DÖNEM: 22 CİLT: 129 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
130
uncu Birleşim (Olağanüstü)
27 Eylül 2006 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Atina’da yapılacak olan “Güneydoğu Avrupa’da
Ortak Ekonomik Alana Doğru” başlıklı konferansa, Dünya Bankası Parlamenterler
Ağı Başkanı Hollanda Parlamentosu üyesi Bert Koenders tarafından
ismen davet edilen Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy’un katılmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1111)
2.- Strasburg’da düzenlenecek olan II. Avrupa Akdeniz
Tarım Konferansına, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı
Vahit Kirişci’nin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1112)
IV.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Ekim 2006 Pazar
günü başlayacak olan yeni yasama yılının ilk birleşiminde, Cumhurbaşkanının
açılış konuşmasından sonra başka konuların görüşülmemesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik Getiren
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/967) (S. Sayısı: 976)
2.- (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/968) (S. Sayısı: 977 ve 977´ye 1 inci Ek)
VI.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Güney
Kıbrıs Rum Kesiminde Telsim aleyhine açılan davaya ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK’in cevabı (7/14349)
2.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun,
Irak’ta hasar gören ve yağmalanan tarihî Türk eserlerine ilişkin sorusu
ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL’ün cevabı
(7/14744)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00’te toplanarak altı oturum yaptı.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekili K. Kemal Anadol’un, olağanüstü toplantı çağrısının
düştüğüne ilişkin TBMM Başkanlığına yapmış oldukları taleplerine
karşılık, TBMM Başkanlığının “toplantı çağrısının devam ettiğine;
olağanüstü toplantı çağrısının düştüğüne dair olan görüşe katılmadığına
ve olağanüstü toplantı çağrısının devam ettiği” cevabı nedeniyle,
TBMM İçtüzüğünün 63 üncü maddesi uyarınca usul tartışması açılmasına
ilişkin önergesi üzerine yapılan usul müzakeresi sonunda, Oturum
Başkanı, TBMM Başkanının tutumunun doğru ve uygulamasının bu yönde
olacağını açıkladı.
İstanbul Milletvekili
Tayyar Altıkulaç, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan’ın, konuşmasında,
şahsına sataşması nedeniyle, bir açıklamada bulundu.
Genel Kurulun 26.9.2006
Salı, 27.9.2006 Çarşamba, 28.9.2006 Perşembe günleri 15.00-20.00 saatleri
arasında çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edilmediği;
Gündemin “Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 3, 4
ve 5 inci sıralarında yer alan 976, 977 ve 977’ye 1 inci ek ve 1236 sıra
sayılı kanun tasarılarının, bu kısmın 2, 3 ve 4 üncü sıralarına
alınmasına, diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine;
Genel Kurulun çalışma saatlerinin 26.9.2006 Salı günü 15.00-24.00 saatleri
arasında, 27.9.2006 Çarşamba ve 28.9.2006 Perşembe günleri 14.00-24.00
saatleri arasında olmasına; 1151 sıra sayılı kanun tasarısının
2 nci maddesinin, Hükümetin talebi doğrultusunda İçtüzüğün 89 uncu
maddesine göre TBMM Genel Kurulunda yeniden görüşülmesine; Cumhurbaşkanınca
bir kez daha görüşülmek üzere iade edilen 1236 sıra sayılı Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanununun tümünün İçtüzüğün 91 inci maddesine göre temel
kanun olarak, 1 ilâ 23 üncü maddelerinin (23 madde) birinci bölüm,
24 ilâ 41 inci maddeleri (18 madde) ile geçici 1 ilâ 4 üncü maddelerinin
(4 madde) ikinci bölüm (toplam 22 madde) olarak görüşülmesine ilişkin
AK Parti Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;
Açıklandı.
Gündemin “Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1 inci sırasında bulunan ve İçtüzüğün
91 inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak
bölümler halinde görüşülmesi kararlaştırılan Özel Öğretim Kurumları
Kanunu Tasarısı ve Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in, Özel
Öğretim Kurumları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin (1/1183, 2/743) (S. Sayısı: 1151), müzakereleri tamamlanarak,
elektronik cihazla yapılan açıkoylama sonucunda, kabul edilip kanunlaştığı
açıklandı.
2 nci sırasına alınan, Avrupa Sosyal
Şartına Değişiklik Getiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının (1/967) (S. Sayısı: 976), tümü üzerinde bir
süre görüşüldü.
27 Eylül 2006 Çarşamba
günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime
23.51’de son verildi.
Nevzat Pakdil |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Harun Tüfekci |
Türkân Miçooğulları |
|
|
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No.:
177
II.-
GELEN KÂĞITLAR
27
Eylül 2006 Çarşamba (Olağanüstü)
Teklifler
1.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez
ve 3 Milletvekilinin; Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek,
Yolluk ve Emekliliklerine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/858) (Plan ve Bütçe ile Anayasa Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.9.2006)
2.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
Melik ve 21 Milletvekilinin; 2510 Sayılı İskân Kanununa Bir Ek Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/859) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.9.2006)
3.- Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu
ve 19 Milletvekilinin; Fındığın Millî Ürün ve Devlet İkramı Olması
Hakkında Kanun Teklifi (2/860) (Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.9.2006)
4.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve 21 Milletvekilinin; 26.9.2004 Tarihli ve 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununa
Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/861) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.9.2006)
5.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün;
Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/862) (Millî Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.9.2006)
6.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin;
Vergi Usul Kanununa Bir Geçici Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi
(2/863) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.9.2006)
Tezkere
1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım’ın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1110) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.9.2006)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.03
27
Eylül 2006 Çarşamba
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130 uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
iki tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
III. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE
ÖNERGELER
1.- Atina’da yapılacak
olan “Güneydoğu Avrupa’da Ortak Ekonomik Alana Doğru” başlıklı konferansa,
Dünya Bankası Parlamenterler Ağı Başkanı Hollanda Parlamentosu
üyesi Bert Koenders tarafından ismen davet edilen Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Soner
Aksoy’un katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1111)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Dünya Bankası Parlamenterler Ağı Başkanı
Hollanda Parlamentosu üyesi Bert Koenders tarafından gönderilen
davet mektubunda, 29-30 Eylül 2006 tarihinde Atina’da yapılacak
olan “Güneydoğu Avrupa’da Ortak Ekonomik Alana Doğru” başlıklı Konferansa
Kütahya Milletvekili ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy ismen davet edilmektedir.
Söz konusu davete icabet edilmesi hususu
“Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi” uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN –
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2.- Strasburg’da
düzenlenecek olan II. Avrupa Akdeniz Tarım Konferansına, Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Vahit Kirişci’nin katılmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1112)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Adana Milletvekili ve TBMM Tarım, Orman
ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Vahit Kirişci’nin, Avrupa Parlamentosu
ve Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi tarafından 28-29 Eylül
2006 tarihlerinde Strasburg’da düzenlenecek “II. Avrupa Akdeniz Tarım
Konferansı”na katılması öngörülmektedir.
Söz konusu davete icabet edilebilmesi
hususu “Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi” uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun
bir öneresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
IV.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Ekim 2006 Pazar günü başlayacak
olan yeni yasama yılının ilk birleşiminde, Cumhurbaşkanının açılış
konuşmasından sonra başka konuların görüşülmemesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 1 Ekim 2006 Pazar günü başlayacak olan yeni yasama yılının
ilk birleşiminde, Cumhurbaşkanının açılış konuşmasından sonra
başka konuların görüşülmemesinin Genel Kurulun onayına sunulması
Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
|
|
|
Bülent Arınç |
|
|
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı |
|
Salih Kapusuz |
Ali Topuz |
|
|
AK Parti Grubu
Başkanvekili |
CHP Grubu Başkanvekili
|
|
|
|
Ömer Abuşoğlu |
|
|
|
Anavatan Partisi
Grubu Başkanvekili |
|
BAŞKAN – Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
olağanüstü toplantı çağrı önergesine konu kanun tasarı ve tekliflerini
görüşmek için, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1 inci sırada yer
alan, Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik Getiren Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik Getiren Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/967) (S. Sayısı:
976) (x)
BAŞKAN – Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Geçen birleşimde, tasarının
tümü üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi, tasarının tümü
üzerinde şahıslar adına görüşmeler yapılacaktır.
Şahsı adına ilk konuşmacı,
Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
(x) 976 S. Sayılı Basmayazı 26.9.2006 tarihli 129
uncu Birleşim tutanağına eklidir.
YAKUP KEPENEK (Ankara)
– Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, 976 sıra sayılı Avrupa Sosyal Şartında Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Protokolün Onaylanmasına Dair Tasarı üzerinde
kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım.
Öncelikle şunu söyleyeyim:
Meclisimizin Avrupa Sosyal Şartını ele alması, Türkiye’nin ekonomik
ve sosyal gelişmesinde çok olumlu ve çok önemli bir adımdır. Bu nedenle,
bu adımın atılmasında katkısı olan tüm insanları, herkesi, çaba gösterenleri
içtenlikle kutluyorum. Eksikliklerine ve yetersizliklerine biraz
sonra değineceğim; ama, gecikmeli de olsa, Avrupa Sosyal Şartının
bu aşamaya gelmesi, onaylanır aşamaya gelmesi, Türkiye’nin çalışan
kesiminin, emekçi kesiminin, ücretiyle, maaşıyla geçinenlerin
haklarının güçlenmesine az veya çok katkı yapacağı için önemlidir
diye düşünüyorum ve bildiğiniz gibi, 1961’de Türkiye’nin de kurucusu
olduğu Avrupa Konseyi tarafından imzalanan Sosyal Şart, üzülerek
belirtmek gerekir ki, Türkiye tarafından ancak 1989’da ele alınabilmiştir
ve bizim onaylayacağımız gözden geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı da
1 Temmuz 1999’da yürürlüğe girmiştir, 1996’da ele alındığı halde.
Sosyal Şartın iki yıl
önce Ekim 2004’te imzalanmış olması, ancak, o günden bu yana geçen
iki yıl boyunca herhangi bir biçimde ele almamış olmamız ya da gecikmeli
ele alınması, kuşkusuz önemli bir eksiklik sayılmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
ben, Sosyal Şartın gözden geçirilmiş biçimi üzerinde de kişisel görüşlerimi
açıklayacağım; ancak, bu konuyu, Sosyal Şartı ayrıntılı olarak ele
almadan önce, kanımca Sosyal Şartın önemi ve sosyal haklar konusuna
özetle değinmekte yarar var. Ayrıca, üzerinde konuştuğumuz kitlenin;
yani, çalışan kesimin durumuna da, ülkemizdeki durumuna da bakmamızda
yarar var diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
ekonomik ve sosyal haklar ülkemizde 1961 Anayasasıyla yasal bir çerçeveye
oturtuldu ve temel hak ve özgürlüklerin yaşama geçirilmesi için,
çalışabilir olması için, işlemesi için gerekli görülen haklardır
ekonomik ve sosyal haklar.
Çok bilinen iki örnek
vereyim: Konut dokunulmazlığı temel insan hakkıdır; ama, konutu
olmayan için konut dokunulmazlığının hiçbir anlamı yoktur. Bunun
gibi, eğer, siz, işsiz ve yoksul iseniz, düşünecek zamanınız yoksa,
düşünce ve anlatım özgürlüğünün sizin için çok fazla anlamı ve yararı
yoktur. O nedenle, ekonomik ve sosyal şartlar, haklar, bu Şartta düzenlenen
haklar demokrasinin, insanın özgürleşmesinin, kişilik kazanmasının,
özgür bireyin ve -burada ihmal edildiğini biraz sonra konuşacağız-
örgütlü toplumun en temel, en esaslı öğesidir, dayanağıdır.
Değerli arkadaşlar,
Sosyal Şartın Meclisin onayına gelmesinden önceki macerasına,
geçtiği aşamalara da değinmekte yarar var. Önce şunu söyleyeyim,
işin biçimsel yönüne değineyim: Komisyonda belli bir metin hazırlanıyor,
hükümetin çekincelerinin bir bölümü kaldırılıyor ve onaylanıyor.
Ancak, başka bir şey yapılıyor; dün bunu burada yaşadık: Komisyonun
onayladığı metin daha sonra yeniden ele alınıyor ve 4 üncü maddenin
birinci fıkrası değiştirilerek yeniden yazılıyor.
Şimdi, bu durum, aslında,
biçim yönünden Sosyal Şartı ele almamızdaki eksikliğimizin en
önemli öğelerinden biridir. Oraya, bu noktalara gelirken neyin üzerinde
konuştuğumuzu da bilmemizde yarar var.
Değerli arkadaşlar,
bizim ekonomimizde, bizim ülkemizde ekonomide çalışanların durumu
öyle çok iç açıcı değildir. Hangi bakımlardan iç açıcı değildir; şu
yönleriyle iç açıcı değildir: Önce, çalışanların en son verilere
göre, İstatistik Enstitüsünün en son verilerine göre yüzde 50’si
kayıtdışıdır ve kayıtşılık, gerçekten çok yaygındır. Şimdi, ücretlilerin
yüzde 23’ü -Türkiye ortalaması olarak- yevmiyelilerin, gündelikçilerin
yüzde 91’i, işverenlerin yüzde 27,6’sı, kendi hesabına çalışanların
yüzde 65’i ve sıkı durun, sayıları 3 000 000’un üzerinde olan ücretsiz
aile işçilerinin de yüzde 95’i kayıtdışı çalışmaktadır. Kolayca
tahmin edeceğiniz gibi, kayıtdışılık tarım kesiminde çok daha fazladır,
çok daha yoğundur; ama -ortalamaları verdim biraz evvel- tarımdışı
kesimlerde de hiç az değildir. Tarım dışında yüzde 88’e çıkan kayıtdışılık
kentsel kesimde de yüzde 34,6 dolayındadır; yani, Türkiye’de çalışan
kesim kayıtdışıdır. Kayıt dışında olmasının anlamı şudur: Bu kesim
sosyal güvenlik haklarından yararlanamamaktadır; en temel sosyal
güvenlik haklarından yoksundur; bu bir.
İkincisi ve çok daha
önemlisi, kayıt dışındaki kesim, yalnız sosyal güvenlik haklarından
yoksun olmakla kalmıyor, örgütlenme olanaklarından da yoksun; yani,
bunların örgütlü olarak hak arama yolları, doğal olarak, işin yapısı
gereği, kapalıdır, tıkalıdır. O nedenle, ele aldığımız Sosyal
Şart iki noktada; bir, örgütlenme özgürlüğüne vereceği omuzla, destekle;
iki, eğer ekonomide, ücret, diğer sosyal haklar, işyerindeki çalışma
koşullarının iyileştirilmesi gibi konularda, ülkemizde çalışanlara
yardımcı olursa, kuşkusuz bundan ekonomimizin yalnız çalışan kesimi
değil, bütünüyle yararlanacağı da çok açık bir gerçektir. Sosyal
hakların gelişmesinde, ekonomik ve sosyal hakların güçlenmesinde
en önemli dayanak, demokratikleşmenin, hak arama yollarının açılmasının
aynı zamanda işverenlerin de yararına olduğunun bilimsel olarak
kanıtlanmış olmasıdır; yani, ekonomik ve sosyal haklar, bir hayırseverlik,
bir lütuf, bir iyilik yapma anlamında verilmiş haklar değildir. Tam
tersine, ekonomik ve sosyal haklar ne kadar sağlam olursa, ne kadar
doğru sağlanırsa ve bireyin özgürleşmesi, temel bir gelir düzeyine
kavuşması, toplumun örgütlü bir yapıya kavuşması ve demokrasinin
güçlenmesi ne kadar iyi sağlanırsa, sağlam kurallara oturtulursa,
ülkelerin ekonomik gelişmesi de, sermaye birikiminin artışı da
o çerçevede olumlu ve büyük oranda olmaktadır, iyi olmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAKUP KEPENEK (Devamla)
– Sayın Başkan, 1 dakika izin verirseniz cümlemi tamamlayacağım,
sonra devam edeceğim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Kepenek, 1 dakikalık sürenizi başlattım.
YAKUP KEPENEK (Devamla)
– Şimdi, bütün bu verilere baktığımız zaman, gelişmelere baktığımız
zaman, Türkiye’nin, tarihsel süreç içinde şöyle bir durumu gündeme
geliyor: Türkiye, gelişmekte olan bir ülke olmasına rağmen, Avrupa
Konseyinin 12 kurucu üyesinden biri olarak, ekonomik ve sosyal hakları,
demokratikleşmeyi özümsemeyi kendisine iş edinmiş bir ülkedir. Daha
sonra, 12 Marttan başlayarak, 12 Eylülde gelen askerî darbenin ekonomik
ve sosyal haklara çok büyük zarar verdiği bilinen bir gerçektir.
Şimdi, bu önümüzdeki
Sosyal Şart ile Türkiye, eğer, bu açığını, sosyal hak açığını kapatmayı
başarırsa, vereceğimiz önergelerle güçlendirirse, kuşkusuz, bu,
hem ülkemizin çalışanları, emekçileri açısından bir atılım olacaktır
hem de demokrasi için bir kazanım olacaktır.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kepenek.
Şahsı adına ikinci konuşmacı,
Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin.
Sayın Çetin, buyurun.
Süreniz 10 dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Avrupa Sosyal
Şartına Değişiklik Getiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
sözlerime başlamadan önce, dünkü konuşmamda yanlış anlaşılabilecek
bir konuyu düzeltmek istiyorum öncelikle. Dünkü konuşmamda, bu,
şu anda görüşmekte olduğumuz Ek Protokolün, yani, Torino Protokolünün,
denetim sistemini, Avrupa Sosyal Şartındaki denetim sistemini
hızlandırmak, süratlendirmek adına yapılan bir protokol olduğunu
ifade etmeye çalıştım. Sözlerimden, tutanaklara baktığımda, sanki,
Ortak Şikâyet Protokolünü Türkiye onaylamış gibi bir anlam çıkıyor.
Türkiye’nin, bir an önce, Ortak Şikâyet Protokolünü onaylaması gerekir;
ama, onaylamış değil. (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartının
bir anlamda işleyebilmesinin mekanizması, Ortak Şikâyet Protokolünün
de Yüce Meclisimizce onaylanmasından geçiyor.
Değerli arkadaşlar,
dün, yine, bu protokolün tümü üzerinde yapılan görüşmeler sırasında,
AKP Grup Sözcüsü arkadaşımız Sayın Kafkas, burada yapmış olduğu konuşmada,
gerçekten hem bana ait olmayan birtakım sözcüklerle bir nevi iftira
düzeyinde bir konuşmaya yöneldi, diğer yandan da konuları çarpıttı.
Ben, çok fazla ayrıntıya girmeden, evvel Agâh Kafkas arkadaşımızın
tutanaklardaki konuşmalarına yanıt vermek istiyorum.
Sayın Kafkas, dünkü
konuşmasında “İçimizde, tabiî ki, her bakımdan takdir ettiğimiz rejimle
problemi olmayan çok sayıda arkadaşımız var. Biz, bunu biliyoruz;
ama, biliyoruz ki, takıntılı arkadaşlarımız da var, bunları da biliyoruz.
Rejimle sorunu olan arkadaşlarımız da var, bunları da biliyoruz
ve bunun üzerine biz arkadaşımıza şunu söylüyoruz” diyor; yani,
Kafkas’ı tebrik ediyorum konuşması nedeniyle.
NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep)
– Konuyla ne alakası var?!
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Zaman zaman bu Mecliste bizim konuşmalarımıza gösterdiğiniz
tepkilerin, Sayın Kafkas haksız olduğunu tepkilerin, bizim buradaki
konuşmalarımızın doğru olduğunu çok açıkça ifade ediyor ve diyor
ki Sayın Kafkas: “Burada Yüce Mecliste bütün parlamenterler yemin
etmiştir ve rejimle problemi olan insanlar bu Parlamentonun,Yüce
Parlamentonun çatısı altında olamaz. Rejimi korumak, kollamak
kimsenin tekeli altında olamaz ve bir başkalarını rejim muhalifi
gibi göstermeye de bu ülkede kimsenin hakkı ve haddi olamaz diye düşünüyorum;
çünkü, bu Parlamento iktidarıyla muhalefetiyle cumhuriyetin temel
ilkelerini ortaya koymuş bir Parlamentodur.” Tebrik ediyorum arkadaşımızı.
Devam ediyor: “Şimdi, ben, burada üzüntüyle seyrediyorum. Ben inanıyorum
ki, bu Meclis, bu Yüce Çatı, Kurucu Mecliste ruh, heyecan, iman, azim,
ülkenin birliği, bütünlüğü adına ne kararlılık varsa, 22 nci Dönem
Parlamentosunda da aynı kararlılık vardır, 102 nci parlamento döneminde
de aynı kararlılık ebediyen sürecektir. (AKP Grubundan alkışlar)”
Şimdi, ben, Sayın Kafkas’a
hatırlatmak istiyorum. Sayın Kafkas, bu alkışların arasında, acaba,
Kürt Soruşturması kitabını yazan milletvekili arkadaşınızın da
alkışları var mı?! Bu Meclis konuşmanızın CD’sini alıp bir izleyin.
Arkadaşımız orada diyor ki… Biraz evvelki konuşmalarınızda, demek
ki kuşkulanmışsınız, demek ki AKP Grubundan, AKP Partisinden rahatsızlık
duymuşsunuz, bize doğru yönelmek istiyorsunuz; ama, kapımız size
kapalı Sayın Kafkas.
Bakın, burada ne diyor
arkadaşınız, ne diyor arkadaşınız… Bir daha bizim arkadaşlarımıza,
Cumhuriyet Halk Partililerin ya da diğer muhalefet partisi sözcülerinin,
burada, cumhuriyetle, rejimle sorunu olmakla ilgili konuşma yaptığında
sakın tepki göstermeyin.
Bakınız, bu satırların
sahibi aranızda. Diyor ki bu satırların sahibi, okuyacağım satırların
sahibi: “Kemalist, laik ve demokratik ilkeler Türkiye’de yaşayan
herkese zorla dayatılmaktadır. Türklük adına yönetimi ellerinde
bulunduranlar, halkları için, Kemalizm adında bir din tercih etmişlerdir.”
BAŞKAN – Sayın Çetin…
Sayın Çetin…
İZZET ÇETİN (Devamla)
– “Biz Müslümanların tezi, kesinlikle ulus devlet olmamalıdır.”
BAŞKAN – Sayın Çetin...
İZZET ÇETİN (Devamla)
– “Bizler için devlet, ana unsurlarını ideolojimizden, İslamdan
alan devlet olmalıdır.” Bu satırların sahibi aranızda Sayın Kafkas.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, bütün kürsüye çıkan arkadaşlarım için genelde hitap
ediyorum. Lütfen, Genel Kurulda konuyla ilgili olarak konuşmalar
yapınız.
Buyurun.
MUHARREM CANDAN (Konya)
– Sayın Başkan, konuya gelecek mi? (CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya)
– Otur!... Doğru, değil mi?
MUHARREM CANDAN (Konya)
– Kesin sesinizi!
ATİLA EMEK (Antalya)
– Lafa bak!.. Tavra bak!..
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun, buyurun
devam edin efendim
İZZET ÇETİN (Devamla)
– …ben, dün, Kafkas’ı ikaz etmeniz konusunda uyardım sizi.
MUHARREM CANDAN (Konya)
– Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi! (CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya)
– Açığa çıkıyor değil mi?!
BAŞKAN – Devam edin…
Ben genel konuştum, devam edin…
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Ve devam ediyor arkadaşlarımızın satırları. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Devam edin…
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Meclis Kütüphanesinde bu kitap duruyor, isteyen bakabilir. Git,
Meclis Kütüphanesinden bak, alabilirsin. Diyor ki: “Rejimin, yani
cumhuriyet rejiminin yüz yıllık zulmü, halifeliği kaldırması ve
İslam düşmanlığı halen bütün şiddetiyle devam ediyorken, kimi Müslümanın
Apo’nun sosyalistliğinden bahsetmesi” diye devam ediyor arkadaşınız.
Aranızda, aranızda!.. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Sayın Kafkas da konuşmasında
“elbette” diyor “takıntılı arkadaşlarımız vardır, bunları biliyoruz.”
Biliyorsun mademki Sayın Kafkas, o zaman, konuşmalarına dikkat
et.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Bir dakika!.. Onu ben demiyorum, sizin, arkadaşınızın söylediğine
cevap veriyorum. Çarpıtma.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Şimdi, diyor ki, yine Sayın Kafkas…
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Çarpıtma!.. Çarpıtma!..
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Yine, Sayın Kafkas, senin konuşmandan okuyorum, aynen, Meclis tutanağından…
BAŞKAN – Sayın Çetin…
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Meclis tutanağı, Sayın Başkan.
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, burada…
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Bu, Meclis tutanağı…
BAŞKAN - …geçmişte, yani, aynı sivil toplum örgütlerinde
görev yapmış olan arkadaşlar bu şekilde birbirlerinize konuşursanız…
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Sayın Başkan, sizi ben uyardım. Sayın Kafkas diyor ki…
BAŞKAN – Olmaz…Lütfen…
ATİLA EMEK (Antalya)
– Burada konuşulmayacak da nerede
konuşulacak Sayın Başkan?!
İZZET ÇETİN (Devamla)
– “…hemen sözlerinin başında “hastanelerin devri, birleşmesi” dedi.
Ya, Allah aşkına vatandaşın arasına girin, lütfen, vatandaşın arasına
girin ve lütfen, vatandaşın arasına girin...”
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Kolay mı?!
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Sen, iktidar olunca, cam fanusta yaşıyorsun Sayın Kafkas. Siz, vatandaşın
ilaç parasını, kanserli hastanın ilaç parasını kestiniz, burada
“devrim” diye sunuyorsunuz. Meclis çatısı altında, 1 000’den fazla insan, 1
000’den fazla çalışan, 657 sayılı Yasanın 4/C maddesine mahkûm edildi.
Özelleştirme adı altında kapatılan, yandaşlara peşkeş çekilen kurumlardan
çıkardığınız işçiler, 500 lira, 2-2,5 milyar lira maaş alanlar, şimdi,
500 000 000’a zapturapt altına alındı.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Söylediğin her şeyin cevabını veririm; onun için ölçülü ol!.. Ölçülü
ol!..
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Mecliste, her gün, her hafta, yandaşlarınızı alırken, on yıldan bu
yana çalışanları hâlâ kadroya almadınız. Sayın Kafkas yine “Türkiye’de,
iş güvencesini yasal uygulamaya AK Parti döneminde koyuyoruz”
diyor. Sayın Kafkas konuları çarptırmakta pek mahir maşallah. Oysa
iş güvencesi, 1992 yılında, zamanın DYP-SHP Koalisyonunun döneminde
ilk defa tartışmaya açıldı; daha sonra, bu uluslararası sözleşme
kabul edildi. Ecevit Hükümeti, 57 nci Hükümet Döneminde, Yaşar Okuyan’ın
Çalışma Bakanlığında İş Güvencesi Yasası çıkarıldı. Siz, çıkarılan
yasayı budadınız. Dalını budağını kopardınız Sayın Kafkas.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Sayın Başkan, ikisi çıksınlar, dışarıda konuşsunlar;
böyle olmaz ki!..
ATİLA EMEK (Antalya)
– Sakin ol! Dinle!..
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Yine, Kafkas diyor ki…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Ya burası Kafkas kürsüsü mü?!
İZZET ÇETİN (Devamla)
- Dün dinlemedin mi sen!..
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Ya, ikiniz dışarı çıkın…
İZZET ÇETİN (Devamla)
- Yine Kafkas diyor ki: “Bitmiş, artık bitmiş, iflas etmiş, norm ve
standart birliğini kaybetmiş üç ayrı kuruluşu birleştirdik, çocuklara,
sosyal güvenlik hakkını, sağlık hakkını verdik.” Çocuklar, zaten
sosyal güvence altındaydı; siz, o övdüğün yasayla, 18 yaşını aşmış,
evlenmemiş, bekâr kız çocuklarının sağlık sigortasını ortadan kaldırdınız.
O, muhtaç konumda olan 18 yaşın üzerindeki kız çocukları ne yapacak?
Sayın Kafkas’ın devrim
diye sunduğu SSK ve sosyal güvenlik konusunda, yine, bakınız diyor
ki Kafkas: “Hak grevini çıkardık.” Ben burada dün de söyledim, önceki
günlerde de söyledim, uluslararası toplantılarda, Türkiye, Avrupa
Birliği nezdinde sürekli eleştiriliyor. Toplusözleşmelerin çıkmaza
girmesi halinde bile grev yapabilmenin prosedürü çok zor. Oysa, dayanışma
grevi, hak grevi bütün ülkelerde var, bizde de olması gerekir. Şart
da bunu öngörüyor. Sen, Şartın o bölümlerini onaylamıyorsun ki… 6
ncı maddeye çekinceyi niye koydun, 5 inci maddeye çekinceyi niye
koydurdun?
Değerli arkadaşlar,
yine burada görüyoruz ki, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin
birleştirilmesinden sonra açıklar öylesine artmış ki, iktidar olduğunuzda,
açık -2002 yılında- 1,6 milyon dolarken, bugün 6,8 milyar dolara çıkmış.
Bu, ne biçim iflastan kurtarma Kurumu?!
Diğer taraftan, üç
sosyal güvenlik kuruluşunun açıklarına baktığınız zaman, süratle
artmış. Tıpkı, Türkiye’yi dört yılda seksen yıllık borçlara eşdeğer
borçlandırdığınız gibi, kurumları da borç batağına düşürdünüz. Tabiî,
ne oldu, kimler ne yaptı; Ali Dibo’lar türedi, ilkönce de Ali Dibo, sayenizde
Çorum’da çıktı orta yere, sonra Hatay’da, sonra başka yerlerde türedi.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Toparlıyorum Sayın Başkan.
Bakın, bu mektup bugün
geldi, 22.9.2006. O cam fanustan bir çık, vatandaşın içine bir git Sayın
Kafkas, ne diyor, emekli ne diyor... Tam da, senin dünkü konuşmana cevap
veriyor, 22.9.2006, diyor ki: “Bizim, Sayın Maliye Bakanı, emekliye
verilen birçok ilacı tasarruf diye vermiyor. Sayın Bakan, ilacı kesmekle
değil, yolsuzluğu önlemekle tasarruf yapılır.“ Ders veriyor emekli,
Maliye Bakanına. Tabiî, bunların durumu bu. Diğer taraftan, köylünün
durumunu bundan da perişan ettiniz. 1 bardak çay içebilebilmek
için 1,5 kilogram buğday satıyor benim köylüm, 2 kilogram arpa satıyor…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)
– Hilton’da mı içiyor çayı?!
İZZET ÇETİN (Devamla)
- … ya da 1 bardak çay içtiğinde, kahvehanede, yanına 1 litre süt
koymak zorunda kalıyor veya 1 litre mazot alabilmek için 9 kilogram
buğday, 12 kilogram arpa, 8 kilogram mısır satmak zorunda bıraktınız
köylüyü…
Ondan sonra, çıkıp,
burada ahkâm kesiyorsun Sayın Kafkas.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)
– Çayı Sheraton Otelinde mi içiyor?!
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Sen nerede içiyorsun çayı?!
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Bir daha, öyle hamasi nutuk atarak, burada konuşma yaparsan cevabını
alırsın; bunu bil de konuş.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Çetin,
teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
AVRUPA SOSYAL ŞARTINA DEĞİŞİKLİK GETİREN PROTOKOLÜN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 1961 tarihli
Avrupa Sosyal Şartının denetim sistemi ile ilgili hükümlerini değiştiren
ve ülkemiz tarafından 6.10.2004 tarihinde imzalanan 21 Ekim 1991 tarihli
“Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik Getiren Protokol”ün onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Bayram Meral,
Anavatan Grubu adına Mersin Milletvekili Hüseyin Güler; şahısları
adına Bayram Meral, Ümmet Kandoğan, Cemal Uysal ve İrfan Rıza Yazıcıoğlu.
Sayın Meral, buyurun…
Sayın Meral, konuşacak
mısınız efendim?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)
– Sayın Başkan, telefonda konuşuyor şu anda…
FARUK ÇELİK (Bursa) –
Konuşmayacak efendim.
BAŞKAN – Arkadaşlar,
lütfen…
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Sayın Meral; buyurun efendim.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
– Konuşmayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam.
Anavatan Grubu adına,
Sayın Hüseyin Güler…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Sayın Başkan, bir yanlışlık olacak orada. Grup adına…
BAŞKAN – Benim elimdeki
kâğıtta Sayın Meral’in ismi var; olabilir.
Efendim, grup adına konuşmaları,
grup başkanvekilleriniz imzalayarak gönderiyor bize.
Evet, Sayın Güler, buyurun
efendim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik Getiren Protokol
üzerinde Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, bu yasanın içeriğine
baktığımızda, Anavatan olarak, her zamanki gibi yapıcı anlayışımızla
buna destek verdiğimizi tüm kamuoyunun bilmesi gerekmekte. Biz,
Türkiye'nin uyum süreci dahil olmak üzere, Türkiye'deki sosyal ve ekonomik anlamdaki her türlü
gelişime katkıda bulunan her türlü yasaya katkı vermeye hazır olduğumuzu
da her defasında söylemiştik, bugün de söylemeye devam ediyoruz. Bugün,
bu yasaya, aslında eksikleriyle beraber diyebileceğimiz ya da
daha olumlu olur düşüncesiyle katkıda bulunmak istiyoruz.
Avrupa’nın dayatması
değil de, Avrupa’nın isteği değil de, tam tersine, kendi sivil toplum
örgütlerimiz, kendi demokratik taleplerimiz ve kendi birikimimizle
bu yasaların olgunlaşmasını beklemek en doğal hakkımız. Gördüğümüz
kadar, buradaki süreç içerisinde, son zamanlarda da kamuoyuna yansıyan,
aslında düne göre daha fazla siyasallaşmamız gereken bir dönemde,
toplumun siyaset yapma önündeki engellere baktığımızda, engellerin
hâlâ durduğunu görüyoruz.
Bunu biraz daha irdelediğimizde,
Türkiye'deki siyasî yapının nasıl
geliştiğini, bu Parlamento listelerinin nasıl seçildiğini hepimiz
çok iyi biliyoruz. Liderlerin iki dudağı arasında siyaset yapma
şansının olduğu ülkemizde, insan kaynağımızın bu kadar zengin olduğu
bir yerde, siyasetin önündeki engelleri kaldırmak hepimizin görevi.
Her şeyden önemlisi birbirimize güvenmek zorundayız. Bu ülke bizim,
bu ülkeye sahip çıkmak da hepimizin görevi, başta da Parlamentonun
aslî görevi.
Bu yüzden, siyasetteki
insan kaynağını zenginleştirebilmenin yolu, özellikle devlet memurları
dahil olmak üzere, sendikaların kısmen önünde siyaset yapma hakkı
olmasına karşın, devlet memurlarımızın önünde siyaset yapma şansı
maalesef yok; sadece seçim döneminde istifa edip gelme gibi bir süreç
var. Bu aşamada siyaset yapmaya kalktığı zaman ise, yapacağı en büyük
şey soruşturma.
Bugün de yaşanılan
sıkıntı ortada. Bugünkü toplusözleşme görüşmelerinde önümüze
sergilenen, Sayın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin’in de ifade ettiği gibi, bugün, sivil toplum örgütleri, toplusözleşme
görüşmeleri aşamasında “siz siyaset yapıyorsunuz” diye de eleştirilmekte.
Buna hak vermek mümkün değil. Siyaset, yaşamın ta kendisi. Sen, toplusözleşme
görüşmeleri için gereken zemini yaratacaksın; ama, sonunda yine
bildiğini sen okuyacaksın. Hem davul senin elinde hem zurna senin
elinde; yani düdük de sizin elinizde. Bunun adına da toplusözleşme
görüşmesi diyoruz ve tabiî ki, kamu
görevlisi, örgütlü kamu personelinin yapacağı tek şey vardır; siyasallaşmak.
Bugün, siyasallaşmayı duyarlılık olarak algılamak gerekir. Tabiî,
içinde bazı kurumların hassas olan noktasında onu ayırt ederek; ama,
tüm kamu görevlilerinin de bir kısmını gözardı etmeden de, siyaset
önündeki engellerin açılması için gerekli yasal zeminleri hazırlamak
zorundayız.
Yine, dün gördük; polis,
memurumuza cop ve biber gazı kullanmakta. Hani, AKP olarak, sizler,
hep sivil katılımcı, demokrasiden yanaydınız?! AKP’ye siyah çelenk
koyarken niye zorlanıyorsunuz?!. Kamu görevlisi, bugün, açlığa,
sefalete mahkûm olduğu bir dönemde sizi protesto etmek istiyor; bu
da en doğal hakkı. Demokratik bir talep. Yapılan tek şey var; memuru
memura karşı kullandınız. Yani, yine emniyet tedbirleri… Bu baskı,
bu dayatma sizi bir yerlere götürmez. Bu kamu görevlileri içerisinden
büyük oranda da oy aldınız. Başta da, mazlum bu toplumun değerleri
üzerine siyaset yaptınız; ama, bugün geldiğiniz nokta, makro ekonomi
deyip duruyorsunuz. Bir yandan, makro ekonomik dengelerle övünürken,
memurun alacağı konusuna geldiğinizde, ekonomik dengeler sarsılır…Samimiyetinize
inanmıyoruz. Ekonomik göstergeler içerisinde gözardı edilmemesi
gereken en önemli gidere baktığımızda faizdir. Niye, makro ekonomik
konular gelince, faize verdiğiniz paraları, yıllardır bu ülkenin
nasıl sömürüldüğünü çok iyi biliyorsunuz.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Sizin paranızı veriyoruz:
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Bizim paralarımızı değil, hiçbir zaman bizim paralarımızı vermiyorsunuz.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Evet, evet, dersine iyi çalış!..
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Herkes alın terinin karşılığını alabilmenin kavgasını veriyor.
Bu süreçte vurgulanması gereken şey üretimde rekabet, verimlilikte
rekabet. Tam tersine, günü kotaran, günübirlik yaşayan, sadece
üretmekten çok, kaygı ve korkularla memuriyetini idame etmeye çalışan
büyük bir kitle ve güvensizlik, soru işaretiyle bakan bir anlayışınız
var. Niye devlet memuruna güvenmiyorsunuz arkadaşlar?! Siyaset,
sadece bizlerin değil, aynı zamanda, bu ülkede yaşayan her vatandaşın,
her yurttaşın doğal hakkı. Siyaset yapma konusundaki engellerin
kaldırılması konusunda, Avrupa’da birçok örnekleri var. Bu konuda,
yasal mevzuat konusunda da, Sayın Başbakanın bu konuda da özellikle
çizmek istediği bir nokta var, altını çizdiği “vereceğiz” dediği
ve vaatten öteye gitmediğini düşündüğümüz ve bu konuda da samimi
olmadığını düşündüğümüz, grevli toplusözleşme hakkı.
Evet, kamu personelinin
yüzde 20’sini geçmeyen bir örgütlenme süreci var. Böyle bir ortam
içerisinde, sendikalar arasında dahi ayırt ederek, bir başka sendikada
olan kamu personelini, sürgün, tehdit gibi korkularla sindirmeye
çalışıp, kendi istediğiniz doğrultusunda örgütlenmeye izin vermenize
rağmen, bugünkü örgütlenme oranı çok düşük. Örgütsüz toplumların
geleceği karanlıktır, gerek kamu çalışanı gerekse sivil toplum
anlayışında. Bu doğrultuda, eğer Avrupa standardını yakalamak istiyorsak,
yapılması gereken tek şey var; bu sürece, örgütlenmekteki zeminin
altyapısını yaratmak.
Görünen o ki, bugün,
yüzde 4, artı 4 diye önerdiğiniz, kamu çalışanına, devlet memuruna
önerdiğiniz, düne kadar daha, devalüasyonla beraber yapılan zamları
da göz önünde bulundurduğumuzda, alım gücüne de bir bakın, devlet memuru
her geçen gün alım gücünden yoksunlaşıyor. Evet, bazen kıyasladığınız
bir örnek var; 1 maaşla 1 buzdolabı alabiliyorsunuz. Artık, buzdolabı
âtıl bir teknoloji. Yani, dünkü gelişmesine baktığımızda, belki
bir alım gücü olarak bir kriterdi; ama, bugün değil, tek bir faktör değil.
Bugün, eğitim de dahil olmak üzere, bir ailenin açlık ve sefalet oranlarını
lütfen göz- ardı etmeyin. Yoksulluk sınırı belli bu ülkede. Çeşitli,
gerek TÜİK ve gerekse sivil toplum örgütlerinin yapmış olduğu standart
belli. Yaklaşık 1 700 YTL olan bir yoksulluk sınırı, 700 YTL açlık sınırının
olduğu bir ülkede yaşıyoruz; bunları gözardı etmeyin. İşinize
geldiği zaman Avrupa, işinize gelmediği zaman tehdide varan bir
süreç ve anlayış. Bugün Avrupa Birliğinde yaşayan bir devlet memurunun
özlük haklarına bakın, çalışma koşullarına bakın, ondan sonra Türkiye’dekiyle
kıyaslayın.
Tabiî ki, AKP olarak,
milyonlarca insanlarımızın hayal kırıklığı yaşadığı bir siyasî
oluşum. Bu atmosferde, Türkiye’nin yaşadığı onca sıkıntıların bir
parçası, Avrupa Sosyal Şartındaki bir derece olumlu düşündüğümüz,
ama, eksiklik olarak da sizinle paylaştığımız noktada Türkiye’nin
en önemli sorunlarından bir tanesi -biraz önce de altını çizmeye
çalıştık- bu ülkenin kaosa, huzursuzluğa, polemiğe ihtiyacı yok.
Her geçen gün sevgiye, inanca, kardeşliğe ihtiyaç olduğu bir dönem
yaşıyoruz. Bugün, her geçen gün insanlarımızın duyarsızlaştığı
bir dönem yaşıyoruz; bu da kötü bir şey. Yüzde 40’a varan bir aymazlığa
varan bir kitle, toplum kitlesi; hepimiz için en büyük tehlike bu. İktidarlar
değişir, diktatörler değişir, AKP de değiştirilebilir; ama, toplumun
aymazlığını kırmak kolay değil. Asıl, duyarsız toplumlardan korkun.
Yüzde 40 bu oran; bunu iyi düşünün arkadaşlar; yüzde 40. Yüzde 40’ı da
şaşkın ördek gibi, bu toplumun yarınlarının hayalinin karamsarlığını
yaşamakta. Sabah işe gelip, akşam eve gidebilmenin sıkıntısını ve
huzursuzluğunu yaşıyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Böyle bir şey var mı ya?! Milleti şaşkın ördeğe nasıl benzetiyorsun?!
Böyle bir şey olur mu ya?!
AHMET YENİ (Samsun) -
Halka nasıl “şaşkın ördek” dersin, Sayın Vekilim?!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Fikir olarak şaşkın ördek, arkadaşlar. Siz bunun anlamını, içeriğini
düşünmüyorsanız, algılamakta zorlanıyorsanız, lütfen, gelip aydınlatın.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Hayret bir şey ya, halkı rencide ediyorsun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Hiçbir zaman rencide etmiyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Yani, siz ne dediğinizi bile bilmiyorsunuz. Ağzından çıkanı kulağın
duymuyor.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Bu topluma sevgimiz, saygımız farklı. Ama, şunu kimse gözardı etmesin:
Toplumun şaşkınlığı -mecazî anlamda; altını çiziyoruz- aymazlığa
varan bir duyarsızlığı var.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hayret bir şey
ya!
AHMET YENİ (
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Yaşıyorsunuz
hepiniz, görmüyor musunuz Sayın Vekilim?
AHMET YENİ (
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Ee gelin; gelin
burada anlatın lütfen, gelin burada anlatın.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Senin gibi hangi partiye gideceğini şaşıranlara denir “şaşkın”.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Söyleyeceğiniz unsur belli; gelirsiniz, söylenecek bir sözünüz
varsa, burada…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Halkı rencide etmeye hakkın yok.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Ha, halkın içerisine çıkacak bir yüzünüz varsa, halk zaten gereken
tepkisini her alanda göstermeye başladı.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Halkı rencide etmeye hakkın yok. Biz, o halkın vekilleriyiz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Bu halkın tepkisini, içinizde aslında sizler de yaşıyorsunuz. Sokağın
içerisine girerken bu kavgayı, alacağınız tepkileri gözardı etmeyin
lütfen. Göreceğimiz şeyler var…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Tamamlıyorum Sayın Başkan.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Sizin dediğiniz ancak hangi partiye gideceğini bilemeyen vekiller
için söylenebilir.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Güler, konuşmanızı tamamlayınız.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu kanun, eksikliğine
rağmen, daha doğrusu bizim düşüncemiz Anavatan olarak, daha geniş
katılımcı demokrasi anlayışına uygun olarak, gördüğümüz eksikliği
de gözardı etmeden, ama bunun hayırlı uğurlu olmasını diliyoruz;
çünkü, önemli olan süreç, Avrupa uyum sürecinde aksayan yönleri Avrupa’nın
değil, kendi iç dinamiklerimizle öne çıkmasını istiyoruz.
Hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum; saygılar sunuyorum.
BAŞKAN –Teşekkür ederim
Sayın Güler.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma talebi
olan, Grubun önerdiği Sayın Meral’in bir yakınının aniden trafik kazası
geçirmesi nedeniyle Genel Kuruldan ayrıldı.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, şu anda, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi konuşacaktır.
Sayın Selvi, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA M. CEVDET
SELVİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ilkönce
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.
Şahsım ve Grup adına,
Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik Getiren Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile ve Sosyal İşler
ile Dışişleri Komisyonları raporları üzerinde söz almış bulunuyorum.
Uluslararası ilişkiler,
gelişen,değişen dünyamızda her konuyla ilgili anlaşmaları, sözleşmeleri
getirir. Bu, bugünün olayı değildir; 1930’lardan, taa 1800’lü yılların
sonundan beri devam eder. İnsan Hakları Beyannamesi, Avrupa Sosyal
Şartı ve benzeri bütün sözleşmeleri, uygarlaşmak isteyen, çağdaş
bir yaşamı benimseyen, temel hak ve özgürlükleri kabul eden devletler
bunları inceler, araştırır ve kendi ülkelerinde de geçerli olması
için bu kuralların, bu sözleşmeleri imzalarlar. Dış ilişkilerde ve
değişik yönlerde bunlar olur, çeşitli alanlarda da olur; ancak, Türkiye’de
dikkati çeken bir olay vardır. Dış politikada, dış ilişkilerimizde
ulusal bir sorumluluk ikinci dereceye atılarak, dışpolitika, içpolitika
malzemesi olarak yapılır ve bu son derece sakıncalı, iktidarları,
halkı çelişki içinde, diğer devletleri ve ülkeleri de güvenilmez
bir ülke durumuna getiren önemli koşullardan biridir.
