DÖNEM:
22 CİLT: 136 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
23’üncü Birleşim
23
Kasım 2006 Perşembe
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Antalya Milletvekili Hüseyin
Ekmekcioğlu’nun, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle, öğretmenlerimizin
çalışma koşullarına, ekonomik sıkıntılarına ve 17’nci Millî Eğitim
Şûrası kararlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ankara Milletvekili Remziye
Öztoprak’ın, 22 Kasım Diş Hekimleri Günü ve Ağız ve Diş Sağlığı Haftası
münasebetiyle, ağız ve diş sağlığının önemine, diş hekimlerinin
sorunları ile bu alanda eğitim veren okulların kalitesinin artırılması
için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un,
ülkemizde yaşandığı iddia edilen yolsuzluklara ilişkin gündem dışı
konuşması
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Samsun Milletvekili
Haluk Koç, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve İzmir Milletvekili
K. Kemal Anadol’un, YİMPAŞ’ın para hareketlerinin araştırılması ve
hak sahiplerinin mağduriyetinin giderilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/394)
V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Hatay Milletvekili
Fuat Geçen’in , Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un, konuşmasında,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Hatay Milletvekili
Mehmet Eraslan’ın, Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un, konuşmasında,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin’in, Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un, konuşmasında,
Partisine, sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili
Ali Topuz’un, Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in, konuşmasında,
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VI. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası
Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu
Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı:
1147)
4.- Bursa Milletvekili
Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/762) (S. Sayısı: 1252)
5.- Kütahya Milletvekili
Abdullah Erdem Cantimur’un; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (2/874) (S. Sayısı: 1249)
6.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi İdare Amirleri Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek,
Antalya Milletvekili Burhan Kılıç, Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir
ile Manisa Milletvekili Mustafa Erdoğan Yetenç’in; 2919 Sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/816) (S. Sayısı: 1228)
7.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu
Raporu (2/775) (S. Sayısı: 1209)
8.- Bursa Milletvekili
Şevket Orhan ile Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali’nin; 2863 Sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi
ve Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/461) (S. Sayısı: 970’e 1
inci Ek)
9.- Konya Milletvekili Ahmet
Işık’ın Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri
ve Adalet Komisyonu Raporu (2/887, 2/891) (S. Sayısı: 1267)
VIII. - OYLAMALAR
1.- Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifine verilen
oyların sonucu
IX. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin Milletvekili Hüseyin
GÜLER’in, turistik bölgelerde yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un cevabı (7/17536)
2.- Sivas Milletvekili Selami
UZUN’un, Eğirdir Sarıidris Jandarma Komutanlığı emrindeki bir erin
ölümüne ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL’ün cevabı
(7/17893)
3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in,
Kara Kuvvetleri Komutanının yaptığı bir konuşmaya ilişkin sorusu
ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL’ün cevabı (7/17894)
4.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN’ın, fındığın maliyeti ile fındık fiyatı ve alımına ilişkin
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı
(7/17903)
5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in,
Kırklareli’de sel felaketine maruz kalanların zararlarının telafisine
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı
(7/17904)
6.- Eskişehir Milletvekili Mehmet
Vedat YÜCESAN’ın, doğrudan gelir desteği ödemelerine ve kuraklık
mağduru çiftçilerin desteklenmesine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/17905)
7.- Ordu Milletvekili İdris Sami
TANDOĞDU’nun, fındık üreticilerinin sorunlarına ilişkin sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/17906)
8.- Ordu Milletvekili Kâzım TÜRKMEN’in,
Ordu Arıcılık Enstitüsünün laboratuvar ihtiyacına ilişkin sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/17907)
9.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN’ın, TMO’nun dahilde işleme rejimi kapsamındaki alım-satımlarına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı
(7/18084)
10.- Konya Milletvekili Atilla
KART’ın, Konya’daki tarımsal sulama kooperatiflerinin ve çiftçilerin
elektrik borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/18085)
11.- Muğla Milletvekili Fahrettin
ÜSTÜN’ün, bir toplantıda meydana gelen gıda zehirlenmesine ve gıda
mevzuatına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
EKER’in cevabı (7/18086)
12.- Ordu Milletvekili İdris Sami
TANDOĞDU’nun, Karadeniz’de hamsi üzerine yapılan uluslararası
araştırmaya ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
EKER’in cevabı (7/18087)
13.- Karaman Milletvekili Mevlüt
AKGÜN’ün, Çin menşeli gözlük ve çerçeve ithalatına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN’in cevabı (7/18092)
14.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet
Nuri SAYGUN’un, Tekelin içki bölümünün özelleştirilmesi sonrası
üzüm üreticilerinin yaşadığı sorunlara ilişkin sorusu ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/18103)
15.- Osmaniye Milletvekili Necati
UZDİL’in, genetik yapısı değiştirilen gıda ürünlerinin denetimine
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı
(7/18104)
16.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in,
Rize, Sakarya, Siirt, Nevşehir, Kayseri, Kilis, Kütahya, Ağrı, Adıyaman,
Aksaray, Amasya, Bartın, Bingöl, Düzce, Elazığ, Bitlis, Bolu, Bursa,
Çankırı, Şırnak, Erzurum, Gümüşhane ve Kars illerinde 2006 yılı
için planlanan yatırımlara ilişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/18389, 18390, 18391, 18392, 18393,
18394, 18395, 18396, 18397, 18398, 18399, 18400, 18401, 18402, 18403, 18404,
18405, 18406, 18407, 18408, 18409, 18410, 18411)
17.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ’nün,
İzmir’in sit alanı olan İnciraltı bölgesinin durumuna ilişkin sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un cevabı (7/18580)
18.- İstanbul Milletvekili Emin
ŞİRİN’in, İnternet gazetecilerinin akredite edilmesine ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN’in
cevabı (7/18607)
19.- İstanbul Milletvekili Emin
ŞİRİN’in, bir Sayıştay raporu hakkında yapılan işleme ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN’in
cevabı (7/18608)
20.- İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA’nın,
bir milletvekilince yapılan TBMM’de asılı tabloya ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN’in
cevabı (7/18681)
21.- İstanbul Milletvekili Emin
ŞİRİN’in, Florya Atatürk Köşkü bahçesindeki inşaata ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN’in cevabı (7/18682)
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak
yedi oturum yaptı.
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü’nün,
belediye şirketlerinin, yasalardan kaynaklanan boşluklar nedeniyle
denetlenememesinin yol açtığı mali kayıplara ilişkin gündem dışı
konuşmasına, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, cevap verdi.
Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan,
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü münasebetiyle, ülkemizde, gerek
çocuk yoksulluğunun önlenmesi gerekse çocukların eğitimi, sağlığı
ve sosyal güvenliği konularında son yıllarda atılan adımlara,
Konya Milletvekili Atilla Kart, F
tipi cezaevlerindeki uygulamalardan kaynaklanan sorunlara ve
alınması gereken tedbirlere,
İlişkin gündem dışı birer konuşma
yaptılar.
Birleştirilerek görüşülmesi kabul
edilen;
İstanbul Milletvekili Ömer Zülfü
Livaneli ve 19 milletvekilinin, gençler arasında şiddet olaylarının
artmasının sebeplerinin (10/337),
Çorum Milletvekili Muzaffer Külcü
ve 19 milletvekilinin, gençler ve çocuklar arasında artan şiddet
eğiliminin sebeplerinin (10/343),
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı
ve 54 milletvekilinin, okullardaki şiddet olaylarının (10/356),
Anavatan Partisi Grubu Adına Grup
Başkanvekilleri Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu ve Malatya
Milletvekili Süleyman Sarıbaş’ın, okullarda meydana gelen şiddet
olaylarının (10/357),
Araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerinin, yapılan ön görüşmelerinden sonra, kabul
edildiği açıklandı.
Kurulacak komisyonun:
14 üyeden teşekkül etmesi,
Çalışma süresinin, üye seçimi tarihinden
itibaren üç ay olması,
Gerektiğinde Ankara dışında da
çalışması,
Kabul edildi.
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik,
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir’in, konuşmasında, şahsına sataştığı
iddiasıyla bir açıklamada bulundu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan, Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin
(2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2’nci sırasında bulunan, Bazı Kamu
Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3’üncü sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair (1/1115) (S. Sayısı: 1147),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri,
ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4’üncü sırasında bulunan, Bursa
Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun, Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin
(2/762) (S. Sayısı: 1252) görüşmelerine devam olunarak 8’inci maddesine
kadar
23 Kasım 2006 Perşembe günü, alınan
karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 23.00’te
son verildi.
Ali Dinçer |
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
Bayram Özçelik |
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
Burdur |
Kırklareli |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
Mehmet Daniş |
Harun Tüfekci |
|
Çanakkale |
|
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No.: 34
II. - GELEN KÂĞITLAR
23 Kasım 2006 Perşembe
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Haluk KOÇ, İstanbul
Milletvekili Ali TOPUZ ve İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL’un,
YİMPAŞ’ın para hareketlerinin araştırılması ve hak sahiplerinin
mağduriyetinin giderilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/394) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/11/2006)
23 Kasım 2006 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23’üncü Birleşimi’ni açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN – Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş
dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır
bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme
giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel
aracılığıyla, beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum. Kum saati çalışmaya başladı.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen, Antalya
Milletvekili Hüseyin Ekmekcioğlu’nu aittir.
Buyurun Sayın
Ekmekcioğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Antalya Milletvekili Hüseyin
Ekmekcioğlu’nun, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle, öğretmenlerimizin
çalışma koşullarına, ekonomik sıkıntılarına ve 17’nci Millî Eğitim
Şûrası kararlarına ilişkin gündem dışı konuşması
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24 Kasım Öğretmenler
Günü ile ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
24 Kasım…
BAŞKAN – Bir dakika
Hüseyin Bey.
Lütfen sessizliği
sağlayalım. Değerli arkadaşlarım, lütfen aramızda konuşmayı keselim,
uğultu var. Sayın Ekmekcioğlu, Öğretmenler Günü, hepimizin saygıyla
önlerinde eğildiği öğretmenlerle ilgili bir günle ilgili konuşma
yapıyor, o konuşmasını izleyelim.
Buyurun Hüseyin
Bey.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
24 Kasım, Atatürk’ün
Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür. Yarın
24 Kasım. Bu önemli gün, 1981 yılından bugüne, yirmi beş yıldır Öğretmenler
Günü olarak kutlanır. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bütün
öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz.
Şunu çok iyi bilmekteyim
ki, bu yıl da öğretmenlerimizin gönülleri kırık, içleri buruk. Böylesi
önemli günlerde öğretmenlerimizi güzel sözlerle ifade etmekten
öte, daha fazla şeyler yapılmalıydı, daha sevindirici haberler verilmeliydi,
ama, maalesef, yıllardır sorunlar yumağı içinde kıvranan eğitim ordumuzun
önüne her yıl yeni sıkıntılar, yeni problemler konmaktadır.
İşi insan yetiştirmek
olan, bir ülkenin geleceğinin teminatı öğretmenlerimizin ve eğitimin
sorunlarını, ülkeyi yıllardır yöneten aynı zihniyetlerin çözemediği
ortaya açıkça çıkmıştır. Eğitimin niteliğini yükseltmek için her
yıl en az 60 bin kadrolu öğretmen atanması gerektiği halde yeterli
atamalar yapılamamıştır. Millî Eğitim Bakanlığının son açıklamalarına
göre, Türkiye’nin net öğretmen açığı 165 bindir. Bu kadar öğretmen
açığı olmasına rağmen, on binlerce öğretmenin öğretmenlik yapmadan
açıkta beklemesi üzücü bir durumdur.
AKP Hükûmeti, bir
taraftan eğitim emekçilerini çeşitli baskı yöntemleriyle sindirmeye
çalışırken, diğer taraftan da kadrolaşmayı Millî Eğitim Bakanlığının
bütün birimlerinde gerçekleştirmektedir. Atamalar, gerekli liyakat
ilkelerine uyularak yeterlilik üzerinden değil, partizanlık üzerinden
gerçekleştirilmiştir. AKP İktidarı döneminde görevinden alınan
ve bu göreve yeniden atanan yönetici sayısı on binleri aşmıştır. Bu
olumsuzluklara kesinlikle son verilmelidir. Aksi takdirde, tüm bu
girişimlerden en çok zararı milyonlarca öğrenci ve binlerce eğitim
emekçisi görecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öğretmenlerimiz, ekonomik olarak zor durumdadırlar.
Öğretmenlere verilen maaşın yoksulluk sınırının yarısından az olması
ve ek ders ücretlerindeki dengesizlikler, ülkemizde eğitime ve öğretmenlerimize
ne kadar değer verildiğini açıkça göstermektedir. Öğretmenler,
yaptıkları işin doğası gereği kendilerini çok yönlü olarak yetiştirmek
durumundadırlar. Ancak, Türkiye’de öğretmenlerin ekonomik bakımdan
gerekli desteği bulamadıkları ortadadır. Bir ülkenin geleceğini
yetiştiren eğitim emekçilerinin açlık ve yoksulluk çekmesi, o ülke
için utanç verici bir durumdur. Eğitim emekçilerinin, içinde bulundukları
sıkıntılara rağmen görevlerini en iyi şekilde yerine getirme çabaları
toplumun tüm kesimleri tarafından takdir edilmektedir. Ancak, AKP
İktidarı, eğitim sorunlarında olduğu gibi, öğretmenlerin sorunlarını
da çözecek girişimlerde bulunmamaktadır.
Eğitim ve bilim
emekçilerine bir an önce insanca yaşayabilecekleri bir ücret verilmeli,
kendilerini yenileyerek daha nitelikli hizmet verebilecekleri
çalışma ve yaşama koşulları yaratılmalıdır. Bununla birlikte,
öğretmenlerimize sosyal haklarının bir parçası olan grevli, toplu
sözleşmeli sendika hakkı mutlaka verilmelidir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın
lütfen.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
14/6/1973 tarih 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 43’üncü maddesinde
öğretmenlik “devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim
görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir” diye tanımlanmıştır.
Özellikle, son dört yıldır, bu tanıma gerçekten uyulmuş mudur?
Eğitimin düzenli
ve sürekli bir kamu hizmeti olması gereği bilindiği hâlde, AKP
Hükûmeti döneminde başlatılan, geçici ve güvencesiz çalışmayı
esas alan sözleşmeli öğretmenlik uygulaması son yıllarda başvurulan
ucuz iş gücü uygulamasının eğitimdeki yansıması olarak karşımıza
çıkmaktadır. Eğitim, devamlı olması gereken bir olgudur. Öğretmenin
kafası rahat olmak durumundadır. Bir an önce, sözleşmeli öğretmenlerin
kadroya alınmaları gerekmektedir. Öğretmenlerimize sahip çıkmak
sözle değil, var olan sorunlarının çözülmesiyle mümkündür.
Bakın, daha on
gün önce toplanan şûrada, bütün bu söylediklerimizin ne kadar doğru
olduğu, âdeta teyit edilmiştir. Daha önce, 16 kez toplanan şûralarda
bu kadar tartışma çıkmamışken, 17’nci Şûra’da yapılan, tüm toplum kesimleri
tarafından tepkiyle karşılanmasının bir nedeni yok mudur diyorum
Sayın Bakan? Gerçi, Sayın Bakanımız gelmemiş, cevap vermeye gerek
görmüyor. Eğer, hiçbir şey olmamış diyorsanız, bu kadar kıyamet neden
kopmuştur? Bizce sebebi açıktır: 17’nci Eğitim Şûrası, millîlikten
uzaklaşmış, sanki bir partinin kongresine dönüşmüştür; içinde,
millî eğitimi daha yüceltici, sorunlarını kökten çözücü öneri,
bir işaret yoktur, sadece, kat sayı değişikliğine odaklı bir şûra olmuştur.
Yine bu Şûrada,
öğretmenlerimizin içinde bulunduğu sıkıntıların giderilmesi
için açık ve net kararlar alınamamıştır. Onun için diyoruz ki, bu
Şûra’da, çözümden çok, çözümsüzlük üretilmiştir.
BAŞKAN – Toparlayın
lütfen.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
Değerli öğretmenler,
göreviniz zor ve yücedir. Sizi bu görevinizden alıkoyacak zorluklar
içinde olduğunuz da şüphesizdir. Yapmış olduğunuz bu zor ve onurlu
görevden bezdirmek isteyen yöneticiler de olabilecektir. Ama, şunu
çok iyi bilmekteyiz ki, demokratik ve laik cumhuriyetin bütün öğretmenleri,
bu güçlükleri aşacak kudrettedir. Ülkemizin içinde bulunduğu bu
zor koşullardan, sizlerin katkısıyla, birlikte çıkacağız. Bütün
zorlukları hep birlikte aşacağız. Ülkemizi hak ettiği yere kararlılıkla
taşıyacağız.
Yüce Türk ulusunun
bağrından çıkmış siz değerli öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü
tekrar kutluyor, şehit olan ve aramızdan ayrılan tüm öğretmenlerimize
Tanrı’dan rahmet diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sizler
adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, değerli öğretmenlerimizin
Öğretmenler Günü’nü biz de kutluyoruz.
Şimdi, gündem dışı
ikinci söz, Ağız ve Diş Sağlığı ile Diş Hekimleri Günü hakkında söz isteyen
Ankara Milletvekili Remziye Öztoprak’a aittir.
Buyurun Sayın Öztoprak.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Zor oldu ama, size
söz verebildik.
2.- Ankara Milletvekili Remziye
Öztoprak’ın, 22 Kasım Diş Hekimleri Günü ve Ağız ve Diş Sağlığı Haftası
münasebetiyle, ağız ve diş sağlığının önemine, diş hekimlerinin
sorunları ile bu alanda eğitim veren okulların kalitesinin artırılması
için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması
REMZİYE ÖZTOPRAK
(Ankara) – Teşekkür ediyorum Başkan. Gerçekten, bana bu sözü verme
inceliğinde bulunmanız beni duygulandırdı. Tüm arkadaşlarım,
diş hekimi milletvekili arkadaşlarım ve meslektaşlarım adına da size
ayrıca teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 22 Kasım Diş Hekimliği Günü ve Ağız ve
Diş Sağlığı Haftası münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Tüm diş hekimlerimizin Diş Hekimiği Günü’nü, halkımızın da Ağız ve
Diş Sağlığı Haftası’nı kutlar, hepinizi saygıyla selamlarım.
22 Kasım 1908 tarihinde
İstanbul Üniversitesinde Maarif Nazırı Emrullah Efendi’nin gayretiyle
Diş Tababeti Bölümünün kurulmuş olması ülkemizde diş hekimliği
mesleğini bilimsel anlamda başlatmıştır. Bu yüzden, her yıl 22 Kasım,
Diş Hekimleri Günü ve 22 Kasımı içine alan hafta da, Ağız ve Diş Sağlığı
Haftası olarak tüm Türkiye’de kutlanmaktadır.
Türkiye’de bugün
diş hekimliği, dünyanın gelişmiş ülkelerindeki diş hekimliğinde
kullanılan, bilimsel anlamda da, gelişmiş ülkelerdeki meslektaşlarından
geri kalmadan çalışan diş hekimleri ile odaları ve birliği kurulmuş
bir meslek koludur.
Beş yıllık zorlu
ve masraflı bir öğrencilik döneminden sonra mesleğe atılan meslektaşlarımızı
çok zor ve sorunlarla dolu bir meslek yaşamı karşılar.
Ülkemizdeki on
dokuz diş hekimliği fakültesine her yıl yenileri katılmakta ve fakülte
sayısı giderek artmaktadır. Her yıl 1000’in üzerinde öğrenci mezun
olarak diş hekimliği kervanına katılmaktadır. 98’inci yıl dönümünü
kutladığımız bu Diş Hekimliği Günü’nde meslektaşlarımızın sayısı
ise 22 bini aşmıştır.
Diş hekimliği sorunları
ise birikerek meslektaşlarımızın ve mesleğimizin boyunu aşmıştır.
Mesleğimizin
en büyük şansı ise 22’nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Parlamentosunda
7 diş hekimi meslektaşımızın milletvekili seçilerek meslek sorunlarına
çözüm getirmek üzere bir araya gelip büyük çaba göstermesidir. Bu
çabalardan neticelenen çok önemlilerine burada değinmek istiyorum.
Diş hekimlerinin
birlikte çalıştıkları diş teknisyenlerinin Sağlık Bakanlığı ve
Millî Eğitim Bakanlığı Tarafından Verilen Diplomalarının Denkliğini
Sağlayan Kanun Teklifi kapsamı içinde hem en yakın yardımcılarımız
olan diş teknisyenlerinin en büyük sorununu çözdük, hem de hasta ağzında
çalışarak sahte diş hekimliği yapmaya kalkan kişilere bu yasa kapsamında
caydırıcı cezalar getirerek hem diş hekimliği mesleğinin hem de
diş teknisyenliği mesleğinin saygınlık kazanmasına yardımcı olduk.
Ayrıca, kamuda
çalışan diş hekimlerimiz, önceki yıllara göre Performans Yasası
ile döner sermaye gelirlerinden maaşlarından daha fazla pay almaya
başladılar.
Aile Hekimliği
Pilot Bölge Uygulaması Tasarısı’nda diş hekimliği de ilave edilerek
genel sağlık sigortası uygulaması öncesinde deneyim sağlanmasına
çalışıldı.
Biz diş hekimi
milletvekilleri olarak meslektaşlarımızın büyük bir kısmının serbest
diş hekimi olarak çalıştığını, kamuda çalışanların daha az sayıda
olduğunu ve diş hekimi dağılımının da ülkemiz genelinde dengesiz
olduğunu düşünerek halkımızın daha iyi hizmet alabilmesi için,
devletimizin, serbest diş hekimlerinden hizmet satın almasının en
önemli çözüm yolu olduğunu düşünüyoruz ve bunun gerçekleşmesi
için hepimizin birlikte uğraştığını belirtmek istiyorum…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
REMZİYE ÖZTOPRAK
(Devamla) – Kısaca bitirmek istiyorum.
…Bu da, genel sağlık
sigortasıyla olacaktır.
Ayrıca, diş hekimliği
eğitimi, bize göre, yeniden ele alınmalı, artık diş hekimliği fakülteleri
açılmamalı, eğitimin kalitesi artırılmalı, daha az sayıda öğrencili
sınıflarda eğitim verilmeli ve öğrenciler bu fakültelere iki aşamalı
sınavlarla alınmalıdır.
Türkiye’de, her
yıl Ağız ve Diş Sağlığı Haftası süresince, ücretsiz muayene ve acil
tedavi işlemleri için, Türk Diş Hekimleri Birliği, tüm Türkiye’de,
diş hekimleri odaları vasıtasıyla, diş hekimlerini organize ederek
kampanya başlatır ve bu kampanyayla, halkımıza, diş hekimine gitme
alışkanlığını kazandırmaya çalışır.
Kampanyada, başvuran
vatandaşlara, öncelikle ağız hijyeni eğitimi verilerek primer tedavileri
ve kontrolleri yapılır. Eski diş fırçaları alınıp yeni diş fırçası
verilerek, diş fırçalama tekniği öğretilir. Bu kampanyalarda,
diş macunu, fırça, ağız ve diş temizleme ürünleri üreten firmalar gönüllü
sponsorluk yapar.
Bu yıl, Ağız ve
Diş Sağlığı Haftası dolayısıyla, Ankara Diş Hekimleri Odası ve Ankara
İl Sağlık Müdürlüğü de, “Sağlıklı Dişler ve Gönüllü Kalpler” adı altında
bir kampanya başlatarak, altı ay-on beş yaş arası çocuklara ağız ve
diş sağlığı bakımı ve tedavilerinin devamını üstlenecek, ücretsiz
ve gönüllülük esasına dayanan bir kampanya başlatmıştır. Bu kampanyaya,
şimdiden 100’ün üzerinde diş hekimi başvurdu. Ayrıca, bu yıl Türk Periodontoloji
Derneği, 6 Kasımdan itibaren, Diş Hekimliği Haftası bitinceye kadar
sürecek bir kampanya başlatarak, halkımıza diş fırçalama yöntemi
açısından yapılan yanlışları göstererek, daha iyi fırçalamayı öğretmekte
ve ilk muayene ve tedavilerini de ücretsiz yapmaktadır. Bu kampanyaya
3.100 diş hekimi, 11 fakülte, 400’ün üzerinde sağlık ocağımız katılarak,
hedeflenen 180 bin kişiye ulaşma işlemi kampanya süresi yarı olmadan
bile aşılmıştır. Bu kampanya ile en ücra köylere kadar ekipler gitmiştir
ve halkımıza ağız ve diş sağlığının önemi anlatılmaktadır.
Tüm dünyada olduğu
gibi, Türkiye’de de, diş ve diş eti hastalıkları çok yaygındır. Önemli
bir halk sağlığı sorunu olarak nitelenen diş ve diş eti hastalıklarının
sinüzit, bademcik iltihabı, romatizma, kemik erimesi, diyabet,
solunum sistemi ve kalp hastalıklarıyla, sindirim sorunlarına
yol açtığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bilimsel istatistiklere
göre, tüm dünyanın genel nüfusunun yüzde 74’ünde, bizde ise kentlerde
yüzde 80, kırsalda yüzde 90’lara varan oranda diş eti iltihabı görülmektedir.
Türkiye’de dişlerini hiç fırçalamayanların oranı ise yüzde 40’ları
geçmektedir.
Biz diş hekimleri,
ağız sağlığı ve diş fırçalamanın vücut sağlığının başlangıcı olduğunu
ve toplumun sağlığı için ağız ve diş sağlığından başlamak gerektiğini
düşünmekteyiz. Bunun için koruyucu ağız ve diş sağlığına önem vermek,
çocuklara flor uygulamalarının düzenli bir şekilde yapılmasını
sağlamak, hamilelikte bebek dişlerinin gelişimi ve annelerin
diş kaybının önlenmesi için eğitim verilmesi ve tedavilerinin devletçe
karşılanması gerekir diye düşünüyoruz.
Ayrıca, koruyucu
diş hekimliğinin ilk basamağı ilköğretim okullarındaki ağız ve
diş sağlığı eğitimi vermekle olur diye düşünüyoruz.
Bu kampanya ve
çalışmalara katılan tüm diş hekimlerine, sponsor olan firmalara,
Diş Hekimleri Odaları ve Birliğine ve Sağlık Bakanlığımız ve il
sağlık müdürlüklerimize teşekkür eder, hizmetlerinin artarak devamını
diler, diş hekimliği öğrencilerimize başarılar, halkımıza da
sağlıklı günler temenni ederek, hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sağlık
ağızdan başlar. Ağız sağlığında da, diş fırçasının alternatifi yoktur.
Bunları çok güzel anlattı Sayın Öztoprak.
Biz de, Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak tüm diş hekimlerimizin gününü kutluyoruz.
Gündem dışı üçüncü
söz, ülkemizde yaşanan yolsuzluklar hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili
Gökhan Durgun’a aittir.
Buyurun Sayın
Durgun. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un,
ülkemizde yaşandığı iddia edilen yolsuzluklara ilişkin gündem dışı
konuşması
GÖKHAN DURGUN
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Geçtiğimiz dönem,
yolsuzluklarla dolu bir dönem olmuştur. Türkiye’nin gündemindeki
birinci konudur. Bunun üzerine yürümek hepimizin birinci ve temel
görevidir. 2002 yılı seçimlerinde seçim kampanyalarının temelini,
yolsuzlukların ortaya çıkartılması, bunu yapanlardan hesap sorulması
ve önlenmesi oluşturmuştur. Hem Adalet ve Kalkınma Partisi hem de
Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin en öncelikli konusunun yolsuzluklar
olduğunu söylemiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi olarak yolsuzlukla mücadele bizim temel görevimizdir. Yakın
geçmişte, 1998 yılı sonlarında, dışarıdan desteklediğimiz o dönemin
hükûmetini Türkbank yolsuzluğuna bulaştığı gerekçesiyle düşürmüş
ve bu dürüst davranışımızın hesabını da ödemiş ve 2002 seçimlerinde
Ana Muhalefet Partisi olarak görev yapmaya başlamıştık. AKP, yolsuzluklara
karşı kahramanca savaşma sözünü vermişti. Ancak, iktidara geldikten
hemen sonra yolsuzluk konusunda kendinden önceki bütün iktidarları
fersah fersah geride bıraktı. Bugüne kadar
yolsuzluklara bulaşan partilerin hiçbirisi Adalet ve Kalkınma
Partisinin eline bile su dökemez durumda.
Bakın Sayın Başbakan
neler söylüyordu: “Yolsuzluklarla mücadele edeceğiz.”, “Yolsuzluk
yapan babamız da olsa keser atarız.”, “İster partili, ister dıdının
dıdısı olsun hemen gereğini yaparız. Bu çatının altına bu niyetle
gelen varsa, yer bulamaz, kendine başka yer arasın.”, “Bütün bu hortumları
keseceğiz.”, “Yolsuzluklara damardan gireceğiz.”, “Hırsızdan,
uğursuzdan hesap soracağız, bu böyle biline.” diyordu Sayın Başbakan.
Ama, ağabeyi Kemal Unakıtan’ı, bizzat Genel Kurul salonuna, buraya
gelerek kurtarmış, milletvekillerine manevi baskı yapmıştır.
Yolsuzluklarla
mücadele edeceğiz diyorsunuz da, Mali Milat Yasası’nı niye kaldırıyorsunuz?
Yolsuzluklarla mücadele edeceğiz diyorsunuz da, naylon fatura
kullananları niye affediyorsunuz?
Yolsuzlukla mücadelenin
yolu, siyaset ve yolsuzluk arasında kurulmuş bağı ortadan kaldırabilmekten
geçer. Siyaseti yolsuzluklardan arındırabilmek, siyaseti yolsuzlukları
ortaya çıkartan bir kurum olarak geliştirebilmek, siyaseti ve parlamentoyu
yolsuzlukların üzerine güven verecek bir biçimde gidebilecek hale
getirmektir. Dokunulmazlıklarla ilgili bir sınırlandırmayı yerine
getirmeden yolsuzluklarla ilgili yapılacak mücadelenin hiçbir
anlamı yoktur, hiçbir geçerliliği de yoktur; sonuç almak da, zaten
mümkün değildir.
AKP, yöneticilerinin,
bakanlarının ve milletvekillerinin şu kitapçıkta, Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminde, biraz önce inceledim, tam 108 tane dava
dosyası var. Bunların çoğu, yöneticilere, bakanlara ve milletvekillerine
ait. Eğer dokunulmazlıklar sınırlandırılmış olsaydı, YİMPAŞ’ın Yönetim
Kurulu Başkanı Dursun Uyar hakkında yakalama istemi varken, dört
bakan, bunların bir kısmı da Başbakan Yardımcısı, o ilin valisi ve
birçok milletvekili aynı yerde beraber olamazlardı.
OSMAN KILIÇ (Sivas)
– Cenazede, cenazede…
AHMET YENİ (Samsun)
– Cenazede…
GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Hiç fark etmez, cenaze, düğün…
AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp şeyler
bunlar!
GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Yani, kırmızı bültenle aranan bir şahsın ne işi var orada?
AHMET YENİ (Samsun)
– Yakalasınlar o zaman.
GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Cenazede ya da başka bir yerde…
BAŞKAN – Karşılıklı
konuşmayın arkadaşlar.
GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Sayın Başbakan…
OSMAN KILIÇ (Sivas)
– Ayıp oluyor, ayıp!
GÖKHAN DURGUN
(Devamla) - Bu insan, yurt dışında 1 milyon vatandaşımızı dolandırmış
bir insandır, uluslararası yolsuzluğa bulaşmıştır. Sayın Başbakan,
bütün bunlar yazıldığı zaman diyor ki: “Bu medya patronlarının,
biz, zamanında taleplerini karşılamadık, o nedenle üzerimize geliyorlar.”
Sayın Başbakan derhal şunu açıklamalıdır: Bu medya patronları Sayın
Başbakandan ne talep etmişlerdir? Sayın Başbakana şantaj mı yapmışlardır?
Eğer şantaj yapmışlarsa, hiç korkmasın Sayın Başbakan, biz, dağ gibi
arkasında dururuz; yeter ki yolsuzlukların üzerine gitsin, biz
onun yanında her zaman yer almaya hazırız, onu takdir etmeye de hazırız.
Ama ne yazık ki, Başbakan, bir laf atıyor… Yoksa, acaba, o medya patronlarını
tehdit mi ediyor? Bunu anlamak mümkün değildir. Ama, Sayın Başbakana
düşen görev, bu konudaki isteklerin, taleplerin ne olduğunun bir
an önce açıklanmasıdır.
AKP’li belediyelerden
gelen yolsuzluk haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Isparta’da,
Çorum’da, Çankırı’da, Hatay’da, Sinop’ta, Gümüşhane’de, Bingöl’de, Kahramanmaraş’ta,
bunların hepsi ortaya çıkıyor.
AHMET YENİ (Samsun)
– İSKİ’yi unutmadı bu halkımız, İSKİ’yi unutmadı.
GÖKHAN DURGUN
(Devamla) - Büyük ihalelerden küçük ihalelere, eş, dost, akraba
ilişkileri, AKP ilişkileri çıkıyor; bir de, ünlü oğulların hızlı
yükselişleri çıkıyor.
Yolsuzluk, adam
kayırmacılık, AKP’nin kadrolaşmasından beslendi diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım
lütfen.
GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
Buna birkaç örnek
vermek gerekirse, Eti Bor Genel Müdürü, Erdemir Başkan Vekili, Şeker
Fabrikaları Genel Müdürü, Devlet Demiryolları Genel Müdürü, Sağlık
Bakanlığı Müsteşarı, Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, Maliye
Bakanlığı Başdanışmanı gibi birçok ismi sayabiliriz. Zaman olmadığı
için, ilişkilerini, bağlantılarını söylemiyorum. Ancak, burada
ilgili arkadaşlar bilirler kimi nereye atadıklarını, nereye getirdiklerini.
AKP il ve ilçe yöneticileri
ve milletvekilleri hakkında yolsuzluk, usulsüzlük ve rüşvet iddiaları
çıkıyor. İlk kez, Hatay’da “Ali Dibo” iddiasıyla gündeme geldi. Bir
milletvekili arkadaşımızın kendi el yazısıyla ihaleleri il ve
ilçe yöneticilerine verme isteği yönündeki iddialar ortaya
atıldı.
Hatay’daki milletvekili
arkadaşlarımızın bir kısmı, bu ihalelerin bu boyutta olmadığını,
daha büyük ölçekli olduğunu iddia ettiler, bunlardan biri Fuat Geçen’dir
biri de Mehmet Eraslan’dır. Mehmet Eraslan kendisi istifa etti, bir
başka partiye geçti. Ama, ben, merak ediyorum: Hem Mehmet Eraslan hem
Fuat Geçen, acaba, siz de bu ilişkilerin içinde oldunuz mu? Bunun bu
kadar sayısının büyük olduğunu söylerken, Fuat geçen, acaba, bu
ilişkilerin merkezinde mi bulundu da bunu söyleyebiliyor? Ya da
partiden ihraç edildiğiniz noktasında baktığımız zaman, acaba,
siz de bu işin içinde olduğunuz için mi ihraç edildiniz? Bu sorular
da, henüz, daha açıklığa kavuşabilmiş değildir.
Değerli arkadaşlarım,
Bingöl’de yine İş Kurumu Başkanı, rüşvet almak iddiasıyla suçlanıyor.
Sinop’ta il başkanı,
ihalelere baskı yaptı iddiasıyla suçlanıyor.
Karaman’da Belediye
Başkanı, düşük fiyat veren firmaları saf dışı bırakmakla suçlanıyor.
Bu çürüme ve yolsuzluk,
bakanları ve milletvekillerini çoktan aşmıştır.
BAŞKAN – Toparlayın
lütfen.
GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Toparlıyorum.
Arkasında Başbakanlık
iradesi olmasa, başta Maliye Bakanı olmak üzere, ne milletvekilleri,
il ve ilçe yöneticileri bu kadar rahatça ve akla hayale sığmaz uygulamalar
yapabilirler miydi diye düşünüyorum.
Bu İktidar, yolsuzlukların
üzerine gidip bu pisliklerden kurtulmak yerine, gerçeklerden kaçma
taktiğiyle yolun sonunu bulamaz. AKP debelendikçe yolsuzluk sarmalına
daha çok dolanmaktadır.
BAŞKAN – Toparlayın
lütfen.
GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum, sevgi ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Değerli
arkadaşlarım, konuşmalarınız sırasında sataşmaya meydan vermemenizle
ilgili sık sık uyarı yapıyoruz; ama, bu uyarılar geçerli olmayabiliyor.
Şimdi, biraz önce,
arkadaşımız Gökhan Durgun konuşurken, doğrudan, aynı ilin milletvekillerinden
Fuat Geçen ve Mehmet Eraslan’dan bahsettiler. Dolayısıyla, onlar
da, kendileriyle ilgili sataşma iddiasıyla söz istiyorlar ve gördüğüm
kadarıyla da 69’uncu maddeye göre söz hakları var.
Önce Sayın Fuat
Geçen’e söz veriyorum; ama, kısa olmak kaydıyla, sadece kendisiyle
ilgili olan kısmını yanıtlamak, açıklığa kavuşturmak kaydıyla.
Daha sonra, aynı
şekilde, yine, sadece kendisiyle ilgili iddiaları açıklığa kavuşturmak
amacıyla Mehmet Eraslan’a da söz vereceğiz, o da kısa olacak.
Buyurun Sayın
Geçen. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÖZDOĞAN
(Erzurum) – Dürüst Vekil, yaşa!..
BAŞKAN – Müdahale
etmeyelim arkadaşlar.
V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Hatay Milletvekili Fuat Geçen’in ,
Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
FUAT GEÇEN (Hatay)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, hiç arzu etmediğimiz
bir söz alma oldu. Sayın Hemşehrim, Değerli Milletvekili Gökhan Durgun
Bey, özellikle adımı anarak “mademki bu kadar net bilgilerin var, bu
işin siz merkezinde miydiniz? Partiden ihraç edildiğinize göre, demek
ki, bu, sizin de içinde olduğunuz bir organizasyondu” diyerek… Aslında, hiç bunlara gerek olmadan çok farklı biçimde
de bu dile getirilebilirdi. Öyle zannediyorum, burada, hem muhalefet
olmanın birtakım avantajlarını kullanma tekniği hem de seçmen bazında
bizim kişilik haklarımızla ilgili, eğer mümkün oluyorsa, bir sorun
oluşturulabilir mi kanaatiyle konuştuğunu düşünüyorum.
Sayın Başkan, teşekkür
ederim söz verdiğiniz için öncelikle.
