DÖNEM: 22 CİLT: 129 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
129 uncu Birleşim (Olağanüstü)
26
Eylül 2006 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- Olağanüstü
toplantı çağrısının düştüğüne ilişkin TBMM Başkanlığına yapmış oldukları
taleplerine karşılık, TBMM Başkanlığının “toplantı çağrısının devam
ettiğine; olağanüstü toplantı çağrısının düştüğüne dair olan görüşe
katılmadığına ve olağanüstü toplantı çağrısının devam ettiği”
cevabı nedeniyle
V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Tayyar Altıkulaç’ın, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan’ın, konuşmasında,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VI.- ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Genel Kurulun
çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
2.- Olağanüstü
toplantı gündemindeki sıralama ile çalışma gün ve saatlerinin yeniden
düzenlenmesine, 1236 sıra sayılı kanun tasarısının İçtüzüğün 91
inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Özel Öğretim
Kurumları Kanunu Tasarısı ve Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in;
Özel Öğretim Kurumları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(1/1183, 2/743) (S. Sayısı: 1151)
2.- Avrupa Sosyal
Şartına Değişiklik Getiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/967) (S. Sayısı: 976)
VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana Milletvekili
Tacidar SEYHAN’ın, şube müdürlüklerine sınavsız atama yapıldığı
iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı (7/14577)
2.- İstanbul Milletvekili
Berhan ŞİMŞEK’in, milletvekillerinin bilgi taleplerinin karşılanmadığı
iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı (7/14588)
3.- Sinop Milletvekili
Engin ALTAY’ın, öğretmen istihdamına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/16136)
4.- Malatya Milletvekili
Miraç AKDOĞAN’ın, öğretmen istihdamına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/16142)
5.- Antalya Milletvekili
Hüseyin EKMEKÇİOĞLU’nun, sahil ve yayla köylerindeki hazine arazilerinin
satış koşullarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın
cevabı (7/16509)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açıldı.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının:
1 inci sırasında bulunan ve İçtüzüğün 91 inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesi
kararlaştırılan Özel Öğretim Kurumları Kanunu Tasarısı ve Samsun Milletvekili
Cemal Yılmaz Demir’in, Özel Öğretim Kurumları Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin (1/1183, 2/743) (S. Sayısı: 1151),
2 nci sırasında bulunan ve İçtüzüğün 91 inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesi
kararlaştırılan Tohumculuk Kanunu Tasarısının (1/822) (S. Sayısı: 662),
Müzakereleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda
hazır bulunmadığından, ertelendi.
Alınan karar gereğince, olağanüstü çağrı gündemindeki
diğer işleri görüşmek ve 26 Eylül 2006 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere,
birleşime 14.03’te son verildi.
|
|
|
|
Sadık Yakut |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
|
|
|
|
Mehmet Daniş |
|
Ahmet Küçük |
Çanakkale |
|
Çanakkale |
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 176
II.- GELEN KÂĞITLAR
25 Eylül 2006 Pazartesi (Olağanüstü)
Teklifler
1.- İstanbul Milletvekili
Lokman Ayva’nın; 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Kanununun Ek 7 nci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/855) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.9.2006)
2.- Eskişehir
Milletvekili Muharrem Tozçöken ve 2 Milletvekilinin; Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/856) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.9.2006)
3.- Kocaeli Milletvekili
Eyüp Ayar ve 36 Milletvekilinin; Vergi Usul Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/857) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.9.2006)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
15.06
26 Eylül 2006 Salı
BAŞKAN: Başkanvekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129 uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
IV. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Olağanüstü toplantı çağrısının
düştüğüne ilişkin TBMM Başkanlığına yapmış oldukları taleplerine
karşılık, TBMM Başkanlığının “toplantı çağrısının devam ettiğine;
olağanüstü toplantı çağrısının düştüğüne dair olan görüşe katılmadığına
ve olağanüstü toplantı çağrısının devam ettiği” cevabı nedeniyle
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, cuma günü komisyonun bulunamaması
nedeniyle, daha önce alınmış Genel Kurul kararı gereğince çalışmalar
salı gününe -bugüne yani- ertelenmişti.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
arkadaşımızın bir talebi var. Daha önceden Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu Başkanlığının talebine Meclis Başkanımızın imzasıyla bir
cevap verilmişti. Sayın Meclis Başkanımız Sayın Arınç çalışmaların
devam ettiğini ve burada olağanüstü toplantı çağrısının düştüğüne
dair olan görüşe katılmadığını ve olağanüstü toplantı çağrısının
devam ettiği, görüşünü ilgili Gruba, yani, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna yazılı olarak beyan etmişti. Şu anda da, o yazılı gerekçesi
elimdedir; ama, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Anadol,
Başkanlığımıza müracaatla, Sayın Başkanın bu husustaki yazılı
beyanatına ve görüşlerine katılmadığını beyan ederek usul hakkında
görüşme talep etmektedir ve bu husustaki görüşlerini kürsüden
ifade etmek istemektedir.
Şimdi, İçtüzüğün 63 üncü maddesine göre, bu hususta,
iki lehte, iki aleyhte söz vereceğim arkadaşlarıma ve bu hususta
Başkanlığımıza gelmiş olan bir dilekçe var; Adana Milletvekili Sayın
Uğur Aksöz’e aittir, bu talep aleyhtedir. Aleyhte bir kişiye daha ve lehte de iki kişiye söz
vereceğim ve şu anda…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Benim de aleyhte efendim.
BAŞKAN – Siz de mi aleyhte?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Evet efendim.
BAŞKAN – Evet, o zaman, ikinci aleyhte konuşma da
Sayın Anadol’a aittir.
İlk konuşmayı yapmak üzere, Sayın Anadol’a söz veriyorum.
Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Anadol, bir, beş on saniyenizi rica edeyim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bu arada,
içinde bulunduğumuz, rahmet, bereket ve mağfiret ayı olan ramazanı
şerifinizi tebrik ediyorum ve sizin adınıza bütün milletimizin
de ramazanını tebrik ediyor, milletimiz, Müslümanlar ve insanlık
için hayırlara vesile olmasını diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Anadol, buyurun efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri;
hepinizi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan biraz önce durumu özetledi. Bildiğiniz
gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasaya göre, çağrısız, 1
Ekimde kendiliğinden toplanır -çünkü, tatile girmiştir, tatil bitti-
Anayasa böyle emretmektedir. Bu arada, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 7 nci maddesine göre Meclisimiz olağanüstü toplandı.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, baştan beri “ben yaptım,
oldu” anlayışıyla, Anayasal, yasal kuralları ve İçtüzük kurallarını
bir tarafa iterek bu mantıkla hareket etmenin yersizliğini, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin geleneklerine uymayan, uygulamalarına
uymayan yanlış birtakım uygulamaların karşısında olduğumuzu
dört senedir söylüyoruz. Biz söylemekten usanmadık; ama, bu uygulamalar
sürekli devam ediyor. Bu, 63’e göre istediğimiz söz de, bu anlamda
bir talep.
Şimdi, baştan bir yanlış oldu arkadaşlar. Bakınız,
hep beraber, uymaya mecbur olduğumuz İçtüzüğün 7 nci maddesini
bir okuyalım soğukkanlılıkla:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi, tatil veya araverme
sırasında Cumhurbaşkanı veya Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
tarafından toplantıya çağrılması halinde, belirtilen gün ve saatte
toplanır.
Cumhurbaşkanı, toplantı çağrısını doğrudan doğruya
ve Bakanlar Kurulunun istemi üzerine yapar.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı doğrudan
gerek görürse toplantı çağrısına karar verebilir. Üyelerin beşte
birinin imzasını taşıyan gerekçeli önergedeki çağrı istemini
ise en geç yedi gün içinde yerine getirir.”
Demek ki arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üç şekilde toplanır:
1-Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının çağrısı
üzerine,
2-Cumhurbaşkanının çağrısı üzerine,
3-Beşte bir milletvekilinin imzasını kapsayan
bir başvuru üzerine toplanır.
Hükümetin, Türkiye Büyük Millet Meclisini olağanüstü
toplantıya çağırma hakkı var mı; yok. Demiş ki: “Eğer, Hükümet, Meclisin
olağanüstü toplantısında bir zaruret görürse Cumhurbaşkanına müracaat
eder; Cumhurbaşkanı, Hükümetin bu talebini iletir ve bu talep üzerine
Meclisin olağanüstü toplantıya çağrılmasını isteyebilir.” Hükümetin,
Meclisin olağanüstü toplantıya çağrılmasını isteme, böyle bir talepte
bulunma hakkı, demek ki, yok; Anayasaya göre yok, 7 nci maddeye göre
yok. Ama, ne oldu arkadaşlar, ne oldu?! İmzalar Meclis Başkanlığına
verilmeden önce -televizyonu açtık- Bakanlar Kurulu toplandı. Bakanlar
Kurulu toplantısının sonunda Hükümet Sözcüsü, Bakanlar Kurulunun
Meclisi olağanüstü toplantıya çağırdığını, saatini, gününü söyleyerek
ilan etti. Bu basit bir olay değil. Baştan beri söylüyoruz; güçler ayrılığı,
kuvvetler ayrılığı ilkesi, sizin bu uygulamalarınız, Hükümetin
bu uygulamaları sonunda ortadan kalkıyor. Yasama organı yürütmenin
tahakkümü altındadır diyoruz, diyoruz, diyoruz… Biz söylemekten
bıktık, siz uygulamaktan bıkmadınız. Yani, Hükümetin Meclisi çağırma
hakkı olmadığı halde, televizyon ekranlarından, Bakanlar Kurulu
kararı alarak bunu kamuoyuna duyurmak suçüstü yakalanmaktan başka
bir şey değil. Ne hakla bu eylemi, bu işlemi yaptınız?! Demek ki, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Bakanlar Kurulunun emrindedir felsefesi
hâkim, bilerek veya bilmeyerek, belki bilinçaltında. Gerçek şu: Sayın
Recep Tayyip Erdoğan Başbakanlık ile İstanbul Belediye Başkanlığını
birbirine karıştırmakta ve Türkiye Büyük Millet Meclisini belediye
meclisi zannetmektedir. Durum bu.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Geçende de söyledin.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Bu alışkanlıklarla
Türkiye Büyük Millet Meclisi ile bir hükümetin doğru bir ilişki kurması,
yasaları uygulaması, İçtüzüğü uygulaması mümkün değil, yanlış.
Şimdi, aynı şekilde, söyledik işin özüne müteallik.
Niye Türkiye’nin gerçekten gereksinimi olan, gündeminde olan yakıcı
sorunlar yok da, olağanüstü toplanma gerekçesinde bu saydığınız
yasalar var, vakıflar var, Sayıştay Yasası var, normal düzeninde
Meclisin görüşmesi gereken yasalar var da niye terör yok? Bir teğmenimiz
daha şehit oldu, Allah rahmet eylesin, hain bir saldırıya kurban
gitti ve Balıkesir’de bugün hazin bir cenaze töreniyle defnedildi;
ama, hâlâ terör yok! Vakıflar Yasası var, Özel Okullar Yasası var! Ve
biz bunları söylediğimiz vakit, çok yanlış, haksız ithamlara maruz
kalıyoruz.
Ve cuma günü ne oldu arkadaşlar; cuma günü şu oldu:
9 maddelik bir olağanüstü toplantı talebiniz var; Danışma Kurulunda
kabul görmedi; İktidar Grubunun, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun
talebi burada müzakere edildi, kabul edildi. Nasıl uygulanacak
bu?! “Bitimine kadar” diyor bir de.
Bir yasa tasarısı geldi, görüşüldü; ikinci yasa
tasarısına sıra geldi, Hükümet yok, Komisyon yok; ne olur; diğer yasaya
sıra gelir. Aynı şekilde bir muamele söz konusu
olduğu vakit diğerine sıra gelir. Uygulama böyle oldu baştan ve
“bitimine kadar” dendiğine göre cuma günü Meclisin gündeminde
olan yasa, tasarı, Hükümet yoksa, komisyon yoksa diğerine sıra gelir
ve cuma günü müzakere devam eder. Ne zamana kadar; bitinceye kadar.
Cuma günü bitmezse müzakereler, saat 24.00’e kadar devam ediyorsa
cumartesiye sarkar; ama, ne oldu; salı gününü gün verdi oturumu yürüten
Sayın Başkan. Cumayı atladı, cumartesiyi atladı, pazarı atladı,
pazartesiyi atladı, salıya bıraktı. Biz de diyoruz ki, olağanüstü
toplantı isteminin gerekçesi ortadan kalktı bu uygulamayla beraber.
Sonra, Sayın Salih Kapusuz’un demeci çıktı Anadolu
Ajansında. Var, isterse kendisine vereyim, görmüştür zaten: “Efendim,
tohumculukla ilgili yasa geldi, bununla ilgili, Cumhuriyet Halk
Partililer fındıkla ilgili soru soracaklar -nereden biliyorsa
soru soracağımızı, öğrendi- bu fındıkla ilgili soruları -Kültür
Bakanı var o sırada, Tarım Bakanı yok- onun cevaplandıracağına
inanmıyoruz, o nedenle salıya ertelendi.” Kendi Bakanınıza niye
haksızlık ediyorsunuz?! Yani, valilik yapmış, büyükşehir belediyesi
genel sekreterliği yapmış bir Bakanınızı kamuoyunun önünde bu kadar
küçük düşürerek, o nedenle, Kültür Bakanının yetersizliği nedeniyle
erteledik deme size ne getiriyor, merak ediyorum.
Peki, bir sorum var şimdi: Millî Eğitim Bakanı burada
yoktu. En önemli yasa, Meclisi olağanüstü toplamışsınız, Özel Okullar
Yasasını… Millî Eğitim Bakanı yok; kim var yerine; Ticaret Bakanı
var; yani, özel okulları pazarlamak için, Millî Eğitim Bakanı yerine,
Ticaret Bakanını oraya koymuşsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Ondan sonra, Kültür Bakanına bu haksızlığı yapıyorsunuz, Millî Eğitim
Bakanı yerine, pazarlamacı Ticaret Bakanını oraya koyuyorsunuz
ve ondan sonra da, Sayın Başbakan, Sayın Baykal’a ve Cumhuriyet Halk
Partisine “pazarlamacı” diyor. Bir defa, pazarlamacılık Sayın
Başbakanın milletvekili olmadan evvelki mesleği.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bisküvi pazarlamacılığı…
K. KEMAL ANADOL (Devamla) – İki: Dört seneden beri
pazarlamacı bir uygulamanın simgesi Sayın Başbakan, o Hükümetin
başı olarak. Ve burada kendisine söylüyorum: “Pazarlamacı” sözcüğü
bir eldiven gibi Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yakışmaktadır, bir eldiven
gibi.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Gömlek…
K KEMAL ANADOL (Devamla) – Şimdi, bu Meclis toplanacak.
Devamlı, meşruiyet tartışması yapmaktan bıktık arkadaşlar. Eğer bu
Meclisin normal çalışma düzenini sürdürseydiniz, cuma günü devam
etseydi, böyle uydurma gerekçelerle “fındığa cevap veremiyoruz,
Tarım Bakanı yok” diye…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Anadol, 1 dakika eksüre veriyorum.
Buyurun efendim.
K.KEMAL ANADOL (Devamla) – Son cümlem, bitiriyorum.
…yapmasaydınız, bu Meclis toplantısı, gündemi
içimize sinmese bile, devam edecekti, biz de, sizin çalışmalarınıza
kolaylık sağlayacaktık, İçtüzükten, Anayasadan doğan haklarımızı
kullanacaktık; önergeler verecektik, konuşacaktık her ne kadar kuşa
çevirseniz… Artık, Temel’in yasası oldu, o Karadeniz’deki Temel’in
yasası; yani, Meclisin yasası olmaktan çıktı, her yasası olmaktan
çıktı; her yasa Temel’in, her yasa Temel’in… Temel bile gülüyordur bu
uygulamaya.
Şimdi, o nedenle, gerekçesi kalmayan, düşen bu
olağanüstü toplantı istemi düştükten sonra bu müzakerenin devamı
İçtüzük bakımından mümkün değildir. Eğer toplantının devamını istiyorsanız,
yeniden imza toplarsınız; 1 Ekime kadar, bu toplantı ancak öyle mümkündür;
aksi halde, bu çalışmaları Meclisin boşa gidecektir. Bir yanlış daha
yapmayın; sizi uyarıyoruz.
Beni dinlediği için Yüce Meclisin bütün üyelerine
sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Anadol.
Önerinin lehinde ikinci konuşmacı, Adana Milletvekili
Sayın Uğur Aksöz.
Buyurun Sayın Aksöz. (CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugünkü konumuz, biz
şu anda Meclis çalışmasını olağanüstü şartlarda mı yapıyoruz, normal
bir çalışma mı yapıyoruz; orada düğümlemek lazım. Şu anda Meclisimiz
normal çalışma düzeninde değildir. Olağanüstü çağrıyla toplanmış,
olağanüstü çalışan bir Meclis konumundadır. Bunu, herhalde tartışmaya
gerek yoktur. Olağanüstü çalışma koşulları da, Meclisin olağan çalışma
koşullarından farklıdır.
Meclis, olağan çalışma düzeni içinde yasaları
görüşür, erteler, komisyon bulunur, bulunmaz, her şey olur; Tüzükte
bunların hepsi düzenlenmiştir; ama, olağanüstü çalışma koşulları
bunlardan farklıdır. Bir Meclis olağanüstü toplandığı zaman, olağan
durumun şartlarını uygulayamaz. Olağanüstü toplanan Meclis, olağanüstü
toplanma şartlarını uygulamak zorundadır, bu şartlar şunlardır;
bunu herkes bilir de bir kere daha tekrarlayayım:
1- Çağrıdaki gündem neyse o gündem değişmez. Yani,
çağrıyı yapan milletvekillerinin eklediği bir, iki, üç, dört, beş,
kaç yasa varsa onun dışında bir şey görüşülmez.
Değerli arkadaşlarımız çağrıyı yaparken 9 adet
yasayı alt alta yazmışlar, demişler ki: “Biz, bunları görüşeceğiz.”
Tamam, bu değişmez. Toplantı açılmış, ikinci şart çoğunluk olmasıdır
ilk gün, çoğunluğu da bulmuş ve görüşmeler başlamış. İşte, burada
bir incelik var. O andan itibaren Genel Kurul, hiçbir şey görüşmeden
erteleme yapamaz; çünkü, olağanüstü toplantı halindeyiz. Yani,
birinci sıradaki yasayı görüşür, görüşmezse bir sonrakini görüşecektir;
çünkü, dokuz yasa için bu Meclis toplantıya çağrılmış, bir yasa için
değil. Olağanüstü toplandık. Peki, ikinciye bakacak, ikinci yok,
üçüncüye bakacak; yani, Başkanlık Divanı, çağrı konusu dokuz yasanın
tamamını yoklayarak “bir sonraki iş, bir sonraki iş” diyerek, tamamını
yoklayarak birisini görüşmek veya oylatmak zorundadır.
Peki, cuma günü ne olmuştur; cuma günü, Başkanlık
Divanındaki Sayın Başkan, bir yasaya başlamıştır, o yasa görüşülmeyince
“bir sonraki” demiş, bir sonrakinde de dönmüş “Komisyon yok, Sayın Bakan
yok, Hükümet yok, ben oturumu kapattım” demiş. İşte, bunu yapamaz;
çünkü, normal çalışma düzeninde değiliz, olağanüstü düzendeyiz. Olağanüstü
düzende olduğumuz için, Sayın Başkan “bir sonraki” dediği zaman
üçüncüye, o yoksa dördüncüye, hiçbirini bulamazsa son sıradaki
uluslararası anlaşmayı görüştürmek ve oylatmak zorundadır; çünkü,
biz, bunun için toplandık, olağanüstü çağrı bunlar için yapıldı. Sayın
Başkan bunları yapmadığı için biz itiraz ettik ve Meclis Başkanlığına
bir dilekçeyle başvurduk. Meclis Başkanlığı cevap veriyor “o gün
ilk yasa konuşulmuş, sonra bir sonraki iş olan yasa ele alınmıştır”
diyor birinci gün için; yani, bizim dediğimizi savunuyor “bir sonraki
iş alındı kardeşim” diyor. Peki, cuma günü niye bir sonraki iş alınmamış;
yani, Sayın Başkan verdiği şu yazılı cevapta da bizim dediğimizi
ikrar ediyor “olağanüstü toplantı, haklısınız, bir sonraki iş alınır,
biz, perşembe günü de böyle yaptık, cuma günü de öyle yapmadık, bunun
hukukî temeli yoktur, toplantı devam eder” diyor. Yani, Sayın Başkanlık
“toplantı devam eder” hükmünü kuruyor; ama, gerekçesi bizim gerekçemiz;
bu nasıl iş?!