Biraz sonra kabul edilecek
protokol ve bu anlaşma da, şimdiye kadar yapılan anlaşmalar gibi,
uluslararası sözleşmeler, kurallar, ülkemiz tarafından, elbette,
o gelişmiş ülkelerin, demokrasisi oturmuş ülkelerin insan haklarına
ve özgürlüklerine saygılı olan ülkelerin ailesi içinde bulunup,
onlardan da ülkemizin yararlandırılması için bu sözleşmeler imzalanır;
ama, ne yazık ki, Türkiye’de, yıllardan beri, bu sözleşmeler, ILO sözleşmesi
dahil olmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurallar gereği
uygulanır; ama, açıp baktığımızda, ülke yararına, halkın gelişimini
sağlayacak, halkın özgürlüklerini gerçekleştirecek maddeler göz
göre göre çekinceli ve Türkiye’de geçerli olmayacak şekilde Türkiye
Büyük Millet Meclisine getirilir. İşte, bu önümüzdeki rapor da aynısıdır.
1961 yılında 46 devlet Avrupa Konseyini hayata geçirmiştir ve bu,
o tarihten bu yana değişikliği gerektirdiği için Torino’da yapılan
bir anlaşmanın protokolü imzalanacaktır; ancak, bu sözleşmenin,
bu protokolün Türkiye’de emeğiyle geçinenlere, örgütlenme hak ve
özgürlüğünden yararlanmak isteyenlere, alınteriyle çalışıp da
demokratik bir biçimde yasal kurallara uygun hakkını almak isteyenlere
kesinlikle açık değildir. İlginç olan, bu protokolün en önemli, anlam
ifade edecek olan maddeleridir.
1- Örgütlenme özgürlüğü,
tamamen, sendikalaşma hakkı tamamen çekince konmuştur. Bu protokolün,
bu anlaşmanın ne işe yarayacağını bir iki maddesini daha söyledikten
sonra siz de kavrayacaksınız. Anlamsız ve Türkiye’nin çok ihtiyacı
olan 1 inci madde, örgütlenme, sendikalaşma hakkı Türkiye’de geçerli
olmayacaktır biraz sonra kabul edeceğimiz sözleşme ve protokol.
2- Toplu iş sözleşmesiyle,
yani, tarafların uzlaşarak, pazarlık ederek günün koşullarına uygun
haklarını, ekonomik haklarını alma hakkı çekince altına alınmıştır.
3- 18 yaşından küçük
çocukların bir aylık tatil yapmasını çekince altına koymuştur ve
en önemlilerinden ve ilginç olanlarından bir tanesi de, 4 üncü maddenin
adil bir ücret hakkı, yani, birinci fıkrası şunu söylemektedir: Çalışanların
kendilerine ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlayacak ücret
hakkına sahip olduklarını tanımayı gerektiren fıkra, ne hikmetse
Meclise daha önce gelmiş; ama, bazı kişilerin ilgisiyle komisyona
gitmiş, buna da çekince konulmuştur.
Şimdi, bu sözleşme ve
anlaşmanın Türkiye’de yoğun bir ihtiyaç olduğu bu dönemde mana ifade
eden, anlam ifade eden konularını siz geçerli saymadan burada imzaladıktan sonra, halkı oyalamaya,
buraya bazı çıkan, bu işten de anladığını zannettiğimiz arkadaşlarım,
işte biz bu sözleşmeleri, uluslararası sözleşmeleri imzaladık
diye övünerek toplumu oyalamak; ama, uluslararası alanda o insanları
da kandırmaya yönelik imzalardır, sözleşmelerdir, Türkiye’nin itibarını
sarsan, Hükümetin ise, halk nezdinde güvenilirliğini ortadan kaldıran
bir olay olarak ortaya çıkmaktadır.
Şimdi, dört yıllık bir
hükümetin, acaba, sadece uluslararası ilişkilerle sınırlı bir sözü
mü vardır halka; yoksa, Türkiye’de, Anayasa, yasalar ve benzeri yaptırım
gücü olan tüzükler ve yönetmeliklerde halka verdiği sözler mi vardır?
Uluslararası sözleşmenin bu anlam ifade eden maddelerini tamamen
yok sayalım; ama, şöyle bir durum var, size bazı şeyleri hatırlatma
ihtiyacı hissediyorum, belki yararı olur; çünkü, dört yıldır sabırla
bekleyen insanlar umutlarını yitirdi. Çiftçisinden işçisine, memurundan
esnafına, işsizinden kadınına, kadınından çocuğuna kadar herkes
büyük bir tepki içinde. Gittiğiniz yerlerde karşılaştığınız tepki,
o fındıkçının, artık, bıçak kemiğe dayandığı için sokağa çıktığında,
terörist, provokatör gibi laflarla kamufle edilmeyecek noktaya
geldi. Siz de onu yaşadınız, gördünüz. Emeklilerin kongrelerinde
AKP’nin sözcülerinin çok ciddî tepkilerle karşılaştığı ortaya çıktı.
İşte, bunu daha fazla
yoğunlaştırmamak için, halkın sabrını tüketmemek için bir düşünmenizi
gerektiren; çünkü, olumsuz gelişmenin hızla devam edeceği ve Türkiye’nin
her yerinde ısrarla ivme kazanacağı bir ortamda size faydası
olur, siyasetimize faydası olur; ama, şu… Bakınız, 59 uncu Hükümet
Programında ve 9 uncu sayfasında… Seçim Bildirgeniz hariç, Acil Eylemler
Planınız hariç, halka söz verdiğiniz ve burada anlattığınız 59 uncu
Hükümetin Programındaki şöyle, halka verdiğiniz sözleri; yani,
halkla AKP’nin anlaşmasını, verdiğiniz sözleri, yazılı olarak kabul
edilen programınızı şöyle bir gözden geçirelim:
59 uncu Hükümet Programının
9 uncu sayfasında eksiksiz temel hak ve hürriyetler vaat edilmiş,
“tüm politikalar bu doğrultuda şekillendirilecektir” demişsiniz.
Nedir; “temel hak ve özgürlükler eksiksiz şekilde uygulanacak” demişsiniz.
11 inci sayfasında… Bu
konuştuklarım çok daha fazla; ama, ben bu konunun kapsamı içinde
olanları hatırlatmak istiyorum. Hükümet Programının 11 inci sayfasında,
“bireysel veya örgütlü olarak hak ve özgürlüklerin kullanılması
temel değerlerdir; AKP’nin hükümet etme mantığının da olmazsa olmazıdır.”
Demek ki, temel hak ve özgürlükler, hükümet yeni kurulduğunda iyi
niyetle uygulanmazsa, geçerli hale getirilmezse, olmazsa olmaz
denmiş, halka söz verilmiş.
12 nci sayfasında, temel
hak ve özgürlükler rejimini evrensel standartlara çıkarmak sözü
verilmiş.
18 inci sayfasında
“ulusal düzeyde Ekonomik ve Sosyal Konsey etkin olarak çalıştırılacak”
22 nci sayfasında “fakirlik
ve işsizliği azaltmak” diye söz verilmiş.
23 üncü sayfasında
“vatandaşların hayat standardını artırmayı sağlayan ekonomik politikalara
ağırlık verilecek” denilmiş.
31 inci sayfası çok
ilginç “tarım sektöründe verim ve üretimin artırılması, üretici
gelirinin istikrara kavuşturulması, hayvancılık potansiyelinin
canlandırılması ve en üst düzeye çıkarılması…”
34 üncü sayfasında
ise “işsizlik, sadece önemli bir üretim faktörünün israfı değil, aynı
zamanda bir insanlık problemi olarak ele alınacaktır.” 11 inci sayfaya
bir kere daha dönüp baktığımızda “yoksulluk ve yolsuzlukla en etkin
şekilde mücadele edilen, yargılamanın önündeki -dokunulmazlıklar dahil-
tüm engeller kaldırılacak” demişsiniz bu Türkiye’ye, dört yıl önce,
yeni iktidar olunca, bu partide. Diğer, verilen sözleri dikkate bile almak istemiyorum,
yeterli bu.
2004 yılı, Hükümetiniz
tarafından “işsizlik ve kayıtdışıyla mücadele yılı” ilan edilmiş.
Yani, her yaptığınız reform, her yaptığınız devrim olduğu gibi, 59
uncu Hükümetçe, olağanüstü, halkın bunalım içinde bulunduğu bu dönem
de “işsizlik ve yoksullukla mücadele yılı” denilmiş, ilan edilmiş! Arkasından
ne olmuş; işsizlikle mücadele komisyonları kurulmuş, raporlar hazırlanmış.
Hazırlanan raporlara baktığınızda, olayların tespitinden ibarettir.
İşsizlikle mücadele, somut olarak, nasıl çıkmıştır; işsizliğin hesabında
değişik oyunlar yapılarak, gerçek işsizlik kenara bırakılmış, halkın
işsizliğinin yüzüne baka baka “işsizlik aşağıya düştü” denilecek
rakam oyunlarıyla ortaya çıkılmıştır.
Değerli arkadaşlarım…
SEDAT KIZILCIKLI
(Bursa) – Cevdet Bey “işsizlik yükseldi” diye haber olunca inanıyorsunuz,
“düştü” diye haber olunca inanmıyorsunuz.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Ya bırak şimdi, bırak!
SEDAT KIZILCIKLI
(Bursa) – Onu kabul ediyorsunuz, bunu kabul etmiyorsunuz.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Yahu konuşma!
BAŞKAN – Sayın Kızılcıklı,
lütfen…
Sayın Selvi, Genel Kurula
hitap edin.
Buyurun.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Şimdi, uluslararası sözleşme, yasalar, verilen sözler ve Program
ortadayken, şimdi Türkiye’nin haline bakın!.. Anayasanın 90 ıncı
maddesi “Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” maddesi “bu
andlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmasıyla
anlam ifade eder” der. “Yürürlüğe konulmuş bu uluslararası sözleşmeler
kanun hükmündedir” der Anayasanın 90 ıncı maddesi. “Anayasaya aykırılık
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Temel hak ve özgürlüklere
ilişkin uluslararası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı
hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası
andlaşma hükümleri esas alınır.” Bu, Anayasanın 90 ıncı maddesi.
Anayasanın “Sendikalaşma
hakkı” başlıklı 51 inci maddesi: “Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya
ya da sendika üyeliğinden ayrılmaya zorlanamaz.”
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Selvi,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim. Ek süreyi başlattım.
Buyurun.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- 2821 sayılı Sendikalar Yasasına dönüp baktığımızda, aynı düzenleme
yapılmıştır. Nedir; sendikaya üye olmak serbesttir. “Hiç kimse sendikaya
üye olmaya veya olmamaya zorlanamaz.” Bu uluslararası sözleşmeyi
bıraktım, alışkanlık haline getirilmiş. Dışa karşı “Efendim, biz
her şeyi yapıyoruz”, ama, içeride de halkı bununla oyalarız, “devrim
yaptık” deriz, “özgürlükler gelişti” deriz diye, hiç de halkın ihtiyacı
olanların, özellikle emekçilerin ihtiyacına cevap vermeyecek
olaylar geçiyor. Onu bıraktık; ama, Anayasa bu. Siz daha seçime gelmeden
önce bu maddeler vardı, bile bile söz verdiniz. Yasalar bu; ama, uygulamaya…
BAŞKAN- Sayın Selvi,
son cümlelerinizi alayım efendim. Lütfen…
M.CEVDET SELVİ (Devamla)
– Biraz sonra konuşacağım, merak etmeyin, tamamlarım.
Sağol Başkan.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Güler.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlar; Avrupa Sosyal Şartının Uygulanmasına Dair Kanun üzerine,
Anavatan Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinize saygılar
ve sevgiler sunuyorum.
Aslında, bir önceki
konuşmamda da altını çizdiğim noktalar var. Bu konuyu gözardı etmeye
devam ediyorsunuz. Özellikle, sivil toplum örgütlerinin önemle altını
çizdiği, sizin de, bu Avrupa Sosyal Şartının imzalanırken altına
çekince koyduğunuz ve bu toplumun asıl ihtiyacı olan, detayı olan
unsuru gözardı etmeye devam ediyorsunuz.
Sizden tek ricamız
var: Bugün, Avrupa Sosyal Şartını bir bütün olarak alın, işinize geleni
almayın. Yapılması gereken tek şey var: Bugün, kamu görevlilerinin
örgütlenme ve toplupazarlık haklarını içeren 5 inci ve 6 ncı maddeleri
lütfen gözardı etmeyin. Sayın Başbakan da bu konuda kamuoyuna vaatte
bulundu. Siz Sayın Başbakanı dinlemiyor musunuz?! Size verilen
her yetkiye çok rahatlıkla evet diyordunuz. Sayın Başbakan kamuoyunda
sadece vaatte bulundu herhalde. Bunun gereği bellidir. Gelin,
grevli toplusözleşme altyapısını hep beraber yaratalım; yoksa,
bunun, Avrupa Sosyal Şartının ayakları kesik olacak; yani, içeriği
boş olacak, şekilden öteye gitmeyecek.
Bu toplumun örgütlenmeye
ve karşılıklı güvene ihtiyacı var. Tabiî ki, sistem kendi kontrol
mekanizmalarını kuracak, bunu hiçbir zaman gözardı edemeyeceğiz.
Eğer, güvensizlik üzerine ülkenin yapılandırılması adımı atılırsa,
sadece tökezleriz.
Örgütlü toplum, yarınlarına
umutla bakan bir toplum yapısıdır; aksi takdirde, örgütsüz toplumların
geleceği karanlıktır. Eğer, biz, Avrupa süreciyle ilgili entegrasyonu
sağlamak istiyorsak, bu önemli olan çekincelere… Sizin için daha
doğrusu, bizim için kaygı ve korku değil; sizin için herhalde korkulan
bir süreç yaşanmakta, toplumun örgütlülüğünden rahatsız olmaya
devam ediyorsunuz; çünkü, her gittiğiniz yerde toplu örgütler, sizleri
protesto etmeye başladı bile. Bunlardan en önemli unsurlar, geçtiğimiz
süreç içerisinde yaşadığımız, işte fındık üreticilerinin sorunları.
Dünya fındık rekoltesinin yüzde 80’nini Türkiye üretmesine rağmen,
maalesef, fiyatları Türkiye belirlemiyor, maalesef. Bu konuda
birkaç ihracatçı veya çokuluslu firmaların, bana göre, biraz daha,
çıkarları gözardı edilmedi; yani, onların çıkarları ilk plana çıkarıldı,
80 000 üretici gözardı edildi. Bugün, Karadeniz yöresinde, yaklaşık
3,5 milyonu ilgilendiren fındık üreticisinin sorunlarını çığ gibi
görüyoruz.
Örgütlü olmaktan bu
toplum korkmasın, sizler de korkmayın. Tabiî ki, toplumun aydınlığı,
geleceği, üretkenliği, rekabeti, ancak aklın, bilimin, sağduyunun
olduğu bir anlayışla kurgulanabilir. Ama, bugün bakıyoruz, sizlerin
en çok övündüğü örgütlü toplumlar, aslında örgütsüz toplum. Bunlardan
en güzellerinden bir tanesi, açlık ve sefaletin göstergesi yeşilkart.
Sayın Başbakan, bundan sonra ifade etmiş –sayın bakan da bunun altına
teyit veriyor- bundan sonra, yeşilkartlıların, eğer, üzerinde, yeteri
kadar geliri olmayan, mal, araba gibi unsurlar gözardı edilecek. Yani,
bu toplumu asalaklaştırmaya devam edeceksiniz; ürettirmeyeceksiniz…
Bugün hiçbir toplum
kendi yeşilkartıyla övünmez. Bu oran yüzde 20’yi geçti arkadaşlar,
yüzde 20. Bu, her toplumun… 5 kişiden birini toplumda sadece iaşeye
bağımlı hale getirdiniz. Dört yılda yeşilkartlı sayısını arttırdınız.
Tabiî ki, mağdur, zor durumda olan vatandaşlarımıza yardım etmek hepimizin
görevi. Hele sosyal devlet yapısı içerisinde bu temel bir görev;
ama, bu, bir iki defa olur; sürekli olmaz. Sürekli olursa, sadece, o
toplumu asalaklaştırırsınız. Verdiğiniz ücret belli, yeşilkartın
artı değerleri belli; sosyal güvenlik ve sağlık konusundaki artı
değerler belli; ama, siz bu şemsiyeye… Türkiye toplumunun zaten yüzde
40’ı herhalde bu şemsiye altına girecek bu gidişle. Burada en önemli
gösterge seçim yatırımı olarak görünüyor.
Eğer bu toplumun rekabetini,
verimliliğini arttırmanın yolu, başta, Avrupa Birliğiyle entegrasyonuyla
birlikte, üretim araçlarının bu toplumun içine harmanlanması gerekir;
ama, ekonomik göstergelere bakıyoruz, ithalata bağımlı ihracat…
Yani, Türkiye toplumu, maalesef, katmadeğer üretmiyor. Birkaç tane
ithalatçı ve ihracatçı firmanın kazancından öteye gitmiyor. Eskiden
de en büyük artı değerimiz genç işgücümüzdü; bugün ise, o genç işgücümüzün,
maalesef, Türkiye’den iş bulma umutlarını da her geçen gün yitirdiğini
görüyoruz ve bu umutsuzluk, bu toplumu karanlığa doğru götürmeye
devam edecek.
Avrupa Sosyal Şartının
standartları… Biraz önce de altını çizmeye çalıştık. Asgarî ücrete
bakın, lütfen; sefalet ücreti ve milyonlarca üniversiteli gençlerimiz
dahi bu ücreti bulabilecek iş arayışında. Çünkü, bu iş talebi onurlu
bir talep. Ne merdine ne namerdine muhtaç olmamak için üretmek isteyen
kitlelerin talebi. Tabiî ki, siyasîler olarak sizin, İktidar Grubunuzun
Hükümeti de bu konuda somut adımlar atmalı; ama, üretimden çok üretimsizliği,
kayıt altındaki ekonomiyi kayıt dışına itmeyi, maalesef, marifet
zannediyorsunuz. Bu doğrultuda, Avrupa Sosyal Şartındaki bu ciddî
detayları gözardı etmeyin. Bu kanun geçerken, eğer, grevli toplusözleşmenin
altını bir önergeyle değiştirin. Bizim vereceğimiz önergeleri en
ufak kale aldığınız yok. Çok masum bu tür önergelerimize dahi sıcak
şekilde bakmadınız, destek de vermediniz.
O zaman, bunu siz yapın ve siyasetteki karşılığını da görün. Hiçbir
zaman, bu, bir çıkar ilişkisi değildir; ama, sizler sadece oy olarak
görüyorsanız bu toplumun değerlerini, bilemem artık, toplumun da
sizi nasıl algılayacağını.
İfade ettiğimiz bu
ciddî noktaların, kamu sendikalarını…
MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş)
– Sayın Hatip, toplumla bir problemimiz yok bizim.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Doğru, öyle bir kaygınız da yok aslında; yani, toplumla sorununuz
da yok; toplumun sorunu olmuş olmamış hiç önemli değil sizin için; niye
kavganız olsun; kavganın altında inanç yatar, kavganın altında iddia
yatar.
MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş)
– İddiamız da var, inancımız da.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Tabiî ki, haklısınız. Fındık üreticisinin sorunu varmış; doğru,
niye kavga edesiniz, içine girerseniz kavga edersiniz. Sayın Başbakanın
her vesileyle toplum fertleriyle iç içe girdiğindeki yaşanan sıkıntıyı
hep beraber görüyoruz, kamuoyuna yansıyor. Bir çiftçiye verdiği
tepkiyi gördük “al ananı da, al götür” demesi. Bunlar, iç dünyasının,
bana göre, dışa vurumu. Onun yanında, memurlara yapılan tepkiler…
Siz, biber gazını, AKP’yi ziyaret ettiğinde, hoş mu görüyorsunuz?
Hiç sorununuz yok, doğru, haklısınız; lütfen, o toplumun arasına girin
de nasıl sorunlar yaşadığınızı görelim.
MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş)
– Toplumla iç içeyiz.
MEHMET EMİN TUTAN (
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Bilemem her gün beraber olduğunu. Herhalde bu kamuoyu bizi yanıltıyor,
bize karşı yapılan tepkileri gözardı ediyoruz herhalde. Biz de bu
ülkede yaşıyoruz, sadece siz mi yaşadığınızı iddia ediyorsunuz!
MEHMET SOYDAN (Hatay)
– Bir kısmı da farklı düşünecek.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Doğru, bir kısmı değil, o büyük bir çoğunluk. Bu toplumun yüzde
40’ı, yoksulluk, açlık sefaletinin altında. Bu, Türkiye İstatistik
Kurumunun açıklamaları, lütfen, gözardı mı ediyorsunuz?! Bu veriler, bu rakamlar
sizin denetiminiz altındaki kamu kurumunun göstergeleri. Bunları
gözardı edeceksiniz…
Sağlıkta yaşanan rezaletleri
görüyoruz. Bugün, tabiî ki, balayı bitti. Bugün, iş dünyası, iyi
adım atarsan “Allah razı olsun” der; ama, yapılan sıkıntının ödenecek
faturalarını da gözardı etmeyin. Bu topluma vereceğiniz her türlü
katkıya, biz, sonuna kadar Anavatan olarak destek vermeye hazırız;
ama, bu Avrupa Sosyal Şartının ciddî detayları var, bu detayları gözardı
etmeyin diyoruz. Bu şans sizin elinizde şu anda, kamuoyu, bu halk size
bu fırsatı verdi iktidar olarak; çünkü, Meclisin iradesi tamamıyla
AKP Grubunun altında. Olağanüstü çağırdınız, işte katılıma bakıyoruz,
100’e yakın milletvekilimiz yok, hiçbir katkı yok. Sadece, gelen her türlü
önergeler sizin oylarınızla kabul ediliyor veya reddediliyor. Bu
kadar Hükümetin ipoteği altında olan bir Meclis iradesi... Katkınıza
bakıyoruz, kendi içinizdeki çelişkilerle karşı karşıyasınız. Geçen
cuma günü yaşanan olayı gördük; Sayın Turizm Bakanı burada, Meclis
Başkanvekili “Bakan, Komisyon Başkanı yok” diyor. Sayın Bakan, siz
orada ne geziyorsunuz, sizi yok sayıyorlar. “Otur dediler, oturdum”
diyor. Yani, bu kadar net bir olay. Yani, Hükümet birilerinin, o da,
elinde gibi görülüyor.
O zaman vurgulanması
gereken şey, bu detayları gözardı etmeyin. Çalışanların çalışma
hayatına, barışına, üretkenliğine, rekabet koşullarına katkıda
bulunun. Avrupa uyum süreci içerisinde iki gün sonra karşınıza tekrar
bu yasalar geri gelecek şu eksikliklerden dolayı. Siz, sadece, Sayın
Kretschmer veya Avrupa Birliği sözcülerinin direktifleriyle bu
görevi yapmayın. Kamunun ihtiyacı olan bu, barış, huzur ve üretkenlik.
Bu halk da buna layık. Bu yüzden, bu kanun geçerken bunu gözardı etmeyin
diyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Güler.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsı adına Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu.
Buyurun Sayın Tandoğdu.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İ. SAMİ
TANDOĞDU (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik Getiren Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve dış ilişkilerden oluşan tasarıyı daha konuşmama
başlamadan evvel desteklediğimi belirtmek istiyorum.
17 Aralık 2004 tarihinde
yapılan Avrupa Konseyi toplantısındaki, müzakerelerin başlaması
için tarih alınmış bir ülke olarak Avrupa Sosyal Şartında yer alan çalışma
hayatına ilişkin düzenlemelere daha fazla önem verdiğimiz bir dönemde
Sosyal Şartın ek protokolünü gerçekleştirmişiz. Bu çalışma hayatı
yalnız işçi-işveren ilişkilerini değil, emeğiyle geçinen insanları
insan onuruna yaraşır bir yaşam için korunmalarını zorunlu görür;
bu bağlamda işçilerle birlikte memurları, emeklileri, çocukları,
dul ve yetimleri, işsizleri ve yoksulları da kapsar. Yoksullaşan fındık
üreticisinin, köylülerinin sorunları ve aynı zamanda İspanya’daki
fındık üreticisinin bu sözleşmeye dayanarak uluslararası kuruluşlara,
Avrupa Birliği Konseyine, ILO’ya şikâyetleri üzerinde durmak istiyorum.
İspanya’daki fındık
üreticileri sendikalaşmış, kooperatifleşmiş bir oluşum içindedirler.
Ürettikleri fındığı Avrupa’da iyi fiyatla değerlendirirler. İspanya’daki
üreticiler satışlarını alivre ve düz şekilde yaparlar. Fiyatlar
da ona göre değişir. 7 euro, 5,5 euro ve 3,5 euroya kadar fiyatlar
yükselir ve düşer. Bu düşüşlerin sebebi olarak da son zamanlarda İspanya
Hükümeti, İspanya üreticileriyle, İspanya’daki fındık üreticileriyle
sıkıntılar içerisindedir. İspanya’daki fındık üreticileri Türkiye’nin
bu fındık düşüşlerine sebep olduğunu ileri sürerek Türkiye Hükümetine
karşı girişimlerde bulunmuş ve şikâyetlerini sıralamaya başlamıştır.
Şimdi, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, burada Karadeniz’in dışında olan çok
milletvekili arkadaşlarımız var, Karadeniz milletvekili değil
ama Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yerleşmiş, ama, Karadeniz kimliğinde
olan milletvekili arkadaşlarımız da var. Bugün ben gündemi, 2006 yılındaki
gündemi beş altı aydan beri meşgul eden fındığı size anlatmak, fındıkta
dönen dolapları, fındıkta dönen yanlışlıkları ve doğruları, lütfen,
bu Mecliste anlatma sorumluluğunu ve görevini kendimde gördüğüm
için bugün söz almış bulunmaktayım. Bu konu üzerinde hassasiyetle
bütün gerçekleri size anlatmak istiyorum.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
– Sayın Başkan, bunlar Sosyal Şartla mı alakalı?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Türkiye’de, hemen hemen en önemli, Türkiye’nin sosyal şartlarında,
bilhassa Karadeniz’deki ve Bolu-Düzce yöresindeki sosyal bunalıma
girmiş olan fındık üreticilerinin bu sıkıntısından kurtulabilecek
çareyi bu Meclis bulacaktır. O nedenle, pürdikkat, bana, bu konuşmalarıma
dikkat etmenizi ve bana da yardımcı olmanızı sizden isteyeceğim.
Şimdi, Türkiye’de,
fındık fiyatları, fındık daldayken, mayıs ayında açıklanır. Fındık,
bugüne kadar, bu duruma nasıl geldi, nasıl bu haldedir; bunları bilmek
için 2004 yılına kadar geriye gitmek zorundayım. Bildiğiniz gibi,
2004 yılında, Türkiye genelinde bir don felaketi yaşandı. Yalnız
fındık değil, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde, kuruyemiş ve yaş yiyecekler…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Kayısı, kayısı…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Bilhassa Kayseri’de, Malatya’da kayısının sıkıntısı, üzümün sıkıntısı
ve en çok da fındığın sıkıntısı çok sonsuz boyutlara ermişti. O zaman
Sayın Genel Başkanımız Deniz Baykal, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda,
bölge milletvekillerine bir komisyon kurdurarak, bizi Karadeniz’de
araştırmaya gönderdi. Bu arada, AKP milletvekillerine ve diğer milletvekili
arkadaşlarımıza da biz çağrıda bulunduk; fakat, maalesef, kendileri
bu işe teşrif buyurmadılar. Biz, Samsun’dan başlayarak, Trabzon’un en
ücra köşesindeki ilçelere ve beldelere kadar, köy köy gezerek,
don felaketini tespit ettik. Donun yüzde 80 olduğunu tespit ettiğimizde,
bu insanların mağduriyetini ortadan kaldıracak tek faktörün,
afet bölgesi olarak bölgenin açıklanmasını istedik. Fakat, bu
imkânsızlıkları, zamanın bakanı ve yetkililer bize anlattıklarından
sonra tatmin olduk; ama, biz, hiç olmazsa, bu bölgeye bir yardım fonunun
verilmesi üzerinde durduk. Sağ olsunlar, o zamanın Tarım Bakanı Sami
Beyin de büyük yardımlarıyla, 292 trilyon lira kadar parayı don felaketindeki
bu insanların mağduriyeti için harcadılar. Fakat, vere vere, o zamanki
gelen parayla, 40 trilyon liraya yakın bir para geldi. O para da gene
bir harçlık olmuştu bizim köylüler için. Ama, o bölgenin 252 trilyon
lira kadar bir para alacağı kalmıştı ve bu, hâlâ, bellektedir. Neden
bunun üzerinde duruyorum; kaynak bulamadığımız, kaynak olmadığını
söyleyen yetkililere bunun bir kaynak olduğunu, bir kaynak olarak
kenarda durduğunu göstermek için anlatıyorum burada.
Sene 2005. Hakikaten
borçlu harçlı, hakikaten zor durumda olan Karadeniz köylüsü, fındık
köylüsü 2005 yılına borçla girdi; fakat, bu don felaketinden kaynaklanan
sıkıntının 2005 yılında biteceği umudu yüksekti. Rekolte de iyiydi;
550 000-600 000’e yakın bir rekolte vardı. Fındık tabanfiyatının yüksek
olması için büyük çabalar gösteriliyordu; çünkü, arz-talep meselesinden
kaynaklanarak, fındık az olduğu için, 2004 yılındaki fındık fiyatı
7 000 000 liraya kadar vurmuştu. Gerçekten de, 2001 yılı fındığının
yüksek fiyatla -yağlığa ayrılmış olan, fındık yağı yapılacak olan
fındığın da yüksek fiyatla- satılması hem Hükümet için hem Fiskobirlik
için, o zamanki kurumun çalışmalarının içerisinde çok iyi randımanlar
ve devlete de, hiç hesapta olmayan 250-300 trilyon liraya yakın bir
para kazandırmıştır bu; donun, arz-talebin meydana getirdiği bir
kârla.
Ama, 2005 yılında fındık
tabanfiyatının 7 000 000 liradan 5 000 000 liraya düşmesi tabiî mümkün
değil, 6 000 000 liraya düşmesi de mümkün değil. Vatandaş ve Fiskobirlik,
yapmış oldukları hesaplar neticesinde 7 000 000 lira tabanfiyatı
açıkladılar. 7 000 000 lira tabanfiyatı açıklandığı zaman, hakikaten,
ülkede, bölgede çok büyük şenlikler, çok büyük mutluluk ifadeleri,
cümleler, kelimeler kullanıldı. İktidar Partisi ve biz muhalefet
milletvekilleri olarak da bölge için çok sevindik; ama, ne olduysa,
aradan birbuçuk iki ay sonra, Fiskobirlik’in elindeki stokun, yani,
paranın bitmesine yakın ve de seçimlerin yaklaşacağı bir zamanda
işler ters dönmeye başladı. Fiskobirlik diyor ki: “Bu 7 000 000 lira
fındık tabanfiyatını ben verdim.” Hükümet diyor ki: “Ben verdim.” Hükümetin
verdiği ile Fiskobirlik’in verdiği arasındaki çelişkide en çok mağdur
olan da o bölgenin milletvekili olarak, ben; tabiî, çok büyük sıkıntılar
çekiyordum. Diyorum ki: 7 000 000 lirayı Hükümet mi verdi, Fiskobirlik
mi verdi? Vatandaş diyor ki:“Hükümet verdi, Allah razı olsun” ve hakikaten,
TESK Oteldeki bir toplantıda, o zaman yeni Bakan olan Mehdi Bey, kalkarak
“bizim bu 7 000 000 lira tabanfiyatımızı nasıl buluyorsunuz, bu bizim
ekonomik politikalarımızın ürünüdür” dedi. Bölge milletvekillerinden
bazı arkadaşlarımız, kalkarak, o toplantıda “at sahibine göre
kişner”, “bu fiyat bizim ürünümüzdür ve bununla da gurur duyuyoruz”
dediler.
Ben de o toplantıdayım
tesadüfen. Bana da konuşma hakkı verilmeden, toplantı biterken
-Ziraat Odaları Başkanlığının organize etmiş olduğu bir toplantıydı
bu- dedim ki: “Ben de bir konuşmak istiyorum, bana da bir konuşma verir
misiniz?” “Aa, Sayın Vekilim özür dileriz, buyurun kürsüye” dediler.
“Kürsüye gerek yok, olduğum yerden konuşurum” dedim. Oradaki fındık
üreticisine, köylüye ve muhtarlara şunu söyledim, dedim ki: “Arkadaşlar,
bugünkü 7 000 000 liradan dolayı Hükümeti tebrik ediyorum. Aslında,
ben, şunu isterdim: Geçen sene çok büyük sıkıntı yaşadık. Don felaketinde
şurada oturan milletvekillerinden, bakanlardan hiç kimse yoktu.
Yeni evlenen çiftlere nikâh memurunun söylediği gibi ‘iyi günde de
kötü günde de yanınızdayız’ dediği gibi, ben, onların, kötü gününüzde
de yanlarınızda olmasını isterdim; ama, maalesef, hep iyi günlerinizde
yanınızdalar; ama, inşallah, bu 7 000 000 lirayı da iyi değerlendirirsiniz,
Hükümete teşekkür ediyorum” dedim ve ayrıldım.
Bütün samimiyetimle,
bütün içtenliğimle… Olaylar bu şekilde geçmiştir, bunun tanıkları
da vardır; ama, gel gelelim, birbuçuk ay sonra Fiskorbirlik’in stoku
bitince başladı Hükümetten çatlak sesler çıkmaya: “Bu yönetim iyi
yönetim değil, bu yönetim bakkal dükkânı çalıştırıyor, bu yönetim
Fiskomarları çalıştırıyor, bunlar güvenilir adamlar değil” demeye
başladılar.
Yahu, nereden çıktı
bunlar?! Fiskobirlik bir seneden beri Fiskomar veyahut da bakkal
dükkânı çalıştırmıyor ki, onbeş yıldan beri Fiskobirlik bir ticarethane
çalıştırıyor. Kendisinin bildiği, yönetiminin bildiği bir olaydır.
Beni de zaten o ilgilendirmiyor,
254 000 tane, 255 000 tane üyesi olan Fiskobirlik kurumu beni ilgilendiriyor.
Kurumun mağduriyeti çok önemliydi. Kurum tek başına, yalnız başına
bir kenara bırakıldı ve seçim arifesinde başladılar konuşmaya
-AK Parti milletvekilleri ve bakanlar da dahil- Giresun televizyonlarında,
Ordu televizyonlarında: “Biz, bir liste çıkartıyoruz, bu listeye
oy verecekseniz. Eğer bu listeye oy vermezseniz Fiskobirlik’te şu
ana kadar alamadığınız paraları hayat boyu alamazsınız” dediler.
Bunu, bütün içtenliğimle,
samimiyetimle söylüyorum. Eğer bu sözlerimde bir yanlışlık varsa,
bölge milletvekilleri, kalkar burada, erkekçe, Karadenizce, Kasımpaşaca,
Fatsaca da konuşabilirler; gerçek budur. Peki, ne oldu seçimlerde;
254 000 delegenin iradesi eski yönetime destek verdi ve eski yönetim
tekrar seçimi aldı ve Fiskobirlik o günden bu yana dek bu bunalımlar
içerisinde bugünlere kadar geldi.
Sonra, Sayın Başbakana
ve diğer yetkili kişilere, Fiskobirlik’e kredi verilmesi için ricalarda
bulunuldu, aralara girildi. Hakikaten, bölge milletvekilleri bu
kredi verilmesiyle ilgili çalışmalarda bulundular. Kendilerine
teşekkür ediyorum. Kendilerini ben sıkıştırıyorum, diyorum ki:
“Ne zaman kredi alınacak, ne zaman bitecek?” “Ağabey, on gün sonra,
beş gün sonra, üç gün sonra” diyorlar ve taa bu mayıs ayına kadar, Fiskobirlik…
Fındığını veren, 64 000 ton fındık vermiş olan müstahsil parasını almadan
o güne kadar geldiler. Ondan sonra ne oldu; ondan sonra, fiyat tespitiyle
ilgili, tabiî, 2006 fındığı da dalda görülmeye başlayınca, bu fındıktan
mağdur olmayan halk da, daha evvelden, ilk önceden fındığını satan
vatandaşlar da mağduriyetlerin geleceğini görünce başladılar
isyana. Beni sıkıştırmaya başladılar, AKP milletvekili arkadaşlarımı
sıkıştırmaya başladılar: “Tabanfiyat açıklansın, tabanfiyat açıklansın…”
Fakat, maalesef, tabanfiyatla ilgili hiçbir açıklama yapılmaz oldu
ve verilen cevaplar şu oldu: Hepinizin de bildiği gibi, meşhur Başdanışman
Cüneyt Zapsu’nun da büyük önerileri, büyük fikirleriyle, bankalardan
kredi alınması ısrarlarına karşın Fiskobirlik’e bütün bankalar kapılarını
kapattılar, genel müdürler kaçtılar ve hatta, Sayın Zapsu, basın
toplantısında “hiçbir banka Fiskobirlik’e kredi veremez, eğer Fiskobirlik’in
krediye ihtiyacı varsa tefecinden para alabilir” diye… İşte burada.
Sayın Başbakanımıza ben Ordu’da bunu anlattığım zaman kendileri
de bana dediler ki: “Veremez dememiştir de vermez demiştir.” “Sayın
Başbakanım, bende basın bildirisi var Sayın Zapsu’nun; lütfen, olayı
araştırın ve bu vatandaşın mağduriyetini ortadan kaldırın” dediğim
zaman, kendisine de şunu söylediğimde “bu denli mağdur olmuş bu köylünün,
millî ürünümüz olan fındığı kullanarak politika yapmak, bana ve Cumhuriyet
Halk Partisinin etik yapısına uymaz efendim” dediğimde, kendileri
bana teşekkür ettiler; ama, gel gelelim, kendisine, ben, şunu söyledim:
“Şu anda buradan” dedim, “il kongresine gideceksiniz. Giresun’da
fındığın aleyhinde konuştunuz, sahip çıkamayacağınızı söylediniz,
fındık 3 500 liraya düştü. Eğer, burada da fındığa sahip çıkarsanız,
çıkacağınızı söylerseniz, fındık 5 000 000 liradır Sayın Başbakanım”
dedim ve inanır mısınız, bütün içtenliğimle, samimiyetimle söylüyorum;
Başbakan, il kongresinde “fındığa ben karışmıyorum, Fiskobirlikten
gidin paranızı alın...” Hatta, bana, orada, isyan ettiğimde, protokolde
otururken, bağırırken, vatandaşların protestolarına karşı, aynı,
Almanya’daki yeşil sermayeye parasını kaptıran insanlara söylediği
gibi “bana mı sordunuz, paranızı verdiniz” gibi, dediği sözler gibi,
oradaki, Fiskobirlik’e malını veren, fındığını veren, o mağdur köylüye
karşı, Sayın Başbakanımız “gidin Fiskobirlik’ten alın...” Ben yerimden
fırlayıp müdahale ettiğimde, “beyefendi, İş Bankası sizin, verin
parayı, Fiskobirlik de ödesin” dedi.
Arkadaşlar, bütün içtenliğimle,
samimiyetimle size sesleniyorum: İş Bankası bizim mi?
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
– Yönetim...
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– Yönetim 11 kişiden oluşuyor. Bu 11 kişinin 4 tanesi... Atatürk’ün
o zamanki koşullarda, Dil Kurumuna bağışlanması için verilen bir
bağış niteliğinde bir hissedir bu. Cumhuriyet Halk Partisinin kasasına
5 kuruş girmez ki oradan. Bunu sizler de biliyorsunuz.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
– O zaman çekilin oradan, çekilin!
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Çekilin.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
– Niye çekilelim?! Orada biz mirası bekliyoruz beyefendi! Biz orada
miras bekliyoruz, miras!.. Bekçilik yapıyoruz Atatürk’ün emanetlerine!
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– Çekilmeye de hazırız. Size verelim isterseniz. Eğer, vasiyeti devredersek,
siz alabilirsiniz.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
– Size bıraksak, siz Atatürk’ün hisselerine bekçilik yapabilir misiniz;
yapamazsınız. Atatürk’ün hangi mirasına bekçilik yaptınız da, İş
Bankasındaki hisselerine bekçilik yapacaksınız?!
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– Peki, Sayın Başbakanım, oradaki binlerce insanın karşısında, İş
Bankasının bizim olmadığını, benim oraya kredi verme imkânımın olmadığını...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tandoğdu,
15 dakika konuştunuz, size sadece 1 dakikalık eksüre vereceğim.
Fındığın sorunu 1 dakikada çözülür mü çözülmez mi bilmiyorum,
ama, sadece 1 dakika içinde konuşmanızı tamamlıyorsunuz.
Buyurun efendim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– Sayın Başkanım, çok kapalı olan şeylerin açığa çıkması için, lütfen,
süre vermenizi rica ediyorum.
BAŞKAN – Hayır, olmaz.
Sadece 1 dakika sonra konuşmanız tamam.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Fiskobirlik parasını nereye koymuş?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– Şimdi, arkadaşlar, Başbakanımızın bu konuşmalara karşı, Karadenizdeki...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Fiskobirlik parasını nereye koymuş?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– Bir dakika efendim.
...sonraki yapılan
mitinglerde, insanların hakkı olan, demokratik hakkı olan miting
hakkını bu denli istismar etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Oradaki
iki kişinin ölümünün Sayın Başbakana yanlış bildirilmesi…
MEHMET SOYDAN (Hatay)
– Hiçbir ilgisi yok.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– …sokaklar arasında olan olayları “illegal örgütlere mahsustur,
PKK’ya aittir” denmesi çok yanlıştır.
Bakın, burada çok milletvekili
arkadaşlarım var, çok sevdiğim de arkadaşlarım. Onları gündeme getirmek
istemiyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) – Getir,
getir…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– Bakın Eyüp Bey, yine laf atıyorsunuz.
EYÜP FATSA (Ordu) – Getir
kardeşim…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– Ben burada fındık sorununu konuştuğum müddetçe siz “halkın hiçbir
şikâyeti yok” diyordunuz. İşte, gördünüz şikâyetinin ne olduğunu.
Çok şükür ki, bugün seni sağ olarak karşımda görebiliyorum. Bu insanların…
EYÜP FATSA (Ordu) – İftihar
edebilirsiniz Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– Bakın, size bir şey söyleyeyim mi, biz hepimiz yarın eski milletvekili
olacağız…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tandoğdu,
teşekkür ediyorum…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– …ve bulunmuş olduğumuz memlekette,
caddenin ortasında horoz gibi gezmek de var. Yoksa, çatıların
altında, damların dibinde gizlenerek gezmekle hiçbir şey elde edemeyiz.
BAŞKAN – Sayın Tandoğdu,
teşekkür ediyorum…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– Bu memlekette bir şey yapacaksak doğru yapmak zorundayız.
MEHMET SOYDAN (Hatay)
– Hiçbir ilgisi yok.
BAŞKAN – Sayın Soydan,
lütfen…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– Bu sorumluluktan kaçamayız. Benim ne fındık fabrikam var ne herhangi
bir kurumun kooperatif binalarını almışım ne de herhangi bir orman
arazisini üzerime geçirmişim.
BAŞKAN – Sayın Tandoğdu,
eksüreniz de tamamlanmıştır; lütfen efendim… Buyurun…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– Eğer siz hâlâ akıllanmamışsanız, bunun cezasını halk size verecektir!
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Tandoğdu,
buyurun efendim…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– Ayıptır! Ayıptır! Sana yakışmaz bu!
EYÜP FATSA (Ordu) – Sana
yakışmıyor!.. Bak, milletvekili sorumluluğuyla konuşuyorsun.
Ayıp ya!
BAŞKAN – Sayın Tandoğdu,
buyurun… Teşekkür ederim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– Şimdi…
BAŞKAN – Sayın Tandoğdu,
lütfen efendim... Süreniz doldu; lütfen, yerinize oturur musunuz. Lütfen...
İstirham ediyorum... Eksürenizi verdim, sürenizi birleştirdim.
Lütfen efendim… Buyurunuz…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– Sayın Başkanım, bir önemli konu daha vardı.
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, bakınız, bu konuyu 2 saat de konuşsanız -biliyorsunuz,
dört beş aydır konuşuluyor- çözülmez. Onun için, basın toplantısı
var, diğer yollar var, onu orada konuşunuz.
Buyurunuz efendim...
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
– Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Madde 3.- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde,
AK Parti Grubu adına, Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş.
Sayın Göktaş, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; AK Parti Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada, Avrupa Sosyal
Şartına Değişiklik Getiren Protokolün onaylanmasıyla ilgili konuşuyoruz;
ama, az önce burada konuşan arkadaşımızı dinledikten sonra, acaba
başka bir madde mi var, başka bir kanun mu var diye de tereddüt ettim içimden
ve ister istemez konuyu fındığa getirdi. Fındığı konuşunca da,
bir Karadenizli olarak, bir Trabzonlu olarak da fındığın konuşulmayan
yönlerini de burada size açıklamayı kendime bir görev addettim.
Değerli arkadaşlar,
fındık, hepinizin bildiği gibi, ülkemize ekonomik yönden büyük
bir değeri olan mahsulümüzdür ve Karadeniz üreticisinin önemli geçim
kaynaklarından biridir. Aynı zamanda, sağlık yönünden de insanımızın
beslenmesi, gelişmekte olan çocuklarımızın zihinsel yönden de, beyinsel
yönden de gelişmesine fevkalâde katkısı olan bir ürünümüz.
Yıllardan beri yapılan
yanlış politikalar yüzünden, son üç dört seneye kadar fındık üreticimiz,
son beş seneye kadar fındık üreticimiz fevkalâde mağdur durumdaydı.
Son zamanlarda, ondan sonraki, 1997’den sonraki politikalar yüzünden,
uygulanan politikalardan fındık üreticisinin durumu biraz daha
düzelmiştir; fakat, son, özellikle, don olayına değinmek istiyorum.
Hakikaten beklenmeyen bir don olayı bölgemizde vuku buldu ve orada
ziraat odalarımızın yaptıkları, tarım il müdürlüklerimizin yaptıkları
tespitlere göre, 50 trilyonun üzerinde destek verilmiştir fındık
üreticimize ve fındığı dondan dolayı zarar gören müstahsilimizin,
fındık üreticimizin bir nebze olsun zararı giderilmiştir.
Yine, Fiskobirlik’in,
özellikle yanlış politikaları fındığı bugüne taşımıştır. Bugün
bu krizin ortaya çıktığı sürekli söyleniyor; fakat, birileri farklı
şekilde bunu burada ortaya koyuyor. Bir başka yönden de konuşanlar,
bir başka şekilde olayı ortaya koyuyorlar. Biz de, bizim açımızdan
olayı değerlendirmek istiyoruz değerli arkadaşlar.
Şimdi, özellikle, Fiskobirlik’in
Hükümete yapmış olduğu müracaatta “beni, bizi Fiskobirlik olarak,
birliklerin yapılandırılmasıyla ilgili, yeniden yapılandırılmasıyla
ilgili kuruldan çıkarın” diye talebi var ve bu talepte “bizim borçlarımızı
silin” deniliyor ve bu talep doğrultusunda, 1 katrilyon 700 trilyon
civarında Fiskobirlik’in borcu siliniyor. Arkasından deniliyor
ki: “Bizim kıdem tazminatlarımız var borç olarak, 19 trilyon; onu da
silin” deniyor Hükümete. O da ödeniyor ve arkasından şöyle bir madde
diyor: “Bunlar yapıldıktan sonra, bizim, Hükümete, bundan sonra hiçbir
talebimiz olmayacaktır. Bizim borçlarımızı silin, kıdem tazminatımızı
ödeyin; ama, bundan sonra Hükümetten bir talebimiz olmayacaktır.” Yani,
Fiskobirlik, bütün kararları zaten kendi içinde alıyor ve alımını,
satımını, ihracatını, ithalatını, neyse, hepsini kendisi yapıyor.
