız nedir? Niye TRT de BBC gibi bir kuruluş
olmasın? Bu konuda kafa yoralım, hep beraber bu sıkıntıları konuşalım,
tartışalım. Ancak şunu da iyi bilelim: TRT’nin çözüm bekleyen yapısal
meseleleri var. Finansman konusu sağlam ve kalıcı bir sisteme maalesef
kavuşturulamamış. Bu konuyu konuşmamız lazım. En önemlisi de değerli
arkadaşlar, -yine sizin eleştirinizden biri- her şeyden önce, bir
genel müdür atanamamış. Bu konuda bizim üzerimize geliyorsunuz
“bir genel müdür atayamadınız” diye, ama biz iktidar olarak üzerimize
düşeni yaptık. Öncelikle bir bakanlık müsteşarımızı, iki defa, Sayın
Cumhurbaşkanına, TRT Genel Müdürü olması için gönderdik, maalesef
reddedildi. Başbakanlık müsteşar yardımcımız gönderildi, Sayın
Cumhurbaşkanımız bunu da reddetti. Yani, bu mantığı anlamakta doğrusu
zorlanıyorum ben şahsen bir milletvekili olarak. Siz, bu üst düzey
bürokrata, müsteşar olabilirsin diyeceksiniz, müsteşar yardımcısı
olabilirsin diyeceksiniz, fakat TRT Genel Müdürü olamazsın diyeceksiniz.
Bir şey diyemiyorum. Ben bunu kamuoyunun ilgisine sunuyorum.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) – Müsteşar olabilirsin demedik
ki. Nereden anlıyorsun.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
diğer akçeli bazı konular konuşuldu. Zannediyorum bir Çetinkaya…
Sayın Necati Çetinkaya’nın adı geçti. Mutlaka, kendisiyle ilgili
konuya birazdan kendileri cevap verecektir. Ancak, burada öyle
şeyler konuşuldu ki. Yani, 250 milyon lira, 50 milyon lira, böyle rakamlarla
buraya geldik. Trilyonların, katrilyonların hortumlandığı bir ülkede,
böyle bir eksik varsa, elbette ki bir kuruş dahi olsa, tüyü bitmemiş
yetimin hakkını hep beraber sorgulayacağız, ama, bakın arkadaşlar,
bir şeyi söylemek istiyorum: TRT, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
denetimine tabi bir kuruluştur. Hesap ve işlemleri KİT Komisyonunca
denetlenmektedir ve 2004 yılı hesapları Türkiye Büyük Millet Meclisi
KİT Komisyonunda ibra edilmiştir. Bunu da lütfen aklımızdan çıkarmayalım.
Elbette ki, yapılan bir yanlış varsa yargı da devreye girecektir.
Yine, araştırma önergelerinde ileri sürülen alaturka
yarışması, film alımları, barter uygulamaları vesair gibi konular
gündeme getiriliyor. Bu konuda da, bunlar gündeme getirildiğinde
soru önergeleriyle, basın yoluyla, o zamanın Genel Müdürü Şenol
Demiröz, Başbakanlığa yazılı başvuru yapıyor ve diyor ki: “Böyle
böyle iddialar var. Ben bu konuda Başbakanlığınızdan denetleme,
teftiş yapılmasını istiyorum” diyor ve Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu özel inceleme raporu düzenliyor. Başbakanlık Teftiş Kurulu
Başkanlığının 29/4/2005 tarih ve 17/2 sayılı inceleme raporuyla
27/5/2005 tarihli inceleme raporunda konu ele alınıyor ve orada hukuk
dışı veya zarara yol açıcı herhangi bir hususa rastlanmadığı da
vurgulanıyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben vakti verimli
kullanacağım. Şunu söylemek istiyorum: TRT bizim kurumumuz. TRT
göz bebeğimiz olmalı. Elbette ki, biz TRT’yi asla özel kanallarla
bir tutamayız. Onlar reyting kaygısıyla hareket ederler, onların
tek amacı kârdır. Oysa TRT, dediğim gibi, kamudan topladığı paralarla
ayakta duruyor, kamuya borcu var, kamuya hizmet etmek zorunda. Biz
bu dengeyi iyi gözetmek zorundayız. TRT’yi yıpratmayalım, bu anayasal
kurum bize her zaman lazımdır diyorum. Grup olarak bu önergenin aleyhinde
olduğumuzu beyan ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tutan.
Sayın milletvekilleri, biraz önce, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına konuşan milletvekili arkadaşımız Emin
Koç, konuşması sırasında, Elâzığ Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya’nın
isminden bahsederek, ortağı olduğu bir şirketteki uygulamalardan
bahsetti. Sayın Çetinkaya, şahsına sataşma olduğu gerekçesiyle
bir açıklama yapmak üzere söz talebinde bulundu.
Şimdi, kendisine…
EMİN KOÇ (Yozgat) – Sataşma değil, TRT’nin verdiği
resmî cevap bu elimdeki, TRT Genel Müdürlüğünün verdiği resmî cevap.
BAŞKAN – Tamam efendim.
Kendisine söz vereceğim ve açıklamasını hep beraber
dinleyeceğiz.
Buyurun Sayın Çetinkaya.
Dört dakikalık süre veriyorum size.
VIII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Elâzığ Milletvekili M. Necati Çetinkaya’nın, Yozgat Milletvekili Emin
Koç’un, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Elâzığ) – Sayın Başkan, yüce
Meclisin değerli üyeleri; konuşmama başlamadan önce hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce, Cumhuriyet Halk Parti sözcüsü, şahsımı
hedef alarak, Çetinkayaların bandrolsüz mal sattığı şeklinde bir
iddiada bulundu.
Çetinkaya, 1957 senesinden beri, ilk olarak Türkiye’ye
büyük mağazacılığı getiren ve bünyesinde 7 bine yakın insana iş
ve aş bulan bir müessesedir. Çetinkaya, profesyonel yönetimle yönetilir.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) – Ama bu reklama girmiyor
mu şimdi ya?
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Müsaade edin,
bir şeyi söylüyorum. Reklam… Siz hep onu şey yapıyorsunuz, ben kendimi
şey yapıyorum.
BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, lütfen, Genel Kurula
hitap edin.
Buyurun.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Ve, söylediği
konuyla ilgili olarak ve Türkiye’de, özellikle mevzuubahis olunan
yerde, güneyde, en fazla, branşında vergi veren ve her sene bu konuda
da ödül alan bir ticari müessesedir.
EMİN KOÇ (Yozgat) – Necati Bey, yakalanmadı mı yani
bandrolsüz mal satışı?
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Müsaade buyurun,
ona şey yapacağım.
BAŞKAN – Sayın Koç…
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu konu gündeme geldikten sonra, biraderler soruyor…
Tezgâhtarlardan birisi, 7 bine yakın tezgâhtarımızdan birisi, yani
o standın tezgâhtarlarından birisi, bir müşterinin istemiş olduğu
malla ilgili olarak depodan mal getiriyor ve dolayısıyla, bandrolü
daha şey yapılmamış durumda, yeni gelen malın orada şey yapılması…
Ne kadar biliyor musunuz değerli meslektaşım? 370 liradır, eski,
yani Türk lirasıyla -yeni Türk lirası değil- 370 liradır ve dolayısıyla,
bu konu… O sırada bizim oradaki görevli arkadaş bu malı müşteriye
gösterirken kontrol geliyor ve diyor ki: “Sen bandrolsüz mal sattın.”
Çocuk diyor ki: “Bakınız, diğer tezgâhtaki bütün mallar bandrollü.
Müşteri yeni mal istediği için ben depoya gittim ve dolayısıyla,
bu istediği maldan tezgâhta kalmadığı için, yeni gelen maldan, depoda
bagajı açtım ve dolayısıyla oradan mal getirdim.” Dolayısıyla, bunu
duyar duymaz, hemen, bizimkiler… Yani, bu konu sizin tarafınızdan
incelemeye alınınca bizimkiler müdahale ediyor ve dolayısıyla,
hemen parası da ödenmiş oluyor. Parası ödenmiş olan bu konu ve dolayısıyla,
Çetinkaya sırf KDV olarak yılda ne kadar veriyor, biliyor musunuz?
35 trilyon, yılda. Bu konuda kendi branşında lider durumunda olan
bir şey.
EMİN KOÇ (Yozgat) – Beyefendi, ben onu sormuyorum.
Mağazalarınızda yakalandı mı, yakalanmadı mı bandrolsüz mal?
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Tutup da 270 lira
bandrol parası vermeyecek kadar… Çetinkaya mesleğinde şimdiye kadar
örnek gösterilmemiş bir olayı siz dile getirdiniz. Ben isterdim ki,
siz, burada, Çetinkaya’ya teşekkür edeydiniz…
EMİN KOÇ (Yozgat) – Neden? Reklam yapıyorsun!
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – … ve bu kadar insanımıza
iş ve aş bulan, 35 trilyon, devlet hazinesine sırf KDV’den vergi veren
bir müessese.
EMİN KOÇ (Yozgat) – Başkan, ne için söz verdiniz? Biz
resmî belgelerden konuştuk.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Siz, tutuyorsunuz,
Adana bölgesinde…
EMİN KOÇ (Yozgat) – Mağazalarının reklamını yapıyor
Başkan!
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Adana bölgesinde
bütün bandrolsüz satışları sanki Çetinkaya yapmış gibi… Ben inceledim
onu. TRT’nin size verdiği bilgiyi bizimkiler çıkarttılar, bana gönderdiler.
İşte, Sayın Bakanım burada.
EMİN KOÇ (Yozgat) – Ama, yakalandı, bandrolsüz mal
satarken yakalandı.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – İşte, Sayın Bakanım
burada. Bu konuyla ilgili bir gün kendisine herhangi bir şeyi şey
yaptıysak ve TRT yetkililerine bu konuda… Siz dediniz ki: “Bu konuyu
ortaya çıkaran ilgililerin tayini çıkmıştır.” Size yeminle söylüyorum,
vallahi de yalan, billahi de yalan!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın…
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Ayıptır böyle
şeyler! Siz beni tanırsınız.
EMİN KOÇ (Yozgat) – Ama, mal satarken yakalandı değil
mi?
HALİL AKYÜZ (İstanbul) – KDV’yi vatandaş ödüyor,
siz ödemiyorsunuz ki.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Onun için, kesinlikle
söylüyorum ki, bünyesinde 7 bin işçi çalıştıran bir müessesede,
efendim, bir tezgâhtarın yapmış olduğu ve tutup da depodan getirmiş
olduğu ve o sırada, efendim, nezarette, o sırada gören kişinin,
efendim, bandrolü… Bizim personel de “efendim, şu anda, buyurun,
tezgâhta, rafta eğer tek bir bandrolsüz mal varsa istediğinize razıyım”
demiştir.
BAŞKAN – Sayın…
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Ama, yine de, bu
para ödenmiştir ve dolayısıyla para ne kadardır? 370 liradır.
BAŞKAN – Sayın Çetinkaya…
EMİN KOÇ (Yozgat) – Rakam o değil bir defa.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – 370 lirayı, tutup
da, getirip, sırf, 35 trilyon, devlete KDV vergisi veren bir müesseseyi
burada itham etmeniz fevkalade üzücüdür. Gerçek bundan ibarettir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetinkaya.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – 2 milyar 800 milyon, Necati
Bey, resmî yazıda.
EMİN KOÇ (Yozgat) – Rakam da o değil, 2,800 milyar
resmî rakam.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Elâzığ) – 370 liradır.
EMİN KOÇ (Yozgat) – 2 milyar 800’dür resmî rakam.
VII. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
(Devam)
A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 36 milletvekilinin, TRT yönetimi
hakkında ileri sürülen iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/225)
(Devam)
2.- Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Gaziantep
Milletvekili Ömer Abuşoğlu ve Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş’ın, TRT’nin
yayın politikası ve personel yönetimiyle ilgili çeşitli iddiaların
araştırılarak TRT’nin asli görevlerini daha sağlıklı yürütebilmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/372) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önerge sahipleri
adına, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek.
Sayın Şimşek, buyurun efendim.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan sayın milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. Önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, tam kalınan noktadan devam
etmek istiyorum. Ben, Çetinkaya’nın üzülmesini de şahsen istemem.
Ne gerek var, siyaset yapıyorsak, şirketlerimizdeki hisselerimizi
kayyuma teslim ederiz, bu konularla da muhatap olmayız, fakat burada
bir gerçek var, arkadaşımın, Emin Koç Bey’in ifade ettiği gibi: “Cihazın
satışının tespit edilmesi 372 milyon 500 bin ve 2 milyar 479 milyon
500 TL olmak üzere iki ayrı tutanak olarak, toplam 2 milyar 802 milyon
TL ceza verilmiştir. Firma 372 milyonu ödemiş, geri kalan 2 milyar
429 milyon 500 bin liranın tahsili için kurumumuzca -yani, TRT tarafından-
yasal işlem başlatılmıştır.” diyor. İlgililere, bilgililere duyurur…
Ve buradan devam edeyim. Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, evet, TRT, gerçekten bizim hayatımızda
radyodan sonra önemli yeri olan ve çok şeyi bize bilgilendiren, öğreten
bir kurumumuzdur. Ve başlangıcında arkadaşlarım ifade etti. Evet,
74 yılında, İsmail Cem döneminde gerçekten çok güzel bir televizyon
yayıncılığı yapıldı. Evet, dinci olmayan, dindar anlayış içinde dinimizi
anlatan yayınlar yapıldı. Fakat, bunun yanı sıra Victor Hugo’nun
“Sefiller”i, Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sı; Abbas Sayarlar, Aziz Nesinler…
Ülkemizin birçok önemli edebiyat adamının romanları filmlere, dizilere
çekildi ve biz bunları izledik. Bu konuda baktığımız zaman, bugün
yapılan bu anlayışın olmadığını hep beraber görebilme şansına
sahibiz. Yani, Anayasa’nın 133’üncü maddesinin üzerine kurulmuş,
2594’te oluşturulmuş. Sayın Bakanın da… Zarafetini takdir ederim.
Fakat, kendisi de biliyor ki, bu anlattıkları içerisinde TRT’deki
yolculuklar hiç de böyle gitmiyor.
Bakın, çok basit bir örnek vereyim size: Ata sporumuz
deriz, yere göğe bırakmayız. Kırkpınar canlı yayınlanmadı bu yıl
Sayın Bakan. Niye? Deniz Baykal orada. Niye? Edirne Belediyesi
CHP’nin. İki tane görüntüyle geçiştirdiniz. Olacak şey mi? Yani, bu
işin bir ciddiyeti, bir samimiyeti olması gerekir değerli arkadaşlarım.
Sayın Emin Tutan dedi ki, kadrolaşma… Böyle bir
gösterildi, geçildi. Efendim, kadrolaşmayla ilgili… Bu TRT’nin Türkiye’nin
duayenlerine yaptıklarına bakın Allah aşkına! Selahattin Erköse,
Turan Engin -rahmetli oldu- Recep Birgit, Ayla Büyükataman, Kasım
İnaltekin -rahmetli oldu- Fahrettin Çimenli, Feridun Darbaz, Ali Ekber
Çiçek -rahmetli oldu-… Her yere para buluyoruz, bu duayenlerin işlerini,
iş akitlerini feshediyoruz. Onları da buradan rahmetle anıyorum.
Hani geçmişi çok sever, değerlendirirsiniz ya, bu anlamda bunu paylaşayım.
Ayrıca, 400’e yakın çok değerli genç arkadaşlar
kurumdan uzaklaştırıldı. Biraz önce Sayın Bakana sordum: 2003 yılında
1.740, son üç yılda da 400 kişi mahkemeye gitmiş. Sayın Bakan da,
“1.500 kadarı mali haklarla ilgili, özel hizmet tazminatıyla ilgili
gitti…” Ne olursa olsun, demek ki, 2.200’e yakın çalışan, TRT için mahkemeye
gitmiş, sürülmüş gitmiş, atılmış gitmiş, bıktırılmış, canından bezdirilmiş
gitmiş. Bu anlamda da bunu değerlendirmemizde fayda görüyorum değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, başka bir konuya gelince: Kaldırılan programlar
var TRT’de Sayın Bakan ve bunlar, TRT’nin klasikleri olmuş programlar.
Seynan Levent’in yapmış olduğu “Akşama Doğru” programı. Baki Özilhan’ın
dört yıl devam eden “Televizyon Gazetesi”, dört yıl devam etti. Efendim,
daha sonra, bir program daha yapıyordu Baki Bey, o da bir dört ay kadar
devam etti ve onu da kaldırdılar. Devam edeyim. Haber Dairesi Başkanı
değişti, Televizyon Dairesi Başkanı değişti, genel müdür yardımcıları
değişti… Aziz Nesin’le -ki hepimiz okumuşuzdur, okumayanlar aranızda
olabilir- ilgili elli bölümlük bir planlama yapılmıştı ve bunun sekiz
bölümü çekildi, parası harcandı ve durduruldu. Kadrolaşma yapmıyorsunuz,
kendinize göre program yapmıyorsunuz canım! Yani, buradan ben kötü
bir şey anlamıyorum, ama neden durdurulduğunu da, Sayın Bakan, merak
ediyorum. Hepimizin, burada çıkıp… Arkadaşlarım da, AKP’li arkadaşlarım
da Atilla İlhan’dan şiirler okurlar, ama, geçen yıl 11 Ekimde kaybettiğimiz
Atilla İlhan’ın “Zaman İçinde Yolculuk” programı kaldırıldı. Bunlar
gerçekten utanılacak şeylerdir. Bunlar, bu ülkenin sanatçılarının,
bu ülkenin yazarlarının, yani kadro değişti, iktidar değişti diye
bunlarla muhatap olması gerekir mi değerli arkadaşlarım?
Başka bir konu daha var. Rahatsız olmanıza gerek
yoktur. Biz, dindar ile dinciyi ayırt edebilecek anlayıştayız. Sevim
selad, hacı zekât, kelimei- şehadetin ne olduğunu biliriz, ama, bunların
üstünden siyaset yapan, rant oluşturanlar, iftar çadırlarında bulunanlar,
türban sezonlarını açanlar, bunların bu ülkede artık alıcısı kalmadı.
Dört beş yıldır iktidardasınız, bunlarla ilgili de tek bir adım attığınız
yoktur. Bundan sonra yapacaklarınıza da, size, fazlasıyla halk
inanmayacaktır değerli arkadaşlarım.
Bakın, ben, Sayın Beşir Atalay Bey’e bir soru önergesi
verdim, bu, Muhsin Mete’yle ilgili. Çok komik bir şeydir bu… Siz de kabul
ediyorsunuz, diyorsunuz ki: “Daha önce söylediği sözler…” Sayın
Koç da ifade etti, bu arkadaş o kitabını toplattırmış mıdır değerli
arkadaşlarım? O kitap hâlâ ortadadır. Çocuklarımızı Millî Eğitim
Bakanından koruduğumuz gibi, TRT Genel Müdür Vekilinden ve bu anlamda
da… Anası rahmetli olmuş, başı sağ olsun, geride kalanlara ömür diliyorum.
Fakat, bu insanlara biz çocuklarımızı nasıl teslim edeceğiz? Ama,
diyeceksiniz ki, bu bir gelenek haline gelmiştir bizde artık.
1995 yılında Ömer Dinçer diyor ki, “Türkiye ve Dünya”
adlı makalesinde: “Cumhuriyet, laiklik ve millî devlet kabul edilemez.
Devletin tamamı İslamiyet’e uygun hale getirilmelidir.” Başbakanlık
Müsteşarı bunu derse -tekrar olmasın diye- Sayın Koç’un ifade ettiği,
Muhsin Mete Beyefendi de onları yazacaktır. Bunlarla yetinmiyor
ki, meseleler, keşke bu kadarıyla olsa da, içimize sindiremezsek
de, nasıl olsa zamanınız kalmadı, gidiyorsunuz, bundan sonrasını
gelir hallederiz, diye düşünebiliriz.
Bakın, değerli arkadaşlar, ne acıdır ki, şu anda
bu Mecliste görev yapan yine aynı anlayışta bir bürokrat var, Kemal
Öztürk. Kemal Öztürk, Coşkun Kırca’nın bir kitabından alıntı yapıyor,
diyor ki: “Atatürk, zarif ve şaşmaz bir çapkındı, diyor kitabında Coşkun
Kırca.” ve bunun devamında bu arkadaşımız Atatürk’ü tarif ediyor.
“Buyurun Sayın Kırca, çapkın ne demekmiş öğrendiniz mi? Şimdi, size
anlatayım: Atatürk, zarif, şaşmaz, serseri, derbeder, haylaz, gerici,
aşk peşinde koşan, işsiz güçsüz ve yaramaz biriydi.” diyor. Bu arkadaş
şu anda Mecliste görev yapıyor. Siz bu arkadaşla çalışmaktan mutlu
musunuz, memnun musunuz değerli arkadaşlar? Bu yetmiyor ve bir kitabı
var bu beyefendinin “Rahmetli Bir Oğlanın Hikâyesi” burada diyor
ki: “Bütün laikleri bir şişe geçireceğim, ondan sonra faziletini
anlayacaklar.” devam ediyor -Mir Mahmut Rıza mahlasıyla yazıyor
bunları- “Devlet kimdir -diyor- canım? Helva da yapılmış puttur.” Doğru!..
Bu insanlarla şu an çalışıyorsunuz, Ömer Dinçer’le, Muhsin Metelerle,
bu beyefendilerle çalışıyorsunuz; ama, Papa Türkiye’ye ayağını
atmadan, “Papa Puttur” kitabını yazan kişiyi, Osman Pepe istifasını
istiyor. Niye? Papa’ya ayıp olur. Ee, Papaya ayıp oluyor da, laik, demokratik
cumhuriyeti kuran -dedelerimizle beraber- bizleri bugüne getiren,
20’nci yüzyılın dehası Mustafa Kemal Atatürk’e ve sizlere ayıp olmuyor
mu? Bundan daha büyük ayıp olabilir mi? (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, burada eğri oturup doğru konuşmakta
fayda var.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kimmiş o?
