DÖNEM: 22 CİLT: 132 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
9’uncu
Birleşim
18 Ekim 2006 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Sivas Milletvekili Osman Kılıç’ın, Sivas’ta
tarımsal yapıya etki eden olumsuz faktörlere, meraların korunmasının
yanı sıra, ıslah projelerinin desteklenmesinin önemine, hayvancılığın
gelişmesinin önündeki problemlere ve çözüm önerilerine ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey’in,
köylerimizde içme suyu konusunda yaşanan paylaşım ve kullanım sorunlarına
ve bu konuda yapılması gerekenlere ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Tekirdağ’da
üzüm üreticilerinin sorunlarına ve bu konuda alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- 26.9.2006 tarihli ve 5545 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanunu’nun bir maddesinin, 1 kez daha görüşülmek üzere
geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1141)
2.- Finlandiya Parlamentosu İstihdam ve Eşitlik
Komitesinin Helsinki’de yapacağı toplantıya Gaziantep Milletvekili
Fatma Şahin ve Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un katılacaklarına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1142)
3.- Ankara Milletvekili Faruk Koca’nın, Millî Savunma
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/406)
4.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın,
İnsan Hakları Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi
(4/407)
5.- TBMM Başkanlığınca, esas komisyon olarak Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna havale edilmiş olan, Uşak
Milletvekili Alim Tunç ve 6 milletvekilinin, Yerel Yönetim Kuruluşlarına
Bağlı Hastanelerde Döner Sermaye Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin
(2/834) amaç ve içerik açısından, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülmesine ilişkin Plan ve Bütçe Komisyonu başkanlığı tezkeresi
(3/1143)
6.- Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri
Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz’ün TBMM Çevre Komisyonu Başkanı
Münir Erkal'ı, Brüksel’de yapılacak olan Habitat-Avrupa Kıtası Küresel
Parlamenterleri Yönetim Kurulu Kurucu Toplantısına davetine
icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1144)
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 21 milletvekilinin, kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/384)
V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Antalya Milletvekili Atila Emek’in, Antalya
ve ilçelerinde meydana gelen yoğun yağış ve hortumun verdiği zararlara
ilişkin açıklaması
2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Grubu
adına yapmış olduğu konuşmadaki bazı ifadelerinin yanlış anlamalara
meydan verebileceği gerekçesiyle açıklaması
VI.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/166) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmesinin, Genel Kurulun 18.10.2006 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
2.- Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesi ile 1239 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VII.- SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.- Dilekçe, Millî Savunma ve İçişleri Komisyonlarında
açık bulunan üyeliklere seçim
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Tohumculuk Kanunu Tasarı ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporu
(1/822) (S. Sayısı: 662)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika
Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
5.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve 7 Milletvekilinin;
Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 1246)
IX.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU’nun,
dinî içerikli broşürler dağıtan belediyeler hakkında soruşturma
açılıp açılmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU’nun cevabı (7/14595)
2.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ’nün, belediyelere
bağlı şirketlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun
cevabı (7/16073)
3.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, Ankara-Altındağ
Belediyesinin açtığı Şefkat Yuvasına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/16078)
4.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL’un, güvenlik
görevlilerinin lojman imkânlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/16233)
5.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK’in, Kızılaya
ait Altıntepe, Adatepe, Atifet Duhani tıp merkezlerine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ’ın cevabı (7/16254)
6.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, yabancı
futbolcuların Türk vatandaşlığına geçişlerine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı
(7/16345)
7.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ’nün,
TRT’deki bir yayın kesintisine ve kadrolaşma iddialarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY’ın cevabı (7/16359)
8.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, İmar Bankasına
tahakkuk ettirilen vergiye ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN’ın cevabı (7/16507)
9.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın,
AB’ye üyelik çerçevesinde esnaf ve sanatkârlar için oluşturulan kriterlere
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN’un cevabı
(7/16738)
10.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN’ın, esnaf
ve sanatkârlarla ilgili IMF’ye verilen taahhütlere ve bu konudaki
projelere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN’un
cevabı (7/16741)
11.- İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ’ın, Orhun
Anıtlarının restorasyonuna ve korunmasına ilişkin sorusu ve Kültür
ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un cevabı (7/17534)
12.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, Mersin’de
yerel idarece kapatılan üç turistik otele ilişkin sorusu ve Kültür
ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un cevabı (7/17535)
13.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ani Harabelerinin
restorasyonuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla
KOÇ’un cevabı (7/17537)
14.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ’nün, 2003, 2004
ve 2005 yıllarına ait süreli olmayan yayınlara ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un cevabı (7/17538)
15.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, TMSF’nin
İmar Bankası ile ilgili olarak iflas masasına kaydettirdiği vergi
alacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı
(7/17541)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak dört oturum
yaptı.
Fransız Parlamentosunda kabul edilen sözde Ermeni
soykırımı iddiaları konusunda Genel Kurulun 17.10.2006 Salı günkü
birleşiminde yapılacak olan gündem dışı konuşmalarda, konuşma sürelerinin
Hükûmet ve gruplar adına 30’ar dakika olmasına ve gruplar adına yapılacak
konuşmaların birden fazla konuşmacı tarafından yapılmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah
Gül, 12 Ekim 2006 tarihinde Fransız Parlamentosunda oylanan Ermeni
soykırımının olmadığını iddia edenlerin cezalandırılmasını öngören
yasa teklifinin kabulü nedeniyle gündem dışı açıklamada bulundu;
aynı konuda İstanbul Milletvekili Onur Öymen, İstanbul Milletvekili
Şükrü Mustafa Elekdağ, Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan
CHP, Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan Balandı Anavatan Partisi,
İzmir Milletvekili Zekeriya Akçam AK Parti Grubu adına, Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan da şahsı adına görüşlerini belirttiler.
Fransız Ulusal Meclisi, Ermeni soykırımının
inkârının cezalandırılmasını öngören yasa teklifinin, Türkiye’nin
bizzat Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hükûmet
ve iş çevreleri düzeyinde sarf ettiği bütün çabalara, Fransız
Hükûmetinin, basınının ve tarihçilerinin eleştirilerine rağmen
sadece çok az sayıda milletvekilinin ret oyuyla 12 Ekim 2006 tarihinde
kabul edildiğine; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Fransız Ulusal
Meclisinde kabul edilen bu yasa tasarısını şiddetle kınadığına,
Ermeni asıllı vatandaşlarımız dahil, tüm Türk halkının bu girişimi
tepkiyle karşıladığına; yakın tarihimizdeki bazı uygulamalarıyla
1 milyondan fazla masum insanın ölümüne yol açan Fransa’nın, başka ülkelerin
tarihlerindeki olaylar konusunda dikkatli konuşmak zorunda olduğuna
ve tarihin yasayla yazılamayacağına; Türk milletinin, tarihinden
utanmasını gerektirecek bir husus, tarihiyle yüzleşmek konusunda
da bir sıkıntısının bulunmadığına; tartışmalı tarihi dönemlerin
birlikte araştırılması ve gün ışığına çıkarılması için ortak tarih
komisyonu kurulması önerisine Ermeni Hükûmetinin olumlu cevap
vermediğine; Fransız Ulusal Meclisinin, bu yasa tasarısıyla, ülkelerimiz
arasındaki ilişkilere büyük zarar vermekle kalmayıp aynı zamanda
Ermenistan’la ilişkilerimizin normalleştirilmesi için sarf edilen
çabalara da darbe vurduğuna; Türkiye Büyük Millet Meclisinin,
dostluğa sığmayan ve demokratik bir ülkeye yakışmayan bu Teklifin
yasalaşmasını önlemeye yönelik uyarılarını ve girişimlerini
ısrarla sürdüreceğine; Meclisimizin, Teklifin yasallaşabilmesi
için izlenmesi gereken uzun yasal sürecin müteakip aşamasında Fransız
Parlamentosunda gerekli sağduyunun hâkim olacağını ümit ettiğine
ve halkımızın ve sivil toplum örgütlerimizin ulusal çıkarlarımızı
ve hassasiyetimizi koruma konusunda gösterdiği duyarlılığı
saygı ile karşılamakta olduğuna ilişkin, AK Parti, CHP ve Anavatan
Partisi Grubu Başkan Vekilleri, DYP Genel Başkanı ve Genç Parti temsilcisinin
imzaladığı bildiri Genel Kurulun bilgisine sunuldu ve ittifakla
benimsenen bu bildirinin gereğinin Başkanlıkça yerine getirileceği
açıklandı.
Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Afyonkarahisar Milletvekili
Reyhan Balandı’nın, konuşmasında Hükûmete sataştığı iddiasıyla,
bir açıklamada bulundu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının 384’üncü sırasında yer alan 1239 sıra sayılı
Kanun Tasarısının bu kısmın 5’inci sırasına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun
17.10.2006 Salı günkü birleşiminde sözlü sorular ile diğer denetim
konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine;
18.10.2006 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine,
çalışma sürelerinin ise 17.10.2006 Salı günkü birleşimde saat
23.00’e kadar, 18.10.2006 Çarşamba günkü birleşimde saat 13.00’ten
23.00’e kadar olmasına, 19.10.2006 Perşembe günkü birleşimde ise saat
13.00’ten 22.00’ye kadar olmasına; 1239 sıra sayılı Kanun Tasarısının
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi
ve bölümlerinin;
1239 sıra sayılı Kanun Tasarısının:
1 ilâ 30’uncu maddelerinin (30 madde) birinci bölüm,
31 ilâ 46’ncı maddelerinin (16 madde) ikinci bölüm,
47 ilâ 72’nci maddelerinin (26 madde) üçüncü bölüm,
73 ilâ 82’nci maddeleri (10 madde) ile geçici 1 ilâ
9’uncu maddelerinin (9 madde); dördüncü bölüm (toplam 19 madde)
Halinde görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu
önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlandı, elektronik cihazla yapılan
yoklama sonucunda Genel Kurulda karar yeter sayısı bulunmadığı anlaşıldığından;
18 Ekim 2006 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak
üzere, birleşime 18.21’de son verildi.
|
|
|
|
Sadık Yakut |
|
|
Başkan Vekili |
|
Ahmet Küçük |
|
Mehmet Daniş |
Çanakkale |
|
Çanakkale |
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
Harun Tüfekci |
|
|
|
|
|
Kâtip
Üye |
|
|
|
|
No.: 13
II. - GELEN KÂĞITLAR
18 Ekim 2006 Çarşamba
Rapor
1.-
Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve 7 Milletvekilinin; Milletvekili
Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 1246) (Dağıtma tarihi:
18.10.2006) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması
Önergesi
1.–
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt ASLANOĞLU ve 21 Milletvekilinin,
kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/384) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/10/2006)
18 Ekim 2006 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
15.05
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mehmet
DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin
9’uncu Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda hazır bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
sayın milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden
yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise
yoklama pusulalarını, yoklama için öngörülen beş dakikalık süre
içerisinde, Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Sivas ilimizde tarım ve hayvancılık
sektöründe yapılması gerekenler hakkında söz isteyen Sivas Milletvekili
Osman Kılıç’a aittir.
Buyurun Sayın Kılıç. (AK Parti sıralarından alkışlar)
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Sivas Milletvekili Osman Kılıç’ın, Sivas’ta tarımsal yapıya
etki eden olumsuz faktörlere, meraların korunmasının yanı sıra,
ıslah projelerinin desteklenmesinin önemine, hayvancılığın gelişmesinin
önündeki problemlere ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması
OSMAN KILIÇ (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sivas ili tarım sektörüyle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlamadan önce Sayın Başbakanımıza geçmiş olsun diyor,
Cenabıhak’tan acil şifalar diliyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarım sektörü, toplumun gıda ve giyecek ihtiyacını
karşılamasının yanında istihdam, dış ticaret ve sanayie katkılarıyla
da oldukça önem arz etmektedir. Ülkemizde beslenme ve temel sanayi
ham maddelerinin üretimi açısından istihdamın yüzde 30’unu sağlayan
tarım sektörü, stratejik bir sektör olarak önemini korumaktadır.
Sanayileşmiş ve gelişmiş ülkelerin tarımda da
ileri ülkeler olması bir tesadüf değildir. Ancak, gerek ülkemiz ve
gerekse ilimizdeki tarımsal yapı incelendiğinde, tarımsal işletmelerin
büyük çoğunluğunun ekonomik ölçeklere göre küçük olması, istihdam
edilen insan sayısının fazla oluşu, parçalı arazi yapısı, kırsal
alandaki nüfusun fazlalığı, eğitim seviyesinin ve teknolojinin
düşüklüğü, örgütlenme yetersizliği sektördeki başlıca sorunlarımızdır.
AB sürecinde, kırsal nüfusun yüzde 10’dan aşağı
çekilmesi uygun görülmektedir. Türkiye nüfusunun yüzde 30’u kırsalda
yaşıyor görünmesine rağmen, tarımsal üretim yapan nüfus yüzde 12,5
civarındadır. Arta kalan nüfus, gizli işsiz veya köy hayatından kopamayanların
ikametiyle oluşmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivas iktisadi
faal nüfusunun yüzde 66,5’inin tarım sektöründe çalıştığı, bu rakamın
Türkiye ortalamasının oldukça üzerinde olduğu düşünülürse, ilimiz
ekonomisinin temelinin tarım olduğu açıkça görülecektir.
Sivas, bulunduğu coğrafyada, sahip olduğu arazilerle
bitkisel üretim potansiyeli, hayvan varlığı ve hayvansal ürünler
bakımından önemli bir merkez durumundadır. İlin sahip olduğu bu potansiyel
yeterince değerlendirilemediğinden, tarım arazisi olan 1 milyon
216 bin 706 hektarın yüzde 33,7’si tarımsal faaliyetlerde kullanılmamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AB’ye giriş
süreciyle Tarım Bakanlığı bünyesinde yeni birimler kurulmasına
ihtiyaç duyulmuş, Doğal Kaynaklar Yönetimi Daire Başkanlığı olması
öngörülmüştür.
Doğal kaynakların korunması ve gelişmesinde birinci
bölge olarak seçilen, seçilmesi gereken yerlerin rakımı bin metreden
fazla, yağışı 500 milimetreden daha az, tarım arazilerinin ve meraların
zayıf olduğu yerlerden seçilerek, projelerin uygulanması bilim
ve teknik kurallarına daha uygun olacaktır.
Sivas, Yozgat, Konya ve benzeri bozkır iklimine
sahip illerde doğal kaynaklar kıt ve çiftçiler fakirdir. Örneğin,
Sivas ilinde meralardan elde edilen kuru ot miktarı, dekar başına
35-40 kilogram civarındayken, Erzurum’da 130-140, Karadeniz bölgesinde
bu rakam 300 kilogramdan fazladır. Sivas ilinde 1 milyon 189 bin 241
hektar mera arazisinden, yalnız yılda 1 milyon 665 bin ton yeşil ot elde
edilmektedir. Bu da, Sivas’ta bulunan 300 bin büyükbaş ile 344 bin adet
küçükbaş hayvanın yeşil ot ihtiyacının 1/3’ünü karşılamaktadır. Geriye
kalan 2/3’lük ihtiyaç, çiftçilerimizle bedel ödenerek temin edilmektedir.
Bu anlatılan şartlarda çiftçiye dayanma gücü sağlamak için, Sivas’ta
mera verimliliğinin 2 kat artırılması gerekmektedir. Bunun için,
meraların korunmasının yanı sıra, ıslah projelerinin kaynak ve
personel yönünden daha fazla desteklenmesi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
OSMAN KILIÇ (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
…mera konusunda çiftçileri bilinçlendirmek
için eğitim projelerinin uygulanması, hayvancılığımızın gelişmesi
için yonca, korunga ve fiğ gibi yem bitkileri üretimi desteklemelerinin
artırılması, süt ve süt işlemeye yönelik tesislerin kazandırılması,
suni tohumlama ile buzağı başı ödenen primlerin artırılması, Sivas’ta
sektörün ilerlemesini sağlayacak en önemli etkenlerin başında
gelmektedir.
Sivas’ta ve Sivas iklim değerlerine sahip illerde,
tarım ve kırsal kalkınma bölge müdürlüklerinin kurulmasına öncelik
verilmelidir. Birçok hizmetlerin yanında KÖYDES projesiyle ve duble
yollarla yüce Türk milletinin gönlünde taht kuran AK Parti İktidarının,
en kısa zamanda bunları gerçekleştireceğine inancım tamdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 58 ve
59’uncu Hükûmetler döneminde, tarımsal konularda 10 adet kanun çıkarılmıştır.
Tüm Türkiye’de olduğu gibi, çiftçilerimize yönelik yatırımlardan
İlimiz de faydalanmıştır. 30 milyar dolara mal olacak Sivas-Erzincan
Kalkınma Projesi, 17 Ocak 2005 tarihinde resmen başlamış, toplam 200
köyde gerçekleşecektir. Kadastro çalışmaları ilimizde yüzde 60
seviyesinde olup, 2006 yılındaki ihaleler tamamlandığında yüzde
100 seviyesine ulaşacaktır.
Yeşil Sivas Projesiyle, üç yılda 29,1 milyon fidan
ve tohum toprakla buluşmuş, 2013 yılına kadar 100 milyon fidanın dikilmesi
hedeflenmiştir.
Ayrıca, Toprak Mahsulleri Ofisi aracılığıyla,
ilimizde, 2003 yılında 14 bin ton ürün alınırken…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıç.
OSMAN KILIÇ (Devamla) – …2005 yılında ise, 124.362
ton ürün alınmış ve çiftçilerimize 40 milyon YTL ödenmiştir. Hükûmetimize
ve Sayın Bakanımıza buradan Sivas çiftçisi adına şükranlarımı
arz ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; velinimetimiz
olan çiftçilerimize ne kadar imkân sağlarsak bunun karşılığını da
kat kat ödeyeceklerine inanıyorum. Bu vesileyle, aziz milletimizin
ve tüm İslam âleminin yaklaşan Kadir Gecesini ve Ramazan Bayramını
tebrik ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, köylerimizde içme
suyu konusunda yaşanan paylaşım ve kullanım sorunlarıyla ilgili
söz isteyen Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey’e aittir.
Buyurun Sayın Beyribey. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
2.- Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey’in, köylerimizde
içme suyu konusunda yaşanan paylaşım ve kullanım sorunlarına ve
bu konuda yapılması gerekenlere ilişkin gündem dışı konuşması
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; köylerimizde içme suyu konusunda yaşanan
sorunlar ve çözüm önerileriyle ilgili olarak gündem dışı söz almış
bulunmaktayım; sözlerime başlamadan önce, Sayın Başbakanımızın
dün geçirmiş olduğu ani rahatsızlık nedeniyle, değerli ailesine
ve Türk milletine geçmiş olsun diyor, kendisine acil şifalar diliyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisimizin temmuz ayından sonra çalışmalarına ara verdiği dönemde,
seçim bölgem olan Kars’ta, köylerimize yapmış olduğum inceleme ve
tespit gezilerim sırasında dikkatimi çeken bir konu olan içme suyu
kullanımı, kullanım maliyetleri ve su kaynağı üzerindeki hak sahipliği
konusunu siz değerli milletvekillerimin dikkatine sunmama izin
veren Sayın Başkanıma teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Büyük şehirlere göçü önlemek için ve sosyal adaleti
sağlamak için yol, su, sağlığı ve eğitimi köylünün ayağına kadar götürmemiz
gerektiği kanaatini taşıyorum. Bu hizmetlerin olmadığı bir köyde
ağa olarak yaşamaktansa -şahsım adına söylüyorum- şehirde kapıcı
olarak kalmayı yeğlerim.
En önemli sorun, su; yaşamanın gereği olan su. Ülkemizin
de içinde bulunduğu Akdeniz Bölgesinde mevsim sıcaklığının giderek
yükselmesi, hızlı artan nüfus yoğunluğu, bölgenin düzensiz ve az
yağış alması gibi nedenlerle, zaman zaman su sıkıntıları yaşanmakta
ve kurak geçen mevsimlerde ise sıkıntı daha da artmaktadır.
Sanılanın aksine, su zengini bir ülke değiliz. Kişi
başına düşen kullanılabilen yıllık su miktarına baktığımız zaman,
su azlığı yaşayan ülkeler konumunda olduğumuzu görüyoruz. Gelecekte
büyük su problemleriyle karşılaşmamızı gözden uzak tutmamamız gerekmektedir.
Bilindiği gibi, en küçük canlı organizmalardan,
en büyük canlı varlığa kadar bütün biyolojik yaşamı ve bütün insan
faaliyetlerini ayakta tutan sudur. Su hayattır, su temizliktir, su
sağlıktır. Bütün dünyada, 1 milyar 400 milyon kilometre küp olan dünyadaki
su toplamının ancak yüzde 2,5’u tatlı sudur. Tatlı su ihtiyacı çok
fazladır oysaki. Onun için, tatlı suyun önemi büyüktür. Yeryüzünde
yeterli içme suyundan yoksun 1,5 milyar insan var. Sağlıklı su bulamayan
2,3 milyar insan bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye su zengini
bir ülke değildir demiştim. Türkiye’nin toplam yıllık ortalama su
potansiyeli 186 milyar metre küptür. Bir yılda ortalama olarak 186
milyar metre küpün bir Tuna Nehri’nden akan 206 milyar metre küp yanında
bile az kaldığını ve Türkiye’de su sıkıntısının olduğunu sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, cumhuriyetin 83’üncü
yılına geçmiş bulunduğumuz bugünlerde bile içme suyu götüremediğimiz
köylerimiz var. Bunun beni ziyadesiyle üzdüğünü ifade etmek istiyorum.
Bununla ilgili 2004 yılında bir çalışma yapmıştım. Bu çalışmada
il, bölge müdürlükleri, genel müdürlüklerle yazışarak ve bunları
karşılıklı olarak, çapraz olarak kontrollerle yaptığım araştırma
sonunda ve bu bilgi ve belgeleri değerlendirdiğimde 393 köyümüzün
ve buna bağlı 3.398 adet bağlı mezraında hiç suyun olmadığı, 1.960 köyümüzün
yetersiz çeşmeli ve bağlısı 3.340 adet olmak üzere toplam 5.302 adet
yerleşim yerinde yetersiz su bulunduğunu öğrendim. Yine, 5.551 ve
bağlısı 11.992 olmak üzere 17.543 adet yerleşim biriminde sadece köy
meydanında çeşme bulunduğunu tespit etmiştim. Toplamda su sorunu
yaşayan 8.483 adet köyümüzün ve 20.163 adet bağlısı olmak üzere 28.646
adet yerleşim birimimizin suya kavuşabilmesi içinse 1,5 milyar
YTL gibi bir rakama ihtiyaç vardı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Beyribey, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) – AK Parti
Hükûmetimiz, KÖYDES projesiyle, 2006 ve 2007 yıllarında köy yolları
ve içme suları için 2 milyar dolar ayırmıştır. Bu kapsamda, 2006 yılı
içerisinde birçok köylerimizde hizmetler devam etmiş ve bunlarla
ilgili birazdan bilgiler de aktaracağım sizlere.
Köylerdeki en önemli sorunlar: İçme suyu kaynağının
bulunamaması, içme suyunun bulunduğu köy ile ihtiyaç sahibi köy
arasında anlaşma sağlanamaması, yer üstü kaynağı olmayan yerlerde
sondaj çalışması yapma zorunluluğu ve zorluğu, terfili su sağlanan
köylerde enerji, yani elektrik ücreti problemleri, cazibeyle su
sağlanan köylerde depodan aşağıdaki kullanıcıların suyu çok kullanmaları
sebebiyle üst seviyede bulunan yerleşim yerlerinde az suyla yetinmek
zorunda kalmaları veya hiç su alamamaları, yer üstü ve yer altı su
kaynağına sahip olmayan köylerimizin komşu veya yakın köylerde
su kaynağı olmasına rağmen hukuksal anlamda hak sahibi olmamaları
gibi birçok sorunlarla karşı karşıya kalmaktayız. Bundan dolayı
içme suyu problemlerini çözemiyoruz.
Değerli milletvekilleri, köy için en kıymetli
olan su cazibeli sudur, cazibeyle gelen sudur, çünkü ücretsizdir. Ben
köylerimize verdiğimiz suların mutlaka cazibeyle verilmesi
için arayışlar içerisinde olmamız gerektiği kanaatindeyim. Terfili
sistemle su temininde köylerimiz elektrik ücretlerini ödememekte,
bir müddet sonra elektrikleri kesilmekte ve hayvan sırtında veya
kendi sırtında su taşımaya devam etmektedirler. Köylerimizdeki
su kullanıcıları arasında adil olmayan su dağılımı, hem köylü arasında
huzursuzluğa hem köyün ölçüsüzce kullanmak suretiyle israf edilmesine
suyun hem de bazı köylerin susuz kalmasına sebep olmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Beyribey, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) – Benim burada
önerim şudur: Muhtarlığın başkanlığında köylerde su işletme birliklerinin
kurulması, mutlaka köydeki içme sularına da, terfili veya terfisiz,
saat konulması gerekmektedir diye inanıyorum. Mutlaka bunu sağlamak
lazım. Aksi takdirde köyde su israfı veya -örnek olsun diye söylüyorum-
köyün içerisinde çeşme varken, o köye yeterken şebeke sistemine
çevirdiğiniz zaman o köye su yetmemekte ve sorunlar yaşamaktayız,
su israfı olmaktadır. Bunun önüne geçmenin yolu, köylere muhtarların
başkanlığında -pilot uygulamayla da başlayabiliriz- mutlaka ve
mutlaka saat sistemi getirmemiz gerektiği kanaatini taşıyorum.
Ayrıca, terfili sistemlerde elektrik ücretleri
çok yüksek olduğu için bu elektrik fiyatlarından dolayı köylüler
mağdur olmaktadır. Türkiye’de TEDAŞ elektrik fiyatları farklı farklı
müesseselere farklı fiyatlardan verilmektedir, konutta farklıdır,
sanayide farklıdır. Ben, köylerdeki suyla ilgili elektrik fiyatlarının
Türkiye’de en ucuz elektrik kime veriliyorsa o fiyat üzerinden verilmesi
taraftarıyım. Bu konuda önerilerimi sunuyorum.
Ben, inşallah, önümüzdeki günlerde köylerimizin
de şehirlerdeki gibi okuluyla, suyuyla, yoluyla, eğitimiyle almış
bir seviyeye geleceğine inanıyorum. O doğrultuda da AK Parti
Hükûmetinin çalışmaları devam ediyor.
Bana söz verdiği için, sabırla dinlediğiniz
için, söz verdiği için Başkanıma teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum
yüce heyetinize. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Beyribey.
Gündem dışı üçüncü söz, üzüm üreticilerinin sorunları
ile ilgili söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’ye aittir.
Sayın Tütüncü, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Tekirdağ’da üzüm üreticilerinin
sorunlarına ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem
dışı konuşması
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, öncelikle Sayın Başbakana
geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
Ayrıca, Tekirdağ’ımızın Şarköy, Mürefte, Hoşköy
köylerinde, beldelerinde ve Tekirdağ merkez ilçemizde Naip köyü
başta olmak üzere bazı köylerde yaşanan sel felaketi nedeniyle
hemşehrilerime geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Bu arada yetkililerin,
Hükûmetin, mağdur olan, sıkıntıya düşen Tekirdağlı köylü hemşehrilerimize,
bir an önce, acilen el uzatmalarını rica ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzüm üreticilerinin
bazı sorunlarıyla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak için
söz aldım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarım
sektöründeki yangın, büyüyerek, artarak devam ediyor. Bu yıl yangından
en çok zarar gören üreticilerin başında kaliteli üzüm üreticileri
geliyor. Bilindiği gibi, üzüm üreticileri, 2-3 dekarlık kıraç topraklarda
yaşam mücadelesi vermektedirler. İşte, bu nedenle, üreticilere
kaliteli üzümcülüğe geçmeleri için bedava bağ çubuğu gibi destekler
yapıldı yıllarca. Neden yapıldı? Çünkü, kaliteli yaş üzümün şaraba
dönüştürülmesi veya ihraç edilmesi durumunda, diğer üzümlere göre,
yüzde 100 daha fazla katma değer, daha fazla kazanç yaratılıyor. Kazanç
burada da bitmiyor, işlenirken, üzüm işlenirken birçok sanayi kolu
da devreye giriyor, kazanç kartopu gibi büyüyor. Oysa, diğer üzümlerin
ekonomik değerleri yüksek değildir. Örneğin, çekirdeksiz kuru üzümün
dünya piyasa fiyatı, altmış yıldan bu yana aynı düzeyde seyretmektedir
ve altmış yıldan bu yana, Türk üreticileri, dünya piyasasında 1 dolar
düzeyinde çekirdeksiz kuru üzüm satmak mecburiyetinde kalmaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, bu
nedenlerle kaliteli üzümcülük teşvik edildi ve son yıllarda üreticilerin
cepleri para görmeye başlamıştı. Fakat, bu yıl olanlar oldu, üzümcü
köylerinde, bazı üzümcü köylerinde, sanki, büyük bir deprem yaşandı.
Biz, böyle bir depremin yaşanacağını, geçen yıl, ısrarla belirtmiştik;
çünkü, Tekel, son derece bilinçsiz bir şekilde özelleştirilmişti,
üzüm üreticileri için bir geçiş dönemi öngörülmemişti, arkasından
da şarap üzerine olağanüstü yüksek oranda bir özel tüketim vergisi
getirilmişti.
Anımsayacaksınız, geçen yıl, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak biz, yaşanacak sıkıntıları tespit etmek ve Hükûmeti bu konuda
uyarmak amacıyla bir komisyon kurduk ve raporumuzu hazırladık,
Hükûmete sunduk. Mart 2005 yılında bu raporu hazırladık ve gelecek,
yaşanacak depremin alarm zillerini çalmaya çalıştık. Ne yazık ki
bu raporumuz dikkate alınmadı. Şu anda bazı üzümcü köylerinden sanki
cenaze çıkmış gibi.
Geçen yıl, Şarköy ve beldelerinde 1 yeni Türk lirasının
üzerinde satılan gamay cinsi siyah üzüm, bu yıl, başlangıçta 70 yeni
kuruşa satıldı, son günlerde –geçen hafta oradaydım- 40-50 yeni kuruşa
zor alıcı buluyor. Yine, şensu, kaliteli üzümlerimizden şensu geçen
yıl 60 yeni kuruşa satılmıştı, bu yıl 40 yeni kuruşa düşmüş durumda.
Öte yandan, Denizli’nin Güney ve Bekilli ilçelerinde de durum son derece
kötüdür. Buralarda yetiştirilen Kalecik karası, öküzgözü, chardonnay,
boğazkere gibi kaliteli üzüm çeşitlerinin fiyatı 35-40 kuruşa kadar
düşmüştür. Oysa, Tekel özelleştirilirken neler söylenmişti, ne diller
dökülmüştü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
BAŞKAN – Sayın Tütüncü, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
Üzüm üreticileri diyor ki: “Şimdi, biz ne yapalım?
Şehre göçüp hırsızlık mı yapalım? Yankesicilik mi yapalım? Eşkıyalık
mı yapalım?” Gerçekten, değerli milletvekilleri, Tekelin özelleştirilmesi
anında dile getirdiklerimizi yinelemek istemiyorum ama, bu sorunun
yanıtının sizin tarafınızdan da verilmesini bilhassa rica ediyoruz.
Bu arada özel şarap üreticileri de büyük ekonomik
sıkıntıya düşürüldüler. Yüksek ÖTV onları da canevinden vurdu. Çoğu,
ellerindeki malı satamadılar. Bunlar, haklı olarak üreticiye
“Kardeşim malını buraya dök, ancak benden para isteme, ödemeyi ancak
mayısta yapabilirim.” diyor.
Değerli milletvekilleri, üzüm üreticilerinin
bu fiyatlarla yaşaması mümkün müdür? Şimdi bunlara, üzüm yetiştirmeseydin
kardeşim, mi diyeceğiz? Bakınız bazı üreticiler bağlarını köklemeye,
bağlarını sökmeye başladılar. Bir bağ beş yılda, yedi yılda oluşuyor.
Yazık değil mi değerli milletvekilleri? Günah değil mi Değerli
AKP’liler?
Ne yapmak lazım? Ne yapılması gerektiğini biz,
birbuçuk yıl önce bu raporla dile getirdik. Bu rapordan sadece üç
önlemi burada dikkatlerinize sunmak istiyorum:
1 - Kaliteli üzümcülük belli bir dönem destekleme
programına alınmalıdır.
2 - Şarap üzerine konulan aşırı ÖTV acilen makul
düzeylere çekilmelidir. Bu yanlışın faturasını hem üzüm üreticileri
çektiler hem sektör çekti hem de Maliye çekti. Maliye, toplamayı düşündüğü
vergiyi toplayamadı. Neden? Tezgâh altında satıldı mallar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
BAŞKAN – Sayın Tütüncü, lütfen…
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Toparlıyorum.
Maliye, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan
oldu. Artık, bu yanlış politikanın bir an önce ortadan kaldırılması
gerekiyor.
3’üncü olarak Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üzüm üreticileri, derhal, hızlı bir kooperatifleşme sürecine sokulmalıdır
ve verilecek tüm destekler kooperatiflere yönlendirilmelidir. Hükûmet,
kooperatiflerin bütçesine, ilk atımlık barut için, mutlaka ve mutlaka,
makul düzeyde bir kredi açmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz
sonra, öyle sanıyorum ki, Cumhuriyet Halk Partisinin iki yıl önce
vermiş olduğu bir önergeyi burada görüşeceğiz, çekirdeksiz kuru
üzümcülüğün sorunları hakkındaki soru önergesini. Öyle sanıyorum
ki, bu soru önergesi konusunda yüce Meclis gereğini yapacaktır.
Sayın Başkan teşekkür ederim.
Yüce Meclisi en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla
tekrar selamlarım.
Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Emek, söz talebiniz var. Hangi konu hakkında?
Buyurun.
ATİLA EMEK (Antalya) – Antalya’mız ve ilçelerinde
meydana gelen su baskınlarıyla ilgili kısa bir açıklama yapacağım
lütfederseniz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun, yerinizden Sayın Emek.
V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Antalya Milletvekili Atila Emek’in, Antalya ve ilçelerinde
meydana gelen yoğun yağış ve hortumun verdiği zararlara ilişkin
açıklaması
ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Antalya’mızda meydana gelen yoğun yağış ve hortumun verdiği zararla
ilgili açıklama yapmak üzere söz almış bulunuyorum; yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Antalya’nın doğusunda
Manavgat ilçemizde yoğun yağış, yaşamı felce uğratırken, alt yapı
tesislerini iflas ettirmiştir. Şehir merkezinde esnaf ve araç sahipleri,
tarım alanlarında üretici büyük zarar görmüştür. Alanya Okurcalar
turizm bölgesinde hortumun karaya ulaşmasıyla ekili alanlarda ve
turistik tesislerde büyük hasarlara yol açmıştır. Antalya’nın batısında
Kumluca, Finike, Demre ilçelerimizde yoğun yağış taşkınlara neden
olmuş, buralarda da ekili alanlar sular altında kalmıştır. Halen,
yağışlar yoğun bir şekilde devam etmektedir. Özellikle örtülü alanlarda,
seralarda, hatta yerleşim alanlarında, evlerde su seviyesi yükselmeye
devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, zor koşullar altında
varlığını sürdürmeye çalışan üretici çiftçilerimiz, ekili alanların
sular altında kalmasından dolayı büyük sıkıntı içindedir. Bu doğal
afet nedeniyle zarar gören tüm Antalyalı hemşehrilerimize geçmiş
olsun dileklerimizi sunarken, Hükûmetin ve ilgili bakanlıkların
harekete geçmesini, üretici çiftçilerimizin ve turizm sektörünün
zararlarının karşılanması için acil kararlar alınmasını, yurttaşlarımızın
mağduriyetinin giderilmesini talep ediyorum.
Sayın Başkan, bu fırsatı verdiğiniz için size teşekkür
eder, yüce heyete saygılar sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Emek.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/166) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin,
Genel Kurulun 18/10/2006 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun, 18.10.2006 Çarşamba günü (Bugün)
yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Prof.
Dr. Haluk Koç
Samsun
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmının
117 nci sırasında yer alan (10/166) Esas Numaralı Meclis Araştırma
Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un; 18.10.2006 Çarşamba günlü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin lehinde söz isteyen, Nuri Çilingir,
Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Çilingir. (CHP sıralarından alkışlar)
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi üzerinde
söz almış bulunuyorum; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, eğer bu önerimiz kabul edilir
ise neyi görüşeceğiz, önce, bunu anlatmak istiyorum.
Bundan iki sene önce vermiş olduğum çekirdeksiz
kuru üzümün sorunlarıyla ilgili Meclis araştırma önergesi, konumuz
budur. Bu konuyu kısaca sizlere aktarmak istiyorum.