FİKRET BADAZLI (Antalya)
– Doğru olan bu.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) - Hükümetle hiçbir ilişkisi yok ve biz de doğru olanı yaptık
ve daha sonra, Fiskobirlik, 2005 yılı –bu 2006 yılında- fındığın ödenmesine
sıra geldiğinde, fiyat olarak 7 200 000 lirayı açıkladı. Kimseye
sormadı, Hükümete danışmadı, milletvekiline sormadı. Burada konuşan
arkadaşıma soruyorum: Size sordu mu, haberiniz var mıydı?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Milletvekiline niye soracak ya…
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Sormadı, sormak da zorunda değildir.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Hükümet sahip çıktı zaten buna.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Sormak da zorunda değildir.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Hükümet çıktı sahip.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Hükümet… Kimse sahip çıktığı yok. O sizin kendi uydurmanız.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Teessüf ederim yani beyefendi.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Sizin kendi uydurmanız… Hükümet sahip çıkmadı.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Neyi uydurmuşum ben!
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Lütfen, yerinize oturun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Gelsin, burada, Sayın Tarım Bakanı…
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, ben sizi yerimde oturarak dinledim,
siz de oturun dinleyin.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Ama, beni tahrik ediyorsunuz! Başka bir şey yaptığınız yok.
BAŞKAN – Sayın Göktaş…
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Efendim...
BAŞKAN – Bir düzeltelim.
Yani, bu, Sayın Sami Tandoğdu’nun görüşleri demek istiyorsunuz. O
“uydurma” sözü öylece düzeltelim.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Evet, olabilir.
Şimdi, arkadaşlar…
(CHP sıralarından gürültüler)
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Sayın Başkan, düzelmedi o.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Tamam, Başkana katıldım; doğru, tamam, düzeldi.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– “Sami Tandoğdu’nun görüşü olarak” deyin o zaman; öyle deyin, daha
doğru.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Benim ne diyeceğime ben karar vereyim, siz karışmayın
lütfen.
Şimdi arkadaşlar,
Fiskobirlik 7 200 000 lira fiyatını açıkladı ve büyük bir heyecanla,
fındık üreticisine sahip çıktığını, fındık üreticinin yanında olduğunu
söyledi. Biz de, tamam, buyurun, fındık parasının bu olduğunu, fiyatının
bu olduğunu ve parasını da ödeyeceğinize göre sorun yok… Ne zaman
paralar ödenmeye başladı… Paraları ödemeye sıra gelince, kasada
para yok, milletin fındığı alınmış, emanete konmuş, para ödenmiyor.
Bu sefer Hükümetin kapısına geldi; “efendim, biz paraları ödeyemiyoruz,
para verin.” Biz de dedik ki: “Arkadaş, bakın, sizin imzalı kâğıdınız
var. Dediniz ki, ‘şunları şunları yapın, biz, bundan sonra sizden para
talebinde veya hiçbir şey talebinde bulunmayacağız.” “Bize kredi
bulun” denildi bu sefer. Biz dedik ki: “Biz, kredi veren kurum değiliz,
krediyi veren kurumlar bankalardır, oraya gideceksiniz; zaten,
kredi verilebilir durumda olursanız, bankalar size kredi veriyor,
verir de; çünkü, bir banka -her gün gazetelerde reklamları görüyoruz-
işte, daire alana şu kadar kredi, işte, 0,90’la, yüzde 1,4’le; araba
alana şu kadar kredi diye reklam veriyor. Kredi vermek için, bankalar,
müşteri arıyor, reklam yapıyor, size haydi haydi verir. Buyurun, gidin,
bankalardan alın.”
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Peki, buna niye vermiyor, 1,5 milyar dolar mal varlığı var?
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, geleceğim, bir dakika, sabırlı
olun… Sabırlı olun…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Ziraat Bankası ne işe yarar?! Tüketici kredisi vermeye mi?!
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) - Sabırlı olun… Sabırlı
olun… Lütfen... Biz, “buyurun, bankalara gidin…” Bankalara, bunlar,
teminat verecek, yani, kendini garantiye alacak bir teminat veremediler.
Biz hükümet olduktan sonra, bakın arkadaşlarım, Fiskobirlik, Ziraat
Bankasındaki bütün paralarını çekiyor, İş Bankasına getiriyor,
yatırıyor, -gayet normal, getirip, tercihini, yatırabilir- ve İş
Bankasına gidiyor, oranın müşterisi olarak ve bütün o Fiskomarların,
Fiskobirlik’in bütün paralarını oraya yatırmasına rağmen, İş Bankası,
kendisine, Fiskobirlik’e kredi vermiyor.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Ali Coşkun’a sorun onu.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) - Şimdi, arkadaşlar…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Ali Coşkun biliyor, Sayın Bakanımız biliyor!
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, burada, bir isimden bahsedilerek,
“işte, o, krediyi engelledi...” Yok böyle bir şey.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Yok öyle bir şey! Tabiî, canım!..
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) - Kimsenin buna gücü yetmez arkadaşlar. Bankacılık Kanununa
göre kredi verilebilir olan kişiye kredi verilir. Bakınız, zaten,
Fiskobirlik’in eski yönetim kurulu başkanı, İş Bankasının Genel
Müdürüne yazı yazıyor “hani siz reklam veriyordunuz, güvenilir
bankaydınız” diyor. “Aslında kara gün dostuydunuz, aslında siz güvenilir
banka, kara gün dostu değilsiniz, iyi gün dostusunuz” diye sitemkâr
bir mektup yazıyor Fiskobirlik’in eski başkanı, yönetim kurulu başkanı
ve bu şekilde, sadece İş Bankasına değil, tam 13 tane bankaya müracaat
ediyor arkadaş, tam 13 tane; bildiğimiz büyük bankalar, yabancı bankalar,
İş Bankası, Ziraat, Halk, Vakıf ve Oyak Bank da bunların içinde. Hadi
diyebilirsiniz, yani, iddia ediyorsunuz ki, yok, tamamen hilafı
hakikat… Bütün bankaları, HSBC Bank var, onu da biz mi durdurduk, Oyak
Bankı biz mi durdurduk arkadaşlar; yani, böyle bir şey olabilir mi?! Bu
kadar büyük kredi verilecek, bu kadar, bankanın büyük bir menfaatı
olacak da, Hükümet dedi diye, buna kredi vermeyecek; böyle bir şey
düşünülebilir mi arkadaşlar?! Bunlar ticarî kuruluşlardır. Bunlar,
kendilerinin kazançlarını, kârlarını düşünmek zorundadır. Yıl sonunda
bilanço yapıyorlar bunlar. O bilançolarına göre, onların yönetim
kurulları hesap veriyor. O bakımdan, böyle, şahısların tembihleriyle,
şahısların ikazlarıyla kredi vermemezlik yapamazlar. Bu, tamamen
hilafı hakikattir. Fiskobirlik, güvenilmez, kredi verilemez durumda
olduğu için kredi alamamıştır
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)-
Canım, şahsa vermiyor ki. Kurum…
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Durum, esasta bundan kaynaklanmaktadır, sıkıntı buradan
kaynaklanmaktadır arkadaşlar; yanlış yönetimden.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Hâlâ anlamıyor ya da ben anlatamıyorum…
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) - Bakınız, şimdi, bu kredi konusu… Fiskobirlik ne yapıyor;
tamamen işletme dışı faaliyetler içinde bulunuyor. Keyfî… Bende denetim
kurulları raporları var, elimde. Yurtdışı seyahatleri…
İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Bizde de var.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) - Okumuşsanız zaten siz de görürsünüz. Yurtdışı seyahatleri…
Şimdi, yurtdışına, diyelim ki yönetim kurulundan bir kişi gidecek.
Olmaz, hep beraber… Üç kişi, dört kişi… Lüks seyahatler, avanta yemekler,
neler böyle…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Denetim gereğini yapın Sayın Vekilim…
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Bunlar aslında rakamlar… Bunları, rakamları doldurup,
çok şeyi tutmaz…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Çok yanlış şeyler…
KEMALLETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Bakın arkadaşlar… Bakın arkadaşlar…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Şimdi, diyelim ki, bir bakan bir yere gidiyor, Başbakan bir yere gidiyor;
yani, onlar şimdi…
KEMALLETİN GÖKTAŞ
(Devamla) - Bakın arkadaşlar… Ben, şurada, sizi oturdum dinledim,
sabırla siz de dinleyin.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Sizinki dinlenecek bir şey değil ki canım!..
YAHYA BAŞ (İstanbul)
– Seninki çok mu doğru!..
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Evet, çok doğru. Benim
söylediğim her şey doğru. Bilmediğin konuda konuşmayacaksın.
BAŞKAN – Sayın Göktaş, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
Buyurun.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – Tamamlıyorum
Başkanım.
Bakın arkadaşlar, şimdi, bunun yanında,
işletme dışı tam 36 000 000 dolar Başak Sigortadan hisse alıyor, 36
000 000 dolar. Yahu, Fiskobirlik’in Başak Sigortayla ne işi var arkadaşlar?!
Arkadaşlar, bizim Trabzon’da özel üniversite yapıyor, bir başkasına
kiraya veriyor 50 milyar liraya. Kira aldığı da yok. Birinci sınıf
lüks inşaat yaptırıyor, takribi 30 trilyonun üzerinde para.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Kaç katlı?!
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Katı
önemli değil; çok lüks.
İş merkezleri yaptırıyor,
birsürü iş merkezleri. Hiç ilgisi yok; Fiskobirlik’in ilgi alanına
girmez.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Sayın Vekilim, dört yıldır niye denetlemiyorsunuz o zaman?!
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) - Arkadaşlar, denetlendi, mahkemede bunlar.
Fiskomarlar açılıyor.
Fiskomarlar…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Ben köylüyü düşünüyorum, fındık köylüsü meselesi bu. Benim Fiskobirlik’in
mallarıyla ilgim yok.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) - Bu Fiskomarları da delegelerin yakınları çalıştırıyor
ve bu Fiskomarlar olduğu gibi zarar ediyor.
Bakın, başka bir şey
daha söyleyeceğim size değerli arkadaşlarım.
Yine, arkadaşlar,
ihaleler yapılıyor…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) - Ben şahsım adına da konuşmak istiyorum Sayın Başkanım. İsterseniz,
bunu da ekleyin.
BAŞKAN – Sayın Göktaş,
saygıdeğer arkadaşlarım, şimdi, bu “fındık kabuğunu doldurmaz” diye
bir atasözü var; ama, bu fındık kabuğu çok büyük bir kabuk. Onun için,
bu konuşmaların neticesini… Yani, Meclis kürsüsünde bu işleri tamamen
halletmek mümkün değil. Ben, son olarak…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Burada hallolacak Sayın Başkan, burada!
BAŞKAN – Arkadaşlar,
basın toplantıları yaparsınız, özel toplantılar yaparsınız, açıklamalar
yaparsınız; bu işler hallolur.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Burada Sayın Başkanım, burada!..
BAŞKAN - Bu işi, sadece
kürsüde halletmeye kalkmak mümkün değildir.
Şimdi, son defa olarak,
Sayın Göktaş’ın 1 dakikalık süresini kullandıracağım; sonrasında,
keseceğim sözünü.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Benim kişisel söz hakkım da var, onu da onunla beraber…
BAŞKAN - Bundan sonra
da dışarıda kendi aranızda konuşunuz.
Buyurun efendim.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Şimdi, bakın, arkadaşlar, ihaleler yapıyorlar, bir hayli
ihaleler. Her vilayetin bir müteahhidi var. Bir kişiye veriliyor
bunlar her vilayette ve örneğin, diyelim ki, bir ihale, 5 trilyon lira
ihale bedeli olarak tespit edilmiş, alınmış ve her ihale, arkadaşlar,
bakın, her ihale en az yüzde 80, yüzde 90, yüzde 200, yüzde 300 farkla
şey yapılıyor ve -ben müteahhitliği de bilmem- doğrudan alım metoduyla
bu müteahhitlere bu ihaleler veriliyor, doğrudan alım metoduyla
veriliyor.
Arkadaşlar, Fiskobirlik’in
bugüne gelmesi, esasta Fiskobirlik yöneticilerinin yanlış politikaları
sonucudur; hükümetle bunun kesinlikle ilgisi, alakası yoktur.
Bir diğer konuyu da
şey yaparak…
BAŞKAN – Sayın Göktaş,
süreniz doldu; lütfen.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Peki Sayın Başkanım.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Evet, saygıdeğer arkadaşlarım, inşallah,
sayın milletvekilllerimiz ve bizleri izleyen arkadaşlarımız bu
konuşmalardan aydınlanmışlardır. Konuşmacılara teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı
adına, Adana Milletvekili Gaye Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar)
Fındık konusu açıklığa kavuştu. Sayın
Erbatur, tahmin ediyorum, konuyla ilgili görüşlerini beyan edecek.
Buyurun Sayın Erbatur.
CHP GRUBU ADINA N. GAYE ERBATUR (Adana)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik
Getiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı hakkında Grubum ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım;
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Avrupa Konseyinin 1961’de ortaya koyduğu,
1989 yılında kabul ettiği ve 1996’da revize ederek genişlettiği Avrupa
Sosyal Şartı, sosyal politikaya özgü Avrupa’ya özel bir yaklaşım getirmektedir.
Yaklaşımın temel özelliğini, hak vurgusunda ve sosyal dışlanma kavramında
buluyoruz. Bu doğrultuda, hem çalışma hayatını düzenleyen önlemler
hem de yoksullar veya özürlülerin durumunda olduğu gibi özel konumları
nedeniyle topluma eşit vatandaşlar olarak katılmakta zorlananların
sorunlarına yönelik uygulamalar, bir haklar manzumesi olarak gündeme
gelmektedir.
Avrupa Konseyi, kendilerinin ortak
mirası olan ideal ve ilkelerin gerçekleştirilmesi ve korunması
amacıyla, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Avrupa
Sözleşmesini, sosyal haklar açısından tamamlayan bir protokol imzalamayı
uygun görmüşlerdir. Bu amaçla hazırlanan şartın, insanların yaşam
standardını ve sosyal refah düzeyini yükseltmek için, zaman içinde
denetim mekanizması güçlendirilerek daha etkili hale getirilmiştir.
Sosyal haklara sahip olma üzerinde, Avrupa Birliği, her zaman önemle
durmuştur. Bu nedenle, Sosyal Şart, Avrupa Birliğinin kendini yeniden
tanımlama süreciyle birlikte üzerinde daha çok tartışılır bir duruma
gelmiş ve bu tartışmaların odak noktasında denetim mekanizması
yer almıştır.
Sosyal Şart, yürürlüğe girdiği 1989 yılından
itibaren, denetim mekanizmalarını bu nedenle geliştirme yolunda
seyretmiştir. 90’lı yıllarda Sosyal Şartın yeniden kazandığı ilgi,
denetim mekanizmasında değişikliği kaçınılmaz kılmıştır. Denetim
sürecinin dört organının devreye girmesinden ileri gelen aşırı
uzunluğu, Şarta yalnızca hükümetlerin değil, aynı zamanda ve özellikle
sosyal tarafların ve öteki hükümet dışı örgütlerin çok az ilgi göstermesi,
Şartın denetim mekanizmalarını zayıflatan etmenlerdi. Bugün üzerinde
konuştuğumuz Torino Protokolü bu eksiklikleri ortadan kaldırmaya
yöneliktir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Torino Protokolü, amaçladığı gibi, Sosyal Şart denetim mekanizmasında
onu daha canlı ve etkili kılan denetim belgelerinin açıklanmasını
ve isteyen ilgililerce görülmesini sağlayan, işleyişini iyileştirici
kimi önlemler getirmektedir.
Türkiye’nin, sosyal haklara ulaşımı denetleme
konusunda söz konusu protokolü uygun bulması önemli bir adımdır.
Protokolle, hükümet dışı örgütler de denetim sistemine alınmıştır.
Buna göre, genel sekreter, sözleşmeci tarafların raporlarının
bir örneğini hükümet dışı örgütlere de gönderecek ve bu örgütler
de olası gözlemlerini genel sekretere iletecektir. O nedenle, Türkiye,
işçi ve işveren örgütlerinin rolleri üzerinde daha ciddî olarak düşünmeye
başlamalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
serbest dolaşım hakkı, çalışma ve ücret hakkı, daha iyi yaşama ve çalışma
hakkı, kadın ve erkek arasında eşit muamele görme hakkı, işçilerin
bilgilendirilmesi, danışılma ve yönetime katılma hakkı, çocuklar
ve ergenlik çağındaki gençler için yasalarla korunma hakkı, sosyal
ve meslekî entegrasyon hakkı gibi çok önemli konular Avrupa Sosyal
Şartında yer almaktadır. Bu kapsamda ele alınması gereken konular
içinde, öncelikle, sosyal haklara sahip olmayan işçi çalıştırma
gelmektedir. Türkiye dışında, Şarta taraf diğer ülkelerin hiçbirinde,
bu tür bir yapısal bozukluğa rastlanmamaktadır. Çocuk işçi çalıştırılması,
emekli aylığı kuyrukları, bebek ve anne ölümleri, memur sendikacılığının
reddi gibi olgular, bizde yaygın yapısal bozukluk örnekleridir.
Türkiye’nin Şarta taraf olması görüşülürken,
yukarıdaki temel haklara erişim ve kullanılması gibi konular da
düşünülmelidir. Bu kapsamda, Türkiye’nin uygulamasına bakıldığında,
Türkiye’nin, örgütlenme hakkıyla, toplu pazarlık hakkıyla ilgili
maddeleri onaylamaktan kaçındığını görüyoruz. Bu hakların, Avrupa
Birliğiyle müzakere süreci yürüten bir ülke tarafından kabul
edilmemesi büyük bir tezattır. Buradan, Hükümetin, Avrupa Birliği
sürecindeki samimiyetsizliği bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sosyal hukuk devleti, güçsüzleri, güçlüler karşısında koruyarak,
gerçek eşitliği, yani, sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla
yükümlü devlet demektir. Sosyal devletin amacı, herkese, insan onuruna
yaraşan asgarî bir yaşam düzeyi sağlamaktır. Bu bağlamda, her şeyden
önce, herkese çalışma imkânının sağlanması ve çalışma yaşamı koşullarının
iyileştirilmesi gerekir.
İş güvenliği, 1990 sonrasında Avrupa’da
en çok dile getirilen konuların başında yer almaktadır. Sadece iş sahaları
yaratmak değil, bu iş sahalarının insanî yaşama koşullarına sahip
olması gerekir. Ayrıca, kadınların iş güvenliğinin sağlanması
da önemlidir.
Sosyal Şart “Tüm çalışanların
kendileri ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlamak için yeterli,
adil bir ücret alma hakkı vardır” derken, Türkiye, ailelerine iyi
bir yaşam düzeyi sağlamak için düzenleme yapmamaktadır. Daha önce
asgarî ücretle ilgili madde kabul edilmiştir; fakat, asgarî ücret
alanlar sanki tek başlarına yaşıyorlarmış ve bir aileleri yokmuş
gibi düşünülmektedir. Asgarî ücret belirlenirken, bu kişilerin o
ücretle aile geçindirmek zorunda oldukları Hükümet tarafından
göz ardı edilmektedir. Son dönemde gündemde olan memur zammı konusunda,
Hükümetin, çalışanların adil ücret alma hakkını gözardı ettiği
bir kez daha görülmüştür. Zaten, Şartın bu maddesinin Hükümet tarafından
son anda onay metninden çıkarılmış olması, çalışanlara gösterilen
ilgisizliğin bir kanıtıdır. Hükümetten, çalışanlarına insanca
yaşayabilecekleri bir ücreti vermekte direnirken, ailelerin durumunu
düşünmesini beklemek, sadece iyiniyet olmaktadır.
Yukarıdaki madde kabul
edilmekten kaçınılırken, onaylanan maddelerde ise uygulama sıkıntısı
göze çarpmaktadır. Şartta “Herkes özgürce edinebileceği bir işle
yaşamını sağlama fırsatına sahiptir” denilmektedir. Türkiye’de
kadının toplumsal konumu, ne yazık ki, özgürce iş edinmeye büyük
oranda engel olmaktadır. “Kadın işi” ve “erkek işi” gibi söylemler
toplumda sıkça dile getirilmekte ve uygulanmaktadır. Böyle bir
gerçek ortadayken kadının toplumsal konumunun geliştirilmesine
yönelik somut adımlar atılmadıkça Şart yerine getirilmemiş olacaktır.
Kadınlar, gebelik gibi durumlarda işten çıkarılmakta ve kayıtsız
işçi konumunda çalıştırılmaktadır.
Yaşamı sürdürmek
için herkes iş bulma hakkına sahiptir. Resmî olarak açıklanan işsizlik
oranının yüzde 11’e ulaştığı; istatistiklere yansımayan, doğal
olarak, işsiz ordusu içine dahil edilmeyen işsizlerin sayısının
2,8 milyona ulaştığı, bu rakamla işsizlik oranının yüzde 18,8 olduğu
düşünülürse, yapısal bozuklukların Şartın yerine getirilmesine
engel teşkil ettiği görülmektedir. Ülkemizde kadınların istihdam
oranı sadece yüzde 24’tür. Bu oran, Avrupa Birliğinde yüzde 60’lar civarındadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Şartta, tüm çalışanların cinsiyete dayalı ayırım
yapılmaksızın eşit muamele görme hakkından bahsetmektedir. Türkiye’deki
uygulama bu maddeyle de çelişmektedir. İstihdam ve meslek edinmede
çoğu zaman kadınlara karşı ayırımcılık yapılmaktadır. İş ilanlarında erkek
eleman aranmakta, mühendislik gibi işlerde erkeklere öncelik verilmektedir.
Şartta yer alan cinsiyete dayalı fırsat eşitliği konusunda Türkiye’nin
çok kötü durumda olduğunu belirtmeliyim. Başbakana yönelttiğim
soru önergesinin cevabında da bu ayırımcılık açıkça görülmektedir.
Kamuda çalışan üst düzey kadın yönetici sayısı yok denecek kadar
azdır. Şartta “Herkes toplumsal dışlanmaya karşı korunma hakkına
sahiptir” denmektedir. Öyleyse, kadınlara karşı pozitif ayırımcılık
yapılması gerekmektedir.
Tüm bu maddeler yan yana
getirildiğinde, aslında, Şartın kadın hakları açısından önemi ve
Türkiye’nin kadın haklarını geliştirmesi açısından çok işi olduğu
görülmektedir.
Şartta “Çocukların
ve gençlerin korunması hakkı” başlığında bir bölüm bulunmaktadır.
Ayrı bir başlık altında ele alınacak kadar önemli olan çocuk hakları
konusunda, Türkiye, Şartı imzalayan ülkeler arasında en kötü olanlardandır.
Özellikle çocuk işçi çalıştırılması çok yaygındır ve çoğunlukla
kayıtdışı çalıştırılan bu çocukların sosyal haklara ulaşma şansı
yoktur. Bu nedenle, öncelikle çocuk işçi çalıştırmaya yol açan koşullar
düzeltilmelidir.
Çocuklar, maalesef,
ülkemizde fuhuş sektöründe de çalıştırılmaktadır. Yapılan araştırmalarda,
ülkemizde bu durumun artmakta olduğu görülmektedir. Gerekli önlemler
derhal alınmalıdır.
Çalışan kadınların
analığının korunması konusu, Şartta ayrı bir başlık altında ele
alınmıştır. Hamile, yeni doğum yapmış ve çocuğunu emzirme dönemindeki
kadınları korumaya yönelik olan Şarta imza atan Türkiye’de işyerlerinde
yeterli kreş yoktur; olanların da kapatılması yönünde çalışmalar
yapılmaktadır. Halbuki, sağlıklı bir nesil yetiştirilmesi için,
hem bu kreşlere hem de kadınlar için emzirme odalarına çok büyük ihtiyaç
vardır.
Ayrıca, Şartın bazı
maddelerinin Türkiye’nin yapısal bozukluklarından dolayı uygulanması
mümkün görünmemektedir. Örneğin, Şartta “Herkes ulaşabilecek en
yüksek sağlık düzeyinden yararlanılmasını mümkün kılacak her türlü
önlemden yararlanma hakkına sahiptir” denmektedir. Türkiye’de hiçbir
sağlık kurumu olmayan bölgeler varken, var olan hastanelerde ekipman
ve personel yetersizken, kırsal kesimde doktor ve hemşire bulunamazken,
bu hak, insanlarımız için kullanılamaz hale gelmektedir.
“Sağlığın korunması
hakkı” başlığını taşıyan Şartın ilgili bölümünde, sağlığın korunması
hakkının etkili bir şekilde kullanılabilmesi için, sağlığın bozulmasına
yol açan nedenlerin ortadan kaldırılması gerektiği belirtilmektedir.
Bu kapsama kadına karşı uygulanan şiddetin ortadan kaldırılması
da girmektedir; çünkü, kadınların yaşadığı sağlık problemlerinin
çoğu, aile içinde yaşadığı şiddetten kaynaklanmaktır. Bu nedenle,
aile içi şiddetin önlenmesi için gereken tüm önlemler derhal alınmalıdır.
Bu vesileyle, hâlâ yeterli
sığınma evi açılmadığını, Alo Şiddet hattının çalışmadığını belirtmek
istiyorum. 4320 sayılı Ailenin Korunması Kanunu için verdiğim değişiklik
önerisinin de hâlâ gündeme alınmamasından kaygı duyuyorum.
Avrupa Sosyal Şartını
onaylarken, şartın en azından özüne uyum sağlamak için, sosyal devlet
olmanın bilinciyle hareket edilmesi gerekmektedir. Sadece eğitim
sistemimiz bile başlıbaşına sosyal devletten hızla uzaklaştığımızın
kanıtıdır. Liselerde eğitimin kalitesizliği yıllardır tartışılmaktadır.
Devlet, kendi hazırladığı sınava kendi okullarındaki öğrencileri
hazırlayamamakta, bu sorumluluğu gayri resmî olarak dershanelere
devrederek, sosyal devletin ilk basamağında sekteye uğramaktadır.
Sosyal devletin sorumluluğu, eğitimi herkese ulaştırmaktır. Maalesef,
eğitim, Türkiye’de giderek lüks olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye’nin değişen Şartı onaylaması, elbette,
olumlu bir adımdır; fakat, önemli olan, öncelikle uygulamada Şartın
ilkelerini hayata geçirmektir. Türkiye, Anayasasında da yazdığı
üzere, sosyal bir hukuk devleti ise, buradaki “sosyal” kelimesinin
anlamının tam karşılığı, işte bu Şartın ilkeleridir. Türkiye, hem
bu nedenle hem de Avrupa Birliğiyle uyum sürecindeki başarısı
için Şartı özümsemelidir.
Bu doğrultuda, iktidara
geldiği günden beri sosyal politikaları gözardı eden Hükümetin,
Avrupa Birliğine girmek uğruna birçok taviz verirken, aslında, Avrupa
Birliğinin ne olduğunu anlamadığı ortadadır. Avrupa Birliği,
küreselleşme içinde sosyal haklara sahip çıkan ve bu hakları artıran
bir güçtür. Ekonomik açıdan güçlenme, işçiler yok sayılarak yapılmamaktadır.
Toplumun her kesimi düşünülerek sosyal haklar bütünü oluşturulmuştur.
Bu haklar bütününün en önemli ayağı da Sosyal Şart olarak deklare
edilmiştir.
Türkiye, gerçekten,
Avrupa Birliği üyesi olmak istiyorsa, bugün üzerinde konuştuğum
denetim mekanizmasına işlerlik kazandıran protokolü kabul ederken,
Şartın gereklerini ivedilikle yerine getirmesi gerektiğinin bilincinde
olmalıdır.
Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Erbatur.
Madde üzerinde, şahsı
adına Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Sayın Kandoğan, buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanın müsamahasına sığınarak, ben de, fındıkla ilgili
görüşlerimi ifade etmek istiyorum.
Şimdi, Sayın Göktaş’ı
çok dikkatli bir şekilde dinledim. Şu anda kendisini göremiyorum,
Meclis Genel Kurulunda yok. Şimdi, geçmiş dönemde Fiskobirlik hatalı
olabilir, yanlış yapmış olabilir, yanlış politikalar uygulamış
olabilir...
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Yok öyle bir şey!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- …ama, 2006 yılı eylül ayındaki durum nedir ve biz bu durumu nasıl çözeceğiz,
mesele budur değerli milletvekilleri; yoksa, geçmişi suçlayarak,
Fiskobirlik’i avanta yemekler yemekle suçlayarak bir yere varılamayacağını
hepimizin çok iyi bilmesi lazım. Şu anda 8 000 000’a yakın Karadenizli
vatandaşımız, fındıkla ilgili olarak ne yapılacağını dört gözle
bekliyor.
NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep)
– Fındıktan başka konuşulacak konu yok mu?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Değerli Milletvekilim, bakınız, demin sizin Sayın Göktaş 13 dakika
konuştu. Niçin sesiniz çıkmıyordu 13 dakikada?! Niçin dinlediniz
de, şimdi müdahale ediyorsunuz?!
NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep)
– Başka bir şey konuş!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Değerli milletvekilleri, bakınız, ben onbeş gün önce Trabzon’daydım.
Yarın Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize’ye gidiyorum gene. Oradaki,
Karadeniz’deki vatandaşlarımız perişan, sefil bir hayat yaşıyorlar,
yiyecek ekmekleri yok.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
– Ayıp ya!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Öğrencilerini nasıl okutacaklarını düşünüyorlar. Evlatlarını,
çocuklarını nasıl evlendireceklerini düşünüyorlar.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul)
– Öyle bir şey yok.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Depolarındaki fındıkların nasıl satılacağını, kaç paraya gideceğini
düşünüyorlar.
MEHMET SOYDAN (Hatay)
– Afrika mı burası?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Önemli olan, değerli milletvekilleri, bunun çözümünü sağlamak,
çözümünü bulmak. Yoksa, Fiskobirlik hatalı; tamam, hatalı, ben de
kabul ediyorum; ama, hatalı demekle, sekiz milyon insanın meselesini
nasıl çözeceğiz; niye gözardı ediyorsunuz bunları?!
Değerli milletvekilleri,
bakınız, ben Toprak Mahsulleri Ofisinin alımıyla ilgili her gün bilgi
almaya çalışıyorum; ama, ulaşamıyorum. Şimdi, Toprak Mahsulleri
Ofisi piyasaya girdiği günden beri ne kadar fındık aldı; ne kadar fındık aldı soruyorum milletvekillerimize,
ne kadar fındık aldı?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– 1 500… 1 500…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Almıyor… Almıyor… Kasıtlı olarak
almıyor. Niye almıyor; şunun için almıyor: Eğer Toprak Mahsulleri
Ofisi…
ASIM AYKAN (Trabzon) –
16 000 ton.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– 16 000 ton ise, Sayın Milletvekilim, 16 000 ton ise, ne kadar oldu piyasaya
gireli? Şimdi, ben her gün oradan bilgi alıyorum.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Yok, yanlış, yanlış, 16 000 tonla alakası yok!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Her gün oradan bilgi alıyorum; depoları
tam açmadılar, açmadılar; geriye gün veriyorlar.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Yeni geldim oradan,
yok öyle bir şey!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– “Fındığın nemi yüksektir” şeklinde, fındıkları almamak için ve
fındık üreticisini tüccarın kucağına atmak için kasıtlı politikalar
uyguluyorlar.
Değerli milletvekilleri,
şimdi diyorsunuz ki, fındıkta arz fazlası var; diyelim ki var -olmadığı
inancındayım- 50 000 ton fazla olduğunu kabul edelim; peki, bu devlet,
bu yetmiş milyonluk ülke, 50 000 tonluk arz fazlasını alıp bir köşede
tutabilecek durumda değil mi?!
A. MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa)
– Olur mu öyle şey?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Niye olmasın? Kim ona “olmaz” diyen, hangi milletvekili ona “olmaz”
diyen; dinleyelim bakalım. Siz Şanlıurfa’dasınız, Karadeniz’i bilmezsiniz Sayın Milletvekilim, Karadeniz’i
bilmezsiniz, fındığı bilmezsiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Şimdi, değerli milletvekilleri,
bakınız, elimde bir basın açıklaması var, Sayın Cüneyt Zapsu’nun açıklaması,
bakın ne diyor, ne diyor Cüneyt Zapsu, ne diyor; bakın basın açıklaması:
“Tefeciler dışında kimsenin kredi vermeyeceğinin herkes tarafından
bilinmesi gerekir.” Siz bu açıklamaları yapacaksınız, Fiskobirlik’in
itibarını yerle bir edeceksiniz, altına da AK Parti Genel Başkanı
Veri Koordinatörü yazacaksınız, sonra da Fiskobirlik’i suçlayacaksınız.
Peki, sekiz milyon vatandaşın
günahı nedir değerli milletvekilleri?!
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) –
Suçsuz mu?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Bu sekiz milyon vatandaşımız…
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) –
Suçu var mı, yok mu?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Bugün fındık kaça gidiyor biliyor musunuz…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
– Yetmiş milyonun hakkını gözetmek zorundayız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– …bugün 2,5 YTL; Eskişehir Milletvekilim, sizin tuzunuz kuru. Yarın
gel, Karadeniz’e beraber gidelim. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Bakınız, Sayın Başbakan
geçen gün Karadeniz’deydi. Gizlice geldi. Gizlice geldi Ordu’ya,
Fatsa’ya, gizlice…
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul)
– Ne alakası var!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Evet, çok alakası var; 4-5 vatandaş “fındık” deyince, basın mensuplarını
uzaklaştırdılar yanından Sayın Başbakanın; 4-5 kişiyle orada gizlici
konuştu Sayın Başbakan.
ASIM AYKAN (Trabzon) –
Ayıp oluyor Ümmet Bey!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Evet, evet… Gizlice konuştu.
ASIM AYKAN (
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Gidemedi oralara, gizlice gitti. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Değerli milletvekilleri,
bakınız, bir Sayın Başbakan Karadeniz’e, fındık üreticilerinin olduğu
bölgeye gizlice gidiyorsa, bunun hesabını siz vermek zorundasınız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Sandıkta verecekler.
BAŞKAN – Sayın Kandoğan…
Saygıdeğer arkadaşlarım…
ASIM AYKAN (Trabzon) –
Sayın Başkanım, bu ne diyor ya?!
BAŞKAN – Bir dakika
efendim, bir dakika…
ASIM AYKAN (Trabzon) –
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı bir yere gizli gitmez; hakaret ediyorsun.
BAŞKAN – Sayın Aykan…
Sayın Aykan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Olanı söylüyorum. Basında, televizyonda yer aldı. Tekzip edin… Tekzip
edin…
ASIM AYKAN (Trabzon) –
Olur mu…
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
– Muhatap olmayın şu adamla!
BAŞKAN – Sayın Aykan,
oturur musunuz!
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Ayıp; eski arkadaşınız ya!
BAŞKAN – Arkadaşlarım,
bu konuyla… Sayın Kandoğan ve diğer arkadaşlarıma da hitap ediyorum.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
bu konu beş altı aydır Türkiye’nin gündeminde. Karadeniz’de konuşuluyor,
her yerde konuşuluyor. Yani, sizler, konuyla ilgili…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Yarın birlikte gidelim Karadenize…
BAŞKAN – Sayın Kandoğan…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
– Yetmiş milyonun…
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
sözleşmeyle ilgili de birkaç cümle söylerseniz memnun olurum.
Buyurun, mikrofonunuzu
açtım, 1 dakikalık süre içinde tamamlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Değerli milletvekillerim, Sayın Başbakan öyle gitmediyse, Sayın
Başbakan bir tekzip yayınlar; biz de televizyonlarda, basında, Fatsa’ya
göğsünü gere gere, bütün millete haber vererek, basını ve televizyonu
da peşine takarak gittiğini öğrenelim. Gidemediniz. Gidemedi
Sayın Başbakan değerli milletvekilleri. Bu meselenin çözülmesi
lazım.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Çözüm yeri burası.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Bakınız, sekiz milyon vatandaşımız bundan mağdur. Nasıl çözülecekse
buyurun çözelim, hep beraber çözelim.
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) –
Çözüm ne?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Çözümü söylüyorum… Çözümü söylüyorum…
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) –
Bir yere varamazsın!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Bakınız, 50 000 ton fındığı alıp
bir yere...
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) –
Kim alacak, onu söyle…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Şimdi, Toprak Mahsulleri Ofisini
niye devreye soktunuz?
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) –
Çözüm ne?
BAŞKAN – Sayın Çakır…
Sayın Çakır…
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) –
Çözümü söyle…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Toprak Mahsulleri Ofisi niye devreye girdi; fındık alımı için girdi,
değil mi?!
Toprak Mahsulleri
Ofisi 50 000 ton almaz 100 000 ton alır, 50 000 tonu da deposunda biriktirir,
gelecek sene eğer arz fazlası olmazsa, biz fındığı 10 YTL’ye satarız.
Bu kadar… Bu kadar… Bu kadar basit…
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) –
Senin Fiskobirlik’in fındığı alıp sattı mı?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Bu kadar kolay bu iş. Bu kadar kolay. Onun için, tedbir bulun, çare bulun.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kandoğan.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Mehdi Eker, fındık 7 YTL olunca “at sahibine göre kişner” dedi.
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
teşekkür ediyorum.
Buyurun efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Fındık 7 YTL olunca başarı sizin!..
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
teşekkür ederim.
Buyurun.
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) –
Çiftçinin üzerinden politika yapmaya kalkmayın burada.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Fiyatlar düşünce başarısızlık Fiskobirlik’in!.. (CHP sıralarından
alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
teşekkür ederim.
Buyurun.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Sayın Başkan, sataşma var…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
– Sataşma var…
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Sataşma var…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
– Karadenizliler adına cevap versin…
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, bakınız, dün, bugün, konuşmalar sırasında, arkadaşlarımız
bir yerlere hitap edebilir, bir yerlere konuşabilir, seslerini duyurabilir.
Burası milletin mikrofonu, doğrudur; ama, kürsüye çıkan arkadaşlarımız
konuyla ilgili -bütün gruplar açısından söylüyorum- konuşurlarsa,
daha mutlu, daha güzel neticeler elde edilmiş olur.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, sosyal konular değil mi bunlar?! Sosyal
Şart değil mi?! Sosyal şart bunlar!..
NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep)
– Burası fındık arazisi değil!..
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, bakınız, birkısım arkadaşlarımız -bunlar da, yine,
bizim milletvekili arkadaşlarımız- konuyla ilgili olarak arkadaşlarımız
konuşma yapmadığı için, konunun dışına taştığı için, Başkanlık Divanını
ikaz ediyorlar, doğrudur yaptıkları; ama, buraya çıkan her arkadaşımız,
bölgesinde sorunları halledememiş, diğer yerde halledememiş… Yani,
konuşulmuş, tekrar gelip, 10 dakikada Meclis kürsüsünde bu işler
halledilecek veya 5 dakikada!.. Böyle bir şey mümkün değil! Böyle
bir şeyi takdirinize sunuyorum.
Sayın Kandoğan’a hitaben
şunu söylüyorum: Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı, hiçbir yere,
hiçbir gizlilik altında değil, her yere, en güzel şekilde, göğsünü
gere gere gider. Bundan sonra, bu tip konuşmalara lütfen dikkat edelim.
Böyle bir olay yok. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Sayın Başkan…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Otur yerine!.. Otur yerine be!
BAŞKAN - Böyle bir üslup
da yok. Yani, bu üslubun nerelere gideceğini, ne neticeler doğuracağını
her birinizin bilmesi lazım. Böyle bir konuşmayı bundan sonra lütfen
yapmayınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Sayın Başkan, bir bilgi verdim, tekzip etsinler.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Tekzip edecek
bir şey yok. Söylediğiniz şey zaten hilafı hakikattir. Böyle bir şey
olmaz. Olur mu?!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Basında ve televizyonlarda var.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Otur yerine hadi! Otur
yerine! Terbiyesiz herif! Terbiyesizlik yapma!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sen ne diyorsun?!
KEMALETTİN GÖKTAŞ (
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Otur yerine! Terbiyesizlik
yapma, otur! Yeter artık! Yetti artık!
EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın
Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Hakkı
Ülkü, buyurun efendim.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Yanlış yapıyorsunuz Sayın Başkan.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Hadi gel! Gel hadi, gel!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Gel bu tarafa! Göreceğim seni!
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Geliyorum… Geliyorum… (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri)
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Meclis şampiyonu! Helal olsun sana!
BAŞKAN - Arkadaşlar,
yerimize oturalım.
Sayın Ülkü, buyurun
efendim. (Gürültüler)
Arkadaşlar, dinleyelim.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) –
Sayın Başkan, herkesi sükûnete davet etmek gibi bir göreviniz var tabiî.
Öncelikle onu bir yapın, sonra sorayım.
BAŞKAN – Arkadaşlar,
Sayın Milletvekilimiz soru soruyor, lütfen dinleyelim.
Buyurun efendim.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) –
Sayın Başkan, bu taslağın komisyonlarda görüşülmesi esnasında çeşitli
sosyal tarafları komisyona çağırdığınız ifade edilmişti. Acaba
bunların içerisinde çağırmadıklarınız hangileridir? DİSK ile temasta
bulundunuz mu? Zira, söz konusu belge, Avrupa sosyal müktesebatının
önemli bir parçasını oluşturmaktadır. (Gürültüler)
Ben de soruyu soramıyorum
efendim.
BAŞKAN – Arkadaşlar,
lütfen sükûneti sağlayalım.
Buyurun Sayın Ülkü.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) –
DİSK ile temasta bulunuldu mu? Zira, söz konusu belge, Avrupa sosyal
müktesebatının önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Şartın tamamlayıcı
bir parçası olan Toplu Şikâyet Protokolü de bu bağlamda değerlendirilmesi
gerekmez miydi? “Çocuk ve gençlerin
korunması” başlıklı maddede 18 yaşından küçük çocuklar için dört
haftalık ücretli yıllık izni niçin çok görüyorsunuz? Bu yaklaşımınızla,
üyelik sürecini ucuz emek pazarı olarak özümlemek ve yurttaşlarını
bu pazarda ikinci statüde bulundurmak gibi bir tavır içerisinde olduğunuzun
farkında mısınız?
İnsanca yaşamı, çalışanlara,
gençliğe ve yaşlılara çok gören yaklaşımınızı yeniden gözden geçirip,
sosyal tarafların ve emek platformunun çağrılı olduğu yeni bir düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ülkü.
Sayın Özdoğan, buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Aracılığınızla Sayın
Bakana 2 soru sormak istiyorum…
BAŞKAN – Arkadaşlar,
sayın milletvekillerimizi dinleyelim!..
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Sayın Bakanım, bu Avrupa Sosyal Şartı, komisyonda yapılan görüşmelerde,
komisyonun daha önce kabul etmiş olduğu maddeler aynen kabul edilmiştir.
“Beyanlar” kısmında ek maddenin birinci fıkrası “ülkemizin şu anki
ekonomik durumu itibariyle bu fıkranın gereklerini yerine getiremeyeceği”
gerekçesiyle daha önce komisyonumuzca kabul edilen beyandan çıkarılmıştır.
Bu bağlamda şu soruyu sormak istiyorum: Tabiî bu ek maddenin fıkrası,
söz konusu madde, çalışanları ve ailelerini makul bir hayat düzeyi
sürdürebilecek gelire kavuşma hedefini ortaya koymaktaydı. Şimdi
Sayın Başbakan ve Sayın Hükümet yetkilileri, yeri geldiği zaman,
kişi başına düşen gayrî safî millî hâsılada 5 000 - 6 000 dolardan bahsediliyor
ve yakın bir gelecekte bunun 10 000 dolara çıkacağından bahsediliyor.
Acaba bu ifadelerin doğru olmadığının, bu ek fıkra çıkarıldığına
göre, bir itirafı değil midir diye soruyorum.
İkinci soru: Son olarak,
657’ye tabi üst düzey memurlara yüzde 3 ve alt düzeyde olan memurlara
yüzde 4 oranında zam yapılmıştır. Memurlarımızın bir kısmı yoksulluk
sınırı altında yaşamaktadır, kahir ekseriyeti de açlık sınırı
altında yaşamaktadırlar. Biraz sonra kabul edeceğimiz Avrupa Sosyal
Şartına bu maddeler ve memura verilen zamlar ne kadar uygundur? Sayın
Hükümete sormak istiyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özdoğan.
Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
– Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Türkiye, uluslararası
yaptığı anlaşmalarda, kamu çalışanlarına birtakım haklar tanımıştır,
ILO ve UNESCO’nun ortaklaşa ortaya koyduğu sözleşmeleri imzalamıştır.
Memurların, Türkiye’de, birçok çağdaş ülkede olan toplusözleşme,
grev hakkı, siyaset yapma hakkı yoktur. Bunların bir kısmı Anayasada
engellenmiştir, bir kısmı da Anayasada engel olmadığı halde düzenleme
yapılmamıştır. Zaman zaman, kamu çalışanlarına haklar verilmekten
söz edilmektedir. Dört yıla yaklaşan iktidar döneminde, memurlarla
ilgili, onların demokratik haklarını, sendikal haklarını geliştirecek
bir adım atılmamıştır, bu konuda uluslararası anlaşmaların, sözleşmelerin
gereği yerine getirilmemiştir. Acaba, kamu çalışanlarının demokratik
haklarını, sendikal haklarını geliştirecek, Hükümetin, İktidarın,
önümüzdeki günlerde bir hazırlığı var mıdır? Örneğin, onlara, toplusözleşmeli,
grevli sendika hakkı için bir çalışma yapılmakta mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
Sayın Bakanım, buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) – Sayın Başkan, soruların hepsine yazılı olarak
cevap vereceğiz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tamamının
oylanmasından önce, oyunun rengini belirtmek üzere Trabzon Milletvekili
Sayın Kemalettin Göktaş, lehte…(AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Göktaş.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tekrar
hepinize saygılar sunuyorum.
Burada, Avrupa Sosyal
Şartıyla ilgili kanun görüşülürken, hiç gündem olmadığı halde,
fındık konusu gündeme gelince ki, Sayın Başkanım, siz, bu konuda
serzenişte bulundunuz doğru; ama, bu konuyu gündem eden biz değiliz.
Bizden önceki arkadaşlar yaptığı için, biz de cevap vermek, konuyu
açıklığa kavuşturmak için bu konuya girdik.
Şimdi, bu konuyla ilgili,
arkadaşlar, bilen de konuşuyor, bilmeyen de konuşuyor…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Ağzı olan konuşuyor.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Yani… O bir deyim tabiî.