O bakımdan, biz, bugün bir usul tartışması istedik
ve dedik ki: Sayın Başkanlığın bu uygulaması yanlıştır; çünkü, cuma
günkü toplantıda, toplantı açılmış, hiçbir yasa görüşülmeden “Hükümet
yok, Komisyon yok” denip kapatılmıştır. Olağanüstü toplantıda, o
gün, bütün mesai içinde bir tek yasa görüşülmemiş, bir tek yasa oylanmamış
olduğu için, bu Tüzüğe olağanüstü toplantı şartını koyan kanun koyucunun
iradesi burada yoktur ve bu nedenle de artık olağanüstü çağrıya devam
edemezsiniz diyoruz; edemeyiz, sakat olur. Eğer, bir sonraki iş deyip
tamamını görüşseydiniz, bir sonraki iş deyip hiçbirini bulamazsanız,
uluslararası sözleşmeyi oylatsaydınız haklıydınız; çünkü, o gün
bir şey görüşülmüş olacaktı; ama, olağanüstü toplanan bu Mecliste
cuma günü hiçbir şey görüşülmeyip, hiçbir şey oylanmamışsa, burada,
İçtüzük madde 7 gündeme gelir ve orada der ki: İşler tamamlanınca,
Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına devama karar vermediği
takdirde, tatile devam olunur diyor İçtüzük. Yani, böyle bir karar da olmadığına göre, tatile
devam olunuyor. Tatile devam olunuyor ki, Sayın Başkan bize davetiye
göndermiş, 1 Ekimde açılış yapacağım diyor. Şimdi, bu Meclis 1 Ekime
kadar açıksa ve devam ediyorsa, açılışa, törene ne lüzum var? Demek
ki, biz tatildeyiz ki, Başkan, açılışı 1’inde yapıyor.
Yani, neticede, bizim söylediklerimizi Sayın
Başkanlık Divanı kabul etmiş, buradaki cevabında da kabul etmiş;
ama, sonuçta bir satırla “hayır, Meclis çalışmaya devam eder” demiş.
Değerli arkadaşlar, bunlar şuradan kaynaklanıyor:
Bu İçtüzükte, olağanüstü toplantıyla ilgili yeterli madde yok. Zaten,
biz, yıllardır aynı şeyi savunuyoruz. Bu İçtüzüğü değiştirelim,
düzeltelim, olağanüstüyle ilgili, diğer konularla ilgili maddeleri
koyalım, ihtilaf olmasın diyoruz. Bu konuda açık hüküm yok, buna sığınıyor
Başkanlık Divanı; ama, bir de hukukun evrensel ilkeleri var, hukukun
temel prensibi var. Bu konuda açık hüküm yoksa teamüle bakılır, teamül
yoksa mukayese yapılır. Bir mukayese yapacak olursak…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Genel Kurul karar verir.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Efendim?..
Şimdi Salih Bey gene konuşacak, duramaz; söyle
Salih Bey.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Dinliyorum, dinliyorum…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Peki dinle, dinle! Peki…
Değerli arkadaşlar, bu toplantı cuma günü yapılmadığı
için bizim savunmamız şudur ve ısrarlıyız: Hiçbir görüşme ve oylama
yapılmadığı için, bir sonraki yasalar da araştırılmadığı için bu
toplantı çağrısı düşmüştür, yeni bir çağrı yapılmadan olağanüstü
toplantı devam etmez diyoruz. Bu bir.
Şimdi Salih Bey gene konuştu ya, ben de bir şey söyleyeyim.
Sonra, dünyanın neresinde görülmüş arkadaşlar, olağanüstü toplantıya
Meclisi çağırıyorsunuz… Hangi hallerde Meclis çağrılır? Olgunlaşmış,
görüşülmüş, bitmiş, oylamaya hazır yasalar için çağrılır değil mi?
Buraya geliyoruz, bize deniliyor ki, daha komisyonda bazı yasalar.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yolda…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Yolda, trende geliyor!..
Ya arkadaşlar, komisyonda olan yasa için siz bizi
nasıl çağırırsınız? Onun komisyondan çıkacağı belli mi? Komisyonun
toplanabileceği belli mi? Bunlar hep muallak. Ee siz komisyondaki
için de bizi çağırdınız. O da ikinci yanlış.
Peki, üçüncü yanlışı söyleyeyim; yani hep yanlış
yanlış yanlış… Biz söylemekten yorulmayız, üçüncü yanlışı söyleyeyim:
Bakın, değerli arkadaşlar, bu iş oyuncak değil. Biz burada evcilik
mevcilik oynamıyoruz. Burası yasama Meclisi. Yasama Meclisinde
bir çağrı yapıldıysa, onun gereği yapılmalıdır. Halk bize güler. Peki,
ne yaptı Adalet ve Kalkınma Partisi; yeterli çoğunlukla imzayı buldu,
topladı değil mi. Peki, topladınız; şimdi, burada, mikrofonu alıp
da “efendim, komisyon yok” demek caiz midir? Ramazandır da, onun için
caiz midir diyorum. Caiz midir? Komisyon sizin içinizde değil mi? Peki,
şimdi dönüp de, bu tarafa dönüp de “hükümet yok” demek caiz midir? Hükümet
siz değil misiniz?! (CHP sıralarından alkışlar)
Peki, değerli arkadaşlar, komisyonu bulmaktan
âcizseniz, hükümeti oturtmaktan âcizseniz, peki komisyonda yasaları
hâlâ bir türlü bitirttirmekten âcizseniz niye bizi çağırdınız? Niye
bu Meclisi topladınız? Niye? (CHP sıralarından alkışlar)
Bunun adı şudur, ben adını koyuyorum, bu işin bir
tek adı var: İktidarsız iktidarsınız.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
FARUK ÇELİK (Bursa) – Lehinde söz istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çelik size söz vereceğim, isterseniz
en son olarak konuşun. Sayın Kandoğan’ın da lehte bir talebi vardır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Önce Sayın Çelikse… Sırayla
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Önce Sayın Çelik verdiyse…
Sırayla Sayın Başkan…
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, konuşmaların
sırasını, usulünü Başkanlık Divanının kendisi kararlaştırmaktadır.
Sayın Kandoğan, şu anda konuşma sırası, talebinize
göre, sizindir; konuşacaksanız buyurun, konuşmayacaksanız Sayın
Çelik’e söz vereceğim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Konuşacağım.
BAŞKAN - Lehte, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet
Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkanın tutumunun da yanlış olduğu inancındayım;
çünkü, bugüne kadarki uygulamalar, dilekçelerin, konuşma isteklerinin,
Başkanlık Divanına verilme sırasına göre yapılması genel bir kuraldır.
Sayın Başkan, her ne hikmetse, benim konuşmalarımdan sonra, kendi
partisine mensup olan grup başkanvekilinin benim konuşmalarıma
da cevap vermesinin zeminini hazırlamaya çalışıyor herhalde. Onun
için, Sayın Başkanın bu tutumunun yanlış olduğunu ifade etmek istiyorum.
Kaldı ki, benim konuşmam da lehte bir konuşma; yani, Sayın Çelik’in
konuşmasından farklı bir konuşma olmayacak. O bakımdan, Sayın Başkanın
bu tutumunu tasvip etmediğimi, yanlış olduğunu, her zaman olduğu
gibi, benimle ilgili hâlâ önyargılar içerisinde olduğunu ifade
etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, yaz tatili devam ederken,
Adalet ve Kalkınma Partisi, Meclisi olağanüstü toplantıya çağırdı.
Sebep; Avrupa Birliği uyum yasalarının Meclisten bir an önce geçirilmesi.
Niçin; Avrupa Birliği böyle istediği için. Avrupa Birliği İlerleme
Raporu, biliyorsunuz, önümüzdeki günlerde görüşülecek. İlerleme
Raporunun içerisine bazı müspet ilaveler yaptırabilir miyiz bu
şekildeki bir çalışmayla diye olağanüstü toplantı çağrısı yaptınız.
Kabul ettik, geldik, biz de geldik,
çalışmalara da katkı verdik. Yapılan çalışmalar neticesinde sadece
iki kanun görüşüldü: Bir, İskân Kanunu; iki, Meslekî Yeterlilik Kurumu
Kanunu. Geçen haftaki bütün çalışmalarının neticesinde iki kanun
buradan geçti. Bir diğer kanun vardı, Özel Öğretim Kurumları Kanunu
Tasarısı, burada geçti, oylandı, önergeler verildi; ama, sonunda,
Adalet ve Kalkınma Partisi, tekriri müzakere talebiyle bu kanun
tasarısının 1 maddesinin yeniden görüşülmesini istedi. Şimdi,
ben, buradan, bütün Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine
sormak istiyorum. Şimdi, bu kanun tasarısından haberiniz var mıydı?
Haberiniz yoktu.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Vardı; komisyondan geçti.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Komisyondan geçti, biliyorum.
İkincisi, Hükümetin, kanun tasarısı burada görüşülürken,
vereceği önergeden haberiniz var mıydı? Var mıydı?..
Soruyorum arkadaşlar.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Ne gereği var?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Önerge sahiplerine sormak
lazım.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Bir arkadaşımız oradan
diyor ki: Ne gereği var. Şimdi, Değerli Milletvekilim, bakınız, siz,
geçmişte, o kanunla ilgili, o kanunun bu şekilde geçmesiyle ilgili
bir durum olsa, Türkiye'yi ayağa kaldırırdınız; başta siz... Hükümet
böyle bir kanun tasarısı getiriyor haberiniz yok, değişiklik önergesi
getiriyor haberiniz yok! Eğer, Hükümet değişiklik önergesi getirmiş
ve bu doğruysa, o zaman niçin geri çekiyor? Eğer o verilen önerge doğruysa,
Sayın Ali Coşkun’un imzasıyla verilen önerge doğruysa, niçin geri
çekildi? Ben bunu merak ediyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Bizde demokrasi var.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Sizde demokrasi falan
yok Sayın Milletvekilim. Sizde demokrasi olsa, Sayın Çerçi, Manisa
Milletvekilimiz, siz, o kanunla ilgili değişiklik önergesini burada
değil, daha önceden öğrenirdiniz. Parti içerisinde demokrasi kalmadı,
yok.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Bizim komisyondan geldi.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ben de onu anlatmaya
çalışıyorum. Önergeden haberiniz yok. O önerge öyle bir önerge ki,
geçmişte, onunla ilgili onlarca arkadaşımızın müteaddit konuşmalarını
çıkarabilirim, ortaya koyabilirim. Böyle bir önergeyi –Meclise
gelmediğiniz için, dışarıda oturuyorsunuz- öğrenci azlığından
dolayı kapanmakta olan o azınlık mensubu okullarıyla ilgili verilen
önergeyi, siz, imam-hatiplerle ilgili bir düzenleme zannettiniz. (CHP
sıralarından gülüşmeler) Evet, siz öyle zannettiniz. İmam-hatip liselerinin
öğrencilerinin azalmaya başlaması üzerine, böyle bir kanun tasarısı
getirilip, bir önergeyle de, Sayın Ali Coşkun’un, Hükümetin önergesiyle
de imam-hatip liselerinin azalan öğrencilerine takviye yapılmasıyla
ilgili bir düzenleme zannettiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Bu kadar da atma!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, öyle zannettiniz.
Veyahut, şöyle düşünüyorum ben: Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarı dedi ki: Yahu, şu imam-hatiplerle ilgili bir düzenleme
yapamadık, söz verdik, yapamadık. Yahu, ramazan günü -hiç olmazsa
ramazan da geliyor- imam-hatiplerle ilgili yapamadığımız düzenlemeyi
şu azınlık mensupları okullarıyla ilgili yapalım dediniz. Yani,
bunu başka türlü nasıl izah edeceğiz?! İmam-hatipleri yapamadınız,
bari hiç olmazsa azınlık mensuplarının okullarıyla ilgili bir düzenleme
yapalım dediniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sevaptır demişlerdir!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
Meclisin, yapılacak çalışmalardan, getirilen kanunlardan, verilecek
önergelerden haberi olması lazım.
O gün verilen önergeyi biz istedik, oylanmasından
sonra önergeyi elimize alabildik. Önerge oylandı, neyin oylandığını
bilmeden… Önergeyi istedik, önerge gelmedi. Görmediğimiz, okumadığımız,
bilmediğimiz bir önerge geldi ve o önerge de Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekillerinin oylarıyla buradan geçti.
Şimdi, elinizi vicdanınıza koyun. O gün “evet”
oyu verenler, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, yarın
tekriri müzakere geldiğinde o maddede hangi oyu kullanacaksınız?
Ne oyu vereceksiniz? Şimdi size soruyorum; evet mi, hayır mı?!. (AK Parti sıralarından “gelsin bakalım” sesi,
gürültüler)
Gelsin… Ben, Sayın Altıkulaç’ın yanına da gittim,
Komisyon Başkanımızın yanına da gittim. Yahu, bu değişikle ne geliyor
ne gidiyor, kimse bilmiyor. Sanayi Bakanı Ali Coşkun, altına imza
attığı önergenin ne anlama geldiğini bilmiyor arkadaşlar.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Biliyor!.. Biliyor!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Biliyorsa onu bilemem,
bize “bilmiyorum” dedi.
Sayın Altıkulaç, ben size geldim, bu önerge ne getiriyor,
ne götürüyor dedim. Siz de dediniz ki: “Ben de bilmiyorum.”
TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Yok, öyle bir şey demedim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Hayır efendim, burada
beraber konuştuk, yanımızda bazı milletvekilleri vardı. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Öyle bir şey söylemedim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
daha sonra, bizim bu çıkışımızdan sonra AK Parti milletvekilleri
de uyandı. Ya, dediler ki onlar da “bu kanunla ilgili getirilen önerge…”(AK Parti sıralarından gürültüler)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Atma be!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Evet, evet, ondan sonra
uyandınız, haberiniz yoktu, hiç birinizin haberi yoktu.
FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, Başkanlığın
tutumuyla ne ilgisi var efendim bunun?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Evet, bu çok önemli. Geçen
haftaki… Evet… Şimdi oraya geliyorum.
Şimdi, değerli milletvekilleri, cuma günü geldik
buraya. Sayın Meclis Başkanvekili “yeterli çoğunluk vardır” dedi,
Meclisi açtı. Şimdi, baktık, komisyon yerinde yok. Eğer, komisyona
talimat Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından, Hükümet tarafından
verilmemişse, siz, komisyon başkanı hakkında bir işlem yaptınız mı
Sayın Çelik, yaptınız mı? Çünkü, bir komisyon başkanı oraya oturmamakla,
sizin olağanüstü toplantıya çağırdığınız Meclisin çalışmasını
engelliyor sizin Partinin bir milletvekili.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bravo…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Eğer, sizin talimatınızla
orada oturmamışsa, lütfen, o komisyon başkanıyla ilgili işlem yapın.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Partiiçi bir mesele, seni
ilgilendirmez.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Partiiçi mesele değil,
bu mesele millet meselesi.
Bakınız, yine Sayın Altıkulaç’tan örnek vereceğim.
Sayın Altıkulaç diyordu ki: “Meclisin 1 dakikalık çalışması 11
trilyon lira.” Sayın Altıkulaç’ın yaptığı hesaplamalara göre, o
gün Meclisin çalışmamasının faturası kaç trilyon? O zaman, siz, o
komisyon başkanıyla ilgili lütfen bir işlem yapın Parti olarak. Buna
hakkınız yok.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Doğru Yol Partililer de
yok.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Olağanüstü toplantıya
çağırdığınız Meclisin çalışmamasının baş mümessili olan komisyon
başkanıyla ilgili lütfen bir işlem yapın, lütfen bir işlem yapın.
Değerli milletvekilleri, şimdi, bugünkü toplantının
çalışmasıyla ilgili, başlamasıyla ilgili ben şu görüşteyim: Geçen
haftaki Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisi burada oylandı, kabul
edildi. Oylamada, cuma günü saat 14.00’te başlaması ve 662 sıra sayılı
kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar olması; 26.9.2006
Salı günü ise olağanüstü çağrı gündemi ve diğer işleri görüşmek
üzere saat 15.00’te toplanması.
Bu, Adalet ve Kalkınma Partisinin önerisiydi, kabul
edildi. O nedenle, ben, bugünkü çalışma usulünün doğru olduğu kanaatindeyim.
Cuma günü komisyon olmaması nedeniyle o kanun görüşülememiştir;
ancak, Grup önerisi, oylanan öneri, o gün o kanunun görüşmesinin bitimine
kadardı. O kanun görüşülemeyince -zaten öneride de vardır,
26.9.2006 Salı günü olağanüstü çağrı gündemi ve diğer işleri görüşmek
üzere saat 15.00’te toplanmasıyla ilgili öneriyi kabul ettiğimize
göre- bugün kaldığımız yerden çalışmaların devam etmesini, ben,
normal görüyorum, makul görüyorum; ancak, tekrar ediyorum, Adalet
ve Kalkınma Partisinin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, buyurun konuşmanızı tamamlayın,
1 dakikalık eksüre.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Olağanüstü toplantıya
çağırdığınız Meclisin çalışması için, lütfen, gayret gösteriniz.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Bize mi?!.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Çerçi size söylüyorum.
Bakınız, geçen hafta, kaç kez burada karar yetersayısı
istendi; Meclisi olağanüstü toplantıya çağıran Adalet ve Kalkınma
Partisi milletvekillerinin yeterli çoğunlukta, sayıda burada
olmaması nedeniyle, kaç kez Meclis çalışmalarına ara verilmek mecburiyetinde
kaldı.
Sayın Çelik, Grubunuza hâkim olun!
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Doğru Yol Partililer de
yok!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Çelik, Grubunuza
hâkim olun, olağanüstü toplantıyla ilgili olarak milletvekillerinizin
Meclise devamını sağlayın, Meclise devamını sağlayın, yoksa, o
bahsetmiş olduğunuz kanunların hepsinin burada görüşülmesi mümkün
olmayacak. Hâlâ, komisyonlarda görüşülen kanun tasarıları var değerli
milletvekilleri. Böyle bir şey olabilir mi?! Komisyondan ne zaman
çıkacağı belli olmayan bir kanunla ilgili olarak, siz, olağanüstü
toplantı gündemine onu da dahil ediyorsunuz. Vakıflar Kanun Tasarısının
kaçıncı maddesi görüşülüyor, kaç madde? Yetişecek mi Sayın Çelik?
Yetişmesi mümkün değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, teşekkür ederim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ben teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, sataşma
var.
BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, Meclis Başkanlığına
lehte ve aleyhte söz talepleri geliyor ve bunları sırasına göre değerlendiriyoruz.
Sayın Kandoğan’ın söz talebi, Grup Başkanvekili Sayın Faruk Çelik’ten
önce gelmiştir. Onun için, kendisine burada öncelikli olarak söz
verdim. Herhangi bir takıntı, vesaire söz konusu değildir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Çalışmalarımız, usulüne uygun olarak
yürütülmektedir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bilgilerinize arz ederim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Altıkulaç, buyurun efendim.
TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Yanlış beyanda bulunuldu,
düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Yani, hakkınızda söylediği sözlerin hilafı
hakikat olduğunu beyan ediyorsunuz?
TAYYAR
ALTIKULAÇ (İstanbul) – Evet, adıma atfen….
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Altıkulaç, çok kısa bir açıklama.
Sayın
Altıkulaç, çok kısa bir açıklama, rica ediyorum.
Buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Tayyar
Altıkulaç’ın, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan’ın, konuşmasında,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce burada konuşan arkadaşımız Sayın Ümmet
Kandoğan, perşembe günkü müzakereler sırasında verilen bir önergeyle
ilgili olarak bana geldiğini ve benden bu önergenin mahiyetini
sorduğunu, benim de, bu konuda bilgim olmadığını söylediğimi ifade
ettiler. Tabiatıyla, ben, arkadaşımız için “yalan söylüyor” gibi
bir ifade kullanmayacağım; ama, herhalde yanılıyor. O önergeyi benim
bilmemem hiç mümkün değil; çünkü, o önergenin bir geçmişi var. Cumhuriyet
Halk Partili Komisyon üyesi arkadaşlarım hatırlayacaklar. Dışişleri
Bakanlığı temsilcileri, Komisyonumuzda, bu tasarıyla ilgili
olarak, yeterli hazırlığı yapamadıklarını, daha sonra görüşlerini
beyan edip edemeyeceklerini ifade ettiler. Ben de, Komisyon Başkanı
olarak, kendilerine, Komisyonda kabul edilen metinle ilgili olarak
farklı bir mülahazaları varsa Dışişleri Bakanlığı olarak, bunu
daha sonra da bize gönderebileceklerini ve Genel Kuruldaki müzakereler
sırasında bunların önergelerle değiştirilebileceğini söyledim
ve nihayet, Dışişleri Bakanlığı, uzunca -2 sayfadan fazla sanıyorum-
bir yazıyla, bu tasarıyla ilgili görüşlerini, Komisyon Başkanı
olarak benim adıma yazdıkları yazıda, resmî yazıda ifade ettiler
ve ben, bu yazıyı, Sayın Millî Eğitim Bakanına ve Bakanlığa sundum. Bakanlık,
bu önerileri inceledi ve içinden 2 veya -yanılmıyorsam- 3 önerge
oluşturdu.
Sayın Gazalcı da, buradaki konuşmaları sırasında,
Dışişleri Bakanlığı uzmanlarının bu konuda görüşü alınmadan bu
tasarının müzakere edildiği yolunda bir beyanda bulundular, onu
da tashih etmiş olayım izinleriyle. Bu önergeleri, tam tersine, Dışişleri
Bakanlığı uzmanlarının komisyonumuza sundukları görüşler doğrultusunda
hazırladık…
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Buradaki mi?
TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Evet, evet, buradaki.
