DÖNEM: 22 CİLT: 132 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
8’inci Birleşim
17 Ekim 2006 Salı
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah
Gül’ün, Fransız Parlamentosunda oylanan Ermeni soykırımının olmadığını
iddia edenlerin cezalandırılmasını öngören yasa teklifinin kabulü
nedeniyle açıklaması ve İstanbul Milletvekilleri Onur Öymen, Şükrü
Mustafa Elekdağ ile Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan’ın
CHP, Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan Balandı’nın Anavatan Partisi,
İzmir Milletvekili Zekeriya Akçam’ın AK Parti Grubu adına ve Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan’ın da şahsı adına konuşmaları
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Siyasi parti grupları adına grup başkan vekilleri
ve grubu bulunmayan diğer parti milletvekillerinin, Fransız Ulusal
Meclisinde kabul edilen Ermeni soykırımının olmadığını iddia
edenlere ceza verilmesini öngören yasa teklifini kınayan önergeleri
(5/26)
V.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ
1.- Fransız Parlamentosunda kabul edilen sözde
Ermeni soykırımı iddiaları konusunda Genel Kurulun 17.10.2006 Salı
günkü birleşiminde yapılacak olan gündem dışı konuşmalarda, konuşma
sürelerinin Hükûmet ve gruplar adına 30’ar dakika olmasına ve gruplar
adına yapılacak konuşmaların birden fazla konuşmacı tarafından
yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
B) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİSİ
1.- Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesi ile 1239 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in, Afyonkarahisar
Milletvekili Reyhan Balandı’nın, konuşmasında Hükûmete sataşması
nedeniyle konuşması
VII.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kırşehir Milletvekili Hüseyin BAYINDIR’ın,
Gaziantep’te katıldığı bir açılışa ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/16102)
2.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, fındık
borsası kurulmasına ve geçimini fındıktan sağlayanlara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali ÇOŞKUN’un cevabı
(7/16234)
3.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, Halk
Bankasının özelleştirilmesi kararına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/16257)
4.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER’in, sosyal
güvenlik kurumlarının gelir ve gideri ile açıklarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU’nun
cevabı (7/16264)
5.- Aydın Milletvekili Mehmet BOZTAŞ’ın, Aydın-Didim’de
kurulacak bir balık çiftliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman PEPE’nin cevabı ( 7/16308)
6.- Aydın Milletvekili Mehmet BOZTAŞ’ın, kanserojen
madde içeren bir gemiye ithal izni verilmesine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı ( 7/16311)
7.-Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, Lübnan’da
bombalanan petrol depolarından denize dökülen petrole ilişkin sorusu
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı (7/16312)
8.-İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, Lübnan’da
bombalanan petrol tesislerinden sızan petrolün oluşturduğu tehlikeye
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı (7/16313)
9.-Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR’in, Çatalağzı
Termik Santralinin arıtma tesisine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Osman PEPE’nin cevabı (7/16314)
10.-Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
Antalya’da kavşak yapım çalışmalarının doğal ve antik yapıya zarar
verdiği iddialarına ilişkin sorusu
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı (7/16315)
11.-Hatay Milletvekili Züheyir AMBER’in, zararlı
madde içeren yabancı bandıralı Otopan adlı gemiye ve denetimine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı
(7/16316)
12.-Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
Antalya’da yağmur drenaj kanallarının deşarjının doğrudan denize
yapılacak şekilde inşa edildiği iddialarına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı (7/16317)
13.-İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in, İzmir-Bornova-Gökdere
köyü civarında ortaya çıkan zehirli varillere ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı (7/16318)
14.-İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, Hollanda
bandıralı zehirli atık yüklü Otopan adlı gemiye ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı (7/16319)
15.- Kastamonu Milletvekili Mehmet YILDIRIM’ın,
orman yangınlarına karşı alınması gereken önlemlere ilişkin sorusu
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı (7/16321)
16.- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI’nın,
orman yangınlarıyla mücadeleye ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Osman PEPE’nin cevabı (7/16322)
17.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU’nun,
orman yangınlarına yönelik tedbirlere ve bazı iddialara ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı (7/16323)
18.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN’in, son günlerde
meydana gelen orman yangınlarına ve neden olduğu zarara ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı (7/16324)
19.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, orman
yangınlarıyla mücadeleye ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman PEPE’nin cevabı (7/16325)
20.- Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN’ın, bir
derneğin kurultayında yapılan bazı konuşmalarla ilgili bir işlem
yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU’nun cevabı (7/16433)
21.- Antalya Milletvekili Hüseyin EKMEKCİOĞLU’nun,
Antalya-Korkuteli-Söbüce Yaylası’nda kurulan köye ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/16456)
22.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI’nın, nüfus
müdürlüklerinde çalışan personelin özlük haklarına ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/16458)
23.- Hatay Milletvekili Abdulaziz YAZAR’ın, İskenderun’un
il yapılmasına yönelik çalışma olup olmadığına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/16464)
24.-Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ’ın, kamu
yararına çalışan derneklere ve Deniz Feneri Derneğine ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/16472)
25.- Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ’ın, Kızılay’ın
hukuki statüsünde yapılan değişikliğe ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/16473)
26.-Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI’nın,
bazı yaprak tütün işletmelerinin kapatılmasına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/16502)
27.-Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, Taşucu
Selüloz ve Kâğıt Fabrikaları AŞ.’nin satış ihalesine ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/16504)
28.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, vergi
gelirlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı
(7/16518)
29.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU’nun,
İstanbul’daki bir lisenin imar durumundaki değişikliğe ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/16523)
30.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ’in, Anadolu
Meteoroloji Meslek Lisesi’nin kapatılacağı iddiasına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/16537)
31.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, Eskişehir’de
aile hekimliği uygulaması kapsamındaki görevlendirmelere ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ’ın cevabı (7/16673)
32.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR’in, Strateji
Geliştirme Başkanlığına yönelik incelemenin sonuçlarına ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ’ın cevabı (7/16679)
33.- İstanbul Miletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT’ın,
İstanbul’un bazı bölgelerindeki kuduz hastalığı tehlikesine
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ’ın cevabı (7/16684)
34.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, İstanbul’daki
kuduz vakalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ’ın cevabı
(7/16722)
35.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN’ın, esnaf
ve sanatkârların Halk Bankasından kullandıkları kredilere ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali ÇOŞKUN’un cevabı (7/16740)
36.- Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER’in, Isparta
halinde yaşanan bazı sorunlara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ali COŞKUN’un cevabı (7/16742)
37.- Kırşehir Milletvekili Hüseyin BAYINDIR’ın,
hububat çiftçisine yapılacak prim ödemelerine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı
(7/16791)
38.- Kastamonu Milletvekili Mehmet YILDIRIM’ın,
hayvancılık sektörüne ve büyükbaş hayvan ithalatına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı
(7/16802)
39.- İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA’nın, vergi istisnası
tanınan sınır kapılarından çıkış yapan firmalara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN’ın cevabı (7/16807)
40.- Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ’ın, Iğdır
ilindeki gümrük müdürlüklerinin Doğubeyazıt’a taşınmasına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN’in cevabı (7/16855)
41.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
ithal edilen hurma ağaçlarına,
- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN’ın, doğal taş ithalat
ve ihracatı ile sektörün sorunlarına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN’in
cevabı (7/16856, 16857)
42.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Kayseri,
Sakarya, Düzce, Bartın, Nevşehir, Şırnak, Rize, Gümüşhane, Siirt,
Amasya, Kilis, Elazığ, Bitlis, Çankırı, Bolu, Aksaray, Kars, Adıyaman,
Ağrı, Bingöl, Kütahya, Erzurum ve Bursa illeri ile bu illerin bazı
ilçelerinin branş öğretmeni eksikliğine, ilişkin soruları ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/17546, 7/17547, 7/17548,
7/17549, 7/17550, 7/17551, 7/17552, 7/17553, 7/17554, 7/17555, 7/17556,
7/17557, 7/17558, 7/17559, 7/17560, 7/17561, 7/17562, 7/17563, 7/17564,
7/17565, 7/17566, 7/17567, 7/17568, 7/17569, 7/17570, 7/17571, 7/17572,
7/17573, 7/17574, 7/17575, 7/17576, 7/17577, 7/17578, 7/17579, 7/17580,
7/17581,7/17582, 7/17583, 7/17584, 7/17585, 7/17586, 7/17587, 7/17588, 7/17589,
7/17590, 7/17591, 7/17592, 7/17593, 7/17594, 7/17595, 7/17596, 7/17597,
7/17598, 7/17599, 7/17600, 7/17601, 7/17602, 7/17603, 7/17604, 7/17605,
7/17606, 7/17607, 7/17608, 7/17609, 7/17610, 7/17611, 7/17612, 7/17613,
7/17614, 7/17615, 7/17616, 7/17617, 7/17618, 7/17619, 7/17620, 7/17621,
7/17622, 7/17623, 7/17624, 7/17625, 7/17626, 7/17627, 7/17628, 7/17629,
7/17630, 7/17631, 7/17632, 7/17633, 7/17634, 7/17635, 7/17636, 7/17637,
7/17638, 7/17639, 7/17640, 7/17641, 7/17642, 7/17643, 7/17644, 7/17645,
7/17646, 7/17647, 7/17648, 7/17649, 7/17650, 7/17651, 7/17652, 7/17653,
7/17654, 7/17655, 7/17656, 7/17657, 7/17658, 7/17659, 7/17660, 7/17661,
7/17662, 7/17663, 7/17664, 7/17665, 7/17666, 7/17667, 7/17668, 7/17669,
7/17670, 7/17671, 7/17672, 7/17673, 7/17674, 7/17675, 7/17676, 7/17677,
7/17678)
43.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE’nin, Öğretmen
Evleri, Öğretmen Lokalleri ve Sosyal Tesisler Yönetmeliğinin uygulanıp
uygulanmadığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in
cevabı (7/17688)
44.- Antalya Milletvekili Atila EMEK’in, bir atama
kararında tahrifat yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/17690)
45.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI’nın,
anason fiyatına ve üreticinin desteklenmesine,
- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
ithal edilen hurma ağaçlarına,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/17709, 17710)
46.- Çanakkale Milletvekili İsmail ÖZAY’ın, silah
ruhsatı bulunan milletvekillerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN’in cevabı (7/17800)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Oturumlar
TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak sekiz oturum
yaptı.
Uşak Milletvekili Alim Tunç, Avrupa Organ Bağışı
Günü münasebetiyle, bu konuda halkı bilinçlendirmenin yararına
ve ülke ekonomisine yapacağı olumlu katkılara,
Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş, Ankara’nın Başkent
oluşunun 83’üncü yıldönümüne,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral’in, çiftçilerin
ve orman köylülerinin sorunlarına, Millî Eğitim Bakanlığının çıkardığı
bir yönetmelik gereğince okullardaki tabelaların değiştirilmesinin
getireceği ek mali yüke ilişkin gündem dışı konuşmasına, Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü’nün, 4926 sayılı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi’ni (2/429) geri aldığına ilişkin önergesi okundu; Adalet
Komisyonunda bulunan teklifin geri verildiği bildirildi.
Konya Milletvekili Atilla Kart ve 32 milletvekilinin,
Konya Ovası Projesi’ndeki durum ile Akşehir ve Beyşehir Göllerindeki
çevre (10/382),
Hatay
Milletvekili Gökhan Durgun ve 28 milletvekilinin, pamuk sektörünün
(10/383),
Sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerinin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmının:
1’inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi’nin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce
geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,
2’nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı’nın (1/1030) (S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3’üncü
sırasında bulunan, ve İç Tüzüğün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek
temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesi kararlaştırılan
Tohumculuk Kanunu Tasarısı’nın (1/822) (S. Sayısı: 662), görüşmelerine
devam olunarak ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
Saat 20.00’de toplanmak üzere, dördüncü oturuma
18.04’te son verildi.
İsmail Alptekin |
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
|
Harun Tüfekci |
|
Yaşar Tüzün |
|
|
|
Bilecik |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
Bayram Özçelik |
|
|
|
Burdur |
|
|
|
Kâtip
Üye |
|
|
|
Beşinci, Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Oturumlar
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının 385’inci sırasında yer alan 1240 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin bu kısmın 5’inci sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının:
3’üncü sırasında bulunan, ve İç Tüzüğün 91’inci
maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler
halinde görüşülmesi kararlaştırılan Tohumculuk Kanunu Tasarısı’nın
(1/822) (S. Sayısı: 662), görüşmelerine devam
olunarak, 35’inci maddeye
kadar kabul edildi; birleşime verilen aradan sonra ilgili komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi.
5’inci sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili
Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili
K. Kemal Anadol, Samsun Milletvekili Haluk Koç ile Anavatan Partisi
Grup Başkanvekili Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu’nun, Milletvekili
Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
(2/868) (S. Sayısı: 1240) yapılan görüşmelerden,
6’ncı sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili
Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 245 Milletvekilinin,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/869) (S. Sayısı: 1238 ve 1238’e 1’inci
Ek) ikinci müzakeresi tamamlanarak, yapılan gizli oylamadan,
Sonra, kabul edildikleri ve kanunlaştıkları
açıklandı.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Balıkesir
Milletvekili Orhan Sür’ün, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla
bir açıklamada bulundu.
17 Ekim 2006 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere,
birleşime 00.40’ta son verildi.
Sadık Yakut |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
Yaşar Tüzün |
|
Harun Tüfekci |
|
Bilecik |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
Bayram Özçelik |
|
Türkân Miçooğulları |
|
Burdur |
|
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
No:
10
II. - GELEN KÂĞITLAR
13 Ekim 2006 Cuma
Cumhurbaşkanınca
Geri Gönderilen Kanun
1.-
26.9.2006 Tarihli ve 5545 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ve
Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/1251) (Anayasa
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Dağıtma tarihi:
13.10.2006)
Rapor
1.-
Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın; Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/843) (S. Sayısı:
1241) (Dağıtma tarihi: 13.10.2006) (GÜNDEME)
Geri Alınan Yazılı
Soru Önergesi
1.-
Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN, Yasin El Kadı’nın Türkiye’deki durumuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesini 12.10.2006 tarihinde geri
almıştır (7/16195)
No:
11
16 Ekim 2006 Pazartesi
Teklifler
1.-
Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/874) (Plan ve Bütçe
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12.10.2006)
2.-
Samsun Milletvekili Ahmet Yeni’nin; Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından
Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/875) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.10.2006)
Tezkereler
1.-
Genel Bütçeli Dairelerin 2005 Bütçe Yılı Kesinhesap Kanun Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/1139) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.10.2006)
2.-
Katma Bütçeli İdarelerin 2005 Bütçe Yılı Kesinhesap Kanun Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/1140) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.10.2006)
Sözlü Soru Önergeleri
1.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun, bir kazazedenin
ölümünde hastane sorumluluğuna ilişkin Sağlık Bakanından sözlü
soru önergesi (6/2476) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun, yabancı bir yönetmenin
Atatürk hakkında yapmak istediği filme izin alamadığı iddiasına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/2477) (Başkanlığa
geliş tarihi:
Yazılı
Soru Önergeleri
1.-
Antalya Milletvekili Tuncay ERCENK’in, bir işadamı hakkındaki bazı
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17919) (Başkanlığa
geliş tarihi:
2.-
Konya Milletvekili Atilla KART’ın, geçici personelin özlük haklarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17920) (Başkanlığa geliş
tarihi:
3.-
İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU’nun, Bakanlar Kurulu kararıyla
malvarlığı dondurulan bir şirketin taşınmazının satılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17921) (Başkanlığa geliş
tarihi:
4.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, çölyak hastalarının bir besininin
bedelinin geri ödemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17922) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, bazı İran uçaklarının zorunlu
inişe tabi tutuldukları iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/17923) (Başkanlığa geliş tarihi:
6.-
Konya Milletvekili Atilla KART’ın, Konya’daki projelere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/17924) (Başkanlığa geliş tarihi:
7.-
Muğla Milletvekili Ali ARSLAN’ın, Başbakanlık muhabirlerine yönelik
bazı uygulamalara ve haberciliğe müdahale iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17925) (Başkanlığa geliş tarihi:
8.-
Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER’in, KÖYDES Projesinde köylere
kaynak dağıtımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17926) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun, şehirler arası
otobüs işletmelerinin sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/17927) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.- Antalya Milletvekili Atila EMEK’in, belediyelerin
gelirini artırmak için getirilecek yeni vergilere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/17928) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur YAKA’nın, işçi alımıyla
ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17929) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, Bursa-Karacabey
İlçesinin adliye binası ihtiyacına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17930) (Başkanlığa geliş tarihi:
13.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK’in, aile içi
şiddet konusundaki yasal düzenlemelere ve uygulamasına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17931) (Başkanlığa geliş
tarihi:
14.- Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN’ün, Bordum’daki
orman yangınına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17932) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, sulak alanların
korunmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17933) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.- Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN’ün, Muğla’daki
orman yangınlarına ve enerji nakil hatlarına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17934) (Başkanlığa
geliş tarihi:
17.- Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN’ün, Karaköy
Termik Santrali sosyal tesisleri inşaatına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17935) (Başkanlığa geliş
tarihi:
18.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU’nun,
Ankara Büyükşehir Belediyesinin toplu taşıma kartlarındaki ücretsiz
aktarma süresine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17936) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.- Konya Milletvekili Atilla KART’ın, Konya Büyükşehir
Belediyesinin yaptırdığı yer saatine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17937) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER’in, Hatay İl
Özel İdaresinin ihalelerine ve bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17938) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.- Konya Milletvekili Atilla KART’ın, Konya-Beyşehir-Mesutlar
Köyünü ilçe merkezine bağlayan yola ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17939) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
Eğitim-Sen Antalya Şube Başkanının bir toplantıya alınmamasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17940) (Başkanlığa
geliş tarihi:
23.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI’nın,
24.- Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER’in, ilave
ödemesi bulunmadığı halde ek ödemeden yararlanamayan personele
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/17942) (Başkanlığa
geliş tarihi:
25.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun, bazı
ilaçların geri ödemesi yapılan ilaçlar listesinden çıkarılmasına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/17943) (Başkanlığa
geliş tarihi:
26.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
Antalya Merkezde TEDAŞ çalışmalarında sökülen kaldırımlara ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/17944) (Başkanlığa geliş
tarihi:
27.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, din kültürü
ve ahlak bilgisi kitaplarında yer alan bazı bilgilere ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17945) (Başkanlığa geliş
tarihi:
28.- Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN’ün, Danıştay
saldırganının babası hakkında soruşturma açılıp açılmadığına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17946) (Başkanlığa
geliş tarihi:
29.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
Eğitim-Sen Antalya Şube Başkanının bir toplantıya alınmamasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17947) (Başkanlığa
geliş tarihi:
30.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, okullardaki
şiddet olaylarına ve uyuşturucu kullanımına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17948) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Kütahya’da
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17949) (Başkanlığa geliş tarihi:
32.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Rize’de onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17950) (Başkanlığa geliş tarihi:
33.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Amasya’da
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17951) (Başkanlığa geliş tarihi:
34.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Şırnak’ta
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17952) (Başkanlığa geliş tarihi:
35.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Siirt’te
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17953) (Başkanlığa geliş tarihi:
36.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Kilis’te
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17954) (Başkanlığa geliş tarihi:
37.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Elazığ’da
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17955) (Başkanlığa geliş tarihi:
38.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bingöl’de
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17956) (Başkanlığa geliş tarihi:
39.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bitlis’te
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17957) (Başkanlığa geliş tarihi:
40.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Çankırı’da
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17958) (Başkanlığa geliş tarihi:
41.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Kayseri’de
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17959) (Başkanlığa geliş tarihi:
42.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Gümüşhane’de
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17960) (Başkanlığa geliş tarihi:
43.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bartın’da
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17961) (Başkanlığa geliş tarihi:
44.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Erzurum’da
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17962) (Başkanlığa geliş tarihi:
45.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Aksaray’da
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17963) (Başkanlığa geliş tarihi:
46.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Adıyaman’da
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17964) (Başkanlığa geliş tarihi:
47.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Kars’ta onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17965) (Başkanlığa geliş tarihi:
48.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Nevşehir’de
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17966) (Başkanlığa geliş tarihi:
49.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Düzce’de
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17967) (Başkanlığa geliş tarihi:
50.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Sakarya’da
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17968) (Başkanlığa geliş tarihi:
51.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Ağrı’da onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17969) (Başkanlığa geliş tarihi:
52.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bolu’da onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17970) (Başkanlığa geliş tarihi:
53.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Gemlik’te
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17971) (Başkanlığa geliş tarihi:
54.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-İnegöl’de
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17972) (Başkanlığa geliş tarihi:
55.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-İznik’te
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17973) (Başkanlığa geliş tarihi:
56.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Karacabey’de
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17974) (Başkanlığa geliş tarihi:
57.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Keles’te
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17975) (Başkanlığa geliş tarihi:
58.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Mustafakemalpaşa’da
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17976) (Başkanlığa geliş tarihi:
59.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Mudanya’da
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17977) (Başkanlığa geliş tarihi:
60.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Orhaneli’de
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17978) (Başkanlığa geliş tarihi:
61.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Orhangazi’de
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17979) (Başkanlığa geliş tarihi:
62.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Yenişehir’de
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17980) (Başkanlığa geliş tarihi:
63.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Nilüfer’de
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17981) (Başkanlığa geliş tarihi:
64.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Osmangazi’de
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17982) (Başkanlığa geliş tarihi:
65.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Yıldırım’da
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17983) (Başkanlığa geliş tarihi:
66.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Büyükorhan’da
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17984) (Başkanlığa geliş tarihi:
67.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Harmancık’ta
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17985) (Başkanlığa geliş tarihi:
68.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Gürsu’da
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17986) (Başkanlığa geliş tarihi:
69.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Kestel’de
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17987) (Başkanlığa geliş tarihi:
70.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER’in, Antakya
Devlet Hastanesi ihaleleriyle ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17988) (Başkanlığa geliş tarihi:
71.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun, doğum
ünitelerinde bebeklerin karışmaması için alınan önlemlere ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17989) (Başkanlığa geliş
tarihi:
72.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
hasta hakları birimlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17990) (Başkanlığa geliş tarihi:
73.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, yanlış
anestezi sonucu bir hastanın hayatını kaybetmesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17991) (Başkanlığa geliş tarihi:
74.- Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN’ün, Bodrum’daki
orman yangınının oluşturduğu zarara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17992) (Başkanlığa geliş tarihi:
75.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, gıda ambalajında
kullanılan malzemelerdeki bazı maddelere ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17993) (Başkanlığa geliş tarihi:
76.- Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün BİLGEHAN’ın, Yunan
askerlerinin kaçak göçmenleri denize atmasına ve kaçak göç önlemlerine
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru
önergesi (7/17994) (Başkanlığa geliş tarihi:
77.- Konya Milletvekili Atilla KART’ın, Konya-Ankara
karayolundaki kavşak ve köprü çalışmalarına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/17995) (Başkanlığa geliş
tarihi:
78.- Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER’in, yurt dışındaki
Türk vatandaşlarının emeklilikleriyle ilgili bir uygulamaya
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17996) (Başkanlığa geliş tarihi:
79.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Yaşar Holding’in
TMSF’ye borcuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/17997) (Başkanlığa geliş
tarihi:
80.- Ordu Milletvekili Kazım TÜRKMEN’in, Ünye Organize
Sanayi Bölgesi projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17998) (Başkanlığa geliş tarihi:
81.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
şehirler arası otobüs işletmelerinin sorunlarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17999) (Başkanlığa geliş tarihi:
82.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ’nün, Allianoi antik
şehri ile ilgili Bilim Komisyonu raporuna ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18000) (Başkanlığa geliş tarihi:
83.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI’nın, Güreş
Millî Takımının başarısızlığına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/18001)
(Başkanlığa geliş tarihi:
84.- Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR’ın, bir milletvekiline
ait kitaptaki ifadelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18002) (Başkanlığa geliş tarihi:
No:
12
17
Ekim 2006 Salı
Tasarı
1.-
2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/1252) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2006)
Raporlar
1.-
Deniz Emniyeti Komitesinin 82. Oturumunun 29 Kasım 2006 - 8 Aralık
2006 Tarihleri Arasında İstanbul’da Yapılmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti
ile Uluslararası Denizcilik Örgütü Arasında Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1222) (S. Sayısı: 1243) (Dağıtma tarihi:
17.10.2006) (GÜNDEME)
2.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Telekomünikasyon
Birliği Arasında 2006 Yılı Tam Yetkili Temsilciler Konferansının
Organizasyonu, Gerçekleştirilmesi ve Finansmanına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1233) (S. Sayısı: 1245) (Dağıtma tarihi:
17.10.2006) (GÜNDEME)
17 Ekim 2006 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci
Birleşimini açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, Hükûmet adına, Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün, Fransız Parlamentosunda
oylanan sözde Ermeni soykırımı iddiaları hakkında Genel Kurula
bilgi vermek üzere, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre söz talebi
vardır. Gündeme geçmeden önce bu talebi yerine getireceğim.