Bu öneriyi vereli, biraz önce de ifade ettiğim
gibi, tam iki yıl oldu. Ben, bu araştırma önergesini verdiğimde, üzüm
üreticileri ve ihracatçıları oldukça zor bir dönem yaşıyordu. Bu
durumun araştırılarak düzeltilmesi için bu önergeyi vermiştim. Ancak,
iki yıl aradan sonra, çekirdeksiz kuru üzüm üreticileri ve ihracatçılarının
durumuna baktığımızda durum daha da içler acısıdır. AKP İktidarı
döneminde, çekirdeksiz kuru üzüm üreticileri perişan olmuşlar,
ürünlerini satamaz hale gelmişlerdir.
Türkiye’de, tarım, özellikle son yıllarda büyük
aşınmaya uğramıştır. Ancak, tarım, ülkemiz için hem sektörel hem de
sosyopolitik olarak büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde, tarım reformunun
iç ve dış savunucuları, tarım sektörünü ülke kaynaklarını yutan
bir kara delik olarak göstermektedirler. Aslında, durum onların düşündüğü
gibi değildir. Ülkemizin tarımsal verimliliği, gelişmiş ülkelerin
oldukça gerisindedir. Dünyada esen liberal politikaların ülkemize
yansımaları, tarımı sanayileşmeye engel olarak görmektedir.
Bugün, tarımın içinde bulunduğu çöküntünün ana
sebebi üretimin yerinin tarımsal dış alımla doldurulması esasına
dayanan teslimiyetçi politikalardır. Saldırı altında olan yalnız
tarım değil, ülkenin ekonomisi ve toplumsal yaşamıdır. Ülkemizin
dört bir yanında, geçimlerini çiftçilikle sağlayan insanlarımız
perişan durumdadırlar. Ege bölgesinde çekirdeksiz üzüm üreten çiftçilerimiz
de aynı kaderi paylaşmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, çekirdeksiz
kuru üzüm üretici ülkeleri içerisinde, üretim ve ihracatta, dünyada
birinci sırada yer almaktadır. Ülkemizde üretilen çekirdeksiz kuru
üzümün yaklaşık yüzde 90’ı ihraç edilmektedir. Türkiye, dünyadaki
çekirdeksiz kuru üzüm ticaret hacminden yüzde 50’ye yakın pay almaktadır.
Yine, ülkemiz, fiyatların oluşmasında belirleyici rol oynamakta
ve çekirdeksiz kuru üzüm ihracatından, yaklaşık, her yıl 250 milyon
dolar ihracat geliri elde edilmektedir. Türkiye açısından bu kadar
öneme sahip olan çekirdeksiz kuru üzüm, Ege bölgesi halkının büyük
çoğunluğunun tek geçim kaynağıdır.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz ve Ege bölgemizin
ekonomisinde önemi çok büyük olan çekirdeksiz üzüm üreticilerimiz
büyük sorunlarla karşı karşıyadırlar. Yıllardır, üreticilerimiz
için uygulanan yanlış politikalar, bu sorunların giderek çoğalmasına
sebep olmuştur.
Önceki yıllarda, çekirdeksiz kuru üzüm dikim
alanlarının yeterli seviyede bulunması ve TARİŞ’in devlet destekli
ürün alımı sayesinde üreticilerimiz biraz olsun korunuyorlardı.
Dikim alanlarının yıllar itibariyle bilinçsiz olarak genişlemesi,
üreticilerden devlet desteğinin çekilmesiyle, üzüm üreticilerimiz
kendi kaderlerine terk edilmişlerdir.
Dikim alanlarının yıllar itibariyle çoğalması,
rekoltenin kaçınılmaz olarak yükselmesine de sebep olmaktadır. Geçmiş
yıllara baktığımızda, Türkiye’nin çekirdeksiz kuru üzüm ihracatı,
yıllara göre değişmekle birlikte, 200-230 bin ton aralığındadır. Örneğin:
2000-2002 iş yılında, üretim 226 bin ton iken, ihracatımız 206 bin ton
olarak gerçekleşmiştir. 2005-2006 iş yılında, yani geçen yıl üretim
243 bin ton olarak gerçekleşirken, ihracatımız 202 bin ton olmuştur.
Yani, söylemek istediğim, üretim karşılığında ihracatımızda
önemli bir değişiklik olmuyor.
Üzüm rekoltesinin yüksek olması ve buna bağlı
olarak ihracatın artmaması, üretici ve ihracatçıları zor durumda
bırakmaktadır. Üzüm üretiminden zarar eden çiftçilerimiz, üzüm bağlarını
sökerek yerine nar, kiraz gibi meyveler dikmeye başlamışlardır. Bu
durum, uzun vadede, ülkemizde yetiştirilen çekirdeksiz üzümün
azalmasına, dolayısıyla, dünyadaki üstünlüğümüzün kaybolmasına
yol açacaktır. Yine bu durum, büyük bir bölümü ihraç edilen çekirdeksiz
kuru üzümden ülkemizin elde etmiş olduğu gelirin azalması anlamına
gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, Dünya Bankası ve
IMF’nin dayatmasıyla, 2000 yılında kabul edilen 4572 sayılı Tarım Satış
Kooperatifleri Birlikleri Hakkında Kanun, birliklere daha geniş
bir özerklik verdi. Bu Kanun’la birlikte, sadece özerk kılınmadı, aynı
zamanda mali açıdan bağımsız sayıldı. Yani, devletin mali desteğinden
yoksun bırakıldı.
Ülkemizde çekirdeksiz kuru üzümdeki arz fazlalığı
nedeniyle oluşan stoklar, bir üretici kuruluşu olan TARİŞ Üzüm Birliği
tarafından taşınmaktadır. Devlet desteği alamayan TARİŞ Üzüm Birliği,
kendi öz kaynaklarıyla arz fazlası üretimi karşılamakta zorlanmaktadır.
Bu stok yükü nedeniyle, TARİŞ Üzüm Birliğinin öz kaynakları gün geçtikçe
zayıflamaktadır. Aslında, TARİŞ Üzüm Birliğinin varlığı, ortaklarının
yanında, ortak olmayan üreticiler için de bir güvencedir. TARİŞ
Üzüm Birliği tarafından açıklanan fiyat, ortak olmayan üreticiler
tarafından da referans fiyat olarak kabul edilmektedir. Ancak, devletin
mali desteğinden yoksun olan TARİŞ Üzüm Birliği, istediği şekilde
piyasaya müdahale edememektedir. Devletin müdahale alımı yapmaması,
üreticilerimizin piyasada yalnızlığı ve piyasada tek başına hareket
etmek zorunda kalmaları alıcıların değişik yol ve yöntemlerle üretici
üzerine baskı oluşturmasına yol açmaktadır. Yani, üreticiler, piyasa
fiyatlarının belirlenmesinde hiçbir katkıda bulunamıyorlar.
Değerli milletvekilleri, rekolte fazlalığı nedeniyle
26 Haziran 2006 tarihinde 1 kilogramı 1,54 YTL olan çekirdeksiz kuru
üzümün borsa fiyatı, bugünlerde, 1 YTL’nin altına düşmüştür. Müdahale
edilmemesi durumunda düşüş devam edecektir. Bu durumun, bir şekilde,
mutlaka önüne geçilmelidir. Son yıllarda, özellikle Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükûmeti döneminde, üreticilerimiz, ürettikleri ürünleri
maliyetinin altında satmak zorunda kalmaktadırlar. Bu durum, devletin
etkin denetiminin olmayışından kaynaklanmaktadır. Arz fazlası
ürün var diye üreticinin cesaretini kırmaya hakkımız yoktur. Hükûmetler,
doğru kararlar alarak üreticisini, ihracatçısını korumak zorundadırlar.
Olayları ve gelişmeleri önceden görerek üreticilerimizin ve ihracatçılarımızın
lehine piyasa oluşturmak, kamunun mutlak görevi olmalıdır.
Sayın milletvekilleri, bakın, Turgutlu Belediyesi
Adalet ve Kalkınma Partili bir belediye. Belediye Başkanımız üzümde
yaşanan bu duruma isyan ediyor. Belediyenin resmî kâğıdı altında
birinci imza kendisinin olmak üzere, Ziraat Odası, birlik başkanları,
bütün muhtarların imzaladığı yardım çağrısını biz milletvekillerine
gönderiyor. Belediye Başkanı sizin partinizden ve bu konunun çözümüne
katkıda bulunabilmek adına böyle bir girişime ihtiyaç duyuyor. Belediye
Başkanımız, haklı olarak isyanını paylaşıyor, vatandaşın isyanını
paylaşıyor.
Arkadaşlar, durum, gerçekten çok kötü ve içler
acısıdır. Burada tekrar dikkatinizi çekmek istiyorum. Ülkemizin
en önemli ürünü olan çekirdeksiz üzümün sorunlarının bu boyuta gelmesinin
sebepleri araştırılarak çözüm yollarının bir an önce tespit edilmesi
gerekmektedir. Sorunun çözümü için tespit edilen önlemler hemen uygulanmalıdır.
Bu duygularla, Meclis araştırma önergemizin, yani
getirdiğimiz Grup önerimizin kabul edilmesini bekliyorum.
Biraz önce Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü
de bahsetti. Tekelin özelleştirilmesiyle çok büyük bir yanlış yapıldı.
Hem çekirdeksiz kuru üzüm üreticisi hem yaş üzüm satarken, bunlar yağmur
aldıktan sonra çatladığından ve satılamadığından dolayı, elde
kalan üzümlerin suma yapılması anlamında düşündüğümüzde, Tekel
elden gittiği için, bu üreticiler tamamen desteksiz kaldı ve siz, eski
politikalara aynen devam ettiniz. Dolayısıyla, sizin bundan önceki
hükûmetten bir farkınız yoktur. Bu üreticiler size bu cevabı en kısa
zamanda verecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çilingir.
Önerinin lehinde söz isteyen Manisa Milletvekili
Hasan Ören.
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
CHP Grubunun önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Konu üzüm. Türkiye’nin her tarafında tarımla uğraşan
çiftçi arkadaşlarımızın sorunları her geçen gün çoğalmakta. Karadeniz’de
fındık, Malatya’nın kayısısı, Aydın’ın pamuğu ve Ege bölgesinin, Manisa’nın
da üzümü…
Biliyorsunuz, üzümün yüzde 95’i Manisa bölgesinde
üretilir ve üretilen üzümün de yüzde 90’ı Türkiye’den dışarıya ihraç
edilir. İhraç ettiğimiz üzümün geliri ise aşağı yukarı bellidir,
yani, 240 milyon dolarlık da Türkiye’ye dışarıdan gelir elde ederiz.
Ne yazık ki, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiği günden bugüne
kadar çiftçinin yüzü hiçbir şekilde gülmüyor, tarımsal kesimde
şikâyetler alabildiğine uzayıp gidiyor, esnaf ve sanatkâr da aynı şekilde.
Toplumun hangi kesimine bakarsanız bakın, şikâyetler ayyuka çıkmış
durumda. Üzümle ilgili, üzüm üreticisi, inanın, köylere giderseniz
görürsünüz -gidebileceğinizi de zannetmiyorum, ama- köylerde
bir feryat var. Cumhuriyet tarihinin en kara günlerini yaşadıklarını,
cumhuriyet tarihinde emeğinin ve alın terinin en fazla sömürüldüğü
dönemin Adalet ve Kalkınma Partisinin dönemi olduğu söyleniyor
ve üzümcü kara kara düşünüyor. İktidara geldiğiniz gün 1 milyon
450 bin liraya 9 numara kuru üzümü satan köylümüz, bugün 1 milyona
üzüm satar durumda.
Değerli arkadaşlarım, bilmiyorum nereden izin
alıyorsunuz, nerelerden vize alıyorsunuz bilmiyorum, ama, Türkiye’deki
toplumun yüzde 90’ı, inanın, zor durumda. Sizi seçerken, sizlere oy
verirken kesinlikle iyi olsun diye verdiler ama, şu an, hani, o eski
beylik laflar vardır, eski lafları söylüyorlar: “Ellerim kırılsaydı
da vermeseydim.” Bugün, inanın, Manisa’nın Alaşehir’inde, Ahmetli’sinde,
Salihli’sinde, Turgutlu’sunda, Sarıgöl’ünde üzümler şu an bağda, asmada
kaldı. İki gündür felaket bir yağmur yağıyor. On beş gün önce de müthiş
bir yağmur ve doludan dolayı, yaş üzüm olarak satmak istedikleri
üzümler şu an asmalarda kaldı. Kuru üzümün fiyatı 1 milyon lira.
TARİŞ Genel Müdürü ile ikibuçuk saat konuştuk,
çözümünü söyledik, çözüm bulmaya çalıştık. Hatta, sizler devamlı
eleştirirsiniz, dersiniz ki: “Muhalefet olarak konuşmak kolay, çözümünü
söyleyin de beraber yapalım.” Biz bunların çözümlerini de söyledik.
Çözümlerini söylediğimiz zaman ise kulaklarınızı tıkadınız. Bakınız,
her dönem, üzüm, bir ay içerisinde asmadan kesilir, serilir, çuvala
koyulur ve işletmelere gider. Bunun süresi bir aydır ve ne yazıktır
ki, dört yıldan beri, bu bir aylık süre içerisinde, Adalet ve Kalkınma
Partisinin milletvekilleri, işletme sahipleri, sanki, hepsi, hep
bir ağızdan rekolte fazlalılığından bahsederler, yani üretimin
fazlalığından bahsederler. Üretim fazla ise, piyasada, hemen, otomatikman
ürünün fiyatı aşağıya iner.
Neydi bu yılki üretimin miktarı? 258 bin ton. Yani,
40 bin tonluk bir üretim fazlalığı olduğu söylendi. 40 bin tonluk üretim
fazlalığı için TARİŞ, “Hükûmet bana para versin, ben bu 40 bin tonluk
üzümü alayım, kenara koyayım. Eğer böyle bir uygulamaya gidersek
üzümün kilosu 1 milyon 700 binden aşağı olmaz. Hatta, eğer Hükûmet, TARİŞ
olarak bize güvenmiyor ise, depolarımızın hepsi emrinizdedir;
Hükûmet olarak bu 40 bin tonluk arz fazlası üzümü alın, depolara koyun
ve üzümün fiyatı 1.700’den aşağı olmasın” dedi.
Ramazan ayındayız, isterseniz aldığınız bu 40
bin ton üzümü -sahura kalktığımızda ekmek dolması yeriz biz, hepimizin
yediği ekmek dolması- Anadolu’nun, Ege’nin, Karadeniz’in yediği ekmek
dolmasının yanında hoşaf olarak verin, vatandaşa bedava verin o
40 bin tonu. Onu, bedavaya vermiş olsanız bile, bu ürün içeride satılmadığından
dolayı, içeride değerlendirilmediğinden dolayı, dünyada bu üzümün
tekeli biz olduğumuzdan dolayı, dışarıdan gelen para aynı düzeyde
oluyor.
Şimdi, AKP İktidarı bu arz fazlası üzümle ilgili
tedbir almadığında ne oluyor: Hemen, tüccar ve işletmeciler, arz
fazlası üzüm var diye, tonunu 1.250-1.300 dolardan ihraç ettikleri
üzümü, 900 dolara 1.000 dolara düşürüyorlar, kilosunu da 1 milyona
indiriyorlar. Peki, burada kim para kazanıyor? Burada para kazanan
belli, bir aylığına işletmeci kazanıyor -4 konteyner, 5 konteyner,
6 konteyner- bir aylığına parayı kazanan o.
EYÜP FATSA (Ordu) – TARİŞ ne yapsın?
HASAN ÖREN (Devamla) – Ama, dışarıdaki Hans -internet
çağındayız- tuşlara bastığında diyor ki: “Kardeşim, sen 1 milyona
üzüm alır iken, ben senden 1.700’den-1.800’den üzüm almam, sana kilosunda
700 lira kazandırmam.” Ne
olur?
“O zaman, ben, senden tonunu 900 dolardan alırım” ve 900 dolardan üzüm
alıyor. Türkiye’nin, sadece Almanya’daki, İngiltere’deki,
Fransa’daki Hans’a kaptırdığı para 80 milyon dolar. Peki, bu 80 milyon doları Türkiye’ye getirmiş olsanız, işletmeci,
tüccarı ve en önemlisi, üretici bu 80 milyon dolardan para kazansa
olmaz mı? Olmaz. Neden olmaz?
Bizim anlaşmalarımız, bizim taahhütlerimiz üreticiye
değil. Nereye sizin taahhütleriniz? Sizin taahhütleriniz IMF’ye, sizin taahhütleriniz dışarıya.
Böyle olduğu zaman da ister istemez orada üzümünü
üreten, üzümle ilgilenen insanların kesinlikle gelirleri düşmekte.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, geçen yıl 225 bin ton üzüm ihraç etmişiz. Dünyada
üzüm üretiminin en az olduğu dönemdir bu dönem
ve bizimle dış piyasada üzümle ilgili rekabet edebilen hiçbir kurum
yok. Amerika Birleşik Devletleri bizden sonra ikinci
sırada üzüm üretir. Ürettiği üzüm 230 bin tondur. Bizim ürettiğimiz
üzüm 258 bin ton. Amerika, üzümünü, 1 milyon 700 bin liranın altında
veya -dışarıya ihracı- 1.700 doların altında kesinlikle ihraç etmez.
Geçen yıl Amerika, ürettiği 230 bin ton üzümün sadece 90 bin tonunu
ihraç etmiştir. Gerekçesi bellidir. Gerekçesi: Kendi üreticisini
soydurmamak, kendi üreticisinin emeğini ve alın terini başkalarına
yedirmemek.
Dünyada üretilen üzümün yüzde 95’i bizim fiyatımızın
açıklanmasıyla eş değerdedir. Yunanistan’ın geçen yıl ihraç ettiği
üzümün tonajı 13 bin ton. 225 bin ton Türkiye üzüm ihraç etmiş, Yunanistan
13 bin ton üzüm ihraç etmiş. Yani, biz, bu konuda tekeliz. Türkiye,
üzümde, Hans’a ne söyler ise Hans almaya mecburdur. Hans, bununla ilgili
bir şey düşünmemektedir. Ama, siz, Türkiye içerisinde üzümün fiyatını
aşağıya çeker iseniz, devlet olarak müdahil olmaz iseniz, TARİŞ’i
dışlar iseniz, kendiniz alıma geçmez iseniz olacağı budur.
Aynısı fındıkta yaşandı. Ne oldu şimdi fındıkta?
Hani, o 2005’in Şubat ayında çıkardığımız Lisanslı Depoculuk vardı.
Lisanslı depoculuğu TMO’ya yaptırıyorsunuz şimdi. Peki üzümde ne
olacak? Üzümde 15 trilyon para verildi TARİŞ’e geçen hafta. Bakınız,
üzüm olayı bitti. Üzüm olayı 25 ağustosta başlar, 15 eylülde biter. Bütün
üzümün, kuru üzüm bu süre içerisinde kalkar. Yaş üzüm ise ekim ayının
sonuna kadar devam eder. Eğer, bu konuda sevgili milletvekillerimin,
bölge milletvekillerimin söyleyeceği bir şey varsa, kürsü burada;
üzümün fiyatı da Manisa’da, Turgutlu’da, Alaşehir’de, Sarıgöl’de 1
milyona üzüm satan üreticiye sayın milletvekillerim ne söyleyecekler,
ben onu merak ediyorum. Geldiğinizde 9 numara üzüm 1.450’ydi, şimdi 9
numara üzüm 1 milyon, 1 milyon 100 bin lira.
Değerli arkadaşlarım, eğer, bu politikanız devam
ederse, bu politikanızı böyle devam ettirirseniz, inanın bölge
milletvekillerinin, zaten köylere giremiyorlar, girmeleri mümkün
değil, giremeyeceklerini de kendileri biliyorlar, ama bölge milletvekillerinizi
sıkıntıya düşürüyorsunuz.
A. YEKTA HAYDAROĞLU (Van) – Yok, yok öyle bir şey.
HASAN ÖREN (Devamla) – Yo yo demeyin, gerçekten giremiyorsunuz.
Yani, Van’ı bilmem, Van’da üzüm var mıdır yok mudur bilmem, ama ben Manisa
milletvekillerini bilirim, Balıkesir’i de bilmem.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ören, lütfen toparlar mısınız.
HASAN ÖREN (Devamla) – Ben, Manisa milletvekillerini
bilirim. Manisa milletvekillerinden var ise, ben, köye, üzümcümün
köyüne giriyorum diyen var ise, hodri meydan! (CHP sıralarından
“Bravo” sesleri alkışlar)
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Çeltikçiler de bayramlaşmaya
bekliyor!
HASAN ÖREN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, gerçekten
üretici zor durumda. TARİŞ’e para mı verirsiniz veya bu üzümün fazlalığını
siz mi alırsınız, üzümün fazla fazla denen kısmı 40 bin tondur, 45 bin
tondur. Eğer siz, Manisa özelleştirilen Sümerbanktaki, 3 trilyona
özelleştirilen, hâkimin kurduğu tespit raporuyla 48 trilyon olduğu
tespit edilen özelleştirme yağmalamasına ve başında da AKP’nin belediye
başkanı var iken, o yağmalamadaki 45 trilyonu getirin, yüz binlerce
üzüm üreticisine verin, sorun hallolsun. 47 kişiye bu kadar parayı
vererek, binlerce, yüz binlerce üzüm üreticisinin alın terini ve
emeğini yok sayamazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen Sayın Ören…
HASAN ÖREN (Devamla) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sözü tamamlamak için vermiştim Sayın
Ören.
Teşekkür için açacağım Sayın Ören, lütfen teşekkür
ediniz.
HASAN ÖREN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, gerçekten
Türkiye’nin tarım alanında yaşayan insanları zor durumda, sıkıntılı.
Adalet ve Kalkınma Partisinin buralara bu kadar milletvekiliyle
gelmesine en önde vesile olan tarım alanındaki insanlardır, lütfen
o insanların seslerine kulak verin. Bu kürsüye gelip de sadece milletvekiline
cevap vermek değil, bugün sıkıntı içerisinde olan fındık üreticisine,
üzüm üreticisine, pamuk üreticisine kulak verin diyorum.
Hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önerinin aleyhinde söz isteyen Ümmet Kandoğan,
Denizli Milletvekili.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin aleyhinde
söz aldım. Çünkü bu önerge tam iki yıl önce Meclis gündemine getirilmiş.
İki yıldan beri üzüm üreticisinin sorunlarıyla ilgili hiçbir çalışma
yapılmamış ve bu önerge maalesef Meclis gündemine taşınmamış.
Şimdi Sayın Milletvekilimiz bahsettiler, yaş
üzüm ve kuru üzümle ilgili artık sezonun kapanmak üzere olduğunu
söylediler. Kapanmak üzere olan bir sezonla ilgili olarak biz Mecliste
bir araştırma komisyonu kuracağız, bu meseleyi inceleyeceğiz,
araştıracağız. Ancak bu arada çiftçimiz, üzüm üreticimiz perişan
bir vaziyette Türkiye Büyük Millet Meclisinin aylar sürecek olan
bu çalışmasını bekleyecek.
Şimdi, elimde bir resmî yazı var. Bu resmî yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Denizli Buldan ilçesi Yenicekent Belediye Başkanının
bir yazısı. Yenicekent Belediye Başkanı, bağımsız olarak belediye
başkanı seçildi ve bundan yaklaşık beş ay önce de Adalet ve Kalkınma
Partisinden büyük vaatlerle, Yenicekent beldesine çok büyük hizmetler
verileceği taahhüdüyle Adalet ve Kalkınma Partisine katıldı. Beş aydan beri Adalet ve Kalkınma Partisinden belediye
başkanlığını yapıyor. Bağımsız seçilmişti.
Biz söyleyince inanmıyorsunuz. Şimdi Belediye Başkanımızın resmî yazısından sizlere
bazı bölümler okuyacağım. Bakınız,
Değerli milletvekilleri, Sayın Milletvekilimiz
de söyledi, 1,45 YTL civarındaki, sizin teslim aldığınız dönemdeki
üzüm fiyatlarının yanında, bugün 1 YTL civarına düşmesinin haklı
ve mantıklı gerekçelerini geliniz buradan izah ediniz. Ama bu arada
ne olmuştur? Bu arada, çiftçilerin girdi maliyeti olan mazot, 1,2
YTL’den, bugün, 2,3 YTL’ye çıkmıştır. İlaç fiyatları, gübre fiyatları
(Bunları hepiniz biliyorsunuz.) işçilik girdi fiyatları… Şimdi,
elinizi vicdanınıza koyunuz lütfen, dört yıl önce 1,45 YTL’ye satılan
üzüm, dört yılın sonunda, girdi fiyatlarının yüzde 100 katlandığı
bir dönemde, 1 YTL’ye satılıyorsa, bu çiftçimiz, bu üzüm üreticimiz
ne yapacak Allah aşkına? Sonra da çıkıp diyorsunuz ki: Tarımda herhangi
bir sıkıntı yok. İşte, feryatlar burada.
Fındık ne oldu? Üzüm böyle de fındık iyi mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Kayısı nerede?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Geliyorum, notumda
var, kayısıya da geliyorum.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Çeltikten de bahset.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Şimdi, geçen sene 2
milyar doların üzerinde bir fındık geliri olan Türkiye, bugün uygulanan
yanlış politikalar, Hükûmetin yapmış olduğu yanlış uygulamalar,
FİSKOBİRLİK seçimine doğrudan müdahale etmesi ve başarısız olmasının
karşısında FİSKOBİRLİK’i cezalandıracağım derken fındık üreticisini
cezalandırması neticesinde, Türkiye'nin bu seneki fındık geliri
1 milyar dolarlar seviyesinde. Peki, aradaki 1 milyar dolar ne oldu
değerli milletvekilleri, 1 milyar dolar nereye gitti? 1 milyar dolar
Almanya’daki, İtalya’daki çikolata üreticilerinin cebinde kaldı.
O 1 milyar dolar Karadeniz’deki 6 milyon vatandaşımıza gelecekti.
Ne oldu şimdi? Almanya’daki, İtalya’daki çikolata üreticileri, çikolata
sanayiinin sahipleri Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarına minnettar
bir vaziyette. Gelin, bunun hesabını bu kürsülerden veriniz.
Pamukta durum: Ben, geçen gün Şanlıurfa’daydım. Viranşehir,
Kızıltepe’de pamuk tarlalarının başında üreticilerle görüştüm. “650
bin liraya pamuğumuzu satıyoruz, hatta, satmakta zorlanıyoruz”
ifadelerini kullandılar.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – 320 bin lira prim veriyoruz
biliyorsun değil mi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – 320 bin lira prim geçen
seneki prim. İnşallah bu sene onu artırırsınız. Ama, iktidara geldiğinizde
pamuk fiyatı neydi Sayın Milletvekilim?
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Uluslararası piyasada
neydi?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Kaça satılıyordu pamuk?!
Kaça satılıyordu Türkiye’de pamuk?!
İSMAİL BİLEN (Manisa) – 2002’dekini söyler misin?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Geldiğiniz günden beri
girdi fiyatlarındaki artış nedir? Manisa Milletvekilim, siz böyle
konuşursanız, siz de gidemezsiniz Manisa’ya. Bakın, biraz önce milletvekilimiz
söyledi, siz de tarımın iyi olduğunu yerinizden söylemeye çalışıyorsanız,
yarın, Manisa’ya üzüm üreticilerinin arasına siz de gidemeyeceksiniz.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Çok rahat gideriz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Sayın İsmail Bilen… İsminizi
de zikrediyorum burada, gidemezsiniz.
Ben, Salihli’de sizin seçim bölgenizdeki üreticilerle
de görüştüm; feryat ediyorlar.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Ben, Denizli’ye de gidiyorum,
Salihli’ye de…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Siz Salihlilisiniz,
oraya da gittim. Benim adım atmadığım yer, toprak kalmadı Değerli
Milletvekili.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Tatilde... Çeşme’ye giderken…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Şimdi, pamuk: Pamuk ne
oldu, pamuk ne oldu arkadaşlar? Pamukla ilgili, elinizi vicdanınıza
koyun. Denizli pamuk üretiminin çok önemli olduğu bir il, tarlalar
boş, pamuk üretiminden vazgeçti Denizlililer.
Zeytin: Büyük bir hayal kırıklığı yaşamak üzereler
zeytinciler.
Narenciye: Geçen sene ben gözlerimle gördüm; Adana’da,
Mersin’de, Hatay’da, Dörtyol’da narenciye dallarda kaldı değerli milletvekilleri,
dallarda.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Bu sene de aynı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Toplama ücretini karşılayamayacakları
için, üreticiler narenciyeyi dallarda bıraktılar. Gözlerimle gördüm
Sayın Bilen.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Bu sene de aynı olacak.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Kayısı… Kayısı…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hah!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Elazığ’a da gittim, Malatya’ya
da gittim; üretici kan ağlıyor, kayısı üreticisi.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Üzümü bitirdin mi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Hele hele bir don, dondan
dolayı da çok ciddi bir sıkıntı içerisine girdikleri için, kayısı
üreticisi de kan ağlıyor.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Karpuz var, karpuz!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Çeltik, çeltik…Çeltik
fiyatlarına bakın. Dört yıl önceki çeltik fiyatı ile bugünkü çeltik
fiyatlarını kıyaslayın.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Karpuz!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ayçiçeği, fındık…
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Kavun!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – …fıstık, tütün… Tütün bitti. Tütün
bitti değerli milletvekilleri. Geldiğinizde 650 bin tütüncü ailesi
vardı tütüncülükle uğraşan, bugün 200 binler seviyesine indi. Tütün
3-3,5 milyon liraya zor satılıyor değerli milletvekilleri.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Pancar…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ya şeker pancarı!.. Şeker pancarı… Geçen hafta Konya’daydım, Konya-Çumra
Şeker Fabrikasını ziyaret ettim, orada ilgililerle görüştüm. Şeker
pancarını 0,89 YTL’ye zor satıyorlar. Geçen seneki fiyatlar 0,99 YTL
idi.
Ne oldu Türkiye’de de, geçmiş yıllara göre ürün fiyatları
her geçen gün düşmek üzere?
Mısır: Mısırı da özellikle teşvik ettiniz, mısır
üretimini teşvik ettiniz. Ne oldu, mısır üreticileri de son derece
büyük bir hayal kırıklığı içerisinde.
Hayvancılık: Hayvancılık bitti. Et, süt fiyatlarına
bakınız değerli milletvekilleri. Sonra da Sayın Başbakan diyor
ki: “Üretici, Türkiye’deki insanlar cebine girenlere baksınlar,
ona göre oy versinler.” Siz böyle söylüyorsanız Sayın Başbakan, tarım
kesiminden bir tek oyun bile Adalet ve Kalkınma Partisine gelmeyeceğini
yapılacak ilk seçimlerde hep beraber göreceğiz.
Siz, TÜPRAŞ’ta, TÜPRAŞ’ın yüzde 14,66’sını Ofer’e altın
tepsi içerisinde sunarken, ona ayırdığınız kaynağı bugün üzüm üreticisine
ayırmış olsaydınız, Ege Bölgesindeki üzüm üreticilerinin son derece
büyük bir rahatlama içerisinde olacaklarını elbette sizler de takdir
edersiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, lütfen toparlar mısınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ben, Cumhuriyet Halk
Partisi Grup önerisinin, şu anda gündeme alınsa bile, üç beş ay sürecek
bir çalışma neticesinde ortaya çıkacak çalışmaların bu sene mağdur
olan üzüm üreticilerinin dertlerine derman olamayacağını düşünerek
aleyhte söz aldım. Ama, inşallah o komisyon kurulur. En azından önümüzdeki
yıllar için, üzümde veya diğer alanlarda üreticilerimizin mağduriyetinin
önlenmesi için, inşallah kurulacak bir komisyon bu çalışmaları yapar
ve tarımdaki çok büyük sıkıntı ve zorluk içerisinde yaşayan vatandaşlarımızın
dertlerine derman olma yolunda bir çalışma olur düşüncesindeyim.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygı
ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Grup önerisinin aleyhinde söz isteyen İsmail
Bilen, Manisa Milletvekili. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama başlarken, hepinizi, hürmetle, sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Burada verilen bilgilerin bir kısmının hilafıhakikat
olması nedeniyle, özellikle o bilgileri düzeltmek istiyorum. İddia
edildiği gibi, özellikle Hasan Bey’in söylediği gibi, 1 milyon
500’e, 1 milyon 400 bine, biz iktidar olduğumuz dönemde üzüm alınmamıştır.
Elimdeki rakamlar TARİŞ’in rakamlarıdır, size oradan okuyacağım.
2001, 500 bin lira; 2001-2002, 800 bin lira, 2001-2002, 875 bin lira -dikkatinizi
çekerim- 2002-2003 -bizim iktidar olduğumuz yılda, ortalama borsa
fiyatını söylüyorum- 1 milyon 250 bin lira, alım fiyatı da 1 milyon
250 bin lira. 2003...
HASAN ÖREN (Manisa) – Yanlış veriyorsun.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – TARİŞ’in resmî rakamları.
HASAN ÖREN (Manisa) – 2001-2002... Burada. 2002, 3
Kasımda geldiniz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – TARİŞ’in resmî rakamları.
HASAN ÖREN (Manisa) – 2002, 3 Kasımda seçim oldu.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Tamam. Doğru söylüyorsunuz.
HASAN ÖREN (Manisa) – Unuttun seçimi.
BAŞKAN – Sayın Ören, lütfen sabredin.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Doğru söylüyorsunuz.
HASAN ÖREN (Manisa) – Seçim tarihini unuttun.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Yok, unutmadım.
Evet, dolayısıyla, alınan, verilen fiyat ortada.
Yine TARİŞ’in resmî rakamlarından söylüyorum değerli
arkadaşlar: 2001-2002 yıllarında 630, eylül ayında ton başı ihraç fiyatı.
2002-2003 ton başı 781 -2002-2003, bizim iktidar olduğumuz 3 Kasımdan
sonra- 2003-2004 1.037 dolar ton başı ihraç fiyatı. 2004-2005 ton başı
1.100 dolar. 2005-2006 1.062 dolar, ihraç fiyatları. Biraz önce, CHP
Grubu adına veya CHP’li bir milletvekili arkadaşımın aldığı veya
söylediği altmış yıllık ortalaması ton başı 1.000 dolar civarındaki
sözü de doğru değildir. Ton başı ortalaması, bizim İktidarımızdan
önce, 630 ile 727 dolar arasında değişirken, bizim İktidarımız döneminde
781 dolardan 1.140 dolara...
HASAN ÖREN (Manisa) – Yanlış bilgi veriyorsun.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – TARİŞ’in resmî rakamları.
Biraz önce TARİŞ’in verdiği rakamları konuşmuyor muyduk? TARİŞ’in
resmî rakamları.
HASAN ÖREN (Manisa) – Aynı resmî rakamlar. 1998’de
1.111 dolar. Yanlış bilgi veriyorsun.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Şimdi, elbette ki burada
Birlik yöneticilerinin gayreti vardır, elbette ki buradaki Birlik
yöneticisi, kooperatif temsilcisi arkadaşlarımın çabaları vardır.
Ama, bir hususu sizinle paylaşmak istiyorum. Değerli milletvekili
arkadaşlarım, biz, sezon başlamadan ve sezon bittikten sonra, mutlaka
ama mutlaka, TARİŞ Üzüm Birliğiyle bir araya geliriz. Sezonun başında
alınması gereken tedbirleri konuşuruz ki, bu yıl da öyle olmuştur,
birincisini biz milletvekilleri, daha sonrakini de Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanımız Sayın Bülent Arınç’ın himayelerinde birlikte
yaptık ve kendileriyle konuştuk. Alınması gereken tedbirleri de
biliyoruz.
HASAN ÖREN (Manisa) – İyi ki yaptınız, üzümü 1 milyon
lira. Yapmasaydınız kaç para olacaktı acaba?!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Şimdi, bu önerinin, CHP
Grup önerisinin, bu sezonda, şu tarihte, şu günde ele alınması halinde
piyasada yaşanacakları söyleyeyim size. Biz, hiçbir zaman, bu kürsüden
veya bir başka mikrofondan, bölgede arz fazlası ürünün şu kadar olduğunu
telaffuz etmedik. Biraz önce siz 50 bin ton söylediniz. Bu rakam tartışmalıdır.
TARİŞ’in verdiği rakamlar da ortadadır, bunları açıklayabiliriz.
HASAN ÖREN (Manisa) – 258 bin ton.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Şimdi, daha fazlasını
da söyleyenler var, daha azını da söyleyenler var. Bu kimin işine yarar
değerli arkadaşlar? İhracatçının. Bu kimin işine yarar? Tüccarın.
Doğru mudur?
HASAN ÖREN (Manisa) – Daha ne yarayacak? 1 milyon
yaptın üzümü. Ne yapacaksın daha? Daha mı aşağıya indireceksin?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Üzüm sezonu da 15 Ekimde
bitmez Hasancığım, Hasan Beyciğim. Kesinlikle, 15 Ekimde…
HASAN ÖREN (Manisa) – O zaman, sen, üzümle, pamukla
ilgili hiçbir şey bilmiyorsun.
BAŞKAN – Sayın Ören, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Ören…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Toplamasını konuşuyorsan
ayrı şeydir.