Şimdi, ben, Adalet
ve Kalkınma Partisinden Meclise milletvekili olarak girmiş bir milletvekiliyim
ve bundan beş altı ay önce çok önemsediğim bir süreç yaşadım. Neticede,
Parti Tüzüğü’nün gereği olarak gördüğü bir süreci işleterek, beni
partiden ihraç etti.
Şimdi, yolsuzlukla
ilgili özellikle Hatay özelinde çok spesifik hadiseler yaşadım
bir milletvekili olarak ve ben, bunu, çeşitli platformlarda çok açık
bir şekilde dile getirdim. Hatta, söylemlerimde o kadar haklı kendimi
görüyor ve bilgi ve belgeye dayalı konuştuğum için, partimin benden
savunma istemini bile lüzumsuz görerek disiplin sürecim süresince
savunma bile yapmadım.
Hatay’da teşkilatların,
özellikle siyasi aktörlerin… Teşkilat derken biraz açmak istiyorum.
Yönetici bazındaki insanların ihalelerde taraf oldukları, devlet
hukukunu, milletin hukukunu çiğner şekilde organizasyonlara
girdiklerini bilgi ve belgeleriyle ortaya koydum. Hatta biraz daha
ilerisine gittim, bu organizasyonun, bölgedeki milletvekilleri
olarak bizlerin kontrolünde olmadan yapılamayacağını da açık yüreklilikle
ortaya koydum. Ben, Grup Başkan Vekili Sadullah Ergin Bey’in, yine,
Hatay Milletvekili, şu anda Doğru Yol’da siyaset yapan Mehmet Eraslan’ın
ortaya koyduğu, kendi el yazısı veya karalamasıyla atfedilen
“şu ihalenin şuna, şu ihalenin şuna” şeklinde sunulan belgenin de,
daha öncesinde, bu belgenin bana getirilip ilgili Milletvekiline
“bakın, böyle bir belge var; bu belge siyasi etik olarak sizi sıkıntıya
sokabilir, neticesinin hayata geçip geçmediği konusunda bilgim
yok, ama, bu çok ahlaki durmuyor” da demişimdir bu işler basına mal
olmadan, deşifre olmadan.
Şimdi, siyaset,
elbette bir ahlak işidir. Bunların neticelerini, ben, ihraç sürecim
süresince, kamuya, kamuda aktif olarak denetim hizmetleri yapan
birimlere ve kurumlara da yazdım. Öyle zannediyorum...
BAŞKAN – Fuat
Bey...
FUAT GEÇEN (Devamla)
– Sayın Başkanım?..
BAŞKAN – Başka
bir sataşmaya meydan vermeden konuşmanızı tamamlayın lütfen.
FUAT GEÇEN (Devamla)
– Sayın Başkanım, istirham ediyorum. Bakın...
BAŞKAN – Yoksa,
kısır döngüye gireriz.
FUAT GEÇEN (Devamla)
– Bu mesele önemli. İzin verirseniz, şunu... Artık, basına mal olmuş.
Bu işi, kendi şahsi meselem gibi görmüyorum.
BAŞKAN – Anladım.
FUAT GEÇEN (Devamla)
– Şimdi, hadise, benim kamuya bunu intikal ettirmemden sonra, çok
kısa bir dönem önce -hukuk biliyorsunuz, bizde, işler ama, zaman zaman
nazlı işler- daha iki hafta önce, benim basın toplantısında dile getirdiğim
konuların yarısına yakınıyla ilgili, ita amiri, Sayın Vali, yöneticiler
hakkında ve muhatap İl Genel Meclisi Başkanı hakkında muhakeme
edilmesi iznini verdi. Demek ki, bir kısmı Kamu İhale Kurumunda,
bir kısmı sanırım Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulunda evraklar
işlem görüyor.
Ben hukukun nasıl
karar vereceğini bilemem. Ancak, ben işin siyaset ve ahlak yönüyle
meşgul oldum. Eğer bir sayın milletvekili -kendi kabul ettiği için
buradan dile getiriyorum- “bu yazılar benimdir, ancak, bunun neticesi
olmamıştır” demiş ise basın toplantısında ben bunu mesele ederim. Ben
bunu millet adına ederim, siyaset kurumu adına ederim, siyaset etiği
adına ederim. Neden? Hiçbir suretle, bir milletvekilinin, bir kamu
görevlisine, öyle veya böyle, karalama veya müsvedde -nasıl addederseniz
edin- herhangi bir telkinde, tavsiyede, hele hele yazılı bir şekilde
bir yönlendirmede bulunması uygun hâl
değildir arkadaşlar.
BAŞKAN – Toparlayalım
lütfen.
FUAT GEÇEN (Devamla)
– Şimdi, geçen gün bir gazetede bir yazı. Ben, doğruluğumu ispattan
çok Hatay’daki kirlilikten bahsetmek istiyorum. Bir basın mensubu
bir şeyden bahsediyor. Bir ilçe başkanı Hatay Milletvekilinin yanına
geliyor. “Evet?” “Sayın Başkanım, bizim şurada şu kadar araziler
var, Suri uyrukluların.” “Evet?” “İşte, bu arazilerle ilgili kamudan
alacağı var bu vatandaşın, işte, 25 trilyon, 30 trilyon.” “Evet?” Milletvekilimiz
dinliyor. “Ee?” “Ya, bu adam 4 trilyonu da gözden çıkardı, sen ne diyorsun
bu işe?” diyor. Milletvekili diyor ki: “Efendim, biz dinleniyoruz.”
“Nasıl dinleniyoruz? Yani, şimdi biz dinleniyor muyuz?” “Ben o kanaatteyim.”
“Neyse efendim, önemli değil. Ne yapalım, bu işte yardımcı olur musun
bize?” diyor. “Vallahi, ben bakarım buna. Devletler hukukunu ilgilendiren
bir şey.” diyor. Bir para alışverişi yok, tamam, bu parayı alalım diye
yok. Gazeteci soruyor Hatay Milletvekiline, yazan gazeteci:
“Efendim, bu uygun hâl midir? Keşke, kolundan tutup dışarı atsaydınız.
Bu sizin ilçe başkanınız.” “Ya, benim yüzüm yumuşaktır, ben çok şeyim,
yani, insanları kıramam; dolayısıyla, bu konuda onu kırmak istemedim.”
diyor.
Sayın milletvekillerim,
soruyorum: Allah aşkına, yüz yumuşaklığıyla, insanları kırmamayla
örtüştürebiliyor musunuz bu hâli siz? (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Bakın, siyaset
ahlak işidir. Siyasette, para almanız vermenizden çok, duruşunuz
ve etiğe saygınız önemlidir. Ben bir Hatay Milletvekili olarak, Hatay
halkının ve ettiğim yeminin gereğini yaptım ve bundan hiç de pişman
değilim.
Hatay’da kirlilik
artarak devam etmektedir, etmiştir. İki hafta önce İskenderun’daki
yönetimle ilgili suçlamalar… Doğrusunun yanlışının ben tayin edicisi
değilim. Ancak basında çıkan bu yazılara karşı, arzu ederdim ki, öncelikle
Adalet ve Kalkınma Partisinin elitleri ve Hatay Milletvekillerimiz,
bu konuda, bu kürsüden, bu suçlamalarla ilgili, o kadar, gerçekten
siyaseti zora sokacak suçlamalar vardı ki, bir açıklama yapsınlar,
kamuoyu rahatlasın; eğer, aksine bir görüşleri varsa, buradan, öncelikle
milletvekilleri iletsinler isterdim. Fakat, on beş gün olmuştur, bu
Meclis kürsüsünden, bu manada, hiçbir şekilde aydınlatıcı, açıklayıcı
bir bilgi verilmemiştir.
Ben “Ali Dibo”
ile Hatay’ın anılmasından en fazla rahatsız olan milletvekiliyim. Ancak,
bu rahatsızlığım Hatay’daki kirliliğin ortaya çıkmamasına engel
olmadı, olmayacaktır.
Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Saygılar sunuyorum
sayın milletvekilleri. (CHP ve Anavatan Partisi Grubu sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Mehmet Eraslan.
Siz de, lütfen
başka bir sataşmaya meydan vermeden, sırf sizinle ilgili konularda
konuşun, 69’uncu madde kısır döngüsüne dönmesin görüşmelerimiz.
2.- Hatay Milletvekili Mehmet
Eraslan’ın, Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ERASLAN
(Hatay) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; öncelikle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanıma ayrıca kendimizi
ifade etme noktasında katkılarından, yardımlarından dolayı teşekkürlerimi
bir borç biliyorum…
BAŞKAN – Estağfurullah,
biz Tüzük’ü çalıştırıyoruz.
MEHMET ERASLAN
(Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi
Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun, Türkiye’de yolsuzluğun,
usulsüzlüğün ve haksız fiilin Türkiye’de ulaştığı noktayı, siyaset-bürokrat-iş
adamı üçgeninde rant paylaşımı dolayısıyla, ülkenin kaynaklarının
her geçen gün heba edildiğini anlatır iken, iktidar partisinin, yolsuzlukla
mücadele edeceği sözünü vermesine rağmen, yolsuzlukla çok ciddi
bir mücadele etmediği, ama, yolsuzlukla mücadele edenlerle mücadele
ettiğini ifade eder iken, Hatay Milletvekilimiz Sayın Fuat Geçen’e
ve şahsıma sorular yönelttiler: “Acaba, bu yolsuzluğun, bu ‘Ali Dibo’nun
neresinde, istifa eden milletvekili ve ihraç edilen milletvekili
neresinde?” diye bir soruda bulundular.
Ben şunu ifade
etmek istiyorum: Evet, Hatay Milletvekili Fuat Geçen Bey ihraç edildi.
Ama, ben, ondan bir buçuk yıl önce, 22’nci Dönem Parlamentosu iki yılını
tamamlamış iken iktidar partisinden istifa ettim.
Öncelikle şunu
ifade ediyorum: Bugüne kadar hiçbir siyasi ikbal kaygımız olmadı
ve ekonomik çıkarımız olmadı. Siyaseti, ulvi bir görev olarak
gördük, kutsal bir görev olarak gördük, ülkeye ve millete hizmet noktasında
büyük bir araç olarak gördük ve siyaseti, bugüne kadar, adam gibi yapmaya
çalıştık, adam gibi yapmaya da çalışacağız. Ama, siyaseti, kendi
çıkarları doğrultusunda, kendi emelleri doğrultusunda, siyasi
ikbali doğrultusunda, ekonomik çıkarları doğrultusunda kim kullanıyor
ise, siyaset günümüzün son gününe kadar demiyorum, öleceğimiz güne
kadar, mezara gideceğimiz güne kadar, siyasetçinin de…
İSMET ATALAY (İstanbul) – Hatta,
mezardan sonra da…
MEHMET ERASLAN (Devamla) – Evet, mezardan
sonra da bunun hesabını sormak suretiyle, bu mücadelemize devam
edeceğiz ve bunun hiçbir yerinde biz olmadık.
Ben iktidar milletvekiliyken…
Evet, özelde Hatay’da sorunlar gerçekten çok büyük: “Ali Dibo”lar yaşanıyor,
paylaşımlar var, rantlar var ve siyaset kurumu da onlara öncülük yapıyor,
siyasetçi de onlara öncülük yapıyor, birtakım milletvekilleri
de onlara öncülük yapıyor.
Ha, diyeceksiniz ki, nerede? Efendim,
bu belgeyi niye yazdınız o zaman? Yani, bu belge niye yazıldı? Burada
ihaleler var ve ihalelerin karşısına, Sayın Milletvekili, hangi
ihalenin kime verileceğini kendi el yazısıyla yazmış. Niye yazıyorsun?
Parlamenterin görevi ihale dağıtmak mı? İhaleleri, kamunun kaynaklarını,
kendi yakınlarına ve siyasi yandaşlarına pay etmek mi? Parlamenterin
görevi bu mu? Bunu kabul etmemiz mümkün mü?
Sayın Kemal Anadol, Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkan Vekili, çıktı dedi ki, sayın milletvekili
dedi ki, önce, Grup Başkan Vekili Sayın Ergin dedi ki: “Biz mahkemeden
tekzip aldık.” Yalan söylüyorsunuz. Siz, mahkemeden bu belgenin olmadığı
yönünde tekzip aldınız mı? Kemal Anadol Bey, üç ay önce, dört ay önce
“çıkın, bunu, bu kürsüden söyleyin” dedi. Sizin aldığınız mahkeme
kararı, tekzibe ilişkin mahkeme kararı, ihalelerin sayılarıyla
ve miktarıyla ilgili. Bu belgeyle ilgili bugüne kadar bir tekzibiniz
varsa çıkın buraya söyleyin, ben milletvekilliğinden bugün istifa
edeceğim. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Haluk Koç Bey, geçen gün, yine çok
önemli bir konuya temas etti. Ben gazetelerden okudum, Şükrü Küçükşahin
Bey’in gerçekten köşe yazısı önemli. Sayın Milletvekili de bunu inkar
etmiş değil. Yani, nedir bu 23 trilyonluk iş? Bu arazi işi, 23 trilyonluk
arazi işi nedir? Bu “4 trilyon gözden çıkarılmış” işi nedir? Benim yanıma
böyle birisi gelse, benimle, bu noktada, böyle bir konuşma üslubuyla
konuşsa derhal, ya pencereden atarım ya kapıdan atarım. Ama “araştıracağım,
bakacağım, ilgileneceğim…” Bir parlamenter bu ifadeleri kullanamaz.
Bakın, bu mesele şahsi bir mesele
değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.
MEHMET ERASLAN (Devamla) – Toparlıyorum
Sayın Başkanım.
Bu mesele, siyaset kurumunun ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ayaklar altına alınması, saygınlığının
yitirilmesi, toplumla siyasetçi arasındaki uçurumun her geçen
gün çoğalması, artmasıyla ilgili bir hadise. Biz burada Türkiye
Büyük Millet Meclisinin saygınlığını, siyaset kurumunun saygınlığını
konuşuyoruz ve siyasetin hangi ölçüler çerçevesinde yapılması
gerektiğini konuşuyoruz. Siyaset, ülkenin menfaati için yapılır;
içten ve dıştan gelen tehditlerin bertaraf edilmesi için yapılır;
ülke kaynaklarının çoğalması, millî gelirin, adaletin, yükselmenin,
büyümenin, zenginleşmenin, kalkınmanın, yoksulluğun, sefaletin,
açlığın, her şeyin bu ülkeden kaldırılması için yapılır, Türkiye’nin
kalkınması için yapılır.
Efendim, sayın milletvekili diyormuş
ki ilçe başkanına “ben, belediye başkanlarını arayacağım -veya
aradım- onlar, sana, ayda 1,5’ar milyar para verecekler.” Yahu, burası,
ulufe dağıtılan mekân mı? Milletvekilleri, siyasetçiler… Ya, belediye
başkanı, nereden verecek o 1,5’ar milyarı? Niye versin yani belediye
başkanları ilçe başkanına 1,5’ar milyarı?
BAŞKAN – Lütfen, sizinle ilgili
konuya gelelim. Lütfen toparlayalım.
MEHMET ERASLAN (Devamla) – Bunu kabul
etmemiz, bunu hazmetmemiz mümkün değil.
Evet, Hatay’da “Ali Dibo” vardır, Hatay’da
yolsuzluk vardır ve birtakım siyasetçiler, bunun öncülüğünü yapmaktadır,
bunun bölüşümünü yapmaktadır. Türkiye’de, maalesef, birçok ilde
bu yolsuzluk devam etmektedir. Ama, biz, hiçbir zaman bunun içerisinde
yer almadık. Eğer, böyle bir anlayışımız, böyle bir gayretimiz olsaydı,
iktidar partisinden ayrılmaz idik. Zamanında gittik, herkese bunu
izah ettik, anlattık. Ama, herkes bize bıyık altından güldü.
Kim olursa olsun, evet, ben milletvekiliyim,
ben Hatay Milletvekiliyim.
BAŞKAN – Toparlayalım.
MEHMET ERASLAN (Devamla) – Adım Mehmet
Eraslan. Benimle ilgili, böyle, ihale dağıtımı noktasında, benim
şahsımla ilgili, milletvekilliği sıfatımı kullanarak, Anayasa’ya
ve yasaya aykırı hareket ettiğim ispat olursa, ben, bu çatının altında
bir gün durmam. Ama, adları bu işlere karışan milletvekillerinin
de, onurlu bir duruş sergileyerek, bu çatı altında bir gün, bir saat,
bir dakika dahi durmamalarını ben talep ediyorum, istiyorum. Sayın
Başbakanın gereğini yapmasını istiyorum, siyaset kurumunun gereğini
yapmasını istiyorum. Türkiye için, siyaset kurumu için, bu ülkenin
gelecekteki menfaatleri, ali çıkarları için.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Başbakanın
istifa etmesi lazım.
BAŞKAN – Müdahale etmeyin.
MEHMET ERASLAN (Devamla) – Bu noktada,
bu noktada, eğer, Sayın Başbakanımız, bizim uyarılarımızı, bizim
telkinlerimizi, bizim tavsiyelerimizi dinleseydi, belki, Türkiye
sathındaki bu yolsuzluklar, bu “Ali Dibo” olayları, siyasetin kendi
çıkarlarına alet edildiği bir anlayış bu kadar gelişmeyecekti.
Ben, Sayın Başbakanımıza buradan sesleniyorum: Lütfen, gereğini
yapın. İcranın başısınız, Bakanlar Kurulunun başısınız. Milletvekili
de olsa, yönetici de olsa, grup başkan vekili de olsa, genel başkan
yardımcısı da olsa, kim olursa olsun, eğer, yanlışın içerisindeyse,
usulsüzlüğün ve haksızlığın içerisindeyse, yanlış bir fiilin içerisindeyse,
“Ali Dibo”nun içerisindeyse gereğini yapmalısınız. Gereğini yapın,
biz de Türkiye olarak sizleri ayakta alkışlayalım. Ama, gereğini
yapmazsanız, biz sizleri millete havale edeceğiz, bunun peşinde
olacağız ve kesinlikle, Meclisin de gündeminden, Türkiye’nin de gündeminden
bu konuları bir an bile düşürmeyeceğiz. Bu, mezara kadar bu şekilde
devam edecektir.
BAŞKAN – Toparlayın lütfen.
MEHMET ERASLAN (Devamla) – Siyasetin,
artık, düzgün insanların eline, milletvekilliğinin, parlamenterlik
görevinin gerçekten…
BAŞKAN – Lütfen toparlayalım.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan,
tam on dakika oldu.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - …bu işin
iyi niyetini taşıyan, bu işin acısını taşıyan insanların eline, o
insanların eline…
EYÜP FATSA (Ordu) – Çok iyi kurgulamışsınız
Sayın Başkan. Tarafsızlığınıza ve makamınıza yakışmıyor.
BAŞKAN – Lütfen toparlayalım.
MEHMET ERASLAN (Devamla) – …o insanların
eline devredilmesi gerektiğini söylüyoruz.
BAŞKAN – Mehmet Bey, sizinle ilgili
konuları aştınız, başka konulara girdiniz. Lütfen toparlayın.
EYÜP FATSA (Ordu) - Olayı nasıl kurguladınız,
millet görüyor.
MEHMET ERASLAN (Devamla) – Efendim,
bizimle ilgili…
BAŞKAN – Lütfen, son cümlenizi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ERASLAN (Devamla) – Sayın
Başkan, toparlıyorum ve son sözlerimi söylüyorum.
BAŞKAN – Lütfen, teşekkür edin, selam
verin Genel Kurula, bitirin bu işi.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla) – Efendim,
toparlıyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) – Bilerek söz hakkı
doğuruyorsunuz burada.
MEHMET ERASLAN (Devamla) – Sayın
Fatsa…
BAŞKAN – Bir dakika…
MEHMET ERASLAN (Devamla) – Sayın
Fatsa, sabırlı olun.
BAŞKAN – Bir dakika… Mehmet Bey,
karşılıklı konuşmayın.
MEHMET ERASLAN (Devamla) – Burası
hür kürsü ve demokratik teamüller çerçevesinde burada düşüncelerimizi
söylüyoruz. Sizinle ilgili söylediğimiz bir şey yok.
BAŞKAN – Genel Kurula saygılarınızı
sunun, bırakın bu işi.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – İç Tüzük’e
göre söz hakkını süresinde kullandırmanız lazım.
MEHMET ERASLAN (Devamla) – Bakın,
siyaset kurumunu konuşuyoruz. Siyasetin saygınlığını, TBMM’nin
saygınlığını konuşuyoruz.
BAŞKAN – Tamam…
EYÜP FATSA (Ordu) - Bunu en son konuşacak
adam sensin.
BAŞKAN - Saygılar sunun, bırakın.
MEHMET ERASLAN (Devamla) – En son
konuşacak adam sizsiniz, çünkü, sizinle ilgili bir şey söylemiyoruz.
Biraz sonra, sizin, o, tabanca sıkarak, devletin arabasından elini
pencerenin dışarısına çıkararak tabanca sıkışınızı… (AK Parti
sıralarından gürültüler)
EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkan,
bir Meclis böyle yönetilmez. Lütfen…Sizi sorumluluğa davet ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Mehmet Eraslan,
lütfen yerinize…
Ben, size, sizinle ilgili sataşma
konusunda söz verdim. Siz, konuyu başka yere götürüyorsunuz. Süreyi
de çok aştınız. Lütfen… Lütfen, buyurun yerinize…(AK Parti sıralarından
gürültüler)
AHMET IŞIK (Konya) – CHP’li milletvekili
danışıklı dövüş yapıyor burada, söz hakkı doğuruyor.
BAŞKAN – Siz de müdahale etmeyin
arkadaşlar.
AHMET IŞIK (Konya) – On dakikadır
konuşuyor, yeter artık.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sen
durmadan çanak soru soruyorsun. Sana kimse bir şey diyor mu? Çanakçı!
BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım,
burada konuşan arkadaşa söz veren Divan.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Durmadan
çanak soru soruyorsun. Sana kimse bir şey diyor mu?
BAŞKAN - Onun konuşmasıyla ilgili
Tüzük hükümlerini uygulamak durumunda olan Divan. Lütfen, siz karışmayın.
Buyurun Sayın Eraslan. Tamam, teşekkür
edin, inin aşağıya.
MEHMET ERASLAN (Devamla) – Evet, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP ve Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Kömür işi ne
oldu? Kömürden bahset.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım,
aynı nedenlerle, yine sataşma iddiasıyla... Tutanakları izlememize
gerek kalmadan, sadece konuşmaları izlemekle, sataşmadan söz hakkı
ortaya çıktığını tespit ettiğimiz Sayın Sadullah Ergin’e söz veriyorum.
Buyurun Sayın Ergin.
Lütfen, siz de, başka sataşmaya
meydan vermeden, sizinle ilgili konularda kalmak üzere...
3.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin’in, Hatay Milletvekili
Gökhan Durgun’un, konuşmasında, Partisine, sataşması nedeniyle konuşması
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, ben de, benden önceki konuşmacı
arkadaşlarım gibi, hiç sataşma yapmadan, aynı tarzla Genel Kurulu
aydınlatmaya gayret edeceğim.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Ampul
söndü, neyi aydınlatacaksın?
BAŞKAN – Onlar sataşma yaptı ama,
siz de yapmayın.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli
arkadaşlar...
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Lütfen
susun artık…
YAVUZ ALTINORAK (Kırklareli) –
İzin mi alacaktık konuşmak için!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Sayın
Başkanım, lütfen müdahale etmeyin. Benden önce 3 tane konuşmacı
onar dakika konuştu. Yarım saat, bu kürsüden İç Tüzük’ün danışıklı
bir şekilde ihlal edilmesine burada tanık olduk.
Şimdi, ben şunu hemen ifade edeyim:
Sayın Fuat Geçen bu kürsüye geldi, dedi ki: “Bu şekilde söz almayı
hiç istemezdim, ama ne yapayım ki ismim zikredildi.”
Şimdi, Sayın Gökhan Durgun bu kürsüden
konuşmaya başladığında, Genel Kurulda bulunan kavas arkadaşımız,
2 tane milletvekilimizin sataşma veya adı geçtiği için söz talebini alıp, şurada beklemeye başladılar.
Henüz Sayın Gökhan Durgun onların adını zikretmemişti. Bu neyi gösteriyor?
Şu Genel Kurulun dışında bir mizansen hazırlandı. Sayın Durgun dedi
ki: Ben bir konuşma yapacağım. Bu konuşmanın içerisinde Fuat Geçen’e
ve Mehmet Eraslan’a da ifadelerimle sataşacağım veya bir müdahalede
bulunacağım. Siz de söz hakkınızı kullanmak üzere çıkarsınız, konuşursunuz.
Bu mizansen çok açık gözüküyor.
YAVUZ ALTINORAK (Kırklareli) –
Sayın Başkan siz konuya girin. Geri kalan hikâyeyi boş verin.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Şimdi,
üzüntüm şu: Sayın Fuat Geçen bu kürsüye geldi, sureti haktan, son derece
pozitif bir profil çizdi, ama, sözlerine başlarken şunu ifade etti…
BAŞKAN – Bir dakika Sadullah Bey.
Sadullah Bey, bakın, biz burada Divanı
yönetiyoruz 2 kâtip üye arkadaşımızla.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Evet Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Böylesine oyunların içinde
Divanın olduğunu söylemeniz…
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Divanın
oyunların içinde olduğunu söylemiyorum. Burada bir mizansen hazırlanmış
diyorum arkadaşlar tarafından.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Divanın
müsamahasını söylüyor.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Kendi
üzerinize alınmayın lütfen.
BAŞKAN – Anlaşıldı. Peki, açıklamanızı
aldım.
Buyurun devam edin.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ama “siyaset
ahlak işidir” diye söze başladı Sayın Geçen.
Evet, Sayın Geçen, doğrudur; siyaset
ahlak işidir ve bu ahlak işini yaparken de yalan söylememek esastır.
Siz burada muttali olmadınız, siz kapının dışında bunu biliyordunuz,
dilekçeleriniz hazırdı. Sayın Eraslan belgelerini falan da hazırlayıp
gelmişti buraya. Dolayısıyla, bu mizansenin varlığını bütün Genel
Kurul izledi, Türkiye izliyor. Dolayısıyla, bu tavır, baştan itibaren
çok ahlaki sınırlara uyan bir tavır değildi. Bununla başlamak istiyorum.
Şimdi, evet, bu ülkede yolsuzluk
ezilmelidir, yok edilmelidir. Yolsuzluk yapan, vasıta olan, tenezzül
eden kimse, bilaistisna hepsi ezilmelidir.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) – Boş laf…
Boş laf…
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ama değerli
arkadaşlar, bir şeyi ayırmamız lazım. Nedir bu? Bu memleket… Dedikodularla,
vıdı vıdılarla ya da çamur atma makinesine dönüşerek ve bu kürsüyü
de sürekli bununla meşgul ederek oyalama hakkını kimseye vermez burası.
Bu kürsü çamur atma mekânı değil. Varsa bir iddianız, bağımsız savcılar
var, yargı var; gereğini yaparsınız.
Şimdi, burada özelde benimle ilgili
gündeme getirilen konu var, ama, evvelemirde partimle ilgili olarak
Sayın Durgun’un söylediği bir laf vardı: “Hiçbir cumhuriyet hükûmeti
yolsuzluk noktasında bu Hükûmetin eline su dökemez.” Hadi oradan! Hadi
oradan! (AK Parti sıralarından alkışlar)
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sen kendine
bak önce.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - AK Parti
Hükûmeti, bundan önceki hükûmetlerin yolsuzluklarını ortaya döken
ve bizim dönemimizde İmar Bankasıyla ilgili olarak…
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Hadi oradanmış!
Sana hadi oradan! 4 trilyonu ne yaptın?
BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar…
Siz müdahale etmeyin arkadaşlar.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – İmar
Bankasıyla ilgili olarak…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) –
Sen bir kendine bak önce!
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sana hadi
oradan! 4 trilyonu ne yaptın? 12 trilyonu ne yaptın? Ses kayıtları
var, ses kayıtları!
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ben, sizi
burada sabırla dinledim.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Hadi oradan!
Sana hadi oradan! Ali Dibocu!
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ben sizi
sabırla dinledim, ama bu tahammülsüzlüğünüz niye?
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Evet, hırsızlara
karşı tahammülsüzüz!
BAŞKAN – Sadullah Bey, konuşmada
nezaket kurallarına riayet edelim.
Siz de lütfen hatibi izleyin arkadaşlar.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Sayın
Başkanım, üç tane on dakika…
BAŞKAN – “Hadi oradan” demek, doğru,
nazik bir davranış değil.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – …burada
bize hakaret yapıldı, ama, siz, bu konuşmacıları uyarmadınız.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Bu memleketin
parasını çalanlardan hesap soracağız, sizden de soracağız!
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ben,
şimdi, bu iddiaların da cevabını vereceğim.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sadullah
Bey, sizi kutluyoruz, siz bu konuda ekol yarattınız! Siz bir ekolsünüz,
sizi kutluyoruz!
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Ağabeylerimin
izinden gidiyorum de, bitir bu işi!
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, benimle ilgili ortaya konulan… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Devam edin Sadullah Bey.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Sayın
Başkanım, biz yarım saat sabırla dinledik bu arkadaşları, ama bakınız
beş dakika tahammül edilemiyor.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Yolsuzluğa
da tahammül edilmiyor Sadullah Bey, haklısınız yani.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Benim
şahsımla ilgili ortaya konulan iddialar mahkeme kararıyla tekzip
edildi.
Başka? Anavatan Partisi Grup Başkan
Vekili Sayın Süleyman Sarıbaş, Hatay Cumhuriyet Başsavcılığına
şahsımla ilgili suç duyurusunda bulundu. O bahsettikleri belgeyi
göstererek, o belgeyi de göndererek. Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı,
tam beş buçuk-altı ay, kılı kırk yararcasına konuyu araştırdı, soruşturmasını
yaptı ve burada, 5 sayfalık, kovuşturmaya yer olmadığına dair bir
karar var.
Bu kararın özeti şu…
MEHMET ERASLAN (Hatay) – 23 trilyon
ne, onu anlat! 23 trilyon ne?
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Gelecek,
oraya da gelecek.
İddia sahibi, söz konusu hastanede
bu işler yapıldığında görevde değildi diyor savcı. Bürokrat deniliyor
ya, bana talimat verildi...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Yapılmış
yani!
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sen bu yazıyı
yazdın mı, yazmadın mı?
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu işler
yapıldığında, bu müdür görevde değildi. Başka?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) –
Demek organizasyonları yapıyor!
BAŞKAN – Müdahale etmeyin arkadaşlar.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Burada
ismi yazılı olanlar iş almadı. Başka? İş almadığı gibi, bu şahıslar
ihaleye girmedi…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) –
Sen bu yazıyı niye yazdın, onu anlatsana? O yazıyı sen yazdın mı yazmadın
mı?
SADULLAH ERGİN (Devamla) – …ihale
dosyası almadı, teklif vermedi, hiçbir müdahaleleri yok.
Şimdi…(CHP sıralarından gürültüler)
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Onun görevi
mi o yazıyı yazmak?
BAŞKAN – Müdahale etmeyin! Oturun
yerinize! Oturun yerinize arkadaşlar!
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Sayın
Başkanım, takdir sizin.
BAŞKAN – Yerinize oturun ve dinleyin!
Buyurun, siz de Genel Kurula hitap
edin.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Şimdi,
bu arkadaşlarımız, buradan, çıktılar konuştular. İddia edeceksiniz,
iddia edeceksiniz, yargılayacaksınız; yani savcısınız, hâkimsiniz,
artı infaz memurusunuz. Böyle bir şey dünyada yok. Siz iddia ettiniz,
savcı inceledi, mahkemeler tekzip etti.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Arkadaş, kaldır dokunulmazlığını, git mahkemenin
önüne.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Savcı,
kovuşturmaya yer olmadığına dair 5 sayfalık gerekçeli kararını
verdi.
Şimdi, bunlar bitti, bir şey çıkmayınca,
bu defa…
GÜROL ERGİN (Muğla) – Dokunulmazlığa
sığınıp konuşmak ne kolay değil mi?
Dokunulmazlığa sığınıp boş boş konuşun orada!.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – … buradan,
onurlu, şerefli birileri…
GÜROL ERGİN (Muğla) – Evet, şerefli
birileri dokunulmazlığı kaldırır.
BAŞKAN – Müdahale etmeyin arkadaşlar.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – …yanımıza
ajan provokatör sokma girişimi yaptı.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Senin seçimlerde
en yakınındaki adam, koruman.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu da
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kayıtlarına girdi.
Bakın, size enteresan bir şey aktarıyorum.
Burada bir milletvekili, dışarıdan, Meclis dışından gelen bir ziyaretçiyi
alıyor, şuradan, 3 No’lu kapıdan sokuyor, güvenlikçilerin oradan
geçiriyor ve bizim grup çıkışına kadar olan asansörlere kadar getiriyor,
orada dinleme kaydedici cihazı veriyor, benim odama gönderip, ses
kaydı aldırmaya çalışıyor.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - O milletvekili
kim; onu da açıkla.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ben
isim vermiyorum, herkes kendini bilir.
Biraz önce burada konuşulan iddialara,
bütün bunlardan bir şey çıkmayınca, bu defa “şu gelmiş, milletvekiline
şunu söylemiş, bunu söylemiş…” Ben, size soruyorum, vicdanı olanlar
için soruyorum: Her gün kapımıza 40-50 kişi gelir…
MEHMET ERASLAN (Hatay) – Para için
gelmiyorlar.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Sorunlarını
anlatır, derdini anlatır, talebinde bulunur, haklı gördüğümüz taleplerinde
yardımcı oluruz, haklı görmediklerimizi kolundan tutup, camdan
aşağıya atmayız. Hanginiz camdan aşağıya bugüne kadar bir kişi attı?
Bugüne kadar sizlerden usulsüz talepte
bulunan hiç kimse gelmedi mi Allah aşkına?
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Gelmez!..
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Beğenmediğiniz,
hoşunuza gitmeyen talepte bulunan kimse gelmedi mi bu Meclise?
Geldi, herkese geldi.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Hayır, gelmez
bize, bize gelemez.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ama, önemli olan, bu bahsettiğiniz hadise,
dokuz ay önce olmuş bir hadise ama, biz bunun için parmağımızı oynatmış
değiliz. Kaldı ki, avukatıyla gelmiş bir vatandaş, vekâlet elinde,
Avukat: “Hatay’da Suriye uyruklulara ait çok miktarda arazi var,
ama, uluslararası hukuk gereğince, bunlar çözülemiyor.” Bize bununla
ilgili soru sordular: “Mevzuatta bir değişiklik düşünülüyor mu?”
diye. “Şu anda bunun Türkiye tarafından tek yanlı çözülme şansı
yok, karşılıklılık esasına göre çözülebilecek bir konu” demişizdir
ve üzerlerinde dinleme, kaydedici cihaz olduğundan şüphelendiğimiz
için de o soruyu sormuşuzdur: “Bunları konuşmayın burada, biz bu
tür konuları konuşmuyoruz.” diye susturmuşuzdur. Parasal ilişkilerle
ilgili konuları konuşturtmamışızdır. Ama, şimdi, iddialar mahkemeden
tekzip yedi. Savcılığın yaptığı tahkikat sonucunda, kovuşturmaya
yer olmadığına karar verildi, artık, kocakarı dedikodularına
müracaat edilmeye başlandı. Ben, bunu üzüntüyle karşıladığımı
ifade ediyorum. Ama, Sayın Durgun bir şey söyledi…
BAŞKAN – Toparlayın lütfen.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Toparlıyorum
Sayın Başkanım.
“Hatay’daki Ali Dibo olayında, Sayın
Fuat Geçen, Sayın Mehmet Eraslan, sizler var mıydınız” diye sordu.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Su getir,
su; bazen insanın dili damağı kurur, su getir.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ben,
şimdi, bir soruşturma dosyasından, müfettişlik raporundan iki cümle
okuyacağım.
MEHMET ERASLAN (Hatay) – Belediye
başkanlarını, İlçe Başkanına para versinler diye aradın mı aramadın
mı?
BAŞKAN – Müdahale etmeyin arkadaşlar.
AHMET YENİ (Samsun) – Dinle, dinle,
Sayın Eraslan…
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Bir dakika
dinle bir, ya! Dinle ya!
MEHMET ERASLAN (Hatay) – Onu söylesin.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Kendisine
gösterilen belgedeki kaşe ve imzanın kendisine ait olduğunu, ancak
bu belgenin kendisine boş olarak, Mustafa Eraslan’ın oğlu tarafından
getirilerek imzalatıldığını, ancak, oğlunun adının…
MEHMET ERASLAN (Hatay) – Sen yalan
söylüyorsun!
BAŞKAN – Bir dakika, bir dakika arkadaşlar…
Bir dakika…
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu, Teftiş
Kurulunun raporudur.
MEHMET ERASLAN (Hatay) – Sen yalan
söylüyorsun, doğru konuşmuyorsun! Her şeyi çarpıtıyorsun!
Benim söz hakkım doğdu Sayın Başkan.
BAŞKAN – Şimdi, Bakın, Sadullah
Bey, benim size, sataşmayla ilgili, şahsınızla ilgili düzeltmeyi
yapmak üzere söz verdiğimi, bu kadar geniş bir şekilde ele almanız,
Grup Başkan Vekili olarak doğru değil.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Sayın
Başkanım, bakın…
BAŞKAN – Lütfen toparlayın.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Burada…
MEHMET ERASLAN (Hatay) – Benim söz
hakkım doğdu Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bir dakika efendim.
Lütfen toparlayın.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu kürsüde
yarım saat bana hakaret edildiği zaman, Hatay ili aşağılandığı zaman,
Hatay milletvekili arkadaşlarım zan altında bırakıldığı zaman,
lütfen bu hassasiyeti gösterseydiniz çok sevinirdik Sayın Başkanım.
MEHMET ERASLAN (Hatay) – Başta siz
konuşturduğunuz ifadeleri söylüyorsunuz.
EYÜP FATSA (Ordu)- Sus! Yeter be!
MEHMET ERASLAN (Hatay) – Başta konuşturduğunuz
ifadeler…
BAŞKAN – Bir dakika… Mehmet Bey,
lütfen… Lütfen Mehmet Bey…
MEHMET ERASLAN (Hatay) - O ifadeler
daha sonra değişti. Yalan söylüyorsun, doğru konuşmuyorsun!
BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar…
Sakin olun.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sonraki
ifadeleri oku! Sonraki ifadeleri oku!
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Tabii…
BAŞKAN – Sakin olun arkadaşlar.