…Bilen de konuşuyor,
bilmeyen de. Şimdi, kalkıyor adam, burada, fındıkla ilgili konuşuyor…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – “Adam” değil milletvekili…
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Düzeltiyoruz, milletvekili arkadaşımız diyelim. Düzelttim…
Şimdi, değerli arkadaşlar,
şimdi, fındığın bölgemizde olan olumsuz etkilerini, burada, politika
yaparak “Karadeniz insanı aç, Karadeniz insanı açıkta, Karadeniz
insanı yanıyor” gibi polemiklere girmeye lüzum yok. Ben Karadeniz
insanıyım, ben oranın çocuğuyum, oranın evladıyım.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
– Sizi kastetmiyorlar.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Orayı biliyorum…
Arkadaşlar, ben oradan
çıkıyorum; oradan çıktım, oranın insanıyım. Sen kaç gün Karadeniz’de
kaldın ki, bunu konuşuyorsun? Şimdi, arkadaşlar, belki bu Fiskobirlik’in
yanlış politikaları yüzünden fındık üreticimiz birtakım ekonomik
sıkıntıya düşmüş olabilir; ama, bundan dolayı fındık üreticimiz,
aç, açıkta değil, sefil değil, perişan değil, bunu bilesiniz ve fındık
üreticimiz de Hükümetine, devletine küsmemiştir. AK Parti Hükümetini
bağrına basmıştır, basacaktır. Bunu da böyle bilsin herkes. (CHP sıralarından
alkışlar[!])
İLYAS SEZAİ ÖNDER
(Samsun) – Git gez bakalım Ordu’yu!..
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Şimdi, bakıyorum arkadaşlar, Türkiye’de ne kadar adı sanı
duyulmamış parti varsa Karadeniz’e hücum etti. Karadeniz’de sanki
altın madeni varmış gibi, her aklına gelen oraya gidiyor.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Fındık altındır.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) - Şimdi, yarın bir tanesi daha gidecekmiş. Ne yapacaksın
orada?!
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Boşluk var, boşluk; iktidar boşluğu var.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Ben, sadece size şunu söyleyeyim: Orada size prim yok,
orada size oy yok…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Doğru, bize prim yok, prim; size de oy yok, oy.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Orada Karadenizli sizi bağrına basar, o da Karadenizlinin
misafirperverliği yüzündendir, sizi en iyi şekilde ağırlar, en iyi
şekilde orada misafir eder ve uğurlar; ama, oy gelince, oy AK Partiyedir,
onu bilesiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
Biz anket yaptırıyoruz
arkadaşlar, biz anket yaptırıyoruz, neyin ne olduğunu biliyoruz;
hayalci politikalar yapmıyoruz, bilerek, bilimsel politika yapıyoruz.
O bakımdan, siz oralara gidip de Karadeniz insanının kafasını karıştırmaya
kalkmayın, karışmaz, aklı başında, ne yaptığını bilir benim insanım.
O bakımdan, Başbakanına da bağlıdır, Başbakanına da saygılıdır,
Başbakanı istediği yere -ülkenin- göğsünü gere gere gider, kimseden
de çekinmez.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Vallahi gidemiyor, çiftçilerin yanına gitti mi; gidemedi.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Eğer, Sayın Başbakanıma birileri birtakım olumsuz davranışlara
giriyorsa -ki, yapılıyor- bu densizler birtakım provokatörlerdir…
RASİM ÇAKIR (Edirne)
– Ne zamandan beri densiz oldu masum olan çiftçiler! Millet aç; öldürdünüz
be!
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – …bazı muhalif partilerin provokatörleridir. O bakımdan,
Başbakan, geçmişteki mazisi, tertemiz mazisiyle bugünkü…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
– Sayın Vekilim, sizi iyice seçim korkusu sarmış, iyice sarmış.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – …durumuyla halkıyla bütünleşmiş, halkıyla beraber siyaset
yapmıştır, yapmaya da devam etmektedir ve halkın takdirini kazanmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
Toprak Mahsulleri ofisiyle ilgili…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
– Çok fazla seçim korkusu sarmış, öyle anlaşılıyor.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) - …evet, birtakım sıkıntıların var olduğunu biliyoruz;
ama, takdir edersiniz ki, hiç böyle bir uygulama içine girmeyen bir
kurumun başta yapmış olduğu birtakım yeni uygulamadan dolayı birtakım
aksaklıkları var. Zaman içinde bunların düzeleceğini, düzeltileceğini
buradan ben beyan ediyorum ve bu Fiskobirlik’in yanlış politikaları
yüzünden Toprak Mahsulleri devreye girmek zorundadır, zorunda kaldı.
Neden; fındık üreticisi sıkıntıya düşmesin diye.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Fiskobirlik sizden değil onun için değil mi?!
RASİM ÇAKIR (Edirne)
– Seni birinci sıraya koymazlar bu konuşmanla, merak etme, çok talihsiz
konuşuyorsun!
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım…
Arkadaşım, yerinden
konuşacak yerde, sen, burada… Yerinden konuşursun, gelecek sene
kasım ayında şu üstten konuşursun, onu da söyleyeyim ben sana.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
– Biz Karadeniz’e de gider konuşuruz.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) - Senin gibilerini ben çok gördüm bu Mecliste, ben üç dönemdir
bu Meclisteyim.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
RASİM ÇAKIR (Edirne)
– Seni birinci sıraya koymazlar! (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Göktaş,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Arkadaşlarım, lütfen…
Saygıdeğer arkadaşlarım…
Sayın Göktaş, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Bitiriyorum.
Bu şekilde polemiklerle
bir yere varılmaz. Biz, hükümet olarak sorumluluğumuzun bilincindeyiz.
Karadeniz’de de, Akdenizinde de, Egesinde de, Doğusunda da, Güneydoğusunda,
her yerde bütün vatandaşımızın dertleriyle dertlenmiş, derdini
bünyesinde hisseden bir iktidarın mensuplarıyız. Onun için, alnımız
ak, başımız dik olarak halkımızın içindeyiz, halkımızla beraberiz.
Ben hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için 4 dakika
süre vereceğim ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik Getiren Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 292
Kabul : 287
Ret :
5 (x)
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.27
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.41
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
2 nci sırada yer alan,
(Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/968) (S. Sayısı: 977 ve 977´ye 1 inci Ek) (x)
BAŞKAN – Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin,
Anavatan Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Züheyir Amber; şahısları
adına Yakup Kepenek, İzzet Çetin, Ümmet Kandoğan, Tevfik Akbak ve Hüseyin
Tanrıverdi’nin söz talepleri vardır.
İlk konuşma, Anavatan
Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Züheyir Amber’e aittir.
Buyurun Sayın Amber.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA ZÜHEYİR AMBER (Hatay) – Değerli milletvekili arkadaşlarım,
görüşülmekte olan 977 sıra sayılı (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal
Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
geneli üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Avrupa Sosyal Şartı,
sivil ve siyasal haklara yer veren İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin
ekonomik ve sosyal alandaki uzantısı durumundadır. 1961 yılında imzalanan
ilk Avrupa Sosyal Şartı, 1965 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu Avrupa
Sosyal Şartı, sendikalaşma, toplupazarlık, grev ve çalışma hakkı
dahil, 19 sosyal hakkı güvence altına almaktadır. 1961 tarihli Avrupa
Sosyal Şartının eksikliklerini gideren ve sosyal hakları kapsamlı
bir biçimde güvence altına alan (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal
Şartıysa, 1996’da imzaya açılarak, 1999’da yürürlüğe girmiş. Halen
her iki sosyal şart da yürürlüktedir.
(Gözden Geçirilmiş)
Avrupa Sosyal Şartı, çalışma hakkı, adil çalışma koşulları hakkı,
adil ücret hakkı, örgütlenme, yani, sendikalaşma hakkı, toplupazarlık
hakkı -grev dahil- çocuklar ve gençlerin korunması hakkı, çalışan
kadınların analığının korunması hakkı, sağlığın korunması hakkı,
sosyal güvenlik hakkı, çocukların ve gençlerin korunma hakkı, yaşlıların
sosyal korunma hakkı, iş güvencesi hakkı ve konut hakkı gibi çok sayıda
ekonomik, sosyal ve sendikal hakkı güvence altına alan bir uluslararası
sözleşme. Tekrar ediyorum: Bu bir bildirge değil, sözleşme değerli
arkadaşlarım.
Sosyal şartlar, birer
bildirge değil, uluslararası sözleşme niteliği taşıyan ve onaylayan
ülkeler açısından bağlayıcı belgelerdir. Sosyal şartların güvence
altına alındığı sendikalaşma hakkı kamu görevlilerini de kapsamakta
ve sendikalaşma hakkı, gördükleri iş ve hizmetler açısından bir ayırım
yapmaksızın, bütün çalışanlara tanınmaktadır.
(x) 977 ve 977’ye 1 inci ek S. Sayılı Basmayazı Tutanağa
eklidir.
Bu çerçevede, 4688 sayılı
Kamu Görevlileri Sendikaları Yasasında yer alan ve kamu görevlilerinin
önemli bir bölümünün sendikalaşmasını yasaklayan hükümler Avrupa
Sosyal Şartına aykırıdır. Yine, ülkemizde yıllardır devam eden
grev hakkının sistematik ihlali de Avrupa Sosyal Şartına aykırıdır.
Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerin neredeyse tümü
temel sendikal haklara çekince koymamıştır.
Avrupa Sosyal Şartının
sendikalaşma hakkıyla ilgili 5 inci maddesi Avrupa Konseyi üyesi
34 ülke tarafından onaylanmış durumdadır. Bu 34 ülkenin 24’ü aynı
zamanda Avrupa Birliği üyesidir. Avrupa Birliği üyesi ülkelerden
sadece Yunanistan 5 inci maddeye çekince koymuş olup, toplu pazarlık
ve grev hakkıyla ilgili 6 ncı madde Avrupa Konseyi üyesi 33 ülke tarafından
onaylanmıştır. Yine, bu ülkelerin 24’ü Avrupa Birliği ülkeleridir.
Avrupa Birliği üyelerinden
sadece Yunanistan 6 ncı maddenin tümüne çekince koymuş, ardından,
Avrupa Konseyi üyesi Andorra ve Türkiye, 25 Avrupa Birliği üyesi
ülkeden 3’ü -bunlar Avusturya, Lüksemburg ve Polonya- ise sadece 6
ncı maddenin dördüncü paragrafına çekince koymuş durumdalar.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye Avrupa Sosyal Şartını 1961 yılında imzalayan
ilk 16 ülke arasında yer almıştır. Ancak, 1961 yılında imzalanan Avrupa
Sosyal Şartı yirmisekiz yıl bekledikten sonra 1989’da onaylanmış ve
yürürlüğe girmiştir. Aradan onyedi yıl geçmesine rağmen AK Parti
Hükümeti de, Avrupa Sosyal Şartına, maalesef, karşı direnç göstermekte
ki, Hükümet, sendikal haklara ilişkin 5 ve 6 ncı maddelerin yanı sıra
“madde 2: Adil çalışma koşulları hakkı. Bunun birinci fıkrası, çalışma
sürelerinin azaltılması; üçüncü fıkra, en az dört haftalık yıllık
izin hakkı. Madde 4: Adil ücret hakkı. İkinci fıkrası, kendilerine
ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlayacak ücret hakkı. Madde
7: Çocukların ve gençlerin işte korunması hakkı. Bunun yedinci fıkrası,
18 yaş altında çalışanlara en az dört haftalık yıllık izin hakkı. Madde
23: Yaşlıların korunma hakkı” gibi maddelere de çekince koymuş durumdadır.
Özellikle, yaşlıların ve gençlerin korunmasına ilişkin maddelere
çekince konması akıllara durgunluk verecek durumdadır.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizdeki demokrasi ve insan hakları mücadelesinin önüne, ülkemizin
şartları adı altında konulmak istenen engellere bir yenisi daha
eklenmek istenmektedir. Aslında, bu çekincelerle yapılmak istenen,
kamu çalışanlarına örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı tanımamak,
Avrupa Birliğinin sosyal kazanımları arasında olan kimi konulara
da çekince konularak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin eliyle düşük
statülü yurttaşlık yaratılmak istenmektedir.
Eğer, Hükümet bu çekincelerini
kaldırırsa, sanıyorum, Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde
değiştirdiği Anayasanın 90 ıncı maddesine göre ülkemizi ucuz
emek pazarına dönüştüren ve yurttaş haklarını hak olmaktan çıkaran
politikaları sürdürmek olanağını bulamayacaktır. Düşük sosyal
haklar verilen halkımızın, Avrupa Birliği yolunda düşük statülü
yurttaşlar haline getirilmesi söz konusudur.
Oysa, Hükümetiniz,
her fırsatta, halkımızın refahını, Avrupa Birliği standartlarında
demokratik, ekonomik ve sosyal şartları sağlayacağı sözü vermektedir.
Bu sözleşmeye koyduğunuz sakıncalar, aslında, Hükümetinizin gerçek
düşüncelerini ortaya koymaktadır. Tabiî, bu çekincelerinizi ilgili
sivil toplum örgütlerimize nasıl açıklayacaksınız onu bilemem;
ama, şu anda, tüm sivil toplum örgütlerimiz bugünkü görüşmeleri takip
etmektedir ve tümünün talepleri bu çekincelerin kaldırılması yönündedir.
Sosyal Şartın maddelerine
konan çekincelere göz attığımızda, bu, ülke çalışanları için çalışma
sürelerinin azalabileceği, insanca yaşama ve çalışma koşullarının
mümkün olabileceği konusundaki bir olasılığı bile ortadan kaldırmaktadır.
Avrupa Birliği ülkeleri çalışanları için hak olan dört haftalık ücretli
yıllık izin hakkı, ülkemiz çalışanları için, çocuk bile olsalar, uygun
görülmemektedir.
Çalışanlar için asgarî
ücretin adil bir ücret olması söz konusu değildir. Türkiye’de asgarî
ücret, çalışan kişinin kendisi ve ailesi için iyi bir yaşam düzeyi
sağlayan ücret olmak yerine bir kişi için belirlenip tüm ailesinin
geçimini sağlayan ücret almayı sürdürecektir. Örgütlenme, toplu
iş sözleşmesi ve grev hakları, göstermelik haklar olarak kâğıt üzerinde
kalmaya devam edecektir.
İşyerlerinde ve işletmelerde
çalışanlar ve temsilcilerinin katılım ve denetimleriyle ilgili
demokratik süreçler işletilmeyeceği için, çalışma ilişkilerinin
toplumun demokratikleşmesine katkısı gerçekleşmeyecektir. Yaşlılar,
toplumdan dışlanarak, yurttaş haklarından yararlanmayarak, düşük
emekli gelirleriyle açlık sınırında yaşayarak, toplumun dışlanmış
unsurları olmayı sürdüreceklerdir.
Tüm bunların yanı sıra,
Hükümet, birçok konuda olduğu gibi (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal
Şartının ele alınmasında da, tek yanlılığı ve dayatmayı esas almaktadır.
Gerçekte, Avrupa Birliği Müktesebatının bir parçası olan Avrupa
Sosyal Şartı, sosyal diyaloğa başvurulmadan, Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine getirilmiştir. 2005 yılında görüşülmeye başlanan
Şart, çalışanların ekonomik ve sosyal haklarıyla ilgili olmasına
karşın, üyesi bulunduğum Dışişleri Komisyonu çalışmalarında, çalışanların
temsilcilerinin görüşlerine başvurulmadan ve danışılmadan Genel
Kurula getirilmiştir. Hükümet, bu yaklaşımıyla, ülke halkı ve çalışanları
için, Avrupa Birliğinin sosyal ve ekonomik haklarını uygun görmemekte
ve Avrupa Birliğine üyelik sürecini, ülkeyi bir ucuz emek pazarı
olarak düzenleyerek, yurttaşlarını, ikincil statüde, ucuz emek olarak
pazarlamayı sürdürmekte kararlı olduğunu göstermektedir.
Çekince konulan maddelerin
gerekçelerinin tümüne baktığımızda görüyoruz ki, ülkemiz kalkınmışlık
düzeyi ve sosyoekonomik şartları dikkate alınmış olarak görülmektedir.
O zaman sormak istiyorum, Sayın Başbakan ve sayın bakanlarımıza:
Her açılışta, neden “kalkındık” diye hamasi söylemlerde bulunuyorlar?..
Değerli milletvekili arkadaşlarım, ülkemizin içinde bulunduğu
şartlar gerekçesiyle temel haklara çekince konması, AK Partisinin
demokrasi ve özgürlükler perspektifinin ne kadar üstünkörü olduğunu
göstermesi açısından son derece önemlidir.
Tüm kamu kesiminde,
2007 yılı için yapılan zam oranı bir fiyaskodur. Öylesine komik gerekçe
ve rakamlar sunulmuştur ki, kamu çalışanımızın gururuyla oynanmıştır.
Gerçi, bu sözleşmede koyduğunuz çekinceler, yukarıda ifade ettiğim
gibi, aslında, gerçek düşüncenizi ortaya koymaktadır. Açıklanan
zam oranları, ülkemiz çalışanlarının talepleri doğrultusunda değil,
tamamen, Hükümet olduğunuz günden bu yana ekonomi politikalarınızı
yönlendiren IMF’nin isteği doğrultusunda olmuştur. Türkiye ekonomisindeki
kırılganlık, kamu kesimi açıklarından ya da siyasî, iktisadî birtakım
yanlış uygulamalardan değil, bizzat özel sektörün kendi çıkarlarını
gözeten rasyonel kararlarından ve finans piyasalarının kısa dönemci
ve sürü içgüdüsüne dayalı karar alma biçimlerinden kaynaklanmaktadır.
Uygulanmakta olan programı alternatifsiz kabul ederek, her türlü
ekonomik ve siyasî gelişmeyi, yabancı yatırımcı ne düşünüyor ve
enflasyon hedefi mantığına indiren mevcut anlayış, Türkiye’nin
uzun dönemli stratejik kalkınma, istihdam artırıcı yatırımlar ve
teknoloji seçimi gibi makro sorunlarını gözardı etmekte ve Türkiye’yi,
uluslararası finans dünyasının spekülatif çıkar hesaplarına bağımlı
hale getirmektedir. Bu bağımlılığın maliyetlerinin ve faturasının
kimlere çıkarılmakta olduğunu, bu tasarıya konulan çekincelerle
görmekteyiz. Türkiye ekonomisinin geleceği, ulusal dinamiklere
ya da ulusal ekonomik kuruluşların yönlendirilmesine değil, uluslararası
finans şebekesinin spekülatif kararlarına ve kaprislerine bağlıdır.
Türkiye’nin, mevcut
program altında, bağımsız bir kalkınma stratejisi izleyerek, istihdam
yaratıcı ve gelir dağılımını iyileştirici bir büyüme sürecini
sürdürebilme olanağı yoktur. Mevcut program, derhal gözden geçirilerek,
ülkemiz çalışanına ve işsizlerine derman olacak hale getirilmelidir.
Bu ülke bizim, insanımız bizim. İktidar, yurt dışında, Avrupa Birliği
ülkelerine kuzu, ülkemiz vatandaşlarına aslan kesilme hünerinden
vazgeçerek, çağdaş yaşam standartlarını her vatandaşımıza sağlamalıdır.
Değerli arkadaşlar,
Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartına bu gerekçelerle çekince
konması, Avrupa Birliği uyum süreciyle çelişkili ve çifte standartlı
bir tutumdur. Her iki sosyal şart da Avrupa Birliği tarafından temel
belgeler olarak kabul ediliyor. Topluluk Anlaşmasının 136 ncı maddesi
Avrupa Sosyal Şartına açıkça atıfta bulunuyor. Avrupa Birliği Anlaşmasının
girişinde ise üye ülkelerin Avrupa Sosyal Şartı tarafından belirlenen
hakları teyit ettikleri vurgulanıyor. İlerleme raporlarında da
Avrupa Sosyal Şartının çekincesiz onaylanması isteniyor. Avrupa
Birliği, Avrupa Sosyal Şartının 5 inci ve 6 ncı maddelerine konan
çekincenin kaldırılmasını ve Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartının
çekincesiz onaylanmasını uyum sürecinin bir gereği olarak görmektedir;
ancak, Hükümet, Avrupa Birliğinin bu değerlendirmelerine rağmen,
5 inci ve 6 ncı maddeleri onaylamamakta ısrarlı durmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartının onaylama girişiminin çekinceler
yanında çok önemli bir başka eksiği daha var. Bunu da kesinlikle burada
söyleme ihtiyacını duyuyorum. Hükümet, sendikalara ve sivil toplum
örgütlerine toplu şikâyet hakkı tanıyan ve denetimi etkinleştiren
1995 tarihli Toplu Şikâyet Protokolünü de onaylamaktan kaçınıyor. Böylece,
Sosyal Şartın etkin denetimine olanak, bu durumda, maalesef sağlanamıyor.
Gözden Geçirilmiş Avrupa
Sosyal Şartının çekincesiz, şartsız onaylanması, bir yandan, çağdaş
sosyal hakları güvence altına alan çok önemli bir sözleşme olması;
öte yandan, Avrupa Birliği uyum sürecinin bir gereği olması nedeniyle
büyük önem taşıyor; ancak, Gözden Geçirilmiş Sosyal Şartın çekinceli
onayı, kozmetik bir düzenlemenin ötesinde bir anlam taşımayacaktır.
Anavatan Partisi olarak,
tüm çalışanlar ve onların aileleri adına diyoruz ki: Türkiye Büyük
Millet Meclisi, sosyal devlet ve insan hakları ilkesinin gereğini
yapmalı ve (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartını kayıtsız şartsız
onaylamalıdır. İnsanca yaşamı, çalışanlara, gençlere ve yaşlılara
çok gören yaklaşımınızı, lütfen, tekrar gözden geçirin ve Gözden Geçirilmiş
Avrupa Sosyal Şartına koyduğunuz çekinceleri, tekrar tekrar rica
ederek söylüyorum, kaldırınız.
Hepinizi saygılarımla,
tekrar tekrar, selamlıyorum. Teşekkür ederim. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin.
Sayın Çetin, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; (Gözden Geçirilmiş)
Avrupa Sosyal Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
(Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartına geçmeden önce, Avrupa
Sosyal Şartına bir vurgu yapmak gerekiyor. Gerçekten konuşuyoruz;
bu, biraz evvel konuştuğumuz ek protokolle ilgili konularda da zaman
zaman birtakım yanlış anlaşılmalara meydan verebilecek konuşmalar
yapıldı. O nedenle, ben, kısaca, bir kronolojik geçmişini hatırlatmak
istiyorum.
Avrupa Sosyal Şartı,
18 Ekim 1961 tarihinde, Avrupa Konseyi üyesi 16 devlet tarafından
Torino’da imzalandı. Türkiye adına, o dönemde, Çalışma Bakanı olarak
Cahit Talas bulunuyordu. 26 Şubat 1965’te Avrupa Sosyal Şartı yürürlüğe
girdi. 14 Ekim 1989’da, Türkiye, Avrupa Sosyal Şartını onayladı. 24
Aralık 1989’da, onay, Türkiye yönünden yürürlüğe girdi. 5 Mayıs
1988’de ek protokol imzalandı. Bu (Gözden Geçirilmiş) Sosyal Şarttan
önce görüştüğümüz Avrupa Sosyal Şartında Değişiklik Protokolü,
yani, Torino Protokolü olarak bildiğimiz protokol 21 Ekim 1991’de
imzalandı. 22 Haziran 1995’te, Bakanlar Komitesince Ortak Şikâyet
Protokolü kabul edildi. 2 Nisan 1996’da, (Gözden Geçirilmiş) Avrupa
Sosyal Şartı kabul edildi. 3 Mayıs 1996’da imzaya açıldı, 1 Temmuz
1999’da yürürlüğe girdi.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
(Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartı da geçtiğimiz ocak, şubat
ayı içerisinde Meclisimizin gündemine geldi. Gerçekten, belki,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun, geniş kapsamlı
sivil toplum örgütleriyle, sendikalarla, kamu çalışanları sendikalarıyla
ve diğer ilgili işveren örgütlerinin temsilcileriyle ne yapılması
gerektiğini tartışması gerekirdi; ama, uluslararası sözleşme olması
nedeniyle, konu, doğrudan, Çalışma Komisyonunca, Dışişleri Komisyonuna
gönderildi ve Komisyon orada birtakım çalışmalar yaptı.
Hükümet, Komisyona
gönderirken, bu (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartının 2 nci
maddesinin 1 inci fıkrasına ve 3 üncü fıkrasına, 4 üncü maddesinin
2 nci fıkrasına, 5 inci maddesinin tümüne, 6 ncı maddesinin tümüne,
7 nci maddesinin 7 nci fıkrasına, yani, 18 yaş altında çalışanlara
en az dört hafta yıllık ücretli izin verilmesi hakkına, 22 nci maddenin
(c) ve (d) bentlerine ve 23 üncü maddenin tümüne; yani, yaşlıların
korunma hakkına ilişkin çekinceyle Büyük Millet Meclisine göndererek,
esasında, çalışma yaşamına nasıl baktığını, bakış açısının ne olduğunu
çok somut bir şekilde ortaya koydu.
Tabiî, bu arada, Dışişleri
Komisyonu, Hükümetin gönderdiği bu çekincelerden büyük bir bölümünü
-kabul etmek gerekir- biraz daha gözden geçirdi ve bazı hükümlerini
kaldırdı. 2 maddenin tümüyle, 3 maddenin 4 fıkrası üzerinde çekince
ifade ederek Meclise göndermişti. Bu olağanüstü toplantı sırasında,
her ne olduysa -tabiî, ne olduğunu ben biliyorum, biraz sonra da kısmen
anlatacağım sizlere- Dışişleri Komisyonu, birdenbire, bu (Gözden
Geçirilmiş) Sosyal Şartı geri çekti. Geri çekme gerekçesini -Dışişleri
Komisyonu toplantısına da katıldım- orada, çok açık bir şekilde,
bu, (Gözden Geçirilmiş) Sosyal Şartın 4 üncü maddesini, yani, adil
ücret hakkıyla ilgili, çalışanların, kendilerine ve ailelerine
iyi bir yaşam düzeyi sağlayacak ücret hakkına sahip olduklarını
tanımayı önce kabul etmiş, tanımıştı Dışişleri Komisyonu; Hükümetten
gelen baskıyla, bunu yeniden görüştü ve Hükümetin isteği doğrultusunda,
977 sıra sayılı bu kanun tasarısına 1 inci Ek yaparak, o çekincesini
pekiştirmiş oldu.
Tabiî, değerli arkadaşlar,
Dışişleri Komisyonunda ilginç tartışmalara tanık oldum ve üzüldüm.
Hükümetin geri çekmesindeki gerekçelere bakıldığı zaman, asgarî
ücretin Türkiye’de şu ana kadar bir tek kişi için, onun zaruri ihtiyaçları
göz önüne alınarak hesaplandığını biliyoruz. “Eğer bu 4 üncü madde
kabul edilirse, çekince konulmazsa, aile fertlerinin tümü dikkate
alınarak hesap edilirse, Türkiye bu yükün altından kalkamaz” deniliyor.
Buna yönelik olarak, Dışişleri Bakanlığı “10 çocuklu bir asgarî ücretli,
geçinemiyorum diyerek AİHM’e başvurursa, tazminatların altından
kalkamayız” diyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
Dışişleri Bakanlığı bürokratları ya da Bakanlık ya da Bakan böyle
bir şey söylemişse, gerçekten büyük bir gaf. Dünyanın hemen hemen bütün
ülkelerinde, bu tür hesaplamalar yapılırken, çocuk sayısı, her
bir aile için kaç çocuk varsa o kadar sayı göz önüne alınarak yapılmaz.
Çekirdek aile olarak 4 kişilik aile baz kabul edilir ve ona göre asgarî
ücret kalıpları hesap edilir. Yani, diyorlar ki bürokratlar, Hükümete:
“Eğer yaparsanız Türkiye batar; asgarî ücret, bir anda, yoksulluk sınırı
olan, 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı olan 1 800 liranın ya
da 1 800 000 000’un üzerine çıkar.” Değerli
arkadaşlar, bir kere, bütün çocuklar dikkate alınmaz; bir. İkincisi,
asgarî ücret kalıpları belli; burada, kira, tek başına büyük bir kalem;
yani, birdenbire bütün aile fertlerini aynı binadan ayıracak haliniz
yok. O halde, burada bir yanıltma var. Nedir bu telaş, nedir bu korku;
tam olarak algılayabilmiş değilim.
Gerçekten, geçtiğimiz
yıl, IMF Başkan Yardımcısı Anne Krueger Türkiye’de asgarî ücretin
yüksek olduğunu söylemişti. İşverenler de zaman zaman bölgesel asgarî
ücret isteklerini AB’nin, Avrupa Birliğinin istekleri doğrultusunda
gündeme getiriyorlar; yani, Türkiye’nin içinde bulunduğu nazik dönemi
bile dikkate almadan bölgesel asgarî ücret Türkiye’de gündeme getirilebiliyor.
Asgarî ücretli, bugün, 5 000 000’dan fazla insanımız 380 lira asgarî
ücretle çalışırken, kayıt dışında, kayda alınamamış, hiçbir sosyal
güvencesi olmayan belki 5 000 000’dan daha fazla insanımız, ne yazık
ki, asgarî ücrete bile muhtaç konumda; yani, bunu bir siyasî polemik
konusu olarak söylemiyorum, bir gerçeklik olarak söylüyorum. Bugün,
100 000’den fazla -bunun 1 000 tanesi de Meclis çatısı altında- 4/C’ye
zapturapt edilmiş çalışanımız var, 657 sayılı Yasaya göre.
Değerli arkadaşlar,
yani, asgarî ücretin bugünkü değeri euro cinsinden 200 euro civarında;
Yunanistan’da 570 euro. Bulgaristan’da, Romanya’da belki bizden daha
düşük -Romanya’da 70 euro civarında- ama, asgarî ücretle kirada geçinebilmenin
olanağı yok. Şimdi, ne olurmuş eğer Türkiye 4 üncü maddede bu çekinceyi
koymazsa; Türkiye bunu karşılayamazmış! Değerli arkadaşlar, Sayın
Maliye Bakanımız biraz evvel buradaydı… Faiz dışı fazlaya geldiği
zaman, yabancıların alacaklarını garanti altına alma anlamına
gelen faiz dışına sıra geldiğinde paramız var, Ali Dibolar için paramız
var, yandaşları zengin etmek için paramız var; sıra yoksul kesime,
asgarî ücretliye, düşük ücretli memura geldi mi onlara biber gazımız
var, copumuz var, sopamız var. Böyle devlet anlayışıyla Avrupa Birliği
istemlerine uygun çalışma yaşamını kurabilmenin olanağı yok.
Ha, ben, bu Avrupa Birliği
konusunda, gerçekten demokratikleşme, temel insan hak ve özgürlükleri
ve sendikal hak ve özgürlükler yönünden Türkiye’nin oraya taşınmasını
yürekten isteyenlerdenim; ama, istediği her şeyin de kayıtsız şartsız
yerine getirilmesi, ne yazık ki, hepimizi rahatsız etmesi gereken
bir talep. Zaman zaman durmamız gerekir. Mesela, kiminin Bolkestein
Yönergesi dediği Hizmet Yönergesi, Hizmetler Yönergesine baktığınız
zaman, Avrupa Parlamentosu kabul etti. Fransa’da, Almanya’da, Hollanda’da
o Bolkestein Yönergesine yönelik olarak bütün sendikalar eylemler
yaptılar “kabul edilemez” dediler. Eylemler yapıyorlar; yani, Avrupa
Birliğinin de kendi içinde sorunları var. Nedir Bolkestein Yönergesi;
-baktığınız zaman hizmetler yönergesi- Türkiye’de, Polonya’da ya
da Bulgaristan’da, Romanya’da kurulmuş bir şirket, gidip Fransa’da,
İngiltere’de, Almanya’da, Hollanda’da, kendi ülkesindeki ücretle,
kendi ülkesindeki çalışma yasalarıyla, kendi ülkesindeki hak ihlalleriyle
o ülkelerde, Avrupa Birliği ülkelerinde faaliyet gösterebilecek;
yani, biz, bazı konularda birtakım tedbirleri, Avrupa Birliği istiyor,
diye alıyor gözükürken, Avrupa Birliğinde olup bitenleri de gözden
kaçırmamamız gerekir. Avrupa Parlamentosu bunu kabul etti; ama,
Birlik, henüz ne onayladı ne de bunu gözden geçirdi, yani değerlendirmeye
aldı. Tabiî bu bir mücadele; sürecek.
Değerli arkadaşlarım,
bizim, (Gözden Geçirilmiş) Sosyal Şartla ilgili, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak talebimiz, istemimiz şudur: Demin söyledim, yani,
maddeleri bugün tek tek söyleyecek olursam, 2 nci maddenin 3 üncü
fıkrasına, 4 üncü maddenin 1 inci fıkrasına, 5 ve 6 ncı maddelerin
tümüne ve 7 nci maddenin 7 nci fıkrasına hüküm, çekince konulmasını
kabul etmiyoruz.
Gerçekten, biraz evvel
ANAP Grubu adına konuşan sayın milletvekili arkadaşımız da, bu çekincelerin
Türkiye için artık bir taşınamaz yük olduğunu, Avrupa Birliğiyle
ilişkili ilerleme raporlarında, ulusal programlarda bunların sürekli
olarak tenkit edildiğini dile getirdi; ben de katılıyorum. Gerçekten,
bugün, eğer, Türkiye, Avrupa Birliğine gerçekten girmek istiyorsa,
hem 2002, 2004, 2005 ilerleme raporlarında belirtildiği gibi hem de
her toplantıda gündeme getirildiği gibi, Sosyal Şartı çekincesiz
olarak onaylamak zorundadır. Yani, bugün, çekinceli olarak geçirirsek,
belki, tabiî, Avrupa Birliğinin ülkelere öngördüğü kurallardan
daha geniş bir biçimde onaylamış olacağız, bunu kabul ediyorum, ileri
bir adım; ama, Avrupa Birliğinin olmazsa olmaz kurallarından birisi
olarak, birkaç ay sonra “ya, siz, daha çalışma yaşamına ilişkin sendikal
hak ve özgürlüklerle ilgili, toplusözleşme hakkıyla ilgili önemli
kısıtları taşıyorsunuz, 18 yaşından küçük çocuklara bile yılda
dört haftalık ücretli izin hakkını çok görüyorsunuz, asgarî ücreti
Avrupa Birliği kalıplarının dışında belirliyorsunuz, hele bunları
da bir düzeltin” dediklerinde, Meclisi, eğer bu söylem yine bir yaz
tatiline rastlarsa, o zaman da mı olağanüstü toplantıya çağırıp
konuşacağız; buna gerek yok.
Diyorsunuz ki, bu kanun
tasarısı üzerinde, sözleşme üzerinde Bakanlar Kurulu buna yetkili
olsun. Doğrudur, bu da kabul edilebilir, ileri bir adımdır; ama, yani,
bunu, bugün yarı topal, ağır aksak çıkarma yerine, tamamını Avrupa
standartlarına uygun olarak “bizim çalışma yaşamımız artık bu yükü
çok rahat kaldırır” diyerek kabul etmek bize hiçbir şey kaybettirmez.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, Avrupa Sosyal Şartıyla ilgili olarak, biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak iktidar olduğumuzda, hiçbir çekinceye mahal
kalmadan, (Gözden Geçirilmiş) Sosyal Şartı onaylayacağımızı, bu
çekinceleri kaldıracağımızı buradan taahhüt ediyoruz.
Değerli arkadaşlar,
biraz evvel değindim, gerçekten, pek çok kesim Avrupa’nın sosyal politika
yaklaşımının merkezine bu Avrupa Sosyal Şartını koyuyor. (Gözden
Geçirilmiş) Sosyal Şart çekincesiz onaylanması halinde, dünden şu
saate kadar konuştuğumuz ek protokolün onaylanmasına bile gerek
kalmayacak idi; yani, (Gözden Geçirilmiş) Sosyal Şart bütünü olarak
onaylar isek, Avrupa Sosyal Şartının da, ek protokolleri de -şu anda
yürürlükte, ikisi bir arada gidiyor ama- bütün ülkeler onayladığında,
artık, diğer şartlara gerek kalmayacak.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, biz, bu toplusözleşme ve grev hakkına ilişkin -Sayın Kafkas’a
cevap olsun diye söylemiyorum- hak grevi, dayanışma grevi gibi,
özellikle 6 ncı maddedeki kısıtları sürdürerek çalışma yaşamını
geliştiremeyiz. Oradaki direncin Hükümetten çok işveren tarafından
geldiğini görüyoruz.
Tabiî, bununla ilgili
bir başka önemli nokta var arkadaşlarım, onu da belirtmek istiyorum.
Avrupa sosyal politika yaklaşımının temel özelliği hak kavramına
vurgu yapıyor. Avrupa Sosyal Şartına yansıyan biçimiyle hak vurgusu,
sadece çalışanların sosyal güvenlik, örgütlenme ve çalışma hayatını
etkileyen kararlara katılma hakkını değil, işçi haklarının ötesinde,
daha genel anlamda vatandaşlık haklarını da kapsıyor. Bu bağlamda,
1996’da revize edilmiş olan Avrupa Sosyal Şartının bütün vatandaşların
yoksulluk ve sosyal dışlanmaya karşı korunma hakkına sahip olduklarını
belirten 30 uncu maddesi, bu hakkın hayata geçirilmesi için kullanılan
önemli bir önlem olarak asgarî gelir desteği uygulamasını gündeme
taşıyor. Nitekim, Avrupa Konseyi, 2000 yılında, Avrupa Sosyal Şartına
ilişkin yayınladığı bir rehberde, asgarî gelir desteği uygulamasını
sosyal yardımdan yararlanabilecek durumdaki herkes için yaygın
bir uygulama olarak kabul ediyor. Bugün Avrupa Birliği ülkelerinin
hemen hemen büyük bir bölümünde asgarî gelir desteği uygulamasının
varlığı herhalde bilginiz dahilindedir.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, burada belirleyici olan yoksullukla mücadele sorumluluğunun
Avrupa’da kilise, bizde de cemaat yardımı veya bireysel, hayırsever
yurttaşlık yaklaşımının ötesinde siyasî bir sorumluluk olarak ele
alınmasını bu Avrupa Sosyal Şartı bize zorunlu kılıyor. Bu durumun
yoksullukla mücadele bağlamında hâlâ gündeme gelen vakıf geleneğimizle
ilişkisinin bulunmadığı da bir gerçek ya da iktidarınızın ramazan
çadırlarında yemek dağıtması, ramazan ayında, içinde bulunduğumuz
ayda gıda dağıtma anlayışı olması gereken siyasî bir sorumluluk
değil. Bu desteğin yurttaşların onuruna yaraşır şekilde yapılmasını
da yine yarın, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği bize zorunlu
kılacak; o nedenle, bu sosyal devlet ve sosyal yardım anlayışlarını
da bir gözden geçirmekte yarar var.
Değerli arkadaşlar,
tabiî bu arada -dün de söyledim- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
ile bu (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartı arasında denetim açısından
önemli farklılıklar var. O nedenle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
insan hakları ihlallerine ilişkin olarak birtakım yargılama, mahkeme
gibi çalışma görevini yürütürken, buradaki uygulamalardaki aksaklıklar
ne yazık ki bir mahkeme olarak görülmüyor. Demin değindiğim, asgarî
ücretin 4 kişilik bir aile baz alınarak hesaplanması halinde bürokrat
arkadaşlarımız dediler ki: “Danıştayda açılan pek çok dava var; yarın
AİHM’e giderler.” AİHM’in görevi bu değil. Burada da Hükümeti bir yanıltma
var; ya bilerek bir yanıltma var ya da bir başka anlayışla bu bilinçlice
gündeme getirildi. Buradaki denetim mekanizmasının nasıl olacağı
son derece açık; yani, bunun denetim organları da iki şekilde, bir
rapor üzerine, bir de uluslararası işçi ve işveren örgütlerinin,
ulusal işçi ve işveren örgütlerinin, NGO’ların yapacağı şikâyetler
üzerine 4 organın ayrı ayrı bir sistematik içerisinde yapmış olduğu
denetimler var. Yani, bu denetimlerde elbette raporlar ilgili ülkeye
gönderilerek inceleniyor, birtakım yaptırımlar, talepler gündeme
getiriliyor; ama, ne yazık ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
görevi olmadığı için oraya gitme halinde bile herhangi bir riskle
Türkiye karşılaşmayacak idi.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, dün de değindim, bugün de söylemeye çalıştım, gerçekten çalışma
hayatına bakış açınız hem Avrupa Birliğinin organlarında çifte
standarda tabi hem de sizde çok daha geri bir şekilde çifte standarda
tabi.
Türkiye, çalışma yaşamı
açısından, artık, çağdaş ülkeler seviyesine gelebilmiş bir ülke. Gerçekten
işçi sendikalarından sonra kamu çalışanları sendikaları da epeyce
tecrübelendiler. Bu ülke bizim ülkemiz. Geçmişte bu ülke 12 Martları
yaşadı, 12 Eylülleri yaşadı. Konfederal örgütler, işçi örgütleri
hiç hak etmedikleri biçimde kapatıldı, yöneticileri cezaevlerine
mahkûm edildi; ama, zaman içinde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, ek
1 dakikalık sürenizi başlatıyorum.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Zaman içinde görüldü ki, ne ülkenin zaman zaman demokrasisinin
kesintiye uğratılmasında ne de ülkemizin hem ekonomik hem de siyasal
krizlere sürüklenmesinde ne çalışanların, işçilerin, memurların
ne de onların örgütü sendikaların ve sendikacıların hiçbir kusurunun
olmadığı, kusurun büyük oranda siyasal sorumluluk taşıyan bizlerde,
sizlerde olduğu, bu ülkeyi yönetenlerde olduğu ve burada kazanıp,
ülkemizde kazanıp başka ülkelerde yatırım yapan işverenlerde olduğu
açıkça ortaya çıktı. O nedenle, sendikalar grev yapar, memurlar toplusözleşme
ister, yaşlılar korunmak ister, gençler ücretli izin hakkı ister diyerek
bu çekinceleri sürdürmek, Türkiye için taşınamaz bir yük, bir ayıp. Çekincesiz
olarak bunun onaylanması için verdiğimiz önergeye destek olmanızı
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Çetin,
teşekkür ederim.
Şahsı adına, birinci
konuşmacı, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek…
Sayın Kepenek, bir dakikanızı
istirham edeyim.
Sayın Fatsa, Grup adına…
EYÜP FATSA (Ordu) – İbrahim
Özal, Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buraya notunuz
iletilmemiş o zaman…
EYÜP FATSA (Ordu) –
İletilmiş olması lazım.
BAŞKAN – Tamam, peki.
AK Parti Grubu adına,
Sayın İbrahim Reyhan Özal…
Buyurun Sayın Özal.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
İBRAHİM REYHAN ÖZAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
977 ve 977’ye 1 inci Ek sıra sayılı (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal
Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerine, Grubum adına söz almış bulunuyorum; AK Parti Grubu adına
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, milletimize
ve İslam âlemine, mübarek ramazan ayının hayırlı olmasını dilerim.
Bilindiği üzere, Avrupa
Sosyal Şartı, demokratik sistemlere tam işlerlik kazandırabilmek
üzere, özellikle ekonomik ve sosyal alanlarda, insan haklarının güvence
altına alınması amacıyla oluşturulmuş bir mekanizmadır. 1961 tarihli
Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa Konseyinin, insan haklarıyla ilgili
olarak, kabul ettiği en önemli iki temel belgeden birini oluşturmaktadır.
Diğer belge, 1950 tarihli, insan hakları ve temel özgürlüklerin korunmasına
ilişkin Avrupa Sözleşmesidir. Sözleşme, medenî ve siyasî hakları
düzenlemekte; Şart ise, çalışma, sosyal güvenlik, sosyal refah, sağlık
ve bunlarla ilgili diğer alanlardaki temel insan haklarına ilişkin
hükümler içermektedir.
Avrupa Konseyi tarafından
güvence altına alınmasına, korunmasına ve geliştirilmesine çalışılan
ekonomik ve sosyal haklar belgesi olarak hazırlanan ve üye ülkelerin
imza ve onayına açılan Avrupa Sosyal Şartı, içerdiği sosyal haklara
standart getiren uluslararası hukuksal bir sözleşmedir. Bu nedenle,
taraf ülkeler, ulusal mevzuat ve uygulamalarını Şart hükümlerine
uygun hale getirmekle yükümlüdür. Ülkelerin bu yükümlülüklerini
yerine getirip getirmedikleri, düzenli aralıklarla hazırladıkları
ulusal raporların, Şart denetim organlarınca incelenmesiyle belirlenmektedir.
Avrupa Konseyine
üye 46 üyeden, aralarında ülkemizin de bulunduğu 38 ülke, Şartı
onaylamıştır. Avrupa Sosyal Şartı, istihdam, konut, sağlık, sosyal
koruma, eğitim ve ayırımcılığın önlenmesi gibi alanlarda toplam
19 madde ve 72 fıkrayı içermektedir. Toplam 19 maddeden 7’si Şartın
temel maddelerini, bunların dışında kalan maddeler ise temel olmayan
maddeleri oluşturmaktadır.
Ülkemiz, 1961 tarihli
Avrupa Sosyal Şartını 18 Ekim 1961 tarihinde imzalamış, 24 Kasım
1989 tarihinde de onaylamıştır. Türkiye, 1961 tarihli Avrupa Sosyal
Şartının Başlangıç, Bölüm 1, 3, 4, 5 ve ekinin tümü ile İkinci Bölümünün
aşağıdaki maddelerinden temel olan 5 maddeyi, 1, 12, 13, 16, 19 uncu
maddeleri, temel olmayan 8 maddeyi, fıkra bazında ise toplam 46 fıkrayı
kabul etmiş ve dolayısıyla, 1961 tarihli Avrupa Sosyal Şartına taraf
olmuş bulunmaktadır.
Ülkemiz, 1961 tarihli
Avrupa Sosyal Şartını onaylamış olduğu 1989 yılından bugüne kadar,
Şartın temel ve temel olmayan maddelerinin uygulanmasına ilişkin
13 adet ulusal raporu hazırlamış ve Avrupa Konseyine sunmuştur.
Değerli arkadaşlar,
bugün onaylanmak üzere Meclisin gündeminde bulunan 1996 tarihli
(Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartı ise, Avrupa’da kaydedilen
gelişmeleri de dikkate alarak 1961 tarihli eski Şartın boşluklarını
dolduran yeni bir metin niteliğindedir. 1996 tarihli (Gözden Geçirilmiş)
Avrupa Sosyal Şartı, 1961 tarihli Avrupa Sosyal Şartının yerine geçecek
şekilde tek bir metin halinde, 1961 tarihindeki haklarla birlikte,
1988 tarihli Ek Protokolün içerdiği 4 hakkı ve bunlara ilaveten 8
yeni hakkı içermektedir.
1988 tarihli Ek Protokolün
içinde yer alan ve (Gözden Geçirilmiş), Revize Sosyal Şartın içerisine
konulan bu 4 hakkı sıralayacak olursak; bunlar, “istihdamda fırsat
ve muamele eşitliği hakkı”, “bilgi ve danışma hakkı”, “çalışma koşulları
ve çalışma ortamının tespit ve iyileştirilmesine katılma hakkı”
ve “yaşlıların sosyal korunma hakkı”dır. Bunlara ek olarak konulan
8 yeni hak ise, “işe son verilmesinde korunma hakkı”, “işverenin iflas
etmesi durumunda işçilerin taleplerinin korunma hakkı”, “onurlu
çalışma hakkı”, “aile sorumluluğu taşıyan işçilerin fırsat eşitliğinden
yararlanma ve eşit muamele görme hakkı”, “işletmede çalışan işçi
temsilcilerinin korunma ve kendilerine tanınan kolaylıklardan
faydalanma hakkı”,” toplu işten çıkarma yöntemlerine ilişkin bilgilendirilme
ve danışılma hakkı”,” yoksulluk ve sosyal dışlanmaya karşı korunma
hakkı” ve “konut hakkı”dır.