HASAN ÖREN (Manisa) – Hiçbir şey bilmiyorsun o zaman.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Kesinlikle bilmiyorsun.
HASAN ÖREN (Manisa) – 15 Eylül dedin mi üzüm biter.
15 Eylülde kuru üzüm biter.
BAŞKAN – Sayın Ören…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Peki... Peki…
BAŞKAN – Sayın Bilen, lütfen Genel Kurula hitap
eder misiniz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, TARİŞ’in
resmî rakamlarını veriyorum, tarihlerini veriyorum size. Alım
yaptığı tarihleri, sezonu söylüyorum: 25/10/2005.
HASAN ÖREN (Manisa) – Ayrı bölgede olduğu için…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – İkimiz de aynı bölgenin
milletvekiliyiz.
HASAN ÖREN (Manisa) –Evet.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – TARİŞ’in resmî sayfası…
BAŞKAN – Sayın Bilen, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Genel Kurula hitap eder misiniz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – 25/10/2005. Kapanma tarihi
budur, sezonun kapanma tarihi.
Şimdi, bu sezonun kapanmasından önce bu konuların
burada konuşulması, kanaatimce, yanlış olmuştur, isabetsiz olmuştur.
Üzüm üreticisine de fayda sağlamayacaktır.
HASAN ÖREN (Manisa) – Bilmiyorsun.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Kurulacak araştırma komisyonu
dört ay, beş ay çalışacaktır.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) – İki sene öncesinden beri
bekliyor.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – İki sene öncesinden… O
zaman, bir sene önce verseydiniz. Yazın verseydiniz bu önergenizi,
Grup önerinizi, yapsaydık.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Haberi yok, haberi...
ATİLA EMEK (Antalya) – Siz de çiftçiyi bu duruma
düşürmeseydiniz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
böyle bir araştırma komisyonu kurulabilir mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Affedersin,
geç söyledik, özür dileriz!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Kurulabilir, kurulabilir,
tercih sebebi sayılabilir; ancak, zamanı değil, kanaatim odur.
HASAN ÖREN (Manisa) – Gediz Nehri’nin zamanı değil,
üzümün zamanı değil…
BAŞKAN – Sayın Ören, lütfen…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Hasan Bey, ben hiç size
müdahale etmedim. Sizin söylediklerinize cevap vereceğim. Birtakım
yalan yanlış bilgilerle, isnatlarla…
HASAN ÖREN (Manisa) – Söz hakkı doğdu Başkanım.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Yoo, siz, bizi itham ettiniz.
Biraz önce, özellikle 50 bin ton fazlalığı telaffuz ettiğimizi, dile
getirdiğimizi söylediniz, ihracatçıyla birlikte hareket ettiğimizi,
tüccarla birlikte hareket ettiğimizi söylediniz. Bunu iddia ettiniz,
eğer, ispat edemezseniz müfteri durumda kalırsınız. Biz, asla ihracatçının,
tüccarın yanında olmadık. Bugüne kadar hep üretici birlikleriyle
beraber hareket ettik, gerek pamuğunda gerek zeytininde gerek üzümünde.
Mali kongreler de dahil olmak üzere hepsine katıldık.
Alınması gereken tedbirleri de çok iyi biliyoruz.
Stok kurumunun kurulması lazım. Stok Kurumu Kanunu’nu
çıkardık. Bu hususta çalışmalar var. Biraz önce, ben de görüştüm. Evet, Lisanslı
Depoculuk Yasası’nı çıkardık.
HASAN ÖREN (Manisa) – 2005’in Şubat ayı…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bununla ilgili alınması
gereken tedbirleri beraber elbette konuşacağız, ilgili tarafları
çağıracağız. Bunun ihracatçı ayağını da konuşacağız; ama, birbirimizi
hilafıhakikat, yanlış sözlerle itham etmeyeceğiz. Birilerini
de rant sağlayacak ilişki içine girmiş gibi göstermeyeceğiz.
Özellikle, Sümerbank olayını söyleyeyim. Sümerbank
olayında da, hiçbir zaman biz müdahil olmadık; ama, biz, Manisalılar
Grubunun almasından memnuniyet duyduğumuzu ifade ettik.
BAYRAM
ALİ MERAL (
HASAN
ÖREN (Manisa) – Kayıtlarda var kayıtlarda, kayıtlardan çıkaracağız.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Yalan olabilir,
yanlış olabilir, eksik olabilir, işin içerisinde başka şey de olabilir. Siz de, Manisa İl Genel
Meclisinde konuştuğunuzda, bu işin kanuni olarak hiçbir engelinin
olmadığını, ama, etik olarak karşı çıktığınızı söylediğinizi
inkâr ediyor musunuz? İnkâr edebiliyor musunuz?
Bunlar da, Manisa’daki kayıtlarda var.
BAYRAM
ALİ MERAL (
BAŞKAN
– Sayın Bilen, lütfen…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Biraz önce Ümmet
Bey’in söylediği, bir belediye başkanımızla ilgili, Yenicekent
Belediye Başkanımızla ilgili verdiği bilgi de yanlış; doğru değil. Belediye Başkanımızın söylediği şudur:
Bahar aylarının serin geçmesi nedeniyle, evet mahsulün geç olgunlaşması
ve geç olgunlaşma nedeniyle de, yağmura denk gelmesi sebebiyle, bizim
Sarıgöl ilçemizde de, beldemizde de böyle bir sorun yaşandı. Yağmur nedeniyle, sofralık üzüm olarak, çalışan insanlar
biraz mağduriyet yaşadılar. Bu mağduriyetin giderilmesiyle…
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) – “Belimiz kırıldı.” diyor…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet, onu söylüyorum,
onu söylüyorum.
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) – “Belimiz kırıldı.” diyor.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Onu söylüyorum…
Bakın,
zeytine dekar başına 250 milyon lira, pamuğa
prim olarak 320 bin lira. Biz iktidara geldiğimizde bunlar 70 bin lira,
80 bin lira civarındaydı. Meyveye 300 bin lira, dekar başına…
HASAN ÖREN (Manisa) – Gariban köylüye ne olduğunu
gördünüz. Seninle de bir köye gidelim biz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ya, kayısıya?.. Kayısıya?..
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Biz bütün köylere gidiyoruz,
rahatlıkla gidiyoruz. Daha yeni geldim ben; hem Alaşehir’den, Alaşehir’den
geldim.
HASAN ÖREN (Manisa) – İlçe örgütüne uğrayıp dönüyorsunuz
geriye. Gittiğiniz başka yer yok! Veya kaymakama.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Yok… Yok… Köyde de… Sizin
haberiniz yok. Sizin gidemediğiniz yerlere gidiyoruz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sen bu yazıyı okudun
mu İsmail Bey?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli Milletvekili
Arkadaşım…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sen bu yazıyı okudun
mu?
BAŞKAN – Sayın Kandoğan…Sayın Kandoğan…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ben biliyorum, benim
bölgemde de yaşandı, benim bölgemde de…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Hiç yağmurdan falan
bahsetmiyor burada; yağmurdan bahsetmiyor.
BAŞKAN – Sayın Kandoğan…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Söylüyorum, aynı sorun
benim bölgemde de yaşandı.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Yazı burada bak, yağmurdan
bahsetmiyor.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Şimdi, siz, bu verilere,
resmî rakamlara, TARİŞ’in verdiği bilgilere yalan mı diyorsunuz?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – İşte burada!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Buna yanlış mı diyorsunuz?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Belediye Başkanının
yazısı burada!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Buna yanlış mı diyorsunuz?
Var mı buna yanlış diyen?
Evet, değerli arkadaşlar, İktidarımız döneminde
ortalama ihraç fiyatı 1.100-1.200 dolar civarında. Üretim fazlalığı
var. Üretim fazlalığını değiştirmemiz lazım, arz-talep dengesini
kurmamız lazım, mahsulü çeşitlendirmemiz lazım. Bunları sürekli
konuşuyoruz. Bunlar konuşulmayan, bilinmeyen şeyler değil. Araştırma
komisyonu kurularak da, TARİŞ’in de önerdiği, Tarım Bakanlığının
da söylediği, önerdiği ve bizim de bölge milletvekilleri olarak
tespit ettiğimiz ortak çözüm önerilerimiz var. Sofralık üzüme dönebiliriz,
sofralık üzümü çeşitlendirebiliriz, şaraplığa dönebiliriz. Arz
fazlası ürünü, dolayısıyla, yaş ürün olarak teşvik edebiliriz, ihraç
ettirebiliriz. Ton başına 45-50 dolar prim vererek 38 bin tondan 175
bin ton yaş üzüm ihracatına çıkarmışız. Bu yeterli midir? Yeterli
değildir. Daha fazla artırılması gerekir. Bunlar bilinen şeylerdir.
Bilinen şeyleri, malumu tartışmanın da çok fazla yararlı olacağını
zannetmiyorum, sektöre fazla yarar sağlayacağını, yarar getireceğini
düşünmüyorum.
Eğer üreticinin sorununu çözeceksek, müstahsili
buradan, mağduriyetten kurtaracaksak, süratle bağ alanlarını sınırlandırmamız
gerekir, sofralık üzüme dönmemiz gerekir, şaraplık üzüme dönmemiz
gerekir, ki, bunlar da yavaş yavaş yapılıyor.
HASAN ÖREN (Manisa) – Nasıl döneceğiz; ÖTV’yi koymuşsun
yüzde 300…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Tarım Bakanlığımızla
da konuştuk ve bu hususta belki düşük faizli işletme kredileriyle
dolayısıyla bu üreticiyi, bu müstahsili alan değişikliğine yönlendirebilir,
teşvik edebiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bilen, lütfen toparlar mısınız.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Burada bir hususu daha
belirtmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, AK Parti İktidarına isnat
edilen bir husus daha yanlıştır, hilafıhakikattir. Bu birlikleri
kaderine terk eden bu Hükûmet değildir, bu Hükûmetten önceki, 1/6/2000
tarihinde çıkarılmış olan 4572 sayılı Kanun’dur. Bunu bütün birlik
temsilcileri de kabul eder, bizimle ilgisi yoktur, bir ayağı eksiktir.
Bu çıkarılan kanunda birlikler kendi kaderine terk edilmiş. (CHP sıralarından
gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) – Değiştirin, çoğunluğunuz
var. Niçin geldiniz?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, kooperatif
ve birliklere DFİF’ten sağlanması gereken kredileri fazlasıyla
vermişiz, fazlasıyla da vermeye devam ediyoruz. Üzüm Birliğine
özellikle daha yeni verdik.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Kayısıcıya
kaç para verdiniz?
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Biz kayısıyı konuştuğumuz
zaman da söyleyebilirim.
Değerli arkadaşlar, kooperatif ve birliklerle
ilgili, alakalı kanun da bizim dönemimizde çıkmış bir kanun değil,
ancak, bu hususta bir ayağının eksik olduğunu kendileri de zaman
zaman…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bilen, teşekkür ediyorum.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Sayın Başkan, son cümle…
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkanım sataşma var.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Ören.
Sayın Ören, oturur musunuz. Bitmedi henüz konuşması.
Lütfen oturur musunuz.
HASAN ÖREN (Manisa) – Konuşması bitti Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Konuşması bitmedi.
HASAN ÖREN (Manisa) – Peki Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Yani, siz orada on dakika laf atacaksınız
ondan sonra bir saniye tahammül edemeyeceksiniz. Lütfen yani!..
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bizim tarım uygulamalarımızla,
Hükûmetimizin ve Partimizin tarım uygulamasıyla tarımda yeniden
yapılanmayı, programlamayı ve tarım sektöründe var olan, yaşanan
sıkıntıları inşallah önümüzdeki dönemde de takip edeceğiz, çözmeye
gayret edeceğiz ama, tarım bugünden yarına, bir günden beş güne, bir
yıldan beş yıla da sorunu çözülebilecek bir sektör değildir. Tarım
sektörünün yapısal sorunları vardır, bu da Hükûmetimizin ve Partimizin
bilgisi dahilindedir. Bu husustaki gayretlerimiz devam ediyor.
Bölgedeki üreticisinden ihracatçısına herkes de bunu biliyor. Dolayısıyla,
verilen bilgilerin yanlışlığını ifade ediyor yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ören.
HASAN ÖREN (Manisa) – 69’uncu maddeye göre söz istiyorum.
Verdiğim bilgilerin “yalan ve yalancı” olduğum söylendi, şahsıma
sataşma vardır. Yalancı değilim bir Milletvekili olarak, verdiğim
bilgiler de yanlış bilgiler değil. Ya sözünü geriye alsın…
BAŞKAN – Sayın Ören…
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Efendim yalancı demedim.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Bilen, oturur musunuz.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – “Yalan” demedim, yalan
yanlış…
BAŞKAN – Sayın Bilen, lütfen… Yok böyle bir usulümüz.
HASAN ÖREN (Manisa) – Açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Ören, tutanakları, isteyeceğim,
inceleyeceğim.
HALUK KOÇ (Samsun) – Tutanakla ilgisi yok Sayın
Başkan!
HASAN ÖREN (Manisa) – Şimdi söyledi…
BAŞKAN –Sayın Koç, lütfen oturur musunuz.
HALUK KOÇ (Samsun) – “Tutanak” dediğiniz zaman akşam
olur.
BAŞKAN – Sayın Ören, on dakika tahrik edecek… Tutanakları isteyeceğim,
inceleyeceğim.
HALUK KOÇ (Samsun) – “Yalan” sözü kullanıldı mı
kullanılmadı mı?
BAŞKAN – Sayın Koç…
HALUK KOÇ (Samsun) – “Yalan” sözü kullanıldı mı
kullanılmadı mı?
BAŞKAN – Bilmiyorum. Tutanakları inceleyip, bakacağım
Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) – Bilmiyorsunuz değil mi?! Kulağımızla
duyduk.
BAŞKAN – Bilmiyorum Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sorun, Divan orada Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Divan orada.
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler…
HALUK
KOÇ (
BAŞKAN – Arayacağım Sayın Koç.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
2.- Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi
ile 1239 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine ilişkin
AK Parti Grubu önerisi
18/10/2006
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun, 18.10.2006 Çarşamba günü (bugün)
yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
İç Tüzük’ün 19. uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Sadullah
Ergin
Hatay
AK
Parti Grup Başkan Vekili
ÖNERİ
Gündemin “Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” Kısmının 384. üncü sırasında yer alan, 1239 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının
bu kısmın 6.ncı sırasına alınması, 18.10.2006 tarihli Gelen Kağıtlar
Listesinde yayınlanan 1246 Sıra Sayılı, 17.10.2006 tarihli Gelen Kağıtlar
Listesinde yayınlanan 1243 ve 1245 Sıra Sayılı Kanun tasarı ve tekliflerinin
48 saat geçmeden bu kısmın 5 inci, 7 nci ve 8 inci sıralarına alınması
ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
18.10.2006 Çarşamba günkü (Bugün) Birleşiminde Sözlü Soruların görüşülmemesi,
çalışma sürelerinin ise bu Birleşimde saat 23.00’e kadar olması,
19.10.2006 Perşembe günkü Birleşimde ise saat 13.00’den 18.00’e kadar
olması,
1239 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzüğün 91. Maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi
ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,
Önerilmiştir.
1239 Sıra Sayılı
Vakıflar Kanunu Tasarısı
Bölümler Bölüm Maddeleri Bölümdeki Madde Sayısı
1. Bölüm 1 ila 30’uncu Maddeler 30
2. Bölüm 31 ila 46’ncı Maddeler 16
3.Bölüm
47 ila 72’nci Maddeler 26
4. Bölüm 73 ila 82’nci Maddeler(10 Md.)
Geçici 1 ila 9’uncu Maddeler
(9 Md.) 19
Toplam Madde Sayısı: 91
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen Eyüp Fatsa, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Fatsa.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; grup önerimizin lehinde
söz aldım. Bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Grup önerimizde, bugün ve yarın Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma
saatlerinin ve gündeminin yeniden düzenlenmesini talep ediyoruz.
Dolayısıyla, çalışma saati olarak, bugün, 18 Ekim Çarşamba günü Türkiye
Büyük Millet Meclisinin saat 15.00’te başlayan çalışmalarını
23.00’te tamamlamasını ve sözlü soruların görüşülmemesini; yarın,
19 Ekim Perşembe günü ise 13.00’te başlayan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışma saatinin saat 19.00’da bitmesi, ayrıca gündemin yeniden teselsül
ettirilmesi talebimiz vardır. Buna göre, 1246 sıra sayılı Milletvekili
Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin,
kırksekiz saat geçmeden, Meclis gündeminin 5'inci sırasına alınmasını
talep ediyoruz. 6’ncı sıraya, Vakıflar Kanunu Tasarısı’nın alınmasını
talep ediyoruz. 7'nci sıraya da, 1243 sıra sayılı Deniz Emniyeti Komitesinin
82. Oturumunun 29 Kasım 2006 - 8 Aralık 2006 Tarihleri Arasında İstanbul’da
Yapılmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti ile Uluslararası Denizcilik
Örgütü Arasında Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın; yine gündemin 8'inci sırasına ise 1245 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Uluslararası Telekomünikasyon
Birliği arasında 2006 yılı Tam Yetkili Temsilciler Konferansı’nın
organizasyonuyla alakalı bir kanun tasarısının… Ki, her ikisine
de, biz Türkiye Cumhuriyeti olarak ev sahipliği yapacağız. Bununla
ilgili uluslararası toplantılar da önümüzdeki günlerde Türkiye’de
yapılacağından, aciliyetine binaen, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine getirilmesini Danışma Kurulundaki teklifimizde ifade
ettik. Ben, Danışma Kuruluyla ilgili talebimize, arkadaşlarımın,
Genel Kurulun olumlu cevap vereceği düşüncesindeyim.
Ancak, bu vesileyle
de, Sayın Başkan müsaade ederseniz, belki Danışma Kurulu Grup önerimizle
alakalı olmasa da, bir iki hususu sizlerle, kamuoyuyla ve Genel Kurulla
paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
muhalefete mensup arkadaşlarımız, çıkıyorlar, her gün, özellikle
çiftçilerimizin ve bölgesel olarak yapılan üretimleri gündeme getirmek
suretiyle, doğru yanlış, çoğu zaman da yanlış ve ön yargılı bilgiler
veriyorlar.
Değerli arkadaşlar,
4572 sayılı Kanun çıktığı zaman -ki, 16 Haziran 2000 tarihidir- ben,
o zaman, bu Mecliste muhalefet partisi milletvekiliydim ve o Kanun’a
destek verdim. O Kanun’un doğru olduğuna da inanıyorum, doğru olduğuna
da inanıyorum. Dolayısıyla, geçen süre içerisinde, iktidarda olmam,
İktidar Partisine mensup bir milletvekili olmama rağmen düşüncelerim
değişmemiştir, değişmemiştir. Kaldı ki, özellikle sosyal demokrat
düşünce içerisinde özerk çiftçi birlikleri, bağımsız çiftçi kuruluşları
çok önemli yer tutar. Sosyal demokrat düşüncedeki arkadaşlarımızın
da, Birliklerin Özerklik Kanunu’na karşı çıkıyor olmalarını veya
bunu hâlâ anlamama noktasında ısrar ediyor olmaları veya sanki,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 4572 sayılı Birliklerin Özerkliği
Kanunu çıkmamış gibi, yok sayarak, burada, hayalî varsayımlar üzerinde
konuşmalarını, doğrusunu isterseniz çok yadırgadım, çok yadırgıyorum.
MEHMET SEMERCİ (Aydın)
– Hiç alakası yok!.. Çarpıtma!..
EYÜP FATSA (Devamla)
– Bakın, başka bir şey daha söylemek istiyorum. 4572 sayılı Birliklerin
Özerkliği Kanunu, 57’nci Hükûmet döneminde çıkarılmıştır. O günkü
Hükûmet ortakları -ben, burada tekrar etmek istemiyorum- altında…
MEHMET SEMERCİ (Aydın)
– Öğren de gel o zaman… Öğren de gel Eyüp Bey! Bir öğren de gel o zaman…
EYÜP FATSA (Devamla)
– Müsaade et… Müsaade edin…
MEHMET SEMERCİ (Aydın)
– Birlikler yasalarını iyice öğren!
EYÜP FATSA (Devamla)
– Müsaade et…
MEHMET SEMERCİ (Aydın)
– Benim mesleğim bu…
EYÜP FATSA (Devamla)
– Müsaade et, bak, bir şey konuşuyorum, ben sizi dinliyorum, lütfen,
siz de beni dinleyin.
Değerli arkadaşlar,
4572 sayılı Yasa Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiği zaman altında
57’nci Hükûmete ait bakanların imzası vardı.
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
– Siz değiştirebilirdiniz, niçin değiştirmediniz?
EYÜP FATSA (Devamla)
– Müsaade edin, müsaade edin. Ya, müsaade edin arkadaşlar, müsaade edin.
Sanayi Bakanı olarak
dönemin Sanayi Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun da bu Yasa’nın altında
Bakan olarak imzası vardı. Hatta bir yerde Yasa’nın, Tasarı’nın sahibiydi.
Tasarı kanunlaştığı zaman çıktı bir konuşma yaptı -mesela fındık
çok konuşulduğu için söylüyorum- 17 Haziran 2000 tarihli konuşmasıdır
-fındık çok konuşulduğu için söylüyorum- dedi ki: “Artık siyasetçilerin
istismarına fındık üzerinde son verilmiştir. Bu Yasa’yla beraber
fındık üreticileri siyasetçiler tarafından istismar edilmeyecektir.
Fındık uluslararası rekabete ve serbest piyasaya açılmış, dolayısıyla
serbest piyasa koşulları fındığın bedelini, ücretini belirleyecek.
Artık kimse de fındığı istismar edemeyecek” demiştir.
HASAN ÖREN (Manisa) –
Cüneyt Zapsu da mı dahil?
EYÜP FATSA (Devamla)
– Ben sadece fındıkta yapılan bir istismarın bilinmesi açısından
bunu söylüyorum. Aynı Bakan, Ordu’daki fındık mitinginin organizatörlerindendi.
Değerli arkadaşlar,
bu milleti, gerçekleri görmez, olup bitenleri anlamaz, meselelerden
habersiz, istediğimiz zaman yanıltabilir, yönlendirebiliriz gibi
düşünüyorsanız, unutmayın ki, bizim milletimiz ariftir, doğruları
da görür, istismarcıları da görür.
Değerli arkadaşlar,
bakın yine aynı şey. Bu kadar, FİSKOBİRLİK ve fındık üzerine çok şey
konuşuldu, ama unutmayın ki Ordu’daki fındık mitingini düzenleyen
ziraat odaları yetkilileri de, FİSKOBİRLİK yetkilileri de fındığını
FİSKOBİRLİK’e değil Toprak Mahsulleri Ofisine vermişlerdir. Halka
başka şeyler konuşmuşlar, ama kendileri başka şeyler yapmışlardır.
Lütfen, eğer bir dürüstlük, bir samimiyet testi sorgulaması yapılacaksa,
dürüst olmayanlarla, istismarcılarla, dürüst davrananlarla doğru
davrananları, lütfen, bu kürsüye çıkan arkadaşlar da elini vicdanına
koyarak, birbirinden ayırmasını bilmelidir.
Değerli arkadaşlar,
3 Kasım 2002’nin öncesi, yani, seçimlerden önce yaşanan Şubat ve
Mart krizlerini hep beraber yaşadık. Bakın, bu ülke milyarlarca dolarlık
görev zararı ödemiştir. Bunu ne milletvekilleri olarak bizler, muhalefet
partisi milletvekilleri olarak sizler ne İktidar Partisi milletvekilleri
olarak bizler ne de Bakanlar Kurulundaki bakanlar ceplerinden ödemediler.
Bu görev zararları milletin cebinden ödendi. Hangi mantıkla ödendi?
Kim ne veriyorsa beş fazlasını veriyorum mantığıyla ödendi. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
lütfen, burada konuşurken vatandaşın, kimsenin bir şeyi anlamadığını
zannetmeyin. Herkes her şeyi görüyor ve anlıyor. Bak, istismarcılar
bile, milleti sokağa dökenler bile…
HASAN ÖREN (Manisa) –
Bize bakarak konuşma!..
BAŞKAN – Sayın Ören…
HASAN ÖREN (Manisa) –
Sayın Deniz Baykal, 1998 yılında, bankaların soyulduğunu söyleyen
tek adamdı.
BAŞKAN – Sayın Ören,
lütfen…
EYÜP FATSA (Devamla)
– Lütfen… Lütfen…
HASAN ÖREN (Manisa) –
Lütfen… Bize bakıp da konuşma! (AK Parti sıralarından “ne yapsın” sesleri)
Başka tarafa baksın.
57’nci Hükûmette biz yoktuk.
BAŞKAN – Sayın Ören,
lütfen…
EYÜP FATSA (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, ben…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) – Fatsa’da anlatın, Fatsa’da!... Ordu’da anlatın cesaretiniz
varsa!
HASAN ÖREN (Manisa) –
57’nci Hükûmette CHP yok!
BAŞKAN – Sayın Fatsa, lütfen toparlar
mısınız.
Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) – Sayın Başkan, elbette
ki, günü geldikçe, zamanı, fırsatı geldikçe bu konularla alakalı,
özellikle Karadeniz’de yaşanan istismarla alakalı istismarcıları
gerekçeleriyle beraber, istismar gerekçeleriyle beraber tek tek
bu kürsüden kamuoyuna teşhir etmek de bizim görevimiz olacaktır. Herkes bunu görecektir. Herkes, kim
üreticiden yanadır, kim fındık üreticisinin hukukunu korumuş,
kim fındık üreticisini istismar etmiş, bunu açık ve seçik olarak görecektir.
Ben, bu duygularla,
burada fındık adına konuşan arkadaşlarımın, lütfen, meseleleri
araştırarak, meselelerin arka planında olup bitenleri görerek,
gerçek bilgilerle çıkıp bu kürsüden konuşmasını hassaten istirham
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önerinin aleyhinde
söz isteyen, Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(
Değerli milletvekilleri,
deminden beri burada birlikleri konuşuyoruz. Birliklerin görevi
üreticinin hakkını ve hukukunu korumaktır. Şu
hükûmet veya bu hükûmet bu kararı aldıysa, eğer bu alınan karar üreticinin
hakkını ve hukukunu korumuyorsa, bunu düzeltmek, bunu düzenlemek
sizin görevinizdir.
Hükûmet olmak basiret
ister.
Hükûmet olmak, halkın hakkını ve hukukunu koruma… Alınan bir kararı,
yani 57’nci Hükûmet tarafından alınmış deyip geçiştirmek son derece
yanlıştır. Eğer alınan karar üretici aleyhineyse, bunu
düzeltmek sizin görevinizdir. Örnek veriyorum,
Malatya’da Kayısı Birlik var. Kayısı üreticilerinin kurduğu bir
birliktir.
Değerli milletvekilleri,
Hükûmetin ilk yıllarında, Adalet ve Kalkınma Partili bazı milletvekili
arkadaşlarımla beraber -bunu söylüyorum- gittik, yalvarmadığımız
yer kalmadı.
Ben, o arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. “Gelin,
bu kayısıcıyı kurtaralım…” Ha, Birliği denetlemek, Birliğin iyi
işleyişini sağlamak da, yine Hükûmetin görevidir. Eğer
Birlik yanlış iş yapıyorsa bunu sorgulamak, yanlış iş yapan insanları
da sorgulamak, yine Bakanlığın görevidir, Hükûmetin görevidir,
başkasının görevi değil.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
– Hayır, Genel Kurulun görevidir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır
arkadaş…
Sanayi Bakanlığında… Birlik
Genel Kurulu olabilir ama, bunları denetlemek, verdiğiniz fonların
iyi kullanılıp kullanılmadığını denetlemek, yine sizin görevinizdir.
Üç kere, dört kere denetliyorsunuz.
Değerli milletvekilleri,
Kayısı Birlik’e 2003 yılında verilen 5 milyarın dışında bir tek kuruş
para verilmedi.
Nerede birliklere verilen paralar? Onun için, eğer bu yanlış bir
yasaysa, getirin, bu Yasa’yı üretici lehine değiştirelim. Niye 57’nci
Hükûmete sığınıyorsunuz?!
Değerli milletvekilleri,
tabii, hükûmet olmak, sözünde durmaktır. Hükûmet olmak, halkın, insanın, ülkenin
her türlü sorunlarına çare bulmaktır. Yapacağız, edeceğiz’le değil, yaptık… Yani, yapılabilir,
edilebilir değil, yapacağız, yaptık demektir.
Peki, size bir soru
soruyorum. Malatya’da kayısı üretiminin yüzde 55’i don olayıyla bu sene bitti.
Yaklaşık 20 bin çiftçi -ailelerle bu 80 bin kişi demektir- 20 bin çiftçi
evine ekmek götüremiyor. Sadece kayısı yok olmadı, ne ekiyorsa
hepsi bitti ve 25 Nisanda, Sayın Başbakan, Malatya’yı ziyaretinde
“35 trilyon vereceğim” dedi, “veriyorum” dedi, “yarısı bu yıl, yarısı
2007’nin üçüncü ayına kadar” dedi. Müjde olarak sunuldu Malatya halkına.
Değerli milletvekilleri,
hükûmet olmak erdemliliktir; söz verdiysen yapacaksın. 2090 sayılı
Kanun… Burada mali müşavir olan, yani, öz varlık tarifini bilen birçok
arkadaşım var.
Değerli milletvekilleri,
öz varlık tarifi şudur: Bir kurumun, bir kişinin malı, borcu, alacağı
hesaplanır, arta kalan öz varlıktır. Ama, 2090 sayılı Öz Varlık Kanununu
Hasar Tespit Komisyonu, biliyor musunuz, nasıl yorumladı: Neyin
var? Elinde bir ineğin var, bir ahırın var, bir traktörün var. Yazdı üst
üste, ama, bu ineği alırken borcun var mı, gübre borcun var mı, mazot
borcun var mı hasat yapmak için veya traktör borcun var mı; bunların
hiçbiri hesaplanmadı. Bunların hiçbiri düşülmeden öz varlık tarifi
yapıldı arkadaşlar. Yani, yazık, günah değil mi? Yine söylüyorum,
960 milyon, yani, kayısıdan zararı -elde ettiği zarar- 960 milyon
hesaplanan, bir ineği, bir ahırı olan bir insana “sen bundan para alamazsın”
deniliyor. Bu, hak mıdır, adalet midir arkadaşlar? 2090 sayılı Yasa
bunu yorumlarken, borcu ve alacağı ile düşülerek kalan öz varlık
üzerinden hesaplanır... Yani, sırf yasak savmak için bu hesaplanmaz
arkadaşlar. Bu, Malatya’daki, ilk aşamada 6 bin çiftçi ailesi arkadaşlar,
6 bin aileye ve bunlara da ortalama verilen para. Değerli milletvekilleri,
bunu 14 trilyona böldüğünüz zaman 2,5 milyar düşüyor. Yani verilen
para da bu, çiftçi başı. Yani 14 trilyonu bölersek, 2,5 milyar düşüyor.
Ha, sen bunu objektif ver, herkesi hesapla. “35 trilyon para vereceğim”
dedin; niye vermiyorsunuz arkadaşlar, kimden esirgiyorsunuz? Ne
olacak şimdi? Köylerde insanları birbirine düşman yapıyorsunuz;
niye o aldı, ben niye alamıyorum? Gelin…
Ve şimdi başka bir şey
oldu. Bir elinizle veriyorsunuz, şimdi, hemen, tarım kredi kooperatifi
ve Ziraat Bankası bekliyor aportta, el koyacak bunlara. Ya, zaten yiyecek
ekmeği yok bu insanların arkadaşlar. Benim istirhamım… Evet,
hepsi icra kararı almış, el koyuyorlar bu verilen paralara.
Değerli milletvekilleri,
bugün, don olayı Malatya’da olmuştur, Niğde’de olmuştur; ama yarın
her yerde olabilir.
Bu bir tabii afettir. Daha sigorta sistemi geliştirilmediği
için…
Gelin, bu Kanun’u… Yorumu
budur… Benim Hükûmetten istirhamım; gelin, 2090 sayılı, öz varlık tarifi,
ama, her yer, objektif uygulanmıyor. Yani, örneğin, daha 250 trilyon
borcunuz olan Karadeniz’e geçen yıl 50 trilyon verdiniz, oradaki öz
varlık tarifinin uygulamasıyla buradaki uygulama çok farklı oldu
arkadaşlar. Daha 250 trilyon, fındık üreticisine borçlusunuz. Ama,
oradaki öz varlık tarifiyle buradaki öz varlık tarifi çok farklı
kullanıldı. Orada, bir ineği, bir ahırı olana para verilmedi mi arkadaşlar?
Niye bizim hakkımızı yiyorsunuz? Hak bu mudur, adalet bu mudur arkadaşlar?
Onun için -özellikle 2090 sayılı Kanun’daki öz varlık tarifini çoğunuz
bilirsiniz- gelin, bunun yorumunu Hükûmet olarak lütfen bir daha Malatya’ya
iletin, bir daha böyle yorumlansın arkadaşlar. Aksi halde, kardeşi
kardeşe düşman ediyorsunuz. Artı, ekmeği olmayan insanların parasına
el koyarak tarım satış kooperatifleri ve Ziraat Bankası… Hiç kimseye
bir kuruş para vermiyorsunuz, yazıktır. Don zararı diye veriyorsunuz,
hasar zararı diye veriyorsunuz, köylüye ekmek diye veriyorsunuz;
ama, böyle bir ekmek vermiyorsunuz. Bir elinizle gül gösteriyorsunuz,
öbür elinizle alıyorsunuz, arkadaşlar. Yazıktır, arkadaşlar.
Ben, buradan Tarım Bakanlığı
yetkililerine bir kez daha sesleniyorum: 2090 sayılı Kanun’un hasar
tespiti yorumunu lütfen… Bu, dünyada budur arkadaşlar. Öz varlık
tarifi, borç-alacaktan sonra kalan artı değer öz varlıktır. Yeni bir
tarif yaratmayın. Bunu bu şekilde değiştirin ve bir de tarım satış
kooperatifleri ve Ziraat Bankasına lütfen iletin. Ekmeği olmayan
insanın ekmeklerini bugün ellerinden almasınlar. Azıcık, bir lokma,
bir dilim ekmek versinler. Bu alacakları haczettirmeyin arkadaşlar.
Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Önerinin aleyhinde
söz isteyen Uğur Aksöz, Adana Milletvekili.
Buyurun, Sayın Aksöz.
UĞUR AKSÖZ (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
biz bu kürsüde bugüne kadar hep memleket meselelerini, millet meselelerini
konuştuk. Bugün şu kısacık, on dakikalık sürede, izin verirseniz,
biraz da kendi durumumuzu, milletvekillerinin içinde bulunduğu
sıkıntılı durumu arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
milletvekilinin iki görevi vardır; birisi yasama faaliyeti, birisi
denetim faaliyeti. Yasama faaliyetini doğru düzgün yapabilmemiz
için, bize, yasa tasarı ve tekliflerinin gün öncesinden, haftalar
öncesinden verilmesi gerekir ki çalışmalar yapalım, inceleyelim,
sivil toplum örgütleriyle görüşelim, buna hazırlanalım diye. Ama,
maalesef, tam dört senedir Adalet ve Kalkınma Partisi bizden bunu
esirgemiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi, çoğunluğuna güvenerek,
hiçbir zaman milletvekillerine gereken saygıyı göstermemiş, hiçbir
yasa tasarısı ve teklifini hazırlanılacak bir süreden önce takdim
etmemiştir.
Bakınız, şöyle bir hafızalarınızı
yoklayın. Her salı günü buraya bir AKP Grup önerisi geldi mi gelmedi mi? Geldi.
Kayıtlar burada. Peki, her salı günü bu Meclisin gündemi değişirse
biz hangi yasayı görüşeceğimizi nereden bilip de hazırlanacağız?
Nasıl hazırlık yapacağız? Peki, her salı günü Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup önerisinde saatler değişmedi mi?
Değerli arkadaşlar,
bu işi Adalet ve Kalkınma Partisi maalesef yapboz tahtasına çevirmiştir.
Bu Meclisin bir ciddiyeti vardır. Bu Meclisin gündeminin gün öncesinden
bilinme mecburiyeti vardır. İki, bu milletvekillerinin hangi saatler içinde
çalışmayı bilme hakları vardır. Hepimizin partisiyle, memleketiyle,
aile ilişkileriyle bazı işleri var. Saatleri bilmeden bir milletvekili
nasıl verimli olabilir?
Bakın, dün bir öneri
geldi, çalışma saati 13.00-23.00. Aynı öneri şimdi geldi, 13.00-18.00. İki
günde fikir değiştiriyor AKP. Hiçbir saat birbirini tutmuyor. O zaman
ben şunu sorarım: Bir Meclis kendi yaptığı İç Tüzük’e, kendi verdiği
karara uymazsa o Meclisin asla saygınlığı olmaz.
