DÖNEM: 22 CİLT: 137 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
25’inci Birleşim
29 Kasım 2006 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar’ın,
İstanbul’da mülkiyet, yapılaşma, kentsel dönüşüm, ormanların korunması
ve orman içerisinde yapılaşma teşebbüsleriyle ilgili sorunlara
ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması ve
Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin cevabı
2.- Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin,
Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü münasebetiyle,
İsrail-Filistin uyuşmazlığının müzakere yoluyla çözümlenmesinin
Orta Doğu’da kalıcı barış, güvenlik ve istikrarın sağlanmasındaki
önemine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın, Dünya
Özürlüler Günü münasebetiyle, özürlülerin kendilerinin de gelişebileceği,
başarabilecekleri, üretebilecekleri ve sosyal hayata katılabilecekleri
noktasında bir bilince sahip olmaları için toplumumuzdan ve insanlarımızdan
teşvik görmelerinin gereğine ilişkin gündem dışı konuşması
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1.- Manisa Milletvekili Nuri Çilingir ve 57 milletvekilinin,
nanoteknolojinin geliştirilerek ekonomik ve sosyal kalkınmanın
desteklenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/397)
2.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 49 milletvekilinin,
çocukların mağduriyetine yol açan çeşitli sosyal sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/398)
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/76) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmesinin görüşme gününe ilişkin CHP Grubu önerisi
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika
Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amirleri
Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek, Antalya Milletvekili Burhan
Kılıç, Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir ile Manisa Milletvekili
Mustafa Erdoğan Yetenç’in; 2919 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/816) (S. Sayısı:
1228)
5.- Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/874) (S. Sayısı:
1249)
6.- Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın; Terör
ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu
Raporu (2/843) (S. Sayısı: 1241)
7.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/775) (S. Sayısı:
1209)
8.- Bursa Milletvekili Şevket Orhan ile Balıkesir
Milletvekili Ali Osman Sali’nin; 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Geçici Madde
Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonu Raporu (2/461) (S. Sayısı: 970’e 1 inci Ek)
9.- Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti
Arasında Bir Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1224) (S. Sayısı: 1244)
10.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin;
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
ve Adalet Komisyonu Raporu (2/870) (S. Sayısı: 1255)
VII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR’in, gezilerinde
çocuklara dağıttığı oyuncaklara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı
(7/18008)
2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, bir katılım
bankasının bazı üyelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER’in cevabı (7/18013)
3.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI’nın,
öğretmenlerin çeşitli sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18016)
4.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, iş
kazalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
BAŞESGİOĞLU’nun cevabı (7/18029)
5.- Antalya Milletvekili, Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
Spor-Toto teşkilatına yeni personel alındığı iddiasına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı
(7/18037)
6.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR’in, irticai
ve bölücü yayın yaptığı iddia edilen radyo ve televizyon kuruluşlarının
takibine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY’ın cevabı
(7/18041)
7.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN’ün, Türk
Dünyasında dil birliğinin sağlanmasına yönelik çalışmalara ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY’ın cevabı (7/18042)
8.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
peyzaj mimarlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY’ın
cevabı (7/18043)
9.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, RTÜK’te yapacağı
iddia edilen bir atamaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY’ın
cevabı (7/18044)
10.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, insanların
mutluluğu konusunda Adana’da yapılan bir ankete ve sonuçlarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı
(7/18096)
11.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER’in, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan kömür ihalesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY’ın cevabı
(7/18124)
12.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK’in, Kızılay
Genel Başkanı hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18129)
13.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Dünya
Bankası kredili veya hibeli projelere ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL’ün cevabı (7/18147)
14.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ’un, TRT’nin yaptırdığı
programlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY’ın cevabı
(7/18154)
15.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, TUİK’in
anket çalışmalarını yaptırdığı firmaya ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Beşir ATALAY’ın cevabı (7/18155)
16.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Dünya
Bankası kredili veya hibeli projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Beşir ATALAY’ın cevabı (7/18156)
17.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK’in,
TRT’nin program CD’si taleplerini
karşılama usulüne ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY’ın
cevabı (7/18157)
18.- Antalya Milletvekili Atila EMEK’in, taklit
ve kaçak malların önlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin Devlet
Bakanı Kürşad TÜZMEN’in cevabı (7/18158)
19.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Dünya
Bankası kredili veya hibeli projelere ilişkin sorusu ve Sanayi
ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN’un cevabı (7/18214)
20.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Dünya
Bankası kredili veya hibeli projelere ilişkin sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU’nun cevabı (7/18227)
21.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Erzurum,
Elazığ, Şırnak, Çankırı, Bursa, Bolu, Bitlis, Düzce, Gümüşhane,
Kars, Rize, Sakarya, Siirt, Nevşehir, Kayseri, Kilis, Kütahya, Ağrı,
Bartın, Amasya, Aksaray, Adıyaman ve Bingöl illerinde 2006 yılı için
planlanan yatırımlara ilişkin soruları ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU’nun cevapları (7/18412, 18413, 18414, 18415,
18416, 18417, 18418, 18419, 18420, 18421, 18422, 18423, 18424, 18425, 18426,
18427, 18428, 18429, 18430, 18431, 18432, 18433, 18434)
22.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA’nın,
Afyonkarahisar’a yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/18748)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak beş oturum
yaptı.
Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun, 24 Kasım
Öğretmenler Günü münasebetiyle, ülkenin geleceğini oluşturacak
çocuklarımızın yetiştirilmesinde öğretmenlerin ve öğretmenlik
mesleğinin önemine,
Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez, 5015 sayılı
Petrol Piyasası Kanunu çerçevesinde Türkiye akaryakıt sektörünü
düzenleme görevini üstlenen Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun
28 akaryakıt ana dağıtım şirketine vermiş olduğu ceza sonrasında
yaşanan gelişmelere,
Isparta Milletvekili Mehmet Emin Murat Bilgiç,
Türkiye’de kozmetik ve gül sanayisinin sorunlarına ve çözüm önerilerine,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı, Öğretmenler
Günü münasebetiyle yerinden bir açıklamada bulundu.
İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş ve 30
milletvekilinin, sosyal hayatı tehdit eden şiddet eylemleri ve diğer
suçların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
(10/395),
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 49 milletvekilinin,
Denizli Sümerbank İplik Fabrikası satışının ve arazisi üzerindeki
tasarrufların araştırılması (10/396),
Amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacakları ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in,
Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler” kısmının 28’inci sırasında yer alan (10/61) ile
38’inci sırasında yer alan (10/74) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 28/11/2006 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının 389’uncu sırasında yer alan 1241 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin bu kısmın 7’nci sırasına, 398’inci sırasında yer
alan 1262 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 14’üncü sırasına alınmasına
ve diğer işlerin sıralarının buna göre teselsül ettirilmesine
ve 1255 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak ve bölümlerinin;
1 ila 30’uncu maddelerinin (30 madde) birinci bölüm,
31 ila 47’nci maddeleri (17 madde) ile geçici 1’inci
maddesinin (1 madde) ikinci bölüm,
Halinde görüşülmesine; Genel Kurulun
28/11/2006, 5/12/2006 ve 12/12/2006 tarihlerindeki birleşimlerinde
sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ve bu birleşimlerde çalışma
sürelerinin 15.00-23.00 saatleri arasında olmasına; 29/11/2006,
6/12/2006 ve 13/12/2006 tarihlerindeki birleşimlerinde ise sözlü soruların
görüşülmemesine ve bu birleşimlerde çalışma sürelerinin
14.00-23.00 saatleri arasında olmasına; 30/11/2006, 7/12/2006 ve
14/12/2006 tarihlerindeki birleşimlerinde ise 14.00-20.00 saatleri
arasında olmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edildiği,
Hatay Milletvekili Züheyir Amber’in, İşçi, Memur
ve Bağ-Kur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına
İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/425) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edilmediği,
İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri Öztürk’ün, Erzurum
ve Sivas Kongrelerine Katılan Delegelerin Mezarları Hakkında Kanun
Teklifi’nin (2/802) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edildiği,
Açıklandı.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Niğde Milletvekili
Orhan Eraslan’ın, konuşmasında, bakanlığıyla ilgili yanlış anlaşılmalara
meydan verebilecek bazı ifadeleri nedeniyle açıklamada bulundu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2’nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair (1/1115) (S. Sayısı: 1147),
5’inci sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili
Abdullah Erdem Cantimur’un, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair (2/874) (S. Sayısı: 1249),
Kanun Tasarı ve Tekliflerinin görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4’üncü sırasında bulunan, Konya Milletvekili
Ahmet Işık’ın, Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin (2/887, 2/891) (S. Sayısı: 1267) görüşmeleri tamamlanarak,
kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Erzurum Milletvekili
Mustafa Nuri Akbulut’un, konuşmasında, partisine sataştığı iddiasıyla
bir açıklamada bulundu.
6’ncı
sırasında bulunan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amirleri
Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek, Antalya Milletvekili Burhan
Kılıç, Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir ile Manisa Milletvekili
Mustafa Erdoğan Yetenç’in, 2919 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi’nin (2/816) (S. Sayısı: 1228) tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlandı; verilen aradan sonra ilgili komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadığı anlaşıldığından,
29 Kasım 2006 Çarşamba günü, alınan karar gereğince
saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 22.47’de son verildi.
İsmail Alptekin |
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Ahmet Küçük |
Mehmet Daniş |
|
Çanakkale
|
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
Bayram Özçelik |
|
|
Burdur |
|
|
Kâtip
Üye |
|
|
No.:
37
II. - GELEN KÂĞITLAR
29 Kasım 2006 Çarşamba
Teklif
1.-
Antalya Milletvekili Feridun F. Baloğlu ve 50 Milletvekilinin;
Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
(2/898) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24.11.2006)
Rapor
1.-
Düzce Milletvekili Yaşar Yakış ve 3 Milletvekilinin; Avrupa Birliği
İşleri Komisyonu Kuruluş Kanunu Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/811) (S. Sayısı: 1272) (Dağıtma tarihi: 29.11.2006) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergesi
1.-
Mardin Milletvekili Muharrem DOĞAN’ın, Hasankeyf’in dünya kültür mirası
listesine alınması ve turistik bölge olmasına yönelik çalışmalara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/2498) (Başkanlığa
geliş tarihi:
Yazılı Soru Önergeleri
1.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, TRT Genel Müdür Vekili ile ilgili
bir iddiaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18832) (Başkanlığa
geliş tarihi:
2.-
Kars Milletvekili Selami YİĞİT’in, ANAR ve YİMPAŞ’la ilgili bazı iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18833) (Başkanlığa geliş
tarihi:
3.-
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN’ın, Burdur-Çavdır-Bölmepınar
Köyündeki madencilik faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/18834) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.-
Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK’ın, Bursa-Mustafakemalpaşa-Ormankadı
Köyündeki Hazine arazisinin amaç dışı kullanımına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/18835) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.-
Hatay Milletvekili Fuat ÇAY’ın, Hatay İlindeki çeşitli projelere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18836) (Başkanlığa geliş
tarihi:
6.-
İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ’nün, belediye şirketlerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18837) (Başkanlığa geliş tarihi:
7.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK’in, kamu ihalelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18838) (Başkanlığa geliş tarihi:
8.-
Samsun Milletvekili Haluk KOÇ’un, Samsun-Vezirköprü-Kıranalan Köyündeki
su sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18839) (Başkanlığa
geliş tarihi:
9.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, sel felaketlerinin sebep
olduğu zarara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18840)
(Başkanlığa geliş tarihi:
10.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, sel felaketleriyle
ilgili açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18841) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.- İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL’in, bazı
bakanların YİMPAŞ’ın mağaza açılışına katıldıkları iddiasına ve
SPK’nın hazırladığı yasa tasarısı taslağına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/18842) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.- İzmir Milletvekili Sedat UZUNBAY’ın, sel felaketleriyle
ilgili açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18843) (Başkanlığa geliş tarihi:
13.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK’in, sel felaketleriyle
ilgili açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18844) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.- Malatya Milletvekili Muharrem KILIÇ’ın, don afeti
mağduru Malatyalı çiftçilerin zararının tazminine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/18845) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.- Antalya Milletvekili Atila EMEK’in, Antalya’da
don ve sel felaketinden zarar gören çiftçilere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/18846) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, arandığı iddia
edilen YİMPAŞ Yönetim Kurulu Başkanına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/18847) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, AB ile
18.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK’in, eczanelerin
alacaklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18849)
(Başkanlığa geliş tarihi:
19.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, sel felaketlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18850) (Başkanlığa geliş
tarihi:
20.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT’in, YİMPAŞ
Holding’e ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18851) (Başkanlığa
geliş tarihi:
21.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, SPK’nın açıkladığı
bazı şirket ve holdinglerle ilgisi olan AK Parti’lilere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/18852) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in, bir toplantıdaki
bazı ifadelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18853) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR’in, Atatürk
ve Cumhuriyet aleyhine yayınlar yaptığı iddia edilen bir internet
sitesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18854) (Başkanlığa
geliş tarihi:
24.- Çanakkale Milletvekili İsmail ÖZAY’ın, BM İşkencenin
Dünya Çapında Önlenmesi-İşkenceye Karşı Sözleşme Seçmeli Protokolüne
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18855) (Başkanlığa geliş
tarihi:
25.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, Şanlıurfa’da
yaşanan sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18856) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, Diyarbakır’da
yaşanan sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18857) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, Batman’da yaşanan
sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18858)
(Başkanlığa geliş tarihi:
28.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, Şırnak’ta yaşanan
sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18859)
(Başkanlığa geliş tarihi:
29.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, İstanbul’da
yaşanan sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18860) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, Hakkâri’de yaşanan
sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18861)
(Başkanlığa geliş tarihi:
31.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, Mersin’de yaşanan
sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18862)
(Başkanlığa geliş tarihi:
32.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, İzmir’de yaşanan
sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18863)
(Başkanlığa geliş tarihi:
33.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, Adıyaman’da
yaşanan sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18864) (Başkanlığa geliş tarihi:
34.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, Bitlis’te yaşanan
sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18865)
(Başkanlığa geliş tarihi:
35.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, Tunceli’de yaşanan
sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18866)
(Başkanlığa geliş tarihi:
36.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, bir bebeğe yönelik
cinsel istismara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18867) (Başkanlığa geliş tarihi:
37.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR’in, yerli
üretimin desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18868) (Başkanlığa geliş tarihi:
38.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, ceza ve
tutukevlerinde görevli personelin denetimine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18869) (Başkanlığa geliş tarihi:
39.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, Ankara
Büyükşehir Belediyesi hakkındaki suç duyurularına ve açılan davalara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18870) (Başkanlığa
geliş tarihi:
40.- Mardin Milletvekili Muharrem DOĞAN’ın, Mardin-Midyat’ta
iptal edilen TOKİ projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18871) (Başkanlığa geliş tarihi:
41.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
kamu binalarının depreme dayanıklılıklarına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/18872) (Başkanlığa geliş
tarihi:
42.- Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN’ın, Kızkalesi
Beldesinde meydana gelen sel felaketine ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/18873) (Başkanlığa geliş
tarihi:
43.- Yozgat Milletvekili Mehmet ERDEMİR’in, Yozgat İl
merkezinde Karayolları Genel Müdürlüğünce yapılan bir alt geçide
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18874) (Başkanlığa geliş tarihi:
44.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE’nin,
bir bölünmüş yol projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18875) (Başkanlığa geliş tarihi:
45.- Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ’nin, Eskişehir
çevre yolu projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18876) (Başkanlığa geliş tarihi:
46.- Kars Milletvekili Selami YİĞİT’in, Türkiye’nin
uygun görülecek AB program ve kurumlarında yer alıp almayacağına
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru
önergesi (7/18877) (Başkanlığa geliş tarihi:
47.- Kars Milletvekili Selami YİĞİT’in, Türkiye’nin
Avrupa Parlamentosundaki lobi faaliyetlerine ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/18878)
(Başkanlığa geliş tarihi:
48.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, AB ile
49.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
Kazakistan’daki Tengiz petrol sahasında meydana gelen olaylara
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru
önergesi (7/18880) (Başkanlığa geliş tarihi:
50.- Antalya Milletvekili Atila EMEK’in, Türk Barış Gücünün
Lübnan’da konuşlandığı bölgede radyoaktif kalıntı olduğu iddiasına
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru
önergesi (7/18881) (Başkanlığa geliş tarihi:
51.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN’ın,
amatör spor kulüplerine ve aldıkları yardımlara ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi
(7/18882) (Başkanlığa geliş tarihi:
52.- Yozgat Milletvekili Mehmet ERDEMİR’in, geçici
personel statüsündeki kamu çalışanlarına ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi
(7/18883) (Başkanlığa geliş tarihi:
53.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Telsim’in Hazineye
olan borçlarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru
önergesi (7/18884) (Başkanlığa geliş tarihi:
54.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ülker Grubuyla
ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı
soru önergesi (7/18885) (Başkanlığa geliş tarihi:
55.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ’ın, Merkez
Bankası yönetici ve çalışanlarının özlük haklarına ilişkin Devlet
Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/18886) (Başkanlığa
geliş tarihi:
56.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, Van-Başkale’de
meydana gelen bir töre cinayetine ilişkin Devlet Bakanından (Nimet
ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/18887) (Başkanlığa geliş tarihi:
57.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, bir bebeğin
mağdur olduğu istismar ve şiddet olayına ilişkin Devlet Bakanından
(Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/18888) (Başkanlığa geliş tarihi:
58.- İstanbul Milletvekili Güldal OKUDUCU’nun, cinsel
istismara maruz kalan çocuklara ve bir olaya ilişkin Devlet Bakanından
(Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/18889) (Başkanlığa geliş tarihi:
59.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
yetiştirme yurtlarının personel ihtiyacına ve şiddet iddialarına
ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi
(7/18890) (Başkanlığa geliş tarihi:
60.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun, çocuk
yuvalarından evlat edinmeye ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU)
yazılı soru önergesi (7/18891) (Başkanlığa geliş tarihi:
61.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, töre cinayetleri
konusundaki koordinasyona ve hizmet içi eğitime ilişkin Devlet Bakanından
(Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/18892) (Başkanlığa geliş tarihi:
62.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, Bilişim
Çıraklığı Projesine ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı
soru önergesi (7/18893) (Başkanlığa geliş tarihi:
63.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN’ın,
BM Tır Konvansiyonunun yerine AB’de uygulanan sistemin
64.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
Türk işçilerin Kazakistan’da saldırıya uğramasıyla ilgili açıklamasına
ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi
(7/18895) (Başkanlığa geliş tarihi:
65.- İzmir Milletvekili
Enver ÖKTEM’in, görevden alınan Teftiş Kurulu Başkanının yıllık
izin hakkı kullanımının sınırlandığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından
(Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/18896) (Başkanlığa geliş tarihi:
66.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, doğalgaz
zammına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18897) (Başkanlığa geliş tarihi:
67.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, BOTAŞ’a borcu
bulunan kurum ve kuruluşlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18898) (Başkanlığa geliş tarihi:
68.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Kütahya Belediyesinin
doğalgaz borcuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18899) (Başkanlığa geliş tarihi:
69.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Erzurum Büyükşehir
Belediyesinin doğalgaz borcuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18900) (Başkanlığa geliş tarihi:
70.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin doğalgaz borcuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18901) (Başkanlığa geliş tarihi:
71.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin doğalgaz
borcuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18902) (Başkanlığa geliş tarihi:
72.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Kayseri Büyükşehir
Belediyesinin doğalgaz borcuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18903) (Başkanlığa geliş tarihi:
73.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Konya Büyükşehir
Belediyesinin doğalgaz borcuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18904) (Başkanlığa geliş tarihi:
74.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Sakarya Büyükşehir
Belediyesinin doğalgaz borcuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18905) (Başkanlığa geliş tarihi:
75.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Eskişehir
Büyükşehir Belediyesinin doğalgaz borcuna ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/18906) (Başkanlığa geliş
tarihi:
76.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Kocaeli Büyükşehir
Belediyesinin doğalgaz borcuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18907) (Başkanlığa geliş tarihi:
77.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa Büyükşehir
Belediyesinin doğalgaz borcuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18908) (Başkanlığa geliş tarihi:
78.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN’ın, Eti Maden
İşletmelerine bağlı iki şirkete yapılan atamalara ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/18909) (Başkanlığa
geliş tarihi:
79.- Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK’ın, doğalgaz
zammına ve kamu kurumlarının BOTAŞ’a olan borçlarına ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/18910) (Başkanlığa
geliş tarihi:
80.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, Adıyaman
İlindeki petrol üretimine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18911) (Başkanlığa geliş tarihi:
81.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, elektrik dağıtım
ihalelerine ve TEDAŞ’la ilgili bazı iddialara ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/18912) (Başkanlığa geliş
tarihi:
82.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan KAPLAN’ın, Tekirdağ-Çerkezköy’deki
TOKİ konutlarının doğalgaz bağlantısına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/18913) (Başkanlığa geliş
tarihi:
83.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, EGO’nun
BOTAŞ’tan doğalgaz alımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18914) (Başkanlığa geliş tarihi:
84.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK’in, Ankara-Atatürk
Bulvarındaki yol ve köprülü kavşak ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18915) (Başkanlığa geliş tarihi:
85.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
köylerin isimlerini belirten tabelalara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18916) (Başkanlığa geliş tarihi:
86.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU’nun,
köye dönüştürülmesi söz konusu olan belediyelere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18917) (Başkanlığa geliş tarihi:
87.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un,
88.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU’nun,
basında yer alan Güneydoğu Anadolu Bölgesiyle ilgili bazı değerlendirmelere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18919) (Başkanlığa
geliş tarihi:
89.- Trabzon Milletvekili M. Akif HAMZAÇEBİ’nin, bir
inşaat şirketinin İstanbul’da yürüttüğü projelere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18920) (Başkanlığa geliş tarihi:
90.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
Antalya-Manavgat-Gaziler Köyünün su şebekesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18921) (Başkanlığa geliş tarihi:
91.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun, Necip
Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili bir iddiaya ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18922) (Başkanlığa geliş tarihi:
92.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun, Emniyet
Genel Müdürlüğünün hizmet satışlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18923) (Başkanlığa geliş tarihi:
93.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun, istihbarat
branşından çıkarılan personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18924) (Başkanlığa geliş tarihi:
94.- Ankara Milletvekili Bayram Ali MERAL’in, Ankara-Sincan
Belediyesi yönetimiyle ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18925) (Başkanlığa geliş tarihi:
95.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, Siirt’te
KÖYDES kapsamında yapılan çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18926) (Başkanlığa geliş tarihi:
96.- Yozgat Milletvekili Mehmet ERDEMİR’in, araştırma
ve ön inceleme yapılan belediyelere ve soruşturma izinlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18927) (Başkanlığa
geliş tarihi:
97.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun, bayan
polis memurlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18928) (Başkanlığa geliş tarihi:
98.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun, yurt
dışına çıkış ve Türkiye’ye giriş yasağı konulan kişilere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18929) (Başkanlığa geliş
tarihi:
99.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun, üniversite
mezunu polis memuru alımlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18930) (Başkanlığa geliş tarihi:
100.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun, intihar
101.- Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN’ın, Kızkalesi
Beldesinde sel felaketinden etkilenen otel ve motellerin zararının
telafisine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18932) (Başkanlığa geliş tarihi:
102.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, Bursa Bölge
Devlet Senfoni Orkestrası Prova Salonunun yıkılmasına ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/18933) (Başkanlığa
geliş tarihi:
103.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
Alanya Kalesi Saray Odasının restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18934) (Başkanlığa geliş tarihi:
104.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN’ın, Özel
Kalem Müdürlüğü telefonlarından kandil kutlama mesajları gönderildiği
iddiasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18935) (Başkanlığa geliş tarihi:
105.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ’nün, belediyelerin
verdiği ihalelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18936) (Başkanlığa geliş tarihi:
106.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ’ın, kamu kurum ve kuruluşlarına
dağıtımı yapılmayan TELEKOM personeline ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18937) (Başkanlığa geliş tarihi:
107.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN’ın, dolaylı ve
dolaysız vergilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18938) (Başkanlığa geliş tarihi:
108.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Gümüşhane
Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18939) (Başkanlığa geliş tarihi:
109.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Kars Belediyesinin
elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18940) (Başkanlığa geliş tarihi:
110.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Kilis Belediyesinin
elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18941) (Başkanlığa geliş tarihi:
111.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Kütahya Belediyesinin
elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18942) (Başkanlığa geliş tarihi:
112.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Nevşehir
Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18943) (Başkanlığa geliş tarihi:
113.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Rize Belediyesinin
elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18944) (Başkanlığa geliş tarihi:
114.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Siirt Belediyesinin
elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18945) (Başkanlığa geliş tarihi:
115.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Şırnak Belediyesinin
elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18946) (Başkanlığa geliş tarihi:
116.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, kurum ve kuruluşların
TEDAŞ’a olan borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18947) (Başkanlığa geliş tarihi:
117.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18948) (Başkanlığa geliş tarihi:
118.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18949) (Başkanlığa geliş tarihi:
119.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Ağrı Belediyesinin
elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18950) (Başkanlığa geliş tarihi:
120.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa Büyükşehir
Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18951) (Başkanlığa geliş tarihi:
121.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Eskişehir
Büyükşehir Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18952) (Başkanlığa geliş tarihi:
122.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Kocaeli Büyükşehir
Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18953) (Başkanlığa geliş tarihi:
123.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Konya Büyükşehir
Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18954) (Başkanlığa geliş tarihi:
124.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Sakarya Büyükşehir
Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18955) (Başkanlığa geliş tarihi:
125.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Kayseri Büyükşehir
Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18956) (Başkanlığa geliş tarihi:
126.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Erzurum Büyükşehir
Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18957) (Başkanlığa geliş tarihi:
127.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Antalya Büyükşehir
Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18958) (Başkanlığa geliş tarihi:
128.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18959) (Başkanlığa geliş tarihi:
129.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Adana Büyükşehir
Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18960) (Başkanlığa geliş tarihi:
130.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Samsun Büyükşehir
Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18961) (Başkanlığa geliş tarihi:
131.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Gaziantep
Büyükşehir Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18962) (Başkanlığa geliş tarihi:
132.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Mersin Büyükşehir
Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18963) (Başkanlığa geliş tarihi:
133.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Aksaray Belediyesinin
elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18964) (Başkanlığa geliş tarihi:
134.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Amasya Belediyesinin
elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18965) (Başkanlığa geliş tarihi:
135.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, İzmir Büyükşehir
Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18966) (Başkanlığa geliş tarihi:
136.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bingöl Belediyesinin
elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18967) (Başkanlığa geliş tarihi:
137.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bitlis Belediyesinin
elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18968) (Başkanlığa geliş tarihi:
138.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bolu Belediyesinin
elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18969) (Başkanlığa geliş tarihi:
139.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Çankırı Belediyesinin
elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18970) (Başkanlığa geliş tarihi:
140.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Elazığ Belediyesinin
elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18971) (Başkanlığa geliş tarihi:
141.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Düzce Belediyesinin
elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18972) (Başkanlığa geliş tarihi:
142.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Adıyaman
Belediyesinin elektrik borcuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18973) (Başkanlığa geliş tarihi:
143.- Gaziantep Milletvekili Abdulkadir ATEŞ’in, özelleştirme
kapsamındaki şirketlerin yönetim ve denetim kurulları üyelerine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/18974) (Başkanlığa
geliş tarihi:
144.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN’ın, Niğde-Çiftlik’teki
elektrik kesintilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18975) (Başkanlığa geliş tarihi:
145.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, üniversite
hastanelerinin alacaklarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18976) (Başkanlığa geliş tarihi:
146.- Çorum Milletvekili Feridun AYVAZOĞLU’nun, vergi
denetmen yardımcısı sözlü sınavına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18977) (Başkanlığa geliş tarihi:
147.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI’nın, bir
ders kitabının onay süresinin, içindeki bir resmin çıkarılması şartına
bağlandığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18978) (Başkanlığa geliş tarihi:
148.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK’in, imam
hatip ve anadolu imam hatip liselerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18979) (Başkanlığa geliş tarihi:
149.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI’nın, kaynak
ve ders kitapları ile yabancı dil öğretmenlerine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18980) (Başkanlığa geliş tarihi:
150.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI’nın, sözleşmeli
öğretmenlerin statüsüne ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18981) (Başkanlığa geliş tarihi:
151.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
Antalya Öğretmenevinin kullanımına yönelik bir iddiaya ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18982) (Başkanlığa
geliş tarihi:
152.- İzmir Milletvekili Bülent BARATALI’nın, bir ilköğretim
okulunda öğrencilere roman dağıtılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18983) (Başkanlığa geliş tarihi:
153.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN’ın, görevde
yükselme sınavına yapılan başvurulara ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18984) (Başkanlığa geliş tarihi:
154.- Osmaniye Milletvekili Necati UZDİL’in, üniversite
eğitimini tamamlayan astsubayların derece ilerlemesine ilişkin
Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18985) (Başkanlığa
geliş tarihi:
155.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, Türk Barış
Gücünün Lübnan’da konuşlandığı bölgede radyoaktif kalıntı olduğu
iddiasına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18986) (Başkanlığa geliş tarihi:
156.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, Bursa’da
özelleştirilen 112 acil sağlık hizmeti ihalelerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18987) (Başkanlığa geliş tarihi:
157.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN’ın, Şişli Etfal Hastanesi
Başhekimi ile ilgili bir iddiaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18988) (Başkanlığa geliş tarihi:
158.- Samsun Milletvekili Haluk KOÇ’un, Erzurum’da tahliyesi
planlandığı iddia edilen bir hastaneye ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18989) (Başkanlığa geliş tarihi:
159.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
bir köyün şebeke suyuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18990) (Başkanlığa geliş tarihi:
160.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
bir köyün şebeke suyuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18991) (Başkanlığa geliş tarihi:
161.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
bir köyün şebeke suyuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18992) (Başkanlığa geliş tarihi:
162.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
bir köyün şebeke suyuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18993) (Başkanlığa geliş tarihi:
163.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
bir köyün şebeke suyuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18994) (Başkanlığa geliş tarihi:
164.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
bir köyün şebeke suyuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18995) (Başkanlığa geliş tarihi:
165.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
bir köyün şebeke suyuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18996) (Başkanlığa geliş tarihi:
166.- Sivas Milletvekili Nurettin SÖZEN’in,
167.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, bir kanser
ilacının temininde yaşanan sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18998) (Başkanlığa geliş tarihi:
168.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, Özürlüler
Kanunu çerçevesinde çıkarılması gereken yönetmeliklere ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/18999) (Başkanlığa geliş
tarihi:
169.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, organ ve doku
nakline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19000)
(Başkanlığa geliş tarihi:
170.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, Bilişim
Çıraklığı Projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19001) (Başkanlığa geliş tarihi:
171.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK’in, yurt
dışında yaşayan vatandaşların ortak olduğu şirketlere ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/19002) (Başkanlığa
geliş tarihi:
172.- Erzincan Milletvekili Erol TINASTEPE’nin, özelleştirilmeleri
ertelenen şeker fabrikalarına ve pancar kotasına ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/19003) (Başkanlığa
geliş tarihi:
173.- Kocaeli Milletvekili Salih GÜN’ün, Kocaeli’de
KOSGEB’e tahsisli bir arazinin devredilmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19004) (Başkanlığa geliş tarihi:
174.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN’ın, Düzce’de
hayvancılıkla uğraşan bir kooperatifin sorunlarına ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19005) (Başkanlığa
geliş tarihi:
175.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN’ın, bazı ürünlerin
fiyatlarına ve çiftçilerin alım gücüne ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19006) (Başkanlığa geliş tarihi:
176.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN’ın, tarımsal
desteklemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19007) (Başkanlığa geliş tarihi:
177.- Edirne Milletvekili Nejat GENCAN’ın, çeltik ithalatına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19008) (Başkanlığa geliş tarihi:
178.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, Tarımsal
ve Kırsal Kalkınma Ödeme Kurumu kurulmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19009) (Başkanlığa geliş tarihi:
179.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN’ın, Niğde-Çiftlik’te
don afeti mağduru patates üreticilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19010) (Başkanlığa geliş tarihi:
180.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, kuru meyve
kokteyli üretimi ve ihracatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19011) (Başkanlığa geliş tarihi:
181.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK’ın, kütlü pamuk
üretimindeki kalite ve verim kaybının telafisine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19012) (Başkanlığa
geliş tarihi:
182.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK’in, ABD Merkezi
Haberalma Örgütüne ait uçakların Türk hava sahasını kullanmasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/19013) (Başkanlığa
geliş tarihi:
183.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK’in, THY’deki
personel alımına ve bir uygulamaya ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19014) (Başkanlığa geliş tarihi:
184.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, THY’deki bazı yer hosteslerinin yerlerinin
değiştirilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19015) (Başkanlığa geliş tarihi:
185.- İzmir Milletvekili Abdürrezzak ERTEN’in, İzmir’in
Güzelbahçe İlçesinden geçen otoyoldaki ücretlendirmeye ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/19016) (Başkanlığa
geliş tarihi:
186.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, Bilişim
Çıraklığı Projesine ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı
soru önergesi (7/19017) (Başkanlığa geliş tarihi:
187.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, sera gazları
salımına ve sel felaketlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19018) (Başkanlığa geliş tarihi:
188.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK’in, hizmete
giren camilere ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru
önergesi (7/19019) (Başkanlığa geliş tarihi:
189.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, Kazakistan’da
saldırıya uğrayan Türk işçilerine ve yurt dışındaki işçilerimizin
çalışma koşullarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19020) (Başkanlığa geliş tarihi:
190.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan KAPLAN’ın, Cine
5’in TMSF’ye devrinden sonraki yönetimine ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi
(7/19021) (Başkanlığa geliş tarihi:
Meclis Araştırması
Önergeleri
1.-
Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR ve 57 Milletvekilinin, nanoteknolojinin
geliştirilerek ekonomik ve sosyal kalkınmanın desteklenmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/397) (Başkanlığa geliş tarihi:
24/11/2006)
2.-
İstanbul Milletvekili Canan ARITMAN ve 49 Milletvekilinin, çocukların
mağduriyetine yol açan çeşitli sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/398) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2006)
29 Kasım 2006 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
14.06
BAŞKAN: Başkan Vekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet
KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşimi’ni
açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, İstanbul’da orman talanıyla
ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Nusret Bayraktar’a
aittir.
Buyurun Sayın Bayraktar. (AKP sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar’ın, İstanbul’da mülkiyet,
yapılaşma, kentsel dönüşüm, ormanların korunması ve orman içerisinde
yapılaşma teşebbüsleriyle ilgili sorunlara ve alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman Pepe’nin cevabı
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; son günlerde kamuoyunda, özellikle basının gündeminde
yer alan “İstanbul’da Acaristan ve Acarkent” adı altında on yıldan bu
yana tartışılagelen orman talanı, tapu iptal davası, Boğaziçi
öngörünüm, geri görünümünde yapılaşmaların olup olamayacağı konusu
gündeme geldi. Bu konuyla ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, ormanların korunması
ve yeşile karşı olan duyarlılığımız, her geçen gün artarak devam
ediyor. Hele bu konu İstanbul üzerinde konuşuluyorsa, konunun önemi
bir kat daha artıyor. Çünkü, İstanbul’da 15 milyon insan yaşıyor, akciğeri
konumundaki orman ve çevrelerindeki yapılaşmaların son derece
önemi haiz olduğunu biliyoruz.
Bölgem olması münasebetiyle İstanbul’da mülkiyet
konusu, yapılaşma konusu, kentsel dönüşüm konusu, ormanların korunması
ve orman içerilerindeki yapılaşma konusu hep gündemimizde ve hep
halkın soruları arasında yer alıyor. Hele hele Beykoz’da, Boğaziçi
İmar Kanunu’na ve Boğaziçi’nin sit alanına alınmasından sonra mülkiyet
konusunu halledemeyen vatandaşlar “biz başımızı sokacak binaların
yapımı, onarımı, depreme karşı da kuvvetlendirilmesi, güçlendirilmesine
yönelik faaliyetlerde zorlanırken, hemen yanı başımızda Acaristan
ve Acarkent konusundaki büyük yapılaşmalara ne diyorsunuz” diyerek
çeşitli suallerle karşı karşıya kalıyorduk. Görüyoruz ki, son günlerde
Orman ve Çevre Bakanlığımızın da uzun yıllar araştırılarak takip
ettiği konu bugün yargı gündemine gelmiş ve karar aşamasına doğru
gelmek üzere, bu konu yeniden gündemde.
Biraz daha konunun açılmasına gerek görülürse,
Sayın Orman ve Çevre Bakanımız geldilerse, kendilerinden, daha detaylı
bilginin kamuoyu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde bilgilendirilmesine
ışık tutacağı açısından Acaristan ve Acarken nedir? Beykoz ilçesi
Dereseki köyü 4 ve 5 paftada 215 ve 216 parsellerde 909.650 ve 1 milyon
436 bin metre kareden oluşmuş, toplam 2 milyon 345 bin 600 metre kare
alan içerisinde 5/6/1996 gün, 8.284 sayılı kurul kararıyla 1/25.000 ölçekli
doğal sit derecelendirilmesi paftasında ikinci derece doğal sit
alanında kalan bu bölgede Acaristan isimli bir yeni kent projesi gündemde.
Uzun bir detay var, sürem çok kısıtlı olduğu için, ben, detayı değil,
işin kısmi özelliklerini anlatacağım. Burada, mevzuata uygun olarak,
aslında, ÇED raporu alınmamış, Orman Bakanlığından ön izin alınmış.
Orman Bakanlığı, bu ön izin çerçevesinde, aslında, yapılaşmalarla
ilgili kanuni süreç devam ettirirken, 1988 yılında alınan karar gereği,
hem Büyükşehir Belediye Başkanlığı hem Orman Bakanlığı nezdinde,
orman alanlarında yüzde 6 taban alanıyla önce 6/50, daha sonra
12/50, daha sonra 22/50 ve daha sonra da yapılaşmasının çok daha farklı
boyutlarla devam edilen bu inşaatlar on ayrı hükûmet ve yedi ayrı bakanlık
döneminde devam etmiş, yasal mevzuata da uygun bir şekilde, ilgili
ilçe belediyesince de 1.452 villadan 1.326 adedi tamamlanarak
iskânı dahi verilmiş. Ama, sonradan bölge idare mahkemesine yapılan
itirazlar yerinde bulunmuş ve yürütmeyi durdurma kararı alınmış
ve yürütmeyi durdurma kararı alındığı için, hem ilçe belediyesi
hem İstanbul Büyükşehir Belediyesi hem de Orman ve Çevre Bakanlığı
yasal prosedürün çalışması hususunda işlemler başlatmışlardır. Bu,
Acarkent’le ilgili yapılaşmanın bittiği bölgeyle ilgili alınan konu.
Acaristan’la ilgili konuysa, daha sonra aynı konuyla ilgili verilen
müsaadeler ve prosedürler çerçevesinde ruhsat alınmış, ama, ruhsat
alınma işlemlerine de itirazlar yapılmış, bu itirazlar sonucu bu
inşaatlar da durdurulmuş şu anda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN – Lütfen tamamlayın efendim.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Durdurulan inşaatlarla
ilgili işlemlerin tabii hukuki prosedürü devam edecektir.
Bizim, burada, aslında, sizlerle paylaşmak istediğimiz
konu şu: Gerçekten, İstanbul’da yüzde 65 kaçak yapı, yüzde 90 iskânsız
yapılarda, hele hele deprem fay hattı üzerinde bulunan ve muhtemel,
gelecekte, deprem beklentisi içerisinde olan İstanbulluların yapılaşma
sorunları devam ederken, belli alanlarda hangi kriterlere, hangi
şartlara uydurulup uydurulmaması konusunda tartışma konusu gündemde
olan bu tip inşaatlarla ilgili kamuoyunun rahatsızlığı vardır. Hem
kamuoyu bilgilendirilmeli hem de hak, hukuk adına, adalet adına işlemlerin
doğruluğunun, doğru devam etmesinin sağlanması hususunda başta
Hükûmetimiz ve yerel yönetimlerin tedbir almaları gerektiğini,
ama mutlaka yapılaşma yasağı, mutlaka yasakçı anlayışla ormanların
korunamayacağını, kullanmanın da şartlara uygun, prosedüre uygun,
ağaç katliamına değil, ağaçların artırılarak devam etmesine ve öyle,
yoğunluğu artıracak sistemle değil, yoğunluğu azaltacak tarzda dönüşüm
projeleriyle geleceğe hazırlanmamız gerektiğini ben bir kez daha
vurgulamak istiyorum.
Konunun açıklanması hususunda, Sayın Bakanımız
burada, kendilerinin de söz söyleme, konuyu açıklama fırsatı vardır.
Ben, Sayın Başkanımıza, bu önemli konu, gününde,
anında dile getirilmesi hususunda bana verdikleri sözden dolayı
kendilerine teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bayraktar.
Hükûmetin söz isteği var.
Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Osman Pepe, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; son günlerde Türkiye’nin
gündemini yazılı ve görsel basında, bütün sivil toplum kuruluşlarında
ve sokaktaki adama kadar son derece dolduran ve Bakanlık olarak yakından
takip ettiğimiz meselenin, kamu vicdanını rahatlatacak şekilde
takip edilmesi ve neticelendirilmesi açısından izlemiş olduğumuz
yol ve yöntemle alakalı heyetinizi bilgilendirmek istedim.
Bu İstanbul Serdaroğlu Özel Ormanı’ndaki yapılaşmayla
alakalı kısa bir bilgi vermek istiyorum.
Değerli arkadaşım Nusret Bayraktar’a, konuyla
alakalı burada ifade ettiği hususlarla alakalı hem de bu konunun
Parlamentoya taşınmasıyla alakalı,bu vesileyle
bize de söz hakkı doğmasına imkân ve fırsat verdikleri için teşekkür
ediyorum.
Özel ormanlar, hepinizin malumu olduğu üzere,
6831 sayılı Orman Kanunu’nun 45 ve 56’ncı maddeleri hükümlerine göre
işletilip idare olunmaktadır. Özel ormanlarda yapılaşma 6831 sayılı
Orman Kanunu’nun 17’nci maddesinin…
BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakikanızı rica edeyim.
Sayın milletvekilleri, bakın, Genel Kurulda,
kürsüde hatip hitap ederken, bazı arkadaşlarımız telefon konuşması
yapıyor ve üst düzeyde… Ben burada takip edemiyorum, gerçekten rahatsız
oluyorum. Rica ediyorum, illaki bir zaruret varsa, dışarıda konuşabilirsiniz
ya da sessiz. Bu, zaten hoş da bir şey değil. Ben takip edemiyorum.
Buyurun efendim.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Kanunu’nun 17’nci maddesinin
son fıkrasına göre, izin almak suretiyle, 52’nci madde hükümlerine
göre yapılmaktadır. 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 31/8/1956 tarihli
orijinal metnindeki 52’nci madde aynen şu şekildeydi: “Hususi ormanlar
500 hektardan küçük parçalar teşkil edecek şekilde parçalanıp âhara
temlik ve mirasçılar arasında taksim olunamaz. Ekim ve dikim suretiyle
yetiştirilecek ormanlar ihtiva ettikleri ağaç cinsleri ne olursa
olsun yukarıdaki fıkra hükmüne tabi tutulamaz. Hususi ormanlar
orman idaresince mahalli tapu idarelerine bildirilir.”
5/6/1986 tarihli 3302 sayılı Yasa ile 6831 sayılı
Orman Kanunu’nun 52’nci maddesinde özel ormanlarla alakalı bir düzenleme
yapıldı ve 52’nci madde şu şekle geldi: “Şehir, kasaba ve köy yapılarının
toplu olarak bulunduğu yerlerdeki özel orman alanlarında ifraz yapılmamak
ve yatay alanının yüzde 6’sını geçmemek kaydıyla inşaat yapılabilir.
İnşaatların yapılmasında orman alanlarının tabii vasıflarının
korunmalarına özen gösterilir.” Yani, tabii vasfının korunması
öncelikle gözetilmelidir, deniliyor.
Daha sonra, yapılan bu düzenleme, bir kez daha değişikliğe
uğradı. 22/5/1987 tarihinde 52’nci madde tekrar değiştirildi. Halen
yürürlükte olan düzenlemeyle madde aşağıdaki şeklini almıştır.
Yani, şu andaki 52’nci madde 1987’den intikal eden maddedir. “Ekim ve
dikim suretiyle meydana getirilen hususi ormanlar hariç, hususi
ormanlar 500 hektardan küçük parçalar teşkil edecek şekilde parçalanıp,
başkalarına temlik ve mirasçılara ifrazen taksim edilemez, ancak,
şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerlerdeki
hususi orman alanlarında, bu Kanun’un 17’nci maddesine göre izin almak
ve yatay alanın yüzde 6’sını geçmemek üzere imar planlamasına uygun
inşaat yapılabilir. İnşaatların yapılmasında orman alanlarının
tabii vasıflarının korunmasına özen gösterilir. Hususi ormanlar
Orman İdaresince mahalli tapu idaresine bildirilir.”
Türkiye genelinde 283 adet özel orman vardır ve 49
adet de hükmi şahsiyeti haiz amme
müesseselerine ait toplam 332 adet, Türkiye’de, sahipli orman bulunmaktadır.
9.525 hektar özel orman alanı, 4.895 hektar hükmi şahsiyeti haiz amme
müesseselerine ait orman bulunmaktadır. Sahipli ormanların toplam
alanı 14.420 hektardır.
Bu bağlamda, Serdaroğlu Özel Ormanı’nda Bakanlığımızca
yapılan iş ve işlemler şunlardır: Ön izin verilişi ve iptali. Serdaroğlu
Özel Ormanı 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 3373 sayılı Yasa’yla değişen
52’nci maddesi gereğince ön izin talebinde bulunulmuş, Bakanlığın
13/7/2001 tarih ve 3 sayılı yazısıyla on iki ay süreli ön izin verilmiştir.
Bakanlığın 26/7/2002 tarihli yazısıyla ön izin süresi dört ay uzatılmıştır.
Bunlar bizden önceki dönemde olan olaylardır. Ön izin süresi içerisinde
istenilen belgelerin tamamlandığı belirtilerek kesin izin talep
edilmiş, ancak Orman Genel Müdürlüğünün 07/11/2002 tarih ve 1488 sayılı
yazısıyla kesin izin talebi uygun görülmemiş, daha sonra 14/11/2002
tarih ve 10 sayılı olur ile Serdaroğlu Özel Ormanı’na verilen ön izin
iptal edilmiştir.
Belediyenin ruhsat vermesi:
Bunun üzerine, şirket tarafından, Orman Bakanlığı
aleyhine, yapılaşma hakkının kullanılması konusunun tespiti
için Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2002/133 sayılı tespit istenmiş.
İlgili mahkeme tarafından görevlendirilen bilirkişi heyeti tarafından
düzenlenen 25/12/2002 tarihli bilirkişi raporunda, özetle “Beykoz
Belediyesince yapı ruhsatı verilmesinde bir sakınca bulunmadığı”
belirtilmiştir. Yani, Bakanlıktan ön izin veyahut da kesin izin alınmasına
gerek olmaksızın belediyenin ruhsat verebileceği bilirkişi raporlarıyla
ortaya konulmuştur.
Bunun üzerine, Bakanlığımızdan izin alınmadan,
Beykoz Belediye Başkanlığı tarafından 10/4/2003 tarihinde yapı
ruhsatları verilmiştir ve inşaat başlamıştır. Ruhsata yasal itiraz
süresi içerisinde idaremiz itiraz etmemiştir. Niçin itiraz etmemiştir?
İstanbul Bölge Müdür Yardımcısı olan o günkü arkadaş bu evrakları
sümen altı etmiştir. Yani, iki ay içerisinde bizim Bölge Müdürlüğümüz
itiraz etmeyince belediyenin vermiş olduğu ruhsat kesinleşmiş
oluyor. Bu arkadaşla alakalı gerekli hukuki süreç yapılmış, mahkemeye
verilmiş ve Bakanlığımızdan uzaklaştırılmıştır. Haklarında açılan
davalar, biraz sonra, zaten, onlar burada sizlere arz edilecektir.
Ruhsata yasal itiraz süresi içerisinde… Bizim
itiraz edemeyişimiz, yapı ruhsatlarına zamanında itiraz etmeyen
görevliler hakkında Şişli Asliye Ceza Mahkemesinde (2005/756 esas)
görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal suçlarından dolayı dava
açılmış olup, dava halen derdesttir. Ama, bu arkadaşlar Bakanlığımızdan
uzaklaştırılmıştır. Uzaklaştırıldıktan sonra da söz konusu şirkette
işbaşı yapmışlardır.
İlk zaptımız inşaata başlama.
Daha sonra, Beykoz Orman İşletme Şefliğince, Serdaroğlu
Özel Ormanı’nda izinsiz yol ve inşaat yeri hazırlamaktan dolayı,
özel orman mesul müdürü ile kepçe operatörü hakkında 16/9/2003 tarihinde
suç tutanağı tanzim edilmiştir. Beykoz Cumhuriyet Savcılığına takipsizlik
kararı verilmiş -yani, bu, bizim, suç, tutanaklarımıza takipsizlik
verilmiş- İdaremiz tarafından takipsizlik kararına karşı itiraz
edilmiş, Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi 2003/410 müteferrik sayılı
kararıyla itirazımız reddedilmiştir. Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
kesin olan kararına karşı Adalet Bakanlığına başvurmuşuz. Bunun
üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesi 28/12/2004 tarihli kararıyla Kadıköy
2. Ağır Ceza Mahkemesinin kararının bozulmasına karar vermiştir.
Bozulan bu karar uyarınca Beykoz Cumhuriyet Savcılığına kamu davası
açılmıştır. Beykoz Sulh Ceza Mahkemesi 19/4/2005 tarihli kararıyla
sanıkların beraatine karar vermiş, karar 02/11/2006 tarihinde Yargıtay
3. Ceza Dairesince bozulmuştur.
AHMET YENİ (Samsun) – Savcının çocuğu nerede çalışıyor
Sayın Bakanım?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) – İkinci
zaptımız, inşaata devam ederken. Biz ha bire zabıt tutuyoruz, mahkemeye
gidiyoruz, savcılığa gidiyoruz.
