DÖNEM: 22 CİLT: 131 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
5’inci Birleşim
10 Ekim 2006 Salı
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (11/6) esas numaralı gensoru önergesinin görüşmeleri
sırasındaki, konuşma sürelerine ilişkin CHP Grubu önerisi
2.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
V.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanı
ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun
Milletvekili Haluk Koç’un, nitelikli ortaöğretim kurumlarında
atıl kapasite oluşturarak kamu kaynaklarını israf ettiği, Talim
ve Terbiye Kurulu Başkanlığını işlevsizleştirerek ders kitapları
ve yardımcı kitapların içeriğinde sorunlar oluşturduğu, YÖK ile çatışmaya
girdiği, kadrolaşmak ve yargı kararlarını uygulamamak suretiyle
görevini kötüye kullandığı iddialarıyla, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/6)
VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan’ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman
ve Köyişleri Komisyonu Raporu
(1/822) (S. Sayısı: 662)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika
Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Bursa Milletvekili Faruk Çelik,
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz,
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 245 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/869) (S. Sayısı: 1238)
VIII.- OYLAMALAR
1.- Millî Eğitim Bakanı hakkındaki gensoru önergesine
verilen oyların sonucu
IX.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU’nun, YÖK’ün
bir akademisyenin ihracıyla ilgili kararına ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/16101)
2.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
Antalya Haşim İşcan Kültür Merkezine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un cevabı (7/16185)
3.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL’un, vatandaşlarca
yaptırılan kamu tesislerine uygulanan KDV oranına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/16197)
4.- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ’ün, parti
teşkilatları ve bazı yerel yönetimlerdeki yolsuzluk ve usulsüzlük
iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif ŞENER’in cevabı (7/16210)
5.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI’nın, Antalya-Konyaaltı
bölgesinin turizm koruma ve geliştirme alanı ilan edilmesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un cevabı
(7/16243)
6.- Gaziantep Milletvekili Abdulkadir ATEŞ’in,
Gaziantep ekonomisindeki duraklamaya ve alınacak önlemlere
ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN’un
cevabı (7/16250)
7.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK’in, özel
tiyatrolara yapılan Devlet desteğine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un cevabı (7/16253)
8.- Mersin Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK’in, Antalya
Lara Parkın özel bir şirkete tahsisine ve bazı iddialara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un cevabı (7/16267)
9.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN’ün, işsiz
sayısına ve İŞKUR’un yaptığı işe yerleştirmelere ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU’nun cevabı
(7/16300)
10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, vatandaşın
malulen emeklilik sorununa ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU’nun cevabı (7/16301)
11.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU’nun, Tuzla
Belediye Başkanı hakkındaki bir iddiaya ilişkin sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU’nun cevabı (7/16303)
12.- Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR’ın, bazı
ilaçların kullanılmasının kısıtlanmasına ilişkin sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU’nun cevabı (7/16304)
13.-Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, işsizlik
fonu kesintilerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU’nun cevabı (7/16306)
14.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
Antalya Haşim İşcan Kültür Merkezine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un
cevabı (7/16475)
15.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER’in, özelleştirilen
bir sosyal tesisin imar durumunda yapılan değişikliğe ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un
cevabı (7/16477)
16.- Aydın Milletvekili Mehmet BOZTAŞ’ın, Aydın-Didim’de
kurulacak bir balık çiftliğine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un
cevabı (7/16479)
17.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER’in, Yortanlı
Baraj gölü altında kalacak tarihi kalıntılara ilişkin sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un cevabı (7/16481)
18.- Gaziantep Milletvekili Abdulkadir ATEŞ’in,
Gaziantep’te koruma kurulu oluşturulup oluşturulmayacağına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Atilla KOÇ’un cevabı
(7/16482)
19.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI’nın,
Pamukkale’de turizmin geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un
cevabı (7/16483)
20.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI’nın, Noel
Baba kilisesindeki fresklerin ziyarete kapatılmasına ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ’un cevabı (7/16484)
21.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI’nın, Aspendos
Antik Tiyatrosundaki oturma düzenine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un
cevabı (7/16485)
22.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in, İzmir’in
Çeşme ilçesindeki bazı otellere ve plajlardaki bir uygulamaya,
İzmir’in tatil beldelerindeki bazı uygulamalara,
İzmir-Çeşme-Alaçatı-Karaburun ve Seferihisar’daki
otel ve tatil köyü amaçlı arazi tahsislerine ve bazı iddialara,
İlişkin soruları ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla
KOÇ’un cevabı (7/16486, 16488, 16491)
23.- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI’nın,
ören yerleri gelirlerine ve kullanım yöntemine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un
cevabı (7/16490)
24.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI’nın,
sözleşmeli öğretmenlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK’in cevabı (7/16521)
25.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, sözleşmeli
öğretmenlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in
cevabı (7/16522)
26.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY’ın, Dış İlişkiler
Genel Müdürü hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/16524)
27.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI’nın,
sözleşmeli öğretmenlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK’in cevabı (7/16526)
28.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ’ın,
eğitim aracı alımı ihalesiyle ilgili soruşturmaya ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/16531)
29.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI’nın, Antalya’nın
İbradı İlçesindeki branş öğretmeni eksikliğine ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/16534)
30.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR’in, Ankara
Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Müdürü hakkındaki iddialara ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/16535)
31.-Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU’nun,
bir kamu görevlisinin özel bir okulun reklamında yer almasına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/16555)
32.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER’in, 2006
OKS’deki bazı sorunlara ilişkin sorusu ve Millî Eğtim Bakanı Hüseyin
ÇELİK’in cevabı (7/16648)
33.- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI’nın,
Danıştayca iptal edilen okul müdürlerinin yer değiştirmeleriyle
ilgili yönetmelik hakkında Bakanlığın tutumuna ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/16650)
34.- Isparta Milletvekili Mehmet Sait ARMAĞAN’ın,
ilköğretim öğrencilerine bedava dağıtılan kitaplara ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/16652)
35.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Orhangazi
İlçesinde anadolu öğretmen lisesi açılıp açılmayacağına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/16653)
36.-Antalya Milletvekili Nail KAMACI’nın, Antalya-Finike
Cengiz Topel İlköğretim Okulu binasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/16657)
37.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, bir emekli
korgeneralin beyanlarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı
M. Vecdi GÖNÜL’ün cevabı (7/16659)
38.- Ankara Milletvekili Bayram Ali MERAL’in, İncirlik
Üssünde yaşandığı iddia edilen bir olaya ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı M. Vecdi GÖNÜL’ün cevabı (7/16661)
39.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ’nün, belediyelere
bağlı şirketlere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali
ÇOŞKUN’un cevabı (7/16734)
40.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ’nün, hazır gıda
ürünlerinde kullanılan katkı maddelerine,
- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, Toprak
Mahsulleri Ofisinin görev zararlarına,
- Erzurum Milletvekili İbrahim ÖZDOĞAN’ın, hayvan
ve et kaçakçılığına,
-İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ’nün, domuz çiftliklerine,
- Afyonkarahisar Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE’nin,
Afyonkarahisar’da yaş sebze ve meyve ihracatında yaşanan bazı bürokratik
sorunlara,
- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Mudanya-Arnavutköy’e
balıkçı barınağı yapımına,
- Erzurum Milletvekili İbrahim ÖZDOĞAN’ın, çay
üreticilerinin sorunlarına,
- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, doğrudan
gelir desteği ödemelerine,
- Mersin Milletvekili Vahit ÇEKMEZ’in, narenciyeye
verilecek teşvik primlerine,
- Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN’ün, don olayı
nedeniyle mağdur olan çiftçilerin zararlarının tazminine,
- Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR’ın, kenelerle
mücadelede alınan önlemlere,
- Mersin Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK’in, havadan
ilaçlama yasağına,
- Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR’ın, çeltik gübresine,
- Edirne Milletvekili Nejat GENCAN’ın, dahilde
işleme rejimi kapsamında TMO’nun zarara uğratıldığı iddiasına,
- Ankara Milletvekili Mehmet TOMANBAY’ın, doğrudan
gelir desteği ödemelerine,
- Antalya Milletvekili Nail KAMACI’nın, Antalya’nın
orman içi köylerinde yaban domuzu mücadelesine,
- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN’ın, Alanya Ziraat
Odasının fidan üretme istasyonu sözleşmesinin iptal edilmesine,
- Konya Milletvekili Atilla KART’ın, Konya-Karatay
Ziraat Odası yönetimiyle ilgili iddialara,
- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in, balık çiftliklerine,
- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, ithal
edilen tarım ürünlerine ve tarım sektöründeki istihdam ve üretime,
- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN’ın, çiftçilerimizin
üretim maliyetlerinin düşürülmesine yönelik çalışmalara,
AB üyelik sürecinde tarım ve hayvancılık sektörüne,
- Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, Mersin'de
doğal afet mağduru üreticilere yapılacak yardımlara,
- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, üzümün üretim,
tüketim, ihracat ve ithalat miktarlarına,
Zoonotik hastalığına ve alınan önlemlere,
Mısırın üretim-tüketim-ihracat-ithalat miktarlarına
ve bazı iddialara,
- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK’in,
TİGEM bünyesinde düzenlenen sertifikalı tarım işçisi kurslarına
ve bazı iddialara,
- İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA’nın, çekirdeksiz
kuru üzüm üretimi ve ihracatında yaşanan sorunlara,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/16743, 16744, 16745, 16746, 16747, 16749,
16750, 16751, 16753, 16754, 16755, 16756, 16757, 16758, 16759, 16760, 16761,
16763, 16764, 16765, 16766, 16767, 16768, 16769, 16770, 16771, 16772, 16773)
41.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
taşınır tarihi eserlerin restorasyonuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un
cevabı (7/16762)
42.- Diyarbakır Milletvekili Aziz AKGÜL’ün, Diyarbakır
Valiliği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının teftiş raporuna
ve bir projenin ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı (7/17918)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 13.00‘te açılarak dokuz oturum yaptı.
Balıkesir Milletvekili Orhan Sür’ün, Edremit
Körfezinin çevre sorunları ve Körfez çevresindeki belediyelerin
sıkıntılarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Çevre ve Orman Bakanı
Osman Pepe cevap verdi.
Siirt Milletvekili Öner Ergenç, Dünya Öğretmenler
Günü münasebetiyle, bilgi toplumunda öğretmen profiline ve millî
eğitimde son dönemde düzenlenen kampanya ve çalışmalara,
İstanbul Milletvekili Recep Koral, İstanbul’un
sorunlarına ve Büyükşehir Belediye Başkanlığının uygulamalarına,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler,
Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin, konuşmasındaki bir cümle nedeniyle
açıklaması.
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 23 milletvekilinin,
Necip Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili iddiaların araştırılması
amacıyla Meclis araştırması (10/379),
Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu ve 24 milletvekilinin,
fındıktaki fiyat politikası konusunda genel görüşme (8/34),
Açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye-Sırbistan,
Türkiye-Karadağ,
Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent
Arınç’ın, Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Meclisi
Başkanı Amar Saadani’nin davetine icabetle, beraberinde bir parlamento
heyetiyle Cezayir’e resmî ziyarette bulunmasına,
İlişkin Başkanlık tezkereleri ile;
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik hakkında verilmiş
olan (11/6) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmaması
hususundaki görüşmelerinin Genel Kurulun 10 Ekim 2006 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına, 5 Ekim 2006 Perşembe günü gelen kâğıtlar
listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 1237 sıra sayılı
kanun teklifinin de 48 saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 5 inci sırasına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi,
Kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S. Sayısı:
904) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından,
Ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan ve İçtüzüğün 91 inci
maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler
halinde görüşülmesi kararlaştırılan, Tohumculuk Kanunu Tasarısının
(1/822) (S. Sayısı: 662) birinci bölüme bağlı 12 nci maddesine kadar
kabul edildi.
10 Ekim 2006 Salı günü, alınan karar gereğince saat
14.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.09’da son verildi.
İsmail Alptekin |
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
Ahmet Gökhan Sarıçam |
Türkân Miçooğulları |
|
Kırklareli
|
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No:
5
II.-
GELEN KÂĞITLAR
6
Ekim 2006 Cuma
Rapor
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Bursa Milletvekili Faruk Çelik,
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz,
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 245 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/869) (S. Sayısı: 1238) (Dağıtma tarihi:
6.10.2006) (GÜNDEME)
No:
6
9 Ekim 2006 Pazartesi
Tasarılar
1.- Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Emniyet Genel Müdürlüğüne
Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/1249) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.10.2006)
2.- Artvin İli Yusufeli İlçesinin Merkezinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/1250) (İçişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.10.2006)
Tezkere
1.- İzmir Milletvekili Enver Öktem’in
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1131) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.10.2006)
Raporlar
1.- Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya
Diren ile Feramus Şahin’in Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği
Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporları ve
Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ile Feramus Şahin’in İçtüzüğün
133 üncü Maddesine Göre Raporlara İtirazı (3/979) (S. Sayısı:
1196’ya 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 9.10.2006) (GÜNDEME)
2.- Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya
Diren ile Feramus Şahin’in Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği
Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporları ve
Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ile Feramus Şahin’in İçtüzüğün
133 üncü Maddesine Göre Raporlara İtirazı (3/980) (S. Sayısı:
1197’ye 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 9.10.2006) (GÜNDEME)
3.- Tokat Milletvekili Resul Tosun’un
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun
Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine
Dair Raporu ile Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 4 Milletvekilinin
İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre Rapora İtirazı (3/981) (S. Sayısı:
1198’e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 9.10.2006) (GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Manisa Milletvekili
Ufuk ÖZKAN’ın, bir firmaya KDV istisnalı yatırım teşvik belgesi verildiği
iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13789)
2.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR’in, bölünmüş yol çalışmaları ile hava ve demiryolu
ulaşımının etkinleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/14413)
3.- Hatay Milletvekili
Mehmet ERASLAN’ın, kişi başına milli gelir düzeyine ve benzin fiyatlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14415)
4.- Afyonkarahisar
Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE’nin, Atatürk’ün doğduğu evi ziyaretindeki
bir olaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14420)
5.- Antalya Milletvekili
Nail KAMACI’nın, Danıştay saldırısı ile ilgili bir ifadesine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14429)
6.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN’in, sözde pontus soykırımı iddialarına karşı önlem alınıp
alınmadığına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
yazılı soru önergesi (7/14432)
7.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN’in, doğalgaz ithalatında yurt dışı mükellefiyetlerin
devrine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14447)
8.- Muğla Milletvekili
Fahrettin ÜSTÜN’ün, ticari taksilerin şehirlerarası yolcu taşımacılığında
kullanılmasıyla ilgili genelgeye ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14491)
9.- Antalya Milletvekili
Nail KAMACI’nın, Alanya balıkçı barınağı yapımına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14493)
10.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN’in, GSM operatörlerinin imtiyaz sözleşmesi şartlarına
uyup uymadıklarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14494)
11.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN’in, kanunsuz dinleme uygulamalarına karşı alınan önlemlere
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14495)
12.– İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN’in, TTNet’in Türk Telekom bünyesinden çıkarılıp çıkarılmadığına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14496)
No: 7
10 Ekim 2006 Salı
Rapor
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah Ergin,
Bursa Milletvekili Faruk Çelik, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz,
Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Samsun Milletvekili
Haluk Koç ile Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Gaziantep Milletvekili
Ömer Abuşoğlu’nun; Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/868) (S. Sayısı:
1240) (Dağıtma tarihi: 10.10.2006) (GÜNDEME)
‑‑10 Ekim 2006 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Beşinci Birleşimini açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN – Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika
süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini,
bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin
salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna
rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli
personel aracılığıyla beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
IV.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (11/6) esas numaralı gensoru önergesinin görüşmeleri
sırasındaki, konuşma sürelerine ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun,
10.10.2006 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasî parti
grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Kemal Anadol
İzmir
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Millî Eğitim Bakanı
hakkındaki gensoru önergesinin (11/6) Genel Kurulda görüşülmesi
sırasında, Hükûmet ve siyasî parti grupları adına 60’ar dakika olması
ve Gruplar adına konuşmaların birden fazla kişi tarafından yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen, Denizli Milletvekili
Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi
lehinde söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yaklaşık dört yıldır
Anayasa’nın, Millî Eğitim Temel Kanunu’nun öngördüğü ulusal eğitim
politikalarını bozan, Bakanlık merkez birimi dahil birimlerin
işlevini yok eden, hukuk, kural tanımadan partizanca kadrolaşan,
ihalelerde kayırma ve baskı yapan…
BAŞKAN – Sayın Gazalcı, bir saniye…
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda
büyük bir uğultu var, Sayın Hatibin konuşması anlaşılamamaktadır.
Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
…öğretim birliğinin bozulmasına yol
açan ve daha birçok nedenlerden dolayı, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik hakkında bir gensoru verdik.
Bu gensorunun gündeme alınmasına ilişkin sürenin en az 60 dakika
olmasını istiyoruz parti olarak; çünkü, elimizdeki bilgilerin,
belgelerin sizlerle paylaşılması gerekir. 60 dakika da yetmez aslında,
Sayın Bakanın uygulamalarıyla ilgili birçok konunun burada sergilenmesi
gerekir.
Değerli arkadaşlar, yaklaşık 14 milyon
ilk ve ortaöğretim öğrencisinin eğitiminden sorumlu, hatta, bütün
yetişkinlerin eğitiminden sorumlu bir Bakan düşünün ki, Cumhurbaşkanının
eğitimle ilgili açıklamalarından dolayı Cumhurbaşkanıyla kavgalı
olsun; bir Millî Eğitim Bakanı düşünün ki, Danıştayın ve bölge idare
mahkemelerinin verdiği kararlarla, mahkemelerle kavgalı olsun;
bir Millî Eğitim Bakanı düşünün ki, öğretmen sendikalarıyla yaptığı
sözleşmelerin, imzaların sözünde durmasın, öğretmenlerle kavgalı
olsun, hatta, öğretmenlerin coplanmasına göz yumsun, onunla ilgili
bir genelge çıkarsın; bir Millî Eğitim Bakanı düşünün ki, Yüksek Öğretim
Kurumuyla işbirliği yapıp eğitimin her aşamasında hizmet vereceği
yerde, Yüksek Öğretim Kurumuyla kavgalı olsun, mahkemelik olsun;
bir Millî Eğitim Bakanı düşünün ki, çocukları okula gidemediği, kapılar
devlet okulunda kapalı olduğu için Millî Eğitim Bakanını mahkemeye
versin; bir Millî Eğitim Bakanı düşünün ki, sınav yapmadan yurt dışına
temsilci göndersin, ataşe göndersin, mahkeme karar verdikten sonra
o gönderdiklerini geri almasın; bir Millî Eğitim Bakanı düşünün
ki, öğretmen adayları “biz ne zaman atanacağız” dediğinde, kardeşi
“cehenneme kadar yolunuz var” dediğinde sesini çıkarmasın, hem de
seçim bölgesi Van’da; bir Millî Eğitim Bakanı düşünün ki değerli arkadaşlar,
kendi bütçesi görüşülürken –bakın, bu kitapçıkta, zamanımı iyi
kullanmak için satır satır okumuyorum- ulusal düşüncelere katılmadığını
söylesin, hem ulusal eğitim bakanlığının bakanı olsun hem de “ben
ulusalcılığı reddediyorum” desin; bir Millî Eğitim Bakanı düşünün
ki, bu kitapçıkta “din eğitimiyle millî eğitimin amaçlarını yerine
getiriyorum” diye yazabilsin -satır satır, 34 üncü sayfada, bakın,
okuyalım- bir Millî Eğitim Bakanı düşünün ki, yaptığı yönetmelikler,
genelgeler, birçoğu iptal edilsin, okul müdürlerinin atanmasıyla
ilgili, geçici görevlere verilmekle ilgili, şef atamalarıyla ilgili,
atama yönetmeliğiyle ilgili bütün bu genelgeler ve yönetmelikler
iptal edilsin. Zamanım olursa onları tek tek sizlere de buradan söyleyeceğim.
Bir Millî Eğitim Bakanı düşünün ki, bir müdürü
–bakın, Denizli Millî Eğitim Müdürü, Erzurum Millî Eğitim Müdürü- yedi
kez, sekiz kez mahkeme kararıyla dönsün, tekrar görevden alınsın…
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Kaç yılda?..
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) – …biz sorduğumuzda
da “canım o Doğru Yolcu, neden üzerinde duruyorsunuz” desin; bir
Millî Eğitim Bakanı düşünün ki, iki numaralı yöneticisi mahkemede
üç kez mahkûm olsun; bir Millî Eğitim Bakanı düşünün ki, Millî Eğitimin
beyni olan Talim Terbiyedeki bir çırpıda 167 öğretmeni sürdüğü
için 112’si mahkemeye gidip mahkemeden 311 milyar 117 milyon tazminat
alsın devletin kasasından, hem işler aksasın hem de oradaki devleti
borca soksun, başka kimler var dediğimizde soru önergesinde “onların
hesabını tutmuyoruz” desin; bir Millî Eğitim Bakanı düşünün ki, Müsteşardan
en uçtaki okul müdürüne kadar kıysın, kıysın, kıysın… Bir Millî Eğitim
Bakanı düşünün ki, yarısı kadın olan bir Bakanlıkta kadın yönetici
neredeyse bırakmasın, Meclise görüşmelere geldiğinde Millî Eğitim
Bakanıyla ilgili, içinde ya hiç kadın olmasın ya da birkaç tane olsun;
bir Millî Eğitim Bakanı düşünün ki, 600 bin öğretmenin çalıştığı bir
yerde yönetici atamak için Diyanet İşleri Başkanlığından ya da başka
yerden yönetici alıp gelsin; bir Millî Eğitim Bakanı düşünün ki, yazılı
sınavlarda müdürlük hakkını kazanmış bir kişinin hakkını almasın
sonra mülakatla müdür atasın; bir Millî Eğitim Bakanı düşünün ki,
eş, dost, akraba, yürü ya kulum desin ve onlar yürüsün. Örneğin, Fatih
Çelik. “Gitsin millî eğitim müdürlerinin oraya, ben şu sınavı yapmak
istiyorum desin” diyen bir kardeş düşünün İstanbul’u tutmuş, bir kardeş
düşünün Van’ı tutmuş ve hiçbir zaman memurluk maaşlarıyla bağdaşmayacak
bir şekilde olmuş.
Bir Millî Eğitim Bakanı düşünün ki, “canım,
o kadar yakın akraba değil teyze oğlu” desin, Abdülkerim Taşar diye
Bitlis’in Tatvan Kıyıdüzü öğretmeni, orada ilköğretim okulu müdür
yardımcısını bir kararnameyle uçursun teyze oğlunu, burada önce
1.000 kişinin okuduğu açık lisesine müdür yardımcısı yapsın, aynı
zamanda bu kişi burada göreve başlamadan İstanbul’daki basımevinde
müdür yardımcısı olsun; yetmesin, bir ay geçince, yeni bir kararname
çıkarsın bu Abdülkerim Taşar için, oralarda müdür etsin… Açık lise
yönetmeliğiyle başa gelenleri sonradan hepimiz gördük.
Değerli arkadaşlar, biz, Bakanın kişiliğiyle
ilgili değiliz; hangi lojmanı çalışma yapıyor, neler yapıyor,
uçak biletlerini kimler alıyor… Ben, bunlar üzerinde durmuyorum.
Ben, laik eğitim üzerinde duruyorum; ben, öğretim birliği üzerinde
duruyorum; ben, öğretmenin hakkını, öğrencinin hakkını savunuyorum.
Kantinleri kimin işlettiği, Bakanlık üst yöneticilerinden kimlerin
kardeşlerinin işlettiği üzerinde çok durmuyorum; ama, kitapların
ihalesi üzerinde duruyorum.
Bir bakanlık düşünün ki arkadaşlar,
2003’te aldığı kitapların iki yıl sonra daha ucuzunu almış olsun. Zamanım
daralıyor. Bakın, Özel Öğretim Kurumları Genel Müdüründen 2003 yılında
dilekçe alıyor, istifa dilekçesi, 2006 tarihi geldiğinde, tarihini
bozuyor, tahrifata uğratıyor ve bunu da mahkemede kabul ediyor.
Değerli arkadaşlar, bu liste çok uzayıp
gidecek. Zamanım daralıyor. Sayın Başkan müdahale kısmını da yapacak,
bana iki dakika da belki verecek. İki belgeyi size sunmak istiyorum.
Birincisi, Talim Terbiyeyle ilgili. Yani, son dakikamı bununla
ilgili kullanmak istiyorum.
Arkadaşlar, bakın, Talim Terbiye, eğitim
politikalarının saptandığı yerdir, kitapların incelendiği yerdir.
Sayın Bakan, önce, yardımcı ders kitaplarının incelenmesini oradan
aldı ve 100 Temel Eser diye şu rezaletlerin yaşandığı, Cumhurbaşkanının,
Ecevit’in kafasının koparılması diye mâniler düzen, benim burada
okumaya yüzüm kızaracak bilmeceler veren; kız çocuklarının başları
örtülü, çocuklar fesli, camiye nasıl koştuğunu şu kitaplarda anlatan
ve o klasiklerin içini, dışını değiştiren bir Bakan -Talim Terbiyede
bugünler huzursuzluk var- ana ders kitaplarının incelenmesini de
Talim Terbiyeden alıyor, Bakanlık birimine veriyor; 90 puana kadar
orada görülecek, kendi adamları yapacak, Talim Terbiye Kurulu bunu
onaylayacak.
Bakın arkadaşlar, Talim Terbiyede
asıl istenen şu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gazalcı, iki dakikalık
süre vereceğim, lütfen, toparlar mısınız.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) – Peki Sayın
Başkanım.
2005 yılında “ben ihale yaptım…” “Yaptım”
diyor, bakın. 143 kalemi –burada belgeleri var, AKP’li arkadaşlarıma
verebilirim, Talim Terbiyeyle ilgili 3 tane araştırma önergemiz
var, yaşanıyor bakın- “biz ihale yaptık” diyor. Dördüncü, beşinci sınıf
ders kitaplarının, fen laboratuvarlarının ders aletleri için önce
ihaleyi yapıyor, aradan iki ay geçtikten sonra da, ders araçlarının incelenmesini
yazıyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, önce ihale yapılıyor, sonra
onay almaya kalkıyor; o arada Çin’den mallar geliyor bakın ve Hasanoğlan’daki
depoya gidiyor. 12 kez komisyonda reddediliyor arkadaşlar, 12
kez! Yönerge değiştiriliyor bakın. Bazı yerlerden telefonlar ediliyor.
Değerli arkadaşlar, yapmayın, etmeyin; kokular çok fazla oldu. Parmaklarınız
hiç olmazsa kalkmasın. Sizin içinizde Sayın bakandan çok daha iyi bakanlık
yapacak arkadaşlar var.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Helal olsun
size.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) – Evet, belki
sizin gidişiniz genel seçime uzanabilir; ama, bir yıl daha kalacaksa,
bu Sayın Bakan kalmasın. Bakın, Hasanoğlan… Silifke’den bir babanın
mektubu var burada. Anadolu lisesi sınavlarını –arkadaşlarım anlatacaklar-
kazanmış, girmiş oraya. Babası mektup yazıyor. Cumhurbaşkanına yazılan
mektubun bir örneği de bende, burada, size verebilirim, adına okuyabilirim.
Çocuğa, bakın, bir ağabey gelip battaniye veriyor, okul değil. “Hadi
bakalım akşamları zikre” diyor ve uyurken çocukların gözleri ve yüzü
boyayla boyanıyor. Babasına yazıyor “babacığım, beni buradan
al” diyor, Hasanoğlan Köy…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) – Zamanım
bitiyor, bakın, son cümlelerim.
BAŞKAN – Sayın Gazalcı, lütfen…
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) – Son cümlelerimi
söylüyorum Sayın Başkanım; müdahalenize verin.
Bakın arkadaşlar, eğitim tarihinde
eğitim tarihinin yazdığı iki türlü bakan var…
BAŞKAN – Sayın Gazalcı, lütfen…
CANAN ARITMAN (İzmir) – Yarım dakika,
Sayın Başkan…
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) – Yarım dakika…
BAŞKAN – Hayır, baştan söyledim Sayın
Gazalcı, lütfen…
Teşekkür ediyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Şimdi, aynı toleransı
Sayın Bakana gösterecek misiniz göstermeyecek misiniz bakacağız
efendim!
BAŞKAN – Henüz gensoruya geçmedik Sayın
Anadol; bu, başka bir şey.
Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP Grup önerisi lehinde söz isteyen İstanbul
Milletvekili Sayın Berhan Şimşek.
Buyurun Sayın Şimşek. (CHP sıralarından
alkışlar)
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu
önerge lehinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Görüşeceğimiz gensoru önergesi Millî
Eğitim Bakanı; yani, çocuklarımızı, geleceğimizi emanet ettiğimiz
Bakanla ilgilidir. Sayın Bakanın dört yıla yakın sürede, Anadolu
deyimiyle, kırdığı yumurta kırkı geçmiştir. Sayın Bakanın yaptıklarını,
hukuksuzluklarını, eğitimde yaptığı yanlışları, kadrolaşmayı
anlatmak için, gerçekten, biraz önce de gördük ki, ne 20 dakika yeter
ne 60 dakika yeter.
Değerli arkadaşlar, yalnız, bunu biliyoruz
ki… Ekran başında bizi izleyen izleyiciler, yurttaşlar, veliler,
öğrenciler; Millî Eğitim Bakanının neler yaptığını bir kez daha kamuoyuyla,
halkla paylaşma adına bu gensoruyla ilgili huzurlarınızdayız.
Sayın Bakan, Bursa’da, Anadolu Ajansı
muhabirine, gensoruyla ilgili soruları yanıtlarken, özet olarak
“gensoru müessesesini dejenere etmemek lazım, gensoru konusu
yaptıkları meseleler aslında bir yazılı soru önergesi, bir sözlü
soru önergesi olabilir” diyor.
Şimdi, ben Sayın Bakana buradan soruyorum:
Sayın Bakan, geçen hafta size TRT’de de sordum. 19/12/2005, yani, onbir
ay önce soru önergesi vermişim. Nelerle ilgili; bilgisayar ihaleleriyle
ilgili. Onbir ay geçmiş, soru önergesini cevaplamamışsınız. O gün
televizyon konuşmasında da “Dünya Bankası bu ihaleleri yaptı” dediniz.
Devam edeyim Sayın Bakan: Yanıtlanmayan
soru önergeleri, 23/1/2006; Müsteşarınız Sayın Necat Birinci’nin
mahkeme kararlarını uygulamadığı için ceza alıp almadığını sormuşum;
ama, daha sonra, hep beraber biliyoruz ki, Sayın Bakan, 3 tane kesinleşmiş
yargı kararı var. Yanıtlamadığınız, aradan on ay geçmiş olmasına
rağmen, 21/3/2006 tarihinde “Cumhuriyet tarihinde bu rakamlar yok”
diyerek açıkladığınız -hani, siz yapmışsınız- dersliklerin, hangi
okullarda, hangi illerde, hangi ilçe ve köylerde olduğunu sordum;
bunun üzerinden de altı ay geçmiş. Siz, derslik sayılarıyla ilgili
olarak “Cumhuriyet tarihinde bu rakam yok” ifadesini kullanan, Başbakanınızı
da yanıltan bir Bakan olarak tarihe geçtiniz.
Başbakanınızı yanılttığınız konu sadece
bu mu; hayır. Onbirinci sınıflarda okutulan Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi
dersinde, abdest suyunun alyuvarları artırdığı ve sağlığa faydalı
olduğu ifadesinin Dr. Albert Schalle adlı bir Alman yazarın Başarılı
Tedaviler adlı kitabından aynen alındığını söylediniz, Sayın Başbakan
da size inandı ve basına bu konuda açıklama yaptı ve bu kitabın orijinalinde
bu ifadelerin olmadığı da, Sayın Çelik, ortaya çıktı. Sizin, sadece
Meclisi, halkı değil, Başbakanınızı da yanılttığınız bu vesileyle
ortada.
Soru önergeleri için Meclis İç Tüzüğün’ün
öngördüğü onbeş günlük süreyi, milletvekiliyken vermiş olduğunuz
soru önergelerinden biliyorsunuzdur. Şimdi size soruyorum Sayın
Bakan: Sizin bu yönelttiğiniz soru önergelerinde yanıt mı vermek
istiyorsunuz ki, biz, gensoru müessesesini dejenere ediyoruz?
Hayır. Asıl, siz, Meclis çalışması ve soru önergesi müessesesini
dejenere eden olarak karşımızda duruyorsunuz. Bu soru önergelerinize
verdiğiniz yanıtlar net olmalı, şeffaf olmalı; ama, ne yazık ki, bu
soru önergelerinde sorulan sorulara verilen yanıtlar, ekrandan
gözüken kartvizit gibi çoraplarınızın ekrandan gözüktüğü kadar
net değil Sayın Bakan.
Sayın Bakan, göreve geldiğiniz günden
bu yana, Bakanlık kadrolarını hallaç pamuğu gibi attınız, Bakanlığın
merkez, taşra birimlerine onbinlerce yandaşınızı gönderdiniz;
yani, Talim Terbiye Kurulunu Millî Eğitim Bakanlığı kimliğinden
çıkarıp, AKP bakanlığı kimliğine getirdiniz. Görevden alınan bürokrat,
idareciler ise, görevden alınmalarının hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle
dava açtılar ve tekrar göreve iade yönünde yargı karar verdi. Yargı
kararlarının uygulanmadığı iddialarımıza ise, Sayın Bakan, “biz
mahkeme kararlarını uyguluyoruz” diyorsunuz. Mahkeme kararlarını
uyguluyorsanız, birincisi, üç yargı kararı kesinleşmiş; Müsteşarınızı
görevden almanız gerekir.
Sayın Bakan, 3 Kasım seçimleri öncesinde,
milletvekiliyken, muhalefetteyken, Van Milletvekili olarak bir
soru önergesi veriyorsunuz ve “Anayasa'nın 38’inci maddesi gereğince,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” diyorsunuz
ve o kişinin Çatak ilçesine atanmasını yargısız infaz olarak değerlendiriyorsunuz.
Hukukun üstünlüğüne inanıyorsanız, bir kez daha söylüyorum: Üç
kez yargı kararı olan Müsteşarla çalışmayı neden sürdürüyorsunuz?
Bu gensorunun reddedilmesi için oy kullanacak
milletvekili arkadaşlarıma, Anayasa’nın ve hukukun üstünlüğüne
yemin ettiğimizi hepimizin bir kez daha hatırlamasında fayda görüyorum.
Sekiz defa görevden alınan, sekiz defa göreve iade edilen Erzurum
Millî Eğitim Müdürünün mahkeme kararları uygulanmadığı için Sayın
Bakanın da cebinden paralar çıkmıştır ve tazminat ödemeye de mahkûm
kalmıştır. Bunlar hukuksuzluğun göstergeleridir arkadaşlar.
Sayın Bakanın hukukî olmayan işlemlerine
karşı, AKP’li ve değerli arkadaşlar, sizleri hukuka bir kez daha davet
ediyorum. Bu gensoru, Başbakana, Hükûmet üyelerine, özellikle Millî
Eğitim Bakanına hukukun hatırlatılması için bir vesiledir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Sayın Bakanın yaptıkları bunlarla sınırlı değil. Bir Bakanlık düşünün,
hukukun üstünlüğü ilkesi kalacağına şerefi ve namusu üzerine
yemin edip ve daha sonra, 2003 yılında Özel Öğretim Kurumları Genel
Müdüründen boş kâğıt alıyor ve daha sonra görevden almak istiyor, başaramıyor,
2003 tarihli -istifa- boş kâğıdı 2005 olarak değiştiriyor; yani, evrakta
tahrifat yapıyor ve Müdürü görevden alıyor.
Gensoru güvensizlik için verilir. Bir
Bakan, kendi hizmetinde olan, kendi kadrosunda olan bir Müdürün 2003
tarihli kâğıdını 2005 -tahrifatıyla- yapıyorsa, bu Bakana siz mi
güvenirsiniz ben mi ya da Sayın Bakan “ben yapmadım, bürokratlarım
yaptı” diyebilecek midir? Öner Güney’in bu konuda hakkını yemişlerdir.
Değerli arkadaşlar, ayrıca, İstanbul
Menkul Kıymetler Borsası tarafından finanse edilen okul ihaleleri
-Kamu İhale Kurumu, okul ihaleleriyle ilgili yaptığı incelemeler
sonunda- Millî Eğitim Bakanlığının kamuoyunu -KDV dahil- 101 trilyon
823 milyar TL zarar ettiren eylemidir. Ben, Sayın Bakana soruyorum:
4734 sayılı Kanun’un 5’inci maddesi hukuku oluşturmuyor mu? Hukuka
aykırı ihaleleri yandaşlara peşkeş çekmek hangi ahlaka, hangi anlayışa
sığar değerli arkadaşlarım? Biz, bununla ilgili araştırma önergesi
verdik. Eğer, bu konuda bir korkunuz yoksa, araştırma önergesini geçirseydiniz;
ama, maalesef, Sayın Başbakan kendi Grubunda yaptığı konuşmada
“ben inceledim…” Hukukun yerine konan bir yürütme anlayışıyla, bu
kamu ihaleleri ve Ankara’da yapılan ihaleler de böyle geçti değerli
arkadaşlar. Bu da, başlıbaşına bir gensoru nedenidir. Kurulacak
olan soruşturma komisyonunu kabul etmiş olsaydınız, belki de bunlar
ortaya çıkmazdı.
Değerli arkadaşlarım, bu mudur sizin
yolsuzlukla mücadeleniz?! Bu mudur sizin aklığınız?! Tevfik Fikret’in
çok güzel bir sözü vardır değerli arkadaşlar. “Aksa eğer, bir beyaz
karanlıktır” diyor. Aksa eğer, bir beyaz karanlıktır bu anlayış. Aklığınız
yok ki, beyaz karanlığınız ortada duruyor.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Sayın Bakanın bir diğer uygulaması OKS ile ilgili. OKS’de 3 üncü tercih
hakkını kullanmadı. Şu an, ÖSS’de 3’üncü tercih hakkı kullanılıyor.
Şimdi kalkıp birazdan gelip diyecektir: “Efendim, benim dönemimde
Anadolu liseleri, fen liseleri artırıldı” Senin döneminde artırıldıysa
Sayın Bakan, niye bu çocukları, 5.100 küsur tane çocuğu kaydettirmiyorsun?
O gün televizyon programında da bana diyorsun: “Yatay geçişler yaptıracağız.”
Kime göre yatay geçiş yaptıracaksın, kendine göre mi yatay geçiş
yaptıracaksın? Yatay geçiş müessesesini işleteceksen, önce hak
etmiş olanları al. ÖSS üçüncü kez kayıtları başlatıyor, sen de başlatıver.
Niye başlatmıyorsun?
Değerli arkadaşlarım, bu gayri ciddiliktir
ya da bunun altında yarın öbür gün çıkacak kokuları her zaman göreceğiz
ve ayrıca bir homojenlikten bahsediyor Sayın Bakan. Bu homojenlik
yapısı içerisinde, maalesef, çevreden ve kenar mahallelerden, varoşlardan
oy aldılar ve iki gün önce Milliyet’te gördük: “Zenginlerin çocukları
iyi sınıfa, fukaranın çocuğu daha sıradan sınıflara…” Bunlara,
herhalde, dava falan açmıyorsanız, bunlar tespitlerle ortada. Yani,
siz, zenginlerin, kalaylı ağa tepsilerinin iktidarı oldunuz Sayın
Bakan.
Ayrıca, yine televizyonda konuştuk,
bu YİBO’larla ilgili; çocukların 6’ncı tercihini boş bırakıp, imam
hatiplere gönderdiniz. Buradan size sordum: Çocuğunu imam hatibe
gönderen milletvekili var mı? Anadolu’nun, Mehmet’in, Ahmet’in, Hasan’ın
çocukları, imam hatiplerde, sizin çocuklarınız, başkalarının paralarıyla
-olmayanları tenzih ederim- Amerikalarda okuyor. Bu, halka, yapılan
ihanettir değerli arkadaşlarım. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Ondan sonra, “YİBO’larla ilgili biz…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Amerika’da
okuyanlar imam hatip mezunları.
BAŞKAN – Sayın Şimşek, lütfen toparlar
mısınız.
Buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – “… biz YİBO’larla
ilgili değil, efendim, oranın yurtlarıyla ilgili bunu yaptık…”
Değerli arkadaşlar, ve ayrıca Sayın
Bakan her yerde anlatıyor: “Artık biz, yardım almıyoruz…” Bakın, Erzurum’dan
geliyor; Erzurum Mecidiye Anadolu Lisesi Okul Aile Birliği, herkesten
40’ar milyon para alıyorlar. Neredeyse, özel eğitime gönderilen çocuklara
bu parayı verecektiniz. Allah’tan, her konuda olduğu gibi, Cumhuriyet
Halk Partisi var da, önünüzü kesiyor. Siz, zenginlerin İktidarı mısınız;
fukaranın, garibin, Erzurumlunun, Bayburtlunun, Muşlunun, fukaranın
İktidarı mısınız siz?! Ve hâlâ, bağışlar alınıyor, hâlâ, okullarda
çocuklar, kendi şartları, koşulları içerisinde değil, annesinin
babasının şartları ve koşulları içerisinde okullarına devam ediyor.
Sayın Bakan, bunlar, yani, başında söylediğim
gibi, dört yılda kırdığınız yumurta kırkı geçti. Ben, zaman içerisinde…
Burada tabiî ki oy verecekler, ama, arkadaşlarınız diyor ki: “O kadar
ağırlaştı, o kadar ağırlaştı ki -sen ve birkaç tane bakan arkadaş- taşıyamıyoruz;
ama, bir şey de diyemiyoruz.”
Bir şey daha var değerli arkadaşlar:
Başbakan, tüccar siyaseti anlayabilir; Maliye Bakanı da anlayabilir;
ama, Millî Eğitim Bakanı, tüccar anlayışla, millî eğitime katkı sunamaz,
sunamadığı ortadadır.
Değerli arkadaşlar, bütün bunların
hepsinin yanında başka bir mavra daha var ki ciddî bir şekilde, Sayın
Başbakan diyor ki: “Biz, bütçenin yarısını millî eğitime ayırdık.”