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Kitabını size takdim
ederim, bakarsınız.
Şimdi, geldiğinizden beri bir TRT Genel Müdürü
arıyorsunuz, bir türlü de bulamadınız. Böyle bir komedi olmaz. İşte,
Sayın Şenol Bey geldi, sekiz ay bekledi, birbuçuk yıl görev yaptırdınız,
adam, iktidardan kaçma kaçtı. Niye? Yakın olanlar iş istiyor,
dizi istiyor, dışarıya yapım istiyor. Böyle bir rezaletten,
adam “canımı kurtardım kaçıyorum” anlayışıyla
kaçtı gitti. Şimdi, işin komik tarafı bu. Trajikomik
bir dönem yaşıyor Türkiye. Şu anda Sayın Cumhurbaşkanına kararnamesini
gönderdiğiniz TRT Genel Müdür adayı Beyefendi Ruhi Özbilgiç, şeyhin
rüyasının anlatıldığı mektupları resmî evraka kayıt ettiren, gereği
için Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK’e gönderen, yani rüya tabirleriyle
devlet yönetmeye kalkan bir bürokrattır. Sayın Bakan, bilginiz yoksa
size arz ediyorum.
Şimdi, TRT’yi rüyalarla mı yönetmeye
kalkacağız, dört yıldır Türkiye’yi hülyalarla, rüyalarla yönetmeye
kalktığınız gibi?
Değerli
arkadaşlarım, bütün bunların…
ASIM
AYKAN (
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Bunlar demagoji değil,
bilgi. Bunlar demagoji değil, bilgi. Burada bizim işimiz demagoji
yapmak değil, bizim işimiz Türkiye’nin arkasında durmaktır. Türkiye’nin
arkasında duruyoruz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ASIM AYKAN (Trabzon) – Biz nerede duruyoruz?
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Türkiye’nin arkasında
duruyoruz.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Biz nerede duruyoruz?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Türkiye sizin arkanızda
durmuyor.
BAŞKAN – Sayın Şimşek, ek sürenizi başlattım, buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Göreceğiz. Eğer buna
inanıyorsanız, mart ayında gelirsiniz seçime gideriz. Kimin arkasında
duruyor göreceğiz. İşçi, çiftçi, emekli, memur, işveren, esnaf,
tekstilci kimin arkasında duruyor göreceğiz.
Şimdi, başka bir rezaleti daha anlatayım arkadaşlar,
Sayın Bakanın, Hükûmetiniz döneminde. Evet, spor programlarından Sayın
Emin Koç bahsetti, arkadaşlar, bu paranın tarlası mı var Sayın Bakanım?
Varsa, bize de söyleyin, bize söylemeyecekseniz, oyunu aldığınız
fakir fukara, garip gureba edebiyatıyla söylediğiniz halka söyleyin.
Bakın, spor programı, dışarıya veriliyor. 17.850
YTL, yani, 19 milyar para alıyor yapımcı. Derken, program bitiyor.
Reklam arası gibi bir şey. Bu “Stadyum”, öteki “Tele Lig.” Ona da ayrıca
kişi başına 6.750 YTL veriliyor.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Gecede mi?
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Evet, gecede.
Bu parayı sokaktan mı topladık biz? Fakir fukaranın vergisiyle
bunlar olmuyor mu değerli arkadaşlar?
Derken, 2 tane yorumcu buluyorlar. Bakın, 2 yorumcu
geliyor, tabiri caizse olayları yorumluyorlar -nasıl yorumladıklarını
biliyorsunuz- bu kişiler de 1.840 YTL alıyor arkadaşlar.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Özel sektörde ne kadar alıyorlar?
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Özel sektörde, bu paranın,
Sayın Vekilim…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne kadarmış?
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – …kokusunu koklatmazlar
biliyor musun? Mümkün değil.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bilmiyorum.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Bilmiyorsanız, izin verin…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Araştırdığınıza göre,
özeldekini, devlettekini ortaya koyacaksınız.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Siz bilirsiniz ki, ben
de arkadaşlarım da, Allah katında da kul yanında da burada riya
için konuşmayız, belgesiz konuşmayız.
Popstar yarışmaları yapılıyor, bölüm başına 50
milyar, Alaturka 1 milyon 200 bin dolara mal oluyor. Bu para sizin değil
mi? Size oy veren seçmenlerin değil mi? Fakirin fukaranın, para
için fuhşunu satan bu ülkenin çocuklarının değil mi? Eğer “değil” diyorsanız,
ben söylediklerimin hepsini geri almaya hazırım.
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, bakın, sonuç olarak gelinen
nokta şudur: TÜPRAŞ’ı özelleştirdiniz, ERDEMİR’i özelleştirdiniz,
Türk Telekomu özelleştirdiniz, fakat TRT’yi özelleştirmediniz,
AKP’ye hediye ettiniz.
Bu, Sayın Başbakan… Kimliğini tenzih ederim, benim
için tabii ki Başbakanım önemli. Yani, TRT’yi değiştirdiniz, T-R-T,
Tayyip Radyo Televizyon yaptınız. Kadrolar da size ait oldu.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Rol yapma! Rol yapma!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Bu ülke böyle ortadan
kaldırılacak ve ufak satılacak yer değil.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Düzgün konuş!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Sinirleriniz bozulmasın.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Orada rol yapma!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Ben, Sayın Başbakanın
şahsına saygılarımı ilettim. Sinirleriniz bozulmasın.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Rol yapma!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Bakın arkadaşlar, içlerinizden
kimlerin geleceğini tahmin ediyorum, ama çoğunuz gelemeyecek.
Hiç değilse, bu on bir ay içerisinde şu konuştuklarımıza ve bu ülkeye
sahip çıkın. Millete sahip çıkmadınız…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sen garanti mi aldın milletten?
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – … bundan sonrasına sahip
çıkın.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Millet sana garanti mi
verdi?
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Bunun garantisi var. İstiyorsanız,
martta seçime gidelim, gelin.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Altı ay sonra seçime gideceğiz.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Hadi gelin, hadi gelin;
bak, meydan burada, Kırkpınar’ı yayınlamıyorsunuz ama, gelin, sandık
ortada, gidelim, Hanya, Konya, Mudanya, hepsini tek tek öğrenin.
Pekâlâ…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sizin konuştuklarınıza
sahip çıkarsak, bu millet, sizin gibi bizi de iktidara getirmez.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Sayın Başkan, bu arkadaşlarımı
bu kadar üzdüğüm için özür dilerim. On aylık daha mazbata taşıyacaklar,
onun acısıyla bu saldırıları yapıyorlar, biliyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Rol yapma!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Ben, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum, ama siz de, milletin mazbatasını ve sorumluluğunu
taşıyın. Mazbata taşımak için buraya gelenler bir dahaki dönem olamayacaklar.
Saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Artist!
ASIM AYKAN (Trabzon) – Aynı sizin gibi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kimse mazbatayı taşımıyor,
onlar Meclisin arşivlerinde.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Millet sana garanti mi
verdi bir daha geleceksin diye?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Mazbatalar arşivlerde şu
anda.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Halep oradaysa arşın burada.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Gördük, aynı şeyi o zaman
da söylüyordunuz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sırtı yerden kalkmayan
pehlivanlar gibi her zaman aynı şeyi söylüyorsun.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Halep oradaysa arşın burada.
Hadi, 15 Nisanda seçim… Arkasından, Cumhurbaşkanlığı seçimi…
BAŞKAN – İmza sahipleri adına, Malatya Milletvekili
ve Grup Başkan Vekili Sayın Süleyman Sarıbaş.
Sayın Sarıbaş, buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Senin tarihinde yok iktidar
olmak.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Çok var, çok var; sen tarihi
bilmiyorsun.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Milletten sen seçim kazandın
mı hiç?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Böyle bir ketenpereye getirdiniz
işi, ondan sonra…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Sayın Başkan…
ŞEVKET ARZ (Trabzon) – Siz, bir defa, seksen senelik
bir parti olun da ondan sonra konuşun.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – CHP’nin şansı var, bir darbe
olsa, arkasından belki bir ihtimal gelebilir.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Sarıbaş.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Anavatan Partisi Grubu olarak Türkiye
Radyo Televizyon Kurumu hakkında Meclis araştırma önergemizde imza
sahibi olarak söz almış bulunuyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hangi seçimi kazandınız?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Ya yeter kardeşim,
yeter! Tamam, anladık!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibi
dinleyiniz.
Buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – İmza sahibi olarak
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, TRT, Anayasa’mızın 133’üncü
maddesi gereğince kurulmuş, kamu yayıncılığı yapan ve 2954 sayılı
Yasa’ya göre yönetilen bir kurumumuz.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi ve iktidar partisi
deminden beri atışıyor ama, RTÜK Kanunu çıkarken, RTÜK üyelerinin
paylaşımında hiç böyle atışma olmamıştı, çok rahatlıkla bölüşmüştünüz,
zaten bölüştüğünüz bir kurum, niye birbirinizi üzüyorsunuz, ben
de merak ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ALİ TOPUZ (İstanbul) – RTÜK’le ne alakası var?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
TRT’nin görevleri var. TRT, hakikaten, kamu adına, millet adına yayın
yapan bir kurulum. Önce, Türk toplumunun değerleri doğrultusunda,
Türk kültürüne hizmet etmek zorunda. Yani, milletimizin geçmişten
geleceğe kültürünü milletimizin gençliğine, milletimizin geleceğine
öğretmek zorunda. Bugün itibarıyla baktığımızda, TRT, Türk kültürüne
ne kadar hizmet ediyor? Genel hatlarıyla TRT’nin hangi programları
Türk kültürünü, Türk örf ve âdetlerini, Türk ananelerini, Türk değerlerini,
Türk toplumunun değerlerini ileriye taşıyan bir yapıda?
İkinci bir görevi var TRT’nin: Türk devrimlerini
ve Türk halkının aydınlanmasını Türk toplumuna, Türk toplumunun geleceğine
mal etmek, hizmet etmek. Şimdi, Türk devrimleri konusunda, yani, çağdaş
Atatürk devrimleri ve Türk toplumunun çağdaş, teknolojik aydınlanması
noktasında TRT’nin herhangi bir yayınına rastladınız mı arkadaşlar?
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Hayır.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Üçüncü bir konu:
Türk gençliğine tarih şuurunu aşılamak ve millî şuurla Türk gençliğini
yetiştirmek. Bugün baktığımız zaman, TRT’nin, 2 milyon üniversite
öğrencimizin ve on sekiz-otuz yaş arasında bulunan 18 milyon nüfusumuzun,
Türk tarihinin şuuruyla, Türk millî şuuruyla yetiştirildiğine, aydınlandığına
dair herhangi bir yayınına, herhangi bir programına rastladınız
mı?
Bir başka şey: Ülkede olup biteni, yani ülkenin
içinde bulunduğu durumu, tarafsız, yansız tespit olarak ortaya koyan
bir tarafı var mı? Mesela TRT’de bu ülkede işsizlik oranının ne olduğunu,
mesela TRT’de bu ülkede cari açığın ne olduğunu, mesela TRT’de bu ülkede
yoksulluk oranının ne olduğunu veya TRT’de hangi yolsuzlukların devam
ettiğini açıklayan bir açık oturum düzenlenebiliyor mu?
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – İftar çadırları…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Sayın Bakan, eskiden
TRT, Özal’ı, Demirel’i, İnönü’yü alır Türkiye’nin meselelerini tartıştırırdı,
devletin TRT’siydi; zatı iktidarınızda buna niye kapıları kapatıyorsunuz?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Tarımı tartışalım.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Niye, açık yüreklilikle,
Tayyip Erdoğan’ı da, diğer liderleri de, nereden nereye gittiğimizi
bir açık oturumda, bir programda Türk halkının bilgilerine, aydınlanmasına
sunmuyorsunuz? Korktuğunuz bir şey mi var?
Değerli arkadaşlar, yine TRT, Türkiye’nin, yani
ülkemizin dünyaya tanıtılması için gerekli stratejik bir de tanıtım
programı yapmış olması lazım. Bugün çağımızda en önemli şeylerden
biri ülkelerin tanıtılması. Hele hele -Türkiye gibi- Adriyatik’ten
Çin Seddi’ne kadar Türkçe konuşan bir dünyada, Türk dilinin bu bölgelerde
ortak dil olarak konuşulması amacıyla dil eğitimine yönelik, tarih
eğitimine yönelik, kültür eğitimine yönelik ve tanıtma eğitimine
yönelik herhangi bir programı var mı Sayın Bakan? Ben görmüyorum, yani
Türk halkı Televole seyreder oldu. Türk halkı Televole seyrediyorsa,
bunda TRT’nin günahı var. Yani, Türk halkını aydınlatamamak -Türk
halkının kültür değerlerini- halkı bilinçlendirememek TRT’nin günahı
değil mi?
Değerli arkadaşlar, TRT’nin bir başka özelliği
var, millî birlik ve bütünlüğümüzü koruyucu bir vasıfla ortaya çıkmak
zorunda. Ailenin, çocukların şiddetten korunması, uyuşturucudan
korunması, bu da TRT’nin önemli görevlerinden biri.
Günümüzde görsel yayın çok önemli. Yani, okullar
kadar, okullardan çok daha fazla görsel yayının önemi var toplumun
kültürel gelişmesi ve geleceğe taşınması açısından. Bu bakımdan,
bugün, eğer, uyuşturucu, okullarımızın önüne kadar gelmişse, bugün
okullarımızda şiddet -geçen hafta tartıştık- inanılmaz boyutlara
gelmişse, bugün gasp, hırsızlık, dolandırıcılık, soygun had safhaya
varmışsa…
Bakın, geçen sene, Sayın Bakan, 67 bin hırsızlık
olmuş, 19 bin gasp olmuş. Yani, bu ülkede bireysel suçlar, bireysel
suçlular bu kadar artmışsa, bunda hiç mi TRT’nin günahı yok? Hiç mi toplumun
bu tür yönelimlerini önleyici yayınlar yapamaz veyahut da bilgilendirici
yayınlar yapamaz?
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan dedi ki: “TRT bir
kamu kuruluşudur.” Doğru. “Bir kamu haberciliği yapmaktadır.” Doğru.
“Onun için TRT’de izlenme, beğenilme ve güvenilme unsurları öne çıkar.”
Bugün izlenme oranına baktığımızda, TRT, mevcut yayın yapan ulusal
kanallar içerisinde, 24 ulusal kanallar içerisinde en geride gelmekte.
Reyting oranı zannediyorum yüzde 3 civarında.
Şimdi, beğenilen kanal izlenir. Eğer izlenmiyorsa
beğenilmiyor demektir, izlenmiyorsa millete bir şey vermiyor demektir.
Beğenilmeyen kanala da güven olmaz. Beğenilmeyen kanalın neresine
güveneceksin? Haberlere bakıyorsunuz, Sayın Başbakandan başlıyor,
sayın bakanların “İcraatın İçinden” programıyla devam ediyor, iki
tane de hava durumu, iki spor haberiyle program bitiyor. Yani, bu ülkede
haber sadece iktidarın sundukları mıdır?
Bu ülkenin Parlamentosundan haberleri sadece
TRT-3 veriyor. Eskiden TRT-1’de “Meclis Gündemi” diye bir gündem vardı
ve bu gündemde, Mecliste konuşma fırsatı bulamayan veya açıklığa
kavuşturulmamış konular TRT’de “Meclis Gündemi” olarak, geniş geniş,
oturulur tartışılır, millet bilgilendirilir…
Herkes bu ülkeye siyaset yapıyorsa, eğer bu ülkenin
kalkınması, geleceğe taşınması siyasetin göreviyse, siyaset de
ülkenin geleceği ve ülkenin temel sorunları noktasında ne düşündüğünü,
açık açık, devletin haber kanallarında, devletin TRT’sinde ortaya
koymalıdır. Kaçırılan nedir, milletten saklanmak istenen nedir?
Yani, Sayın Bakan diyor ki: “TRT şu an hiçbir huzursuzluğun
olmadığı, sakin…” Tabii, huzursuzluk yok, sakin. Hiçbir şey yapmıyor
ki. Geçmişte bir millî eğitim bakanının dediği gibi “Okulları kapatırsanız
problem biter eğitimde.” dediği gibi, TRT’yi herkese kapatmışsınız,
hiçbir şey de yapmıyorsunuz, millet de izlemiyor, sorun da yok tabii.
Ama, bir şeyler yapsanız, bir şeyler üretseniz...
Benim bildiğim kadarıyla... Sayın Genel Müdür bana
geldi. Ben, Sayın Genel Müdüre -bugün annesinin öldüğünü öğrendim-
hakikaten Allah’tan rahmet diliyorum. Sayın Genel Müdür diyor ki:
“Bu iş benim üstüme kaldı. Ben TRT Genel Müdürlüğü falan istemedim.
Genel Müdür istifa edince iş benim üstüme yıkıldı. Aday da olmuyorum.
Bir an önce atansın, ben de bu sorumluluktan kurtulayım.” Haklı olarak
“kurtulayım” diyor.
Şimdi, her şeyi genel müdürlerin, her şeyi bürokratların
üstüne atarak işin içinden sıyrılamazsınız. Siz, siyasi bir iktidarsınız.
Siz, muhalefetin sesinin de çıkmasına önayak olacak siyasi bir iktidarsınız.
Yani, muhalefeti konuşturan, iktidardır. İktidarın, bu hakları,
demokratik hakları, demokratik özgürlükleri, kendisine olmasını
istemediği hak ve hukukları tanıyan bir iktidar olması gerekir.
Eğer “yetki bizde, bizim dediğimiz olacak, bizim dediğimizle bu işler
düzelecek” diyorsanız, bu sizin anlayışınız doğru bir anlayış değil.
Biraz önceki arkadaşım, Anavatan Partisinin
dinî yayınlara itiraz ettiğini falan söyledi. Biz asla böyle bir iddiada
değiliz. Elbette bu ülkenin yüzde 99’u Müslüman, elbette milletimiz
dini doğru kaynaktan, doğru alandan öğrenmek zorunda. Zaten, Anayasa’mızın
da devlete yüklediği görevlerden biri, vatandaşa dinini doğru dürüst
öğretmek. Ya okullarda öğreteceksiniz ya yayın kuruluşlarınızda
öğreteceksiniz veya genel ahlaki bilgilendirmeyle bu millete öğreteceksiniz.
Buna kimsenin itirazı olamaz. Ancak, bir anlayışı, başka anlayışları
örtbas ederek, mesela Atatürk devrimlerini de kenara atarak, sadece
tek taraflı olarak ona yönlendirirseniz, o doğru değil. O doğru değil.
Biz, milletimiz dinini de öğrensin, milletimiz başka şeyleri de öğrensin,
milletimiz doğruları öğrensin; bu ülkenin insanlarına tarih şuuru
verelim.
Bakın, üniversite gençlerine sorun, Malazgirt’in
nerede olduğunu bilmeyen gençlerimiz var. Üniversite gençlerimizin
içinde var. TRT’de bir kanaldaydı, mikrofon tutuyor, soruyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Sarıbaş, konuşmanızı tamamlayınız.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Ülkenin şehirlerinin
nerede olduğunu bilmeyen üniversiteli gençlerimiz var. Şimdi, bütün
bu eksikliklerimizin, bütün bu geri kalmışlığımızın birazı da
TRT’nin milleti aydınlatıcı, eğitici, geleceğe taşıyıcı programlar
yapamayışından kaynaklanıyor.
Bunlar çok zor şeyler değil. Bu milletin parasıyla
600 trilyon lira yıllık bütçe harcanıyor. Bu TRT’nin harcadığı paranın
dörtte 1’iyle ayakta duran kanallar izlenme rekorları kırarken
TRT’nin bu duruma düşmesini izah etmek mümkün değil.
Ben kimseyi suçlayarak söylemiyorum, ama, TRT diye
bir kurumun varlığından vatandaşın haberi bile kalmadı. Çünkü, izlemiyor,
izlenmiyor. Çünkü, yayına konulan programın ne zaman kaldırılacağı,
ne zaman devam ettirileceği belli değil. Sürekliliği yok, güvenilirliği
yok ve kadrolarına da güvenilmiyor. Yani “bu kadronun elinden millet
çıkmaz, ümmet çıkar” diyor ve seyretmiyor. Hepsi bu.
Saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıbaş.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Hükûmete
ve Bakan olarak şahsına yöneltilen değerlendirmelerle ilgili olarak,
69’a göre, Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay’a söz vereceğim.
Buyurun Sayın Bakanım…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Öyle bir şey yok Sayın
Başkan, yirmi dakika konuştu Hükûmet.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) – Efendim, söz hakkı doğacak.
BERHAN
ŞİMŞEK (İstanbul) – Hayır… Olmaz artık.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) – Son söz milletvekilinin.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Var mı böyle bir şey!
BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, bugün,
süre içerisinde, yönetirken hepsini yaptım. Bakınız, on dakikalık
süresi olan arkadaşlara da beş dakika vererek, on beş dakika verdim.
Yani, tutumumda hiç adalet dışı bir uygulama yoktur. Gayet de müsterihim.
Buyurun Sayın Bakanım…
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Ama, Bakan konuşursa bize
de konuşma hakkı doğar, onu söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Arkadaşlar, Sayın Bakana, Hükûmete değişik…
Bakınız, ben ifade etmek istemiyorum bir kısım şeyleri, ama, çok değişik
şeyler söylendi. Sayın Bakan bunları cevaplandıracak.
Buyurun Sayın Bakanım.
VIII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Devlet Bakanı Beşir Atalay’ın, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek’in
ve Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş’ın, konuşmalarında, Hükûmete
sataşmaları nedeniyle konuşması
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, ben, burada -Sayın Başkanla konuştuk-
çok vakit almayacağım. Tabii, bu kadar şey söylendikten sonra, son
konuşmanın, biraz, cevap verene, cevaplayacak olana ait olması da
normaldir. Bunu uygun bulacağınızı zannediyorum.
Doğrusu, buradakilerin tek tek hepsini cevaplandıracak
değilim, ama, şundan emin olun; yani, TRT’ye müdahale eden bir hükûmet,
çok müdahale eden bir hükûmet örneği önceki dönemlerde çok görülmüştür.
