DÖNEM: 22 CİLT: 137 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
26’ncı
Birleşim
30 Kasım 2006 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.-
Trabzon Milletvekili Asım Aykan’ın, ülkemizde son zamanlarda yapılan
deprem tartışmalarının halk üzerinde yarattığı olumsuz etkilere
ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Van Milletvekili Hacı Biner’in, Medeniyetler İttifakı Projesinin
dünya barışı üzerindeki olumlu yansımalarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı
3.-
Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu’nun, vakıf müessesesinin,
toplumda sosyal adaletin, dayanışmanın, huzur ve barışın tesisine
olan faydalarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in cevabı
B) TEZKERELER VE
ÖNERGELER
1.-
9/11/2006 tarihli ve 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun bazı maddelerinin
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/1160)
C) GENSORU, GENEL
GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 59 milletvekilinin, küresel
ısınmanın ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/399)
2.-
Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş ve 30 milletvekilinin, kamu
sağlık kuruluşlarındaki performansa dayalı döner sermaye uygulamasının
araştırılarak neden olduğu sorunların giderilmesi için Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/400)
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ
GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu
önerisi
VI. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı:
305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1115) (S. Sayısı: 1147)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (2/870) (S. Sayısı: 1255)
5.-
Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/874) (S. Sayısı: 1249)
6.-
Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın; Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/843) (S. Sayısı:
1241)
VII. - USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.-
TBMM İçtüzüğü’nün 55, 57 ve 140’ıncı maddelerine aykırı hareket
edildiği, Meclisin çalışma saati tamamlandıktan sonra da çalışmaları
devam ettirdiği iddiasıyla, Başkanın tutumu hakkında
VIII. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR
VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN’in, karayollarındaki trafik güvenliği
önlemlerine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
ÖZAK’ın cevabı (7/18024)
2.-
Çanakkale Milletvekili İsmail ÖZAY’ın, Çanakkale-Lapseki-Bayramiç
karayolundaki çökmeye ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Faruk Nafız ÖZAK’ın cevabı (7/18025)
3.-
Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI’nın, Yurtkur’un, sunduğu barınma
imkânlarının artırılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18069)
4.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’ın bir köyünde yaşanan
tabii afete ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
ÖZAK’ın cevabı (7/18135)
5.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Dünya Bankası kredili veya
hibeli projelere ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk
Nafız ÖZAK’ın cevabı (7/18136)
6.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, alışveriş merkezleri ve ticaret
bölgelerinde kalan okul binalarının satılacağı iddiasına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18193)
7.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, bir öğretmen hakkındaki iddiaya
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı
(7/18195)
8.-
Ordu Milletvekili İ. Sami TANDOĞDU’nun, TOKİ’den konut edinenlere
ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK’ın cevabı
(7/18026)
9.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Kars, Gümüşhane, Erzurum,
Elâzığ, Çankırı, Bursa, Bolu, Bartın, Bingöl, Kayseri, Kilis, Nevşehir,
Sakarya, Kütahya, Ağrı, Siirt, Bitlis, Düzce, Adıyaman, Aksaray,
Amasya, Rize ve Şırnak illerinde 2006 yılı için planlanan yatırımlara
ilişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet
Ali ŞAHİN’in cevabı (7/18231, 18232, 18233, 18234, 18235, 18236, 18237,
18238, 18239, 18240, 18241, 18242, 18243, 18244, 18245, 18246, 18247, 18248,
18249, 18250, 18251, 18544, 18545)
10.-
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN’ın, damızlık gebe düve ithalatına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
EKER’in cevabı (7/18617)
11.-
Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN’ün, suni tohumlama uygulamalarına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı
(7/18668)
12.-
Ordu Milletvekili İ. Sami TANDOĞDU’nun, fındık alımına ve atanan veteriner
hekimlere ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
EKER’in cevabı (7/18669)
13.-
İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz KETENCİ’nin, tarımsal sulamadaki
verimliliğe ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi EKER’in cevabı (7/18670)
14.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, Çorum Saat Kulesi restorasyonu
ihalesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un cevabı
(7/18676)
15.-
Yozgat Milletvekili Emin KOÇ’un, TRT’deki bir yayın kesintisine ve
teknik personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY’ın cevabı
(7/18678)
16.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in, vefat eden bir vatandaşın selasının
verilmediği iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN’ın
cevabı (7/18679)
I. – GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak altı oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktar’ın, İstanbul’da mülkiyet, yapılaşma,
kentsel dönüşüm, ormanların korunması ve orman içerisinde yapılaşma
teşebbüsleriyle ilgili sorunlara ve alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündem dışı konuşmasına, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe
cevap verdi.
Manisa
Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi, Filistin Halkıyla Uluslararası
Dayanışma Günü münasebetiyle, İsrail-Filistin uyuşmazlığının
müzakere yoluyla çözümlenmesinin Orta Doğu’da kalıcı barış, güvenlik
ve istikrarın sağlanmasındaki önemine,
İstanbul
Milletvekili Lokman Ayva, Dünya Özürlüler Günü münasebetiyle,
özürlülerin kendilerinin de gelişebileceği, başarabilecekleri,
üretebilecekleri ve sosyal hayata katılabilecekleri noktasında
bir bilince sahip olmaları için toplumumuzdan ve insanlarımızdan
teşvik görmelerinin gereğine,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Manisa
Milletvekili Nuri Çilingir ve 57 milletvekilinin, nanoteknolojinin
geliştirilerek ekonomik ve sosyal kalkınmanın desteklenmesi için
(10/397),
İzmir
Milletvekili Canan Arıtman ve 49 milletvekilinin, çocukların mağduriyetine
yol açan çeşitli sosyal sorunların araştırılarak (10/398),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacakları ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmının 40’ıncı sırasında yer alan (10/76) esas numaralı Meclis araştırma
önergesinin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 29/11/2006 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı.
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmının:
1’inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi’nin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce
geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2’nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3’üncü
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik
Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/1115)
(S. Sayısı: 1147),
5’inci
sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un,
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair (2/874) (S. Sayısı:
1249),
6’ncı
sırasında bulunan, Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın, Terör
ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair (2/843) (S. Sayısı: 1241),
7’nci
sırasında bulunan, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında (2/775) (S. Sayısı: 1209),
8’inci
sırasında bulunan, Bursa Milletvekili Şevket Orhan ile Balıkesir
Milletvekili Ali Osman Sali’nin; 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Geçici Madde
Eklenmesi Hakkında (2/461) (S. Sayısı: 970 ve 970’e 1 inci Ek),
9’uncu
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti
Arasında Bir Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair (1/1224) (S. Sayısı: 1244),
Kanun
Tasarı ve Tekliflerinin görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4’üncü
sırasında bulunan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amirleri
Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek, Antalya Milletvekili Burhan
Kılıç, Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir ile Manisa Milletvekili
Mustafa Erdoğan Yetenç’in, 2919 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi’nin (2/816) (S. Sayısı: 1228) görüşmeleri tamamlanarak,
kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.
10’uncu
sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek
temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesi kararlaştırılmış
bulunan Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin,
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin
(2/870) (S.Sayısı:1255) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak bölümlerine
geçilmesi kabul edildi; birinci bölüme bağlı 1’inci madde üzerinde
bir süre görüşüldü.
30
Kasım 2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak
üzere, birleşime 23.03’te son verildi.
İsmail Alptekin
Başkan
Vekili
Ahmet Küçük Mehmet
Daniş
Çanakkale
Çanakkale
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Türkân Miçooğulları
İzmir
Kâtip
Üye
No.:
38
II. - GELEN KÂĞITLAR
30 Kasım 2006 Perşembe
Cumhurbaşkanınca
Geri Gönderilen Kanun
1.-
9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu
ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/1265) (Anayasa ve Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2006)
Sözlü Soru Önergeleri
1.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun, Elazığ’ın Alacakaya
İlçesinin yeni Emniyet binası ve lojman ihtiyacına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2499) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/11/2006)
2.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun, Alacakaya-Elazığ
karayolundaki köprüye ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü
soru önergesi (6/2500) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
3.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun, Elazığ-Alacakaya
sağlık ocağının doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü
soru önergesi (6/2501) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
4.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun, Düzce depremzedelerine
konut sağlanmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü
soru önergesi (6/2502) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2006)
Yazılı Soru Önergeleri
1.-
Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU’nun, boşanmak suretiyle babası
üzerinden emekli maaşı alanların sayısına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/19022) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
2.-
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK’in, Deriner Barajı projesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19023) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/11/2006)
3.-
İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, Bülent Ecevit’in, cenaze töreninde
TRT’nin sansür uyguladığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/19024) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
4.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun, ilaç ödemelerinin
eczanelere gecikmeli yapılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/19025) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2006)
5.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in, eski olağanüstü hal bölgesindeki
güvenlik görevlilerinin korumalı lojman ihtiyacına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/19026) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2006)
6.-
Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN’ın, geçici işçilere kadro verilmesine
yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19027) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2006)
7.-
Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN’in, Mersin’in Gülnar İlçesinde bir
vatandaşın işkence gördüğü iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/19028) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
8.-
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU’nun, ithal filmlere
ve film gösterimlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19029) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
9.-
Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN’in, TRT Çukurova Bölge Müdürlüğüyle
ilgili bir soruşturma raporuna ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/19030) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
10.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, cenazelerin yurda getirilmesindeki
prosedüre ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19031) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/11/2006)
11.-
Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN’in, Ankara’da şehit edilen bir başkomiserin
cenaze törenine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19032) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
12.-
Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN’in, Mersin’in Evrenli Köyünde mermer
ocağı işletilmesine izin verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/19033) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
13.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, Anayasa Mahkemesi üyelerinin
yapacağı bir yurt dışı ziyaretine ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19034) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
14.-
Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU’nun, bazı ülkelerin cezaevleri
kapasiteleri ile hükümlülerin suçlara göre dağılımına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/19035) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/11/2006)
15.-
Hatay Milletvekili Züheyir AMBER’in, Adli Tıp Kurumu hizmetlerinden
alınan ücrete ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19036) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
16.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, F tipi cezaevlerine ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/19037) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/11/2006)
17.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI’nın, Tüketici Mahkemesinde görülen
davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/19038)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
18.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, Bandırma-Susurluk bölünmüş
yol çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19039) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
19.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun, Elazığ-Alacakaya
karayolundaki çalışmalara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19040) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
20.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, sağlıklı içme suyu imkânı
ile çevre bilinci ve duyarlılığına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19041) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
21.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, sera etkisi yaratan gaz
salımındaki artışa ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19042) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
22.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, Manisa’da yetiştirilen
üzümlerdeki bozulmalara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19043) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
23.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in, tehlikeli atıkların bertarafına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/19044)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2006)
24.-
Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa SİRMEN’in, Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürü hakkındaki bazı iddialara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19045) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
25.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, bölücü terör örgütünün
bir yöneticisinin Irak’taki bir televizyon kanalında röportajının
yayınlanmasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
yazılı soru önergesi (7/19046) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
26.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, Büyük Ortadoğu Projesine
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru
önergesi (7/19047) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
27.-
Konya Milletvekili Atilla KART’ın, bazı vakıf eserlerinin onarım ve
restorasyon çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/19048) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/11/2006)
28.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI’nın, Jimnastik Federasyonu genel
kurulunun ertelenmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/19049) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/11/2006)
29.-
Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN’ün, borç stokuna ilişkin Devlet
Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/19050) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/11/2006)
30.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, doğrudan yabancı yatırımlara
ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi
(7/19051) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
31.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, bazı gıda ürünlerinin reklamlarına
ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi
(7/19052) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
32.-
Yozgat Milletvekili Emin KOÇ’un, Bülent Ecevit’in cenaze töreninde
TRT’nin sansür uyguladığı iddialarına ilişkin Devlet Bakanından
(Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/19053) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/11/2006)
33.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Başbakanlık Teftiş Kurulunun
TUİK’le ilgili bir inceleme raporuna ilişkin Devlet Bakanından
(Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/19054) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/11/2006)
34.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, berdel töresine ilişkin
Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/19055)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
35.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, kadınlara yönelik şiddet
konusunda kamu görevlilerinin tutumuna ilişkin Devlet Bakanından
(Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/19056) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/11/2006)
36.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, enerji tasarrufuna yönelik
bilinçlendirmeye ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19057) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
37.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, doğalgaz ithalatına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19058)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
38.-
Yozgat Milletvekili Emin KOÇ’un, Türkiye-Yunanistan doğalgaz boru
hattı projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19059) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
39.-
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK’in, tarımsal sulamada
özelleştirme çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19060) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
40.-
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK’in, DSİ yatırımlarına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19061) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
41.-
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK’in, GAP sulamalarına
ayrılan kaynağa ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19062) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
42.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Babasultan Barajına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19063) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
43.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Nilüfer Barajına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19064)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
44.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Çınarcık Barajına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19065)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
45.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Yenişehir-Boğazköy Barajına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19066) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
46.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-İznik-Mahmudiye Köyü
Göletine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19067) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
47.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Büyükorhan-Gedikler Köyü Göletine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19068) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/11/2006)
48.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Büyükorhan-Kınık Beldesi
Göletine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19069) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
49.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Orhaneli-Karıncalı
Beldesi Göletine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19070) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
50.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Gemlik-Büyükkumla Köyü
Barajına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19071) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
51.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Karacabey-Gölecik Köyü
Barajına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19072) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
52.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Büyükorhan-Durhasan Köyü
Göletine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19073) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
53.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Orhaneli-Göynükbelen
Beldesi Göletine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19074) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
54.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Nilüfer-Güngören Köyü
Göletine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19075) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
55.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Yenişehir-Çiçeközü Köyü
Göletine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19076) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
56.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Keles-Dağdibi Köyü Göletine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19077) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
57.-
Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN’ın, Antalya’nın ilçelerine doğalgaz
verilmesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19078) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
58.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, çocuk pornografisi konusunda
alınan önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19079) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
59.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, bireysel silahlanmaya
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19080) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/11/2006)
60.-
Uşak Milletvekili Osman COŞKUNOĞLU’nun, ABD’de kurulu bir organizasyonun
Türkiye’de izinsiz faaliyette bulunduğu iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19081) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/11/2006)
61.-
Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN’ın, Antalya’daki bazı köylerin
yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19082) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2006)
62.-
Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa SİRMEN’in, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi
Genel Sekreterinin resmi görevlerinden aldığı toplam ücrete ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19083) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/11/2006)
63.-
Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN’in, Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin
ihale verdiği bir şirketle ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19084) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
64.-
Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ’in, Mamak Belediyesi Kültür Merkezinin
kiralama ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19085) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
65.-
Yozgat Milletvekili Emin KOÇ’un, Ankara İl Özel İdaresi mesaj hattının şahsi işlerde kullanıldığı iddialarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19086) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/11/2006)
66.-
Hatay Milletvekili Züheyir AMBER’in, İskenderun’da meydana gelen
sel felaketinde alınan önlemlere ve zararların telafisine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19087) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/11/2006)
67.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, Türkiye’deki Dünya kültür
mirası listesine girmesi beklenen eserlere ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19088) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/11/2006)
68.-
Edirne Milletvekili Nejat GENCAN’ın, KPSS kapsamında ve dışında yapılan
personel alımına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19089) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
69.-
Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN’ün, Hazine arazilerine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/19090) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/11/2006)
70.-
Manisa Milletvekili Hasan ÖREN’in, Sümerbank Manisa Pamuklu Mensucat
A.Ş.’nin özelleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19091) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
71.-
Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT’in, özelleştirme gelirlerine
ve harcama alanlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19092) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2006)
72.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, özel dersanelere ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19093) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/11/2006)
73.-
Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN’ün, Fransızca dersine ve Fransızca
eğitim veren okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19094) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
74.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun, Elazığ’ın, Alacakaya
İlçesinin yeni bir lise binası ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19095) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
75.-
İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, Nevşehir-Kozaklı-Çayiçi Köyü
İlköğretim öğrencileriyle ilgili bir iddiaya ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19096) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/11/2006)
76.-
Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI’nın, kent merkezlerindeki
okulların satışına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19097) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
77.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Orhangazi Devlet Hastanesinin
uzman doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19098) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
78.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, hastanelerdeki enfeksiyon vakalarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19099) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/11/2006)
79.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, İzmir’deki bazı devlet hastanelerinin
bakım ve onarım ihalelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19100) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
80.-
Muğla Milletvekili Ali ARSLAN’ın, bir ilacın temininde yaşanan sorunlara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19101) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/11/2006)
81.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, bir ilacın temininde yaşanan sorunlara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19102) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/11/2006)
82.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, ÇAYKUR Elmadağ İşletmesi
işçilerinin ikramiyelerinin ödenmemesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19103) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/11/2006)
83.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, Adana’da aşırı yağışların
verdiği zarara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19104) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
84.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, muz ithalatına ve yerli
muz üretimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19105) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2006)
85.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, Lübnan’da Türk askerlerinin
konuşlandığı bölgede radyoaktivite saptandığı iddiasına ilişkin
Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/19106) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/11/2006)
86.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, Habur sınır kapısının aşırı
yağıştan kapatıldığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad
TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/19107) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/11/2006)
87.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Finansbank hisselerinin satışında
mütekabiliyet şartına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/19108) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/11/2006)
88.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, Adana’da kepenk kapatan esnaf
ve sanatkarlara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19109) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
89.-
Osmaniye Milletvekili Necati UZDİL’in, BAĞ-KUR emeklileri arasındaki
maaş farkına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19110) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2006)
90.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, yapılan atamalara ve personel
ücretlerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı
soru önergesi (7/19111) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2006)
Meclis Araştırması
Önergeleri
1.-
Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK ve 59 Milletvekilinin, küresel
ısınmanın ülkemizde etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/399) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2006)
2.-
Gaziantep Milletvekili Abdulkadir ATEŞ ve 30 Milletvekilinin, kamu
sağlık kuruluşlarındaki performansa dayalı döner sermaye uygulamasının
araştırılarak neden olduğu sorunların giderilmesi için Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/400) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2006)
30 Kasım 2006 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet
KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşimi’ni açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN
– Elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama
için beş dakika süre veriyorum. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır
bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme
giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel
aracılığıyla, beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklamaya başlandı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, pusula gönderen arkadaşlarımız Genel
Kuruldan ayrılmasınlar.
(Elektronik
cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
14.10
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
14.25
BAŞKAN: Başkan Vekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet
KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı
Birleşimi’nin İkinci Oturumu’nu açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN
– Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama
için dört dakika süre veriyorum. Verilen bu süre içerisinde sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
sayın milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden
yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise,
yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, dört dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Türkiye’de deprem tartışmaları ile ilgili olmak üzere,
Trabzon Milletvekili Sayın Asım Aykan’a ait.
Buyurun
Sayın Aykan.
Süreniz
beş dakika.
IV. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.- Trabzon Milletvekili
Asım Aykan’ın, ülkemizde son zamanlarda yapılan deprem tartışmalarının halk
üzerinde yarattığı olumsuz etkilere ilişkin gündem dışı konuşması
ASIM
AYKAN (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; deprem konusunda,
ulusal görsel ve yazılı basınımızda yer almış, halkımızı tereddüde,
paniğe sevk eden, ne kadar gerçek olup olmadığı halk tarafından tam
algılanamayan yayınlarla ilgili görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınıza
çıkmış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, ülkemiz bir deprem ülkesi; aşağı yukarı, coğrafyamızın
yaklaşık olarak yüzde 80’i deprem kuşağında. Bugüne kadar depremden
çok acı çekmişiz. İnşallah, bundan sonra aynı acılara muhatap olmayız.
Ama, bir realiteyle karşı karşıya olduğumuzu da bilmemiz gerekiyor.
Bu acıları çekmemek veya en aza indirmek için, herkesin, her kurumun
dikkatli ve sorumlu davranması gerektiğini de burada bir kez daha
vurgulamakta fayda görüyorum. Bu anlamda, Hükûmetimizin Kat Mülkiyeti
Yasası’nı Meclise getirmek için hazırladığını, kentsel dönüşümün
sağlanması için Komisyondan yasanın çıktığını ve Meclis gündemine
geldiğini, başta İstanbul olmak üzere, hem yerel yönetimlerin hem
valiliğin hem belediyelerin altyapıyı güçlendirme, resmî binaların
sağlamlaştırılması ve benzeri hususlarda çalışmalar yaptığını
da buradan özellikle vurgulamak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu yayınlarla ilgili, tabii, herkesin dikkatli olması
gerekiyor. Bu anlamda, hem yazılı ve görsel medyamızın hem de bilim
adamlarımızın çok dikkatli cümleler kullanması gerekir. Maalesef,
bu anlayışı her zaman göremiyoruz. Sorumsuzca yayınlar halkımızı
paniğe sürüklemekte, zihinsel kargaşa meydana getirmekte, hatta,
insanımızın sağlığını bozmakta ve toplumda ciddi rant kuşkularını
da beraberinde taşımaktadır.
Bir
bilim adamının, atıyorum, İstanbul’un bir bölgesiyle ilgili yapmış
olduğu deprem tahmini bir akşam sonra başka bir bilim adamı tarafından
reddedilmektedir. Tabii, bu, ekonomik birtakım kaygıları ortaya
çıkarmaktadır. Bilim adamlarımızın rantla yakın, yan yana görünme,
bu gölgenin üzerlerine düşmesi gibi hiçbirimizin arzu etmemiş olduğu
bir durum ortaya çıkmaktadır. Bunun ortadan kaldırılması için özellikle
kurumlarımızın derhâl devreye girmesi gerektiğini huzurlarınızda
vurgulamak istiyorum.
Bu
anlamda, Boğaziçi Üniversitesine bağlı Kandilli Rasathanemizin
hemen bu konuya müdahil olması gerekir. Osmanlı’dan itibaren gelmiş
köklü kurumlarımızdan birisi olan Kandillinin, konu etrafındaki
açıklamaları vuzuha kavuşturacak, yön gösterecek ve gerektiği
zaman yazılı ve görsel medyaya müşavir atamak suretiyle, konu etrafındaki
yayınlara müdahil olmasında çok büyük fayda olduğu kanaatindeyim.
Bununla ilgili yazımızı ilgili kuruma gönderdim.
Ayrıca,
Radyo ve Televizyon Üst Kurulumuzun, RTÜK’ün devreye girmesi lazım.
Bu yayınları yapanlar, bu yayınlarla ilgili düzenlemeler istikametinde
düzenlemeler yapması ve müdahil olması gerektiği kanaatindeyim.
Ayrıca,
Bayındırlık Bakanlığımıza vermiş olduğumuz bir soru önergesiyle
de, bunun, bu konu etrafındaki çalışmaların koordine edilmesi anlamında
Bakanlığın ne yaptığını, ne yapmayı düşündüğünü, bunları disipline
etmek anlamında, halkın daha rahat ve objektif bilgi sahibi olması
ve biraz önce ifade ettiğim gibi, rant kuşkularını ortadan kaldıracak
düzenlemeler anlamında Bakanlığın ne yaptığını kendilerinden
sormuş bulunuyorum. Umuyorum ki, bu düzenleme de kısa zamanda yapılır.
Bilim
adamlarımız, bazı tahminler, daha doğrusu spekülatif tahminlerin
ötesinde depremle ilgili ne tedbir alınması gerektiğini açıklarlarsa
daha doğru bir işlem yapacaklarını düşünüyorum, yani çareyi göstermek,
tedbirleri göstermek noktasında yoğunlaşmak daha doğru olur. Tabii
ki bilimsel özgürlük anlamında birtakım tartışmalar yapılacaktır,
ama, her önüne gelen, televizyona çıkıp, işte İstanbul’un burası yıkılacak,
burası sağlam kalacak, bir gün sonra başka bir bilim adamı çıkıyor,
yok, orası yıkılmayacak burası yıkılacak, şu kadar yıkılacak… Tabii,
oradaki emlak değerleri yere vuruyor. İnsanlar akşam dinleyip, sabaha
kadar korku içerisinde, panik içerisinde sabahlıyorlar. Bize yakışmayan
bir tablo.
Bu
konu etrafında, hem Bakanlığımızın hem RTÜK’ün hem de Kandilli Rasathanesinin
gerekli çalışmaları yapması gerektiğine inanıyorum.
Bu
düzenlemelerin bir an önce yapılması temennisiyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz Sayın Aykan.
Süreye
de tam uyduğunuz için, ayrıca Başkanlık olarak size teşekkür ediyoruz.
Gündem
dışı ikinci söz, Medeniyetler İttifakı’yla ilgili olmak üzere Van
Milletvekili Sayın Hacı Biner’e aittir.
Buyurun
Sayın Biner. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2.- Van
Milletvekili Hacı Biner’in, Medeniyetler İttifakı Projesi’nin dünya barışı
üzerindeki olumlu yansımalarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı
Mehmet Aydın’ın cevabı
HACI
BİNER (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, bundan bir yıl önce başlatılan ve 13/11/2006 tarihinde
dünya kamuoyuna sunulan Medeniyetler İttifakı Projesi’yle alakalı
olarak söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, küreselleşen dünyada medeniyetler arasında kutuplaşmaların
yaşandığı, giderek daha da istikrarsız hale geldiği, şaşırtıcı
boyutlara varan ekonomik eşitsizlikler ve toplumlar arasında derinleşen
uçurumların meydana geldiği hepinizin malumudur. Bu durumun,
halkları ve milletleri kamplara ayırmakta olduğu yine bütün dünya
tarafından bilinmektedir.
Özellikle,
Afganistan ve Irak gibi ülkelerde Batı dünyasının yaptığı askerî
harekâtlar başta olmak üzere, dünyanın birçok köşesinde artmakta
olan terör olayları insanlık âlemini ciddi manada sarsmaktadır. Bu
durumun, Müslüman ve Batı toplumları arasındaki ilişkiyi olumsuz
yönde etkilemekte olduğu yine herkesin malumudur.
Dünya
bu hâldeyken elbette sessiz kalınamazdı. Özellikle, idareleri ellerinde
bulunduranların bir şeyler yapmaları gerekirdi. Toplumlar arasında
köprüler kurulmasına, diyalogların geliştirilmesine, derinleşen
dengesizliğe çare bulunmasına acil ihtiyaç vardı.
İşte,
dünyayı girmiş olduğu bu kamplaşmadan çıkaracak bir proje ile, Türkiye
Cumhuriyeti’nin Başbakanı Sayın Recep Tayip Erdoğan ve İspanya
Başbakanı eş başkanlığında siyasi bir iradeye, ortak bir akla ihtiyaç
vardı.
Bu
anlayışla hareket eden sayın başbakanlar eş sunuculuğunda Birleşmiş
Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından başlatılan bu girişimi,
20 kişiden oluşan üst düzey grubun eş başkanlığını Devlet Bakanımız
Sayın Mehmet Aydın ve Mayor, ayrıca çeşitli devletler ve uluslararası
organizasyonlardan oluşan Dostlar Grubu Projesi’ne destek vermişlerdir.
Üst
düzey grup, medeniyetler arasında anlaşmazlıkların ve çatışmaların
önlenmesi, uzlaşma çabalarının desteklenmesi, barış, hoşgörü ve
iş birliğinin geliştirilmesine yönelik eylem eksenli rapor hazırlamışlardır.
Bahse
konu rapor bir yıllık emeğin ürünüdür. Bu rapor, 13/11/2006 günü İstanbul
Çırağan Sarayı’nda Sayın Başbakanımız ve İspanya Başbakanı tarafından,
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin hazır bulunduğu ve birçok
yabancı ve yerli yetkililerin iştirak ettiği toplantıda, bahse
konu, Sayın Kofi Annan’a sunulmuştur. Projenin teması “medenilere
galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir” fikrini içermektedir.
Zaten, bu fikir, Birleşmiş Milletler nezdinde ve dünya kamuoyunda
yankı bulmuş ve itibar görmüştür. Bu düşüncenin en güzel tezahürü,
Sayın Başbakanımızın ve Dışişleri Bakanımızın yoğun diplomasileri
neticesinde, Lübnan’a yapılan tecavüzün daha büyük boyutlara varmadan
ateşkesin sağlanması ve bölgenin güvenlik altına alınmasıdır. Keza,
Amerika’nın İran’a karşı tutumunun diyalogla çözülmesi gerektiği
konusundaki Türkiye’nin tavrı yine etkili olmuştur.
Değerli
arkadaşlar, bana göre, Cumhurbaşkanımızın davetlisi olarak Türkiye’mizi
ziyaret eden XVI. Papa Benedict’in, Medeniyetler İttifakı Projesi’nin
başka bir tezahürüdür. Zaten, Başbakanımızın Papayla Esenboğa’da
görüşmüş olması da bu tezahürün bir neticesi olarak bütün dünya kamuoyuna
yansımıştır. Papanın Cumhurbaşkanımızı ziyareti sırasında “Türkiye’nin
Avrupa Birliği nezdinde destekleneceği” ifadesi de bizim için
önem arz etmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun.
HACI
BİNER (Devamla) – Daha sonra Papa’nın Diyanet İşleri Başkanımızı
ziyareti gerçekten olumlu netice izhar etmiştir. Diyanet İşleri
Başkanımızın oradaki tavrı, basına yansıyan mesajı gerçekten şayanı
dikkattir. Kendisini kutluyorum, teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, aslında, AK Parti, iktidarı devraldığı günden bu yana
sadece içte değil dışta da bu tavrını sürdürmüş, bu konuda büyük neticeler
almıştır. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız Meclisimizi
temsilen yurt dışı gezilerinde, yurt dışı ziyaretlerinde hep bu temaları
işlemiştir. Kendisine teşekkür ediyorum. Siz değerli Parlamento
üyelerinin dostluk grupları vasıtasıyla yurt dışında yaptığınız
ziyaretlerde, gerçekten, Parlamentomuzun ve milletimizin itibarı
artmıştır.