Daha sonra Serdaroğlu Özel Ormanı’nda inşaat çalışmalarına
devam edilmesi üzerine, İdaremizce, 02/12/2004 tarihinde suç tutanağı
tanzim edilerek, suç tutanağı dava açılmak üzere Beykoz Cumhuriyet
Savcılığına intikal ettirilmiştir. Beykoz Cumhuriyet Savcılığınca
buna da takipsizlik kararı verilmiştir. Karara itiraz etmişiz, Kadıköy
1. Ağır Ceza Mahkemesince itirazımız kabul edilerek, takipsizlik
kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. Beykoz Cumhuriyet
Savcılığınca kamu davası açılmış, Beykoz Sulh Ceza Mahkemesinin
19/4/2005 tarihli kararıyla sanığın beraatine karar verilmiştir. Mahkemenin
kararı İdaremizce temyiz edilmiştir. Yargıtay 3. Dairesinin
12/4/2006 tarihli, 2006/539 esas 2006/3131 sayılı kararıyla temyiz talebimiz
reddedilerek, mahkemenin kararı onanmıştır.
Belediyenin ruhsat davası:
Beykoz Belediyesi Başkanlığı tarafından verilen
yapı ruhsatlarının iptal edilmesi yönünde, Beykoz Belediye Başkanlığından
talepte bulunulmuş, ancak, belediyece, yapı ruhsatlarının yargı
kararlarıyla iptal edilebileceği ileri sürülerek, bunun söz konusu
olamayacağı bildirilmiştir. Bunun üzerine, İdaremiz tarafından,
Beykoz Belediye Başkanlığı aleyhine, özel orman için verilen yapı
ruhsatlarının iptali ile yürütmenin durdurulması talebiyle dava
açılmıştır. İstanbul 3. İdare Mahkemesince yürütmenin durdurulması
talebimiz reddedilmiştir. Bu karara karşı İstanbul Bölge İdare
Mahkemesince yapılan itirazımız da, Bölge İdare Mahkemesinin
17/9/2004 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu ret kararı İdaremizce
temyiz edilmiş olup, Danıştay 8. Dairesinin 2005/5163 esas 2006/1970 karar
sayılı 09/05/2006 tarihli kararıyla temyiz istemimiz reddedilmiştir.
Görevlilerimize muhalefet:
5/5/2005 tarihine geldik. 5/5/2005 tarihinde inşaat
belli bir şekilde devam ediyor. Bizim, işte, itirazlarımız, mahkeme,
belediye, Danıştay, her tarafta işi takip ediyoruz. Ama, 5/5/2005’te
4 kişilik bir heyet gönderdik. Beykoz Orman İşletme Şefliğinden
özel ormanda koruma ve kontrol görevi yapmak üzere gönderdiğimiz
arkadaşlarımız engellendiler, içeri sokulmadılar. Aynı gün,
5/5/2005 tarihli düzenlenen tutanakla tespit edilmiş ve düzenlenen
tutanak, Kanlıca Orman İşletme Müdürlüğünden, 5/5/2005 tarihinde,
Beykoz Kaymakamlığına gönderilmiştir. Oradaki gördüğümüz muamele,
işimizin yapılmasına engel olunan tavır Kaymakamlığa bildirilmiştir.
Ayrıca, Serdaroğlu Özel Ormanı’nda 6831 sayılı
Orman Kanunu’nun 52’nci maddesine aykırı olarak yapılaşma çalışmalarının
ekiplerimizin yasal işlem yapmasına rağmen devam ettiği, bu nedenle
6831 sayılı Orman Kanunu'nun 52’nci maddesine aykırı olarak devam
eden yapılaşma çalışmalarının engellenmesi için Kanlıca Orman İşletme
Müdürlüğünün 09/05/2005 tarih ve 3603 sayılı yazısıyla Beykoz Kaymakamlığına
bildirilmiştir. Üçüncü zaptımız.
Serdaroğlu Özel Ormanı’nda inşaat çalışmalarına
devam edilmesi üzerine, 12/5/2005 tarih ve 022/43 nolu suç tutanağı
tanzim edilerek Beykoz Cumhuriyet Savcılığına intikal ettirilmiştir.
Cumhuriyet Savcılığınca, intikal ettirilen bu bizim tutanağımıza
yine takipsizlik kararı verilmiştir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Müthiş bir savcı!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) – İdaremiz
tarafından takipsizlik kararına Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinde
itiraz edilmiş ve itirazımız Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin
2006/1158 sayılı müteferrik kararıyla -bizim itirazımız- reddedilmiştir.
Kanlıca Orman İşletme Müdürlüğünün 27/5/2005 tarih
ve 4279 sayılı Beykoz Kaymakamlığına hitaben yazılan yazısıyla,
gerek Anayasa'nın emredici hükümleri gerekse 6831 sayılı Yasa’nın
ilgili maddeleri göz önüne alındığında Serdaroğlu Özel Ormanı’nda
yasalara aykırı verilen yapı ruhsatlarına dayanılarak yapılan
işlemlerin Orman Yasası’na aykırılık teşkil ettiği, suç niteliği
taşıdığı, bu nedenle özel ormandaki idaremizin denetim ve gözetim
görevinin engellenemeyeceği belirtilmiştir. Beykoz Kaymakamlığının
Kanlıca Orman İşletme Müdürlüğüne hitaben yazdığı 23/6/2005 tarihli
yazıda konuyla ilgili olarak Beykoz Belediye Başkanlığının
10/6/2005 tarih ve 3153 nolu yazısı gönderilmiştir. Beykoz Belediye
Başkanlığının yazısında özetle “belediye mülkî sınırları içerisinde
imar planlaması ve uygulamasıyla ilgili görev ve sorumluluğun yürürlükte
bulunan 3194 sayılı İmar Yasası gereğince belediyelere ait olduğu…”
Kaymakamlık bize diyor ki: “Siz buraya karışamazsınız, bu iş belediyenin
işidir.” Yani, ona getiriyor. Yani, işin, yazdığı yazının özünde saklı
olan şey budur.
ASIM AYKAN (Trabzon) – O adamların servetlerini
araştırın Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) – Serdaroğlu
Özel Ormanı’nda yapı ruhsatlarına uygun olarak inşaatlara devam
edilmesinin yasal zorunluluk olduğu bildiriliyor bize.
Bu arada, Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odasının
30/6/2005 tarihinde İstanbul 3. İdare Mahkemesince yürütmenin durdurulmasına,
karar, bir dava açıyorlar ve burada 09/03/2006 tarihinde Beykoz Belediye
Başkanlığınca verilen yapı ruhsatlarının iptaline karar veriliyor.
İstanbul 3. İdare Mahkemesince kararı Danıştay nezdinde temyiz
edilmiş olup, dosya halen Danıştaydan dönmemiştir.
Kat irtifaklarının iptal davası:
İdaremiz tarafından Acarlar İnşaat Taahhüt Sanayi
ve Ticaret ve Anonim Şirketi aleyhine ihtiyati tedbir talebi, Serdaroğlu
Özel Orman’ında tapuda kurulmuş olan kat irtifaklarının iptali ve
kayıtlardan terkini talebiyle Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin
2006/387 esasla dava açılmış olup, dava halen derdesttir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
ben, farkındaysanız, irticalen bir konuşma yapmadım. Genellikle irticalen
konuşma yapan bir arkadaşınızım, ama, her şeyin, baştan sona kadar
Meclisin tutanaklarına tekmil olarak geçmesinin, kamuoyunun da
birinci ağızdan en net bilgileri, en doğru ve en sağlıklı bilgileri
Meclisin kürsüsünden öğrenmesini arzu ettiğim için bunu ifade ettim.
İşin bir başka tarafı daha var: Bu Serdaroğlu Özel
Ormanı’nda yapılan bu inşaatla alakalı, şu anda, bir buçuk senedir
bu inşaat duruyor. Burada herhangi bir faaliyet yok. Ancak,
1986-1987 yıllarında İstanbul’un tanık olduğu Acarkent diye, İstanbul’un
marufu olan, meşhur olan bir proje daha var; o projeyi de aynı firma
yapmıştı.
Şimdi, biz bu projeye, “Acaristan”, “Acaristanbul”
denilen, biraz önceki Serdaroğlu Özel Ormanı’ndaki projeye itirazımızın
özünde ve esasında saklı olan şey şudur: Bu firmanın sicili bozuk. Daha
önce yüzde 6 olarak almış olduğu hakkı suistimal etmiş, yüzde 94’lere
çıkartmış. Nerede yapmış bunu? Bunu, Saip Molla -evet- Ormanı’nda
yapmış.
Bakın, şimdi, oradan size bazı rakamlar vereceğim:
Saip Molla Özel Ormanı’nda izinli saha 57.907 metrekare, aşım, 907.215
metrekare. Yani, 57 dönüm alıyorlar, 907 dönüm kullanma bulunuyor,
yani, o kadar kullanıyorlar. Bu oran yüzde 94. Yani, yüzde 6, yüzde
96 kullanıldı dediğim şeyin net rakamlarını veriyorum.
Tabii, bunun karşısında, Beykoz Konakları diye
de geçen, meşhur olan Saip Molla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET IŞIK (Giresun) – Sayın Başkan, devam edelim,
tamamlayalım.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) – Saip
Molla 1’de Beykoz Konakları var, Saip Molla 2’de Acarkent var.
Şimdi, bu Saip Molla 1’de, Beykoz Konakları’nın olduğu
yerde de bizim Bakanlığımızdan hiçbir izin alınmamış, ne Acarkent’ten
ne Acaristanbul’da… Doğrusunu söylemek gerekirse, kaide, kural,
hak, hukuk, mevzuat, vesaire, bunların hiçbirisi, ama hiçbirisi
dikkate alınmadan, dümdüz, yollarına devam etmişler.
Şimdi burada, siz, eğer Acarkent’i havadan bir sefer
görseniz, burasının bir zamanlar özel orman olduğunu hiçbir zaman
söyleyemezsiniz. Bırakın ormanı, bir tek ağaç bile göremezsiniz,
tam bir beton tarlasına dönüşmüş.
Şimdi, bizim, Bakan olarak, Bakanlık olarak konuyu
nereden alıp nereye, nasıl getirdiğimizi ve an olarak, gün olarak,
ay olarak nasıl takip ettiğimizi buradaki tutanaklardan size tek
tek okudum değerli arkadaşlarım. Ama, elini vicdanına koyan, birazcık
insafı olan, öyle zannediyorum ki, bu tablodan üzüntü duyuyor. O
tablodan en çok üzüntü duyan elbette ki benim ve bunun gereğini de,
yakından takip ederek, yapanın yanına kâr kalmaması için, üzerimize
düşeni yaptık. (Alkışlar)
Bu konuda, bana, muhalefetten, muhalefet partilerinden,
bu konuda, bana, Türkiye’deki bütün sivil toplum örgütlerinden, basından,
sokaktaki simitçiden ayakkabı boyacısına kadar olağanüstü bir
destek geldi. Destek veren herkese teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
Ama, şundan fevkalade emin olasınız ki, bu milletin kürsüsünden sizlere
ve sizin vesilenizle de milletime, hep söylediğim bir şeyi bir kez
daha söylüyorum buradan: Türkiye’nin, İstanbul’da veyahut da başka
illerindeki ormanlarıyla alakalı kötü emeli olanlar olabilir. Ama,
bunlara karşı durmak bizim boynumuzun borcudur; hem anayasal hem de
yasal görevimizdir. Bu konuda, meslektaşım olan arkadaşlarımın,
benden önce ve bugün göstermiş oldukları hassasiyetin takipçisi
olacağımızı ve buradan, milletin kürsüsünden bir kez daha söylüyorum
ki, yanlış hesap, evet, Bağdat’a gitmeden Ankara’dan döner.
Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakana.
Gündem dışı ikinci söz, Filistin Halkıyla Dayanışma
Günü münasebetiyle, Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi’ye
aittir.
Buyurun. (Alkışlar)
2.- Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin, Filistin Halkıyla
Uluslararası Dayanışma Günü münasebetiyle, İsrail-Filistin
uyuşmazlığının müzakere yoluyla çözümlenmesinin Orta Doğu’da kalıcı
barış, güvenlik ve istikrarın sağlanmasındaki önemine ilişkin gündem
dışı konuşması
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma
Günü dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlarken, yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 29 Kasım gününü Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu, 29 Kasım 1977’deki oturumunda Filistin Halkıyla
Uluslararası Dayanışma Günü olarak ilan etmiştir. Birleşmiş Milletlerin,
mazlum Filistin halkına destek olunması amacıyla 1977’de aldığı bu
karar, ne yazık ki, kâğıt üzerinde kalmıştır. Bu durum, hem Birleşmiş
Milletlerin gücünü zayıflatmış hem de bölgedeki halkların güvenini
sarsmıştır.
Filistin ihtilafının yanında, bugün, Irak ve Lübnan’da
yaşanan gelişmeler de, bölge istikrarı açısından vahim sonuçlara
gebedir. İsrail’in Filistin’de yürüttüğü şiddet politikasının ortaya
çıkardığı birçok olumsuz sonuç vardır. Topyekûn bir halkın yok edilmesi
girişimleri yanında, uluslararası toplumun ortak değerlerinin
ve bu değerlerin ifadesini bulduğu Birleşmiş Milletlerin ilke ve
fonksiyonlarının zaafa uğratılması da, dünya barışı için vahim
bir sonuç doğuracaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye olarak, Filistin
halkıyla geçmişte olduğu gibi, bugün de tarihî ve kültürel bağlarımızın
bize yüklediği sorumluluk duygusuyla, Meclisimizle, Hükûmetimizle,
sivil toplum örgütümüzle, topyekûn bir dayanışma içindeyiz. Türkiye
halkı, Filistin halkıyla dayanışmasını her vesileyle dile getirmiş,
ortaya koymuştur. İnanıyorum ki, halkımız, yaklaşan Kurban Bayramı’nda
da, Filistinli kardeşlerimizi, her zaman olduğu gibi unutmayacak,
onları yalnız bırakmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, son olarak, üç gün önce
ateşkes ilan edilmesi, altı aydan bu yana süregelen çatışma ortamının
yerine, huzur ve sükûnetin almasını sağlayan önemli bir gelişmedir.
Umuyorum ki, bu ateşkese uyulur ve ateşkes kalıcı olur. Çünkü, uzun zamandır
Filistin halkı hem şiddetin hem de ağır ambargonun altında yaşamaktadırlar.
Yetkililerden elde ettiğimiz resmî bilgilere göre -ki yaz boyu, altı
ay süredir 170’e yakın sivil toplum örgütümüzü ve kamuoyunu, kurumlarımızı
bilgilendiriyoruz- bu şiddetin tırmandığı 25 Haziran 2006 tarihinden
bu yana, dün itibarıyla, Filistin’de 502 kişi hayatını kaybederken,
çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 1.607 kişi de yaralanmıştır.
Saldırılar karşısında yerleşim bölgeleri, özellikle
hedef alınarak evler yıkılmış, altyapılar tamamen tahrip edilmiş,
köprü ve geçiş noktaları kullanılamaz hâle gelmiştir. Yakın zamanda,
uluslararası kamuoyu tarafından barışa giden bir adım olarak nitelendirilen
Erez Sanayi Bölgesi de bu saldırılardan nasibini almıştır.
İsrail’in bugüne kadar uyguladığı şiddet, tecrit
politikaları, sürgünler ve işgallerden sonra ateşkes kararı, yıllardır
çile çeken, eza gören Filistinlilerin yaralarının sarılmasına
ve gelecek için umut beslemesine imkân sağlayacaktır. Ancak, şunu
da belirtmeden geçemeyeceğim ki, ilan edilen ilk ateşkes bu değildir.
Bölgede, daha önce de birçok defa ateşkes ilan edilmişti ve çok sürmeden
bozulmuştu.
Ayrıca, İsrail, bir yandan ateşkes ilan ederken,
öte yandan, Filistin Yasama Konseyi Başkanı Sayın Aziz Dweik ve Filistinli
milletvekillerinin tutukluluklarını sürdürmekte, utanç duvarının
inşasına halen devam etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, 27 Kasım 2006 Pazartesi
sabahından itibaren yürürlüğe giren ve hâlen uyulan ateşkes, Orta
Doğu’nun bütünü göze alındığında, Irak’ta her gün ortalama 60 kişinin
öldüğü, Lübnan’da iç savaş senaryolarının gündeme getirildiği süreçte
tarihî bir önem kazanmaktadır.
Özellikle İsrail Başbakanı Ehud Olmert tarafından,
Filistinlilerin doğrudan görüşmeler yoluyla bağımsız devlet kurabileceklerinin
telaffuz edilmesi, bölgedeki şiddetin hafiflemesi ve barış adına
olumlu bir gelişmedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Birleşmiş Milletler
de ateşkes fırsatını çok iyi değerlendirmeli ve tarafların masa başına
oturması için gereken kararlılığı göstermelidir. ABD, AB, Rusya ve
Birleşmiş Milletlerin Nisan 2003’te ortaya koyduğu yol haritası
üzerinde, tarafları doğrudan görüşmelere davet etmelidir. Orta
Doğu’da kalıcı barış, güvenlik ve istikrara, ancak İsrail-Filistin
uyuşmazlığının müzakere yoluyla çözümlenmesi sonucunda ulaşılabilir.
Dörtlü Girişim’in hazırladığı yol haritası, bu
bağlamda, tarafların iyi değerlendirmesi gereken değerli bir fırsat
sunmaktadır. İsrail ve Filistin’in iki devlet şeklinde, güvenli ve
uluslararası planda tanınmış sınırlar içinde bir arada yaşamasını
öngören bu çözüm vizyonu, artık desteklenmelidir.
Her iki halkın da diğer uluslar gibi kendilerini
güvende hissedeceği, huzurda bulacağı bir zemin için, iki ülke yetkilileri
artık masa başına oturmalı, barış için gerçekçi yaklaşımlar ortaya
koymalıdırlar. İki devletli, adaletli ve kalıcı barış için zaman
geçmemiştir. Karşılıklı iyi niyetler ortaya konulmalı, çözüm için
artık herkes elini taşın altına
sokmalıdır. Taraflar ellerindeki tutsakları serbest bırakmalıdır.
Çünkü, İsrail-Filistin ihtilafının çözümü, hem bölge için hem de
dünya barışı için mihenk taşı konumundadır. Hem Sayın Abbas’ın hem
de Olmert’in barış için atacağı adımlar, bölgenin geleceği için önem
taşımaktadır.
Orta Doğu’da sağlanacak bir barış tüm dünyaya örnek
olacaktır. Barışa sadece Orta Doğu değil, tüm dünya ihtiyaç duymaktadır.
Orta Doğu’da Irak, Lübnan ve Filistin ekseninde yaşanan gerilimler,
çatışmalar, ne yazık ki sadece bu bölgeyle sınırlı kalmamaktadır.
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde temelleri
atılan Medeniyetler İttifakı’nın giderek güçlendiği bugünlerde,
şiddetin ve çatışmanın yerini diyaloğun almasının zamanının geldiğine
inanıyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle sizleri tekrar saygıyla
selamlarken, Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü nedeniyle,
Filistin halkının haklı davasına verdiğimiz desteği Türk milleti
adına bir kez daha yineliyor, Filistin halkına özgür bir devlet, barış
içinde geçirecekleri yarınlar diliyorum.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tanrıverdi.
Gündem dışı üçüncü konuşma, Dünya Özürlüler Günü
münasebetiyle İstanbul Milletvekili Sayın Lokman Ayva… (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
3.- İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın, Dünya Özürlüler Günü
münasebetiyle, özürlülerin kendilerinin de gelişebileceği, başarabilecekleri,
üretebilecekleri ve sosyal hayata katılabilecekleri noktasında
bir bilince sahip olmaları için toplumumuzdan ve insanlarımızdan
teşvik görmelerinin gereğine ilişkin gündem dışı konuşması
LOKMAN AYVA (İstanbul) – Sayın Başkan, aziz milletimin
çok kıymetli vekilleri; bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
3 Aralık Dünya Özürlüler Günü, aslında bu konuşmayı
yarın yapacaktık, fakat Sayın Konuğumuz, Sayın Papa Hazretleriyle
bir görüşmemiz olacak Ayasofya’da…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Ne hazretleri yahu!
LOKMAN AYVA (Devamla) – …o yüzden bugüne aldık ve
Başkanlığımıza da bu anlayışından dolayı şükranlarımı sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, özürlüler özürlü olduğu için
veya Allah’ın onları farklı yaratmasından dolayı acı çekmemektedirler,
dünyanın özürsüz insanlara göre şekillendirilmesinden, düzenlenmesinden
veya dizayn edilmesinden dolayı sorun yaşamaktadırlar. Artık, dünyanın, özürlüleri
de kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi, reorganize edilmesi
veya şekillendirilmesi gerekiyor.
İkinci konu da, özürlüler, insanların özürlülere
veya özürlülüğe bakış açıları, ön yargıları nedeniyle, acı çekmekte
veya sorun yaşamaktadırlar. Eğer, şu ana kadar oluşmuş olan bakış açısı
daha kapsayıcı, eğitici, geliştirici, üretime katıcı, toplumsal
hayata katıcı olsaydı, insanlar bu kadar sorun yaşamayacaklardı.
Mesela, Peygamberimiz, sahabeden âmâ birisine, evde namaz kılabileceği
bu imkân olmasına rağmen, camiye gitmesi için ip gerdirmiştir. Yani,
toplumsal hayata katma noktasında, taa o zamanlarda böyle bir bakış
açısı topluma sunulmuştur.
İşte, toplumumuzun veya insanlığın bu bakış açısından
kendine pay çıkarması gerekiyor.
Üçüncü alan da, özürlülerin kendilerinin de gelişebileceği,
başarabilecekleri, üretebilecekleri ve toplumsal hayata katılabilecekleri
noktasında bir bilince sahip olmaları gerekiyor. Bu konuda da hem
sizlerden hem toplumumuzdan, insanlarımızdan ve bütün insanlıktan
teşvik görülmesi acilen gerekiyor.
Değerli milletvekillerimiz, kıymetli vatandaşlarımız;
şunun altını çizmekte özellikle yarar görüyoruz: Şu ana kadar, gerek
Hükûmetimizin gerek Türkiye Büyük Millet Meclisimizin yaptığı çalışmalar,
âdeta, ters duran bir resmi doğrultması, düzeltmesi şeklinde olmuştur.
Yani, tepetaklak ifadesini kullanamıyorum, çünkü, ters olan şey düzeltilmiş,
doğru hale getirilmiş. Dolayısıyla, herhâlde “taklak tepe” falan denebilir
böyle bir duruma. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Özürlülerle ilgili bakış açısı, Hükûmetimizin
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayesinde insanlığa da örnek
olacak şekilde doğru noktaya gelmiştir. İşte, bu problem alanının
çözümlerle buluşturulması için acilen tedbir alınması gerekiyor.
Kanun’un çıkmasına, Özürlüler Kanunu’nun çıkmasına, yönetmeliklerin
çıkmasına -emeği geçenlere teşekkür ediyorum ayrıca- bir yıl içerisinde
bu kadar büyük mevzuatın oluşturulmasına rağmen, halkımıza yeteri
kadar ulaşılamamaktadır. Yani, şu anda bilgisi olan insanlarımızın
oranı nedir biliyor musunuz? Yüzde 26 ve yüzde 74 bilmiyor henüz kanunun
çıktığını da.
İnsanlar eğitim istiyor, eğitim imkânını Hükûmetimiz
sunuyor, büyük kaynaklar arıyor, fakat, çözümle sorun bir türlü buluşamıyor.
Bu konularda, gerçekten, şu ana kadar, âdeta bir millî mutabakat şeklinde
yürütülen bu çalışmalarda bütün partilerimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın
özel desteğine ihtiyacımız var.
Yine, değerli arkadaşlar, bir acı sona ermiştir,
fakat, bu acının sona erişini, nasıl çözümlendiğini bilmediği
için vatandaşlarımız, acı, maalesef, devam etmektedir. Nedir bu?
“Benden sonra, benim yavrum ne olacak” kaygısıdır. Maalesef, geçen
yıla kadar şöyle dua ediyordu anneler babalar: “Allah’ım, benim yavrumun
canını benden önce al ki, sokaklarda sürünmesin, soğukta, çöplükte
ekmek toplayıp, onun bunun dışladığı,
alay ettiği bir hâle gelmesin” şeklindeydi, ama, artık, bunlar değişmiş,
bakım hizmeti, bakım garantisi de devletimiz tarafından verilince,
şimdi bundan yararlanma aşamasına gelmiştir. Ama, bu konuda da haberi
olan vatandaşımız maalesef azdır; daha, İstanbul’da şu ana kadar 500
başvuru ulaşmıştır.
O yüzden, ben, bu hafta vesilesiyle… Toplumumuz,
her zaman, biz özürlüleri bağrına bastı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
LOKMAN AYVA (Devamla) – Herhangi bir siyasi farklılık,
mezhep, ırk, din, dil ayrımı yapmaksızın, sivil toplum kuruluşlarımız,
partilerimiz, yöneticilerimiz, kamu yöneticilerimiz, akademisyenlerimiz,
basın mensuplarımız el ele verdiler ve bu sorunu bağrına bastılar.
Bundan sonra da, bu 3 Aralık vesilesiyle aynı tür çalışmaların yapılmasına
acilen ihtiyaç duyuyoruz. Bu konuda da desteklerini, milletimizin
esirgemeyeceğini biliyorum. Bizler de, inanın, bu konuda, bütün
özürlü vatandaşlarımız olarak şükran ve minnet hissiyle doluyuz bu
hizmeti veren, emeği geçen herkese. Hatta, bir gazeteci arkadaşım
şunu söyledi: “Ya, Lokman ağabey, bu yapılanları da özürlüler inkâr
ederse, Allah kör eder.” Şimdi, tabii, iyi dedim; yani, Ayşegül, körler
inkâr edebilir mi yani, Allah kör edecekse diye.
O yüzden, inşallah, bu güzellikler bir an evvel
halkımız tarafından kullanılmaya başlanır ve bu kullanıldıkça da
problemler çözülür, gözyaşları diner ve hepimizin mutlu olduğu
bir Türkiye ve insanlığın mutlu olduğu bir dünya hâline gelir. Bu
noktada da Türkiye’nin öncülüğü her zaman dünyada yerini alacaktır.
Hepinize, bu verdiğiniz güzel, kıymetli destekler, hizmetlerden
dolayı şükranlarımı sunuyor, sevgi ve saygılarımı arz ediyorum
efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayva.
Sayın milletvekilleri, gündem dışı konuşmalar
tamamlanmıştır. Şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge
var, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1.- Manisa Milletvekili Nuri Çilingir ve 57 milletvekilinin,
nanoteknolojinin geliştirilerek ekonomik ve sosyal kalkınmanın
desteklenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/397)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bilindiği üzere bilim ve teknoloji, ülkeler arasındaki
gelişmişlik farkının en önemli belirleyicilerinden biri haline
gelmiştir.
Mevcut dünya koşulları; her ulusu, kendi teknolojik
programını hayata geçirip bunun devamını sağlamaya ve daha da
ileri götürmeye sevk etmiştir. Elbette Türkiye de gelişip, kalkınmak
için kendi teknoloji programını oluşturmak ve bunu daha yüksek seviyelere
çıkarmak zorundadır. Bunu sağlayacak yeniliklerin başında “nanoteknoloji”
gelmektedir.
Nanoteknoloji, çok küçük boyutlara (metrenin
milyarda 1’i) inilerek gerçekleştirilen teknolojidir. Bu teknoloji
ile bilişim ve iletişim, elektronik, biyoteknoloji, eczacılık,
tıp, savunma sanayi gibi alanlarda bir devrim niteliğinde yeni
ürünler üretilmesi sağlanacaktır.
Nanoteknolojinin önemini kavrayan ülkeler, bu
alana büyük yatırımlar yapmaktadırlar. ABD, federal bütçeden 3,7
milyar dolar; AB, 1,6 milyar Euro kaynak ayrılmasını onaylamış; Japonya,
Çin Halk Cumhuriyeti ve Kore konu ile ilgili yoğun çalışmalara başlamışlardır.
Türkiye’mizin de nanoteknolojiyi, devlet siyasetinin
önemli bir parçası haline getirmesi gerekmektedir. Bu konuda Bilkent
Üniversitesi, ODTÜ, İTÜ, Gebze İleri Teknoloji Enstitüsü, TÜBİTAK
ve Askeri Kurumlarımız çalışmalar yapmaktadır.
Nanoteknolojiyi çok daha ileri boyutlara taşıyabilecek,
ülkemizi gelişmiş uygarlık seviyesine çıkaracak, kalkınmayı
sağlayacak insanlar yetiştirmek ve teknoloji üretmek amacıyla devletimizin
hem siyasi hem ekonomik hem de sosyal anlamda çok daha büyük yardımlar
sağlaması, idari kurumsal ve yasal düzenlemenin yapılması, koordinasyonun
sağlanması ve konu ile ilgili eksikliklerin giderilmesi amacı
ile Anayasanın 98. TBMM İçtüzüğünün 104. ve 105’nci maddeleri gereğince
bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Nuri Çilingir (Manisa)
2) Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
3) Emin Koç (Yozgat)
4) Feridun Fikret Baloğlu
(Antalya)
5) Türkân Miçooğulları (İzmir)
6) Muharrem İnce (Yalova)
7) Mehmet Ziya Yergök (Adana)
8) Feramus Şahin (Tokat)
9) Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
10) Tuncay Ercenk (Antalya)
11) Nail Kamacı (Antalya)
12) Hasan Ören (Manisa)
13) Erol Tınastepe (Erzincan)
14) Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
15) Sedat Pekel (Balıkesir)
16) Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
17) Ufuk Özkan (Manisa)
18) Abdurrezzak Erten (İzmir)
19) Erdal Karademir (İzmir)
20) Halil Akyüz (İstanbul)
21) Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
22) Bülent Baratalı (İzmir)
23) Kemal Sağ (Adana)
24) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
25) Ahmet Küçük (Çanakkale)
26) Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
27) Canan Arıtman (İzmir)
28) Sedat Uzunbay (İzmir)
29) Uğur Aksöz (Adana)
30) Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
31) İlyas Sezai Önder (Samsun)
32) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
33) Ali Cumhur Yaka (Muğla)
34) Atila Emek (Antalya)
35) Kemal Demirel (Bursa)
36) İsmail Özay (Çanakkale)
37) Nadir Saraç (Zonguldak)
38) Mehmet Boztaş (Aydın)
39) Muharrem Kılıç (Malatya)
40) İsmail Değerli (Ankara)
41) Ali Oksal (Mersin)
42) Atilla Kart (Konya)
43) Abdulaziz Yazar (Hatay)
44) Vahit Çekmez (Mersin)
45) Halil Tiryaki (Kırıkkale)
46) Mehmet Işık (Giresun)
47) Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
48) Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)
49) Hakkı Ülkü (İzmir)
50) Nurettin Sözen (Sivas)
51) Enver Öktem (İzmir)
52) Mahmut Duyan (Mardin)
53) Mehmet U. Neşşar (Denizli)
54) Oya Araslı (Ankara)
55) Vezir Akdemir (İzmir)
56) Rasim Çakır (Edirne)
57) Orhan Eraslan (Niğde)
58) Osman Coşkunoğlu (Uşak)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Şimdi, ikinci önergeyi okutuyorum:
2.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 49 milletvekilinin, çocukların
mağduriyetine yol açan çeşitli sosyal sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/398)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde son yıllarda giderek artan yoksulluk,
gelir dağılımı adaletsizliği, göç, eğitimsizlik, işsizlik, çarpık
kentleşme, madde bağımlılığında artış, Sosyal Devletin çöküşü gibi
pek çok nedenlere bağlı olarak bir yandan çocuk suçluluğunda artış
gözlenirken bir yandan da çocuklara karşı işlenen suçlarda artış
gözlenmektedir. Ülkemizin geleceği olan çocuklarımızın her iki
şekilde de "suçun mağduru" olması tüm toplumumuzu derinden
etkilemekte ve endişeye sevk etmektedir.
Cezai ehliyetin olmadığı yaşlardaki çocukların
suça azmettirilmesi, suça karıştırılması, Anadolu'nun özellikle
yoksulluk ve işsizliğin yüksek olduğu bölgelerinden organize suç
örgütlerince çocukların kiralanması, kaçırılması, kapkaç v.s.
gibi suçlar için eğitilmesi, suça zorlanması gibi olgular yaşanmaktadır.
Çocuklarda madde bağımlılığı artmakta bu da çocuk
suçluluğunu arttırmaktadır.
Okullarda çocukların karıştığı şiddet olguları
artmış, şiddet uygulayan ve şiddet mağduru olan çocuk sayısındaki
artış ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Bir yandan da çocukların erken yaşta evlendirilmeleri,
bunların tamamının yasal olmayan evlilikler tarzında olması, bu
erken evlilikler için çocuğun eğitim hakkının elinden alınması, medeni
haklarının kaybı, bedava işgücü, bir anlamda ticari meta gibi görülmesi
de ağır çocuk mağduriyetlerine neden olmaktadır.
Ülkemizde namus ve töre adına işlenen cinayetlerin
hem mağdurlarının, hem de faillerinin çoğunlukla çocuk olması da
çocuklarımızın birincil insan hakkı olan yaşam hakkı ihlalidir.
Ülkemizde her iki çocuktan biri şiddete maruz
kalmaktadır. Çocuklara yönelik şiddetin en ağır boyutlarından biri
olan cinsel şiddet, cinsel sömürüde de ciddi artışlar söz konusudur.
Çocukların fuhuş sektöründe pazarlanması, çocuk pornografisindeki
artışlar toplumsal infiale neden olacak boyutlara gelmiştir. Çocuklarda
cinsel istismara uğrama, fuhuş sektöründe kullanılma yaşı, bebeklik
çağına kadar düşmüştür. Çocukların cinsel istismarı, psişik ve fiziksel
travmaya maruz kalmalarına, yaşam boyu sakatlanmalarına, hatta
ölümlerine neden olur. Çok ciddi sağlık sorunlarına neden olan bu
şiddet türünün yaygınlaşması toplum sağlığını da olumsuz etkileyecek,
bir halk sağlığı sorununa dönüşecektir.
Çocuklar ayrıca terör örgütlerince, yasa dışı
örgütlerce eylemlerde kullanılmakta, kalkan vazifesi yaptırılarak
yaşamları tehlikeye atılmaktadır. Bazı siyasi faaliyetlerde ilköğretim
çocukları dekor olarak kullanılmakta, bu siyasi faaliyetlere katılmaya
mecbur edilmektedirler. Yine birçok dini gösterilerde kullanılarak
üzerlerinden din ticareti yapılmaktadır.
Çocuk işçiliği de hızla artmaktadır. Fuhuş sektörü
de dahil olmak üzere çocuklarımız asla çalıştırılmamaları gereken
yaş ve işlerde çalıştırılmaktadır.
Çocuk ihmal ve istismarının artması ile hem ulusal
yasalarımız, hem de uymakla yükümlü olduğumuz bir çok uluslararası
yasal düzenlemeler ihlal edilmektedir.
Ülke nüfusunun üçte birini çocuklar oluşturmaktadır.
Dolayısıyla 20 milyondan fazla bir nüfusu kapsayan bu problemler
toplumumuzun geleceğini de şekillendirecektir. Bu sorunların
çözülmemesi, önlenmemesi toplumun sosyal çöküşüne neden olur.
Çocuklarını korumayan, gözetmeyen toplumların
geleceği olamaz.
Çocuklara yönelik her türlü ihmal ve istismarın,
kötü muamelenin, çocuk mağduriyetlerinin önlenmesi, aile ile ilgili
acil tedbirlerin alınması, mevcut durumun saptanması, nedenlerinin
araştırılarak gerekli önlemlerin alınması amacıyla Anayasanın
98., Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri
uyarınca bir Meclis Araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımızIa
arz ederiz
1- Canan Arıtman (İzmir)
2- Enver Öktem (İzmir)
3- Mahmut Duyan (Mardin)
4- Muharrem Kılıç (Malatya)
5- Ali Oksal (Mersin)
6- Atilla Kart (Konya)
7- Vezir Akdemir (İzmir)
8- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
9- Abdulaziz Yazar (Hatay)
10- Türkân Miçooğulları (İzmir)
11- Bülent Baratalı (İzmir)
12- Kemal Sağ (Adana)
13- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
14- Bihlun Tamaylıgil
(İstanbul)
15- Ahmet Küçük (Çanakkale)
16- Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
17- Emin Koç (Yozgat)
18- Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
19- Uğur Aksöz (Adana)
20- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
2l- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
22- Hasan Ören (Manisa)
23- Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
24- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
25- Atila Emek (Antalya)
26- Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
27- Erdal Karademir (İzmir)
28- Abdurrezzak Erten (İzmir)
29- Muharrem İnce (Yalova)
30- Halil Akyüz (İstanbul)
31- Kemal Demirel (Bursa)
32- İsmail Özay (Çanakkale)
33- Nadir Saraç (Zonguldak)
34- Mehmet Boztaş (Aydın)
35- İsmail Değerli (Ankara)
36- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
37- Vahit Çekmez (Mersin)
38- Mehmet Işık (Giresun)
39- Nuri Çilingir (Manisa)
40- Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
41- Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)
42- Nurettin Sözen (Sivas)
43- Hakkı Ülkü (İzmir)
44- Mehmet U. Neşşar (Denizli)
45- Ufuk Özkan (Manisa)
46- Feramus Şahin (Tokat)
47- Oya Araslı (Ankara)
48- Rasim Çakır (Edirne)
49- Tuncay Ercenk (Antalya)
50- Orhan Eraslan (Niğde)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.02
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.12
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 25’inci Birleşimi’nin İkinci Oturumu’nu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
Buyurun:
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/76) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin
görüşme gününe ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 29/11/2006 Çarşamba günü (Bugün)
toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Kemal Anadol
İzmir
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmının,
40 ıncı sırasında yer alan (10/76) Esas Numaralı Meclis Araştırma
Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un; 29/11/2006 Çarşamba günlü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneri üzerinde, lehte olmak üzere, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Vedat Melik.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Şanlıurfa ilinde yıllardır kamuoyunu meşgul
eden ve bugüne kadar çözülemeyen, elektrik enerjisi dağıtımında
yaşanın sorunların nedenlerini araştırmak ve çözüme kavuşturmak
amacıyla vermiş bulunduğumuz Meclis araştırma önergesi lehinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
hepinizi, öncelikle saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün görüştüğümüz
bu araştırma önergesi, 6 Mayıs 2003 tarihinde, yani, bundan üçbuçuk
yıl önce verilmiştir ve amacı, sadece seçim çevresine mesaj vererek,
bakın, bölgenin sorunlarını Meclisin gündemine getiriyoruz mantığıyla
da verilmemiştir. Başta ülke tarımını, çiftçisini ve dolayısıyla
sanayisini ilgilendiren bir sorunun tartışılması amacıyla verilmiştir.
Ama, maalesef, bölgenin tarımını, sanayisini, kısacası insanların
ekmeğini ilgilendiren böylesi önemli bir konu ancak şimdi gündeme
alınabilmiştir. Bölge insanı için hayati öneme sahip böylesine
bir konuyu üç buçuk yıl raflarda bekletmek, Hükûmetin bölgeye ilgisizliğinin
en iyi göstergesidir. Peki, bu sorun nedir?
Değerli arkadaşlar, ülkemizin birçok ilinde olduğu
gibi, Şanlıurfa ilinde de yer altı sularıyla tarımsal sulama yapılmaktadır.
Şanlıurfa’da, yedi bin tanesi Viranşehir ve Ceylanpınar ilçesi
topraklarında olmak üzere, toplam on bin kuyu mevcuttur. Akçakale
sınır bölgesinde Devlet Su İşlerinin açtığı az sayıda kuyu hariç,
bu kuyuların tamamı vatandaşların kendi mali olanaklarıyla açtıkları
sulama kuyularıdır. Bu kuyuların elektrik enerjisiyle çalıştırılmasının
tek nedeni de, yer yer 300 metrelik derinliğe ulaşan bu kuyulardan
ancak elektrik enerjisiyle su çekilebilmesidir.
Bugün, Türkiye’de üretilen pamuğun yaklaşık yüzde
50’si ilimizden karşılanmaktadır. Fakat, bu üretimin tamamı, GAP sulamaları çerçevesinde
yapılan sulu tarımın katkısıyla değil, bölge çiftçisinin GAP sulamalarının
tamamlanabileceğine olan inançlarını yitirmelerinden ötürü,
kendi olanaklarıyla, çok büyük maliyetler üstlenerek açtıkları
sulama kuyularından elde ettikleri suyla gerçekleştirilmektedir.
Ancak, bölgedeki ana nakil hatlarının aşırı yüklü olması, bu kuyuların
da genellikle aydınlatma amaçlı çekilmiş bulunan hatların üzerinde
kurulu bulunması ve buna bağlı olarak ana trafo merkezlerinin yetersizliği
nedeniyle, bu hatlardan enerji alan kuyular aşırı elektrik kesintileriyle
karşılaşmışlar, ayrıca, yine hatların yetersizliği nedeniyle ülke
ortalamasının çok çok üzerinde bir enerji kaybı oranı ortaya çıkmıştır.
Bunun sonucunda, hem tarımsal üretimde korkunç düşüşler meydana
gelmiş hem de kuyu sahibi üreticiler, devlet nezdinde, suçlu insanlar
olarak anılarak mahkemelere düşmüşlerdir. Bugün, sadece Viranşehir
ilçemizde, yaklaşık 800 vatandaşımız elektrik kaçakçılığı nedeniyle
yargılanmaktadır. Elbetteki bu sorun yalnız Urfa’nın ilçelerine
veya Urfa’ya özgü bir sorun değildir, ancak, sorumuz şudur: Elektrik
enerjisindeki bu çok yüksek kayıp kaçak oranının ne kadarı kaçak
elektrik kullanımından, ne kadarı hatların ve buna bağlı olarak trafo
gibi elektrikle ilgili aksamların yetersizliğinden kaynaklanmaktadır?
Yani, bu işin sorumlusu, vatandaş mıdır, yoksa nakil hatlarını şartnamelere
göre döşemeyen müteahhitle buna göz yuman bürokratlar mıdır?
Değerli milletvekilleri, İç Tüzük’ün elverdiği
olanaklar içerisinde bu sorunu sürekli gündemde tutmaya çalışan
ve fırsat buldukça da bu konuda konuşmalar yapan bir arkadaşınız
olarak, her, bu konuyu, gündeme getirdiğimde, Sayın Enerji Bakanı,
elektrik kesintilerinin sebebi olarak bölgedeki kaçak elektrik
kullanımının yaygınlığından bahsetmiştir; ancak, durumun hiç de
Sayın Bakanın söylediği gibi olmadığı, sorunun asıl nedeninin
iletim hatlarının yetersizliği ve bunların yarattığı yüksek enerji
kaybından kaynaklandığı ortaya çıkmıştır. Nasıl çıkmıştır? Enerji
Bakanlığının Şanlıurfa ilindeki ana iletim hatlarında başlattığı
hat ayırma ve yenileme çalışmalarının neticesinde anlaşılmış ve
kesintiler nispeten azalmaya başlamışsa da, bunun yeterli olduğunu
kimse iddia edemez. Örneğin, geçtiğimiz pazartesi günü saat
14.00’ten gün batıncaya kadar 120 bin nüfuslu Viranşehir ilçe merkezinde
elektrik yoktu.
Değerli milletvekilleri, Şanlıurfa’nın dışında,
ülkemizin birçok bölgesinde de yoğun bir şekilde yer altı suları
kullanılmak suretiyle tarım yapılmaya çalışılmaktadır. Örneğin,
Konya Ovası’nda, Niğde’de, Nevşehir’de, Aksaray’da, Polatlı’da, Manisa’da,
Mardin’de, Batman’da ve daha birçok ilimizde, çiftçilerimiz kendi
olanaklarıyla açtıkları kuyulardan arazilerini sulamaya çalışmaktadırlar.
Ancak, Devlet Planlama Teşkilatının yayımlanan son raporlarından
da anlaşılacağı gibi, ülkemizin en geri kalmış bu bölgesinde gelişmişlik
düzeyi yıllar itibarıyla düzeleceği yerde, giderek daha da kötüleşmektedir.
Bölgedeki illerin gelişmişlik sıralaması her yıl diğer illerin
daha da altına düşmeye devam etmektedir. Peki, bunu önlemenin yolu
nedir? Elbette ki tek yolu vardır değerli arkadaşlar, o da, GAP projesi
kapsamındaki sulama projelerinin hayata geçirilmesidir. Bakın
şimdi, Urfa’nın Viranşehir ve Ceylanpınar ovaları ile Kızıltepe
Ovası’na su taşıyacak olan Urfa-Mardin kanalı, Urfa tünellerinden
ancak 30 kilometre uzatılabilmiştir. Halbuki, biz bu kanalı 60 kilometre
daha götürebilsek tüm Viranşehir ve Ceylanpınar ovalarının ana sulama
kanalını bitirmiş olacağız. Bu kanalı Viranşehir’e ulaştırdığımız
takdirde bölgedeki binlerce sulama kuyusu devre dışı kalacağından,
artık kimse bölgedeki elektrik sorununu konuşmayacağı gibi, birçok
sorun da bununla birlikte sona erecektir.
Değerli milletvekilleri, son altı yılda 800 milyar
Amerikan doları anapara ve faiz ödeyen bu ülke, belki de 100 milyon
doları bulmayacak bir rakamı -yani, bu Urfa-Mardin ana kanalından
bahsediyorum- projenin bu bölümüne yatıramadığı için on binlerce
insanımızın eziyet çekmesini bütün ülke seyretmektedir. Sulama
projelerinin bu düzeyde kalması, sulanmamış bölgelerde yer altı
suyu sulaması tercihinin öne çıkmasına ve sulama birim maliyetinin
artmasına ve elektrikle ilgili sorunların yaşanmasına neden olmaya
devam edecektir. Hükûmetin, maalesef, ilgisizliği sonucu ortaya
çıkmış bu durumdan ötürü, kayıp kaçak olgusu da bahane edilerek bölge
insanının suçlanması insafsızca bir davranıştır. Böylesine bir
yaklaşımla bölge kalkınmasının gerçekleştirilebilmesi mümkün
değildir.
Değerli arkadaşlar, bizim görevimiz, vatandaşın
istek ve dileklerini bu Mecliste gündeme getirmek ve bu yönde de
Meclisin çalışmasını sağlamaktır. Vatandaş istemiş diye biz bu
Meclis araştırma önergesini vermişiz. Peki, vatandaş ne istiyor? Vatandaşımız
bu konunun neden incelenmesini istiyor? Elektrik enerjisiyle neden
bu kadar yakından ilgileniyor? Biz bu konuyu neden incelemeliyiz?
Size maddeler halinde saymaya çalışacağım.
Değerli arkadaşlar, vatandaşlarımız şunu istiyor;
diyor ki: “Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir grup milletvekili
gelsin, iletim hatlarımızın halini görsün. İletim hatları döşenirken
Bakanlık ihale şartlarına uyulmuş mudur, uyulmamış mıdır, bunları
incelesin.”
İkincisi, geçmiş dönemde, müessese müdürünün
tutuklandığı, birbuçuk yıl hapis yattığı ve o müesseseden 1.000
trafonun kayıp olduğu bir ilde, kayıp-kaçak meselesinin sorumlusu
vatandaş mıdır, yoksa idare midir?
Bölgemiz de GAP sulamaları kapsamındadır. Dört
yıldır niçin bizi suya kavuşturacak olan Urfa-Mardin ana sulama kanalına
yeterli miktar kaynak ayırmıyorsunuz?
Bir an önce Viranşehir ovaları Fırat’tan sulansın
ki, biz de bir daha elektrik enerjisi kullanmayalım.
Yine, Türkiye’nin yeraltı su rezervlerinin yüzde
16’sı Şanlıurfa ili sınırları içindedir. GAP projesi kapsamında sulanacak
olan Mardin-Ceylanpınar Ovası’nda -planlaması bitmiş- proje tamamlandığında
131 bin hektar alan yer altı suyundan sulanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Bunun için de yaklaşık
3.250 adet yeni su sondaj kuyusu açılacaktır. Yani, bu kuyularda
elektrik enerjisi kullanılacaktır.
Değerli arkadaşlar, son üç yılda tarımsal ürünlerin
satış fiyatında yüzde 18 azalma, tarımsal girdi fiyatlarında ise
yüzde 25 artma olan bir ülkede, bu yüksek enerji fiyatlarıyla çiftçinin
dünyayla rekabet etmesi mümkün değildir. Toplam sulama alanı, geçtiğimiz
yıl sulamaya açılan alanla birlikte 72 bin dekara çıkan Yaylak sulama
bölgesindeki Atatürk Sulama Birliğine, bu yıl gelen elektrik bedeli
2 trilyon 200 milyar liradır. Yine bu yıl sulamaya açılan Tatarhöyük
Sulama Birliğinin alanındaki 86 bin dekarlık alanın bu yıl ancak yarısı
sulanabilmiş olmasına rağmen…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, konuşmanızı tamamlayın, lütfen.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) – Çok kısa… Bitiriyorum
Sayın Başkan, izninizle.
…Tatarhöyük Sulama Birliğine gelen elektrik ücreti
ise 2 trilyondur. Yani, bugünkü fiyatlarla gerek GAP projesi kapsamında
sulamaya açılan gerek vatandaşların kendi imkânlarıyla açtıkları
kuyularda kullanılan elektriğin bu fiyatlarla satılması durumunda
çiftçinin tarımsal üretim yapması mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, vatandaşlarımızın bu işlemlerinin
tartışılacağı ve çözüm bulunacağı yer, eğer Türkiye Büyük Millet
Meclisi değilse, neresidir? Bu nedenle, şunu tekrar ifade ediyorum:
Bu Meclis araştırma önergemizin başka bir amacı yoktur. Bütün amacımız,
göreceli olarak ülkemizin en geri kalmış, ama aynı zamanda ülke
ekonomisine büyük katkılar sağlayabilecek bir bölgesindeki,
özellikle tarımsal sulamadaki elektrik enerjisiyle ilgili sorunların
yerinde incelenmesidir. Eğer böyle bir çalışma olursa, bu, ülkemizin
elektrik enerjisiyle üretim yapan yalnız bölgenin değil, Türkiye’deki
bütün çiftçilerimizin sorununu daha net bir biçimde ortaya çıkaracaktır.
İfade etmeye çalıştığım bütün bu gerekçelerden
ötürü, konunun daha iyi incelenebilmesi için, Meclis araştırma komisyonu
kurulmasına ilişkin önergemizin kabulü yönünde oy vermenizi ve
katkı sunmanızı temenni ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz efendim.