1996 tarihli yeni Sosyal
Şart, 31 maddeyi ve toplam 86 fıkrayı ihtiva etmektedir. (Gözden Geçirilmiş)
Sosyal Şartın 31 maddesinden 9’u temel maddeleri oluşturmakta, kalan
22 maddesi ise temel olmayan maddeleri oluşturmaktadır. 1961 tarihli
Avrupa Sosyal Şartının onaylanmasında olduğu gibi, (Gözden Geçirilmiş)
Şartın onaylanmasında da birtakım asgarî şartlar gerekmektedir. 9
temel maddenin en az 6’sının, toplam 31 maddenin en az 16’sının, fıkra
bazında ise toplam 86 fıkranın en az 63’ünün kabul edilmesi gerekmektedir.
Avrupa Konseyine üye 46 ülkeden Almanya, İsviçre, Hırvatistan, Letonya,
Lieschtenstein ve Makedonya Cumhuriyeti dışında aralarında ülkemizin
de bulunduğu 40 ülke (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartını imzalamıştır.
Bunlardan Fransa, Norveç, İsveç, Belçika, Portekiz, Hollanda, İtalya,
Finlandiya gibi önde gelen AB üyesi ülkelerin de yer aldığı 22’si,
anılan Şartı ayrıca onaylamıştır. İnşallah, bugün Yüce Meclisimizin
onayıyla ülkemiz de bu gruba katılacaktır.
Değerli arkadaşlar,
(Gözden Geçirilmiş) Sosyal Şart ülkemiz tarafından 6 Ekim 2004 tarihinde
imzalanmıştır. Bugün üzerinde müzakere ettiğimiz Şartın kanun tasarısında
ülkemiz tarafından kabul edilmesi öngörülen maddeler; 1 inci madde,
2 nci maddenin 1, 2, 4, 5, 6, ve 7 nci fıkraları, 3 üncü madde, 4 üncü
maddenin 2, 3, 4, ve 5 inci fıkraları, 7 nci maddenin 1, 2, 3, 4, 5, 6,
8, 9 ve 10 uncu fıkraları ve 8 ilâ 31 inci maddeleridir. Yani, bunların
fıkralarının tamamı.
Ülkemiz, Şartın 2 nci
maddesinin, en az 4 haftalık ücretli yıllık izin sağlamayı öngören
üçüncü fıkrasını; 4 üncü maddesinin, çalışanların kendilerine
ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlayacak ücret hakkına sahip
olduklarını tanımayı öngören birinci fıkrasını; örgütlenme hakkı
olan 5 inci maddesini, toplupazarlık hakkını ihtiva eden 6 ncı maddesini
ve 7 nci maddesinin, 18 yaşın altındaki çalışanlara yılda en az 4
haftalık ücretli izin hakkını tanımayı öngören 7 nci fıkrasını
kapsam dışı bırakmıştır.
Bu noktada belirtmek
isterim ki, ülkemiz sadece 7 fıkrayı onaylamamış veya onaylamayacaktır.
Yani, toplam, (Gözden Geçirilmiş) Şartın içindeki 31 maddenin 29 maddesini
onaylayacağız inşallah, 86 fıkranın da 79 fıkrasını onaylamayı öngörüyoruz.
Diğer ülkelerin durumlarına
bakarsak, Avrupa Konseyine üye olan 46 ülkenin sadece ve sadece
2’si -bunlar da Fransa ve Portekiz- (Gözden Geçirilmiş) Şartı, tamamen
çekincesiz bir şekilde onaylamıştır. Bunun dışında, bizim onaylayacağımız
79 fıkradan ve 29 maddeden daha fazla fıkra ve madde onaylamış olan
ülke sayısı, bütün Avrupa Konseyinin 46 ülkesi içerisinde Fransa
ve Portekiz dışında 4 ayrı ülkedir; yani, biz, şu an, bugün onaylayacağımız
(Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartıyla, Avrupa Konseyine üye
39 ülkeden daha fazla madde ve fıkra onaylamış olacağız. Bunu özellikle
belirtmek istiyorum. Bu ülkelerin arasında, bizim, daha fazla fıkra
ve madde onayladığımız ülkelerin arasında, özellikle Almanya’yı
ve İsviçre’yi de zikretmek isterim; zira, Almanya Avrupa’nın en güçlü
devleti, bu (Gözden Geçirilmiş) şarta, değil onay vermeyi, henüz imzalamamıştır
bile. Kişi başına gelir bakımından Avrupa’nın en zengin ülkelerinden
biri olan İsviçre, yine aynı şekilde onaylamayı bırakın, daha bu
şartı imzalamamıştır bile.
Mevzuatımızda, yıllık
ücretli izinle ilgili düzenlemeler, işçi, memur ve hizmet sürelerine
göre farklılıklar arz etmektedir. Bu nedenle, şartın en az 4 haftalık
ücretli yıllık izin sağlamayı öngören fıkrası ile, 18 yaşın altındaki
çalışanlara yılda en az 4 haftalık ücretli izin hakkı tanımayı öngören
fıkrasının onaylanması, başta 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu
ile 4857 sayılı İş Kanunumuzda yapılacak değişiklikler sonrası
daha uygun olacaktır.
Yine, çekince konulan
4 üncü maddenin 1inci fıkrasında, ülkemizin ekonomik durumu ve ülke
gerçekleri göz önünde bulundurulmuştur. Söz konusu çekincenin şu
aşamada kaldırılmasının kayıtdışı istihdama sebep olacağı, artan
emek maliyetiyle birlikte, girişimcilerimizin dünya genelindeki
rekabet gücünü zayıflatacağı, öngörülen ücretin sağlanamaması
durumunda toplumun huzurunu kaçıran birtakım sosyal sıkıntıların
baş göstereceği kuvvetle muhtemeldir.
Şartın 5 inci maddesindeki
örgütlenme hakkı ve 6 ncı maddesindeki toplupazarlık hakkına konulan
çekincelerde, Silahlı Kuvvetler ile güvenlik güçlerimizin durumu
gözönünde bulundurularak, -daha önceki 1961 tarihli Sosyal Şartta
olduğu gibi, burada da- çekincenin sürdürülmesi öngörülmüştür. Öte
yandan, ülkemiz mevzuatında, işçiler açısından grev ve lokavtın yasak
olduğu işler ve işyerleri zaman içerisinde yapılan yasal değişikliklerle
azaltılmakla beraber, bu konudaki yeni yasal çalışmalar sürmektedir.
Değerli arkadaşlar,
Şarta koyduğumuz çekinceler, kendimizi diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda,
bu ülkelerin birçoğunun da kendi toplumlarına geniş kapsamlı sosyal
haklar sağlamalarına rağmen, çoğu fıkraya çekince veya beyan yoluyla
yorum getirdiği, hatta, bazı fıkraları sosyal yapısına aykırı bularak
kabul etmediği görülmektedir. Ülkemiz tarafından 1989 yılında
onaylanan eski şarta uygun olarak Avrupa Konseyine sunduğumuz ulusal
raporlarda, mevzuat ve uygulamalarımızdaki uyumsuzluklardan
kaynaklanan bir dizi sorunla karşılaştığımız da bir gerçektir. Ancak,
bu sorunların giderilmesine yönelik, Hükümetimiz döneminde
önemli mevzuat değişiklikleri gerçekleştirilmiş, uygulamada yine
önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Hem eski Şartta yer alan hem de ilave
haklarla birlikte, yeni, 1996 tarihli (Gözden Geçirilmiş) Avrupa
Sosyal Şartında garanti altına alınan hakların önemli bir kısmı, 10
Haziran 2003 tarihinde yürürlüğe giren 4857 sayılı yeni İş Kanunu
ve takiben uygulamaya konmuş yönetmelikler içinde yer almaktadır.
Bunlar 4, 7, 8, 21, 24, 25, 26, 27, 29 ve 30 uncu maddelerdir.
Avrupa Sosyal Şartı,
denetim organlarınca ülkemizin sıkça eleştirildiği konular arasında
yer alan, Şartın çalışan kadınların analığının korunması hakkına
ilişkin 8 inci maddesinde, kadınlara doğumdan önce ve sonra ücretli
izin veya sosyal güvenlik yardımı veya kamu yardımlarından yararlandırma
konusunda öngörülen en az 14 haftalık izin süresiydi. 4857 sayılı
İş Kanunumuzda, 2003 yılı içerisinde, arkadaşımız Zeynep Karahan
Uslu’nun verdiği teklif ve yapılan değişiklikle, kadınlara doğumdan
önce ve sonra 8’er haftalık geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi
sağlanarak, Şartta öngörülen bu sürenin üzerine bir uygulama getirilmiştir.
Yine, anılan Şart maddeleri
arasında yer alan diğer akit, tarafların ülkelerinde gelir getirici
bir iş edinme hakkına ilişkin 18 inci maddesinde ve göçmen işçiler
ve ailelerinin korunma ve yardım hakkına ilişkin 19 uncu maddesinde
belirtilen hususlar göz önünde bulundurularak, çıkarılan 4817 sayılı
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ve ilgili yönetmelikler
2003 yılından bu yana uygulanmaktadır. Anılan şartın, göçmen işçiler
ve ailelerinin korunma ve yardım hakkına ilişkin 19 uncu maddesi
kapsamında, ülkemize yöneltilen eleştiriler arasında yer alan 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun ilgili maddesi 2003 yılında
çıkarılan 4958 sayılı Yasayla yürürlükten kaldırılarak, bir işveren
emrinde çalışan yabancı uyruklu işçilerin istekleri olup olmadığına
bakmaksızın, tüm sigorta kolları kapsamına girmesi sağlanmıştır.
Söz konusu Şartın “sosyal güvenlik hakkına” ilişkin 12 nci maddesi
ile, sosyal ve tıbbî yardım hakkına ilişkin 13 üncü maddesi kapsamında
değerlendirilen hususları da içerecek bir dizi yasal değişiklik
gerçekleştirilmiştir. “Sosyal güvenlik reformu” adıyla başlatılan
bu düzenlemelerle, kurumsal anlamda tek çatıyı oluşturmak, tüm nüfusu
norm ve standart birliği içerisinde tek bir sosyal güvenlik yasası
kapsamına, yine, tüm nüfusu sağlık sigortası kapsamına almak, sosyal
yardım ve hizmetler alanında mevcut dağınıklığı ortadan kaldırarak,
sosyal yardımları bir hak olarak tanımlamak ve yeni bir sosyal yardım
sistemi kurmak hedeflenmiştir.
Bu hedef bağlamında,
sosyal güvenlikte kurumsal dönüşümü gerçekleştirmeyi amaçlayan
5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu bu yıl içerisinde yasalaştırılarak
yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Sosyal güvenlik alanında, tüm çalışanlar
açısından norm ve standart birliği sağlamayı; ayrıca, 18 yaşına kadar
tüm nüfusu genel sağlık sigortası sistemine almayı öngören 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, 1 Ocak
2007 tarihinde yürürlüğe girecek şekilde yasalaşmıştır.
Özürlülerin toplumsal
yaşamda bağımsız olma, sosyal bütünleşme ve katılma hakkına ilişkin
Şartın 15 inci maddesinde yer alan hükümler açısından 4857 sayılı yeni
İş Kanunumuzda önemli açılımlar getirilmiştir. Normal çalışma ortamında
özürlüleri istihdam etmek, çalışma koşullarını özürlülerin gereksinimlerine
uyarlamak ya da özürlülük nedeniyle bunun mümkün olmadığı durumlarda
çalışmayı buna göre düzenlemek ya da özrün düzeyine göre güvenli
bir istihdam türü yaratmak amacıyla hem özel sektöre hem de kamu sektörüne
yönelik 2004 yılı içerisinde tebliğler çıkarılmıştır. Özel sektör
açısından, istihdam edilecek özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru
sayısını artıran ilgili yönetmelikler, bu yıl haziran ayında yürürlüğe
girmiş bulunmaktadır.
Söz konusu Şartın, istihdam
ve meslek konularında cinsiyete dayalı ayırım yapılmaksızın fırsat
eşitliği ve eşit muamele görme hakkına ilişkin 20 nci maddesindeki
eşitlik ilkesi, başta Anayasamız olmak üzere tüm yasalarımızda gözetilen
bir ilkedir. Nisan 2006’da çıkarılan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Daimî Kadrolarına İlk Defa İşçi Olarak Alınacaklar İçin Yapılacak
Merkezî Sınava Girecekler İle Eğitim Düzeyleri İtibariyle Merkezî
Sınav Dışında Kalanlar ve Bunların İşe Yerleştirilmelerine İlişkin
Usul ve Esaslar Hakkındaki Tebliğde işgücü taleplerinde cinsiyet
ayırımına yer verilmemesi öngörülmektedir.
Yine, anılan şartın
22 nci maddesinde yer alan çalışma koşullarının ve çalışma ortamının
düzenlenmesine ve iyileştirilmesine katılma hakkı kapsamında,
çalışanların çalışma koşullarının ve çalışma ortamının düzenlenmesine
ve iyileştirilmesine katılma haklarını etkin biçimde kullanmalarının
özendirilmesi öngörülmektedir. Bu bağlamda, 4857 sayılı yeni İş
Kanunumuz gereğince, 2003 yılından bu yana iş sağlığı ve güvenliğiyle
ilgili 33 yönetmelik yayımlanmış olup, bunların 21 tanesi Avrupa
Birliği direktiflerinin uyumlaştırılmasıyla hazırlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ayrıntılı olarak belirtmeye çalıştığım gibi,
ülkemizde kaydedilen bu gelişmeler çerçevesinde 96 tarihli (Gözden
Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartının ülkemiz tarafından onaylanmasının,
ulusal hukukumuz açısından bir olumsuzluk yaratmayacağını ifade
etmek isterim. Bilakis, ülkemizin özellikle son yıllarda ekonomik
ve sosyal insan hakları alanında sarf etmekte olduğu çabaları ve
bu hususlardaki iyi niyetini ortaya koyması bakımından, söz konusu
Şartı onaylamasının büyük önem taşıdığını belirtir, Şartın ülkemiz
ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diler, hepinizi sevgi
ve saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Özal,
teşekkür ediyorum.
Şahsı adına -kendi
aralarında mutabakat sağladıkları için- ilk konuşmacı, Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
Avrupa Sosyal Şartını onaylıyoruz. Tabiî, sosyal demek, sevmek demek,
inanmak demek, insanı insanca görmek demek. Tabiî, sosyal olmak budur.
Tabiî, bir Şart onaylıyoruz, acaba bu onayladığımız şartlar, acaba
Avrupa koşulları ile Türkiye koşulları aynı mı? Şartlar, sosyal olay, insanlar her tarafta
insandır; ama, koşullar eşit mi acaba? Koşulları eşit olmadan, eğer,
biz bunu, kâğıt üzerinde, beynimizde eğer sosyal değilsek, yüreğimizde
sosyal değilsek, bunu kâğıt üzerinde onaylamış, Avrupa Birliğinin
bir şartını eğer yerine getiriyorsak, ben, buna, içim sinmiyor, içime
sindiremiyorum. Önce, şartlar, koşullar, eşit olması lazım. Avrupa’daki
insana, insana bakış koşullarıyla, insanların içinde olduğu koşullarla
Türkiye’deki koşullar aynı mı? Biz bir şeyi onaylıyoruz; ama, Türk insanına
ne verecek? Sadece bir yasak mı savıyoruz? Avrupa Birliği koşullarından
biri olan bir şeyi bu Meclis onaylıyor; ama, bir şeyi onaylamanın yerinde,
insanımıza, Türk insanına, kendi ulus devletimize, kendi insanımıza
acaba biz bu koşulları hazırlayabiliyor muyuz; ben buna bakıyorum.
Soruyorum size: Acaba Avrupa’daki sosyal koşullar ile Türkiye’deki
sosyal koşullar, eğitimi, sağlığı, geçimi, ekmeği aynı mı? Ekmeği
olmayan bir insanı hangi sosyal koşullara uyduracaksın? Ekmeği
olmayan bir insanı ne yapacaksınız? Önce bunları, bir kere, bu ülkenin
kendi değerleriyle, kendi kaynaklarıyla, kendi imkânlarıyla Türk
insanını -eğitimiyle, sağlığıyla, ekonomik yapısıyla- Avrupa koşullarına
hazırlamayı beynimizde sindirmeliyiz. Ben, onun için konuya buradan
girdim.
Tabiî, sosyal olmak, insanı sevmek demektir,
inanmaktır, toplumu sevmek demektir. Acaba, Türkiye’de, insanımıza
yeteri kadar, Türkiye’deki bugünkü koşullarla sosyalliği yaşatabiliyor
muyuz?
Hepinize soruyorum değerli arkadaşlarım:
Önce Türkiye’deki kendi kaynaklarımızın, kendi üretimimizin, kendi
ekonomimizin bu tür sorunlarını çözmeden, insanımızın aş ve ekmek
sorununu çözmeden birtakım şeyleri konuşmak; hakikaten konuşamıyorum.
Bu açıdan, ben, olayın ekonomik perdesine, ekonomik bacağına bakacağım.
Değerli milletvekilleri, bir ülkenin
ekonomik bağımsızlığı yoksa, bunu her zaman söyleyeceğim, o ülkenin
sosyal bağımsızlığı olmaz, o ülkenin diğer bağımsızlığı olmaz. Önce,
ülke ekonomik olarak bağımsız olmalıdır; önce, ülke insanına yedirecek
ekmeği kendi kaynaklarıyla üretmelidir.
Soruyorum, değerli milletvekilleri:
Türkiye’deki kendi değerlerimizi, kendi kaynaklarımızı yeterince
değerlendirebiliyor muyuz? Deminden beri burada fındık konuşuldu,
deminden beri burada hep bu sorun dile getirildi.
Değerli milletvekilleri, 2005 yılında
2 milyar dolar bu ülkeye kaynak girdiyse, kime gitti bu para; bizim
insanımıza gitti. Bu, ülkenin bir değeridir. Bizim, hepimizin,
herkesin bu değerleri daha yüksek fiyatla satıp, insanımıza ekonomik
değer yaratmak hepimizin görevidir; ama, ben, söylüyorum fındık
üreticilerine, siz daha şanslısınız. Aynı yıl Malatya’da
don olayı oldu, bir kuruş para verilmedi.
Yine, bu yıl Malatya’nın
Darende, Hekimhan, Kuluncak İlçelerinde –dondu- tek bir bitkimiz
kalmadı, meyvemiz kalmadı. Altı ay geçti. Eğer insanı seviyorsak,
insana değer veriyorsak, nisan, mayıs, haziran, temmuz, ağustos, eylül…
Eylül bitti sayın milletvekilleri… Ramazan geldi; acaba, bu insanlar
evine bir iftarlık götürebiliyor mu? Bu, bizim, işte, sosyal devlet…
Önce sosyal devlet olmalıyız. Olaylara bu pencereden bakmayacaksın,
insana insanca bakmayacaksın; ondan sonra, Avrupa Sosyal Şartını
gelip burada konuşacağız; ben bunu hazmedemiyorum… Önce, benim
insanım, bunu çok açıkça söylüyorum, altı aydır ekmeğin var mı, suyun
var mı diyen kimse olmadı, altı ay geçti sayın milletvekilleri. Tek
bir yiyecek ekmekleri yok bu insanların. Yani, hak, adalet, sosyallik,
insanı sevmek, önce beyinde olmalı. Beyninde yoksa, siz bunu imzalamışsınız,
ne işe yarar. Onun için, değerli milletvekilleri, önce insana insanca,
hakka hakça bakmalıyız. Türk insanının koşullarını Avrupa insanının
koşullarıyla eğer eşdeğer tutamazsanız, bu anlaşmalar kâğıt üzerinde
kalır.
Benim acizane tavsiyem,
önce, bu ülkenin kendi değerlerini, kendi imkânlarını, ülkenin kendi
kaynaklarını, ülke insanının mutluluğu için, ülke insanının ekmeği
için, ülke insanının eğitimi için çok yüksek seviyeye çıkarıp, birtakım
şeyleri ondan sonra beraber, eşit koşullarda konuşabiliriz.
Değerli milletvekilleri,
Fransa’ya bakın, Hollanda’ya bakın, hâlâ, kendi köylüsünü, kendi üreticisini
korumak ve kollamak amacıyla neler yapıyor; ama, biz, üreticiyi birilerinin
eline teslim ediyoruz. Yılda 2 milyar dolar giren fındık, yılda 300
milyon dolar giren kayısı yerlerde sürünüyor. Eğer, biz kendi değerimizi
bilmiyorsak, ülkemizin kaynaklarını hor kullanıyorsak, hep Avrupa’daki
birtakım alıcıların cebine bu kalan parayı gönderiyorsak, eşit koşullar
olmaz. Onun için, ben bu pencereden bakıyorum, ekonomik pencereden.
Önce, ülkelerin ekonomik koşullarında, eşit koşullara doğru… Biz
kendi insanımıza bunu sağlamalıyız. Eğer, bunu sağlayamıyorsak,
birtakım anlaşmalar hep kağıt üzerinde kalır.
Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür
ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Şahsı adına ikinci konuşmacı, Ankara
Milletvekili Sayın Yakup Kepenek.
Sayın Kepenek, buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) – Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, bundan önceki 976
sıra sayılı Protokolle ilgili konuşmamda, bizdeki çalışan kesimin
durumuyla ilgili olarak kimi sayılara değinmiştim; hepinizi saygı
ve sevgiyle selamlayarak, önce, o konuda bazı noktalara biraz daha
açıklık getireceğim, sonra da, görüşmekte olduğumuz Sosyal Şartın
çekince konan bölümleri üzerinde, yine, kişisel görüşlerimi sizlerle
paylaşacağım.
Değerli arkadaşlar, bizdeki çalışanların
dağılımı, yapısı, gerçekten, gelişmekte olan bir ekonominin, sosyal
ve ekonomik açılardan gelişmişlik düzeyi yeterli olmayan bir yapının
yansımalarıdır, yansımasıdır.
Bakınız, toplam çalışanların -haziran
verilerine göre- yalnızca yüzde 27’si kadındır. Bu çalışan kadın,
çağ nüfusu içinde çalışan kadın oranı kentlerde yüzde 20’nin altındadır.
Yani, kentlerde çalışabilecek her 5 kadından yalnızca 1’i çalışmaktadır.
Bu bir toplumsal yaradır, bir toplumsal eksikliktir.
Hükümetlerin işe alma, istihdam politikalarında,
üzülerek belirteyim ki, daha çok, kadınları bir tarafa bırakmak,
işe almamak, erkekleri istihdam etmek gibi bir politika, kimi devlet
dairelerinde mühendislere uzanan bir biçimde uygulanageldi. Ancak,
bu durumun, bu tutumun kesinlikle değişmesi gerektiği kanısındayım;
çünkü, yalnız ve ancak özgürleşen kadındır ki toplumda demokrasinin
güçlenmesine, gelişmesine katkıda bulunur.
Son bir cümle daha söyleyeyim bu bağlamda:
Türkiye’de çalışır görünen 6 000 000’u aşkın, 6 200 000 kadının 2 800
000’i ücretsiz aile işçisidir; hiçbir sosyal güvenliği olmayan, tümüyle
bağımlı. Ücretli ne kadar; ücretli de 2 356 000, haziran verileriyle.
Değerli arkadaşlar, bu, şunu gösteriyor:
Ücretsiz aile işçisi sayısı ücretli kadın sayısından daha fazladır.
Bu toplumsal yapı, bu ekonomik yapı kadına yeterince hak tanımamaktadır.
Şimdi, gelelim örgütlenmenin öbür boyutuna:
12 Eylülün sendikalar üzerine getirdiği baskıyı hep birlikte yaşadık
ve burada, benden önceki konuşmacı arkadaşlarım dile getirdiler.
Gerçekten de, on yıl önce işçilerin sendikalaşma oranı toplam işçilerin
yüzde 67,8’i idi; şimdilerde bu oran 10 puan azalmış, yüzde 58,7’ye düşmüştür.
Memurlarda ise durum
biraz daha kötüdür. Memurların, 1,5 milyonu aşkın memurun yalnızca
749 000’i sendikalıdır. Bunun nedeni nedir diye baktığımızda değerli
arkadaşlar, memur sendikalarının toplugörüşmelerde -geçtiğimiz
günlerde acıyla yaşandığı gibi,- ellerinde grev silahının olmaması,
grev yapma imkânlarının bulunmaması, onların masalardan yenik kalkmasına
yol açmaktadır; yani, memur kesimi Türkiye’de hakkını alamamanın
sıkıntısı içindedir. Bu nereden kaynaklanıyor; şundan kaynaklanıyor:
Memura grevli toplu iş sözleşmesi hakkı tanınmamasından kaynaklanıyor.
Daha evvel bir arkadaşımız da sordu. Çok ister ve beklerdim ki, Hükümet,
hiç olmazsa, bu şartı da dikkate alarak, bunun ilgili maddesini,
toplupazarlık hakkı maddesini; yani, 6 ncı maddeyi istisna koymadan
kabul ederek, memurlara bu müjdeyi verebilsin, onların toplusözleşme
haklarını tanısın.Grev hakkını tanımamak, memurları güç durumda
bırakmaktadır.
Örgütlenmenin önündeki
en önemli engellerden biri de şudur: Aynı iş kolunda çok sayıda sendika
vardır ve maalesef, Türkiye’nin sendikal yapısı çok büyük bir dağınıklık
içindedir. Belli iş kollarında çok sayıda sendika olması ve bunların
üye elde etmek için yarışa girmeleri, az sayıda üyeyle çalışır durumda
olmaları, kendileri arasındaki üye kazanma rekabeti sendikacılığı
zayıflatmaktadır. O nedenle, örgütlenme hakkı gibi, toplumsal yaşamın
en önemli öğelerinden biri olan hakkın tanınması konusunda Avrupa
Sosyal Şartının 5 inci maddesine Hükümetin çekince koyması, hiç
de doğru bir tutum değildir ve bunun düzeltilmesi, vereceğimiz
önergelerle, bu çekincelerin kaldırılmasında yarar olduğu görüşündeyim.
Değerli arkadaşlar,
burada iki çekince noktası daha var. Hükümet, nedense, ücretli
izin meselesini savsaklamak peşindedir. 2 nci maddeyle getirilen
4 haftalık izni, ücretli izni, yıllık izni kabul etmemek bunu gösteriyor;
ama, çok acıklı bir noktayı daha, izin verirseniz, belirteyim bu istisnalar
bağlamında.
Değerli arkadaşlar,
ülkemiz, çocuk işçiliğinin, çocuğun sömürülmesinin çok yaygın olduğu
bir ülkedir. Dünkü görüşmeler sırasında ve daha önce de, Millî Eğitim
Bakanına “bu ders yılında kaç çocuğumuz temel eğitime gidemiyor,
bunların illere göre ve cinsiyete göre dağılımı nasıldır” diye
sordum, hiçbir yanıt alamadım. Yüzde 13-14 dolayında görünüyor bu
miktar; yani, 1,5 milyon çocuğumuzun 150 000-200 000’inin okula gitmediği
anlaşılıyor.
Şimdi, bu çocukların
hiçbir hakkı yok. Üstelik, burada bir hüküm var; 18 yaşın altındaki
çalışanlara yılda en az 4 haftalık ücretli izin veremiyoruz.
Değerli arkadaşlar,
çocuklara ve gençlere; yani, oyun çağındaki insana bu kötülüğü
yapmayın. Oyun çağındaki insanın, çalışmak zorunluluğunda olanların, mecburen
çalışanların 4 haftalık yıllık ücretli izinden yararlanmasının
yolunu açın. Hiç olmazsa -hiç olmazsa- çocukların ücretli izin haklarını
tanıyan bir hakseverliği, bu kutsal günde, bu Meclis tanımak zorundadır
diye düşünüyorum; çünkü, çocuklarına, 18 yaşın altında bulunanlara
yılda 4 hafta ücretli izni çok gören bir toplum, ne yaparsanız yapın,
ne söylerseniz söyleyin, gelişmiş olmaz. Çocuklarını önemsemeyen
bir toplum gelişemez. O nedenle, özellikle 7 nci maddenin 7 nci fıkrasının
“çekince” bölümünden çıkarılmasını ilgili Komisyon ve Hükümetten
bütün kalbimle istediğimi bilgilerinize sunuyorum, sizinle paylaşıyorum.
Burada son bir nokta
daha var. Yine, daha önce de konuşuldu. Çekince konulan, uygulanması
istenmeyen maddelerden biri de adil bir ücret hakkıdır. Hükümetimiz,
burada, yalnız çalışanların değil, ailenin de iyi bir yaşam düzeyine
kavuşması için “yeterli ücret”, “en az ücret” kavramını, ücret hakkını
tanımıyor.
Değerli arkadaşlar,
daha evvel bu kürsüden söyledim. Eğer, belli bir gelir düzeyine sahip
değilseniz, çalışmıyorsanız, çalışma hakkını kullanamıyorsanız,
o zaman, hak ve özgürlükleri kullanmanız olanağı yoktur. Şunu demek
istiyorum: Demokratikleşmenin, özgürleşmenin, hak almanın, düzgün,
seçkin, bilinçli yurttaş olmanın yolu, belli bir gelir düzeyinden
geçiyor; bu bir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
YAKUP KEPENEK (Devamla)
– Sayın Başkan, bir dakikanızı rica ediyorum.
BAŞKAN – Tabiî.
Buyurun Sayın Kepenek.
YAKUP KEPENEK (Devamla)
– Bitiriyorum.
İkincisi ve çok daha
önemlisi: Arkadaşlar, dünyanın her yerinde, genellikle muhafazakâr,
tutucu, sağcı görüşler her zaman ailenin kutsallığını öne çıkarır.
Bizim Hükümetimizin sözcüleri de, ikide bir ailenin kutsal olduğundan,
toplumsal yapının temeli olduğundan söz ederler. Doğrudur. O zaman,
onun gereğini yerine getireceksiniz. 4 üncü maddenin, 1 inci fıkrasında
sözü edilen, ailenin en az ücrete sahip olması gerektiği hükmünü
onaylayacaksınız. Bu, düşünce yapınızın da tutarlılığının bir gereğidir,
bir zorunluluğudur. Bunu yapmadığınız zaman, bakın, üç noktada
açık veriyorsunuz: Örgütlenme konusunda açık veriyorsunuz, çocuklara
ücretli izin vermemekle açık veriyorsunuz ve daha da önemlisi aileye
belli bir gelir düzeyi tanımakta açık veriyorsunuz, bunları kabul etmiyorsunuz. Bu büyük
haksızlıktır, bunlardan kaçının diye öneriyorum.
Sosyal Şartın, emekçilerin
bilinçlenmesine, ülkemizin güçlenmesine, emeğin sömürülmesinin
önüne geçecek adımların, somut adımların atılmasına yardımcı olmasını
diliyorum. Bu düşüncelerle hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kepenek.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saat 20.30’da toplanmak
üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.00
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.33
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
977 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/968) (S. Sayısı: 977 ve 977´ye 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükümet yerinde.
1 inci maddeyi okutuyorum:
(GÖZDEN GEÇİRİLMİŞ) AVRUPA SOSYAL ŞARTININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 16.6.1989 tarihli
ve 3581 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan 1961 tarihli Avrupa
Sosyal Şartının yerini almak üzere, Avrupa Konseyi tarafından
1996 tarihinde kabul edilen ve ülkemiz tarafından 6.10.2004 tarihinde
imzalanan “(Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartı”nın beyan ile
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek.
Sayın Gülçiçek, süreniz
10 dakika.
Arada grup konuşması
olacağı için, şahsınızla ilgili olan kısmı birleştiremiyorum şu
anda.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA
GÜLÇİÇEK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 977
sıra sayılı (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve komisyon raporu hakkında,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüşlerimi belirtmek üzere
söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Avrupa Konseyinin iki ana sözleşmesinden biri, Avrupa Konseyi Sosyal
Şartı, ilk haliyle 1966’da ortaya çıkıyor. Yıllar sonra bu metin gözden
geçirilerek ve yeni adıyla (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartı
olarak 1999’da yürürlüğe giriyor. Türkiye, bu Şartı 6 Ekim 2004’te imzalayarak
diğer 46 ülke arasına katıldı; ancak, imzalamak, onaylamak ve taraf
olmak anlamına gelmiyor. Avrupa Birliği, aday ülkelerin bu metne
taraf olmasını istiyor. Her ilerleme raporunda da ülkelerin bu konuyla
ilgili ne durumda olduğu belirtiliyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sosyal Şartın, Avrupa Konseyinin diğer temel sözleşmesi
olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre bir farklılığı var. Taraf
olmak için, Sözleşmenin içinde en az 16 maddeye ve 67 fıkraya onay vermek
yeterli. Ayrıca, Sözleşmenin başında yer alan 9 temel maddeden en
az 6’sının da onaylanması gerekiyor. Öte yandan, Sosyal Şart için Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi benzeri bir yaptırım mekanizması da yoktur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, yıllardır, bu metîn, özellikle çalışanların
haklarını düzenleyen maddelerine onay vermiyor. Avrupa Sosyal
Şartının 4 üncü maddesi, çalışanların kendilerine ve ailelerine
makul bir hayat düzeyi sürdürebilecek gelire kavuşma hedefini
ortaya koymaktadır. Bu konuda, ülkeleri takvime bağlayacak hiçbir
somut mükellefiyet getirmemektedir. Bu temel hedefe Türkiye’nin
rezerv koyması, çalışanların temel haklarına ülkemizin saygı göstermediği
izlenimini yaratacaktır. Yoksullukla mücadele edeceğini her vesileyle
ilan eden AKP Hükümeti, gün geçtikçe insanları yoksullaştırmaktadır.
Sosyal Şart “Tüm çalışanların, kendileri ve ailelerine iyi bir yaşam
düzeyi sağlamak için yeterli adil bir ücret alma hakkı vardır” derken,
AKP Hükümeti “ailelerine iyi bir yaşam düzeyi” bölümünü görmezden
geliyor ve asgarî ücreti kişisel bazda belirliyor. Son memur zammı
da, bunun bir kanıtıdır.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, özellikle, Sosyal Şartın “çalışanların örgütlenme hakkını”
teslim eden 5 inci madde ve “toplu pazarlık hakkını” tanıyan 6 ncı
maddelerine çekinceler koymuştur. 1989’da çekince konarak onaylanan
bu maddeler gibi “adil ücret hakkı”, “çocukların ve gençlerin korunma
hakkı” maddelerindeki çekinceler, AKP Hükümeti tarafından hâlâ
kaldırılmamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizin içinde bulunduğu şartlar gerekçesiyle temel haklara çekince
konması, AKP’nin demokrasi ve özgürlükler perspektifinin ne kadar
üstünkörü olduğunu göstermesi açısından düşündürücüdür. Öte yandan
(Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartına çeşitli gerekçelerle
çekince konması, Avrupa Birliği uyum süreciyle çelişkili ve çifte
standartlı bir tutumdur.
Değerli arkadaşlarım,
Avrupa Sosyal Şartı, birçok Avrupa ülkesi için, güncellenmesi acil
bir konu olarak görülmektedir. Bakınız, Avrupa Konseyi Sosyal İşler
Komitesi, 9 ve 10 Kasım tarihlerinde, Avrupa Sosyal Şartını yeniden
gözden geçirmek için, Federal Almanya eski Çalışma Bakanı Walter
Riester’i görevlendirerek, bir rapor hazırlığına geçmiştir. Özellikle
Avrupa Sosyal Şartının, Avrupa Birliği ülkelerinde tekrar gözden
geçirilmesi önemlidir ve ülkemizin de, bunun neresinde olduğunu
merak ediyorum ben.
Değerli arkadaşlarım,
Avrupa Sosyal Şartının, özellikle 19 uncu maddesine dikkat çekmek
istiyorum. Bakın 19 uncu maddesi, “Çalışan göçmenlerin ve ailelerinin
korunma ve yardım hakkı.” Özellikle bunun iki paragrafını dikkatinize
sunmak istiyorum: Birincisi, “Ülkede yerleşmesine izin verilmiş
bir yabancı çalışanın ailesinin yeniden birleşmesini olabildiğince
kolaylaştırmayı” ve 12 nci paragrafta da “Göçmen olarak çalışan kişinin
çocuklarına, elverişli olduğu ölçüde, göçmen olarak çalışan kişinin
anadilinin öğretilmesini teşvik etmeyi ve bunu kolaylaştırmayı…”
Gerçekten, sırası
gelmişken, yurt dışında çalışan 3 500 000 yurttaşımızın bu sorunlarını
Avrupa Sosyal Şartı kapsamında, bugüne kadar, Hükümetin ele almaması
gerçekten düşündürücüdür. Bakınız, biz, Parlamentoda bir komisyon
kurmuştuk. Çok da emek verildi. Yurt dışına milletvekili gönderildi
ve bu konuda A’dan Z’ye kadar, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın
aile birleşimini, serbest dolaşım hakkını, çifte vatandaşlık hakkını,
seçme ve seçilme hakkını, emeklilik, anadilde eğitim ve buna benzer
birçok sorununu burada ele almıştık; ama, üzülerek belirtmek istiyorum
ki, bu komisyon raporu rafa kaldırılmıştır ve bugüne kadar, yurt dışında
yaşayan 3 500 000 yurttaşımızın, gerçekten, sorunlarına ciddî bir
şekilde ilgi gösterilmemiştir.
Bildiğiniz gibi,
yurt dışında çalışan yurttaşlarımızla ilgili bir Devlet Bakanımız
var; ama, merak ediyorum, bu Bakanımız ne işlev görüyor; hangi konularda
yurt dışında çalışan yurttaşlarımızın sorunlarıyla meşgul olmuştur.
Gerçekten, bunu anlamakta zorluk çekiyorum ve bunu da anlamak istiyorum.
Bu çerçevede, gerçekten,
Avrupa Sosyal Şartının bu kapsamda ele alınması önemlidir; ancak,
mesele yasalarla değil, anlaşmalarla değil değerli arkadaşlarım,
önemli olan bu yasaları uygulamaktır; ama, görüyoruz ki, bugüne kadar,
hiçbir anlaşmayla -içerik olarak- vatandaşlarımızın, yurttaşların,
çalışanların hakları konusunda bir ilerleme kaydedilmemiştir.
Ben, bu raporun hayırlı
olmasını diliyorum; ama, önemli olan rapor değil, ondan sonraki süreçtir.
Bu raporun hayata geçirilmesini temenni ediyorum.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Gülçiçek,
teşekkür ediyorum.
Anavatan Grubu adına,
Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler Bey; buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlar; Avrupa Sosyal Sözleşme değişikliğinin 1 inci maddesi
üzerine Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, hep uyumdan bahsediyoruz;
ama, gördüğümüz kadarıyla, uyumadan öteye de gitmiyoruz. Bu konuyu
biraz irdelemek lazım. Avrupa Birliği süreci içerisinde ki, biraz
önce de Avrupa Parlamentosunda Türkiye raporu oylandı. Maalesef,
sevinir hale geldik; Ermeni tasarısı çıkarıldı diye, önşart haline
getirilmedi diye. Hep bu dayatmalara karşı ne kadar direneceğiz,
bilemiyorum; hep itiraz eden, reddeden olmadı diyen konumda… Bu, bizim
için büyük bir eksiklik; ama, AKP’nin buradaki siyasal duruşuna bakıyorum,
Avrupa’dan sorumlu Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan’ı bu süreç içerisinde
biraz yetersiz görüyoruz. Sanki, AKP, bu Avrupa Birliği sürecini
almış, rafa kaldırmış. Zaten, Avrupa Birliği de, bu süreçte, o da soğuk,
buzdolabına kaldırmış. Karşılıklı bir memnuniyet var gibi. Bu doğrultuda,
bize 10 uncu mu, 11 inci mi, artık, hangi bu koşullar içerisinde
“uyum paketi” adı altında gelecek, yakında hep beraber göreceğiz.
Bu raporun içerisinde
bir konuya değinmek istiyorum; 20 000 000’a yakın Alevî yurttaşlarımızın
sorunlarıyla ilgili. Avrupa Parlamentosu, şu konunun altını net
olarak çizmiştir: Aleviliğin tanınması, cemevlerinin ibadethane
kabul edilmesi. Bu kadar net. Bu, insan hakları açısından da, din ve vicdan
özgürlüğü açısından da son derece önemli bir konu.
Yıllardır siz de söz
verdiniz, zorunlu din derslerinin kaldırılacağı konusu da dahil
olmak üzere; ama, hayata geçirmekte, maalesef, samimi davranmadınız.
Dördüncü yılınız gitti, beşinci yıl da geçecek; ama, bir sonraki süreç
herhalde size de kısmet olmayacak; çünkü, Türkiye'nin temel dinamikleri
olan Alevî yurttaşlarımızın son derece net ve samimi bir talebi, tanınmak,
saygı duyulmak ve var olduğunun, değerinin karşılığını görmek.
Alevî yurttaşlarımız,
-hepimiz biliyoruz ki- birinci sınıf vatandaşlarımız diyoruz –yakında-
Vakıflar Kanunuyla azınlıklar konusunda gayrimüslim vatandaşlarımıza
verdiğimiz hakların yarısını dahi vermiyoruz. Bu bir çelişkidir.
Bize Avrupa Birliğinin dayatmasından çok, eğer kendi iç dinamiklerimizle
barışık, dayanışmak ve sevgi içerisinde olmak istiyorsak, bunların
gözardı edilmemesi gerekir.
Bugün, gerek cemevlerinin
ibadethane olarak kabul edilmesi gerek zorunlu din dersinin kaldırılması
ve gerekse Diyanet İşleri Başkanlığının yeniden yapılandırılması…
Bunlar tabu değil. Bu toplumsal değerleri göz önünde bulundurmak zorundayız.
Bizim, yıllardır,
Türk toplumunun temel unsurlarından biri, sadece baskılamak, yok
saymak ya da birilerinin dayatmasına boyun eğmek. Evet, Alevî yurttaşlarımızın
bu talepleri karşısında, bugün, Avrupa uyum süreci içerisindeki
kanun teklifi içerisinde çok da önemli bir konu, altı çizilmesi gereken
bir konu. Bu konunun düzeltilmesi konusunda AKP Grubunun veya Hükümetin,
bu konuda ne kadar samimî olup olmadığını burada açıklamak zorunda.
İfade etmeye çalışıyorum.
Sadece, Avrupa Birliğinin bize görev verip, sizlerin de bir emir
eri olarak “emredersiniz” demenizi beklemiyoruz. Tam tersine, içimizdeki
kardeşliği, sevgiyi, barışı ve toplumu kucaklayacak bu önemli bir
süreci, bir an önce Türkiye’de sorunların çözümlenmesi konusunda
ciddî bir adım olarak algılamak istiyoruz.
Bugün, kendini Türk
vatandaşı ve birinci sınıf yurttaş olarak kabul eden Alevî kitlemizin,
20 000 000’a yakın -bu ciddî bir rakam, çeşitli istatistikî rakamlar
değişebilir, 15 000 000 ile 20 000 000 arası- bir kitle, bir toplum,
eğer kendini ifade etmek istiyorsa bu konuda, siyasal duruşumuz
olarak, bunu bir an önce çözümlemek zorundayız. Tabiî ki, bu konuda,
işte, özellikle, gerek Sayın Millî Eğitim Bakanının bu konuda, maalesef
talihsiz bir açıklaması; zorunlu din dersi konusunda “kim kendini
Müslüman kabul etmiyorsa, bir dilekçe versin ve bu iş de burada çözümlensin”
gibi, maalesef, bir açıklama, talihsiz bir açıklama. Bunu, kimin Müslüman
olup olmadığını, Sayın Millî Eğitim Bakanının vereceği bir karar
değil, herkes kendini nasıl kabul ediyorsa… Hepimizin duyacağı
tek şey var, saygıdır, sevgidir. Bu yüzden, Alevî camiamızın sorunlarını
gözardı etmeyelim.
Evet, yaklaşık bir üç
beş ay sonra da, bu ülke, en kötü ihtimalle, olağan bir seçim atmosferini
yaşayacak. Sizin bu konuda yapacağınız, iki üç aylık bir Meclis çalışma
aritmetiği kaldı. Ondan sonra, içe dönük, kimin seçilip seçilmeyeceğinin
kaygısı önde, Parlamentonun daha atıl kaldığı, sadece günü kotarmak
olarak algılayacağımız bir atmosfer yaşayacağız.
Bugün de görüyoruz.
Meclisin “kayıtsız şartsız egemenlik milletindir” sözünün ne kadar
yoksun olduğunu, bunun, Hükümetin yasama üzerindeki etkisini görüyoruz.
Bugün, Parlamentoda hangi milletvekilimizin önergesi kabul edildi
ki?! Bu konuda da ciddî somut adımlar atmanızı gerçekten beklemekte
karamsar mıyız, inanmak mı istiyoruz, bunu zaman gösterecek; ama,
Alevî kitlesinin, camiasının bu tür taleplerine, haklı taleplerine
göz yummayın diyoruz; bunlar, çünkü, haklı sebepler.
Avrupa Parlamentosu,
yakında, net, bir daha kamuoyunda açıklanacak. Dün biz ne dedik: Avrupa
Parlamentosunun yaptırım gücü yok, önemli olan Konsey. Bu da geçer;
çünkü, Avrupa Birliği, eğer, entegrasyon dönemini yaşayacaksak,
bunun gözardı edilmemesi gerekir diye düşünüyoruz. Tabiî ki, burada,
Avrupa Birliği raporuna baktığımızda daha birçok unsurlar var gözardı
edilmemesi gereken; bugün, gerek 301 inci madde gerekse terörle mücadele
konusu, seçim barajı gibi birçok unsur...
Aslında, Avrupa Parlamentosunun
en önemli unsurlarından biri de seçimin ve daha doğrusu halkın iradesinin
yansıması konusunda değerlendirmek lazım. Bugün, önümüzdeki süreçte,
sanki kamuoyunda kaos beklentisi
içerisindeymiş gibi görünen Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda,
burada size tek bir önerimiz var. Eğer
liderinize güveniyorsanız, eğer bu halka da güveniyorsanız, bu
Cumhurbaşkanını halk seçsin. Ha, kendinize güveniniz yoksa, bugünkü
sadece Meclis aritmetiğiyle biz bu işi hallederiz, kotarırız diyorsanız,
yanılırsınız. Ha, Meclisin seçme yetkisi vardır, hiç kimsenin de
Meclisin iradesini tartışma gibi bir hakkı yok; bunda hemfikirim. Yoksa,
kendimizi yok saymış oluruz.
MEHMET SOYDAN (Hatay)
– Meclisi halk seçti.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Evet, halk seçti, dünkü halk. Bugün de, o zaman halka madem güveniyorsanız,
buyurun, hodri meydan! Lideriniz ortada. Kamuoyu yoklamalarınız
sizin ayaklarınızı yerden kesmiş; ama, gerçek kamuoyu yoklamaları
halkın ta kendisi. Yüzde 18 ile yüzde 22 arasında gidip geliyorsunuz.