Ben,
medeniyetler ittifakının daim olmasını diliyor, yüce heyetinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz Sayın Biner.
Hükûmet
adına, Devlet Bakanımız Sayın Profesör Mehmet Aydın cevap verecektir
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET
BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Fırsat
düşmüşken, müsaadenizle, bir iki noktaya temas etmek istiyorum; çünkü,
bu proje, hakikaten, Milletvekilimizin de söylediği gibi son derece
önemli bir proje. Zaten, önemi uluslar üstü, uluslararası bütün kuruluşların
büyük bir heyecanla desteklemesinden de anlaşılıyor. Biz, zaten,
bu proje hazırlanırken, bu program hazırlanırken de beraber çalıştık.
Mesela, AGİT’in önemli katkısı oldu, İslam Konferansı Teşkilatının
önemli katkısı oldu, Avrupa Birliğinin önemli katkısı oldu. Diğer
bütün -burada zamanınızı almamak için saymayayım- uluslararası
kuruluşların hepsinin katkısı oldu. Tabii, içeriğini doldurmak
anlamında söylemiyorum bu katkıyı, ama bu çalışmanın arkasında
cesaret verici nitelikte katkılar oldu. Bu proje durup dururken
ortaya çıkmadı zaten, bir zorunluluk olarak ortaya çıktı. Gerçekten
de birtakım konuların barış ve güvenlik adına açıklığa kavuşması
gerekiyordu. Mesela, hemen hemen her yerde medeniyetler arası çatışmadan
bahsediyoruz veya kültürler arası çatışmadan bahsediyoruz; ama,
bunların gerçekten medeniyetler arasında, kültürler arasında bir
çatışma olup olmadığı konusu kendi başına bırakılacak, “orada
dursun” denecek bir konu değildir. Nitekim, zaten hazırlanan bu rapor
uzunca bir politik tahlille başlıyor. Raporun ana gövdesini siyasi
bir analiz oluşturuyor; çünkü, kanaatimize göre bugün dünyanın karşı
karşıya bulunduğu durum, sorun, problem, her ne dersek diyelim, özü
itibarıyla siyasi değildir. Yani, insanlar kültürel farklardan dolayı
kavga etmiyor, medeniyet farklılıklarından dolayı kavga etmiyor.
Yine, eskiden kavga ettikleri sebeplerin büyük bir kısmından dolayı
kavga ediyor. Ulusal çıkarlar var, millî menfaatler var, ayrıca güç
siyaseti var, vesaire, ama, maalesef, bu arada kültürler ve medeniyetler
bir bakıma yardım edici olarak işin içine katılıyor. Dolayısıyla,
bizim tahlilimizin önemli bir kısmının, yani -yüksek düzeyli grup
üyesi olarak bunu söylüyorum, eş başkanı olarak söylüyorum- tahlilimizin
siyasi olmasının amacı gerçekten bir açık ve seçiklik getirmek idi.
Zannediyorum, o konuda -okuyanların değerlendirmelerine bakılırsa-
önemli bir mesafe alındı.
İkincisi:
Yine aynı raporun, bu siyasi tahlilin hemen arkasından bir “Siyasi
Öneriler” kısmı var. Yani, bu zorlukların aşılması için siyaset alanında
nelerin yapılması lazım? Millî politikalar bağlamında nelerin yapılması
lazım? Uluslararası politikada, uluslararası ilişkilerde nelerin
yapılması lazım? Yine, orada da ciddi birtakım öneriler vardır.
Raporun
ikinci kısmı ise, daha çok “Aksiyon Alanları” diye adlandırılan
alandır. Yani, bir bakıma, barışın sağlanabilmesi için, güvenliğin
sağlanabilmesi için, belli, temel alanlarda çok ciddi somut projelerin
yapılması gerekiyor ve ona göre bir hareket planının hazırlanması
gerekiyor. Biz, tabii, bütün alanlarla ilgili hareket planı hazırlayacak
durumda değildik. Biz, alanları belirledik. Şimdi, Birleşmiş Milletlere
üye olan bütün ülkeler kendi millî politikalarının bir parçası olarak,
bir oluşturucu unsuru olarak bu somut projeleri üretecekler ve o
somut projeler, işte asıl bu programın içini doldurmak bakımından,
onun temelini oluşturmak bakımından yarar sağlayacaklar.
Temel
alanlar şunlardır: Biri eğitimdir. Gerçekten bugün “kültürler arası
çatışmalar” denen hadisenin, fenomenin önemli bir kısmı cehaletten
kaynaklanıyor. İnsanlar birbirlerinin inançlarını bilmiyorlar,
kültürlerini bilmiyorlar, medeniyetlerini bilmiyorlar. İslam
şöyle şöyledir, Batı şöyle şöyledir, diyoruz ve çok kere bu genellemeler
-sadece genellemeler olsa bir şey demeyeceğiz, ama- aynı zamanda
karar verici çevreleri etkiliyor, politikayı etkiliyor, politika
oluyor. Bu bakımdan bunların ciddiye alınması gerekiyor ve eğitim
burada hayati rol oynuyor. Eğer biz eğitimde yeni bir vizyona, yeni
bir anlayışa koyulmazsak, açıkçası kültürler arasındaki mücadele
de olabilir, artabilir, başka ciddi sıkıntılar da olabilir.
İkincisi,
medyadır. Medyaya çok önemli görev düşüyor. Eğer milletler, uluslar,
medeniyetler, kültürler barış içinde birlikte var olacaklarsa medyanın
önemi inkâr edilemez. Bazen 10 bilim adamının, 20 bilim adamının aylarca
çalışıp inşa etmeye çalıştığı bir husus, bir iki yanlış, taraflı yayınla
yıkılabiliyor ve bunlar her tarafa ulaşabiliyor, ciddi sorunların
çıkmasına sebep oluyor. Karikatür krizini hatırlayalım, daha başka
krizleri hatırlayalım ve orada hakikaten yapıcı rol oynayan medyayla
buna aldırış etmeyen medya arasında ne kadar fark olduğunu ve özellikle
otokontrolünü yapmayan kısmının, medyanın -öyle diyeyim- ne kadar
tahrip edici olduğunu hepimiz gördük.
Bir
diğer husus gençliktir. Gençlik, gerçekten bugün çok zor durumdadır,
sıkıntıyla karşı karşıyadır. Bugün diyelim ki Türkiye’yle ilgili
Batı’da söylenebilecek temelsiz, olumsuz bir cümle, çok kere gençleri
çok yakından ilgilendiriyor. Ben daha dün döndüm, birkaç ülkeyi dolaştım,
gençlerimizle bir araya geldim; ufacık bir cümle, bazen onların büyük
bir heyecanla tepki göstermelerine sebep oluyor. Dolayısıyla,
biz, gençler üzerinde yeniden, tekrar, başta eğitim olmak üzere ilişkileri,
daha barış temeline, daha uyum temeline dayanan ilişkilerini
eğer geliştirmezsek ortada ciddi sıkıntılar olur. Çok ciddi somut
çabalara ve politikalara orada da ihtiyaç var.
Üçüncüsü,
entegrasyon. Bizi çok yakından ilgilendiren hayati bir konudur,
ama aynı zamanda dünyayı ilgilendiren hayati bir konudur. Eğer entegrasyonda
başarılı olamazsak, özellikle Batı’da, yani bugünkü Avrupa Birliğinde
entegrasyonda başarılı olamazsak, başka hiçbir yerde “birlikte yaşama
dediğimiz” şeyi başarmamız mümkün değildir. Avrupa, bir laboratuvardır.
Bu laboratuvarın ciddiye alınması lazım ve Avrupa’da özellikle
Müslüman kökenli nüfusun insani bir kaynaşmaya, insani bir entegrasyona
doğru iletilmesi lazım, götürülmesi lazım. Bunun için, bize de çok
büyük rol düşüyor, çok büyük vazife düşüyor; ama, aynı zamanda, o insanların
yaşadığı ülkelerde de çok önemli işlerin yapılması gerekiyor.
Ayrıca,
kadınla ilgili konular da son derece hayati önem arz ediyor. O konuda
da her iki tarafın, ilgili her tarafın yapmak durumunda, zorunda olduğu
epeyce şey var. Bunlar, sadece, dediğim gibi, orada projelerin yapılması,
somut projelerin yapılması gereken temel alanlardır.
Şimdi,
ümit ediyorum, önümüzdeki iki hafta içerisinde, sanıyorum, Aralığın
18’inde Birleşmiş Milletlerde bir başka gayriresmî bir toplantı düzenlenecek
ve bu Medeniyetler İttifakı Projesi dünyaya tanıtılacak. Orada
çok önemli insanlar, etkili insanlar, etkili kuruluşlar temsilcileri
davet edilecek ve orada yeniden küresel boyutlu bir tanıtım yapılacak
ve de ondan sonra, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri… Zaten, şimdiki
Genel Sekreterin görevi de bu gittiğimiz tarih içinde, hemen hemen
bir hafta, iki hafta sonra sona eriyor. Dolayısıyla, bu toplantıda
yeni Genel Sekreter de hazır olacak. Her iki Genel Sekreterle birlikte,
bu projenin ne olduğu, mahiyetinin ne olduğu üzerinde bir daha bir
bilgilendirme toplantısı yapılacak ve sonra, durum, üye ülkelere
intikal edecektir, Birleşmiş Milletlere üye ülkelere intikal edecektir.
Zaten, şu anda “ittifak projesinin gönüllüleri veya dostları” diye
70 civarında hükûmet var. Onların Birleşmiş Milletlerdeki daimî temsilcileri
de her zaman bizimle beraber oldular.
Ümit
ediyorum, bu proje, en azından karşı karşıya bulunduğumuz önemli sorunların
önemli bir kısmının çözümüne katkı sağlayacaktır. Bu, hükûmetler üstü
bir projedir; bu, uluslar üstü bir projedir; dolayısıyla, hepimizin
destek olması lazım. Biz, tabii, Türkiye olarak, bu projenin içinde
yapıcı bir unsur olarak, yönetici bir unsur olarak bulunmanın da ayrıca
imkânını, ayrıca hakikaten hazzını da yaşamış olduk.
Tekrar,
dikkatinizden dolayı teşekkür ediyor, Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri;
hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.
Gündem
dışı üçüncü söz isteği, ülkemizde vakıfların önemi hakkında olmak
üzere, Çorum Milletvekili Sayın Ali Yüksel Kavuştu’ya aittir. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
3.- Çorum
Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu’nun, vakıf müessesesinin, toplumda sosyal
adaletin, dayanışmanın, huzur ve barışın tesisine olan faydalarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin’in cevabı
ALİ
YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vakıfların
önemi hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tarihî derinliğinden dolayı vakıfları
çok değişik açılardan ele almak ve değerlendirmek mümkündür. Bugüne
kadar vakıflar, hukuki durumu ve teşkilat yapısı açısından, aynı
zamanda amaçları itibarıyla çok sayıda araştırmaya konu olmuştur.
Vakıf, İslam ülkelerinde, Selçuklu ve Osmanlı Devleti’nde asırlar
boyu önemli hizmetler görmüş, ekonomik ve sosyal hayat üzerinde derin
izler bırakmıştır; dinî karakteri ve hukuki yapısı ön plana çıkan
sosyal, ekonomik ve kültürel nitelikte bir müessesedir. Vakıf müessesesi
toplumda sosyal adaletin, dayanışmanın, toplumda huzur ve barışın
tesisine çok önemli faydalar sağlamıştır. Gerek Osmanlı Döneminde
ve gerekse de cumhuriyet döneminde vakıflarımızın kurulması ve
yaygınlaşmasında İslam dininin hayır ve insani bakış açısının çok
büyük etkisi olmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Peygamber Efendimiz birçok sözlerinde
vakfı teşvik etmiştir. Vakfın gelişmesinde etkisinin büyük olduğu
kabul edilen sözü şudur: “İnsan öldüğü zaman artık hayır işleyemez
ve kendinden sonra üç şey kalır: Sürekli sadaka, başkalarına fayda
sağlayan ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlat.” Bu ifadedeki “sürekli
sadaka”nın vakıf olduğu kabul edilir.
Varlıklı
insanların Allah’a yaklaşmak düşüncesi başta olmak üzere, dinî ve
sosyal nedenlerle camiler, medreseler, hastaneler, huzurevleri,
hamamlar, çeşmeler, kervansaraylar inşa etmeleri, vakıf medeniyetinin
oluşmasında büyük rol oynamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu vakıf medeniyeti sayesinde
Osmanlı Dönemi sosyal hayatında vakıf, “bir kişi vakıf bir evde doğar,
vakıf beşikte uyur, vakıf mallarından yer ve içer, vakıf kitaplarından
okur, vakıf bir mektep ve medresede öğretim görür, vakıf bir mektep
ve medresede hocalık yapar, vakıf idaresinden ücretini alır ve öldüğü
zaman vakıf bir tabuta konur, vakıf bir mezarlığa gömülürdü” şeklindeki
ifadesini bulmuştur.
Toplum
ve devlet hayatımızın her alanında kendini ağırlıklı olarak hissettiren
vakıf müessesini bu kadar geniş hizmet ve faaliyet alanlarında başarıya
ulaştıran, “halkı yaşat ki devlet yaşasın” felsefesidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzün ihtiyaçları gereği
vakıflarda yeniden yapılanma gerekmektedir. Bu itibarla, Hükûmetimiz
tarafından hazırlanan ve ilgili komisyonlar tarafından da önemli
katkılar sağlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
Vakıflar Kanunu Tasarısı’na, siz değerli milletvekillerimizin
katkılarıyla, muasır bir nitelik kazandırılmıştır. Ancak, Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından, 9 maddede değişiklik yapılmak üzere
geri gönderilmiştir. Fazla zaman kaybetmeden, Vakıflar Kanunu’nu
bir an önce hayata geçirmeliyiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle, vakıf
hizmetlerine gönül vermiş, vakıf hizmetlerine katkı sağlayan herkesi
kutluyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz Sayın Kavuştu.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Kısa
bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN
– Efendim, Sayın Kavuştu’nun bu gündem dışı konuşmasına, Hükûmet adına,
Sayın Başbakan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin cevap verecektir.
Buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) – Çok güzel senaryo var Sayın Başkan!
ORHAN
ERASLAN (Niğde) – Bu sözü bize verseniz de biz konuşsak, cevaplasak,
daha şık olur.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Çorum
Milletvekili arkadaşımız Ali Yüksel Kavuştu Bey, ülkemizdeki vakıf
hizmetleriyle ilgili ve tabii, bu hizmetleri Türkiye’de yürüten
Vakıflar Genel Müdürlüğünün işleviyle ilgili çok övücü ve ufuk açıcı
beyanlarda bulundu. Kendisine, böylesine önemli bir konuyu Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündemine taşıdığı için teşekkür ediyorum.
Vakıflar
Genel Müdürlüğü, Türkiye’de, vakıf alanıyla ilgili hizmetleri yürütmekle
görevli, cumhuriyetin başlangıcından beri var olan ve faaliyetleri
giderek de artan bir genel müdürlüktür. Üç ana başlık halinde Vakıflar
Genel Müdürlüğünün hizmetlerini değerlendirebiliriz. Bunlardan
bir tanesi, ecdat yadigârı abide eser niteliğindeki vakıf eserlerine
sahip çıkmak, onların yok olmasını önlemek, onarmaya ve restorasyona
ihtiyacı varsa bunları gerçekleştirmek. İkincisi de, Türkiye’de
var olan vakıfları yasal çerçevede denetlemek, onların yasalara
ve yönetmeliklere uygun faaliyette bulunmalarını gözetmek. Üçüncü
bir faaliyet alanı da, vakıf ruhunu canlı tutmak, hatta bu ruhu daha
da canlandırmak ve gerçekten bu geleneği yaşatmak ve bizden sonraki
nesillere de bu ruhu aşılamak. Sayın Kavuştu daha çok bu konunun
üzerinde durdular, kendilerine o bakımdan da teşekkür ediyorum.
Vakıflar
Genel Müdürlüğü Bakanlığım döneminde bu alanlarla ilgili hangi
hizmetleri yaptı, özet hâlinde birkaç cümleyle bu faaliyetlerle ilgili
yaptığımız hizmetleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Önce,
vakıf eserleri dedik. 18.500, sorumluluğumuzda vakıf eserimiz var,
cami, mescit, han, hamam, kervansaray, imarethane, bunları çoğaltabiliriz,
18.500 adet. Değerli arkadaşlarım, göreve geldiğimde bu rakamı bana
9.459 olarak bildirmişlerdi. Ancak, Genel Müdürlüğümüz, başta Genel
Müdürümüz olmak üzere, arkadaşlar ciddi bir çalışma yaptılar, bir
envanter çalışması ortaya koydular. Şu anda, sorumluluğumuz altında
18.500 vakıf eseri var. Hatta, şimdi, bir çalışma daha yapıyoruz, vakıf
eserleri video film arşivi kuruyoruz. Bu konudaki çalışmalar büyük
bir hızla devam ediyor. Vakıf eserlerini dijital ortamda kayıt altına
alıyoruz. Hepsini orijinal ve son sistem film makineleriyle görüntülüyoruz,
bilgisayar ortamına aktarıyoruz ve meraklıların, ilgilenenlerin
o vakıf eserinin bulunduğu yere gitmeden o vakıf eserini veya eserlerini
görme imkânına sahip olmasını sağlıyoruz.
Şu
ana kadar ne kadar vakıf eserini restore ettiniz diye soracak olursanız,
mukayeseli cevap vermek istiyorum. Bizden önceki dört yıllık dönemde,
sadece 46 tane vakıf eseri onarılabilmiş. Bu yıl sonu itibarıyla
1.800 civarında vakıf eserini onarmış olacağız (AK Parti sıralarından
alkışlar) ve şu anda proje ihaleleri devam eden 1.000’e yakın da vakıf
eseriyle ilgili çalışmalarımız büyük bir hızla devam ediyor. Biliyorsunuz,
bu vakıf eserlerinin projelerinin Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulundan
da geçmesi gerekiyor. Eğer bir zaman kaybı var ise, yani gecikme var
ise, bilesiniz ki, Kuruldaki bu yoğun dosya adedinin kısa sürede
neticelenmemesinden kaynaklanıyor.
Şunu
ifade etmek istiyorum: Türkiye’deki tüm vakıf eserlerine sahip çıkabilecek
bir ekonomik güce, bir bütçeye Vakıflar Genel Müdürlüğümüz sahip
oldu. 2003 yılında bütçemiz 40 trilyonken, 2006 yılındaki bütçemiz
10 misli artarak 400 trilyon Türk lirasıydı. Genel bütçeden katkı almıyoruz,
daha önce nisbi de olsa alınıyordu, şu anda genel bütçeden herhangi
bir katkı almadan bunu gerçekleştiriyoruz. Bunun en önemli nedenlerinden
birini huzurunuzda ifade etmek istiyorum: Vakıfbankın en büyük
ortağı, hissedarı Vakıflar Genel Müdürlüğüdür, ancak, Vakıfbank,
biz göreve geldiğimiz ana kadar, bu hissesi karşılığı Vakıflar Genel
Müdürlüğüne herhangi bir iştirak payı filan, yani yıllık kârından
bir pay aktaramamış; daha çok, Vakıfbank sermaye artırımı ihtiyacı
hissettiğinde, Vakıflar Genel Müdürlüğünden kendisine doğru bir
kaynak aktarışı şeklinde bir muameleye tanık oluyoruz, bir faaliyete
tanık oluyoruz.
Türkiye,
AK Parti iktidarıyla, el konan, içi boşaltılan bankalar devrini geride
bıraktı, dünyada itibar gören, kâr eden bankalar dönemine geçti (AK
Parti sıralarından alkışlar) ve Vakıfbank, şu anda, kârını ve öz kaynaklarını
en çok artıran bankalardan biri haline gelmiştir. Türkiye’de, dört
yıllık dönemde, özel ve devlet bankaları dahil tüm bankalar öz kaynaklarını
yüzde 119 nispetinde artırırken, Vakıflar Genel Müdürlüğü öz kaynaklarını
yüzde 449 artırmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, tabii,
çok dikkatli bir çalışmanın sonucudur. Tabii, Türkiye’de tek parti
iktidarının getirmiş olduğu siyasi istikrarın ekonomik istikrara
yansımasının da sonucudur. Gerçekten, şu anda Türkiye’de var olan
bankalar çok ciddi denetleniyor yeni Bankalar Kanunu’yla ve tüm bankalar
da kârdadır. Ve daha önce yaşadığımız krizlerde Türkiye’nin en iyi
yetişmiş elemanları ki, 20 bine yakın bankacı işinden olmuştu. Bakın,
Türkiye’deki tüm bankalarda çalışan 122 bin civarında eleman sayısı,
şu anda 142 bine çıktı. Önümüzdeki yıl, sanıyorum 10 bin bankacı daha
bu bankalarda iş bulma imkânına sahip olacak. Hem bankalar durumlarını
düzelttiler hem de istihdama yol açtılar. Bu bakımdan Vakıfbank önde
giden bankalardan biridir. İşte Vakıfbank artık yıllık kârlarından
bir bölümünü Vakıflar Genel Müdürlüğüne de aktarıyor. Bütçemizin
artışının en önemli nedenlerinden bir tanesinin de bu olduğunu
ifade etmek istiyorum.
Ayrıca,
bizim -tarla, zeytinlik, gayrimenkul- çokça, Türkiye’de vakıf emlakimiz
var. Bu, biz göreve geldiğimizde 59 bindi. Şimdi biz vakıf taşınmaz
bilgi sistemi kuruyoruz. Tüm tapuları arkadaşlarımız tek tek taradılar,
fotoğraflarını çektiler. Aslında şu anda bizim taşınmaz sayımızın
-tarladır, arsadır- 59 bin iken, 67 bin olduğunu tespit ettik, çünkü,
daha önce böyle bir çalışma yapılmamış.
Ayrıca
vakıf ilişiği olan taşınmazlar var. Bunların sayısı 119 bin iken, vakıf
taşınmaz bilgi sistemini kurduktan sonra, çalışmalar yapıldıktan
sonra bu 119 bin, 136 bine çıkmış. Yani, bizim dönemimizde, daha önce
bizim kayıtlarımızda yer almayan 25 bin parça taşınmazın Vakıflar
Genel Müdürlüğünün aslında sahibi olduğunu, ama, kayıtlarımızda
olmadığını tespit ettik. Bunun büyük bir çoğunluğu İstanbul’dadır.
Bunun parasal değerini şu anda hesap edebilecek durumda değilim,
ama, katrilyonu geçer.
Tabii,
bu hizmetlerimizi daha da çoğaltabiliriz. Ben bir gündem dışı konuşmaya
cevap vermek için değil, arkadaşıma teşekkür etmek için çıkmıştım.
Bu yapmış olduğumuz hizmetleri sizlerle paylaşma imkânı buldum.
Bu
taşınmazları ne yapıyorsunuz? Yap-işlet-devret, kat karşılığı yöntemlerle
değerlendiriyoruz. Sadece şunu söyleyeyim: Vakıflar Genel Müdürlüğünden
bir tek kuruş harcanmaksızın kat karşılığı ve yap-işlet-devret modeliyle
şu ana kadar 408 trilyon Türk liralık yatırım yapıldı, çünkü, yap-işlet-devret
modeliyle ve kat karşılığı modellerle, tabii, ihaleyle yapıyoruz
bunları.
MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Nerelerde yapılıyor?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Rakamı
bendedir. Mesela on altı tane iş merkezi yaptırdık. Arsalar işgal
altındaydı. İşgalden kurtardık ve on altı tane iş merkezi…
Tabii
buralardan da ciddi şeyler alıyoruz, kira gelirlerimiz oluyor. Hatta,
uzman arkadaşlarımız hesap ettiler: Bütün bunlar bittiğinde kümülatif
olarak 210 milyon yeni Türk liralık bir gelir elde ediyoruz, yap-işlet-devret
modeli sonucu ve kat karşılığı modeli sonucu yaptırmış olduğumuz
bu inşaatlardan.
Kıymetli
vakitlerinizi fazla almak istemiyorum. Bir şey daha söyleyerek
huzurlarınızdan ayrılacağım.
Sadece
sorumluluğumuzda, işte, camidir, handır, hamamdır, kervansaraydır;
bunlar yok; bu tarlalar, arsalar yok. Ayrıca, Selçuklu, Osmanlı, Beylikler
döneminden kalma kültür ve medeniyetimize ait belgeler var, yüz
binlerce. Nedir bunlar? Vakfiye, berat, ferman, bütçe, senet… Bunlar
tarihî belgelerdir, kıymetli belgelerdir. Kurum içinde veya kurum
dışında yüz binlerce… Ama, bir taraflara atılmış, tozlu raflar arasında
duruyor. Şimdi bunların hepsini tek tek inceliyoruz. Bunların hepsini
orijinal görüntülerle, tercümeleriyle, bilgileriyle bilgisayar
ortamına aktarıyoruz. Yedi gün yirmi dört saat, meraklılar, bilgisayara
girdiklerinde, bu eserlerle ilgili, bu belgelerle ilgili malumata
ulaşabilecekler. Böylece, vakıf eserlerimize, bilim ve teknolojiden
de yararlanmak suretiyle en iyi şekilde sahip çıkmanın gayreti ve
çabası içerisindeyiz.
Bu
konuda, iktidar-muhalefet, tüm milletvekili arkadaşlarımın,
özellikle vakıf eserlerine sahip çıkma bakımından destek verdiğini
biliyorum; o nedenle hepinize teşekkür ediyorum.
Yeni
Vakfılar Kanunu’ndan bahsetti Sayın Kavuştu. Sayın Cumhurbaşkanımız
öyle uygun görmüşler. 9 maddesiyle ilgili bir kez daha görüşülmek
üzere Yasa’yı iade ettiler. Sanıyorum Adalet Komisyonunda tekrar
görüşülecek, Genel Kurulun huzuruna tekrar gelecek. O konuyla ilgili
şu anda bir beyanda bulunmayı doğru bulmuyorum. Komisyonumuz ve
Genel Kurulumuz, geri göndermeleri gerekçeleri istikametinde
konuyu yeniden değerlendirecektir.
Hepinize
saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, gündem dışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Gündeme
geçiyoruz.
YÜKSEL
ÇORBACIOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, saat 15.10, sadece kayıtlara
geçmesi için söylüyorum, kayıtlara geçsin.
BAŞKAN
– Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Cumhurbaşkanlığının
bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Buyurun.
B) TEZKERELER VE
ÖNERGELER
1.- 9/11/2006
tarihli ve 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun bazı maddelerinin bir kez daha
görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/1160)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi:
14.11.2006 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.0212046/35237 sayılı yazınız.
29/11/2006
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nca, 9.11.2006 gününde kabul edilen
5555 sayılı “Vakıflar Kanunu” incelenmiştir.
1-Yasa’nın
5-.
maddesinde,
“Yeni
vakıflar; Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulur, faaliyet
gösterirler.
Yeni
vakıfların kuruluşunda gayesini gerçekleştirecek asgarî mal varlığı
miktarı, mahkemesince belirlenir.
Yeni
vakıflar, vakıf senetlerinde yazılı amaçlarını gerçekleştirmek
üzere Genel Müdürlüğe beyanda bulunmak şartıyla şube ve temsilcilik
açabilirler. Beyannamenin düzenlenmesine ilişkin usûl ve esaslar
yönetmelikle düzenlenir.
Yabancılar,
Türkiye’de, hukukî ve fiilî mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf
kurabilirler.”,
-12.
maddesinde,
“Vakıflar;
mal edinebilirler, malları üzerinde her türlü tasarrufta bulunabilirler.
Genel
Müdürlüğe ve mazbut vakıflara ait akar mallar ile hakların daha yararlı
olanları ile değiştirilmesine, paraya çevrilmesine veya değerlendirilmesine
Meclis yetkilidir.
Mülhak,
cemaat, esnaf vakıfları ile yeni vakıflara, başlangıçta özgülenen
mal ve haklar, vakıf yönetiminin başvurusu üzerine, haklı kılan sebepler
varsa, Denetim Makamının görüşü alınarak mahkeme kararı ile sonradan
iktisap ettikleri mal ve hakları ise bağımsız ekspertiz kuruluşlarınca
düzenlenecek rapora dayalı olarak vakıf yetkili organının kararı
ile daha yararlı olanları ile değiştirilebilir veya paraya çevrilebilir.
Vakıf
yöneticileri, iktisap ettikleri veya değiştirdikleri taşınmaz
malları tapuya tescil tarihinden itibaren bir ay içerisinde Genel
Müdürlüğe bildirirler.
Kurucularının
çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların, taşınmaz mal edinmeleri
hakkında, 22/12/1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 35’inci
maddesi uygulanır.”
-16.
maddesinde,
“Mazbut
vakıflara ait hayrat taşınmazlara, Genel Müdürlük tarafından öncelikle
vakfiyeleri doğrultusunda işlev verilir. Genel Müdürlükçe değerlendirilemeyen
veya işlev verilemeyen hayrat taşınmazlar; fiilen asli niteliğine
uygun olarak kullanılıncaya kadar kiraya verilebilir.
Bu
hayrat taşınmazlar; Genel Müdürlükçe işlev verilmek amacıyla, vakfiyesinde
yazılı hizmetlerde kullanılmak üzere Genel Müdürlüğün denetiminde
onarım ve restorasyon karşılığı kamu kurum ve kuruluşlarına, benzer
amaçlı vakıflara veya kamu yararına çalışan derneklere tahsis
edilebilir.