Bunu hepiniz çok iyi bilirsiniz ki, bizim Hükûmet TRT’ye en az müdahale
eden hükûmettir. Başbakanın “İcraatın İçinden” programı veya Sayın
Başbakanımızın bir yerlerde konuşmasının canlı yayını, bunlar
Hükûmet faaliyetlerinin tanıtılmasıdır, TRT Kanunu’ndan ileri gelir,
TRT Kanunu’nun gereğini yaparlar; yani, bunu tecrübeli siyasetçiler
daha iyi bilir, Hükûmetin böyle çok etkin olduğu, işte Hükûmet faaliyetlerinin
ağırlıkta olduğu falan gibi, Hükûmetin böyle bir kaygısı yok. Pek çok
yayın kuruluşu var. Eski yıllar da değil artık zaten, haberlerde şu
parti çok yer aldı, bu parti çok yer aldı… Yani, artık, pek çok yayın kuruluşu
var. Dolayısıyla, bu manada bir endişeye gerek yok. Partilerle ilgili,
ben, dökümü versem, inanın en fazla Cumhuriyet Halk Partisinindir.
Burada dakika olarak arkadaşlar döküm vermiş; yani, Hükûmet faaliyetlerini
bir kenara koyarsak, partiler olarak AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi
ve Anavatan Partisine baktığımızda, Cumhuriyet Halk Partisi daha
fazla yer alıyor.
EMİN KOÇ (Yozgat) – Hükûmeti verin bir de, Hükûmet ne
kadar?
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şimdi, değerli
milletvekilleri, ben burada ilk konuşmamı yaparken, sanki TRT’de
hiçbir sorun yokmuş gibi, diye niteledi sayın konuşmacılar. Aslında,
TRT’de, TRT ile ilgili hepimizin yapması gereken çalışmalar var. Yani,
TRT’nin, bugünün şartlarına uygun, çağdaş bir kamu yayın kuruluşu
haline getirilmesi lazım. Gerçekten, bu konuda, TRT Yasası’ndan
başlayarak, büyük değişiklikler gerekiyor. Ama, bildiğiniz gibi,
yönetim istikrarsızlığı sebebiyle, bu manada köklü çalışmalara
geçilemedi.
TRT Genel Müdürünün atanmasıyla ilgili konuyu
hepiniz biliyorsunuz. Yani, burada belirli yasal süreç var.
Hükûmet kendine düşeni yapıyor; ama, neticede, Sayın Cumhurbaşkanı
geri iade etti. Ama, şimdi, tekrar bir kararnamemiz -yine bir süreç
başlatıldı- Sayın Cumhurbaşkanındadır.
O konuda, tabii, Sayın Şimşek’in bir ifadesi oldu.
Bakın, bu konularda hepimiz insaflı olmak durumundayız. Bir yönetici, önüne
gelen bir evrakı bir yerden bir yere havale etmiş. Siz de olsanız,
başkası da olsa, bu bazen çok rutin bir işlemdir, bazen evrak okunmaz
bile. Bir yerde, “efendim, işte, bir tarikatla ilgili bilmem neyi havale
eden müsteşar yardımcısı” diye niteliyoruz. Yani, normal yaşayan
insanlar, bir yerlerde kamu görevi yapmış olan insanlar olarak bunları
nasıl söyleriz? Önümüzden her gün ne kadar evrak gelir geçer ve onun
bir yere havale edilmesi gerekiyordur, içeriği de ne olursa olsun.
Bu kişiyi nasıl niteler?
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Sayın Bakanım çok haklısınız.
TRT’yi nasıl teslim edelim? Önündeki evraka…
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şimdi doğrusu,
burada, tabii, Sayın Sarıbaş, keşke, yani TRT’yi iyi izleseler…
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – İzliyordur efendim. Nasıl
“izleseler”?
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Yani, program
türü olarak TRT çok zengindir. Burada, bakın, “Meclis Gündemi” diyorsunuz.
Şu yayınların hepsi canlı yayınlanıyor. Ayrıca, Meclis TV gün boyu
yayın yapıyor. Ayrıca, komisyonların çalışmaları değişik zamanlarda
veriliyor. Yani, TRT 3, neredeyse tamamen Meclis televizyonu ve
bu dönem kadar, Meclisin, milletvekillerimizin sesinin duyurulmaya
çalıştığı bir dönem yoktur. Yani, bunların kısılması falan söz konusu değil
ve bunlar devam edecek; izlenmeyle de ilgili, yani, ben…
Gerçekçiyiz, bakın. “TRT en çok izlenen” demiyoruz;
ama, ulusal yayınların en sonuncusu da değil. Şu anda ortalama sıralamada
TRT, 7’nci, 8’incilerde. Yani, onu düzeltmiş olayım ve reytingi de şu
sırada biraz daha yükseliyor.
Diğer konularla ilgili, bakın, “Efendim, Kırkpınar
niye yayınlanmadı?” İhalede belediye fazla para istedi ve TRT ödeyemedi,
daha doğrusu çok yüksek istedi, onun için Kırkpınar yayınlanmadı. Buna benzer, burada
söylenen her şeyin kendine has bir açıklaması var. Bunların zaten bir
kısmı yazılı soru önergeleriyle soruldu ve cevap verildi.
Hiçbir kadrolu sanatçının işine son verilmemiştir.
Efendim, burada, işte, bir daire başkan yardımcısından söz edildi.
Bunlar aslında cevaplanıldı yazılı soru önergeleriyle. Bir şey
tespit edilmiştir, teftişe verilmiştir ve hemen daire başkanına işten
el çektirilmiştir. Yani, özellikle paraya ilişkin hiçbir konuda
TRT müsamaha etmemektedir, Teftiş Kurulu, kendisininki yetmiyorsa
Başbakanlık Teftiş Kurulundan destek istemektedir; ama, burada
söylenen her cümlenin cevabı verilecek, konuşmacı arkadaşlarımıza
yazılı olarak tekrar bunların cevabı gönderilecek. Eğer burada
söylenip de bugüne kadar cevabı verilmemiş bir şey varsa, TRT’den,
şimdi burada söyledim, hepsinin cevabını ben de istiyorum. Benim
de burada yeni duyduğum konular olabilir, bunların da bir kısmı, yani,
yine isimle ilgili, küçük ayrıntıyla ilgili, onlar da araştırılacak
ve cevabı verilecek. Yani, şunu söyleyeyim: TRT bir zamanlar, yüzde
1,5 kesilmeden, elektrik payında yüzde 1,5 kesilmeden, bütçesi yetmez
haldeydi; yüzde 1,5’u kestik, şu anda yüzde 2 ile bile bütçesi rahat,
özellikle son iki yılda mali sıkıntısı yok, maaş, ikramiye vesaire
ve bütün harcamalarını rahatça yapabiliyor.
Efendim, diğer şeyler: İşte, buz patenidir; yayını
yapılıyor. İşte, burada arkadaşlarımızın ifade ettiği, fazla
ödemeler. Hiçbir programda programcıya, yapımcıya fazla ödeme falan
yok. Bunların piyasa rayiçleri var ve özellikle bir şey söylendi: İşte,
bir yapımcının Turgut Özakman’dan dolayı işine son verilmiş.
Bakın, bu, yazılı soru önergesiyle de cevabı verilmiş,
Sayın Özakman’la ilgili. Sayın Özakman’ın programından önce o yapımcının
işine son verilmiş, başka sebepleri var. Yani, işine son verme değil,
o programdaki görevine ve daha sonra Sayın Özakman’ın, o, Atatürk’ün
Harp Okuluna girişi münasebetiyle yapılan törende sergilenen,
kendisinin yazdığı “Şu Çılgın Türkler” adlı eserin tamamı da…
BAŞKAN – Sayın Bakan, konuşmanızı tamamlar mısınız
efendim.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bitiriyorum.
…TRT’den yayınlanmıştır. Yani, buna benzer, burada,
büyük oranda, inanın, işte, Çetinkaya Mağazasında falan olduğu gibi
-ki, bu çok fazla- pek çok mağazada, yani, bandrolünü bazen ödemiyor;
takip ediliyor, denetleniyor, ödemeyenlerden cezasıyla alınıyor
falan. Bunun arasında farklı istisnalar olabilir.
Ben, buradaki konuşmalar için…
EMİN KOÇ (Yozgat) – Sayın Bakan, Muhsin Mete’yle ilgili
bir şey söylemediniz.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …tekrar teşekkür
ediyorum. Yani, her ne kadar hep eleştirel olsa da, benim baştaki dileğim,
gelin, TRT’nin yeniden yapılanmasında katkı verin. O eleştirilerden
de biz faydalanacağız. Diğer söylediğiniz hususlarda da, eğer varsa
ihmal edilen, onların üzerine gidilecektir. Bundan emin olabilirsiniz.
Hepinize teşekkür ediyor, saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
VII. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
(Devam)
A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 36 milletvekilinin, TRT yönetimi
hakkında ileri sürülen iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/225)
(Devam)
2.- Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Gaziantep
Milletvekili Ömer Abuşoğlu ve Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş’ın, TRT’nin
yayın politikası ve personel yönetimiyle ilgili çeşitli iddiaların
araştırılarak TRT’nin asli görevlerini daha sağlıklı yürütebilmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/372) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması…
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan,
gerçekten, hem Genel Kurulu ve Sayın Bakanı da bilgilendirmek için,
oradan da gerekmezse, buradan, yerimden, Kırkpınar’la ilgili…
BAŞKAN – Ne konuda Sayın Şimşek?
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Sayın Belediye Başkanı…
69’uncu maddeye göre, Kırkpınar’la ilgili söz istiyorum. Bir açıklama
yapayım.
ALİ TOPUZ (İstanbul) –Yanlış bilgi…
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Yanlış bilgi var, hem kamuoyu
hem de Genel Kurul ve vesilesiyle de Sayın Bakan da istifade etmiş
olsun efendim.
BAŞKAN – Şimdi, bu konularla ilgili olarak görüş
söylendi, Sayın Bakan da bunları, bir açıklama yaptı.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Hayır, bir rakam söylediler
-çok para da- onu ben arz edeyim müsaade ederseniz.
BAŞKAN – Teferruatına girmeyelim Sayın Şimşek,
müsaade ederseniz. Bu konuyla ilgili, daha sonra yaparsınız.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Hayır efendim.
BAŞKAN – Meclis araştırması önergelerindeki öngörüşmeler…
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Sayın Başkan…
ALİ
TOPUZ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Efendim…
BERHAN
ŞİMŞEK (İstanbul) – Sayın Başkan, bakın, burada…
MUHARREM
KILIÇ (
BAŞKAN – Efendim?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Rakam çok önemli efendim.
BAŞKAN – Efendim, rakam çok önem…
EMİN KOÇ (Yozgat) – Yerinden yapsın Sayın Başkan.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Yerimden yapayım efendim.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Daha önceden
hiç istenmiyormuş, ilk defa para istenmiş Sayın Şimşek.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Müsaade ederseniz,
onunla ilgili ben rakamları vereyim.
BAŞKAN – Efendim, şöyle şimdi: Sayın Bakan burada.
Sayın Bakanın yanına buyurun gelin, açıklayın, Sayın Bakanla konuşun.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Kamuoyu da bilsin.
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen, burayı Başkanlık Divanı
yönetiyor. Lütfen, istirham ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
Önergeler üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, tutumunuz
hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması
hususunu oylarınıza sunacağım.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Emrivaki yapamazsınız Sayın
Başkan.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Efendim, yerimden açıklayayım.
BAŞKAN – Meclis araştırması açılmasını kabul
edenler…
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Hükûmet sözcüsü veya Bakandan
sonra son söz milletvekilinindir! Son söz milletvekilinindir!
BAŞKAN – Siz mi yönetiyorsunuz efendim!
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Son söz milletvekilinindir!
BAŞKAN – Kabul edenler…
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, kime yaranmak
istiyorsunuz siz? Çok ayıp ettiniz!
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Karar yeter sayısı…
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Sayın Başkan, bir cümle…
BAŞKAN – Kabul etmeyenler…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Geçti efendim.
Meclis araştırması önergesi açılması kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, saat 20.30’da toplanmak
üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.33
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 27’nci Birleşimi’nin Üçüncü Oturumu’nu açıyorum.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmına devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN – 1’inci sırada yer alan kanun teklifinin
geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2’nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükûmeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S.
Sayısı: 1147)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ ve 11 Milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
5.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/870) (S. Sayısı: 1255) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde 15’inci madde kabul edilmişti.
(x) 1255 S. Sayılı
Basmayazı 29/11/2006 tarihli 25’inci Birleşim Tutanağına eklidir.
Şimdi 16’ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16.-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır,
önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
16. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem Kılıç |
Yüksel Çorbacıoğlu |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Malatya |
Artvin |
Çorum |
|
Atilla Kart |
M. Nuri Saygun |
Mehmet Küçükaşık |
|
Konya |
Tekirdağ |
Bursa |
Madde 16- 4/12/2004 tarihli
ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 6 ncı maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Madde 6-
(1) Duruşmada suçun
hukuki niteliğinin değiştiğinden bahisle görevsizlik kararı verilerek
dosya alt dereceli mahkemeye gönderilemez.
(2) Yenilenmesi mümkün
olmayanlar dışında görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan
işlemler hükümsüzdür.
(3) Bir kişi, birden
fazla suçtan sanık olur veya bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden
fazla sanık bulunursa bağlantı var sayılır.
(4) Suçun işlenmesinden
sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme
fiilleri de bağlantılı suç sayılır.
(5) Bağlantılı suçlardan
her biri değişik mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında
birleştirilmek suretiyle yüksek görevli mahkemede dava açılabilir.
(6) Kovuşturma evresinin
her safhasında, bağlantılı ceza davalarının birleştirilmesine
veya ayrılmasına yüksek görevli mahkemece karar verilebilir.
(7) Birleştirilen davalarda,
bu davaları gören mahkemenin tâbi olduğu yargılama usulü uygulanır.
(8) İşin esasına girdikten
sonra ayrılan davalara aynı mahkemede devam olunur.
(9) Mahkeme, bakmakta
olduğu birden çok dava arasında bağlantı görürse, bu bağlantı 8 inci
maddede gösterilen türden olmasa bile, birlikte bakmak ve hükme
bağlamak üzere bu davaların birleştirilmesine karar verebilir.
(10) Davaya bakmak
yetkisi, suçun işlendiği yer mahkemesine aittir.
(11) Teşebbüste son
icra hareketinin yapıldığı, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği
ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği yer mahkemesi yetkilidir.
(12) Suç, ülkede yayımlanan
bir basılı eserle işlenmişse yetki, eserin yayım merkezi olan yer
mahkemesine aittir. Ancak, aynı eserin birden çok yerde basılması
durumunda suç, eserin yayım merkezi dışındaki baskısında meydana
gelmişse, bu suç için eserin basıldığı yer mahkemesi de yetkilidir.
(13) Soruşturulması
ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan hakaret suçunda eser, mağdurun
yerleşim yerinde veya oturduğu yerde dağıtılmışsa, o yer mahkemesi
de yetkilidir. Mağdur, suçun işlendiği yer dışında tutuklu veya hükümlü
bulunuyorsa, o yer mahkemesi de yetkilidir.
(14) Görsel veya işitsel
yayınlarda da bu maddenin üçüncü fıkrası hükmü uygulanır. Görsel
ve işitsel yayın, mağdurun yerleşim yerinde ve oturduğu yerde işitilmiş
veya görülmüşse o yer mahkemesi de yetkilidir.
(15) Suçun işlendiği
yer belli değilse, şüpheli veya sanığın yakalandığı yer, yakalanmamışsa
yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.
(16) Şüpheli veya sanığın
Türkiye’de yerleşim yeri yoksa Türkiye’de en son adresinin bulunduğu
yer mahkemesi yetkilidir.
(17) Mahkemenin bu suretle
de belirlenmesi olanağı yoksa, ilk usul işleminin yapıldığı yer
mahkemesi yetkilidir.
(18) Yabancı ülkede
işlenen ve kanun hükümleri uyarınca Türkiye’de soruşturulması ve
kovuşturulması gereken suçlarda yetki, 13 üncü maddenin birinci
ve ikinci fıkralarına göre belirlenir.
(19) Bununla birlikte
Cumhuriyet savcısının, şüphelinin veya sanığın istemi üzerine
Yargıtay, suçun işlendiği yere daha yakın olan yer mahkemesine yetki
verebilir.
(20) Bu gibi suçlarda
şüpheli veya sanık Türkiye’de yakalanmamış, yerleşmemiş veya adresi
yoksa; yetkili mahkeme, Adalet Bakanının istemi ve Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısının başvurusu üzerine Yargıtay tarafından belirlenir.
(21) Suç, Türk bayrağını
taşıma yetkisine sahip olan bir gemide veya böyle bir taşıt Türkiye
dışında iken işlenmişse, geminin ilk uğradığı Türk limanında veya
bağlama limanında bulunan mahkeme yetkilidir.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL
ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi
mi okutayım?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) – Ben konuşacağım efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Küçükaşık. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan
önce hepinizi sevgiyle selamlarım.
Şimdi, Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 6’ncı maddesinde yapılan değişiklikle, daha önce “İddianamenin
kabulünden sonra yargılamanın alt dereceli bir mahkemeye ait olduğu
gerekçesiyle görevsizlik kararı verilemez.” hükmü var idi. Şimdi
yapılan değişiklikle –sadece- getirilen: “Duruşmada suçun hukuki
niteliğinin değiştiğinden bahisle görevsizlik kararı verilerek
dosya alt dereceli mahkemeye gönderilemez.” Zaten, Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde de, yine Ceza Muhakemesi
Kanunu’nda da şu anda uygulamadaki aynı yöntem devam ediyor. Bu konuda
fazla değişiklik yok, söylenecek herhangi bir şey de yok. Fakat, arkadaşlar,
bizim temel sorunumuz, bu değişikliklerle getirilmek istenen, Ceza
Kanunu’nda ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklikler,
yani, uzlaşmanın tüm kapsamlarıyla beraber, kurumlarıyla beraber
Ceza Muhakemesi Kanunu’na gelmesi, özellikle de cumhuriyet savcılığının
iddianameyi ertelemesi ve hâkimin, hükmü açıklamasının ertelenmesi
üzerinde duruyoruz.
Bakınız, biz de tüm komisyon
çalışmaları etrafında, uzlaşmanın başından beri, geldiğinden beri…
Hangi suçlar şikâyete tabi olup da uzlaşma kapsamında olup olmadığını
şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nde söyleyebilecek herhangi bir şahıs
yok, hiç kimse bilmiyor. Özellikle Türk Ceza Kanunu’nda yer alan suçlarla
ilgili düzenlemeler var burada. Elimizde 28 tane katalog tipinde
suç var, bunlar kapsam içerisine girecektir diyor, uzlaşma kapsamında
olacak ve hükmün ertelenmesi kapsamında olacak diye belirtiliyor.
Ama, özel yasalarda -özellikle 170 tane özel yasamız var- ve oradaki
ceza hükümlerinin hangisi erteleme kapsamında olacak, bu konuda,
herhangi bir konuda, hiçbir şekilde, doyurucu bir şekilde beyanda
bize kimse bulunamadı.
Ben, buradan özellikle
söylemek istiyorum…
Arkadaşım… Başka yerde
konuşsanız olmaz mı dostum?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen arkadaşlar… Saygıdeğer arkadaşlarım…
Sayın Küçükaşık, buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
– Şimdi, bakınız, Adalet Komisyonu çalışmaları esnasında bize
bizzat Adalet Bakanlığı tarafından verilen, suçların hangilerinin
uzlaşma kapsamında olduğunu size bir okumak istiyorum: “Kasten yaralama,
taksirle yaralama, cinsel saldırı, reşit olmayanla cinsel ilişki,
cinsel taciz, tehdit, konut dokunulmazlığını ihlal, iş ve çalışma
hürriyetini ihlal, kişilerin huzurunu bozmak, hakaret, haberleşmenin
gizliliğini ihlal, konuşmaların dinlenmesini ihlal, özel hayatın
gizliliğini ihlal, hırsızlık, kullanma hırsızlığı, mala zarar verme,
güveni kötüye kullanma; bedelsiz, senedi kullanma, alacağı tahsil
için dolandırıcılık, kayıp eşyayı tasarruf suçu, bilgi vermeme suçu,
açığa imzanın kötüye kullanılmasını ihlal, aile yükümlülüğünü
ihlal, sırrı açıklama, yabancı devlet temsilcilerine ilişkin suçlar
ve giden suçlar” var.
Şimdi, arkadaşlar,
yine, burada Türk Ceza Kanunu’nda üst sınırı iki yıl ve daha az hapis
cezasının yer aldığı suçlar vardı, o suçları da saydığımızda, sırf
Türk Ceza Kanunu’nun içerisinde öyle bir noktaya geliyoruz ki, tahminî
bildirilen 87 adet suç var, yine, uzlaşmaya bağlı da 20 adet suç sayılmış,
tekrar bakıyoruz, adli diğer cezalara baktığımızda 200-300 tane
suç tipi içerisinde değişik, hem kabahat hem suç dediğimiz şeyler
içerisinde hepsi uzlaşma kapsamına giriyor.
Buradaki, hâlâ tüm konuşmalarımızda
bütün arkadaşlarımıza şunu söylemeye çalışıyoruz: Türkiye'de
eğer örgütlü suçları takip etmeye kalkacaksak, örgütlü suçların
ipuçlarını süreceksek -onların ilk patlak verdiği çok küçük olaylar
meydana geliyor, şikâyet gibi, ihbarlar gibi- asla ve asla, bu gidişle,
biz, bu suçların hiçbirini takip edemeyeceğiz.
