DÖNEM:
22 CİLT: 135 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
19’uncu Birleşim
15 Kasım 2006
Çarşamba
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun’un, Diyarbakır
ve çevre ilçelerinde meydana gelen sel felaketi sonrasında bölge
halkının durumuyla ilgili izlenimlerine, bu tür felaketlerin zararını
en aza indirmek için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek’in, yerel
bazda yayın yapan televizyon kanallarının karşılaştıkları sorunlara
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem’in, modern
arşivciliğin ilk adımı olan Hazinei Evrakın kuruluşunun 160’ıncı
yıldönümünde, arşivciliğin önemine ilişkin gündem dışı konuşması
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Oman Şûra Meclisi Başkanı Sheikh Abdullah bin
Ali Al Qatabi’nin davetlisi olarak Oman’a resmî ziyarette bulunacak
olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın beraberindeki
Parlamento heyetini oluşturmak üzere gruplarınca isimleri bildirilen
milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1156)
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1.- Edirne Milletvekili Necdet Budak ve 31 milletvekilinin,
balıkçılığın sorunlarının araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/391)
2.- Uşak Milletvekili Alim Tunç ve 19 milletvekilinin,
Gediz Nehrindeki kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılarak,
Gediz Havzası’nda sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/392)
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/381) esas numaralı Meclis araştırma önergesinin
ön görüşmesinin görüşme gününe ilişkin CHP Grubu önerisi
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika
Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
4.- İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç’ın;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu,
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun
Geçici 1 inci Maddesinin Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Teklifi
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/886)
(S.Sayısı:1256)
5.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun;
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu
(2/762) (S. Sayısı: 1252)
VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal’ın Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, konuşmasında, şahsıyla
ilgili doğru olmayan bazı ifadeler kullanması nedeniyle açıklaması
2.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Ankara Milletvekili
Salih Kapusuz’un, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Ankara Milletvekili Salih Kapusuz’un, Samsun
Milletvekili Haluk Koç’un, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut ÖZAKCAN’ın,
istisnai memurluklara yapılan atamalara ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı
(7/16184)
* Ek cevap
2.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE’nin, Mümtaz
Turhan Sosyal Bilimler Lisesi öğrencilerinin üniversite alan tercihlerine
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı
(7/17777)
3.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI’nın,
liselerle ilgili bazı uygulamalara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/17781)
4.- İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ’ın, tarım
ilacı kullanımına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi EKER’in cevabı (7/17794)
5.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, OKS’ye ve
ortaöğretim kurumlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK’in cevabı (7/17888)
6.- Zonguldak Milletvekili Harun AKIN’ın, Ereğli
İş Geliştirme Merkeziyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN’un cevabı (7/17909)
7.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Aksaray-Sarıyahşi
Askerlik Şubesinin kapatılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve
Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL’ün cevabı (7/18078)
8.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, Batman’da
artan intihar olaylarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun
cevabı (7/18098)
9.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU’nun,
THY’nin personel seçiminde uygulanan bir ankete ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/18181)
10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Dünya
Bankası kredili veya hibeli projelere ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/18183)
11.- Kars Milletvekili Selami YİĞİT’in, BELBİM eski
Genel Müdürünün düzenlediği bir basın toplantısına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/18229)
12.- Antalya Milletvekili Tuncay ERCENK’in, dolandırıcı
olduğu iddia edilen bir heyetle yaptığı görüşmeye ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/18602)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak altı oturum yaptı.
Van Milletvekili Cüneyit Karabıyık, Iğdır’ın düşman
işgalinden kurtarılışının yıldönümü münasebetiyle, ilin tarihçesine,
Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin (Börü), doğal
afetlerin yol açtığı can ve mal kayıplarının önlenmesi için önceden tedbir alınmasının
önemine,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel’in, zeytin ve
zeytinyağı üreticilerinin sorunlarına, planlı zeytin dikiminin üretim
kalitesine etkilerine ve zeytin zararlılarına karşı alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündem dışı konuşmasına Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun cevap
verdi.
İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya’nın, (2/871) esas numaralı
1136 Sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni
geri aldığına ilişkin önergesi okundu; Adalet Komisyonunda bulunan Teklif’in
geri verildiği bildirildi.
Muğla Milletvekili Hasan Özyer’in Dilekçe,
Yozgat Milletvekili Mehmet Erdemir’in Kamu İktisadi
Teşebbüsleri,
İzmir Milletvekili Serpil Yıldız’ın Avrupa Birliği Uyum,
Komisyonu üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin
önergeleri;
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 45 milletvekilinin,
ders ve yardımcı ders kitaplarının içeriğinde yapılan değişikliklerin
araştırılarak yapılması gereken düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması (10/390),
Anavatan Partisi Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri
Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu ve Malatya Milletvekili Süleyman
Sarıbaş’ın, sel felaketlerinin yol açtığı zararlar ve alınması gereken önlemler
konusunda genel görüşme (8/35),
Açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacakları ve ön görüşmelerinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Genel Kurulu ziyaret eden Makedonya Cumhurbaşkanı Branko
Srvenkovski ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoş geldiniz"
denildi.
Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler” kısmının 26’ncı sırasında yer alan (10/59) esas numaralı
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 14/11/2006 Salı
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisinin;
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Tabii
Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında (2/358),
Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan’ın, Uzman Jandarma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair (2/797),
Kanun Tekliflerinin İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin;
Yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedikleri;
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının 396’ncı sırasında yer alan 1256; 392’nci sırasında
yer alan 1252; 389’uncu sırasında yer alan 1249; 9’uncu sırasında yer alan
1228; 353’üncü sırasında yer alan 1209; 386’ncı sırasında yer alan 1244;
395’inci sırasında yer alan 1255; 6’ncı ve 7’nci sıralarında yer alan 1243 ve
1245 sıra sayılı Kanun Tasarı ve Tekliflerinin, bu kısmın 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10,
11, 12’nci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; Genel Kurulun 14/11/2006 Salı günkü birleşiminde sözlü sorular
ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; 15/11/2006 Çarşamba günkü birleşiminde ise sözlü soruların
görüşülmemesine; çalışma sürelerinin de 14/11/2006 Salı günkü birleşimde saat
23.00’e kadar, 15/11/2006 Çarşamba günkü birleşiminde saat 14.00’ten 23.00’e
kadar olmasına, 16.11.2006 Perşembe günkü birleşiminde ise saat 14.00’ten
21.00’e kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisinin,
yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;
Açıklandı.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri,
daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2’nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil
ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi
Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/1115) (S. Sayısı:
1147),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4’üncü sırasına alınan, İstanbul Milletvekili Tayyar
Altıkulaç’ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu,
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Geçici 1 inci
Maddesinin Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Teklifi’nin (2/886) (S. Sayısı:
1256) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul
edildi; 1’inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
Samsun
Milletvekili Haluk Koç, İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç hakkında
söylediği bazı ifadelerin yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle bir açıklamada
bulundu.
15
Kasım 2006 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te
toplanmak üzere, birleşime 23.00’te son verildi.
Sadık YAKUT |
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Ahmet Gökhan
SARIÇAM |
Yaşar TÜZÜN |
|
Kırklareli |
Bilecik |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
Türkân
MİÇOOĞULLARI |
|
|
İzmir |
|
|
Kâtip
Üye |
|
|
No.:
29
II. - GELEN
KÂĞITLAR
15 Kasım 2006
Çarşamba
Meclis Araştırması
Önergeleri
1.-
Edirne Milletvekili Necdet BUDAK ve 31 Milletvekilinin, balıkçılığın
sorunlarının araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/391)
2.-
Uşak Milletvekili Alim TUNÇ ve 19 Milletvekilinin, Gediz Nehrindeki kirliliğin
ve çevreye etkilerinin araştırılarak, Gediz Havzasında sürdürülebilir
kalkınmanın sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/392)
15 Kasım 2006 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet
Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşimi’ni
açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, beş dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.09
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 19’uncu Birleşimi’nin İkinci Oturumunu açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN – Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi, yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Diyarbakır ili ve çevresindeki
illerde meydana gelen sel felaketinde yaşananlar ile ilgili söz
isteyen Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun’a aittir.
Buyurun Sayın Torun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun’un, Diyarbakır ve çevre ilçelerinde
meydana gelen sel felaketi sonrasında bölge halkının durumuyla ilgili
izlenimlerine, bu tür felaketlerin zararını en aza indirmek için alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir süre önce Diyarbakır ve bölgemizin diğer illeri
Batman, Şanlıurfa, Hakkâri ve Şırnak’ta meydana gelen sel felaketiyle
ilgili olarak yaşananlar konusunda duygu, düşünce ve görüşlerimi
açıklamak üzere gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi
ve saygılarımla selamlıyorum.
Dünya kurulduğundan beri tabii afetler dünyanın
her yerinde olmuş, oluyor ve olmaya devam edecektir. İnsanoğlunun
bunu önlemeye gücü yetmiyor. Bu afetlerde tarihin her döneminde
insan büyük kayıplar vermiş ve vermeye devam ediyor. Nuh Tufanı gibi
bütün bir dünyayı saran felaket esnasında Hazreti Nuh Aleyhisselam
ve onun sözlerine uyanlar akıllarını kullanarak hayatlarını kurtardılar,
geriye kalanlar azgın sular içerisinde boğulup gittiler. Biz insanlar
olarak aklımızı kullandığımız zamanlarda da kimi doğa olaylarına
karşı kayıplar verebiliriz. Her türlü tedbiri aldıktan sonra takdire
karşı yapabileceğimiz bir şey yoktur. İşte bu esnada karşı karşıya
kalacağımız kayıplar bizi vicdanen baskı altında bırakmaz. Ancak,
aklımızı kullanmadığımızda önümüze çıkan problemler, bir de hayatların
kaybıyla neticelenmiş ise acılar, Diyarbakır’da, Batman’da, Şırnak’ta,
Şanlıurfa’da, Hakkâri’de olduğu gibi çok büyük oluyor.
Sevgili arkadaşlar, iki hafta önce meydana gelen
sel felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın yakınlarına
başsağlığı dilemek, geride kalanların ise yaşadıklarını görmek
için, Batman ve Diyarbakır illerini, Genel Başkan Yardımcımız Nükhet
Hotar Hanımefendi, Sağlık Bakanımız Recep Akdağ ve bir grup milletvekilimizle
bölgeyi ziyaret ettik.
Bu illerde gördüğümüz manzaralar, hepimizi,
gerçekten, dehşete düşürdü. Batman, bu işten en çok zarar gören illerimizin
başında geliyor. Batman İluh Deresi etrafında yapılmış mahallelerde
meydana gelen sel baskını, bu bölgeyi elli yıl geriye götürmüş. Bizim
gördüğümüz manzara bu. Akıl kullanılmadığı, basiret bağlandığı
için İluh Deresi etrafında yerleşim birimlerinin oluşturulmasına
imkân verilmesi, zararın büyüklüğünün ana sebebi olmuştur. İluh Deresi,
AK Parti İktidarı zamanında, yapım ve onarım işi belediyeye ait olmasına
rağmen, DSİ tarafından, milyarlarca lira harcanarak 5 kilometrelik
bir alan tamamen usulüne uygun betonarme kanal sistemiyle onarılmış,
fakat son elli yılda görülmemiş olan aşırı yağışların sebebiyet
verdiği sel felaketinin önüne geçilememiştir.
Batman ilimizin yeni yerleşim alanında en küçük
bir hasar yok iken, İluh Deresi çevresindeki vatandaşlarımızın büyük
felaketle karşı karşıya kalmaları, belediyelerin imar izni verme
konusundaki yetkilerinin yeniden gözden geçirilmesini zorunlu
kılmaktadır.
Biz, Sayın Sağlık Bakanımız, Genel Başkan Yardımcımız
ve milletvekillerimizle, İluh Deresi etrafında yapılmış olan evlerde
ikamet eden vatandaşlarımızı Batman Valimizle birlikte ziyaret
etmiş, sorunlarını dinlemiş bulunmaktayız. Vatandaşlar, Valilik
uygulamalarından, Hükûmetin bu konudaki çalışmalarından, bölge
milletvekilleriyle birlikte diğer bölgeler milletvekillerimizin
ziyaretlerinden ziyadesiyle memnun olduklarını söylemişlerdir.
Sel felaketi sonrasında, Batman ilimizde hiç kimsenin
aç ve açıkta bırakılmamasına gayret gösterilmiş, resmî kurumların
sosyal faaliyet birimleri bu kişilere açılmış ve isteyen herkese
günde üç öğün yemek verilmesine başlanmıştır. Valilikte oluşturulan
hasar tespit komisyonları, çalışmalarını hızla sürdürüyorlar.
Hükûmetimiz, elbette elinden geleni yaparak bu maddi kayıpları gidermeye
çalışacaktır. Bunda kuşku yok. Ancak, benim üzerinde durmak istediğim
konu, Batman ilimizin İluh Deresi çevresindeki yapılaşmanın her
zaman bu tür felaketlerle karşı karşıya olduğudur. Çünkü, bu boyutta
gelecek bir sel felaketini, alacağımız yapay tedbirlerle önleyemeyiz.
O mahallenin bir başka yere taşınmasından başka çare yok gibi gözüküyor.
Kalıcı tedbirler için TOKİ’nin harekete geçmiş olduğunu öğrenmiş
bulunmaktayım.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; aynı durum, aynı
manzara Diyarbakır ilimizin Çınar ilçesi bakımından da geçerlidir.
Çınar ilçemizin ismini “Cumhuriyet” koyduğumuz mahallesi,
cumhur ile, cumhuriyet ile ilgisi olmayan basiretsiz kişilerin
verdiği imar izni sayesinde sele teslim olmuştur. Bu mahalle tamamen
dere yatağındadır. Yağış sonrasında kara yolları rögarları sele
kapılan traktör, kamyon gibi büyük araçlar sebebiyle tamamen tıkanmış
ve Cumhuriyet Mahallesi göl haline gelmiştir. Diyarbakır Valiliğimiz
ve askerî birimlerimizin anında müdahalesi sonucunda, yüzlerce
vatandaşımız botlarla evlerinin damından alınarak hayatlarının
kurtulması sağlanmıştır. Şimdi onlar için kurulmuş olan çadırlarda
hizmet veriliyor, sıcak yemek dağıtılıyor; ancak, bu mahallede
oturan yüzlerce ailenin evi kullanılamaz durumdadır, ev eşyalarının
tamamı sel sularına ve çamur yığınlarına maruz kalmış, kullanılamaz
hale gelmiştir.
Sevgili arkadaşlar, biz, şehir medeniyetini ıskalayan
bir milletiz. Şehirlerimizi aklın, bilginin, sevginin, saygının,
insan onurunun hâkim olduğu yaşanılır mekânlar haline, maalesef, getiremedik.
Elimize geçirdiğimiz en küçük bir toprak parçasını hoyratça, bağnazlığın
dik âlâsının hâkim olduğu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Torun, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
CAVİT TORUN (Devamla) – …esfel düşüncelerle kullandık.
Allah’ın yaratmış olduğu geniş arazilerde yayılıp rahat bir hayat
süreceğimize, nehir kıyılarımızı, deniz kenarlarını, dere yataklarını
yerleşim alanı haline getirdik, göğü delmek istercesine yüksek binalar
yaptık, köylerdeki çöl yaşantımızı şehirlerimize taşıdık, bırakın
binalara, insanlara bile nefes alacak mekânlar bırakmadık. Şimdi,
çocuklarımız bu beton yığınlarından dışarı adım attıklarında karşı
karşıya kaldıkları mekân, yeşillikler içerisinde, kuşların cıvıl
cıvıl ötüştüğü bir bahçe alanı değil, ana caddelerdir ve bu caddelerden
geçtiklerinde her an için ölüm saçan envai cinsten arabalardır.
Şair şöyle söylüyor:
“Dağlarının, dağlarının ardı
Nasıl anlatsam...
Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz.
Çırılçıplak,
Vay kurban...
‘Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda.’
Yiğitlik,
sen cehennem de olsan
Fedayı
Cennet
yapabilmek için seni,
Namuslu ve yoksul halka.
Bu'dur
ol hikâyet,
Ol
kara sevda.”
Bina yapmak, hele bu binaları daha çok
para kazanmak amacıyla azgın, hoyrat yapılar haline dönüştürmek
ve üstelik bunları dere yataklarına, deniz kenarlarına yapmak medeniyet
değildir.
Sevgili arkadaşlar, biz, şehir medeniyetini
gerçekten ıskaladık.
Neslimiz heba olup gitti. Sevgisiz,
saygısız, azman taş ve beton yığınlarıyla karşı karşıya kaldık.
Kimi insanlar yaşadığında dünyayı kendisinin malı
zanneder ve aşkın müteâl duygu ve düşüncelerden yoksun bir tarzda,
hoyratça kullanır. Santimetre kare hesabı gözetilerek
yapılan binalar soluğumuzu kesmiş bulunuyor.
Asaletten yoksun bu durumun önüne geçmek
için, acaba, idama giderken son sözü sorulan sevgili Karadenizli
vatandaşımızın dediği gibi, aha bu bana ders olsun, mu demeliyiz? Hiç olmazsa bundan sonrasını
kurtarmanın çarelerini aramamız gerekmiyor mu? Şehir imar planlarını belediyelerden alıp, bağımsız kuruluşlar
haline mi getirmeliyiz? Köy imar kanunu mu çıkarmalıyız?
Bunları yeniden ve enikonu önümüze koyup
düşünmek zorundayız.
Çok kısa süre önce çıkardığımız İskan Kanunu’nu bu
bakımdan çok önemsiyorum ve geliştirilmesini istiyorum. Yoksa, çocuklarımızın, torunlarımızın karşı karşıya
kalacakları daha büyük felaketleri kapımızın önünde görmekten
kendimizi alamayız.
Önümüz kış. Mevsim giderek kendisine has yüzünü
gösterecektir. Yağmur, kar, soğuk, sel felaketine
maruz kalan insanlarımızı daha büyük boyutta etkileyecektir.
Sivil toplum kuruluşlarımızın, dernek
ve vakıfların, özellikle görsel basınımızın değerli temsilcileri
ile ana muhalefet partimizin değerli yöneticilerinin bölgeye
gösterdikleri duyarlılığa teşekkür ediyorum. Bu aziz millet Bosna’ya,
Sudan’a, Darfur’a, Endonezya’ya, Açe’ye koşuyor da, Diyarbakır’a, Batman’a,
Şırnak’a, Şanlıurfa’ya, Hakkâri’ye, Şemdinli’ye mi koşmayacak? Bu mümkün mü? Gayretleri sebebiyle
tüm milletimizi gönülden kutluyorum.
İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanının organize ettiği yardım kampanyasıyla
4 trilyon nakit para toplandı. Yarın bu parayla bölgeye gideceğiz. Ayni yardımlarla
bu miktar 30 trilyonu bulacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Torun, lütfen…
CAVİT TORUN (Devamla) – Tamamlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
CAVİT TORUN (Devamla) – Kongrede kendisiyle görüştüğüm
Bağcılar Belediye Başkanı okul arkadaşım Feyzullah Kıyıklık
Bey’e, yapmayı vaat ettiği büyük yardım sebebiyle buradan teşekkür
ediyorum. Keza, yardımları sebebiyle Büyükçekmece Kıraç Belediye
Başkanı Hamit Öncü’ye teşekkür ediyorum. Bu bağlamda, ayrıca, ülkemiz
içerisinde tüm sivil kuruluşları -İstanbul zaten yapıyor- Ankara,
İzmir, Bursa, Adana gibi büyük belediyelerimizi, kamu ve özel kurum
ve kuruluşları, iş adamlarını ve yüce Meclisimizin siz değerli
milletvekillerini her türlü yardım bakımından hizmete davet ediyorum.
Bir daha böyle felaketleri Rabbim kimseye yaşatmasın,
bu türden belalara maruz kalmamak için de her şeyden önce aklımızı
başımıza almamızı sağlasın diyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Torun.
Gündem dışı ikinci söz, yerel televizyonların sorunlarıyla
ilgili söz isteyen, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek’e aittir.
Buyurun Sayın Şimşek.
2.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek’in, yerel bazda yayın yapan
televizyon kanallarının karşılaştıkları sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yerel televizyonların
sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Medya organları, ister ulusal ister bölgesel ister
yerel çapta yayın yapsın, demokrasinin akciğeri olarak tanımlanmaktadır.
Haber alma, yayma özgürlüğünün etkili aracı olan medya, özgürlükler
rejimi olarak nitelendirilen çağdaş demokrasilerde yasama, yürütme
ve yargı erklerinden sonra dördüncü kuvvet olarak bilinmekte. Yerel
televizyonlar ise yerel bazda yayın yapan, yerel sorunları gündeme
taşıyan kuruluşlardır. Basının görevi, basın ahlakının ve ilkelerinin
gereği olarak halkın doğru ve tarafsız bilgilendirilmesidir. Yerel televizyonlarımız,
bu bilinçle, yayın yaptıkları alanlarda, illerde yayınlarını sürdürmektedirler.
Ülkemizde, 21 ulusal, 200 civarında yerel televizyon
kanalı bulunmaktadır. Bizlerin seçimden seçime hatırladığımız,
seçim bölgelerinde propaganda için yararlandığımız yerel ve bölgesel
televizyonlarımız birçok sorunla boğuşmaktadır. RTÜK payları, bu
sorunların en önemlilerinden biridir. Bildiğimiz gibi, ulusal ve
yerel televizyonların reklam gelirlerinin yüzde 10,5’i Üst Kurul
payı, yüzde 5’i eğitime katkı payı, yüzde 0,5’i ise deprem vergisidir.
Yerel televizyonlarımız bu ağır yük altında ezilmektedir. 1994 yılında
belirlenen 10,5; yeni oluşturulan RTÜK finansmanının sağlanması
için gerekli idi. Ama, şu anda, RTÜK, Hazineye milyonlarca YTL para
aktaran bir üst kuruldur. O nedenle, bu payın düşürülmesi gerekmektedir.
Son günlerde, RTÜK ve meslek temsilcilerinin yapmış
olduğu görüşmelerde, bu payın, bu oranın yüzde 2’ye inmesi gerektiğini
kararlaştırmışlardır. Yerel televizyonlarımız, zaten SSK, vergi
primi gibi ödemeleri devlete yapmaktadır. Zaman zaman illere gittiğimizde
o ilin televizyonunun tam ekranında RTÜK bedelini ödeyemediği
için kapatıldığı, şeklinde yazılarla karşılaşmaktayız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yerel televizyonların
diğer önemli bir sorunu ise, frekans tahsislerinin yapılmamış olması
ve frekans bedelleridir. Bu Hükûmet döneminde yapılan bir düzenlemeyle,
yerel televizyonlardan frekans bedelleri alınmaya başlanmıştır.
Yerel televizyonlar, para kazanmak bir yana, yayın yaşamlarını
çok büyük zorluklarla ve büyük maddi krizlerle sürdürmektedir. Zor
şartlar altında yayın yapmakta olan televizyon kanallarına bir de,
bu İktidar döneminde, “frekans bedeli” adı altında yeni bir yük getirilmiştir.
RTÜK tarafından yayımlanan bir yönetmelikte, frekans bedellerini
ödemeyen televizyon kanallarına tahsisli frekansların başka taliplilere
verileceği belirtilmektedir. Televizyon dünyasında tekelleşmenin
önü açılmaktadır. Bu, çok tehlikeli bir gidiştir. Frekans sisteminin
oturmaması, yerel televizyonların yatırım yapmasını da engellemekte.
2001 yılında RTÜK Kanunu ile Meclisin gündemine
gelen bir tasarıda söz alan ve şimdi de aramızda bulunan bazı AKP’li
milletvekili arkadaşlarım, o tasarının tekelleşmeye yol açtığını,
özellikle yerel televizyonlar için para cezalarının çok yüksek olduğunu
ve bundan dolayı karşı çıktıkları, tutanaklarda yazılı. Bu arkadaşımız,
AKP Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya. 2001 yılında Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yaptığı bir konuşmada, “Bir
kere, yerel ve bölgesel yayın yapan radyo ve televizyonların yetkilileriyle,
sorumlularıyla, onların karşılaştıkları sorunlarla alakalı en
ufak bir mütalaa ve görüş talep etmeye ihtiyaç duydu mu sevgili
Hükûmetimiz?” demiştir, yani 57’nci Hükûmeti kastederek. Şimdi kendisine
ve sizlere sormak istiyorum: Dört yıldır iktidardasınız ve siz yine
milletvekilisiniz, sizin sevgili Hükûmetiniz dört yıldır yerel televizyonların
sorunlarıyla ilgili hangi yerel televizyon temsilcisini çağırıp
sorunlarını dinledi? Bu sorunlarla ilgili hangi önlemleri aldınız?
Sayın Başbakan, 21/10/2003 tarihinde Ankara Dedeman
Otelinde “Yerel Televizyonlar Birliği Yerel Medya Semineri”ndeki
yaptığı konuşmasına şöyle başlıyor: “Konuşmamın hemen başında altını
çizerek özellikle ve samimiyetle belirtmek isterim ki, Hükûmet olarak
medya politikamızın birinci maddesinde yerel medyanın sorunları
yatmaktadır.” Sayın Başbakan, aynı konuşmada, “Hiç abartmadan ve bütün
samimiyetimle söyleyeyim ki, bu konuya yıllarını vermiş uzman arkadaşlarımız
yerel medyanın güçlenmesi için gerekli çözümler ve çareler üzerinde
çalışmaktadır.” demiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şimşek, lütfen, toparlar mısınız.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Toparlıyorum.
“Televizyon yasaları, yerel medyanın güçlenmesi
sağlanacak bir dizi tedbirler içermektedir. Elektrik ve telefon ücretlerinde
indirim, RTÜK’e ödenen reklam paylarının aşağıya çekilmesi, teknoloji
alımlarındaki vergi muafiyeti gibi tedbirler, yerel medyanın güçlenmesi
için alacağımız diğer tedbirlerin yanında önemsiz kalmaktadır. Biz
buna çok önem veriyoruz.” demiştir Sayın Başbakan ve şöyle devam ediyor:
“Yerel medyanın güçlenmesiyle birlikte bugün Anadolu’dan İstanbul’a
yönelen gazeteci göçü tersine dönecek, Anadolu’da gazetecilik
yapmak cazip hale gelecektir.”
Sayın Başbakanın uzmanları sanıyorum ki hâlâ çalışıyor.
Yerel televizyonların sorunlarıyla ilgili hâlâ bir somut adım maalesef
yok, çözüm de yok, çare de yok. RTÜK payları aynı, elektrik payları, telefon
ücretleri aynı, teknoloji yatırımlarındaki vergi muafiyeti aynı.
Sayın Başbakanın iddia ettiği bir gerçek var, o da, basın çalışanlarının
İstanbul’dan Anadolu’ya göçü tersine döndü mü bilinmez ama, Kanal 7
ekibinin bürokrasiye, bakanlıklara transfer edildiği doğrudur.
Biraz önce ifade ettiğim gibi, yerel televizyonların
sorunları çok. Bu sorunların aşılması için, RTÜK paylarının düşürülmesi,
frekans tahsislerinin bir an önce yapılması, yerel televizyonların
reklam gelirlerini artırmak için kamunun verdiği reklamları yerel
televizyonlara da vermesi, teknoloji yatırımlarında yerel televizyonların
desteklenmesi, düşük faizli, uzun vadeli kredilerin verilmesi,
telefon, elektrik ücretlerinde indirim yapılması gerekmektedir.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ülkemizde büyük bir özveriyle
yayın yapmakta olan yerel televizyon kanallarımızın sorunlarını
biliyoruz, zamanı geldiğinde de gereğini yapacağız.
Sayın Başbakanın yerel televizyonlarla ilgili
söylediği sözler ortada değerli arkadaşlarım. Ben, Sayın Başbakanı
sözlerinin arkasında durmaya davet ediyorum, ama, maalesef, birçok
sözün arkasında bugüne kadar durulmadığını da hep biliyoruz.
“İşsizliği çözeceğiz, yoksulluğu yeneceğiz.”
dediniz, işsizlik, yoksulluk bu dönemde arttı. “Yolsuzluğa dur diyeceğiz.”
dediniz, yolsuzluk, usulsüzlük daha artarak devam etti. Yolsuzlukla
ilgili daha önce Hükûmetiniz döneminde yolsuzluk olmadığını söylüyorsunuz,
şimdi sistematik yolsuzluktan bahsediyorsunuz. Demek ki, sistematik
olmayan yolsuzluk olduğunu kendiniz de kabul ediyorsunuz.
Çiftçinin, üreticinin yüzü gülmedi verilen sözlerde.
Çay, fındık, buğday, çeltik, kayısı, pamuk, narenciye üreticisinin
sorunları katlanarak arttı.
“Dokunulmazlıklar kaldırılacak.” dedi, kaldırılmadı
ve arkadaşlar, bu anlayışla da Sayın Başbakan Çankaya’ya çıkmak istiyor.
“Üç yıl sonra cebiniz parayla dolacak.” dendi, ama cepler delindi,
cepken de delindi. Yerel televizyonlara verdiğimiz sözler de bu vesileyle
herhâlde unutulmuş oldu.
Değerli arkadaşlarım, bir kanun teklifi vereceğiz.
Bir kez daha yerel televizyonlarla ilgili samimiyetinizi ve Başbakanın
ve buradaki milletvekili arkadaşlarının samimiyetini ölçmek
adına, umut ederim ki, 37’nci maddeden kanun teklifi buraya geldiğinde,
hem Genel Başkanınız hem Başbakanınız hem de 57’nci Hükûmet döneminde
milletvekilliği yapan arkadaşlar sözlerinin arkasında dururlar.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.
Gündem dışı üçüncü söz, arşivin önemiyle ilgili
söz isteyen İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem’e aittir.
Buyurun Sayın Erdem. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem’in, modern arşivciliğin ilk adımı
olan Hazinei Evrakın kuruluşunun 160’ıncı yıldönümünde, arşivciliğin önemine
ilişkin gündem dışı konuşması
EKREM ERDEM (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye’de modern arşivciliğin ilk adımı kabul
edilen Hazinei Evrakın kuruluşunun 160’ıncı yıl dönümü nedeniyle
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Arşivler, bir ülkenin tapu senedi, bir milletin
kimliği, hatıratı, maddi ve manevi değerleriyle onu geçmişinden
bugüne ve bugününden yarınlarına bağlayan temel dayanağıdır;
ait olduğu devrin örf ve âdetlerini, sosyal yapısını, meselelerini
ve bunlar arasındaki münasebetleri ortaya koyarlar.
Tanım olarak arşiv, bir devletin, milletin, şehrin
veya kişinin geçmişine ait belgeler topluluğudur. Bundan dolayı
bir devlet ve milletin mutlaka koruması gereken kültürel değerlerin
başında millî arşivleri gelir. Millet olabilme ve millet kalabilmede
bu kültür varlıklarının büyük yeri ve rolü vardır. Bir devletin ve
milletin tarihi, kültürü ve milleti millet yapan değerleri arşivlerinde
gizlidir. Türkiye arşiv belgesi bakımından çok büyük bir zenginliğe
sahiptir.
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü bünyesinde
yer alan Osmanlı Arşivi, ihtiva ettiği belgelerin gerek sayısı gerekse
bilimsel ve kültürel değeriyle dünya arşivleri arasında oldukça
itibarlı ve önemli bir yere sahiptir. Osmanlı Arşivinde 100 milyona
yakın belge ve 365 bin kadar defter bulunmaktadır.
Arşivlerimizin en önemli özelliği, Türkiye’nin
olduğu kadar, bugün müstakil devlet kurmuş Orta ve Yakın Doğu, Balkan,
Akdeniz, Kuzey Afrika ve Ön Asya ülkelerinin kültürel, iktisadi
ve siyasi tarihlerinin gün ışığına çıkarılmasında, milletlerarası
hakların ispatında ve korunmasında müstesna bir değere ve öneme
sahip olmasıdır.
Günümüzde bu ülkelere mensup araştırıcılar,
kendi millî arşivlerini kurmak, toplum ilimleri açısından var oluşlarıyla
ilgili meseleleri incelemek, tespit ve değerlendirme yapmak için
Osmanlı Arşivlerinde araştırmalar yapmak mecburiyetini duymaktadırlar.
“Osmanlı Arşivi olmadan bu devletlerin tarihi
yazılamaz.” diyen dünyaca ünlü tarihçimiz Profesör Doktor Halil
İnalcık, 1985’te, devrin Başbakanı merhum Turgut Özal’a, “Bana Osmanlı
Arşivini verin, size bir kültür imparatorluğu kurayım.” diyerek,
Osmanlı arşivlerinin önemini çok veciz bir şekilde ortaya koymuştur.
Osmanlı arşiv belgeleri, çeşitli milletlerarası
ve şahıs hukuku davalarında da hukuki geçerliliğe sahiptir. Nitekim
bu yıl içerisinde Yunanistan’da, kilise ile Yunanistan devleti arasında
ihtilaf konusu olan bir araziyle ilgili davayı, kilise, mahkemeye
sunduğu bir Osmanlı belgesi sayesinde kazanmıştır.
Son yıllarda gündemden bir türlü düşmeyen sözde
Ermeni soykırımı iddialarını çürütecek, Kıbrıs ve benzeri millî
davalarımızı güçlü kılacak deliller de, Osmanlı arşiv belgeleridir.
Cumhuriyet arşivi ise, Millî Mücadele’yi, Türkiye
Büyük Millet Meclisi hükûmetleri ile bunların çalışmalarını, Türkiye
Cumhuriyeti’nin doğuşu ve cumhuriyetin ilanının yeniden yapılanması
ve ortaya koyduğu yenilikleri, geçirdiği çeşitli safhaları ve
elde edilen neticeleri gösteren çok önemli başka bir zenginliğimizdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Osmanlı
Devleti’nde arşiv fikri çok eskilere kadar uzanmaktadır. Arşivin
bir milletin tarih ve kültür hazinesi idrakinde olan ecdadımız,
kurduğu arşiv teşkilatına “Hazinei Evrak” adını vermiştir.
Hazinei Evrakın 160’ıncı yıl dönümü nedeniyle,
dün, Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç tarafından Meclisimiz şeref
salonunda Osmanlı arşiv vesikalarının yer aldığı “Gök Kubbe Altında
Birlikte Yaşamak” isimli bir sergi açılmıştır.
Bilindiği gibi, Osmanlı Devleti, yaklaşık altı
yüz yıllık bir dönemde, Orta Avrupa’dan Orta Afrika’ya, Kafkaslardan
Arabistan’a kadar uzanan geniş bir coğrafyaya hükmetmiştir. Bu, o kadar
kolay olmamıştır. Söz konusu zorluk, sadece coğrafyanın genişliği
değil, üzerinde yaşayan farklı din, dil, millet, mezhep ve kültüre sahip
insanları yönetebilmektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
EKREM ERDEM (Devamla) – Osmanlı Devleti, böylesine
farklı ve renkli bir toplumu, adil bir yönetim anlayışıyla, barış
içinde, bir arada yönetme becerisini göstermiştir. Hâl böyle olunca,
çok farklı özelliklere sahip insanlar, kendi din, dil ve kültürlerini
serbestçe yaşayabilmişlerdir. Bunun adı, günümüz diliyle, birlikte
yaşamaktır. Birlikte yaşamak demek, çok kültürlülük içerisinde insanların
birbirine hoşgörü gösterebilmesidir. Bugün dünyanın temel
sorunu budur ve Osmanlı Devleti bu konuda zengin bir tecrübe sahibidir.
Sergi bu tecrübeyi, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğüne
bağlı Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığında bulunan belgeler ışığında
ortaya koymaktadır. Söz konusu belgelerin bir kısmı, Osmanlı Devleti’nin
kendisine sığınan Avrupalı mültecilere yönelik himayeci tavrıyla
yönettiği çeşitli insan topluluğuna karşı hoşgörülü yaklaşımını
sergilerken, diğer bir kısmı ise, Osmanlı Devleti’nin Avrupalı devletler
ve çeşitli topluluklar arasındaki dostluk ilişkilerini göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada
sözlerime son verirken, sergiye ilgi göstereceğinize inanıyor,
savaşın olmadığı, masum insanların öldürülmediği, barışın hâkim
olduğu, herkesin birbirine saygı duyduğu, hoşgörünün egemen olduğu
gök kubbe altında birlikte yaşamak dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.
Gündeme geçiyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Oman Şûra Meclisi Başkanı Sheikh Abdullah bin Ali Al Qatabi’nin
davetlisi olarak Oman’a resmî ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın beraberindeki Parlamento heyetini oluşturmak
üzere gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1156)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent
Arınç’ın, Oman Şura Meclisi Başkanı Sheikh Abdullah bin Ali Al Qatabi’nin
davetine icabetle, beraberindeki Parlamento heyetiyle, Oman’a
resmi ziyarette bulunması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 6.
Maddesi uyarınca, Genel Kurul’un 7 Kasım 2006 tarihindeki 15. Birleşiminde
kabul edilmiştir.
Anılan Kanun’un 2. Maddesi uyarınca, Heyetimizi
oluşturmak üzere Siyasi Parti Gruplarınca bildirilen üyelerimizin
isimleri Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
ADI SOYADI SEÇİM İLİ
Hüseyin Bayındır Kırşehir
Ayhan Sefer Üstün Sakarya
Halil Kaya Van
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1.- Edirne Milletvekili Necdet Budak ve 31 milletvekilinin, balıkçılığın
sorunlarının araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/391)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemiz bir deniz
ülkesidir. Ülkemiz 8.333 km kıyı şeridine sahip, 177.714 km akarsu,
irili ufaklı 200 doğal göl, 243 adet baraj gölü, 750 adet sulama göleti
olmak üzere 1193 adet su kaynağı ve 8 bin balık türü ile su ürünleri yetiştiriciliği
için son derece uygun koşullara sahip olmasına rağmen dünya su ürünleri
üretimi yapan ülkeler sıralamasında gerilerde kalmaktadır. 26
milyon hektar alanda su ürünleri üretim alanına sahip olan ülkemizde
avcılık ve yetiştiricilik dahil toplam balık üretimimiz 650 bin
ton/yıldır.
Dünyada Japonya ve Amerika başta olmak üzere İngiltere,
İsveç, Norveç, Danimarka, Almanya ve İtalya balıkçılığa çok önem
vermekte, kurdukları modern filolarla bol miktarda balık avlamakta
ve ekonomilerine önemli girdiler sağlamaktadırlar. Ülkemizde
ise amatör ve kıyı balıkçılığı yapılmaktadır. Sadece kıyı balıkçılığının
yapılıp açık deniz balıkçılığının yapılmaması ülkemizin açık denizlere
uzak olmasından kaynaklanmaktadır.
Su ürünleri üretim alanları neredeyse tarım alanlarına
yakın olmasına karşın su ürünleri sektörünün GSYİH’dan aldığı pay
binde 43 olurken tarım sektöründen aldığı pay yüzde 2,34’tür. Bu dengesizliğin
gerisinde, ülkemizin ulusal bir balıkçılık politikası ve planlamasından
yoksun olması sonucu bilinçsiz avcılık, kirlenme ve geçmiş hükümetlerin
ekolojik değişimi algılamakta gecikmesi gibi sebepler yatmaktadır.
Türkiye’nin Avrupa Birliği müzakere sürecinde
AB balıkçılık mevzuatına uyum konusundaki yükümlülükleri 2003 yılında
açıklanan Katılım Ortaklığı Belgesi ile ortaya konmuştur. Bu bağlamda,
kısa vadede balıkçılık yönetimi, kontrol, pazarlama ve yapısal
uyuma ilişkin Türkiye mevzuatının, AB mevzuatına uyumlaştırılması
öncelik olarak ele alınmıştır. Orta vadede ise balıkçılık yönetiminin
kurumsal kapasitesinin yeniden organize edilmesi ve güçlendirilmesi;
balıkçılık yönetimi, kontrol, pazarlama ve yapısal uyum çalışmalarının
AB mevzuatına uyumlaştırılması; AB mevzuatı ile uyumlu bir bilgisayarlı
balıkçı tekne kayıt sistemi hedeflenmiştir.
Söz konusu proje kapsamında, yasal ve yapısal politikalar,
koruma, kontrol ve kaynak yönetimi, pazar organizasyonu ve su ürünleri
bilgi sistemi konularında gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
Bu projenin işlerlik kazanması açısından Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız
bünyesinde Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’nün veya benzeri müstakil
bir yapının kurulması ve bu sayede ülkemizdeki balıkçılığın daha
kurumsal bir kimliğe kavuşması sağlanacaktır.
Öte yandan balık yetiştiriciliği diğer hayvan
türleri yetiştiriciliğinde elde edilen ürün açısından mukayese
edildiğinde oldukça karlı bir işletme şeklidir. Örneğin 7 kg yemden
1 kg sığır eti, 2 kg yemden 1 kg tavuk eti elde edilebildiği halde 1,7
kg yemden 1 kg balık eti elde edilebildiği düşünüldüğünde ve de yetiştirme
alanı açısından beher metrekarede barındırılabilecek hayvan sayısı
göz önünde tutulduğunda işletme kârlılığı da ortaya çıkacaktır.
Buna karşın ülkemizde ucuz olmasına rağmen kişi başına balık tüketimi
7-8 kg iken Japonya’da yaklaşık 50 kg’dır. AB ülkelerinde tüketim 30
kg/yıldır. Diğer taraftan hayvansal ürün anlamında Avrupa Birliğine
ihracat yapabildiğimiz tek üründür ve bu toplam kültür balıkçılı
ile elde edilen üretimin % 35’ini oluşturmaktadır.
İnsan için ihtiva ettiği proteinler, endüstriye
hammadde sağlaması ayrıca ticarette önemli bir sektör olmasından
dolayı su ürünleri sektörü dünyada önemini her geçen gün artırmakta
ve stoklardan en iyi faydalanmanın sağlanması için çalışmaları da
beraberinde getirmektedir. Dünya ülkelerinde yaşanan bu gelişmeler
göz önünde bulundurulduğunda, ülkemiz balıkçılığının sorunları
ve çözüm yollarının belirlenmesi için Anayasanın 98. maddesi ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını
arz ederim.
1- Necdet Budak (Edirne)
2- Mahmut Kaplan (Şanlıurfa)
3- Mehmet Tekelioğlu (İzmir)
4- Mehmet Salih Erdoğan (Denizli)
5- Ali Osman Sali (Balıkesir)
6- Recep Özel (Isparta)
7- İlyas Çakır (Rize)
8- A. Müfit Yetkin (Şanlıurfa)
9- Ömer İnan (Mersin)
10- Mehmet Asım Kulak (Bartın)
11- Semiha Öyüş (Aydın)
12- Recep Yıldırım (Sakarya)
13- Mahmut Göksu (Adıyaman)
14- Ali Küçükaydın (Adana)
15- Atilla Başoğlu (Adana)
16- Gürsoy Erol (İstanbul)
17- Mehmet Emin Tutan (Bursa)
18- Ahmet Kambur (Tekirdağ)
19- Mustafa Çakır (Samsun)
20- Mehmet Sarı (Gaziantep)
21- Mehmet Daniş (Çanakkale)
22- Tevfik Ziyaeddin
Akbulut (Tekirdağ)
23- Osman Akman (Antalya)
24- Zeki Karabayır (Kars)
25- Ali Temür (Giresun)
26- Asım Aykan (Trabzon)
27- Hüseyin Besli (İstanbul)
28- Adem Tatlı (Giresun)
29- Mustafa Baş (İstanbul)
30- Mehmet Ceylan (Karabük)
31- Ali Öğüten (Karabük)
32- Hasan Aydın (Giresun)
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
2.- Uşak Milletvekili Alim Tunç ve 19 milletvekilinin, Gediz Nehri’ndeki
kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılarak, Gediz Havzası’nda sürdürülebilir
kalkınmanın sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/392)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Kütahya’da doğup, Uşak, Manisa ve İzmir’in bazı ilçe,
belde ve köylerinden geçerek körfeze dökülen 401 km. uzunluğundaki
Gediz Nehri, ülkemizin büyük ve en önemli nehirlerinden birisidir.
Türkiye nüfusunun % 4’ünü barındıran ve 18 bin
km2’lik alana sahip olan Gediz Havzasında 4 il, 17 ilçe, 32 belde, 74
köy ve 400’e yakın işletme Gediz’i kirletmeye devam etmektedir. Belediyelerin
çoğu Gediz’i kanalizasyon olarak kullanmaktadır.
Tarımsal üretim içerisinde sulamanın önemi çok
büyüktür. Ancak; Gediz Nehri zaman zaman kullanılamaz hale gelmektedir.
5. sınıf kirli su durumuna düşen bu zehirli suyu çiftçilerimiz çaresizlikten
ne yazık ki kullanmak zorunda kalmaktadır. Topraklarımız zehirleniyor,
ürünlerimiz çürüyor, ekonomik verimlilik azalmaktadır. Suyun içinde
bulunan metaller toprakta kalıcı etkiye sahip olduğundan, artık
topraklarımızı eski haline döndürmek mümkün olmamakta, verimli
topraklarımız yok olup gitmektedir. Tarımda daha ileri teknoloji
uygulanmasına, daha çok gübre, daha bilinçli ilaç kullanılmasına
rağmen verim durmadan düşmektedir. Ürün çeşitliliği azalmaktadır.
Toprak bazı ürünleri kabul etmemektedir.
Gediz’den gelen sularla sulanan topraklardaki
otları yiyen büyükbaş hayvanların ciğerlerinde lekelere ve kelebek
hastalığına rastlanmakta, küçükbaş hayvanlar yavrularını düşürmektedir.
Yaşamlarını Gediz Nehrinde balıkçılık yaparak sürdürenler artık
bulunmamakta, üzüm başta olmak üzere, ihraç ettiğimiz bazı ürünler
yabancı ülkelerden geri gelmektedir.
Gediz Nehri, İzmir Körfezine yılda 22 bin 390 ton
kimyasal kirletici organik yük girdisi akıtmaktadır. 1 katrilyon
27 trilyon lira harcanarak yapılan büyük kanal projesi sayesinde
evsel ve sanayi atıklarının körfezi kirletmesi önlenmişken, Gediz
Nehri körfezi kirletmeye devam etmektedir. Denize taşınan kirlilik,
Maltepe Beldesi güneyinde kalan Kuş Cenneti ve Çamaltı Tuzlasını
da kirletmektedir. 200 türden oluşan ve 50 bin kuşun barınağı olan,
dünyanın önemli Kuş Cennetlerinden biri kirlilikten olumsuz etkilenmektedir.
Burada ekolojik dengenin korunması gerekmektedir. Uşak ilimizde
iki tane arıtma tesisi 2006 yılında faaliyete geçmesine rağmen, diğer
tüm bölgelerdeki yerleşim birimleri ile sanayi bölgelerindeki
fabrika ve işletmelerin bazılarında arıtma tesisi olmaması nedeniyle
yaratılan kirliliğin bir an önce ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Sorun yerel önlemlerle giderilemeyecek kadar büyük boyutlara
varmıştır.
Ayrıca; tarımsal sulamanın bilinçli yapılması,
sulanabilir alanların genişletilmesi, bölgeye ve toprağa uygun
ürün deseninin doğru olarak tespit edilmesi ve buna yönelik proje
ve planların oluşturularak geçilmesi gerekmektedir.
Gediz Havzası’nda yoğun olarak buğday, üzüm, pamuk,
tütün, zeytin, meyve tarımı yapılmaktadır. Bölgede alışılagelen
tarım çeşitliliği dışında üretim yapılmamaktadır. Alternatif
ürün deseni konusunda ilgili kurum ve kuruluşlarca gerekli araştırmalar
yapılarak bölge çiftçisinin önü açılmalıdır.
Ülkemiz açısından bu kadar önemli olan Gediz Nehri,
Türkiye’nin de taraf olduğu “Uluslar arası Öneme Sahip Sulak Alanlar
Hakkında Sözleşmenin (RAMSAR)” eklerinde sayılarak uluslar arası
koruma altına alınmıştır.
Gediz Nehri’nin zararlı ve tehlikeli atıklardan
arındırılması, bölge halkının refah ve gelir düzeylerini artırmak
için ürün deseninin geliştirilmesi, tarımsal sulanabilir alanların
geliştirilmesi, ulusal ve yöresel düzeyde koordinasyonun sağlanması,
destekleme yollarının araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin
yapılması, teknik bilgi ve altyapı eksikliklerinin giderilmesi
amacıyla Anayasa’nın 98., TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri
gereğince bir “Meclis Araştırması” açılmasını arz ve teklif ederim.
1- Alim Tunç (Uşak)
2- Süleyman Turgut (Manisa)
3- Hakan Taşcı (Manisa)
4- Hüseyin Tanrıverdi (Manisa)
5- İsmail Katmerci (İzmir)
6- İsmail Bilen (Manisa)
7- Ahmet Çağlayan (Uşak)
8- Mehmet Tekelioğlu (İzmir)
9- Metin Kaşıkoğlu (Düzce)
10- Faruk Anbarcıoğlu (Bursa)
11- Zafer Hıdıroğlu (Bursa)
12- Mehmet Çerçi (Manisa)
13- Soner Aksoy (Kütahya)
14- Hüsnü Ordu (Kütahya)
15- Osman Nuri Filiz (Denizli)
16- Ahmet Ertürk (Aydın)
17- Mehmet Salih Erdoğan (Denizli)
18- Zekeriya Akçam (İzmir)
19- Alaettin Güven (Kütahya)
20- Tevfik Ensari (İzmir)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/381) esas numaralı Meclis araştırma önergesinin ön görüşmesinin
görüşme gününe ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Danışma Kurulu; 15.11.2006 Çarşamba günü (Bugün)
toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Prof.
Dr. Haluk Koç
Samsun
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmının
327 nci sırasında yer alan (10/381) Esas Numaralı Meclis Araştırma
Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un; 15.11.2006 Çarşamba günlü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin lehinde söz isteyen Hasan Ören,
Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Ören. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Ören, süreniz on dakikadır.
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Özelleştirme İdaresinin Pamuklu Mensucat Fabrikası özelleştirme
yöntemi ve uygulaması ile değer tespitindeki aksaklıkların araştırılması,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı üzerindeki siyasi baskılar,
Hükûmetin ve siyasilerin özelleştirmeye etkileri, Özelleştirme
Yüksek Kurulunun kişilere özel aldıkları kararlar, fabrika arsasının
Manisa’ya katkı sağlayacak, üretim ve istihdam yaratacak şekilde
yeniden değerlendirme yolları, hissedarlarının mağduriyetinin
giderilmesi ve oluşacak artı değerin tüm Manisa’ya yayılmasının
araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98’inci, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılması hakkında verdiğim önerge üzerinde söz almış
bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım, eğer bir ülkede yoksulluk
var ise, bilin ki, yolsuzluktan kaynaklanmaktadır. Hatırlanacağı
gibi, 1998 yılında, bu ülkede bankalar hortumlanır iken, bu ülkenin
bankalarının içleri boşaltılır iken, Cumhuriyet Halk Partisi -o
günü hatırlar iseniz- bankalara el koyun, bankalarla ilgili yeni
bir düzenleme yapın, eğer bu düzenleme şimdi yapılır ise, 2,5 milyar
dolara mal olur, halkın parası bir şekilde kurtulur demişti. Ama, ne
yazık ki, o günkü iktidar, o günkü Koalisyon, Cumhuriyet Halk Partisinin
bu samimi açıklamasını dikkate almayarak, bankalarla ilgili düzenlemeyi
getirmedi ve sonuçları 40-50 milyar dolarlık bankalardan kalan bir
borç, bu halkın sırtına yüklendi ve halk fakirleşti.
Şimdi, muhalefet olarak, yine, Adalet ve Kalkınma
Partisine ikazlarımız ve önerilerimiz var: Eğer… Bu yolsuzluk dünkü
gibi durmadan devam ediyor. Bu devam ettiği süre içerisinde bir önlem
alınmaz ise, bu halkımız dört yıldan beri fakirleşti, dört yıldan bu
yana fakirleşmenin nedeni de yolsuzluklar. Peki, bu yolsuzlukları
çok söylüyoruz, bu yolsuzlukları söylüyoruz da, belgesiyle, bilgisiyle,
hukukun verdiği kararlar ile önümüzde bir dosya mı var? Sayın Meclis
Başkanımız geçenlerde yaptığı televizyon konuşmasında, röportajında,
Nazlı Ilıcak’a şöyle demişti: “Elinde bilgisi, belgesi, hukuksal
açıdan mahkeme kararları olan var ise, yolsuzlukla ilgili dosyası
olan bana getirsin, ben araştırayım.” Bir ay oldu, 150 sayfayı aşkın
dosyayı kendisine teslim ettim, haber alamadım, bilgi alamadım. Sayın
Başbakanımız, il başkanları toplantısında “Elinde belge ve bilgisi
olan var ise, dosyayı bana göndersin, yolsuzluklarla ilgili damarları
kestik.” nutukları atıyor. Kendisine de gönderdim, oradan da bilgi
almadım.