…ve ben kendilerine
de, Dışişleri Bakanlığından gelen yazıyı takdim edebilirim. Ben
size takdim edeceğim yazıyı, resmî yazıyı.
Burada, üç tane önerge, Dışişleri Bakanlığının
bana resmen yazdıkları yazının içinden çıkarılmış önergelerdir. İfadeler
aynen öyledir, değişik hiçbir şey yoktur; ama, bildiğiniz gibi burada
bir hassasiyet oluştu, ruhban okuluna kapıların aralandığı filan
gibi endişeler dile getirildi.
Sonra, gece vakti, burada, hatırlayınız, Dışişleri
Bakanlığı bürokratlarını arayarak telefonla, bunun, bu değişiklik
önergelerinin, Avrupa Birliği bağlamında yapılması gereken değişiklikler
mi; yoksa, yani, daha iyi olur anlamında değişiklikler mi olduğunu
sorduk. Dediler ki: “Biz, insanî düşüncelerle bunu, yasayı daha da
iyileştirmek için bu önerilerde bulunduk.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Başkan, son cümlenizi alayım.
TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Hemen, son cümlemi
veriyorum.
“Avrupa Birliği bağlamında konuyla ilgisi yoktur”
dediler. “Madem öyle, Genel Kurulda bu konuda bazı arkadaşlarımız
-İktidardan ve muhalefetten- hassasiyet gösteriyorlar; bu konuyu
tekriri müzakere ederiz ve değiştiririz” dedik.
Yani, Sayın Kandoğan arkadaşımızın, benim dahi
bilgimin bulunmadığını ifade ettiği hususun arka planı budur.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Benimle konuştunuz
mu konuşmadınız mı?!
TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Sizinle konuşmuş
olabilirim; ancak…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – “Olabilirim” değil;
konuştunuz mu konuşmadınız mı?!
BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Başkan, Sayın Altıkulaç, konu anlaşılmıştır;
yani, konudan haberinizin olduğunu söylüyorsunuz; tamam efendim.
TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Şimdi, size, burada,
komisyondaki müzakere sırasında, Genel Kuruldaki müzakere sırasında
bu geniş açıklamayı yapamayacağımı söylemiş olabilirim; ancak
“ben de bunu bilmiyorum” demiş olmam mümkün değil. Siz, lütfen, hafızanızı
kontrol edin.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, benim
geldiğimden haberiniz yok!
BAŞKAN – Sayın Altıkulaç, teşekkür ediyorum.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim, bu şekilde karşılıklı konuşma
diye bir üslup yoktur.
Sayın Altıkulaç beyan etmiştir, komisyon başkanıdır.
Komisyonda olan arkadaşlar giderler, bilgilerini alırlar. Yani,
Dışişleri Bakanlığındaki bürokrasinin böyle bir talebi olmuştur,
onu değerlendirmişlerdir. Tekriri müzakere sırasında diğer konular
açıklığa kavuşur.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Başkanım, Sayın
Gazalcı…
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Gazalcı, bir şey yok efendim! Ne söyledi?..
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Efendim, benim adımı
geçirdi Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Her adı geçen insan buraya çıkıp konuşursa olmaz.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – İzin verin Başkanım.
BAŞKAN – Herhangi bir sataşma yok Sayın Gazalcı,
lütfen...
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Söylediğimin tersini
orada anlattı.
IV.
- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Olağanüstü toplantı çağrısının
düştüğüne ilişkin TBMM Başkanlığına yapmış oldukları taleplerine
karşılık, TBMM Başkanlığının “toplantı çağrısının devam ettiğine;
olağanüstü toplantı çağrısının düştüğüne dair olan görüşe katılmadığına
ve olağanüstü toplantı çağrısının devam ettiği” cevabı nedeniyle
(Devam)
BAŞKAN - Sayın Çelik, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Başkanlığın uygulamasının doğru olduğu düşüncesiyle
söz almış bulunuyorum. Öncelikle, burada bir usul tartışması açıldı
ve yapılan konuşmalara baktığımız zaman, usul tartışması içeriğiyle
ilgisi olmadığını, milletimiz de ibretle izliyor, bizler de dikkatle
burada izliyoruz ve yine, kısaca, hemen sözlerimin başında, bir
durumu daha belirtmek istiyorum. AK Parti bir hizmet kervanı. (CHP
sıralarından alkışlar [!]) Türkiye’de neler yaptığımızı, nelerin
olup bittiğini sizler görmeseniz de milletimiz görüyor. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kervanın önünde kim gidiyor?!
FARUK ÇELİK (Devamla) – AK Partili olmak güzel
bir hadise; ama, şimdi, burada, az önce konuşan arkadaşı dinlediğim
zaman, AK Partiyi özlediğini… Dikkatle eğer konuşmasını izlerseniz,
AK Partiyi ne kadar özlediğini göreceksiniz o konuşmasında.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Erbakan’ı da geçtin!
FARUK ÇELİK (Devamla) – Gidişi böyle kolay olunca,
dönüşün çok zor olduğunu herkesin bilmesini istiyoruz, arkadaşın
da bunu bilmesi gerekiyor. Bu kapıya…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Malatya’da kayısı
üreticisiyle altı aydır ilgilendiniz mi? Ekmeğine ekmek verdiniz
değil mi(!)?..
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Nereden çıkardınız?!.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Altı aydır aç!.. Aç!..
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Benim hangi cümlemden
bunu çıkardınız Sayın Çelik?!
FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın Çelik, açıkla!.. Hangi cümlemden çıkardın bunu?! (AK Parti sıralarından
“dinle, dinle” sesleri)
FARUK ÇELİK (Devamla) – Türkiye…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Hangi cümlemden çıkardın?..
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, lütfen…
Sayın Çelik, Genel Kurula hitap ediniz efendim.
FARUK ÇELİK (Devamla) – Partimizin iç uygulamalarına
varıncaya kadar, şimdi ne yapacaksınız, şimdi ne yapıyorsunuz…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Hangi cümlemden çıkardınız?!
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, lütfen…
FARUK ÇELİK (Devamla) – Yani, bizi sual etmek, bizi
sorgulamak senin görevin değil ki.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Evet, görevim benim,
milletvekili olarak görevim.
FARUK ÇELİK (Devamla) – Bu, AK Partiye olan aşkını
koruyor; ama, geri dönüşü mümkün değil, onu söylemeye çalışıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Gelmek isteyen mi var
ki geleceğim!..
FARUK ÇELİK (Devamla) – Dönemeyeceksiniz daha!..
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Nereden çıkardınız
onu?.. Nereden çıkardınız?..
FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Geri gelmem için sen
gelmedin mi yanıma?! Geri dönmem için sen gelmedin mi yanıma?!
FARUK ÇELİK (Devamla) – İçtüzük… Türkiye Büyük
Millet Meclisi…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sen gelmedin mi yanıma!..
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, lütfen!..
MEHMET KILIÇ (Konya) – Şimdi de CHP Grubuna mı geçtin?!
FARUK ÇELİK (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisi,
İçtüzük 7 nci madde çerçevesine uygun olarak toplantısını gerçekleştiriyor.
Burada, İçtüzüğe, Anayasaya aykırı hiçbir uygulamanın olmadığını
ifade etmek istiyorum. İçtüzük 7 nci maddede tek bir kriter var, yani,
çağrının düşmesiyle ilgili olarak; “Yeterli çoğunluk sağlanamazsa
çağrı düşer” deniliyor. Başka bir kriter yok. O halde, geçen haftadan
bu haftaya dönük tüm uygulamalarda, İçtüzüğe aykırı, Anayasaya
aykırı, yasalara aykırı hiçbir uygulaması söz konusu değil Başkanlığın.
Ayrıca, olağanüstü çağrıya aykırı bir durum olmadığını
aslında muhalefet de kabul ediyor. Bakınız, biraz sonra Danışma Kurulu
önerileri görüşülecek. Cumhuriyet Halk Partisinin de bir Danışma
Kurulu önerisi var.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok, hayır!
FARUK ÇELİK (Devamla) – Bu ne demektir; yani, Meclis
çalışmaları ve Başkanlığın uygulamaları son derece yerindedir,
biz de buna katkı sağlıyoruz ve bu sürecin nasıl işlemesiyle ilgili
teklifimizi de Genel Kurula sunuyoruz diyorlar. Bu anlamda da bir
sıkıntının olmadığı ortadadır.
Ayrıca, Genel Kurul, komisyon tartışmaları yapıldı
burada. Genel Kurul çalışmaları bir bütündür. Burada komisyonu,
Genel Kurulu ayrı ayrı değerlendirmek doğru değildir. Genel Kurul
açılmışsa, komisyon da faaliyetlerini sürdürecektir. Burada garip
bir durum, yanlış bir uygulama varmış gibi bir izlenim ortaya konulmaya
çalışıldı; doğru değildir.
Fakat, bir yanlış yapıldı. Pazarlamacı ve pazarlama
uzmanları, Türkiye'de, bu dönemde son derece büyük görev görüyorlar
biliyorsunuz; dünyanın dört bir yanında, Asyasından Afrikasına,
Amerikasına varıncaya kadar, Türkiye'deki Türk ürünlerimizi pazarlama
konusunda gerçekten ciddî bir çaba içerisindeler. Üniversitelerimizde
ciddî bir bölüm olarak, işletme bölümünde ciddî bir uzmanlık dalı olarak,
önemli sayıda pazarlamacı uzmanlarımızın, pazarlama uzmanlarımızın
olduğunu ve Türkiye'nin ihracatının artmasında ciddî katkı sağladığını
unutmamamız gerekiyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Fındığı pazarla fındığı!
FARUK ÇELİK (Devamla) – Siyaset pazarlamacısı
ayrı bir olaydır. Kastedilen budur; yoksa, Sayın Anadol, belki sehven,
direkt olarak konuya girdiği için kamuoyu yanlış anlamıştır ifadesiyle
bunu düzeltme açısından söylüyorum.
Bir diğer konu ise, Sayın Başbakanımızla ilgili
ifadeler… Yani, hazmedemiyorsunuz, bunu biliyoruz artık biz. Bunu
da bir tartışma konusu yapmak istemiyoruz. Yani, kıskanmayın diyoruz.
Lider kolay yetişmiyor Türkiye’de, lider kolay yetişmiyor. Siz de,
bakınız, çok çalışın, çok araştırın, hatta güzel günlerdeyiz bakın,
ramazan günleri dua edin…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya)- Kara mizah bu,
kara mizah!
FARUK ÇELİK (Devamla)- Siz de böyle bir lidere sahip
olursunuz, belki siz de bir çıkış sağlarsınız diyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya)- Kara mizah bu!
Gülüyor halk bunlara! Halk, bu laflara göbeğiyle gülüyor.
FARUK ÇELİK (Devamla)- Bir son cümle olarak da şunu
ifade etmek istiyorum:
Terörü ve Avrupa Birliği sürecini, ne olur, iç
politika malzemesi haline getirmeyelim. Avrupa Birliği süreciyle
ilgili, birlikte çok güzel şeyler yaptık, daha yapmamız gereken çok
şey var. Türkiye’nin bu hedefidir, Türkiye’nin bu idealidir.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)- Avrupa Birliği adı altında
istediğinizi yapıyorsunuz!
FARUK ÇELİK (Devamla)- İkide bir burada, kalkıp,
Avrupa Birliği süreciyle ilgili olumsuz tablolar çizmek, milletimizin
moralini bozacak noktalara taşımak doğru değil.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Doğruyu söylüyoruz. Doğruyu
söylüyoruz, doğruyu!..
FARUK ÇELİK (Devamla)- Avrupa Birliği süreciyle
ilgili olup bitenler bütün açıklığıyla cereyan ediyor. Bu konuda millet olarak bu süreçteki
sıkıntıları biliyoruz. Bu sıkıntılara göğüs gerecek bir duruşu,
millî onurumuzu, millî duruşumuzu da muhafaza ederek; ama, Avrupa
Birliği sürecinden de kopmayarak bir yürüyüşü sergiliyoruz, hep
beraber bir katkı sağlıyoruz burada. Bunu bir iç politika
malzemesi olmaktan çıkaralım.
Terör konusu da böyledir. Terör, Türkiye’de anaların
bağrını yakıyor, milletin bağrını yakıyor. Bu konuyla ilgili yasal
düzenlemeyi…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Koordinatöre havale ettiniz!
Niye toplamıyorsunuz Meclisi?
FARUK ÇELİK (Devamla)- Yasal düzenlemeyi burada
gerçekleştirdik.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Meclisi toplayın, onun
için toplayın…
FARUK ÇELİK (Devamla)- Terörle Mücadele Yasasını
burada birlikte çıkardık. Yapılması gerekenler varsa, bunları da
birlikte konuşmamız gerekiyor, birlikte yapmamız gerekiyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Niye toplamıyorsunuz
Meclisi?
FARUK ÇELİK (Devamla)- Ama, şehit üzerinden, terör
üzerinden, lütfen, siyaset yapmayalım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Bırak, bırak!..
FARUK ÇELİK (Devamla)- Ne size ne bize ne kimseye
bu yakışmıyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Koordinatöre havale ettiniz
zaten.
FARUK ÇELİK (Devamla)- Çünkü, bunlar, milletimizin
bağrını yakan olaylar diye ifade ediyorum.
Başkanlığın uygulamasının doğru olduğunu bir
kez daha ifade ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz
önce kürsüden inen AK Parti Grup Başkanvekili Sayın Faruk Çelik’in,
konuşması sırasında, kendisinin sanki tekrar bir partiye döneceğinden
bahisle, Ümmet Kandoğan bir dilekçe vermiştir. Dilekçesinde, kendisinin
böyle bir talebinin olmadığını açık seçik beyan etmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Müsaade edin de ben
açıklayayım onu Sayın Başkan.
BAŞKAN – Konu üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç’ın Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna yazmış olduğu cevabî yazıda hukukî gerekçeler ışığında
Meclisin olağanüstü toplantı çağrısı devam etmektedir. Başkanlık
Divanı olarak da, Meclis Başkanımızın bu tutumunun da doğru olduğu
kanaatindeyim ve çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Arz ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19
uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Genel Kurulun çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun, 26.9.2006 Salı günü (bugün)
yaptığı toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün
19 unu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Kemal
Anadol
İzmir
Grup
Başkanvekili
Öneri: Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun,
26.9.2006 Salı, 27.9.2006 Çarşamba, 28.9.2006 Perşembe günleri
15.00-20.00 saatleri arasında çalışması önerilmiştir.
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin lehinde ve aleyhinde 3’er
adet talep gelmiştir. Taleplerde bulunan milletvekili arkadaşlarımızdan
taleplerinden vazgeçenler yoksa, her 3 konuşmacıyla, talep eden konuşmacıyla
ilgili olarak kura çekeceğim.
Talebinden vazgeçen var mı? Yok.
Aleyhte, Mehmet Eraslan, Ünal Kacır ve Alaettin Güven;
bu 3 arkadaşımız arasında kura çekimi gerçekleştireceğim.
Önerinin lehinde, Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin lehinde, Sayın Haluk Koç, Sayın Ömer Abuşoğlu ve Sayın Ümmet
Kandoğan’ın söz talepleri vardır. Bu arkadaşlarımızdan da, feragat
eden arkadaşımız varsa 2’sine söz vereceğim; yoksa kura çekeceğim.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, niye kura çekiyorsunuz?
Kendi grup önerimizin lehinde biz
konuşalım müsaade ederseniz. Böyle bir saçmalık olur mu?! Var mı böyle
bir usul?!
BAŞKAN – Sayın Koç, lütfen…
HALUK KOÇ (Samsun) – Efendim, kendi grup önerimiz.
BAŞKAN – En çok 2 kişiye lehte ve aleyhte söz verilir
talebi vardır. Beraber gelmişse benim yapacağım bir şey yok. O zaman,
diğer arkadaşlarımız feragat edeceklerdir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Cumhuriyet Halk Partisinin
grup önerisi üzerinde başka parti nasıl konuşur?!
BAŞKAN – Sayın Anadol, nezaket planında haklısınız;
ben bir şey demiyorum; ama “milletvekillerine söz verilir” hükmü
açıktır. Getirip, arkadaşlarımız buraya bırakmışlar. Benim yapabileceğim
husus nedir? Yoksa, katılıyorum fikrinize; doğrudur.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Grubun konuşma hakkı bakidir
Sayın Başkan. Başka partinin temsilcisi mi konuşur grup önerisi üzerinde?!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, aleyhte olan 3 arkadaşımızla
ilgili olarak kura çekiyorum; kurada çıkacak olan ilk arkadaşımız
konuşmayacaktır: Sayın Ünal Kacır.
Sayın Eraslan ve Sayın Alaettin Güven, 2 konuşmacı,
Kütahya Milletvekilimiz ve Hatay Milletvekilimiz…
Lehte olan arkadaşlarımızdan, vazgeçen arkadaşımız
var mı efendim?
Sayın Ömer Abuşoğlu… Dışarıda kaldın. Sayın Ümmet
Kandoğan ve Sayın Haluk Koç konuşacaklar. Eğer Sayın Kandoğan hakkından
vazgeçerse, ANAP Grup Başkanvekili Sayın Ömer Abuşoğlu konuşabilir…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Onu nereden çıkardın
Sayın Başkan?!
BAŞKAN – …veya Sayın Haluk Koç; fark etmez…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Ağzıma bant yapıştırın
bir de Sayın Başkan!
BAŞKAN – Aleyhte, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet
Eraslan; buyurun.
MEHMET ERASLAN (Hatay) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçen haftadan bugüne kadar yapmış olduğumuz yasama
faaliyetleri, kanun tasarısıyla ilgili yasama faaliyetlerinin,
ülkemiz adına, milletimiz adına hayırlar getirmesini öncelikle
temenni ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde,
şahsım adına söz aldım. Bundan sonra, Adalet ve Kalkınma Partisinin
de bir grup önerisi olacak. O grup önerisiyle ilgili çekincelerimizi,
aleyhte, yine söz almak suretiyle, ifade etmenin gayreti içerisinde
olacağım.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
daha önce, yine Lübnan’a Türk askerinin gönderilmesiyle ilgili
olağanüstü toplanmıştı ve Dördüncü Yasama Yılı bitip Beşinci Yasama
Yılına girerken, yine Türkiye Büyük Millet Meclisi, Avrupa Birliği
uyum yasaları çerçevesinde çalışmalar yapmak üzere ikinci defa
olağanüstü toplanmıştır ve geçen hafta itibariyle başlayan Genel
Kurul çalışmaları bu haftaya kadar devam etmiştir; fakat, olağanüstü
toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Danışma Kuruluyla cuma
günü çalışması öngörüldüğü halde çalışmaması hiç şık olmamıştır.
Şu sebeple veya bu sebeple kanunun hazırlanmayışı, kanun maddeleriyle
ilgili önergelerin anlaşılmayışı ve sair sebeplerden dolayı cuma
günü komisyon yerinde olmamıştır, Hükümet yerinde olmamıştır ve
çalışmalar, olağanüstü toplanmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmaları, geçen hafta cuma gününden bu hafta salı gününe ertelenmiştir.
Değerli arkadaşlar, evet, bu grup önerisinde, salı,
çarşamba ve perşembe günleri Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun
saat 15.00 ile 20.00 arasında çalışması önerilmiştir. Bu çalışma saati,
az bir saattir. Dolayısıyla, eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi olağanüstü
toplanmış ise ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkarması gereken
acil kanunlar var ise ve bunlar eğer bir tarihe kadar bitirilmesi gerekli
ise, 15.00 ile 20.00 arasındaki 5 saatlik bir çalışma sürecinin, bir
çalışma zamanının kâfi olmadığını, yeterli olmadığını, daha çok
gün ve daha fazla saat aralığıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışması gerektiğini vurgulamak istiyorum.
Diğer taraftan, bu çalışmalar yapılırken kanunlar
önemli; Avrupa Birliği uyum yasaları, Avrupa Birliği uyum yasaları
çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmesi gereken,
yasalaşması gereken kanunlar. Bu kanunlar önemli mi; önemli; üzerinde
tartışılması gereken kanunlar; ama, genel manada bizim de destek
verdiğimiz, genel manada desteklediğimiz, ama içinde de bazı maddelerinin
eleştirilmesi gerektiğine inandığımız kanunlar görüşülürken,
bu kanunlar görüşülürken, temel kanun olarak görüşülmesini anlamak
mümkün değil. Niye, bunları, biz, temel kanun olarak görüşüyoruz
ya?! Yani, muhalefet konuşmasın, milletvekili konuşmasın…
Evet, bakın, şu hakkı teslim ediyorum; çalışalım,
haftanın üç günü değil, dört günü çalışalım, beş günü çalışalım; 5
saat değil, 10 saat çalışalım, 15 saat çalışalım, gece gündüz çalışalım,
sabahlara kadar çalışalım; ama, çalışırken, kanunla ilgili -İçtüzük
91 inci madde değişikliğe uğradı ama- bunu uygulamak veya uygulamamak
yine İktidar Grubunun elinde aslında.