Yok böyle bir şey! Geldiğiniz yıl 7,7; bu yıl 9,5. O bütçe içerisinde
Kredi Yurtlar Kurumunun bütçesi yok, ayrıca fonların irat kaydedilmemişliği
yok; geldiğinizden itibaren, maalesef, eğitime ciddî bir katkınız
yok. Ayrıca, bir rakam daha var onu size söyleyeyim ve insanlarımız,
vatandaşlarımız da duysun: Bakın, 2002 yılında merkezî hükûmetin eğitime
katkısı yüzde 64, şu anda yüzde 56…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Bir cümle, tamamlıyorum.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Şimşek...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Selamlamak
için…
BAŞKAN – Hayır Sayın Şimşek; zaten, on
dakika, Grup önerisiyle ilgili bir tek cümle laf etmediniz.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Bunların kayıtlara
geçmeyeceğini bildiğim için…
BAŞKAN – Buyurun… Teşekkür ederim Sayın
Şimşek.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Önemli değil;
keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. Bir yılınızı iyi değerlendirin.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Manisa Milletvekili İsmail Bilen;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken, hepinizi hürmetle,
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin Grup önerisiyle
ilgili iki arkadaşımız burada çıktılar, lehte fikirlerini beyan
ettiler; ama, Grup önerisiyle ilgili bir tek kelime, bir tek söz sarf
etmediler.
Değerli arkadaşlar, Anadolu’da bir tabir
vardır: “Lafın tamamı deliye söylenir” diye; Allah’a hamdolsun, ben
de inanıyorum ki, bu Parlamentonun tamamı akıllı insanlardan oluşuyor;
meramımızı yirmi dakikada da, yarım saatte de özetleriz.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Üç dakikada da anlatırız,
merak etme!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ancak, anlaşılan
o ki, arkadaşlarımızın Parlamentoyu daha fazla çalıştırmak istememelerinden
kaynaklanan… Bu, biraz belki bundan sonraki çalışmaları engelleyecek
bir taktik; bu da sizin takdiriniz. Biz, Meclisin daha süratli çalışmasını,
önümüzdeki diğer konuları görüşmesini, bu sebeple de, sürenin yeterli
olabileceğini, İç Tüzük’te belirlenen sürenin bu iş yeterli olduğunu
ve geçmişten de gelen uygulamalarla, bunun yeterli olacağını düşünüyoruz.
Sayın Bakan hakkında birçok ithamda bulunuldu.
Âcizane, bu Grubun mensubu olan bir milletvekili olarak beyan etmek
istiyorum; Sayın Bakan, Hükûmetin en başarılı bakanlarından bir tanesidir.
[AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından alkışlar (!)]
Evet, bunu, bütün samimiyetimle söylüyorum. Cumhuriyet tarihinde
Manisa’ya yapılan, eğitim konusunda yapılan yatırımların üçte
1’ini, dörtte 1’ini, Sayın Bakanın bakanlığı döneminde Manisa’ya kazandırdık.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Ayıp!.. Ayıp!..
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ben, birçok vilayeti,
Türkiye’de birçok vilayeti de geziyorum, oralarda da görüyorum;
eğitimin kalitesi de yükseldi. Ben, huzurlarınızda, Sayın Bakana
da teşekkür ediyorum.
Yine, Cumhuriyet Halk Partisi mensubu
arkadaşlarımdan bir tanesinin ifadesine de, üzülerek, katılmadığımı
beyan etmek istiyorum; yani, kendi ecdadıyla, kendi geleneğiyle,
kendi kültürüyle bu kadar kavgalı olan bir başka toplum görmedim. Geçen
hafta İtalya’daydık değerli dostlar. Değerli arkadaşlar, Sayın Gazalcı’yla
birlikte gezdik; hepimizin zaman zaman yüreği burkuldu, gözleri
doldu. Kendi kültürleriyle, kendi birikimleriyle barışık toplumların
nereye geldiğini, biz, oralarda gördük. Dolayısıyla, ecdadıyla
bu kadar alay eden, ecdadının kültürüyle, geçmişiyle bu kadar kavgalı
olan bir toplumun bugünkü sıkıntısını da anlamakta zorluk çekiyorum.
Bir başka şey ise, bir gazete kupürü gösterilerek
-burada, bir okul müdürünün, bir okuldaki öğretmenin fiilî uygulamasıyla
ilgiliydi; biz, bu gazete haberlerini geçmişten de iyi biliriz- Sayın
Bakanın, binlerce, yüzbinlerce, hem personeli bulunan hem de kurumu
bulunan, Anadolu’daki bir okuldaki uygulamadan, yazılı bir talimatı
varmış gibi sorumlu tutulmasını da doğru bulmuyorum, şık bulmuyorum,
ahlakî bulmuyorum. Hukukta bir tabir vardır: Müddei iddiasını ispat
ile mükelleftir. Bir itham, bir iddia ortaya atılmış; ancak, henüz
doğruluğu kanıtlanmamış veya belgelenmemiş bir sözle, bir haberle
-evet, bir haberle, bir gazete haberiyle- bir insan hakkında -Sayın
Bakan hakkında da söylemiyorum, bir insan hakkında- ithamda bulunmak
doğru değildir değerli arkadaşlar.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Mahkeme
kararı var Sayın Bilen… Mahkeme kararları var…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Dolayısıyla,
İç Tüzük hükümlerinin verdiği yetkinin, bu konunun (gensorunun)
görüşülmesi için yeterli olacağını düşünüyorum. Daha fazla da
vaktinizi almak istemiyorum.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Bize verin
zamanı…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Sayın Gazalcı,
size yeterli süre zaten verildi, bundan sonra da verilecek. Dolayısıyla,
Meclisin bundan sonraki çalışmalarına da yeterli zaman ayrılması
amacıyla sözlerimi burada tamamlamak istiyorum.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bilen.
Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Salih
Kapusuz, Ankara Milletvekili; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce konuşan değerli
milletvekili arkadaşımın da ifade ettiği gibi, İç Tüzük, uzun tecrübeler
ve uygulamaların tabiî sonucu olarak, bu gensoru ve görüşmelerle
ilgili olarak süreleri belirlemiştir. Bu belirlenen süreleri değerli
arkadaşlarımız yeterli bulmadığı için bir grup önerisi getirmişlerdir.
Bu Parlamentoda çok iyi konuşma kabiliyeti olan, bu konuları çok
güzel anlatacak, iddialarını orta yere koyacak kapasitedeki arkadaşlarımız
bu sürede bu hedeflerine ulaşabilirler. Karşı cevabı da Bakanlık
ve diğer arkadaşlarımızın bu süre içerisinde en güzel şekilde takdim
edeceklerine inanıyorum. İlave bir sürenin gerekli olmadığını
düşünüyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Öneri
reddedilmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun,
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup
oylarınıza sunacağım:
2.-
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi
10.10.2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun, 10.10.2006 Salı günü
(bugün) yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Eyüp
Fatsa
Ordu
AK
Parti Grup Başkanvekili
Öneri:
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 382 nci sırasında
yer alan, 1238 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile 11 inci sırasında
yer alan 1201 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 5 inci ve 6 ncı
sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi,
Genel Kurulun; 10.10.2006 Salı günkü Birleşiminde
(bugün) “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alan (11/6) esas
numaralı gensoru önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından
sonra “Sözlü Sorular” ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; 11.10.2006 Çarşamba günkü
Birleşimde “Sözlü Sorular”ın görüşülmemesi; çalışma sürelerinin
ise 10.10.20006 Salı günkü Birleşimde 1238 sıra sayılı Anayasa Değişikliği
Teklifinin birinci tur oylamasının bitimine kadar, 11.10.2006 Çarşamba
günkü Birleşimde saat 13.00’den 23.00’e kadar olması, 12.10.2006 Perşembe
günkü Birleşimde ise saat 13.00’de toplanması ve bu Birleşimde Anayasa
Değişikliği Teklifinin ikinci tur oylamasının yapılarak bu işin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmaların sürdürülmesi;
Önerilmiştir.
BAŞKAN – AK Parti Grup önerisi lehinde
söz isteyen Adana Milletvekili Recep Garip.
Sayın Garip, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
RECEP GARİP (Adana) – Sayın Başkan, çok
değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. AK Parti Grubumuzun
önerisi hakkında lehte söz aldım.
Değerli arkadaşlar, biraz önceki Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun önerisi hakkındaki görüşmeler sırasında düşündüğüm
bir iki notu aktararak sözlerime başlamak istiyorum.
Dört yıldan bu yana, Genel Kurulda hep
birlikte çalıştık. Bu çalışmalarımız, zaman zaman uyumlu, zaman zaman
uyumsuz, olumlu ya da olumsuz çalışmalarla yolunu aldı ve almaya devam
ediyor; ancak, buradaki konuşmalar mutlak surette tutanaklara geçiriliyor,
mutlak surette Anadolu’nun gören gözü bizi görüyor, duyan kulağı
bizi dinliyor. Dolayısıyla, burada konuşulan her şey, mutlak surette
tarihe düşülen tarihî notlar, dipnotlar şeklinde, bir şekilde bu ülkenin
geleceğine bırakılmış olan çok önemli belgeler olarak hakkımızda
bir yerlere, kayıtlara düşülüyor.
Dolayısıyla, Ana Muhalefet sözcülerinin
toplumun gözünün içine baka baka birtakım konuları aktarırken,
konuşurken, bir süre sonra toplumun karşısına çıkacağımızı ve
toplumla kucaklaşacağımızı, seçmen olarak onların mutlak surette
sandıkta oy kullanacaklarını düşünerek, sözlerimizi dikkatli
kullanmanın, dikkatli söz söylemenin önemli olduğunu düşünüyorum.
Bu arada, imam-hatip liselerinin genel
durumuyla ilgili birtakım bilgiler, zaman zaman ithamlar yerini
alıyor ve imam hatip okulu mezunu olmak, imam-hatip lisesi mezunu olmak,
sanki bu ülkede üçüncü dünya ülkesi vatandaşı olmak gibi bir konuma,
gündeme getiriliyor ki, bunu kesinlikle kabul etmediğimizi belirtmek
istiyorum. Bu ülkenin değerleriyle, manevi değerleriyle, tarihsel
değerleriyle, gelenek ve görenekleriyle uyumlu olan bir toplumu
oluşturmak için her geçen gün birlikte çalışmayı sürdürmeliyiz, bu
anlamda toplumu kucaklamaya devam etmeliyiz diye de ifadelendiriyorum.
Çok değerli arkadaşlar, bu hafta, AK
Parti Grubumuz, Danışma Kurulu önerisi, bir şekliyle çalışma takvimimizi
belirlemiş; dolayısıyla, bu takvim doğrultusunda, mutlaka, bir an
evvel çalışmaları sürdürmek, geçen vakitlerin kendi ömrümüzden
geçtiğini, bu ülkenin geleceğinden zamanları çaldığımızı, kaybettiğimizi
bilmekte yarar görüyorum.
Sözlerimi bu noktayla… Bu hafta görüşeceğimiz,
bugün görüşmeye başlamamız gereken özellikle 1238 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nın bir maddesinin değiştirilmesi, yani
76’ncı maddenin değiştirilerek, milletvekili seçilme yaşının
otuzdan yirmibeş yaşa indirilmesi konusu gündeme alınmıştır.
Bu konuda inanıyorum ki, hem muhalefet
partileri hem de İktidar Partimizle birlikte uyumlu bir şekilde bu
Yasa’nın çıkarılacağından kuşku duymuyorum. Dolayısıyla, sözlü
sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyoruz bugün. Yarın,
çarşamba günü, yine, saat 13.00’te başlayacak ve 23.00’e kadar devam
edecek olan, devam etmesi düşünülen… Grup önerimizde de, yine, sözlü
soruları görüşmemeyi temenni ediyoruz.
Toplumla ilgili yapılması gereken,
çıkarılması gereken yasaların bir an evvel çıkarılmasının daha
doğru olduğu kanaatiyle, yine, perşembe günü, gündemimiz saat
13.00’te başlayıp ve Anayasa’nın ikinci tur oylamasının yapılması
gündemimize alınmıştır; dolayısıyla, bu gündemle gündemimizi belirliyoruz.
Bu duygularla hepinize sevgiler ve
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Garip.
AK Parti grup önerisi lehinde söz isteyen
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa.
Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Danışma Kurulu önerimizin, Grup önerimizin
lehinde söz aldım; bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Grup önerimizin
içeriği bu haftaki Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun
çalışma saatlerini ve gündeminin tespitiyle alakalıdır. Ben, konuşmamda,
Grup önerimizin içeriğine bağlı kalarak sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Biz, bu hafta, aslında, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine, grupların bilmediği, yabancısı olduğu
bir konuyu getirmedik. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu
gensorunun bugün görüşüleceği herkes tarafından biliniyordu.
Ardından, yine, üzerinde grupların mutabakata varmış olduğu, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nın bir maddesinde değişiklik yapılmasıyla
alakalı anayasa değişikliği ki, zaten, bütün parti gruplarının
destek vereceğini açıkladığı bir konuydu. Ardından, Tohumculuk
Kanunu, zaten, geçen haftadan görüşmesine devam ettiğimiz bir kanundu
ve netice itibariyle, yine, Meclisin gündeminde olan ve bütün siyasi
parti gruplarının da Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine bugün
geleceğini bildiği, malî suçların araştırılmasıyla alakalı kanun
tasarısının gündeme alınması ve perşembe günü, çalışmanın son gününde
de, bugün birinci turunu oylayacağımız anayasa değişikliğinin
ikinci tur oylamasının yapılmasıydı. Sadece, biz, burada, bunların
takdim ve tehirlerini yaptık; ayrıca, bir de hangi saatler arasında
çalışacağımızı, çalışma saatlerini düzenledik. Salı günü, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu 14.00’te başlayıp, gündemin bitimine
kadar; çarşamba günü, 13.00’te başlayıp, 23.00’e kadar ve perşembe günü
de, yine, 13.00’te başlayıp, anayasa değişikliğinin ikinci tur oylamasının
bitimine kadar, yani, gündemin bitimine kadar Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunun çalışmasını teklif ettik ve dolayısıyla,
konuşmalarımızı da, bu grup önerimizin içeriğiyle sınırlı tutmaya
çalıştık.
Değerli arkadaşlar, biraz önce, muhalefet
partisi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup arkadaşlarımızın
da, kendi grup önerileriyle alakalı burada söz aldıkları; ancak,
grup önerilerinin, hiçbir şekilde, ne getirdiğini de ifade etmeden
tamamen gensorunun gündemiyle alakalı konuştuklarını gördüm. Tabiî,
Sayın Bakan, yine, Grubumuz adına gensoru üzerinde konuşacak arkadaşlarımız,
zaten, bu iddialarımızın hepsine ayrıntısıyla cevap vereceği
için ben bunun ayrıntısına girmek istemiyorum; ama, müsaadenizle,
bir konuyu sizlerle ve kamuoyuyla paylaşmak istiyorum. Sayın Berhan
Şimşek, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde konuşan değerli
arkadaşım “Allah’tan, Cumhuriyet Halk Partisi var ki, sizin bütün
yaptıklarınıza engel oluyor, önünüzü kesiyor” dedi. Vallaha, ben,
AK Parti Grubunun yaptıklarına engel olabilen ve önünü kesen bir
Cumhuriyet Halk Partisi olduğuna inanmıyorum; ama, elli yıldan beri
Cumhuriyet Halk Partisinin önünü kesen Türk milletinin olduğuna
inanıyorum.
Bu düşünceyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.
Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Süleyman
Sarıbaş, Malatya Milletvekili.
Sayın Sarıbaş, buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; AK Parti grup önerisi aleyhinde
söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu hafta görüşeceğimiz
konuları biraz önceki öneride gördük. Ben, Danışma Kurulunda da
bu görüşmelere muvafakat ettiğimizi söyledim. Cumhuriyet Halk
Partisinin bir isteği vardı; o da haklı bir istekti. Sayın Bakan hakkındaki
gensoruda altmış dakikalık bir süre istemişti; ama, İktidar Partisi
altmış dakikayı çok gördü. Dolayısıyla, biraz önce de önerge reddedildi.
Değerli arkadaşlar, Meclisin gündemi,
milletin gündemi olmalı; bizim bakış açımız da, anlayışımız da bu.
Biz, Anavatan Partisi Grubu olarak, birbuçuk yıldır bir gensoru önergesi
vermedik, hiçbir bakan hakkında bir gensoru önergesi vermedik. Vermeyiş
sebebimiz, sayın bakanların gensoruluk eylem ve işlemlerde bulunmadıkları
değil. Vermeyiş sebebimiz, bu çoğunlukla, bu duyarsızlıkla nasıl
olsa bu gensoruların reddedileceği ve neticede millete yarar
bir şeyin bu Meclisten çıkmayacağını gördüğümüz için gensoru müessesesini
çalıştırmadık; çünkü, biliyoruz ki, bu Meclis, geçen mart ayından beri
denetim görevini de yapmadı, çünkü, yapamamakta. Bizim önerdiğimiz
şey, sistem önerisi, yani, bu sistemin, bu Parlamentonun bu haliyle
denetim görevi yapamayacağı, yapamadığı noktasında kilitlenmiştir.
Cumhuriyet tarihinde kendi içinden çıkarttığı
bakanı Yüce Divana gönderen bir tek Sayın Özal vardır. Bir bakanını
mahkûm ettirdi; ama, bunun dışında, bakanlar her şeyi yaparlar,
100’üncü maddenin arkasına sığınırlar, Parlamento çoğunluklarıyla
da bu tür gensoru önergeleri geçiştirilir, sayın başbakanlar da
“22 bakanım bir tarafa, yolsuzluk yapan bakanım bir tarafa” der, o
zaman bunun anlamı kalmaz. Onun için, şu ana kadar bir gensoru önergesine
tevessül etmedik Grup olarak.
Değerli arkadaşlar, bizim önerdiğimiz
şey, bu 100’üncü madde denilen şeyi, aslında Cumhuriyet Halk Partisi
83 üncü maddeden bakıyor ama, 83’üncü madde değil, aslolan 100’üncü
maddedir. Bir ülkede yolsuzluğu bürokrat ve bakan, yürütme yapar.
Eğer milletvekili, parlamenter yolsuzluğun içine düşmüşse, mutlaka
bir yürütme ayağı vardır; yani, yürütmeyle işbirliği içinde yapmıştır
ve asıl yolsuzluğu yapan yürütmedir. O halde, 100’üncü maddede bir
değişiklik yapmamız, suç işleyen, müfettişlerin raporuyla, Devlet
Denetleme Kurumlarının raporuyla, Sayıştayın raporuyla, yargı
kararıyla suç işlediği sabitleşen bakanın artık bu Parlamentoda
tartışmaya dahi gerek kalmadan ilgili yerde hesabını vermesi gerekir;
ama, bizde maalesef bu sistem olmadığı için, işte tarihsel süreç içerisinde yolsuzluklarla boğuşup duruyoruz.
Neydi vaadiniz 3 Kasımdan evvel; “yolsuzlukları
önleyeceğiz…” İşte, yolsuzluğu önlemenin yolu 100’üncü maddenin
yeniden tanzim edilmesiyle ilgilidir. 58’inci Hükûmetiniz de, 59’uncu
Hükûmetiniz de sivil bir Anayasa yapmayı hükûmet programlarına koydu;
hepimiz gönülden destekliyoruz. Bu ülkede 100’üncü maddede, 83’üncü
maddede, 76’ncı maddede, birçok maddede, Cumhurbaşkanlığı da dahil
yeniden revize edilip sistemin yeniden sağlam, yolsuzluk üretmeyen
bir sistem haline getirilmesi lazım. Siz ne yaptınız; şiştiniz, şiştiniz,
şiştiniz, geriden hamile olduğunuzu zannettiler, dış hamilelik
olduğu çıktı ve sadece yirmibeş yaşa indirmekle ilgili bir anayasa
değişikliğini, lütfen, yasak savma babında, biz de anayasa değişikliği
yapabiliyoruz anlayışıyla Meclisin önüne getirdiniz. Yirmibeş
yaşa kimse karşı değil; yirmibeş yaş olsun; ama, bu Anayasa’da, yani
bu sistemde yirmibeşin dışında başka bir şey yok muydu arkadaşlar;
yani, yürütmenin yasamaya etkisi, yasamanın yürütmeyi denetleyememesi,
Cumhurbaşkanlığı gibi acube bir sistemin yeniden düzenlenmesi,
YÖK gibi kocaman bir yükseköğrenim alanını, 2 milyon öğrenciyi,
belki 10 milyon veliyi ilgilendiren bir alanı düzenlemek gibi ulvi
bir iş varken, kala kala, kala kala kaldınız bir maddede, kimsenin
itiraz etmediği, kimsenin de engel olmayacağı bir maddeyi getirebildiniz.
Siz, vesayet altında mısınız; birilerinin vesayetine ihtiyacınız
mı var?! Millet, 3 Kasımda bir halk ihtilali yaptı. Ben buna “halk ihtilali”
diyorum. Evet, halk ihtilali yaptı; millet dedi ki: Ey Meclis, seni
seçiyorum; Anayasa’yı değiştirecek güçle seçiyorum; öyle bir sistem
kur ki, bu bozuk düzen, bu ahlaksız düzen değişsin, bu sömürü düzeni
değişsin; zenginin daha zengin olduğu, ırgatın ırgat kaldığı düzeni
değiştir, bu ülkede yolsuzluk olmasın, yeni bir sivil anayasa yap.
Siz ne yaptınız; milletin verdiği bu mesajı, haram sofralarında,
“ya, bu düzen aslında çok da iyiymiş, bak tam da bize göreymiş, yiyip
içip geziyoruz, bundan daha güzel düzen mi olur”a çevirdiniz, döndürdünüz,
milletin size verdiği yetkiyi heder ettiniz gitti, yazıklar olsun!
Heder ettiniz gitti.
Ben istiyordum ki, bu Meclis, bugün, getireceği
anayasa reformuyla, anayasa paketiyle bu ülkede sistemi değiştirsin.
Rejimi demiyorum, rejimden kimsenin kaygısı yok; çünkü, bu rejimi
bu millet özümsemiş, öyle irtica falan filan da gelmez bu ülkeye. Bu
ülkenin bütün insanları, demokrasiye de, hukuka da, laikliğine
de sahiptir, bağlıdır; ama, onların korkusuyla, korkularıyla, bu
ülkede yapılmak istenen gerçek reformlar, maalesef yapılamamakta.
Sayın Hocam -nerede Burhan Hocam- 53
maddelik bir Anayasa tasarısı hazırladı. Yani, şimdi, Sayın Hocam,
içinden bula bula bula, sadece, hiçbir şeye, etliye sütlüye dokunmayan,
kimsenin de itiraz etmediği yirmibeş yaşın dışında bu Meclise yüklenmiş
başka görev yok muydu?! Çözdünüz mü üniversite reformunu arkadaşlar
dört yıldır?! Yani, üniversitelerimiz, dört yıl evvelden daha mı rahat?!
Çözdünüz mü ortaöğretimdeki eğitim sorununu?! Çözdünüz mü Anayasa’daki
Cumhurbaşkanlığının yetkilerini, sorumsuzca, sorumlu olmadan
kullandığı yetkileri çözdünüz mü?! Yolsuzluk üreten, kanalları tıkayacak
denetim yollarını, bağımsız denetim yollarını açacak bir sistem
getirebildiniz mi?! Hiçbir şey yapamadınız.
“Biz, çok yasa yapıyoruz…” Sizden evvelkiler
de 11 bin yasa yaptılar; ama, 11 bin yasa, bu ülkenin yolsuzluk üretmesine,
bu ülkenin yoksulluk üretmesine, bu ülkenin sisteminin acubeliğine,
bu ülkedeki ahlaksız düzenin değişmesine hiçbir katkı sağlamadı,
sizinkiler de sağlamayacak; çünkü, sistem öyle kurulmamış. Bu sistemi
kuranlar, sisteme bir sigorta koymuşlar, kendi seçkin hayatlarını
değiştirmemek adına bir sigorta koymuşlar; Meclisi de, yürütmeyi
de, bu sigortaya dokunamayacak bir hale getirmişler, hâkimiyeti
milliye denilen şeyi, milletin gerçek hâkimiyetinin temsilcisi
olduğu Meclisin elinden, maalesef, belli kanallarla almışlar.
Değiştirin diye size millet oy verdi;
bunu değiştirin. “Bu düzen beni mutlu etmiyor” diyor, bu halk diyor
ki: “Bu düzen beni mutlu etmiyor.” Bu düzen, ahlaksız bir düzen. O zaman,
bu düzeni değiştirin diye oy verdi, bu düzeni değiştirecek gücü
de verdi. Siz, bu gücü nerede kullanacaksınız arkadaşlar?! Yani,
bir sene sonra seçim olduğunda, aynı gücü size verecek mi?! Gücü
kullanamayanlara, kendilerine verilen millî hâkimiyet, hâkimiyeti
millîye gücünü kullanamayanlara bu millet niye bir daha güç versin?!
Yani, hayatında bir şey değişmemişse, ömründe bir şey değişmemişse,
3 Kasımdan daha ileri demokratik bir hayat anlayışı olmamışsa, bürokratik
devlet kalkıp demokratik devlet gelmemişse, ne diye size güç versin?!
Çünkü, güç, gücü kullanmasını bilene verilir. Millet, 3 Kasımda,
evet, bana ait bir iktidar çıkartayım, o gücü de vereyim, bu ahlaksız
düzeni değiştirsin dedi; sizse, ahlaksız düzenin bir parçası olmayı,
onu değiştirmeye yeğlediniz. Yanlış olan bu.
Şimdi, gündem tayin ediyoruz. Şimdi, bu
gündemin milletin gerçek gündemiyle ne alakası var, ne alakası
var?! Yani, bu ülkenin temel sorunu, milletvekili yaşı otuz olduğu
için bu ülkede yolsuzluklar üretiliyordu, yirmibeşe düşürürsek
yolsuzluklar kalkacak mı veyahut da bu ülkenin güneydoğu sorunu,
milletvekili yaşını düşürünce bitecek mi?! Yirmibeş yaşında milletvekili
yapacaksınız, yirmidokuzunda milletvekilliği bitecek, ondan
sonra ne yapacak; ne yapacak ondan sonra; yapacağı hiçbir şey yok.
Yani, temel meselemiz, sorunumuz bu muydu; ben onu demek istiyorum.
Yapılacak bunca şey varken, sivil bir anayasa yapmak varken, kurucu
bir meclis gibi ülkenin gündemini değiştirmek, kaderini değiştirmek
varken, 355 kişilik çoğunluğun yapa yapa, bula bula bulduğu şey -bunun
adına dağ fare doğurdu falan derler; ama, bu kürsüden demek istemiyorum-
dağ fare doğuruyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş, lütfen toparlar
mısınız.
Buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Zamanınız
var, biz de destek olalım; çünkü, biz, bu milletin evlatlarıyız. Bu
milletin lehine olan, bu milletin kaderini değiştirecek, bu milletin
geleceğini, çocuklarının geleceğini değiştirecek her şeye -bu
kürsüden söz veriyorum- varız; ama, siz de olun, siz de olun.
Hani, meydan meydan bağırıyordunuz
Türkiye milletvekilliğini getireceğiz diye. Ben, Cumhuriyet
Halk Partisi karşı çıkıyor zannediyordum, bugün Sayın Anadol’la görüştüm,
“öyle bir öneri gelmedi bize” dedi. Yapamadıklarınızı, yapmak istemediklerinizi
bari başkalarının üstüne atmayın, başkalarını suçlamayın. Yapmak
istemiyorsanız, gürlemeyin, konuşmayın, konuşmayın. Meydanlarda
söz verdiklerinizi, vermeyin. Siz deyin ki, bizi, ey millet, iktidar
ettiniz, sağ olun, biz, bir dönem yiyip içip keyfimize bakacağız, yanlış
yaptınız, gelecek dönemde değiştirin bizi deyin millete, daha dürüst
davranın. Dürüst davranmanın yolu bu; ama, yok çıkıp da biz yeni bir
Anayasa yapacağız, yok YÖK’ü değiştireceğiz, yok şunu yapacağız,
Türkiye milletvekilliği getireceğiz… Hadi oradan derler, hadi!..
Siz kimsiniz; o yürek lazım, bilek lazım, gönül lazım, ülke sevgisi
lazım, vatan sevgisi lazım. Olmayan şeylerle olmuyor.
Saygılar sunarım. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.
Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ümmet
Kandoğan, Denizli Milletvekili.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri,
saygıyla selamlıyorum. Bu haftaki Meclis çalışmalarımızın milletimiz
ve memleketimizin hayrına olmasını gönülden temenni ediyorum.
Bugün, bir anayasa değişikliğini görüşeceğiz;
seçilme yaşının otuzdan yirmi beşe indirilmesiyle ilgili bir husus.
Türkiye’de hiçbir vatandaşımızın karşı çıkmayacağı bir düzenleme.
Doğru Yol Partisi olarak biz de bu düzenlemeden yana olduğumuzu
ifade etmek istiyorum. Ancak, bu anayasa değişikliği yapılırken,
seçilmeyle ilgili bir husus burada görüşülürken maalesef, Seçim
Kanunu’yla ilgili, Siyasi Partiler Kanunu’yla ilgili olarak hiçbir
değişikliğe gidilmeden, yeni yapılacak seçimlerin mevcut kanunlarla
yapılacak olması karşısında da özellikle İktidar Partisinden bir
ses duymak istiyorum. Siyasetin şeffaflaşması, siyasetin finansmanının
şeffaflaşması…
Daha önce, Cumhuriyet Halk Partili bir
milletvekilimizin vermiş olduğu bir kanun teklifi üzerine grup
başkan vekilleri de burada gelip konuşmuşlardı, Siyasi Etik Yasası’yla
ilgili. Hemen geliyordu, onbeş gün, yirmi gün içerisinde Meclise
sevk ediyordunuz. Ne oldu değerli milletvekilleri, ne oldu iktidar
milletvekilleri; siyasetin şeffaflaşmasından, siyasetin finansmanının
şeffaflaşmasından niye korkuyorsunuz, niye çekiniyorsunuz?! Ne
oldu dokunulmazlıkların sınırlandırılması meselesi? Bu anayasa
değişikliği paketinin içerisinde dokunulmazlıkların sınırlandırılmasıyla
ilgili bir hükmün olmaması karşısında, bu kürsüden millete söyleyecek
bir sözünüz yok mu değerli milletvekilleri? Millet, sizden, vermiş
olduğunuz sözlerin yerine getirilmesini bekliyor. Millet, sizden,
milletin devasa boyutlara ulaşmış olan sıkıntılarının, problemlerinin
çözülmesini istiyor.
Bakınız, ben, on günden beri, Giresun,
Trabzon, Rize, Bursa, Yalova, Kocaeli, Sakarya, Konya, Diyarbakır,
Mardin, Şanlıurfa’yı gezerek geliyorum. Üç dört günden beri de Güneydoğu
Anadolu bölgesindeyiz. Güneydoğu Anadolu bölgesinde, Şanlıurfa’da,
Viranşehir’de, Kızıltepe’de pamuk tarlalarında gözyaşını akıtan
çiftçilerin yanından geliyoruz. Pamuğun 500 bin liraya satıldığı
bir Güneydoğu’dan geliyoruz. Biliyor musunuz pamuğun maliyeti ne
kadardır değerli milletvekilleri?! Gittiniz mi pamuk tarlalarına?!
Çiftçinin dertleriyle hemhal oldunuz mu?! Konya’da şeker pancarı
üreticileri feryat ediyor. Karadeniz’de fındık üreticileri perişan,
feryatları göğe yükseliyor.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sayın Başkan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Sayın Çerçi,
Manisa’da da üzüm üreticisi feryat ediyor. Bunların dertlerine ne
zaman derman olacaksınız?! Tarımın meseleleriyle ilgili olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne zaman çözüm önerileri getireceksiniz?!
Dün, o pamuk tarlalarındaki vatandaşlarla
görüşürken, ellerindeki elektrik faturalarını gözlerimizin içerisine
soktular. Milyarlarca liralık elektrik faturaları altında belleri
kırılan o insanların yardımına ne zaman koşacaksınız?!
Evet, GAP -maalesef, dün büyük bir üzüntüyle
o bölgeyi dolaştım- Türkiye’nin yedi küpeli geliniyle ilgili ne
yaptınız bugüne kadar?! İşte, o elektrik faturaları, sulama kanallarıyla
ilgili hiçbir şey yapamamanın faturası olarak çiftçinin, vatandaşın
ellerinde.
Güneydoğu insanı, sizden terörle ilgili
bir adım bekliyor, terörü nasıl çözeceğinizi sizlerden duymak istiyor.
Diyarbakır’da, Şanlıurfa’da, Mardin’de, sivil toplum örgütlerinin
liderleri, sabaha kadar, Sayın Genel Başkanımızla beraber, bu terör
meselesinin bitirilmesiyle ilgili, feryatlar içerisinde düşüncelerini
açıkladılar. Ne zaman çare bulacağız? Bu akan kan ne zaman duracak?
Anaların gözyaşları ne zaman dinecek? Şehit cenazelerinin o bölgeden
diğer bölgelere gitmesinin sonu ne zaman gelecek? Bununla ilgili
bir tedbiriniz var mı, bir çareniz var mı, bir öneriniz var mı?
Türkiye, ilanihaye o bölgedeki bu terör
olaylarıyla yaşamaya devam edemez. Geçmişte, bunun Türkiye’ye 100
milyar dolarlık bir faturası olmuştur. Bakınız, bugün, Diyarbakır’daki,
Mardin’deki, Şanlıurfa’daki sanayici feryat ediyor; Diyarbakır’da
patlayan bombalardan sonra, iç turizmin ve dış turizmin bittiğini
ifade ediyor, yatırımcıların artık Güneydoğu’ya yatırım yapmak
için gelmediklerini, gelmeyeceklerini ifade ediyor. İşte, biz,
Doğru Yol Partisi olarak, onun için diyoruz ki, dağlardaki kurşun seslerinin
yerine kuş sesleri ötsün, barut kokuları yerine çiçek kokuları o
dağlarda ortaya çıksın. Evet, arzumuz budur, isteğimiz budur.
Dört yıldan beri iktidardasınız; dört
yıldan beri, sıfırla aldığınız terörün hangi boyutlara ulaştığını
hepiniz çok yakından biliyorsunuz. Bununla ilgili hangi öneriyi
getirdiniz Meclise?! Genel görüşme isteğini bile, içeriye girmeyerek,
kulislerde sigara, çay, kahve içerek, Meclisin olağanüstü toplantı
yapmasını engellemeye çalıştınız. Halk, bunların hesabını sizlere
soracaktır.
Dokunulmazlıklarla ilgili, televizyon
ekranlarında, meydanlarda vermiş olduğunuz sözlerin niçin arkasında
duramıyorsunuz?! Hani, anayasa değişikliği paketinin içerisinde
dokunulmazlıkların sınırlandırılmasıyla ilgili hüküm nerede değerli
milletvekilleri?!İşte, çeltik fiyatlarını açıkladınız. Çeltik fiyatları,
soruyorum, memnun etti mi sizleri değerli milletvekilleri? Sorun
bakalım…
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) – Evet, memnunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Çorum Milletvekilimiz
Ali Yüksel Kavuştu diyor ki, fiyatlar bizi memnun etti.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) – Evet.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Yani, Sayın
Milletvekilim siz bunu söylerseniz!..
Bakın, Sayın Fatsa…
BAŞKAN – Sayın Kandoğan… Sayın Kandoğan…
Lütfen…
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) – Soruyorsun,
ben de söylüyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Sayın Fatsa
da..
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, lütfen, Genel
Kurula hitap eder misiniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Sayın Fatsa
da fındık fiyatlarıyla ilgili burada gelip konuşunca, biz “Sayın
Fatsa, siz Karadeniz milletvekilisiniz, bunları bu kürsüden siz
söylemeyin, orada büyük tepkiler olur” dedik. Şimdi de, Sayın Ali Yüksel
Kavuştu çıkıyor, diyor ki, Çorum Milletvekili; çeltiğin en fazla
olduğu yerlerden birisidir, verilen fiyatın son derece iyi olduğunu
söylüyor.
Bakınız, elimde 2002 fiyatları ile 2006
fiyatları var; girdi fiyatları ile bugünkü girdi fiyatları var.
Siz, 2002 yılından beri, dört yıllık süre içerisinde girdi fiyatlarının
nereden nereye geldiğini biliyor musunuz Sayın Kavuştu? Mazot
kaç liraydı geldiğinizde, gübre kaç liraydı, ilaç ne kadardı, sulama
ne kadardı; bunlardan haberdar mısınız Sayın Kavuştu?
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de
tarım çökmüştür, bunun altını çizerek söylüyorum. Türkiye’deki
hangi tarım ürününe bakarsanız bakın, maalesef, çok ciddî sıkıntılar
içerisindedir. Rize’ye gittim, çay üreticisi şikâyet ediyor, Sayın
Başbakan hayatından memnun; ama, 50 bin ton kaçak çay, Rizeli olan bir
Başbakan döneminde Türkiye sınırları içerisine giriyor ve bu 50
bin ton kaçak çaydan dolayı, Rize çay üreticisi çok ciddî manada sıkıntılar
içerisinde. Şimdi, Sayın Başbakan diyor ki: “Efendim, Türkiye’yi biz
batırmayız, partimiz batarsa batsın.” Sayın Başbakan, siz bu sözü
söyleme hakkına sahip değilsiniz. Siz, fındığa vermediğiniz fiyatı,
bir başka şekilde, İtalya’daki, Almanya’daki çikolata üreticisinin
cebine aktarıyorsunuz. Bizim Karadenizli fındık üreticimize aktarmanız
gereken kaynaklar, maalesef, İtalya’daki, Almanya’daki çikolata
imalatçısı büyük sanayicilerin cebine giriyor.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Senelerce yaptığınız
gibi!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Eğer fındık
fiyatları böyle olmasaydı, Türkiye, fındıktan 2 milyar doların
üzerinde ihracat geliri elde edecekti; ama, şimdi 900 milyon dolar.
Aradaki 1 milyar 100 milyon dolar, işte Almanya’daki, İtalya’daki
fabrika sahiplerinin cebine giriyor. Benim Karadenizli 6 milyon
fındık üreticim bugün perişan bir vaziyette, perişan bir vaziyette…
Bakınız, geçen hafta burada söyledim.
İktidar Partisi milletvekillerini Karadeniz gezisine davet ettim.
Ordu, Trabzon, Samsun, Rize, Giresun… Beraber gidelim dedim. Niçin
gelmediniz?! Gidemiyorsunuz; gidemiyorsunuz köylere, gidemiyorsunuz
beldelere.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – O ayakları bırak!
Popülizmi bırak!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Onun için, değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin gündemi çok farklı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, lütfen toparlar
mısınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Türkiye’nin
gündemi, bugün sizin getirmeye çalıştığınız bu gündemden çok farklı.
Onun için size tavsiye ediyorum; mübarek ramazan gününde Türkiye’deki
vatandaşların gerçek gündemi neyse, bu gündemi onlarla doldurun,
onların dertleriyle hemhal olun, onların dertlerine çözüm yolu bulmaya
çalışın.
Değerli milletvekilleri…
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – Ümmet,
yeter!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Sayın Milletvekili,
bakın, sizinkiler de geldiler, burada iki lehte, iki aleyhte konuştular.
Dört arkadaşınız AK Parti adına konuştu. Ben ilk defa Doğru Yol Partisi
adına çıkıp düşüncelerimi ifade etmeye çalışıyorum.
Şimdi, Sayın Manisa Milletvekili diyor
ki: “Cumhuriyet Halk Partisi böyle bir önerge vererek Meclisin çalışmasını
engellemeye çalışıyor.” Ben o Sayın Milletvekilime soruyorum:
Geçen hafta Tohumculuk Kanun Tasarısı burada görüşülürken bu sıralara
oturmaktan korkan Komisyon Başkanı ve Tarım Bakanına aynı soruyu
niye sormuyorsunuz?! Meclisin çalışmasını engelleyenin kim olduğunu
bütün milletimiz çok iyi bir şekilde bilmektedir. Yüzlerce kez burada
karar yeter sayısı, toplantı yeter sayısı bulunamamıştır. İktidar
Partisi milletvekilleri artık yorulmuştur, Meclis artık yorulmuştur.
Bunun çaresi, yapılacak bir erken seçimle Meclis iradesinin yenilenmesi,
Meclise yeni bir heyecan, yeni bir ruh taşınmasıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle, Adalet ve Kalkınma
Partisinin Grup önerisinin aleyhinde olduğumu ifade ediyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) – Sayın Başkan,
adımı kullandı. Cevap vermek durumundayım.
BAŞKAN – Sayın Kavuştu, lütfen oturur
musunuz. Oturun lütfen!
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) – İsmimi kullandı
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tutanakları isteyeceğim Sayın
Kavuştu. Niye acele ediyorsunuz? Oturun yerinize lütfen.
Grup önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, grup önerisi
kabul edilmiştir.
Gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler”
kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili
Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, nitelikli ortaöğretim
kurumlarında atıl kapasite oluşturarak kamu kaynaklarını israf
ettiği, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığını işlevsizleştirerek
ders kitapları ve yardımcı kitapların içeriğinde sorunlar oluşturduğu,
YÖK ile çatışmaya girdiği, kadrolaşmak ve yargı kararlarını uygulamamak
suretiyle görevini kötüye kullandığı iddialarıyla, Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106
ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin (11/6) esas numaralı
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere
başlıyoruz.
V.-
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1.-
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili
Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ali Topuz,
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk
Koç’un, nitelikli ortaöğretim kurumlarında atıl kapasite oluşturarak
kamu kaynaklarını israf ettiği, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığını
işlevsizleştirerek ders kitapları ve yardımcı kitapların içeriğinde
sorunlar oluşturduğu, YÖK ile çatışmaya girdiği, kadrolaşmak ve
yargı kararlarını uygulamamak suretiyle görevini kötüye kullandığı
iddialarıyla, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/6)
BAŞKAN - Hükûmet?.. Yerinde.
Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı
ve Genel Kurulun 3.10.2006 tarihli 2 nci Birleşiminde okunduğu için
tekrar okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın
99’uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden 1 üyeye,
siyasî parti grupları adına 1’er milletvekiline ve Bakanlar Kurulu
adına Başbakan veya 1 bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri,
önerge sahibi için on dakika; gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum: Önerge sahibi Engin Altay, Sinop Milletvekili; Anavatan
Partisi Grubu adına Dursun Akdemir, Iğdır Milletvekili; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Muharrem İnce, Yalova Milletvekili; AK
Parti Grubu adına Avni Doğan, Kahramanmaraş Milletvekili.
İlk söz, önerge sahibi Engin Altay, Sinop
Milletvekili.
Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Altay, süreniz on dakikadır.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Grubumuzun, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’le
ilgili verdiği gensoru önergesinin, gündeme alınıp alınmamasıyla
ilgili öngörüşmelerinde söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu önergemiz için günlerdir basında değişik
şeyler söylenmekte. Sayın Başbakan, bugün, Grupta, o kadar bunalmış
ki, bu önerge için “ellerine tutuşturmuşlar bir A-4 kâğıdı; önerge,
gensoru önergesi veriyorlar; cevabını alacaklar” diyor.
Bizim elimizde –Sayın Başbakan, umarım
beni dinliyorsundur- A-4 kâğıdı da var da; Millî Eğitim yayınları
var, bunlar üzerinden konuşacağız. Bizim elimizde okul kütüphanelerine,
çocukların çantasına, evlere, dershanelere girmiş ve her birinin
üzerinde “Millî Eğitim Bakanlığı Tavsiyeli 100 Temel Eser” yazan rezalet
belgeleri var. Bu belgeler üzerinden konuşacağız. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Bakan da bu gensoru için “içi boş
ve ideolojik” diyor. Bu gensorunun içi boş değil Sayın Bakan; ama, sayenizde
Millî Eğitim Bakanlığının içi boşaltılıyor. Buna seyirci kalmamız
düşünülemez. Bu gensorunun bir ideolojik yanı varsa -ki, vardır- o
da Millî Eğitim Bakanlığının Kemalist ideolojiden sapmasından duyduğumuz
kaygıdan dolayı verdiğimiz bir gensorudur. Bu yönüyle ideolojiktir
bu gensoru.
Sayın Fatsa da “iddia sahibi iddiasını
ispatla mükelleftir” diyor. Lütfen dikkatle dinleyin Sayın Fatsa,
biraz sonra teker teker bu iddialarımızı bize tanınan 10 dakika
içinde ispatlamaya çalışacağız.
Şimdi, üzüntüyle, ibretle izliyoruz,
izliyorsunuz. Sizin de çocuklarınız var. Gün geçmiyor ki, her gün
bir televizyon kanalında, her gün gazetelerin manşetlerinde, okullarımızda
şiddet, okullarımızda fuhuş, okullarımızda uyuşturucu, okullarımızda
karşıdevrim gerillalarının yaptığı etkinlik ve eylemleri okumuyor
muyuz, izlemiyor muyuz?! Şimdi, bu Millî Eğitim Bakanının göreve
başladığı günden bugüne, iddiayla söylüyorum, bu ülkenin okullarına
şiddet bulaşmıştır, bu ülkenin okullarına hurafe bulaşmıştır, bu
ülkenin okullarına müstehcenlik bulaşmıştır -belgelerle, kitaplarla-
bu ülkede okullara argo bulaşmıştır. Şimdi, çıkılabilir Kurtlar
Vadisine bağlanılabilir! Böyle bir şeyi kabul edemeyiz. Bundan önce
de birileri Malkoçoğlu’yla, Karaoğlan’la büyüdü.
Değerli arkadaşlar, gensorumuzun ilk
gerekçesi OKS sınavlarıdır. Bu sınavlar tam bir fiyaskodur, tam bir
skandaldır, tam bir faciadır. Öncelikle, Millî Eğitim Bakanlığının
başarı grafiğinin, güven grafiğinin ve nitelik grafiğinin düştüğünün
apaçık belgesidir bu sınavlar.
Başarıdan başlayalım isterseniz. Bu
sınavlar, sonuçları itibariyle bir fiyaskodur. Bu sınavlarda
73.700 öğrenci sıfır almıştır. Millî Eğitim Bakanlığının başarısızlığı
OKS’yle sınırlı değildir. Millî Eğitim Bakanlığı başarısızlığının
en ibret verici vesikası ÖSS sınavlarıdır.
Değerli milletvekilleri, yüce milletin
kazancından, rızkından burada maaş alarak oturuyoruz; içinize siniyor
mu, Türkiye’de ÖSS sınavına giren her 100 öğrenciden 22 tanesinin
matematikten bir soru bile çözememesi? Yani, 310 bin öğrenciden
bahsediyorum. İçinize siniyor mu, ÖSS sınavına giren her 100 öğrenciden
69 tanesinin fen bilgisinden bir tek soru çözememiş olması, yani
992 bin öğrencinin bir tek soru çözememiş olması, çözebilememiş
olması içinize siniyor mu? Sayın Fatsa iddiayı ispata davet etti,
işte ispat! Bu, Millî Eğitim Bakanlığı için, tarihinin en büyük başarısızlığıdır.
Yerleştirme itibariyle de bu OKS bir
skandaldır. Binlerce aile, ÖSS başarısını kanıtlamış, özel okullarla
yarışabilen bu nitelikli okullara yerleştirebilmek için çocuklarını,
insanüstü gayret ve fedakârlıkla maddi katkılar, fedakârlıklar yaparak
bir yıl çaba sarf ettiler ve yemeden, içmeden milyarlar harcadılar.
Şimdi Sayın Bakan, Anadolu liselerinde ve fen liselerinde üçüncü
yerleştirmeyi, ön kaydı yapmadı. Marifetmiş gibi de “yapmayacağımı
önceden söyledim” diyor. Peki, Anadolu meslekî teknik ortaöğretimde
niye yaptın? Toplam boş kontenjanın, Millî Eğitim Bakanlığı sitesinde,
bugün bile girseniz, hâlâ 35 bin görünüyor; o siteyi de bir güncelleyin.
Bu, Anadolu meslekî teknik ortaöğretimde bu ön kaydı yaptın. Sadece
ve sadece Anadolu liselerinde ve fen liselerinde bu üçüncü hakkı
vermeyerek 5.115 öğrenciyi mağdur etmeye, onların geleceğini karartmaya
ne hakkın var?! Bu yönüyle bana göre Sayın Bakan hem Anayasa’nın
42’nci maddesini ihlal etmiştir hem de Türk Ceza Kanunu’nun 112’nci
maddesine ve 119’uncu maddesine de aykırı iş ve eylemde bulunmuştur.
Şimdi, arkadaşlar, vahimdir, bir Anadolu
lisesine 368,410’la bir öğrenci giriyor, 368,370’le giremiyor. 1 puandan
daha az. Ve bu millet, bu devlet, bu devletin en nitelikli, kaliteli
okulları için milyarlarca para sarf etmiş. Okul orada, sıra orada,
ekipman, donatım orada, fiziki kapasite mükemmel, öğretim kadrosu
orada, hayır, sen dur, oraya girme. Niye?! Yahu dur kardeşim, bak bu ülkenin
başka özel okulları var, seni oralara göndeririz. Ee, peki nasıl gideceğim?
İşte, özel öğretim kanununu çıkarırız.
Sayın Bakana soruyorum, kimlik ve iletişim
bilgileri sadece Bakanlığınızda olan öğrencilerin telefon numaralarını
bazı cemaat ve tarikat okulları nasıl ele geçiriyor? Nasıl ele geçiriyor?
(CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakıyorum, sürem dar. Rica ettik,
bunu biraz geniş konuşalım dedik, müsaade etmediniz.
Şimdi, Sayın Bakan bir şey daha diyebilir,
yükseköğretimde de kontenjan açığı var diyebilir. Şu gensoru hiçbir
şeye yaramadıysa yükseköğretime yaradı. Üniversitelerdeki boş
kontenjanlar dün itibariyle üçüncü duyuruya çıkacak. Hiçbir şey yapamadıysak,
üniversitelere girememiş gençler için bir faydamız oldu diye düşünüyorum.
Şimdi, zaman değerli, Talim Terbiyeye
girmem lazım; ama, OKS, yerleştirme boyutuyla da… Yani, Türkiye’nin
584 yatılı ilköğretim bölge okulundaki ve pansiyonlu ilköğretim
okullarındaki okuyan çocukların geleceğini ailelerine sormadan,
çocuklara sormadan yönlendirmeye ne hakkınız var? Yani, Türkiye’nin
kırsalında yaşayan fakir fukara çocuklarını alacaksın, ben seni
imam hatip lisesinin pansiyonuna yerleştiriyorum. Buna bir hakkın
var mı?! Pansiyon yerleştirme sınavı mı yaptınız, ÖSS mi yaptınız?!
Değerli milletvekilleri, Talim Terbiye,
tam bir dramdır, tam bir fiyaskodur. Talim Terbiye Kurulundaki uzmanlara
iş yaptırmamak için, önce kanun değişikliği, sonra yönetmelik değişikliği
yaptınız. Bunlar cüzamlı mı?! Talim Terbiye Kurulundaki 140 tane
öğretmen Türkiye’nin öğretmeni değil mi, Türk milletinin öğretmeni
değil mi?! Sırf, Talim Terbiye Kurulunda Atatürkçü, laik, çağdaş, demokrat
öğretmenler, uzmanlar var diye, bu Kurulu by-pass ederek ne sağladınız?!
İlk sağladığınız şu: 1990’da ve 2000’de okullara girmesi yasaklanmış
kitaplar var. Bunun içinde, bu kitapların içinde, bugün de çok bilinen
ünlü cemaat liderlerinin, tarikat liderlerinin takma adla yazdığı
kitaplar var; işte, Tebliğler Dergisi… Bunlar yasaklanmıştı. Çok şükür,
o tarihte bunlar kaldırılmış; bu fikirleri, bu cumhuriyet karşıtı
fikirleri, bu laik, demokratik cumhuriyeti hazmetmekten yoksun
insanların, onu devirmeye yönelik iş ve eylem içinde bulunan insanların
kitaplarını okullardan kurtarmıştık. Şimdi ne oldu? Bunlar tekrar
girdi. Sade bir tane isim, istiyorsanız vereyim, siz onu… Zamanı iyi
kullanmaya çalışıyorum. M. Abdülfettah Şahin takma ismiyle, kim,
hepiniz biliyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HALUK İPEK (Ankara) – Biz bilmiyoruz.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Hepiniz biliyorsunuz.
HALUK İPEK (Ankara) – Bilmiyoruz.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Bilmiyoruz,
söyle.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan,
ne kadar süre…
BAŞKAN – Sayın Altay, beş dakika süre
vereceğim. Sizden sonraki konuşmacılara da beş dakika süre ekleyeceğim.
Lütfen, bu beş dakikalık süre içerisinde konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Çok teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, almışlar eline bir A4… Aldık elimize
bir A4. Öyle bir A4 aldık ki, insan, Türkiye’de yaşamaya korkuyor.
“Mendilin ipeklisi -söyleyeceğiz bunları; bunlar, Millî Eğitim Bakanlığının
antetli kitapları- Tarlanın tezeklisi/İyi olur oğlanlar/Karının
göbeklisi.”
İlköğretim okuluna böyle bir tekerlemeyi
önerecek başka babayiğit var mı?
Bir tane daha söyleyeyim size:
“Ecevit’in kafası/Cum Sezer’in sopası/Aptal
olduk hepimiz/Kafaları kopası.”
Şimdi, Sayın Bakan çıkıp bir şeyler söyleyebilir.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Gülmeyin Sayın
Bakan.
ENGİN ALTAY (Devamla) – İlkiz Yayınlarının,
şu anda, hiç kimse, Ankara’da hiçbir kitap bayiinde bir tane kitabını
bulamaz; bu gensoru sayesinde, hiç değilse, kalanları topladılar,
onu kurtardık.
Size bir tekerleme okuyayım mı arkadaşlar?
Bir tekerleme okuyayım:
“Mini mini birler/Çalışkan ikiler/Tembel
üçler/Dayak yiyen dörtler.”
Bu çağda, “dayak yiyen dörtler!” Dayak,
okul, şiddet iç içe ve Millî Eğitim Bakanlığı!
ALİM TUNÇ (Uşak) – Bizim zamanımızda da
vardı o.
OSMAN KILIÇ (Sivas) – Ne zaman basılmış?
ENGİN ALTAY (Devamla) – Yeni, yeni. 100
Temel Eser.
ALİM TUNÇ (Uşak) – Bizim zamanımızda da
vardı.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Okula giremiyordu
o zaman.
Bir bilmece sorayım ben size: “Tepesi
delik Kara Mustafa.” Hadi bilin de göreyim. Ama, bunu kime sorsanız
Mustafa Kemal çağrışımı yapar. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Yapar, yapar. “Tepesi delik Kara Mustafa.” Bu niye Kara Hüseyin değil
de, Kara Mustafa?
ALİM TUNÇ (Uşak) – Bırak yahu!..
BAŞKAN – Sayın Tunç…
ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, bir mani
okuyayım mı size? Bunu da okumak zorundayım.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – Oku, hepsini
oku.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu kitapta -100
Temel Eseri konuşuyoruz sayın milletvekilleri- Millî Eğitim Bakanlığının
“tavsiye edildiği” kaşesi var. Millî Eğitim Bakanlığı ayakta mı uyuyor?
Bundan bizim haberimiz yok, bu savcının işi mi diyecek şimdi çıkıp
da? Millî Eğitim Bakanlığı yazıyor. Bütün okulların kütüphanelerinde
var. Kütüphanede yok diyecek. Bütün çocukların çantasında, çalışma
odasında var. İlköğretim, lise olsa biraz aklım erer.
“Öküzü saldım çifte/Sırtımda güllü küfte/Aç
gireyim koynuna/Döndük Cumhuriyete.” Ne demekse, ne bağlantıysa!
Bu gensorunun nesinin içi boş, neyin
içi boş bu gensorunun?
Bir tane daha okuyacağım, rezaleti bilin
diye okuyacağım:
“Karpuz kestim nar gibi/Kızın gönlü var
gibi/Açtım baktım yorganı/Taze yağmış kar gibi.” Ne anlıyorsunuz
bundan?
Şimdi, bir tane de tekerleme okuyayım
size. Atatürk’ün Hayatı… Lakaytlığa bakın, lakaytlığa… Atatürk’ün
Hayatı: “Selanik’te doğdu, Mustafa Kemal oldu, düşmanları kovdu,
miki sana ne dedi, üç kere atla çık dedi, bir iki üç.” Bu, ne demek şimdi?!
Nasıl tekerleme bu?! Böyle bir tekerleme olabilir mi?!
Pollyanna… Dünya klasikleri, Pollyanna:
“Allah’ın bana olan lütuf ve ihsanlarından dolayı gururlanacak kadar
kendimi kaybettim.”
AHMET YENİ (Samsun) – Amin!..
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bunu biz diyebiliriz,
biz Müslümanız deriz. Bir Hristiyan çocuğunun ağzından bunu yazarak
kim, ne hakla Allah’ın tahsildarlığını yapmaya kalkıyor?! Bilinmelidir
ki, Cenabı Allah bu yetkiyi Peygamberimize bile vermemiştir, size
hiç vermez.
Sayın milletvekilleri, tabiî, ders kitapları
işin ayrı bir boyutu. Bunlar yardımcı kitaplar, 100 Temel Eser.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – Yani,
bütün kitaplardan bulabildiğiniz bu mu?!
ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi gelelim
ders kitaplarına. Ben, şimdi, şurada “Bakana posta koyacağım” desem,
hoş olur mu arkadaşlar?
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – Biraz
zor!
ENGİN ALTAY (Devamla) – Hoş olur mu? Ama,
ilköğretim altıncı sınıf kitabında okuma parçasında bu var. Bütün
sandığı buraya getirecek halimiz yoktu.
Şimdi, bu abdest suyu falan oldukça konuşuldu
edildi.
Tarikatın bir tane tanımı vardır. Her
hükûmete göre Türkiye’de tarikat tanımı yaparsak bu ülke nereye gider?
Bırak cumhuriyeti, bırak demokrasiyi bu ülke Afganistan’dan beter
olur. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
Şimdi, zaman daralıyor. Sayın Başkan,
anlıyorum ki, bir daha mikrofonu açmayacak. Bu konuşmaları, yani,
hazırlık notlarımızı bitirmemiz mümkün değil, sadece YÖK’le ilgili
bir şey söyleyeyim: Bir ülkede Millî Eğitim Bakanı yükseköğretimle
didişerek o ülkeye hizmet edemez. Yükseköğretim Kurumuna, bir sürü
tehdit alan bir kuruma x-ray cihazının parasını altı ay ödemeyerek
de bu ülkede Millî Eğitim Bakanlığı yapılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
“Cihazı bizden önce almış” diyor. Polis
gitmiş, bunu koyacaksın demiş. Adamlar tehdit almış, ne yapacaktı
YÖK Başkanı?
Konu çok… Şimdi süreyi açmayacağını
biliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Bakana
Ziya Paşa’nın bir sözüyle seslenerek konuşmamı bitiriyorum. (AK
Parti sıralarından “kes, kes” sesleri) Sayın Bakan, sen, herkesi
kör, âlemi aptal mı sanıyorsun!..
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…
Genel Kurulun vermediği süreyi verdik
Sayın Milletvekili, lütfen…
Buyurun Sayın Altay. Teşekkür ediyorum.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Bir daha söyle
onu sen! Bir daha söyle!
CANAN ARITMAN (İzmir) – Bir daha söyle,
duyulmadı, Engin.
BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen...
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Bakana
dedim ki: Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın? (CHP sıralarından
alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Yanına git
söyle! Yanına!..
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Anavatan Partisi Grubu adına Dursun Akdemir,
Iğdır Milletvekili.
Sayın Akdemir, süreniz 20 dakikadır.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA DURSUN AKDEMİR
(Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, burada, ortaöğretim
kurumlarında atıl kapasite oluşturulmak suretiyle kamu kaynaklarını
israf ettiği, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının işlevinin bozularak,
ders kitapları ve yardımcı kitapların içeriğinde sorunlar oluşturduğu,
YÖK’le çatışmaya girdiği, kadrolaşmak ve yargı kararlarını uygulamamak
suretiyle görevini kötüye kullandığı iddialarıyla, Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik hakkında, Anayasa’nın 99’uncu ve İç Tüzük’ün
106’ncı maddesi uyarınca, bir gensoru açılmasına ilişkin önerge hakkında,
Anavatan Partisi Grubu adına görüş bildirmek üzere söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle, Yüce Meclisi ve milletimizi şahsım ve Grubum adına
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
bu arada, gensoru vesilesiyle, eğitimin ülkemiz için ne kadar önemli
bir araç olduğunu hatırlatarak konuşmamı sürdüreceğim. Eğitim,
sanayileşme ve kentleşmenin itici güç oluşturduğu modern çağla aramızdaki
farkı kapatmanın ve geride kalmışlığı yenmenin en stratejik alanı
olarak düşünülen bir çalışma alanıdır. Eğitime yüklenen işlev, bugün,
bu toplantıda dahi, öneminin ne kadar büyük olduğunu göstermektedir.
Tüm dünyada devletler, ekonomik kalkınma ve toplumların inkişafı
için beşerî sermayeye, kalite, beceri, girişimcilik, yaratıcılık
ve özgüven kazandıracak şekilde, eğitim sistemlerini yeniden düzenlemektedirler.
Bu nedenle, kurulan yeni dünya düzeninde, Türkiye, başkaları tarafından
kendisine biçilen rolleri reddetmek ve rekabet gücü kazanmak
için, eğitim sektörünü baştan ayağa yeniden değiştirmek ve yenilemek
zorundadır. Tüm dünya yapmıştır, Türkiye de bunu yapmak zorundadır.
Eğitimin çağdaş demokrasi ve yeni ekonominin
gerekleriyle ilişkilendirilmesi şarttır ve dolayısıyla, demokrasinin
tüm kuralları ve ekonominin tüm gerekleri eğitimle ilişkilendirilerek,
bağ kurularak, eğitim yeniden düzene konulmalıdır.
Eğitim, şu anda konuştuğumuz konu,
22,5 milyon gencimizi, çocuğumuzu ilgilendiriyor. Avrupa’nın orta
büyüklükteki bir devlet nüfusu kadar.
Değerli arkadaşlar, bu nedenledir ki,
eğitim çok önemlidir. Bugün, Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
önergenin önemi de, gensoru önergesinin önemi de buradan ortaya çıkıyor.
Rahmetli Özal, eğitime ve gelişmeye
çok önem verdiği için, bilgisayarların Türkiye’ye girmesine kendisi
bizzat öncülük etmiş ve teşvik etmiş; ancak, bu hizmet, belli bir süre
sonra, bu hamle, aynı hızla devam edememiştir. Eğer edebilmiş olsaydı,
Türkiye, eğitimde, çağdaş uygarlık düzeyinin varmış olduğu yere
varacaktı.
Geçmişi değiştirmek mümkün değildir;
ama, geleceği düzene koymak, geleceği toplumumuzun geleceğini
kalkındıracak şekilde ayarlamak bugünkü Hükûmetin görevidir, Sayın
Millî Eğitim Bakanının da görevi budur. O nedenle, burada kendisine
yöneltilen suçlamaları açık ve çıplak şekilde kabul etmeli ve kendisini
doğru bir öz eleştiriden geçirmelidir.
Türkiye’nin, dünyada ayakta kalması değil,
var olması değil, büyük güç olması, ancak, eğitimle, bilişim çağını
gerçek anlamıyla anlamasıyla mümkündür.
Değerli arkadaşlar, cumhuriyet kurulduğunda
Ulu Önder, Başöğretmen Atatürk, İstiklal Harbi sürürken doğmakta
olan bu yeni ülkenin maarifinin neyi amaçladığını çok iyi şekilde
tanımlamıştı. 1922 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
üçüncü toplanma yılını açarken, Atatürk aynen şöyle diyor: “Bu işlerde
başarılı olabilmek için milletimizin bugünkü haliyle, sosyal hayata
ait ihtiyaçlarıyla, çevrenin şartlarıyla ve asrın gerekleriyle
tamamen birbirine denk ve uygun bir program takip edebilmesi gerektiğini
vurgular ve bunun köylülerimize, okuma yazma, vatanını milletini,
dinini, dünyasını tanıyacak kadar coğrafya, tarih, din ve ahlak konularında
bilgi vermek gerektiğini” söyler ve maarif programının ilk hedefi
olarak Atatürk aynen şöyle der: “Hayatı ictimaiyemizin ihtiyacına
tetabuk etmesi icabâtı asriye tevafuk etmesi.” Yani, bugünkü tabirle,
çağdaş dünyanın gereklerine ve toplumun ihtiyaçlarına uygun bir
eğitim sistemidir bizden beklenen. Atatürk, taa 1922’de bunu demişti.
Bugün; ama, Sayın Maliye Bakanı Hüseyin Çelik, hurafelerle suçlanıyor.
Evet, acı gerçek bu işte.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
şapkanızı önünüze koyun, düşünün. Bu cumhuriyetin kurucusu
1922’de ne demişti, bugün Millî Eğitim Bakanının suçlandığı konu ne?
Değerli arkadaşlar, bu ülke, genç nüfusu
itibariyle önünde büyük fırsatlar olan bir ülkedir; ama, ne yazık ki,
genç nüfusumuz işsizlikle, eğitimsizlikle, mesleksizlikle karşı
karşıya, çağ dışı ve akıl dışı bir eğitim sisteminin mağdurları olarak
kaderleriyle baş başa bırakılmıştır. Ancak, orta öğretim diploması
alabilen yüzde 40 gencimiz var. Üstüne basarak belirtmek istiyorum
ki, 2025 yılından itibaren Türkiye nüfusu yaşlanmaya başlayacaktır.
O tarihe gelmeden önce, gençlerin çok iyi eğitilmesi, geleceğe çok
iyi hazırlanması gerekiyor, ama, bu müfredatla olamayacağı, bugün,
bu gensorunun içeriğinden de anlaşılmış durumdadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bireysel gelişimini sağlamak, meslek, statü sahibi olmak kadar,
yoksulu yoksulluğa mahkûm etmeyecek ve en alttakilerin en tepeye
kadar yükselebilmesinin en asli mekanizması eğitim olarak karşımızda
duruyor. Eğer, bugün, çocuklarımız, meslek edinemiyor, bir statü veya
kariyer sahibi olamıyor ya da bir üst sınıfa çıkamıyor, iş ve istihdam
imkânı bulamıyorsa, bu çocukların kendilerine ideolojik kimlikler
edinmesi, uçlara savrulması, içinde bulundukları toplumun değerleriyle,
evreniyle uyumsuz sapkın davranışlar göstermesi, acaba şaşırtıcı
olur mu? Sayın Millî Eğitim Bakanına soruyorum.
Değerli arkadaşlar, Türk eğitim sistemi,
tabiî, dört yılı geçiren bu Hükûmet döneminde de gerekli müdahale
göremedi, sistemi çağa ayak uyduramadığı ve fırsat eşitliği sağlayamadığı
gibi, eğitimin, insanımıza bilgi ve beceri kazandırmayan, öz güveni
elinden alınan bir eğip, bükme faaliyeti halinde, Sayın Millî Eğitim
Bakanı da aynı şekilde sürdürdü. Bu Hükûmet, Acil Eylem Planında, bakın
neleri yapacağını söylemişti? Sayın Bakanım, ne demiştiniz? Dört
yıl önce tam, dört yılı tamamladınız...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sağlık Bakanı…
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Bakan yok, Bakan
yok…
DURSUN AKDEMİR (Devamla) – Demiştiniz
ki: “Üniversiteye yerleştirme sistemi, fırsat eşitliğini sağlayacak
şekilde, yeniden düzenlenecektir.” Neyi düzenlediniz, size soruyorum?
Sayın Bakan, maalesef, bunları, burada olup dinleseydi, bana verecek
cevapları olurdu. Bundan sonra, herhalde, mahrum kalacak, dinlemediği
için cevap veremeyecek. Adaletsiz katsayısını düzeltecekti, teknik
meslek liseleri geliştirmek için. Ne yaptı? Var mı delili, çıksın ortaya.
ÖSYM’yi görevleriyle uyumlu hale dönüştürecekti; hiç 1 milim yol aldı
mı?!
Millî Eğitim Bakanlığı yeniden yapılandırılacaktı;
evet, yapılandırdığını… Dün akşam televizyondan, Kartal’da -ismini
de size söyleyeyim- Mahmut Kemal Lisesinde ikili öğretim yapıldığı,
para verenler ile vermeyenlerin sınıfının ayrıldığı; hatta, yöneticisini
göstererek, yöneticisinin ağzından da konu açıklandı. Sayın Bakana
duyuru!..
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Geldi, geldi...
DURSUN AKDEMİR (Devamla) – “İlköğretimde
rehberlik etkinleştirilecek” dediniz. Rehberlik, gerçekten eğitimde
önemli bir kurum; ama, maalesef, bir adım yol alamadınız.
“Müfredatı yenileyeceğiz” dediniz;
evet, birtakım yenilikler getirdiniz, işte ucube sonuçları gensorunun
içinde.
Okul yönetimleri demokratik hale getirilecekti,
yerel yönetimlere yetki verilecekti. Buyurun Bakanım, bunların
hangisini yaptınız?
Eğitim hakkının önündeki engeller kaldırılacaktı.
Sayın Bakan, kendisiyle eğitimin… Türkiye’nin en uç köşesi Iğdır’ın
Tuzluca ilçesinin Gaziler köyünde bir tabur vardı, bu tabur boşaltıldı
ve yatılı okula çevrildi; iki yıldır tamamlandığı halde, eğitime
bu yıl açılamadı ve kendisine söylediğimizde, alaylı bir şekilde,
şaka edercesine, bana: “Hoca, senin gazileri gazi etmedik.” Buyurun
efendim, hâlâ gazi vaziyette; açılmadı okul.
Değerli Bakanım, meslekî teknik eğitime
ağırlık verilecekti; üniversiteler idarî, malî açıdan özerk, akademik
açıdan özgür kılınacaktı. Hangi üniversite; ne müdahale yaptınız,
hangi reformu getirdiniz ve ne uygulama yaptınız?! Sadece, üniversiteyi
kendinize düşman ilan ettiniz. Bu milletin geleceğini karanlıklara
sürüklemek için, üniversiteyle şu anda düşman vaziyettesiniz; işler
yürümüyor Sayın Bakan.
Meslek yüksekokulları yeniden yapılandırılacaktı;
elhak!..
Öğretmenlik mesleği cazip hale getirilecekti.
Evet, yedek öğretmenlikle ya da kadro verilmeden vekil öğretmenlikle!..
“Özel sektör, eğitim alanında teşvik edilecek” dediniz; ama, bu konuda
da, sadece zenginlerden yardım alan bir Millî Eğitim Bakanı durumuna
düştünüz. Birlikte, beraber, Iğdır’da da bir okul temeli atmıştık.
Allah’ın aşkına, bunların hangisinde, ne kadar, kaç gram düzeltme
yaptınız Sayın Çelik; size soruyorum!.. Bu sorularıma da cevap vermenizi
istiyorum, lütfen. Herkese üniversite fırsatı sağlamak için ne yaptınız?
Nitelik ve kapasite artırma yönünde, üniversitelerde neyi ortaya
koyabildiniz? Üniversite kadrolarına atanacak öğretim elemanlarının
yetiştirilmesine yönelik yurt dışına gidecek adayların seçiminde
YÖK’ ün devre dışı bırakılmasının
amacı nedir? Niçin, üniversite, öğretim üyesi yetiştirecekse, yönetimi,
kendisi seçemesin bu adayları?!
Değerli Bakanım, yapılandırmacı öğretim
yaklaşımı, gerekli altyapı hazırlığı yapılmadan, yani, bu yeni
yaklaşımı uygulayacak olan öğretmenlerin hizmet içi eğitimleri
yeterince yapılmadan, bu sisteme körü körüne geçtiniz; aldığınız
sonuç, işte, ortada!.. AB standartlarına uygun olarak Türk yükseköğretim
sisteminin idarî ve malî özerklik ve akademik özerklik ilkeleri doğrultusunda
yeniden yapılandırılacaktı; AB’ye rağmen, ortada bir şey yok!.. Değerli
Bakanım, bu sorularıma cevap vermenizi bekliyorum ben.
Ayrıca, sonuç olarak, bir noktaya geldikten
sonra, önergeye geçeceğim. Bir Hükûmet düşünün ki, Başbakanı “tutturmuşlar
laiklik elden gidiyor diye; millet istedikten sonra tabiî gidecek
yahu” diyor. Bir Başbakan düşünün ki “demokrasi bir trendir” veya “askerlik,
yan gelip yatma yeri değildir” yahut da “ananı al, buradan git.”
AHMET YENİ (Samsun) – Yakışmıyor sana!
OSMAN KILIÇ (Sivas) – Ne alakası var!
DURSUN AKDEMİR (Devamla) – Yahut da, Erzurum’da
“bu millet, gece gündüz, yatıp kalkıp size mi çalışacak.”... Yardım
isteyen çiftçilere sesleniyordu.
Bir profesör düşünün ki, bir bilim adamı
düşünün ki, Başbakanlık Müsteşarı, milletvekilinin telefonuna
çıkmayan ve sürekli irtica eylemleriyle gündeme gelen. Bir Millî
Eğitim Bakanı düşünün ki, okullara soktuğu yayınlarda “abdest almak
kandaki alyuvar sayısını artırır” diyen kitapları kontrol edemiyor.
Değerli arkadaşlar, ben artık ne söyleyeyim!
Biz artık burada bir şey söylemek istemiyoruz, millet söylesin bundan
sonra söyleyeceğini.
Değerli arkadaşlar, burada, isterseniz
haber portallarından birkaç örnek vermek istiyorum.
Bakan için, vatandaşın birisi tepkisini
şöyle gösteriyor: “Adam kendini Millî Eğitim Bakanı olarak değil,
dinî eğitim bakanı olarak görüyor. Hele hele son açıklaması evlere
şenlik ‘abdest suyu kandaki alyuvar
sayısını artırıyor’ güler misin ağlar mısın.” Vatandaşın
tepkisi bu.
“Sayın Çelik abdest suyu içsin, iyi gelir”
diye bir tavsiye var.
“Hüseyin Çelik’e teşekkür borçluyuz;
çünkü, kaçak Kur’an kurslarının önünü açıp, dini ilkokul siyasetine
alet ettiği için, hiçbir işe yaramayan kitapları yandaşlarına bastırıp
para kazandırdığı için, bilgisayarlı seçimde bile kimin nereyi
kazanacağını önceden bildiği için -bunu vatandaş söylüyor, ben
söylemiyorum- ve cumhuriyetimizin temellerine dozerle girdiği
için.”
Değerli arkadaşlar, peki, Hükûmet dört
yıllık icraat dönemi sonunda neler yaptı, nasıl bir eğitim sistemi
var karşımızda? Daha temel sorular sorarsak, eğitimde fırsat eşitliği
sağlandı mı, kısaca? Eğitim hakkı artık engelleniyor mu? Çocuklarımızı
parlak bir gelecek bekliyor mu? Çocuklarımız, bugün daha rekabet
edebilir bilgiyle ve beceriyle donatılmış, daha özgüven sahibi
olarak mı okullarından ayrılıyorlar? Okullar öğrenme merkezleri
mi, yoksa şiddetin kol gezdiği, öğretmenlere şiddet uygulandığı,
madde bağımlılığının yaygınlaştığı, ayrıca öldürmelerin ve yaralanmaların
yaygınlaştığı bir okul haline geldi mi? Bu konuda, şiddetin olmaması
üzerine, 2005 yılının şiddetle mücadele yılı olması gerektiğini,
ben şahsen yaptığım çalışmalarla Başbakanlığa iletmiştim ve maalesef,
geç kalınarak, beş bakanlık bu konuda görevlendirildi; gelinen sonuç,
bu nokta.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
bütün bu sorunlar orta yerde dururken, eğitimle ilgili temel meselelerde
de Hükûmetin durumu samimi değildir. Amacı, sorun çözmek değil, sözümona
kendi kitlesiyle duygusal bağ kurmak için program uygulamaktır. Bu
da düpedüz eğitimi dahi siyasi inancına, kanaatine alet etmektir.
Değerli arkadaşlarım, YÖK reformu yapılamamasının,
bu ülke üniversitelerinin malî ve idari açıdan özerk, serbest olamamasının
getirmiş olduğu sıkıntılar toplumun geleceğini olumsuz yönde etkilemektedir.
Açıkça belirtmek isterim ki, YÖK reformunu yapma niyetiniz kadrolaşmak,
bir de üniversitelere nüfuz edebilmek kaygısından başka bir şey değildir.
Şimdi, bu üniversitelerin bütçeleri üzerindeki yetkinizi kullanarak,
YÖK atamalarının rövanşını almak istiyorsunuz.
Biz, 16 yeni üniversite açıldığında,
iyi niyetle bir teklif getirmiştik; demiştik ki o gün: Gelin, emek etmiştir,
üniversite kuran üniversiteye bu hakkı verelim. 6 aday belirlesin,
bu 6 adayı Hükûmete bildirsin, Hükûmet, içinden 3 adayı Cumhurbaşkanına
bildirsin ve Cumhurbaşkanı da atasın. Bu iyi niyetli teklifimizi
duymadınız bile. Artık, bundan sonra söylediklerimizi lütfen duyun
sayın milletvekili arkadaşlarım.
Ben, burada, Sayın Sağlık Bakanının
Millî Eğitim Bakanına vekâlet ettiği sırada -aklıma geldi, söylemek
istemeyecektim; ama, Millî Eğitim Bakanı Vanlı olduğu için, Iğdır’daki
bütün yöneticiler büyük oranda Vanlıdır ve Sağlık Müdürü de Vanlıdır-
Iğdır Devlet Hastanesi açılışında tanıtım kitapçığı bastırıldı,
Van’da bastırıldı. Sayın Sağlık Bakanımın da bu kitapçığı incelemesini
tavsiye ederim. Iğdır’da bir matbaa yok muydu ya da Kars veya Erzurum,
Van kadar yakın değil miydi? Çünkü, basılan kitapçıkta resimler tanınmıyor.
İşte bu kadar adam kayırmayı basite indirmenin özelliğini gösteren
bir Millî Eğitim Bakanının yandaşları.
Değerli arkadaşlar, Hükûmetin tutumu
hep aynı. Buraya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Ey Hükûmet, basiretsizsiniz,
beceriksizsiniz, iş bilmezsiniz. Dolayısıyla, bari iş bilen arkadaşları
getirin; burada bir yıl kaldı, belki biraz daha iş yaparsınız bu millete.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DURSUN AKDEMİR (Devamla) – Sayın Başkan,
tanıyacağınız beş dakikada tamamlayacağım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akdemir.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) – Söz konusu
gensoru önergesinde de, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik’in
görevini kötüye kullandığını ortaya koyan gerekçeler, benim de
ısrarla üzerinde anlatmaya çalıştığım gerekçelerle bütünlük sağlamaktadır.
Buraya kadar, konunun, eğitimin, Türkiye'nin ne kadar önemsemesi
gerektiğini vurgulaması açısından anlatmaya çalıştığım birtakım
eksiklikler, hakikaten bu önergenin içiyle de bağdaştığı için, bu
önergeden de bahsetmek istiyorum, Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği
önergeden.
Sayın Bakan Bey, kamu kaynaklarını pervasızca
israf ettiniz. Niteliği ispatlanmış ortaöğretim kurumlarında
atıl kapasite yarattınız. Niçin, niçin, niçin? Anadolu ve fen liselerinde
5.115 boş kontenjan var. Neden doldurmadınız bunu? Basit bir hesapla,
bir Anadolu lisesinin ilk sınıfı 100 kişi olursa, 50 tane Anadolu
lisesinin birinci sınıfını hiç saydınız. Buna hakkınız var mıydı?
Sayın Bakan, ayrıca meslek ve teknik öğretim
kurumlarında 30.178 kontenjan boş bırakılmıştır. Yine aynı hesapla
devam edersek, en azından 300 tane teknik lisenin, meslek lisesinin
atıl kapasite kaldığını görmüş oluruz. Yuvarlak bir rakamla yüzde
17’nin üzerinde boş kapasite bıraktınız. Halbuki, zenginlere yalvarıyorsunuz
“bize okul yapın” diye. Bu beceriksizlik niçin? Ya kasıtlı bir amacınız
var ya da beceriksizliğiniz ortada duruyor. Hangisi?..
Sayın Bakan, Talim Terbiye Kurulunun
işlevini bozdunuz. Böylece, ders kitaplarında, yardımcı kitaplarda,
muhteva itibarıyla komiklikler ortaya çıktı; aymazlık, başıbozukluk
aldı gitti. Okullarda argo, küfür, hakaret -demin Cumhuriyet Halk
Partisinin sözcüsünün de söylediği gibi- ağza alınmayacak mâniler
dizildi bu kitaplarda. Bunu niçin yaptınız?
Sayın Bakan, kadrolaşma yapılarak
millî eğitim düzenini altüst ettiniz. 9.634’e yakın okul müdüründen,
millî eğitim müdüründen, ilçe millî eğitim müdüründen, şube müdüründen
tutun, kadrolaşmak için atama yaptınız ve bu arada, bu atamalardan
sonra, okullarda şiddetin arttığının farkında mısınız? Yaptığınız
atamalarda adaletsiz davranıldığı için, öğrenciler de, adaletsizlikle,
öğretmenlerine aynı şiddetle karşılık verdiler.
Yargı kararlarını uygulamamak mutat hale geldi. Sayın Millî Eğitim Bakanımız
Hüseyin Çelik, hukuk tanımaz bir Millî Eğitim Bakanı rozetini yakasına
astı. Hukuk tanıyın Sayın Bakan. Burada, bir örnek vereceğim -arkadaş
da verdiler- Erzurum Millî Eğitim Müdürü, benim hastam oldu -trafik
kazası geçirmişti Millî Eğitim Müdür Yardımcılığında- tedavi ettim.
Onun, hastam olarak hakkını savunmak durumundayım burada. Sekiz
kez mahkeme kararı aldı ve sizin, suçlu olarak da, mahkemede suçunuz
kanıtlandı. Niçin hâlâ vazgeçmiyorsunuz; canını mı alacaksınız bu
insanın? Lütfen, vazgeçin!
Ayrıca, Sayın Bakanım, YÖK’le olan sıkıntılarınızı
biliyorum, beceriksizliğinizden yapamadınız.
Ayrıca, burada, Iğdır Milletvekili
olarak, açılmasına karar verilen Iğdır Ziraat Fakültesine niçin
kadro vermiyorsunuz? Onu da cevaplandırırsanız, Iğdırlılar memnun
olur.
Değerli Bakanım, buraya kadar saydığım
nedenlerden dolayı, şu anda bu Bakanlığı bırakmanız gerekiyor.
Gelin, siz kendiniz bırakın. Erdeminizi ispat edin ve Türkiye eğitim
tarihine kendi adınızı kendiniz yazdırın.
Az sayıda ve çoğunlukla varlıklı ve
elit ailelerin çocuklarının yüksek kaliteli eğitim alabildiği bu
sistemi, tüm öğrenciler için kaliteli eğitim sunan bir sisteme çevirmek;
dolayısıyla, fırsat eşitliği sağlamak ve bilgi çağında rekabet
edebilen, öğrenen çocuklar yetiştirmek, Türk eğitim sisteminin önceliği
olmalıdır. Bu önceliği biz yapacağız. Tekrarlamak istiyorum:
Biz, Anavatan Partisi olarak, eğitimi, Türkiye’nin en stratejik sektörü
olarak görüyoruz, çocuklarımızın geleceği adına bu Hükûmetin getireceği
her gerçek değişimin altına imza atmaya hazırız.