Şimdi, nedir olan? Değerli arkadaşlarım, Manisa’da,
Manisa Pamuklu Mensucatın 145 dönümlük, yani 145 bin metre karelik
yeri vardır. Bu işi orijinal kılan olayların başında da bu yerin bedavaya,
Özelleştirme İdaresiyle anlaşarak bedavaya satın alınmasından
kaynaklanmıştır. 145 dönümlük yer 4 trilyona alınmıştır. 4 trilyonluk
yerin değeri, mahkeme kararıyla, yani mahkemenin tespit ettirdiği,
mahkemenin oluşturduğu heyetin kararıyla Belediye Başkanlığına
sorulmuş, Manisa Belediye Başkanı bu yerin değerinin 50 trilyon
olduğunu söylüyor. Peki, bu dosyanın ortak özelliği ne? Bu dosyanın
ortak özelliği, 10 büyük ilin içerisinde olan Manisa… Manisa Belediye
Başkanı, yani AKP’li Belediye Başkanının 47 iş adamıyla beraber bu
işin başında olmasından kaynaklanıyor. Yani, Adalet ve Kalkınma
Partisinin, koskocaman, Türkiye’deki 10 ilin içerisinde olan Manisa
Belediye Başkanının bu olayın en tepe noktasında Başkanlık yapmasından
kaynaklanıyor. Nereye geliyor olay? Danıştaya geliyor. Danıştayda
Üst Kurul 29 arkadaşımızla beraber bir karar veriyor, diyor ki: “Burada
usulsüzlük vardır; kamu zarar ettirilmiştir, hissedarlar zarar ettirilmiştir;
bu yerin değeri bu değildir.” Ne yapılmıştır? Özelleştirme İdaresi
ihaleye çıkarken bu yerin değerini artıran hususu göstermemiştir.
Bu yer geçmiş dönemde sanayi yeri olduğundan dolayı, imar değişikliğiyle
ilgili, konut ve ticaret bölgesinde çevrildiği ihaleye çıkarken
ihale dosyasında gösterilmemiştir. Bu ihalede hile yapılmıştır.
47 tane iş adamının içerisinden bu ihaleye fesat karıştırmakla ilgili
bir başka dosya Özelleştirme İdaresine verilmiştir. Bunlar benim
söylediklerim değil, bunlar, Üst Kurulun söyledikleri. Sevgili
Grup Başkan Vekilimize de dosyaları teslim ettim ve buradan da takip
etme imkânları var.
Değerli arkadaşlarım, 3 trilyona alınan bir yer,
üzerine bir lamba dikmeden, üzerinde bir çivi çakmadan, eğer, üç ay
içerisinde, iki ay içerisinde başka bir şirkete üçte 1’lik kısmını
20 trilyona satıyorsanız, burada bir şaibe vardır.
Şimdi, ne söylüyoruz? Ne söylüyoruz CHP olarak?
Söylediğimiz şu: Gerçekten, bu işin içerisinde Adalet ve Kalkınma
Partisinin Belediye Başkanı yok ise -bununla ilgili söyleyecek
bir şeyleri varsa söylesin- eğer böyle bir şeyi yoksa, bu araştırma
önergemize destek verelim. Eğer, bu araştırma önergesine destek verirseniz,
Sayın Belediye Başkanımızın lehinde bu araştırma önergesi çıkar
ise, hukuka yansıdığında haklı olur ise, ben, geçenlerde söylediğim
gibi milletvekilliğinden istifa edeceğim. Şunu söyleyebilirsiniz:
“Efendim, zaten bir yıllık süre kaldı. Hukuksal açıdan da bu bir yıl sürer,
senin istifan da gerçekleşmez.” Bugüne kadar aldığım aylıkların
hepsini, Manisa Belediye Başkanına, kendisine vereceğim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bakınız, Belediye Başkanı
bir demeç verdi. Dosyada bütün hepsi var, 150 sayfalık dosya; Başbakanda
var, Meclis Başkanında var, Grup Başkanında var, Yargıtayda var, Danıştayda
var, her tarafta var. Belediye Başkanı dedi ki: “Bu dava sonuçlanıncaya
kadar… Bize davayı açan arkadaş geldi, 2 trilyon para istedi -aynen
söylüyorum, kasette var- bu dava sonuçlanıncaya kadar, biz, kimseyle
oturup anlaşma yapmayız. Burası hukuk devletidir.” Ne zaman ki Danıştayın
gerekçeli kararı açıklandı, hiç kesintisiz, net açıklanan kararda
“kamu zarara uğratılmıştır, vatandaşlar zarara uğratılmıştır,
bu Özelleştirme İdaresinin çıktığı ihale yanlıştır, yürütmeyi durdurmanın
hemen uygulanması ve bu davanın esastan yeniden görüşülmesi” dendiği
gün, İstanbul’da pazarlık başlamıştır. “O davanın sonucunu bekleyeyim,
bekleyeceğiz” diyen ortak girişim grubunun başkanı Adalet ve Kalkınma
Partisinin Belediye Başkanı, davayı açana “davandan vazgeç, istediğin
parayı veriyoruz” demiştir. Bu, lafta değil, bu da dosyada var. Parayı
alan arkadaş diyor ki: “27 Eylül tarihi itibariyle, 13. Daireye müracaat
ederek davamı geriye çektim.” diyor ve basın mensuplarının karşısına
geçiyor: “Ben davamı geriye çektim…” Niye çektiniz? “1,7 trilyona
anlaştım, paramı aldım ortak girişim grubundan ve davayı geriye
çektim.” diyor.
Değerli arkadaşlarım, bu Meclis bunu hak etmiyor.
Adalet ve Kalkınma Partisinin birçok insanı da bunu hak etmiyor. Bu
kadar açık, bu kadar net, hukukun verdiği bu kararlar doğrultusunda,
eğer böyle bir şeye göz yumacaksak, Sayın Manisa milletvekilleri,
buraya gelin, bu dosyanın ne tarafında olduğunuzu açıkça belirtin.
Söz hakkı doğsun diye de isim telaffuz ediyorum: Sayın Hüseyin Tanrıverdi,
Sayın Hakan Taşcı, Sayın Süleyman Turgut, Sayın İsmail Bilen, Sayın
Mehmet Çerçi; neresindesiniz bu dosyanın, hangi tarafında duruyorsunuz?
Eğer bu hukukun verdiği kararlar doğru değilse, bu hukukun verdiği
kararlarda bir yanlışlık görüyorsanız, Özelleştirme İdaresine
baskı yapmadıysanız, yapılmadıysa, lütfen, gelin buraya, deyin
ki, bu 47 tane iş adamı ve başındaki Belediye Başkanımız, 3 trilyona
aldığı yeri 108 trilyona satma hakkına sahiptir, bu parayı da çoluğuna
çocuğuna helal…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN ÖREN (Devamla) – …diyor iseniz, söylenecek
bir laf yok.
BAŞKAN – Sayın Ören, lütfen toparlar mısınız.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Manisa Ali Dibo’su mu?
HASAN ÖREN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Adana’da,
Hatay’da, her yerde bununla ilgili bir şeyler çıkıyor. Çıktığı yerde,
yönetim kurulu üyesi AKP’nin, efendime söyleyeyim, üyesidir diye
laflar söyleniyor. Ben şimdi ciddi bir şey söylüyorum: Türkiye’de 10
büyük ilin içerisinde Manisa’da Belediye Başkanlığı yapan, Manisa
Belediye Başkanını suçluyorum. Bu, Adalet ve Kalkınma Partisinin
boynuna asılan yaftadır. Bununla ilgili, gelin burada bir karar verelim,
araştıralım. Manisa Belediyesine ben taahhüt ediyorum, milletvekilliğimi
bugün sonlandıracağım. Bu davayı açalım, ama, eğer, bununla ilgili
gerçekten hepimiz gözlerimizi yumacak isek, gözlerimizi yumup da
oradaki insanlara… Bakın, eğer, üzüme, bugün, o Manisa’da yüzde 95’i
üretilen kuru üzüme, yaş üzüme, bugün buradan hortumlanan 60 trilyon
parayı oraya aktarmış olsaydık, o yüz binlerce üzüm üreticisi şimdi
daha rahat durumdaydı. Biz 60 trilyonu, 70 trilyonu, 100 trilyonu sadece
47 arkadaşın cebine aktarıyoruz; yanlıştır. Ben bu Meclisin bu yanlışı
düzelteceğine inanıyorum.
Beni dinlediğiniz için ve bu önergemize, bu komisyonun
kurulması için lehinde oy kullanacağınıza inandığım için hepinize
saygı ve sevgiler sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ören.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kapusuz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
konuşmacı arkadaşımız dosya verdiğinden bahsetti; doğrudur. Biraz
önce, konuşmaya çıkmadan önce elindekinin bir nüshasını da buraya
bıraktı. Ben, bunu, gereken incelemeleri yaptıktan sonra değerlendireceğimi
ifade ettim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.
Öneri üzerinde, lehinde konuşmak üzere, Kemal Kılıçdaroğlu,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Sayın Kapusuz, altı
aydır bu konuşuluyor. Yeni mi inceliyorsun? Gözüne kurban olduğum...
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, az önce, burada, değerli
milletvekilimiz, Manisa’daki bir özelleştirme olayının yarattığı
sonuçları dile getirdi. Aslında, sayın milletvekilimizin talebi
Türkiye Büyük Millet Meclisine saygınlık kazandırmaktır. Türkiye
Büyük Millet Meclisi yolsuzlukların üzerine kararlılıkla giderse,
o zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisi toplumda hak ettiği saygınlığı
kazanmış olur. Ama, daha sözlerimin başında -sonradan söyleyeceğimi
değil- ifade edeyim: Adalet ve Kalkınma Partisi bu önergeyi reddedecektir.
BAYRAM
ALİ MERAL (
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Çünkü, şu boş sıralara baktığım zaman,
yolsuzluklar konusunda Adalet ve Kalkınma Partisinin duyarlılığını
çok daha rahat görüyorum. Bu kadar önemli bir
önerge, bu kadar önemli bir konu, 60 trilyonluk bir olay ve buna karşılık
sıralarında yer almayan Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri.
Eğer kulislerden çıkıp da bu önergeye “evet” oyu verirlerse, bu kürsüye
gelip özür dileyeceğim; ama, bu kürsüye tekrar gelmeyeceğimi, Adalet
ve Kalkınma Partisinin de bu önergeyi reddedeceğini gayet iyi biliyorum.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Ne konuşuyorsun?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Neden konuşuyorum…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Boşuna konuşuyorsun!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bakın, bir yolsuzluk
olayını burada konuşurken Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli
bir milletvekili “Boşuna konuşuyorsunuz.” diyor.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Tabii, boşuna konuşuyorsun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Evet, boşuna konuşuyoruz…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Her gün aynı laf.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yahu, sen ortak mısın?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – …çünkü, yolsuzluklara
ortak olanlar bizi anlayamazlar.
BAŞKAN – Sayın Ünal, lütfen…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Yolsuzluklarla
beraber olanlar bizi anlayamazlar. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ali Dibo’ya ortak mısın
sen?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Yolsuzluklara
tırnak açanlar bizi anlayamazlar. Seçim meydanlarında siz “3 Y ile
mücadele edeceğiz.” demediniz mi?
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen Genel Kurula
hitap edelim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Seçim meydanlarında
“3 Y ile mücadele edeceğiz.” dediniz, “Yolsuzluklarla mücadele
edeceğiz.” dediniz. İlk geldiğiniz şey yolsuzluklara kapı aralamak
oldu.
Bakın, bir örnek vereceğim değerli milletvekilleri.
Özelleştirme İdaresi Kanunu değişti, gelen madde şuydu: İtiraz
eden Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekillerinin
özellikle dinlemesini istiyorum. Geçmiş maddede diyordu ki: “Özelleştirilecek
kuruluşlar değerlendirilir, değerlendirme bedeli kamuoyuna
açıklanmaz, ihale bitip olay sonuçlandıktan sonra değerlendirme kurulunun
raporu kamuoyuna açıklanır.” Ve bizler de yapılan ihale sonucunda
acaba kamu kârlı mı çıktı zararlı mı çıktı, öğrenmiş olacaktık. Yaptığınız
kanun değişikliği ne oldu biliyor musunuz değerli arkadaşlar?
“Değerlendirme raporları ödemeler tamamlandıktan ve ihtilaflar
sona erdikten sonra açıklanır.” diye çıkardınız buradan. Bu, ne demektir
biliyor musunuz? O değerlendirme kurulu raporları hiç açıklanmayacak
demektir. Nitekim, benim, bundan iki yıl önce verdiğim soru önergeme
bugüne kadar yanıt almış değilim. Ben bir milletvekiliyim. Benim
soru önergeme cevap veremeyen, buna cesaret edemeyen bir Hükûmet,
normal bir vatandaşın, sözde Bilgi Edinme Kanunu’nu çıkardınız, nasıl
ona bilgi vereceksiniz? Hiçbir bilgi veremezsiniz.
Bakın değerli arkadaşlar, bunlar sadece bizim
görüşümüz değil. Avrupa Birliği İlerleme Raporu 2006, 9’uncu sayfadan
bir bölüm okuyorum size arkadaşlar: “Yolsuzluk, Türk kamu sektöründe
ve yargısında yaygın olmaya devam etmektedir. Parlamenter dokunulmazlığın
geniş kapsamı, Türkiye’deki yolsuzluk bağlamında önemli bir sorun
olmaya devam etmektedir. Teftiş kurullarınca yürütülen yolsuzluk
soruşturmalarına ilişkin olarak bazı kategorilerdeki kamu görevlileri
hakkında -yani üst düzey, doğrudan bakanla muhatap kamu görevlileri
hakkında- soruşturma yürütülürken üst makamdan ön izin alma ihtiyacı,
soruşturmanın etkin biçimde yapılmasını engellemektedir.” Ve yine
bu bölümde: “Yolsuzluk yaygın ve yolsuzlukla mücadele eden makamlar
ve politikalar zayıf olmaya devam etmektedir.”
Kim söylüyor? Avrupa Birliği söylüyor. Eğer bunu
biz söyleseydik, yine bir başka arkadaşım diyecekti ki “boşuna konuşuyorsunuz.”
Avrupa Birliği söylediği zaman, boşuna konuşulmamış oluyor. Zaten,
biz, kendi insanımızın değil de başkalarının sözüne itibar ettiğimiz
için, Türkiye Cumhuriyeti bu hale geldi. Eğer, siz, kendi özgür iradenizle
milletvekili dokunulmazlığıyla ilgili sınırlamayı getirmezseniz,
yarın size dayatacaklardır. Buraya siz tıpış tıpış getireceksiniz.
Doğru mu bu? Doğru değil.
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Kamudaki dokunulmazlıkları
da eleştiriyorlar Kemal Bey.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Efendim?
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Kamudaki dokunulmazlıkları
da eleştiriyorlar.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Değerli Milletvekilim…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Kamuda dokunulmazlık
yok, bakan dokunulmazlığı var.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bir dakika arkadaşlar…
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Sayın Ali Kırca’nın
programına katıldı, Siyaset Meydanına. 23 Nisandı. Genç çocuklar,
Sayın Başbakana sorular soruyorlardı. Bir genç öğrenci Sayın Başbakana
şu soruyu sordu: “Milletvekili dokunulmazlığıyla ilgili sınırlamayı
ne zaman kaldıracaksınız? Siz söz verdiniz.” diye. Sayın Başbakanın
verdiği yanıt aynen şöyle, sizin söylediğiniz gibi: “Sadece milletvekilinin
değil, bu ülkede çok kişinin dokunulmazlığı var; onların da kalkması
lazım.”
Peki, bunu kim yapacak?
ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Katılıyoruz…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Efendim, niye getirmiyorsunuz?
Siz, dokunulmazlıkları getirdiniz de biz karşı mı çıktık? Biz, size…
Bürokratın dokunulmazlığı yok bir sefer. (AK Parti sıralarından
“Var, var” sesleri)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Anayasa değişikliği
sadece milletvekilleri için.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Hayır efendim,
hangi dokunulmazlık?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Hatibe
müdahale etmeyin lütfen.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bürokratın dokunulmazlığı
şöyle var; onu söyleyeyim: Bürokratın dokunulmazlığı, sizin bakanlar,
onun hakkında soruşturma açılmasına engel oldukları için var. Getirin
onu, kaldıralım. Yasaları siz getirmiyor musunuz?
ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Kamuda bir hizmetliyi
bile yargılayamıyorsunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Hayır efendim, o
eskidendi… O eskidendi… Değişti onların hepsi.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen, Genel Kurula
hitap eder misiniz… Karşılıklı konuşmayı bırakalım lütfen.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Değişti o… Değişti,
ama sizin haberiniz yok; çok özür dilerim.
Evet, bakın, yine, başka bir şey, 58’inci sayfa, aynı,
yine, Birleşmiş Milletler Raporu’ndan okuyorum arkadaşlar: “Yolsuzluğu
önlemek ve mücadele için genel bir strateji ve eylem planı hâlâ yoktur.”
Dört yıl geçti aradan, dört yıl! Siz teftiş kurullarını kapatacağız
diye Kamu Kanunu getirdiniz buraya, teftiş kurullarını kapatacağız
diye. “Yolsuzluk Türkiye’de yaygın bir sorun olmaya devam etmektedir.”
Kime söylüyor bunu? Adalet ve Kalkınma Partisine söylüyor. Nerede
Adalet ve Kalkınma Partisi? Türkiye Cumhuriyeti’ni yolsuzluklardan
arınmak için, Parlamentoda, seçim meydanlarında söz verip yolsuzluğa
teslim oluncaya kadar. “Türk kamu kesimindeki yolsuzluk bağlamında
milletvekili dokunulmazlığı önemli bir sorun olarak tanımlanmasına
rağmen, bu alanda gelişme kaydedilmemiştir.” Bunu söylüyor Avrupa
Birliği İlerleme Raporu, bunları ifade ediyor.
Sizin yaptığınız bir başka iş daha var değerli arkadaşlar.
Siz buraya yasaları getirirken diyorsunuz ki: “Efendim, bunu, Avrupa
Birliğine üye olacağız, dolayısıyla bu yasaların bir an önce çıkması
lazım.” Biz bu yasaların içinden bazı maddelerine itiraz ettiğimiz
zaman da, “İşte, siz, Avrupa Birliğine karşısınız.” diyordunuz.
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, yine, Avrupa
Birliği Raporu’ndan okuyorum. Buraya kalkınma ajanslarıyla ilgili
bir kanun geldi. Kalkınma ajanslarını, siz, Kamu İhale Yasası’nın dışında
tuttunuz. Biz dedik, yapmayın, niye Kamu İhale Yasası’nın dışında
tutuyorsunuz, itiraz ettik; ama, geçti, sizlerin oylarıyla. Avrupa
Birliği diyor ki: “Kalkınma ajanslarını çıkardınız, ama niçin bunu
Kamu İhale Yasası’nın dışında tuttunuz?” Haklı değil mi? Yani, mademki,
bizim dediğimizi yapıyorsunuz, bari doğru yapın. Çıkın, ihale varsa,
İhale Yasası’na tabi olsun. Hayır, İhale Yasası’na tabi olmayacak.
Neden? Hatay’daki gibi Ali Dibolar olacak, Çorum’daki gibi Ali Dibolar
olacak, İskenderun’daki gibi Ali Dibolar olacak ve şimdi arkadaşımız
açıkladı, Mersin’deki gibi Ali Dibolar olacak.
Sizin bir belediye başkanınızın yolsuzluğu, 60
trilyonluk yolsuzluğu burada dile getiriliyor; en azından şu yapılabilir
-sizin çoğunluğunuz var- dersiniz ki: “Bir komisyon kuralım, bir bakalım
ya. Belki de bir yanlışlık vardır bu işin içinde.” Ama, onu kabul etmeyeceksiniz.
Sadece bu mu arkadaşlar? Hayır, bu da değil. Bakın,
34’üncü sayfada, yine burada... Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
buradan geçti. Bu Hükûmetin yaptığı en iyi şeylerden birisidir. Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası’nı buradan geçirirken de en büyük
desteği CHP vermiştir. Plan Bütçe Komisyonundaki alt komisyonda
CHP bu yasaya olağanüstü destek vermiştir. Ama, siz, buraya getirdiğiniz
bazı kurumları, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu dışında tuttunuz.
Niçin tuttunuz? Sayıştay denetiminin niçin dışına çıkarıyorsunuz?
Denetlenmesin, kimse görmesin, yolsuzluklar cebe gitsin diye.
Peki, siz seçim meydanlarında “Biz yolsuzlukla
mücadele edeceğiz.” derken bunları mı kastediyordunuz? Vatandaş
bunları mı anlıyordu? Hayır, vatandaş bunları anlamıyordu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
sözlerimin başında da söylediğim gibi, siyaset kurumuna saygınlık
kazandıracak olanlar, siyaset kurumunun içinde bulunanlardır, yani
milletvekilleridir, yani parlamentodur, yani iktidardır, yani
muhalefettir. El birliğiyle ortak paydalarda, özellikle yolsuzluğa
karşı mücadele etmediğimiz zaman, imamla cemaat arasındaki ilişki
çıkar. O ilişki içinde eğer bir milletvekili bunu yapıyorsa, Türkiye
Büyük Millet Meclisi yolsuzluğu kapatıyorsa, "vatandaşa “sen
niye yolsuzluk yaptın” demeye hakkımız yoktur. Hem kültür yozlaşmasına
hem ahlak yozlaşmasına ortam hazırlarız.
Ben baştan da ifade ettim, bu önergeye CHP olarak
biz “evet” diyeceğiz. Vatandaşlarımız gayet iyi bilsinler, altlarını
çizerek söylüyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi de yolsuzluğu kapatmak
için “hayır” oyu verecektir. Kendilerine şimdiden “hayır” oyu hayırlı
uğurlu olsun diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Önerinin aleyhinde söz isteyen, İsmail Bilen, Manisa
Milletvekili.
Buyurun Sayın Bilen. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. CHP’nin
grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Benim arkadaşlarımı dinlediğim gibi, onların
da beni sükûnetle dinlemelerini özellikle istirham ediyorum.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) – Yalan söylemezsen!
HASAN ÖREN (Manisa) – Doğru söyle, tabii. Doğrusu
burada!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Daha başlamadan… Hasan
Bey, daha başlamadım. İyi ki, ikaz ettim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sen davet ediyorsun ama ya! Bana laf at diye orada yalvarıyorsun.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
TUNCAY
ERCENK (
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 5
Ocak 2006, Manisa İl Genel Meclisinin tutanaklarını getirdim. Buraya,
Değerli Milletvekilimiz Hasan Ören Bey katıldılar. Aynen tutanaklardan
okuyorum: “Burayı almakla ilgili bir slogan geliştirilmişti Manisa’da:
Manisa’nın malı Manisa’da kalmalı. Aylar önce, bu işin üzerine gittiğimde,
isim vermeyeceğim, arkadaşlarımız dediler ki, ‘sevgili vekilim,
yeter artık, Manisa’nın malı Manisa’nın olmalıdır ve bu konuda, lütfen,
bize yardımcı olun.’ Eğer Manisa’nın malı Manisa’nın olacak ise, ben,
ağzımı açıp bir demeç vermem demiştim ve vermedim.”
Yine, ihale sürecinden bahsediyor; tutanakları
okuyorum: “98 ve 2004’te bu yer ihaleye çıktı. Ancak, burada satılamadı.”
HASAN ÖREN (Manisa) – Neden?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – “Daha sonra, herkese de
ilan edilmiş…”
HASAN ÖREN (Manisa) – Neden satılamadı?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Satılamadı. İşçiler…
HASAN ÖREN (Manisa) – İmar durumuyla ilgili değişiklik
olmadığından.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ben, hiç sataşmadım Hasan
Bey, sükûnetle sizi dinledim.
HASAN ÖREN (Manisa) – Ama, yanlış söylüyorsunuz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Lütfen dinleyin, tutanaklardan
sizin sözünüzü okuyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bu, sataşma değil ki!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – “Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çıkardığı bir yasayla, Özelleştirme İdaresine burayla
ilgili bir imar yapma hakkı verelim ve burası, Manisa’nın olması
sloganıyla, biraz da arkadaşlarımızın baskısıyla ve biz de dahil
olmak kaydıyla, hepimizin baskısıyla satıldı.” Benim baskım olmadı,
sizin nasıl oldu, bilmiyorum. Benim hiç baskım olmadı. Burası Manisalılar…
Bakın, değerli arkadaşlar, biz, burayı, değerli
milletvekillerimizle, eski Valimizle, Belediye Başkanımızla
gittik, Özelleştirmeden ve Sayın Maliye Bakanından Manisa’ya istedik.
HASAN ÖREN (Manisa) – Haa, bak, istemişsiniz işte…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Manisa’ya, Manisa Özel
İdaresine ve Belediyesine ücretsiz istedik.
HASAN ÖREN (Manisa) – Tamam… Keşke öyle olsaydı.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Aynen dediler ki: “Biz
burayı satacağız, buradan para elde edeceğiz, gelir elde edeceğiz;
dolayısıyla, bunu bedava vermemiz mümkün değil.” Ve bunun arkasını
bıraktık. Mademki mümkün değil, orada kaldı. Daha sonra İzmir’de ve
başka yerlerde emsalleri yaşandı, bunlar ücretsiz de verildi, ancak
Manisa’ya, Manisa Belediyesine ve Özel İdaresine parasız verilmedi
ve “bir şirket veya bir firma, birkaç firma girdiği takdirde, bunu
alabilir” demişlerdi. Sonra, arkadaşlar böyle bir ortak girişim
grubu kurmuşlar. “Buraya kadar da zaten hiçbir şey yok” diyorsunuz.
Yine tutanaklardan ifadenizi okuyorum: “Bu 47 kişiyi, sakın ola
ki, siyasi bir parti gibi düşünmeyin.” Bu sözler benim değil, Hasan
Bey’in, Hasan Ören Bey’in; tutanaklardan okuyorum. “Bu 47 kişinin içinde
herkes var, yani CHP, MHP, DYP…” Neyse, devam ediyor: “…satış 7,5 trilyona…”
Şimdi 3 trilyona düştü, burada “3 trilyon” dedi.
HASAN ÖREN (Manisa) – Satışını biliyorsun, ama
burada söylemiyorsun, değil mi?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Yine tutanaklardan Hasan
Bey’in ifadesini okuyorum:” Tabii ki, KİPA buraya bir yatırım yapacağı
için buranın değeri 4 kat arttı. Yani, 250 dolara sattınız, ama bugün
1.000 dolar eder, belki daha fazla.” diyor. Yine tutanaklardan devam
ediyorum: “Bu yatırımların gelirlerinin hepsi bu 47 arkadaşın olmalı;
o oluyor, benim itirazım buna.” diyor. Peki kime verelim Hasan Bey?
“Yüzde 51’i…”
HASAN ÖREN (Manisa) – Özel idareye verelim, Manisa
Belediyesine verelim.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – “…bu 47 arkadaşta kalsın,
geri kalanını da…” Artık kimlerse onlar? Kimleri istiyor bilmiyorum.
“Bu kırk yedi arkadaşın dışında kalacaklara açalım, onlar alırsa
hiçbir itirazım yok” diyor; aynen tutanakta…
HASAN ÖREN (Manisa) – 1950’de Pamuklu Mensucata
arsasını satıp da para yatıran ortaklarına…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – “Bu 47 arkadaşımız,
eğer Pamuklu Mensucatın bilanço üzerindeki 40 milyar liralık…” Dikkatinizi
çekiyorum…
HASAN ÖREN (Manisa) – 40 trilyon…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – “40 milyar lira” diyorsunuz.
HASAN ÖREN (Manisa) – Olmaz… 40 trilyon.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – “40 milyar liralık zararını
kullanmasalar da, en az 10 trilyonluk vergi verecekler. Ben 47 arkadaş
için samimiyetimle hiçbir şekilde ve hiçbir şey söylemiyorum. Adamlar
ticaret yapmak istiyor, onların ticaret yapma hakları vardır. 1 koyarlar
8 alırlar, 10 alırlar, 20 alırlar.” Aynen tutanaktan…
Grup Başkan Vekilinize vereceğim.
HASAN ÖREN (Manisa) – Ver… Alacağım şimdi.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bunu, Hasan Ören, Cumhuriyet
Halk Partili Milletvekili arkadaşımız, Manisa İl Genel Meclisi
üyelerinin huzurunda yaptığı konuşmada söylüyor.
“Manisa’nın malı Manisa’nın olmalı, Manisalının
olmalıdır.” Malatyalı bu Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı değil
mi? Yani, bu kadar da…
HASAN ÖREN (Manisa) – Sloganı öyle başlatan sizsiniz,
billboard’lara astınız, nasıl söylüyorsun onu? Yüzün kızarmadan nasıl
söylüyorsun bunları?
BAŞKAN – Sayın Ören, lütfen… Sayın Ören, lütfen, sabredelim.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Yine tutanaktan, arkadaşlar,
okuyorum: “Efendim, ben burada Manisa’ya bu rantın, yani, şu anki 20
trilyon alınacak ve bu 20 trilyona yapılacak olan yatırımlar…” (CHP
sıralarından gürültüler)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Başkanım!
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – “…Eğer burada söylendiği
gibi, kırk dokuzu Manisa’nın gerçek insanlarına, yani, gerçek dediğimiz
de ekonomik koşullar, yani, 500 milyon tutarsanız, bir hisse senedi,
adam 500 milyona 5 milyar kâr sahibi olur. Öyle gözüküyor şimdi burada,
böyle bir şey yapar isek, ben de bunun sonuna kadar savunucusu olurum,
nerede ne varsa ben orada olurum.”
HASAN ÖREN (Manisa) – Evet doğrudur. Yüzde 50’sini
dağıtın paranın.
BAŞKAN – Sayın Ören, lütfen…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Şimdi, burada bir şaibe
var, bir yolsuzluk var, 47 kişinin olunca, bu, usulsüzlük, hırsızlık
oluyor, ama, kamuya açınca veya sizin bahsettiğiniz o kimse, o çoğunluk…
HASAN ÖREN (Manisa) – 2 bin kişi… Ortak olan 7 bin kişi.
BAŞKAN – Sayın Ören…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – …ona açıldığında usulsüzlük
kalkıyor mu? Soygun talan…
HASAN ÖREN (Manisa) – Ortak olan 7 bin kişi. Sen fikrini
beyan et. Bırak sen benim yazdığımı, okuduğumu. Sen fikrini beyan
et.
BAŞKAN – Sayın Bilen, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.
Genel Kurula hitap eder misiniz lütfen.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar,
değerli Malatya Milletvekilimden özür diliyorum. Bakın, “Malatyalı almasın…
Doğru, güzel…” Aynen tutanaktan okuduğum için Malatyalı ifadesini
verdim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yahu, bu Malatya
da, Malatya… Allah, Allah…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Ya, Hasan Ören söylüyor.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bu ihale biliyorsunuz
AK Parti döneminde yapıldı, ama onu ilzam etmiyorum” diyor. Bu ihale
bu dönemde yapılmış olabilir. Eğer, bir usulsüzlük var mı, yok mu onu
da söylemiyor, çok muğlak geçiyor oraları. Arkadaşlarımız ısrar
ediyor…
HASAN ÖREN (Manisa) – Ne zaman? Tarih ne, tarih? Tarih
ne?
BAŞKAN – Sayın Ören…
HASAN ÖREN (Manisa) – Daha başladığı gün, bu dosya
hazırlanırken.
BAŞKAN – Sayın Ören…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – 5 Ocak 2006 tarihinde
söylüyor.
Değerli arkadaşlar, şimdi, şunu söylüyorum, Hasan
Bey’e defaatla da söyledim. Bunu bütün samimiyetimle ifade ediyorum.
Eğer…
CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Ören’e bakarak konuşuyor
devamlı.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Hasan Bey de bana bakıyordu,
hemşehriyiz, birbirimizi çok uzun zamandır da görmedik, özledik.
Değerli arkadaşlar, eğer bir usulsüzlük, bir fesat
varsa, samimiyetimle söylüyorum…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hah…
HASAN ÖREN (Manisa) – O kadar yahu.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – …belgesini getirsin.
Ben hukukçuyum.
HASAN ÖREN (Manisa) – Ya…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Hasan Bey, lütfen, bakın,
hiç sataşmam yok. Geçen günkü konuşmamda da üç sayfada bir sayfa konuşturmuşsun
beni, bir sayfa konuşturmuşsun.
HASAN ÖREN (Manisa) – Sataşmadın, yalan yanlış
bir yığın şey okudun. Paramparça ettin bir saatlik konuşmayı.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar,
şunu samimiyetimle söylüyorum: Ben, avukatım ve iyi de bir hukukçuyum.
[CHP sıralarından “Ooo” sesleri, alkışlar (!)]
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Bravo!
OSMAN KAPTAN (Antalya) – O senin görüşün.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet, iyi de bir hukukçuyum.
Hasan Bey avukat arıyorsa, bu davaya bakmak üzere de söz veriyorum
kendisine, ne yapmam gerekirse elimden gelen hukuki yardımı yapmaya
hazırım.
HASAN ÖREN (Manisa) – Sen ilk önce oy ver, oy ver; Manisa
Milletvekili olarak oy ver sen ilk önce.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Cumhuriyet savcılığına
intikal ettirsin.
TUNCAY
ERCENK (
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) – Önce milletvekilliğinden istifa et.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakın, karakolda
doğru söyleyeceksiniz, mahkemede şaşıracaksınız, böyle bir şey
olmaz.
HASAN ÖREN (Manisa) – Cumhuriyet savcılığına…
Burada.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunu
defaatla söyledim, cumhuriyet savcılarına gitmeyi bilmiyorsa…
HASAN ÖREN (Manisa) – Gittim… Burada…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – …yolunu bilmiyorsa, dilekçe
yazmasını bilmiyorsa, ben, her türlü hukuki yardımı vermeye hazırım,
yanında ve arkasında, hatta önünde olmaya hazırım; namus sözü. Var
mı başka bir şey?
HASAN ÖREN (Manisa) – Var, var. Burada.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Kaç para istiyorsun?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ama, bunu da söylüyorum.
Bakın, biraz önce Grup Başkan Vekilimize bir dosya
verdiniz.
HASAN ÖREN (Manisa) – Evet.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Ben bir tavsiyede bulunayım
sana: Sen kendine bir avukat bul.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Şunu samimiyetle söylüyorum…
HASAN ÖREN (Manisa) – Bir ay önce Meclis Başkanına
verdim, Başbakana verdim.
BAŞKAN – Sayın Ören, lütfen…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Tavır böyle olmaz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Ören.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
ben, ortamı germek niyetinde değilim, ben, bir hukuki süreçten söz
ediyorum. Eğer varsa, lütfen, bize de yardımcı olun, kim yapmışsa savcılığa
intikal ettirin, bir başkasına intikal ettirin, kim varsa. Ben, bu
işin içinde yokum, kimseye baskı yapmadım, kimseye aracılık yapmadım,
ama, lütfen, sizden bir yardım rica ediyorum, diyorum ki, bana belgelerinizi,
bilgilerinizi getirin, sizi ben götüreyim adliyeye, bilmiyorsanız
yolunu göstereyim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Komisyon kuralım…
Komisyon kuralım…
İSMAİL BİLEN (Devamla) –Şimdi, değerli arkadaşlar,
komisyon kuralım…
HASAN
ÖREN (Manisa) – Evet, hemen...
İSMAİL BİLEN (Devamla) – 335 tane, bugüne kadar
verilmiş 335 tane araştırma önergesi var.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hemen yarın
alalım.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bunların hepsini kuracak
olsak, Meclis çalışmayacak. Bakın, lütfen…
HASAN ÖREN (Manisa) – Zaten çalışmıyor. Hiçbiriniz
yoksunuz, çoğunluk yok burada.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Çalışıyoruz, çalışıyoruz,
gece yarılarına kadar da çalışıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Bilen…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bu Meclisin hakkını
inkâr etmemek lazım. Kendinize ve kendimize haksızlık yapmamamız
lazım. Bu Meclis, cumhuriyet tarihinde en çok çalışan meclislerden
bir tanesidir, gece yarılarına ve sabahlara kadar. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yarısı veto oluyor. Boşa
çalışıyoruz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Sizin de katkılarınız
ve emekleriniz vardır. Bakın, Kamu İhale Kanunu…
HASAN ÖREN (Manisa) – Sizden başka 1 tane milletvekili
niye bunu savunmuyor?
BAŞKAN – Sayın Ören…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ben bunu…
HASAN ÖREN (Manisa) – 2 milletvekili dışında hiç
kimse savunmuyor.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – İhaleyi savunmuyoruz,
ihaleyi savunmuyoruz.
HASAN ÖREN (Manisa) – Aranızda konuşuyorsunuz
Hasan Ören haklı diye…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Sayın Başkanım, sözümü
hep Hasan Ören gasbediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN ÖREN (Manisa) – 2 milletvekilinden başka
kimse konuşmuyor. Nerede Hüseyin Tanrıverdi?
BAŞKAN – Sayın Ören, lütfen susar mısınız?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Biz yetmiyor muyuz sana,
biz yetmiyor muyuz?
HASAN ÖREN (Manisa) – Ne bileyim, sizin de sanki
ortaklığınız var ya! Hayret bir şey!
BAŞKAN – Sayın Bilen, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
ben geçen konuşmamda da söylemiştim, yine söylüyorum, Allah’a hamdolsun,
hiçbir yere milletvekili olduktan sonra ortak olmadım, hiçbir iş
takip etmedim, ihaleye aracılık yapmadım.
HASAN ÖREN (Manisa) – Bilmiyoruz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Yapan varsa, yaptığını
bildiğiniz bir insan varsa, yanınızda olacağımı da söyledim.
HASAN ÖREN (Manisa) – Var, var.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Samimiyetimle ifade
ediyorum.
HASAN ÖREN (Manisa) – Şimdi vereceğim dosyayı.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Cumhuriyet savcılığına
gitmeyi bilmiyorsanız, size yardımcı olacağım. Ben elinizden tutacağım,
yanınızda olacağım, kolunuza gireceğim, sizi götüreceğim.
Değerli arkadaşlar, bir şey daha söylüyorum: Kamu
İhale Kanunu’nda da hakikaten ciddi manada sıkıntılar var. Belediye
başkanlarımız, valilerimiz ki… Kaldı ki sizin belediye başkanınız,
o da buradadır, ona da sorabilirsiniz, ciddi manada sıkıntılar
var.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – Sen adliyenin
yolunu bilmezsin. Ne konuşuyorsun?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Gerek malzeme alımlarında,
gerekse iş yapımlarında ciddi zaman kayıpları var.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – Sen avukatlığı
bilmiyorsun. Sen cübbe giymeyi bilmezsin. Ben senin avukatlığını
bilmiyor muyum!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Buradan dolayı belki
deminki konuşmacı arkadaşın “Bu kalkınma ajanslarını neden Kamu
İhale Kurumunun ve Kanunu’nun dışında tuttunuz?” ifadesi geçmişti.
Bunun için söylüyorum. Evet, burada ciddi manada bir zaman kaybı söz
konusudur. Belki bunların da gözden geçirilmesi gerekir. Ama, asıl
konuya dönecek olursak…
HASAN ÖREN (Manisa) – Neresindesin, neresinde?
Asıl konu bu.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – …İl Genel Meclisinde
yaptığınız konuşmalar tutanakta.
HASAN ÖREN (Manisa) – Dosyaları size vereceğim.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ben, sizin takdirinize
sunuyorum.
HASAN ÖREN (Manisa) – Cumhuriyet Başsavcılığına,
Ankara’ya şikâyet etmiştim.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Yüce heyetinize de söz
vermiştim. Orada diyeceksiniz hiçbir şey yok, kaldı ki bunun içerisinde
CHP var, MHP var, AKP… AKP de demiyorsunuz.
HASAN ÖREN (Manisa) – Orada hiçbir şey yok diyor
isen, bugün istifa edeceğim, getir. Getir bakalım.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakın, aynen tutanaklardaki
ifadelerinizi okudum.
HASAN ÖREN (Manisa) – Hadi komisyonu kuralım.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Arkadaşlarınıza da sunacağım,
gerekirse, Grup Başkan Vekilinize de takdim edeceğim. Sadece Manisa’daki
ihaleleri Manisalıların almasını da doğru bulmuyorum, şık bulmuyorum.
Çünkü, orada yeterli bir rekabet ortamı da oluşmayabilir. Diğer ilden,
ilçelerden, hatta, varsa, yurt dışından insanların da katılması,
gerekli rekabet ortamını, şeffaflığı sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Eğer “sadece Manisalıların” derseniz, işte böyle sıkıntılar çıkar.
HASAN ÖREN (Manisa) – Tabii, Siirt’ten gelip Manisa’dan
milletvekili olursan, bu sorunlar çıkar tabii. Tabii… Olur mu? Olmaz…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
sözlerime başlarken söylemiştim, Hasan Ören Bey’in taktiği de budur,
söyleyecek şeyi de olmadığı zaman, bunu sürekli yapar. Takdirlerinize
arz ediyorum.
Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bilen.
İkinci sırada, aleyhte söz isteyen Mehmet Çerçi,
Manisa Milletvekili, söz sırasını Salih Kapusuz, Ankara Milletvekiline
devretmiştir.
Buyurun Sayın Kapusuz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) – Manisalılar konuşsun Manisalılar,
bırak Manisa milletvekilleri konuşsun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından
getirilen bir araştırma konusuyla ilgili olarak yapılan tartışmaları
ve kullanılmış olan üslupları da dikkatle takip etmeye çalıştım.
Bu konu bir müddet öncesinde bir kez daha buraya, gündeme getirilmişti.
Zannedersem, arkadaşlarımız, belirli konuları, bu ve benzeri zeminlerde
kamuoyunun dikkatlerine sunmak üzere, biraz da bölgelerine mesaj
vermek gibi de değerlendirmiş olarak, buraya, gündeme getirmiş olabilir.
Biraz önce yerimden müdahale ettim. Değerli bir
milletvekili arkadaşım, Grubumuz adına bana bir dosya getirdi. Getirmiş
olduğu dosya, kendisinin de ifade ettiği gibi, ilgili bütün birimlere
gönderilmiş. Takdir edersiniz ki, Türkiye bir hukuk devleti. Hukuk
devletinde kuvvetler ayrılığının bir gereği olarak da, biz, yasama
ve denetim yapıyoruz. Ayrıca yargımız var, ayrıca yürütmemiz var.
Şimdi, bir konu düşünün ki, ihale yöntemiyle, bir
il bünyesinde, bir arsası, geçmişte sanayi kuruluşu olarak kurulmuş
bir yerin arsası satılıyor. AK Parti olarak, Başbakan olarak Ankara’nın
merkezinde, Türkiye’nin muhtelif yerlerinde yapılmış olan bütün
ihaleleri, tek tek takip etmek, kontrol etmek, parti olarak bunlara
müdahale etmek gibi bir yanlışın içerisinde olmak sizce yakışır
mı?
NAİL KAMACI (Antalya) – Doğrusu aslında o. Onu
yapacaksınız.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Doğrusu bu derseniz…
NAİL KAMACI (Antalya) – Sayın Başbakanın her konudan
bilgisi olması lazım.
BAŞKAN – Sayın Milletvekilim, lütfen…
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar…
BAŞKAN – Sayın Kapusuz, lütfen Genel Kurula hitap
eder misiniz.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – …bir arkadaşımız, düşünün
ki bu anlayış içerisinde. Ben, bu anlayışını kendisinin bir daha
gözden geçirmesini tavsiye ederim.
Değerli arkadaşlar, bakınız, biz AK Partiyiz.
Türkiye’de nerede ve ne zaman olursa olsun, Başbakanımızın ilan ettiği
gibi, belgesi ve bilgisi… Bir zatı alıp gelip de burada “bu şahıs belgedir”
derseniz, anlamsızdır, bu bir Genel Başkana da yakışmamıştır. (CHP
sıralarından gürültüler)
CANAN ARITMAN (İzmir) – Canlı tanıktan daha iyi
belge mi olur?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – İlave bir şey söyleyeceğim…
İlave bir şey söyleyeceğim… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Evet, evet, lütfen dinleyin.
Değerli arkadaşlar, biz denetim görevi yapıyoruz. Bu konu da bir
denetim konusudur.
NAİL KAMACI (Antalya) – Belge orada.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bu konu da denetim konusudur.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Canlı tanıktan daha iyi
belge mi olur? Ayıp!.. Ayıp!..
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
AHMET YENİ (Samsun) – Niye rahatsız oldunuz.
NAİL KAMACI (Antalya) – Rahatsızlıkları ortada,
Genel Başkan belgeyi gösteriyor.
BAŞKAN – Sayın Yeni...
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Açıkça ilan ediyorum,
biz, Salih Kapusuz başta olmak üzere, milletvekili arkadaşlarım,
bakan arkadaşlarım, belediye başkanlarım, teşkilat mensubu, kim
olursa olsun, bu AK Partiyi karartamaz.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) – Allah, Allah!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Böyle bir hakkı ve yetkisi
de yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, değil mi ki, bir iddianız
var, elbette, bilginiz, elinizde belgeniz varsa…
HASAN ÖREN (Manisa) – Evet, var.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Eğer bize güvenmiyorsanız,
biz yapmıyorsak, bu memlekette yargı var, yargıya da mı güvenmiyorsunuz?
HASAN ÖREN (Manisa) – Yargı kararları içindeki…
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Yargıya da mı güvenmiyorsunuz?
HASAN ÖREN (Manisa) – Yargıya güveniyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Lütfen, dikkat buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Yasayı değiştiriyorsunuz.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bak, Hasan Bey…
HASAN ÖREN (Manisa) – Yargıyı söylüyorum, yargıyı,
şahsımla ilgili düşünceyi söylemiyorum.
BAŞKAN – Sayın Ören… Sayın Ören…
AHMET
YENİ (
HASAN ÖREN (Manisa) – Ben ne yapıyorum?
BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri…
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bakınız, değerli arkadaşlar,
yani, size şunu söylemek durumundayım: Arkadaşlar, biz sizi dikkatle,
sessizce orada dinledik. Bir konuyu gündeme getirdiniz, kamuoyunun
önünde de bu konuyu tartışıyoruz. Tartıştığımız konuda birazcık
saygı gösterin, biraz dinleyin.
Bakın, ben, açıkça ilan ediyorum: Arkadaşlarımı
görevlendirdim, bu dosyayı inceleyecekler, taraf olan kurumu da,
ilgili olanları da inceleyecekler. Yetmedi, bunun gereği olarak,
eğer, bu konuda ihmal varsa -ki, hukuken de böyle bir girişimin katkısı
varsa- yapılacak şey şudur: Biz, bu araştırmayı açarız, incelemeleri
yaparız, gereği neyse onu da yerine getiririz.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Göreceğiz!
HASAN ÖREN (Manisa) – Sabırsızlıkla bekleyeceğiz!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir senedir gündemde.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Ama, koskoca bir Parlamento,
yasama görevinin önemli sorumlulukları ve yerine getirilmesi
gerekli olanlarla birlikte denetim yapıyoruz. KİT Komisyonumuz
var. Ayrıca, denetim yollarının envaiçeşidini kullanmak mümkün.
Şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar:
Biz, bu konularla ilgili olarak… Siz, buraya her şeyi çıkıp söyleme
imkânına sahipsiniz, ancak sizin de dikkatli olmanız, sorumluluğunuzun
gereği olarak hassasiyet göstermek durumunda olduğunuz bir husus
var. O da, eğer, bu konularla ilgili olarak kararlı duruşunuz yargı
tarafından da destekleniyorsa, yargı böyle bir sonuç veriyorsa…
HASAN ÖREN (Manisa) – Evet… Aynen öyle…
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – …takdir edersiniz ki,
Anayasa’mız gereği yargı kararları herkesi bağlar.
HASAN ÖREN (Manisa) – Dosyayı inceleyince göreceksiniz.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – O zaman, suç işleyenlerin
cezasını yargı verir. Biz de deriz ki: Arkadaş, siz suç işlediniz,
mahkûm oldunuz, bizimle de alakanız yok.
Ama, suçlunun suçu ispat edilinceye kadar “beraatizimmet
esastır” diye bir kuralımız var. Her iddia sahibinin iddiasını doğru
kabul edecek olursak veyahut da iddia edilenlerin sonucundan müspet
anlamda onu destekleyen başka bir şeylere ulaşırsak gereğini yaparız.
Değerli arkadaşlar, iki hususa çok hassasiyet
gösteriyoruz. Bak, bu konuyu sıkça ve mükerreren siz tekrar ediyorsunuz.
Konu şu: Laiklik konusu. Bu konuda Başbakanımız, Partimiz, Hükûmetimiz,
Meclisimiz ve milletvekilimiz ve Türk milleti sizin göstermiş olduğunuz
hassasiyet kadar hassasiyet göstermektedir. Sizin laik olduğunuz
kadar, laiklikle ilgili olarak neyi söylüyorsanız, neyi savunuyorsanız,
biz, Anayasa çerçevesinde bunun aykırı olan bir tarafını söylem
olarak, eylem olarak hiçbir yerde önümüze getirip koyamazsınız.
(CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Biz rahatsız olmuyoruz,
siz niye rahatsız oluyorsunuz? Başbakan niye rahatsız oluyor?
BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri…
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Haa, rahatsızlığa gelmek…
Bu bir rahatsızlık değil. Rahatsızlığımızın sebebi şu: Siz, sakız
çiğner gibi, gereksiz bir şekilde tekrar ediyorsunuz, birincisi
bu.
İkincisine gelince değerli arkadaşlar…
MUHARREM İNCE (Yalova) – “Hem Müslüman hem laik
olunmaz” diyen kimdi?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
galiba…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ben hem Müslüman’ım hem
laikim.
BAŞKAN – Sayın İnce…
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – …galiba…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Siz şimdi laik olduğunuza
göre, acaba Müslüman mı değilsiniz?
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen…
NAİL KAMACI (Antalya) – Yani, konu Manisa… Laiklikle
ne alakası var bunun?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bir daha sorar mısınız?
MUHARREM İNCE (Yalova) – “Bir insan hem Müslüman
hem laik olmaz” dedi Sayın Başbakan geçmişte…
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen…
Sayın Kapusuz, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yani, biz de diyoruz ki,
bir insan hem Müslüman hem laik olabilir. Siz ne diyorsunuz?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
arkadaşlarımızın zannedersem ya bilgi eksikliği veyahut da mantık
olarak yaklaşım hataları var.
Değerli arkadaşlar, Müslümanlığın karşılığı
laiklik değildir.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Başbakan dedi bunu, biz
demedik.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Eğer, inanan-inanmayan
derseniz, Müslüman veyahut da kâfir ayırımını koyarsanız, o kuralı
siz kendiniz tayin edersiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Kapusuz, bunu biz
demedik ki!
CANAN ARITMAN (İzmir) – Onun için şemsiyeyle dolaşıyor
Başbakan değil mi? Yağmursuz havada niye şemsiyeyle dolaşıyor ki?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bir insanın Müslüman
olması başka bir şey, bir rejimin, bir devletin laik olması başka
bir şey. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) İnsan laik
olamaz, ama, laik bir kurumu savunur, laik bir devleti savunur. Bu
başka bir şey.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Suç işliyorsunuz, suç.
Suç işliyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Ercenk, lütfen…
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bu başka bir şey.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ben laikim ve Müslüman’ım.
BAŞKAN – Sayın İnce…
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bu sizin tercihiniz.