Bakınız, burada önünüzdeki
gündemde bir şey var. Basılı gündem var, değil mi? Basılı gündemin ikinci
sayfasını açın arkadaşlar. Bu Meclisin aldığı bir karar var burada.
Ne diyor: “Her hafta salı ve çarşamba günlerinde birleşimin başında
bir saat süreyle sözlü sorular görüşülür.” diyor. Şimdi, size soruyorum:
Dört yıldır salı, çarşamba, bir Allah’ın günü sözlü soruları görüştük
mü burada? Peki, ben denetim görevimi nasıl yapacağım? Bu milletvekilleri
denetim görevini nasıl yapacak? Peki, bu basılı gündemde aslında hepimizi üzmesi
gereken bir rakam var. Tam 1.072 soru önergesi bekliyor. Böyle bir Meclis
çalışması olur mu arkadaşlar? 1.072 soru önergesini bu sayın milletvekilleri
milletten aldıkları yetkiyle süs olsun diye mi verdiler buraya? Ve
bu sayın bakanlar burada oturmak için mi çalışıyorlar? Buna cevap
vermek için çalışacaklar ve 1.072 soru önergesine maalesef henüz cevap
verilmemiş. Demek ki bu Meclis basılı gündemin ikinci sayfasında
bulunan şu kendi kararına kendisi uymuyor, kendi kararına kendisi
saygı göstermiyor. O zaman millet bize niye saygı göstersin?
Gelelim başka bir şeye.
Bu İç Tüzük uyulmak için yapıldı. Bu İç Tüzük bizim anayasamız. Bu Meclisin
çalışma sistemini bu İç Tüzük düzenliyor. Bu İç Tüzük’ün 54’üncü maddesi
diyor ki: Bu Meclis salı, çarşamba, perşembe günleri 15.00-19.00 arasında
çalışır. Şimdi tekrar soruyorum: Dört yıldır hiç 15.00-19.00 arasında
çalıştık mı? Ya 11.00-19.00 ya 13.00-18.00 ya 20.00-25; ne tutturursa. İş
tombalaya döndü. Bu Meclis bu kadar ciddiyetsiz bir çalışmayı hiç
yaşamamıştır.
Bakın, Türk Hava Yolları
tarifesini üç kere değiştirirse isyan ediyoruz. Devlet Demiryolunun
treninin bile bir saati var. Bugün, bir bakkal, bir kasap dükkânını açtığında
ne yapacağını biliyor; bugün, bir devlet memuru, bir işçi saat kaçta
işe başlayacağını, kaçta çıkacağını biliyor; ama, bu Yüce Meclis
kaçta açılıp kaçta kapanacağını hiç bilmiyor, hiç bilmiyor. Buraya
AKP çoğunluğuna güvenerek önergeler verecek, keyfi istedi diye
11.00-21.00 diyecek, keyfi istedi diye 24.00 diyecek. Peki, bizim çalışma
standardımız yok mu? Bu Yüce Meclisin bir saygınlığı yok mu? Elinizi
vicdanınıza koyun; -AKP’lilere soruyorum- her pazartesi buraya
geldiğinizde ben size tek tek soracağım. İktidar Grubusunuz değerli
kardeşlerim, yarın neyi görüşeceğiz dersem, bir tekiniz cevap verebilir
misiniz?
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) – Vakıflar Kanunu’nu.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
– Veremezsiniz, kendinizi kandırmayın. Böyle milletvekilliği olmaz.
Bakın, bize bu İktidar
Partisi Grubu saygı göstermek zorundadır; bizim kişiliğimiz için
değil, milletten aldığımız vekâlet için, bizim yararlı olabilmemiz
için. Ne görüşeceğimiz yasaları biliyoruz ne hangi saatte buradan
çıkacağımızı biliyoruz ne hangi saatte başlayacağımızı biliyoruz.
Değerli arkadaşlar,
geçen hafta bu kürsüde demiştim ki sevgili AKP’lilere: Kardeşlerim,
iktidar olabilirsiniz, ama muktedir değilsiniz, demiştim. Bazı
AKP’liler kuliste bana kızmıştı. Şimdi, Tanrı bana bunu ispat hakkını
verdi ve gösterdi çok şükür. Dün, Adalet ve Kalkınma Partisi bir önerge
veriyor, diyor ki: Meclis, şu şu şu saatte çalışsın. Dün, dün… Değil mi? Hepiniz
şahitsiniz. Peki, bu ne demek? Benim 354 milletvekilim var, ben önergeyi
verdim, bunu geçireceğim demek değil mi? Muktedir olmak bu değil
mi? Dün burada üç kere yoklama yapılıyor, karar yeter sayısı yok.
354 milletvekilinin 138’ini bile bir araya getiremiyorsunuz. Bu
muktedir olmamak değil mi? Bu ne bu? Bunun adı ne? Bunun adı ne? Bunun
adı ne?
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) – Ne ilgisi var?
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
– İftar… İftar…
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
– Değerli arkadaşım, bakın, iftarı bahane etmeyin, günahtır, öyle
dinî akideleri bahane etmeyin; deyin ki, biz yorulduk, dört sene oldu
vallahi yorulduk veya deyin ki, seçim yılına girdik, herkes seçim
derdinde, arkadaşları getiremiyoruz deyin, daha kabadayıca
olur, daha dürüstçe olur. İftarı bahane etmeyin. Bakın, şimdi de iftar
var, niye buradasınız?
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bakınız, bir iktidar, çoğunluğu bulabilir, çoğunluğu olabilir;
ama, o çoğunluğu burada hazır edemiyorsa, bunun adı iktidarsızlıktır,
muktedir olmamaktır. (CHP sıralarından alkışlar) Benim geçen hafta
söylediğim sözü ispatladığınız için, size teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
bir başka konu şu: Bugünkü önergede, AKP önergesinde deniliyor ki:
“Vakıflar Yasası’nı temel yasa olarak görüşelim.” Bakın, bunu da
bilmiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar,
91’inci madde çok açık; lütfen, açın okuyun. Bilmiyorsanız, hukukçulara
sorun. Yapmayın! Yarın bunların hesabı hep sorulur. Bakın, ben, zaten
size değil, tarihe konuşuyorum, tutanağa konuşuyorum. Sizin oyunuzun
değişmeyeceğinin farkındayım.
Ama, bakın, değerli
arkadaşlar, 91’inci madde ne diyor: “Bir hukuk dalını bütünüyle değiştiren
yasalar temel yasadır.” Şimdi, size soruyorum: Vakıflar Yasası,
bir hukuk dalını bütünüyle değiştiren bir yasa mı? Vakıflar Yasası,
hukuk fakültesinin birinci sınıfında okutulur, gayrimenkul hukukunun
sadece küçük bir cüzüdür, cüzü. Vakıflar Yasası, ne Medeni Kanun’dur
ne Türk Ceza Kanunu’dur ne Anayasa’dır, bir hukuk sistemini asla bütünüyle
değiştiren bir yasa değildir. Ama, ne yapıyor AKP Grubu; 91’e sığınıyor,
diyor ki, ben, bunu temel yasa olarak görüşeceğim. Ee, görüşemezsin…
Görüşemezsin… Hukuka aykırı işleri çoğunluğunuza dayanak geçirebilirsiniz,
ama bir yerlerden döner. Nitekim dönüyor, dönüyor, dönüyor, ama bir
türlü sizin başınız dönmüyor. Yasalar hep geri dönüyor.
Burada tekrarlıyorum:
Vakıflar Yasası temel yasa değildir, bu yanlıştan dönün diyorum. İkincisi:
Milletvekillerine, bu Grubu saygıya davet ediyorum. Bize yasaları
bir hafta önceden verin, çalışacağımız saatleri önceden bilelim,
iç tüzük değişikliği gerekiyorsa gelin değiştirelim, diyorum ve
son söz olarak şunu söylüyorum: 550 kişilik Meclisi çalıştıramayan,
şu 550 kişilik Meclis sistemini döndüremeyen bu Heyetiniz, 73 milyonu
nasıl yönetecek, takdiri yüce millete bırakıyorum.
Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Aksöz.
Grup önerisinin lehinde
söz isteyen Sadullah Ergin, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Ergin.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
SADULLAH ERGİN (Hatay)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Grup önerisinin
lehinde söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Benden önce Grup adına
konuşan Değerli Fatsa, Grup önerimizin içeriğiyle ilgili bilgilendirme
yaptı. Ben, kısaca tekrar etmek istiyorum. O da, Grup önerimizde iki
şeyi talep ediyoruz: Bir tanesi, çalışma saatiyle ilgili bir talebimiz
var Genel Kuruldan. Bugün çalışma saatinin 23.00’e kadar olmasını,
perşembe günü ise 13.00 ile 18.00 saatleri arasında düzenlenmesini
talep ettik.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Meclisi kilitleyip çalıştırmıyorsunuz. Her gün aynı terane.
SADULLAH ERGİN (Devamla)
– Gündem itibariyla da, 1246 sıra sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nda
değişiklik öngören kanun teklifinin gündemin 5’inci sırasına
alınmasını önerdik. Yine, 6’ncı sıraya, Vakıflar Yasası’nı temel yasa
olarak öneriyoruz. Arkasından, 2 tane de uluslararası sözleşme
var. Bunların da, 7 ve 8’inci sıraya alınması talebimiz var Genel Kuruldan.
Bunların gerekçelerini
izah etti arkadaşlarımız, ama, ben, özellikle Milletvekili Seçim
Yasası’nın 10’uncu maddesinde yapılan değişiklikle ilgili süre
açısından bir kısıtlama olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bildiğiniz
gibi, Anayasa’mızın ilgili maddesini değiştirerek milletvekili
seçilme yaşını otuzdan yirmi beşe indirdik. Ancak, bu değişikliğin
akim kalmaması için Milletvekili Seçimi Yasası’ndaki bu hususu düzenleyen
10’uncu maddedeki otuz yaş ibaresinin de yirmi beş olarak değiştirilmesi
lazım ve bu da oldukça sınırlı bir süreye tabi olduğundan Genel Kurula
kırk sekiz saat geçmeden görüşülmesi yönünde bir öneri getirdik. Vakıflar
Yasası, zaten dünden itibaren -öncekisinde de- Genel Kurul gündemine
inmiş ve Genel Kurulun bilgisi dahilinde olan bir tasarı.
Arkadaşlar, 1243 ve
1245 sayılı 2 adet sözleşme de, Türkiye’de yapılacak olan 2 tane uluslararası
toplantı öncesinde Türkiye’nin bu sözleşmeleri onaylayan bir ülke
olarak toplantıya girmesinin önemi açısından gerekliydi, bunun
için huzurlarınıza getirdik.
Ben Grup önerimizin
desteklenmesini Genel Kuruldan arz ediyorum, ama Sayın Aksöz’ün bir
iki eleştirisine de cevap vermek istiyorum. O da şudur: Türkiye Büyük
Millet Meclisini sadece Genel Kuruldan ibaret olarak algılamak
doğru bir algılama değil. “Efendim, 355 milletvekiliniz var, bunları
burada hazır edeceksiniz”, doğru. Bu Parlamento sadece Genel Kurul
çalışması yapmıyor ki arkadaşlar. 16 tane ihtisas komisyonumuz
var.
YILMAZ KAYA (İzmir) –
O zaman saatini de ona göre belirleyeceksiniz.
SADULLAH ERGİN (Devamla)
– Şu anda parti görevlerimiz var, şu anda bizim Partinin Merkez Karar
Yönetim Kurulu toplantısında en az 30-35 civarında arkadaşımız
var. Ayrıca, birtakım komisyonlarda, yurt içi, yurt dışı, Avrupa Parlamentosunda,
Avrupa Konseyinde temsil noktasında olan arkadaşlarımız var. Dolayısıyla,
Parlamentonun dışarıya karşı zayıf görüntü altında gösterilmesi
gayreti, bu Parlamentoya yapılacak bir iyilik değil değerli milletvekilleri.
Biz sadece burada çalışan insanlar değiliz ki. Milletvekillerimiz
halkla ilişkiler binasında seçim bölgelerinden gelen seçmenleriyle
yoğun bir çalışma yapıyorlar, artı, komisyonlarda gayretleri var,
parti görevleri var. Dolayısıyla, milletvekillerimize bu yönde
yapılan eleştirileri ben doğru bulmadığımı ifade ediyorum.
Onun dışında biz, dün,
perşembe günkü çalışma saatini 13.00-22.00 olarak öngörmüştük, bugün
13.00-18.00 olarak öngördük, “Niye değişti?” diye soruyor.
Değerli arkadaşlar,
iktidar-muhalefet birçok milletvekili arkadaşımız bayramdan önceki
son çalışma günü olduğundan bahisle, yarın akşamdan sonra mesai yapılmaması
yönünde bizden ricada bulundular.
YILMAZ KAYA (İzmir) –
Dün bulunmadılar bugün mü bulundular?
SADULLAH ERGİN (Devamla)
– Biz de milletvekillerimize olan saygımızdan dolayı, milletvekillerimizden
gelen talep doğrultusunda perşembe günkü çalışmayı 18.00’le sınırlamayı
uygun gördük ve teklifimizi bu yönde getirdik. Bu da buraya olan saygımızdan
kaynaklanıyor.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Öbürü 19.00 diyor.18.00 mi 19.00 mu?
SADULLAH ERGİN (Devamla)
– Bir husus daha var, o da: Meclis gündeminde bir Danışma Kurulu önerisi
olduğunu -ikinci sayfada- söyledi Sayın Aksöz. Doğrudur. Burada,
sözlü sorular salı, çarşamba, ama denetim konuları salı günü olur.
Şimdi, bugün, Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisine baktığınız zaman, bir denetim konusu
var araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili. Normalde, bu Danışma
Kurulu kararına göre, Cumhuriyet Halk Partisinin bugün bu öneriyi
getirmemesi lazımdı Sayın Aksöz. Bu Danışma Kurulu önerisine aykırı
olarak siz öneri getirdiniz. Dolayısıyla, bunlar ihtiyaca göre değişebilmeli.
Değişmeyen tek şey değişimdir. Günün ihtiyaçlarına göre, gelen taleplere
göre değiştirme yapmak, değişiklik göstermek bir zafiyet değildir
diye düşünüyorum.
Bir de, bu Parlamento
22’nci Dönem Parlamento değerli arkadaşlar. Zaman zaman bu kürsüden
istatistikler verdik, birtakım rakamları konuştuk. Lütfen, kendinize,
kendimize haksızlık etmeyelim. Gerek sözlü sorular noktasında gerek yazılı sorular
noktasında gerek denetim konularında, 15’inci Dönemden başlayın,
15, 16, 17, 18… 22’nci Döneme kadar Parlamentolar arasında en
çok denetim yapan, en çok denetime önem veren bir Parlamentodur
22’nci Dönem. Yeterli olmayabilir, bunun yeterli olmadığı şeklinde
eleştiriler yapılabilir, eleştiriye açığız. Ama, kendimize haksızlık
etmeyelim. Son dönemlerde bu Meclisin gördüğü en çok denetime önem
veren Parlamento, 22’nci Dönem Parlamentosudur, sizlersiniz değerli
arkadaşlar.
Dolayısıyla, ben bu
düzeltmelerden sonra AK Parti Grubu önerisine desteklerinizi bekliyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Ergin.
Öneriyi…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) –
Başkan, yoklama yapılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN – …oylarınıza
sunuyorum.
Sayın milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisi üzerindeki oylama sırasında,
Cumhuriyet Halk Partisi tarafından yoklama talebi vardır.
Şimdi, bu talebi yerine
getireceğim. Ancak, yoklama talebini işleme koyabilmem için,
ayakta olup yoklama talep eden milletvekillerinin sayısının 20
olup olmadığını tespit edeceğim.
İsimleri tutanağa
geçireceğimden, ayaktaki her milletvekilinin sırasıyla isimlerini
söylemelerini rica ediyorum.
Sayın Aslanoğlu, Sayın
Yücesan, Sayın Ören, Sayın Koç, Sayın Aksöz, Sayın Emek, Sayın Kaya,
Sayın Çilingir, Sayın Meral, Sayın Ercenk, Sayın Çetin, Sayın Diren,
Sayın Gün, Sayın Kesimoğlu, Sayın Oksal, Sayın Ünlütepe, Sayın Küçükaşık,
Sayın Ekmekcioğlu, Sayın Sözen, Sayın Özkan.
20 kişi tamamlanmıştır.
Şimdi, yoklama için
beş dakika süre veriyorum. Adlarını okuduğum sayın üyelerin, yoklama
için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum:
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
2.- Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesi ile 1239 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, 1239 sıra sayılı Vakıflar Kanunu Tasarısı
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülecektir.
Bu tasarının her bir
maddesi için, milletvekillerinin talebi üzerine söz kaydı yapılmıştır.
Ancak, alınan karar gereğince, tasarı bölümler halinde görüşüleceğinden,
daha önce maddeler üzerinde alınan sözler işleme konulamayacaktır.
Tasarı’nın bölümleri üzerinde şahısları adına söz isteyen milletvekillerine
istem sırasına göre söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Sayın Ören ve Sayın Erkal,
sataşma nedeniyle verdiğiniz dilekçeler incelendi, tutanaklar
getirildi. Ancak, incelenen tutanaklarda herhangi bir sataşma görülmediği
için söz verilememektedir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika veriyorum.
Kapanma Saati: 17.13
İKİNCİ OTURUM
Açılma saati: 17.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Cumhurbaşkanlığının 1 tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- 26.9.2006 tarihli ve 5545 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanunu’nun 1 maddesinin, bir kez daha görüşülmek üzere
geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1141)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İLGİ: 27.09.2006 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-19786/50164
sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nca
26.09.2006 gününde kabul edilen 5545 sayılı “Özel Öğretim Kurumları
Kanunu” incelenmiştir.
Yasa’nın 12. maddesinin ikinci
fıkrasında,
“Bakanlık, kurumlardan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu
hükümleri çerçevesinde hizmet satın alabilir.”,
düzenlemesine yer verilmiştir.
Düzenleme ile, Millî Eğitim Bakanlığı’na, özel öğretim
kurumlarında, hizmet satınalınması yoluyla öğrenci okutma yetkisi
verilmekte ve böylece özel öğretim kurumlarına Devlet bütçesinden
kaynak aktarma olanağı sağlanmaktadır.
Daha önce, 4967 sayılı Yasa’nın 1. maddesinde öngörülen, maddi olanaklardan yoksun
başarılı öğrencilerin, ücreti Millî Eğitim Bakanlığı’nca karşılanmak
üzere özel öğretim kurumlarında öğrenim görmelerinin sağlanabileceğine
ilişkin kural, Anayasa’ya ve kamu yararına uygun görülmeyerek, yeniden
görüşülmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne geri gönderilmişti.
Bu kez, 5545 sayılı Yasa’nın 12. maddesinde,
daha önce yalnızca maddi olanaklardan yoksun başarılı öğrenciler
için öngörülen Devlet kaynakları kullanılarak özel okullarda okutulma
olanağı, kapsam çok genişletilerek, tüm öğrencileri içerecek biçimde
yeniden getirilmektedir.
a- Çağdaş yönetim anlayışında devletin temel işlevlerine
çekilmesi gerektiği savunulurken, temel görevler adalet, savunma,
eğitim ve sağlık olarak sayılmakta, ülke olanaklarının bu alanlara
özgülenmesiyle başarının yakalanacağı vurgulanmaktadır.
Özellikle eğitim konusunda başarılı olamayan
ülkelerin geleceklerini tehlikeye atacakları kuşkusuzdur. Çünkü
eğitim, diğer tüm başarıların temelini, altyapısını ve kaynağını
oluşturmaktadır.
Çocuklarımızın, ülkemizin gerçekleri ve gereksinimleri
yönünde, gelişen ve değişen dünya gereklerine uygun çağdaş bir eğitim
ortamı içinde yetiştirilmesi çağdaş uygarlığı yakalamanın zorunlu
koşuludur.
Anayasa’nın çağdaş bir eğitim ve öğrenimi öngören
42. maddesinde,
- Kimsenin eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamayacağı,
- Eğitim ve öğretimin, Atatürk ilke ve devrimleri
doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devlet’in gözetim
ve denetimi altında yapılacağı,
- Eğitim ve öğretim özgürlüğünün Anayasa’ya sadakat
borcunu ortadan kaldırmayacağı,
- İlköğretimin, kız ve erkek tüm yurttaşlar için
zorunlu ve Devlet okullarında parasız olacağı,
- Özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu
esasların, Devlet okullarıyla erişilmek istenen düzeye uygun biçimde
yasayla düzenleneceği,
- Devlet’in, maddi olanaklardan yoksun başarılı
öğrencilerin öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacıyla burslar
ve başka yollarla gerekli yardımları yapacağı,
belirtilmiştir.
Anayasa’da, eğitim ve öğretim, birey yönünden hak
olarak tanınırken, Devlet’in de başta gelen ödevlerinden sayılmıştır.
Devlet’in bu ödevleri yerine getirmesinin yolu,
kuşkusuz, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, aklın egemenliğine
dayanan, çağdaş eğitim ve öğretim kurumları oluşturması, varolanları
geliştirmesidir. Eğitim ve öğretim hizmetlerine, Devlet’çe önemli
ağırlık verilmesi, çağın ve Anayasa’nın gereğidir.
Yasa’nın 12. maddesinin ikinci
fıkrasıyla getirilen, hizmet satınalınması yöntemiyle öğrencilerin,
karşılığı Devlet bütçesinden ödenmek üzere özel eğitim kurumlarında
okutulmasına ilişkin düzenleme, Devlet’in temel görevinin, hizmet
satınalma yoluyla özel eğitim kurumlarına devredilmesi anlamını
taşımaktadır.
Oysa, Anayasa’nın 42. maddesinde,
Devlet’in önemli temel görevleri arasında yer verilen eğitim hizmetini,
özel eğitim kurumlarından hizmet satınalarak yürütmesine olanak
sağlayan bir düzenleme bulunmamaktadır.
b- Anayasa’nın 42. maddesinin
yedinci fıkrasında, Devlet’in, maddi olanaktan yoksun başarılı öğrencilerin,
öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacıyla burslar ve başka yollarla
gerekli yardımı yapacağı belirtilmiştir.
Bu kuralda öngörülen yardımlar, öğrencilere yönelik
parasız yatılılık, burs ve kredi gibi yardımlarla sosyal yardımlara
ilişkindir. Görüldüğü gibi Anayasa’da, özel eğitim kurumlarına Devlet
bütçesinden kaynak aktarılması öngörülmemiştir.
Oysa, öğrencilerin, hizmet satınalınması yoluyla
özel eğitim kurumlarında okutulması, öğrencilere eğitim olanağı
sunulmasının yanında özel okullara Devlet bütçesinden kaynak aktarılması
sonucunu doğuracaktır.
Ayrıca, özel eğitim kurumlarının kurulma amaçlarından
biri, eğitim hizmetinden yararlananların öğretim giderlerini
üstlenip, Devlet bütçesini rahatlatmaktır ki, özel okullara kaynak
aktarılması bu amaçla da bağdaşmamaktadır.
c- Anayasa’nın 42. maddesinin
gerekçesinde, Devlet’e, maddi olanaktan yoksun başarılı öğrencilere
burslar ve başka yollarla gerekli yardımı yapma ödevinin yüklendiği
sekizinci fıkranın amacının, Devlet dışında burs vermeyi meslek
edinmiş çeşitli hukuksal yapıdaki kuruluşların gençler üzerindeki
olumsuz etkilerinin önlenmesi olduğu vurgulanmıştır.
Öğrencilerin, hizmet satınalınması yoluyla
özel eğitim kurumlarında Devlet olanakları ile okutulması, bu amaca
da uygun düşmemektedir.
Ülkemizde eğitim kalitesini ve çağdaşlığını
kanıtlamış kimi özel okullara ilginin büyük olduğu, giriş sınavının
ardından çok kısa sürede kontenjanlarını doldurdukları bilinen
bir gerçektir.
Bu okullarda, hizmet satınalma yöntemiyle öğrenci
okutulması olanağı bulunmadığına göre, öğrencilerin, kontenjanlarını
dolduramayan, kimi çevrelerce değişik amaçlarla kurulmuş özel
okullara gönderilmesi kaçınılmazdır. Bu durum, bir yandan, bu özel
okulların Devlet kaynaklarıyla desteklenmesi, öte yandan da lâik,
demokratik Türkiye Cumhuriyeti niteliklerine uygun olmayan düşünce
yapısına sahip insanların yetiştirilmesi anlamına gelmektedir.
Devlet’in eğitim alanındaki temel ödevi, Devlet
okullarının düzeyini özel okullara örnek oluşturacak biçimde yükseltmek
ve bu okulları tam kapasite ile çalışabilecek duruma getirmektir.
Devlet okullarının fiziki koşullarını ve eğitim
kalitesini iyileştirmek için yeterli ödenek bulunmadığı yönündeki
tartışmalar güncelliğini korurken ve bu okullarda büyük ölçüde kapasite
açığı varken, Devlet’in sınırlı parasal kaynağının kimi özel okulların
desteklenmesi amacıyla bu okullara aktarılması kamu yararı yönünden
de uygun değildir.
Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle
uygun görülmeyen 5545 sayılı “Özel Öğretim Kurumları Kanunu”, 12. maddesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce bir kez
daha görüşülmesi için, Anayasa’nın değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.
Ahmet
Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının 1 tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize
sunacağım.
2.- Finlandiya Parlamentosu İstihdam ve Eşitlik
Komitesinin Helsinki’de yapacağı toplantıya Gaziantep Milletvekili
Fatma Şahin ve Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un katılacaklarına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1142)
17 Ekim 2006
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Finlandiya Parlamentosu,
İstihdam ve Eşitlik Komitesi 31 Ekim-1 Kasım 2006 tarihleri arasında
Helsinki’de bir toplantı düzenleyecektir. Söz konusu toplantıya
Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ve Adana Milletvekili Nevin
Gaye Erbatur katılacaklardır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin Dış İlişkilerin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı
Kanun’un 11. Maddesi (Araverme ve Tatilde Uygulanacak Usul) gereğince
Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.
İsmail
Alptekin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Komisyonlardan istifa
önergeleri vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
3.- Ankara Milletvekili Faruk Koca’nın, Millî Savunma
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/406)
TBMM Başkanlığına
Millî Savunma Komisyonu
üyeliğimden istifa ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Faruk
Koca
Ankara
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
4.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın,
İnsan Hakları Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi
(4/407)
TBMM Başkanlığına
İnsan Hakları Komisyonu
üyeliğimden istifa ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Halide
İncekara
İstanbul
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin 1 önerge vardır, okutuyorum:
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI
VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 21 milletvekilinin, kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/384)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yıllardır ülkemizin
ekonomisi için önemli miktarda döviz girdisi sağlayan kayısı ürünü
son dört yılda uygulanan olumsuz politikalarla ülkemiz son dört yılda
yaklaşık 200 milyon dolarlık kaynak kaybına uğramış, dünya kuru kayısı
piyasasının % 90’ına sahip olan ülkemiz, yurt dışındaki kayısı ithalatçılarının
insafına terk edilmiş ve fiyatlar yurt dışındaki birkaç alıcı tarafından
tespit edilmeye başlanmıştır. Yıllardır 2500-3000 $ arasında oluşan
bir ton kayısı fiyatları son yıllarda 1200-1500 $ arasında oluşmakta
ve ton başına minimum 1000 $’lık fiyat düşüşüne hep seyirci kalınmıştır.
Uygulanan plansız ve
programsız yöntemlerle ülkemizin yüksek miktardaki döviz kaybı,
kayısı üreticilerinin maliyetlerini karşılayamaz duruma düşürmüştür.
Ayrıca, 2004 ve 2006
yıllarında yaşanan ‘DON’ olayları rekoltenin % 50’lik kısmının yok
olmasına karşın dünya piyasalarında fiyatlar yükselmesine karşın
ülkemizdeki yanlış politikalar nedeniyle fiyatlar sürekli düşüş
göstermiş ve kayısı üreticisi perişan edilmiştir.
Ayrıca, son iki yılda
yaşanan ‘DON’ olaylarında yapılan hasar tespitleri objektif olarak
yapılmadığından, iki sezon tüm ürününü kayıp eden kayısı üreticisi
perişan edilmiştir. 2006 Nisan’da yaşanan ‘don’ olayı üzerinden 7 ay
geçmesine karşı, Hükümet tarafından hasar tespitleri daha henüz
yapılmamıştır. Yine, 2004 yılında yaşanan ‘don’ olayı nedeniyle
afet fonundan bazı ürünlere ödeme yapılmasına karşın, kayısı üreticisi
% 70 oranında üretim kaybına uğramasına karşın subjektif bir kararla
2004 yılında afet fonu dışında bırakılmıştır.
2006 yılında yaşanan
don olayı nedeniyle Sayın Başbakanın söz verdiği 35 trilyon TL’nin
bugüne kadar hiçbir şekilde kayısı üreticisine yansıtılmadığı
ve akıbetinin ne olacağının da belirsizliğini koruduğu açıkça görülmektedir.
Bu konu ile ilgili
olarak Anayasa’mızın 98’inci ve İçtüzüğümüzün 104 ve 105’inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ediyoruz.
1- Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
2- Muharrem Kılıç (Malatya)
3- Atila Emek (Antalya)
4- Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
5- Canan Arıtman (İzmir)
6- Osman Özcan (Antalya)
7- Atilla Kart (Konya)
8- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
9- Hasan Güyüldar (Tunceli)
10- Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)
11- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
12- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
13- Harun Akın (Zonguldak)
14- Ahmet Küçük (Çanakkale)
15- Şefik Zengin (Mersin)
16- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
17- Yılmaz Kaya (İzmir)
18- İzzet Çetin (Kocaeli)
19- Hasan Ören (Manisa)
20- Ufuk Özkan (Manisa)
21- A. İsmet Çanakcı (Ankara)
22- Mustafa Gazalcı (Denizli)
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşme,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığının İç Tüzük’ün 34’üncü maddesi uyarınca verilmiş bir tezkeresi
vardır, okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
5.- TBMM Başkanlığınca, esas komisyon olarak Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna havale edilmiş olan, Uşak
Milletvekili Alim Tunç ve 6 milletvekilinin, Yerel Yönetim Kuruluşlarına
Bağlı Hastanelerde Döner Sermaye Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin
(2/834) amaç ve içerik açısından, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülmesine ilişkin Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı tezkeresi
(3/1143)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Başkanlığınızca,
30/06/2006 tarihinde esas Komisyon olarak Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonuna havale edilen 2/834 esas nolu “Uşak Milletvekili
Alim Tunç ve 6 Milletvekili’nin; Yerel Yönetim Kuruluşlarına Bağlı
Hastanelerde Döner Sermaye Kurulması Hakkında Kanun Teklifi”nin
amaç ve içerik açısından esas komisyon olarak Komisyonumuzda görüşülmesi
uygun görülmüştür.
Bu nedenle, 2/834 esas
numaralı Kanun Teklifi’nin, İç Tüzük’ün 34’üncü maddesi gereğince
esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilmesini
arz ederim.
Sait
Açba
Afyonkarahisar
Plan
ve Bütçe Komisyonu Başkanı
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
okunmuş bulunan tezkeredeki Plan ve Bütçe Komisyonunun talebi,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunca da uygun bulunduğundan,
bu istem, İç Tüzük’ün 34’üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca
Başkanlığımızca yerine getirilmiştir.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
6.- Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri
Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz’ün TBMM Çevre Komisyonu Başkanı
Münir Erkal'ı, Brüksel’de yapılacak olan Habitat-Avrupa Kıtası Küresel
Parlamenterleri Yönetim Kurulu Kurucu Toplantısına davetine
icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1144)
16 Ekim 2006
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Kıtası Habitat
Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz tarafından
gönderilen davet mektubunda, 20 Ekim 2006 tarihinde Brüksel’de yapılacak
olan Habitat düzeyinde Habitat-Avrupa Kıtası Küresel Parlamenterleri
Yönetim Kurulu Kurucu Toplantısı’na Malatya Milletvekili, TBMM
Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal ismen davet edilmektedir.
Söz konusu davete
icabet edilmesi hususu “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkileri’nin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanun’un 9 uncu maddesi” uyarınca
Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler…
HALUK KOÇ (Samsun) –
Karar yeter sayısının aranmasını istiyorum Sa-yın Başkan.
BAŞKAN – Karar yeter
sayısı arayacağım.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 20.15’e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.34
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
IV.— BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
6.- Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey
Başkanı Peter Götz’ün TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal'ı,
Brüksel’de yapılacak olan Habitat-Avrupa Kıtası Küresel Parlamenterleri
Yönetim Kurulu Kurucu Toplantısına davetine icabetine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1144) (Devam)
BAŞKAN – Meclis Başkanlığının tezkeresinin oylanmasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, tezkereyi tekrar oylarınıza
sunup karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı vardır, tezkere kabul edilmiştir.
Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.
VII.- SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.- Dilekçe, Millî Savunma ve İçişleri Komisyonlarında açık bulunan
üyeliklere seçim
BAŞKAN – Dilekçe Komisyonunda boş bulunan ve Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Ankara Milletvekili
Faruk Koca aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan ve Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Ankara Milletvekili
Telat Karapınar aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
İçişleri Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Kilis Milletvekili Veli
Kaya aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini
görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere’nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN – 1’inci sırada yer alan kanun teklifinin
geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2’nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine ilişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı:
904)
BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Tohumculuk Kanunu Tasarısı
ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Tohumculuk Kanunu Tasarı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/822) (S. Sayısı: 662)
BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi
Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin
İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri
Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım
Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1115) (S. Sayısı: 1147)
BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sıraya alınan, Hatay Milletvekili Sadullah
Ergin ve 7 Milletvekilinin, Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve 7 Milletvekilinin;
Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 1246) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet?..
Yerinde.
Komisyon Raporu 1246 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklif’in tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Oya Araslı.
Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1246 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum ve sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz Kanun
Teklifi, Milletvekili Seçimi Kanunu’nda milletvekili seçilme yaşını
yirmi beşe indiren bir değişiklik getirmektedir. Hepinizin anımsayacağı
gibi, geçtiğimiz hafta, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda, seçilme
yaşını yirmi beşe indiren bir kanun değişikliği yaptık. Bu kanun
değişikliği, Cumhurbaşkanımız tarafından yayımlandı ve yürürlüğe
girdi. Şu anda Milletvekili Seçimi Kanunu’nun ilgili maddesiyle
Anayasa arasında bir uyumsuzluk var. Milletvekili Seçimi Kanunu’nda
seçilme yaşı otuz, ama, Anayasa’mızda yirmi beşe indirilmiş durumda.
İşte, bu Kanun Teklifi, öncelikle, Milletvekili Seçimi Kanunu
ile Anayasa arasında uyumu kurmaya yönelik bir Kanun Teklifi.
(x) 1246 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
Diğer yandan, tartışmalar sırasında da ortaya
çıktığı gibi, hepimizin arzusu olan, gençleri siyasete bir an önce
katmaya yönelik arzumuzu yasa düzeyinde de gerçekleştiren bir Kanun
Teklifi. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu Kanun Teklifi karşısında
tavrımız olumlu. Ancak, diyoruz ki, keşke, bu Anayasa değişikliği
de, bu Kanun değişikliği de çok daha önce olabilseydi.
Geçen hafta da üzerinde durdum. İki kere Anayasa
değişikliği imkânı elimize geçti bu Yüce Meclisin çatısı altında.
İlk önce, 2002 yılında, Anayasa’nın 76’ncı maddesinde yapılan değişiklik
münasebetiyle, 23/12/2002 tarihinde verilmiş ve 24/12/2002 tarihinde,
şu çatının altında görüşülmüş olan bir öneri var, Anayasa değişikliğine
ilişkin kanun üzerinde. Bu öneri, Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri
tarafından yapılmış; seçilme yaşının yirmi beşe indirilmesine
yönelik.
Ama, Mecliste oylamaya açıldığı zaman, Adalet ve
Kalkınma Partisinin olumsuz oylarıyla bu Teklif reddediliyor ve
2002’de milletvekili seçilme yaşını yirmi beşe indirmeyi bu olumsuz
oylarla kaybetmiş bulunuyoruz ve bu Kanun Teklifi üzerinde, Anayasa
Komisyonu Başkanı, meslektaşım Sayın Burhan Kuzu’nun bir mütalaası
var. Bu mütalaada deniliyor ki: “Evet, birtakım Avrupa ülkelerinde,
yabancı ülkelerde seçmen yaşı bizden daha düşük. Otuzun altında,
hatta, on sekizin bile seçilme yaşı olarak gösterildiğine ilişkin
birtakım örnekler var elimizde.” Ama, seçilme yaşı düşürülürken bu
ülkelerde bir başka olay daha var: İkinci Meclis, yaşı daha ileri
olanların yer aldığı ikinci Meclis. Sayın Kuzu: “Bizim ülkemizde
böyle bir çözüm önerisi tartışılmadan seçilme yaşının yirmi beşe
indirilmesini, daha üzerinde gereğince görüş oluşturulmamış bir
girişim olarak mütalaa ediyorum ve katılmıyorum.” diyor. Anayasa
Komisyonu Başkanı bu nedenle katılmıyor bu Teklif’e. Diğer taraftan,
Bakanlık düzeyinde de bu Teklif’e, henüz daha yeteri kadar tartışılma
yapılmadığı için, katılınmadığını görüyoruz. Ve oylamada da,
Adalet ve Kalkınma Partisinin oylarıyla seçilme yaşının yirmi beşe
indirilmesi reddediliyor.