Temel kanun olarak getirdiğiniz zaman, bu kanun
tasarılarını temel kanun olarak müzakereye açtığınız zaman, maalesef,
her maddesiyle ilgili düşüncelerimizi ayrıntılı bir şekilde ifade
etmemiz mümkün olmuyor. Temel kanun iki
bölüm halinde geliyor veya üç bölüm halinde. İşte, 30 maddesi, 20
maddesi bir bölüm. Dolayısıyla, bir bölümde 5 dakikalık bir konuşma
süresiyle, 15 maddeyi, 20 maddeyi izah etmeniz mümkün değil ve işin
garip tarafı, temel kanun olarak görüşülmeye açılan kanun tasarısıyla
ilgili bütün konuşmalar doldurulmuş, önergeler doldurulmuş; önerge
veremiyorsunuz.
Milletvekilleri niye var, bu milletvekilleri
niye var, niçin var?! Bunların konuşmalarının önüne geçerseniz, konuşmamaları
için her türlü gayreti sarf ederseniz, önergeleri doldurursanız,
milletvekili Türkiye Büyük Millet Meclisine katkı sağlayamazsa,
peki, bu sağlıklı kanun görüşmeleri nasıl olacak?! Demokrasi nedir,
ne demektir demokrasi?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Temel kanun(!)
MEHMET ERASLAN (Devamla) – Demokrasi, müzakere
demektir, tahammül demektir, fikirlerin, düşüncelerin paylaşıldığı
zemin demektir. Demokrasi işte budur; ama, demokrasiyi ve ifade
özelliğini eğer birileri hazmedemiyorsa, o zaman, başını iki elinin
arasına alıp düşünmelidir diye düşünüyorum. Burada muhalefet konuşacak
tabiî ki, diğer milletvekilleri de konuşacak, kanunla ilgili düşüncelerini,
duygularını, fikirlerini, katkılarını sağlayacak, söyleyecek.
Bundan daha doğal bir şey yok. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi
bu ve her bir Türkiye Büyük Millet Meclisi azasının görevi de yasama
faaliyetine katkı sağlamaktır. Bizim bundan başka bir niyetimiz
yok; ama, maalesef, bir grup önerisi geldi, şimdi, grup önerisiyle ilgili
konuşma imkânımız oldu da, kura çekildi de, bize çıktı da, aman, allahaşkına
böyle yapmayın, bırakın milletvekillerinin konuşmalarının önüne
geçmeyin, birlik ve beraberlik içerisinde, güzellik içerisinde bütün
milletvekilleri kanunla ilgili görüşlerini beyan ederek bir kanun
hazırlığı, kanun çalışması, yasama faaliyeti bu şekilde yapılsın
önerisini, ancak, bu şekilde verebiliyoruz.
Şimdi, bundan sonra gelecek olan kanunlar da, baktım
ben hepsine, gündeme baktım, gerek Kamu Denetçiliği Kanunu gerek
Tohumculuk Kanunu Tasarısı, bunların ikisi gerçekten çok önemli
kanunlar ve Kamu Denetçiliği Kanunu özellikle çok önemli, Tohumculuk
Kanunu Tasarısı da çok önemli; ama, ikisi de temel kanun olarak gelmiş.
Temel kanun olarak geldiği zaman, iki bölüm halinde görüşüyorsunuz,
isterse 80 madde olsun, konuşma hakkınız 5 dakika, 10 dakika, yani…
Temel kanun deyince ben şunu anlıyorum: Temel kanun,
görüşülmeden geçen kanundur, üzerinde müzakere edilmeden, doğru
dürüst -daha doğrusu- müzakere edilmeden ve hakkı verilerek görüşülmeden
geçen kanundur ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden sağlıklı geçen
kanun değildir. Milletvekilinin katkı sağlamadığı, fikirlerini,
düşüncelerini, önerilerini, telkin ve tavsiyelerini ifade edemediği
kanundur temel kanun. Haydi bir an önce çıkaralım, çıkaralım şu kanunlar
bitsin şeklinde… Ya, kabalama aldık bu işi biz ya!..
Haftada altı gün çalışalım, yedi gün çalışalım. Eğer, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin olağanüstü toplanması gerekiyor iseydi, bir ay
önceden Meclisi açsaydık ve bir aydan beri Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bu kanunları görüşseydik. Ama, kabala, hemen, bir an önce bitirelim,
hızlı geçsin, aman kimse konuşmasın, kimse bir şey söylemesin, kimse
söz almasın, kimsenin söz talebi olmasın da bu kanunlar alelacele
geçsin… Peki, diğer kanunu niye o zaman biz geri çektik; bakın, demek
ki insanoğlu şaşar, insanoğlu yanılabilir, önergesinde de yanılabilir,
kanununda da yanılabilir. Özel Öğretim Kurumları Kanunu Tasarısı
geri çekilmiştir; cuma günü görüşmeler durdurulmuş, cuma günü görüşmeler
iptal edilmiş ve üzerinde bir daha çalışılması gerektiğine inanıldığı
için bir daha tetkik edilmektedir.
Demek ki, milletvekillerinin katkılarından
korkmamak gerekiyor. Demek ki, milletvekillerinin Türkiye Büyük
Millet Meclisi çalışmalarına yapacakları özverili çalışmaları
desteklemek gerekiyor; İktidar Grubu da bu desteği vermelidir muhalefete,
muhalefet de İktidara desteğini vermek suretiyle …
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eraslan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla) – …ülkemize ve milletimize
hayırlar getirecek olan bu yasama faaliyetini bu şekilde hep beraber
birlik ve beraberlik içerisinde, iyi niyetle, ama birbirimizi anlayarak,
ama birbirimizi dinleyerek, birbirimizin duygularına tercüman
olarak ve birbirimizi özümseyerek, ülkemiz, milletimiz adına, Türkiye
adına bu kanun tasarılarını iyi niyetle ve iyi niyet göstergeleriyle
yapmak durumundayız; bundan başka
çaremiz yok.
Eleştirilere lütfen açık olalım. Sayın Çelik, lütfen,
milletvekillerinin konuşmalarına engel koymayalım, önergeleri
ve konuşma haklarını doldurmayalım. Bırakın muhalefet konuşsun,
bırakın milletvekilleri konuşsun. Türkiye adına ve Türk Milleti
adına en doğru karar, müzakere edilerek, konuşularak, tartışılarak,
karşılıklı istişare edilerek çıkacaktır diyorum ve bu kanun çalışmalarının
ülkemiz, milletimiz adına hayırlar getirmesini temenni ederek,
hepinizi sevgiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önerinin lehinde, Samsun Milletvekili ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Haluk Koç.
Sayın Koç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Saat 16.15; şimdiden, gece 24.00’e kadar çalışamayacak
bir Parlamento manzarası sergileniyor zaten. Gerek belki günün bu
aşamasına kadar olan yorgunluğun üzerinize sinmesinden gerek önümüzdeki
günlerdeki belirsizlikten gerek gelen, getirilen yasa tasarılarının
burada önergelerle çok anlamı dışında birtakım değişikliklere
uğratılmasından duyduğunuz rahatsızlıktan pek bu önümüzdeki dörtbeş
günü taşıyamayacak gibi görünüyorsunuz. Bu, buradan gözüken manzara.
Bunu paylaşmak istedim.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle Sayın Grup Başkanvekilinin
bir ifadesine açıklık getirmek istiyorum. O da şu: Cumhuriyet Halk
Partisi, cuma günü Türkiye Büyük Millet Meclisinin fiilen toplanamaması
üzerine olağanüstü çağrının düştüğü anlamında bir yorum yapmış,
bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına iletmiş, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı da bir karşı yazıyla, saat 19.00’da,
cuma günü, görüşünü ifade etmişti. O yazı üzerine biz bugünkü Danışma
Kuruluna bir grup önerisi götürdük. Yani, Sayın Meclis Başkanlığının
yazısına saygıdan ötürü o yazıyı götürdük. Yoksa, görüşlerimizin
ıskata çıkmasından, boşa çıkmasından bahisle bir davranış içinde
olmadık. Kendisine bunu ifade etmek istiyorum; ama, herhalde geceki
programla meşguller.
Değerli arkadaşlarım, bakın geçen hafta ne yaşandı;
lütfen, geçen hafta yaşananları birer birer bir düşünelim. Geçen
hafta yine böyle salı günü grup önerileriyle gelindi. Burada olağanüstü
toplantı gündemi taslağı -Grubunuzun hazırladığı- burada ve salı
günü, İskân Kanunu, bizlerin de katkısıyla geçti. Çarşamba günü…
Çarşamba günü bir şeyler yaşadı bu Meclis.
Değerli arkadaşlarım, ben, bunu anımsatmak istiyorum
size. Lütfen, bunu hafife almayın ve önümüzde, şu anda komisyonda
görüşülmekte olan Vakıflar Yasasıyla ilgili, lütfen, şimdiden,
madde madde bilgi sahibi olmaya başlayın. Ben, size aslî görevinizi
hatırlatmak istiyorum, parti görevinizi değil, milletvekili olarak
yasama görevinizi anımsatmak istiyorum. Neler getirilmek isteniyor,
ne oluyor, son dakikada önergeyle neler nelere taşıtılmak isteniyor,
nelere ne anlam yüklenmek isteniyor ve karşımıza sonuçta çıkan yasa,
eğer kabul edilirse, bizi -bizi derken, AKP’yi, CHP’yi, ANAP’ı, şunu, bunu
söylemiyorum- Türkiye’yi nereye götürmek istiyor; Türkiye üzerinden
neler taşınmak istiyor, hangi değerler ne şekilde azaltılmak isteniyor,
içi boşaltılmak isteniyor; Türkiye, toplumuyla duyarsızlaştırılmak
isteniyor; bunları, lütfen, işin başından tartışmaya başlayalım.
Değerli arkadaşlarım, bakın, çarşamba günü, bu
önergeye karşı çıktık. Ben, teşekkür ediyorum; onlar kendilerini
biliyorlar, bakarak da söylüyorum, birçok duyarlı arkadaşımın olduğunu
ben AKP Grubu içinde gördüm. Biz, iyi niyetle bir uyarı yaptık; bu önerge
yanlıştır dedik; bu önerge yanlıştır dedik… Sadece, basının bazı köşelerinde,
konunun gündemini bilmeden, tartışılan yasa tasarısını bilmeden,
ne getiriyor, ne götürüyor bilmeden, komisyondaki Vakıflar Yasa
Tasarısını bilmeden, sadece köşe yazarı olmanın sorumluluğunu
yerine getirmeyi düşünen bazı kalemlerin yazdıklarının muhataplarının
bu Mecliste olmadığını söylüyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz, ne ırkçıyız ne gözü
kapalı, gerçeklere kapalı, vicdanı kapalı insanlarız; biz, görevimizi
yapıyoruz, herkesin de yapmasını istiyoruz ve açıkça söylüyoruz;
açıkça söylüyoruz: Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmayan, aynı etnik
köken ve dinsel kökenden gelenlerin de, azınlık okullarında, Türkiye’de
eğitime kabul edilmelerinin yanlış olduğunu, o gece bağıra bağıra
söyledik ve duyarlı olan arkadaşlarım da, konudan habersiz olan, buradaki
yasama görevini “Grubum getirmiş, Hükümetim önermiş, ben el kaldırarak
bana tanınan kısımda görevimi yaparım” diyen arkadaşlara da, o
duyarlı olan arkadaşlarımın anlatmasıyla, yansıtmasıyla, geri
çekmek zorunda kaldınız değerli arkadaşlarım ve bu, bize tanınan
çok dar konuşma süresi içinde oldu. Hülle yaparak 5 inci maddeyle
ilgili, 1 inci maddede bir önerge şansı bularak bunları anlatabildik,
söyleyebildik; kötü mü oldu?!
Bunların bizi nereye götüreceğini düşündünüz
mü değerli arkadaşlarım, kabul edilseydi?! “Yok efendim, öyle değil,
iyi niyetle, şu şekilde olan bir grubun da bu şekilde bir isteğini bunun
içine sıkıştırmış olduk.” Onun sınırlarını siz çizemezsiniz değerli
arkadaşlarım. Bakın, her zaman söylüyoruz; isteyen istediği şekilde
değerlendirsin, isteyen paranoyak desin, isteyen dinozor desin,
isteyen statükocu desin, Türkiye coğrafyası, orta ve uzun vadede,
hâlâ daha emperyalist amaçlar için üzerinde hesap kitap yapılan bir
coğrafyadır; bunu çok iyi bilmemiz gerekiyor. Her yasa tasarısında,
her cümlede, her virgülde, bu duyarlılığı, eğer bu pencereden bakarak
sergilemezseniz, tarih önünde sorumlu olursunuz, sorumlu oluruz,
22 nci Dönem olarak sorumlu oluruz. Özel öğretim kurumlarıyla ilgili
yasa tasarısında, tekriri müzakerede bu hatayı eğer telafi edecekseniz,
lütfen, şuna sığınmayın; bu, Terörle Mücadele Yasasının 6 ncı maddesinde
de oldu; lütfen şuna sığınmayın: “Efendim, bu, sizin dediğiniz gibi
bir sonuca yol açmayacaktı; ama, sonuçta siyaset yapıyoruz, muhalefet
olarak bunu aleyhimize kullanırsınız diye biz bunu çekiyoruz.” Değerli
arkadaşlarım, aptesinizden şüpheniz mi var?! Aptesinizden şüpheniz
var mı?! 354 kişi de çoğunluğunuz var. Eğer doğru olduğuna inanıyorsanız,
getirdiğiniz önergeyle değiştirdiğiniz yasanın o haliyle bizim
söylediklerimizin dışında bir sonuç getireceğine inanıyorsanız,
o zaman bu telkinlerle, bu uyarılarla, bu tepkilerle neden tekriri
müzakere yapıyorsunuz, neden çekiyorsunuz?! Değerli arkadaşlar,
samimî olalım. Siyaset var, işin bir ucunda var siyaset tabiî. Siyaset
herkesin gözünün önünde oluyor. Hepimiz sahnedeyiz, siyaset sahnesindeyiz.
Herkesin tutumu, üslubu, davranışı, takındığı tavır, çeşitli konularda
izlediği politika, bunlar herkesin sicilinde, herkesin hanesinde,
kurumu olarak da, kişi olarak da yazılıyor ve bunlar tarihe aktarılıyor,
tarihe kayıt olarak düşüyor; o ayrı. Ama, sonuçta hep beraber hata
yapmamak zorundayız. Biz burada birtakım kanallarla -açık söylüyorum,
isteyen istediği yere çekebilir- birtakım telkinlerle, sizlerden
çok daha kolay ulaşılabilecek bir hükümet kanadıyla, bir kanalla
bu talepler eğer burada, yasamada bir kesin yasa şekline dönüşürse,
bunun sorumluluğunu sizin yanınızda biz de taşıyoruz. Onun için,
temel yasa kapsamında getirilecek olan uygulamalara karşı bizler,
komisyonda olsun Genel Kurulda olsun, yakalayabildiğimiz ölçüde,
söz alabildiğimiz ölçüde mutlaka uyarılarımızı yapacağız, değerlendirmelerimizi
yapacağız.
Bir yanlış anlaşmaya da sebebiyet vermemek için
sözlerimi bu açıklamayla bitirmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım,
bu tartışma kapsamında dün bazı azınlık grupları bir bildiri yayımladılar.
Dün gece bir haber kanalında bu grubun önde gelenlerinin ileri sürdükleri
savlara karşı Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ben özetledim.
Bir kere daha huzurunuzda ifade ediyorum: Bu ülkede yaşayan, bu ülkede
üreten, bu ülkede benimle beraber anayasal yurttaşlık kapsamı içerisinde
burayı soluyan herkes bizim kardeşimizdir; Müslüman-gayrimüslim.
Bundan hiç şüpheniz olmasın. Herkes bizim eşit kardeşimizdir. Bu ülkeyi
sevmek, bu ülkenin değerlerini beraber taşımak şartıyla tabiî; o
nu da ekliyorum.
Değerli arkadaşlarım, getirilen ve talep edilen
“mütekabiliyet” tartışmaları, bu grubu hedef alan, bu grubu Türkiye’nin
elinde sanki vatandaşken bir siyasî rehineymiş gibi kullanan bir
amaca dönük değildir. Bu çok açıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Koç, buyurun efendim.
HALUK KOÇ (Devamla) – Bu son derece önemlidir. Böyle
bir töhmeti kabul etmek mümkün değildir. Bunları yapanları, en azından,
bir başka siyasî hesapla bunları dile getirmekle ben itham ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bizim söylediğimiz açık
ve nettir. Lozan’ın 45’ini, Sevr’in 151’ini lütfen okuyun..
Lütfen okuyun… Eğer, Vakıflar Yasa Tasarısında, altını çizdiğimiz
sıkıntılar giderilmezse, Sevr’in bir benzeri “mütekabiliyet”, yani “karşılıklılık”
aramadan Türkiye’nin kendisinden talep edilenleri, o zamanın galip
savaş devletleri, bu zamanın AB ülkeleri, o talepleri Türkiye’den
tek taraflı olarak isteyebilecekler. Bizim dediğimiz bu.
Peki, Avrupa Birliğinin bir üyesi var, komşumuz.
Evet, iyi dostluk ilişkileri içerisindeyiz; ama, sorunlarımız da
var; bunu ifade ettik. Mütekabiliyet, Lozan’ın 45’i, hiçbir zaman,
Batı Trakya’da yaşayan Türk ve Müslüman azınlığın orada ne yaşadığını,
ne sıkıntılar çektiğini, nelerle karşı karşıya kaldığını bize
unutturamaz.
Ben, dün azınlık olarak bildiri yayımlayan değerli
kardeşlerime şunu seslenmek istiyorum: Her biri toplumda önemli
yerdeler; gazeteciler, toplum önderi olma görevindeler, sosyologlar,
toplumbilimciler, eğitimciler, öğretim görevlileri var aralarında.
Ben onlardan şunu istiyorum: Birer kardeşiz, Türkiye Cumhuriyetinin
eşit yurttaşıyız. Peki, şimdiye kadar, kendi sorunları dışında, Batı
Trakya’da yaşayan Türk ve Müslüman azınlığının da sorunları olduğu
konusunda, o kalemlerden, herhangi bir yazı, herhangi bir değerlendirme,
herhangi bir tepki gördünüz mü değerli arkadaşlar? (CHP sıralarından
alkışlar) Eğer, bir azınlık hakkını savunma konusunda samimiyetle
ortaya çıkıyorsanız, o zaman bu garipler… Gazete köşelerinde, duvara
dizip kurşuna diziyorsunuz bizleri; dizin; en doğal hakkınız; ama,
bu garipler ne diyorlar, kimin adına kimin hakkını savunuyorlar?!
Değerli arkadaşlarım, bu ülke hepimizin. Onun
için, lütfen, muhalefetin söylediklerini kulakardı etmeyin ve Sayın
Grup Başkanvekilinden de, burada “kervan mervan” o tür ifadelerle
değil de, doğru dürüst politikaları doğru dürüst ifade etme şansını
bir defaki sefere kullanması dileğiyle, hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önerinin aleyhinde, Kütahya Milletvekili Alaettin
Güven; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Anamuhalefet Partisi, Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle de, bu içinde bulunduğumuz
kutlu ramazan ayının, İslam âlemine, ülkemize ve tüm insanlara hayırlara
vesile olmasını temenni ediyorum.
CHP Grup Başkanvekili arkadaşımız “bu ülke bizim”
dedi. Bu ülke bizimse çok çalışmamız gerekiyor. Az uyuyup, az yiyip,
az gezip, fakat çok çalışmamız gerekiyor; ben bunu böyle anladım.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Yan gelip yatmamak gerekiyor!
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Onun için, biliyorsunuz,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yıl içindeki normal çalışma takvimi
ekim ayında başlar, haziran sonu tamamlanır. Biz üç ay tatil yapacakken,
olağanüstü bir toplantıya çağrıldık. Neden; gerekli olduğu için,
elzem olduğu için, ehem, mühim işler görüşeceğimiz için.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Köylere gidemediğiniz
için!..
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) – Köylere de gittik, gezdik,
çok iyiler, selamları var.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Köylere gidemediğiniz
için!..
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) – AB süreci içinde gerekli
olan yasaların çıkması gerekiyordu. Onun için, bakınız, biz Anayasamızın
93, İçtüzüğün 7 nci maddesine göre olağanüstü toplantıya çağrıldık
ve geldik. Olağan bir toplantı değil -dikkatinizi çekerim- olağanüstü
bir toplantı. Bu olağanüstü çağrılma, altında da halk diliyle “çalışmamız
gerekir, çalışmamız gerekir; vakit nakittir, onu değerlendirmemiz
gerekir” anlamı yatar, bunun için buradayız.
ALİ ARSLAN (Muğla) – Cuma günü niye çalışmadınız?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – “Komisyon?.. Yok. Hükümet?..
Yok.”
ATİLA EMEK (Antalya) – Cuma günü niye çalışmadınız?
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) – Ne yaptık; geldik,
İskân Yasasını çıkardık, Meslek Edindirme Yasasını çıkardık.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – “Komisyon?.. Yok. Hükümet?..
Yok.”