Sayın Bakanın açıklamasından sonra, istemleri
halinde, siyasi parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerinden
birine söz vereceğim.
Bu konuda Danışma Kurulunun bir önerisi vardır,
okutuyorum.
V.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Fransız Parlamentosunda kabul edilen sözde Ermeni soykırımı
iddiaları konusunda Genel Kurulun 17.10.2006 Salı günkü birleşiminde
yapılacak olan gündem dışı konuşmalarda, konuşma sürelerinin
Hükûmet ve gruplar adına otuzar dakika olmasına ve gruplar adına yapılacak
konuşmaların birden fazla konuşmacı tarafından yapılmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 202 Tarihi:
17.10.2006
“12 Ekim 2006 tarihinde Fransız Parlamentosunda
kabul edilen sözde Ermeni Soykırımı İddiaları” konusunda, Genel
Kurulun 17.10.2006 Salı günkü Birleşiminde yapılacak olan Gündem dışı
konuşmalarda konuşma sürelerinin Hükümet ve gruplar adına 30’ar
dakika olması ve gruplar adına yapılacak konuşmaların birden fazla
konuşmacı tarafından yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması
Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
|
|
|
İsmail Alptekin |
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı V. |
|
Sadullah Ergin |
Haluk Koç |
Ömer Abuşoğlu |
|
Hatay |
Samsun |
Gaziantep |
|
|
|
|
AK Parti Grubu Başkan
Vekili CHP Grubu Başkan Vekili Anavatan Partisi Grubu Başkan Vekili
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün,
Fransız Parlamentosunda oylanan Ermeni soykırımının olmadığını
iddia edenlerin cezalandırılmasını öngören yasa teklifinin kabulü
nedeniyle açıklaması ve İstanbul Milletvekilleri Onur Öymen, Şükrü
Mustafa Elekdağ ile Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan’ın
CHP, Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan Balandı’nın Anavatan Partisi,
İzmir Milletvekili Zekeriya Akçam’ın AK Parti Grubu adına ve Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan’ın da şahsı adına konuşmaları
BAŞKAN – Hükûmet adına, Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
yüce Meclise bugün, Ermeni vatandaşlarımız da dahil bütün milletimizi
derinden üzen bir gelişme nedeniyle bilgi vermek istiyorum. Bu gelişme,
bildiğiniz gibi, Fransız Ulusal Meclisi tarafından kabul edilen,
sözde Ermeni soykırımını inkâr edenlere bir yıla kadar hapis cezası
ve 45 bin euroya kadar para cezası öngören yasa önerisidir.
Her ne kadar Yasa’nın yürürlüğe girebilmesi Senatonun
kabulüne ve Fransa Cumhurbaşkanının onayına bağlıysa da, bu yöndeki
bir merhaleyi tamamlamış olan önerinin bu haliyle yasalaşması halinde,
artık, Fransa sınırları içinde Ermeni iddialarına karşı çıkmak,
1915 olaylarının, Birinci Dünya Savaşı şartlarında, Ermeniler ve
Türkler arasında karşılıklı çatışmalardan ibaret olduğunu ve Osmanlı
idaresinin, Ermenileri, yok etmek amacıyla değil, güvenlik gerekçesiyle
savaş dışı bölgelere sevk ettiğini söylemek, tarihçilerin ve konunun
uzmanlarının ulaştıkları yeni belgelere dayanarak, olayları, Ermenilerin
öne sürdüklerinden farklı bir şekilde kamu önüne çıkarak anlatmak
ve bu yönde fikirlerini yürütmek imkânsız hale gelecektir. Bir başka
deyişle, Ermenilerin asılsız iddiaları gerçekmiş gibi dayatılacak,
cezai yaptırımlar marifetiyle düşünce ve ifade özgürlüğüne kısıtlamalar
getirilecek, en temel özgürlük tamamen yok edilecektir.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, sözde Ermeni
soykırımının doksanıncı yılı olduğu gerekçesiyle, Türkiye aleyhine
yürütülen faaliyetlerde geçen yıldan bu yana büyük bir artış gözlemlemekteyiz.
Bu faaliyetler, çeşitli ülkelerin parlamentolarına sunulan karar
ya da bildiri tasarıları, sözde soykırım kurbanları anısına dikilen
anıtlar, kamuoyuna mal olmuş önemli şahsiyetler aleyhine çeşitli
sebepler öne sürülerek açılan davalar, Türk asıllı milletvekili
adaylarının seçim listelerinden çıkarılması, Fransa örneğinde
olduğu gibi, gerçeklerin üstünü örtmeye ve bizi kendi iddialarını
kabule zorlayan yasalar çıkarmaya çalışmak şeklinde tezahür etmektedir.
Ermeni soykırım iddialarının belirli amaçlara
hizmet ettiği gözden kaçmamaktadır. Bunlardan ilki, özellikle diasporada yaşayan
Ermenilerin ulusal kimliklerinin muhafazası ve güçlendirilmesidir.
Nitekim, bu iddiaların 1965 yılından sonra diaspora merkezli olarak
gündeme getirilmeye başlanması bunun bir göstergesidir.
İkincisi ise, Ermenilerin 1920’lerde ve daha sonra
1970’ler ve 1980’lerdeki terör eylemlerine sözde “Ermeni katliamı
olmuştur” diyerek meşruiyet kazandırmaya çalışmasıdır. Bir diğeri
ise, bu iddiaların, bazı çevrelerce, ülkemize karşı zaman zaman
bir baskı aracı olarak kullanılmak istenilmesidir.
Sayın milletvekilleri, Türk tarihine kendi tarihî
perspektifinden bakanlar Türkiye’deki tarihî ve güncel siyasi olayları
anlamaktan uzaktadırlar. Bazı milletlerin tarihinde yoğun olarak
yaşanan ırkçılık, beyaz olmayan hakların baskı altında tutulması
ve sömürülmesi ve kendinden olmayanlara tahammülsüzlük olgusu
Türk toplumunda hiçbir zaman yaşanmamıştır.
Bizim millî kültürümüzün temelini hoşgörü oluşturmaktadır.
İnsan hakları ve hoşgörü açısından, kuşkusuz, bazı ülkelerin, Türkiye’ye
öğreteceği değil, bizden öğreneceği hususlar vardır. Dört yüz, beş
yüz yıl hâkimiyetimiz altında kalan topraklarda bile asimilasyon
uygulanmamış, böylelikle, farklı dinî ve etnik grupların hayatlarını
bugüne kadar devam ettirmeleri sağlanmıştır. Bu bir gerçektir ki,
atalarımız vaktiyle eğer asimilasyonu uygulamış olsalardı, bugün
çağdaş geçinen, medeni geçinen, bize ders vermek isteyen bazı ülkelerin
daha çok yakın tarihlerde yaptıklarını o zaman yapmış olsalardı,
bugün, birçok ırk, birçok mezhep, birçok dil bugünlere erişmemiş olacaktı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkler
ve Ermeniler, Anadolu topraklarında, yaklaşık bin yıldır, barış,
huzur ve karşılıklı hoşgörü içinde yaşamışlardır. Ticaret ve zanaat
alanlarında başarılı olan Ermeni vatandaşlarımız, aynı zamanda
bakan ve bürokrat olarak Osmanlı Devleti’ne hizmet etmişlerdir. Öyle
ki, Ermeniler, büyük Osmanlı Devleti’nde Dışişleri Bakanlığı,
Şûrayı Devlet, Hazinei Hassa, İçişleri Bakanlığı gibi devletin çok
çeşitli kurumlarında, bakanlık dahil, en üst düzey görevlerde yer
aldığı hususu gözden uzak tutulmamalıdır. Bu dönemde, yine, çok sayıda
Ermeni büyükelçimiz, başkonsolosumuz, Şûrayı Devlet, yani Danıştay
üyemiz ve valilerimiz çok önemli görevler yapmışlardır.
Şimdi, bütün bu postları, bu önemli mevkileri bir
taraftan Ermeni vatandaşlarımız tutup devletine hizmet ederken,
diğer taraftan ülkenin bazı topraklarında, bazı sıkıntılar olduysa,
bunu soykırım diye izah etmek asla mümkün değildir. Bunun ne hukuki
dayanağı vardır ne bilimsel dayanağı vardır ne de dünyada, tarihte
görülmüş bir uygulaması vardır.
O açıdan, bugünkü karşı karşıya kaldığımız durum,
tamamen bir abartıdır ve tamamen diasporanın, kendi kimliğini muhafaza
etmek için, kendi aralarında kenetlenme aracı olarak kullandıkları
bir araçtan başka bir şey değildir.
Değerli arkadaşlar, demin söylediğim, barış ve
huzur ortamı devam ederken, 19’uncu Yüzyılın sonlarında bazı devletlerin
kışkırtmaları ve ideolojik akımlardan etkilenen bazı Ermeni grupların
bağımsız bir Ermenistan yurdu kurma hedefiyle silahlı ayaklanmalara
ve terörist eylemlere girişmeleri, sıkıntıları ta o zaman başlatmıştır.
Yüzyıllardır beraber huzur içerisinde yaşayan bu insanlar, ne yazık
ki, kışkırtmaların, provokasyonların ve yanlış hedeflerin kurbanı
olmuşlardır.
Burada hemen hatırlatmak gerekir ki, Ermeni sorununun
ortaya çıkmasında Fransa’nın önemli etkisi olmuştur. Anadolu’daki
azınlıklara, özellikle de Ermenilere karşı 16’ncı Yüzyıldan itibaren
ilgi duyan Fransa, Doğu’daki çıkarları için kendisine müttefik
oluşturmak maksadıyla Ermeniler üzerinde yıllarca mesai harcamıştır.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde, savaş sırasında ve Kurtuluş Savaşımız
süresinde, Fransa’nın Ermenileri kışkırtma faaliyetleri devam etmiştir.
Kasım 1918’de Güneydoğu Anadolu’nun bir bölümü
ile Çukurova bölgesini işgal eden Fransa, “bölgede bir Ermenistan
devleti kurma” vaadiyle Ermenileri kandırmıştır ve onların ayaklanmasına
teşvikçi olmuştur. Önce, Ermeni gönüllü taburları, daha sonra da
Fransız yabancı lejyonuna bağlı Ermeni lejyonunu kurmuştur. Fransa
komutasındaki bu Ermeni birlikleri, 1921 yılına kadar bölgede
katliamlar yapmışlardır, ne zaman ki tamamen mağlup olana kadar.
Yine ne yazık ki, o zaman kışkırttıkları insanları
ortada bırakmışlar ve onları terk etmişler ve bu da dünya tarih sahnesine
geçmiştir. Bir taraftan kışkırttıkları insanları daha sonra da ortada
bırakma hünerini de o zaman göstermişlerdir.
Aynı Fransa’nın, bugün, Türk katliamlarından dolayı
Türkiye’den özür dilemek yerine, o zaman sebep oldukları katliamlardan
dolayı bizden özür dilemek yerine, gerçekleri tamamen tahrif ederek,
Türk milletini soykırım yapmakla suçlaması, kabul edilmesi mümkün
olmayan bir durumdur.
Fransa bu Yasa’yı, ülkemizin geçmişiyle barışmasına
ve hafıza tazelemesine yardım etmek amacıyla yaptığını iddia etmektedir.
Oysa, bizim hafızalarımızda, Fransa’nın Birinci Dünya Savaşı öncesinde
ve sonrasında Osmanlı içindeki Ermenileri kendi çıkarları için
nasıl kışkırttığı gayet tazedir ve ne acıdır ki, aynı kışkırtmayı,
bugün yine küçük emelleri için yapmaktadırlar. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Bugün yaptıkları şey, küçük siyasi çıkarlar peşinde
yaptıkları şey, yine Ermenilere yük olmaktadır, yine Ermenileri
huzursuz etmektedir ve faturası, sonunda yine Ermenilere kesilmektedir.
Nasıl Birinci Dünya Harbinde, bunları düşünmeden hesapsız ve kitapsız
bir şekilde o zamanki vatandaşlarımızı kışkırtmışlar ve onları
çok tehlikeli mecralara sürüklemişlerse bugün Fransa’da yaptıklarının
da o günkünden hiçbir farkı yoktur aslında.
Burada yapılan, Türkiye’yi haksız iddialarla
suçlamaktan, kendi geçmişindeki günahları örtbas etmeye ve iç politika
hesaplarıyla ülkesindeki Ermenilerin oylarını kazanmaya çalışmaktan
başka bir amaca da hizmet etmemektedir, dolayısıyla, o gün yaptıkları
hatayı bugün tekrarlamaktadırlar.
Burada Türkiye’nin bir hatası varsa değerli arkadaşlar,
o da, bu katliamları kendi halkına ve dünya kamuoyuna yeterli şekilde
anlatmamış olmasıdır. Yalnız, burada da yine insaflı ve bir iyi niyeti
görmemiz gerekir. Cumhuriyeti kuranlar, devletimizi, yeni devletimizi,
kin ve nefret üzerine kurmak istememişlerdir. Yoksa, o taze fikirler,
o taze acıların üstüne kurulabilirdi devlet, ama, geleceğe bakmışlardır,
yeni nesilleri düşmanlıkla yetiştirmek istememişlerdir, yeni nesillere
düşmanlık tohumlarını atmak istememişlerdir ve onun için, o katliamları
yeni nesillere o zamanlar aktarmamışlardır. Ne yazık ki, o günün
bu iyi niyetli düşünceler ve görüşleri bugün karşımıza bir zafiyet
olarak çıkmaktadır, ama, altında yine bir iyi niyet vardır. Ne yazık
ki, bu bile anlaşılmamaktadır. Geçmişte yaşanmış bu trajik olayların
mütemadiyen gündeme getirilmesinin ne Türk-Fransız ikili ilişkilerine
ne de Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleştirilmesi çabalarına
hizmet etmediği de gayet açıktır.
İç politika hesaplarıyla alınacak kararların
dış politikada çok ciddi tezahürlerinin olacağı şüphesizdir, dolayısıyla,
söz konusu Yasa Teklifi’nin Ulusal Meclisçe kabulünün, kökleri tarihe
dayanan Türk-Fransız ilişkilerine zarar vermesi kaçınılmazdır ve
Türk-Fransız ilişkilerinde çok derin yaralar açmıştır. Bu derin yaralar,
siyasi ilişkilerimizde, güvenlik alanında, ekonomik ilişkilerde
tabii ki ortaya çıkacaktır. Bu derin yaraları sadece hükûmetten
hükûmete ilişkilerde görmemek gerekir, çok daha, bu yaraların derin
olması halkımızda bıraktığı derin izlerden doğacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu da
ifade etmek isterim ki, bir ulusun soykırım suçu işlemiş olduğunu
öne sürmek çok ciddi bir ithamdır, geçiştirilecek bir şey değildir. Soykırım,
insanlığa karşı işlenebilecek en ağır suçtur. Bu tür bir eylem, suçlama,
tarihî gerçeklerle ve uluslararası meşrulukla ispat edilme ve dayanak
bulma temel yükümlülüğünü de beraberinde getirmektedir. Tamamen
Ermeni iddialarına dayanan suçlamaların gerekli esaslardan yoksun
olduğu gayet açıktır. Hukuki ve tarihî olarak somut delillere dayanmayan
Ermeni iddiaları, Türkiye’ye karşı duyulan husumet hislerinin
subjektif bir şekilde yansımasından ibarettir.
Uluslararası hukuka göre, sadece yetkili mahkeme
soykırım suçunun işlenip işlenmediğine karar verebilir. Bu mahkeme,
topraklarında soykırım yapıldığı iddia edilen devletin mahkemesi
veya anlaşma taraflarının yetkisini kabul ettikleri bir uluslararası
ceza mahkemesi olabilir. Bu tür yetkili bir mahkemenin kararının
olmaması durumunda, soykırım suçunun hukuki olarak varlığı kabul
edilemez ve soykırım iddiası yasal zeminde savunulamaz ve ileri
sürülemez. Bu bağlamda, hakkında böyle bir uluslararası mahkeme
kararı bulunmayan Ermeni soykırımı asılsız bir iddiadan ibarettir
ve tamamen propagandadır ve tamamen Ermenistan dışındaki Ermeni
azınlığın, diasporanın, kendi kimliğini muhafaza etme aletinden
başka bir şey değildir.
Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği üzere,
Türkiye, öteden beri geçmişteki tartışmalı olaylara ilişkin gerçeklerin
ulusal siyasi kurumlar yerine, tarihçiler tarafından değerlendirilmesi
gerektiğini savunmaktadır. Geçen yıl Fransa’da sömürgeciliği aklayan
bir yasayla ilgili tartışmalar sırasında, ondokuz önemli Fransız
tarihçi de bu düşünceye yakın bir tutum izlemiş ve 12 Aralık 2005 tarihinde
“Tarih yasalarla yazılamaz.” şeklinde özetlenebilecek bir bildiri
yayınlayarak, aralarında sömürgeciliği aklayan Şubat 2005 tarihli
Yasa ve sözde Ermeni soykırımını da tanıyan Ocak 2001 tarihli Yasa
da olmak üzere, Fransız Parlamentosu tarafından alınmış bazı yasaların
iptalini istemiştir. Aynı dönemde pek çok Fransız siyasetçi de “tarihin
tarihçiler tarafından yazılması ve değerlendirilmesi gerektiği”
görüşüne yakın açıklamalar yapmışlardır.
Fransız yetkililerin, bir yandan kendi tarihlerindeki
tartışmalı olayların tarihçilerin değerlendirilmesine bırakılması
gerektiğini söylerken, diğer taraftan, tarihsel dayanağı olmayan
Ermeni iddialarının geçerliliğini sorgulamayı dahi suç haline
getiren yasal düzenlemeler yapmaya çalışmaları açık bir çelişki
oluşturmaktadır.
Osmanlı tarihi konusunda en ufak bir bilgisi olmayan
meclislerin bu konuda yorum yapması ve daha kötüsü, bilmedikleri
bir konu hakkında uzman olan tarihçi ve bilim adamlarının fikir özgürlüğünü
kısıtlama yoluna gitmesi, demokratik bir ülkede var olması gereken
temel prensiplerden düşünce ve ifade özgürlüğünün kısıtlanmasından
başka bir şey değildir.
Bizler, bilimsel gelişmenin en büyük düşmanı
olan zihinlerin tutsaklaştırılmasına karşıyız. O nedenle de, gerçeklerin
ortaya çıkabilmesi amacıyla, bilimsel araştırmanın önündeki her
engelin ortadan kaldırılması için devlet olarak titizlikle elimizden
geleni yapmaktayız. Bu bağlamda, 1915 olaylarının da, Türk kamuoyunda,
televizyon, gazete ve dergilerde, üniversitelerde serbestçe tartışıldığını
bütün dünya görmektedir.
Bazıları şöyle algılamaktadır: Türkiye’de bu
mevzular konuşulamıyor, bu mevzular tartışılamıyor. Ama, bütün
dünya şahittir, bütün Türk halkı şahittir; televizyonlar, kitaplar,
konferanslar, bütün bunlar rahatlıkla bu memlekette konuşulabilmektedir.
Çünkü, biz, geçmişinden emin olan bir ülkeyiz. Bunun için bütün arşivlerimizi
yerli-yabancı herkese açtık. Bunun içindir ki, en gizli arşivlerimizi,
askerî arşivlerimizi dahi herkese açmayı taahhüt ettik, bununla
ilgili mektup yazdık: “Gelin, bütün arşivlerimizi sonuna kadar
açıyoruz, siz de açın” dedik.
Değerli arkadaşlar, ayrıca, hatırlanacağı üzere,
geçen yıl, Türk ve Ermeni tarihçilerinden oluşacak ve 1915 olaylarına
ait gelişme ve olayları etraflı bir biçimde, sadece iki ülke arşivinde
değil üçüncü ülkelerin arşivlerinde de araştıracak bir ortak tarih
komisyonunun kurulmasını önerdik. Yüce Meclisimiz de bu tarihî
öneriyi oy birliğiyle desteklemişti. Bu çabalarımızdan da görüleceği
üzere, Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmişinde utanılacak hiçbir husus
yoktur, alnımız aktır. Ancak, Fransa, ülkemizde Ermeni soykırımı
iddialarıyla ilgili olarak hüküm süren bu özgürlük ortamını görmeyerek,
gerçeklerin ortaya çıkması için sarf ettiğimiz çabaları göz ardı
ederek, bir taraftan ifade hürriyetinin kısıtlandığı gerekçesiyle
ülkemizi eleştirmekte, diğer taraftan da uzman tarihçilerin bile
üzerinde mutabık olmadıkları bir konuda sözde Ermeni soykırımını
inkâr edenlere cezai yaptırımlar getiren bir Yasa’yı Ulusal Meclisinde
kabul etmektedir. Bu durum, anlaşılabilir bir durum değildir. Türkiye’deki
bireysel hak ve özgürlüklerin en geniş şekilde yerleşmesi için çaba
harcadığımız ve ifade özgürlüğü alanında, bazı eksikliklerimizden
dolayı, haklı veya haksız eleştirilere maruz kaldığımız bir sırada
Avrupa Birliğinin kurucusu ülkelerinden birinin bu ilkeyi açıkça
ihlal etmekte olması, Avrupa Birliği değerlerini bütünüyle zedelemektedir.
Şunu özellikle vurgulamak gerekir ki, Fransız
Parlamentosunda ileri sürüldüğünün tam tersine, bugün, Türkiye’de,
Birinci Dünya Savaşı sırasında Anadolu’da vuku bulmuş olan trajik
olaylar hakkında her türlü görüş özgürce ifade edilebilmektedir ve
bunlar, kanunca da serbesttir.
Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
dünya siyasi tarihinde çok önemli bir yeri olan Fransız Devrimi’nin
ve onun temel prensibi olan “özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” fikrinin
çıkmış olduğu bir ülkeden, tabiatıyla, düşünce ve ifade özgürlüğünün
savunulması beklenirdi. Bütün dünya, uluslararası özgürlük fikrini
yayan bir ulusun, aydınlanmanın beşiği olan bir ülkenin, bugün, temel
insan hak ve hürriyetlerinin başında gelen düşünce ve ifade özgürlüğünü
kısıtlamasını, zihinlerin cezai yaptırımlar yoluyla tutsak edilmesine
neden olacak böyle bir yasa çıkarmaya çalışmasını ibret verici
bulmaktadır. Bugün, Fransa, tarihî bir kavşakta bulunmaktadır. Ya
Voltaire’lerin, Montesquie’lerin Fransa’sı olacak ya da dünyanın değişik
yerlerinde, sözde medenileştirme gerekçesiyle hüküm süren bir sömürgeci
düşüncenin devamını sergileyecektir.
Türkiye’de geçmişte var olan Fransız kültürüne yönelik
beğeni, ülkemize karşı yapılan saldırılar sebebiyle, gün geçtikçe
de azalmaktadır. Demokratik bir rejimle bağdaştırılamayacak bir
şekilde düşünce ve ifade özgürlüğünü rehin alan bu Yasa Tasarısı,
Türk milletini ve -övünerek söylüyorum ki- Ermeni asıllı vatandaşlarımızı
derinden yaralamıştır. 70 milyonluk Türk halkı, asılsız iddialara
dayanarak düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasını
reddetmektedir. Fransa, Türk ulusu nezdinde, yüzlerce yıllık ilişkilerin
sonucu oluşan ayrıcalıklı yerini kaybetmiştir. Bunun sorumlusu
da, Türkiye’nin uyarılarını dikkate almayan Fransız siyasetçilerdir.
Değerli arkadaşlar, ümit ediyoruz ki, bu Yasa yarıda
kalacaktır; ümit ediyoruz ki, Fransızlar kendilerine geleceklerdir;
ümit ediyoruz ki, Fransa, sadece Türkiye’den değil bütün dünyadan gelen tepkileri ve eleştirileri
dikkate alacaktır ve ümit ediyorum ki, Fransa, Avrupa Birliğinden
gelen eleştirileri de dikkate alacaktır ve çok daha önemlisi, bu Yasa
Tasarısı Fransa’da tartışılırken, Fransa’nın en önemli gazetelerinin
seslerini dikkate alacaktır, Fransa’nın en önemli gazetelerinde
çıkan başmakaleleri, tekrar, bir kez daha okuyacaklardır.
Bu, şunun için önemlidir: Demin söylediğim gibi,
Fransa, özgürlüklerin öncüsü olmuştur, demokrasinin beşiği olmuştur,
dünyaya eşitliği yayan ilk ülke olmuştur; Avrupa kültürünün temelidir,
Avrupa değerlerinin temelinin beşiğidir. Fransa, böyle bir ülke
olmaktan uzağa gitmemelidir. Düşüncelerini açıklayanlar, tarihî
belgeleri açıklayanlar, fikirlerini ifade edenlerin hapse atıldığı
bir ülke olarak Fransa’yı hiçbir zaman düşünemiyorum. O bakımdan,
bu Kanun’un yarı yolda kalacağını ümit ediyorum.