Daha sonra, bu Teklif’i, Adalet ve Kalkınma Partisi
-geçen hafta da üzerinde durduğum gibi- bir Anayasa değişikliği münasebetiyle
gündeme getiriyor, ormanlarla ilgili Anayasa’nın 169 ve 170’inci
maddelerine ilişkin değişiklik teklifiyle birlikte getiriyor. Cumhuriyet
Halk Partisinin seçilme yaşını indirmeye yatkın olduğu, hevesli
olduğu fark ediliyor. Ama, Cumhuriyet Halk Partisi, ormanla ilgili
düzenlemelere karşı. İşte, Cumhuriyet Halk Partisinin oyunu ormanla
ilgili düzenlemeler lehine çevirebilmek için bir çektirici olarak
Teklif’e bu hüküm konuluyor. Ama, Cumhuriyet Halk Partisi yirmi beş
yaşa “olur” diyor, fakat teklifin tümünü olumlu oylarıyla karşılamıyor.
Bu nedenle, o zaman da gerçekleşemiyor. Daha sonra, bu Anayasa değişikliği
Cumhurbaşkanı tarafından ikinci kere görüşülmek üzere Meclise
gönderiliyor ve görüşülmüyor.
Geçen hafta gerçekleştirdiğimiz, bu konuda üçüncü
girişimdi ve mutluluk verici bir olay ki, üçüncü girişimde, gençlerimizi
bir an önce siyasete seslerini yansıtmak imkânıyla donatacak olan
bu değişiklik gerçekleştirilebildi. Ama, diyorum ki ben, keşke bu,
daha önce anayasal düzeyde gerçekleşebilseydi, keşke, daha önce
anayasal düzeyde gerçekleştirebildiğimiz bir değişikliği, yasal
düzeye de yansıtabilmiş olsaydık. Çünkü, bu yaptığımız değişikliğin
seçime ne kadar yetişebileceğini, seçimde, önümüzdeki seçimde
ne kadar kullanılmaya elverişli olabileceğini bilebilmek imkânımız
yok. Çünkü, seçim kanunlarında yapılan değişiklikler bir yıl, en erken
bir yıl geçtikten sonra yapılan seçimlere uygulanabiliyor. Böyle
bir zaman daralmasıyla karşı karşıyayız. Bunu, yaşamamamız gerekirdi.
Ama, ben bunu, Adalet ve Kalkınma Partisinin çok
programlı olmayan Meclis çalışmalarının bir eseri olarak görüyorum.
Bugün, burada, pek çok arkadaşım dile getirdi. Değerli arkadaşlarım,
yasama çalışmaları, en fazla programlı, planlı yerine getirilmesi
gereken çalışmalar; hatta, bir yıl önceden, bir yıl sonra, hangi gün,
hangi yasayı görüşeceğimizi bile bilmeliyiz. Elbette ki, çok olağanüstü
olaylar münasebetiyle birtakım değişiklikler olabilir ama, Meclis,
her gün programını yeniden yapıp çalışan bir organ durumunda da olmamalı.
Çünkü, bu, günlük yapılan programlar, milletvekilinin Meclis çalışmalarına
katkısını en aza indirger, hatta, bu katkıya imkân bırakmaz. Milletvekili,
yarın, on beş gün sonra ne görüşeceğini bilecektir, önüne gelecek
kanunla ilgili araştırma yapacaktır, görüşlerine müracaat eden
kişilerle görüşecektir ve bu hazırlığın sonunda, donanımlı bir
biçimde, burada, gelip, konuşmalarıyla yasama sürecine katkıda
bulunacaktır. Bu, yapılmamıştır. Bunun bir örneğini de, yirmi beş
yaş münasebetiyle, bugün yaşıyoruz. Şu veya bu şekilde -yineleyeyim-
yine de yirmi beş yaşa seçilme imkânı tanıma girişimini fevkalade
olumlu, olması gereken bir girişim olarak tanımlıyoruz, çünkü, bu,
Türkiye’nin ihtiyacıdır. Türkiye, nüfusu genç olan bir ülkedir. Seçmenlerimizin
sayısına baktığımız zaman, bunun küçümsenemeyecek bir çoğunluğunun
yirmi ile otuz yaş arasındaki kuşaktan oluştuğunu görürüz. Seçerken
nasıl iradelerini oylarına yansıtıyorsa bu kuşak, yönetime ilişkin
iradelerini de, yasama bağlamında, şu Türkiye Büyük Millet Meclisinde
dile getirmek imkânını bulabilmelidir. Bu bizim genç kuşaklara karşı
görevimizdir. Onların siyasete en geniş ölçüde katılmasını sağlamak
zorundayız. Bugün bütün dünyada geçerli olan katılımcı demokrasi
ölçütlerinin içerisinde de bu ilke yer alıyor: Toplumu bütün katmanlarıyla,
en geniş biçimde siyasete katabilmek. Bu katmanlardan birisi de
gençler. Onları da seçmen olarak ve milletvekili olarak siyasete
katmasını bilebilmeliyiz. Biraz önce söylediğim gibi, bu, çağdaş,
katılımcı demokrasinin gereği.
Genç, enerjisiyle, dünya bakışıyla geleceğine
yön verirken şu çatının altında, ondan daha yaşlılar da deneyimleriyle,
ihtiyatlarıyla bu yasama işlevinin daha sağlıklı bir biçimde yerine
getirilmesini sağlayacaklar. Gencin enerjisi, geleceğe umut dolu
bakışı, yaşlının deneyimi, ihtiyatı bir araya gelecek ve çok daha,
ihtiyaca yanıt veren, sağlıklı yasalar yapmak imkânını bulabileceğiz.
Ancak, burada şunu ifade etmek istiyorum: Seçilme
yaşını yirmi beşe indirmekle, acaba, biz gençlerimize toplumumuzda
tüm görevlerimizi yerine getirebildik mi? Öyle zannediyorum ki,
buna olumlu yanıt verebilmek fevkalade zor. Gençler milletvekili
seçilebilecekler yirmi beş yaşında, ama gençlerin tek sorunu bu mu
veya birtakım başka sorunlar çözülmeden yirmi beş yaşında Parlamentoya
adımını atan gençten beklediğimiz katkıyı alabilecek miyiz?
Gençlerin çözülmeyen sorunlarından birisi eğitim.
Gence iyi eğitim vermek mecburiyetindeyiz bu sorunu çözebilmek
için ve aynı zamanda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ondan sağlıklı
bir katkı alabilmek için de bunu gerçekleştirmek zorundayız.
Ama, şu Türkiye’nin görüntüsüne bakın: Geçen hafta
arkadaşlarımız birtakım ders kitaplarından alıntılar yaptılar. Çocuklarımıza
ne öğretiyoruz diye kendime sormak ihtiyacını duydum. Nerede söylendiği,
nereden geldiği, çocuğa ne gibi katkıda bulunacağı -doğrusu- belli
olmayan birtakım tekerlemelerle dolu ders kitapları millî eğitimde
eğitim malzemesi olarak kullanılabiliyor Türkiye’de. Böyle bir
eğitimden çağdaş dünyanın beklediği düzeye ulaşmayı umabilir miyiz?
Çocuklarımıza böyle bir eğitim ortamı hazırlamaya hakkımız var
mı? Böyle bir eğitimden geçirdiğimiz çocuklarımızdan sonra ne bekleyebiliriz?
Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip tekerlemelerle Türkiye’yi
idare etmelerini mi bekleyeceğiz? Onlara çok doğru düzgün eğitim
vermek mecburiyetindeyiz.
Bakınız, son yıllarda, son üç dört yılda Türkiye’nin
matematikten aldığı puan dünya ülkeleri arasında giderek arka
sıralara düşmeye başladı. Bu, bizim olmasını istediğimiz bir gelişim
değil, olumsuz bir gelişim. Çocuklarımızı dünya ülkeleri arasında
birinciliği kazanacak duruma getirmek mecburiyetindeyiz. Bu,
onlara karşı borcumuz. Yirmi beş yaşta milletvekili seçilmek
imkânını eline vermekle her şey bitmiyor.
Eğitimde ne yapıyoruz çocuklarımızı? Özel okullara
yönlendiriyoruz. Kontenjan açıkları var Anadolu liselerinde, ama
oraya nedense çocuklarımız rahat rahat yerleştirilemiyor. Daha
geçen hafta konuştuk bunları. Eğitimde de bir özelleştirme anlayışı
alabildiğine gidiyor. Çocuklarımızı üniversite kapılarına yığan
bir sistemi benimsemiş durumdayız eğitim sistemi olarak. Ayırıyoruz
mesleki eğitim ve üniversiteye hazırlayıcı eğitim diye, ama sonra
yollar arıyoruz, mesleki eğitimden acaba tekrar nasıl üniversite
kapısına çocuklarımızı yığabiliriz diye ve bunu yaparken de hiçbir
meslek beklentisi olmadan liseyi bitirmiş, sadece ve sadece hedefi
üniversiteye girmek olan çocuklarımızın imkânlarına, mesleki okulları
bitirmiş olanları ortak etmeye yöneliyoruz. Bunlar, eğitimde bizi
sağlıklı noktalara götürecek girişimler değil.
Ve bir başka tehlike: Bugün basında birtakım bilgiler
yer alıyor, Türkiye'de tarikatların çocukların eğitimine nasıl müdahale
ettiği, onları sosyalleşmekten nasıl alıkoyduğuna ilişkin. “Tarikatın
öğrettiği bilgilerin dışında bilgiler öğrenmemeleri için, başlarına
nöbetçi gibi ağabeyler koyarız.” deniliyor veya koyulduğundan
söz ediliyor tarikatlar tarafından. “Kız arkadaş edinmemesine dikkat
ederiz ve o da daha sonra bu yola yönelmez.” diyor. Daha sonra, biz, bu
çocuklarımızdan, iş hayatındaki kızlara, kadınlara, çalışma dengi
nazarıyla eşit bir anlayışla bakmasını bekleyeceğiz. Bu eğitimden
gelen çocuklar, yarın öbür gün iş yaşamında karşılaştıkları kadınlara
hangi nazarla bakacaklar? Nasıl sosyalleşecekler? Cinsler arası
eşitlik anlayışını nasıl benimseyecekler? Ve tek pencereden dünyaya
bakmaya alıştırıla alıştırıla, nasıl bir çağdaş düzeye ulaşabilecekler?
Bunları engellemek lazım. Türkiye’nin içerisindeki bu tür gelişmelerin
önüne set çekmedikçe, biz, çocuklarımıza eğitim açısından gerekeni
yaptığımızı söyleyemeyiz gençlerimize.
Bir başka sorun: İş. Politikaya atılacak genç insan,
genç kızımız veya delikanlımız yirmi beş yaşında. Neyle katılacak
bu politik yaşama? Politika, milletvekili seçilmek için masraf isteyen
bir şey. En azından, gidecek bir partiye, aday olabilmek için belli bir
miktar ödenti yapacak. Bu parayı nereden bulacak? Çocuklarımıza
ayaklarının üzerinde duracak, ekonomik ihtiyaçlarını karşılayacak
olanakları sağlayamazsak, sağladığımız milletvekili seçilme
imkânı kâğıt üstünde kalmaya mahkûm olur. Ama, şu Türkiye’nin hâline bakın:
Hepimizin kapılarını gencecik insanlar çalıyor, kollarının altında
diplomaları var, koltuklarında, çok iyi öğrenim görmüşler. İş istiyorlar:
Köşe dönücülük yapalım demiyorlar; çalalım çırpalım, bize haksız
yere kazanç sağlayın demiyorlar. Sadece, çalışarak kazanmak üzere,
bir iş imkânı sağlamamızı istiyorlar; ama Türkiye’de iş yok. Çünkü,
”işsizlik sorununu çözeceğim” vaadiyle iktidar olan Adalet ve Kalkınma
Partisi, şu geride bıraktığımız dört yıl içerisinde, gençlerimize
iş imkânı hazırlayamadı. Her gün sayıları daha artarak, Türkiye’deki
işsizler ve özellikle işsiz nüfus içerisindeki genç kesim bir çığ gibi
artıyor. Çocuklarımız, gençlerimiz evlerinde de huzurlu değiller.
Çünkü her evde bir işsiz var; her evde, aldığı para, ailenin geçim ihtiyaçlarına
yetmeyen bir çalışan var. İnsanlarımız güçlükler içerisinde yaşamlarını
sürdürmeye çalışıyorlar ve bu maddi imkânsızlıklar, maddi güçlükler
ailenin huzurunu zedeliyor ve gençlerimiz o huzursuz ortamlarda
hayatlarını kuracak bilgilerini edinmek için çabalıyorlar, bir
iş bulabilmek için çırpınıyorlar; hayatlarını kurabilmek için,
iyi bir şekilde kurabilmek için geleceğe olan umutlarını kaybetmemeye
çalışıyorlar. Bu gençlerimize yirmi beş yaşında milletvekili olabilmek
imkânı sağlamakla, onlara karşı yükümlülüklerimizi hiçbir şekilde
tam anlamıyla yerine getirebilmiş değiliz. Kendimizi öyle bir aldatma
içine hapsetmeyelim ve biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, iktidarının
beşinci yılına girmek üzere olduğumuz şu günlerde, “gençlerimize
iş, toplumumuza aş” vaadiyle işbaşına gelen Adalet ve Kalkınma Partisinden,
milletvekili seçilme yaşını yirmi beşe indirmenin yanı sıra,
gençlerimiz için bu sorunları çözmesini de bekliyoruz. Bu, ne kadar
gerçekleşebilir bir umuttur, bilmiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OYA ARASLI (Devamla) – Dört yıl bu doğrultuda en
ufak bir adım atmamış olan, bu sorunların üst üste, dağlar gibi yığılması
karşısında duyarsız kalmış olan bir iktidarın önümüzdeki bir yıl
içerisinde bu sorunları çözebileceğini ummak, bence, bizce hayalciliktir.
Ama, gene de bir yıl küçümsenemeyecek bir süredir. Bu doğrultuda
atılacak her adım, gençlerimizin geleceği için, onların geleceğine
bir ışık tutmak, bir aydınlık vermek anlamını taşır. Hiç değilse bu
girişimlerin, kalan vaktin azlığına çokluğuna bakılmadan yapılmasını,
gerçekleştirilmesini bekliyoruz.
Sayın Başkan, ek süreniz için teşekkür ederim.
Saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.
Tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz
isteyen Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler.
Buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grubum
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, düşüncelerime başlamadan önce, bugün,
Allah’ın rahmetine kavuşan eski Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi
Başkanı Sayın Doktor, “ablamız” dediğimiz, yüreğimiz, canımız ve
bugün de İskenderun’da defnedilen Füsun Sayek ablamızın toprağı
bol olsun diyoruz.
İkincisi ise, Sayın Başbakana da buradan geçmiş
olsun diliyoruz. Çünkü, bize sağlıklı rakip arıyoruz da o yüzden.
Üçüncüsü, birazdan da Galatasaray’ımıza da başarılar
diliyoruz.
Evet, böyle bir kanunun özüne baktığımızda, şekline
baktığımızda… Anayasa değişikliğinde fikirlerimizi açıkladık
aslında sizlerle. Biz, Anavatan olarak gençlerimize güveniyoruz.
Gençlerimizin önündeki tüm siyasi engellerin kaldırılması, hatta
söz sahibi olması için her türlü atılan olumlu adımların yanındayız.
Ama, çok iyi biliyoruz ki bu kanun Anayasaya uygunluk konusunda atılan
bir adım gibi görünse de, belki kısmet de olmayacak yasaların uygulanmasında,
olağanüstü bir erken genel seçim döneminde belki hayata da geçmeyecektir.
Bugün Türkiye’nin özlemi olan yasa… Özellikle siyasallaşmanın önünde
her türlü engeli kaldıralım derken bir şeyi göz ardı ediyoruz.
Bugün insanlarımızın siyasetteki rekabet koşullarının
eşit olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Gerek Siyasi Partiler
Kanununu gerek Seçim Kanununu göz önüne aldığımızda bu gençlerimize
umut vermekten başka hiçbir yapılan bir kanun değil. Yani, hayatta
uygulanabilirliği mümkün değil ve sadece o gençlerimizin değerleri
ve duyguları, umutları, maalesef kullanılacak. Çok çarpıcı rakamlar
var. Bugün, öğrenim kavgasını veren 1,5 milyon genç insanımıza,
gençlerimize “Sen üniversiteye giremezsin, sen işe yaramazsın.”
dediğimiz bir ülkede, her geçen gün ülkede umutlarını yitiren, yarınlarından
günübirlik yaşayan, hatta bırakın yarınlarını, eve bile gitmeyi
düşünemeyen milyonlarca gencimize umuttan öteye gitmeyen bir kanun
teklifi var.
Yaklaşık yüzde 70’i genç nüfus olan bu Türkiye’mizde,
gençlerimizin siyaset yapma önündeki, bir derece, şeklen varmış gibi
görünen… Uyum yasası içerisinde çıkan bu Kanun’un pratik hiçbir anlamı
kalmayacaktır. Evet, Siyasi Partiler Kanunu’nda siyaseti nasıl
yaptığını iyi bilirsiniz… Lider sultasının olduğu bir ülkede,
gençlik ve kadın kollarının teşkilatlarının dahi organize edilmediği
bir siyasi partilerde siyaset yapmanın ne kadar zorluğunu içinizdeki
genç arkadaşlar bildiği gibi ben de biliyorum.
Siyaset, organik anlamda, sadece politika yapmak
değil. Biz, siyaseti duyarlılık olarak kabul ediyoruz, ülke sevdası
olarak algılıyoruz. Bugün, gençlerimizin yüzde 40’ı maalesef ülkede
siyasetin hiçbir şeyi değiştiremeyecek kadar reflekslerini yitirmiş,
umutlarını yitirmiş ve dünyaya sadece farklı arayışlar…
Evet, Meclisin yanlarında konsolosluklar var, büyükelçilikler
var. O kapıların önlerinden geçiyorsunuz; her gün yüzlerce kuyruk,
umutlarını Avrupa’da, Amerika’da veya farklı ülkelerde arayan binlerce
insanımız ve binlerce gencimizle dolu. Gençlerimizin beyin göçünün
olduğu bir ülkede size buradan sormak istiyorum: Bu değişecek
olan Kanun’un pratikteki, yani içeriğinde hayata geçme olasılığı
nedir? Hepiniz iyi biliyorsunuz ki, gençlerimize söz hakkından çok
susma hakkı, gençlerimize söz hakkından çok sadece su içme hakkı… Yani,
kısaca, bu Kanun’un da hayata geçmesinde büyük aksaklıklar olacağını
biliyoruz. Eğer, gerek Siyasi Partiler Kanunu gerekse Seçim Kanunu’nu
değiştirecek samimiyetiniz varsa, lütfen, getirin; ona da “evet”
diyelim; çünkü, bu, tek başına bir anlam ifade etmez. Bu yüzden, siyasi
partilerdeki oluşan oligarşi ve hiyerarşiyi göz önünde bulundurduğumuzda,
bir liderin iki dudağı arasında olan bir seçim sürecinde, gerekse
merkezî seçim veya ön seçimden yoksun… Buyurun, en önemli unsurlardan
biri ön seçim olsun, ama, onda da yoksunuz. Yani, kendi Partinize bu
yasayı getirdiniz ve biz de olumlu, gençlerimize güvenerek olumlu
katkıda bulunuyoruz; ama, şunun altını net çiziyoruz: Bu yetersizdir.
Hiçbir şekilde, bu Parlamento içerisine, yaklaşık 6 milyon küsur
gencimizi ilgilendiren bir nüfus popülasyonuna baktığımızda,
içinde ya bir kişi ya iki kişi… Sadece önce vitrin diye yazılacak, arkasından
barajlar konusu gelirse, öyle tesadüfen seçilip gelecek.
Seçilebilecek yerlerde gençlerimiz olmayacak.
Seçilebilir yerlerdeki gençlerimizin -ancak çok istisnai- ya siyaset
babasından miras kalacak ya da olağanüstü maddi varlığa sahip olacak;
onun dışında seçilme şansı yok. Hepimiz çok iyi biliyoruz.
Bugün -çok enteresan bir şey- Kredi Yurtlar Kurumu,
üniversite öğrencilerinin harçlarına zam yapmış; çok sevindim. Herhâlde
gençlerimiz bu finans boyutunu buradan çözecek. 20 YTL zam yapılmış.
Allah’tan korkun ya, 20 YTL… Gençlerimize bunu layık görüyorsunuz.
RECEP KORAL (İstanbul) – Öğrenci için iyi para. Sen
hiç öğrenci olmadın herhalde?
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – 40 YTL…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Hiç fark etmez, 40 lira,
50 lira olsun. 150 lirayla geçinebilir misiniz? Bir akşamlık yemek
paranız değil 150 YTL. Oturun şurada, üç kişiyle bir lokantaya gidin…
Haa, biz… Geçmişimizin günahı, bugünkü başarısızlığına
birer mazeret olmasın.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) – Anavatan kaç para verdi?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Dört yıl geçti, beşinci
yıla geliyor. Kendinize gelin, iktidarsınız. 150 YTL’yle yaşam standardının,
açlık sefaletinin olduğunu iyi biliyorsunuz.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Sabah akşam yemek
de veriyoruz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Haa, çok güzel, enflasyon
yüzde 10’ken faize yüzde 23 veriyorsunuz. Bu konuda yürekten kutluyorum
sizi. Faize gelince parayı buluyorsunuz, gençliğe gelince “ee,
dün 40 lira veriliyordu…” Yapmayın Allah aşkına..
O öğrenci velisi öğrencisini okutmak için her türlü tasarrufunu
yapar gene gönderirdi, bugün ise gönderecek hiçbir şeyi kalmadı. Gençlerimizin
yaşam standardını çok iyi biliyoruz. Toplumsal cinnet her alanda yaşandığı
gibi gençlerimiz üzerinde her geçen gün baskı unsuru olarak görülmekte.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, gençlerimizdeki çatışma, gençlerimizdeki
travma ilkokul yaşlarına kadar düştü. Eve gidip haberleri dinlediniz
mi arkadaşlar iftar açılırken? Yine, bir ilköğretim ve ortaokul öğrencisi
iki arkadaş maalesef birbirini bıçaklamış ve birisi ölmüştür. Bu
kadar gençliğimizin yaşadığı şiddeti göz önünde bulundurduğumuzda,
işsizliğin bu kadar had safhada olduğu bir ülkede cinnet geçirmesi
gayet olağan hale gelmiş.
Hepimiz biliyoruz ki… Gazetelerin üçüncü sayfasını
lütfen okuyun. Hangi cinnet sayfalarını, hangi dehşet sahnelerini,
hangi ölüm haberlerini okuyorsunuz… Lütfen okuyun.
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) – Keyfinden bıçaklamış,
açlığından değil.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Keyfinden değil o. Hiç
kimse keyfinden bıçaklamaz Sayın Vekilim.
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) – İki kız birbirini bıçaklıyor…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Bir arkadaş yüzünden
dahi olsa bu toplum eğer şiddeti kendine benimsemiş ve yaşayabilecek
kadar gününe mal etmişse, burada mazeret değil; onu çözmek sizin göreviniz,
iktidarsınız.
RECEP KORAL (İstanbul) – Var mı şiddetin olmadığı
okul?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Şiddetin bireysel hata
oranı bellidir, toplumsal cinnet safhası bellidir.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) – Şiddetin olmadığı
yer var mı?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Evet, aile içi şiddet,
hepimiz görüyoruz, beş yaşındaki çocuğunun, telefonu parçaladı
diye, bozdu diye, ölümüne sebep oluyor. Batman’da, hepimiz biliyoruz,
maalesef, töre cinayetleri dediğimiz, intiharlar dediğimiz süreçler,
o gençlerimiz üzerinde nasıl baskı unsuru olarak yaşandığını hepimiz
biliyoruz. Bunları siz çözmeden gençlerimize diyeceksiniz ki: “Gelin
milletvekili olun.” 6 milyon kişi, az değil. Burası 550 kişi alıyor,
6 milyon değil. Gençliğin önündeki tüm siyasi engelleri hep beraber
kaldıralım diyoruz, hep beraber. Gelin, Partinizin gençlik kollarını
ve kadın kollarını yasal statüye getirelim. Gelin, içeriğinde siyasete
katılımcılığı sağlayalım.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Yasal statüde…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Ön seçim sürecini yapalım,
buyurun.
BAŞKAN – Sayın Güler, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Genel Kurula hitap edin lütfen.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Gelin, o yüzden… Hepimiz
siyasetten yanayız. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Hepimiz siyasetten yanayız.
RECEP KORAL (İstanbul) – Sizde yoksa bizde var.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Bu toplum, her geçen
gün, her geçen gün…
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Sizde olmayan şeylerden
var.
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Mahfuz Güler.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – …maalesef, aymazlığa
doğru gidiyor. Toplum, bu sistemden medet umar hale geliyor. Bu yüzden,
biz Anavatan olarak gençliğimize ve kadınlarımıza ve bu toplumun
her katmanına her zaman güvendik, bundan sonra da güveneceğiz. Önündeki
tüm siyasi engeller…
Siz bugün Meclisin nasıl çalıştığı konusunda
önerge verdiniz. Dün yine çalıştırmayı beceremediniz. Bugün ise yine değişiklik önergesi… Meclisin
tüm iradesi sizin elinizde, tüm iradesi. Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir diyoruz ama, maalesef, bugün Meclisin
iradesi sadece yürütmenin. Yürütmenin… Bu kanunlar üzerinde en
ufak bir şekilde ne inisiyatif hakkınız var ne de bir katkı payınız
var.
RECEP KORAL (İstanbul) – Siz ne yapıyorsunuz?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Yapılan tek şey var: “Kabul
edenler… Etmeyenler…”
Evet, beşinci yıla geldik diye övünüyorsunuz.
Ben burada size sormak istiyorum: Milletvekili olarak önerdiğiniz,
sadece pratik olsun diye milletvekillerinin çıkarmak istediği
tasarı mekanizmasının dışında hangi teklifiniz kanunlaştı, söylerim
size. Gelin, buradan açıklayın; buyurun. Buyurun, gelin açıklayın.
Sadece tasarı olsun diye, pratik olsun diye… Bunu siz de çok iyi biliyorsunuz.
EYÜP FATSA (Ordu) – Üstünde konuştuğun da bir kanun
teklifi.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Evet, Grup Başkan Vekili
ve 7 milletvekili arkadaşın imzası… Tasarı olmuş olsa… Bu Kanun,
hepimiz de çok iyi biliyoruz ki, gecikmiş bir kanun. Günaydın(!)
Bu akşam, iyi akşamlar mı demek lazım, bilemiyorum.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Daha Anayasa’yı
yeni değiştirdik.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – İşte, günaydın(!)
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Ne günaydını?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Dört yıl geçti. Belki de
uygulanamayacak, bir erken genel seçim kararı alınsa uygulanmayacak.
Bu Meclisin iradesi.
Türkiye’de erken genel seçim koşulları hâlâ kalkmış
değil. Bu doğrultuda, size çok net daha… Bugün üreten değil, daha çok
mazeret üreten bir siyasi irade var maalesef. Gelin, bu halkın önündeki
tüm engelleri hep beraber kaldıralım. Sivil toplum örgütlerinin
önündeki yasal engelleri… Ben size bir şey daha söyleyeyim: Bugün
ülkede devlet memurlarının siyaset yapma yasağı var. Gelin, belirli…
Daraltalım, belirli stratejik veya hassas olan kurumların dışında
siyaset yapmalarının önünü açalım. Siyasetin önündeki tüm insan
kaynağını genişletelim. Buna gelince yoksunuz. Peki, 6 milyon gencimize
iş mi vaat ettiniz? Evet, doğru, iş vaat ettiniz. Peki, gençlerimize
yarınların hayalini kurun dediniz. Herhalde, iş bulamayınca dört
yılın sonunda, yaptığınız tek şey var, size, kusura bakmayın, iş bulamadık,
sizi milletvekili yapacağız, değil mi? Yarınlarda sahaya çıkınca,
politikayı böyle yapacaksınız. Maalesef, bu gençlerimiz bununla
avunmaz ve gençlerimiz bu olayın farkında.
Bugün, önüme, biraz önce bir faks geldi. Adana Tekel
işçilerinin sorunları. Herhâlde, siz, Sayın Başbakanı da dinlemiyorsunuz,
Sayın Başbakanın verdiği sözü tutmuyorsunuz. Sizde hiyerarşi boldur
ve Başbakanın verdiği her konuyu…
RECEP KORAL (İstanbul) – Demin, yürütmenin sözünden
çıkmıyorsunuz diyordun, şimdi de tutmuyorsunuz diyorsun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Hayır, bakın… Bak işte,
Sayın Başbakanın sözünden çıkmadığınız unsuru… Bakın arkadaşlar,
bu yürütme konusunda, Sayın Başbakanın Adana Tekel işçilerine
vermiş olduğu…
BAŞKAN – Sayın Güler, lütfen... Genel Kurula hitap
eder misiniz Sayın Güler. Karşılıklı konuşmayalım lütfen.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Hayır, ben bu… Sayın Başkan,
bu konuyu buna bağlayacağım. 700 işçiyle beraber içinde gençlerimiz
var ve üretmeyen gençlerimizin önündeki engellerden bahsediyoruz.
Siyaseten yapıyoruz. Mayıs ayından itibaren üretmiyorlar. İçinde
genç çocuklarımız var, genç arkadaşlarımız var ve büyük bir kısmı,
yarınlarının hayalini bile kuramıyorlar. Diyorlar ki, biz, insan
gibi onurlu şekilde yaşamak istiyoruz, üretmek istiyoruz; evimize,
birilerinin ifade ettiği gibi, sadece bankamatik memuru değil,
yani, bu ülkede asalak olmak istemiyoruz diyorlar. Sayın Başbakan
da söz verdi havaalanında, Adana’da, Adana Tekel işçilerine, sonuna
kadar yanınızdayız dediler, çalıştıracağız dediler. Ama, maalesef,
Türkiye’nin bir pazar payı var, onu da birilerine peşkeş çekiyorsunuz,
uluslararası sigara üreticilerine peşkeş çekiyorsunuz ve sürekli
kâr eden bir kurumu yönetemeyip, tam tersine, sadece onun kapanması
için ciddî anlamda vesilelerle bu sürecin önünde engel oldunuz. Başbakanın
ifadesiyle bir anlık çalıştırdınız, iki üç ay, arkasından tekrar Mayıs
ayından itibaren -bakın, altını çiziyorum, Mayıs ayından itibaren-
üretmiyorlar.
Peki, bu gençlerimiz ne yapacak? Yarın da, üretmiyorsunuz
diye kamburumuz diyeceksiniz, öyle de bir mazeret uyduracaksınız
ve kapı dışarı edeceksiniz. Ne olacak ondan sonra? Hadi, gelin, gençlere,
siyaset yapın diyeceksiniz. Mümkün mü bu? Gençlerimizin işsiz olduğu
bir yerde, gençlerimizin, her geçen gün aile içi şiddetin yaşandığı
bir ülkede, her geçen gün karamsar ve kâbuslarla uyandığında, gelin,
siyaset yapma şansınız yok…
Bu Adana Tekel işçilerinin seslerine kulak verin.
Üretmek istiyoruz diyorlar ve maalesef, oradan da pis kokular geliyor
ve o pis kokulara, bu ülkemin tüm nimetlerini, bu ülkemin tüm değerlerini
peşkeş çekmeyin. Bunu da… Tütün üreticilerini perişan ettiniz.
Orada da gençlik yok muydu? Milyonlarca gencimiz vardı. Bu ülkenin
yüzde 70’i genç. Ama, buna karşın, bu Kanun’dan olumlu etkilenecek 6
milyon gencimizin ise, çok da olağanüstü koşullar içerisinde, babasından
miras kalmadıysa, babasından veya sülalesinden, çevresinden kalmadıysa,
siyaset yapma şansı yok; hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu çocukları
lütfen kandırmayın. Hepimizin istediği, özlemi, demokratik, katılımcı
bir Türkiye; duyarlı, üretken bir Türkiye. Her şeyi üretelim. Siyaset, politika, ekonomi, her alanda
üretelim, ama tek bir şey üretmeyelim: Mazeret üretmeyelim. Bu yüzden,
Türkiye’nin sesine kulak verin.
Evet,
yoruldunuz; bakıyoruz… Bu kadar hassas kanunlar
geçerken, asıl, burada 50 arkadaşımız yok ve birazdan, sadece oylamaya
gelip katılacak. “
Ben burada aslında halkıma ve gençliğe seslenmek
istiyorum. Her gün gördüğünüz korku ve kâbusla yaşanmaz. Bu ülke içerisinde
onurlu, yarınların hayalini kurabilecek bir gençlik; dinamik bir
şekilde ülkenin değerlerine sahip çıkan, ülkenin ulusal ve uluslararası
alanda her türlü hassasiyete ve reflekslere sahip olan bir gençliğin,
inanıyorum ki, bu parlamenter sistem içerisinde, bu sistem içerisinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Tamamlıyorum Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Güler.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.
Bu parlamenter sistem içerisinde herkesi duyarlılığa
davet ediyoruz.
Her konuşmamda tek bir mesajım var; her kitleye ve
her kesime, bugün de gençliğe: Siyasallaşın, duyarlaşın. Herkes
milletvekili olacak değil, herkes belediye başkanı olacak değil.
Ama, bu ülkenin sorunlarına lütfen hassasiyetle eğilin.
AK Parti İktidarı döneminde yaşadığımız sıkıntılar,
birazdan da karşımıza getirecekleri Vakıflar Kanunu’yla sizinle
düşüncelerimizi paylaşmaya özen göstereceğiz.
Böyle bir sürece baktığımızda, ülkenin uluslararası
alandaki yaşamış olduğu sıkıntıları, maalesef teslimiyeti gördükçe
üzülüyorum. Bu yüzden tüm gençliği siyasete davet ediyorum.
Biz, Anavatan olarak gençliğin ve kadınlarımızın
bu ülkenin yarınları olacağını düşünüyoruz ve kapımız her zaman
açık. Siyasallaşsınlar, duyarlaşsınlar. Bu Kanun’un bir derece katkıda
olmasını bekliyor, olumlu oy vereceğimi de buradan sizlerle paylaşmak
istiyorum. Ama, yetersiz olduğunun tekrar altını çiziyorum.
Hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Mücahit Daloğlu,
Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın Daloğlu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1246 sıra sayılı Kanun Teklifi ile Seçim Yasası’nda
değişiklik yapan ve seçilme yaşını otuzdan yirmi beşe indiren 2839
sayılı Kanun’un Anayasa ile uyumlu hale getirilmesiyle ilgili yasa
üzerinde söz almış bulunmaktayım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Seçim Kanunu’nun 10’uncu
maddesindeki değişiklikle seçilme yaşı otuzdan yirmi beşe indirilmiştir.
Bunun Anayasa’yla uyumlu hale getirilmesi de bugün huzurunuzda görüşülmektedir.
Ancak, biraz evvel Cumhuriyet Halk Partisi ve Anavatan
Partisi gruplarındaki arkadaşlarımızın yaptığı konuşmalarda,
gençlerimizle ilgili doğru temennilerine ben de katılıyorum, katılmadıklarımı
da ifade edeceğim.
Burada, değerli milletvekilleri, gençlere bir
önem, bir değer ve bir hizmet için şans verilmektedir. Bunu da muhalefet-iktidar
beraber, el ele yapmaktadır. Dolayısıyla, elbette ki handikaplar,
eksiklikler vardır, yani sadece yirmi beş yaş gençlere seçilme yaşı
olarak verildiğinde her türlü sorunların çözülemeyeceğini mutlaka
hepimiz bilmekteyiz. Ama, burada böyle bir karamsar tablo çizmeye
de hakkımız olmasa gerek. Bu gençlere ümit de vermeliyiz.
Biraz evvel Anavatandan Hüseyin Bey arkadaşımız
ifade ediyor: “6 milyon işsiz var.” Ben de imzamı atıyorum. Acaba bu 6
milyon işsiz dört yıllık AK Parti İktidarı döneminde mi doğdu, yoksa
ondan evvelki dönemlerde de?..
BAYRAM
ALİ MERAL (
MÜCAHİT
DALOĞLU (Devamla) – Mutlak o hükûmetler de işsizliğe bir çözüm getirmek
için…
HÜSEYİN
GÜLER (
MÜCAHİT
DALOĞLU (Devamla) – Hayır efendim, arz ediyorum.
Şimdi, AK Parti zamanında her yıl 800
bin kişiye iş bulunmuştur.