MEHMET ERASLAN (Hatay) – Sonraki
ifadeleri oku. O ifadeler, sizin yazdırdığınız ifadeler.
AHMET YENİ (Samsun) – Heyecanlanma,
heyecanlanma!
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, biz burada…
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım,
bütün uyarılarıma rağmen Genel Kurulda bir düzen sağlanamadığı
için, beş dakika ara veriyorum.
Sadullah Bey, daha sonra devam
eder, bitirirsiniz.
Kapanma Saati: 15.10
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23’üncü Birleşimi’nin İkinci Oturumu’nu
açıyorum.
Sayın Sadullah Ergin’in konuşması
sırasında hatibi dinleyebileceğimiz bir ortam ortadan kalktığı
için ara vermiştik.
Şimdi, sözlerini derleyip toparlayıp
tamamlamak üzere Sayın Sadullah Ergin’i kürsüye çağırıyorum.
Buyurun Sayın Ergin. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin’in, Hatay Milletvekili
Gökhan Durgun’un, konuşmasında, Partisine, sataşması nedeniyle konuşması
(Devam)
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, Sadullah Ergin
olarak şahsımın Hatay’da kurulu hiçbir şirketi yok, hiçbir ticarethanem
yok. Avukatlık mesleği dışında pek ticaretle de iştigal etmedim.
Milletvekili olduktan sonra ceketimi alıp bu şehre geldim, Ankara’ya.
Benim üzüldüğüm, bu kürsüden bizi
itham edenlerin kendi içerisinde bulundukları ilişkilerle ilgili
devam etmekte olan soruşturma ve davalar var. Biraz önce bu kürsüde
bunlar anlatıldı, bizimle ilgili sözler söylendi. Son derece medeni
ölçülerde bu sözleri ben dinledim, ama, söylenen sözlere karşı cevap
verme hakkı en katı diktatörlüklerde bile vardır.
Şimdi, konuşmamın bir önceki bölümünde
bu soruşturma dosyasıyla ilgili müfettişlik raporlarına atıfta
bulundum. Bu beyanlar devam ediyor. Buna ilişkin olarak soruşturma
yapılıyor. Özeraslan Limitet Şirketine ait Millî Eğitim Müdürlüğündeki
bir alışverişten dolayı, dört beş parça ihale dosyası vesaireden dolayı,
müfettişlik kurulu, Teftiş Kurulu, Valiliğin, konuyu savcılığa
intikal ettiriyor ve şu anda dosyası Hatay Ağır Ceza Mahkemesinde
devam ediyor. Ha, bu yargılama sonucunda beraat kararı da çıkabilir.
Benim, burada, bunun ötesinde bir iddiam yok, ama, bu kürsüye gelip,
hiçbir ticari faaliyeti olmayan, hiçbir ekonomik ilişki içerisinde
olmayan bir milletvekiline, o ildeki iç siyasi çekişmelerin, il
içi siyasi rekabetin bir parçası olduğuna inandığım bir muhalefet
partisi milletvekili, partimizden ayrılmış bir başka milletvekili
ve yine partimizden ayrılmış bir başka milletvekili bir araya gelip
bir kutsal ittifak görüntüsü içerisinde ve konuşmamın başında ifade
ettim, biri ötekilere pas atıyor ve ötekiler de çıkıp burada bu konuşmayı
gerçekleştiriyorlar.
Ben şunu çok net ifade ediyorum:
Hodri meydan! Sadullah Ergin olarak neyim varsa dökün arkadaş, ama
bir şartla: Onur sahibi olanlar, şeref sahibi olanlar, onur ve şerefine
düşkün iseler, başkalarının onur ve şerefine bilerek dil uzatmazlar,
çamur atmazlar. Bir şey varsa çarmıha gerelim, infaz edelim; ama, sadece
gazete haberleri, birtakım ithamlar, ispat edilemeyen iddialar
boyutunda kalırsa iş, bu defa iş zıvanadan çıkar.
Değerli arkadaşlar, ben buraya
gelip konuşan arkadaşlardan sadece Sayın Eraslan’ın değil, ama Sayın
Durgun’un da cevaplamasını istediğim sorularım var. Burada…
BAŞKAN – Sadullah Bey, bakın…
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Hemen
toparlıyorum Sayın Başkan.
Bana iki tane soru sordular sonraki
milletvekilleri…
BAŞKAN – Şimdi, 69’uncu maddeyi
bir kısır döngü haline getirmeyelim burada, lütfen.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Getirmiyorum.
Bana bu kürsüden sorulan soru var, o soruyu cevaplamam lazım Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Tamam, sizinle ilgili konuyu
yanıtlayın.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bir:
“Hatay’dan gelen bir eski ilçe başkanınıza parasal yardım yapma noktasında
belediye başkanlarına talimat vermişsiniz.” Değil. Olay şudur,
ben bunu bu kürsüden izah edeyim: Eski bir ilçe başkanımız icraya
düşmüştür borcundan dolayı, 4-5 milyar, 6 milyar, neyse, bir borcu
vardır. İçerisinde benim de olduğum bir grup arkadaşıma şunu söylemişimdir:
El birliğiyle elimizi cebimize koyup bu arkadaşımızı icradan
kurtaralım, eski bir arkadaşımızdır. Bu, en temel insani vazifemizdir
diye düşünüyorum. Olay budur, bir.
BAŞKAN – Tamam, yeter.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – İki,
öteki konuya gelince: Vay efendim, birisi yanınıza gelmiş de, işte
böyle bir dava varmış da vesaire. Gelmişse adam avukatıyla gelmiş.
Bu konudaki mevzuatla ilgili bir değişiklik olup olmayacağını
sormaya gelmiş. Ben de, hem o ilin milletvekili hem de bir avukat olmam
sıfatıyla, böyle bir değişikliğin Türkiye tarafından tek yanlı
olamayacağını ve uluslararası hukuk gereğince, karşılıklılık
ilkesi gereğince bunların yapılabileceğini ifade etmişimdir.
“Bu iş, şu kadar iş” falan demeye başladığında, “sus konuşma” demişimdir.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – “Dinleniyoruz”
demişsindir.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Evet.
BAŞKAN – Lütfen müdahale etmeyin
arkadaşlar.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Çünkü,
o dinleme, kaydedici cihazı bu Meclisin bir değerli üyesinin, cebine
koyup, buraya gönderdiğini de biliyorum. Onun için konuşturtmamışımdır.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Yakalayacaksın
o zaman.
MEHMET ERASLAN (Hatay) – Niye anında
yakalamadın?
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, son olarak şunu ifade ediyorum: Şayet gazete haberleriyle,
dedikodularla gelip bu kürsüyü işgal edeceksek, ben bunu bu millete
saygısızlık addederim. Varsa bir şey çarmıha gerelim, üzerine en
katı şekilde gidelim. Ama, Sayın Durgun’un üzüldüğüm bir tavrı var:
Efendim, falanca beldede, falanca belediye başkanının üyesi olduğu
bir spor kulübü şunu yapmış bunu yapmış vesaire. Ben sana yirmi tane
çıkarayım CHP’li belediye başkanı, meclis üyesinin…
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Çıkart, çıkart…
SADULLAH ERGİN (Devamla) –…farklı
suçlara iştirak ettiğini, vesaire.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Çıkart, çıkart,
getir buraya.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – …ama,
bunlar siyasetin konusu değil. Türk Parlamentosu bunlarla uğraşmamalı.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sayın Ergin,
getir buraya, gereğini yapalım.
BAŞKAN – Bir dakika, bir dakika arkadaşlar…
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Yargı
bununla uğraşır.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Yani, öyle
demeyle olmaz bu iş, varsa getir!
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu Parlamento
kürsüsü dedikodu yapma yeri değil ki!
Bakınız, size bir tanesini söyleyeyim…
MEHMET ERASLAN (Hatay) – Sayın Başkan,
yirmi dakika oldu! Bize on dakika verdiniz.
BAŞKAN – Lütfen…
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Hemen
bitiriyorum.
BAŞKAN – Lütfen, siz şahsınızla ilgili
konuyu tamamlayın lütfen.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Hemen
bitiriyorum Başkanım.
Hatay İl Genel Meclisinde CHP Grup
Başkanı Kemal Yeşiloğlu, bir şirketi var, sondaj yapıyor; TEMSU Sondaj
Limitet Şirketi. Bu arkadaşımız Cumhuriyet Halk Partisi İl Genel
Meclisi Grup Başkanı. Bir sondaj şirketi var, İl Genel Meclisi Üyesi
olunca şirketten ayrılıyor, soyadı kendisiyle aynı birisine hisselerini
devrediyor ve Köylere Hizmet Götürme Birliği Üyesi bu arkadaşımız
aynı zamanda.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Şimdi değil.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – İki hafta
önce değişti. İki hafta öncesine kadar Hizmet Götürme Birliğinin
üyesiydi. İki hafta önce yapılan seçimde seçilemedi. Dolayısıyla,
bu işleri aldığı dönemde meclis üyesiydi. Köylere Hizmet Götürme
Birliğinin üyesiyken, o Birlikten 5 tane sondaj işi kendi firmasına
veriyor; İl Genel Meclisi CHP Grup Başkanı. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – Aaa!
AHMET YENİ (Samsun) – Aynı oluyor
değil mi?
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Şimdi,
arkadaşlar, ama, bakın, bu bilgi…
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Yolsuzluk
var mı?
SADULLAH ERGİN (Devamla) – …Bu bilgi…
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Usulsüzlük
var mı?
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bak,
bak…
BAŞKAN – Şimdi, Sadullah Bey, bu…
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bakınız,
bu bilgi aylardan beri…
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Fidanları
ne yaptın, fidanları?
AHMET YENİ (Samsun) – CHP’li olunca
caiz oluyor!
BAŞKAN – Sadullah Bey…
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Şunu
ifade edeyim…
BAŞKAN – Sadullah Bey, bir örneğinizi
de siz kendiniz de söylüyorsunuz, şirketle ilgisini kesmiş diyorsunuz.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ama, akrabasını
koymuş.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Batıyorsun,
konuştukça batıyorsun.
BAŞKAN – Onun için, lütfen, başka konulara
girmeden, sizinle ilgili konularda bırakın bu işi.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ben, şunu
ifade ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ERASLAN (Hatay) – Sayın Başkan,
yirmi dakika oldu.
BAŞKAN – Bir dakika… Bir dakika arkadaşlar,
lütfen.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Sayın
Durgun’un tavrı, yedi göbek ötede de olsa, yedi göbek öte de olsa, bunları
getirip partimizle irtibatlamak ve bunlarla ilgili ithamlarda
bulunmak noktasında çok large davrandığı için bu örneği verdim. Bu
örneği vermek istemezdim, ama, maalesef…
BAŞKAN – Lütfen, başka örnekle konuyu
dağıtmayalım.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Örnek
vermiyorum.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Çok örnek
var bizde, CD’ler burada.
BAŞKAN - Sizinle ilgili kısmı bitti,
tamamlayın lütfen sözünüzü.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Şu şekilde
sözlerimi bağlıyorum…
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Varsa bir
iddian, söylersin!
BAŞKAN – Bağlayın lütfen.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu kürsü,
dedikoduların dile getirileceği bir kürsü değil. Yolsuzluk, usulsüzlük
varsa, hep beraber üzerine gider kafasını ezeriz. Ama, sadece dedikodularla,
birtakım siyasi hesaplaşmanın muhataplarını buraya taşımakla
bu iş olmaz. Yoksa, başkası da çıkar, CHP’li falanca belediye başkanı
sahte parayla yakalandı der. Bir başkası çıkar, Muğla’nın bilmem ne
ilçesindeki CHP’li belediyede jandarma soruşturma başlattı, baskın
yaptı der. Bir başkası çıkar, efendim, bir şarkıcı çıkar, farklı bir
şeyler söyler. Birisi, arsayla ilgili farklı şeyler söyler.
BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bütün
bunlar…
BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Sayın Ergin,
onlar yargılanıyor, ama, sen yargılanmıyorsun, aradaki fark o.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bütün
bunlar…
BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bütün
bunlar, bu kürsünün, bu Meclisin çatısı altına yakışan işler değil.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – O belediye
başkanı da yargılanıyor Sayın Başkan.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ben, bu
Parlamentoda, daha düzeyli, daha seviyeli, hem iktidar ayağından
hem muhalefet ayağından, bir üslup kullanılması gerektiğine inanıyorum.
Kim olursa olsun, ahlaksızlığa bulaşan adamın üzerine gideriz, gitmeliyiz.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) – Rüyada
mı!
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu noktada,
ancak bir şart var: Hiç kimse, hem savcı hem hâkim hem infaz memuru olamaz.
Herkes, bağımsız yargıya saygı duymak zorundadır.
Muhterem Genel Kurulumuzu saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Naylon fatura
affını niye çıkarttınız? Kim için çıkarttınız?
BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım,
yolsuzluklara, soygunlara, vurgunlara karşı, talana, israfa karşı
hep birlikte mücadele vereceğiz. Yalnız, bu arada, bu mücadeleyi
verirken, mutasavver olma ihtimali var diye, şundan şundan, şu ilde,
şu partinin şu teşkilatından diye bahsetmek de doğru değil. Ayrıca…
(Gürültüler)
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Onlar yapıldığı
için söylüyorum.
BAŞKAN – Ayrıca, değerli kardeşlerim,
burada, tertipleri de tam anlamıyla tespit etmek ve ortaya koymak
doğru değil. Örneğin, tertip var deniliyor. Eğer o tertip varsa, kavas
bekletmeye ne gerek var? Beklerler…
Yani, bu şekilde de birbirimizi
kıracak, birbirimizi tertiple suçlayacak ifadeleri kullanmaktan
lütfen kaçınalım. Doğrudan, konunun içine, damardan girelim ve doğrudan
konuyu anlatalım ki, daha etkin, daha verimli çalışma yapabilelim.
Teşekkür ediyoruz.
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Kavasın
elinde kâğıtlar hazırdı Sayın Başkan.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Senin nereden
haberin oldu elindekilerden?
BAŞKAN – O nedenle de, bu açıklamamdan
sonra, Gökhan Bey’in sataşmadan dolayı konuşma talebini kabul etmiyorum,
çünkü, tertiple ilgili konuda zaten ben kendim uyarıda bulundum.
Değerli arkadaşlarım, gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri Samsun Milletvekili Haluk Koç, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, YİMPAŞ’ın para hareketlerinin
araştırılması ve hak sahiplerinin mağduriyetinin giderilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/394)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
YİMPAŞ Gıda Sanayi ve Ticaret
A.Ş., YİMPAŞ Holding A.Ş. ve YİMPAŞ Yozgat İhtiyaç Maddeleri Pazarlama
ve Ticaret A.Ş.’nin yurtiçinde ve yurtdışında yerleşik vatandaşlarımızdan
yasal olmayan şekilde topladığı paralar ile bu paraların yasadışı
olarak aktarıldığı kişiler, medya kuruluşları ya da siyasi organizasyonların
tespit edilmesi ve paralarını geri alamayan yurttaşlarımızın mağduriyetinin
giderilmesi için yapılması gerekli yasal düzenlemelerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
Prof. Dr. Haluk Koç Ali
Topuz
Samsun İstanbul
CHP Grup Başkanvekili CHP Grup Başkanvekili
Kemal Anadol
İzmir
CHP Grup Başkanvekili
Gerekçe:
Aralarında YİMPAŞ’ın da bulunduğu,
izinsiz halka arz yoluyla tasarruf sahiplerinin mağduriyetine neden
olan holdinglere ilişkin olarak kurulan Araştırma Komisyonunun Raporu,
TBMM Genel Kurulunun 11 Nisan 2006 tarihli birleşiminde görüşülmüştü.
Ancak, aradan yedi ay gibi bir süre geçmesine karşın siyasi iktidarın
Komisyon Raporunun Sonuç ve Öneriler başlıklı bölümünde ve Karşı
Oy yazılarında yer alan tespitlerin hayata geçirilmesi konusunda
hiçbir işlem yapmadığı görülmektedir.
Bunlarla birlikte, Komisyon çalışmalarının
bittiği tarihten bugüne kadar özellikle YİMPAŞ’a ilişkin olarak yeni
birçok belge ve bilgi ortaya çıkmıştır.
22 Ekim 2006 tarihli Hürriyet Gazetesinde
yer alan “Dört bakan var, bir gören yok” başlıklı haberde Almanya’nın
Interpol kararıyla difüzyon çıkarttığı YİMPAŞ yöneticisinin siyasi
iktidarın bakanları ve parti yöneticileri ile yan yana çekilmiş
fotoğrafının yer alması kamuoyu vicdanını derinden yaralamıştır.
Siyasi iktidarın bakanlarının
ve yetkililerinin geçmiş yıllarda YİMPAŞ mağaza açılışında yer aldığına
ilişkin bilgilerin ortaya çıkmasından sonra, bir bakanının hissedarlık
ilişkisi, milletvekillerinin ve il belediye başkanının da para
toplama konusunda YİMPAŞ’la olan ilişkileri ortaya çıkmıştır. Bunlarla
birlikte, YİMPAŞ için usulsüz olarak toplanan paraların bir bölümünün
halen faaliyette olan bir ulusal televizyon kanalına aktarıldığına
ilişkin bilgiler de kamuoyuna yansımıştır.
Bu konularda siyasi iktidarın
eylemsizliği, suçluların himaye edildiği ve siyasetin finansmanı
noktalarında kamuoyunda derin kuşkuların oluşmasına neden olmuştur.
Başta Sayın Başbakan olmak üzere
siyasi iktidarın yetkilerinin yaptığı açıklamalar YİMPAŞ’a paralarını
kaptıran yurttaşlarımızın sorunlarının çözümü noktasında bir çalışma
içerisinde olunmadığını ortaya koymaktadır.
Sayın Başbakanın 25 Mayıs 2006 tarihinde
yaptığı Almanya ziyaretinde, YİMPAŞ’a para kaptıran vatandaşlarımıza
karşı kullandığı “Sen bana açtın da sordun mu” şeklindeki sözleri,
kamuoyunda, bu yurttaşlarımızın paralarının ödenmesi konusunda
ciddi önlemlerin alınmayacağı şeklinde yorumlanmıştır.
Yaşanan olaylardan sonra, Maliye
Bakanlığı birimlerinin şirketlerde etkin bir denetim çalışması
yapıp yapmadığı, yaptı ise bunun sonuçlarının ne olduğu bile kamuoyu
tarafından bilinmemektedir.
Bu konuda siyasi iktidarın eylemsizliğini
gösteren bir diğer örnek de, Sermaye Piyasası Kurumu tarafından
hazırlanan ve “Para trafiğinin ve mağdurların saptanması, şirket
yöneticilerinin tüm mal varlığı ile sorumlu tutulması ve zamanaşımının
20 yıla çıkarılması” önlemlerini içeren yasa taslağı çalışmasının,
2003 Aralık ayında Hükümete iletilmesine karşın hâlâ bu konuda yasal
bir düzenlemenin hayata geçirilmemiş olmasıdır.
Bunlarla birlikte, YİMPAŞ’ın yabancı
basın organlarına da konu olan para transferlerinin araştırılması
gerekmektedir. Basın organlarına yansıyan, medya kuruluşları ve
tarikat liderine ait hesaplara yapılan para transferlerinin belirlenmesi,
yurttaşlarımızın tasarruflarının nerelere aktarıldığına ışık
tutacağı gibi, siyasetin finansmanı konusunda da kamuoyunu aydınlatacaktır.
YİMPAŞ’ın topladığı paraların gerçek
tutarının ve mağdurlarının belirlenmesi; para transferlerinin
aydınlatılması; şirket yöneticilerinin ve bunların muvazaalı
işlemlerle mal, hak ve alacak olarak üzerlerine geçirdikleri üçüncü
kişilerin, mal varlıklarının tespiti ve bu konudaki zamanaşımı
sürelerinin artırılması gibi önlemleri de içerecek şekilde,
inançlar sömürülerek sürdürülen izinsiz arz sürecinin tüm mağdurlarına
hakları olan ödemede bulunulmasını sağlayacak yöntemlerin belirlenmesi
konularının Yüce Meclisimizce ivedi olarak ele alınması gerekmektedir.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve
Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup
oylarınıza sunacağım:
VI. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
CHP Grubu önerisi
23.11.2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 23.11.2006 Perşembe
günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında
oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Ali
Topuz
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin,
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
Kısmının 378’inci sırasında yer alan 1171’e 1 inci Ek Sıra Sayısının
bu kısmın 5 inci sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin lehinde ve aleyhinde
ikişer üyeye söz verme durumundayız.
Lehinde söz talep edenler: Sayın
Atilla Kart, Konya Milletvekili; Sayın Kesimoğlu, Kırklareli Milletvekili
Aleyhinde çok sayıda söz talebi
var. O yüzden, onlarla ilgili kura çekilecek. O yüzden, şimdi, lehinde
söz istemlerini karşılayarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
İlk önce Sayın Atilla Kart’ın önerinin
lehinde söz istemi var.
Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz on dakika
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Danışma Kuruluna sunulan ve kabul görmeyen
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, “diğer kamu
görevlilerinin dokunulmazlığı” olarak ifade edilen hususun, aslında,
soruşturma izni olduğunu, siyasi iktidarın soruşturma izni kurumunu
elinde koz olarak kullandığını, açıklık kazanmasını istemediği
konularda ortada ciddi raporlar olmasına rağmen soruşturma izni
vermediğini, bir taraftan soruşturma izni kurumunun yanlış ve gereksiz
bir kurum olduğundan söz ederken, diğer taraftan ise bu konuda hiçbir
yasal değişiklik düzenlemesi girişiminde bulunmadığını, bu kavramı
kalkan olarak kullandığını, sonuç olarak, dokunulmazlıkların sınırlandırılması
konusunda siyasi iktidarın samimi ve dürüst olmadığını, zira,
kişisel ve siyasi sebeplerle bu zırha bürünmek ihtiyacı duyduklarını,
kişisel ve siyasi kaygılar sebebiyledir ki, organize bir şekilde
karma komisyon tarafından İç Tüzük ihlalinin sürdürüldüğünü geçen
haftalar içinde ısrarla anlattık. Bu konuları bundan böyle de anlatmaya
devam edeceğiz.
Hemen yeri gelmişken ifade etmek
istiyorum: “Her hafta dokunulmazlık konusunda grup önerisi olarak
getirip hakkı suiistimal ediyorsunuz.” diyenlere, demokrasinin
“sayısal çoğunluk” ve “çoğunluk diktası” kavramlarından ibaret olmadığını
ifade etmek istiyorum, bunu vurgulamak istiyorum.
Geldiğimiz aşamada dokunulmazlık
kurumu ve kavramı, amacı dışında kullanıldığı zaman ne tür sonuçlara
yol açıyor, hukuk sistemini ve toplumsal yapıyı nasıl zedeliyor;
bu yaklaşım içinde değerlendirme ve görüşlerimizi sizlerle paylaşmaya
devam edeceğiz.
Bugün gündeme getirdiğimiz dosya,
değerli arkadaşlarım, Ordu Milletvekilleri Sayın Eyüp Fatsa ve Sayın
Enver Yılmaz ile ilgili olan dosyadır. Hemen ve önemle ifade ediyorum:
Arkadaşlarımın şahsına yönelik hiçbir değerlendirmenin içinde
olmam söz konusu değildir. Bu olayın sadece toplumsal boyutunu ve
dokunulmazlık bağlantısını irdelemek gayreti içinde olacağım.
Hemen ifade ediyorum: Ortada talihsiz bir olayın olduğunu, söz konusu
olduğunu öncelikle ifade ediyorum. İnanıyorum ki, arkadaşlarımız,
bu süreçten son derece üzüntülüler. Yöre ve toplumsal yapı içinde
gelişen bir olayın varlığı söz konusu. Bu değerlendirmeyi yaptıktan
sonra, bu olay sebebiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tartışmamız
ve irdelememiz gereken temel konunun yasa dışı bireysel silahlanmanın
toplumsal açıdan yarattığı vahamet olduğuna inanıyorum. Bunu tartışmalı,
bu konuda alınması gereken yasal ve idari önlemleri süratle uygulamaya
sokmalıyız. Kamuoyunun ve yetkili birimlerin konuya dikkatlerini
çekmemiz gereken bir süreç söz konusu. Toplumsal asayişi tehdit
eden en önemli unsurlardan birisiyle karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de
bireysel ve yasa dışı silahlanma sorununu kamuoyuna kararlı ve
bilinçli bir şekilde taşıdıkları ve kamuoyuna mal ettikleri için,
ben, öncelikle, Sayın Nazire Dedeman’ın şahsında, Umut Vakfına, yürekten,
huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Ülkemizin, her alanda, bu anlamda
çalışma yapan sivil ve etkili yapılanmalara şiddetle ihtiyacı
olduğunu da yine yeri gelmişken vurguluyorum. Yasa dışı bireysel
silahlanmayla ilgili değerlendirmelerimi, büyük ölçüde Umut Vakfının
çalışmalarına dayandırdığımı da yine yeri gelmişken ifade ediyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
dün, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, gençler ve çocuklar
arasında artan şiddet eğiliminin sebeplerini araştırmak ve alınması
gereken önlemlerin tespiti amacıyla saatler boyu süren tartışmalar
yaptık. Bu çalışmaları elbette önemsiyorum. Bu çalışmaların çok
daha önceden yapılması gereğini de ayrıca ifade ediyorum. Meclisin
yaptığı bu çalışmaları, Umut Vakfı ve benzeri örgütlerin yaptığı
çalışmaları etkin bir şekilde uygulamaya sokacak irade ve kadrolara
toplum olarak ihtiyaç duyduğumuzu, şiddetle ihtiyaç duyduğumuzu,
bunu, hemen ifade ediyorum. Bu anlamda, siyasi iktidar üstüne düşen
görevleri yeterince yapıyor mu? İşte, değerli arkadaşlarım, olayın
esası burada düğümleniyor. Meclis olarak olayın bu boyutunu sorgulamalı
ve takip etmeliyiz, bu bizim asli görevimizdir.
Değerli arkadaşlarım, yasa dışı
silahlanmayı etkisiz hale getirme mücadelesine elbette ve öncelikle
eğitimden başlanması gerekiyor, ortak bir dil oluşturulması gerekiyor.
Maganda kurşunu gibi, sorumluluğu dağıtan ve belirsizleştiren
kavramlardan kaçınarak, işin içine toplumu katarak, yaygın ve örgün
bir eğitim seferberliğini başlatmamız gerekiyor. Türkiye Gazeteciler
Cemiyetinin yayımladığı Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk
Bildirgesi’nin bütün yayın organlarınca uygulanmasını sağlamak
üzere, kurumsal çalışmaların başlatılması gerekiyor. “Gazeteci,
her türden şiddeti haklı gösteren, özendiren, kışkırtan yayın yapamaz.”
kuralının uygulanmasına özen gösterilmesi gerekiyor. Uzun vadede
yapılması gerekenler bunlar.
Bunun dışında, kısa vadede ise,
öncelikle, ruhsatsız silahların kayıt altına alınabilmesini sağlayacak
acil önlemler geliştirilmeli, belirli bir süre içinde ruhsatsız silahlar
kayda alındıktan sonra ruhsatsız silahlarla ilgili mevzuat ağırlaştırılmalıdır.
Ayrıca, silahsızlanmayı teşvik amacıyla, 6136 sayılı Yasa bakımından
ek madde olarak düzenleme yapılması ve özel bir etkin pişmanlık haline
yer verilmesi uygun olacaktır. Böylece, bu düzenlemeyle, silahsızlanmanın
sağlanması için süreklilik içeren bir düzenleme gerçekleştirilmiş
olacaktır. Bunların devamında, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet
Genel Müdürlüğünün ilgili birimlerinin tek veri tabanından yararlanarak,
ruhsatlandırma faaliyetlerinin gerçekleştirilmesini sağlamaları
gerekmektedir ve en nihayet, güvenlik görevlileri dışında -çok genel
ifadelerle, elbette, bunları söylüyorum- bu konudaki teknik değerlendirmeler,
uzmanlık alanına göre değerlendirmeler, biraz evvel sözünü ettiğim
Umut Vakfı çalışmalarında çok ayrıntılı olarak dile getirilmiştir.
Bunları benimseyip, bunları hayata geçirecek şekilde toparlamamız
ve uygulamamız gerekiyor.
Bunların yanında, değerli arkadaşlarım,
güvenlik görevlileri dışında kimseye taşıma ruhsatı verilmemesine
yönelik uzun dönemli bir çalışmanın hedeflenmesi gerekiyor.
İşte, değerli arkadaşlarım, bütün
bunları gerçekleştirebilmek için de, biraz evvel anlattığım çerçevede,
başta emniyet yapılanması olmak üzere nitelikli ve uzmanlaşmış
bir kamu yönetimi yapılanmasına ihtiyaç olduğunu hemen takdirlerinize
sunuyorum. Bu yapılanmayı gerçekleştirecek, yani nitelikli ve
uzman bir kamu yönetimi yapılanmasını gerçekleştirecek bir siyasi
iradeye şiddetle ihtiyaç olduğunu, bunu vurguluyorum. Türkiye’nin
sorunu işte bu, değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin temel sorunu
bu.
Organize suç ilişkileri içinde,
bakıyoruz, nasıl örneklerle karşılaşıyoruz bu konuda, ne kadar
vahim örneklerle karşılaşıyoruz, ne kadar vahim uygulamalarla
karşılaşıyoruz; bunları belgeleriyle ifade etmek istiyorum. Bakıyoruz,
siyasi iktidar, yürütme organı ne tür bir uygulama içinde? Bunları
hemen örnekleriyle ifade etmek istiyorum. Bakıyoruz, organize
suç ilişkileri içindeki çete liderlerine tabanca ruhsatı verilme
vakıasıyla karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım. Bunların örnekleri
ve aldığımız cevaplar elimizde mevcut. Biz, bunları sorguluyoruz;
ancak bunlara cevap alamıyoruz.
Bakıyoruz, ülkemizde yasa dışı
bireysel silahlanma sonucu meydana gelen olay sayısını, ölüm ve yaralanmaları
soruyoruz, bunlara cevap alamıyoruz. Devletin bu konuda ciddi bir
arşivinin olmadığını, bu konuda teknik ve personel yapılanmasının
gerçekleştirilemediğini görüyoruz. Silah ruhsatı verilmesindeki
keyfî durumları, silah ruhsatı verilemediği
hâllerde takdir yetkisinin kötüye kullanılması suretiyle av tezkereleri
verildiğini sorgulayan ve bu yolla meydana gelen ölüm ve yaralanmaları
araştıran önergelerimize cevap alamıyoruz değerli arkadaşlarım.
Bütün bunlar, tekrar ifade ediyorum,
biraz evvel ifade ettiğim gibi, nitelikli ve uzman kamu yönetimi
yapılanmasıyla doğrudan ilgili olan sonuçlar diye düşünüyorum.
Geldiğimiz aşamada şu değerlendirmeyi
yapmak istiyorum değerli arkadaşlarım: Bir taraftan alabildiğine
artan ve artık hem kişisel anlamda hem toplumsal anlamda travma boyutlarına
varan, asayişi tehdit eden yasa dışı bireysel silahlanma olgusu,
bütün şiddetiyle bu sürecin devam ettiğini…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım.
ATİLLA KART (Devamla) – Toparlıyorum
Sayın Başkanım.
…ve bu noktada maalesef yürütmenin,
icra gücünün, kolluk güçlerinin yetersiz kaldığını görüyoruz.
Diğer taraftan ise, vasıfsız ve
kadrocu bir anlayışa dayalı emniyet yapılanması sonucunda oluşan
ve kendini savunamaz hale gelen, olaylara müdahale edemeyen, inisiyatif
kullanamayan bir emniyet yapılanmasıyla, bir kolluk gücü yapılanmasıyla
karşı karşıyayız.
İşte, değerli arkadaşlarım, bu
dosya sebebiyle, bu dokunulmazlık dosyası sebebiyle bu konuların
Genel Kurul tarafından değerlendirilmesi ve yürütmenin, Hükûmetin
bu konuda bir kez daha uyarılması gerektiği düşüncesiyle ve bu değerlendirmelerle
Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Lehte ikinci söz, Mehmet Siyam
Kesimoğlu, Kırklareli Milletvekili.
Buyurun Sayın Kesimoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli)
– Sayın milletvekilleri; grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, ülke gündemini
çok yakından ilgilendiren, insan yaşamını doğrudan doğruya ilgilendiren
bu konuda konuşuyoruz. Konunun önemini, vahametin boyutunu dikkatlerinize
sunmadan önce birkaç gazete başlığını ve istatistiki bilgileri
sizlerle paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım.
2006’nın Kasım ayında Hürriyet gazetesinde
yayımlanan bazı başlıklar. 13 Kasım: “Adana’da, bisikletiyle dolaşan
bir genç, nereden geldiği belirlenemeyen bir mermiyle yaralandı.”
Yine, aynı gün: “Kayseri’nin Develi ilçesinde, kurusıkı tabancayla
havaya ateş eden 26 yaşındaki F.G. yakalandı.” 12 Kasım: “Batman’ın
Sason ilçesinde, anne Naciye Demir, kızının düğününde havaya açılan
ateş sonucu yaralandı.” 11 Kasım, yine, Hürriyet gazetesi: “Samsun’un
Tekkeköy ilçesinde, onbir yaşındaki bir çocuk, düğünde havaya
rastgele açılan ateş sonucu yaralandı.” 9 Kasım: “Zeytinburnu’nda,
bir kişi, silahla başından vurularak ağır yaralandı.” 7 Kasım: “Sarıyer’de,
bir markette, iki grup arasında çıkan silahlı çatışmada 1 kişi öldü,
2 kişi yaralandı.”
Değerli arkadaşlarım, biraz da
istatistiki rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum ki, bu rakamlar,
Emniyet Genel Müdürlüğünün rakamlarıdır. 2004 yılında, ülkemizde,
266.892 adet taşıma ruhsatı, 303.414 adet de bulundurma ruhsatı verilmiştir.
2005 yılında, 297.589 taşıma ruhsatı, 316.245 adet de bulundurma ruhsatı
verilmiştir.
Yine, sayın milletvekilleri,
2003 yılı itibariyle, Türkiye’deki ruhsatlı silah sayısı 1 milyon
954 bin 303 iken, 2004-2005 yıllarında bu oranın yüzde 8 oranında arttığını
görüyoruz. Bu sayıyla birlikte, 2004 yılında 2 milyon 145 bin, 2005
yılında da 2 milyon 316 bin 318 rakamına ulaşılmıştır.
Dikkatinizi çekmek istiyorum sayın
milletvekilleri, bu vermiş olduğum rakamlar, ruhsatlı silah sayısıdır.
Ülkemizde silah ruhsatı alma şartlarını yerine getiren 19 kişiden
1’ine ruhsat verilmektedir.
Ruhsatsız silah sayısının ise, bunun
2,5-3 katı olduğu tahmin ediliyor. Yani, değerli milletvekili arkadaşlarım,
7 milyon silah ruhsatsız. Bu da, Türkiye’de, her 10 kişiden 1 kişide
silah bulunduğu anlamına geliyor.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
daha geçen hafta, Denizli’de, bir bilgisayar oyunundaki oyun sahnelerini
canlandırmak isteyen çocuklardan on dört yaşındaki çocuk, kuzeni
olan on yaşındakinin ölümüne sebep oldu. Her gün gazetelerde böylesine
şaşkınlık ve acı veren haberleri okuyoruz; artık, sıradanlık arz etmeye
başladı bu tür haberler.
Sayın milletvekilleri, durumun
vahametini biraz daha somut verilerle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Millî Eğitim Bakanlığının verilerine göre, okullarda, geçen eğitim-öğretim
yılının son bir buçuk ayından bugüne gelinceye kadar olay sayısı
2.474. Olayların 47’si ateşli silah, kesici, delici aletler ve silahla
yaralama sonucu olarak gerçekleşirken, 9’u ölümle sonuçlandı. Bakın,
Millî Eğitim Bakanlığı, 26 Nisan 2006 tarihinden itibaren bu verileri
topluyor, olay 2.474… Bu olaylara karışan öğrenci sayısına gelince
vahametin boyutu daha çok ortaya çıkıyor, 6.224. Fiziksel zarar veren
şiddet, zorbalık, tehdit, sataşma, mala ve cana zarar verme gibi
olayların yanı sıra, silahlı, kesici, delici aletle olaylara 196
kez rastlanılmış ve bunlarla ilgili ölüm sayısı 9.
Sadece çocuklar mı? Elbette ki değil
sayın milletvekilleri. Trafikte kızdığını, sokakta kız arkadaşına
yan gözle baktı diye tartıştığını çekip vuranların sayısı ülkemizde,
maalesef, hızla artıyor, sokaklarda güvenlik kalmadı değerli arkadaşlarım.
Düğünlerde, futbol maçlarından
sonra sözde kutlamalarda havaya ateş açan ve halk arasında maganda
kurşunu olarak tabir edilen serseri kurşunlara hedef olup hayatını
kaybeden çok sayıda çocuk sahibi anne, beş-on yaşında çocuklarımız
söz konusu. Her kafası kızan silaha sarılıyor. Sadece kafası kızan
değil, her sevinen silaha sarılıyor değerli milletvekilleri. Sonuçta
binlerce yurttaşımız yaşamını kaybediyor. Ancak, Türk halkı olarak
bunu hak etmiyoruz. Çağdaş toplumlarda yaşanmaması gereken sahnelerle
karşı karşıyayız. Türk halkı bunları hak etmiyor. Gelin, durumdan
vazife çıkaralım, hiç olmazsa bundan sonrakilerin yaşamlarını
kurtaralım sayın milletvekilleri.
Gene önemli bir veriyi sizlerle
paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım: Dünyada savaş, hükûmet
darbeleri ve terör yılda 300 bin kişinin canına neden olurken, cinayetler,
töre cinayetleri gibi olaylarda ölenlerin, ani bireysel silahlanma
sonucu ölenlerin sayısı kaç biliyor musunuz? Hemen söyleyeyim:
Tam 200 bin, değerli arkadaşlarım, 200 bin.
Türkiye’ye bakacak olursak değerli
milletvekilleri, ülkemizde bireysel silahlanma her yıl tam 3 bin
can alıyor değerli arkadaşlarım, her yıl 3 bin. Bu hesapla bakacak
olursak, on yılda 30 bin, yirmi yılda 60 bin can gidiyor değerli arkadaşlarım.
Teröre son yirmi yılda verdiğimiz 35 bin canı ortaya koyacak olursak,
vahametin 2 kat noktaya vardığını kendi gözlerimizle görmüş oluruz,
değerli arkadaşlarım.