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) – Bu hafta da nasip olursa,
yine -geçen hafta üzerinde çalıştığımız devam edecek- Özel Öğretim
Kurumları Yasasına devam edeceğiz, Avrupa Soysal Şartına Değişiklik
Getiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Yasalar
var ve arkasından Kamu Denetçiliği ve önümüzdeki, bu hafta yine,
45 madde, 43’ü ve 2 geçici maddeyle 45 maddelik bir Tohumculuk Yasasını
görüşmek üzere burada toplanmış bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlarım, saat 3’te buraya geldik;
saat 4,5; 1,5 saattir, bugün, bizim, burada esas önemli, esas görevimiz
olan yasa çıkarma görevimize henüz daha geçemedik. Yasa çıkarmaya
önayak olan şartları tartışıyoruz. Öyleyse, vakit önemli… (CHP sıralarından
gürültüler)
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) – Cuma günü bakanlar
neredeydi, siz neredeydiniz?! Bakanlarınızı niye getirmediniz?!
ATİLA EMEK (Antalya) – Cuma günü neredeydiniz Sayın
Vekil, niye kaçtınız?
CANAN ARITMAN (İzmir) – Dört günü niye boş geçirdiniz?!
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) – Bakın, şimdi, değerli
arkadaşlarım, İçtüzüğün 54 üncü maddesinde çalışma saatlerimiz
belli. Nedir onlar: 15.00’te başlar, 19.00’da biter. Ben bu arada, sizleri
tebrik ediyorum, kutluyorum…
ATİLA EMEK (Antalya) – Cuma günü 14.00’te başladık…
CANAN ARITMAN (İzmir) – Dört gün niye yan gelip yattınız?!
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) – Neden? Siz de, vaktin
önemli olduğunu, çok çalışmamız gerektiğini tespit ederek… Ben,
grup önerisini şöyle okuyorum bakınız…
CANAN ARITMAN (İzmir) – Cumadan sonra niye yan gelip
yattınız?!
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Şöyle deseydiniz… “Olağan
bir durumdur, bu saatler içinde çalışalım” dememişsiniz, kutluyorum
sizi. Ne demişsiniz “15.00-19.00” yerine, “15.00-20.00” demişsiniz; güzel.
Şöyle okuyorum ben bunu: “15.00-20.00 saatleri arasında çalışması
önerilmiştir.” Altını kazıdığım zaman şunu söylüyorum: 15.00-19.00
yetmez değerli arkadaşlarım…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yan gelip yatmayalım!
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - …Değerli Meclis, daha
fazla çalışmamız gerekir. Biz de şöyle diyoruz…
ATİLA EMEK (Antalya) – Cuma günü neredeydiniz?!
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Sizi kutladığım bu. Bu önemi anladığınız için kutluyorum. Biz de diyoruz
ki…
ATİLA EMEK (Antalya) – Esasa gel.
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - ...çıkaracağımız yasalar,
tartışacağımız konular önemlidir; 15.00-20.00 arası yetmez. Bak, 1,5
saat geçmiş. Biz de diyoruz ki, 15.00-24.00 saatleri arasında çalışalım.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sabah 9.00’da başlayalım.
Geçen hafta söyledik…
CANAN ARITMAN (İzmir) – Cumadan beri niye yan gelip
yattınız?!
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) – Siz, “biraz fazla çalışalım,”
biz, “biraz daha fazla çalışalım” diyoruz. Ben, sizin bu önerinizi
böyle okuyorum ve bu öneriniz de normal, rutin çalışma saatleri dışında
bir çalışma saati getiriyor. Bir yerde birleşiyoruz, çok çalışmamız
gerekir. Ha, biz ne diyoruz… Siz, 15.00’ten 20.00’ye ne yapar, 5 saat
eder, biz de diyoruz ki 9 saat çalışalım, farkımız bu.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Göreceğiz… Göreceğiz,
göreceğiz…
CANAN ARITMAN (İzmir) – Bu akşam Başbakanın iftar
yemeğine gitmeyin o zaman,oturup çalışalım…
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Bu çalışma ile bu çalışma
saatlerinin hepimize hayırlı uğurlu olması ve verimli olması dilekleriyle
selamlarımı arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) – Bu akşam iftar yemeğine
gitmeyin, Başbakanın iftar yemeğine gitmeyin.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Grup önerisinin…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yetersayısı…
BAŞKAN …lehinde Gaziantep Milletvekili Sayın
Ömer Abuşoğlu ve Anavatan Grup Başkanvekili.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Peki, sonra, ondan sonra…
ATİLA EMEK (Antalya) – Unutmayalım.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi Anavatan Partisi Grubu adına saygıyla
selamlıyorum.
Meclisimiz, bildiğiniz gibi, geçen hafta birtakım
kanun tasarılarını görüşmek üzere olağanüstü toplandı ve bu olağanüstü
toplantı da bu hafta da devam ediyor çalışmalarını bitiremediği
için; ama, ortada garip bir durum var, Meclisi olağanüstü toplayan
İktidar Partisi, daha önceden tespit edilen toplantı günleri, cuma
günü tasarı görüşmek üzere Meclis toplanıyor; fakat, Meclisi, Genel
Kurulu çalıştıracak komisyon ortada yok. AK Parti bir kere bunun
hesabını vermelidir. Niçin Meclisi olağanüstü toplantıya çağırdınız,
niçin çalışmayı sürdürecek gerekli zemini, gerekli ortamı hazırlamıyorsunuz?
Ortada nasıl bir sıkıntı yaşanıyor? O gün görüşülecek olan Tohumculuk
Kanunu dolayısıyla acaba toplumda ne gibi sıkıntı var? Sadece görüşülecek
olan Tohumculuk Kanununda mı sıkıntı? Başka diğer konularda da toplum
o günlerde ne gibi sıkıntı yaşıyor?
Biliyorsunuz, çarşamba ve perşembe günleri özel
öğretim kurumlarıyla ilgili bir tasarıyı görüştük ve bu tasarıda
da, oldukça tartışmalı geçen ve biraz sonra üzerinde duracağım bazı
hususlardan dolayı Türkiye’nin gerçekten çok incindiği, Türkiye’nin
gerçekten büyük bir tehlike atlattığı bir önerge meselesi yaşandı.
Tehlike atlattı diyorum, biraz sonra üzerinde duracağım, niçin
Türkiye bir tehlike atlattı. Bu tasarı görüşülürken, İktidarın,
gerek Komisyon olarak gerek Hükümet olarak gerek milletvekili olarak
sergilediği tavır, bir ibretlik seyir içerisinde muhalefet tarafından
izlenmiştir. Niçin?.. Ortada çok ciddî bir önerge var, Hükümetin, Komisyonun
ve AK Parti Grubunun hararetle savunduğu bir önerge var ve muhalefet
olarak biz de direniyoruz ki, bu önerge bu haliyle geçmemesi lazım.
Bu haliyle geçerse, ortaya çıkacak sıkıntılar, yarın Türkiye’yi
bekleyen tehlikeler nelerdir, bunları anlatmaya çalışıyoruz;
ama, İktidar Partisi ısrarla direniyor da direniyor, bu önergeler
geçecek… Fakat, Allah bu milletin yüzüne bakıyor, bir anda, AK Parti
İktidarı yöneticileri, grup başkanvekillerinde şafak atıyor,
gerçekten, gelen bu önergede ciddî birtakım riskler var, ciddî tehlikeler
var; ama, iş işten geçmiş. Önerge bir kere oylanmış, kabul edilmiş. Ne
yapalım; öyleyse, yeniden bir tekriri müzakere isteyelim ve bu kabul
edilen önergeyi reddedecek ve bu önergeyle meydana gelen tasarı
içerisindeki değişikliği ortadan kaldıralım, ülke halasa yeniden
kavuşsun.
Değerli arkadaşlar, böyle bir idare tarzı, böyle
bir Meclis çalışma tarzı hiçbir devirde görülmemiştir. Bir iktidarın
kendi bakanı, iktidarın kendi tasarısı üzerinde önergeyi veriyor
ve ısrarla bu önergenin geçmesi İktidar Partisi Grubu tarafından
savunuluyor, ama hemen yarım saat sonra bu önergenin ortaya çıkardığı
tehlikeler seziliyor, muhalefetin demesine rağmen bu önerge geri
çekilmiyor; ama uyarılarımız etkisini gösteriyor ve bu yanlıştan
geri dönmek üzere biraz sonra bu özel öğretim kurumlarıyla ilgili
kanun tasarısını, o maddeyi, ilgili maddeyi yeniden tekriri müzakere
edip önergenin ortaya çıkardığı mahzurları ortadan kaldıracağız.
Burada düşünülmesi gereken şudur: Bu önerge kim
tarafından ve niçin hazırlanmıştır? Duyduğumuz kadarıyla, biraz
önce Sayın Komisyon Başkanı da açıkladı, bu önerge Dışişleri Bakanlığı
tarafından hazırlanmış. Bizim de daha önce aldığımız duyumlar Dışişleri
Bakanlığı tarafından hazırlanmış, fakat Millî Eğitim Bakanlığı
karşı çıkıyor. Ortada siyaset yok. Bir tarafta Dışişleri Bakanlığı
bürokrasisinin hazırladığı önerge var, bir taraftan da bu önergeye
karşı çıkan Millî Eğitim Bakanlığı bürokratları var. Siyaset neresinde
bu işin? Siz ülkenin idaresini bürokrasiye mi bıraktınız? Sizin siyasî
sorumluluğunuz bu işin neresinde? (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) Sizin siyasî sorumluluğunuz muhalefetin ısrarla ve
inatla ortadaki yanlışlığı göstermesi, gözünüze gözünüze sokması
sonucunda mı ortaya çıkıyor? Siyasî sorumluluk
her şeyden önce, bürokrasiden önce de en ön sırada gelmez mi?!
Yarın, ülke idaresiyle ortaya çıkan herhangi
bir yanlışlığın hesabını hem siz vereceksiniz hem de muhalefet milletvekilleri
olarak, bu Mecliste niçin bunları yeteri kadar dile getirmediniz
diye bizler vereceğiz; en azından, vicdanımızda bunun hesabını
vermek durumunda kalacağız. Ama, İktidar Partisi -bütün milletvekillerini
kastetmiyorum, tenzih ediyorum- milletvekillerinden daha öncelikli
olarak, gerek komisyonda görev alan milletvekilleri gerek komisyon
başkanları gerek grup başkanvekilleri, Mecliste, Genel Kurulda görüşülen
tasarıların ve verilen önergelerin ne anlama geldiğini, öncelikle,
milletvekillerinden daha önce bilmek, anlamak ve bunun gerisinde
ne gibi birtakım tuzaklar var, bunları görmek zorundadır; bu bir.
İkinci konu: Hükümetin, şimdiye kadar bu önergenin
verilmesine önayak olan, bu önergeyi hazırlayan bürokrasi veya bürokratlar
hakkında, mutlak surette, soruşturma açmasını beklerdim. Madem
tehlikeli birtakım hükümler getiriyor; bu önergenin hazırlanmasında
acaba kasıt unsuru mu var, acaba kötü niyet mi var, acaba şer güçler
tarafından bir yönlendirilme mi var? Bu, öyle, iyi niyetle verilmiş
bir önergedir deyip üzerinde durulmayacak, geçilecek bir konu değil,
çok ciddî bir konu, çok hassas bir konu. Lozan Antlaşmasından beri Türkiye’nin
direnmekte olduğu ve Batı’nın da, ısrarla, her fırsatta değiştirmeye
uğraştığı noktalardan, hususlardan birisi. Acaba diyorum ben, bu
önerge hazırlanırken, bu merciler tarafından birtakım yönlendirmeler
mi yapılmıştır? Durup dururken, Dışişleri bürokrasisi, bu önergeyi,
kendilerine herhangi bir görev verilmemişken, niçin hazırlayıp,
Meclisten, bunun, alelacele, temel kanun esprisi içerisinde geçirilmesine
önayak oldular? Burada, Hükümete düşen görev, AK Partiye düşen, AK
Parti milletvekillerine düşen görev, bu konunun arkasını bırakmamalarıdır.
Hadi bu sefer bıraktık, birtakım
insanlara cesaret vermiş oluruz. Niçin?... İleriki dönemlerde de,
buna benzer kritik konularda el çabukluğuyla birtakım önergeleri
bu Meclisten geçirttirebilirler. Bunun örneğini, biz, geçtiğimiz
dönemlerde Plan ve Bütçe Komisyonunda yaşadık. Gecenin çok ilerleyen
vaktinde, bürokrasi, kendi üzerindeki birtakım sorumlulukları
ortadan kaldıracak şekilde, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine karar
aldırmaya çalıştılar. Gecenin o uykulu vaktinde önce karar aldık;
ama, daha sonra, yaptığımız işin farkına vardık, biz yanlış yaptık diye.
Hemen burada olduğu gibi bir tekriri müzakere, maddeyi gerisin
geriye reddettik. Burada da aynı şekilde. Bu önergeyi hazırlayan
kim ve kimlerse, mutlak suretle, geri planı araştırılmalıdır. Türk
Milleti adına araştırılmalıdır; bırakın İktidar Partisi veya Hükümet
adına değil, Türk Milleti adına araştırılmalıdır; çünkü, bu önergeyle,
Türk Milletinin haremi ismetine dokunulmaya çalışılmıştır. En
ciddî şekilde, en hassas şekilde korumaya çalıştığımız bazı kalelerimiz
darmadağın edilmeye çalışılmıştır bu önergeyle. Mutlak suretle,
konunun araştırılmaya değer tarafı vardır.
Bizler, milletvekilleri olarak, önümüze gelen
teknik bazı konulardaki ince ayrıntıları göremeyebiliriz; ama,
AK Parti Grubunun Grup Başkanvekillerini, özellikle, komisyon başkanlarını
ve özellikle de önergelerin altına imza atan Hükümet üyelerini… Tıpkı
geçmiş önergede olduğu gibi… Ben iyi niyetten herhangi bir şüphe olduğu
için söylemiyorum; ama, iyi niyet yetmiyor.
Bu Avrupa Birliği süreci içerisinde çok hassas
ve ciddî konuları içeren birtakım tasarıların kanunlaşmasına çalışacağız
burada. Bugüne kadar yaptık ve bundan sonra da yapacağız; ama, sorumlu
kişilerden biraz hassasiyet bekliyorum. Bir siyasetçi olarak değil,
Türkiye Cumhuriyetinin, Türk Milletinin bir ferdi olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - …bu hassasiyeti bekliyorum.
Milletin hassasiyetle üzerinde durduğu konuları siyasetçi olarak
görmezlikten gelemeyiz. Siyasetçi olarak görevimiz toplumumuzun
sesini burada yankılandırmaktır, toplumumuzun yüreğindeki hissiyatı
burada ifadelere dökmektir.
O bakımdan, toplumumuzun hoşlanmadığı, arzulamadığı
ve hoş görmediği bazı konuları da, biz, burada, kim ne derse desin,
hangi merci ne gibi suçlamayla cevap verirse versin, milletimizin
hoş görmediği bir şeyi bizim de burada hoş görmemiz, bizim de burada
kabul etmemiz mümkün değildir.
Biz, bu hassasiyet içerisinde Anavatan Partisi
olarak görev yapıyoruz. Aynı hassasiyeti AK Parti Grubundan ve AK
Parti milletvekillerinden de bekliyoruz. Milletin sesine biraz
daha kulak verin, biraz daha fazla onun hissiyatına tercüman olmaya
çalışın.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Abuşoğlu.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yetersayısı istiyorum.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İçtüzüğün
19 uncu maddesine göre verilmiş önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, öneriyi oylarınıza sunacağım ve karar
yetersayısını arayacağım.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, öneri
reddedilmiştir, karar yetersayısı vardır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İçtüzüğün
19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
2.- Olağanüstü toplantı gündemindeki sıralama
ile çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine, 1236 sıra
sayılı kanun tasarısının İçtüzüğün 91 inci maddesine göre temel
kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine ilişkin AK Parti
Grubu önerisi
26.9.2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 26.9.2006 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin
Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Faruk
Çelik
Bursa
AK
Parti Grup Başkanvekili
Öneri:
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının 3, 4 ve 5 inci sıralarında yer alan 976,
977 ve 977’ye 1 inci ek ve 1236 sıra sayılı kanun tasarılarının, bu
kısmın 2, 3 ve 4 üncü sıralarına alınması, diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun çalışma saatlerinin; 26.9.2006 Salı
günü 15.00-24.00 saatleri arasında, 27.9.2006 Çarşamba ve 28.9.2006 Perşembe
günleri saat 14.00-24.00 saatleri arasında olması,
1151 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin,
Hükümetin talebi doğrultusunda İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre
TBMM Genel Kurulunda yeniden görüşülmesi,
Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere
iade edilen 1236 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun
tümünün İçtüzüğün 91 inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi
ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,
Önerilmiştir.
Ek:
1236 Sıra Sayılı
Cumhurbaşkanınca Bir Kez Daha Görüşmek Üzere İade
Edilen
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı
Bölümler Bölüm
Maddeleri Bölümdeki
Madde
Sayısı
1. Bölüm 1
ila 23 üncü Maddeler 23
2. Bölüm 24
ila 41 inci Maddeler
(Geçici 1 ila 4 üncü
maddeler dahil) 22
Toplam
Madde Sayısı 45
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
aleyhte 5 tane söz talebi vardır, 5 milletvekili arkadaşımızın
söz talebi vardır. Feragat eden arkadaşımız yoksa bu 5 milletvekili
arkadaşımız arasından kura çekeceğim, ilk üç sırada çıkan arkadaşlarım
haklarını kaybetmiş olacaklar.
Lehte sadece 2 adet milletvekili arkadaşımızın
söz talebi vardır.
Birinci hakkını kaybeden arkadaşımız, Hatay
Milletvekili Mehmet Eraslan.
İkinci sırada, Gaziantep Milletvekili Anavatan
Grup Başkanvekili Sayın Ömer Abuşoğlu.
Üçüncü sırada, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu.
Diğer iki arkadaşımız, Sinop Milletvekili Engin
Altay ve Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Aleyhte ilk konuşmacı, Sinop Milletvekili Engin
Altay.
Sayın Altay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
AKP Grup önerisi aleyhinde söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Her vesileyle buraya çıktığımızda, bu Meclisi
“yüce” sıfatıyla anıyoruz; elbette ki, Parlamentomuz bu sıfatı da
hak ediyor; ama, 23 Nisan 1920’de açılan bu Parlamentonun bugünlerde,
bu yıllarda yaşadığı sürece bakınca, doğrusunu isterseniz, üzülüyoruz.
Tam halk tabiriyle söylemek gerekirse, işin cılkı çıktı, işin tadı
kaçtı. Böyle yasa organı olmaz, böyle yasama organı olmaz.
Şimdi, bir olağanüstü toplantı çağrısı yaptı Hükümet.
Avrupa Birliği uyum yasaları. Geçende de Özel Öğretim Kanununu görüşürken,
bir vesile söylemiştim; bunların hiçbiri uyum kanunu falan değil,
birçoğu da ipotek kanunu demiştim; bu sözümü tekrarlıyorum. Parlamentonun,
Yüce Meclisin, kendi üzerinden, birtakım, ülkemiz üzerindeki uluslararası
oyunlara, senaryolara alet olması kabul edilemez ve getirdiğiniz
yasalara baktığımızda da, bile bile lades yapıyorsunuz, bir inatlaşmayı,
bir inatlaşmayı, ısrarla sürdürüyorsunuz. Hükümetin, bakanlarınızın
çıkardığı yönetmelikler Danıştay duvarlarına çarpıyor. Ne yazık
ki, Yüce Meclisin çıkardığı kanunlar da, Anayasa Mahkemesi duvarlarına
çarpıyor. Bir Parlamento, bile bile, yürürlükteki Anayasa aykırılığını
bile bile kanun yapıp da onaya gönderir mi?! 1 tane gözden kaçabilir,
2 tane kaçabilir; ama, dört yılda, getirdiğiniz kanunlardan kaç tanesinin
Anayasa Mahkemesinden döndüğünün sayısını biz takip edemiyoruz.
Şu anda da, şu anda da, Anayasa Mahkemesinin gündeminde, çok sayıda
görüşülecek ve muhtemelen, Anayasaya aykırılıktan dolayı reddedilecek
kanun bekliyor. Ee, Yüce Parlamentonun yüceliği zedeleniyor. Bu
Parlamentoya, bu Parlamentonun saygınlığına, bu Parlamentonun
niteliğine, bizim, herkesten daha çok önem ve ehemmiyet vermemiz lazım.
Şimdi, bu Parlamento, açıldığı günden beri çok
şey tartıştı. Tartışılır, Parlamentoda hararetli kavgalar da
olur, tartışmalar da olur; bunda bir sakınca yok. Herkes, kendince,
temsil ettiği siyasî düşünce çerçevesinde, kanaatini, düşüncesini
söyler; ama, parlamenter demokrasilerde, yasama-yürütme-yargı,
kuvvetler ayrılığı prensibi esastır. Eğer, bir ülkede, yürütme, yasama
organını by-pass ediyorsa, o ülkede parlamenter demokrasi olmaz. Eğer,
bir ülkede, yasama da yargıyı by-pass ediyorsa, orada da parlamenter
demokrasi olmaz. Ancak, görünen o ki, yürütmenin, Parlamento üzerinde
çok ciddî bir baskısı ve daha ileri giderek söylüyorum, bir by-pass
operasyonu vardır. Hiç, dünyada, kendi kendini by-pass eden parlamento
olur mu?! Bu duruma bile bile alet olan parlamenter olur mu?! Yani, sistemi,
parlamenter sistemi oligarşik sisteme çevirmeniz, oligarşik sistem
şeklinde bir yasama faaliyeti yürütmemiz kabul edilemez, bu yanlıştır.