Ama, o sizin armağanınız olan 6 milyon, 5 milyon eritilememiştir,
doğrudur. Ee, mutlaka arkadaşlar, birbirimizi
burada üzmeyelim. Yani, AK Partiden önceki hükûmetler de işsiz yaratmak
için mi iktidar oldu? Hayır. Onlar da mücadele etti, ama, Türkiye’nin
bu şartlarını birbirimizi burada hırpalayarak çözemeyiz. Bir
de, yani bunu esefle karşılıyorum Hüseyin Bey. Yani, Büyük Millet
Meclisi hepimizi, Türk milletini onurlandıran yüce bir çatı. Bu Büyük
Millet Meclisinin tüzel kişiliğini de hepimiz korumalıyız. E, o
halde peki burada, yani “Kabul edenler… Etmeyenler…” diye Meclisi
aşağılamaya hakkınız var mı efendim?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Aşağılamadım, “katkıda
bulunun” dedim Sayın Vekilim.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) – Elbette ki burada,
yasalar komisyonlarda, şakır şakır, muhalefetin, iktidarın kavgasıyla,
düellosuyla, tartışmasıyla, bilgi birikimiyle bir mutfakta hazırlanıyor,
elbette burada olayın bir “evet-hayır” safhası vardır, o da olacaktır.
Yani, Meclisi bu kadar küçük düşürmeyi esefle karşılıyorum, buna
hakkınız olmadığına inanıyorum.
Efendim, “Evet-hayır”mış. Elbette “evet-hayır” safhası
da burada olacak. Ne demek yani bu?
Efendim, konumuza dönmek istiyorum.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Öfkelenmeden Mücahit
Bey!..
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Sen en iyisi konuya
dön.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) – Olur… Olur…
“Belediye meclislerinde yirmi beş yaş seçilme
yaşı” demiştik. Örneğin, İstanbul 10 milyon, işte Adana 1 milyon, büyükşehir
İzmir 3 milyon, Ankara 4 milyon nüfuslu büyükşehirler. Burada yirmi
beş yaşında… Ha, belki yirmi beş yaşında olmadı ama, otuz yaşında,
otuz iki, otuz üç yaşında belediye başkanlarımız var. Bu arkadaşlarımıza,
bu şehirlerin yönetimini emanet ediyoruz, doğru da yapıyoruz.
Espri o ki, hem Avrupa Birliği sürecinde, demokraside
tecrübesi bizden eski olan ve ilerlemiş ülkelerde de bakıyoruz,
böyle bir örnekler var. E, biz de o halde, ülkemizde demokrasinin bu
güzel hareketini yaşatmış olalım. Bu vesileyle, Amerika Birleşik
Devletleri’nde örneğin yirmi beş yaş, Belçika’da yirmi bir, Fransa’da
yirmi üç, İtalya’da yirmi beş. Evet, buralarda “senato” dediğimiz ikinci
meclisler de var. Onun için buradaki meclislerde yaş daha küçük olabiliyor.
Kaldı ki, bizim -hatırlarsınız- 1982 Anayasası’nda,
seçme yaşı yirmi bir olarak kabul edildiği halde, geçen zaman içerisinde
önce yirmiye, sonra on sekize de düşürülmüştür. Bu da doğru yapılmıştır.
Dolayısıyla, nasıl seçme yaşı on sekize düşürülmüşse, buna bağlı
olarak seçilme yaşının da yirmi beşe düşürülmesi doğru bir tasarruftur.
Bizden evvel sözcü arkadaşlarım da aynen ifade
ettiler, temsilde adalet. Demografik yapıdaki genç nüfusun yüzde
60’ı 30’un altında, seçmen sayısının yüzde 40’ı 30’un altında. O halde,
bu kadar yoğun olan otuzun altındaki gençlere, temsilde adaleti de
en azından yasa olarak yansıtırız.
Hüseyin Bey, yine sana cevap vermek zorundayım.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Vereceğim cevabını…
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) – Ama, pratikte sıkıntılar
olabilir. Efendim, pratikte… İki liderin iki dudağının arasındaymış…
Ee, canım, sen iki dudağın arasında kırk yaşında geldin, ben elli yaşında.
Bırak, bazı gençler de yirmi beş yaşında gelsin yani. Ne olur ki? (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Onun için, bu lütfu gençlerden hiçbir zaman esirgemeyelim.
Benim burada, gençlere aslında izninizle, bu yüce kürsüden bir tavsiyem
olacaktır: Büyük Millet Meclisinin lütuf değil bir hak olarak sizlere
armağan etmiş olduğu bu yirmi beş yaşın kıymetini çok iyi değerlendireceğinize
inanıyorum, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği olan sevgili gençler
diye hitap ediyorum: Sizler, okullarınıza, derslerinizi ve Türkiye
ve dünyaya ait entelektüel birikimlerinizi zamanında ve doğru
olarak biriktirdiğiniz takdirde, yani derslerinizi, okulunuzu
yirmi beş yaşın altında bitirip askere de gittiğiniz takdirde yirmi
beş ve yirmi altı yaşında milletvekili de olabilirsiniz, olmanız
şart da değildir, o bilgiye, o donanıma, o görgüye siz layıksınız
ama, ona da sahip olun ondan sonra gerisi de nasiptir diyebiliriz. O
bakımdan, gençlerimizin de bu süreci çok iyi değerlendirmelerini
arzu ediyorum.
Tabii ki, Büyük Millet Meclisi gençlerimize bu
hakkı verdiyse onların da bir ödevleri vardır. Hiç kimse kendisini
sorumsuz, bigâne görmemelidir. Biraz evvel ifade ettiğim gibi, kendilerini
fikirde, idealde çok iyi yetiştirmeleri lazım, ama, ideolojik saplantılara,
ön yargılara düşmeden dünyayı ve Türkiye’yi iyi kavrayarak hareket
etmeleri gerektiğine de inanıyorum.
İlerleyen bu saatlerde, maddeler üzerinde de konuşma
yapılacaktır, vaktinizi fazla almıyorum, maksat hasıl olmuştur. İktidar
ve muhalefet el ele bu Yasa’yı birlikte Meclise getirmiş ve inşallah
kanunlaştırmışlardır, şimdiki kanun değişikliğini de yapacağız.
Türk milletine ve gençlerimize hayırlı olmasını
temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Daloğlu.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Sayın Başkan, sataşma
var, 69’uncu maddeye göre, Meclisin iradesi hakkında bilgi vermek
istiyorum.
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) – Sataşma yok.
BAŞKAN – Sayın Güler, tutanakları isteyip bakayım,
tamam.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Sevinirim.
BAŞKAN – Madde üzerinde, şahsı adına, Bursa Milletvekili
Sedat Kızılcıklı.
Buyurun.
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1246 sıra sayılı, Hatay Milletvekili Sayın Sadullah
Ergin ve 7 Milletvekilinin, Milletvekili Seçimi Kanunu’nda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum; öncelikle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, bu akşam yine son yıllarda çokça tartıştığımız
önemli bir konu başlığını, önemli bir gündem maddesini hep birlikte
tartışıyoruz. Temennimiz odur, talebimiz odur ki, bu gündem maddesini
çözümleyerek bu Meclisten ayrılalım.
Hepinizin bildiği gibi Adalet ve Kalkınma Partisi
14 Ağustos 2001 tarihinde kuruldu ve henüz kuruluş aşamasında Programını
yazarken, gençlere gerçekten önem verdiğini gösterdi ve bununla ilgili
söylemleri Programına yazdı. Bakın, şu anda önümde AK Parti Programından
gençlerle ilgili alıntı yaptığım bir bölüm var. Burada şu ifade ediliyor:
“Vatandaşların ve partili üyelerin özgürce seçme ve seçilme hakları
tüm unsurlarıyla gerçekleştirilecektir. Milletvekili seçilme
yaşı yirmi beşe indirilecektir.” Dolayısıyla, AK Parti, Türk siyasetine
çok yeni girdiği halde ve Türk siyasetinin en genç partilerinden birisi
olduğu halde, gençlere verdiği önemi de Programında belirtmiş. Bunu
çok açık olarak gösteriyoruz.
Sadece Programına yazmamış, aynı zamanda Seçim
Beyannamesinde de Adalet ve Kalkınma Partisi gençlere verdiği önemi
göstermiş. Seçim Beyannamesinde de “Gençlerin siyasi ve sosyal hayata
katılımı teşvik edilecek. Bu amaçla, seçilme yaşı yirmi beşe indirilecektir.”
demiş. Dolayısıyla, belki, geçmişte bazı siyasi partiler bu tür
söylemlerde bulunmuşlar, bu cümleleri programlarına yazmışlar,
seçim beyannamelerine yazmışlar, halka taahhüt etmişler, ama, bu
taahhütlerini maalesef yerine getirmemişler. Şimdi, biz AK Parti
olarak bu taahhüdümüzü yerine getirme çabası içerisindeyiz ve
hep beraber, Yüce Meclisin de desteğiyle bu taahhüt yerine gelecektir
diye düşünüyorum.
Tabii, bu, sadece bugün getirilmiş bir konu değildir.
Herkesin hatırlayacağı gibi, yine, 2/B’yle ilgili bir yasayı, bir
paketi tartıştığımızda, orada da gençlerimize yirmi beş yaşta seçilme
hakkı verecek düzenleme yer almıştı. Ancak, o düzenleme Meclisten
geçtiği halde, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından 2/B’yle ilgili sakıncaları
göz önüne alarak Sayın Cumhurbaşkanımız Meclise iade etmişti. Dolayısıyla,
o günlerde gerçekleşseydi, bugün geç kalmış olmayacaktık, ama kısmet
bugüneymiş diyoruz.
Değerli arkadaşlar, Anayasa’mızın, yine, 67’nci
maddesi “temsilde adalet, yönetimde de istikrar” ilkesini esas alıyor,
bunu hepiniz biliyorsunuz.
Ve bu ülkede gençler toplumumuzun yüzde 60’ını,
seçmenlerimizin de yüzde 40’ını oluşturuyor. Dolayısıyla, bu kadar
büyük bir çoğunluğa sahip olan gençlerin siyasette önünü kapamak,
onların demokrasiye katılımını, onların karar mekanizmalarına
katılımını engellemek doğru bir şey değil, onların önünün açılması
hepimizin talebidir.
Diğer arkadaşlarımız da belirttiler. Yerel yönetimlerle
ilgili Seçim Kanunu maddelerinde, seçilme yaşı yirmi beş olarak
belirtiliyor. Yani, belediye başkanı yirmi beş yaşında seçilebiliyor,
belediye meclis üyesi, il genel meclis üyesi yirmi beş yaşında seçilebiliyor,
ama yirmi beş yaşında milletvekili olunamıyor.
Büyükşehirleri, önemli nüfusa sahip illeri yirmi
beş yaşında insanlara teslim edebiliyorsunuz, onlara bu konuda
güveniyorsunuz, ama, milletvekilliğine gelince “biz size güvenemiyoruz”
diyemezsiniz. Dolayısıyla, bu açıdan da baktığımızda, seçilme yaşının
yirmi beşe inmesi çok doğru bir karar olarak önümüze çıkıyor.
Ve yine dünyadaki örneklere baktığımızda, dünyadaki
örneklerde de Almanya, Danimarka, Hollanda, Rusya, Çin gibi ülkelerde
seçme ve seçilme yaşı aynı, on sekiz olarak ortaya konmuş. İngiltere,
Avusturya, Belçika, İsrail gibi ülkelerde yirmi beş yaş olarak ortaya
konmuş. Fransa’da yirmi üç yaş, Amerika ve İtalya’da da yirmi beş yaş
olarak ortaya konmuş. Dolayısıyla, Türkiye’deki seçilme yaşı
otuz, yüksek olduğu ortaya çıkıyor.
Diğer bir taraftan, gençlerimizi siyasete kazandırmak
durumundayız. Biliyorsunuz, 12 Eylülden sonra partilerin gençlik
kolları dahi kapatılmıştı, daha sonra yapılan düzenlemelerle
açıldı ve gençlerimiz, maalesef, siyasetten soğutuldu. Dolayısıyla,
onların siyasete kazandırılması, taleplerinin Meclise getirilmesi
ve kendi ağızlarından burada ifade edilmesi açısından da baktığımızda
bu konunun önemini hepimiz anlıyoruz.
Yine, 1982 Anayasası’nda, hepimizin bildiği gibi,
seçme yaşı yirmi bir olarak belirtilmişti. Daha sonra, 17 Mayıs
1987’de yapılan bir değişiklikle, bu, önce yirmi yaşa indirildi. Daha
sonra da 23 Temmuz 1995 tarihinde yapılan değişiklikle seçme yaşı
on sekize indirilirken, maalesef, seçilme yaşı hep otuzda kaldı ve
buradan düşürmek bir türlü kısmet olmadı. İnşallah, bu, bu Meclise
kısmet olacak diyorum.
Tabii ki, milletvekili seçilecek gençlerimizi,
genç arkadaşlarımızı Türkiye Büyük Millet Meclisine getirirken,
onların buraya gelmesine olanak verirken, onların da problemlerinin
çözülmesi, onların belirli bir altyapı içerisinde Meclise gelmesinin
sağlanması hepimizin arzusudur, talebidir.
Bakın, bu konuyla ilgili, tabii ki eğitim başta
gelen önceliklerden birisidir. Türkiye’de son iki yıldır, üç yıldır
-bu sene de aynısı gerçekleşti biliyorsunuz- ilk defa bu Hükûmet döneminde
Millî Eğitim Bakanlığının bütçesine en fazla ödenek ayrılmıştır. Bundan
önce Millî Eğitim Bakanlığını ellerinde tutan siyasi partiler veya
hükûmetler, lütfen, şapkasını önüne koysun ve düşünsün: Acaba niye
gençlerin eğitimine bu kadar önem verdiklerini ifade ettikleri
halde Millî Eğitim Bakanlığına en yüksek bütçeyi ayıramadılar, paraları
onların eğitimine değil de yolsuzluklara, faizlere harcadılar? Bunu,
ben, bu kürsüden sormak istiyorum. Keşke, geçmişte, en fazla bütçeler
Millî Eğitim Bakanlığına verilebilseydi ve gençlerimizin eğitim
problemleri çok daha önceden çözülebilmiş olsaydı.
Yine, en fazla personelin Millî Eğitim Bakanlığına
bu Hükûmet döneminde verildiğini biliyoruz. Bu Hükûmet döneminde,
yine, eğitim problemleriyle ilgili, 85 bin tane dersliğin millî eğitime
kazandırıldığını, okullarımıza 406 bin tane bilgisayarın kazandırıldığını
ve gençlerimizin, öğrencilerimizin, yavrularımızın internet
teknolojisiyle buluştuğunu, bilgisayar teknolojisiyle donatıldığını
hepimiz biliyoruz, ama bundan önce, bunların hiçbirisi yapılamıyordu.
Bu Hükûmet döneminde, bunlar, çok şükür yapılabiliyor. Yine, ücretsiz
ders kitapları, “Haydi Kızlar Okula” kampanyaları ya da gençlerimizin
aldığı eğitim burslarının 45 milyonlardan 150 milyonlara çıkmış olması,
3’e katlamış olması, ama enflasyonun o kadar artmadığını da hepimiz
bildiğimize göre, eğitime bu dönemde verilen önemin ne kadar ayrıcalıklı
olduğu herkes tarafından biliniyor.
Yine, bu ülkede, işsizlik oranı yukarı doğru tırmanmamaya
başladı, belli bir seviyede tutulur hale geldi. Şimdi, her sene, iş
gücüne katılım 650 bin, 700 bin civarında olurken, bu ülkede, bundan
daha fazla insana iş imkânı sağlanabiliyor. Dolayısıyla… Ama bu,
eğitimde de işsizlikte de problemlerin biteceği haline gelmiyor.
Düşünün, bütün gençlerimiz milletvekili seçilse, sadece 550 tane
milletvekili seçebilirsiniz arkadaşlar. Yani, bu ülkenin, yüzde
40’ı seçmen olarak genç, yüzde 60’ı nüfus olarak genç nüfusa sahip. O
zaman, 550’nin ötesinde, problemler yine devam edecek. Yani, Türkiye’de,
herkesi, yirmi beş yaşında milletvekili de yapamayacaksınız. Ama,
ben, Adalet ve Kalkınma Partisine şu noktada özellikle teşekkür etmek
istiyorum: Ben, otuz beş yaşında milletvekili oldum. Bursa’dan dördüncü
sıradan seçildim ve bir işçi emeklisinin evladıyım, çocuğuyum,
ama, bu partinin sayesinde geldim, bugün, bu kürsülerde de sizlere
konuşma yapabiliyorum.
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (İzmir) – Milletin sayesinde
gelebildin!
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – Otuzla kırk yaş aralığına
baktığım zaman, yaklaşık 35 tane milletvekili arkadaşım…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kızılcıklı, buyurun.
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – Otuz-kırk yaş aralığına
baktığımız zaman da yaklaşık 35 tane milletvekili arkadaşımız
var, bunların büyük bir çoğunluğu da AK Partide. Dolayısıyla, AK
Partinin Genel Başkanının, AK Partinin gençlere bakış açısını yansıtması
açısından bunların hepsi önemlidir diye düşünüyorum ve şunu ifade
etmek istiyorum: Bizler inanıyoruz ki, bu düzenlemeyle birlikte,
bu ülkenin “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” gençleri, büyükleriyle
birlikte bu kutsal çatı altında hem bu ülkeye hem de aziz millete hizmet
etmenin onurunu yaşayacaklardır.
Son olarak Sayın Genel Başkanımızın bir çağrısıyla
konuşmamı kapatmak istiyorum “Haydi gençler siyasete!” diyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kızılcıklı.
Tümü üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Sayın Bayındır...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Elbette bu Yasa’yla gençlerimizin
siyasete katılımı sağlanmak isteniyor, amaç bu. Cumhuriyet Halk
Partisi de bu amaç doğrultusunda olumlu oy kullandı, kullandık. Ama
Sayın Bakan, Türkiye’de eğitimli işsiz oranı nedir? Gençlerimiz
okulları bitirdikten sonra, bunların yüzde kaçı iş bulabilir? Kahve
köşelerinde ne kadar genç var, bilir misiniz? Genç insanların sorunlarıyla
ilgili, Hükûmetin çözüm noktasında ne gibi hareketi var, eylemi
var; görmedik, belki siz biliyorsunuz diye Sayın Bakana soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bayındır.
Sayın Güler...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Sayın Başkan, sizin aracılığınızla
Sayın Bakana soru sormak istiyorum, ama, cevabını da almayacağımızı
şimdiden teyit edelim, çünkü, daha önceki kanunlar üzerine sorduğumuzda,
maalesef, yazılı bile alamadık.
Bu yüzden, gençlerimiz için önemli olan bu Kanun
Teklifi’ne, özellikle yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın, gençlerimizin,
daha oy kullanma hakkı yokken, bunun nasıl, seçme ve seçilme şansının
yaratılması için bir altyapının olup olmadığı konusunda Sayın Bakandan
cevap istiyorum.
Tabii ki, ikincisi, sorumuzun özünde, bugün, sendikaların
özellikle veya devlet memurlarının -biraz önce konuşmamda da altını
çizmeye çalıştım- siyaset yapma yasağının önünden kaldırılması
konusunda… Çünkü, işçi sendikalarına siyaset yapmaya izin varken,
ama, bugün, maalesef tabii ki, devlet memurunu temsil eden sendikaların
ve sivil toplum örgütlerindeki siyaset yapma haklarına engellerin
kaldırılması konusunda bir çalışmalarının olup olmadığını sormak
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Sayın Gülçiçek…
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Aslında sorumun muhatabı Devlet Bakanımız Mehmet
Aydın’dı, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızdan sorumlu Devlet Bakanı
olduğu için.
Evet, 1960 yılından beri yurt dışında yaşayan 4
milyona yakın yurttaşımız en temel oy hakkını kullanamamışlardır
bugüne kadar, ancak gelip gümrüklerde kullanma fırsatını bulmuşlardır.
Her iktidar, geldiği zaman söz vermiştir, yurt dışındaki yurttaşlarımıza
ilgili ülkelerde oy kullanma olanaklarının tanınması konusunda
söz vermişlerdir. Ama, bugüne kadar gerçekten bu sözler yerine getirilmemiştir.
Bakınız, son, Irak’ta yapılan genel seçimlerde Avrupa’da
yaşayan Iraklı yurttaşlar ilgili ülkelerde oy kullanmışlardır sıkıntısız,
sorunsuz. Topu hep ilgili ülkelere atıyoruz. Bu konuda bir çalışmanız
var mı? Gerçekten, artık kırk sene sonra, elli sene sonra 4 milyon
yurttaşımıza bu en temel hakkı kullanma olanakları tanıyacak mısınız?
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gülçiçek.
Sayın Özkan…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Bakanımıza bir soru sormak istiyorum.
Anayasa’mızda milletvekili seçilebilmek için
askerliği yapmış olma veya askerlikten muaf olma koşulu zorunludur.
Ancak, ülkemiz gerçekleri, eğitim ve öğretimden dolayı üniversite
bitirme yaşını en erken yirmi üç, yirmi dört olarak belirlemektedir.
Bu durumda, erkek milletvekili adayları arasında öğretim engelinden
dolayı yirmi beş yaşında aday olabilme bir sorun teşkil edecektir. Bu
sorunu aşmak için herhangi bir çözümünüz var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Aracılığınızla Sayın Bakana şu soruları tevcih
etmek istiyorum: Bu anayasal maddeyi İktidar Partisi ve muhalefet
partileri olarak hep birlikte çıkardınız, seçilme yaşının otuzdan
yirmi beşe düşürülmesi hususunda, çünkü tek başına AK Partinin gücü
yetmiyordu, 355 olduğu için milletvekili sayısı. Bundan, tabii,
biz Anavatan Partisi olarak çok memnuniyet duyuyoruz.
Yalnız yirmi beş yaşında seçilme hakkı verilmekle
birlikte, ülkemizde gençlerin bir yığın sorunu vardır. Bu sorunlardan
önemlileri de Siyasi Partiler Yasası’nın ve diğer Yasa’nın, Seçim
Kanunu’nun değiştirilmesi lazımdır. Yani, daha doğru bir deyimle
lider sultasının kaldırılması lazımdır, delege sultasının kaldırılması
lazımdır, mesela dar bölge sisteminin getirilmesi lazımdır. İleri
bir vaziyet olarak bunu kabul ettiğimiz zaman…
BAŞKAN – Sayın Özdoğan, lütfen sorunuzu sorar mısınız.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Hemen soruyorum.
BAŞKAN – Bu kadar yorum yeter Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) –Teşekkür ediyorum.
…ileride Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu
değiştirilecek midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.
Sayın Emek…
ATİLA EMEK (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.
Anayasa’mızı gençlerimiz için değiştirdik ve seçilme yaşını yirmi
beşe indirdik, bugün de Seçim Yasası’nı Anayasa’mıza uyarlıyoruz.
Şimdi, yirmi beş yaşında gençlerimiz milletvekili
seçilebilecekler. Ancak, yirmi beş yaşında gençlerimiz açısından,
ekonomik bağımsızlıkları bulunmadığı ve bir Hükûmet üyemizin, yakın
bir tarih öncesinde “Yılda 500 bin işsiz işsizler ordusuna katılmakta.”
şeklinde bir açıklaması bulunduğuna göre ve özellikle, üniversiteyi
bitirmiş, master yapmış, doktora yapmış, yani nitelikli yetiştirdiğimiz
insanlar bugün ülkede iş bulamazken, sadece attığımız -ama tabii
sevindirici olan- hepimizin desteklediği bu adım karşısında, ekonomik
bağımsızlığını sağlayamamış gençlerimizin siyasi bağımsızlığını
nasıl sağlayacağız? Ülkedeki nitelikli işsizlik sorununu nasıl
çözeceğiz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Emek.
Sayın Kaya…
YILMAZ KAYA (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, çok kısa süre önce yaşadığım üç tane
somut olayı kısaca anlatacağım.
Bir arkadaşımın bürosuna gittiğimde, çay servisi
yapan genç kızımızın ODTÜ mezunu olduğunu; bir sekreter arkadaşımıza
rastladığımda, makine mühendisliği fakültesi ve işletme fakültesi
mezunu olduğunu öğrendim. Bir arkadaşımız, hukuk fakültesi mezunu
olduğu halde, “spor ayakkabısı giyiyorum, çünkü sabah İzmir-Konak’a
iş aramaya iniyorum, sabah yürüyerek iniyorum, akşam da yürüyerek
çıkıyorum, daha rahat oluyor” dediğine şahit oldum.
Şimdi, bunları niye anlatıyorum: Sayın Bakanım,
bu gençlerin, işsiz olmaları nedeniyle ve karınları doymadıkları
için, siyasete ve siyasetçiye ne yazık ki güveni kalmamış. Bu durumdaki
gençlerimizin, bu haldeyken, milletvekili seçilme yaşı yirmi beşe
inmesine rağmen, milletvekili adayı olmaları çok zor görünüyor. Bu
konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz? Gençleri siyasete ısındırmayı
nasıl düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.
Sayın Kılıç…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Bakana iki soru yönelteceğim.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, gençlerin seçilme
yaşının yirmi beşe indirilmesini biz de destekledik. Bu Yasa’yı
önemsiyoruz. Ancak, bu yasa değişikliğinin, AKP tarafından, gerçek
anlamda gençlerin siyasette yer alması için mi, yoksa, seçime giderken
-bu, AKP’nin özellikle oy kaybettiği son aşamada- genç seçmen nüfusun
oylarını almak amacıyla mı bu yasa teklifi getirildi? Onu da anlamak
istiyoruz. Çünkü, geçmişte orman alanlarının yağmasını öngören
2/B alanlarıyla beraber bu yasa teklifi getirilmişti. Bu anlamda,
AKP’nin gerçek niyetini öğrenmek istiyoruz.
Ayrıca, Sayın Bakanım, AKP gerçek anlamda gençlerin
sorununa çözüm üretmek istiyorsa… Ben, bu sene, İnönü Üniversitesinin
mezuniyet törenine katıldığımda gençlere dedim ki, gençler, asıl
sorununuz bundan sonra başlıyor, çünkü, şu anda, 2005 sonu itibarıyla,
500 bin tane üniversite mezunu genç işsiz geziyor, bundan sonra işiniz
zor demiştim. Bu üniversite mezunu gençlerin iş bulması noktasında
ne gibi öneriler getiriyorsunuz, ne gibi düşünceleriniz var? Bunu
öğrenmek istiyorum.
Ayrıca, bir de şunu öğrenmek istiyorum: Okulların
din dersi kitaplarında abdest suyunun…
BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen sorar mısınız. Soru sorma süresi tamamlandı
çünkü.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Bir soru efendim, son
soru Sayın Başkanım.
…yararları anlatılıyordu. Sanırım, bu yanlışlığı
Sayın Bakan da, Millî Eğitim Bakanı da görmüş olacak ki, bu bölümlerin
okutulmamasını genelgeyle duyurduğunu belirtti. Benim bildiğim
kadarıyla, defolu mallar toplatılır. Eğer o kitaplarda bir defo
varsa, okutulmaması gerekiyorsa -ben de eski bir eğitimciyim- eğer
bir genelgeyle, şu bölümleri okumayın, diyorsanız o bölümleri mutlaka
okuyacaklardır.
BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen sorar mısınız.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Gerçek anlamda bu kitapları
toplatmayı düşünüyor musunuz? Çünkü, gençlerin beyinlerini tutsak
almış oluyor bu kitaplar.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; soru soran
9 arkadaşımızın sorularına bana ayrılan süre içerisinde cevap
vermeye çalışacağım.
Sürem ne kadar Sayın Başkan, on dakika mı?
BAŞKAN – On dakika Sayın Bakan, bir dakikası gitti.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Tamam efendim.
Sayın Bayındır’ın bir sorusu oldu ben buraya otururken,
Sayın Aydın’la yer değiştirirken. Hatırladığım kadarıyla, yanlış
tespit etmemişsem, gençlerin birçok sorunundan bahsettiniz ve bize
“Kahvelerde boş oturan gençlerin sayısından haberiniz var mı?” diye
bir soru yönelttiniz ve daha sonra söz alan arkadaşlarımız da genellikle
“gençler” ve “işsizlik” kelimelerini yan yana getirerek soru sordular.
Gençlerimizin önemli bir bölümü işsizdir. Biz,
milletvekili seçilme yaşını otuzdan yirmi beşe düşürerek, artık,
yirmi beş yaşını dolduran gençlerimizin de milletvekili olma
imkânını sağlıyoruz. “İşsiz gençlerimizi, henüz hayatını kazanamamış
gençlerimizi nasıl siyasete ısındıracaksınız?” anlamında, arkadaşlarımız
değişik cümlelerle sorular sordular.
Değerli arkadaşlarım, sizler de birer siyasetçi
olarak, kuşkusuz ki, Türkiye’nin sorunlarıyla bizim kadar ilgileniyorsunuz.
Gerçekten, Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında işsizlik gelmektedir.
İşsizlik, sadece Türkiye’nin sorunu değil. Sanıyorum dün akşamdı
veya bu akşam, bir televizyon kanalında, Almanya’da işsizliğe karşı
bazı din adamları bir araya gelerek duaya çıktıklarına dair bir haber
yayımlandı.
Şunu ifade etmek istiyorum: Bir zamanlar bizim
insanlarımızın iş bulmak için koştuğu Almanya, şu anda, Avrupa Birliği
ülkeleri içerisinde işsizlik oranı en yüksek ülkelerin başında
gelmektedir ve bundan da bizim orada yaşayan vatandaşlarımız etkilenmektedir.
Türkiye’nin de işsizlik oranı en son istatistiki rakamlara göre,
devletin kurumu İstatistik Kurumunun rakamlarına göre 8,8. Kuşkusuz…
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Sayın Bakan, Almanya’da
bilerek yapıyorlar ki, Türk işçilerini Türkiye’ye göndermek için.
BAŞKAN – Sayın Meral, lütfen… Lütfen Sayın Meral…
BAYRAM
ALİ MERAL (
Dünyadan
haberi yok adamın!
BAŞKAN
– Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap eder misiniz.
Lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Lütfen
Sayın Meral…
Buyurun Sayın Bakan.
BAYRAM ALİ MERAL (
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın
Meral… Sayın Meral, bakın, demin…
BAŞKAN
– Sayın Meral, lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – …arkadaşlarınız soru sorarken, ben,
sabırla dinledim.
Bir kural vardır, adabımuaşeret kuralıdır.
BAYRAM
ALİ MERAL (
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Biri konuşurken diğerlerine onu dinlemek
düşer.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Sizin, biri konuşurken, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde Sayın Başkan sorulan sorulara cevap vermek
üzere bana söz hakkı vermişken…
BAYRAM
ALİ MERAL (
BAŞKAN
– Sayın Meral, lütfen ama…
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – …ve ben
meramımı anlatıyorken, sizin, oradan, izin almadan Sayın Başkandan,
konuşmuş olmanızı, size, eski bir Sendika Genel Başkanı olarak yakıştıramadığımı
belirtmek istiyorum.
BAYRAM
ALİ MERAL (
BAŞKAN
– Lütfen Sayın Meral…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – O zaman, çıkarsınız -konuyu benden daha
iyi bildiğinizi iddia edebilirsiniz- çıkarsınız konuşursunuz.
BAYRAM
ALİ MERAL (
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sizin o çok değerli fikirlerinizden
yararlanırız, size teşekkür ederiz.
BAYRAM
ALİ MERAL (
BAŞKAN
– Sayın Bakan, lütfen, sorulara cevap verir misiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Ama, şimdi, arkadaşlarımızın sormuş
olduğu sorulara cevap vermeye çalışıyorum.
Söylemek
istediğim şudur: Dünyada da, Türkiye’de de işsizlik en önemli sorunlarımızın
başında gelmektedir.
Peki, bu işsizliği nasıl önleyeceğiz? Ben, Devlet Personelden
de sorumluyum aynı zamanda Bakan olarak, Devlet Personel Başkanlığı
bana bağlı. Her yıl devlete alabildiğimiz gençlerimizin
sayısı sınırlıdır. İşte, bu sene, bu yılın sonuna kadar alabileceğimiz kadrolu, sözleşmeli ve işçi
statüsündeki eleman sayısı 100 bin civarında olacaktır. Ama, işsiz gençlerimizin sayısı bunun çok çok üstündedir.
Her yıl yeni gençlerimiz iş talebiyle, kuşkusuz ki,
önümüze gelmektedirler. O halde, yapılması gereken, devletin
yanı sıra özel sektörü Türkiye’de yatırıma teşvik ederek, yerli ve
yabancı sermayenin Türkiye’de yatırım yapmasını temin
ederek yeni iş alanları açabilmektir. Hükûmetimizin
dört yıllık süre içerisinde gündemindeki en önemli konulardan bir
tanesi budur. O nedenle, 49 vilayetimizde yatırımları ve
istihdamı teşvik amacıyla çıkarttığımız yasa da, bu amaca yönelik
çıkarılmıştır.
Birtakım,
kuşkusuz ki, bu illerimizde, özellikle organize sanayi bölgelerinde
yeni istihdam alanları açılmış; buralarda, insanlarımız, özellikle
gençlerimiz iş bulmuşlardır. Ama, bu da yeterli değildir.
Türkiye’nin, mutlaka, yerli ve yabancı sermayenin
yatırım yapabileceği bir ortama kavuşması gerekir. Bununla ilgili, siz değerli milletvekili arkadaşlarımızın
da gayretleriyle ve destekleriyle, birçok yasal düzenlemeyi bu
Parlamentodan geçirdik. Ama daha bu alanda yapacağımız
başka yasal düzenlemeler de var.
Türkiye, gittikçe dünyada daha çok itibar
görmeye ve özellikle yatırımcılar için dikkat çekmeye başlamıştır. Bu, yakın bir tarihte
iki ekonomik kriz yaşamış olan bir ülke için -şu anda geldiğimiz noktayı
geçmişle kıyasladığımızda- çok önemli, olumlu, sevindirici bir
noktadır. O halde, yapmamız gereken, Türkiye’nin,
özel sektör tarafından yatırımların bir bir yapılması ve deminden
beri söylediğimiz, bu işsiz gençlerimize yeni iş alanları açılmasıdır.
Şimdi,
bize soruluyor: Ne yapacaksınız bu gençleri? Bunların hepsini devlette
istihdam edemeyiz. Devletin, nihayet, ihtiyacı belirlidir. O nedenle,
bizim, Hükûmet olarak yapmamız gereken en önemli şeyin, özel sektörün
yatırım yapmasını sağlayıcı tedbirler almak olduğunu bir kez daha
ifade etmek istiyorum.
Şimdi, yirmi beş yaşındaki bir genç… Soru soruldu,
sanıyorum Sayın Güler sordu. Askerlik… Şimdi, askerlik yapma koşulu
var. Askerliğini yapmadan bu arkadaşlarımızı nasıl milletvekili
yapacağız? Askerliğini yapınca aday oluversin kardeşim. Yani, illa
yirmi beş yaşında milletvekili adayı olacak diye bir şart yok ki, yirmi
altı yaşında olur, yirmi yedi yaşında olur, yirmi sekizinde olur,
yirmi dokuzunda olur… O bakımda, bu soruları, bu yaklaşımları, biraz
da, soru sormuş olmak için hazırlanmış cümleler olarak değerlendirdiğimi
ifade etmek istiyorum.
Bu, tüm siyasi partilerin programlarında olan,
bizim de Hükûmet Programında var olan bir hedefimizdi, bir taahhüdümüzdü.
Onu, şimdi, burada, tüm siyasi partilerin de gayretleriyle Anayasa
değişikliğini gerçekleştirdik. Şimdi de ilgili Yasa’da değişikliği
gerçekleştirmek suretiyle gençlerimizi siyasete daha çok çekmenin
ve onları siyasetle, yönetimle baş başa bırakmanın bir adımını atmış
oluyoruz diye düşünüyorum.
Ne kadar zamanım var Sayın Başkan?
BAŞKAN – Yarım dakika kaldı Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Evet, yarım dakikam var.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Diğerlerine de yazılı
cevap vereceksiniz değil mi Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Yok, hayır yazılı vermeyeceğim, yazılı vermeyeceğim.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Vermiyorsunuz zaten.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Ama zaman kalmadı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Şöyle bir bakıyorum, başka arkadaşlarımız…
Hüseyin Bey, sizi yanılttım yazılı vermeyeceğim.
Mahcup oldunuz, mahcup oldunuz…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Bir önceki soruyu ben
sormadım Sayın Bakan. Ben, sorularıma cevap bekliyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Evet, hemen ona cevap veriyorum.
Evet, Sayın Gülçiçek de aynı konuyu gündeme getirdi.
Gerçekten, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları var; bunların, seçimlerde
oy kullanmalarıyla ilgili 1995 yılında Anayasa değişikliği yapıldı.