Değerli Bakanım, konuşmamı burada
sonlandırmak mecburiyetindeyim. Konuşmama son vermeden önce, gensoru
önergesine kabul oyu vereceğimizi açıklamak istiyor, sizleri ve
büyük Türk milletini ve Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Muharrem İnce, Yalova Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın İnce, süreniz yirmi dakikadır.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu ülkede, okulların pencerelerinin
yarısı boyalıysa, zil çaldığında çocuklar hızla dışarı çıkıyorlarsa,
içeri giriş zili çaldığında ise çocuklar içeri girmiyorsa, lise
3’lerin hepsi hastaysa, ciddî bir sorun var demektir ve sorunlar öyle
büyümeye başladı ki, 2005-2006 yılında okullarımızda öldürülen öğrenci
sayısı 22, 100’ün üzerinde yaralı var; sanki bir savaş alanı!
Peki, bu sorunları kim çözecek?! Sayın
Bakan ve yakınındaki çalışma arkadaşları; bakın, görüyor musunuz,
bir tane bayan yok. (CHP sıralarından alkışlar) Mesela, Talim Terbiyeye
gidin, öğretmenlerin yarısı sizin elinizi sıkmaz. Orada, Millî Eğitimin
beynindeki, Millî Eğitimin en önemli yerinde görev yapan –Sayın Gazalcı,
Sayın Engin Altay, birlikte gittik- bayan öğretmenlerin, elimizi
sıkmayanlar var, Talim Terbiyede. Belki sizin elinizi sıkıyorlardır,
onu bilmem.
Şimdi, Sayın Bakan, siz, bu sorunları
çözemezsiniz. Neden çözemezsiniz; siz, aslında, cumhuriyette, bu
cumhuriyetin ilklerini, birçok ilkini yapan Bakanlardan birisisiniz.
İlk mi: Cumhuriyet tarihinde ilk kez
bir Bakan, uygulamalarından dolayı 5 milyar lira tazminata mahkûm
oldu.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Faiziyle 9 oldu.
MUHARREM İNCE (Devamla) – 2- Cumhuriyet
tarihinde Pinokyo’yu Müslüman yapan ilk Bakan oldu.
3- Okul satan ilk Bakan unvanını aldı.
(CHP sıralarından alkışlar)
4- Atatürk’ü kemale erdiren ilk Bakan
oldu.
5- Yine, bağımsız bir kuruluş olan Kamu
İhale Kurumu tarafından ihaleye fesat karıştırıldığı gerekçesiyle,
ihalelerdeki değerlendirmelerin objektif yapılmadığı gerekçesiyle
-EFİKAP 2 projesi kapsamında- hakkında soruşturma istenilen ilk
Bakan oldu.
6- Yine, cumhuriyet tarihinde, Sayın
Cumhurbaşkanıyla, YÖK’le, üniversitelerle, öğrencilerle, öğretmenlerle,
velilerle, herkesle kavgalı ilk Bakan oldu.
Bu kadar ilkleri yapan bir Bakan… Bakın,
hiç konuşmama gerek yok, bir tane örnek anlatacağım, tek: 1999 yılında
OKS matematik ortalaması 6,04’tür; 2006’da 1,70’e düşmüştür. Sayın Bakan,
ben bir özel öğretim kurumunun sahibi olsam siz de müdürü olsaydınız,
ben sizi hemen görevden alırdım, anında; anında görevden alırdım.
(CHP sıralarından alkışlar)
1999 Türkçe net ortalaması 12,58; 2006
8,95. İşte başarınız! Siz bir özel firmada çalışabilir miydiniz?!
Siz bir özel firmayı yönetiyor olsaydınız, matematik ortalamasını
6’dan 1’e, Türkçe’yi 12’den 8’e düşürdüğünüzde, sizi kapının önüne koyarlardı.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Haddi aşma!..
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bence -ben,
sağduyulu milletvekillerine inanıyorum- tahmin ediyorum, bu gensoruyu
da görüşeceğiz. Siz de, bu görüşmeden sonra, dediğim olacak diye düşünüyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) – Millet kimi
kapının önüne bırakacağını bilir.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Yine, bakınız,
Sayın Personel Genel Müdürü 12 Temmuz 2004 tarihinde bir genelge yayınlıyor,
diyor ki: “Öğretmenlere seviyeli yaklaşılsın, yardımcı olunsun;
onlara hak ettiği değer verilsin.” Tarih, 12 Temmuz 2004. Aradan geçiyor
birkaç zaman, 26/11/2004 tarihi, Kanal 7 Televizyonu İskele Sancak
Programı… Yirmi yıllık öğretmen “Sayın Bakanım 800 milyon lira maaşla
geçinemiyorum” diyor. Ne diyorsunuz Sayın Bakan: “800 milyon lirayı
az buluyorsan istifa et, sana zorla öğretmenlik yaptıran yok” diyorsunuz.
Ben, o öğretmenlerin adına konuşuyorum; yakışıyor mu bu size?! Bence
yakışmıyor! Bence yakışmıyor! Yirmi yıllık bir öğretmene hiçbir bakan
böyle diyemez, hiçbir bakan böyle demedi. Size kadar, hiç böyle bir
olayla karşılaşmadık. Siz, Türkiye Cumhuriyetinin, yanılmıyorsam,
60’ıncı Millî Eğitim Bakanısınız.
Değerli arkadaşlarım -yine Sayın Müsteşar-
hakkında 11 dava açılan ve 3’ünden hapis ve tazminata mahkûm edilen
başka bir Millî Eğitim Müsteşarı hiç olmadı. Personel Genel Müdürü…
Sayın Genel Müdür, öğretmenlerin bütün özlük haklarından birinci
derecede sorumlu kişi. Çok ilginç bir özelliği var; hayatında bir
gün bile öğretmenlik yapmamış. Çok ilginç!.. Okul Öncesi Eğitimi Genel
Müdürü… Okul Öncesi Eğitimi, çok özel uzmanlık gerektiren bir iştir.
Okul Öncesi Eğitimi, coğrafya öğretmeni…
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Sen hiç
hayatında milletvekilliği yaptın mı?!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Özel Eğitim
Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü.
Bakın, konuşmamın başında ne dedim;
okullarda şiddet var dedim değil mi. Okullardaki şiddeti engelleyecek,
çözecek birim burası; yani, Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri
Genel Müdürlüğü. 23 üst düzey yöneticinin -genel müdür, genel müdür
yardımcısı- 23’ün 22 tanesi alanla ilgili diploması yok; 1 tanesi,
1 tane şube müdürü hariç -tek tek inceledim; bizim de herhalde araştırmalarımız
oluyor, siz soru önergelerine cevap vermeseniz de- uzman değiller,
bu konuda diplomaları yok. Bu kişiler, bu ülkedeki şiddeti nasıl
çözecek. Bunlar kendi evindeki şiddeti çözemez. Ahmet Ersin, İzmir
Milletvekilimiz Sayın Ersin, bir soru önergesi vermiş, okullardaki
şiddet neden kaynaklanıyor, nasıl önlenecek diye. Verilen cevap:
Okullardaki şiddet “sapkın düşünceler”den kaynaklanıyormuş! “Sapkın
düşünceler”i, size bırakıyorum, takdirini!
Yine devam ediyorum. Şadi Keskin, Yayınlar
Dairesi Başkanı, devleti zarara uğrattığı kesin olan bürokrat; yani,
2000 yılındaki ders kitapları kataloğunda devleti 34 milyar lira
zarara uğrattığı, Millî Eğitimin soruşturma raporuyla belgeli kişi.
Halk tabiriyle “tilkiye kümes teslim etmek.”
Ahmet Ergün Bedük, Talim Terbiye Kurulu
üyesi; hakkında açılan bir soruşturmada, kesinlikle, kitap inceleme,
program değerlendirmede bulunamaz diye raporu var. Ha, bunlar mı
bu Millî Eğitimin sorununu çözecek?!
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sağlam adamlar.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Değerli veliler,
sizi uyarıyorum bir öğretmen olarak: Çocuklarınızı Millî Eğitim Bakanlığından
koruyunuz. Koruyunuz, evet!.. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
Millî Eğitimin protokol listesinde 53
kişi var, Sayın Bakandan başlamak üzere, “Özel Kalem Müdürü, Müsteşar”
devam ediyor. 53 kişinin 21’i vekâleten görev yapıyor. Sayın Bakan,
siz, tarihe, karnelere reklam almayı düşünürken çorabına reklam
alıp Millî Eğitimi ayağa düşüren Bakan olarak geçeceksiniz. (CHP sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
Bu ülkede dindarlar var. Bizim, bu ülkedeki
dindarlarla ilgili bir sorunumuz yok. (AK Parti sıralarından “Var,
var” sesleri)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Var, var.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Dindar geçinenler
var, bir de dinden geçinenler var. Bizim sorunumuz dinden geçinenlerle,
dindarlarla sorunumuz yok. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Yine, Sayın Bakan, siz, bu ülkenin eğitim
tarihine nasıl geçeceksiniz biliyor musunuz: “Bas parayı, değiştir
tabelayı.” Okul isimlerini haraç mezat satıyorsunuz.
Bedava kitap dağıtımı… Bakın arkadaşlar,
bu çok önemli. Sayın Başbakan, Bush’un gözlerinden anlıyor kararlılığını;
herhalde, siz de benim sözlerimden anlarsınız. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu bedava kitap olayını, tutanaklara geçiyor… Sayın Başbakandan
randevu talep ediyorum -eğer haberi yoksa bunlardan- kendisi bana
bir randevu verirse -gün, saat, Sayın Başbakana uyulmak koşuluyla-
kendisine açıklayacağım. Eğer burada yolsuzluk yoksa, ben, bu dönem
bitene kadar AKP aleyhinde hiç konuşmayacağım. Varsa…
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) – İstifa et!..
MUHARREM İNCE (Devamla) – İstifa da
edeceğim, söz! Varsa, Sayın Bakanı görevden alacak ama. (CHP sıralarından
alkışlar) Var mısınız?!. Var mısınız?!.
Ha, belge olmayabilir. Bak, bir tane
olayı anlatayım. Bak anlatayım, bak nasıl oluyor!. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Arkadaşım, bir dinle… Bir dinle, nasıl
olduğunu anlatayım.
Kitapları, haziranda, temmuzda basmıyorlar.
Ağustosun 5’i geliyor, diyorlar ki: “Okullar açılacak, bu saatten
sonra yetiştiremeyiz.” Türk Tarih Kurumunun matbaasına 125 milyar
kira ödüyor musunuz Sayın Bakan; ödüyorsunuz değil mi; ayda 125 milyar
kira ödüyorsun. Niye basmıyorsun orada? Niye planlamayı düzgün yapmıyorsun
ağustosa kadar sarkıtıyorsun da, sonra özel yayınevlerine, Feza
Yayıncılığa, İhlas Yayıncılığa kaynak aktarıyorsun?! (CHP sıralarından
alkışlar)
Bak, bir şey daha söyleyeyim; bir şey daha
söyleyeyim: İlin birinde il millî eğitim müdürü geliyor –ismini de
veririm, burada oturuyor beyefendi- diyor ki: “Bu dağıtım işi var
ya, bu dağıtım işinde 1 trilyona dağıtacaksınız benim ilimi –ona yakın
bir rakam- ben, bunu 10 milyara dağıtırım.” “Ya, olur mu öyle şey” diyorlar.
“Bir sürü adama iş lazım” diyorlar. O dağıtım işlerinde neler döndüğünü
hepimiz biliyoruz.
Sayın Başbakana diyorum ki -sizin aracılığınızla,
ekranlar aracılığıyla- bana bir randevu versin, şu bedava kitap
işini bir tartışalım, bir anlatayım. Kendisinin haberi var da göz
yumuyorsa, diyecek bir şeyim yok.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) – Haberi var; göz
yumuyor!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Ama, yoksa,
ben, bunu bekliyorum. Diyorum ki, Somali’nin, olmayan merkez bankası
başkanıyla bile görüşüyorsunuz da, Ana Muhalefet Partisinin milletvekiliyle
görüşmeyecek misiniz?! (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Yine, Sayın Bakan, İLKSAN’ın arazisini
TOKİ’ye, çok altında satarak, öğretmenleri mağdur ettiniz. Öğretmenlere
indirimli dizüstü bilgisayar vereceğim dediniz, Maliyeyle
KDV’de anlaşamadınız. Bugün, öğretmenin birisi diyor ki: “1.100 dolara
aldım, 550 dolara Bakan geri alırsa, binlerce bilgisayar hepsini
getiririm, Bakana veririm yarı fiyatına.”
Yine, Sayın Bakan, Özel Öğretim Kurumları
Yasası’yla -gece yarısı önerge operasyonu yaparak, Sanayi Ticaret
Bakanına önerge hazırlatılarak- Lozanı delme girişimlerinde bulundunuz,
mütekabiliyet esasını yok etmeye çalıştınız. Cumhuriyet Halk Partisinin,
dirençli, kararlı, seviyeli muhalefeti sayesinde bazı konuları
engelledik; ama, tümünü engellemeye gücümüz yetmedi.
Yine, değerli arkadaşlarım, neden gensoru
verdik, Sayın Bakanın hukuksuz uygulamaları neler; sizlerle bunları
paylaşmak istiyorum.
Bakın, daha önce size bunu söylemiştim,
tekrarlayayım; 21’inci Dönemde, Zeki Çelik, Ankara Milletvekili
bir soru önergesi veriyor Sayın Metin Bostancıoğlu’na. 11 sayfa cevap
yazıyor Sayın Bostancıoğlu, Meclise olan saygısından, yasama faaliyetinde
bulunan bu Meclisin içindeki o denetleme görevini yapan muhalefete
olan saygısından; 11 sayfa… Soru önergesinin noktasına, virgülüne
dokunmadım “Zeki Çelik”i kaldırdım, “Muharrem İnce” yazdım sadece.
İki paragraf yazı yazmışsınız. Yani, çıldırtıyorsunuz adamı! Ya,
saygınız yok!.. Sizin, Meclise, hukuka, bilime saygınız yok!
Yine, okullarda, hizmetli ve memur çalıştırılırken,
kadro yok, ne yapsınlar; okul aile birlikleri çalıştırıyor, sigortalarını
ödeyemiyorlar. İşveren Millî Eğitim Bakanı olması gerekirken,
okul müdürleri, İş Yasası gereği işveren sayılıyor, okul müdürlerini
icraya veriyorlar. Soru önergesi yaptım, Sayın Başesgioğlu’na, Çalışma
Bakanına, Sayın Millî Eğitim Bakanına. Sayın Millî Eğitim Bakanından
gelen cevap: “Elimizde böyle bir belge yoktur.” Sayın Başesgioğlu’na
bir kere daha teşekkür ediyorum,
612 personel olduğunu ayrıntılarıyla açıklamış. Soru önergelerine
bile cevap vermiyorsunuz Sayın Bakan, mahkeme kararlarını uygulamıyorsunuz.
Örnek mi istiyorsunuz; bak anlatayım şimdi size örnekleri: Öğretmenlere
kariyer basamağı dediniz. Sayın Bakan, yapma, etme, önlisans mezunları
var. Biz uyardık komisyonda, sendikalar uyardı; dinlemediniz, mahkemeden
geri döndü, sonra sınav yaptınız. Öğretmenler, sizi, sessiz olarak
protesto etti Sayın Bakan, sınava katılmadı. 600 bin öğretmen var,
kaçı katıldı; açıklar mısınız, bir açıklayın, kaç kişi katıldı?!
Bakın, Eğitim Kurumları Yönetici Atama
Yönetmeliğini üç kez değiştirdiniz, üç kere de yargıya taşındı,
üçünde de haklı bulundu. Bakın ne yaptınız; 18/5/2006 tarihinde boş
bulunan Anadolu lisesi sayısı 771 -müdürlük sayısı- 13/7/2006 tarihinde
659’a düşüyor; 102 okul hiçbir neden belirtilmeksizin çıkarılıyor;
350 okul ise ilk listede yer almayan okullardan oluşuyor. Bu, şu demek:
“Şu listelerden çıkardığımız okullar var ya, orada bizim adamlarımız
var, ona göre” demek; bunun, Türkçesi bu, meali bu.
Yine, sözleşmeli öğretmenlik uygulamasını
öyle yaygınlaştırdınız ki, aynı işi yapan insanlar farklı muamelelere
tabi tutuluyor; doksan gün sağlık hizmetlerinden yararlanamıyorlar. Sayın Başbakanı da yanılttınız, “40
bin öğretmen atadık” diyor. 30 bin öğretmen atadınız, 10 bini sözleşmeli,
2006 için. Niye sözleşmelileri de dahil ettiniz?! Hep yanlış bilgi
veriyorsunuz; abdest suyuyla ilgili de yanlış bilgi veriyorsunuz,
öğretmen atamasıyla ilgili de yanlış bilgi veriyorsunuz. Vallahi,
ben Başbakanın yerinde olsaydım, yani, bilmiyorum ama, bu gece, sabahı
beklemezdim sizi görevden almak için. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, yine, eğitim hizmetleri merkezlerini
kapattınız, 8/12/2005 tarihinde kapattınız burayı. Danıştay dedi
ki: Bir dakika… Bak, size bir hukuk dersi verdi Sayın Bakan. “kapatamazsın”
demedi “böyle kapatamazsın” dedi. Çünkü, burası kurulurken Devlet
Personel Genel Müdürlüğünün ve Maliyenin görüşü alınarak kurulmuş.
“Sen de, kapatırken, o görüşü alarak kapatacaksın” dedi. Mahkemeden
geri döndü; ama, kurumları lağvettiğin için geri dönülecek yer kalmadı.
Yine, Türkiye Cumhuriyetinin hukuk
fakültelerinde okutulması gereken bir konu var: Şeflik sınavı.
Çok ilginçtir bu. Bakın ne yaptı Sayın Bakan: Merkez teşkilatındaki
60 memuru ilçelere gönderdi, sonra merkez teşkilatına 60 yeni memur
aldı, sonra bir şeflik sınavı açtı ve bir özel şart koştu, dedi ki Sayın
Bakan: “Bu şeflik sınavına sadece merkez teşkilatında görevli
olanlar girebilir.” Böyle bir şey olur mu arkadaşlar ya?! Dağ başı mı
arkadaşlar burası?! Hukuk devleti burası, kurallar işler burada.
Burası çiftlik değil ki! Yargıdan döndü.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Kendi çiftlikleri
sanıyorlar!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Yine, arkadaşlar,
yönetmeliklerle o kadar oynandı ki, 104 yönetmelik değişikliği
yapıldı Sayın Bakanın döneminde ve bu, cumhuriyet rekorudur. Yani,
Nevzat Ayaz 40, Bostancıoğlu 49, Hikmet Uluğbay 23, Köksal Toptan 39,
Sayın Bakan 104… Sadece Ders Kitapları ve Eğitim Araçlarını İnceleme
Değerlendirme Yönetmeliği, sadece bir yönetmelik 11 kez değiştirilmiştir.
Şimdi, eğitimin laik niteliğine saldırılar
var. Son günlerin modası, şu laikliğin tanımını yapalım, irticanın
tanımını yapalım, örnekleri somutlaştıralım. Peki, somutlaştırıyorum.
Evet, somutlaştırıyorum; örnek somut, onlarca veririm de, çok net…
Yurt dışında görevlendirilecek personelle ilgili bir yönetmelik
var Sayın Bakan. O yönetmeliğin maddelerinden birisi şudur: “Atatürk
ilke ve devrimlerine bağlılık, demokratik davranışlara sahip olma.”
Kriterlerden birisi budur. Sayın Bakan, bunu, değiştirdiniz mi, değiştirmediniz
mi? Bunu değiştirdiniz. Bunu değiştirdiniz, yerine şunu koydunuz:
“Hizmetin gerektirdiği temsil yeteneğine sahip olmak.” Muğlak bir
ifade…
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Onu da
kapsar zaten.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Yaa!..
MUHARREM İNCE (Devamla) – Atatürk ilke
ve devrimlerinden ne rahatsızlığınız var sizin?! Bunu niye değiştiriyorsunuz?!
3 Aralık 2004, özel öğrenci yurtlarıyla
ilgili bir yönetmelik var, yönetmelik maddesi: “Şu şu şunları yapanlar
yurttan çıkarılma cezası alır” diyor. Yurttan çıkarılma cezası!
Maddelerden birisi ne biliyor musunuz “inancı kötüye kullanma.”
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Doğru…
MUHARREM İNCE (Devamla) – Onu çıkarıyor
işte… Evet, doğru diyorsun. Ben de doğru diyorum. Ben de senin gibi düşünüyorum.
İnancı kötüye kullanma, yurttan çıkarılma gerekçesiydi, şimdi gerekçesi
değil. Onu anlatmaya çalışıyorum.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Yazıklar olsun!..
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakın, daha
önce, bu Meclis kürsüsünden söyledim, tekrar ediyorum:. Sayın Bakan,
31 Mart 2004-4 Haziran 2004 arasında, altmışdört günlük süre içinde,
fen liselerine atadığın öğretmenlerin isim listesini istiyorum.
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Niye?!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bu, benim hakkım.
“Yazılı vereceğim” dediniz, hâlâ bekliyorum. Şimdi, diyeceksiniz
ki bana, neden bu altmışdört günlük süreye taktın.
Fen liseleri, Türkiye’nin en başarılı
öğrencilerinin okuduğu yerler. Yönetmeliklerde kişiye özel düzenlemeler
yaparak, yani Ahmet’e uyan yönetmeliği bugün değiştiriyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen toparlar mısınız.
MUHARREM İNCE (Devamla) – …kişiye özel
düzenleme yapıyor, sonra tekrar değiştiriyor.
Bu arada, irticaî faaliyetleri nedeniyle
ceza almış öğretmenlerin tümünü bu altmışdört günlük süre içinde
atadınız. Listeyi istiyorum Sayın Bakan. Tekrar, kayıtlara geçiyor.
Talim Terbiye… İşte, beyni… Bakın, 1926
model Mustafa Necati ile 2006 model Hüseyin Çelik’in yönetmeliğini
karşılaştırayım; hangisi çağdaş, hangisi bilimsel, hangisi demokrat,
siz karar verin.
Mustafa Necati, Atatürk’ün, “benim bakanım”
dediği, 30’lu yaşlarda öldüğünde, hüngür hüngür ağladığı bir öğretmen,
bir Millî Eğitim Bakanımız diyor ki: “Talim Terbiye Heyetini kurduğum
zaman, nizamnamesini, yani yönetmeliğini kendim hazırlayabilirdim,
fakat, düşündüm, Talim Terbiye, müstakil bir heyet olacaktır, büyük
meselelerle meşgul olacaktır. Bunun nizamnamesini kendim yaparsam,
hata yapma ihtimalim vardır. Karar mercii, Şûradır.” Yıl 1926. Sayın
Bakan “eğitim araç ve gereçlerini geliştirmek, bunlara dair uygulama
kararını almak” maddesini ne yaptınız biliyor musunuz; söyleyeyim
“uygulama kararını onaylatmak üzere Bakanlık makamına sunmak” yani,
size, şahsınıza. 1926’daki katılımcı, demokrat, çağdaş anlayışa
bakın, 2006’daki eğitim anlayışına bakın! (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
Arkadaşlar, bu Talim Terbiyeden ne çıkar?!
Az önce Sayın Altay anlattı, bir tane de ben okuyayım, katkımız olsun:
“Cam altında ısırgan
Gavur musun Müslüman
Gel bir kerecik öpeyim
Vallahi bak ısırmam”
CÜNEYİT KARABIYIK (Van) – Mâni onlar
ya.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Ben bunların
yarısını okuyamam burada. Bak, bayan arkadaşımız orada. Örneğin,
ben, şimdi, Sayın İnci Özdemir’e bunları okuyamam, yanında okurken
kalkıp giderim. Yani, karşımda olduğu için onu söyledim, bizim Partideki
bayan arkadaşlarımız için de aynı şey geçerlidir.
Bakın, bir şey daha söyleyeyim arkadaşlar:
Onuncu sınıf, Dil ve Anlatım, sayfa 16, Oturum Başkanı Nevzat Pakdil
-Sayın Sadık Yakut yok Allah’tan. Size şey yapmamışlar Başkanım- Sayın
Burhan Kuzu, ders kitaplarında ünlü Türk büyüklerinden oldu değerli
milletvekilleri. Burhan Bey buradalar mı acaba? Sayın Pakdil?..
Ders kitaplarında artık!
Ya, şöyle yapsanız diyorum -Başbakanın,
Millî Eğitim Bakanının fotoğraflarını zaten gördük de, milletvekillerine
de geldi- grupta bir toplu fotoğraf çektirin de, ayıp olmasın, bütün
kitapların baş sayfasına koyalım yani! Arkadaşlar, dalga mı geçiyorsunuz
ya?!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Jet Fadıl’ı
da söyle.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Çocuklarınızı
Millî Eğitim Bakanlığından koruyun derken abartmış mı oluyorum bunları
söyledim diye? (CHP sıralarından alkışlar)
Şu ek ders ücreti. Bakanlık bütçesi -yalana
yalan demek suçtur biliyorsunuz- bu bütçe olayını kısaca anlatayım.
2003’te fonlar kaldırıldı. Kredi ve Yurtlar Kurumunun 1,1 trilyonluk
bütçesi Maliye Bakanlığında görülüyordu, fonlar da 500 trilyon civarıydı;
yaklaşık 1 milyar dolar, yani, bütçenin yüzde 7,5’u. Bunu, şimdi, bir
düzenlemeyle Maliye Bakanlığından aldınız Millî Eğitim bütçesine
koydunuz, bütçe şişmiş gibi göründü. Gayrisafi millî hasılada 99’da
2,98; 2004’te 2,61’dir. Bir yandan istikrar programı uygulayacaksınız,
6,5 faiz dışı fazla vereceksiniz, sonra “yatırımları artırdım” diyeceksiniz!
Arkadaşlar, bu komedi. Bunun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz.
Yine, öğretmenlere ek ders ücretinde
ne yaptınız biliyor musunuz; 3,5’u 5 milyon yaptınız, sonra dediniz
ki: “Okul müdürlerine altı saat zorunlu ders.” İngilizce öğretmenlerinin
2’ye 1 oranını düşürdünüz, farklı derse ek dersi kestiniz. Yani, sonuçta,
ek derse 100 lira veriyorken, yine 100 lira veriyorsunuz. Hiçbir
şey değişmedi. Öğretmenlerin hepsi bundan şikâyetçi.
Bakın, ben size bir anket önereyim. 600
bin öğretmenin içinde branş öğretmenlerine bir anket yapın Sayın Bakan.
3,5 milyonluk ders ücretini ve eski uygulamayı kabul edecekler mi
etmeyecekler mi? Yani, nasıl artırdınız?! Artırma falan yok.
Sayın Bakan, gülüyorsunuz; ama, artırmadınız.
Fizik öğretmeni kimyaya girince ders ücreti alıyordu; ama, şimdi
onbeş saate kadar alamıyor. Okul müdürleri -hep dersler boş geçiyor-
altı saate giremiyorlar. Bunların hepsini biliyorsunuz.
Anadolu liselerinde ne olacakmış;
üçüncü yerleştirme yapılırsa puanlar düşermiş, homojenlik bozulurmuş
öyle mi?! Yalova Anadolu İmam Hatip Lisesi, 306’dan 185’e düşmüş, 120
puan düşmüş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İnce, teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Yalova Şehit
Osman Altınkuyu Anadolu Lisesi, 7 puan düşmüş.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) – 120 puan düşünce
bozulmuyor öyle mi?!
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum
Yüce Meclise. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 16.30
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gensoru önergesinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.-
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
(Devam)
A)
ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
1.-
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili
Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ali Topuz,
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk
Koç’un, nitelikli ortaöğretim kurumlarında atıl kapasite oluşturarak
kamu kaynaklarını israf ettiği, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığını
işlevsizleştirerek ders kitapları ve yardımcı kitapların içeriğinde
sorunlar oluşturduğu, YÖK ile çatışmaya girdiği, kadrolaşmak ve
yargı kararlarını uygulamamak suretiyle görevini kötüye kullandığı
iddialarıyla, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/6) (Devam)
BAŞKAN- Hükûmet?.. Yerinde.
Şimdi söz sırası, AK Parti Grubu adına
söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’da.
Buyurun Sayın Doğan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun Millî Eğitim Bakanımız Hüseyin Çelik hakkında verdiği gensoru
önergesi üzerinde konuşmak için söz almış bulunuyorum; sözlerime
başlamadan önce şahsım ve Grubum adına hepinize saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, kendisiyle, Bakanlığıyla
ilgili iddialara, elbette Millî Eğitim Bakanımız, bu kürsüden cevap
verecektir; ancak, ben, ömrünün yirmidört yılını eğitim sisteminin
içerisinde geçirmiş, bu süre içerisinde hiçbir soruşturma geçirmemiş
başarılı bir öğretmen olarak ve parlamenterlik hayatının da tamamına
yakınını Millî Eğitim Komisyonunda geçirmiş bir arkadaşınız olarak
bu gensoru metnini dikkatle inceledim, CHP’li arkadaşları dinledim
-ki, özellikle Sayın İnce’nin, ben, aslında, eğitim alanında çok iyi
yetişmiş bir arkadaş olduğunu da biliyorum; çünkü, birlikte çalışıyoruz-
bu inceleme sonucu vardığım kanaat garip bir kanaat doğrusu. Önce
şunu söyleyeyim: Gensoru, çok önemli bir denetim mekanizması, eğer
yerinde yapılırsa, doğru yapılırsa, doğru iddialarla yapılırsa,
gensoru çok önemli bir denetim mekanizması. Biz, bu Mecliste bu yolla
hükûmetlerin düşürüldüğünü gördük; biz, bu yolla bu Mecliste bakanların
düşürüldüğünü gördük; ama, bu gensoruda o kadar çok iddia var ki ve
iddialar o kadar soyut ki, doğrusu bu gensorunun niye verildiğini
düşünürken aklıma bir Hoca fıkrası geldi. Hani, Hoca pazarda dolaşıyor,
bir tanıdığı geliyor, diyor ki: “Hocam, ne alıyorsun?” Hoca diyor
ki: “Bir şey almıyorum”, “Ne satıyorsun”, “Bir şey satmıyorum”, “Hoca
pazarda ne geziyorsun?” Diyor ki: “Dostlar alışverişte görsün.” Bu
önerge hakkında, benim bir eğitimci olarak kanaatim şudur: Dostlar
muhalefette görsün! Türkiye muhalefette görsün! (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu önergenin adı bu.
Değerli arkadaşlar, ben, aslında, iddialardan
çok, gensorunun felsefesi üzerinde durmak isterdim. Hani, şu irtica;
hani, şu antilaik söylem; hani, şu, arkadaşımızın çıkıp söylediği
karşı devrim gerillası. Bakın, bu söz, bu kürsüde söylenecek söz değil.
Türkiye’de, biz, Dev-Sol’cu olduğunu biliyoruz, Dev-Yol’cu olduğunu
biliyoruz…
ENGİN ALTAY (Sinop) – İrticacı da var,
irticacı…
AVNİ DOĞAN (Devamla) – PKK’lı olduğunu
biliyoruz; ama, ben “karşı devrim gerillası”nı ilk defa duyuyorum.
Çok soğuk ve tehlikeli bir laf ve başka bir şey söyleyeyim: Bu Mecliste,
bu Türkiye’de “Kara Kemal” deyince, kimsenin aklına Mustafa Kemal
gelmez; bu kürsüde, bunu, iddia eden arkadaştan başka. Atatürk’le ilgili,
Mustafa Kemal’le ilgili “Kara” sıfatını aklına getirecek bir Türk
vatandaşı tanımıyorum ben. (AK Parti sıralarından alkışlar) Kimse
Atatürk’ün sırtından siyaset yapmasın. Din istismarı abestir, din istismarı
ayıptır, din istismarı gayrîahlakiliktir; ama, din istiskali de, Atatürk
istismarı da aynı şekilde ayıp ve abestir. Bunu bir parlamenter olarak
söylemeyi borç biliyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, iddialarınıza
geçeceğim: Bu irtica, ikiyüz yıldır söylenir, ikiyüz yıldır. Hatta,
Şair Eşref, gönlüne kızdığı zaman, böyle bir irtica yaygarası sırasında:
“Seni, mürteci diye polislere yakalatırım” diyor; ben o metni okumak
istemiyorum “seni, mürteci diyerek, bak, polislere yakalatırım.”
Mürteci, her zaman çok ağır bir siyasi istismar meselesi olmuştur
bu ülkede. Menderes’ten Demirel’e, Demirel’den Özal’a, bütün başbakanlar
bununla suçlanmıştır. Bakın, bir şey söyleyeyim, Afet İnan’ı okuyun;
bununla, yalnız bunlar suçlanmamış, İsmet Paşa da suçlanmış. Kim tarafından
biliyor musunuz; Cumhuriyet Halk Partisinde milletvekilliği yapmış,
Millî Eğitim Bakanlığı yapmış Hikmet Bayür tarafından “dinci” denilmiştir
kendisine, bundan dolayı da görevden alınmıştır. Bununla, İsmet Paşa
bile suçlanmıştır. Yani, çamur at izi kalsın; bu kolay; ama, bize izi
kalmıyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yani “yok” diyorsun.
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Şimdi, deniyor
ki: “Ders kitaplarında ve yardımcı ders kitaplarında bir başıboşluk
oluştu. Okullara argo girdi, küfür girdi” falan, filan…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Burada, burada.
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yalan mı?
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Bakın, söyleyeceğim,
yalan olduğunu söyleyeceğim. Biz, sizi nasıl dinledik saygıyla,
siz de beni dinleyin.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Dinliyoruz,
dinliyoruz.
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Bu dört yıl içerisinde
Millî Eğitim Bakanlığında 2.258 eser inceleniyor, bunlardan 1.026’sı
kabul ediliyor; yaklaşık 250-300 bin sayfalık bir metin kabul ediliyor.
Bunların hiçbirinde küfür yoktur, bunların hiçbirinde argo yoktur,
bunların hiçbirinde müstehcenlik yoktur.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bunlar ne?!
AVNİ DOĞAN (Devamla) – “100 Temel Eser”
dediğiniz eserler, zannediyorum, yanılmıyorsam, içlerinde Taha
Akyol’un da olduğu, Doğan Hızlan’ın da olduğu Türkiye’nin önemli fikir
adamları tarafından, Doğu klasiklerinden, Batı klasiklerinden,
çağdaş eserlerden çocukları okumaya teşvik için seçilmiş eser. Bunların
da hiçbirisinde argo yoktur, küfür yoktur. Peki bu nereden çıktı diyeceksiniz.
Uyanıklar şunu yapıyor: Kendi yayınladıkları eserlerin üzerine
“Millî Eğitim Bakanlığı” logosunu basarak piyasaya sürüyor. (CHP
sıralarından “aa” sesleri) Bu, ticari maksatla olabilir, burada
gensoru meselesi yapmak için de olabilir bu, tamam mı. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu, her türlü maksatla olabilir.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Biz mi bastık
bu kitapları yahu?! Kitapları biz mi bastık; yapmayın?!
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen…
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
bakın, Türkiye’de korsan yayın her zaman vardır.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) –
Ayıptır!
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Burada eline üç
tane korsan kitap alıp da ondan mâniler okumak bir şeyi ispat etmek değildir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne?!.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ders kitabı,
ders kitabı… Milletvekilleri var.
BAŞKAN – Lütfen Sayın İnce…
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Ders kitabı falan
değil, korsan kitap; bunlar korsan kitap.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ders kitabı,
lise iki.
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Şimdi, bir başka
iddia var: Efendim, 1999 yılında Talim Terbiye Kurulu karar almış
birtakım kitapları yasaklamış. Doğrudur, yasakladı. Çok da ölçülü
yasaklamadı, onu da söyleyeyim. O zaman ben buna itiraz ettim; çünkü,
bu memlekette Nazım Hikmet’in de bir zamanlar yasak olduğunu kimse
unutmasın. 40’lı yıllarda, 50’li yıllarda, 60’lı yıllarda “Memleketimden
İnsan Manzaraları” okumak yasaktı, “Taranta-Babu’ya Mektuplar”ı
okumak yasaktı, “Mavi Gözlü Dev”i okumak yasaktı. 1999 yılında da aslında
böyle bir yasak verildi. Deniyor ki: “O kanunu, kanun değiştirerek
Millî Eğitim Bakanı bu yasağı kaldırdı.”
Arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanı kanun
değiştirmez, bakın, metinde aynen böyle. Kanunu Meclis değiştirir,
demokrasilerde kanunu meclis değiştirir. Dünyanın hiçbir yerinde
de Millî Eğitim Bakanı, Suriye’de bile kanun değiştirmez, nasıl böyle
bir iddiada bulunuluyor?!
OSMAN KAPTAN (Antalya) – Kanun demedik!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kanun değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Kanun değil.
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Efendim, birtakım
tarikat liderlerinin takma eserleri… Yahu hangi tarikat lideri,
hangisi?..
MUHARREM İNCE (Yalova) – Kanunu kim
söyledi yahu?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kanun değil yönetmelik,
çarpıtma!
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Arkadaş bir isim
verdi burada, A. Fettah Şahin, dedi ki, bunu hepiniz tanıyorsunuz;
vallahi ben tanımıyorum, tanıyan varsa beri gelsin, ne iş yapar,
kimdir?!. Biz hafiye falan değiliz; ama, bu kitaplardan bir tanesi…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Kanun demedik,
yönetmelik dedik.
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ama yalan söylüyor!
AVNİ DOĞAN (Devamla) – …Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından satın alınmamıştır, okullara gönderilmemiştir.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Tavsiye edildi,
tavsiye!..
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Tavsiyesi de yalan;
tamamen yanlış, tamamen yanlış. Hangi okulun hangi kütüphanesinde,
hangi kitap hangi numarayla yazılı, söyleyin.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bu kadar yalan
olur ya!
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Buradan yanlış
rakamlarla birtakım iddialarda bulunmak yanlış.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yalancıyı
kurt yesin mi?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Millî Eğitim Bakanlığı
tavsiye ediyor, bak!..
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Deniyor ki, birtakım
teftiş yönetmeliği değiştirildi, ilköğretim müfettişlerinden,
Kur’an kurslarının, yaz kursları dışındaki kursların denetlenmesi
ellerinden alındı; böyle bir iddia var.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Evet.
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Teftiş yönetmeliğinin
42’nci maddesi yanılmıyorsam, (j) fıkrası…
ENGİN ALTAY (Sinop) – (j)…
AVNİ DOĞAN (Devamla) – (j) fıkrası diyor
ki: Diyanet İşleri Başkanlığının ilköğretimin beşinci sınıfını
bitiren öğrenciler için açtığı yaz Kur’an kurslarını denetler diyor
bu yönetmelikte.
(m) hükmünde de şöyle bir hüküm var, diyor
ki; Valiliğin uygun gördüğü diğer okulları ve kurumları da denetler.
Yani, buradan diğer Kur’an kursları muaf falan tutulmuyor. Şimdi neden
yönetmelikte, ilköğretim müfettişlerinin beşinci sınıf öğrencileri
için açılan yaz kurslarını denetleyeceği yazılı; çünkü, beşinci
sınıf öğrencileri Millî Eğitim sisteminin içinde, daha altıyı okuyacaklar,
yediyi okuyacaklar, sekizi okuyacaklar, zorunlu temel eğitimin
içerisinde. Zaten Diyanet İşleri Başkanlığının açtığı, yetişkinler
için açtığı Kuran kurslarını Diyanet İşleri müfettişi denetliyor
kanun gereği.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Nerede var?
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Şimdi, Diyanet
İşleri Başkanlığı nedir; bir devlet kurumudur. Anayasayla kurulmuş
bir devlet kurumudur. Hatta, Anayasanın değiştirilmesi teklif edilemeyecek
bir maddesiyle kurulmuş bir devlet kurumudur, Türkiye’de laik sistemin
oturtulmasına da çok önemli katkılarda bulunmuş bir kurumdur. Yani,
şimdi, Kur’an kurslarını, kendi açtığı kursları… Diyanete güvenemiyor
muyuz biz?!
Arkadaşlar, iddialarımız, çok aklı başında
iddialar olmalı.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Saptırma!
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Şimdi, başka bir
iddia var, deniyor ki: Bütün bunlar sonucu eğitim çöktü. Arkadaşlar,
bu dönem hepimizin şikâyet ettiği bir şey vardı, deniyordu ki, bu eğitim
ezberci: Bu eğitimde insanlar, öğrenciler sıfır alıyor, bu eğitim
sınav merkezli eğitim… İşte, biz, o müfredatı değiştirdik bu dönem,
programı değiştirdik. Öğrenci merkezli, birey merkezci, ezbere dayanmayan,
analize dayanan, yoruma dayanan, öğrencinin kendini keşfetmesine
dayanan bir müfredat getirdik. Aksaklıklar yok mu; vardır, olacaktır.
Dün oldu, bugün var, yarın da olacak; ama, bunları kesinlikle düzelteceğiz.
Bu, çöktü dediğiniz dönemde eğitim sistemine 3.710 yeni okul katılmıştır,
85 bin derslik katılmıştır.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Okullaşma oranını
bir söyle, okullaşma oranını.
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Ona da geleceğiz,
ona da geleceğiz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Vaktin yetmez,
vaktin yetmez…
AVNİ DOĞAN (Devamla) – 406 bin bilgisayar
verilmiştir. İlköğretimde internete erişme oranı yüzde 82’ye çıkmıştır,
ortaöğretimde bu yüzde 95’tir. Gelişmiş ülkelerin seviyesi de budur.
Okul öncesi eğitim yüzde 11’lerdeydi, yüzde 100 artırıldı 2003’ten bu
yana, yüzde 22’lere çıktı.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Atma, atma, atma!..
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Bakın, müstakil
anaokulu: 2003’te 350 tane Türkiye’de, 2006’da 750’ye çıkmış…
BAŞKAN – Lütfen…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Yanlış bilgi veriyor
Sayın Başkan.
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Hakkâri’de bugün
22 tane müstakil anaokulu var, Batman’da 15 tane.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Niye ikili eğitime
geçtiniz o zaman?
BAŞKAN – Sayın Altay…
AVNİ DOĞAN (Devamla) – İlköğretim öğrencilerine
verilen burs 3 katına çıkartılmıştır.
BAŞKAN – Sayın Doğan, bir saniye.