Mülhak
vakfa ait hayrat taşınmazın tahsisinde Genel Müdürlük görüşü alınır.
Tahsis
edilen taşınmaz; ticari bir faaliyette kullanılamaz, tahsise aykırı
kullanımın tespiti halinde Genel Müdürlüğün talebi üzerine taşınmaz,
bulunduğu yerin mülki amirliğince tahliye edilir.
Cemaat
vakıflarına ait, kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılmayan
taşınmazlar, vakıf yönetiminin talebi halinde Meclis kararıyla;
aynı cemaate ait başka bir vakfa tahsis edilebilir veya vakfın akarına
dönüştürülebilir.”,
-25.
maddesinde,
“Vakıflar;
vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla, amaç veya faaliyetleri doğrultusunda,
uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilirler, yurt dışında
şube veya temsilcilik açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler
veya yurt dışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilirler.
Vakıflar;
yurt içi ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarından ayni ve
nakdi bağış ve yardım alabilirler, yurt içi ve yurt dışındaki benzer
amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış yardımında bulunabilirler.
Nakdi yardımların yurt dışından alınması veya yurt dışına yapılması
banka aracılığı ile olur ve sonuç Genel Müdürlüğe bildirilir. Bildirimin
şekli ve içeriği yönetmelikle düzenlenir.”,
-26.
maddesinde
“Vakıflar;
amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin etmek
amacıyla, Genel Müdürlüğe bilgi vermek şartıyla iktisadî işletme
ve şirket kurabilirler, kurulmuş şirketlere ortak olabilirler.
Genel
Müdürlük; Bakanlar Kurulu kararıyla Genel Müdürlük ve mazbut vakıfların
gelirleri ve akar malları ile iktisadî işletme veya şirket kurmaya
yetkilidir. Şirket hisseleri ve hakların daha yararlı olanları
ile değiştirilmesi, paraya çevrilmesi, değerlendirilmesi ve bunlara
bağlı her türlü hakkın kullanılması ile ortaklık paylarına bağlı
hakların kullanılması Genel Müdürlük tarafından yürütülür.",
düzenlemelerine
yer verilmiştir.
Yasa'nın
2. maddesinde, bu Yasa'nın, mazbut, mülhak ve yeni vakıflar ile cemaat
ve esnaf vakıflarını kapsadığı belirtildikten ve 3. maddesinde
bu vakıfların ayrı ayrı tanımları yapıldıktan sonra, yukarıda
yer verilen maddeleri ile,
-
Yeni vakıfların, vakıf senedindeki amaçları gerçekleştirmek üzere,
Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bildirimde bulunmak koşuluyla şube
ve temsilcilik açabilmesi,
-
Vakıfların yeni taşınmaz mal edinebilmesi,
-
Mülhak vakıfların hayrat niteliğindeki taşınmazlarının özgülenebilmesi,
-
Cemaat vakıflarına ilişkin, kısmen ya da tümüyle hayrat olarak kullanılmayan
taşınmazların, vakıf yönetiminin istemi üzerine Vakıflar Meclisi
kararıyla, aynı cemaate ilişkin başka bir vakfa özgülenebilmesi
ya da vakfın akarına dönüştürülebilmesi,
-
Vakıfların, yurt içi ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan
ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilmesi; yurt içi ve yurt dışındaki
benzer amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış ve yardım yapabilmesi,
-
Vakıfların, amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir
sağlamak için, Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bilgi vermek koşuluyla
iktisadi işletme ve şirket kurabilmesi ya da kurulmuş şirketlere
ortak olabilmesi,
olanaklı
kılınmıştır.
Türk
Medeni Yasası'nın,
-
101. maddesinde, vakıfların, gerçek ya da tüzelkişilerin yeterli
mal ve hakları belli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan,
tüzelkişiliğe sahip mal toplulukları olduğu,
Cumhuriyet'in
Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasa'nın temel ilkelerine,
hukuka, ahlaka, ulusal birliğe, ulusal çıkarlara aykırı ya da belli
bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamayacağı,
-
102. maddesinde, vakıf kurma istencinin resmi senetle ya da ölüme
bağlı işlemle açıklanacağı; vakfın, yerleşim yeri mahkemesinde
tutulan sicile tescil ile tüzelkişilik kazanacağı,
-
105. maddesinde, özgülenen malların mülkiyeti ile hakların, tüzelkişiliğin
kazanılmasıyla vakfa geçeceği,
-
106. maddesinde, vakfın adının, amacının, bu amaca özgülenen mal ve
hakların, vakfın örgütlenme ve yönetim biçimi ile yerleşim yerinin
vakıf senedinde gösterileceği,
-
109. maddesinde de, vakfın bir yönetim organının bulunmasının zorunlu
olduğu; vakfedenin, gerekli gördüğü başka organları da vakıf senedinde
gösterebileceği,
belirtilmiştir.
Türk
Medeni Yasası'nın değinilen kurallarından hareketle, vakfı oluşturan
ögeleri, mal, amaç, malın bu amaca özgülenmesi, vakıf kurma istenci
ve bu istencin yetkili makamca tescili, yani geçerli bulunması
olarak saymak olanaklıdır.
Mal,
vakfın ortaya çıkması için gerekli ilk ögedir. İkinci olarak, vakfı
kuran kişinin, anlaşılabilir açıklıkta, sürekli ve gerçekleştirilmesi
olanaklı bir amacı serbestçe belirlemesi gerekir. Ancak, bu amaç Yasa'da
belirtilen koşullara uygun olmalıdır. Üçüncüsü, kişi belirlediği
bu amaca hizmet edecek nitelikte ve yeterlilikte olan malını, bir
tüzelkişilik oluşturmak amacıyla ayırmalı, yani bu malı belirlediği
amaca özgülemelidir. Son olarak da, kişinin vakıf tüzelkişiliğini
kurma istenci yasanın öngördüğü biçimde açıklanmalı ve amacının
yasanın öngördüğü yöntem ve koşullara uygun olduğu tescil edilmelidir.
Görüldüğü
gibi, vakıf tüzelkişiliğinin oluşması, vakfeden yönünden mülkiyet,
örgütlenme ve işletme hakkının kullanılmasıyla doğrudan ilgilidir.
Bu ilgi, kişinin vakfettiği mal üzerindeki mülkiyet hakkından, sınırsız
ve tam tasarruf yetkisinden, yine kendisinin istenciyle belirlediği
koşullarda vazgeçilmesini gerektirmektedir.
Yukarıda
yapılan açıklamalar, Medeni Yasa'dan önce kurulmuş ve 2762 sayılı
Yasa'yla korunan eski vakıflar için de geçerlidir. Çünkü, bu vakıflarda
da vakfın statüsü, vakfeden tarafından düzenlenmiştir.
Vakfiye
ya da vakıf senedi, vakfın kurucu belgesidir. Bu belge, vakfın konusuna,
amacına ve organlarına ilişkin vakfedenin tüm istek ve istencini
yansıtan düzenlemeler içerir. Vakfiye ya da vakıf senedinin düzenlemeleri
birer hukuk kuralı etki, değer ve gücündedir. Vakıf kurma işlemi
tamamlandıktan sonra bu kurallar, vakfedeni, vakfı yönetenleri,
vakıftan yararlanacakları, üçüncü kişileri ve Devlet'i bağlar. Bu
nedenle, kurucu istenci yansıtan vakfiye ya da vakıf senetlerini
Devlet organları dahil kimse değiştiremez.
Bir
özel hukuk işlemi olan vakıf kurma istencinin yasayla belirlenen
yönteme uygun olarak açıklanması sonrasında, özel hukuk tüzelkişiliği
kazanan mal topluluğunun, mülkiyetine geçen mal ve haklar üzerindeki
tasarruf yetkisi, kuşkusuz Anayasa'nın mülkiyet hakkına, tüzelkişiliğin
varlığını sürdürmesi de, örgütlenme özgürlüğüne ilişkin kurallarının
güvencesi altındadır.
Dolayısıyla,
vakıf özel hukuk tüzelkişiliğine ilişkin yasa kurallarının, vakıf
kurumunun bu asli niteliğine uygun olması ve bu kurallar ile, vakfı
kuranın istencine ve onun istenciyle belirlenen örgütlenme biçimine
ve etkinlik alanına, Anayasa'nın mülkiyet hakkı ve örgütlenme özgürlüğüne
ilişkin kurallarında öngörülenler dışında, karışılmaması gerekmektedir.
İncelenen
Yasa'nın, vakıfları, sosyal devlet olmanın kimi gereklerini üstlenebilecek
"ekonomik aktörler" olarak öngördüğü ve yukarıya alınan
kuralların bu anlayış ve yaklaşımla kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Başka bir deyişle, vakıflar, sosyal ve siyasal yaşam içinde bir sivil
toplum örgütü olarak öngörülmüştür.
Yalnızca
hayır için topluma hizmet etme kurumları olan vakıfların, ekonomik
aktör, siyasal ve sosyal bir örgütlenme modeli, demokratik kitle
örgütü ya da sivil toplum örgütü olarak nitelendirilmesine olanak
bulunmamaktadır. Bu nedenle, yasakoyucunun incelenen Yasa'da ortaya
koyduğu yaklaşımla oluşturulan yapılanmanın "vakıf" niteliği
taşımayacağı açıktır.
Yasa'yla,
tüzelkişiliği oluşturan kurucu istence bağlı kalmaksızın, vakfedenin
çizdiği konu, amaç, örgütlenme ve yönetim biçiminin dışına çıkılması
ya da çıkılmasına izin verilmesi, başka bir anlatımla, vakfın yönetiminin,
amacının ve mallarının serbestçe değiştirilmesi ya da değiştirilmesine
izin verilmesi durumunda ortaya çıkan yapının, hukukun tanımladığı
biçimiyle vakfın özel hukuk tüzelkişiliği olarak nitelendirilmesine
olanak kalmayacaktır.
Oysa,
yasakoyucu, vakfiye ya da vakıf senedinde kural olup olmadığını
aramaksızın, incelenen Yasa'nın,
-
5. maddesinin üçüncü fıkrasında, yeni vakıfların, vakıf senedinde
yazılı amaçlarını gerçekleştirmek üzere, Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne
bildirimde bulunmak koşuluyla şube ve temsilcilik açabilmesini,
-
12. maddesinin birinci fıkrasında, vakıfların mal edinebilmesini
ve malları üzerinde her türlü işlemde bulunabilmesini,
-
16. maddesinin,
Üçüncü
fıkrasında, mülhak vakfa ilişkin hayrat taşınmazın özgülenebilmesini,
Son
fıkrasında, cemaat vakıflarına ilişkin, kısmen ya da tümüyle hayrat
olarak kullanılmayan taşınmazların, vakıf yönetiminin istemi
üzerine Vakıflar Meclisi kararıyla, aynı cemaate ilişkin başka
bir vakfa özgülenebilmesi ya da vakfın akarına dönüştürülebilmesini,
-
25. maddesinin ikinci fıkrasında, vakıfların, yurt içi ve yurt dışındaki
kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilmesini;
yurt içi ve yurt dışındaki benzer amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve
nakdi bağış ve yardımda bulunabilmesini,
-
26. maddesinin birinci fıkrasında, vakıfların, amacını gerçekleştirmeye
yardımcı olmak ve vakfa gelir sağlamak amacıyla, Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne
bilgi vermek koşuluyla iktisadi işletme ve şirket kurabilmesini,
kurulmuş şirketlere ortak olabilmesini,
olanaklı
kılmıştır.
Yasakoyucunun,
yukarıda belirtilen yaklaşımının tersine, vakıf özel hukuk tüzelkişiliği
niteliğinin gereği olarak, incelenen Yasa'da, vakfiye ya da vakıf
senedini gözeterek kimi düzenlemeler yaptığı da görülmektedir.
Gerçekten, incelenen Yasa'nın,
-
8. maddesinde, yeni vakıfların organlarının tamamlanmasının öncelikle
vakıf senedindeki kurallara göre yapılması öngörülmüş,
-
14. maddesinde, eski vakıfların vakfiyelerindeki koşulların yerine
getirilmesine eylemli olarak ya da hukuken olanak kalmaması durumunda,
Vakıflar Meclisi'nce bu koşulların değiştirilmesi, vakfedenin istencine
aykırı olmaması koşuluna bağlanmış,
-
25. maddesinin birinci fıkrasında, vakıfların amaç ya da etkinlikleri
doğrultusunda uluslararası etkinlik ve işbirliğinde bulunabilmesi,
yurt dışında şube ve temsilcilik açabilmesi, üst kuruluş kurabilmesi
ve yurt dışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilmesi, bu konuların
vakıf senedinde yer alması koşuluna bağlı kılınmış,
-
27. maddesinde, sona eren yeni vakıfların tasfiyesinden arta kalan
mal ve haklar üzerinde öncelikle vakıf senedine göre işlem yapılması
öngörülmüştür.
Sonuç
olarak Yasa'nın,
-
Vakıfların,
Yurt
içinden ve yurtdışından bağış ve yardım alabilmesini ya da yurt içi
ve yurt dışındaki benzer amaçlı vakıf ve derneklere bağış ve yardım
yapabilmesini,
Yeni
taşınmaz mal edinebilmesini,
İktisadi
işletme ve şirket kurabilmesini ya da kurulmuş şirketlere ortak
olabilmesini,
-
Yeni vakıfların yurt içinde şube ve temsilcilik açabilmesini,
-
Mülhak vakıfların hayrat niteliğindeki taşınmazlarını özgüleyebilmelerini,
-
Cemaat vakıflarının, kısmen ya da tümüyle hayrat olarak kullanılmayan
taşınmazlarının, vakıf yönetiminin istemi üzerine Vakıflar Meclisi
kararıyla, aynı cemaate ilişkin başka bir vakfa özgülenebilmesi
ya da vakfın akarına dönüştürülebilmesini,
vakfiyelerinde
ya da vakıf senetlerinde kural bulunması koşuluna bağlamayan 5.
maddesinin üçüncü fıkrası, 12. maddesi, 16. maddesinin üçüncü ve
son fıkraları, 25. maddesinin ikinci fıkrası ve 26. maddesi; hukukun
genel ilkeleriyle, Anayasa'nın 2. maddesinde yer verilen hukuk devleti
niteliğinin gereği olan hukuk güvenliği ilkesiyle, Anayasa'nın
örgütlenme özgürlüğü ve mülkiyet hakkına ilişkin 33 ve 35. maddelerindeki
kurallarla bağdaşmamaktadır.
2-Yasa'nın,
-12.
maddesinde,
"Vakıflar;
mal edinebilirler, malları üzerinde her türlü tasarrufta bulunabilirler.
Genel
Müdürlüğe ve mazbut vakıflara ait akar mallar ile hakların daha yararlı
olanları ile değiştirilmesine, paraya çevrilmesine veya değerlendirilmesine
Meclis yetkilidir.
Mülhak,
cemaat, esnaf vakıfları ile yeni vakıflara, başlangıçta özgülenen
mal ve haklar, vakıf yönetiminin başvurusu üzerine, haklı kılan sebepler
varsa, Denetim Makamının görüşü alınarak mahkeme kararı ile sonradan
iktisap ettikleri mal ve hakları ise bağımsız ekspertiz kuruluşlarınca
düzenlenecek rapora dayalı olarak vakıf yetkili organının kararı
ile daha yararlı olanları ile değiştirilebilir veya paraya çevrilebilir.
Vakıf
yöneticileri, iktisap ettikleri veya değiştirdikleri taşınmaz
malları tapuya tescil tarihinden itibaren bir ay içerisinde Genel
Müdürlüğe bildirirler.
Kurucularının
çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların, taşınmaz mal edinmeleri
hakkında, 22/12/1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci
maddesi uygulanır.",
-
14. maddesinde,
"Vakıfların,
vakfiyelerindeki şartların yerine getirilmesine fiilen veya hukuken
imkan kalmaması halinde; vakfedenin iradesine aykırı olmamak
kaydıyla mazbut vakıflarda Genel Müdürlüğün; mülhak, cemaat ve esnaf
vakıflarında, vakıf yöneticilerinin teklifi üzerine bu şartları
değiştirmeye; hayır şartlarındaki parasal değerleri güncel vakıf
gelirlerine uyarlamaya Meclis yetkilidir.",
-
16. maddesinde,
"Mazbut
vakıflara ait hayrat taşınmazlara, Genel Müdürlük tarafından öncelikle
vakfiyeleri doğrultusunda işlev verilir. Genel Müdürlükçe değerlendirilemeyen
veya işlev verilemeyen hayrat taşınmazlar; fiilen asli niteliğine
uygun olarak kullanılıncaya kadar kiraya verilebilir.
Bu
hayrat taşınmazlar; Genel Müdürlükçe işlev verilmek amacıyla, vakfiyesinde
yazılı hizmetlerde kullanılmak üzere Genel Müdürlüğün denetiminde
onarım ve restorasyon karşılığı kamu kurum ve kuruluşlarına, benzer
amaçlı vakıflara veya kamu yararına çalışan derneklere tahsis
edilebilir.
Mülhak
vakfa ait hayrat taşınmazın tahsisinde Genel Müdürlük görüşü alınır.
Tahsis
edilen taşınmaz; ticari bir faaliyette kullanılamaz, tahsise aykırı
kullanımın tespiti halinde Genel Müdürlüğün talebi üzerine taşınmaz,
bulunduğu yerin mülki amirliğince tahliye edilir.
Cemaat
vakıflarına ait, kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılmayan
taşınmazlar, vakıf yönetiminin talebi halinde Meclis kararıyla;
aynı cemaate ait başka bir vakfa tahsis edilebilir veya vakfın akarına
dönüştürülebilir.",
-
25. maddesinde,
"Vakıflar;
vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla, amaç veya faaliyetleri doğrultusunda,
uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilirler, yurt dışında
şube ve temsilcilik açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler ve
yurt dışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilirler.
Vakıflar;
yurt içi ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi
bağış ve yardım alabilirler, yurt içi ve yurt dışındaki benzer amaçlı
vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış ve yardımda bulunabilirler.
Nakdi yardımların yurt dışından alınması veya yurt dışına yapılması
banka aracılığı ile olur ve sonuç Genel Müdürlüğe bildirilir. Bildirimin
şekli ve içeriği yönetmelikle düzenlenir.",
-
26. maddesinde,
"Vakıflar;
amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin etmek
amacıyla, Genel Müdürlüğe bilgi vermek şartıyla iktisadî işletme
ve şirket kurabilir, kurulmuş şirketlere ortak olabilirler.
Genel
Müdürlük; Bakanlar Kurulu kararıyla Genel Müdürlük ve mazbut vakıfların
gelirleri ve akar malları ile iktisadî işletme veya şirket kurmaya
yetkilidir. Şirket hisseleri ve hakların daha yararlı olanları
ile değiştirilmesi, paraya çevrilmesi, değerlendirilmesi ve bunlara
bağlı her türlü hakkın kullanılması ile ortaklık paylarına bağlı
hakların kullanılması Genel Müdürlük tarafından yürütülür.",
düzenlemelerine
yer verilmiştir.
Yasa'nın
3. maddesinde, bu Yasa'da geçen "vakıflar" sözcüğünün, mazbut,
mülhak, cemaat ve esnaf vakıfları ile yeni vakıfların tümünü kapsadığı
belirtilmiş; yukarıya metni alınan madde düzenlemelerinde de, vakıflar
bağlamında cemaat (azınlık) vakıflarıyla ilgili esaslı değişiklikler
yapılmıştır. Bu değişikliklerin öncelikle Lozan Antlaşması yönünden
incelenmesi gerekmektedir. Çünkü, cemaat (azınlık) vakıflarının
varlıkları Lozan Antlaşması'na dayanmaktadır.
Lozan
Antlaşması, Türkiye Devleti'nin uluslararası düzlemde hukuksal
ve siyasal kuruluş belgesidir. Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin
Ulusal And sınırları içinde, özgür ve bağımsız bir devlet olarak varlığı
tanınmış ve Türkiye Cumhuriyeti dünya uluslar ailesine bağımsız
bir devlet olarak kabul edilmiştir.
Dolayısıyla,
Lozan Antlaşması, Cumhuriyet dönemi hukuk sisteminin temelini
oluşturmaktadır. Bu niteliği nedeniyle, Antlaşma kuralları
"anayasal değerde"dir.
Nitekim,
Anayasa Mahkemesi, Lozan Antlaşması'nda yer alan "karşılıklı
işlem" ilkesini, "anayasal değerde" kabul ederek
"anayasallık bloku"na katmış ve denetiminde ölçü norm olarak
kullanmıştır.
Bu
nedenle, yasakoyucunun, kabul ettiği yasalarda Lozan Antlaşması
kurallarını gözönünde bulundurması hukuksal gerekliliktir.
Lozan
Antlaşması'nın, "Akalliyetlerin Himayesi" başlıklı Üçüncü
Faslında yer alan 37-45. maddelerinde, azınlık olarak nitelendirilen
"gayrimüslim Türk tebaa"nın kimi bireysel haklarının yanı
sıra, kolektif/grup haklarının korunması da düzenlenmiştir.
Antlaşma'nın,
37. maddesiyle, Türkiye, bu fasılda yer alan kuralların temel yasalar
olarak tanınmasını, hiçbir yasanın, yönetmeliğin, tüzüğün ve resmi
işlemin bu kurallara aykırı ya da çelişir olmamasını ve bu kurallardan
üstün sayılmamasını yükümlenmiştir.
Antlaşma'nın,
-
39. maddesinin birinci fıkrasında, Müslüman olmayan azınlıklara
mensup Türk yurttaşlarının Müslümanların yararlandıkları aynı
yurttaşlık haklarıyla siyasal haklardan yararlanacağı,
-
42. maddesinin son fıkrasında, Türkiye Hükümeti'nin, söz konusu
azınlıklara ilişkin kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki
din kurumlarına tam koruma sağlamayı yükümlendiği, bu azınlıkların
Türkiye'deki vakıflarına, din ve hayır işleri kurumlarına her türlü
kolaylığı ve izni sağlayacağı, ayrıca, Türkiye Hükümeti'nin yeniden
din ve hayır kurumları kurulması için bu nitelikteki öteki özel kurumlara
sağlanmış kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyeceği,
-
45. maddesinde de, "ahdî karşılıklılık" kuralı getirilerek,
bu fasıldaki kurallarla Türkiye'nin Müslüman olmayan azınlıklara
tanımış olduğu hakların, Yunanistan tarafından da kendi ülkesinde
bulunan Müslüman azınlığı tanınacağı,
belirtilmiştir.
İncelenen
Yasa'yla cemaat vakıflarına ilişkin olarak getirilen en önemli değişiklik,
bunların mülhak vakıf statüsünden uzaklaştırılarak, Türk Medeni
Yasası'na göre kurulan yeni vakıflara yakınlaştırılmasıdır.
Nitekim,
Yasa'nın 5. maddesinin dördüncü fıkrasında, esnaf vakıflarının
mülhak vakıflara ilişkin kurallara bağlı olduğunun belirtilmesine
karşılık, cemaat vakıflarına ilişkin benzer bir düzenleme yapılmamıştır.
Yasa'nın
ilgili diğer kurallarında da, mazbut, mülhak ve yeni vakıflardan
ayrı olarak cemaat vakıflarından söz edilmektedir. Hatta, Yasa'nın
41. maddesiyle, cemaat vakıflarının, mülhak vakıflardan ayrı olarak,
Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün en üst karar organı olan Vakıflar Meclisi'ne
bir asıl ve bir yedek üye seçmesi esası getirilmiştir.
Dolayısıyla,
yasakoyucunun cemaat vakıflarını eski vakıflar arısında ayrı
bir tür olarak nitelendirdiği açıkça ortadadır.
Bunun
sonucunda, Türk Devrimi'nin tasfiye ettiği "Şer-i Hukuk" düzeni
içinde kurulmuş eski vakıfların tasfiyesini amaçlayan yaklaşımın
ve bu yaklaşımın gereği olarak tüm eski vakıflar üzerinde Vakıflar
Genel Müdürlüğü aracılığıyla kurulan oldukça sıkı izin ve denetim
sisteminin, neredeyse tümüyle ortadan kaldırıldığı görülmektedir.
Bu
bağlamda, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün, 2762 sayılı Yasa'yla cemaat
vakıfları üzerindeki sıkı denetimi kaldırılmakta, eski vakıf olmalarına
karşın, bu vakıfların, mazbut vakıflar arasına alınmasının önü kesilmektedir.
Çünkü, Yasa'nın 7. maddesinin birinci fıkrasına göre, on yıl süreyle
yönetici atanamayan ya da yönetim organı oluşturulamayan mülhak
vakıflar, ancak mahkeme kararıyla mazbut vakıflar arasına alınabilmekte,
cemaat vakıfları mülhak vakıflar arasından çıkarıldığından bu vakıfların
yargı kararıyla da mazbut vakfa dönüştürülmesi engellenmiş olmaktadır.
İncelenen
Yasa'yla, cemaat vakıflarının, mülhak vakıflar arasından çıkarılıp
yeni vakıflara benzer ayrı bir tür gibi değerlendirilmesinin doğal
sonucu olarak, bu vakıfların amaç ve etkinlikleri doğrultusunda
giderek gelişmelerine de olanak sağlanmaktadır.
Nitekim,
incelenen Yasa'nın;
-
12. maddesiyle, sözü edilen vakıfların, dini, hayri, sosyal, eğitsel,
sağlık ve kültürel alanlardaki gereksinimleriyle sınırlı olmaksızın
ve herhangi bir merciden izin almaksızın mal edinme ve bunlar üzerinde
tasarrufta bulunma hakkına kavuşturulduğu,
-
14. maddesiyle, yöneticilerinin istemi ve Vakfılar Meclisi'nin
kararıyla vakfın amaç ve işlevinin değiştirilmesine olanak tanındığı,
-
16. maddesinin son fıkrasıyla, kısmen ya da tamamen hayrat olarak
kullanılmayan cemaat vakıfları taşınmazlarının, yöneticilerinin
istemi ve Vakıflar Meclisi kararıyla, aynı cemaate ilişkin başka
bir vakfa tahsis edilmesine ya da vakfın akarına dönüştürülmesine
olanak sağlandığı,
-
25. maddesinin ikinci fıkrasıyla, herhangi bir merciden izin almaksızın
yurt içi ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi
bağış ve yardım alabilmelerine, yurt içi ve yurt dışındaki benzer
amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış ve yardım yapabilmelerinin
yolunun açıldığı,
-
26. maddesiyle, herhangi bir merciden izin almaksızın, amacın gerçekleştirilmesine
yardımcı olmak ve vakfa gelir sağlamak amacıyla iktisadi işletme
ve şirket kurmalarına ya da kurulmuş şirketlere ortak olmalarına
olanak tanındığı,
-
Geçici 7. maddesiyle de, daha önce 4771 ve 4778 sayılı yasalardaki
bu sınırlamalar nedeniyle mülkiyetlerine geçiremedikleri,
1936
Beyannamelerinde kayıtlı olup, halen tasarruflarında bulunan
"nam-ı müstear" ya da "nam-ı mevhum"lar adına tapuda
kayıtlı taşınmazların,
1936
Beyannamesinden sonra cemaat vakıflarınca satın alınmış ya da cemaat
vakıflarına vasiyet edildiği ya da bağışlandığı halde, mal edinememe
gerekçesiyle halen hazine ya da Genel Müdürlük ya da vasiyet edenler
ya da bağışlayanlar adına tapuda kayıtlı taşınmazların,
tapu
kayıtlarındaki hak ve yükümlülükleri ile birlikte, Yasa'nın yürürlüğe
girdiği günden başlayarak 18 ay içinde başvurulması durumunda, Vakıflar
Meclisi'nin olumlu kararından sonra, ilgili tapu sicil müdürlüklerince
cemaat vakıfları adına tescillerinin yapılmasına olanak sağlandığı,
görülmektedir.
Cemaat
(azınlık) vakıfları, Türkiye'de yaşayan ve Türk yurttaşı olan, Ermeni,
Yahudi ve Rumlar tarafından Osmanlı Hukuk düzeni içinde kurulan,
Lozan Antlaşması gereğince 2762 sayılı Vakıflar Yasası'yla tüzelkişilik
kazandırılan dini ve hayri kurumlardır.
Yukarıda
da belirtildiği gibi, Lozan Antlaşması'nın 42. maddesinin üçüncü
fıkrasında, "Türk Hükümeti, söz konusu azınlıklara ait kiliselere,
havralara, mezarlıklara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma
sağlamayı yükümlenir. Bu azınlıkların Türkiye'deki vakıflarına,
din ve hayır işleri kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler
sağlanacak ve Türk Hükümeti, yeniden din ve hayır kurumları kurulması
için, bu nitelikte öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan
hiçbirini esirgemeyecektir." denilmektedir.
Türkiye
Cumhuriyeti, Lozan Antlaşması'yla, Osmanlı hukuk düzeninin eseri
olan ve o tarihte yürürlükte bulunan "şer'i hukuk" esaslarına
göre kurulan cemaat vakıflarını, belirtilen koşullarla koruma
ve diğer vakıflarla eşit işleme bağlı tutma yükümlülüğü altına
girmiştir.