Yine, bir başka veri: 2006 yılında
silaha yapılan tüm harcamalar 1 milyar doların üzerinde, değerli
arkadaşlarım, 1 milyar 60 milyon dolar civarında.
Bu rakamı bir başka rakamla kıyaslamak
istiyorum değerli arkadaşlarım: Bu yıl yapılan insani yardımların
toplamının tam 15 katı büyüklüğünde silaha yapılan harcamalar.
Bu durumda, sayın milletvekilleri, silah insanlığın ötesine geçmiş
oluyor.
Bireysel silahlanma nedir değerli
milletvekili arkadaşlarım? Aynı toplum içinde yaşayan bireylerin,
herhangi bir ideolojiye bağlı olmaksızın silahlanmasıdır. Askerî
ya da güvenlik güçlerinin silahlanması bu silahlanmaya dâhil değildir.
Ülkemizde bireysel silahlanmanın
yaygınlaşmasının nedenlerini incelediğimizde, silah sahibi
olanların yüzde 16,7’sinin sadece meraktan silah edindiğini görüyoruz
değerli arkadaşlarım. Son zamanlarda televizyonlarda silahlarla
birlikte vurdulu kırdılı dizi filmlerin göz önünde bulundurulduğuna
dikkat çekecek olursak, bu merakın bir modaya dönüştüğünü, maalesef,
ibretle izliyoruz. Bence bunun önüne geçebilmenin yolu, Radyo ve
Televizyon Üst Kurulundaki görevleri de gerektiriyor değerli arkadaşlarım.
Bireysel silahlanma, özellikle
son yıllarda, bizim toplum huzurumuzu ciddi şekilde tehdit eden bir
olgu hâline gelmiştir. Bizler, bu Mecliste bireysel silahlanmanın
önüne geçmek için yasal düzenlemeler yapmak zorundayız değerli arkadaşlarım.
Ben, bu sorumluluğun bilinci içerisinde, gereklerini yerine getirmek
için bir kanun teklifi verdim 20 Temmuz 2005 tarihinde, 6136 sayılı
Ateşli Silahlar Kanunu’nda bir değişiklik yapılmasıyla ilgili. Ancak,
o günden bugüne, vermiş olduğum kanun teklifi komisyonda bekletiliyor,
yani uyutuluyor değerli milletvekilleri. Oysa, bu teklifle, her
türlü içki servisi yapılan bar, pavyon, gece kulübü, düğün salonu,
diskotek ve taverna gibi alkollü içeceklerin kullanıldığı toplu
eğlence yerlerinde ateşli silahların kullanılması yasaklanmış
olacaktı. Bu, elbette ki, sorunun bir parçası değerli arkadaşlarım.
Çünkü, hiçbir şey insan yaşamından daha değerli değildir. Teklifin
gerekçesinde, bireysel silahlanmanın son dönemlerde arttığına,
içkili eğlence yerlerine silahla girilmesinin de yaygınlaşmasına
dikkat çektim. Bu tip eğlence yerlerinde X ray cihazları kullanılıyor
ama, ruhsatlı silah taşıyanların içeriye girmesinin önünde hiçbir
yasal engel yok. Bu durum, eğlence
yerlerinde çıkan kavgalarda silahların kullanılmasının önünü
açıyor ve acı olayların yaşanmasıyla sonuçlanıyor. Bu durumdan ülke
turizmimiz de elbette ki kötü bir biçimde etkileniyor sayın milletvekilleri.
Ben kanun teklifinin gerekçesinde,
içkinin tesiriyle silahların kullanılma riskinin arttığına, ruhsatlı
silahlarıyla yaralama ya da öldürme olaylarına karışanların yarısından
fazlasının alkollü oldukları ya da uyuşturucu madde aldıklarının
resmî raporlarda ortaya çıktığına dikkat çektim.
Ayrıca, bu kanun teklifimin, düğünlerde
gittikçe yaygınlaşan havaya ateş etme âdetini de büyük ölçüde engelleyeceğini
gerekçede belirttim. Yasa teklifimle, düğün salonları, düğünlerin
yapıldığı yerler ve diğer eğlence yerlerinde bu tür olayların engellenmesi
amaçlanıyordu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ancak, üzerinden bir yıl zaman geçmesine
rağmen hâlâ bekliyor ve ben, bir kez daha, bu kürsüden, kararlılıkla
bunu beklediğimi ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım.
Sayın Başkanım, sözlerimi tamamlamak
istiyorum. Sözlerimi, değerli Atilla Kart arkadaşımın da ifade ettiği
gibi, Umut Vakfının kurucu Başkanı ve “Sessiz Ayakkabılar Yürüyüşü”
etkinliğinin öncüsü Nazire Dedeman’ın sözleriyle tamamlamak istiyorum:
“Silah sahiplerinin sayısı her yıl artıyor. Yurdumuzda denetimsiz
silahlanma artık ürkütücü boyutlara ulaştı. İnsanlar, namludan
çıkacak kurşunun er geç birinin, çoğunlukla da en yakınlarının hayatını
sonlandıracağını bile bile silah ediniyorlar. Koruma amaçlı edinilen
silah ne yazık ki korumuyor, öldürüyor. Silah sahiplerinin sayısı
artıyor, ama ‘silahlanmaya artık yeter, dur’ diyenlerin de sayısı
artıyor. Sivil toplumda silahın tehlikeleri konusunda bilinç artık
yıkılmaz boyuta ulaştı. Sivil toplum, Umut Vakfının öncülüğünde,
kendi inisiyatifi ile düğünlere ve benzeri kutlamalara silah getirilmemesi
yönünde bağlayıcı kararlar alıyor, ruhsatlı silahlarını tehlike
yarattığı için teslim ediyor. Silahlanmayı özendirici kampanyaları
protesto ediyor, vekillerini de silah konusunda daha etkili tavır
almaya zorluyor.”
Değerli arkadaşlarım, düşüncelerimi
dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çekilen kura neticesi,
aleyhte söz alanlardan ilk söz Sayın İsmail Bilen’in, Manisa Milletvekilimizin.
Buyurun Sayın Bilen. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sizin de süreniz on dakika.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de CHP Grup önerisinin aleyhinde söz
almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Aynı
zamanda öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü de tebrik ediyor,
kendilerine sağlık, sıhhat ve afiyet diliyorum.
Değerli arkadaşlar, her vesileyle
çıktığımda bunu söylüyorum. Haftanın başında grup başkan vekillerimizin,
grup sözcülerimizin katıldıkları toplantıda Meclisin gündemi belirlenmiş
ve dolayısıyla da, Meclis belirlenen gündemi doğrultusunda çalışmalarını
sürdürecektir diye bir mutabakat sağlanmış idi. Ancak, bu mutabakat
sonucu, dün bizim de katıldığımız, diğer siyasi partimizin de iştirak
ettiği okullardaki şiddet araştırma önergesi bu vesileyle kabul
edilmiş, önümüzdeki hafta da yine diğer siyasi partimizin, Anavatan
Partisinin de getireceği bir araştırma önergesi tartışılacaktı.
Dolayısıyla, belirlenen bu gündemin
dışında sürekli gündeme yeni ilavelerle hem kendi kendimizin ortaya
koyduğu tavrı biraz, bence, rencide etmiş oluyoruz. Dolayısıyla,
gündemi sürekli meşgul edecek… Sayın Kart bahsettiler, ben de bir kaç
vesileyle söyledim. Bunu şöyle algılamak istiyorum: İnanıyorum
sizler de, partiniz de, Meclisin gündemini meşgul etmemek, tıkamamak
adına bunları yapmıyorsunuz, inandığınız için yapıyorsunuz, ama
bu artık öyle bir kanaat oluşturuyor ki, gerek bizde gerekse bizi
izleyen yüce milletimizde, artık Meclis çalışmalarını belki tıkamak
adına böyle bir davranış sergilendiği imajı doğuyor. Bu, Parlamentoya
da, partilerimize de, zannediyorum, yakışmayan davranış şekilleridir.
Değerli arkadaşlar, gündem belirlendi,
hafta başında bir mutabakat da sağlandı ve bu mutabakat sonucu, bu
hafta ve önümüzdeki hafta, araştırma önergeleri de dahil olmak üzere
gündeme getirilecek konular görüşülecekti.
Önümüzde uzun süredir çıkmasını
beklediğimiz, çıkması için çalıştığımız Toprak Kanunu var. Ondan
sonra gelecek, sıraya alınmış kanunlarımız var. Bunları yapabilmemiz
de, seri bir şekilde, Meclis açılır açılmaz yasama faaliyetine başlamamızla
mümkün. Ancak, yine saat 16.00 ve biz saat 14.00’te çalışmalarımıza
başlamış olmamıza rağmen henüz gündeme geçmedik. Yüce milletimizin
de bunu bilmesi lazım.
Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
İç Tüzük’e göre saat üç ile, yani 15.00 ile 19.00 arası çalışacaktı.
Bu tür getirilen önerilerle, maalesef, yasama faaliyetini yapmadan,
İç Tüzük hükümlerine göre, çalışmamızı bitirmek durumunda kalıyoruz.
Bu vesileyle de biz, İç Tüzük’ü genişleterek, İç Tüzük’ün Meclise
verdiği, Genel Kurula verdiği yetkiyle, çalışma saatlerimizi de
uzatmış bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlar, şimdi, getirilen
önergeyle ilgili konuya dönmek istiyorum. Bu konuya, gerek Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Başkanı Sayın Arınç gerek Başbakanımız gerekse
Grubumuz gerekli hassasiyeti göstermiş, gerekse arkadaşlarımız,
görsel ve yazılı medyada, bu davranışın şık düşmediğini, topluma
önder olması, topluma örnek olması gereken insanların biraz daha
hassas, biraz daha dikkatli davranması gerektiğini kamuoyuyla da
paylaşmış durumdalar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, biz bu
toplumun içinde yaşıyoruz. Maalesef, böyle bir yanlış geleneğimiz,
örfümüz, âdetimiz, töremiz var. Bunu sürdürme niyetinde, bunu sürdürme
arzusunda da değiliz, bunun da değiştirilmesi gerekir.
Bakın, futbol maçlarından tutun
bayramlara, düğünlere, güneş tutulmasından tutun ay tutulmasına
varıncaya kadar, yılbaşına varıncaya kadar, yılbaşı girdiğinde,
gece saat yirmi dördü çaldığında, gonk vurduğunda, maalesef, hemen
hemen Türkiye’mizin birçok yöresinde silahlar ateşleniyor. Kaldı
ki, bu ateşlenen silahlar meskûn mahal içinde yapılıyor. Arkadaşlarımız,
meskûn mahal içerisinde böyle bir davranış sergilememişler. Yine,
örfümüzün, töremizin, geleneğimizin bir parçası olan bir düğün merasiminde,
yine o yöreye mahsus geleneğe uygun olarak, sevinçlerini, mutluluklarını
paylaşmak üzere böyle bir davranış sergilemişler ve bu davranışın
da, sergilenen bu davranışın, örfe, âdete, geleneğe uygun olmasına
rağmen, kendilerine, kendi mesleklerine, icra ettikleri göreve
uygun düşmediğini, gerek yazılı gerek görsel medyayla, halkımızla
paylaşmışlar.
Şimdi, böyle bir durum söz konusuyken,
bunu gündeme getirmek, kanaatim odur ki, pek doğru değildir. Belki
Meclisin çalışmalarını yavaşlatmak, belki Meclisin çalışmalarını
biraz tıkayabilmek adına yapılmış ise de, bu da doğru bir yaklaşım
değildir. Çünkü, önümüzde, hakikaten çıkarılması gereken çok ciddi
kanunlarımız var. Gerek çalışanlarımızı gerek emeklilerimizi
gerek sosyal güvencesi olmayanları ilgilendiren birçok konuda
önümüzdeki süreçte yasa değişiklikleri getirilecek ve gündemde
henüz sırasını almış yasalarımız var, bunların çıkması gerekiyor.
Bunları görüşmek yerine, Meclisin de tavrını bile bile, Genel Kurulun
tavrını da bile bile bu tür Danışma Kurulu önerileriyle gündemi
meşgul etmek, gündemi belki uzatmak hem bizi hem çalışan arkadaşlarımızı
yormaktadır. İç Tüzük’e göre, demin bahsettim, 15.00’le 19.00 arasında
çalışması gereken Genel Kurul bazen 23.00’lere kadar, bazen sabahlara
kadar çalışıyor. Dolayısıyla, hem sizin sağlığınız hem bizlerin
sağlığı hakikaten bunu kaldırmıyor artık. Bu süreden de tasarruf
etmek adına, tekrar, geçmiş dönemde söylediğim öneriyi, teklifimi
huzurlarınıza getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Danışma Kurullarında,
evet, getirilmesi İç Tüzük hükümlerine göre normaldir, kabul edilebilirdir,
bu bir haktır, ancak bu hakkın da suiistimal edilmemesi, bu hakkın da
hakkaniyet ölçülerinde kullanılması gerektiğini düşünüyorum.
Bu hakkı suiistimal ettiğiniz anlamında söylemiyorum, ama hakikaten
bizde de böyle, kamuoyunda da yanlış kanaatler oluşmasın istiyorum.
Bu, yüce Meclisin mehabetine de yakışmıyor diyorum. Arkadaşlarımızın,
bunca nedameti, pişmanlığı ve bu özrü görsel ve yazılı medyada paylaşmış
olmalarına rağmen kendileriyle ilgili bu dosyaların Genel Kurulun
gündemine getirilmesini de doğru bulmadığımı özellikle sizlerle
paylaşmak istiyorum. İnanıyorum ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi
bundan sonra önündeki gündemini süratli bir şekilde icra edecek ve
milletinin rahatını, huzurunu, refahını yükseltecek diğer konuları
süratle icra etmek üzere çalışmalarına başlayacaktır.
Bu vesileyle, değerli arkadaşlar,
sizlerle fikirlerimi paylaşmak istedim, ancak istatistiki verilerin
bir kısmı da zannediyorum yanlış algılandı. Evet, ruhsatlı silah sayısı
arkadaşlarımızın bahsettiği gibi olabilir, ama birden fazla silaha
bir kişinin sahip olması da mümkündür. Dolayısıyla, bu istatistiki
veriler silah adedini gösterir ancak kişi adedini belki yanlış gösterir.
Fakat, asıl önemli olan, bence üzerinde durulması gerekli olan…
MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli)
– Ölenlerin sayısı bir bilgi vermiyor mu?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Doğrudur,
paylaştığımızı da söylüyorum Değerli Arkadaşım. Ben, paylaştığımı
da söylüyorum, arkadaşlarım da söylüyor.
Dolayısıyla, belki bundan önce
kayıt dışı silahlarla, ruhsatsız silahlarla ilgilenmenin elzem
olduğunu, doğru olduğunu düşünüyorum. Bunların yasal tedbirlerini
almanın, belki ağırlaştırmanın gerekli olduğunu düşünüyorum.
Bunların en başında da, bu arkadaşların ve halkımızın, bu yanlış,
geçmişten gelen, o günlerde belki doğru olarak kabul edilebilen geleneğinin,
töresinin, örfünün, âdetinin artık toplumsal hayatın içerisinde
sıkıntılar doğurduğunu ve bu vesileyle değiştirilmesi gerektiğini,
ruhsatlı olsa da silah bulundurulmaması gerektiğini yeni nesillerimize,
yetişen insanlarımıza anlat…
MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli)
– O zaman lehte konuşun, aleyhte konuşmayın.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Aleyhte
konuşuyorum…
MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli)
– Lehte konuşun o zaman.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Hayır…
MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli)
– Önemine inanıyorsanız lehte konuşun.
BAŞKAN – Müdahale etmeyin arkadaşlar.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet…
Ama, getirdiğiniz şey dokunulmazlıkların kaldırılmasına yönelikti.
Ben de, bunun için, buna katılmadığımızı söylüyorum.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli)
– Kaldırmaya yönelik değil, 378’inci sıradan 5’inci sıraya alınmasıyla
ilgili.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli
arkadaşım, ben size hiç müdahale etmedim.
Fikirlerimi sizlerle paylaştım.
Grubumuzun da büyük ekseriyetinin, başta Başbakanımızın ve Parlamentomuzun
Başkanının da, bu mahiyette ikazları, uyarıları, bizlere de topluma
da örnek olmalıdır diyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili
Sayın Ali Topuz’un Başkanlığa bir başvurusu var, okuyacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Adalet ve Kalkınma Partisi Manisa
Milletvekili Sayın İsmail Bilen, konuşmasında “hafta başında gündemle
ilgili olarak partiler arasında uzlaşma sağlandığı halde, CHP, bu
mutabakata uymayarak, her gün gündemle ilgili yeni önergeler getirerek,
Türkiye Büyük Millet Meclisini tıkamış duruma getirmektedir” biçiminde
bir yorum yapmıştır. Durum böyle değildir. İç Tüzük’ümüzün 68’inci
maddesi uyarınca söz verilmesini talep ediyorum.
Saygılarımla.
Ali
Topuz
İstanbul
Ali Bey yerinizden mi?
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Kısaca kürsüden
arz edeyim.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan,
CHP’nin ismini hiç kullanmadım.
BAŞKAN – Dinledim konuşmayı.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Polemik yapmak
için değil, açıklama yapmak için.
BAŞKAN – Bir açıklama yapacaksınız.
Tamam, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Lütfen, kısa olsun Ali Bey.
V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Ali Topuz’un, Manisa Milletvekili
İsmail Bilen’in, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Değerli milletvekilleri,
Sayın İsmail Bilen’in burada çok uygun bir üslup içinde, ama gerçeklere
biraz ters düşen bir açıklama yapmış olması dolayısıyla söz aldım.
Amacım, bir polemik yaratmak değil, bir gerçeği ortaya koymaktır.
Değerli milletvekilleri, bir süreden
beri, haftalık gündemin oluşturulması konusunda, siyasi partiler
arasında, bütün haftayı kapsayan bir mutabakat sağlayamıyoruz.
Bazen, bazı konulara ilişkin mutabakat sağlayabiliyoruz. O çerçevede
de, bu hafta başında, okullarda ve gençler arasında artan şiddet konusundaki
çeşitli partilere mensup milletvekili arkadaşlarımızın yıl içinde
verdiği araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin önergelerin gündeme
alınarak konuşulmasında mutabakata vardık. Hatta, bu mutabakat,
salı günü gerçekleşecekti bu konu. Sayın Millî Eğitim Bakanının da
bu müzakerelerde bulunma arzusunda olduğunu ifade etmeleri üzerine,
Millî Eğitim Bakanının da Plan ve Bütçe Komisyonundaki bütçe görüşmeleri
salı günü devam ettiği için, çarşamba gününün gündemine alınmasını
hep beraber karar verdik ve öylece konu geldi. Mutabakatımız sadece
bununla ilgiliydi ve sayın grup başkan vekilleriyle yaptığımız konuşmalarda
bu konuda mutabakatımızı böylece teslim ediyoruz, ama gündemle
ilgili bizim öteki duyarlılıklarımızı gerekirse yerine getireceğimizi
de ifade ettik.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çalışmaları çeşitli başlıklar altında değerlendirilebilir.
Şu anlaşılıyor ki, bir süreden beri biz, denetim görevimizi yapmıyoruz,
yapamıyoruz, denetimle ilgili gündem konularını kaldırıyoruz
ve onun yerine, Sayın Hükûmetimizin uygun gördüğü kanunları bizim
de kabul ederek gündeme evet dememizi bekliyor arkadaşlarımız. Yani,
bir uzlaşma, sadece, Hükûmetten gelen, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubundan gelen önerileri kabul etmemiz hâlinde oluşabiliyor. Onları
kabul etmezsek, bir uzlaşma olmuyor. Bizim de bazı yasaların burada
konuşulması, bazı konuların gündeme getirilmesi ve denetim görevimizi
eksiksiz yapmamız konusunda elbette ki taleplerimiz vardır. Eğer
bir uzlaşma söz konusu olacaksa uzun süreli -haftalık, on beş günlük,
bir aylık- o zaman, gündemin her gününü birlikte konuşarak, gündemi
birlikte tespit ederek bir uzlaşma aranmalıdır. Böyle bir arayış
olursa, biz, aylık gündem belirleme işi dâhil olmak üzere, her şeyi konuşmaya
hazırız.
Bakınız, bugün grup önerisiyle buraya
getirdiğimiz konu, aslında bir soruna toplumun dikkatini çekmeye
dönük çok önemli bir katkı yapacağı kanısındayım. Bu, ilgili arkadaşımızın
kişiliğiyle veya onunla ilgili değildir. Bu konu, Türkiye’de, önerge
konusu olan silah kullanma işinin yarattığı olumsuzlukları ortadan
kaldırmak için, bizzat bu Değerli Arkadaşımızın, Sayın Eyüp Fatsa’nın
bu olaydan sonra, geçenlerde yaptığı bir açıklamadan da cesaret alınarak
getirilmiştir. Sayın Fatsa, o açıklamasında, kendisinin de bunlardan
rahatsız olduğunu… “Şimdi artık bu şekilde silah kullanmanın ortadan
kaldırılmasıyla ilgili eylemlerin her birinde herkesten önce yer
alacağım.” demesinden kaynaklanmıştır. İktidar partisinin Grup
Başkan Vekilinin bu kadar gerçekçi bir açıklama yapmasından sonra,
bundan da yararlanarak, acaba Hükûmetin dikkatini buraya çekebilir
miyiz ve bu konuda gerçekten doğru bir karar alabilir miyiz amacına
dönüktü ve bunun çok faydalı olduğu kanısındayım, bir israf olmadığı
kanısındayım ve başında da ifade ettiğim gibi, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak biz verdiğimiz her sözü yerine getirmişizdir; ama, vermediğimiz
bir sözü vermiş gibi kabul ederek bizden hesap sorulmasından da rahatsız
olacağımızı, lütfen siz kabul edin.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
VI. - ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Aleyhte ikinci söz, Ayhan
Sefer Üstün, Sakarya Milletvekili.
Buyurun Sayın Üstün. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
grup önerisi aleyhinde söz aldım, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, uzunca bir süreden
beri, bu çatı altında, aşağı yukarı her gün muhalefet partilerinin
danışma önerileri okunuyor ve neredeyse yüce Meclis vaktinin yarısını
bu Danışma Meclisi önerilerini görüşmekle geçiriyor.
Değerli arkadaşlar, bu hususta,
yine geçen hafta perşembe günü Cumhuriyet Halk Partisi Danışma Kurulunun
toplanmasını talep etti. Sayın Meclis Başkanımız da bu talebe karşılık
olarak, Danışma Kurulunu topladı. O toplantıda, bizlere gerçekten
engin tecrübesiyle birtakım telkinlerde bulundu, tavsiyelerde
bulundu. Biz, iktidar partisi olarak üzerimize düşeni yaptık. Yani,
Sayın Meclis Başkanımız da bu tür grup önerilerinin sık sık verilmesinden
rahatsız olduğunu ve Meclisin iyi bir şekilde, performanslı bir şekilde
çalışamadığını dile getirdi. Biz de AK Parti Grubu olarak değişik
bir yol izlemeye karar verdik ve ilk kez belki de iki haftalık bir Danışma
Kurulu önerisi Meclise sunarak, burada, gündemin iki haftalık hiç
olmazsa belirlenmesini önerdik ve yüce Meclis de salı günü almış
olduğu kararla, iki haftalık bir çalışma programını gündemine aldı.
Tabii, burada bunu niye yaptık? Gerçekten, bir uzlaşı olsun… Çünkü,
sık sık, muhalefet partileri de, efendim, her gün Danışma Kurulu sunuluyor,
dolayısıyla bizim arkadaşlarımız hangi kanuna çalışacaklarını,
hangi konuda konuşacaklarını bilemiyorlar, bu gündemi önceden
belirlersek, biz de arkadaşlarımıza, evet, şu kanunu görüşeceğiz,
şu maddeleri üzerinde veya geneli üzerinde siz konuşursunuz diye
telkinde bulunuruz ve bu şekilde, böyle bir Meclis çalışması, verimli
bir Meclis çalışmasını yürütürüz talebinde bulunurlardı. İşte,
bunları dikkate alarak böyle bir yol izledik.
Nitekim, salı günü, belki bir yazılı
mutabakat değil ama, getirilen bu anlayış çerçevesinde, Cumhuriyet
Halk Partisi ve Anavatan Partisi de Danışma Kurulu önerilerini geri
çektiler veya sunmadılar. Bu güzelliğin karşısında da, yine AK Parti
Grubu da bir adım attı ve okullarda şiddetin önlenmesiyle ilgili
müştereken sunulmuş olan bir araştırma önergesinin gündeme alınması
hususunda hep birlikte oy kullandı ve kabul ettik.
Şimdi, gündem belirlenmiş, gündem
yürüyor. Zaten, önümüzde yaklaşık üç haftalık bir çalışma günümüz
var, ondan sonra bütçe görüşmeleri, ondan sonra yılbaşı, belki de
ardından seçimler. Şimdi, bu kadar daraltılmış bir mesaiyle ve gündemle
karşı karşıya dururken, tekrar hiç Meclisin gündeminde olmayan bir
konuyu ve milletvekilliği dokunulmazlığı üzerinden de ve milletvekilliğinin
üzerinden, âdeta milletvekilliği müessesesi üzerinden hareketle
gündeme getirilmesi, hakikaten bir hakkın suistimalidir.
Gerçi, artık sadece bu hususlar
değil, maalesef, İç Tüzük’ün, örneğin sataşmayla ilgili maddesinin
de nasıl burada suistimal edildiğini biraz önce gördük. Bir tertip
içerisinde olan kişiler, birbirlerinin isimlerini kullanarak burada,
nasıl birbirlerine sataşma maddesi üzerinden söz verdiklerini
gördük.
Örneğin, şimdi, ben, bir Sakarya milletvekiline,
ey sayın milletvekili, benden habersiz nasıl Sakarya’ya gittin desem,
bu bir sataşma maddesi mi olacak ve bu şekilde, böyle karşılıklı olarak
neredeyse Meclisin gündemini işgal edeceğiz.
Danışma Kurulu önerileri de,
evet, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesinde belirtilmiş. Yani, grupların Danışma
Kurulunun toplanmasını talep edeceği söylenmiş. Ama, her gün her
gün, Meclisin mesaisini aksatacak şekilde Danışma Kurulu önerisi
sunmak veya talep etmek, gerçekten bir hakkın suistimalidir. Meclisin
çalışmalarını engellemek açısından önemli bir argüman olarak kullanıldığı
kanaatindeyiz.
Değerli arkadaşlar, müsned olaya
geldiğimizde, elbette, biz de, bireysel silahlanmaya karşıyız. Bu
olayın toplumun hücrelerine kadar işlediğini, sevinirken silaha
başvurduğumuzu, üzülürken silaha başvurduğumuzu, maçlarda, düğünlerde,
efendim güneş tutulmasında, hatta ve hatta bir bidat olarak dinimize
kadar girdiğini biliyoruz. Örneğin, ramazan ve kurban bayram namazları
çıkışında bazı beldelerde silah atıldığına ben şahit oldum. Yani,
taa, bu iş, neredeyse bizim dinimize kadar girmiş, bir bidat olarak.
Bunun, burada, bir milletvekili dokunulmazlığı üzerinden dile getirilmesi,
hakikaten, böyle, yani siyasetçiyi şamar oğlanına çevirmektir,
ayağımıza kurşun sıkmaktır. Bu, topluma o kadar yayılmış ki, ama vurun
abalıya, vurun siyasetçiye, vurun milletvekiline. Arkadaşlar,
bu, hakikaten Meclisin de itibarını zedelemekte, milletvekilinin
de itibarını zedelemekte.
Bu, elbette bir eğitim sorunudur,
bu bir asayiş sorunudur. Bunlarla ilgili elbette önlemler alınabilir,
bunlarla ilgili düzenlemeler yapılabilir. Örneğin, Diyanet İşleri
Başkanlığımızın bir fetva vererek, böyle silah atmanın dinimizde
yeri olmadığı ileri sürülebilir, okullarda eğitim yapılabilir.
Ama, bunu milletvekilliği üzerinden, dokunulmazlığı üzerinden dile
getirmek, hakikaten bindiğimiz dalı kesmektir.
Değerli arkadaşlar, yine, burada,
bizden önceki konuşmacılar, YİMPAŞ ile ilgili birtakım laflar söylediler.
Hatta, Hükûmetin işte bunu koruduğu noktasında imada bulundular.
Değerli arkadaşlar, YİMPAŞ hadisesi,
1980’lerin sonundan başlayarak günümüze kadar gelen bir vakıadır.
O günden beri, rahmetli Özal başta olmak üzere, Demirel hükûmetleri,
Çiller hükûmetleri, Erbakan hükûmetleri, Ecevit ve Mesut Yılmaz
hükûmetleri gelmiş geçmiştir, herkes bu olayı seyretmiştir. Bu olayın
patlak verdiği nokta, 2000 ve 2001 krizleridir. Şimdi, bizimle hiç
alakası olmayan, AK Partiyle hiç ilgisi olmayan bir konuyu, sanki
bu şekilde ima etmek, hakikaten, haksızlıktır, yanlıştır.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Yapmayın
Sayın Vekilim, belgeler…
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Bakın,
bunu medya da gündeme getirmeye başladı, ancak Sayın Başbakan çıktı,
dedi ki: “Evet, biliyorsanız bir şey, getirin bana, ben takip edeceğim”
dedi, ama o iddiada bulunan hepsinin buharlaştığını ve ortadan
kaybolduğunu gördük.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Başbakan
ne zaman savcılığa başladı?
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, o bakımdan, sanki olmayan bir konuları, milletvekilliği
dokunulmazlığı üzerinden, milletvekili üzerinden, Hükûmet üzerinden,
Meclis üzerinden ifade etmeye kalkmak son derece yanlıştır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Gerçeği
ters yüz edemezsin Ayhan Sefer, gerçeği ters yüz edemezsin öyle konuşarak.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Bakın,
dokunulmazlıklarla ilgili sık sık söylüyoruz, diyoruz ki: Bu konuda
adım atalım, gelin bir uzlaşma komisyonu kuralım. Nitekim, Sayın
Meclis Başkanımızın talebi var bu konuda, bütün gruplara yazısı
var. Bu konuda, Anayasa değişikliği başta olmak üzere, kanunlarda
yapılacak değişiklikler hususunda bir çalışma yürütülsün, uzlaşma
komisyonu kuralım… AK Parti bu uzlaşma komisyonuna üye verdiği
halde, maalesef, muhalefetten henüz bu zamana kadar, bu uzlaşma komisyonuna
herhangi bir üye verilmemiştir.
Değerli arkadaşlar, bizler, AK
Parti milletvekilleri olarak, ayrıcalık peşinde koşan insanlar
değiliz, dokunulmazlık da istemiyoruz, ancak…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Ancak,
sözde, sözde…
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) -
…eğer sadece milletvekilliği dokunulmazlığı konuşulursa, bu meselede,
aynı lojmanlarda olduğu gibi, tek başımıza kalma ihtimalimiz
var.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Söz bol
da uygulama yok.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Bakın,
geçen hafta da söylemiştim. Hâlâ bu ülkede, nerede, hangi mahkemede,
nasıl yargılanacağı noktasında hüküm olmayan bürokratlar var. O
bakımdan, sadece siyasetçinin dokunulmazlığı üzerinde konuşursak,
aynı lojmanlarda olduğu gibi yaya kalırız, yalnız kalırız.
ATİLLA KART (Konya) – Yasal düzenlemeyi
getirin, destek verelim.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Gerçi,
biz, milletimizin içerisinde oturmaktan, onlarla birlikte yaşamaktan
mutluyuz. Semtteki manavla dost olmaktan, o semtteki, efendim, bakkalla
dost olmaktan memnunuz. Zaten, biz onların arasından çıkmıştık ve onların
arasında yaşıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – O bakımdan,
hem siyasi dokunulmazlıkların hem milletvekili dokunulmazlıklarının
hem de bürokratik dokunulmazlıkların topluca ele alınacağı bir çalışmaya
bizim de var olduğumuzu söylüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin
grup önerisine bu sebeplerle karşı olduğumu bildirir, saygılar sunarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Bir açıklık getirmek lazım.
Lojmanların milletvekilleri tarafından kullanılmaması durumu
ortaya çıktığı zaman orada hiçbir CHP’li milletvekili yoktu. (AK
Parti sıralarından “vardı, vardı” sesleri) Çünkü, CHP’liler o dönemde
Meclis dışındaydılar. Ayhan Sefer Üstün’ün bir yanlış yaparak, yanlışla
gitmesini istemediğim için bu düzeltmeyi yaptım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Öneri kabul edilmemiştir.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN – 1’inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2’nci sırada yer alan, Bazı Kamu
Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik
Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım
Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1115) (S. Sayısı: 1147)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Bursa Milletvekili
Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
4.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun; Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi
ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/762) (S. Sayısı: 1252) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde 8’inci madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yapılan konuşma tamamlanmıştı.
Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili
Sayın İbrahim Özdoğan’a aittir.
Buyurun Sayın Özdoğan. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
(x)
1252 S.Sayılı Basmayazı 15.11.2006 tarihli 19’uncu Birleşim Tutanağına eklidir.
Değerli arkadaşlar, yarın 24 Kasım
Öğretmenler Günü. Bu vesileyle öğretmenlerimizin bu gününü kutlarken
onlar hakkında iltifat edici sözleri söylemeyi biraz boş olarak addediyorum.
Çünkü, tarihsel sürece baktığımız zaman, iki önemli zat, öğretmenlerimiz
hakkında çok önemli iki söz söylemiştir. Tarihsel kronoloji içerisinde
birisi Hazreti Ali “Bana bir harf öğretenin kulu, kölesi olurum.”
demiştir. Bu, öğretmenlerimizin değerini bildirecek en önemli
sözlerden birisi. Diğeri de, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Muallimler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.”
sözünün karşısında bizim bir söz söylememiz son derece boş olur diye
düşünüyorum. Bütün öğretmenlerimize hayatlarında mutluluklar
ve mesleklerinde başarılar diliyor, en derin saygı ve sevgilerimi
sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Anavatan Partisi
Grubu adına, 1252 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinde
söz almış bulunmaktayım. Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, buna bir konudan
başlamak istiyorum. 2004 yılında Yol-İş Sendikasının hazırladığı “Devleti Toprak ve Su Yönetiminden Kovmak
ve Federal Örgütlenmeye Doğru Büyük Adım Tasarısı Hakkında” başlıklı
raporda şu tespitler yapılmıştı: “Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
yerel idarelere devri ile, devletin hüküm ve tasarrufu altında
olan topraklar ile umumi suların statüleri daralacaktır. Bölgesel
ve yerel idareler ile özel mülk sahipliğinde mülkiyet tescilleri
gerçekleştirilecektir. Böylece, tüm toprak ve su kaynakları piyasa
koşullarına göre alınıp satılır hale getirilecektir. Köy topraklarının
yabancılara satışı önündeki engeller hâlihazırda kaldırılmıştır;
su kaynaklarında işletmecilik yerli ve yabancı büyük tekellere
geçmiş durumdadır. Piyasada birer ticari meta olarak alınıp satılabilir
hale getirilen bu ulusal varlığın, küresel şirketlerce paylaşılması
engelsiz bir biçimde tamamlanacaktır.” deniyordu bir pasajında.
Bugün 1252 sayılı Kanun Tasarısı’na
baktığımız zaman, maalesef, yabancılara bu Hükûmetin yaptığı iltifatın,
yabancılara gösterdiği kolaylığın bir benzerini de bu kanun tasarısında
yaşıyoruz. Sadece bu alanda mı? Yabancılara, maalesef, Türkiye
devletinin kapısını her alanda açmış bulunuyoruz; sanayide, ticarette,
ithalatta sonuna kadar kapılarımızı açmışız. Mesela, iş dünyamızın
önemli sorunlarından birisi de, bu Hükûmet sayesinde ekonomiye Çin
darbesi vurulmasıdır. İş adamlarımız kapılarına bir bir kilit vuruyor.
Çin’den gelen ucuz ve kalitesiz ürünler, tekstil, ayakkabı, çimento,
granit, oyuncak, plastik sektörü, mobilya ve daha birçok sektörün başını
yakıyor. Çin’den yasal yollarla yapılan ithalatın yanı sıra Türkiye’ye
kaçak ya da düşük fatura kestirilerek sokulan ürünler, hem sanayiciye
hem esnafa kepenk indirtiyor. Bu Hükûmetle Türkiye, yabancı iş dünyası
için cennet, yerli iş dünyası ve esnafımız için azgın bir cehennem olmuştur.
Değerli arkadaşlar, bu çok vahim
bir durumdur, Çin’den gelen mallar. Mesela, her 100 oyuncağın 95’i, 100
gözlüğün 75’i, 100 halının 25’i, 100 klimanın 50’si Çin malı. Çin mallarının
Türkiye’ye girişi kilitlerle başladı, hâlâ iğneden ipliğe birçok
alanda ortaya çıkan bu mallar, yaklaşık 30 yerli sektörü tehdit eder
durumdadır.
Çin malları, ucuzluğu, aynı malın
Türkiye’deki üretim maliyetlerinin yüksek olmasından dolayı büyük
rağbet görürken, pek çok sektörde de üretimin durmasına ve fabrikaların
durmasına yol açmış durumdadır. Tabii ki fabrikalar kapanınca işsizlik
çığ gibi artmaya başladı. Bütün bunlar, Cargill ve benzerlerinde olduğu
gibi, AK Partinin yabancı hayranlığından kaynaklanıyor.
Değerli arkadaşlar, burada Sayın
Erbakan’ı anmak istiyorum, acaba olsaydı ne derdi? Sadece “hadi
oradan, hadi oradan” mı derdi, başka şeyler de mi söylerdi? Mesela
“sizler yabancı âşığısınız” der miydi diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, ucuz ve kalitesiz
Çin mallarının en fazla yer aldığı sektörlerin başında, saraciye,
cep telefonu, oyuncak, elektronik ve bilgisayar geliyor. Çin’den gelen
düşük maliyetli mallara firmaların kendi markalarını basması,
haksız rekabeti de beraberinde getiriyor.
Yerli firmaları korumak için AK
Parti Hükûmeti hiçbir tedbir almamıştır. Sıcak para ve niteliksiz
sanayi mallarının istilasına uğrayan Türkiye “ver kurtul” politikalarıyla
tarihinin en büyük borç batağına sürüklenmiş durumdadır. AK Parti
Hükûmetiyle birlikte, başı dönen ekonomi, hasta olmuş dış politika,
kanser olmuş iç güvenlik, milletin gelecek umutlarını tüketmiş, ufkunu
karartmıştır. Bu Hükûmetle, Türk tarımı en büyük darbeyi yemiştir.