Bu Parlamentoda hiçbir şey oldubittiyle halledilemez, konunun ne
kadar önemi, aciliyeti olursa olsun.
Yine, yıllar önce size söylemiştim; bu Parlamento
savaş yürüten bir parlamento özelliğine sahiptir ve bu Parlamento,
80 kilometre öteden, Polatlı’dan top sesleri gelirken, bu Parlamento
Başkomutanı burada saatlerce dinlemiştir, hesap sormuştur demiştim.
Bunu, ben size üç yıl önce söylemiştim; ama, anlaşılıyor ki, sizin o
günlere, o günkü Parlamentonun, o günkü Parlamentoyu oluşturan insanların
anlayışına, perspektifine, ulusal duyarlılıklarına pek ilginiz
yok; anlaşılıyor ki, bilginiz de yok.
Parlamento ciddî bir iştir ya!..
Böyle Parlamento olur mu?! Hükümetin talimatına göre aç-kapa,
git-gel, komisyonda çalışma bitmeden, burada, bu işin görüşüleceğini
karar altına al; böyle şey olmaz!
Yani, insanın bir parlamenter olarak, yedi sülalesine
bırakacağı ciddî bir mirastır. Türkiye Cumhuriyetinde parlamenterlik
yapmış birinin çocukları olacak sizin çocuklarınız, onların çocukları
sizin torunlarınız olacak; ama, böyle bir Parlamento da, cumhuriyet
tarihine, maalesef, çok iyi geçmeyecek. Çok iyi anılan, çok ciddî bir Parlamento, saygın bir
Parlamento kavramını maalesef kaybediyoruz. Çok rica ediyorum arkadaşlar; bu Parlamentoda, bu çatıda
aynı kaderi paylaşıyoruz. Sizin yüzünüze
biz de kötü anılacağız.
Evet, bu Parlamento -altını çizerek söylüyorum- yasama
organı, yasa yapan organ. Sıra sayıları geliyor
odalarınıza. Okumaya, incelemeye fırsat bulamadan,
kapıdan girerken parmak elde giriyorsunuz; böyle şey olur mu?!
böyle Parlamento olur mu?!
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Her ağaç meyvesinden tanınır;
merak etme, tanırlar…
ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, bu, niye, bile bile
lades yapma meselesi önemli. Bir ısrarı sürdürüyorsunuz. İçinizde,
tabiî ki, her bakımdan takdir ettiğimiz, rejimle problemi olmayan,
çok sayıda arkadaşımız var; biz bunu biliyoruz; ama, biliyoruz ki,
takıntılı arkadaşlarınız da var; bunları da biliyoruz; rejimle
sorunu olan arkadaşlarımız da var, bunları da biliyoruz.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) – Kim?.. Kim?..
ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, söyleyeyim mi?
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Söyle, kim?..
ENGİN ALTAY (Devamla) - Söyleyeyim mi?
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Kim?..
Sözünü geri al!..
ENGİN ALTAY (Devamla) – Söyleyeyim mi? Söyleyeyim
mi?
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Hasta mısın sen!..
ENGİN ALTAY (Devamla) – Ben hasta değilim, sen hastasın!.. Söyleyeyim mi burada?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
ENGİN ALTAY (Devamla) – Evet… Ne söylediğimi bilerek
söylüyorum…
MUHARREM CANDAN (Konya) – Sözünü geri alsın Başkan!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
ENGİN ALTAY (Devamla) – Ne söylediğimi bilerek
söylüyorum…
AHMET KOCA (Afyon) – Adını versin Başkan…
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) – Dalga mı geçiyorsun!..
BAŞKAN – Sayın Hıdıroğlu…
ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, bakın, bizim, sizinle
aramızda…
MUHARREM CANDAN (Konya) – Söyleyecek konu kalmadı
herhalde…
ENGİN ALTAY (Devamla) – …iktidar-muhalefet ilişkisi
ve çelişkisi yanında, bizim, sizinle aramızda bir güven sorunu
var.
MUHARREM CANDAN (Konya) – Biz sana zaten güvenmiyoruz!..
ENGİN ALTAY (Devamla) – Evet, güven sorunu var…
MUHARREM CANDAN (Konya) - Millet de güvenmiyor size!..
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sen güvenmezsen güvenme!
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) – Bakar mısınız Sayın
Başkan, böyle bir…
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bizim, sizinle…
MUHARREM CANDAN (Konya) – Güven sorununu kendinizde
arayın!.. Bizim milletle aramızda güven sorunu
yok.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Aranızda güven sorunu
var…
Bunu şimdi okumayacağım; ama, bu Parlamentoda,
bir gün, bizi çok kızdıracaksınız, bunu okuyacağım. Bunu okuduğum
zaman, bakacağım, Sayın Agâh Kafkas hopluyor mu, yoksa, koltuğun altına
mı giriyor; o zaman, bakacağım! Evet, altını çizerek söylüyorum.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım…
Lütfen, arkadaşlar…
ENGİN ALTAY (Devamla) - Altını çizerek söylüyorum…
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kafkas, lütfen…
ENGİN ALTAY (Devamla) – Altını çizerek söylüyorum.
Aranızda, bizimle sizin aranızda, iktidar-muhalefet çelişkisinin
ötesinde, bir güven sorunu vardır.
MUHARREM CANDAN (Konya) – Millet güvenmiyor kardeşim
sana, ben ne yapayım!..
ENGİN ALTAY (Devamla) – Vardır… Vardır ve bu yüzden
de, yaptığınız her şeyi, getirdiğiniz her şeyi, çok ariz amik incelemek
mecburiyetimiz var.
Özel Öğretim Kurumları Kanun Tasarısını getirdiniz.
Kamuoyunu, üç ay, 1 milyarla meşgul ettiniz. Biz de, az daha yutuyorduk.
1 milyar para verilecek, çekilen kredi faizlerinin yüzde 50’sini
devlet ödeyecek, çocuğunu özel okullara gönderenlere diye. Sonra,
kamuoyunu, iki ay böyle, bizi de iki ay meşgul ettikten sonra, pat diye
getirdiğiniz bu 5 inci madde ne?! Ne bu 5 inci madde?
MUHARREM CANDAN (Konya) – Sana mı soracağız!
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın AKP grup sözcüsü, burada,
maddeyi öyle güzel anlattı ki, bu madde ne getiriyor, 1 inci maddeden
başladı, 13 üncü maddeye kadar anlattı. 5 inci maddeyi niye atladı?!
Niye şimdi tekriri müzakere istiyorsunuz?! Ben demedim ki hiçbirinize
güvenmiyoruz, bir kısmınıza güvenmiyoruz dedim.
Niye…
MUHARREM CANDAN (Konya) – Ya, millet size güvenmiyor!
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Millet güveniyor,
siz güvenmeseniz ne yazar!
ENGİN ALTAY (Devamla) – Milleti de göreceksiniz,
millet gösterecek size!
Şimdi, bir taneniz de Grubunuza niye sormuyor;
yahu kardeşim, hakikaten ne yapıyorsunuz siz, ne bu rezalet diye
niye sormuyorsunuz Grubunuza?
MUHARREM CANDAN (Konya) – Senin meselen değil ki
bu! Sana ne bundan ya!
ENGİN ALTAY (Devamla) – Patır patır oyları verdiniz.
Şimdi tekriri müzakere istendiği
zaman, niye istediniz, ne oluyor dediniz mi?! Dediniz de, ne cevap aldınız?
MUHARREM CANDAN (Konya) – Sana ne bundan! Meseleni
konuş sen!
ENGİN ALTAY (Devamla) – Ee, bunları söylüyoruz işte.
Onun için, iş oraya geliyor ki, artık sizin dediğiniz
“Allah bir”in dışında…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Altay, 1 dakikalık süre içerisinde
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
…her konuda şüpheci olmak, kuşkucu olmak ve dikkatli
olmak, bizim, bu millete, bu cumhuriyete görevimizdir.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim. (AK Parti ve CHP sıralarından
gürültüler)
Saygıdeğer arkadaşlarım… Lütfen sayın milletvekilleri…
Konuşmalar sırasında, karşılıklı, hatip ile yerinde
oturan arkadaşlar arasında söz düellosu veya karşılıklı konuşma
olunca, burada hatibin veya karşıdan konuşan arkadaşımızın ne demek
istediğini anlamıyoruz. Onun için, arkadaşlarımız sükûnetle dinlerse
daha konu rahat anlaşılır ve bu arada herhangi bir sataşma falan
varsa, onu da bizim dinleme imkânımız, tutanakları getirtmeden mümkün
olabilir.
Evet, şimdi, önerinin lehinde, Adana Milletvekili
Recep Garip.
Sayın Garip, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
RECEP GARİP (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; AK Parti Grup önerisinin lehinde konuşmak üzere söz
aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle, sözlerime başlarken, mübarek ramazanın
kendi coğrafyamıza, Türk insanına ve İslam coğrafyasına ve yeryüzüne
hayırlar ve mutluluklar getirmesini, esenlikler getirmesini temenni
ediyorum.
Çok değerli arkadaşlar, biz, elbette ki, Meclisi
olağanüstü topladık ve bundan dolayı da, burada yasaların çıkarılması
için birlikte görüşmeler yapıyoruz. Ancak, ifadelerimizi kullanırken,
karşılıklı birbirimizi dinlerken daha erdemli, daha saygın, daha
sosyal, daha barışçıl, daha Türkiye’nin birbirini anlayabilecek,
kaynaşabilecek, birbirlerine yürek yüreğe verebilecek bir duruş
ortaya koymamız gerekirken, özellikle, 22 nci Dönem milletvekilleri
olarak biz, AK Parti Grubunun çalışmaları ve gayretleri sonucunda
800’ü aşkın yasayı hayata geçirdik, hep birlikte gerçekleştirdik. Birlikte
geceledik, birlikte vakitleri harcadık ve birbirimizle bu görüşmeleri
yaparken, son derece estetik, son derece esnek, son derece birbirini
anlayan, bu vatanın evlatlarının birbirine bağlı olması gerektiğini,
yekvücut olması gerektiğini, Anadolu insanının bizden bir duruş
beklediğini ve bu duruşu mutlak surette ortaya koymamız için, bu
anlayışla, bugün, burada yeniden yasal çalışmalarımızı sürdürmek
için gayret ettiğimizi belirtmekte yarar görüyorum.
Değerli arkadaşlar, birbirimizi anlamak için
mutlak surette yaklaşmalıyız. Bu ülkenin hayrına, menfaatına geleceğimizi
şekillendirirken, gerçekten âli düşüncelerle, yüksek düşüncelerle bu ülkenin geleceğine
katkıda bulunmalıyız. O nedenle, biraz önceki konuşmalarda üzüldüğüm,
güven ortamının oluşmasında son derece önemli yollar katettiğimiz
şu günlerde, son yıllarda AK Partimiz, yediden yetmişe Türkiye’nin
bütününü kucaklamış ve gerçekten, Anadolu’nun gören gözü olmuştur,
tutan eli olmuştur, düşünen aklı olmuştur, yürüyen ayağı olmuştur.
Biz, bunu, bu yaz döneminde de köyleri, kasabaları, yaylaları, şehirleri
gezdiğimizde de gördük. Gerçekten, Anadolu insanı, AK Partiye güvenmeye
devam ediyor; bunu, gerçekten, gören göz, mutlak surette görmeye devam
ediyor; ama, görüyorum ki, sizler Anadolu’yu gezmiyorsunuz; görüyorum
ki, sizler, Türkiye’de köyleri, kasabaları gezmiyorsunuz. Gezmiş
olsaydınız, AK Partiye, İktidarımıza halkın nasıl güvendiğini
çok ciddî noktada görecektiniz.
NURİ ÇİLİNGİR (Mersin) – Sandıkta göreceğiz, sandıkta!
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Biz gözümüzle görüyoruz;
ama, nasıl oldu...
RECEP GARİP (Devamla) – Dolayısıyla, değerli arkadaşlar,
dört yıldan bu yana, Türkiye’nin birçok vilayetini gezme fırsatı
buldum ve Adana’nın da birçok köylerini, kasabalarını, ilçelerini,
sürekli, dört yıldan bu yana gezmeye devam ediyoruz. 50’nin üzerinde
köyü, bizatihi, bu sene, 20 günlük gezi programımda da gördüm. Anadolu
insanı, elli yıldan bu yana görmemiş olduğu hizmeti, KÖYDES projesiyle,
köylere kadar… Köylerin yolları yapılmış, 7 metrelik yollar yapılmaya
devam etmiş. Suyu akmayan köylere suların akıtıldığını biz bu dönemde
gördük.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Toroslarda köylü su bulamıyor!
RECEP GARİP (Devamla) – Neden dün sizler yapmıyordunuz?!
Neden bizden önceki dönemlerde… (CHP sıralarından gürültüler) Bizden
önceki dönemlerde neden sizler, köylerin yollarını yapmıyordunuz,
köylerin sularını akıtmıyordunuz?! İşte, AK Parti İktidarının
farkı bu.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Burada, 7 metrelik yollar
burada. Tarih konuşuyor, tarih…
RECEP GARİP (Devamla) - Değerli arkadaşlar, topluma
öncülük yapmak, topluma önderlik yapmak, topluma liderlik yapmak
çok kolay değildir. Geliniz, aklımızı başımıza alarak; geliniz,
bu ülkenin geleceğiyle ilgili yapmış olduğumuz çalışmalarda, biraz
daha duruşumuzu, güçlülüğümüzü, beraberliğimizi, kolektif aklımızı
birleştirerek, birlikte ve beraberce yasal düzenlemelerimizi
yapmaya devam edelim. Emin olunuz, Türkiye yeniden yapılanıyor; bunu
görmekte yarar var.
Yasal çalışmalarımızın bir an evvel başlaması
gerektiğini düşünüyorum. Onun için, bu hafta, bugün, şu saatlere
kadar bir türlü çalışmayı başlatamadık ve birazdan, Özel Öğretim
Kurumları Kanun Tasarısı, 1151 sıra sayılı yasa gelecek ve onun görüşmeleri
devam edecek ve inşallah, çarşamba günü, 14.00-24.00 saatleri arasında
çalışacağız ve perşembe günü yine 14.00-24.00 saatleri arasında Tohumculuk
Yasasını görüşmeye başlamış olacağız.
Ben, bu duygularla hepinize saygılar sunuyorum,
sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Garip.
Önerinin aleyhinde, Denizli Milletvekili Sayın
Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Adana Milletvekilimiz Recep Garip, çok garip
bir konuşma yaptı. Çok garip, çok garip!.. Şimdi,
Sayın Garip diyor ki: “Elli yıldan beri köylere götürülmeyen hizmetleri
götürdük.” Allah’tan kork Sayın Garip mübarek ramazan günü!
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) – Doğru söylüyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Bu köylerin tamamına
elektrik gitmiştir, tamamına telefon gitmiştir, tamamına okul gitmiştir,
çok az bir bölümüne, yol dışındaki, tamamına yol gitmiştir, su gitmiştir…
Bu köyler, sizin bahsettiğiniz köyler 300-500 köy yok Türkiye’de, Sayın
Garip. Ben kaymakamlık yaptım, Manisa Gölmarmara Kaymakamlığı yaptım;
92-95… Manisa milletvekilleri varsa burada, lütfen, tasdik etsinler
veya itirazları varsa söylesinler. 1994 yılı içerisinde Gölmarmara’nın,
bir köyü haricinde, bütün köylerini asfalt yaptık; 94… Siz gelmişsiniz,
2006 yılında, geçmişten beri bu kadar yapılan büyük hizmetlerin üzerine
bir çizgi çizeceksin! Şurada yaptığınız 300-500 tane köy var, bu hizmetlerden
istifade edemeyen köyler var; yol, su… Ondan sonra, kalkıp geleceksiniz,
burada elli yıldan beri yapılmayan hizmetleri yaptık diyeceksiniz!
Mübarek ramazan gününde bu sözler size yakışmıyor Sayın Garip, yakışmıyor!
RECEP GARİP (Adana) – Yalan söylüyorsun, doğru
söylemiyorsun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Bakınız, Sayın Çelik
sizin yanınızda oturuyor.
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Sayın Çelik, ben Mudanya
Kaymakamı iken Bursa İl Başkanıydı Refah Partisinin, Bursa İl Başkanıydı.
O dönemde iktidar da oldular, Doğru Yol Partisiyle iktidar yaptılar.
Kendi dönemleri –Sayın Çelik de bilir ki- o dönemde köylere, Bursa’da,
Mudanya’da nasıl çığ gibi hizmetler götürdüğümüzü en iyi Sayın Çelik
bilir. Sayın Garip, bir sol tarafına dön de, Sayın Çelik’e bir sor. Yani,
AK Partisini anlamak mümkün değil. Bütün geçmişe, 2002 yılına kadar
olanlara bir çizgi çiziyorsunuz,
cumhuriyet tarihini… 2002 yılından bahsediyorsunuz.
Bakın, dün bir haber vardı gazetelerde; otobanlardan
ve Boğaz Köprüsü geçişlerinden yılın ilk altı ayında 263 trilyon lira
gelir elde edilmiş. Bu, sizin bütçenize
girdi. Yapılan otobanlar ve köprülerden elde edilen gelir… Geçmişte
Ereğli Demir ve Çelik’i, İskenderun Demir ve Çelik’i, Atatürk Barajı,
Keban Barajı, Karakaya Barajı, limanlar, havaalanları, meydanlar,
üniversiteler, hastaneler, aklınıza ne gelirse, o kadar büyük hizmetler
yapılmış; ama, siz, hâlâ, 2002’den, bir çizgi çizeceksiniz, o çizgiden
sonrasını meşru göstereceksiniz; 2002’den cumhuriyetin kuruluşu
1923’e kadar tu kaka… Böyle bir anlayışı şiddetle reddediyorum, şiddetle
reddediyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler) Evet, halk da reddediyor.
Bunun bu konuşmasından sonra, Sayın Garip’in bu konuşmasından sonra
o konuşmayı halk da reddedecek.
Bakınız, İdris Naim Şahin burada; kaymakamlık
yapmıştır. Kaç köye bu hizmetleri götürmüştür; hem de kıt kaynakları
kullanarak. Yol, su, okul, elektrik, telefon; geçmiş dönemlerde götürmüştür,
yapılmıştır. Evet, Sayın Şahin, elbette geçmişte hepimiz yaptık bunları.
Devletin kıt imkânlarıyla Türkiye bu noktaya… Hem de nasıl olmuştur
biliyor musunuz; teröre devlet geçmişte 100 milyar dolar harcamıştır,
o yokluk içerisinde, teröre ayrılan 100 milyar dolarlık kaynak eğer
yatırımlara yöneltilmiş olsaydı, bugün Türkiye kaça katlanırdı…
70’li yılları gözünüzün önüne getirin; sendikalar, grevler, fabrikaların
işgalleri… O dönemlerde geçmiş hükümetler 2002 yılına kadar bu hizmetleri
yapmışlar, getirmişler.
Sizin söyleyeceğiniz şey şu olmalı Sayın Garip:
“Geçmişte çalışan hükümetlere teşekkür ediyoruz; ama, biz, daha iyilerini
yapmak için iktidardayız.” Bunu söyleyebilirsin. Daha iyi yaptıkların
varsa, onu da, gel, bu kürsüden anlat.
Şimdi, Avrupa Sosyal Şartı biraz sonra gelecek. Şimdi,
orada bir madde daha önce komisyonda görüşülmüş; fakat, komisyon
yeniden toplanmış. İçinde bulunduğumuz ekonomik şartlardan dolayı
bu şartı benimsemiyoruz, kabul etmiyoruz diye komisyon yeniden
toplanmış. Şimdi, bakıyoruz, bir taraftan diyorsunuz ki “bütçe fazla
veriyor, tarihte görülmemiş ölçüde imkânlara sahibiz”; diğer taraftan
memura geldi mi “efendim, kısıtlı bütçe imkânları bu kadar, ne yapalım
bundan fazlasını veremiyoruz.”
Değerli milletvekilleri, şimdi, Sayın Altıkulaç
da biraz önce burada geldi, dediler ki: “Ümmet Kandoğan’la görüştüğümü,
görüşmediğimi hatırlamıyorum.” Şimdi, bunu söyledikten sonra,
ben Sayın Altıkulaç’a ne söyleyeyim! Yani, beş gün önce şurada gelip
kendisiyle görüştüğümü, önergeyi götürüp önüne koyduğumu hatırlamıyorsa,
buraya gelip de “Ümmet Bey bana böyle bir şey söylemedi” deme hakkına
sahip değil. Önce, görüştüğümüzü görüşmediğimizi hatırlayacak,
bilecek, ondan sonra diyecek ki, efendim ben Ümmet Beyle görüştüm veya
görüşmedim.
Şimdi, o gece diyor ki Sayın Altıkulaç: “Efendim,
Dışişleri Bakanlığından görüş aldık.” Peki, görüş aldıysanız, o
gece niye alelacele saat 10.30-11.00’de iki tane Dışişleri bürokratını
buraya çağırdınız; niye geldi o iki bürokrat buraya, niçin geldi o
iki bürokrat?!