17.02.1926
günlü, 743 sayılı "Türk Kanunu Medenisi"nin yürürlüğe girmesiyle,
bu dönemden önce kurulan eski vakıfların yeni Yasa kurallarına
bağlı olması uygun görülmediğinden, 19.06.1926 günlü, 864 sayılı
"Kanunu Medeninin Sureti Meriyet ve Şekli Tatbiki Hakkında
Kanun"un 8. maddesinde, Medenî Yasa'nın yürürlüğe girmesinden
önce kurulan vakıflara ilişkin ayrı bir yasal düzenleme yapılacağı
belirtilmiş ve bu madde uyarınca 05.06.1935 günlü, 2762 sayılı Vakıflar
Yasası çıkarılmıştır.
Vakıflar
Yasası'yla, Türk Medenî Yasası'ndan önce eski hukuka göre kurulan
vakıflara ilişkin olarak, varlıklarına ve vakfiyelerine zorunlu
durumlar dışında dokunmadan, yeni ilke ve yöntemler getirilmiş,
Lozan Antlaşması'nın 42. maddesinde sözü edilen azınlık vakıfları
bu Yasa'nın kapsamına alınmıştır.
864
sayılı Yasayı yürürlükten kaldıran 03.12.2001 günlü, 4722 sayılı yeni
"Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında
Kanun"un 8. maddesinde ise, Türk Medenî Yasası'nın yürürlüğe girmesinden
önce kurulan vakıflar için yürürlükte olan özel kurallar saklı tutularak
yürürlükleri sürdürülmüştür.
Dolayısıyla,
günümüzde, 04.10.1926 gününden önce kurulan tüm vakıflar ile cemaat
vakıfları 2762 sayılı Vakıflar Yasası kurallarına bağlı olup, Vakıflar
Genel Müdürlüğü tarafından denetlenmektedir.
Vakıflar
Yasası'nın 44. maddesine göre, vakıf olarak tasarruf ettikleri,
vergi kayıtları, kira sözleşmeleri ve Yasa'nın yayınlanmasından
sonra tapuya verilmiş defterler ve kuruluşların hesap defterleri
ve buna benzer belgelerle anlaşılacak yerler "vakıf kütüğü"ne
kaydedilmiş; ayrıca, geçici madde uyarınca, sahip oldukları tüm
taşınır ve taşınmaz malların envanterini gösteren "beyannameler"
verilmiştir.
Böylece,
2762 sayılı Yasa uyarınca "vakıf kütüğüne" kaydedilen ve
‘Türk Vakfı' statüsü kazanan cemaat (azınlık) vakıfları, aynı Yasa'nın
1. maddesi gereği, ilgili cemaatlerce seçilen kişi ya da kurullarca
yönetilmektedir.
Bu
vakıfların taşınmaz mal edinmesi, bağış ve vasiyet kabul etmesi konularında
açık kurallar olmadığından, konu yargıda yıllarca tartışılmıştır.
08.05.1974 günlü, E.1971/2-820, K. 1974/505 sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Kararı ile, cemaat vakıflarının 2762 sayılı Yasa'ya göre verdikleri
"beyanname"ler, "vakıfname" olarak kabul edilmiş;
ancak, bu vakıfnamede mal edinmeye ilişkin bir düzenlemenin bulunmaması
durumunda bu vakıfların mal edinemeyeceklerine, bağış ve vasiyet
kabul edemeyeceklerine hükmedilmiş; böylece, bu yöndeki tartışmalar
sona erdirilmiştir.
Öte
yandan, 2762 sayılı Yasa kapsamındaki cemaat vakıflarının sayısı
160 dolayında olup, Medenî Yasa'yla yeni cemaat vakfı kurulması da
yasaklanmıştır. Ancak, uygulamada, uluslararası hukuk kuralları
gereğince azınlık tanımı yapılırken Türkiye'nin imzaladığı antlaşmalardaki
azınlıkların esas alındığı görülmektedir ki, bu bağlamda Türkiye'deki
azınlıklar "gayrimüslüm azınlıklar" olarak tanımlanmakta
ve kaynağı da Lozan Antlaşması'na dayanmaktadır.
Daha
sonra, 03.08.2002 günlü, 4471 sayılı Yasa ile 2762 sayılı Vakıflar Yasası'nın
1. maddesinin sonuna eklenen fıkralarla, cemaat vakıflarının taşınmaz
mal edinmelerine olanak sağlanmıştır.
Açılan
dava üzerine, Anayasa Mahkemesi, 27.12.2002 günlü, E.2002/146,
K.2002/201 sayılı kararı ile, cemaat vakıflarının, vakfiyeleri
olup olmadığına bakılmaksızın dini, hayri, sosyal, eğitsel, sağlık
ve kültürel alanlardaki gereksinimlerini gidermek üzere Bakanlar
Kurulu'nun izniyle taşınmaz mal edinmelerine ve bunlar üzerinde tasarrufta
bulunmalarına, ayrıca daha önce 2762 sayılı Yasa'nın 44. maddesi
uyarınca vakıf kütüğüne tescil edilmişler dışında, 4771 sayılı Yasa'nın
yürürlüğe girdiği güne kadar tasarruflarında bulundurdukları
taşınmazlar ile bağış ve vasiyet yoluyla edindikleri taşınmazları
da mülk edinmelerine olanak tanınmasını Anayasa'ya aykırı bulmamıştır.
Ancak,
incelenen Yasa'yla cemaat vakıfları için getirilen düzenlemelerin
ortaya çıkardığı hukuksal tablonun, Anayasa Mahkemesi'nin bu kararında
değinilen tablodan oldukça farklı olduğu tartışmasızdır.
Çünkü,
incelenen Yasa'yla getirilen düzenlemelerle, yukarıda da belirtildiği
gibi, cemaat vakıflarının mülhak vakıflar arasından çıkarılıp yeni
vakıflara benzer ayrı bir tür gibi değerlendirilmesinin doğal sonucu
olarak, bu vakıfların amaç ve etkinlikleri doğrultusunda giderek
gelişmelerine ve etkinliklerini artırmalarına olanak sağlanmaktadır.
Anayasa'nın
176. maddesinde, Anayasa'nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten
Başlangıç bölümünün, Anayasa metnine dahil olduğu açıklanmış, madde
gerekçesinde de, bu bölümün Anayasa'nın diğer kurallarıyla eşdeğerde
olduğu vurgulanmıştır.
Anayasa'nın,
Cumhuriyet'in niteliklerini belirleyen 2. maddesinde ise, Türkiye
Cumhuriyeti'nin, Başlangıç bölümünde belirtilen temel ilkelere
dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilerek
Başlangıçta yazılı temel ilkeler, Cumhuriyet'in nitelikleriyle
özdeşleştirilmiştir.
Başlangıç
bölümünün beşinci paragrafında, hiçbir etkinliğin Türk ulusal çıkarlarının,
Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün
tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk ulusçuluğu, ilke ve devrimlerinin
karşısında korunma göremeyeceği belirtilerek, Anayasa'nın öngördüğü
hukuk düzeni içinde ulusal çıkarların her şeyin üzerinde tutulması
gerektiği kabul edilmiştir.
Yine
Anayasa'nın 2. maddesinde, Cumhuriyet'in nitelikleri belirtilirken
devlet ve toplum çıkarlarına öncelik tanınmış; 3. maddesinde, Türk
Devleti'nin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün olduğu vurgulanmış;
5. maddesinde de, Türk Ulusu'nun bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin
bölünmezliğini, Cumhuriyet'i ve demokrasiyi korumak, Devlet'in
temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
Öte
yandan, Anayasa'nın 10. maddesinde, herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasal düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle
ayırım gözetilmeksizin yasa önünde eşit olduğu kurala bağlanmıştır.
Anayasa'da ve yasalarımızda, mülkiyet hakkı ve örgütlenme özgürlüğündeki
sınırlamalar dışında, tüm bireysel hak ve özgürlüklerden yararlanma
yönünden, Türk yurttaşları arasında herhangi bir fark yaratılmamış
ve ayırım yapılmamıştır.
Bu
bağlamda, Medenî Yasa'nın 101. maddesinin üçüncü fıkrasında, Cumhuriyet'in
Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasa'nın temel ilkelerine,
hukuka, ahlâka, ulusal birliğe ve ulusal çıkarlara aykırı ya da belli
bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulması
yasaklanmıştır.
Cemaat
vakıflarının korunmasının dayanağını oluşturan Lozan Antlaşması'nın
Türkiye Cumhuriyeti'nin benimsediği çağdaş, lâik hukuk düzeni ile
gereği sağlanmış, konumuz yönünden anlamı ise, Medenî Yasa'nın 101.
maddesiyle somutlaşmıştır.
Medeni
Yasa'nın 101. maddesiyle getirilen kesin yasak karşısında, azınlık
çoğunluk ayrımı yapılmadan cemaat vakfı türünde bir vakfın Türkiye'de
kurulması hiçbir biçimde olanaklı değildir.
Bu
nedenlerle, eskiden kurulmuş cemaat vakıflarına, bu niteliklerini
değiştirmemelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri
biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların mülhak
vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan
hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak
düzenlemeleri, Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş
ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk
sistemiyle, Anayasa'nın ayrıcalıkları yasaklayan 10. maddesiyle
ve ayrıca ulusal çıkarlarla ve kamu yararıyla bağdaştırmak olanaklı
değildir.
Ayrıca,
Yasa'nın 41. maddesinde, Vakıflar Meclisi'nin,
-
Genel Müdür, üç Genel Müdür yardımcısı ve 1. Hukuk Müşaviri olmak
üzere beş,
-
Vakıf konusunda bilgi ve deneyim sahibi yükseköğretim mezunları
arasından Başbakan'ın önerisi üzerine ortak kararname ile atanacak
beş,
-
Yeni vakıflarca seçilecek üç,
-
Mülhak ve cemaat vakıflarınca seçilecek birer,
üye
olmak üzere toplam onbeş üyeden oluşacağı; ayrıca yeni vakıfların
üç, mülhak ve cemaat vakıflarının birer yedek üye seçeceği belirtilmiştir.
Görüldüğü
gibi maddede, Vakıflar Meclisi'nde cemaat vakıflarınca seçilecek
bir üyenin de bulunması öngörülmektedir.
En
üst karar organı olan ve Yasa'yla önemli görevler verilen Vakıflar
Meclisi'nde, cemaat vakıflarınca seçilecek bir üyenin bulunması,
bu vakıfları, Lozan Antlaşması'ndaki konumlarının çok ötesine çıkarmanın
aracı durumuna getirecektir.
Öte
yandan, bir mülhak vakfın mazbut vakıflar arasına alınması tüzelkişiliğinin
sona erdirilerek, varlığının mazbut vakıflar tüzelkişiliği içinde
eritilmesi, temsilinin ve yönetiminin de Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne
devredilmesi sonucunu doğurmaktadır.
Türk
Medenî Yasası'na göre kurulan vakıfların nasıl sona erdirileceği
ise, Medenî Yasa'nın 116. maddesinde düzenlenmiştir. Maddeye göre,
amacının gerçekleşmesinin olanaksız duruma gelmesi ve değiştirilmesine
de olanak bulunmaması durumunda, vakfın kendiliğinden sona ereceği
mahkeme kararıyla sicilden silineceği; yasak amaç güttüğü ya da
yasak etkinliklerde bulunduğu sonradan anlaşılan ya da amacı sonradan
yasaklanan vakfın amacının değiştirilmesine olanak bulunmaması
durumunda da, vakfın denetim makamının ya da Cumhuriyet savcısının
başvurusu üzerine duruşma yapılarak dağıtılacağı belirtilmiştir.
Bu kuralların, "yeni vakıf" olmadığı için cemaat vakıflarına
uygulanamayacağı ortadadır.
Buna
karşılık, incelenen Yasa'yla cemaat vakıfları mülhak vakıf statüsünden
uzaklaştırılarak yeni vakıf statüsüne yakınlaştırıldığından,
bunların yönetim organının oluşturulamaması durumunda mazbut
vakıflar arasına alınmasına olanak bulunmadığı gibi, cemaat vakıflarının
tüzelkişiliklerinin sona ermesine ilişkin herhangi bir düzenlemenin
de bulunmadığı, başka bir anlatımla, bu konunun boşlukta bırakıldığı
görülmektedir.
Bu
nedenlerle, incelenen Yasa'nın 12., 14., 16., 25., 26. ve 41. maddelerinin
Anayasa'nın Başlangıç bölümüne, 2., 3., ve 5. maddelerine aykırı
olduğu sonucuna varılmaktadır.
3-
Yasa'nın 11. maddesinde,
"Genel
Müdürlükçe yapılan tebligata rağmen, bu Kanun uyarınca istenen beyanname,
bilgi ve belgeleri zamanında vermeyen, organların vakfiye veya
vakıf senedine aykırı olarak toplanmasına sebebiyet veren veya
gerçeğe aykırı beyanda bulunan vakıf yönetimine Genel Müdürlükçe
her bir eylem için beşyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir. İdarî
para cezalarına karşı tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde
30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine göre
kanun yoluna başvurulabilir."
düzenlemesine
yer verilmiştir.
Maddeyle
gönderme yapılan 5326 sayılı Kabahatler Yasası'nın 3. maddesi, itiraz
yoluyla açılan dava sonunda, Anayasa Mahkemesi'nin 1.3.2006 günlü,
E.2005/108, K.2006/35 sayılı kararıyla iptal edilmiştir.
Ancak,
doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlâl edecek nitelikte görüldüğünden,
iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak
altı ay sonra yürürlüğe girmesi öngörülmüş olup, iptal kararı
22.7.2006 günlü, 26236 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
Anayasa
Mahkemesi'nin sözü edilen kararında, Kabahatler Yasası'nın
"Genel kanun niteliği" başlıklı 3. maddesinde yer alan,
"Bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler
hakkında da uygulanır." kuralı,
"Madde
gerekçesinden, özel kanunlarda dağınık biçimde yer alan idarî yaptırımların
disiplin altına alınarak, özel kanunlarda kabahat türünden fiillerin
tanımlanması ve bu fiiller karşılığında öngörülen idarî yaptırımların
belirlenmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Böylece, Kanun'un
bu kısmında düzenlenen amaç ve kapsam, tanım, genel kanun niteliği,
kanunilik ilkesi, zaman bakımından uygulama, yer bakımından uygulama,
kabahatten dolayı sorumluluğun esasları, yaptırım türleri, soruşturma
zamanaşımı, karar verme yetkisi ve kanun yolları başlık veya üst
başlığı altında sayılan genel ilkelerin özel kanunlardaki kabahat
fiilleri hakkında da uygulanması benimsenmiştir.
Yasa'nın
2. maddesindeki kabahat deyiminden, kanunun karşılığında idarî
yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık anlaşılmaktadır.
16. maddede, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idarî yaptırımlar,
idarî para cezası ve idarî tedbirler olarak belirlenmiştir. İdarî tedbirler,
mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer
tedbirlerdir.
İtiraz
konusu 3. maddede 'Bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki
kabahatler hakkında da uygulanır' denilmektedir. Bu kuralın 2.
maddedeki tanımla birlikte incelenmesinden, 5326 sayılı Kanun'un
idarî yargının görev alanını da kapsadığı anlaşılmaktadır. Ancak,
Yasa'nın 19. maddesiyle bu kapsamın daraltılarak, diğer kanunlarda
kabahat karşılığında öngörülen, belirli bir süre için bir meslek
ve sanatın yerine getirilmemesi, işyerinin kapatılması, ruhsat
veya ehliyetin geri alınması, kara, deniz veya hava nakil aracının
trafikten veya seyrüseferden alıkonulması gibi yaptırımlara
ilişkin hükümler, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklik
yapılıncaya kadar saklı tutulmaktadır.
Yasa'nın
27. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise, idarî para cezası ve
mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına
karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş
gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği belirtilmektedir.
Bu kuralın, ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler dışındaki,
idarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin
idarî yaptırım kararları için uygulanacağı açıktır.
Anayasa'nın
125. maddesinin birinci fıkrasında, 'idarenin her türlü eylem ve işlemlerine
karşı yargı yolu açıktır'; 140. maddesinin birinci fıkrasında, 'Hakimler
ve savcılar adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar';
142. maddesinde, 'Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi
ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir'; 155. maddesinin birinci
fıkrasında da, 'Danıştay, idarî mahkemelerce verilen kanunun başka
bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme
merciidir. Kanunda gösterilen belli davalara da ilk ve son derece
mahkemesi olarak bakar' denilmektedir. Bu kurallara göre, Anayasa'da
idarî ve adlî yargının ayrılığı kabul edilmiştir. Bu ayrım uyarınca
idarenin kamu gücü kullandığı ve kamu hukuku alanına giren işlem
ve eylemleri idarî yargı, özel hukuk alanına giren işlemleri de adlî
yargı denetimine tâbi olacaktır. Buna bağlı olarak idarî yargının
görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adlî yargının görevlendirilmesi
konusunda yasakoyucunun geniş takdir hakkının bulunduğunu söylemek
olanaklı değildir.
Ceza
hukukundaki gelişmelere koşut olarak, kimi yasal düzenlemelerde
basit nitelikte görülen suçlar hakkında idarî yaptırımlara yer verildiği
görülmektedir. Daha ağır suç oluşturan eylemler için verilen idarî
para cezalarına karşı yapılacak başvurularda konunun idare hukukundan
çok ceza hukukunu ilgilendirmesi nedeniyle adlî yargının görevli
olması doğaldır. Ancak, idare hukuku esaslarına göre tesis edilen
bir idarî işlemin, sadece para cezası yaptırımı içermesine bakılarak
denetiminin idarî yargı alanından çıkarılarak adlî yargıya bırakılması
olanaklı değildir.
Bu
durumda, itiraz konusu kuralla diğer yasalardaki kabahatlere
yollama yapılarak, yalnızca yaptırımın türünden hareketle ve
idarî yargının denetimine tâbi tutulması gereken alanlar gözetilmeden,
bunları da kapsayacak biçimde başvuru yolu, itiraz, bunlara ilişkin
usul ve esasların değiştirilmesi, Anayasa'nın 125. ve 155. maddelerine
aykırıdır." ,
gerekçeleriyle
iptal edilmiştir.
Özel
hukukta taraflar arasında bir eşitlik söz konusu iken, kamu hukukunda
taraflar arasında kamu otoritesinden kaynaklanan bir hiyerarşi
bulunmaktadır. Devlet, bireye buyurmak ve kendi istenci doğrultusunda
hükmetmek gücüne sahiptir. Bu güç, genel olarak Devlet aygıtının
yüklendiği kamu gereksinimlerini gidermek, kamu düzeni ve güvenliğini
sağlamak, kamu sağlığını ve ulusal servetleri korumak görevlerinin
gereği ve sonucudur.
Sözü
edilen görevler kamu otoritesini aynı ölçüde geniş bir tasarruf
alanına kavuşturmakta ve bu görevlerin yerine getirilmesi sürecinde
aldığı kararları doğrudan uygulama yetkisine sahip kılmaktadır.
Bu durum, kamu otoritesinin, yönetsel düzenin korunması ve bu korumanın
sürdürülmesi için aldığı ve bireylerin hukuksal durumlarını etkileyen
kararlarının ihlalinin kimi yaptırımlara bağlanmasını ve sonuçta
kamu otoritesine yaptırım uygulama yetkisi verilmesini zorunlu
kılmaktadır. Bu yaptırımlar içinde en önemlisi ise, yasanın açıkça
izin verdiği durumlarda idarenin yargı organına başvurmadan uyguladığı,
mali nitelikli yaptırımlar olan idari para cezalarıdır.
İncelenen
Yasa'nın,
-
36. maddesinin (e) bendinde, mülhak, cemaat ve yeni vakıflar ile esnaf
vakıflarının denetimini yapmak Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün görevleri
arasında sayılmış,
-
33. maddesinin son fıkrasında da, vakıfların amaca ve yasalara uygunluk
denetimi ile iktisadi işletmelerinin etkinlik ve kurallara uygunluk
denetiminin Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce yapılacağı belirtilerek,
denetimin konusu açıklığa kavuşturulmuştur.
Yasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasına göre, Başbakanlığa bağlı bir kamu
tüzelkişisi olan Vakıflar Genel Müdürlüğü, denetime ilişkin kamu
görevini etkinlikle yerine getirebilmesi için, denetlemekle görevli
ve yetkili olduğu vakıfların yöneticilerine, Yasa'nın 11. maddesindeki
eylemleri nedeniyle idarî yaptırım uygulama yetkisiyle donatılmıştır.
Bu
nedenle, Yasa'nın 11. maddesinde yer alan idarî para cezası, idare hukuku
esaslarına göre tesis edilen bir idarî işlem olup, kabahat olarak nitelendirilemez.
Dolayısıyla,
bu idarî para cezasının yargısal denetiminin, 5326 sayılı Yasa'ya
gönderme yapılarak idarî yargının görevinden çıkarılıp, adlî yargıya
bırakılması, Anayasa Mahkemesi'nin yukarıya alınan kararında ortaya
konulan gerekçelerle, Anayasa'nın 125. ve 155. maddelerine aykırı
düşmektedir.
4-
Yasa'nın 68. maddesinde,
"Genel
Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, I. Hukuk Müşaviri ile Bölge Müdürü
ortak kararnameyle, Rehberlik ve Teftiş Başkanı ile Daire Başkanı,
Genel Müdürün teklifi Başbakanın veya görevlendirdiği Devlet Bakanının
onayıyla, diğer personel ise Genel Müdür tarafından atanır.",
düzenlemesine
yer verilmiştir.
Düzenlemede,
Rehberlik ve Teftiş Başkanı ile Daire Başkanı'nın, Vakıflar Genel Müdürü'nün
önerisi üzerine Başbakan'ın ya da görevlendirdiği Devlet Bakanı'nın
onayıyla atanması öngörülmüştür.
Yasa'nın
35. maddesindeki düzenlemeye göre, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Başbakanlığa
bağlı bir kamu tüzelkişisidir.
Yasa'nın
79. maddesinin (b) fıkrasının 4. ve 5. bentleriyle, 657 sayılı Devlet
Memurları Yasası'na ekli II sayılı "Ek Gösterge Cetveli"nin,
"II-Yargı Kuruluşları, Bağlı ve İlgili Kuruluşlar ile Yüksek
Öğretim Kuruluşlarında" başlıklı bölümüne ve (IV) sayılı
"Makam Tazminatı Cetveli"nin 5. sırasının (e) bendinin sonuna
"Vakıflar Genel Müdürlüğü Rehberlik ve Teftiş Başkanı" eklenmiş;
böylece Vakıflar Genel Müdürlüğü Rehberlik ve Teftiş Başkanı'nın
ek göstergesi 3600, makam tazminatı göstergesi ise 3000 olarak saptanmıştır.
Bu
durum, Rehberlik ve Teftiş Başkanı'nın bürokratik hiyerarşide genel
müdür yardımcısı ve üstü düzeyde düşünüldüğünü göstermektedir.
Buna karşılık incelenen Yasa'da, sözü edilen kadroya yapılan atamada
Cumhurbaşkanı'nın imzasını gerektirmeyen bir yöntem getirilmektedir.
Aynı
yöndeki düzenlemeleri nedeniyle, 5394 sayılı "Türkiye İstatistik
Kanunu"nun 56. maddesinin birinci fıkrası, Anayasa Mahkemesi'nin
19.12.2005 günlü, E.2005/143, K.2005/99 sayılı kararıyla iptal edilmiştir.
Yüksek
Mahkeme'nin kararında,
"…Yasa'nın
56. maddesinin dava konusu birinci fıkrasında, Türkiye İstatistik
Kurumu Başkanlığındaki Birinci Hukuk Müşaviri hariç olmak üzere
tüm atamaların Başkan tarafından yapılacağı belirtildiğinden,
Kurum'da, Birinci Hukuk Müşaviri dışında Başkan Yardımcıları, Daire
Başkanları, İstatistik Müşaviri, Hukuk Müşaviri, Bölge Müdürleri
ile diğer görevliler Başkan tarafından atanacaktır.
Anayasa'nın
8. maddesinde 'Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar
Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır
ve yerine getirilir.' denilmekte, 104. maddesinde de 'kararnameleri
imzalamak' Cumhurbaşkanı'nın yürütme alanındaki görev ve yetkileri
arasında sayılmaktadır. Anayasa'nın 104. maddesinde sözü edilen
'kararnameler', Kanun Hükmünde Kararnameler ile Bakanlar Kurulu'nun
çeşitli kararnamelerinin yanında üst düzey yöneticilerin atanması
ile ilgili müşterek kararnameleri de kapsamaktadır. Yürütme yetkisi
ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu'nca yerine getirileceğinden,
söz konusu kararnamelerin hukuksal geçerliği için her iki tarafın
da katılımı gerekmektedir.
Buna
göre, kamu politikasının tayinine katılan, etkin bir otoriteye
sahip olan, kuruluşların amacının gerçekleşmesinde önemli yetki
ve sorumluluklarla donatılan, planlama, örgütlenme, personel ve
kadrolarını yöneten, denetim ve temsil gibi işlevleri yerine getiren
kamu görevlilerinin, üst düzey yönetici konumunda olmaları nedeniyle
bunların atamalarının da müşterek kararname ile yapılması Anayasal
zorunluluktur."
yargısına
varılmıştır.
Bu
nedenle, incelenen Yasa'yla, üst düzey yönetici olarak düzenlenen
"Rehberlik ve Teftiş Başkanı"nın, ortak kararname yerine
Genel Müdür'ün önerisi üzerine Başbakan'ın ya da görevlendirdiği
Devlet Bakanı'nın onayıyla atanmasını öngören 68. madde kuralının,
parlamenter demokratik sistemle, Anayasa'nın 8., 104. ve 105. maddeleriyle,
kamu yararı ve kamu hizmetinin gerekleriyle bağdaşmadığı sonucuna
varılmaktadır.
Yayımlanması
yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5555 sayılı
"Vakıflar Kanunu", 5, 11, 12, 14, 16, 25, 26, 41 ve 68. maddelerinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa'nın
değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir
Ahmet
Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır; ayrı ayrı okutup
bilgilerinize sunacağım.
C) GENSORU, GENEL
GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek ve 59 milletvekilinin, küresel ısınmanın ülkemize
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/399)
24.11.2006
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ankara
Son
aylarda ülkemizin yaşadığı bazı doğal olaylar, geçmişte görülmedik
boyutlara ulaşmaktadır.
Yaz
aylarında kimi bölgelerimizde görülen aşırı kuraklık göllerin
suyunun çekilmesine ve kurumalarına neden olmuş; yaz sonunda da
yoğun sel felaketleri yaşanmış, çok sayıda yurttaşımız yaşamını
yitirmiştir.
Ancak
ülkemizde, diğer konularda olduğu gibi, iklim değişikliğini yansıtan
doğal olaylara da yeterince bilimsel olarak yaklaşılmamakta; en
yetkililer bile "dere taşar, sel olur, bunu abartmayın" diyebilmektedir.
Oysa,
küresel ısınma dünyanın gündemindedir.
Ekim
ayının son günlerinde "küresel ısınma" konusunda İngiltere
hükümeti tarafından yaptırılan bir bilimsel araştırmanın sonuçları
yayımlandı. Buna göre, dünyanın bu karşılaştığı en büyük tehlike
küresel ısınmadır. Isınmanın asıl nedeni de havaya "sera gazları"
yayılmasıdır. Sera gazlarının yayılmasından doğan kirlilik, 2000
yılında, "42 milyar ton karbon dioksit"e eşittir.
Küresel
ısınmanın nedenleri şöyle sıralanıyor: Kömürden enerji üretimi
yüzde 28; arazinin kötüye kullanımı (ormansızlaştırma) yüzde 18;
tarım yüzde 14; sanayi yüzde 14; evlerden çıkan gaz da yüzde 8'dir.
Araştırmayı yapan Sir Nicholas Stern "her yıl dünyada doğal ormanların
yok edilmesinin zehir gaz yayılmasına katkısı ulaştırma sektöründen
daha fazladır" diyor. (The Guardian 31 Ekim 2006)
Sanayi
devriminden bu yana, yani son iki yüz yılda, sıcaklık 0,5 derece artmıştır
ve bu artışın, eğer önlem alınmazsa, gelecek 50 yıl içinde 2-3 derece
olacağı öngörülmektedir.
Çok
önemli bir nokta da araştırmanın bulgularına göre iklim değişikliğinin
yerküre üzerinde eşit biçimde yayılmadığı "en yoksul ülkelerin
ve bunların halklarının en önce ve en büyük zararı" gördüğüdür.
Rapora göre, hastalıklar, seller, fırtınalar ve kuraklıklar çok daha
yaygın bir hale gelecek ve gıda üretimi büyük ölçüde azalacaktır.
Yapılan
hesaplar küresel ısınmaya karşı ulusal ve uluslar arası düzeyde önlemler
alınmasını ve ülkeler arasında işbirliğini kaçınılmaz bir zorunluluk
durumuna getirmektedir.
Bu
çerçevede ülkemizin küresel ısınma sürecinde nasıl etkilendiğini
tüm yönleriyle saptanması, hangi önlemlerin alınabileceğinin
araştırılması ve bu konuda yapılacak düzenlemelere alt yapı oluşturulması
amacıyla ve ekte sunulan gerekçelerle Anayasanın 98. ve İçtüzüğün
104. ve 105. Maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını
istiyoruz.
Saygılarımla.