Sayın Altay, lütfen… Siz konuşurken,
tüm Genel Kurul sizi dinledi.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, Genel
Kurula yanlış bilgi veriyor. Millî Eğitimin istatistikleri burada.
BAŞKAN – İndirir misiniz elinizdekini
Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Bağlayacak mısınız
Sayın Başkan?!.
BAŞKAN - Niye sabredemiyorsunuz?!.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, Genel
Kurula yanlış bilgi verdiğini söylüyorum.
BAŞKAN – Söz istersiniz, cevap verirsiniz.
ENGİN ALTAY (Sinop) – “Elini indir” ne
demek ya! Bu kürsüye insanlar yürüdü, bir şey demediniz; bu kitabı
gösterince “elini indir” ne demek?!
BAŞKAN – Sayın Doğan, buyurun.
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Devam edeyim Sayın
Başkanım.
Sözleşmeli öğretmen ataması eleştiriliyor
ve Millî Eğitim sisteminde, öğretmenler arasında huzursuzluk yaratıldığı
söyleniliyor. Bir şeyi eleştirirken, geçmişte nasıldı, bugün nasıl,
ona iyi bakmak lazım; yani, analiz etmek lazım; yani, analitik düşünmek
lazım. Ben bunu hep söylerim, analitik düşünmüyorsanız, ister sağcı
olun ister solcu, aynı kamptasınız, hiç fark etmez. Daha 1999 yılında,
Türkiye’nin öğretmen eksiği bulunan, öğretmen atanamayan okullarına
öğreticiler atanmış, geçici öğreticiler. 657 sayılı Kanun’un 4’üncü
maddesine göre -4/C zannediyorum- geçici öğreticiler atanmış.
Bunlar, ancak, bir ders yılında on ay çalışabiliyorlar, ek ders alamıyorlar,
özlük hakları bakımından diğer öğretmenlerden farklı; ama, bunlar,
eğitim fakültesi mezunları. Şimdi, bizim dönemimizde, 657 sayılı
Kanun’un 4/B maddesine bir fıkra ekliyoruz, bu sözleşmeli öğretmenliği
getiriyoruz, geçici öğreticiler sözleşmeli öğretmen haline geliyor
Mecliste. On iki ay çalışıyor bunlar, bir öğretmen hangi maaşı alıyorsa,
hangi yan ödemeyi alıyorsa, hangi özlük haklarından faydalanıyorsa
ondan faydalanıyor. Fark ne; fark şu: Sene sonu sözleşmesinin yenilenmesi
gerekiyor. Bu, dünyanın bütün ülkelerinde var, hatta, bazı ülkelerde
sözleşmeli sayısı diğer öğretmenlerden çok daha fazla, çağdaş ülkeler
artık buna geçiyor. Şimdi, kalkıp bunu eleştirmenin, bunu bir gensoru
meselesi yapmanın bir manası var mı?!
Kariyer basamakları… Hep söylüyorsunuz.
Yahu, arkadaşlar, yüksekokullarda yardımcı doçent var, doçent var,
profesör var. Yani, ilköğretimde de, öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen
olursa kıyamet mi kopar?! Adam doktora yapmış, adam mastır yapmış.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ders ücretini
kıstınız, yüzde 40 zamlı alıyordu, onu yok ettiniz.
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Şimdi, deniliyor
ki: “Efendim, öğretmenler arasında ayırımcılık yapılıyor.” Ben, bu
konuyu, aslında, bu kanun görüşülürken konuştum, bu konuda konuşmak
istemiyorum. Yalnız, şunu söyleyebiliyor musunuz: Olmaz ya, haydi,
CHP iktidar olursa…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Allah söyletiyor.
AVNİ DOĞAN (Devamla) – … CHP iktidar
olursa bir gün, olmaz da…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Allah söyletiyor.
AVNİ DOĞAN (Devamla) – … biz bu öğretmen
kariyer basamaklarını kaldıracağız diyebiliyor musunuz şuradan?
ENGİN ALTAY (Sinop) – Evet.
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Uzman öğretmenleri
tekrar eski haline, başöğretmenleri tekrar eski haline getirebileceğiz
diyebiliyor musunuz? Ben, o zaman, sizin samimi olduğunuza, bu konuda
samimi olduğunuza inanacağım.
Liselerin dört yıla çıkarılması… Ya,
arkadaşlar, bu eleştirilir mi? Bu bir gensoru meselesi olursa…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne gensorusu
yahu?!. Ona mı verdik?!
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Yarın ne yapacağız,
bakın, biz… Bakın, yarın ne yapacağız biz…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bu kitaplara
“korsan yayın” dedin sen.
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Yarın, ilk, temel
eğitimi onüç yıla çıkartacağız, onüç yıla çıkartacağız, yarın, temel
eğitimi. Liselerin dört yıla çıkarılması, Avrupa Birliğine uyumun
bir gereğidir. Bütün Avrupa ülkelerinde lise dört yıl, biz de bunu
dört yıla çıkardık. Yapılan şey doğrudur. Sizin sorun olarak gördüğünüz
o 8 öğrencinin, altındakilerin başka okullara nakledilmesi, falan
filan var ya, onlar da aslında hep çözümdür. Zaten sizin iktidara gelememenizin
asıl sebebi, sorun nedir çözüm nedir bunu hep karıştırıyor olmanız.
(AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bu memlekette irtica
üzerinden siyaset yapılıyor. Bir sınıf mücadelesi yapılıyor. Bir
sınıf mücadelesi yapılıyor, altını çizerek söylüyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – İrticanın
sınıfı ne?!
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Cumhuriyeti
bir azınlık idaresi sayanlar, cumhuriyeti bir seçkinciler idaresi
sayanlar…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Şu irticanın
sınıfını bir anlatın bakalım!
AVNİ DOĞAN (Devamla) – …Demirel’den
Özal’a kadar gelen bütün iktidarları irticayla suçluyorlar. Onlara
göre memleketi bir seçkinciler grubu, bir azınlık idare edecek. (CHP
sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Siz de sakalları
kestiniz!..
AVNİ DOĞAN (Devamla) – İşte, biz buna
karşı çıkıyoruz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Siz de villalarda
yaşıyorsunuz artık!
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Bizim için hep şunu
söylüyorlar: “Bunlar nereden çıktı?..” İşte, bunlar halk, bunlar
halk, halk, millet bunlar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunlar
yer yataklarında büyüdü, bunlar varoşlarda büyüdü, bunlar Anadolu’nun
kıraç tarlalarında büyüdü...
MUHARREM İNCE (Yalova) – Biz nerede büyüdük?!
Biz nerede büyüdük?!
AVNİ DOĞAN (Devamla) – …ve geldiler iktidar
oldular. (CHP sıralarından gürültüler)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Geldiğiniz gibi
gidersiniz!..
AVNİ DOĞAN (Devamla) – Arkadaşlar, ben
sizin gibi süreyi beş dakika uzatmayacağım…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Bir
saksı çiçeği kadar gücünüz var, bir saksı çiçeğisiniz siz!
AVNİ DOĞAN (Devamla) –…çünkü, biraz rahatsızlandım;
ama, sözlerimi Disney’in bir sözüyle bitiriyorum. Diyor ki Disney:
“Eğer peşinden gidecek cesaretiniz varsa, rüyalarınız mutlaka
gerçek olur.”
Biz AK Partisi olarak bizim rüyamız büyük,
güçlü, müreffeh, insanları iyi eğitilmiş, çağdaş uygarlık düzeyine
çıkmış bir dünya ülkesi olan Türkiye’dir. (AK Parti sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
Bu rüyanın peşinden gidecek cesaretimiz
var, bu rüyanın peşinden gidecek aklımız var, bu rüyanın peşinden
gidecek azmimiz var ve bizim arkamızda büyük Türk milletinin çok
güçlü desteği var, bizim arkamızda Türk tarihinin, Türkiye’nin değerlerinin
desteği var. (AK Parti sıralarından alkışlar) Önümüze hangi engel
çıkarsa çıksın, hangi mânia çıkarsa çıksın, bunu aşacağız, aşacağız.
Bu duygular içinde hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – 69’uncu maddeye
göre söz istiyorum.
Sayın Avni Doğan, bu kitapların…
BAŞKAN – Sayın İnce, yazılı müracaatınız
geldi, inceleyeceğim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ama Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Hükûmet adına…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne zaman?
BAŞKAN – Lütfen Sayın Anadol…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne zaman inceleyeceksiniz?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Ne zaman Sayın
Başkan, yarın mı?
BAŞKAN – Başka müracaatlar da var Sayın
Anadol.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Çarpıttı Sayın
Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Beyanda bulundu
orada, tutanak getirtmeye lüzum yok ki!
BAŞKAN – Sayın Anadol, lütfen…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bu kitapları
bizim bastırmış olabileceğimizi ima etti.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – “Korsan” dedi.
MUHARREM İNCE (Yalova) – “Korsan” dedi.
Bu kitapların korsan olduğunu söyledi.
BAŞKAN – Sayın İnce, size verilen süre
içerisinde de, siz de kürsüde her şeyi söylediniz. (AK Parti sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır efendim…
BAŞKAN – Müracaatınız yazılı olarak
geldi…
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) – Sataşma
var Sayın Başkan. Taraf tutma.
BAŞKAN – Lütfen…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Oturur musunuz lütfen…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen oturur musunuz…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Yazılı müracaatınız geldi,
Sayın Bakan konuştuktan sonra inceleyeceğim.
Oturur musunuz lütfen…
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) – Başkan,
taraf tutuyorsun, tarafsızlığını koru. Tarafsızlığını koru Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet adına, Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) – Başkan,
tarafsızlığını korumuyorsun, tarafsızlığını koru tarafsızlığını.
Tarafsızlığını korumuyorsun. Öyle, kaş göz işareti yapma, doğruyu
yap doğruyu!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal ve arkadaşları tarafından hakkımda
gensoru açılması için verilmiş olan önergede ileri sürülen iddialara
ve değerli muhalefet temsilcilerinin burada dile getirdikleri
bazı konulara açıklık getirmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi en derin sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet
Halk Partisi tarafından verilmiş olan önergede ileri sürülen iddiaları
aşağı yukarı hepimiz biliyoruz. Üzerinde en çok durulan mesele,
bizim, 2006 yılında yapmış olduğumuz Ortaöğretim Kurumları Sınavı
sonunda Anadolu liseleri ve fen liselerinde 5 bin küsur kontenjanın
boş kalması, atıl kapasite oluşturulması ve kamunun zarara uğratılması
iddiasıdır. Öncelikle şunu belirteyim -biraz sonra teker teker
bunları söyleyeceğim- bu önergede birçok bilgi hatası var. Bakın,
ilkini hemen söyleyeyim. Önergede deniliyor ki: “İlk defa 2006 yılında
bütün ilköğretim öğrencilerinin zorunlu olarak girdiği OKS sınavları...”
Hiçbir dönem bütün ilköğretim sekizinci sınıf öğrencileri zorunlu
olarak bu sınava tabi tutulmamıştır değerli arkadaşlarım. 2006 yılının
sonunda ilköğretim okullarımızın sekizinci sınıflarında 1 milyon
144 bin 35 öğrenci varken, bu sınava 798.307 öğrenci girmiştir. Dolayısıyla,
böyle bir zorunluluk asla söz konusu değildir. Burada, bu öğrencilerin
sıfır aldıkları, başarısız oldukları şeklinde değerlendirmeler
yapıldı.
Değerli arkadaşlarım, biz, istatistiklerle
oynayarak muhataplarımızı kandırmayı, kâğıt üzerinde üstün başarılar
göstermeyi ahlakî bulmayız, etik bulmayız. Böyle yaparsanız, kendi
kendinizi kandırmış olursunuz. Öyle bir sistem getirirsiniz ki, bütün
öğrencilerin başarısını yükseltirsiniz, sıfır alan hiçbir öğrenci
olmaz. Bildiğiniz gibi, bu sınavlarda 3 yanlış 1 doğruyu götürüyor.
3 yanlış 1 doğruyu götürdükten sonra, aldığı puan değerlendirmeye
tabi tutulmayan, değerlendirmeye değer bulunmayan öğrenciler
vardır; ama, 2006 yılındaki sınavda hiç doğru soru yapmamış olan sadece
15 öğrenci vardır. Bunun, özellikle, değerli arkadaşlar, bilinmesini
istiyorum.
Ve yine Cumhuriyet Halk Partisi tarafından
verilen bu önergede ikinci büyük, yine, bilgi yanlışlığı şudur: 5
bin, Anadolu liselerinde ve fen liselerindeki boşluktan sonra,
Anadolu meslek liselerinde de 30 bin küsur boş kontenjanın kaldığını
iddia etmiş olmalarıdır.
Değerli arkadaşlar, Meslekî ve Teknik
Öğretim Yönetmeliğinin 49’uncu maddesine göre, birinci, ikinci
yerleştirmeden sonra, gerek ilköğretim mezuniyet not ortalamasına
göre gerekse de yine ortaöğretim kurumları sınavında alınan puana
göre yerleştirme yapmaya devam edilir. Niçin devam edilir; çünkü,
Türkiye’de, meslekî ve teknik eğitim, maalesef, genel akademik eğitimin;
yani, liselerin, genel liselerin çok gerisinde kalmıştır. Kalkınma
planları, bugüne kadar, Millî Eğitim Şûralarının hepsinin tavsiyesi
bu yönde olduğu için, biz, meslek liselerinde, Anadolu meslek liselerinde
üçüncü yerleştirmeyi de yaptık ve orada boş kalan kontenjan 6 bin civarındadır,
kesinlikle 30 bin değildir. Bu son derece yanlış bir bilgi. Bu bilgiyi
de huzurunuzda tashih etmek isterim.
Peki, 6 bin, niye boş kaldı: Müracaat
edip de bizim yerleştirmediğimiz bir yavrumuz yoktur, hepsi yerleştirilmiştir.
Öğrenci bulunamadığı için Anadolu meslek liselerinde bu boş kontenjan
kalmıştır. Bunların aşağı yukarı yarısı imam hatip okullarıdır, yarısı
diğer meslek liseleridir. Bunu da huzurunuzda ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlar, niçin 5 bin boş kontenjan
kaldı sorusuna gelince: Bakın, öncelikle, değerli milletvekili
arkadaşlarımın ve milletimizin
bilmesi gereken bir şey var. Biz şununla itham ediliyoruz: Bu 5 bini
yerleştirmedik ya, bu öğrencilerin özel okullara, başka okullara
gitmesini kanalize etmişiz ve bu şekilde de bir ifade yer alıyor
önergede.
Bakın, ben göreve başladığım zaman,
Hükûmetimiz işbaşına geldiği zaman Türkiye’deki Anadolu liselerinin
sayısı 425’ti, şu anda Anadolu liselerinin sayısı 796’dır değerli
arkadaşlar.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Süper liseler de
tabela değiştirdi Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bakın, toplam kontenjan 46 bindi, şu anda bu kontenjan 99.790’dır.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bu yıl niye
azalttınız Anadolu liselerini?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bakın, değerli arkadaşlar, 46 binden 100 bine çıkmış. Fen liseleri;
58 adet fen lisesini 77’ye çıkardık. Anadolu öğretmen lisesi; 103
Anadolu öğretmen lisesi varken, bugün, benim ülkemde 154 Anadolu
öğretmen lisesi var. Anadolu öğretmen liselerinin kontenjanı 8
binden 14 bine çıkmış ve elli yılda sosyal bilimler lisesine ihtiyaç
hissedildiği ifade ediliyordu, ama, yoktu; 7 adet sosyal bilimler
lisesi açılmıştır. Toplam, bu söylediğim 4 çeşit okulun kontenjanı,
biz göreve başladığımız zaman 59 bin idi, şu anda, 120.358’dir değerli
milletvekili arkadaşlarım.
Özel okullara öğrenci kanalize etme
niyetinde olan bir iktidar, bu kadar Anadolu lisesi, fen lisesi,
Anadolu öğretmen lisesi mi açar?! Bildiğiniz gibi, en nitelikli,
en başarılı çocuklarımızın gittiği okullardır bunlar.
Bakın, kılavuzumuzu yayınlarken, değerli
arkadaşlar, daha müracaat aşamasında kılavuzumuzu yayınlarken,
burada ayan beyan ifade edildi. Ne dedik biz: Resmî fen liseleri, Anadolu
liseleri, Anadolu öğretmen liseleri ve sosyal bilimler liselerine,
ikinci yerleştirme işleminden sonra herhangi bir şekilde öğrenci
alınmayacaktır diye ilan ettik. Bu, ihale sözleşmesi gibidir. Eğer,
bir maddesine aykırı bir işlem tesis ederseniz, bir öğrenci mahkemeye
gittiği zaman bunu iptal eder.
Değerli arkadaşlar, buradan… Sadece
gerekçe bu mudur; elbette, değildir. Şimdi, ben… Burada seviye düşer
dediğimiz zaman, kalite düşer dediğimiz zaman arkadaşlar bunu
belki ciddiye almıyorlar. Bakın, biz, üçüncü yerleştirmeyi açtığımız
zaman ve bunu yerleşmiş öğrencilere de uyguladığımız zaman, puan
üstünlüğüne sahip olduğu için yerleşmiş öğrenciler, onlar, bir
okuldan alıp, (A) okulundan (B) okuluna gideceklerdi, yine kontenjan
boşluğu meydana gelecekti. Siz, mademki, kaydoldunuz, olduğunuz
yerde kalın, biz, kayıt yaptırmamış olanlara üçüncü kontenjan açacağız
dediğimiz zaman, o zaman, Ankara’daki bir, Atatürk Lisesinde 450 puan
almış öğrenci ile 178 puan almış öğrenciyi aynı sınıfa almak zorundaydınız.
Peki, niye kamuoyunun beklentisi var;
geçmiş yıllarda hep şöyle denmiş; alışkanlık şudur: Politikacılar
bunu söylerler; ama, bastırırsınız, bir iki köşe yazarı yazar, tekrar
açarlar. Bakın, gelecek sene böyle bir problem olmayacak. Gelecek
sene herkes hesabını birinci ve ikinci yerleştirmeye göre yapacak.
Değerli milletvekilleri, bakın, şu anda,
ÖSYM tarafından yapılan ÖSS sınavı sonucunda, üniversitelerimizde,
Kıbrıs’taki üniversiteler dahil, 43 bin boş kontenjan var ve bunun 24
bin küsuru da lisans kontenjanıdır; yani, dört yıllık yüksekokul ve
fakültelerdir.
Bugüne kadar, değerli muhalefet mensuplarından
bir tek arkadaşımın, çıkıp da bunu bir mesele olarak Türkiye’nin gündemine
getirdiğini hatırlamıyorum. Bugün, bakın, ÖSYM bir açıklama yaptı,
dedi ki: “İkinci ek yerleştirme yapacağız.” İkinci ek yerleştirme
sonucu göreceksiniz ki, en fazla 5-6 bin, öğrenci yerleşecek. Niçin;
çünkü, orada puan düşürülmedi. İkinci ek yerleştirme sonucu da göreceksiniz
ki, 30-35 bin, yine, boş kontenjan kalacak. Peki, bir soru sorayım ben
size: Üniversitede boş kontenjan kaldığı zaman, bir yavrumuz, bir
gencimiz oraya kaydolmadığı zaman, onun bir başka alternatifi,
imkânı var mı, gidecek yeri var mı; yok. Peki, Anadolu lisesine, fen
lisesine gitmeyen bir öğrencinin alternatifi var mı; istemediğiniz
kadar. Yani, o gencimizin ortaöğretimin dışına itilmiş olması
söz konusu değil.
Kaldı ki, değerli arkadaşlarım, bakın,
biz geçen yıl yatay geçişleri açtık, 5.500 öğrenci, iller arasında
ve il içinde yatay geçiş yaptı. Eğer, bütün kontenjanlar ağzına kadar
doluysa, hiçbir okulda, hiçbir sınıfta bir yer yoksa, bir devlet memuru
bir yerden bir yere gittiği zaman herhangi bir ciddi mazeret durumunda
bile o öğrencileri nakledemezsiniz.
Dolayısıyla, üniversitelerdeki 43
binlik bu atıl kapasiteyi mesele kabul etmeyip, bunu, Millî Eğitim
Bakanlığına bir gensoru önergesi haline getiren, 5 binlik boş kontenjanı
Millî Eğitim Bakanına bir gensoru önergesi haline getiren muhalif
arkadaşlarımın takdirine sunuyorum bu meseleyi ve millet bunu
çok iyi izliyor. Eğer, bizim atıl kapasite oluşturmak gibi bir niyetimiz
olsaydı değerli arkadaşlar, biz, gecemizi gündüz yaparak, tabir
caizse, çıramızı yıldız yaparak gerçekten istirahatımızdan fedakârlık
yaparak, şahsi hayatımızdan fedakârlık yaparak, biz, bir Kars’ta Digor’dayız,
bir Edirne’deyiz, Şemdinli’deyiz, Artvin’deyiz, gece gündüz Türkiye’yi
karış karış bürokrat arkadaşlarımla beraber dolaşıyoruz ve biraz
önce Iğdır Milletvekilimiz burada konuştu; ona da çok üzüldüğümü
ifade etmek istiyorum.
Bakın, bir iddiada bulunacağım değerli
arkadaşlarım, araştırması size ait. Iğdır vilayetinde, şu anda
mevcut, sahip olduğumuz dersliklerin yüzde 45-50’si bu üçbuçuk yıllık
süre içinde yapılmıştır. Bütün cumhuriyet tarihinde yapılanlar
yüzde 50’dir, bizim iktidarımız döneminde yapılan yüzde 50’dir. Bunu…
Iğdır’a gittiğim zaman Sayın Milletvekili kendisi oradaydı. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Yapmayın değerli arkadaşlar.
Bakın, değerli arkadaşlar, bu arada…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Derslik başına öğrenci
sayısı kaç? Sayın Bakan, onu da söyle.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Geleceğim… Geleceğim değerli arkadaşım…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Derslik başına
öğrenci sayısı kaç?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bakın, değerli arkadaşlar, derslik başına düşen öğrenci sayısı
meselesine geleyim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Büyük sınıfları
ikiye bölüp derslik yaptınız!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Türkiye’de okul öncesi eğitimi diye bir olay yoktu.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Yapmayın!.. Yapmayın!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– 30 bin küsur derslik, bakın, okullarımızdaki 30 bin, ilköğretim
okullarındaki, derslik, anasınıfı olarak tahsis edilmiştir. Bütün
ilköğretim okulları bünyesinde anasınıfı açılması mecbur hale getirildi.
30 bin dersliği oraya ayırın. 30 bin küsur bilgisayar sınıfı kurulmuştur;
bakın, 30 bin küsur bilgisayar sınıfı kurulmuştur; bu, 60 bin eder.
Bir taraftan derslik yaparken bir taraftan, biz, Türkiye’deki eğitimin
kalitesini, teknolojik altyapısını, olması gereken çağdaş düzeye
getiriyoruz değerli arkadaşlar. Siz neyin hesabını yapıyorsunuz
Allah aşkına?!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Öğretmenleri,
bilgisayar okuryazarı siz mi yaptınız?! Sizden önce, öğretmenler,
bilgisayar okuryazarı olmuştu zaten; altyapı hazırdı.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Okul öncesini ikili
eğitime niye getirdiniz?! Millet isyan ediyor, millet isyan ediyor!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bakın, okul öncesini de, okul öncesi eğitimi ikili eğitime niye
getirdik? Dünyanın her tarafında, okul öncesi eğitime devam eden öğrenciler
nahif öğrencilerdir, bunlar oyun gruplarıdır; onları sıkmamak lazım.
Öğleyin orada kaldığı zaman -sabah kahvaltısı, öğle yemeği, ikindi
kahvaltısı- vatandaşın cebinden 150 milyon Türk Lirası, 150 YTL gibi
bir para çıkıyordu. Bunları ikili öğretime dönüştürdüğümüz zaman,
kapasiteyi hem ikiye katlamak gibi bir şansımız var, birçok yavrumuza
daha okul öncesi eğitim imkânı sağlıyoruz hem de çocuklarımızı, sıkmadan,
bıktırmadan eğitiyoruz ve bunu uzmanlarla, okul öncesi eğitimi uzmanlarıyla
birlikte, tartışarak, konuşarak yaptık biz bunları.
Bakın, iktidarımız döneminde… Değerli
arkadaşlarım “meslek lisesi” dediğim zaman, bazı arkadaşlar, bunu,
başka türlü tercüme edebilirler. Biraz önce, Değerli Sözcümüz Sayın
Avni Doğan belirtti. Bakın, Sayın Başbakanımız, ne zaman “meslek lisesi”
ifadesini kullandıysa, ben ne zaman “meslek lisesi” dediysem… Hani,
bilgisayara bir program yüklersiniz, meslek lisesi gördüğün zaman
karşısına imam hatip yaz; aynen onun gibi, bizim “meslek lisesi” olarak
kullandığımız ifadeyi hemen “imam hatip” olarak tercüme etti bazı
arkadaşlarımız.
Değerli arkadaşlar, bakın, tekrar, ben
de altını çizmek istiyorum: Din üzerinden, imam hatip üzerinden, kutsal
değerlerimiz üzerinden, ortak paydalarımız üzerinden, günlük siyaset
yapmak, hafifliktir, basitliktir, bu millete ve dinimize saygısızlıktır;
bunun altını çizmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ama, değerli arkadaşlar, bunlar üzerinden…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Altına ben de
imza atıyorum; aynen öyle!
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Onu siz yapıyorsunuz!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– …bunlar üzerinden, siyaset yapmamak ilkesinin içinde, bunlar üzerinden
muhalefet de yapmamak vardır. Din üzerinden muhalefet yapmamak vardır.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Bakın, imam hatip okulları hariç, benim
Bakanlığım döneminde, meslek okullarında 195 bin öğrenci artırılmıştır;
bakın, imam hatip okullarını bir tarafa bırakıyorum
MUHARREM İNCE (Yalova) – Anadolu imam
hatip lisesi 80 tane arttı; söyle bunu ya, korkma ya!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– 195 bin, sadece, ekstra kapasite oluşturulmuş ve öğrenci kazandırılmış.
Bizim dönemimizde, değerli milletvekilleri,
529 adet yeni meslek lisesi kurulmuş, 2 688 adet yeni bölüm açılmış ve
sadece 2006-2007 öğretim yılında, Türkiye çapında, meslek okullarında,
aldığımız tedbirler sonucu yüzde 6,69’luk bir gelişme sağlanmıştır.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın,
bir şeyin özellikle bilinmesinde fayda var: Yatılı bölge okullarındaki
çocuklarımız kırsal kesimden gelen, dar gelirli, sabit gelirli aile
çocuklarıdır. Yatılı okuldaki bir öğrencimiz fen lisesini, Anadolu
lisesini, Anadolu öğretmen lisesini eğer kazanmazsa, bu çocuğumuz
yatılılık imkânı elde etmezse köyüne geri dönmek zorunda kalır.
Şimdi, bakın, bize verilen gensorudaki
bir başka yanlış; deniyor ki: “Merkezî sınavla pansiyona yerleştirme
diye bir şey yoktur, merkezî sınavla okula yerleştirme vardır.”
MUHARREM İNCE (Yalova) – Tercihi tam
okur musunuz; ne yazıyor…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, Ortaöğretim Kurumları Sınavı ile Devlet Parasız
Yatılılık Sınavını birbirine karıştırmayın. Devlet Parasız Yatılılık
Sınavına giren yavrularımıza demişiz ki, yatılı okul öğrencilerine
“eğer -5 tercih de yaptın- şu 5 tercihinden 1’ini kazanıp da pansiyonlu
okula, istediğin okula giremezsen…”
MUHARREM İNCE (Yalova) – Tam okur musunuz
o seçeneği.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bakın, bir dakika, müsaade edin…
6’ncı şık olarak “pansiyonlu herhangi bir okula yerleşmeyi kabul ediyorum”
şıkkı…
MUHARREM İNCE (Yalova) – “Okula yerleşmeyi”
işte, evet…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bakın, tekrar söylüyorum…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Evet, aynen öyle.
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen… Niye müdahale
ediyorsunuz?!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Efendim, aynen “okula yerleşmeyi.”
BAŞKAN – Tüzük’te karşılıklı konuşma
gibi bir usulümüz yok.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Sayın Bakana
yardımcı oluyor efendim! (CHP sıralarından gürültüler)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Şimdi, değerli arkadaşlar, müsaade eder misiniz…
Değerli milletvekilleri, bir köşe yazarı
bunu başlattı, dedi ki: “26.300 kişi, velilerinin ve öğrencilerin
rızası dışında imam hatip okullarına yerleştirilmiş” dedi.
Şimdi, ben size şunu söyleyeyim: Bu
26.300 rakamı o kadar absürt, o kadar uçuk bir rakam ki, zaten, yatılı
okullardan toplam mezun olan öğrenci sayısı 20 bin civarındadır,
hepsi 20 bin civarındadır.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Ne kadar yani?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi verdiği önergede biraz daha indirim
yapmış “20 bin” diyor, “20 bin kişi yerleştirildi, kanalize edildi”
diyor.
Değerli arkadaşlar, imam hatip okullarının
pansiyonlarında toplam boş kapasite, imam hatip öğrencilerinden
artan kapasite niye böyle; çünkü, bunların birçoğunu dernekler,
vakıflar yaptı; ortaöğretim kısımları kapatılınca bir, boş, yurt
kapasitemiz doğdu. Hepsi 1.780 kişi; 1.780 kişilik yurt kapasitesi
var. Peki, bu arada sadece imam hatip okullarında mı var; hayır, diğer
Erkek Teknik Öğretim Genel Müdürlüğüne bağlı, Kız Teknik Eğitim Genel
Müdürlüğüne bağlı, Ticaret ve Turizm Öğretimi Genel Müdürlüğüne
bağlı, Ortaöğretim Genel Müdürlüğüne bağlı genel liselerin de
pansiyonları var burada; ama, en fazla imam hatip okullarınınkinde
var ve buraya tercih yapabilmesi için, öğrencinin ve velisinin imzası
gerekir. Ben, bu tartışmalar başladıktan sonra bir genelge daha gönderdim
açıklayıcı olsun diye, dedim ki: İmam hatibin pansiyonuna yerleşen
öğrenci ille de imam hatip öğrencisi olacak diye bir şey yok; çünkü,
bizde, artık, ortaöğretim pansiyonu kavramı var, şu okulun bu okulun
değil; (A) okuluna gider kaydolur; ama, (B) okulunun pansiyonunda
kalabilir. Bütün bunlardan sonra, bakın, imam hatip okullarına kaydolan
demiyorum, imam hatip okulunun pansiyonuna altıncı tercihiyle
yerleşen YİBO mezunu, yatılı ilköğretim okulu mezunu kaç kişidir
biliyor musunuz değerli milletvekilleri; 712 kişidir. 20 bin nere,
712 nere; el insaf!.. Millet sizi seyrediyor değerli arkadaşlar.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli arkadaşlar, bizim, Talim
Terbiye Kurulunu işlevsizleştirdiğimiz, Talim Terbiye Kurulundaki
uzmanları bir tarafa ittiğimiz vesaire şeklinde iddialar var.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Mahkeme
kararları var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bakın, şunun altını çizeyim değerli milletvekilleri…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bayan öğretmenler
el sıkmıyor!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bakın, bir şeyin altını çizeyim: Biraz önce Sayın Doğan da söyledi;
bizim iktidarımız döneminde Talim Terbiye Kurulunda 1.173 işlem
karara bağlanmış; 2.258 ders kitabı incelenmiş, bunun 1.026’sı kabul
edilmiş, 1.232’si reddedilmiş; 276 ayrı ders programı, müfredat geliştirilmiş,
bu yeni, bizim “çağdaş müfredat” dediğimiz müfredat geliştirilmiş.
Şimdi, bütün bunlar, bu dönemde Talim Terbiye Kurulunda olmuş. Peki,
167 kişi niçin görevden alınmış?! Benden önce -biraz önce, Sayın Akdemir’e
de üzüldüm- şu anda Anavatan Partisi Genel Başkanı olan Sayın Erkan
Mumcu’nun Millî Eğitim Bakanlığı döneminde, Talim Terbiye Kurulunda
bir teftiş başlatılmış ve bu teftiş sonucu, bu 167 kişiyle ilgili yapılan
tespitler, eksik inceleme, taraflı davranma, uygun olmayan ideolojik
yayınlara onay verme vesaire vesaire… Bunlar tespit edilmiş. Ben,
Teftiş Kurulu raporlarına dayanarak bu insanları görevden almışım;
bunların önemli bir kısmı mahkemeyle dönmüş ve orada çalışmaya devam
ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN KAPTAN (Antalya) – Kaç kişi mahkemeyle
döndü Sayın Bakan?..
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – 112 kişi…
311 milyar tazminat ödedi devlet…
MUHARREM İNCE (Yalova) – O tazminatın
sizin maaştan ödenmesi lazım!..
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Değerli milletvekilleri, şunun iyi bilinmesi lazım: 1739 sayılı
Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 55’inci maddesini değiştirmek üzere
bir Hükûmet tasarısı hazırladık, Parlamentoya geldi, sizin değerli
oylarınızla yasalaştı. Bugüne kadar gelen bütün iktidarlar -bunun
altını çizmek istiyorum değerli milletvekilleri- bugüne kadar
gelen bütün iktidarlar, kendilerine yakın yayınevlerinin, kendilerine
yakın yazarların kitaplarını, Talip Terbiye Kurulundan yardımcı
ders kitabı olarak geçirmişler, Tebliğler Dergisinde yayımlamışlar
ve onlara rant temin etmişler.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Siz de aynı
yoldan mı gidiyorsunuz?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Peki, biz bunu yapamaz mıydık?.. Biz de bunu yapardık; ama, biz bunu
yapmadık.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) – Siz de bunu yapıyorsunuz!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bakın, biz, bunu yapmadık; ne yaptık...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne yaptınız?!.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bakın, yaptığımızı söylüyorum…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Söyle…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– 55’inci maddeyi değiştirdik; dedik ki: “Ders kitaplarının hepsi
Talim Terbiye Kurulu tarafından incelenecek, karara bağlanacak…”
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yardımcı kitaplar?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Yardımcı ders kitaplarıyla ilgili olarak da, bakın, şu anda elimde
formlar var, şu formları hazırlattık ve bütün, 81 vilayete gönderdik.
Bütün okul müdürlerine, bütün öğretmenlere, bu konuda yetki ve sorumluluk
verdik. Peki, bir ders kitabının, bir yardımcı ders kitabının taşıması
gereken özellikler nelerdir? Bunları, teker teker, 15 madde halinde
saydık bunu. Cumhuriyetin temel ilkeleri, Atatürk ilke ve inkılâpları,
bunların hepsi buna dahildir ve bir öğretmen, her senenin başında,
yardımcı ders kitabı olarak çocuklara tavsiye edeceği kitapların
listesini hazırlar, okul idaresine verir. Okul kütüphanelerine
kitap alınırken, müdürün veya bir müdür muavininin başkanlığında
bir heyet oluşur ve bu heyet genel ahlaka aykırı, müstehcenlik ifade
eden, argo, küfür ifadeleri taşıyan veya uç, aşırı ideolojik gruplara
ait olan kitapların okullara girmemesini sağlar. Şimdi, bakın…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Nasıl girmiş, nasıl?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Onu söyleyeceğim.
… biz bunu yaptık. Bu bir demokratikleşme
adımıdır. Dünyanın her tarafında internetin evlere kadar girdiği
bir ortamda, öğrenciler şunu görsün şunu görmesin deseniz de, bunun
önüne geçemezsiniz değerli milletvekilleri.
Şimdi, bu söylediğiniz, biraz önce okunan
mâniler, biraz önce değerli arkadaşlarımın burada okuduğu bilmeceler,
bunlar ders kitapları içinde yer almıyor. Bakın, biz demişiz ki: 100
Temel Eser belirlenmiş. Bu 100 Temel Eser, Türkiye’de bilgi birikimi
gerçekten saygıdeğer olan kültür adamlarının, sanat adamlarının
bir araya gelmesiyle oluşturulmuş olan bir listedir.
Nedir bu listede… Bakın, lise öğrencileri
için hazırladığımız listenin başında, Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutku
var, sonra Kutadgu Bilig’ten Seçmeler var, Dede Korkut Hikâyelerinden
Seçmeler var, Halit Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah romanından, öte taraftan
Tolstoy’un Savaş ve Barış’ına veya Victor Hugo’nun Sefiller’ine varıncaya
kadar, Beydaba’nın Kelile ve Dimne’sine kadar, Doğu’dan Batı’dan…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Hazırlatılacak
eserler listesini okur musunuz Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Müsaade edin…
… Doğu’dan Batı’dan, bizim klasiklerimizden
eserler seçilmiş.
Sözünü ettiğiniz problem nerede çıktı;
ilköğretim kitapları için…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Problem var yani,
kabul ediyorsunuz…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bakın, müsaade edin…
İlköğretim öğrencilerine tavsiye ettiğimiz
100 Temel Eser arasında, Türk Bilmecelerinden, Türk Mânilerinden,
Türk Atasözlerinden Derlemeler başlığı altında birkaç başlık var.
Şimdi, eğitim amaçlı olarak bir atasözü
derlemesi yaparsanız, bir mâni derlemesi yaparsanız veyahut da
bir bilmece derlemesi yaparsanız, biraz önce okunan ifadeleri siz
oraya alabilir misiniz?! Bu kitaplar, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
tasdik edilmiş, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından damga vurulmuş kitaplar
değil arkadaşlar.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Tavsiye edilmiş…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bu, bu kitaptır. Bakın, şeyin altını çizeyim: Şimdi biz öğrencilerimize
desek ki, yatılı okullara ben desem ki; zaman zaman öğrencilere mantar
yedirin, bu mantar faydalıdır…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Tavsiye yazıyor,
bakın…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– … veya süt içirin dersem, birisi götürür zehirli mantar yedirirse
çocuklara veyahut da bozulmuş süt içirirse, şimdi, burada benim yapacağım
şey…
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Bu mantar
değil efendim, eğitim, eğitim!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– …o idarecinin, o öğretmenin yakasına yapışmaktır.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Çocuklar size
emanet değil mi Sayın Bakan?! Emanete hıyanet oluyor!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bakın, siz dediniz ki: “Bu kitapları piyasada bulamazsınız.” O
kitapları niye piyasada bulamıyorsunuz biliyor musunuz; bizim
yayımladığımız bir genelgeyle, bizim adımızı, korsanca, buranın
üzerine, bu kitapların üzerine yazdıkları için, bizim bilgimiz olmadan,
bizim adımızı kullanarak buradan rant elde etmeye çalıştıkları
için bizim açtığımız inceleme ve soruşturma sonucu onu piyasada
bulamıyorsunuz. Meselenin özü budur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakanım,
ders kitabında milletvekillerinin
ne işi var?! Bu bir ders kitabı! Lise 2 Dil ve Anlatım...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Lise 2 ders kitabında…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Milletvekilinin
burada ne işi var?! Ömrü boyunca milletvekili mi olacak?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bakın, müsaade edin arkadaşlar.
MUHARREM İNCE (Yalova) – 17’nci sayfa...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Parlamento çalışmalarıyla ilgili, diyelim ki, orada bir bölüm
vardır. Anayasa Komisyonu Başkanı siz olsaydınız, sizin resminiz
orada olurdu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen toparlar
mısınız.
Buyurun.
Beş dakikalık süre vereceğim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Niye Bakana
fazla süre veriyorsunuz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan,
süre veremezsiniz.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Anadol…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
biz yasamanın bir üyesiyiz, Sayın Bakan yürütmenin bir üyesi. Yürütme
yasamaya üstün değildir. Ona ekstra süre veremezsiniz.
BAŞKAN – Sayın İnce, dinler misiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Lütfen tarafsız
olunuz!
BAŞKAN – Dinler misiniz önce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Dinliyoruz.
BAŞKAN - Önerge sahibi Sayın Altay, Anavatan
Partisi Grubu adına Sayın Akdemir, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın İnce… Kaldı ki, Cumhuriyet Halk Partisi getirdiği öneriyle
süre tartışmasına rağmen önergeyi konuşmuştur. Sayın Bakan nasıl
savunma yapacak bütün bunlara karşı?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hangi önergeyi?!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, beş dakika
süre veriyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Nasıl efendim?!
MUHARREM İNCE (Yalova) – İç Tüzük’te ne
yazıyorsa onu verebilirsiniz.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Anadol, oturur musunuz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bir karar var
mı?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Sayın Anadol, uzatmayacağım. Merak etmeyin uzatmayacağım değerli
arkadaşlar.
BAŞKAN – Sayın Anadol, oturmazsanız
terk edin o zaman. Buyurun, oturun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Nasıl efendim?..
BAŞKAN - Savunmasını yapacak.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Nasıl ayırımcılık
yaparsınız efendim?! Beş dakika süre verdiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – İç Tüzük’te ne
yazıyorsa onu verebilirisiniz Sayın Başkan!
BAŞKAN – Verdim. Beş
dakika süre veriyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Veremezsiniz
Sayın Başkan!
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
savunmanın süresi sınırsız diye bir kural var mı?! Sayın Bakanın süresi
de yirmi dakikadır, benim sürem de yirmi dakikadır. Lütfen adil olunuz!
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Sayın Başkan, Sayın Bakan kendini savunamıyorsa siz
neden savunuyorsunuz?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Değerli arkadaşlar…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ek süre veremezsiniz!
BAŞKAN – Sayın Anadol… Sayın İnce, oturur
musunuz lütfen.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Lütfen adil
olun!
BAŞKAN – Adilim ben Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – İç Tüzük’te Sayın
Bakana daha fazla süre verilir diye bir şey yazmaz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bitiriyorum.
Değerli milletvekilleri…
BAŞKAN – Lütfen oturur musunuz Sayın
Anadol. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) – Sayın
Başkan…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – İki dakikadan
fazla veremezsiniz!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
Hatibin sesi duyulmuyor.
Sayın Anadol… Sayın Anadol, onlar bu devletin
malı, yazıktır yani.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Siz de Meclisin
Başkanısınız, AKP’nin değil Meclisin Başkanısınız!
BAŞKAN – Meclis Başkanıyım Sayın Anadol.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Grup başkanvekili
değilsiniz Sayın Başkan!