Bakınız kurumsal olarak…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Senin de bunu demen lazım,
herkesin demesi lazım. Olur mu öyle şey. (AK Parti sıralarından gürültüler)
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Arkadaşlar, işte…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Mecburiyet var, anayasal
mecburiyet var. Laik olmak zorundasınız.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar…
HASAN ÖREN (Manisa) – Salih Bey, nereye çektiniz
mevzuyu?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
konuya geliyorum… Değerli arkadaşlar, konuya geliyorum…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Manisa’ya
gel, Manisa’ya.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Konuya geliyorum…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yolsuzluğa gel, yolsuzluğa.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bakınız…
BAŞKAN – Sayın Kapusuz, lütfen toparlar mısınız.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Eğer bu söylediklerinizi
ispat ederseniz, alnınızdan öperiz. Ama, oturduğunuz yerden, yolsuzluktan,
haksızlıktan konuşursanız, bunu, yüzünüze de cevabının doğrularını
çarparız. Bu kadar açık… (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) – Hadi komisyonu kuralım.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Kapusuz, ben Manisa’ya
gittim.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bu kadar açık…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Ören’le Manisa’ya
gittim.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bu kadar açık. Dolayısıyla,
burada polemik yaparak bir yere varmayacağınızı bilin.
Değerli arkadaşlar, şunu açıkça söylüyorum: Siz
burada ne iddia ederseniz, biz onun üzerinde çalışır, inceler, cevabını
da veririz.
HASAN ÖREN (Manisa) – Komisyonu kurmazsınız!
BAŞKAN – Sayın Ören…
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Haa, ihtiyaç varsa kurarız.
HASAN ÖREN (Manisa) – Hadi kuralım. Dosya burada.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Şimdi, sizin iddianız,
eğer incelenmeye, araştırmaya değer bulunursa gereğini yapacağımızı
söyledim.
HASAN ÖREN (Manisa) – Benim iddiam değil, Danıştayın
verdiği karar.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Efendim…
HASAN ÖREN (Manisa) – Benim iddiam değil.
BAŞKAN – Sayın Ören...
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Ya, o zaman...
HASAN ÖREN (Manisa) – Hâkimlerin verdiği karar,
Danıştayın verdiği karar, iddia değil.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Ya, bakın arkadaşlar,
bir mahkeme kararı varsa, ne istiyorsun benden ya? Bu Meclisten ne
istiyorsun o zaman sen?
Bir mahkeme kararı varsa, bu Meclis ne yapacak?
Herkesi bağlar.
HASAN
ÖREN (Manisa) – İşte, o belediye başkanı 1,7
trilyon vererek davayı geriye çekmiştir. Onu söylüyorum
ben. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Sayın Kapusuz, lütfen tamamlar mısınız.
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) – İşte, bakın, değerli arkadaşlar, değerli arkadaşlar,
arkadaşların amacı başkaysa, üzüm yemek değil bağcıyı dövmekse,
üzüm yemek değil de bağcıyı dövmekse, fevkalade yanlış bir yola girersiniz.
(Gürültüler) O zaman bizden katkı bulamazsınız. Ama,
amacınız üzüm yemekse, orada katkımız olur.
AHMET
YENİ (
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Sizin ifadenizden,
eğer olayı kişiselleştirmek varsa...
HASAN ÖREN (Manisa) – Hayır, hayır!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – ...“yargının yapabileceği
bir şey yok” diyorsanız, biz ne yapabiliriz?
HASAN ÖREN (Manisa) – AKP belediye başkanı var!
AKP belediye başkanı!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Sonuç olarak şunu söylüyorum
değerli arkadaşlar: Biz, AK Parti olarak...
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Çorum’u da anlat, Çorum’u!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Biz, AK Parti olarak...
(CHP sıralarından gürültüler)
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Çorum!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Evet, yargı neyi vermişse,
karar o.
BAŞKAN – Sayın Kapusuz, niye karşılıklı konuşuyorsunuz?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Hayır, hayır. Yargı kararı...
HASAN ÖREN (Manisa) – Daha yargının verdiği yürütmeyi
durdurmayı uygulamıyorsunuz ya!
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Çalışıyorlar!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Ya, arkadaşlar, arkadaşlar...
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Kapusuz, lütfen toparlar mısınız.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Topluyorum Sayın Başkan.
Arkadaşlarımız, kuralları hep kendi arzularına
göre olsun... Mahkeme süreci bitmemişse, sonuçlanmamışsa, bir mahkeme
kararı Yargıtay sürecini tamamlamamışsa, hatta davalar, daireler
kurulup sonuçlanmamışsa, bir iddia sahibi veyahut da bir suçlu isnadıyla
muhatap olan insan bu süreci devam ettiriyorsa, siz hâlâ “bu karar
vardır” diyemezsiniz ki!
CANAN ARITMAN (İzmir) – O zaman Şemdinli Komisyonunu
nasıl kurdunuz?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bir yargı kararının nasıl
kesinleşeceği, herkes tarafından bilinmeli, ona göre de konuşulmalıdır.
(Gürültüler)
Değerli arkadaşlar, AK Parti sonuna kadar ak’lığını,
ak olma sürecini devam ettirecektir.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Yok, yok! Bürokraside
açığa alma var, açığa alma! Açığa alacaksın!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bu itham ve bu iddialarla
AK Partiye bir şey bulaştıramazsınız. Bir şey bulaştıramazsınız.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Soruşturma geçireni
açığa alacaksın! Niye oturtuyorsunuz?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Şimdi, bu ve benzeri konularla
ilgili olarak, kamuoyunun huzuruna her zaman çıkıp doğruları savunma
noktasında kararlılığımızı herkes bilmeli, inşallah, gelecekte
de sizler bunu teyit edeceksiniz.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) – Millet sizi süpürecek bu
Meclisten, süpürecek! Bir dahaki seçimde...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Karar yeter sayısı...
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, bir dakika...
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) – Karar yeter sayısı istediler
de.
BAŞKAN – Arayacağım.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkanım, oylamaya
geçildikten sonra karar yeter sayısı mı olur?
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler...
HASAN ÖREN (Manisa) – Niye el kaldırmıyorsun? Kaldırmıyorsun
bak elini. Niye? Sen de biliyorsun yolsuzluk olduğunu.
BAŞKAN – Sayın Ören…
HASAN ÖREN (Manisa) – Bu kayıtlara geçsin. Kaldır
elini, kayıtlara geçsin.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sen Genel Başkanınla…
HASAN ÖREN (Manisa) – Nerede başka Manisa milletvekilleri?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Senden mi korkacağız?
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çoğunluk yok.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ya, Genel Başkanla arasından
sana ne? İster düzelir ister bozulur. O bizim kendi sorunumuz, sana ne? Sana ne? Sen de git yalakalık
yap da MYK’ya gir.
HASAN ÖREN (Manisa) – Bana bir dönem yeter, sen kendine
bak!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.50
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu
Birleşimi’nin Üçüncü Oturumu’nu açıyorum.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – Sayın Başkan,
bir şey söylemek istiyorum.
V. - ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- (10/381) esas numaralı Meclis araştırma önergesinin ön görüşmesinin
görüşme gününe ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grup Önerisinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, iki Kâtip Üye arasında anlaşmazlık
olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlanıldı)
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – Sayın Başkan,
Sayın Bilen büyük hukukçu olduğunu iddia etti ve Sayın Ören’e hukukçu
olarak yardım etmek istediğini ifade etti.
BAŞKAN – Sayın Yetenç, lütfen, böyle bir usulümüz
yok.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – Sayın Bilen’in
böyle bir şey söylemeye hakkı yok. Sayın Bilen, kısa pantolonla gezerken
biz Manisa’da hukukçuluk yapıyorduk.
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Yetenç…
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – Sayın Ören’in
böyle bir yardıma ihtiyacı yok.
BAŞKAN – Sayın Yetenç, lütfen yerinize oturur musunuz.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – Böyle bir usulümüz
olmadığını ben de biliyorum, ama tutanaklara geçsin diye söyledim
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı
vardır, öneri reddedilmiştir.
Alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor
ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere’nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN – 1’inci sırada yer alan kanun teklifinin
geri alınan maddeleri ile ilgili komisyon raporu gelmediğinden
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2’nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükûmeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S.
Sayısı: 1147)
BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, İstanbul Milletvekili
Tayyar Altıkulaç’ın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu,
Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz
Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun Geçici 1 inci Maddesinin Yeniden Düzenlenmesine
Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç’ın; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu,
Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun Geçici 1 inci Maddesinin Yeniden Düzenlenmesine Dair
Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(2/886) (S.Sayısı:1256) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
1’inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına yapılan konuşma tamamlanmıştı.
Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına
Sayın Süleyman Sarıbaş’a aittir, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Sarıbaş.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Millî Eğitim Komisyonu Başkanımız ve İstanbul
Milletvekilimiz Tayyar Altıkulaç Beyefendi’nin vermiş olduğu kanun
teklifi üzerine, Anavatan Partisi Grubunun, 1’inci madde üzerindeki
görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuya geçmeden önce, bugün, çok sayıda bu 4/C’ye
göre çalışan ve mağdur olduklarını söyleyen vatandaşlarımızdan
mesaj aldım, kürsüden dile getireceğimi söyledim. Hakikaten, iktidar
partisi çoğunluğuna, grup başkan vekillerine ve milletvekili arkadaşlarımıza
söylüyorum, bu arkadaşlarımız çok mağdur, bunlar özelleştirme mağduru,
sayıları da çok değil; çoğu yüksekokul mezunu, lise mezunu; 450
milyon liraya, en alt görevlerde çalışıyorlar. Dedikleri şu: “Devletimiz,
Hükûmetimiz geçici işçilere dahi kadro verirken, bizler kadrolarımızdan
olduk, bizleri unutmasınlar.” Bunu, onların adına sizlere söylüyorum.
Keza, bu, geçici işçilere kadro verme meselesinden, birçok yöremizde
orman işçilerimiz altı ayı doldurmadan şey yapıyorlar; öyle bir düzenleme
yapılıyormuş, altı ayı doldurmayanlara, yıllık çalışmada. Bunları
da, mağduriyetlerinin önlenmesini, en azından, özellikle TRT’de çalışan
geçici işçilerimizin de bu kapsama alınmasını Hükûmetten talep
ediyorum.
(x) 1256 S. Sayılı
Basmayazı 14/11/2006 tarihli 18’inci Birleşim Tutanağına eklidir.
Değerli arkadaşlar, konuştuğumuz kanun, yeni
kurulan 15 üniversitemize rektör atanmasıyla ilgili bir teklif.
Bundan bir ay evvel Amerika’daydım, bir üniversiteye, Bimgenton Üniversitesine
gittim, Rektör Yardımcısıyla da yemek yeme fırsatı buldum ve şöyle
dedim: Nasıl atarsınız rektörünüzü, üniversitenizin sistemi nedir
diye sordum. Aynen şöyle söyledi, dedi ki: “Bir üniversite, bulunduğu
ilin veya eyaletin sosyal hayatına, sanayi hayatına, kültür hayatına
katkı sağlamak için, o ilin aydınlanması, o ilin çağdaşlaşması ve o
ile menfaat sağlamak, yani, kalkınmasına menfaat sağlamak, kültürüne
menfaat sağlamak için kurulan kurumlardır. Dolayısıyla, ilin sosyal
hayatıyla, ilin kültür hayatıyla, ilin insan hayatıyla doğrudan ilgilidir.
Eğer, bir ilde veya eyalette, üniversiteyi, bulunduğu ilin halkıyla,
sosyal hayatıyla bütünleştiremiyorsanız, bu üniversiteden yeterli
katkıyı alamazsınız. Onun için” dedi “bir üniversite kurarken bir
ile, bir eyalete, öncelikle o ilin ileri gelenlerinden oluşan bir mütevelli
heyet kurarız. Bu heyetin başı devlettir, bunun kaynağını veren veya
eyalet bütçesidir; o halde, eyaleti temsilen vali, bu mütevelli heyetin
başkanıdır. Demokrasi adına seçilmiş belediye başkanı bunun başkanıdır.
En çok vergi veren o eyalette üç kişi bu mütevelli heyetin üyesidir.
O üniversiteye katkı sağlayan -yani, ekonomik olarak, fiziki anlamda,
başka anlamlarda katkı sağlayan kişiler de- bu mütevelli heyetin
üyesidir. Mütevelli heyet, önce bir genel müdür atar. Üniversitenin
genel müdürü, üniversitenin fiziki yapısına, ekonomik, mali yapısına,
her türlü şey genel müdürden sorulur ve bu mütevelli heyet bir de rektör
atar. Rektör de, sadece, bilimsel ve akademik çalışmaları koordine
eden, kontrol eden, öğretim programlarını ortaya koyan bir kurulla
bu üniversiteyi yönetir. Dolayısıyla da, üniversite, böyle bir mütevelli
heyeti kapsamında, o ilin öz varlığı, öz malı olarak o ille bütünleşir.”
dedi. İşte, üniversiteden beklenen amaç bu.
Şimdi biz neyi tartışıyoruz? Biz şunu tartışıyoruz:
Bu üniversitelere rektörleri YÖK mü atasın, hükûmet mi atasın? Yani,
öyle bir tartışmanın içerisindeyiz ki, konunun özünü ve esasını
bir kenara bırakıp, yani, o illerimize kurduğumuz üniversitelerin,
o ilin insanlarıyla, o ilin sosyal yapısıyla, o ilin kültürüyle, o
ilin sanayisiyle nasıl bütünleşeceği projelerini bir tarafa bırakmışız.
Uğraştığımız şey: Rektörü şu mu atasın, bu mu atasın! Eğer, hakikaten,
o ille bütünleşmeyi sağlayamayacak, o ilden kopuk, o ilin sosyal
hayatına katılmayan, kültürel hayatına katılmayan, sanayisine
katkı sağlamayan, o ilin insanlarının aydınlanmasına, çağdaşlaşmasına,
fikir anlamında katkı sağlayamayan üniversiteler kuracaksak,
topluma kapalı, tamamen kışla usulü, kimseyle irtibatı olmayan
üniversiteler kuracaksak, rektörünü YÖK atasa ne olur, hükûmet atasa
ne olur? Yani, biz, işin esasını kaçırmışız, işin tali boyutuyla uğraşır
duruma gelmişiz.
Önümüzde bir Anayasa var ve Anayasa, üniversitelerin
planlanmasını, efendim, denetlenmesini, kurgulanmasını -131’inci
maddemiz- YÖK diye bir kuruma vermiş ve bu Kurum, tahmin ediyorum,
yirmi dört senedir hayatımızda; üniversitelerimizi düzenliyor,
denetliyor.
Şimdi, ben, buradan Orta Doğu Teknik Üniversitesine
gidiyorum -oğlum orada okuyor- kapıdan dört tane nöbetçiye kimlik
göstermeden giremiyorum. Mutlaka, kontrol altında. Kimsenin giremediği,
vatandaşa kapalı üniversiteler hâline getirmişiz. Bimgenton Üniversitesini
gördüm, dört tane bulvar, yol giriyor üniversiteye, kimse kimseye
bir şey sormuyor. Halkla bütünleşmiş üniversite. İşte, böyle üniversiteler
lazım.
Şimdi, bu 131’inci madde kapsamında, YÖK anlamında
-YÖK’e karşı olduğumdan falan değil, ama, uygulama anlamında- gerçek
manada üniversitelerimizi, sanayimizle, kültürümüzle, halkımızla,
toplumumuzun aydınlanması yolunda bir bütünleşme sağlayabildik
mi? İstediğimiz üniversiteden istediğimiz amacı, bu milletin vergileriyle
kurduğumuz üniversitelerden milletin arzu ettiği amacı hâsıl edebildik
mi? Mesele, bu. Mesele, üniversitelerimizi, bilimsel anlamda özgür,
akademik anlamda özgür, idari anlamda ve mali anlamda, o ilin hayırseverleriyle,
o ilin değerleriyle özerk hâle getirebildik mi? Hayır. Ne yaptık: Liseleştirdik.
Merkezî bir sistemimiz var. Merkezî sistemin ültimatomlarına göre
yönetilen üniversitelerimiz var. Halktan kopuk, halkın değerlerinden
uzak, halkın yaşantısından âdeta uzak kalmış bir üniversitemiz var.
Kültürlerini de halkın kültürüyle de bütünleştirememişiz. Kaldı
ki, bu üniversitelerimiz, halkın aydınlanmasına da, kültürünün
gelişmesine de hiçbir katkı sağlayamaz duruma gelmiştir.
Şimdi, bu yapıyı değiştirmek lazım. Ne lazım? Bu
yapıyı yeniden kurgulamak, yeniden yapmak lazım. Bir YÖK reformu,
üniversite reformu yapmak lazım. Biz, bunları yapmıyoruz. Yaptığımız
şey şu: Rektörü biz mi atayalım YÖK mü atasın? YÖK de atasa bu ülkenin
insanlarından atayacak, hükûmet de atasa sonuçta bu ülkenin insanlarından
atayacak ve kariyeri olan insanlardan atayacak. Yani, en azından
profesör olacak herhâlde bu insanlar, en azından belli bir kıdemi olacak,
devlet tecrübesi olacak. Dolayısıyla, bu tür tartışmalara, iktidar
partimizin ve ana muhalefet partimizin, sanki bir şeyler oluyormuş
gibi gözden kaçırarak, sadece bu tür tali tartışmalarla bir seneyi
boşa harcadık diye düşünüyorum.
Gelin şu YÖK reformunu üniversiteler reformu yapalım,
bu ülkenin geleceği adına yapalım, konsensüsle yapalım. Yani, üniversitelerimiz,
acaba, iktidarın emrine mi girer veya iktidar, üniversitelere tahakküm
mü eder? Olmasın, o da olmasın; özgür olsun üniversitelerimiz, kendi
içlerinde özgür olsun, siyasi baskılar olmasın. Ama, lütfen, onları
da, artık, toplumla, toplumun kültürüyle, değerleriyle, toplumun
kalkınmasıyla ilgilenen üniversiteler haline getirelim.
Dolayısıyla, biz, taa baştan beri söylüyoruz; bizi,
hükûmetin ataması veyahut da YÖK’ün ataması çok fazla ilgilendirmiyor,
kurucu rektörleri çok fazla… Bizi ilgilendiren şey, bu üniversite
sistemimizin, YÖK sistemimizin, yani, yükseköğrenim sistemimizin,
yeni baştan, çağdaş bir yapılanmayla, toplumun kabul edeceği, bir
konsensüsün oluşacağı bir yapılanmayla yeniden yapılanmasını
sağlamaktır.
Şimdi, Sayın Başkanımın getirdiği teklif, 4 taneyi
hükûmet belirlesin, Sayın Bakan belirlesin, efendim, YÖK bunlardan 2
tanesini atasın şeklinde. Bu doğru değil. Yani, siyasi iradeyi bürokratik
iradenin denetimine tabi tutmak hangi demokraside var? Hükûmet siyasi
iradeyi, millî iradeyi temsil ediyorsa -ki, ediyor, etmesi lazım- o
zaman, bürokratik iradeye, yani YÖK’e teklifte bulunan siyasi irade
mi olmalı, yoksa siyasi iradeye, hâkimiyetimilliyeyi temsil eden
siyasi iradeye teklifte bulunan bürokratik irade mi olmalı? Ha,
bu değiştirilecek dendi, Sayın Kapusuz “Bir önergeyle değiştireceğiz.”
dedi. Yalnız, o önergede de katılmadığımız bir nokta var: Şimdiye
kadar, ana rektörleri, asıl rektörleri, üniversite rektörlerini,
YÖK, salt çoğunlukla belirlerken, şimdi bunu dörtte 3’e getirmenin
Anayasa’ya uygun bir tarafı var mı? Böyle bir şey… Yani, kurucu rektörü
dörtte 3’le belirleyeceksiniz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HACI BİNER (Van) – Daha evvel atandı, aynı şeyi
atayalım mı diyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Asıl rektörleri
salt çoğunlukla belirleyen YÖK, kurucu rektörleri dörtte 3’le belirleyecek.
Niye? Çünkü, 7 tane üyeyi hükûmet atıyor, o 7 üyeden en az 2 tanesi de
dahil olmadığı takdirde, bir pazarlık olsun. Bu yanlış arkadaşlar,
bu yanlış!.. Ya kapsamlı bir YÖK reformu yapalım
ya da bırakın, yapamıyorsanız bırakın, mevcut hâliyle YÖK belirlesin,
size sunsun, siz de Cumhurbaşkanına gönderin; ama, böyle salt çoğunluklar,
nitelikli çoğunluklar falan aramayın. Nitelikli çoğunluklar… Ne
amaçla nitelikli çoğunluk arayacaksınız? Şimdi, Anayasa diyecek,
Anayasa Mahkemesi diyecek; diyecek ki, asıl rektörlerin atanmasında
salt çoğunluk yetiyor da, bu kurucu rektörde niye nitelikli çoğunluk?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Orada, üniversitenin
senatosunun seçimi var.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Efendim, tamam da,
senatonun seçtiklerini dahi YÖK salt çoğunlukla eleyebiliyorsa,
kendi seçtiklerini de herhâlde salt çoğunlukla seçebilmeli. Burada
bir nitelikli çoğunluğa falan gerek yok. Bu nitelikli çoğunluk da
Anayasa’ya aykırı olur, ama, bir an önce bu rektörler atansın, bir an
önce bu üniversiteler hayata geçsin; çünkü, hakikaten, bu ülkede,
1 milyon 800 bin öğrenciden 1 milyon 500 bini üniversite kapılarından
döndürülüyor ve onlara, siz işe yaramazsınız deniliyor. Böyle bir
hakkımız yok, böyle bir hukukumuz yok. Onun için, bu kanunun, bir an önce,
doğru bir şekilde, Anayasa’ya uygun bir şekilde, tabii, bundan evvel
de bir YÖK reformunu, adam gibi bir YÖK reformunu bu milletin önüne
koyarak, üniversiteyle halkı bütünleştiren bir anlayışı hâkim kılarak
yapmamız gerekiyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Ömer Özyılmaz,
Erzurum Milletvekili… Yok.
Aydın Dumanoğlu, Trabzon Milletvekili… Yok.
Alaettin Güven, Kütahya Milletvekili.
Sayın Güven, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 1256 sıra sayılı,
İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç’ın, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ve Yükseköğretim Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun
Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun
Geçici 1’inci Maddesinin Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Teklifi
hakkında söz almış bulunuyorum şahsım adına; hepinizi, en derin
sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu teklifin yolculuğu diyebileceğimiz
serüvenin başlangıcı, AK Partinin eğitime ve eğitim kurumu içinde
üniversitelere verdiği önem ve ehemmiyetle başlamaktadır. Çağdaş
uygarlık yolunda üniversitelerin taşıdığı anlamı her platformda
ifade eden iktidarımız, bunun göstergesi olarak, var olanlara ilaveten
15 yeni üniversiteyi 15 ilimizde kurma çalışmasını hep beraber
başlatmış, hep beraber de bunu gerçekleştirdik ve kurduk.
73 milyonun göz ardı etmediği, edemeyeceği bir
gerçek, her üniversite bir dünyadır, ufuktur, aydınlık yarınlardır
ve geleceğimizdir. Bilindiği gibi, bu yolculukta 30/12/2005 tarihinde
5447 sayılı Yasa’yla 15 üniversiteyi kurduk. Yasa’nın geçici 1’inci
maddesiyle kurucu rektör ataması tekrar görüşülmesi için Cumhurbaşkanımız
tarafından tekrar geri gönderildi. Tekrar görüştük, onaya gönderdik.
1/3/2006 tarihinde, kurucu rektörlerin iki yıl için Millî Eğitim Bakanı
ve Başbakanımızın önereceği üç isim arasından Cumhurbaşkanınca
atanması hükmü karara bağlandı. Ancak, 4/5/2006 tarihinde Anayasa
Mahkemesince iptal edildi.
Ancak, değerli arkadaşlarım, akan hayat içinde
görevimiz problemleri çözmek. İnsanın diğer adı da, herhâlde, “problem
çözen varlık” olsa gerektir diye düşünüyoruz ve bu problemin çözülmesi
gerekir. Ancak, kurulan bu üniversitelerimiz hakkındaki kurucu
rektörlerin ataması konusunda iptal kararı, ardından da bir hukuki
boşluk doğurduğu muhakkak. Bu nedenle, yeni düzenlemeye ihtiyaç
duyulmuş ve bu kanun teklifi hazırlanmıştır.
Bu teklifin yasalaşmasıyla sorun çözüme kavuşacak,
ayrıca, kamuoyunda ve akademik çevrelerde yaşanan huzursuzluk giderilmiş
olacaktır. Hepimizin ittifakla kabul edebileceği gibi, bugünkü
YÖK Kanunu ve mevcut YÖK yapısıyla, üniversitelerin özerkliğinden
bahsedilemez. Bugün, Türkiye’nin çağdaşlaşmasına, ilerlemesine,
gelişmesine engellerden biri bu olsa gerek diye düşünüyorum.
Anayasa değişikliği yapılarak, dünyayla yarışan
üniversitelerin yaratılması gerekir. Aslında, yeni kurulan üniversitelere
yapılacak rektör atamalarında yaşanan sorun da bu YÖK Kanunu ve
YÖK kurumunun antidemokratik yapısından kaynaklanmaktadır. Her
şeyin demokratik kurallar içerisinde işlediği kurumlarda ciddi
sorunlar yaşanmaz. YÖK de, diğer kurum ve kurullar gibi bu ülkenin
bir kurumudur; bu ülkenin kanunlarına tabidir her şeyden önce. Hukuksal
sorunların, boşlukların giderileceği yer de Türkiye Büyük Millet
Meclisidir. Görüşmekte olduğumuz bu teklifle, bu sorun da çözülecek.
Teklifin, yasalaştığı takdirde, ülkemize, üniversitelerimize
hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güven.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Ali Aydınlıoğlu,
Balıkesir Milletvekili.
Sayın Aydınlıoğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan Yükseköğretim Kanunu’nun
1’inci maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Yükseköğretimin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması
konusunda, Hükûmetimizin bütün çalışmalarını rektör seçimine kilitlemesi,
gerçekten büyük bir talihsizliktir. Zira, bu dönemde, Hükûmetimiz,
15 devlet üniversitesi yanında, 2 vakıf üniversitesi kurmuş, ayrıca,
meslek yüksekokulları hariç olmak üzere, 145 yükseköğretim biriminin
kurulmasına neden olmuştur. 5 vakıf üniversitesi de kurulma aşamasına
gelmiştir. Yine yükseköğretimin desteklenmesi ve nitelikli insan
gücü yetiştirilmesi amacıyla şimdiye kadar verilen yurt dışı burs
ve kontenjanlarının sayısı, geçmiş iktidarlar dönemiyle kıyaslanacak
olursa, çok yüksek oranda artırılmıştır. 2006 yılından başlamak üzere
her yıl 1.000 öğrencinin, beş yıl içinde de toplam 5.000 öğrencinin
yurt dışına master ve doktora öğrenimlerini görmek için, geçmiş dönemlerdeki
gibi, sadece gitmesi planlanmamış, bizzat uygulamaya geçilmiştir.
Her türlü engellenmelere rağmen 15 yeni üniversitenin rektörünün
atandığında; 20.305 akademik, 8.426 idari ve 175 döner sermaye olmak
üzere toplam 28.906 gencimizin ve vatandaşımızın da üniversitelerimizde
görev yapma imkânına kavuşacak olması çok önemlidir.
Değerli arkadaşlarım, sürekli olarak bilimsel
ve idari özerklikten bahsetmekle birlikte, YÖK bu yapısıyla olduğu
sürece, bunun gerçekleşmesi mümkün görülmemektedir. Biz YÖK’e karış
değiliz, ancak her konuda olumlu ya da olumsuz Hükûmetimizin aldığı
her karara karşı çıkan YÖK’ün, bu Kanun’a, en azından Hükûmetin verdiği
katkı kadar katkı vermesi gerekmez miydi? Evet, YÖK’ün her şeye karşı
çıkması sadece yükseköğretim sistemini değil, eğitim sisteminin
bütününü etkilemekte ve bilimde gelişimin ve ilerlemenin önünü
kesmektedir ve sayılarının çokluğu ile her zaman övündüğümüz ve gurur
duyduğumuz gençlerimizin de, maalesef, moralini ve umudunu kırmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, 1 Mart 2006 tarihinde, 15
yeni üniversitenin kurulmasıyla ilgili kanun çıkarıldı, ancak 4
Mayıs 2006 tarihli kararla, Anayasa Mahkemesi, bu Kanun’un geçici
1’inci maddesini iptal ettiğinden dolayı, o günden bugüne kadar
rektörlerin atanması hususunda gerçekten hukuki bir boşluk doğmuş
ve hukuki bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Hazırlanan bu kanunla
da, hem bu hukuki boşluğun kapatılması amaçlanmış hem de yeni kurulan
15 beş üniversitenin kurucu rektörlerinin seçiminde Yükseköğretim
Kuruluna da, gerçekten, yetkiler tanınmıştır. Kaldı ki, önceki uygulamalarda
da kurucu rektörler, Başbakan ve Millî Eğitim Bakanının önerisiyle
Cumhurbaşkanı tarafından seçilmekteydi. Şu anda görüştüğümüz Kanun
da, 5467 sayılı Kanun’la ilgili Anayasa Mahkemesinin iptal kararı
doğrultusunda atama sürecine Yükseköğretim Kurulunu da dahil etmiştir.
Ancak, Cumhurbaşkanının çekinceleri dikkate alınarak hazırlanmıştır.
Bu kanunun üniversitelerimize, bilim dünyamıza
ve ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydınlıoğlu.
Madde üzerinde, şimdi, on dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Soru sorma süresi beş dakikadır.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanımdan seçim bölgemle ilgili sualim olacak.
Sayın Bakanım, Konya Selçuk Üniversitesi, sizin
de çok yakından bildiğiniz gibi, İstanbul Üniversitesinden sonra
öğrenci sayısı olarak Türkiye’nin ikinci büyük üniversitesi, 80
bin civarında öğrencimiz var ve malumunuz Konya, nüfus olarak 2 milyon
300 bin nüfusa sahip, şehir merkezinde 1 milyon insan yaşamaktadır.
Tabii, Selçuk Üniversitesi fiziksel şartlar bakımından noksansız,
eksiksiz, gerçekten bilimsel çalışmalar ortada.
Sorum şu: Bu kadar büyük, devasa bir üniversite,
fiziksel şartları tamam, öğrenci sayısı malum; ikinci bir üniversite
noktasında, yani, teknik bir üniversite noktasında yıllardır bir
talebimiz var, bunu çok yakından biliyorsunuz. Bu noktada, ikinci
bir üniversitenin kurulması noktasında Bakanlığın düşüncesini
almak istiyorum.
Bir de, kurulması düşünülen 10 yeni devlet üniversitesinin
kuruluşuyla ilgili çalışmalar hangi aşamadadır?
Ayrıca, kamuoyunda dile getirilen 5 vakıf üniversitesinin
kuruluş çalışmaları hakkında bilgi istiyorum. Vakıf üniversiteleri
devlet üniversiteleriyle karşılaştırıldığında, öğrenim gören
öğrenci sayısı oranı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın Tüzün…
Sayın Gazalcı…
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Şimdi, biz on bir ay önce bu Meclisten bir yasa çıkardık.
Bunu Anayasa Mahkemesi iptal etti. Onun üzerine Yükseköğretim Kurumu,
var olan yasaya dayanarak tedviren bu 15 yeni üniversiteye rektör
atadı ve bunlar da, atanan rektörler orada rektör seçimlerini başlattı.
1 Aralıkta, şimdi 4 tane üniversitemiz rektör adaylarını belirleyecek.
Biz de burada yeniden işin başına dönüyoruz, bir yasa çıkarıyoruz.
Peki, bu çıkaracağımız yasa, hani Cumhurbaşkanından dönmesi, Anayasa
Mahkemesinden dönmesi, onlar ayrı bir süreç, ben, şimdi, Sayın Bakana
soruyorum: Orada bir süreç başladı ve rektör adayları seçimle belirleniyor,
biz de bunun tam tersine burada bir yasa çıkarıyoruz. Bu durum nasıl
etkilenecek? Birinci sorum bu.
İkinci ve son sorum: Şimdi, bir önergeyle bu 1’inci
maddenin değiştirilmesi söz konusu. AKP’li arkadaşlar, o önergede
-Yasa’yla- diyor ki: “Dörtte 3 oyla YÖK…
BAŞKAN – Sayın Gazalcı, lütfen sorunuzu sorar mısınız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
…adayları belirlesin.” Başka rektörler salt çoğunlukla
belirlenirken “dörtte 3 oyla belirleyin” demek ve ille de Millî Eğitim
Bakanlığını buraya, devreye sokmak, ikincil bile olsa, doğru mudur,
yasaya uygun mudur, diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.
Sayın Özkan, buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür
ederim.
Sayın Bakan, bir konuya açıklık getirmenizi arzu
ediyorum. Yeni kurulan üniversitelerden biri de Burdur’da Mehmet
Akif Ersoy Üniversitesidir. Mutluluğumuzu bir bayram çocuğu gibi
Burdurlular olarak her platformda dile getiriyoruz, ancak Maliye
Bakanlığındaki bütçe görüşmelerinde yatırım bütçesi olarak 500
bin YTL ayrıldığını üzüntüyle, hayretle öğrenmiş bulunuyorum. Yeni
kurulan Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinin gerek şehir merkezindeki,
göl kenarındaki kampus alanında gerekse Örtülü bölgesindeki kampus
alanında birçok yatırıma başlanacağından bu ayrılan 500 bin YTL
kaynağı uygun buluyor musunuz? Burdur’da tüm ilçelerimizden, ikamet
eden vatandaşlarımız, iş adamlarımız trilyonlarca lira harcayarak
bir katkı sağlamışlardır. 59’uncu Hükûmet olarak, Mehmet Akif Ersoy
Üniversitesi bütçesini yetkililerimizin belirttiği oranda bütçelerini
çıkarmayı düşünüyor musunuz? Kadrosuz, parasız bir üniversiteyi
Burdurlu hemşehrilerim şu atasözüyle dile getiriyorlar: Hamamı
var kurnası yok, davulu var zurnası yok. Bu durumu, adına üniversite
açtığımız Mehmet Âkif Ersoy’un ruhuna ve şanına yakıştırıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Sayın Ufuk Özkan…
Soru sorma süresi tamamlanmıştır.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Konya Milletvekili Ahmet
Işık Bey’in sorusuna cevap veriyorum: Konya Selçuk Üniversitesi,
doğrudur, Türkiye’nin öğrenci mevcudu itibarıyla fakülte sayısı
ve sahip olduğu öğretim üyesi itibarıyla Türkiye’nin en büyük üniversitelerinden
birisidir. Şu anda üç büyük vilayetin dışında birden fazla üniversitesi
olan illerimizden Eskişehir’i örnek verebiliriz. Devlet üniversitesi
bulunan üç büyük ilin dışında sadece Eskişehir var. Ama, gerek Bursa
gerek Konya ve daha birçok ilimiz bu potansiyele sahiptir.
80 bin öğrenci, aslında idare edilmesi zor olan bir
potansiyeldir. Üniversitelerin kendi rızası, Yükseköğretim Kurulunun
çalışması olursa, Selçuk Üniversitesi gibi böyle devasa üniversiteler,
aslında, gelişimlerini daha hızlı sürdürebilmeleri için bölünebilir.
Şüphesiz ki yeni üniversiteler kurulabilir, ama şu aşamada devletin
Konya’ya yeni bir teknik üniversite kurması, en azından 2006-2007 yılı
içerisinde böyle bir üniversite kurması Hükûmetimizin programında
mevcut değil. Dediğim gibi, üniversite ikiye bölünebilir. Üniversitenin,
ilin, diğer ilgili kurumların rızası alınırsa, böyle bir talep gelirse,
Hükûmetimiz tarafından bu değerlendirilir.
5 vakıf üniversitesiyle ilgili kuruluş süreci
devam ediyor. Hükûmetimiz tarafından, bu, bir tasarı haline getirilmiştir,
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmek üzere imzaya açılmıştır.
Sanırım imzalar, Bakanlar Kurulundaki imzalar tamamlanmak üzeredir.
Tamamlandığı zaman Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek. Plan
ve Bütçe Komisyonundaki, özellikle bütçe görüşmeleri bittikten
sonra, bu üniversitelerimizin kuruluşu gündeme alınacaktır.
Bundan sonra devlet üniversitelerinin, daha fazla
sayıda devlet üniversitesinin kurulması için, malumunuz, geçen
sene bir süreç başlattık, Yükseköğretim Kuruluna yazı gönderdik,
oradan cevap bekliyoruz. Ama, fakülte kuruluşları yurt çapında devam
ediyor.
Vakıf üniversiteleri ile devlet üniversiteleri
arasında öğrenci potansiyeli açısından bir mukayese yapmamı istedi
değerli milletvekilimiz. Vakıf üniversiteleri sayı olarak 24 üniversitedir,
ancak, sahip oldukları öğrenci sayısı itibarıyla, Türkiye’deki
üniversite öğrencisi potansiyelinin sadece yüzde 4,5’una sahiptir.
Bunu da sizlere bildirmek isterim.
Sayın Gazalcı’nın sorusuna gelince: Ben, dün, aslında,
bu soruya cevap verdim. “17-18 Kasımda 4 üniversite için seçim yapılması
süreci başlamıştır, bu ne olacak?” diye soruldu. Dedim ki: Hiç kimse,
Anayasa’dan ve yasalardan kaynaklanmayan bir yetkiyi kullanma hakkına
sahip değildir. Yükseköğretim Kurulu böyle bir işlemi yapmamalıdır.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Yasada var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Çünkü,
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 13’üncü maddesi, kurulmuş
olan, şu anda rektörü bulunan üniversitelere yeniden rektör atanmasının
nasıl olacağını düzenliyor. Dolayısıyla, bir yasal boşluk vardır.
Bu yasal boşlukta böyle bir işlem yapılmamalıdır. Yapılırsa, bu
doğru olmaz, bu yasal olmaz, bu hukuki olmaz ve kişiler sorumlu olur
bundan dolayı.
Diğer taraftan, Sayın Gazalcı’nın, (Tabii, önerge
henüz görüşülmüyor, ama, aslında, Sayın Gazalcı sabretse, önerge
esnasında da bu cevaplandırılır.) niçin dörtte 3’lük çoğunluk…
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Konuşma şansımız
yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Hayır…
Niçin dörtte 3’lük çoğunluk olduğunu, talep edildiğini
soruyorsunuz. Niçin, normal rektörlerin, şu anda mevcut üniversitelerin
rektörlerinin atanması esnasında sadece salt çoğunluk isteniyor
da, burada niye dörtte 3’lük çoğunluk isteniyor? Çünkü, orada adayları
YÖK belirlemiyor, orada adaylar seçilerek geliyor. 6 aday öğretim
üyeleri tarafından seçildiği için, zaten 6 kişi oraya geliyor, hazır
olarak geliyor, salt çoğunlukla onların 3’e indirilerek Cumhurbaşkanına
gönderilmesi doğrudur. Ancak, bu 6 ismi sıfırdan kendileri belirleyecekler,
bir seçime tabi olmayacağı için, nitelikli bir çoğunluğun olması,
aslında, son derece anlamlı ve mantıklıdır.
Ben, Sayın Özkan’a dün de cevap vermiştim; ama, hemşehrilerinin
herhâlde bir kez daha duymasını istiyor. Mehmet Akif Üniversitesi
de, diğer yeni kurduğumuz üniversiteler de, kesinlikle, bunlar
Hükûmetimiz tarafından kurulduğuna göre, ödenekleri de, personeli
de, bütün ihtiyaçları da karşılanacaktır. O 500 bin YTL semboliktir.
Yatırımları hızlandırma faslından ve yedek ödenekten, bunların
kampus alanları belirlendikten sonra -demiştim ben- Maliye Bakanlığı,
Devlet Planlama Teşkilatı, Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK’ün içinde
bulunduğu Bütçe Yasası içine konan bir maddeyle, bir heyet oluşturulacak
ve çok rasyonel bir yatırım yapılabilmesi için, bu tespitler yapıldıktan
sonra oralardan ödenek aktarılacaktır.
BAŞKAN – Sayın Bakan, süre tamamlanmıştır.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Yani, Sayın
Özkan, hem hamam olacak hem kurna olacak hem davul olacak hem de zurna
olacak; dert etmeyin.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde yedi adet önerge vardır.
Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1256 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci
maddesiyle düzenlenen 5467 sayılı Kanunun Geçici 1 inci maddesinde
geçen “iki” rakamının “üç” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Fatih
Arıkan
Kahramanmaraş
BAŞKAN – İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1256 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle düzenlenen 5467 sayılı Kanunun
Geçici 1 inci maddesinde geçen “iki yıllığına” ibaresinin “onsekiz
aylığına” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mustafa
Ataş
İstanbul
BAŞKAN – Üçüncü önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1256 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle düzenlenen
Geçici Madde 1 in aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Alaettin Güven |
Cahit Can |
|
Ankara |
Kütahya |
Sinop |
|
Mehmet Sarı |
M. Asım Kulak |
|
|
Osmaniye |
Bartın |
|
Geçici Madde 1- Bu Kanunla
kurulan üniversitelerin kurucu rektörleri, iki yıllığına Yükseköğretim
Genel Kurulu tarafından, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren bir ay içinde üye tam sayısının 3/4 çoğunluğuyla belirlenecek
altı profesör adaydan; Milli Eğitim Bakanınca onbeş gün içinde seçilerek
Cumhurbaşkanına sunulan üç aday arasından Cumhurbaşkanınca seçilir
ve atanır. Yükseköğretim Genel Kurulunca aday belirleme işlemi
bir ay içinde sonuçlandırılmadığı takdirde Milli Eğitim Bakanı tarafından
belirlenecek üç kurucu rektör adayı Cumhurbaşkanına sunulur.
BAŞKAN – Dördüncü
önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
1256 sıra sayılı yasanın Geçici 1. maddesinin
sonuna aşağıdaki ifadenin ilave edilmesini arz ederim.
Saygılarımla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
“Millî Eğitim Bakanlığı,
Maliye Bakanlığı ile işbirliği yaparak 15 gün içinde üniversitelerimizin
kadro ihtiyaçlarını karşılar.”
BAŞKAN – Beşinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1256 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Dursun Akdemir |
Süleyman Sarıbaş |
Hüseyin Özcan |
|
Iğdır |
Malatya |
Mersin |
|
E. Safder Gaydalı |
Turan Tüysüz |
Hüseyin Güler |
|
Bitlis |
Şanlıurfa |
Mersin |
Madde 1.- 1/3/2006 tarihli
ve 5467 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmiştir.
“Geçici Madde 1.- Bu
Kanunla kurulan üniversitelere atanacak kurucu rektörlerin seçiminde;
Yükseköğretim Kurulu her bir yeni üniversite için altı aday belirleyerek
Milli Eğitim Bakanlığına bildirir. Her bir üniversitenin kurucu
rektörü, Milli Eğitim Bakanı ve Başbakanın altı aday içinden önereceği
üç isim arasından Cumhurbaşkanınca dört yıl için atanır. Bu Kanunla
kurulan üniversiteye bir başka Devlet üniversitesinden fakülte,
yüksek okul ve/veya ilgili mevzuatta belirtilen diğer birimlerden
birinin devri söz konusu ise, bu Devlet üniversitesi kurucu üniversite
addedilerek, Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen altı
adaydan en az üçü, kurucu üniversitenin kadrolu öğretim üyeleri
arasından tespit edilir.”
BAŞKAN – Altıncı önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
30.11.2005 Tarih ve 5467 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununun Geçici 1. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
dileriz.
Saygılarımızla.
|
Mustafa Gazalcı |
Haluk Koç |
Muharrem İnce |
|
Denizli |
Samsun |
Yalova |
|
Yakup Kepenek |
Nurettin Sözen |
Engin Altay |
|
Ankara |
Sivas |
Sinop |
|
Hüseyin Ekmekcioğlu |
Mustafa Özyurt |
|
|
Antalya |
Bursa |
|
Geçici 1 inci Madde:
“Yükseköğretim Kurumu Başkanlığının sunduğu 3 Rektör adayından
biri 6 aylığına Cumhurbaşkanı’nca atanır, atanan Rektör en geç 6 ay
içinde Rektörlük seçimini gerçekleştirerek, görevi seçilen Rektöre
devreder”
BAŞKAN – Son ve en aykırı
önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan,
30.11.2005 Tarih ve 5467 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununun Geçici 1.nci Maddesinin Yasa metninden çıkarılmasını
dileriz.
Saygılarımızla.
|
Mustafa Gazalcı |
Haluk Koç |
Muharrem İnce |
|
Denizli |
Samsun |
Yalova |
|
Engin Altay |
Nurettin Sözen |
Hüseyin Ekmekcioğlu |
|
Sinop |
Sivas |
Antalya |
|
Mustafa Özyurt |
Yakup Kepenek |
|
|
Bursa |
Ankara |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Nurettin Sözen, Sivas Milletvekili, söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Sözen.
(CHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu Yasa’yı, bilindiği gibi, 1 Mart 2006’da burada görüşmüştük. Millî
Eğitim Bakanlığının ve Başbakanlığın önerisiyle rektör atanacaktı.
Daha sonra, bilindiği gibi, Cumhurbaşkanı bunu bir kez daha görüşmek
üzere iade etti. Bu da yetmedi, arkasından Cumhuriyet Halk Partisinin
başvurusu sonucunda -Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla başvurulmuştu
kuşkusuz- bu 4/5/06 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edildi. Niçin iptal edildi? Anayasa’nın 130’uncu ve 131’inci maddelerine
aykırı olduğu için. Yani, üniversite özerkliği çiğnendiği için iptal
edildi.
Üniversite özerkliğini
Millî Eğitim Bakanı gibi anlıyorsak üniversitelerin vay geldi haline!
Yani, üniversitelerde idari özerklik yokmuş! Ben Sayın Bakana, 1946
tarihli, 4936 sayılı Türkiye’nin ilk Üniversite Yasası’nı okumasını
tavsiye ediyorum. Türkiye’de 1946’dan beri üniversiteler bilimsel
ve idari özerkliğe sahiptir. Ancak, mali özerklikleri tartışılabilir.
İnşallah, bir gün Türk üniversiteleri bu duruma da gelecektir, yani,
mali özerkliğe de kavuşacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
şu anda tartıştığımız konunun, yani, yasa tasarısının daha evvelki
tasarıdan farkı yoktur. Çünkü, daha evvelki tasarıda, atama zincirine,
yasaya aykırı olarak, Anayasa’ya aykırı olarak, bakan ve başbakan
dahil edilmişti. Şimdiki önerideyse, sadece başbakan çıkartılmış
ve Millî Eğitim Bakanı dahil edilmiştir. Millî Eğitim Bakanının öne
konması, ortaya konması, üniversite-YÖK-Cumhurbaşkanı zincirini
bozmaz. Yani, üniversite bağımsızlığına, özerkliğine aykırıdır,
yani, Anayasa’ya aykırıdır. Burada Anayasa’nın iptal etme nedeni,
bu zincire Millî Eğitim Bakanı ve Başbakanın dahil edilmesidir;
YÖK’ün katılması değil, siyasetçilerin katılmasıdır. Kanun koyucu,
Anayasa’yı yaparken, 2547 sayılı Yasa’yı yaparken, siyasetçiyi,
üniversite rektörünü atama zincirinin dışında bırakmıştır. Şimdi,
siz, ne yapıp yapıp, bir tarafından, önden, arkadan, bir tarafından
Millî Eğitim Bakanlığını bu zincire sokmaya çalışıyorsunuz ki, işte,
bu haliyle Anayasa’ya aykırıdır.
Değerli arkadaşlarım,
130 ve 131’e aykırılığı, aynı şekilde, yine bu yasa bu şekliyle çıkarsa -kararlısınız, görüyorum- yine
Cumhurbaşkanı iade edecektir, yine Anayasa Mahkemesi iptal edecektir.
Çünkü, Millî Eğitim Bakanı bu atama ve seçim zincirine katılmış oluyor.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmalar sırasında dün sıklıkla ifade edilen işlerden bir tanesi
boşluk oluştuğudur. Herhangi bir boşluk söz konusu değildir. Bu yasa
çıktığı zaman, 4 üniversitenin, rektör seçme sayısına sahip profesörü
vardı. Yani, daha evvel Millî Eğitim Bakanlığı ile YÖK arasında yapılan
bir yazışmayla, 7 öğretim üyesi olan üniversitelerde rektör seçilebileceği
belirtilmiştir. Dolayısıyla, eğer iyi niyetli bir yaklaşım olsaydı,
yani dayatmacı olmasaydınız, yani üniversite özerkliğine saygılı
olsaydınız, yani Anayasa’ya saygılı olsaydınız, böyle bir anlayışınız
olmasaydı, o 4 üniversite, o tarihte rektör seçme sayısına ulaşmış
üniversitelerde rektör seçimini serbest bırakırdınız. Görülüyor
ki, siz, ne yapıp yapıp müdahalenizi yapacaksınız, Anayasa’yı çiğneyeceksiniz,
kadrolaşma yolunda ilerleyeceksiniz.
Şimdi, şu Komisyon Raporu’nun
4’üncü sayfasını okuyorum: “YÖK temsilcisi seçim takviminin kabul
edildiğini ve kısa bir sürede rektör seçiminin sonuçlanacağını
söylemiştir.” Yani, bu yoluna girmiş. Yasalara dayalı olarak,
YÖK’ün kararıyla, üniversite özerkliği çiğnenmeden, Anayasa Mahkemesi
çiğnenmeden bu iş yoluna girmiş. Ama, ihtilaf çıkarmak, ihtilafı
sürdürmek, Cumhurbaşkanıyla kavga etmek, YÖK’le kavga etmek, ana muhalefetle
kavga etmek ve demokrasiyi tahrip etme işlemi hızla devam ediyor.
Nasıl ki, Millî Eğitim Şûrası’nda yine dayatma politikaları gündeme
getirildi, bu ülkede gerginlik yaratılmak istendi, aynı şekilde,
bu yasayla da, yeni dayatmalar, yeni gerginlikler getiriliyor. Sayın
Başbakanın bu gelişmelerden ne kadar haberdar olduğunu da ayrıca
merak ediyorum.
Demek ki, boşluk yok.
Özerkliğe saygılı olmak için, Millî Eğitim Bakanının veya Başbakanın,
yani siyasetçilerin -bu makamlar siyaset makamlarıdır- atama ve
seçim zincirinden dışarıda tutulması lazım. Aksi takdirde, Anayasa
Mahkemesi de bunu tekrar iptal edecektir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sözen,
lütfen toparlar mısınız.
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
–Daha evvel böyle bir uygulama olmuş, 1992’de olmuş. Daha evvelki konuşmamda
da, yani, bundan altı ay evvel yaptığım konuşmalarda anlatmıştım,
kötü emsal emsal olmaz. Hukuken o zaman böyle bir şey yapılmış, itiraz
eden de olmamış, Anayasa Mahkemesine gidilmemiş, olmuş bitmiş.
Biz, şimdi, daha iyisini, daha doğrusunu yapacağız. Hukuka, Anayasa’ya
saygılı olacağız.
Üniversite özerkliğine
saygılı olun, Anayasa’ya saygılı olun, kurumlarla kavga etmeyin, demokrasimizi
de daha fazla tahrip etmeyin.
Saygılar sunuyorum
hepinize. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Sözen.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan,
30.11.2005 Tarih ve 5467 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununun Geçici 1.nci Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
dileriz.
Saygılarımızla.
Mustafa
Gazalcı (Denizli) ve arkadaşları
Geçici 1 inci Madde:
“Yükseköğretim Kurumu Başkanlığının sunduğu 3 Rektör adayından
biri 6 aylığına Cumhurbaşkanı’nca atanır, atanan Rektör en geç 6 ay
içinde Rektörlük seçimini gerçekleştirerek, görevi seçilen Rektöre
devreder.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz efendim.
Önerge üzerinde Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek söz istemişlerdir.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
YAKUP KEPENEK (Ankara)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
1256 sıra sayılı Sayın Altıkulaç’ın Teklifi üzerine verdiğimiz
önergeyi kabul etmeniz dileğiyle söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.
Önce şunu söyleyeyim:
Bir yıldan beri üzerinde çalıştığımız 15 yeni üniversite kurulması
işini, üzülerek belirteyim, Hükûmetimiz ve Millî Eğitim Bakanımız
hiç de doğru yönetememiştir. Bu, sakıncalı ve yanlış yönetimin, en
iyi, en kusursuz örneklerinden biridir. Geçen yıl…
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Burada kurulmamasını savundunuz!..
YAKUP KEPENEK (Devamla)
– Hayır, ben burada çıktım, Sayın Kafkas, kurulmasını savundum;
ama, böyle değil. Şimdi söyleyeceğim, dinle.