1- Yakup Kepenek (Ankara)
2- Enver Öktem (İzmir)
3- Ufuk Özkan (Manisa)
4- Türkân Miçooğulları (İzmir)
5- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
6- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
7- Tuncay Ercenk (Antalya)
8- Nail Kamacı (Antalya)
9- Hasan Ören (Manisa)
10- Erol Tınastepe (Erzincan)
11- Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
12- Sedat Pekel (Balıkesir)
13- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
14- Abdurrezzak Erten (İzmir)
15- Erdal Karademir (İzmir)
16- Halil Akyüz (İstanbul)
17- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
18- Hasan Güyüldar (Tunceli)
19- Bülent Baratalı (İzmir)
20- Kemal Sağ (Adana)
21- Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
22- Ahmet Küçük (Çanakkale)
23- Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
24- Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
25- Emin Koç (Yozgat)
26- Canan Arıtman (İzmir)
27- Sedat Uzunbay (İzmir)
28- Uğur Aksöz (Adana)
29- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
30- Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
31- İlyas Sezai Önder (Samsun)
32- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
33- Atila Emek (Antalya)
34- Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
35- Muharrem İnce (Yalova)
36- Kemal Demirel (Bursa)
37- İsmail Özay (Çanakkale)
38- Nadir Saraç (Zonguldak)
39- Mehmet Boztaş (Aydın)
40- Muharrem Kılıç (Malatya)
41- İsmail Değerli (Ankara)
42- Ali Oksal (Mersin)
43- Atilla Kart (Konya)
44- Abdulaziz Yazar (Hatay)
45- Vahit Çekmez (Mersin)
46- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
47- Mehmet Işık (Giresun)
48- Nuri Çilingir (Manisa)
49- Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
50- Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)
51- Hakkı Ülkü (İzmir)
52- Nurettin Sözen (Sivas)
53- Mahmut Duyan (Mardin)
54- Mehmet U. Neşşar (Denizli)
55- Feramus Şahin (Tokat)
56- Oya Araslı (Ankara)
57- Vezir Akdemir (İzmir)
58- Rasim Çakır (Edirne)
59- Orhan Eraslan (Niğde)
60- Osman Coşkunoğlu (Uşak)
Gerekçe
Ülkemizin
coğrafi konumu ve jeolojik yapısı, doğal afetlere uygun bir ortam
oluşturmaktadır. Ancak ülkemizin doğal yapısının, diğer ülkelerdeki
çevreye zarar veren gelişmelerden çok etkilendiği de bilinmektedir.
Son
yıllarda, "sera gazları" denilen zehirli gazlar, yerkürenin
çevresini saran hava tabakasını çok olumsuz bir biçimde etkilemektedir.
Bu büyük soruna karşı uluslararası düzeyde önlemler alınmakta ve
Kyhoto Protokolü örneğinde olduğu gibi anlaşmalar yapılabilmektedir.
Son
yıllarda dünyada çevre duyarlılığı hızla yükselmektedir. Örneğin,
İngiliz hükümeti iktisatçı Sir Nicholas Stern'e "küresel ısınma"
konusunda kapsamlı bir araştırma yaptırmıştır. Ve bu araştırmanın
sonuçları geçtiğimiz günlerde yayınlanmıştır. Araştırmanın bulguları
küresel ısınmanın dünyamıza bir büyük tehdit oluşturduğunu kanıtlamaktadır.
Öte
yandan, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin de büyük katkısıyla,
günümüzde "doğal afet kader değildir" anlayışı giderek artan
bir oranda insanların beyinlerinde yer bulmaktadır.
Ülkemizin
bu çerçevede iki yönlü bir çaba içine girmesi gerekmektedir. Bunlardan
ilki ormanların korunmasından ulaştırmaya, yerleşim yerleri seçiminden,
mal ve hizmet üretiminde kullanılan teknolojiye kadar her alanda
önce var olan durumu saptamak için bilimsel araştırmalar yapmak sonra
da bu konuda gereken önlemleri hiç zaman yitirmeden almaktır.
Ülkemizin
bu konuda yapması gereken ikinci ancak hiçbir biçimde ikincil olmayan
iş, uluslararası gelişmeleri çok yakından izlemek ve başta komşularımız
olmak üzere diğer ülkelerle işbirliği yapmaktır.
Meclis
araştırmamız, küresel ısınmanın, ülkemizin bilim insanlarının ve
konuya duyarlı sivil toplum kuruluşlarının da katkılarıyla çok
ayrıntılı olarak ele alınmasını sağlayacaktır.
Böylelikle,
kamuoyunun daha çok bilinçlenmesi; bu konuda yapılması gereken
yeni araştırma konularının saptanması amacına ulaşılacak ve alınması
gereken yasal ve yönetimsel önlemler açıklık kazanacaktır.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge
gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi,
ikinci önergeyi okutuyorum:
2.- Gaziantep
Milletvekili Abdulkadir Ateş ve 30 milletvekilinin, kamu sağlık
kuruluşlarındaki performansa dayalı döner sermaye uygulamasının araştırılarak
neden olduğu sorunların giderilmesi için Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/400)
20.11.2006
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sağlık
Bakanlığı'nın Sağlıkta Dönüşüm Projesi çerçevesinde başlattığı
ve kamu hastaneleri ve sağlık ocaklarında daha fazla muayene ve girişim
yapılması amacını güttüğü performansa dayalı döner sermaye uygulaması,
gelinen noktada bir çok sakınca ve sorunları da beraberinde getirmiştir.
Uygulama,
öncelikli olarak çalışanların birbirine güvenini bozan, sağlık
etik değerlerini zedeleyen, iş birliğini ortadan kaldıran ve çalışanlar
arasında huzursuzluk yaratan bir uygulamaya dönüşmüştür. Zamanında
ya da kimi zaman hiç yapılmayan ödemeler, özellikle de adaletli dağılım
yapılmaması, meslekler arasında ve mesleklerin kendi içindeki bireyler
arasında çalışma barışını bozma noktasına gelmiştir. Ayrıca hastalar
bir "müşteri" olarak algılanmaya başlanmış, temel bir insan
hakkı olan sağlık geri plana itilmiş ve sağlık çalışanı ile hasta arasına
para kavramı sokulmuştur. Yine bu uygulamanın çalışanlar üzerinde
bir baskı aracı olarak kullanıldığı da görülmektedir. Yani dini
inançlara, siyasi görüşlere, etnik kökene, farklı sendikalara
üye olanlara, kişisel çekişmelere göre amirin inisiyatifini kullandığı
durumlara rastlandığı tespitleri yapılmıştır.
Aynı
ilde aynı işi yapan pratisyen hekimler arasında neredeyse 10 kata
yakın ücret farkının olması, bir hastanede aynı branştaki hekimlerin
sayısı fazla ise döner sermayeden neredeyse hiç yararlanamaması
ve diğer personel göz ardı edilerek hekim merkezli bir yaklaşıma sahip
olması, söz konusu uygulamanın adaletsizliğini açıkça ortaya
koymaktadır. Bu durum kaliteli sağlık hizmetinin verilmesini de
engellemektedir.
Yine
bu uygulama ile ilgili en belirgin sıkıntıların başında; üniversite
hastanelerinin parasını alamadıkları özellikle yeşil kartlı hastalara
tahlil ve tetkiklerini kendileri yaptırdıkları takdirde muayene
ve işlem yaptıkları yani nazikçe bakmadıkları görülmektedir. Çünkü
Sağlık Bakanlığı bu hastaların masraflarını ödememektedir. Devlet
hastaneleri ise baktıkları hastaların tahakkuklarını yapmış ama
SSK, Bağ-Kur ve yeşil karttan tahsil edememiş durumdadırlar. İlk uygulamada
hastanelerin kendi döner sermayelerini yeni yatırımlar ve personel
ödemeleri şeklinde kendilerinin kullanacakları, merkezi kesintinin
çok cüzi miktarlarda olacağı öngörülmekte idi. Ancak fiili uygulamada
bunun böyle olmadığı, döner sermaye gelirlerinin merkezde toplandığı
ve hastanelere bakanlıkça aktarıldığı iddia edilmektedir. Bu yöntemle
bakanlık, istediği hastaneye ödeme yapmakta istemediğine yapmamakta,
çalışanların birçoğu hak ettikleri ek ödemeleri aylarca alamamaktadır.
Bu durumdan en fazla etkilenenler ise döner sermayeden paralarını
almakta olan sözleşmeli ebe, hemşire ve diğer personel olmaktadır.
Bu
uygulamada Sağlık Bakanı'nın ve Bakanlık bürokratlarının ne kadar
döner sermaye ek ödemesi aldıkları ise kesin olarak bilinmemektedir.
Ayrıca bütçe gelir gider dengesini tutturmak amacıyla döner sermaye
paralarının kullanıldığı, hatta ulusal afet fonunun özellikle Bakanın
ziyaret ettiği illerdeki döner sermaye ödemelerine aktarıldığı
iddia edilmektedir. Kamu hastane, dispanser ve sağlık ocaklarının
devletten alacağı 3,5 Milyar YTL'nin kesilmesiyle yetinilmemiş,
şimdi de hastanelerin döner sermayelerine göz dikilmiştir. İhale
bedellerini ödeyemeyen, yeni yatırımlar yapamayan, çalışanlarının
parasını ödeyemeyen hastanelerimiz hizmet veremez duruma gelmiştir.
Birçok eczanemiz de aylardan beri paralarını alamadıkları için
özellikle yeşil kartlı hastalara ilaç vermemektedir.
Halkımızın,
hastanelerimizin ve eczanelerimizin ciddi sıkıntılar çekmesine
neden olan bütün bu iddiaların tespit edilmesi ve performansa dayalı
döner sermaye uygulamasının değerlendirilmesi amacıyla Anayasanın
98. TBMM İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1- Abdulkadir Ateş (Gaziantep)
2- Abdurrezzak Erten (İzmir)
3- Vezir Akdemir (İzmir)
4- Mehmet Boztaş (Aydın)
5- Muharrem İnce (Yalova)
6- Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
7- Ali Oksal (Mersin)
8- Halil Akyüz (İstanbul)
9- Muharrem Kılıç (Malatya)
10- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
12- Kemal Demirel (Bursa)
13- İsmail Özay (Çanakkale)
14- Nadir Saraç (Zonguldak)
15- İsmail Değerli (Ankara)
16- Atilla Kart (Konya)
17- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
18- Mehmet Işık (Giresun)
19- Nuri Çilingir (Manisa)
20- Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
21- Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)
22- Hakkı Ülkü (İzmir)
23- Nurettin Sözen (Sivas)
24- Enver Öktem (İzmir)
25- Mahmut Duyan (Mardin)
26- Mehmet U. Neşşar (Denizli)
27- Ufuk Özkan (Manisa)
28- Feramus Şahin (Tokat)
29- Oya Araslı (Ankara)
30- Rasim Çakır (Edirne)
31- Tuncay Ercenk (Antalya)
32- Orhan Eraslan (Niğde)
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge
gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Buyurun:
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ
GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 30/11/2006 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Kemal
Anadol
İzmir
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler Kısmının 369 uncu sırasında yer alan 1162’ye 1 inci
Ek Sıra Sayısının bu kısmın 5 inci sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN
– Öneri üzerinde, lehte olmak üzere, Konya Milletvekili Sayın Atilla
Kart.
Buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu tarafından Danışma Kuruluna sunulan ve kabul görmeyen
grup önerisinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 22’nci Yasama Döneminde, dokunulmazlıkların sınırlandırılması
sürecinde nasıl bir seyir yaşadık, bu süreci ana başlıklarıyla sizlerle
bir kez daha paylaşmak istiyorum.
Bu
dönemde, Karma Komisyonun bir yıl boyunca toplanamadığını gördük.
Oysa, bu işler resen yapılması gereken işlerdi. Komisyon Başkanı
dahil, İktidar Grubu yetkililerinin nasıl olsa erteleme kararı
verilecek yolundaki söylemlerine tanık olduk. Sayın Meclis Başkanını
ısrarla göreve davet etmemiz ve olayın kamuoyunda tartışılması
üzerine, Kasım 2003 tarihinden itibaren, yani yeni yasama dönemi
başladıktan bir yıl sonra, bu toplantıların başlaması mümkün oldu.
Değerli
arkadaşlarım, bu süreçten itibaren, siyasi iktidar sözcülerinin
yeni gerekçeler getirdiklerini ve yarattıklarını gördük. Önce,
“Yargıya güvenmiyoruz.” denildi. Bunun bir anlamının olamayacağı
ve iktidar olma kavramıyla bağdaşmayacağı anlaşılınca, bu kez
“Efendim, diğer kamu görevlilerinin de dokunulmazlığı var.” söyleminin
geliştirildiğini gördük. Bu da doğru değildi. Zira, rektörlerin
yargılandığını, tutuklandığını, kuvvet komutanlarının yargılandığını
ve mahkûm edildiklerini biliyoruz. Kaldı ki, bu konuda ayrıca bir
yasal düzenleme yapılmak isteniyorsa, bunlara destek vereceğimizi
her aşamada ifade ettik. Diğer kamu görevlilerinin dokunulmazlığı
diye bir kavramın olmadığı, bu kavramın soruşturma izni kavramı
olduğu, bu sürecin ilgililerin itirazı üzerine yargı denetimine
tabi olduğu, tarafımızdan, sözcülerimiz tarafından ısrarla anlatılınca,
bu defa da “Efendim, biz de Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Karma Komisyon
olarak, bir anlamda soruşturma izni vermek mevkisinde olan bir merciyiz,
bir makamız.” denilmeye başlandığını görüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, son iki üç aydan bu yana, bu söylemin kararlı bir şekilde
dillendirildiğini görüyoruz. Tabii, öncelikle siyasi iktidar
sözcülerini bu konudaki maharetlerinden dolayı, ustalıklarından
dolayı kutlamak gerekiyor. Gerçekten, ustalıkla, gelişen şartlara
göre gerekçeler yaratıldığını, üretildiğini görüyoruz, ama, bu
nasıl bir soruşturma izni kavramıdır ki değerli arkadaşlarım, 250
civarındaki dosyanın tamamında erteleme kararı verildiğini görüyoruz.
Daha dün, Karma Komisyonda 26 dosya görüşüldü, bu dosyaların içinde
adi nitelikte hakaret suçları var, bu dosyaların içinde taksirle
yaralamaya veya adam öldürmeye sebebiyet vermek suçu var, özel belgede
sahtecilik suçu var, kaçak elektrik kullanma suçu var değerli arkadaşlarım.
Tekrar ifade ediyorum, kaçak elektrik kullanma, elektrik hırsızlığı
suçu var. Bu dosyaların hepsini aynı kefeye nasıl koyarız, nasıl
hepsini aynı değerlendirmeye tabi tutarız? En geç Kasım 2007 tarihinde
seçime gidildiği zaman, vatandaş, seçmen “sen önce yargılan gel” demeyecek
mi değerli arkadaşlarım? Neden bu arkadaşlarımızı zan altında bırakıyoruz?
Buna hiç kimsenin hakkı olamaz. Bu nasıl keyfî ve sorumsuz bir takdir
hakkıdır, bunu açıklamak mümkün değil değerli arkadaşlarım. Geldiğimiz
aşamada, ben milletvekili arkadaşlarımızı sorumlu ve tutarlı
davranmaya, bir kez daha, sorumlu ve tutarlı davranmaya davet ediyorum.
Bu gerçekleri kamuoyundan daha ne kadar gizleyeceğiz, daha ne kadar
kaçıracağız? Burada, maalesef, siyasi iktidar kaynaklı, kişisel
ve siyasi kaygıların egemen olduğunu ve buna göre oy kullanıldığını
görüyoruz. İç Tüzük’ün 131 ve devamı maddelerinin, organize ve eylemli
olarak ihlal edildiğini görüyoruz. Bunun yarattığı tahribatları
dönüp dönüp tekrar anlatmak istemiyorum; ancak, bu tablonun Türkiye
Büyük Millet Meclisinin saygınlığı ve sorumluluğu kavramıyla bağdaşmadığını
bir kez daha ifade etmekle yetiniyorum.
Bakın,
değerli arkadaşlarım, bugün gündeme getirdiğimiz dosya, 1999-2001
yılları arasında İstanbul Güngören Belediyesindeki vuku bulan
yolsuzluk iddialarıyla ilgili. Hemen belirteyim ki, bu dosyaları
gündeme getirirken hiçbir milletvekilin şahsını hedef alan bir gayret
içinde değiliz, hiç kimseyi mahkûm etme ön yargısı, hükmü içinde değiliz.
Bu, yargının işidir; bunu anlatmaya çalışıyoruz, bu süreci işletme
gereğini engellememenin önemini anlatmaya çalışıyoruz.
Bakın
değerli arkadaşlarım, söz konusu olaydaki iddianameye göre, fezlekeye
göre söylüyorum: Güngören Belediyesinde ihale yoluyla gerçekleştirilen
yol, bordür ve tretuvar yapım işlerinde, cadde ve sokakların süpürülmesi,
çöp nakli işlerinin ihalesinde İhale Yasası’nın 2’nci maddesinde
belirtilen açıklık ve rekabetin sağlanması ilkelerinin mükerreren
ihlal edilmesi sürecini onaylayan ve bu suretle -bakın değerli arkadaşlarım,
rakamı dikkatlerinize sunuyorum- 1 trilyon 493 milyar 291 milyon
Türk lirası tutarında fazla ödeme yapılmasına yol açan bir belediye
başkanı uygulamasından söz ediyoruz değerli arkadaşlarım.
Bu
süreçten sonra ne olmuş? İçişleri Bakanlığının soruşturma izni verilmesine
dair kararına ilgili başkan itiraz etmiş. Danıştay 2. Dairesi, 1
Ekim 2002 tarih, 2002/2369 sayılı Kararıyla bu itirazın reddine karar
vermiş. Değerli arkadaşlarım, insaflarınıza sesleniyorum, sağduyunuza
sesleniyorum, adalet duygunuza sesleniyorum; böyle bir süreçten
sonra, böyle bir aşamadan sonra bu milletvekilinin yargılanması
gerekmez mi? Bunun yasama ve kürsü sorumsuzluğuyla ilgisi nedir?
Hangi kamusal gerekçeyle, hangi toplumsal gerekçeyle bunu engelleyebiliriz?
Milletvekili arkadaşımızı zan altında bırakmaya hakkımız olabilir
mi değerli arkadaşlarım? Bunları lütfen sorgulayın. Bunları sorgulamaya
davet ediyorum.
Bakın,
geldiğimiz süreçte, yaşadığımız süreçte, geçmiş dönemlerde olduğu
gibi, değerli arkadaşlarım, günümüzde de, özellikle belediyelerde,
kamu yetkisinin kötüye kullanılması suretiyle yolsuzluklar yapıldığını,
bu dönemde ise, belli bazı belediyelerde görevi kötüye kullanma
ilişkilerinin kurumsallaştığını ve İçişleri Bakanlığının yapılan
uyarılara rağmen, denetim görevini yapmadığını ibretle görüyoruz,
ibretle izliyoruz.
Bunları
anlatmaya çalışıyoruz değerli arkadaşlarım. Bunları sizlerin
sorumluluk duygunuza havale ediyoruz, sizlerin vicdanınıza havale
ediyoruz, sizlerin milletvekili sorumluluğunuzun gereğini yapmanız
düşüncesiyle bunları sizlerle paylaşmak gereğini duyuyoruz. Bunları
biz anlatmaya devam edeceğiz değerli arkadaşlarım; ama, tabii, üzülerek
ifade ediyorum, üzücü, ama gerçek şu: Bugünkü tabloyu ifade ediyorum,
Meclisteki, Genel Kurulda oluşan iradeyi ifade ediyorum. Umarım,
Genel Kurul beni yanıltır. Ancak, siyasi İktidar Grubunun yine bildiğini
yapacağına inanıyorum. Üzücü, ama gerçek tablo bu. Bunu üzüntüyle
ifade ediyorum.
Gelişen
süreç içinde, iktidar sözcülerinin yeni gerekçeler yarattıklarını
göreceğiz; gelişen süreç içinde, gelişen şartlara göre yeni gerekçeler
ortaya getirdiklerini göreceğiz; bu konudaki maharetlerini
sergilemeye devam ettiklerini göreceğiz. AKP Grubunun, siyasi
İktidar Grubunun, bu konudaki çabalarını kararlı bir şekilde sürdüreceğini
üzülerek ifade ediyorum; ama, buna karşılık, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak da biz, siyasi iktidarın gerçek hedeflerini, yolsuzlukların
ulaştığı boyutları, bu ilişkilerin kurumsallaştığını, denetlemez
bir hal aldığını, siyasi kadronun hukuka aykırı ilişkileri sebebiyle,
hukuka aykırı yapılanmalar sebebiyle bu süreci engellemeye devam
edeceğini biliyoruz, buna göre de çalışmalarımızı ve kamuoyunu
bilgilendirmeye devam edeceğiz.
Bu
düşüncelerle ve değerlendirmelerle Genel Kurulu bir kez daha saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.
Lehte
olmak üzere, Samsun Milletvekili Sayın İlyas Sezai Önder.
Buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
İLYAS
SEZAİ ÖNDER (Samsun) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisinin lehinde olmak üzere, şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi 22’nci Dönem yasama faaliyetlerine
başladığından beri en çok konuştuğumuz konu dokunulmazlık konusu
olmuştur. Bu konu, yine bugün, Grubumuzun önerisi olarak Genel Kurulun
huzuruna gelmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, dokunulmazlık nedir, bunu artık konuşa konuşa bütün
arkadaşlarımız, detaylarıyla birlikte öğrendiler. Bu kavramın
üzerinde durmak istemiyorum; ancak bu konudaki bir kavram kargaşasını
sırası gelmişken de belirtmek istiyorum. Konuşurken, hep “dokunulmazlığın
kaldırılması” diye söze başlıyoruz. Esasında, Cumhuriyet Halk Partisinin,
dokunulmazlığın kaldırılması diye bir talebi yok. Bizim talebimiz,
dokunulmazlığın sınırlandırılması. Mutlaka, milletvekilliği
görevi yapan bir insanın, belli konularda, parlamenterlik görevine
engel teşkil edecek konularda bir dokunulmazlığı olması gerek. Ancak,
ben, inanıyorum ki, dünyadaki tüm demokratik ülkelerden daha çok,
Türkiye’de katı şekilde uygulanan bir dokunulmazlık sistemi vardır.
Değerli
arkadaşlarım, biraz önce Atilla Kart arkadaşım bahsetti. Dün, dokunulmazlıklarla
ilgili Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden teşekkül eden Karma
Komisyon toplantısı vardı. Burada 26 dosyayı görüştük. 26 dosyanın
tamamı da alt komisyondan geldiği gibi, Adalet ve Kalkınma Partisi
üyelerinin çoğunluğuyla dönem sonuna bırakıldı.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, ben şunu ifade etmek istiyorum: Anayasa’nın
83’üncü ve İç Tüzük’ün 131, 132, 133’üncü maddelerinde bu konu hükme
bağlanmış. 131, 132, 133’üncü maddede de İç Tüzük’ün, dokunulmazlığın
kaldırılmasında veya ertelenmesindeki usul yazılmış. Şimdi, biz
onu… Bir İç Tüzük tadilatı daha yaptık fiilen ve o, benim kanaatimce,
İç Tüzük’ün 131, 132 ve 133’üncü maddelerini kaldırmak lazım, tek madde
halinde oraya “milletvekilleriyle ilgili dosyalar dönem sonuna
ertelenir” diye bir hüküm koymak lazım. Çünkü, fiilî işleyiş o.
Değerli
arkadaşlarım, elimde listesi var. Bu dönemde 144 milletvekili hakkında
Meclise 251 dosya gelmiş ve dün yaptığımız işlemle, 26 dosyayla birlikte,
bunların 251 tanesini de dönem sonuna bıraktık.
Şimdi,
biz dokunulmazlık konusunu görüşürken şunu ifade etmek istiyoruz:
Bu isnat olunan fiillerin çoğu, değerli arkadaşlarım, dosyalarda
belli: İrtikâp, rüşvet, resmî ve özel evrakta sahtecilik, dolandırıcılık,
emniyeti suistimal, ihaleye fesat karıştırmak gibi, Türk Ceza Yasası’nda
yüz kızartıcı olarak nitelenen tüm suçlardan yargılanan arkadaşlarımız
var, ama, bunlar, netice itibarıyla, bir isnattır. Onların doğru olmaması
da mümkündür. Bütün arkadaşlarımızın bu isnatlardan, iddialardan
beraat etmesi de mümkündür ve ben beraat etmelerini de temenni
ederim. Ancak, bu isnatlarla burada milletvekilliği yapmak da arkadaşlarımıza
karşı bir haksızlık diye düşünüyorum.
Şimdi,
bizim Grubumuzdan bir arkadaşı örnek vermek istiyorum. Belediye
başkanlığı döneminde, 2000 yılında, 75 milyon liralık bir akü ihalesi
yapılmış ve ihaleye fesat karıştırmaktan arkadaşımız hakkında dava
açılmış. Arkadaşımız, geliyor, Komisyonda yalvarıyor, Genel Kurulda
itiraz ediyor, yalvarıyor, diyor ki: “Benim arkadaşlarım ilk celsede
beraat ettiler. Allah rızası için benim dokunulmazlığımı da kaldırın,
ben de mahkemeye gidip aklanayım.”
Ama,
değerli arkadaşlarım, biz, diğer dosyaları kaldırmıyoruz, bu durumda
olan arkadaşların dokunulmazlığını da kaldıramıyoruz. Yani, buna
hakkımız var mı değerli arkadaşlarım? Hiçbirimizin, beraat edeceğine
inanan bir arkadaşımızı bu töhmet altında bırakmaya -önümüzdeki
dönem geliyor, bir yıl sonra seçim var- bu suçla onu arzusu hilafına
bizim tekrar meydanlara çıkarmaya hakkımız yok.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Onlar çıkarlar.
İLYAS
SEZAİ ÖNDER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, dokunulmazlık
konusu gündeme gelince hemen deniyor ki: “Türkiye’de birçok kişinin
dokunulmazlığı var.” Bir kere, milletvekillerinden başka kimsenin
dokunulmazlığı yok. Dokunulmazlık denen olay, soruşturma izni,
belli usule bağlanan soruşturma izinleri.
Değerli
arkadaşlarım, çoğunluğunuz var. Eğer bir suç işlenirse, onun cezalanmasını
engelleyici birtakım hükümler varsa, getirin o yasaları, birlikte
geçirelim Meclisten. Ama, öyle yapmıyoruz, her gün, Atilla Bey’in dediği
gibi, yeni kavramlar geliştiriyoruz.
Şimdi,
hep konuştuk, anlattık, “askerlerin dokunulmazlığı var” dedik. Bir
eski Deniz Kuvvetleri Komutanı mahkûm oldu. “Üniversite rektörlerinin
dokunulmazlığı var” dedik, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü
yargılandı, tutuklandı, yargılanmaya devam ediyor ve inanıyorum
ki kesinlikle de beraat edecektir.
Değerli
arkadaşlarım, bunlar konuşuluyor, bunlara karşı bir argümanlar
geliştiriyorsunuz. En son, dün, Anayasa Adalet Karma Komisyonunda
bir arkadaşımız dedi ki -sevdiğimiz, değer verdiğimiz bir arkadaşımız-
“ben, milletvekili olarak önümü ilikleyip hâkimin karşısına gitmek
istemiyorum” dedi.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bu yanlış mantık. Yanlış mantık. Ben orada cevabını
verdim gerçi. Ben, bu Meclisteki en kıdemli hukukçulardan birisiyim
ve benim, oradaki hâkimler evladım yaşındadır, ama ben, hâkimin karşısına
ceketimin önünü ilikleyip gitmekten iftihar ederim. O, temsil edilen
bir makamdır değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Bu şekilde
düşünmemek lazım ve nitekim de gittim. Ondokuz Mayıs Üniversitesi
hakkında bir komisyon vardı, bir arkadaşımıza hakaret edildi, geçen
günlerde gittik, hâkimin önünde önümüzü ilikleyip ifade verdik. Tabii,
şimdi bu argümanlar gelişecek, değişik öneriler ortaya çıkartacağız,
ama, sonuç itibarıyla, üzerinde konuştuğumuz konuya gelmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bir belediye başkanı arkadaşımız -Atilla Bey söylediği
için ben tekrar ismini vermek istemiyorum- böyle bir iddiayla, hakkında,
cumhuriyet savcısı tarafından dava açılmış. Yani, dava açıldı diye
bu arkadaşımızın mutlaka o suçu işlediği anlamına da gelmez.
Biz, şimdi getiriyoruz, parmakları kaldırıyoruz, dönem sonuna ertelensin...
Dönem sonuna 1 tane dosya, hiç olmazsa, ertelemeyelim değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
karşımda bir arkadaş var, bir kooperatif yönetim kurulu üyesiymiş,
mali kongreyi yapmamış diye hakkında dava açılmış. “Kaldırın, bu
çok basit bir şey, ben niye yargılanmayan milletvekili olarak durayım?”
diyor. Ama onları da kaldırmıyoruz.
Biz,
tabii, bu konudaki temel düşüncenizi biliyoruz; ancak biz, yine
de, Genel Kurulu bu konuda tenvir etmeye çalışıyoruz, bildiğimiz
kadarıyla aydınlatmaya çalışıyoruz. İnşallah, bu konudaki tutumlar
değişir ve milletvekilliği dokunulmazlığı esas, olması gereken
yere taşınır diyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz Sayın Önder.
Aleyhte
olmak üzere, İstanbul Milletvekili sayın… Yok.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre vermiş olduğu
önerisini…
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN
– …oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arıyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati :
16.31
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.43
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşimi’nin Üçüncü Oturumu’nu açıyorum.
V. - ÖNERİLER
(Devam)
A) SİYASİ PARTİ
GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi
öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir ve karar yeter sayısı vardır.
Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına
geçiyoruz.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN – 1’inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2’nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında
Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/870) (S.
Sayısı: 1255) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Geçen
birleşimde, 1’inci madde üzerinde Malatya Milletvekili Muharrem
Kılıç ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylama işleminde kalmıştık.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan,
63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Tutumum hakkında?..
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Evet.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Başkanın tutumunda
hiçbir şey yok, her şey normal.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Onu Başkan takdir
edecek.
BAŞKAN – Şimdi, gerekçesini dinlediğiniz,
Hükûmetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunacağım,
ancak Sayın Anadol, İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre tutumum hakkında
söz talebinde bulunmuştur. Ben bunu bir değerlendireceğim.
RECEP GARİP (Adana) – Oylamadan sonra
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Anadol, maddeyi okudum,
bir daha hafızamda tazeledim. Benim hangi tutumum, onu lütfederseniz...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Peki.
Sayın Başkanım, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü’nün 55, 57 ve 140’ıncı maddelerine, kanaatimce aykırı
hareket ettiniz, bir.
İkincisi: Meclisin çalışma saati bittikten
sonra devam ettirdiniz. Meclisin çalışma süresini uzatma yolundaki
oylamadaki itirazımızı, yoklama talebimizi kabul etmediniz.
Dolayısıyla, önerge üzerinde konuşan Sayın Yüksel Çorbacıoğlu arkadaşımız,
Meclisin süresi bittikten sonra konuşmuş oldu. Elimdeki tutanaklara
göre 23.03’te bitmiş Meclis. Tutanaklar elimde, saatler burada. Sizin
saatinizle Tutanağın verdiği saat farklı. Bunları izah edeceğim
efendim. Tarafsızlığınızla ilgili efendim. Sanırım, 63’üncü maddeye
göre de takdir yetkisi fazla değil.
BAŞKAN – Sayın Anadol, biz bütün milletvekilleri,
geçmişte ve bugün, bu yüce makamın tarafsızlığına en ufak bir leke
gelmemesi noktasında -hepimiz- hassas davranmak zorundayız.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Elbette.
BAŞKAN – Bu hassasiyeti kendimiz gösterdiğimiz
gibi, diğer arkadaşlarımızın da göstermesini arzu ederiz.
Başkanlıkla ilgili olduğu için özellikle
bu talebiniz, sizin de bu konudaki tecrübenize güvenerek, size
63’e göre söz veriyorum.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Söz veriyorum efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan,
şu istek hiçbir zaman isabetli bir istek değil, aynı zamanda bu karar
da doğru değil Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, bu benim kararım.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Yapılmak istenen
belli, bu Meclis meşgul edilmek isteniyor.
BAŞKAN – Eğer yanlış düşünüyorsanız
aleyhe söz alabilirsiniz. Bu benim kararım.
(x)
1255 S. Sayılı Basmayazı 29/11/2006 tarihli 25’inci Birleşim Tutanağına
eklidir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Ben katılmıyorum
Sayın Başkanım. Çok yanlış bir iş yapıyorsunuz. Böyle olmaz ki ya!
Sayın Başkan, böyle olmaz!
BAŞKAN – Sayın Başkan, son cümlenizi kesinlikle
kabul etmiyorum. Benim düşüncelerimin doğru-yanlışlığını siz burada
tartışırsınız, orada değil.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Efendim, biz
buradan söylemek hakkına sahibiz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Söz istersiniz, söylersiniz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Hayır efendim,
yerimden de söylerim ben bunu.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan,
Sayın Kapusuz grup başkan vekili ile başkanı karıştırıyor.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Bu kadar yanlışlık
olmaz ya!
BAŞKAN – Buyurun Sayın Anadol.
VII.
- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
TBMM İçtüzüğü’nün 55, 57 ve 140’ıncı maddelerine aykırı hareket edildiği,
Meclisin çalışma saati tamamlandıktan sonra da çalışmaları devam ettirdiği
iddiasıyla, Başkanın tutumu hakkında
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan,
yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; önce oturumu yöneten Sayın Başkanımıza
bu demokratik davranışından ve İç Tüzük’e olan saygısından dolayı
teşekkür ediyorum ve onun gösterdiği bu iyi niyeti kötüye kullanmayacağımı
ifade ediyorum. Teknik ve hukuksal iddialarımı yüce Meclise arz etmeye
çalışacağım.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bugün
söyleyeceğim konu, Parlamentonun dünü, bugünü ve yarınıyla, yani
yüce Meclisin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma düzeniyle
ilgili olduğu için ve yanlış bir uygulamanın emsal olmaması için
bu kürsüye çıkmış bulunuyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin kurulduğundan bu yana bir İç Tüzük’ü var. Bu
İç Tüzük, iktidara, muhalefete ve birey olarak tek tek milletvekillerine
birtakım olanaklar verir. Muhalefet partileri, özellikle çok partili
yaşama geçtiğimizden bugüne, bu yetkilerini, muhalefet partisi
olarak, engelleme dediğimiz biçimde zaman zaman kullanmışlardır
ve zaman zaman, özellikle askerî darbelerden sonra muhalefetin bu
yetkilerini kullanmalarına karşı bir tepki olarak İç Tüzük’te bazı
kısıtlamalar olmuştur. Mesela, 12 Mart darbesinden sonra, muhtırasından
sonra, İç Tüzük değiştirilmiş, partilerin grup kurma sayıları
10’dan 20’ye çıkartılmıştır. Bir örnek. 12 Eylül faşist darbesinden
sonra da Türkiye’de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin İç Tüzük’ü çeşitli
biçimlerde değiştirilmiştir, kısıtlanmıştır. Ama, ne tek parti dönemindeki
İç Tüzük’te ne 12 Marttan önceki İç Tüzük’te ne 12 Eylülden önceki İç
Tüzük’te ne de bugün bir konuya, bir hakka kısıtlama getirmemiştir.
O da şudur: Milletvekilinin ve bir parti grubuna eşit milletvekilleri
topluluğunun “yoklama” isteme hakkı. Bu kutsaldır. Bu birey olarak
milletvekilinin ve muhalefet partisinin en masum, en doğal, en engellenemez,
en hukuksal hakkıdır. Çünkü, yoklama şununla ilgilidir: Eğer, bir
meclis yeterli sayıda çalışmıyorsa, ister denetim görevi yapsın
ister yasama görevi yapsın, çıkardığı yasanın meşruiyetini gelecek
kuşaklar tartışır. Hiçbir meclisin kendi çalışmasına gölge düşürmeye
hakkı yoktur, hiçbir meclis buna el uzatmamıştır.
Şimdi, diyor ki İçtüzük’ün 57’nci maddesi:
“Görüşmeler sırasında işaretle oylamaya geçilirken, yirmi milletvekili
ayağa kalkmak veya önerge vermek suretiyle yoklama yapılmasını isteyebilir.”
Bu, en doğal, sayın, oturumu yöneten sayın başkanların takdirinin
söz konusu olmadığı bir hak. 20 milletvekili, işaret oyuyla oylama
yapılmadan önce ayağa kalktığı vakit veya yazılı başvurduğu vakit,
mutlaka yoklama olacaktır. Veya bir milletvekili…
AHMET YENİ (Samsun) – Suistimal edilmemeli.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Suistimal
filan yok.
AHMET YENİ (Samsun) – Suistimal edilmemeli.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) – O, Sayın Kapusuz’un
düşüncesi. Onun doktrini o. Burada öyle bir şey yok.
Bir milletvekili, birey, ayağa kalkıp
“karar yeter sayısı istiyorum” dediği vakit -oylamadan önce- mümkünü
yok, sayın başkanlar ve şu anda oturumu yöneten Sayın Başkanımız karar
yeter sayısı aramak zorundadır, nitekim arıyorlar. Bunlar tartışılmaz,
ama dün bunlar tartışıldı.
Bakınız, 140’ıncı madde ne diyor: “İşaretle
oylamanın yapılacağı haller: Anayasada, kanunlarda ve İçtüzükte
açık veya gizli oylama yapılmasının zorunlu olduğu belirtilmeyen
bütün hususlarda kaide olarak işaret oyuna başvurulur.”
Şimdi, yine 55’inci maddeyi okuyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Tamam… Yeter,
yeter…
BAŞKAN – Sayın Anadol, konuşmanızı toparlar
mısınız.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Ya, dinleyin,
ne zarar görürsünüz? “Yeter, yeter…”
Arkadaşlar, burası Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Genel Kurul salonu, AKP’nin Grup salonu değil. Yani, muhalefete
karşı bu hazımsızlık niye? Bir sene sonra pişman olursunuz. Yapmayın!
Yer değiştireceğiz.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Yapma ya!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Bir sene sonra
pişman olursunuz. Bu hak size de lazım.
AHMET YENİ (Samsun) – Rüya görüyorsunuz,
rüya… Hayal…
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen, müdahale etmeyin
Sayın Yeni.
Buyurun efendim, siz konuşmanızı tamamlar
mısınız.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) – “Zorunlu
hallerde, o birleşim için geçerli olmak kaydıyla ve sona ermek üzere
olan işlerin tamamlanması amacıyla oturumun uzatılmasına Genel
Kurulca karar verilebilir.” Genel Kurul nasıl karar verecektir?
İşaret oyuyla.
Dün akşam Sayın Başkan oturumu yönetirken
20 milletvekili ayağa kalktık. İki oylama söz konusuydu; biri, demin
okuduğum sürenin uzatılmasıyla ilgili, sırf o iş için sürenin uzatılmasıyla
ilgili oylama olacaktı, bir de müzakere edilen önergenin kabul veya
reddi konusunda bir oylama olacaktı. Biz önce ayağa kalktık, oturmadık.
Neden oturmadık biliyor musunuz? Oturursak eğer süre uzatımı Başkan
tarafından aniden oylamaya sunulur “ben görmedim” der Başkan haklı
olarak ve oylamayı yapar geçer. Biz ayağa kalktık, bekledik. Yadırgandı
belki. Amacımız buydu.
Sayın Başkan, elimde tutanaklar var,
uzun uzun okumak istemiyorum. Kendisine, süre uzatımı sırasında
“yoklama” diye bağırmışız beş-on kişi birden, tutanaklara geçmiş,
“ben yoklama yapacağım” diyor. Nerede yoklama yapacak? Önergenin
reddi veya kabulü yönünde yoklama yapılacak. Sanki, Sayın Başkanımıza
göre, süre uzatımıyla ilgili oylama sırasında yoklama istenmez.
Sayın Başkanımız böyle bir yanlış yaptı. Tabii, bu yanlışlar devam
ederken, elimdeki tutanağın saatine bakıyorum, kapanma saati
23.03. Eğer Sayın Başkan on dakika evvel, on beş dakika evvel bu süre
uzatımı oylamasını yapsaydı ve süresinde bu müzakereler olsaydı,
düzen, intizam içinde, İç Tüzük’e uygun bir oturum olsaydı o zaman
biz bu kürsüye gelmeyecektik. Dolayısıyla, bu oylama saat on birden
sonra olmuştur, Yüksek Çorbacıoğlu arkadaşımızın konuşmasının
yarısı saat on birden sonra olmuştur. Dolayısıyla, dünkü müzakerelerin
son dakikalarının tartışmalı olduğu, İç Tüzük’e aykırı olduğu,
İç Tüzük’ün 55, 57 ve 140’ıncı maddelerinin ihlal edildiği kanısındayız.
Yapacak bir şey mi var? Hayır. Şunu söylemek istiyorum: Sayın Başkanımızın
müsamahasıyla bunun tutanaklara geçmesi ve emsal olmaması için
söz almış bulunuyorum. İç Tüzük ve İç Tüzük’ün milletvekillerine,
iktidara, muhalefete verdiği bu haklar -tekrar ediyorum son cümlem
olarak- hepimize lazımdır, bir gün size de lazım olur diye söylüyorum.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Anadol.
Tabii, herhangi bir karşılıklı tartışma
değil Sayın Grup Başkan Vekilimize karşı, yalnız tutanakta tam
23.00’te iken, henüz geçmeden, süre uzatımı kararı verilmiştir. Bunu
da Genel Kurula arz etmiş oluyorum.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/870)
(S. Sayısı: 1255) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi önergeyi oylarınıza sunacağım.
Hükûmetin katılmadığı, gerekçesini
dünkü oturumda dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Karar yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Oturamazsın,
eksik…
NAİL KAMACI (Antalya) – Divan oluşmadı
daha.
BAŞKAN – Önerge reddedilmiştir ve karar
yeter sayısı mevcuttur.
Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge var,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 2. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem
Kılıç Yüksel Çorbacıoğlu Mehmet Küçükaşık
Malatya Artvin Bursa
Feridun
Ayvazoğlu Atilla
Kart
Çorum Konya
Madde 2- 5237 Sayılı Kanunun 73 üncü
maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete
bağlı suçlar
Madde 73- (1) Soruşturulması ve kovuşturulması
şikayete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikayette
bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz.
(2) Zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla
bu süre, şikayet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği
veya öğrendiği günden başlar.
(3) Şikayet hakkı olan birkaç kişiden
birisi altı aylık süreyi geçirirse bundan dolayı diğerlerinin
hakları düşmez.
(4) Kovuşturma yapılabilmesi şikayete
bağlı suçlarda kanunda aksi yazılı olmadıkça suçtan zarar gören
kişinin vazgeçmesi davayı düşürür ve hükmün kesinleşmesinden sonraki
vazgeçme cezanın infazına engel olmaz.
(5) İştirak halinde suç işlemiş sanıklardan
biri hakkındaki şikayetten vazgeçme, diğerlerini de kapsar.
(6) Kanunda aksi yazılı olmadıkça,
vazgeçme onu kabul etmeyen sanığı etkilemez.
(7) Kamu davasının düşmesi, suçtan zarar
gören kişinin şikayetten vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği
sırada şahsi haklarından da vazgeçtiğini ayrıca açıklamış ise artık
hukuk mahkemesinde de dava açamaz.
(8) Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya
özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturması ve kovuşturması şikayete
bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın
tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla
mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet
savcısı veya hakim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz
veya davanın düşürülmesine karar verilir.
(9) Genel af, özel af ve şikayetten vazgeçme,
müsadere olunan şeylerin veya ödenen adlî para cezasının geri alınmasını
gerektirmez.
(10) Kamu davasının düşmesi, malların
geri alınması ve uğranılan zararın tazmini için açılan şahsi hak davasını
etkilemez.
(11) Cezanın düşmesi şahsi haklar, tazminat
ve yargılama giderlerine ilişkin hükümleri etkilemez. Ancak, genel
af halinde yargılama giderleri de istenemez.
(12) Uzlaşma kapsamındaki suçlar hariç
olmak üzere, yalnız adlî para cezasını gerektiren veya kanun maddesinde
öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı üç ayı aşmayan suçların
faili;
a) Adlî para cezası maktu ise bu miktarı,
değilse aşağı sınırını,
b) Hapis cezasının aşağı sınırının
karşılığı olarak her gün için yirmi Türk Lirası üzerinden bulunacak
miktarı,
c) Hapis cezası ile birlikte adlî para
cezası da öngörülmüş ise, hapis cezası için bu fıkranın (b) bendine
göre belirlenecek miktar ile adlî para cezasının aşağı sınırını,
Soruşturma giderleri ile birlikte,
Cumhuriyet savcılığınca yapılacak tebliğ üzerine on gün içinde
ödediği takdirde hakkında kamu davası açılmaz.
(13) Özel kanun hükümleri gereğince
işin doğrudan mahkemeye intikal etmesi halinde de fail, hakim tarafından
yapılacak bildirim üzerine birinci fıkra hükümlerine göre saptanacak
miktardaki parayı yargılama giderleriyle birlikte ödediğinde
kamu davası düşer.
(14) Cumhuriyet savcılığınca madde
kapsamına giren suç nedeniyle önödeme işlemi yapılmadan dava
açılması veya dava konusu fiilin niteliğinin değişmesi suretiyle
madde kapsamına giren bir suça dönüşmesi halinde de yukarıdaki
fıkra uygulanır.
(15) Suçla ilgili kanun maddesinde yukarı
sınırı üç ayı aşmayan hapis cezası veya adlî para cezasından yalnız
birinin uygulanabileceği hallerde ödenmesi gereken miktar, yukarıdaki
fıkralara göre adlî para cezası esas alınarak belirlenir.
BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu
önergeye?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçesi...
Sayın Küçükaşık, buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasanın 2’nci maddesi
üzerine verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlarım.
Şimdi, bizim bu yasa teklifinin en önemli
konularından bir tanesi, hep dediğimiz gibi, hem uzlaşmada yapılan
değişiklik hem de cumhuriyet savcısının iddianameyi ertelemesi
ve mahkemenin de hükmün açıklanmasını ertelemesi müesseseleriydi.
Şimdi, bakınız, Türkiye’de çok ilginç
olaylar oluşuyor. Bizim bu değişikliklere temel itiraz nedenlerimizden
bir tanesi, yargının ve hukukun etkinliğinin kaldırılarak, tamamen
mafyalaşmaya yol açacağı endişemizdi. Bunu defalarca dile getirdik
ve bu kapsama giren suçlar nelerdir, bir katalog suç var mı, bu konuda
bize herhangi bir şekilde bildirimde bulunabilir misiniz, dediğimizde,
tüm Komisyon çalışmaları esnasında, ne yazık ki, bu suçlarla ilgili,
bize net bir bilgi verilemedi.
Elimde bir inceleme var: Terazi, aylık
hukuk dergisinin Ekim 2006 tarihli bir makalesi var. Çok da sevindim.
Ahmet Sezal adlı genç bir hâkim, benim ilçem Mustafakemalpaşa’da
hâkimlik yapıyor. Onun “5238 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Soruşturulması
ve Kovuşturulması Şikâyete Bağlı Suçlar ve Uzlaşma” adı altında bir
makalesi var. Burada, yirmi sekiz tane suç saymış idi. O kadar ilginç
suçlar var ki, tehditten cinsel suçlara kadar, istismar suçlarına
kadar ulaşan suçlarda, biz daha önce, yani 2004 tarihinde yaptığımız
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda -ki, şu anda çıkardık- bu suçları da katalog
olarak uzlaşma kapsamı içerisine sokmuştuk.
Şimdi, daha hakaret suçu, tehdit suçu,
konut dokunulmazlığını ihlal suçu var, geldiğimizde, bedelsiz senedi
kullanma suçu, güveni kullanma suçu, mala zarar verme, kullanma
hırsızlığı…
Arkadaşlar, bakınız, Türkiye’nin gündemini
iki tane büyük olay işgal ediyor bugünlerde. Bir tanesi, Sayın Orman
Bakanımız -ki, arkamda- basına yaptığı bir açıklamayla, Plan ve Bütçede,
Mecliste yaptığı bir açıklamayla çıktı. “Acaristanbul’a benim, devletin
güvenlik görevlileri giremedi.” diye bir açıklama yaptı ve şu anda,
bu konudaki soruşturma devam ediyor.
Şimdi, düşününüz ki, bir Orman Bakanı
geliyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisine çağrıda bulunuyor, Acaristanbul
gibi bir yere ben Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak giremiyorum,
diyor; benim oradaki güvenlik görevlilerimi, görevlilerimi kapıdan
silahlı adamlar çevirdi, diyor.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Giremiyor, demiyor;
böyle bir şey oldu, diyor.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Devletsen
gireceksin oraya. Devletsen gireceksin!
SABRİ VARAN (Gümüşhane) – Devlet girdi.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Şu ana kadar
kimse girmedi oraya.
AHMET YENİ (Samsun) – Biz gireceğiz,
biz.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Şu anda
kimse girmedi oraya ve girebilmek için de kamuoyundan destek almak
zorunda kalıyor. Türkiye’nin büyük yayın organlarına bilgi sızdırılıyor…
BAŞKAN – Sayın Küçükaşık, siz Genel Kurula
hitap edin efendim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Veriyorum
cevabını efendim.
…bilgi sızdırılıyor, yardım isteniyor.
Kamuoyunun oluşturulması isteniyor orada.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Devletin o gücü
var.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Bakınız,
bu olayların arkasında dayanak olarak sunulan da bir ihbarcının
mektubu. Tehdit suçu.
Arkadaşlar, tehdit her türlü uzlaşma
kapsamında; bir. Tehdit, her türlü, cumhuriyet savcılığının iddianameyi
ertelemesi kapsamında; iki. Tehdit, hâkimin hükmü ertelemesi kapsamında;
üç. Siz, nasıl bu organize olayları ortaya çıkaracaksınız? Biz ondan
diyoruz ver parayı kurtul, diye. İşte bu. Hiçbir soruşturmayı yürütemezsiniz.
Uzlaşma kapsamında, gerek cumhuriyet savcılığında gerek soruşturmada
ve kovuşturmada uzlaşırsanız, oradaki şüphelinin itirafını, hiçbir
şekilde delil olarak, hiçbir aşamada kullanamayacaksınız, hiçbir
yargılama aşamasında kullanamayacaksınız. Nasıl olacak o zaman?
Nasıl suçla mücadele edeceksiniz? Nasıl örgütlü suçları ortaya
çıkaracaksınız?
Bakınız, unutmayınız, Türkiye'de bankacılık
sektörünün en önemli olaylarından bir tanesi olan Emlakbank olayını,
Engin Civan’ın vurulması olayı ortaya çıkartmıştı, bir müessir fiil,
bir yaralama çıkartmıştı ortaya. Siz, bunların hepsini, şu anda,
hem cezayı erteleteceksiniz, iddianameyi erteleteceksiniz, uzlaşma
kapsamına sokacaksınız, hangi örgütlü suçla mücadele edeceksiniz?
Hiçbir şekilde edemeyeceksiniz.
Başka bir şey daha var yine, bir haftadan
beri yine Türkiye'nin gündemini meşgul ediyor.
Biliyorsunuz, biz, Mecliste Şike Komisyonu
oluşturduk. Orada önerilerimiz de oldu iki yıldan beri ve şu anda,
Türk Ceza Kanunu’nda hâlâ şike suç olarak tanımlanmıyor.
Pazar akşamı bütün Türkiye ayağa kalktı
tekrar -yayın organları var- ve bir kulübümüzün, en büyük kulübümüzün
başkanı diyor ki: “Devlet müdahale etsin. Bu itirafçıya herhangi
bir suç olursa, ben şaibe altında kalırım.” Öyle mi? Bunları yaşıyoruz.
Biz bu ülkede yaşıyoruz.
İki yıldan beri bu konuda niye hiçbir
yasal düzenleme yapılmadı Sayın Bakanım? Biz, o incelemeyi araştırmayı
bedavaya mı yaptık? Orada çıkarılan yasa teklifi, sadece ve sadece
Haluk Ulusoy’u engelleme yasası mıydı? Şike Komisyonunda… İki yıldan
beri şikeyle ilgili bir inceleme yok, ilerleme de yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Anlayamadım efendim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Şike olayıyla
ilgili diyorum şu anda. Fenerbahçe Başkanının “Devleti göreve çağırıyorum.”
açıklaması var. Biz, bu konuda herhangi bir yasal düzenleme yaptık
mı Sayın Bakanım? Bekliyoruz burada, bakınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – İhtiyaç olursa yaparız. Demek ki yasal
düzenlemeye ihtiyaç duymuyor Futbol Federasyonu.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Sayın Bakanım,
yapmayınız. Siz, o yasal düzenlemeyi, sadece ve sadece Haluk Ulusoy’un
tekrar Federasyon Başkanı olmaması için yaptınız, ama Türkiye'de
karanlığın, Türkiye'de markalaşmanın önüne geçecek hiçbir yasal
düzenlemeyi yapmıyoruz ve tek bir şey yapıyoruz, hâlâ şunu söylüyorum:
Biz hâlâ, bize getirilen bu yasalarla af yapmaya çalışıyoruz, bazı
suçları suç olmaktan çıkarmaya çalışıyoruz.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hangileri?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Hepsi. Yapılan
düzenlemelerin hepsi. İşte kaçakçılık da var. Hâlâ da getirdiler.
Kaçakçılık Kanunu da burada. Biraz sonra onları da söyleyeceğiz,
düzenlemeleri ve bunları kaçırıyorsunuz.
Lütfen, Acaristanbul’da, bu değişiklikleri
yaptıktan sonra, hangi soruşturmaya devam edeceksiniz ve Türkiye’de
hangi örgütlü suçlarla mücadele edeceksiniz? Türkiye’de banka hortumculuğuyla
ilgili bundan sonra karşımıza çıkacak hangi organize suçlarla mücadele
edeceksiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Bunların
açıklanmasını istiyorum.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Küçükaşık.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, izin verir misiniz?
İsmimden bahsederek ve bana dönerek
yanlış bir değerlendirmede bulundu; çok kısa cevap vermek istiyorum.
Futbol Federasyonuyla ilgili yapmış olduğu açıklama tamamen gerçek
dışıdır.
BAŞKAN – Sayın Bakan, şu oylamadan sonra
onu değerlendireyim.
Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan,
karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul etmeyenler… Oylamayı elektronik
cihazla yapacağım -anlaşma sağlanamamıştır- ve üç dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önerge
reddedilmiştir ve karar yeter sayısı vardır.
Şimdi, 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge var,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 3. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Feridun
Baloğlu Mehmet Küçükaşık Feridun Ayvazoğlu
Antalya Bursa Çorum
Atilla
Kart Atila
Emek
Konya Antalya
Madde 3- 5237 sayılı Kanunun 80 inci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 80-
(1) Zorla çalıştırmak, hizmet ettirmek,
fuhuş yaptırmak veya esarete tâbi kılmak ya da vücut organlarının
verilmesini sağlamak maksadıyla, tehdit, baskı, cebir veya şiddet
uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki
denetim olanaklarından veya çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını
elde etmek suretiyle kişileri ülkeye sokan, ülke dışına çıkaran,
tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren veya sevk
eden ya da barındıran kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis ve
onbin güne kadar adli para cezası verilir.
(2) Birinci fıkrada belirtilen amaçlarla
girişilen ve suçu oluşturan fiiller var olduğu takdirde, mağdurun
rızası geçersizdir.
(3) Onsekiz yaşını doldurmamış olanların
birinci fıkrada belirtilen maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları,
bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya
barındırılmaları hallerinde suça ait araç fiillerden hiçbirine
başvurulmuş olmasa da faile birinci fıkrada belirtilen cezalar
verilir.
(4) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler
hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(5) İnsan üzerinde bilimsel bir deney
yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(6) İnsan üzerinde yapılan rızaya dayalı
bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için;
a) Deneyle ilgili olarak yetkili kurul
veya makamlardan gerekli iznin alınmış olması,
b) Deneyin öncelikle insan dışı deney
ortamında veya yeterli sayıda hayvan üzerinde yapılmış olması,
c) İnsan dışı deney ortamında veya hayvanlar
üzerinde yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin,
varılmak istenen amaca ulaşmak açısından bunların insan üzerinde
de yapılmasını gerekli kılması,
d) Deneyin, insan sağlığı üzerinde öngörülebilir
zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması,
e) Deney sırasında kişiye insan onuruyla
bağdaşmayacak ölçüde acı verici yöntemlerin uygulanmaması,
f) Deneyle varılmak istenen amacın, bunun
kişiye yüklediği külfete ve kişinin sağlığı üzerindeki tehlikeye
göre daha ağır basması,
g) Deneyin mahiyet ve sonuçları hakkında
yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak açıklanan rızanın yazılı
olması ve herhangi bir menfaat teminine bağlı bulunmaması,
Gerekir.
(7) Çocuklar üzerinde bilimsel deneyin
ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için ikinci fıkrada aranan koşulların
yanı sıra;
a) Yapılan deneyler sonucunda ulaşılan
bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların
çocuklar üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
b) Rıza açıklama yeteneğine sahip çocuğun
kendi rızasının yanı sıra ana ve babasının veya vasisinin yazılı
muvafakatinin de alınması,
c) Deneyle ilgili izin verecek yetkili
kurullarda çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanının bulunması,
Gerekir.
(8) Hasta olan insan üzerinde rıza olmaksızın
tedavi amaçlı denemede bulunan kişi, bir yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır. Ancak, bilinen tıbbi müdahale yöntemlerinin
uygulanmasının sonuç vermeyeceğinin anlaşılması üzerine, kişi
üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel yöntemlere uygun tedavi
amaçlı deneme, ceza sorumluluğunu gerektirmez. Açıklanan rızanın,
denemenin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye
dayalı olarak yazılı olması ve tedavinin uzman hekim tarafından
bir hastane ortamında yapılması gerekir.
(9) Birinci
fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi sonucunda mağdurun yaralanması
veya ölmesi halinde, kasten yaralama veya kasten öldürme suçuna
ilişkin hükümler uygulanır.
(10) Bu maddede tanımlanan suçların
bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, tüzel
kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu
önergeye?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Emek, buyurun.
Gerekçesini Sayın Emek açıklayacak.
Buyurun.
ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1255 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde verilen
değişiklik önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, bu teklif temel
yasa olamaz. İç Tüzük’ün 91’inci maddesine hiçbir şekilde girmez. Genel
Kurulda bunun temel yasa olarak görüşülmesi açıkça bir hakkın kötüye
kullanılması olup, İç Tüzük ihlalidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu teklifle yapılmak istenen değişiklikler kısa süre önce yapılan
düzenlemelerin değiştirilmesini içermektedir. Bu durum, Adalet
ve Kalkınma Partisinin yasa yapmada yetersizliğini ve tutarsızlığını
ortaya koymaktadır. Her gelen tasarıyı veya teklifi temel yasa
kapsamı içinde görüşmek, muhalefetin sesini kısmak ve milletvekillerinin
yasama çalışmalarına katkılarını önleme sonucunu doğurmaktadır.