Ama, bütün bu uyarılara rağmen, bütün bu eleştirilere
rağmen, bütün bu dikkat çekmelere rağmen, eğer bu Kanun gerçekten gerçekleştirilirse,
bu, Fransa için muhakkak ki çok büyük bir ayıp olacaktır, ama, bu, Fransa
için sadece büyük bir ayıp olarak kalmayacaktır. 2001 yılında Fransız
Meclisi ve Meclisleri soykırımı kabul ettiler. Ondan sonra, ilişkilerimizde
çok büyük problemler çıktı. Ama, bu sefer, bu gerçekleşirse onun gibi
olmayacaktır, açılan yaralar kesinlikle onarılamayacaktır. Bunu,
buradan, açıkça, bir kez daha Türk kamuoyuna, Fransız kamuoyuna ve
dünya kamuoyuna seslendiriyorum. Şüphesiz ki, ilişkilerimiz, siyasi
alanda, güvenlik alanlarında, ekonomik alanlarda onarılamaz yaralar
alacaktır. O açıdan, hem Fransa kendi çıkarları için bu işi durdurması
gerekir hem de attığı yanlış adımdan dönmesi gerekir.
Şüphesiz ki, biz, Hükûmet olarak bu Yasa’yı engellemek
için her türlü çalışmayı yapıyoruz. Bunun yanında, Türk kamuoyu, siyasi
partilerimiz, aydınlarımız, herkes elinden geleni yapıyorlar. Ama,
başka bir yol daha var ki, Hükûmetimiz, o yolu da denemekten kaçınmayacaktır:
Uluslararası hukukun sağladığı tüm imkânları, yargı yoluna başvurma
da dahil olmak üzere, bütün bunları devreye sokacaktır. Bununla ilgili,
şüphesiz ki çok titiz çalışmalar yapılmaktadır. Ama, bunların zamanlaması,
şüphesiz ki ayrı bir husustur. Ama, şundan hepiniz emin olmalısınız
ki: Gerek Bakanlığım gerek Hükûmetimiz gerek Adalet Bakanlığımız,
bu konuyla ilgili, uzun bir süredir, ciddi bir çalışma içerisindedir.
Bu konuyla ilgili tecrübeli diplomatlarımızdan, hukukçularımızdan,
Türkiye içindeki ve Türkiye dışındaki bütün uzmanlarımızdan da
yararlanmaktayız. Ama, muhakkak ki, bunun zamanlaması ayrı bir konudur.
Değerli arkadaşlar, son olarak, size şunu söylemek
istiyorum: Yine ümidim, Fransa’nın kendi kendisine bu darbeyi vurmamasıdır.
Bundan, Türkiye’nin bir kaybı olmaz açıkçası; kaybeden Fransa olur,
prestiji yerle bir olan Fransa olur. Fransa, bundan sonra, Avrupa Birliğinin
Kopenhag Kriterlerini değiştiren bir ülke olarak tarihe geçer ve
öyle anılır. O bakımdan, bu yanlıştan döneceklerini ümit ediyorum.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Kendimizden ümidimizi
kesecek miyiz? Yani, bütün ümidi Fransa’ya mı bırakacağız?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak
tartışmaya, değerli milletvekillerimizin görüşlerine, aydınlarımızın,
halkımızın, iş adamlarımızın görüşlerine dikkat edeceklerini
ümit ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Onur Öymen,
Şükrü Elekdağ ve Gülsün Bilgehan Hanım yarım saati paylaşarak kullanacaklar.
İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen,
buyurun.
(Alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) – Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Fransız Millet Meclisinde sözde Ermeni soykırımı
iddiasını kabul etmeyenleri hapis ve para cezasına çarptıracak
Yasa Tasarısı’nın kabulüyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi
Meclis Grubunun düşüncelerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum;
yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, geçen perşembe günü, Fransız Meclisinde, bazı Cumhuriyet
Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızla birlikte izlediğimiz
tablo, Fransa hesabına gerçekten üzüntü vericiydi. Toplantıya katılan
az sayıda milletvekili, yaptıkları konuşmalarda,
tarihî gerçekleri tamamen çarpıtarak, ülkemizin tarihine ve haysiyetine
karşı dost bir ülkeden beklenmeyecek ağır ifadelerde bulunarak,
uluslararası hukuku ve Fransız Anayasası’nı açıkça çiğnediler. O
gün, Fransız Meclisi, ülkesinde yaşayan 390 bin Türk’ü, atalarının
Ermeni katili olmadığını söyleme hakkından mahrum etmiştir. Başka
hiçbir AB ülkesinin Meclisi, bu konuda bu kadar
ileri gitmemişti. Bu Yasa, Fransa’nın özgürlük şampiyonu
olma yolundaki iddiasını bir anda sona erdirmiş, bu ülkeyi, düşünceleri
cezalandıran, otoriter ülkelerle aynı düzeye indirmiştir.
Böylece, Fransa, başka ülkeleri demokrasi ve insan hakları alanında
eleştirme hakkını kaybetmiştir.
Değerli arkadaşlarım, o gün, Fransa’da, ifade özgürlüğünün
üzerine bir demir perde, bir giyotin inmiştir. Fransız tarihçilerinin,
bilim adamlarının üniversite hocalarının, farklı bulgularını,
araştırmalarının sonuçlarını yayımlamaları yasaklanmıştır. “Görüşlerinizi
paylaşmıyorum, ama sizin görüşlerinizi serbestçe ifade etmeniz
için hayatımı vermeye hazırım” diyen Voltaire’in ülkesinde bunlar
olmuştur, Voltaire’in kemikleri sızlamıştır. Türk-Fransız dostluğu
büyük bir darbe yemiştir. Buna karşı Türkiye'nin mutlaka bir tavır
alması lazımdır. Bu tavır, tepki sözleriyle ifade edilemez, tedbir
alacaksınız. Haklarınızı, haysiyetinizi, tarihinizi lekeleyen
bir girişim olduğu zaman, karşılığında tedbir alacaksınız. Bizim,
Hükûmetten beklediğimiz budur.
Hükûmet -Sayın Bakanı da biraz önce dinledik- bu
Yasa Senatodan geçmedikçe, şimdiden bir tedbir almayı pek arzu etmez
görünüyor. Çekingen davrandığı izlenimindeyiz. İnşallah biz yanılmışızdır
ama, bereket, halkımız, sivil toplum örgütlerimiz, kendi maddi çıkarlarından
önce ülke çıkarlarını düşünen vatansever iş adamlarımız, şimdiden
harekete geçmişlerdir. Onların bu davranışlarını saygıyla selamlıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Mecliste, Fransız Meclisinde
gördüğümüz manzara şudur: Fransa’da yaşayan ve sayıları 400 bin civarında
olan Ermeni azınlığı, Fransız Meclisini âdeta esir almıştır. Fransız
milletvekilleri, seçim bölgelerindeki endişeleri dikkate alarak
oylamaya katılmamışlardır. Meclisin beşte 1’inin oyuyla çıkmıştır
bu, beşte 4’ü oy kullanmamıştır, vekâlet de vermemiştir kimseye. Fransa
hesabına, Fransız Meclisi hesabına hazin bir tablo.
Daha da ilerisini söyleyeyim size: Sayın Başbakanımızın
telefon ederek yardım istediği İçişleri Bakanı ve iktidar partisi
lideri Sarkosy, bu Yasa Tasarısı’nı başımızın üzerinde bir Demokles’in
kılıcı gibi tutarak, Türkiye’den tavizler istemeye cüret etmiştir.
“Ermeni sınırını açarsanız, 301’inci maddeyi kaldırırsanız, tarihçiler
komisyonuna tarihçi olmayanları, politikacıları falan sokarsanız
bunu erteleyebiliriz” diyor. Düşünebiliyor musunuz, bu ne cürettir,
bu ne cesarettir? Bir dost ülkeye, Fransa’nın müttefiki olan bir ülkeye
yapılacak muamele bu mudur?!
Şimdi, işin bir başka boyutu var: Bu Ermeni Yasası’nın
çıkmasından bir hafta önce Fransa Cumhurbaşkanı Ermenistan’ı ziyaret
ediyor. Değerli arkadaşlarım, biz, Türkiye olarak, yıllardan beri
Sayın Chirac’ı Türkiye’ye resmî ziyarette bulunmaya davet ediyoruz.
Dilerdim ki, Sayın Bakan bunu da dile getirsin. Bir kere gelmemiştir,
ama, Ermenistan’ı ziyaret etmiştir.
Ermenistan’a gidecek vakti vardır, Türkiye’ye gidecek vakti
yoktur.
Ne yapmıştır Ermenistan’da; Sözde Soykırım Anıtını
ziyaret etmiştir. Başka ne yapmıştır; gazetecilerin sorusuna karşılık
demiştir ki: “Türkiye, Ermeni soykırımını kabul etmeden Avrupa
Birliğine üye olamaz.” Sayın Bakan, niçin bunları söylemiyorsunuz?
Niçin bunları hatırlatmıyorsunuz? Yoksa, siz söylediniz de ben mi
duyamadım acaba? Düşünebiliyor musunuz, bunu söyleyen başka bir
devlet başkanı yoktur Avrupa’da, başbakan yoktur, herhangi bir devlet
adamı yoktur.
“Avrupa Parlamentosunda böyle bir kıstas koydurmaya
çalıştılar bir iki hafta önce, bizim de gayretlerimizle reddettirdik
orada.” Chirac bunu söylüyor. Peki, ona, siz ne tepki gösteriyorsunuz?
Sayın Başbakanımız ne tepki göstermiştir? Hemen söyleyeyim, hiçbir
tepki göstermemiştir. Dışişleri Bakanlığımız, sadece üzüntülerini
ifade etmiştir. Bir Cumhurbaşkanının bu kadar haksız bir beyanına
Sayın Başbakanın tepki göstermesi gerekmiyor muydu?
Şimdi, bununla da kalmıyor, Türkiye’nin dostu bilinen
Chirac, geçen yılın başında, sırf Türkiye’nin AB üyeliğini güçleştirmek
için anayasa değişkliği önermiştir ve Mecliste kabul ettirmiştir. Düşünebiliyor
musunuz? Ondan sonra ne olmuştur? Ondan sonra, Avrupa Birliğiyle
müzakere sürecinde, her teknik maddenin görüşülmesine siyasi unsur
sokturmuştur Fransa. Sonra, bu yasayı çıkartmıştır. Ne oluyoruz?
Fransa ile Türkiye arasındaki ilişkilerde ne oluyoruz, ne yaşıyoruz?
Sayın Başbakan, Chirac’ın sözleriyle ilgili hiç
mi tepki göstermemiştir; göstermiştir arkadaşlar, nasıl bir tepki
göstermiştir; demiştir ki: “Chirac bana telefon etti, bu Yasa’nın engellenmesi
için elinden geleni yapacak.” Değerli arkadaşlar, Fransa Cumhurbaşkanı
size telefon ettiyse, size bir mesaj verdiyse, basına açıklayasınız
diye mi verdi bunu?! Kendisi basına açıklamasını bilmiyor muydu?!
Devlet adamları arasındaki görüşmeler basına sızdırılır mı?! Ondan
sonra ne oldu; ertesi gün, Chirac’a yakın çevrelere atfen, dünya basın
ajansları “hayır” dediler, “Chirac öyle bir şey söylemedi Türk Başbakanına.”
Ne dedi; “Ermenistan’da ne dediyse, aynı sözleri tekrarladı.” Şimdi,
siz, belki haklı olduğunuz halde, Chirac’ın sözlerini çarpıtan bir
devlet adamı durumuna düştünüz. Yani, bu yakışık aldı mı?!
İşte, değerli arkadaşlarım, yaşadığımız olaylar
bunlardır ve bunu, gerçekten, büyük bir üzüntüyle karşılıyoruz.
Şimdi, bütün bu olaylardan sonra halkımızın gösterdiği
tepkiyi, bilim adamlarımızın gösterdiği tepkiyi saygıyla karşılıyoruz.
YÖK Başkanı Sayın Prof. Erdoğan Teziç, Fransa’nın verdiği Legion
d’Honeur Madalyasını iade etmiştir. Kendisine, saygılarımızı,
bu kürsüden şükranlarımızı sunuyorum. İşte, Türk bilim adamı budur.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Etmiş de ne olmuş?!
ONUR ÖYMEN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Türkiye
ile Fransa arasındaki…
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Etmiş de ne olmuş?! Hangi
başarısından ötürü almış o madalyayı?!
ONUR ÖYMEN (Devamla) – Siz merak etmeyin, Fransızlar
mesajı almışlardır. Benim bildiğim kadarıyla, tarih boyunca, Legion
d’Honeur Madalyasını iade eden tek insandır eğer yanılmıyorsam. (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Öyle bir madalyayı niye
almış?
ONUR ÖYMEN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, peki,
bütün bunlardan sonra, Türk-Fransız…
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Hangi başarısından dolayı
almış o ödülü?
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Değerli arkadaşım, müsaade
buyurur musunuz… Söz alacaksınız -Grubunuz- lütfen söyleyiniz, anlatınız.
Ben, Sayın Teziç’in…
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Ne yapmış da almış?
HALUK KOÇ (Samsun) – Ne anlayacaksınız!.. Senin aklın ermez ona.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Hangi başarısından dolayı
almış o ödülü? (CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Ermenileri mi koruyorsun
şimdi burada arkadaş ya! Boş ver! Sana ne! Niye böyle şeyler yapıyorsunuz?!.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Senin aklın ermez.
BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen…
Sayın Öymen, buyurun.
ONUR ÖYMEN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bütün
bu gelişmelerden sonra, Türk-Fransız dostluğundan geride ne kalmıştır:
Atilla İlhan’ın deyişiyle “elde var hüzün.” Françoise Sagan’ın deyişiyle
“bonjour tristesse-merhaba hüzün.” Yüzyıllardır süren ilişkilerden,
dostluktan kala kala hüzün kalmıştır. Bunu büyük bir üzüntüyle karşılıyoruz.
Şimdi, biz, Fransız menfaatlerine şimdiye kadar zarar vermedik. Fransa’nın
çıkarlarına yardımcı olacak ticari girişimler yaptık, Airbus uçakları
aldık, pek çok alım yaptık Fransa’dan; ama, karşılığını bu şekilde almış
bulunuyoruz.
Meselenin bir de Ermenistan boyutu var değerli
arkadaşlarım. Ermenistan, maalesef, yurt dışındaki lobilerini
kullanarak, yıllardan beri Türkiye’ye karşı düşmanca politika izliyor.
Benim elimde, Ermeni liderlerin, başbakanlarının, dışişleri bakanlarının
Türkiye hakkında son derece saygısızca, hakaretamiz sözlerine…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öymen, lütfen tamamlar mısınız.
Buyurun.
ONUR ÖYMEN (Devamla) – Şimdi, en son örnek -geriye
gitmeyeyim, çok örneği var, ama, en sonuncusunu söyleyeyim- daha
dün Ermenistan Dışişleri Bakanı diyor ki: “Türkiye’nin 1915-1917
olaylarını gerektiği şekilde tanımaması soykırımın devam ettiği
anlamına gelir. Bugün de soykırım uyguluyorsunuz.” Onlar bize bu
kadar hakaret ediyorlar. Biz ne diyoruz; Sayın Başbakanımız 29 Nisan
2005 tarihinde açıklama yapıyor, diyor ki: Ermenilerin yıllardır
sürdürdükleri soykırım iddialarına rağmen, Türkiye’nin, komşu Ermenistan’la
ilişkilerini geliştirmeye hazır olduğunu söylüyor.
Değerli arkadaşlarım, uluslararası ilişkilerde,
alttan alarak, boyun bükerek, yumuşak davranarak hiçbir yere varamazsınız.
Bu yöntemlerle başarıya ulaşmış ülke dünyada yoktur. Size karşı birisi
kötülük yapıyorsa, size karşı birisi haklarınızı, çıkarlarınızı,
haysiyetinizi zedeleyecek bir muamele yapıyorsa, tepki göstereceksiniz,
tedbir alacaksınız. Onlar sizin canınızı acıtıyorsa, siz de onların
canını acıtacaksınız. Biz Ermenistan’a ne tedbir alıyoruz; hiçbir
tedbir almıyoruz. Üzülerek söylüyorum, bazı değerli siyasetçi arkadaşlarımız
yurt dışına gittiklerinde diyorlar ki, şirin gözükmek için, başkalarının
sempatisini kazanmak için “Efendim, biz yasalarımızı çiğneyerek
ülkemize kaçak gelen 70 bin Ermeni işçisinin çalışmasına göz yumuyoruz.”
Arkadaşlar, bu söylenir mi?! Hangi siyasetçi yasalarını çiğnemekle
iftihar eder?! Bütün dünyadan gelenleri siz geri iade edeceksiniz,
gazeteler sayfalarca yazacak, her ülkeden gelen kaçak işçileri
iade edeceksiniz -bütün ülkeler de aynı işi yapacak zaten- bir tek
Ermenistan’dan gelenlere hoşgörü göstereceksiniz. Acaba niçin;
şirin gözükeceksiniz, sizi çok sevecekler böyle yaparsanız ve sizin
menfaatlarınıza hizmet edecekler, yardımcı olacaklar! İşte, sonucu
bu.
Bir şey daha söyleyeyim sözlerimi bitirmeden Sayın
Başkanın müsaadesiyle. Değerli arkadaşlarım, bize diyorlar ki:
“Tarihinizle yüzleşin.” Chirac da bunu söylüyor, Fransa’da katıldığım
canlı yayında televizyonlar da bize bunu söylüyor. “Tarihinizle
yüzleşin” diyorsunuz; yüzleşelim, biz açığız. İsteyen tarihçi, gelsin,
arşivlerimizi incelesin, yayınlarını yapsın. Gocunacak hiçbir
şeyimiz yok. Ama, tarihi açıklayacaksak bütün boyutlarıyla açıklayacağız.
500 bin Türk’ün, Ermeni çetecileri tarafından, 1915 yılında nasıl
öldürüldüğünü de açıklayacağız. Değerli arkadaşlarım, Ermenilerin
Türkleri nasıl camilere doldurup yaktığını da açıklayacağız ve
şu resmi göstereceğiz: Caminin önünde katledilen Türkler. Bunu yayınlayan
bir Fransız dergisi, Le Petit Journal
Illustré. İşte, buyurun, yabancı basında da çıkmış. Tarihi
açıklayacaksak bunu da açıklayacağız.
Bunun dışında, Yunan askerlerinin kadınlarımıza,
çocuklarımıza, nasıl saldırdıklarını da açıklayacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Öymen, lütfen…
Buyurun.
ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
İşte, bütün bu tarihin acı sayfalarını biz kitaplarımıza
yazmadık, çocuklarımıza öğretmedik; çocuklarımızı, İstanbul’da
yaşayan Ermeni çocuklarının, Rum çocuklarının düşmanı yapmak istemedik.
Yanlış mı yaptık?! Ermenileri bağrımıza bastık, Rumları bağrımıza
bastık, Yahudileri bağrımıza bastık. Yanlış mı yaptık?!
Değerli arkadaşlarım, sözlerimi şöyle tamamlayacağım:
Biz diyoruz ki, biz, şerefli bir milletin çocuklarıyız, hiçbir koşul
altında millî gururumuzu çiğnetmeyiz; hakkımızı, hukukumuzu,
itibarımızı sonuna kadar koruruz. Bunu, Hükûmet yapmazsa Meclis yapar,
Meclis yapmazsa halk yapar. Biz, Cumhuriyet Halk Partililer olarak,
halkımızın düşüncelerini ve duygularını temsil ettiğimize inanıyoruz.
Bu yoldaki mücadelemize sarsılmaz bir kararlılıkla devam edeceğiz.
Yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı,
Şükrü Elekdağ, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul)
– Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Fransız Millet Meclisi tarafından
12 Ekimde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı inkâr etmeyi hapis ve
para cezasıyla cezalandıran Yasa Tasarısı, her yönüyle saçma,
mantık dışı olduğu kadar, demokratik değerleri de ihlal eden bir nitelik
taşıyor. İnkâr Yasa Tasarısı, sadece Türk tarihini sorumsuzca karalamaya
yeltenen bir girişim olmaktan da öteye, Türkiye’yle Fransa arasındaki
ilişkilere ağır bir darbe vuruyor; bununla da kalmıyor, Türkiye-Avrupa
Birliği ilişkilerinin geleceği üzerine de ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Bu nedenle, konunun ayrıntılı bir şekilde ele
alınıp görüşülmesinde büyük yarar olduğu kanısındayım. Ancak, bu
gereksinimin anlaşılmadığını görmekten son derece üzgünüm. Maalesef,
tartışma için konuşmacılara ayrılan on dakika, bu önemli sorunun
anlamlı bir şekilde değerlendirilmesine imkân vermiyor değerli
arkadaşlarım.
İnkâr Yasa Tasarısı’nın Fransız Millet Meclisi tarafından
kabul edilmesinin arkasındaki nedenlerin gerçekçi bir şekilde
teşhisi son derece önemli, çünkü, ancak bu şekilde Fransa’ya karşı
politikamızı isabetli bir şekilde oluşturabiliriz.
İlk bakışta Fransa’daki Ermeni lobisinin İnkâr
Yasası’nın geçmesinde en önemli etken olduğu gibi bir izlenim ediniliyor.
Mayıs 2007’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimleri
yaklaşırken, İktidar Partisi de dahil, Fransa’daki tüm siyasi partilerin
Ermeni seçmenlerin oyları peşinde oldukları bir gerçek. Bu nedenle
de, Ermeni soykırımı iddiasına sahip çıkmak hususunda, İktidar
Partisi de dahil, bütün partiler birbirleriyle yarışıyorlar. Tabii,
bu koşullarda Ermeni lobisi de uygun bir çalışma ortamı buluyor
ve bundan yararlanıyor.
Ancak, değerli arkadaşlarım, Yasa Tasarısı’nın
Mecliste kabul edilmesinin sebebini sadece Ermeni lobisine dayandırmak
şeklindeki bir yaklaşım, bir değerlendirme yanlış olur. Zira, Türkiye
açısından son derece önemli başka nedenler de var.
Fransız Hükûmeti, Yasa Teklifi’ne, filhakika, karşı
çıktığını açıklamıştı. Nitekim, Devlet Bakanı Kolona da, Mecliste
Teklif aleyhine konuştu. Buna rağmen, Hükûmetin ve İktidar Partisi
UMP’nin, Yasa’nın önlenmesi için bir çaba gösterdiği söylenemez. Yaptıkları
göstermelik olmaktan ileri gitmedi. Nitekim, Yasa’nın kabulünde
İktidar Partisi tarafından kullanılan oylar, sosyalistlerin kullandığından
daha fazlaydı. Fransız Hükûmet yetkilileri, bir taraftan “Türkiye’nin
dostluğuna önem veriyoruz” derken, diğer taraftan Meclisteki oylamada
Yasa Teklifi’nin reddini sağlayacak çoğunluğu temin etmek için kıllarını
bile kıpırdatmadılar.
Bu durumda, değerli arkadaşlarım, şu soruların
yanıtlarını bulmak çok önemli: Fransız Hükûmeti, uzun bir geleneğe
dayanan ve özenle geliştirilen Türk-Fransız dostluğunu, nasıl oluyor
da bu kadar kolay harcayabiliyor? Fransız siyasetçilerinin, nesiller
boyu Türk-Fransız ilişkilerini zehirleyecek bir yasayı kabul ederek
ağır bir sorumluluk altına girmeleri nasıl kabil oluyor, hangi nedenlerden
kaynaklanıyor?
Değerli arkadaşlarım, bu soruların yanıtları
şu iki temel etkende yatıyor: Birincisi, Fransa’nın, Türkiye’nin Avrupa
Birliğine tam üye olarak girmesini engellemek hususunda kesin bir
kararlılığı var. Fransa, on beş yıl sonra nüfusu Avrupa Birliğinin
toplam nüfusunun yüzde 17’si civarında olacak ve oy hakkı buna göre
belirlenecek bir Türkiye’nin Avrupa Birliği içinde siyasi bir güç
olarak yer almasını kesinlikle istemiyor. Fransa, soykırımı iddiasının
Türkiye tarafından kesinlikle kabul edilmeyeceğini bildiği içindir
ki, ülkemizin, Avrupa Birliğine tam üyeliğini engellemek amacıyla
bu iddiaları ileri sürüyor.