Geçen yıl yasalaşan
bu süreç Millî Eğitim Bakanının, dün akşam söylediği gibi, ısrarcı,
inatçı ve iyi niyetten uzak tutumunun bir sonucu olarak işlemez durumdadır.
Bakınız, nasıl. Önce
şunu söyleyeyim, altını çizerek: Bu üniversiteler kurulurken,
bunların 4’ünde, Düzce’de, Ordu’da -Namık Kemal- Tekirdağ’da ve Uşak
üniversitelerinde, şimdiki üniversitelerde olduğu gibi, rektör
seçimini yapacak sayıda yeterli öğretim üyesi vardı. Bunun, bu 4
üniversitenin istisna edilmesini, buralarda normal seçim yapılmasını
önerdik. Bu talebimizi -üzülerek belirteyim- reddettiniz. Bu, karışıklığın
başlamasının birinci noktasıdır.
İkinci nokta şudur:
Yeni üniversitelerin kuruluşundan sonra bu Yasa’nın iptaliyle ilgili
tartışmalar sürecinde, YÖK, var olan üniversitelerin, yeni kurulanları
yönetmesi için rektörlere tedviren yönetme görevi verdi.
Şimdi, Sayın Bakan,
YÖK’ü, burada çıkıyor, hukuka uymamakla suçluyor. Oysa, bu davranış,
2547 sayılı Yasa’ya uygundur; bu bir.
İkincisi: Sayın Bakan,
eğer YÖK’ü hukuka uymamakla suçluyorsa, gitmesi gereken yer Danıştaydır.
Buraya gelip, ben yasa çıkarırım, ben kabadayılıkla her şeyi asarım,
keserim mantığının, hele hele, bilim yuvalarıyla ilgili konularda
hiç gereği de yoktur, yeri de yoktur.
ASIM AYKAN (Trabzon) –
Kabadayılık olmaz…
YAKUP KEPENEK (Devamla)
– Millî Eğitim Bakanı rektör adayı önererek…
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Yasa çıkarmak kabadayılık değildir.
YAKUP KEPENEK (Devamla)
– Bir dakika efendim… Dinleyin.
Bu tasarı gerçekleşirse,
Millî Eğitim Bakanı rektör adayı öneriyor. Kime öneriyor? YÖK’e öneriyor.
Böylelikle, Bakan, kendisini, YÖK’ün karşısında, ona öneri sunan
bir duruma getiriyor, Bakanlığı.
Bir kez, yönetim ilkeleri,
yönetim anlayışı, yönetimin kurgusu açısından Bakanlığın bu duruma
düşürülmesi, baştan aşağı yanlıştır. Bakanlık, YÖK’e sunuş yapmamalıdır.
Bu, kökünden yanlıştır ve o güzelim Bakanlık, Sayın Bakanın elinde
küçültülmektedir.
Bu kürsüden birkaç
kez söyledim, tekrar edeyim: Millî Eğitim Bakanlığını Sayın Çelik’ten
kurtarmak gerekmektedir. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Devam ediyorum: Bu tasarıyla
yapılmak istenen nedir? Bu tasarıyla yapılmak istenen şudur: Üniversiteye
siyaset sokulmak isteniyor. Bu, düpedüz, bunun uygulamasıdır.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Siyasetle ne alakası var?..
YAKUP KEPENEK (Devamla)
– Sayın Kafkas, dinleyiniz.
Anayasa Mahkemesi
iptal kararında, bilimsel özerkliğin, yönetsel özerkliğin, bilimsel
çalışma alanının, kendi değerleri bir yana, kendi değerleriyle çalışmasını,
bunun, her türlü bilimsel çalışma alanının, her türlü baskının, dış
müdahalenin, siyasal, ekonomik, dinsel çıkar ilişkilerinin dışında
tutulmasını istiyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
biz bu yasayla ne yapıyoruz? Şunu yapıyoruz: Biz bu yasayla idari
özerkliğine üniversitelerin -ki, bu, bilimsel özerkliğin de temelidir-
siyaset yoluyla müdahale etmeye kalkıyoruz. Bilimsel özerklik bu
davranışla tecavüze uğruyor, tecavüz ediliyor bilimsel özerkliğe.
Buna izin verilmemelidir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
YAKUP KEPENEK (Devamla)
– Sayın Başkan, toparlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Kepenek,
lütfen toparlayınız.
Buyurun.
YAKUP KEPENEK (Devamla)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu çerçevede şunu
söyleyeyim: Ders kitaplarını hurafelerle doldurduğunu bizzat
Millî Eğitim Komisyonu Başkanı, teklif sahibi Sayın Altıkulaç’ın
belirttiği, Bakanlığınızın bugünlerde, yedi yıl sonra toplanan
şûradaki durumuna bakınız. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Sayın
Profesör İrfan Erdoğan aynen şöyle diyor: “Böyle bir gidiş, böyle
bir karar Türkiye’yi yirmi yıl geriye götürür.”
Arkadaşlar, buna
izin vermeyin, buna izin vermeyin.
Son bir nokta daha
var: Bu üniversitelerle ilgili komikliğe bakın, hazırlıksızlığa
bakın, yetersizliğe bakın. Bu üniversitelerin 11’i ile ilgili,
2007, gelecek yıl bütçesinden ayrılan para 500 bin YTL’dir. Bununla
hiçbir şey yapılmaz.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Biraz önce açıklandı.
YAKUP KEPENEK (Devamla)
– Sayın Bakan bunu ödeneklerle tamamlayacağını söylüyor. Aslında
bu da yanlıştır. Bu, hazırlıksızlığın somut bir göstergesidir. Pek
çok yerde halkın katkılarıyla yerleşkeler yapılarak, binalar yapılarak
çok şey yapılmak mümkünken, gizli ödeneklerle, adamına göre tahsis
yapacağım, ödenek ayıracağım demenin hiçbir mantığı yoktur. Bu,
2007 yılında da bu üniversiteleri çalıştırmak istemeyişin, bu işi
yüzüne gözüne bulaştırmanın, bu işi yönetememenin, bu işteki başarısızlığın
-bu ödenek olayı- en somut göstergesidir; plansızlığın ve programsızlığın
göstergesidir.
Bu teklifin yasalaşması
Türkiye üniversite sistemini yıllarca içinden çıkamayacağı çok
kötü durumlara sürükleyebilir. Sizin buna izin vermeyeceğinizi
düşünüyor, buna inanıyor, bu düşüncelerle hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kepenek.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1256 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dursun
Akdemir (Iğdır) ve arkadaşları
Madde 1.- 1/3/2006 tarihli
ve 5467 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmiştir.
“Geçici Madde 1.- Bu
Kanunla kurulan üniversitelere atanacak kurucu rektörlerin seçiminde;
Yükseköğretim Kurulu her bir yeni üniversite için altı aday belirleyerek
Milli Eğitim Bakanlığına bildirir. Her bir üniversitenin kurucu
rektörü, Milli Eğitim Bakanı ve Başbakanın altı aday içinden önereceği
üç isim arasından Cumhurbaşkanınca dört yıl için atanır. Bu Kanunla
kurulan üniversiteye bir başka Devlet üniversitesinden fakülte,
yüksek okul ve/veya ilgili mevzuatta belirtilen diğer birimlerden
birinin devri söz konusu ise, bu Devlet üniversitesi kurucu üniversite
addedilerek, Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen altı
adaydan en az üçü, kurucu üniversitenin kadrolu öğretim üyeleri
arasından tespit edilir.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
açıklama yapmak üzere, Dursun Akdemir, Iğdır Milletvekili.
Buyurun Sayın Akdemir.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, burada, İstanbul
Milletvekili Sayın Tayyar Altıkulaç Bey’in, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilat Kanunu’nun 1’inci geçici maddesinin yeniden düzenlenmesine
dair, hazırlamış olduğu kanun teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekili
arkadaşlarım, bu kanunla ne getiriliyor? Daha önce nasıldı, bununla
ne getiriliyor? Daha önce, on bir ay önce yasalaştırılmış olan Kanun’da,
aynen, Millî Eğitim Bakanı teklif ediyordu ve Cumhurbaşkanlığı tarafından
atama getiriliyordu deniyor. Bu getirilen kanun teklifi aynen
şöyle:
“Madde 1- 1/3/2006 tarihli
ve 5467 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim
Kanunu, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78
ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmiştir.
Geçici Madde 1- Bu Kanunla
kurulan üniversitelerin kurucu rektörleri, iki yıllığına Millî
Eğitim Bakanınca belirlenen dört profesör adaydan, Yükseköğretim
Kurulunun 15 gün içinde seçerek Cumhurbaşkanına sunduğu iki aday
arasından Cumhurbaşkanınca atanır.”
Değerli arkadaşlar,
dün, ben burada belirttim. Bu, bir bakıma demokraside halkın verdiği
yetkiyi kullanamama, dolayısıyla yetkiyi kendi maiyetindeki bürokratik
bir makama teslim etme anlamına geliyor. Türkiye Cumhuriyetinde,
demokrasi adına, hukuk devleti adına bunu reddetmek istiyorum.
YÖK’ün uygulamalarına karşı olma anlamına değil, anayasal bir kuruluşumuzdur,
ama halkın, bu toplumun vermiş olduğu hakkı bu şekilde kullanamayız;
bir.
İki: AK Parti Hükûmetinin
getirmiş olduğu önergede bir değişiklik var, bu Kanun’u değiştiriyor.
Önergeyle, tamamen bu Kanun’un 1’inci maddesiyle ilgisi olmayan
bir şey getiriyor, diyor ki: 6 öğretim üyesini YÖK tespit eder, Millî
Eğitim Bakanına bildirir, Millî Eğitim Bakanı da 3’ünü Cumhurbaşkanına
bildirir. Ama, burada 4/3 çoğunluk isteniyor.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Millî Eğitim Bakanım ve Değerli Komisyon Başkanım Profesör
Doktor Sayın Tayyar Altıkulaç; aynı mealde, altı ay önce Kanun Cumhurbaşkanı
tarafından veto edilerek Meclise gönderildiğinde orada konuşmuş,
aynı öneriyi getirmişim, altı ay önce kanun teklifi vermişim, bu
kanun teklifimi de dün burada konuşup söylemişim. Sayın Altıkulaç
kürsüye çıktığında benim teklifimden tek kelime söz etmiyor. Kanun
teklifimi kendisine gösteriyorum, kanun teklifinden haberi yok.
Kırk beş gün içerisinde Komisyonda incelenip Meclis Genel Kuruluna
getirilmesi gereken kanundan, altı ay zaman geçtiği hâlde, kanun
teklifi yapıp getirdikleri hâlde Komisyon Başkanının bu yasadan
haberi yoksa, bu Hükûmet, milletvekili arkadaşları adına nasıl görev
yapıyor, bu komisyonlar nasıl görev yapıyor? Bunu sormak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu nedenle, ben bir yasa teklifi getirdim. 1’inci maddenin, önergemle
şu şekilde değişmesini talep ediyorum. Önergem okundu, gerekçesini
buradan açıklamak istiyorum: 6 öğretim üyesi tespit edilsin -profesör
olarak- rektör olarak tayin edilmek üzere. Ancak, tespit edilen bu 6
öğretim üyesinden 3 tanesinin, kurucu üniversite olarak, yeni açılan
üniversiteyi eğer kurmuşsa, o kurucu üniversite öğretim üyelerinin
arasından 3 tanesi olsun istiyorum ben. Burada liyakati ortaya
koymuş oluyoruz, emeği ortaya koymuş oluyoruz. O kurumun daha kısa
sürede gelişmesini en iyi bilen bir yöneticinin o kurumun başına
getirilmesini istiyoruz.
Bu nedenle, bu maddenin
bu şekilde değerlendirilerek, kanunun 1’inci maddesinin, vermiş
olduğumuz önerge doğrultusunda değiştirilmesini siz değerli arkadaşlarımdan
talep etmek istiyorum. Çünkü, aynen, benim verdiğim kanunu getirdiğine
göre iktidarınız, milletvekili arkadaşlarımın da bunu takdir etmesini
istiyorum.
Yalnız, burada
“...3/4 çoğunlukla...” Bir cümle eklenmiş benim teklifime. Bunun, siyasi
bir içeriği olduğunu düşünüyorum, amaçlı konduğunu düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akdemir,
lütfen toparlayın.
Buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
– Toparlayayım Sayın Başkanım.
Çünkü, 3/4 çoğunluk
getirmekle, kolay olarak atamanın gerçekleşmemesi, dolayısıyla,
Hükûmet tarafından buraya verilmiş üyeler kanalıyla, YÖK Yönetim
Kurulunu sıkıştırarak, kendi düşünceleri doğrultusunda bir adayın
atanmasına fırsat sağlamak amacıyla bu önerge getirilmiştir. 3/4‘ü
kabul etmemek kaydıyla ve verdiğim önergeye oy vermenizi talep ediyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Akdemir.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1256 sıra sayılı yasanın Geçici 1. maddesinin
sonuna aşağıdaki ifadenin ilave edilmesini arz ederim.
Saygılarımla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
“Milli Eğitim Bakanlığı,
Maliye Bakanlığı ile işbirliği yaparak 15 gün içinde üniversitelerimizin
kadro ihtiyaçlarını karşılar.”
BAŞKAN- Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan,
katılmıyoruz. Tabii, konu önce Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi
gereken bir konu. O nedenle katılamıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Görüştüğümüz teklifle ilgisi olmadığı için
katılmıyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gerekçeyi mi okutayım?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
amaç, sonuç almak, eylem yapmak, bir şey üretmek. Biz, burada adam kandırıyoruz
bazen. Oraya getirilmiş üçte 4 çoğunluk. Bir ay toplanmayacak o 7
kişi. Bir ay sonra, Millî Eğitim Bakanlığı kendi atayacak. Bunu böyle
söylesenize ya!.. Bunu böyle söylesenize.
Dörtte 3 çoğunluk olmayacak, olmadı diye senin bir ayın doldu… Önce
on beş gündü orada. Önce on beş gündü. Kanun’un içerisinde on beş gündü.
On beş günde atamazsa, Millî Eğitim… Niye birbirimizi kandırıyoruz?
Niye? Bu Meclis adam kandırır mı? Yazık oluyor arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri,
dünden beri Sayın Bakanım ve Sayın Komisyon Başkanım hep sorumluluk
duygusundan, hep böyle bir şeye büyük sorumluluk duygusu duyarak
bu işi yaptıklarından bahsettiler. Ne güzel! Milletvekillerinin
tek başına kanun teklifi vereceklerini, verebileceklerini ve
bunu değerlendirmekten dolayı da çok sevindiklerini söylediler
gerek Komisyon Başkanım gerek Sayın Bakanım.
Sayın Bakanım, Malatya
İnönü Üniversitesinin kadro kanunu… İki yıl geçti. Burada, 17 tane
milletvekilinin, bu Mecliste olan, tüm grubu olan partilerin milletvekillerinin
imzası var. Siz, bu imzaya saygılı mısınız, saygısız mısınız?
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Saygısız, saygısız…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Bu, 17 tane arkadaşım, Malatya İnönü Üniversitesini…
Yeni üniversiteleri konuşuyoruz. Eski üniversiteleri… Sanki onların
hiçbir sorunu yok. Eski üniversitelerin sanki her şeyi çözülmüş.
Eski üniversiteleri atmışız bir tarafa. Her yere üniversite kuralım,
ama yazık ediyoruz. O çocuklar bizim çocuklarımız, o hastalar bizim
hastalarımız Sayın Bakanım. Yani, 17 tane insan, iki yıldır yalvaracak,
Sayın Başbakana yalvaracak, Sayın Bakana yalvaracak, Sayın Mehmet
Ali Şahin Beyefendi’ye ve Malatya milletvekillerinin hepsi “Burada
problem var, burada sorun var, bu çocuklarımız katlediliyor, ameliyathanelerimizi
açamıyoruz, insanlarımız ölüyor.” diyoruz, demek ki, bilmiyorum,
acaba size duyurmanın yolu nedir, bunu bize öğretseniz, oradaki
feryadı size başka yoldan duyuralım Sayın Bakan.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)
– Rektör! Rektör!
BAŞKAN – Lütfen, Sayın
Milletvekilim…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Kardeşim, o üniversite benim, rektörüm! O üniversiteye,
eğer demokrasi varsa, atanmış bir rektörse, ama o çocuklar benim çocuklarım,
buna saygılı olacaksınız! Saygılı olacaksınız!
Onun için, Sayın Bakanım,
eski üniversitelerin, sanki hiçbir sorunu yok onların. Demin, Selçuk
Üniversitesi, biliyorum bahsetti, orada da aynı sorun var, ama o
üniversitelerimizin hiçbir sorunuyla ilgilenmiyorsunuz. Bu üniversitelerin
kesinlikle bütçelerini sıfırladınız. Yatırım bütçesinden bir kuruş
para vermiyorsunuz. Ve inanın çok yakın sürede ameliyathanelerde
hastalarımız kalacak. Ben, bunu, buradan bir kez daha size sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
acaba yurt dışında kaç tane öğrenci okuyor, biliyor musunuz? Bu çocuklarımız…
Sadece Amerika’da 50 bin Türk çocuğu okuyor. Bu çocuklarımızın Amerika’ya
veya İngiltere’ye bıraktıkları parayı acaba hiç hesapladınız mı?
Acaba hiç hesapladınız mı, yani, oraya öğrenim için gidip, orada harcadıkları
parayı, okula verdikleri parayı, otele verdikleri parayı, eve verdikleri
parayı? Bu çocuklar niye gidiyor oraya? Biz, eğer üniversitelerimize
gerekli ödenekleri, araştırma geliştirme için gerekli her şeyi versek,
acaba bu çocuklar gider mi? Biz, burada çocuklarımıza en az iki tane
lisan öğretsek, bu çocuklarımız oraya gider mi arkadaşlar? Yazık
ediyoruz bu çocuklarımıza ve onların çoğu da dönmüyor. Gelin, bu
çocuklarımıza sahip çıkın. Sadece Amerika’da değil, dünyanın her
tarafında, sadece Türkiye'deki üniversitelerdeki bütçenin yetersiz
olmasından ve üniversitelere gerekli araştırma için, araç gereç
için hiçbir tahsisat verilmediği için bu çocuklarımız gidiyor. Yazık
oluyor. Bu paranın kaç para olduğunu lütfen bir hesaplayın arkadaşlar.
Bir çocuğun yılda harcadığı en az para, sadece okula yılda 25 bin dolar
veriyor; sadece bunu söylüyorum. Her bir çocuğun yurt dışındaki,
Amerika’daki üniversitelere, sadece üniversite için verdiği para
25 bin dolar arkadaşlar. Bunun, orada sekiz ay otelini, yiyeceğini
hesaplayın arkadaşlar.
Onun için, Sayın Bakanım,
eski üniversiteler de, onların sorunu da, sorumluluk duygusu olarak,
eğer sorumluluk duygunuz varsa, Malatya İnönü Üniversitesindeki
hastalarımızın ve eğitim gören çocuklarımızın vebali hepinizin
boynunadır.
Saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Sayın Erkal, söz talebiniz
var; buyurun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
– Sayın Başkan...
BAŞKAN – Ne için söz istiyorsunuz?
Lütfen, ayağa kalkar mısınız? Ne için söz istiyorsunuz, önce…
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
– Biraz önce konuşan milletvekili arkadaşımız İnönü Üniversitesinin
kadro talebiyle ilgili olarak “Malatya milletvekillerinin hepsi
imza atarak bu talebi yaptı; bunu niye anlamıyorsunuz” diye bir
ifade kullandı.
Ben, böyle bir imza atmadım.
Bu hususla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, yerinizden
kısa bir açıklama, Sayın Erkal...
VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal’ın Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, konuşmasında, şahsıyla ilgili doğru
olmayan bazı ifadeler kullanması nedeniyle açıklaması
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İnönü Üniversitesinin
kadro kanunuyla ilgili olarak arkadaşımızın yaptığı açıklamada
benim böyle bir imzam yok ve burada birkaç kez gündeme geldi ve bu husustaki
yanlışları çok net olarak ortaya koyduk. Maalesef, İnönü Üniversitesi
Rektörü, Türkiye Cumhuriyetinin genel ilkelerine, temel ilkelerine
tamamen aykırı bir davranış sergileyen; bir taraftan kadro isterken,
diğer taraftan 90 tane kadroyu Malatya dışına gönderen, yaptığı
açıklamalarda, özellikle son açıklamalarda “ülkenin her şeyinin
satılacağı” gibi zırva sayılabilecek ifadeler kullanan…
BAYRAM ALİ MERAL
(
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Erkal, kendinizle
ilgili bölümü açıklar mısınız. Lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Aç, soruşturma aç!.. Soruşturma aç!..
BAŞKAN – Lütfen, Sayın
Aslanoğlu…
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
– Böyle bir yapıda…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Al görevden o zaman.
BAŞKAN – Lütfen, Sayın
Aslanoğlu…
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
– Böyle yapıda biri…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Aç soruşturma; benim konuşmama konuşma.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
– Otur yerine!..
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
– Otur yerine!..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sen de çık konuş!..
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
– Otur yerine!..
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu,
lütfen oturur musunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Ayıptır ya!.. Ayıptır ya!.. Çık konuş o zaman, kendi görüşlerini söyle.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
– Ben konuşma istedim, buradan söz verdi, yerimden.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu,
uyardım ben Sayın Erkal’ı, lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sen çık, görüşlerini söyle.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
– Bu anlamda, Sayın Başkan, bu hırçın ve tahammülsüz insanı…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Tahammülsüz sensin! Sen çık konuş! Sen çık konuş!
BAŞKAN – Sayın Erkal,
lütfen…
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
– …kamuoyuna ben teşhir ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Erkal.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
– Konuşmayı öğreneceksiniz, dinlemeyi öğreneceksiniz…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Benimkini konuşma, sen söz al konuş!
BAŞKAN – Sayın Erkal,
teşekkür ediyorum.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
– Size dinlemeyi öğreteceğim ben.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Allah Allah… Sen çık konuş! Her sefer, ben söz aldıkça kalkıp
ortaya çıkıyorsun ya! Sen çık, kürsü orada ya! Çık, kendi görüşünü
söyle ya!
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
– Dinlemeyi öğreneceksin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sen bana hiçbir şey öğretemezsin, önce sen kendin öğren,
kendin. Malatya’ya sahip çıkmasını öğren. Ayıptır ya! Yazık sana ya!
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu,
lütfen…
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç’ın;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Geçici 1 inci Maddesinin
Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (2/886) (S.Sayısı:1256) (Devam)
BAŞKAN – Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1256 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle düzenlenen
Geçici Madde 1’in aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Salih
Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları
Geçici Madde 1- Bu kanunla
kurulan üniversitelerin kurucu rektörleri, iki yıllığına Yükseköğretim
Genel Kurulu tarafından, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren bir ay içinde üye tam sayısının 3/4 çoğunluğuyla belirlenecek
altı profesör adaydan; Milli Eğitim Bakanınca onbeş gün içinde seçilerek
Cumhurbaşkanına sunulan üç aday arasından Cumhurbaşkanınca seçilir
ve atanır. Yükseköğretim Genel Kurulunca aday belirleme işlemi
bir ay içinde sonuçlandırılamadığı takdirde Milli Eğitim Bakanı
tarafından belirlenecek üç kurucu rektör adayı Cumhurbaşkanına
sunulur.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan,
çoğunluğumuz bulunmadığından katıldığımı ifade edemiyorum, yüce
Meclisin takdirine bırakıyorum.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kapusuz,
gerekçe üzerinde açıklama yapacaksınız galiba; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Arkadaşlarımızla
birlikte vermiş olduğumuz önergeyi kısacık da olsa, birkaç cümleyle
ifade etmek, açıklamak istiyorum. Tabii, değerli konuşmacı arkadaşlarımız,
bir milletvekilimizin, bir komisyon başkanının kendisi tarafından
verilmiş olan bir teklifi bir tasarı gibi yorumlayarak, Bakanlığın,
bu konuyla ilgili olarak, bizzat YÖK’e öneren olduğunu ifade ediyorlar.
Bunu düzeltmem lazım. Tabii, bir milletvekili böyle takdir etmiştir,
böyle düşünmüştür, Bakanlığın böyle bir önerisini teklif olarak getirmiştir.
Biz de, önergemizde, YÖK tarafından seçilen 6 profesör arkadaşımızın,
on beş gün içerisinde seçmesini, hükûmet tarafından da bir ay içerisinde
seçmesini, arkasından da hükûmetin bu konudaki tercihini, yani,
Bakanın tercihini Cumhurbaşkanına sunmasını öneriyoruz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Tam bir ay, on beş gün değil Sayın Salih Kapusuz.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Neden? Biraz önce arkadaşlarımız yeri geldi tenkit ettiler. Şimdi,
bu önergeyle yapılan şey çok açık ve net. Biz, orada bir, dörtte 3 çoğunluk
aradık. Salt çoğunluk, normal atamalarda, rektörlerin, normal üniversiteler
tarafından seçilmiş olan rektör adaylarının 6 kişi olarak YÖK’e sunulmuş
olması, ki, bu sunulan 6 adayla ilgili olarak seçimler sırasında
da salt çoğunluk var, evet, var. Hatta, onun seçimiyle ilgili başlı başına
hem yönetmelik hem kanun var.
Değerli arkadaşlar,
peki, salt çoğunluk olması değil de dörtte 3 olması ne sıkıntı getirir?
Şimdi, bu ve benzeri konularda bir seçimle gelmiş değil de mevcut,
YÖK tarafından, ki, YÖK 7’si Cumhurbaşkanı, 7’si hükûmet, 7 tanesi de
Üniversiteler Arası Kurul tarafından atanıyor. Hatta, Cumhurbaşkanlığıyla
ilgili olarak “görev ve sorumlulukları” başlığı altındaki 104’üncü
maddeye bakarsanız, Cumhurbaşkanının yürütmeyle ilgili görevleri
sıralanırken “rektörleri atamak” diyor. Yani, yasamayla ve yürütmeyle
ilgili olarak bu irtibatı kurarken şuna dikkat etmeniz lazım:
Hükûmet 7 aday gönderiyor. Cumhurbaşkanı… Yürütme, görevi arasında
7 tane adayla oluşturulan 21 kişilik heyet, zaten, bir anlamda, yürütme
çoğunluğuyla önerilmiş oluyor.
Değerli arkadaşlar,
bizim burada üzerinde durmak istediğimiz husus şudur: Bu, siyasi
olarak her ne kadar arkadaşlarımız kendi pencerelerinden değerlendirmeleri
varsa, ki, onunla ilgili birkaç şeyi zaten sonunda ifade edeceğim;
ama şunu ifade etmek isterim ki, Anayasa Mahkemesinin bir iptal gerekçesi
var.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Sizin pencere…
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Bu iptal gerekçesinden bir boşluk doğmuştur. YÖK, Anayasa’da ve yasalarda
kendisine böyle bir kurucu rektör atanması konusunda ne Anayasa’da
ve ne yasada olmayan bir yetki kullanmaya kalkmıştır. Bunun için bu
yasal boşluğu doldurmak da yasamanın görevidir. Biz, bu görevi yapıyoruz.
Önerdiğimiz de çok açıktır. YÖK tarafından dörtte 3 çoğunlukla, ne
yapılıyor, 6 aday gösteriliyor. Millî Eğitim Bakanı bunu 3’e indiriyor,
Sayın Cumhurbaşkanı da bu 3 adaydan seçerek 1 tanesini atıyor. Bunun
abartılacak… Demokrasiyi tehlikeye götürmek, tahrip etmek, kurumlarla
kavga etmek gibi takdimlerini ise ben çok yadırgadığımı ifade etmek
istiyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Aynen öyle.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Yakışmıyor arkadaşlar. Biraz sonra bunlarla ilgili olarak bu konuşmaları
yapan arkadaşlarımızın önüne birkaç tane de kendi ifadelerinden
belgeler koyacağım.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Bizde de çok belge var Salih Ağabey. Eğer belge kavgasına girersek…
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Arz eder, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza…
III. - YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
önergenin oylaması sırasında yoklama talebinde bulunulmuştur.
Şimdi, bu talebi yerine getireceğim.
Önce, yoklama talebinde
bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini okutup salonda bulunup
bulunmadıklarını tespit edeceğim. Yeterli sayıda sayın üye salonda
hazırsa elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Sayın Koç…
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Sayın Başkan, sayalım.
BAŞKAN – Sayın Ercenk,
niye acele ediyorsunuz? Lütfen, biraz sabırlı olun.
Sayın Altay, Sayın Meral,
Sayın İnce, Sayın Gazalcı, Sayın Ercenk, Sayın Bayındır, Sayın Özyurt,
Sayın Akıncı, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Uzdil, Sayın Çerçioğlu, Sayın
Kaptan, Sayın Karademir, Sayın Kesimoğlu, Sayın Şahin, Sayın Ekmekcioğlu,
Sayın Özcan, Sayın Sözen.
Tamamlanmıştır sayın
milletvekilleri.
Yoklama için beş dakika
süre veriyorum.
Adlarını okuttuğum
sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica
ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç’ın;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Geçici 1 inci Maddesinin
Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (2/886) (S.Sayısı:1256) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
kabul edilen önergeyle madde tümüyle değiştirildiğinden, değişiklik
öngören diğer iki önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.27
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli),
Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşimi’nin Dördüncü Oturumu’nu
açıyorum.
1256 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç’ın;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu,
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun
Geçici 1 inci Maddesinin Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Teklifi
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/886)
(S.Sayısı:1256) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Teklifin 2’nci maddesini
okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Engin Altay, Sinop
Milletvekili.
Sayın Altay, konuşmayacak
mısınız?
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Geldim Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Altay.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
“Ben eğitime pedagojik
bakıyorum.” diyen Sayın Millî Eğitim Bakanı, Türk eğitim sistemini
kırıp dökmeye devam ediyor. Bizi ideolojik bakmakla itham eden Sayın
Bakan, bana göre, pedagojik bakmak şöyle dursun, inatçı bakış ve tutumunu
sürdürmekte ve maalesef, eğitim sistemimizi tümüyle tahrip etmektedir.
Sayın Bakan, bu inadınızdan
vazgeçin. Türkiye
Cumhuriyeti anayasal bir devlettir. Anayasa’yla, anayasal
kurumlarla didişerek, vuruşarak hiçbir yere varamazsınız.
Yeterli çoğunluğunuz vardır. Gelin,
Anayasa’yı istediğiniz gibi değiştirin. Ondan
sonra istediğiniz gibi çalıp istediğiniz gibi söyleyin. Ama, bu Anayasa yürürlüktedir. Bilerek,
bile bile bunda ve bunun kurumlarında gedik açmaya çalışmak size
de çok şey kazandırmaz. Bunu peşinen söylemek
istiyorum.
Geldiğiniz günden
beri yüksek yargıyla, Cumhurbaşkanlığıyla, üniversitelerle, hele
hele YÖK’le, sivil toplum örgütleriyle, demokratik kitle örgütleriyle,
velhasıl bütün Türkiye’yle çaktırmadan kavga ediyorsunuz.
Seçim sisteminin
bir sonucu olarak, Parlamentoda çok yüksek bir sayısal çoğunluktasınız. Kendinize engel olarak
gördüğünüz kaleye küçük mermiler atarak gedik açmakla uğraşacağınıza,
topunuzun fitilini ateşleyin ve kaleyi delin. Size tavsiyem budur. Çünkü, işin tadı
kaçtı. Yani, eğitim gibi hassas bir konuda, bu kadar
talihsiz, bu kadar yanlış, bu kadar birbiriyle çelişen kanun tekliflerini,
tasarılarını buraya getirerek, Parlamentonun da değerli zamanını
işgal ederek, yapacağınız, kazanabileceğiniz bir mevzi olamaz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen, kürsü önünü boşaltır mısınız.
ENGİN ALTAY (Devamla)
– Sayın Altıkulaç, bir teklif hazırladı. Şimdi, bu teklif görüşülseydi,
ben diyecektim ki Sayın Bakana: Siz, Yükseköğretim Kurumuna 4 adayı
bildirirken yazınızın sonunu “arz ederim” diye mi bitirirsiniz,
“rica ederim” diye mi bitireceksiniz diyecektim. Yani, bu teklif,
bir büyük protokol skandalıydı aynı zamanda. Millî Eğitim Bakanlığını,
YÖK’ün bir alt birimine dönüştürüverdiniz. Ha, şimdi, bu tür eleştirileri
alınca, apar topar, Sayın Salih Kapusuz ve arkadaşlarının hazırladığı
bir değişiklik teklifi… Tencere dibin kara, seninki benden kara; bu kara,
bu bundan da kara. Böyle nereye varacaksınız?
Şimdi, “3 kurucu rektör
adayı Cumhurbaşkanına sunulur” diye bitiriyorsunuz. Ortada 15
tane üniversite var, 15 tane tedviren görevlendirilmiş rektör var.
Siz, anayasal bir işlevi, bir süreci yok sayıp, AKP Grubu olarak yok
sayıp, kendinize yeni bir süreç yaratıyorsunuz. “Efendim, dörtte 3
çoğunlukla olacak.” Ne zamandan beri bu demokrasi ve çoğulculuk aşkınız
böyle birdenbire depreşti bilmiyorum. Demokrasi ve çoğulculuk aşkınız
hazır depreşmişken, gelin, Anayasa’da 102’nci maddeyi de buradaki
gibi bir aşkla değiştirelim de, Cumhurbaşkanını da üçte 2 çoğunlukla
seçelim. Hadi gelin, önce bunu yapalım. Böyle bir şey olur mu? Cumhurbaşkanını
salt çoğunlukla seçecek Parlamento, ama YÖK dörtte 3’le rektör belirleyecek.
Bir kere daha söylemiştim. Siz, âlemi sersem, herkesi kör mü zannediyorsunuz?
Yani burada biz kabak çekirdeği mi yiyoruz Sayın Bakan? Bu yaptıklarınıza
ses çıkarmayacağımızı mı zannediyorsunuz? Bizim, tabii Meclis İç
Tüzük’ünden gelen gücümüz, yaptırımımız bellidir, ama Anayasa’yla
ve anayasal kurumlarla didişilmez. Rahmetli Ecevit, bir dönem burada,
bu kürsüden “Burası devlete meydan okuma yeri değil.” demişti. Şimdi
siz de, bu Anayasa’ya ya sadakatle bağlı olacaksınız ya da bunu değiştireceksiniz.
Türkiye’yi yeniden şöyle Anayasa’yı fırlatır gibi bir krize sokmaya
da gerek yok. Bakın, inanarak söylüyorum: Elbette hepinizi kastetmiyorum,
ama Türkiye’de toplumun bütün kesimlerinde sizin niyetinizle ilgili
kuşku vardır, endişe vardır.
CÜNEYİT KARABIYIK
(Van) – Niyet okuyucu…
ENGİN ALTAY (Devamla)
– Doğrudur, değildir, Ankara’da 300 bin kişi niyetini göstermiştir.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
– Neredeymiş 300 bin kişi?
ENGİN ALTAY (Devamla)
– Onun için ben diyorum ki, bakın, bu ülke Vatan Cephesi’nden çok çekti,
bu ülke milliyetçi cephelerden çok çekti. Şimdi siz, bu ülkede yeni
bir cephe -adı ne olur ben bilmem, adını millet koyar, ama Türkiye’de yeni
bir cephe- sıkıntısına, yeni bir cephe skandalına yol açıyorsunuz.
Şurada ben sizi uyarıyorum.
AHMET YENİ (Samsun) –
İsteseniz de olmaz.
ENGİN ALTAY (Devamla)
– Neyi olmuyor kardeşim! Delik deşik ettiniz şunu. Şunun şu duvara
kaç kere çarptığını biliyor musun sen? Şu Anayasa duvarına AKP Grubu
olarak kaç kere çarptığını sen biliyor musun?
AHMET YENİ (Samsun) –
Zorlamayın kapıları, olmaz.
ENGİN ALTAY (Devamla)
– Şimdi, YÖK’te, YÖK’ün teşekkülünde üçte 1, üçte 1, üçte 1 var. Yani
YÖK’ün üçte 1’ini zaten yürütme organı tayin ediyor, üçte 1’ini de Üniversiteler
Arası Kurul tayin ediyor. Dörtte 3. Haa, vay uyanıklar! Şark kurnazlığı
yapmaya çalışıyorsunuz da, bunu kimse yemez, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu hiç yemez, anayasal kurumlar da hiç yemez, hele yüce millet hiç
yemez.
Şimdi, asıl derdiniz
şudur arkadaşlar, Hükûmetinizin asıl derdi şudur: Ben demiyorum ki
hepinizin böyle bir derdi var. Şimdi, üniversiteleri istediğiniz
rotaya sokamadınız ve bunun dayanılmaz gerilimini yaşıyor Sayın
Bakan ve 59’uncu Hükûmet ve altını çizerek söylüyorum: Siz, üniversiteleri
istediğiniz rotaya sokamayacaksınız. Millî Eğitim Bakanlığı taşra
teşkilatı hemen hemen istenilen rotaya girdi, istenilen düzeye
geldi. Bunu nereden anlıyoruz? 17’nci Millî Eğitim Şûrası’na illerdeki
komisyonlardan gelen raporlardan anlıyoruz.
Beyler, burası Türkiye
Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinde yapılan bir
Millî Eğitim Şûrası’na Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ilinin komisyonundan
“23 Nisanlar, 19 Mayıslar teferruattır, bunlarla ilgili yürütülen
hazırlıklar işleri aksatıyor” diye rapor gönderiliyorsa, ey Türkiye’m
vay haline senin! (CHP sıralarından alkışlar)
Ama, Cumhuriyet Halk
Partisi ayakta olduğu müddetçe, Türkiye’nin sağduyu sahibi, laik,
demokratik cumhuriyete bağlı yurttaşları ayakta olduğu sürece,
bu raporlar elimizin tersiyle itilecektir. Şu hale bakın! Sadece
Diyarbakır, Maraş, Batman sekiz yıllık eğitime karşı görüş tebliğ
ediyor.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
– Bakan karşı canım.
ENGİN ALTAY (Devamla)
– Uşak “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin saat sayısı artsın” diyor.
Bursa “Bütün okullara Kur’an dersini koyalım” diyor. Karabük… Sanki
adamlar, Karabük, Türkiye’den iki yıldır, bir yıldır soyutlanmış gibi,
bizim burada kıyamet kopardığımız açık lise hüllesini yeniden
Şûra’ya öneriyor. Hatırlarsanız bu açık lise hüllesini, gene o da
yargıdan dönmüştü.
Şimdi, nereye gidiyor
bu Türkiye? Bu ülke nereye gidiyor? Nasıl oluyor da Türkiye’nin bütün
illerinden tek bir ses yükseliyor: “Efendim, katsayı engeli kaldırılmalıdır.”
(AK Parti sıralarından “haksızlık, kalksın” sesi)
İyi ya, ben de diyorum
ki: Kaldırın kardeşim, kaldırın. Yasama elinizde, yürütme elinizde,
yargıyı da neredeyse baypas ediyorsunuz, ettiniz, gelin, kaldırın;
ama, kaldıramayacaksınız, olmaz. Hep söyledim: Vali imam, Genelkurmay
Başkanı imam, doktor imam, kaymakam imam olmaz, olamaz, kabul edilemez,
kabul edilemez.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Milletvekili imam.
ENGİN ALTAY (Devamla)
– Şimdi, arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT YILDIRIM (Çorum)
– Millet sizi izliyor.
ALİ TEMÜR (Giresun) –
İmamlara düşmanlığın mı var?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen…
Sayın Altay, lütfen
toparlar mısınız.
ENGİN ALTAY (Devamla)
– ...bir kısmınızın bu söylediklerime içten içe hak ver…
EROL ASLAN CEBECİ (Sakarya)
– İmamlara düşmanlığın mı var?
ENGİN ALTAY (Devamla)
– Evet kardeşim, Türkiye Cumhuriyeti imamlar cumhuriyeti olmayacaktır.
Gel, buradan konuş!
EROL ASLAN CEBECİ (Sakarya)
– Hadi be oradan!
ENGİN ALTAY (Devamla)
– Edepli ol biraz orada sen!
BAŞKAN – Sayın Altay,
lütfen… Lütfen, Sayın Altay…
ENGİN ALTAY (Devamla)
– Evet, altını çizerek söylüyorum…
EROL ASLAN CEBECİ (Sakarya)
– İmamlara hakaret ediyorsun.
ENGİN ALTAY (Devamla)
– …daha önce de söyledim: Rejimde arzu ettiğiniz kırılma noktasına
Türkiye gelmeyecektir, gelmeyecektir ve… (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Geç onları, geç!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen…
ENGİN ALTAY (Devamla)
– …ben size söyleyeyim. Millî Eğitim Şûrası’na ki, çok önemlidir… Şunlara
ben üzülüyorum: Millî Eğitim Şûrası ulusal basında niye “millî” değil,
“dinî eğitim şûrası” diye başlıkla yazılıyor?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) – Kim yazmış?
ENGİN ALTAY (Devamla)
– Kardeşim, doğrudur, yanlıştır, bunun yazılması bile yanlıştır.
İmam-hatip damgası…
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) – Kim yazmış? Hangi gazete?
ENGİN ALTAY (Devamla)
– Gazeteleri okursunuz.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) – Sizin gazeteniz…
BAŞKAN – Sayın Cantimur…
ENGİN ALTAY (Devamla)
– Şimdi, ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Ben, derim ki Hükûmetinize:
Gelin, yol yakınken bu yoldan dönün. Bu yol iyi yol değildir. Bu YÖK’ün
rektör adayı belirlemesinde dörtte 3’e ısrar ediyorsanız ve içinizde
biraz demokrasi sevgisi, biraz millet sevgisi varsa, gelin, Anayasa’nın
102’nci maddesini değiştirelim, Cumhurbaşkanını üçte 2 çoğunlukla
seçelim. Ben, sizin ne kadar dürüst, ne kadar vatansever olduğunuzu,
çoğulculuğa ne kadar sevgiyle, sempatiyle baktığınızı, desteklediğinizi
o zaman anlayacağım. Seçim sistemindeki bir formül nedeniyle, bir yol
nedeniyle buraya bu kadar kalabalık gelmiş olabilirsiniz, ama biliniz
ki bu milletin tam dört yıl önce sadece ve sadece yüzde 24’ü size güvenmiştir.
Bu milletin yüzde 76’sı dört yıl önce size güvenmiyordu, bugün bu yüzde
86 olmuştur.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)
– Millet size güvenmiyor.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Altay.
Madde üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen Hüseyin Güler, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Güler.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)
– Millet size güvenmiyor.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Ne diyorsun ne? Ne diyorsun? Gel bakalım gel, gel!
BAŞKAN – Sayın Altay,
lütfen…
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Gel lan burada konuş!
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)
– Önce iktidar ol, iktidar.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Sen bir kere şuraya çıktın mı şuraya?
BAŞKAN – Sayın Altay…
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Şuraya çıktın mı sen bir kere? Çık da konuşsana.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)
– Önce iktidar ol, iktidar.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Ya da gel dışarıda konuşalım.
BAŞKAN – İdare amirleri,
lütfen…
Sayın Güler, buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; kanun teklifinin
2’nci maddesi üzerinde Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, her geçen gün hoşgörüye,
her geçen gün sağduyuya ihtiyacımız olduğu bir dönemde, gerginlikten…
Maalesef, çözümden çok, amacımız, herhalde birilerini sadece kaşımak
olarak algılıyoruz.
Evet, bu bir maceraydı
size göre. Yaklaşık bir yıl önce başlayan bir eğitim süreci ve bir 15
üniversiteye, 15 ile 15 üniversite esprisiyle başlayan bir dönemde
sadece yaptığınız tek şey var: Göç yolunda düzelir. Bunu burada defalarca
söyledik.
Tabii ki bilimsellikten,
kuramsallıktan ve sistemi olağanüstü… Hep, sadece, biz iktidarız,
istediğimizi yaparız anlayışı içerisinde bu işi bu aşamaya getirdiniz.
Tabii, sorun sistem
sorunu. Eğitim sorunu, başta ilköğretimden itibaren başlayarak
üniversitelere kadar sıçrayan bir kısır döngü ve bugün de sadece
15 üniversiteye rektör ataması.
Beyler, post kavgası
mı? Nedir bu mücadele? Eğer kurumlar arası diyalog, kurumlar arası
bir birliktelik ve hiyerarşiye uygun egemenlik kayıtsız şartsız
milletinse, bunu burada oturup sağduyuyla çözmek zorundayız.
Yaklaşık 93 üniversiteden
2 milyon 310 bin öğrencinin eğitim sürdüğü, 65 binin üzerinde bir eğitim
kadrosunun olduğu bir üniversite dünyasını şöyle hayal ettiğimde,
biz, Anavatan olarak, olaya daha farklı bakıyoruz. Diyoruz ki, bu sorun,
bir sistem sorunudur. Eğer YÖK’le başlayan ve eğitim reformuyla başlayacak
bir birliktelik… Yoksa, 15 üniversiteye rektör atamışsınız… Bu, sorunu
çözmez. Çözmediğini de hep beraber gördük. Yaklaşık bir yıl önce başlayan
bir macerada, biz istediğimiz rektör adayını atarız dediniz, ısrar
ettiniz ve yasal zemini de, daha doğrusu, kılıfı dahi uydurmadan
böyle bir adım atma ihtiyacı duydunuz ve karşımıza bu geldi.
Tabii, kanun teklifinin
kendi içindeki çelişkilerini kendiniz açığa verdiniz. Önerdiğiniz
önergeyle, bir derece, kısmen, yasamanın daha bir üst kurum olduğunun
farkına vardınız. Bu yüzden de, burada, kısmen de olsa bu telafi
edildi olarak algılanıyor, ama işi yine çözmeyecektir.
Bugün, üniversitelerde
yaşanan onca sorunlar, yaklaşık 1,5 milyon öğrencinin sürekli üniversite
kapılarından geri döndüğü bir ülkede ve… Özellikle bilimsellikten
uzak, özerklikten uzak bir üniversite yapısını şöyle düşündüğümüz
anda, Türkiye’nin temel sorununu hepimiz çok iyi biliyoruz.
Dört yıl kaybedildi
AK Parti iktidarında, bugün de bu yasada bir yıl kaybedildi, bundan
sonra yine kaybedilecek. Bir anayasal süreç… Önce Cumhurbaşkanlığından,
sonra da, tahminime göre de Anayasa Mahkemesinden geri dönecek. O
zaman, amacınız, üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek.
Burada ince bir detay
var. Hayat detaylardan ibaret, şeytan da detaylardan ibaret. Herhâlde
yürütme olarak atadığınız… YÖK’teki 21 üyenin 7’sini sizler atadınız.
Bunlara güvenerek, dörtte 3’lük çoğunluğun sağlanmasını istiyorsunuz.
Bir de bir süreç verdiniz, bir ay. Bir ay süre sonunda eğer atama olmazsa,
Millî Eğitim Bakanlığına bu yetki devredilir. Bu, bir köylü kurnazlığıdır,
şark kurnazlığıdır. Yapmayın arkadaşlar. Bilimsellikten de uzak,
özerklikten de uzak. Eğer, üniversitedeki rektör atamasını bir post
kavgası olarak algılıyorsanız, kadrolaşma olarak algılıyorsanız,
bu yine ters tepecektir. Üniversitelere çomak sokmayın. Eğer, özerk
üniversite ve istenilen, Türkiye’nin hayallerini kurabilecek ve
bilimsellik açısından rekabet edebilecek, katılımcının olduğu,
toplumla barışık olduğu bir üniversite özlemi içerisindeyiz.
Bugün, YÖK kavramıyla
hepimiz karşı karşıyayız. Öğrencilik yıllarımızı hatırlıyoruz,
hepimiz Kanun’a karşıyız, YÖK’ün kurumuna değil. Bu yüzden, eğer bu
sürecin adını net koymadıktan sonra, sadece günü kotarmak olarak
algılanır ki, bu sizi de kurtarmaz. Yasal süreç içerisinde neredeydiniz?
Anayasa Mahkemesi iptal etti. YÖK kendine has bir… Gerekçeli karardan
sonra, YÖK, kurucu, kendi üniversitelerinden rektörleri de atadı.
Bir hiyerarşi kavgası devam edecek. Ne fayda gelir bu ülkeye? Üniversite kurumuna
ne fayda gelir? Ama, koskoca bir yıl gitti, bir yıl daha gidecek. Önümüzdeki
bu hataları, herhâlde, bir seçimden sonra, bir süreç içerisinde, tekrar,
yeni Meclis belirleyecektir diye düşünüyoruz.
Biz, üniversitede
okuyan geçlerimizin, başta, bugün verdiğiniz harcırah dahil olmak
üzere, harçlar, kesilen harçları da göz önünde bulundurduğumuzda,
üniversitelerin, maalesef, bugünkü yapısı itibarıyla, hepimizin
de şikâyet ettiği bir konu. Bunun bu şekilde çözümlenmeyeceğini
çok iyi biliyoruz. Ama, sizlerin, buradaki niyetinizin ne olduğunu…
Aslında, çok küçük bir hesapla kendi lehinize çevireceğinizi düşündüğünüz
bu kanun teklifiyle, maalesef, yine YÖK’le baş başa, karşı karşıya
geleceksiniz.
Siz hükûmetsiniz, siz
iktidarsınız, farkınıza varın. Amaç kavga etmek değil, eş güdümü
sağlamak, koordinasyonu sağlamak, bu konuda somut, açık ve net tavırlar
koymak. Bugün, üniversitelerde yaşanan sıkıntıları hep beraber
biliyoruz. Bunun samimiyet içerisinde çözümlenmesi gerekiyorsa,
tek adı var: YÖK Kanunu ve eğitim reformu. Bunlardan uzak olduğunuz
müddetçe yapacağınız en ufak bir adım bu yaraya merhem olmaz, tam tersine
yarayı kangrene çevirir.
Gelin, yapılacak bu
süreç içerisinde, eş güdümü göz ardı etmeden… Tabii ki, bugünkü koşullar
içerisinde, bizim, Anavatan olarak önerimiz açık ve net. Tabii ki,
egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve söz ve yetki yasamanın olmalı;
ama, bu doğrultuda işin özü, günü kotarmak değil, sistemi çok iyi, net
bir şekilde çözmek. Bu konuda atacağınız her samimi adımda yanınızdayız.
Anayasal değişiklik gerekiyorsa, bu konuda da, biz, Anavatan olarak
-yapıcı olarak- hazırız. Bunu, daha önceleri defaaten söyledik.
Ama, söylenen unsurda,
tabii, hep altını çizmemiz gereken bir unsur kadrolaşma, kadrolaşma…
Nedir burada amacınız? Burada açık ve net ifade edemediğiniz gibi,
sadece tartışılmadan bunun bir an önce çıkması ve kendi anlayışınız
doğrultusunda bir yapılanma, kadrolaşma, hatta partizanlık düzeyine
varan bir algılama biçimi. Ama, bu, size de fayda getirmez.
Bugün ülkenin yaşadığı…
İşte, bütçe görüşmelerinde önümüze gelecek, üniversitelere ve
eğitime aktarılan payı göz önünde bulundurduğumuzda, Türkiye’nin
eğitim süreci içerisinde yaşadığı aksaklıkları hep beraber görüyoruz.
Üniversite sınavındaki başarısız devlet okullarının süreci, üniversitelerdeki
1,5 milyonun üzerindeki öğrencinin kapı dışarı edilmesi, daha bir
sürü, kat sayı da dahil olmak üzere birçok sorunlar…
Tabii ki, sistemin süreç
içerisinde yapısal anlamda bir çözüm öneriniz olmadığı gibi, sadece
bir boyutuyla “biz istediğimizi yaparız” anlayışından ibaret,
başka en ufak bir katkınız yok.
Burada, tabii ki, kanunun
içeriğine baktığımızda, çok, altını net olarak çizmemize karşın,
çoğunluğunuzun vermiş olduğu inatla bu kanunun bu boyutuyla geçmesini
istemeye devam ettiniz. Başarıyorsunuz da, ama sadece ülkeye zarar
veriyorsunuz. Koskoca bir yılı kayboldu ülkenin. Bu ülkenin kaybını,
herhâlde, halkın kendisi düşünerek hesabını soracaktır. Bunları
unutmayacak.