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) – Sen
savun Sayın Başkan; savunamıyor kendini, sen savun!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Sayın Anadol, uzatmayacağım, merak etmeyin.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Değerli milletvekilleri, şimdi, bakın, burada, bu gensoru önergesinde
kadrolaşmayla ilgili iddialar var. (CHP sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar, benim Millî Eğitim
Bakanlığım döneminde, dört yıla yakın bir süredir, benim imzamla
atanan toplam personel sayısı, taşra ve merkez teşkilatı toplam
1.144 kişidir değerli arkadaşlarım, 1.144 kişidir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Nerede yazıyor
bunlar?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Benim Bakanlık merkez teşkilatına atadığım personel sayısı 109
kişidir, toplam 109 kişidir. Bir önceki hükûmet döneminde 234 kişi
atanmıştır.
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar…
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Bize iki
dakika verdin, iki!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bitiriyorum, müsaade ederseniz son sözlerimi söylüyorum. (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, bakın, bütün iddialarınızı içeren bir kitapçık
hazırlatıyorum ve bütün iddialarınıza cevap veren bu kitapçığı
öncelikli olarak size de göndereceğim ve arkadaşlar, burada o kadar
yanlış şey söylendi ki, o kadar…(CHP sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar, bitiriyorum. Bakın,
değerli arkadaşlar, burada, efendim… (CHP sıralarından gürültüler)
Değerli milletvekilleri, bakın, dediniz
ki: “Yurtlarda din sömürüsü yapanlar çıkarılacak ibaresi çıkarılmış.”
Ben, şimdi, bir öğrencinin yurtta kaldığı zaman neler yapması gerektiği,
neler yapmaması gerektiğiyle ilgili iki cümle okuyayım size.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Yönetmelik
değiştirdiniz mi, değiştirmediniz mi?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti ülkesi
ve milletiyle bölünmez ilkesine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin insan
haklarına ve Anayasa’nın Başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayalı, millî, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti niteliklerine
aykırı miting, forum, direniş, yürüyüş, boykot, işgal gibi ferdî veya
toplu eylemler düzenlemek, düzenlenmesini kışkırtmak, düzenlenmiş
bu gibi eylemlere katılmak veya katılmaya zorlanmak bile burada
suç sayılmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu kadrolaşma
iddiaları, bölgesel ve etnik milliyetçiliğe dayalı atama yapıldığı
iddiası… Bakın, atadığım 109 arkadaşımın 43 tanesi İç Anadolu bölgesindendir,
20’si Karadeniz bölgesindendir, 11’i Akdeniz bölgesindendir -bu
böyle sıralanır- 15’i Doğu Anadolu’dan, 12’si Güneydoğu Anadolu bölgesindendir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Bu neyi gösteriyor?
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Ne 12’si,
ne 15’i!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, bakın… (CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hâlâ konuşuyor
ya! Saat, saat!..
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Çarpıtıyorsun.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Anadol…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İnsaf!.. İnsaf!..
BAŞKAN – Tamamlanıyor, Sayın Anadol.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Hayır, uzatın,
bizim arkadaşlarımız da konuşsun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– Bu ülkenin 73 milyon nüfusuna aynı gözle bakmayan…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İnsaf!.. İnsaf!..
BAŞKAN – Bitiyor Sayın Anadol, merak etmeyin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
– …780 bin kilometrekare olan bu toprakların hepsine aynı gözle bakmayan,
bu konuda ayrımcılık ve ırkçılık yapan zihniyet ayağımızın altındadır.
(AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bakın, kötümser
insanlar sadece tüneli görürler; ama, iyimser insanlar hem tüneli
hem tünelin ucundaki ışığı görürler. Tıpkı Bolu Tüneli gibi, biz,
hem tüneli hem tünelin ucundaki ışığı görüyoruz. (CHP sıralarından
gürültüler) Sizin çizdiğiniz karamsar tablo Türkiye’ye uymuyor;
ama, kendi partinize uygun düşebilir.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Aynaya bak da
kendi yüzünü gör!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
69’uncu maddeye göre yazılı olarak söz istemiştim, sanırım değerlendirdiniz.
BAŞKAN – Sayın İnce, niye acele ediyorsunuz!
Müracaatınız burada, değerlendireceğim; oturur musunuz lütfen.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) – Oylamadan
sonra mı değerlendireceksin Başkan?! Tarafsızlığa gölge düşürdünüz
Başkan.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, izin
verirseniz, değerlendireceğim. Müsaade ederseniz…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Ne zaman; yarın
mı, sahurda mı, iftarda mı?!
BAŞKAN – Çorum Milletvekili Sayın Ali
Yüksel Kavuştu’nun, Sayın Ümmet Kandoğan’ın konuşması sırasında
kendisine sataşma gerekçesiyle dilekçesini inceledik. Tutanakları
getirdim. Sayın Kandoğan, konuşmasında “Nereden nereye geldiğini
biliyor musunuz Sayın Kavuştu?! Mazot kaç liraydı geldiğinizde,
gübre kaç liraydı, ilaç ne kadardı, sulama ne kadardı; bunlardan haberdar
mısınız Sayın Kavuştu” diyor.
Herhangi bir sataşma görülmemiştir.
Dolayısıyla, değerlendirmeye alınmamıştır Sayın Kavuştu.
Sayın İnce, yeni bir sataşmaya mahal
vermeden, hangi kitaplarla ilgili konuştuğunu belirtirseniz…
İki dakikalık süre veriyorum; yalnız, yeni bir sataşmaya mahal vermeden...
Süreyi de uzatmayacağım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Beş dakika… Sayın
Bakan kadar…
BAŞKAN – Sayın İnce, sadece korsan kitaplarla
ilgili, buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Kahramanmaraş Milletvekili
Avni Doğan’ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Lise ikiler, onuncu sınıf ders kitabı,
sayfa 16-17; Nevzat Pakdil, Burhan Kuzu ünlü Türk büyüklerinden olmuşlar.
Kendileri, artık, ders kitaplarımızda. (AK Parti sıralarından alkışlar!)
Yine… Yine… Ben burada hepsini okuyamam. “Anan güzel mi” ne demekmiş;
nerede bu bolluk demekmiş! (AK Parti sıralarından alkışlar!)
Teşekkür ederim, teşekkürler.
Nasıl olsa, yeni dönemde siz orada biz
burada oturacağımız için buradan son kez görmüş oluyorum sizi. (CHP
sıralarından alkışlar) “Anasını bellemek”, “bize de mi lolo!..” Bunlar…
Bunlar… “Aldım ele, vurdum yere, tu Allah belanı vere”; sümükmüş bu!
Arkadaşlar, bunları anlatıyorum.
Sayın Başbakanı hazır burada bulmuşken
şunu söyleyeyim ve gideyim: Bedava ders kitabıyla ilgili, Sayın
Başbakan, iddiada bulunuyorum. Bana önümüzdeki hafta bir randevu
verin; size bunu arz etmek istiyorum, açıklamak istiyorum. Kesinlikle
ve kesinlikle burada yolsuzluk var, usulsüzlük var; bunu anlatmak
istiyorum. Ha, bunlardan haberiniz var da üstüne gitmiyorsanız
ona bir şey diyemem. Ama, ben, bunu, siz Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanısınız,
size anlatmak benim görevimdir diyorum, bu randevuyu bekliyorum;
ama, bir yıldır Yalova’daki tersanelerle ilgili de sizden randevu
istiyorum, sakın ona benzemesin. (CHP sıralarından alkışlar) Yani,
Bush’un gözlerinden anlıyorsunuz; sanırım, benim sözlerimden de anlayacaksınız.
(CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlar, irtica tanımı,
laiklik tanımı yapıyoruz. Zonguldak ilçesi Çaycuma’da, Kaymakam,
İlçe Millî Eğitim Müdürüne, o da okul müdürlerine yazı yazıyor.
Okullarda, ilköğretim öğrencilerinden camiler için para toplanıyor
ya! Ayağa düştü bu iş. Çoraba reklam aldınız ya Sayın Bakan, bu da ayağa
düştü. (CHP sıralarından alkışlar) Bunlar oluyor bu ülkede. Tekrar
söylüyorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla) – Sayın Başkanın
iyi niyetini suiistimal etmek istemiyorum. Çocuklarınızı Millî
Eğitim Bakanlığından koruyunuz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Sayın Altay, dilekçeleriniz incelendi.
“Sayın Millî Eğitim Bakanı ‘önergedeki rakam ve bilgiler yanlış’ diyerek
Genel Kurula yanlış bilgi verdi” diyorsunuz. Yanlışlık neye göredir?
Bu, tamamen izafi bir konu. Liselerin dört yıla çıkarılmasına karşı
çıktığınız…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Yalan söylüyor desem,
o, cevap hakkı alıp konuşacaktır Sayın Başkan. Ben Millî Eğitim Bakanlığı
internet sitesinden, resmî siteden rakam veriyorum; Sayın Bakan çıkıyor
“bunlar yanlış” diyor. Ama, lütfen, rica ediyorum…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Altay…
Sayın Altay, her iki dilekçenizde belirttiğiniz
konuları ben sataşma olarak değerlendirmiyorum.
Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Liselerin dört yıla
çıkarılmasına “hepsinin gerekçesi yanlıştır” diyor. Biz, bunun
altyapısı hazırlanmadan yapıldığını söyledik. İkili eğitimin 10
binden 13 bine çıktığını söyledik. 10 binden 13 bine çıktı sayın milletvekilleri…
Bu mu millî eğitimde ilerleme?!
V.-
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam)
A)
ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
1.-
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili
Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ali Topuz,
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk
Koç’un, nitelikli ortaöğretim kurumlarında atıl kapasite oluşturarak
kamu kaynaklarını israf ettiği, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığını
işlevsizleştirerek ders kitapları ve yardımcı kitapların içeriğinde
sorunlar oluşturduğu, YÖK ile çatışmaya girdiği, kadrolaşmak ve
yargı kararlarını uygulamamak suretiyle görevini kötüye kullandığı
iddialarıyla, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/6) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik hakkındaki (11/6) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki oylamanın açık oylama şeklinde yapılmasına
dair bir önerge vardır; önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan gensorunun gündeme
alınıp alınmayacağının oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasını
arz ve teklif ederiz.
İstanbul Milletvekili Ünal Kacır?.. Burada.
İstanbul Milletvekili Halide İncekara?..
Burada.
Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin?..
Burada.
Tekirdağ Milletvekili Ziyaeddin Akbulut?..
Burada.
Adana Milletvekili Vahit Kirişci?..
Burada.
Adana Milletvekili Recep Garip?.. Burada.
Manisa Milletvekili İsmail Bilen?..
Burada.
Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan?..
Burada.
Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun?..
Burada.
Samsun Milletvekili Ahmet Yeni?.. Burada.
Ağrı Milletvekili Naci Aslan?.. Burada.
Muğla Milletvekili Seyfi Terzibaşıoğlu?..
Burada.
Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir?..
Burada.
Van Milletvekili Yekta Haydaroğlu?..
Burada.
Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu?..
Burada.
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa?.. Burada.
Antalya Milletvekili Mehmet Dülger?..
Burada.
Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ?..
Burada.
Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin?..
Burada.
Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan?..
Burada.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, açık oylama
elektronik cihazla yapılacaktır.
Oylama için beş dakika süre vereceğim.
Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin,
oy pusulalarını, oylama için öngörülen beş dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini
ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine, oylama için öngörülen beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, (11/6)
esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağına
ilişkin açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılın oy sayısı: 487
Kabul : 153
Ret : 333
Çekimser : 1(*)
Böylece, gensoru önergesinin gündeme
alınması kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime
19.45’e kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 17.50
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.48
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince, sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası
Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi
(Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN – 1’inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2’nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Tohumculuk Kanunu
Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/822) (S. Sayısı: 662)
BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükûmeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında
Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1115) (S. Sayısı: 1147)
BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sıraya alınan, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah Ergin,
Bursa Milletvekili Faruk Çelik, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz,
Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa
ve 245 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun
birinci görüşmelerine başlıyoruz.
5.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah
Ergin, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz,
Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 245
Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/869) (S. Sayısı: 1238) (*)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 1238 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Oya Araslı.
Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1238 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak söz almış
bulunuyorum; Sayın Başkanı ve değerli milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
anayasalar, devletlerin hukuk düzenlerinde çok önemli bir yeri ve
değeri olan metinlerdir; çünkü, anayasalar, devletlerin temel hukukî
yapısını ortaya koyarlar, kişinin devlet karşısındaki konumunu,
devletin kişi karşısındaki konumunu belirlerler ve bunu da, toplumsal
bir temel anlaşmanın, bir uzlaşmanın ürünü olarak somutlaştırırlar.
1982 tarihli Anayasamız, bu somutlaştırmayı,
toplumun beklentileri dozunda gereğince yansıtmadığı için eleştirilmiştir.
Hatta, bu eleştiriler, 1982 tarihli Anayasa yürürlüğe girmeden önce
başlamış, yürürlüğe girdikten sonra devam etmiştir, günümüzde de,
hâlâ, 1982 Anayasası’nın çeşitli maddelerinin ve tümünün değiştirilmesi
üzerinde birtakım görüşlerin yeri
ve zamanı geldiğinde ifade edildiği görülmektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi, 1982 Anayasası’nın
tümüyle değiştirilmesine, yepyeni, demokratik, toplumun beklentilerine
uygun bir yaklaşımla yeni bir anayasa ortaya konulmasına ilişkin
görüşlerini çok yıllar önce ifade etmiştir; programında, partiyle
ilgili çeşitli belgelerde buna yer vermiştir. Ama, hiçbir zaman Cumhuriyet
Halk Partisinin Parlamentodaki gücü bu türlü bir değişikliği gerçekleştirmesine
imkân vermediği için ve Parlamento aritmetiği partiler arasında
bir uzlaşma ürünü olarak böyle bir değişikliğin gerçekleşmesine
de imkân hazırlamamış olduğu için, bu doğrultuda bu denli geniş çaplı
bir değişiklik günümüze kadar gerçekleşmemiştir. Ama, 1982 Anayasası,
yürürlüğe girdiğinden bugüne kadar çeşitli defalar muhtelif maddeleri
üzerinde birtakım değişikliklere uğramıştır ve sevinerek ifade
etmemiz gerekir ki, bu değişiklikler, büyük ölçüde, demokratikleşme,
toplumun beklentilerini karşılama doğrultusunda olmuştur. Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, milletvekili seçilme yaşının yirmi beşe indirilmesine
ilişkin teklifi de bu demokratikleşme sürecinin bir halkası olarak
görüyoruz ve bu nedenle, bu Teklif’in lehinde bir tutum içerisindeyiz.
Ancak, bunu söylerken, Cumhuriyet Halk Partisinin anayasa değişikliklerine
ilkesel bakışını da bir kere daha yinelemekte, burada ifade etmekte
yarar görüyorum: Cumhuriyet Halk Partisi, gerek anayasa değişikliklerinin
gerekse yasaların, toplumun öz istekleri, öz beklentileri doğrultusunda
yapılmasından yanadır. Bu anayasa değişikliği teklifinde bir husus
üzerinde durmakta yarar görüyorum. Avrupa Birliği beklentilerini,
isteklerini karşılamaya, teklifin gerekçesinde öncelik ve ağırlık
tanınmış durumdadır. Halbuki milletvekili seçilme yaşının yirmi
beşe indirilmesi, bizim toplumumuzun kendi öz beklentisidir ve
böyle bir teklifin, toplumun, Türk ulusunun isteklerini yansıttığı
fikrine gerekçede öncelik ve daha fazla ağırlık verilmesinin daha
uygun düşebileceğini burada hatırlatmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biraz önce ifade ettiğim gibi, milletvekili seçilme yaşının yirmi
beşe düşürülmesi, Cumhuriyet Halk Partisinin çok uzun yıllardan beri
savunduğu bir husustur. Bu düşünce, bir vaat olarak seçim bildirgelerimizde
ve Cumhuriyet Halk Partisi programında yer almıştır. Gerçekten, bir
kere daha yineliyorum: Böyle bir hususu bugün gerçekleştirme yolunda
olduğumuz için, bir anayasa değişikliği bağlamında, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak mutluluk içerisindeyiz. Ancak, burada şunu da
yakınarak söylemekten kendimi alamıyorum: Bu, gecikmiş bir durumdur.
Eğer, bu konu üzerinde, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki İktidar
Partisi Grubu da, en az Cumhuriyet Halk Partisi kadar kararlı ve istekli
olsaydı, bu değişiklik bugüne kalmadan, çok daha önce gerçekleşebilmiş
olurdu.
Ben buna ilişkin bilgileri, belleklerinizi
tazelemek amacıyla, kronolojik bir dizin halinde tekrar size sunmakta
yarar görüyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu dönem,
Anayasa’nın 76’ncı maddesiyle ilgili bir değişiklik yapmıştır, 2002
tarihinde. Bu değişiklik, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu milletvekillerince
hazırlanarak getirilmiştir; ama, milletvekili seçilme niteliklerine
ilişkin Anayasa’nın 76’ncı maddesiyle ilgili bir değişiklik önerisi
hazırlanırken, maalesef, bunun içinde, tam sırası gelmişken, yirmi
beş yaş olayıyla ilgili hiçbir düzenlemeye yer verilmemiştir. Daha
sonra bu Teklif Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülürken, ikinci
görüşme aşamasında Cumhuriyet Halk Partisi bir önerge vermek gereğini
duymuştur. 23/12/2002 tarihinde verilip, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
24/12/2002 tarihli birleşiminde görüşülen bu öneri, maalesef, hepiniz
anımsayacaksınız, Cumhuriyet Halk Partisinin olumlu oylarına karşın,
Adalet ve Kalkınma Partisinin olumsuz oylarıyla reddedilmiştir.
Daha sonra bu, bir anayasa değişikliği Teklif’i içerisinde gelmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisinin hazırladığı, ama, çok ilginç olarak,
Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki hassasiyeti öğrenildiği
için, Cumhuriyet Halk Partisinin olumsuz oy vereceği bilinen birtakım
Anayasa maddelerini değiştirmeye yönelik bu Teklif hakkında Cumhuriyet
Halk Partisinin desteğini alabilmek için metne yerleştirilmiştir.
Orman katliamı karşısında, orman katliamına ve orman köylüsünün
mağduriyetine yol açabilecek bir düzenleme ve yanında, milletvekili
yaşının yirmi beşe indirilmesine ilişkin teklif. Cumhuriyet Halk
Partisi, gayet tabiî ormanı feda edemediği için, milletvekili seçilme
yaşının yirmi beşe indirilmesine ilişkin maddeye olumlu oy vermiş;
ama, tümüne olumlu oy verememiştir. Daha sonra, Cumhurbaşkanı tarafından
bu anayasa değişikliği ikinci kere görüşülmek üzere Türkiye Büyük
Millet Meclisine iade edilmiş; ama, üzerinde herhangi bir görüşme yapılamamıştır,
gündeme girmemiştir ve bugün yirmi beş yaşla, milletvekili seçilme
yaşının yirmi beşe indirilmesiyle ilgili Teklif’in, iki partinin
de grup başkan vekillerinin imzasını taşıyan bir önergeyle önümüze
geldiğini görüyoruz. Nihayet Mecliste bir temel anlaşma oluşmuştur.
Salt yirmi beş yaşı düzenleyen bir anayasa değişikliği gelmiştir.
Yani, gençler, bir başka hoşa gitmeyen maddenin lokomotifi, çektiricisi
olmak üzere kullanılmadan, öne sunulmadan böyle başlıbaşına bir
değişikliğin konusu haline getirilmiştir, yirmi beş yaş. Bu bakımdan
durumu memnuniyet verici olarak karşılıyoruz; ama, bu değişiklik
teklifini çok gecikmiş bir girişim olarak nitelendirmekten de kendimizi
alamıyoruz.
Bu Teklif birinci kere bugün görüşülecektir,
ikinci görüşmesi bu haftanın içinde tamamlanacaktır, Cumhurbaşkanının
incelemesine sunulacaktır ve acaba bu prosedür içerisinde Anayasa’da
gerçekleşen bu değişikliği yasa düzeyine bir düzenleme ile geçirdiğimiz
zaman, bu Yasa önümüzdeki seçimlerde uygulanabilirlik kabiliyetine
sahip olacak mıdır; doğrusu, çok tartışmalıdır. Zamanla yarışır
bir konumda bu düzenleme getirilmiştir. Bu açıdan gecikmiş bir düzenleme
diye hayıflanmaktan da kendimizi alamıyoruz. Keşke, Adalet ve Kalkınma
Partisi, ilk öneriyi getirdiğimiz zaman buna olumlu oylarını vermiş
olsaydı, ormanla ilgili düzenlemeler için yirmi beş yaşı bir çektirici
olarak kullanmasaydı ve gençlerimiz böyle bir yasal ve anayasal zorlukla
karşılaşmadan önümüzdeki seçime rahat rahat bu imkândan yararlanabilir
konuma getirilmiş olsaydı; ama, yine de atılmış olan bu adımı, bu gerçekleşecek
anayasa değişikliğini gençlerimiz açısından bir dönüm noktası
olarak kabul ettiğimizi, gençlere kutlu olmasını dilediğimizi
burada ifade etmekten büyük memnuniyet duyuyoruz. Gençlerimize
bu imkân, elbette ki, bir heves ürünü olarak tanınmıyor. Gençlerin siyasete
katılması gerekiyor. Hele, seçmen kitlesinin yüzde 42’sini on
beş-otuz yaş arasındaki grubun oluşturduğu Türkiye’de, gençlerimize
yirmi beş yaşında milletvekili seçilme imkânını tanımak, katılımcı
demokrasinin gereğine uygun bir biçimde gerçekleştirilmesini
sağlamak için fevkalade gerekli gözüküyor. Katılımcı demokrasi,
toplumun her yaşından, her kesiminden kişilerin siyasete etkin
bir biçimde katılmasını gerektiriyor. Bu imkân gençlerimize sağlanmalı
ki, gençlerimizin geleceği hakkında bizler değil, kendileri karar
verebilsinler, kendi kaderlerine kendileri hâkim olabilsinler,
siyasete katılabilsinler.
Kuşkusuz, siyaset, yalnız Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yapılmıyor, her yerde yapılıyor. Demokratik kitle
örgütlerinde yer alarak, yerel seçimlerde çeşitli görevlere gelerek
de siyasete katılmak mümkün; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çok özel bir konumu olduğunu biliyoruz ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
işlevini yerine getirirken, buraya gençlerimizin iradesinin ve
sesinin yansımasını da fevkalade gerekli görüyoruz; ancak, burada,
bu imkânın kâğıt üzerinde kalmaması gereğine de değinmek istiyorum.
Haklar, tanındığı kadar, kullanılabilir hale de getirilmeli ve
bir şey daha söylemek istiyorum. Gençlere milletvekili seçilebilmek
imkânını yirmi beş yaşında tanımak çok güzel bir şey; ama, gençlerimiz,
milletvekili olmanın yanı sıra, belki ondan da önde birtakım şeyler
istiyorlar. Bizlerden, yasama organından ve hükûmetten, birtakım
talepleri var. Eğitim görmek istiyorlar, okula erişemeyen kimse,
genç kalmasın istiyorlar. Okula gittikleri zaman da çağdaş bir eğitim
görmek istiyorlar, tekerlemelerle zihinleri bulandırılmasın istiyorlar
“eğitim verelim” adı altında. Çağdaş kitaplar okumak istiyorlar,
özenle hazırlanmış, eğitimciler tarafından hazırlanmış kitaplardan
derslerini okumak istiyorlar. Üniversite kapılarında yığılmak
istemiyorlar gençlerimiz. Mesleki eğitime yönlendirmede çarpıklıklar
yaşanmasını arzu etmiyorlar. Biliyorsunuz, ülkemizde, biz, mesleki
eğitime gençleri ayırıyoruz; ama, daha sonra onları tekrar üniversite
kapısına yığmanın yollarını arıyoruz. Bu, belki, meslekî eğitime
yönelen gence bir imkân sağlıyor; ama, bu imkân, lisede üniversite
eğitimi görmek için çalışmış olan çocuğun imkânına onları ortak ederek
o çocuğun aleyhine çalışıyor. Bu çarpıklıkların giderilmesini istiyor
gençlerimiz. Sağlık hizmetlerinden gereğince yararlanmak istiyor.
Böyle, sadaka gibi daracık bir maddî sınırın içerisine sağlık hizmetlerinin
sığdırılmasından hoşlanmıyor, sosyal devleti hissetmek istiyor;
ama, maalesef, bu Meclisin, bu Hükûmetin desteğiyle AKP çoğunluğunun
getirmiş olduğu birtakım yasalar, Türkiye’de sosyal devleti, ister
beğenelim ister beğenmeyelim, bunun ifadesi, öldürmek üzeredir.
Gençlerimiz bundan hoşlanmıyorlar. Gençlerimiz iş istiyorlar, her
düzeyde eğitim görmüş gencimizin beklediği ve öncelikle beklediği
iş imkânı…
Bana gençlerimiz geliyor, eminim bu
koltuklarda oturan bütün arkadaşlarıma da geliyor. Özenle eğitilmiş,
doktora yapmış, mastır yapmış, üniversiteyi bitirmiş, liseyi bitirmiş,
her düzeyde eğitim görmüş gençlerimiz iş istiyoruz diyorlar; namusumuzla,
alın terimizle evimize bir ekmek parası götürmek istiyoruz diyorlar.
Hırsızlık yapalım demiyorlar, köşe dönücülük yapmak istemiyorlar,
alın terlerinin karşılığında hayatlarını kazanmak istiyorlar;
ama, iş yok. Çünkü, Hükûmet, özelleştirme adı altında başlattığı satma-savma
politikasından başını alıp gençlerimize iş imkânı hazırlamaya
geçtiğimiz dört yıl boyunca gereğince eğilemediği için, işsiz gençlerimizin
sayısı azalmak nerede, her geçen gün arttı, arttı, arttı ve önümüzdeki
günlerde daha da artacak gibi gözüküyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gençlerimiz para kazanıp evlerine götüremiyorlar. Ailelerin gelirleri
de evin bütün fertlerinin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyor. Kısacası,
işçi, memur, köylü, dul, emekli, hepsi ailenin ortak olduğu gelirden
yakınıyor, geçinemiyoruz diyorlar ve bu şikâyetlerini dile getirdikleri
zaman da, derman olmak şurada dursun, Hükûmet, bu şikâyetlerin dile getirilmiş
olmasını fevkalade rahatsız edici, fevkalade üzücü, fevkalade
yadırgatıcı birtakım ifadelerle engellemeye, susturmaya çalışıyor.
Toplum dertli sayın milletvekilleri
ve maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı ve buradaki Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu geride bıraktığımız dört yıl boyunca bunların
hiçbirisine derman olamadı, bu sorunların hiçbirisini gereğince
çözemedi. Çözebilmiş olsaydı, bu sıkıntılar dile getirilemezdi.
Köye gidemeyen milletvekilleri görüyoruz,
köylünün elinden, halkın elinden jandarma marifetiyle kurtulan,
kurtarılan milletvekilleri görüyoruz. Tepkilerden ancak jandarma
marifetiyle kendilerini kurtarabiliyorlar. Bir iktidarın, dört
yıllık tek başına bir iktidarın dördüncü yılı biterken böyle manzaralar
yaşamaması gerekirdi diye düşünüyorum.
Bunca dert çözümsüz dururken şimdi biz
ne yapıyoruz; suya atılmış bir damla gibi, gençlerimize, daha erken,
yirmi beş yaşında milletvekili olma imkânını sunuyoruz. Dertleriniz
kalsın, onları çözemedik; ama, bakın, ne güzel, milletvekili seçilirsiniz;
inşallah, siz, yirmi beş yaşında gelip bunları çözersiniz demek istiyoruz
herhalde. Bu güzel, yirmi beş yaşında milletvekili olabilmek, bu
imkânı gençlere sağlayabilmek çok güzel; ama, ne zaman anlam ifade
ediyor biliyor musunuz, gençlerimizin diğer beklentileri de gereğince
karşılandığı zaman. Dileriz önümüzdeki seçimde sandıktan çıkacak
olan Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı, gençlerimizin bu sorunlarını
da çözecektir.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.
Tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu
adına, Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı; buyurun. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER
GAYDALI (Bitlis) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Anayasa’nın
milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen 76’ncı maddesi
hakkındaki değişiklik teklifi hususunda Anavatan Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Milletvekili seçilme yaşının yirmi
beş yaşa düşürülmesi noktasında siyasi partilerimizde ve kamuoyunda
ekseri bir mutabakat olduğu açık bir gerçektir. Türkiye gibi genç
nüfusun ağırlıklı olduğu bir ülkede seçilme yaşının 25’e düşürülmesinin
sosyolojik gerekçeleri de net olarak mevcuttur.
2000 yılı nüfus sayımına göre 67 milyon
olan nüfusumuzun 40 milyonu 30 yaşın altındaki nüfustan oluşmaktadır.
20-30 yaş grubunda bulunan nüfus 13 milyon civarındadır. Bu genç nüfusun
yaklaşık olarak 6 milyon 250 bin kadarı 25-29 yaş grubunda bulunmaktadır.
Seçilme yaşının 25’e düşürülmesi 6 milyonu aşkın gencin milletvekili
seçilebilme hakkına kavuşmasını da sağlayacaktır.
Tarihimiz boyunca seçme ve seçilme yaşı
değişiklikler göstermiştir. Kanunî Esasi’de seçilme yaşı 30, seçmen
yaşı 25 olarak belirlenmişti. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde
ise, azalan nüfus gereği seçme yaşı 18’e indirilmiş, seçilme yaşı
yine 30 olarak korunmuştu. Seçme yaşı 1934’te 22 yaşına çıkmış,
1961’de 21 yaşı olarak belirlenmiş, 1987’de 21 olarak kabul görmüş,
1995’te de 18 yaşına indirilmiştir. Seçmen yaşı bu süreç içinde 18’e
indirilirken, seçilme yaşı 30’da kalmıştır. Bunun, bizlerin de inandığı
bir kararla burada seçilme yaşı da 25’e düşürülecektir.
Millet Meclisinin milletin yansıması
olarak gerekmektedir ki, millî irade kırılmaya uğramadan bu yüce
çatının altında tecelli edebilsin. Genç nüfusumuzun sorunlarının,
bu sorunları yaşayan gençlerimiz tarafından dile getirilmesinden
daha tabiî bir hal olamaz. Bu sebeple, gençlik sorunlarının ikinci
elden gündeme getirilmesinin yerine, bizzat sorunu yaşayanlar
tarafından dile getirilmesinin daha faydalı olacağından kuşku
yoktur. Gelişmiş demokrasilerdeki seçilme yaşlarının 18 ilâ 25 yaş
arasında değişmesinin sebebi de budur. Seçilme yaşının 25’e düşürülmesi
hususunda mutabakat olduğu için, bunun sebepleri üzerinde uzun
uzadıya durmaya gerek yok diye düşünüyorum.
Seçilme yaşının yirmi beşe düşürülmesiyle
ilgili teklifin gerekçesi, sanırım ki yapılan işin doğrulunu yeterince
açıklamaktadır. Asıl sorun seçilme yaşının yirmi beşe düşürülmesinin
pratikte beklenen sonuçları verip vermeyeceğidir. Kuşkusuz seçilme
yaşının yirmi beşe düşürülmesi doğrudur; fakat, siyasi mekanizmalarımızın,
kanunlarımızın, siyasi kültürümüzün gençlerimizin siyasi hayatımıza
etkin bir şekilde katılmalarını sağlayabilecek bir yeterlilikte
olmadığı görülen bir gerçektir.
Asıl üzerinde durmamız gereken, siyasetimizin
demokratikleştirilmesidir. Maalesef, Siyasî Partiler Kanunumuz
siyasetimizin demokratikleşmesi önünde bir engel olarak durmaktadır.
Siyasî Partiler Kanunumuzda milletin siyasete etkin olarak katılımını
engelleyen hususları değiştirmemiz gerekmektedir. Demokrasinin
sadece seçme ve seçilme olmadığı bilinciyle katılımı, katılımcı
demokrasiyi teşvik etmemiz gerekmektedir.
Tüm siyasi partilerimizin programlarında
siyasetin demokratikleştirileceği, şeffaflaştırılacağı ve katılımın
sağlanacağı yönünde ifadeler bulunsa da, bu konuda gerekli adımları
bu zamana kadar atamamış durumdayız. Bu durum, Türk siyasetinde,
maalesef, ortak aklın egemen olması yerine liderin veya liderle
birlikte liderin etrafındaki dar bir çevrenin aklının siyasette
belirleyici olmasına sebep olmaktadır. Siyaset kurumumuzun milletimizin
nazarında itibar kaybetmesine sebep olan bu yapılanma, esaslı bir
şekilde yeniden değiştirilmediği sürece siyaset kurumunun itibar
kazanmasının çok uzak bir ihtimal olduğu açıktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
siyasetin demokratikleştirilmesi sorunu sadece yasal engellerle
sınırlı değildir. En az bunun kadar önemli olan, siyasi kadrolara
egemen olan siyaset yapma biçimi ve yönetim anlayışıdır. Siyasi
kültürümüzde, maalesef, katılımı teşvik eden bir anlayıştan ziyade
tabi olmayı teşvik eden bir anlayış hâkimdir. Eğer siyaset kültürümüz
katılımcılığı teşvik eden bir içerikte olsaydı, bugünkü yasal düzenlemelerinin
sınırları içinde dahi, katılımı artırmanın, partiiçi demokrasiyi
işletebilmenin, milletin siyasette etkin kılınmasının, siyasetin
şeffaflaştırılmasının belli ölçeklerde gerçekleştirilebiliyor
olabilmesi gerekirdi. Hâlihazırdaki yasalar dahilinde, siyaseti
demokratikleştirme imkânını dahi siyasi partilerimiz kullanmamakta,
tüzüklerinde daha antidemokratik hükümlere yönelmektedirler.
“Milletvekillerinin, partiden istifa ettiği zaman milletvekillikleri
de düşsün” görüşlerini ortaya atabilecek kadar demokratik siyasetten
uzak, tepeden inmeci siyaset anlayışına daha yakın anlayışların
varlığı, siyasetimizin demokratikleşmesi önündeki en büyük engellerdir.
Milletvekillerinin seçilmesinde,
mutlaka, milletin seçen durumuna getirilmesi gerekmektedir. Aksi
takdirde, milletvekilinin, kendini esas seçen olarak gördüğü lideri
karşısındaki güçsüzlüğünü aşmanın yolu yoktur.
Dar bölge, iki turlu seçim, tercihli oy,
önseçimin zorunlu kılınması, delege sistemindeki üyelerin etkin
olduğu bir sisteme geçilmesi, milletvekillerinin millet tarafından
seçilmesine katkı sağlayacak hususlardır.
Yani, yapılması gereken, Siyasî Partiler
Kanunumuzu ve Seçim Kanunumuzu bir bütünlük içinde ele alıp, siyasete
milletin iradesini tam olarak hâkim kılacak düzenlemeleri yapmaktır.
Her alanda Avrupa Birliği norm ve standartlarının
benimsendiği ve bu yönde hukukî değişikliklerin yapıldığı bu dönemde,
siyasetin demokratik meşruiyete kavuşması için, toplumun tüm çeşitleriyle,
tüm sosyolojik kesimleriyle, tüm sesleriyle siyasete katılımını
sağlayacak düzenlemelerin yapılmasıyla, millet ile siyaset arasındaki
etkileşimin güçlendirilmesi ve bu etkileşmenin sürekli kılınması
sağlanacaktır.
Görüşmekte olduğumuz anayasa değişikliği
teklifinin zamanlamasına da dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
2839 sayılı Milletvekili Seçimi Yasası’nın 6’ncı maddesinde “Türkiye
Büyük Millet Meclisinin seçimleri beş yılda bir yapılır. Her seçim
döneminin son toplantı yılının 3 Temmuz günü seçimin başlangıç tarihidir
ve Ekim ayının ikinci pazar günü oy verilir” denilmektedir.
Anayasamızın 67’nci maddesinin son fıkrasında
ise, “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz”
hükmü bulunmaktadır.
2007 yılının ekim ayının ikinci pazarı
14 Ekim tarihine denk gelmektedir. Bu durumda, görüşmekte olduğumuz
anayasa değişikliği yasallaşsa; ama, yayınlanmasında bir gecikme
olsa, Ekim 15’ten sonra yürürlüğe girse, yapılan bu değişikliğin
önümüzdeki genel seçimlerde uygulanma imkânı olmayacaktır. Toplumun
her kesiminin mutabakatı olan bir konuyu, sayın İktidar Grubunun
böyle bir zamanlamayla gündeme getirmiş olması, iyi niyetleri hususunda
şüphe duyulmasına sebep olmaktadır. Muhalefetin seçilme yaşıyla
ilişkin teklifleri sayın İktidar Grubu tarafından reddedilmişti.
Daha sonra da, seçilme yaşının yirmi beşe düşürülmesiyle ilgili
değişiklik teklifi, kamuoyu tarafından “2/B” diye bilinen düzenlemenin
dahil olduğu anayasa değişikliği paketi içine konulmuştu. Yani,
2/B değişikliğini sağlamak için seçilme yaşının yirmi beşe indirilmesi
can simidi olarak aynı paketin içine konulmuştu.
22’nci Dönem Parlamentosunda birbiriyle
ilişiksiz yasaların aynı paket içinde değerlendirilmesi istisna
olmaktan çıkmış, olağan hale dönüşmüştür. Bu olağanlığın üzerine
de İktidarın temel yasa ısrarını eklediğimizde, kanun yapmanın
gerektirdiği titizlik, maalesef, 22’nci Dönemde sağlanamıyor hale
gelmiştir. Şimdi de, gelecek seçimlerde uygulanmama tehlikesi olmasına
rağmen, seçilme yaşının yirmi beşe düşürülmesi teklifini görüşüyoruz.
Bu değişikliği muhalefet önerge verdiğinde yapsaydık... Hadi o zaman
yapmadınız, muhalefete kulağınız tıkalı olduğu için; böyle önemli
bir değişikliği, 2/B arazilerine can simidi yapmayıp, münhasıran
o zaman getirseydiniz, daha doğru olmaz mıydı?
“Biz popülist politikalardan uzağız”
derken, her seferinde yeni bir popülizm örneği sergiliyorsunuz.
Samimiyeti siyaset yapma tarzının çerçevesi yapmadığımız sürece,
sonuca ulaşılamayan polemiklerin etrafında dönüp dururuz. Milletin
zamanını ve enerjisini boşa harcama hakkımız yoktur. Sebepleri
üzerinde tartışılır; ama, vakıa, siyasetin itibar kaybettiği ve güvenirlilik
anketlerinde milletvekillerinin hangi sırada olduğu her zaman
tartışılacaktır.
Kamuoyunda siyaset itibar kaybederken,
gençlerimiz apolitik bir kültür içindeyken, gençlerimizi siyasete
kanalize etmek ve siyaset kurumu üzerinde ülkenin sorunlarına
sahip çıkmayı sağlamak bugünden yarına gerçekleştirilebilecek
bir süreç değildir maalesef.
Parlamentomuzun yaş profiline baktığımızda,
rahatlıkla görebileceğimiz gibi, 2002 seçimlerinde, seçilme yaşının
otuz olmasına rağmen, genç nüfus, toplumdaki ağırlığına paralel
bir temsil imkânı bulamamıştır Parlamentoda. Bu dönemde Parlamentoda
görev üstlenmiş olan milletvekillerimizin sadece yüzde 6,4’ü; yani,
35 milletvekili kırk yaşın altına sahiptir. Gençlerin siyasete katılımını
sağlayacak kanalları mutlaka açmamız gerekmektedir.
Parti gençlik kollarını, görev verildiğinde
yapan destek kıtalarının ötesinde, gençlerin siyaseten kendilerini
ifade edebildikleri ve parti politikalarına etki edebildikleri
yerler haline getirebilmeliyiz. Fikrime göre, çok çetin rekabetin
olduğu siyaset arenasında, gençlerimiz için pozitif ayırımcılığı
sağlayacak kotalara ihtiyaç vardır. Genç politikacıların varlığı,
kendini siyaset dışında hisseden gençlerimizin siyasete girmeleri
için mutlaka bir teşvik sağlayıcı olacaktır. Demokratik kültürü
yerleştirmek için gerekli çabayı göstermezsek, genç nesilleri siyasette
söz söyleyen, ülkenin geleceğine sahip çıkan insanlar olmaları
için desteklemezsek, yapacağımız yasal düzenlemelerden beklenen
sonuçların elde edilmesi imkânsız olacaktır.
Demokratik yaşamın bedeni yasalarsa,
ruhu demokratik kültürdür. Hayatın her alanında demokratik kültürün
egemen olması için gerekli tedbirleri almak zorundayız.
Demokrasi, uzlaşma olgunluğu zemininde
hayat bulabilir. Bazı konularda uzlaşmanın zor olduğu açıktır;
ama, bazı konularda da toplumsal uzlaşmanın varlığı net olarak ortadadır.
Siyasetin demokratikleşmesi, temsilî demokrasiden öte, katılımcı
demokrasinin önündeki engellerin, hiç olmazsa yasal engellerin
ortadan kaldırılması hususundaki taleplere kimsenin milletin
önüne çıkıp da itiraz edeceğini sanmıyorum. Meclis tutanakları,
her dönemde, siyasetin demokratikleştirilmesi hususundaki konuşmalarla
doludur. Her dönemde Siyasî Partiler Kanunu’nda, Seçim Kanunu’nda
değişiklikler yapılması hakkındaki tekliflerle karşılaşmaktayız.
Hiç kimsenin çıkıp da “hayır, adı geçen yürürlükteki yasaların demokrasinin
evrensel kurallarıyla uyumlu, ülkemizin şartlarıyla uyumlu, milletimizin
isteğiyle uyumlu” dediği yoktur. Fakat, öte yandan, bu şikâyet edilen
yasalarda esaslı bir değişiklik de yapılamamaktadır. Bu durumda,
ortada bir samimiyetsizlik olduğu açıktır.