Nitekim, bir aralar, Türkiye’ye dostluğunu öve
öve bitirmediğimiz Cumhurbaşkanı Sayın Chirac, bu ayın başında ziyaret
ettiği Erivan’da, Ermenistan Cumhurbaşkanı Koçaryan’la düzenlediği
basın toplantısında Ermeni soykırımını Yahudi soykırımıyla eş
değer tutmuştur ve “Türkiye, Avrupa Birliği üyesi olmak için Ermeni
soykırımını tanımalı mı” şeklindeki bir soruya karşılık, “dürüstçe
konuşulacaksa, öyle olması gerektiğine inanıyorum” demiştir ve
şöyle devam etmiştir: “Türkiye’nin, soykırımını kabul etmesi gerektiğine
inanıyorum, çünkü, ülkeler hatalarını ve dramlarını kabul ederek
büyürler; Almanya, Yahudi soykırımını kabul ederek büyüdü. Bir ülke,
eğer, bir topluma ait olmak, inandıklarını, değerlerini paylaşmak
istiyorsa, Türkiye de tarihine, geleneklerine ve kültürüne bakarak
kendine ders çıkarmalıdır.” Evet, hemen belirteyim ki, Başkan Chirac’ın
yaptığı bu açıklama, İnkâr Yasası’nın Fransız Millet Meclisinden geçmesine
çok büyük destek vermiştir.
Sonuç olarak, Fransa’nın, Ermeni soykırımı iddiasına
bu kadar ısrarlı şekilde sahip çıkmasının nedeni, Türkiye’nin Avrupa
Birliğini engellemek içindir. Fakat, Fransa’nın Türkiye’ye karşı tutumunu
şekillendiren ikinci bir etken daha vardır, bu etken de dindir. Fransızlar,
ülkelerinde yaşayan 6 milyon civarındaki, çoğunluğu Kuzey Afrikalı
Arap Müslüman’ın, Fransa’ya entegre olamadığından ve ülkenin, huzur,
istikrar ve düzenini bozduklarından son derece şikâyetçidirler;
onları, ülkelerinde bir çıbanbaşı olarak görüyorlar. Fransız makamları,
bu iddialarına kanıt olarak, tüm Fransız hapishanelerinde yatanların
yüzde 70’inin Müslüman dininden olduğunu ileri sürüyorlar. Zaman
zaman patlak veren anarşik olaylar nedeniyle Fransızlar ile Müslüman
halk arasında ilişkiler, tehlikeli biçimde, karşılıklı kine ve nefrete
dönüşüyor. Müslüman halkın Fransa’ya entegre olması için yeterli
bir gayret göstermemiş olan Fransız yetkililer -medya da bunları söylüyor-
kusuru İslam’da buluyorlar ve İslam dininin, kişilerin çağdaş topluma
uyumunu engellediğini, zorlaştırdığını ileri sürüyorlar.
İşte, Fransa’nın, Türkiye’nin Avrupa Birliğine
tam üye olmasına karşı çıkmasının temelinde Müslümanlığa bakıştaki
bu aşırı olumsuz tutum da yatmaktadır.
Bu bakımdan Fransa’nın stratejisi, ülkemizin Avrupa
Birliği üyeliğine karşıtlığını açıktan söylemeden, önümüze devamlı
engeller çıkarmak suretiyle, Türkiye’yi Avrupa Birliği yolunda
yürümekte bezdirmek, pes ettirmektir.
Şimdi, Fransa’yı etkilemek için neler yapılması
gerektiği üzerinde duralım. Şimdi, değerli arkadaşlarım, daha yasa
tekemmül etmemiştir ve önümüzde bir yasalaşma süreci vardır, o bakımdan
bunu dikkatten kaçırmamamız lazım. Ancak, Türkiye’nin sıfır bedelli
politika uygulanabilecek ve kendisine yapılana mukabele etmekte
âciz kalacak bir ülke olmadığı yolundaki
irademizin de hiç kuşku bırakmayacak şekilde ortaya konulmasında,
şu aşamada, çok büyük yarar vardır.
Benim kanımca bu Yasa Tasarısı’nın yasalaşmasının
önlenmesi için başvurulacak en etkili önlemlerden biri de Ermenistan’a
karşı yaptırım uygulanmasıdır. Türkiye’nin soykırımıyla suçlanmasına
yönelik faaliyetlerin arkasında Ermenistan Hükûmeti vardır. Ermeni
diasporası, eskiden olduğu gibi, Ermenistan’dan bağımsız faaliyet
sürdürmüyor. O dönem geride kaldı. Şimdi Ermenistan’ın büyükelçileri
her bulundukları ülkede diasporayı Türkiye aleyhindeki faaliyetlerde
örgütlemekte ve yönlendirmektedirler. Fransa’da da bu durum geçerlidir.
Bu bakımdan, Türkiye’nin Erivan’a somut sinyaller göndererek, Fransız
Senatosunun söz konusu Tasarı’yı geçirmesinin Ermenistan için sakıncalı
sonuçlar doğuracağını ortaya koyması zorunludur.
Türkiye tarafından başvurulacak önlemlerin başında
Türkiye’de çalışan 70 bin kaçak Ermenistan vatandaşı işçinin kademeli
bir şekilde ülkelerine gönderilmesi gelmektedir. Bu yolda alınacak
bir karar esasen yaptırım da sayılamaz, çünkü yapılacak olan, hatalı
olarak uygulanmasından sarfınazar edilen Türk yasalarının uygulanmasıdır.
Bir diğer yaptırım alanı da Erivan-İstanbul arasındaki
uçak seferlerine ilişkindir. Halen Erivan’dan İstanbul’a haftada yedi
uçak seferi vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Ermenistan vatandaşları
bu seferlerden, İstanbul’da, gıda maddelerini de kapsayan, bavul
ticareti yapmak için yararlanmaktadırlar.
Bu önlemlerin alınması Ermenistan’ın Türkiye’ye
karşı düşmanca hareketlerinin karşılıksız kalmayacağı anlamını
taşıyacaktır. Bazı köşe yazarları bu önerinin gayriinsani olduğunu
yazdılar, ancak gayriinsanilik bunun neresinde?! Biz, Yunanistan
gibi, kaçak göçmenlerin denizin ortasına dökülmesini değil, Türkiye
Cumhuriyeti yasalarının uygulanmasını öneriyoruz. Bu önerimizi
de tüm Avrupa devletlerinin kaçak göçmenleri önleme konusunda en
radikal ve acımasız önlemleri aldığı bir zamanda yapıyoruz.
Komşumuz Ermenistan’ın yönetimi Türkiye’ye karşı
her türlü melaneti yapabileceğini, Fransa gibi önemli bir devletle
aramızı açabileceğini, dış baskılarla Türkiye’ye her istediğini
dayatacağını ve Türkiye’nin buna acz içinde razı olacağını, hiçbir
karşılık veremeyeceğini düşünüyor. Yani, Türkiye’ye karşı sıfır
bedelli politika uygulanabileceği inancını taşıyor Erivan. Erivan’ın
bu inancını kırmak lazım değerli arkadaşlarım. Erivan, Türkiye’ye
verdiği zararın kendisine yarar değil zarar getirdiğini anlamadan,
Fransa’daki, Amerika’daki lobisinin Türkiye aleyhtarı faaliyetlerini
durdurmaz, Ankara’yı ciddiye almaz. Bu, böyle biline.
Washington’daki dostlarımdan aldığım haberler,
Fransa’daki başarısından cesaret alan Ermenistan’ın, bu yıl, Amerika’da
medyayı, yönetimi ve Kongreyi hedef alan yoğun bir etkileme çalışmasına
girerek Temsilciler Meclisinden bir soykırım kararı geçirmeye kararlı
olduğunun işaretlerini veriyor. Bu nedenle, önerdiğim önlemlerle,
gereken somut mesajların şimdiden Ermenistan’a gönderilmesi gerektiğine
inanıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, üçüncü konuşmacı,
Gülsün Bilgehan, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Bilgehan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Geçtiğimiz hafta, Fransa Ulusal Meclisinde, sadece
Türkiye Cumhuriyeti değil, Osmanlı İmparatorluğu da sanık sandalyesine
oturtuldu ve birbuçuk saat boyunca eleştirildi. Söz alan milletvekilleri,
derinine bilgi sahibi olmadıkları bir yabancı ülke hakkında diledikleri
gibi konuştular. Biz, birkaç Türk milletvekili, öfke ve suskun kalmanın
sıkıntısı içinde onları izlemekle yetindik. Hangi duygular içinde
orada olduğumuzu bir biz biliriz.
Şimdi, vatanımızda, gurur duyduğumuz Meclisimizdeyiz.
Otuz yıldır çözemediğimiz bir büyük sorunu, bugün birlikte tartışıyoruz.
Otuz yıl diyorum; çünkü, değerli arkadaşlarım, bakın, bizim, Osmanlı
İmparatorluğu’yla ilgili bütün davalarımız Lozan’da halledilmiş
ve sınırlarımız çizilmiştir. O dönemde, toprak ve tazminat talepleriyle
İsmet Paşa’nın karşısına çıkanlar, gerekli cevabı almışlar, hatta
elde ettikleri azınlık haklarından da şükran duyarak, teşekkür etmişlerdir.
Bakın, bugün, burada, elimde bir belge var. Bir şükran plaketi. Şöyle
diyor: “Bu tarihî şükran plaketi, Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri
Bakanı Majeste İsmet Paşa’ya Türkiye Ermenilerinin şükran plaketi
olarak verilmiştir.” (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Lozan Antlaşması’nın en
büyük önemi, adalete ve eşitliğe dayanan bir barış antlaşması olması
ve kimsenin hakkını yememesidir. Ermenilerin de hakları korunmuştur.
Zaten, 1923’ten 1973’e kadar da önemli bir itirazları olmamıştır. Ancak,
bu tarihlerden itibaren, dünyadaki Ermeni diasporası ASALA terörüyle
adını ve varlığını siyaset sahnesinde duyurmaya başlamıştır. Anlaşılan,
yeniden, bu defa değişik yöntemlerle atağa geçtiler. Neden şimdi
(?)
Arkadaşlar, Türkiye, son zamanlarda, Ermeni iddiaları
konusunda ilerleme kaydetmeye başlamıştı. Ermeni diasporasının
güçlü olduğu ülkelerde bile, özellikle basında, artık Türk tezleri
daha sık yer alıyordu. Bunca zamandır yanlı bilgilendirilmiş kamuoyu,
Birinci Dünya Savaşı dönemindeki olaylara farklı bir gözle bakmaya
başlamıştı. En azından, iki görüş de konuşulur olmuştu. İşte, Ermeni
diasporası, etki ve güç kaybettiğini gördü ve telaşa kapıldı ve
bizim, geçen yıl önerdiğimiz, Başbakanın, Muhalefet Liderinin ve
Meclisin önerisiyle, tarihçilerden kurulu bir komisyon kurulması
da çok olumlu bir etki yapmıştı. Bütün bunlar varken, en son, Lyon’daki
bir anıt açılışı sırasında çıkan önemsiz olayları, bu Yasa’yı gündeme
getirmek için bahane ettiler.
Diğer taraftan, bütün zorluklara rağmen, Türkiye,
Avrupalıların beklemedikleri bir şekilde Avrupa Birliği müzakerelerinde
ilerliyor. Geçen hafta tarama süreci bitti. Başlık açılmasında siyasi
güçlükler çıkarıyorlar -yani, demek istemiyorum ki, Avrupa Birliği
yolumuz çok rahat ve kolay ve biz ilerliyoruz- ama, teknik konularda
Türkiye ilerliyor. Bakın “yargı ve temel haklar” başlığının ayrıntılı
tarama toplantıları başarıyla sona erdi. Kopenhag Kriterleri yerine
getirildi. Türkiye’nin Avrupa Birliğinde önünü başka nedenlerle
kesmek gerekiyordu. Bu yüzden, diğer ülkelere dayatılmayan maddeler
icat etmeye başladılar. Türkiye’nin asla kabul etmeyeceği dayatmaların
başında, şüphesiz, atalarının bir soykırım uyguladığını kabul etmesi
gelecektir.
Tabii, biz, geçenlerde bir muharebe kaybettik
Fransa’da, ama savaş devam ediyor. Tasarı’nın kabul edilmesi için uzun
bir süreç gerekli, ancak hiç boş durmamalı, artık kendimize akıllı
bir strateji bulmalıyız. Boykotu, tepkiyi, sade vatandaşın sırtına
yüklemeyelim. Hükûmet sorumluluğu almalıdır. Bu iletişim çağında,
Türkiye’nin kendini ve davalarını çok daha iyi anlatması gerekiyor.
Birkaç iyi niyetli milletvekili, sivil toplumcu ya da iş adamının
ya da sanatçının gayretiyle bu iş yürümez. Büyükelçiliklerimizi
daha geniş imkânlarla donatmalı, sağlam, ciddi iletişim gruplarıyla
çalışmalıyız. Hukuki süreci iyi incelemeliyiz. Soykırım çok ciddi
bir suçlamadır. Bakın, bugün, biz şu soruyu sorabilmeliyiz: İkinci
Dünya Savaşı sırasında, bir tek Yahudi, yani, Yahudi soykırımı sırasında
bir tek Yahudi bir tek Alman’ı öldürmüş müdür? İşte bunu sorabilmeliyiz.
Ve değerli arkadaşlarım, hepimiz, bütün siyasi partiler, yabancı
siyasi partilerle, Avrupa’da bulunan siyasi partilerle daha sıkı
ilişkiler kurmalıyız. Partilerin dış ilişkiler bölümlerini güçlendirmeliyiz.
Yadsınamayacak bir gerçek de karşımızda duruyor:
Ne yazık ki, dünyada gittikçe aşırı milliyetçi, hatta ırkçı ve İslam
karşıtı bir akım yükseliyor. Bu, kültürler ve dinler arası çatışmalara
karşı Türkiye, Müslüman dünyadaki tek laik ülke olarak farkını daha
fazla ortaya çıkarmalıdır. Biz, Atatürk Türkiye’si olarak Avrupa
Birliğine girmek istiyoruz, kültürler arası çatışmanın bir parçası
olarak değil. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, özgürlükler ülkesi
olduğunu da kanıtlamalıdır. Başka ülkelerde eleştirdiğimiz yanlışları
kendi ülkemizde uygulamamalıyız. Bu konuda, yargıya, kabul edilen
yasaları yorumlamada ve uygulamada büyük görev düşmektedir. Sövgü
ile eleştiri ayrılmalıdır. Biz, bu topraklarda bin yıldır farklılıklarımız
ve ayrılıklarımızla birlikte yaşıyoruz ve bunu en iyi Ermeni vatandaşlarımız
bilirler.
Bakın, biraz önceki konuşmacılar o 70 bin kaçak
çalışan Ermeni’den bahsettiler. Ben bu konuya başka bir açıdan bakıyorum;
bir anne olarak bakıyorum, bir Türk kadın anne olarak bakıyorum. Düşününüz
ki, bu 70 bin işçinin büyük bir bölümü Türk ailelerinde, evlerde çocuklarımıza,
yani, bizim için en değerli olan varlıklara bakmaktadırlar. Yani,
Türkiye’nin ve Türklerin hoşgörüsünü bundan daha iyi anlatacak bir
kanıt olabilir mi?
Bizim Ermenilerle bir sorunumuz yok ve Ermenistan’ın
da bu durumu çok iyi değerlendirmesi ve bir kez daha, Sayın Bakanın
da belirttiği gibi, Fransızların oyununa gelmemek için dikkat etmesi
gerekir. Birinci Dünya Savaşı sırasında başlarına gelenler, hiçbirimizin
istemediği üzücü, acı olaylar, aslında hem bize hem de onlara ders
olmalıdır.
Ve nihayet Fransa’ya geliyorum: Fransa’daki durum
da, ne yazık ki, De Gaulle’ün ve Mitterrand’ın Fransa’sını aratacak, o
Fransa’ya yakışmayacak bir siyasi sahne ortaya çıkarmaktadır. Fransa’daki
durum gerçekten içler acısıdır. Fransa’nın, Türkiye gibi büyük bir
ülkeyi, bir dost ülkeyi iç siyaset malzemesi haline getirmesini
büyük bir üzüntüyle izliyoruz ve gerek Cumhurbaşkanı Chirac’ın gerekse
Sosyalist Parti Lideri Hollande’ın birbirini tutmayan sözlerini
biraz da hayretle ve ibretle dinliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bence, eğer böyle devam
ederse Senatodan da bu Yasa geçer. Yani, biz kendimizi, işte daha
süreç tamamlanmadı, sürecek, bekleyelim diye oyalamamalıyız.
Ben, Değerli Dışişleri Bakanımızın, açıkçası,
projesi nedir, anlayamadım. Yani, çok güzel, kibar bir konuşma yaptı;
ama, bundan sonra ne yapacağız, onu söylemedi. Çünkü, önümüzdeki süreç
aslında çok kısa bir süreç. Mayıs ayında Fransa’da seçim olacak ve şubat
ayında Parlamento tatile girecek. Ben, zannediyorum ki, şubat ayına
kadar, başta sosyalistler olmak üzere, diğer partiler de, bu Yasa’nın
Senatoya da gelmesi için çalışacaklardır. Yani, Değerli Bakanın
dediği gibi “kaybeden Fransa olur” demekle yetinmemeliyiz, bir an
önce çalışmaya başlamalıyız.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bilgehan.
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Afyonkarahisar
Milletvekili Reyhan Balandı; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar)
– Yüce Meclisin değerli üyeleri, burada huzurunuza, Fransız Ulusal
Meclisinin, Fransa’nın imajına ters bir şekilde, kendisini çağın gerisine
taşıyan, küçük düşüren, sözde Ermeni soykırımını suç sayan Yasa
Tasarısı’nın kabulüyle ilgili Anavatan Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
üyelerini ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Hemen konuşmamın başında belirtmek isterim ki:
Sayın Dışişleri Bakanımızı, Türkiye’nin gerçeklerini ve Fransa’nın
gerçekte yaptıklarını çarpıcı ve dikkate değer bir şekilde dile
getirmesini beklerdim, özellikle de çözüme yönelik hangi çalışmaları
yapacağını dile getirmesini beklerdim. Bunları, maalesef, burada
göremediğimizi sözlerimin hemen başında dile getirmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, 17 Aralık 2004’te Avrupa
Birliği zirvesinde Brüksel’de tarihe tanıklık etme fırsatı buldum.
Kapalı kapılar arkasında, niyetlerin az da olsa günyüzüne çıktığı,
Türkiye’den pek çok kabul edilemez tavırların beklendiği belli idi
ve bunun sonucunda da Avrupa Birliğinin, ucu açık, belirsizlikler
ve dayatmalarla dolu gayrisamimi pek çok isteklerine tanık olduk.
Orada, bazı milletvekili arkadaşlarımızla birlikte, millî duruşumuz
üzerine, özellikle de Kıbrıs konusunda Sayın Başbakana görüşlerimizi
dile getirdik. Nihayet, Avrupa Birliğinin, Türkiye’ye, karmaşık
bir şekilde ucu açık bir müzakere sürecini başlatması neticesinde
düğün-bayram ilan edilerek Türkiye’ye dönüldü ve o günden sonra yaşadığımız
ve geldiğimiz bu durum, zaten o günlerden sinyallerini veriyordu
ve çok düşündürücü bir durumdu.
Türkiye’nin tarihinde, daha önce iştirak etmek
istemediği Avrupa Birliği, şimdi “ne pahasına olursa olsun girmeliyiz”
denilen bir yaklaşımı çok net olarak Avrupa Birliği fark ettiği
için, ilk günden başlayarak Türk milletini incitici, rencide edici
ve yaptırım yaklaşımlarını Türk milleti üzerinde uygulamaya koyuldu.
Dünyada da önceden yazılmış senaryolar, bizim
dış politikamızdaki yanlış tutum ve zafiyetlerimizle birlikte,
Avrupa’da da Türk karşıtlığını, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine
karşı duruşu bir şovenizm mantığıyla had safhaya ulaştırdı. Bu arada
biz ne yapıyorduk: Laik-anti laik, irtica var mı yok mu, alt kimlik-üst
kimlik gibi tartışmalarla birbirimizi yiyorduk.
Allah sağlık versin, bundan bir önceki Sayın Başbakan,
dış ülkelerde ezilip büzülerek konuştuğu zaman, oturduğu zaman,
eleştirilirken, bu kez de, ayak ayak üstüne atmayı, elini cebine atarak
konuşmayı ve karşıdaki liderin sempatik bakışlarından birtakım
anlamlar çıkarmayı, biz, iki ülkenin ilişkilerinde gayet iyi ve çıkarları
gözetilebilecek birtakım davranışlar gibi görmeye başladık.
Bugünlerde Türk basınında, Chirac’ın, Tayyip Erdoğan’ı
aradığı, çok üzgün olduğunu belirttiği, birtakım manşetler de çıkmakta.
Sayın Başbakanın, “Dostum Chirac, dostum Chirac” dediği Chirac… Ha,
onun da ne söylediği ne söylemediği zaten… Hayır… Kesinlikle yalanlanıyor;
doğru mudur değil midir onu biliyoruz; ama, madem Sayın Tayyip Erdoğan’ın
dostuydu, “Dostum Berlusconi” deniyordu. Dostluk böyle mi olur?! Yani,
kişilerin, böyle, yasalar çıktıktan sonra: Dostum Chirac, dostum
Berlusconi, dostum Tayyip Erdoğan deyip de “Çok üzgünüm” demesiyle
uluslararası ilişkiler, maalesef, yürümüyor değerli arkadaşlar.
Chirac’ın, Sarkozy’e gücünün yetip yetmediği, tabiî
ki, bir merak konusu. Sarkozy, ileride Fransa’da başbakan olma ihtimali
kuvvetli olan bir milletvekili, bir parti başkanı ve Sarkozy’nin kimliği,
geçmişi Ermeni’dir ve Sarkozy’nin zaten soyadı Serkisyan’dır, bunu
biliyor musunuz bilmiyorum. Deveciyan da, aynı şekilde, geleceğin,
işte, biri devlet başkanı olacak, biri başbakan olacak gibi birtakım…
Burada gerçekleri konuşuyoruz arkadaşlar, yani, öyle hamasi söylemlere
gerek yok; burada gerçekleri konuşuyoruz.
Şimdi, bu arkadaşlar ileride devlet başkanlığına,
başbakanlığına aday olacaklar. Burada olan şudur: Fransa Parlamentosu,
şimdi, bu arkadaşlar, ileride, devlet başkanlığına, başbakanlığına
aday olacaklar. Burada olan şudur: Fransa, Fransa Parlamentosu, Chirac’ın,
üzgünüm, müzgünüm laflarını sonradan söylemesine rağmen, 450 bin
tane Ermeni var; bunlar, tabiiki, kitleler halinde, bir birliktelik
olarak oy kullanıyorlar. Orada Ermeni oyları için… Yani, bu, o kadar
basit ki, Fransa’nın kültürüne, geçmişine, geçmişindeki özgürlükçü
yaklaşımlara hiç yakışmayacak şekilde 10 tane milletvekili fazla
çıkartabilmek için, sırf Ermeni oyları sebebiyle çıkartıldığı
söyleniyor. Bu, yazıktır. Fransa çok ayıp etmiştir. Fransa, Türkiye’nin
dışında, pek çok Avrupa Birliği üyesi ülkelerinden de, dünyadan da
bu konuda çok tepki almıştır zaten. Ama, nerede, peki, bizim Dışişlerimiz
nerede? Bizim Hükûmetimiz nerede? Biz ne yapıyoruz? Çünkü, orada,
450 bin Ermeni varsa, 400 bin tane de Türk var; nerede bizim lobicilik
faaliyetlerimiz? Neden Türkleri o şekilde bir araya kenetleyemiyoruz?
Neden örgütlemiyoruz? Bu, çok önemli bir konu. Merak etmeyin, şu ya
da bu şekilde, cumhurbaşkanı kim olursa olsun, Türk milletine yapılan
bu ayıp karşısında, dünyanın gözlerini kapatmaya Fransa’nın elleri
yetmeyecektir. Maalesef, bu süreçte dış politikada da birtakım
yanlışlıklar yapıldı. Aslında, verilen tavizler, ek protokollere
atılan imzalar, masaya vurulan yumrukların şiddetinden de sesimizin
gürlüğünden de daha ağırdı zaten.
Peki, Avrupa Birliği, neden, Türkiye’yi incitici,
suçlayıcı, bilinçli ve planlı bir organizasyon içine girmektedir:
Bunun birkaç tane ana sebebi var. Bu sebeplerden bir tanesi: Avrupa
Birliğinin hasta olmasıdır. Avrupa Birliğinin durumunda da pek
iyiye bir gidiş yoktur. Kurumsal reformları raflarda tozlanmıştır.
Bazı yeni üyeler baş ağrıtıyorlar. Yeni üyelerin bazıları Avrupa
Birliği ekonomisini sünger gibi emdiler. Zaten euro takvimine uymuyorlar,
Macaristan’ın, Polonya’nın bu takvime uymaya zaten niyetleri yok. Bu
Maastricht Kriterleri yeni baştan tartışılıyor. Böyle bir ortamda
kafa yoranların aksine, Türkiye’nin Avrupa Birliği için olmazsa
olmaz olduğunu bilenlerin aksine, düz bir mantıkla, Türkiye’nin büyük
nüfusuyla, çözülmemiş sorunlarıyla Avrupa Birliğine altından
kalkılamaz bir yük getireceğini düşünenler var. Esasen, bu düşüncelerin
bilinçaltında da elbette başka şeyler var.