Bakınız, bugünkü bütün
gazetelerde, özellikle büyük gazetelerimizin tümünde, İstanbul’daki
orman talanıyla ilgili fotoğraflar vardı, yağmayla ilgili fotoğraflar
vardı. On dört yıldan beri herkes “suçsuz, suçsuz” denildi. On dört yıldan
beri kimler İstanbul’da belediye başkanlığı yaptı? Kimler o belediye
başkanları? Kimler orada orman bölge müdürleri? Kimler o imar planını
değiştiren kurullar? Oradaki sit alanlarından kimler çıkardı bu
alanları? Doğal sit alanı ilan edilmesinde kimler bölge idare mahkemelerine
dava açtı? Bunlar hiç tartışılmadan, sadece bugün olan, var olan olayları
söyleyerek, bunun çevresinden bir grubu sadece günah keçisi ilan
ederek onları suçlamaya çalışıyoruz. Ama, öyle bir şey ki Türkiye’de,
her alanda bu devam ediyor. Sadece İstanbul için söz konusu değil.
Türkiye’nin her yerinde doğal alanlar, doğal sit alanları tahrip oluyor
ve biz, hiçbir şekilde, bir ihbarcının bir ihbar mektubundan yola çıkarak,
bundan sonra hiçbir suçu ortaya çıkaramayacağız. Biz, bunun da engellenmesini
istiyoruz. Bu hükümler, gerek uzlaşma olsun gerekse cumhuriyet
savcısının iddianameyi ertelemesi veya hükmün ertelenmesi, suç
işleyen insana, sadece devlete para verdi diye, bu insana…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Küçükaşık,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
– Suç işleyen bir insan, sadece, “arkadaş, benim suçumun bedeli şu
kadar paradır” deyip de öderse, bizim, bunu suçsuz kabul etmemiz mümkün
olacak mı?
Ben, herkesin bunu
çok iyi düşünmesini istiyorum ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Küçükaşık.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Madde 17’yi okutuyorum:
MADDE 17-
BAŞKAN – Madde üzerinde
bir önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
17. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem Kılıç |
Yüksel Çorbacıoğlu |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Malatya |
Artvin |
Çorum |
|
Mehmet Küçükaşık |
M. Nuri Saygun |
Atilla Kart |
|
Bursa |
Tekirdağ |
Konya |
|
|
Orhan Eraslan |
|
|
|
Niğde |
|
Madde 17- 4/12/2004 tarihli
ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100. maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 100-
(1) Kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması
halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir.
İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü
olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde
bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın
kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular
varsa.
b) Şüpheli veya sanığın
davranışları;
1. Delilleri yok etme,
gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların
işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde,
tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli
ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Soykırım ve insanlığa
karşı suçlar (madde 76, 77, 78),
2. Kasten öldürme
(madde 81,82,83),
3. Silahla işlenmiş
kasten yaralama (madde 86, fıkra 3, bent e) ve neticesi sebebiyle
ağırlaşmış kasten yaralama (madde 87),
4. İşkence (madde 94,
95),
5. Cinsel saldırı (birinci
fıkra hariç, madde 102),
6. Çocukların cinsel
istismarı (madde 103),
7. Hırsızlık (madde
141, 142) ve yağma (madde 148, 149),
8. Uyuşturucu veya
uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
9. Suç işlemek amacıyla
örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
10. Devletin Güvenliğine
karşı suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),
11. Anayasal Düzene
ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313,
314, 315),
b) 10.7.1053 tarihli
ve 6136 sayılı ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında
Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) 18.6.1999 tarihli
ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı
fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.
d) 10.7.2003 tarihli
ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis
cezasını gerektiren suçlar.
e) 21.7.1983 tarihli
ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68
ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
f) 31.8.1956 tarihli
ve 6831 sayılı Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dört ve beşinci
fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.
(4) Sadece adlî para
cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı bir yıldan
fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.
(5) Duruşmada suçun
hukuki niteliğinin değiştiğinden bahisle görevsizlik kararı verilerek
dosya alt dereceli mahkemeye gönderilemez.
(6) Yenilenmesi mümkün
olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan
işlemler hükümsüzdür.
(7) Bir kişi, birden
fazla suçtan sanık olur veya bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden
çok sanık bulunursa bağlantı var sayılır.
(8) Suçun işlenmesinden
sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme
fiilleri de bağlantılı suç sayılır.
(9) Bağlantılı suçlardan
her biri değişik mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında
birleştirilmek suretiyle yüksek görevli mahkemede dava açılabilir.
(10) Kovuşturma evresinin
her aşamasında, bağlantılı ceza davalarının birleştirilmesine
veya ayrılmasına yüksek görevli mahkemece karar verilebilir.
(11) Birleştirilen
davalarda, bu davaları gören mahkemenin tabi olduğu yargılama
usulü uygulanır.
(12) İşin esasına girdikten
sonra ayrılan davalara aynı mahkemede devam olunur.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet?
ADALET BAKANI CEMİL
ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
Buyurun Sayın Eraslan.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum.
Şimdi, Ceza Yasası
ve Ceza Muhakemeleri Yasası, yaklaşık bir yıl kadar önce yürürlüğe
girdi. Dördüncü değişikliği görüşüyoruz. Bu görüştüğümüz yasa,
dokuz değişik yasada değişiklik yapan bir yasa. Ancak, ne acıdır
ki, değişiklik önergesi verilen madde ne, neyi düzenliyor, bununla
ilgili, ne değerli milletvekili arkadaşlarımın, Genel Kurulda
bulunan milletvekili arkadaşlarımın bir bilgisi var -komisyon
üyesi olmayanların- ne kamuoyunun bir bilgisi var. Madde numarası
okutuluyor “17” diye, “kabul edenler, etmeyenler...” Ya, bu 17’nci madde
neyi düzenliyor, bu eller niçin kalktı, kalkmayan eller niçin kalkmadı,
bunu dışarıdan birisinin anlayabilmesi mümkün değil. Sanki, ilkokul
öğrencilerine eğlence olsun diye -sözüm meclisten dışarı- “tıp”
oynatır gibi, sessiz, maddeyi söylüyorsun “kabul edenler, etmeyenler”
el kaldır, indir.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
“temel yasa” adı altında İç Tüzük’ün 91’inci maddesinde getirilen
bir düzenlemede, bütünlüğü bozulmasın bilimsel çalışmaların ürünü
olan yasaların, temel yasaların diye böyle bir düzenleme getirilmiş.
Ama, dokuz değişik kanunda değişiklik yapan yasaları “temel yasadır”
diye burada görüştürmek, yasama yapma hakkının kötüye kullanılmasıdır,
İç Tüzük’ün 91’inci maddesinin kötüye kullanılmasıdır. Bunu savunmak
amacıyla önergelerle, bizim de hoşumuza gitmese de, söz almaya çalışıyoruz,
durum tespitine çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
bu madde, şu anda üzerinde konuştuğumuz madde, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
100’üncü maddesinde belirtilen tutuklamayla ilgili maddelerdir.
Hangi suçlardan tutuklama yapılabileceğine dair maddelerdir. Eski
CMUK’da 104’üncü maddeye tekabül eden 100’üncü madde.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
Ceza Muhakemesi Kanunu yapılırken, bildiğimiz kadarıyla şunu
söyledik: “Bakın, bu kanuna kataloglar ekliyorsunuz; bu, modern
sistem, çağdaş sistem diyorsunuz ama, eklediğiniz bu kataloglar
yanlış anlamalara neden olabilir, yanlışlıkların doğmasına yol
açabilir, bundan kaçının. Yani, katalogda yer almayan kimi suçlar
için, hâkim, bundan dolayı tutuklama verilmeyeceğini anlayabilir.
O şekilde yorumlayabilir” diye uyarıda bulunduk. “Bunu genel tanımlarla
yapalım” dedik, katalogların yanlış olduğunu söyledik, ama bu konuda
ısrar edildi. Yaşanan olay gösterdi ki, beklediğimiz gibi -uygulamadan
geldiğimiz için- katalogda yer almayan suçlar için kimi hâkimlerin
tutuklama kararı vermediği, dolayısıyla, özellikle hırsızlık ve
benzeri suçlarda tutuklamaların olmadığı yaşanarak görüldü.
Şimdi kataloğa hırsızlık ve nitelikli hırsızlık ekleniyor.
Değerli arkadaşlarım,
bizim düşüncemiz şu: Ceza Muhakemesi Kanunu da, Ceza Kanunu da panik
mevzuat olarak geldi, aradan çok kısa bir zaman geçmesine rağmen, yürürlüğünden
bu yana bir yıl geçmesine rağmen yedide 1’i değişikliğe uğradı, daha
gelecekler de geride. Burada yol yakınken diyoruz ki: Doğrusu, bunun
tutuklamayla ilgili konuda kataloğu çıkartmaktır. Eğer kataloğu
çıkartmazsanız, orada yer almayan kimi suçlar için yine aynı yorumla
hâkim tutuklama kararı vermeyebilecektir. Eğer bunu istemiyorsanız,
o zaman -bizim önerimizdi Komisyonda- hırsızlık ve nitelikli hırsızlığın
yanına dolandırıcılık ve nitelikli dolandırıcılığı da ekleyin.
Çünkü, dolandırıcılık suçu, hırsızlıktan daha hafif bir suç değildir.
Orada sadece mal zarar görmüyor, aynı zamanda, insan iradesi de zarar
görüyor diye söylemiştik. Ama, ne yazık ki, bu söylemimiz kale alınmadı,
nazara alınmadı, ciddiye alınmadı. Şimdi bu eksikliği yaşayacağız,
göreceğiz.
Şimdi bu maksada matuf
mudur değil midir, onu daha sonraki maddede açıklamaya çalışacağım.
Sürem yetmedi. Beş dakikada açıklamalar taksit taksit oluyor.
Şimdilik hepinize
saygılar sunuyorum değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Eraslan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18’inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 18-
BAŞKAN – Madde üzerinde
bir adet önerge vardır; okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
18. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Feridun Baloğlu |
Mehmet Küçükaşık |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Antalya |
Bursa |
Çorum |
|
|
Atilla Kart |
|
|
|
Konya |
|
Madde 18- 5271 sayılı
Kanunun 102 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 102-
(1) Ağır ceza mahkemesinin
görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak
bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha
uzatılabilir.
(2) Ağır ceza mahkemesinin
görevine giren işlerde tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre,
zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma
süresi toplam üç yılı geçemez.
(3) Bu maddede öngörülen
uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile
müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir.
(4) 100 üncü maddede
belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, üst sınırı
üç yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren bir suç sebebiyle yürütülen
soruşturmada, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına
alınmasına karar verilebilir.
(5) Kanunda tutuklama yasağı öngörülen
hallerde de, adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.
(6) Adlî kontrol, şüphelinin
aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını
içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından
tespit edilen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak
başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği
merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına
ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
d) Her türlü taşıtları
veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme,
makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.
e) Özellikle uyuşturucu,
uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla,
hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak
ve bunları kabul etmek.
f) Şüphelinin parasal
durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden
çok taksitle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine
hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak
veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında
adlî emanete teslim etmek.
h) Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek
parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî
veya kişisel güvenceye bağlamak.
i) Aile yükümlülüklerini
yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm
edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.
(7) Şüphelinin, üçüncü
fıkranın (a) ve (f) bentlerinde yazılı yükümlülüklere tâbi tutulması
bakımından, birinci fıkrada belirtilen süre sınırı dikkate alınmaz.
(8) Hâkim veya Cumhuriyet
savcısı (d) bendinde belirtilen yükümlülüğün uygulanmasında şüphelinin
meslekî uğraşılarında araç kullanmasına sürekli veya geçici olarak
izin verebilir.
(9) Adlî kontrol altında
geçen süre, şahsî hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan
mahsup edilemez. Bu hüküm, maddenin üçüncü fıkrasının (e) bendinde
belirtilen hallerde uygulanmaz.
(10) Şüpheli, Cumhuriyet
savcısının istemi ve sulh ceza hâkiminin kararı ile soruşturma evresinin
her aşamasında adlî kontrol altına alınabilir.
(11) Hâkim, Cumhuriyet
savcısının istemiyle, adlî kontrol uygulamasında şüpheliyi bir
veya birden çok yeni yükümlülük altına koyabilir; kontrolün içeriğini
oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir
veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf
tutabilir.
(12) 109 uncu madde
ile bu madde hükümleri, gerekli görüldüğünde, görevli ve yetkili
diğer yargı mercileri tarafından da, kovuşturma evresinin her aşamasında
uygulanır.
(13) Şüpheli veya sanığın
istemi üzerine, Cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra
hâkim veya mahkeme 110 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre beş gün
içinde karar verebilir.
(14) Adlî kontrole
ilişkin kararlara itiraz edilebilir.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL
ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Konuşacak
kimse var mı?
ALİ TOPUZ (İstanbul)
– Sayın Yüksel Çorbacıoğlu konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Çorbacıoğlu,
buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– İmzası yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çorbacıoğlu,
burada sizin imzanız yok.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Ben biliyorum.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) – Tekeffül edeyim, imzası olan…
BAŞKAN – Neyse…
Yüksel Bey, gel şurayı
imzala, madem istiyorsun…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Sayın Başkan, böyle bir şey olmaz!
BAŞKAN – Yerinden söz
istemekle katıldığını beyan etti, ben de imzasını aldım. Bunda
bir şey yok.
Buyurun Sayın Çorbacıoğlu.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yüce Meclisin değerli
üyeleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
18’inci maddeyle ilgili
verilen, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen önerge üzerinde
söz almış bulunuyorum.
Teklifin 18’inci maddesi,
5271 sayılı Kanun’un 102’nci maddesinin birinci fıkrasında yapılan
bir düzenlemeyle ilgili. Daha önceki hâli ile ağır ceza mahkemelerinin
görevine girmeyen suçlarda tutuklama süresi mevcut kanunda altı
ay ve bu, bir defalığına dört ay uzatılabiliyor, sonuçta on aya kadar
tutuklu yargılama yapılabiliyor. Ancak, bu getirilen düzenlemeyle
bu süre bir yıla çıkarılıyor, zorunlu hallerde gerekçeler gösterilerek
altı ay daha uzatılıp bir buçuk yıla kadar sonuç olarak çıkarılmış
oluyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
tabii, tutuklama süreleriyle ilgili bu düzenlemeyi yapmanın gerekçesi,
Komisyonda özellikle uygulayıcılar tarafından, Yargıtay tarafından,
yargıçlarımız tarafından bu süre içerisinde, on aylık süre içerisinde
yargılama bitirilemediğinden bahisle, tutukluların tahliye
edilme zorunluluğu doğduğu, bu nedenle de yargılamadan beklenen
fayda elde edilmediği gerekçesiyle Komisyonda nitelendirilmiş,
değerlendirilmiştir.
Ben, kişi olarak, bir
kere, bu sürenin uzatılmasına karşıyım. Çünkü, mevcut haliyle toplam
on ayı bulan tutuklama süresi, tutukluluk süresi adil yargılama
için -adil yargılama, özellikle altını çiziyorum- onun için bana göre
fazla bir süredir. Eğer on ay içerisinde yargılamayı bitiremiyorsak,
bunun cezasını tutuklu kişinin çekmesine tahvil edemeyiz. Bunun
cezası varsa, bunun bedeli varsa, bunu devlet yüklenmelidir. Sorumluluk
devlettedir. Yargılamanın zamanında bitirilmesiyle ilgili sorumluluk
yargıdadır. Ancak gelin görün ki, koşulların uygun olmaması, süresinde
yargılamayı bitirememek nedeniyle, biz, buna çok kolay bir çözüm
buluyoruz; ee, tutuklama süresini uzatalım.
Değerli arkadaşlar,
tutuklama süresinin uzun olması, adil yargılanmanın olmaması demek
sonucunu doğurur. O nedenle, ben, bu düzenlemenin doğru olmadığını
söylüyorum.
Diğer taraftan, son
dönemlerde, ne yazık ki, üzülerek… Genel Kurulda bu konuda da bazı
açıklamalar yapmak istiyorum. Biliyorsunuz, Türkiye’deki cezaevlerinin
koşulları oldukça ağır. Cezaevlerinde son yedi yıldır yapılan yeni
düzenleme ve konsept sonucu, (F) tipi cezaevleri Türk infaz hukukunun
literatürüne girdi.
Tabii, bu cezaevlerinin
mevcut cezaevlerinin koşullarından daha iyi olduğu yönünde savunmalar,
iddialar yapılmaktadır. Fiziki olarak, bu iddialar doğru olabilir.
Ama sonuç olarak, bu cezaevlerinde yatan tutuklu ve hükümlülerin,
fiziki koşullar iyileşmesine rağmen, infaz koşullarının daha da
ağırlaştığı ve (F) tipi cezaevlerinin, bugün ölüm oruçlarıyla veya
çeşitli protestolarla, tepkilerle dile getirildiği bir ortam olduğu
…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çorbacıoğlu,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) – … ve tutuklu ve hükümlülerin ve yakınlarının ciddi bir
şekilde eleştirdiği bir sistem olarak karşımızda durmaktadır. Şu
anda bir meslektaşımız, bir avukat arkadaşımız, ölüm orucu dediğimiz
ölüm orucunun iki yüz kırklı günlerini geçmiş durumdadır. Ben, bir hukukçu
olarak, bir milletvekili olarak cezaevi koşullarının, hem tecrit
anlamında hem de insan hakları anlamında daha da iyileştirilmesi,
düzenlenmesinden yanayım, bu, insan olmanın gereğidir. Cezaevindeki
insanları insan değil de sadece suçlu kimliğiyle, hatta, toplumla
artık bir araya gelmemesi gereken toplum dışı insanlar olarak değerlendirerek,
ağır koşullarda bunların cezalarını infaz etmeyi doğru bulmuyorum.
Sayın Adalet Bakanımızdan, Hükûmet yetkililerinden bu insani soruna,
hiçbir zaman için…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
…herhangi bir örgütü,
kimseyi muhatap almadan, sadece insanı muhatap alarak, Türkiye’deki
bu kanayan yaraya bir çözüm bulunmasını, cezaevi koşullarının biraz
daha düzeltilmesini, biraz daha insani olması yönünde düzenlemeler
yapmalarını öneriyorum. Bu çok önemli bir konudur. Belki, toplumumuzun
çok az kesimini ilgilendiriyor gibi görünüyor ise de, bu bir yaradır,
bu yarayı gidermek, tedavi etmek başta Hükûmetimizin, doğal olarak
siz yüce Meclisin görevidir. Ben bu sorunların da ciddiye alınarak
çözülmesi dileğiyle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 19-
BAŞKAN – Madde üzerinde
bir adet önerge vardır; okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
19. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem Kılıç |
Yüksel Çorbacıoğlu |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Malatya |
Artvin |
Çorum |
|
Mehmet Küçükaşık |
M. Nuri Saygun |
Atilla Kart |
|
Bursa |
Tekirdağ |
Konya |
|
|
Orhan Eraslan |
|
|
|
Niğde |
|
Madde 19- 4/12/2004 tarihli
ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 109. maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 109-
(1) 100 üncü maddede
belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, üst sınırı
üç yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren bir suç sebebiyle yürütülen
soruşturmada, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına
alınmasına karar verilebilir.
(2) Kanunda tutuklama
yasağı öngörülen hallerde de, adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.
(3) Adlî kontrol, şüphelinin
aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını
içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından
belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği
merci veya şahısların çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına
ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
d) Her türlü taşıtları
veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme,
makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.
e) Özellikle uyuşturucu,
uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla,
hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak
ve bunları kabul etmek.
f) Şüphelinin parasal
durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden
çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine
hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak
veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında
adlî emanete teslim etmek.
h) Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek
parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî
veya kişisel güvenceye bağlamak.
i) Aile yükümlülüklerini
yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm
edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.
(4) Şüphelinin, üçüncü
fıkranın (a) ve (f) bentlerinde yazılı yükümlülüklere tâbi tutulması
bakımından, birinci fıkrada belirtilen süre sınırı dikkate alınmaz.
(5) Hâkim veya Cumhuriyet
savcısı (d) bendinde belirtilen yükümlülüğün uygulamasında şüphelinin
meslekî uğraşılarında araç kullanmasına sürekli veya geçici olarak
izin verebilir.
(6) Adlî kontrol altında
geçen süre, şahsî hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan
mahsup edilemez. Bu hüküm, maddenin üçüncü fıkrasının (e) bendinde
belirtilen hallerde uygulanmaz.
(7) Kanunlarda öngörülen
tutukluluk sürelerinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında
birinci fıkradaki süre koşulu aranmaksızın adli kontrole ilişkin
hükümler uygulanabilir.
(8) Duruşmada suçun
hukuki niteliğinin değiştiğinden bahisle görevsizlik kararı verilerek
dosya alt dereceli mahkemeye gönderilemez.
(9) Yenilenmesi mümkün
olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan
işlemler hükümsüzdür.
(10) Bir kişi, birden
fazla suçtan sanık olur veya bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden
fazla sanık bulunursa bağlantı var sayılır.
(11) Suçun işlenmesinden
sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme
fiilleri de bağlantılı suç sayılır.
(12) Bağlantılı suçlardan
her biri değişik mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında
birleştirilmek suretiyle yüksek görevli mahkemede dava açılabilir.
(13) Kovuşturma evresinin
her aşamasında, bağlantılı ceza davalarının birleştirilmesine
veya ayrılmasına yüksek görevli mahkemece karar verilebilir.
(14) Birleştirilen
davalarda, bu davaları gören mahkemenin tâbi olduğu yargılama
usulü uygulanır.
(15) İşin esasına girdikten
sonra ayrılan davalara aynı mahkemede devam olunur.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL
ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Eraslan,
buyurun.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; önerge üzerine tekrar söz almış
bulunuyorum.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda,
bu maddeden de anlaşılacağı gibi -17, 18, 19, böyle sırayla gidiyor-
tutuklamayla ilgili hükümlerin iyi düzenlenmediği anlaşılıyor.
Çünkü, bir yıl geçmesine karşın bu maddeler yeniden elden geçiriliyor.