Bunu, kamuoyu yoklamalarında bizler de elde ediyoruz. Halka güveniyorsanız,
buyurun, Cumhurbaşkanını halk seçsin. Toplumun artık barışa ihtiyacı
var, kavgaya değil. Beş yıl önce sizi seçen halk, bugünkü temsildeki
bu yetkiyi geri alacak zamanı dört gözle bekliyor; yani, seçim sandıklarını
bekliyor.
HASAN ANĞI (
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Evet. Sizler…
HASAN ANĞI (
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Göreceğiz…
Bu halkın takdiri, bu halkın yaptıklarının unutulmayacağını hepimiz
göreceğiz. Temennimiz, bu halkın kendine yaptıklarını unutmasın
diyoruz.
Size söyleyeceğimiz çok fazla bir sözümüz
yok; çünkü, kendi bütünlüğünüz içerisinde, yarınların bireysel
kaygıları peşinde koşan arkadaşlarsınız. Biz ise, halkın yarınlarına
umut verebilecek, yarınların hayalini kurabilecek bir Türkiye
özlemi içerisindeyiz. Biz, her yerde net olarak söyledik; bu toplumun
uzlaşıya ihtiyacı var; sevgiye, barışa, kardeşliğe; ama, AKP olarak
bu şansı dört yılda kullanamadınız. Gerek Avrupa Birliğinin size
önerdiği ve dayattığı –altını net olarak çiziyorum- demokrasi adı
altında daha çok ekonomik koşullar, bir taraftan IMF’nin dayattığı
koşullar, ekonomik koşullar, bir taraftan da Amerika. O zaman, tabiî
ki, Türkiye’yi yönetmek kolay dersiniz. Her şey hazır; elinizin altında…
Verilen görevi de en iyi şekilde yaptığınıza göre, bir sorun yok;
çünkü, bu ülkede, herkesin hayalini kurabileceği bir ülke özlemine
baktığımızda, günübirlik yaşar hale geldi. İstanbul’da yaşanan
gasp olaylarını görüyorsunuz; güpegündüz, artık kaybedecek hiçbir
şeyi kalmamış!.. Bu konuda, gerek adlî suç oranı gerekse adlî vakalar
açısından baktığımızda Türk toplumu, maalesef, suç üretmeye başladı
ve dört yılda yaşanılan süreçte -her seferinde tekrar etmeye çalışıyorum-
maalesef, bugün cezaevleri 2 kat dolu. Ha, bunun zeminini sizler
yarattınız. Toplum, bu zeminler içerisinde suç işlemeye devam ediyor.
Evet, AKP’li yıllar kayıp yılları. Bu
halk unutmayacak; bundan hiçbir şüphem yok. Seçim sandığına… Sorun,
süreç içerisinde bu ülkede…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Tabiî ki, hepimizin
özlemi, bu ülkede onurlu, ilkeli ve refah içerisinde yaşayan bireyler
olabilmek; ama, yüzde 40 gibi bir yoksulluk sınırı içerisinde yaşayan
bir kitlenin ne hayali ne yarınları olacak ve bugünleri de bu halk,
inanıyorum ki, unutmayacaktır, o seçim sandığını dört gözle beklemekte
ve gerekli mesajı da verecektir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Gülçiçek, buyurun.
Şahsınız adına, süreniz
5 dakika.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biraz önceki arkadaşım,
Alevî yurttaşlarımızın sorununu ifade eden bir cümle kullandı. Tabiî,
konumuz, Avrupa Sosyal Şartı; ancak, bu konunun yanlış anlaşılmaması
konusunda bazı düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Elbette, ülkemizde
vergisini ödeyen, askerliğini yapan ve laik demokratik cumhuriyetimizin
temel güvencesi olan Alevî yurttaşlarımızın birtakım temel sıkıntıları
olduğunu biliyoruz. Bunların, gerçekten, cemevlerinin halen ibadet
yeri sayılmaması üzüntü verici bir tablodur.
Bakınız, 3 Ekimde, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde zorunlu din derslerinin kaldırılması
konusunda bir karar alınacak ve belki de Türkiye bu konuda mahkûm
edilecektir.
Sonuç itibariyle,
özellikle Avrupa Birliği İlerleme Raporunda bahsedilen Alevî yurttaşlarımızın
cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması, zorunlu din derslerinin
kaldırılması konusunda… Özellikle de azınlık olarak tanınmasını
şiddetle reddediyorum burada. Alevî yurttaşlarımız, bu ülkenin
asıl unsurudur, laik demokratik cumhuriyetimizin temel unsurlarıdır
ve bu sorunlarımızı bu çatının altında çözmek istiyoruz, Avrupa
Birliğinin dayatmasının sonucunda değil değerli arkadaşlarım. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)Burada, herkesin buna dikkat çekmesini bekliyorum
ve özellikle AKP Grubunun bundan sonraki süreçte kanun tekliflerimizi
bu denli düşünmesinde yarar var.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Gülçiçek,
teşekkür ediyorum duyarlılığınız için.
Şahsı adına, İstanbul Milletvekili
Zeynep Karahan Uslu.
Sayın Uslu, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ZEYNEP KARAHAN USLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Konseyinin
57 yıldan beri üyesi olan ve tüm bellibaşlı sözleşmelerini onaylayan
bir ülke olarak, (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartının onaylanmasıyla
insan hakları ve demokrasi alanında yeni ilerlemeler sağlayacağımız
açıktır ve bu noktada, sosyal devlet ilkesine sözde değil, özde sahip
çıkan ve bunu her uygulamasıyla gösteren Hükümetimizin, bugün
onaylanacağına inandığım Şartın gerekleriyle örtüşen pek çok düzenlemeyi
halihazırda da gerçekleştirdiğinin altı çizilmelidir.
(Gözden Geçirilmiş)
Avrupa Sosyal Şartı, 46 üye ülkenin ülkemizin de dahil olduğu 40’ı
tarafından imzalanmış ve 22’si tarafından da onaylanmış olup, paralel
bir onay sürecinin gereği de açıktır. Keza, Türkiye için, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesini güçlendiren Şartın çağın gereklerine uygun
olarak geliştirilmiş halinin onaylanmasıyla temel sosyal ve ekonomik
hakların sağlanması açısından, hem Avrupa Birliğine üyelik gerçekleşecek
hem de toplumsal beklentilere karşılık gelen uygulamaların ortaya
konmasına yeni bir katkı sağlanacaktır.
Bu bağlamda, revize
Avrupa Sosyal Şartını onaylayan 22 ülkeden 20’sinin çeşitli gerekçelerle
pek çok çekince koydurduğuna da dikkat çekerek, ülkemizin de kendi
öngörüleri doğrultusunda birçok ülkeye göre de son derece sınırlı
bir biçimde ve nedenleri detaylarıyla açıklanan bazı çekinceler
koymasının eleştirilmesini de, salt Hükümetimizi yıpratmaya yönelik
haksız bir yaklaşım olarak nitelendirdiğimi de belirtmek isterim.
Diğer taraftan, Şartın hükümlerinden, ancak karşılıklılık ilkesiyle
yararlanılabilinmekte olup, (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal
Şartında mevcut olan sosyal ve ekonomik haklardan Avrupa Konseyine
üye ülkelerde yaşayan çok sayıda vatandaşımızın da yararlanabilmesi,
bu kanunun kabulüyle mümkün olacaktır. Bir başka ifadeyle, bu Şartın
kabulüyle yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız da daha gelişmiş
sosyal haklar elde edeceklerdir.
Avrupa Konseyinin
1961 yılından beri, sosyal, ekonomik, medenî ve politik hakların koruma
altına alınmasında önemli rol oynayan en temel belgelerinden biri
olan revize Avrupa Sosyal Şartında hem mevcut hükümler geliştirilmiş
hem de ilk kez yer verilen yeni haklarla belgenin kapsayıcılığı artırılmıştır.
Bu yeni haklar, kısaca,
çalışma yaşamının çalışanlar lehine geliştirilmesinden konut
hakkına, toplumsal dışlanmaya karşı korunmadan yaşlıların sosyal
korunma hakkına, istihdam ve meslek konularında cinsiyete dayalı ayırım yapılmaksızın fırsat
eşitliğini sağlamaya kadar çeşitli alanlara yöneliktir.
Bilindiği gibi Hükümetimiz,
kadın hakları konusunda bugüne değin aktif tutum almış ve bunun neticesi
olan pek çok yasal düzenleme ve çalışma gerçekleştirilmiştir. Revize
Avrupa Sosyal Şartının kabulü de aynı anlayışın bir yansımasıdır.
Şartın, kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasına katkı verecek pek çok
ifadenin içerisinde yer aldığı tüm maddeleri kabul edilmiştir. Bu
arada, Şartın gerekleri içerisinde de yer alan ve konuya yönelik samimî,
sorun çözücü yaklaşımımızın göstergesi olan ücretli doğum izinlerinin
ondört haftaya çıkarılması, işyerinde cinsel tacize yönelik cezaî
müeyyidelerin kanunlarımızda tanımlanmış olması gibi düzenlemelerin,
Hükümetimizin inisiyatifiyle zaten gerçekleştirilmiş olması
da memnuniyet vericidir.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Avrupa Birliğine üyelik sürecinde olan bir ülke olarak insan hakları
ve demokratikleşme açısından elde ettiğimiz kazanımlara sosyal
normlarımızın daha gelişmiş bir hale gelmesini sağlayarak katkı
verecek olan (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartının onaylanacağına
duyduğum inancı ifade ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Uslu,
zamanınızı çok dikkatli kullandığınız için ben de size teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sıralarına
göre okutup, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
977 sıra sayılı (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesine bağlı
beyanda yer alan “7 nci maddenin 1, 2, 3, 4, 5, 6, 8, 9 ve 10 uncu fıkraları”
ibaresinin sonra “7 nci madde” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Ünal Kacır |
Ahmet Yeni |
|
Bursa |
İstanbul |
Samsun |
|
Zeynep Karahan Uslu |
Niyazi Pakyürek |
Agâh Kafkas |
|
İstanbul |
Bursa |
Çorum |
BAŞKAN – Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
977’ye 1 inci Ek sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesine
bağlı beyanı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
|
Haluk Koç |
Yakup Kepenek |
İzzet Çetin |
|
|
|
Kocaeli |
|
M.
Cevdet Selvi |
Bayram
Ali Meral |
|
|
Eskişehir |
|
|
“Türkiye Cumhuriyeti, 1996 tarihli
(Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartı’nın III. Bölümünün A maddesi
gereğince, anılan Şart’ın II. Bölümünün aşağıdaki madde, fıkra ve
bentlerini
1 inci madde
2 nci madde
3 üncü madde
4 üncü madde
5 inci madde
6 ncı madde
7 nci madde
8 ila 31 inci maddeler”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ EYYÜP SANAY (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükümet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Selvi,
gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Konuşacağım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Selvi.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Meclis Başkanlığına
verilen önerge hakkında, daha doğrusu önergemiz hakkında görüşlerimi
belirtmek üzere huzurunuzdayım.
Uluslararası bir sözleşmenin,
anlaşmanın, elbette, bizim ülkemizde, komisyonlarda, Meclislerde,
içeriği hakkında ve maddeleri üzerinde bir değişiklik yapmamız
söz konusu değildir; çünkü, üyesi bulunan ülkelerin hazırladığı,
imzaladığı ve diğer ülkelere de gönderdiği bir anlaşma ve sözleşmedir.
Onun içerisinde yeni, olumlu bir şeyler, maddeler ilave etmek istense
dahi doğru değildir; ancak, bu sözleşmede, Türkiye’ye, ülkemizde
ihtiyacı olan hizmetleri ve gasp edilmiş özgürlük ve hakları ortadan
kaldırabilmek için çekince koyduğumuz maddeleri kaldırma imkânına
sahibiz. İşte, daha önce çıkan genç milletvekili arkadaşlarım
“efendim, bu sözleşmede pek çok madde ve fıkra var; biz, hepsini imzaladık,
yalnız arasından 7 tanesini, 7 maddeyi imzalamadık, onun için, çok
mükemmel bir gelişme Türkiye için” dedi.
Değerli arkadaşlarım,
bu ve benzeri antlaşmalar, hassas konuları içeren anlaşmalardır,
anlam ifade eden anlaşmalardır. Eğer, siz, o sayılara bakarak, o sayıları
dikkate alarak çok başarılı olduğunu söylerseniz, bunu kabul etmek
mümkün değildir. İçi boşaltılmış bir protokol imzalanacak… Bu, şuna
benzer: Şimdi, bir tren yapıyorsunuz, hızlı tren, rayların üstüne de
koyuyorsunuz, çok mükemmel; ama, onun motorunu koymak aklınıza gelmiyor
veyahut motoru yok. İşte bu sözleşme ve anlaşma, dışarıdan bakıldığında,
“uluslararası anlaşmayı kabul ettik” demeye yarar; ama, bizim ülkemizde
ihtiyaç olan ve sizin her zaman tekrarladığınız temel hak ve özgürlükleri
katiyetle kabul etmeyen, gasp edilmiş insanların, özellikle emekçilerin
haklarını ortadan kaldırır veya onlara hiçbir anlam ifade etmez. O
nedenle, biraz önce bu sözleşmenin nimetlerinden bahsedenlerin
haklı çıkabilmesi için, bu sözleşmenin, ülkemizde ciddî eksiklikleri
giderecek demokratik bir ülke, temel hak ve özgürlüklere saygı duyan
bir ülke, bugüne kadar yapamadığından vazgeçen bir ülke olarak kabul
edilmesi için, eğer uygun görürseniz, bu 8 maddenin, çekince konulmuş
8 maddenin ortadan kalkması, kabulü, anlam ifade edecektir.
İkincisi; bu çekinceleri
de anlamada güçlük çekiyoruz. 4 üncü maddenin birinci fıkrası, sizin
Hükümet Programında halka verdiğiniz sözü aynen tekrarlıyor; yoksulluğu
ortadan kaldırmak, geçimini sağlayacak… Hani “garip gureba, saçı
bitmedik yetim” sözleriniz var ya, onu, 4 üncü maddenin birinci fıkrası
aynen yazıyor, sizin Hükümet Programınızda var ve ilkönce bunu kabul
etmişsiniz, çekince koymadan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne
getirmişsiniz. Sonra ne olduysa, tekrar komisyona gidip orada
değiştirmişsiniz; bunu anlamak mümkün değildir. Ne yaptığınızı,
neden yaptığınızı kavramak mümkün değildir. Ve birtakım arkadaşlarım
da burada, her zaman olduğu gibi, “son derece mükemmel bir gelişme,
demokratikleşme” adı altında gibi bir sürü sözler söylüyor. Belirli
arkadaşlarımdan bir tanesi de, “efendim, çeşitli ülkeler kabul etmedi,
özellikle Almanya, İsviçre kabul etmedi” diyor. Değerli arkadaşlarım,
bu uluslararası sözleşmeler belirli ülkeler için çok fazla önem taşır,
belirli ülkeler için kısmen önem taşır. Almanya’da, İsviçre’de bunların
imzalanması, onaylanması çok önemli olay değildir. Yıllardan beri
örgütlenme özgürlüğü olan, yıllardan beri temel hak ve özgürlüklerde
belirli noktaya gelen ülkelerin imzalaması önemli değil, bizim
ülkemizin imzalaması önemlidir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Selvi,
buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- Ben, bu nedenle, anlam ifade eden, dört yıl önce halka söz verdiğiniz
konunun da gerçekleşmesi için bu önergemizi kabul etmenizi istirham
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –Teşekkür ediyorum
Sayın Selvi.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
977 sıra sayılı (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesine bağlı
beyanda yer alan “7 nci maddenin 1, 2, 3, 4, 5, 6, 8, 9 ve 10 uncu fıkraları”
ibaresinin “7 nci madde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Faruk
Çelik (Bursa) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ EYYÜP SANAY (Ankara) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Teklif ile
18 yaşın altındaki çalışanlara yılda en az dört haftalık ücretli
izin hakkını tanımayı taahhüt eden 7/7 nci maddesinin de onaylanması
amaçlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) –
Karar yetersayısının aranmasını istiyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir;
karar yetersayısı vardır.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman
Sarıbaş, Grup Başkanvekili; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 977 sıra sayılı Avrupa Sosyal Şartının Onaylanmasına
Dair Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
sosyal barışı sağlayan şey, bir toplumdaki sosyal sınıflara, hak ettikleri
insanca yaşama hakkını tanımaktan geçer. Bakın, Hükümetiniz her
zaman meydanlarda “benzin fiyatı” dendiği zaman “Avrupa ile aynı
fiyata getirdik” deniyor veyahut da “kira fiyatı” deniyor, “Avrupa’da
da böyle...” Peki, “emekçinin, emek sahibinin hakkı” dendiği zaman, Avrupa
şartlarını maalesef kabul etmiyorsunuz. Niye?.. Gerekçe gösteriyorsunuz,
diyorsunuz ki: “Türkiye’nin ekonomik şartları buna yeterli değil.”
Siz değil misiniz ki, meydan meydan gezip “Türkiye çağ atlıyor, elli
yılda yapılamayanları yapıyoruz, makroekonomik dengelerimiz
şöyle iyi böyle iyi…” Ee, verin insanların hakkını. 380 000 000 liraya,
asgarî ücrete insan çalıştırtmayın. Asgarî ücret üzerindeki vergileri
indirin. 18 yaşından küçük çocuklara biraz önce tatil ücreti verme
lütfunda bulundunuz. Teşekkür ediyorum, bu bir lütuf; yani, haklının
hakkını, haklının hakkını vermek için dahi komisyonda reddettiniz,
arada reddettiniz, artık bu safhaya gelince bir önergeyle vermek zorunda…Ee,
diğerlerini de yapalım. Diğerlerini yapmak çok mu zor? İşçi sendikalarımız,
memur sendikalarımız hepimize
geldi, grup grup gezdiler. Bu şartların yerine getirilmesini istediler.
Emeklilerimiz; 8 000
000 emeklimiz var; yani, Türkiye’de emeklilerin ne durumda olduğu… Avrupa
ülkesindeki emekli ile Türkiye’deki emeklinin kıyaslanmayacak kadar
arada uçurumlar olduğunu bilmiyor muyuz?! Niye, övünmeye geldiği
zaman, “dünyanın onaltıncı ekonomisi olduk” diyorsunuz veya “onsekizinci
ekonomisi olduk, şöyle yaptık, böyle yaptık…” O zaman, verin arkadaşlar, verin insanların
hakkını… Türkiye’de 8 000 000 emekli… Bir araştırın bakalım, gayri
safî millî hâsıla… Hani diyorsunuz ya “6 000 dolara çıkardık.” Şimdi, buradan söylüyorum; 6 000 dolar diye telaffuz ettiniz, geçen hafta.
Buradan söylüyorum; 8 000 000 emekli ellerini cebine atsın, cebine
atsın, kim cebinde 500 dolar bulursa, ben bütün sözlerimi geri alıyorum.
Şu an, 8 000 000 emekli, beni dinleyen bütün emekliler, ellerini atsınlar
ceplerine, 500 dolar bulurlarsa ceplerinde, ben bütün sözlerimi
alıyorum.Yok öyle bir şey, yok öyle bir şey arkadaşlar. Türkiye’de, benim
bu sözlerimi dinleyip, elini attığı zaman 50 000 doları olanlar
var. Onlar belli, onların sayıları da belli. Onlar sizin İktidarınız
yanında, ihale takipçisi, yandaşınız… Etrafınızda gezenler var,
onların cebinde belki 50 000 değil 500 000 dolar da var; ama, 8 000 000
emeklinin cebinde, bu sahurda ne yiyeceğini, boşalan mutfağına
ne koyacağını dahi düşündüren bir geçim kaynağı yok, parası yok. Kaç
lira alıyor?..
FARUK ÇELİK (Bursa) –
Bir yanlış eser varsa, ANAP’ın eseridir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
– Bağ-Kur emeklisi ne alıyor Sayın Çelik; 400 000 lira alıyor.
Bakın, Anavatan Partisi
-içinizde memur olanlar var- 1989’da yüzde 90 verdi, 1989’da memura yüzde
90 zam verdi. Yiğitseniz, verin bir yüzde 90. 2,5’larda geziyorsunuz.
Buçuk, buçuk!... Buçuk neyin işaretidir biliyor musun? Buçuk kime
derler? Buçuğun kime dendiğini bu millet biliyor? Siz buçukçusunuz
çünkü. (AK Parti sıralarından gürültüler)
HASAN ANĞI (Konya) –
Çok ayıp!.. Çok ayıp!..
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
– Anavatan Partisi yüzde 90 verdi 1989’da. İçinizde, hepiniz Anavatan’da
bürokratlık yaptınız, memurluk yaptınız. Doğru mu, doğru değil mi?!
1989’da memura yüzde 90 verdi. Buyurun, verin hadi! (AK Parti sıralarından
gürültüler)
FARUK ÇELİK (Bursa) –
Enflasyon ne oldu?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
- Enflasyon yüzde 70’ti Sayın Çelik; yüzde 70’ti, yüzde 90 verdik.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
karşılıklı konuşmayalım.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
– Enflasyon yüzde 12; yüzde 18 verin memura.
FARUK ÇELİK (Bursa) –
Yüzde 110’du!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
– Verin yüzde 18 memura. Nerede geziyorsunuz; yüzde 3’te geziyorsunuz.
Bırakınız vermeyi,
bırakınız, sosyal haklarını veriniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Bıraktığınız borçları ödüyoruz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
- Bakın, şu sözleşmedeki, çekinceleri kaldırınız, sosyal haklarını
veriniz.
Bakın, Anavatan Partisi
bundan on sene evvel memura sendika kurma hakkını verdi mi; verdi. Hadi,
siz de toplu pazarlık hakkını verin, grev hakkını verin, lokavt hakkını
verin, atın bir adım daha ileri, atın bir adım daha ileri yüreğiniz varsa,
cesaretiniz varsa… Anavatanın verdikleriyle iktifa ediyorsunuz.
Anavatanın verdiğinin üstüne bir şey verme şansınız da yok, beceriniz
de yok, yüreğiniz de yok, niyetiniz de yok. (AK Parti sıralarından
gürültüler) Neyiniz var biliyor musunuz; sadece milleti kandırmaya
yönelik sözünüz var, lafınız var.
BAŞKAN – Arkadaşlar,
karşılıklı konuşmayalım.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
– O konuda mahirsiniz; o konuda mahirsiniz! Ramazan çadırlarında
millete vaat etmekte, söz vermekte mahirsiniz, maşallah! Ama, Anavatan
Partisinin öyle bir yönü yok.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) – O ANAP bu ANAP mı?!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
- Anavatan Partisi, milletin dinini imanını çadırlarda istismar
ederek gezmez. Akşam Sayın Başbakan diyor ki: “Karım bir taraftan ben
bir taraftan geziyorum” diyor. Gezmeyin Sayın Başbakan, milletin
dertlerini çözün, milletin sorunlarını çözün. (AK Parti sıralarından
gürültüler) İşte, önünüzde milletin sorunu bakın. Kaldırın çekinceleri,
elinizi öpeyim; kaldırın çekinceleri, bu milletin, çalışanların,
emekçinin, emeklinin önündeki engelleri kaldırın, çekinceleri
kaldırın, şu memura da şu Ramazanda…
Şu çadırlara, iftar
çadırlarına bağış yapanları bir araştırın bakalım, o bağışlar kadar
vergi veriyor mu bu ülkeye?! Cennete gitmek için 100 milyar lira Ramazan
çadırına parayı veriyor; ama, vergi levhasına bakın, 1 000 000 lira
göremezsiniz; vergi levhasında yok, vergi levhasında gözükmüyor;
çünkü, vergi levhasında bu milletin devletine verir ise, bu devlet
ne yapacak; işçisine, köylüsüne sosyal güvenlik verecek, refah verecek;
ona yok; ama, ramazan ayında vereyim, ee, cennetten de yerimi alayım…
Yok öyle! Öyle yağma yok, öyle yağma yok! Bakın, veriyorsanız, işte
burada kanun. Kanun burada; çekin çekinceleri, kaldırın çekinceleri,
Avrupa standartlarında bir çalışma hayatı kuralım, Avrupa standartlarında
emeklilerimizin hak ve hukukunu yerine getirelim, haa, diyeyim
ki, partinizin “adalet” kısmını yerine getirmiş olasınız. Adalet,
yani partinizin bir ismi. İşte, adalet burada belli oluyor. Adaletli
misiniz adaletsiz misiniz, haklı mısınız haksız mısınız, hak mı yiyorsunuz
hak mı veriyorsunuz; işte çekinceler ortada. Yüreğiniz varsa; yüreğiniz
varsa, millete verdiğiniz sözlerin arkasındaysanız, 8 000 000 emekliden
yanaysanız, 4 000 000, 5 000 000 işçiden yanaysınız, 3 000 000 memurdan
yanaysanız; işte çekinceler. Kimden yanasınız? Yüzde 20 var ya, hani
o millî gelirin yüzde 51’ini yiyen
yüzde 20 var ya, hiç vergi vermeyen, devlete borç veren, vergi
vermesi gerekirken borç veren, faiz alan… O faizlerin bir kısmını
iftar çadırlarına gönderiyorlar size, hepsi yanınızdalar şimdi.
HASAN ANĞI (Konya) –
Onlar sayenizde, sayenizde...
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
– Vazgeçin bunlardan; bunlardan vazgeçin. Devletin vergisini toplayın,
iftar çadırlarına para toplayacağınıza, devletin vergisini toplayın,
o iftar çadırlarına gelen insanlara aş verin, iş verin, sosyal güvenlik
verin ve insanca yaşama hakkı verin, kaliteli birey yaratmanın ve
herkese fırsat eşitliği yaratmanın hukukunu yaratın. Yaratmıyorsunuz
işte; o çekinceleri koyarak, yaratmıyorsunuz. “Efendim, birçok
madde var da, 7 madde ne olacak?...” Birçok
madde yazarsınız da, son maddeye
“bunları istediğimiz zaman uygularız” diye bir madde koyarsınız,
hiçbir anlamı olmaz. İstediğiniz zaman uygulayacağınız maddeleri
koymuşsunuz zaten. Geri kalanı onaylasanız ne olur, onaylamasanız
ne olur?! Yani, Avrupa Sosyal Şartını onayladık diye, Avrupa Birliğine,
gidip, Brüksel’de hava mı atacaksınız?! Görmeyecekler mi bunları?!
Anlamsız… Meclisin
de, bu saatlerde mesaisini boş yere harcayan, milleti avutan, iş yapıyormuş
gibi yapıp aslında iş yapmayan, sadece
milletin hak ve hukukunu yemekten ibaret dört seneyi doldurdunuz,
beş sene de geçer; hiç merak etmeyin, bu millet, çok senelere alıştı,
bu sene de geçer, sizden de kurtulur…
YAHYA BAŞ (İstanbul)
– Biterse, yine geliriz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
– … sizden de kurtulur, partinizden de kurtulur, iktidarınızdan da
kurtulur; ama, millet, kendine layık olanı inşallah seçecektir diyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Bu seçimde hangi partiden aday olacaksınız?!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
- Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Bu seçimde hangi partiden aday olacaksınız?! Kendinize bir parti
bulun Meclise gelebilmek için.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
yani, burada hatipler konuşurken, kendinizi hatibin yerine koyup,
bir sataşma olduğu zaman nasıl davranıyorsanız öyle davranmanızı
istirham ediyorum. Uzaktan yakından…
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) –
Doğru konuşsun!..
BAŞKAN - Efendim, çıkıp… Arkadaşlar, çıkıp doğruyu…
Gruplar adına konuşmalar var, şahıslar adına konuşmalar var; çıkıp
doğru söylenir.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) –
Başka partiden seçilip burada konuşmuyor ki… Anavatan Partisine
bu millet rey vermedi, sandıkta bıraktı; konuşuyor. AK Partiden
ANAP’a geçiyor, konuşuyor işte!..
BAŞKAN - Sayın Selvi,
buyurun.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
– Sayın Başkan, oradaki arkadaş konuşuyor; salonun sükûnetini sağlayın.
BAŞKAN - Grup adına konuşma
olduğu için konuşmanızı birleştiremeyeceğim. Ayrıca, şahsınız
adına söz vereceğim.
HALUK KOÇ (Samsun) –
Birleştirin…
BAŞKAN – Efendim, AK
Parti Grubu adına konuşma talebi var. Eğer, AK Parti Grubu konuşmasını
öne alacaksa…
HALUK KOÇ (Samsun)
– Alsın…
BAŞKAN - Olur efendim.
Alacaksa, orada, Grup Başkanvekilimiz orada.
Sayın Çelik…
FARUK ÇELİK (Bursa) –
Evet…
BAŞKAN - Sayın Kafkas,
buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti
Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, sözlerime
başlarken, son konuşmacının tespitleri üzerinden yürümek istiyorum.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
– Sayın Başkan, cevap hakkı doğar şimdi...
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Yani, söylenen söz, ortaya söylenmiş sözdür.
BAŞKAN – Sayın Kafkas,
müspet olanları, doğru olanları sorarsak, bu çalışmamızı bugün tamamlayalım.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Sayın Başkanım, ben…
BAŞKAN - Yani, siz söyleyeceğiniz
fikirleri eleştirin; ama, yani, şahıs isimleri vermezseniz iyi
olur.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Sayın Başkanım, bir defa, benim süremden kullanıyorsunuz. Bu 1 dakikalık
süreyi ilave edeceğinizi umarım.
Çünkü, yani, buradaki
söylenmiş sözler, kimsenin cevap veremeyeceği, vermemesi gereken
sözlerse, o zaman, söylenmemesi gereken sözlerdir diye düşünüyorum.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
– Hayır, cevap hakkı doğar.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Burada söylenmiş sözler, muhakkak, muhatapları varsa cevabını
da bulacak sözlerdir. Yani, biz, açıkça hiç kimseye cevap vermek niteliğinde
değil ama, açıkça şunu söylüyorum: Biz, iktidarımızın dördüncü yılındayız;
Yüce Parlamento, ilk defa Beşinci Yasama Yılına üç gün sonra başlayacak.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Uzun yıllar aradan sonra ilk defa
başlayacak.
VAHDET SİNAN YERLİKAYA
(Tunceli) – 91’de de başladı.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Dört yıllık iktidarımız boyunca, herkesin gözünün içine bakarak
şunu söylüyorum ki; yaşama dair, ekonomik kurallar dahil, sosyal
kurallar dahil, hukuksal düzenlemeler dahil, demokratikleşme dahil,
makro dengeler dahil, mikro dengeler dahil, hayatın bütün alanlarında
ama bütün alanlarında dört yıl öncesiyle bugünü, dört yıl öncesiyle
bugünü karşılaştırmanın ötesinde, bütün iktidarların dört yıllarıyla
bu son dört yılı karşılaştırmaya, herkesle hesaplaşmaya varız; bütün
alanlarda varız. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Hem de bütün alanlarda varız; ücretlerde varız, yoksulluk dediğiniz
Türkiye’nin yoksulluk haritasının dününde varız, bugününde varız;
yoksullarla ilgili dün yapılanlarda varız, bugün yapılanlarda varız.
(CHP sıralarından gürültüler)
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Eve dönüş yasasında varız!..
KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) – Yolsuzlukta varsınız!..
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) – Ali Dibo’larda
varsınız!..
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Bütün alanlarda;
ama, iddialı söylüyorum, yaşamın bütün alanlarında varız.
ALİ ARSLAN (Muğla) –
Köylülerle hesaplaş, köylülerle!..
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Bakın, burada, 22 nci Dönem Parlamentosu olarak, iktidarıyla muhalefetiyle,
bir onuru paylaşıyoruz; farkında değilsiniz, muhteşem bir iş yapıyoruz;
lütfen, gelin, şu muhalefet olma ve illa karşı çıkma reflekslerinizden
kurtularak ne yaptığımızın biraz farkında olalım. 31 maddelik Avrupa’nın
yeni Sosyal Şartını, bugün, bu Yüce Meclis kabul edecek.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
– Çekinceleriyle beraber!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Bir dakika… Bir dakika… Çekincelerine geliyorum, çekincelerine
geliyorum.
Avrupa’daki birçok devletten,
Avrupa’da önderlik yapan ve ekonomik olarak bizden çok daha güçlü
olan devletlerden daha ileri koşullarda kabul ediyoruz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Yapma, sendikacı kimliğini unutma, geçmişini unutma; sendikacıydın!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Zaten Avrupa Sosyal Şartında, Sosyal Şartını koyarken bütün ülkeler
kayıtsız şartsız bunu kabul edecek diye bir kural koymamış; diyor
ki, 9 temel maddeden 6’sını, 31 maddeden de 16’sını kabul etmek durumundasınız.
Biz, 31 maddeden 2 maddeyi kabul etmiyoruz, erteliyoruz; 2 maddenin
de 2 tane fıkrasını erteliyoruz; yani, biz, Avrupa’daki… Yani,
hâlâ bu Sosyal Şartı imzalamayan Avrupa ülkeleri var, başta Almanya
olmak üzere, Avrupa ülkeleri var. Biz, bunların içerisinde 4 tane
maddeyi kabul etmiyoruz, öteliyoruz.
ALİ ARSLAN (Muğla) –
Aferin!..
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– O da nedir, biliyor musunuz? Onu da, açık açık, hiç saklamadan, gizlemeden,
açık açık da onu söylüyorum. Bir tanesi ne; örgütlenme ve toplusözleşmeyle
ilgili çekincelerimiz var. Açıkçası şudur: Türkiye, ciddî anlamda
bir kamu personel rejimi çalışmasını yapmak zorundadır. Türkiye,
bu maddeleri kabul etmek durumundadır ve inşallah, bu maddeleri
kabul etmek de, AK Partiye nasip olacaktır, AK Parti hayata geçirecektir.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Şiir gibi ezberlemişsin!..
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Ancak, grev ve toplusözleşme hakkını ve örgütlenmedeki sınırsız
hakkı tanırken, şunu yapmak durumundasınız:
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Geçin bunu geçin…
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Dünyada grev ve toplusözleşme hakkı tanınan insanların hukukî zemini
ile Türkiye’deki 657’nin hukukî zeminini örtüştürmek durumundasınız.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Kim yapacak bunu?!
ALİM TUNÇ (Uşak) – AK
Parti… AK Parti yapacak…
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Hem 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun bu çerçevesi devam edecek
hem de bunun üzerine toplusözleşmeli grev hakkı vereceksiniz. Bunun,
bir sendikal kültürden gelmiş ve emek mücadelesini vermiş, grev ve
toplusözleşmenin ne olduğunun destanını bu ülkede yazmış ve bu
işin uzmanı biri olarak söylüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar,
Anavatan Partisi sıralarından alkışlar [!]) Bu işin uzmanı olarak
söylüyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Nasıl rahat söylüyorsun!..
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Niye söylüyorum; çünkü, biz… Öncelikle, kamu personeli rejimini
yapmak da bize nasip olacak. İşçi-memur ayırımını yapacağız ve Türkiye’deki
emekçilerin tamamı toplusözleşmeli grev hakkına sahip olacak ve
bunu da inşallah biz gerçekleştireceğiz.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
– Verin memura grev hakkını, toplusözleşme hakkını…
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Şimdi, üçüncüsü “asgarî ücret niye aile baz alınılmadan tespit
edildi” diyor. Ya insaf edersiniz, bizim en yumuşak yerimiz, yumuşak
karnımız diye baktığınız yeri söyleyeyim size. Biz geldiğimiz gün
asgarî ücret 250 000 liraydı. (AK Parti sıralarından “180” sesleri)
Bugün 531 000 lira, artış yüzde 150 civarında. Dün biz geldiğimizde
asgarî ücret 158 dolardı, hem de 1 580’ken dolar.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Mazot kaç para?!.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Geleceğim ya…
KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) -
Gel… Gel…
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Geleceğim ya… Sakin olun.
Söylediklerinizin
hepsinin cevabı var.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Buğday kaç para?
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Bugün asgarî ücret 394 dolar.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Pancar kaç para?
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Onun için, sevgili kardeşlerim, biz, dün…
KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) –
Fındık kaç lira Karadeniz’de; onu söylesenize…
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Hâlâ fındığın kabuğunun içinden çıkamadınız be!.. Türkiye’ye gelin
ya. Fındığın kabuğundan çıkın, Türkiye’ye gelin. Türkiye’ye gelin.
KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) – Onu söyle… Onu söyle…
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Şimdi, değerli
arkadaşlarım, biraz önce AK Parti Grubunun verdiği önergeyle 7 nci
maddenin yedinci fıkrasındaki 18 yaşından küçüklerin bir yıllık,
dört haftalık ücretli tatil izinlerini de kabul ederek, madde sayısını
düşürdük.
Bakın, kabul etmediklerimizin
bir tanesi de nedir “yıllık ücretli izinler 30 gün olsun” diyor. Türkiye’nin
fotoğrafını, Türkiye’nin gerçeklerini, hayatın gerçeklerini yok
sayarak, ütopik davranamazsınız. Kayıtdışının, istihdam sorununun
birinci önceliğimiz olduğu bir yerde, işsizlik sorununun hep yakıcı
bir noktada olduğu ve bütün çabamızın istihdam sorununu çözmek olduğu
bir yerde, insanlara 30 gün izin talebinde bulunuyor olmak Türkiye
gerçekleriyle örtüşmüyor; ancak, bu konuda da cumhuriyet tarihinde,
yıllardır yapılamayanları biz yapmaya başladık, İş Kanununu düzenlerken,
izin sürelerini artırdık ve bu süreci, istihdam problemini de çözerek
izin sürelerinin de bu standarda gelmesi konusunda çalışmalarımız
devam edecektir.
O nedenle, Avrupa
Sosyal Şartını, Almanya’dan daha ileri şartlarda Türkiye onaylıyorsa,
bunun onurunu, lütfen, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki herkes
takdir etmeli ve onurunu yaşamalı ve bunun keyfini, bu Türkiye Cumhuriyetinin
milletvekili olmanın erdemini ve keyfini yaşamalı; bütün dünyaya
da bunu göstermeliyiz. Oysaki, biz kabul ettiklerimizi ve başarılarımızı
Türkiye’den dünyaya, buradan hep beraber haykıracakken, bunları
geri çekiyor olmanın anlamını anlamakta zorluk çekiyorum.
Bir de Sayın Başkanım,
kimseye cevap vermek niteliğinde değil, ama, tutanaklara geçmesi
anlamında bir küçük düzeltme daha yapmak istiyorum.
Ben, dün akşam yaptığım
buradaki konuşmada, Cumhuriyet Halk Partili bir milletvekili arkadaşımızın
“burada rejimle ilgili takıntısı olan milletvekilleri var” beyanına
cevap niteliğindeki bir konuşmamı, benim konuşma metnimden bir
CHP’li arkadaşımız alarak, oradaki yaptığım alıntıyı sanki benim
konuşmammış gibi aksettirdi. Oysaki, ben, şunun altını dün de çizdim,
bugün de çiziyorum, bundan sonra da her parlamenterin yapması gerektiği
gibi bir kez daha söylüyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti ve Parlamentosunda
görev alan her milletvekili, seçilmiş her milletvekilinin rejimle
problemi olamaz, olmamalıdır; varsa, bunun açık ve net bir şekilde
ortaya konulması lazım.
Yine, arkadaşımız
diyor ki, dün, cebinden belge çıkarıp koyanlar nihayet bugün ortaya
çıktılar…
MUHARREM DOĞAN (Mardin)
– Mazota gel mazota!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– …bir milletvekili arkadaşımızın, onbeş yıl önce, Kürt sorununun
PKK’ya ihale edilmesi yerine, entelektüellerle oturup bu sorunun
çözülmesi konusundaki yaptığı bir çalışmadaki söylediği sözleri,
sanki bugün söylemiş gibi çarpıtarak ortaya getirmenin hiç kimseye
yararı yok.
Diyarbakır Milletvekilimiz
İhsan Arslan, onbeş yıl önceki söylediği noktada değildir; bugün,
kendisi yaptığı basın toplantısıyla açıkça ortaya koymuştur. (CHP
sıralarından gürültüler) Açıkça ortaya koymuştur. Yüce Meclisteki
basın toplantısıyla açıkça ortaya koymuştur.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
– O da mı değişmiş?!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Siz, Allah aşkına niye değişimden korkuyorsunuz? Niye bizim değiştiğimizden
endişe ediyorsunuz? Niye değişimi anlamakta güçlük çekiyorsunuz?
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
– Bölünerek mi değişeceksin!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Siz, halkın beklentileri, halkın idealleri çerçevesinde değişimi
gerçekleştiremediğiniz sürece…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Satmanın adı ne zaman değişim oldu arkadaş?!
KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) –
Kendisi savunsun, sen niye savunuyorsun?!
BAŞKAN – Sayın Kafkas,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız. Ek 1 dakikalık süre veriyorum
size.
Buyurun.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Halkın beklentileriyle örtüşmediğiniz sürece, halkın idealleriyle
örtüşmediğiniz sürece, böyle fanusun içerisinde kalmaya, halktan
kopuk olmaya ve barajların altında debelenmeye devam edeceksiniz.
Her seçim yaklaştıkça, yeniden hangi partinin tabelası altına sığınırım
arayışları içerisine girmeye devam edeceksiniz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
NAİL KAMACI (Antalya)
– Onu siz yapıyorsunuz!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Onun için, gelin, hep beraber, bu millet dediğinizin içinden geliyoruz.
Gelin, bu millet dediğinizin biz içinden geliyoruz, köyden geliyoruz,
araziden geliyoruz.
NAİL KAMACI (Antalya)
– Arkadaşlarına bak; Anavatan var, DYP var, Refah var, MHP var! Bakanlara
bak; Anavatan var, MHP var, Refah var!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– AK Parti Grubundaki her milletvekili en az 50 tane, 100 tane köy
gezdi, geldi. Gelin, hanginiz varsanız, hangi partinin hangi milletvekili
varsa, ben, Anadolu’nun her köşesine onlarla gitmeye ve milletin
önünde hesaplaşmaya varım diyorum.
Herkese saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET IŞIK (Giresun)
– Giresun’a gel! Var mısın Giresun’a!
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
YAVUZ ALTINORAK
(Kırklareli) – Giderken de bürokrasiyi yanınızda götürüyorsunuz.
NAİL KAMACI (Antalya)
– Anavatan Partili arkadaşların var aranızda, Doğru Yol’lu var,
MHP’liler var…Bak, başka partilerden geldiler hepsi (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım…
NAİL KAMACI (Antalya) - Saygısızlık yapıyorsunuz, ayıp!..
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
(CHP sıralarından gürültüler) Sayın milletvekilleri… Sayın Kılıç,
lütfen… Sayın Kamacı, Sayın Kılıç… Arkadaşlarım, saygıdeğer arkadaşlarım;
bakınız, her partinin adına…
OSMAN ÖZCAN (
BAŞKAN - …gruplar adına, şahıslar adına
konuşmalar oluyor. Şimdi, sıra, yine, sendika kökenli bir milletvekili
arkadaşımıza sözü vereceğim…
OSMAN ÖZCAN (
BAŞKAN - Şu anda Cevdet Selvi Bey konuşacak;
müsaade edin, fikirlerini orada açıkça beyan edecek, siz niye heyecanlanıyorsunuz,
sakin olun efendim.
OSMAN KAPTAN (Antalya)
– Sakiniz biz.
BAŞKAN – Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Sayın Cevdet Selvi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA M. CEVDET
SELVİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk önce,
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.
(Gözden Geçirilmiş)
Avrupa Sosyal Şartının Oylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporu üzerinde şahsım ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
iftardan önceki konuşmamda, yanlış bir şey söyleyip mübarek ramazan
günü kimseyi kırmamak için, özellikle uluslararası sözleşmenin
maddelerine bağlı kalarak ve AKP’nin seçim bildirgesini, Hükümet
Programını, Acil Eylem Programının dışına çıkmamak için madde madde
ve sayfalarını bildirerek sizlere anlatmaya çalıştım. Bu uluslararası
anlaşmanın ötesinde, Anayasamızın ve 2821 sayılı Sendikalar Yasasının
örgütlenme hakkında, sendikalaşma hakkında, toplu iş sözleşmesi
hakkında ne gibi düzenlemeler yaptığını da maddelerden okudum; ancak,
sonuca baktığımızda şaşırdık. Şimdi, size, o, güneşe karşı, Avrupa
Birliğine girme mücadelesini verdiğiniz, daha kararları, raporları
okumadan Kızılay’da güneşe karşı havai fişekler attığınız ve Avrupa
Birliği kahramanı olduğunuz dönemdeki bir belgeyi de söyleyeceğim.
Burada arkadaşım
çok güzel konuştu; ama, girmek istediğiniz Avrupa Birliği İlerleme
Raporunda 10 Kasım 2005’te şunları söylüyor: “Sendikal haklara,
özellikle sendikalaşma, grev ve toplusözleşme hakkına riayet etmediğiniz;
ILO, Birleşmiş Milletler Çalışma Teşkilatı ILO’nun onaylanmış olmasına
rağmen itibar etmediğiniz ve uygulamadığınız, sendikalara baskı
yaptığınız ve yasaları dikkate almadığınız gibi, daha çok fazla,
hâlâ, daha gazeteciler, sendikalaşma çabalarında hâlâ zorluklarla
karşılaştığını, yıllar önce ILO Sözleşmesinin 87 ve 98 sayılı kararlarına
uymadığınızı söylüyor. Bu, Avrupa Birliğinin o kahramanca yaptığınız
işler; bunlar bizim değil. Daha önceki konuştuklarım da sizin, kendi,
halka söz verdiğiniz, halka hilafıhakikat olduğu sonradan çıkan
vaatlerinizdir.
Şimdi, şöyle bir bakalım,
bu seçim bildirgesinden, eylemlerden sonra Türkiye’nin içinde bulunduğu
koşullara. Belirli konular vardır ki, grafiklerle, raporlarla, birtakım
sözlerle o konudaki gelişmeyi anlatabilirsiniz. Ekonomide pek
çok grafik anlatılabilir, borsanın inip çıktığı anlatılabilir;
ama, sosyal politikalarda bu raporlar, bu grafikler yeterli değildir.
Bu, dinamik bir hayattır; bu, dosyalar içerisinde makro politikalar,
mikro politikalar laflarıyla halkın tatmin olmayacağı bir olaydır;
ölçüsü de, dönüp muhataplarına bakmaktır. Gerçek ölçü sosyal politikalarda
budur. Şöyle bir dönüp bakalım; neler yapmışsınız meğersem de, haberimiz
yok.
Değerli arkadaşlarım,
hele, burada, grevin, sözleşmenin,
eylemlerin -ne zaman bilmiyorum
ama- kitabını yazan arkadaşımı, vallahi, hayretle, takdirle dinledim.
Bir insanın, olmayan bir şeyi, bir insanın, anlam ifade etmeyen bir
belgeyi bu kadar heyecanla anlatabilir.
Bakın, size… Daha önceki
konuşmasında da ne dedi: “Biz işçilerin hak grevine müsaade ettik.
Hak grevi, sempati grevi, destekleme grevi, menfaat grevi…” Bunu,
bir sendikacının söylemesini kabul etmem, söylemezde; ancak… Ama, bu meslekten gelen de biraz doğruyu,
bilmeyen arkadaşlara anlatması lazım.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Tutanaklara bak!..