Gücü elinde bulunduranlar, bu gücün bağımlısı
haline geliyorlar, bu gücü kaybetmemek için ülkenin yarınlarından
vazgeçebiliyorlar. Bugün, Meclis aritmetiğinde AKP Grubuna büyük
sorumluluk düşmektedir. AKP Grubunun istemediği, değil anayasa
değişikliğinin, herhangi bir yasa değişikliğinin yasalaşması
aritmetik olarak imkânsızdır. Biz muhalefet mensuplarının yapabileceği
tek şey uyarmak ve millet yararına olan icraatlara destek vermektir.
Millet AKP’ye niçin oy verdi; samimiyetine inandığı için. Sizlerden
istirhamım, milletin bu inancında da yanıldığını bu sefer göstermeyiniz,
siyasetin demokratikleştirilmesi hususunda da göstermeyiniz.
Siyasetin demokratikleştirilmesi, bu ülkenin sorunlarını alt
edebilmesi için ihtiyaç duyduğu gücü bulmasının yegâne yoludur. Samimiyetinizi
gösteriniz. Parti programlarınızdaki “siyasi ilkeler ve siyasi
yapılanma” başlığı altındaki hedeflerinizi gerçekleştirmek
için gereğini yapmanızı istiyoruz. Siyasetin demokratikleştirilmesi
hususunda atacağınız her adımı desteklemekten ve sizi alkışlamaktan
asla çekinmeyiz; ama, dört yıl geçtikten sonra siyasetin demokratikleştirilmesi
hususunda hiç adım atmamışken, son yılınızda böyle bir özveriyi
sizlerden beklemek hususunda kaçınılmaz olarak tereddüt halindeyiz.
Değerli milletvekilleri, siyaset kurumunun
üzerine yapışmış olan itibarsızlık damgasını söküp atabilmenin
yegâne yolu siyaseti demokratikleştirmek, katılımı sağlamak, bunların
türevi olarak da siyasette şeffaflığı sağlamaktır. Bu yapılanmayı
kurmadığımız sürece, memleket yararı sadece o gün gücü elinde bulunduranın insafına
terk edilmiş olur ki, bu, bin yıllık devlet geleneği olan Türkiye Cumhuriyeti’ne
de yakışmaz; milletimizin de hak ettiği bu değildir.
Seçilme yaşının yirmi beşe düşürülmesinin
öncelikle gençlerimize ve milletimize hayırlı olmasını diler,
yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gaydalı.
Tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına söz
isteyen Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT KILIÇ (Samsun)
– Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın milletvekili seçilme yaşını düzenleyen 76’ncı maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, yüce Meclisi en
kalbî saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında iktidar
ve muhalefet gruplarının bir anayasa değişikliği üzerinde mutabakat
halinde aynı noktayı işaretlemiş olmalarından duyduğum bahtiyarlığı
ifade etmek istiyorum. Zira, milletvekili seçilme yaşının otuzdan
yirmi beşe düşürülmesi konusu, Türk demokratik yaşamının son kırkbeş
yılına damgasını vurmuş olan konu başlıklarından bir tanesidir.
Ancak, ne yazık ki, her askerî yönetim sonrası dönemde Türk gençliğine
yönelik olarak uygulanan depolitizasyon süreçleri, üzülerek ifade
etmeliyim ki, gençliğin siyasete dahil olma, gençliğin siyasete
katılma yaşını daha aşağıya çekmek yerine, âdeta gençliğin siyasete
katılım koşullarını ağırlaştırmak eylemini tercih etmiştir.
Şöyle bir geriye doğru baktığımız zaman,
Türk siyasi hayatında, Osmanlı İmparatorluğunun son meclislerini
de nazarı dikkate alarak ifade ediyorum, 1876 tarihli Kanunu
Esasî’yle, ilk olarak, milletvekili seçilme yaşı 30 olarak dizayn
edilmiş; ancak, 30 yaş sınırı o dönemde de çok doğru bulunmamış olmalı
ki, fiilî bir durum tespitiyle, Kanunu Esasî, yani, dönemin Anayasasının
amir hükmüne rağmen, yapılan ilk seçimi düzenleyen özel mevzuatta
milletvekili seçilme yaşı 30 yerine 25 olarak düzenlenmiş ve ilginç
bir düzenlemeyle, Anayasanın amir hükmüne rağmen, o dönem seçimi
yapılan Meclise, Osmanlı Meclisi Mebusanına 25 yaşında milletvekillerinin
ya da 25-30 yaş aralığında milletvekillerinin girebilmeleri temin
edilmiştir.
Daha sonraki yıllarda, 1921, 1924, 1961
ve 1982 yıllarında yapılan anayasa düzenlemelerinde de, yine 1876
tarihli Kanunu Esasî’nin 30 yaş sınırı baz alınmak suretiyle, âdeta
30 yaş olgusu, milletvekili seçilme hak ve kabiliyetiyle paralel,
özdeş bir konuma kavuşturulmuştur; ancak, buna rağmen, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 23 Nisan 1920 tarihinde yapmış olduğu açılışın
hemen öncesinde, yine fiilî bir durum yaratılarak ve bence, çok da
güzel bir iş yapılarak, Anayasa’ya rağmen, Atatürk’ün cumhuriyeti
kurarken millet desteğini, ulusal iradeyi arkasına aldığı o ilk
Meclise 25-30 yaş aralığında, daha doğru bir ifadeyle, 30 yaşının altında
tam 11 parlamenterin girmesi temin edilmiştir; ancak, gerek 24 gerek
61 gerekse 82 Anayasaları’yla altı çizilen otuz yaş sınırı o günden
bu yana, ne yazık ki, çok tartışılmasına rağmen, bir daha bunun değiştirilme
imkân ve kabiliyeti Parlamento zemininde oluşturulamamıştır. Oysaki
bu süre zarfında, cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında, Türk demokrasisinin
fark attığı bazı Batılı ülkeler, aynı süre içerisinde, milletvekili
seçilme yaşını daha erken yaşlara çekmek suretiyle, âdeta Türk demokrasisinin
bu anlamda koymuş olduğu farkı kapamaya yönelik düzenlemeler hayata
geçirmişlerdir.
Bununla şunu ifade etmek istiyorum:
Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı, cumhuriyetimizin kurucusu
Atatürk’ün direktifleriyle bugünün pek çok çağdaş, Batılı ülkesinden
çok daha erken yıllarda tanınmış ve bu anlamda, Türkiye Cumhuriyeti
hedef olarak kendisine tayin ettiği muasır medeniyetler düzeyini
yakalama noktasına, hedef belirlediği muasır medeniyet ülkelerinden
bu konuda, kadınlara seçme ve seçilme, yani siyasal haklarının tanınması
konusunda kesinlikle öne geçme iradesini ortaya koyabilmiştir;
fakat, takip eden yıllarda, Batılı ülkeler aynı hakları, yani Türk
demokrasisinin, yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yani Türk
milleti adına bu çatı altında tecelli eden millet iradesinin kadınlarımıza
tanıdığı ve tayin ettiği hakları kendi kadınlarına tayin ederken,
kendi gençlik kitlelerini de bu hak arayışının dışında bırakmamış
ve pek çok Avrupa ülkesi, milletvekili seçilme yaşını yirmi beş,
yirmi üç, yirmi bir ve on sekizli yaşlara erken yıllarda çekebilmiştir.
Çok değerli milletvekilleri, bu noktada,
Anayasa Komisyonunda kanun teklifimiz tartışılırken de gündeme
gelen bir hususun, yine, altını işaretlemek istiyorum. Milletvekili
seçilme yaşının yirmi beş, yirmi üç, yirmi bir ya da on sekiz olarak
dizayn edildiği ülkelerde, genelde düalist bir yasama mantığının
egemen olduğunu görüyoruz; yani, temsilciler meclisinin yanında
mutlaka bir senatonun varlığına dikkat çekmek istiyorum. Amerika
Birleşik Devletlerinde sözgelimi Temsilciler Meclisinde seçilme
yaşı yirmi beşken, Senatoda seçilmenin alt sınırı otuz; Belçika’da
Temsilciler Meclisine seçilme yaşı yirmi bir iken, Senatoya girebilmenin
alt sınırı kırk; Fransa’da Temsilciler Meclisine seçilmenin alt sınırı
yirmi üç iken, yine Fransız Senatosuna girebilmenin alt sınırı
otuz beş; İtalya’da Temsilciler Meclisine üye seçilebilmenin alt sınırı
yirmi beş olarak düzenlenirken, yine İtalya Senatosunda senatör
olabilmenin alt sınırı kırk olarak dizayn edilmiş.
Bu noktaya şundan dolayı vurgu yapıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi bu manada muadili olan diğer çağdaş demokrasilerden
bir adım daha öne geçebilme iradesini ortaya koymuştur. Yasama erki
düalist bir mantık içinde dizayn edilmediği halde, yasama erki sadece
millî irade adına Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kullanıldığı
halde, tek Meclisimize girme yaşının yirmi beş olarak dizayn edilmesi
gibi gençliğe güven vurgusunu her şeyin önüne taşıyan bir değişimi,
bir gelişimi hep birlikte hayata geçirebilme imkânını bu sayede
yakalamış oluyoruz.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
az sonra oylamalarına başlayacak olduğumuz anayasa değişikliği,
sadece, Parlamento çatısı altındaki iktidar partisi grubu veya
muhalefet grupları ya da temsil edilen muhalefet partilerinin
gençliğe yönelik bir selamı, bir mesajından ibaret kalmayacaktır;
zira bu oylamayla, görünürde şekil şartı itibarıyla milletvekili
seçilme yaşı otuzdan yirmi beşe düşürülmekte ve gençlerimizin daha
erken yaşlarda, ulusal iradenin en yüce tecelligâhı olan bu çatı altına
girebilmeleri sağlanmaktadır, imkân dahiline alınmaktadır. Ancak,
bu şeklî hakkın dışında bu işin, moral, manevi birtakım başka vurgu
noktaları vardır; onu da mutlak suretle ifade etmeyi, bu Kanun Teklifi
görüşülürken tutanaklara geçirmeyi bir vecibe olarak değerlendiriyorum.
Çok değerli milletvekilleri, cumhuriyet,
17’nci Türk devleti olarak hâlihazırda var olan en yüce değerlerimizden
bir tanesidir ve cumhuriyetimizin banisi, cumhuriyetimizin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni Türk gençliğine emanet
etmiştir. Bunun çok önemli bir vurgu, bunun mutlaka hatırda tutulması
gereken bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum ve bu ülkenin dinamik
gücü olan, bu ülkenin lokomotifi, taşıyıcı unsuru olan gençliğimize
duyduğu güveni de esasında Birinci Büyük Millet Meclisinde otuz yaşının
altında 11 parlamenterin bulunmasına imkân sağlamak suretiyle ortaya
koymuştur.
Siyasette gençlerin enerjisini üretim
süreçlerine dahil edebilmek, elbette, her şeyden evvel gençliğin
enerjisini algılayabilmek ve gençliğin değerlerini, temsil kabiliyetini
taşıyabilmekle paraleldir diye düşünüyorum. Cumhuriyetin kuruluşunda
en tarihî rolü üstlenen Birinci Büyük Millet Meclisinde 11 kişinin,
otuz yaşının altında 11 parlamenterin bulunması, tabiî ki, aynı dönemde
Büyük Millet Meclisine Başkanlık eden iradenin, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a
ilk adımı attığı gün otuz sekiz yaşında olmasıyla da alakalı olduğunu
düşünüyorum.
Bu noktada, çok değerli milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekili seçilme yaşına yönelik
görüşlerini aktarmaya devam edeceğim. Ancak, yine cumhuriyeti
kuran iradenin geçmişten geleceğe âdeta cumhuriyetin bütün nesillerine
yönelik bir vasiyet olarak işaret ettiği, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
bütün nesillere bir vasiyet olarak işaret ettiği Gençliğe Hitabesinin
giriş vurgusunun da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Cumhuriyetin
değerleri, cumhuriyetin kazanımları, sonsuza kadar yaşatılması
gereken ve milletimizi birbirine kardeşlik, birlik, beraberlik
bağlarıyla sarıp sarmalayan değerlerin işaret edildiği vasiyetin
giriş cümlesi “Ey Türk Gençliği”dir. Dolayısıyla, bu noktada Parlamentonun
bugün yapmakta olduğu iş gençliğimize bir lütufta bulunmak, bir ihsanda
bulunmak, gençliğe hoş görünmek ya da gençliğin hak etmediği bir şeyi
onlara vermek değildir. Bilakis, kazanılmış bir hakkın iadesinden
ibaret olan bir adımı, bugün, burada atacağız; ama, yine de, bu adım
çok önemli bir adımdır. Zira, bu kazanılmış hak, son kırk beş yıldır hep
tartışılmasına rağmen, bugüne kadarki hiçbir siyasi iktidar tarafından
bu kadar kuvvetli bir şekilde vurgulanmamış, bu hakkın tanınması
noktasında, Parlamento iradesi, hiçbir zaman, bugün olduğu kadar
birbirine kenetlenmiş olmamıştır.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, benden
önceki konuşmacıların, öncelikle parti grupları adına, Anayasa’nın
76’ncı maddesinin değiştirilmesi noktasındaki destek veren yaklaşımlarına
teşekkürü bir borç biliyorum; ancak, şunu da ifade etmek istiyorum:
Milletvekili seçilme sürecine bir yıl kala bu Anayasa değişikliğinin
gündeme getirilmiş olması, sadece bir zamanlama probleminden ibaret
olarak görülmelidir. Yoksa, bu, seçime yönelik bir angajman olarak
hiç kimse tarafından değerlendirilemez; değerlendirilirse şayet,
haksızlık edilmiş olur.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – 2/B’yle beraber
getirmeye çalıştınız!..
SUAT KILIÇ (Devamla) – Zira, Adalet ve
Kalkınma Partisinin programında, gençlerin daha erken yaşlarda siyaset
süreçlerine daha geniş katılımlar içerisinde olabilmelerine yönelik
taahhüdümüz vardır. Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim beyannamesinde,
gençlerimizin, daha erken yaşlarda, siyasi süreçlerin içerisine
daha yüksek katılımla dahil olabilmelerine yönelik taahhütlerimiz
vardır ve yine, AK Partinin ilk hükûmet kuruluş bildirgesinde de,
gençliğimizin siyasal haklarına daha erken kavuşabilmelerine
yönelik vurgularımız vardır.
Bütün bu vurgularımızın gereği olan
kanun teklifimizi 2003 yılının ilk aylarında Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına takdim ettik ve yine, belki gençliğimizin heyecanıyla,
o sırada gelen ilk Anayasa değişikliğiyle aynı paketin içerisinde
ele alınması ve malumunuz olduğu üzere, Anayasa değişiklikleri
zor bir prosedür, zorlu bir süreç, birden fazla oylama yapma gereği
var, bu zorlu süreci birden fazla kez yaşamak yerine, aynı paketin
içerisinde gençlerimize yirmi beş yaşında milletvekili olabilme
hakkını veren düzenlemenin de hayata geçirilmesini arzu ettik;
ancak, 2/B’yle ilgili düzenlemenin Sayın Cumhurbaşkanı tarafından
geri gönderilmesi nedeniyle, bu husus, onunla birlikte bir süre
beklemeye alındı.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Bu olmadı işte,
olmadı.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Bugün itibariyle
kaybedilmiş bir hakkımız var mı; hayır. Bugün ilk oylaması, kırk sekiz
saat geçtikten sonra, Perşembe günü ikinci oylaması yapılacak
olan Anayasa değişikliği Sayın Cumhurbaşkanına çıktıktan sonra,
tahmin ediyorum ki, süreç tıkır tıkır işleyecek ve problem yaşanmaksızın,
2007 yılının sonbaharında yapılacak olan seçimde, gençlerimize
yirmi beş yaşında milletvekili olabilmenin önü açılmış olacaktır.
Çok değerli milletvekilleri, yirmi
beş yaşında milletvekili seçilme konusunda, Adalet ve Kalkınma
Partisinin inanç ve samimiyetini hiç kimsenin sorgulamaya hakkı
olmadığını düşünüyorum. Zira, Parlamento aritmetiği ve 550 parlamenterin
özgeçmişleri dikkate alındığında ortaya çıkan rakamlar, istatistikî
veriler, bu konuda yaklaşımlarımızın ne kadar samimî ve bu konudaki
özverimizin ne kadar yüksek olduğunu ortaya koyacaktır. Hâlihazır
22’nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinde millî iradeyi temsil
yetkisiyle bulunan milletvekillerimizin en genç 10 tanesinin, yani
en genç 10 milletvekilimizin 9’u Adalet ve Kalkınma Partisi listesinden
seçilmiştir. Evet; bunu özellikle kayda geçirmek istiyorum. Otuz
yaş sınırında seçilen arkadaşlarımız da var, otuz bir, otuz iki, otuz
üç yaşlarında seçilen arkadaşlarımız da var; ama, en genç 10 parlamenterin
9’u AK Parti listelerinden seçildi. (AK Parti sıralarından alkışlar)
YILMAZ KAYA (İzmir) – En genç 50’sinin
35’i de bizde.
SUAT KILIÇ (Devamla) – En genç onuncusu
da sizdedir; ama, en yaşlı, en deneyimli diyeyim, 3 milletvekili
ağabeyimiz de sizde.
YILMAZ KAYA (İzmir) – En genç 50’sinin
35’i de bizde diyorum.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın milletvekilleri,
yapılacak olan bu düzenleme bu anlamda çok önemli bir ihtiyaca cevap
verecektir; ancak, yapılan düzenlemenin kâğıt üstünde, sadece anayasal
bir metni değiştirmekten ibaret kalmaması gerektiğini düşünüyoruz.
AK Parti, otuz yaş sınırı üzerinden genç adaylarını milletvekili seçilecek
şekilde nasıl destekledi ve listelerine dahil ettiyse, önümüzdeki
seçimlerde de inşallah, yirmi beş-otuz yaş aralığında, yeni seçilme
hakkıyla birlikte daha genç parlamenterlerimiz bu çatı altına gelme
imkânına kavuşacaktır. Biz, o zaman Cumhuriyet Halk Partisi listelerinde
de daha genç, yirmi beş-otuz yaş aralığındaki genç arkadaşlarımızı,
genç sosyal demokratları görmek isteriz; ama, tabiî, ağabeyleri kendilerine
imkân tanırlarsa.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Siz kendi
partinize bakın.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Evet, umut ve temenni
ediyorum ki, bu imkân sizin tarafınızdan ihdas edilecektir.
ALİ ARSLAN (Muğla) – Sen gelebilecek misin
bakalım. Sen göremeyeceksin.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Çok saygıdeğer
milletvekilleri, şu 2/B’yle ilgili konuya da temas etmek istiyorum.
Tabiî, bunu da çok fazla istismar etmemek lazım. 2/B’yle ilgili Anayasa
değişikliği ne idi: 31/12/1981 tarihinden önce, fen ve bilim raporlarına
göre orman niteliğini kaybetmiş arazilerin…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Yapma!.. Yapma!..
SUAT KILIÇ (Devamla) – …üzerinde kurulu
bulunan sanayi tesislerine veya üzerinde kurulu bulunan turistik
işletmelere veya üzerinde kurulu bulunan tatil köylerine veya
üzerinde kurulu bulunan toplukonut yerleşim alanlarına satılmasına
ilişkin bir Anayasa değişikliği idi. Tarafınızdan anlaşılamamış
olabilir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gençlerle ne
alakası var?!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Bu konuyla çok
alakası var. Yirmi beş yaşında milletvekili olmayı düzenleyen Anayasa
değişikliğiyle birlikte o değişiklik yapılabilmiş olsaydı, fen
ve bilim raporlarına göre orman niteliğini kaybetmiş arazilerin,
işgalcilerine satışından yaklaşık 25 milyar dolarlık faizsiz bir
kaynak Türk ekonomisine, yani, Türkiye gençliğinin geleceğine aktarılmış
olacaktı.
ALİ ARSLAN (Muğla) – Neden bir daha getirmediniz?!
Tekrar getirseydiniz.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Ancak, ne yazık
ki, bu, muhalefet tarafından o günlerde algılanamadı.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Ayrı gelemiyor
mu?! Yapışık mı onlar?!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Burada şunu ifade
edebilirim: Gelecek dönem, inşallah, bugünkünden çok daha yüksek
bir Parlamento çoğunluğuyla burada olacağız ve o Anayasa değişikliğini
sizin olmadığınız Parlamentoda hayata geçireceğiz.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Rüyaya bak, rüyaya!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Çok saygıdeğer
milletvekilleri, yirmi beş yaşında milletvekili olmaya yönelik
düzenlemenin sadece adaylıklara bakan bir yönü de yok. Evet, siyasî
partilerin yirmi beş-otuz yaş aralığındaki genç kardeşlerimizi mutlaka
Parlamentoya, milletin temsilcisi ve vekili olarak kazandırmaları
gerektiğini düşünüyoruz.
Ancak, bunun yanında, bugün AK Parti Genel
Başkanı ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı çağrıyı
yineleyerek, gençliğimize, bütün siyasi partilerin çatıları altında,
kendi hayat ve felsefe algılarına hangi siyasi görüş hizmet ediyor
ya da paralel düşüyorsa, gençlerimizi hızlı bir şekilde politize
olmaya, ülke meselelerine ilgi duymaya; vatanın, milletin sorunlarıyla
alakalı olmaya ve siyasi partilerin gençlik kollarında hızla siyaset
yapmak üzere örgütlü duruşların yanında bulunmaya davet ediyorum
ve yine şunu ifade ediyorum: AK Parti Genel Başkanı ve Başbakanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bir sözü var, bu sözün bütün siyasi parti
genel başkanları için düstur olmasını arzu ediyorum: “Siyasette
gençlere yer vermesini bilmek, ustalığın şiarındandır.” Bizim ustamız,
Türk gençliğine, gençliğimize yer vermesini bilmiştir, bundan sonra
da çok geniş bir katılımla daha fazla yer vermesini de bilecektir.
Düzenlemenin, ülkemiz için, ulusumuz
için, gençliğimiz için hayırlı uğurlu olmasını diliyorum; hepinizi
kalbî saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.
Tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen
Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan
Vekilleri ile 245 Milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nda şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Anayasa’nın 76’ncı
maddesinde, milletvekili seçilme yaşı otuz olarak belirlenmiştir.
Bu, Anayasa değişikliği teklifiyle, yirmi beş yaşa indirilmek istenmektedir.
Acaba, böyle bir teklife ihtiyaç var mı? Böyle bir düzenlemeye ihtiyaç
var mı, neden böyle bir düzenleme yapılmak ihtiyacı duyulmuştur?
Bu sorunun cevabı, aslında Anayasa’nın kendisinde vardır.
Anayasa’nın 67’nci maddesi, aynen “Seçim
kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak
biçimde düzenlenir” demektedir. Temsilde adalet, yani, yönetimde
istikrar. Tabiî bu temsilde adalet nedir; temsilde adaleti herkes
farklı bir şekilde yorumlamaktadır. Temsilde adalet ilkesi üzerinde,
Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Meclis Başkanımız başta olmak üzere,
birçok kesimler durmaktadır. Herkes farklı farklı yorumlarda bulunmaktadır.
Bazıları bunun bir baraj sorunu olduğunu söylüyor, bazısı bölgesel
olarak söylüyor, bazısı da toplumun değişik kesimlerinin Mecliste
temsil edilmesi gerektiğini ifade ediyor. Eğer, kısaca, temsilde
adalet, toplumu oluşturan değişik kesimlerin Mecliste temsil edilmesi
ilkesini içeriyorsa, özellikle nüfusun yüzde 60’ının otuz yaşından
aşağı olduğu, küçük olduğu, yine seçmenin de yüzde 40’ının otuz yaşından
aşağıda olduğu bir ülkede, gençler açısından bu temsilde adalet ilkesinin,
Anayasa emrinin gerçekleşmediğini görmekteyiz. Her ne kadar kadınlar
açısından da bir sorun varsa da, kadınların önünde bir hukuki sıkıntı,
bir hukuki sorun yok. Onların karşılaştıkları sorunlar daha çok fiilî
sorunlar. O bakımdan, bizim üzerimize düşecek olan, Türk toplumunun
nüfus yapısını yansıtan yeni bir düzenleme yapmak.
Değerli arkadaşlar, bir başka gerekçe
ise, 1982 Anayasası’nda bildiğiniz üzere, seçmen yaşı yirmi bir idi;
daha sonra yapılan bir değişiklikle 17/5/1987 tarihinde seçmen yaşı
yirmiye düşürülmüştür. Bir süre böyle gitmiş, ancak bu da yetmemiş
ve 23/7/1995 tarihinde ikinci bir değişiklikle seçmen yaşı on sekize
indirilmiştir. Görüldüğü gibi seçmen yaşı aşağı indirilirken, seçilme
yaşı yerinde sabit kalmıştır, seçmen yaşı ile seçilme yaşı arasındaki
makas açılmıştır. Öyleyse, bu durumu düzeltmek gene bu yüce Meclisin
görevidir.
Değerli arkadaşlar, yine bir başka gerekçe:
Biliyorsunuz, mahallî idarelerle ilgili bir seçim kanunu var. Burada
belediye meclis üyeliklerine veya il genel meclisi üyeliklerine
veya belediye başkanlıkları adaylıklarında seçilme yaşı yirmi
beştir. Siz bir belediye başkanı olmak isterseniz, yirmi beş yaşını
doldurmuşsanız, istediğiniz bir ildeki belediye başkanlığına,
diğer şartlar tutuyorsa, aday olabilirsiniz. Koskoca bir ili yirmi
altı yaşında bir gence teslim edebiliyorsak, bu demokratik olgunluğa
erişmişsek, bu gençlerin bu Mecliste, bu sıralarda oturmasında ne
mahzur var. Bu yeknesaklığı, bu eşit durumu sağlamak için mutlaka
böyle bir düzenlemeye de ihtiyaç var.
Dünyadaki örnekleri sanırım arkadaşlarımız
açıkladılar; ancak, ben de ifade edeyim: Dünyada nasıl oluyor bu işler?
Örneğin, Amerika’da, İtalya’da yirmi beş yaş…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Haydi Meclisi
selamla!..
BAŞKAN – Sayın Üstün, lütfen, toparlar
mısınız.
Buyurun.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Çok değerli fikirlerini
dinlemek istiyoruz Sayın Başkan, lütfen süre veriniz.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Fransa’da
yirmi üç yaş, İngiltere, Avusturya, Belçika’da yirmi bir yaş, Almanya,
Danimarka, Hollanda ve Rusya’da da on sekiz yaş olarak gözükmektedir.
Maddeler üzerinde de sözüm var; o bakımdan,
daha fazla uzatmayacağım. Yapılacak bu düzenlemenin Türk gençliğine,
Türk milletine hayırlı olmasını diler, yüce Meclise saygılar sunarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.
Tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen
Zeynep Karahan Uslu, İstanbul Milletvekili.
ZEYNEP KARAHAN USLU (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkelerin demokratiklik gelişmişliğini
gösteren en temel ölçütlerden biri, seçme ve seçilme hakkının kullanılış
biçiminde kendini göstermektedir ve Türkiye, bu anlamda kadınlarına
seçme ve seçilme hakkının verilmesi gibi düzenlemeleri pek çok ülkeden
daha önce siyasal sistemine entegre etmiştir. Ancak, sosyal gelişmeyi
sağlamada bir ülkenin sahip olabileceği en büyük zenginliklerden
biri olan genç nüfus yapımıza rağmen, merkezî yönetim anlamında,
otuz yaşını doldurmamış vatandaşlarımıza en alt düzeyde siyasal
katılım hakkı olan seçme hakkının ötesinin sunulmaması açık bir adaletsizliktir.
Diğer taraftan, 2972 sayılı Mahallî İdareler
ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında
Kanun’a baktığımızda, bu Kanun’a göre, belediye başkanlığı, il genel
meclisi üyeliği, belediye meclis üyelikleri anlamında seçilme
yaşı yirmi beş olarak kendini göstermektedir ki, bu da seçilme hakkının
ülkemizde uygulanması açısından kendi içinde çelişkili bir durum
yaratmaktadır.
Tüm vatandaşlarımızı, hiçbir ayırımcılık
yapmaksızın çoğulcu bir anlayışla kucaklayan AK Parti, bu adaletsizliği
ortadan kaldıracağını Parti Programı aracılığıyla deklare etmiş,
Hükûmet Programını da aynı anlayışla hazırlamıştır. İlk yasama yılında,
demokrasinin yaygınlaşması, gençlerin önünün sözde değil özde
açılmasını sağlayacak düzenleme, birkaç maddelik bir bütün içinde
Genel Kurulda AK Parti Grubunun oylarıyla kabul edilmiş; fakat, veto
edilmiştir. Ancak, bugün Hükûmetimizin, gençleri siyasal sisteme
dahil etme kararlılığının bir yansıması olarak, bir kez daha ve bu
kez muhalefet partilerimizin de desteğiyle, Anayasamızın 76’ncı
maddesine yönelik değişiklik yüce Meclisin onayına sunulmuştur.
Bu değişikliğin gerçekleşmesiyle, Türkiye, demokratik gelişim
ve insan kaynaklarının iyi kullanılması açısından önemli bir kilometre
taşını atlayacaktır. Ülkemiz 2006 yıl ortası nüfus projeksiyonlarına
bakmak bile bu noktada tek başına anlamlıdır. Ülke nüfusumuza baktığımız
zaman, hâlihazırda nüfusumuzun yüzde 71’inin kırk yaşın altında olduğunu,
on sekiz-otuz yaş arası nüfusumuzun –ki, 17 milyon 113 bin insana tekabül
etmektedir- toplam nüfusa oranının yüzde 24’lere vardığı bir coğrafya
olduğumuzu görüyoruz ve bu düzenlemenin gerçekleşmesiyle ne kadar
bir nüfus grubu etkileniyor dersek, yirmi beş-otuz yaş aralığında bu
ülkenin 6 milyon 786 bin vatandaşı, yani, toplam nüfusumuzun
9,29’una bu tarihî kararla yüce Meclisimiz seçilme hakkını verecektir.
Yine, dünya verilerine baktığımız zaman,
Inter-Parliamentary Union’ın seçim sistemleri kayıtlı 190 ülkesinden
174’ünde seçilme yaşı yirmi beş ve altındadır. Tüm bu ülkelerin içerisinde
sadece 39 ülkede ikili sistemden ötürü salt senato için otuz yaş sınırı
vardır. Yani, tek meclisi olan 113 ülkenin sadece 9’unda -ki, ülkemiz
de bu 9 ülkenin arasında yer alıyor; ama, inşallah bugünden sonra bu
sayı dünya genelinde de 8’e inecek bu çağdaş düzenlememizle- böyle
bir uygulama mevcuttur. Yani, söylenildiği gibi, çift meclislerin
olduğu ülkelerde seçilme yaşının düşük olduğu iddiası doğru değildir.
Ayrıca, Avrupa Birliğinde de çeşitli ilke kararlarının kabul
edildiği belirtilmelidir.
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisine
bağlı olarak çalışan Demokratik Seçimler Konseyi tarafından kabul
edilen ilkeler ve Avrupa ülkelerinde demokratik seçimler için uygun
görülen standartları tespit eden Venedik Komisyonunun Seçim Konularına
Yönelik İyi Uygulama Kılavuzunda -2002 yılı içerisinde sunulan
bir kılavuzdur bu- demokratik ülkelerde temsil ve katılımın tam
sağlanabilmesi amacıyla seçilme yaşının hiçbir şekilde yirmi beşin
üzerinde olmaması gerektiği vurgulanmıştır.
Avrupa’nın en genç nüfus yapısına sahip
olan ve Avrupa Birliğine üyelik sürecinde olan ülkemizin, hemen hemen
hiçbir ülkede mevcut olmayan böyle bir sınırlamayı devam ettirmesi
mümkün değildir ve açıklanabilir de değildir ve hiç şüphe yok ki, bu
sınırlamanın kalkması, gençlerin temsil mekanizmasına dahil olmasıyla
geleceğimizi inşa eden gençlerimizin bu alandaki katkısı da gurur
verici olacaktır.
Bugün, gençlerimiz, çeşitli sivil toplum
kuruluşları ve platformlar aracılığıyla seçilme haklarını talep
etmektedirler ve inanıyorum ki, bu hakkın verilmesini heyecanla
beklediklerini ifade eden gençlerimiz, ilgili düzenleme sonrasında,
dünya görüşleri çerçevesinde, hangi partiye kendilerini yakın
görüyorlarsa, hangi partinin kendi taleplerine hassas olduğunu
düşünüyorlarsa, o partilerde görev almaya da daha istekli olacaklardır.
Gençlerimizin siyasal partilerimiz içerisinde daha fazla yer almaları,
onların ülke meselelerine yönelik ilgi ve bilgilerinden siyaset
arenasının yararlanmasını sağlayacak ve siyasetin kalitesini
artıracaktır.
Türk siyasal sistemi, diğer yaş gruplarına
göre daha dinamik, yetişme dönemi itibariyle eğitim, ileri teknoloji
kullanımı, yabancı dil bilme oranı gibi dünyayla entegrasyonu sağlayacak
donanıma daha fazla sahip olan bir kitlenin içerisinden süzülerek
gelen genç siyasi aktörlerle yeni bir ivme elde edecektir. Bir başka
ifadeyle, gençliğin dinamizmi ile deneyimli siyasetçilerin birikimi,
Türk siyasetinde sinerji yaratacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
diğer maddelerde de söz talebim vardır. Bunun için, hazırunu saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.
Sayın milletvekilleri, anayasa değişikliğine
dair Teklif’in tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Teklif’in maddelerine geçilmesi hususunda
gizli oylama yapacağız.
Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını
arz ediyorum: Komisyon ve hükûmet sıralarında yer alan kâtip üyelerden
komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana'dan başlayarak Denizli'ye kadar
-Denizli dahil- ve Diyarbakır'dan başlayarak İstanbul'a kadar -İstanbul
dahil- hükûmet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir'den başlayarak Mardin'e
kadar -Mardin dahil- ve Mersin'den başlayarak Zonguldak'a kadar -Zonguldak
dahil- adı okunan milletvekiline biri beyaz, biri yeşil, biri de
kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve
zarf verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir.
Milletvekilleri, Başkanlık kürsüsünün
sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde oylarını kullanamayacaklardır.
Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın
ilinin bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır.
Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz
olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.
Oyunu kullanacak sayın üye, kâtip üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü
zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra, kapalı
oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın
içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır.
Bilahara oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu
zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.
Oylamada adı okunmayan milletvekiline
pul ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi, gizli oylamaya Adana ilinden
başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına başlandı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oylamada,
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un yerine Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in yerine Devlet Bakanı Mehmet
Aydın, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in yerine
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu oy kullanacaktır.
(Oyların toplanılmasına devam edildi)
BAŞKAN – Lütfen, oyunu kullanmayan sayın
üyeler oylarını kullansınlar, görevli Kâtip Üyeler de oylarını kullansınlar.
(Oylama işlemine devam edildi)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın milletvekili
var mı? Yok.
Oylama işlemi bitmiştir; lütfen kupaları
kaldıralım.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah
Ergin, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa ve 245 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklif’inin maddelerine
geçilmesinin gizli oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı: 466
Ret : 37
Çekimser : 10
Boş : 2
Geçersiz : 2
Böylece, Teklif’in maddelerine geçilmesi
kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ ANAYASASININ BİR MADDESİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA
KANUN TEKLİFİ
MADDE 1.-
7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
76 ncı maddesinin birinci fıkrasındaki “Otuz” ibaresi “Yirmi beş”
olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Adana Milletvekili Uğur Aksöz.
Sayın Aksöz, buyurun.
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasanın
Bir Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Yasa Teklifi’nin 1’inci
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugüne kadar
hepimiz, gençler neden politikaya ilgisiz, gençler neden siyasi
katılıma bu kadar bigâne diye kendi aramızda konuşur dururuz; ama,
bugün bu Meclis tarihî bir gün yaşadı. Bu Mecliste yemek arasından önce
bir Millî Eğitim Bakanı hakkında bir gensoru görüşüldü. Şimdi siz
genç olsanız -on milyonlarca genç adına söylüyorum- siz o gençlerden
biri olsanız ve bizim bugün yemek arasından önce Millî Eğitim Bakanı
hakkındaki konuşmaları dinleseniz bu siyasete ilgi duyar mısınız?!
Gelip de sandık başı bekler misiniz?! Gider oy kullanır mısınız?!
Ben Millî Eğitim Bakanı hakkındaki buradaki konuşmaları dinlerken
utandım; bir milletvekili olarak ben utandım.
BAŞKAN – Sayın Aksöz, lütfen, anayasa
değişikliğini konuşur musunuz. Lütfen, Sayın Aksöz…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Sayın Başkanım,
bakın, konu dışına çıkmıyorum, bugünkü gündemden bahsediyorum,
aynı gündem; sabahki konudan bahsediyorum, gündem aynı. Yani, şunu
demek istiyorum: Biz, gençlere…
BAŞKAN – Sayın Aksöz, gensoru oylandı,
geride kaldı. Lütfen, Sayın Aksöz…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tamam işte,
bağlantı kuruyor.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) – Bağlantı
kuruyor Başkan.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Sayın Başkan, iki
dakika müsaade ederseniz… Yani, bu kadar müdahil olmaya gerek yok.
Biraz evvelki konuyla buna bağlantı kuruyorum. Biz, gençlerin önünü
açıyoruz, öbür taraftan da Millî Eğitim Bakanına millî eğitimi vermişiz.
Saçma sapan kitapları gençlerin eline veriyor. Orada bağlantı yok
mu sizce Sayın Başkan?!
Evet, değerli arkadaşlar, siz alakası
var deyin, yok deyin; ama, ben o alakayı görüyorum ve hepimizin çoluğu
çocuğu var. Bu gençler bu millî eğitimden çok şikâyetçi olduğu için siyasete
de bigâne kalıyorlar. 12 Eylülün sindirdiği gençleri siyasî partilerimiz
ve onların bakanları böylesine ezerse, biz yirmi beş yaş yapsak ne
olur, on sekiz yaş yapsak ne olur Allah aşkına?! Gençler gelmezler. Buradaki
amaç rakam değil, yani buradaki amaç, yirmi beş yaş, beş yaş, on sekiz
yaş değil. Buradaki amaç, gençleri siyasete kazanmak, siyasete
ısındırmaktır. Ben bunu anlatmak istiyorum ve tarihe not düşüyorum,
diyorum ki: Bugün, 10 Ekim günü, günün bir bölümünde Millî Eğitim Bakanlığı
rezaletini görüştük, ikinci bölümünde de gençlere yirmi beş yaş yasasını
görüşüyoruz. Bu bir trajedidir. Bunu tarihe not düşelim.
Değerli arkadaşlar, 3 Kasım seçimlerinde
bütün partilerin ortak 2 vaadi vardı. Bunların birisi seçilme yaşını
yirmi beşe getirmek, birisi de dokunulmazlıklardı. Bütün siyasî
parti programlarını açın, ikisi vardır. Şimdi, bu yirmi beş yaş konusunun
macerasına bir bakmamız lazım; yani, bugün önümüze geldi diye hemen
dünü unutacak mıyız; biraz düne gidelim, bakalım.
Değerli arkadaşlar, bundan bir süre önce,
yani 2002 yılında Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, seçilme
yaşının yirmi beşe gelmesi için bir önerge verdiler ve bu önerge
AKP’lilerin oylarıyla reddedildi. Sonra, AKP, her zamanki takıyye
huyu gene depreşti, 2/B yasasıyla yirmi beş yaşı böyle iç içe geçirdi;
hani böyle zehri çikolataya sararsın ya, 2/B’yi yirmi beş yaşın içine
sardı, önümüze getirdi 2003’te; buradan geçirdi oyçokluğuyla, o da
Cumhurbaşkanınca iade edildi. Yani, yirmi beş yaşın da kendine göre
bir macerası var.
Geldik bugüne… Bugün, Adalet ve Kalkınma
Partisi bir şey öğrendi: Bir anayasa değişikliğini geçirmek için
uzlaşma komisyonu kurmaya gerek yoktur. Halbuki ne diyordu Adalet
ve Kalkınma Partisi bizim Grubumuza sürekli: “Efendim, dokunulmazlığı
kaldırmak için uzlaşma komisyonu kurulması lazım. Adam verin, üye
verin.” Hep bu bahaneyi yapıyordu. Şimdi, ben soruyorum bu Gruba:
Bugün önümüze gelen, tıkır tıkır geçen bu teklif uzlaşmadan mı geldi?!
Demek ki, Ana Muhalefet Partisiyle veya diğer partilerle bir uyuşma
sağlandığı zaman, bir görüşme sağlandığı zaman memleket hayrına
olan tüm yasalar tıkır tıkır geçiyormuş. Bir daha, Adalet ve Kalkınma
Partisi de şunu öğrensin: Sıkıştığı yerde veya takıye yapacağı
yerde uzlaşma komisyonunu bahane etmesin. “Ben oynamıyorum arkadaş”
desin, biz anlarız.
Değerli arkadaşlar, yirmi beş yaşı, bugün
gençlerimize veriyoruz; hayırlı, uğurlu olsun; ama, tabiî biz önerge
verdiğimizde Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımızın bir bahanesi
vardı, demişlerdi ki: “Bu böyle alelacele olmaz, detaylı bir çalışma
gerektirir.” Şimdi, ben onlara soruyorum: Alelacele getirdiniz,
biz de, gençlerin lehine olduğu için, oy veriyoruz, ama, bunun getireceği
sorunlar var. Lütfen, bari, bu Grup, bundan sonra bu konuda yasal çalışmalar
yapsın. Yirmi beş yaş kritik bir yaştır. Yirmi beş yaşında olan insanların
kimisi halen üniversitede olabilir, disiplin kurullarında olabilir,
oradan alacağı cezalar ne olacak? Dokunulmazlığı alırsa, seçilirse
ne olacak veya yirmi beş yaşında olan bir insan, Anayasamızın bir hükmüyle
karşılaşabilir. Anayasamızda hüküm var, “askerlik yükümlülüğü
olmayanlar milletvekili seçilir” diyor bir başka madde. Şimdi, yirmi
beş yaşındaki vatandaşımız bir yandan askere çağırılır, bir yandan
aday gösterilirse ne olacak? Bakın, bütün bunlar, sizin hazırlıksız
getirmenizin sonucu doğacak olaylar. O bakımdan, bunu, bu Yasa değişir
değişmez, Anayasa, hemen yasal çalışmasını başlatın; aksi halde,
bu da, ileride, size sorunlar getirebilir.