Öneri üzerinde, aleyhte olmak üzere, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Atilla Maraş.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET ATİLLA MARAŞ (Şanlıurfa) - Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik
ve 37 arkadaşının, Şanlıurfa’da elektrik enerjisi dağıtımında yaşanan
sorunların nedenlerini araştırmak ve çözüme kavuşturmak amacıyla
Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılmasıyla ilgili önergenin aleyhinde söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, Şanlıurfa’da 1995’ten 2001 yılına kadar
elektrik iletim ve dağıtım hatlarında gerçekten önemli sorunlar vardı
ve sık sık elektrik kesilmeleri oluyordu ve açılmış olan derin kuyular,
sulama kuyuları, pompajla sulanıyordu ve elektrik enerjisiyle sulanıyordu,
ama, aradan geçen yıllar, yani, bizim iktidara geldiğimiz 2002’den
bu tarafa Şanlıurfa ve ilçelerinde elektrik dağıtım ve iletim kanallarında
yapılan iyileştirmeler nedeniyle bu kayıp ve kaçak oranlarının giderek
azaldığını görüyoruz. 2003 yılında kayıp ve kaçak oranları yüzde
67 civarındayken, bugün geldiğimiz noktada kayıp ve kaçak oranları
yüzde 50 derecesine inmiştir.
Tabii, Türkiye’de bu sorun sadece Urfa’da yaşanan
bir sorun değil. Elektrik iletim ve dağıtım konusunda bütün Türkiye’de
iletim şebekelerinde sorunlar yaşanmaktadır ve kayıplar olmaktadır.
Bu kayıp doğuya doğru gittikçe artmakta, batıya doğru gittikçe
azalmaktadır. Bugün İstanbul’da bile elektrik dağıtımında kayıp ve
kaçakların olduğunu rakamlara bakarak görebiliyoruz. Ancak, derin
su kuyularıyla sulama yapmak, tarım yapmak oldukça pahalı bir iştir.
Bunun çözümü derin su kuyularından ziyade GAP bölgesindeki sulama
projelerinin bir an önce hayata geçirilmesi ve cazibeyle sulamanın
yapılması ve maliyetlerin bu şekilde aşağıya düşürülmesi olacaktır.
Çünkü bölgeden de biliyoruz, ki pamuk ekimi sulu tarıma dayanan
bir ziraattır ve derin su kuyularıyla, pompaj yoluyla sulama yapmanın
oldukça maliyeti artırdığını biliyoruz. Bunun çaresi ve çözümü,
bölgede bugüne kadar bitmesi gereken projelerin, yani sulama projelerinin
bir an önce hayata geçirilmesi ve bunun için ciddi miktarda GAP’a
ödenek ayrılması gerekmektedir. Ancak sorun bu şekilde çözülür.
Şimdi, 2003 yılından 2006’ya kadar Şanlıurfa ilinde
bu konudaki -kayıp ve kaçakların önlenmesiyle ilgili, elektrik
enerji hatlarının yenilenmesiyle ilgili- çalışmalarla ilgili
birkaç rakam vermek istiyorum. Mesela, 2003 yılında, bu konuyla ilgili
28 adet proje için 3,5 trilyon para ayrılmıştır ve bu projelerin hayata
geçirilmesi, gerçekleşme yüzdesi ise yüzde 75’tir. Aynı şekilde,
2004 yılında 33 adet proje meydana gelmiş ve bunun hayata geçme yüzdesi,
yani gerçekleşme yüzdesi yüzde 93. Ayrılan ödenek, 2004 yılında, 4
trilyon civarında. 2005 yılında 29 adet proje var ve 2005 yılı ödeneği
4,5 trilyon, gerçekleşme yüzdesi 89,3. 2006 yılında 77 adet proje var,
bunun ödeneği ise 4,5 trilyon civarında, gerçekleşme oranı yüzde
32, henüz daha tam sonuç alınamadı.
Ben, esasen, burada bir başka konuya dikkatlerinizi
çekmek istiyorum, o da şudur: Esasen, sulu tarıma başlandığında,
sulu tarımı uygulayacak olan çiftçilerin tarımsal, sulu tarım
şartlarına hazırlanması gerekirdi. Ancak, bölgede, gördüğümüz
kadarıyla, daha önce kuru ziraat yapan çiftçilerimizin, sulamanın
açıldığı bölgelerde sulu şartlar konusunda ciddi bir tarımsal eğitimden
geçmedikleri bir vakıadır, bunu kabul ediyoruz. Çünkü, kuru tarımla
sulu tarım oldukça farklıdır ve sulama tekniklerine uygun yapılması
gerekir. Eğer, sulama işi, özellikle pamuk sulamasında çiftçiler
veya su dağıtıcıları, suyu toprağa uygulayan insanlar ciddi şekilde
teknik açıdan eğitilmemişlerse, o zaman, su, toprağa fayda değil zarar
verecektir. Su, bir nevi zehir, toksit görevini görecektir ve bunun
da bugün bölgede durumlarını görüyoruz. Yanlış sulamadan ötürü,
fazla aşırı sulamadan ötürü ve ayrıca toprakta tesviyelerin yapılmadığından,
ayrıca tarla içi developman hizmetleri dediğimiz, tarla içinde
drenaj kanallarının yapılmadığı GAP bölgesinde büyük çapta tuzlaşma
ve alkalileşme sorunu yaşanmaktadır. Esas konu burada. Yarın, bu
elektrikle çalışan derin su, kuyu pompaları tarihe karışır, proje
alanlarında kanallar yapılıp, sulama kanalları tamamlandığında,
esasen çiftçinin çok ciddi biçimde sulu şartlara karşı eğitilmesi
gerekir, maalesef, bu yapılmış değildir.
Ben, bundan yıllar önce Adana Devlet Su İşlerinde
çalışırken, Ziraat Fakültesi, Toprak Su vardı o zaman ve teknik ziraatla
birlikte bölge halkının, bölge çiftçisinin sulamaya açılan sahalarda
ne tip bir sulama yapacağını, sulama zamanlarını nasıl ayarlayacağını
ve ne kadar toprağa su vereceğini eğiterek çiftçilere vermiştik,
muvaffakiyetimiz de başarılı bir şekilde geçmişti; ancak, Urfa
GAP bölgesinde, maalesef, çiftçiler sulu şartlara hazırlanmadan
toprağa su verildiği için, bugün GAP’ta, Harran Ovası’nda yer yer toprakta
tuzlaşma ve alkalileşme görülmektedir. Bu da yanlış sulamadan kaynaklanıyor.
Şimdi yapılacak şey, esasen, GAP bölgesinin tamamında
tarla içine drenaj kanallarının açılması ki, bu, daha önce lağvedilen
Toprak Su teşkilatının göreviydi. Bugün Köy Hizmetleri de yok. O
halde, bu görev askıda kalmaktadır.
Bizim Devlet Su İşleri yetkilileriyle yapmış olduğumuz
görüşmelerde, ufak bir kanun değişikliğiyle bu görevin, yani tarla
içi hizmetlerinin de sulama hizmeti yapan Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğüne verilmesi halinde, bu görevin de Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından yapılacağı bizlere beyan edildi. İnşallah
bu konuda bir çalışma yaparız.
Dolayısıyla, henüz daha sulamanın başında olan
Harran ovaları ve GAP bölgesinde henüz sulamaya açılmamış olan topraklar
bakir haldedir ve el değmemiştir. Dolayısıyla, bölgedeki çiftçilerin
bir an önce eğitilmesi ve bundan ziyade, eğitimden daha çok tarla
içine drenaj kanallarının yapılması…
Esasen tarımda teknikler o kadar ilerledi ki, artık,
damla sulamaya geçildi. Geçen İzmir’de bir seraya gittik, damla sulamayla
sulama yapılmakta, bitki yetiştirilmekte. Hatta toprakla temas
bile yok, toprağın üzerinde bitki yetiştiriliyor. Bu gördüğümüz
hormonsuz domatesler filan hep İzmir Dikili’deki çok ciddi seralardan.
Hem ihraç ediliyor hem yurt içinde tüketiliyor.
Dolayısıyla, böyle klasik sulama metotlarından
bir an önce topraklarımızın, çiftçimizin uzaklaşması, yeni gelişmiş
tarım tekniklerinin, sulama tekniklerinin toprağa uygulanması
gerekiyor ve on yıldan bu tarafa, yani, Sayın Vedat Melik’in hazırlamış
olduğu araştırma önergesinde söylediği şeyler, aradan geçen üç buçuk
yıl içerisinde, demin verdiğim rakamlarla, büyük çapta iyileştirmeler
yapıldı. Dolayısıyla…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Onun için mi karşı çıkıyorsunuz?
MEHMET ATİLLA MARAŞ (Devamla) – Yani, esas konu
şu: Bu topraklarda, bir an önce çiftçinin eğitilmesi ve drenajların
yapılması, sulamanın hayata geçirilmesi, esas bu, yoksa elektrikle
sulama yapmak oldukça, hem pahalı hem de işte böyle zararlı.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – O zaman kabul
edelim Atilla Bey.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kabul edelim. Niye karşı
çıkıyorsunuz yani?
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Maraş.
Lehte olmak üzere, Mardin Milletvekili Sayın Mahmut
Duyan.
Buyurun Mahmut Bey. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT DUYAN (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
6 Mayıs 2003 tarihinde Cumhuriyet Halk Partili 37 milletvekilinin,
güneydoğudaki enerji kısıtlamasıyla ilgili verdiği önerge doğrultusunda
söz almış bulunmaktayım; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’nin kalbi, güneydoğunun gururu, GAP. Hep
bekliyoruz. Bu dönem de, dört beş kere, GAP’tan sorumlu Devlet Bakanı
Sayın Abdüllatif Şener bize güzel bilgiler verdi, güzel söylemler,
pembe tablolar… Bir milletvekili olarak, büyük ümidim vardı. Ama ne
yazık ki, bugün çok ciddi bir konuyu görüşüyoruz, Hükûmet sıralarında
hiçbir bakanımız yok. Yani, peki, bu sorunlara kim neşter atacak Allah
aşkına? Güneydoğu insanı dört gözle bugünü bekliyor, GAP’ı bekliyor.
İnsanlarımız perişan. Bir milletvekili olarak her gittiğim ilçede,
köyde, illerde -Urfa’da, Diyarbakır’da- hep bize sordukları soru,
GAP, enerji, GAP, enerji…
Şimdi, bir milletvekili olarak, bunları seçmene
selam olarak da söylemek istemiyorum. Demin Şanlıurfa milletvekili
arkadaşlarımız gayet güzel şeyler söyledi, gerçekleri söylediler.
Bütün güneydoğu milletvekilleri gelip burada konuşsa, birbirimizden
hiçbir farkımız yok, aynı şeyleri söyleyeceğiz. Herkesin beklentisi…
Şimdi, GAP nedir? GAP, bütün Avrupa’nın ve… Bütün
Avrupa ülkelerinin gözü GAP’ta. Çünkü, Türkiye, jeolojik olarak ve
stratejik olarak çok önemli bir yerde. Şimdi bütün dünyanın gözü nasıl
petroldeyse, on beş-yirmi sene sonra bütün Avrupalıların gözü de
hidrojen ve oksijende olacak. Buna da en fazla sahip olan ülke de Türkiye
Cumhuriyetidir ve ne yazık ki, tam Güneydoğu’da. Bakın, Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’ndeki olayların başlama tarihiyle GAP’ın temelinin
atıldığı gün aynı gün. Bu nedenle, GAP’a büyük önem vermemiz lazım.
Geçmiş hükûmetler GAP’a gerçekten önem verirdi. Bir
koydularsa, üç aldılar. Örneğin, Şanlıurfa’nın Harran Ovası’ndaki
sulama gibi. Şu anda Şanlıurfa’daki Harran Ovası gayet bir güzel şekilde
sulanıyor ve insanların yüzü gülüyor. Ben hatırlıyorum, oranın
açılışını yaptığımız zaman büyük bir tören yapılmıştı ve insanların
yüzü gözü gülüyordu.
Geçen gün Devlet Su İşlerinin bir yatırım programı
elime geçti, şurada, önümde. Şimdi, Aşağı Fırat Havzası’nın Projesi,
Urfa Ceylanpınar tüneli, Ceylanpınar, Kızıltepe Ovası, Kızıltepe,
Nusaybin, Cizre, Silopi ovalarının sulamasıyla ilgili. Şimdi, bu
Hükûmet, bu dönem 250 milyar dolar
borçlandı. Geçen hükûmetler de borçlandı, ama hiç olmazsa gözle
görülen bir şeyler yapıldı. Şimdi, bölge olarak, eğer, bu parayı yerinde
kullansaydı, bizim bölgeye de, en azından, ya bir 100 milyon dolar… Demin
Şanlıurfa Milletvekilimiz anlattı. 100 milyon dolar da şu GAP’a bir
masraf etseydik de, bu tüneller de faaliyete girseydi. Yalnız Kızıltepe
Ovası’nın 1 milyon 200 bin dönüm sulanabilir arazisi var. Bu ovanın
600 bin dönümü… Çiftçilerimiz kendi imkânlarıyla, çakma kuyuları,
artezyen kuyularıyla su çıkarmışlar ve 600 dönüm sulandığı halde,
gözle görülür… Ki, geçen hafta da Dedeman Otelinde bununla ilgili
panel yapıldı, Avrupa Birliğinin konuşmacıları vardı, dinledi. Yani,
bu sulama olduktan sonra işsizlik azalmış, kalite artmış, verim artmış,
gübre yeni tarım alet edevatları faaliyete girip, bölgeye sıcak para
girmiş ve gayet güzel şeyler oluyor. Bunlar, çiftçilerimizin kendi
imkânlarıyla yaptığı çalışmalardır. Tabii, devletin eğer bu konuyla
ilgili çalışmaları olsaydı, daha da verimli ve ürün desenine çeşitler
katılacaktı. Daha önce arpa, buğday ekilirdi, şu anda pamuk, seracılık
bile yaygınlaştı.
Değerli arkadaşlar, GAP’a önem vermemiz lazım.
Hükûmetten ricamız bir güneydoğu milletvekili olarak ve bütün güneydoğu
milletvekillerinin de istediği bu: GAP, GAP, GAP, bölgeye hayat getirecek.
Şimdi, bölgede elektrik kaçağı niye oluyor? Ben,
size, bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak -ve iktidar milletvekillerinin
de, bölge milletvekillerinin çoğu da çiftçi çocuklarıdır- bakın,
bir 100 dönüm arazinin hesabını yapmak istiyorum: 100 dönüm arazi,
böyle, artezyen kuyularla, çakma kuyularla eğer sulanırsa -ancak
100 dönüm, bir kuyu 100 dönüm, maksimum söylüyorum- ve 100 dönüm 1’e
400 verirse ve pamuğun kilosu şu anda 600, yani bütün 100 dönümün geliri
24 milyar ancak yapar.
Şimdi, bir kuyuya gelen elektrik faturası, emin
olun, 20 ile 25 milyar Türk lirasıdır. Şimdi, çiftçi nasıl bu parayı
verecek? Çiftçi çalmasa ne yapabilir?
Şimdi, GAP’ın 8 türbini var. Bu 8 türbinin -biz, heyet
olarak gittik, gördük- emin olun 4 türbini çalışıyor. Yahu, bu kadar
yatırım yapıldı, peki 2 türbini daha çalışsa da çiftçilerimize
daha ucuz elektrik versek, hangi çiftçi tenezzül eder de kaçak elektrik
kullanılacak?
Hatlara bakıyorsunuz demode olmuş, 1960’ların
hatları daha var. Yani, gidiyoruz, köylerin o elektrik direklerine
bakıyoruz. TEDAŞ’ın yetkilileri bize -bu nasıl, bu elektrik hatlarıyla
bu sulama olabilir mi?- “yok” diyor, “biz bunu aydınlatma enerjisi
olarak yapmıştık.” Ama, hâlâ, sulamayla ilgili elektrik hatlarında
sorunlar var. O yüzden bölgede sık sık elektrik arızaları olur.
Şimdi, derdimiz çok, vakit azlığından dolayı… Size,
Devlet Su İşlerinin, zamanında, Nusaybin’in Çağ-Çağ Barajı’yla ilgili
bir ihbarda bulunacağım. Bu Çağ-Çağ Barajı 1960’larda yapıldı, ama
60’tan bu yana daha bir onarım yapılmadı. Daha önce Nusaybin Ovası’nda
70 bin dönüm arazi sulanırken, şimdiki kanalların harap olmasından
dolayı 20 bin dönüm ancak sulu bir hâl alıyor. Devlet Su İşlerinin buna
bir an evvel… Defalarca buraya müracaat ettik oranın bir milletvekili
olarak, ama hâlâ bir netice alamadık. Yani, ufak bir masrafla büyük
bir iş yapmış oluruz.
Defalarca mayın tarlaları dedik ve ihaleler oldu
bir iki kez, ihaleler iptal oldu her nedense. Şimdi, geçenlerde Türk
Silahlı Kuvvetlerinin bir yetkilisiyle konuştum, dedi ki: “İhale
bedelinin yarısı kadar eğer bize imkân tanınsa biz o mayınlı tarlaları
temizleriz ve çiftçilerimize de işler hale getiririz.” Şimdi, orası
iki Kıbrıs Adası kadar bir arazi. Niye duruyoruz acaba? Niye insanlarımıza
böyle bir ekmek kapısı açmıyoruz da, insanlarımızı PKK’nın kucağına
atıyoruz? Bakın, orası, iş sahası açıldıkça, emin olun insanlarımızın
da yüzü güler, hiç kimsenin bölgesine ve milletine hainlik yapmasını
da istemez, insanlarımız bayrağa ve bu millete sahip çıkar. Ama,
imkânsızlık yüzünden ve bazı projelerin faaliyete girmemesi yüzünden
gerçekten insanlarımız perişan.
Bakacık Göleti -Nusaybin’in- proje safhasında,
yok. En son, Başbakanımız, Ilısu Barajının temelini attı, ama -geçen
gün ihaleyi alan şirketi de ziyaret ettim- daha kaynak, yani ihale
bedeli kadar finans temin etmemiştir. İhale yapıldı, temel de atıldı.
Bakın, bunların hepsi bazı güçlerin engellemesiyle karşı karşıya
ve şimdi de, Hasankeyf’in sular altında kalacağıyla ilgili kampanyalar
yürütülüyor. Bunlara meydan vermememiz lazım. GAP’ın bir an önce faaliyete
girmesini arzu ediyoruz.
Buna benzer derdimiz çok. En son bundan iki ay önce
yine söz almışım gündem dışı bir konuşmamla, Habur Gümrük Kapısı’yla
ilgili. Ben geçen hafta yine bölgemdeydim. Ben Sayın Kürşad Tüzmen’e
de buradan bir atıfta bulunayım. Hatta sitem etmişti bana. Şimdi,
Habur Gümrük Kapısı’ndaki bugünkü -Nusaybin ve Cizre şoför odalarının
bana çektiği faksta- kuyruk 60 kilometre. Bu soğukta insanlarımız
perişan ve hâlâ o kuyruk öyle duruyor. Buna bir el atmamız...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MAHMUT DUYAN (Devamla) – Hükûmet yetkililerinden
ricamız: Buna göz kulak olsunlar, bir an evvel bu projelerin uygulanmasını
istiyoruz.
Komşu ülkelerimizle rekabete girebilmemiz
için bölge çiftçilerine elektriğin, bir an evvel, ucuz bir fiyatta verilmesi
ve enerjinin, bölgedeki kaçak elektriklerin -yalnız Güneydoğu değil,
bugün bir Konya Ovası’nda da aynı şey var, Nevşehir’de de var- bu kaçak
elektrikle ilgili bir affın gündeme gelmesi yüce Meclisten arzumuzdur,
bütün çiftçilerimiz bunu beklemektedir. Yalnız Güneydoğu insanları
değil, bugün Nevşehir de öyle, Konya da öyle. Bir an evvel -Enerji Bakanımızdan
istirhamımız- bir affın getirilmesini arzu ediyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Duyan.
Aleyhte olmak üzere son söz, Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Yahya Akman. (AK Parti sıralarından alkışlar)
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin aleyhine söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Vedat
Melik’e, bölgemiz için önemli olan böyle bir konuyu gündeme taşıdığı
için teşekkür etmek istiyorum kendisine.
Değerli arkadaşlar, Şanlıurfa’mızda, geçtiğimiz
yıllarda, araştırma önergesi konusu edilen elektrikle ilgili, gerçekten
ciddi problemler yaşanmıştır. Öyle ki, İktidar olduğumuzun ilk yazında,
yani 2003 yazında ve bu önergenin kaleme alındığı tarihlerde, kamuoyuna
da yansıyan, televizyonlara ve gazetelere de haber konusu olan,
Şanlıurfa’da ciddi problemler yaşandı, TEDAŞ İl Müdürlüğümüz taşlandı,
Viranşehir ilçemizde bazı taşkınlıklar meydana geldi ve o günkü
şartlarda, çiftçilerimiz, haklı olarak, on binlerce dönüm arazilerinin kurumayla yüz yüze
kalması -susuzluktan- nedeniyle infial içerisindelerdi.
Bunun temel nedenlerinden bir tanesine kısmen
Vedat Bey de değindi. Ne yazık ki, geçen iktidar döneminde adı yolsuzluklarla
anılan bir dönemi hep beraber yaşadık ve bu dönemde özellikle Şanlıurfa-TEDAŞ’ta
çok büyük yolsuzluklar oldu. Nitekim, akabinde o zamanki İl Müdürü
ve bazı diğer kişilerle ilgili açılmış olan davalar mahkûmiyetle neticelendi.
Öyle ki, bugünkü rakamlarla milyon YTL değerlerinde, milyonlarca
YTL değerinde yolsuzluklar yapıldı. Şebekelerin büyük bölümü yenilenmiş
gösterilmek suretiyle, böyle ihaleler yapılarak insanlara peşkeşler
çekildi, fakat, eski şebekeler hizmet vermeye devam etti ve Şanlıurfa
gibi sulamaya muhtaç, GAP’ın bitirilmesini bir an önce arzulayan
bir memlekette, insanlar, doğal olarak, kendi imkânlarıyla kuyular
kazarak ve kuyuları, tabii, elektrik trafolarına bağlamak suretiyle,
yani elektrik gücüyle su elde ederek kuyular açmaya başladılar. Bu
kuyular öyle bir artmaya başladı ki, sayıları artık on binleri bulmaya
başladı. Tabii, çok daha az miktardaki insana günlük elektrik ihtiyacı
için döşenmiş olan elektrik şebekeleri de tabiatıyla iflas etmeye
başladı.
2003 yazında, Temmuz ayında, bendeniz bir Şanlıurfa
Milletvekili olarak Şanlıurfa’dayken, ne yazık ki, o dediğim müessif
hadiseler yaşandı ve o tarihte -bugün huzurda yok ama kendisini yine
teşekkürle anmamız lazım- Enerji Bakanımıza telefon ettim, Enerji
Bakanımız, iki saat gibi bir zaman sürecinde -kendileri Ceyhan’daydı
o sırada- Şanlıurfa’ya intikal ettiler ve hemen akabinde- 1 trilyonu
acil olmak üzere- trafo anlamında ve elektrik şebekeleri anlamında
acil ihtiyaç duyulan konularla ilgili hemen Şanlıurfa’da bir toplantı
yapıldı genel müdürlerin katılımıyla, Valinin katılımıyla ve o
andan itibaren Şanlıurfa’nın elektrikle ilgili konusu değişmeye
başladı, olumlu anlamda değişmeye başladı ve bugün, şükürler olsun,
Şanlıurfa’da artık elektrik problemi diye bir problemden neredeyse
söz etmek mümkün değil diyebilecek noktaya geldik.
Tabiî, Şanlıurfa’mız Türkiye’nin elektriğini üreten
bir memleket olmakla beraber, Şanlıurfa’da elektrik sıkıntısı yaşanması
izah edilir bir durum değildi, insanlara izah edilir bir durum değildi.
Fakat, bu, komplike bir sorundu. Demin de anlattığım gibi, yani bir
taraftan hızlı bir şekilde kuyular açılıyor, bu anlamda elektrik talebi
artmaya başlıyor, bir taraftan şebekeler yetersiz kaldığı halde,
değiştirilmiş gösterildiği halde değişmediği için ihtiyaca cevap
veremiyor. Özellikle Siverek-Viranşehir arasındaki hatlarda çok
büyük problemler oldu, günlük elektrik ihtiyaçları karşılanamaz
duruma geldi. Elektrik kesintileri nedeniyle -önergede de ifade
edildiği gibi- birçok elektrikli ev aletleri, ne yazık ki, bozulmaya
başladı ve bu gibi problemler peş peşe devam ederken, bu çalışmalardan
sonra, bugün Viranşehir, Kırlık ve Elgün başta olmak üzere, bu trafolar
faaliyete girmiş olan trafolar, faaliyete girmesiyle o problemin
en yüksek oranda yaşandığı bölgede artık sorunlar yaşanmamaya başladı.
Yaklaşık bir hafta kadar sonra Hilvan’daki trafo devreye girecek.
Yine iki, üç ay içerisinde, o gün karar verilen, ihale sürecine başlanan
Akçakale Pekmezli’de ayrı bir trafo yapıldı ve bu anlamda Şanlıurfa’mızda,
artık, Allah’a şükürler olsun, ciddi bir elektrik problemi yok. Fakat,
tabii, bahsetmiş olduğum şebekelerin tamamen yenilenmesi, Urfa’nın
yeniden revize edilmesi, elden geçirilmesi çok büyük mali kaynaklar
gerektiriyor. Ne yazık ki, bugün, devletimizin bu kaynakları bir
kerede sarf etmesi mümkün olmadığı için bir şekilde idare ediliyor.
Ama, şunu ifade etmem lazım: Özellikle, geçtiğimiz yaz itibarıyla
tarımsal sulama alanında hiçbir problem yaşanmamıştır, yani sıfır
elektrik kesintisiyle yaşanmıştır ve çiftçilerimiz ürünlerini arzuladıkları
kadar sulamışlardır ve mahsul elde etmişlerdir. Zaten, sezonun da
bu anlamda sonuna gelmiş bulunmaktayız.
Değerli milletvekilleri, aynı zamanda, o tarihlerden
sonra, dediğim gibi, çiftçilerimizin, çoğu zaman bu trafolarında
elektrik üretmedikleri halde borçlar salınmıştı veya geçmiş yıllara
sirayet eden ciddi anlamda borçlar mevcuttu. Malumunuz, yine yüce
Meclisimizde kabul ettiğimiz bir torba kanunla beraber bu çiftçilerimizin
mevcut borçlarını yapılandırdık ve otuzaltı ay gibi uzun süreli
taksitlere böldük. Bundan yararlanan çiftçilerimiz var, yararlanmayan
çiftçilerimiz var, ama bu, onlar için ciddi bir kolaylık olarak Meclisimizin
kabul ettiği bir durum oldu.
Kayıp-kaçak konusunda Şanlıurfa’mız, ne yazık
ki, hep kötü anlamda anılan bir il olmaya devam etmiştir. Fakat, tabii,
bunun bir kısmının şebekelerden kaynaklanan kayıp olduğunu kabul
etmekle beraber, kayıp- kaçağı toplamda ele aldığımız zaman, Urfa’mız
çok kötü durumdaydı. Ama, son iki üç yılda yapılan ciddi çalışmalar
neticesinde, yıl sonu hedefimiz, aralık ayı hedefimiz yüzde 50’lere
bunu indirebilmek ki, bu, yüzde 100 civarında bir iyileştirme anlamına
geliyor, çünkü, kayıp-kaçak oranı yüzde 70’lerin üzerindeydi. Yani,
yarısı aşağı çekilmiş olacak.
Bu anlamda, elektrik
konusuyla ilgili, dediğim gibi, son üç yılda, hakikaten Urfa’mızda
çok büyük yatırımlar yapıldı ve ümit ediyoruz ki, önümüzdeki günlerde
de böyle bir problem artık yaşanmasın. Fakat, şu an, içinde bulunduğumuz
bu tarihte, çok şükür, gerek günlük elektrik kullanımında gerek tarımsal
elektrik kullanımında Urfa çok iyi bir noktadadır.
Biz, bu anlamda bir araştırma önergesinin yeniden
kurulmasını, Mecliste böyle bir araştırma önergesinin kurulmasını
çok gerekli görmüyoruz. Nitekim, burada konuşan benden önceki üç
hemşehrimiz de genelde GAP bölgesiyle ilgili, GAP projesiyle ilgili
görüş ve kanaatlerini ağırlıklı olarak ifade ettiler.
Elbette ki, değerli arkadaşlar, GAP projesi çerçevesinde,
eğer bu bahsetmiş olduğumuz tarımsal sulamayı elektrikten elde
eden çiftçilerimizin su ihtiyacı GAP projesi çerçevesinde karşılanacak
olsaydı veya önümüzdeki günlerde karşılanırsa -ki, bu ümitteyiz
ve bu çalışmanın içerisindeyiz- böyle bir problem de doğal olarak yaşanmamaya
başlayacak.
Ben, bu hususta şunu da ifade etmek istiyorum:
Milletvekili arkadaşlarımızla beraber çalışmalarımız var. Devletin
bugün yatırım bütçesi itibarıyla yapmakta zorlandığı bir kısım yatırımlar
için, özellikle başta yabancı sermaye olmak üzere, yerli sermayeyi
de bölgeye çekmek arzusundayız. Bilhassa, Viranşehir, Ceylanpınar
bölgesinde, çiftçi katılım modeli yoluyla yeni projeler yapmak arzusundayız.
Bu konuyla ilgili çalışmalarımız da devam ediyor. Eğer, bunlar hayata
geçecek olursa, dediğim gibi, ümidim ve temennim odur ki, bir süre
sonra bu konuları burada konuştuğumuz zaman hep beraber teşekkür
ederiz, Hükûmetimize, devletimize bölge insanı olarak teşekkür
ederiz, Bunu göreceğimiz günler de yakındır. Devlet Su İşlerinin,
devletin imkânları çerçevesindeki yatırımları hızlı bir şekilde
bölgemizde devam ediyor.
Ben, tekrar, böyle bir önerge vesilesiyle de olsa
bölgemizi, Şanlıurfa’yı, GAP’ı ve problemlerimizi gündeme taşıdığı
için değerli hemşehrime teşekkür ediyorum ve bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akman.
Sayın milletvekilleri…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Sayın Başkan, karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini şimdi oylarınıza sunuyorum
ve karar yeter sayısı arayacağım: Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.11
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 25’inci Birleşimi’nin Üçüncü Oturumu’nu açıyorum.
V. - ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- (10/76) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin
görüşme gününe ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verdiği önerisinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısı arayacağım: Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
önerisini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir,
karar yeter sayısı mevcuttur.
Alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri
ile diğer denetim konularını görüşmüyoruz ve gündemin “Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN – 1’inci sırada yer alan kanun teklifinin
geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2’nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükûmeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşma’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S.
Sayısı: 1147)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İdare Amirleri Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek, Antalya Milletvekili
Burhan Kılıç, Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir ile Manisa Milletvekili
Mustafa Erdoğan Yetenç’in; 2919 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Sekreterliği Teşkilat Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amirleri Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek,
Antalya Milletvekili Burhan Kılıç, Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir ile Manisa
Milletvekili Mustafa Erdoğan Yetenç’in; 2919 Sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/816) (S. Sayısı: 1228) (x)
BAŞKAN – Komisyon, Hukûmet ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık temsilcisi yerinde.
Geçen birleşimde, teklifin tümü üzerinde konuşmalar
tamamlanmıştı.
Şimdi, teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 1-
13.10.1983 tarihli ve 2919 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununun 2 nci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "Satınalma Komisyonu Başkanlığı",
üçüncü fıkrasının (B) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan
"(e) Bütçe-Maliye Müdürlüğü" ile "(f) Mal Saymanlığı"
ibareleri çıkarılmış; üçüncü fıkrasının (B) bendinin (1) numaralı
alt bendinde yer alan "(d) Saymanlık Müdürlüğü" ibaresi,
"(d) Muhasebe Müdürlüğü" şeklinde değiştirilmiş; birinci
fıkrasında yer alan "Hukuk Müşavirliği" ibaresinden sonra
gelmek üzere "Satınalma Müdürlüğü, Mali Hizmetler Müdürlüğü",
üçüncü fıkrasının (A) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan
"f) Basımevi Müdürlüğü" ibaresinden sonra gelmek üzere
"g) Araştırma Merkezi Müdürlüğü", aynı bendin (2) numaralı
alt bendinde yer alan "c) Parlamenter Hizmetleri Müdürlüğü"
ibaresinden sonra gelmek üzere "d) Televizyon Müdürlüğü",
(C) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan "b) Park ve Bahçeler
Müdürlüğü" ibaresinden sonra gelmek üzere "c) Bilgi İşlem
Müdürlüğü", aynı bendin (2) numaralı alt bendinde yer alan
"(a) İdari Şube Müdürlüğü" ibaresinden sonra gelmek üzere
"(b) Bilgi İşlem Şube Müdürlüğü, (c) Tanıtım ve Tahsisler Şube
Müdürlüğü" ibareleri eklenmiş, takip eden (b) ve (c) satır işaretleri
(d) ve (e) olarak teselsül ettirilmiştir.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte
olan kanun teklifinin 1’inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Bu maddeyle, Meclisin teşkilat yapısı değiştirilmekte,
bazı birimler kaldırılıp birleştirilerek yeni birimler oluşturulmakta
ve yine bazı yeni birimler kurulmaktadır. 5 idare amirinin imzasıyla
gündeme gelen bu kanun teklifinin, Meclisin çalışmalarına katkıda
bulunacağını umuyorum. Ayrıca, Grubumuz tarafından üç tane önerge
verilecek. Bunlar da Meclis tarafından değerlendirildiğinde, daha
olumlu bir yapı içerisinde bu yasaların çıkacağını düşünüyorum.
Meclisin teşkilat yapısını değiştiren bu madde
üzerinde konuşurken, bu Meclisin bir üyesi olarak, Meclisin işleyişini,
Başkanını ve bu çıkardığımız kanunu uygulayacak yöneticileri
konuşmak zorundayız. Bu maddeyle, Kanunlar ve Kararlar Daire Başkanlığı
bünyesinde bir araştırma merkezi kurulmakta. Bu birimin yapacağı
araştırmalardan hepimiz faydalanacağız. Ama, görünen o ki, bu birimden
en çok faydalanması gereken, Sayın Meclis Başkanının ta kendisidir.
Sayın Arınç, Millî Eğitim Şûrası’nın son gününde verilen akşam yemeğinde
yaptığı açıklamada “Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hayatını incelediğinizde,
çoğu 68’linin, ideolojik kavga, lider olma hevesi, para ve kadınla elde
ettiklerini görüyoruz.” demiştir.
(x) 1228 S. Sayılı
Basmayazı 28.11.2006 tarihli 24’üncü Birleşim tutanağına eklidir.
Yine, Sayın Arınç’ın daha önce yaptığı bir değerlendirmede
“Bizim camiayı iyi tanırım, başka şeylerden değil iki şeyden korkarım:
Biri kadın ilişkileri, biri de para ilişkileri. Başkaları için demiyorum
ama, birlikte siyaset yaptığım camiada bu iki konu çok önemli ve çok
tehlikeli.” ibareleri basında yer almıştır. Sayın Arınç, 68 kuşağıyla
ilgili yaptığı bu değerlendirmede, daha önce suçladığı kendi siyaset
arkadaşlarını aklamak istemiş olabilir. Ancak, Sayın Bülent
Arınç’ın, yaptığı hesaplar içinde, başka hesaplar içinde olduğunu
da yanlış hesaplar içerisinde olduğunu da bilmelidir.
Kimse kendi siyasal istikbali için Deniz Gezmiş
ve arkadaşlarını, onların ideallerini çarpıtamaz, onları karalayamaz.
Meclis Başkanlığı görevini tenzih ediyorum, Sayın Bülent Arınç’ın
gücü de buna yetmez.
Sayın Bülent Arınç, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının
hiçbiri Süleyman Mercümek gibi gizli kasaları olan partilerde siyaset
yapmadılar. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hiçbiri devlet trilyonlarını
kaybeden partilerde MKYK üyeliği yapmadılar, kayıp trilyon davasında
hiçbir bakanı ve genel başkanı olmadı.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri…
BAŞKAN – Sayın Şimşek…
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Efendim?
BAŞKAN – Nerede konuşuyoruz ve ne konuşuyoruz?
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Efendim, Meclisle ilgili
Meclis Genel Sekreterliği Teşkilat Kanunu içerisinde konuşuyorsak,
burada…
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
konuşuyorsunuz ve şu anda 1’inci madde üzerinde konuşuyorsunuz.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Evet, 1’inci madde üzerinde
konuşuyorum.
BAŞKAN – Ben, sizi maddeye davet ediyorum. Aksi takdirde, sözünüzü
keseceğim.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Pekâlâ… Teşekkür ederim.
Meclisi konuşuyoruz ve Meclisin maddesi üzerinde
konuşuyorum Sayın Başkan.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Deniz Gezmiş propagandası
yapıyorsun.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Meclis bütçesinin Plan
ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi esnasında, Sayın Arınç “Ehliyet
ve liyakate önem veriyorum, bir eleman ihtiyacı olduğu zaman -yükselecek
veya atanacak- öncelikle Meclis içinden seçiyorum; ben kadrolaşma
yapmadım.” ifadelerini kullanmıştır ve daha sonra bu kadrolaşmanın
yapılıp yapılmadığına bakıyoruz: 39 tane müdürlük var, bunlardan
3 tanesi yerinde kalmış, geri kalan hepsini değiştirmiştir. Sayın
Arınç, aynı zamanda “Her attığım imzada Allah’tan korkuyorum, bir de
yaptığım iş doğru mu yanlış mı, ona bakıyorum.” demişti.
Bir defa, Sayın Arınç’ın “Kadrolaşma yapmadım.”
ifadesi doğru değildir. Sayın Arınç, 3 genel sekreter yardımcısından
2’sini değiştirmiş, yeni atadığı iki genel sekreter yardımcısının
ikisi de Meclis dışındandır. Bu dönemde kadrolaşma yapmanın en önemli
göstergelerinden biri, İstanbul Büyükşehir Belediyesinden ve Kanal
7’den transfer edilen yöneticilerdir.
Meclis Destek Hizmetleri Daire Başkanı İstanbul’dan
transfer edilen yöneticilerden biridir ve hakkında dosyalar bulunmaktadır.
İletişim Ofisinde Kanal 7 çalışanları çalışıyor.
Ayrıca, çok ilginçtir, Fazilet Partisi Milletvekili
Salih Katırcıoğlu’nun mühendis eşi Bayındırlık Bakanlığından Meclise
geliyor, kısa bir süre sonra müdür yardımcısı oluyor, ardından Başkanlık
müşaviri yapılıp emekli ediliyor. 6.400 ek göstergeden kıyak emeklilik.
İlginç olan ikinci tarafı ise, Hanımefendi emekli olunca oğlu Aykut
Katırcıoğlu Mecliste işe başlıyor. Bu, adalet anlayışı değildir
değerli arkadaşlarım.
Sayın Arınç, eski Genel Başkanı Recai Kutan Beyi
de unutmamış. Recai Kutan Beyin oğlu Murat Kutan da, şu an, Meclis Başkanlık
Müşaviri olarak görev yapıyor.
Sinirlenmenize gerek yok Sayın Başkan, sizin oğlunuz
Fatih Alptekin de, şu anda Başkanlık Müşaviri olarak çalışmakta.
Sayın Arınç’ın atadığı Başkanlık müşavirleri kimler?
Bu kişilerin eğitim durumları, mesleki deneyimleri nelerdir arkadaşlar?
Bu kişiler ehliyet ve liyakate mi müşavir oldular, yoksa soy isimlerinden
dolayı mı müşavir oldular?
Oyunu aldığınız köylü çocukları, üniversite mezunu
gençler işsiz gezecek, ama babalarından dolayı bazıları işe girecekler,
sonra bunun adı “adalet ve kalkınma” olacak?
Sayın Meclis Başkanı, Dünya Tasarruf Günü’nde yayınladığı
mesajda milleti tasarrufa davet ediyor. Doğrudur, fakat, 40 kez
yurt dışı gezisi var. 585 gününü, bu süre içerisinde, yurt dışında
geçiriyor; 2 trilyon 900 milyar para harcanıyor.
Sayın Arınç’ın gezilerinin bir katkısı var mı diye
baktığımda, Polonya’ya gitmiş, Polonya’dan, sonra, Ermeni soykırım
kararı çıkmış Polonya Meclisinden. Daha sonra, Hollanda, Almanya,
Litvanya, Rusya gibi ülkelere de giden Arınç, bu ülkelerde de yaptığı,
kurduğu ilişkilerde, bu ülke parlamentolarının sözde soykırım yapıldığına
ilişkin kararlarını engelleyememiştir. Bu gezilerin bir katkısı
var mı yok mu, takdirinize bırakıyorum.
Çok ilginç olan başka bir şey daha var. Sayın Arınç,
Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Dolmabahçe Sarayı’nın 150’nci yıl dönümü
için sergi açılışına giderken, Atatürk’ün 125’inci doğum yıl dönümü
nedeniyle herhangi bir etkinlik düzenlenmemesi, Sayın Arınç’ın düşüncesini
ve gayesini de açıklamaktadır.
AKP panelinde, İzmir’de “Kemalizm gericiliktir.”
diyen, AB fonlarından 450 bin avro aldığı ortaya çıkan bir profesöre
Sayın Arınç’ın destek vermesinin arkasında, düşünce özgürlüğü değildir,
kendi düşünce yapısı vardır.
585 günü yurt dışında geçiren, Sayın Başbakan gibi
arada sırada Türkiye’ye resmî ziyarette bulunan Sayın Arınç, Meclis
Başkanlığı görevini aksatmaktadır değerli arkadaşlarım.
Benim onbir aydır cevaplanmayan soru önergelerim
var. Verdiğimiz yazılı soru önergeleri yirmi gün incelendikten
sonra, Arınç’ın sansüründen geçtikten sonra işleme alınmakta. Demokrasiden,
millet iradesinden, millet iradesinin üstünlüğünden bahseden
Arınç, benim ve diğer milletvekili arkadaşlarımın millet adına verdiğimiz
soru önergelerinin yanıtlanmamasında demokrasi açısından, Meclisin
üstünlüğü açısından bir sorun görmüyor sanıyorum.
Meclis, bu dönemde kalite belgesi aldı. Meclisin
varlık nedeni, yasama ve denetimdir değerli arkadaşlar. Meclis,
eğer kanun yapma yetkisini kullanırken hata yapmıyorsa, denetim
faaliyetlerini sağlıklı yapabiliyorsa, soru önergelerini zamanında
cevaplatabiliyorsa ve ayrıca, bu önergeleri geçiştirmek amaçlı
çalakalem yanıtlar verilmiyorsa, o Meclis kalite belgesi almayı
hak eder.
Ayrıca, bu, teamüldür biliriz; salı günleri sözlü
soru önergeleri ve araştırma önergeleri gelirdi. Fakat, bunlar da
unutulmuş, başka bir yere, bir tarafa bırakılmış noktada.
Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çay ocaklarının,
lokantalarının, fiziki mekânlarının kalite belgesi almasının
hiçbir ciddiyeti yoktur. Dünyanın en köklü 10 parlamentosundan 1’i
olan, ulusal kurtuluş mücadelesi vermiş, devlet kurmuş, devrim yapmış,
tarih yazmış bu Meclisin tarihsel önemi hiçbir kalite belgesiyle
ispatlanamaz ve sığmaz.
Bu Meclis, Millî Mücadelenin karargâhıdır. Bu Meclis,
yirmibir yaşında hormonlu çocukları çıkarıp, kendi konuşamadıklarını
çocuklara konuşturma yeri değildir. Bu Meclisin kalitesi cumhuriyettir,
laikliktir, devrimler ve değerlerdir.
Yirmi dört saniyede bir maddenin görüşüldüğü
bir Meclisin yasama faaliyetlerinden, kalitesinden, bu anlamda
söz etmek mümkün müdür? On bir aydır yanıtlanmayan soru önergeleri
de buna dahil.
Sayın Bülent Arınç kendi arkadaşlarının çocuklarını
unutmamış, ama, kendi personelini unutmuştur değerli arkadaşlar. Meclis
çalışanlarının servisleri kaldırıldı. “Servis ücreti ödenecek”
denildi, ödenmedi. Meclis çalışanlarının elbise paraları azaltıldı.
Mecliste çalışan bütün personele elbise parası verilmedi. Elbise
paralarında bile adaletsizlik yapıldı. Tasarruf adına bunlar yapılırken,
yıkılacak olan doktorluk binası üç defa tadilat yapıldı, 2,5 trilyona
yakın para heba edildi. Şefler belirlenirken, şeflik kadrosu verilirken
adaletli davranılmadı. Bazı bakanların özel kalem müdürleri olarak
çalışan sekreterler şef yapıldı. On yıldır, on beş yıldır Mecliste
geçici görevli olarak çalışan sekreterlerimiz var iken, onlara
kadro vermek yerine, Sayın Arınç’ın tanıdıklarına kadrolar verildi.
Şu Genel Kurul Salonundan dışarı çıkın arkadaşlar,
aynı işi yapan iki çaycı arkadaşı yanımıza çağıralım…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Biri, diğerinin 2 katı
maaş alıyor. Aynı işi yapıyor bu arkadaşlar; birine diğerinden fazla
maaş vermek, hakkaniyetine, adaletine, iç barışa, iş ve çalışma
barışına sığar mı?
On beş yıldır geçici olarak çalışan arkadaşlarımız
var. Geçici işçilerimizin hepsi, yılda kırk gün mecburi olarak işten
çıkarılıyor. Onların suçu soyadlarının Kutan, Alptekin, Katırcıoğlu
olmaması mıdır? 800 geçici işçilerimizin sorunlarına çözüm bulmak
gerçekten adaletin değeridir, ama, bu adalet sadece kâğıt üzerinde
yazılarak olmuyor.
Bütün bunlar, işe almada, göreve getirmede, yükseltmede,
ehliyet ve liyakatin değil değerli arkadaşlarım, iktidara, kendi
eski arkadaşlarınıza, Refah Partisine, Fazilete, Saadet Partisine
sadakatin önemli olduğunun göstergesidir.
Ayrıca, burada kıskandığım bir şey var: Sayın
Arınç, AKP’yi de aşarak, kendine göre bir tanzim ve bir kadrolaşma yapmıştır.
Bilgilerinize arz ediyorum, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Bravo!
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şimşek.
Sayın Özcan, soru mu sormak istemiştiniz?
Buyurun.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) – Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum. Ayrıca, sizin Başkanlık Divanınızı
da ilgilendirmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliğine
bağlı olarak 50’ye yakın yüksekokul mezunu müstahdem olarak çalıştırılmaktadır.
Halbuki, yeni lise mezunları alınarak genel idare hizmetlerinde
çalıştırılıyor. Burada büyük bir haksızlık vardır. Bu yüksekokul mezunlarının
mağduriyetleri giderilerek genel idare hizmetlerine geçmeleri
sağlanacak mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Cevap verecek misiniz efendim, Sayın Başkan, yazılı
mı cevap vereceksiniz?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan; Sayın Özcan, ifade etmiş olduğunuz
konu Meclis Başkanlık Divanında bütün iktidar ve muhalefet partisine
mensup olan Divan üyesi arkadaşların olduğu oturumlarda konuşuldu.
Bunların bir kısmı, mesela, şeflik yapılmamasıyla ilgili olan hususlar,
Başkanın uyarısına rağmen, Başkanlık Divanının oy birliğiyle kabul
edilmedi. Yani, bu hususta bir sınav yapılması uygun görüldü. Bu
tip tartışmaların, müzakerelerin hepsi Başkanlık Divanında bütün
üyelerimiz tarafından, yani, Başkan dahil 16 üye tarafından değerlendiriliyor
ve bu hususlarda genel olarak ortak bir karar alınıyor. Bu da daha
sonraki değerlendirilmelere bırakılmış olan bir husustur. Daha
sonraki Başkanlık Divanı oturumlarında değerlendirilecektir.
Bilgilerinize sunarım, teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz efendim.
Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1228 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin
1 inci maddesinde yer alan “ibareleri çıkarılmış; üçüncü fıkrasının”
ifadesinin madde metninden çıkarılarak yerine “ek 1 inci maddesinin
birinci fıkrasında yer alan “Satınalma Komisyonu Başkanı,” ve “Mal
Saymanı,” ibareleri çıkarılmış; 2 nci maddesinin üçüncü fıkrasının
(A) bendinin (2) numaralı alt bendinde yer alan “Genel Evrak ve Basın-Halkla
İlişkiler Daire Başkanlığı” ibaresi “İletişim Daire Başkanlığı”
şeklinde, aynı fıkranın” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Sadullah Ergin |
Zülfü Demirbağ |
Ayhan Sefer Üstün |
|
Hatay |
Elazığ |
Sakarya |
|
Vahit Kirişci |
Alaettin Güven |
Fatih Arıkan |
|
Adana |
Kütahya |
Kahramanmaraş |
BAŞKAN – Komisyon?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ
(Muş) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan, uygun görüşle.
BAŞKAN – Takdire bırakıyorsunuz.
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Katılıyorsunuz.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Teklifte Satınalma Komisyonu Başkanlığı ile
Mal Saymanlığının birleştirilerek Satınalma Müdürlüğü olarak yeniden
yapılandırılması nedeniyle, bu ibarelerin 2919 sayılı Kanunun 2
nci maddesinin yanı sıra ek 1 inci maddesinden de çıkarılması öngörülmektedir.
Ayrıca, Genel Evrak ve Basın-Halkla İlişkiler Daire
Başkanlığının ismi, Başkanlığın yetki ve sorumlulukları karşısında
daha kapsayıcı bir ifade olan “İletişim Daire Başkanlığı” şeklinde
yeniden düzenlenmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 2919 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin
sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Özel yarışma sınavına tabi tutulmak suretiyle
alınan Türkiye Büyük Millet Meclisi Uzman Yardımcılarının özel yeterlik
sınavı yönetmeliklerine göre yapılacak yeterlik sınavlarında
başarı göstererek Türkiye Büyük Millet Meclisi Uzmanlığına atanmaları
sırasında ve bir defaya mahsus olmak üzere haklarında ayrıca bir
derece yükselmesi uygulanır."