Üniversitede milyonlarca
öğrencinin sorunu varken, gerek eğitim kadrolarının yetersizliği…
Birazdan soru önergesiyle soracağız: Üniversitenin kadrolarını
neden vermiyorsunuz, amacınız ne? Üniversitelerde kadro hakkı kazanılmıştır,
ama buna karşın, bu kadroların açılmasından, üniversitenin elinin
kolunun bağlanmasından ne medet umuyorsunuz, ben de anlamakta zorluk
çekiyorum? Bu ülkenin evlatları okuyacak bu okullarda. Öğretim
üyeleri de bu ülkenin evlatlarıdır. Bu yüzden, ülkede verimliliği,
rekabeti, bilimsel ve çağdaş formatları üniversitelere aşılamak
istiyorsak, lütfen, altını tekrar tekrar çiziyoruz, sistemi sorgulayalım.
Ama, sizin sistemi sorgulama gibi bir niyetiniz yok. Tabii ki, üniversitelere
aktardığınız katkı payları da, ekonomik durumu da göz önünde bulundurduğumuzda,
bütçeleri daraltılmış, kadroları ellerinden alınmış, hatta kadrolar
istihdam edilmiş olmasına rağmen vermemekte ısrar ettiğiniz bir
kısır döngü; bundan ne medet umuyorsunuz, hâlâ anlamakta zorluk çekiyorum.
Herhâlde kaostan besleniyorsunuz. O kaos, süreç içerisinde sizlere
oy potansiyeli olarak dönecektir diye düşünüyorsunuz, ama, yanılıyorsunuz.
Halkımı bu kadar saf görmeyin. Biz, Anavatan olarak her yapıcı adımlarınızda
yanınızda olduğumuzu ifade ettik. Ama, bizim birikim ve deneyimlerimizden
faydalanmak gibi bir düşünceniz yok. Bu doğrultuda, hep, biz iktidarız,
kendi içimizdeki, daha doğrusu, sorgulamadan verilecek bir karara
da oy birliğiyle, hiç, en ufak bir şekilde, kendi önergeniz dahil olmak
üzere onları da reddederek, Hükûmetin iki dudağı arasında, komisyonun
iki dudağı arasında geçen bir ve grup başkan vekiliyle birlikte koordinasyon
içerisinde geçirdiğiniz bir karar; kabul edenler, etmeyenler… Bu
ülkeye fayda değil, zarar veriyorsunuz, açık ve net olarak.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Güler,
buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu ülkenin sevgiye,
kardeşliğe, barışa her geçen gün ihtiyaç olduğu bir dönemde kurumsal
kavgadan medet ummanızın size fayda getireceğini de düşünmüyorum.
Ama, ülkem adına kaygı duyuyorum. Bu ülkemin süreci içerisinde,
üniversiteler de dahil olmak üzere, YÖK ve eğitim reformu konusunda
Anavatan olarak biz tecrübemizi ve birikimimizi paylaştık, ama,
bundan faydalanmak gibi bir unsurunuz yok. Ama, bu ülkenin temel sorunu
sistem sorunudur. Dörtte 3 çoğunluk gibi bir YÖK’teki temsil düzeyini
göz önünde bulundurduğumuzda, bu şark kurnazlığından vazgeçin diyoruz
ve bu ülkeyi bir an önce kurumlar arası, en azından örnek olabilecek
gibi, Hükûmet-YÖK veya en azından Millî Eğitim Bakanlığı-YÖK gibi bir
kavganın bu ülkeye zarar getireceğini düşünüyoruz. Bu kanuna
da, süreç içerisinde Anavatan olarak yapıcı bir boyutta katkıda bulunmaya
devam ediyoruz.
Önergemizi reddediniz.
Ne yapalım, canınız sağ olsun diyoruz.
Saygılar sunuyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Güler.
Sayın Güler, soyisminiz
Anavatan Partisi Grup Başkanlığı tarafından “Özcan” olarak bildirildiği
için anons edilmiştir. Bilgilerinize sunulur.
Komisyon Başkanı Tayyar
Altıkulaç söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Altıkulaç.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlayarak sözlerime
başlıyorum.
Aslında, yürürlük ve
yürütme maddeleri üzerinde söz istemenin ve Sayın Başkanlığın da
bu isteklere olumlu cevap vermesinin, öteden beri, doğru olmadığına
inananlardan biri olmama rağmen, çok kısa bir iki açıklama için, buna
zorunluluk hissettiğim için, kendimi... Yani, üzüntümü beyan ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
biraz önce, Cumhuriyet Halk Partili bir sayın üye, verilen önerge
üzerinde yaptığı konuşma sırasında, bana atfen, “Bizzat Millî Eğitim
Komisyonu Başkanı ders kitaplarının hurafelerle doldurulduğunu
söyledi.” gibi -Sayın Kepenek- bir beyanda bulundular. Bu beyanı
düzeltiyorum: Ben böyle bir şey söylemedim. Ders kitaplarının hurafelerle
dolu olduğunu bilsem, derhal söylerim, yani bunu açıklamaktan çekinmem.
Böyle bir şey söylemedim.
Yalnız, bir gazeteci
arkadaşımız, “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” kitaplarında abdest
suyunun alyuvarları artırdığı yönünde bir bilginin bulunduğunu,
bu konuda benim görüşümün ne olduğunu sordu. Ben de, kendisine, bunun
müspet bilimin konusu olduğunu, müspet bilim böyle bir şey söylüyorsa,
bu ispatlanmış bir şeyse, o zaman mesele yoktur, ama müspet ilim böyle
bir şey demiyorsa, elbette, bu, yanlış bir beyandır. Bunu yazan arkadaşlarımız
da -kim yazmışsa- müspet bilime dayanarak bunu yazmış olmalıdır,
şeklinde bir açıklamam oldu, gazetelerde de böyle çıktı.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
– Müspet bilim böyle bir şey söyleyebilir mi hocam?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Buyurunuz?
Evet.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
– Müspet bilim böyle bir şey söyleyebilir mi? Sizin kafanız da bu kadar
karışık olabilir mi?
ASIM AYKAN (Trabzon) –
Söyleyebilir.
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri...
Sayın Altıkulaç, lütfen...
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Efendim, bu benim
konum değil.
BAŞKAN – Sayın Altıkulaç,
lütfen karşılıklı konuşmayın. Genel Kurula hitap eder misiniz.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Bu benim konum
değil. Eğer bu ispatlanmış bir şeyse, yani, sürekli abdest… Ya da “abdest
suyu” diyelim isterseniz buna. Sık sık vücudunun belli yerlerini
yıkayan insanların vücudunda böyle bir gelişme tespit etmişse müspet
bilim, benim buna söyleyeceğim bir şey olamaz. Ama, yoksa böyle bir
şey, o zaman, elbette bu yanlış bir değerlendirmedir. Konuyu bu kitaba
taşıyan arkadaşlarımızın da, herhâlde, bu konuda müspet bilime başvurmuş
olarak bu değerlendirmeyi yapmış olabileceklerini ifade ettim.
Olay bundan ibarettir. Ders kitaplarında, ders kitaplarının hurafelerle
dolu olduğuna dair bir beyanım hiçbir zaman olmamıştır.
Diğer bir nokta: Sayın
Dursun Akdemir, verdiği kanun teklifiyle ilgili olarak -13/4/2006,
Nisan ayında verdiği kanun teklifiyle ilgili olarak- Komisyon masasının
önüne gelerek bana sordular gerçekten. Ben, bir an için, hatırlamadığımı
ifade ettim. Ancak, konuyu inceledim. Gerçekten, o tarihte bu teklif
Sayın Akdemir tarafından verilmiş ve bu Millî Eğitim Bakanlığına
sorulmuş: “Böyle bir kanun teklifi var, ne diyorsunuz?” Bakanlık, bize,
kendilerinin bir çalışma yaptıklarından bahisle, bu öneriye olumlu
bakmadıklarını beyan etmişler, biz de beklemişiz. Olay bundan ibarettir.
Ve tabii, Sayın Akdemir ve muhalefet partisine mensup milletvekili
arkadaşlarımın da yeterli çoğunlukları vardır Komisyonu toplamak
için. Özel bir gündemle Komisyonu toplantıya çağırabilirler ve bu
teklifi gündeme pekâlâ aldırabilirlerdi. Bunu da Sayın Akdemir ve
arkadaşları yapmamışlardır.
Bu açıklamayı yapmak
gereğini duydum ve huzurlarınızı işgal ettim.
Hepinize teşekkür
ediyorum, tekrar saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Altıkulaç.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Mehmet Çerçi, Manisa Milletvekili. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1256 sıra sayılı
Yasa Teklifi’yle ilgili huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dünden beri burada,
özellikle yeni kurulan 15 üniversitenin rektör atamalarıyla ilgili
ve bu meyanda üniversitelerin içerisinde bulunduğu genel atmosfer
ve Türk eğitim sistemiyle ilgili çok çeşitli görüşleri dinleme fırsatı
bulduk. Muhalefet partilerinin temsilcilerinin zaman zaman doğru
ve yanlışın iç içe, zaman zaman ön yargıların
ve popülizmin iç içe olduğu görüşlerini hep beraber dinledik.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Sana göre… Sana göre…
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, şimdi, tabii, burada biz eğitimi tartışıyoruz
genelde, özelde YÖK’ü ve rektör atamasını konuşuyoruz.
Bilgi üretmek, bilgiyi
kullanarak yeni bilgiler elde etmek, teknoloji üretmek ve insanlığa
sunmak ve eşyanın içerisindeki sırları ortaya çıkarmaya çalışmak,
bilimsel çalışmaların temel amacıdır. Bunun için de en önemli
kurumsal yapılar, üniversiteler ve akademik ortamlardır. Özellikle
üniversitelerde, akademik ortamlarda bu bilgiyi yakalama mücadelesinin
en temel gerçeği, özgürlüktür, özgür akademik ortamlardır. Özgürlük
atmosferlerinin, özgürlük ateşinin membası da, bakınız, tarihte
hep üniversiteler olmuştur.
Tabii, siz, eğer eğitim
sisteminde sorumsuzluğu, dogmaları, ideolojileri ve yetenekleri
önleyen sistemi ortadan kaldırmazsanız, neticesinde bu ülkenin
eğitimde çağ atlaması, çağdaş eğitimi yakalaması ve bilimsel dünyada
söz sahibi olması mümkün değildir.
Türk gençliği, maalesef,
bu ön yargıların, ideolojilerin ve dogmaların, güvensizliğin ve
yeteneklerin yok edilişinin acısını yıllardır çekmiştir ve hâlâ da
çekmeye devam etmektedir. Siz farkında olun ya da olmayın, Türk gençliği
bu acıyı hâlâ yaşıyor.
Eğitimin amacı -burada
tabii önem kazanıyor- müesses nizamı koruyacak gençlik yetiştirmek
değildir, olmamalıdır. Eğitim sistemi, ülkeyi daha ileri götürmesi
gereken ve akademik ortamda dünyanın ileri gitmiş, bilimsel rekabette
çok ileri gitmiş ülkeleriyle boy ölçüşecek ve çağdaş Türkiye’yi kuracak
kurumlar olmalıdır.
Bakın, bugünlerde
bir millî eğitim şûrası yapılıyor. Bazı arkadaşlarım, o şûradaki belki detay sayılabilecek
konulara değindiler. Bakınız, esası nedir.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
– Detay değil, dogmanın dik âlâsı var orada!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Evet, işin esası şu: Millî Eğitim Bakanlığı…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
– Dogmanın dik âlâsı var orada!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Dinle bir… Dinle…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
– Dinliyorum… Onun için cevap veriyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Millî Eğitim Şûrası -ben de Millî Eğitim Şûrası’nın bir üyesiyim- burada
temel konular, Avrupa Birliğine uyum, ilk ve ortaöğretimdeki eğitim
ve yönlendirme sistemi, üniversitelere giriş sınavı gibi…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
– Çocuk kandırıyor.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– …meselenin temel yönleri olabilecek, eğitim sisteminin belki de
önemli bir parçaları olan bu unsurları tartışıyor. Ancak, belki de
problem bunların daha da derinlerinde ve çözümün bunlardan daha da
zor olduğunu düşünüyorum.
Bence, meseleyi ilk
önce düşünce ve fikir planında ele alıp, neslimize, gelecek Türkiye’yi
kuracak çocuklarımıza daha şefkatle yaklaşıp, onları, daha özgür,
sorgulayan, araştıran, zihinsel ve bireysel yetenekleri öne çıkartan
bir eğitim formatına doğru yönlendirmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Böyle bir sistem kurmak olmalı hedefimiz. Bu sistem, insan sevgisini,
vatan sevgisini, eşyanın sevgisini öğrettiği gibi, özgürlüğü,
eşitliği ve adalet duygularını bilen ve onu yaşayan, topyekûn hayatı,
devletini ve milletini o gözle gören nesiller yetiştirecektir.
Bakınız, adam yetiştirmek,
insan yetiştirmek, belki de bu ülkenin en temel, birincil meselesidir;
hepimiz bu konuda sorumluyuz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çerçi,
lütfen, toparlar mısınız!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Sayın Başkanım, toparlayacağım.
Böyle bir sistemde,
fikirde, felsefede, sosyal bilimlerde ve diğer bilim alanlarında,
sanatta, meslek erbabında kaliteli, yüksek vasıflı nesiller yetiştirirsiniz.
Bilginin ve sanatın peşinden koşmayı amaç edinen insanlar ve güçlü
akademik kurumlar ve filozoflar, devlet adamları, kahramanlar ancak
böyle yetişebilir. İşte o zaman millet olarak yeryüzünde düşlediğimiz
yeri almamız mümkün olabilir.
Bugün bu kararları
alırsanız, bu reform sürecini başlatırsanız, yirmi yıl, belki yirmi
beş yıl sonra bunların neticesini alırsınız. Adam yetiştirmek belki
de dünyanın en zor işidir.
Pislikleri halının
arkasına ya da köşeye süpürerek, meseleleri görmezden gelerek
geleceği kurtaramazsınız ve ancak krizlere sebep olursunuz. Bugünlerden
bu meselelere çözüm üretmeliyiz ve Türkiye’nin yarınlarını kurtarmalıyız
diye düşünüyorum.
Değerli dostlar, değerli
arkadaşlarım; burada, tabii, işin önemli bir boyutu da YÖK meselesi.
Şahsi inancım odur ki, bugün tüm akademik camiada öğretim görevlileri
içerisinde bir araştırma yapılsa, belki de yüzde 70’lerde, 80’lerde,
üniversite öğretim görevlilerinin YÖK sisteminden memnun olmadığı
ortaya çıkacaktır; fakat, yıllarca bu sistem, özellikle benim öğrenciliğimden
beri karşı olduğunu bildiğim bu sosyal demokrat görüşteki insanların
dahi, bugün geldiğimiz noktada YÖK sisteminin en ateşli savunucuları
olduğunu görüyoruz. Bu sistem yıllarca, küçük imparatorluklar,
âdeta küçük krallıklar üretti. Gelin bu sistemi değiştirelim. İşin
temeline, bilimsel çalışmayı, bilimsel araştırmayı ve özgür düşünceyi
koyalım. Bunları yapmadığınız takdirde, üniversitelere istediğiniz
kadar kadro verin, istediğiniz kadar özerklikten bahsedin, bakınız,
bu özerklik gerçeği ifade etmiyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Elinizi tutan kim Sayın Vekilim?
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Çerçi…
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
–Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır, tamamlandı.
Teşekkür için Sayın Çerçi… Yoksa, keserim sözünüzü.
Buyurun, teşekkür
için.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
– Tamam, teşekkür ediyorum.
Bu akademik özerklik,
özgürlüğü tanımlamıyor. Gelin, bu özgürlük üzerine biraz daha düşünelim.
Ve hepinize teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Çerçi.
Madde üzerinde, Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Çelik.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan yasa teklifi üzerinde, müzakereler esnasında değerli milletvekili
arkadaşlarımızın ortaya koydukları bazı görüşlere açıklık kazandırmak
üzere söz almış bulunuyorum Hükûmet adına; hepinizi en derin sevgi
ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Nurettin
Sözen Bey, Millî Eğitim Bakanlığı ile YÖK arasında daha önce bir yazışma
yapıldığını, 7 profesöre sahip olan üniversitelerde rektörlük seçimi
yapılabileceğini ifade etti. Sayın Sözen’in özellikle bilmesini
isterim, böyle bir yazışma söz konusu değildir. Olan şey şudur: YÖK
“Biz 15 vilayette üniversite kurmak istiyoruz, bu konuda YÖK’ün görüşü
nedir?” diye sorduğumuzda, dediler ki: “7 profesörü olan yerlerde
üniversite kurulabilir.” Bu da 4 vilayettir, diğer 11’inde onlar
kendilerince bir değerlendirme yaptılar “kurulamaz” dediler.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
– Bu cümle ne demektir Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Efendim?
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
– Bu cümle “rektör seçilebilir” demektir.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Efendim, oraya geleceğim müsaade ederseniz.
Bununla da yine bağlantılı
olarak Sayın Kepenek de dedi ki: “Rektör seçimi yapılması için yeterli
olan, 7 profesör bulunan üniversiteler...” Değerli arkadaşlarım,
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda ve şu anda yürürlükte olan bütün
kanunlarda, bir üniversitede rektörlük seçimi yapılabilmesi
için 7 profesör bulunması gerektiğiyle ilgili bir hüküm yoktur.
Bu, sadece YÖK’ün bir değerlendirmesidir. Çünkü şuradan hareket
ediliyor: 1’i bu oturuma başkanlık edecek, diğer 6’sı da aday olabilecek,
şeklinde bir yorum yapılıyor.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
– Doğru!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Müsaade edin.
Bir üniversitede rektör
adayı olabilmek için o üniversitenin kadrosunda bulunma mecburiyeti
yoktur. Diyelim ki, Kırşehir Üniversitesinde bir değerli profesörümüz
rektör olmak istiyorsa, Gazi Üniversitesinde de kadrosu olsa, Ankara
Üniversitesinde de olsa, oraya aday olabilir. Dolayısıyla, böyle
bir mecburiyet söz konusu değildir. Bu yorumlara açıklık getirmek
istiyorum.
Şimdi, yine Sayın Aslanoğlu
özellikle İnönü Üniversitesinin kadro meselesini gündeme getirdi.
Ben, dün, burada sorulan bir soruya da cevap verirken dedim ki: Sadece
(A) ve (B) üniversitesinin, (C) üniversitesinin değil, bütün devlet
üniversitelerinin kadro ihtiyaçlarıyla ilgili olarak bir çalışma
yapıyoruz, bizatihi Sayın Başbakanımızın talimatıyla böyle bir
çalışma yapılıyor. Hangi üniversitemizde idari personel açığı
var, hangi üniversitemizde özellikle sağlık personeli açığı var
-tıp fakültesi hastanelerinde- Sağlık Bakanlığını, Maliye Bakanlığını,
DPT’yi de işin içine dahil ederek böyle bir çalışma yapılıyor. Bununla
ilgili, biz, genel bir tedbir alacağız; bununla ilgili kadro tahsisi
söz konusu eğer olacaksa, bunu yüce Meclisin huzuruna getireceğiz,
zaten bütün arkadaşlarımızla da bunu paylaşacağız.
Yalnız, Sayın Aslanoğlu’nun
söylediği bir cümle var -değerli arkadaşlar, bu, tabii son derece
haksız bir ifadedir, doğru olmayan bir ifadedir- diyor ki: “Üniversitelere
bir kuruş yatırım ödeneği vermediniz.” İfade aynen bu, zabıtlardan
bakabilirsiniz. Sadece 2006-2007 yılında -geçmişe de gidebiliriz-
üniversitelerin yatırım ödeneklerini söylüyorum: 2,5 katrilyon
Türk lirasıdır, 2006-2007’yi söylüyorum. Bakın, 2006 yılında 1 katrilyon
230 trilyon Türk lirasıdır, 2007 yılında ayrılan yatırım ödeneği 1
katrilyon 286 trilyon Türk lirasıdır. Şimdi, bizim üniversitelerimiz
de...
Yine, bir başka değerli
arkadaşımız dedi ki: “Kurumlarla kavga ediyorsunuz.” Şunun çok iyi
bilinmesi gerekiyor: Üniversiteler bizim üniversitelerimizdir,
mahkemeler bizim mahkemelerimizdir, anayasal kuruluşlar bizim
anayasal kuruluşlarımızdır.
Değerli arkadaşlar,
kurumlar arasında görüş ayrılığını, kurumlar arasında meselelere
bakış açısındaki farklılıkları, eğer her zaman kavga olarak nitelerseniz,
demokrasi anlayışınızda bir problem var demektir. Biz, hiçbir anayasal
kuruluşla, devletin tamamlayıcı unsurları olan hiçbir kuruluşla
kavga etmek gibi bir niyette değiliz. Çünkü, biz, halka hizmet etmek
için iktidar olmuş ve bunun için... Varlık sebebimiz olarak bunu kabul
ediyoruz. Bu açıdan...
Bakın, siyasi partilerle
de ilgili olarak, değerli arkadaşlarımın şunu bilmesinde fayda
var: En küçük siyasi partiden ana muhalefet partisine varıncaya
kadar bütün siyasi partiler bizim rakiplerimizdir. Ama, hiçbir siyasi
partiyi, biz, düşman kabul eden bir zihniyete sahip değiliz. Düşmanlık
zemininde siyaset yapmanın kimseye bir faydası olmaz değerli arkadaşlarım.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Biraz inandırıcı ol!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şimdi, yine, Sayın Altay’ın bazı ifadeleri
var. Bunları şık bulmadığımı ifade etmek istiyorum: “Didişmek”,
“kavga etmek”... Biz kimseyle didişmiyoruz “didişmek” tabiri hoş...
“Kırıp dökmek”...
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Bu, tespit Sayın Bakanım, tespit.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hayır “kırıp dökmek”, “didişmek” bunlar yakışmıyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bakın, Millî Eğitim Şûrası’yla ilgili olarak bir iki şey söyleyeceğim;
ama, ona geçmeden önce, yine, arkadaşlarıma bir hususu hatırlatmak
istiyorum: Üniversitelere tahsis ettiğimiz ödeneklerle ilgili
olarak, sürekli olarak bize soruluyor: Efendim, üniversitelerin
ödeneklerini kestiniz... Ben, dün, üniversitelerin bütçelerine
doğrudan konmuş olan ar-ge yani araştırma-geliştirme için konmuş olan
ödeneklerden söz ettim. Bakın, 2002 yılında 53 devlet üniversitesine,
konsolide bütçeden verilen para 2 katrilyon 495 trilyon Türk lirasıdır.
Peki, 2006 yılında bu ne kadardır? 5 katrilyon 846 trilyon Türk lirasıdır
arkadaşlar. Yüzde 120’den fazla bir artış sağlanmıştır. Şimdi, eğer,
birileri bunu görmek istemezse, yapabileceğiniz bir şey yok ki.
Neticede, rakamlar ortada. Buyurun, bunlar. Üstelik bu rakamlar
nereden biliyor musunuz? Yüksek Öğretim Kurulunun yayımladığı
rapordan alınan rakamlardır, Maliye Bakanlığının, Millî Eğitim Bakanlığının
değil.
Şimdi, Millî Eğitim
Şûrası’na gelince değerli arkadaşlar, bakın, ben bir iddiada bulunuyorum;
bütün eski şûraları inceledim, iddia ediyorum arkadaşlar, çok büyük
bir iddiada bulunuyorum: Hiçbir dönem, siyasi iradenin bu derece
müdahale etmediği, hür bir ortamda gerçekleşmesini sağladığı
bir şûra olmamıştır.
Bakın, ben, değerli
arkadaşlar…
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Odadan odaya oy kullanmaya gidiyorlar. Şimdi oradan geldim. Talimatla
oy kullanıyorlar Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın …
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Yapmayın. Kimi kandırıyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın İnce,
lütfen…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bakın, sevgili arkadaşlarım, şûranın
üç çeşit üyesi vardır. Tabii üyeler var. Mesela, Millî Eğitim Komisyonunun
değerli üyeleri buranın tabii üyesidir. Seçilen üyeler var. Davet
edilen… Seçilen üyeleri de kendi kurumları seçerek gönderiyor.
Kim var bu şûrada davet
edilen? Eski bakanların hepsi davet edilmiştir, açılışta 9 eski bakanımız
bulunmuştur. Eski Talim Terbiye Kurulu başkanlarının hepsi davet
edilmiştir hayatta olanlar. Millî Eğitim Komisyonunun Değerli Başkanı
ve üyeleri davet edilmiştir. YÖK davet edilmiştir, YÖK üyeleri davet
edilmiştir. Rektörler davet edilmiştir. Bakın, valiler, kaymakamlar
davet edilmiştir. Belediye başkanları davet edilmiştir ve belediye
başkanları davet edilirken de, İktidar Partisinin sahip olduğu belediye
başkanı sayısı bellidir, bu oran muhalefet partilerinin lehine
bir orandır. Şu anda Mecliste temsil edilmeyen partilerden de belediye başkanları
çağrılmıştır. Bunun rakamlarını, hesaplarını, isimlerini, hepsini
bütün arkadaşlarımla paylaşırım. İl genel meclisi üyeleri, belediye
meclisi üyeleri, muhtarlar, il millî eğitim müdürleri, öğretmenler,
öğrenciler ve bakın, kamu kurum ve kuruluşlarından temsilciler….
Netice itibarıyla, değerli arkadaşlar, her yelpazeden, eğitimle
ilgili olan sivil toplum örgütleri çağrılmıştır.
Şimdi, demokrasi,
sevgili arkadaşlarım, düşünce özgürlüğü gerektirir. Eğer düşünce
özgürlüğüne saygınız yoksa, o ülkede demokrasi yoktur.
Bakın, dün, daha doğrusu
ilk gün açılış esnasında, açılıştan sonra yapılan bir konuşmada,
bir eski Talim Terbiye Kurulu üyesi çıktı dedi ki: “Bu ezan Türkçeye
çevrilmelidir, eski şekle… Arapça ezan olmamalıdır, Türkçe ezan olmalıdır.”
Şimdi, birisi bunu
söylüyor, bir başkası çıkıp başka bir teklifte bulunabilir. Şimdi,
neticede, teklif sahipleri, tekliflerini Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna veya AK Parti Grubuna veya şu medya grubuna tasdik ettirerek
mi gönderecekler? Böyle bir şey olabilir mi?
Ben, 17’nci Millî Eğitim
Şûrası’nın açılışında da söyledim, dedim ki: “Zıt fikirlerin çatışmasından
gerçek doğar.” Netice itibarıyla, eğer siz görüşlerin hür bir biçimde
orada tartışılmasına müsaade etmezseniz, kumandayla şûra yaparsanız,
bunun adı şûra olmaz değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan,
lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
Meşveretin, şûranın
“olmazsa olmaz” şartı, insanların her türlü ideolojik saplantılardan,
peşin hükümlerden sıyrılarak, orada gerçeği aramasıdır. Şimdi,
orada müzakere devam ederken, birisi bir teklifte bulunur, birisi
bir başka teklifte bulunur; insanların farklı görüşlerde olması,
farklı teklifler ileri sürmesi, demokrasinin çoğulcu vasfının gereğidir.
Dolayısıyla, bunları…
Bakın, şunu da söyleyeyim:
Biraz önce değerli bir milletvekilimizin, burada, birkaç vilayetin
ismini söyleyerek ifade ettiği teklifler, okyanusta bir damladır.
2 bin sayfalık hazırlığı, biz, özellikle Millî Eğitim Komisyonu üyelerine
gönderdik.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
İyi okumuşuz, bak ne güzel işte!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Okuduğunuz falan yok, basından alıp söylüyorsunuz.
Keşke okusanız!
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Hayır, hayır! Ne münasebet! Sayfa numarası vereyim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Peki, tamam, okumuşsunuz.
BAŞKAN – Sayın Altay,
lütfen...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Dolayısıyla, değerli arkadaşlar…
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Sayfa numarası vereyim. Lütfen! Çok rica ediyorum!
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Sayın Bakan -bir dakika- bizi o raporları okumamakla itham edemez!
BAŞKAN – Sayın Altay,
lütfen!
Lütfen Sayın İnce!
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Sayın Bakan, 536’ncı sayfa! Diyarbakır 344+4, Kahramanmaraş 5+578’inci
sayfa. Sayfa numaralarını yazdım özellikle, böyle söyleyeceğinizi
de biliyordum ben.
BAŞKAN – Oturur musunuz
Sayın İnce, lütfen!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bu meseleyi farklı taraflara çekmenin
anlamı yok diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 19.30’a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.30
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli),
Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşimi’nin Beşinci Oturumu’nu
açıyorum.
1256 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç’ın;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Geçici 1 inci Maddesinin
Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (2/886) (S.Sayısı:1256) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Teklifin 2’nci maddesi
üzerinde, şahsı adına ikinci söz, Tokat Milletvekili Resul Tosun’un.
Buyurun Sayın Tosun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
RESUL TOSUN (Tokat) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 1256 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin
2’nci maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; serdedeceğim
fikirler tamamen şahsıma aittir.
Bu yasa teklifiyle,
ortada kurulmuş olan 15 yeni üniversitemizin rektör atama sorununu
gidermeye, halletmeye, çözmeye gayret ediyoruz.
Tabii, mesele, aslında YÖK meselesidir,
rektör atama olunca ve YÖK, 1961 ve 1982 Anayasalarıyla, âdeta, toplum
denetiminin dışına bırakılmış birtakım kurumlar oluşturmak suretiyle,
bir bakıma üniter yapımıza da halel verebilecek bir anayasal kuruluştur.
Anayasal kuruluş olduğu için ve onca eleştirilerimize
rağmen bu Anayasa yürürlükte olduğu için bu Anayasa’ya uymak zorundayız;
ancak, bu Anayasa’nın ihtiva ettiği antidemokratik maddeleri hepimiz
biliyoruz, zaman zaman bunu dile getiriyoruz, kamuoyunda seslendiriyoruz.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Değiştir ya! Değiştir ya!
RESUL TOSUN (Devamla)
– Değerli bazı arkadaşlarımız, bizi, buraya gelip, sanki cumhuriyetle
sorunumuz varmış gibi, cumhuriyetin tehlikede olduğunu ima eden,
hatta açıkça ifade eden bazı sözler söylediler. Türkiye’de hiç kimsenin
cumhuriyetle sorunu olduğunu tahmin etmiyorum, zannetmiyorum.
Hele AK Partililerin…
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Hangi cumhuriyetle Resul Bey, hangi cumhuriyetle?
BAŞKAN – Sayın Altay,
lütfen müdahale etmeyin.
RESUL TOSUN (Devamla)
– Hele AK Partililerin cumhuriyetle hiçbir sorunları yoktur; hem
cumhuriyeti hem de demokrasiyi özümsemiş, Parti Programında da bunun
tekemmül ettirilmesi istikametinde adımlar atacağını taahhüt
etmiş, geçen bu dört yıl içerisinde de demokratikleşme istikametinde
en önemli adımları tüm milletvekillerimizin ortak gayretleriyle
burada atmışızdır. Ancak, biz, değerli arkadaşlar, cumhuriyetle
hiçbir sorunumuz yok, ama, biz, saltanatın her türlüsüne karşıyız,
saltanatın her türlüsüne; sistemdeki, devlet sistemlerindeki saltanata
da devlet içindeki saltanatlara da karşıyız.
Bu oluşturulan YÖK
sistemi, maalesef, devlet içinde ayrı bir devlet gibi, âdeta bir saltanat
oluşturulmuş ve bu saltanat, devletin üniter yapısını da bir bakıma
tehdit eder mahiyettedir. Milletin temsilcisi yüce Meclistir; onun
adına icra yapan, bu Meclisten çıkan hükûmettir ve yasama ve yargı dışında,
toplumdaki bütün kurum ve kuruluşların halkın denetimine açık olması
gerekir. Ancak, YÖK’ün, halkın denetimine, kamunun denetimine
açık olmadığını da çok iyi biliyoruz.
Şimdi, YÖK’te rektör
atamaları konusunda şu anda bir düzenleme getirildi. Son, lehte
konuşmayı da ben yapacağım. Biz, acaba, rektör atamalarında dünyanın
neresindeyiz?
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
– Ortasında.
RESUL TOSUN (Devamla)
– Neresindeyiz?
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
– Tam ortasında.
RESUL TOSUN (Devamla)
– Şimdi, bakınız, değerli arkadaşlar, çağdaş dünyada, çağdaş, demokratik
ülkelerde halktan toplanan vergilerle finanse edilen üniversiteler,
bakanlıklar, Yükseköğretim Kurulu gibi merkezî veya mütevelli heyeti
gibi yönetim kurulu niteliğindeki ara kuruluşlar aracılığıyla
toplumun denetimine tabidir. Toplum, denetimini bizzat yapamaz;
vekili eliyle yapar, hükûmeti eliyle yapar, bakanı eliyle yapar.
Şimdi, dünyadaki,
özellikle de bizim müzakere etmekte olduğumuz Avrupa Birliği ülkelerindeki
rektör atamalarını size kısaca özetleyeceğim. Türkiye’nin bu çağdaş
uygulamada yerini, buyurun, siz tespit ediverin.
Bakınız, Avrupa Birliği
üyesi İspanya’da üniversite özerkliği, öğretim üyelerinin araştırma
yapma özgürlüğü olarak tanımlanmıştır.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
– Doğru.
RESUL TOSUN (Devamla)
– Bizdeki YÖK’e tekabül eden üniversiteler konseyine -dikkat buyurun-
hükûmetin bir üyesi olan Eğitim ve Bilim Bakanı başkanlık eder.
Avusturya’da da durum
aynıdır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tosun, lütfen toparlar
mısınız.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – O ülkenin bakanı
adam gibi adam…
RESUL TOSUN (Devamla) – Üniversitenin
özerkliğinden maksat bilimsel özerkliktir, akademik özerkliktir. Üniversiteler idari yönden -dikkat buyurun- Federal Ulaştırma
ve Bilim Bakanlığına bağlıdır. Bu çağdaş Avrupa’dan
bahsediyoruz.
Hollanda’da yine
üniversiteler Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanlığına bağlıdır. Rektörü seçen denetleme
kurulunun üyelerini de Bakan atar.
İtalya’da YÖK’e tekabül
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) – Oradakiler
yanlış.
RESUL TOSUN (Devamla) – Fransa’da, yükseköğretim
planlaması koordinasyonu, öğrenci kapasitelerinin tespiti,
diplomaların onayı, öğretim elemanı istihdamına dair usul ve esasları
Millî Eğitim Bakanlığı tespit eder. Rektörleri üniversitelerin
üst kurul üyeleri seçer, Millî Eğitim Bakanı atar. Fransa!..
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Orada irtica var mı?
RESUL TOSUN (Devamla)
– Sabrediver.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Dinle, dinle!
RESUL TOSUN (Devamla)
– Almanya’da rektörlere atama yetkisi Eyalet Eğitim Bakanına aittir.
Seçilen rektörü veto etme yetkisi bile vardır bakanın.
Portekiz’de üniversiteler
doğrudan Millî Eğitim Bakanına bağlıdır. Üniversite profesörleri
tarafından seçilen rektörü yine Eğitim Bakanı atar.
İtalya’da durum aynı,
İngiltere’de durum aynı, Lüksemburg’da durum aynı.
Size bir şey daha söyleyeyim:
Ben, aslında, atamaların tamamını Hükûmetin yapmasını savunmasını
CHP’den beklerdim. Neden biliyor musunuz? CHP’nin 1933 yılında, 1 Ağustos
1933 yılında yürürlüğe giren 2252 sayılı Üniversiteler Kanunu’nda,
“Rektör, Millî Eğitim Bakanının önerisi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından
atanır.” diyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) – Müzeden mi buldun onu?
RESUL TOSUN (Devamla) – Bir şey daha,
bir şey daha… Dekanlar da rektörün önerisiyle yine
Millî Eğitim Bakanı tarafından atanır. Profesör kadrosu da…
İki üç tane profesörü dekan seçer, dekanlık, Millî Eğitim Bakanlığı
gönderir, Bakanlık…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tosun, lütfen, teşekkür…
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) – Anayasa’yı iyi okumamışsın herhâlde, Anayasa’yı.
RESUL TOSUN (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, şu anda Türkiye rektör atamalarında buradadır
ve Atatürk dönemindeki uygulamalar çağdaş Avrupa’daki uygulamalara
uygundur; ama, şu andaki YÖK’ün yapısı, ne çağdaş Avrupa Topluluğuna
ne de Atatürk’ün çıkardığı yasaya uygundur.
İLYAS SEZAİ ÖNDER
(
RESUL TOSUN (Devamla)
– Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tosun.
Şimdi, madde üzerinde
on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma süresi
beş dakikadır.
Sayın İnce…
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana şunu
sormak istiyorum: Defalarca, her konuşmasında AKP Hükûmetinin bütçeden
en büyük payı millî eğitime ayırdığını söylüyor Sayın Bakan. Ben Sayın
Bakana bir sayısal değer vereceğim. Bu, doğru mu yanlış mı?
1998-2002 arasında kamu
sektörü eğitim harcamalarının gayrisafi millî hasılaya oranı
4,30’dur, yani, sizden önceki dönemde. 2003-2006 arasında ise gayrisafi
millî hasılaya kamu sektörü eğitim harcamalarının oranı 4,10’a düşmüştür.
Bu doğruysa Sayın Bakan, halktan özür dileyin. Bu yanlışsa, ben bu kürsüden
çıkıp sizden özür dileyeceğim.
İkinci bir sorum daha
var. Geçtiğimiz günlerde bir okul müdürü size ödenek yetersizliğinden
yakındı. Siz de okul müdürüne, “Ödenek olsa annem de yönetirdi.” dediniz
mi? Eğer bunu dediyseniz Sayın Bakan, o okul müdürünün adına buradan
sesleniyorum: “Bütçeye, kanuna ne gerek var? Bütçe, kanun olduktan
sonra Bakanlığı dedem de yönetir.” Bunu hak etmiş olursunuz. Demediyseniz,
benim bu sözümü söylememiş kabul edin.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın İnce.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Konuyla ilgisi olmayan konuda sorulabilir mi Sayın Başkan? Ne
alakası var?
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Kapusuz…
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Bunları yöneltmeniz bile doğru değil. Ya, olmaz böyle şey! Alakasız
bir konu ya!
BAŞKAN – Sayın Gazalcı…
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
– Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Efendim, Sayın Bakan
dedi ki biraz önceki konuşmasında: İşte, “YÖK’ün belirleyip Cumhurbaşkanının
atadığı tedviren kurucu rektörler yasaya uygun değildir.” Şimdi,
ben, Sayın Bakana yasanın dayanağını söylüyorum; 2809 sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu’na eklenen geçici 31’inci maddeyi, o
eklenen maddeyi söylüyorum: “…yeni kurulan ve bağlantısı değiştirilen
yükseköğretim kurumlarında uygulamayla ilgili ortaya çıkacak
sorunlar Yükseköğretim Kurulu kararıyla çözümlenir.” Bakın, böyle
bir yasa yetki vermiş. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin yalnız yürütme
kararı değil, iptal gerekçeli kararı bekledikten sonra tedviren
atama yapıyor.
Sayın Bakanım, zaman
zaman sizin uygulamalarınız -Danıştay tarafından- hukuka uygun
bulunmadığı için Danıştaya götürüldü, Danıştay iptal etti. Siz
gerçekten hukuka aykırı bir durum olduğunu görüyorsanız, niçin
onları mahkemeye götürmüyorsunuz da -burada YÖK savunucuları,
YÖK yöneticileri yok- onların hukuksuz davrandığını söylüyorsunuz?
Efendim, benim birkaç
sorum daha vardı, ama öteki arkadaşlara fırsat vermek istiyorum.
Dün gece konuşmamda
“dört yıllık Millî Eğitim Bakanının uygulamaları” diyeceğime “yıllık”
sözcüğü yerine “ay” sözcüğü geçmiştir. Ben, dört ayı değil, dört yılı
kastettim; düzeltiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Gazalcı.
Sayın Güler…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sizin
aracılığınızla, Sayın Bakanıma sorularımız var:
Iğdır’da açılmasına
karar verilen Ziraat Fakültesinin kadro ve ödeneği ne zaman verilecektir?
Kafkas Üniversitesinde
tutulan kadroların sayısı ne kadardır? Ne zaman serbest bırakılacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Güler.
Sayın Işık…
AHMET IŞIK (Konya) –
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de Sayın Bakanımdan
şunu öğrenmek istiyorum: Sayın Bakanım, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel
Yasası’nın 3’üncü maddesinin ikinci fıkrasında, “Hangi yükseköğretim
kurumlarına hangi programları bitirenlerin nasıl girecekleri,
giriş şartları, Millî Eğitim Bakanlığıyla iş birliği yapılarak Yükseköğretim
Kurulu tarafından tespit edilir.” denilmektedir. Yükseköğretim
Kurulu Başkanıyla nasıl bir iş birliği içerisindesiniz? Bu konuda
neler yapılmaktadır?
Son olarak, yükseköğretim
kurumlarına eğitim için ayrılan bütçe ödeneğini mukayeseli alabilir
miyim?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Sayın Tüysüz…
TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Yalnız, birkaç dakika rica etsem…
Sayın Bakanım, hazır
sizi bulmuşken, elime bugün bir faks geldi bir öğretmen arkadaşımızdan;
ben, kısaca onun sorusunu yönelteceğim. “Ben, yirmi beş yaşında ve
kendini hiçbir zaman öğretmen olarak tanıtamadan etrafımdakilere…”
diye başlıyor. “Etrafımdakiler, sözleşmeli öğretmenlere hiçbir
zaman öğretmen olarak bakmadılar ve ikinci sınıf öğretmeniz.” diyor.
“Bir sene önce ‘sözleşmeli öğretmen’ diye bir dal açıldı.” diyor, “Ve
içeriği hoş olmayan maddelerle doluydu.” diyor. “İlkokul birinci
sınıfa giderken, İbrahim, adında bir öğretmenim vardı.” diyor, “Ve
onu örnek alarak öğretmen olmak istedim, ama, geçen sene sözleşmeli
öğretmen olarak atandım ve şimdi, ülke genelinde çalışan 25 bin sözleşmeli
öğretmen var. Bunların 7 bininin askerlik tecili 30 Kasımda bitiyor.
MEB’in bizi 30 Kasımda kapı önüne koyma gibi bir niyeti var galiba.”
diyor. “Bakanlığı arayıp sorumuzu söyledik, ama, ilgilenen olmadı.
Milletvekillerini aradık, kimse cevap vermedi.” diyor.
BAŞKAN – Lütfen sorunuzu
sorar mısınız Sayın Tüysüz.
TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa)
– Soruyorum Sayın Başkanım; çünkü, onun da şeyini okumak zorundayım.
Urfa’da görev yapan
bir öğretmen.
Millî Eğitim Bakanlığı… Askere gidecek olan bu sözleşmeli
öğretmenler döndükten sonra hakları saklı kalıyor mu kalmayacak
mı? Bunu sormak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tüysüz.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
sorulan soruları sırayla cevaplandırıyorum.
Sayın İnce’nin, 1998-2002 yılları arasındaki
bütçenin 4,30 olduğunu, 2003-2006 yılları arasında
da gayrisafi millî hasıla içerisinde payının 4,10 olduğunu söyledi
ve iddialı bir ifade kullandı.
Bakın, ben, size, değerli arkadaşlarım,
2002 yılında Millî Eğitim Bakanlığı bütçesini de vereceğim, yükseköğretim
kurumlarının bütçesinin dahil olduğu, gerek gayrisafi millî hasılaya
göre gerekse de konsolide bütçe içerisindeki payını ifade edeceğim.
2002 yılında Millî Eğitim Bakanlığının
gayrisafi millî hasıla içerisindeki payı 2,66’dır, 2007 yılında bu
oran 3,40’a çıkmıştır. Eğer, konsolide bütçeyle ifade ederseniz, konsolide
bütçe içindeki payı 2002 yılında 7,61’dir, 2003 yılında 6,91’dir, ama,
2007 yılında 10,40’a yükselmiştir. Yükseköğretim bütçesini de dahil
ettiğiniz zaman; onu da söyleyeyim…
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Fonlar dahil mi?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)
– Bakın, şimdiki söylediklerimde dahildir.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yaa!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)
– 2002 yılında yükseköğretim kurumlarının toplam bütçesini de dahil
ettiğiniz zaman, 2002 yılında 3,54’tür, 2007 yılında 4,45’dir. Doğru rakam budur. Haa, eğer Sayın İnce’nin
söyledikleri doğruysa, kendi doğrusunu
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, ben, bir öğretmen, bir müdür benden ödenek istedi, ben
de ona şöyle cevap verdim şeklinde onu tekrarlamak istemiyorum. Sayın İnce’nin
bir iddiası var, bu kesinlikle doğru değil.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Basından o.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)
– Bakın, şimdi eğer basına göre hareket ederseniz, yanlış olur.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Size sordum zaten.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)
– Şimdi, 154 Anadolu öğretmen lisesinin müdürü Zübeyde Hanım Öğretmenevinde
bir toplantıya çağrılmıştı. Ben onlara hitap ederken dedim ki: Yan yana olan iki okulda, birinde bakıyorsunuz her şey
yerli yerinde, âdeta yağ dökülse yalanır türünden bir temizlik, tertip,
düzen var; diğer tarafa bakıyorsunuz, okul dökülüyor. Soruyorum
müdüre: “Niçin bu böyledir?” “Efendim, ödenek gelmedi.”
diyor. Dedim ki: Devletin bir hiyerarşisi var. Siz bu meseleyi
ilçe millî eğitim müdürünüze götürdünüz mü? Kaymakamınızla
konuştunuz mu? Belediye başkanına müracaat
ettiniz mi? Valiliğe gittiniz mi? Bu, veliden, öğrenciden para alın anlamına gelmiyor.
Bakın, eğer, basında çıkan haber doğruysa, Sayın Gazalcı’nın da, “Sayın Bakan
demek istiyor ki, o zaman veliden, öğrenciden para alın, bağış
alın…” Ben böyle bir şeyi asla söylemedim. Aksine, o konuşmamda… Nitekim,
Radikal gazetesinde dediğim biçimde yer aldı. Eğer basına göre,
basının yazdıklarıyla hareket edersek arkadaşlar, yanlış sonuçlara
varırız. Yani, her zaman şüphesiz ki yanlış olmaz, ama, çoğu zaman bu
tür yanlışlarla karşılaşırız.
Sayın Gazalcı’nın söylediği,
2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Yasası’nın 31’inci
maddesinde uygulamayla ilgili sorunlarla ilgili Yükseköğretim
Kurulunun yetkili olduğu şeklindeki ifade, arkadaşlar, son derece
açıktır. Rektör ataması, uygulamayla ilgili bir sorun değildir. Uygulamayla
ilgili sorunlar Yasa’da öngörülmeyen, çok açık bir şekilde tasrih
edilmemiş teferruatla ilgilidir. Aslında, bu Yasa’yı okuyan herkes
bunu anlar.
Yine başka bir şey sordu
Sayın Gazalcı: “Niçin mahkemeye gitmek yerine, YÖK, yasalara ve hukuka
aykırı bir şey yapıyor diyorsunuz.” Ben, zaten bunu söylerken dedim
ki, eğer 17-18 Kasımda dört üniversite için rektörlük seçimi yapılırsa,
bu, hukuka aykırı olur; bu, Anayasa’dan ve yasalardan alınmamış bir
yetkinin kullanılması anlamına gelir; biz, yargı sürecini başlatırız
dedik ve Danıştaya başvuracağımızı söyledik. Yani, benim söylediğim
de budur Sayın Gazalcı.
Öte taraftan, değerli
bir milletvekili arkadaşımızın sorusu var, Mersin Milletvekilimiz
Hüseyin Güler Bey’in sorusu var. Bu, Iğdır’daki Ziraat Fakültesinin
kadrolarıyla ilgili. Ben söylemiştim arkadaşlar, Iğdır Ziraat Fakültesi,
bizzat, benim meseleyle yakından ilgilenerek çıkardığım bir fakültedir.
Sayın Iğdır Milletvekili, Iğdır halkı da bunu biliyor. Oraya giderken
de bunu taahhüt etmiştim ve bu taahhüdümü yerine getirdim. Kafkas
Üniversitesi, bununla ilgili bir çalışma yapıp gönderdiği zaman…
BAŞKAN – Sayın Bakan,
süre tamamlanmıştır.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
…biz, bununla ilgili
değerlendirmeyi yapacağız ve gerekeni yapacağız.
Sayın Işık, süre dolduğu
için sorunuza cevap veremiyorum. Size, yazılı cevap vereceğim.
Sayın Tüysüz’ün, sözleşmeli
öğretmenlerle ilgili söylediğine bir cümleyle cevap vereyim: Sözleşmeli
öğretmenler, bütün özlük hakları itibarıyla, kadrolu öğretmenlerle
aynı haklara sahiptir. Ancak, birisi SSK’lı, diğer Emekli Sandığına
bağlıdır. Zaten, sosyal güvenlik kurumlarındaki birleşmeden sonra
da bu problem de ortadan kalkacak.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Hiç ortadan kalkma yok!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Askere gitmeleri halinde, döndükleri zaman
kendi görevlerine döneceklerdir.
Arz ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Madde üzerindeki soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
III. - YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama talebi
var. Yoklama isteyenleri tespit edeceğim.
Sayın Koç, Sayın İnce,
Sayın Meral, Sayın Yıldırım, Sayın Bayındır, Sayın Özcan, Sayın Çakır,
Sayın Pekel, Sayın Eraslan, Sayın Çetin, Sayın Gazalcı, Sayın Uzdil,
Sayın Küçük, Sayın Yücesan, Sayın Sür, Sayın Karademir, Sayın Altay,
Sayın Kaptan, Sayın Ünlütepe, Sayın Kart.
Sayın milletvekilleri,
20 kişi tamamlanmıştır.
Yoklama için beş dakika
süre vereceğim.
Yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç’ın;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Geçici 1 inci Maddesinin
Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (2/886) (S.Sayısı:1256) (Devam)
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Muharrem İnce, Yalova
Milletvekili.
Buyurun Sayın İnce.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, az önceki
soruma verilen cevapla ilgili konuşmak istiyorum. Sayın Bakan,
benimle ilgili polemiklerinizi hep dil bilgisinden yapıyorsunuz,
çünkü, o konuda bir uzmanlığınız var. Ama, kusura bakmayın ben de fizik…
BAŞKAN – Sayın İnce,
lütfen maddeyle ilgili konuşur musunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Maddeyle ilgili konuşuyorum, az önceki konuşmayla…
BAŞKAN – Grup adına
maddeyle ilgili söz istediniz, lütfen…
MUHARREM İNCE (Devamla)
– O zaman “Bakanlar Kurulu yürütmesin!” diyeyim Sayın Başkan, onu
konuşayım!
BAŞKAN – Olabilir Sayın
İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Kendi kendine yürüsün!
Şimdi benim size sorum
şu: 98-2002 arasında kamu sektörü eğitim harcamasının gayrisafi
millî hasılaya oranı -lütfen benim söylediğimi- 4,30; 2003-2006 arasında
4,10 mu? Bu doğru mu? Bu doğruysa siz özür dileyeceksiniz, bu yanlışsa
ben özür dileyeceğim. Ben bunu sorduğum zaman siz bana hane halkı
harcamasını, velilerin harcamasını, yüzde 3’lük payı da sayıyorsunuz,
yüzde 7 diyorsunuz ya da başka sayılar söylüyorsunuz. Lütfen bu istediklerime
cevap veriniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Hayır, hiçbir şey öyle değil.
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Bir diğeri. Size tarihten iki örnek vermek istiyorum değerli arkadaşlar.
Yıl 1400. Semerkant Medresesi Şeyhül-uleması (Rektörü) Uluğ Bey. Zamanın
Hakanı, Uluğ Bey’in yardımcısını görevden alıyor. Rektöre sormadan
yapıyor ve büyük tartışmalar çıkıyor. Ve sonunda Hakan özür diliyor,
Rektör Yardımcısını göreve geri getiriyor.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Rektör yoktu da, neydi o, ulema mıydı? Doğrusunu söyle, neyse, onu
söyle.
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Yıl 1587. Buhara Medresesinde gizli oyla rektör seçimi yapılıyor,
gizli oyla. Buharalı Sadrettin, İranlı Şinasi’ye karşı seçimi kazanıyor.
Bunu size tarihten bir alıntı yapmak için yaptım.