Değerli arkadaşlar, dokunulmazlıklara
da çok kısaca değinmek istiyorum. Mademki bu yirmi beş yaşı gerçekleştirdik,
gelin, bu dönemde, şu son bir yılda şu dokunulmazlığı da çözelim.
Başka dokunulmazlık varmış, dokunulmazlık benzeri kurumlar varmış,
sistemler varmış, ne diyorsanız, hepsini getirin, hepsini biz görüşmeye
hazırız. Hiç değilse, bütün partilerin seçim programlarında bahsettikleri
yirmi beş yaş ve dokunulmazlık konusunu görüşmüş olarak seçmenin
karşısına çıkalım. Ha, bunu yapmazsanız ne olur; canım yapmıyoruz
derseniz, olacağı burada yazıyor. Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisi
iki ayda yüzde 6,5 oy kaybetmiş. Şimdi, hemen itiraz edeceksiniz,
aman bu gazete… Yok, bu gazete değil. Bu, sizin Başbakanınızın Amerika’ya
giderken uçakta bahsettiği anket.
Şimdi, değerli arkadaşlar, İktidar
Partisi son iki ayda 6,5 oy kaybederse, bu, ortalama ayda yüzde 3
eder. Geride daha on ay varsayarsak, ayda 3’ten, seçime giderken sizde
bir şey kalmayacak. Peki, biz kiminle hesaplaşacağız, kiminle savaşacağız,
kiminle seçime gideceğiz?! (CHP sıralarından alkışlar) Yani, o zaman,
ben, size buradan, peki, iyi erimeler mi diyeyim; eriyin o zaman!
Değerli arkadaşlar, bu son kısımda da
şunu söylemek istiyorum: Atatürk, cumhuriyeti gençlere emanet etti.
Biz de, bu Yüce Meclis, görevimizi yaptık, gençlere on sekiz yaşında
seçme, yirmi beş yaşında da seçilme hakkını tanıdık. Bugün o hak da
geçiyor; ama, her hakkın öbür tarafında da sorumluluk vardır. Ben, buradan
da bu vesileyle, bu maddenin değişmesi vesilesiyle büyük Türk gençliğine
seslenmek istiyorum. Çünkü, Mustafa Kemal de bu cumhuriyeti yalnızca
Türk gençliğine emanet etti, ben de bu Yasa değişikliği vesilesiyle
diyorum ki:
Ey Türk Gençliği!
Adalet ve Kalkınma Partisi, kadroları
liyakatsizlerle doldurmuş olabilir. Sizi üniversite kapılarında
süründürüyor olabilir. Adalet ve Kalkınma Partisi, size iş bulamıyor,
sizi eziyor da olabilir; ama, işte, bu şartlar içinde dahi vazifeniz,
gelip, seçime kadar siyasi katılımda bulunmak, seçimlerde de sandıkları
beklemek ve oy kullanarak cumhuriyeti korumaktır diyorum ve bütün
Türk gençliğini Atatürk cumhuriyetini korumaya davet ediyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aksöz.
Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu
adına söz isteyen Süleyman Sarıbaş, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Sarıbaş.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 1238 sıra sayılı Anayasa Değişiklik Teklifi’nin 1’inci maddesi
üzerinde Partim adına, Grubum adına söz almış bulunuyorum; yüce heyetinizi,
yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, sözlerime başlarken,
Fransız Parlamentosunda Ermeni soykırımı iddialarının kabulüne
dair verilen yasa tasarısını bu Mecliste, bu kürsüde açıkça kınıyorum.
Bu, Fransa’nın ilk vukuatı da değil. Kıbrıs Savaşında, Fransa, aynı
pişkinliği gösterdi. Dikkat ederseniz, Birinci Dünya Savaşı sonrasında
da Anadolu topraklarını işgale kalkışanların en önde gelenlerinden
biri de Fransa’ydı.
Batı, geçmişten beri Anadolu’da Türkleri,
Batı’nın doğu politikasına bir engel olarak gördüğü için, Haçlı Seferlerinden
başlayarak her doğuya çıkışında karşısında Türkleri bulduğu
için, maalesef, kendisine her zaman Türklerin kompleksiyle yaşama ve
onları kendi karşısında bir suçlu durumuna düşürme mantığıyla
hep bunları yaptı. Bunlardan korkmamak lazım, bunlardan ürkmemek lazım.
Korkularımıza kapılarak “yok, bu kabul olursa, işte, mahvolduk, öldük”
gibi bir anlayışı asla kabullenmememiz lazım.
Fransa, hep büyük devlet olarak geçmiştir
tarihte; ama, Fransa, siyasette her zaman cüce kalmış, her zaman sözünü
geçirememiş, her zaman yapacaklarını, maalesef, yapamamış cüce
bir siyasi devlettir. Tarihine baktığımız zaman engizisyon mahkemeleri
de soykırımlar da Batı’nın icadıdır. Medeniyet nasıl Batı’nın icadıysa,
insanlık suçları da Batı’nın hanesinde yazılıdır. Zaten, bu Batı,
insanlık suçlarını işledikçe bunları durdurmak için medeniyete,
bir adım öne gitmiştir; ama, medeniyete varış yolu dahi insanlık suçlarıyla
dolu olan Batı’nın, tarihinde hiçbir zaman ırkçılık, tarihinde hiçbir
zaman soykırım olmayan bu millete böyle bir kararı reva görmesini
bu Parlamentonun, bu milletin kabul etmesi asla mümkün değildir.
Bunun, tabiî, görüştüğümüz kanunla bir ilgisi yok; ancak, Meclis
kürsüsü olduğu için ifade etmek zorundayım.
Değerli arkadaşlar, mevcut Kanun Teklifi’ni
elbette destekliyoruz. Gençlerimizin siyasete katılması, demokratikleşmemiz
açısından, çoğulculuk açısından, katılımcılık açısından çok önemli
bir fırsat. On sekiz-otuz yaş arası, yani, seçilme hakkı olmayan vatandaşlarımızın
sayısı, seçmenlerimizin sayısı 18 milyon civarında, 19 milyon civarında.
Bu gençlerimiz, elbette, seçilme hakkını kullanırken, en tabiî olarak,
Parlamentoda temsil hakkına da, kendi adlarına söz söyleme hakkına
da sahip olmalılar; ancak, seçim sistemimize baktığımız zaman, bu
hakkı vermekle beraber, bunun içeriğini dolduramayacağımız da
açık; çünkü, mevcut parlamenter sistemimizde, mevcut seçim sistemimizde
parlamenterin seçilme hakkını kendisinin kullandığı vaki değil
ki. Liderin atamasına bağlı, liderin onayına bağlı, lider sultasına
bağlı bir seçim sistemi içerisinde liderler gençlere bu fırsatı ne
kadar verecekler, yani, bu hakkın kullanımını ne kadar açacaklar,
onu şimdiden kestirmek mümkün değil.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Kota koyacağız
Sayın Başkan.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Bu ülkede
herkesin seyahat hakkı var; ama, bu ülkede 20 milyon insan yoksulluk
sınırı altında, bu hakkını kullanamıyor. Bu ülkede herkesin düşüncesini
ifade etme hakkı var; ama, bu ülkede düşüncesini ifade eden birçok
insan yargılanmak zorunda kalıyor. Hakkı vermek mesele değil; mesele,
verdiğiniz hakkın kullanımı noktasında da adımlar atmak. Şimdi, bu
Anayasa değişikliğini yaparken, Siyasî Partiler Kanunumuzda demokratikleşmeye
dair, Siyasî Partiler Kanunumuzda önseçimi ön şart olarak, mecburî
şart olarak koymaya dair bir gelişmeniz var mı; hayır, o konuda yok,
mevcut sistem devam edecek. Ben hatırlıyorum, 3 Kasım öncesinde “bu
Siyasî Partiler Yasası’nı biz yapmadık canım, günahı bize ait değil”
diyordunuz, çok da haklı söylüyordunuz; ama, bugün geldiğimiz noktada,
dört yıl sonra “canım bu Yasayı biz yapmadık” deme hakkına sahip misiniz;
hayır, değilsiniz. Millet size dört yıllık sürede, beş yıllık sürede
bu yanlış olan şeyleri değiştirin diye yetki verdi. O konuda en ufak
bir adım atamadınız. Avrupa Birliği ne kadar dayatacak, onu bekliyorsunuz.
Avrupa Birliği dayattığı noktada mutlaka onu da yapacaksınız;
ama, ben istiyorum ki, benim insanlarımın kullandığı hak ve özgürlükler
bir başkasının dayatmasıyla olmasın. Benim insanım buna layık olduğu
için, bu ülke buna layık olduğu için olsun.
Şimdi, yirmi beş yaşında gencin cebinde
parası yok. Yirmi beş yaşında gencin toplumsal ilişkileri de yeteri
kadar düzgün değil. Peki, nasıl seçilecek bu arkadaşımız? Seçilme
şansı var mı?! Bu imkânları yaratacak mısınız?! Yani, parası olanın
seçildiği bir sistemden, milletin istediğinin seçildiği bir sisteme
geçecek miyiz?! Bugün, maalesef siyasi partilerin dahi mal varlıkları,
seçim harcamaları şeffaf değilken, hesap verilemezken, yarın bir
seçim arenasında, yirmi beş yaşında hayata yeni atılmış bir gencin
bu seçim masraflarını, devasa masrafları kaldıracak ekonomik gücü
olacak mı; hayır, olmayacak. Peki, niye seçim sistemimizde seçimin
finansmanını şeffaflaştıran, seçimin finansmanını daha belirgin
hale getiren bir yasayı getirmiyoruz?! Bütün bunları yapmadan yirmi
beş yaşı seçilme hakkı olarak getirmek kolay; ama, ben inanıyorum,
göreceksiniz, gelecek seçim göstermelik olarak bir iki siyasi parti,
bir iki lider listelerine iki tane, üç tane genç koyacaklar ve biz bu
hakkı kullandırdık diyecekler. Oysa, bu ülkenin 18 milyon genci var
bu yaşlarda.
Değerli arkadaşlar, bir şey yaparken
köklü bir şey yapmamız lazım, köklü bir reform yapmamız lazım. Burhan
Hocam burada. Burhan Hocam, 53 maddelik bir anayasa tasarısı, Teklif’i
hazırladığınız doğru mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU
(İstanbul) – Evet...
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Doğru… Ve
ben birçoğuna katılıyorum. İktidar niye katılmıyor? Mesela, Sayın
Başbakan Yardımcımız buradaydı biraz önce, Cumhurbaşkanını halk
seçecek, halkın iradesi cumhurun başını temsil edecek diye seçim
meydanlarında söylemedik mi? Engel ne? Niye yapmıyoruz? Yapmıyoruz…
Yapmıyoruz; çünkü, menfaatımıza gelmiyor. Tamahkâr davranıyoruz.
Çoğunluğumuz var, bu dönem bir seçelim, gelecek dönem yaparız diyorsunuz.
Biraz önce arkadaşım burada oy oranını gösterdi, yüzde 26; ben ona
da inanmıyorum, yüzde 22’lerdesiniz; nasıl yapacaksınız bir dahaki
döneme?! Bakın, bu dönem fırsat, yapın bunu, milletin kurtuluşu burada.
Bu sistemin başı cumhurbaşkanı, ayaklarından
biri o; ama, milleti temsil etmiyor, milleti temsil etme yeteneğinden
yoksun bir kurum. Birçok da yetkisi var, olağanüstü yetkisi var. Yükseköğrenim
gibi büyük bir alanda, 2 milyon öğrenciyi ve 5-10 milyon ailesini ilgilendiren
bir alanda düzenleme yapıyor. Başka yetkileri var; yargıyı düzenliyor,
bir erkin tamamını düzenliyor. Böyle bir kurumu yeniden yapılandırmıyoruz,
millete taahhüdümüz olduğu halde, sözümüz halde, işbirliğimiz
olduğu halde; yani, açık taahhüdümüz, desteğimiz olduğu halde,
cumhurbaşkanını halk seçsin maddesini getirmiyoruz. Niye getirmiyoruz;
bu dönem biz bir olalım… Bunun adına tamahkârlıktan başka ne derler!
Siz olabilirsiniz bu dönem; gelecek dönem ne olacak, ondan sonraki
dönem ne olacak? Böyle bir fırsatı millet bir daha verecek mi bu Parlamentoya?
Bakın, 1954 Meclisinde, sadece Menderes,
anayasayı tek başına değiştirme yetkisine sahip oldu; ondan sonra,
elli yıl sonra AK Parti sahip oldu. Elli yılda bir gelen bir fırsatı,
milletin verdiği bir fırsatı… Ne arıyorsunuz; toplumsal mutabakat,
ne arıyorsunuz; kurumsal mutabakat; bunun adı vesayet aramaktır.
Temyiz kudretiniz yok mu sizin?! Bir başkasının vesayetine, bir başkasının
size izin vermesine mi bağlısınız?! Millet verdi bu izni. 3 Kasımda
bu izni size millet verdi, git ve bunları benim adıma, beni temsilen
yap dedi. Yapacak o kadar çok şey var ki…
131, 132’nci maddeleri niye değiştirmiyorsunuz?
Yani, reva mıdır -hangi ülkede var- merkezî sistemle bütün üniversitelerin
özerkliği elinden alınmış, özgürlüğü elinden alınmış, tek bir kişinin
dudağının arasında kalmış bir yönetim sistemi reva mı bu ülkeye,
72 milyonluk bir ülkeye reva mı?! Niye özgür bir üniversite, niye
özerk bir üniversite kurmanın yollarını aramıyorsunuz?! Böyle bir
şey yapmıyorsunuz. Niye; yirmi beş yaşı getirelim. yirmi beş yaşı
getirin, tamam, destekleyelim; ama, milletin bütün meseleleri bitecek
mi arkadaşlar?
Ben isterdim ki, AK Parti, bu dönemde
hiçbir yasal çalışma yapmadan, Sayın Hocamın hazırladığı değişikliği
-itirazlarımız olabilir birkaç maddeye- 53-54 maddelik bir anayasa
değişikliğini, toplu bir reformu, sistem reformunu, sistem analizini
bu Meclisin önüne koyabilsin, böyle bir iradeyi ortaya koyabilsin,
biz de, buna gönülden destek verelim; ama, bu iradeyi, maalesef, vesayet
makamlarına, vasilerin üzerine atarak, yok efendim, vasi izin vermedi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş, lütfen, toparlar
mısınız.
Buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – …veya vasiyle
anlaşamadık… Ben diyorum ki, siz, temyiz kudretini milletten alın.
Millete verdiğiniz sözleri, seçim beyannamenizde ne varsa, milletin
iradesi adına buraya getirin. Bu toplumun sorunları ancak böyle
çözülür. Bakın, 50 tane kanun daha çıkarın, 100 tane kanun; sistem
bu sistem. Neye yaradı sistemi değiştiremedikten sonra?! Yani, özgür,
adil, adaletli, toplumu değerleriyle beraber kabullenen, toplumun
değerlerine göre işleyen bir demokrasiyi hâkim kılmadıktan sonra
ne anlamı kalır arkadaşlar. İşte, o zaman, Fransa da size birtakım
iddialarda bulunur, bir başkası da birtakım iddialarda bulunur;
çünkü, bilirler ki, millet iradesi bu yönetimlerin içinde yok. Onun
için, şimdiden, açık ve net söylüyorum: Bu Yasa’yı destekliyoruz, tamam,
olsun; ama, olması gereken o kadar çok şey varken; yani, dağ, doğura
doğura doğura fare mi doğurmalıydı?! Yani, tek başına Anayasa’yı
değiştirecek bir iktidar, reformist olduğunu iddia eden bir iktidar,
milletin “git ve bu sistemi, bu bozuk düzeni değiştir” dediği bir çoğunluk,
bula bula bula bula, düşe düşe düşe düşe, sadece yirmi beş yaşı getirmekle
anayasa değiştirdiğini falan mı zannediyor?! Sizden önceki Meclis,
o yamalı bohça dediğiniz ve her suçu üstüne attığınız Meclis bu
Anayasa’nın 38 maddesini değiştirdi. 7-8 tane uyum yasasını, o değişikliklere
dair uyum yasaları olarak, demokratikleşme uyum yasaları olarak
geçirdi. Sizin o kadar iradeniz yok mu yani?! Sizin o kadar gücünüz
yok mu?! Gücünüzü milletten alın, millete güvenin. Bırakın başka kurumların,
başka örgütlerin, başka sivil kuruluşların size icazet vermesine
falan gerek yok, millet o icazeti zaten 3 Kasımda vermedi mi; o halde
kullanın. Destek istiyorsanız, sonuna kadar destek; ama, böyle ebür
cübür şeylerle, milleti, sanki bir şeyler yapıyormuş gibi anlayışıyla
ne üniversitelerin sorunlarını çözebilirsiniz ne demokrasinin
sorunlarını çözebilirsiniz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş, lütfen, teşekkür
için buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Siz de,
sizden öncekiler gibi zamanı boşa kullanmış, boşa harcamış olur,
geçer gidersiniz, millete güven vermezsiniz ve bu da millete yaramaz
zaten. Milletin de istediği böyle bir şey değil, yarayan bir şeyler
yapılsın istiyor millet.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün; buyurun.
Sayın Üstün süreniz beş dakikadır. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Anayasa değişikliği teklifinin
1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Geneli üzerindeki konuşmamda, neden
bu Teklif’e ihtiyaç vardır sorusuna, Anayasa hükmü gereğince, temsilde
adalet ilkesi gereğince böyle bir düzenlemeye ihtiyaç var demiştim;
yine, belediyelerdeki seçilme yaşı ile milletvekili seçilme yaşının
aynı olması açısından böyle bir teklife ihtiyaç var demiştim; yine,
seçmen yaşının indirilmesi sebebiyle seçilme yaşının da buna paralel
olarak indirilmesi gerektiğinden dolayı böyle bir teklife ihtiyaç
var demiştim.
Ancak, her şeyden önemlisi, gençleri siyasete
ısındırmak açısından böyle bir teklife ihtiyaç var; çünkü, 12 Eylül
darbesiyle birlikte gençler, maalesef, siyasetten uzaklaşmışlardır.
12 Eylül darbesi toplumun üzerinden âdeta silindir gibi geçmiştir,
toplumun bütün kesimlerine zarar vermiştir; sağcısına, solcusuna,
ortacısına zarar vermiştir; ancak, en büyük zararı da sivil topluma,
siyasi partilere ve siyasetçilere zarar vermiştir.
Bu manzarayı gören gençler âdeta siyasete
girmekten, siyasetçi olmaktan, ülke meseleleriyle uğraşmaktan
ürkmüşlerdir. O bakımdan, gençleri tekrar siyasete ısındırmak, ülke
meseleleriyle ilgilenir hale getirmek açısından bu Teklif’in kanunlaşması
gerektiği inancındayım. Bu Teklif’e, yine, başta, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun getirdiği bu Teklif’e, Cumhuriyet Halk Partisinin,
Anavatan Partisi Grubunun, bağımsızların destek vermesinden dolayı
teşekkür ediyorum. Her şeyden önemlisi, kulislerde biraz buruk buruk
konuşan -ben onlara teşekkür ediyorum- tecrübeli ağabeylerimizin
bu Teklif’e destek vermelerinden dolayı kendilerine teşekkür ediyorum.
Bu değişikliğin, gençlerimize, milletimize
hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
GÜROL ERGİN (Muğla) – Çok veciz konuştun;
sağ ol!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Zeynep Karahan Uslu; İstanbul milletvekili. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ZEYNEP KARAHAN USLU (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, Anayasamızın 76’ncı
maddesinde gerçekleştirilecek değişiklikle, Türkiye’nin genç seçmenlerinin,
Türkiye’nin genç vatandaşlarının siyasal sistemimize eklemlenmesiyle,
ülkemizin, toplumumuzun, siyasetimizin elde edeceği katkılardan
bahsettik, nasıl bir sinerjinin tecrübeye ekleneceğini gösterdik;
fakat, şunu söylemedik: Bunun öncül bir örneği bugün 22’nci Dönem
Parlamentosunda da mevcut. Bu Parlamento, cumhuriyet tarihinin
en genç parlamentosu. Şahsımın da dahil olduğu 30-35 yaş aralığında
seçilen 35 milletvekilinin 33’ünün AK Partiden, 2’sinin Cumhuriyet
Halk Partisinden seçilmiş olması, yine, 30-40 yaş aralığındayken seçilen
94 milletvekilinin 82 tanesinin AK Partiden, 12’sinin Cumhuriyet
Halk Partisinden seçilmiş olması da Partimizin bu konudaki samimiyetini
görmek ve göstermek adına anlamlıdır ve kimi zaman dile getirilen,
gençlerin tecrübesiz oldukları, dolayısıyla, siyasette başarılı
olamayacakları argümanı ise, tek kelimeyle, mesnetsizdir.
Tarih, Büyük İskender’den Fatih Sultan
Mehmet’e kadar, dünyayı değiştirme ve değişime inanma refleksinin
en fazla gençlerde bulunduğunun sayısız örneğiyle doludur. Keza,
rekabetin en yoğun yaşandığı alanlardan biri olan siyasal sürecin
içerisinde var kalan ve seçilme imkânına kavuşan bir bireyin yetersizliğini
ileri sürmek de, temelden yoksun bir iddia olacaktır ve bugün, bu iddiaların
geçersizliğini gençlerimize ortaya koyma imkânı sunan değişiklikle
tarihî bir karar alınacaktır.
Bu konu, ilk defa, bildiğiniz gibi,
1961 Anayasası’nın Kurucu Meclisinin görüşmeleri esnasında gündeme
geldi. Daha sonra, 1995’te, DYP-SHP tarafından ortak önerge olarak verildi.
Ancak, değişim talebi, hep çeşitli biçimlerde, farklı yöntemler
kullanılarak ortadan kaldırıldı, âdeta hasıraltı edildi; yani,
bir başka ifadeyle, statüko kazandı. Ancak, Hükûmetimizin inisiyatifiyle,
Türkiye Cumhuriyeti gençlerinin önünde sekseniki yıldan beri duran
baraj, artık, yıkılmaktadır. Türkiye, 1920’deki o ilk Meclisinde, o
olağanüstü koşullarda bile gençlere güvenen, otuz yaşın altındaki
11 vatansever genci Parlamentoya taşıyan Mustafa Kemal Atatürk’ün
bu alandaki yaklaşımına, ancak bu değişiklikle ulaşma imkânı bulacaktır.
Artık, bu ülkenin gençlerinin önü, siyasetin ve hayatın hiçbir alanında
kesilemeyecektir.
Hükûmetimiz, işbaşına geldiği günden
beri, gençliğine yatırım yapmaktadır. İlk ve ortaöğretimde ders
kitaplarının ücretsiz dağıtımı, eğitim alanında 1 milyon 549 bin
201 kardeşimizin yararlandığı ve imkânı olmayan ilk ve ortaöğretim
öğrencilerine -ki, memnuniyetle ifade ediyorum, kız öğrencilerimize
daha fazla olmak kaydıyla- şartlı nakit transferi, Haydi Kızlar Okula
Kampanyası, üniversite öğrenci burslarının 45 milyon YTL’den 130
milyon YTL’ye çıkarılması, okullarımızda bilişim teknolojisi sınıflarının
tüm ülke sathına yayılması, yurt sayılarının çoğaltılması ve geçtiğimiz
yıl gerçekleştirdiğimiz 15 yeni üniversitenin daha yükseköğretim
bütününün içine dahil olması ve daha pek çok uygulama…
Tüm bunlarla, Türkiye, gençleri üzerinden,
yeni bir geleceğe doğru yürümektedir. Artık, karşımızda, küçülen,
daralan, sıkışan değil, yolu açılan bir Türkiye var ve Türkiye’nin,
aydınlık geleceğini inşa eden, donanımlı, pırıl pırıl, dinamik,
geleceğe umutla bakan gençleri var ve biz gençlerimize inanıyoruz,
biz onlara güveniyoruz ve Yüce Meclisimizin onaylayacağına inandığım
Anayasa değişikliğiyle, gençlerimizin, geleceği inşa etmede,
siyaset alanında da katkı verme olanağının olacağını ifade ediyor,
hazırunu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.
1’inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana
İlinden başlıyoruz.
Sayın Kâtip Üyeler, lütfen görev yerlerine…
(Oyların toplanılmasına başlandı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oylamada,
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un yerine, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik; Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in yerine, Devlet Bakanı Mehmet
Aydın; Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in yerine,
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu vekâleten oy kullanacaktır.
(Oyların toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın milletvekili
var mı? Yok.
Oylama işlemi bitmiştir; lütfen kupaları
kaldıralım.
(Oyların ayırımına başlanıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen
oturalım.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer ve halkoylamasına sunulması halinde oylanır.
BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Yaşar Tüzün, Bilecik Milletvekili.
Buyurun Sayın Tüzün. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 2’nci maddesinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Avrupa Birliğine aday olan ülkemizin, adaylık konumunu güçlendirebilmesi
için, öncelikle, üyesi bulunduğu Avrupa Konseyine ilişkin standartları
yerine getirmesi uygun olacaktır. Seçilme yaşının 30’dan 25’e çekilmesinin,
dünyadaki uygulamalar ve Avrupa Birliği standartlarına uygun olduğunu
belirtiyoruz. Bu yaş ortalaması, Fransa’da 23, Almanya, Kanada,
Rusya ve İngiltere’de 18, Amerika Birleşik Devletlerinde 25 yaş sınırındadır.
Genelde, seçilme yaşının 30 yaşın altında olduğu ülkelerde, 40
yaş sınırı ve yükseköğrenim şartının arandığı ikinci meclisler de
vardır.
Yüzde 60’ı genç nüfusu oluşturan ülkemizde,
daha genç kişilerden oluşan bir Meclisin olması hepimizin ortak düşüncesidir;
ancak, Türk gençliğinin, genç beyinlerin, yeni ve bilime dayalı fikirlerin
içinde bulunduğu gençliğin ve dinamizmin tecrübeyle birleştiği
bir siyasi ortamda gerçekleşebilir; çünkü, Türk gençliği eğitimli,
zeki, değişen koşullara uyum sağlayabilen, çalışkan bir nesildir.
Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk de, bu gerçekten hareketle,
cumhuriyeti gençlere emanet etmiştir.
Bugün, Türkiyemizin 15 ilâ 30 yaş grubu
gençliği 17 milyon 595 bindir, seçmen sayısı içindeki payı yüzde
42’dir. Yani, gençlik, bugünün Türkiyesinin en büyük çoğunluğudur.
Türk gençliğinin kendi taleplerini yasal zeminlerde ortaya koyabilmesi
için, gençlerin milletvekili olması gereklidir. Böylece, katılımcı
demokrasi anlayışı yaygınlaşacak, gençlerimizin sorunlarını,
isteklerini ve amaçlarını, ülke hakkındaki projelerini daha kolay
dile getirebileceklerdir. Gençlerin karşılarındaki engelleri
teker teker tespit edip onların hayatını daha kolay yaşanabilir
hale getirmeliyiz. Ülkemizde işsizliğin yüzde 15’lere vardığı,
eğitimli işsizler ordusunun yüzde otuzlara ulaştığı Türkiye’de,
sorunlara hepimiz buradan çözüm bulmak zorundayız. Yani, hükûmetler,
acil eylem planları yerine, gençlerimizin iş ihtiyacına çözüm bulabilecek
acil istihdam planları yapacaklardır. Emekleriyle, çabalarıyla,
alın teriyle geçinebilecekleri bir Türkiye bekliyorlar bizlerden.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Seçim Kanunu’nda ve Siyasî Partiler Kanunu’nda değişiklik yapmadan,
sadece ve sadece milletvekili seçilme yaşının indirilmesi de
sembolik bir hareket olarak kalacaktır. Üniversiteli ve çalışan
gençlerin ülkemizde yeterli örgütlenmeleri olmadığı için de,
aday gösterilecek milletvekilleri, bir toplumsal tabana dayanmaktan
çok, parti yönetimlerinin takdirleriyle aday gösterileceklerdir.
Bu durumda da, gençliğin siyasete katılımı olumsuz yönde etkilenebilecektir.
Özellikle yükseköğrenim gören gençler, askerliklerini yapmadıkları
için bu Yasa’dan yararlanamayacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öz güvenlerini, inançlarını kaybetmeyen, motivasyonu, azmi, hırsı
olan Türk gençliği, Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde
olduğu gibi, “İktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet
içinde bulunabilirler” sözünü çok iyi bilip, çok iyi takip edip, buna
asla ama asla müsaade etmeyeceklerdir. Türk gençliğinin birinci
vazifesi olarak Türk istiklalini ve Türk cumhuriyetini ilelebet
muhafaza ve müdafaa edeceklerinin bilinci içerisindedirler.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
bu duygu ve düşüncelerle, yasanın değişikliğine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak kabul oyu vereceğimizi bildirir ve bu Kanun’u
desteklediğimizi bildirir, yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.
Madde üzerinde Anavatan Partisi Grubu
adına söz isteyen Hüseyin Güler, Mersin Milletvekili.
Sayın Güler, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar;
anayasal değişiklik üzerine Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, Yasa’ya baktığımızda, bir genç milletvekili
olarak Yasa’yı olumlu düşünebiliriz; ama, yetersiz olduğunu da lütfen
unutmayalım. Türkiye’de hiçbir şey eşit olmadığı gibi, seçim takviminde
ve siyasallaşma sürecinde de eşitliğin olmadığını görüyoruz ve
bugün gençliğe verilen önemmiş gibi görülen, milyonlarca gencimizin
işsiz olduğu bir ülkede herhalde sizin burada siyaseten yaptığınız
tek şey var, “Size iş bulamadık, sizi milletvekili yapacağız” diye
vaatte bulunuyorsunuz. Sizleri yürekten kutluyorum!
Bugün ülkenin, sistemin sorunlarına
baktığımızda, bu anayasal değişiklik Allah aşkına neyi tatmin edecek,
neye derman olacak?! Sistemde sadece gençlere umut vereceksiniz;
ama, seçim koşullarında adaletin olmadığı, temsilin düzeyinde bu
kadar lider sultasının olduğu bir ülkede kimlere ne yetki verilecek?
Bu süreci lütfen iyi algılayın.
Şekil doğruymuş gibi görünüyor, ama,
içeriğine baktığımızda son derece yetersiz. Her siyasi partinin
gençlik kollarına bakın, kadın kollarına bakın, hangi aşamadalar.
Hiçbir sistemin veya siyasi partilerin, katılımcının istenmediği
bir ortamda, sadece bir iki liderin iki dudağı arasında siyasal süreç…
Bu dönemi en iyi şekilde değerlendirmenin yolu, toplumu bir bütün
olarak algılamak lazım. Siyasi süreci de bir bütün olarak, sistem
olarak algılamak lazım. Baktığımızda, sistemde, eğitimin eşitsizliği,
ekonomik koşullardaki gelir dağılımı bozukluğu ve bunun yanında
da adaletin, temsilin olmadığı bir yerde bu verilen anayasal değişiklik
kararı, belki bir erken genel seçim kararı alındığı zamanda da uygulanmayacak.
Düne kadar neredeydiniz?! Daha önce
2/B ile birlikte çıkarmayı düşündünüz, 2/B unsuruyla beraber, biraz
da oportünist bir yaklaşım anlayışı doğrultusunda böyle bir karar
çıkarmayı uygun gördünüz; ama, gerisini getirmediniz. Yani, kısaca,
geç kaldınız.
17 Ekim 2007 tarihinden önce bir erken
genel seçim uygulandığı anda bu anayasal değişiklik boşa gidecek
ya da Sayın Cumhurbaşkanının bir daha görüşülmesi için Meclise geri
gönderdiği zaman yine boşa gidecek. O zaman nedir arkadaşlar?.. Yani,
Anayasa’yı siyasal inisiyatifle değiştirdiğinizi mi zannediyorsunuz?
Hepiniz iyi biliyorsunuz ki, gösteriş, sadece şekil. Bu yüzden, biraz
önce de söyledim, gençlerimize iş değil, sadece milletvekilliği
vaat ediyorsunuz. Vaat… Fakirin ekmeği umuttur, ye babam ye…
Hepimiz biliyoruz. Ben de genç bir arkadaşınız
olarak, buraya geldiğimizin en önemli koşulları, iki tane siyasi
partinin o baraj konusu üzerindeki bir sürecin sonucunda geldik.
Gönül isterdi ki, bu kadar genç nüfusu olan bir ülkede gençlerimize
güvenelim. Her geçen gün eğitim yaşının olgunlaştırdığı ve kimlik
ve kişiliği göz önünde bulundurduğumuzda, bugün, on sekiz yaşın bile,
seçme şansı olduğuna göre seçilme şansı da olmalı. On sekiz ile yirmi
beş yaş arasındaki yedi yılı hangi kıstas ve bilimsel kriterlere göre
değerlendirdiniz? Eğer bir insan bu ülkenin kaderine, oylarıyla
sahip çıkabiliyorsa, seçilme şansı da olmalı, sadece seçme değil.
Tabiî ki, birçok unsurlar içerisinde yaşadığımız sıkıntılara en
ufak bir şekilde ne derman olacak ne de bu gençliğimize umut olacak.
Her şeyden önemlisi, bu toplumun yüzde 40’ının aymazlık derecesine
kadar duyarsız olduğu bir sistemde siyasallaşmasını beklemek biraz
hayalperestlik olur. Sizler de iyi biliyorsunuz ki, gençlerimizin
başta olmak üzere, bu ülkede umutlarını yitirdiği bir dönemde verebileceğimiz,
herhalde bu siyasi vaatten öteye gitmeyecek.
Siyasallaşmak duyarlaşmaktır. Herkesin
aktif bir politikacı konumda siyaset yapma değil de, bu ülkenin yarınlarına
sahip çıkabilecek gibi kendi geleceği üzerine hayal kurabileceği
bir duyarlılığını bekliyoruz. Bu ülkede, her geçen gün umutların
bittiği yerde siyasi unsurun, inisiyatifin, maalesef, Meclisin
elinde olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bugün dayatılan, dayatma
da demeyeyim, bu anayasal değişiklik olumluymuş gibi görünse de,
bugünkü koşullar içerisinde siyaset yapmanın sıkıntısını hep beraber
biliyoruz.
Bu süreci değerlendirirken eğer samimiysek,
eğer inançlıysak bu gençlere güvenelim. Gençler potansiyel suçlu değil.
Bu ülke için, yarınlarını bu ülke için, maddi, manevi tüm değerlerini
bu ülke için feda edecek yürekli gençlerimizle dolu; ama, yapılan
tek şey var, sadece oy potansiyeli olarak gördük. Söz büyüğün, su küçüğün.
Çok da bir atasözümüz var ve kendimizi böyle de avutmaya devam ediyoruz.
Gençliğimiz, yarınlarımız, hayalimiz;
yani, bu ülkenin yarınları olan gençliğimiz için verilen değer gösterişten
öteye gitmemekte. İfade edilen süreci, Türkiye’deki demografik insan
yapısına baktığımızda, yüzde 70’i genç olan bir nüfus, bu kadar katılımcılıktan
yoksun olan bir ülkede, maalesef, umut ve hayal bile kuramamakta.
Biz Anavatan olarak, gençliğe verilen önemi sistemin bir bütünü olarak
algılayarak seslenmek istiyoruz. Bugün gençliğin yaşadığı tüm sıkıntıları
günübirlik ve hatta, toplumsal şiddetin cinnet safhasına vardığı
bir süreci yaşıyoruz. Gençliğin, eğitimin ta ilkokul yıllarına kadar
çeteleştiğini, hep, maalesef, hepimiz görüyoruz. Hepimiz, gençliğin
hangi aşamada, eğitim, ekonomik ve siyasal anlamda ne kadar verimsiz
olduğunu da görüyoruz. Yani, bu sistem, kısaca, verimsizliği alabildiğine
çoğaltmakta. Bizim ifade ettiğimiz nokta şu: Eğer rekabeti yaratacaksak,
siyasal süreç de dahil olmak üzere -güzel bir atasözümüz var, akıl
yaşta değil baştadır- bu gençliğimize güvenelim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Aklı başa getirense
yaştır.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Evet.
Bu süreci potansiyel suçlu gibi görmeyelim
gençlerimize. İnanın ki, kendini yenileyebilecek dinamiklere
sahip gençlerimiz. Bir hekim olarak şunu gözlemledim ve şunu paylaşmak
istiyorum: Yaş yükseldikçe insanın kendini yenilemesi mümkün değil.
Bu yüzden gençliğimizin enerjisiyle, belirli yaş grubunun tecrübesiyle
harmanlandığında inanıyoruz ki, bu ülkenin tüm sorunları katılımcı
bir demokrasi anlayışı içerisinde çözümlenmeye doğru büyük bir ivme
kazanır; ama, siz de iyi biliyorsunuz ki, bu çıkartılacak anayasal
değişiklik kendimizi avutmaktan öteye gitmeyecek. Siyasal inisiyatif
olarak, Anayasayı değiştirdik diye 22’nci Dönem milletvekili olarak
yarınlarda seçim meydanlarında dolaşacağız. Bunun böyle olmadığını
her yurttaşımızın bildiği gibi, gençlerimiz de bunu çok iyi biliyor.
Bu süreci daha verimli kılabilmenin yolu, gençlerimizi siyasal
süreç içerisinde aktif bir duyarlılık hale getirebilmek için örgütlenmesine
zemin yaratmak. Siyasî Partiler Kanunu değişmedikçe, Seçim Kanunu
değişmedikçe ve hatta, gerek yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
konumu da dahil olmak üzere, seçilme ve seçme şansının zeminini yaratmadığımız
müddetçe neyi değiştirdiğimizi zannediyoruz?! Yurt dışında yaşayan
3,5 milyon, hatta daha fazla, 5 milyona yakın yurttaşımız yaşamakta.
Sizlere sorarım: Bu anayasa değişikliği olsa bile, yurt dışında
seçme şansı, oy kullanma hakkı olmadığına göre seçilme şansı nasıl
olacak? Bu yüzden, eğer demokrasiyi içimize sindirmek istiyorsak,
bir bütün olarak algılamalıyız. Artık, dünya küçük. Türk toplumuna,
her yerde, dünyanın neresinde olursa olsun, seçme ve seçilme hakkını
vermek istiyorsak, onları bu sistem içerisine katmak zorundayız.
Sadece onları oy potansiyeli veya sadece onları döviz olarak görürsek,
onlara insanlık dışı, hatta, haksızlık etmiş oluruz. Bu yüzden, bu
anayasal değişikliğin eksiğine rağmen, biz, Anavatan olarak her
yerde deklare ettik. Gençliğimize güveniyoruz. Siyasi partimiz
Anavatan olarak tüm kapılarımız açık. Burada, tüm gençliğe, hiç cinsiyeti
fark etmeksizin, kızıyla erkeğiyle, siyasi partimizin kapıları
açık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bu ülkenin değerlerini, gerek ulusal
ve gerek millî değerlerini koruyabilmek için, önce, kendimizin bu
konuda hassasiyetini ve duyarlılığı artırmak zorundayız.
Bu anayasal değişikliğin yetersiz olduğunu
çok iyi biliyoruz. Eksiğine rağmen, yirmi beş yaş gençlerimize de
güvenerek, burada herkesi siyasete davet ediyoruz; bu taşın altına
ellerini koysunlar ve duyarlılığa davet ediyoruz. Anavatan olarak,
biz, gençlerimize ve kadınlarımıza -katılım konusundaki kotamız
belli, yüzde 30- güveniyoruz. Lütfen hassas olsunlar, bu ülkeye sahip
çıksınlar.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkan Vekilleri Hatay Milletvekili Sadullah Ergin,
Bursa Milletvekili Faruk Çelik, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz,
Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa
ve 245 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin
gizli oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı: 458
Kabul : 423
Ret : 22
Çekimser : 3
Boş : 4
Geçersiz : 6
Böylece, 1’inci madde…
Sayın milletvekilleri, oylama yok,
lütfen oturur musunuz yerlerinize.
Sayın milletvekilleri, 1’inci madde
üzerindeki oylama sonucunu ilan ettim.
Şimdi, 2’nci madde üzerinde, şahsı adına
söz isteyen, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün?.. (AK Parti sıralarından
“Vazgeçti” sesleri)
İstanbul Milletvekili Zeynep Karahan
Uslu?..
Sayın Uslu, buyurun.
ZEYNEP KARAHAN USLU (İstanbul) – Vazgeçtim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.
Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?..
Yok.
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek?..
Yok.
Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan?..
Yok.
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan?..
Yok.
Böylece, 2’nci madde üzerindeki görüşmeler
de tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana
ilinden başlıyoruz.
Lütfen, Kâtip Üyeler görev yerlerini alsınlar.
(Oyların toplanılmasına başlandı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oylamada,
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un yerine Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in yerine Devlet Bakanı Mehmet
Aydın, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in yerine
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu vekâleten oy kullanacaktır.
Sayın milletvekilleri, bu oylama son
oylamadır. Kırk sekiz saat sonra perşembe günü yeniden oylanacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi yarın saat
13.00’te açılacaktır.
(Oyların toplanılmasına devam edildi)
BAŞKAN – Oylarını kullanmayan sayın
milletvekilleri lütfen oylarını kullansınlar.
Sayın Kâtip Üyeler de oylarını kullansınlar
lütfen.
(Oyların toplanılmasına devam edildi)
BAŞKAN – Oy kutularını lütfen kaldıralım.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Hatay Milletvekili Sadullah
Ergin, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa ve 245 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın
Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin
gizli oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 456
Kabul : 431
Ret : 17
Çekimser : 3
Boş : 2
Geçersiz : 3
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin
birinci görüşmeleri tamamlanmıştır. İkinci görüşmeye en az 48 saat
geçtikten sonra başlanabilecektir.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 11 Ekim 2006 Çarşamba günü
saat 13.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.