Açık ifadesiyle, Parlamentoyu, AKP İktidarının tasdik makamı haline
getirmektedir. Burası yüce Meclistir değerli milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisinin grup salonu değildir. Bu kararları
orada alabilirsiniz. Ama, yüce Mecliste bu şekilde bir uygulamayı
kural haline getirmenin bir anlamı olmasa gerektir.
AKP’nin bu tutum ve davranışı, Parlamento
tarihimiz ve demokrasi geleneğimiz açısından yanlış uygulamaların
kural haline dönüştüğü bir dönem olarak hatırlanacaktır. Toplumun
bütün kesimlerinde yaratılan sıkıntı, umutsuzluk ve perişanlık
ne acıdır ki yüce Meclisimize de yansımıştır. AKP’nin bu anlayışı,
demokrasi geleneğimize zarar verir noktaya gelmiştir. Çıkış yolu,
yüce Meclisimizi de, milletimizi de AKP anlayışından kurtarmaktır.
Milletimiz, seçimlerde özgür iradesiyle AKP’yi tasfiye edecektir.
AHMET YENİ (Samsun) – Seçime çok var, seçime;
bir sene var.
ATİLA EMEK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir üzüntümü de sizlerle paylaşmak isterim. Sayın
Adalet Bakanı nezaket ve zarafetiyle deneyimli bir parlamenter
ve Bakan olarak tanınır. 22’nci Dönem bir milletvekili olarak ben de
kendilerini böyle tanımıştım, ne var ki geçen hafta Partisinin bir
danışma kurulunda yaptığı konuşmaya kadar.
Değerli arkadaşlarım, demokratik, laik
cumhuriyetimize yönelik tehdit ve tehlikeler karşısında tepki
koyan ve duyarlılık gösteren kesimleri, Sayın Bakan, siyasi maganda
olarak niteledi ve suçladı. Sayın Bakan, siyasi magandalığı ne
kendime ne de cumhuriyetimize, ilke ve değerlerine sahip çıkan
yurttaşlarıma yakıştırmıyor, bu ifadenizi gözden geçirmeniz ve
değerlendirmeniz için size iade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, demokratik, laik cumhuriyetimiz
üzerine bu kürsüden yemin etmiş milletin bir vekili olarak şunu ifade
etmek isterim ki, Türk milletinin ezici çoğunluğu, demokratik, laik
cumhuriyetimizi benimsemiş ve sahiplenmiştir. Milletimiz, cumhuriyetimize,
ilke ve değerlerine yönelik tehdit ve tehlike kimden ve nereden gelirse
gelsin bunları yok etmede kararlıdır. Bu kararlılık, koruma ve savunma
duyarlılığı, siyasi magandalık değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce Türk milleti, cumhuriyetimize ve ilkelerine yönelik tüm tehdit
ve tehlikeleri yok edecek, demokratik, laik cumhuriyetimizi, Yüce
Atatürk’ümüzün ifade ettiği gibi, ilelebet payidar kılacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, yüce Meclise
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Emek.
Sayın milletvekilleri, Hükûmetin ve Komisyonun
katılmadığı…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – …ve gerekçesini biraz önce
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı
bulunamamıştır. Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.24
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.35
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşimi’nin Dördüncü Oturumu’nu
açıyorum.
1255 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/870)
(S. Sayısı: 1255) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 3’üncü maddesinin üzerindeki
önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi,
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı da arayacağım.
Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir ve karar yeter sayısı vardır.
Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 4. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem
Kılıç Yüksel Çorbacıoğlu Mehmet Küçükaşık
Malatya
Artvin Bursa
Feridun
Ayvazoğlu Atilla
Kart
Çorum
Konya
Madde 4- 5237 sayılı Kanunun 87 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 87- (1) Kasten yaralama fiili,
mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından
birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun
vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre
belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci
fıkraya giren hallerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde beş
yıldan az olamaz.
(2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir
hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından
birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin
kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun
düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre
belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci
fıkraya giren hallerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde sekiz
yıldan az olamaz.
(3) Kasten yaralamanın vücutta kemik
kırılmasına veya çıkığına neden olması hâlinde, yukarıdaki maddeye
göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki
etkisine göre, yarısına kadar artırılır.
(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana
gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz
yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki
yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet
hapis cezası ile cezalandırılır.
(6) Kasten öldürme suçunun;
a) Tasarlayarak,
b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,
c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma
veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak
suretiyle,
d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da
eş veya kardeşe karşı,
e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından
kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı,
g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi
nedeniyle,
h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan
kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla,
i) Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu
infialle,
j) Kan gütme saikiyle,
k) Töre saikiyle,
İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
(7) Kişinin yükümlü olduğu belli bir
icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen
ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna
sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması
gerekir.
(8) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer
kabul edilebilmesi için, kişinin;
a) Belli bir icrai davranışta bulunmak
hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan
bir yükümlülüğünün bulunması,
b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın
başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması,
Gerekir.
(9) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile
ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet
hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hallerde
ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği
gibi, cezada indirim de yapılmayabilir.
(10) Fiil, birden fazla insanın ölümüne
ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden
fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu efendim?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECEP
ÖZEL (Isparta) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Çorbacıoğlu, buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun teklifinin
4’üncü maddesiyle ilgili verilen önerge üzerine söz aldım. Bu önergeyle
Türk Ceza Kanunu’nun 87’nci maddesinin üçüncü fıkrasında düzenleme
yapılıyor. Bilindiği üzere, 87’nci maddedeki durum, 86’ncı maddede
düzenlenen kasten yaralama suçunun netice sebebiyle ağırlaşmış
sonuçlarını düzenlemektedir. Kemik kırığı ve daha önce olmayan
kemik çıkığı koşulunun da ağırlaşmış hâl olarak düzenlendiği mevcut
Kanun’da, diğer fıkralardan farklı olarak, cezanın alt ve üst sınırı
belirlenmiş. Bu kez, diğer fıkralarda olduğu gibi, cezada artırım
yoluna gidilmesi gerekir şeklinde düzenleme yapılıyor, biz de bununla
ilgili önerge verdik.
Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, bu
düzenlenmesi gereken konuların doğruluğu, yanlışlığı, bunlar
tartışılır; ancak, kanun yapma tekniğini tartışmamız lazım. Biliyorsunuz,
şu anda görüşülmekte olan teklifin, tüm ceza içeren kanunların düzenlenmesine
yönelik olan ve Adalet Komisyonunda bulunan, toplamı 650 maddeye
giden, 170 kanunu içeren kanun tasarısının bir bölümünü kapsamaktadır.
İsmi de bu teklifin: “Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin;
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi.”
Bence burada bir kelime eksik yazılmış “çeşitli temel kanunlarda
değişlik yapılmasına ilişkin teklif” olmalı.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Temel’i karıştırmayın!
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) – Şimdi,
neden? İddianız, bu kanunun temel kanun olduğu yönünde. Şimdi, temel
kanunla ilgili, biliyorsunuz -Sayın Erdöl “Temel’i karıştırmayın”
diyor, ama, burada sizler karıştırıyorsunuz- İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanunla ilgili sekiz tane niteleme yapılmış.
Şimdi, eğer bu nitelikleri ayrı ayrı değerlendirirseniz, her kanun
temel kanun olur. Ben, bu kanunun temel kanun olduğu iddiasında bulunan
Adalet ve Kalkınma Partisine ve özellikle teklif sahibi Sayın Bekir
Bozdağ’a şu soruyu sormak istiyorum, cevabını istiyorum: Bu kanun
temel kanun ise, temel olmayan kanuna bir örnek versin. Benim bildiğim
kadarıyla, temel kanunu örneklersek, Türk Ceza Kanunu temel kanundur;
ama, çeşitli kanunlarda değişiklik yapan kanun teklifinin temel
kanun olmasını anlamak mümkün değil.
Eğer, biz İç Tüzük’ten doğan hakkımızı
kullanıyoruz diyorsanız, biz böyle yorumluyoruz diyorsanız, biz
de muhalefet olarak İç Tüzük’ten doğan hakkımızı kullanırız, her
maddede önerge veririz, her maddede düşüncelerimizi, maddeyle ilgili
olmasa da açıklamaya çalışırız. Bazen -buradan söylüyorum- düzenlenmesi
gereken maddeler hakkında da önerge veririz. Evet, bu madde düzenlenmesi
gerekiyor. Ama, bizim eleştirimiz, komisyonlarda ve Genel Kurulda
kanun yapma tekniğine yöneliktir. Madde doğru olabilir, ama, yapılan
yöntem yanlış.
Muhalefet olarak siz engelleyici oluyorsunuz
diyorsanız, bugün, özellikle, eğer gündeminize bakarsanız, üç Adalet
ve Kalkınma Partisi milletvekili gündem dışı söz aldı ve bu konuşmaların
iki tanesine, sayın Hükûmet temsilcilerinden, sayın bakanlardan cevap
verildi. Yani, kendiniz söylediniz kendiniz dinlediniz. Ama, sonuçta,
hem burada çoğunluğu sağlamayarak açılışta hem de bu gündem dışı
konuşmalarla, bugünün kanun yapmak için ayrılan bölümünün bir saat
on dakikasını siz bu yöntemle harcadınız. Efendim, Vakıflar Yasası’yla
ilgili yaptıklarınız veya medeniyetler ittifakıyla ilgili yaptıklarınız
konusunda bir şey söylemek istiyorsanız, Grup toplantınızda bunu
söyleyin, Genel Kurulun gündemini neden işgal ediyorsunuz? İşgali
yapan sizsiniz, tabiri caizse, Genel Kurulun zamanını çalan sizsiniz,
ama…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, son cümlelerinizi rica
edeyim.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum.
…gelip, “Efendim, Genel Kurulu çalıştırmıyorsunuz,
engelliyorsunuz.” diyen de sizsiniz. Yani, bu konuda bir karara varalım.
Eğriye eğri, doğruya doğru diyelim. Bakın, ben burada söylüyorum:
Çıkması gereken kanunu, sırf sizin bu kanun çalışma usulünüz nedeniyle
engellemeye çalışıyoruz, çıkmaması gerekende zaten bu görevi
yapıyoruz. Ama, siz de gelin, evet, burada, bize İç Tüzük’te tanınan
hakkı biz de kötüye kullanıyoruz deme cesaretini gösterin. Ne yazık
ki, bunu söylemiyorsunuz. O zaman, şu geliyor: Siz, demek ki, inanarak
konuşmuyorsunuz. İktidar Partisi olarak sizlere -muhalefet partisi
sözcüsü olarak- kanun yapmada, komisyon çalışmalarında muhalefeti
de toplumu da dikkate ve ciddiye almanızı öneriyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çorbacıoğlu.
Sayın milletvekilleri, gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler…
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama yapılmasını
istiyoruz.
BAŞKAN – Bir dakika efendim, isimleri
tespit edelim.
Sayın Anadol, Sayın Altınorak, Sayın
Emek, Sayın Eraslan, Sayın Çorbacıoğlu, Sayın Özcan, Sayın Özyurt,
Sayın Ekmekcioğlu, Sayın Tiryaki, Sayın Kılıç, Sayın Ayvazoğlu,
Sayın Kart, Sayın Saygun, Sayın Önder, Sayın Diren, Sayın Küçükaşık,
Sayın Meral, Sayın Ünlütepe, Sayın Ercenk, Sayın Akyüz, Sayın Karademir.
Sayın milletvekilleri, yoklama için
beş dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı
yeter sayısı vardır.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/870)
(S. Sayısı: 1255) (Devam)
BAŞKAN – 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge var,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 5. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem
Kılıç Feridun Ayvazoğlu Yüksel Çorbacıoğlu
Malatya Çorum Artvin
Atilla
Kart Mehmet
Küçükaşık
Konya Bursa
Madde 5- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun 89. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 89- (1) Taksirle başkasının vücuduna
acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına
neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası
ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından
birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden
önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre
belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir
hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin
işlevini yitirmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin
kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre
belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına
neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması
ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına
giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde
şikâyet aranmaz.
(6) İnsan üzerinde bilimsel bir deney
yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(7) İnsan üzerinde yapılan rızaya dayalı
bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için;
a) Deneyle ilgili olarak yetkili kurul
veya makamlardan gerekli iznin alınmış olması,
b) Deneyin öncelikle insan dışı deney
ortamında veya yeterli sayıda hayvan üzerinde yapılmış olması,
c) İnsan dışı deney ortamında veya hayvanlar
üzerinde yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin,
varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların insan üzerinde
de yapılmasını gerekli kılması,
d) Deneyin, insan sağlığı üzerinde öngörülebilir
zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması,
e) Deney sırasında kişiye insan onuruyla
bağdaşmayacak ölçüde acı verici yöntemlerin uygulanmaması,
f) Deneyle varılmak istenen amacın, bunun
kişiye yüklediği külfete ve kişinin sağlığı üzerindeki tehlikeye
göre daha ağır basması,
g) Deneyin mahiyet ve sonuçları hakkında
yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak açıklanan rızanın yazılı
olması ve herhangi bir menfaat teminine bağlı bulunmaması,
Gerekir.
(8) Çocuklar üzerinde bilimsel deneyin
ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için ikinci fıkrada aranan koşulların
yanı sıra;
a) Yapılan deneyler sonucunda ulaşılan
bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların
çocuklar üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
b) Rıza açıklama yeteneğine sahip çocuğun
kendi rızasının yanı sıra ana ve babasının veya vasisinin yazılı
muvafakatinin de alınması,
c) Deneyle ilgili izin verecek yetkili
kurullarda çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanının bulunması,
Gerekir.
(9) Hasta olan insan üzerinde rıza olmaksızın
tedavi amaçlı denemede bulunan kişi, bir yıla kadar hapis cezasıyla
cezalandırılır. Ancak, bilinen tıbbi müdahale yöntemlerinin uygulanmasının
sonuç vermeyeceğinin anlaşılması üzerine, kişi üzerinde yapılan
rızaya dayalı bilimsel yöntemlere uygun tedavi amaçlı deneme, ceza
sorumluluğunu gerektirmez. Açıklanan rızanın, denemenin mahiyet
ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak yazılı
olması ve tedavinin uzman hekim tarafından bir hastane ortamında
yapılması gerekir.
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECEP ÖZEL
(Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
Sayın Ayvazoğlu, buyurun.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yeni bir teklifle karşı karşıyayız. Daha
önce de arkadaşlarımızın belirttiği gibi, bunun, bir yasa teklifinden
ziyade hükûmet tasarısı şeklinde adlandırılmasının daha doğru
olacağı kanısını taşımaktayız.
Öncelikle, böyle bir düzenlemede vermiş
olduğumuz önergenin, gerek Komisyon tarafından gerekse Hükûmet tarafından
kabul edilmeyeceği noktasından hareketle, bu değiştirilmek istenilen
Türk Ceza Kanunu’nun 89’uncu maddesinin (5)’inci fıkrasındaki teknik
terimlerin işin gerçekten özüne uygun olmadığını, yapılış itibarıyla
da, gerek yazım tekniğine gerekse açıklayıcı olmaması ve tereddütleri
giderici şekilde yazılmamış olması nedeniyle şunları ifade etmek
istiyorum: (5)’inci fıkranın şu andaki hâliyle, “Taksirle yaralama
suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak,
birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle
işlenmesi hâlinde şikâyet aranmaz.” şeklinde teklifle değiştirilmek
isteniyor.
Şimdi, biz, bu Ceza Kanunu’nun başından
sonuna kadar ve daha sonra uygulama aşamasında da gerçekten hep
“AB’ye uyum” adı altında hızlandırılmış bir tren gibi hızlandıra hızlandıra
bu hâle getirdiğimizi söyleyedurduk ve bunların sonuçlarında,
şimdi, gerek uygulayıcılar -savcılar ve yargıçlar- ve gerekse avukat
camiasından gelen şikâyetlerde bunun bizim söylediğimiz noktalarda
gerçekten haklı çıktığını ortaya çıkartmış oluyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, 89’uncu
maddeye baktığımızda çoğu yerlerinde suçtan, kimi yerlerinde fiilden,
kimi yerlerinde de yaralamadan bahsediliyor. Şimdi, yaralama
şeklinde veya yaralama fiili şeklinde mi algılanacak burası, yoksa
suç şeklinde mi adlandırılacak? Aslına bakıldığında bu maddede,
belirli yerlerde olmak üzere üç tane fiilden bahsediliyor, diğer
yerlerde yaralamaya dönüşüyor, diğer yerde suç şekline dönüşüyor.
Bunun, aslında, şu şekilde olmasının kanun tekniği açısından faydalı
olacağı kanısını işaret etmek istiyorum: (5)’inci fıkranın “taksirle
yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır”
denildikten sonra “ancak, birinci fıkradaki yaralama fiili hariç
maddede yer alan diğer yaralama fiillerinin bilinçli taksirle işlenmesi
hâlinde şikâyet aranmaz” şeklinde olmasının gerçekten kanun tekniğine
daha uygun olduğunu belirtmek istiyorum, daha açıklayıcı olduğunu
belirtmek istiyorum, daha net bir tarif olduğunu belirtmek istiyorum.
Bunu, tabii ki önergemizin kabul edilmeyeceğinden hareketle söylediğimizi
belirttim. En azından, bu şekilde değiştirilmesinin fayda getireceğini
burada bulunan değerli komisyon üyelerimize ve Sayın Bakana iletmek
istiyorum. Bunun bu şekilde düzeltilmesinin fayda getireceğine
inanmış olduğumu belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz, burada bu
teklifi görüşüyoruz ve görüşülen, konuşulan bütün özündeki çıkış
noktasının, bu teklifin temelini oluşturan, daha doğrusu dayanağını
oluşturan kanunların ve değiştirilmesi gerektiği noktasındaki
maddelerin temel kanun şeklinde olmayacağı gerçeği ortadadır.
Yani, burada hiçbirimiz birbirimizi kandırmaya çalışmayalım.
Özellikle sizler kendi kendinizi kandırmak isteyebilirsiniz ama,
geliniz, bizi kandırmaya çalışmayınız. Dört yıldan beri bizleri
kandırmaya çalışıyorsunuz, biz kanmıyoruz. Dört yıl öncesi seçimlere
giderken milleti kandırmaya çalıştınız, kandırdınız, iktidara
geldiniz. İktidara geldikten sonra da, dört yıldan beri yine milleti
kandırıyorsunuz, kandırmaya devam ediyorsunuz, ama şunun bilinmesini
istiyoruz ki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Milleti
kandırıyorsunuz ne demek Feridun Bey?
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) – …şimdiye
kadar kandıramadığınız muhalefet partisi, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bizleri yine kandıramayacaksınız ve kandırmaya çalıştığınız
millet de, artık, dört yılın sonunda, yolun sonuna doğru yaklaşırken
size kanmıyor, size kanmayacak ve kanmayacağını da önümüzdeki seçimlerde
size açıkça gösterecektir diyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Size her seferinde
gösteriyor. Muhalefete devam.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayvazoğlu.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısının
aranmasını istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı
arıyorum.
Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Evet, Divan Kâtipleri arasında mutabakat
sağlanamadığından oylamayı elektronik cihazla yapacağım.
Üç dakika süre veriyorum ve oylamayı
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı vardır ve önerge reddedilmiştir.
Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
6’ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 6. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Feridun
Baloğlu Mehmet Küçükaşık Feridun Ayvazoğlu
Antalya Bursa Çorum
Atilla
Kart Mehmet
Nuri Saygun
Konya Tekirdağ
Madde 6- 5237 sayılı Kanunun 142 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 142-
(1) Hırsızlık suçunun;
a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve
kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu
yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında,
b) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla
birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde
muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,
c) Halkın yararlanmasına sunulmuş ulaşım
aracı içinde veya bunların belli varış veya kalkış yerlerinde bulunan
eşya hakkında,
d) Bir afet veya genel bir felaketin meydana
getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla
hazırlanan eşya hakkında,
e) Adet veya tahsis veya kullanımları
gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında,
f) Elektrik enerjisi hakkında,
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Suçun;
a) Kişinin malını koruyamayacak durumda
olmasından veya ölmesinden yararlanarak,
b) Elde veya üstte taşınan eşyayı çekip
almak suretiyle ya da özel beceriyle,
c) Doğal bir afetin veya sosyal olayların
meydana getirdiği korku veya kargaşadan yararlanarak,
d) Haksız yere elde bulundurulan veya
taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle,
e) Bilişim sistemlerinin kullanılması
suretiyle,
f) Tanınmamak için tedbir alarak veya
yetkisi olmadığı halde resmi sıfat takınarak,
g) Barınak yerlerinde, sürüde veya
açık yerlerde bulunan büyük veya küçük baş hayvan hakkında,
İşlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur. Suçun, bu fıkranın (b) bendinde
belirtilen surette, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak
durumda olan kimseye karşı işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte
biri oranına kadar artırılır.
(3) Suçun, sıvı veya gaz hâlindeki enerji
hakkında ve bunların nakline, işlenmesine veya depolanmasına
ait tesislerde işlenmesi halinde, ikinci fıkraya göre cezaya hükmolunur.
Bu fiilin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde,
onbeş yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(4) Hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla
konut dokunulmazlığının ihlâli veya mala zarar verme suçunun işlenmesi
halinde, bu suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi
için şikayet aranmaz.
(5) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının
hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı
gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara
uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir
malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan
kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(6) Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun,
kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya
var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir belgeyi vermeye,
böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet
haline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir
senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi
halinde de aynı ceza verilir.
(7) Mağdurun, herhangi bir vasıta ile
kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hale getirilmesi de, yağma
suçunda cebir sayılır.
(8) Hırsızlık suçunun, malın geçici
bir süre kullanılıp zilyedine iade edilmek üzere işlenmesi halinde,
şikayet üzerine, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilir. Ancak
malın suç işlemek için kullanılmış olması halinde bu hüküm uygulanmaz.
BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu
önergeye?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECEP
ÖZEL (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutalım?
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Konuşacağım
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Saygun önergesinin gerekçesini
açıklayacak.
Sayın Saygun, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin
6’ncı maddesiyle ilgili söz aldım. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu 6’ncı madde
kanun teklifinde yoktu. Bu 6’ncı madde daha sonra Komisyonda teklifin
içine dâhil edildi. Tabii, bu teklifin içine dâhil ediliş şekli veyahut
bunca zamandır yapılan çalışmalara rağmen bunların o güne kadar
düşünülememiş olması ve son dakikada Komisyonda dâhil edilmesi
işin ne kadar ciddiyetten uzak olduğunun bence en yakın göstergelerinden
biri.
Değerli arkadaşlarım, iki gündür bu yasayı
görüşürken hep tekrar ettiğimiz bir söz var: “Bu ceza mevzuatı bir
yazboz tahtası değildir.” Ama, böylesine art arda yapılan değişikliklerle,
inanın, bir yazboz tahtası haline dönüşmüş oldu.
Bakın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
5328 sayılı Kanun’la 12 maddesi değişerek yola çıkıldı. Arkasından,
5357 sayılı Kanun’la 38 maddesi daha değiştirildi. Bu Cumhurbaşkanından
iade edilince 5377 sayılı Kanun’la bir kez daha 38 madde getirildi.
Sonra Adalet Komisyonunun 1/1187 sayılı teklifinde 11 madde değişikliği
getirildi ve bugün 14 madde daha getirildi. Eğer, Ceza Usulü’ne bakarsanız
pek farklı değil, Ceza Muhakemesi Kanunu’na bakarsanız o da pek
farklı değil. 5328 sayılı Yasa’yla 1 madde, 5353 sayılı Yasa’yla 31
madde, Adalet Komisyonunun bu teklifiyle de, bu gelen 1255 sıra sayıyla
da 11 maddede değişiklik teklifi geldi.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Adalet
ve Kalkınma Partisinin sık sık söylediği bir söz var: “Meclisi çalıştırıyoruz,
Meclis çalışıyor, Meclis üretiyor.” Evet, eğer toplamda 114 tane maddeyi,
daha önce bu Meclisin çalışıp, onaylayıp, belirlediği 114 tane maddeyi,
dört defa daha görüşme gereği duymuşsak, gene bu Meclise getirip
çalışmışsak, gene bunları bir daha değerlendirmişsek ve siz bunlara
çalışma diyorsanız, o zaman, bizim aynı mantaliteyle bu işe bakmadığımız
çok açık. Yani, aynı şeyi dört defa üst üste buraya getiriyorsak, bunun
adı çalışma falan olmaz. Bunun adı bir yazboz tahtası olur ve korkarım…
Çok merak ettiğim bir husus var, bu da herhâlde yakın bir zamanda olacak.
Biz, yeni bir Ceza Kanunu yaptık, 5237 sıra sayısıyla. Korkarım, kısa
bir zaman sonra bu işin altından kalkamayacağız, bir kaç defa daha
değişiklik getireceğiz, bir iki ay içinde, sonra bir kaç ay içinde,
ondan sonra birileri diyecek ki, ya arkadaşlar biz yanlış yaptık,
biz bu yeni Ceza Kanunu düzenlemesinden vazgeçelim, hadi 765 sayılı
Yasa’yı geri getirelim. Yani, bunu da getirirseniz şaşırmayacağız.
Çünkü, öylesine bir hatalar zinciri devam ediyor ki, 765’i geri getirirseniz,
belki de hatalardan rücu etmiş olursunuz. Belki de en doğrusunu yaparsınız,
çünkü, koca bir cumhuriyet tarihinde görmediği kadar değişikliği
Ceza Kanunu’nda, biz burada altı ayda hallettik, altı ayda bu kadar
değişiklik yarattık.
Şimdi, bu yaratmış olduğumuz değişikliklerle
ilgili olarak söyleyebileceklerim rakamsal açıda bu anlamda. Bugün,
bu getirdiğimiz de, üç aşağı beş yukarı aynı nitelikte.
Yalnız, değerli arkadaşlarım, biraz
geriye dönün lütfen ve şöyle bir birlikte düşünelim: 22’nci Dönem
Parlamentosu açıldıktan sonra bu Mecliste yaklaşık ikibuçuk yıl
uyum içinde, yanlışların, ana muhalefetin de desteğiyle düzeltildiği
bir ortamda fikir birliğine vararak, parlamento görevimizi, yasama
görevimizi olabildiğince sağlıklı yaptık.
Siz o zaman iktidardaydınız, bugün de
iktidardasınız. Ama, ne yazık ki, son bir-birbuçuk yıldır bu iktidar
anlayışınızda çok ciddi bir değişiklik var. Evvelden, paylaşmaktan
haz duyuyordunuz, doğrusu oluyordu ve paylaştığımız için de olabilecek
yanlışlıkları giderme şansımız oluyordu, birlikte gideriyorduk.
Son birbuçuk yıldır, siz, kimseyle paylaşmaz oldunuz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Güya ustalaştılar.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) – Son birbuçuk
yıldır, hiç kimseyle paylaşmaz oldunuz, her şeyin kararını kendiniz
veriyorsunuz, “biz yaparız” mantığıyla yolunuza devam ediyorsunuz
ve siz yapıyorsunuz. Sizin yaptıklarınız meydanda. Bir yasaya, bir
yıl gibi bir sürede dört defa değişiklik getirme ihtiyacı duyuyorsanız,
yaptıklarınız külliyen yanlıştır. Sadece bu Yasa için değildir,
son birbuçuk yıldaki bütün uygulamalarınız bu mantalitededir ve
bu nedenle, birbuçuk yıldır sürekli hata yapıyorsunuz. Bu, sanırım,
ilk ikibuçuk yıl içindeki rahatlığınızdan kaynaklanıyordu. Paylaşma
ihtiyacını, belki, bunun için duymuşsunuzdur. Ama, son birbuçuk yılda
ciddi bir düşüş, ciddi bir sıkıntı ve ciddi bir başarısızlık.
Bunu, gördüğümüz kadarıyla, bu ülkenin
insanları değerlendirmeye aldılar. Biz… Keşke, bu Mecliste doğru
bir uygulama olsaydı, keşke, her şeyi doğru yapsaydık ve vatandaşın
huzurunda, keşke, siz böyle bir sancılı duruma gelmeseydiniz diye
düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) – Bitiriyorum
Başkanım.
BAŞKAN – Efendim, ek süre verdim. Son cümlenizi
rica edeyim.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) – Ama, ne
yazık ki, bizi dinleme ihtiyacı duymadınız, bildiğiniz gibi gittiniz.
Sanıyorum, günü geldiğinde halk da size, bu bildiğiniz gibi gitmenin
karşılığını oylarıyla cevap olarak verecektir.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Saygun.
Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Divan üyeleri arasında mutabakat sağlanamadı.
Üç dakika süre veriyorum efendim oylama
için ve başlatıyorum oylamayı.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı mevcut olup, önerge reddedilmiştir.
Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Madde 7…
MADDE 7-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 7. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem
Kılıç Yüksel Çorbacıoğlu Mehmet Küçükaşık
Malatya Artvin Bursa
Ziya
Yergök Atilla Kart Feridun Ayvazoğlu
Adana Konya Çorum
Madde 7- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun 191. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 191- (1) Kullanmak için uyuşturucu
veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir
yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu suçtan dolayı açılan davada mahkeme,
birinci fıkraya göre hüküm vermeden önce uyuşturucu veya uyarıcı
madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik
tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya
uyarıcı madde satın alan, kabul eden ya da bulunduran kişi hakkında,
denetimli serbestlik tedbirine karar verebilir.