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- İkincisi “biz, toplu iş sözleşmelerinde veya örgütlenmede eğer
Anayasanın ve yasaların; yani, kimseye sendikalı olma veya sendikadan
çıkma baskısı yapılamaz; eğer yapılırsa, hapis cezası verilir” diyen
sizdiniz. “Biz getirdik” dediniz.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Evet, Türk Ceza Kanununda açarsanız, görürsünüz…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- Çok mutlu oldum, doğru.
Değerli arkadaşlarım,
yapılan düzenlemelere göre, bu madde Türkiye’de hiç kullanılmamıştır.
İşçileri, doğal, uluslararası sözleşmelerden doğan haklar, Anayasadan,
yasadan doğan haklar nedeniyle sendikalı olmaya kalkan işçiyi
atan işveren, belgelerle dahi, hiçbir ceza görmemiştir ve maalesef,
burada övünen arkadaşıma şunun bir parçasını göstereceğim. İşte,
sendikalaşma hak ve özgürlüğünü getirdiğini söyleyenler, her ağzını
açtığında özgürlükten, örgütlenme özgürlüğünden bahsedenler,
2003 yılından bu yana, sadece bu hakkını kullanmak, sendikalı olmak
isteyen 15 531 işçi ekmeğinden
edilmiştir; 15 531, 2003’ten 2005’e kadar. Bu sadece Türk-İş’in araştırmasıdır.
İşyerlerinin adresi buradadır.
İki, DİSK’kinkini de
alırsanız, diğer konfederasyonlarınkini alırsanız, 20 000 işçiyi,
sizin döneminizde, özgürlük ve demokrasi adına nutuk çektiğiniz
ortamda, sadece bir yasal hakkını, anayasal hakkını, doğal hakkını
kullandı diye ailesiyle aç bıraktınız.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Kaç tanesi işe döndü, ne kadar tazminat aldılar; haberiniz var mı ondan?!..
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Efendim?..
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Kaç tanesinin işe iade kararı aldığından haberiniz var mı?!
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Hayır canım, öyle bir şey yok. Geleceğim… Özelleştirmeden attıklarınızı
söylüyorsun sen. Sen olayın farkında değilsin; onu da anlatacağım.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
karşılıklı konuşmayalım.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Değerli arkadaşlarım, sadece Türk-İş’in, adres belli… Sayın Bakan
burada; hangisini işe aldırmış, bana söylesin.
NAİL KAMACI (Antalya)
– 10 kere konuştu açıklayamadı; yerinden açıklamaya çalışıyor.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Şimdi, Başkan, benim meslektaşım, kırmak istemiyorum.
BAŞKAN – Karşılıklı
konuşmamanız için ikaz ettim. Lütfen, hatibi sükûnetle dinleyelim.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Bak, ben, İzzet gibi değilim, çırparım.
Bu sadece Türk-İş’in
2005, 2006’yı buna ilave ederseniz ve diğer konfederasyonların bu insanların,
özgürlüklerini gasp ettiğiniz insanların sayısı 20 000 olur. 20
000 aile sadece bir hakkını kullandığı için aç bırakmışsınız. Cumhuriyet
Halk Partisinin araştırmasına göre 25 000 ailedir. Özelleştirmeden
doğan, hani böyle yapmak yerine sattığınız, olaylar nedeniyle de
özelleştirme mağdurları perişan olmuştur, geldiğinizde belirli
bir…
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Özelleştirme mağdurlarına…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Söyle ya…
BAŞKAN – Arkadaşlar,
lütfen…
Buyurun.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Ne dedin, affedersin?.. Sen de bilirsin bu işi.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Özelleştirme mağdurları…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
– Ben söyleyeyim: Özelleştirmeye karşı mısınız?
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Ee, karşıyım; ne oldu?!
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
– Böylesine karşıyız.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Millet aç kalacaksa, Türkiye perişan olacaksa, siz herkese peşkeş
çekecekseniz, karşıyım. Neden karşı olduğumu da söyleyeceğim.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
– Şartlı değil. Karşı mısınız, değil misiniz?
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
– Karşıyız böylesine.
BAŞKAN – Sayın Aydoğan,
lütfen…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Karşıyım kardeşim; karşıyım…
BAŞKAN – Arkadaşlar,
lütfen…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Türkiye’nin varlığının satılmasına, peşkeş çekilmesine karşıyım.
Ne var?! (Gürültüler)
ASIM AYKAN (Trabzon) –
Kaç kişi işten atıldı; söyle…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Şimdi, bir dakika… Sen ne diyorsun? (Gürültüler)
YAVUZ ALTINORAK
(Kırklareli)- Sattın da hangi birini…
BAŞKAN – Sayın Altınorak,
lütfen…
ASIM AYKAN (Trabzon) –
Kaç kişi?!
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Ne diyorsun sen?!
BAŞKAN – Arkadaşlar,
lütfen, karşılıklı konuşmayalım. İstirham ediyorum…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Git ya!.. Git kardeşim! Sen söyle…
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi,
Sayın Aykan, lütfen…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Sırayla söyleyin ama; sırayla… Ben cevap veririm, işime de gelir.
Ne diyorsun? Söyle
sen.
BAŞKAN – Arkadaşlar,
lütfen, kürsüdeki hatibe müdahale etmeyelim… Lütfen…
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Özelleştirme mağdurlarını koruyan bizim iktidarımız.
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, lütfen…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Söyleyim mi? Sordun, söyleyeceğim… Ya, sordun söyleyeceğim…
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Mağdur olanlara…
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi,
lütfen…
Saygıdeğer arkadaşlarım…
Sayın Selvi, istirham edeyim…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Arkadaşlarım oturduğu yerden söylüyorlar…
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Karıştırmayın!..
BAŞKAN – Sayın Selvi…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Ya, cevap istiyor…
BAŞKAN – Efendim, bir
dakika… Tamam, size eksüreyi vereceğim…
Sayın Tanrıverdi,
saygıdeğer arkadaşlarım, hatibin konuşması bittikten sonra, lütfen,
dışarıda bu konuyu hallediniz aranızda. İstirham ediyorum…
Lütfen buyurun.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Siz o yollara giderken ben geliyordum. Ben bu kürsüye çıktığım zaman
söylediğim her cümlenin altında, ispat edemezsem bir daha karşınıza
çıkmam.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Biz o yola devam ediyoruz, siz dönmüşsünüz; biz devam ediyoruz.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Belli…
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi,
lütfen, istirham ediyorum efendim! Lütfen!..
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Allah, allah… Kibar olayım dedikçe…
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, grup adına çıkın konuşun. Lütfen…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Bir daha rahat vermem. Allah Allah…
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, istirham ediyorum…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Arkadaşlarım, anlatmak istediği ne biliyor musunuz…
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Tercümeye gerek yok, bu Meclis çıkardı bunu.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Allah Allah… (Gülüşmeler)
Yahu sen hiç mi?.. Sendikacılar böyle olmaz ya, biraz disiplinli
olur, biraz nezaketli olur, biraz bildiğini konuşur.
BAŞKAN – Sayın Selvi,
lütfen Genel Kurula hitap edin.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa)– Ama, bir doğruyu söylerseniz…
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi, istirham
ediyorum… Arkadaşlar, böyle bir üslup yok ya.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) – Yedi aylık, yedi aylık!..
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) – Kürsüye
çıkıp konuşsana sen!
BAŞKAN – Sayın Selvi, Genel Kurula hitap
ediniz.
Buyurun.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Tövbe ya Rabbi ya!
BAŞKAN – Buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – İnsicamını bozuyorlar ya, mahsus yapıyorlar
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Yok, yok, bozulmam ben. Saniyesine kadar buradan beni indiremez kimse.
Soru sordu ve arkadaşım
övünecek bir yer çıkarmaya çalıştı. Gelirken, o senin daha kavrayamadığın…
BAŞKAN – Sayın Selvi,
lütfen, Genel Kurula hitap ediniz.
Buyurun efendim.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Tabiî canım, sorusuna cevap vereceğim.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Ben soru sormadım…Yaptığımız işi…
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi,
istirham ediyorum arkadaşım, lütfen… Sayın Çelik…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Yaptığınız işi söyleyeceğim be…
Allah’ım ya Rabbim,
ben böyle milletvekili görmedim yahu. (Gülüşmeler)
BAŞKAN – Buyurun. Sayın
Selvi, buyurun efendim.
ALİ TOPUZ (İSTANBUL)-
Sen sinirlenme.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Sayın Selvi, ya sabır çek, sabır.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Vakit alırım, siz saate bakın. Yok öyle avanta.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
– Ben saati tutuyorum.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)
– Sakin sakin anlatın.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Arkadaşlar… Sakin sakin anlatacağım, fırsat verseler. Devam edeyim.
Arkadaş, ben 20 000 aileyi yasal hakları nedeniyle sokaklarda bıraktınız,
aç bıraktınız diye tek tek adresleri var… Orada tutturamadı alındı
falan diye. Şimdi, özelleştirme mağdurları dediğim için orada köşeye
sıkıştıracak. Tabiî yaptılar; çünkü, peşkeş çekilen müesseselerde
var olanları satarak istihdam imkânı kalmadı, var olanları satarak,
orada üç beş kuruş, çalışanları da sokağa attılar. Ancak…
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) –Hayır çarpıtıyorsunuz
Sayın Selvi.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Ondan sonra bir karar aldılar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Manisa’da… Manisa’da…
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
– Seydişehir’de Kastamonu’da...
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Bu yıllarca emek vermiş, kıdemi gelmiş, sosyal ve ekonomik hakları
belirli düzeye gelmiş insanları hiç suçu yokken işten attılar, geçici
işçi olarak sağda solda süründürüyorlar asgarî ücretle; bunu da
övünmeye kalkıyor! (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Çarpıtma!..
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Ben…
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Hayır efendim, çarpıtıyorsun!
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Ya, kavga ettirecekler beni, ben sevmem öyle şeyi.
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi,
lütfen…
Sayın Selvi, buyurun
efendim; Genel Kurula hitap ediniz.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Kayseri’de, yüzlerce işçi bu mağduriyetini anlattı.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Trabzon Belediyesinin attığı işçileri mi söylüyorsun;
sokakta geziyorlar, çarpıtma boşuna!
BAŞKAN – Sayın Selvi,
Genel Kurula hitap ediniz.
Sayın Tanrıverdi…
Lütfen arkadaşlar…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– İşte, övünmeye kalktığı işçileri, o kadar yaşlı, yılların birikimiyle
hak etmiş işçileri süründürüyorlar adliyelerde; adliyelerde
çöpçü yapıyorlar ve iş verdik diye de burada milleti kandırmaya
kalkıyorlar; işin biri bu.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Öyle bir şey yok.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Hayret bir şey! (Gülüşmeler)
İkinci olaya gelelim.
Biraz önce, sosyal politikalar ve sosyal yaşamda ölçü, dönüp bakmaya
gerekir dendi. Daha dün, siyah çelenkle ziyarete geldiler övündüğünüz
kamu çalışanları. Türkiye’de, 2 240 000 civarında kamu çalışanı
vardır, memur vardır. Özgürlükleri çok iyi kullandığınız ve verdiğiniz
için, 4680 sayılı Yasayla, 1 584 490 memurun sendikalı olma hakkı
vardır; ama, bunlardan sadece, doğru olmayan abartılmış rakamlarla,
747 617 memur sendikalıdır; ancak, grev hakkı yoktur; ancak, toplusözleşme
hakkı yoktur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Selvi…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Bitiriyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından “süre verin” sesleri)
BAŞKAN – Eksüre verdim
efendim, buyurun.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
– 5 dakika vereceksin, 5 dakika…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Tabiî ya.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Selvi.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Uzlaştırma Kurulunun en ufak bir etkisi yoktur ve dolayısıyla,
sendika sendika değil, kamu çalışanları haklarını alamayacak
noktada sokaklara çıkmıştır, üç konfederasyon birden.
İşte, bu konuda şu
söylenmektedir: “Biz, cebimizden mi veriyoruz.” Ee kimse cebinden
vermez. Görevin var; bu milletin hazinesinden veriyorsunuz. “Ekonomik
koşullar ve bütçe şartlarına göre veriyoruz.” Sizin ekonomik koşullarınızı
bozan, namusuyla çalışıp insan gibi yaşamak isteyen insanlar mı?!
Bütçenizi onlar mı yapıyor?!
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Enflasyona ezdirdik mi?!
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- Siz, işinize geldiği zaman, özelleştirme diye, kaşla gözün arasında,
TÜPRAŞ’ın yüzde 14,76’lık bölümünü ucuza teslim ettiniz. Aradan altı ay geçtikten
sonra, 554 000 000 lirayı hibe ettiniz mahkemede.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Nereden nereye geçiyorsun!
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– İki: “Kaynaklar yok” diyorsunuz. 1 milyar dolar, fındıktaki başarısızlığınız
nedeniyle, Türk ekonomisine zarar verdiniz.
ASIM AYKAN (Trabzon) –
Fındık hakkında konuşma, o bizim işimiz…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Üç: Tekelin içki fabrikasını 200 küsur milyon dolara sattınız,
iki sene sonra, Amerika’ya 900 milyonun üzerinde dolara sattınız,
700 milyar da orada zarar verdiniz. Bunları arka arkaya koyarsak, o
işçiye “cebimizden kaynak yok” deme hakkını kendinizde göremezsiniz.
Bu, sadece bir bölümü.
İşçilere gelince,
Türkiye’de üç konfederasyona bağlı, bu sözleşmeler imzalanmış,
hakları var…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Selvi,
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız. İstirham ediyorum…
Buyurun.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Sadece 12 000 000 işçinin -azdır, abartmıyorum- çalışanın sendikalaşma
hakkı olmasına rağmen, sadece üç konfederasyona bağlı 600 000 işçi
sözleşme yapmaktadır. 600 000 üye vardır Türkiye’de 12 000 000’a karşılık,
sizin baskılarınız sonucu. Siz, her yere el attınız. Siz, TESK’in kongresinde
kendinizden yana bir sonuç almaya kalktınız. Siz, Türkiye Sakatlar
Konfederasyonunda, bakan dahil, bürokratlar, bunların özgür hakkını
sınırladı. Siz, Orman Bakanlığındaki işçileri, İktidar olmanın
avantajıyla, acımadan baskı altında tuttunuz. Siz, memurları, o doğal
ve sendikal hakkını kullandıkları için sürdünüz, emekliliğe mecbur
ettiniz. Hangi sendika?! Hangi özgürlük?!.Hangi Avrupa Birliği?!.
NAİL KAMACI (Antalya)
– Fiskobirlik değil mi?!
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Hayatınızı mı anlatıyorsunuz Sayın Selvi? Hayatınızı
mı?!.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Sisst la oradan…
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Biz dostuz!..
BAŞKAN – Sayın Selvi,
teşekkür ediyorum size.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Ben teşekkür edeceğim biraz sonra.
BAŞKAN – Yok, süreniz
tamamlandı; ben ek sürelerinizi verdim…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Hilafı hakikat söylüyorsunuz, tarımda üretimi geri götürdünüz,
pamukta geri gitti.
BAŞKAN – Sayın Selvi…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Bütün tarım üretimi geri gitti. (CHP sıralarından “ses, ses” sesleri)
BAŞKAN – Sayın Selvi…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Tarım üreticileri aç.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
– Süre verin!
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Onun için, gidemiyorsunuz.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Beraber gidelim Sayın Selvi!
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Tütünde geriye gidildi. Onun için gittiğiniz yerde, size umut bağlayan
insanlar tepki gösteriyor; çünkü, yalan söylüyorsunuz, gözüne baka
baka yalan söylüyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Selvi,
teşekkür ediyorum.
ASIM AYKAN (Trabzon) –
Trabzon ‘u anlat!.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Ben ne söylediğimi biliyorum… Emeklilerin içine gidemiyorsunuz,
giderken de, size bir iyilik yapayım
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
– Beraber gidelim beraber!
BAŞKAN – Sayın Selvi,
teşekkür ediyorum efendim zatıâlinize.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Verdiğiniz sözleri tutmuyorsunuz. (CHP sıralarından “mikrofonu
aç” sesleri)
BAŞKAN – Efendim, tamam,
süre tamamlandı; istirham ediyorum.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Söz verdiğiniz halde…
BAŞKAN – Sayın Selvi,
teşekkür ediyorum.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Sayın Bakan burada, yıllardan beri TÜFE farkını alamayan, yargı
kararıyla kesinleşen…
BAŞKAN – Sayın Selvi,
lütfen…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Bitiriyorum.
BAŞKAN – Lütfen…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Yargıya giden, o emeklilerin, geçim sıkıntısı çeken emeklilerin
TÜFE’den doğan farkını vermediniz, yarım milyona yakın hak sahibi
emekli öldü. Siz, bunu bir an önce vereceksiniz.
BAŞKAN – Sayın Selvi,
teşekkür ediyorum; lütfen… Lütfen…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Geldiğinizden beri intibak yasasını çıkarmadınız…
ASIM AYKAN (
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Bu emekliye, bayramdan önce, hiç olmazsa…
BAŞKAN – Sayın Selvi,
lütfen…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- …bu gasp ettiğiniz hakları, en azından 100 000 000 lira olarak bayramdan
önce bir avans verin ki, o insanların duasını alın, mağdur etmeyin.
BAŞKAN – Sayın Selvi,
lütfen… Teşekkür ederim efendim. Lütfen…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– İşte sizin anlayışınız bu. Macaristan’da bir defa yalan söylediği
için -o da belgeli değil- ne oldu?! Türkiye’de tepkiler daha da gelişecek.
SUAT KILIÇ (Samsun) –
İdare amirleri göreve.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
– Trabzon Belediye Başkanlığından bahset!
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- Ama, kolluk kuvvetleri ile halkı karşı karşıya getiriyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Selvi,
lütfen… İstirham ediyorum efendim. Teşekkür ediyorum sizlere. Buyurun.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Orada namusuyla kurala uyan emniyet görevlilerini sürüyorsunuz.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Selvi,
istirham ediyorum efendim. Lütfen… Saygıdeğer arkadaşlarım…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- Siz, tahrik ediyorsunuz; ama, bu insanları, bu halkı sandıkta göreceksiniz.
BAŞKAN – Sayın Selvi,
lütfen efendim.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Onun için, oy kaybediyorsunuz.Hırçınlığınız ondan. (CHP sıralarından
alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) –
İdare amirleri göreve çağrılsın.
BAŞKAN – Sayın Selvi,
lütfen… İstirham ediyorum. Sayın Selvi, lütfen…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Cumhuriyet Halk Partisi işte sizi onun için rahatsız ediyor. Siz
çok uyanıksınız, sendikacısınız… (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Selvi,
istirham ediyorum. Lütfen efendim… Kürsüyü terk ediniz efendim. Lütfen…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Onun için hakaret ediyorsunuz insanlara…
SUAT KILIÇ (Samsun) –
Sayın Başkan, idare amirlerini göreve çağırın.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Onun için…
BAŞKAN – Sayın Selvi,
istirham ediyorum efendim. Arkadaşlar, Lütfen…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– O bakımdan, Allah hiç kimsenin ar damarını çatlatmasın. O korkunç
bir şey. İnin aşağıya, bakın ne oluyor!
BAŞKAN – Sayın Selvi,
istirham ediyorum… Bakınız Sayın Selvi, 6 dakikadır kürsüyü işgal
ediyorsunuz. Lütfen Sayın Selvi…
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
– Kızmaya lüzum yok. Onlara kızacaksınız! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, bakınız, buradaki konuşmalarınızın hepsinin bir
İçtüzük gereği olarak uygulanması gerekir. Arkadaşlarımız birbirine
zaman zaman laf atıyor, sataşıyor. Bunlar doğrudur. Sivil toplum kuruluşlarından
gelen sendikacıların burada karşılıklı olarak konuşmalarını
dinledik. Demek ki sendikacılık zor ve zevkli bir iş. Bunu da böyle
huzurunuzda tespit ettik. Fakat, buraya çıkan arkadaşlarımızın
süreleri dolduğunda kürsüyü terk etmeleri de bir İçtüzük gereğidir.
Oturan arkadaşlarımızın hatibin hakkına hukukuna riayet etmeleri
de aynı şekildedir. Yine, aynı cümlemi tekrar ediyorum: Burada konuşan
arkadaşımızın yerine her arkadaş yerine koyar ve ona göre davranırsa
çok memnun oluruz ve özellikle, grupların kendi adlarına konuşma
hakları, şahısların kendi adlarına konuşma hakları vardır. Bir kısım
konuşmalar çok hoş gibi gözükebilir veya bir kısım arkadaşlarımız
da bunları alkışlarlar, teşvik edebilirler; ama, bütün bunlar kamuoyunun
huzurunda yapılıyor. Lütfen, istirham ediyorum.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
bakınız, bu saatten itibaren şunu istirham ediyorum: Konu dışına
çıkan arkadaşlarımızın, ilgisi olmayan arkadaşlarımızın bu saatten
sonra sözlerini keseceğim. Açık seçik söylüyorum. Lütfen… Burada
herkes konuyla ilgili olarak konuşsun. Bak, tahammül sınırlarını
zorlamayalım, belirli bir şeyi aşmayalım ve ona göre herkes hazırlığını
yapsın, söz bulamayınca seçmene mesaj yok.
Şahsı adına Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında, yarın ben bir Karadeniz gezisine çıkıyorum,
Sayın Kafkas’ı da beraberimde götürmek istiyorum. Aracımız hazır.
BAŞKAN – Sayın Kandoğan…
FARUK ANBARCIOĞLU
(Bursa) – Başkan ne dedi şimdi?
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
lütfen, bu teklifi dışarıda Sayın Kafkas’a yapabilirsiniz. Kürsüde
yapmanıza gerek yok.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Sayın Başkan, biraz önce o teklifi Sayın Kafkas kürsüden yaptı. Ben
de kürsüden cevap veriyorum.
Sizi yarın beraberimde
Karadeniz gezisine davet ediyorum. Araç var, orada misafir edeceğim
seni.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Kafkas çıktı, makroekonominin iyiliklerinden, güzelliklerinden,
bu dönemde yapılanlardan bahsetti. Şimdi, elimde Avrupa Sosyal Şartının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının, Dışişleri
Komisyonunun vermiş olduğu rapor… Okuyorum: Sosyal Şartın 4 üncü
maddesinin birinci fıkrası: “Ülkemizin şu anki ekonomik durumu
itibariyle, bu fıkranın gereklerini yerine getiremeyeceği gerekçesiyle,
daha önce komisyonumuzca kabul edilen beyandan çıkarılmıştır.”
İşte vesika. AK Parti
İktidarı döneminde ekonominin hem makro hem de mikro çok iyiye gittiğini
söylediğiniz bir dönemde, Dışişleri Komisyon Başkanı ve üyelerinin
de altında imzası olan belge, ülkenin şu anki, içinde bulunduğu ekonomik
şartların gereği nedeniyle 7 nci maddenin 1 inci fıkrasının onaylanmasını
uygun bulmuyoruz. Ne diyor, 7 nci maddenin 1 inci fıkrası: “Çalışanların
kendilerine ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlayacak ücret
hakkına sahip olduklarını tanımayı” kimler için; çalışanların
kendilerine ve yakınlarına iyi bir yaşam düzeyi. Şimdi, siz, bunu
onaylamıyorsunuz; yani, çalışanlar ve aileleri iyi bir yaşam düzeyi
içerisinde olmasınlar diyorsunuz. Niye diyorsunuz bunu; Türkiye’nin
şu andaki ekonomik durumları iyi değil, ondan dolayı biz bunun onaylanmasını
istemiyoruz; Dışişleri Komisyonu Raporu. Daha önce bu onaylanmıştı,
daha önce Komisyon bunu onaylamıştı. Hükümetin baskısıyla tekrar,
yeniden görüşüldü ve bu maddenin onaylanmamasıyla ilgili yeni Komisyon
kararı geldi. Siz ondan sonra nasıl bahsedeceksiniz, Türkiye’nin
ekonomisinin makro ve mikro dengelerinin çok iyi olduğu… Şimdi,
makro dengeler neler, bir bakalım, makro dengeler neymiş: Makro dengeler,
işsizlik, işsizlik bir makro denge. Devraldığınızda 10,3. Dört yıl
sonunda, 10,5… (AK Parti sıralarından “8.8” sesleri) Hayır efendim,
yanlış biliyorsunuz. İlk altı ayın ortalaması 10,5. Hem de niye biliyor
musunuz; bakın, nüfus 1 000 000 artmış bu dönemde. 15 yaş üstü çalışabilecek
nüfus 866 000. Ancak, bunlardan 60 000’i işgücüne girmeyi istiyor.
866 000’in 60 000’i işgücüne girmek istiyor. 800 000 kişi bu dönemde iş
bulma ümidini kaybettiği için, iş bulamayacağı endişesi taşıdığı
için herhangi bir müracaatta dahi bulunmuyor. Buna rağmen, işsizlik,
ilk altı ayın rakamı 10,5. Devraldığınızdan daha kötü. Dördüncü yılın
sonundaki makro denge bu.
Cari açık; 1,5 milyar
dolarda aldınız, 8 aylık 20,7 milyar dolar, yıl sonunda 30 milyar doları
geçecek makro denge.
Dışticaret açığı; 10 milyar dolarda aldınız,
45 milyar dolar oluyor.
İhracatın ithalatı karşılama oranı;
devraldığınızda yüzde 70, devraldığınız o kriz ortamından sonraki
Türkiye’de ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 70, şimdi yüzde
60,8; yani, 10 puan daha kötüye gitmişsiniz.
SONER AKSOY (Kütahya) – Bardağın boş tarafını
söylüyorsun, dolu tarafını söyle.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Reel faiz;
yüzde 12, devraldığınızda yüzde 13, dördüncü yılın sonunda yüzde
12 reel faiz.
Enflasyon; devraldığınız yıl enflasyon
yüzde 70’den yüzde 29’a düşmüş, yani, o dönem, o yıl, bir yılda 40 puan
düşmüş. Sizin düşürdüğünüz dört yılda 29’dan 11, o da, olup olmayacağı
belli değil.
İçborç, dışborç, dört yıllık dönem içerisinde
150 milyar dolar artmış.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik bozulmuş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, konuşmanızı
lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Şimdi, bunların
hepsi makro denge. Mikro dengede zaten hiçbir şey yok. Yani, vatandaşın
cebine giren hiçbir şey yok. Övündüğünüz makro dengeler bunlar.
Şimdi, Türkiye İstatistik Kurumu yeni
bir anket yaptı, yeni yayınladılar. Şimdi soruyorlar vatandaşlara
“gelecek altı ay satın
İyi olacak:13,3; kötü olacak: 36,8. Önündeki
altı ay için söylüyor.
SONER AKSOY (Kütahya)
– İnanma!.. İnanma!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Geçen üç aya göre şu anki durumunuz, 16,6 iyi, 48 kötü.
SONER AKSOY (Kütahya)
– Tam tersi!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Bir arkadaşınız diyor ki: “İnanmayın.” Bu, Türkiye İstatistik Kurumunun
yayınladığı yeni rapor. Sayın Soner Aksoy, siz bir Komisyon Başkanısınız.
Devletin resmî kurumu, eğer inanmıyorsanız, yarın resmî olarak sorarsınız…
SONER AKSOY (Kütahya)
– Sorarım.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– …yarın da gelin, bu kürsüden -ben
de burada olacağım- sizi dinlemek istiyorum; dinlemek istiyorum.
Böyle, hayalî sözlerle, afakî, rakamlarla…
SONER AKSOY (Kütahya)
– Hayali değil…
BAŞKAN –Sayın Kandoğan,
teşekkür ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Ben de, teşekkür ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.
SONER AKSOY (Kütahya)
– Hayali konuştun, evet…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Hepsi burada, gerçek rakamlar. Türkiye İstatistik Kurumunun rakamları.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
soru sormak için talepte bulunan arkadaşlar var.
SONER AKSOY (Kütahya)
– Bardağın üstündeki az bir boşluk var ya, onu görüyorsun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Hayır efendim, Türkiye İstatistik Kurumu, daha yeni yayınladılar,
vereyim size. Vereyim istiyorsanız, alın…
BAŞKAN – Soru-cevap
işlemi yapacağız 10 dakika süreyle.
Sayın Kepenek, buyurun
efendim.
YAKUP KEPENEK (Ankara)
– Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımızdan, bu Avrupa
Sosyal Şartının gözden geçirilmiş biçiminin görüşülmesine katıldığı
için, ben, Bakanımıza teşekkür ediyorum.
Bu konuda 3 sorum olacak:
Birincisi, Sayın Bakanım, sizin kayıtlarınıza göre, bugün, asgarî
ücretin altında bir ücretle çalışanların, toplam çalışanlara oranı
ne kadardır? Böyle bir kayıt elinizde var mı?
İkincisi, haftalık
çalışma süresi, işçi kesiminde, yevmiyeli kesimde, haftalık çalışma
süresi, sizin kayıtlarınıza göre ne kadardır?
Üç, Sosyal Şartta çekince
konulan maddelerin kaldırılması yönünde, hükümetin yetkisi var,
hükümete yetki veriliyor. Bir bakan olarak, bir bakan olarak siz,
bir hükümet üyesi olarak, önümüzdeki yıllarda, örneğin 18 yaşından
küçüklere tatil hakkı verilmesi veya diğer konularda -örgütlenme
hakkı, toplupazarlık hakkı, aile geliri, ücretli izin gibi konularda-
bu çekinceler konusunda, önümüzdeki yıllarda, Hükümetin, hangi
takvimle bu çekinceleri kaldıracağını bekliyorsunuz? Geleceğe
yönelik bir kestirimde bulunmak gerekirse, ne söylersiniz?
Çok teşekkür ederim
Sayın Bakan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) –
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Benim de, Sayın Bakanıma
iki kısa sorum olacak.
Sayın Bakanım, birinci
sorum: Revize Sosyal Şartın onaylanmasının Avrupa Birliği müzakere
süreciyle ilgisi nedir, mutlak şart mıdır?
İkinci sorum, Revize
Sosyal Şartın çekince konulan maddelerinin ileride kaldırılması
imkân dahilinde midir? Bununla ilgili zaman kıstası var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakanım;
buyurun efendim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Soru soran arkadaşlarıma
da çok teşekkür ediyorum.
Ortak bir soru var; izninizle
ondan başlayayım. Şu anda çekince konulan maddeler üzerindeki çekinceler
ileride kaldırılabilir mi; elbette kaldırılabilir.
Prensip itibariyle,
5 ve 6 ncı madde örgütlenme özgürlüğü ve grev konusunu, toplupazarlığı
içermektedir. Bunu, özü itibariyle reddetmek mümkün değil. Yani, ülkemizde
sendikal hareketin gelişmesini, herkes gibi Çalışma Bakanı olarak
ben de daha çok arzu ediyorum ve bu konuda yasal zemini, kurumsal yapıyı
oluşturmanın gayreti içerisindeyiz; ancak, buradaki konuşmacılar
da ifade ettiler, bu konu, daha çok kamu çalışanları açısındandır.
Yoksa, hizmet akdiyle çalışanların gerek 87 gerekse 98 sayılı sözleşmeler
tahtında herhangi bir sorunu yoktur, yasal açıdan.
YAKUP KEPENEK (Ankara)
– Örgütlenme yönünden de yok mu efendim?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Pratikte, uygulamada bazı
sorun olur; ama, burada kastedilen, kamu çalışanlarının, yani, kamu
sendikacılığının işçi sendikacılığına eş enstrümanlara sahip
olması meselesidir.
Öncelikle, bu konuda
önümüzü net görebilmek için, personel rejiminin yerli yerine oturması
gerekir Türkiye’de. Bu konuda, Hükümetimizde bildiğiniz gibi bir
çalışma var, belki, bu yasama dönemine yetişmeyebilir; ama, ileride,
mutlaka, sadece sendikal haklar açısından değil, memurlarımızın
hak, hürriyet ve malî açıdan avantajları açısından, mutlaka, personel
rejiminin Türkiye’de yerli yerine oturtulması gerekiyor; bu, sendikal
açıdan da önem arz etmektedir. Hatta, daha ileri giderek şunu söyleyeyim:
Ben, en nihaî hedef olarak, Türkiye’de memur ve işçi sendikacılığının
değil, tek sendikacılığın, yani çalışanların tek çatı altında toplandığı
güçlü bir sendikacılığın ülkemizde gerçekleşmesini arzu ediyorum;
yani, bizim, Bakanlık olarak, en nihaî hedefimiz budur. Memurlar da
aynı konfederasyona üye olabilsinler, hizmet akdiyle çalışanlar
da olabilsinler ve dünyada yaşanmakta olan sendikal yoğunluktaki
sıkıntıyı, çalışanlarımızı bu şekilde cem ederek hayata geçirelim;
amacımız budur.
Asgarî ücret altında
çalışanlar konusunda, tabiî, yasal bir kayıt zaten mümkün değil;
tersinden cevap vereyim izin verirseniz: Ülkemizde SSK’ya bildirimlerin
büyük bölümü asgarî ücret üzerindendir; yanlış hatırlamıyorsam, 3
200 000 civarındaki çalışanımızın bildirimi asgarî ücret üzerinden
yapılmaktadır.
Evet, çalışma süreleri
İş Kanunumuzda bellidir; ama, en son çıkardığımız kanunla denkleştirme
süreleri, telafi çalışma gibi yeni esnek çalışma modelleri de
gelmiştir. Yine, toplamda, haftalık çalışma süresini geçmemek kaydıyla,
iki ay içerisinde bir denkleştirme süresini, işveren, bu yasanın
vermiş olduğu çerçeve içerisinde yerine getirebilmektedir.
Avrupa Birliğiyle
ilişkisi var mı? Avrupa Birliğiyle ilişkisi olabilir; ama, bizim
amacımız, daha çok ülkemizdeki sosyal standartların yükseltilmesi
meselesidir. Yani, bu konuda da çok mütevazı olmayalım; kendilerini
sosyal devletin kalesi olarak addeden ülkeler, sosyal korumayı nesillerine
bırakabilecekleri en önemli miras gören ülkelerden bazıları bile,
bizim, şu anda Yüce Meclisimizin akdetmekte olduğu Revize Sosyal
Şartı onaylamamışlardır. Biz, çoğu Avrupa ülkesinden, yani bu anlamda
övünen ülkelerden daha ileri bir konumdayız; ama, dediğim gibi, bazı
maddelere bugünün şartları itibariyle çekince koymak durumundayız.
Asgarî ücreti çok telaffuz
ettiler. Biz de isteriz; yani, ben de isterim Çalışma Bakanı olarak
asgarî ücret en yüksek seviyeye çıksın. Kaldı ki, biz, Hükümet olarak,
asgarî ücret konusunda en yüksek artışı yapan hükümetlerden biriyiz.
Enflasyonun çok çok üzerinde, asgarî ücreti artırdık; ama, değerli
arkadaşlarım, asgarî ücreti sadece kamu vermiyor. Hepiniz iş âleminden
geldiniz, yanınızda işçi çalıştırıyorsunuz; yani, bu, neticede,
Türkiye’de işsizliği körükleyen, tersine işleyen bir durum olabilir.
Yani, şu anda, asgarî ücretin işverene maliyeti, brüt 640 000 000 liradır;
bunu 2 milyara çıkarırsanız, işletmede eğer 2 kişi çalışıyorsa
1’ini çıkartmak zorunda kalır veyahut da kayıtdışına kaçar; yoksa,
bizim, yani, bu, elimizde olan bir şeyi verip, çalışanımızdan esirgediğimiz
bir husus değil.
Kaldı ki, dünyanın çoğu
yerinde, asgarî ücret, yasalarla belirlenmemiştir. Sözleşme özgürlüğüne
uygun olarak, taraflar bunu, toplusözleşmelerle aralarında belli
ederler ve bu, daha çok da kişi olarak uygulanır; yani, aile fertleri
yoktur çoğu asgarî ücret uygulayan ülkelerde. Örneğin İngiltere’de
yoktur, Hollanda’da yoktur; hep, bunlar, tek çalışan üzerinden yapılmıştır.
Kaldı ki, hiç kimsenin elini kolunu da bağlamıyoruz; yani, bu asgarî
ücret, kamunun ilan ettiği, Komisyonun ilan ettiği en düşük ücrettir.
İmkânı olan işletmenin, bunun kat kat üzerinde, işçisine, çalışanına,
hak ettiği ücreti vermesine hiçbir engel yok; zaten, verenler de
var. Bu konunun, bu çerçeveden değerlendirilmesi, meselenin yerli
yerinde tartışılması açısından daha doğru olur diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Evet, madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
– 1,5 dakika vardı; soru sorabilirdik efendim.
BAŞKAN – Bir sonraki
maddede sorun Sayın Özcan, geçtik. Belki, ben görmedim sizin girdiğinizi;
çünkü, daha önceden yoktu. Evet, şu
anda, Hüseyin Özcan Bey, girdiğiniz gözüküyor orada. Bir sonraki
maddede sorunuzu alayım.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili ve Grup Başkanvekili
Sayın Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK
KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan, Sözleşmenin onaylanmasına dair tasarının son maddesinde Grubum
adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sürenin tamamını
kullanma niyetinde değilim. Öncelikle, daha önceki maddelerde
yaşanan tartışmalar çerçevesinde, bazı görüşlerimi ifade etmek
istiyorum.
Sayın Bakana öncelikle
teşekkür ediyorum, kendi konusuyla ilgili bir tasarının görüşülmesi
sırasında, başından sonuna kadar, Hükümet sıralarında görev yapıp,
soruları cevaplayıp, çok olgun bir şekilde bu oturumu sürdürdüğü
için.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
– Kastamonulu…
HALUK KOÇ (Devamla) –
Çünkü, çok farklı örneklere tanık olduk. Son derece önemli kanun tasarılarında,
hem İktidar Grubu içerisinde hem muhalefet içinde ciddî tartışmalar
yaşanan konularda, sorumlu, muhatap bakanların bu sıralarda yer
almadığını gördüğüm için, Bakana bu teşekkürümü iletmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, tarihçesini söylemeyeceğim bu Sosyal Şart Protokolünün. Bunu
konuşmacı arkadaşlarımız dile getirdi; fakat, benim söylemek istedim
bir olay var. Şimdi, müzakere sürecinde olan bir ülke olarak, çeşitli
dayatmalarla, haksız dayatmalarla karşı karşıya kalmış bir ülke
olarak, ek siyasî koşul kabul etmeme kararını yüksek sesle ifade
eden bir ülke olarak, eşit şartlarda üyelik sürecinin tam üyelik perspektifiyle,
yani, yolun sonunun net görüldüğü bir noktada sürdüren bir ülke olarak,
bu süreçte nelerle karşı karşıyayız, kısaca değinmek istiyorum.
Bugünkü Avrupa Parlamentosu
kararında, bazı kesimler çok sevindi; yani, Ermeni soykırımının,
asılsız soykırım iddialarının Avrupa Parlamentosunun kararından
çıkarılması, sanki bir zafer gibi sunulmaya çalışıldı. Ben, müsaadenizle,
bu hususta şunları söylemek istiyorum:
Değerli arkadaşlarım,
bu, yüz yıllık bir iddiadır, Türkiye’yi kuşatan bir iddiadır, organize
bir iddiadır. Bir Parlamento kararında, bir anlık bir periyotta, bu
iddianın gündemden düşürülmüş olması gibi bir olay, hiçbir zaman
Türkiye’nin bu konudaki kararlı tutumunu, iddialı tutumunu geri
çevirmemelidir. Bu kandırmacaya hiç kimsenin inanmaması gerekir.
Bu iddia, organize bir iddiadır ve geçen hafta içerisinde ve dün de
–tamamlanan- Özel Öğretim Kurumları Kanununun çekincelerini söylemiştik
ve Türkiye’yi çeviren büyük bir Rum diasporası ve Ermeni diasporası
vardır. Bunlar, Türkiye’nin çağdaş dünyaya, çağdaş Avrupa’ya entegre
olması karşısında inatla direneceklerdir. Bunları görmemiz lazım.
Onun için, mütekabiliyet diyoruz.
Bakın, kayıtsız şartsız
Avrupa Birliği diyenler, hiçbir direnç göstermeme eğilimini topluma
enjekte etmeye çalışanlar, dikkat edin, çok ilginç bir süreç yaşatıyorlar
Türkiye’de. İktidardan çok muhalefet partisini kurşuna diziyorlar,
köşe yazılarında, gazetelerinde. Biz Türkiye’ye iyilik ediyoruz.
Türkiye’ye doğruyu göstermeye çalışıyoruz. Size de yanlış yapmamanız
için, doğrular konusunda ısrarcı olmanız için bu tavrımızı sürdürüyoruz.
Ne yazarlarsa yazsınlar, ne derlerse desinler, ne yorum yaparlarsa
yapsınlar. Belki de dünya demokrasilerinde görülmeyen bir çelişkiyi
yaşıyoruz; iktidar yerine muhalefet eleştiriliyor Türkiye’de. Bu,
doğru olduğunu gösteriyor, bazı dik duruşun ve bazı iddiaların dile
getirilmesinin. Bu, size en büyük destektir; bunu unutmayın.
Değerli arkadaşlarım,
konuya gelecek olursak; kamu sendikacılığı alanında, maalesef
-Sayın Bakan da kusura bakmasınlar- bir komedi yaşıyoruz. ILO standartları
ortada, Anayasanın 90 ıncı maddesi ortada, Türkiye’nin bağlı olduğu
hükümler ortada ve buna uygun… Biz istediğimiz kadar soyut sözleşmelere
onayımızı Parlamento kararıyla gerçekleştirelim; ama, bunların
yaşama geçmesi konusunda adım atmadıktan sonra kendi kendimizi
kandırmış oluruz. “Komedi” dedim; neden komedi; son süreci hatırlayalım,
üç büyük memur konfederasyonu, biliyorsunuz, görüşmelere katıldı
ve bu süreç sonunda Uzlaştırma Kuruluna gitti, Uzlaştırma Kurulu
kararını açıkladı; ama, sonuçta, bu sürecin yaşanmasına hiç gerek
yokmuş tarzında bir yorum yaptıracak, yine, Hükümet toplanarak, pazartesi
günü kendisi bu kararı verdi, maaş artışlarıyla ilgili. O zaman,
biz bu komediyi niye yaşıyoruz?! Niye var bu memur konfederasyonları?!
Hangi hakkı savunuyorlar ve sonuçta, bu savundukları hak konusunda,
eğer talep ettikleri noktada bir uzlaşma sağlayamadıkları anda
da ne gibi bir hakka sahipler; hiçbir hakka sahip değiller.
Şimdi, çekinceler konusunda
üzüldüğüm bir nokta var. Daha önce Dışişleri Komisyonundan geçen,
bu protokolle ilgili metin tekrar geri çekilerek -geçen hafta içerisinde
biliyorsunuz- bir ek çekince daha konulmuştur. Yani, Dışişleri Komisyonundan
geçerken Türkiye'nin koşulları, çalışma yaşamıyla ilgili koşulları,
değerlendirmeleri farklıydı da, geçen hafta daha farklı bir noktaya
mı geldi?! Demek ki, biz de tam hazır değiliz, biz de tam oturtmamışız.
Çelişkiler buradan çıkıyor.
Deminki diyaloglar
çerçevesinde tartışmaya girmek istemiyorum; ama, sizden bir istirhamım
var, bunu, Sayın Kafkas’a da söyledim.
Değerli arkadaşlarım,
bizler, bu kürsüde, Türkiye'nin bütünlüğüne, Türkiye'nin dirliğine,
Türkiye'nin Anayasasına yemin ederek yasama görevi yapan milletvekilleriyiz.
Hiç kimseyi ayırt etmeden söylüyorum. Çeşitli ifadelerin -bizler
biliyoruz bunları- zaman zaman Sayın Başbakanın yakın çevresindeki
danışmanların sıkıntısını dile getirdiğimiz zaman, türlü hakaretlere
de uğradık. Ben şahsen uğradım, ağır hakaretlere uğradım. Bunları
ben taşırım. Doğru olduğu sürece, savunduklarım doğru olduğu sürece,
bunları taşırım; bu, bir ulusal görevdir, bir millî duruştur; ama, sizden
şunu istirham ediyorum: Gereksiz yere kimseyi savunmayın değerli
arkadaşlar. Adı geçen milletvekilini, ben, bu kürsüye tekrar davet
etmek istiyorum ve gelsin, Türkiye'nin bütünlüğü üzerine, Türkiye'deki Misakımillînin tartışılmaması üzerine
çıkan beyanlar, açıklamalar, eski kayıtlarla ilgili, bugünkü duruşunu
bu kürsüden ifade etsin, gereksiz tartışmalara girmeyelim. Siz, gereksiz
yere kimseyi savunmayın, o arkadaş da gereksiz yere suçlamalara
muhatap olmasın. Bunu, sizden özellikle istiyorum. Türk toplumu
bizden netlik istiyor değerli arkadaşlarım; Türk toplumu, bizden,
dik duruş istiyor; Türk toplumu, bizden, ettiğimiz yemine bağlı kalmamızı,
sadık olmamızı istiyor. Onun için, bunun en net çaresi: Kardeşim,
sen, Misakımillîyi tanıyor musun; kardeşim, sen, Türkiye’nin, bütün
cumhuriyetin kuruluşunda Büyük Atatürk’ün tarif ettiği gibi “Türkiye
Cumhuriyetini kuran ahaliye Türk Milleti denir” tanımını, bütün
grupların kardeş olması temelinde kabul ediyor musun ve bunun tartışmaya
açılması, senin nezdinde, sadece senin partine değil, Türkiye’ye
zarar verir ve kime koz verir biliyor musunuz, değerli arkadaşlarım,
muhalefete koz vermez, biz bunun üzerinden siyaset yapmayız. Kime
koz verir; Türkiye üzerinde -dün de söyledim, altını çizerek o kelimeyi
tekrar ediyorum- Türkiye coğrafyası üzerinde, orta ve uzun vadede
emperyalist hedefleri olan ve bunu acımasızca uygulamaya koyan,
bazı siyasî hedefleri, projeleri, hesapları kendisine düstur edinen
ve burada, Avrupa Birliğinin içindeki bazı unsurlar da var, bunlara
koz verir ve kolay kullandıttırılan bir noktaya getirir.
Ben, bu düşüncelerimi
sizlerle paylaşmak istedim. Her ne kadar çekincelerle birlikte de
olsa, bu protokolün onaylanmasına Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak, burada bulunan milletvekillerimizle beraber olumlu oy vereceğimizi
bildiriyorum, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Anavatan Grubu adına,
Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 977 ve 977’ye 1 inci Ek sıra sayılı Avrupa Sosyal Şartının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine,
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi
en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu Sosyal Şartın onaylanması, tabiî ki, ülkemiz için çok önemli hususiyetlerden
birisidir. Anavatan Partisi olarak biz bunu çok önemsiyoruz; ama,
bu Sosyal Şartın uygulanması açısından Türkiye’de demokrasinin ve
sivil inisiyatifin geliştirilmesi gerekmektedir. AK Parti İktidarı
döneminde, baktığımız zaman, demokrasinin, sivil inisiyatifin
veya bunların içeriğinde olan sivil itaatsizliğin geliştirilmesi
hususunda hiçbir adım atılmadığı gibi, bunların kösteklenmesi hususunda
çok menfi icraatları olmuştur.