Aslında, sorumluluk bilinci taşıyan her Avrupa
Birliği üyesinin ve Brüksel’in de bu ortamda en son isteyeceği şey
Türkiye’yle kriz yaşamak olmalıdır.
Başka bir sebepse, Avrupa’nın, İslam’ı tanımak,
İslam’la yüzleşmekten, Türkleri tanımak ve Türklerle yüzleşmekten
sürekli kaçmalarıdır. Oysa, Avrupa, en az Türkler kadar uygar, kaliteli
siyaset örneği göstererek, laik İslam cumhuriyetiyle, Türklerle
tanışmak ve yüzleşmek ve onları anlamaya çalışmak durumundadır. Bu
buluşma zaten eninde sonunda olacaktır; küreselleşen bir dünyada
kimse buna mâni olamayacaktır.
Ezberlemişler bazı cümleleri: İslam şiddet içeriyor,
imtiyazlı ortaklık, sınırları açın, kapıları kapatın, öksürmeyin,
yürümeyin, 301’i değiştirin, kaldırın gibi… Şimdi, orada şunu söylemek
lazım: Ey Fransa, zaten sizin kamuoyunuz sizin bu çıkarttığınız Yasa’dan
hiçbir şekilde hoşnut değil. Teknolojik olarak, ekonomik olarak bazı
birtakım üstünlükleriniz olmuş olabilir, ancak şunu bilmelisiniz
ki: Türkiye, insani faziletler açısından, insan hakları açısından,
hoşgörü geleneği açısından kültürel anlamda sizden hiç ders alacak
durumda değildir. İnanmazsanız, Fransız tarihçilerine, Fransız
sosyologlarına sorarsınız. Zaten, halkınız da bunu bilmektedir.
Her milletin, tarihinde doğruları, yanlışları
vardır. Dünya siyasetçileri, ilkelerinden, inançlarından ödün vermeden,
yurt ve dünya gerçeklerini özümsemek ve görmek istediklerini, gözlerini
kapatmadan, kompleksiz bir şekilde ülkelerini geleceğe hazırlamak
zorundadırlar.
Hayatta her şeyi satın alabilirsiniz ama tecrübeyi
asla. Onun için, bin yıllık tarihî geçmişi olan ve himayesindeki ülkelere
şefkatli, özgürlükçü, hatta pozitif ayırımcı tutumuyla sakın Türkiye
Cumhuriyeti’ne kimse masal okumaya kalkışmasın. Türkiye Cumhuriyeti’nin
zaten geçmişten beri Fransa’yla yüzyıllardır süren çok iyi ilişkileri
var.; edebiyatı edebiyatından etkilenmiştir. Bu iyi ilişkileri,
böyle saçma sapan, gayriinsani, insan haklarına aykırı yasalarla
zedelemeyelim.
Fransızlar bu Yasa’yı parlamentolarına ilk getirdikleri
zaman eğer gerekli müdahale yapılmış olsaydı, bu iş bu kadar çığırından
çıkmayacaktı. O arada biz ne yapıyorduk: Ha bire terörle mücadelede
vatan evlatlarını kaybederken, Kuzey Irak’ta Türkmenlerin katledilmesine
seyirci kalıyorduk. Şüpheli bir helikopter görünce, Bandırma’dan
hemen F-16’ları kaldırıp, aman acaba Apo’ya bir şey mi olur diye, böyle,
bomba yüklü savaş uçaklarını kaldırıyorduk.
Bu arada Sayın Dışişleri Bakanımız buradalarken
kendilerine bir soru yöneltmek istiyorum: Abdullah Öcalan’ın tansiyon
ve kan değerleri neden her gün Avrupa Birliğine fakslanmaktadır? Ben
bunu doğrusu çok merak ediyorum, bunun da cevabını istiyorum.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Kayseri) – Yok öyle bir şey.
REYHAN BALANDI (Devamla) – Var efendim, tespitli.
Yani, bizim ülkemizde birtakım acayiplikler, hukuksuzluklar…
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Bu işi yapan kişiyle ben bizatihi konuştum.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Allah, Allah!
REYHAN BALANDI (Devamla) – Evet.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Kayseri) – Onu yapanlar burada, arkada oturuyor.
REYHAN BALANDI (Devamla) – Yani, birilerinin emriyle,
Sayın… (AK Parti sıralarından gürültüler)
Kendi gerçeklerinizle yüzleşmedikten sonra
problemleri çözemezsiniz arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) Ben sizin yanınızdaydım zaten, ben biliyorum sizi, çok
iyi biliyorum, merak etmeyin. Beraberdik iki sene, beraberdik. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
Şimdi bakın, burada biz birbirimizi yemek için
değil, Fransız Parlamentosuna demokrasi dersi vermek için toplandık.
Öyle, laf atmayla filan bir yere varamazsınız. Lütfen, lütfen… Dinleyin.
Cevabınızı verirsiniz.
Şimdi, bizim ülkemizde de bir acayiplikler, hukuksuzluklar
elbette yaşanmıyor değil, ama her ülke kendi özüne dönmeli, kendi,
önce, yanlışlarını düzeltmeli. Fransız düşünür Voltaire’in çocukları,
hani “düşüncenize katılmıyorum, ama onları söyleme özgürlüğünüzü
savunmak için ölebilirim” diyen Fransız filozof Jean Jacques Rousseau’nun
çocukları, “anlayış, hatalar bahçesine ekilse bile yeşerebilir”
sözlerinden ders almalılar Montesquieu’nun çocukları. Bakın, soykırım
iddia ettiğiniz Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet yönetiminde
kaç tane Ermeni varmış: 22 tane bakan, 33 tane milletvekili, 7 tane
büyükelçi, 11 tane konsolos, 29 tane paşa, 11 tane profesör. Burada
tarihî gerçekleri ortaya koyacağız.
Sayın milletvekilleri, yüce Türk milleti, sayın
Avrupa Birliği; Türkler ve Ermeniler aynı coğrafyada bin yıl huzur
içinde birlikte yaşadılar. Zaten bizim derdimiz bizlerle birlikte
olan, iç içe olan Ermeni vatandaşlarımızla değildir. Onlar zaten
bizler gibi birinci sınıf vatandaşımızdır.
Şimdi, bu aynı kültürel değerleri benimsediğimiz
Ermeniler, Celal Bayar Cumhurbaşkanı iken Amerika Birleşik Devletleri’ni
ziyaretinde, Amerika’daki Ermeniler, Reisicumhurumuz geldi, diye
onu ağırlamakta bir yarış içine giriyorlar. Bunların belgeleri
var.
Defalarca Bizanslılar tarafından oradan oraya
sürülen, zulme uğrayan Ermenilere -biliyorsunuz diğer kiliseler
tarafından da onlar horlanmışlardır, dışlanmışlardır- bizatihi
Fatih Sultan Mehmet tarafından Patrikhane açılıp ve patriği atanmıştır.
Bazı vergi muafiyetleri ve imtiyazlar dolayısıyla Osmanlı’da bazı
Ermeniler bu Osmanlı halkından daha iyi evlerde oturmakta ve daha
iyi ekonomik şartlarda yaşamaktaydılar. Maalesef, Birinci Dünya
Savaşı sırasında Yemen çöllerinden Galiçya’ya kadar savaş halinde
olan, savaşta olan Osmanlı Devleti’ne karşı emperyalist güçlerin piyonu
oldu Ermeniler ve onlarla işbirliği yaptılar, toplu katliamlar
gerçekleştirdiler. Elbette, bu milletin de eli armut toplamıyordu.
Müslüman komşularına zulmedenlerle mücadeleye girdiler ve ölümler
de oldu, yanlışlar da oldu. Fransa zaten biliyor ama, hemen şurada
Ermeni çeteleri tarafından katledilen Osmanlı vatandaşlarının,
Osmanlı’nın fotoğraflarının iki tanesini göstermek istiyorum. Bu,
pek çok arşivde var. Zaten arşivlerimiz de açık.
Osmanlı Devleti bu işgal güçleriyle işbirliği
içerisinde ve bu kalleşliğin karşısında da isyancı Ermenileri
tehcir etme kararı alıyor. Nitekim, daha sonra, tehcir sonrasında
da eğer vaktimiz yeterse neden soykırım olmadığını tek tek belgeleriyle
de ifade edebiliriz, 350 binden fazla Ermeni vatandaşı da ülke topraklarına
geri dönüyor. Benim, biraz evvel gösterdiğim fotoğraflar gibi, Türkiye
Cumhuriyeti’nin arşivleri açık, her yer belge kaynıyor. Gerçekten
merak edenler varsa, zaten gerçekleri bilirdi. Fransa’ya bunu söylüyorum.
Osmanlı himayesinde otuz kadar toplum varken, neden
Ermeniler bu cüreti gösterdi? Ermenistan’ın oluşumundan sonra kendi
parlamentolarını basarak, kendi milletvekillerini katleden Taşnaklar,
Tiflis’te ve Anadolu’da neler yaptılar? Hınçaklar nasıl katliamlar
yaptılar? 1905’te II. Abdülhamit’in arabasına bomba konularak katletmeye
çalışanlar Ermeniler değil miydi? Talat Paşa’yı Nemesis Ermeni örgütü,
Cemal Paşa’yı Taşnaklar öldürmedi mi? Avustralya’dan Amerika Birleşik
Devletleri’ne 40’ın üzerinde Türk diplomatı öldürülmedi mi? Şimdi
aynı Ermenistan, 1915 olaylarını soykırım diye niteleyen, iddia
eden Ermenistan, Karabağ’da daha birkaç yıl önce 1,5 milyon Azerî
Türk’ünü topraklarından etmedi, mezalime uğratmadı mı, katletmedi
mi? Bunları, çağdaş dünya maalesef seyretmedi mi? Hınçak yanlısı
ASALA terör örgütünün kuruluş amacı, Doğu, Güneydoğu Anadolu’yu
Türklerden almak, sözde Ermeni soykırımını kabul ettirmek değil
miydi?
Şimdi, Fransa’nın ağız birliği yaptığı bu Ermenistan,
böyle bir kara lekeyi üzerinde taşıyor, hâlâ çocuklarına Türk düşmanlığını
aşılıyor, sözde soykırım anıtlarını ziyaret ettiriyor, ders kitaplarında
dahi küçücük beyinleri zehirliyor.
Ermenilerin iddiası şudur: Uluslararası ilkelere,
insafa, gereklere, gerçeklere sığmayacak şekilde, doğduğu ve
oluştuğu bölgeleri olarak gördüğü Kars, Erzurum, Van, Iğdır gibi illeri
bize verin diyor. Eğer, aklına esen her ülke, yaşadığı toprakları
isteyecek olsa, orayı, burayı bize verin diyecek olsa -bu nasıl
bir akılsızlıktır, bunun nasıl izanla bağdaşır bir yanı vardır, bunu
anlamak mümkün değildir- düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlar,
dünyanın altı üstüne gelmez miydi. Şimdi, Fransa kalkmış, böyle bir
toplumun avukatlığına soyunuyor.
Sadece Fransa mı; 18 tane ülke soykırımı parlamentolarında
kabul etmiş. Bu ülkelerden Polonya, Arjantin, Almanya, Uruguay, Venezüella
ve Litvanya Parlamentoları bu kararları 2005 yılı içerisinde kabul
etmiş. O zaman bu İktidar neredeydi?! Bu İktidarın ilgisizliğinden
istifade ederek bu kararlar alındı.
Bugün, Nobel ülkesi İsveç’te de başladılar, bizde
de sözde Ermeni soykırımını inkâr suç sayılsın diye. Hatta, pek çok
ülke, Ermeni, Süryani, Asuri, Keldani, hatta, Çingeneler ve Pontus
Rumlara yönelik -Osmanlı İmparatorluğu döneminde- soykırımı,
Türkiye'nin, Avrupa Birliği sürecinde tanımasını istediler. İşte,
Jacques Chirac’ın da, sonra “üzgünüm” dediği gibi, bir hafta önce de
Erivan’da “Avrupa Birliğine, Türkiye, Ermeni soykırımını tanımadığı
takdirde giremez” dediği gibi. İşte, fikir ve özgürlükler ülkesi
addettiğimiz Fransa ve diğer ülkelerin yaptıkları şeyler bunlar.
Sadece… Nobel ülkesi İsveç’te dedim… Orhan Pamuk’la
ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum. Orhan Pamuk’u, görüşlerine
katılmamakla birlikte, aldığı ödülden dolayı tebrik ediyorum. Fakat,
kendisi adına üzgünüm. Kendisi adına bir şanssızlık olduğunu düşünüyorum.
Çünkü, Ermeni soykırımı gibi, sözde, kendi milletiyle çatışan birtakım
görüşleri dolayısıyla… Bu görüşler, sözde Ermeni soykırımı sözleri
ve Türkiye'ye bulunduğu atıflar edebî yönünün önüne geçmiştir. Yani,
kendisi adına üzgünüm ve kendisi için bunun bir şanssızlık olduğunu
düşünüyorum; çünkü, her zaman bu böyle anılacak. Yalnız, tabii, kendisinin
bir lafı var, diyor ki: “Bu ödül Türkiye'ye verilmiştir.” Alacağı ödülün
de, gelir vergisine mensup olsun olmasın ya da veraset ve intikal
vergisine dahil olsun olmasın, vergisini Türkiye'ye vereceğine
inandığımı belirtmek istiyorum.
Şimdi, biz, Montesquieu’den bahsettik, Jean Jacques
Rousseau’dan bahsettik, Voltaıre’den bahsettik. Fransız Hükûmetine,
Fransız Parlamentosuna, Fransız Ulusal Meclisine, Mösyö Sarkozy’e,
Chirac’a bir şey söylemek istiyorum: Bizim tasavvufumuzda, bizim
edebiyatımızda önder olmuş bir düşünürümüz var, Mevlânâ Celaleddini
Rumi var, onun bir sözü var, diyor ki:
“Şefkat ü merhamette güneş gibi ol!
Başkalarının kusurunu örtmekte gece gibi ol!
…
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol!” (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Bakanlar sırasında da
herkes sohbet ediyor, dinlemiyorlar, o kadar ciddiye almıyorlar!
REYHAN BALANDI (Devamla) - Biz de, Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak Fransa’yı ya olduğu gibi görünmeye ya göründüğü
gibi olmaya davet ediyoruz.
“Ermeni soykırımı yoktur” diyen tarihçileri,
edebiyatçıları tehditten, yargılamaktan, ceza vermekten -ki, bunu
yıllardır yapıyorsunuz- önce bundan vazgeçeceksiniz, sonra… Fransa’da
yaşayan, mesela, bir Türk tarihçi var, tarih profesörü Hasan Dilan.
Fransa’da 2.500 tane belge ele geçirmiş ve kesinlikle, Türkiye’de yaşanan
1915 olaylarının bir Ermeni soykırımı olmadığını zaten belgeleriyle
ortaya koyuyor. Ülkenizde yaşayan Fransız tarihçilerine, sosyologlarına,
Türk tarihçilerine, Ermeni tarihçilerine, önce, soracaksınız,
ondan sonra, bilip bilmediğiniz konularda Parlamentonuzda getirip,
öyle, yasa çıkarmayacaksınız. Önce kendi geçmişinizle yüzleşeceksiniz.
Şimdi, elimde benim bir kanun teklifi var. O kanun
teklifini göstereceğim. Şimdi, bu kanun teklifi, benim, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde verdiğim, Fransa’nın Cezayir’de yaptığı soykırımı
inkâr edenlerin suçlu olarak görülmesini sağlayacak bir kanun teklifi.
Şimdi, bunu yapmak çok kolay. Bunu çıkarmak beş dakikalık
bir iş. Şimdi, böyle bir kanun teklifi de var, ancak biz sizin kadar küçülmek
istemiyoruz.
Şimdi, Fransızlar sömürgesi olan Cezayir’de neler
yapmışlar, bu kanun teklifinin içeriğiyle ilgili biraz bilgi vermek
istiyorum.
Yüz otuz yıl boyunca 1,5 milyon Cezayirlinin hayatını
kaybetmesine sebep olan Fransızlar… Hele Avrupa’nın ve Fransa’nın Nazi
işgalinden kurtulduğu gün olan 8 Mayıs 1945’te 45 bin Cezayirli sokaklara
dökülüyor. Bu arada, Cezayirliler,
zaten Fransa’nın Alman işgalindeyken, Almanya’yla savaşında, Nazi
işgaliyle, savaşında Fransız askerleriyle
birlikte Cezayir halkı, Cezayir askerleri de onlarla birlikte aynı
cephede savaşıyorlar. Bu Nazi işgalinden kurtulunduğu gün… Tabii
bu savaşmanın karşılığında da bağımsızlıkları kendilerine vaat
ediliyor Fransız Hükûmeti tarafından. Onlar tabii bağımsızlıkları
için mücadele ediyorlar ve istiyorlar. Sokağa dökülen Cezayirliler,
acımasızca, iki ateş arasında, sokaklarda takır takır katlediliyor.
Delillerle sabit, pek çok canlı şahidi bulunan, bizzat olaylarda
yer alan askerlerin itiraflarında belirtilen, belgelere dayalı,
yaptığınız soykırımı kabul etmek bir yana, sorumluluğunu dahi
üstlenmiş değilsiniz. Fransız Generali Poul Tetjen, “Beni-Masus ve
Paul-Ceases Kamplarında Cezayirlilere yapılan soykırımın sorumluluğunu
daha fazla ben taşıyamam” diyerek bir yazı yazmış ve görevinden istifa
etmiştir. General Palide Molardie aynı gerekçelerle de görevinden
alınmasını istemiştir. Bütün bunların belgeleri vardır ve savaş
sekreteri Marks Löjyon bunların hiçbirini inkâr etmemiştir.
Kamyonlar dolusu Cezayirli toplama kamplarında
katledilmiştir. Köyünde keçisiyle, lahanasıyla uğraşan ve tek suçu
Cezayirli olmak olan sivil halk “Burayı yasak bölge ilan ediyoruz,
yasak bölgeye girdiniz” dedikten hemen bir dakika sonra katledilmişlerdir,
işkence odalarına alınmışlardır.
Şimdi, bunu tarih
biliyor. Bilinmeyen yönleri her ülkede ortaya çıksın, herkes
arşivlerini açsın, herkes geçmişiyle yüzleşsin. Zaten sizin handikabınız
da orada. Biz “Ermeni soykırımı yoktur” diyoruz, arşivlerimizi
her ülkeye açıyoruz; siz “Cezayir soykırımıyla ilgili tarih yazmak
tarihçilerin işidir” diyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifi de, esasen
bir misilleme değildir. Çünkü, olan bir şey ile olan bir şey misilleme
olur. Cezayir soykırımı vardır, Ermeni soykırımı yoktur.
Siyasi soykırım, düşünce soykırımı yapmak Fransız
Parlamentosunun işi haline geldi ve bütün Avrupa Birliğinin de
şiddetini üzerine çekti. Fıscher, Olly Rehn, Krechner, Rasmussen, herkes
birtakım açıklamalar yapıyor ve Fransa, elbette, burada, tarihinden,
geçmişinden gelen, geleneklerinden gelen, milletine ve tarihine
bir ihanet etti.
Şimdi, sayın milletvekilleri, yüce Türk milleti;
Fransa bu yaptıklarıyla köşeye sıkışmıştır. Tarihçiler de, demokrasiye
inanan, doğruları savunan siyasiler de, Fransa’nın ayıbını hiç çekinmeden
ortaya koydular. Bu planlı siyasi saldırılar karşısında serinkanlı
olmak ve etkili çözüm yolları ortaya koymak durumundayız. Elbette
Fransız malları boykot edilebilir, elbette Türk soykırımı anıtları
dikilebilir. Ama, esas olan, Türk milletine yakışır, sağduyulu yaklaşım,
Türk hukukçularının girişimiyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
bu haksızlığın giderilmesi için çalışmak, gerekirse her gün Birleşmiş
Milletlere müracaat etmek, her gün NATO’ya müracaat etmek, çok çalışmak,
aydınlarımızla, tarihçilerimizle, edebiyatçılarımızla, kitap,
resim, kültürel, sanatsal eserlerimizle, sanatçılarımızla, Avrupa’nın
ve dünyanın atgözlüklerini bir an evvel çıkarıp, Türklerle, laik
Türkiye Cumhuriyeti’yle, İslam’la yüzleşmelerini bir an önce sağlamamız
lazım. Türk siyaseti de, yaptığı yanlışlardan bir an önce ders alarak,
bir an evvel kendine gelmelidir; ayakları yere basan, akılcı, zafiyetten
uzak politikalarla, gelecek nesillere çağdaş bir Türkiye bırakmalıdır.
Son sözlerim olarak, sizlere, çok önemli, gerçekleri
gerçek manada halkın dilinden dile getiren bir mektubu göstermek
istiyorum değerli arkadaşlar müsaadenizle. Bu mektup, Erzurum’un
Ilıca ilçesi Alaca köyünden gelen bir mektup. Bu gülle birlikte, bizim
Partideki bir arkadaşımızla birlikte, bunu, bana, bu konuyla ilgili
konuşmamız için, savunmamız için, anlatmamız için göndermişler. Diyor
ki:
“Sayın Milletvekilim,
Biz Alaca köyü halkı olarak bu Fransa’nın yaptıklarını
kınıyoruz. Ermeniler, bizim kadın ve çocuklarımızı, hiç suçu yokken,
kendi köyümüzde katlettiler, kurşuna dizdiler; ihtiyarları ve kadınları
ahıra doldurup ahırı tutuşturdular. Çok acılar çektik. Bu gülü Meclise
gönderiyoruz. Bizim sesimizi duyurun.
Ben küçüktüm, köyün büyükleri savaştaydı. Ermenilerin
yaptıklarını herkes biliyor. Canlı şahitleri çok, ama biz kimseyle
kötü olmak istemiyoruz.
Selamlar.
Ahmet
Seydi Duran
Alaca
köyü
Ilıca/Erzurum”
İşte, değerli arkadaşlar,
sayın milletvekilleri; bu, Erzurum’un Alaca köyünden gelen gül, orada
katledilen, Ermeniler tarafından, Ermeni çeteleri tarafından
katledilen Türk kadın ve çocuklarının kanından almıştır rengini. Biz,
Türk milletinin göndermiş olduğu bu iyi niyet… İşte, Türk milleti bu
kadar büyük, bu kadar büyük… Bu iyi niyetli… “Biz kimseyle kötü olmak
istemiyoruz ama böyle şeyler yaşandı. Bu tarihî bir gerçektir. Ermeni
soykırımı bir yalandır.” diyor.
İşte, biz, rengini
katledilen Türk kadın ve çocuklarının kanından almış olan, Erzurum’un
Alaca köyünden gelen bu güle hak ettiği cevabı Avrupa Birliğine
vererek ve gereklerini yerine getirerek, Türkiye’yi gerçek manada
Ermeni soykırımının olmadığıyla ilgili de, Avrupa Birliğine
uyum çerçevesinde, Avrupa Birliğine bizim ne kadar gerekli olduğumuzu,
Avrupa Birliği için Türkiye’nin olmazsa olmaz olduğunu da anlatabilmek
için, işte, bu köylümüzün yüreğinin, Türk milletinin büyüklüğünün
farkında olmak, bilmek mecburiyetindeyiz, buna göre hareket etmek
durumundayız.
Bu duygularla, hepinize
saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Balandı.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL
ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Balandı, konuşmasında, İmralı’daki
hükümlüyle ilgili olarak, terörist başıyla ilgili olarak, her gün
tansiyonunun ölçülüp Avrupa Birliğine gönderildiği konusunda
yanlış bir bilgi verdi. Bunun tavzih edilmesi lazım.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre yerinizden buyurun, kısa bir
açıklama; yalnız yeni bir sataşmaya mahal vermeden.
Buyurun oturun Sayın
Bakan.
VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in, Afyonkarahisar
Milletvekili Reyhan Balandı’nın, konuşmasında Hükûmete sataşması
nedeniyle konuşması
ADALET BAKANI CEMİL
ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Balandı,
konuşmasının bir yerinde, kamuoyunda yanlış anlamaya meydan verecek
bir cümle sarf etti. Hiç şüphesiz, milletimize karşı yapılmış olan
bir haksız itham karşısında, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak
hissiyatımızı dile getirmeye çalışıyoruz. Ancak, bu konuşmalar
sırasında, özellikle şehit analarını ve yakınlarını ve hepimizi
büyük ölçüde rahatsız edecek bir ifade geçti orada. İmralı’daki terörist
başıyla ilgili olarak her gün doktor muayenesinden geçtiği, özel
bir muamele yapıldığı anlamına gelen ve nabzının, tansiyonunun
Avrupa Birliği makamlarına fakslandığı gibi bir ifade kullandı. Bu
kesinlikle doğru değildir. Türkiye’de cezaevi kuralları bellidir.