(3) Hakkında tedaviye ve denetimli
serbestlik tedbirine karar verilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan
tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun
davranmakla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine
hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu
uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu
veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında
bilgilendirir, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik
olarak öğütte bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları
hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek, hâkime verir.
(4) Tedavi süresince devam eden denetimli
serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren
bir yıl süreyle devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma
süresinin uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre
üç yıldan fazla olamaz.
(5) Tedavinin ve denetimli serbestlik
tedbirinin gereklerine uygun davranan kişi hakkında açılmış olan
davanın düşmesine karar verilir. Aksi takdirde, davaya devam olunarak
hüküm verilir.
(6) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan
kişi, hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın
almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı cezaya hükmedildikten
sonra da, iki ilâ dördüncü fıkralar hükümlerine göre tedaviye ve
denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulabilir. Bu durumda, hükmolunan
cezanın infazı ertelenir. Ancak, bunun için kişi hakkında bu suç nedeniyle
önceden tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmemiş
olması gerekir.
(7) Kişinin mahkûm olduğu ceza, tedavinin
ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması
halinde, infaz edilmiş sayılır; aksi takdirde, derhal infaz edilir.
(8) Sahte olarak para veya kıymetli damga
üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya kabul eden kişi,
bu para veya kıymetli damgaları tedavüle koymadan ve resmi makamlar
tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve sahte
olarak üretilen para veya kıymetli damgaların üretildiği veya saklandığı
yerleri merciine haber verirse, verilen bilginin suç ortaklarının
yakalanmasını ve sahte olarak üretilen para veya kıymetli damgaların
ele geçirilmesini sağlaması halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(9) Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı ve Başbakanlık tarafından kullanılan
mührü sahte olarak üreten veya kullanan kişi, iki yıldan sekiz yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(10) Kamu kurum ve kuruluşlarınca veya
kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca kullanılan
onaylayıcı veya belgeleyici mührü sahte olarak üreten veya kullanan
kişi, bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(11) Kanun veya yetkili makamların emri
uyarınca bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını
sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluş amacına aykırı
hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası
ile cezalandırılır.
BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECEP
ÖZEL (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Yergök, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1255 sıra sayılı, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesiyle ilgili önerge
hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi ve yüce milletimizi
saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, söz konusu
7’nci maddeyle, Türk Ceza Yasası’nın, kullanmak için uyuşturucu madde
satın alma, kabul etme ve bulundurma suçunu düzenleyen 191’inci
maddesi yeniden düzenlenmektedir. Çünkü, bu maddedeki düzenlemeyle
ilgili uygulamada tereddütler olduğu ve bu tereddütleri gidermenin
amaçlandığı belirtilmektedir. Yasaların mümkün olduğu kadar uygulamada
tereddüt yaratmayacak şekilde düzenlenmesinde sayısız yarar vardır.
Zaten, içinde bulunduğumuz süreçte, çok sık değişen, aceleyle ele
alınan, yeterince tartışılmadan, olgunlaştırılmadan çıkarılan
yasaların en büyük sıkıntısını bunları uyarlama ve uygulama durumunda
olanlar çekmiştir, işlerini büsbütün zorlaştırmıştır. Yasaların
toplumun ihtiyaçlarını yansıtacak ve uygulamada çelişki ve tereddüt
doğurmayacak biçimde hazırlanması, çok esaslı bir hazırlık safhasından
geçirilmesi, uygulamacıların görüşlerinin ve katkılarının daha
o aşamada alınması, sağlam bir altyapısının bulunması gerekir.
22’nci Dönemde, özellikle de temel ceza
yasalarıyla ilgili süreç tam bir yapboz sürecine dönüşmüştür. Bir
defa, Hükûmet, bir kanun tasarısını sevk ederken noktasına, virgülüne
dokunulmadan geçsin anlayışıyla sevk ediyor. Diğer taraftan, iktidar
partisi, benim Mecliste yeterli çoğunluğum var, yasama çalışmalarını
istediğim gibi yönlendiririm, istediğim gibi düzenlerim anlayışını
sürdürüyor. Bugün, bu, öyle bir noktaya tırmandı ki, gün içinde gündem
değişiyor, yemek arasında yasaların görüşme sırası değişiyor.
Milletvekili arkadaşlarımız oldubittilerle karşı karşıya bırakılıyor,
Meclis çalışmalarına katkıları en aza indiriliyor.
İşin en vahim noktası ise, temel yasa
kavramıyla ilgili yanlış uygulamadır. İç Tüzük’ün bu imkânı amacından
saptırılıyor, bir hakkın suistimali olarak kullanılıyor. Âdeta,
milletvekillerini ve Meclisi baypas etmenin aracına dönüştürülüyor.
Görüşmekte olduğumuz toplam 47 maddeden
ibaret olan, adı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi” olan bir kanun teklifi temel yasa olarak görüşülebilir
mi? Bu teklifin temel yasayla ne ilgisi var? Burada, açıkça İç Tüzük
ve Anayasa ihlali yapılıyor.
Değerli arkadaşlarım, bu yüce Meclis,
22’nci Dönemde temel ceza yasalarını da görüşerek kanunlaştırdı.
Hatırlamanızı istiyorum, dikkatlerinize sunuyorum: 345 maddelik
yeni Ceza Yasası’nı üç günde, 335 maddelik yeni Ceza Muhakemesi Yasası’nı
iki günde, 121 maddelik yeni Ceza İnfaz Yasası’nı bir günde görüşerek
kabul etti.
Biz, bu yasaların görüşülmesi sürecinde,
gerek komisyonlarda gerek Genel Kurulda, gerekli itirazlarımızla
birlikte, kısıtlı zaman içinde ciddi katkı sağladık, kolaylık sağladık.
Peki, şimdi soruyorum: Bu kadar kapsamlı
temel yasalar nasıl oldu da üç günde, iki günde, bir günde Genel Kurulda
görüşülüp kabul edildi? Temel yasa olarak mı görüştük bu yasaları?
Hayır, gruplar arasında sağlanan uzlaşmayla, bu kadar kısa süre içerisinde
yasalaşmaları mümkün olabildi. Temel yasa olarak görüşülmüş olsaydı,
bu mümkün olabilir miydi? Çünkü, o tarihlerde, Avrupa Birliği sürecinin
de zorlaması, belli tarihe kadar bu yasaların Meclisten çıkarılmasına
dönük talepler etkili oldu. Avrupa Parlamentosu Başkanı bile Meclisimize
geldi ve bu kürsüden yaptığı konuşmada, müzakere tarihi için şu şu
yasaların şu tarihe kadar çıkması gereğinden söz etti.
Bu temel ceza yasalarının Genel Kurul
görüşmelerinde, ben ve Grubumuza mensup pek çok arkadaşımız, yeterince
tartışılmadan, konuşulmadan, bu kadar hızlı şekilde yasa çıkarılmasının
uygulamada sıkıntı yaratacağına o zaman da dikkati çekmiştik.
Bu eleştiriler üzerine söz alan Sayın Adalet Bakanı “Avrupa Birliği
bir medeniyet projesi. Biz de bu medeniyet projesi içerisinde yer
almak istiyoruz. Bunun için acelemiz var.” demişti.
Bugün geldiğimiz noktaya bakarsak,
biz, aceleyle çıkardığımız bu yasaları yürürlüğe girmeden değiştirmeye
başladık, hâlâ değiştiriyoruz, tekrar değiştiriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla) – Bitiriyorum
Sayın Başkan.
Sadece değiştirmiyoruz, zorunlu müdafilik
konusunda olduğu gibi bazı konularda geri adım atıyoruz, kapsamı
daraltıyoruz, kaynağı artıracak yerde kapsamı daraltıyoruz. Hani
hukuk devleti? Hani adil yargılanma hakkı? Hani savunmanın kutsallığı?
Burada, yine aynı hataları yaparak, yine aynı acele, yine aynı oldubitti,
yine muhalefeti, Meclisi ve milletvekillerini dışlayan bir anlayışla
işi götürüyoruz. Bunun sonucu ise, uygulamada yeni tereddütler,
yeni sıkıntılar, yeniden başa dönme ve yeni değişiklikler olacaktır.
Avrupa Birliği sürecinde ise geldiğimiz
nokta ortada; askıya alındık 8 başlıkta.
Takdirlerinize sunuyor, yüce Meclisi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz efendim.
Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunacağım.
III.
- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama yapılmasını
istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama talebi var.
Şimdi, tespit yapacağım:
Sayın Emek, Sayın Aslan, Sayın Arz, Sayın
Anadol, Sayın Kılıç, Sayın Ayvazoğlu, Sayın Bayındır, Sayın Saygun,
Sayın Akyüz, Sayın Önder, Sayın Işık, Sayın Yergök, Sayın Kart, Sayın
Ekmekcioğlu, Sayın Pekel, Sayın Karademir, Sayın Özyurt, Sayın Özcan,
Sayın Çorbacıoğlu, Sayın Kamacı.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı
yeter sayısı vardır.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/870)
(S. Sayısı: 1255) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Madde 8’i okutuyorum:
MADDE 8-
Madde üzerinde bir önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 8. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem
Kılıç Yüksel Çorbacıoğlu Mehmet Küçükaşık
Malatya Artvin Bursa
Feridun
Ayvazoğlu Atilla
Kart
Çorum Konya
Madde 8- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun 221. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 221. – (1) Suç işlemek amacıyla örgüt
kurma suçu nedeniyle soruşturmaya başlanmadan ve örgütün amacı
doğrultusunda suç işlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği
bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kurucu veya yöneticiler
hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2) Örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti
çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeksizin,
gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi
halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(3) Örgütün faaliyeti çerçevesinde
herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeden yakalanan örgüt
üyesinin, pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının
yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi halinde, hakkında
cezaya hükmolunmaz.
(4) Suç işlemek amacıyla örgüt kuran,
yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına
suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin,
gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde
işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, hakkında örgüt kurmak,
yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz.
Kişinin bu bilgileri yakalandıktan sonra vermesi halinde, hakkında
bu suçtan dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim
yapılır.(1)
(5) Etkin pişmanlıktan yararlanan kişiler
hakkında bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur.
Denetimli serbestlik tedbirinin süresi üç yıla kadar uzatılabilir.
(6) Kişi hakkında, bu maddedeki etkin
pişmanlık hükümleri birden fazla uygulanmaz.
(7) a) Bir çocuğa müstehcen görüntü, yazı
veya sözleri içeren ürünleri veren ya da bunların içeriğini gösteren,
okuyan, okutan veya dinleten,
b) Bunların içeriklerini çocukların
girebileceği veya görebileceği yerlerde ya da alenen gösteren,
görülebilecek şekilde sergileyen, okuyan, okutan, söyleyen, söyleten,
c) Bu ürünleri, içeriğine vakıf olunabilecek
şekilde satışa veya kiraya arz eden,
d) Bu ürünleri, bunların satışına mahsus
alışveriş yerleri dışında, satışa arz eden, satan veya kiraya veren,
e) Bu ürünleri, sair mal veya hizmet satışları
yanında veya dolayısıyla bedelsiz olarak veren veya dağıtan,
f) Bu ürünlerin reklamını yapan,
Kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis
ve adlî para cezası ile cezalandırılır.
(8) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri
basın ve yayın yolu ile yayınlayan veya yayınlanmasına aracılık
eden kişi altı aydan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para
cezası ile cezalandırılır.
(9) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri
içeren ürünlerin üretiminde çocukları kullanan kişi, beş yıldan on
yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
Bu ürünleri ülkeye sokan, çoğaltan, satışa arz eden, satan, nakleden,
depolayan, ihraç eden, bulunduran ya da başkalarının kullanımına
sunan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî
para cezası ile cezalandırılır .
(10) Şiddet kullanılarak, hayvanlarla,
ölmüş insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan yoldan yapılan cinsel
davranışlara ilişkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünleri
üreten, ülkeye sokan, satışa arz eden, satan, nakleden, depolayan,
başkalarının kullanımına sunan veya bulunduran kişi, bir yıldan
dört yıla kadar hapis cezası ve beşbin güne kadar adlî para cezası
ile cezalandırılır.
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECEP
ÖZEL (Isparta) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak
mısınız?
ATİLLA KART (Konya) – Konuşacağım Sayın
Başkan.
BAŞKAN –Sayın Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa teklifinin 8’inci maddesiyle
ilgili değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 58 ve 59’uncu
Hükûmetin iddialı hedeflerinin başında, kamu yönetiminde ve mevzuatta
yeni bir yapılanma sürecini başlatmak söylemi gelmektedir. Türk
Ceza Kanunu değişikliği de bu hedeflerden birisiydi. Bu amaç ve
önerge kapsamı doğrultusundaki değerlendirme, tespit ve gözlemlerimi
sizinle paylaşmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, 22’nci Yasama
Döneminin başından itibaren hiçbir yasama döneminde görülmeyen,
örneği görülmeyen bir kanun yapma süreciyle karşı karşıyayız. Yeni
yasa tasarıları veya teklifleri -ki, bu tekliflerin de çoğu zaman
Hükûmetin bilgisi ve talimatı doğrultusunda hazırlandığını çok
iyi biliyoruz- Meclis gündemine taşınırken muhtelif yasalarda değişiklikler
yapıldığını görüyoruz. Görüşülmekte olan bu yasa teklifinde de
5237, 5252, 5271, 5275, 5320, 5326, 5395 ve 5402 sayılı yasalarda değişikliklerin
amaçlandığını görüyoruz. Dikkatinize sunuyorum: Değişiklik yapılmak
istenen yasaların numaralarından da anlaşılacağı üzere, bu yasalar
22’nci Yasama Döneminde genellikle son birbuçuk, iki yıl içinde çıkarılan
yasalardır. Bir Meclisin kendi çıkardığı yasalarla bir iki yıl içinde
bu kadar oynama yapması, değişiklikler yapması başlı başına sorgulanması
gereken ve herhâlde olumlu anlamda kabul görebilecek bir özellik taşımaz.
Bu süreç bile, bu Meclisin verimli ve serbest iradeyle çalışmadığı
yolundaki eleştirilerimizi doğrulamaya yeterlidir diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, arkadaşlarım
da, sözcü arkadaşlarım da hep ifade ettiler, bu teklifin temel özellikleri
arasında, kamu davasının açılmasının ertelenmesi, hükmün tefhiminin
ertelenmesi ve uzlaşma düzenlemeleri başta gelmektedir. Kabul
etmek gerekir ki, bu değişiklikler, hem kamu yönetimi ve hem de suç
ve ceza adaleti bakımından temel bir değişikliktir, siyasi ve sosyal
bir tercihi ortaya koyan değişiklik niteliğindedir. Bir siyasi
iktidar, elbette, bu tercihi yapabilir, buna saygı gösteriyorum.
Ama, bu değişikliği yaparken, acaba, hangi amaca hizmet ediyoruz,
hangi sosyal sınıfa hizmet ediyoruz, hitap ediyoruz, bunu sorgulamamız
gerekiyor.
İşte, bu teklifte de, bu Hükûmetin temel
karakteristiğini ortaya koyan bir değişikliği görüyoruz değerli
arkadaşlarım. Hangi sosyal sınıfa hizmet ettiğini, sosyal tercihlerini
hangi sosyal yapıdan yana kullandığını gösteren bir tablodan söz
ediyorum. Hükûmetin, emek ve çalışan grubun yerine, sermaye grubuna,
ekonomik gücü yüksek olana, yasa dışı örgütlenen kayıt dışı kesimlere
hizmet etmeyi öncelikli hedef seçtiğini gösteren bir tabloyla karşı
karşıyayız.
Ceza hukukunu bile özelleştirme mantığı
ve anlayışıyla düzenlemek isteyen bir hükûmet anlayışından söz ediyorum.
Sağlık ve eğitim alanındaki süreçlerden sonra, yargı alanında da
benzer girişimlerin ve süreçlerin başladığını ibretle izliyoruz
değerli arkadaşlarım.
Aslında, biraz evvel de ifade ettiğim
gibi, Hükûmetin sosyal tercihlerini göz önüne aldığımız zaman, geldiğimiz
bu aşamadaki bu tercihlerine şaşırmamak gerekiyor. Bunu, bu anlamda
yadırgamamak gerekiyor
Bakın, bir örnek vermek istiyorum değerli
arkadaşlarım; bunu, lütfen, vicdanlarınıza seslenerek ifade etmek
istiyorum, ne yapıyoruz bu teklifle? Şu suçları da, -beş tanesinden
söz edeceğim, altı tanesinden söz edeceğim- bunları da uzlaşma kapsamına
alıyoruz. Nedir bunlar? Kasten yaralama, taksirle yaralama, konut
dokunulmazlığını ihlal etmek. Bunları, bu ilk üçü tartışılabilir,
ceza…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) – …adaletine bakış
açınıza göre, sosyal tercihlerinize göre bunlar tartışılabilir;
ama, devamını dikkatlerinize sunuyorum: Çocuğun kaçırılması ve
alıkonulması ve beşincisi -ki, en önemlisi bu, vurgulamak istediğim
bu, anlatmak istediğim bu- ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri
sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanmasını da değerli
arkadaşlarım, uzlaşma kapsamına alıyoruz.
Biz, 22’nci Yasama Döneminde neyin mücadelesini
veriyoruz? Ticari sırrın, bankacılık sırrının, müşteri sırrının,
bunların kapsamını daraltma mücadelesi vermiyor muyuz değerli
arkadaşlarım? Niçin bu mücadeleyi veriyoruz? Yolsuzluklarla mücadele
hedefi adına veriyoruz bu söylemleri, bu mücadeleleri. Geldiğimiz
nokta nedir? Geldiğimiz noktada bu kavramların, bu kurumların sınırlarını
daha da genişletiyoruz değerli arkadaşlarım ve böylece, bu konuda,
yolsuzluklarla mücadele konusundaki en büyük darbeyi kendi elimizle
vuruyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) – Bir cümle Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Son cümlenizi alayım.
ATİLLA KART (Devamla) – Bu anlayışla,
bu yasal düzenlemelerle yolsuzluklarla mücadele edemeyiz değerli
arkadaşlarım. Bunları, bir kez daha, takdirlerinize sunuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 18.53
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.03
BAŞKAN
: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşimi’nin Beşinci Oturumu’nu açıyorum.
1255 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/870)
(S. Sayısı: 1255) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 9’uncu maddesi…
MADDE 9-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 9. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Feridun
Baloğlu Mehmet Küçükaşık Halil Ünlütepe
Antalya Bursa Afyonkarahisar
Atilla
Kart
Konya
Madde 9- 5237 sayılı Kanunun 227 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 227-
(1) Çocuğu fuhşa teşvik eden, bunun yolunu
kolaylaştıran, bu maksatla tedarik eden veya barındıran ya da çocuğun
fuhşuna aracılık eden kişi, dört yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin
güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu suçun işlenişine
yönelik hazırlık hareketleri de tamamlanmış suç gibi cezalandırılır.
(2) Bir kimseyi fuhşa teşvik eden, bunun
yolunu kolaylaştıran ya da fuhuş için aracılık eden veya yer temin
eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para
cezası ile cezalandırılır. Fuhşa sürüklenen kişinin kazancından
yararlanılarak kısmen veya tamamen geçimin sağlanması, fuhşa teşvik
sayılır.
(3) Fuhuş amacıyla ülkeye insan sokan
veya insanların ülke dışına çıkmasını sağlayan kişi hakkında yukarıdaki
fıkralara göre cezaya hükmolunur.
(4) Cebir veya tehdit kullanarak, hile
ile ya da çaresizliğinden yararlanarak bir kimseyi fuhşa sevk eden
veya fuhuş yapmasını sağlayan kişi hakkında yukarıdaki fıkralara
göre verilecek ceza yarısından iki katına kadar artırılır.
(5) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan
suçların eş, üstsoy, kayın üstsoy, kardeş, evlat edinen, vasi, eğitici,
öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer
kişiler tarafından ya da kamu görevi veya hizmet ilişkisinin sağladığı
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi halinde, verilecek
ceza yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçların, suç işlemek amacıyla
teşkil edilmiş örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde,
yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(7) Bu suçlardan dolayı, tüzel kişiler
hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
(8) Fuhşa sürüklenen kişi, tedaviye
veya psikolojik terapiye tabi tutulur.
(9) Evli olmasına rağmen, başkasıyla
evlenme işlemi yaptıran kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(10) Kendisi evli olmamakla birlikte,
evli olduğunu bildiği bir kimse ile evlilik işlemi yaptıran kişi
de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(11) Gerçek kimliğini saklayarak bir
başkasıyla evlenme işlemi yaptıran kişi, üç aydan bir yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(12) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan
suçlardan dolayı zamanaşımı, evlenmenin iptali kararının kesinleştiği
tarihten itibaren işlemeye başlar.
(13) Aralarında evlenme olmaksızın,
evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar hakkında iki aydan altı
aya kadar hapis cezası verilir. Ancak, medeni nikah yapıldığında
kamu davası ve hükmedilen ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.
(14) Evlenme akdinin kanuna göre yapılmış
olduğunu gösteren belgeyi görmeden bir evlenme için dinsel tören
yapan kimse hakkında iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir.
(15) Aynı konutta birlikte yaşadığı
kişilerden birine karşı kötü muamelede bulunan kimse, iki aydan
bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(16) İdaresi altında bulunan veya büyütmek,
okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek veya sanat öğretmekle
yükümlü olduğu kişi üzerinde, sahibi bulunduğu terbiye hakkından
doğan disiplin yetkisini kötüye kullanan kişiye, bir yıla kadar
hapis cezası verilir.
(17) Velayet yetkisi elinden alınmış
olan ana veya babanın ya da üçüncü derece dahil kan hısmının, on altı
yaşını bitirmemiş bir çocuğu veli, vasi veya bakım ve gözetimi altında
bulunan kimsenin yanından cebir veya tehdit kullanmaksızın kaçırması
veya alıkoyması halinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin 9’uncu
maddesi üzerinde verilen önerge üzerinde düşüncelerimi açıklamak
üzere söz almış bulunuyorum. Tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer arkadaşlarım, Türk Ceza Yasası’nın
227’nci maddesinin (8)’inci fıkrasında bir değişikliğe gidilmektedir,
227’nci maddesi fuhşu düzenlemektedir. Bu maddenin (8)’inci fıkrasında
aynen şu söylenmektedir: “Fuhşa sürüklenen kişi tedavi veya terapiye
tabi tutulur.” Bu Yasa’yı, 5237 sayılı Yasa’yı, biz 2004 yılı içinde
kabul ettik. Bu Yasa’nın görüşülmesi sırasında, komisyon tutanaklarını
inceledim. Komisyon tutanakları sırasında, bu Yasa düzenlenirken,
hiçbir sayın Adalet Komisyonu üyesi düşüncesini açıklamamış ve bu
Yasa aynen kabul edilmiş. Peki, bir yıllık bir uygulamanın sonucunda
ne tür bir etkileşim oldu da bu Yasa’nın son fıkrasında bir değişikliği
düşünüyoruz?
Sevgili arkadaşlar, 227’nci madde, demin
de söylediğim gibi, fuhuş olayını düzenlemektedir. “Fuhşa sürüklenen
kişi tedavi veya terapiye tutulur” iken, burada şuna yönlendiriyoruz:
“Tedaviye veya psikolojik terapiye tabi tutulabilir.” Peki, fuhşa
sürüklenen insanlar da fiziksel bir eylemle karşı karşıya kalmaz
mı? Fiziksel bir eylemle karşı karşıya kalırsa, burada “tutulabilir”
diyerek, onun tedavisinden niye uzaklaşıyoruz? Fuhşa sürüklenen
insanların hem fiziksel hem de ruhsal sağlığının bozukluğu devamlı
olarak karşımıza çıkmaktadır. Sivil toplum örgütleri, öncelikle
kadın haklarıyla ilgili derneklerce yayımlanan bildiri ve açıklamalarda
da belirtildiği gibi, fiziksel sağlığının bozuklukları karşımıza
çıkmaktadır.
Bu nedir? Bu şuna benziyor: Yani, biz,
son birbuçuk yıldır, hatta hatta son dört yıldır devamlı, yasalarda
değişiklik yapıyoruz. Tembel bir Parlamentoyuz, hep sınıfta kalıyoruz,
çıkardığımız yasalar ya yukarıdan geri dönüyor ya Anayasa Mahkemesi
değiştiriyor veya biz değiştirmeye kalkıyoruz; ne komisyon istenilen
gibi çalışabiliyor ne Parlamento istediğimiz gibi çalışabiliyor.
Biraz önce, bugünkü uygulamalarda, Sayın Grup Başkan Vekilimizin
zaman zaman yoklama, zaman zaman karar yeter sayısı istemesinden
ben de üzülüyorum, ama, biz parlamenterlerin asli görevi, yasama
görevini yapmaktır. Biz, ancak, bunu talep ederek, siz değerli milletvekillerinin
Parlamentoya girmesini sağlamaya çalışıyoruz. Değerli Meclis
Başkanımızdan rica ediyorum, buna bir önlem bulsun. Bir parlamenter
yasama görevini yapmıyorsa, yasama görevinden uzaklaşıyorsa, o
zaman, hemen erken seçim kararı alalım; demek ki yoruldunuz, demek
ki yorulduk. Bununla bir yere varamayız, varamayız.
AHMET YENİ (Samsun) – Siz yoksunuz!
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – 10 kişi
yoksunuz!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
sizin grup başkan vekilleriniz de bundan sıkıntıya düşüyorlar. Lütfen,
AK Partili milletvekilleri olarak hem grup başkan vekillerinizi
hem Sayın Bakanı rahatlatın. Bugün, iki gündür Sayın Bakanın burada
çektiği sıkıntıları en az biz de onlar kadar biliyoruz. Yasa yapmanın
tekniği, burada olmaktır, burada bulunmaktır, aldığınız paranın
hakkını burada verebilmektir. İnsan olmanın gereği, parlamenter
olmanın gereği bu. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – CHP tarafına bak,
CHP tarafına.
MUHARREM KARSLI (İstanbul) – Kaç kişi
var şurada?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sevgili arkadaşlar,
şimdi, ne oldu; şimdi, ne oldu, onu anlatmaya çalışacağım.
MUHARREM KARSLI (İstanbul) – Şurada
kaç kişi var? Bakın.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sevgili arkadaşlar,
katılımcılığı savundunuz, bundan uzaklaştınız. Hatta, meslek örgütlerini
düşüncesinden dolayı dinleyemediğinizi, grup adına konuşma yapan
değerli arkadaşımız söyledi. IMF’ye karşı çıktınız, IMF’nin uysal
çocukluğunu kabul ettiniz. “Yeşil mazot” dediniz, çiftçiyi, tarlasına
girip ekim yapamaz bir hale getirdiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) – Maddeye gel, maddeye!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben maddeler
üzerinde konuşuyorum. Dinlerseniz onu görürsünüz.
Çıkardığımız yasalarda da, tembel çocuklar
gibi çift dikiş gitmeye başladık arkadaşlar. Çift dikiş gidiyoruz.
Çalışkan bir parlamento mu? Hayır, görevini yapamayan bir parlamento
durumundayız ve o zaman, sık sık bu yasa değişiklikleri bir şeyi daha
ortaya çıkartıyor. O da, yasa uygulayıcıları sıkıntıya sokuyor.
Ve ben şunu söylemek istiyorum: Allah, yasa uygulayıcılarına sabır
versin. Her gün “Bu yasa ne tür bir değişikliğe uğrayacak, ne tür bir
değişiklik yapıldı?” diye, bunu takipten dolayı gerekli incelemeleri
yapamamaktadırlar.
Bir yasayı bir yasama döneminde eğer
üç dört sefer görüşüyor ve yasaları değiştiriyorsak, bu, çok çalışmak
değildir arkadaşlar; düzensiz çalışmaktır, verimsiz çalışmaktır,
milletin parasını ve vaktini israf etmek demektir. 22’nci Dönem Parlamentosu,
maalesef, şimdi söylediğim sözlerin gerçek olduğu bir parlamento
haline dönüşmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, son cümlenizi
rica edebilir miyim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkanım,
bağlıyorum.
Benim bu önergeyi desteklemekteki bütün
amacım şudur: Maddenin eski düzenleniş şekli daha uygundur. Değişiklik,
ciddi sıkıntılara yol açabilir, fiziksel rahatsızlıklara çözüm
yolu getirmemektedir. Bu nedenle, maddenin eski haliyle düzenlenmesinin
kamu yararı açısından daha yararlı olduğu düşüncesini belirtiyor,
tüm arkadaşlarımı sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.
Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Madde kabul edilmiştir.
MADDE 10 –
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MADDE 11 –
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MADDE 12 –
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MADDE 13 –
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
MADDE 14 –
BAŞKAN – 14’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MADDE
15 –
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.16
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati:19.22
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşimi’nin Altıncı Oturumu’nu açıyorum.
1255 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/870)
(S. Sayısı: 1255) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer alan, Kütahya Milletvekili
Abdullah Erdem Cantimur’un, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu.
5.-
Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (2/874) (S. Sayısı: 1249)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı sırada yer alan, Diyarbakır Milletvekili
Osman Aslan’ın, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
İçişleri Komisyonu Raporu.
6.-
Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın; Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/843) (S. Sayısı: 1241)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Diğer işlerde de komisyon bulunamayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 5 Aralık 2006 Salı günü saat 15.00’te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
İyi akşamlar diliyorum.
Kapanma
Saati: 19.23