Bunlardan bir örnek
vermek istiyorum değerli arkadaşlar. Geçtiğimiz haziran ayı sonunda,
Karadeniz’deki Hükümetin fındık politikasını beğenmeyen Karadeniz
halkı Ordu’da bir miting yapmak istedi ve Ordu-Giresun arasındaki
karayolunu kapattı. Ne oldu; Karadenizli sayın milletvekillerimizden
birisi, o mitingi çok olumlu bir şekilde idare etmek isteyen Emniyet
Müdür Yardımcısını arayarak çok sert bir şekilde bu protestocuların
dağıtılmasını istedi. Sayın Emniyet Müdür Muavini Rıdvan Güler
Bey de, bunun mümkün olamayacağını, protestocularla iyi bir diyalog
kurarak bunu idare etmek istediğini belirtti. Tatmin olamayan bu
sayın milletvekilimiz, başka bir sayın milletvekilimizi, Ordu
milletvekilimizi arayarak ondan yardım istedi ve bu sayın milletvekili
de İçişleri Bakanını aradı, bu durumu aktardı ve İçişleri Bakanlığı
tarafından bu Emniyet Müdür Yardımcısı görevden alındı. Değerli
arkadaşlar, bu nedir, bu durum; bu, İktidar Partisinin demokrasiye,
sivil inisiyatife ve bunun içeriği olan sivil itaatsizliğe vurduğu
önemli darbelerden birisidir. Bir
defa, AK Partinin içerisinde demokrasi tam anlamıyla yok. Bu eğer
olsaydı, iki sayın milletvekili, eleştirilerden dolayı, yolsuzluğu
meydana çıkaran beyanatlarından dolayı bu partiden atılmazdı. Yani,
maalesef, AK Partinin genlerinde demokrasi yok, tam anlamıyla bulunmamaktadır.
Bunu, mutlak surette önlememiz lazım.
Değerli arkadaşlar,
Karadeniz halkı, gerçekten, vatanına, milletine, bayrağına, muhafazakâr,
millî değerlerine bağlı bir halktır. Devletine hiçbir noktada itirazı
olmamıştır, isyan etmemiştir. Eğer 80 000 insan fındık fiyat politikasını
protesto etmek için toplanmışsa, demek ki, burada çok önemli bir yanlışlık
bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
şimdi buradaki fındık fiyatı hususundaki en önemli hususiyetlerden
birisini burada halkımla paylaşmak istiyorum. Bunu, Karadeniz
halkı çok iyi bilmektedir. Sayın Başbakanın veri tabanı koordinatörü
Cüneyd Zapsu Uluslararası Ağaç Yemişi Konseyinin iki sene önce Las
Vegas’ta gerçekleşen zirvesinde, uluslararası fındık lobicileriyle
birlikte sözleşmeye uymayan, Türk fındıkçı ihracatçılarını cezalandırmak
için onlara destek olanlardan birisidir. Şimdi aklımıza şöyle bir
şey geliyor: Acaba, Sayın Başbakanın Karadeniz halkına olan bu olumsuz
tavrı Sayın Cüneyd Zapsu’nun bu tavrından dolayı mıdır? Soru soruyorum;
halkımla da bunu paylaşmak istiyorum. Orada milyonlarca insanın
geçim kaynağı fındıktır değerli arkadaşlar.
Şimdi, burada AK Parti
milletvekillerinden istirham ediyorum; nedir bu fındığa takılıp
kaldınız… Fındık, değerli arkadaşlar, çok önemlidir. Hakikaten,
stratejik ürünlerimizden bir tanesidir. Değerli milletvekili arkadaşlarımızdan
birkaçı da bunu söyledi, ben de söylüyorum. Karadeniz insanının
her şeyi fındığa bağlıdır. Oğlunu, kızını evlendirmesi, hastane
parası, ilaç parası, geçimi, şuyu buyu; bundan dolayı önemlidir. Karadeniz
insanının bunu unutacağını hiç zannetmiyorum. Burada gündüzün
konuşan bir Karadenizli sayın milletvekili arkadaşımız, hakikaten,
oyları cebinde zannediyor, Karadeniz insanının tekrar kendilerine
oy vereceğini söylüyor.
ALİ İBİŞ (İstanbul) –
Hiç şüpheniz olmasın...
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Durum öyle değil arkadaşlar, durum öyle değil; çünkü, orada, daha
birkaç gün evvel, her türlü fiziksel saldırıyı her medenî insanın kınadığı
gibi ben de kınamakla birlikte -hiç kabul edilebilir bir yanı yoktur-
orada bir sayın İktidar Partisi milletvekiline, bir grup başkanvekiline
saldırı olmuştur. Bu neyin ifadesidir; Karadeniz insanının bir infial
içerisinde olduğunun ifadesidir ve orada oyların kahir bir ekseriyetle
kaybedildiğinin ifadesidir değerli arkadaşlar.
Hiç kimsenin oyları
bir siyasî partinin cebinde değildir. Sahte anketler hiç kimseyi aldatmasın.
Sahte anketler, büyüyen birkısım partiler gibi -bu Anavatan Partisi
tabiî en önde- onun önünü asla ve katiyetle kesemez, masa başında
hazırlanan anketler kesemez. Bir gün, biz de, inşallah seçimler olsun,
değerli arkadaşım, dostum, Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık gibi,
ben de katıla katıla inşallah güleceğim. Ahmet Işık’ı burada tekrar
görmek istiyorum ben tabiî ki.
AHMET YENİ (Samsun) –
Siz de o anketlerle seçildiniz AK Partiden...
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Ben emeğimle geldim…
AHMET YENİ (Samsun) –
AK Partinin emeğiyle geldiniz!..
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Ben emeğimle geldim, bedava gelmedim. Bunu bir gün anlatırım.
AHMET YENİ (Samsun) –
AK Partinin emeğiyle geldiniz...
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, şimdi, başka bir konuya geçmek istiyorum. Bu
Hükümet döneminde, maalesef, sivil inisiyatif başka alanlarda da,
millî ve ulusal davalarda da körleştirilmiştir, üstüne üstüne gidilmiştir.
Başka bir örnek vermek
istiyorum, bu konuda değerli arkadaşlar. Şimdi, Avrupa Birliğinin
değiştirmek istediği 301 inci maddeden yargılanan sözde yazar
Elif Şafak “Baba ve bilmem ne” adlı bir kitap yazıyor. Onu buradan,
milletin kürsüsünden, edebime aykırı olduğu için, söylemek istemiyorum
ve ve burada Ermenileri mazlum gösteriyor, Türkleri katil olarak
gösteriyor değerli arkadaşlar.
MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş)
– Okudunuz mu kitabı İbrahim bey?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Okuyacağım inşallah; okuyacağım.
Siz gazete okumuyor
musunuz?! Gazete okumuyor musunuz?!
MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş)
– Okumadığınız kitap hakkında nasıl…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Gazete medenî insanların okuyacağı bir şey. İlkçağ insanı gibi
dumanla mı haberleşeceksiniz?!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Gazeteden faydalanacağız tabiî…
MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş)
– Ya, okumadığınız kitap üzerinde nasıl konuşuyorsunuz?!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Dumanla mı haberleşiyorsunuz?!
Değerli arkadaşlar,
bakın, bu Elif Şafak, Türklere hakaret eden, Ermenileri mazlum gösteren
Elif Şafak, yargılanmadan bir gün önce Sayın Başbakan tarafından
aranıyor ve kendisine “geçmiş olsun” deniyor, “geçmiş olsun” diyor.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
– Neden diyor?!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Avrupa Birliğinin hatırı için, iktidarın devamı için diyor.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
– Hayır…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Halk bunu kabul etmiyor ve inşallah, beraat edeceğini söylüyor
ve ertesi gün Elif Şafak mahkemeye gitmiyor -belki Türk yargı tarihinde
ilktir bu- rapor alıyor tabiî, gitmediği halde beraat ediyor; Sayın
Başbakan tekrar arıyor, geçmiş olsun duygularını bildiriyor.
Ayrıca, başka bir konu
da var değerli arkadaşlar; o, mahkeme olduğu zaman, AB’ye mensup birisi
gidip mahkeme salonunu teftiş ediyor ve bu arada Sayın Başbakan, İstanbul
Emniyet Müdürünü arıyor; diyor ki “Protestocuları sokakta görmek
istemiyorum.”
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Sen Başbakanlıkta mı çalışıyorsun?!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Türklüğe hakaret eden, Türke hakaret eden Elif Şafak korunuyor, onları
protesto etmek isteyen Türk Milletinin yegâne temsilcileri sokaklarda
görülmek istenmiyor. İşte, bu da, Sosyal Şarta uygun olarak, sivil
inisiyatifin, demokrasinin bastırılmasından başka bir şey değildir.
Ben, bunları milletimle paylaşmak istiyorum.
O kitabı, elbette
ki, okuyacağım. Değerli arkadaşlar, birazcık gazete okuyun, medyayı
takip edin. Gazete okumuyor musunuz?! Okumuyorsunuz… Ama gazete
okumak…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özdoğan,
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurunuz efendim.
1 dakikalık sürenizi
başlattım.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
– Hangi gazeteyi okuyorsun?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Söyleyeyim; bütün gazeteleri okuyorum. Her medenî insan gibi gazete
ayırımı yapmıyorum. Milliyeti de okuyorum, Hürriyeti de okuyorum,
Yeniçağı da okuyorum, Ortadoğuyu da okuyorum, Millî Gazeteyi de
okuyorum; hepsini okuyorum.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
– Bravo!.. Bravo!..
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Okumuyor musunuz Millî Gazeteyi?
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Bravo!..
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Tasvip etmiyor musunuz Millî Gazeteyi; siz oradan gelmediniz mi?!
Değerli arkadaşlar,
işte, bu, Türkiye’de bu İktidar yüzünden, bu Sosyal Şartın uygulanamayacağını
gösteriyor. İnşallah, bu Sosyal Şartın, genlerinde ve DNA’sında demokrasi
bulunan Anavatan Partisi iktidarında uygulanacağını çok iyi biliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –Teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
milletvekili arkadaşlarımıza tabiî ki saygı göstermek bizim görevimizdir;
ama, yine konudışı konuşmalar devam ediyor ve üstelik yargının vermiş
olduğu birkısım kararlar noktasında dışarıda yazılı olarak, sözlü
olarak eleştirilebilir; ama, buradaki bu tip ifadeler bu defa dışarıya
başka şekilde yansıyor; çünkü, burada bir yargı kararı vardır; yargı
kararını eleştirmek daha farklı bir zeminde olmalı diye düşünüyorum.
Şahsı adına Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında,
Sayın Meclis Başkanvekilinin biraz önceki görüşlerine katılmadığımı
ifade ediyorum. Burası milletin hür kürsüsüdür. Burada milletvekilleri,
her konuda görüşlerini rahatlıkla açık bir şekilde dile getirme
imkânına sahiptir. Sayın Meclis Başkanvekilim, bu tutumunuzun, bu
düşüncenizin yanlış olduğu inancındayım.
Değerli milletvekilleri,
keşke, bu getirilmiş olan kanun tasarısında mevcut çekinceler olmasaydı,
mevcut çekinceler bulunmasaydı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları
da, Avrupa Birliği ülkelerinde kendilerine getirilen sosyal,
ekonomik, malî, kültürel, sendikal haklar, ne varsa hepsine bizim vatandaşlarımız
da sahip olsalardı. Ancak, Meclis kürsüsünden, bu ülkenin Başbakanının
çay ve simit hesabı yaptığı bir ülkenin Meclisinin böyle çekinceler
koymuş olmasını da ben fazla yadırgamıyorum; çünkü, bir ülkenin
başbakanı, vatandaşlarının geçimiyle ilgili olarak burada
çay-simit hesabı yaptı. Asgarî ücretle, 5 kişilik bir ailenin nasıl
sadece çay ve simitle geçinebileceğini bu kürsülerden ifade etti.
Biz de, sonra, kalkıyoruz, 4 üncü maddenin 1 inci bendini onaylamıyoruz.
Elbette onaylamayız. Çalışanların kendilerine ve ailelerine
iyi bir yaşam düzeyi sağlayacak ücret hakkına sahip olduklarını
tanımayla ilgili maddeyi, elbette, Komisyonumuz da, AK Parti İktidarı
da onaylanmaması için Meclisin huzuruna böyle getirirler. Biz, bu
İktidardan, bu Sayın Başbakandan çok fazla bir şey beklemiyoruz bu
noktada.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, dün akşam, Sayın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet
Ali Şahin çıktı, televizyon ekranlarından “ben bu sendikaları
ciddîye almıyorum...” Sayın Kafkas nerede bilmiyorum; ama, bir sendikacı
olarak dün de kendisini ikaz ettim burada. “Sayın Mehmet Ali Şahin’in
bu konuşmasını dinledin mi” dedim “bir sendikacı olarak...” “Dinlemedim.”
Ama, “benden duy” dedim; bu kürsüden de bir dile getirmesini bekledim,
getirmedi.
Şimdi, bu ülkenin Başbakan
Yardımcısı “sendikaları ciddîye almıyorum” diye televizyon ekranlarında
konuşursa…
İSMAİL BİLEN (Manisa)
– Dinlediğini anlamıyorsun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– …biz, şu Şarttaki onaylanması gereken şeyleri elbette onaylayamayız.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
– Dinlediğini anlamamışsın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Şimdi, Sayın Milletvekili, siz o görüşteyseniz, buyurun; burası
biraz sonra boşalacak, bu kürsü…
İSMAİL BİLEN (Manisa)
– “Bazıları” diyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
–“ Bazıları” da olsa “sendikacıları” da olsa “bazıları” da olsa,
“kabul etmiyorum, ciddîye almıyorum” ifadesi bir Başbakan Yardımcısının
ağzından çıkan ifadeler olarak Türkiye’nin hangi noktada olduğunun
açık bir işareti ve göstergesidir. Biz, böyle bir Türkiye’yi Avrupa
Birliğinin içerisine dahil etmeye çalışıyoruz.
Şimdi, bugün Avrupa
Parlamentosunun bir kararı çıktı. Şimdi, Türkiye’den giden heyet,
Sayın Şaban Dişli’nin başkanlığındaki heyet açıklama yapıyor, diyorlar
ki, 2004 ve 2005 yılında kabul edilen raporlardan daha geri olmadıklarını
savunuyor.
Yani, şimdi, şu mantığa
bakın değerli milletvekilleri: 2004’ten ve 2005’ten daha geri değilmiş;
bununla avunuyor, bununla teselli bulmaya çalışıyorlar. Biz de isterdik
ki, Sayın Başbakan, Hükümet yetkilileri, Avrupa’da büyük bir lobi
ve kulis faaliyetinde bulunsunlar, Avrupa Parlamentosundaki bu
karar, en azından, ilerleme raporlarından daha iyi bir durumda çıksaydı.
Şimdi orada hâlâ diyor ki, limanlarınızı açın; Güney Kıbrıs Rum Kesimini
tanıyın; Ermenistan sınırını açın; Alevîlerle ilgili olan bölümler
aynen orada yerli yerinde duruyor.
Şimdi, hal böyle iken,
oradan gelen eleştiriler, Hükümetin Avrupa Birliğiyle ilgili çalışmalarda
büyük bir rehavet içerisine girdiğini söylüyor. Şimdi…
SONER AKSOY (Kütahya)
– Ne yapalım o zaman?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Yapacaksın bir şey, iktidarsın.
SONER AKSOY (Kütahya)
– Ermenistan sınırını mı açalım?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Bakın, biz, Meclis olarak, Avrupa Birliğine girilme noktasında,
bizden ne istiyorsanız, muhalefetten ne istiyorsanız biz hazırız;
ama, sizin kafanızın arkasında, Avrupa Birliğiyle ilgili müzakereleri
sadece içpolitika malzemesi olarak kullanmak yatıyor.
SONER AKSOY (Kütahya)
– Limanları mı açalım?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Evet, Sayın Dışişleri Bakanı, Mecliste daha önce konuşması var,
ben tutanaklardan okudum, diyor ki Abdullah Gül: “Avrupa Birliği
bir Hıristiyan kulübüdür, bizi içine almazlar.” Evet, bunu söylüyor.
SONER AKSOY (Kütahya)
– Nerede söylüyor?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Tutanaklarda var; ben, bunu kaç sefer buraya getirdim. Bakınız,
bugün, buradan büyük bir ses çıkmalı.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Elimizde kalacak...
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
1 dakikalık süre içerisinde konuşmanızı tamamlayınız; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Şimdi, ben, geçenlerde, onbeş gün önce, Cem Vakfının, Atatürk Kapalı
Spor Salonundaki toplantısına gittim; yaklaşık 10 000 kişi oradaydı,
toplantıda ve orada, Avrupa Birliğinin Alevîlerle ilgili olarak,
onları azınlık olarak tanımlamalarına karşı, oradan, 10 000 kişiden
gür bir ses, gür bir seda çıktı; diyorlar ki: “biz, Türkiye Cumhuriyetinin
aslî unsuruyuz” ve 10 000 kişi ayakta alkışladı.
Şimdi, bizim yapmamız
gereken, Hükümet olarak, Mecliste -isterseniz, biz muhalefet olarak
hazırız- Avrupa Birliğiyle ilgili, Avrupa Parlamentosuyla ilgili
çalışma yapalım.
Geçen hafta, ben, bunu
burada dile getirdim, gür bir ses çıksın bu Meclisten dedim, Sayın Salih
Kapusuz “Avrupa Parlamentosu kararları bağlayıcı değildir” dedi.
Bakınız, böyle bir anlayış olabilir mi?! Bağlayıcı değil diyerek,
onlar bize ne söyleyecekse kabul mü edeceğiz arkadaşlar?!
FİKRET BADAZLI (
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ee, o zaman,
bize düşen, Meclis olarak, Hükümet olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Ben teşekkür ederim.
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, Başkanlık Divanının uyguladığı husus, İçtüzük hükümleridir.
İçtüzüğe göre, söyleyecek sözü olan, gereken şekilde çalışmış
olan arkadaş, konuyla ilgili olarak her türlü görüşünü beyan eder;
ama, konunun dışında, birkısım arkadaşlara, birkısım yerlere davet
metodunun İçtüzükte yeri olmadığını bilgilerinize arz ederim.
ALİM TUNÇ (Uşak) – Konuşmalar
konuyla ilgili olmuyor ki Sayın Başkanım!..
BAŞKAN - Hükümet adına,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Murat Başesgioğlu.
Buyurun Sayın Bakanım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi şahsım ve Hükümetimiz adına saygıyla
selamlıyorum. Şu ana kadar bu konuda görüş serdeden bütün milletvekili
arkadaşlarıma da çok teşekkür ediyorum.
Evet, saat ilerledi,
uzun konuşmayacağım. 1996 yılında imzaya açılmış bulunan bu Sosyal
Şart, Hükümetimiz tarafından 2004 yılında imzalanmış ve şu anda da
Yüce Meclisin onayına -uygun bulunduğuna dair kanun tasarısı- getirilmiş
bulunmaktadır. Umuyorum, bu görüşmeler ışığında, bu önemli uluslararası
belgeyi Yüce Meclisimiz onaylayacaktır ve daha önce uygun gördüğümüz
sosyal standartlara yeni sosyal standartlar ilave ederek, hem vatandaşlarımızın
Türkiye’de refahının, mutluluklarının artırılmasına imkân vereceğiz
hem de uluslararası bağlamda önemli bir belgeyi, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin tamamlayıcısı olan bir belgeyi de kabul etmenin yararlarını
ve avantajlarını inşallah önümüzdeki dönemde göreceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
burada çekinceler çok konuşuldu; doğrudur, her ülke gibi biz de bu
sözleşmenin bazı hükümlerine çekince koyduk. Bu çekince, tamamen
iyi niyetle, ülkemizin içinde bulunduğu şartlardan kaynaklanmaktadır.
Bazı hususların yerine getirilmesi gerekiyor, bazı değişikliklerin
yapılması gerekiyor. Bunlar yapıldığı zaman, inşallah önümüzdeki
süreçte bu Yüce Meclis, bu konmuş olan çekinceleri de ortadan kaldıracaktır.
Prensip olarak hiçbirine aslında karşı değiliz; ne örgütlenme özgürlüğüne
karşıyız ne toplupazarlığa karşıyız ne de asgarî ücretin daha fazla
olması noktasındaki iyi niyet temennilerine karşıyız; ama, sorumluluk
duyan insanlar olarak, bugün ülkemizin durumu budur, ancak bu şartlar
dahilinde bu sözleşmeyi onaylayabiliyoruz. Kaldı ki, birçok Avrupa
ülkesi bu anlamda bizden daha geridir; bunun da bilinmesinde fayda
mülahaza ediyorum. Bu revize Sosyal Şartın onaylanmasının, ülkemiz
ulusal hukuku açısından bir mahzur teşkil etmediğini tekrar ifade
etmek istiyorum.
Birçok konu söylendi
burada; işsizlikten, sendikal hak ve hürriyetlerden, birçok konuya,
hatta fındığa kadar uzanan birçok konu dile getirildi. Bunları belki
başka ortamda cevaplayacağım; ama, şunu söyleyebilirim: Türkiye’de
sosyal haklar konusunda, sendikal haklar konusunda her gün daha ileriye
gitme noktasında hem yasal hem de kurumsal anlamda önemli adımlar
atıyoruz; İş Kanununun çıkması, İş-Kur Kanununun çıkması, Sosyal
Güvenlik Yasası bunların en önemli işaretlerindendir. Elimizde
2821 ve 2822 sayılı Yasalar hazırdır, konfederasyonların görüşlerini
bekliyoruz. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikasında da yine
ileri adımlar atmak önemli hedeflerimiz arasındadır. İnşallah bunları
Yüce Meclisin onayıyla birlikte hayata geçirip, Türkiye’de sosyal
politika alanında, sendikal hak ve hürriyetler alanında daha ileri
adımlar atacağımız inancındayım.
Bu konuda, tabiî, kendimizi
sorgularken, kendimize haksızlık etmememiz lazım; Türkiye, sendikal
haklar açısından birikimi olan bir ülkedir. Bugün Avrupa Birliğinin
kapısında olan birçok ülkede olmayan yasal ve kurumsal yapı Türkiye’de
mevcuttur. Bu konuda Türkiye’nin çoğu ülkeden ileri olduğunu da
bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; izninizle birkaç cümleyle de bu Avrupa Parlamentosunun
tavsiye kararına ilişkin görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Evet, buradaki görüşleri
bizim paylaşmamız mümkün değildir. Özellikle Lozan’da tanımlanmış
azınlık kavramı dışına çıkan, bu ülkenin aslî unsurlarını azınlık
kategorisinde gören kararları hiçbir şekilde kabul etmemiz mümkün
değildir. Buna şiddetle “hayır” diyoruz ve umuyorum, bu Parlamentodan
bu anlamda bütün grupların iştirakiyle daha gür bir ses çıkacaktır.
Yine, Hollanda’da
Türk kökenli milletvekili adaylarına yapılmış olan ayırımcılığı
da bizim kesinlikle kabul etmemiz mümkün değil. Onların parti yönetimleri
tarafından veto edilmesinin nedeni, o ülkenin dilini bilmemesi,
o ülkenin geleneklerine, o ülkenin değerlerine uymamasından değil,
tarihte yarım kalmış sözde bir Ermeni iddiasının, diasporanın etkin
gayretleri neticesinde, o ülkenin yönetimleri tarafından, maalesef
çok yanlış bir şekilde kabul edilmesinden kaynaklanan bir durum bu
aday arkadaşlarımızın başına gelmiştir. Umuyorum, Yüce Parlamento,
iktidarıyla-muhalefetiyle Türk kökenli bu üç aday arkadaşımıza
sahip çıkacak. Elbette onlar kendi bireysel hak ve hukuklarını koruyacaklar;
ama, Türkiye’den de çok güçlü bir şekilde bir sesin bu arkadaşlarımızın
yanında olmasında fayda mülahaza ettiğimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yine Avrupa Parlamentosunun
bu tavsiye kararında paylaşmadığımız birçok husus var. Bütün bunları
düşünerek, Türkiye’nin özellikle dış politikada çok yoğun bir gündem
yaşadığını hepimizin bilmesi lazım. Bunun için, kendi aramızdaki
ufak tefek meseleleri büyütmeden, Türkiye’nin ulusal çıkarları etrafında
iktidarıyla-muhalefetiyle, devletin bütün kurumlarıyla birleşerek
artık güçlü bir şekilde ayağa kalkmak ve milletimizin haklı sesini
bütün dünyaya duyurmak gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız. İnşallah
bunu yapacağız, başaracağız.
Bu duygularla Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakanım.
Şahsı adına son konuşmacı,
Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gözden Geçirilmiş Avrupa
Sosyal Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerinde, sanıyorum, yeterince konuşmalar yapıldı ve Sayın Bakanımız
da açıklamalarda bulundu.
Tabiî ki bu yasa üzerinde
oldukça yoğun konuşmamız gerekiyor, detay çalışmamız gerekiyor;
çünkü, bu Avrupa Sosyal Şartı, temel sosyal ve ekonomik hakların hemen
hemen bütününü, bütün yönlerini garanti eden bir Avrupa Sosyal Şartıdır;
tek sözleşmedir. Dolayısıyla, Avrupa Birliği sürecine girmiş ülkemizin
sosyal ve ekonomik haklarının, toplumumuzun bu yöndeki haklarının
belirlenmesi konusunda ciddî çalışma yapmamız gerekiyordu ki,
gerçekten detay çalışma yapıldı.
Bu Sosyal Şarta ilişkin
tarihî geçmiş verildi. 1961’de Torino’da imzaya açılan, 1965’te yürürlüğe
konulan ve ondan sonra da ülkemizin 1989 yılında kabul etmiş olduğu
ifade edildi ve böyle tarihî bir süreç seyretti.
Ülkemiz 1989 yılında
bunu kabul etti, ondan sonra değişik hükümetler işbaşına geldi. Bu
değişik hükümetler zamanında, bu çekinceler daha yoğun bir şekilde
varken, şimdi, bizim Hükümetimiz zamanında bu çekinceler en aza indirilmiş
oldu. İfade edildiği gibi, 4 madde üzerinde çekince var; ama, 2 maddesinin
fıkraları üzerinde var; dolayısıyla, 2 ana madde üzerinde çekince
söz konusu. Bu çekince de, karşı olmamızdan kaynaklanan bir çekince
değil, zaman içerisinde yapılacak düzenlemelere bağlı olduğu
için, bir çekincedir ki, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 2822 sayılı
Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu çalışmaları da başlatılmış,
sosyal taraflara tasarı halinde gönderilmiş, onların cevapları
beklenilmektedir. Bu çerçevede bunlar da düzeltilmiş ve çekinceler
otomatikman ortadan kalkmış olacaktır.
Aynı şekilde, diğer
maddelerde de böylesi bir beklentiden kaynaklanan çekincedir, yoksa
bu maddelere karşı olmaktan değil. İfade edildiği gibi, yine, çoğu
Avrupa ülkesinden daha ileri düzeyde, ülkemiz, bu sosyal şarta
onay vermiştir, kabul vermiştir.
Tabiî…
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Doğru mu söylüyorsun?!
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) – Doğru söylüyorum…
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Söylediğinle yapılanın alakası yok. Bir de “sendikacıyım” diye
geçiniyorsun.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) – 31 madde var Sayın Selvi…
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Geç bunları… Hadi canım sende!..
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Burada konuştunuz, 31 madde var, 4 madde üzerinde çekince
var. 2 tanesi örgütlenme ve sözleşme hakkıdır.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Senin dediklerinle hiç alakası yok. Bu işi bildiğini oradan iddia
etme.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) – Şimdi, tabiî, Sayın Selvi oradan konuşuyor. Sayın Selvi
kürsüden de konuştu…
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Sen de oturduğun yerden konuştun.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Ama, doğrusu,
Sayın Selvi bugün Meclisimize çok renk katan, Meclisimizin alışkın
olmadığı, kürsüye hangi şartlarda, hangi kafayla çıkılması gerektiği
noktasında, bugüne kadar sanıyorum Sayın Selvi’nin öğrenmediği
bir konu var.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Ne demek bu söylediğin?! Ne demek “hangi kafa”?!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Ne demek “hangi kafa”?
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Şimdi “hangi kafa” dediğimiz, doğruları ifade etmiyorsunuz,
çarpıtıyorsunuz, burada yanlış beyanlarda bulunuyorsunuz.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Senin belgelerinden okudum, hiçbiri yanlış belge değil. Hilafı
hakikat konuştuğunuzu defalarca söyledim.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Evet, bu kürsü milletin kürsüsüdür. Millete ters düşecek,
milletin davranışlarına ters düşecek, millet ekranda izlerken “nedir
bu Meclisin hali” dedirtmeyecek bir tavır ve kafayla burada olmanız
lazım, bunu söylüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) İnşallah,
bundan sonra o düşünceyle buraya çıkarsınız, o davranış biçiminizle,
o durumunuzla çıkarsınız. Şimdi…
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– İşçi sınıfına ihanet eden bir adam ancak böyle konuşur. İşçi sınıfına
ihanet eden bir adamın konuşması ibretle incelenecek.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) – İşçi sınıfına…
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi,
buyurun; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Tabiî, ihanet ettiği için söyleyecek lafı yok.
BAŞKAN – Sayın Selvi…
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) – Kesinlikle, burada işçi sınıfına ihanet söz konusu değildir.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Doğru konuşmuyorsun. Konuşmanın hepsi yanlış, yalan!
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - …yaptıklarınızı burada ifade ediyorsunuz, düşündüklerinizi,
kafanızın içindekini burada ifade ediyorsunuz. Bu İktidardan başka
emeği, işçiyi, çalışanı, dar ve sabit gelirliyi -köylüsüyle, çiftçisiyle-
düşünen başka bir iktidar olmadı Sayın Selvi, olmadı. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Çekince koydunuz!
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - İşçi, emeği en yüce değer kabul eden, alnının teri kurumadan
ücretini veren anlayış bu anlayış, bu İktidarın anlayışı. (AK Parti
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Bunun için mi çekince koydunuz? İhanet ediyorsun kendi sınıfına,
sana yakışmaz! İşçileri aç bırakmak mı?..
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) – Bakınız, zorunlu tasarruflar için kapı kapı beraber dolaştığımız
arkadaşlarımız var burada, Sayın Meral yok.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Ne diye dolaşmışız?
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Kasada yok; ama, kayıtta var, “veremeyiz” diyordu bakanlar.
Şimdi, biz veriverdik; bu, emeğin hakkını teslim etmek değil mi Sayın
Selvi?! (CHP sıralarından gürültüler)
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Neyi verdiniz? Ne demek emeğin hakkı?!
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Alacaklı Adamın alacağını verdiniz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Ne demek “veriverdik”? (CHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) – Gel burada bunları konuş, gel burada… Zorunlu tasarrufları
verdik, zorunlu tasarrufları verdik. Kim veriyordu? Kasada yok… Kasada
yok diyenlere sorun, kasada yok diyenlere sorun.
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi…
Sayın Tanrıverdi, lütfen, teşekkür eder misiniz Genel Kurula.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) – Bakınız, şimdi…
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi…
Sayın Tanrıverdi…
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– İşsizlik sigortası diye milletin parasını topladınız, işsizler
sokakta…
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) – Bakınız, şimdi, hak grevini burada konuşuyorsunuz.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Anlamazsın bunu sen. Sen daha dün geldin.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) – Adı hak grevi değil ama…
KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) –
Süresi bitti, Başkan, niye kapatmıyorsun?!
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Oturduğu yerden konuşurken… Terbiyesizce konuştu…
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi…
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Bakın…
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi,
dinler misiniz…
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) -… biz, burada…
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi,
süreler doldu, lütfen, teşekkür eder misiniz; istirham ediyorum.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Süre doldu,
lütfen.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) – Sayın Başkanım, ben sözümü tamamlıyorum; yalnız…
BAŞKAN – Lütfen, teşekkür
eder misiniz.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) -… bu milletin kürsüsü, bu millete uygun şekilde konuşma
kürsüsüdür; yalan konuşulacak bir kürsü değildir. Herkes, pervasızca,
aklına geleni söyleyemez… CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi…
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) -…gerçekleri ifade eder.
Teşekkür ediyorum,
sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Pervasızca, terbiyesizce konuştuğu için…
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tanrıverdi.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Sayın Başkan, sataşma var bir defa, söz istiyorum. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir)- Sataşma var canım; olmaz mı?! Bal gibi sataşma ya! İsmen
hem…
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, madde üzerinde… (CHP sıralarından gürültüler)
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım…
Sayın Hüseyin Özcan,
soru soracak mısınız?
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
– Evet.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Başkanım, 63 üncü maddeye göre söz talebim var.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Başkan…
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
– Sizlerin vasıtasıyla, Sayın Bakanıma 5 tane soru soracağım.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Son derece kaba ve bu Meclise yakışmayacak laflar söyledi. Son derece
yalan, yanlış konuştu.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
– Avrupa Sosyal Şartları Kabul edilirken, Avrupa Birliğine giderken,
Avrupa Birliği ülkelerinden hangilerinde 13 000 000 -14 000 000 yeşilkart
sahipleri vardır; bunu öğrenmek istiyorum.
İkincisi, işçilerin
ve memurların sendikalaşmasının önünü kesmek, bunları coplandırarak,
bunların önünü keserek, sendikalaşmayı engellemek, Avrupa Birliğine
giderken, doğru mudur?
Üçüncü… Avrupa Birliğine,
hangi ülkelerinde, kutsal günlerde iftar çadırlarında gösteriş
yapan bir devlet yöneticisi var mıdır?
Diğer bir sorum ise,
Türkiye Avrupa Birliğiyle ilgili. Avrupa Parlamentosunda kabul
edilen kararla ilgili bazı sorular var; örneğin, Hükümetin 301,
216, 277, 288, 301, 305 ve 318 inci maddelerin değiştirilmesi konusundaki
düşüncelerini öğrenmek istiyoruz.
Yine, aynı raporda,
Aleviliğin tanınması, cemevlerinin de dinî merkez olarak tescil
edilmesi, din eğitimi gönüllü esasına göre düzenlemesi gibi bir
çalışmanız var mı; ne düşünüyorsunuz?
Son sorum ise, Türkiye’nin
limanlarının Rum gemilerine açılması talep edilen raporda, Kıbrıs
Rum kesimi dahil, tüm Avrupa Birliği ülkelerine tanınması müzakeresi
sürecinde, böyle bir konuda AKP Hükümeti olarak ne düşünüyorlar? Bunları
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Hüseyin
Özcan, teşekkür ediyorum.
Sayın Haluk Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Yani, önemli bir sözleşmenin
onayının görüşülmesinin son noktasına geldik. Ben, bazı üslupları
yadırgadığımı belirterek Sayın Bakana soru sormak istiyorum. Tabiî,
Sayın Bakanı kapsamıyor sözlerim.
Demin, Grup adına yaptığım
konuşmada, daha önceki konuşmalarda olan gergin ortamı ben yumuşatmaya
çalıştım; fakat, bundan hiç kimse bir ders çıkartmamış gibi gözüküyor
ve tekrar, yalancılıkla suçlamalar, birtakım ifadeler burada yer
alıyor. Bunlar şık değil. Eğer, o üslupla cevap verilecek olursa,
ben, Grup adına konuşur, burada herkesi yere serebilirim (AK Parti
sıralarından “Aa” sesleri) ama, ondan, farklı bir üslupla konuşuyorum.(AK
Parti sıralarından “Aa” sesleri, gürültüler)
Sayın Başkan… Sayın
Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun, sorunuzu
sorun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan, şimdi, burada, muhalefet adına konuşan hiç kimse yalan
bir ifadede bulunmamıştır, belgeler üzerine konuşmuştur ve buna
verilecek cevap İktidar Partisi Grubundan, bu üslupla olmamalıdır.
Ben, Sayın Bakanın, bu konuda, herhalde, Sayın Grup Başkanvekilleriyle
temas ederek, daha olgun bir görüşme ortamı sağlanması konusunda
yardımını rica etmek için soru hakkımı kullandım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Daha önce, bu Avrupa
Parlamentosuna ilişkin görüşlerimi kürsüden paylaştım. Bunların
bir bölümü, belki benim şahsî görüşüm olabilir; ama, hepimizin hissiyatını
yansıttığına da inanıyorum, yine aynı şeyleri tekrarlıyorum.
Onun dışında kalanlara
yazılı cevap vereceğim; ama, en son şöyle bir temennide bulunayım;
belki buna hakkım var diye de düşünüyorum, bu Parlamentoda uzun dönem
görev yapan bir arkadaşınız olarak: Parlamentoda iktidar-muhalefet
gerginliğinin siyaset kurumuna faydası olmadığını yaşadık, gördük.
Sinirli olabiliriz, gergin olabiliriz; ama, her zaman belli hudutlar
içerisinde kalmakta fayda var. Onun için, görüşmelerin, asıl mecraında,
Parlamento geleneğimize uygun bir şekilde yapılması hepimizin
arzusudur. Gecenin ilerleyen saatinde, bu toplantıyı, bu şekilde, bu duygularla
bitirmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
FARUK ÇELİK (Bursa) –
Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Neyle ilgili
Sayın Çelik?
FARUK ÇELİK (Bursa) –
Konuyla ilgili; Sayın Grup Başkanvekilinin açıklaması üzerine.
BAŞKAN – Mikrofonunuzu
açarsanız, soru-cevap işlemi devam ediyor, oradan, yerinizden konuşabilirsiniz.
Buyurun.
FARUK ÇELİK (Bursa) –
Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Az önce, muhalefete
mensup Grup Başkanvekili arkadaşımız, Grubumuza mensup hatiplerin
konuşmalarındaki üslupla ilgili değerlendirmede bulundular ve
herkesin aklıselim içerisinde, bir gerginliğe mahal bırakmadan
meramını kürsüden açıklaması konusunda beyanda bulunurlarken
çok da veciz bir değerlendirme yaptılar. Eğer, sağlıklı üslup herkesi
yere sermekse, burada nasıl gerginliklerin yaşanacağını herkesin
takdirine bırakıyorum. Böyle bir temenni ile böyle bir teklifi bir
arada tutmak çok doğru olmasa gerek. İçeride, bir bünyede, bireyin
bünyesinde bir sıkıntının ifadesini ortaya koyuyor bu ifadeler;
bir.
İkincisi, bu gerilime
vesile olan konuşmaları da dikkatle takip etmek gerekiyor. Az önce
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına burada konuşan arkadaşımızın
haleti ruhiyesini, duruşunu, ibretle hepimiz izledik ve sabırla
izledik. Başkan, on kere, yirmi kez, kürsüden ayrılması gerektiğini
söylemesine rağmen, arkadaşımız, mikrofonun kapalı olup olmadığının
da bilincinde değildi. Biz, Meclisin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
dışarıya yansıması konusunda, milletvekili ve Meclis itibarı konusunda
bir yanlış anlaşılma olmasın diye, o anda müdahale etmedik ve sabırla
dinledik; ama, bu açıklamadan sonra, az önce, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına konuşan arkadaşın tavrını Cumhuriyet Halk Partisi yetkililerinin
dikkate almaları ve gerekli önlemleri almalarını, Mecliste gerilimi
çok alt seviyeye indireceği düşüncesiyle… Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Yanındakine söyleyeceksin onu.
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, saat 14.00’ten bu saate kadar geçen -yaklaşık
şu anda saat 23.00- 9 saatlik bir zaman dilimi içerisinde, ara da vererek
çalıştık ve bir Sosyal Şartın oylanmasının sonuna geldik. Grup Başkanvekili
arkadaşlarımızın konuşmaları, uzun dönemdir, beş dönemdir Parlamentoda
bulunan bir Sayın Bakanımızın geçmişe dayalı olarak tecrübeleri
ışığında, buradaki konuşmaların, yapılan hitapların, tabiî ki,
sadece burada kalmadığı, dışarıdaki insanlarımızı da, en ücra
köşede, etkilediğini düşünürsek, bundan sonraki konuşmalarda,
grup başkanvekili arkadaşlarımın dediği şekilde, daha olgun, daha
yumuşatıcı, daha sakin, ama, gerekli görüşleri de ifade edeceğini
belirtmek istiyorum.
M.CEVDET SELVİ (Eskişehir)
– Oturduğu yerden müdahale edip… Susturamadınız gevezeleri!..
BAŞKAN – …bu düşüncelere
katılıyorum. Umuyorum ki, bundan sonraki görüşmelerde, bu özene
hep beraber dikkat edeceğiz, buna özen göstereceğiz.
Tekrar teşekkür ediyorum.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tamamının
oylamasından önce, bir milletvekili arkadaşımızın aleyhte söz talebi
vardır.
Hatay Milletvekili
Sayın Mehmet Eraslan; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
MEHMET ERASLAN (Hatay)
- Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Avrupa Birliği müktesebatı
olan Avrupa Sosyal Şartıyla ilgili kanun tasarısının görüşmelerinin
sonuna gelmiş bulunmaktayız. Kısaca Avrupa Sosyal Şartı kanunuyla
ilgili duygularımı sizlere aktararak, fazla zamanınızı almamaya
çalışacağım.
Değerli arkadaşlar,
tabiî ki, bu bir anlaşma, bu bir sözleşme. Avrupa Birliği ülkelerinden
ve aday ülkelerinden ve diğer ülkelerden, bunun onaylanmasını, kendi
parlamentolarından geçmesini, onaylanmasını talep ederler. Türkiye
Cumhuriyeti Devleti de, milleti adına, kurumsal gücü adına ve varlığı
adına bu kanun tasarısını Parlamentosundan geçirmek suretiyle,
üzerine düşen yükümlülükleri, sorumlulukları yerine getirmiş
olacaktır; fakat, Avrupa Sosyal Şartının onaylanması sadece kâğıt
üstünde kalmamalıdır. Biz, Avrupa Sosyal Şartını Parlamentomuzdan
geçireceğiz; ama, ondan sonraki ikinci adımda, bunların gereklerinin
yerine getirilmesi aslolandır ve mutlak olandır. 73 milyon ülke insanı,
birlik beraberlik içerisinde, huzur içerisinde, refah içerisinde,
mutluluk içerisinde, güven içerisinde olsun istiyor isek, siyasî
iktidar olarak ve Parlamento olarak, milletin bize vermiş olduğu
yetkiye dayanarak ve bizlerin de milletimize vermiş olduğumuz
sözleri yerine getirmek usulüyle, toplumumuza sosyal şartları
tevdi etmenin gayreti içerisinde olacağız ki, daha demokratik bir
ülke, daha güçlü bir ülke… Çünkü, milleti güçlü olmayan, milleti,
vatandaşı, köylüsüyle, çiftçisiyle, kamu personeliyle, kamu ve
özel sektörde çalışanıyla halkıyla güçlü olmayan, özgür olmayan… Bir
millet olmanın başka bir çaresi yoktur. Yasaklarla mücadele eden,
hiçbir sosyal hakka ve hiçbir ekonomik iyileştirme haklarına sahip
olmayan bir milletin devleti de güçlü olmayacaktır. Oysaki, biz,
güçlü bir devletin ancak güçlü bir milletle var olacağını… Az önce, Sayın Bakanımız,
çok güzel ifade ettiler, buradaki çalışmaların amacının ne olduğunu,
yasama faaliyetinin amacının ne olduğunu ifade ettiler. Ben, canı
yürekten katılıyorum.
Biz şunu istiyoruz:
Bir an önce bu çalışmalar, sosyal şartların iyileştirilmesi noktasındaki
çalışmalar, artı, vatandaşımızın iktisadî, ekonomik noktadaki
iyileştirilmesine ilişkin çalışmalar hız kazansın. Yoksulluk sınırı
ve açlık sınırının altında yaşayan vatandaşlarımız, artık fakru
zaruret içerisinde, yokluk ve yoksulluk içerisinde, sefalet içerisinde,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti gibi bir devlette, varlık, zenginlik
içerisinde yoksul, aç, sefil ve işsiz bir şekilde yaşamasın istiyoruz.
Bütün talebimiz bu.
Devlet İstatistik Kurumunun
resmî verileri belli. 1 000 000 insanımız, bugün Türkiye’de aç. Sivil
toplum kuruluşlarının yapmış oldukları çalışmalar da 3 000 000 insanımızın aç olduğunu
söylüyor ve 18 500 000 insanımızın yoksulluk sınırının altında olduğunu
söyleyen yine bu devletin resmî kurumudur ve Emniyet Genel Müdürlüğünün
verileri, her geçen gün suç işleme oranının arttığını, hatta, daha
önceki yıllara istinaden suç işleme oranının yüzde 20 ile yüzde 25
oranında arttığını ifade ediyorlar. Devletin resmî kurumları bunu
ifade ediyor. Hırsızlık, kapkaç, intihar, adam öldürme, yankesicilik
gibi suçlar almış başını gidiyor. Toplumsal bir yozlaşma ve toplumsal
bir bozulma ve toplumsal bir güvensizlik ortamı hakim olmaya başladı.
Evet, sosyal şartları yerine getirelim, ekonomik şartları da yerine
getirelim.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eraslan,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız, 1 dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
– Öğleden beri, saat 2’den beri, ben, Genel Kurul çalışmalarını dinliyorum
ve bugün ilk konuşmamı yapıyorum. İktidardan şunu talep ediyorum,
şunu istiyorum ve her türlü desteğe de hazırım: Biz, güçlü bir Türkiye
istiyoruz, güçlü bir devlet istiyoruz; bunun yolu da güçlü bir millet
olmaktan geçer. Güçlü bir millet olmak da, millete sosyal hakların
ve ekonomik hakların tevdi edilmesinden geçer. Devlet ile milleti
barıştırmanın, siyaset kurumu ile milleti barıştırmanın, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin saygınlığının artırılmasının yegâne yolu,
tek yolu budur. Bunu yapacak olan kimdir; yine Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyeleridir, özellikle İktidar Partisidir. Bu noktada, daha
ciddî gayretler sarf etmemiz gerekir.
Toplumun sorunlarını
görmezden… İktidar
diyor ki, toplumun sorunu yok, her şey… Efendim, fındık… Var işte, yani,
var, dinliyorum, öğleden beri dinliyorum; ama, Türkiye'de sorun
var, Türkiye'de sorun yok demekle, Türkiye'deki sorunları ortadan
kaldırmış olmayız. Getirelim bu sorunları masaya yatıralım ve bu
sorunların çözümü cihetinde, iyi niyetle, içten gelerek bir gayret
içerisinde olalım diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, 1 inci maddeye
bağlı beyan üzerinde verilen ve kabul edilen önergeyle, 7 nci maddenin
tamamı kabul edilmiş olduğundan, yazılış tekniği bakımından beyandaki
ifadenin “7 ilâ 31 inci maddeler” şeklinde olması gerekmektedir.
İçtüzüğün 85 inci maddesine göre, Hükümet
ve Komisyon bu düzeltmeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ EYYÜP
SANAY (
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Bu şekildeki düzeltmeyi oylarınıza
sunuyorum:
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum:
Oylama için 4 dakika süre veriyorum
ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
(Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 294
Kabul : 286
Ret : 8
(x)
Böylece tasarı kanunlaşmıştır;
hayırlı, uğurlu olsun.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, çalışma süremizin tamamlanmasına çok az bir zaman
kalmıştır. Gruplar arasında da mutabakat vardır.
Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 28 Eylül
2006 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Sizlere ve bizi izleyen saygıdeğer milletimize hayırlı geceler
diliyorum.
Kapanma Saati: 23.21
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.