Gelelim diğerlerine:
Değerli Komisyon Başkanım, kendinizi şu şekilde savundunuz, dediniz
ki: “Ben bir milletvekiliyim, yasama organının bir üyesiyim, kanun
teklifi vermek de benim en doğal hakkımdır.” Çok doğru, ilk bakışta
çok doğru, ancak bu getirdiğiniz kanun teklifi sıradan bir kanun
teklifi değil; daha önce bu, tasarı olarak Meclise getirilmiş, bizim
itirazlarımıza rağmen bu tasarı buradan geçmiş, Sayın Cumhurbaşkanı
iade etmiş, tekrar göndermişsiniz, Anayasa Mahkemesine gidilmiş,
Anayasa Mahkemesi iptal etmiş. Böyle bir geçmişi var bunun. Şimdi,
siz, bunu kanun teklifi olarak getiriyorsunuz. Sonuçta, bu yine geri
dönecek. Bunu hepimiz biliyoruz, siz de biliyorsunuz, sizin içinizdeki
birçok arkadaşımız da biliyor. O zaman Hükûmet diyecek ki, bizim suçumuz
yok vallahi, kanun teklifi gelmişti, ee, işte böyle oldu denecek.
Onun için size haksızlık yapıldığını, sizi korumak için söyledik Değerli
Başkanım Sayın Altıkulaç.
Şimdi, bir de anlayamadığım
mantık şurası: Tasarı olarak getirdiğinizde Millî Eğitim Bakanı
ve Başbakan öneriyordu Cumhurbaşkanına, 3 isim öneriyordu, Cumhurbaşkanı
onaylıyordu. Sonra dediniz ki, böyle olmaz. Nasıl olur? Millî Eğitim
Bakanı YÖK’e öneriyor kanun teklifinde. YÖK idari açıdan size bağlı
olmayabilir, ama hiyerarşik olarak sizin altınızda bir kurum. Nasıl
oluyor da, siz, kendi altınızdaki bir kuruma öneride bulunuyorsunuz?
Böyle getiriyorsunuz. Şimdi diyorsunuz ki, bu olmadı, 180 derece
öbür tarafa dönüyorsunuz önergeyle, hayır böyle olmaz. Nasıl olur?
YÖK, Millî Eğitim Bakanlığına önersin.
Arkadaşlar, sizin kafanız
karışık, siz ne yaptığınızın farkında değilsiniz. YÖK mü Millî Eğitime
önerecek, Millî Eğitim mi YÖK’e önerecek? Buraya gelene kadar önergeyle
olacak iş mi bu? Bunu ilkokul birinci sınıf çocuğu bile bilir, hukuk
fakültesinin birinci sınıfında okuyanlar bunu bilir. Böyle bir
şey olur mu? Bunu anlamak için hukuk fakültesi diploması almaya gerek
var mı?
Yine, sizin derdiniz
üniversite açmak değil…
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Kale yıkmak, kale yıkmak.
MUHARREM İNCE (Devamla)
– …üniversite açmak olsa, bunu kavgasız gürültüsüz çıkarırsınız.
Bir şey daha söyleyeyim:
Bak, haksızlık yapıyorlar. Burada kadrolaşma da değil, çünkü, eski
kadroları kullanacaksınız, 1.000 civarında yeni kadro… Burada
kadrolaşma da değil. Buradaki amacınız ne biliyor musunuz Sayın
Bakan: (Niyet okumayayım, şifre çözüyorum.) Sizin derdiniz, Üniversiteler
Arası Kurulu ele geçirmek. Evet, YÖK’ün yetkilerini tırpanlayacaksınız,
burada Üniversiteler Arası Kurulu ele geçirmek sizin derdiniz, sizin
derdiniz bu.
Yaptınız bunu, Ondokuz
Mayıs Üniversitesiyle ilgili komisyon kurdunuz, ne oldu? Yapsanıza
gereğini, niye yapmıyorsunuz? Yüzüncü Yıl Üniversitesine birçok
şey yaptınız ne oldu? İnönü Üniversitesi ne oldu? Ne yaptınız? Hani,
komisyon kuruyordunuz Ondokuz Mayıs Üniversitesiyle ilgili? Kurdunuz,
ne oldu, ne buldunuz?
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa)
– Biraz da bize bak Muharrem.
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir de bir meşhur Şûramız var. Sabah
Şûradaydım. “Oylama var…” Hayda, hurra, genel müdürler, genel müdür
yardımcıları doluyorlar bir odaya “Oylama var: Kabul edenler… Etmeyenler…”
Sayın Cumhurbaşkanı gelmemiş, mesaj bile göndermemiş, YÖK’ten yetkililer
yok, Genelkurmay temsilcileri yok, kimse yok. Topluyorsunuz insanları
“Haydi oylama var…”
Ben ne yaptım bugün biliyor
musunuz? Kapıdaki görevliye gittim –mavi kartlar var, o kartlarla
oy kullanıyorsunuz- kimlik göstermedim, hiçbir şey yapmadım. Bana
bir üye kartı verir misin dedim. “İsim nedir” dedi…
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) – Rozetini görmüştür.
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Rozet, CHP rozeti yazıyor burada, ilçe başkanı da olabilirim.
AHMET YENİ (Samsun) –
Sizi tanıyorlar.
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Beni mi tanıyorlar?
AHMET YENİ (Samsun) –
Seni tanıyorlardır.
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Teşekkür ederim.
Ver oradan bir üye kartı
dedim, aldım üye kartını. Oy kullanıyorlardı insanlar orada.
Bu Şûranın bir tane
amacı var arkadaşlar, tek bir amacı var. Bu Şûranın amacı millî eğitimin
sorunlarını çözmek değil. Yakında yeni bir gerginlik kapıda, yeni
bir kanun teklifi gelecek -bütün basına söylüyorum bunu- bakın, yakında
yeni bir kanun teklifi gelecek bu kat sayılarla ilgili. Sayın Bakan
da diyecek ki: “Ne yapalım kardeşim, Şûradan böyle bir karar çıktı.”
Buna dayanak oluşturmak için o kadar masraf ediyorsunuz, o kadar insanı
topluyorsunuz, böyle bir şey olamaz. Gerginlik yaratmakta üstüne
yok. Bence, Sayın Başbakan bu sefer sizi affetmeyecek, çünkü Sayın
Başbakan, son düzlüğe girdik Cumhurbaşkanlığı seçiminde, artık
gerginlik istemiyor, biraz yumuşak geçmek istiyor, siz de bütün gerginlikleri
peş peşe getirdiniz, kesin sizi affetmeyecek bu sefer. Yani, bu son
altı yedi ayda böyle gerginlik isteyeceğini sanmıyorum.
Yine, Sayın Bakan bir
açıklamasında aynen şöyle diyor. Şikâyet ediyorlar imam-hatip liseli
çocuklar, gençlerimiz, Sayın Bakanın açıklaması: “ÖSS’ye zerre kadar
hakkım yok” diyor, “ÖSS’yi değiştirmekle ilgili hiçbir katkıda bulunamam,
zerre kadar katkıda bulunamam” diyor. Böyle bir açıklamanız var Sayın
Bakan, bulurum size bunu. Peki, mademki zerre kadar hakkınız yok,
ÖSS’ye müdahale amacı taşıyan bu Şûra, tek amacı da o olan, bütün basını
bu şekilde, insanların uyukladığı o Şûrayı niye topladınız? Madem
bu kadar hakkınız yok, tavsiye niteliğinde kararlar alan Şûrayı niye
topladınız? “OKS’yi kaldıracağım” dedi Sayın Bakan. OKS’yi kaldıracaksınız
da Şûranın ön komisyon raporlarına baktım, sınavın süreceği yazılı
oluyor. Sonra, şurada kaldı on ay, siz gidicisiniz, bu Şûra kararlarını
kim uygulayacak? Biz bunları uygulamayacağız, size söylüyorum.
Biz, bu 17’nci Şûranın kararlarını uygulamayacağız. Şûrayı yeniden
toplayacağız.
AHMET YENİ (Samsun) –
Siz zaten yoksunuz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)
– Sizi iktidara getiren kim ki yani?
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Boşu boşuna masraf ediyorsunuz Sayın Bakan. Dört yıldır iktidardaydınız
ne oldu da dört yıldır bu Şûrayı toplamadınız da şurada seçime az
bir zaman kala bu Şûrayı topluyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
ha, yakında bir şey daha yapacaksınız, biliyorum, bakın. Niyet okuma
değil bunun adı, şifre çözme. Şifre çözüyorum.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
– Müneccim misin?
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Yakında yeni birçok vakıf üniversitesi açılması için uğraşacaksınız,
çünkü vakıf üniversitelerinin rektörleri de Üniversiteler Arası
Kurulun üyesi.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Geldi tasarı, burada.
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Değerli arkadaşlarım, yine, ilginç şeyler duyuyorum.
Çok fazla canım durmak
istemiyor da, yine de durmaya çalışıyorum.
Talim Terbiye Kurulu
Başkanı açıklama yapıyor: “Müfredatlar bize özgüdür.” diyor. Sayın
Bakanın açıklamasına bakıyorum, “Gelişmiş ülkelerde neyse biz de
onu yapıyoruz.” diyor. Bize özgü mü, tercüme mi?
Dün ilginç bir şey oldu.
Genel Kurul toplanmış, Millî Eğitim Bakanının, onun bürokratlarının,
Millî Eğitim Komisyonu üyelerinin hepsinin bulunduğu bir yer olacak
burası.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İnce,
lütfen toparlar mısınız.
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Bir tarafta Genel Kurul, bir tarafta Plan ve Bütçe, bir tarafta
Şûra… Nereye gideceğiz? Bu aceleniz neden? Böyle bir mantık olur mu?
İşte bugün de Plan ve Bütçeyi ertelemişler galiba.
Ben, Sayın Bakana bilimsel
bir öneride bulunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
1900’lü yılların eğitim anlayışı kurnazlık üzerinedir, uyanıklık
üzerinedir, körü körüne inat üzerinedir. Makinelerin yapacağı
işlerin becerisine sahip olmak 1900’lü yılların mantığıdır.
2000’lerin eğitim anlayışı ise, özgürlük anlayışıdır, başkalarının
özgürlük sınırlarını tanımlayan bir anlayıştır. Yaşadığı çevreye
sahip olma değil, yaşadığı çevreye ait olma anlayışıdır. Siz yaşadığı
çevreye ve doğaya sahip olma anlayışındasınız. Bu anlayışı terk
edin. Modern eğitimde, bilimsel eğitimde, çağdaş eğitimde sahip olma
değil, ait olma anlayışı vardır ve bu duygularla yetişen bireyler
yetiştirmek zorundayız. Bu yaptığınız kurnazlıkları gören çocuklar
eğitimde çok zorluk çekecekler. Bunlar kurnazlıktır. 2006 yılında
eğitimde kurnazlığa yer yoktur.
Saygılar sunuyorum
yüce Meclise. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın İnce.
Madde üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın Özdoğan.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de, Anavatan Partisi
Grubu adına, 1256 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar,
kurulan 15 üniversite üzerine, bu, üçüncü kez olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine geliyor ve hâlâ daha 15 üniversitemizin
rektörlerini atamadık. Değerli arkadaşlar, bunun tek bir sebebi
vardır: AK Parti, hükûmet olduktan sonra, genel anlamda yaptığı tek
bir icraat vardır, Türkiye’de bütün sahaya siyasal olarak hâkim olma
düşüncesinden başka bir şey yoktur. Bunu nereden biliyoruz? Sivil
toplum örgütlerinin kongreleri oluyor, derneklerin kongreleri oluyor.
En küçük derneğe kadar, AK Parti, buralara hâkim olmak istiyor. Dolayısıyla,
bu anlayıştan yola çıkan AK Parti Hükûmetinin de, bilimselliğin yeri
ve merkezi olan, bir ülkenin kalkınmasında en büyük motor olan üniversitelere
siyasal olarak hâkim olma düşüncesinden başka bir derdi yoktur.
AHMET YENİ (Samsun) –
Geç anladın geç! Geç anladın!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Halbuki bizim üniversitelerimizin, eğitimimizin bir yığın sorunu
vardır ve AK Parti de, İktidar olurken, gençliğimize, büyük milletimize,
aziz milletimize bir yığın söz vererek gelmiştir, fakat bunların
hiç birisini yapmamıştır değerli arkadaşlarım.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Bütün o sözlerini yerine getirmiştir.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Bakın, bunlardan birisi, meslek lisesi mezunlarının üniversiteye
giriş önündeki engellerinin kaldırılmasıdır, yani, katsayı engelinin
kaldırılmasıdır. Bu bağlamda, özel olarak, imam-hatip lisesi mezunlarına
ve kendilerini dindar addeden insanlara mesajlar verilmiştir, fakat,
bugüne kadar bunlar yapılmamıştır.
Bundan önceki konuşmalarda
Cumhuriyet Halk Partisinin değerli milletvekilleri konuşurken,
AK Partinin, işte, dindarları getirdiğini, imamları getirdiğini
söylediler. Değerli arkadaşlar, doğrudur, getirebilir, herkes
olabilir, herkes bu ülkede yönetici olabilir. Bir insanın dinî bilgiye
sahip olmasıyla, imam olarak vasıflandırılması mümkün değil. Bu
açıdan ben karşıyım, ama, şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar:
Aslında, AK Partinin yaptığı, bu yüzleri vitrinlere zaman zaman getirerek,
kendisini dindar addeden halkımızı kandırmaktan başka hiçbir işlev
görememektedir. Şimdi sizlere soruyorum: Dindarlık, bu ülkede,
Ali Dibo olaylarının meydana çıkmasını emrediyor mu emretmiyor
mu? İslamiyet buna cevaz veriyor mu vermiyor mu? Eğer, AK Partinin
böyle dinî bir hassasiyeti olsaydı değerli arkadaşlarım, Türkiye’de
Ali Dibo olayları olmazdı. Yani, bu imam dediğimiz insanları vitrinlere
koyarak, dindar insanımızı bir dahaki seçimlerde tetiklemek istemesinden
başka hiçbir amacı bulunmamaktadır değerli arkadaşlarım.
AHMET YENİ (Samsun) –
AK Partideyken öyle mi yapıyordunuz siz?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, bakın, sorunlardan birisi de bu ülkede başörtülü
kızlarımızın üniversiteye girişteki engellerden bir tanesi de
budur değerli arkadaşlarım.
BAŞKAN – Sayın Özdoğan,
maddeyle ilgili konuşur musunuz lütfen.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Bu maddeyle ilgili, sorun efendim.
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Bu büyük bir sorunumuzdur Sayın Başkanım.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa)
– Maddenin adını söyle.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Seçimler yapılmadan önce meydanlarda ne verildi?
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa)
– Hangi maddeyle ilgili konuşuyorsun?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Bakın, şu da söylenmiştir değerli arkadaşlarım:
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa)
– Kaçıncı madde?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– “Baş örtüsü bizim namusumuzdur” denilmiştir; ama, yapılmamıştır.
Önümüzdeki 2007 seçimlerinde kendisini dindar addeden seçmenlere
ne cevap verecekler, hangi vaatlerde bulunacaklar ben hakikaten
bunu düşünmekteyim.
OSMAN KILIÇ (Sivas) –
Sana ne?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Belki de, az önce, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Muharrem
İnce’nin konuşması gibi, Şûrada alınan kararlar seçimlere yönelik
kararlardır. Dindar addeden seçmene bir mesaj niteliği taşımaktadır.
Ama, kendisini dindar addeden insanımız asla ve katiyetle bunlara
bir daha kanmayacaktır.
Tabii ki, biz, şahsen
de ve Anavatan Partisi olarak da, bu ülkede başörtülü de başörtüsüz
de hangi kıyafete mensup olursa olsun özgürce öğretimini yapmalıdır.
Bakın, Sayın Erkan
Mumcu, Millî Eğitim Bakanıyken, kapsamlı bir YÖK reformunu hazırlamıştı,
fakat, maalesef, Siirt seçimleri hatırına -bir siyasiyle anlaşarak
Sayın Başbakan- bu, rafa kaldırılmıştır. Bu, dindar seçmene yapılabilecek
en büyük yanlışlardan birisidir. Buradan milletime bunu haykırmak
istiyorum.
Bakın, üniversitelerimizdeki
en önemli sorunlardan birisi de üniversitelerimizin kalitesidir
değerli arkadaşlarım. Üniversitelerimizde ne kadar öğrenci okuyor;
üniversitelerimizde ne kadar akademisyen var, profesör var, doçent
var, yardımcı doçent var ve bunların sayısı -yani kalite ve kantite
yönünden- ne kadardır, bunlar üzerinde AK Parti Hükûmeti hiç durmamaktadır.
Dışarıya ne kadar öğretim elemanı, yetiştirmek üzere gönderiyorsunuz;
bunların üzerinde durmuyorsunuz. Sayın Başbakan, her zaman olduğu
gibi, devlet ve hükûmet işlerini bırakarak, en küçük ilçenin kongrelerine
kadar gidiyor, fakat, ülkemizin bu en büyük sorunlarıyla uğraşamıyor.
Böyle bir idare, böyle bir yönetim görülmemiştir.
Değerli arkadaşlarım,
siyaseten ülkenin her kurumuna, derneklere, sivil toplum örgütlerine
hâkim olmak, geçmiş siyasi partilerde de görüldüğü gibi hiçbir siyasiye
ve hiçbir siyasi partiye hayır getirmez. İleride, bunun ceremesini
çekersiniz değerli arkadaşlarım. Buradan, bunu, sizlere seslenmek
istiyorum.
AHMET YENİ (Samsun) –
Erzurumlu inanıyor mu size?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Diğer... Diğer önem…
AHMET YENİ (Samsun) –
Erzurumlu inanıyor mu sana?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Erzurumlu’nun inanıp inanmadığını bilebilmen için, senin dadaş
olman lazım. Dadaşlık vasfından yoksun olduğun için, sen bunu bilemezsin.
Bakın, AK Parti Hükûmeti
aynı zamanda üniversitelerle kavgalı, YÖK’le kavgalı değerli arkadaşlarım,
üst yargıyla kavgalı. Şimdi, burada, AK Partinin yetkilileri, sayın
milletvekilleri çıkıp YÖK’ü şikâyet ediyorlar, YÖK’ü şikâyet ediyorlar
değerli arkadaşlarım. Bu, yani timsahın gözyaşlarından başka bir
şey değildir. YÖK’ü kaldırmak, yerine başka bir kurumu, daha özgürlükçü
bir kurumu koymak sizin elinizdedir. Biz de Anavatan Partisi Grubu
olarak 21 kişiyiz, 21 milletvekiliyiz. Hodri meydan diyoruz, size
söz veriyoruz, böyle özgürlükçü bir kurum getirin değiştirelim.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
– Nasıl güveneceğiz? Siz yarı yolda bırakırsınız.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Siz, Erkan Mumcu’nun Millî Eğitim Bakanı iken yapmak istediğini rafa
kaldırdınız. Ağlamayın, burada çıkıp, maalesef, YÖK’ü eleştirmeyin.
Bu, sizin halkın karşısında ne kadar samimiyetsiz olduğunuzu göstermektedir
değerli arkadaşlarım.
Şimdi, üniversite mezunları
boş geziyor. Bugün, mezun olan üniversitelilerimizin, maalesef,
yüzde 40’ı boşta gezmektedir. Siz, böyle siyasi işlerle ilgileneceğinize
bu üniversite mezunlarımıza neden iş bulmuyorsunuz? Bir de çıkıp
diyorsunuz ki, insanımızın işsizlik oranı yüzde 8 bilmem ne kadar.
Arkadaşlar, bu yalan! İşsizlik oranı yüzde 20’den aşağı değildir bu
ülkede. Bu, resmî kurumların, sizin emrinizdeki resmî kurumların
resmî rakamlarından başka bir şey değildir. Burada, lütfen timsah
gözyaşları dökmeyin. Eğer kahramansanız, gelin YÖK’ü değiştirin.
Biz, Anavatan Partisi olarak destek vereceğiz. Buradan halkımıza
da oy vereceğiz, getir değiştirelim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)
– Nasıl güveneceğiz size?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Perde arkasında oy vereceğiz, açıkça oy vereceğiz, beyaz oyu kullanacağız
açıkça.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa)
– Sana güvenemeyiz!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Buyurun getirin.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa)
– Sana bir kere güvendik yanlış yaptın!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Yiğitseniz getirin!
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa)
– Sana güvenemeyiz İbrahim Bey, sen yanlış yaptın, yolda bıraktın
bizi.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Sen Bursalısın, yani Giresunlu Bursalısın. Bursalılar seni çok
iyi tanıyor Zafer Bey kardeşim, seni çok iyi tanıyor.
BAŞKAN – Sayın Özdoğan,
lütfen karşılıklı konuşmayalım.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa)
– Sana güvenip yola çıkılmayacağını anladık.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Seni çok iyi tanıyor Bursalılar, bunu söyleyeyim.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa)
– Dadaşlığa yakışıyor mu bu?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Değerli arkadaşlarım, millî eğitim, maalesef, bizim eğitimimize
de zarar vermiştir, İslamiyet’e de zarar vermiştir. Yani, bundan bir
süre önce, işte kitaplardaki abdest alındığı zaman alyuvarları
artırdığını yazmak, hakikaten, İslamiyet’e, dindarlığa yönelen
insanların önüne de bir set çekmiştir değerli arkadaşlarım. Bütün
bunlar niçin yapılıyor? Bütün bunlar, oy kaygısıyla yapılıyor değerli
arkadaşlarım.
İbadetler, değerli
arkadaşlarım, Allah için yapılır. Onun dışında hiçbir şey yoktur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özdoğan,
lütfen toparlar mısınız.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Son olarak şunu söylemek
istiyorum: AK Parti, 2007 seçimlerine artık bütün hızıyla çalışmaktadır
değerli arkadaşlarım ve tek bir sistemi vardır: Dini kullanmak. Geçmişte
nasıl kullandıysa, şimdi de kullanıyor. Sizin dindarlara verdiğiniz
zararı kim verdi değerli arkadaşlarım?
Bakın, geçen sene, değerli
arkadaşlarım, buraya Bankalar Yasası getirildi ve orada bir özel
finans kurumunun -ki, ben de oraya para kaptırmışımdır- burada, ilgili
madde, gece yarısı Başbakanın emriyle kaldırılmıştır ve kurtarılmıştır
ve o finans kurumunun televizyonu da, bütün medya organları da harıl
harıl AK Partiye çalışmaktadır. İşte bunun adına ne derler: Al gülüm,
ver gülüm. Bundan başka bir şey değildir.
AHMET YENİ (Samsun) –
Kaç para kaptırdın?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Sayın Başbakan Almanya’ya gitti. Sanayi Bakanlığına, sanayiyle
ilgili parasını dini kullananlara kaptıran bir vatandaşımız
şikâyet etti ve “çağırın o sahtekârı” dedi. İş bittikten sonra, adı
“sahtekâr” oluyor değerli arkadaşlarım. Peki, soruyorum buradan
size: YİMPAŞ Holdingin Başkanının sayın bakanlarla, milletvekilleriyle
aynı cenaze töreninde bulunmasının ne anlamı vardır? Bunu sormak
istiyorum.
AHMET YENİ (Samsun) –
Cenazeye gitmesinler mi? Cenazeye gidilmesin mi?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Bu sizin yaptığınız nedir değerli arkadaşlarım? Dindarları ve
dindarlığı kullanıp, eskimiş bir çorap gibi atmaktan başka bir şey
değildir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
AK Parti Grubu adına
söz isteyen, Salih Kapusuz, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Kapusuz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir yasa teklifinin
son maddesi: “Bu Kanunu Bakanlar Kurulu yürütür.”
Evet, milletvekili
arkadaşlarım, konuyla ilgili olarak birtakım değerlendirmeleri
yaparlarken, üzülerek ifade ediyorum ki, doğru bir üslubu ve doğruları
burada ifade etmeyi tercih etmiyorlar.
Biraz önceki iddia
çok dikkatimi çekti. Engin Bey’e de bakıyorum, ama, aramızda göremiyorum,
zannedersem.
Konu şu: Efendim, oylama
yapılıyor Şûrada. Bu yapılan oylamada herkes bir tarafa koşuyor;
genel müdürler, müdürler, bir koşuşturmaca yaşıyor. Gerçekten, böyle
bir uygulama var mı diye dikkatimi çekti.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Ben dedim.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Müsaade edin… Müsaade edin…
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Onu ben dedim.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Haa, siz, söylediniz. Doğru, Muharrem Bey söyledi; o da geldi, yoktu biraz
önce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Buradaydım.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
– Bakanla görüşüyordu.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Biraz önce telefon ettim.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Bakanla görüşüyordum, buradaydım.
BAŞKAN – Sayın İnce…
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Talim Terbiye Kurulu Başkanı Profesör Doktor İrfan Erdoğan Bey’i
aradım, biraz önce aradım, “Arkadaş, oylamaya geçtiniz mi? Bir değerli
milletvekilimiz, Genel Kurulda çok kötü bir görüntüyle, koşuşturarak
oylama yapılıyor… Nedir bu olay?” diye sordum. Efendim, oylamalar
yarın. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri… Lütfen…
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Bu yalandır! Bu yalandır! Bugün, Müsteşar Yardımcısı…
BAŞKAN – Sayın İnce,
lütfen oturur musunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Hayır efendim. Böyle bir şey olamaz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen oturur
musunuz Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Bu yalandır!
Bugün oylamanın yapılıp
yapılmadığını kendileri açıklasınlar.
BAŞKAN – Sayın İnce…
Lütfen oturur musunuz Sayın İnce.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, yetmedi…
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Sayın Başkan, olamaz böyle bir şey!
BAŞKAN – Lütfen oturur
musunuz Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Böyle bir şey olamaz.
Ben, gözüme mi inanacağım?..
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Yetmedi…
BAŞKAN – Sayın İnce,
lütfen oturur musunuz!
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Sayın Bakan, oylama yapılmıyor mu bugün?
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Yetmedi… Dedim ki, arkadaşlar sizin oylamanız…
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Sayın Kapusuz, size hiç yakışmadı.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Lütfen… Lütfen… Konuştunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Sayın Bakan orada. Ona sorar mısınız?
BAŞKAN – Sayın İnce,
lütfen oturur musunuz.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Efendim, sormaya ihtiyacım yok. İşin başındaki arkadaşa sordum
diyorum ya! Bakan Bey burada.
BAŞKAN – Sayın Kapusuz…
MUHARREM İNCE (Yalova)
– İşin başında Bakan. Oylama yapılmadı mı Sayın Bakan?
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Değerli arkadaşlar…
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Oylama yapılmadı mı Sayın Bakan?
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– “Peki, oylamayı nasıl yapıyorsunuz?” dedim.
BAYRAM ALİ MERAL (
SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Geçmiş yıllarda
farklı, acaba bu yıl farklı bir uygulama yönteminiz mi var? Söyledikleri
şey şu: Geçen yılki, geçmiş şûralardaki yapılan oylama neyse, aynı
yöntemle uyguluyoruz.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Oylamalar böyle olur, böyle…
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Herkesin elinde bir kart olacak, o karta göre oylama yapılacak.
Peki, genel müdürlerin
oy kullanma hakkı var mı? Evet, genel müdürlerin de, üyelerin de orada oy
verme hakları var. Ancak, genel müdür arkadaşlarımızın büyük bir
ekseriyeti oy kullanmıyorlar, kullanmayı düşünmüyorlar, çünkü
“Etkilediniz, etkili oldunuz diye, Şûra’nın üzerinde bir de etki görüntüsü
bıraktırmak istemiyoruz.” dediler.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bakınız, biraz önce, konuşmacı arkadaşlarıma bir önceki konuşmamda
söyledim. Şimdi, bir partiyi bağlayan en belirgin yazılı metin, o
partinin programıdır. Bu, Cumhuriyet Halk Partisi Programı: “Yeni
Hedefler, Yeni Türkiye.” Bu da: “Güzel Günler Göreceğiz” Cumhuriyet
Halk Partisi 2002 Seçim Bildirgesi.
Elbette, konuşmacı
arkadaşlarımız burada değerlendirmeleri yaparlarken, herhâlde
bu ana metinlerini değiştirmediklerine göre, burayla ilgili olarak
referans kabul ederler, buna göre değerlendirme yaparlar.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
– Kopya çeken aslını yapamaz Başkan, yanılmayasın!
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Şimdi, parti programı sayfa 163. Uzunca okumayacağım, fakat bir
iki cümleyi okuyup bazı konulara işaret etmek istiyorum: “Cumhuriyet
Halk Partisi döneminde, üniversiteler, en ileri ve en yüksek düzeyde
eğitim ve bilim araştırma yapan, bilgi üreten, bilgiyi hiçbir baskıyla
sınırlama olmaksızın serbestçe yayabilen, özerk bilim, eğitim ve
kültür kurumları haline getirilecektir.”
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Ne var bunda?
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– “CHP, bu amaçla köklü bir üniversite reformu yapacak, YÖK sistemini
kaldıracak, üniversitelere bilimsel ve yönetsel özerklik tanıyacaktır.”
(CHP sıralarından “Doğru, doğru” sesleri)
ORHAN ERASLAN (Niğde)
– Doğru!.. Ne var bunda?
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri! Sabredin lütfen!
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Çok güzel.
Biraz önceki yapılan
konuşmalarda, arkadaşlarımız, yönetsel özerklik var dediler; yönetsel
özerklik, yani idari özerklik var dediler. Var olan bir şeyi… (CHP sıralarından
gürültüler)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
– Seçim bildirgesinde öyle bir şey yok!
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, bir başka şeye geçeceğim. Sabırlı olun, anlayışınıza
bırakıyorum.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
– Anlamamışsın, anlamamışsın!..
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Yine, 3 Kasım 2002 Seçim Beyannamenizde, sayfa 75, o da burada.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Tamam.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Yanlış anlaşılmasın, gösteriyorum ki, hatırlayın diye. “Üniversitelerimizi
çağdaş dünya üniversiteleri düzeyine çıkaracağız.”
ORHAN ERASLAN (Niğde)
– Ne var bunda?
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– “… Anayasa’da ve yasalarda gerekli değişiklikleri yaparak, üniversitelerimizi
tek tip yapılanmaya mahkûm olmaktan kurtaracağız.”
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Ne güzel!
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Bir hüküm veriyor. Bakın, dikkat edin, demek ki, bugünkü YÖK, bugünkü
üniversite anlayışı tek tipçi. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Peki, neyi savunuyorsunuz? Bakın, söylediklerinizden… Bu doğruysa,
bugünkü iddialarınızı nereye koyuyorsunuz?
HALUK KOÇ (Samsun) –
Ne ilgisi var bununla?
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Çok ilgisi var.
Bakınız, daha başka
bir şey söyleyeceğim: Şimdi, bu da, kendi İnternet sitenizde mevcut:
CHP org. tr. “YOK Raporu” Lütfen, dikkat edin “YOK
Raporu” yani, -parantez içinde- YÖK Raporu.
HALİL AKYÜZ (İstanbul)
– Evet…
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Şimdi, iktidarda siz olsaydınız, bugünkü YOK’u, yani, YÖK’ü değiştireceğinizi
söylüyorsunuz. Bizim, bununla ilgili yapmış olduğumuz sıradan
bir düzenlemeyi bile, demokrasinin tahribatı, eğitimin bilmem ne
olması, özgürlüklerin yok olması gibi ithamlarla nasıl buluşturabilirsiniz
değerli arkadaşlar? (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale)
– Geriye doğru değiştiriyorsunuz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Beterin beteri var, sen daha beter yapacaksın!
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Dahasını söyleyeceğim. Bakınız “12 Eylül, 82 Anayasası ve YOK”
diye, sizin Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Kolları Üniversite Konseyinin
bu konuyla ilgili yazdıklarını, bir kez daha, bugün, güncelleştirilmiş
kendi sitenizden okumanızı tavsiye ederim. (CHP sıralarından gürültüler)
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Oku da tutanaklara geçsin.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– İkazlarını anlamanızı tavsiye ederim.
ORHAN SÜR (Balıkesir)
– İsterseniz Arapça yazalım; o zaman anlarsınız belki!.. Türkçe yazınca anlamıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen…
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, bakınız, bir milletvekili arkadaşımızın
teklifinde kafamızın karışık olduğunu söyleyen Cumhuriyet Halk
Partililere şu kafalarının karışık olup olmadığını kendileri
test etsinler, kendileri düşünsünler.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Çok net, çok net!
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Biz ileriye doğru değiştireceğiz. Siz, geriye doğru değiştiriyorsunuz.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Dolayısıyla, bu konuyla ilgili olarak, dünkü konuştuklarını,
seçim beyannamelerini, programlarını, sitelerindeki beyanlarını
bir gözden geçirip, bugünkü konuşmalarıyla bir tartsınlar, ölçsünler,
bir şeye karar versinler. Biz de, Cumhuriyet Halk Partisinin, bugünkü
YÖK’ün yapısından, bugünkü yaptıklarından, yeterli veyahut da yetersizliklerinden
yana mı, yoksa, gerçek anlamda, Türkiye’ye uygun, eğitimimize uygun,
çağımıza uygun…
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
– Size uygun, size!
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sen daha beter yapacaksın!
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– …bir eğitim anlayışı, bir üniversiteden yana mı, buna karar versinler.
ORHAN SÜR (Balıkesir)
– Size uygun değil, bize uygun.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Benim sizden istediğim şey bu, bunu istiyorum sadece.
Değerli arkadaşlar,
bu yapmış olduğumuz düzenleme, Anayasa’da var olan, diyor ki, “kanunla
düzenlenen…” Çok açık hüküm.
Değerli arkadaşlar,
diyor ki Anayasa’nın 130’uncu maddesi: “Kanunun belirlediği usul ve
esaslara göre, rektörler Cumhurbaşkanınca… Seçilir ve atanır.” Nedir
o? Kanunu kim yapacak? Kanunu burası yapacak. Biz yapıyoruz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Hitler de çoğunluğuna göre kanun yapmıştı, ne oldu?
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Yapmış olduğumuz kanuna göre adımlar atmak durumundayız. Dolayısıyla,
biz, Anayasa Mahkemesinin iptal etmiş olduğu bir hükmü, yasama görevimizi
yerine getirerek dolduruyoruz.
Dolayısıyla, bunun
Anayasa’ya aykırılığı, bunun başka gerekçelerle bir araya getirilmesini
doğru bulmadığımı bir kez daha ifade ediyor, şu ana kadar katkı veren,
tenkit eden arkadaşlarımız dahil, teşekkür ediyorum; bu yasanın,
memleketimize, milletimize, ülkemize hayırlı olmasını temenni
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Sayın Başkan…
HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan, 69’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen oturur
musunuz.
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– 69'uncu maddeye göre söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN – Ne için istiyorsunuz?
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Sayın Kapusuz konuşmasında… Ben bugün Şûrada oylama yapıldığını
söyledim, Sayın Kapusuz’sa, Talim Terbiye Kurulu Başkanını aradığını,
bugün bir oylama yapılmadığını, oylamanın yarın yapılacağını
söyledi. Bu konuyu açıklamak istiyorum, sözlerimi çarpıtmıştır
Sayın Kapusuz.
BAŞKAN – Sayın İnce,
siz konuştunuz, dinledik, oylama yapıldığını söylediniz. Sayın
Kapusuz da, Talim Terbiye Kurulu Başkanıyla konuştuğunu, Talim
Terbiye Kurulu Başkanının söylediklerini söyledi. İş, bu kadar
basit.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Sayın Başkan, bugün yapılan oylamalar…
BAŞKAN – Sayın Koç, buyurun;
sizin söz talebiniz vardı.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Uygun görmüyorum.
Sayın Koç…
Lütfen oturur musunuz
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen oturur
musunuz.
Sayın Koç, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Şunu açıklayayım: Bugün, alt komisyon oylaması yapıldı, yarın genel
oylamalar yapılacak, Sayın Kapusuz. Bunu siz de biliyorsunuz, bunu
siz de biliyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın İnce,
zaten maksat hasıl oldu, düzelttiniz.
Buyurun Sayın Koç,
siz ne için söz istiyorsunuz?
HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan, 69’uncu maddede “bir siyasi partiye atfolunan yanlış
görüşler üzerine söz hakkı tanınır” diyor.
BAŞKAN – Ne diye yanlış
söyledi, yanlış şey atfetti?
HALUK KOÇ (Samsun) –
Efendim, Cumhuriyet Halk Partisi Programından okuduğu bölümler, şu
anda bizim siyasi tutumumuzla bağdaş… (AK Parti sıralarından “Doğru”
sesleri)
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri…
HALUK KOÇ (Samsun) –
Dinliyorsanız söyleyeyim.
Şu anda bizim programımızdan
okuduğu bölümlerin şu andaki siyasi tutumumuzla bağdaşmadığını
ifade etti. Bu yanlış bir anlaşmadır. Müsaade ederseniz söz alarak
düzeltmek istiyorum.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Benim fikrimi söyleme hakkım yok mu?
(AK Parti ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın Koç, yeni
bir sataşmaya mahal vermeden kısa bir açıklama…
İki dakikalık süre
veriyorum.
VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Ankara Milletvekili
Salih Kapusuz’un, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması
HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Öncelikle Sayın Kapusuz’a
teşekkür ediyorum. Meclis kürsüsünden de olsa Cumhuriyet Halk Partisinin
programıyla ilgili, kamuoyuna, yurttaşlarımıza açıklama yapma
durumunda kaldığı için teşekkür ediyorum, bu yardımı için, katkıları
için.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, Cumhuriyet Halk Partisi çok açık bir şekilde söylüyor. Cumhuriyet
Halk Partisi, 1980 faşist darbesiyle kapatılan bir siyasi partidir
ve 12 Eylül 1980’in kurduğu kurumlara karşı mücadele ede ede 9 Eylül
1992’de yeniden kurulmuştur. Şimdi, YÖK, ilk kuruluşunda, antidemokratik,
o dönemin siyasi anlayışını üniversitelere dayatma için organize
edilmiş bir yapıdır. [AK Parti sıralarından alkışlar(!)]
Bugün için de YÖK’ü savunmuyoruz. YÖK, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında
kaldırılacaktır. [AK Parti sıralarından alkışlar(!)]
Ama, insan hakları, özgürlükler, demokrasi altına, o sihirli sözcükler
altına sizler bir şeyler saklıyorsunuz, öyle uyanıyor.
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
– Hiçbir şey saklamıyoruz.
HALUK KOÇ (Devamla) –
Siz bunu reddedin. Kamuoyunda yerleşik kanı budur. Sizin, demokrasi,
insan hakları, özgürlükler adı altında getirmek istediğiniz, atmak
istediğiniz adımların arkasında her zaman bir Başbakan, şu Millî
Eğitim Bakanının fotoğrafını görüyorum ben.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan)
– Sayın Başkan, bühtandır bu.
HALUK KOÇ (Devamla) –
O fotoğraf, uzun yıllardır siyasi geçmişinde bıraktığı sözleri,
gücü eline aldığı zaman yaşama geçirme aşamasında her türlü şeyi
yapabileceğini gösteriyor. Cumhuriyet Halk Partisinin sizinle
iş birliğine girmeme sıkıntısı budur. Bunu, çok açık bilin, çok açık
bilin.
YÖK konusuna, bugünkü
konuya gelince… Bununla ne bağlantısı var, ben onu anlamadım, bununla
ne bağlantısı var? Yani, Cumhuriyet Halk Partisi… Evet, idari açıdan
özerk üniversite. Evet, yönetsel açıdan özerk üniversite, mali açıdan,
bilimsel açıdan özerk üniversite; ama, medrese değil Sayın Kapusuz,
ama, medrese değil. (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti’nin
temel ilkelerine bağlı kurumlar olacak. Var mısın buna? Senin kafanla
olmaz bu.
Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Kapusuz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Sayın Başkan, arkadaşımızın değerlendirmeleri, biraz önce kendilerinin
ifade ettiği şekliyle çarpıtılarak arz edilmiştir.
BAŞKAN – Sayın Kapusuz,
yeni bir sataşmaya mahal vermeden, lütfen…
İki dakikalık süre
veriyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Sayın Başkan, bu torpil niye böyle?
BAŞKAN – Lütfen Sayın
İnce, oturur musunuz…
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Bana -demin yalancılıkla suçladı- söz hakkı vermiyorsunuz, şimdi
niye veriyorsunuz?
BAŞKAN – Vermiyorum
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Oturur musunuz
lütfen yerinize!
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Siz, grup başkan vekili değilsiniz, Meclisin başkanısınız, benim
de başkanımsınız.
BAŞKAN – Lütfen, oturun!
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Sizin bu tutumunuzu kınıyorum ben. (AK Parti sıralarından “Dinle”
sesleri)
BAŞKAN – Lütfen, oturun
oraya.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Yakışmıyor…
BAŞKAN – Sözlerinizi
geri alır mısınız lütfen!
Buyurun Sayın Kapusuz.
3.- Ankara Milletvekili Salih Kapusuz’un, Samsun
Milletvekili Haluk Koç’un, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
ben, hiçbir zaman arkadaşlarımızın istediği bir ortamın oluşmasını
istemiyorum. Böyle bir iş de ifade etmedim, böyle bir şey ifade etmedim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Yaratıyorsun, yaratıyorsun…
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Ben, sadece, bir dikkat çekmek için kendilerine ait metinleri okudum.
Şimdi…
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
– Çarpıtarak değil, tamamını oku.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Orada zaten özü var, anlamadıysan bir daha bakarsın arkadaşım.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
– Sen anlamamışsın.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, tarihimizde, önemli görevler icra etmiş, mirasımız
olan, ecdadımız, kültürümüz, değerlerimiz ve inançlarımız var. Eksiklikleri
bulunabilir. Bugün, cumhuriyet döneminde de dünkü medreselerimiz
bugünkü üniversitelerimiz hâline, darülfünunlarımız üniversiteler
hâline gelmişse, dünü karalamaktan vazgeçmeyen bu anlayış Türkiye’yi
bir yere götüremez. (AK Parti sıralarından alkışlar) Biz ise medreseleri
yeniden ihdas edelim demiyoruz. Dediğimiz şeyi anlamakta arkadaşlarımız
güçlük çekebilirler, ama, biz, çağdaş dünyanın…
HALUK KOÇ (
SALİH KAPUSUZ (
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Irak, Suriye, Suudi Arabistan…
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
…çağdaş anlamda, o tek tipçi anlayış, militarist anlayış, tasvip etmemiz
mümkün olmayan antidemokratik anlayışın yapısında buluşmuyoruz,
bunu savunmuyoruz; yeri geldiği zaman kuş, yeri geldiği zaman deve
olmuyoruz. Biz, dün ne isek bugün de oyuz, şu anda savunduğumuz her
şey kendi programlarımızla aynıdır. [CHP sıralarından “Gömlek, gömlek”
sesleri, alkışlar(!)]
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Gömleği kim değiştirdi, gömleği?
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Bizim bu konularda.. Bizim bu konularda… (Gürültüler)
Bizim bu konularda
hiçbir zaman, ama hiçbir yerde, bunu çağrıştıracak yanlış bir adımımız
söz konusu olmamıştır.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Gömleği kim değiştirdi, gömleği?
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Herkes kendisine baksın. Aynaya bakın, aynaya bakarsanız kendinizi
görürsünüz. (Gürültüler)
AK Parti…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kapusuz,
teşekkür ediyorum.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– …programıyla…
BAŞKAN – Sayın Kapusuz,
lütfen, teşekkür ediyorum.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale)
– Gömlek nerede, gömlek?
BAŞKAN – Sayın Kapusuz,
lütfen… Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz…
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Bitiriyorum Sayın Başkan…
BAŞKAN – Teşekkür
için açıyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) –
Bana da iki dakika verin Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
için…
Lütfen Sayın Koç.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, biz, bu konularda çok açık ve netiz.
ORHAN SÜR (Balıkesir)
– Dün ne iseniz bugün de osunuz.
BAŞKAN – Teşekkür
eder misiniz Sayın Kapusuz, lütfen…
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
– Herkes bunu çok iyi bilmektedir, arkadaşlarımız da bilsin.
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kapusuz.
HALUK KOÇ (Samsun) –
Aferin, “dün ne isem bugün de oyum” dedin! Hani gömlek değiştirmiştiniz!
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Yok…
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Gömlek nerede, atlet nerede?
HALUK KOÇ (Samsun) –
Bu Meclis, acı bir itirafa sahne oldu.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale)
– Evet. Biz zaten arkadaşların değişmediğini söylüyoruz, dün ne
ise bugün de olar, gömlek değiştirmediler.
(AK Parti ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen…
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Biz değişmediğinizi kabul ediyoruz zaten, dün neyseniz bugün de
osunuz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
Sayın İnce, yalan söylemediğinizi
ifade ettiniz. Zaten tutanaklara da geçti ve maksat hasıl oldu. Sizi
de, aynı şekilde, Başkanlık Divanına karşı daha saygılı davranmaya
davet ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Ben de sizi tarafsız davranmaya davet ediyorum Sayın Başkan, ben de
sizi adil olmaya davet ediyorum.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç’ın;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Geçici 1 inci Maddesinin
Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (2/886) (S.Sayısı:1256) (Devam)
BAŞKAN – Hükûmet adına
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakanım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan yasa teklifiyle ilgili olarak dünden beri müzakere yapıyoruz;
ancak, Büyük Millet Meclisinin mehabetine yakışan, Büyük Millet
Meclisinin vakarına yakışan üslup, bazı arkadaşlarımızın kullandığı
üslup değildir.
Burada ne yaptığımızı,
ne yapmak istediğimizi dünden beri izah ediyoruz. Ama, muhalefete
mensup değerli arkadaşlar, bunu beğenmiyorsa, benimsemiyorsa,
buraya gelirler, nezih ve nazik bir dille görüşlerini ortaya koyarlar.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin mensuplarına “sizleri saygıyla
selamlıyorum değerli arkadaşlarım” diyerek hitap ettikten sonra,
maalesef, son derece yakışıksız ifadeler kullanılabiliyor.
Biraz önce, Grup Başkan
Vekili Sayın Haluk Koç, konuşması esnasında “şu Millî Eğitim Bakanı”
diyerek, hiç de kendisine yakışmayan bir üslupla bir ifade kullanmıştır.
Ben, “şu Grup Başkan Vekili” dediğim zaman, bu çok şık olmaz.
HALUK KOÇ (Samsun) –
Sizi işaret ettim.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
– “Şu” bir işaret sıfatıdır Sayın Bakan.
BAŞKAN – Sayın Eraslan,
lütfen…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Netice itibarıyla, değerli arkadaşlar,
biraz önce söyledim, biz yasamanın mensupları, biz siyasiler, siyasi
parti mensupları, birbirimize saygı göstermediğimiz zaman, birbirimize
nazik, nezih bir üslupla hitap etmediğimiz zaman, biz, siyaset kurumunu
ayaklarımızın altına almış oluyoruz. Siz, siyasete saygı duymadığınız
zaman…
Bakın, dünden beri
“üniversiteye siyaset sokuyorsunuz…” Sanki “üniversiteye mikrop
bulaştırıyorsunuz” der gibi söylüyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
sizin yaptığınız da siyasettir. Siyaset, devlet yönetimidir. Siyaset,
halkın refah ve mutluluğunu en üst düzeye çıkarma sanatının, biliminin
adıdır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Halkı ezmektir, halkı ezmek!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Siyaseti bu kadar kötü bir şey olarak tanımlarsanız,
ondan sonra, insanların, siyasi partilere, siyaset kurumuna saygı
duymasını bekleyemezsiniz.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
– Siyasetin yeri burasıdır.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ben, bir şeyin altını çizmek istiyorum:
Değerli arkadaşlarımız da burada ifade ettiler, bakın, biz, Avrupa
Birliğine girmeye çalışıyoruz. Dünyanın kalkınmış, medeni, modern
ülkelerinde olmayan, kimsenin bilmediği, yeryüzünde uygulaması
olmayan bir şeyi, hiç kimse getirip burada ikame etmeye çalışmıyor.
Netice itibarıyla, Türkiye’de 15 yeni üniversite kurulmuştur, daha
fazlasının kurulması gerekiyor. Niçin? Bakın, her vesileyle söyledik,
Türkiye emsali olan, nüfusu Türkiye kadar olan ülkelerde 150-200
üniversite vardır. 2 milyon öğrencimiz üniversite kapısına gitmektedir
ve bu 2 milyon öğrencimizin ancak yüzde 10’u dört yıllık bir lisans
programına yerleşebilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, bir şeyin altını çizmek istiyorum: Diyebilirsiniz ki: “Efendim,
buralardan mezun olan insanlar işsiz kalıyorlar. Peki, ne yapacağız
bunu?” Biz, hani liseyi bitiren gençler boş kalıyor diye iş… Eskiden
liseyi bitirenler de iş bulabiliyorlardı. Dünyanın hiçbir yerinde
üniversitelerden mezun olan herkesin devlet kapısında memur olması,
iş bulması söz konusu değildir, yeryüzünde böyle bir şey yoktur. Biz
diyoruz ya, mecburi eğitimi hani 8 yıl yetmez 12’ye çıkaralım. Bu ülkede
yükseköğretim mezunlarının yüzdesine bakın. Üniversitelerdeki,
daha doğrusu, yükseköğretimdeki okullaşma oranlarına bakın. Bizim
bütün gayretimiz budur. El birliğiyle, bütün siyasi partiler, Yükseköğretim
Kurulu, ilgili olan bütün kuruluşlar, Türkiye’deki bu meseleyi
biz çözmek ve mesafe katetmek zorundayız. Onun için, birbirimizi
suçlayarak ve hiç de nezih olmayan, siyasete yakışmayan bir üslup
kullanarak, burada, bu şekilde birbirimize hitap etme hakkına sahip
değiliz.
Bakın, bugün, Millî
Eğitim Şûrası’nda olanları söyleyeyim size: Millî Eğitim Şûrası’nda
bir kararın karar olabilmesi için genel kurulda oylanması lazım,
alt komisyonlarda… Birçok alt komisyonda oylama yapılmamıştır,
ama, bazı alt komisyonlarda temayül belirlemek için oylama yapılmıştır.
Ancak, değerli arkadaşlarım, buradaki yapılan oylamaların şûra
kararı olma açısından kesinlikle bir anlamı yoktur. Şûra genel kurulunda
bunlar oylanmadığı sürece şûra kararı olmazlar.
Bir başka şey: Hiç kimse,
öyle, elini kolunu sallayarak “Bana oradan bir kart ver, ben de oy kullanacağım.”
diyemez. Son derece disiplinli ve -bakın, tekrar altını çiziyorum-
Şûra üyesi olan insanlar tarafından oy kullanılabilir. Bakın, yarın
Şûra salonunda Şûra Genel Kurulu yapılacak ve sadece üye olan insanlar
oraya gelecekler ve orada oylarını kullanacaklar.
Cumhuriyet Halk Partili
Millî Eğitim Komisyonu üyesi olan, Anavatan Partili Millî Eğitim Komisyonu
üyesi olan, AK Partili Komisyon üyesi olan bütün arkadaşlarım, bu
Şûranın tabii delegesidir, tabii üyesidir. Onlar da gidip orada oylarını
kullanabilirler.
Böyle bir şey olabilir
mi: Rastgele kapıdan birisi girecek “oradan bana bir kart ver” diyecek
ve gidip orada oy kullanacak! Biz, bakın, bu yapılan çalışmaları bu
şekilde hafife aldığımız zaman, orada onlarca profesör var, orada
valiler var, orada kaymakamlar, belediye başkanları var, Devlet
Planlama Teşkilatının, Maliyenin, bütün kamu kuruluşlarının orada
seçilmiş, gelmiş temsilcileri var. 800 üyesi var bu Şûranın. 800 küsur
üyeyi biz hafife alıyoruz, bunları istihfaf ediyoruz demektir. Bu
son derece yakışıksız bir tutumdur, bunu paylaşmak istiyorum.