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) – Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan Genel
Sekreterliğimizle ilgili Teşkilat Kanunu’yla ilgili teklifin
2’nci maddesi üzerinde CHP Grubunun görüşlerini açıklama üzere söz
aldım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu maddenin gerekçesinde
de belirtildiği gibi, burada yapılmak istenen, özel yarışma sınavı
ile alınan meslek mensuplarına yönelik 657’deki derece ilerlemesinin,
Millet Meclisinin uzman yardımcılarının özel yeterlik sınavı yönetmeliklerine
göre yapılacak yeterlik sınavlarında başarı göstermeleri durumunda
Meclis uzmanlığına atanmaları ve bu sırada da kendilerine “bir defaya
mahsus olmak üzere” ayrıca bir derece yükseltmesi yapılması öngörülmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu madde, bu düzenleme, aslında
Türkiye’de kamu yönetimi yapısının, kamu bürokrasisinin ne kadar
yanlış, ne kadar bozuk, ne kadar çapraşık olduğunun tam bir göstergesidir.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, Meclis çalışanları,
A’dan Z’ye kadar, aynı işi yapan dışarıda çalışan arkadaşlarına göre,
arkadaşlarımıza göre, çalışanlara göre ortalama yüzde 40 dolayında
fazla ücret alıyorlar. Şimdi, burada kimsenin gözü yok. Meclis çalışanları
bunu fazlasıyla hak ediyorlar. Buradaki yanlışlık şurada: İki noktada.
Bunlardan birincisi, bu tür düzenlemelerle bürokrasinin genel yapısı
içindeki ücret dengesi bozuluyor ve “eşit işe eşit ücret” kavramı,
Anayasa’nın 55’inci maddesinde düzenlenen kavram tümüyle yok oluyor.
Dolayısıyla, burada yapılması gereken, Türkiye’de bürokrasinin
yeniden yapılanmasını sağlamak ve her gelenin gücüne göre bir parça
maaşını artırdığı bir personel yapısından, doğru dürüst işleyen,
kamu çalışanlarının hak ettikleri maaşı aldıkları bir düzenlemeye,
bir yapıya gitmektir.
Üzülerek belirteyim ki, ülkemizin bürokratik
yapılanması, dört yıl önce devraldığınız, Hükûmet olarak devraldığınız
durumdan çok daha kötü bir durumdadır.
Peki, nerededir bunun kötülüğü, nerede yanlış
yapılmaktadır? Bu yanlışı, çok somut olarak, dün, bütün Türkiye’yle
birlikte bütün dünya TRT’den izledi. Başbakanımızın havaalanında
TRT kameraları açıkken Papa’yla ilgili söyledikleri ya da sandalyelerle
ilgili söyledikleri bir yana, Papa’ya çiçek sunmak isteyen bir kadının
başına gelenler bir yana, bu ziyaretin, Papa’nın ziyaretinin Anıtkabir
bölümünü TRT bütün dünyaya tam bir yüz karası biçiminde yayınlamıştır,
duyurmuştur ve bu, ülkemize zarar vermiştir, büyük zarar vermiştir.
Kaldı ki, orada Papa’nın söylediği şey çok ilginçtir, çok değerliydi,
güzeldi. Aynen şöyle yazmıştı Papa Anıtkabir’in Şeref Defterine:
“Farklı din ve kültürlerin buluştuğu, Asya ve Avrupa arasında bir
köprü olan bu topraklarda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun sözlerini
kendi sözlerim gibi söylemekten memnuniyet duyuyorum: Yurtta barış,
dünyada barış.”
Değerli arkadaşlar, çok isterdim ki, bu söylem,
bu yazı, bu anlatım hepimizin gönlünde çok güzel bir biçimde yer etmiş
olsaydı ve bütün dünyaya verilen bu mesajın, Anıtkabir’den verilen
bu mesajın, iktidar partisi mensupları da, Hükûmetleri de, milletvekilleri
de, TRT çalışanları da, bürokrasisi de farkına varsaydı, bilincine
varsaydı.
BAŞKAN – Sayın Kepenek, konuya gelir misiniz.
YAKUP KEPENEK (Devamla) – Konudayım efendim, tam
konu bu. Şöyle konu bu: Burada 23 Nisanda yirmi bir yaşındaki bir
genci kürsüye çıkarıp, laiklikle ilgili değişiklik önerilerinizi
Meclis Başkanımız gündeme getirirse, ben de bunu gündeme getirmek
zorundayım. Burada herhangi kimseyle uğraşma yoktur, kişisel bir
şey de yoktur. Ben yalnızca ülkemizin bürokrasisinin, TRT’siyle,
başka birimleriyle, bakanlıklarıyla nasıl işlemez, çalışamaz
bir duruma getirildiğini, verimliliğin, yeteneğin, yeterliliğin,
dürüstlüğün, doğruluğun nasıl ortadan kalktığını ve nasıl yandaş
yaratılarak, taraftar yaratılarak, kişisel ilişkilere girilerek
bir bürokratik yapılanma, giderek kimi yerlerde tarikatlara dayalı
bir bürokratik yapılanma olduğu gün gibi ortadadır. Genelde öyledir,
özelde de, yani, Meclis durumunda da, çok büyük ölçüde, üzülerek belirteyim
ki, böyledir.
Değerli arkadaşlar, bürokraside, verimliliğe
göre, yeteneğe göre, yeterliliğe göre, halka hizmet anlayışıyla,
bilgi verme anlayışıyla çalışma dönemi adım adım geride kalmaktadır.
Bürokrat, az maaşla sıkışık duruma gelmekte ve bu nedenle, dokunulmazlığı
olan siyasetçiyle işbirliğine girerek her türlü yolsuzluğun, rüşvetin,
bir bölümüyle içine düşebilmektedir. Size bir noktanın altını çizerek
anımsatmak isterim: Son ayın 7’sinde, Amerika’da seçimler yapıldı. Amerikan
halkı, Cumhuriyetçi Partiye oy vermedi, demokratları meclislerde
çoğunluğa taşıdı. Biliyor musunuz, Amerikan halkının oy vermemesini
etkileyen en önemli iki etken neydi? Biri, Irak Savaşı’ydı, onu biliyorsunuz,
yüzde 41 etkiliydi. Ama, aynı ölçüde etkili olan, gene yüzde 41’le,
hükûmetin karıştığı rüşvet ve yolsuzluklardı.
Değerli arkadaşlar, bu Hükûmetin en önemli eksiği,
en önemli yetersizliği bu noktada kendini gösteriyor: Kaldırılmayan
dokunulmazlıklar, rüşvetin ve yolsuzluğun kökünün kazınamaması
ve bu biçimde, bu şekilde geçen bir dört sene! Şimdi, bu saatten sonra
bunun düzeltilmesi olanaklı mı? Umarım olanaklı olur, umarım iyi
olur. Ama, son, bu noktada, başka birkaç şeyi daha söyleyeyim: Meclisin
fiziksel yapısının düzeltilmesi, diğer işlerliğinin sağlanması,
kütüphanesiyle, sağlık merkeziyle olması konusuna döneyim yeniden.
Burada da, durumumuzun hiç de iç açıcı olmadığını, iyi olmadığını,
her gün Anadolu’dan gelen binlerce kişinin, park yerinden inşaatlara
kadar, bir dizi yanlışın içinde bulunduğunu, hatta mescidin çevresinde
bir şadırvan konup doğru dürüst temizlik yapılmadığını burada vurgulamak
istiyorum. Yani, şunu demek istiyorum: Burası -üzülerek belirteyim
işin denetim tarafı o- tam bir kötü yönetilen büyükşehir belediyesini
andırıyor fiziksel görüntüsü itibarıyla. Dilerim, bu uzmanlarla
ve benzerleriyle bu işi düzeltiriz.
Ama, içeride başka şeyler de oluyor Sayın Başkan. Ne
oluyor? Denetim işini bir tarafa bırakalım, Meclisin kendi denetimini,
ama milletvekillerinin denetim süreçleri çok büyük ölçüde engelleniyor.
Sözlü soruları görüşemiyoruz, yıllar oldu. Dört yıl önce verdiğimiz
sözlü soru önergeleri görüşülemiyor. Aynı şekilde, yıllar önce
verdiğimiz araştırma önergeleri gündeme alınmıyor. Bir şey daha yapılıyor,
hepinizin bilgilerine yeniden vurgulayarak söyleyeyim, verdiğimiz
kimi soru önergeleri, İç Tüzük’ün ilgili maddesi gerekçe gösterilerek
sansürleniyor, işleme konulmuyor Meclis Başkanı tarafından.
Değerli arkadaşlar, bunlar düzgün işler değil. Bunlar
iyi çalışma yöntemleri değil ve bütünüyle bozuk olan Türkiye bürokrasisinin
düzelmesinin yolları bu tür paçal, tek bir grubu ilgilendiren, bir
maddeyle birkaç noktayı etkiyerek yapılacak düzenlemelerle çözümü
olanaklı olan işler değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
YAKUP KEPENEK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Son cümle, izin verirseniz…
Yapılması gereken, ülkenin bürokratik yapısını,
personel yapısını yeniden düzenlemek, 657’yi çağdaş duruma getirmek,
çalışanların eşit işe eşit ücret almalarının yollarını açmak ve
hepsinden önemlisi, bürokraside “o benim adamımdır, bu benim adamım
değildir” türünden bir ayrımcılığa, bir bölücülüğe gitmemek. Hükûmete
düşen budur, ama üzülerek belirteyim ki, uygulama böyle değildir,
yapılan bu değildir.
Dilerim, bu madde Meclisimizin çalışmasında
olumlu katkı yapacak gelişmelere neden olur.
Bu duygularla, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kepenek.
Madde üzerinde sorular var.
Sayın Çetin…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkana aracılığınızla sormak istiyorum:
Gerçekten, maddede, Türkiye Büyük Millet Meclisi uzmanlığına atanmaları
sırasında görev alacak arkadaşlara bir defaya mahsus olmak üzere
bir derece yükselmesi yapıyoruz. Bu, bir bakıma da, Meclis Başkanlığının
çalışanlarını koruyormuş gibi bir görüntü arz ediyor, ama, Meclis
bünyesinde toplam, Millî Saraylar, Yıldız ve Hereke dahil -Yıldız ve
Hereke’de yok ama- 1.004 geçici işçi var, 657 sayılı Yasa’nın 4/C’ye göre
çalışan. Yine, 4/B’ye göre çalışanlar da mevcut. Bunun yanında, sadece
Büyük Millet Meclisi çatısı altıyla birlikte bazı üniversitelerimizde.
Özellikle “Büyük Millet Meclisi” ve “Üniversitelerin” altını çizerek
söylüyorum; yasama organı olan Büyük Millet Meclisi, ordu kurmuş,
devlet kurmuş, kurtuluş savaşı vermiş, Meclisi açmış, bu Meclisi yönetirken
ve buradan çıkan yasalara bütün yurttaşların saygılı olmasını
beklerken, kendi çalıştırdığımız personele geçici statüde, yani
bunların nereye bağlı, neye tabi oldukları bile belli olmadan,
AKP Hükûmeti döneminde ilk defa yaratılan, 657-4/C’ye göre çalışan
1.004 kişiye neden kadro düzenlemesi yoluna gidilmiyor? Yani, Meclis
Başkanlığı da, Hükûmet gibi, çalışanlara hasmane tutum mu sürdürüyor,
böyle bir tutumunuz mu var? Bunu bu yasayla -Genel Sekreterliğin görev
ve yetkilerini düzenleme yasasıyla ilgili ek cetvellerde kadrolar
gözüküyor- neden düzelterek Türkiye’de çalışma yaşamına örnek olma
yoluna gitmiyorsunuz? Bizim esas görevimiz Meclis olarak, bu tip
emek sömürüsünü, işçi sömürüsünü, insan sömürüsünü engellemek
iken, eğer oranlarsak, en çok emek sömürüsünü, insan sömürüsünü yapan
kurum haline getirmeyi, Meclisi bu görüntü içine sokmayı içinize
nasıl sindiriyorsunuz? Bu tablo sizi rahatsız etmiyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.
Sayın Meral, buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Müsaade ederseniz, Sayın Bakanıma veya Başkanıma
iki sorum olacak.
Dört senedir Meclisteyiz ve Mecliste büyük bir tadilat,
tamirat var. Acaba bugüne kadar ne kadar bir gideri vardır bu tamiratların,
tadilatların?
İkincisi: Biraz önce arkadaşım da söyledi. Daha
önce Mecliste çok sayıda “geçici işçi” adı altında arkadaşlarımız
çalışırdı. Bunların sendikaya üye olmaması için -ki, öyle bir hazırlık
içerisindeydiler, ben bunun canlı şahidiyim- bu arkadaşlarımıza
657 sayılı Yasa’nın 4/C maddesine göre bir kadro oluşturdular. Daha
önce geçici işçi olarak çalışan bu arkadaşlarımıza on gün-on beş
gün çıkış verilirdi, şimdi bir ay-birbuçuk ay çıkış veriliyor; bir.
İkincisi, geçici işçi olarak çalıştırdıklarının
ücretlerinde yarısına yakın bir azalma oldu. Sendikal hakları ortadan
kaldırıldı, yıllık izin hakları ortadan kaldırıldı, kıdem tazminatı
hakları ortadan kaldırıldı vesaire, birçok hakları ortadan kaldırıldı.
Ayrıca, emeklilik sürelerinde de büyük bir sorun yaşanacaktır.
Acaba, Hükûmetimiz, Meclisimiz, Sayın Bakanımız bu kayıpları telafi
edecek mi? Bu arkadaşlarımızın haklarını geri iade edecek mi?
Bunu arz etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Meral.
Sayın Kepenek, buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Konuşmamda eksik kalan bir noktayı, Sayın Başesgioğlu’nun
da burada bulunmasından yararlanarak aracılığınızla sormak istiyorum.
Birincisi şu: 657 sayılı Kamu Personeli Yasası’nı
yeniden düzenleyerek kamu personeli arasındaki eşitsizlikleri,
tercihleri, farklılaşmaları ne zaman gidereceksiniz? Hükûmetinizin
böyle bir tasarımı var mı?
İkincisi ve daha önemlisi: Kamu çalışanlarının,
bildiğiniz gibi, toplu iş sözleşmesi ve onu destekleyen grev hakkı
yok. Kamu çalışanlarına grev destekli toplu iş sözleşmesi hakkını
veren yasal düzenlemelerin ne zaman Meclisten geçeceğini düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.
Sorular tamamlandı.
Sayın Pakdil, Sayın Başkan, buyurun.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Kocaeli Milletvekilimiz Sayın İzzet Çetin’in
soruları:
Bu uzman yardımcısı olan arkadaşlara, uzman oldukları
takdirde bir derece uygulanması olayı, kariyer mesleğe geçen bütün
kamu kurum ve kuruluşlarında geçerli olan bir keyfiyettir. 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu’nun 36’ncı maddesinin (a) bendinin 11’inci
fıkrasında, mesleğe özel yarışma sınavına tabi tutulmak suretiyle
alınan kamu kurum ve kuruluşlarında görevli uzman yardımcılarına
uzman kadrolarına atanmaları sırasında bir derece yükselmesi uygulanacağı
hükmü yer almış; ancak, maddede, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev
yapan aynı niteliklere sahip uzman yardımcıları yer almamıştır. Bu
maddeyle kamudaki uygulamaya paralellik sağlanmıştır. Bu, uzman
yardımcısı olan, uzmanlığa geçecek olan arkadaşlarımızın çok doğal
hakkıdır ve kamuda da aynı şekilde uygulama sürmektedir.
Geçici işçi statüsünde olan, geçici işçi olarak
çalışan arkadaşların 4/C kapsamına geçirilmesi, Başkanlık Divanının
almış olduğu ortak bir kararla sağlanmıştır ve burada hiçbir kişiye
veya kişilere karşı hasmane bir tutum söz konusu değildir, bir emek
sömürüsü de kesinlikle yoktur.
Bu arkadaşlarımız geçmişte almış oldukları ücretin
yaklaşık 2 katı kadar bir ücret alma durumuyla karşı karşıyadırlar.
Bu soru, aynı zamanda Sayın Bayram Meral’in de sorusudur. Bu arkadaşlarımızın
sağlık izinleri vardır ve yıllık yirmi gün bu haklarını kullanma
imkânına sahiptirler. Bu arkadaşlarımızın almış oldukları ücret,
dört yıllık bir fakülte veya yüksekokuldan mezun olmuş ve şu anda öğretmenlik görevini yapan öğretmen
arkadaşlarımızın düzeyindedir. Dolayısıyla, burada direkt olarak
bu anlamda bir mağduriyet söz konusu değildir. Bu hususta çalışan
yüz binle öğretmenlerimiz vardır. Bunu bilgilerinize sunmak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Pakdil
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Sayın Başkan, bir yılını
doldurmayanlar yıllık izin hak ediyorlar mı?
BAŞKAN – Sayın Bakanın vereceği bir cevap var mı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkanım teşekkür ederim.
Aslında, bu kanun, Meclis Genel Sekreterliğine
ilişkin bir kanun. Yani, yürütme olarak biz, burada temsil noktasında
bulunmamız gerekiyor mu, gerekmiyor mu, o konuda da tereddüdüm
var açıkçası.
Sayın Kepenek iki soru yöneltti, izin verirseniz,
onlara kısaca cevap vermek istiyorum. Kamu personeli konusunda,
Devlet Personel Başkanlığımız ve oradan sorumlu Bakan arkadaşımızın
uzun süredir devam eden bir çalışması var. Onu biliyorsunuz ve bu konuda
bir düzenleme yapılması gerektiğine de inanıyoruz. Bu çalışmalar, inşallah,
neticelenecek ve hepimizin şikâyetçi olduğu bu durum ortadan kaldırılacak.
Sendikalar konusunda, 2821, 2822 konusundaki çalışmalarımız
son aşamaya geldi. 4688 sayılı Kamu Çalışanlarına İlişkin Sendikalar
Yasası’ındaki hazırlık çalışmalarımız da devam ediyor. Ama, toplu
sözleşme, grev noktası, tabii, çok tartışmamız gereken bir konu. Daha
doğrusu, biraz evvel söylediğim kamu personel rejiminde çalışan
kavramının net bir şekilde ortaya çıkmasından sonra önümüzü rahatlıkla
görebileceğimiz bir husus. Kim memurdur, kim sözleşmelidir, kim işçidir,
bu istihdam şekilleri çok net olarak ortaya çıktıktan sonra 4688’deki
konuyu daha net görebiliriz diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Efendim, maddenin oylanmasına geçmeden önce, Sayın
Bakan konuşmasına başlarken, bu yasa Türkiye Büyük Millet Meclisini
ilgilendirdiği için, Hükûmetin temsil mevkisinde olup olmaması noktasındaki
tereddüdünü İç Tüzük’ün 62’nci maddesi açık ve net bir şekilde ortadan
kaldırıyor. Milletvekili arkadaşlarımızın da belki bir istifham
olabilir kafasında. Diyor ki 62’nci madde: “Her görüşmenin başından
sonuna kadar, Hükûmet adına görüş bildirmek üzere Başbakan veya ilgili
bakan veya zorunlu hallerde yetkilendirilmiş birinci derecede
sorumlu daire amirlerinden bir kamu görevlisi hazır bulunur.” Bu
nedenle, Başkanlık, bu şekilde, Hükûmetin bir temsilcisini bu yasanın
görüşülmesinde davet etmiştir.
Bilgilerinize arz ediyorum.
Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler…Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni 3’üncü madde ihdasına
dair bir önerge vardır.
Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı
veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı
veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini
isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde
yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona
soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, yani 21 üyeyle katılırsa,
önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun
salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi, önergeyi okutuyorum, öncelikle:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1228 Sıra Sayılı 2919 Sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanunu’nda
değişiklik yapılmasını içeren Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin
3 üncü madde olarak eklenmesini ve diğer madde numaralarının, buna
göre yeniden teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Yılmaz Kaya |
Ahmet Ersin |
Erdal Karademir |
|
İzmir |
İzmir |
İzmir |
|
Muharrem İnce |
Osman Kaptan |
|
|
Yalova |
Antalya |
|
“Madde 3.- 2919 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununun Sözleşmeli Personel Başlıklı
Ek 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.”
Sözleşmeli Personel
“Ek madde 1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi İdari
Teşkilatında Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcısı, Başkan
Baş Müşaviri, Hukuk Müşaviri, Daire Başkanı, Baştabip, Daire Başkan
Yardımcısı, Satınalma Komisyonu Başkanı, Müdür, Müdür Yardımcısı,
Şube Müdürü, Grup Başkanı, Mal Saymanı, Saray Müdürü, Uzman, Uzman
Yardımcısı, Raportör ve Stenograf, Stenograf Yardımcısı, 1 inci derecedeki
şef ile 1 inci derecedeki ünvansız üniversite mezunu memur kadroları
karşılık gösterilmek kaydıyla, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu
ve diğer Kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki
hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli personel çalıştırılabilir.
Gerekli hallerde Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yasama faaliyetleri ile ilgili özel bilgi ve ihtisas gerektiren
konularda, kadro aranmaksızın ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlere
bağlı kalmaksızın sözleşmeli personel çalıştırılabilir.
Sözleşme usul ve esasları ile ücret miktarı, Başbakanlık
Merkez Teşkilatında uygulanan esaslarla paralellik sağlanacak
şekilde Başkanlık Divanınca tespit olunur.
Birinci fıkra hükümlerine göre kadro karşılığı
sözleşme ile çalıştırılacak personel, istekleri üzerine T.C. Emekli
Sandığı ile ilgilendirilir.”
BAŞKAN – Sayın Komisyon, 21 üyenizle katılıyor
musunuz, var mı?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ
(Muş) – Sayın Başkan, salt çoğunlumuz mevcut değil, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılamamış
olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Şimdi 3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 2919 sayılı Kanunun 8 inci maddesi başlığı
ile birlikte aşağıdaki şe-kilde değiştirilmiştir.
"Mali yönetim
MADDE 8- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
kaynakların etkili, ekonomik ve verimli kullanılmasını izler, gözetir
ve denetler.
Genel Sekreter, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Sekreterliğinin stratejik planı ve bütçesinin hazırlanması ve uygulanmasından,
sorumlulukları altındaki kaynakların etki-li, ekonomik ve verimli
şekilde elde edilmesi ve kullanımını sağlamaktan, kayıp ve kötüye
kullanımının önlenmesinden, malî yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin
gözetilmesi, izlenmesi ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanununda belirtilen görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinden
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına karşı sorumludur.”
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ…
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; 1228 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Sekreterliği Teşkilat Yasasında Değişiklik Yapan Kanun Teklifi’nin
3’üncü maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 2919 sayılı Yasa’nın 8’inci
maddesi neden değiştiriliyor, önce onu bir açıklamak istiyorum. Bilindiği
üzere, 2005 yılında çıkartılan 5018 sayılı Mali Kontrol Yasası gereğince,
birçok idarenin kendi teşkilat yapısını bu yasaya uyarlaması gerekmektedir.
Bu nedenle de, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bazı değişikliklerin
de yapılması zaruri olmuştur. Şimdi, maddeyle ilgili görüşlerime geçmeden önce,
bu değişikliğe neden olan 5018 sayılı Yasa üzerinde biraz durmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, Türk mali
sistemi 1927’den bu yana 1050 sayılı Yasa’yla idare ediliyordu ve bu,
mali anayasa diye adlandırılan bir yasaydı. AKP Hükûmeti döneminde
bu yasa değiştirilmiş ve yerine 5018 sayılı Yasa ikame edilmiştir.
Bu Yasa’nın büyük bir çoğunlukla hükümleri geçerli iken, yürürlükte
iken, bazı hükümleri de 2007’nin Ocak ayında yürürlüğe girmiş olacaktır.
Bir şeyi hatırlatmak isterim ki, 5018 sayılı Yasa, şanssız bir yasadır
bana göre. Daha değişmeden, daha yürürlüğe girmeden büyük bir bölümü
değiştirilmek zorunda kalınmış talihsiz bir yasadır ve bugüne kadar
da 3 kez değişikliğe uğramıştır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 5018 sayılı Yasa,
kamu mali yönetimimizde istenilen ve beklenen mali disiplini
sağlayamamış, aksine, mevcut mali disiplini de bozmuştur maalesef.
Kamu harcamalarının gerçekleşmesi sürecinde görev alacakların
görev, yetki ve sorumlulukları yeterince açık değildir. Yeni süreçte
görev alanlar âdeta bocalama içerisindedirler. Özellikle sorumlulukların
ve sorunların açıkça belirlenmemiş olması uygulamada ciddi olarak
bazı sıkıntılar doğurmaktadır.
1050 sayılı Yasa’da tahakkuk memuru, sayman ve
ita amiri görevleri açıkça tanımlanmış ve sorumluluk bu 3 kişide
toplanmıştı. Sorumluluğun yeterince yaygınlaştırılmamış olması
1050 sayılı Yasa’nın en çok eleştirilen yönü idi. Ancak, 5018 sayılı
Yasa’da sorumluluğun harcama sürecine yayılması istenmesine
rağmen, hesap verme bakımından sorumlu olacakların belirtilmemiş
olması dolayısıyla bu Yasa da büyük bir eleştiri almaktadır.
Konumuza dönecek olursak, anlattığım bu nedenlerle,
2919 sayılı Yasa’nın 8’inci maddesinin 5018 sayılı Yasa uyarınca değiştirilmesi
ve uyarlanması gereklidir. Ancak, bu, uygulamada yeterli olmayacaktır.
Peki, değerli arkadaşlar, bu teklifin 3’üncü maddesiyle
ne getiriliyor? Bu maddeyle, 2919 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Sekreterliği Teşkilat Kanunu’nun 8’inci maddesi değiştirilerek,
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası’yla bir yandan uyum
sağlanırken, bir yandan da Meclis Genel Sekreterinin, mali yönetim
sürecindeki konumu belirlenmektedir.
Buna göre, Meclis Genel Sekreteri, stratejik
plan ve bütçenin hazırlanması ve uygulanması, kaynakların etkili,
ekonomik ve verimli şekilde elde edilmesi ve kullanımının sağlanması,
kayıp ve kötüye kullanımın önlenmesi, mali yönetim ve kontrol sisteminin
işleyişi ile 5018 sayılı Kanun’la belirtilen diğer görevlerin yerine
getirilmesi hususlarından sorumlu olacaktır. Bu sorumluluk, tabii
ki, Sayın Meclis Başkanına karşı olacaktır.
Ancak, Genel Sekreterin bu sorumluluğu belirtilirken,
Meclis harcamalarının mevzuata uygunluğunun, Meclis hesaplarının
ve verilerinin doğruluğu ve güvenilirliği hususlarının nasıl
denetleneceği açıklanmamıştır.
Bu konular, iç denetimin kapsaması gereken konulardır.
Dolayısıyla, maddede, denetimden söz edilmemiştir. Denetim olmadan
harcamaların mevzuata uygunluğu hakkında bir kanaate, fikre ulaşmak
da mümkün değildir arkadaşlar.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının, kaynakların
etkili, ekonomik ve verimli kullanılmasını izler, gözetir ve denetler
şeklindeki görevine karşılık, harcamaların mevzuata uygunluğu
konusunda ve bu görevi nasıl yerine getireceği hususunda da yeni
maddede bir açıklık yoktur.
Değerli arkadaşlar, iç denetim ve iç kontrol birbirinden
farklı iki kavramdır. İç kontrolden, teklifte hiç bahsedilmemiştir.
Bu, bir eksikliktir ve mutlaka giderilmelidir. Aksi takdirde, bunun
eksiliği her harcama sürecinde hissedilecektir.
Değerli arkadaşlar, açıklamalarımı özetlersek,
bu maddede iki önemli eksiklik vardır. Birincisi, harcama denetimi
eksikliği. İkincisi de, iç kontrol eksikliğidir. Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, bu eksikliklerin tamamlanması açısından bir
önerge verdik. Biz bu önerge ile 2919 sayılı Yasa’nın 8’inci maddesini
şöyle değiştirmek istiyoruz:
“Madde 8- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
harcamaların mevzuata uygunluğunu, kaynakların etkili, ekonomik
ve verimli kullanılmasını izler ve gözetir.
Genel Sekreter, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Sekreterliğinin stratejik planı ve bütçesinin hazırlanması ve uygulanmasından,
sorumlulukları altındaki kaynakların etkili, ekonomik ve verimli
şekilde elde edilmesi ve kullanımını sağlamaktan, sahtecilik, kanuna
aykırılık veya yolsuzluk sonucu ortaya çıkanlar da dahil olmak
üzere varlıkların ve menfaatlerin her türlü kayba karşı korunmasından,
faaliyetlerin yürürlükteki prosedürlere, kanunlara ve mevzuata
uygunluğundan, bilgilerin, hesapların ve verilerin doğruluğundan
ve güvenilirliğine makul güvence sağlamaktan mali yönetim ve kontrol
sisteminin izleyişinin izlenmesinden ve 5018 sayılı Yasa’da belirtilen
görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinden Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanına karşı sorumludur.”
Değerli arkadaşlar, neden biz bu değişikliği
öneriyoruz? Kanun teklifinin 3’üncü maddesinin birinci fıkrasında,
Meclis Başkanına izleme, gözetme görevi yanında, denetleme görevi
de verilmektedir. Oysa, denetim görevi, mesleği denetçi olanlar
tarafından yerine getirilmesi gereken bir görevdir. Aynı fıkrada,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına, kaynakların verimli, ekonomik
ve verimli kullanılmasını izleme görevi verilirken, harcamaların
mevzuata uygunluğunu izlemesi görevi verilmemiştir. Bu nedenle,
birinci fıkradaki “denetler” ibaresi metinden çıkarılırken, aynı
fıkraya “harcamaların mevzuata uygunluğu” ibaresi eklenmiştir.
Değerli arkadaşlar, yine, kanun teklifinin 3’üncü
maddesinin ikinci fıkrasında da iç denetimin kapsamı tam olarak belirlenmemiş,
onun yerine 5018 sayılı Yasa’ya atıfta bulunulmuştur. Atıfta bulunulması
yeterli olabilirdi, ancak teklifin 3’üncü maddesinde Genel Sekreterin
sorumluluğundan söz edilirken iç denetimin kapsamı dolaylı bir şekilde
çizilmiş, fakat Genel Sekreterin sorumluluğu belirtilirken faaliyetlerin
yürürlükteki prosedürlere, kanunlara ve yönetmeliklere uygunluğundan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL SAĞ (Devamla) – Sayın Başkan tamamlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
KEMAL SAĞ (Devamla) –...ve bilgilerin hesapların
ve verilerin doğruluğu ve güvenilirliği hususlarında makul güvence
sağlamaktan söz edilmemiştir. Oysa, bu konular iç denetimin mutlaka
kapsaması gereken konulardır, bu nedenle bu ibareler ikinci fıkraya
eklenmiştir.
Değerli arkadaşlar, sonuç olarak, biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bu yasaya tabii ki taraftarız. Ancak, bu yasanın
özellikle bu maddesi çıkarken de bu yönlerin eksik kalmasına gönlümüz
razı olmadığı için ben bu konuları dile getirdim. Bunların, inşallah,
önerge görüşülürken kabulü temennisiyle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sağ.
Madde üzerinde soru-cevap işlemini başlatacağız.
Sayın Özdoğan, buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın Başkanım, ben
bir konuya değinmek istiyorum, bir sorum var. Bildiğimiz gibi, TRT
3 üzerinden yayın yapan Meclis TV’ye yönelik çok önemli bir şikâyet söz
konusudur. Meclis TV, günün değişik saatlerinde verdiği haberlerde
son derece yanlı bir tarz izlemekte, muhalefet partilerine mensup
milletvekillerinin basın toplantıları veya değişik platformlarda
dile getirdikleri mülahazaları hatibin orijinal ses tonundan
vermekten ziyade, spikerin, hatibin söylediklerinin içeriğini
azaltarak, kısaltarak ve anlamının birçok yerde tabii -içeriğini
kısalttığı için- değişmesine sebebiyet veriyor. Halbuki, İktidar
Partisi milletvekillerinde böyle bir durum söz konusu değil.
Ayrıyeten, mesela şuna da şahit oluyoruz: Belirli
günlerde belki bir milletvekili basın toplantısı yapıyor. Ama, buna
rağmen, ya Meclis Başkanı sık sık o gün televizyona, Meclis TV’ye çıkıyor,
tekraren tekraren veriliyor. Halbuki, muhalefet partisine mensup
milletvekilini bir defa ve çok kısa bir şekilde veriyor. Üstelik
içeriğini bozuyor. Özellikle Hükûmete mensup bakanların eleştirildikleri
noktalar Meclis TV’den verilmiyor. Sadece kendi işlerine gelen konular,
suya sabuna dokunulmayan konular verilmektedir. Biz bu konuda muhalefet
partisi milletvekilleri olarak şikâyetçiyiz. Acaba, Meclis TV’nin
bu yanlı yayını düzeltilecek mi? Bunu sormak istiyorum.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.
Sayın Işık…
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Şu sualleri yöneltmek istiyorum Komisyona: Cumhuriyet
tarihinde aslında, bu dönemde, bugüne kadar görülmemiş birçok yeniliğe
Meclis Başkanlığınca imza atıldığını görüyoruz. Gerçekten çok
farklı bir Meclis Başkanlığı anlayışı ortaya kondu. Bu noktada takdirlerimizi
iletiyoruz.
Fakat, bununla ilgili başka bir konu: Meclis Başkanımızın
açık iradesi mevcuttu. Milletvekillerimizin Halkla ilişkiler Binası’ndaki
çağdaş olmayan fiziksel mekânlarının çok daha çağdaş hale getirilmesi.
Meclis Başkanımızın bu noktadaki yoğun katkısını ve iradesini de
biliyoruz. Bununla ilgili bir proje çalışması noktasında bir gelişme
var mı? Bu noktada bir tarih verilebilir mi? Çalışma koşullarımızın
çok daha çağdaş hale getirilmesi noktasında çok somut adımlar atılabiliyor
mu? Bunu öğrenmek istiyorum.
Başka bir konu: Çalışma imkânlarımızın artırılması,
özellikle seçim bölgelerimizde milletvekillerinin. Yine, Meclis
Başkanımızın böyle bir iradesinin olduğunu biliyorum ama, somut
adım olarak bunda bir gelişme var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın Aslanoğlu...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım,
restoranların girişine, kulislerin girişine döner turnikeler
yapıldı. Ben, şahsen soruyorum: Acaba bunlar ne işe yarıyor? Bunlar
acaba milletvekillerine engel midir? Bunlar bir işe yarıyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Evet, şimdi cevaplara geçiyoruz.
Buyurun Sayın Pakdil, Sayın Başkan.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Katkı sağlayan, soru soran milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Sayın Mevlüt Aslanoğlu’nun sorusu: “Turnikeler
ne işe yarıyor, yararlanıldı mı?” diyor.
Saygıdeğer arkadaşlarım, buradaki, ilk konuştaki
amaç, bundan, gerektiği şekilde, milletvekili arkadaşlarımızın
istifade etmesiydi. Mesela, alt kattaki yemekhane de, milletvekillerine,
eski dönemdeki arkadaşlara ve yeni dönem milletvekillerimize
ayrılmıştı. Fakat, şunu belirtmek gerekir ki: Bu husus, bizzat milletvekillerimiz
tarafından uygulanmaz hale gelince -bunu öz eleştiri olarak söylememiz
lazım- Başkanlık da bu çalışmanın gerekli olmadığı kanaatine vardı
ve orası şu anda işlevsiz halde duruyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Söküp atalım!
KEMAL SAĞ (Adana) – Söküp atalım!
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Aynı şekilde, mesela, kulislere konulan
turnikelerde de, özellikle, mesela, sigara içmeyen milletvekili
arkadaşlarımız, kulislerde misafirlerimizin milletvekillerinden
daha çok sigara içtiği ve bu hususta bir kısım arkadaşlarımızın da
ileri derecede rahatsız olduğunu gündeme getirdiler. Bu maksatla,
Başkanlık tarafından konuldu. Fakat, yine, bu da, aynı şekilde, milletvekili
arkadaşlarımız, orada görevli arkadaşlarımızın yanından geçerken,
kendi arkadaşlarını, misafirlerini, seçmenlerini -her neyse- getirince,
bir müddet sonra burasının da bir fonksiyonu kalmadı ve şu anda işlevsiz
hale geldi.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) – Ordu getiriyorlar,
ordu!
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Başkanlık tekrar oradakileri söker eski
haline getirir mi? O husus, Başkanlığın takdirindedir.
Sayın Ahmet Işık’ın sormuş olduğu çalışma şartlarının
iyileştirilmesiyle ilgili olarak Başkanlık makamının ve Başkanlık
Divanının çalışmaları vardır. Bu hususta, bir yeni bina yapılması
da dahil olmak üzere çalışmalar sürdürülmektedir. Daha teferruatlı
bilgi de tarafınıza yazılı olarak bildirilecektir.
Sayın İbrahim Özdoğan’ın, Erzurum Milletvekilimizin
sormuş olduğu Meclis TV’nin basın toplantılarının sunuş biçimiyle
ilgili olarak tenkitlerine gelince: Burada, milletvekili arkadaşımız,
muhalefet milletvekillerinin beyanlarının kendi seslerinden verilmeyip
spikerlerin özetlemesiyle sunulduğunu ifade etti ve metnin özünün
verilmediği belirtildi. Bu hususta Meclis TV ile ilgili olarak bir
Yayın Danışma Kurulu vardır ve bu Yayın Danışma Kurulunun başında
da Meclis Başkan Vekillerimizden Sayın Ali Dinçer Bey bulunmaktadır.
Biz bu hususu Sayın Başkan Vekili arkadaşımıza da sizin belirttiğiniz
şekilde iletelim, eğer böyle bir hususlar varsa o hususta gerekli
tedbirler alınsın diyor, hepinize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Başkan.
Şimdi, madde üzerindeki soru-cevap kısmı... Süremiz
var.
Evet, Sayın Kepenek… Yok.
Sayın
Meral, buyurun.
BAYRAM
ALİ MERAL (
Ben kasta mahsus bir şey aramadığımı
özellikle ifade etmek istiyorum. Bir soruma cevap alamadım.
Dedim ki: “Dört senedir Meclisteyiz, bütün inşaatlar gözümüzün
önünde seyrediyor. Acaba ne kadar giderimiz
oldu?” Bunu sordum; bir.
İkinci
soru: Müsaade ederseniz, bazı Mecliste çalışan personelin müdürlüğe
veya şefliğe yazılarının yazılmasına rağmen -ki, bir nebze Sayın
Genel Sekreterime de ben bunu arz ettim- bazı milletvekillerinin
baskısı sonucu bu yazıların durduğu, yani, atama yazılarının durduğu
söyleniyor. Bunların isimleri de bizde var. Bunu şu arada afişe
etmek istemiyorum. Benim sizden özellikle ricam, böyle yanlışlıklara
meydan verilmesin, bu insanların hakkı kendilerine teslim edilsin.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Meral.
Sayın Karademir…
ERDAL KARADEMİR (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent
Arınç sık sık şöyle konuşuyor: “İsraflardan özellikle kaçınıyoruz”
diyor, “Mecliste israf yaptırmıyoruz” diyor. Ben şimdi sormak istiyorum:
İki katını tamamen baştan sona yenilediğiniz sosyal hizmet binasını,
şimdi de “yıkacağız” gerekçesiyle, bildiğiniz gibi, Akay Caddesi’nde
Orman Bakanlığına ait bir yeri kiraladınız. Peki, bu sosyal hizmet
binası yıkılacak ise, neden iki katını tümden yenilediniz? Bu bir
israf değil midir?
Bir ikinci soru yöneltmek istiyorum: Yine, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin lokantalarında kullandığımız Meclis amblemli
tabak, kaşık, çatal gibi birçok ürün, kullandığımız malzemeler yenilendi,
ama bunlar bir yardım derneğine verildi. Bu yardım derneği hangi gerekçelerle,
hangi kriterlerle seçildi? Verilen yardım derneğinin ismini söyleyebilirsiniz.
Niçin, bu dernek tercih edilmiştir? Merak ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Pakdil, cevap verecek misiniz?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Sayın milletvekillerimize, bu hususlarla
ilgili olarak yazılı cevap verelim.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) – Sayın Başkan, daha önce
de yazılı sordum, cevap alamadım.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Bir dakika…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Sayın Başkan, riskli bir
dernek mi?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Şaibeli bir dernek mi?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Şimdi, buna ek olarak, Sayın Karademir, bu
hususta Başkanlığın kullanmamış olduğu tabak, çanak, koltuk, sandalye
ve buna benzer diğer eşyalar… Çeşitli kamu kurum ve kuruluşları tarafından
müracaatlar yapılıyor, mesela okulların müracaatları oluyor veya
diğer bakanlıkların, bir kısım kurumların müracaatları oluyor ve
bunlar bu şekilde değerlendirilerek, belirli bir nizam içerisinde,
bu kuruluşlara, okullara veriliyor. Ben şahsen, bir kısım okullara
verildiğinin ben de şahidiyim. Ama, dediğiniz noktadaki araştırmaları
yapıp, ayrıca, size cevap vereyim. Şu anda, ben şahsen, o dediğiniz
derneği vesaireyi her şeyi bilmiyorum. Ama, o hususu da belirtelim.
Çünkü, pek çok, kamu yararına olan dernek ve vakıflar var, onlara verilmiş
olan hususlar var, onları belirtelim.
Sayın Meral’in de o sormuş olduğu bu yatırımlarla
ilgili olan hususları, teferruatlıca kendisine yazılı olarak
bildirelim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge
var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1228 Sıra Sayılı 2919 Sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 3. Maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Akif Hamzaçebi |
Bayram Meral |
Mehmet Küçükaşık |
|
Trabzon |
Ankara |
Bursa |
|
Feramus Şahin |
Mehmet Semerci |
Nuri Çilingir |
|
Tokat |
Aydın |
Manisa |
“Madde 3.- 2919 sayılı Kanunun 8 inci maddesi başlığı
ile birlikte aşa-ğıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Mali yönetim
Madde 8- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
harcamaların mevzuata uygunluğunu, kaynakların etkili, ekonomik
ve verimli kullanılmasını izler ve gözetir.
Genel Sekreter, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Sekreterliğinin stratejik planı ve bütçesinin hazırlanması ve uygulanmasından,
sorumlulukları altındaki kaynakların etkili, ekonomik ve verimli
şekilde elde edilmesi ve kullanımını sağlamaktan, sahtecilik, kanuna
aykırılık veya yolsuzluk sonucu ortaya çıkanlar da dahil olmak
üzere varlıkların ve menfaatlerin her türlü kayba karşı korunmasından,
faaliyetlerin yürürlükteki prosedürlere, kanunlara ve mevzuata
uygunluğundan bilgilerin, hesapların ve verilerin doğruluğundan
ve güvenilirliğine makul güvence sağlamaktan malî yönetim ve kontrol
sisteminin işleyişinin izlenmesinden, ve 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanununda belirtilen görev ve sorumlulukların
yerine getirilmesinden Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına
karşı sorumludur.”
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ
(Muş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA ve SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, açıklayacak mısınız
efendim?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun Teklifi’nin 3. Maddesinin birinci
fıkrasında, TBMM Başkanına izleme gözetleme görevi yanında denetleme
görevi de verilmektedir. Oysa, denetim görevi, mesleği denetçi
olanlar tarafından yerine getirilmesi gereken bir görevdir. Aynı
fıkrada, TBMM Başkanına kaynakların verimli ekonomik ve verimli
kullanılmasını izleme görevi verilirken, harcamaların mevzuata
uygunluğunu izlemesi görevi verilmemiştir. Bu nedenle birinci
fıkradaki “denetler” ibaresi metinden çıkarılırken aynı fıkraya
“harcamaların mevzuata uygunluğu” ibaresi eklenmiştir.
Kanun Teklifi’nin 3. Maddesinin ikinci fıkrasında
yer alan “kayıp ve kötüye kullanımının önlenmesinden” ibaresi yerine
daha kapsamlı olan “sahtecilik, kanuna aykırılık veya yolsuzluk
sonucu ortaya çıkanlar da dahil olmak üzere varlıkların ve menfaatlerin
her türlü kayba karşı korunmasından” ibaresi eklenmiştir.
Yine, Kanun Teklifi’nin 3. Maddesinin ikinci fıkrasında
iç denetimin kapsamı tam olarak belirlenmemiş onun yerine, 5018 sayılı
Kanuna atıfta bulunulmuştur. Atıfta bulunulması yeterli olabilirdi
ancak, teklifin 3 üncü maddesinde Genel Sekreterin sorumluluğundan söz edilirken iç denetimin kapsamı dolaylı
bir şekilde çizilmiş fakat Genel Sekreterin sorumluluğu belirtilirken;
“faaliyetlerin yürürlükteki prosedürlere, Kanunlara ve yönetmeliklere
uygunluğundan ve bilgilerin, hesapların ve verilerin doğruluğu
ve güvenilirliği hususlarında makul güvence sağlamaktan” söz
edilmemiştir. Oysa bu konular iç denetimin mutlaka kapsaması gereken
konulardır. Bu nedenle bu ibareler ikinci fıkraya eklenmiştir.
BAŞKAN – Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum efendim.
Kapanma Saati: 17.24
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.50
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 25’inci Birleşimi’nin Dördüncü Oturumu’nu açıyorum.
1228 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amirleri Bingöl Milletvekili Feyzi
Berdibek, Antalya Milletvekili Burhan Kılıç, Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir
ile Manisa Milletvekili Mustafa Erdoğan Yetenç’in; 2919 Sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/816) (S. Sayısı:
1228) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon, Hükûmet, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı Temsilcisi yerindeler.
Teklifin 4’üncü maddesini okutuyorum:
MADDE 4- 2919 sayılı Kanunun 14 üncü maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 14- Türkiye Büyük Millet Meclisi harcamalarının
iç denetimi iç denetçiler tarafından yapılır. İç denetçiler, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından Maliye Bakanlığınca verilecek
iç denetim eğitimini başarıyla tamamlayarak sertifika alan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliğinde uzman unvanlı çalışanlar
ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 65 inci maddesinde
yer alan niteliklere sahip denetim elemanları arasından atanır. İç
denetçiler tarafından hazırlanan denetim raporları Genel Sekretere
sunulur. Bu denetim raporları, İç Denetim Koordinasyon Kuruluna
gönderilmez.
Türkiye Büyük Millet Meclisi harcamalarının
dış denetimi, her yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı
tarafından görevlendirilen ve gerekli mesleki niteliklere sahip
denetim elemanlarından oluşan bir komisyon tarafından, hesaplar
ve bunlara ilişkin belgeler esas alınarak yapılır. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ilgili mali yılı dönemi bütçe gerçekleşmelerine ilişkin
belgeler muhasebe yetkilisi tarafından takip eden yılın Mart ayı
başından itibaren dış denetim yapmakla sorumlu komisyona teslim
edilir. Komisyon tarafından belgeler üzerinden mali yıl dönemi hesapları
ile, Türkiye Büyük Millet Meclisi kesinhesap cetvellerinde yer
alan rakamlar karşılaştırılır. Komisyon, karşılaştırmalar sonucu
tespit ettiği hususlara dış denetim raporunda yer verebilir. Dış
denetim sonucu hazırlanacak raporlar, eylül ayı sonuna kadar Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulur. Başkanlıkça, bu raporlar
Başkanlık Divanına havale edilir ve bir örneği üst yöneticiye gönderilir.
Başkanlık Divanı, otuz gün içinde üst yöneticinin cevaplarını da
dikkate alarak, raporlara ilişkin inceleme sonuçlarını Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere Başkanlığa gönderir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi kesinhesap cetvelleri
muhasebe kayıtları dikkate alınarak hazırlanır ve bir örneği kesinhesap
kanun tasarısına ilave edilmek üzere Maliye Bakanlığına gönderilir.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun
Türkiye Büyük Millet Meclisi malî yönetim ve kontrol sisteminin uygulanmasına
ilişkin usul ve esaslar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca
belirlenir."
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; 1228 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Sekreterliği Teşkilat Yasası’nda değişiklik yapacak yasa
teklifi hakkında, 4’üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yine, bu madde de, 3’üncü madde
gibi 5018 sayılı Yasa’ya uyum maddesidir. Ancak, tabii, kendine özgü
eksikleri vardır, onları da dile getirmeye çalışacağım.
4’üncü madde ne getiriyor? 4’üncü maddede, 2919
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat
Yasası’nın 14’üncü maddesi değiştiriliyor ve bir bütünlük sağlanmak
isteniyor. Bu değişiklikle, Türkiye Büyük Millet Meclisi harcamalarının
iç denetiminin iç denetçiler tarafından yapılacağı öngörülüyor.
Madde metnine göre “iç denetçiler, Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından,
Meclis Genel Sekreterliğinde uzman unvanlı çalışanlar ile 5018 sayılı
Yasa’nın 65’inci maddesinde yer alan niteliklere sahip olan denetim
elemanları arasından atanacaklar” demektedir. Yasanın 14’üncü maddesi,
bu şekliyle, Yasa’nın 3’üncü maddesiyle tam bir uyum içerisinde değildir.
Biraz önce belirttiğim üzere, iç kontrol bir yönetim
aracıdır. Yönetim, iç kontrol yapısının bir parçası olarak iç denetim
birimini oluşturur. İç denetim, yönetime yönelik bir hizmettir.
İç denetimin bizzat kendisi örgütün iç kontrol sisteminin bir parçasıdır
ve iç denetimin kapsamına yalnızca finansal kontrol değil iç kontrolün
bütün yönleri ve ögeleri dâhildir.
Bu maddede iç denetimin kapsamı tam olarak belirlenmemiş,
bunun yerine 5018 sayılı Yasa’ya atıfta bulunmakla yetinilmiştir.
Öte yandan, 3’üncü maddede, Genel Sekreterin sorumluluğundan söz
edilirken de, iç denetimin kapsamı tam olarak çizilmemiştir. Bu, iç
denetim adına bir eksikliktir arkadaşlar.
Peki, bu maddede başka ne gibi eksiklikler var? Yasayla,
Büyük Millet Meclisinin harcamalarının dış denetiminin, her yıl,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı tarafından görevlendirilen
ve gerekli mesleki niteliklere sahip denetim elemanlarından oluşan
bir komisyon tarafından, hesapların ve belgelerin esas alınmasıyla
yapılacağı öngörülmektedir.
Bilindiği üzere, dış denetim, 5018 sayılı Yasa
gereğince Sayıştay tarafından yapılan bir denetimdir. Görüşülmekte
olan yasa teklifiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi hesaplarının
denetimi bunun bir istisnası olacaktır ve zaten bu, diğer yasada
da vardır.
Tasarıda öngörülen komisyon, konusunda uzman
kişilerin bir araya gelmesiyle oluşacak özel bir komisyon olacaktır.
Bizim bu konuda, yine az sonra bahsedeceğim, bir önergemiz vardır.
Yalnız, hemen şunu belirteyim ki, kanun teklifinin
4’üncü maddesiyle getirilen iç ve dış denetim metodu Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yapısıyla uyuşmamaktadır, harcama sürecinin
denetimini sağlamaktan uzaktır. Kamu harcamaları sürecinde, iç
kontrol mekanizması olarak bugüne kadar layıkıyla görev yapan saymanlar
süreçten koparılarak iç kontrol mekanizması zaafa uğratılmıştır.