Bakın değerli arkadaşlar, bu
Hükûmetle birlikte, neye el atsak, maalesef dökülüyor. Bakın, AK Parti,
Kuzey Irak’taki bağımsız Kürt devleti projesine tavır almıyor, seyrederek,
hükûmette nasıl kalırım hesapları yapıyor. Nereden nereye değerli
arkadaşlar!
AB dayatmalarıyla ve AK Partinin
de buna uyum sağlamasıyla, Kıbrıs elden gitti gidiyor. Nereden nereye
arkadaşlar!
AK Parti, Kerkük ve Telafer’deki
katliamlara ilgisiz, tiyatro izler gibi izliyor. Nereden nereye!
AK Parti, Kuzey Irak’taki Müslüman katliamını sadece seyrediyor.
Avrupa Birliği Türkiye’yi yeni
bir Sevr’e taşımak isterken, AK Parti Avrupa Birliğinin değirmenine
su taşıyor. “Medeniyetler buluşması ve dinler arası diyalog” söylemiyle,
AK Parti Batı dünyasına teslim oluyor ve patrikhane ile Papa’nın dayatmalarına
boyun eğiyor. Nereden nereye değerli arkadaşlar!
EYÜP AYAR (Kocaeli) – Sen nereden
nereye? AK Partideydin, şimdi neredesin!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – AK
Parti… Ben, nereden…
Benim çizgim bellidir, nereden olduğumu
biliyorum.
MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) –
Sen, dünyadan bihabersin!
BAŞKAN – Müdahale etmeyin arkadaşlar.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Nereden
olduğunu biliyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Müdahale etmeyin arkadaşlar.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Cevabını
veririm. Otur oturduğun yerde, bir profesöre yakışmaz!
BAŞKAN – Siz, Genel Kurula hitap
edin Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – AK
Parti, Türk çiftçisini IMF dayatmalarına ezdiriyor.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – AK Partideydi,
şimdi Doğru Yolda, nereden nereye!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Bak,
bunları yapışınızda Sayın Erbakan olsaydı ne derdi biliyor musunuz?
Siz bunları biliyor musunuz? “Hadi oradan, hadi oradan” demezdi sadece,
başka bir şey de söyledi, burada söylemek istemiyorum.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) – Söyle,
söyle!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – AK
Parti, Türk esnafı, çiftçisi, işçisi ve yoksulun kıt kaynaklarını,
yüz milyarlarca dolar “faiz” adı altında Batı’ya transfer ederek,
uluslararası büyük rantiyeye peşkeş çekiyor.
AK Parti, esnafı, köylüyü bitirirken,
bugüne kadar sorun olmayan güvenlik noktasında da ülkeyi kaosa düşürüyor
ve büyük şehirlerde sokağa çıkılmaz noktaya getiriyor.
Avrupa, İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesine
Vatikan misali bir statü için zeminler hazırlıyor. Ayrıca, İstanbul’da
yeni bir Bizans ihyasına start veriyor. AK Parti Hükûmeti, dış destek
için AB’nin bütün dayatmalarına boyun eğiyor. Nereden nereye!
AK Parti, çoğunluğuna rağmen, ne
baş örtüsüne özgürlük getiriyor ne imam-hatip konusunu çözüyor ne
de ahlaki erozyonu önleyecek adımlar atıyor. Nereden nereye değerli
arkadaşlar!
Değerli arkadaşlar, yabancılardan
söz açılmışken, şimdi, gelelim yabancı sermaye girişine. Bu ülkede,
ekonomiden anlayan anlamayan herkesin bildiği bir şey var. Yabancı
sermayenin faydalı olanı nedir? Doğrudan yabancı yatırımıdır.
Şimdi, tam da burada, Hükûmete bir soru sormak istiyorum: Yabancı,
neden gelip ülkemizde doğrudan yatırım yapsın? Hükûmet bu soruya cevap
veremiyor. Onlar, zaten, cevabı fayda getirecek sorulara cevap vermekten
âciz bir durumdadırlar. Ama, ben, yabancı sermaye neden Türkiye’ye
doğrudan yatırım yapmaz, bunu size anlatmak istiyorum.
Türkiye, dünyanın en pahalı benzinini
kullanıyor. Doğal gaz fiyatlarında Japonya ve Tayvan’ı izleyen Türkiye,
en pahalı doğal gaz kullanan ülkeler arasında dünya üçüncüsü, dünyanın
en pahalı elektrik kullanan ülkeler sıralamasındaysa dördüncü sıradadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Yani, Türkiye, resmen, yabancı
üretici için girdi maliyeti cehennemi. Peki, Hükûmet bunun önüne
geçmek için ne yapmış? Hiçbir şey yapmamış durumdadır. Üstelik, elektrik
fiyatlarına zam da yolda bulunmaktadır.
Yabancı sermayeyi ürküten konuların
başında, bir ülkedeki kayıt dışı ekonominin büyüklüğü geliyor.
Çünkü, kayıt dışı ekonomi rekabet gücünü olumsuz yönde etkiliyor.
Peki, Hükûmet bu konuda ne yapmış? Kayıt dışı kaç işletmeyi kayıt altına
almış? Hiçbir tane. Öte yandan, faizlere bakıyorsunuz, ekonomi kırılgan.
Riskler yüksek olunca, yabancı yatırımcı yatırım için değil, rant geliri
elde etmek için geliyor. Rapora göre, Türkiye, yıllardır yabancı
sermaye çekmiyor, ama spekülatif kazançların cenneti olma konumunu
sürdürüyor.
2001 yılının Eylül ayında, dönemin
kuru olan 1 milyon 386 bin liradan 1.000 dolar bozdurup, eline geçen 1
milyar 386 milyon lirayı bankalarda değerlendiren yabancı bir yatırımcı,
2004 yılı Ağustos ayına geldiğinde, parasını 4 milyar 929 milyon liraya
çıkarabiliyor. Bu da, dönemin dolar kurundan 1 milyon 506 bin liraya
tekabül ediyor, yatırımcının eline 3.273 dolar geçtiği anlamına
geliyor. İşte bu para, dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar kısa zamanda
kazanılmıyor. Bütün bunlar, AK Parti Hükûmeti sayesinde oluyor.
Türkiye’de faizler, ortalama,
2003 yılında yüzde 37,7’yle seyrederken, bu oran İsviçre’de 0,17; İtalya’da
yüzde 0,5; Kanada’da 1,10; ABD’de yüzde 1,15. Buna göre, bir yatırımcının,
Türkiye’de üç yılda kazandığı parayı bir başka gelişmiş ülkede kazanmak
için seksen-yüz yıl beklemesi gerekiyor. Bütün bunlar kimin sayesinde
oluyor? AK Parti Hükûmetinin sayesinde ve yabancı âşıklığından dolayı
oluyor.
Peki, Hükûmet bu konuda ne yapıyor?
Hiçbir şey, koskoca bir sıfır. Peki, yabancı yatırım çekmek için doğru
dürüst adım atmıyorsunuz da, yabancı sermaye edebiyatını neden yapıyorsunuz?
Bin tane faiz ve kur taklası atarak ülkeye soktuğunuz sıcak paranın
mı propagandasını yapıyorsunuz? Yoksa, yabancının satın alıp sonra
kayıt dışı pansiyon olarak kiraya verdiği yazlık satışlarını mı kastediyorsunuz?
Artık, birilerinin çıkıp bu ciddiyetsizliğin
hesabını sorma vakti gelmiştir. Anavatan Partisi, vatandaş adına
bunu yapmaktadır. Buradan tekrar soruyoruz: Doğrudan yabancı yatırımı
için ne yapıyorsunuz? Hiçbir şey yapmıyorsunuz. Sadece, yabancıya
hizmet ediyorsunuz, yabancı âşıklığı yapıyorsunuz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Komisyon Başkanı Sayın
Vahit Kirişci söz istedi.
Buyurun Sayın Kirişci. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz on dakika.
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun teklifiyle ilgili yapılan
birtakım eleştirileri değerlendirmek üzere söz almış bulunuyorum,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, elbette ki
hepimiz fâniyiz. Neticede, gelecekte buradaki kayıtlar ve arşivler
esas olacak.
Bu teklifle ilgili çok farklı değerlendirmeler
yapıldı. Her şeyden önce bilelim ki, bu teklif, geçtiğimiz yıl temmuz
ayında Genel Kurulumuzdan çıkmış ve Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmış
olan bir kanundaki geçici maddede değişikliği öngören bir tekliftir.
Bursa Milletvekilimiz Sayın Altan Karapaşaoğlu bu teklifi verdiğinde
3 madde olarak gelmiş, daha sonra yapılan alt komisyon çalışmalarında
8 maddeye çıkarılmış, böylelikle de, özellikle, kanuni süre içerisinde
eksik ve noksanlığı olarak görülen hususlar telafi edilmeye çalışılmıştır.
Ben üzülerek ifade etmek istiyorum
ki, burada özellikle Tohumculuk Yasası’yla başlayıp bu Yasa’yla devam
eden farklı bir muhalefet üslubu ve tarzı sergilenmiştir. Yine üzülerek
ifade ediyorum, daha henüz tamamlanmamış olan bu çalışma, 8 madde
olan bu çalışma, yaklaşık on sekiz saatlik bir Meclis çalışmasını
gerektirmiş ve bu beş iş günü olarak gerçekleşmiştir.
Yine, çok enteresan. Öyle bir teklif
oldu ki, öyle bir yasama faaliyeti oldu ki, bir küresel sermayenin
Türkiye’deki temsilcisi şu ana kadar tam 112 kez burada zikredilmiş.
Herhâlde, böyle bir sermaye için, yüce Mecliste yapılan böyle bir reklamdan
daha güzel bir reklam olamazdı diye düşünüyorum.
Diğer taraftan, yine burada hatipler
söz aldılar, bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu, yargının vermiş olduğu
bir kararın bir kanuni düzenlemeyle üstesinden gelinemeyeceğini
ifade ettiler. Ben hukukçu değilim, ama, basit olarak şöyle görüyorum:
Bu ülkede idama çarptırılmış insanlar vardı; ama, bu Meclis, çıkarmış
olduğu yasayla, bu idam cezasını ağırlaştırılmış müebbet hapse çevirebilmiştir.
Dolayısıyla, Meclis, yasama yetkisini elinde bulunduran en önemli
erklerden birisidir. Bu erk bu yetkisini kullanırken, Anayasa’nın
kendine verdiği görevler çerçevesinde, bir ülkede problem olan konuları
çözmek adına kullanmıştır. Bu teklifte de bunu yapmıştır.
Yine burada iddia edilen konulardan
bir başkası, efendim, bu teklif yasalaşmış olsa bile, kesinlikle 20
bin sanayicinin ihtiyacının karşılanamayacağı iddia.edilmiştir.
Bu da doğru değildir. Başta da belirttiğim gibi, burada ağırlıklı
olarak geçici maddedeki sürenin iki yıla çıkarılması hadisesinde,
bir önceki yasadan hiçbir farkı yoktur. Bu Meclisten geçen, çıkarılan
yasalara büyük bir duyarlılık ve titizlik gösteren Sayın Cumhurbaşkanımız
bile, bu Kanun’u onaylamakta ve Resmî Gazetede yayınlanmasını gerçekleştirmekte
bir beis ve buna mâni bir hâl olmadığını, onaylayarak göstermiştir.
Dolayısıyla, burada ben, özellikle o sözü edilen küresel sermayenin
temsilcisi olan firmayı hariç tutarak söylüyorum: Geri kalan o 20
bin civarındaki, bu ülkenin ulusal sermayesi olarak nitelendirilen
sermaye grubu için bu Kanun’un çok önemli bir ilaç olduğunu, bir deva
sağlayacağını buradan belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu teklifin
görüşülmesi sırasında, tıpkı Tohumculuk Yasası’nda olduğu gibi,
muhalefet farklı bir muhalefet sergilemiştir, dedim. Elbette ki,
muhalefetin muhalefet etme hakkı vardır; ama, bu tutanaklar bizden
sonraki nesiller tarafından incelendiğinde, ne kadar tutarlı, ne
kadar başı sonu belli bir muhalefet olduğunun da gösterilmesi gerekir.
İktidar sorumluluğu kadar, muhalefet sorumluluğu da önemlidir.
Ben yine üzülerek ifade ediyorum:
Burada öyle önergeler verilmiştir ki, örneğin 7’nci maddeyle ilgili
“yürürlük tarihi 2045 yılı” olarak ifade edilmiştir. Neden 2045 yılıdır?
Bu konuda görüşlerini açıklamak üzere kürsüye gelen arkadaşımız,
maalesef bu konuya hiç değinmemiş, tıpkı diğer maddelerdeki önergelerde
yaptıkları konuşmalara benzer, tarımla, hatta bu kanunla hiç alakası
olmayan Türkiye’deki çok geniş konulara burada değinilmiştir.
Yine burada yapılan bir başka yanlış
da, -ilk defa belki de Meclis tarihinde- bir önergeyle, bir kanun teklifindeki
2 madde, tek bir kelime değiştirilerek birleştirilmeye çalışılmıştır.
Bunun yanlışlığını bir Komisyon Başkanı olarak dile getirdiğimde
–Sayın Ergin burada yok- benim, kendisinin gibi bir profesör olduğumu
ve yeni bir milletvekili olduğumu ifade ederek, bizi küçümseyen,
biraz da böyle hafife alan konuşmalar yapmıştır. Ama, hepimiz biliyoruz
ki, armudun olgunlaşmak için zamana ihtiyacı vardır, insanın kendini
geliştirmek için gayrete ihtiyacı vardır. Eğer, gerek AK Parti Grubunda
gerekse Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda, her iki grupta da, ilk defa
seçilmiş olmalarına rağmen, kendini geliştirmiş, zamana ihtiyacı
bir kenara bırakıp, bir armut olgunlaşmasına işi bırakmamış olan
milletvekili arkadaşlarımız var. Bunlardan bir tanesi de, çok takdir
ettiğim, Sayın Grup Başkan Vekilidir Cumhuriyet Halk Partisinin. O
nedenle, ben, bu teklifin görüşülmesi sırasında bu tür gariplikler
de, bu tür değerlendirmeler de olmuştur diyorum. İnşallah, biraz
sonra yapılacak görüşmelerin ardından bu teklif yasalaşmış olacak
ve bu ülkede, gerçekten zaman yönünden yeteri kadar ilgi görmeyen
bir kanunun işlerlik kazanması da sağlanmış olacaktır.
Son cümle olarak şunu ifade etmek
istiyorum: Değerli arkadaşlar, burada hep getirildi, o firmanın
adı zikredildi; ama unutmayalım ki, bir yabancı sermaye, bir küresel
sermaye bir ülkede yatırım yapacaksa, o ülkenin başbakanının sözünü
kale almayacak, bunu ciddiye almayacaksa, o ülkedeki bakanlar
kurulunun almış olduğu prensip kararlarını yok sayacak, bunlara
güvenilmez, diyecekse, bu ülkede, böyle bir ülkede, böyle bir küresel
sermaye nasıl gelip yatırım yapacak ve kime itibar edecek, kime güvenecek?
Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahsı adına, Mevlüt Akgün,
Karaman Milletvekili.
Buyurun Sayın Akgün. (AK Parti ıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1252 sıra sayılı Kanun
Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; yüce heyetinizi
ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tarım sektörü
ülkemizin en sorunlu alanlarından birisidir. Sanayi devrimini
yaşamayan ve genç cumhuriyetimizden bu yana büyük ölçüde tarım
toplumu olma özelliğini koruyan ülkemizde, hâlen nüfusun neredeyse
yüzde 35’i tarımdan geçinmektedir.
Yıllardan beri tarım kesiminin
yapısal sorunları bir türlü çözülememiştir. Bu yapısal sorunlar
nedeniyle verilen her türlü desteğe rağmen, çiftçi kesimini mutlu
etme imkânı neredeyse çok zordur. Bu yapısal sorunların başında, işletme
büyüklüklerinin çok küçük olması gelmektedir. Çiftçinin kullandığı
arazinin büyüklüğü dünya ortalamasının çok altındadır. Bu nedenle,
özellikle yaz gezilerinde ziyaret ettiğimiz köylerde sık sık toplulaştırma
talepleriyle karşı karşıya gelmekteyiz. Arazinin küçük ve dağınık
olması aynı zamanda tarımda maliyeti de çok artırmaktadır. Genel
bütçenin kısıtlı imkânlarıyla toplulaştırma taleplerini karşılamak
mümkün değildir.
Bu nedenle, görüşmekte olduğumuz
kanun teklifinde, özel arazi toplulaştırmasına imkân verilmesinin
çok yerinde bir düzenleme olduğunu düşünüyorum. Tüzel kişilikler
ve kamu kurumları da kendi imkânlarıyla toplulaştırma yapabilmelidir.
Böylelikle, toplulaştırma işlemleri yaygınlaşmalı ve elimizdeki
tarım arazileri bir an önce toplu hale getirilmelidir.
Nitekim, buna benzer bir uygulamayı
aslında Hükûmetimiz kadastro çalışmalarında yapmıştır. Devletin
elindeki imkânlarla ve kısıtlı bütçe imkânlarıyla kadastro işlemlerinin
bitmesini bekleseydik, belki uzun yıllara sâri olan bir uygulamayla
karşı karşıya kalacaktık; ama Hükûmetimiz, bu yarayı dikkate almak
suretiyle, kadastro tespitlerine özel sektörü de dahil etmek suretiyle,
uzun yıllar sürmesi beklenen ülkenin kadastro işlemlerini hızla
yapmaya başlamış ve bugün kadastro işlemleri bitme aşamasındadır.
Değerli arkadaşlar, diğer yandan,
tarımda kalkınmanın sağlanması için mutlaka sanayi kesimini tarımın
içine çekmek zorundayız. Bilgisi, tecrübesi, sermayesi olan sanayi
kesimi, bugün ülkemizde dünyaya, rekabete en açık olan kesimdir. O
nedenle, sanayi kesiminin bilgisini, tecrübesini ve sermayesini
tarımla bütünleştirmek ve tarımda kalkınmayı sağlamak durumundayız.
Kabul etmemiz gerekir ki, gerçekten, tarımda, çiftçimizde, çiftçi
kesiminde tecrübe, bilgi ve sermaye birikimi arzu ettiğimiz seviyede
değildir. Yaptığımız köy ziyaretlerinde, yaptığımız kahvehane
konuşmalarında, çoğu çiftçimizin toprak analizini bile yaptırmadığı,
ürün çeşitlemesini hiç denemediği, kullandığı gübrenin, ilacın
tarımda hangi mücadeleye yararlı olduğu konusunda yeterli bilgiye
sahip olmadığını görüyoruz. Bu nedenle, Bakanlığımızın, sanayicinin
daha çok tarıma yönelmesine yönelik teşvikleri artırmasının uygun
olacağı kanaatindeyiz. Özellikle son yıllarda, birçok sanayicimizin,
büyük sanayicimizin büyük hayvancılık tesisleri kurması, yine,
Karaman gibi illerimizde büyük meyvecilik bahçeleri kurmaları,
bizi, sanayinin tarıma yönlenmesi konusunda umutlandırmaktadır.
Söz meyveciliğe ve meyve bahçelerine
gelmişken, Tarım Bakanlığımızın, Tarım Sigortaları Yasası’nı hayata
geçirmesini ve özellikle yıllardan beri mağdur olan çiftçimize yönelik
olarak don sigortası riskini sigorta kapsamına alacak olması ve
2007’de tarım sigortaları kapsamında don zararının da yer alacak olmasının
önemli olduğunu vurgulamak istiyorum.
Kıymetli milletvekilleri, bu vesileyle
tarımda toplulaştırma kadar önemli olan bir başka meseleye de değinmek
istiyorum. Bana göre tarımın en büyük derdi sulamadır. Sulama altyapısının
yetersiz olması, hem üretim maliyetini artırmakta hem de verimi
düşürmektedir. Maalesef, özellikle Orta Anadolu’da –yer altı sulamasının-
hem cazibe sulamasına yönelmeden yer altı sulamasıyla tarımda
sulamanın artması, sulamanın hoyratça kullanılması, çağdaş yöntemlerin
kullanılmaması sebebiyle su varlığı gittikçe azalmaktadır. Daha
on-on beş yıla kadar içinde sandalların yüzdüğü, gemilerin yüzdüğü,
balıkların tutulduğu göller, su kaynakları bir bir kurumaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın lütfen.
MEVLÜT AKGÜN (Devamla) – Bu nedenle
tarımda hem maliyeti düşürmek hem verimi artırmak hem de kaliteli
sulamanın önünü açmak için damlama ve yağmurlama sistemlerini teşvik
etmek bir zaruret arz etmektedir. Bu nedenle Tarım Bakanlığının uygulamış
olduğu kapalı şebekelere yönelik teşvik sisteminin daha fazla
geliştirilmesi ve artırılması zaruretini burada bir defa daha
ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu kanun teklifinin, hem toplulaştırmayı hızlandırmak, genişletmek
hem de yıllar önce izin almak suretiyle binlerce insanın çalıştığı
kurulan sanayi tesislerinin yasal eksikliklerini tamamlamak
üzere ilgililere süre vermesi açısından bir zaruret olduğunu düşünüyor
ve kanun teklifini desteklediğimi ifade ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – İkinci kişisel söz istemi
Sayın Ahmet Rıza Acar’dan, Aydın Milletvekilimizden.
Buyurun Sayın Acar. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda değişiklik yapan kanun
tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Heyeti umumiyeyi sevgi
ve saygıyla selamlıyorum efendim.
Bu 8 maddelik kanun o kadar çok tartışmalara
sebep oldu ki, o kadar çok eleştirilerin odak noktası oldu ki, inanınız,
buradan geçen 100, 200, 300 maddelik kanunlarda, daha da ilerisi,
Anayasa değişikliklerinde falan hiç böyle konuşmalar yapılmadığını
düşünüyorum. Ne mektuplar okundu, ne gibi, efendim, telgraflar söylendi…
Ben de bunlardan bir tanesini okumak istiyorum müsaade ederseniz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Senin mektup
okuyacağın belli oldu zaten.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – “Sayın
Milletvekilim, üç dönemdir Bereket köyü Muhtarı olarak görev yapmaktayım.
İki dönem Çine Muhtarlar Derneği olarak çalıştım. Sizin Hükûmetiniz
döneminde aldığım hizmetleri hiçbir hükûmetten almadım. Sizin döneminizde
yapılan hizmetler köyüme cumhuriyet tarihinde yapılmadı. Bu yüzden
size ve Hükûmetinize ne kadar teşekkür etsem az gelir.” İsim: Mustafa
Aydın. Tarih: 14/10/2006. Bereket köyü, Çine Bereket köyü. (CHP sıralarından
gürültüler)
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) – Ne yaptınız,
ne?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Muhtarı
da dövdüreceksin sen şimdi.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Şimdi,
Türkiye’de, takriben 7 milyon çiftçi vatandaşımız var. 7 milyon aileye
bir tane getiriliyor mektubu…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – O köylüler
muhtardan hesabını sorarlar o mektubun.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Ama,
ben, 35 bin muhtardan bir tane getiriyorum, bu daha önemli gibi geliyor.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Hele
köylüler ne diyor, köylüler?
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, bu ülke…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Muhtarı
anladık da, köylüler ne diyor?
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Bak, bu
ülke bu ülke, yol vergilerini gördü, bundan kaynaklanan sürgünleri
gördü, millî koruma kanunlarını gördü.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) – Siz
gördünüz, siz!
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Yağ, mazot,
gaz, bez, tuz kuyruklarını gördü.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Eskiden
vardı, eskiden, yeni bir şeyler söyle.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – 24 Ocakları,
5 Nisanları, 19 Şubatları, yüzde 7.500 gecelik faizleri, yüzde
150, yüzde 200 enflasyonları gördü.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Sen hangi
partiye oy verdin daha önce, onun hesabını ver.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) – Kıbrıs
Barış Harekâtını da gördü mü?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın
Başkan, Mecliste reklam yapıyor.
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim arkadaşlar.
Siz de, lütfen konuya gelin.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Demokrasiyi
kesenleri, kesenlere yardımcı olanları da gördü.
BAŞKAN – Sayın Acar, lütfen konuya
gelin.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Ama bugün,
ama bugün geldiğimiz noktada…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Aydınlı
olup da Kuşadası’nı görmediniz mi?
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Geldiğimiz
noktada, tarımda, ekonomide, sanayide, ticarette, enflasyonda,
turizmde, sağlıkta, eğitimde, adalette, hukukta ve demokraside,
insan haklarında çok şeylerin yapıldığını yalnız Türkiye’deki 73
milyon vatandaş değil, 6,5 milyar dünya insanı gördü, duydu. (AK Parti
sıralarından alkışlar) İşte, dolayısıyla,
meyveli ağaç taşlanır.
Peki, şimdiye kadar dört koldan
da… Anlaşıldı ki, son yıla girince, önümüzde önemli olaylar var, yapılacak
birçok seçimler var, bunun için sekiz koldan saldırmalıyız diye bir
düşünce mi gelişti diye düşünüyorum. Birisi çıkıyor diyor ki:
“2045 yılında Türkiye Cumhuriyeti var olacak.” Şüphesi var ki bunu
söylüyor.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Üçte 2
çoğunlukla karşılayamıyorsan ayıp!
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Birisi
de, koca 73 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti devletine güven duymuyor,
“İstanbul’da Bizans’a start verildi.” diyor. Bunların çok doğru olduğunu
düşünmüyorum ve bizim kendimize olan öz güvenimizi burada ve Türkiye’nin
her noktasında ortaya koymalıyız düşüncesinde olan bir milletvekilinizim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Bir de
Zapsu’yu anlatsana onlara, Zapsu’yu.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Bakın,
bu kanunla ilgili olarak iki yıl uzatılan haklar var ya… Ben size Aydın’dan
bir örnek vereyim.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) – Zeytine
gel, zeytini anlat.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Aydın
Umurlu Organize Sanayi Bölgesini kuran insanım, on beş yıl netice
alıncaya kadar getiren bir insanım. Orada 160 bin metrekare alan
var, 160 bin. 5 YTL’yle düzelecek. Ne zaman? Bu kanunun öngördüğü tarihten
önce yapılmış. İsim verirsem siz de rahatsız olursunuz. Ama, ben, onlar
için çaba gösterdim. Sayın Bakanla iki defa, üç defa görüştürdüm.
Şimdi, konuyu, Aydın’da…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Müracaat
edemediler mi? Altı ay yetmedi mi onlara?
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – İkinci
bir nokta da…
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) –
Ahmet Bey, isim verir misiniz; rahatsız olmayız.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Aydın’da…
Aydın’da…
Tarım çöküyordu, çiftçi ölüyordu
da, Aydın’a İtalyan sermayesi geldi tarım makineleri jantı üretmek
için. Değerli bir milletvekili, Cumhuriyet Halk Partili Milletvekilimizle
birlikte Aydın’da beraber olduk, bu tesisi açtık. Bunu da bilgilerinize
sunmak istiyorum.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Bakanını
götür oraya da görelim.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – 160 bin
metrekare alan düzelecek.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Köye
gidemiyorsun, köye. Organize sanayiye gidersin.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Şimdi,
bu kanunla birlikte…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Köye
gidemiyorsunuz köye.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - …bundan
önceki kanunla birlikte kurulan toprak koruma kurullarıyla…
BAŞKAN – Müdahale etmeyin arkadaşlar.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - …bazı
sanayicilerin şikâyetleri var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Siz de, konuya gelin ve toparlayın.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Tek başına
köye gittin mi? Ya kaymakamla gidiyorsun, ya valiyle.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Tartışacağız,
tartışacağız…
Sevgili Kardeşim, dünya neleri
konuşuyor, biliyor musunuz? Bak, dünya neleri konuşuyor, biliyor
musunuz?
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Tek başına
köye gidiyor musun? Bakanını götür.
BAŞKAN – Müdahale etmeyin arkadaşlar.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Eylül
ayında Belgrad’da Avrupa Veterinerler Federasyonu hayvan refahını
tartıştı, hayvan refahını. 200 bin üyesi var.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Sen önce
Türkiye’de insanın refahını sağla.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Balkan
ülkeleri dediler ki: “Biz, bu konuda nasıl Avrupa’ya entegre olabiliriz?”
Bu, bir.
Stratejistyenler petrolün otuz
yıllık geleceğini tartışıyorlar. Bunların içerisinde istihbarat
teşkilatlarının stratejistyenleri var; ayrıca, Türkiye bütçesi
kadar ciro yapan özel sektörlerin, uluslararası firmaların stratejistyenleri
var. Geliyorlar, diyorlar ki: Otuz yılda şuraya gelecek.
Daha geçen gün İstanbul’da, çok
önemli, Orta Doğu coğrafyası ve enerjinin geleceğine ilişkin düşünceler
sergilendi bir özel dünya firmasının analisti tarafından.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Nerede?
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - Peki,
burada neler konuşuldu? Burada karbon konuşuldu. Burada neler konuşuldu?
Burada iklim değişikliğiyle ilgili tarımın uğrayacağı zararlardan,
tarımla ilgili felaketlerden bahsedildi.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – O konuşana
da buğday lazım, buğday. Karbonu konuşana da buğday lazım, süt lazım,
et lazım…
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – 3 derecelik
bir değişiklikle nelerin olacağını söyledi.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Karbonu
konuşana da buğday lazım, unutma.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Daha
da önemlisi, bakın, bu, yabancı bir analistin incelemesi, araştırması,
görüşü.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Karbon
mu yiyeceksin sen! Karbonla mı doyacaksın!
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - Yükselen,
büyüyen, gelişen ülkeler var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Biri
Çin, bir diğeri Hindistan, üçüncüsü de Türkiye Cumhuriyeti olarak
saydığını bilhassa burada ifade ediyorum.
BAŞKAN – Toparlayın lütfen.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - Ben de
diyorum ki…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Konuşuyor
adam ya!
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Konuşuyorum
canım, tabii konuşacağım!
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Valiyle
köye gidiyorsun, köye, tek başına git, tek başına. Karbonla, git karnını
doyur!
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - 2002 yılında
bu ülkede 989 bin traktör vardı Sevgili Dostum, 2005 yılı sonuna geldiğimizde
1 milyon 60 bin tane vardı. Buna ne diyeceksin?
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Karbonla
doyur karnını!
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - Ne diyeceksin?
Kim aldı? İhracatlar hariç...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Acar, hem konu dışındasınız
hem de sürenizi iki misli aştınız. Sizin arkadaşlarınız süreyi bu
kadar aşmanızı eleştiriyorlar. O nedenle “merhaba” deyin inin, selam
verin inin.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) – Tamam,
hemen bitiriyorum Sayın Başkan. Müsamahanız için, hoşgörünüz için
teşekkür ediyorum, hemen bitiriyorum.
Bu Meclis, bugüne kadar, bilhassa
3 Kasımdan beri o kadar güzel, o kadar çok kanun çıkardı ki, Türk insanının
refahı, mutluluğu, geleceği için bunun da öyle olacağına inanıyor,
herkesi saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Şimdi soru-yanıt bölümüne
geçiyoruz.
Süre on dakika.
İlk soru sorma talebi Bayram Meral’den
gelmiş, Ankara Milletvekilimiz.
Buyurun Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Sayın
Başkanım, teşekkür ederim. Müsaadenizle, Sayın Bakanımdan biriki
sorum olacak.
Bütün milletvekili arkadaşlarımın
bildiği gibi, Güneydoğu Bölgemizde büyük ölçüde mayınlı bir bölgemiz
var. Kıbrıs büyüklüğü kadar bir arazinin olduğu söyleniyor. Bir
ara, burasının, İsrail’e, kırk dokuz yıllığına, mayınların toplanması
kayduşartıyla verilmesi gündeme gelmişti; halkın tepkisiyle bu
şimdilik durduruldu. Acaba bu konu tekrar İsrail’e verilecek mi?
Bir.
Şayet verilmeyecekse, Güneydoğu’da
çok sayıda topraksız köylümüz var. Acaba bu toprakların Güneydoğu’daki
topraksız köylülere dağıtılması düşünülüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ahmet Işık...
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum. Sayın Bakanıma tek sualim olacak.
Sayın Bakanım, tarım arazilerinin
amaç dışı kullanımı konusunda önemli yasal boşluklar vardı. Getirilen
bu teklifle bu boşlukların giderileceği kanaatindeyiz. Ama, şimdiye
kadar ne kadar tarım alanı tarım dışına çıkarılmıştır ve kanun teklifi
yasalaştığında, koruma ve geliştirme yönünde ne gibi olumlu etkiler
beklenmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın İbrahim Özdoğan...
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanımıza iki sual tevcih
etmek istiyorum.
Birincisi: Hükûmetimiz hububat
destekleme prim fiyatlarını açıkladı. Bunlar şöyle: Buğday 3,5 yeni
kuruş, arpa, yulaf, çavdar 2,5 yeni kuruş, çeltik 6 yeni kuruş.
Şimdi, avronun bugün itibarıyla
aşağı yukarı 2 YTL civarında olduğunu düşündüğümüzde bu fiyatları
yeterli buluyor musunuz? Köylü vatandaşlarımız ne diyor? Bir bu.
İkinci, son sualim de şu: Köylülerimizden
şöyle bir şikâyet alıyoruz: “İşte, Ziraat Bankasına gittiğimizde
kredi almak için, bir yığın tarla ipoteği filan götürüyoruz, fakat,
bunları kabul etmiyorlar, iki tane memur istiyorlar kefil olmak için.”
Köylülerimiz diyorlar ki: “Biz evvelden efendiydik, Atatürk bizi
efendi ilan etmişti, şimdi, bu vesileyle adam yerine konulmuyoruz.”
Acaba bu memur kefaletini Hükûmetimiz kaldıracak mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Hüseyin Güler…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sizin aracılığınızla Sayın Bakana
üç tane sorum var.
2004-2005 dönemi çeltik alım fiyatları,
baldo çeşidinde 864 yeni kuruş, Osmancık 765 yeni kuruş iken, 2006 ve
2007 dönemi için bu hafta içerisinde Türkiye Toprak Mahsulleri Ofisinin
açıkladığı 760 ve 720 yeni kuruşluk fiyatlarla ne yaptığınızın farkında
mısınız? Bu fiyatlardan haberdar mısınız?
İkincisi: Turunçgiller üreticisinin
durumu son iki yıldır kötü. Fiyata gelince: Şu an markette 300 bin liraya
limon var. İhracat da kötü, limonlar dalda kaldı. Bu sene de… Eskiden
alıcı olur, ucuz gider, çiftçi yakınırdı; şimdi ucuz bile alan yok. Hızla
bahçe bozuluyor, vatandaş, bir nar furyası var, nara yönleniyor.
Ama, sonu meçhul. Hesapsız kitapsız. Bu sebze veya tarla ziraatı değil
ki, o olmadı buna dön. Ama, manzara böyle.
Üçüncü sorum: Çevre Yasası’na göre,
yeni balık çiftliklerinin yasaklanması, mevcut olanların da çevre
ve doğal dengeyi bozması nedeniyle kaldırılması söz konusudur.
Dün Çevre Bakanlığı bütçesinde belirtilen bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Mehmet Semerci…
MEHMET SEMERCİ (Aydın) – Teşekkür
ederim.
Benim de Sayın Bakanıma bir tek sorum
var, o da dün Resmî Gazete’de yayımlanan tarım ürünleri destekleme
prim miktarlarıyla ilgili. Bugün, pamuk çiftçisi… Havaların yağışlı
gitmesi neticesinde, toplama ücretlerinin 300 satışların 600-650
bin lira civarında olduğu Ege’de pamuk çiftçisinin beli kırılmıştır.
Geçen yılki fiyatlara göre sadece bu yıl desteklemelerde yüzde 8
civarında bir destekleme artışı yapılmıştır. Daha önceki yıllarda
bu desteklemelerle ilgili kuruluşların, yani ziraat odalarının,
tarım satış kooperatifleri veya kalkınma kooperatifleriyle istişareler
kuruluyordu ve bu değerlendirmeler Hükûmet tarafından sonradan
bir değer olarak tespit ediliyordu. Bu yıl yangından mal kaçırırcasına,
hiç kimsenin haberi olmadığı, görüşülmediği bir anda, dün Resmî Gazete’de
bu primlerin açıklandığını duyduk. Acaba -ben direkt olarak Sayın Bakanıma
soruyorum- bu prim miktarlarıyla Türk çiftçisinin belinin kırıklığını
nasıl düzelteceksiniz?
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Meral’in Güneydoğu Anadolu’daki
Kıbrıs Adası büyüklüğü kadar bir alan diye tanımladığı mayınlı arazinin
miktarı 30.600 hektardır. Bunun İsrail’e verilmesi de söz konusu değildir.
Böyle bir konu görüşülmüş veya bununla ilgili herhangi bir çalışma
yapılmış değildir. Bu mayınlı arazilerin kime verileceğiyle ilgili
olarak da, Maliye Bakanlığı (Bunlar Millî Emlak Genel Müdürlüğüne
bağlı.) her ilin kendi sınırları içerisindeki alanı temizletme karşısında
onlar bir çalışma yapıyorlar ve bu alan Türkiye için en uygun şekilde
değerlendirilecek.
Tabii, arazilerin köylülere, topraksız
köylülere dağıtılması meselesi… Bunun, tabii, belli bir ölçekten
daha büyük işletmelerin kurulması gerekiyor.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – İsrail
de onu istiyor zaten.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Dünyada artık, böyle, çok küçük parsellerle
arazi dağıtma dönemi verimlilikle uyuşmadığından dolayı, bu, taa
1960’larda kalan bir anlayış, bir konsept. Aslolan burada, verimliliktir.
Verimliliğin sonucundan da, köylülerimiz de, topraksız köylülerimiz
de, topraklı köylülerimiz de, bütün ulusumuz da, herkes faydalanır.
Bizim burada böyle bir anlayışımız var.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Sayın
Bakan, o söylediğin ağalara hizmet etmektir, kusura bakmayın.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Biz ağalara değil, Türk milletine, hizmet
ediyoruz. Türk milletine hizmet ediyoruz. Türk milletine de hizmet
etmeye devam edeceğiz.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) – Çiftçiye
vereceksiniz, ağalara değil.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Köylüye
verin. O dediğin ağalara gider.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Diyarbakır) – O Türk milleti içerisinde köylüler de var,
çiftçiler de var, üreticiler de var.