Bakın, aradan on bir yıl geçti, maalesef, o dönemden bu yana parlamentolar,
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın oy kullanmalarını temin
edecek, uygun yollarla oylarını kullanacak olan bir yasal düzenleme
yapmayı gerçekleştiremedik. 20’nci Dönemde -o zaman Anayasa Komisyonu
üyesiydim- Almanya ve Fransa’ya giderek -bir heyet olarak- oralarda
incelemeler yaptık. Döndükten sonra bir yasa değişiklik taslağı
hazırlamıştık. Ancak, Yüksek Seçim Kurulu, bunun seçimlere yetiştirilmesinin
ve uygulanmasının çok zor olacağını söyleyince 20’nci Dönemde bu
yasal düzenleme gerçekleşememiş idi. Ancak şöyle bir sorunla karşılaştık
-cümlelerimi tamamlıyorum, sürem sanıyorum doldu- özellikle Almanya’da,
ki, Sayın Gülçiçek oradaki şartları çok iyi bilir, en fazla vatandaşımızın
yaşadığı bir ülkedir.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Biz de iyi biliyoruz Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Orada, konsolosluklarda ve büyükelçiliklerde
vatandaşlarımızın oy kullanmalarıyla ilgili bir yasal düzenlemeye
destek alamadık yöneticilerden. “Güvenliği sağlayamayız, siz, ya
mektupla ya vekaletle oy kullanmanın dışında, bizim burada çıkaracağınız
yasayı uygulayamazsınız” dediler. O nedenle bazı ülkelerde, vatandaşlarımızın
çok olduğu ülkelerde bu tür sorunlarla karşılaştık. Yani, bir yasayı
çıkarırsınız, “Almanya’da, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız
oy kullansınlar” dersiniz, ama, o ülke, eğer bu yasanın uygulanmasıyla
ilgili size yardımcı olmazsa, o yasa elinizde kalır, vatandaşlara
da oy kullandıramazsınız. O bakımdan, bu konuda başka çalışmaların
da yapılmasında, diplomatik birtakım temasların da bulunmasında
yarar var. Keşke, bu dönemde böyle bir düzenlemeyi yapabilseydik,
ama, tabii…
BAŞKAN – Sayın Bakan, süre…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – …artık şeydeyiz, yani, Beşinci Yasama Yılına
girdik. Böyle bir düzenlemeyi yetiştirmemizin mümkün olmadığı anlaşılıyor.
Bunu, hepimizin bir ihmali olarak değerlendiriyorum. On bir yıl
geçmiş, mutlaka yapılmalıydı.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın Güler, Sayın Daloğlu’nun konuşma tutanaklarını
getirttim, ama, Sayın Daloğlu’nun söylediklerini sataşma olarak değerlendirmedim.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Sayın Başkanım, Meclisin
iradesine hiçbir zaman hakaret gibi değil, küçümsemek gibi değil…
Sayın Daloğlu bu şekilde ifade etti. Bir düzeltme şansı verirseniz,
kürsüden konuşmak istiyorum iki dakika.
BAŞKAN – Hayır, sizin bir şey söylediğinizi söylemiyor
ki, fikrini söylüyor Sayın Daloğlu.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Hayır, rencide olduğu
şeklinde beyanda bulundu
BAŞKAN – Ben sataşma olarak değerlendirmedim Sayın
Güler.
Teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Neyse, konuşma metnimiz
de geliyor.
BAŞKAN – 1’inci maddeyi okutuyorum:
MİLLETVEKİLİ SEÇİMİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI
HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 10.6.1983 tarihli ve 2839 sayılı Milletvekili
Seçimi Kanununun 10 uncu maddesinde geçen “otuz yaşını” ibaresi
“yirmibeş yaşını” olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen, Yaşar Tüzün, Bilecik Milletvekili.
Sayın Tüzün, buyurun.
CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan,
sayın milletvekili arkadaşlarım; 1246 sıra sayılı Milletvekili
Seçimi Kanunu’nda değişiklik yapılması hakkında, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmama başlarken,
az sonra oynanacak olan veya başlamış olan Şampiyonlar Ligi mücadelesinde
Türkiye’yi temsil eden Galatasaray Spor Kulübüne başarılar dileyerek
sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün, burada konuştuğumuz
bu değişikliğin Milletvekili Seçimi Kanunu’na yansıtılması amacıyla
bu teklif hazırlanmış, 2839 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesindeki seçilme
yaşı yirmi beşe indirilmiştir.
1982 Anayasası yürürlüğe girdiğinden bugüne kadar,
çeşitli defalar, muhtelif maddeler üzerinde birtakım değişiklikler
yapılmış ve bunu, Cumhuriyet Halk Partisi olarak da, sevinerek, ifade
ediyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, milletvekili seçilme yaşının
yirmi beşe indirilmesine ilişkin teklifi de, bu demokratikleşme
sürecinin bir halkası olarak görüyoruz ve bu nedenle, bu teklifin
lehinde bir tutum içerisindeyiz. Ancak, bunu söylerken, Cumhuriyet
Halk Partisinin Anayasa değişikliklerine ilkeli bakışını da bir
kez daha sergilemek istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin, gerek
Anayasa değişikliklerinin gerekse yasaların, toplumun istekleri,
beklentileri doğrultusunda yapılmasından yana olduğunu vurgulamak
istiyorum.
Avrupa Birliği beklentilerini, isteklerini
karşılamaya yönelik öncelik ve ağırlık tanınmış durumdadır. Halbuki,
milletvekili seçilme yaşının yirmi beşe indirilmesi, bizim toplumumuzun
kendi öz beklentisidir ve böyle bir teklifin, toplumun, Türk ulusunun
isteklerini yansıttığı gerekçede de, öncelikle de daha fazla
ağırlık verilmesinin daha uygun düşebileceğini buradan hatırlatmak
istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasa değişikliklerine
ilkesel bakışını bir kez daha yinelemekte yarar görüyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, AB ülkeleri arasında
en genç nüfusa sahip bir ülkedir. Seçmenlerin yüzde 42’sini oluşturan
gençler on sekiz yaşında seçme, otuz yaşında ise seçilme hakkına sahipler.
Yapılan düzenlemeyle, böylece, gençlerin kendi haklarını yasal
zeminlerde savunabilmeleri için milletvekili olabilme olanağına
sahip olmaları sağlanmıştır.
Seçilme yaşının otuzdan yirmi beşe çekilmesinin
dünyadaki uygulamalar ve Avrupa Birliği standartlarına uygunluk
açısından önemli olduğunu biliyoruz. Yapılan bu değişiklikle,
önümüzdeki dönemlerde -Türkiye’nin yüzde 60’ı genç nüfusu oluşturan-
ülkemizde daha genç kişilerden oluşan bir Meclis karşımıza gelecektir.
Günümüzde, her partinin bir gençlik kolu bulunmasına
rağmen, maalesef, partilere üye olan genç oranı ise yüzde 3’tür. Seçilme
yaşının düşürülmesiyle, gençler sorunlarını, taleplerini, amaçlarını
ve projelerini daha kolay dile getirebileceklerdir. Yaş kısıtlaması
yüzünden politikadan uzak olan birçok genç, politikayla daha fazla
ilgilenmeye başlayacaktır. Böylece, daha dinamik, sorumluluk
alabilen ve çalışkan bir gençlik göreve gelecektir. Gençlerin kendi
yaşamlarıyla ilgili kararların alınmasında en yüksek düzeyde katılmasının
sağlanması, bu katılımın hem Parlamento hem de Parlamento dışında
gerçekleşmesi açısından yapılan bu düzenleme, gençlerin yasama
sürecine seslerini, düşüncelerini yansıtabilmeleri açısından
gerçekten çok önemlidir.
Seçilme yaşının yirmi beşe indirilmesi sonrasında,
Seçim Kanunu ve Siyasal Partiler Kanunu’nun da değişiklikler yapılması
mecburiyet arz etmiştir. Yıllarca okuyup üniversiteyi bitiren milyonlarca
genç, hâlâ, anne ve babasından, utanarak harçlık almakta, kahve köşelerinde
oturmaktadır.
Özellikle eğitimle ilgili üniversite mezunu
had safhada işsizken, bunların iş sorununu, Hükûmet olarak ne zaman
çözeceksiniz?
Değerli arkadaşlar, daha bugün, Ankara’da, Başkent’imizde,
üniversiteli gençlerimiz, haklarının korunması ve üniversite
harçlarının kalkması için eylem yaptılar. Bunların sesine ne zaman
kulak vereceksiniz?
Gençlerimiz, işsizliğin yüzde 15’lere vardığı
Türkiye’de, eğitimli işsizler ordusunun yüzde 30’lara ulaştığı Türkiye’de
sorunlarına çözüm bekliyorlar; emekleriyle, çabalarıyla yaşamlarını
idame ettirebilecekleri bir Türkiye bekliyorlar. Gençlerimiz,
bir araya gelerek örgütlenip iletişim ve hoşgörüyle aralarındaki
iş birliğini artıracaklar ve en önemlisi, Türkiye için üretecekler;
ürettikleri tüm projelerde kendi geleceklerini hazırlayacaklar.
Sistem, âdeta, gençlerin dinamikliğini engelleyen, onları üretimden,
gelişimden ve yönetimden uzak tutan bir yolu tıkar hale gelmiştir,
her fırsatı kapar hale gelmiştir. Bunun sonucunda gençlerimiz, öz
güvenlerini kaybetmiş, geleceklerine olan inançlarını yitirmiş
ve çözümü, maalesef, başka yerlerde arar konuma gelmişlerdir.
Geçtiğimiz aylarda, Türkiye genelinde gerçekleştirilen
bir araştırmaya göre, gençlerin yüzde 95’i kendinden başka kimseye
güvenmediğini, maalesef, itiraf etmişlerdir. Üzülerek ve üzerine
basarak ifade ediyorum ki, bu oran çok yüksektir. İşte, bu tabloyu
göz önüne aldığımızda, yapılması gerekenler son derece açık ve basittir.
Gençlerin örnek aldığı insanlar, onların temsilcileri olarak en
başta bizlerin, gençlerimize karşı samimi, içi ve dışı bir davranmamız
gerekmektedir. Ciddi bir gelecek bunalımı ve güven problemi yaşamakta
olan gençlerimize, ancak bu şekilde, yarınlarını kurmak üzere ihtiyaçları
olan motivasyonu, azmi, hırsı ve özgüveni sağlayabiliriz. Ancak,
birbirimize ve onlara karşı dürüst olursak, etik kurallar çerçevesinde
davranırsak, popülizm yapmak yerine somut adımlar atarsak inandırıcılığımızı
yeniden kazanabiliriz. Ancak ve ancak onlara, biz size bu yolda
her türlü desteği vereceğiz dersek, demekten de öte, bunu icraatlarımızla
gençlerimize gösterirsek o zaman Türkiye’nin yarınları için çalışmış
siyasetçiler olarak ülkeye de hizmet etmiş oluruz. O yüzden, gençlerimizin
siyasal haklarını verirken samimi olmamız, her türlü şart ve şıktan
bağımsız, sadece ve sadece onlar için bir değişiklik yaptığımızı
ortaya koymamız gerekiyor.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yirmi beş
yaş olumlu, ama, tek başına fazla bir şey ifade etmiyor. Yirmi beş yaşla
ilgili gelişmede, Anayasa’ya ilaveten Seçim Kanunu’nda da değişiklik
yapmamız gerekiyor. Anayasa değişikliğinin devamı niteliğindeki
Seçim Kanunu değişikliği sırasında sunulan bir teklif, maalesef,
şu şekilde oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tüzün, buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
bizim, önümüzdeki seçimler öncesi yapmamız gereken en önemli değişikliklerden
biri de, Türk kadınının siyasete ve Parlamentoya gelebilmesi
için, mutlaka, Siyasi Partiler Kanunu’nda her bir cinsiyetten yüzde
25 temsil ve katılımının da dikkate alınması gerekir ve Seçim Kanunu’nda
-Siyasi Partiler Kanunu’nu değiştirirken- her bir cinsiyetten en
az yüzde 25 oranında bir kota uygulaması getirmemiz gerekir.
Değerli arkadaşlarım, şahsım adına yine söz alacağım,
düşüncelerimi orada belirteceğim, ancak, son söz olarak şunu belirtmek
istiyorum: Özellikle, bu Hükûmetin, 59’uncu Hükûmetin gençlere vermiş
olduğu önemi vereceğim rakamlarla ifade etmek istiyorum.
Bakınız, 2006 yılı içerisinde, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün 2006 yılı için koymuş olduğu ödenek 319.810 yeni Türk lirası
iken, 2007 yılı için; yani, önümüzdeki yıl için koymuş olduğu ödenek
347.830 yeni Türk lirasıdır. Yani, bir yılda, gençliğe 28.020 yeni
Türk lirası artış sağlanmıştır. Bu gösteriyor ki, bir yıl içerisinde,
Adalet ve Kalkınma Partisinin içerisinden seçilen Hükûmetin Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü yüzde 8 oranında bir artış sağlamıştır. Burada
gerçekçi konuları görüşürken bunu da belirtmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tüzün, lütfen…
Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Bu artış oranı, sizin İktidarınızın
gençliğe vermiş olduğu önemin bir göstergesidir. Yani, sizler, Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğünün bütçesini yüzde 8 oranında artırıyorsunuz
ve “Biz gençlerin sorununun, gençlerin işsizliği ve istihdamlarının
bu konuda sağlanması için gerekli yatırım ve katkıyı verdik.” diyorsunuz.
Oysa, gözüken, rakamların böyle olmadığını ifade ediyor.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzün.
Madde üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz
isteyen, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan.
Buyurun, Sayın Özdoğan. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN
(Erzurum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
1246 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine Anavatan Partisi Grubu adına
1’inci maddede söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, yüce heyetinizi
en derin hislerimle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, geçen hafta, seçilme yaşının
otuzdan yirmi beşe düşürülmesi hususunda İktidar Partisi ve muhalefet
partileri olarak hep birlikte destek verdik, ilgili Anayasa maddesini
değiştirerek seçilme yaşını yirmi beşe düşürdük. Aziz milletimize
ve gençliğimize hayırlı olsun diyoruz.
Bugün de bu ilgili Anayasa maddesine uyum şeklinde
ilgili yasa maddesini çıkarıyoruz. İnşallah, gençlerimiz, bu yasa
ile istedikleri şekilde, doymak istedikleri şekilde siyasi temsiliyete
kavuşurlar.
Fakat, bugüne kadar geldiğimiz noktada, kadınlara,
birçok Avrupa ülkesinden daha önce seçilme hakkını, Büyük Atatürk’ün
zamanında bu millet, bu Meclis verdiği halde, bugün Meclisimizde
kadın temsilcisi az olduğu için gençlerimizin de yirmi beş yaşında
seçilmesi hususunda çok fazla bir ihtimal göremiyorum. Zannediyorum
ki, partilerin birçoğu, göstermelik bir şekilde yirmi beş yaş veya
yukarı yaşlarda adaylar koyacaklar, bir kısmı seçilecek, bir kısmı
seçilmeyecek son sıralara konulduğu için.
Bunun nedenleri var değerli arkadaşlar. Bunun
nedenlerinin en önemlilerinden birisi, bugün Avrupa Birliği ülkelerine
baktığımız zaman, gençlerimizin, gençliğimizin önemli sorunlarının
bulunmasıdır değerli arkadaşlar.
Biz, büyük bir gençlik gücüne, büyük bir gençlik nüfusuna
sahip dev ve büyük bir ülkeyiz değerli arkadaşlar. Bunun kıymetini
bilmek mecburiyetindeyiz. Bütün gençlik skalasına baktığımız zaman
nüfusumuzun aşağı yukarı yüzde 70’ini gençlik oluşturmaktadır. Fakat,
bugün gençliğimiz sorunlar yumağı altında inlemektedir. Gençliğimiz
işsizdir, gençliğimiz çeşitli baskılar altındadır. Bugün, bilhassa
büyük şehirlerdeki iftar çadırlarına gittiğiniz zaman lise mezunlarından,
üniversite mezunlarından nice gençlerimizin akşam iftar yemeklerini
bu iftar çadırlarında yediklerini görmekteyiz. Bu nedir: Bu
Hükûmet zamanında gençliğimizin çok perişan bir duruma düştüğünün
en önemli göstergelerinden birisidir değerli arkadaşlar.
Bugün ülke nüfusunun, kanaatimce, yüzde 20’si işsizdir
ve okuyan gençliğin de önemli bir bölümü de işsiz durmaktadır değerli
arkadaşlar. Aşağı yukarı, Türkiye’de, ailelerin çoğunda işsiz
gençlerimiz vardır, dolayısıyla her evde bir bomba vardır değerli
arkadaşlar. Bu işsiz gençlerimiz sabahleyin kalktıkları zaman babalarından
harçlık istemekte ve babalarının, tabii, gücü yetmediği için aile
içi çatışmalara, şiddete vesile olmaktadır. İşte bu, AK Parti
Hükûmetinin önemli ayıplarından birisidir arkadaşlar.
Eğitim sorunları vardır değerli arkadaşlar. Bugün
okullarda önemli ölçüde şiddet yaşanmaktadır gençler arasında ve
gençlerle öğretmenler arasında. Değerli arkadaşlar, gençler birbirlerini
bıçaklıyor, birbirlerine kurşun sıkıyor ve öğretmenlerini dövüyorlar,
öğretmenlerini bıçaklıyorlar. Bunu bugün, her gün yaşıyoruz. Medyayı
takip eden, basını takip eden herkes bunu bilmektedir. İşte, bu eğitim sorunu
da bu şiddet sorunu da bu Hükûmetin ayıplarındandır. Eğitim ne hale
gelmiş değerli arkadaşlar.
Bugün, eğitimde, ayrıca, fırsat eşitliği bulunmamaktadır.
Tabii, bu fırsat eşitsizliği, öbür hükûmetler zamanında yaptırılmıştır
ama, bu Hükûmet, AK Parti, iktidara gelmeden önce bu fırsat eşitliğini
sağlayacağı sözünü vermişti. Fakat, geldiğimiz nokta itibarıyla,
maalesef bunu sağlayamamıştır.
Bugün, meslek lisesi mezunlarımız, değerli arkadaşlar,
perişan bir vaziyettedir. Yani, diğer düz lise mezunlarıyla birlikte eşit
bir şekilde üniversite sınavlarına girememektedirler. İşte, bu da bir sorundur,
bu da AK Parti Hükûmetinin bir ayıbıdır.
Bugün, ülke topraklarında, bilhassa büyük şehirlerde
kriminal terör olayları yaşanmaktadır, hırsızlık olayları had safhaya
ulaşmıştır, gasp olayları had safhaya ulaşmıştır değerli arkadaşlar,
kapkaç olayları had safhaya ulaşmıştır. Bu, işsizliğin ve halkımızın
daha çok fakir olmasından dolayıdır. Bu da AK Parti Hükûmetinin bir
ayıbıdır.
Maalesef, geldiğimiz dördüncü sene itibariyle,
biz, daha çok, Meclis olarak -tabii ki, kanunların çoğunu, hemen hemen
hepsini, hükûmet getiriyor değerli arkadaşlar- Avrupa Birliğinin
isteklerini yerine getiriyoruz. Halkımız için hangi kanunları
getirdik ve halkımızın isteği doğrultusunda hangi yasaları getirdik
ve bu Mecliste kabul ettik, bunu, sizlerle ve aziz milletimizle paylaşmak
istiyorum. Yani, Avrupa Birliğine o kadar taviz veriyoruz ki,
millî onurumuzdan kaybediyoruz değerli arkadaşlar. Hatta ve hatta,
millî onurumuzu çiğneyenleri, değerli arkadaşlar, ödüllendiriyoruz.
Yani, bu ülkede meşhur olabilmek için, yabancıları öveceksin, Türk
düşmanlarını öveceksin, Türklere söveceksin ki, meşhur olasın değerli
arkadaşlar. İşte, son yaşadığımız olaylar, Elif Şafak olayı ve son
olarak Nobel Edebiyat Ödülünü alan Orhan Pamuk olayı değerli arkadaşlar.
Elif Şafak, 301’inci maddeden yargılanacaktı değerli arkadaşlar.
Sayın Başbakan, yargılanmadan bir gün önce Elif Şafak’ı arıyor “Geçmiş
olsun.” diyor ve beraat edeceğini ümit ettiğini söylüyor. Arkadaşlar,
bu ayıptır, millî onurumuza dokunan bir şeydir.
Ve ayrıca, Orhan Pamuk’un aldığı Nobel Edebiyat
Ödülü de Türk’e sövme ödülünden başka bir şey değildir arkadaşlar. (Anavatan
Partisi ve CHP sıralarından alkışlar) Bu ülke öyle bir hale geldi
ki, meşhur mu olmak istiyorsunuz, dünya çapında değerli mi olmak istiyorsunuz,
Türk’e söveceksiniz, Türk düşmanlarını öveceksiniz. Maalesef, Sayın
Başbakan, Orhan Pamuk’u da arayarak kutlamıştır değerli arkadaşlar.
Orhan Pamuk kimdir? Orhan Pamuk’un söylediği sözler,
bir Türk olarak bizim kanımıza dokunuyor. Biz, Türkler, güya, 1 milyon
Ermeni’yi öldürmüşüz, 30 bin de Kürt’ü öldürmüşüz. Bu, yalan üstü yalandan
başka bir şey değildir arkadaşlar. Eğer, 1915’li yıllarda bir katliam,
bir soykırım olayı yaşanmışsa, Türk soykırımından başka bir şey yaşanmamıştır.
Bir Erzurumlu olarak, ben bunu çok iyi bilmekteyim değerli arkadaşlar.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Çanakkale şehitlerimiz…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Evet.
Değerli arkadaşlar, işte bunlar ayıptır, millî
onurumuzu çiğnemekten başka bir şey değildir.
Değerli arkadaşlar, yine, son olarak, Hrant
Dink’e, Norveç’teki bir akademi tarafından kendisine ödül verilmiştir.
Dikkatinizi çekmek istiyorum, Türklüğe düşman olanlar ve Türklüğün
aleyhinde yazanlar Türklüğe, Türk’e sövenler bir bir ödülleniyor ve
bizim büyüklerimiz tarafından, Sayın Başbakan tarafından tebrik
ediliyor. Bu, millî onurumuza dokunuyor.
Ve bu Hükûmet döneminde, AK Parti Hükûmeti döneminde
misyonerlik faaliyetleri de başını alıp gitmiştir. Bugün büyük şehirlere
baktığımız zaman, her apartmanın altında bir kilise açılmaktadır
değerli arkadaşlar ve misyonerler caddelerde cirit atmaktadır değerli
arkadaşlar.
NUSRET
BAYRAKTAR (İstanbul) – Atmayın ya…
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) – Doğru, doğru…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Bana bile rastlamıştır
değerli arkadaşlar; propaganda yapmak için, İzmir Caddesinde değerli
arkadaşlar. Bunu, ben bile yaşamışımdır değerli arkadaşlar. Buna
dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bir de, Fransa’yla ilgili olaylar… Değerli arkadaşlar,
Fransa, bizim millî onurumuzla oynamıştır. Sayın Başbakan da kalkmış
diyor ki: “Fransa’nın yaptığı gibi biz yapamayız, pisliği pislikle
temizleyemeyiz.” Arkadaşlar, direnmek, insanlık tarihinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özdoğan, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
Türklüğe hakaret edenlere direnmek millî tarihimizde ne zaman pislik
olmuştur değerli arkadaşlar? Sizin vicdanlarınıza soruyorum.
Bu, ayıp üstü ayıp bir şeydir değerli arkadaşlar. Bunları, değerli
arkadaşlar, millî onurumuza dokunanları kutlayanları ve Hükûmetin
devamı için Avrupa Birliğine ve dışarıya şirin görünmeyi kınıyorum
değerli arkadaşlar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Hükûmet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Şahin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Tüzün,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, 2007 bütçesiyle ilgili, gençler
için sadece 340 bin YTL, yani, 340 milyar Türk lirası ayırdığını söyledi,
“İşte bu Hükûmetin gençlere vermiş olduğu değer.” diye bir değerlendirme
yaptı. Bu konuyla ilgili muhterem Heyetinizi bilgilendirmek için
huzurunuzdayım.
Önce, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü deyince,
sanki gençlerin her türlü sorunuyla ilgilenen bir genel müdürlük
akla gelebilir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü içerisinde Gençlik
Hizmetleri Daire Başkanlığı bağlamındadır gençlikle ilgili Genel
Müdürlüğün işlevi. Daire Başkanlığının da görevi, gençlik merkezlerini
yönetmek, ayrıca yaz ve doğa kampları -okullar tatil olduğunda- düzenlemekten
ibarettir. Asıl gençlerle ilgili hizmetleri, başta Millî Eğitim Bakanlığı
olmak üzere, diğer bakanlıklarımız yapmaktadır. Ama, şunu hemen
ifade edeyim ki, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün yatırım bütçesinde
yer alan, biz, o bütün tesisleri, spor salonlarını, futbol sahalarını,
stadları, atletizm pistlerini zaten gençlerimiz için yapıyoruz. Yani,
Sayın Tüzün, sadece Gençlik Hizmetleri Daire Başkanlığına ayrılan
ve yaz ve doğa kampları için kullanılacak olan ödenekten bahsetti,
gençlik hizmetleriyle ilgili yaptığımız iş…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Personel giderlerini
söyleyecek halimiz yok Sayın Bakanım…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – O yüzden, o yüzden işte açıklama yapıyorum. Bilmediğiniz
için, daha doğrusu araştırma imkânı bulamadığınız için bilgilendirme
yapıyorum.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Bakanım, lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Başkanlığa verdiğiniz
icmal burada Sayın Bakan…
BAŞKAN – Sayın Tüzün, lütfen… Yok öyle bir usulümüz
Sayın Tüzün. Lütfen dinler misiniz!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – …320 milyon YTL’lik bütçesinin önemli bir bölümü,
yine gençlerimizin yararlanacağı spor tesisleri için, salonları
için, atletizm pistleri için değerlendirilmektedir ve millî formayı
giymiş, başarılı olmuş, olimpiyatlarda, dünya şampiyonasında, Avrupa
şampiyonasında, Türkiye’ye, madalya kazanmış olan gençlerimize
ödül için bu ödenekler kullanılmaktadır. Dolayısıyla, 340 bin değil,
gençlerimiz için, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesinden ayrılan
ödeneğimizin…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Artış oranı kaç Sayın Bakanım,
artış oranı?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – … büyük bir kısmı gençlerimiz için kullanılmaktadır.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Artış oranı yüzde 8...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – O nedenle, sadece bir daire için ayrılan ödeneği
burada zikrederek, sanki -Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Bakanlığımla
ilgilidir- gençlerle ilgilenmiyorsunuz, gençlere çok az ödenek
ayırıyorsunuz şeklindeki değerlendirme nedeniyle söz aldım. Bu
bilgiyi, huzurunuzda, sizlerle paylaşma ihtiyacını hissettim.
Ben, Sayın Özdoğan’a cevap vermeyeceğim, çünkü
cevap vermiş olursam, o, mantık içermeyen o cümlelerini değerlendirmiş
olurum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Bu ne demek Sayın Başkan?
Sayın Bakan böyle konuşamaz!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Onlara değer vermiş olurum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanı
böyle konuşturmayın lütfen. Sayın Başkan, lütfen müdahale edin. Sayın
Vekil, böyle konuşmayı hakaret olarak alır, lütfen.
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Hiç kimse, hiç kimse, hakkında yargı kararı olmadan
suçlanamaz. “Falan kişi şu suçu işlemiştir.” diyorsunuz. Yargılanır,
hüküm giyer, safahattan geçer ve cezasını çeker; o zaman, o insanı
suçlu ilan edersiniz. Demin ismini saydığı birtakım yazarlardan
bahsedildi. Suç işlemişlerse, bu ülkede bağımsız yargı organları
var, orada yargılanırlar; hüküm giyerse ve kesinleşirse, o zaman o
insanı, kuşkusuz ki, o sözlerinden dolayı, gelir burada eleştirirsiniz
ve sonra bir uluslararası ödül aldığı için onun tebrik edilmesinden
dolayı Sayın Başbakanı eleştirmenin de ne kadar isabetsiz olduğunu
hem sizlerin hem de kamuoyunun takdirine bırakıyorum ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Ahmet
Işık, Konya Milletvekili...
Buyurun Sayın Işık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan... Sayın Başkan,
bir konuya değinebilir miyim yerimden?
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Tüzün, Sayın Işık konuşsun,
sonra soracağım size.
Buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1246 sıra sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta yaptığımız
Anayasa değişikliğiyle, milletvekili seçilme yaşı yirmi beş yaştan
otuz yaşa indirilmiş bulunmaktadır.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) – Nasıl oluyor yirmi beşten
otuza inmesi?
AHMET IŞIK (Devamla) – Düzeltiyorum: Otuz yaşından
yirmi beş yaşına indirilmiş bulunmaktadır. Anayasa değişikliğinin
hayata geçebilmesi, işbu değişikliği zaruret haline getirmiştir.
Değerli milletvekilleri, gençlik, ülkemizin sadece
zenginliği değil, aynı zamanda dinamizmin ve değişiminin potansiyel
kaynağıdır. Genç nüfusa sahip olmak Türkiye için büyük bir imkân ve
fırsattır. Özgür düşünceli, kendi başına karar verebilen, sorgulayan,
kendi toplumunun ve evrensel anlayışın doğrularından haberdar
olan ve hayatın güçlükleriyle baş edebilecek, donanımlı ve yetenekli
gençlerle ülkemizin çok daha büyük vizyon yakalayacağı bir gerçektir.
Değerli milletvekilleri, evrensel demokratik
ölçütlerin yakalandığı, ulusal tam kalkınmışlık şartlarının gerçekleştiği,
temel hak ve hürriyetlerinin ve fırsat eşitliğinin ideal anlamda
hayata geçtiği ve büyük hedeflerin yakalandığı süreçlerin sonuçlanmasını
temenni ediyor; değişikliğin, başta muhataplarına, demokratik
yaşamımıza ve Türk milletine hayırlı olmasını diliyor; Genel Kurulu
tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Kırklareli
Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam.
Buyurun.
AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Seçim Kanunu’nda değişiklik yapan 1246
sayılı Yasa Teklifi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Bu Yasa hakkında konuşmak, gerçekten, benim gibi
Parlamentoda genç olarak nitelendirilen yaş grubunda olan milletvekilleri
açısından çok önemli. Yaş grubumuz itibarıyla değişik yerlerde katıldığımız
toplantılarda, platformlarda toplumumuzun genç kesiminden arkadaşlarla
kurduğumuz diyaloglarda, karşılıklı sohbetlerde, sürekli, seçim
yaşının biraz daha aşağılara çekilerek toplumumuzun genç kesiminden
arkadaşların da Parlamentoda daha fazla yer alması, Parlamentonun
yaş ortalamasının biraz daha gençleşmesi noktasında talepler gelmekteydi.
Biz de bu taleplere, seçim öncesinde yaptığımız görüşmelerde, seçim
sonrasında yaptığımız sohbetlerde genç kardeşlerimize söz verdik
ve bu sözlerimizin de yerine getirilmesi için Partimizin yetkili
organlarına, Sayın Genel Başkanımıza, Başbakanımıza, Grubumuza,
milletvekili arkadaşlarımıza değişik defalarda telkinlerde bulunduk.
Sayın Genel Başkanımız, bize 2007 yılının Kasım ayında yapılacak
seçime yaş olarak daha alt grupta olan kardeşlerimizin de katılabileceği
müjdesini vermişti. Bugün, Anayasa’da yapılan değişiklikten sonra
Grup Başkan Vekilimizin vermiş olduğu Kanun Teklifi’yle de kanun değişikliğinin
yapılarak bunun gerçekleşeceğini bu akşam bilmekten ve buna imza
atan milletvekillerinden biri, bu Parlamentodaki değerli milletvekillerinden
biri olmaktan da ayrıca büyük bir mutluluk ve gurur duyduğumu belirtmek
istiyorum.
Burada, sadece birkaç şeyin altını çizmek isteyeceğim:
Bunlardan birincisi, yirmi beş yaşa seçilme yaşının çekilmesiyle
birlikte, sanki yirmi beş yaşında birçok milletvekilinin Parlamentoda
yer alacağı gibi bir anlayış ve bunun getirdiği bir tedirginlik, birileri
tarafından sürekli işlenmeye veya ima edilmeye çalışılıyor. Oysa
seçilme yaşının yirmi beşe inmesi, yirmi beş yaşın ve onun üstündeki
insanların da seçilebilme hakkını kazanması noktasında bir ehliyet
ve bir ruhsatı ifade ediyor. Çünkü, 3 Kasım 2002 seçimiyle Parlamentomuza
giren, yasama çalışmalarına önemli katkılar veren, seçim bölgesine
önemli hizmetler getiren, seçim bölgesinin sorunlarının yasalarla
çözümü noktasında önemli katkılar sağlayan birçok genç milletvekili
arkadaşımız, otuz yaşını bir iki ay geçtiği için milletvekili olma
hakkını kazandılar. Bu değerli arkadaşlarımızın yaptığı katkıları
gördüğümüzde, belki bunların üç dört ay daha erken dünyaya gelme
olasılıklarıyla bu katkılardan Parlamentomuzun mahrum kalacağını,
seçim bölgelerinin onların getireceği hizmetlerden mahrum kalacağını
da değerlendirmek lazım.
Onun için, bu yirmi beş yaş noktası bunun en alt noktasıdır,
üste doğru bunun bir ruhsatı vardır. Toplumumuzun kendi karşısına,
değişik noktalarda ve değişik yaş gruplarında olan insanlarımız
çıkacaklar, kendilerini ifade edecekler, toplumumuz, burada, kendilerine
verilen ruhsatla kendisini ortaya koymuş insanlarımız içinden gerekli
olanlarını, kendisine hizmet edecek olanlarını ve kendisi için hizmet
etme donanımına sahip olanları seçecektir.
Bu noktada, yirmi beş yaşı belli bir gençlik kesiminin
temsilcisi olarak Parlamentoya gelecek insanlar olarak görmek,
yirmi beş, yirmi altı, yirmi yedi, yirmi sekiz, yirmi dokuz yaşında,
bir iki ayla otuz yaşını kaybeden, bundan dolayı Parlamentoya giremeyen
insanlarımızın da birtakım ruhsatlarını, haklarını onlara iade
etmek noktasında görmek lazım. Bu, kesinlikle gençlerimize ve gençliğe
verilen bir lütuf değil, aksine, onların bir haklarını iade etmek
ve toplumumuza, daha geniş bir kesimden seçme hakkını tanıma fırsatıdır.
Çünkü, toplumumuzun yaklaşık yüzde 64’ü otuz beş yaş sınırının altındadır.
Özellikle bilişim çağı, teknolojinin hızlı bir şekilde gelişmesi,
ekonomik refah seviyesinin artması sayesinde, gençlerimizin de
birtakım bilgi birikimlerine çok daha erken yaşlarda kavuşması
ve bu sayede olgunlaşması, günümüzün realitelerinden biridir. Bunu
kimsenin inkâr edeceğini veya hilafına bir şey söyleyeceğini zannetmiyorum.
Bunları göz önüne aldığımızda, toplumumuzun değişik
kesimlerinde, yılların verdiği tecrübeyle bir araya gelmiş insanların
yanına, birtakım bilişim ve teknolojik nimetlerden faydalanarak,
toplumun gelişmiş olan uygarlık düzeyinden istifade ederek gerekli
donanımlara sahip olmuş kardeşlerimizin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Sarıçam.
AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – …bu gençlerimizin
de bunların arasına katılarak, bir ortak kültürü, bir ortak değişik
bakış açısını oluşturup toplumumuza Meclisimiz vasıtasıyla daha
fazla hizmet edeceklerine buradan inancımı yeniliyor, bu Kanun’un
Meclisimize gelmesinde, yasalaşmasında ve toplumumuzun çok geniş,
dinamik bir kesimine, milletimize hizmet etme fırsatını verdiği
için, bu Kanun’u buraya getiren herkese ve destek veren herkese teşekkürlerimi
sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sarıçam.
Madde üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma süresi beş dakikadır.
Sayın Bayındır, buyurun.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Sayın Bakan, maddenin
tümü görüşülürken, tümü üzerinde görüşme tamamlandıktan sonra
bir soru sordum. Gençlerin işsiz olduğunu, eğitimli gençlerin iş bulamadığını;
Türkiye’de, kahve köşelerinde ne kadar işsiz olduğuyla ilgili soru
sordum. Sayın Bakanım cevabında, sizin cevabınızla, Almanya’da da
işsizliğin çok fazla olduğunu, hatta bir çok ülkede, artık, halkın
işsizlik duasına çıktığını söylediniz. Sayın Bakanım, AKP Hükûmetinin
bize önerisi, işsizliğe çaresi işsizlik duası mıdır? Yani, hep birlikte,
halk olarak duaya mı çıkalım, bunu mu kasettiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bayındır.