Değerli milletvekilleri, şimdi, Sayın Çelik –Sayın
Çelik de nerede, göremiyorum da, biraz önce buradaydı- benim konuşmamı…
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Arkanda.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Hayır, Sayın Hüseyin
Çelik değil, Sayın Faruk Çelik.
…benim konuşmamdan, benim Adalet ve Kalkınma Partisini
özlediğimi, tekrar oraya geçmek istediğim gibi bir düşünce içerisinde
olduğumu ifade ediyor. Şimdi, ben o konuşmama iki üç sefer daha baktım.
Hangi cümlesinden onu çıkarmış, ben merak ediyorum Sayın Çelik’in. Çok
merak ediyorum; bu nasıl bir anlama kabiliyetidir merak ediyorum.
Kaldı ki, ben bu partiden ayrıldığım, Doğru Yol Partisine geçtiğimde
Doğru Yol Partisinin oy oranı kamuoyu araştırmalarında yüzde 2 gösteriliyordu.
Ben, hiçbir gelecek beklentisi ve istikbal endişesi içerisine girmeden
bu sıralardan o sıralara geçtim. (DYP sıralarından alkışlar) Hiçbir
gelecek endişem yok; ancak, şimdi, Ümmet Kandoğan’ı tekrar oraya çağırarak,
kan kaybeden…
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) – İstemiyoruz, istemiyoruz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...kan kaybeden, barajı
aşma problemi olan bir partiyi baraj altından çıkarma noktasında
benden destek istiyorsanız, ben yokum! (AK Parti sıralarından gürültüler,
CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Yok... Yok... Yok... Öyle
yok… Öyle yok... Ben yokum… Ben yokum…
Bakınız, şimdi, gideceksiniz… Biz diyorduk ki,
biz burada diyorduk ki, fındıkla ilgili konuşmalar yapılırken diyorduk
ki: Bakınız, böyle konuşmayın, siz, yakında Karadeniz’e gidemeyeceksiniz
demiştik. Dedik, buradan söyledik, buradan söyledik.
Şimdi, Sayın Fatsa’ya yapılan hareketi tasvip etmemiz
mümkün değil.
EYÜP FATSA (Ordu) – Alkışla, alkışla!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Tasvip etmemiz mümkün
değil. Tepkiler demokratik bir şekilde dile getirilmeli; ancak,
biz, burada diyoruz ki, şimdi Ege’ye de gidemeyeceksiniz. Niye; gidemeyeceksiniz…
Şimdi, üzüm fiyatlarını…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Köylünün üzerinden siyaset
yapmayı bırak!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Sayın Çerçi, otur!.. Sayın Çerçi, otur!.. Şimdi,
üzüm fiyatları ne kadar Sayın Çerçi?!. Ne kadar
üzüm fiyatları?!.
Üzüm fiyatları ne kadar?!.
Bakınız, dört yıl önce kuru üzüm fiyatları Türkiye’de
1,5 milyon, 1,5 YTL dört yıl önce, beş yıl önce. Şimdi ne kadar Sayın Çerçi;
şimdi 1 000 000, 1 100 000, 1,1 YTL. Şimdi, dört yıl önce Manisalı üzüm
üreticileri üzümünü 1,5 YTL’ye satarken, bütün girdi fiyatları iki
katına çıkmışken, eğer ürün fiyatı 1,1 YTL’ye geliyorsa, yakında Manisa’ya
da gidemezsiniz, Ege Bölgesine de gidemezsiniz. Akdeniz’de narenciye
geçen sene dallarda…
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Zaten narenciyeye hiç
gelemiyorlar…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Bakınız, milletvekilim
tasdik ediyor.
Dallarda kaldı narenciye geçen sene; ben gözlerimle
gördüm. Bu sene Çukurova’ya da gidemezsiniz. Bak, gidemeyeceksiniz…
Gidemeyeceksiniz… Şekerpancarı… Şekerpancarı geçmişteki fiyatları
ile şimdiki fiyatları karşılaştırın.
MEHMET SOYDAN (Hatay) – Köyleri gezdim geldim..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Sayın Hatay Milletvekili,
bak, Yayladağ Kaymakamlığı yaptım. Sen Yayladağlısın. Bak, Yayladağ’ın
tek geçim kaynağı tütündü. Bak, tek geçim kaynağı tütündü. Geçenlerde
gittim Yayladağ’a, Yayladağ halkı perişan, perişan kardeşim. Bak,
Yayladağ’a gidemezsin. Burada böyle konuşursan, tütünle ilgili
böyle söylersen, siz de Yayladağ’a gidemezsiniz. Bakın, tütüncü perişan.
650 000 tütün üreticisi 250 000’e düşmüş. 3-3,5 YTL’ye tütününü satamıyor
bu vatandaş. Şekerpancarı 1 YTL’nin üzerindeydi bunun fiyatı üç
dört yıl önce, şimdi 0,89 YTL.
Arkadaşlar, hangi ürüne bakarsanız bakın, Türkiye’de
tarım bitti, çökerttiniz, yok ettiniz tarımı; yok ettiniz!.. Esnaf
perişan! Çiftçide, köylüde olmayınca esnafta da olmuyor. Ya, şimdi
böyle bir ortamda siz geleceksiniz buraya diyeceksiniz ki, cumhuriyet
tarihini 2002’den başlatacaksınız, yapılan hizmet varsa hanenize
yazılacak, geçmişte yapılan bütün o görkemli hizmetlerin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, biraz nefeslenin…
1 dakika içinde konuşmanızı tamamlayınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, bakın,
demin izledim, hem Ömer Abuşoğlu’na hem de Haluk Koç’a 3 dakika fazladan
verdiniz.
BAŞKAN – Yok…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Evet, kayıtlara bakabilirsiniz…
Kayıtlara bakabilirsiniz… Ben gördüm, 3 dakika fazladan konuştular.
Takip ettim Sayın Başkan.
Şimdi, bakınız, geçen Akçakoca İlçesi Tepeköy
Muhtarıyla da görüştüm. Köyü satılığa çıkarmış. Televizyonda izlediniz.
Fındık üreten bir köy. Televizyonlarda gördük, muhtarın kendisiyle
de görüştüm. Büyük bir pankart asmışlar. Fındığın bu şekildeki çiftçinin
belini kıran bir fiyat politikası, Fiskobirlik düşmanlığından dolayı
uygulanan politikalar neticesinde bu köy, Tepeköy, kendi köyünü
satılığa çıkarmış. Cumhuriyet tarihinde ilk defa olan bir hadise…
İlk defa olan bir hadise…
Siz fındığın yüzde 80’ini üreteceksiniz, dünyada
hâkim olduğumuz tek ürün fındık olacak, onun fiyatını da Fiskobirlik
seçimlerinde başarı elde edemediğiniz için, yönetimi değiştiremediğiniz
için -tutanaklarda da mevcuttur, kongre tutanaklarında da milletvekillerinizin
nasıl konuştukları var- 8 000 000 Karadenizlinin hayat hakkını
elinden alacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Atma… Atma…
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, teşekkür ederim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ben teşekkür ederim. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, hiçbir milletvekili
arkadaşımızın bu kürsüde sözüne müdahale etmek istemiyoruz;
ama, konuştuğumuz konularla yapılan konuşmalar arasındaki ilgiyi
sizin takdirinize sunuyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Ben cevap verdim sadece
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bir şey demedim. Ben sizden bahsetmedim
zaten, genel itibariyle konuşuyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın Garip’in konuşmasından
sonra söyleyecektiniz.
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, şu hususu hatırlatmak
lazım: Bakınız, bir parti grubu bir hususta bir öneride bulunuyor;
ama, buraya müracaatları oluyor arkadaşlarımızın ve o partinin
grup başkanvekili kura çekimi sonucunda konuşma hakkını elde edebiliyor;
yani, bütün bunları bir nezaket içerisinde kendimizin halletmesi
lazım. Yani, verilen bir önerinin hakkında… Tamam, milletvekillerine
söz hakkı veriliyor, doğrudur; İçtüzüğü uyguluyoruz, doğrudur;
ama, veren grubun bir konuşma hakkının olması lazım; bu, çok doğaldır.
Bunun takdiri kimindir; bütün milletvekili arkadaşlarımızın bunu
takdir etmesi gerekir; bunu da bilgilerinize arz ediyorum.
Son konuşmacı, önerinin lehinde, Sakarya Milletvekili
Ayhan Sefer Üstün…
Sayın Üstün, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK Parti grup önerisinin lehinde konuşmak üzere
söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, saat 3’ten önce gruplar arasında
bir Danışma Kurulu gerçekleştirildi. Bu Danışma Kurulunda anlaşma
sağlanamaması üzerine Cumhuriyet Halk Partisi kendi grup önerisini,
AK Parti de kendi grup önerisini sundu. Saat neredeyse 5,30’a geldi,
yaklaşık ikibuçuk saatten beri bu grup önerileri üzerinde tartışıyoruz.
Oysa, benim kanaatime göre, Başkanlık bir usul belirlemeliydi; çünkü,
önümüze baktığımızda, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi ile AK
Parti grup önerisi arasında bir nüans farkı var, çok az bir fark var; yani,
zaten gündem olağanüstü teklifle belirlenmiş; bu gündemi, bizim değiştirme
gibi bir şansımız yok. Aradaki fark, çalışma saatleri 15.00-20.00 mi
olsun, yoksa 15.00-24.00 mü olsun? Bu önergelerin ikisi de aynı mahiyette,
sadece AK Parti grup önerisinde bir fazlalık var, belki kapsam genişliği
var. 1151 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu Tasarısının 2 nci
maddesinin tekriri müzakeresi önerisi var.
Şimdi, Başkanlık, kanaatimce bu iki önergeyi aynı
mahiyette önerge olarak kabul etmeliydi ve önce AK Partinin önerisini
görüştürüp, ondan sonra oya sunarak gündeme geçmeliydi ve bu sayede
de, 2,5 saatten beri bir usul tartışması içerisinde değil de, şu anda
görüşmemiz gereken konulara geçmiş olurduk.
AK Parti, grup önerisiyle ne diyor; AK Parti, önümüzde
daha görüşmemiz gereken Özel Öğretim Kurumları Kanunu Tasarısı,
Avrupa Sosyal Şartı, Tohumculuk Kanunu gibi önemli kanunların olması
hasebiyle bu kanunları 15.00 ile 20.00 arasında görüşmemiz mümkün
olmadığından, 15.00 ile 24.00, çarşamba ve perşembe günleri de 14.00
ile 24.00 saatleri arasında görüşmemizi teklif ediyor. Ancak, bu saatler
arasında zaman kaybetmeden, vakit kaybetmeden Meclisimiz çalışabilirse
bu kanunları yasalaştırma imkânımız vardır.
AK Parti grup önerisinin lehinde söz aldım, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum arkadaşlar. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Üstün.
Sayın milletvekilleri…
III.- Y O K L A M
A
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz.
ALİ TOPUZ
(İstanbul) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Tamam… Yoklama isteklerini tespit edelim.
Sayın
Kemal Anadol, Ali Topuz, Atila Emek, Osman Özcan…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Duymuyoruz… Ses…
NAİL KAMACI (Antalya) – Ses gidiyor, duymuyoruz
ki ne söylediğinizi!
ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, mikrofona
bir şey oldu, sesiniz duyulmuyor.
BAŞKAN - …Muharrem İnce, Nail Kamacı, Halil Bey
sizi yazdık… Hüseyin Bayındır, Vedat Melik, İzzet Çetin, Mustafa Gazalcı,
Salih Gün, Mehmet Işık, Özlem Çerçioğlu, Engin Altay, Nuri Çilingir…
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama
istemini işleme koyacağım.
Yoklama talebinde bulunan milletvekili arkadaşlarımızın
sisteme girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama için 5 dakikalık süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı
vardır.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime
5 dakika ara veriyorum.
Kapanma saati:
17.31
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
17.42
BAŞKAN: Başkanvekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 129 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Olağanüstü toplantı çağrı önergesine konu kanun
tasarı ve tekliflerini görüşmek için, gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1 inci sırada yer alan, Özel Öğretim Kurumları Kanunu
Tasarısı ve Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in; Özel Öğretim
Kurumları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Özel Öğretim Kurumları Kanunu
Tasarısı ve Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in; Özel Öğretim
Kurumları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/1183,
2/743) (S. Sayısı: 1151) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.
126 ncı Birleşimde, İkinci Bölümde yer alan geçici
4 üncü madde kabul edilmişti.
Şimdi bu bölümde yer alan diğer maddeleri, varsa,
önerge işlemlerini yaptıktan sonra oylarınıza sunacağım.
15 inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 15-
BAŞKAN – Madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri
önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Özel Öğretim Kurumları Yasa
Tasarısının 15 inci maddesindeki “yayımı” sözcüğünden önce gelmek
üzere “Resmî Gazetede” ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.
|
Berhan Şimşek |
Mustafa Gazalcı |
Muharrem İnce |
|
İstanbul |
Denizli |
Yalova |
|
Orhan Eraslan |
Hüseyin Ekmekcioğlu |
|
|
Niğde |
Antalya |
|
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Özel Öğretim Kurumları Yasa
Tasarısının 15 inci maddesinin aşağıda belirtilen gerekçelerle
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
|
Berhan Şimşek |
Engin Altay |
Haluk Koç |
|
İstanbul |
Sinop |
|
|
Mustafa Gazalcı |
Hüseyin Ekmekcioğlu |
Ali Cumhur Yaka |
|
Denizli |
Antalya |
Muğla |
|
Muharrem İnce |
Mustafa Özyurt |
Orhan Eraslan |
|
Yalova |
Bursa |
Niğde |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet?..
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Gazalcı, buyurun.
Süreniz 5 dakika.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Özel Öğretim Kurumları Yasası Tasarısını görüşmeye devam ediyoruz.
Önergemi açıklamak için, arkadaşlarımızla birlikte verdiğimiz
önergeyi açıklamak için söz aldım. Millî Eğitim Bakanı yine ortalarda
yok. Bu yasa, bir ara askıya alındı. Yine, yasanın son maddeleri görüşülüyor;
Bakanı bulamıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bir kez, bu tasarının temel
yasa olarak görüşülmesini, biz içimize sindiremiyoruz ve anlayamıyoruz.
Geçici maddelerle birlikte tümü 20 madde olan bir tasarının, üstelik
teknik olan bir konuda, yani, eğitimle ilgili, azınlık okullarıyla
ilgili, yabancı okullarla ilgili, özel okullarla ilgili, devlet
okullarıyla ilgili, öğretmenlerin devlet okullarından özel okullara
ders vermesini ilgilendiren konular tamamen teknik, her madde üzerinde
görüşme yapılması ve katkı yapılması gereken bir konu. Ne yaptı Hükümet;
bizi olağanüstü topladı “Avrupa Birliğine uyum paketi” diye, paketin
içinden, uyum paketiyle hiç ilgisi olmayan bir Özel Okullar Tasarısını
önümüze koydu.
Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Komisyonu Başkanı,
az önce burada, –Sayın Altıkulaç- adımı da söyleyerek Dışişleri
Komisyonunun, Dışişleri Bakanlığının temsilcisinin görüş bildirdiğini
söyledi. Lütfetti, geldi, bana da o görüşü verdi; ama, ben daha önceki
konuşmamda, Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün, Komisyonda, bu konuda
bir isteği olmadığını söyledim.
Yani, Komisyonda, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü
“eğitim konusunda Avrupa Birliği her ülkeyi serbest bırakmıştır;
kendi alanlarına girer, böyle bir konuda müktesebat yoktur” dedi
ve biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bir karşı görüş yazısı yazdık
Komisyonda. Millî Eğitim Komisyonunun raporuna bakarsanız elinizdeki
tasarıda, Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün ayrı bir istemi de yok;
ama, sonradan ne olduysa oldu, birileri devreye girmiş, Dışişleri
Bakanlığından Millî Eğitim Komisyonuna bir yazı gelmiş, o yazıya
dayanarak bir önerge hazırlanıyor; o önergeden biz kabul edildikten
sonra bilgi sahibi olduk, burada tartışmalar oldu ve içinizden bazı
arkadaşlar da bu kaygılara katıldı ki, bir haftadır yasa rafta bekliyordu
ve şimdi, yeniden görüşmeyle, o maddenin, bütünü oylanmadan önce
geleceğini de düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının bu biçimde
yasalaşması doğru değildir. Bütün önergelerde siz kapatmışsınız;
birkaç önerge dışında bizim konuşma hakkımız olmadı. 10 maddede
bir 10 dakika görüşme… Şimdi, insafınıza sığınıyorum, ben -örneğin,
özel okullardan hizmet satın almakla ilgili bir madde var, 8 inci madde-
burada sordum Sayın Bakanın yerine oturan Bakana “hangi hizmeti
satın alacaksınız Sayın Bakanım” dedim, bir ses yok; sonra “yazılı
yanıtlarız” dedi; yasa geçecek…
Değerli arkadaşlar, 12 nci maddenin bazı kısımları
çekiliyor; ama, doğrudan özel okul patronlarından hizmet satın alarak
devletin kaynakları aktarılacak.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarı eğitimdeki niteliği
yükseltmez. Bakın, hiçbir ölçüt yok; özel okulların iyisini kötüsünü
ayırmıyor. Amacımız eğitimi yaygınlaştırmak, niteliği yükseltmekse
destek verdiğiniz okulun niteliğine bakacaksınız. Sizin altınızı
oyuyorsa, Anayasaya, yasalara uymuyorsa, bu özel okulun desteklenmesi
demek devletin varlığını kösteklemesi demektir. Böyle bir şey olamaz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gazalcı, 1 dakikalık süre içinde
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) – Evet.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının, geçen hafta
söylediğimiz gibi, oldubittiye getirilmeden geri çekilmesini
öneriyoruz. Biz, katılamadık, görüşlerimizi tam, madde madde belirtemedik,
Komisyonda görüşüldüğü biçimden ayrı bir noktaya geldi bu tasarı.
Lütfen, bir kez daha yineliyoruz, bu, eğitimimizi yakından ilgilendiren
maddelere bizim katkımızı, eleştirimizi, önerimizi, yorumumuzu
dinlemek istiyorsanız, lütfen, bu tasarıyı geri çekin, yeniden görüşelim,
biz de görüşlerimizi daha rahat biçimde ortaya koyalım. Temel yasa
olmaktan, bu tasarı, çıksın. Aksi halde, kamuoyunda tartışma sürecektir
ve bizlerin kaygıları sürecektir. O yüzden, bu tasarının içinde
birçok sakıncalar var. Bunları 5 dakika içerisinde anlatamıyoruz,
zaman baskılaması oluyor ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gazalcı, teşekkür ediyorum.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) – Teşekkür ediyorum
ben de.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yetersayısı…
BAŞKAN - Arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir; karar
yetersayısı vardır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Özel Öğretim Kurumları Yasa
Tasarısının 15 inci maddesindeki “yayımı” sözcüğünden önce gelmek
üzere “Resmî Gazetede” ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.
Berhan
Şimşek (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon katılmıyor efendim.
Evet, imza sahipleri…
Önerge sahipleri adına Sayın Muharrem İnce, buyurun.
Sayın İnce, süreniz 5 dakika.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Sayın Bakanı burada görmekten de çok
mutlu olduğumu belirtmek istiyorum; çünkü, ne yazık ki, günlerdir
gözlerimiz kendisini arıyor. Madem bu kadar önemli, madem Meclis
olağanüstü toplanıyor, madem temel yasa, Sayın Bakan da burada olmalı
diye düşünüyorum ve hemen şu soruyu sormak istiyorum: Türkiye Cumhuriyetinin
Hükümeti mütekabiliyetten vaz mı geçti? 16 Eylül 2006 günü, Ataköy’de,
Batı Trakya 5 inci Kurultayında, Sayın Başbakan aynen şu cümleleri
söylemiştir: “Dostum Kostas, kesinlikle her ilişkimizde mütekabiliyet
aranacaktır.” Madem mütekabiliyet aranacak, o zaman bu yasa tasarısı
ne?
Azınlık okulları ile yabancı okulları birbirine
karıştırıyor değilim, altını çize çize söylüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, buradaki olay
şudur: Yabancı okulların taşınmazları, getirdiğiniz tasarıyla,
şu ana kadar sadece Bakanlığa devredilebilirdi, bu tasarıyla, tüzüğünde
“eğitim işleri yapabilir” denilen herhangi bir vakfa devredilebilecek.
Yani, bir saygın yabancı işadamı Türkiye’ye gelecek, bir okul kuracak,
sonra bunu herhangi bir vakfa devredebilecek, öyle mi Sayın Bakan?
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) – Evet.
MUHARREM İNCE (Devamla) – İşte, arkadaşlar, açmaz
burada. Yani, daha açık bir ifadeyle söyleyeyim: Bir yabancı işadamı
gelecek, Türkiye’de bir okul kuracak ve bunu sonra bir Hıristiyan
vakfına devredebilecek. Buna oy vereceksiniz şimdi, göreceğim.
Kim evet veriyor, kim hayır veriyor hep birlikte bunu göreceğiz. Getirilen
budur arkadaşlar.