Sayın Işık’ın sorusuna gelince:
Tarım dışı, amaç dışı kullanım ile ilgili -tarım arazilerinin- bir
sorusu oldu, burada boşluklar olduğu yönünde bir sorusu oldu.
Tabii, bu konuda, bu kanunun uygulanmasıyla
ilgili, Bakanlığımızın yaptığı önemli çalışmalar var. 2001 yılından
bugüne kadar toplam 2 milyon 34 bin 500 hektar alan için talepte bulunulmuş
ve 600 bin hektar, yürürlükteki mevzuata uygun olarak müsaadelendirilmiş,
izinlendirilmiş, 500 bin hektarına da izin verilmemiştir.
Burada 950 bin hektar alanda da,
mevzuatımızın dışında kalan alanlar olarak -ki, bunlar orman alanı,
özel koruma alanları, planlı veya plansız yerleşim alanları gibi-
bunların da talep sahiplerine bilgi verilmiştir.
Bu yasayla birlikte, görüştüğümüz
yasa tasarısı kanunlaştığı takdirde, tarım arazilerinin rastgele
kullanılması önlenmiş olacak ve planlı ve kontrollü bir şekilde topraklarımızın,
özellikle tarım arazilerinin korunması sağlanmış olacak. Ayrıca,
toplulaştırma, tarla içi hizmetleri geliştirme, drenaj, ve tesviye
gibi teknik hizmetler de bu şekilde daha iyi bir tarzda yapılır hale
gelecek. Bu da yine tarım arazilerimizin amacı doğrultusunda kullanılmasını
ve verimli bir şekilde işletilmesini kolaylaştıracaktır.
Sayın Başkan, süre dolduğu için geri
kalanına yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN – 8’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza sunmadan
önce, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre, teklifin tümünün oylamasının
öncesi, ne yönde oy kullanacağını belirtmek üzere söz isteyen arkadaşlarımız
var. Bu üç arkadaşımızın üçü de aleyhte söz istemiş. Birinci sırada
Ümmet Kandoğan. Sadece ona söz verebiliyoruz.
Oyunun rengini ortaya koymak için
aleyhte söz isteyen Sayın Ümmet Kandoğan’ı kürsüye çağırıyoruz
Buyurun Sayın Kandoğan.
Süreniz beş dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başlangıcında, Sayın
Bakanımızın burada yapmış olduğu bir konuşmadan alıntıyla başlamak
istiyorum.
Şimdi, Sayın Bakanımız şu şekilde
konuşma yapmışlar: “Sayıları on binleri bulan içme suyu olmayan
köylere, biz, şebekeli içme suyu götürdük.” İçme suyu olmayan, sayıları
on binleri bulan köylere içme suyu götürdük. “Binlerce, on binlerce
kilometre asfalt yol yaptık.” Şimdi, Sayın Bakanın konuşması bu; on
binleri bulan içme suyu, köy.
Şimdi, Sayın Bakanım, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının bir envanter çalışması var elimde, sizin Bakanlığınızın
çalışması. 1/1/2003 tarihi itibarıyla, Türkiye’deki suyu olmayan
ve yolu olmayan köyleri burada yazmışsınız Bakanlık olarak. Şimdi,
okuyorum sizin envanterinizden: “Sulu köy sayısı 31.299 -suyu olan
köy sayısı 31.299- yetersiz 2.942, susuz 875.”
Şimdi, Sayın Bakanım, siz…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – 2003…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Evet,
2003; 1/1/2003 tarihi itibarıyla, sizin Bakanlığınızın bir envanter
çalışması. Susuz olan köy sayısı Türkiye’de 875. Ya siz Türkiye’deki
köy sayısını bilmiyorsunuz Sayın Bakanım veyahut da suyu olan veya
olmayan köylerin sayısını bilmiyorsunuz. Her iki hâlde de, böyle
bir Bakanın bu Bakanlıkta oturması karşısında, bizim de bu Meclis
kürsüsünden söyleyecek sözlerimiz var. İşte, 875 adet suyu olmayan
köy var. Siz, nasıl on binlerce -tabir bu- on binlerce köye su götürüyorsunuz?
Yani, şimdi, bunun cevaplarını, ben, lütfen, sizden istiyorum.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Devam et, ben cevabını vereceğim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ve bakınız,
yine, elli yıldan beri yapılmayan köylere, yol, asfalt götürdüğünüzden
bahsediyorsunuz.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Evet…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Şimdi,
bakınız, bakınız, ben buradan okumak istiyorum... Şimdi, siz, tarihi
sadece 2002’den başlatırsanız, bu memlekete ve bu millete hizmet
eden, canla başla çalışan insanları rencide etmiş olursunuz.
Bakınız, ben rakamları size veriyorum
şimdi: Devraldığınız güne kadar, Türkiye’de 90.460 kilometre asfalt
yapılmış Sayın Bakan, 90.460 kilometre! 1.742 kilometre beton yol yapılmış.
129.000 kilometre stabilize yol yapılmış, 58.000 kilometre tesviye
yol yapılmış. Yani, şimdi, siz, bir Bakan olarak nasıl gelip bu cümleleri
burada kullanabilirsiniz, ben merak ediyorum. Yani, geçmişten günümüze
bu memlekete hizmet eden ne Köyişleri Bakanları gelmiş geçmiştir
ne hükûmetler gelmiş geçmiştir; ama, siz geleceksiniz, burada hepsini
reddedeceksiniz, inkâr edeceksiniz, elli yılda yapılmayanların
yapıldığını söyleyeceksiniz. Buyurun, gelin burada, kaç tane köye
su götürdüğünüzü, kaç bin kilometre asfalt yaptığınızı, gelin, bu
rakamlarla karşılaştırın Sayın Bakan.
Ben, Sayın Bakanın, Türkiye’deki
köy sayısından haberi olmadığı inancındayım. Bilmiyorsunuz Sayın
Bakan, Türkiye’de kaç köy var. Şimdi, geleceksiniz, bağlılarından
bahsedeceksiniz, köy bağlılarından bahsedeceksiniz, biliyorum;
ama, ben bu işin içinden geliyorum Sayın Bakan. Ben, yıllarca, o hizmet
gitmedi dediğiniz dönemlerde, kuş uçmaz kervan geçmez yerlere yol,
su, okul, sağlık ocağı yapılması için gecesini gündüzünü veren birisiyim.
[AK Parti sıralarından “Bravo(!)” sesleri]
Burada Manisa milletvekilleriniz
var, evet. Sayın Manisa Valimiz burada, Sayın Çetinkaya burada.
Şimdi, Sayın Çetinkaya ile biz, Manisa’da beraber çalıştık. Bakınız,
beraber çalıştık Manisa’da ve Manisa’da beraber çalıştığımız dönemde
-kendileri de buradadır- Gölmarmara Kaymakamı olarak, Gölmarmara’nın
bütün köy yollarının 95 senesinde asfaltı bitirildi. Yani, siz,
2002’den bahsediyorsunuz Sayın Bakan. Ben de diyorum ki, 1995 yılında
-Sayın Çetinkaya, kendileri buradadır- Manisa Gölmarmara’nın -o
sene bir kampanya yaptık Sayın Valimizle beraber- bütün köy yollarının
asfaltını bitirdik. İnsaf edin, merhametli konuşun!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın lütfen.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Doğu’ya gel,
Doğu’ya gel... Doğu’ya... Doğu’ya biz götürüyoruz. Kim götürdü?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Şimdi
oraya da geleceğim.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Gel! Ne konuşuyorsun?
Hiç...
BAŞKAN – Toparlayın lütfen.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Doğu’ya
gel...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Bir şey
daha söyleyeyim: Sayın Çetinkaya...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Doğu’ya
gel... Doğu’ya gel...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Oraya
da geleceğim.
Sayın Çetinkaya, benim o çalışmalarımdan
dolayı, Manisa Valisi olarak bana takdirname göndermiştir. Kendileri
burada. Köy yollarında, köy hizmetlerinde yaptığım olağanüstü başarılı
çalışmalardan dolayı Sayın Çetinkaya bana takdirname vermiştir.
Yani, sadece 2002 yılından başlatırsanız, yanlış yaparsınız, hatalı
olur.
Şimdi, bakınız, bu kanuna da gelmek
istiyorum. Şimdi, Başbakanlıkta yapılan toplantıdan alınan karar...
BAŞKAN – Toparlayın lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Toparlıyorum.
... bir resmî yazıyla Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına gönderilen bu yazı sizin boğazlarınıza asılacak.
Asılacak. Bu yazı sizin boğazlarınıza asılacak. Seçim meydanlarında,
bu yazıyla ilgili olarak, niçin Meclis iradesinin üzerine ipotek
koyduğunuzun hesabı sizlerden sorulacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen toparlayın artık.
Sürenizi çok aştınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ben bir
milletvekili olarak, böyle bir yazının Tarım ve Köyişleri Bakanlığına
yazılmasından dolayı üzüntü duyuyorum ve aynı Köyişleri Bakanlığının
da böyle bir kanun teklifiyle Meclise gelmiş olmasından dolayı da
büyük bir üzüntü içerisindeyim.
Bakınız, burada çok açık ve net bir
şekilde, bu toplantıda Cargill ismi zikredilerek, altı aylık sürenin,
yapılacak bir kanun değişikliğiyle altı ay daha uzatılmasının
şirketin izinlerini yenileyebilmesine imkân vereceği ve böylece
faaliyetine devamını sağlayabileceği görüşleri ortaya konmuştur,
diyor. Şimdi, bu yazının içerisinde, bundan istifade edecek başka
şirketler de vardır denmiş olsaydı, buraya gelip bu konuşmayı yapmazdım.
Ama, bakınız, başka şirketlerden bahsedilmiyor, sadece ve sadece
Cargill ismi zikredilerek, “Altı ay daha bir ek süre verin.” deniyor
değerli milletvekilleri. Ve sizler de…
BAŞKAN – Lütfen, toparlayın artık.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Son sözüm...
Sizler de biraz sonra oylarınızla
bunu kabul edeceksiniz.
BAŞKAN – Lütfen toparlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ben,
Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu inancındayım…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Ümmet Bey…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Son cümlelerim…
BAŞKAN – Lütfen, son sözlerinizi
söyleyin, Genel Kurula saygılarınızı sunun, tamamlayalım. Süre
çok doldu.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Sayın
Başkanım…
AHMET RIZA ACAR (Aydın) – Hayır diyorum
ben.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Sayın
Başkanım, bakınız, bu kanun görüşülürken, sadece benim konuşmamın
önünü kesmek için…
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Bırak kendine
pay çıkarmayı!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Evet,
pay çıkarıyorum. Pay çıkarıyorum.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Kendine pay
çıkarıyorsun. Kimsin sen ya!
BAŞKAN – Müdahale etmeyin arkadaşlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Grup
adına konuşma yapmıyorlar. Bakınız, grup adına konuşmalar yok. Şahıs
adına yapıldı konuşmalar, dikkat ederseniz. Niye şahıs adına yapılıyor?
AHMET RIZA ACAR (Aydın) – Grup hür,
ondan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Çünkü,
iki şahıs adına olan konuşmaları kapatmışsınız.
Burada Komisyon Başkanının konuşmasından
sonra, “son söz milletvekilinindir” hakkından istifade ederek Sayın
Ertuğrul Yalçınbayır’ın bu kürsüden konuşması üzerine, Sayın Kapusuz,
oradan kalktı “bir daha böyle hata yapma, niçin böyle yapıyorsun, niçin
Ertuğrul Yalçınbayır’ın konuşmasının önünü kesiyorsun” diye…
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – … Sayın
Komisyon Başkanını ikaza geldi buraya.
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Değerli
milletvekilleri…
AHMET RIZA ACAR (Aydın) – Yanında
mıydın?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Sayın
Acar, her şey, biraz önce…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamam… Ümmet Bey, lütfen,
buyurun artık yerinize.
Ümmet Bey, sürenizi 2 mislinden
fazla aştınız. Yani, izleyen halkımız bile bu kadar süre aşımını
tepkiyle karşılar.
BURHAN KILIÇ (Antalya) – Adil ol
Başkan, adil!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Sayın
Başkan, son söz …
BAŞKAN – Peki, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Sayın
Başkan, müsamahanız için teşekkür ediyorum.
Bu kanunun, inşallah, hayırlara
vesile olmasını temenni ediyorum.
Biz yabancı sermayeye karşı değiliz.
Doğrudan yabancı yatırım gelsin ülkemize, doğrudan yabancı yatırım
yapılsın. İstihdam canlansın, işsizlere iş bulunsun; ama, dünyanın
hiçbir demokratik ülkesinde, bir başka devletin başkanı bir başbakana
talimat vererek ve başbakanlıkta bir toplantı yapılarak böyle bir
kanun teklifi dünyanın hiçbir parlamentosuna gelmemiştir. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Bu örnek
sadece Türkiye Büyük Millet Meclisindedir.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Oyunun rengini
söylemedin!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Oyumun
rengi aleyhtedir.
BAŞKAN – Aleyhte söz aldı.
EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet Eyüp Bey.
EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkan,
yönetiminizle alakalı bir tartışma açmak istemiyorum, ancak arkadaşlara
vermiş olduğunuz sözlerde, toleranslarda, arkadaşların bu toleransı
kötüye kullanmasına müsaade etmenizi veya görmezlikten gelmenizi
doğrusunu isterseniz yadırgadığımı söylemek istiyorum. Bir konu,
ister buradan ister oradan, takdir sizindir…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Böyle
bir usul var mı Sayın Grup Başkan Vekili?
EYÜP FATSA (Ordu) – …bir konuyla
alakalı mutlaka düzeltme yapmak gerekiyor.
BAŞKAN – Nedir konu?
EYÜP FATSA (Ordu) – Türkiye Cumhuriyeti’nin
Başbakanına, yeryüzünde talimat verecek bir başka devletin başkanı
olamaz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Hiçbir başbakana diyemez.
Bunu söyleyen, bunu düşünebilen, bunu aklından geçirebilen sayın
milletvekillerinin, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türkiye Cumhuriyeti’nin
gücünü ve kuvvetini, kudretini anlamadığından...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Siz gazete
okumuyor musunuz? Bütün gazetelerde yazdı. Niye tekzip etmediniz?
Tekzip etseydiniz!
BAŞKAN – Sözleriniz tutanaklara
geçti.
Türkiye'nin bağımsızlığı, egemenliği
hepimizin ortak ideali, öyle olmasını isteriz.
EYÜP FATSA (Ordu) – Öyledir de Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Ve öyledir de. Bu arkadaşlarımızın
sürelere uygun davranarak, daha etkin, daha verimli çalışma yapılmasını
sağlamak hepimizin görevi. Biz, burada, dikkat ederseniz, milletvekili
arkadaşlarımızın birkaç defa sözünü kesiyoruz, durdurmaya çalışıyoruz,
ama, bu, genel olarak, bütün milletvekillerinin, her partiye mensup
milletvekillerinin uyması gereken bir olay ve uymadığı bir olay.
Burada, grup başkan vekillerinin, özellikle grup yöneticilerinin
Divana yardımcı olmaları gerekiyor. Yardımcı olmaları için zaman
zaman onlardan yardım da rica ettiğimiz oluyor. Bunu hep birlikte
gerçekleştireceğiz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, tümünün
oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır.
Önergeyi okutup, imza sahiplerini
arayacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1252 sıra sayılı
Yasa Teklifi’nin tümünün oylamasının açık oylama olarak uygulanmasını
talep ederiz.
BAŞKAN – Ali Topuz?... Burada.
Muharrem Kılıç?.. Yok.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) – Tekeffül
ediyorum.
BAŞKAN – Tekeffül edildi Halil Akyüz
tarafından.
Atilla Kart?.. Burada.
Mehmet Semerci?.. Burada.
Ramazan Kerim Özkan?.. Burada.
Nejat Gencan?... Burada.
Kemal Sağ?.. Burada.
Tuncay Ercenk?.. Burada.
Bayram Meral?.. Burada.
Feramus Şahin?.. Burada.
Mehmet Küçükaşık?.. Burada.
Rasim Çakır?.. Burada.
Oya Araslı?.. Burada.
Nuri Çilingir?.. Burada.
Mehmet Yıldırım?.. Burada.
Hüseyin Ekmekcioğlu?.. Burada.
Hakkı Ülkü?.. Burada.
Necati Uzdil?.. Burada.
Halil Tiryaki?.. Burada.
İzzet Çetin?.. Burada.
Vedat Yücesan?.. Burada.
Yavuz Altınorak?.. Burada.
Mehmet Kesimoğlu?.. Burada.
Vedat Melik?.. Burada.
Şimdi, açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, açık oylama
elektronik cihazla yapılacaktır.
Oylama için beş dakika süre vereceğim.
Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen beş dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak
sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun
rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine oylama için öngörülen beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
1252 sıra sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan
oy sayısı : 273
Kabul : 217
Ret : 55
Çekimser
: 1
(x)
Teklif kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.
Sayın Bakana söz veriyorum.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
On dokuz saat süren bir görüşme sonucunda,
yürütme ve yürürlük maddeleri dahil 8 madde olan bir kanun biraz önce
değerli oylarınızla yasalaştı. Ben yüce Meclise teşekkür ediyorum.
Tabii, bazı hususları da burada açıklamam gerekiyor, hem kayıtlara
geçmesi bakımından hem yüce Meclisi bilgilendirmek bakımından.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
öncelikle sık sık vurgulanan bir husus oldu burada: Başbakanlığın
bir yazısı, Nisan 2006 tarihindeki bir yazısı gerekçe gösterildi
ve sanki bu yasa, nisan ayında Başbakanlıkta yapılan toplantı sonucunda
Tarım Bakanlığına bir yazı yazılmak suretiyle bu yasa teklifinin
hazırlandığı yönünde, topluma, Türk milletine, Türkiye Büyük Millet
Meclisine sürekli yanlış bir bilgi verildi.
Değerli milletvekilleri, elimde
Sayın Altan Karapaşaoğlu’nun 22 Şubat tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verdiği kanun teklifi var. 22 Şubat 2006 tarihinde
bu teklif gelmiş. Başbakanlıktan işleme konulmak üzere yasal olarak
27 Şubat tarihinde Tarım Bakanlığına gelmiş bu. Sözü edilen toplantı
Başbakanlıkta nisan ayında yapılıyor. Nisan ayında yapılan toplantı
bu teklif verildikten aylar sonradır ve bu şekilde bir teklifin hazırlanmasıyla
ilgili değil. Sadece, bu yasa tasarısı dışında Cargill ile ilgili
gidilen davada, sonucu itibariyle Türkiye Cumhuriyeti’nin tahkime
götürülmesi veya Türkiye Cumhuriyeti aleyhine uluslararası
alanda bir cezai uygulama yapılmasını engellemek bakımından neler
yapılabileceğine dair bir toplantıdır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Grubunu
inandırabileceksin, yoksa buna kimse inanmaz.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Bunun özellikle kayıtlara geçmesi gerekiyor.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo Tutanağın sonuna eklidir.
Değerli milletvekilleri, sık sık
burada muhalefete mensup değerli milletvekilleri çıktılar ve bunun
bir talimatla hazırlandığını söylediler.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Aynen öyle.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Aynen öyle.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Biz bunu şiddetle reddediyoruz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Biz de size
iade ediyoruz.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Kem söz sahibine aittir.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Aynen öyledir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Nitelikli
çoğunluk bile yok burada Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı hiç kimseden
talimat almamıştır. Hiç kimse talimat veremez.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Nitelikli
çoğunluk gerekir, bu bir af kanunudur.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Hiç kimse talimat veremez Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanına. (AK Parti sıralarından alkışlar) Hele bu Başbakan,
Sayın Recep Tayyip Erdoğan ise, asla ve kata kimse böyle bir talimat
veremez. Dolayısıyla da bu yasanın, bu teklifin hazırlanmasıyla,
bu yasanın buraya gelmesiyle tasarının, bunun hiçbir ilişkisi yoktur,
bunu düzeltiyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Siz de biliyorsunuz
da, böyle konuşmaya mecbur sayıyorsunuz kendinizi.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı
1’inci ve 4’üncü maddesiyle Türkiye’nin ihtiyacı olan özel arazi toplulaştırması
mevzusunu gündeme getirmiş ve bunu Türkiye’nin gündemine getirmiştir.
Böylece, DSİ gibi, Karayolları gibi, belediyeler gibi, kooperatifler
gibi birçok kamu kuruluşu, tüzel kişilikler de bundan sonra toplulaştırma
yapabilecekler ve bu toplulaştırma, Türkiye’deki arazi verimliliğinin,
Türkiye’deki tarım sektörünün gelişmesinin en önemli aracı olacaktır.
İkinci husus şudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz de
doldu da, bu konuşma teşekkür konuşması olacaktı.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Teşekkür konuşmasıdır Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür etmeyi unutmamanızı
diliyorum. Teşekkür etme konusunu hatırlatıyorum.
Buyurun.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Eğer başka
şeyler konuşulacaksa, bize de konuşma hakkı doğması gerekir.
AHMET YENİ (Samsun) – Teşekkür ve
düzeltme yapıyor.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Teşekkürden
başka bir şey söyleme hakkı yok. Biz de konuşalım o zaman.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Anayasa
Mahkemesi, nasıl olsa nitelikli çoğunluk arayacak.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
BAŞKAN – Yani, yeniden müzakereye
gerek yok. Teşekkür edelim bitirelim. Nasıl olsa, Yasa kabul edildi.
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Bakanı
dinleyelim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada,
çok ciddi isnatlar yapıldı.
Bakın, değerli milletvekilleri,
bir arkadaş, çıktı buraya, çok bağırarak, yüksek sesle, işte Türkiye’de
köy içme sularının, köy yollarının geçmişte yapıldığını, bittiğini,
vesaire mealinde şeyler söyledi. Şimdi, çok bağırarak insan haklı
duruma düşmez. İnsanın çok bağırması demek, onun söylediklerinin
doğru olduğu manasına da gelmez.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Burada
Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, ben…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Gerçekleri
tahrif ediyorsunuz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Sunuş konuşması
mı yapıyorsunuz Sayın Bakan! Kimi uyutmaya çalışıyorsunuz burada!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın
Bakan, kitap burada…
BAŞKAN – Sayın Bakan, görüşmeler
bittikten, İç Tüzük’e göre, tümüyle ilgili oylama da tamamlandıktan sonra, teşekkür konuşmasının anlamı
bellidir.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, izin verin, teşekkür edeyim.
BAŞKAN – Eğer, tekrar tartışmaya
açmak durumunda kalırsak, yani tekraren Yasa’yı tartışmak, Yasa’yla
ilgili konuları tartışmak durumunda olursak, bir yere varamayız.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Böyle bir
usul yok.
BAŞKAN - Lütfen, teşekkür etmekle
ilgili görevinizi, işlevinizi yerine getirin ve bu işi bitirelim,
Yasa hayırlı olsun diyelim.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Aksi takdirde,
sözünü kesmeniz lazım efendim. Başka türlü olamaz. Yeniden bir müzakere
olması lazım.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Sayın
Bakan, söz hakkı doğuyor o zaman.
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkanım, burada benim cevap vermem istenen,
ısrarla cevap vermem gereken hususlar istendi. Bunlara… (CHP sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RASİM ÇAKIR (Edirne) – O zaman niye
cevap vermedin?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Zamanında
verseydiniz...
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Hayır efendim…
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın Bakan, ondokuz saattir, sorduğumuz
sorulara cevap vermediniz.
BAŞKAN – Sayın Bakan, yani, müzakereler
sırasında her şey söylendi ve müzakereler bitti, Yasa oylandı.
Siz, teşekkür için söz aldınız.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Niye cevap
vermedin o zaman?
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Kanun bitti,
Kanun yok…
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Genel Müdürlerin
mektup yazar bize sonra.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın
Başkan, sorularımıza cevap vermedi. Bunları sorduk burada…
BAŞKAN - Tamam… Bir dakika…
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Genel Müdürlerin
mektup yazar bize sonra…
BAŞKAN – Sorulara da yazılı yanıt
vereceksiniz. Bir teşekkür edin, bırakın.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – İşte,
kitap burada.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, hemşehrilerinize gösterdiğiniz
toleransın bir miktarını bana da göstermenizi diliyorum. (CHP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) Çünkü, burada, isnatlar
yapıldı.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Genel müdürlerin
mektup yazsın…
BAŞKAN – Lütfen, arkadaşlar…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, 2002 yılında…
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Genel müdürlerin
mektup yazsın… Onlar cevaplasın…
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Usul ve adap
bilmeyen Bakanla karşı karşıyayız.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli milletvekilleri… Bakın, sadece, içme
suyu projesi 8.550… (CHP sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Bakana
yaptıklarına bak.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür edeceğim. Lütfen…
BAŞKAN – Şimdi, bakın…Sayın Bakan…
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın Başkan,
sözünü kesiyor musunuz kesmiyor musunuz?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Cargillden
maaş alacaksan konuş Sayın Bakan. Cargill seni takdir ediyor!
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlarım…
Sayın Bakan, teşekkür konuşması
İç Tüzük’te de yoktur.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Bu bir nezaket
meselesidir.
BAŞKAN – Aslında, oylamanın bitmesiyle
birlikte iş biter, ama, ben, Divan olarak yetkimi kullanıp size teşekkür
etme fırsatı yarattım, bunun istismar edilmemesi gerekiyor.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Kesin, yoksa
orada konuşturmayacağız!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – İstismar ediyorsunuz. Ayıp!.. Ayıp!..
AHMET YENİ (Samsun) – Ne yapıyorsun
be!
BAŞKAN – Ne Başkanlık Divanının
takdiri istismar edilmeli ne de Genel Kurulun sabrı. (AK Parti ve
CHP’li bir grup milletvekili hatip kürsüsü önünde toplandı)
Lütfen, yerinize…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – On binlerce yol yapılmıştır…
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Bakanı kürsüden
indireceksiniz! Böyle bir hakkınız yok!
AHMET YENİ (Samsun) – Ne yapıyorsun
öyle!
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… Teşekkür
edip bitirelim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Teşekkür edeyim… (Gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar… Lütfen…
Şimdi, on dakika ara veriyorum arkadaşlar.
Kapanma Saati: 17.50
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23’üncü Birleşimi’nin Üçüncü Oturumu’nu
açıyorum.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun; Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/762) (S. Sayısı: 1252)
(Devam)
BAŞKAN – Sayın Bakandan, teşekkür
ederek konuşmasını tamamlama ricamız vardı. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) – Gerek
yok, konuşmasın artık, yeter.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Bir daha mı
veriyorsunuz?
BAŞKAN – Efendim?..
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) – Bir daha
mı söz veriyorsunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN – Sayın Bakan, yerinizden
bir teşekkür eder misiniz?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, kürsüden…
BAŞKAN – Peki. Sadece teşekkür
edin lütfen. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
Sayın Altan Karapaşaoğlu’nun Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’na
geçici madde eklenmesiyle ilgili teklifi yasalaştı. Ben, biraz
önce -Sayın Başkan söz verdi- teşekkür etmek üzere çıktım. Tabii, o
arada da, çok sık dile getirilen bazı hususlara cevap vermem gerekiyordu.
Çünkü, bana ısrarla, “Gel burada konuş, gel burada cevap ver; doğruysa
doğruyu söyle, yalansa yalan söyle.” diye.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen Sayın Bakan, lütfen…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Bitiriyorum efendim. Sayın Başkanım, lütfen…
Ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sağ olun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, dolayısıyla benim bunlara cevap vermem
gerekiyordu, cevap vermeye kalkıştım. Ancak, tabii, burada, benim
söz hakkım fiilî olarak engellenmeye çalışıldı. Ben bunu tabii yüce
milletin ve yüce Meclisin takdirine bırakıyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Ne fiilî…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla) – Bu tasarının yasalaşmasında emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum. Yasa’nın hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Başkan, Sayın Bakan
serzenişinde haksız. Ben, sizin adınıza Meclisi yönetiyorum, İç
Tüzük’e göre yönetiyorum. Oylama bittikten sonra biter iş. Ama, Başkanlık
Divanı olarak yetkimizi kullanıp biz Sayın Bakandan teşekkür etmesi
için kürsüye gelmesini istedik, onun talebi üzerine ve artık müzakereler
bitmiş. Sayın Bakanın da teşekkür edip işi bitirmesi gerekirdi.
Biz, onun sözünü kesmiş filan değiliz; sadece, Başkanlık Divanı olarak
yetkimizi kullanıp teşekkür etme fırsatı yarattığımız Sayın Bakanın
teşekkür edip yerine oturmasını bekledik, onun gereğini kendisinden
istedik. Yoksa, kimsenin sözünü kesmek, kimsenin düşüncelerini
açıklamasını önlemek gibi bir anlayışımız yok. İç Tüzük hükümlerine
göre müzakerelerin nasıl yapılacağı belli. Yapıldı, oylama yapıldı,
yetki verdik, teşekkür etti, bitti, tamam.
Değerli milletvekilleri, 5’inci
sırada yer alan, Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlıyoruz.
5.- Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/874) (S. Sayısı: 1249)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare
Amirleri Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek, Antalya Milletvekili
Burhan Kılıç, Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir ile Manisa Milletvekili
Mustafa Erdoğan Yetenç’in; 2919 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/816) (Sıra Sayısı:
1228) (Dağıtma Tarihi: 28.6.2006)’nun görüşmesine geçeceğiz.
6.- Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amirleri Bingöl
Milletvekili Feyzi Berdibek, Antalya Milletvekili Burhan Kılıç, Iğdır
Milletvekili Dursun Akdemir ile Manisa Milletvekili Mustafa Erdoğan Yetenç’in;
2919 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/816) (S. Sayısı: 1228)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemin 7’nci sırasında, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
İçişleri Komisyonu Raporu… (2/775)
7.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın; Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/775)
(S. Sayısı: 1209)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bursa Milletvekili Şevket Orhan
ile Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali’nin; 2863 Sayılı Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi
ve Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
8.- Bursa Milletvekili Şevket Orhan ile Balıkesir
Milletvekili Ali Osman Sali’nin; 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (2/461) (S. Sayısı: 970’e 1 inci Ek)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir
9’uncu sırada, Konya Milletvekili
Ahmet Işık’ın, Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
9.- Konya Milletvekili Ahmet Işık’ın; Avukatlık Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (2/887,
2/891) (S. Sayısı: 1267) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 1267 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz isteyenleri
bilgilerinize sunuyorum:
Adalet ve Kalkınma Partisi adına
Ahmet Işık, Konya Milletvekili; Anavatan Partisi Grubu adına Süleyman
Sarıbaş, Malatya Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Mehmet Nuri Saygun, Tekirdağ Milletvekili.
Şahıslar adına, Mustafa Nuri Akbulut,
Erzurum Milletvekili; Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili; Haluk
Koç, Samsun Milletvekili; Ertuğrul Yalçınbayır, Bursa Milletvekili;
Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili; Mehmet Eraslan, Hatay Milletvekili.
Şimdi, ilk söz, Sayın Ahmet Işık’ta.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Işık. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET IŞIK
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1267 sıra sayılı
Kanun Teklifi’min geneli üzerinde Adalet ve Kalkınma Partimizin,
Grubumuzun adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 1136 sayılı
Avukatlık Kanunu’nda, 2 Mayıs 2001 tarih 4667 sayılı Kanun’la değişiklik
yapılarak avukat adaylarına staj sonrası zorunlu sınav ihdas edilmiştir.
Aslında, ilk defa 1969 yılında aynı sınav getirilmiş, sadece bir defa
uygulanmış olan sınav 1979 yılında kaldırılmıştır. 23 Aralık 2006 tarihinde
ilk defa yapılacak olan sınava 1.100 aday katılacaktır. Dört yılda
altı sınav hakkına sahip adaylar, başarı sağlayamadıklarında asla
avukat olamayacaklardır.
Değerli milletvekilleri, 2001 tarihinde
getirilmiş ve bugüne kadar da uygulanmamış olan sınavın adil olmadığı
kanaatindeyiz. Mesleğine yönelik hukuk fakültesini bitirmiş, altı
ayı adliyede, diğer altı ayı ise en az beş yıllık tecrübeli bir avukat
gözetiminde stajını tamamlamış avukat adayının işbu mağduriyeti,
kanun önünde eşitliği ve çalışma ve sözleşme hürriyetini düzenleyen
Anayasa’nın 10’uncu ve 48’inci maddesine aykırıdır.
Değerli milletvekilleri, sınav,
hukuk fakültesi mezunu adayın hukuk bilgisini ölçen bir sınav olacaktır,
ki, zaten yeni mezun adayın hukuk bilgilerinin ölçülmesi avukatlık
mesleği kalitesinin artırılmasına hiçbir katkı sağlamayacaktır.
Staj sürecinde görülen mahkemelerdeki fiziksel yetersizlik, maalesef
birçok yerde yaşanan ilgisizlik, bölgesel gelişmişlik farklılıklarını
da dikkate aldığımızda eşit şartların oluşmadığı açıkça görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, hukukun
ve demokrasinin olmazsa olmazı, temel hak ve hürriyetlerin var olması,
korunması ve adaletin sağlanmasıdır. Temel hak ve hürriyetlerin
zedelendiği ve adaletin sağlanamadığı yerde hukuk ve demokrasi
örselenmekte ve bu örselenmekten sadece mağdur muhataplar değil,
toplumun tamamı zarar görmektedir.
(x)
1267 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hukuk devletinin temelini oluşturan adil yargılama neticesinin
alınmasında, avukatlık, savunma vazgeçilmez unsurdur. Avukat, icra
ettiği vekillik sürecinde bir yandan hukuku yüceltip korurken, diğer
taraftan da adaletin tecellisine vekâlet ilişkisi çerçevesinde
katkı sağlamaktadır. Avukat, icra ettiği vekillik sürecinde başarı
göstermek zorundadır. Başarılı avukat olmanın şartı, iyi bir hukukçu
olmaktır. İyi hukukçu olmanın şartı ise donanımlı hukuk bilgisiyle
mesleki ve kişisel becerinin ortaya konmasıyla var olacaktır.
Değerli milletvekilleri, hukuk
fakültesi diplomasının alınması hukuk bilgisi yeterliliğinin
tescilini; avukatlık staj şartları ve süreci, mesleki bilginin,
mesleki becerinin tekâmülünü; bireyin kendisine olan inancıyla hayata
atılması da kişisel kararlılığını ortaya koymaktadır. Aksi hâl,
doğal tasfiyeyi de beraberinde getirir.
Değerli milletvekilleri, mühendislere,
doktorlara, eczacılara getirilmeyen ve getirilmesini de asla
doğru bulmayacağımız sınav, maalesef, avukatlara getirilmiştir.
Şayet, imtihan mantığının gerekçesinde kalite endişesi varsa ve
bu kaliteyi de sınav şartına bağlarsak, cumhuriyet tarihinde bir
defa yapılan sınavı istisna tutacak olursak, hiçbir zaman sınav yapılmamış
ki sınavla kalite yakalanmış olsun, bugüne kadar sınav yapılarak
gelinmedi ki kaliteden geri adım atılmış olsun. Bu kaliteyi, yılda
iki defa yapılacak ve ezberciliği öne çıkaracak imtihanlarda değil,
ortaöğretimdeki eğitimde, hukuk fakültesi müfredatında, gerekirse
yıl sayısının ve staj süresinin uzatılmasında, uygulamalı derslerde,
branşlaştırmada, devlet üniversitelerinde 38’i bulan ve hemen hemen
her özel üniversiteyle birlikte açılan hukuk fakültelerinin sayısının
ve öğrenci sayısının sınırlanmasında, staj sürecindeki meslek
içi eğitimlerde bu aranmalı ve gereği derhal hayata geçirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, bir başka
açıdan baktığımızda, avukat sayısının artması, hak arama arayışının
ve standardının artmasına ve Türk demokrasisine ve hukuk sistemine
katkı sağlayacaktır.
Şayet, paylaşım endişesi duyanlar
varsa, paylaşımdaki duyulan bu endişelerin yerine daha kaliteli
hizmet sunumunu ikame ettiğinizde, kazanan, meslek mensuplarının
tamamı olacaktır.
Değerli milletvekilleri, sınava
girmeden avukatlık ruhsatını almış bir avukat milletvekili olarak,
mesleğe ilk adımı atacak avukat adaylarına mevcut gerekçelerle sınavı
reva görmemiz mümkün değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, işbu
yasa teklifi, temel hak ve hürriyetlerin, fırsat eşitliğinin ve çalışma
hürriyetinin önündeki engelleri kaldırarak, adaletin tecillisine
katkı sağlayacağı inancıyla, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu
adına Süleyman Sarıbaş, Malatya Milletvekili. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz yirmi dakika Sayın
Sarıbaş.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Avukatlık
Kanunu’nda değişiklik yapan kanun teklifi üzerinde Anavatan Partisi
Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hukuk devleti
önemli bir kavram. Yani, kanun devletinin üstünde bir hukuk devleti
önemli bir kavram. Hukuk devletinin hâkim olacağı bir ülkede, olması
gereken bir ülkede, yargı, önemli bir kavram ve yargının vazgeçilmez
unsurlarından biri olan savunmada ve avukatlık mesleği de, en az
savcı kadar, en az hâkim kadar önemli bir kavramdır.
Bu mesleği yirmi beş yıl yaptım. Bu
mesleği, onuruyla, şerefiyle, haysiyetiyle -ulvi bir meslek olduğunun-
zevkle ve idrakle yaptım. Bugün, bir defa daha dünyaya gelsem, böyle
bir imkân olsa, yine hukukçu olurum, yine avukat olurum. Çünkü, ülkemizde
hak kavramında savunulacak o kadar çok şey var ki. Hele bir de savunma
makamı iseniz, bu mazlum, bu garip, bu hakkı yenilmiş, bu hukuku çiğnenmiş,
bu yok sayılmış vatandaşı savunuyorsanız, işte, o zaman bu mesleğin
hazzına ve zevkine varırsınız. Bırakınız para pul kazanmayı… Haksızlığa
uğramış, hakkı elinden alınmış, horlanmış, aşağılanmış insanları,
meslek adına, hukuk adına, hak adına, adalet adına savunmak kadar
zevkli bir şey yok.
Hepimiz milletvekiliyiz, milletimizin
vekiliyiz, milletimizin haklarını savunuyoruz. Ama, avukatlık
başka bir şey; avukatlıkta, bireysel olarak, mağdur olmuş, haksızlığa
uğramış insanın hakkını savunuyorsunuz ve bu kutsal meslek, hakikaten,
nitelik olarak, hakikaten kalite olarak yüceltmemiz gereken, hukuk
devleti için yüceltmemiz gereken, hak için yüceltmemiz gereken bir
meslek. Kesinlikle ve kesinlikle, iyi hukukçular yetiştirdiğimiz
takdirde, hukuk devletini, hakkı, adaleti hâkim kılacağız.