Ankara cezaevinde, Kars cezaevinde, Edirne cezaevinde hangi kurallar
uygulanıyorsa, hangi yasalar uygulanıyorsa, o kişiyle ilgili
olarak da hiçbir ayrıcalık, hiçbir imtiyaz söz konusu olmaksızın
aynı kurallar uygulanmaktadır. Bunun bilinmesi lazım. Aksine bir
durum zaman zaman basında da çıkıyor, bu da, yüreği yaralı insanlarımızı
ve hepimizi de rahatsız ediyor. Böyle bir bilgi yanlış bir bilgidir,
bunu tavzih etmek isterim.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
CANAN ARITMAN (İzmir)
– Yapmayın Sayın Bakan, hangi birinde yapılıyor, diğer mahkûmlar gibi
mi yapılıyor!..
IV.— BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
1.- Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah
Gül’ün, Fransız Parlamentosunda oylanan Ermeni soykırımının olmadığını
iddia edenlerin cezalandırılmasını öngören yasa teklifinin kabulü
nedeniyle açıklaması ve İstanbul Milletvekilleri Onur Öymen, Şükrü
Mustafa Elekdağ ile Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan’ın
CHP, Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan Balandı’nın Anavatan Partisi,
İzmir Milletvekili Zekeriya Akçam’ın AK Parti Grubu adına ve Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan’ın da şahsı adına konuşmaları
BAŞKAN – AK Parti Grubu
adına İzmir Milletvekili Zekeriya Akçam.
Buyurun Sayın Akçam.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ZEKERİYA AKÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; sözlerime başlarken Grubum adına öncelikle hepinizi
saygı ve hürmetle selamlıyorum.
Tabii, bugün, buraya
niçin toplandığımızı hepimiz biliyoruz. Ancak, benden önce konuşan
arkadaşlarımın, topyekün, burada biz Fransa’ya karşı konuşmamız
gerekirken, görüyorum ki, buradaki arkadaşlarım muhalefet siyaseti
yapmakta, Hükûmet, Cumhurbaşkanı veya bakan arkadaşlarımızın ne
yaptığı konusunda veya alakası olmayan bir Abdullah Öcalan meselesinde,
burada fikir serdetmektedir. O bakımdan, bunun, bir, topluca, ben,
tek bir yumruk olarak, bir seferberlik olarak bugün konuşmamız gerekiyorsa
eğer, Fransa’ya karşı konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.
Konuşmam iki bölümden
ibaret olacaktır. Birinci bölümde, hepimizin aklına gelen soru:
Acaba, Fransa ile Ermeni ilişkileri veya Fransa ile sözde Ermeni
soykırımını Fransa’nın bu kadar millî bir dava haline getirmesinin
gerekçesi nedir, sebebi nedir? Bu bakımdan, biraz sizi tarihe götürmek
istiyorum.
Diğer yandan, ikinci
bölümde ise, Fransız Parlamentosunun almış olduğu 12 Ekim tarihli
-bizim için kara bir gündür- 12 Ekim tarihinde almış olduğu karar üzerinde
ve orada geçen görüşmeler hakkındaki görüşlerimi ifade edeceğim.
Tarihte Fransız-Ermeni
ilişkilerinin başlangıcı, Fransızların Kudüs’ü ele geçirmek için
düzenledikleri Haçlı seferlerine dayanır. Özellikle 16’ncı Yüzyıldan
itibaren, I. Fransuva’dan bu yana Anadolu topraklarındaki varlıklarını
birtakım somut girişim ve örgütlenmelerle sürdüregelmişlerdir.
Avrupa’daki güç mücadelesinde
müttefik olarak Osmanlı’ya sığınan Fransa, Osmanlı Devleti nezdindeki
imtiyazlı konumunu, beş asır boyunca, hayır ve eğitim kurumları
kurmak, Fransız dilini yaygınlaştırmak, dinî misyonerlik faaliyetlerinde
bulunmak suretiyle derinleştirmiştir. Bursa’dan Van’a, Trabzon’dan
Mersin’e, Anadolu’nun her yerinde, özellikle demir yolları boyunca
bir Fransız kurumuna rastlamadan seyahat etmek mümkün değildi.
Osmanlı Devleti’nin
zayıflaması, Avrupalı büyük güçlerin emperyalist ve sömürgeci
politikalarını Anadolu’ya da taşımaları konusunda cesaret vermiştir.
Başlangıçta, salt dinî amaç için kurulan kurum ve kuruluşlar, siyasi
amaçlara hizmet eder bir fonksiyona dönüştürülmüştür. Bu çerçevede,
gayrimüslim azınlığın Osmanlı Devleti’nin aleyhine kullanılması
önemli bir politika aracı haline gelmiştir. Fransa, Ermenileri Katolikleştirme
faaliyetlerine 11’inci Yüzyılda başlaşmış ve XIV. Louis döneminde
bu politikayı sistematik hale getirmiştir. Hatta, XIV. Louis, Anadolu’daki
Hristiyanları ve özellikle Ermenileri, Fransa’nın Doğu’daki halkı
olarak görmüştür ve böyle tarif etmiştir.
Fransa, Osmanlı Devleti
üzerine baskı kurmak suretiyle Ermenilerin 1830 yılında ayrı bir
cemaat olarak statü verilmesini sağlamıştır. Fransa, Osmanlı Devleti
sınırları içerisinde yaşayan Hıristiyanların hamisi konumuna
gelmiş ve Katolikliğin gücü Doğu’da, özellikle Anadolu’da Fransa’nın
nüfuzuyla eşdeğer kabul edilmiştir.
30 Ekim 1918 tarihinde,
Mondros Ateşkes Anlaşması’nın hemen arkasından, Fransızların, 1918
yılının aralık ayında Fransız subayların emrinde ve Fransız üniformasıyla
yerli Ermenilerden oluşan birliklerle Dörtyol ve Mersin’i, arkasından
da Adana civarını işgale başlamışlardır.
Fransızlar, Anadolu’daki
emperyalist emelleri gerçekleştirmede gözlerini hırs bürümüş Ermenilerden
daha fedakâr bir grup bulamamışlardır. Bu maksatla Fransızlar, Anadolu’daki
nüfuz bölgelerini işgal etmek için, silahlı bir güç olarak Ermenileri
kullanmakla kalmamış kilit bölgelerde onlara idari görevler de
vermiştir. Mesela, o dönemdeki Trabzon Fransız Konsolosu bir Ermenidir.
Fransızlar, İngilizlerin
çekildikleri bölgelere işgal kuvveti olarak Ermenileri göndermişlerdir.
Ermenilerin, Türklerden intikam alma duygusuyla zulüm yaptıkları
ortaya çıkınca bu politikanın faturasının Fransız Hükûmetine çıkarılacağı
konusunda Fransa uyarılmıştır. Çukurova bölgesini işgal için karaya
çıkan Fransız birliklerinin sadece yüzde 10’u Fransız subaylarından
müteşekkildi, yüzde 90’ı ise Fransa’nın işgali altında bulunan Mısır’da
Fransız Ordusu tarafından eğitilen doğu lejyonundan gelen Ermeni
askerlerdi. Birliklere, yine Fransızlar tarafından silahlandırılan
kamavorlar denilen Ermeni fedaileri ve sivil Ermeniler de katılmıştır.
Fransızlar, Çukurova
bölgesindeki mahallî memurları da Ermeniler arasından atamaktaydılar.
Suriye ve Ermenistan yüksek komiseri, Ermenistan başyöneticisi
gibi makamlar da ihdas edilmiş, bu bölgedeki Fransız idari makamları
ise Ermenistan-Fransız idarecileri olarak anılmaya başlanmıştır. Zamanla
Ermenilerle Fransızların politikaları arasında nihai amaçlar bakımından
farklılaşma ortaya çıkmış ve zaten problem de burada ortaya çıkmıştır.
Fransızlar, kendi ordusu olmadığı için, Ermenileri silahlandırarak
Türklere karşı kullanıyordu, Ermeniler ise Fransız üniforması ve
bayrağı altında yaptıkları zulüm ve baskılarla Çukurova bölgesindeki
Türkleri yerlerinden sürmek ve buralara Ermeni nüfusunu yerleştirmek
suretiyle bir an önce Kilikya Ermeni devletini kurmak istiyordu.
Fransızların bu bölge
için önceliği daimî işgal değildi, zaten bunu yapacak güçleri de
yoktu. Bu bölgedeki ekonomik menfaatlerinin korunması ve sürdürülmesi
yeterliydi. Bunun için de, az maliyetli politikalar tercih etmek
mümkündü. Fransızlar için bu bölgede bir Ermeni devletinin kurulması,
katiyen kabul edilir bir şey değildi. Ermeni komitecileri, özellikle
İkinci Meşrutiyetin ilanıyla gelen serbestlik ortamında, patrikhane
ve derneklerini birer silah deposu haline getirmişlerdir. Komiteci
Ermeni tedhişçileri, İstanbul’da oynatılan piyeslerde birer
millî kahraman olarak gösteriliyor, piyes ve temsillerde sürekli
Türklüğü tahkir edici şarkılar söyletiyorlardı.
1909’da silah deposu
haline getirdikleri Adana’da ilk isyan hareketini başlatmalarının
sebebi ise, diğer şehirlerde çıkarılan isyan hareketleriyle elde
edemedikleri Avrupa müdahalesini, denizden ulaşımın kolaylığı
sebebiyle Çukurova’da sağlamaktı. Avrupalı devletler, isyanı bahane
ederek Mersin’e asker çıkaracaklar ve Çukurova bölgesini işgal
edip, devlet kurmaları için Ermenilere vereceklerdi. Ermeni komitecileri,
çevre vilayetlerden Ermenileri, özellikle silahlı eğitim almış
olanları Adana’ya doldurdu. Bu şekilde, Adana’da Ermeni nüfusu on
yıl içerisinde yüzde 40 artmıştır. 1916 yılında Kıbrıs’ta kurulan Ermeni
lejyonunun en büyük silah kaynağı, Fransız ve İngiliz askerî birliklerinden
gelen silahlardan başka, Kıbrıs Türklerinden müsadere edilerek
alınan silahlardan oluşuyordu. Ermeni lejyonuna, Kıbrıslı Rumların
da çok büyük lojistik desteği vardı. Savaş sırasında kendi askerlerinin
çoğunu kaybeden Fransa, Çukurova bölgesini işgalde Ermeni lejyonunu
kullanmıştır. Çukurova bölgesinde sağ kalan Müslümanlar, toplu kıyıma
uğramamak için civardaki dağlara kaçmış, bunu fırsat bilen Ermeni
lejyonerleri, kaçanların evlerini ve dükkanlarını yağmaladıktan
sonra, köyleri peş peşe ateşe vermişlerdir. Adana civarında “kaç
kaç” olarak halk diline yerleşen ifade, bu hadiseyi anlatmaktadır.
Bir büyük tarihçi, Fransız ordusunda yer alan Ermenilerin durumunu
şöyle izah etmektedir: “Fransız ordusunda yer alan Ermeni lejyonu,
Kilikya’da -yani, Çukurova’da- Fransa’ya, bütün düşmanlarının bile
beceremeyeceği derin bir utancı yaşatmıştır. Ermeni lejyonunun
Türklere karşı yaptığı zulüm, tecavüz ve tahkir, Fransız ordusu
için tarihî bir utanç levhasıdır. Ermeni lejyonu, yerli Ermeni halkını,
Fransızların onların zulmünü desteklediği yalanını söyleyerek,
Türklere karşı kışkırtmış ve saldırtmıştır.”
Suriye’deki Fransız
Yüksek Komiseri Georges Picot, Ermenilerin Adana ve civarına toplanmalarını
teşvik ediyordu; çünkü, Fransız ordusunun kendilerine bu bölgede
bir Türk devleti yerine Ermeni devleti kurmak için gereken himayeyi
sağlayacağına söz vermişti. Fransızların ve Ermenilerin teşvik
ve tehdidiyle, 120 bin Ermeni Çukurova bölgesine, Maraş ve Antep’e
de 50 bin Ermeni sevk edilmiştir.
Fransa ile Türkiye
arasında Ankara Anlaşması’nın imzalandığı ve Fransızların çekilip
gideceği haberi gelir gelmez, Ermenilerin çoğu, haklı olarak dehşete
kapıldı.
Her ne kadar hem Fransızlar
hem Türkler kendilerini koruyacaklarına dair söz vermiş de olsalar,
Ermeniler o bölgede ortaya çıkan yeni koşullarda Fransız işgali
ve Ermeni lejyonunun faaliyeti sonucu ailelerini, evlerini, malını
mülkünü yitirmiş Türklerin öç almasından kaçamayacaklarını görüyorlardı.
Kilikya’yı boşaltmak
zorunda kalmalarından ötürü, Fransa’dan yakınmak üzere, Avetis Aharonyan
ve Osmanlı Devleti’nde Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Noradungyan,
Fransa Başbakanı Aristide Briand’ı görmeye gittiklerinde asıl
şikâyet eden Fransız Başkanı olmuştur.
Fransız Başkanı devamla:
“Size söylemekten üzgünüm ama bana verilen malumata göre, Ermenilerin
yığın yığın Kilikya’yı terk etmelerinde bazı meçhul kişilerin ve
komitacıların yaptığı gayretkeş propagandaların büyük ölçüde
rolü olmuş. Sebebini asla anlayabilmiş değilim, ama bu propaganda
iki yönden Fransa’nın canını sıkmaktadır.
Birincisi, Ermenilerin
Kilikya’dan kaçması ‘Fransa Ermenileri koruyamadığı’ anlamını
içerdiğinden Fransa’nın itibarını kırmakta; ikincisi ise Ermenilerin
Fransa’dan başka hami bulamaması ve onların ihtiyacı ile ilgilenmenin
yine Fransa’ya kalmasıdır.
Şimdi, size soruyorum;
bu garip vaziyet daha ne kadar sürecek? Türklerin onlara bir zararı
dokunmadı, sözlerini tuttular. Öyleyse, Kilikya’yı böyle yığın yığın
terk etmeye ne lüzum var?”
19 Kasım 1921, Noradungyan,
Lord Curzon’a şöyle demiştir bu konuyla ilgili olarak: “Kilikya halkı,
o ülkenin kurtuluşu için müttefik ordularının saflarında çarpışmış
ve 150 bin Ermeni müttefiklerin sözüne güvenip Kilikya’ya dönüş
yapmıştır. Kilikya meselesinin böyle tek taraflı halledilmesi –yani, Türkiye
ile Fransa arasında halledilmesi- Ermeni halkı için her bakımdan felakettir.
Sevr Anlaşması üzerinde ısrar ediyoruz ve ısrar edeceğiz. O çöp kutusuna
atılacak bir kâğıt parçası olmamalıdır.
...Yüksek Şûra önündeki
mesele artık Ermeni halkının selameti değil, fakat bize vaat edildiği
üzere, Türk toprakları üzerinde ileride Kafkasya Ermenistan’ı ile
birleşerek Birleşik Ermenistan olacak bir Ermeni devletidir. Yüksek
Şûranın ilgileneceği mesele Ermeni halkının selameti olmayıp,
Ermeni devletini kurma güvenliğidir. Klikya’nın Fransa tarafından
Türkiye’ye teslim edilmesinin Sevr Anlaşması’na müstenit olduğunu
buyurduğunuz cihetle, biz de aynı esasa müsteniden, Fransa’nın, Türkiye’nin
elimizden aldığı toprakları bize barışçı yollardan iade etmeye
gayret edeceğini umuyoruz.”
Fransız Başbakanı
Briand üzüntülerini paylaştığını, ancak Klikya’da yenildiği için
evlatlarını ve servetini o bataklığa gömmeye devam edemeyeceğinden,
Fransa için başka çıkar yol kalmamış olduğunu söyleyivermiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün bu tarihî gerçeklerden anladığımız, Fransızların
Ermenilere tarihî bir borcu vardır. Emperyalist ve sömürgecilik
dönemlerinde uygulamış oldukları acımasız dış politikasının bedelini
şimdi ödemek zorunda kalmışlardır. Anadolu’da kendilerine bir Ermeni
vatanı kurulması vaadiyle ve bu vaadin bir an önce gerçekleştirilmesi
için Türk milletine karşı akıl almaz zulümler sergileyen Ermeni lejyonlarının
devamı, şimdi de ucuz Fransız siyasetçilerini oy avcılığıyla rehin
almıştır. Cumhuriyetin bir erdemlilik rejimi olduğunu öğrendiğimiz
ve modernleşme ve aydınlanmayı birer evrensel değerler olarak kabul
ettiğimiz ve bu değerleri samimi olarak paylaştığımıza inandığımız
Fransa’nın değerini ve onurunu, ne yazık ki, Fransız Meclisi koruyamamıştır.
Bu, Volterleri, Zolaları, Sartreları yetiştirmiş olan Fransız milletine
ve temsil ettiği düşünceye karşı yapılan en ağır aşağılamadır. Bu
karardan sonra artık korkmalıyız, sadece biz değil herkes korkmalıdır.
Fransa, bir karanlık girdaptadır ve bütün Avrupa’yı peşinden bu karanlığa
çekmektedir. Masum bir milletin iftira ve karalamayla suçlu ilan
edilmesi, bu iftira ve karalamanın varlığının bile araştırılmasının
suç sayılması, suçluların masum ilan edilmesi demektir. Burada kurban
edilen değer, erdemdir; burada kurban edilen, cumhuriyetin kendisidir;
burada kurban edilen, insanlığın maşerî vicdanıdır. Bu durumu izah
etmek için kullanacağımız sıfatlar “ikiyüzlülük”, “şarlatanlık”
ya da “entelektüel terör” gibi, vicdanımızı ve dimağımızı rahatlatmayacaktır.
Bir akıl tutulması, bir zihin kapanmasıyla alınan bu kararı alkışlayanlar,
Fransa’nın şaşkınlığını ve zavallılığını alkışlamışlardır.
Fransa’nın cumhuriyet
kültürü, bir engizisyona dönüşmüştür. İnfazsız hüküm giyen Türkiye,
12 Ekim 2006 günü, adalet, eşitlik ve kardeşlik mücadelesinin dünya
çapında yayılmasına önayak olmuş bir milletin meclisinde giyotine
verilmiştir. Fransa’ya, gerçek anlamda bir cinayet işletilmiştir.
Türk milletinin sessizliğini bu olayı kabullenişe yormaları ayrı
bir trajedidir. Adına “inkâr” dedikleri, adalet ve vicdan duvarını,
yalan ve iftira balyozlarıyla çatlattıklarına inanıyorlar. Buradan,
bu duvarın, haksızlığa uğramış bir milletin hakikati, inanç ve vicdan
duvarı olduğunu haykırmak istiyorum.
Başta Devlet Başkanı
Sayın Chirac olmak üzere Fransa’nın her iki Meclisine ve bütün Fransız
kamuoyuna sesleniyorum: Fransa’yı Fransa yapan değerler bunlar mıdır?
Eğer niyetiniz Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini engellemekse,
zaten Anayasa değişikliğiyle öyle bir imkânı elde etmiş durumdasınız.
Bu banalliğe, aşağılık politikalara neden tevessül ediyorsunuz?
Nihai aşamada Türkiye’nin tam üyeliğine Fransız halkı karar verecektir.
Halkın doğru karar vermesini neden karartıyorsunuz? Öte yandan,
Türk milletinin onurunu ayaklar altına alan ağır bir iftira ve ithamı
kabul etmeye zorlayarak, kendiliğinden vazgeçmesini mi istiyorsunuz?
Böylece sizin için de maliyetsiz bir iş olsun istiyorsanız, sizden,
bunun, Fransa Hükûmetinin, Fransa Meclisinin ve Fransız milletine
yakışan onurlu bir davranış olup olmadığını, lütfen, sorgulamanızı
istiyorum. Onursuzca davranmakla, siz sadece kendi onurunuzu,
Fransız milletinin onurunu alçaltmış olursunuz. Bu Yasa ve bundan
önceki sözde Ermeni soykırımını kabul eden Yasa, Fransa’nın eski
Avrupa zihniyetini ve bu zihniyetinin Avrupa’ya değil, artık Fransa’ya
bile kılavuzluk edemeyecek kadar basiretsizlik ve çaresizlik
içinde olduğunu açık bir şekilde dünyanın gözleri önüne sermiştir.
Evet, hiç kimse inkâr
edemez ki, Fransızların Ermenilere tarihî diyet borcu vardır. Birinci
Dünya Harbi’nden bitkin çıkmış Fransız ordusunun Anadolu’yu işgale
takati kalmamıştı. Bu görevi, onlar adına Ermeni lejyonları ve gönüllü
tedhiş örgütleri yaptı. Fransa’yla yapılan Ankara Anlaşması’yla
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine Ermenilere vaat edilen topraklar
teslim edilince Ermeniler ortada kaldı. Bu, emperyalizmin iki yüzlülüğü
idi. Fransızlara güvenerek o kadar alçakça davrandılar ki Türk milletine,
can ve mal emniyeti teminatı verildiği halde bu topraklarda kalmaya
yüzleri tutmadı ve çekilip gittiler.
Fransa’yı, bugün olduğu
gibi dün de devamlı olarak bedel ödemeye zorlamıştır. Merak ediyorum,
Fransa ilelebet bu yalan ve iftira tarikatına boyun mu eğecektir? Bakın,
Anadolu’yu işgal eden Fransız işgalci ordusu bile daha onurlu davrandı.
Çukurova bölgesinden çekildikten sonra Ermeni lejyonunu lağvetti
ve mevcutları silahsızlandırarak depolarına bekçi yaptı. Evet,
Fransız ordusu onurunu ancak böyle kurtarabildi. Siz ise, aradan
yüz yıl geçmesine rağmen, bu yalan ve iftiralara teslim olmakla
Fransa’nın onurunu koruyamıyorsunuz. Sizin boyun eğişiniz, cumhuriyetin
yalana ve iftiraya teslimidir, cumhuriyetin bir erdem olarak artık
al aşağı edildiğinin bir nişanesidir. Bu inkâr ve düşüş, Batı medeniyetinin
de düşüşüdür. Fransa’nın herkesten çok bu medeniyete borcu vardır
ve bu mirasa ihanet etme lüksü yoktur. Çünkü, varlığını Ermeni diasporasına
değil, bu medeniyete borçludur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Fransız Meclisinden çıkan bu Kanun’un anlamı nedir?
Kısacası, Fransa bununla neyi amaçlamaktadır? 12 Ekim 2006 tarihinde
Fransa Meclisinde ne olmuştur? 29 Ocak 2001 tarihli sözde Ermeni soykırımının
tanınmasına ilişkin Kanun’a bazı maddeler eklemek suretiyle, sözde
soykırımı inkâr edenlerin cezalandırılması sağlanmıştır bu Kanun’la.
Şimdi, Fransız Parlamentosunda
Yasa’nın görüşülmesi sırasında yapılan konuşmalardan, bu Yasa’nın
Fransız Parlamenterler tarafından ne tür gerekçelere dayandırıldığını
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu milletvekillerinden
bazıları, bu Yasa’nın 2001 yılında çıkan ve sözde soykırımın varlığını
kabul eden Yasa’yı tamamlar nitelikte olduğunu, Türkiye’nin Paris
Başkonsolosunun davasının bu yüzden neticelenemediğini, Ermeni
ve Türk halklarının barışmasına yardımcı olacağını ve Türklerin
tarihleriyle yüzleşmesine fırsat vereceğini, Fransa’nın her zaman
evrensel insan hakları ve değerlerinin savunucusu olması sebebiyle
böyle bir kanunu çıkarmanın onun görevi olduğunu ve bu Yasa’nın insanlık
için bir ilerleme teşkil edeceğini, Ferit Paşa Hükümetinin tanımasına
rağmen Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin tanımadığını, Fransa’nın
tutumunu destekleyen Hollanda gibi hükümetlerin mevcudiyetinin
Fransa’nın doğru bir şeyi yaptığını teyit ettiğini, soykırım Yasası’nın
Fransa ile Ermenistan arasında dostluk ve dayanışma bağlarını teyit
ettiğini, Fransa’nın sözde soykırımdan kurtulan Ermenileri topraklarında
barındırdığını, ayrıca, Ermenilerin, Fransız ordu saflarında Nazilere
karşı savaşmış olmalarından dolayı da borçları bulunduğunu -yani,
bu Fransızlar sürekli borçlu birilerine- ve bu statüyü hak ettiklerini
ve bunun verilmesi gerektiğini, Türkiye’den gelen baskılara boyun
eğilmemesi gerektiğini, 2001’de sözde soykırım Yasası geçtiğinde
de baskı ve tehdidin konu edildiğini, ancak, Türkiye’nin bu kabullenmekten
başka bir şey yapamadığını söylemişlerdir.