Niçin elden geçiriliyor? Zaman içerisinde görüldü ki, bu maddeler
eksiklik yapılmış, o kataloglar yanlış konulmuş. Çünkü, Anadolu’nun
herhangi bir yerinde veya İstanbul’da, Ankara’da maddenin yazılışına
bakan hâkim katalogda yer alan suçlardan tutuklama kararı veriyor
-onlar fevkalade sınırlı- ama, diğer emniyet ve asayişi muhil diğer
suçlara tutuklama vermiyordu. Bunlar haklı şikâyetlere neden oldu.
Çünkü, hırsızlık olayı meydana geliyor. Kolluk, cansiparane gayretle,
artık bu işi alışkanlık haline getirmiş insanları yakalayıp götürüyor;
serbest bırakılıyor. “Bu nasıl kanun?” denilmeye başlandı. Oysa,
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yapılmasındaki amaç “bu nasıl kanun?”
denilsin, suçlu bir taraftan girsin, sanık bir taraftan girsin diğer
taraftan çıksın değil. Makul bir şekilde, tutuklama peşin bir cezaya
dönüşmesin, ama, bir tedbir olarak, önlem olarak da etkin hale gelsin
amacı vardı. Bizim dediğimiz doğrultuda olay meydana geldi. Yani,
katalog zarar verdi.
Düşüncemiz şu: Ceza
Muhakemesi Kanunu böyle taksit taksit elden geçirileceğine -zaten
büyük bir bölümü elden geçti, elden geçirilmeye de devam ediyor-
tüm kataloglar çıkarılsın, katalogsuz bir hale getirilsin. Çünkü,
uygulamada başka sıkıntılar da yaşanıyor. Özellikle tutuklamayla
ilgili maddeden katalog tamamen çıkarılsın düşüncesindeyiz. Bunu
Komisyonda dile getirdik değerli arkadaşlarım; bu, kale alınmadı.
Kale alınmayınca, o zaman, şöyle bir önerimiz oldu: “Dolandırıcılık
ve nitelikli dolandırıcılık da yer alsın.” Şimdi, önce “evet” denildi,
sonra dolandırıcılık ve nitelikli dolandırıcılığın bu madde kapsamında
kataloğa eklenmesi -katalog kaldırılmadığına göre- kabul edilmedi.
Bir milletvekili arkadaşımız şunu söyledi: “Yani, hırsızlık ve nitelikli
hırsızlığı buraya koyarsanız, dolandırıcılık ve nitelikli dolandırıcılığı
koymazsanız, amacınız bu olmasa bile, şu şekilde maddenin yorumlanmasına
neden olabilirsiniz: Hırsızlık ve nitelikli hırsızlık sanıkları
tutuklanır, dolandırıcılık ve nitelikli dolandırıcılık tanıkları
tutuklanmaz biçiminde yorumlanır.”
Amacınız budur, değildir.
Ama, bu düzenlemeyi YİMPAŞ’ı korumak için mi yapıyorsunuz? Yani, kanun
teklifindeki imza sahibi Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ.
Ben, şahsen, değerli arkadaşımın böyle bir şeye tevessül edeceğine
inanmak istemem. O kalibrede de görmem kendisini. Haksızlık etmek
istemem. Sayın Adalet Bakanımız da Yozgat’lı. Ee, şimdi, bir de gündemde
olan YİMPAŞ olayı var. Şimdi, hepsinin tesadüf olduğuna haydi bizi
inandırdınız. Biz inandık diyelim de, kamuoyunu nasıl inandıracaksınız?
Yani, dolandırıcılık ve nitelikli dolandırıcılık hırsızlıktan
daha az vahim bir suç mudur? Hırsızlıkla ilgili, yani, simit çalanı
tutuklayacaksınız, ekmek çalanı tutuklayacaksınız, binlerce insanı,
din istismarıyla, yani, gurbette şafak uykusu görmeyen, cesetleri,
ölüleri bir uçağın kanadında gelen insanları soyan insanları serbest
bırakacaksınız ve buna “adalet” diyeceksiniz, bunun vicdanlarda
yer etmesini bekleyeceksiniz. Böyle bir şey nasıl kabul edilebilir?
Hadi, buna biz inanalım da, kamuoyu nasıl inanır? Kamuoyunu nasıl
inandırmayı düşünüyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım,
düzenleme hatalıdır. Ya katalog tümüyle çıkacaktır ya da hırsızlık
ve nitelikli hırsızlığın olduğu yere dolandırıcılık ve nitelikli
dolandırıcılığın da hemen eklenmesi gerekecektir. Aksi -amaç budur
değildir, kimsenin niyetini okumam, kimsenin niyetini okumak niyetinde
de değilim- bu düzenlemenin özel bir amaca dönük olduğunun ispatıdır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eraslan,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla)
– Yani, bizim inanıp inanmamamız, bizim öyle düşünüp düşünmememiz
hiçbir önem arz etmez. Bu çok açık. Yani, gündemde dolandırıcılık o
kadar yaygın hâle geldi ki, hırsızlıktan daha az olduğunu kim söyleyebilir?
Bu duygularla, hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
III. - YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
– Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Evet, önergenin
oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.
Yoklama talebinde
bulunan milletvekili arkadaşlarımın isimlerini okuyup tek tek
tespit edeceğim: Sayın Yıldırım, Sayın Sağ, Sayın Küçükaşık, Sayın
Ayvazoğlu, Sayın Topuz, Sayın Eraslan, Sayın Kılıç, Sayın Pekel, Sayın
Işık, Sayın Arz, Sayın Kart, Sayın Saygun, Sayın Öğüt, Sayın Akyüz, Sayın
Önder, Sayın Akın, Sayın Uzunbay, Sayın Özkan, Sayın Çorbacıoğlu, Sayın
Gün.
Tamam.
Sayın milletvekilleri,
yoklama için dört dakika süre veriyorum.
Adlarını okuduğum
sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica
ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/870) (S. Sayısı: 1255) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
20’nci madde:
MADDE 20.-
BAŞKAN – Madde üzerinde
bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
20. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem Kılıç |
Yüksel Çorbacıoğlu |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Malatya |
Artvin |
Çorum |
|
Mehmet Küçükaşık |
M. Nuri Saygun |
Atilla Kart |
|
Bursa |
Tekirdağ |
Konya |
Madde 20 - 4/12/2004 tarihli
ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 146. maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 146-
(1) Hakkında tutuklama
kararı verilmesi veya yakalama emri düzenlenmesi için yeterli
nedenler bulunan veya 145 inci maddeye göre çağrıldığı halde gelmeyen
şüpheli veya sanığın zorla getirilmesine karar verilebilir.
(2) Zorla getirme kararı,
şüpheli veya sanığın açıkça kim olduğunu, kendisiyle ilgili suçu,
gerektiğinde eşkâlini ve zorla getirilmesi nedenlerini içerir.
(3) Zorla getirme kararının
bir nüshası şüpheli veya sanığa verilir.
(4) Zorla getirme kararı ile çağrılan şüpheli
veya sanık derhâl, olanak bulunmadığında yol süreci hariç en geç yirmidört
saat içinde çağıran hâkimin, mahkemenin veya Cumhuriyet savcısının
önüne götürülür ve sorguya çekilir veya ifadesi alınır.
(5) Zorla getirme, bunun
için haklı görülecek bir zamanda başlar ve hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet
savcısı tarafından, sorguya çekilmenin veya ifade almanın sonuna
kadar devam eder.
(6) Zorla getirme kararının
yerine getirilememesinin nedenleri, köy veya mahalle muhtarı
ile kolluk görevlisinin birlikte imzalayacakları bir tutanakla
saptanır.
(7) Çağrıya rağmen
gelmeyen tanık, bilirkişi, mağdur ve şikayetçi ile ilgili olarak
da zorla getirme kararı verilebilir.
(8) Davaya bakmak yetkisi,
suçun işlendiği yer mahkemesine aittir.
(9) Teşebbüste son icra
hareketinin yapıldığı, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği
ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği yer mahkemesi yetkilidir.
(10) Suç, ülkede yayımlanan
bir basılı eserle işlenmişse yetki, eserin yayım merkezi olan yer
mahkemesine aittir. Ancak, aynı eserin birden çok yerde basılması
durumunda suç, eserin yayım merkezi dışındaki baskısında meydana
gelmişse, bu suç için eserin basıldığı yer mahkemesi de yetkilidir.
(11) Soruşturulması
veya kovuşturulması şikâyete bağlı olan hakaret suçunda eser, mağdurun
yerleşim yerinde veya oturduğu yerde dağıtılmışsa, o yer mahkemesi
de yetkilidir. Mağdur, suçun işlendiği yer dışında tutuklu veya hükümlü
bulunuyorsa, o yer mahkemesi de yetkilidir.
(12) Görsel veya işitsel
yayınlarda da bu maddenin üçüncü fıkrası hükmü uygulanır. Görsel
ve işitsel yayın, mağdurun yerleşim yerinde ve oturduğu yerde işitilmiş
veya görülmüşse o yer mahkemesi yetkilidir.
(13) Suçun işlendiği
yer belli değilse, şüpheli veya sanığın yakalandığı yer, yakalanmamışsa
yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.
(14) Şüpheli veya sanığın
Türkiye’de yerleşim yeri yoksa Türkiye’de en son adresinin bulunduğu
yer mahkemesi yetkilidir.
(15) Mahkemenin bu suretle
de belirlenmesi olanağı yoksa, ilk usul işleminin yapıldığı yer
mahkemesi yetkilidir.
(16) Yabancı ülkede
işlenen ve kanun hükümleri uyarınca Türkiye’de soruşturulması ve
kovuşturulması gereken suçlarda yetki, 13 üncü maddenin birinci
ve ikinci fıkralarına göre belirlenir.
(17) Bununla birlikte
Cumhuriyet savcısının, şüphelinin veya sanığın istemi üzerine
Yargıtay, suçun işlendiği yere daha yakın olan yer mahkemesine yetki
verebilir.
(18) Bu gibi suçlarda
şüpheli veya sanık Türkiye’de yakalanmamış, yerleşmemiş veya adresi
yoksa; yetkili mahkeme, Adalet Bakanının istemi ve Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısının başvurusu üzerine Yargıtay tarafından belirlenir.
(19) Suç, Türk bayrağını
taşıma yetkisine sahip olan bir gemide veya böyle bir taşıt Türkiye
dışında iken işlenmişse, geminin ilk uğradığı Türk limanında veya
bağlama limanında bulunun mahkeme yetkilidir.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet?
ADALET BAKANI CEMİL
ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Ayvazoğlu,
buyurun.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir teklif görüşüyoruz,
bu teklifin, sırasıyla, şu ana kadar gelinen maddelerinde, biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak konuşabilme olanağına kavuşmak için önergeler
vermek zorunda kaldık. Durup dururken mi bu önergeleri verip konuşmak
zorunda kaldık? Hayır. Buna, şu andaki iktidar, AKP yönetimi ve Hükûmetimiz
sebebiyet verdi. Buna sebebiyetin temelinde de bu yasa teklifinin
temel kanun şeklinde olmasına bağlandı, bağlatıldı. Peki, gerçekten
temel kanun mu? Kesinlikle olmadığını daha önceki konuşmalarımızda
da belirttik ve bununla da hiçbir kimse kimseyi kandırmasın, aldatmasın
diye de uyarıda bulunmak zorunda kaldık.
Değerli arkadaşlar,
teknik olarak, değiştirilmek istenilen 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 146’ncı maddesi başlık itibarıyla da içerik itibarıyla
da zorla getirme şeklinde maddede yer almış bulunuyor. Tabii, bunun
değiştirilmesi, burada eklenen gereksiz kelimelerin, cümlelerin
çıkartılmış olmasına, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak herhangi
bir karşı çıkışımız söz konusu değildir. Yani, kanunun, maddenin
ki, bütün kanunların kamuoyu tarafından da anlaşılabilirliğini
sağlamak açısından bunun gerekli olduğuna bizler mantık çerçeveleri
içerisinde her zaman evet demişizdir, bu da evet denilecek bir şekil
değişikliğidir. Bu noktada, 146’ncı maddedeki zorla getirmenin,
birinci, dördüncü ve beşinci fıkraları değiştiriliyor ve burada
yine “çağrıldığı halde gelmeyen şüpheli” şeklinde bir cümle katılıyor.
Buna da herhangi bir diyeceğimiz yoktur. Bir yeni fıkra da eklenerek
“Çağrıya rağmen gelmeyen tanık, bilirkişi, mağdur ve şikâyetçi ile
ilgili olarak da zorla getirme kararı verilebilir.” deniliyor.
Bu fıkranın da herhangi bir eksikliği giderebileceği noktasında
diyeceğimiz olmadığını belirtiyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, özüne bakıldığında, şu ana kadarki bu teklifle ilgili konuşmalarda,
bütün arkadaşlarımızın, Cumhuriyet Halk Partisinin endişeleri,
temelde, buralara sergilendi, kamuoyuyla paylaşılmak istendi,
değerli milletvekili arkadaşlarımızla, sizlerle paylaşılmaya
çalışıldı. Ama, bunun ne kadarı iktidarla, değerli iktidar milletvekilleriyle
paylaşma olanağına kavuştu, onu, bilebilmek mümkün değil. Ama, biz,
bu iddiayı, bu iddialarımızı sonuna kadar sürdüreceğimizi bir
kez daha ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
az önce, bilmiyorum, burada bulunan değerli milletvekili arkadaşlarımız
veya diğer yetkililerimiz, televizyonun bazı kanallarını izleme
olanağına sahip oldu mu bilmiyorum. Ancak, bir haber, bütün Türkiye’yi
yakından ilgilendirdi. Olayın geçtiği yer Şırnak. Şırnak’ta meydana
gelen bir olayda, bir sanığın, şüphelinin dövülmesi suretiyle hastaneye
kaldırılmasının peşinden, Şırnak halkı tarafından, öncelikle,
tepkinin normal hale geldiğini söyleyen Sayın Şırnak Valisinin beyanından
tutunuz, devletin otoritesinin ne şekilde zayıflatıldığını az
önce bir kez daha gördük. 2 bin kişiye yakın Şırnaklı, devlet hastanesindeki
sanığın, dövülen sanığın tepkileri yetmemiş olduğu noktada, hastaneye
saldırılıyor ve hastanede 500 bin YTL’lik hasar meydana getiriliyor
ve Sayın Şırnak Valisiyle de görüşme yapılırken, sanki, sıradan
bir gazete haberiymiş gibi, Sayın Valinin verdiği cevaplarda, devlet
otoritesinin ne şekilde zayıflatıldığını bir kez daha görmek bizleri
üzmüştür.
Değerli arkadaşlarım,
bu, otoritenin zayıflatılması demek, yasaların, devletin üç sacayağı
dediğimiz, yasama, yürütme ve yargının zayıflatıldığının bir işareti
olarak hepimiz görelim. Eğer, sacayağı dediğimiz… Bütün milletvekili
arkadaşlarımız, inanıyoruz ki, sacayağının ne anlama geldiğini
biliyor. Sacayaklarından birisi zayıflatıldığında, birisi topal
olduğunda da devletin ve otoritesinin ne hale geldiğini hepimiz
biliyoruz. İşte, burada, biz çıkmışız, 146’ncı maddeyi değiştirmek
suretiyle sanığın zorla getirilmesini sağlayacağız, şüphelinin
zorla getirilmesini sağlayacağız gibi zor tedbirlerini, yasa
çerçeveleri kapsamında uygulamaya, uygulatmaya çalışacağız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ayvazoğlu,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) – Kim uygulatacak bunu? Devlet. Devletin hangi organı uygulatacak?
Yasamaya bağlı, yürütmeye bağlı, yargıya bağlı organları uygulayacak
veya uygulatacak. Bizim endişelerimiz budur değerli arkadaşlarım.
Bu yasalarla, basit
olarak sergilenen, huzura getirilen bu tekliflerle, devlet otoritesinin
ne şekilde zayıflatılabildiğini, zayıfladığını, yarın bir gün
uygulamaya geçildiğinde, iddianamenin ertelenmesinden tutunuz,
uzlaşmaya kadar, Anayasanın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine
aykırı olan bu hükümle beraber hükmün ertelenmesinin geri bırakılmasına
kadarki olan bu maddelerin ne gibi sonuçlar doğurabileceğini,
bir kez daha, Cumhuriyet Halk Partisi olarak uyarıyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle
de yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
ORHAN ERASLAN (Niğde)
– Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Olur.
Önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.29
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşimi’nin Dördüncü Oturumu’nu
açıyorum.
1255 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/870) (S. Sayısı: 1255) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Teklifin 20’inci maddesi
üzerinde verilmiş olan önergede karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
21’inci madde:
MADDE 21.-
BAŞKAN – Madde üzerinde
bir adet önerge vardır, önergeyi okutup, işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığınaa
2/870 Esas Numaralı
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
21. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem Kılıç |
Yüksel Çorbacıoğlu |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Malatya |
Artvin |
Çorum |
|
Atilla Kart |
M. Nuri Saygun |
Mehmet Küçükaşık |
|
Konya |
Tekirdağ |
Bursa |
Madde 21- 4/12/2004 tarihli
ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 150. maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 150-
(1) Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilmek için
malî imkânlardan yoksun bulunuyorsa, istemi hâlinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk,
kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise,
istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren
suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra
hükmü uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar,
Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir.
(5) Davaya bakmak yetkisi, suçun işlendiği yer
mahkemesine aittir.
(6) Teşebbüste son icra hareketinin yapıldığı,
kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda
son suçun işlendiği yer mahkemesi yetkilidir.
(7) Suç, ülkede yayımlanan bir basılı eserle işlenmişse
yetki, eserin yayım merkezi olan yer mahkemesine aittir. Ancak, aynı
eserin birden çok yerde basılması durumunda suç, eserin yayım merkezi
dışındaki baskısında meydana gelmişse, bu suç için eserin basıldığı
yer mahkemesi de yetkilidir.
(8) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete
bağlı olan hakaret suçunda eser, mağdurun yerleşim yerinde veya
oturduğu yerde dağıtılmışsa, o yer mahkemesi de yetkilidir. Mağdur,
suçun işlendiği yer dışında tutuklu veya hükümlü bulunuyorsa, o
yer mahkemesi de yetkilidir.
(9) Görsel veya işitsel yayınlarda da bu maddenin
üçüncü fıkrası hükmü uygulanır. Görsel ve işitsel yayın, mağdurun
yerleşim yerinde ve oturduğu yerde işitilmiş veya görülmüşse o yer
mahkemesi de yetkilidir.
(10) Suçun işlendiği yer belli değilse, şüpheli
veya sanığın yakalandığı yer, yakalanmamışsa yerleşim yeri mahkemesi
yetkilidir.
(11) Şüpheli veya sanığın Türkiye’de yerleşim yeri
yoksa Türkiye’de en son adresinin bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir.
(12) Mahkemenin bu suretle de belirlenmesi olanağı
yoksa, ilk usul işleminin yapıldığı yer mahkemesi yetkilidir.
(13) Yabancı ülkede işlenen ve kanun hükümleri
uyarınca Türkiye’de soruşturulması ve kovuşturulması gereken
suçlarda yetki, 13 üncü maddenin birinci ve ikinci fıkralarına göre
belirlenir.
(14) Bununla birlikte Cumhuriyet savcısının,
şüphelinin veya sanığın istemi üzerine Yargıtay, suçun işlendiği
yere daha yakın olan yer mahkemesine yetki verebilir.
(15) Bu gibi suçlarda şüpheli veya sanık Türkiye’de
yakalanmamış, yerleşmemiş veya adresi yoksa; yetkili mahkeme,
Adalet Bakanının istemi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının başvurusu
üzerine Yargıtay tarafından belirlenir.
(16) Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli
olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür.
(17) Bir kişi, birden fazla suçtan sanık olur veya
bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunursa
bağlantı var sayılır.
(18) Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma,
suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı
suç sayılır.
(19) Bağlantılı suçlardan her biri değişik mahkemelerin
görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle
yüksek görevli mahkemede dava açılabilir.
(20) Kovuşturma evresinin her aşamasında, bağlantılı
ceza davalarının birleştirilmesine veya ayrılmasına yüksek görevli
mahkemece karar verilebilir.
(21) Birleştirilen davalarda, bu davaları gören
mahkemenin tâbi olduğu yargılama usulü uygulanır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ayvazoğlu.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; teklifin 21’inci maddesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 150’nci maddesinde değişiklik öngörüyor.
Değişikliğin özüne bakıldığında, özellikle bugüne
kadar müdafilerin şüpheli veya sanık tarafından seçilmesiyle ilgili
olmak üzere, gerçekten, gerek uygulayıcılar tarafından bir hayli
şikâyet gelmiş gerekse avukatlar tarafından, barolar tarafından,
Barolar Birliği tarafından bir hayli bu konudaki sıkıntılar dile
getirilmiş bulunmaktadır. Bununla ilgili olumlu olabilecek kelimelerin
ve cümlelerin değiştirilmesine, yine, biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak her zaman katkı vermek isteriz. Burada, şu anda uygulanan müdafi
seçimiyle ilgili teknik değişiklikler, dileriz ki, uygulamalarda
olumlu sonuçlar versin.
Burada en önemli değişiklik de üçüncü fıkradaki
“alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezası” şeklinde, hapis cezasının
süresi daha fazla olduğu takdirde müdafilik söz konusu olacaktır
demek, bu değişikliği getiriyor. Daha önce, bu, alt sınır şeklinde
değil üst sınır şeklinde olduğu için daha fazla zorunlu müdafilik
gündeme geliyordu. Bu da gerçekten avukat tutmak isteyen, mali durumu
iyi olup da avukat tutmak isteyen şüpheli veya sanıkların, devlet tarafından,
bir noktada, diğer mağdurlarla, mali durumları iyi olmayanlarla
sanki eşitmiş gibi gözükmek suretiyle serbest avukatlık kurumunun
önü tıkanmış oluyordu. Buna, diliyoruz ki, biraz daha serbest avukatlık
kurumunda görev alacak arkadaşlarımıza iyilikler, olanaklar getirsin
diye düşünüyoruz ve diliyoruz.