Sayın Kılıç…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, demin,
Sayın Bakan, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın oy kullanmasıyla
ilgili sadece iç düzenlemenin yeterliği olmadığını, yurt dışında
da o ülkelerin yardımcı olması gerektiğini belirtti. Sayın Başbakan
ve bakanlar sürekli olarak yurt dışı temaslarda bulunuyorlar. Acaba,
bu temaslarda, turistik bir gezi olamayacağına göre, yani Türkiye
Cumhuriyeti’nin ağırlığı yeteri kadar oluşturulup oralarda bu Türkiye’nin
hakları, çıkarları yeteri kadar savunulamıyor mu? Dış politika deyince,
sadece, AB sürecinde olduğu gibi, sadece karşı tarafın taleplerini
kabul etmek olarak mı algılıyorsunuz, bunu öğrenmek istiyorum.
Yine, mademki yabancılara sözünüz yeteri kadar
geçmiyor Sayın Bakan, Malatya’mızın önemli bir sorunu var gençlerle
ilgili. İnönü Üniversitesi Tıp Merkezinin şimdiye kadar kadro kanunu
çıkmadı. Üniversitemiz gerek kadro yönünden gerekse kaynak yönünden
yeteri kadar desteklenmiyor. 20 bin gencimiz okuyor orada, Malatya
İnönü Üniversitesinde. Ancak, bu gençlerin sorununu çözecek, bundan
daha iyi bir eğitim görecek şekilde kadro ve kaynağının sağlanması
ne zaman sağlanacak? Bu kadro kanunu yaklaşık iki yıldır Meclise
gelmeyi bekliyor. Ne zaman getirmeyi düşünüyorsunuz?
Yine, Sayın Bakanım, son olarak da, Malatya’mızın
insanları hiç bu kadar, bu dönemdeki kadar, AKP dönemindeki kadar
perişan olmadılar. Özellikle 2006 yılında kayısıyı don vurması nedeniyle
büyük mağduriyet yaşanıyor. Babalar gençlere yardımcı olamıyorlar.
Sayın Başbakan bu sorunun çözümü için 35 trilyon lira kaynak ayırdığını
belirtmişti. Ancak, Sayın Başbakanın açıkça bu beyanda bulunmasına
rağmen Sayın Başbakanın sözü yerine gelmiyor, şu anda 13 trilyon lira
para ayrıldığı söyleniyor.
BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Acaba Sayın Başbakanın
bu 35 trilyon lira gönderme sözü ne zaman yerine gelecek? Biz, Sayın
Başbakanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olarak verdiği sözlerin
yerine gelmesini bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.
Sayın Kaya…
YILMAZ KAYA (İzmir) – Sayın Başkanım, üniversiteli
işsizler baz alınarak yapılan bir araştırmada yarıdan fazlasının
Türkiye’den ayrılarak yabancı ülkelerde çalışmak istedikleri ve
geri dönmek istemedikleri sonucu elde edilmiş. Biz, yirmi beş yaş
seçilme yaşı olarak getirilen yasayı çıkarıyoruz, ama, sanıyorum
ki aday olacak genç bulamayacağız. Çok ciddi bir sorun beyin göçü. Bu
konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.
Sayın Sağ…
KEMAL SAĞ (Adana) – Sayın Başkanım, aracılığınızla
Sayın Bakana bir soru yöneltmek istiyorum.
Bilindiği gibi, 80 öncesinde Türkiye’de ikili
bir parlamenter sistem vardı. Ama, ihtilal sonrası bu sistem değiştirildi,
tekli sisteme dönüldü ve önce milletvekili sayısı 450’ye çıkartıldı,
daha sonra Türkiye milletvekilliği ortaya çıkınca ve uygulanamayınca
da 550 sayıya ulaşıldı.
Şimdi, biz seçilme yaşının yirmi beşe çıkmasına
karşı değiliz ve taraftarız, destek de veriyoruz. Gençlik dinamizmdir,
gençlik yeniliktir. Ancak, gençliğin de zannediyorum ki tecrübeyle
bir dengeye getirilmesi gerekir.
Şimdi, benim sorum şudur: Sayın Bakanım, siz
Hükûmet olarak bundan böyle tekrar bu gençliğin yaşını küçültürken
gençliği dengelemek için senato veya benzeri gibi bir yeni Meclis,
yani ikili bir sistem tekrar düşünüyor musunuz? Bu konudaki Hükûmetinizin
ve Partinin görüşü nedir, onu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sağ.
Soru sorma süresi tamamlanmıştır.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Bayındır benim geneli üstündeki
soru-cevap faslında gençlik ve işsizlikle ilgili yapmış olduğum değerlendirmeden
hareketle “İşsizliği önlemek için dua mı öneriyorsunuz?” dedi. Kuşkusuz,
konuşmam dikkatlice izlenmişse, işsizliğe karşı çarenin yatırım
olduğunu, yerli ve yabancı sermayenin Türkiye’de yatırım yapmasını
sağlayacak her türlü tedbiri almanın Hükûmetimizin görevi olduğunu,
bu konuda önemli adımlar attığımızı, daha da atılması gereken adımlar
olduğunu ifade etmiştim. Dolayısıyla, bizim, işsizliğe karşı çaremiz
yatırımdır ve tabii ki, yeni istihdam alanları açmaktır. Sadece Almanya’da,
bu akşamki haberlere yansıyan -belki mizahi de olabilir- bir kanalda
akşam haberlerinde izlediğim, işsizlik o safhaya varmış ki, Türklerin
de iştirak ettiği ve bazı din adamlarının da iştirak ettiği işsizlik
duası şeklinde bir haberden alıntı yapmıştım. Tabii, onların takdiridir.
Biz, işsizlikle gerçekten mücadelenin yatırımdan geçtiğini altını
çizerek ifade ettik. O nedenle, sorunuza bu şekilde cevap vereceğim.
Biz, iktidara geldiğimizde resmî istatistik
oranlarında yüzde 11 civarındaydı işsizlik oranı, en son açıklanan
resmî istatistiklere göre yüzde 8,8’dir. Tabii ki, bu da yüksektir.
Mutlaka, bizim, demin söylediğim tedbirleri alarak bunu yüzde 5’in
altına çekme mecburiyetimiz vardır. Bu, konuşarak yapılacak olan
bir şey değil. Bunun çaresi, çalışmak, yatırımcılarımızı gayretlendirmek
ve Türkiye’nin gerçekten bir yatırım cenneti haline getirilmesini
temin etmektir.
Sayın Kılıç, yurt dışında oy kullanacak olan vatandaşlarla
ilgili, ilgili ülkelerde bazı zorluklarla karşılaşıldığını
“Hükûmet olarak bu ülkelerle siz sık sık görüşüyorsunuz, Sayın Başbakan
da görüşüyor; o nedenle, onlara bunu kabul ettiremiyor musunuz?”
diye bir değerlendirmede bulundu. Özellikle Almanya İçişleri Bakanlığı,
güvenliği sağlayamayacağız endişesiyle, konsolosluklarımızda,
büyükelçiliklerde sandık konarak Türklerin oy kullanmasına şiddetle
karşı. Bu, ikili görüşmelerde ne zaman gündeme gelse, bu konuda ısrarlarını
devam ettiriyorlar.
İnönü Üniversitesinin Tıp Fakültesinin kadro
ihtiyacı olduğunu ifade ettiniz. Bununla ilgili kuşkusuz ki bir
yasal düzenlemeye ihtiyaç var. Şunu da hemen ifade edeyim: Sadece
İnönü Üniversitesinde değil…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Kadro kanunu Mecliste
bekliyor, Komisyondan geçti Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – …birçok üniversitemizde buna benzer sorunlar
var. Bunu nereden biliyorsunuz diyecek olursanız, Devlet Personel
bana bağlı olduğu için, üniversitelerimizin değerli rektörleri
ve YÖK’ten değerli yöneticiler zaman zaman bana geldiklerinde bu
taleplerini ifade ediyorlar.
Münferit olarak bir tek üniversitenin kadro sorununu
çözmektense, ihtiyacı olan üniversitelerin birlikte değerlendirilerek
bir kanun tasarısı veya teklifi halinde ele alınmasında yarar olduğu
düşüncesindeyim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Bakan, son döneme
geldiniz, ne zaman çıkaracaksınız?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Efendim, biliyorsunuz, hükûmetler yasa çıkarmaz,
parlamentolar yasa çıkarır. Ben size soruyorum: Ne zaman çıkaracak
Türkiye Büyük Millet Meclisi bu tasarıları ve teklifleri?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Efendim, gündeme almıyorsunuz
ki.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Bana, Hükûmetin bir üyesi olarak soruyorsunuz; diyorsunuz
ki: “Bunu ne zaman çıkartacaksınız?” Ben de, yasama organına ve değerli
grup başkan vekillerine soruyorum: Ne zaman çıkaracaksınız efendim?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Hükûmetler çözüm merciidir
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Malatyalılar, kayısı ve 35 trilyon ve Başbakan… Sayın
Başbakanımızın böyle bir beyanda bulunup bulunmadığını bilmiyorum.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Açık ve net beyanda bulundu
Sayın Başbakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Benim bu konuda herhangi bir bilgim yok.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – 12 Temmuz 2006 tarihinde.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Eğer, Sayın Başbakan bir yerde bir beyanda ve taahhütte
bulunmuşsa, onun gereği mutlaka yerine getirilir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Biz de bunu bekliyoruz
Sayın Bakan; lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Kaya, gençler yurt dışına çıkmak istiyorlar,
bir anket yapıldı ve üniversitede okuyan gençlerimizin önemli bir
bölümü, istikballerini yurt dışında arıyorlar diye bir değerlendirmede
bulundu. Evet, böyle düşünen gençlerimiz de olabilir. Bunun sebebinin,
Türkiye’de hâlâ çözemediğimiz, çözmek için uğraş verdiğimiz işsizlik
olması gerekir. Tabii, işsizlikle mücadelede başarılı olduğumuz
takdirde -ki, Türkiye o yolda ilerlemektedir- mutlaka, gençlerimiz
kendi ülkelerinde emeklerini sarf etmek suretiyle kendi ülkelerinin
kalkınmasında katkı sağlayacaklardır.
Sayın Sağ, bir soru sordular; yeni bir meclis, yani
bir senato gibi düşünüyor musunuz dediler.
BAŞKAN – Sayın Bakan, süre tamamlanmıştır.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Bitti mi efendim sürem? Dolmuş…
Hayır, böyle bir düşüncemiz yok.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Dokunulmazlıklar
ne olacak?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Tüzün bir söz talebiniz var, buyurun, ne
için söz istiyorsunuz Sayın Tüzün?
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkanım, az önce,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına 1’inci maddede konuşma yapmıştım.
Bu YTL ve TL konusunda zannediyorum yanlış bir anlaşılmaya meydan
verildi, dolayısıyla bunu düzeltmek için bir söz talebim var.
BURHAN KILIÇ (Antalya) – Maksat hasıl oldu Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Tüzün, Tüzük’ün 69’uncu maddesine
göre yeni bir sataşmaya mahal vermeden… İki dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Grubu adına yapmış olduğu
konuşmadaki bazı ifadelerinin yanlış anlamalara meydan verebileceği
gerekçesiyle açıklaması
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, sayın milletvekili
arkadaşlarım, az önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına 1’inci
maddede görüşlerimizi belirtmiştik. Bu konuda, YTL ve TL konusunda
bir karışıklığa sebebiyet verdiğimiz söyleniyor, o nedenle bir
düzeltme kararı konusunda söz aldım.
Değerli arkadaşlar, çıkarmış olduğumuz bu Yasa
Teklifi’nde, görüşmüş olduğumuz bu Yasa Teklifi’nde milletvekili
yaşının otuzdan yirmi beşe düşürülmesi ve İktidarın, Hükûmetin bu
konudaki düşüncelerini dile getirdik. Dolayısıyla şöyle bir
açıklama yaptık: Bu yılki, yani, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
2007 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu ve özel bütçeli diğer idarelerin
2 sayılı icmali önümde. Bu, Maliye Bakanlığının Türkiye Büyük Millet
Meclisi önüne sunmuş olduğu icmal. Burada diyor ki: 2007 yılı ödeneği
347 milyon 830 bin, yani, diğer TL cinsinden konuşacak olursak 347
trilyon 830 milyar. 2006 yılı ödeneği ise 319 milyon 810 bin yeni Türk
lirası, yani, diğer bir ifadeyle 319 trilyon 810 milyar Türk lirasıdır.
Sonuçta bu artış oranı yüzde 8’e tekabül ediyor. Yani, bizim burada
rakamlara boğulmaktan daha çok, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün,
gençliğin bir kanunu görüşülürken, Adalet ve Kalkınma Partisinin
ve dolayısıyla Hükûmetin gençliğe verdiği önem, oran olarak yüzde
8’e tekabül ettiğini söyledim.
Sayın Başkana, söz verdiği için teşekkür ediyor,
sizlere de saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve 7 Milletvekilinin;
Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 1246) (Devam)
BAŞKAN – 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Galatasaray’ın PSV Eindhoven
karşısında 1-0 galip olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. (Alkışlar)
Galatasaray’a PSV Eindhoven ve UEFA yolunda başarılar diliyoruz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Cim Bomlusun herhalde Sayın
Başkan.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, siz
de bir düzeltme yapın, UEFA değil, Şampiyonlar Ligi.
BAŞKAN – Düzeltelim, doğru.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen, Yılmaz Kaya, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaya. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YILMAZ KAYA (İzmir) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 10’uncu
maddesinin değiştirilmesine ilişkin yasa teklifi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gerçi Sayın Başkan söyledi, ama, Meclis birden kalabalıklaşınca,
koltuklar dolunca ilk yarının bittiği zaten belli olmuştu. Başkana,
yine, o açıklaması için ayrıca teşekkür ediyorum. Ben de bir Galatasaraylı
olarak Galatasaray’ın galip gelmesini ve Şampiyonlar Liginde ilerlemesini
diliyorum. (Alkışlar)
Başka bir dileğim de, biraz önce, Sayın Muharrem
Kılıç’a cevap veren Sayın Bakanımızın, biraz daha, olaylara vâkıf
olarak cevap vermesi. İnönü Üniversitesinin kadro ihtiyacıyla ilgili,
biz, Meclis Genel Kuruluna yasa teklifi getirdik; ancak, AKP Grubunun
oylarıyla bu yasa teklifi reddedildi. Malatya’daki kayısı üreticilerine
ödeneceği bildirilen, Sayın Başbakan tarafından, 35 trilyon lira
ödeneceği bildirilen olay ise basında defalarca yer aldı. Yine, o
konuda, Genel Kurulda bizim önerimiz görüşüldü, ama, ne yazık ki,
AKP oylarıyla bu da reddedildi. Sayın Bakanım şimdi diyor ki: Benim
bu konudan haberim yok, ona benzer bir şeyler söylüyor.
Sayın Bakan, yani, bunları bilmiyorsanız, o zaman
orada oturmayacaksınız. Hiç kusura bakmayın, ya bunları öğreneceksiniz,
ya orada oturmayacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Yapma ya!
YILMAZ KAYA (Devamla) – Şimdi, bir teknik yanlışı
düzelterek konuşmama başlamak istiyorum. Buraya çıkan AKP’li arkadaşlarım,
bu Yasa’yla ilgili görüşlerini bildirirken, otuz yaşın altındaki
nüfusun 40 milyon civarında olduğunu söylediler. Doğrudur, 40 milyon
civarındadır, ama, bu, sıfır-otuz yaş arasıdır. Bizim burada seçilme
yaşını otuzdan yirmi beşe indirmemizle, aday olabilecek gençlerin
sayısı 5 milyon 895 bin kişi daha artacaktır. Bu yanlışı düzeltmek
istedim.
İkinci yanlış, sanki, seçilme yaşının otuzdan yirmi
beşe indirilmesi sadece AKP Seçim Bildirgesinde ve Programında
varmış gibi, yine her çıkan AKP’li arkadaşım, bunu, bir övünç vesilesi,
daha doğrusu, sadece kendilerine bir övünç vesilesi olarak burada
anlattılar. Oysa, bu, bizim Seçim Bildirgemizde zaten vardı. Ama,
sizden, şu şekilde… Her iki partinin de seçim bildirgesinde olmasına
rağmen sizden farkımız şuydu: Biz, sadece seçilme yaşının, sadece
ve sadece, otuzdan yirmi beşe indirilmesi için gençlere vaatte bulunduk
ve o konuda çalışma yaptık. Siz ne yaptınız? İlk günlerde, Meclis
açıldıktan sonra, 22’nci Dönemin ilk günlerinde, bu yasa teklifini
getirdiniz. Getirdiniz, ama, yanına da 2/B’yi koyarak getirdiniz.
Yani, burada oy kullanacak bir milletvekili, ben, yirmi beş yaş şartını
kabul ediyorum, ama, 2/B orman arazilerinin tahsis edilmesini, bunların
orman alanı dışına çıkarılmasını kabul etmiyorum, buna hayır diyemiyorum,
diyecek şekilde bir yasa teklifi getirdiniz. Tabii ki, biz, yirmi
beş yaş şartına oy verdik. Ama, 2/B orman arazileri nedeniyle, o maddeyle
ilgili, Cumhurbaşkanından geri döndü ve bu yasa teklifi bir daha
görüşülmedi.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bu, iyi niyetle, samimiyetle
getirildiği takdirde olabiliyormuş. Nasıl oluyormuş? 6 Ekim 2006
tarihinde, bu üzerinde görüşme yaptığımız milletvekili seçilme
yaşıyla ilgili Kanun’un getirilebilmesi için, önce Anayasa’nın ilgili
maddesi değiştirildi. En son, geçen hafta, perşembe günü ikinci tur
oylama yapıldıktan sonra, bugün -ki, dün akşam, saat 17.00’de, Anayasa
Komisyonu bu Yasa Teklifi için toplandı- Genel Kurulda görüşüyoruz.
Demek ki, 6 Ekimden bugüne, on iki günde, bu işler olabiliyor imiş,
iyi niyetle ve samimiyetle getirildiği takdirde. Bunu görüyoruz.
Ama, dediğim gibi, yanında, yirmi beş şart alana, 2/B orman arazisi
de verelim(!) dememek kaydıyla.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, seçilme yaşının
otuz beşten yirmi beşe indirilmesi tabii ki çok önemli, biraz önce
de belirttiğim gibi, bizim Seçim Bildirgemizde de vardı. Ama, biraz
önce, iki sorumda da Sayın Bakana sorduğum gibi, seçilme yaşını
yirmi beşe indirmemize rağmen, bakın, biraz önce söyledim, iki üniversite
bitirmiş gençlerimiz sekreterlik yapmakta. Hukuk fakültesi bitirmiş
bir arkadaşımız, niye spor ayakkabısıyla dolaşıyorsun dediğimde,
iş aramaya gittiğini söyledi çünkü. Ya, biraz daha dikkat etsen dediğimde,
“evimden İzmir merkezine, Konak’a yürüyerek geliyorum ve yürüyerek
gidiyorum, spor ayakkabısı rahat oluyor” demiş idi. ODTÜ mezunu bir
arkadaşımızın bir şirkette çay servisi yaptığını söylemiştim. İnanın,
bu arkadaşlarımızın, bu gençlerimizin siyasete ısınması mümkün
değil, çünkü, siyasete ve siyasetçiye güveni kalmamış, önce kendi
sorununun çözülmesini istiyor; daha doğrusu, gençliğin sorununun
çözülmesini istiyor, bireysel sorunlarından bahsetmiyorum. Bu
gençler ki, biz, seçimlerde birlikte çalıştık çoğuyla, her iki parti,
birçok parti birlikte çalıştı; afiş yapıştırdılar, pankart astılar,
evlere gittiler oy istediler, ama, bu gençlerimizin çoğu ne yazık
ki şimdi işsiz. Yine, biraz önce söyledim, içim acıyor, işsiz üniversitelilerin
yarıdan fazlası, yurt dışına gitsem keşke, bir daha gelmesem diyor.
Bunun, üzerinde hepimizin birlikte düşünüp, hepimizin birlikte
karar alacağı bir sorun olduğunu kimse reddedemez, bunu çözmek zorundayız.
Yine, değerli arkadaşlarım, çok güncel bir konu,
ondan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Bakın, bugünlerde, stajlarını
bitirmiş avukatlar Meclise geliyorlar, yüzlerce kişi, Türkiye’nin
her yerinden. Her iki grubun mutabakatıyla, her iki partiden, birisi
ben olmak kaydıyla, bir yasa teklifi hazırladık, ama şimdi AKP Grubu
diyor ki: “Biz bu teklifi siyaseten değerlendirmedik.” Bir sürü insana
umut verildi değerli arkadaşlarım. Bunlar stajlarını bitirmişler,
mezun olalı bir yıl olmuş ve staj bitiminden sonra, altı ay sınav bekliyorlar,
23 Aralıkta sınav. “Biz niye altı ay bekliyoruz? Şu anda ne avukatız
ne stajyeriz.” diyorlar. “Biz neyiz? Adliyeye girerken sorun oluyor.
Stajyerken, hiç olmazsa, bazı mahkemelerde duruşma takip edebiliyorduk,
şimdi onu da yapamıyoruz.” diyorlar ve bu gençler yüzlerce mail gönderiyorlar,
cep telefonlarıma mesaj gönderiyorlar, birçok arkadaşa geliyordur.
Yani, bu sorunu çözmek gerekiyor, gençler bu durumda. Yoksa, seçilme
yaşını yirmi beşe indirmişsiniz, inanın, siyasete ısınmaları mümkün
değil; önce, gençlerin bu sorunlarını çözmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.
Yine, gençlerin sorunlarından, birçoğundan bir
tanesi… Geçenlerde Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsüne gittim.
Okulun kampüsünde, biteli tam üç yıl olan bir yurt var değerli arkadaşlarım,
sadece tefrişi bekliyor. Konuştuğumda, üç yıldan beri, “Bu yıl kısmetse
burası bitecek ve öğrencilerimiz istifade edecek” dediler. Anayasa
oylamasının ikinci turu sırasında -Bayındırlık Bakanlığı yaptırıyormuş
yurdu- Sayın Bayındırlık Bakanımızla konuştuğumda gerekli talimatları
verdi, dedi ki: “Yarın bu konuda bilgi verin, arkadaşımızı bilgilendirelim.”
Hâlâ bekliyorum.
Bu yurdun bitmesi durumunda Yüksek Teknoloji
Enstitüsündeki bütün öğrenciler bu yurttan istifade edecek, Kocaeli
Üniversitesinden öğrenci alacaklar. Ama, müteahhidin sözleşmeye
aykırı teslimi nedeniyle Bakanlık bu binayı teslim almamakta ısrar
ediyor. Değerli arkadaşlarım, hukukçuyum, birçok hukukçu arkadaşımız
var. Bu arkadaşımız üç yıldan beri burayı bitirmediyse, artık burayı
bitirme şansı yoktur. Gerekli tespit yaptırılır, Bakanlık gereğini
yapar ve birçok öğrencimiz bu yurttan istifade eder. Ama, üç yıldan beri,
o yurt bittiği halde çürümeye terk edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, gençlerin sorunları çok.
Geçenlerde bana bir baba geldi. Yanında Bilkent Üniversitesini kazanmış
kızı. Burssuz kazanmış. “Bu parayı ödeyemeyeceğim, ne yapayım” dedi.
Araştırdım, burs filan bulmak mümkün değil, bulamadım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaya, lütfen toparlar mısınız…
Buyurun.
YILMAZ KAYA (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
Çok başarılı bir öğrencimiz. İki gözü iki çeşme. Babası
okuldan alacakmış. Buna bir çare bulamadık. Bunun gibi, bu arkadaşımız
gibi birçok arkadaşımız var. Bakın, okul dışında, gündüz okuyup, gece
ya da gündüz, fark etmeden, asgari ücretin yarısına değişik yerlerde
çalışmak isteyen, iş arayan bir sürü arkadaşımız var. Geçenlerde bir arkadaşım
geldi. Yaşını sorduğumda kendi kendime utandım. Üniversitede okuyormuş.
O kadar yıpranmış, o kadar fiziki şartları ağırlaşmış ki, yani, kendimle
yaşıt falan zannediyordum, üniversite öğrencisiymiş. Geceleri restoranların,
barların önünde çiklet satıyor. Bu sorunları olan arkadaşlarımız
var. Bu arkadaşımız ne zaman ders çalışacak? Zaten nasıl bitirecek
okulunu? Yani, öğrencilerin dertleri çok. Biraz önce birisi beni
telefonla aradı. Harç kredisini yatıramadığı için okul kaydının
silineceğinden bahsederek “Lütfen bu konuda yardımcı olabilir misiniz?”
dedi. Gençler bu durumda. Gençlerin siyaseten… Seçimlerde birlikte
çalıştığımız, bize yardımcı olan, partisine emek veren gençlerimiz
bu durumda. Gençlerimizi bu durumdan kurtarmadan, “yurt dışına ben
gitsem de geri dönmesem” diyen gençlerimizi bu düşüncelerinden çıkarmadan,
seçim yaşını isterseniz siz on beşe indirin, hiç faydası yok diyorum.
Lütfen, bu sorunlara önce çözüm bulalım, daha sonra bu gençleri siyasete
çekmek, kazandırmak için çaba sarf edelim. Ha, bu arada girseler keşke;
ama, tahmin etmiyorum. Fırsatları yok, ekonomileri yok. Gençler bu
durumda. Gençleri, sorunlarını çözerek siyasete kazandıralım
diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.
Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz
isteyen Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçilme yaşının yirmi
beş yaşa indirilmesiyle ilgili Anayasa değişikliğine uygun, Seçim
Kanunu’nda meydana getirilecek değişiklik tasarısının 2’nci maddesi
üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum.
İlk başta, öncelikle şunu belirteyim: Bu Kanun,
İktidar ve muhalefet partilerinin müşterek bir anlayışı çerçevesinde
elbirliğiyle değiştirdikleri bir Anayasa değişikliği sonucu ortaya
geldi. Dolayısıyla, yapılması gereken bir düzenleme ve bunun yasalaşması
için de Anavatan Partisi olarak katkımızı sağlayacağız ve şimdiden
de buna, sevgili gençlerimizin yasalaşmış gözüyle bakmalarını
diliyorum ve toplumumuza, özellikle de gençlere hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyorum.
Yalnız, konu, göründüğü kadarıyla, seçilme yaşının
yirmi beşe indirilip gençlerimizin siyasi kadroya ve Parlamentoya
girebilmesini sağlamak gibi basit bir mesele çerçevesinde ele
alınamaz. Sebebi, ülkemizde her yaş kesiminin kendine has birtakım
meseleleri olduğu gibi, gençlerin de seçilmeden daha önce verilmesi
gereken birtakım hakları ve hayat boyunca bunların önünü kesen engellerin
ortadan kaldırılmasına yönelik birtakım düzenlemelerin yapılması
çok daha acil beklentileri şeklindedir. Bunlardan birkaçına değineceğim.
Çünkü, zannediyorlar ki Türkiye’de birçok kesim, gençlerin tüm hakları,
gençlerin verilmesi gereken, gençlik lehine yapılması gereken
her türlü adımlar atılmış, sadece, bir seçilme haklarının verilmesi
kalmış. Belki, seçilme hakkı gençlere en son verilmesi gereken bir
haktır. Bundan öncelikli ve daha acil birtakım meseleler vardır ki,
biz, muhalefet olarak, bunların çözülmesini İktidardan bekliyoruz.
Ama, İktidar, ne yazık ki bugüne kadar bunların hiçbirisine çözüm
noktasında, ne bir öneri ne de Meclise bir tasarı getirdi ne de üzerinde
çalışmakta olduğu bir projeden bahsetti.
Nedir mesela bunlardan birisi? En önemli meselelerimizden
birisi, üniversite öncesi ve üniversite sonrası, gençlerimizin
karşı karşıya bulunduğu meseleler. Üniversitelerimizin kapısında
1,5 milyondan fazla gencimiz bekliyor. Bunların üniversiteye girişini
daha rahatlatacak ve girişleri, kontenjanları daha da artıracak
herhangi bir projenin hazırlığı içerisinde mi? Böyle bir proje hazırlamak,
Hükûmetin şimdiye kadar aklına gelmiş mi? Maalesef, gelmemiş.
Hükûmetin, “yükseköğretim” deyince, bildiği ve
anladığı bir tek mesele, YÖK’le çatışmak, üniversitelerle çatışmak,
üniversitelerin kadrolarını kısmak. Hükûmetin YÖK sisteminden,
üniversitelerle ilgili, yükseköğrenimle ilgili meselelerden
anladığı bu.
Elbette, Hükûmetin, bu meselelerle ilgili kendine
has birtakım görüşleri, birtakım yaklaşımları olabilir. Bunu kabul
etmeyen kurumlarla, kuruluşlarla, kişilerle çatışma içerisinde
de olabilir. Amma, Hükûmetin üzerine düşen, bu durumdaki, görev, düşüncesi
uğruna düzenlemek istediği, getirmek istediği düzeni ortaya koyacak
reform paketleri, reform hazırlıklarını da beraberinde getirmektir.
Hükûmetin bu konuda becerisine bir hoca olarak not vermem gerekirse
sıfırdan başka not vermek mümkün değil.
Bugüne kadar, üniversitelerle ilgili, Hükûmetin
iki tane teşebbüsü oldu: Birincisi; YÖK Kanunu’nun bazı hususlarını
değiştirecek ve bir de yeni üniversiteler açmak üzere getirdiği
tasarı. Yeni üniversiteleri burada muhalefet ve İktidar Partisi
elbirliğiyle çıkardık, ama, bu üniversitelerimizin rektörlerinin
atanmasına gelince husus, Hükûmet o noktada gene acz içerisinde, gene
bu noktada da Hükûmete verilebilecek herhangi bir puan yok. Öğrencilerimiz
üniversitelerine, başlarına, kendilerini yönetecek, üniversitelerin
önündeki engeli ortadan kaldıracak rektörü bekliyor. Yeni ders yılı
başlamış, üniversitelerin kadroları kullanılacak, üniversitelere
tahsis edilen bütçeler harcanacak, üniversitelerin bir an önce gelişmesini
sağlayacak adımlar atılacak, ama, başında bir rektörü yok. Hükûmet bu
noktada bir dirayet gösterip toplumun tüm kesimlerinin üzerinde
anlaşabileceği bir çerçevede bu üniversitelerin rektörlerinin
atanması konusunda herhangi bir teşebbüste bulunmuyor, meseleyi
kaderine terk etmiş.
Burada hemen şunu belirteyim: Gençlik meseleleri
deyince sadece üniversite önünde bekleyen gençlerin meselesi değil.
Bir de, daha erken yaşlarda çalışma çağına atılmış gençlerimiz var.
Herhangi bir sanat dalında, herhangi bir iş kolunda kalfalık ve ustalık
seviyesini almış, derecesini almış, askerliğini yapmış, hayata
yeniden bir atılım yapma iştiyakıyla, iştahıyla hazır halde bekleyen
gençlerimiz var. Bunlar, Sayın Bakan biraz önce söyledi, ya devlette
istihdam edilecek yahut da özel sektörde istihdam edilecek. Bunun
bir üçüncü yolu yok mu? Sayın Bakan, bunun bir üçüncü yolu daha var. Gençlerimizin
kendi işlerinin sahibi olmak, kendi işlerini kurmak gibi bir yolu
daha var istihdamın. Hükûmetin, bu konuda herhangi bir teşebbüsü
var mı? Dileyene, meslek sahibi ve mesleğinde atılım yapma içerisinde
bulunan, iştahla hayata hazırlanan bu insanlara, ufak tefek birtakım
kredilerle kendi işlerini kurma imkânını sağlama yönünde herhangi
bir projesi var mı? Böyle bir hazırlık içinde mi?
HACI BİNER (Van) – Projeler yürüyor.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) – Hükûmet, bu konuda herhangi
bir hazırlık içerisinde değil, ama bu hazırlık içerisinde olan, bu
konuda gayret sarf eden milletvekillerinin yaptığı çalışmaların
önünde de engel teşkil ediyor.
İşte, bunlardan bir örnek: İktidar Partisinin
milletvekili -kendi içinizden- Sayın Aziz Akgül’ün hazırladığı ve
yasalaşması için canla başla çalıştığı ve bu konuda, 2006 yılı içerisinde,
bu konunun ilgilisi Muhammed Yunus ve mikro krediyle ilgili Muhammed
Yunus’un hazırladığı, öncülük ettiği kuruluşu, bankası iki tane
Nobel ödülü aldı ve bunun bir uzantısı olarak bu tasarı, Aziz Akgül’ün
hazırladığı, Mikro Finans Kuruluşları Kurumu Kanunu Tasarısı,
iki aydan fazladır komisyonda bekliyor. Gençlere istihdam sağlamak
istiyorsanız, gençlerin kendi işini kurup sadece kendine istihdam
sağlaması değil, aynı zamanda beraberinde bir iki kişiye daha istihdam
sağlaması imkânını hazırlıyorsanız, işte getirin bu kanunu. Bayramdan
sonra, inşallah, bunun Meclise indirilmesi konusunda teşebbüste
bulunacağız.
Ben, bu çalışmasından dolayı, Sayın Aziz Akgül’ü
kutluyorum. Ama, bu çalışmanın aynı heyecan içerisinde Meclis Genel
Kuruluna getirilmesi veya komisyonlarda görüşülerek Genel Kurula
indirilmesi konusunda hiçbir çaba içerisinde olmayan İktidar
Partisini de kınıyorum ve Hükûmete de bu konuda destek vermediği
için de, Hükûmetin bu konuya biraz daha duyarlı hale gelmesi için de
burada bu konuşmayı yapma zaruretini hissediyorum.
Şimdi, Sayın Bakan, biraz önce, Anavatan Partisi
Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan’ın konuşmasına cevap verirken,
basit bir mantıktan falan bahsetti. Evet, gördük, Sayın Bakanın buradaki
konuşması çok üst düzeyde bir mantığın eseriydi.
Yabancı basının ve yabancı birçok ülke kuruluşunun
bile şüpheyle ve tereddütle karşıladığı Nobel Edebiyat Ödülü meselesini
burada kutsamak Sayın Bakana düşmezdi. Yanılmıyorsam, Washington
Post gazetesi, geçtiğimiz günlerde, ödül dağıtıldıktan sonra “Nobel
Ödülü bile siyasetten kendisini kurtaramadı” diye başlık attığı
bir konuyu Sayın Bakan geldi, burada kutsadı.
Bu ne demektir? Ödülün Sayın Pamuk’a verilmesini
kutsamak değildir. Bu, devletime, milletime küfredenlerin haklı
çıkarılması, haklı gösterilmesi noktasında adım atma içerisinde
bulunan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Abuşoğlu, bir saniye.
Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin, Sayın
Abuşoğlu’nun konuşmasının bitimine kadar uzatılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Abuşoğlu.
Lütfen toparlar mısınız.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) – …bu çevrelere, milletime
ve devletime, Türklüğe hakaret etme cesareti ve hazırlığı içerisinde
bulunanlara cesaret veren bir konuşmadır bu. Sayın Bakanın bu cümleyi,
bu tavrı burada sergilememesi gerekirdi.
Ayrıca, bir hususu daha belirtmek istiyorum. Yine,
Sayın İbrahim Özdoğan’ın konuşmasında bahsettiği bir konu, belirttiği
bir konu. Sayın Başbakan “Pisliği pislikle yıkamamak gerekir.” dedi.
Doğrudur, pisliği pislikle, kanı kanla yıkamamak gerekir. Bunu her zaman da belirtiriz,
ama bunun söylenme zamanı çok önemlidir. Bu sözü o dönemde söylediği
için, Sayın Başbakandan bu sözü duymamış olmayı tercih ederdim. Henüz
tasarı Fransız Meclisinde görüşülmemiş, oylanmamış, Sayın Başbakan
çıkıp diyor ki: “Pisliği pislikle yıkamamak lazım.” Bu ne demektir?
Siz, istediğiniz kararı verin orada, istediğiniz suçlamayı yapın
Türkiye’ye karşı, biz size hiçbir şey yapmayacağız. Diplomaside bir
temel kaide vardır: Mukabele bilmisl. Eğer Sayın Başbakan o günlerde
bu ifadeyi kullanacak olsaydı, Fransa Parlamentosuna karşı “Misliyle
mukabele görürsünüz ey Fransızlar!” diyebilseydi, belki bugün çıkmamış
ve biz bu konuyu bu kadar konuşmuyor olacaktık.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) – Hocam, 6-7 Eylül gibi
olurdu o zaman!
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) – 6-7 Eylül gibi olmaz
efendim, olmaz.
İşte, siyasetçisinin tavrı karşısında…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Tavırsızlık, tavırsızlık!
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) – …yetersiz tavrı karşısında
insanlar kendileri bir tavır geliştirme zarureti görürlerse 6-7
Eylül hadiseleri çıkar. Ama, siyasetçi, yeteri tavrı gerekli zamanda
gösterirse topluma bu noktada, tavır geliştirme konusunda hiçbir
vazife düşmez.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Abuşoğlu.
Çalışma süremiz tamamlandığı için, kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 19 Ekim 2006 Perşembe günü,
alınan karar gereğince, saat 13.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
23.04