Kamu gideri kontrol edilmeksizin ödenmektedir. 5018 sayılı Yasa
ile dış denetim Sayıştaya bırakılmıştır. Ancak, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin dış denetimi 5018 sayılı Yasa’ya aykırı olarak denetim
elemanlarından oluşan bir komisyona bırakılmaktadır. Bu durum, temel
yasaya aykırı olmaktan öte, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapısıyla
da uyuşmamaktadır. Milletin iradesiyle oluşan Meclisin her türlü
denetiminin de, Meclis içinden oluşturulacak bir komisyon marifetiyle
yapılması şarttır.
Aslında, doğrusunu söylemek gerekirse, yeni yasayla
iç denetim, dış denetim derken, kamu harcamaları bir şekilde, maalesef,
denetimsiz bırakılmış bulunmaktadır. Getirilen uygulamalar,
harcamalar üzerinde gerçekleştirilmek istenen denetimi yapmaktan
çok uzaktır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, bütün bu anlattıklarımdan
sonra, şimdi de maddenin bu eksiliği nasıl giderilir, biraz da ona
değinmek istiyorum.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu konuda yine
bir önerge vermiş bulunuyoruz. Bu önergede de “Türkiye Büyük Millet
Meclisi harcamalarının dış denetimi, her yıl Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanı tarafından görevlendirilen ve gerekli
mesleki niteliklere sahip denetim elemanlarından oluşan bir komisyon
tarafından yapılır. Uluslararası yüksek denetim örgütleri, kısaca
INTOSAI’nin denetim standartlarına uygun olarak yürütülen denetimlere
ilişkin usul ve esaslar ile komisyon tarafından düzenlenecek raporların
değerlendirilmesine ilişkin esaslar yönetmelikle belirlenir.”
Şimdi, biz, burada, kısaca, bu denetimin, yasada
öngörüldüğü gibi dış denetim olarak Meclisin kendi elemanlarınca,
yani kendi üyelerince, milletvekillerinden oluşacak bir komisyon
tarafından yapılmasını, aslında, öneriyoruz; ancak bu denetim yapılırken
de denetim standardından uzak kalınmamasını öneriyoruz.
Biz, burada, tabii ki Türkiye Büyük Millet Meclisi
gibi bir kurumun, dışarıdan, daha alt kademeli bir kurum ya da özerk
denetim kurumlarınca yapılmasını uygun görmüyoruz; ancak, bu denetimin
de içeride yapılırken, en azından milletvekilleri seviyesinde olmasını
da önermek istiyoruz. Bu önergede amacımız, standartların altına
inilmemesidir.
İşin esasına gelirsek, 5018 sayılı Yasa, Türk mali
sistemini iyileştirmek yerine, bilakis zafiyete uğratmıştır. Birçok
maddesi, daha önce bu Yasa görüşülürken de belirttiğimiz üzere
Anayasa’ya uygun değildir. Mali sistem zaafa uğrarken, sayın AKP yönetimine
şunu belirtmek istiyorum ki, kusura bakmayın ama, Maliye Bakanlığı
da, mali denetim açısından dumura uğratılmıştır değerli arkadaşlar.
Çünkü, bugün, maalesef, Maliye Bakanlığının, gerek Muhasebat Genel
Müdürlüğü gerekse Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü, isimleri
vardır ama, eski fonksiyonlarından çok uzaktadırlar.
Değerli arkadaşlar, sonuç olarak, biz, eğer uygun
görülürse bu önergenin kabul edilerek, denetimin dünyada uygun görülen
standartlar üzerinden yapılmasını; ancak bu denetimi yapacak olanların
da sayın milletvekilleri arasından seçilmesini öneriyoruz.
Yine, biz, bir mecburi yasa olduğu için bu yasayı
engellemiyoruz, destek oluyoruz. Ancak, bunun da yapılmasını bekliyoruz.
Bu duygularla, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sağ.
Şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Ahmet
Münir Erkal.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) – Konuşmayacağım Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Konuşmayacaksınız.
Soru-cevap kısmına geçiyorum.
Sayın İnce?.. Yok.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, geçtiğimiz günlerde basında yer alan, kampüse
silah sokulmasıyla ilgili konuyla ilgili sual yöneltmek istiyorum.
Zira, basında Parlamentoyla ilgili olumsuz bir haber olduğu zaman,
gerçekten, Parlamento olarak yara alıyoruz bundan. Aslında bu kurallara
hepimizin çok riayet etmesi gerekiyor. Bu konuda Başkanlığın çalışması
var mı? Zira, son süreçte, özellikle, Parlamentonun itibarının çok
daha arttığını görüyoruz. Bu noktada Başkanlığın bugüne kadar görülmemiş
çalışmaları var. Birtakım dokümanlar da bugün geldi. Bu, doğrunun,
sadece, hakkının verilmesi. İlk defa, cumhuriyet tarihindeki parlamento
sürecinde tanıtım, doküman ve tarihi belge noktasında, çalışma
sistemi noktasında Başkanlığın çalışmaları var. Parlamentolararası
dostluk gruplarının geliştirilmesi… Bizzat, Başkanın yapmış olduğu
Rusya gezisine ben de katıldım. Gerçekten, 22’nci Dönem Parlamentosu
büyük bir itibar kazanmıştır. Teşekkür ediyorum.
Ben, sadece, bu kampüsle ilgili, girişlerdeki
yaşanan olumsuzlukların basına yansımasından çok rahatsızım. Başkanlığın
bu noktadaki özel bir çalışması var mı öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Sayın Çetin, buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
İki sorum olacak; bunlardan bir tanesi, yine, geçici
personelle ilgili. Bu, başka kurumlardan gelip, daha çok milletvekili
arkadaşlarımıza sekreter olarak, danışman olarak hizmet veren personelle
ilgili.
Bunlar, her yasama döneminden sonra, yeni seçilen
milletvekillerine kendilerini kabullendirebilmek için, tanığı
da olduğumuz, duyduğumuz birtakım -diğer kurumlardan geldiği
için, sahiplenen de olmadığından- insanlık dışı davranışlarla tercih
edilir konuma geliyorlar ve seçim dönemleri yaklaştıkça, hem verimleri
düşüyor hem de kendileri de kaygı içerisinde günlerini geçiriyorlar.
Bunların Mecliste kadroya alınması düşünülmüyor mu? Diğer kurumlardan
gelen personeli kastediyorum.
İkinci sorum -zaman zaman, basına, kamuoyuna da
yansıdı- Meclisteki tablolarla ilgili olacak. 12 Eylül döneminde
kaybolan tabloların takibi yapıldı mı? Geri alınması için ya da bulunması
için bir çalışma yürütülüyor mu? Ne kadar tablo bu konuda zayi oldu?
Zayi edenler hakkında bir işlem yapıldı mı, yapılması düşünülüyor
mu? Meclisteki tabloların bir icmali yapıldı mı? Ne kadar tablo
var? Gerçekten, oldukça değerli tablolarımız var. Bu dönemde ne kadar
tablo alındı? Yine, döneminizde, halen milletvekili olarak görev
yapan bir arkadaştan tablo satın alınması basına yansıdı. Meclisin
itibarı açısından etik olmayan bir davranış değil mi? Bu alınan tabloların
değer tespiti yapılarak mı alındı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Sayın Özdoğan…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Birinci sorum şu, Sayın Başkanım: Dolmabahçe Sarayı’nın
1,75 metre altında deniz suyu vardır ve bu temel duvarlarındaki kılcal
boşluklardan yukarıya doğru çıkmaktadır bu su. Ayrıca, havalandırma
kanallarının tıkanmış olması nedeniyle, Dolmabahçe Saray’ında
yoğun bir rutubet sorunu da vardır. Bu sorunu çözmek için almış olduğunuz
bir önlem var mıdır?
İkinci sorum, yine Dolmabahçe Sarayı’yla ilgili:
Dolmabahçe Sarayı’nda zimmet kontrolü açısından son sayım en son ne
zaman yapılmıştır? Nisan 2003’te müzayede salonunda bulunan, pimaş
borulardan sızan yağmur suyuyla ıslanan 6 tarihî halının şu anki
durumu nedir?
Üçüncü sorum: Dolmabahçe Sarayı Türkiye’nin uluslararası
kamuoyunda bir kültürel itibar aracıdır. Sayın Başbakan Dolmabahçe
Sarayı’nı sıklıkla kullanmaktadır. Ancak, bu kullanım esnasında
bahçenin bitki örtüsü zarar görmektedir ve Sayın Başbakanın çalıştığı
bölümün önü çoğu zaman çamurlu bölümde arz etmektedir. Bu sorunun
farkında mısınız?
Son soruyu soruyorum: Çeşitli kamu kuruluşlarından,
sayın milletvekillerinin aldıkları danışman ve sekreterler arasında
ücretlendirme bakımından veya diğer mali yardımlar bakımından
fark bulunmaktadır. Örneğin, sekreterlere elbise parası verildiği
halde danışmanlar bundan yararlanamıyor. Acaba, bu bir adaletsizlik
değil mi? Bir de bunu soruyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.
Sayın Özcan…
OSMAN ÖZCAN (Antalya) – Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Başkana bir soru yöneltiyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Sekreterliğine bağlı olarak 50 kadar yüksekokul mezununun
yardımcı hizmetler sınıfında çalıştırıldığı anlaşılmıştır. Bu
50 kişinin kaçar yıldır Mecliste çalıştığının bir dökümünü açıklayabilir
miyiz?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Akgün…
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkanım, aracılığınızla
iki soru yöneltmek istiyorum. Birincisi, Mecliste bulunan lokanta,
çay ocağı, berber gibi hizmetler noktasında özelleştirmeye Meclis
Başkanlığımız nasıl bakıyor?
İkinci sorum da, Anayasamıza göre “Milletvekillerinin
özlük hakları kanun ile düzenlenir.” hükmü yer almaktadır. Bu konuda,
yani, milletvekillerinin özlük hakları konusunda bir yasal düzenlemeye
Meclis Başkanlığımız nasıl bakıyor?
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Küçükaşık…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Sayın Başkanım, benim
sormak istediğim, Mecliste düzenlenmekte olan bilimsel toplantılara
ve sempozyumlara çağrılan ve konuşma yapan konukların hangi ölçüye
göre çağırıldıklarıdır. Zira, 20 Nisan 2005 tarihinde Millî Egemenlik
Sempozyumunda konuşma yapan Profesör Doktor Atilla Yayla, aynen,
bu Meclis çatısı altında “Keza kendi tarihimizden bir örnek verirsek
tek parti diktatörlüğü dönemindeki Meclis de kelimenin gerçek anlamıyla
bir Parlamento değildir. O yüzden, karşımızda yazılı olan ‘Millî Egemenliğin
85’inci Yılı’ kavramlaştırması biraz tartışmaya açık.” diyerek, daha
önce, on gün önce İzmir’de yapmış olduğu bir konferans esnasındaki
değerlendirmelerini, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının düzenlemiş olduğu
bir sempozyumda tekrarlamıştır ve bu soruya herhangi bir cevap verilmemiştir.
Hangi kriterle bu bilim adamları Parlamento çatısı altında Türkiye
Cumhuriyeti’ne bu sözleri söyleme cesaretini buluyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Evet, daha soru talebi var, ama, süremiz bitmek
üzere.
Sayın Pakdil, Sayın Başkan, buyurun.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Sayın Ahmet Işık, Meclise, silahla milletvekili
arkadaşların girmesiyle ilgili olarak bir soru yöneltti. İç Tüzük’ün
165’inci maddesi “Türkiye Büyük Millet Meclisi bina, bahçe, arsa ve
eklerine silahla girmek yasaktır.” hükmünü içermektedir ve Başkanlıkça
da bu karar titizlikle uygulanmaktadır. Milletvekili arkadaşlarımızın
da bu İç Tüzük hükmüne uymalarını, bir kez daha, Genel Kurulun huzurunda
istirham ediyoruz ve Başkanlık bu yasağı titizlikle uygulamaya
çalışmaktadır.
Pek çok soru var, zaman da dar. Milletvekillerinin
geçici sekreter olarak kamudan almış oldukları sekreterlerin kadroya
geçirilmesi konusuyla ilgili olarak hâlihazırda böyle bir çalışma
yoktur. Bu konular, Meclise personelin nasıl alınacağı, nasıl istihdam
edileceği, memur alınmasıyla ilgili olan hususlar 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nda ve Başkanlık Divanına verilen yetkiler çerçevesinde
kararlaştırılmaktadır ve bu hususta, ileride, personelle ilgili
olarak Başkanlık Divanında bir toplantı yapılacaktır ve değerlendirilecektir.
Ama, takdir edersiniz ki, her gelen arkadaşın kendi seçeceği sekreterle
ve danışmanıyla çalışma hakkı bulunmaktadır. Her defasında eğer bu
şekilde Mecliste bu kadar personeli istihdam etme durumu olursa,
Meclisin istiap haddinin nelere mal olacağını takdirlerinize sunuyorum.
Sayın Özdoğan’ın beş altı tane sorusu vardı; onları,
Sayın Osman Özcan’ın, 50 tane yardımcı hizmetlinin yüksekokul mezunu
olmasıyla ilgili olan hususları, Sayın Akgün’ün ve Sayın Mehmet Küçükaşık’ın
sorularını etraflıca inceleyip yazılı olarak cevap vereceğiz.
Bilgilerinize arz ederim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Tabloları sordum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Pakdil.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1228 Sıra Sayılı 2919 Sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 4. Maddesiyle değiştirilen
14 üncü maddesinin ikinci ve son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet
Akif Hamzaçebi |
Bayram
Meral |
Mehmet
Küçükaşık |
|
Trabzon |
Ankara |
Bursa |
|
Mehmet Semerci |
Nuri Çilingir |
Feramus Şahin |
|
Aydın |
Manisa |
Tokat |
"Türkiye Büyük Millet Meclisi harcamalarının
dış denetimi, her yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı
tarafından görevlendirilen ve gerekli mesleki niteliklere sahip
denetim elemanlarından oluşan bir komisyon tarafından, yapılır.
Uluslararası Yüksek Denetim Örgütleri (İNTOSAI)'nin
denetim standartlarına uygun olarak yürütülen denetimlere ilişkin
usul ve esaslar ile komisyon tarafından düzenlenecek raporların değerlendirilmesine
ilişkin esaslar yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN – Efendim, Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ
(Muş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım efendim?
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Kanun Teklifi'nin 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında:
TBMM harcamalarının dış denetiminin her yıl TBMM Başkanlık Divanı
tarafından görevlendirilen ve gerekli niteliklere sahip denetim
elemanlarından oluşan bir komisyon tarafından hesaplar ve bunlara
ilişkin belgeler esas alınarak yapılır denildikten sonra, komisyonun
incelemelerini mali yıl dönemi hesapları ile TBMM kesin hesap cetvellerinde
yer alan rakamların karşılaştırılarak yapacağı belirtilmiştir.
5018 sayılı yasaya göre dış denetim, uluslararası
standartlara uygun bir şekilde Sayıştay tarafından yapılır. Yasa
koyucu, TBMM ve Sayıştayın denetlenmesinde bu genel kurala istisna
getirmiştir. Yani, bu iki kurumun dış denetiminin özel olarak oluşturulan
bir komisyon eliyle yerine getirilmesi öngörülmüştür.
Dış denetim görevi ister Sayıştay, ister özel bir
komisyon eliyle yerine getirilsin, gerçekleştirilecek denetimin
uluslar arası standartlara uygun bir denetim olması gerekir. Uluslar
arası denetim standartlarına göre Sayıştay tarafından gerçekleştirilen
dış denetim, mali denetim ile performans denetiminden oluştuğuna
göre özel komisyon eliyle gerçekleştirilecek denetimin de bu kapsamda
gerçekleştirilmesi gerekir.
Teklifte yer alan hükümlere göre, komisyonunun
yapacağı denetim, mali yıl hesapları ile TBMM kesin hesap cetvellerinde
yer alan rakamların karşılaştırılmasından ibarettir. Çağdaş denetim
anlayışında ve uluslar arası genel kabul görmüş standartlarda rakam
karşılaştırmasına dayalı bir denetim anlayışına yer yoktur. Rakam
karşılaştırması ile sınırlı incelemenin düzenlilik denetimi ve
performans denetimi ile uzaktan yakından bir benzerliği yoktur. Dolayısı
ile, rakam karşılaştırmasına dayalı olarak yapılan inceleme ile
gerçek bir denetim arasında çok büyük fark vardır.
Dış denetim görevinin Sayıştay tarafından değil
istisnai olarak özel bir denetim komisyonu eliyle yerine getirilmesi,
bu komisyonun uluslar arası standartlara uygun denetim yapmaması
sonucunu doğurmamalıdır. Bu nedenle kanun teklifinin ikinci fıkrasında
değişiklik yapılarak komisyon tarafından yapılacak denetimlerin
dış denetim örgütlerinin uluslar arası örgütü olan INTOSAI'nin denetim
standartlarına uygun olması ve bu denetimlere ilişkin esasların
yönetmeliklerle belirlenmesi amaçlanmıştır
BAŞKAN – Efendim, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- Bu Kanuna ekli (I) sayılı listede yer
alan kadrolar iptal edilerek 2919 sayılı Kanunun 6 ncı maddesine
bağlı cetvellerden çıkarılmış ve ekli (II) sayılı listede sınıf,
unvan, derece ve sayısı gösterilen kadrolar ihdas edilerek bağlı
cetvellere eklenmiştir. İhdas edilen kadroların mali hakları ile
intibak ve diğer özlük haklarının tespit ve kullanılması ile ilgili
hususlar 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinin
"Ortak Hükümler" Bölümünün (F) bendi hükümlerine tâbidir.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteği? Yok.
Önerge yok.
Şimdi, 5’inci maddeyi, ekli (I) ve (II) sayılı listelerle
birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Sorularımız vardı Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 1’i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1- Bu Kanuna göre kadro ve görev unvanları
değişen yahut kaldırılan personel, en geç bir yıl içinde derece ve
kademelerine uygun kadrolara atanır ve atama işlemi yapılıncaya
kadar ihtiyaç duyulan işlerde görevlendirilirler. Bunlar, yeni
bir kadroya atanıncaya kadar, eski kadrolarına ait aylık, ek gösterge
ve her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî haklarını bu süre içerisinde
yapılacak artış oran ve/veya miktarları uygulanmak suretiyle almaya
devam ederler.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteği? Yok.
Önerge yok.
Sorular var.
Buyurun Sayın Hüseyin Özcan.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanımıza
iki tane sorum var.
Meclis içerisinde çalışan, 4/C’ye göre çalışanların,
bir iki ay parasız izin verildiğinde, bir yıl bu şeylerini düzeltemiyorlar
ve sıkıntı içerisinde olduklarını görüyoruz. Bu arkadaşlarımızı
kadroya almayı düşünüyor musunuz?
İkinci bir sorum ise, sabahleyin dokuzbuçuktan,
gün oluyor ki, Meclisin açılışına kadar, 23.00’e kadar çalışan personel
var. Bu çalışma süresi içerisindeki bu arkadaşlara mesai vermeyi
düşünüyor musunuz? Mesai veriliyor mu, onu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.
Sayın Güler...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Çalışma Bakanımızla birlikteyken… Bu Meclisin,
Genel Kurulun çalışma ortamına baktığımızda, bir hekim milletvekili
olarak baktığımızda, gerek ışığın yoğunluğu gerek ses ve oturma düzeni
açısından optimal çalışma koşullarına uygun düşmediği görülmekte.
Meclisin, Çalışma Bakanlığıyla beraber, bir, gerek ses tonu ve ışık
konusunda bir araştırması olacak mı?
İkincisi, milletvekili odaları konusunda, zaten,
hepimiz mustarip haldeyiz ve bu odalarımız, Avrupa Birliğine giriş
süreci içerisinde, çalışma koşullarını da göz önüne baktığımızda,
6 metre karelik… Buradan, aslında, sizinle değil de, kamuoyuyla
paylaşmak istiyorum. Çünkü, davulun sesi, biraz, uzaktan hoş geliyor.
6 metre karelik bir çalışma koşulları içerisinde, yan komşunun hapşırmasını
dahi duyduğumuz, “Çok yaşa.” dediğimiz bir ortamın ideal bir ortam
olup olmadığını ve bunun düzelmesi için ne gibi çalışma yapmak istediğini…
Zaten, Mecliste çalışan çeşitli statüdeki kamu personelinin özlük
hakları konusunda, aslında, aynı işi yapıp, farklı mesailer kavramı
içerisinde çalışan grupların, tabii ki, çalıştığı ortama göre verimliliğin
artırılması konusunda, özlük hakları konusunda düzelme yapılıp
yapılmayacağını soruyorum. Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güler.
Sayın Badazlı…
FİKRET BADAZLI (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Ben, Sayın Meclis Başkan Vekilimize, izninizle,
iç içe olan bir soruyu yöneltmek istiyorum.
Sayın Başkanım, Türk Bayrağındaki ay yıldız, forslu
arabası olan Cumhurbaşkanlığından başlayarak, mülki amirlerde ve
büyük kuvvet komutanlarının araçlarında bulunur. Milletvekilinin
forslu makam arabası olmadığı cihetiyle, milletvekillerinin de
yakasındaki rozete ay yıldız konmuştur ve arabalarının ön camında
da uyduruk bir karton parçasına bastırılmış bir belge bulunur. Ama,
Türkiye’deki il genel meclisi üyelerimizin rozetleri bizimkiyle
aynı, ayırt etmek mümkün değil, artı daha cazibeli, daha canlı ve
arabalarının camının üstünde büyük bir tane ay yıldız, “il genel
meclisi üyesidir” diye, yapışık. Milletvekilinin böyle bir şeyi
yok. Yani, milletvekilliği çok gölgede kalmadı mı? Bu hususlarda
bir değişiklik yapmayı düşündünüz mü?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Badazlı.
Sayın Işık…
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Başkanlığın
İç Tüzük çalışması vardı Sayın Başkanım, bu noktada partilerden de
görüş almıştı, İç Tüzük çalışmasında hangi noktadayız? İç Tüzük çalışmasında
milletvekillerinin çalışma saatleri, çalışma günleri noktasındaki
düzenleme nedir?
Bir de, Hesapları İnceleme Komisyonu üyesi olduğum
için çok yakından biliyorum; dört yılda büyük tasarruf yapılıyor
Meclisimizde. Yapılan tasarruf miktarı nedir dört yıl olarak ve bu
tasarruflara rağmen hizmette bir aksama var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım,
1992 yılında sınav açarak alınan 296 personelin, aradan on beş yıl geçmesine
rağmen, sadece 11 tanesi kadroya alınmıyor; 296’nın 285’i kadroya
alınıyor, 11 tane… Bu insanlar beceriksiz mi? Bu insanlar aciz mi? Sınavla
aldığınız insanlar. On beş yıldır 285 kişiyi kadroya alıyorsunuz,
bu 11 insanın günahı nedir? Bunlar başarısız mı, beceriksiz mi? Bu
insanların başarısını kim ölçüyor? Ben şahsen, milletvekili sekreterinin
başarısını kimin ölçtüğünü bu Mecliste dört yıldır göremedim. Benimle
çalışıyor, tüm gününü, tüm işlemleri benimle yapıyor, bir gün bana
kimse sormadı ki “Sen bu çalışan sekreterinden memnun musun?” Yani,
başarı kriteri neyle ölçülüyor burada?
Ayrıca, yine 2000 yılında açılan şeflik sınavında,
asiller atandı, bazı yedekler alındı, ama bazı yedekler hâlâ alınmıyor.
Şeffaf bir Meclis değil; kadrosunu, tüm o insanlarını korumuyor,
kollamıyor; çalışanlara şefkat vermiyor, çalışanlara heyecan
vermiyor.
Yine, (B) Blokta açılan yemekhanede duvarlar örülüyor,
insanlar ayırılıyor. Biz bu toplumun insanlarıysak, bu yemekhane
şeffaf olmalı. Hepimiz orada yemek yiyoruz, ama, çalışanları ikiye
ayırmış o yemekhane.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Sayın Özkan…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Meclis Başkan Vekilimize bir sorum olacak.
Bu sorular daha önce söylendi ama, açık ve net olarak söylenmesini
istiyorum.
Meclis çalışanları arasında 4/C kapsamında kaç
kişi çalışıyor? Bu, 4/C kapsamında çalışanlarımızı kadroya almayı
düşünüyor muyuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Efendim, sorular tamam.
Sayın Başkan Vekili Pakdil, buyurun.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Arkadaşlarıma öncelikle teşekkür ediyorum.
Mersin Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Özcan, Mecliste
çalışan arkadaşlarımıza, yani, sabah erken gelip, icabında 23.00
veya 24.00 veya daha ileri vakte kadar çalışan arkadaşlarımıza mesai
verilmektedir. 4/C kapsamında çalışan arkadaşlarımızın ise, ücretlendirmeleri
yapılırken mesaileri dikkate alınarak ücretlendirme yapılmıştır.
Bunu takdirlerinize sunuyorum.
Çalışma ortamının iyileştirilmesiyle ilgili
olarak Mersin Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Güler’in bir sorusu olmuştu.
Bu konuda Başkanlık ve Başkanlık Divanı gereken çalışmaları yapıyor.
Şu an içinde bulunduğumuz Genel Kurulun mevcut ortamından veya
renk kompozisyonundan bir rahatsızlık vardır. Bu, değişik şekilde
arkadaşlarımız, doktor olan arkadaşlarımız veya bu konuyla ilgili
olan arkadaşlarımızca söylenmektedir; ama, bu Genel Kurulun kesin
kabulü henüz yapılmadığı için bu hususta bir işlem yapılmıyor. Onu da bilgilerinize
sunuyorum.
Sayın Badazlı’nın, il genel meclisi üyelerinin
durumuyla ilgili olarak sorduğu soru… Evet, arkadaşlarımız milletvekili
arkadaşlarımızın rozetlerine benzer bir şekilde rozet çalışması
yapmışlar ve yakalarında bulunmaktadır. Bunlar da zaman zaman bir
karışıklığa sebebiyet vermektedir. Ben şahsen bu talebinizi Başkanlık
Divanına götüreyim. Bu hususta bir farklılık olması doğaldır ve
bir farklılık gerekmektedir. Otomobillerinin veya araçlarının ön
taraflarına koydukları ay yıldızlı, kendilerini yansıtan meseleyle
ilgili olarak söyleyecek bir şey yok.
Sayın Ahmet Işık, İç Tüzük şu anda Anayasa Komisyonuna
havale edilmiştir ve sırasını beklemektedir; ama, dört yıllık yapılan
tasarruflarla ilgili olarak sorduğunuz soruya daha sonra sizlere
yazılı olarak bir cevap vermek isterim.
Sayın Mevlüt Aslanoğlu’nun söylemiş olduğu, 1992
yılında, bu, yapılan sınav, mülakat niteliğinde yapılmış olan bir
sınavdır ve bunlarla ilgili olarak da şu ana kadar Meclis kadrolarına
bir atama yapılmamıştır. Belki bunların içerisinden birkaç kişi
alınmış olabilir; ama, bu, mülakat şeklindeki bir sınavdır, mülakat
şeklindedir ve şu anda değerlendirilmemiştir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – 285 kişi atanmış,
15’i atanmamıştır.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Yok, diğerleri de atanmamıştır. Belki eksik
bilgi vardır Sayın Aslanoğlu.
Şeflik sınavıyla ilgili olarak… Başkanlık Divanına
bu konu getirilmiştir, bir defaya mahsus olmak üzere sınavsız yapılmasıyla
ilgili olarak; ama, bu getirilen teklif, Başkanlık Divanınca uygun
görülmemiştir. Yakında da yine bir şeflik sınavı açılacaktır. Şeflik
sınavında başarılı olan arkadaşlarımızın da atamaları yapılacaktır.
Bunu da söylüyorum.
Sayın Ramazan Kerim Özkan’ın, 4/C kadrolarıyla
ilgili olarak sorduğu soru: Şu anda 4/C kapsamında 1.004 kişi vardır;
ama, bunlar değişik şekillerde çalışmaktadır. Bildiğiniz gibi bunlar
geçici işçiyken bu kadrolara atanmışlardır. Bu arkadaşlarımızın
da asaleten Meclis kadrosuna atanmasıyla ilgili olarak bir çalışma
yoktur.
Bilgilerinize sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Geçici madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 2’yi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2- Mesleğe özel yarışma sınavına
tâbi tutulmak suretiyle alınan ve yönetmeliklerine göre yapılan
yeterlik sınavında başarı gösterip uzman kadrolarına atanarak
halen Türkiye Büyük Millet Meclisinde uzman olarak çalışanlara
hiçbir işleme gerek kalmaksızın, bir defaya mahsus olmak üzere haklarında
ilave bir derece yükselmesi uygulanır.
BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemini başlatacağım.
Sayın Hüseyin Özcan…
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanıma
iki tane soru soruyorum.
Birincisi, milletvekillerinin danışmanları,
cumartesi, pazar demeden, belki şehir dışına çıkıyorlar. Özellikle
kalacakları yerler, kaldıkları oteller ve diğer ihtiyaçları, haliyle,
milletvekilleri tarafından karşılanıyor. Bu konuda, danışmanlarla
ilgili mesai verme durumu var mı Meclisin? Bunu öğrenmek istiyorum.
İkincisi ise: Sözleşmeli olarak gelen bu danışmanların,
tekrar, bir, kadro konusunda, kadroya alma durumumuz var mı? Dışarıdan
da gelse, burada dört yılını tamamlayan bu insanlar, yarın milletvekili
seçilmediğinde mağdur oluyorlar. Bu konuda herhangi bir tazminat
veya özlük haklarıyla ilgili bir gelişme, bir çalışma var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Özkan…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Daha önce de Balıkesir Milletvekilimiz Orhan
Sür bir soru önergesi vermişti. Milletvekillerine, illerinin plakası,
artı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve ildeki milletvekili sayısına
göre rakamlarla, bir kırmızı plaka anlamında… Bu düşünce geçerliliğini…
Ne gibi, Başkanlık Divanı bir çözüm üretti, çözüm üretmeyi düşünüyor
musunuz? Ben, güzergâhlarda giderken şunu görüyorum: Boş kırmızı
plakaya selam verildiğini, ancak arkada 4 milletvekiliyle giden
bir arabayı polisin durdurduğunu biliyorum. Önümüzde gidiyor boş
araba, güvenlik görevlilerimiz selam veriyor, ama arkadaki arabada
4 milletvekilimiz var, onlar durduruluyor, ehliyet, ruhsat sorulmasını
yaşıyoruz. Sayın Orhan Sür’ün verdiği soru önergesini işleme almayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Sayın Özdoğan…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı olması hasebiyle
Hereke Halı Fabrikası hakkında üç soru sormak istiyorum Sayın Başkanım.
Birinci sorum: Hereke halısı kökü tarihimize
dayanan bir Türk halısı markasıdır. Bu markanın geliştirilmesi ve
Hereke Halı Fabrikasındaki üretimin hem nitelik açısından geliştirilmesi
ve başka yörelerimizde halı dokumacılığına model teşkil etmesi
için Meclis Başkanlığımız neler yapmıştır veya neler yapmayı düşünmektedir?
İkinci sorum: Hereke Halı Fabrikasındaki kalite
kontrolü nasıl bir sistemle gerçekleşmektedir ve Hereke markasının
başka ülkelerce çalınmasını engellemek için nasıl bir kontrol sistemi
oluşturulmuştur?
Son surum: Hereke Halı Fabrikasının özelleştirilmesi
konusunda bir planınız var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdoğan.
Sayın Aslanoğlu...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, deminki
sorumu tekrar ediyorum: Burada yıllardır çalışan sınavı kazanmış
insanlar varken, sonradan, gerek bazı milletvekillerimiz gerek bazı
Meclis yönetimindeki müdür, müdür yardımcılarımıza veya Meclis
idaresine dışarıdan gelen insanlar kadroya geçirilmiş midir geçirilmemiş
midir?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Güler...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sizin aracılığınızla… Bugün “Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir.” diyoruz, ama milletvekillerinin protokoldeki
yerlerini merak ediyorum. Çünkü, çeşitli sıkıntılar her safhada
olduğu gibi… Seçilmiş insanın atanmışın gerisinde olmasını nasıl
değerlendiriyorsunuz? Bu konunun düzenlenmesi için ne gibi çalışmanız
var?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Sayın Ünlütepe…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Başkanımıza bir soru yöneltmek istiyorum:
Zaman zaman Meclis Genel Kurullarında çok yoğun uğultular olmaktadır.
Bunların sebeplerinden birisi de cep telefonlarıyla Meclis Genel
Kurulunda konuşma yapılmasıdır. Pek çok genel kurullarda, bilhassa
Avrupa’daki genel kurullarda, meclis genel kuruluna girdiğiniz
anda cep telefonları çalıştırılmamaktadır. Böyle bir uygulamayı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda da uygulamayı düşünüyor
musunuz? Veya böyle bir uygulamaya niçin geçmiyoruz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.
Sayın Pakdil, Sayın Başkan, buyurun.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Evet, teşekkür ediyorum katkıda bulunan
arkadaşlarımıza.
Sayın Hüseyin Özcan, danışmanlara kadro verilmesiyle
ilgili olarak bir soru sordu.
Saygıdeğer arkadaşlarımız, bildiğiniz gibi,
danışmanlar ve sekreterler, milletvekili arkadaşlarımızın kendi
özgün, iradeleriyle, kendileriyle birlikte çalışmaktadır. Şimdi,
550 tane milletvekilimiz ki bu dönemde olduğu gibi bazen Mecliste
büyük oranda bir değişiklik olmaktadır. Eğer, her dönem bu dört yıl
içerisinde çalışan arkadaşları kadroya geçirme durumu olursa
-danışman olarak çalışan arkadaşları- Meclisin personel sayısının
ne kadar büyük bir yük getireceği ortadadır. Ayrıca, böyle bir şey
-kendimce ve arkadaşlarımda hissettim- şık bir şey de değildir. Bütün
arkadaşlarımın kendi danışmanlarını kendi seçme hakları en doğal
haklarıdır ve bu hususta bir çalışma da yoktur.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Bunların hepsi yüksekokul
bitirmiş… Bir de, harcırahlarla ilgili…
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Saygıdeğer arkadaşlarım, bu konularla
ilgili olarak, yani danışmanlara ne kadar ücret verileceği, Başkanlık
Divanınca kararlaştırılmaktadır ve kararlaştırılmıştır. Bizim
geldiğimiz dönemden sonra da bu arkadaşlarımızla ilgili olarak
ücret artışları söz konusu olmuştur ve gerektiği zaman da bu ücret
artışları yapılmaktadır. Önümüzdeki yıl içerisinde bu durum tekrar
değerlendirilecektir. Evet, arkadaşlarımız zor bir görev yapıyorlar,
doğrudur ve bizler de onlara bütçe imkânları ölçüsünde gerektiği
ücreti takdir etmek istiyoruz.
Evet, kırmızı plakalı, Sayın Kerim Özkan’ın söylediği
durumla ilgili olarak, milletvekili arkadaşlarımıza bu şekilde
bir plaka verilmesi konusu Trafik Kanunu’nda bir değişiklik yapılmasını
gerektirmektedir. Doğrudur, bir yere gittiği zaman milletvekili
arkadaşlarımız kendi araçlarını park edecek bir yer bulacakken, kamuda
çalışan ve değişik görevlerde bulunan -bunların içinde şube müdürleri,
diğer arkadaşlar dahildir, onların şoförleri- diğer durumları
varken veya belirli yerlere yerleri ayrılmışken, arkadaşlarımızın
bu hususta bir zorluğu vardır. Ben de bu hususta sizlere katılıyorum.
Ama, eğer, milletvekilleri olarak bizler, Trafik Kanunu’nda bir değişiklik
yapmayı öngörürsek, bunu becerirsek, başarırsak çok rahat bir şekilde
bu sorun da çözülmüş olur. Bunu bilgilerinize arz ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Zaman var Sayın Başkan.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Birkaç şey daha arz edeceğim.
BAŞKAN – Devamı mı var?
Buyurun.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Hereke halısının gelişimi, kalite kontrolü
ve Hereke Fabrikasının özelleştirilmesiyle ilgili olarak konulara,
Sayın Özdoğan’a yazılı olarak bir cevap vereceğim.
Saygıdeğer arkadaşlarım, memurların istihdam
şekli bellidir. Memurlar, zaman zaman sınavlarla açıktan atanırlar
veya daha önce memurluk yapmış olan… İlk defa atanırlar veya daha önce
görev yapmış olan arkadaşlarımız açıktan atanırlar, bir kısım arkadaşlar
da naklen atanırlar. Bu, her kurumda olur. Türkiye’nin değişik kurumlarında
görev yapan, bakanlıklarında görev yapan arkadaşlarımız da naklen
diğer kurumlara atanırlar. Bu süre içerisinde de belirli sayıdaki
arkadaşlarımız Türkiye Büyük Millet Meclisine naklen atanmışlardır.
Bu, yasalara ve mevzuata uygundur. Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bütün milletvekillerinin özgür iradesiyle seçilen başkanın bu husustaki
tasarrufları tabii ki olacaktır ve olmuştur, bunda herhangi bir sıkıntı
yoktur. Bu, bakan arkadaşlarımız için de aynı şekilde geçerlidir.
Dolayısıyla, başka yerde çalışan, şartları uygun olan kamuda görevli
olan arkadaşlarımızdan çok az bir miktar da bu dönemde de Meclise
naklen atanmış ve bunların çalışmalarından istifade edilmiştir. Bu,
çok doğal ve tabii bir durumdur.
Protokol konusuyla ilgili olarak, Dışişleri Bakanlığı
Protokol Genel Müdürlüğüne, İçişleri Bakanlığına ve Cumhurbaşkanlığına
bu hususta Başkanlık makamı tarafından yazışmalar yapılmıştır ve
bu konularla ilgili olarak İçişleri Bakanlığı illere bir genelge
yayınlamıştır ve illerdeki protokol durumunu yeniden düzenlemiştir.
Ama, Dışişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı nezdindeki çalışmalar
sürmektedir ve Başkanımız da bu hususta ve Başkanlık Divanı olarak
bizler de, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, milletvekili
arkadaşların, yani bizlerin kendi konumlarının düzeltilmesiyle
ilgili olarak çalışmaları sürdürüyoruz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Yerimiz kaçıncı sıra Sayın
Başkan?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Sayın Ünlütepe’nin, cep telefonuyla ilgili
olan sorusu: Mecliste, şu anda, bu, bir kısım cihazlarla, belirli
alanları kapsamak şekliyle telefon konuşmaları kapatılabilir,
bu mümkündür, ama şu anda bu elektronik sistemi teçhiz eden Siemens
firması, kesin kabulü yapılmadığı için bu şekildeki bir çalışmanın
teknik sistemi bozacağını söylemektedir ve bu gerekçeyle de Başkanlık,
Genel Kurulda telefonların çalışmamasıyla ilgili olarak bir çalışma
yapmamıştır. Sebebi budur.
Bilgilerinize arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1228 sıra sayılı Kanun Teklifinin
geçici 2nci maddesinde geçen “uzman olarak” ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Sadullah Ergin Vahit Kirişci Zülfü Demirbağ
Hatay Adana Elazığ
Mehmet Kurt Recep Garip
Samsun Adana
BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ
(Muş) – Sayın Başkan, uygun görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Mesleğe özel yarışma sınavına tabi tutulmak sureti
ile alınan ve yönetmeliklerine göre yapılan yeterlik sınavında
başarı gösterip uzman kadrolarına atanarak halen Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yönetici olarak çalışanların da bu haktan faydalandırılmaları
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, geçici 2’nci maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
Şimdi, yeni bir geçici madde ihdasına dair önerge
vardır; önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1228 sıra sayılı “2919 Sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin Geçici 2. maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki yazılı
maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Geçici Madde 3- Halen Türkiye Büyük Millet Meclisinde
Yardımcı Hizmetli olarak çalışan ve yüksek öğrenimini tamamlamış
olanlar başkaca bir işleme gerek kalmaksızın, bir defaya mahsus olmak
üzere boş bulunan memur kadrolarına atanırlar.”
|
Kemal
Sağ |
Bayram
Meral |
Feramus
Şahin |
|
Adana |
Ankara |
Tokat |
|
Mehmet Semerci |
Mehmet Küçükaşık |
Nuri Çilingir |
|
Aydın |
Bursa |
Manisa |
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ
(Muş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutayım mı efendim?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Evet.
BAŞKAN – Okutuyorum:
Gerekçe: Yardımcı hizmetli kadrosunda memuriyete
başlayanların, memuriyet görevlerini yerine getirirken, ilave
özveri ile yüksek öğrenimi tamamlayanların bu başarılarını ve
özverilerini karşılıksız bırakmamak, çalışırken okumayı teşvik
ederek ülkenin eğitim düzeyine katkı sağlamak.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Yeni bir geçici madde eklenmesine dair, ihdasına
dair bir başka önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1228 sıra sayılı Yasa Teklifine
aşağıdaki Geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ziya Yergök |
Orhan Erdem |
Kerim Özkul |
Adana |
Konya |
Konya |
Ali Rıza Bodur |
Nihat Eri |
Kâzım Türkmen |
İzmir |
Mardin |
Ordu |
“Görevlendirilmek üzere değişik kurumlardan gelen
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan sınavlarda başarılı
olup, en az 15 yıl süre ile Türkiye Büyük Millet Meclisinde geçici görevli
olarak çalışanlar, durumlarına uygun kadrolara atanırlar.”
BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ
(Muş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Türkiye Büyük Millet Meclisi personel
ihtiyacını karşılamak üzere 1991 Aralık ayında yapılan sınavlarda
81 personel için test ve daktilografi uygulaması ile genel kültür,
davranış, konuşma yeteneği, görünüm gibi nitelikler göz önünde tutularak
eleme yapılmış ve sonuçta 40 personel sınavı kazanmış bunların 37
si Ocak 1992’de göreve başlamıştır. Bu personelden bir kısmı süreç
içerisinde kadro almış olup bugün az sayıda personel (yaklaşık
10-12 kişi) 15 yıldır özveri ve başarıyla çalışmasına ve olumlu sicillerine
rağmen hâlâ geçici görevli statüsündedir ve kurumlarında da pek
çok hak kaybına uğramıştır. Önerge ile bu mağduriyetlerin giderilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
6’ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz yok.
Sorular var.
Buyurun Sayın Güler.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Tabii, hep başka konular üzerinde sorunlar tartışılırken
milletvekillerinin temel sorunu, başta yasama, denetleme ve tüm
vatandaşlarımızın sorunlarıyla bire bir uğraşma.
Biraz önce de Sayın Başkana soru sorduk. Milletvekillerinin
sadece sistem içerisinde günah keçisi ilan edildiği bir ülkede egemenliğin
kayıtsız şartsız milletin olabilmesi için: Bir, milletvekilinin
başta danışman ordusu, bir tane değil, danışman ordusu; iki, sekreterya;
üçüncüsü ise, kendi seçim bölgelerinde en azından bir irtibat bürosu,
vatandaşlarımızın Meclise kadar gelmemeleri için, sorunlarını
bire bir daha taşıyabilecek irtibat büroları. Bu konuda dördüncüsü
ise -biraz önce Sayın Başkana sordum, yanıt alamadım- 6 metrekarelik
bir çalışma odasını dünya standardında nereye uygun görüyorsunuz
-ki, biz milletvekillerine bu uygun görülmüş- bu konuda çalışmalar
var mı?
Tabii ki, özlük hakları konusunda milletvekilleri
hep tartışılır. Tartışılsın, canları sağ olsun vatandaşlar da başta
olmak üzere. Çünkü… Milletvekillerinin günah keçisi ilan edildiği
bir ortamda özlük hakları, çalışma koşulları konusunda bir düzenleme
yapılıp yapılmadığını sormak istiyorum? Çünkü, bunu kamuoyunun
da bilmesi gerekiyor.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güler.
Sayın Eraslan, buyurun.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan, aracılığınızla,
Sayın Başkan Vekiline bir soru sormak istiyorum: Bildiğiniz üzere,
mail adreslerimiz haberleşme amaçlıdır, ama -herhâlde tüm milletvekili
arkadaşlarım da- günde 500’ün üzerine, zaman zaman 1.000’in üzerine
varan mail gruplarının mail’leriyle, âdeta, deyim yerindeyse, taciz
edilmekteyiz ve mail adresimizi kullanamamaktayız. Saçma sapan,
yerinde olmayan birtakım şeylerle… Yani, bunu almama şansımız
yok. Bu durumda mail adreslerimizi kullanamaz hale geldik. Bunu
filtreleme, engelleme gibi bir şey düşünülemez mi?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, benim de eski
parlamenterlerle ilgili bir sualim olacak.
Sayın Başkanım, milletvekilliği bitmiş, geçmişte
parlamenterlik yapmış insanların kampüse geldiğini, fakat, bir
oturma mekânlarının veya bir iletişim kuracak mekânlarının olmadığını
görüyoruz. Yeni yapılacak halkla ilişkiler binasında hiç olmazsa,
vekilliği bitmiş parlamenterlerin iletişim kurabilecekleri,
hepsinin genelinin faydalanabileceği bir ortak mekân veya Parlamenterler
Birliğinin bulunduğu mekânın daha kapsamlı hale getirilmesi noktasında
-Bülent Bey’in çok duyarlı olduğunu biliyoruz bu konuda- ve buna yönelik
bir hazırlık, bir çalışma, bir öngörü var mı öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım,
2007 yılı Bütçe Yasası’nda Türkiye Büyük Millet Meclisine yeni kadro
ihdası var mı? Bu yeni kadro ihdasını da nasıl kullanacaksınız?
Özellikle, yıllardan gelen sorunları çözecek bir kadro, eski kadrolara,
bu insanlara bir çözüm bulacak mısınız? İlave ne kadar kadro alındı?
Bu kadroyu nasıl kullanacaksınız?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özdoğan, buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın milletvekillerimizin seçmenleriyle en
yoğun iletişim kurduğu alan telefon ağıdır.
Ben Sayın Meclis Başkan Vekilimize şunu sormak
istiyorum: Acaba, bu kullandığımız, odalarımızda kullandığımız
telefonların kaç milletvekili maaş tutarında karşılığı veriliyor?
Sayın vatandaşlarımızla daha iyi ve daha yoğun iletişim kurma açısından,
demokrasinin gelişmesi açısından ve sorunları daha iyi alma açısından
bu milletvekillerine ödenen telefon tutarı biraz daha artırılamaz
mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.
Sayın Pakdil, Sayın Başkan, buyurun.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Evet, sondan başlayarak cevap vermek istiyorum.
Sayın İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekilimiz,
milletvekili arkadaşlarımıza telefon ücreti olarak kaç maaş tutarında
bir ücret ödendiğini sordular. İki maaş tutarında bir ücret ödenmektedir.
Bu konu, zaman zaman, Başkanlık Divanında gündeme gelmektedir. Bunun
güncelleşmesi mümkündür. Ama, şu anki durum itibarıyla, iki maaş tutarında
ödeme yapılmaktadır. Bilgilerinize sunuyorum.
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun sorusu. Bu yeni
kanunla birlikte yeni kadro ihdası yok. Ayrıca, 170 tane kadronun,
değişik şekilde işlevsiz hale gelmiş olan kadronun da iptali söz konusudur,
bütçeyle de herhangi bir şekilde kadro talebinde bulunulmamıştır.
Sayın Ahmet Işık’ın sormuş olduğu “eski milletvekili
arkadaşlarımızın kullanacağı uygun mekânlar ihdası düşünülmekte
midir” sorusuna şöyle cevap vermek istiyorum: Yeni yapılan çalışmalarla
birlikte, bu arkadaşlarımıza da güzel sosyal imkânlar sunacak olan
alanlar ihdas edilmesi düşünülmektedir ve çalışmalar yapılmaktadır.
Elektronik haberleşmeyle ilgili olarak, Sayın
Orhan Eraslan’ın sormuş olduğu soru. Bu konuyu teknik arkadaşlarımıza
inceletip, size de, ayrıca, Sayın Eraslan, bir cevap vereceğiz arkadaşlarımızın
lüzumsuz bir şekilde, yani bu mail adreslerinin meşgul edilmemesiyle
ilgili olarak. Eğer mümkün olursa da engellenmesi düşünülmektedir.
Size, ayrıca, arkadaşlarımızca bilgi verilecektir.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bizim, kendimiz, üç gün duruyor,
üç gün sonra yine değişiyor.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Sayın Hüseyin Güler’in, belki, diğer ülkelerdeki,
özellikle Batı ülkelerindeki durumu kıyas ederek sormuş olduğu
soru: Milletvekillerine ek birkaç tane danışman olabilir mi veya
kendi memleketlerinde bir irtibat bürosu olabilir mi, sekreterlerinin
durumuyla ilgili olarak sorular sordu. Bunlar, tabii ki, günün şartlarına
göre değerlendirilecek olan hususlardır. Bunları da, biz, zaman zaman,
Başkanlık Divanında konuştuk, tekraren de konuşuruz.
Bugünkü 6 metrekarelik çalışma odaları tabii
ki yeterli değildir, doğrusunuz. Bu konularda arkadaşlarımızın
yeterli çalışma yapması, yasama faaliyetlerine gerçek anlamda
katkıda bulunması da mümkün olmamaktadır. Bunun idrakindeyiz,
şuurundayız. Bu konularla ilgili olarak, arkadaşlarımızın çalışma
ofislerinin daha uygun şartlara getirilmesiyle ilgili olarak Başkanlığın
çalışmaları sürmektedir.
Bilgilerinize sunuyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – İnşallah bu dönem görürüz.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – İnşallah bu yasama dönemine yetişir.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Sayın Aslanoğlu, tekrar mı?
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım,
Mecliste çalışan geçici görevliler özel hastanelere gidemiyor
-özel hastanelere gidemiyor- çocuklarını buradaki kliniğe getiremiyorlar.