Burada en önemli konu da değerli arkadaşlar, şimdiye
kadar avukatların ve baroların vesayet altında olduğundan bahisle,
burada bulunan hukukçu arkadaşlarımız tarafından olsun, barolar
tarafından olsun, Barolar Birliği tarafından olsun, dile getirilip,
vesayetin hukukla bağdaşmadığı, daha doğrusu hukukçularla, avukatlarla
bağdaşmadığı bir müessese olduğundan bahisle karşı çıkılıyor
idi. Ama, maalesef, görüyoruz ki, son, dördüncü fıkrayla “Zorunlu müdafilikle
ilgili diğer hususlar Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak,
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” diye, sanki, yeniden avukatlarla
ilgili, barolarla ilgili bir vesayet müessesesi bu maddeyle getiriliyor
anlamı çıkıyor.
Değerli arkadaşlarım, bu maddenin devamında,
yine aynı teklifin 30’uncu maddesiyle, çıkarılacak olan yönetmeliğin
ne şekilde ve kim tarafından çıkarılacağı daha bariz bir şekilde
ortaya konularak, bu, bizim dediğimiz ve barolar, Barolar Birliğinin
endişelerini de haklı çıkaracak şekilde, vesayetin daha fazla
açığa vurulduğunu göstermiş oluyor. 30’uncu madde geldiğinde, elbette
arkadaşlarımız bunu dile getirecek. Ancak, o yönetmeliğin, Barolar
Birliğinin de işte görüşü alınır, ama biz bildiğimizi okuruz şeklinde,
Adalet Bakanlığı ve Maliye Bakanlığının müştereken çıkartacağı
bir yönetmelikle bunların düzenleneceği hüküm altına alınmak suretiyle
bu maddeye getirilmesi, bu teklifte kabul edilmesi de, gerçekten
avukat arkadaşlarımız, avukatlar tarafından, barolar ve Barolar
Birliği tarafından kabul edilebilecek bir sistem olmadığını, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak açıklıkla yüce Meclise ifade etmek istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, burada çıkartmış olduğumuz,
özellikle geçen hafta çıkartılmış bulunan Avukatlık Yasası’ndaki
değişikliğin, 28’inci maddedeki değişikliğin, artık, bundan sonra
avukat olabilmek için beş yıldan beri yürürlükte bulunan, ancak beş
yıl sonra uygulanacağı ve uygulanmasına fırsat verilmeyen, ama
bütün avukat arkadaşların, stajını bitirenlerin şartlanmış oldukları,
Avukatlık Yasası’ndaki değişiklikle sıfır sınavın hüküm altına
alınmış olmasında, gerçekten, bütün baroların karşı çıktıklarını,
Barolar Birliğinin karşı çıktıklarını görmekten dolayı üzüntümüzü,
bir kez daha dile getirmek zorundayız. Bu ve buna benzer sorunların
daha da devam edeceği noktasında, genç avukat arkadaşlarımızın
kendi geleceklerinin önünün kendileri tarafından kesilmiş olduğunu,
maalesef, her geçen gün daha da fazla kendileri yaşayacaklardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ayvazoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) – Bundan rahatsız
olacaklardır. Kendileri, kısa vadede, acilen, sanki ölümü gören
hastaya sıtmayı kabul ettirmiş gibi bir durumla karşı karşıya gelindiğinden
dolayı “keşke böyle bir mücadeleyi vermemiş olsaydık” diyeceklerdir.
Biz, bundan endişe duyduk, endişe duymaya devam
ediyoruz. Ama, yüce Meclisin takdiri, Adalet ve Kalkınma Partisinin
oylarıyla çıkarılan o yasanın, avukatlık müessesesinin geleceğine
dönük olmak üzere, gerçekten önemli bir engelleyici darbe vurduğunu
söylemek de, biz, Cumhuriyet Halk Partisine düşen görevlerden birisidir
diye düşünüyorum değerli arkadaşlarım. Çünkü, bugün, 71 baronun
birleşimiyle yapılan toplantıda, bu sınavın kaldırılmasının yanlış
olduğu bir kez daha gündeme getirildi. İnanıyorum ki, bütün barolar
aynı görüşü taşıyorlar.
Diliyoruz ve istiyoruz ki, bu avukatlık müessesesi
ciddi bir müessese olarak bundan sonraki günlerde yerini alsın diyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclise saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayvazoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Karar yeter sayısının
aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı var.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Nerede var?
BAŞKAN – Burada, Genel Kurulda.
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter
sayısı vardır.
22’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 22-
BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır;
önergeleri önce geliş sıralarına göre okutup aykırılık derecelerine
göre işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1255 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin
22. maddesinin (2) numaralı fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(2) 253 üncü maddesinin ondokuzuncu fıkrası hükümleri
saklı kalmak üzere, Cumhuriyet Savcısı, soruşturulması ve kovuşturulması
şikâyete bağlı olup, üst sınırı bir yıl veya daha az süreli hapis cezasını
gerektiren suçlardan dolayı, yeterli şüphenin varlığına rağmen,
kamu davasının açılmasının beş yıl süreyle ertelenmesine karar
verilebilir. Suçtan zarar gören, bu karara 173 üncü madde hükümlerine
göre itiraz edebilir.”
|
İrfan Gündüz |
Ayhan Sefer Üstün |
Mücahit Daloğlu |
|
İstanbul |
Sakarya |
Erzurum |
|
Zülfü Demirbağ |
Ahmet Yeni |
|
|
Elazığ |
Samsun |
|
BAŞKAN – İkinci önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 22. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem Kılıç |
Yüksel Çorbacıoğlu |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Malatya |
Artvin |
Çorum |
|
Mehmet Küçükaşık |
Orhan Eraslan |
Atilla Kart |
|
Bursa |
Niğde |
Konya |
Madde 22 – 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun 171. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 171 –
(1) Cezayı kaldıran şahsî sebep olarak etkin pişmanlık
hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsî cezasızlık
sebebinin varlığı halinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer
olmadığı kararı verebilir.
(2) Cumhuriyet savcısı
a) Uzlaşma kapsamına giren,
b) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete
bağlı olup, üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren,
Suçlardan dolayı, yeterli şüphenin varlığına
rağmen, kamu davasının açılmasının beş yıl süreyle ertelenmesine
karar verebilir. Suçtan zarar gören, bu karara 173 üncü madde hükümlerine
göre itiraz edebilir.
(3) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine
karar verilebilmesi için, uzlaşmaya ilişkin hükümler saklı kalmak
üzere;
a) Şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı
hapis cezası ile mahkûm olmamış bulunması,
b) Yapılan soruşturmanın, kamu davası açılmasının
ertelenmesi hâlinde şüphelinin suç işlemekten çekineceği kanaatini
vermesi,
c) Kamu davası açılmasının ertelenmesinin, şüpheli
ve toplum açısından kamu davası açılmasından daha yararlı olması,
d) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı
zararın, aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle,
tamamen giderilmesi,
Koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
(4) Erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmediği
takdirde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir. Erteleme süresi
içinde kasıtlı bir suç işlenmesi hâlinde kamu davası açılır. Erteleme
süresince zamanaşımı işlemez.
(5) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine
ilişkin kararlar, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar,
ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet
savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede
belirtilen amaç için kullanılabilir.
(6) Bu maddenin kamu davasının açılmasının ertelenmesine
ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına
alınan İnkılap Kanunlarında yer alan sonuçlarla ilgili olarak uygulanmaz.
(7) Suç, ülkede yayımlanan bir basılı eserle işlenmişse
yetki, eserin yayım merkezi olan yer mahkemesine aittir. Ancak, aynı
eserin birden çok yerde basılması durumunda suç, eserin yayım merkezi
dışındaki baskısında meydana gelmişse, bu suç için eserin basıldığı
yer mahkemesi de yetkilidir.
(8) Soruşturması ve kovuşturulması şikâyete bağlı
olan hakaret suçunda eser, mağdurun yerleşim yerinde veya oturduğu
yerde dağıtılmışsa, o yer mahkemesi de yetkilidir. Mağdur, suçun
işlendiği yer dışında tutuklu veya hükümlü bulunuyorsa, o yer mahkemesi
de yetkilidir.
(9) Görsel veya işitsel yayınlarda da bu maddenin
üçüncü fıkrası hükmü uygulanır. Görsel veya işitsel yayın, mağdurun
yerleşim yerinde ve oturduğu yerde işitilmiş veya görülmüşse o yer
mahkemesi de yetkilidir.
(10) Suçun işlendiği yer belli değilse, şüpheli
veya sanığın yakalandığı yer, yakalanmamışsa yerleşim yeri mahkemesi
yetkilidir.
(11) Şüpheli veya sanığın Türkiye’de yerleşim yeri
yoksa Türkiye’de en son adresinin bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir.
(12) Mahkemenin bu suretle de belirlenmesi olanağı
yoksa, ilk usul işleminin yapıldığı yer mahkemesi yetkilidir.
(13) Yabancı ülkede işlenen ve kanun hükümleri
uyarınca Türkiye’de soruşturulması ve kovuşturulması gereken
suçlarda yetki, 13 üncü maddenin brinci ve ikinci fıkralarına göre
belirlenir.
(14) Bununla birlikte Cumhuriyet savcısının,
şüphelinin veya sanığın talebi üzerine Yargıtay, suçun işlendiği
yere daha yakın olan yer mahkemesine yetki verebilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Eraslan.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bu yasa teklifinin en önemli maddelerinden birisini
görüşüyoruz. Bu maddeyle, ceza muhakemesi hukukumuza yeni bir
müessese getiriliyor. Bu müessese,
kamu davasının açılmasının ertelenmesi müessesesidir.
Isarla, gerek yasanın tümü üzerindeki görüşme
sırasında gerekse de birinci bölümün görüşülmesi sırasında Sayın
Adalet Bakanına bir soru tevcih ettim: Bir yurttaşımız eşiyle beraber
yolda giderken önüne birisi çıkar, döverse bunu, darp ederse ve kamu
davasının açılması ertelenmesi kapsamında döverse, bu yurttaşımız
hakkını aramak için cumhuriyet savcılığına başvurduğunda, bu düzenlemeyle
cumhuriyet savcısı dava açma mecburiyetinde değil. Delilleri
var, tanıkları var, elde rapor var, açmayabilecek. Sanık iyi bir adama
benziyor, bir daha bu suçu işlemez kanaati hasıl oldu bende, açmıyorum,
diyebilecek. Şahsî dava hakkını da bu yasa, CMK elimizden aldı. Eskiden
takipsizlik kararına karşı şahsi dava açılıyordu, şimdi şahsi dava
yoluna da gidilemiyor. Bu yurttaşımız nasıl hakkını arayacak; bunun
yolunu söyleyin, diye ısrarla soru tevcih ettiğim halde, Sayın Bakan,
bu soruları, ne yazık ki yanıtsız bırakmıştır, yanıtlamamıştır.
Çünkü, bunun cevabı yok değerli arkadaşlar, bunun cevabı yok. Bu,
açıkça Anayasa’ya aykırı bir durumdur. Anayasa’mızın 36’ncı maddesi
hak arama hürriyetinden bahsediyor. Her yurttaş hakkını arama hürriyetine
sahiptir. Haksızlığa uğrayan bir yurttaş, savcılığa başvurarak
kendisinin uğradığı haksızlık nedeniyle devletin gücünü kullanıp
sanığın cezalandırılmasını isteme hakkına sahiptir. Bu maddeyle
bu hakkı elinden alıyorsunuz yurttaşın. Bu yönüyle Anayasa’ya aykırıdır,
Anayasa’nın 36’ıncı maddesine bu madde açıkça aykırıdır.
Ayrıca, değerli arkadaşlarım, bu düzenleme ile
ceza hukukunda bir temel prensipten de dönülüyor, iddianamenin
mecburiliği prensibinden dönülüyor. Rahmetli Hocam Faruk Erem diyor
ki: “Ceza kanunlarının tatbikinin mecburiliğinden kamu davasının
mecburiliğini ayırmaya imkân yoktur. Kanunun önünde eşitlik, kanunun
uygulanmasında eşitlik demektir.” Şimdi, bir kısım insanlar için,
bir kısım failler için, suç failleri için kamu davası ertelenebilecek,
açılmayabilecek, bir kısmı için açılabilecek. Bu, savcıya güvensizlikle
ilgili bir olay değil, objektif bir durumdur iddianamenin mecburiliği
ortadan kalkınca. Deliller var, dikkat edin, delil elde edilemediği
için değil. Bu da, Anayasa’nın 10’uncu maddesine aykırıdır, eşitlik
ilkesine aykırıdır. Çok açık söylüyorum, bu haliyle hukuk devleti
tesis edilemez; Anayasa’nın 2’nci maddesine ve “Başlangıç” ilkesine
de aykırılık vardır.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, -mevcut önergeyle
değişir değişmez, bilmiyorum- mevcut teklif metnine göre, uzlaşma
kapsamına giren suçlar ve soruşturması-kovuşturması şikâyete bağlı
olup da, iki yıl ve daha az cezayı gerektiren suçlar bu kapsamdadır.
Şimdi, adam uzlaşmak istemiyor. Adam,
-yurttaş yani- şikâyete bağlı suçunda şikâyetinde ısrar ediyor,
“Devletsin, hakkımı al.” diye. Buna rağmen, siz, buna nasıl bir düzenlemeyle
bu hakkını elinden alabileceksiniz? Doğrusu, şaşırtıcı bir şey.
Değerli arkadaşlarım, şu anki düzenlemeyle bu
maddelerin sayısı çok da az değil, Türk Ceza Yasası’nın beşte 1’ini
kapsıyor bu düzenleme. Dikkatinizi çekiyorum, özel yasalar üzerinde
bir inceleme yapılmış değil; ama, Türk Ceza Yasası’nın beşte 1’ini kamu
davasının açılmasının ertelenmesi kapsamına alıyorsunuz. Bunun
içinde neler var neler var: Kasten yaralama var, vücut dokunulmazlığına
karşı suçlar var, taksirle yaralama var, basit cinsel saldırı var,
reşit olmayanla cinsel ilişki var, cinsel taciz var, mal varlığı, sair
kötülük yapılacağına dair tehdit suçu var, konut dokunulmazlığı
var…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eraslan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) – …iş ve çalışma hürriyetini
ihlal var, kişilerin huzur ve sükûnunu bozma var, kişinin hatırasına
hakaret var, hakaret var, haberleşmenin gizliliğini bozma var,
özel hayatın gizliliğini ihlal var, mal varlığına karşı suçlarda
az cezayı gerektirenler var, kullanma hırsızlığı var, mala zarar
verme var, görevi kötüye kullanma var, bedelsiz senedi kullanma
var, hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla dolandırıcılık
var, yani daha pek çok sayıda, açığa imzanın kötüye kullanılması
var, sayamadığım kadar var. Türk Ceza Yasası’nın beşte 1’ini, iddianamenin
mecburiliği sisteminden vazgeçmek suretiyle, Anayasa’ya aykırı
bir biçimde, beşte 1’i oranında Ceza Yasası’nın, takdire bırakıyorsunuz.
Hak arama hürriyetini yurttaşın elinden alıyorsunuz, bu Anayasa’ya
aykırıdır arkadaşlar. Bu madde, teklif metninden çıkarılmalıdır,
bu müessese hukukumuza girmemelidir, doğru olmayacaktır, vahim
neticeler doğuracaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Eraslan.
Önergeyi oylarınızı sunuyorum…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, karar yetersayısı…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunup, karar yeter
sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.02
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 27’nci Birleşimi’nin Beşinci Oturumu’nu açıyorum.
1255 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/870) (S. Sayısı: 1255) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 22’nci maddesi üzerindeki önergede karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve
karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1255 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin
22. maddesinin (2) numaralı fıkrasının aşağıdaki
şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve talep ederiz.
“(2) 253 üncü maddenin ondokuzuncu fıkrası hükümleri
saklı kalmak üzere, Cumhuriyet Savcısı, soruşturulması ve kovuşturulması
şikâyete bağlı olup, üst sınırı bir yıl veya daha az süreli hapis cezasını
gerektiren suçlardan dolayı, yeterli şüphenin varlığına rağmen,
kamu davasının açılmasının beş yıl süreyle ertelenmesine karar
verebilir. Suçtan zarar gören, bu karara 173 üncü madde hükümlerine
göre itiraz edebilir.”
|
İrfan Gündüz |
Ayhan Sefer Üstün |
Mücahit Daloğlu |
|
AK Parti Grubu Başkan Vekili |
Sakarya |
Erzurum |
|
İstanbul |
|
|
|
Ahmet Yeni |
Zülfü Demirbağ |
|
|
Samsun |
Elazığ |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta)
– Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
İş bu önerge ile kamu davasının açılmasının ertelenmesi
müessesesi kapsamına giren suçların üst sınırının iki yıldan bir
yıla indirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde 22’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
23’üncü madde…
MADDE 23.-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup
işleme alacağım.
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 23. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem Kılıç |
Feridun Ayvazoğlu |
Orhan Eraslan |
|
Malatya |
Çorum |
Niğde |
|
Atilla Kart |
Mehmet Küçükaşık |
Yüksel Çorbacıoğlu |
|
Konya |
Bursa |
Artvin |
Madde 23- 5271 sayılı Kanunun 231 inci maddesinin
başlığı “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması”
şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama
sonunda hükmolunan ceza, bir yıl veya daha az süreli hapis veya
adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında
bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade etmektedir.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış
bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile
duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden
suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı
zararın, aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle
tamamen giderilmesi,
Gerekir.
(7) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen
hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması
halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının
verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tabi tutulur.
Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği
süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde,
meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim
programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde,
bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra
eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli
yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir
edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
Karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava
zamanaşımı durur.
(9) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu
derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya
kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde
ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararı verilebilir.
(10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği
ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun
davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan
kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi
veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı
davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine
yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu
değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının
infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki
hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine
karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına
itiraz edilebilir.
(13) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı,
bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma
veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya
mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç
için kullanılabilir.
(14) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
ilişkin hükümleri, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete
bağlı suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.
(15) Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma,
suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı
suç sayılır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Küçükaşık, buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, arkadaşlar, şöyle bir olay düşünmenizi istiyorum:
Büyük bir kaçakçılık olayı var. Taraflar arasında, kaçakçılık olayı
bitmiş; ama, nedense, sonradan paylaşım esnasında bir ihtilaf var.
Bir tanesi demiş ki, ben yaptığım işten vicdanen rahatsızım, gideceğim
açıklayacağım. Bunun açıklanmaması için, bu şahsa, ortakları tarafından
her türlü tehdit yapılıyor; evine de giriliyor, evi rahatsız ediliyor,
mesken masuniyeti ihlal suçu işlenmiş oluyor, her türlü yapılması
gereken suçların hepsi yapılıyor ya da çok basit suçlardan koyduğunuzda,
organ ve doku ticareti yapılabilir, taksirli iflas olabilir, çevrenin
kasten kirletilmesi gibi suçlar olabilir, zehirli madde imal ve ticareti
gibi suçlar olabilir, parada sahtecilik olabilir, olabilir, olabilir…Ve
özel kanunda bir suç olabilir.
Şimdi, bu şahıs, bu tehdit edilmesine rağmen gidiyor
emniyete, diyor ki: “Arkadaş, ben tehdit edildim bu şahıs tarafından.”
Emniyet ona diyor ki: “Olur mu ya!.. Git, uzlaş,
bu kadar suç için ne yapmaya geldin bize, karakola. Bu, erteleme kapsamında
zaten, yani savcı buna dava bile açmaz. Açsa da, hâkim uzlaşmaya bakar,
hükmü bile açıklamayacak. Sen git, uzlaş, bir, karşı tarafla.” Yahu,
arkadaş, ben tehdit edildim, evime girildi, bir sürü suç var. Polis diyor:
“Sen uzlaş, uzlaş…” “Uzlaşmam” diyor emniyette. Geliyor cumhuriyet
savcılığının önüne. Cumhuriyet savcısı diyor ki: “Yahu arkadaş,
uzlaş.” “Niye?..” “Uzlaşmazsan ben iddianameyi açmayacağım” diyor.
Kavga dövüş onu da ikna ediyor, itirazlarını da bitiriyor, o da açılıyor.
Bu sefer hâkimin önüme çıkıyor. Hâkim diyor ki: “Uzlaş. Git, anlaşırsınız
ikiniz karşılıklı olarak, ben, bunu, uzlaşma için davayı düşüreceğim.”
Uzlaşmadık mı… “Sen yine uzlaşmasan dahi kardeşim, ben, öyle bir karar
veririm ki, sen uzlaşmasan da, kabul etmesen de şikâyetten vazgeçmeyi,
zararının karşılanmasını, benim kararımla beş yıl bir daha seni
tehdit etmezse, ben, o hükmün açıklanmasını ertelerim” diyor. “Olmaz,
devam edeceğim ben yine” diyor. Hâkim kararını veriyor, taa Yargıtay
aşamasına kadar geliyor. Bu sefer de, mahkemede uzlaşma var, biliyorsunuz
mahkemede. 25’inci madde arkadaşlar, 22, 23, 24, 25.
Şimdi, siz böyle bir hayati olay yaşamışsınız ve
gidiyorsunuz, herkes sana uzlaş… Uzlaşmam dediğiniz zaman, “hayır,
ben hakkımı istiyorum” dediğiniz zaman devletten, alacağınız hiçbir
hak yok.
Savcıya gidiyorsunuz, “Yahu, bu kadar basit bir
tehdit suçundan bana ne yapmaya geldin” diyor, “Ben, bu hükmü, eğer
bir daha beş yıl işlemezse bu suçu, ben, bunu beş yıl süreyle erteleyeceğim”
diyor.
“Yahu, arkadaş ben anlaşacağım” diyorsunuz. Hayır, hâkim hükmü erteliyor.