Düşünce özgürlüğü konusunda
ise düşünce özgürlüğünün inkârı kapsamadığını, yani kanunla
inkârı yasaklamanın doğru ve meşru olduğunu, Türkiye'nin bu konuda
Fransa’ya ders verecek konumda olmadığını -önümüzde 301’inci madde
varken- ve bunun ikiyüzlülük olacağını belirtmişlerdir. Parlamentoların
tarih yazmamaları konusunda ise tarihin şimdi bu Yasa’yla değil,
2001’de çıkan Yasa’yla yazıldığını ve tarihçilerin neticeyi ilan
ettikten sonra Meclisin bunu tanıdığını, Yasa önerisinin bir seçim
yatırımı olmadığını, amacın çağdaş Türkiye'yi karalamak olmadığını,
Fransa’nın Ermenistan ve Türkiye'nin dostu olduğunu ve bu Yasa’nın
toplumsal barış yasası olduğunu iddia etmektedirler.
Yasa önerisine karşı
çıkan milletvekilleri ise özetle şu görüşleri savunmuşlardır: Sözde
soykırımın olduğunu ve aksini cezalandırmanın gereksizliği ve
yanlışlığını, Yasa’yla Türkiye ve Fransa arasındaki dostluk ve dayanışmanın
zedeleneceğini; tarihin subjektif olduğu ancak hakikatin objektif
olduğunu, yasaların değişebilmesine karşın hakikatin değişmeyeceğini,
Yasa önerisinin Anayasa’ya uygunluğu ve tarihçilerin bağımsızlığına
aykırı olduğunu; sözde soykırımı tanıması için Türkiye'ye siyasi
baskıdan başka bir yöntemin yanlış olacağını, tarihçilerin bu durumu
ortaya koymak için, yani sözde soykırımın olduğunu, çalışmaya başladığını,
neticelerin Türkiye tarafından da kabul edileceğinin taahhüt
edildiğini, hatta Türk aydınlarının, Fransa’yı Türkiye'ye benzetmemeleri
için kendilerine çağrıda bulunduğunu, söz konusu aydınlara Fransa’nın
tanıması için bir fırsat gerektiğini, yani aydınlarımızın bu işi
kendilerinin halledeceğini, Türk milletine ve devletine sözde
soykırımı kabul ettireceklerini taahhüt ettiklerini -bizim aydınlarımız
da taahhüt etmişler bunu kabul ettireceklerini bize- zaten şiddeti
ve nefrete teşviki cezalandıran bir yasanın Fransız mevzuatında
mevcut olması sebebiyle bu Yasa’nın çıkarılmasının lüzumsuz olduğunu
belirtmişlerdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Fransız Meclisinde malum Yasa önerisinin görüşmeleri
sırasında ortaya çıkan ifadelerden aldığımız mesajlar özetle şöyledir:
Yasa’ya destek verenler bakımından, 2001’de kabul edilen Yasa gerçeğin
kabulüdür, gerçeğin inkârı cezalandırılmalıdır. Yani, bu şu demektir:
Dünya’daki bütün gerçekler -mesela yer çekimi kanunu, Dünya’nın dönmesi
gibi- Fransız Meclisinden çıkarılacak kanunlarla tespit edilebilir,
mevcut fizik kanunlarının aksini iddia edenler ispatlasalar bile
kabul edilemez, çünkü aksini ispatlamaya çalışmak ya da olabileceğini
düşünmek cezayı gerektiren bir suçtur.
Kıymetli arkadaşlar,
bu zihniyetin “Dünya dönüyor” dediği için Galilei’yi cezalandıran
zihniyetten daha geri olmadığına inanan bir Allah kulu var mı aramızda?
Bu, bir saçmalama ya da akıl tutulması, bir zihin kapanması değildir
de nedir. Umarım geçicidir, yoksa aydınlanma tam bir zifirî karanlığa
doğru gitmektedir. Bu yüzden, şu anda aramızda bulunan bir saygın
diplomat kökenli milletvekili büyüğümüz, Fransız eğitimi almış
olmaktan pişmanlık duyduğunu ifade etmek durumunda kalmıştır.
Peki, ya Fransız parlamenterlere
ne demeliyiz: Demokrasi ve evrensel değerler adına Türk ve Ermeni
halklarına barış getireceklermiş, çünkü, arada diyalog yokmuş, zaten
inkâr da aptallıkmış ve bizi tarihimizle yüzleştirmek istiyorlarmış(!)
Öncelikle sormak lazım:
Bu arkadaşların kaç tanesi, Ermenilerin Azerî Türklere karşı daha
dün denilecek kadar yakın bir geçmişte sistematik bir kıyım yaptığını
ve hâlihazırda Karabağ’da işgalci olarak bulunduğunu, Ermenistan’ın
Türkiye sınırlarını tanımadığını ve Kars Anlaşması’nı her fırsatta
delmeye çalıştığını biliyor.
Yine, Ermenilerin
Tarihçiler Komisyonunu çalıştırmaktan kaçtığını, Sayın Başbakanımızın
gönderdiği mektuba herhangi bir olumlu cevap vermediğini, Fransızların
ve Ermenilerin tarihle yüzleşmeye cesareti ve yüzünün hiç olmadığını
buradan da hepimiz gördük zaten.
Doğru, Ermeni milleti
için bir sorumlulukları var Fransızların. Onlara Anadolu’da toprak
vaat ederek, dokuz asırdır birlikte yaşayan iki milletin arasına
kan soktular, ortada bıraktıkları için de kucaklamak zorunda kaldılar.
Fransız siyasetçiler, diasporayı ve Ermeni siyasi elitini Parlamentonun
yüzde 18’i gibi bir azınlık oyuyla geçirdikleri utanç verici bir yasa
ile diyet borcunu ödemeleri konusunda tatmin etmiş olabilirler,
öyle de görünüyorlar.
Peki, Ermenistan’da
yaşayan Ermeni halkı utanç verici bir antidemokratik siyasi rejim
altında yaşamaktadır. Yüzde 50’si fakirlik sınırı altında yaşayan
bu Ermeni halkının aylık düzenli gelire sahip olanlarının maaşı
sadece 50 dolardır. Devletin emeklilerine ödediği para ise 14 dolardır.
Nepotizmin devleti idare ettiği bir oligarşi mevcuttur.
Arkadaşlar, sizlere,
Avrupa Konseyinin siyasi pozitif ayrımcılık yapmış haliyle de olsa
Ermenistan raporunu okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Mesela, demokrasi, adil seçimler, kadının
durumu, çocukların satılması gibi. Fransız parlamenterlere de
tavsiye ediyorum gidip görmelerini Ermenistan’ı, siyaset ve entelektüel
camiasını esir alan bu çarpık anlayışın nasıl bir ortamın ürünü olduğunu
görmeleri bakımından.
Ayrıca, bu milletvekilleri,
Hollanda’da sözde soykırımı inkâr eden Türklerin aday yapılmaması
konusuna atıf yaparak kendi pozisyonlarının doğru olduğunu iddia
etmektedirler. Bu hastalıklı ruh haline dur demenin zamanı gelmiştir.
Öyleyse, Musevilere karşı uygulanan soykırım da Avrupa kültürünün
bir parçası, Miloseviç’in yaptığı da, Ruanda’da olan da… O zaman, onları
da örnek alsınlar. Bu anlayışın tarifi, bir akıl tutulmasıdır arkadaşlar,
ırkçılığa teslim olmaktır.
Sayın Chirac’ın Ermenistan
ziyaretinde söylediği sözler de yasa önerisine destek bulmada
kullanılmıştır. Tabii, başka bir saçmalık da, Ermeni halkının Nazilerle
mücadeleye katkısına minnetmiş. Sakın bu minnet, Türk milletine
karşı yürütülen mücadeleye karşı olmasın!
Türkiye’nin hak ve adaletin
yerine getirilmesi konusunda uyguladığı baskıyı da aleyhimize
kullanmaktadırlar. Adaleti istemenin, bizim Avrupa Birliğine
girmemizin hazır olmadığını gösterdiğini belirtiyorlar. Bu arkadaşlar,
ya sömürge döneminin de çok geride kaldığını bilmiyorlar ya da bizi,
Fransız sömürgesi olan Kaledonya’yla karıştırıyorlar. Neden Kaledonya’da
referanduma gidip bağımsızlık isteklerine cevap verilmediğine
gerekçeleri gerçekten komik ve ilginçtir. Eğer şimdi Kaledonya’ya
bağımsızlık için referandum yapılmasına müsaade ederlerse, Kaledonya
halkı Fransa’ya bağlı kalmayı tercih edermiş(!)
Onları bağımsızlığa hazırlamak için, 2015 yılına kadar, bir siyasi
bilinç geliştirme programı uyguluyorlarmış. Cezayir sorulduğunda
da benzeri bir cevapla karşılaşırsınız. Cezayir halkı Fransız idaresini
istiyormuş, bu siyasi isteğe karşı teröristler, isyancılar baş
kaldırmış, bağımsızlık savaşının adı da buymuş(!)
Son zamanlarda hakikat yürümeye ve gün yüzüne çıkmaya başlayınca
da, hemen bir kanun çıkarmak suretiyle örtbas ettiler. Neydi bu kanun:
23 Şubat 2005 tarihli, “bundan böyle tarih kitaplarında sömürgeciliğin
iyi tarafları yazıla” diye emrolunmuştur.
Her Fransız devlet başkanı
gibi, kendisini XIV. Louis yerine koyan Devlet Başkanı Sayın Chirac,
Kanun’un tarihinden tam sekiz ay on üç gün sonra, 9 Kasım 2005’te bu Yasa’yı,
yani sömürgeciliğin iyi taraflarının yazılmasını emreden Yasa’yı
şu sözlerle eleştirmiştir: “Tarih, milletin birliği için bir anahtardır.
Tarih yazımının geçmişin yaralarını yeniden deşecek şekilde mevcut
ayrılıkları körüklemesi kabul edilemez. Bizim cumhuriyetimizde
resmî tarih yoktur. Tarihi yazmak parlamentoların işi değildir, tarihi
yazmak tarihçilerin işidir.” Peki, bunu ne zaman söylüyor Sayın Chirac;
Ekim-Kasım 2005 tarihinde, yani Afrika kökenli gençler ortalığı yakıp
yıkmaya başladığında… Biz bu yaklaşıma inanacak mıyız arkadaşlar?!
Bu bir ilkenin savunulması mı, yoksa Sarkozy’nin oy avcılığı için
kaldırdığı fırtınayı yatıştırma siyaseti mi?
Nisan ayında Türklerin
Fransa’da yaptığı yürüyüşü de eleştiriyorlar. Deveciyan, Meclis
konuşmasında diyor ki: Türkiye, inkârcılığı ülkelerine ihraç etmekteymiş
ve bu Yasa’yla toplumsal barış sağlanacakmış(!)
Aslında, bu Yasa’yla, adaletin ve hakkın Fransa topraklarında ses
vermesini yasaklıyorlar, Fransa’yı
bir karanlığa ve zulme hapsediyorlar ve Fransa’ya cinayet işletiyorlar.
Böyle bir Fransa’nın kültürünü ve dilini kullanmaktan hicap duyanların
sayısının artması tabii değil mi sizce de?
Peki, Fransız Meclisi,
Fransa’nın onurunu zedelemekten, alçaltmaktan çekinmiyor; Fransız
liderler, liderlik yapma yerine, maniple edilmiş bir grubun kendilerine
makam-mevki vermesi için, bizim savunma hakkımızı bile yasaklayarak
adaletsizliklerin en büyüğüyle cezalandırıyorlar. Zulmün üzerine
taht kurup oturacaklar, çünkü bu seçimleri bekliyorlar. Peki, Türk
milletine bunu yapma cesaretini nereden alıyorlar?! Hem Ermenistan
hem Fransa Hükûmeti için, bu, hiç maliyeti olmayan, ama getirisi akıl
almaz derecede hayati olan bir politika demektir. Bu pervasızlığa
karşı, onlara maliyeti olan politikalar uygulamalıyız, hem hukuki
hem siyasi ve hem ekonomik. Yeryüzündeki bütün Türkler bu haksızlığa
karşı yürümeyi ve hatta hapse girmeyi göze almalıdır. Sayın Başbakanımız
Sarkozy’yle görüştüğünde, Sarkozy, bu adaletsizliği ve vicdansızlığı
siyasi pazarlık konusu yapmıştır ne yazık ki. Yani, konu, hak, adalet,
erdem değil, ne yazık ki, siyaset ve koltuktur.
İşte, arkadaşlar,
şimdiki Fransa bu. Tartışma hürriyetine, araştırma hürriyetine,
bilim hürriyetine inancınız yoksa ve yasaklanmışsanız, nasıl cumhuriyet,
nasıl erdemli vatandaşlar olacaksınız. Pusula olmak yerine flama
olmak da, kibrinden dünyayı görmeyen, makam-mevki uğruna adalet ve
doğruyu ve erdemliliği rafa kaldıran Fransız Meclisine yakışırmış
bu devirde.
Bütün bu yaşadıklarımız,
bana, bundan yaklaşık yüz yıl önce Fransa’da vuku bulmuş meşhur Dreyfus
olayını anımsattı. Fransız ordularının şerefini kurtarma adına,
ırkçı bir yaklaşımla, kendi vatandaşı olan Alfred Dreyfus adında Musevi
kökenli bir subayını Almanlara ajanlıkla suçlamış ve savunma hakkı
vermeden cumhuriyetin fazilet ve erdemi, Fransız ordusunun şerefini
kurtarmak için ömür boyu hapse mahkûm etmişlerdi. Bu haksızlığa ünlü
edebiyatçı Emile Zola mektuplarıyla başkaldırmış ve sonunda onu
da Basın Yasası’yla susturmuşlardır. O Basın Yasası da arkadaşlar,
1881 tarihli. Eğer biz sözde Ermeni soykırımını reddedersek bize
karşı uygulanacak olan aynı yasadır, 1881 tarihli.
Son yıllarda peş peşe
gelen bu çeşit hakikati örtmeye yönelik yasalar, kararlar, hakikatin
yürüdüğünün ve onların yalanlarını boğacağının en büyük delilidir
sevgili arkadaşlar. Ben de aynı şeyi tekrarlıyorum: Bu, işlemediğimiz
bir suçu bize zorla kabul ettirme politikası, bir çeşit bizim de onların
kültüründe olan soykırım gibi günahları kabul etmemiz anlamına
gelmektedir. Bu, bir vaftizdir.
Ben -Fransa’ya, buradan,
Zola’nın sözleriyle ve Türk milletine- Zola’nın o dönemde uğramış
olduğu adaletsizliği haykıran sözleriyle son vermek istiyorum. Zola
diyor ki Le Figaro’da yayınlanan ilk mektubunda, mektubunun başında
şöyle diyor: “Hakikat yürüyor, onu hiçbir şey durduramayacaktır.” Ve
bu mektubun başlayış cümlesiyle bitiş cümlesi aynı cümledir. Ben
de aynı şeyi tekrarlıyorum: Hakikat yürüyor ve onu hiçbir şey durduramayacaktır.
Hepinizi en derin
hürmetlerimle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Akçam.
Bir milletvekili adına
Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başlangıcında
bir büyük üzüntümü dile getirmek istiyorum. Fransa Parlamentosunda
106 milletvekili tarafından kabul edildi, 577 kişilik Fransız Parlamentosunda
106 milletvekili “evet” verdi diye teselli bulmaya çalışırken, bugün
Türkiye Büyük Millet Meclisinde şu sıraların boşluğunu gören Ermeniler
ve Fransızlar, ellerini ovuşturarak bu Meclis çalışmasını izliyor
değerli milletvekilleri. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Evet, biz Sayın Genel
Başkanımızla beraber dört günden beri Almanya’daydık. Bu programa
yetişebilmek için, Meclisin bu oturumuna yetişebilmek için, Sayın
Genel Başkanımız, programını değiştirerek Türkiye Büyük Millet
Meclisi çalışmalarına katılıyor. Şimdi, bu kadar önemli bir konunun
görüşüldüğü bir Parlamentoda 106 milletvekilinin bile burada olmamasının
hesabını, öncelikle milletvekilleri olarak bizlerin vermesi lazım,
İktidar Partisinin, İktidar Grubunun vermesi lazım.
Bakanlar Kurulu sıralarına
bakıyorum, sadece 2 Sayın Bakan burada. Bugün, bu Parlamento böyle
mi olması lazımdı değerli milletvekilleri?! Eğer çok önemli bir mazereti
olmadığı takdirde, Bakanlar Kurulu sıraları dolu olmalıydı, milletvekilleri
sıraları dolu olmalıydı. Bu manzara, bugün, maalesef, 70 milyon insanı
derinden üzmüştür ve bu Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bu manzaradan
dolayı da vatandaşlarımız büyük bir karamsarlığa düşmüştür.
Bakınız, 22 Mart 2006,
siyasi parti temsilcileri olarak bizler, Ermeni iddiaları konusunda
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yayınlanacak bir bildiri
taslağı üzerinde çalışma yaptık. Sayın Faruk Çelik imzaladı, Sayın
Haluk Koç, Sayın Anavatan Partisi Grubundan Ömer Abuşoğlu ve Parlamentodan
diğer siyasi parti temsilcileri imzaladı, 22 Mart…
Peki, ben buradan soruyorum:
Fransa Parlamentosuna mayıs ayında gelen, ilk defa gelen o Kanun Tasarısı’ndan
daha önce, bizler, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bir metin hazırlamıştık
gruplar ve siyasi parti temsilcileri olarak. Niçin bu hazırlanan
metin Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmemiştir? Buradan
soruyorum ilgililere: Niçin?.. Kimden korktunuz,
kimden endişe ediyorsunuz? Niçin 22 Mart tarihinde hepimizin altını
imzaladığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kararı olarak
çıkarma taahhüdünde bulunduğumuz bu metin, niçin Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemine getirilip Türkiye Büyük Millet Meclisinin
ortak kararı olarak çıkarılmamıştır? Bunu, gelsinler, İktidar Partisi
milletvekilleri, bunun altına imza atan Sayın Faruk Çelik, gelsinler,
bu kürsüden bunu dile getirsinler.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, biz, dört günden beri Almanya’dayız Sayın Genel Başkanımızla.
Hükûmetimizin, İktidarımızın, dış Türklerle ilgili olarak, Avrupa’da
yaşayan vatandaşlarımızla ilgili olarak somut bir tek adım atmadığının
delilini biraz sonra göstereceğim.
Geçen hafta Sayın Merkel
buradaydı, televizyon ekranları karşısında gülücükler dağıtılıyordu,
çok olumlu görüşmelerden bahsediliyordu. Ancak, bakınız, dün Avrupa’da
yayınlanan bir gazetemizin bir sayfasını getirdim size. Bakınız,
“ana dilimize dokunmayın” Hessen eyaletinin Dezentbach kasabasında,
anaokuluna –altını çizmek istiyorum- devam eden öğrencilerin ana
dilleriyle konuşmasının yasaklandığıyla ilgili bir haber değerli
milletvekilleri. Ne yaptınız bununla ilgili, Sayın Merkel’e ne söylediniz,
ne söylediniz Avrupa’daki vatandaşlarımızın problemleri, sıkıntılarıyla
ilgili? Ve değerli milletvekilleri, bakınız, Sayın Merkel bir öneri
de getiriyor, diyor ki önerisinde… Bundan sonra eş durumundan dolayı
Avrupa’ya gidecek olanlarla ilgili Türkiye’de bir kurs ve onun ardından
da bir imtihan yapılmasıyla ilgili teklifle geliyor Türkiye’ye değerli
milletvekilleri. Bizler hem içeride hem de dışarıda Türkiye’nin
haklarını sonuna kadar savunmakta kararlı olmazsak, 70 milyon insan
aynı düşünce etrafında kenetlenmezsek, 550 milletvekili…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
lütfen, toparlar mısınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- …olarak burada tek bir yumruk, tek bir yürek olmazsak, bunun arkasından
daha birçok parlamentodan benzeri kararlar gelebilir.
Bilirsiniz, Nasrettin
Hoca, gece uyurken sakalından bir fare geçmesi nedeniyle ertesi
gün sakalını kesiyor. “Niye kestin” diye soranlara da “Yol olur diye
korktum da onun için kestim…”
Değerli milletvekilleri,
bakınız, elimde bir liste var. On sekiz ülke Ermeni, sözde Ermeni
soykırımıyla ilgili parlamentodan karar almış. Bakıyorum tarihlerine
-çoğunluğu bu iktidar döneminde- İsviçre 2003, Slovakya 2004, Polonya
2005, Hollanda 2004, Almanya 2005, Venezüella 2005, Litvanya 2006 ve
daha önceden karar almış olan bazı ülkeler de 2004, 2005’te benzeri
kararları tekrarlamışlar.
Değerli milletvekilleri,
ben Sayın Dışişleri Bakanını dinledim Allah aşkına, bu Tasarı’dan
önce ne yaptıklarıyla ilgili bir tek cümle söyleyebildi mi Sayın
Dışişleri Bakanı? Ne yaptınız Sayın Bakanım? Bu Tasarı’nın Fransa
Parlamentosundan geçmemesi için hangi çalışmalar içerisine girdiniz
veya bundan sonrasıyla ilgili somut hangi önerileri getirdiniz? Ne
yapacaksınız bundan sonra ve önümüzdeki yıllarda diğer parlamentolardan
da aynı kararlar çıkmaya başlarsa bununla ilgili bir ön hazırlığınız
var mı, bir altyapı çalışmanız var mı?
Bakınız, Ermeniler
2015 yılı için şimdiden kollarını sıvadılar, hazırlıklar yapıyorlar,
2015 yılını bütün dünyada çok büyük gövde gösterileriyle değerlendirmek
için hazırlıklar yapıyorlar. Şimdiden uyarıyorum. Bugün 2006, daha
çok var, denilebilir, ama -2015 yılı- göz açıp kapayıncaya kadar geçer.
O nedenle, Hükûmetin bu noktada son derece duyarlı olması lazım. Getirecekleri
önerilerle ilgili olarak bizler, Doğru Yol Partisi olarak sonuna
kadar kendilerine destek olacağımızı huzurlarınızda ifade etmek
istiyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
teşekkür ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Teşekkür edebilir miyim?
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
– Biraz daha söz verin Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
için Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir üzüntümü daha belirtmek
istiyorum. Danışma Kurulu önerisi getirildi.
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
teşekkür için açtım mikrofonu. Lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Hemen onu söyleyeyim.
Yarım saat gruplar
adına konuşma için söz verildi, yarım saat, ama, burada grubu olmayan
bir milletvekili olarak beş dakika konuşma süresiyle sınırlandırılan
bir süre içerisinde düşüncelerimi ifade etmeye çalıştım.
Bu duygularla sizleri,
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.25
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Siyasi parti grupları adına grup başkan vekilleri
ve grubu bulunmayan diğer parti milletvekillerinin, Fransız Ulusal
Meclisinde kabul edilen Ermeni soykırımının olmadığını iddia
edenlere ceza verilmesini öngören yasa teklifini kınayan önergeleri
(5/26)
BAŞKAN – İç Tüzük’ün
59’uncu maddesine göre yapılan görüşmeler tamamlanmıştır.
Konuya ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Fransız Ulusal Meclisi
Ermeni Soykırımının İnkârının Cezalandırılmasını öngören yasa
teklifinin, Türkiye’nin bizzat Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Hükümet ve iş çevreleri düzeyinde sarf ettiği bütün
çabalara, Fransız Hükümetinin, basınının ve tarihçilerinin eleştirilerine
rağmen sadece çok az sayıdaki milletvekilinin red oyuyla 12 Ekim
2006 tarihinde kabul etmiştir. Tasarının Meclis üyelerinin sadece
beşte birinin oyuyla kabul edilmesi ve bu tasarıya karşı olduğu anlaşılan
çok sayıda milletvekilinin oy kullanmaya cesaret edememesi Fransa’nın
iç politika hesaplarıyla Ermeni azınlığın etkisinde kaldığının
açık bir göstergesidir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Fransız Ulusal Meclisinde kabul edilen bu yasa tasarısını
şiddetle kınamakta, Ermeni asıllı vatandaşlarımız dahil tüm Türk
halkı bu girişimi tepkiyle karşılamaktadır.
Yakın tarihimizdeki
bazı uygulamalarıyla Cezayir’de, Hindi Çini’inde, Madagaskar’da
ve diğer bazı Afrika ülkelerinde 1 milyondan fazla masum insanın
ölümüne yol açan Fransa, başka ülkelerin tarihlerindeki olaylar konusunda
dikkatli konuşmak zorundadır. Kendi tarihiyle ilgili suçlamalar
karşısında konuyu tarihçilere bırakmak gerektiğini ve tarihin
yasayla yazılamayacağını savunan Fransız siyaset adamlarının,
Türkiye’nin tarihine gelince kendilerinde karar alma hakkı görmeleri
ibret vericidir.