Yani, bunlar, danışmanlar ve sekreterler, geçici görevdeki insanlar,
burada çalışıyorlar. Örneğin, buraya polis arkadaşlar çocuklarını
getirebiliyor, ama buradaki arkadaşlarımız, bu geçici arkadaşlarımız
çocuklarını buraya getiremiyor. Yani, bir anne için çocuk ne kadar
önemli ve saatlerce, gidip, devlet hastanesinde beklemek zorunda
kalıyorlar. Bu sizin personeliniz. Buna göre bir önlem alırız. Bu
arkadaşlarımızın çocuklarının -en azından çocuklarının- burada
tedavi edilmesini sağlamak zorundayız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Buyurun Sayın Başkan.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Genel sağlık sigortası, bildiğiniz gibi,
1 Ocak itibarıyla yürürlüğe girecektir. O zaman bu sorunlar kökünden
kalkacak ve bütün arkadaşlarımız istediği hastaneye o şekilde
gitmiş olacaklardır. Bunlar sadece sigortalı, 4/C kapsamında olan
arkadaşlar için geçerlidir. Yani, 657 sayılı Kanun’a tabi olarak geçici
statüde Mecliste çalışan arkadaşlarımız için böyle bir şey söz konusu
değildir, onlar zaten bu haklardan istifade etmektedirler.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evet, Sayın Özcan…
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Ben de özel hastaneden yararlanmaları
konusunda -Mecliste çalışanlar- onunla ilgili soru soracaktım.
BAŞKAN – Cevaplandırıldı.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Cevabı aldım. Teşekkür
ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özcan.
6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
7’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- Bu Kanun hükümlerini Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı yürü-tür.
BAŞKAN – Sayın Özdoğan, soracak mısınız bu maddede?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Vazgeçtim efendim.
BAŞKAN – Vazgeçtiniz. Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Hayırlı olmasını diliyorum.
Saat 20.00’de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.56
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.05
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 25’inci Birleşimi’nin Beşinci Oturumu’nu açıyorum.
5’inci sırada yer alan, Kütahya Milletvekili Abdullah
Erdem Cantimur’un, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlıyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (2/874) (S. Sayısı: 1249)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı sırada yer alan,
Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın, Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’da Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu.
6.- Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın; Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/843) (S. Sayısı: 1241)
BAŞKAN - Hükûmet ve Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu.
7.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
İçişleri Komisyonu Raporu (2/775) (S. Sayısı: 1209)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yok.
Ertelenmiştir.
Bursa Milletvekili Şevket Orhan ile Balıkesir
Milletvekili Ali Osman Sali’nin, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu’nun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Geçici Madde
Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonu Raporu.
8.- Bursa Milletvekili Şevket Orhan ile Balıkesir Milletvekili Ali Osman
Sali’nin; 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun Bir
Maddesinin Değiştirilmesi ve Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/461) (S. Sayısı:
970’e 1 inci Ek)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yok.
Ertelenmiştir.
9’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile
Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Bir Serbest Ticaret Alanı Tesis
Eden Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu.
9.- Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Bir Serbest
Ticaret Alanı Tesis Eden Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1224) (S. Sayısı: 1244)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yok.
Ertelenmiştir.
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin,
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
ve Adalet Komisyonu Raporu.
10.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/870) (S. Sayısı: 1255) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 7/11/2006 tarihinde 1255 sayıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince,
bu teklif, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Başkanım…
BAŞKAN - Bu nedenle, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler
halinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Teklifin tümü üzerinde…
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Başkanım…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan, usul tartışması
açmak istiyoruz efendim.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Efendim, bu yasanın
görüşülmesiyle ilgili olarak, 63’üncü maddeye dayalı ve 91’inci
maddeye dayalı bir usul tartışmasıyla ilgili konuşma talebimiz
var.
BAŞKAN – Nedir usul tartışmasında, neyin usulü?
Benim tutumum mu?
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Hayır, hayır.
BAŞKAN - Madde mi?
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Gelen kanunun temel
yasa olarak değerlendirilmesine ilişkin.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Yani, İç Tüzük hükmü yanlış
yorumlanıyor Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, 63’ün tamamını
tekrar ediyoruz. Görüşmekte olduğumuz… Yanlış bir usul uygulanacak.
O nedenle, 63’üncü maddeye göre CHP Grubu adına Sayın Mehmet Nuri
Saygun söz istiyor efendim. Söz verilmesini istirham ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Anadol, şu anda görüşmek istediğimiz
ve temel yasa olarak kabul edilen yasa üzerinde usul hakkında söz istiyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Evet efendim.
BAŞKAN – Şimdi 63’üncü maddeyi ben de okuyorum. Buradaki, maddede
bahsedilen hususlara benim kanaatime göre uymuyor. Neden; çünkü,
bu yasanın, gelen teklif üzerine, Danışma Kurulu önerisi üzerine
burada müzakere edilmiş, zaten Genel Kurul tarafından kabul edilmiş,
temel yasa olarak kabul edilmiş. Bundan sonra bunun üzerinde bizim bir tartışma açma
imkânımız yok.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Şimdi, efendim, bu
yasa gündeme gelince oldu.
(x) 1255 S. Sayılı
Basmayazı Tutanağa eklidir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkanım, arz edeyim
müsaade ederseniz. Danışma Kurulu mutabakat sağlayamamış. Daha
sonra Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi buraya gelmiş ve burada
tartışılan, bugün görüşmek istediğimiz yasa, temel yasa mı değil
mi, o tartışılmadı. Adalet ve Kalkınma Partisinin önerdiği gündem
kabul edildi Mecliste. Şimdi, takdir buyurursunuz ki, adı bile belli
olmayan bir yasanın temel yasa diye dayatılması burada usul tartışmasını
gerektirir.
BAŞKAN – Efendim, zabıtları getirip bakarsanız,
o grup önerisi tartışıldı, ekinde hatta madde madde de okundu. Yani, burada bir…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Efendim, o, gündemde yer
alıp almaması. Temel yasa olup olmadığı tartışılmadı.
BAŞKAN – Efendim, madde madde… Temel yasa kaç maddedir,
kaç bölüm halinde görüşülecek, kitapçıkta da var. O bakımdan, 63’üncü
madde çerçevesinde…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bu, bir hakkın suistimalidir
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, Genel Kurulda karar verilmiş
bir hususta.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – İç Tüzük’ün suistimali
efendim. Böyle şey olur mu?
BAŞKAN – Bastırılmış, dağıtılmış, elinizde. Ben
nasıl size 63’e göre… O konuda söz veremem. Ama, başka bir konu, benim
tutumum…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ün
suistimali. Efendim, 91’inci madde olabilir mi? “Çeşitli kanunlarda”
diyor, temel kanun olur mu?
BAŞKAN – Efendim, orada, bu tartışılırken konuşacaktınız
o zaman, eğer konuşmanız gerekiyorsa.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Adı bile temele aykırı. Böyle
bir şey olur mu?
BAŞKAN – Sayın Eraslan, siz hukukçusunuz!
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Elbette; kabul ederseniz.
BAŞKAN – Geçmiş bir konuyu bugün tekrar görüşemeyiz
efendim.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Efendim, geçmedi, daha yeni
görüşeceğiz, yasaya başlamadık.
EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim, elinizdeki gündem kitapçığına
bakar mısınız.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bakarım efendim.
BAŞKAN – Buyurun, bir bakın o zaman.
ORHAN
ERASLAN (Niğde) – Baktım efendim, buyurun.
BAŞKAN
– Öyleyse, bu daha önce karar verilmiş, bu Genel Kuruldan geçmiş. Ben onun üzerinde tekrar müzakere açamam. Doğrudur, yanlıştır. Ben açamam.
63 böyle bir şey demiyor, ama, başka bir talebiniz varsa,
benimle ilgili başka konu, evet, ama, bu konuda herhangi bir müzakere
usul hakkında açtıramam.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yani, adı bile belli olmayan
bir yasa…
BAŞKAN – Efendim, müzakere edildi Sayın Başkanım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – …temel yasa olarak dayatılacak
ve biz konuşamayacağız burada.
BAŞKAN – Zabıtları getirtirseniz… Efendim, maddede,
yasayı görüşürken her şeyi söyleyebilirsiniz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır efendim.
BAŞKAN – Efendim, ben zorlayamam kendimi. Olmayan
bir hakkı, bende olmayan bir yetkiyi kullanmam mümkün değildir. Yani,
bu konuda beni mazur görün.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Efendim, izin verirseniz
Başkanım…
BAŞKAN – Bu nedenle, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler
hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Teklifin tümü üzerinde grupların bir söz isteği
yok.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Nasıl? Anlamadım efendim.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Nasıl?
BAŞKAN – Yok, benim elimde yok.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Sayın Başkan, böyle şey
olur mu?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Nasıl yok efendim? Olur mu
öyle şey? Öyle şey olur mu efendim?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Sayın Başkan, neye
geçeceğimizi bilmiyoruz ki!
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Yani, bu Parlamento bunu
da görecek. Yapmayın Allah aşkına!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Şimdi, bu sıraya geleceğini
biz biliyor muyduk?
BAŞKAN – Ben bilmem, ben okudum sadece.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Olur mu öyle şey?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Efendim, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ben konuşacağım. O konuda talebimiz var.
BAŞKAN – Efendim, ben… Konuşmayın…
(Kürsü önünde toplanmalar)
Bir dakika efendim… Bir dakika efendim… Sayın arkadaşlar,
lütfen kürsünün önünden, bir defa, yerinize oturun. Aksi takdirde hiçbir
talebinizi kabul etmem, İç Tüzük açıktır. Herkes yerinden talebini
yapabilir.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – O zaman hiç oylamayın efendim,
kabul edilmiştir deyin, buyurun. Şahsım adına bile bir talebim var.
Böyle şey olabilir mi?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan
Eraslan.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; çeşitli kanunlarda
değişiklik yapılmasına ilişkin, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir
Bozdağ ve arkadaşlarının vermiş olduğu kanun teklifinin tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Parlamentomuz
Anayasa’mızda belirtildiği şekilde yasa koyan bir kurumumuz. Sabahtan
beri yaşananları düşünüyorum; bugün Parlamento gündemiyle ilgili,
iktidar partisi elinden gelen her çabayı sarf etti, yani bir karar
verip de şu yasayı görüşeceğiz diyemedi. “Terör ve terörle mücadeleden
doğan zararların karşılanmasıyla ilgili yasa tasarısı gelecek.”
denildi, “Yok, o gelmeyecek, çeşitli kanunlarda değişiklik gelecek.”
denildi, “Hayır, o değil, öbürü; o değil, öbürü...” Âdeta pinpon topu
oynar gibi bu ana kadar geldik.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bu tutum öncelikle
milletvekillerine saygısızlıktır, Parlamentoya saygısızlıktır,
parlamentoya inançsızlıktır; kimse kusura bakmasın. Yani, burada,
Genel Kurulda bir yasa görüşülüyorsa, bunun üzerinde milletvekilleri
söz alıyorsa, buna katkı yapılabilme imkânı verilebilmek içindir. Milletvekillerinin
görüşülen yasaya katkısını engellemeye dönük çalışmaları, doğrusu,
anlayabilmek mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, görüşmekte olduğumuz
yasanın Parlamentoya getiriliş tarzı da Anayasa’ya aykırıdır. Bir
hakkın kötüye kullanılmasıdır. Şimdi, yasanın adı, Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’dir. Çeşitli Kanunlarda…
Dikkat edin, adı yok. Çeşitli Kanunlarda…
Şimdi, çeşitli kanunlarda değişiklik yapan bir
yasa teklifi, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel yasa olarak
getiriliyor. Değerli arkadaşlar, bu hangi hukuk dalını düzenliyor?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Temel’in yasası!
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Hangi bütünlüğü var, temeli
nerede? Nasıl temel yasa? Bu, İç Tüzük’te 91’inci maddede temel kod
sayılan, bir bütünlük arz eden ve bir hukuk alanını düzenleyen kodların
bütünlüğünün bozulmaması için getirilen bir hakkın suistimalidir.
Yasanın gelişi hakkın suistimalidir, İç Tüzük ihlalidir. Dolayısıyla,
evvela yasanın görüşülüş biçimi Anayasa’nın 88’inci maddesine aykırıdır.
Bunu tespit etmek istiyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) – İç Tüzük’ü de yapan biziz,
temeli de yapan biziz.
ORHAN ERASLAN (Devamla) – O zaman topyekûn oylayıverelim,
hiç görüşmeyelim, ne dersiniz?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Memnun oluruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – AKP Grubunda oylansın
bunlar, Mecliste değil!
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Hatta Grup toplantınızda
oylayın da, TBMM bunun vebali altında kalmasın.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, ceza yasaları ve
ceza hükmü taşıyan yasalar, özel yasalardır, diğerlerine göre daha
titizlik ister; böyle gece yarısı baskınlarıyla getirilecek yasalar
değildir. Neden titizlik ister? Şundan titizlik ister: Ceza hükümlü
yasalar, diğer yasalardan daha üstün olduğu anlamında değil, ama,
ceza hükümlü yasalar, insan hürriyetini engelleyen yasalardır. İyice
düşünülmesi, katılımın doğru sağlanması, herkesin fikrine, fikir
sahiplerinin fikrine değer verilmesi gerekir. Biz yaptık oldu, herkesin
yerine de biz düşündük oldu mantığıyla yasa yaparsanız… Bakınız,
765 sayılı Türk Ceza Yasası değiştirilirken, yerine 5237 sayılı
Türk Ceza Yasası getirilirken şu söylenmişti: Çok değişiklikler
oldu, Yasa’nın bütünlüğü bozuldu.
Değerli arkadaşlar, 5237 sayılı Yasa henüz yürürlüğe
gireli bir yıl oldu, bir yılı biraz geçti, dördüncü ya da beşinci değişikliğini
yapıyoruz. Bu, neyi gösterir? Kuşkusuz, kutsal metinler değildir
yasalar, ama, merhum Hocamız Faruk Erem’i hatırlıyoruz; sık değişen
yasalar, iyi hazırlanmamış yasalardır; bunlar, toplumda, hukuka
güveni, hukuka bağlılığı zedeleyen etkiler bırakır sık değiştirilirse.
Bu, bunu yaşatıyor değerli arkadaşlar. Yeni, âlâyıvalayla Ceza Yasası
yapıldı; bulunmaz, dünyada emsali yok, en kralını yaptık, denildi;
bir yıla varmadan, dördüncü, beşinci değişikliği yapılıyor. Yani,
o değişiklikleri de, enteresan, tartışmaya açmamak için, madde
madde görüştürmemek için burada, değerli arkadaşlarım, temel yasa,
deniliyor. Çeşitli yasalardaki değişikliğin görüşülmesi temel
yasa, deniliyor, madde madde görüştürmemek için. Yani, böyle bir anlayışın
kabul edilebilir, doğru olabilir yanı var mı, takdirlerinize bırakıyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, zamanında, Avrupa
Birliği baskısı altında, Parlamentoyu terörize ederek, baskı altına
alarak, Ceza Yasası aman engellenmesin, işte, Avrupa Birliğinden
takvim alınamazsa sorumlusu olunur falan filan baskısıyla, tartışılmadan
burada birlikte çıkarttık, tartışılmadan, ama eksikliğini hem muhalefet
şerhimizde hem de burada yaptığımız konuşmada açıkça belirterek.
Şimdi, bunun ürünleri ortaya çıkıyor, eksiklikleri var. Burada,
bu yeni… Aslında, Sayın Bekir Bozdağ’a mal edilen, ama bir tekliften
ziyade Hükûmet tasarısı olduğunu bildiğimiz yasa teklifinin 4
maddesi dışındakilerin yapılması gerekir, eksiklikler var, yapılması
gerekir. Bunda bir mutabakat sağlayabilirdik. Ama, iktidar partisi,
muhalefetle mutabakat arama yerine “Ben yaptım oldu, ben istersem
yaparım.” mantığıyla hareket ediyor. O zaman da, yapılan yasaların
kusurlu olması bir yana, Anayasa Mahkemesinden, Sayın Cumhurbaşkanından
geri dönmeye başlıyor. Burada günlerce emek verdiğimiz Vakıflar
Yasası’nın bugün veto edilerek döndüğünü herhâlde biliyorsunuz.
FİKRET BADAZLI (Antalya) – Bazı maddeleri…
ORHAN ERASLAN (Devamla) – O bazı maddeleri Yasa’nın
özünü oluşturuyor Sayın Badazlı. O bazı maddeler olmazsa, o Yasa
olmaz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu teklif, daha önce,
652 maddelik bir yasa tasarısı olarak geldi, komisyonlarda görüşüldü.
Baskın biçiminde görüşüldü komisyonlarda da. Yani, milletvekillerinin
yeteri kadar üzerinde tefekkür edip, düşünüp, katkı sunduğu, paylaştığı,
ortaklaştığı bir şey değildi. Buna biz muhalefet edince, bu defa
652 maddenin geçemeyeceği hesap edilerek, içinden 40 küsur madde
seçilerek, Sayın Bozdağ ve arkadaşları tarafından bir teklifmiş
gibi getirildi. Yasal anlamda bir engel midir? Hayır, değildir, ama
aslında tasarı olduğunu bildiğimiz tekliften kastettiğim, murat
ettiğim şey budur.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada, üç müessese
getiriliyor, bizim ana muhalefet partisi olarak karşı çıktığımız,
Anayasa’ya aykırı bulduğumuz üç müessese getiriliyor. Bu üç müessese
getirilmese, bunun bir bölümü ihtiyaçtır, biz de biliyoruz ki, 31
Aralıktan önce bir bölümünün, yani üç madde dışında, üç kurum dışında
-üç kurum dört maddede getiriliyor- diğerlerinde mutabakata ulaşabilme
olanağımız vardır aslında, ama, ne yazık ki, iktidar partisi bu konudaki
ısrarını sürdürmüştür. Bu müesseseler nelerdir, bunlara değinmek
istiyorum zamanımın yettiği kadar.
Değerli arkadaşlarım, bunlardan bir tanesi, Ceza
Muhakemesi Yasası’nın 171’inci maddesinde değişiklik yapan 22’nci
maddedir. Bu maddeye göre, cumhuriyet savcısına bir yetki veriyoruz,
diyoruz ki “Kamu davası açmayabilirsin sen bazı suçlarda.” Yani,
takibi şikâyete bağlı olma şartı getiriliyor buna, işte, iki yıldan
aşağı ceza alması gereken suçlar olarak getiriliyor. Yani ne olacak
buna? Cumhuriyet savcısı isterse suçu sabit görecek, delilleri
toplayacak, deliller suçun işlendiğini gösterecek, ama, kamu davası
açmayı erteleyebilecek. Değerli arkadaşlar, şimdi, ceza yasalarında
temel prensip, suçla mücadeledir; hukuk devleti suçla mücadele
eden devlettir, suçla mücadele etmeyen devlet hukuk devleti değildir.
Şimdi, suç işleniyor, bizim ceza muhakeme sistemimizde, şahsi dava
yok, bir tek yolunuz var, şikâyet edeceksiniz, cumhuriyet savcısı dava
açacak, kamu davası açacak. Yeterli delil elde edilmiş “Ben şikâyetçiyim,
şikâyetimde de ısrarcıyım…” Ama, cumhuriyet savcısı, “Hayır, ben açmıyorum.”
diyebilecek. Arkadaşlar, bu, aynı suç için başkalarına dava açılması
durumunda Anayasa’nın 10’uncu maddesine, eşitlik ilkesine aykırı
olduğu gibi, Anayasa’nın 36’ncı maddesinde ifade edilen hak arama
hürriyetini engelleyen bir şeydir. Çok açık söylüyorum: Bu hüküm
Anayasa’ya aykırıdır. Yani, şahsi dava imkânının bulunmadığı bir
sistemde -bu bizim sistemimiz- cumhuriyet savcısına… Bu savcıya
güvensizlikle bir ilgisi yok. Hangi mülahazalar altında olursa olsun,
hak arama hürriyetini engellemektir bu. Yani, kendi gönlüyle, rızasıyla
“Ben vazgeçmiyorum şikâyetimden.” dediği sürece, bu maddeyle yaptığınız
bu düzenlemeyle Anayasa’nın 36’ncı maddesini, hak arama hürriyetini
engellediğiniz gibi, 10’uncu maddesinde çeşitli sanıklar arasında
uygulama farklı… Çünkü, bu ihtiyari bir şeydir. Cumhuriyet savcısı
illa kamu davasının açılmasını erteleyecek ya da ertelemeyecek
değildir; erteleyebilir de ertelemeyebilir de; kimi sanıklar
için erteler, kimi sanıklar için ertelemez. Bu, kanun önünde eşitlik
ilkesine aykırıdır. Çünkü, kanun önünde eşitlik demek, kanunun uygulanmasında
eşitlik demektir. Bir kısım sanıklar için iddianameyle ceza istenebilecek,
bir kısım sanıklar için ertelenebilecek, hangi saik altında olursa
olsun. Bu yönüyle de Anayasa’nın 10’uncu maddesine aykırıdır.
Türkiye Cumhuriyeti devleti hukuk devletidir.
Bu nedenle, bu eşitsizlikler nedeniyle de, hukukun bu şekilde ayak
altına serilmesiyle de, Anayasa’nın 2’nci maddesine ve “Başlangıç”
hükümlerine aykırıdır. Bunu buradan açıkça ifade ediyorum ve tutanağa
geçirttiriyorum.
Değerli arkadaşlarım, ikinci nokta. Yine aynı
çerçevede bu teklifin 23’üncü maddesiyle CMK’nın 231’inde yapılan
değişiklikle, hükmün açıklanması erteleniyor. Bu nedir değerli
arkadaşlarım? Kamu davası açılıyor, suç sabit yahut da suç için kuvvetli
emareler var. Bakın, bir şeyin daha altını çiziyorum: Bu sistemde
şahsi dava yok. Yani, “savcı dava açmadı, kardeşim, sen de git, şahsen
hakkını ara” yok. O yok, o kapatılmış, onu almışız vatandaşın elinden.
Şahsi dava sistemi yok.
Şimdi, bu 231’inci maddede yapılan değişiklikle
de, kamu davası için yeterli delil var, savcı gerekli görmüş, kamu
davasını açmış, cezalandırılsın diye. Hâkim şunu diyebilecek:
“Yani, ben sana ceza vermeyeceğim. Hükmü açıklamıyorum. Suçlusun,
amma…” Beraat değil, dikkat edin. Beraat bir karardır, ortadan kaldırma
bir karardır. “Hükmü açıklamıyorum” diyebilecek. Değerli arkadaşlar,
bu, kabul edilebilir bir durum değil.
Şimdi, bir, Yasa’da yapılan bu değişiklikle hükmün
açıklanmasının ertelenmesi, mutlak değildir, herkese şamil değildir,
mecburi değildir, seçimlik haktır, ihtiyaridir. Hâkim takdir edecek,
hâkimin takdirine bağlıdır. Dolayısıyla, bir kısım sanıklar için
bu yöntemi kullanabilecek, hükmün açıklanmasını erteleyebilecek,
bir kısım sanıklar için ertelemeyebilecek.
Şimdi, bu yönüyle, Anayasa’nın 10’uncu maddesine
açık aykırılık var. Niye? Çünkü, kanunlar önünde eşitlik yok. Ne demiştik?
“Kanun önünde eşitlik, uygulamada eşitlik.” Bir sanık için aynı suçtan
ceza verilip hukuki sonuçları doğabilecek, bir başka sanık için
ceza verilmeyecek, hüküm açıklanmayacak.
Şimdi, bunun, tecil müessesesiyle farkı var. Değerli
arkadaşlarım, tecil müessesesinde mahkûmiyet veriliyor; sonuçları,
cezanın çekilmesi tecil ediliyor. Hukuki sonuçları var, mahkûmiyetin
hukuki sonuçları var. Hükmün açıklanmasının ertelenmesinde mahkûmiyetin
hukuki sonucu yok. Bu bakımdan karışıklık olmasın.
Şimdi, bu yönüyle Anayasa’nın 10’uncu maddesine
çok açık bir aykırılık var. Sadece bu kadar değil.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa’mızın 9’uncu maddesi
-Anayasa elimde- açıyoruz, bakıyoruz: “Yargı yetkisi Türk Milleti
adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” deniliyor. Yargı yetkisi,
açıkça bağımsız mahkemelerden alınıyor. Yargı niye alınıyor? Yargı
hükümle sonuçlanır, hüküm olmayan yerde yargıdan söz etme imkânı
yoktur. Bu sonuca nereden ulaşıyorum? Bu sonuca, değerli arkadaşlarım…
Anayasa’nın 141’inci maddesini açıyorum: “Duruşmaların açık ve kararların
gerekçeli olması” Çok açıktır, buna da aykırıdır. Çünkü, hükmü açıklanmayınca
duruşma açık olmuyor, karar gerekçeli olmuyor hükmü açıklanmayan
yerde. Anayasa’nın 141’inci maddesine de çok açık bir aykırılık söz
konusudur.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu madde de, hem Anayasa’nın
10’uncu maddesine hem 36’ncı maddesine hem 141’inci maddesine hem
9’uncu maddesine hem 2’nci maddesine hem de başlangıcına aykırıdır.
Bile bile -buradan uyarıyorum- Anayasa’ya aykırılığı bu kadar bariz
bir yasayı çıkarmamalısınız, yüce Meclis buna izin vermemelidir.
Bir diğer nokta: Değerli arkadaşlarım, uzlaşmayla
ilgili bir düzenleme, 24 ve 25’inci maddelerde. Şimdi, bu, ayrı bir
yara. Zamanım ne kadar yeter, bilmiyorum. Şimdi, bir Anglosakson müessese
getirilip bizim hukukumuza monte edilmek isteniyor. Uzlaşma olabilir
mi ceza hukukunda? Olabilir, bu ayrı bir sistemdir; o, Anglosakson
sistemidir; biz Kıta Avrupa sistemini kullanıyoruz. O sistemin
bir unsurunu getirip buraya koyarsak bu doğru olmaz. Parası olana
suçu satın alma olanağı verirsiniz. Yani, aynı suçu işleyecek birisi,
parası var, öbür tarafı razı edip vazgeçirebilecek, uzlaşabilecek;
öbürünün yok, olmayacak. Bununla suçla mücadele edilmez değerli
arkadaşlar, bu yasalarla. Bu yasalar, ceza mevzuatını, ceza hukukunu,
usul hukukunu sulandıran yasalardır, sulandıran düzenlemelerdir.
Yani, ceza mevzuatı, insan hürriyetini bu kadar yakından ilgilendiren
mevzuat doktora tezlerinin konusu değildir, acemilerin uygulama
alanı değildir; bir sistem vardır, bir bütünlük. Haa, şunu dersiniz ki: Biz, Anglosakson
sistemine geçtik; oturulur, bir konuşulur, geçilir mi geçilmez mi,
bu ayrı. Yani, onu buraya getirdik, bu da orada güzel duruyordu, bizde
niye durmasın? Orada da oluyor, bizde de olsun. Avrupa’nın, bilmem,
filanca ülkesinde… Bu doğru değil arkadaşlar, her ülke kendi sosyoekonomik
koşulları içerisinde ve kendi sistemi içerisinde değerlendirilmelidir.
Eğer suç işleme özgürlüğünü parayla satın alma
imkânını tanırsanız, bu, ülkemizde çok vahim sonuçlara yol açar. Halk
arasında bir deyim vardır, çok bilinen: “Zenginin arabası dağdan
aşar, fakirinki düz yolda şaşar” derler. İşte, bunu getirirseniz aynen
bu olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Kimilerine sırf parası
olduğu için suç işleme özgürlüğü tanımış olursunuz, yani, razı ederek…
Şimdi, ceza hukukunun temeli bir alışveriş değildir, bir rıza değildir.
Ceza hukukunda devlet olarak diyorsunuz ki: “Sen hakkını alma, sen
ceza hukuku… Kamu düzenine ilişkin senin yerine ben varım” diyorsunuz.
Burada, tutuyorsunuz, parası olana bir istisna tanıyorsunuz:
“Sen suç işleme özgürlüğüne sahipsin, belli konularda.” Tabii, bu,
tümü değil Ceza Kanunu’nun, ama, belli konularda da olsa böyle bir
başlangıcın yapılması, ceza muhakemesi hukukumuza böyle bir müessesenin,
kurumun sokulması, hem anayasal açıdan… Anayasa’nın 10’uncu maddesi
açısından büyük sakınca yaratır. Çünkü, kanunun uygulanmasında eşitlik
yoktur. Kanun önünde eşitlik uygulamada eşitlik demektir. Bu, ekonomik
duruma göre şekillenebilen bir şeyde eşitlikten söz edebilme olanağı
yoktur. Hem anayasal açıdan sakıncalıdır hem sosyal bakımdan sakıncalıdır
hem ceza siyaseti bakımından sakıncalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bu müesseseler, ceza hukukumuza,
ceza hukuk sistemimiz içerisine, muhakeme hukuku sistemimiz içerisine
hiçbir surette alınmamalıdır. Deneme mahiyetinde olamaz, en kötü
öğrenme metodu sınama-yanılma metodudur. Çok açık, hepimizin uymakla
mükellef olduğumuz bir Anayasa’mız var. Anayasa’nın eksiği olur, yükseği
olur, bu başka. Anayasa değiştirilinceye kadar buna uymak durumundayız.
Buna çok açık aykırılık teşkil eden hükümlerin yer almaması gerekir.
Burada, Anayasa’ya aykırı olduğunu -üç müessesenin- ifade ediyor
-sırası geldikçe bu konularda açıklama yapmaya devam edeceğim- hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eraslan.
Tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Malatya
Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş.
Buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte
olan 1255 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun
Teklifi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu “temel yasa” kavramı çıktığı
günden bugüne kadar bu Mecliste çok tartışmalar oldu. Hangi yasa temel
yasadır, hangi yasa temel yasa değildir, artık bir neticeye varmış
olmamız lazım. Bu Yasa getirilirken, yani İç Tüzük’ümüzün 91’inci
maddesi Genel Kurulda değiştirilirken, Hükûmet tarafı, İktidar tarafı,
“efendim, bir sosyal alanı, bir hukuksal alanı, bir temel alanı baştan
başa değiştiren yasalar, uzun yasalar.
Dolayısıyla, bunlar zaten yeteri kadar sivil toplumda, komisyonlarda
tartışılıyor. Bu uzun yasaları -bin maddelik, beş yüz maddelik, üç
yüz maddelik yasaları- tek tek madde olarak tartışmak çok zor olur. Bu
Meclisin İç Tüzük kapsamında da geçirmek zor olur, bir ‘temel yasa’ kavramı
getirelim” dendi. Ondan önce, biliyorsunuz, temel yasayı Anayasa
Mahkememiz zaten iptal etmişti. “Kapsamlı yasa” dendi, olmadı, şimdi
böyle bir mantık geliştirildi. Ancak, belki, haklı olsa bile, yani
hakikaten bir alanı, Türk Ceza Kanunu alanını veyahut da işte Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu veya Medeni Kanun’u veya Ticaret Kanunu,
Borçlar Kanunu gibi bir temel alanı düzenleyen bir yasayı anladık,
temel yasa olarak görüşelim; ancak, Sayın Bakanım, Sayın Komisyon
Başkanım, bu yasanın neresi temel yasa? En az beş altı tane kanunda
değişiklik yapan bir yasa, bir torba yasa.
Şimdi, böyle bir yasada, aralara maddelerin… Biraz
önce Sayın Orhan Eraslan’ın sıraladığı gibi, birçok da sakıncalar
içeren, özü itibarıyla hakikaten madde madde tartışılması gereken,
birbiriyle ilgisi olmayan maddeler, birbiriyle bağlantısı olmayan
maddeler. Yani, temel olarak, bölüm olarak aldığınızın da kendi
içinde bir bütünlüğü olmayan maddeleri temel yasa olarak görüştüğümüz
zaman, işte, böyle, ne yaparız? Türk Ceza Kanunu’nu üç defa, beş defa
görüşmek zorunda kalırız.
Evet, yeni ceza yasaları çıkarken bir bütün olarak,
mutlaka uygulamada çıkan sorunlar ortaya çıkacaktır, mutlaka yeniden
revizyona tabi tutulduğu alanlar olacaktır, bu tabiidir. Ancak, burada
bunları dahi görüşürken, şu maddeleri dahi görüşürken eğer tek tek
irdelemezsek, sonuçta, biz, ceza yargılamasıyla ilgili, ceza kanunuyla
ilgili, insanlara sonuçta yaptırım hükmeden, yaptırım getiren yasaları
görüşüyoruz. İşte, biraz önce Sayın Eraslan söyledi, hükmün açıklanmasının
ertelenmesi… Hepimiz hukukçuyuz, ilk defa yeni bir kavram. Şimdi,
yargılamayı yapacak, muhakemeyi yapacak, delilleri toplayacak,
hükmü açıklamıyorum diyecek. Nasıl? Bu yargılama, sonuçta, neticeye
varmamış bir yargılama olacak. Bir başkası için de açıklayabilecek.
Yani, bu kadar takdir yetkisini geniş tutmanın hukuksal alanda ne
gibi sakıncalar getirip getirmediğini burada tartışmamız lazım.
Yarın uygulamada bunun sıkıntıları ortaya çıkınca tekrar bunları
değiştireceğiz. Uzlaşmayla ilgili alan da öyle. Ben, gerçi, uzlaşmaya
taraftar olan bir insanım; çünkü, hakikaten, ceza davalarında birçok
konuda, yıllar geçmiş, taraflar anlaşmış, barışmış, hiçbir problemleri
yok, yargılama devam ediyor. Nedir? Bir bilirkişi raporu alınamıyor
veyahut da bir delil toplanamıyor, taraflar üç yıl sonra davaya çağrılıyor,
“böyle bir davanız var” diye; adamlar, ne davası, diyorlar; hâlâ duruyor
mu dava, diye. Bu konularda da hakikaten yargının biraz daha hızlanması
için… Çünkü, geç tahakkuk eden adalet, adalet değil. Yargının da önünü
açmamız lazım. Birçok davaları, hakikaten, araya bir kişi girse
-Anadolu’da bir söz var- aklı yeten bir kişi girse sulhla bitecek, çözümle
bitecek. Birçok dava da mahkemelerimizi -sulh ceza mahkemelerimizi,
asliye ceza mahkemelerimizi- hakikaten işgal eden, meşgul eden durumda.
Uzlaşma fikrine karşıyım. Ancak, bu uzlaşmanın
hangi alanlarda ne getirip ne götüreceğini de çok iyi tartışmamız
lazım. Özellikle paraya tahvil eden konularda, parası olanların,
rahatlıkla, ekonomik gücünü kullanarak mağduru bu hareketinden,
şikâyetinden vazgeçirmeyi nüfuz olarak kullanması mümkün. Nüfuz
kullanmak da mümkün. Garibanın da bu tür şeylerde, “hadi canım, o gariban,
gitsin cezasını alsın” şeklinde, adalette eşitliği zedeleyici,
yani, hep bilinen, işte, “adalet fakirler içindir, zenginler adaletini
kendi koyarlar” mantığının uygulamada yer bulacağı bir alanı da
mutlaka sınırlarını iyi tayin edip ve kesinlikle toplumda adalet
duygusunu zedeleyecek bir anlayışın dışında tutmamız lazım. Onun
için ne yapmak lazım? Bu maddeleri birer birer, teker teker… Ki, mutlaka
bürokrat arkadaşlarımız, mutlaka yargıçlarımız bu Ceza Yasamızın,
yani 5237 sayılı Yasa’mızın, uygulamada iki yıla yakın bir süre geçti,
bir buçuk yıllık bir süre geçti, bu dönemde mutlaka sakıncalarını
Bakanlığınıza bildirdiler, bürokrat arkadaşlarımıza bildirdiler.
Elbette onların uygulamada gördükleri sakıncaları ortadan kaldıracak,
uygulama birliğini sağlayacak bir yapı kurmamız lazım ama, bunu
da sonuçta bu Mecliste tek tek tartışmamız lazım. Onlar, işin sosyal
boyutundan ziyade teknik boyutuna mutlaka girecekler. Biz kanun
yapıcılar mutlaka olayın sosyal boyutuna, adaleti zedeleme duygusu
olup olmadığına da bakmak zorundayız.
O bakımdan, şimdi getirdiğiniz bu temel yasayı,
temel yasa kavramı içerisinde kabul etmemiz mümkün değil, sizin de
kabul ettiğinizi sanmıyorum. Asla sanmıyorum. Siz, sadece bir oldubittiyle,
“bu yasayı daha çabuk Meclisten nasıl geçiririz, nasıl milletvekili
arkadaşlarımız bir an önce evlerine giderler veya tatillerine
giderler, hemen bir an önce çıkartalım” mantığı içerisinde yasa çıkartmanın
topluma bir fayda sağlayacağını ve yasaların da tartışılmadan
çıkmasının müzakereci demokrasiye aykırı olduğunu hepimizin
bilmesi lazım.
Değerli arkadaşlar, biz, Anavatan Partisi olarak,
bu teklifin birçok maddesine katıldığımız taraflar var, yani, hakikaten,
teknik maddeler. Ancak, uygulamada, bugüne kadar, Ceza Yasamızı,
ben, yargıçlarla da… Birbuçuk yıllık dönemde bu Ceza Yasası uygulamasının
büyük sorunlar ortaya getirdiği, yargılamada henüz içtihat mahkemelerinde
içtihatlar üretilmediği için de, içtihatlaşmaya, kurumsallaşmaya
varmadığı için de, değişik yargıçlar elinde değişik yorumlanarak
değişik neticelere gidildiği kanaatindeyim. İki üç yıl sonra, belki
üç dört yıl sonra, daha tutarlı içtihatlaştıktan sonra, uygulama
birliği sağlanacaktır diye düşünüyorum.
Ancak, Sayın Bakanım, hemen itiraf edeyim ki, çok
şikâyet var; yargıçlardan çok şikâyet var, barolardan çok şikâyet var. Özellikle,
benim bildiğim kadarıyla, Barolar Birliği Başkanımız, bu müdafi
bulundurma konusunda devletin yeterli ödeneği ayırmadığı ve artık,
ayrılan ödeneklerin Mayıs ayında, müdafi avukatlara verilen ücretlerle
doldurulduğu, ondan sonra kimseye ücret ödeyemedikleri noktasında
büyük sıkıntılar yaşıyorlar.
Başka bir şey: Bu müdafi mecburiyeti, müdafi zorunluluğu,
bazı avukat gruplarını, avukatları, sadece bu işleri yapan, bu işlerin
peşinde koşan kümeselleşme haline getirdi ki, bu da, avukatlık mesleğiyle,
avukatlık etiğiyle de bağdaşmayan, sanki, adliye kapılarında, “sanık
geliyor mu, suçlu mu var, müdafi avukat mı lazım” şeklinde bir takip
anlayışı getirdi. Bu da, meslek açısından çok şık olmayan bir alan yarattı
diye düşünüyorum.
Tabii, bütün bu zorluklar olacaktı. Yasa çıkarken
de görüşlerimizi ifade etmiştik. 5237 sayılı Yasa, kolay değildir.
Yani, toplumda ceza yasalarını oturtmak, uygulama birliği sağlamak
çok kolay değildir. Nihayet, 765 sayılı Yasa da, 1926’dan günümüze
kadar hâlâ birçok değişikliğe uğramış, birçok tartışmalara uğramış,
güncel suçlara göre, güncel davranış, toplumun sosyal gelişmesine
göre değişikliklere uğramış bir yasaydı. Orada da tartışmalar, nizalar
devam ediyordu, bu yasada da tartışmalar, nizalar mutlaka devam
edecektir. Çünkü, suç tipleri değişiyor, toplum değişiyor. Değişen
toplum, değişen suç tipleri… Yani, bir İnternet hırsızlığı, bizim
zamanımızda, hukuk fakültelerindeyken yoktu; şimdi, çıktı, haliyle,
bunları yaptırıma bağlamak… Cep telefonu kaydına girmek falan yoktu.
Bankamatik suçları yoktu. Ama, bugün, bunların hepsi, toplumun teknolojik
gelişimiyle, sosyal gelişimiyle karşımıza suç tipi olarak çıktı.
Mutlaka ki, yasama meclislerinin görevi, yeni suç tiplerine göre,
yeni sosyal gelişmelere göre yaptırımları ortaya koymaktır. Devlet
olmanın, yani, otoriter devlet yapısının… Otoriter demeyeyim de,
karar veren, zapteden, toplumda düzeni sağlayan otoriter gücün mutlaka
bir yaptırımının da olması lazım ki, devletler, zaten, yaptırımlarını
da ceza kanunlarıyla ortaya koyarlar.
Dolayısıyla, bizim, yasanın özüne karşı olmamakla
birlikte, biraz önce, Sayın Orhan Eraslan’ın, hakikaten ciddi olarak
ileri sürdüğü konularda çekincelerimiz vardır. Anayasa’ya… Hükmün
açıklanmaması… Anayasa’nın hakikaten 141’ine… hükmü vermeyecek bir
mahkeme neden yargılama yapar? Hükmün açıklanmasını ertelemek…
Yani, torbadan ne çıkacak, kuş mu çıkacak, civciv mi çıkacak, belli
değil. Böyle bir anlayışın mevcut Anayasa’mıza aykırı olduğu kanaatindeyim.
Bunları, bir kez daha düşünerek, bir kez daha tartışarak yapsaydık
daha iyi olurdu diye düşünüyorum.
Ben, bu yasanın, bir kez daha, Cumhurbaşkanından
Anayasa’ya aykırılıktan geleceğini biliyorum. O safhada daha geniş
düşüncelerimizi açıklama imkânı olur diye düşünüyorum. Bu vesileyle
hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sarıbaş.
Şimdi, AK Parti Grubu adına, Yozgat Milletvekili
Sayın Bekir Bozdağ; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; temel ceza yasalarına uyum amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu Raporu’nun tümü üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış buluyorum. Bu vesileyle saygıdeğer heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, önemli bir mevzu üzerinde konuşuyoruz. Arkadaşlar
da, önemine binaen, inandıkları bir biçimde üzerinde durdular, birtakım
izahatlar getirdiler. Ben, hem bu izahatlara cevap sadedinde hem de
bu teklifin neleri getirip neleri götürdüğü konusunda yüce heyetinizi
aydınlatmak istiyorum.
Biliyorsunuz, yakın bir zaman önce Türk Ceza Kanunu,
Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun, Kabahatler
Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun, Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri
ile Koruma Kurulları Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu ve daha başkaca
ceza hukuku alanıyla ilgili temel yasalarda bir yenilenme, bir değişiklik
yapıldı ve bu yasalar da 1 Haziran 2005 tarihi itibarıyla yürürlüğe
girdi.
Takdir edersiniz ki, bir hukuk alanında köklü değişiklikler
yapıyorsunuz ve baştan sona ilgili maddeleri değiştiriyorsunuz,
uygulamaya koyuyorsunuz; uygulama süreci içerisinde bu kanunların
maddelerinin uygulanmasında, değerlendirilmesinde ve birtakım
yönlerinden aksaklıkların bulunmasında anormal bir durum yoktur;
çünkü, bu, netice itibarıyla bir insan yapmasıdır. Bugüne kadar,
bu temel yasaları -Adalet Bakanlığımızın ve ilgili kurumların
eğitimleriyle- uygulamada doğru bir biçimde uygulamanın temini
ve uygulama birliğinin sağlanması için önemli çalışmalar yapıldı.
Ama, takdir edersiniz ki, ilk derece mahkemelerinin karar vermesi,
arkasından Yargıtay incelemesinin devamında gelmesi ve Yargıtayın
kararlarıyla bu Kanun’daki maddelerle ilgili uygulama ve içtihat
birliğini oluşturacak şekilde bir yapının ortaya çıkması bir sene
içerisinde mümkün değildir. Zira, 765 sayılı Yasa yürürlüğe girdiğinde
de benzer sorunlar o zaman yaşanmıştır. Benzer bir biçimde, yeni yürürlüğe
giren her kanunla ilgili de birtakım aksaklıklara dair sorunların
yaşanması gayet normaldir. Bunların yaşanmaması temenni edilir,
ama yaşanması da anormal bir durum değildir. Doğru olan nedir? Uygulamada
görülen aksamaların, aksaklıkların yasa koyucu tarafından, uygulamacıların
da talepleri dikkate alınarak bir değerlendirmeye tabi tutulmasıdır.
Esasında, bu teklif, 170 kanunda değişiklik öngören,
temel ceza yasalarına uyum amacıyla hazırlanan, uzunca bir zaman
çalışılarak gündeme getirilen, ancak, ne yazık ki, Genel Kurul aşamasında
çıkamayacağı görüldükten sonra, uygulamanın ihtiyaçlarını karşılamak
adına huzurunuza getirilmiş teknik bir düzenlemeyi havi yasadır.
Bu teklifin içerisinde yer alan maddelerin tamamı, diğer kanun tasarısının
içerisinde de var idi, o kanunun çıkamayacağı anlaşılınca biz oradan
aldık, buraya getirdik, bir kanun teklifi olarak huzurunuza takdim
ettik.
Tabii, takdir edersiniz ki, bu kanunların her birini
ayrı ayrı komisyonlarda görüşelim… Çünkü, 170 kanunda değişiklik
öngören kanun tasarısı, değişik komisyonları ilgilendiren, değişik
alanları ilgilendiren kanunların içerisinde yer alan ceza hükümleriyle
ilgili, maddelerle ilgili düzenlemelerdi; yoksa, o alanların düzenlenmesini
içermiyor idi. Bunların ayrı ayrı komisyonlarda görüşülüp arkasından
Adalet Komisyonunda görüşülmesi uzunca bir zamanı alacak ve neticede
de, Türk Ceza Kanunu’nun 5’inci maddesinde yer alan, “bu Kanunun genel
hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza hükmü içeren kanunlar hakkında
da geçerlidir” hükmünün yürürlüğü 31/12/2006’ya kadar erteli olduğu
için, bu düzenlemeleri biz o tarihe kadar yetiştiremediğimiz takdirde
birtakım sıkıntılar uygulamada ortaya çıkacak. Biz, bu sıkıntılar
çıkmasın, uygulama birliği olsun diye, zamanın sıkışıklığını da
dikkate alarak, hızlı bir çalışmayla, ama, büyükçe de bir emek verilerek,
sadece ceza hükmü içeren hususları gündeme alarak, bunu ilgili bakanlıkların
temsilcileriyle, Yargıtayın yetkilileriyle, üyeleriyle, Adalet
Bakanlığının konuya uzman kişileriyle, hem alt komisyonda hem önceki
bilim komisyonunda hem Adalet Komisyonunda görüşülerek huzurunuza
getirilmiştir. Yoksa, diğer kanunların tamamını baştan sona değiştiren
düzenlemeler değildir. Bu, bir zaruretin ortaya koyduğu bir düzenlemedir.
Öte yandan, bunun temel yasa olarak görüşülmesi
hususu da burada tartışıldı. Temel yasa mıdır, değil midir? Zira,
ismine bakıldığı zaman, çeşitli kanunlarda değişiklik öngörmeyi
arzulayan bir kanun teklifi… O zaman, bir kanunda -bizim kafamızda
“temel yasa” dediğimizde- tek büyük bir kanunda, onun içerisinde değişiklik
yapan veya büyük bir kanunu değiştiren kanun gibi takdim ediliyor,
öyle anlaşılıyor.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Bekir Bey, okulda böyle
mi öğrettiler?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ben, şimdi, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 91’inci maddesini, temel kanunla ilgili
kısmını okuyorum, bu konunun takdirini de yüce heyetinize bırakıyorum.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Temel yasamı. Temel’in
yasası mı?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Bir hukuk dalını sistematik
olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel
ilkeleri içermesi; kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü
ilgilendirmesi; kendi alanındaki özel kanunların dayandığı temel
kavramları göstermesi, özel kanunlar arasında uygulamada ahenk
sağlanması, düzenlediği alan yönünden bütünlüğünün ve maddeler arasındaki
bağlantıların korunması zorunluluğunun bulunması...” Devam ediyor.
Şimdi, bizim burada yaptığımız şey, sadece diğer
kanunlarda ve uygulamanın ihtiyacı olan ceza hukuku alanında bir
uyumu gerektirir düzenlemedir. Yani, burada izah edilen, sizlerin oylarıyla kabul
edilen temel yasa değerlendirmesinin tam da kendisine uyan bir düzenleme
yapılıyor.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Tıpatıp (!)
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ama, tabii, biz, değerlendirirken
-demin dediğim gibi- burada ne yazdığıyla değil de, bizim ne algıladığımızla
birlikte hareket edilince, farklı bir durum ortaya çıkıyor.
Peki, kamu davasının açılmasının ertelenmesi...
Çok üzerinde duruldu, Anayasa’ya aykırılıklarla ilgili konular
da burada dile getirildi. Ben, isterseniz, öncelikle, bunun ne getirdiğini
sizlere anlatmak istiyorum. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi,
uzlaşma kapsamına giren bir suç veya soruşturulması ve kovuşturulması
şikâyete bağlı ve cezasının üst sınırı iki yıl ve daha az hapis cezasını
gerektiren bir suçla ilgili. Hem şikâyete bağlı olacak hem de cezasının
üst sınırı iki yılı gerektiren bir suç söz konusu olacak, aleyhinde
suç isnadı bulunan kişi hakkında da yeterli -dava açmak için- delil
bulunacak.
Peki, bunlar bulunduğu zaman otomatik olarak cumhuriyet
savcısı kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verebiliyor
mu? Veremiyor. Bunun yanında başkaca da şartlar aranıyor. Nedir onlar?
Şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezasıyla
mahkûm olmamış olması, yapılan soruşturmanın kamu davasının açılmasının
ertelenmesi halinde şüphelinin suç işlemekten kaçınacağı kanaatini
vermesi, kamu davası açılmasının ertelenmesinin şüpheli veya
toplum açısından kamu davası açılmasından daha yararlı olması, suçun
işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade,
suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi
şartları birlikte tahakkuk ettiği takdirde cumhuriyet savcısı tarafından
verilecek bir karardır. Bu karar da itiraza tabi bir karardır, itiraz
edildiği zaman Ceza Muhakemesi Kanunu’muzun öngördüğü usul çerçevesinde
ilgili merciler bu konuda bir karar verecektir. Denetimin dışında
da bir karar değildir.
Peki, bu, Anayasa'nın eşitlik ilkesine, hak arama
hürriyetinin engellenmesine bir aykırılık teşkil eder mi? Şimdi,
denildi ki: “Anayasa'nın 10’uncu maddesinde eşitlik ilkesi ortada
var ve bu, zengin için veya biri için veya öteki için farklı farklı kararların
uygulamada ortaya çıkması sonucunu doğurur, bu da Anayasa'nın
eşitlik ilkesine aykırı olur.”
Değerli arkadaşlar, şimdi, bu mantıkla baktığınız
zaman ceza hukukunun bütün maddelerini tek tek Anayasa’daki eşitlik
ilkesine aykırı bulabilirsiniz. Neden? Çünkü, cezayı tayin ederken
diyor ki madde: “İki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.” Kim
bunu takdir edecek? Hâkim takdir edecek. Nasıl takdir edecek? Somut
olayın durumuna göre takdir edecek. Birine iki yıl verdiği zaman,
birine üç yıl verdiği zaman, siz diyebilir misiniz ki, bu zengindi,
buna iki yıl verdi de, bu fakirdi, buna üç yıl verdi…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Onun gerekçesi var.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – O zaman, Ceza Kanunu’nda
yer alan bütün takdir haklarını kaldırmak lazımdır. O zaman, eşitlik
ilkesi tam tesis edilir. Burada biz hâkimlerimize, savcılarımıza
takdir haklarını kullanırken güvenmemiz lazım.