Değerli arkadaşlar, insanlık mücadelesi
hak ve adalet mücadelesiyle başlamış bir mücadele. Hepiniz okumuşsunuzdur,
hukuk fakültesinde okuyanlar: İlk insan, karnı acıktığı zaman ormanda
avlanan, ormanda karnını doyuran, susadığı zaman nehirde su içen
bir varlık. Ne olmuş? Hakkına tecavüz edildikçe, haksızlığa uğradıkça,
adaletsizliğe uğradıkça, yani, avladığı avı elinden alındıkça,
kendisine tecavüzler oluştukça bir otorite oluşturalım, daha iyi
bir otorite olsun ve bu haksızlıkları, adaletsizliği önlesin diye
devleti kurmuş. Jean Jacques Rousseau’nun “zımnî devlet sözleşmesi”
bu değil mi? O hâlde, insanlık mücadelesi hak ve hukuk mücadelesinden
geçer.
Şimdi, son zamanlarda söyleniyor:
”Efendim, milliyetçilik yükseliyor.” Elbette yükselir. Niye yükseliyor?
İnsanlık mücadelesi, hak ve hukuk mücadelesi. Eğer, ülkenizin, bazı
haksızlıklara, bazı hukuksuzluklara maruz kaldığını, adaletsizliklere
maruz kaldığını vatandaş görünce, vicdanından milliyetçiliğini
yükseltiyor. En tabiidir. Bütün toplumlarda bu vardır.
Ülkemizde de, hukuk, hak ve adalet
kavramlarıyla gelişmiş, bugün geldiğimiz noktada en üstün seviyeye
gelmesini arzu ettiğimiz, istediğimiz bir hukuk devleti olma anlayışına
doğru süratle ilerliyoruz. O hâlde, hukuk devleti savını ortaya koyacak,
hukuk devleti tezini güçlendirecek güçlü hukukçulara da, güçlü
savunma avukatlarına da ihtiyacımız var.
Bir kere, kolaycılığa kaçmamamız
lazım. Kolaycılığa şöyle kaçmamamız lazım: Bu işi… Bu imtihan olur,
olmaz, o ayrı bir şey, ama, iyi hukukçular yetiştirmek zorundayız.
Sayın Bakanım biliyor, 36 tane hukuk fakültesi olmuş. Yani, Türkiye’de
36 tane hukuk fakültesine eğitim-öğretim verecek, hakikaten kaliteli,
nitelikli, bu mesleğe bihakkın, dünya çapında hukukçular yetiştirebilecek
öğretim elemanımız, profesörümüz var mı? Hayır, yok. En son, zannediyorum,
Erzurum’a da kuruldu, Erzincan’da var.
Şimdi, bu kadar hukuk fakültesi
lazıme midir? Evet, lazımedir; insanlarımız hakkı, hukuku temsil
eden bir bilim dalında tahsil yapabilmeliler. Ama, illa da hukuk fakültesini
bitiren insanların hâkim olması, savcı olması, avukat olması da gerekmiyor.
Dolayısıyla, baştan itibaren hukuk
fakültelerini yeni bir eğitim reformuna tabi tutmamız lazım Sayın
Bakanım, yani hukuk fakülteleri… Bir kere, yabancı dil bilmeyen
bir hukukçu olmamalı. Avrupa Birliğine giriyorsak, Avrupa Birliğine
girme iddiamız varsa, Avrupa müfredatı denilen 110 bin sayfalık
müfredatın bu ülke müfredatına uyumunu sağlayacaksak, bütün hukukçularımızın
o müfredatı çok iyi okuyup, anlayıp, toplumun aydınlanmayan noktalarında
da topluma yol göstermeleri lazım. O halde, iyi bir yabancı dil bilmeleri
lazım. Onun için, bir kere, kesinlikle bütün hukuk fakültelerinin
bir yılı hazırlık sınıfı olarak tanzim edilmeli ve hukukçular, yabancı
dili mutlaka ve mutlaka öğrenmeli. Çünkü, eğer bu toplumu aydınlatacak
hukukçularsa, hukukçuların, Avrupa Birliği noktasında, müfredat
noktasında, mevzuat noktasında, bunu anlamış, kavramış olmaları
lazım.
Bir başka şey daha lazım: Kesinlikle
son yıllarını pratiğe vermeliler. Ben, meslek hayatımda, fakülteyi
bitirip, stajını tamamlayıp, dilekçe yazmasını bilmeyen avukatlar
gördüm. Dilekçe yazmasını bilmeyen, hatta soruşturma nasıl yapılır
bilmeyen savcılar gördüm. O halde, son bir yılını hukuk fakültelerinin,
kesinlikle ve kesinlikle, pratiğe, uygulamaya yönelik, bu işleri
bilen hukukçular yetiştirme tarzında yetiştirmemiz lazım. Eder altı
yıl. Yani, hukuk fakültelerini kesinlikle altı yıl yapmamız lazım.
Altı yıl sonra bitiren hukukçu
iyi bir hukukçu mudur? Hayır. Nasıl ki, askerin harp okulunu bitireni
general olamıyorsa, harp akademisini bitireni general oluyorsa,
adalet akademisini bitirmeyen bir hukukçuyu da, biz, hâkim yapmamalıyız;
hele hele, Yargıtay üyesi, Danıştay üyesi asla yapmamalıyız. Nitelikleri
gayet katı, nitelikleri gayet şeffaf, nitelikleri gayet belirgin
hale getirip, öyle, torpille, tavassutla Yargıtay üyesi, Danıştay
üyesi olma yolunu, hele hele siyasetin müdahale ettiği yolları
kesinlikle kapatmalıyız.
Eğer bir ülkede, insanlar, hak tecavüzüne,
adalet tecavüzüne uğradıklarında, yargıya gittiklerinde, hak ve
hukuklarını alacakları kanaatini taşımıyorlarsa, o ülkede sosyal
barışı da, o ülkede huzuru da, güveni de sağlamanız mümkün değil,
devletin otoritesini sağlamanız mümkün değil. İnsanlar, devletin
bireyleri, toplum haksızlığa uğradığında, devletinin kendisinin
haksızlığını idame ettirecek hukuksal yaptırımları, yargısal
yaptırımları ortaya koyacağına inanmadığı takdirde, o ülkede
sosyal barıştan, o ülkede devlete olan inançtan, güvenden bahsetmek
mümkün mü?
Şimdi, bir Yasa getirdik. Bundan
zannediyorum beş yıl evvel, o gün bir gece vakti çıkan bir Yasa’yla,
çok da altyapısı düşünülmeden, nasıl olacağı, nasıl gerçekleşeceği,
kimlerin yapacağı tartışılmadan, bir önergeyle -çok iyi hatırlıyorum,
bir önergeyle- işte, avukatlık da imtihanla olsun… Fakat, ne zaman
olsun? Şimdi, insanlar, bir yıl, bir buçuk yıl staj yapıyorlar -bir yıl
galiba- ondan sonra, ben seni imtihana tabi tuttum... Kazanamazsa
stajda geçen süresini ne yapacaksınız bu vatandaşın, bu kardeşimizin,
bu genç kardeşimizin?
Yani, bu sınav hükmü konulurken
Kanun'a, çok da düşünülerek, tartışılarak konulmuş bir madde değildi.
Ha, bunu kaldıralım... Doğru, ama, mutlaka, kısa dönemde, kısa sürede,
sağlam, sağlıklı hukukçular yetiştirecek bir mevzuatı, bir müfredatı,
bir uygulamayı da hayata geçirmemiz lazım. Bunu yapmaz isek, her
meslekte olduğu gibi, avukatlık mesleğinde de, hâkimlik mesleğinde
de kaliteye, performansa önem vermez isek, mutlaka, ülke bundan yara
alır.
Ben istiyorum ki, avukatlarımız,
bütün mevzuatı bilen, hâkimin karşısına çıktığında dosyasına
hâkim, davasına hâkim, ona güvenilir, o hakkı ve hukuku savunur bir
teknik donanımla, bilgi donanımıyla baş başa olsun. Bizim istediğimiz
bu. Yoksa, kardeşlerimiz, avukatlık yapmasın, yapamasın, böyle bir
imtihan yapalım… Hangi şartlarda yapılacağı belli değil, kimin yapacağı
belli değil, hangi soruların sorulacağı belli değil. Uygulamadan
mı? Hukuk bilgilerinden sorulacaksa o çok daha ayıp, çünkü, fakültelerin
diplomalarına o zaman itibar etmemiş oluruz. Yani, fakülteler bu
diplomaları verdiklerine göre hukuk bilgisi tam demektir.
Şimdi, dolayısıyla, bugün ne yaparsak
yapalım, kısa dönemde mutlaka iyi hukukçular yetiştirmenin altyapısını,
yollarını mutlaka bulmamız, mutlaka, ülkenin hukuk sistemini
emin ellere, yargısını emin ellere, adaletini emin ellere teslim
etmemiz lazım diyorum.
Bu kanundan fayda umacak veya bu
kanunun bir an önce kanunlaştırılmasını isteyen genç kardeşlerimize
de şunu söylüyorum: Biraz ders çalışsınlar. Yani, bu kanun kalkınca
“avukat olduk” diye, çok da öyle, keplerini havaya atmasınlar. Lütfen,
yargıçların karşısında, hâkimlerin karşısında bu mesleğin onurunu,
saygınlığını en iyi temsil edecek bilgi donanımıyla kendilerini
donatmaya çalışsınlar. Onlara tavsiyem odur.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Bir saat ara veriyoruz.
Kapanma Saati: 18.27
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN – Sayısı az, ama, çok değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23’üncü Birleşimi’nin
Dördüncü Oturumu’nu açıyorum.
1267 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
9.- Konya Milletvekili Ahmet Işık’ın; Avukatlık Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (2/887,
2/891) (S. Sayısı: 1267) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.
Hükûmet?.. Burada.
Şimdi, teklifin tümü üzerinde söz
sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili
Mehmet Nuri Saygun’da.
Buyurun Sayın Saygun.
Süreniz yirmi dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET NURİ SAYGUN
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Avukatlık
Yasası’nda değişiklikler içeren bir kanun teklifiyle ilgili olarak
toplanmış bulunuyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi adına, bu değişikliğe
yönelik iddialarımızı ve taleplerimizi sizlerle paylaşmak için
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle de yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, önce, izin
verirseniz, bu mesleğin içinden gelen biri olarak, bu sancı ve sıkıntıları
geçmişte yaşamış birisi olarak söyleyeceğim sözlerin, hem teorik
anlamda hem de pratik anlamda ciddi geçerlilikleri olduğunu bilgilerinize
sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, önce, bu
kanun teklifiyle ilgili süreci, sizlerle kısaca bir paylaşmak istiyorum.
Avukatlık Yasa Tasarısı’nda, staj sonrası getirilen sınavın kaldırılmasına
yönelik iki kanun teklifi vardı. Bunlardan bir tanesi, Cumhuriyet
Halk Partisi Milletvekili Yılmaz Kaya’nın, bir diğeri de, Adalet ve
Kalkınma Partisi Milletvekili Ahmet Işık’ındı. Her iki teklif de aynı
mealdeydi: Mevcut sınavın staj öncesine çekilmesi. Bunun da birtakım
gerekçeleri vardı. Temelde yatan gerekçe: Stajyer avukat kardeşlerimizin
sınav süresini bekleme dönemlerinde çok ciddi zaman kaybına uğruyor
olmaları, mesleki açıdan staj yaptıkları sürede “stajyer avukat”
ismi kullanılırken staj sonrası sınavı bekledikleri süreçte
“stajyer” kimliğini bile kullanamıyor olmalarıydı. Stajda yeterli
eğitim yoktu ve bütün bu iddialarla sınavın staj öncesine çekilmesi
konusunda iki teklif geldi. Bu iki teklifi Adalet Komisyonu alt komisyona
havale etmek üzere değerlendirmeye verdi. Alt komisyon üyelerinden
bir tanesi benim. Alt komisyona bu teklif geldi ve Hükûmet görüşünü
almak üzere komisyon üyeleri bir çalışma yaptık, Hükûmet de bir görüş
sundu ve ondan sonra alt komisyon toplandık değerlendirme yaptık.
Değerli arkadaşlarım, bu değerlendirme
sürecinde elimizde mevcut iki teklifi de yok saydık. Yani, gerek Sayın
Yılmaz Kaya’nın gerek Sayın Ahmet Işık’ın vermiş oldukları bu konudaki
teklifleri alt komisyonda ortadan kaldırdık, iradelerini aştık,
çok farklı bir mecraya taşıdık. Çünkü, her iki teklifte de staj öncesi
sınav isteniyordu. Biz, sınavı külliyen kaldıracak bir çalışma
yaptık.
Şimdi, bir: İzmir Milletvekili
Yılmaz Kaya, alt komisyona, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığından
geçen bir dilekçeyle “irademin dışında bir uygulama yapılıyor, kanun
teklifimi geri çekiyorum” dedi. Son derecede doğru bir düşünceydi.
Gerek alt komisyon gerek komisyon gerekse Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulu bu konuda yetkilidir, yani, tekliflerle bağlı kalmak
durumunda değildir, bu teklifleri aşabilir daha farklı bir düzenlemeye
gidebilir. Ancak, gerek Adalet Komisyonunun gerekse Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunun, kendisine gelen bir teklifle ilgili
olarak, yapılan çalışmalar sonrası, teklifi veren kişilerin düşüncelerinden
ve iddialarından uzaklaşılmışsa, o zaman bir şeye bakmak lazım değerli
arkadaşlar. O zaman, bu teklifi ilgilendiren kurumlarla bir görüşme
yapmak lazım. Bu kurumların görüşü nedir, bunu almak lazım. E, şimdi,
Avukatlık Kanunu’nda bir değişiklik içeren çalışma yapıyoruz. Gelen
teklifleri çok farklı boyutlara taşıdık. Kiminle görüşeceğiz? Yani
“bu doğru mudur yanlış mıdır, bu uygulamayı biz bu şekilde çıkartırsak
doğru mu yaparız” diye düşünmemiz gerekiyorsa, bizim muhatabımız,
avukatlık mesleğinin kurumsal önderliğini yapan Türkiye Barolar
Birliğidir. Eğer, Türkiye Barolar Birliğiyle bu konuda bir görüşme
yapılsaydı, bugün, Meclis Genel Kuruluna böyle bir düzenleme gelemezdi.
Çünkü, gerek alt komisyonda gerek Adalet Komisyonunda gerekse her
fırsatta, Türkiye Barolar Birliği, bu işe sıcak bakmadığını, sınavın
ortadan kaldırılmasının sağlıklı ve doğru bir yaklaşım olmayacağını,
her platformda ifade ettiler. “Türkiye Barolar Birliği, barolarda
yaşanan sancı ve sıkıntıları bilemiyor olabilir. Türkiye Barolar
Birliği bir üst kurum niteliğindedir. Bunu taşrada yaşayan avukatlar
daha iyi bilir, esasında onlardan bilgi almak gerekir.” derseniz,
e, o zaman da 78 tane baro var. Ben, bu 78 baro başkanının, bölgelere
göre, mümkün olduğunca önemli bir çoğunluğunu aradım. Elimde listesi
de var. 54 tane baro başkanını aradım. İçlerinde “evet, doğrudur, bu
sınav kalkmalıdır” diyen bir tane baro başkanı yok. Hepsinin ortak
fikri şu: Avukatlık mesleğinin saygınlığı ciddi bir şekilde erozyona
uğruyor. Bu mesleği korumak zorundayız. Bu mesleği korumak için, bu mesleğin kalitesini
artırmamız gerekir. Kaliteyi artırmak için, sınav, birinci şart değildir,
temel şart da değildir, ama, sınav bir adımdır arkadaşlarım.
Şimdi, biz, sınavı kaldırdık. Olabilecek
kaliteyi artırmaya yönelik bir şey üretilecekti, topyekûn lağvettik.
Böyle mi kaldıracaksınız, böyle mi avukatlık mesleğinin kalitesini
geliştireceğiz?
İçimizde bir sürü hukukçu arkadaşımız
var, birçok hukukçu arkadaşımız var -tabiri hoş bulmadım- o arkadaşlarımla
bir şeyi paylaşmak istiyorum: Ben, yirmi yedi sene avukatlık yaptım
değerli arkadaşlarım. Yirmi yedi sene süre içinde, bu mesleğin bana
verdiklerini saymakla bitiremem. Eğer, bugün, ben, bu kürsüde bir
milletvekili olarak sizlerle paylaşabiliyorsam, hitap edebiliyorsam,
şuna inanıyorum ki, avukatlık mesleğinin bana vermiş olduğu bilgi
ve birikim, beni bu Meclisin çatısına kadar taşımıştır. Şimdi, bu
duygularla hareket eden birisinin, evvelemirde, bu mesleğe saygı
duyması, sahip çıkması, kucaklaması gerekir.
İki yıl Tekirdağ Baro Başkanlığı
yaptım. Tekirdağ Baro Başkanlığı yaptığım süreç içinde, avukatların
sancı ve sıkıntılarının hepsini onlarla birlikte yaşadım.
MEHMET NEZİR NASIROĞLU (Batman) -
Kaldırın işte…
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Elimizden
ne geliyorsa, meslektaşlarımızın daha iyi şartlara kavuşması,
Türkiye’de yargı sisteminin daha iyi gelişmesi için de koymaya çalıştık.
Şimdi, bir arkadaşımız sesleniyor
“Kaldırın işte” diye. Az evvel söyledim. Eğer, çözüm sınavı kaldırmaksa,
bu sınav kalksın.
Arkadaşlarım, bunların çözüm olması
mümkün değil. Yani, bir iyileştirme çalışmasını yok ettiğinizde,
biz, iyileştirmeyi sağladık diyorsanız, sizinle aynı mantığı paylaşmamızın
mümkünü yok. Böyle bir iyileştirme olmaz. Yani, biz iyileştirme için
bir adım atıldığını söylüyoruz. Siz de diyorsunuz ki, biz, bu adımdan
vazgeçtik, bırakın böyle kalsın. Hiç kimsenin, avukatlık mesleğinin
kalitesini kaybetmesine; hiç kimsenin, yargı erkinin zarar görmesine
hak vermesi, destek vermesi doğru olamaz. Hele bu Meclis çatısında
olup da, parlamenter sistemin benimsendiği bu ülkede; kuvvetler ayrılığı
prensibinin var olduğunu kabul ettiğimiz bu ülkede üç erkten bir
tanesi olan yargı erkinin önemli bir ayağı avukatlık mesleğinin kalitesinin
düzeltilmesi, geliştirilmesi, bilgi ve birikimin daha ileriye
taşınması yönündeki bir çalışmaya dur demeye hakkı yok. Eğer buna
dur derseniz, yargı erki bir bölümünden yara alır değerli arkadaşlarım.
Bu yara, yargının tümüne yansır. Eğer Anayasa’mızda belirtildiği
gibi, bir hukuk devleti olarak varlığımızı koruduğumuzu iddia
ediyorsak, hukuk devletine ve hukukun üstünlüğüne inanıyorsak, o
zaman, hukuk dünyasının olabildiğince güçlü, olabildiğince sağlam
olması için üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz.
Bakın, iki tane tipik örnek vermek
istiyorum sizlere. Bunların bir tanesi, görevden alınan bir savcıyla
ilgili basında okuduğumuz bir yazı. Basının, gazetenin birinci
sayfasında manşet, ibare şu: “Görevden alınan savcı avukatlık bile
yapamayacak.”
Değerli arkadaşlarım, bunun ne
anlama geldiğini çok uzun boylu anlatmanın gereği yok. “Avukatlık
bile yapamayacak” demekle, avukatlık mesleğinin yargı erki içinde
ne kadar basite alındığının, ne kadar ciddiye alınmadığının çok
açık bir göstergesi bu. Bunu basında yazan bu arkadaşımızı ben kınamıyorum.
Çünkü, bunu, son zamanlarda, meslek erozyona uğradıkça, her tarafta
kullanır hâle geldiler zaten. O zaman, bizim üstümüze düşen, bu mesleğin
erozyona uğramasının önüne geçmek.
Az evvel burada konuşan Anavatan
Partisinin temsilcisi arkadaşım da ilginç bir laf söyledi, biz, avukatlık
mesleğinin kalitesini geliştirme mücadelesi verelim derken, arkadaşım
dedi ki: “Akademiyi bitirmeyenler hâkim olmamalı, akademiyi bitirmeyenler
Yargıtay üyesi de olmamalı.” Ama, bunun mefhumu muhalifinden yola
çıkarsanız, akademiyi bitirmeyen herkes avukat olabilir. Yani, bu
işi bu kadar sığlarsanız, bu kadar basite alırsanız savunma dünyasını
darma duman edersiniz. Savunma dünyasının göçtüğü bir yerde yargı
da göçer.
Şimdi, ben bu konuda bazı öneriler
getirmiştim. İzin verirseniz, sizlerle bunları paylaşmak istiyorum.
Bir kere, staj sonrası sınavın bugün yapılmasının imkânlarının yok
olduğunu kabul ediyorum, kabul edelim ya da hep birlikte kabul edelim.
“Staj sonrası bir sınav koyarsak, şartlar müsait değil, bu nedenle
şimdi olmaz” diyorsanız, bunu makul bir şekilde algılamak mümkün
olabilir. O zaman, yerine bir şey ikame etmek lazım. Yerine ikame etmek
demek, sınavı yok etmek demek değil arkadaşlarım. Ne ikame edeceğiz?
Sınavı alalım, staj öncesine çekelim. Staj öncesinde sınav yaparsak,
öğrencilerin özellikle zaman yönünden mağduriyetlerinin önüne
geçmiş olabiliriz. Ama, burada da bir şey tamamlamak lazım.
Türkiye Barolar Birliği staj eğitim
merkezleri açmış. Türkiye’de 22 yerde, 22 baroda staj eğitim merkezi
var. Bu 22 tane staj eğitim merkezinin bir bölümü muhtemelen kâğıt üstünde.
O zaman, bizim üzerimize düşen görev Barolar Birliğine, barolara
bu konuda katkı vermek, onların tüm Türkiye genelinde staj eğitim
merkezlerini geliştirmesini sağlamak. Eğer bunu geliştirebilirsek,
o zaman avukatlık stajının çok daha ciddi, çok daha sağlıklı, çok daha
bilgi birikimini stajyer arkadaşlarımıza sunan bir yapısı olur.
Önce buna bir çalışmak lazım. Haa, bunu yapamadığımız… Bunu yetiştiremedik.
Bugün yetiştiremediysek, sınavı staj öncesine çekmek mümkün. O zaman,
bunu bu şekilde yapalım.
Bir başka şey daha var. Üniversiteden
mezun olan arkadaşlarımız mezuniyet süreçlerine göre staja başlıyorlar
ve staj bittikten sonra da bugünkü uygulanması gereken pozisyona
göre 23 Aralıkta sınava girecekler, ilk uygulama bu olacaktı. Ama,
temmuz ayında stajını bitiren arkadaşlarımız vardı ve iyi kötü bir
dört beş aydır bekliyorlar. Bu ciddi bir mağduriyettir, bunu kabul
ederim. İnsanların bu kadar bir süre boşlukta kalmaları doğru değildir.
Ee, buna bir düzenleme yapabiliriz. Ne yapabiliriz? Şimdi, hukuk
fakültelerindeki mezuniyet eskiye döndü değerli arkadaşlarım.
Yani, sadece temmuz ve ekim mezunu değil, bundan böyle şubat mezunları
da var. Senede 3 defa mezun verilecekse ve staja başvuru süreci
yaklaşık kırk beş gün gibi değerlendirilirse, bu sınavlardan sonrasındaki
kırk beş günlere göre değerlendirme yapılır ve oralarda 3 tane sınav
yapılma, senede 3 defa sınav yapılma imkânı sağlanır. Eğer bu sağlanırsa,
öğrencilerin zaman yönünden, stajyerlerin zaman yönünden kaybı da
ortadan kalkar. Ama, şimdi, biz, bu ve benzeri çalışmaların hiçbirini
yapmayı içimize sindiremedik ya da zor geldi, mesleğin sancı ve sıkıntılarını
anlayamadık, tanıyamadık ve dedik ki: “Hayır, sınav kalksın.”
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
22’nci Dönemin suçu olmayabilir ama, Türk siyasetinin, bu üniversite
mezunluğu konusunda birtakım sancı ve sıkıntıların doğmasında
çok ciddi rolleri var. Popülist yaklaşımlarla, gerek duyulmayan
yerlerde yıllardır üniversiteler açıldı. Bizim açtığımız üniversitelerin
önemli bir bölümü, hele ki 4 tanesi -bu Dönemin- zaten temel ihtiyaçtı,
bütün fizibilitesi dolmuştu, hazırdılar, ama uzun bir süredir durmadan
fakülteler açılıyor, üniversiteler açılıyor.
Türkiye'de kaç tane hukuk fakültesi
var sorusuna, inanın herkes başka bir rakam veriyor. 35 civarından
başlayın, 41’e kadar, herkes başka bir şey söylüyor. Kimisi 37 diyor,
kimisi 39 diyor, kimisi 38 diyor, hâlâ Türkiye'de bunun bile netliğini
yakalayamamış bir pozisyondayız. Niye? Ee, çünkü o kadar çok hukuk
fakültesi açıldı ki.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türkiye'de
herkesin üniversite mezunu olması gibi bir iddia içinde olmak, eğitim
sistemimizin temel yanlışlığıdır. Türkiye'de ara elemanına ihtiyaç
duyduğumuz bir dönemde, hiç ara elemanı üretmeden sadece üniversitelere
öğrenci almak suretiyle, üniversite mezun sayısını artırdık. Türkiye’de, işsizliğin,
tahsil yaşamına oranlandığında görülüyor ki, en fazla işsizlik çekenler
üniversite mezunları. Şimdi, bu mantaliteyle yürüttüğümüz tablo
bu. Şimdi, bu sancı ve sıkıntıları ne yazık ki, yeni üniversite mezunlarına
da yaşatmak durumundayız. Onlara bunu yaşatmamak için yeni tedbirler
alıyoruz. Aldığımız tedbirler de, onların herhangi bir denetimden
geçmeden mesleğe dönmesi.
Şimdi, alt komisyon tutanaklarında
iki iddia var: Anayasa’nın 10’uncu ve 48’inci maddelerine aykırılık.
Değerli arkadaşlarım, bu iddiada
bulunmak için ille de hukukçu olmak gerekmiyor. Düz mantık, bu Anayasa’ya
aykırılık olup olmadığını çok açık bir şekilde ortaya koyar.
Şimdi, 10’uncu madde çok açık; kanun
önünde eşitlik. Herkes, dil, ırk, din, renk, cinsiyet, siyasi düşünce,
felsefi inanç, vesairede ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Şimdi, avukatlık mesleğine gelecek
olanlara sınav konulmasının şu 10’uncu maddeyle nasıl bir ilintisi
vardır, bunu anlamak mümkün değil.
Gelelim 48’e: 48’inci madde çalışma
hürriyetini düzenliyor. Burada “Herkes, dilediği alanda çalışma
ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir.” şeklinde bir ifade var. Doğru. Şimdi “herkes dilediği alanda
çalışma ve sözleşme hürriyetine sahiptir” sözü buna çelişiyorsa,
ee, o zaman, hukuk fakültesi mezuniyetine de pek ihtiyaç duymuyoruz
gibime geliyor. Herkes istediği işi yapacaksa, bırakın, fakülteyi
bitirmeyenlerden de avukat yapalım o zaman. Yani, bu maddeye dayanırsanız,
Anayasa’ya aykırılığı bu yönden iddia ederseniz, bu doğru olmaz.
Çünkü, çalışma hürriyeti herkese tanınacak ama, mesleğin gerekleri
varsa o mesleğin gerekleri yerine getirilecek. Yani, birisinin
avukat olması için hukuk fakültesini bitirmesi gerekiyorsa, hukuk
fakültesini bitirmeyen bir insana siz bu konuda çalışma hürriyeti
veremezsiniz. Hukuk fakültesini bitiren bir insanın sınava tabi
olması veya staj yapması konusunda çalışmalar varsa, bu çalışmaların
Anayasa’ya aykırı olduğunu iddia edemezsiniz, böyle bir uygulama
olamaz.
Bir de, bakın, burada, dört yıldır
hep aynı şeyi paylaştık. Ne dediniz? Sizin iddialarınız… İktidar
partisi milletvekillerinin şu kürsüden dört yıldır iddia ettiği
bir şey var: Gelen kanunları ilgili sivil toplum örgütleriyle, ilgili
meslek odalarıyla paylaşıyoruz, onların görüşlerini alıyoruz,
ondan sonra getirip, burada kanun yapıyoruz.
Beyler, Türkiye Barolar Birliğinin
görüş ve düşüncelerini almadınız.
MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) – Aldık, aldık.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) – Daha
doğrusu, dinlediniz, ciddiye almadınız, ciddiye almadınız.
Şimdi, kusura bakmayın ama, bir
meslek odasının, o mesleğin sancı ve sıkıntılarını bizlerden daha
iyi bilmesi kadar doğal bir şey olamaz. Kendinizi, Türkiye Barolar
Birliğinden, bu konuda, bilgi olarak, mantalite olarak, barolara
kayıtlı avukatların pozisyonları olarak daha yetkin, daha bilgili,
daha etkin bir düzenlemeye getirdiniz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Saygun, toparlayalım
lütfen.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) – …ve
dediniz ki, avukatların sancı ve sıkıntılarını, biz, Türkiye Barolar
Birliğinden daha iyi biliriz. Böyle bir şey yok kardeşlerim. Eğer sizin
kanun yapma mantaliteniz bu ise, o zaman, dört yıldır yaptığımız bu
kanunların hepsi, külliyen, meslek odalarına da, sivil toplum örgütlerine
de danışılmadan yapılmıştır, şu kürsüde söylediklerinizin hiçbir
tanesi doğru değildir. Eğer doğruysa, o zaman, o doğruluğu getirin,
bugün de uygulayın.
Değerli dostlarım, sonuç olarak,
avukatlık mesleğine bir borcum var. O mesleğin üyelerinden bir tanesiyim.
O mesleğin, ne olursa olsun, sağlıklı, düzgün, onurlu bir yaşam sürmesini
istiyorum. O mesleğe üye olacak herkesin de bu duyguları benimle
paylaştıklarına inanıyorum; buna, stajyer avukat arkadaşlarımız
da dahil. Bugün, bu sınavın ertelenmesi mücadelesini veren o arkadaşlarımız
dahi, bu mesleğin onurla, saygınlıkla yürütülmesinden yanalar; bunun
aksini düşünmeleri zaten mümkün değil. Ama, böyle bir uygulamayla,
bu işi yanlış yaparız. Biz, avukatlık mesleğinin daha saygın, daha
onurlu olması için bir şeyler üretilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Bu yasada bir şeyler üretilmeli. Bunu üretmenin yolu yeni bir şeyler
getirmek, denetim mekanizmalarını geliştirmek, eğitim mekanizmalarını
geliştirmektir. Yoksa, sınavları külliyen iptal etmek değildir.
Bizim bu konuda bir önergemiz var.
Maddesi geldiğinde bu da görüşülecektir. Bu yönde bir destekleme
yapılması halinde, sanıyorum, en azından, bugün doğabilecek bu
külliyen sınavı kaldırma sancı ve sıkıntısından kısmen de olsa
arınmış oluruz. Diğer altyapı çalışmalarını, bilahare, hep birlikte,
meslek odalarının ve taşradaki baroların da görüşlerini alarak
geliştiririz ve avukatlığı daha iyi, layık olduğu ortama taşırız
diye düşünüyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahısları adına söz isteyenler:
İlk sırada Mustafa Nuri Akbulut, Erzurum Milletvekili; ikinci sırada
Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili; üçüncü sırada Haluk Koç, Samsun;
dört, Ertuğrul Yalçınbayır, Bursa; beş, Ümmet Kandoğan, Denizli; altı,
Mehmet Eraslan, Hatay.
İlk sırada Mustafa Nuri Akbulut,
Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın Akbulut.
Süreniz on dakika.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) –
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Avukatlık Kanunu’nda değişiklik
yapılmasıyla ilgili kanun teklifi hakkında söz almış bulunuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Öncelikle benden önce konuşan değerli
Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşımın avukatlık mesleğinin
daha saygın ve daha onurlu yapılmasıyla ilgili düşüncelerine ve
temennilerine yürekten katılıyorum. Gerçekten, Parlamentoda bulunduğumuz
süre içerisinde, avukatlık mesleğine başlayacak stajyer arkadaşlarımızın
olabildiğince donanımlı olarak mesleğe başlamaları noktasında,
bu Parlamentoya getirilecek her türlü kanuna da destek vermeye hazır
olduğumuzu belirtiyorum.
Şimdi, yapılan değişiklikle avukatlık
stajından sonra yapılan sınav kaldırılıyor. Ben, “Niye sınav kaldırılıyor?”
şeklinde eleştiri yapan arkadaşların düşüncelerine hayret ediyorum.
Çünkü, değerli milletvekilleri, bugüne kadar Türkiye’de avukatlık
stajı yapılmış değildir. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’muz 1969 tarihlidir.
BAŞKAN – “Stajı” değil, “sınavı yapılmamış”
diyeceksiniz. Staj yapılıyor.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) –
Evet, sınavı… Pardon. Tamam Değerli Başkanım.
Yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte
olan 3499 sayılı Avukatlık Kanunu’nu
yürürlükten kaldırmış ve 1969 yılında bir sınav sistemi getirilmiştir.
1136 sayılı Kanun’un düzenlemesinde avukatlık sınavı getirilirken
staj da bir buçuk yıla çıkarılmış. Avukatın adliyede yaptığı altı
aylık stajdan sonra da beş yıl kıdemli bir avukatın yanında bir yıl daha
staj görmesi ve bu bir yıldan sonra Ankara’da yapılacak 5 kişilik sınav
kurulu önünde de bir sınava tabi tutulması öngörülmüştü. Sınav kurulu,
3 kişisi Türkiye Barolar Birliğinden, 2 üyesi de Yargıtaydan seçilecek
5 kişilik bir kuruldu. Ancak, 69 yılında yürürlüğe giren bu Kanun’un
geçici 7’nci maddesiyle avukatlık staj süresinin uzatılması ve sınavla
ilgili bölümünün yürürlüğü beş yıl ertelendi. Daha sonra yürürlüğe
giren 2018 sayılı bir Kanun’la, 1976 yılı sonuna kadar hukuk fakültelerinden
mezun olan adayların üç yıl içerisinde staja başvurmaları hâlinde,
hem bu bir buçuk yıla çıkarılan stajın altı aylık fazla bölümünden
ve hem de sınava tabi olma zorunluluğundan kurtulmasına ilişkin
bir kanun yürürlüğe girdi.
Şimdi, 31/12/1976 tarihine kadar
mezun olanlar, bu kez, hem kısa staj süresinden yararlanacaklardı
hem de sınava tabi olmaktan kurtulacaklardı. Ama, ondan hemen bir
gün sonra mezun olmuş olan aday hem stajını birbuçuk yıl yapacaktı ve
hem de sınava tabi olacaktı.
Burada isimlerini saygıyla yâd
etmek istediğim Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yusuf Özbaş ve
Çorum Milletvekili Mehmet Irmak Beylerin verdiği bir kanun teklifiyle
bu haksızlık dile getirildi ve avukatlık sınavının anlamsız olduğu,
çünkü sınava tabi tutulacak olan adayların uzun yıllar eğitimden
sonra hukuk fakültesinden mezun olduğu, her dersten o dersin profesörlerinden
geçerlilik notu aldığı, bitirdikten sonra stajına başladığı, stajın
altı aylık adliye döneminde savcılardan ve hâkimlerden hem mesleki
bilgi hem meslek kuralları ve hem de ahlaki durumu hakkında yeterlilik
belgesi aldığı ve daha sonra avukat yanında, beş yıl kıdemli avukat
yanında yaptığı staj sırasında da yine avukattan aldığı olumlu görüşler
doğrultusunda mesleğe kabul edildiği, bu nedenle yeniden bu şekilde
stajını tamamlamış olan bir avukat adayını tekrar sınava tabi tutmanın
yerinde olmadığını, kaldı ki avukatın her gün sınavla baş başa olduğunu,
asıl sınavı kendi mesleğini icra ederken müvekkillerine karşı verdiğini,
meslekte başarısız olanların zaten elenerek bu meslekten gelir sağlama
amacından uzaklaşacağını dile getirerek bir kanun teklifi vermişti
ki, şimdi, bugün konuştuğumuz ve tamamen kendisine katıldığımız
haklı sebepler bunlar ve kanunun avukatlık sınavına zorunluluk getiren
ve staj süresini, adliye dışındaki staj süresini bir yıla çıkaran
1136 sayılı Kanun’un ilgili 28, 29, 30 ve devamı maddelerinin yürürlükten
kaldırılmasına ilişkin teklifi kabul edildi.
Şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına
konuşan arkadaşımız da söyledi, 2001 yılında, gerçekten gerekli
hazırlık da yapılmadan, bu sınav tekrar getirildi. Şimdi, buna göre,
Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte hukuk fakültesinde öğrenci
olanlar, bu sınava tabi tutulmaktan muaf tutuldular. Aradan beş yıl
geçti, sınavla ilgili doğru dürüst bir hazırlık yapılmadı. Avukatlık
stajını yapan avukat adaylarının hem mesleki bilgi hem hukuki bilgi
hem uygulamayla ilgili pratik bilgilerini elde etmesi için, yürürlükteki
Avukatlık Yasası’ndaki stajla ilgili hükümler, kanaatimce, sıkı
bir şekilde uygulanmadı. Çünkü, hepimiz biliyoruz, şu anda avukatlık
stajı yapan adaylar, özellikle staj sayısının da biraz fazla olmasından
dolayı, belki duruşma salonlarında oturacak yer bulamıyorlar. Bu
avukatlara sicil verecek, onlar hakkında kanaatlerini belirtecek
hâkim ve savcılar, neredeyse, belki stajyerleri tanımıyorlar ve adliye
dışında yapılan stajda da avukatlar, gerektiği gibi, avukat stajyerleri
üzerinde denetim yetkilerini kullanmıyorlar veya kullanamıyorlar.
Bu nedenle, avukat adaylarının amaçlanan şekilde donanımlı hale
getirilmesi için, Barolar Birliğinin, bu konuda biraz daha titiz,
biraz daha sıkı bir şekilde, avukat stajyerlerini takip edecek şekilde
davranması, bence, amaca uygun bir davranış olacaktır.