Ben inat ediyorum, “hakkım verilsin” diyorum. Hâkim diyor ki: “Evet, arkadaş,
sen haklı olsan da bu adam geçmişte hiçbir suç işlemedi. Ben, bunun bu
konudaki ifadelerini uzlaşma kapsamındaki delil olarak kabul etmem,
cumhuriyet savcılığındaki verdiği ifadeleri, bütün senin ifadelerini
delil olarak kabul etmem, mahkemede verdiğin ifadeleri dahi delil
olarak kabul etmem” diyorsunuz. Bakınız, aynen 23’üncü maddeyi okuduğunuzda
hâkim diyor ki: “Evet arkadaş, sen sanıksın.
Ama, benim bu dosyayla ilgili bütün bilgileri ben sisteme kaydederim
ve ancak sistem sonucunda…”
13’üncü maddede aynen şöyle söylüyor, bakınız arkadaşlar:
“Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı bunlara mahsus
bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar ancak bir soruşturma veya kovuşturmaya
bağlantılı olarak cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından
istenmesi hâlinde bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.”
Bu maddedeki amaç ne? Hâkim hükmü erteledi, dedi ki: “Arkadaş, sen
git, falancanın şu kadar, bugünün parasıyla 500 bin liralık zararını
beş yıl içerisinde 10 taksitle öde” dedi. Ödemedi vatandaş. Ancak,
bunun için kullanılacak. Ama, esas suçun ortaya çıkması için hiçbir şey
yapılmayacak mı arkadaşlar?
Bakınız “Evet” dediğiniz hükümler bunlar, “Evet”
dediğiniz hükümler bunlar, aynen öyle. Maddeleri doğru okuyun.
22’nci, 23’üncü, 24’üncü, 25’inci maddeleri dikkatli okuyun arkadaşlar.
Parayı verenin asla asla mahkûm olamayacağı bir sisteme gidiyorsunuz
ve Türkiye’de her suç işleyenin parası varsa yanına kâr yapılacak
bir sisteme doğru geçiş yapılıyor ve burada, özellikle özel kanunlarda,
Kaçakçılık Kanunu gibi birtakım diğer özel kanunlarda o 170 küsur
kanundaki suçların hangisi olduğunu hiçbirimiz bilemiyoruz. Sadece Ceza Kanunu’ndaki
hangi maddeleri kapsıyor, kaç çeşit
suçu kapsıyor? Burada şimdi kimsenin
konuşma hakkı yok. Defalarca soruyoruz. Tehdit edilen bir adam hakkını
nerede arayacak, konut dokunulmazlığı ihlal edilen bir adam hakkını
nerede arayacak belli değil.
Bakınız arkadaşlar, biraz önce, 22’nci maddede
cezanın üst sınırını iki yıldan bir yıla daha yeni fark ettiniz, indirdiniz.
Buna bütün suçlar geliyordu. O da neydi? İddianamenin ertelenmesiydi.
Sınırsız suçları bu af kapsamı içerisine sokuyorsunuz, af yapıyorsunuz
direkten direğe. Nitelikli çoğunluk gerektirir Sayın Eraslan’ın
dediği gibi. Hepsi af kapsamı içerisinde kalıyor bunların ve bunlar
da nitelikli çoğunluk gerektirir, 330 oy gerektirir burada. Bunlar
aftır. Ama, benim anlamadığım şu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Küçükaşık, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın
Başkan.
Gerçekten de anlamadığım şu: Vicdanınıza seslenmek
istiyorum. Hiç, suç işleyenin, her suç işleyenin, insanları ezen insanların
her şeyi yapmasına izin vermek gerçekten de vicdanınıza sığıyor
mu? Benim sığmıyor.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Küçükaşık.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Komisyonun bir tashih talebi vardır.
Buyurun.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta)
– Sayın Başkanım, şimdi, 5271 sayılı Kanun’un 231’inci maddesine 5
numaralı fıkra ekliyoruz. Bunun son kelimesinin “etmektedir” değil
“eder” olması lazım.
BAŞKAN – Tamam, gerekli not alınmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
24’üncü madde...
MADDE 24-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup
işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına ilişkin Kanun Teklifinin 24. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem Kılıç |
Feridun Ayvazoğlu |
Orhan Eraslan |
|
Malatya |
Çorum |
Niğde |
|
Atilla Kart |
Mehmet Küçükaşık |
Yüksel Çorbacıoğlu |
|
Konya |
Bursa |
Artvin |
Madde 24- 5271 sayılı Kanunun 253 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 253 – (1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile
mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin
uzlaştırılması girişiminde bulunulur.
a) Soruşturulması ve kavuşturulması şikayete
bağlı suçlar,
b) Şikayete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın,
Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86;
madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde
234),
5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı
niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra
hariç, madde 239),
Suçları.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete
bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla
ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık
hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete
bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar
ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez.
(4) Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tabi olması
halinde, Cumhuriyet savcısı veya talimatı üzerine adli kolluk görevlisi,
şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur.
Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde,
uzlaşma teklifi kanuni temsilcilerine yapılır. Cumhuriyet savcısı
uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da
yapabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma
teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını bildirmediği
takdirde, teklifi reddetmiş sayılır.
(5) Uzlaşma teklifinde bulunulması halinde, kişiye
uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmesinin hukuki
sonuçları anlatılır.
(6) Resmi mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma
dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da
başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların
kanuni temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna
gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır.
(7) Birden fazla kişinin mağduriyetine veya zarar
görmesine sebebiyet veren bir suçtan dolayı uzlaştırma yoluna gidilebilmesi
için, mağdur veya suçtan zarar görenlerin hepsinin uzlaşmayı kabul
etmesi gerekir.
(8) Uzlaşma teklifinde bulunulması veya teklifin
kabul edilmesi, soruşturma konusu suça ilişkin delillerin toplanmasına
ve koruma tedbirlerinin uygulanmasına engel değildir.
(9) Şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görenin
uzlaşma teklifini kabul etmesi halinde, Cumhuriyet savcısı uzlaştırmayı
kendisi gerçekleştirebileceği gibi, uzlaştırmacı olarak avukat
görevlendirilmesini barodan isteyebilir veya hukuk öğrenimi
görmüş kişiler arasından uzlaştırmacı görevlendirebilir.
(10) Bu Kanunda belirlenen hâkimin davaya bakamayacağı
durumlar ile reddi sebepleri, uzlaştırmacı görevlendirilmesi
ile ilgili olarak göz önünde bulundurulur.
(11) Görevlendirilen uzlaştırmacıya soruşturma
dosyasında yer alan ve Cumhuriyet savcısınca uygun görülen belgelerin
birer örneği verilir. Cumhuriyet savcısı uzlaştırmacıya, soruşturmanın
gizliliği ilkesine uygun davranmakla yükümlü olduğunu hatırlatır.
(12) Uzlaştırmacı, dosya içindeki belgelerin birer
örneği kendisine verildikten itibaren en geç otuz gün içinde uzlaştırma
işlemlerini sonuçlandırır. Cumhuriyet savcısı bu süreyi en çok
yirmi gün daha uzatabilir.
(13) Uzlaştırma müzakereleri gizli olarak yürütülür.
Uzlaştırma müzakerelerine şüpheli, mağdur, suçtan zarar gören,
kanuni temsilci, müdafi ve vekil katılabilir. Şüpheli, mağdur veya
suçtan zarar görenin kendisi veya kanuni temsilcisi ya da vekilinin
müzakerelere katılmaktan imtina etmesi halinde, uzlaşmayı kabul
etmemiş sayılır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta)
– Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Eraslan.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
bizim bu teklifte şiddetle karşı olduğumuz üç müesseseden biri de
bu uzlaşma müessesesi. Daha önce, bu, sınırlı bir biçimde, takibi
şikâyete bağlı suçlarla birlikte girmişti hukukumuza.
Haydi, takibi şikâyete bağlı suçlarla uzlaşma
bir ölçüde kabili telif olabilir, yani, zaten takibi şikâyete bağlıdır
diye düşünülebilinir. Biz, o zaman da, müessesenin kendisinin bizatihi
ceza hukuku açısından yanlış olduğunu söyleyerek, karşı çıkmıştık.
Şimdi, bu müessese genişletiliyor.
Değerli arkadaşlarım, ceza yargılamasında
amaç, gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Tüm dünyada böyledir. Ceza
yargılamasında amaç, Mağdurun zararının giderilmesi değildir.
O, tazminat hukukunun konusudur, ceza hukukunun değil. Ceza yargılamasının
amacı, kamu düzenini sağlamak, gerçeği ortaya çıkartmak; yoksa,
manevi tatmin ya da maddi tatmin sağlamak, mağduru tatmin etmek değil,
o tazminat hukukunun konusudur. Burada tazminat hukuku ile ceza
hukuku birbirine karışıyor, farklı bir hâl alıyor.
Bu müessese, değerli arkadaşlarım, Angolsakson
hukukunda var, yok değil. Angolsakson hukuku farklı bir hukuk sistemi.
Bizimkiyle aynı değil. Angolsakson ülkelerinin tarihi farklı,
ekonomisi farklı, kültürü farklı, gelmişi geçmişi farklı. Şimdi,
oradan, gördüğünüz bir müesseseyi, ya bu bizde de olsun, alalım gelelim,
koyalım derseniz, bizim hukuk sistemimiz içerisinde ciddi bozulmalara,
ciddi gediklere neden olur.
Bu, Anayasa’ya aykırıdır diyoruz. Neden Anayasa’ya
aykırıdır diyoruz: Değerli arkadaşlarım, parayı verip suçu satın
alıyorsunuz. Yani, ekonomik durumu müsait olanın -belli suçlarla
ilgili de olsa, bu, yaklaşık Ceza Kanunu’nun beşte 1’i kadar oluyor,
Ceza Kanunu’ndaki suçların, diğerleri ayrı, diğer kanunlar- suçu
satın alabilme olanağı tanıyorsunuz. Parayı bastırıyor, suç işleme
özgürlüğünü satın alıyor. Ekonomik duruma bağlı, şahsa bağlı bir
uygulama söz konusu.
Oysa, kanunlar önünde eşitlik, Anayasa’mızın
10’uncu maddesinde ifade edilen “Kanunlar önünde eşitlik” ilkesi,
kanunların uygulanmasında eşitlik demektir. Kanunları parası
olana farklı, parası olmayana farklı uygulayacaksanız, burada
Anayasa’nın 10’uncu maddesi açıkça ihlal ediliyor demektir. Bu bağlamda,
10’uncu maddenin ihlal edildiği koşulda, hukuk devletinden söz edebilme
olanağı yoktur.
Gelin, elbirliğiyle hukuk devletini onaralım.
Hukuk devletine herkesin ihtiyacı var. Hukuk devletinin arkası
nasıl dolanılır, bazılarına imtiyaz, suç işleme imtiyazı nasıl
verilir, bunun üzerine kafa patlatmayalım.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu, usul hukukunda
yapılan bir değişiklik. Amma, şimdi, kapsam genişletilmekle lehe
bir durum yaratılıyor, maddi hukuku etkiliyor. Bu gerekçesinde,
güya, davalar hızlanacak, işte, uzlaşmayla mahkemelerdeki birikmeler
azalacak deniliyor. Öyle değil, tam tersine, şu anda Yargıtayda bulunan,
kasten yaralama -86, 88- taksirle yaralama, konut dokunulmazlığını
ihlal, çocuğun kaçırılması ve alıkonulması, ticari sır, bankacılık
sırrı veya müşteri, vesair gibi suçlarla ilgili, Yargıtaydaki
dosyalarda dahi usulde değişiklik yapılmasına rağmen ve geçici
maddeyle bu belirtilmesine rağmen, maddi cezayı etkilediği için,
Yargıtay usul bozması yapmak zorundadır değerli arkadaşlarım, lehe
hüküm yorumlansın diye.
Aynı şey, bundan önceki maddeler için de söz konusudur.
Giderek, ceza mevzuatımızı, ceza hukukumuzu, işin içinden çıkılmaz
hale gidiyoruz. Burası, affedersiniz, acemi nalbandın uygulama
yeri değildir Türkiye Cumhuriyeti. Seksen küsur yıllık bir ceza hukuku
uygulaması vardır. Herkes, aklına estiğini, Anayasa’ya uygun mu
aykırı mı demeden, buraya tatbik etme durumunda değildir.
Ayaküstü yapılan ceza yasalarındaki değişikliklerin
ne gibi vahim sonuçlara yol açtığını görüyoruz. Yani, bir yıllık
uygulamada dört büyük değişiklik. Yenileri geliyor, arkada.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eraslan, konuşmanızı tamamlayınız,
buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Tamam, teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bunu, şunun içindir diye düşünüyorsanız, bu mümkün
olmaz; yani, uzlaşma yoluyla giderek, işte İslam fıkhındaki diyeti
getiririz derseniz, İngiliz hukuku üzerinden şeriat olmaz. Hiç
kimse aklını da buna bozmasın. Hiç kimse aklını da buna bozmasın.
Bu, buna doğru…
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Çok ayıp şeyler…
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Efendim, biz bir hukuki
yorum yapıyoruz. Yani, diyeti getiririz buraya. Yani, uzlaşma,
diyetin değişik bir biçimidir derseniz, kısası ne zaman getireceksiniz,
sorarlar adama.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Bu kürsünün saygınlığı
var, ciddiyeti var.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bu kürsünün saygınlığına
uygun sözler sarf ediyorum.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Hiç de değil, hiç de
değil.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler…Kabul etmeyenler…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Kabul edilmemiştir.
Geçti.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Maddenin oylamasında
istiyorum.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum…
Karar yeter sayısı mı istiyorsun?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Evet.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
25’inci madde.
MADDE 25-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup
işleme alacağım.
Buyurun:
Türkiye Büyük millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 25. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem Kılıç |
Feridun Ayvazoğlu |
Mehmet Nuri Saygun |
|
Malatya |
Çorum |
Tekirdağ |
|
Atilla Kart |
Mehmet Küçükaşık |
Yüksel Çorbacıoğlu |
|
Konya |
Bursa |
Artvin |
Madde 25.- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun 254. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 254-
(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu
suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma
işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve usule göre, mahkeme
tarafından yapılır.
(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma
sonucunda sanığın edimini
def’aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir.
Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside
bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde; sanık hakkında,
231 inci maddedeki koşullar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı
işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten
sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde,
mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar
aranmaksızın, hüküm açıklanır.
(3) Bir kişi, birden fazla suçtan sanık olur veya
bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunursa
bağlantı var sayılır.
(4) Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma,
suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı
suç sayılır.
(5) Bağlantılı suçlardan her biri değişik mahkemelerin
görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle yüksek
görevli mahkemede dava açılabilir.
(6) Kovuşturma evresinin her aşamasında, bağlantılı
ceza davalarının birleştirilmesine veya ayrılmasına yüksek görevli
mahkemece karar verilebilir.
(7) Birleştirilen davalarda, bu davaları gören
mahkemenin tâbi olduğu yargılama usulü uygulanır.
(8) İşin esasına girdikten sonra ayrılan davalara
aynı mahkemede devam olunur.
(9) Mahkeme, bakmakta olduğu birden çok dava arasında
bağlantı görürse, bu bağlantı 8 inci maddede gösterilen türden olmasa
bile, birlikte bakmak ve hükme bağlamak üzere bu davaların birleştirilmesine
karar verebilir.
(10) Davaya bakmak yetkisi, suçun işlendiği yer
mahkemesine aittir.
(11) Teşebbüste son icra hareketinin yapıldığı,
kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda
son suçun işlendiği yer mahkemesi yetkilidir.
(12) Suç, ülkede yayımlanan bir basılı eserle işlenmişse
yetki, eserin yayım merkezi olan yer mahkemesine aittir. Ancak, aynı
eserin birden çok yerde basılması durumunda suç, eserin yayım merkezi
dışındaki baskısında meydana gelmişse, bu suç için eserin basıldığı
yer mahkemesi de yetkilidir.
(13) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete
bağlı olan hakaret suçunda eser, mağdurun yerleşim yerinde veya
oturduğu yerde dağıtılmışsa, o yer mahkemesi de yetkilidir. Mağdur,
suçun işlendiği yer dışında tutuklu veya hükümlü bulunuyorsa, o
yer mahkemesi de yetkilidir.
(14) Görsel veya işitsel yayınlarda da bu maddenin
üçüncü fıkrası hükmü uygulanır. Görsel ve işitsel yayın, mağdurun
yerleşim yerinde ve oturduğu yerde işitilmiş veya görüşmüşse o yer
mahkemesi de yetkilidir.
(15) Suçun işlendiği yer belli değilse, şüpheli
veya sanığın yakalandığı yer, yakalanmamışsa yerleşim yeri mahkemesi
yetkilidir.
(16) Şüpheli veya sanığın Türkiye’de yerleşim yeri
yoksa, Türkiye’de en son adresinin bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir.
(17) Mahkemenin bu suretle de belirlenmesi olanağı
yoksa, ilk usul işleminin yapıldığı yer mahkemesi yetkilidir.
(18) Yabancı ülkede işlenen ve kanun hükümleri
uyarınca Türkiye’de soruşturulması ve kovuşturulması gereken
suçlarda yetki, 13 üncü maddenin birinci ve ikinci fıkralarına göre
belirlenir.
(19) Bununla birlikte Cumhuriyet savcısının,
şüphelinin veya sanığın istemi üzerine Yargıtay, suçun işlendiği
yere daha yakın olan yer mahkemesine yetki verebilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Saygun, buyurun.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 25’inci maddedeki önergemizle ilgili
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, biraz evvelki konuşmacı
arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, yeni ceza uygulamasına
üç farklı sistem getiriyoruz, birbirine yakın, ama bugüne kadar uygulamamızda
hiç yer almayan üç farklı sistem. Bunların bir tanesi, kamu davasının
geri bırakılması, dava açılmasının geri bırakılması, bir tanesi
uzlaşma, bir tanesi de hükmün açıklanmasının geri bırakılması. Bu
25’inci maddede, iki yeni değişiklik birlikte irdeleniyor. Bir taraftan
uzlaşmaya yönelik hükümler varken, öte yandan, hükmün açıklanmasının
geri bırakılması söz konusu edilmiş.
Şimdi, evvelemirde, ceza formatlarına baktığımızda,
ceza yapılanmasına baktığımızda, cezaların, bir, şahsiliği çok
önemlidir. Bu, ceza hukukunun vazgeçilmez bir prensibidir. İkincisi
de cezanın caydırıcılığı çok önemlidir. Ama, bu düzenlemelerle,
getirilen bu düzenlemelerle, cezaların caydırıcı niteliği adım
adım örseleniyor ve dolayısıyla, bu sistem, suçluları caydırmaktan
öte, suça muhatap olmuş olan mağdurların daha fazla sıkıntı ve eziyet
içinde kalmalarına sebep oluyor. Yani, özcesi, suç işlemeyi özendiren
ve suç mağdurlarını, bizatihi kendi kaderleriyle baş başa bırakan
bir yapılanma.
Şimdi, şu konuştuğumuz maddede ilginç bir iki
açıklama var. Bir kere, burada, uzlaşma şartlarını daha önce saymıştık.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını da saymıştık. Yalnız, burada
getiriyoruz, diyoruz ki: “Kamu davası açıldıktan sonra, eğer, uzlaşma
şartları var ise, bu durumda, uzlaşma konusunda şartların oluşmasını
temin amacıyla, kamu davasının, davanın açılmasının, hükmün verilmesinin
ertelenmesine karar verilir, hüküm geriye bırakılır.” deniyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada, hangi
hâllerde hükmün açıklanmasının geri bırakılacağı hususu -daha önce
görüştüğümüz maddelerde görmüş idik- tek tek sayılmış ve bu sayılan
maddelerde gördüğümüz kadarıyla da, bu maddede uzlaşmanın varlığı
halinde hükmün açıklanmasını geri bırakacaksak bu şartları aramıyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, iki madde önce bir
düzenleme yapıyorsunuz ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması
için şartlar sayıyorsunuz. Bu şartlar tahdidi, üç bent hâlinde belirtilmiş.
Bu üçünün dışında kamu davasının geri bırakılmasının, hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasının başka koşulu yok, bu üç şart var. Ondan sonra geliyoruz
bu maddeye, bu maddede “efendim, hükmün açıklanmasının geri bırakılması
şartları olmasa bile, uzlaşma imkânını sağlamak için, biz, burada
hükmün açıklanmasını geriye bırakıyoruz, kararın açıklanmasını
geriye bırakıyoruz” diyoruz.
Değerli arkadaşlarım, yalnız, uzlaşmanın kendi
dünyasında bir farklı husus var: Taksite bağlanması söz konusu. Uzlaşma
halinin taksite bağlanarak o sürecin beklenmesi gerekiyor. Süreklilik
arz eden suçlar var. Haydi, taksite bağlanmayı da, beş yıllık bir süreyi
kapsayacak taksit olamaz, ama süreklilik söz konusu olduğunda, bunun
zaman yönünden bir kısıtlaması yok. Bu süreklilik, tıpkı bir nafaka
benzeri olayda olabileceği gibi, beş yıldan daha fazla sürebilecek
bir süreklilik arz eder hâl alabilir. Ee, şimdi, hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasının süresi belli, beş yıl; beş yıl içinde bir başka
suç işlememiş olması hâlinde bu hüküm açıklanmayacak. Ee, peki, bu
uzlaşmaya dayalı olarak hükmün açıklanmasını erteledik, süreklilik
arz ediyor ve bu uzlaşma kapsamında süreklilik arz eden bu ödence,
eğer beş yıllık süreden daha uzunsa, bu durumda, biz, buna uymak durumundayız.