Türk milletinin tarihinden
utanmasını gerektirecek bir husus, tarihiyle yüzleşmek konusunda
da bir sıkıntısı bulunmamaktadır. Bugün birçok uluslararası seçkin
tarihçi, Ermeni iddialarının aksine, Birinci Dünya Savaşı sırasında
yaşanan olayların 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesi hükümleri çerçevesinde
hiçbir şekilde soykırım olarak nitelendirilemeyeceğini kanıtlarıyla
ortaya koymuş bulunmaktadır; hatta bunların arasında Fransızlar
da vardır. Tüm araştırmacılara açık olan arşivimiz bunu teyit eden
belgelerle doludur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi, asırlar boyunca aynı topraklar üzerinde birlikte yaşamış
Türk ve Ermeni uluslarını savaş yıllarından kaynaklanan önyargılara
tutsak olmaktan kurtarmak ve dostluk ile işbirliğine dayalı ortak
bir geleceğe yönelmelerini sağlamak amacıyla, Meclisimizin ortak
girişimi çerçevesinde geçen yıl ülkemiz tarafından Ermenistan’a
yapılan, tartışmalı tarihi dönemlerin birlikte araştırılması ve
gün ışığına çıkarılması için Ortak Tarih Komisyonu kurulması yönündeki
tarihsel nitelikteki öneriye öncülük yapmıştır. Ne yazık ki, Ermeni
Hükümeti bu öneriye olumlu cevap vermemiştir.
Fransız Ulusal Meclisi,
bu yasa tasarısıyla ülkelerimiz arasındaki ilişkilere büyük zarar
vermekle kalmamakta, aynı zamanda Ermenistan ile ilişkilerimizin
normalleşmesi için sarf edilen çabalara da darbe vurmaktadır.
Fransız Parlamentosunda
bu Yasa’nın kabulünün Türkiye ile Fransa arasındaki siyasi, ekonomik,
askeri ilişkilerde onarılmaz yaralar açacağı
ise tabiidir.
Ermenistan’ın Fransa
ve başka ülkelerdeki lobilerini kullanarak Türk milletinin hak
ve haysiyetine karşı yürüttüğü hasmane politikaların maliyeti
kendilerine büyük olacaktır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi, dostluğa sığmayan ve demokratik bir ülkeye yakışmayan bu
yasa tasarısının yasalaşmasını önlemeye yönelik uyarılarını
ve girişimlerini ısrarla sürdürecektir. Meclisimiz, yasa tasarısının
yasalaşabilmesi için izlenmesi gereken yasal sürecin bundan sonraki
aşamasında Fransız Parlamentosu’nda gerekli sağduyunun hakim olacağına
inanmak istemektedir.
Asli görevinin halklar
arasında dostluğun geliştirilmesini ve temel özgürlüklerin korunmasını
sağlayacak icraatlarda bulunmak olduğuna inanan Türkiye Büyük
Millet Meclisi, dostluğa sığmayan ve demokratik bir ülkeye yakışmayan
bu yasa tasarısının yasallaşmamasına yönelik girişimlerini ısrarla
sürdürecektir. Meclisimiz, yasa tasarısının yasallaşabilmesi
için izlenmesi gereken uzun yasal sürecin müteakip aşamasında Fransız
Parlamentosu’nda gerekli sağduyunun hakim olacağını ümit etmektedir.
Ancak bu geçen süre
içinde Türk Hükümetinin alacağı tedbirler tasarının yasalaşması
halinde Fransa’nın menfaatlarinin ne ölçüde zarara uğrayabileceğinin
de göstergesi olacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuda
halkımızın ve sivil toplum örgütlerimizin ulusal çıkarlarımızı
ve hassasiyetimizi koruma konusunda gösterdiği duyarlılığı
saygı ile karşılamaktadır.
|
Sadullah Ergin |
Haluk Koç |
Ömer Abuşoğlu |
|
AK Parti Grup Başkan Vekili |
CHP Grup Başkan Vekili |
Anavatan Grup Başkan Vekili |
|
Hatay |
|
|
|
Mehmet
Ağar |
Emin
Şirin |
|
|
DYP
Genel Başkanı |
Genç
Parti |
|
|
Elazığ |
İstanbul |
|
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
(Alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL (
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
okunmuş bulunan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde ittifakla…
BAYRAM ALİ MERAL (
BAŞKAN - … benimsenen
bu bildirinin gereği Başkanlığımızca yerine getirilecektir.
HALUK KOÇ (Samsun) –
Bizim de imzamız var…
BAYRAM ALİ MERAL (
BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
– Binlerce Erzurumluyu yaktılar… Hiçbir şey yapmadı!
V.- ÖNERİLER (Devam)
B) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesi ile 1239 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
17.10.2006 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Sadullah
Ergin
Hatay
AK
Parti Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin “Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 384’üncü
sırasında yer alan 1239 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın
5’inci sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi,
Genel Kurulun;
17.10.2006 Salı günkü birleşiminde (bugün), sözlü sorular ile diğer
denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesi, 18.10.2006 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların
görüşülmemesi, çalışma sürelerinin ise 17.10.2006 Salı günkü birleşimde
saat 23.00’e kadar, 18.10.2006 Çarşamba günkü birleşimde saat
13.00’ten 23.00’e kadar olması, 19.10.2006 Perşembe günkü birleşimde
ise saat 13.00’ten 22.00’ye kadar olması,
1239 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,
Önerilmiştir.
1239 Sıra Sayılı
Vakıflar Kanunu Tasarısı
Bölümler Bölüm Maddeleri Bölümdeki Madde
Sayısı
1. Bölüm 1 ila 30’uncu Maddeler 30
2. Bölüm 31 ila 46’ncı Maddeler 16
3.Bölüm 47 ila
72’nci Maddeler 26
4. Bölüm 73 ila 82’nci Maddeler(10
md.)
Geçici 1 ila 9’uncu Maddeler (9 md.) 19
Toplam Madde Sayısı 91
BAŞKAN – Grup önerisinin
lehinde söz isteyen, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa.
EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; grup önerimizin lehinde
söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, Fransa Parlamentosunun
almış olduğu karar üzerine bir görüşme yapıldı. Bu görüşmenin akabinde
de, Meclisin çalışma saatleri ve gündemiyle alakalı bir grup önerimiz
oldu. Grup önerimizin içeriği kısaca: Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bugün saat 15.00’te başlayan çalışmalarını 23.00’te bitirmesi, sözlü
sorular ve diğer konuların görüşülmemesi; çarşamba günü, yani yarın
çalışmanın 13.00’te başlayıp 23.00’te bitmesi, sözlü soruların görüşülmemesi;
perşembe günü de, çalışmaların 13.00’te başlayıp 22.00’de bitmesi. Sadece,
burada çalışma saatlerini düzenliyor; ayrıca da, Vakıflar Kanun
Tasarısı’nı gündemin ön sırasına alıyoruz. Danışma Kurulu talebimizin
içeriği kısaca bundan ibarettir. Ben, Genel Kurulun zaten bir hafta
önceden bu gündemi bildiğini biliyorum. Yani, bilinmeyen bir gündemle
Genel Kurulun huzuruna çıkmadık. Dolayısıyla, bütün grupların bilmiş
olduğu bir gündemi huzurlarınıza getirdik.
Ben, Genel Kurulun
Grup önerimize olumlu cevap vereceği düşüncesiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Fatsa.
Grup önerisinin lehinde
söz isteyen Sadullah Ergin, Hatay Milletvekili.
SADULLAH ERGİN (Hatay)
– Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
AK Parti Grubunun
Grup önerisinin ne içerdiğiyle ilgili olarak önerinin lehinde söz
almış bulunuyorum.
Bu haftanın çalışma
saatini benden önceki konuşmacı arkadaşım ifade ettiler. Salı günü
15.00-23.00, çarşamba 13.00-23.00, perşembe 13.00-22.00 saatleri arasında
çalışmayı öngörüyoruz ve Vakıflar Yasası’nın temel yasa olmak suretiyle
gündemin 5’inci sırasına çekilmesini öngören bir Grup önerisidir.
Grup önerimize Genel
Kurulumuzun desteklerini bekler, hepinize saygılar sunarım. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ergin.
Grup önerisinin aleyhinde
söz isteyen Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Hatay)
– Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki, Fransa Meclisinin
almış olduğu bu karardan son derece üzüntü duyduğumuzu ifade etmek
istiyoruz. Bu noktada Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve yüce
Türk milleti büyük bir hayal kırıklığına, haksızlığa maruz bırakılmıştır.
Ben, bunun, Senatodan ve Sayın Fransa Cumhurbaşkanından veto edileceği
ve bu hatadan, bu yanlıştan en kısa zamanda dönüleceği inancımda
ve beklentimde olduğumu ifade etmek istiyorum.
Tabii ki, ayrıca şunu
da ifade etmek lazım, çok üzerine belki vurgu yapmamak lazım ama, çok
önemli bir mevzu görüşülür iken ayrıca Parlamentoya katılımın az
olması, birtakım partilerimizin bu görüşmelere az sayıda milletvekiliyle
gelmiş olmaları, bizim diğer bir üzüntümüz. Bu noktada daha duyarlı
olmamız gerektiği kanaatindeyim. Bütün milletvekillerinin ve bütün
parti liderlerinin, bütün Bakanlar Kurulunun ayrıca burada bulunuyor
olması, görüntü itibariyle ve ciddiyet itibariyle daha doğru bir
davranış tarzı olacaktı şeklindeki kanaatlerimi siz değerli milletvekillerinin
görüşlerine arz ediyorum.
Tabii ki bugün Danışma
Kurulu kararı var. Danışma Kurulu kararı gereğince yaklaşık bir
ay ve daha fazla uzun zamandan beri komisyonda görüşülen Vakıflar
Kanunu Tasarısı, Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde -Vakıflar
Kanunu Tasarısı- görüşülecek. Fakat, bizim özellikle vurgulamak
istediğimiz şu: Mutlaka temel kanun olarak gelmesi gerekmezdi. Evet,
İç Tüzük 91’inci madde değişti, ama, bütün kanunları, İç Tüzük 91’e
göre temel kanun niteliğiyle Parlamentoya getirip milletvekillerinin
her maddeyle ilgili… Çünkü biz, kanunun her maddesinin önemli olduğuna
inanıyoruz ve her kanun tasarı ve teklifinin her bir maddesinin ayrı
ayrı görüşülüp, ayrı ayrı müzakere edilip milletvekillerimizin
bu noktadaki katkılarının, bu noktadaki gayretlerinin alınmasından
sonra yasalaşmasının daha makul, daha demokratik olduğunu düşünüyorum.
Ama, temel kanun olarak getirdiğiniz zaman, yirmi maddeyi, otuz maddeyi,
hatta, kırk maddeyi tek bir bölüm hâline alıyorsunuz ve tek bir bölüm
hâlinde, sadece bir milletvekilinin bölümle ilgili görüşlerini
alarak kanunlaştırıyorsunuz.
Teknik açıdan da, maalesef,
yasalarda, kanunlaşan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçen kanunlarda
eksikliklerin, yanlışlıkların ve birtakım gözden kaçırılan unsurların
olduğuyla baş başa kalıyoruz. O yüzden ben, özellikle İktidar Grubundan
rica ediyorum: Evet, haftada üç gün değil, beş gün çalışalım, haftada
altı gün çalışalım ve çalışma saatlerini gerekirse saat bir ile
yirmi dört arası yapalım, çalışma sürelerini uzatalım, ama, gelen
kanun teklif ve tasarılarını, sürekli, böyle, milletvekilleri sadece
konuşmasın diye… Yani başka bir gerekçe yok. Yani, milletvekilleri
fuzuli mi, muhalefet veya iktidar fuzuli mi, muhalefet fuzuli
mi?! Ben, kimsenin fuzuli olduğuna inanmıyorum. Yani, İktidarın
da muhalefetin de bütün milletvekillerinin de, bu yüce çatı altında
toplanmış olan bu siyasi varlığımızın fuzuli olduğuna inanmıyorum.
İllaki milletvekilleri konuşmasın, sadece milletvekilleri konuşmasın
ve Meclisimizin zamanını sanki boşa harcıyorlarmış gibi bir intibayla,
yani temel kanun olarak sürekli bu şekilde kanun tasarılarını görüşmemizin
faydalı olduğunu düşünmüyorum.
Diğer taraftan, bakın,
mesela, Tohumculuk Kanunu geldi; Tohumculuk Kanunu şu an yok. Tohumculuk
Kanunu’nun da temel kanun olarak görüşme niteliği vardı. Onu da temel
kanun olarak görüştük; ama…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eraslan,
lütfen…
MEHMET ERASLAN (Devamla)
– Bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
– …tarım sektörünün, girdi maliyetleri yüksek, ürün fiyatları düşük
olan tarım sektörünün, gerçekten ciddi manada sıkıntı yaşayan, varlık
ile yokluk arasında boğuşan tarım sektörünün sorununa Tohumculuk
Kanunu en ufak bir yarar sağlamamıştır; en ufak bir fayda mülahaza
etmedik o konuda.
Değerli arkadaşlar,
beşinci yasama yılına girdik, dört yasama yılını geride bıraktık.
Ben, hiç bari, beşinci yasama yılının daha demokratik şartlarda kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi tekniğinin uygulanmasını
talep ediyorum ve dört yasama yılında çözülememiş toplumsal ve sektörel
birtakım sorunların, iktisadi sorunların, KOBİ’lerimizin, esnaf
sanatkârlarımızın, kamu personelimizin, gençliğimizin, kadınımızın,
iç ve dış politikada bugüne kadar çözülememiş birtakım sorunların
beşinci yasama yılında çözüleceği inancını burada belirterek,
hepinizi saygıyla, hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Sağ olun. (Anavatan
Partisi ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Eraslan.
Grup önerisinin aleyhinde
söz isteyen Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın Koç. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; her ne kadar süre beş dakika gözüküyorsa
da, normal İç Tüzük’te tanınan süre on dakika, onu anımsatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Aleyhinde
söz alma gerekçelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
eylülün üçüncü haftasında Türkiye Büyük Millet Meclisi, Grubunuz
tarafından, olağanüstü toplantıya çağrıldığı gündemde bazı yasa
tasarıları vardı anımsayacaksınız. Bu yasa tasarılarından, bazı
uluslararası sözleşmelerin onaylanmasına dönük olanlar çıktı. Özel
okullarla ilgili olan düzenlemenin, bizim karşı çıkmamız üzerine,
uyarmamız üzerine, temel yasa garabeti içerisinde getirilmiş olmasına
rağmen, hülle yaparak, konuyla ilgili olmayan bir madde önergesi
üzerinde başka bir yerdeki sakıncayı anlatarak Genel Kurula bazı
yanlışları düzeltme şansını yakaladık. Buna rağmen, söylediğimiz
çekinceler çerçevesinde Sayın Cumhurbaşkanı 12’nci maddesini bir
kez daha görüşmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderdi.
Değerli arkadaşlarım,
bunlar arasında, olağanüstü toplantı gündeminde Tohumculuk Yasası
vardı. Tohumculuk Yasası, bu nasıl bir yasa ki, 2004 yılından beri
olağanüstü görüşülmeyi bekliyor, sürekli olarak gündeme alınıyor.
Önce normal yasa olarak getirildi, konuşmacılar belirlendi, gündem
tayin edildi, gün belirlendi, fakat bir türlü Tohumculuk Yasa Tasarısı’nı
getiremediniz. Tarımdaki ağır sorunların, tarımla uğraşan insanlarımız
üzerindeki ağır sorunların Türkiye Büyük Millet Meclisinde tarımla
ilgili bir kanun tasarısının görüşülmesi sırasında gündeme getirilmesinden
çekindiniz diye düşünüyor insan ister istemez. Peki, bunun Avrupa
Birliği müktesebatıyla bir ilgisi var mı; çok tartışmalı. Eğer, öyle
olsa, mutlaka, bunu bir yerde bir şekilde çıkartmak için elinizden
geleni yapardınız. Bu arada onu da çıkartma, yani paketin arasına
sıkıştırma… Peki ne oldu, ne oldu; yine temel yasa kapsamında ele
alıyorsunuz ve bakın üç gündür son geri kalan on üç, on dört, geçici
maddelerle on beş maddesini Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşmeden,
şimdi, Vakıflar Yasası’nın 9 Kasıma, 10 Kasıma yetiştirilmesi sürecinde
Meclisi ekspres yasa imalatında kullanmak istiyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
bu yanlış bir yol. Temel yasa birçok sakıncayı da beraberinde getiriyor.
Temel yasa yok mu; temel yasa var. Toplumu ve hukukun temel bir dalını
tümüyle ilgilendiren yasalar temel yasa tanımında yer alıyorlar.
Evet, var. Mesela, Türk Medeni Yasası, Türk Ceza Yasası, Ticaret Yasası
temel yasadır. Buna bizim de itiraz ettiğimiz yok. Temel yasa kapsamında
görüşülür. Ama dikkat edin değerli arkadaşlarım, bunu söylemek zorundayız,
bunu söylemek zorundayız; biliyorum Meclisin ara verme saatine az
kaldı, ama bunu söylemek zorundayız: Her konuyu temel yasa olarak
getirdiğiniz zaman birçok yanlışı görmeden geçersiniz.
Değerli arkadaşlarım,
her ne kadar, Sayın Başbakan Yardımcısı burada, Vakıflar Kanunu’nu
üstlenmiş durumda. Bu Kanun’un Avrupa müktesebatı için önemli olduğunu
Grubunuzda konuşmuşsunuzdur, size anlatılmıştır ya da Adalet Komisyonunda
görev yapan arkadaşlarınız tarafından bilgilendirilmişsinizdir.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, temel yasa kapsamında Vakıflar Kanunu’nu görüştüğünüz zaman,
henüz daha kapağı açılmamış birçok tuzağın içine düşeceksiniz ve
22’nci Dönem iktidar sorumluluğu olan bir siyasi parti grubu olarak,
bunun sorumluluğunu, yaşadığınız sürece ve siyaset yaptığınız
sürece, kanımca ağır olacak ama bunu söylemek zorundayım, bir siyasi
vebal olarak taşıyacaksınız.
Madde madde görüşülse,
mesela, bu Kanun’un 26’ncı, 25’inci, 14’üncü, 15’inci, 16’ncı, 7’nci,
5’inci, geçici 7’nci maddeleri neler getiriyor? Ben dersimi çalışıp
da konuşuyorum. Satır satır…
Değerli arkadaşlarım,
neler getiriyor? Neler, ne sıkıntılar getirecek Türkiye’nin önüne?
Hele bu tartıştığımız süreçte. Bakın, üç saattir ne tartışıyoruz?!
Üç saattir, Türkiye’nin âdeta yaşadığı coğrafyada tarihiyle, geçmişiyle,
onuruyla muhasara edilişini konuşuyoruz, esaret altına alınışını
konuşuyoruz, hakarete uğrayışını konuşuyoruz ve bunlarla ne gibi
başka gelişmelere yol açacağınızı hiç düşünmeden geçeceksiniz.
Bakın, temel yasanın
sıkıntılarını söylüyorum değerli arkadaşlarım. Hangi maddede
hangi tuzak var? Çok iyi, siz bunu yapmak zorundasınız, el kaldırın,
geçecek. Bir de önerge problemi. Değerli arkadaşlarım, bu temel yasa
işi ortaya çıktığından itibaren bir önerge sıkıntısı yaşanıyor. Biliyorsunuz,
normal kanunların görüşülmesi sırasında her maddeyle ilgili yedi
önerge verilebilir. Siyasi parti gruplarına birer önerge hakkı düşüyor,
Anayasa’ya aykırılık önergeleri de dahil olmak üzere, yedi önerge
verilebilir. Temel yasa garabeti tanımlandıktan sonra, önerge sayısı
da… Biliyorsunuz, maddeler okunmuyor. Ben, 25’i, 26’yı, 15’i, 7’yi söyledim
size; belki aklınızda bir şeyler uyandırabilirim, dönüp bakarsınız
diye yemekten sonra. Belki bakarsınız diye; çünkü, bunlar görüşülürken
geçecek değerli arkadaşlarım. O madde ne getiriyor, yabancılara
ne haklar veriyor ve tanımlamada söyleyeceğim mazbut vakıflarla
ilgili ne getiriyor, mülhak vakıflarla ilgili ne getiriyor, Türkiye'ye
mükellefiyeti ne; bütün bunları görmeden geçeceksiniz. Peki, bu
konuda önergeler var, ikiye sınırladı; Anayasa Mahkemesi bu uygulamayı
iptal etti, yedi olması lazım, dedi. Ama, ne acıdır ki, Türkiye'nin
en yüksek yargı organı (Bunu artık burada söylemek zorundayım.) on
beş ay geçmesine rağmen, bir iptal kararının bir cümlesiyle ilgili
gerekçeli kararını henüz yayınlamamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
milletvekilleri Kanunlar Kararlar’ın önünde, siyasi partideki
grupta çalışanlar ellerinde kutular Kanunlar Kararlar’ın önünde,
önergeyi sen 11.53’te vereceksin, ben 11.52’de vereceğim, bir dakika
yarışında; bu yakışıyor mu değerli arkadaşlarım, şık bir olay mı
bu?! Şimdi, her madde için biz iki önerge hazırladık. Sizler de beş önerge
hazırlamışsınız. Ne olacak?! İki önerge görüşülecek. Kura çekeceğiz
diyecek Divan. Bana, biriniz, “İç Tüzük’te bir kanunun görüşülmesi
sırasında verilen önergeler arasında aynı saatte gelenlerin hangisinin
görüşüleceğine kurayla karar verilsin” içeriğini taşıyan bana
bir İç Tüzük maddesi gösterin! Buyurun size bir usul tartışması!.. Buyurun bir usul tartışması!..
Böyle bir şey olur mu?! Kurayla hangi önergenin… Demin özel eğitim kurumlarından
bahsettim değerli arkadaşım, özel eğitim kurumlarında yapılan bir
fahiş hatayı, hülle yaparak, ilgisi olmayan bir maddede bir önerge
şansı yakalayarak size anlatmaya çalıştığımızı söyledim. Kurayla
mı şansımızı belirleyeceğiz?! Kurayla mı Türkiye’nin kaderini belirleyeceğiz?!
Böyle bir şey olur mu?!
Değerli arkadaşlarım,
sakat iş yapıyoruz, yanlış iş yapıyoruz; iftar öncesinde canınızı
sıktığımı biliyorum, ama bunları konuşmak zorundayız. Bu Yasa,
Türkiye Büyük Millet Meclisine de İktidar Grubu olarak sizlerin
sırtına da ağır veballer yüklüyor değerli arkadaşlarım.
Otuz madde bir bölüm!.. Neler geçecek oradan, neler geçecek!.. Develer geçecek anahtar deliğinden, öyle söyleyeyim!
Uygulamaların sonunda neler gelecek ve kendi ülkemizde, kendi
varlıklarımızla, kendi düzenimizle ve… O tartışmalara girmiyorum,
mütekabiliyet tartışmalarına; kimseyi de rehin tutarak bunları
söylemiyoruz (Eleştiriler çerçevesinde söylüyorum.) ama, Türkiye’de
Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukukunun geçerli olduğu ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin bir ulus devlet olduğu, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan
herkesin soyu sopu, dini, inancı, mezhebi ne olursa olsun eşit…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) –
Bitiriyorum.
BAŞKAN – Sayın Koç,
lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla)
–…yurttaşlık bağıyla Anayasa önünde eşit olduğunu ifade ediyoruz. Kimseye
özel hak, özel hukuk, kimsenin gölgesinde, kimsenin inayetinde, kimsenin
mazhariyetinde, vermek durumunda da değiliz değerli arkadaşlar.
Onun için, temel yasa olarak görüşülecek bu Kanun’un maddelerini burada,
1’inci madde, adını okuyacak, oylayacaksınız; 2’nci madde, okuyacak,
oylayacaksınız… Sorumluluklarından kaçamayacaksınız.
Evet, Grup önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Arayacağım
Sayın Kandoğan.
Kabul edenler…
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Senin canına okuyacağız ama…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
– Bayram, ne biçim konuşuyorsun sen ya! Kimin canına okuyorsun?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
iki Kâtip Üye arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama
yapacağız.
Beş dakika süre veriyorum.
Sayın milletvekilleri,
bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama
için öngörülen beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan
oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen beş dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı yok.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.10
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
V.- ÖNERİLER (Devam)
B) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesi ile 1239 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre vermiş olduğu
önerinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi
öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve aynı zamanda karar yeter
sayısı arayacağım.
Elektronik cihazla
oylama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Birleşime üç dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.19
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
V.- ÖNERİLER (Devam)
B) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesi ile 1239 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre vermiş olduğu
önerinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi
öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:
Öneriyi Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Bu nedenle, sözlü soru
önergeleri ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 18 Ekim Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 18.21