İşin sonuna geldik,
bu vakte kadar değerli arkadaşlarımın katkıları oldu. Ben, bir daha
teşekkür konuşması yapmamak için, bu vesileyle bu kanun teklifinin
yasalaşması için emeği geçen, konuşmalarıyla, teklifleriyle,
önergeleriyle katkısı olan bütün değerli milletvekili arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen, Ayhan Sefer Üstün, Sakarya Milletvekili. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
– Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 1256 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
yaklaşık on bir ay önce, bu Meclisin, yüce Meclisin vermiş olduğu kararla,
15 ilimizde yeni üniversite kuruldu. O günlerde, ben ertesi günü
televizyonları izlediğimde, insanların sevinçten ağladığını
gördüm. Hatta, karşımda duran Sayın Tevhit Karakaya, uçaktan iniyordu,
davul zurnayla insanlar bunları karşılamışlardı ve sayın milletvekilimizin
de, o duygu seli içerisinde ağlayarak konuştuğunu gördüm. Maalesef,
bu güzel tablo, insanlarımızın kursaklarında bırakıldı. İdeolojik
yaklaşımlardan dolayı, kurumların inatçılığından dolayı, geldiğimiz
nokta bu oldu. Oysa, bugün, bizim, burada, akabinde kurulacak 15 tane
yeni üniversitenin hangi illere kurulması gerektiğini tartışmamız
lazımdı. Ama, anlamsız kararlarla, inatlaşmalarla bugüne geldik.
Değerli arkadaşlar,
rektör adaylarının atanmasında Yükseköğretim Kurulunun devre dışı
bırakılmasının üniversitenin özerkliğine halel getireceğinden
dolayı, Anayasa’ya aykırılığı iddia edilerek, çıkarılmış olan kanun
iptal oldu. Biraz önce, Grup Başkan Vekilimiz Sayın Salih Kapusuz
da zikretti. Ben, bir seferde anlaşılmak üzere tekrarlıyorum bu cümleyi.
Bakın, Anayasa’nın 130’uncu maddesi: “Kanunun belirlediği usul ve
esaslara göre; rektörler Cumhurbaşkanınca, dekanlar ise Yükseköğretim
Kurulunca seçilir ve atanır.” diyor.
Şimdi, Anayasa’ya baktığımızda,
rektörlerin atanması noktasında en ufak bir hüküm yok. Peki, nerede
var: 2547 sayılı YÖK Kanunu’nda var ve yine, bizim, aralık ayında çıkardığımız,
15 üniversitenin kuruluşuna ilişkin bu Kanun’da var. Şimdi, aslında,
Anayasa Mahkemesi, Anayasa’ya bakarak buna karar vermedi; kanunlar
arasında bir denge güttü, neredeyse, bir kanunun bir kanuna denetimini
yaptı. Oysa, Anayasa Mahkemesinin görevi, sadece, kanunların Anayasa’ya
aykırılığını belirlemektir. Bir kanunun bir kanuna aykırı olup
olmadığına Anayasa Mahkemesi karar veremez. Bizim kanunlar hiyerarşimiz
de, Anayasa, kanunlar ve tüzükler olarak aşağı doğru gider. Bir defa,
yapılan bu başlangıçta bir yanlıştı.
Bir de, bakın, özerklikten
bahsediliyor. Bu özerklik, kimin özerkliği? YÖK’ün özerkliği mi, yoksa
üniversitelerin özerkliği mi? Ben, okuyorum, Anayasa diyor bunu:
“…bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kurulur.”
Oysa, Anayasa Mahkemesi veya bugün, burada iddia eden arkadaşlarımız,
YÖK’ün özerkliğini savunuyorlar. Oysa, bizim, üniversitelerin
özerkliğini savunmamız lazım. YÖK’ü devreye sokarak… Dün de konuşmamda
ifade etmiştim, eğer, bir rektör adayı 1 oy alsa dahi, 6 tanesinin
arasına girerse YÖK’ün önüne geliyor; YÖK, sıralamayı değiştirebiliyor,
1 oy almış adamı isterse birinci sıraya koyuyor isterse ikinci sıraya
koyuyor, o şekilde Cumhurbaşkanının önüne koyuyor.
Arkadaşlar, üniversitelerin
özerkliğinin önünde kim engel? Üniversitelerin özerkliğinin önünde tek engel
YÖK’tür. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FİKRET BADAZLI (Antalya)
– Bravo! Doğru tespit.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla)
– YÖK, 1982 Anayasası’yla birlikte, üniversitelere, üniversite hocalarına
yanaşık düzen eğitimi vermek üzere kurdurulmuştur. Verdi mi? Evet,
bu zamana kadar yanaşık düzen eğitimini verdi, görevini layıkıyla
yaptı. Ben şaşırıyorum! Bakıyorum, ilk yıllarda, buna, sosyal demokratlar
karşıydı. Hakikaten de en çok onlar çekti. 1402’liklere bakın siz,
1402’liklere… En fazla, sosyal demokratlar, solcular bundan çekti,
ama, bakıyorum ki, şu anda, sosyal demokratlar “YÖKsever” olmuşlar!
Hayret ediyorum, “YÖKsever” olmuşlar!
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Siz daha tehlikesiniz ondan.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla)
– Arkadaşlar, şu anda, Bakanın veya Başbakanın rektör atamalarında
yer almasının, yine bu özerkliğe aykırı olduğu ifade edilmeye çalışılıyor.
Düşünün ki, bir YÖK, 1 oy almış adamı sıralamanın ister birine ister
ikisine koyabiliyor, ancak, bir Millî Eğitim Bakanının veya bir Başbakanın
bu süreçte yer almasının…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Üstün,
lütfen, toparlar mısınız.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla)
– Evet.
1 oy almış bir rektör
adayını, YÖK, isterse birinci sıraya koyabiliyor isterse ikinci
sıraya koyabiliyor. Bu, üniversitenin özerkliğine aykırı olmuyor,
ancak, bir bakanın veya bu memleketin başbakanının atama sürecinde
yer almasının üniversitelerin özerkliğine aykırı olduğu iddia
ediliyor. Değerli arkadaşlar, bu, millet iradesi açısından olsun
gerekse Anayasa açısından olsun kabul edilecek bir durum değildir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Madde üzerinde,
şahsı adına, Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan, Denizli Milletvekili
Ümmet Kandoğan’a devretmiştir.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce konuşan
iktidar partisi milletvekillerinin sözleriyle ilgili bazı düşüncelerimi
açıklamak istiyorum. Ne enteresan ve ne gariptir ki, bir muhalefet
partisi milletvekili edası içerisinde, bu kürsülere gelip, âdeta,
belli hizmetleri yapamamanın ezikliği içerisinde görüşlerini
açıklayan milletvekilleri oldu.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa)
– Demokrasi var bizde.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Şimdi, ben buradan sormak istiyorum değerli milletvekillerine:
Siz, dört yılı aşkın zamandan beri iktidar değil misiniz? İktidardasınız.
Ben, Sayın Kapusuz’un, Acil Eylem Planını da yanında getirmesini arzu
ederdim. Açın, Acil Eylem Planınıza bakın “YÖK’ün yeniden yapılandırılması
6 ile 12 ay arası…” Ne oldu? Ben size soruyorum şimdi: Dört yıl bitti,
YÖK’ü yeniden yapılandırma sözü verdiniz, Acil Eylem Planı içerisine
koydunuz, ama, bugün gelip YÖK’ten şikâyet ediyorsunuz, ağlıyorsunuz,
feryat ediyorsunuz. Sizin elinizi tutan mı var arkadaşlar? Elinizi
tutan mı var? Niçin getirmiyorsunuz YÖK’le ilgili bir değişikliği?
Şimdi, bir milletvekilimiz de dedi ki, tüyler ürpertici bir söz:
“Devletin üniter yapısına halel veriyor.”
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
– Kim söyledi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Evet, bir milletvekili konuştu, AK Partili milletvekili geldi,
bunu söyledi. Eğer…
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
– Kim söyledi? Öyle bir şey söylenmedi.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Siz nerdeydiniz Sayın Milletvekili?
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
– Buradaydım. Öyle bir şey yok.
OSMAN ÖZCAN (Antalya)
– Söyledi, tutanağa bakın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Efendim… Allah Allah!.. Yani, şimdi onu söyleyen
milletvekili desin ki: “Ben böyle bir şey söylemedim.”
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
– Ne dedi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– “Devletin üniter yapısına halel veriyor.”
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
– Nerede?.. Nerede?..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Şimdi, eğer devletin üniter yapısına halel veriyorsa YÖK, o zaman
niçin üniter yapısına halel veren bu uygulamanın önünü kesecek
tedbirleri almıyorsunuz? Bu çok ciddi bir itham, çok ciddi bir iddia.
Devletin üniter yapısına zarar veren bir YÖK’ün, 355 kişilik bir AK
Parti Grubu olarak önünü kesemiyorsanız, devletin üniter yapısını
tesis etme noktasında bir gayret, bir faaliyet içerisinde değilseniz
bunu nasıl anlatacaksınız millete?
OSMAN KILIÇ (Sivas) –
Sayın Kandoğan, o zaman sen vardın Acil Eylem Planında.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Değerli milletvekilleri, şimdi bir arkadaşımız da diyor ki: “Kat
sayı uygulaması detay.” Bir AK Parti milletvekili diyor “Kat sayı
uygulaması detay.” diye. Şimdi Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan demedi
mi ki: “Üniversite imtihanında meslek liselilerin, imam-hatip liselilerin
ayağına 50 kilogramlık taş bağlıyoruz, diğer düz lise mezunlarıyla
haydi eşit şartlarda üniversite imtihanına giriliyor! Biz bunun
önüne geçeceğiz, biz bu haksızlığı hâk ile yeksan edeceğiz.” Ne oldu?
Ne oldu değerli milletvekilleri? Dört yıl geçti. İşte beşinci yıl
geliyor üniversite imtihanlarında. Ne zaman düzelteceksiniz bu
kat sayı adaletsizliğini?
OSMAN ÖZCAN (Antalya)
– Yine masal anlatacaklar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Arkadaşımız da diyor ki: “Detay.” Yani, artık o bizim asli düşüncemiz
değil, ferî bir konudur, artık onlar detaydır, biz o detaylarla ilgilenmiyoruz,
şeklinde bir düşünceyi bir değerli milletvekilimiz geldi, burada
zikretti.
Şimdi bir milletvekilimiz
de dedi ki: “Üniversitelerdeki akademisyenlerin yüzde 70’i, 80’i
YÖK’e karşı.” YÖK’e karşıysa kaldırın. Kaldırın getirin, biz de destekleyelim.
Ben de karşıyım YÖK’ün antidemokratik uygulamalarına. Mutlaka
YÖK’ün yeniden yapılanması lazım, yeni bir düzenleme yapılması lazım.
355 kişilik bir Meclis çoğunluğuna sahipsiniz. Bizler de destek olalım,
getirin, bu YÖK’ü yeniden yapılandıralım.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, Sayın Komisyon Başkanımızın getirmiş olduğu teklifin sadece
2’nci ve 3’üncü maddeleri kaldı; “Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer”, “Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.” Sayın Komisyon
Başkanımızın vermiş olduğu teklifin sadece bu 2 maddesi kaldı,
ama ne enteresandır ki, böyle bir kanunu burada görüşürken verilen
bir önergeyle, YÖK’ün rektörlerle ilgili seçim meselesinin bu kadar
zor şartlar içerisine sokulmasının altında yatan sebebi de burada
irdelememiz lazım. Getirilen bu düzenlemeyle, YÖK’ün bir ay içerisinde
dörtte 3…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
lütfen toparlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– …çoğunlukla bir ay içerisinde bu yeni kurucu rektörleri seçebileceğine
inanıyor musunuz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Toplantı olmayacak, toplantı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Kaldı ki, Cumhurbaşkanı seçimi daha kolay şartlar içerisinde değerli
milletvekilleri. Yani, bu kurucu rektörler, Cumhurbaşkanının
fonksiyonundan daha mı önemli bir fonksiyon icra edecekler ki, bu kadar
ağırlaştırıcı hükümlerle, şartlarla bir seçim getiriyoruz ve bunun
altında yatan sebep de, bir ay içerisinde bu çoğunluğa sahip olunamayacağı
için, otomatikman Millî Eğitim Bakanı tarafından seçilmesiyle ilgili
bir düzenleme?
Sayın Bakanım, iki
gün önce yeni bir araştırma, anket yayımlandı. Bakınız, o ankette,
Hükûmetin başarılı olduğu konuları sormuşlar. Başarılı olduğu
konular, “yüzde 4,9; eğitim alanında başarılı” diyorlar.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa)
– Kimin anketi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– 4,9 Sayın Bakanım. Sizin bu orandan çıkaracağınız dersler olmalı.
Eğer, Hükûmetin başarılı olduğu alanlar içerisinde sayılırken eğitim
yüzde 4,9 oranına sahipse, bir Millî Eğitim Bakanı olarak oturup düşünmeniz
lazım, nerede hata yaptığınızın, nerede yanlışlıklar içerisinde
olduğunuzun muhasebesini yapmanız lazım.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, işte, geldiniz, gidiyorsunuz Sayın Bakanım. Bu dönemde
damganızı vurduğunuz bir icraat var mı Allah aşkına? Gelen nesiller,
bundan sonraki Türkiye, Sayın Bakanım, sizin döneminizle ilgili
olarak hangi icraatı hatırlayacaklar?
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Her şeyi, her şeyi…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Akıllarında hangi icraatlar kalacak? Üniversite imtihanlarında,
OKS imtihanlarında on binlerce öğrencinin sıfır alması mı hatırlanacak?
On binlerce öğrenci sıfır almıştır bu imtihanlarda.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa)
– İnsaf et!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Değerli milletvekilleri…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
lütfen…
Teşekkür için…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Değerli milletvekilleri, daha söyleyecek çok sözümüz vardı,
ama, ben bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kandoğan.
Madde üzerinde on dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma süresi
beş dakikadır.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
– Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Efendim, Anayasa’nın
104’üncü maddesinde cumhurbaşkanının “Görev ve yetkileri”yle ilgili
başlıkta “Üniversite rektörlerini seçmek” deniliyor. Tabii ki, bu
yasanın belirlediği ölçülerle üniversite rektörlerini seçecek;
ama, yasa yaparken, yasanın kamu yararına aykırı olmaması gerekir,
hukuka aykırı olmaması gerekir, Anayasa’ya aykırı olmaması gerekir.
Bilimsel özerkliğe sahip… 130’uncu maddede üniversitelerin
özerkliğine aykırı olmamak gerekir.
Şimdi, bu yasa sizin
oy çokluğunuzla çıkacak. Peki, burada, cumhurbaşkanının bu Anayasa’nın
104’üncü maddesinde belirlenen “rektörleri seçmek” bu yasanın neresinde
var?
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – İçinde, içinde.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
– Bu yasa, rektörlerin hukuk güvencesini getiriyor mu? Üniversite
özerkliğini pekiştiriyor mu?
Sayın Bakana soruyorum:
Bakın, kurucu rektörlerin Hükûmet tarafından atanması merkezî YÖK
yapısını değiştirmiyor. Bu, ille de rektörleri ben seçeceğim diyor.
Bu konuyu üçüncü kere görüşüyoruz, Cumhurbaşkanından gelecek bir
daha görüşeceğiz diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Gazalcı.
Sayın Işık…
AHMET IŞIK (Konya) –
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, Kredi
Yurtlar Kurumunun yurt kapasiteleriyle ilgili gelinen nokta nedir?
Yani, koğuş sisteminden çok çağdaş sisteme…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Üniversiteyle ne alakası var? Rektör atamasına gel, rektör…
AHMET IŞIK (Konya) –
Üniversite öğrencileri herhalde Kredi Yurtlarda kalıyor arkadaşlar
yani!
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri…
Sayın Işık, siz sorunuzu
sorun, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) –
Sayın Bakanım, ayrıca, 2006 yılında öğrenci başına düşen pay ne kadardır
üniversitelerde?
Son sorum ise: Üniversite
sınavlarında ilk 5 bine giren öğrencilere, bilebildiğim kadarıyla,
250 YTL bir burs verilmekte. Bu bursun artması söz konusu mu? Çünkü
130’dan 150 YTL’ye çıktı diğer öğrencilerin, artı, master ve doktora
öğrencilerinde bu burs devam ediyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Sayın Bayındır…
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, size yaşanmış,
çok somut bir soru soracağım. Elbette burada getirdiğiniz yasalarda
art niyetinizin olmadığını, işte daha iyi bir demokrasi, daha çok
özgürlük gibi konularda dem vurarak bizi de, halkı da yanıltmaya
çalışıyorsunuz. Sizin kadrolaşmayla ilgili…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
– Yargılıyor efendim…
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
– Soru mu soruyor?
BAŞKAN – Sayın Bayındır,
lütfen düzeltir misiniz.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Sorumu soruyorum.
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Bayındır.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Tamam Başkanım.
Şimdi, sorum net: Sayın
Bakan, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda bir lisede…
AHMET IŞIK (Konya) –
Üniversiteyle ne alakası var?
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – …altı tane, altı kıta yazılmış bir şiir okutuluyor.
AHMET IŞIK (Konya) –
YÖK’le ne alakası var?
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Sizin atadığınız kadroların yaptığı bir işi anlatıyorum
size.
Altı kıtanın tamamını
okumaya cesaret edemem, bu, tutanaklara geçsin istemem, size yazılı
soru önergesi verdim. Sayın Bakan, ibret olsun diye 29 Ekim Cumhuriyet
Bayramı’nda… (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri…
Sayın Bayındır, lütfen
maddeyle ilgili sorunuzu sorar mısınız?
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Soruyorum Sayın Başkan.
“Bu vatan ne senindir
ne benimdir/Kur’an-ı kaldıran başörtüsünü yıkanlarındır/Bu vatan
körpe çocukları sokağa atanlarındır…”
AHMET IŞIK (Konya) –
Ne alakası var?
BAŞKAN – Sayın Bayındır,
sözünüzü kesmek zorundayım. Lütfen soru sorar mısınız Sayın Bayındır.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
– “Bu vatan karnı tok, sırtı pek yatanlarındır.” diyor.
AHMET IŞIK (Konya) –
Soruyla ne alakası var?
BAŞKAN – Sayın Bayındır,
lütfen…
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
– Sayın Bakan, diğerlerini de yazılı soru önergesi olarak verdim.
Bence liseleri bu hale getirdiniz, körpe çocuklara Cumhuriyet
Bayramı’nda bu şiirleri okutuyorsunuz. Onun için biz sizin şifrenizi
çözdük diyoruz ve bu konuda…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bayındır.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan)
– Bunu okuyan provokatördür.
BAŞKAN – Sayın Özdoğan…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanımıza
bir soru sormak istiyorum.
Erzurum Atatürk Üniversitesi yarım asırlık köklü bir üniversitedir.
Erzurum’a ikinci bir üniversite kurulmasında, gerek bilimsel gerekse
akademisyen bakımından her türlü altyapıya sahiptir. Bu açıdan Erzurum
kamuoyu Erzurum’a teknik üniversite olarak ikinci bir üniversite
istemektedir. Bu konuda düşünceniz nedir? Hükûmet olarak bakış açınız
ne olabilir?
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Soru sorma süresi tamamlanmıştır.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Gazalcı’nın… Anayasa’nın 104’üncü maddesini zikrederek, “Sayın
Cumhurbaşkanı rektörleri seçer ve atar” dediğini ifade etti. “Bu
yasanın neresinde seçme ve atama var?” diye soruyor.
Malumunuz, şu anda
görüştüğümüz teklif yasalaştığı zaman, Sayın Cumhurbaşkanı 3 kişi
içinden birisini seçecek ve atayacak. Bu da son derece açık bir şekilde
ifade edilmiş. Bugünkü seçim sisteminde nasıl ki -rektör atama sisteminde-
6 kişiyi üniversite öğretim üyeleri seçip YÖK’e gönderiyorsa, YÖK
bunu 3’e indirip köşke gönderiyorsa, Sayın Cumhurbaşkanının onayına
sunuyorsa, burada da aynı mekanizma işleyecek. Birden fazla adayın
Sayın Cumhurbaşkanına gönderilmesi esastır. Bu 3 değil, 2 de olabilir.
2 de olduğu zaman, seçme ve atama işlemi yerine gelir. Burada herhangi
bir problem olduğu kanaatinde değilim.
Sayın Işık’ın Kredi ve
Yurtlar Kurumuyla ilgili sorusuna gelince: Değerli arkadaşlarım,
bildiğiniz gibi, daha önce, bizim öğrencilik yıllarımızda yapılan
yurtlarda koğuş sistemleri vardı. Biz, Türkiye’de yeni yaptığımız
yurtlarda… Şu anda Türkiye’nin dört bir yanında üniversite yurtları
inşa edilmektedir ve 188 bin olan daha önceki kapasite 200 binin üzerine
çıkarılmıştır ve yurttaki odalar, âdeta -otel odaları gibi- üç yıldızlı,
dört yıldızlı otel odaları kalitesindedir.
3 kişilik ranza sistemi
kaldırılmış, 3 kişilik, 4 kişilik karyola sistemine geçilmiştir.
Demir doğrama olan karyolalar kaldırılmış, ahşaba geçilmiştir.
Öğrencilerimiz son
derece nezih ortamlarda bu yurtları kullanmaktadır. Aynı zamanda,
yurtları birer hayat merkezi olarak tanzim ediyoruz. Her türlü sosyal
faaliyetlerini yürütecekleri mekânlar olarak şu anda dizayn edilmektedir.
Bu mahiyette birçok yurt da açılmıştır.
Kredi ve Yurtlar Kurumu
öğrencilerine, malumunuz, 2002’nin sonunda 45 YTL burs veya kredi
veriliyordu. Şimdi, 2006 yılı itibarıyla, bu, 130 YTL olmuş, 2007 bütçesiyle
birlikte de 150 YTL’ye çıkacaktır. Enflasyondaki artış ortadadır.
Bu, bizim, üniversite gençliğine verdiğimiz önemin bir göstergesidir.
45 YTL, yüzde 200’den fazla bir artışa tekabül etmektedir.
Değerli arkadaşlar,
öte taraftan, yüksek lisans ve doktora yapan insanların da almış oldukları
krediler ve burslar, yine, bu oranda her sene artırılmaktadır; bunlar
da devam edecektir. Malumunuz, biz, bütün kredi ve burs sistemini de
Kredi ve Yurtlar Kurumu bünyesinde toparlayarak, devletteki dublikasyonları
önledik. Bunu da ifade etmek istiyorum.
Sayın Özdoğan’ın sorusuna
gelince: Atatürk Üniversitesi, 1957 yılında kuruldu, Türkiye’nin
köklü üniversitelerinden birisidir ve bünyesinden, birçok öğretim
üyesi yetiştirerek, diğer üniversiteleri de takviye etmiş, beslemiş
olan bir üniversitedir.
Erzurum, altyapısı
itibarıyla ikinci bir üniversiteyi kaldırır durumdadır. Bana da
zaman zaman gelen müteşebbis insanlar var, buralarda vakıf üniversiteleri
kurmak için çabalar vardır. Bu çabalar bize iletildiği zaman bunları
değerlendireceğiz. Ama, devlet üniversitesi olarak bir teknik üniversite
kurulması -2006-2007 yıllarında- Hükûmetimizin gündeminde mevcut
değildir.
Sayın Başkanım, arz
ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
ATİLA EMEK (Antalya)
– Süre var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Görüyoruz
Sayın Milletvekilim.
Sayın Coşkunoğlu, buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, yürütme
maddesi üzerinde konuşuyoruz. Gerçekten bu yasayı yürütebileceğinizi
zannediyor musunuz? Ben zannetmiyorum. Daha önce, gerek üniversitelerde
rektörü atamak için gerekse TÜBİTAK’ın Başkanını atamak için Hükûmet
çok ısrarlı davrandı ve hepsi başarısız oldu. Bunu yürütmek mümkün
olacak mı? Bunu soruyorum; bu cevabınız çünkü tutanağa geçecek.
Dört yıl önce üniversite
olmayı hak etmiş Uşak Üniversitesi dört yıldır bunu bekliyor; tekrar
sürüncemede kalacak mı? Bunu soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Coşkunoğlu,
teşekkür ediyorum.
Süre tamamlanmıştır.
Sayın Bakan, yazılı
cevap verirsiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, bir cümleyle cevap vereyim müsaade
ederseniz?
BAŞKAN – Sayın Bakan,
bir cümleyse buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Coşkunoğlu, yasamanın görevi yasama
yapmak, yürütmenin görevi yürütme yapmaktır. Biz yürütmek için gayret
gösteriyoruz; siz yürütmemek için gayret gösteriyorsunuz. Bu tavrı
da milletin ferasetine havale ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Siz de fazla yürütüyorsunuz!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Tümünün oylamasından
önce oyunun rengini açıklamak üzere Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince
lehte söz isteyen Avni Doğan, Kahramanmaraş Milletvekili.
Buyurun Sayın Doğan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, tek maddelik bir
kanunu tartışıyoruz. Eğer, geçmişteki uygulamaları düşünürsek
ve vicdanımıza sorarsak
-eğer, vicdanımız varsa- bunun tartışılmaması gerekiyordu.
Yapılmak istenen nedir? Bugüne kadar yapılan şeydir. Şimdi, şu söyleniyor,
deniyor ki: “Bugüne kadar yapılan yapıldı, biz size yaptırmayız.”
Biz de, millî iradenin buraya seçtiği temsilciler olarak diyoruz
ki: “Biz, kendimizi, öteki yerine koydurmayız. Çünkü, biz, millî iradeyiz.
Kimse bizi öteki yerine koyamaz.” “Efendim, siz seçerseniz politik
seçersiniz…” Biz seçmiyoruz zaten. Bugüne kadar uygulanan süreci
uygulamaya çalışıyoruz. Siz, bize “öteki” diye bakarsanız, biz de
size öyle bakarız.
Kızılderili’nin bir
sözü var Amerika Başkanına. Diyor ki: “Sayın Başkan, eğer, siz, toprağa
tükürürseniz, toprak da size tükürür.”
Kim seçerse seçsin
rektörleri, bu mevcut profesörlerden seçmiyor mu? Bu profesörler,
Adalet ve Kalkınma Partisinin mekteplerinde mi yetişti? YÖK sistemi
içerisinde yetişmedi mi? YÖK onları profesör yapmadı mı? Biz, dışarıdan
mı profesör getiriyoruz? (AK Parti sıralarından alkışlar) Kimse,
bu memlekette yetişen birtakım profesörleri bizden, birtakım profesörleri
başkalarından sayamaz. Bu çifte standarttır, bu yanlıştır. Bunu yapanlar
bunun için seçim kazanamıyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yapılan şey şu, yapılan
şey şu: Bir bakan tespit ediliyor, o, taciz edilmeye çalışılıyor.
Biz, eleştiriyi saygıyla karşılarız. Bu Meclis, çok önemli eleştiriler
görmüştür geçmişte, İsmet Paşa’nın eleştirilerini görmüştür. Taciz
başka şeydir, eleştiri başka şeydir. Doğrultacaksın tüfeği, taciz
ateşi; içinde ne var? Çamur. Bununla kimse bir yere varamaz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Ata nal çaktığını görmüş,
kurbağa ayağını uzatmış. Bunu niye söylüyorum? Buradan seçilip,
oraya giden bir arkadaşın, yirmi dört saat, seçildiği yere hak etmediği
eleştirileri, hak etmediği tacizi yönelttiği için.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Burayı gösterme, burayı gösterme!
AVNİ DOĞAN (Devamla)
– İnsanda, Allah’ın bize verdiği…
BAŞKAN – Sayın Doğan,
lütfen lehte… Sataşmaya mahal vermeden konuşur musunuz.
OSMAN ÖZCAN (Antalya)
– Sizinkiler neci?
AVNİ DOĞAN (Devamla)
– Tamam Sayın Başkanım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Burayı gösterme!
AVNİ DOĞAN (Devamla)
– Allah’ın verdiği bize birçok nimet vardır arkadaşlar, hava gibi,
su gibi birçok nimet vardır, ama en büyük nimet, utanır yüzdür.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Doğan.
Aleyhte söz isteyen
Yalova Milletvekili Muharrem İnce.
Buyurun Sayın İnce.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri,
az önce Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekili Sayın Kapusuz
kürsüde aynen şu sözleri söyledi: “Talim Terbiye Kurulu Başkanını
aradım, burada oylama yapılmamış.” Benim, bir anlamda, yalan söylediğimi
söyledi. (AK Parti sıralarından “Doğru” sesleri)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen…
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Arkadan, Sayın Bakan, kısmen de olsa, zımnen de olsa bana destek
verdi; burada oylama yapıldığını, bazı komisyonda…
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
– Alt komisyon o!
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Komisyonda yapılan oylama, oylama değil mi? (AK Parti sıralarından
“Değil” sesleri)
BAŞKAN – Sayın İnce,
niye karşılıklı konuşuyorsunuz, lütfen…
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Arkadaşlar, bakın hep belge istiyorsunuz, alın size belge: İşte,
bu bir kimlik. Bu kimlikleri havaya kaldırarak oy kullanılıyor.
“Muharrem İnce” yazıyor. “Ver oradan bir kimlik” dedim, “Adınız ne?”
dedi, “Muharrem İnce.” Delege bir de, üye…
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) – Seni tanımışlar.
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Ver bir… Bir tane daha verdi.
Sayın Bakana hediye
ediyorum bunları; oylamalar böyle oluyor.
Bundan büyük belge
olur mu Sayın Kapusuz? (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın İnce…
Sayın İnce, lütfen.
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Bundan büyük belge olur mu?
BAŞKAN – Sayın İnce,
lütfen; tümü üzerinde aleyhte söz istediniz.
MEHMET KILIÇ (Konya)
– Arkadaşından aldığın kimlik, ayıp!
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Yarın da oy kullanacak mısınız?
MUHARREM İNCE (Devamla)
– İşte bunun için, güvenilir olmadığı için Sayın Başkanım, güvenilir
olmadığı için burada yapılanlar, onun için “ret” vereceğim. Çünkü,
ben oyumun rengini açıklarken bunu bir gerekçeye dayandırmam lazım.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan)
– Nüfuzunu kötüye mi kullandın?
MUHARREM İNCE (Devamla)
– O komisyonlardaki yapılanların hiçbirisi güvenilir değildir.
Oradaki yapılan iş bellidir, oradaki yapılan iş yakında getirilecek
bir tasarıya zemin hazırlamaktır; “Bakın, Şûra böyle istiyor.” demektir.
Yoksa, bu Şûrada boşu boşuna masraf ettiniz.
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
– Kimlikler kimin Muharrem?
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Yine, Sayın Bakanın da zayıf tarafını keşfetmiş olduk böylece.
Kendisinin sayısal büyüklüklerle arası pek iyi değil. Gayrisafi
millî hasılanın kamu sektörü içindeki payının -ısrarla söyleyeceğim,
bu kürsüye her çıktığımda söyleyeceğim- 1998-2002 arasında 4,3;
2003-2006 arasında 4,10...
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
– 99- 2002’yi söyle.
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Hane halkı harcamalarını saymayın diyorum, kamu sektöründeki
harcamaları sayın diyorum. Dolayısıyla, sizin döneminizde, eğitim
harcamalarının gayrisafi millî hasılaya oranla düştüğünü her fırsatta
söyleyeceğim Sayın Bakan.
Yine, 2007 yatırım
programında, bu 15 üniversiteden başka 15 yeni üniversite daha kuracağınızı
söylemiştiniz. 2007 yatırım programına neden almadınız, neden
yok? Yalova var mı bunların içinde, öğrenmek istiyorum. Sayın Bakan,
var mı yok mu? Başka vilayetlerimiz... Kimler var? Orada yok, 2007 yatırım
programında yok. Peki, niye söz verdiniz insanlara? Niye, böyle yapacağız
dediniz?
Ben, bir de şunu hatırlatmak
istiyorum: Geçtiğimiz günlerde Danıştayı basan bir katilin babası
Millî Eğitim Bakanlığında müfettişti.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan ) – Sizin döneminizde alınmış.
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Hasan Âli Yücel de Millî Eğitim Bakanlığında müfettişti.
“Rektörü bakan atıyor”
dediniz. Evet, 1933’te rektörü Bakan atıyordu.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Siz hâlâ 30’larda mısınız?
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Ama, o Bakan, Doktor Reşit Galip’ti. Siz Reşit Galip’le kıyaslanamazsınız
Sayın Bakan. Siz Hasan Âli Yücel’le kıyaslanamazsınız. (AK Parti sıralarından
gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar) Onlar, cumhuriyetin temellerini
kuran bakanlardır.
BAŞKAN – Sayın İnce,
lütfen...
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Değerli arkadaşlarım, Sayın Ümmet Kandoğan, giderken -çok teşekkür
ediyorum, söz hakkını da bana verdi- dedi ki: “Sayın Bakan, siz, hiç,
bu yaptığınız dönemde, Millî Eğitime damganızı vurdunuz mu? Bunu
soruyorum...” Vurdu, vurdu; çoraplarına vurdu, çoraplarına; çoraplarına
yazdı: “Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik” diye.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) – Ayıp, otur yerine!
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Oyumun ret olduğunu bildirir, yüce Meclise saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın İnce.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun.
Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.28
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.45
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli),
Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşimi’nin Altıncı Oturumu’nu
açıyorum.
5’inci sırada yer
alan, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun; Toprak Koruma
ve Arazi Kullanımı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun;
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/762) (S. Sayısı:
1252) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 1252
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklif’in tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bursa Milletvekili
Mehmet Küçükaşık.
Buyurun Sayın Küçükaşık.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1252 sıra
sayılı Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun, Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu
ve özellikle, yine, alt komisyonda değişmiş haliyle, Toprak Koruma
ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun
Teklifi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, arkadaşlar,
şu anda, biraz sonra Türkiye-İtalya millî maçı oynanacak ve bütün
Türkiye’deki insanlar, elbette ki, İtalya ve Türkiye arasındaki
millî maçı seyredecekler. Bizler ise, burada, sanki gizli bir iş yaparmış
gibi, ABD’nin isteği üzerine, bir Amerikan firmasını kurtarmak için
bir kanun çalışması yapacağız ve özellikle, tüm kuralları hiçe sayarak,
çalışma saatlerini istediğimiz gibi ayarlayarak, gündüz tüm Türk
halkının bizi seyretmesini, tüm insanların bizi seyretmesini ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin “çok çalışıyor, çok çalışıyor” diyerek
kimler adına kanun çıkarmasını yine insanların gözünden saklayarak,
gece yarısı iş yapan insanlar gibi, bazıları gibi, bir yasa teklifini
getirmeye çalışıyoruz.
Adı ne kadar değiştirilmeye
çalışılırsa çalışılsın, bu yasa teklifinin adı Cargilli kurtarma
yasasıdır. Cargilli kurtarma yasasıdır; ondan başka hiçbir şey değildir
ve yine, verilen kanun teklifinde, Sayın Altan Karapaşaoğlu’nun
verdiği teklifte sadece tek bir madde var, yani, bu kanunun 6’ncı maddesi,
ama, Tarım ve Köyişleri Komisyonu, şimdiye kadar yerleşik olan uygulamanın
tamamen dışında, alt komisyona geldiğinde, kendisinden, durumdan
vazife çıkartarak, “aman ha, bu Cargill diye anlaşılmasın” demiş ve
hiçbir kanun teklifi olmadığı halde, 1’inci, 2’nci, 4’üncü, 5’inci
maddeleri buraya eklemiş ve karşımıza bu kanun teklifi gelmiş.
(x) 1252 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Şimdi, arkadaşlar,
bakınız, Cargill nedir? 31/10/2006 tarihli gündem dışı konuşmamda,
nişasta bazlı şekerlerle ilgili gündem dışı söz almıştım ve burada,
Cargillle ilgili serüveni anlatmıştım ve bu yasa teklifinin en kısa
sürede önümüze geleceğini de söylemiştim ve gerek o zamanki Sayın
Bakanın bana verdiği cevapta gerekse teklifin sahibi olan Sayın
Altan Karapaşaoğlu burada açıklamalarda bulundu ve şimdi, bu teklif
geldi önümüze arkadaşlar.
Şimdi, Cargill 21 Ekim
2006 tarihinden beri kapalı. Cargillin kapatılması için, burada,
Bursa Barosunun önderliğinde yapılan hukuk mücadelesi, 21 Ekim
2006 tarihinde başarıya ulaştı ve bu Meclis kürsüsünden, şimdiye
kadar, ilk önce, daha Cargillin kurulma izni verildiği tarihte, 14
Bursa milletvekilinin 12 tanesi, o zamanın Başbakanı Sayın Mesut
Yılmaz’a giderek, sanıyorum Sayın Karapaşaoğlu da… Bu milletvekillerinin
içerisinde miydiniz? Ben, 14 milletvekilinin 12’sini biliyorum,
Bursa milletvekili… Sayın Mesut Yılmaz, “Evet, biz bu yatırıma karşı
değiliz, ama, bu yatırımın yapılacağı yer yanlıştır, İznik Gölü kıyısında
bu yatırımı yapmayın.” diye karşı çıkmıştı ve o tarihten bugüne kadar,
muhalefette olan bütün Bursa milletvekilleri, Cargillle ilgili
ya soru önergesi verdiler ya da bu kürsüyü kullanarak, Cargillin kurulduğu
yer yanlıştır, yargı kararlarını uygulayın diye, tüm siyasal iktidarlara
seslendiler.
Şimdi, gömlek değiştirmek
gibi veya utanır suratlar olmak gibi, Sayın Doğan’ın biraz önce söylediği
bir laf vardı. Beş yıl önce söylediklerini bugün inkâr ederse insanlar,
utanması gereken suratlar, beş yıl önce söylediklerini bugün inkâr
edenlerin suratları utanması gerekir ve kızarması gereken surat
da onun suratı olması gerekir. Gömlek değiştirdiği zaman insanlar,
eğer siyasal inançlarını ve fikirlerini değiştirirlerse, dün
“evet, doğrudur” dediklerine bugün “yanlıştır” derlerse, işte, kızarması
gereken suratlar onlar olması lazım. Gömlek değişmekle inançlar değişmez.
Bizim bir hassasiyetimiz var, bir özelliğimiz var. Biz seksen beş yıldan
beri Cumhuriyet Halk Partisiyiz diyoruz, bağırıyoruz burada, her
yerde söylüyoruz. Hiçbir şekilde fikirlerimizden de utanç duymadık
ve o fikirleri her zaman için de savunduk.
Şimdi, Cargill yasasına
geliyoruz. Sayın Başbakanın bir sözü var, aynen şöyle söylemişti:
“Meclisin duvarında yazan ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.’
sözünü halkın içerisine getireceğiz.” demişti. Sayın Başbakan,
siz, o sözü, Amerikan Başkanı Bush’a verdiğiniz, Cargilli kurtarma
sözüyle acaba halkın içerisine mi indirdiniz, yoksa Amerikan Başkanına
mı teslim ettiniz ya da siz Başbakanlıkta, Başbakanlık Müsteşar Yardımcılarıyla,
Bakanlık temsilcileriyle yapılan toplantıda, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına, Cargill kapatılacak, mahkeme kararları karşısında
kapatılacaktır, kurtarın diye yazarken egemenliği halkın arasına
mı indirdiniz, yoksa Amerika’nın Cargill firmasına mı teslim ettiniz?
Herkesin bunun cevabını vermesi gerektiğine inanıyorum.
Bakın, arkadaşlar,
bu kanun niye çıkıyor? Hiç kimse kendisini savunmasın bu kanunu
biz kendimiz çıkarıyoruz diye. Hayır, öyle bir şey yok, öyle bir şey
yok. Elimde, Başbakanlık Hukuk Müşavirliğinin -Mustafa Çetin, Başbakan
adına, Müsteşar Yardımcısı- bir yazısı var. Bu yazıyı okumak istiyorum
ve hepinizin de ibret almasını istiyorum. Çünkü, eğer egemenlik
varsa, eğer yasama meclisinin üzerinde hiçbir güç yoksa, bu tasarının,
bu teklifin bu Meclisten çekilmesi gerekir ve bu teklife “evet” diyecek
arkadaşların da vicdanına seslenmek istiyorum. Emri kimden aldıklarını,
yetkiyi kimden aldıklarını herkes ona göre çok iyi bilsin.
“Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına
Bursa ili Orhangazi
ilçesi Gemiç ve Gürle köyleri Karapınar mevkiinde kurulu bulunan
Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine ait mısır işleme
tesislerinin kurulmasına ve faaliyetine imkân veren işlemlerin
iptali talebiyle Bursa ilindeki bazı meslek kuruluşları ve şahıslar
tarafından gerek idare mahkemeleri gerekse Danıştay nezdinde açılan
davaların idare aleyhine sonuçlanmakta olduğu malumunuzdur. Son
olarak, fabrikanın kurulu bulunduğu alanın Bakanlar Kurulunun
05/5/2005 tarih ve 2005/8944 sayılı Kararıyla özel endüstri bölgesi
ilan edilmesine ilişkin işlemin yürütmesinin durdurulması ve iptali
talebiyle Danıştay 10. Dairesinin 2005/6613 ve 2006/36 esasında iki
ayrı dava açılmıştır. Bunlardan 2005/6613 esasında açılan davada, dava
konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına hükmedilmiştir. Bunun
üzerine, davalara karşı hazırlanacak dilekçelerde izlenecek
stratejiyi belirlemek ve yargı süreci sonunda verilebilecek olası
bir aleyhe karşı izlenecek yol ve yöntemleri tespit etmek üzere Başbakanlıkta
10/4/2006 tarihinde Müsteşar Yardımcısı Mustafa Çetin’in başkanlığında
Başbakanlık, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
Devlet Planlama Teşkilatı ve Cargill firması yetkililerinin katılımıyla
bir toplantı gerçekleştirilmiştir.” Cargill firmasının yetkilileriyle Başbakanlıkta
bir toplantı… Devam… (AK Parti sıralarından “Güzel” sesi)
Elbette güzel! Egemenliği
ve inançlarımızı Amerika’ya devrettikten sonra, elbette güzel! Devam…
“Yapılan toplantıda,
Danıştay 10. Dairesince verilen yürütmenin durdurulması kararının
tesisin faaliyetlerini durduracak nitelikte olduğu belirtilerek
tesisin faaliyetine devamının sağlanabilmesi için hukuki yönden
neler yapılabileceği tartışılmış, sonuçta Bakanlığınızın faaliyet
alanıyla ilgili olarak;”
“1) 5403 sayılı Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda yapılacak bir değişiklikle,
ildeki kamu kurum ve kuruluşları ile üniversite temsilcileri yanında,
sivil toplum örgütü temsilcilerinin katılımıyla oluşan Toprak Kurulunun,
bu Kanun’dan kaynaklanan yetkisinin, tarım ürünü işleyen ve ileri
teknoloji kullanan mevcut tesislerin bulunduğu alanlar için Tarım
ve Köyişleri Bakanlığına devredilmesinin sağlanabileceği ve
böylece sivil toplum örgütlerinin bu konudaki olumsuz tutumlarının
bertaraf edilebileceği,”
2) 5403 sayılı Kanun’un
geçici 1’inci maddesinde yer alan, gerekli izinler alınmadan tarım
dışı amaçlı kullanıma açılmış ve tarımsal bütünlüğü bozmayan tarım
arazilerinin istenilen amaçla kullanımı için Bakanlığa müracaatta
tanınan altı aylık sürenin, yapılacak bir kanun değişikliği ile
altı ay daha uzatılmasının…” Tesadüf ya, aynı maddeler var; teker
teker tarif de etmiş, nasıl kanun çıkartacağınızı da bilin demiş
ve bu kanun teklifini veren arkadaşımız burada “hayır” diyor,
“Ben, kesinlikle Başbakanlıktan öyle bir yazı gelmedi, biz kendi
inisiyatifimizle verdik, bizde hiçbir istek böyle olmadı.” diyor.
Tesadüf, altı ay, altı ay daha istenmiş burada; Cargill için istenmiş.
“…uzatılmasının Şirket’in izinlerini yenileyebilmesine imkân vereceği
ve böylece faaliyetine devamını sağlayabileceği görüşleri ortaya
konmuştur.”
“Belirtilen bu görüşlerin
Bakanlığınızca incelenerek, sorunların aşılması için gerektiği
düşünülen çalışmaların yapılması hususunu değerlendirmelerinize
ve bilginizi rica ederim.”
Şimdi, arkadaşlar,
bakınız, çok net bir şekilde Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Sayın
Mustafa Çetin diyor ki: “Cargillin kurtarılması için 5403 sayılı Yasa’nın
geçici 1’inci maddesindeki, yeniden, düzenlemeyi yapınız.”
Şimdi, Sayın Altan Karapaşaoğlu’nun
vermiş olduğu kanun teklifini okuyorum: “Geçici Madde 3.-
11/10/2004 tarihinden önce, gerekli izinler alınmadan tarım dışı
amaçlı kullanıma açılmış bulunan ve tarımsal bütünlüğü bozmayan
arazilerin istenilen amaçla kullanımı için, altı ay içerisinde Bakanlığa
başvurulması, -Sayın Mustafa Çetin de aynı şeyi söylüyor- hazırlanacak
toprak koruma projesine uyulması ve tarım dışı kullanılan tarım
arazilerinin her metre karesi için beş Yeni Türk lirası ödenmesi
şartıyla izin verilir.”
Şimdi, arkadaşlar,
bu yasa, tamamen Cargilli kurtarmak için ve Amerika’nın isteğiyle
ve Cargill yetkililerinin Başbakanlıkta yapmış olduğu toplantı
üzerine hazırlanmış bir yasadır. Bu yasayı çekin geriye, çekin geriye.
Anayasa’ya aykırıdır. Anayasa’nın 138’inci maddesi çok açık. Verilmiş
olan yargı kararını bertaraf etmek için yasa çıkartılması yasama
organın yetkisinde değildir. Bu, Anayasa suçudur ve bu… Sizi uyarıyorum
arkadaşlar, açıkça da söylüyorum. Bir açık oylama sonucunda bu Mecliste,
bu, Anayasa’ya aykırı yasanın lehinde oy kullanacak arkadaşların
hem vicdani sorumlu olacaktır, ama hukuki sorumluluğu ne olacağını
bilemem. Ama, vicdani sorumluluklarının olacağına kesinlikle
inanıyorum.
Şimdi, Cargill, gerçekten
de önemli bir olay. Çünkü, geçmişte, muhalefet ettikleri dönemde
Cargillin kapanmasını isteyen arkadaşlar bu dönemde neler yapmışlar.
Özellikle, ben, Bursa milletvekilleri açısından soruyorum. Şimdiye
kadar, Bursa milletvekilleri açısından, hiç kimse sesini çıkarmadı.
Ben, özellikle, Cargillin kurulduğu 56’ncı Hükûmet zamanında, ilk
izin verildiği zamanda, orada yiğitçe mücadele eden ve bugün AKP sıralarında
oturan Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın ne düşündüğünü merak ediyorum.
Hukukçu kişiliğine inandığım, sevdiğim, saydığım ağabeyim bugün
ne düşünüyor Cargill konusunda? Ve yine Bursa milletvekillerinin,
bugün AKP içerisinde yer alan Bursa milletvekillerinin ne düşündüğünü
merak ediyorum, vicdanlarında ne dediklerini merak ediyorum. Bu
cevabı bütün Bursa kamuoyuna vermeleri gerektiğine inanıyorum.
İnanıyorum onlara, bu cevabı vermeleri gerektiğine inanıyorum.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa)
– Bu cevabı sana da veririz…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
– Tabii…
Şimdi, arkadaşlarımız
yine, çok, konuşurken, bizim yüzlerimizin kızarmasından bahsediyorlar,
utanmasından bahsediyorlar. Demek ki, iktidar sorumluluğu geldiği
zaman veya insanlar kendilerini nelerin iktidara getirdiklerini
farklı olarak algıladıkları zaman farklı düşünüyorlar diye algılıyorum.
Bakınız, bu kanun teklifini
veren Sayın Altan Karapaşaoğlu, çok ilginçtir ki, bu kürsülerden,
23/7/1998 günü gündem dışı bir konuşma yapmış. Bu konuşmada aynen şu
sözleri söylüyor: “Bursa Valiliğinde oluşturulan İl Danışma ve Dayanışma
Meclisi, Büyükşehir Belediye Başkanı ve Belediye Meclisi, sivil
toplum örgütleri, çevre kuruluşları, ilgili İznik, Orhangazi ve
Gemlik belediyeleri, Bursa Sanayi ve Ticaret Odası, Gemlik, Orhangazi
Ticaret ve Sanayi odaları, ovada tarımla uğraşan köylülerimiz,
bu bölgedeki tüm toplum, Amerikan Cargill firmasının İznik Gölü kıyısına
kurmayı planladığı nişasta fabrikasının kuruluş yerine karşı
çıkmaktadırlar. Halkımız ve ilgililer, özellikle yabancı sermayeli
bir yatırımın, ülkemizde gerçekleştirilmesine karşı olmadıklarını;
ancak, yer seçiminin çok büyük bir yanlış yapılarak tespit edilmesi
dolayısıyla karşı çıktıklarını belirtmektedirler.”
Devam ediyor: “Değerli
arkadaşlar, bu konuda, ilgili birimlerden, ilgili bölge müdürlüklerinden,
daha önceki tarihlerde olumsuz rapor verilmiş olmasına rağmen,
bir müddet sonra, birileri tarafından düğmeye basılıyor… “
Herhâlde, Başbakanlık
Müsteşarından gelen bu yazı, o düğme herhâlde bu olması lazım, Cargill
firmasının, Amerika’nın bastığı düğme bu olması lazım ve ondan sonra,
devam: “…ve uydurma gerekçelerle ilgili daireler olumlu raporlar
veya olumluya çıkabilecek raporlar vermeye başlıyorlar. Zaten
bölge idare mahkememizin vermiş olduğu karar da bu olumsuzlukları
içeren bir karar olduğu için, bu yatırımın durdurulması istikametinde
bir işarettir ve ilgilileri buradan uyarmak istiyoruz.” Ben de sizi
uyarmak istiyorum Sayın Altan Karapaşaoğlu. Danıştayın vermiş olduğu
en yetkili karar var ve Anayasa’ya aykırı bir teklif veriyorsunuz.
Ben de sizi buradan uyarmak istiyorum, bu tarihin kürsüsünden uyarmak
istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Anayasa’ya aykırı bir yasa
teklifini veriyorsunuz. Daha önce de verdiniz, şimdi, tekrar, Cargilli
kurtarmaya kalkıyorsunuz.
Bakınız, Danıştay
10. Dairesinin yürütmeyi durdurma kararında -aynen bugünkü olaylar
belirlenmiş gibi- aynen şu ifade var: “Bu durumda, Cargill Tarım Sanayi
ve Ticaret Anonim Şirketine ait olup, tarımsal amaçla kullanılacak
alanda kaldığı anlaşılan taşınmazlar üzerine endüstri tesisi kurulmasına
olanak sağlayan 1/25.000 ölçekli ve söz konusu tesisler ile o dönemde
alınan izinlerin dayanağını teşkil eden İznik Gölü Çevre Düzeni
Planının hukuka aykırılığı yargı kararıyla saptanarak iptal
edilmekle…” Yani, şu anda ne yasal düzenleme yaparsanız yapın, ne
ruhsat verirseniz verin bunların hepsi iptal edilmiştir, yıkılması
gerekir diyor aynen. Danıştayın kararı bu, 10. Dairenin. “…iptal
ile idari işlem, plan, tesis tarihinden itibaren hukuk alanından bütün
sonuçlarıyla birlikte ortadan kalktığından…” Yani, artık, böyle
bir plan yok, böyle bir tesis yok diyor. “Olaya bu madde hükmünün uygulanması
-yani, özel endüstri bölgesi ilan edilmesi o bölgenin, Cargillin bulunduğu
alanın, sizin tarafınızdan yapıldı, bu, 2005 tarihinde- suretiyle,
söz konusu alanın endüstri bölgesi olarak ilan edilmesinde hukuka
uyarlığı görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, 2527 sayılı İdari
Yargılama Usulü Yasası’nın 27’nci maddesinde öngörülen koşulların
gerçekleşmesi nedeniyle yürütmenin durdurulması isteminin kabulüyle,
dava konusu 5/7/2005 tarih ve 25866 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan
5/5/2005 tarih ve 2005/8944 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının yürütmenin
durdurulmasına 8/2/2006 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. ”
Arkadaşlar, Danıştay
diyor ki: “Ne yaparsanız yapın, hangi yasal düzenlemeleri yaparsanız
yapın, hukuken bu iş bitmiştir.” Anayasa’nın 138’inci maddesi gereğince,
siz şu anda Anayasa suçu işlemeye çalışıyorsunuz, buna devam ediyorsunuz.