Öte yandan, bakın, bunlar takibi şikâyete bağlı
suçlar. Ne demektir? Müşteki şikâyetinden vazgeçtiği zaman dava olduğu
gibi düşer, dava aşamasında ise. Soruşturma aşamasında ise, orada da bu iş biter,
ileri gitmez.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Hükümlüler için öyle değil
ama.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şikâyetinden vazgeçtiğinde
öyledir. Siz dava açtınız, savcı kamu davasının açılmasının ertelenmesi
kararı verdiği suçların tamamı şikâyete bağlıdır. Savcı dava açtı,
yargılamanın son aşamasına geldi hatta temyiz noktasına geldi,
bir dilekçe verdi “Ben şikâyetimden vaz geçiyorum.” dedi. Ne olacak?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Olabilir.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Dava olduğu gibi kalacak,
şikâyetinden vaz geçiyor. Peki, burada biz ne getiriyoruz?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Vaz geçmiyorsa ne olacak?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hayatında hiç suç işlememiş,
hayatında suç işlememiş, kamu yararı dava açılmamasından yana
olan ve zararı gideren şahsi davanın bir özelliği de o. Burada da diyor
ki: “Sen zararını gidereceksin.” Tazmin suretiyle, eski hale getirmek
suretiyle vatandaşın zararı da ortadan kaldırılacak, taraflar
anlaştırılacak, bitecek.
Siz, cumhuriyet savcısına dava açmama yetkisini
verdiğiniz takdirde. Var, o yetki, istediği zaman dava açmama kararı
savcı verebilir. Siz buna itiraz edebilirsiniz. Delilleri topladıktan
sonra dava açma mecburiyeti savcının var mıdır yok mudur konusu
-Orhan Bey söyledi- bazı öğretilerde, iddianamenin mecburiliği
sistemi var, açar, ama, bizim kanunlarımızda iddianamenin mecburiliği
sistemi var mı? Onu bir kez daha soruyorum…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Var tabii, var tabii
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hangi maddede var, onu da
gelip söylersin.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Söz sırası gelince anlatacağım.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hangi maddede iddianamenin
mecburiliği şeyi vardır. Öğretide iddianamenin mecburiliği ilkesi
vardır, savcı delilleri topladığı zaman -yeterli delil- dava açmaya
karar verebilir. Açmak zorunda değildir, karar verebilir ve bizim
uygulamamızda, Yargıtayın da içtihatlarıyla oluşan gelenek ve
teamül, davanın açılması yönündedir delillerin olduğu, toplandığı
zaman.
Öte yandan, hükmün açıklanmasının ertelenmesine
gelince: Burada da önemli bir yanlışlık yapılıyor diye düşünüyorum.
Neden? Şimdi, hükmün açıklanmasının ertelenmesi hangi zaman
söz konusu, ona bir de bakalım. Sanki, bütün suçlarda hükmün açıklanmasının
ertelenmesi söz konusuymuş gibi veyahut da her şeyi kapsıyormuş
gibi takdim ediliyor. Bakın, hükmün açıklanmasının ertelenmesi
kapsamına giren suçların, yapılan yargılama sonucunda sanık aleyhinde
hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezasına veya adli para
cezasını gerektiren bir suç olması ve bu suçların hem soruşturulması
hem de kovuşturulması şikâyete tabi olması.
Demin dediğim gibi, ben şikâyetimden vazgeçiyorum
dediği zaman, hükmün açıklaması sırasında da bu iş düşer, temyiz
aşamasında da bu iş düşer, her yerde bu iş düşer.
Peki, bu yetiyor mu bu kararı vermek
için?
Yetmiyor. Daha ne lazım? Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış olması.
Yani, hem para, adli para cezası hem de hapis cezası almamış olacak
adam, hayatında hiçbir suç işlememiş olacak.
Peki, daha ne yapacak? Mahkeme, sanığın kişilik
özellikleriyle, duruşmadaki tutum ve davranışlarını göz önünde
bulundurarak, yeniden bu insanın suç işlemeyeceği konusunda bir
kanaat sahibi olacak. Hayatında hiç suç işlememiş,
takibeti şikâyete bağlı bir konu ve böyle bir konuda, mahkeme, bu kişinin
hakkında verdiği hükmün açıklanmasını erteliyor.
“Efendim, böyle bir şey bizim hukukumuzda
hiç yoktu, ilk defa geldi, nereden çıktı?” demeye de gerek yok. Bizim hukukumuzda bu
vardı. Biliyorsunuz, biz, 463’üncü madde vardı
eski 765 sayılı Yasa’da. Tecavüzcüsüyle evlenmek durumunda bırakılan
mağdurelerin, kadınlarımızın durumlarıyla ilgili evlenme vuku
bulduğunda…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Aynı şey değil canım. Aynı
şey değil, öyle şey mi olur!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bırak bırak, aynı şey.
ORHAN
ERASLAN (Niğde) – Aynı şey olmuyor, yapmayın.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Bunu bıraktığında, davanın, bakın, davanın ertelenmesine
bir karar çıkıyor mu?
ORHAN
ERASLAN (Niğde) – Yapmayın, o davanın ertelenmesi ayrı bir şey. Davanın ertelenmesi ayrı bir şey.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, aynı şekilde yargılama sürecinde beş yıl
süreyle ertelenip arkasından evlenme, boşanma…
ORHAN
ERASLAN (Niğde) – Bütün kavramları karıştırıyorsunuz. Yani, yapılan öyle.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Erkeğin kusuru sebebiyle vaki olmadığı zaman
davanın düşmesine karar veriliyor mu? Aynen; bir.
ORHAN
ERASLAN (Niğde) – Yargılama öyle. Bütün bu kavramları
karıştırıyorsunuz.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, 4616 sayılı Yasa çıktı.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Davanın ertelenmesi başka
bir şey.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Davanın değil.
Bakın, savcılık aşamasında ayrı, yargılama aşamasında
ayrı karar. 4616 sayılı Yasa da çıktı bu Meclisten. Bunun uygulamasında
da birtakım erteleme kararları verildi. Bu var, yeni bir şey değil.
Öte yandan, Anayasa’nın 141’inci maddesine bu aykırı
mı?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Anayasa Mahkemesi onu iptal
etti biliyorsan.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ben şimdi Anayasa’nın
141’inci maddesini açıyorum bakıyorum. Acaba nedir diye demin de
baktım. Başlığına bakıyorum “duruşmaların açık ve kararlarının
gerekçeli olması” diyor. Yani, duruşmanın aleniyetini, kararlarının
gerekçeli olmasını düzenliyor.
Hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararında
mahkemenin yaptığı şey nedir?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Aleni mi, aleni mi?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Açıklıyorum.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Aleni mi?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Hüküm yok.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Aleni mi?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Mahkemenin yaptığı şey
nedir? Mahkemenin yaptığı şey, bir ara kararı vermektir. Bu ara kararı
itiraza tabidir. “Beş yıl ertelenir” hükmün açıklanması. Eğer, ilgili
kişi, beş yıl süresi içerisinde yeni bir suç işlemediği takdirde o
zaman davanın, hükmün ortadan kaldırılmasına…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Aleni mi o karar, aleni mi
o karar?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, bir şey söylüyorum.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – O karar aleni mi?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Burada yargılama aleni
mi? Yargılama aleni. Duruşma aleni mi? Aleni. Buradaki her türlü işlem
aleni, erteleme de aleni. Bunun hepsi aleni. Sadece burada yapılan
ne? Hükmü açıklamıyor. Peki, niye açıklamıyor hükmü? Hükmün hukuki
sonuç doğurmaması için açıklamıyor.
Bakın, ben, size, Türk Ceza Kanunu’nun 51’inci maddesini
okuyorum. Arasındaki farkları da ben yüce heyetinizin takdirine
sunuyorum. 51’inci madde diyor ki: “İşlediği suçtan dolayı iki yıl
veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası
ertelenebilir.”
Şimdi, bununla bunun arasındaki fark ne biliyor
musunuz? Şimdi birisinde hükmü açıklıyor: “Sen suçlusun kardeşim,
senin alnına damgayı vurdum, seni sabıkalı hale getirdim ve ben senin
cezanı da erteliyorum.” Peki, ne olacak sonucunda? Hak mahrumiyetleri
doğacak, işinden, aşından, düzeninden bir sıkıntı ortaya çıkacak. Peki,
bunu getirerek biz ne dedik? Dedik ki: Şikâyete bağlıysa bu, takibi
şikâyete bağlıysa, bir yıl süreyle de bir mahkûmiyeti gerektiriyorsa,
hayatında da bu insan adlî para cezasını gerektiren bir suçtan dolayı
dahi mahkûm olmamışsa, buna, biz, toplumun içerisinde alnı açık, başı
dik yaşama imkânı verelim, bunun alnına “suçlusun” damgasını vurmayalım.
Kötü mü yaptık? Bence iyi yaptık.
Bakın, daha başka bir şey: Sadece bununla da kalmıyor,
siz hükmün açıklanmasının ertelenmesine karar verdiğiniz kişiyi
tamamen topluma da serbest bırakmıyorsunuz. Eğer, bir meslek ve sanatı
yoksa onu bir yıldan fazla olmamak üzere denetimli serbestliğe tabi
tutuyorsunuz. Meslek ve sanat öğrenmek üzere bir yere gönderiyorsunuz.
Eğer, meslek ve sanatı varsa o meslek veya sanatını icra etmek üzere
bir yere gönderiyorsunuz veya başkaca bir tedbir alıyorsunuz. Bu
insanı da bir yıl süreyle böylesi bir denetime tabi tutuyorsunuz.
Siz, bir insana, suç işlemiş ve ceza alacağı da görünür olan bir insana
“bak, ben senin sicil kaydına bunu düşeceğim, sen bir daha suç işlersen
şöyle şöyle olur…” Hayatında da hiç suç işlememiş. Mahkeme de inanmış.
Eğer, ben bu insanın hakkında verdiğim kararı açıklamazsam bu insan
bir daha da suç işlemez diye inanmış ise bu insana hayatını temiz
olarak, adli sicil kaydını veya sicilini kirletmeden toplumun
içinde yaşama imkânı vermenin neresinde sakınca var? Zaten takibi
şikâyete bağlı, vazgeçtiği zaman düşecek olan bir konu. Böyle bir durumda,
siz, bu insana toplumun içinde olma ve toplumla barışık yaşama fırsatını
veriyorsunuz. Bu, doğru bir şeydir. Bakın, bugün sabıka kaydı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bozdağ, konuşmanızı tamamlayın efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Tamamlayın efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …olan insanlar toplumun
içerisinde. Kamu kurumlarından sabıka kaydı isteniyor mu? İsteniyor.
Şimdi, bırakın kamu kurumlarını, bir inşaat şirketinde dahi, bir
temizlik şirketinde dahi, sokakta insanımızın yapacağı her işte
sabıka kaydı isteniyor. İnsanlar da çekiniyor, sabıkasında ufacık
bir şey olan kişiye iş vermiyor, “seni sonra ararız” diye gönderiyor.
Biz, şimdi, kamuda işe giremeyen, özel sektörde
işe giremeyen, gittiği her yerde dışlanan bireylerin sayısını çoğalttığımız,
bunların toplumun arasına karışarak hayatını idamesine imkân tanımadığımız
sürece, sokaklar suçlularla ve işlenecek suçlarla dolar da taşar.
Bu, bu anlamda insanidir, hümanist bir yaklaşımdır,
doğru bir yaklaşımdır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.11
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.23
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 25’inci Birleşimi’nin Altıncı Oturumu’nu açıyorum.
1255 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
10.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/870) (S. Sayısı: 1255) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet hazır.
Teklifin tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen
Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç, buyurun efendim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekillerim; şu anda görüşmekte olduğumuz yasa teklifi, daha
önce temel ceza kanunlarına uyum amacıyla bir tasarı olarak gelmişti.
Bu tasarı da çok ilginç bir tasarıydı. Bu tasarıyla 170 tane kanunun
yaklaşık 700 maddesinin değiştirilmesi öngörülüyordu. Yine, bu
tasarıyla altmış iki tane kanun tümüyle yürürlükten kaldırılıyordu.
Pek çok değişik komisyonu ilgilendiren yasalar vardı bu tasarının
içinde. Biz bununla ilgili itirazlarımızı yapmıştık, ancak, bu itirazlarımız
yeteri kadar değerlendirilmedi, yasa en nihayet Komisyondan bu
haliyle geçmişti.
Ancak, her ne hikmetse, bu yasa tasarısı Türkiye
Büyük Millet Meclisine 1235 sıra sayısıyla gelmiş olmasına rağmen
ve şu anda Mecliste görüşülecek tasarılar arasında yer almasına
rağmen, her ne hikmetse, bu kez de Sayın Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ ve 11 arkadaşının bir teklifiyle karşılaştık. Bu tasarının
içinden yaklaşık kırk-kırk beş maddelik bir kısım alınmış, bir kanun
teklifi olarak önümüze getirilmiş. Adalet Komisyonunda bunu da görüştük. Bu nedenle,
değerli arkadaşlar, şu anda bence bir mükerrerlik söz konusu. Yani,
şu anda aynı konuda bir tasarı var, bir teklif var.
Gerçi Hükûmet bunu teklif olarak, her ne kadar Sayın
Bekir Bozdağ’ın teklifi olarak gelmişse de, Hükûmet bu teklife de, bu
Komisyon çalışmalarında gördük ki bu teklife de sahip çıkıyor ve
önceki tasarının adı, “Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik”ti, bu teklifin adı ise Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi.
Şimdi, içine bakıyoruz bu teklifin, yedi tane kanunda
değişiklik yapıyor. Türk Ceza Kanunu’nda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda,
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlüğü Hakkında Kanun’da, Kabahatler
Hakkında Kanun’da, yine, Adli Sicil Kanunu’nda, Çocukları Koruma
Kanunu’nda, Denetimli Serbestlik Kanunu’nda, yedi tane kanunda değişiklik
yapıyor. Demin, değerli arkadaşım, komisyonda beraber çalıştığım
ve hukuk bilgisine de güvendiğim Sayın Bekir Bozdağ, burada, bu kanunu,
temel kanun diye savunmaya kalkıştı. Ben dedim ki, acaba, farklı
okullarda mı okuduk? Yani, farklı okullarda, temel kanunun ne olduğunu
yanlış mı değerlendirdik değerli arkadaşlar?
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Hangi üniversiteyi
okudu?
MUHARREM KILIÇ (Devamla) – Sanırım, aynı okulu
okuduk, ancak, acaba, Bekir Bey tersten mi okudu diye düşünüyorum. Aynı,
düzden okusaydı, temel kanunu ortak anlayacak olacaktık.
Bu nedenle, değerli arkadaşlar, temel yasayı altüst
ediyoruz. Temel yasayı hepimiz biliyoruz ki, belli bir bütünlüğü
olan, Türk Ceza Kanunu gibi, Medeni Kanun gibi, Ticaret Kanunu gibi
belli bir dalı tümüyle kapsayan yasalar temel yasalardır. Yoksa,
bu şekildeki, yani, aşure çorbası gibi, yedi tane kanunu birden değiştiren
bir, çeşitli kanunlarda değişiklik yapan kanuna temel kanun demek,
bence, yasayla, âdeta, alay etmek demektir.
Değerli arkadaşlarım, çok önemli bir yasayı görüşüyoruz.
Bu yasa, Ceza Kanunu’muzda, Ceza Muhakemesi Kanunu’muzda değişiklikler
yapıyor. Oysa, bu yasalar, Anayasa’mızdan sonra en önemli yasalar. Çünkü, kişilerin özgürlüğünü
ilgilendiren yasalar değerli arkadaşlarım. Bu yasalar, böyle,
alelacele, ben yaptım oldu anlayışıyla yapılacak yasalar değil.
Değerli arkadaşlarım, ayrı bir husus, bu Meclisin
çalışma usulleri. Biz, dün, bu teklifin görüşüleceği konusunda
tam bir bilgi sahibi değildik. Hatta, bugün, bundan önce, terörle mücadeleden
zarar gören insanların zararının karşılanmasına yönelik bir yasa
görüşülecekti, o da atlandı. Bunu karşımızda bulduk. Yani, zaman
olarak belli olmayınca, milletvekillerinin yeterli hazırlığı
yapma şansı da olmuyor.
Sonra, değerli arkadaşlarım, milletvekillerinin
çalışma koşulları da, gerçek anlamda bu yasalara katkı vermeye uygun
değil. Bugün, saat 10.30’da Anayasa ve Adalet Komisyonlarından oluşan
Karma Komisyonun toplantısı vardı, saat yarıma kadar o sürdü.
13.00’te Adalet Komisyonu çalışması başladı. İkide de Meclis çalışmaları
başladı. Değerli arkadaşlar, milletvekili arkadaşlarımız bu Meclis
çalışmalarına veya bu yasa çalışmalarına nasıl katkı sağlayacaklar?
Böyle bir çalışma usulü olabilir mi değerli arkadaşlar?
Bu özel yasalardaki hükümlerin Ceza Yasası’yla
uyumuna ilişkin düzenlemelere, biz de, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
olumlu yaklaşmıştık, bu bir zorunluluktu. Yani, Ceza Yasamız’ın
5’inci maddesindeki düzenlemeden sonra, diğer özel yasalardaki
düzenleme mutlaka yapılmalıydı. Biz, buna katkı sağlamaya hazırdık.
Ancak, önümüze gelen tasarıda,
bir de baktık ki, uyumdan başka her şey var ve şunu da gördük: Bu karmaşa
içinde, yani 170 kanunun yaklaşık 700 maddesini değiştirecek bir
karmaşa içinde; yine 62 kanunu tümüyle değiştirecek bir karmaşa
içinde, bir de baktık ki, aralara bir şeyler de sıkıştırılmış. Örneğin,
Vergi Usul Kanunu’nun 359’uncu maddesini bu tasarıyla, bir de baktık
ki, değiştiriyorlar. Bu tasarının mahiyeti nedir? Bu tasarının
mahiyeti, Sayın Unakıtan’ın cezasının affına yönelik bir düzenleme.
Değerli arkadaşlarım, bu Vergi Usul Kanunu’nun 359’uncu maddesiyle
ceza uyumun ne alakası var dedik? Yani, bunun bir şeyini söylerseniz,
biz de anlayalım. Gerçek anlamda, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
buna katkı vermek istiyoruz. Ancak, bu şekilde, yani el çabukluğuyla,
bu karmaşa içinde birilerini kurtarırız anlayışına da, biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak ne yazık ki, buna katkı sağlamamız mümkün değil
değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, bu tasarının getirdiği düzenlemelerin
en önemlilerinden bir tanesi de, bu tasarıyla uzlaşma, kamu davasının
açılmasının ertelenmesi ve hükmün açıklanmasının ertelenmesine
yönelik yeni düzenlemeler geliyor. Şimdi, bu düzenlemelerle, değerli
arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak en çok kullandığınız
sözler “fakir fukara, garip gureba”ydı. Ancak, bu getirilen düzenlemeyle
değerli arkadaşlarım, artık, yönünüzü fakir fukaradan çevirmişsiniz,
haramzadelere dönmüşsünüz, haramzadelerin hakkını savunan bir
düzenleme getiriyorsunuz. Şöyle ki: Bu düzenlemeyle değerli arkadaşlarım,
kimin parası varsa, kim siyaseten güçlüyse, kim kaba güç bakımından
güçlüyse onun dediği olacaktır. Yani, köyde, gariban bir vatandaşla
köyün ileri gelen bir insanı veya mahalledeki bir vatandaşla mahallenin
zengini aynı, eşit suçu işlediğinde, o varlıklı insan, parasını
yatıracak o suçtan kurtulacak, ya uzlaşmayla ya kamu davasının
açılmasının ertelenmesiyle ya hâkimin açıklamasının ertelenmesiyle
kurtulacak; ancak, diğer vatandaş o suçtan ceza giyecek. Değerli
arkadaşlarım, bu şekilde mi siz, suçla, suçluyla mücadele edeceksiniz?
O zaman ne olur biliyor musunuz? Adliyelerin karşısında uzlaştırma
büroları açılır; mafya devreye girer, mafya “ben uzlaştırırım”
der, karşı tarafı gider tehdit eder “uzlaşacaksın” der, o da uzlaşmak
için gider başvurur ve uzlaşırlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) – Biz bununla ilgili
uyarılarımızı gerçek anlamda, iyi niyetle arkadaşlarımıza anlattık,
ancak, arkadaşlarımızın çok da bundan anladıklarını görmedik. Hatta
bir tanesi şöyle bir örnek verdi: “Ne olmuş yani, bir garibana tokat
vurmuş, daha sonra da 500 lira para vermiş, ondan sonra da uzlaşmışlar.
Yani, bunun nesi kötü.” dedi.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Garibana tokat vurmak serbest!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
birisi suç işlemişse, o gariban da olsa, o bizim bir vatandaşımızdır.
Yani, parası yoksa, onun imkânları yoksa, onun hakkını bu devlet korumayacak
mı? Hatta, şu örneği vermiştim değerli arkadaşlar, Komisyonda dedim
ki: O Çanakkale gazilerinden iki tane askerin resmi var; o askerlerin
üzerleri lime lime, ayaklarında ayakkabı yok, üzerleri paramparça,
ancak, dimdik ayakta duruyor; yani, bu millete ait olmanın gururuyla
dimdik ayakta duruyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son cümlenizi alıyorum efendim.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) – Bitireceğim efendim,
son cümlem.
Değerli arkadaşlarım, eğer siz fırsat eşitliğini
sağlamazsanız bu ülkede millî birlik ve beraberliği sağlayamazsınız.
Biz bunun peşindeyiz. Bizim Türk milleti olarak en büyük gücümüz
millî birlik ve beraberliğimiz. Eğer bunu da bozarsanız bu ülkeye
çok kötülük yapmış olursunuz.
Bu düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.
Şahsı adına ikinci söz isteği, Kırıkkale Milletvekili
Sayın Ramazan Can’ın. (AK Parti sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1255 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Suçun işlendiği hususunda yeterli şüphenin bulunması
halinde mutlaka kamu davası açılması gerektiğini ifade eden kamu
davasının mecburiliği ilkesinin istisnaları vardır. Nitekim,
1412 sayılı Kanun’da da bu ilkenin istisnaları yer almaktadır. Yeterli
suç şüphesinin bulunduğu her halde kamu davasının açılacak olması,
ağır olan yargının iş yükünü daha da ağırlaştıracak ve makul sürede
yargılanma hakkına halel getirecektir. Bu nedenle, bu mecburiyete
istisna getiren kıta Avrupa’sı hukuk sistemi de dahil, birçok ülkede
de istisnalar artırılmaktadır. Bu ilke, netice kural olmaktan fiilen
çıkmıştır.
Makul sürede yargılanma hakkını ihlal eden Türkiye,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de aykırı davrandığından dolayı
tazminat ödemektedir. Makul sürede yargılama yapılamadığı ve
hatta, adli hataların çok olduğu dikkate almadığında, sosyal barış
da olumsuz etkilenmiştir. Bütün bu mülahazalarla, medeni toplumlara
paralel olarak kamu davasının mecburiliği ilkesine sınırlı sayıda,
kapsamda da olsa, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na ithal hükümler
getirilmiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kamu davasının
açılmasının ertelenmesi sadece şüpheli açısından değil, aynı zamanda
mağdur açısından da ele alınması gereken bir kurumdur. Gerçekten kamu
davasının açılmasının ertelenmesiyle ilgili düzenleme, şüphelinin
yargılanmamasından ziyade mağdurukorumaya yönelik olarak düşünülmelidir.
Kamu davasının açılmasının ertelenmesinin, müessese
olarak sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi için kapsamına giren
suçların başlangıçta sınırlandırılması amaçlanmıştır. Uzlaşma
kapsamına giren suçlarla ilgili olarak uzlaşmaya ilişkin hükümler
bağlamında kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilebilecektir.
Ancak, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete
bağlı olmakla birlikte, etkin pişmanlık hükümlerinin öngörüldüğü
suçlar dolayısıyla uzlaştırma yoluna gidilemeyecektir.
Bütün bu nedenlerle, Anayasa’ya aykırılık iddiası
yerinde olmadığı gibi, tamamen mücerret bir iddiadan ibarettir. Zira, erteleme hükümleri
mevcut kanunda olduğu gibi, eski kanunumuzda da mevcuttu.
Nitekim, yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Türk
Ceza Kanunu ile 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’daki
düzenlemesi itibarıyla, erteleme bir koşullu atıfet kurumu idi.
Deneme süresi içerisinde yeni bir suçun işlenmemesi
halinde, mahkûmiyet vaki olmamış sayılmakta idi. Keza, erteleme,
sadece hapis cezası açısından değil, ertelemenin bölünmezliği
kuralı gereğince ceza hukuku yaptırımları bakımından da kural
olarak aynı sonucu doğurmakta idi.
Buna mukabil, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu sisteminde
ise, erteleme, sadece hapis cezasına özgü bir infaz rejimi olarak
düzenlenmiştir. Bu bakımdan yeni sistemde artık ertelemenin bölünmezliğinden
bahsetmek mümkün değildir.
Hapis cezası açısından bir infaz rejimi olarak
kabul edilen erteleme de, mahkûm denetim süresinde kasten bir suç işlemediği
takdirde hapis cezası infaz edilmiş olacaktır.
Ferilerle ilgili de erteleme olmayacaktır. Bu
durum 765 sayılı Türk Ceza Kanunu sistemindeki düzenlemeye nazaran
daha ağır sonuçlar meydana getirecektir. İşte, bu mülahazalarla
hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesini ceza hukukumuza
ithal etmek mecburiyet haline gelmiştir.
Mahkûmiyete bağlı yoksunlukların doğmaması
için, kişi açısından denetim süresi zarfında yeni bir suç işlenmemesi
ve özellikle mağdurun zararının izale edilmesi, toplum barışının
sağlanması açısından daha adildir. Ancak, söz konusu kurumun sağlıklı
bir şekilde uygulanabilmesi açısından kapsamına giren suçlar sınırlı
tutulmakla birlikte, hükmolunan hapis cezası da iki yıldan bir yıla
indirilmiştir. Yine değişiklikle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması
müessesesinin, sadece soruşturması ve kovuşturması şikâyete bağlı
suçlarla ilgili düzenlenmesi sağlanmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yeni ceza
sistemimizde şahsi dava kaldırılmıştır. Şimdi, müşteki, mağdur,
cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
vermesi üzerine, eskiden şahsi davayla hakkını aramaya devam ediyordu.
Şimdi, burada, kişi şikâyette bulunuyor, bulunmayabilir de. Ancak
takibi şikâyete bağlı suçun müştekisi, mağduru, zararlarının karşılanması
için şikâyette bulunacaktır ve hakkını alacak, zararları karşılanacaktır.
Şahsi dava kalktığına göre, yeni sistemde bu yolun da kapatılması
mağduriyetlere neden olabilecektir. O yüzden zararın karşılanması
şartı yerinde bir olgudur.
Yine Türk Ceza Kanunu’nun 51’inci maddesinde yer
alan hapis cezasının ertelenmesiyle kamu davasının açılmasının
ertelenmesini mukayese ettiğimizde bazı farkların bulunduğu
da bir gerçektir. Hapis cezasının üst sınırının iki yıl ve daha az olması
halinde, birisinde hapis cezasının ertelenmesi, diğerinde hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasını öngörüyor. Hapis cezasının
ertelenmesinde yargılama yapılıyor, ceza ve hüküm veriliyor,
açıklanıyor, ancak erteleniyor, yani infaz erteleniyor. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasında ise hüküm kuruluyor, ama açıklanmıyor.
Ortada hüküm var, ancak igfal kabiliyeti yok, yani hükmün uygulanabilir
durumu yok. Hükmün açıklanması geri bırakılırsa, bunun farkında
olan sanık daha dikkatli davranacak ve topluma kazandırma daha kolay
olacak ve sabıkasına şerh düşülmeyecektir. Bu yönüyle, sanığın maddi zararlarının
karşılanması şartına tabi tutulduğu için mağdurun lehine, neticede
mağdur ve sanık memnun olduğu için toplumun lehine bir düzenlemedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; muhalefet
sözcüleri, sisteme karşı olduklarını, hukuk sistemine uymadığını
ve adaletsizliklere yol açacağını, haksızlıklara yol açacağını,
hatta, Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunmuşlardır ki, bu iddialar
tamamen mücerret, tamamen asılsızdır. Zira, ceza hukukumuzda zaten
hapis cezalarını paraya çevirme imkânı, müessesesi var, erteleme
müessesesi var. Bu kurumlar ceza sistemimize yeni girmedi ki, şimdi
“parayı veren sonucu alacak” deniliyor. O zaman paraya çevrilecek
cezalar da parası olan cezayı ödeyecek ve hapis yatmayacak. Parası
olmayan cezayı ödeyemeyecek ve hapis yatacaktır gibi bir sonuç çıkar
ki, bu, doğru değildir. Bu iddia tamamen soyuttur, tamamen siyasidir.
Diğer taraftan, kamu davasının mecburiliği ilkesi
ise, istisnalarla, artık, modern toplumlarda kural halini yitirmiştir.
Sosyal barış, hakkaniyet, kamu vicdanı da bunu gerektirmektedir.
Sanığın lehine, mağdurun zararını izale şartı getirilmesi nedeniyle
mağdurun lehine ve neticede tüm toplumun lehine olan hadiselerin
anlaşmayla sona erdirilmesi ceza siyaseti açısından ve suçu önleme,
suçluyu topluma kazandırma açısından yararlı müesseselerdir. Bu
nedenle bu iddialara katılmıyoruz.
Tekrar yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Can.
Sayın milletvekilleri, geneli üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi, yirmi dakika soru ve cevap kısmına geçiyoruz.
Buyurun Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Bakanım, zorunlu müdafilikle
ilgili bir düzenleme var mı burada?
İkincisi de: Katalog suçlarına hırsızlık ve yağma
suçları eklenmektedir. Bu, uygulamadan doğan bir ihtiyaçtan mı
kaynaklanmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Şimdi, Sayın Bekir Bozdağ ve 11 arkadaşının getirdiği
bu kanun teklifine baktığımız zaman -Ben böyle bir göz gezdirdim. Hukukçu
değilim, ama, mantığımı kullanarak söylemek istiyorum ve kamuoyuyla
da bunu paylaşmak istiyorum- acaba, diyorum ki bu, Avrupa Birliği
uyum yasalarına uygun olarak getirilen bir kanun teklifi mi? Yine,
üstten gelen bir emirle mi Sayın Bekir Bozdağ ve 11 arkadaşına bu kanun
teklifi getirilmiştir? Çünkü, malumunuz,
Türkçe’mizde bir atasözü vardır: Emir demiri keser. Yani, sanki birileri
bizi gözetliyor ve birileri bizi karıştırmak istiyor. Bu kanun teklifine
baktığımız zaman, Türkiye’de toplumun bir suç makinesi haline getirilmek
istendiğini anlıyoruz.
Bakın, şimdi, bu kanun teklifinin 4’üncü maddesini
okuyalım. 4’üncü maddesinde diyor ki: 5237 sayılı Kanunun 87’nci maddesinin
üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına
veya çıkığına neden olması hâlinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen
ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre,
yarısına kadar artırılır.”
Şimdi, madde gerekçesine bakalım; deniyor ki:
“Maddeyle, 5237 sayılı Kanun’un 89’uncu maddesinin beşinci fıkrası
değiştirilmiştir. Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin
basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması
halinde, soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun şikayetine
tabi kılınmıştır. Buna karşılık, 89’uncu maddenin son fıkrasına göre,
bilinçli taksirle yaralama halinde, yaralamanın ağırlığı göz
önünde bulundurulmaksızın re'sen soruşturma ve kovuşturma yapılabilecektir.
Bu durumda bir çelişkiye düşmemek için, bilinçli taksirle sebebiyet
verilen yaralanmanın temel şeklinde ancak mağdurun şikayeti üzerine
soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesini mümkün kılmak amacına
yönelik olarak işbu değişiklik yapılmıştır.”
Burada esas mesele, “mağdurun şikâyeti üzerine…”
BAŞKAN – Sayın Özdoğan, özetler misiniz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Hemen soruyu soruyorum
Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, Sayın Başkanım, eğer, mağdur
bir örgüt tarafından veya güçlü, kuvvetli insanlar tarafından tehdit
edilirse, mağdur nasıl şikâyette bulunacaktır? Zaten, Türkiye’de gösterilen
televizyonlardaki filmlerle suç oranı her gün artıyor. Bu yasa çıktığı
takdirde, Türkiye’de, maalesef, çeşitli örgütler suç makinesi haline
gelecektir ve zavallılar, mağdurlar sürekli ezilecektir. Bunu sormak
istiyorum ve Sayın Bakanımızdan yorumunu almak istiyorum ve kamuoyunun
takdirine sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdoğan.
Sayın Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, bu teklifin özündeki yanlışlardan
birisi de, kolluk güçlerinin yetkisinin artırılmasını sağlamaya
yönelik özellikler içeriyor, bunu, ilerleyen aşamalarda somut örnekleriyle
anlatacağız. Gerek bunun tesiri gerekse 22’nci Yasama Döneminde
hem yürütme organı tarafından hem yasama organı tarafından savcılık
makamlarına yönelik müdahale sebebiyle, bunların çok somut ve
yaygın bir hal almış olması sebebiyle iki konuda Sayın Bakana soru
yöneltmek istiyorum.
Aslında, bu sorduğum soruları her zeminde soruyorum
Sayın Bakana. En son, iki gün evvel, üç gün evvel Plan Bütçede sordum
Adalet Bakanlığının bütçesinin görüşmeleri esnasında, ama Sayın
Bakan, yine, bir şekilde cevap vermemeyi başardı.
Bu değerlendirmeden sonra sorumu soruyorum: İGDAŞ
yolsuzluğu, Sayın Bakan, 142 sanıklı dosya, Başbakanlık Müsteşarı
dahil olmak üzere İstanbul Büyükşehir Belediyesi kadrosunun yargılandığı
dosya…
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Sayın Başkan,
ne ilgisi var kanunla bunun?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Niye rahatsız oluyorsun?
BAŞKAN – Efendim dinleyelim, soruyu dinleyelim
lütfen.
ATİLLA KART (Konya) – Savcılık makamına müdahaleden
söz edeceğim.
Burada 5 milletvekili yargılanıyor Sayın Bakan,
4 milletvekili hakkında Anayasa gereği doğru bir şekilde dosyanın
tefrikine karar veriliyor. 5’inci milletvekili kim, nerede bunun
dosyası? Arıyoruz, soruyoruz, Sayın Enerji Bakanının dosyası.
Enerji Bakanı hakkında da, o dosyada yolsuzluğa karıştığı, gayri
yasal yollardan elde edilen paralara kasa olarak nezaret ettiği
suçlaması var; mülkiye müfettişlerinin raporu. On ay sonra, milletvekili
seçildikten on ay sonra Enerji Bakanı hakkında, o nasıl bir savcılık
makamıdır ki, ek takipsizlik kararı verebiliyor? O savcı bu cesareti
nereden alıyor, bu himayeyi nereden alıyor? Birinci sorum bu. Buna
lütfen somut bir şekilde cevap vermenizi istiyorum.
İkinci olay şu: Yasama organının -yürütmeyi bıraktık-
yargıya müdahalesi. Şemdinli Araştırma Komisyonu… Milletvekili
arkadaşımız hakkında, Komisyon Başkanı hakkında yargıya müdahale
ettiği ve görevini kötüye kullandığından bahisle yapılan bir suç
duyurusu. İlgili savcı dosyayı inceliyor, kabul ediyor, eylemin
varlığını kabul ediyor, tartışıyor bunu, fezlekede tartışıyor veya
takipsizlik kararında tartışıyor. Ondan sonra delillerin tartışmasına
giriyor. Suç sabit olmamıştır, suçun unsurları sabit olmamıştır. Bir
savcı, delillerin değerlendirmesini, yargı makamlarının tespit
etmesi gereken delillerin değerlendirmesini nasıl yapabilir?
Bir taraftan neyi görüyoruz? Yasama sorumsuzluğuna
müdahaleyi görüyoruz, bir taraftan yasama dokunulmazlığının nasıl
kötüye kullanıldığını görüyoruz. Bu iki olay, Adalet Bakanlığının
ve Hükûmetin doğrudan veya dolaylı bilgisi olmadan gerçekleşemez
diye düşünüyorum. Bu konuda kamuoyunu tatmin edecek somut, tatminkâr
açıklama yapmaya davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.
Sayın Eraslan…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan, aracılığınızla,
Sayın Bakana çok basit bir soru sormak istiyorum.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin çıkan sayın
sözcüleri, Anayasa’ya aykırılığın mücerret iddia olduğunu söylediler.
Dayak yiyen bir vatandaşımız hafif yaralandığında, savcıya
şikâyetçi oldu. Kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar
verildiğinde, bu vatandaşımızın gidebileceği yer neresidir? Şikâyete
devam ediyor, paraya razı değil, sanığın cezalandırılmasını istiyor;
para sizin olsun diyor, cezalandırılsın sanık diyor. Gideceği yer neresidir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.
Sayın
Meral... Yok.
Sayın
Osman Özcan…
OSMAN
ÖZCAN (
Anlaşılıyor ki, bu teklifle, uzlaşma
adı altında bir sistem genişletilerek getiriliyor. Parası olan, kaba bir
tarifle, baskıyla, uzlaşma yolu bulacağı düşünülsün. Ama çocukların neyi olacak? Anasız, babasız çocuklar
kiminle uzlaşacak, muhatabı kim olacak? Buna da bir çözüm bulabilecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özcan.
Sayın Ekmekcioğlu, süremiz doldu, kısa, öz…
Buyurun.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bu teklifle, Anayasa’mızın eşitlik ilkesi bir kez
daha tartışmaya açılıyor. Bu yeni getirilen sistemle, uzlaşma kamu
davasının nasıl açılmasının ertelenmesi hükmünün açıklamasının
geri bırakılması sistemini getirdiği açıktır. Bu sistem hangi Avrupa
ülkelerinde yer alıyor, açıklar mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Sayın Özkan…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür
ederim.
Sayın Bakandan bir konuya açıklık getirmesini
istiyorum. Meclis çalışmalarının dakikasının 13 milyar olduğu
hepimiz tarafından malumdur. Ancak, bu Yasa, bir yıl bile geçmemesine
rağmen, beş kez değişikliğe uğramıştır. Bunu nasıl açıklarsınız?
Ayrıca, Emniyet kayıtlarında, son dokuz ayda,
185.545 kişi değişik suçlardan, gasp, hırsızlık, cinayet, cinnet gibi
suçlara muhatap olmuşlar. Bu konularla ilgili cezai işlemler yapılması
gerekirken -sosyal bir yaradır- bu şekildeki yasalarla Meclisin
vaktini almayı haklı buluyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Sayın Torun, buyurun.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, aracılığınızla
Sayın Bakanımıza şu soruyu yöneltiyorum: Şu anda görüşülmekte
olan kanunun 22’nci maddesinin üçüncü bendinde “Kamu davasının açılmasının
ertelenmesine karar verilebilmesi için, uzlaşmaya ilişkin hükümler
saklı kalmak üzere” başlığıyla devam eden dört alt bendinde hükümler
sıralanıyor ve (d) bendinde “Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun
uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin
suretiyle, tamamen giderilmesi.
Koşullarının birlikte gerçekleşmesi” kuralına
bağlandığı ifade ediliyor.
Sayın Bakanım, sorum şu: Bu hüküm daha önce mahkemeler
tarafından verilen kararların, eski 647 sayılı Kanun’un 4 ve 6’ncı
maddelerinin eşiti midir? Eğer, burada, sanık, mağdur tarafı verilmiş
olan kararın kendisi açısından kabul edilebilir olduğunu düşünmüyor
ise, temyiz yoluna gitme yolu mu açıktır? Bunun açıklanmasını arz ve
talep ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Torun.
Sayın Tekelioğlu…
MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, gördüğüm
kadarıyla burada görüşülmekte olan kanun maddeleriyle ve kanunla
hiç ilgisi olmayan sorular soruluyor. Bundan cesaret alarak bir soru
da ben sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, bu kanunla hiç ilgisi olmayan soruları
ve maddelerle hiç ilgisi olmayan soruları cevaplandıracak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bu ne demek Sayın Başkan?
Sizin görevinize müdahale.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Gayet doğal, bir milletvekili
olarak hakkı.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne demek bu! Böyle gayriciddilik
olmaz!
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Hangisi kanunla ilgili
değil?
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Önce bu soruya cevap
versin ama.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, evvela, zorunlu müdafilikle
ilgili sorudan başlamak istiyorum. Zorunlu müdafilikle ilgili,
biz, geçtiğimiz haziranda yürürlüğe giren yasayla bazı düzenlemeler
yaptık. Bu düzenlemeleri, adil yargılama ilkesi ve hukukun üstünlüğü
ilkesine dayalı olarak yaptık. Türkiye’deki yargılamayla ilgili,
yerli yersiz, dışarıda içeride, tartışmaları ortadan kaldırmak
ve yargı kararlarına olan güveni sağlamak adına bu düzenlemeleri
yaptık.
Esas itibarıyla, maddenin yazılış tarzında, barolarla
yaptığımız görüşmelerde, herhangi bir yanlışlık ya da eksiklik
yok. Ancak, uygulamada, maalesef, maddenin düzenlenişindeki maksadın
dışında uygulamalar söz konusu olduğu için, bir, bundan dolayı yeni
baştan bu maddeyi düzenleme mecburiyeti hasıl oldu.
İkinci olarak da, yine, zorunlu müdafilikle ilgili
olarak, hakikaten, barolarımızın ve avukat meslektaşlarımızın
çok büyük bir özverisi oldu, fedakârlığı oldu, buradan kendilerine
teşekkür ediyorum. Bunun, yeni baştan, ödemelerle ilgili olarak da
bir usule bağlanması zarureti hasıl oldu. Bunları da dikkate almak
suretiyle, barolarla yaptığımız görüşmeler, münferit olarak bize
ulaşan talepler ve arzuları da dikkate alarak bir düzenlemeyi burada
getiriyoruz. Burada konu biraz daha daraltılarak bir düzenleme
var. Ödemelerde karşılaştığımız sıkıntıları ortadan kaldırmak
adına Adalet Bakanlığı bütçesinden ve yargılama gideri olarak karara
dercedilmek üzere bir düzenlemeyi getiriyoruz. Ümit ediyorum, bu
uygulama bu sıkıntıları büyük ölçüde ortadan kaldırmış olacaktır.
Şimdi, hırsızlık ve yağma suçlarıyla ilgili olarak…
Aslında, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100’üncü maddesinde tutuklama
sebepleri yazılıdır. Özellikle son fıkrasında da, o son fıkra tersinden
okunduğunda bir yılı geçen hapis cezaları bakımından tutuklama
imkânı var. Ancak, şu ana kadarki uygulamada bu fıkraya daha fazla
açıklık getirebilmek ve son zamanlarda artan hırsızlık ve yağma suçlarıyla
ilgili kamuoyunun beklentilerini dikkate alarak konuyu uygulamacıların
dikkatine getirebilmek için, onunla ilgili olarak da 100’üncü maddeye,
katalog suçları içerisine kuvvetli şüphenin mevcudiyeti halinde
tutuklama imkânını daha net ortaya koyabilmek adına bir düzenleme
burada getirilmektedir.
Bu yasaların Avrupa Birliğiyle alakası yoktur,
bugün görüştüğümüz maddelerin veya görüşeceğimiz maddelerin. Avrupa
Birliğiyle doğrudan alakası olan bir husus değil. Ancak, bunlar, netice
itibarıyla, Türk insanının, toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak
yapılmış düzenlemelerdir. Özellikle göz ardı edilen husus şudur:
Her adli yılın açılışında sayın başkanların yaptığı açıklamalarda…
Biz de zaman zaman aynı konuya temas ediyoruz, vatandaşlarımızın
da bu konuda serzenişleri var, her geçen gün davaların sayısı artıyor.
Davaların sayısı artıyor, bu davaların üstesinden gelebilmek
adına da hiç durmadan yeni mahkemeler kuruyoruz. Yeni mahkemeler
kurdukça da, daha beş sene evvel, on sene evvel bitmiş olan adliye binaları
kâfi gelmiyor. Mesela, en yeni biten adliyelerin başında Bursa Adliyesi
gelir. Daha dün denecek kadar kısa
bir süre evvel yapılmış, bitirilmiş olan Bursa Adliyesi bugün kâfi
gelmiyor. Ankara, başkent, bugün adliyeye neredeyse kiralık bina
arayacak hale geldik artan davalar sebebiyle.
O halde, klasik usulle yargının iş yükünü azaltmak
mümkün olamayacağına ve hâkimlerin yetişmesi de çok kolay olmayacağına
göre, mutlaka çağdaş çözüm usullerini hukukumuza kazandırmak gerekmektedir.
Bu konu, alternatif uyuşmazlık çözümleri Avrupa Konseyinin de gündeminde
olan bir konudur ve müteaddit defalar bu konuyla ilgili Avrupa’da
toplantılar yapılmıştır. Biz de katıldık. Daha bir süre evvel katıldığımız
toplantılar var. Bunun yollarından bir tanesi de, işte, bugün bu kanunla,
bu teklifle gündeme getirilen bir kısım yeni usullerdir. İşte, uzlaşma
bunlardan bir tanesidir, diğer iki müessese bununla bağlantılıdır.
Dolayısıyla, bir taraftan yargının iş yükünü azaltabilmek, öbür taraftan
kamu barışını tesis etmek ve benzeri bir kısım sebepler dikkate
alınmak suretiyle bu düzenlemeler yapılmıştır.
Yine, burada bir yanlışlık oldu Sayın Özdoğan,
okuduğunuz maddeyle gerekçe farklı maddelere tekabül ediyor, onu
tavzih etmek isterim.
Şimdi, bir arkadaşımızın sorduğu “savcılar cesareti
nereden alıyor” tarzındaki bir sorudur. Bu soru, keşke sorulmamış
olsaydı diye düşünürüm. Bir hukuk devletinde, hâkimler de savcılar
da kamu adına yetki kullanan herkes cesareti de yasadan alır, gücü,
kuvveti de yasadan alır.
ATİLLA KART (Konya) – Hukuksuzluğun cesaretini
nereden alıyor?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hukuksuzluk da var Sayın
Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Müsaade
ederseniz...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Adam, Bakan!
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan, hukuksuz bir fiilin
cesaretini nereden alıyor? Bunu bilmek istiyorum.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Ben kendi
inancımı söyleyeyim. Bir soru sordunuz...
ATİLLA KART (Konya) – Benim soruma cevap verin.
BAŞKAN – Sayın Kart, lütfen, cevabı dinleyelim. Beğenmeyebiliriz...
Cevabı dinleyelim.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Beğenirsiniz,
beğenmezsiniz, takdir edersiniz, etmezsiniz, ama, Sayın Kart, kusura
bakmayın, yani, sizin arzu ettiğiniz tarzda cevap vermek mecburiyetinde
değilim. Soruyu sordunuz, ben inandığımı söylüyorum.
ATİLLA KART (Konya) – Himayeyi nereden alıyor Sayın
Bakan?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bakan hakkında...
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Savcılar
yetkiyi Anayasa’dan alır, yasadan alır, cesareti de oradan alır.
ATİLLA KART (Konya) – Himayeyi nereden alıyor?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Bunun dışında,
hiçbir yerden, ne hâkim ne savcı cesaret alamaz. Vereceğim cevap budur.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan, himayeyi nereden
alıyor? Onu soruyorum.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Onun dışında
bir husus varsa, İç Tüzük’teki denetim yollarından gitmek suretiyle,
yazılı soru sorarsınız, biz de size cevabını, bugüne kadar verdik,
bundan sonra da vermeye devam ederiz.
ATİLLA KART (Konya) – Başardınız Sayın Bakan, bravo!
Soruyu gene geçiştirdiniz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bakan olmuş, nasıl takipsizlik
kararı veriliyor?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Evet. Yani
benim bu noktadaki söyleyeceğim şeyler bunlardır.
Diğer konularla ilgili olarak, arkadaşlarımızın
sorduğu sorular etraflı izahatı gerektiren sorulardır; süreye
de dikkat ettiğimiz göz önüne alınarak, onlara da yazılı cevap vereceğim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap faslı tamamlanmıştır.
III. - YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Şimdi niye yoklama istiyorsunuz?
BAŞKAN – Şimdi, yoklama isteğinize göre, 20 sayın
milletvekilimizin ismini tespit edeceğiz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Orada da 164 kişi olacak.
Teker teker sayılacak. 164...
BAŞKAN – Sayın Anadol, Sayın Saygun, Sayın Eraslan,
Sayın Kılıç, Sayın Gülçiçek, Sayın Gencan, Sayın Özcan, Sayın Ekmekcioğlu,
Sayın Ayvazoğlu, Sayın Emek, Sayın Kart, Sayın Özkan, Sayın Kesimoğlu,
Sayın Ercenk, Sayın Araslı, Sayın Küçükaşık...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – 20 kişi ayakta olacak.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Yeter, fazla oldu.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Yok, yok, olmadı daha.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Fazla oldu. 20 yeter, 20;
fazlaya gerek yok.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Efendim, eksikse yoklama
düşmüştür, eğer 19 kişiyse yoklama düşmüştür.
BAŞKAN – Sayın Yergök.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Ayaktayız ya…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Hayır efendim, olmaz. Müdahale
ediyorlar burada.
BAŞKAN – Sayın Arz, Sayın Kamacı, Sayın Ünlütepe.
İsimlerini yazdığımız arkadaşlarımız yoklamaya
girmiyor.
Sayın milletvekilleri…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan, yerimden
bir şey arz edebilir miyim?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkana müdahale
etmeyin.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan, yerimden
bir şey arz edebilir miyim efendim?
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Yoklamadan sonra…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Efendim, yoklamadan
sonra…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklamaya geçildi.
Sayın Başkan, olur mu? Yoklama geçildi efendim.
Lütfen… Yoklamaya geçildi.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan, burada
teamül olarak bir uygulama vardır. Ayakta olan arkadaşlarımızın yazım
bitinceye kadar ayakta beklemeleri gerekir, bir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, yoklamaya
geçtik, lütfen…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – İki; eğer ayaktaki arkadaşımız
20 kişiyse, 30 kişiyse yazılır.