Ee, buna uyarsak, o zaman uzlaşmanın şartlarını yerine getireceğiz,
ama hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik şartları yerine
getirme şansımız elimizden kalkıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Saygun konuşmanızı tamamlayınız,
buyurun.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) – Çünkü, beş yıllık
sürenin sonunda hükmün açıklanmasının ya davanın düşmesi niteliğinde
ya da o beş yıllık sürede bir suç işlenmişse tekrar hükmün açıklanmasının
gerekliliği var. Yani, ya hükmü açıklayacaksınız beşinci yılın sonunda
ya düşüreceksiniz, ama bu maddede belirtildiği gibi, uzlaşma kapsamındaki
suçlarda süreklilik arz eden hâllerde beş yılı geçme şansı var. Bu,
beş yılı geçtiği takdirde nasıl bir uygulama yapılacak, nasıl bir
düzenleme yapılacak, bu yasada mevcut değil. Bu yasada mevcut olmayınca,
muhtemelen çok yakın bir gelecekte -belki bu gece bu önergelerle,
olmaz ise birkaç ay içinde- yeni bir teklif veya tasarıyla, oturup bunu
bir defa daha düzelteceğiz.
Buradan, sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Birtakım
değişiklikler getiriyoruz, yeterli altyapısı, yeterli teknik donanımı
yok. Bu teknik donanımlar olmadığı için de, burada biz ne yaparsak
yapalım, yarın öbür gün, tekrar yeni bir hatayla, tekrar bir eksiklikle,
aynı şeyi burada bir kere daha görüşeceğiz diye düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Saygun.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
26’ncı madde...
MADDE 26-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup
işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 26. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Yüksel Çorbacıoğlu |
Atilla Kart |
|
Artvin |
Konya |
Madde 26- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun 309. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 309-
(1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf
veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde
hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar
veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.
(2) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri
aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını
Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir.
(3) Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri
yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar.
(4) Bozma nedenleri:
a) 223 üncü maddede tanımlanan ve davanın esasını
çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme, gerekli
inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir.
b) Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını
çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu
doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece
yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir.
Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.
c) Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki
hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı
gerektirmez.
d) Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa
cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa
bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.
(5) Bu madde uyarınca verilen bozma kararına karşı
direnilemez.
(6) Kovuşturma evresinin her aşamasında, bağlantılı
ceza davalarının birleştirilmesine veya ayrılmasına yüksek görevli
mahkemece karar verilebilir.
(7) Birleştirilen davalarda, bu davaları gören
mahkemenin tâbi olduğu yargılama usulü uygulanır.
(8) İşin esasına girdikten sonra ayrılan davalara
aynı mahkemede devam olunur.
(9) Mahkeme, bakmakta olduğu birden çok dava arasında
bağlantı görürse, bu bağlantı 8 inci maddede gösterilen türden olmasa
bile, birlikte bakmak ve hükme bağlamak üzere bu davaların birleştirilmesine
karar verebilir.
(10) Davaya bakmak yetkisi, suçun işlendiği yer
mahkemesine aittir.
(11) Teşebbüste son icra hareketinin yapıldığı,
kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda
son suçun işlendiği yer mahkemesi yetkilidir.
(12) Suç, ülkede yayımlanan bir basılı eserle işlenmişse
yetki, eserin yayım merkezi olan yer mahkemesine aittir. Ancak, aynı
eserin birden çok yerde basılması durumunda suç, eserin yayım merkezi
dışındaki baskısında meydana gelmişse, bu suç için eserin basıldığı
yer mahkemesi de yetkilidir.
(13) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete
bağlı olan hakaret suçunda eser, mağdurun yerleşim yerinde veya
oturduğu yerde dağıtılmışsa, o yer mahkemesi de yetkilidir. Mağdur,
suçun işlendiği yer dışında tutuklu veya hükümlü bulunuyorsa, o
yer mahkemesi de yetkilidir.
(14) Görsel veya işitsel yayınlarda da bu maddenin
üçüncü fıkrası hükmü uygulanır. Görsel ve işitsel yayın, mağdurun
yerleşim yerinde ve oturduğu yerde işitilmiş veya görülmüşse o yer
mahkemesi de yetkilidir.
(15) Suçun işlendiği yer belli değilse, şüpheli
veya sanığın yakalandığı yer, yakalanmamışsa yerleşim yeri mahkemesi
yetkilidir.
(16) Şüpheli veya sanığın Türkiye’de yerleşim yeri
yoksa Türkiye’de en son adresinin bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
teklifin 26’ncı maddesiyle ilgili değişiklik önergesi üzerinde
söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, ceza usulünün amacını
tümden değiştiren ve ortadan kaldıran bir teklifle karşı karşıyayız.
Bilindiği gibi, ceza usulünün temel amacı maddi
bir hatayı tespit etmektir. Bu amaca
ulaşmak için uygun yol ve yöntemleri tespit etmektir ceza usulünün
temel amacı. Bu amaca ulaşırken de tarafların beyanlarıyla, ikrarlarıyla,
itiraflarıyla bağlı kalmadan somut deliller aracılığıyla teknik
ve hukuki yargılamanın yapılması esastır. Ceza usulünü hukuk usulünden
ayıran temel fark budur değerli arkadaşlarım. Türkiye, geldiğimiz
aşamada savcılık mekanizması ve adli kolluk yapılanmasındaki temel
yanlışlıkları ortadan kaldıramadığı ve bağımsız yargı yapılanmasını
bütün unsurlarıyla hayata geçiremediği içindir ki, teknik ve hukuki
yargılama sürecini maalesef başaramamış ve tamamlayamamıştır.
Sadece bu döneme özgü olarak söylemiyorum, bir süreci ifade için
bu değerlendirmeyi yapıyorum.
Bu aksaklıkların ve yanlışlıkların neler olduğu
konusunda, hukuk camiası, ana başlıklarıyla aslında ittifak halindedir.
Ancak, geldiğimiz aşamada bu aksaklıkları gidermek yerine, bunları
istismar eden, yargıyı bağımlı hale getirmeye çalışan ve mevzuatın
özünü tahrip eden bir anlayış ve uygulamayla karşı karşıya olduğumuzu
üzüntüyle görüyor ve bu süreçten kaygı duyuyoruz. Bu, olayın sadece
bir boyutu. Aslında, olayın boyutları sadece bununla da sınırlı
değil. Getirilen düzenlemeyle, suç ve ceza politikasında yetersiz
kaldığımızı, çözüm üretemediğimizi bir anlamda itiraf ediyoruz.
Bu düzenlemeyi yaparken, bir taraftan da panik mevzuatı yaklaşımı
içinde tavrımızı sürdürmeye devam ediyoruz.
Hemen bu aşamada bir tespitimi Genel
Kurulla paylaşmak istiyorum.
Dava açılması ve hükmün tefhiminin ertelenmesi ve uzlaşma kurumlarının
Avrupa Birliği ülkelerinin bir bölümünde mevcut ve işler olduğu
ileri sürülebilir ise de, toplum yapımız ve dinamiklerimiz analiz
edilmeden tüm kavram ve kurumların hukuk sistemimize olduğu gibi
ithal edilmesi, telafisi güç sonuçlara yol açacaktır. Bütün çabamız, bütün gayretimiz bunları anlatmak, bunları
sizlerle paylaşmaktan geçiyor değerli arkadaşlarım.
Bakın, teklifin gerekçeleri arasında
dava açılması ve hükmün tefhiminin ertelenmesi ve nihayet, uzlaşma
düzenlemeleri ile ağır işleyen adli sistemin daha çabuk işlemesinin
amaçlandığı, böylece onarıcı adaletin gerçekleştirileceği ifade
edilmekte ve savunulmaktadır.
Oysa, aradan geçen bir, bir birbuçuk yıllık süre, uygulamada uzlaşmanın
ve diğer düzenlemelerin zorluklar yarattığı ve çoğu zaman sonuç
alınamadığını, Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesinin yürürlüğünden
bu yana uzlaşmanın son derece sınırlı uygulandığını, çabukluk yaratmadığını;
aksine, adalet sisteminin gereksiz yere zaman kaybettiğini ve yargılama
sürecinin kompleks ve içinden çıkılmaz bir hale geldiğini görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bunları, yargıç
ve savcılar, konumları gereği, pek dile getiremiyorlar. Ancak, avukatlar ve barolar bu düzenlemelerdeki
yanlışlıkları ve telafi edilemez sonuçları feryat edercesine anlatıyorlar.
Bu seslere kulak verilmediğini, duymazdan gelindiğini esefle görüyoruz.
Barolar Birliğine kişisel sebeplerle duyduğumuz hınç ve öfkenin
bedelini meslek mensuplarına yansıtmak ve ilgili mevzuatı tahrip
edercesine düzenlemeler yapmak devlet adamı ciddiyeti ve sorumluluğuyla
bağdaşmaz. Aynı zamanda bir yönetim aczini ifade eden bu yaklaşımı
bütün çıplaklığıyla her zeminde anlatmaya devam edeceğiz.
Barolar Birliği ve 78 baro bu konulardaki sıkıntılarını
ve taleplerini her ortamda anlatıyorlar. Olayın zorunlu müdafilik
boyutunu ve sonuçlarını anlatıyorlar. Arkadaşlarım bu konulara
ayrıntılı olarak girdikleri için tekrara girmek istemiyorum. Ancak,
baroların bağımsızlığına müdahale eden ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) – Bir cümleyle bitiriyorum
Sayın Başkanım.
Geldiğimiz aşamada baroların bağımsızlığına
müdahale eden…
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Nasıl müdahale?
ATİLLA KART (Devamla) – En basiti, en basiti zorunlu
müdafilik ücretlerinin dağıtım ve tevziini barolardan alıp, Adalet
Bakanlığının ve Maliye Bakanlığının inisiyatifine bırakmak müdahale
değil de nedir değerli arkadaşım?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Barolar Birliğinin
görüşü de o.
BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım lütfen Sayın
Akbulut.
ATİLLA KART (Devamla) – Bırakın o konudaki inisiyatifi,
o konudaki yetkiyi ve değerlendirmeyi o meslek mensuplarına bırakalım.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Onlar istiyorlar.
ATİLLA KART (Devamla) – Bu meslek mensuplarının…
BAŞKAN – Sayın Kart, Genel Kurula hitap ediniz.
Sayın Akbulut, lütfen…
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) – Bu uygulama, çok iyi biliyoruz
ki, fiilen Barolar Birliğinin yetkisine, görevine müdahale sonuçlarını
doğuracaktır. Bunu, daha birçok örnekle açabiliriz. Bir baro mensubunun,
bir hukukçunun, bunun aksine bir savunma içine girmiş olmasını da
meslek adına yadırgadığımı ifade etmek istiyorum, meslek onuru
adına, meslek bağımsızlığı adına yadırgadığımı hemen ifade ediyorum.
Geldiğimiz aşamada, tekrar ifade ediyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür ediyorum.
ATİLLA KART (Devamla) – Bir cümle Sayın Başkanım,
bir cümle…
Baroların bağımsızlığına müdahale eden ve vesayet
sürecini yoğunlaştıran bir süreçle karşı karşıya kaldığımızı
bir kez daha ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Kabul edilmiştir.
Bir dahaki sefere Sayın Eraslan.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Ne kadar hızlı oyluyorsunuz
Sayın Başkan!
BAŞKAN – 27’nci madde.
MADDE 27-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır;
önergeyi okutup, işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 27. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali Cumhur Yaka |
Muharrem Kılıç |
Yüksel Çorbacıoğlu |
|
Muğla |
Malatya |
Artvin |
|
|
Atilla Kart |
|
|
|
Konya |
|
Madde 27 – 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun 325. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 325 –
(1) Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi
hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir.
(2) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve
cezanın ertelenmesi hallerinde de birinci fıkra hükmü uygulanır.
(3) Yargılamanın değişik evrelerinde yapılan
araştırma veya işlemler nedeniyle giderler meydana gelmiş olup da,
sonuç sanık lehine ortaya çıkmış ise, bu giderlerin sanığa yüklenmesinin
hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında mahkeme, bunların
kısmen veya tamamen Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verir.
(4) Hüküm kesinleşmeden sanık ölürse, mirasçılar
giderleri ödemekle yükümlü tutulmazlar.
(5) Bağlantılı suçlardan her biri değişik mahkemelerin
görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle
yüksek görevli mahkemede dava açılabilir.
(6) Kovuşturma evresinin her aşamasında, bağlantılı
ceza davalarının birleştirilmesine veya ayrılmasına yüksek görevli
mahkemece karar verilebilir.
(7) Birleştirilen davalarda, bu davaları gören
mahkemenin tâbi olduğu yargılama usulü uygulanır.
(8) İşin esasına girdikten sonra ayrılan davalara
aynı mahkemede devam olunur.
(9) Mahkeme, bakmakta olduğu birden çok dava arasında
bağlantı görürse, bu bağlantı 8 inci maddede gösterilen türden olmasa
bile, birlikte bakmak ve hükme bağlamak üzere bu davaların birleştirilmesine
karar verebilir.
(10) Davaya bakmak yetkisi, suçun işlendiği yer
mahkemesine aittir.
(11) Teşebbüste son icra hareketinin yapıldığı,
kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda
son suçun işlendiği yer mahkemesi yetkilidir.
(12) Suç, ülkede yayımlanan bir basılı eserle işlenmişse
yetki, eserin yayım merkezi olan yer mahkemesine aittir. Ancak, aynı
eserin birden çok yerde basılması durumunda suç, eserin yayım merkezi
dışındaki baskısında meydana gelmişse, bu suç için eserin basıldığı
yer mahkemesi de etkilidir.
(13) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete
bağlı olan hakaret suçunda eser, mağdurun yerleşim yerinde veya
oturduğu yerde dağıtılmışsa, o yer mahkemesi de yetkilidir. Mağdur,
suçun işlendiği yer dışında tutuklu veya hükümlü bulunuyorsa, o
yer mahkemesi de yetkilidir.
(14) Görsel veya işitsel yayınlarda da bu maddenin
üçüncü fıkrası hükmü uygulanır. Görsel ve işitsel yayın, mağdurun
yerleşim yerinde ve oturduğu yerde işitilmiş veya görülmüşse o yer
mahkemesi de yetkilidir.
(15) Suçun işlendiği yer belli değilse, şüpheli
veya sanığın yakalandığı yer , yakalanmamışsa
yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.
(16) Şüpheli veya sanığın Türkiye’de yerleşim yeri
yoksa Türkiye’de en son adresinin bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir.
(17) Mahkemenin bu suretle de belirlenmesi olanağı
yoksa, ilk usul işleminin yapıldığı yet mahkemesi yetkilidir.
(18) Yabancı ülkede işlenen ve kanun hükümleri
uyarınca Türkiye’de soruşturulması ve kovuşturulması gereken
suçlarda yetki, 13 üncü maddenin birinci ve ikinci fıkralarına göre
belirlenir.
(19) Bununla birlikte Cumhuriyet savcısının,
şüphelinin veya sanığın istemi üzerine Yargıtay, suçun işlendiği
yere daha yakın olan yer mahkemesine yetki verebilir.
(20) Bu gibi suçlarda şüpheli veya sanık Türkiye’de
yakalanmamış, yerleşmemiş veya adresi yoksa, yetkili mahkeme,
Adalet Bakanının istemi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının başvurusu
üzerine Yargıtay tarafından belirlenir.
(21) Suç, Türk bayrağını taşıma yetkisine sahip
olan bir gemide veya böyle bir taşıt Türkiye dışında iken işlenmişse,
geminin ilk uğradığı Türk limanında veya bağlama limanında bulunan
mahkeme yetkilidir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta)
– Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
27’nci maddeyle ilgili önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım, Genel
Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, biraz evvelki değerlendirmelerimle
birlikte değerlendirilmek kaydıyla madde üzerindeki görüşlerimi
anlatıyorum. Bakın, geldiğimiz aşamada -arkadaşlarım hep ifade
ettiler- üç kurumun uygulamadaki sınırını genişleten, çok genişleten,
ceza yargılamasının anlam ve amacını ortadan kaldıran bir teklifin
söz konusu olduğunu bir kez daha vurguluyorum.
Birkaç suç türünden söz etmek istiyorum. Her ne kadar
22’nci maddede kamu davasının açılmasıyla ilgili olarak üst sınırı
bir yıla düşüren önerge kabul edilmiş ise de, burada, yine, uzlaşmayla
bağlantılı olarak esasta bir değişikliğin olmadığını ifade etmek
istiyorum.
Bakın, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçu,
kişi hatırasına hakaret suçu, haberleşmenin gizliliğini ihlal
suçu, kullanma hırsızlığı suçu, organ ve doku ticareti, çevrenin
kasten ve taksirle kirletilmesi, kullanmak için uyuşturucu veya
uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçu, suçu
ve suçluyu övme, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama, kanuna
aykırı eğitim kurumu, özel işaretleri ve kıyafetleri kullanma,
suç üstlenme, görevi kötüye kullanma suçu -özellikle görevi kötüye
kullanma suçuna dikkatinizi çekmek istiyorum. Mevzuatımızda en
geniş uygulama alanı olan ve yolsuzluğun tutarı yönünden ucu açık
olan bir maddeden söz ediyorum değerli arkadaşlarım- ve nihayet, ticari
sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi ve
belgelerin açıklanması suçu. Bu suçların niteliğine bir kez daha
dikkatinizi çekiyorum. Bu arada, toplumsal gerginliğe yol açan belli
bazı suçların da bu kapsama girdiğini yine dikkatlerinize sunuyorum.
İşte, değerli arkadaşlarım, bu suçların uzlaşma
kapsamına alınmasının yaratacağı vahameti ve kaosu tasavvur etmek
istemiyorum. Ancak, yaratacağı toplumsal tahribatı bir kez daha
vurguluyorum. Aslında bu olayın özünde, bu teklifin özünde Hükûmetin
karakteristiğini ortaya koyan bir süreci yaşıyoruz. Hangi sosyal
sınıfa hizmet ettiğini, sosyal tercihlerini hangi yönde kullandığını,
hangi yapıdan yana kullandığını gösteren bir tablodan söz ediyorum.
Hükûmetin, emek grubu ve çalışan yerine, belli bir sermaye grubuna
ve yasa dışı ve kayıt dışı örgütlenmeye prim verdiğini gösteren
bir tablodan söz ediyorum. Kayıt dışı yapılanmayı hızlandıracak
bir süreçten söz ediyorum. İşte, tam bu aşamada Hükûmetin bir diğer karakteristiğini
vurgulamak istiyorum.
Bakın, değerli arkadaşlarım, Sayın Maliye Bakanı,
Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerde, kayıt dışılık oranının
yüzde 25’lere düşürüldüğünü gururla ifade etti. Ancak, bakıyoruz,
aynı Hükûmetin ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan,
kayıt dışıyla ilgili olarak dört yılda hiçbir ilerlemenin olmadığını
ve bunu itiraf ettiklerini daha on-on iki gün evvel söyledi. Değerli
arkadaşlarım, o zaman değerlendirme yapmamız gerekiyor, muhakeme
yapmamız gerekiyor, sorgulama yapmamız gerekiyor.
Kayıt dışı ekonomi ve bağlı olarak kayıt dışı siyasetin
Türkiye’de bir sektör haline geldiğini görüyoruz. Akaryakıt sektöründeki
kaçağın boyutunun 4 milyar dolar olduğunu Meclisin araştırma komisyonu
raporu ortaya koyuyor; sigara ve içkideki kaçağın boyutunun sektörün
yüzde 20’si seviyesinde olduğunu genel müdür açıklıyor; 30 milyon
cep telefonunun kaçak olduğunu kamuoyu çok iyi biliyor. Benzer bir
tabloyu çayda ve şekerde yaşıyoruz. Kayıt dışı yolsuzluk sürecinin
dışında, aleni ve sistematik yolsuzlukları bu zeminde ayrıca anlatmaya
gerek görmüyorum.
İşte, değerli arkadaşlarım, bu Hükûmetin siyaseten
dürüst olmadığını, inandırıcı olmadığını, güven vermediğini,
söylemleriyle uygulamalarının mutlak anlamlarda çelişkiler taşıdığını
gösteren bir kimlikten, bir kadro yapılanmasından söz ediyorum. Bu
yasa teklifinde de bunun yansımalarını görüyoruz.
Dört yıldan bu yana neyi tartışıyoruz biz? Ticari
sır kavramının alanını daraltmaktan söz ediyoruz. Dört yıldan bu yana
yolsuzluklarla mücadele konusunda en önemli engellerden birisinin
ticari sır olduğunu dönüp dönüp anlatıyoruz. Ama, getirilen bu
teklifte neyi görüyoruz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun, bir dakikalık ek süre…
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Önergeyle ilgili
konuş!
ATİLLA KART (Devamla) – Bu teklifte neyi görüyoruz
bakın: Ticari sır ve bankacılık sırrından doğan suç ilişkilerini
uzlaşma kapsamına aldığını bu Hükûmetin. İbretle bunu görüyoruz.
Hukuksal mekanizmaları ve bağımsız yargıyı ikincil pozisyona
iten bu anlayışın ilerleyen süreçte hem fail ve hem de mağdur açısından
pazarlık yapma ve bu süreci istismar etme, satın alma ve satma ilişkilerini
başlattığını ve kurumsallaştırdığını dehşetle göreceğiz. Böyle
bir sürecin sonunda ise daha uzlaşmış ve daha huzur dolu adil bir toplum
yapısının ortaya çıkmayacağı açıktır. Bu sürecin adı nedir biliyor
musunuz değerli arkadaşlarım? Bu sürecin adı, ceza hukukunun da
özelleştirilmesidir. Bunun başka bir anlamı yoktur, bunun başka
bir açıklaması yoktur. Bu noktada da, bu siyasî kadroyu bir kez daha kutluyorum.
Bu siyasî kadroyu bir kez daha kutluyorum. Elbette tırnak içinde kutluyorum,
ama bunun sonuçlarını, bunun yarattığı vahameti sizler görmeseniz
bile çocuklarınız görecektir.
Ben, bu düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür ediyorum, sağ olun.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan, karar yeter
sayısı…
BAŞKAN – Dur, daha oylamaya geçmedim, oylamaya
geçince söyleyeceksin onu, daha, dur…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Biz, baştan söyleyelim,
sonra “duymadım” diyorsunuz. Peşin, yani, bizde.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şu an, almış olduğumuz
karar gereğince, çalışma süresi tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 6 Aralık 2006 Çarşamba günü saat 14.00’te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
22.59