Özellikle, bakınız,
AKP iktidara geldiğinden beri büyükşehir belediyesi sınırları
içerisinde değişiklik yapıldı. Hani şu pergel yasası var ya, 20 kilometre,
30 kilometre 50 kilometreye çıkarıldı. Orhangazi’ye bağlı köyler
birdenbire Bursa Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisine
alındı. Dendi ki: Acaba Büyükşehir Belediye sınırlarına alırsak,
1/25.000’lik planlarla, ne kadar iptal edilse de, biz bunu büyükşehirde
yeni yaptığımız planda geçirebilir miyiz endüstri bölgesi olarak
diye düşünüldü. Sonradan bundan vazgeçildi. Ondan sonra ne yapıldı?
Endüstri bölgesi içerisinde yapılan değişiklikle, yine eklemeler
yaptınız.
Şimdi, bakıyoruz ki,
çok masum gibi gözüken -hakikaten de, Türkiye’ye yabancı yatırımın
gelmesini teşvik ediyor arkadaşlarımız diye seviniyoruz, biz de
istiyoruz Türkiye’ye yabancı yatırım gelsin diye- yapılan değişikliğe
bakıyorum: Endüstri Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkındaki Kanun. Kabul tarihi: 22/6/2004. Burada, 8’inci maddede
geçici madde 2’yle bir değişiklik yapılıyor. Buna dayanarak da Cargillin
bulunduğu Orhangazi ilçesinin Gemiş ve Gürle köyleri endüstri
bölgesi ilan edildi. Ama, bir son fıkra var arkadaşlar. Hani, bu istihdam
için Türkiye’de 36-49 diye kavga edildi ya, aman ha, sakın ha… Başbakan
bağırdı “Türkiye’yi kalkındıracağım” dedi. Son bir fıkra eklenmiş.
Aynen şöyle yazıyor, bakın, okuyorum: “Özel endüstri bölgelerinde
uygulanacak devlet yardımları, endüstri bölgelerinde uygulanacak
devlet yardımlarından ayrı olarak Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir.”
Şimdi, arkadaşlar,
Türkiye’de Cargillin bulunduğu bölgeden başka özel endüstri bölgesi
var mı? İlan edildi mi? Hayır. Yahu, Danıştayın, yasaların iptal ettiği,
kaldırdığı, iptal ettiği ruhsatlar üzerine o fabrikayı devam ettirmeye
kalkıyorsunuz, yıkılması gereken fabrika yerine tam tersi yeni
yasal düzenlemeler yapmaya kalkıyorsunuz, bari bir de cebine para
koymaya kalkmayın ya! Hani fakir gureba? Nerede bunlar? Nerede bunlar?
Lafa geldiği zaman hep bunları söylüyorsunuz: Garip gureba var.
Şimdi, diyeceksiniz ki buraya gelince: Ya arkadaşlar, öyle dedin
ki, mısır üreticileri var.
Bakın arkadaşlar,
Türkiye’nin mısır ihtiyacı 3 milyon tondur. Cargillin işlediği yıllık
mısır da 200 bin tondur, en fazla 250 bin ton işler. İki yıl önce, sözleşmeli
mısır üretimi yapmak için Ziraat Bankası Genel Müdürlüğüyle konuştular,
köylülere kredi vermeye kalktılar, sözleşmeli üretim yapsınlar diye.
Şimdi, geçen sene mısıra
destek ve teşvik verdiğinizde, geçen sene mısırın fiyatı -Toprak
Mahsullerine müdahale ettiniz- 265 bin liraydı, 50 bin de teşvik,
310 bin. Şu anda, Toprak Mahsulleri devreye girmedi. Mısırın fiyatı,
serbest piyasada 365 bin. Aman ha, sakın Toprak Mahsullerini sokmayın
devreye, sakın, sakın! Gayet iyi gidiyor fiyatlar. Sakın buraya kimse
gelip de demesin ki, siz, Cargill kapatılırsa, mısır fiyatı düşecek.
Hayır, bu yıl da 400 bin ton açık var ve sizi buradan uyarıyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Küçükaşık,
lütfen, toparlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
– Bitireceğim Sayın Başkanım.
Şimdi, hepinizi buradan
uyarıyorum. 400 bin ton açık var bu yıl arkadaşlar. Mısır, 400 bin liraya
da gelecek ve 400 bin ton mısır ithal etmek zorunda kalacaksınız.
Çünkü, hava kuraklığı nedeniyle ve geçen sene mısırda zarar etmesi
nedeniyle, Türkiye’de az mısır ekildi. O yüzden, Cargill de
zaten alması gereken mısırın 150 bin tonunu aldı. Ben size söyleyeyim.
50 bin ton daha mısır alacak bundan sonra, alacağı mısır bu olacak ve
şu anda, herkes, biz, Türkiye’deki insanlar bilmiyorum bekliyor mu
ama, Cargill yetkililerinin bölgeye verdiği mesajı biliyorum:
“Merak etmeyin -dün için söylüyorlardı- bugün yasa çıkıyor, yarın
mısır alacağız.”
Ismarlama yasa yapanlar,
birilerinin isteği üzerine yasal düzenleme yapanlar, Türk halkından
gereken cevabı bugüne kadar aldılar.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
– Keşke söylemeseydin Mehmet, Maliye Bakanının oğlu duyacak şimdi,
mısır alacak.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
– Özellikle, yargı kararlarını hiçe sayarak başkalarının çıkarı
için düzenleme yapanlar, Türk halkından çok ağır cezalar aldılar.
Arkadaşlar, lütfen,
kendinize gelin. Lütfen kendinize gelin. Bu yasa, Anayasa’ya aykırı.
Bu yasa sizlerin serbest iradenizle çıkmıyor, Bush’un, Amerikan Başkanı
Bush’un Başbakan Tayyip Erdoğan’dan iki kere istediği yasal düzenleme
nedeniyle çıkıyor (CHP sıralarından alkışlar), Başbakanlık Müsteşarlığında
düzenlenen toplantı nedeniyle çıkıyor bu yasa.
MEHMET IŞIK (Giresun)
– Burası sömürge mi?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
– Eğer… Bırakın egemenliği Meclisin duvarlarında kalsın, siz halkın
arasına indirmeye kalkmayın. Çünkü, oradan alırsanız, Bush’un eline
teslim ediyorsunuz.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Küçükaşık.
Tümü üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1252 sıra sayılı, Sayın Bursa Milletvekilimiz Mehmet
Altan Karapaşaoğlu’nun, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununa
Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi üzerine Anavatan
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle yüce heyetinizi
en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Mehmet Altan Karapaşaoğlu, gerçekten, birkaç dönemdir Türkiye
Büyük Millet Meclisinde -kendisine çok da saygı duyarım, sevgi duyarım-
milletvekilliği yapan, halkı temsil eden bir arkadaşımızdır, saygıya,
sevgiye layıktır, fakat böyle bir kanun teklifine neden alet olduğunu
hâlâ daha anlamış değilim. Neden alet olduğu konusunu da hâlâ daha
anlamış değilim, çünkü kendisi gerçekten vicdan sahibidir, milleti
seven bir insandır, milletimizi seven bir insandır. Az önce, Cumhuriyet
Halk Partisi sayın milletvekilinin burada konuştuğu gibi, hakikaten,
burada, üstümüzde olan bir yazı “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”
vecizesine, felsefesine tamamen aykırı bir kanun teklifidir ve
zannediyorum ki, Sayın Karapaşaoğlu’nun iradesi doğrultusunda
çıkmamıştır ve bizim de aldığımız bilgilere göre, bundan birkaç ay
önce Başbakanlıkta yapılan toplantıda, hukuk kararına rağmen, Danıştayın
kararına rağmen “bu hukuk kararı nasıl aşılır” şeklindeki toplantı
sonucunda bu karar Komisyona kadar gelmiş ve bu işin ceremesi de Sayın
Karapaşaoğlu’nun üstüne yüklenmiştir. Keşke, Sayın Karapaşaoğlu
böyle bir şeye engel olmasıydı diye düşünüyorum. Hakikaten, bu kanun
teklifi, Amerika Birleşik Devletlerinin isteğiyle Cargill firmasının
kurtarılması için verilmiş bir kanun teklifinden başka bir şey değildir,
fakat işin kılıfı, burada, kanun teklifi gerekçesinde yazılı bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
bu kanun teklifinin gerekçesi hepinizin önünde şu anda bulunmaktadır,
fakat aziz milletimizin de haberdar olması için bu gerekçeyi okumak
istiyorum değerli arkadaşlarım. Gerekçe şöyle:
“3/7/2005 tarihli ve
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun geçici 1
inci maddesi ile 11/10/2004 tarihinden önce, gerekli izinler alınmaksızın
tarım dışı amaçlarla kullanıma açılmış bulunan, ancak tarımsal bütünlüğü
bozmayan arazilerin Kanunun yürürlük tarihinden itibaren altı ay
içerisinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığına başvurulması, hazırlanacak
toprak koruma projesine uyulması ve tarım dışı kullanılacak arazinin
her metre karesi için beş Yeni Türk Lirası ödenmesi şartıyla söz konusu
arazilerin istenen amaçla kullanılabilmesine imkân sağlanmıştır.”
diyor. “Ancak, belirlenen altı aylık süre içerisinde vatandaşlarımızın
bir kısmı çeşitli nedenlerden dolayı bu düzenlemeden yararlanamamıştır.”
Bakın, kılıfa bakın değerli arkadaşlar: “Vatandaşlarımızın bir
kısmı çeşitli nedenlerden dolayı bu düzenlemeden yararlanamamıştır.”
İşte burada Cargill firmasını kurtarma kılıfı yatmaktadır değerli
arkadaşlar. Ve devam ediyor: “Bu vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin
giderilmesi gerekmektedir. Teklif ile söz konusu Kanunda belirlenmiş
olan 11/10/2004 tarihinden önce tarım dışı amaçla kullanıma açılmış
arazilerin belli şartlar dahilinde istenen amaçla kullanımına
imkân sağlanmaktadır.” Değerli arkadaşlar, az önce değerli milletvekilimizin
de belirttiği gibi, böyle bir pozisyon Türkiye’nin herhangi bir yöresinde
bulunmamaktadır. Yani, mızrak çuvala sığmamaktadır, Cargill firması
kurtarılmaktadır.
Şimdi, ben Sayın AK
Partili değerli milletvekili arkadaşlarıma soruyorum: Bir seneden
az bir zaman kaldı, 4 Kasım 2007’de seçime gireceğiz. Değerli arkadaşlarım,
acaba 4 Kasım 2007’de Amerikan vatandaşları mı gelip burada oy kullanacak
yoksa aziz milletimizin fertleri mi oy kullanacak? Buradan seslenmek
istiyorum değerli arkadaşlar. Sizin bir Amerikan firmasını kurtarmanız,
oyları alacağınız, tekrar iktidar olacağınız anlamına hiçbir zaman
gelmeyecektir. Bakın, 3 Kasım 2002’de büyük milletimiz geçmiş iktidarları
nasıl sildi süpürdüyse, sizi de elbette ki bu nedenlerden dolayı
silip süpürecektir. Zerre kadar şüphe etmeyin değerli arkadaşlarım.
AHMET YENİ (Samsun) –
Dadaş!.. Dadaş!.. Erzurum’u kandırdın.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Bak Ahmet Yeni…
AHMET YENİ (Samsun) –
Kandırdın Erzurum’u.
BAŞKAN – Sayın Yeni,
lütfen…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Samsun Milletvekili Ahmet Yeni, bak, sana buradan bir şey söylemek
istiyorum.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
– Bastır dadaş!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Ben, asırlardır Erzurum’da oturmuş gerçek bir Erzurumluyum. Kanımla, annemle, babamla,
dedemle, sülalemle gerçek bir dadaş, gerçek bir Erzurumluyum.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
– Bastır dadaş!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Sana bunların kimler tarafından üflendiğini çok iyi biliyorum.
BAŞKAN – Sayın Özdoğan,
lütfen…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Ben, milletvekilliğim süreci içerisinde Erzurum’da hiçbir firma
ile, hiçbir menfaat kuruluşu ile hiçbir ranta kesinlikle girmedim.
Ben Erzurum’a gittiğim zaman alnım açık, yüzüm ak olarak gidiyorum.
Bunu sana üfleyenler aslında Erzurum’da itibarı olmayan insanlardır.
Bak, ilan ediyorum, yalan söylüyorlar onlar. Onlar yalan söylüyorlar.
AHMET YENİ (Samsun) –
Makas değiştirdin, makas.
BAŞKAN – Sayın Yeni,
lütfen…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Onlar yalan söylüyorlar.
BAŞKAN – Sayın Özdoğan…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Bak, Samsun, Samsunlu vatandaşlarımız Karadeniz’in en yumuşak insanlarıdır.
Sen de çok yumuşak insansın, sana bu tavrı yakıştırmıyorum, bunu
söyleyeyim. O üfleyenlere sakın inanma, o üfleyenlerin bir kısmı
cin olmadan çarpmış insanlardır.
BAŞKAN – Sayın Özdoğan…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Ben, bir kuruşluk…
BAŞKAN – Sayın Özdoğan…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– …milletvekilliğim süreci içerisinde…
BAŞKAN – Sayın Özdoğan,
lütfen konuya gelir misiniz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
-…bir menfaate girmedim kimseyle. Bütün Erzurumlu da beni sevmektedir. Erzurum’da
sadece 150 insan beni sevmez, onlar da hortumcu insanlardır. Bunu
sana açık ve kesin olarak söylüyorum. Bunu bil, bir daha da bana laf
atma yerinden. Zaten, bir yıl sonra sen o sıralarda oturmayacaksın,
bak, sana söylüyorum, kalbimle söylüyorum.
AHMET YENİ (
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Kork, kork,
şimdiden kork,
Değerli arkadaşlarım,
konuya gelmek istiyorum.
Şimdi, bakın, değerli Cumhuriyet Halk Partisi Muğla
Milletvekilimizin bir muhalefet şerhi var burada. İşin özü burada bulunmaktadır. Muhalefet
şerhinin bir kısmını, büyük milletimizin de anlaması açısından burada
okumak istiyorum. Sayın Fahrettin Üstün’e buradan
teşekkür etmek istiyorum.
Sayın Fahrettin Üstün bu muhalefet şerhinde
diyor ki: “Cargill firmasının yatırımına olanak sağlayan İznik Gölü
Çevre Düzeni Planı Danıştay 6. Dairesinin
Bakın, değerli
arkadaşlar, yani hukuk bunu ortadan kaldırmış. Hakikaten bu getirilen
kanun teklifi, Anayasa’ya kesinlikle aykırıdır ve Sayın Cumhurbaşkanımız
tarafından kesinlikle, inşallah, geri gönderileceği ümidi içerisindeyim.
Devam ediyoruz: “Danıştayın kesinleşmiş
iptal kararına rağmen, söz konusu yatırıma hukuksallık kazandırmak
amacıyla 4737 sayılı Özel Endüstri Bölgeleri Kanununda
“Bu karar üzerine
açılan yeni davada, hukuka aykırılığı belirlenmiş imar planlarının
geçerli sayılması yolunda yargı kararlarını etkisiz kılacak yasal
düzenlemelerin de yapılamayacağı gibi gerekçelerle Danıştay
10. Dairesi tarafından
İşte burada değerli
arkadaşlarım, iktidar tarafından Anayasa çiğneniyor, hukuk hiçe
sayılıyor.
Bakın, geçmiş siyasilerden ve geçmiş siyasi partilerden
hata yapanlardan ders almanız gerekmektedir değerli arkadaşlarım.
Onlar, mutlaka yaptıkları hatanın altında boğulmuşlardır.
Size iyilik olsun diye bunu hatırlatmak gereği duydum.
AHMET YENİ (
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – “Başbakanlık
tarafından Nisan 2006 tarihinde ve 1666/3020 sayılı yazı ile Tarım
ve Köyişleri Bakanlığına bir yazı yazılarak Cargill firması için
bir yasanın çıkarılması gerektiği, bunun için de kanun değişikliği
ile altı ay daha uzatılmasının şirketin izinlerini yenileyebilmesine
imkân vereceği ve böylece faaliyetine devamını sağlayabileceği
görüşleri Tarım ve Köyişleri Bakanlığına iletilmiştir.”
Bunlar tamamen,
değerli arkadaşlarım, kılıftan başka bir şey değildir. İktidarın devamını
sağlamak isteğinden başka bir şey değildir, fakat iktidarın devamı
da sağlanacak gibi değildir değerli arkadaşlarım.
“…Cargill firmasının
kurtarılması için bulunduğu ilin milletvekili bu teklifi sunmuştur”
diyor.
“Anayasa’nın
6’ncı maddesinde dile getirilen ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Türk milleti, egemenliğini,
Anayasa’nın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır,’
temel ilkesine rağmen, Hükûmetin ve Komisyonun yabancı bir kuruluşun
yararı için ve o kuruluşla birlikte hukuk dışı çözüm arama çabası,
açık bir Anayasa ihlali girişimidir.”
Değerli arkadaşlarım,
bunu anlamak için hukukçu olmaya gerek yok, ilkokul mezunu bir vatandaşımıza,
bir çocuğa dahi sorsanız, bu, hakikaten Anayasa’nın çiğnendiği apaçık
ortadadır.
Son cümle: “Özel şahıs ve firma için kanun
çıkarılamaz. Yukarıda sıraladığım nedenlerden
dolayı muhalifiz.” demiş. Evet, hakikaten,
bu, büyük milletimizin çıkarları için muhalif olmamız gereken bir
kanun teklifidir.
Değerli arkadaşlarım,
dört yıllık hükûmet süreci içerisinde maalesef AK Parti Hükûmetinin
yabancılara duyduğu hayranlık, hakikaten, hepimizi hayrete düşüren
bir şeydir.
Seksen yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihi içerisinde yabancılara
duyulan hayranlık, bu dönemki kadar bir dönem
asla ve katiyetle olmamıştır.
Bakın, bu ülkede
sadece bu gibi ferdî olaylar veya bir firma bazında olan olaylar değildir,
bu Hükûmetin yabancılara toprak satışıyla çıkardığı Yasa’yla, maalesef,
topraklarımız da yabancıların eline gitmektedir. Bunu da aziz milletimizle
paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlar. Bakın,
AK Partinin çıkardığı kanunlar sayesinde Türkiye, yabancılara
parsel parsel satılıyor.
Bakın, Alanya Ticaret
ve Sanayi Odası Başkanlığı tarafından hazırlanan rapora göre, değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de mülk edinen yabancıların sayısı özel ve
tüzel kişilik olarak 62.500, satılan taşınmazların yüz ölçümü ise
285 milyon metre karedir.
Bu, korkunç bir rakamdır değerli arkadaşlarım ve rapor devam ediyor,
okuyorum sizlere: Rapora göre, satışların 6.053’ü yeni Kanun’un yürürlüğe
girdiği 7 Ocak 2006’dan 24 Temmuz 2006’ya kadar
olan dönemde gerçekleşti. Bu dönemde satışı yapılan taşınmaz alanın
büyüklüğü 800 bin metrekareye ulaştı. Bu, korkunç ve vahamet teşkil
Türkiye ile arasında
tam karşılıklılık anlaşması bulunmayan ülke sayısının 33, vatandaşları
Türkiye’de sadece bina mülkiyeti edinebilen ülke sayısının 26,
vatandaşları Türk Dışişleri ve İçişleri Bakanlarının ortak izniyle
taşınmaz edinebilen ülkeler sayısının 6 olduğu belirtiliyor.
Ayrıca, raporda,
değerli arkadaşlarım, Türkiye’de mülk edinmenin neden ve şekilleri
üzerinde de duruluyor.
Yüz ölçümü bakımından, Hatay’da yüzde 64 miras, İstanbul’da
yüzde 66 miras, Muğla’da yüzde 96 satış, Adana’da yüzde 74 satış yoluyla
gerçekleştiği ifade ediliyor. Bunlar vahim
şeyler.
Ayrıca, raporda,
iş yeri niteliğindeki taşınmazlarda ilk sırayı İstanbul’un, konut
niteliği taşıyan ve yabancı gerçek kişilerin mülkiyetinde bulunan
taşınmazlarda ilk sırayı arsa payına göre Muğla’nın, turistik tesislerde
ilk sırayı taşınmazların arsa payı büyüklüğüne göre
Ayrıca, yabancıların sahip olduğu
mülk sayısının ilçe bazında değerlendirilmesinde ilk 10 ilçe İskenderun,
Sarıyer, Reyhanlı, Alanya, Kumluca, Fethiye, Ceyhan, Yıldırım, Bodrum
ve Ortaca olarak geçiyor. Yani, Türkiye’nin
cennet diye nitelendirebileceğimiz yerleri. Dikkatinizi
çekmek istiyorum. Herhalde çok yakında belediye
başkanları ve belediye meclis üyeleri, zannediyorum ki, yabancılardan
seçilecektir. Bu, üniter devlet yapımızın yıkılmasına
ve ülkemizin parçalanmasına vesile olabilecek en kötü şeydir değerli
arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar,
söz konusu raporda, bu mülklerin edinim nedenleri de vurgulanıyor.
Alanya’da yüzde 98, Fethiye’de yüzde 95, Yıldırım’da yüzde 93, Bodrum’da
yüzde 93, Ortaca’da yüzde 98 satış ile bu mülklerin elde edinildiği
belirtiliyor. Korkunç rakamlar.
Bu ilçeler arasında
arsa türünden taşınmazlarda, yüz ölçümü taşınmaz sayısı ve kişi
sayısı açısından ilk sırada Alanya yer alıyor. Alanya’da 12.684 metre
kareye ulaşan 50 parselin 20 kişi tarafından satın alındığı belirtiliyor.
Acaba bu 20 kişi kim? Sizlerin vicdanlarına sormak istiyorum bunu.
Türkiye’de gayrimenkule
yatırım yapan yabancılar arasında 14.456 kişiyle İngilizler birinci,
14.382 kişiyle Almanlar ikinci, 13.905 kişiyle Yunanlılar üçüncü sırada
yer alıyor. Yunanlıların rakamına da, değerli arkadaşlarım, nüfusunu
göz önüne getirdiğimiz zaman, dikkatinizi çekmek istiyorum ve sizleri
derin derin düşünmeye davet ediyorum değerli arkadaşlarım.
İsrail uyruklulara
yönelik taşınmazların tamamının 10 ilde toplandığına işaret edilerek,
bu taşınmazların toplam yüz ölçümünün 80.487 metre kare ve 142 kişiye
ait 106 parsel olduğu vurgulanıyor. Bunlar da İsraillilere ait. İsrail
uyruklulara ait taşınmazların yüz ölçümü bakımından yüzde 65’ini
arsa, yüzde 29’unu ise arazi türü taşınmazlar oluşturuyor. Bu arsa
ve arazi türü oranlarına da dikkatinizi çekmek istiyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, burada konuşmamın üzerine bina ettiğim rapor, konunun
birinci derecede ilgilileri tarafınca hazırlanmış, kesin ve net
veriler sunan bilimsel bir değerlendirme.
Aymazlığı, vurdum
duymazlığı artık bir yaşam biçimi haline getirmiş olan Hükûmet yetkililerine
buradan seslenmek istiyorum. Biz, yabancılara mülk satışının içerdiği
vahameti bu kürsüden daha önce de dile getirdik, hassasiyetimizin
altını çizdik. Biz ne zaman bu konuyu gündeme getirdiysek, siz ısrarla
ve inatla inkâr ettiniz, burada endişelenecek bir şey yok dediniz.
Şimdi, daha kesin, çok daha net rakamlarla konuşuyoruz. İşte Halep,
işte arşın. Şimdi ne diyeceksiniz? Ben, bu ülkenin tüm duyarlı ve vatansever
vatandaşları adına bunu merak ediyorum ve AK Parti içindeki çok değerli,
vicdanlı milletvekili arkadaşlarımın vicdanlarını tekrar dürtüklemelerini
hassasiyetle rica ediyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özdoğan,
lütfen toparlar mısınız.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Değerli arkadaşlarım, yabancılara mülk satışının normal karşılanması
gerek bir durum mudur, yoksa ulusal güvenliği sarsacak boyutlarda
bir iradesizlik, bir gevşeklik midir? Neredeyse bir yıldır bu tartışılıyor.
Hükûmet, her ne kadar bu tartışma bitti, vatandaşımızın içi rahat mesajı
verse de, sokağa çıktığınız zaman, vatandaşın en büyük endişeleri
arasında bu durum vardır değerli arkadaşlarım. Çünkü, bizim aziz
milletimiz millî ve ulusal konularda çok hassastır. Hırsızı affedebilir,
hortumcuyu affedebilir; fakat, millî ve ulusal konulara duyarlılık
göstermeyen ve ihanet edenleri asla ve katiyetle affetmez değerli
arkadaşlarım. (Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
Muhalefeti oluşturan
bir kesim “ülke elden gidiyor” söylemini sahiplenirken, Hükûmet bunun
komplo teorisinden başka bir şey olmadığı görüşünde. Evet, komplo
teorisi kavramına Hükûmet ve Sayın Başbakan her zaman sığınıyor. Bakalım,
nereye kadar sığınacak? Herhâlde 4 Kasımdan sonra sığınacak bir durumu
ve bir koruluğu kalmayacaktır diye düşünüyorum.
Bu tartışmada ezberden
konuşmak bizim tarzımız değil. O nedenle, biraz, konuyla ilgili
olarak yapılmış araştırmalardan söz etmek istiyorum değerli arkadaşlar.
Bakın, Orta Doğu Teknik Üniversitesinden 3 öğretim üyesinin, yabancılara
mülk satışında gelinen son noktayı tespit etmek için Kaş’ın Kalkan
beldesinde yaptığı araştırmada, yöredeki 1.800 villadan 607’sinin
satıldığı, 300’ünün de satış aşamasında olduğu vurgulandı. Türk insanının
bir kerede toplu para kazanma hırsı yüzünden ucuza kapatılan villaların
pansiyon olarak kullanıldığı, Türk turizminin yabancıların eline
geçme tehlikesinin baş gösterdiği belirtiliyor değerli arkadaşlarım.
Sizin vicdanınıza sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Özdoğan,
teşekkür ediyorum.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Ben de teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN- Tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına söz isteyen, Altan Karapaşaoğlu, Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın Karapaşaoğlu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, Divanın değerli
üyeleri, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi, saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Ben, evvela, 8 madde
olarak düzenlenmiş olan bu tasarıyla ilgili, kanunla ilgili olarak
teknik bilgi vermek istiyorum. Sonra da, burada yapılan ithamlara
da cevap vereceğim tabii.
Bu teklif 8 maddeden
ibaret; 2 maddesi yürütme ve yürürlük. 1’inci maddesi, yeni bir fıkra
eklenerek yasaya, özel arazi toplulaştırmasının tanımı yapılmış;
bu yasada eksik olan bir konu gündeme getirilmiş. 2’nci maddesinde,
yasanın 8’inci maddesinde değişiklik yapılarak, verimli işletme
oluşturmak için arazilerin bölünmesine ilişkin uygulamaya, yani
tapuya şerh koymak suretiyle kolaylık getirilmiştir.
3’üncü maddesinde
ise, 13’üncü maddede değişiklikle, belirtilen yetkilerin valiliklere
de devredilmesi sağlanmış, yerelde incelenmesi sağlanmış, halledilmesi
sağlanmış.
4’üncü maddesinde
ise, Tarım Bakanlığı kendi uhdesinde olan toplulaştırma yetkisini
maddede belirtilen kurum ve kuruluşlara devrederek, ekonomik ve
pratik bir hâl kazandırmış bulunuyor.
5’inci maddeyle yeni
28’inci madde eklenmekte, Bakanlığın eğitim ve bunlara ilişkin sertifika
vermesini sağlamakta; Bakanlığın eğitim yapması, eğitim yapabilmesi
sağlanmış.
Değerli arkadaşlar,
bu teklifin, bu tasarının benim tarafımdan Komisyona veriliş şekli
hakkında da birtakım ifadelerde bulunuldu. Ben, burada, şimdi, size
bu tasarıyı, bu teklifi hangi tarihte Komisyona verdiğimi belgesiyle
ifade edeyim. Bakın, 22 Şubat 2006 tarihinde Komisyona ben bu teklifi
vermişim. Verdiğim teklif ile sadece bu yasanın ilgili maddesinde
verilmiş olan altı aylık sürenin az olduğu, yanlış olduğu, o düzenlenen
maddenin de hatalar içerdiğini belirtmek suretiyle teklifi hazırlayıp
verdik.
Bununla ilgili olarak,
Cargillin kapatılmasıyla ilgili olarak işte Orhangazi Kaymakamlığının
tutanağı. Efendim, 10’uncu ayın 20’sinde vuku buluyor. Benim böyle
bir Cargillle ilgili kapatma kararının verildiğine dair şubat
ayında bilgim nasıl olur? Yani, mahkemenin böyle bir karar vereceğine
benim nereden bilgim olur?
ATİLLA KART (Konya) –
On yıldır devam ediyor.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Mahkemeye ben hüküm vermiyorum ki, ben hükmetmiyorum
ki. Mahkeme bu kararı veriyor.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) – Mahkeme 8 Şubat 2006’da verdi kararı Altan Bey.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Arkadaşlar... Arkadaşlar...
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) – 8 Şubat 2006 mahkeme kararı.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Mehmet Bey... Mehmet Bey, bakın ben sizi...
BAŞKAN – Sayın Karapaşaoğlu,
lütfen karşılıklı konuşmayalım.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
– 8 Şubat 2006 mahkeme kararı.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Ben sizi...
BAŞKAN – Genel Kurula
hitap eder misiniz.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Bir dakika...
Ben sizi saygıya davet
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Ben sizi saygıyla dinledim. Bekle!..
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Küçükaşık...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Bekle, cevaplarını al! Öyle açıktan ahkâm okumak suretiyle
iddialarda bulunulmaz. Bak ben sana belge gösteriyorum, ezbere konuşmuyorum.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla)
– Hayır, sormuyorum. Benim verdiğim...
BAŞKAN – Sayın Karapaşaoğlu, lütfen...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla)
– Benim verdiğim şey, belgelere istinaden, teklifi ne zaman vermişim,
Cargill ne zaman kapatılmış, işte belgeleri burada. Hiç ilgisi yok.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Bu, tamamen bir iftiradan ibaret.
MEHMET SEMERCİ (Aydın)
– Geri çekin o zaman, geri çekin.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Ben mi verdim yasa teklifini, siz verdiniz. İftira ne demek?
BAŞKAN – Sayın Uzdil,
lütfen...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Ben verdiğimi inkâr etmiyorum ki, ben verdim diyorum.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Ne demek iftira? Tarihi var, bilmem neyi var...
BAŞKAN – Sayın Uzdil...
Sayın Karapaşaoğlu, niye karşılıklı konuşuyorsunuz? Lütfen, Genel
Kurula hitap edin.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Evet efendim.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– İftiraymış!
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Ben Genel Kurula dönüyorum efendim.
MEHMET SEMERCİ (Aydın)
– Madem yanlış Sayın Milletvekilim, geri çekin o zaman. Geri çekin
o zaman.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– O zaman “iftira” diyemezsin!
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Efendim, 1998 yılında yaptığımız konuşmalar burada,
gösterildi. Değerli arkadaşlar, 1997 yılında Cargillin faaliyeti
başladığı zaman, daha inşaatları temel safhasındaydı. Biz, kendilerinin
yatırımlarına karşı değil, yerine ve usulüne karşı çıktık ve o tarihte
dedik ki: Yanlış yapıyorsunuz, hatalı iş yapıyorsunuz. Bu işleminizle
ilgili, sizin hakkınızda birtakım işlemler yapılıyor. O gün belgelerini
de gösterdik, söyledik. Daha yol yakınken dönün bu işten, dedik. Belgelerini
de anlattık. Dolayısıyla, onları ikaz görevimizi yaptık. Ben bu konuşmayı
iki defa yaptım.
Ayrıca, değerli arkadaşım
Ertuğrul Yalçınbayır yazılı soru önergesi vermek suretiyle vaktinde,
o tarihte, yine yazılı olarak da ikaz etti ve Hükûmetten yazılı cevap
istedi. Ona da bir cevap gelmiştir tahmin ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
bugün, bakın bugün -açık konuşuyorum- İznik Ovası’na gelip de bir fabrika
kurulma çalışması yaparsa, ben aynı şekilde karşısında dururum.
Bunun karşısındayım. Ve şu anda, şunu da ifade edeyim: Orada, ayrıca
2 tane çimento fabrikası kurulmasıyla ilgili faaliyet vardı. Daha
sonra gündeme gelmişti. Onun karşısında da dikildik durduk, onlar
anladılar durumu ve vazgeçtiler.
Şimdi, ben, soruyorum
sayın Bursa Barosu avukatlarına, hukukçularına: Kardeşim, Yenişehir’de
sanayi bölgesi kuruldu. Büyük bir fabrika kuruldu. Nerede bu hukukçular?
Nerede bu çevreciler? Bursa’da kurulu bulunan sanayi bölgelerinin
büyük bir kısmı, hatta tamamı, bir tanesi hariç, verimli tarım alanları
üzerindedir. Neredeler bu hukukçular?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) – Diğeri Mustafakemalpaşa’da diyecektiniz…
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Neresiyse…
BAŞKAN – Sayın Küçükaşık,
lütfen…
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Bursa’da kurulu olanların tamamı verimli topraklar üzerindedir.
Nerede o hukukçular?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) – Kodiyak için niçin uğraştınız o zaman Altan Bey?
BAŞKAN – Sayın Küçükaşık…
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Nerede bu hukukçular? Faaliyete geçseler ya!.. Kapatsalar ya o sanayi bölgelerini!..
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– İktidar sizsiniz, iktidar!..
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Haa… Böyle
karşıdan laf atmak gayet kolay.
Değerli arkadaşlar,
daha söz bitmedi. Bakın, bu konu gündeme neden geldi, onu da söyleyeyim:
Gebze Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu bize geldi. Yönetim
Kurulu hatta yazı da yazdı. Bakın, mektupları da burada. Okumak isteyen
arkadaşlara da verebiliriz.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– “Biz” derken, kime geldi?
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Diyor ki: ”Sayın Milletvekilim, 5403 sayılı Yasa çıktıktan
sonra Yasa’dan yararlanmak için yeterince müracaat olmamıştı. Çünkü,
tarım arazileri üzerine yapılan sanayi tesisleri, yapıların arazileri
müracaat ettikten sonra tarım vasfından çıkarılmasına rağmen,
mevcut kullanımına uygun belgelendirilememekte. Yani, arazi ‘tarım’
vasfından çıkarılıyor ama, ‘sanayi’ vasfıyla adlandırılamıyor.
Dolayısıyla, plan notlarına ‘sanayi’ notu konulamıyor, konamıyor.
Biz bundan dolayı müracaat ettik ama, imkân bulamadık, yasallaştıramadık.
Bu Yasa’da eksiklikler var, bunları yeni baştan düzeltin.”
Bunun üzerine bir
araştırma yaptık…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Bu sanayici kimmiş? Hangi şirketmiş?
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Organize sanayi bölgesi. Buyurun, alın, okuyun.
Değerli arkadaşlarım,
bunun üzerine bir araştırma yaptık nedir bu durum diye. Bakın bu durum
ne, söyleyeyim size: 47 ilde sadece 3.987 vatandaş müracaat etti
ve bunların, sadece 120 hektar alanını kapsayan 356 adedine işlemler
tamamlandı. Bunun dışında 3.500 civarında müracaat etmiş, ancak
işlemi tamamlanamadan yasal süre dolmuş bir durumla karşı karşıyayız
ve bunun da alanı 2.270 hektar.
Şimdi yapılan hesaplamalara
göre, Komisyonda yaptığımız çalışma sırasında yapılan hesaplamalara
ve müracaatlara göre, taşra vilayetleriyle yapılan görüşmelerde,
bu durumda 20 bin civarında daha talebin olduğu bilgisi bize geldi.
Bunun üzerine Komisyonda tekrar oturuldu, bu Yasa’nın eksiği nedir
diye tartışıldı, eksikleri tamamlandı.
Şimdi bu eksiklerin
de tamam olduğunu ben gene iddia etmiyorum, yine eksiklikler olabilir,
ama, bu, zamanla, icraat yapılırken düşünülecek ve düzeltilecek
bir konu.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, biz, burada, ne Amerika Birleşik Devletleri’nin uşağıyız,
hizmetkârıyız ne de bir başka ülkenin. Ben, burada şunu size ifade etmek
istiyorum: Ben 20 bin sanayicimin, 20 bin iş yerimin, 20 bin iş yerinde
çalışan işçinin temsilcisiyim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İstiyorsanız siz, arzu ediyorsanız, hukuk mücadelenize devam
edersiniz, Anayasa’ya aykırılığını iddia ediyorsunuz…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
– Hukuk devleti burası, hukuk devleti.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Anayasa’ya aykırılığını iddia ediyorsunuz. Anayasa
Mahkemesi bozar, tekrar yıkarsınız.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Bu, tarımla ilgili bir yasa. Biz de tarımcının temsilcisiyiz.
BAŞKAN – Sayın Uzdil,
lütfen…
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Ben, aziz milletime ve Genel Kurula sesleniyorum.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
– Biz 73 milyonun temsilcisiyiz, 73 milyonun.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Tarımı savunan bir kişi yok. Sanayici savunuluyor. İşte, sizin
partiniz bu!
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Biz, 73 milyonun temsilcisi olarak, burada çalışma yapıyoruz.
Ülkemizin ekonomik menfaatlerini düşünüyoruz. Ülkemize katkımız
nasıl olsun diye düşünüyoruz.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) –
Arkadaş tarımcı mı?
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Kimin adına konuştuğunu söylesin.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) –
Ben cevap vereceğim. Ayıp ya!.. Ben tarımcı değilim,
o da tarımcı değil.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Siz de başka şeyler düşünüyorsunuz. Olabilir, buyurun
düşünün.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, burada, ben size bir…
BAŞKAN – Sayın Öksüz…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Sanayici adına konuşuyormuş!
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Ben, size burada bir Bakanlar Kurulu kararı göstereceğim.
Bu işi savunan arkadaşlar, şu Bakanlar Kurulu kararını alsınlar,
baksınlar. Bu işe izin veren Bakanlar Kurulu kararıdır. Kimmiş bakalım?
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Bana ne!..
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Tabii, işine gelmeyince “Bana ne.”
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Ben tarımcıyım.
EYÜP FATSA (Ordu) –
Bir sus Allah aşkına!..
BAŞKAN – Sayın Fatsa,
lütfen…
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Nerede o sizin üyeniz olan şu anda Fikret Ünlü Bey? Zamanın
bakanı, bak, imzası var burada. Ona da hesap sorun, çağırın onu da buraya.
AHMET YENİ (Samsun) –
Kim?
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Fikret Ünlü, Devlet Bakanı.
AHMET YENİ (Samsun) –
Hepsini okuyun.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Hepsini okuyayım; gerçi cevap vermeye değmez ama, vereyim.
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri…
Sayın Karapaşoğlu,
niye karşılıklı konuşuyorsunuz?
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Bakın, Devlet Bahçeli…
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
– Sizin bakanları oku, şimdiki bakanları!
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Sina Gürel…
Sizin bakanınız yoktu
o zaman; zaten, Parlamentoda değildiniz ki.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) – 97’den beri Parlamentodayım. Biz gömleğimizi değiştirmeden,
kendi kimliğimizle geldik buraya.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Değildiniz, ama, şimdi, içinizde olan arkadaş var, ona da
hesap sorun; niye imzaladın ya bunu, deyin.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) – Beni ilgilendirmiyor.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Ondan sonra, şimdi, Sayın Gaydalı var, arada sırada görüyorum
burada. O zaman Bakan; onun imzası da var. İbrahim Bey, yani, burada
böyle gelip ahkâm kesmekle olmuyor. Ona da hesap sorun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
– Biz, kötü şeylerin vârisi değiliz.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Onun için yok oldular, siz de yok olacaksınız.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
– İyi şeylerimizi örnek alın, kötü şeyleri değil.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – O zaman biz yokuz burada. Buradaki bakanlar, Demokratik
Sol Parti, Anavatan Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi bakanları.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Onun için yok oldular, siz de yok olacaksınız!
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Bu bakanlardan bir tanesi de şu anda Cumhuriyet Halk Partisinin
milletvekili, şurada, arka sıralarda oturuyor zaman zaman.
Değerli arkadaşlar,
bir şeyi söylerken, bir şeyi iddia ederken, sağlam temeller üzerine
konuşmak lazım, esaslı konuşmak lazım.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) – Biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz, tüzel kişilik bağlar.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Bakın, mesela, Necati Uzdil arkadaşımız, bilmem burada
mı değil mi?
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Burada, burada.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Burada mı?
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Burada.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – O firmanın sen bayiliğini yapıyorsun kardeşim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Karapaşaoğlu…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Yaptım kardeşim, tohum bayiliğini yaptım.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Yani, bu kadar sevmediğin bu firma, bu kadar sevmediğin
bir firmanın bayiliğini yapıyorsun.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Tarımcıyım ben, tarımcı… Tohum bayiliğini yaptım, evet.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
– Ne zamandan beri ekmek parası kazanmak suç oldu Karapaşaoğlu?
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Şu andaki tutum ve davranışınızla yaptığınız icraat
birbirini tutmuyor aziz arkadaşlar.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
– Hırsızlık mı yapmış, soygun mu yapmış, dolandırıcılık mı yapmış?
Esnaflık yapmış ekmeği için. Ayıp sana, yakışmıyor!
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Biz konuştuğumuz zaman, konuştuğumuzu yaparız.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
– Yakışmıyor, ayıp sana!
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Biz konuştuğumuzu yaparız.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
– Hırsızlık mı yapmış, dolandırıcılık mı yapmış?
BAŞKAN – Sayın Çakır…
RASİM ÇAKIR (Edirne)
– Memleketi mi satmış, ihanet mi etmiş?
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Bak, biz o firmanın bayiliğini falan yapmıyoruz, o firmadan
kimseyi de tanımıyoruz.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
– Ekmek parasına bayilik yapmış, ne olmuş?
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Haa… Ama, gelelim, istiyorsanız, gelelim, anlatalım,
bu firmaya kimler ne izinler vermişler, isterseniz size onu da okuyayım
başından sonuna.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
– Yaşından başından utan be!
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Bu firma, arkadaş, elli yıldan bu tarafa Türkiye’de çalışan,
Türk tarımına hizmet ettiği belirlenen -elbette kâr edecek- kârını
da eden bir firma; elli yıldan bu tarafa, siz ne diyorsunuz?
RASİM ÇAKIR (Edirne)
– Tabii… Ama, son yıllarda diz çökertti Türkiye’yi.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Bu firma buraya kurulurken, Cargill oraya kurulurken,
birtakım mahzurları çıkmış. Arkadaşlarımız dediler ya, “Birtakım
belgeler aleyhinde olmasına rağmen, tekrar düğmeye basıldı, düzeltildi.”
Evet, o lafı ben söyledim, ama, sonra, önümüze belge koydular; dediler
ki: “Arkadaş, bunun aksak tarafı -yani, il toplantısında verilen
karar- İznik Gölü’nden su çekecek, 1’inci madde, hemen bertaraf edelim.”
Tuttular, İznik Gölü’ne 9 kilometre uzaklıkta bir vadiden, İznik Gölü’yle
ilişkisi olmayan suyu çıkartıp getirdiler. Dediler ki: “Çevre kirliliğine
sebep olacak.” O zaman dediler ki: “Buyurun, arıtma tesisi.” Şu anda
o bölgede bulunan fabrikaların hiçbirinin arıtma tesisi yok, sadece
Cargillin var.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Avukatı gibi konuşuyorsun.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – O, Cargillin atığı da Gemlik Körfezi’ne giden bir dereyle
atılıyor.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
– Cargillin ortağını söyle önce.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, bazı işler vardır, sonucu
umduğunuz gibi çıkmayabilir; bazı yasal düzenlemeler vardır, sonucu
gene umduğunuz gibi çıkmayabilir. Benim, Plan ve Bütçe Komisyonunda
kendisine çok itibar ettiğim, sözlerine güvendiğim bir arkadaşım
var: Akif Hamzaçebi. Bakın ne diyor: “Yasal olan her şey meşru değildir.”
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) – Evet, doğru.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Değerli arkadaşım, doğru tabii, doğru tabii. Meşru olmayan
işi gündeme getiren o Yasa’yı işte düzeltiyoruz, daha ne istiyorsunuz,
daha ne yapalım yani? Düzeltiyoruz.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) – Hayır.
OSMAN ÖZCAN (Antalya)
– Amerika düzeltiyor. Sen
mi düzeltiyorsun? Emir veriyor,
düzeltiyorsun.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla)
– Ama, şunu söyleyeyim: O Bursa Barosu avukatları, buyursunlar,
Bursa’daki sanayi bölgelerini kapattırsınlar. Eğer
yürekleri yetiyorsa, becerebiliyorlarsa, millî duyguları varsa,
buyursunlar kapattırsınlar. Niye kapatmıyorlar,
niye mücadele etmiyorlar? Bir Amerikan düşmanlığı
var da onun için, bir Amerikan düşmanlığı var.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Onlarla fazla uğraşma, sana lazım olacak o arkadaşlar.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz bir taraftan kalkacağız diyeceğiz
ki: “Yabancı sermaye, buyur arkadaş gel. Ülkemize yatırım yap, bizim
adamımız çalışsın.” Bir taraftan da “Buradan defol git!” diyeceğiz.
Olmaz öyle şey.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
– Evin içine gir…
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Ayrıca, yabancı şirketlere tanınmış olan yasal haklar
bizim iç düzenlemelerimizle de feshedilemez. Şimdi, bir arkadaşım
diyor ki: “İnsan Hakları Mahkemesine gidilecek.” Buyursunlar, gitsinler.
Bakalım, İnsan Hakları Mahkemesi ne cevap verecek, bakalım ne cevap
verecek.
TUNCAY ERCENK (
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla)
– Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, buradan konuşurken, şu kürsüden
konuşurken, belgesiz konuşmamak lazım, ilgisiz konuşmamak lazım.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan)
– Herkes de konuşmasın.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Makul seviyede konuşmak lazım. İddialar olabilir, yanlışlıklar
olabilir. Bunların düzeltilmesi gerekebilir. Biz, bütün bunları
düzeltiriz, yaparız, bu iddiaları hallederiz; ama, böyle karşıdan,
böyle bir şeyler savurmakla olmaz, bir şeyler atmakla olmaz.
Bakın, burada, uygulamalardan
bir tane de örnek seçtim, getirdim. Adam müracaat etmiş o Yasa’ya istinaden
altı ay içerisinde, metre karesine 5 lira parasını da yatırmış.
Ondan sonra “Şunları şunları yap.” demişler. Onları onları onları
yaparken bakmış ki bunun bitmesi mümkün değil ve bitirememiş. Bütün
tesisi yarı yolda kalmış ve bu tesisi vakti zamanında devlet çalıştırmış.
Ondan sonra satmış, birisi almış. Yani, şimdi adama diyelim mi:
“Yok, kusura bakmayın, almayaydın kardeşim yahu!” Olur mu öyle şey?
Sonra, değerli arkadaşlar,
bazı teknik zaruretler var, bazı teknik zaruretler var. Sen o fabrikayı
yıksan da orada tarım yapamazsın. Tarımcı arkadaşlarımız bunu bilirler.
Ben pek tarımdan anlamam, ama, tarımcı arkadaşlarımız bilirler. İstediğiniz
kadar yıkın, orada o tarım işlemini yapamazsınız. Ha, maksat bunu
yaptırmamak.
Ama, ben, buradan Sayın
Bakanıma bir teklifte bulunuyorum: Değerli Bakanım, Türkiye’nin
uzaydan, filmini, fotoğrafını alın…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Karapaşaoğlu,
lütfen toparlar mısınız.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – …tarım arazilerini tespit edin. Ondan sonra tarım il müdürlüklerine
görev verin. Önlerine koysunlar bu haritaları, filmleri, nerelerde
kaçak veyahut da izinsiz yapı varsa derhâl müdahale edip daha temel
safhasında işi bitirsinler. Bugün dünyanın çeşitli ülkelerinde
yalnız araziler için değil, şehirler için de bu yapılıyor. Şehirlerin
inşaatlarını bu şekilde kontrol ediyorlar. Bu yapılırsa, o zaman
kimse bir sıkıntı içerisine düşmez.
Ben milletvekiliyim,
siz de milletvekilisiniz. Teker teker araziyi dolaşıp da “Bu kaçak
yapıdır.” diyecek hâlimiz yok. Bütün Türkiye’yi de taramamız
imkânsız, ama, bugünün teknik imkânlarıyla düzenlememiz mümkün. Ben
de, şu anda, Sayın Bakanıma bu teklifi de yapıyorum.
Dolayısıyla, bu yasa
Cargill yasası değil. Bu yasayı düzenleyenler Amerika’nın emriyle
bu işi yapıyor değiller. Bu yasa, bir taraftan uluslararası gerekleri
yerine getirirken, bir taraftan da kendi sanayicimizi koruyan,
kollayan, kendi çalışanımızı koruyan, kollayan bir düzenlemedir.
Dolayısıyla, bu yasaya benim değerli arkadaşlarımın “hayır” diyeceğini
hiç ummuyorum. Siz diyebilirsiniz.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
– Cargillin ortağını söylemediniz.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Siz diyebilirsiniz.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
– Cargillin ortağını söyleyin Türkiye’deki.
BAŞKAN – Sayın Üstün,
lütfen…
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Cargillin Türkiye’deki ortağı kim olursa olsun, burada
ortağından…
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
– Bunun da ortağını söyleyin.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – O zaman…O zaman…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
– Necati Bey’i söylüyorsun da onu niye söylemiyorsun?
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – O zaman söyleyeyim, o zaman söylemem vacip oldu. Söyleyeyim,
söyleyeyim sayın bayi, söyleyeyim.
AHMET YENİ (Samsun) –
Önce bayiyi söyleyelim.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Hayır, bayiyi söyledik efendim. Şimdi Cargillin ortağının
bir Türk vatandaşı olmuş olması kararla ilgili değil. Karar başka
şey. Karar…
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
– Öbür ortağını söyle.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Karar demiyor, karar şunu demiyor: Ya, bunun ortağı var
Türk, bunu da kapatın demiyor.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Evet. Bayi olmak kararla mı ilgili?
BAŞKAN – Sayın Uzdil,
lütfen…
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Sen yanlış… Demek ki kalbinde, kafanda bir Amerikan düşmanlığı
var. Bunu ifade ediyor…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– O senin kalbinde, senin.
BAŞKAN – Sayın Uzdil,
lütfen…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Senin kalbinde…
BAŞKAN – Teşekkür
eder misiniz Sayın Karapaşaoğlu.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. İnşallah, hayırlısıyla
bu yasa geçtiği takdirde, sanayicimizin…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Geçecek de dönecek, dönecek.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – …sanayicimizin önünü açacağız…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Evet, geçecek de dönecek.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) – …ve bir daha da yanlış iş yapılmamasını bu örnekle temin
edeceğiz.
Teşekkür ediyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Karapaşaoğlu.
Sayın Uzdil, söz talebiniz
vardı, niçin söz istiyorsunuz?
AHMET YENİ (Samsun) –
Bayilik devam ediyor mu, onun için…
BAŞKAN – Bir saniye
sayın milletvekilleri, lütfen…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– İsmimi kullanarak…
AHMET YENİ (Samsun) –
Bayiyi söyledi, ismini söylemedi.
BAŞKAN – Sayın Yeni…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– İsmimi de kullanarak, sanki suç işliyormuşum gibi tavır koydu.
Ben de çıkacağım, bayi olduğumu söyleyeceğim zaten. Müsaadenizle…(AK Parti sıralarından “Söyledi, söyledi” sesleri)
BAŞKAN – Bir saniye
sayın milletvekilleri…
Sayın Uzdil, Sayın Karapaşaoğlu…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Beni suçladılar bununla, suçmuş gibi gösterdiler efendim.
BAŞKAN – Sayın Uzdil…
Lütfen Sayın Uzdil…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Sanki hırsızlık mıymış bayilik yapmak? Cargillin bayisi olmak, bu
yasaya karşı çıkmayı…
BAŞKAN – Sayın Karapaşaoğlu,
konuşmasında sizin Cargill firmasının bayisi olduğunuzu söyledi,
siz de konuşmanızda zaten bayisi olduğunuzu kabul ettiniz.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Bayisiyim zaten, bayisi değilim demiyorum ki.
BAŞKAN – Zaten maksat
anlaşılmıştır.
Teşekkür ediyorum.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Sayın Başkanım, taraf tuttunuz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
çalışma süresinin tamamlanmış olması sebebiyle, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 16 Kasım 2006 Perşembe günü,
alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 22.55