Değerli arkadaşlar, şu anda, stajyer
avukatlar, okulu bitirdikten sonra, staj yapmak istediği yerdeki
baroya müracaat ediyorlar. Baro tarafından bir muhakkik görevlendiriliyor
ve avukatın ahlaki durumuyla ilgili olarak bir rapor veriliyor.
Bunun üzerine, stajyer avukat, avukat stajyerler listesine kaydediliyor
ve stajı başlatılıyor. Daha sonra adliye içerisinde stajyer avukatlar
savcılıkta ve her bir mahkemede onbeş gün, birer ay süreyle mahkemelerde
staj yapıyorlar. Hangi mahkemede staj yapıyorlar ise veya hangi savcının
yanında görev yapıyorlarsa o savcı veya hâkim, avukatla ilgili olarak,
mesleki yeterliliği, ahlaki durumuyla ilgili bir rapor düzenliyor
ve daha sonra, altı aylık staj tamamlandıktan sonra, bu kez, yine meslekte
deneyimli, en az beş yıllık süreyle avukatlık yapmış olan bir avukat
yanında, bu sefer, adliye dışındaki stajına başlıyor avukat. Burada,
yanında staj gördüğü avukattan avukatlık mesleğini, meslek kurallarını,
mesleğin inceliklerini öğreniyor ve hatta bu altı aylık sürenin
son üç aylık kısmında o avukat adına icra mahkemelerinde ve sulh hukuk
mahkemelerinde duruşmalara da girebiliyor ve bizzat avukatlığı
fiilî olarak yapıp, bu konudaki tecrübe eksikliğini de gideriyor.
Bütün bu sicilleri bir araya getiren ilgili baro, verilen sicillere
göre stajyer avukatın staj yapmasını yeterli görürse staj bitim belgesi
veriyor; eğer yeterli görmezse, Avukatlık Kanunu’na göre staj süresinin
altı ay daha uzatılmasına karar verebiliyor.
Şimdi, Avukatlık Kanunu’na göre
bir sınav mecburiyeti…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) –
Kanun’un yürürlüğe girdiği 2001 yılında öğrenci olanlar sınava tabi
tutulmayacak, ama daha sonra girenler, işte, bir yılla, diyelim,
kaybedenler şimdi sınava tabi tutulacak.
Sınavın aralık ayında yapılması
düşünülmüş, halbuki haziranda mezun olanlar temmuzdan itibaren
altı aydır bu sınavı bekliyorlar. Sınavda ne yapılacak, hangi konularda
staj yapılacak, avukatın hukuki bilgisinin, hukuk kurallarının
olaylara tatbik kabiliyeti ve mesleki bilgisi ölçülecek. Bu sınavda
başarılı olamayan da, avukatlık hakkını, dört yıl içerisinde gireceği
altı sınavda da elde edemezse, kazanamazsa, avukatlık yapamayacak.
Ben, demin de belirttiğim sebeplerle,
tarihinde hiç uygulanmamış avukatlık stajının…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sınavının.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) –
…sınavının, avukatlık mesleğine başlayacak avukat adayları için
bir ölçü olamayacağı kanaatindeyim, bunu Komisyonda da söyledim.
Belki okulu çok zor bitiren meslektaşlarımızın, hukuk fakültesinden
zorlukla mezun olan meslektaşlarımızın mesleği icra ederken çok
çok başarılı olduğuna hepimiz şahidiz. Tabii ki her zaman bu böyle
olmayabilir, ama, söylemek istediğim, sınavda başarılı olamamanın
meslekte başarı anlamına gelmeyeceğidir. Sınavı ben de anlamsız
buluyorum ve sınavı kaybedecek olan avukat adaylarının da mesleki
veya hukuki bilgilerinin eksik olduğu kanaatine asla katılmıyorum,
bunun için başka yollar vardır. Müteakip maddelerde bunları anlatma
fırsatı bulacağım.
Hepinizi, yeniden, saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – İkinci kişisel söz hakkı,
Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili.
Buyurun Sayın Can. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sizin de süreniz on dakika.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1267 sıra sayılı Kanun Teklifi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Avukatlık Yasası’na sınav ne zaman
girmiştir, tarihî süreci bir incelememiz gerekiyor. Avukatlık Yasası’na
sınav 1969 yılında getirilmiştir. 1969 yılı ile 1979 yılı arasında
geçen on yıllık süreçte herhangi bir sınav yapılmamıştır, yapılmışsa
da başarı elde edilememiştir. 1979 yılında, haklı olarak, kanun koyucu,
Anayasa’nın o zamanki 40’ıncı, şimdi 48’inci maddesine tekabül eden
meslek seçme hürriyetine ve eşitlik maddesine aykırılıktan dolayı
1979 yılında sınavı kaldırmıştır. 1979 yılında sınavın kaldırılma
gerekçesi, Anayasa’ya aykırılıktır. Gerçekten yerinde bir gerekçedir.
2001 yılına geldiğimizde ise kanun koyucu sınavı getirirken gerekçesini
müsaadenizle okumak istiyorum: “Mesleğe kabul için sınav zorunluluğunun
getirilmesi, avukatlığın bilgi düzeyi yüksek kişilerce icra edilmesini
temin edecektir. Ayrıca, artan hukuk fakültesi sayısı ve bunun neticesinde
avukat sayısının denetimsiz olarak artmasının önüne geçilecek,
belirli bir kalite elde edilebilecektir. Bununla birlikte bir gerçek
daha var ki -değerli milletvekilleri, dikkatinizi çekmek istiyorum-
o da, dava konusu olayların aynı oranda artmadığıdır. Durum böyle
olunca da, avukatlar arasında rekabet aşırı oranda artmakta, bir kısım
meslektaşlarımız hiçbir avans ve ücret almadan davaları kabul etmektedir.
Avukatlar işsizlik sorunu yaşamakta, gelir sıkıntısı içerisinde
bulunmaktadır. Getirilmek istenilen sınav bu adaletsizlikleri
düzeltecek mahiyette olup, bu vesileyle avukatların sık sık yakındığı
bir adaletsizlik giderilmiş olacaktır.” demektedir.
Şimdi iki gerekçeyi birbiriyle
karşılaştırdığımızda, birinci gerekçe, sınavın kaldırılış gerekçesi,
Anayasa’ya aykırılık. Peki, konuluş gerekçesine baktığımızda
-maalesef üzülerek söylüyorum- pastanın küçülmesi meselesi. Yani,
sınavın konulması gerekçesi hukuki olmaktan ziyade, hatta, siyasi
de değil, ticari bir gerekçedir.
Şimdi, burada her iki gerekçeyi
birbirine vurduğumuzda, nüfusumuzun 75 milyona vurduğu bir yerde
avukat sayısının arttığından, iş hacminin daraldığından bahsedilmektedir.
Hâlbuki, hak arayışının ülkemizde bu kadar önemli olduğu bir yerde,
hak arama arayışını gerçekleştiren müessesenin önünü tıkamak maalesef
demokratik bir tavır değildir.
Diğer taraftan, serbest meslek olduğunu
kabul ettiğimiz avukatlık, aynı zamanda kamu hizmeti ifa etmektedir.
Kamu hizmeti ifa eden diğer meslekleri incelediğimizde -örneğin,
mühendislik, eczacılık ve doktorluk- bu mesleklerde herhangi bir
sınav yok. Tıp fakültesini bitiren öğrenci, diplomasını alır almaz
yazıhane açabiliyor. Keza mühendisler de aynı, eczacılar da aynı.
Peki, deniliyor ki: Avukatın yapmış olduğu hata, telafisi güç ve
imkânsız zararlar doğurabilir mi? Tabii ki doğurabilir. Ancak, yasa
koyucu bunu da düşünmüştür; kanun yolları vardır, itiraz yolları
vardır, Yargıtay vardır, Danıştay vardır. Peki, soruyorum ben: Acemi
bir doktorun yapmış olduğu hata, insan bedenine, insan hayatına
mal olmaz mı? Bu gerekçe de yerinde değildir.
Kanun koyucunun sınavı kaldırmasının
gerekçesi daha tutarlı gözükmekle birlikte, bizim amacımız, tabii
ki buradaki bütün arkadaşlarımızın amacı, başarılı bir hukukçu,
kaliteli bir avukat yetiştirmektir. Bunun için de gereken şeyleri
yapmamız lazım. Peki, burada deniliyor ki: “Efendim, diğer mesleklerde,
örneğin kaymakamlıkta, hâkimlikte sınav var, avukatlıkta bu sınav
niçin olmasın?”
Değerli arkadaşlar, kaymakamlıkta
ve hâkimlikteki sınav bir yarışma sınavıdır. Devletin kadrosu sınırlıdır,
talep fazla olduğundan bahisle mecburen burada bir seçme sınavı
yapılmaktadır. Avukatlıktaki sınavın ise bir yarışma sınavı olmaması
gerektiğini düşünüyoruz. Nitekim, 1970’li yıllarda hukuk fakültesini
bitiren arkadaşlarımız hâkimlik mesleğine direkt, staja, imtihana
girmeden, başlayabiliyordu; çünkü, o zaman 2 hukuk fakültesi vardı,
arz-talep dengesinde ise devletin arzı fazla olduğundan bahisle sınav
yapılmamıştır. Bu gerekçe de yerinde değildir. 38 tane hukuk fakültesinin
olduğu bir yerde, hukuk fakültesinin bulunduğu şehirlerdeki sosyal
ve içtimai durumlar değerlendirildiğinde -gerek akademik kariyer
gerekse içtimai durumlar- bunun altyapısının hazır olmadığı, öğrencilerin
iyi yetiştirilmediği bir gerçektir.
Diğer taraftan, test tekniğinin,
bir avukatın ölçülmesinde başarılı bir sınav olmayacağı ve sınavda
sorulacak soruların hangi alandan çıkacağı; diğer taraftan, staj
öncesi hukuk fakültesinin müfredatları değerlendirildiğinde
eşitsizliklerin olduğu, buradan bahisle sınavın altyapısının hazırlanmadığı
bir gerçektir. Sınavın altyapısının hazırlanmadığı, stajyerlerin
dönem dönem sınava alınabileceği bir ortamda stajyerlerin mağdur
olduğu da bir gerçektir. Buradan hareket ederek diyoruz ki biz, Barolar
Birliği bunun altyapısını oluşturmalıdır. Bu teklif bu fırsatı
sağlamıştır. Bundan dolayı bu teklifi veren arkadaşlara da teşekkür
ediyorum ben. Bizler, eğer kaliteli avukat, başarılı bir avukat yetiştirmek
istiyorsak, önce hukuk fakültelerinden başlamamız gerekmektedir,
eğitim müfredatlarını değiştirmemiz gerekmektedir.
Dışarıdan, örnek veriyorum ben,
Kıbrıs’ta hukuk fakülteleri var. Herhangi bir yeterlilik sınavı yapılmadan,
yeterli bir ölçüt, kriter aranmadan, hukuk fakültesini bitiren arkadaşlarımız
denklik alabilmektedir. Burada YÖK’ün üzerine ciddi görevler düşmektedir.
Bir anımı da burada paylaşmak istiyorum:
Dışarıdan gelen, hukuk fakültesini bitirmiş bir arkadaşımıza ceza
kürsüsü, ceza hukuku, kamu hukuku, idare hukuku, anayasa hukuku
anlamında birtakım sorular sorduğumuzda, örnek vereceğim ben,
Dönmezer’i, Faruk Erem’i bilmediklerini, duymadıklarını görüyorum.
Saygıdeğer arkadaşlar, avukatlık
mesleğinde, tıp mesleğinde olduğu gibi ihtisaslaşmaya gidilmesi
gerekmektedir. Yani, ihtisaslaşmayla kastım, ceza alanında, hukuk
alanında, medeni hukuk alanında, idare hukuku alanında, iş hukuku
alanında avukatlar ihtisaslaşmaya gidebilmelidir. Bununla ilgili
çalışmaları hep birlikte yapmak durumundayız.
Avukatlık stajı çok önemli bir aşamadır.
Peki -gerekli disiplinle- gerektiği gibi, stajdan verim alınabilmekte
mi? Onu da, maalesef, kabul edemiyorum ben. Biliyorum ki, avukatların
mahkemelerdeki iş yoğunluğundan dolayı stajyerler gerektiği gibi
yetişememekte. Bununla ilgili de önlemlerin alınması gerektiğine
inanıyorum ben.
Çok değerli arkadaşlar, yabancı
bir ülkede imzasına güvenilen iki meslek vardır; biri avukatlık,
biri de emlak komisyonculuğu. Ama, Türkiye gerçeğine baktığımızda
böyle bir durum göremiyoruz.
Peki, bu durum, bu realite sınavla
düzeltilebilir mi? Sınav bunun tek başarısı, tek ölçüsü değil. Peki,
ne yapmamız lazım? O zaman, Barolar Birliği özellikle bir çalışma
yapmalı, Adalet Komisyonu ve hukukçu milletvekillerimiz ve bu konuya
ilgi duyan bütün arkadaşlarımız, bir paket hâlinde, avukatların
itibarını artırma anlamında, gerek hukuk fakültelerinin eğitim
müfredatı anlamında, kalitesini artırması anlamında gerekse
stajın disipline edilebilmesi anlamında çalışmalar yapılmalıdır.
Bu konuda Adalet Bakanımıza teşekkür
ediyorum ben. Adalet Akademisinin kurulması anlamında Meclisin
de desteğiyle bir yasa geçirdik. Hâkimler, Adalet Akademisinden gerektiği
gibi yararlanıyor. Hâkimler, hizmet içi eğitim seferberliği başlatıldı,
her konuyla ilgili hukuk alanlarında bilgilendiriliyor. Peki, Barolar
Birliği, Allah aşkına, ne yapıyor? Bu konuda Adalet Akademisiyle
herhangi bir çalışması var mı? Efendim, staj... Avukatların eğitim komisyonları
var barolarda. Peki, bunlarla ilgili herhangi bir ciddi çalışma
var mı? Benim bildiğim kadarıyla, üç tane merkez var, onlar da kâğıt
üzerinde. Ciddi manada bir çalışma, ciddi manada bir uygulama göremiyoruz.
Bütün bu hadiseleri birlikte değerlendirdiğimizde,
sınavın, Anayasa’ya, özellikle 48’inci ve 10’uncu maddeye aykırı olduğundan
dolayı kaldırılması gerektiğine inanıyorum ben.
Hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şimdi, yirmi dakikalık
soru-yanıt bölümüne geldik.
İlk soru Sayın Orhan Eraslan...
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Bakana iki soru yöneltmek istiyorum.
Bilindiği gibi, mühendislik fakülteleri
mühendis mezun eder. Diplomalarında “Türkiye Cumhuriyeti sınırları
dahilinde mühendislik yapmaya yetkili kılınmıştır” denilir. Eczacılık
fakültesi mezunları eczacı mezun eder. Ama, hukuk fakültesi mezunları
avukat mezun etmez, hâkim mezun etmez.
Şimdi, yargı, yine çok bilindiği
gibi, sav-savunma-yargı üçleminden oluşur. Burada son gelişmeler,
Avrupa’daki, dünyadaki gelişmeler, şu doğrultuda olduğunu biliyoruz:
Fakültede verilen anahtarın üzerine hukuk bilgisini koyup geliştirme
doğrultusundadır. Şimdi, hâkimler ve savcılarla ilgili, Adalet Akademisi,
yerinde bir kararla oluşturulmuştur ve yerinde bir şeyle açılmıştır.
Yani, hâkim ve savcı adayları, sınavla alındıktan sonra, Adalet Akademisinde
de eğitim görmektedirler. Yargının iki bacağı olan hâkim ve savcıların,
bu eğitimi görürken, yargının önemli bacağı olan savunma… Ki, avukatlık
mesleği muhalif bir meslektir doğası gereği, yani, var olan erke
karşı tersinden bakmayı, dürbünün tersinden bakmayı gösteren bir
meslektir. Mahiyeti itibarıyla bir yarışma sınavı olmayan, yeterlilik
sınavı olan sınavın kaldırılması suretiyle avukatlık mesleğinde
kalite düşmesini doğru buluyor musunuz? Birinci sorumuz bu.
İkincisi: Bir mesleğin kuralları
değiştirilirken meslek kuruluşlarının demokratik katılımının
esas olması gerekir. Bu yasa teklifinin görüşülmesi sırasında
avukatların meslek kuruluşları olan barolardan herhangi birisinin
bu doğrultuda olumlu görüşü alınmış mıdır?
Bunları öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın İbrahim Özdoğan…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum. Ben de birkaç soru sormak istiyorum Sayın
Bakanımıza.
Birinci sorum: Türkiye Barolar
Birliği Başkanlığının 27 Ekim 2006’da Hükûmetinize iletmiş oldukları
üzere, hazırladığınız bu tasarıda CMK’nın 153’üncü maddesindeki
istem aranmaksızın müdafi vekil görevlendirmesini gerektiren
suçların alt sınırını beş yıl hapis cezası gerektiren suçlar olarak
sınırlayan ve yönetmelik çıkarma yetkisini Türkiye Barolar Birliğinden
alan 609’uncu maddesi, devamla, CMK Yürürlük Yasası’nın 13’üncü maddesinde
yapılacak görevlendirmeler ile Türkiye Barolar Birliğine aktarılan
ödeneğin dağıtım ve denetim usullerini belirlemek üzere yönetmelik
hazırlama görev ve yetkisinin Türkiye Barolar Birliğinden alınarak
Adalet Bakanlığı ve Maliye Bakanlığına verilmesine ilişkin
628’inci maddesi ve yine devamla, Avukatlık Yasası’nın 188’inci maddesinde
belirtilen adli yardım ödeneğinin dağıtımı ve denetlenmesine
ilişkin yönetmeliği hazırlama görev ve yetkisinin Türkiye Barolar
Birliğinden alınarak Adalet Bakanlığı ve Maliye Bakanlığına verilmesine
ilişkin 364’üncü maddesi şikâyete konu olmuştur. Hükûmetiniz her çeşit
kurum özerkliğine müdahale etmeyi alışkanlık haline getirmiştir.
Bugün Genel Kurula gelen tasarıda, söz konusu maddelere ilişkin
şikâyetler tarafınızca dikkate alınarak bir değişikliğe gidilmiş
midir veya önergelerle değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Hazırladığınız bu
tasarıya göre Avukatlık Yasası avukatlık sınavının kaldırılmasını
öngörüyor. Hâkim ve savcılara sınav getirip, avukatlara uygulanan
sınavı kaldırmak yargıdaki toplam kaliteyi olumsuz yönde etkilemez
mi?
Üçüncü sorum: Hazırladığınız bu
tasarının CMK kapsamında müdafi vekil görevlendirmelerinde yaşanan
sorunlara çözüm getirmeyeceği sivil toplum kuruluşları tarafından
dile getirilmiştir. Niçin bu yasa tasarısını hazırlarken, sivil
toplumun ilgili birimlerinin, bu tasarının hazırlama sürecine
çok daha aktif bir şekilde katılımını sağlamadınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Feridun Ayvazoğlu...
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) – Sayın
Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum:
Yargının vazgeçilmez unsuru olarak
kabul etmiş olduğumuz ve Anayasa’da yerini bulan ve her zaman, hepimiz,
siyasiler olarak bir yerde konuşmaya başlayınca savunma hakkını
hiç ağzımızdan düşürmediğimiz, savunmanın temsilcisi avukatların
esaslı sorunlarının bir tarafa bırakılmak suretiyle, mesleğe başlangıca
adımı olarak kabul ettiğimiz fakülteden mezuniyet sonrası, staj
ve meslek süreci öncesi bir sınavın tamamen kaldırılmasını öngören
teklifin hazırlanmasında ve devamında Bakanlığınızın katkısı,
baroların ve Türkiye Barolar Birliğinin katkıları ne derecede
olmuştur? Bunu hukukçu kimliğinizle, siyasi irade temsilcisi olarak
ne şekilde cevaplandıracaksınız? Bu konuyu açıklığa kavuşturmanızda,
sanıyorum, şu anda bizleri izlemekte olan değerli meslektaşlarımız
ve mesleğe adım atacak olan arkadaşlarımız, sizden, cevaplarını
açıklıkla beklemekteler.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Mehmet Küçükaşık, daha
sonra Muharrem Kılıç...
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Sayın
Bakanım, verilen her iki yasa teklifinde de Avukatlık Yasası’nın ertelenmesi
vardı. Alt komisyonda ise, Hükûmetin düşüncesine uygun olarak bu sınavın
kaldırılması kararı verildi ve
komisyon teamüllerine aykırı olarak, hiç teklifte olmayan
bir teklif alt komisyonda görüşüldü ve ertesi gün de Adalet Komisyonunda
bu teklif tekrar verdirilerek, avukatlık sınavının kaldırılmasına
karar verildi. Bu görüşü, gerçekten içtenlikle paylaşıyor musunuz?
Türkiye’de 40 tane hukuk fakültesinin
olduğu göz önüne alındığında, bu öğrencilerin direktten direkte,
avukatlık mesleğine girişinde yasal bir düzenleme, sınavın olmaması,
bir boşluk doğuracak mı doğurmayacak mı?
Ve son olarak, hâkimler ve savcılar
hakkında açılacak sınav, bildiğiniz gibi, Danıştay tarafından iptal
edildi. Danıştay kararına rağmen Bakanlığın yayımladığı, ilk gün,
Bakanlık sayfasında, sınavın, Danıştayın kararı kendisine tebliğ
edilmemesi nedeniyle yapılacağı yazılmasına rağmen, sonradan…
Ki, yargının kararına rağmen Bakanlık sınav yapmakta direnmiştir.
BAŞKAN – Soruya gelelim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Sonradan
vazgeçerek sınava uyuldu. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Muharrem Kılıç, daha
sonra Mustafa Özyurt…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
İzninizle, Sayın Bakana iki soru
yönelteceğim. Malumunuz, devlet sistemimiz, yasama, yürütme, yargı
erki üzerine kurulu ve bu yargıyı oluşturan da, üç ana unsurdan bir
tanesi avukatlık mesleği. Bu anlamda, yargının iyi işlemesinde savunma
mesleğinin çok büyük önemi var.
Sayın Bakan, bildiğimiz üzere, basına
yansıdığı üzere, siz Adalet Bakanlığına şoför alırken bile sınav
açıyorsunuz ve üstelik de, o sınavda hukuk mezunlarına da öncelik
tanınacağı -bu, basına yansıdı- hukuk fakültesi mezunlarına öncelik
tanınacağı belirtiliyor. Yani, şimdi avukatlık mesleği şoförlük
mesleğinden daha mı az önemli ki sınavsız geçilebiliyor? Bu bir.
İkinci husus Sayın Bakanım: 1999
yılında, malumunuz, siz Fazilet Partisinden milletvekili olarak
seçildiniz ve bu Kanun sizin zamanınızda çıktı Sayın Bakanım ve
ben o tutanakları getirttim. O tutanaklarda, bu Kanun çıkarken, bu
Kanun’un beş partinin ortak teklifiyle çıktığını ve bu Kanun’u çok
olumlu bulduğunuzu belirtiyorsunuz Sayın Bakan. Sizin beyanlarınız
Sayın Bakanım. Şu anda da bu Hükûmetin Bakanı olarak, bu, sizin zamanınızda
çıkan, sizin çok olumlu bulduğunuz Kanun’u değiştirmek için yeni bir
kanun getiriyorsunuz. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Mustafa Özyurt…
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) – Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakanıma bir iki sorum var. Bunlardan bir tanesi:
Evvela bir genel bilgi vermek istiyorum Sayın Bakanım. Şu anda Türkiye’de
28 tane hukuk fakülteniz var arkadaşlar, 22.116 öğrencimiz okumaktadır.
Bu sene 5.004 öğrenci hukuk fakültesinden mezun olmuştur ve bu yıl,
yani 2007 yılında hukuk fakültelerimize 4.190 öğrenci alınacaktır,
kontenjan da budur. Yükseköğretim Kurulu bunu rastgele yapmamıştır.
Hukuk mezununun çoğaldığını ve hukuk fakültelerinin kalitesinin
giderek düştüğünü görerek bu kararı almıştır ve ayrıca şunu da
söyleyeyim: Yükseköğretim Kurulu, son bir kararla, hiçbir şekilde
yeni hukuk fakültesi açılmasına onay vermemektedir.
Arkadaşlarımdan bazıları dediler
ki: “Efendim, doktor mezun oluyor doktorluk yapıyor, eczacı mezun
oluyor yapıyor da, mühendis yapıyor da niye hukukçu yapmasın?” Arkadaşlarım
lütfen diplomalarını şöyle alıp bir baksınlar. Tıp doktorlarının
diplomasında şöyle yazar: “Şu şu kanunun verdiği yetkiye göre kendisine
tıp doktoru unvanı verilmiştir.” Yine
“şu şu maddeye göre yüksek mühendis unvanı verilmiştir” der.
BAŞKAN – Soruya gelelim.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) – Sorum şu:
Halbuki, hukuk fakültelerinde böyle bir olay yoktur. Sayın Bakanım,
acaba, diplomanızı, şöyle, okuyup da ne yazdığını bana söyler misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Çorbacıoğlu…
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. Süremiz de bitti.
Ben, kısa bir soru sormak istiyorum:
1136 sayılı Avukatlık Yasası 1969 yılında yürürlüğe girdiğinde sınav
vardı, 79’da kaldırıldı, 2001 yılında tekrar avukatlık sınavı konmuş
idi. 2001 yılından bugüne kadar beş yıl içerisinde ve Hükûmetiniz döneminde,
yaklaşık dört yılı aşkın süre içerisinde, bu sınavın kaldırılması
yönünde, Hükûmet olarak veya Bakanlık olarak bir çalışma yaptınız
mı? Bugüne kadar sınavın kaldırılmasıyla ilgili bir tasarı Bakanlığınızda
oluşturulmuş mudur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan…
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
– Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
evvela, görüşmekte olduğumuz konu, teklif olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine gelmiştir. O nedenle, görüştüğümüz
bu teklifi tasarı olarak kabul edip “niye şunun görüşünü almadınız”
tarzındaki bir kısım beyanlar, belli ki, bunun teklif mi tasarımı
olduğu henüz iyice incelenmeden bize soru yöneltilmiş oluyor. O
nedenle, burada bir eksik değerlendirme var, onu ifade etmek istiyorum.
Bu bir tekliftir, teklif olarak gelmiştir.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) –
Hükûmet görüşüne göre çıktı.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
– Hayır…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Hükûmet görüşüne
göre çıktı Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
– Bir dakika… Hayır… Evvela teklif olarak gelmiştir, tasarı değil.
Şimdi, tasarı hazırlanırken…
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim arkadaşlar.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
– …tasarı hazırlanırken, ilgili kuruluşların görüşleri alınır,
bakanlıkların görüşleri alınır, ondan sonra Bakanlar Kurulunda
görüşülür, imzaya açılır, o usulle Meclise gelir. Buradaki bir şeyi
ifade ediyorum. Ha, benim açımdan, teklif olarak gelmiş, tasarı olarak
gelmiş, ne söyleyeceksem onu söylerim, ama tasarı olarak kabul edip
ona göre “şunlar oldu mu olmadı mı” derseniz, orada bir eksiklik var,
onu ifade etmek istiyorum. Müsaade ederseniz, bu kadarını da söyleme
imkânım olsun. Dolayısıyla, konu, bir teklif olarak Genel Kurul gündemine
kadar geldi.
İkincisi: Ümit ediyorum ki, önümüzdeki
hafta Meclis karar verirse ya da gündemindeki konuları sırayla götürdüğü
takdirde, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu -Sayın Özdoğan’ın
söylediği- zorunlu müdafilik ve bunlarla ilgili düzenlemeler
orada görüşülecek, müzakere edilecek. Müsaade ederse Sayın Özdoğan,
o konularla ilgili görüşlerimizi önümüzdeki hafta, eğer imkân varsa
önümüzdeki hafta, değilse daha sonraki hafta görüşülme ihtimali
bulunan Ceza Kanunu uyum çerçevesindeki tasarı üzerinde bunlara
daha ayrıntılı görüş serdetme imkânı hiç şüphesiz olabilecektir.
Şimdi, hiçbir meslekte kalite düşüklüğünü
anlayışla karşılamak, bunu doğru bulmak mümkün değildir. Türkiye’deki
temel problem, her meslekte, her işte kalite problemidir, ama kalite
problemini çözmek… Bunun sihirli bir tek formülü de yoktur. Yani, sadece
imtihan usulüyle eğer bir mesleğe kalite kazandıracağız diyorsak,
bu bana göre kesinlikle doğru değil. Ama, bir yerden başlamak adına,
hani bir adım atma anlamındaki kısmen doğru kabul edilebilecek bir
husus olarak değerlendiriyorsak, tabii, buna “evet” de diyebileceğimiz
konu da olabilir, “hayır” da diyeceğimiz… Çünkü, bu konu ilk defa
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine bugün gelmiyor. İmtihan
konulduğunda da bu konular tartışılmış, kaldırılırken de tartışılmış,
tekrar konurken de tartışılmış. Denilmiştir ki, bulunduğunuz konuma
göre, pozisyona göre, onun lehinde de görüş serdetmek mümkün, aleyhinde
de görüş serdetmek mümkün. Nitekim, bugün, burada olan da budur.
Şimdi, bir kısım mesleklerde üniversiteyi
bitiriyor, 20 katlı, 50 katlı binayı yapıyor, o projenin altına imza
atıyor. Herhangi bir yerden, bir sınavdan filan geçme durumu da yoktur.
Onlar için, eczacılar için, doktorlar için… Bunlar da son derece hayati
ve saygın mesleklerdir. Buralarda imtihan söz konusu değilken, avukatlık
için niçin söz konusu olsun denilmiştir. Tutanaklara baktığımızda…
Vakit kaybetmek adına onları okumak istemem. Buna karşılık, aynen,
bugün bir kısım arkadaşlarımızın dile getirdiği gibi, bu bir başlangıçtır,
buradan başlasak da olur mu diye… Ama, şunu kabul edelim: Belki, bazı
arkadaşlarımız hatırlayacak. Ben göreve geldikten sonra, Cumhuriyet
Halk Partisinden iki değerli arkadaşımız, bizim AK Partiden iki değerli
arkadaşımız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, bendeniz ve Adalet
Komisyonu Başkanımızla bir toplantı yaptık. Barolar Birliğinin
Sayın Başkanı ve bazı yöneticiler de vardı. Neresinden bakarsak
bakalım, çağdaş bir avukatlık yasasına ihtiyaç var. Gelin, bu yasayı
getirin, el birliğiyle çıkaralım dedik. Belli ki, bu mesleğin birçok
sorunları var. Kalite sorunu da bunlardan bir tanesidir.
Şimdi, bir bütünlük anlayışı içerisinde,
bu yasa tekrar Meclis gündemine gelebilir, sizlerle mutabakat içerisinde
bunları çıkarabiliriz. Ama, bir kısım mağduriyetlerin de -bu imtihan
sebebiyle- olduğu ortada. Bir kısım arkadaşlarımız burada bekliyor,
bir kısmı dışarıda bekliyor, gruplar hâlinde geldiler, gruplarımızı
ziyaret ettiler. Onun için, ortada bir sancının, bir sıkıntının olduğu
da muhakkak. Acaba imtihan koymuş olsak bunu çözmüş olabilir miyiz?
Bu noktada da herkes, açık yüreklilikle, tamam, bu iş bu sorunu çözüyor
deme imkânı yok. Bu mesleğin, gerçekten, burada dile getirilen getirilmeyen
birçok sorunları var. Ben de Barolar Birliğinden... Müteaddit defalar
ifade ettim, şimdi bizi dinleyenler de var. Bakın dördüncü senemiz
bitti, beşinci seneye girdik. Doğrusu, tamamı hukukçulardan oluşan
ve bu mesleğin sıkıntısını çekmiş insanlardan müteşekkil barolardan
da, dördüncü sene bitmiş olmasına, iktidarıyla muhalefetiyle,
bu mesleğe olabildiğince daha fazla imkân ve itibar kazandırmak adına,
mevcut durumundan daha ileri bir
noktaya götürmek adına, her türlü çabayı göstereceğimizi söyledik,
ama şu ana gelinceye kadar da bizim önümüze, Bakanlığa gelmiş bir
teklif yok. Sizlere geldi mi onu da bilmiyorum. Belki bu bir vesile
olur. Bunun arkasından, bu Meclis, görevini bitirmeden düzgün bir
avukatlık yasasını çıkarabiliriz. Bunu buradan ben taahhüt ediyorum
Hükûmet adına. Ama, bize de bir çalışmanın gelmiş olması lazım. Yani,
meslek kuruluşlarının esas birinci öncelikli görevi, kendilerinin
konumlarını daha teminatlı hâle getirecek, daha güçlü hâle getirecek,
daha çağdaş hâle getirecek -ki, çağdaşlık adına söylemediğimiz laf
yok- bir yasa tasarısı, dördüncü yıl bitmiş olmasına rağmen gelmedi.
O nedenle biz, avukatlarla ilgili, Bakanlık olarak hiçbir çalışma
yapmadık. Daha evvel çıkardığımız, sandık kurulması da dâhil, bütün
konular teklif olarak geldi. Teklif olarak gelince de -iki taraftan-
biz de bunlara olumlu baktık. Dolayısıyla, konu teklif olarak geldiği
için de, Bakanlık olarak resmen yazıp bir görüş alma durumu olmadı.
Ancak, bu teklif Bakanlığa gelince, Bakanlıkta, Barolar Birliği
adına da Sayın Avukat Özcan Çine, bizden
bazı genel müdür ve Bakanlık görevlilerinin katıldığı, zannediyorum
gayri resmî olarak da bazı milletvekillerimizin katıldığı bir toplantı
yapıldı. Orada da, ne burada dile getirilen şekliyle ne de teklif
şekliyle, daha farklı bir kısım şeyler düzenlenmiş. Mesela denilmiş
ki: “Eğitimde fırsat eşitliği sağlanamadığı için...” Yani, görüş
bildirmek yerine, o günkü toplantıda ortaya çıkan görüşü bildirmiştir:
“Eğitimde fırsat eşitliği sağlanamadığı için sınav şartının sosyal
mülahazalarla kaldırılması gerektiği…” Sadece sınav yapmakla
meslekte kalitenin sağlanamayacağı, sınav yapılacaksa stajdan
sonra yapılmasının gerektiği -o günkü toplantıda da böyle bir sonuç
çıkmış- sınavın yılda üç kez yapılması gerektiği, ki, bazı arkadaşlarımız
da eğer, bu, yılda bir defa yapılırsa mağduriyetlere sebebiyet verir
diyor. Demek ki, bakın, bu konuyla kimi iki defa yapalım, kimi üç defa
yapalım…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Altı defa
yapalım.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
- …önce yapalım, sonra yapalım; eşitliği sağlar, sağlamaz… Demek
ki, rivayet muhtelif. Neticede, ortaya gelmiş bir teklif var. Bu teklif
konusunda yüce Meclis bir karar verecek.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sizin görüşünüz
ne efendim?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Siz ne
düşünüyorsunuz?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
- Ama, şunu yapmamız lazım, bakınız: Parça parça yapmayalım. Buradan
hiç şüphesiz değerli baro mensuplarımız, baro başkanlarımız, Barolar
Birliğinin yöneticileriyle bir toplantıyı süratle yapalım.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sizin
görüşünüz ne?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
– Hayır… Hayır…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Bakan,
sizin görüşünüz ne? Adalet Bakanısınız Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
- Müsaade ederseniz, söylüyoruz yani. Gayet açık söylüyoruz. Bakın,
ben görüş olarak diyorum ki, bu düzenlemelerle ister kaldırın ister
koyun avukatlık mesleğinin hiçbir sorununu çözemiyorsunuz. Onun
için, düzgün, çağdaş bir Avukatlık Yasası var. Ben, bunu, göreve başlayışımın
hemen akabinde söyledim. Dört yıl geçti, bize bir avukatlık teklifi
en azından barolarımızdan gelmediğine göre, imtihanı koysanız
ne olacak koymasanız ne olacak? Bir şeyi çözmüyorsunuz, onu söylemeye
çalışıyorum. Bu da bir cevaptır.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) –
Gelmediğine göre cezayı kesin.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
– Hayır… Yani, biz burada bir anket çalışması yapmıyoruz.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bu konudaki
görüşünüz nedir efendim?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
– Yani, anket çalışması yapmıyoruz, evet mi hayır mı. Kusura bakmayın,
ne siz anket yapansınız ne de ben ankete cevap verme durumundayım.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Adalet Bakanısınız,
görüşünüzü öğrenelim efendim.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
– Neticede, sorduğunuz sorular karşısında ben kendi görüşümü gayet
net ve açık, yeni bir teklifle karşınıza…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Hiç net değil,
anlayamadık efendim.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
– Gayet açıktır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Biz anlamadık,
gerçekten anlamadık.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
– Orhan Bey, senin söylediğini…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Anlayamadık
efendim.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
- Şimdi, sizin anlayıp anlamamanıza göre değil…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Anlayamadık,
özür dileriz.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
- …ben kendi düşüncelerimi söylemeye çalışıyorum.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sorunun cevabı
bu değil.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
- Diğer konularla ilgili, süremiz doldu, yazılı cevap vereceğim.
Bazı konularda da tümüyle yanlış bilgiler var. Çünkü, Meclis tutanaklarına
da bakmamız lazım. Bunları inceleyip, diğer konulara da daha sonra
yazılı cevap vereceğim.
Teşekkür ederim.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – Dengir
Mir Fırat Konuşmuş efendim, siz konuşmamışsınız.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Tutanaklar
elimde, beyefendi. Gelişigüzel konuşmuyoruz yani.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – Dengir
Fırat Bey konuşmuş, Bakan konuşmamış.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri,
teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Karar yeter
sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağız.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, oyların
sayımında Divan üyeleri arasında anlaşma sağlanamadığından, oylamayı
elektronik cihazla yapacağım.
Oylama için üç dakika süre vereceğim.
Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin,
oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak
sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun
rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı bulunamadı.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.46
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.51
BAŞKAN: Başkan Vekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23’üncü Birleşimi’nin Beşinci Oturumu’nu
açıyorum.
1267 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
9.- Konya Milletvekili Ahmet Işık’ın; Avukatlık Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (2/887,
2/891) (S. Sayısı: 1267) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.
Hükûmet?.. Burada.
Teklifin maddelerine geçilmesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, teklifin
maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısını arayacağım.
Teklifin maddelerine geçilmesini
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Şimdi kılı kılına karar yeter sayısı
var. Teklifin maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, süremiz
dolmak üzere.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek
için, 28 Kasım 2006 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.