BAŞKAN – Efendim, ben ismini okuyup, yazdığım arkadaşımıza
“oturun” diyorum ki dağılmasın.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Biraz daha adam gelsin,
biraz daha adam gelsin! Birkaç kişi daha gelsin!
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Ayakta bekleyecekler.
Bunun başka lamı cimi yok, bekleyecekler. Makine sayacak.
BAŞKAN – Şimdi, ben yoklama işlemini başlatıyorum
ve dört dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlanıldı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, kâğıtları
okursunuz değil mi efendim?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Kâğıtlar okununca göreceğiz
efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Kemal Bey çok heyecanlanıyor bugün.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Göreceğiz, göreceğiz kâğıtları…
(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
10.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/870) (S. Sayısı: 1255) (Devam)
BAŞKAN - Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler de
tamamlanmış olduğundan, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm, 1 ilâ 30’uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Nuri Saygun…
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; önce, bir küçük maruzatımı Başkanıma
iletmek istiyorum: Efendim, az evvel, toplantı yeter sayısını, karar
yetersayısını bulmak için AKP’li arkadaşlarımız geldiler; ama, şu
anda, salonu boşaltmakla meşgul olduklarından…
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Maç var, maç…
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) – …birkaç dakika
izin verirseniz, bu konuşmayı bekletelim, Genel Kurul bir suhulete
kavuşsun ve biz de ondan sonra konuşmamızı yapalım. Şu anda içerisi,
konuşmaya ve dinlemeye müsait değil Sayın Başkanım.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Müsait… Müsait… Sen konuş.
BAŞKAN – Buyurun efendim, siz konuşun.
Değerli arkadaşlar, arkadaşlarımız otursun ve
hatibi dinleyelim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Hayır, giden gider,
gitmeyen burada kalsın Sayın Başkan. Yani, giden de gitsin.
BAŞKAN – Efendim, dışarı çıkmak isteyene mâni olacak
bir müeyyidemiz yok. Yalnız, çıkan arkadaşlar çıkabilir…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Hayır, giden gider Sayın
Başkan, ama, kalanlar da dinlesin.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Burası pazar yeri değil
Sayın Başkan. O arkadaşlar çıksınlar.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) – Efendim, istirham
edersem, süremi de tekrardan alma şansımız olabilir mi? İlk bir dakika… Bu benim
suçum değil, yani salonun pozisyonu yetmedi.
BAŞKAN – Arkadaşlar, oturalım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İsteyen çıksın efendim. Yani,
pazar yeri değil ki burası.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Başkanım, konuşmasına kim
engel oluyor?
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) – Vallahi, kimin engel
olduğunu şu anda salonda olan arkadaşlarım görüyorlar, ciddi bir
hareketlilik içindesiniz. Girerken bir hareketlilikle geldiniz,
ellerinizi kaldırdınız, şimdi çıkıyorsunuz, bilahare sayısal
ihtiyaç duyulduğunda tekrar gelirsiniz.
FİKRET
BADAZLI (
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MEHMET
NURİ SAYGUN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…
Başkanım, sizce konuşmam uygun mu? Yani, ben kendi konuştuklarımı bile anlayamıyorum.
BAŞKAN – Efendim, siz buyurun.
Arkadaşlar, lütfen, hatibi dinleyelim.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu saatinde, ülke için önemli
bir yasayı, ne yazık ki, pek de ciddiyeti olmayan bir ortamda tartışmak
durumunda kalıyoruz. Ben, bu vesileyle gene de yüce Meclise saygılarımı
iletiyorum.
Değerli arkadaşlarım, şu görüşmekte olduğumuz
kanun teklifi, az evvel, teklifi veren Bekir Beyin de açıklamalarından
görüleceği üzere aslında bir takiye unsurudur. Bu bir kanun teklifi
değildir, bu bir Hükûmet tasarısıdır, ama, Hükûmet tasarısı, daha önce,
170 kanunda 700 maddeyi değiştirir nitelikteydi, altından kalkılamadı,
iş bu hale getirildi ve bu maddeler alındı, taşındı, adına da “teklif”
dendi, biz de şimdi, aslında tasarı olan, ama söylemde teklif olan bir
yasa teklifini görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu teklifin görüşmeye
açılmasından az önce bir usul tartışmasını gündeme getirmeye çalıştık.
Çünkü, bu yasanın, Tüzük’ümüzün 91’inci maddesinde belirtilen temel
kanunlar niteliğinde olmadığını iddia ettik, ama bir şekilde ifade
etme şansımız olmadı. Usul yönünden konuşma süresinin daha önce
kaçırılmış olduğu iddia edildi. Ama, şu kürsüye gelmişken, zabıtlara
geçme düşüncesiyle bir şeyi ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bizim İç Tüzük’ümüzün, yani,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük’ünün 91’inci maddesini açıp bakarsanız,
orada, özellikleri taşıyan kanunların ve İç Tüzük’ün, bütünüyle veya
kapsamlı olarak değiştiren kanunlara temel kanun denildiğini görürsünüz.
Şimdi, burada bir siyasi iradeyi bir köşeye koyalım ve hep beraber
bir bakalım. Bütünüyle hangi yasaların üzerinde bir değişiklik yaşıyoruz
veyahut kapsamlı olarak nasıl bir değişiklik yaşıyoruz? Ne bütünüyle
bir yasayı değiştiriyoruz ne kapsamlı bir yasa değişikliği söz konusu.
Eğer, 91’inci maddenin bu açık ifadesine rağmen, siz, bunu buraya Danışma
Kurulu kararıyla veyahut herhangi bir şekilde temel kanun olarak
getiriyorsanız, o zaman, yaptığınız külliyen yanlış. Bunu, Adalet
ve Kalkınma Partisinin, milletvekili arkadaşlarımın önemli bir
bölümünün bildiğini de ben iyi biliyorum. Ama, siyasi gerekçelerle,
böyle bir dayatmacayla bunu önümüze temel yasa olarak getirdiniz.
Değerli arkadaşlarım, bu yasanın ilginç bir de
tarihi var. Geçen hafta Adalet Komisyonunda görüşmeleri yaparken
Türkiye Barolar Birliğinin Başkanı da geldi. Zabıtlar var ve Adalet
Komisyonu üyesi arkadaşlarım bunu çok iyi duymuşlardır. Türkiye
Barolar Birliği Başkanının sözleri aynen şöyle: “Benim, bu düzenlemeden,
böyle bir çalışmadan hiç haberim olmadı. Bu sabah öğrendim, Komisyona
geldim.” Sayın Başkan, Sayın Komisyon Başkanım, Sayın Adalet Bakanım
ve özellikle o Komisyonun üyeleri, değerli arkadaşlarım; siz, sivil
toplum örgütlerine, meslek odalarına, eğer, onlarla ilgili bir kanunla
ilgili bilgi vermiyorsanız, onları çağırmıyorsanız, neyi, kimden
kaçırıyorsunuz? Yani, Türkiye Barolar Birliği Başkanının gelip
bu yasayla ilgili görüşlerini orada ifade etmesi doğru olmaz mıydı?
Ama, siz, bunu bile içinize sindiremediğiniz için, böyle bir uygulamanın
içine girdiniz.
Arkadaşlarım, yasayla ilgili bir hükmü sizlerle
paylaşmak istiyorum, ama, herkes bir sohbet toplantısında olduğu
için sadece dinleyenlerle paylaşabiliyorum.
Değerli arkadaşlarım, yeni değişiklikler var
bu yasada. Bunların en önemlisi de, hükmün açıklanmasının geri bırakılması.
Şimdi, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının birtakım koşulları
var. Bu koşullardan bir tanesi, kamunun uğramış olduğu zararın giderilmesi.
Değerli arkadaşlarım, biz, bu filmi bir kere daha
yaşadık. Bu senaryoyu, biz, burada, bir kere daha gördük. Ceza ve güvenlik
tedbirleriyle ilgili yasanın 110’uncu maddesiyle ilgili, Komisyonda
bir çalışma yaptık ve belli bir yaşın üstündeki, kısa süreli hürriyeti
bağlayıcı cezadan mahkûm olmuş olanların cezalarının evde çekilmesi
için biz düzenleme yaptık. Hatta, ona, basında, kamuoyunda “Erbakan’ın
affı yasası” dendi. Biz oraya bir hüküm ilave ettik, dedik ki: “Kamuya vermiş olduğu zararı
karşılaması koşuluyla...” Sonra, siz, allem ettiniz kallem ettiniz,
getirdiniz, bu, kamuya vermiş olduğu zararın karşılanması koşulunu
kaldırdınız. Ama, hiçbir rahatsızlık duymadan getirdiniz, şimdi,
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla ilgili bölüme aynı
maddeyi bir daha koydunuz, “Kamunun uğradığı zararın giderilmesi
koşuluyla...” Şimdi, merak ediyorum, hangi süreç içinde, ne zaman gene
bu maddeyi getirip bir değişikliğe tabi kılacaksınız ve “kamunun
uğradığı zararın giderilmesi” şıkkını ne zaman kaldıracaksınız,
bunu merak ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, şu kürsüden aşağı yukarı
her konuşmamızda aynı şeyleri tekrar eder hâle geldik. Lütfen…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Yani, ezberiniz devam
ediyor.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) – Sizler bu kadar yanlış
yaptığınız müddetçe, biz, her şeyi tekrar söylemek zorunda bırakılıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Ceza Yasası’nı değiştirdik,
külliyen. Ceza Usulü’nü değiştirdik, daha birçok değişiklik yaptık;
ama, bu yaptığımız değişikliklerin temelinde bir gerekçesi vardı:
Efendim, ne olursa olsun, bu yasalar geçmişte çok değişiklik görmüş,
biz bu değişikliklerle bu kadar yıpranmış bir yasayı ortadan kaldıralım,
yeni bir yasa getirelim. Bu gerekçe doğru olabilir arkadaşlarım,
ama, bu gerekçeye dayalı olarak yapmış olduğunuz yeni Ceza Yasası’nın
dört defa değişikliğe tabi olduğunu ve bunun beşinci değişiklik
olduğunu bir kere daha size hatırlatmak istiyorum.
Hele bir 61’inci maddemiz var. Bu 61’inci madde, değerli
arkadaşlarım, iki defa, yasa çıktığından bu yana değişiklik gördü.
Bugün bu yasada aynı 61’inci maddeyi üçüncü defa değiştiriyoruz.
Şimdi, yani, yıpranmış, kırk senelik, altmış senelik yasalar yıpranmış,
beş on değişiklik görmüş, yeni baştan yasa yapalım, dediniz; ama, getirdiğiniz
konumda bu yasayı durmadan değiştirmekle uğraşıyorsunuz.
Bir de, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili
arkadaşlarım, şu kürsüden konuşan arkadaşlarımın hep söyledikleri
bir söz var: Efendim, zarara uğrayanların maddi zararları telafi
edilecek. Bu yönde hukuk açık, yargı açık gibi iddialar var.
Değerli dostlarım, hiç kimse, hukukta, kişilerin
uğramış olduğu maddi zararı ortadan kaldıracak bir düzenleme yapma
hak ve yetkisine zaten sahip değildir. Bu konuda biz bu hakkı tanıdık
derseniz, yanlış söylersiniz. Siz, böyle bir hakkı vatandaşın elinden
alma hakkına sahip değilsiniz. Ama, burada bir şey daha söylüyorsunuz,
hep söylediğiniz maddi zararın telafisi. Az evvel arkadaşlarım
söyledi; yanında eşiyle birlikte bir yerde yürümekte olan bir insanın
üçüncü bir kişi tarafından taciz edilmesi, rahatsız edilmesi gibi
bir olayda bu kişinin ilgili yargıya başvurduğunda, sizin bu yeni
getirmiş olduğunuz düzenlemeler gereğince…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) – …yeni getirmiş olduğunuz
bu düzenlemeler gereğince bu kişi hakkında iddianame tanzim edilmeyebilir.
İddianame tanzim edilmediği takdirde… Siz, Ceza Yasası’nda bir de farklı
bir değişiklik yarattınız, şahsi dava hakkını Ceza Yasası’nın genel
şablonundan çıkarttınız. Peki, arkadaşlarım, bu, tacize uğramış
olan insan, eğer iddianamenin tanzimine gerek duyulmadığı hallerde,
şahsi dava yoluna da gidemeyeceğine göre, uğramış olduğu bu haksızlığın
karşılığını -ekonomik karşılıktan bahsetmiyorum, siz, burada hep
onu söylediniz- uğramış olduğu manevi zararını, o uğramış olduğu
eziyeti, üzüntüyü, sıkıntıyı, ancak ve ancak bu eylemi gerçekleştiren
kişinin tecziyesi suretiyle tatmin edebilir; ama, siz, bu yolu kapattınız.
Bu düzenlemeyle, artık böyle bir yol yok. Bu nereye götürür bizi değerli
arkadaşlarım?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Saygun, son cümlenizi alayım efendim.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
Eğer Türkiye’de suç işlemeyi ve suç işleme alışkanlığını
yakalamış olan insanların bu ve benzeri düzenlemelerle her gün biraz
daha önlerini açar, onları biraz daha özgürleştirirseniz, bu nitelikteki
bir özgürlüğü onlara tanırsanız, bir özgürlüğü birilerinden yoksun
bırakırsınız. Bu ülkede namusuyla, şerefiyle, onuruyla, suç işlemeden,
hayatlarını düzgün bir şekilde idame ettiren insanların önemli
bir özgürlük sahasına başkalarının müdahale imkânını verirsiniz.
Bu doğru olmaz. Bu, bu ülkede kaos yaratır, sıkıntı yaratır.
Birinci bölümünü konuştuğum bu düzenlemenin,
size göre yasa teklifinin, bize göre tasarının tümünü onaylamıyoruz,
tümü toplumumuza uygun bir düzenleme değildir. Bu, Ceza Yasası’nın
bütünlüğünü bozucu niteliktedir. Bu uygulamaların yarın öbür
gün zararlarını göreceğiz.
Sözlerimi bitirirken, son, şunu söyleme ihtiyacı
duyuyorum: Bu söylediklerimizi sayısal çoğunlukla muhtemelen
dikkate almayacaksınız, yine bildiğinizi yapacaksınız; ama, birkaç
ay sonra, biz bu kürsüye çıkacağız -bu gece yapmış olduğunuz bu değişiklikleri
siz bir kere daha değiştirmek zorunda kalacaksınız- biz o zaman bunu
söyleyeceğiz; ama, hayret, sanıyorum, biz, bunları o zaman da söylesek,
siz yine böyle gitmeye devam edeceksiniz. İktidar size yakışmadı
diye düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Saygun.
Şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık…
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, gerçekten de ilginç bir temel yasayı görüşüyoruz,
adı belli olmayan ve bize, hukuk eğitimimizde, öğrenimimizde şimdiye
kadar “temel yasa ve yasa nedir” kavramlarıyla, hukuk fakültesi öğrencilerine
sorduğumuzda ne cevap verebileceğini bilemediğimiz bir yasayı,
temel yasa olarak görüşüyoruz; ama, bundan daha da ilginç bir şey
var, dört yıldan beri, -artık, dördüncü yılımızı bu Parlamento olarak
doldurduk- ama, dört yıldan beri benim gördüğüm bir şey var; biz, bu Parlamentoda
sadece ve sadece af yasaları çıkartmakla meşgul bir hale geliyoruz.
Hem hukuki af yasaları çıkartıyoruz hem ekonomik af yasaları çıkartıyoruz.
Af yasaları yetmiyor, öyle bir noktaya geliyoruz ki, Türk ceza sisteminde
ve Türkiye’de tüm ceza kanunlarında, özel ceza kanunlarında ne kadar
suç varsa, onların suç olma niteliğini ortadan kaldırarak, o suçlardan
yargılanan bazı insanların kurtarılması için çok büyük çabalar
sarf ediyoruz.
Benden önce konuşan tüm Cumhuriyet Halk Partisi
Grubundaki arkadaşlarım dediler ki: “Biz sabah saat 10.30’da geliyoruz,
gece saat 11.00’e kadar burada çalışıyoruz.” Evet, Adalet Komisyonunda
gerçekten de bu çalışmalar var. Kaçakçılık kanunu daha bugün bitti.
Ama öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki, bir taraftan, bakıyorsunuz
“etkin pişmanlık” adı altında “ver parayı kurtul cezadan”, şimdi buraya
geliyoruz, yine “uzlaşma” adı altında, cumhuriyet savcısının iddianameyi
ertelemesi ya da hâkimin hükmü ertelemesi adı altında, parayı basanın
hiçbir şekilde suçlanamayacağı, mahkemeye giremeyeceği, yargılanamayacağı
bir hukuk sistemine doğru hızlı adımlarla gidiyoruz arkadaşlar.
Bu teklif, Adalet Komisyonunda görüşülürken eski
bir hikâyeyi anlattım, fıkrayı anlattım. Bunu da herkese bir kere daha
anlatmak istiyorum. Bir gariban adam varmış, ama, ensesi bayağı kalınmış,
-bazı ensesi kalın arkadaşlarımız var- bir tane de zengin, şımarık
birinin çocuğu varmış; yanında giderken, enseyi görmüş, canı bir
tokat atmak istemiş, bir tane tokat atmış; adam kadıya şikâyet etmiş
-devirler eski ya- kadı demiş “Ne oldu, suç nedir?” “Ya, bir şey değil,
işte, ensesi çok meydandaydı, aşka geldim bir tane tokat attım.” demiş.
“İyi, 5 akçe” demiş kadı. Vermiş parayı çıkmışlar. Gidiyorlar, gariban,
parayı mı alsın, yediği tokada mı üzülsün? Zengin bir tane daha patlamış.
“Ne oldu” demiş. “Ne olacak ya, sende bu ense, bende bu para, burada
da bu kadı varken, daha çok, ben, senin ensene bu tokadı atarım.” demiş.
Şimdi, arkadaşlar, getirdiğimiz düzenlemelerin
tümü bu. Parası olanın Türkiye’de her türlü suçu işleyebileceği,
insanları tahakküm altına alabileceği yasal düzenlemeler getiriyoruz.
Öyle düzenlemeler getiriyoruz ki, Türkiye’de artık, kolluk kuvvetleri
yerine, mafyanın, uzlaştırma bürolarını kurabileceği ve suçtan
zarar gören gariban insanlara, parası
olan insanların isteğiyle ve para gücüyle beraber, mafyanın, insanları
uzlaştırmak için devreye gireceği
yeni bir sürece çok hızlı adımlarla yol alıyoruz ve bu olacak, bu başımıza
gelecek. Uzlaştırma hükümleriyle gelecek, şikâyetten vazgeçirme
hükümleriyle gelecek. Hepsi gelecek.
Şimdi, arkadaşlarımız diyor ki: “Biz bunların gerekli
önlemlerini aldık.” Hayır arkadaşlar, siz onların gerekli önlemlerini
almadınız. Siz, bu teklifler verilirken her şeyi serbest bırakarak,
sadece güçlünün istediğini yapabileceği bir düzenleme getirmeye
çalıştınız. Sadece, komisyonlardaki bizim eleştirilerimiz ve kamuoyu
baskısıyla cezalardaki sınırlar düzenlendi; sadece onlar oldu.
Şimdi, deniyor ki “Efendim, üst sınırı iki yıl ve
daha aşağıdaki hapis cezaları…” Değildi. Hükmün açıklanmasının
ertelenmesi bu muydu? Hayır, değildi. Bizim tepkimiz üzerine bu
geldi. Yani, öyle bir noktayı söylüyorsunuz ki, siz, tamamen, herkese
eşit, adalet getirecek, gariban çocuklar, işte, mahkemelerde uğraşmayacaklar;
savcı bakacak, çok iyi kolluk görevlerini yerine getirecekler, bu
işler çözülecek diye düşünüyorsunuz. Değil arkadaşlar.
Bakınız, şu anda 170 kanunda esas amacımız ne bizim? 170 özel yasada ceza
düzenlemelerini içeren değişiklikleri yapmak istiyorduk biz ve
şu anda Yargıtay bu düzenlemeler yapılamadığı için dosyaların incelemesini
erteledi. Öyle mi? 2006 yılı sonuna kadar ertelemişti, 2007 sonuna kadar
şimdi erteledi özel kanunlardaki cezaları ertelemesini…
Şimdi, siz bu düzenlemeyi getiremiyorsunuz,
Türkiye’nin acil ihtiyacı var diyorsunuz. Neyi getiriyorsunuz? İddianamenin
ertelenmesi Türkiye’nin acil ihtiyacı mı? Hükmün açıklanmasının
ertelenmesi acil ihtiyaç mı? Evet, bazıları için öyle, çünkü…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, konuşmanızı toparlayın.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) – Bazıları için öyle,
çünkü, bazı arkadaşların, bazı kamu görevlilerinin gerçekten de
cumhuriyet savcılıklarında, bazılarının taa Yargıtay Başsavcılıklarında
soruşturma dosyaları var. Elbette onlar ortadan kalkacaklar, amaç
bu, amaç bu. Bunları herkes biliyor artık. Tartışma da bu ve artık vazgeçin,
ne olur vazgeçiniz. Bakınız, ne olur vazgeçiniz. Bu parası olanlar
bugün sizi esir aldılar, yarın suratınıza bakmazlar emin olun.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Küçükaşık.
Şahsı adına, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; birinci bölümün üzerinde şahsım adına görüşlerimi
açıklamak üzere söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, burada yapılan konuşmalarda bir konunun
üzerinde özellikle duruluyor. Nedir? Gariban, efendim, ceza alacak,
zengin olan parayı verip kurtulacak, işte, garip olan da cezayı alacak,
mahkûm olacak; böyle bir sistemi getiriyorlar diye bunun altına
özellikle vurgu yaparak, altını kalın kalın çizgilerle çizerek,
zenginleri koruyan, garipleri, efendim, sıkıntıya sokan bir düzenleme
getiriyor. Var mı öyle bir şey? Yok. Neden yok? Çünkü, buradaki kapsama
giren suçlara baktığınız zaman, sokakları suçlularla dolduracak
suç tiplemeleri veya kapsam itibarıyla giren suçlar bunları kapsamıyor;
bir.
İki: Ceza Kanunu’nun uygulamasına baktığınız
zaman, farklı bir manzara çıkıyor. Ben size buradan okuyacağım. Bakın,
50’nci madde, Ceza Kanunu’nun, aynen okuyorum: “Kısa süreli hapis cezası,
suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde
duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;”
a) Adlî para cezasına,”
Mahkeme yargılama yaptı, sanığın durumuna baktı,
kişiliğine baktı, ekonomik, sosyal durumuna baktı, dedi ki -bir yıla
kadar olan hapis cezalarıdır kısa süreli hapis cezaları- ben senin
cezanı para cezasına çeviriyorum, dedi ve adli para cezasına
hükmetti. Şimdi, bu para cezasına çevrilen kişinin zengin olduğuna,
fakir olduğuna, şuna buna bakmıyor. Mahkeme, bunun daha yararlı
olacağına kanaat getirdi, verdi. Biz, burada, şimdi, bu adam zengindi,
parayı bastı, hapis cezası alacak yerde adli para cezasına cezasını
dönüştürdü mü diyeceğiz?
“b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen
iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesine,
c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi
sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim
kurumuna devamına,”
Ve devam ediyor: Birtakım seçenek yaptırımlara,
kısa süreli hapis cezalarının çevrileceğine karar verebilir.” Bunun
kim kararını verecek? Mahkeme karar verecek. O zaman biz buradan
hareketle, Ceza Kanunu’muzda böyle bir şey var, bu düzenlemeler parayı
basana adli para cezası veyahut da hapis cezasının dışında başkaca
seçenek yaptırımların uygulanmasına imkân mı veriyor diyeceğiz?
Böyle bir şey demeye imkânımız var mı? Yok.
Öte yandan, bakın, 51’inci madde, hapis cezasının
ertelenmesi maddesi: “İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az
süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası…”
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Oralarda mahkûmiyet var!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, bir şey söylüyorum,
bir şey söylüyorum.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Hüküm var oralarda, hüküm!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Mahkûmiyet veriyorsun ve
bunun cezasını erteliyorsun. Orada garibanın… Ertelemek mecburi
mi? Değil. Neye bağlı? Mahkemenin takdirine bağlı. Şimdi, zengin
bir adamın cezası ertelendi, fakir olanın cezası ertelenmediği
zaman, biz, buradan hareketle, kalkıp bu adam zengindi, bu suçlu, sanık
zengindi de onun için mahkeme bunun hapis cezasının ertelenmesine
karar verdi mi diyeceğiz veya ertelemediği zaman, ertelenmemesinin
sebebi bu muydu diyeceğiz? O zaman, her kanun maddesinin altında
biz farklı niyetler ararız, farklı gölgeler, farklı korkuluklar ararız.
Bu bizi hakikatten uzaklaştırır.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Biz arıyoruz.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu nedenle, yanlış bir düzenleme
değildir bu getirilen üç temel müessese. Doğru, yararlı, hukukumuzda
faydası uygulamayla açık ve net görülecek müesseselerdir; bir.
İkincisi, burada konuşan değerli arkadaşım dedi
ki: “Barolar Birliğinin bundan haberi yoktu.” Şimdi, ben alt komisyonda
çalıştım. Alt komisyonda, Barolar Birliği adına Barolar Birliği
Genel Sekreteri Avukat Sayın Güneş Gürseler Bey geldiler, alt komisyonda
kendileriyle ilgili kısımda görüşlerini, kanaatlerini serdettiler,
ondan sonra da izin alıp gittiler ve kanaatlerini de burada sergilediler.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Tutanakta yazıyor,
niye cevap vermediniz? Sen oradaydın, niye cevap vermedin?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, bir şey söylüyorum.
Ben alt komisyonda çalıştım, imzası da burada var. Komisyona katılan
bürokratların veya sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin de imzası var, Barolar
Birliğinin de haberi var. Barolar Birliği Başkanının, Genel Sekreterinin
nereye gittiğinden haberi olmayabilir, onu bilemiyorum.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Hayır, sen niye cevap
vermedin o zaman?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onlar… Onu söyledi mi bilmiyorum,
ama benim bildiğim bir şey var. Bizim yaptığımız çalışmada bu arkadaşlarımız
geldiler, kanaatlerini söylediler.
Bir başka örnek söylendi. Eşinin yanında dövülen
bir adamla ilgili dava, kamu davası…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – O zaman niye cevap
vermedin? Niye cevap vermedin o zaman?
Adam geldi, komisyonda söyledi bu lafları.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Eşinin yanında dövülen
bir insanla ilgili, karısının yanında dövülen bir erkek… Bu, dava
açtı. Efendim, bu, kamu davasının açılmasının ertelenmesine giriyor,
ben senin için dava açmıyorum diyebilir mi? Efendim, der. Siz dövdünüz,
kolunu kanadını kırdınız, bunu der. Böyle bir şey yok. Bakın, 86’ncı
madde ne diyor, okuyorum birinci fıkrasını: “Kasten başkasının vücuduna
acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına
neden olan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası…” Kamu davasının
açılmasının ertelenmesi nerede? İki yıla kadar… Sadece kasten yaralamanın
ikinci fıkrası buraya giriyor, diğerleri buraya girmiyor. Maddeleri
saptırarak, farklı anlamlar yükleyerek konuyu takdim edersek, bundan
amaçlanan fayda hasıl olmaz diyorum. Bu toplumun yararına, hayrına
olan düzenlemelerdir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.
Şimdi, on beş dakika süreyle soru-cevap işlemini
başlatacağım.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Bakanım, hükmün açıklanmasının
ertelenmesiyle kamu davasının ertelenmesi… Çok net, teknik olarak…
Bununla ilgili getireceği faydaları almak istiyorum.
Bir de, teklifin 44’üncü maddesiyle yapılan değişiklik,
5402 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesine fıkra eklenmesi. Buradaki anlam nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Ben, Sayın Bakana, biraz evvel sorduğum soruyu,
Sayın Bakanın önergeme verdiği cevaptaki ifadelere dayanarak
tekrar sormak istiyorum.
Sayın Bakan, 31/5/2005 tarihli önergeme verdiğiniz
cevabı söylüyorum, okuyorum, aynen okuyorum: “Sözü edilen dosyada
Bakan hakkında -aynen ifade bu- 5/8/2003 tarihli, 2003/551 karar sayılı
ek takipsizlik kararı”ndan söz ediyor. Sayın Bakan, milletvekili seçildikten
on ay sonra verilen bir takipsizlik kararından söz ediyorum.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Aynı soru Sayın
Başkan, aynı soru.
ATİLLA KART (Devamla) – O dosya içinde, yargılama
yapıldığı, diğer milletvekilleri hakkında, dört milletvekili hakkında
tefrik kararı verildiği, ilgili savcının bilgisi dahilinde. Yani,
gözden kaçacak, atlama yapılacak bir şey yok. Ben, bu ilgili savcı
bu cüreti nereden buluyor derken bunu kastediyorum Sayın Bakan. Neresinden
bakarsanız, on beş yıllık kıdemi olan bir savcıdan söz ediyorum. Bu
savcı, Anayasa ihlali yapmak pahasına bu cesareti, bu cüreti nereden
alıyor, bu himayeyi nereden alıyor? Buna cevap vermenizi istiyorum. Bu noktada, polemik
yapmadan soruma cevap vermeniz gereğini bir kez daha hatırlatıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.
Sayın Kılıç, buyurun efendim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)- Sayın Başkanım, aracılığınızla
Sayın Bakana iki sorum olacak.
Sayın Bakan demin sorulara cevap verirken, bunun
bir zorunluluktan kaynaklandığını, kamu barışının tesisinin gerekli
olduğunu, yargının iş yükünün fazla olduğunu, bunların giderilmesi
gerektiğini belirtti.
Sayın Bakanım, şimdi şöyle bir soru yöneltmek istiyorum:
Haksızlığa uğrayan bir kişi eğer yargıdan yeteri kadar destek görmezse,
yani kendisinin hakkını korumakla ilgili cumhuriyet savcısı dava
açmazsa, bu durumda adaletin gerçekleştiğine inanmayan kişi kendi
hakkını kendi aramak yoluna gittiğinde, o zaman bizim ülkemiz suç
cennetine dönmez mi? Çünkü, adaletin gerçekleşmediğine inanan insanlar
kendi haklarını kendileri aramak yoluna gidecekler. Bu bir.
İkincisi: Devlet olarak yargının iş yükü fazla diye
suçluları özendirici yasalar çıkartırsak, o zaman ülkemizdeki
bu suçla mücadeleyi nasıl sağlayacağız?
Son olarak da… Ben, şunu özellikle açıklarsanız
çok memnun olacağım. “Hükmün açıklanmasının ertelenmesi” diye
23’üncü maddede bir düzenleme getiriliyor. Şimdi, ortada açıklanan
bir hüküm olmadığına göre, bundan nasıl “hüküm” diye bahsedebiliyoruz?
Bunu da açıklarsanız çok memnun olacağım.
Saygılar efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıç.
Buyurun Sayın Eraslan.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum.
Şimdi, mahkeme kadıya mülk değil, hiçbir makam hiç
kimseye kaim değil. Dünya ölümlü, gün akşamlı. İleride, Sayın Bakan,
Bakanlıktan ayrıldıktan sonra, ayrıldığınız dönemde, yolda eşiniz
hanımefendiyle giderken, birisi sizi darp etti. Raporunuz var, dövüldüğünüze
dair tanıklarınız var. Şikâyette bulundunuz cumhuriyet savcısına,
kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verdi. Gideceğiniz
yolu bana anlatır mısınız? Hakkınızı nasıl arayacaksınız?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Eraslan.
Sayın Ünlütepe, buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Bu tasarıyla
birlikte 5237 sayılı Ceza Kanunu’nda ciddi değişiklikler yapıyoruz.
Bunlardan bir tanesi de, 191’inci maddede değişiklik yapıyoruz. Yani,
kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek
veya bulundurmak.
Sizin de takdir edeceğiniz gibi, 5237 sayılı Yasa,
2004 yılında kabul edilmiştir ve yürürlüğe girmiştir. Şimdi bu Türk
Ceza Kanunu’nda dördüncü sefer bir değişikliğe gidiyoruz. Yasalarda bu kadar
çok ve aceleci değişiklik, toplumun siyasî iktidara olan güvenini
sarsar mı? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe.
Başka soru yok.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu kanun teklifiyle
gündeme getirmeye çalıştığımız veya yasalaşmasını arzu ettiğimiz
müesseseler, başta da ifade etmeye çalıştım, bir alternatif uyuşmazlık
çözümüdür. Bize mahsus da değildir. Bunu anlatmakta zorlanıyoruz.
Ben diyorum ki: En gelişmiş ülkelerde dahi yargının iş yükünü azaltabilmek
adına alternatif uyuşmazlık çözümleri aranıyor. Bu çözümlerin içerisinde
bugün bizim getirdiğimiz hususlar da var ve birçok ülkede de uygulanıyor.
Uygulandığı için bizim de ceza hukuk sistemimiz içerisine bu müesseselerin
kazandırılmasında hem yargının iş yükünü azaltmak hem toplumsal barışı
sağlamak hem kamu düzenini tesis etmek hem suç işlemiş olan kişiyi
rehabilite etmek gibi sayısız faydaları olan müesseselerdir. Uygulamayla
faydası Batı’da ortaya çıkmış olan müesseselerdir. Biz de bunlardan
istifade etmek için bunları getirmiş oluyoruz.
İkinci olarak Sayın Kart’ın sorduğu soru: Kendisi
bize soruyu sormuş, biz de cevabını orada vermişiz. Eğer o soru tatmin
etmiyorsa bir defa daha sorar, biz de, yine mevcut kayıtlarımız içerisinde
ne tip bir bilgi varsa o bilgileri kendisine memnuniyetle veririz.
Bugüne kadar bize soru sorup da cevabını vermediğimiz hiçbir
soru yoktur. Tekraren ifade ediyorum: Hâkimlerimiz de, savcılarımız
da cesareti, yetkiyi yasalardan, anayasalardan alır, hukuktan
alır, onun dışında başka bir yerden alamaz. Eğer, onun dışında başka
bir durum söz konusu ise, şikâyet müessesesi var, başka türlü denetim
konuları var.
Şimdi, bu getirdiğimiz yasalarla, Sayın Kılıç,
suçluları özendirmek gibi bir durum asla söz konusu değil. Siz de biliyorsunuz
ki, suçluların Türkiye’de biraz cesaret bulmasının sebebi sık sık
çıkarılan aflardır ve hep beraber bundan şikâyet ediyoruz ve bir daha
bu konularla ilgili af getirilmesin diye her defasında bu konudaki
kararlılığımızı vurguluyoruz. Yani, cumhuriyet kurulduğundan
bu tarafa seksen üç sene içerisinde, -kırk sekiz diye biliyorum,
belki daha fazladır- her on sekiz ayda, her yirmi ayda bir af çıkarılırsa,
o takdirde bir kısım insanlar suç işlemekte kendilerini daha cesur
hissedebilir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Bakan, bu da üstü
örtülü bir af değil mi?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Onun için,
bundan sonra ümit ederim ki hiçbir parlamento ceza hukukuyla ilgili
bir af kanunu gündeme getirmez. Bunun zararlarını hep beraber çekiyoruz.
Yani bugün, toplumda bazı insanlar kendilerini çok cüretkâr hissediyorsa,
getirilen bu Ceza Kanunu’ndan değil, geriye dönük çıkarılan aflardandır.
Birincisi budur.
İkincisi: Ceza infaz sisteminde yüz gün ceza alıyor,
kırk gün yatıyordu. Dolayısıyla, adamın girdiğiyle çıktığı bir oluyordu.
Bu da belli ölçüde yine bir ikinci af durumu. Siz de biliyorsunuz ki,
getirdiğimiz sistemle bunu üçte 2’ye çıkardık ve nitekim, eskiden
bu kanunlar yürürlüğe girmezden evvel, cezaevlerinde hükümlü ve
tutuklu sayısı yılda 5 bin artarken, son üç dört ay içerisinde 14
bin-15 bin artmıştır. Şu an 68.500 civarında, cezaevlerinde, hükümlü
ve tutuklu vardır. Eğer cezaların artması ve içeride kalma süresinin
uzatılması suçun önlenmesinde bir tedbir ise, biz, sizlerle beraber
bu tedbiri getirmeye çalıştık. Halbuki, siz de biliyorsunuz ki,
suç olgusu tek başına ceza hukuku tedbirleriyle önlenemez. Bunun
belli bir dahli vardır, belli bir müessiriyeti vardır her suç bakımından.
Nitekim, en çok gündemde olan konuların başında töre cinayetleri
var. Mahkemelerimiz ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarını da
veriyor, ama buna karşılık, maalesef, kültürden, töreden ve başka
türlü sebeplerden kaynaklanarak her gün, neredeyse, gazetelerde
bir töre cinayetine, maalesef, şahit oluyoruz. O nedenle, bu getirdiğimiz
bugünkü düzenlemede, tam tersine, suçlara serbestiyi getiren değil,
suçları bu anlamda caydırmaya yönelik önemli tedbirler içermektedir.
Onun için, bunun kamuoyu tarafından bilinmesinde fayda vardır.
Üçüncüsü: Yargı dediğimiz zaman, yargının üç tane
ayağı var. Bir tarafta cumhuriyet savcıları, öbür tarafta hâkimlerimiz,
beri tarafta da savunma. Dolayısıyla, savcılarımız da netice itibarıyla
yargının bir parçasıdır. Yani, yargılama bir ölçüde onunla beraber
başlıyor. Savcılara güvensizlik gibi bir durum söz konusu olmayacağına
göre, bugün burada dile getirilen hususlar getirdiğimiz teklifle
varit olan hususlar değil, biraz speküle edilmiş olan hususlardır. Eğer
savcının kararını veya bir hâkimin kararı beğenilmiyorsa, sizi
tatmin etmiyorsa, kanun yolları var, itiraz yolları var, temyiz yolları
var. Onun için, somut olarak verdiğiniz misallerdeki hususların hiçbirisi
getirdiğimiz düzenlemeler açısından, şu an tartıştığımız düzenlemeler
açısından varit olan hususlar değil. Bunun kamuoyu tarafından bilinmesinde
fayda vardır.
Diğer hususları yazılı olarak cevaplayacağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – İki dakika var efendim, cevap
versin.
BAŞKAN – Soru-cevap faslı tamamlanmıştır.
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yoklama istiyoruz efendim, oylama yapacaksınız herhalde.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Yok ki. Yirmi kişi yok arkadaşlar.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) – Var, var.
MUHARREM
KILIÇ (
BAŞKAN
– Efendim, Sayın Başkan, henüz bir oylama olmadığı için…
SALİH
KAPUSUZ (
ŞEVKET
ARZ (
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan, bu, hakkın
suistimalidir.
BAŞKAN – Oylamaya geçmiş değiliz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Emin ol, bu, hakkın suistimali.
Biraz önce oylama yapıldı.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Biz, oylamaya geçmenizi
bekliyoruz efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Geçmediniz efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ayakta bekliyoruz biz. Bir
şey yok.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Oylamaya geçilmedi
efendim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) – Gelecek sene bu zaman
millet de yoklama yapacak.
BAŞKAN – Efendim, arz ettim Sayın Başkana.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Estağfurullah.
BAŞKAN – Oylamaya geçmeden önce…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır, biz bekliyoruz,
siz devam edin efendim.
BAŞKAN – …istenebileceği için, öyle bir şeyimiz yok şu anda prosedürümüzde.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Biz bekliyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Rahatsız olmayın efendim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Bekliyoruz biz.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Ayakta da dururuz biz. İç
Tüzük’te “oturulur” diye bir kural yok.
BAŞKAN - Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa
o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
Şimdi 1’inci maddeyi okutuyorum:
ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ
MADDE 1-
BAŞKAN – Madde üzerinde 1 adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin…
BAŞKAN - Sayın Başkan, önerge biraz uzun, lütfen buyurun.
[AK Parti sıralarından alkışlar (!), CHP sıralarından gürültüler]
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Olsun, bir sıkıntımız
yok efendim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Olsun, olsun.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan, Genel Kurulda
böyle bir ayakta bekleme usulü yok yoklamanın dışında.
BAŞKAN – Efendim, önerge ikibuçuk sayfa.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Olsun, olsun.
SALİH KAPUSUZ (
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sayın Başkan, arkadaşlar belki saygı duruşunda
durmak istiyorlar.
“…Kanun
Teklifinin 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem Kılıç
|
Yüksel Çorbacıoğlu |
Mehmet Küçükaşık |
|
Malatya |
Artvin |
Bursa |
|
Feridun Ayvazoğlu |
Atilla Kart |
|
|
Çorum |
Konya” |
|
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bir şey söylüyorsan
gülme o zaman, sırıtma! Ayıp oluyor yani!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Efendim… Efendim…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bizimle dalga
mı geçiyorsun!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Efendi ol! Dalga geçilecek
bir durumda olduğun için geçiyoruz.
Ne var yani! (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ayıptır be!
BAŞKAN – Sayın Demirbağ, lütfen…
“Madde 1- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunun 61 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 61.- (1) Hakim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun
ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni
tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı
belirler.
(2) Suçun olası kastla ya da bilinçli taksirle işlenmesi
nedeniyle indirim veya artırım, birinci fıkra hükmüne göre belirlenen
ceza üzerinden yapılır.
(3) Birinci fıkrada belirtilen hususların suçun
unsurunu oluşturduğu hallerde, bunlar temel cezanın belirlenmesinde
ayrıca göz önünde bulundurulmaz.
(4) Bir suçun temel şekline nazaran daha ağır veya
daha az cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hallerin gerçekleşmesi
durumunda; temel cezada önce artırma sonra indirme yapılır.
(5) Yukarıdaki fıkralara göre belirlenen ceza
üzerinden sırasıyla teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik,
yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren
şahsi sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleri uygulanarak
sonuç ceza belirlenir.
(6) Hapis cezasının süresi gün, ay ve yıl hesabıyla
belirlenir. Bir gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmi
takvime göre hesap edilir. Hapis cezası için bir günün, adlî para cezası
için bir Türk Lirasının arta kalanı hesaba katılmaz ve bu cezalar
infaz edilmez.
(7) Süreli hapis cezasını gerektiren bir suçtan
dolayı bu madde hükümlerine göre belirlenen sonuç ceza, otuz yıldan
fazla olamaz.
(8) Adlî para cezası hesaplanırken, bu madde hükmüne
göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma
ve indirimler, gün üzerinden yapılır.
AHMET IŞIK (Konya) – Yavaş oku.
BAŞKAN – Arkadaşlar lütfen karışmayalım.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan, böyle bir
usul yok, arkadaşlara itiraz edin lütfen.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Salih Kapusuz mu yönetiyor
bu Meclisi?
“Adlî para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin
bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılmasıyla bulunur.
(9) Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü
suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki
hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının
üst sınırından fazla olamaz.
(10) Kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezalar
ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir.
(11) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri
nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl
hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir.
(12) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi,
sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları,
cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar
göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda
gösterilir.
(13) Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi
hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş
süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir. Adlî para cezasına
hükmedilmesi durumunda, bir gün yüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu
cezadan indirim yapılır.
(14) Sanığın ölümü halinde kamu davasının düşürülmesine
karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya
ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine
hükmolunabilir.
(15) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş
adlî para cezalarını ortadan kaldırır. Ancak, müsadereye ve yargılama
giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hüküm,
infaz olunur.
BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge sahipleri önergesini açıklayacak
mı, gerekçesini mi?..
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Süre kalmadı Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Bizim cihazımızda süremiz var, hemen
kim istiyorsa söz vereceğim efendim.
Sayın Çorbacıoğlu, buyurun efendim.
Süreniz beş dakika efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Arkadaşlar, oturmayın,
ayakta dinleyeceksiniz, başka yolunuz yok. Ayakta bekleyin lütfen.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Yüce Meclisin değerli üyeleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kanun teklifinin 1’inci maddesi ile düzenlenen
konu, 5237 sayılı Yasa’yla getirilen adlî para cezasında hangi sınırlar
içerisinde hâkimler takdir hakkını kullanacaktır, sorusunun cevabını
bulmak için önerilmiştir.
Biliyorsunuz, Türk Ceza Kanunu’nun 52’nci maddesi,
adli para cezasının düzenlenmesiyle ilgilidir. Adli para cezasının
alt sınırı bu maddeye göre 5 gün, üst sınırı 730 gündür. Şimdi, acaba,
hâkimler, 5 gün ile 730 gün süre içerisinde mi hareket edecekler, yoksa
işlenen suçun karşılığı olan cezada belirtilen sınırlar içerisinde
mi hareket edecek? Örnek verirsek, Ceza Kanunu’nun 89’uncu maddesinde
düzenlenen taksirli suçlarda, ceza sınırı üç ay ile bir yıl arasındadır.
Şimdi, cezayı neye göre vereceğiz? Bu konuda kanun çıktıktan sonra
meydana gelen çelişkiler nedeniyle, bu konunun açıklığa kavuşturulması
için bu öneri getiriliyor ve sonuç olarak, verilecek ceza 52’nci maddede
düzenlenen 5 gün ile 730 gün arasında değil, ilgili suçun karşılığı
olan cezada belirtilen -demin örnekte verdiğim gibi- üç ay ile bir
yıl arasında takdir edilecektir. Şimdi bu konu açıklığa kavuşturuluyor.
Ancak, bu maddenin gerekçesini okuduğumuzda,
benim çok da hukukî gerekçe olarak kabul edemeyeceğim kriterler
var. O da şu: Öncelikle adli para ceza ile hapis cezası arasında tercih
mahkeme tarafından yapılacaktır. Bu böyle. Ancak, kanunun 61’inci
maddesine baktığımızda, cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesinde
böyle bir düzenleme yok. Yani, hâkim, adli para cezası mı verecek,
yoksa, hapis cezası mı verecek…
NAİL KAMACI (Antalya) – Sayın Başkan, çalışma saati
doldu.
BAŞKAN – Efendim, bizim ekrana göre süre var.
NAİL KAMACI (Antalya) – O zaman sizin saatiniz
geriden gidiyor.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan, bitinceye
kadar uzatma kararı da alalım.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Siz buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) – …burada, bence,
ciddi bir şeyler söylemeye çalışıyorum…
BAŞKAN – Buyurun efendim.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - …ama, her şey yapılıyor
engellenmek için. (AK Parti sıralarından gürültüler)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) – Biz dinleyeceğiz, arkadaşlarınız
engelliyor.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
yani, Türk Ceza Kanunu çok çok temel bir kanun, belki, anayasalardan
da önemli bir kanun; çünkü, kişi hak ve hürriyetlerini, devletin hak
ve yetkilerini… Bakın, size şunu söyleyeyim: Bir ülkenin demokratik
bir ülke olup olmadığını anayasasından değil, ceza yasasından anlarsınız.
(CHP sıralarından “Bravo” sesleri) O çok daha önemlidir, onu vurgulamak
istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Hatip, bir dakikanızı rica edeyim.
Çalışma süremizin bitmesine bir buçuk dakika
var.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Yoklama talebimiz
var.
BAŞKAN – Oylama ve yoklama talebinizi de nazara
alacağım.
Bu maddenin oylamasının yapılmasına kadar sürenin
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Buyurun efendim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Yoklamadan önce oylama
yapamazsınız.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, olur mu öyle
şey?
BAŞKAN – Efendim…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama
yapmadan oylamaya geçemezsiniz.
BAŞKAN – Sayın Başkan, yapacağımı söyledim. Ben başka bir şey yapmadım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama talebimiz var,
yapmıyorsunuz.
BAŞKAN – Efendim, ben süreyi uzattım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Süreyi uzatmak oyla olmuyor
mu?
BAŞKAN – Evet.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Biz de yoklama istedik.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, yoklama
talebimiz var.
BAŞKAN – Efendim, maddenin oylamasından önce isteyebilirsiniz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır, olmaz öyle şey!
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, usul hatası
yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Efendim, ben İç Tüzük’ü biliyorum sizin
kadar.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Biz de biliyoruz.
BAŞKAN - Devam edin efendim konuşmanıza, buyurun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Olmaz böyle şey efendim!
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, oylama
yapamazsınız yoklamadan önce.
BAŞKAN – Efendim, süresi var.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Uzatmak için oylama yapılır,
oylama yapmadınız mı, biz oylamada yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Devam edin, buyurun efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Olmaz böyle şey!
BAŞKAN – Yapacağım yoklamanızı.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Yoklama yoksa oylama
geçersizdir Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne zaman yapacaksınız?
BAŞKAN – Şimdi yapacağım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yapmıyorsunuz.
BAŞKAN – Oylamaya geçeceğim işte.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Nasıl oylamaya geçeceksiniz?
Söze devam ettiriyorsunuz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, önce yoklama
istedik.
BAŞKAN – Buyurun efendim, siz konuşmanıza devam
edin.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Çorbacıoğlu, sen konuşmana
devam et, dinlemek istiyoruz.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Yoklama talebi varken nasıl
olur böyle bir şey!
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) – Evet…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Yani, yoklama talebi varken
nasıl oylama yaparsınız?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama talebimizi niye
dikkate almıyorsunuz?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, yoklama
talebimiz önce.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan, yoklama talebi…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama talebimiz ne oldu?
BAŞKAN – Efendim, devam edin siz.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) – Süremiz de bitti
zaten Sayın Başkanım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama talebimiz ne oldu?
BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sizin konuşma süreniz,
eğer devam etmiyorsanız tamamlanmıştır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, Meclisi
doğru yönetin.
BAŞKAN – Şimdi, maddenin oylamasına geçmeden önce…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Ya Sayın Başkan, süre
bitti.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, Meclisi
siz mi yönetiyorsunuz, Sayın Salih Kapusuz mu yönetiyor?
BAŞKAN – Önergenin oylamasını yapmadan önce…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yaptığınız her muamele
usulsüzdür. Zabıtlara geçiriyorum. Yaptığınız her muamele usulsüzdür;
oturum bitti. Yaptığınız her muamele usulsüz.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan, işlemleriniz
hakkında, uygulamanız hakkında usul tartışması açacağız.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yaptığınız her muamele
usulsüz, saat geçti.
BAŞKAN – Efendim, şimdi, arkadaşlarımızın yoklama
talebi var.
Teşekkür ederim, buyurun.
Süremiz de tamamlanmış olduğundan...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklamayı da yapamazsınız,
saat on bir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Süre doldu.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Süre bitti Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için 30 Kasım 2006 Perşembe günü…
NAİL KAMACI (Antalya) – Yönetimi katlediyorsun
Sayın Başkan.
BAŞKAN – …alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
23.03