Türk müdür yardımcısından vazgeçiyorsunuz. Neden
vazgeçiyorsunuz bundan? Gerekçe ne? Bugün Yunanistan’da Batı Trakya
Türk azınlığı var. 30 Ocak 1923’te imzalanmış… Anadolu’da yaşayan Rum
ahalisi ile Yunanistan’da Karasu Nehri’nin batısında yaşayan, Müslüman
ahalisi olarak tanımlanan Türkler yer değiştirmiş, İstanbul’daki
Rumlar ile Gümülcine’de, Dedeağaç’ta ve İskeçe’deki Türkler karşılıklı
olarak kalmış. Peki, siz, bu Türk müdür başyardımcısını “Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olabilir” şeklinde değiştiriyorsunuz da, bunun karşılığında
Gümülcine’deki, İskeçe’deki, Dedeağaç’taki soydaşlarımız eğitimle
ilgili yeni bir hak aldılar da siz de bunun karşılığında mütekabiliyet
gereği mi yapıyorsunuz bunları? Ne oldu? Kitapları mı değişti?
Okullarını mı onardılar? Vakıf sorununu mu çözdüler? Seçilmiş müftüyü
mü tanıdılar? Vatandaşlıktan ıskat edilen 50 000 kişiyi vatandaşlığa
mı aldılar? Ne oldu da siz bunu getiriyorsunuz?
Yani, bunu anlamak mümkün değil.
Türkiye Cumhuriyetinin sınırları içinde yaşayan
gayrimüslimler bizim vatandaşımızdır, en az bizim kadar saygın insanlardır,
hiç itirazımız yok; ama, Batı Trakya’da yaşayan insanlar da bizim soydaşımızdır.
Yunan vatandaşıdır, Türktür, Müslümandır ve bizim soydaşımızdır
ve bunlar karşılıklı olarak Lozan Antlaşması sonucu bu şekilde yerleşmişlerdir.
Bundan nasıl vazgeçebilirsiniz? Bunu gerçekten anlayabilmiş değilim.
Yabancı okulların kontenjanlarını, arazilerini
5 katına kadar çıkarmalarına imkân sağlıyorsunuz, İskeçe’deki Muzaffer
Salihoğlu ortaokul-lise karışımı okula hiç gittiniz mi? Ahır gibi
bir yerde eğitim yapıyorlar.
Gümülcine’deki Celal Bayar Lisesini ziyaret ettiniz
mi? Orada 140 000 soydaşımız yaşıyor, gidebilecekleri 2 tane lise
var. Üniversite sınavlarında verdikleri yüzde 0,5 kontenjanlarla
o çocukları nasıl asimile ettiklerini, nasıl dağıttıklarını -3
tane Atina’ya, 4 tane Selanik’e, 5 tane Adalar’a, 8 tane Kozani’ye
bunları nasıl dağıttıklarını- nasıl bilmezden gelebilirsiniz,
nasıl görmezden gelebilirsiniz, gerçekten anlayabilmiş değilim.
Bunu, Anamuhalefet Partisinin bir sözcüsü olarak, ne pahasına
olursa olsun muhalefet edelim mantığıyla söylemiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İnce, buyurun; 1 dakikalık süre… Konuşmanızı
tamamlayınız.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
bu Parlamento, her seçimde yüzde 60’ını yeniler. Belki yüzde 60’ımız
da bir sonraki dönemde olmayacağız. O zaman, şu an dik duralım arkadaşlar.
Bunu oylarımızla geri tepelim.
Terörle Mücadele Yasasının 6 ncı maddesinde
de, terör örgütünün kurucusuna af çıkartıyorsunuz dedik; olmaz
öyle şey, yapmıyoruz dediniz, sonra geri çektiniz. Yapmıyorsanız,
niye geçirmediniz?!
Şimdi, burada da uyarıyorum: Lozan’ı deliyorsunuz,
Lozan’ın 45 inci maddesine aykırı bir iş yapıyorsunuz. Yaptığınız
iş yanlıştır. Lütfen, bu yanlıştan vazgeçin, 130 000-140 000 soydaşımızı
da üzmeyin diyorum.
Daha sonraki maddelerde görüşmek üzere, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın
Başkanım, önergeyle ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir yanlış bilgiyi düzeltmek için
Sayın Başkandan söz aldım.
Değerli milletvekili arkadaşımız, azınlık okullarında
Türk müdür yardımcısından vaz mı geçtiniz şeklinde bir soru sordu. Azınlık
okullarında Türk müdür yardımcısı diye bir kadro söz konusu değil,
böyle bir istihdam…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yabancı okullar…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yabancı…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Bakın
“azınlık okulları” dediniz. Bakın, Gümülcine’deki…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yabancı dedi, yabancı…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Efendim,
müsaade eder misin…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Kürsüye çık, orada konuş.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Mütekabiliyet
esası çerçevesinde, Lozan Antlaşması çerçevesinde düzenlenen
okullar azınlık okullarıdır. Bizim, Gümülcine’deki Celal Bayar Lisesinde,
diğer okullarda mütekabiliyet esasını göz önünde bulundurmamız,
ancak azınlık okullarıyla ilgili olabilir.
Diyelim ki, Alman Lisesi, Avusturya Lisesi, Robert
Kolej… (CHP sıralarından “ne ilgisi var” sesi)
Müsaade edin.
“Buralarda müdür yardımcısının Türk asıllı olması
lazım” gibi bir ifade var. Biz, bu “Türk asıllı” ifadesini, “Türkiye
Cumhuriyeti Devleti vatandaşı” olarak ifade ediyoruz. Niçin; Anayasamızda
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olan herkes Türktür” ifadesi
yok mudur?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yunanistan yapıyor mu
onu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Efendim,
bunun Yunanistan’la alakası yok…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Nasıl alakası yok?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – …yabancı
okullarla ilgisi var. Azınlık okulları olsaydı…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yunanistan’da müdür yardımcısı
Yunan olmak zorundadır.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Efendim,
bakın, bizim burada da, buradaki okulda, bizim Rum vatandaşlarımızın
kendi okullarında müdür muavini de, müdür de Rum asıllı birisidir. Onlar
kendi okullarını kendileri idare ediyorlar. “Yabancıların Türkiye'de
kurmuş oldukları okullar var. Bu okullarda Türk müdür yardımcısının
Türk asıllı olması gerekir” gibi bir ifade vardı. Türkiye Cumhuriyeti
Devleti mademki etnik köken üzerine inşa edilmiş bir devlet değildir,
Anayasada “Türk” ifadesi bütün Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarını
kapsadığı için böyle bir düzenleme yapılmaktadır. Azınlık okullarıyla
ilgili böyle bir düzenleme söz konusu değildir; çünkü yok.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir işadamı okulunu vakfa
devredebilecek mi, devredemeyecek mi?
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Bu kadar zahmete gerek
var mıydı?!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN – Arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yetersayısını
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar
yetersayısı vardır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, saat
20.30’da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati:
18.02
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.30
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya),
Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129
uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
1151 sıra sayılı
kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- Özel Öğretim Kurumları Kanunu
Tasarısı ve Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in; Özel Öğretim
Kurumları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/1183,
2/743) (S. Sayısı: 1151) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükümet yerinde.
Tasarının 16
ncı maddesini okutuyorum:
Yürütme
MADDE 16.-
BAŞKAN – Madde
üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre
okutup, sonra aykırılık durumlarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Özel Öğretim Kurumları Yasa Tasarısının 16 ncı maddesindeki
“hükümleri” sözcüğünün “maddeleri” biçiminde değiştirilmesini
arz ve talep ederiz.
|
Berhan Şimşek |
Orhan Eraslan |
Mustafa Gazalcı |
|
İstanbul |
Niğde |
Denizli |
|
Hüseyin Ekmekcioğlu |
Muharrem İnce |
|
|
Antalya |
Yalova |
|
BAŞKAN – Diğer
önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Özel Öğretim Kurumları Yasa Tasarısının 16 ncı maddesinin aşağıda
belirtilen gerekçelerle tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
talep ederiz.
|
Berhan Şimşek |
Orhan Eraslan |
Mustafa Gazalcı |
|
İstanbul |
Niğde |
Denizli |
|
Hüseyin Ekmekcioğlu |
Muharrem İnce |
Engin Altay |
|
Antalya |
Yalova |
Sinop |
|
|
Ali Cumhur Yaka |
|
|
|
Muğla |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
İnce, konuşacaksınız…
Buyurun.
Süreniz 5 dakika.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Daha önceki konuşmamda
ulusal bütünlüğümüzü ilgilendiren mütekabiliyetle ilgili açıklamaları
yaptım. Şimdi ise, uygulamada karşımıza çıkacak sıkıntıları sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, diyor ki, teftiş; iki kez arka arkaya olumsuz rapor olursa görevinden
alınacak. Bakınız, bu çok yanlış. Yıllarca özel öğretim kurumlarında
teftiş geçirmiş birisi olarak, oniki yıl müdürlük yapmış birisi olarak
söylüyorum. Mutlaka, bu madde şöyle olmalıdır: İki ayrı kişi olmalıdır
teftişi yapan. Aynı müfettişin iki raporu asla doğru değildir. Bu,
orada belirtilmemiştir; işte, eksikliklerden biri budur.
Bir başkası,
resmî okullarda görev yapan öğretmenlerin,
15 saate kadar özel okullarda derse girmesi.
Arkadaşlar, bu,
Anayasaya aykırıdır. Yani, bu ülkede binlerce genç öğretmen var. Bu
çocuklar işsiz. Devlet, istihdam politikalarını geliştirmek zorundadır,
işsizliği azaltacak yönde politikalar geliştirmek zorundadır. Yani,
siz, bu ülkede binlerce genç işsizken, devletin resmî okullarında görev
yapan öğretmenlere, 15 saate kadar, özel okullarda görev yapma şansı
veriyorsunuz. Gençler ne olacak?
MEHMET SARI (Osmaniye)
– Öğretmenlerin önünü açıyoruz.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Öğretmenlerin önünü açmıyorsunuz, gençlerin önünü tıkıyorsunuz.
Bir diğeri, öğrencilerin
özel öğretim kurumlarının reklamlarında kullanılmasıyla ilgili
düzenleme de burada yetersiz. Bu düzenleme daha katı kuralları
içermeliydi; ama, ne yazık ki, bununla ilgili en ufak bir şey görmüyoruz.
Yine, valilik,
lüzum görülen durumlarda, yönetici ya da öğretmeni görevinden
uzaklaştırabilecek.
Değerli arkadaşlarım,
bu o kadar muğlak bir ifade ki, o kadar geniş bir ifade ki… Lüzum görülen
haller... Bakınız ne olacak: Bu yasama organı bir kanun yapıyor. Kanun
çıkaracağız burada. Sonra bu yetkiyi valiliklere vereceğiz. Valilik,
özel öğretim kurumunda görev yapan bir usta öğreticiyi, öğretmeni
ya da yöneticiyi, lüzum görülen bir durum üzerine görevinden alacak,
sonra bu özel öğretim kurumunun yöneticisi bize gelecek, yani milletvekillerine
gelecek “bu durumu çöz” diyecek, biz de valiye telefon açıp rica edeceğiz.
Kendimizi küçük düşürdüğümüzün farkında mıyız? Ne demek, lüzum görülen
durumlarda valilik özel öğretim kurumunun yöneticisini, öğretmenini
görevden alır? Şunu ekleyemez miydik oraya: Valilik, özel öğretim
kurumunun yöneticisine ya da öğretmenine yazılı olarak bildirmek
zorundadır bunu; lüzum görülen durumu, öğretmene, yöneticiye,
valilik bildirmek durumundadır. Böyle bir yetki olamaz, olmamalıdır.
Bunu kim yazmış, kim hazırlamış, doğrusu, merak ediyorum. Ya kendisini
gelecekte vali adayı görüyor bürokratlardan birisi ya da gözden
kaçmış bir durum bu.
Yine, özel okullar
dışındaki etüt eğitim merkezlerinin, kursların, dershanelerin
açılma iznini valiliklere bırakmak da müthiş yanlış bir olaydır. Karşılaşacağımız
zorluğu şimdiden görüyor gibiyim. Trabzon’daki Valiliğin standartları
ile, istekleri ile Manisa’daki farklı olacak, Edirne’deki ile Diyarbakır’daki
farklı olacak. İllerimizde, özel öğretim konusunda yetişmiş elemanlarımız
yok. Buradaki millî eğitim müdürlüklerinin, valiliklerin istekleri,
kurum açmayla ilgili standartlar yönergesini uygulamaları, yorumlamaları
o kadar farklı olacak ki… Manisa’daki bir dershanenin özellikleri
ile Amasya’daki bir dershanenin özellikleri çok farklı olacak. Bu çok
yanlıştır. Kesinlikle bu yetki Bakanlıkta olmalıdır.
Neden, peki,
özel okulların açılma iznini Bakanlıkta bırakıyorsunuz da, diğerlerini
neden valiliklere veriyorsunuz? Bu konuda müthiş bir yanlışlık
olacak.
Yine çok farklı
bir…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – 1 dakikalık
süre içerisinde konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yine, bakınız,
özel okullardaki elektrik ve su parasını devlet okullarıyla eşitlediniz.
Peki... Peki, Sayın Bakan, hafta sonunda okullarda kurs açılır; yani,
bu devletin resmî okullarında hafta sonu kurs açılır; yani, dershane,
yani, kurs faaliyeti yapar okul. Siz hafta sonunda ayrı bir sayaç mı
takacaksınız okullara?! Böyle bir şey olamaz. Yani, siz 625 sayılı
Yasaya dayanarak özel öğretim kurumu
açtıracaksınız, sonra, devlet olarak onunla rekabet edeceksiniz! Bunu
nasıl çözeceksiniz? Mahkemeye verirler sizi. Ve tarihte rekor kırıyorsunuz,
en fazla dava açılan Bakansınız yaptığınız düzenlemelerle, yönetmeliklerle;
104 tane yönetmelik değiştirdiniz.
Cumhuriyet tarihinin
bir rekortmenisiniz. Bunu nasıl çözeceksiniz? Bunları nasıl göremiyorsunuz?
Bunların hepsi yargıdan dönecek arkadaşlar. Tutanaklara geçsin
diye söylüyorum.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İnce.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, karar yetersayısı…
BAŞKAN – Arayacağım
Sayın Anadol.
Önergeyi oylarınıza
sunup, karar yetersayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri,
karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.50
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya),
Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129 uncu Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
1151 sıra sayılı
kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- Özel Öğretim Kurumları Kanunu
Tasarısı ve Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in; Özel Öğretim
Kurumları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/1183,
2/743) (S. Sayısı: 1151) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükümet yerinde.
Tasarının 16
ncı maddesi üzerinde verilmiş birinci önergenin oylamasında karar
yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Özel Öğretim Kurumları Yasa Tasarısının 16 ncı maddesindeki
“hükümleri” sözcüğünün “maddeleri” biçiminde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Berhan
Şimşek (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ekmekcioğlu.
Süreniz 5 dakika.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan kanun tasarısının 16 ncı maddesinde vermiş olduğumuz önerge
üzerine söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AKP Hükümeti,
iktidara gelişinin hemen ardından özel okulları desteklemek adına,
kamu kaynaklarını özel okullara aktarmak için çeşitli girişimlerde
bulunmuştur. Kamu kaynaklarının özel eğitim kurumlarına transferini
ve eğitimini kısmen paralı hale getirmek amacıyla Özel Öğretim Kurumları
Kanun Tasarısını hazırlamıştır.
Avrupa Birliği
uyum yasaları çerçevesinde gündeme getirilen tasarının amacı ve
içeriğinde eğitimin ihtiyaçları değil, özel eğitim kurumlarının
yıllardır dillendirdiği istek ve beklentiler yer almaktadır.
Eğitim sisteminin
dağ gibi birikmiş sorunları varken, kamu okullarının pek çok zorunlu
harcaması, ödenek yetersizliği gerekçesiyle öğrenci ve velilerin
omuzlarına yıkılmıştır.
Özel okulların
Hükümet tarafından desteklenmesi, eğitimde tüccar siyasetin geldiği
son aşamayı göstermektedir. Hükümet, böylesi bir uygulamayla paralı
eğitime prim vermektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Antalya’nın ilçesi Manavgat İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü bünyesinde,
şu anda 300’ün üzerinde öğretmen, 10 şube müdürü, 160 ilköğretim…
BAŞKAN – Sayın
Ekmekcioğlu, bir 5 saniyenizi rica edeyim.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
lütfen sükûneti sağlayalım.
Buyurun.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Devamla) – …160 ilköğretim, 60 lise dengi olmak üzere, toplam 320
derslik, 3 genel lise, 50 memur, 100 hizmetli, 6 kaloriferci ihtiyacı
bulunmaktadır. Bu, sadece, bir ilçemizin acil ihtiyaçlarındandır;
varın, ülke genelini siz düşünün. Durum böyleyken, özel okullara
kaynak aktarılması, açıklanabilecek bir durum değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; genel bütçeden ve Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden
yatırımlara ayrılan paydaki azalma, vatandaşlarımızın, eğitim
maliyetini üstlenmede daha çok yükümlülük altına girdiği açıkça
gözlenmektedir. Eğitim harcamalarının finansman kaynaklarına göre
dağılımı, eğitimde maliyetin faturasının her geçen gün veliye daha
çok yüklendiğini ortaya koymaktadır. Millî Eğitim Bakanlığının yatırım
bütçesi de son beş yılda yüzde 50 azalmıştır. Konsolide bütçe yatırımlarından
Bakanlığın yatırımlarına ayrılan pay da her geçen yıl azalmaktadır.
Bu, şu anlama gelmektedir: Millî Eğitime yapılan eğitimde ticarileşme
eğiliminde son yıllarda çok ciddî artışların olduğunu ortaya koymaktadır;
yani, yatırımların gittikçe azaldığını göstermektedir.
Özel Öğretim Kurumları
Kanunu Tasarısının genel gerekçesinde “eğitimde planlama, öğretim
programlarını geliştirme, denetleme ve koordinasyon işlevi dışındaki
hizmetlerin özel sektör tarafından yürütülmesi, devletin eğitim
yükünü hafifleteceği gibi finans sorunlarının aşılmasında da etkili
olacak ve daha kaliteli eğitim verilmesinde olumlu gelişmelere
ortam hazırlayacaktır” sözleriyle belirtilen hedefi, eğitimin
iddia ettiği gibi birkısım değil tamamının piyasa mekanizmasına
terk edileceğinin itirafıdır. Millî Eğitim Bakanlığının görevleri,
bu tasarıyla, planlama, öğretim programları geliştirme, denetleme
ve koordinasyonla sınırlandırılmaktadır. Burada eğitimin kamusal
finansmanından söz edilmemekte ve eğitimde sorunların özel öğretimle
aşılacağı iddia edilmektedir. Bu durum, Hükümetin asıl niyetinin,
kamusal eğitim hizmetlerini tamamen piyasa koşullarına terk ederek
özelleştirmek olduğunu göstermektedir.
Değerli milletvekilleri,
bu tasarı Türkiye’nin eğitim anlayışını değiştirmeyi hedeflemektedir.
Oysa, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda öncelik kamudadır.
Eğitim, devletin vermesi gereken öncelikli bir hizmet olmaktan çıkarılmaktadır.
Tasarıda, bir yandan eğitimin bütün yükünün devletin sırtında olduğu,
eğitime kaynak aktarmakta güçlük çekildiği dile getirilirken, diğer
yandan da, özel öğretimi teşvik etmek için kamudan ciddî bir kaynak aktarılacak
olması büyük bir çelişkidir. Aynı zamanda, hepsi kâr etmek amacıyla
kontenjanlarını dolduramayan kimi çevrelere, değişik amaçlarla
kurulmuş vakıf ve cemaatlere bağlı okulları geliştirme amaçlanmaktadır.
AKP Hükümeti kamu yararı gözettiğini iddia ederek, özel okulları
desteklemek istemektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Ekmekcioğlu, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan; teşekkür ederim.
Eğer, AKP Hükümeti
gerçekten kamu yararını gözetiyorsa, kamu kaynaklarını özel okullara
aktarmak yerine, herkese eşit, parasız ve kamusal eğitim anlayışını
hayata geçirmelidir.
Vermiş olduğumuz
önergeye olumlu oy vereceğinizi düşünür; hepinizi saygıyla selamlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ekmekcioğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
16 ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, tasarının görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Şimdi, Hükümetin,
görüşülmekte olan 1151 sıra sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu
Tasarısının 2 nci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İçtüzüğün
89 uncu maddesine göre bir talebi vardır. Başkanlık, bu talebi yerine
getirecektir.
Biraz evvel kabul
edilmiş bulunan öneri doğrultusunda, şimdi, Hükümetin istemini
okutup, oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 1151 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin İçtüzük
89 uncu maddeye göre yeniden görüşülmesini arz ederim.
Hüseyin
Çelik
Millî
Eğitim Bakanı
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Maddeler arasında
uyum sağlanmak amacıyla.
BAŞKAN – Hükümetin
talebini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, şimdi, kabul edilen istem uyarınca, tasarının 2 nci
maddesini yeniden görüşmeye açıyorum.
2 nci madde üzerinde
ilk söz, Anavatan Grubu adına, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Sayın Özdoğan,
süreniz 10 dakika.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ
GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1151 sıra sayılı Özel Öğretim Yasa Tasarısının birinci
bölümünün 2 nci maddesi, İçtüzük gereğince, İçtüzüğün 89 uncu maddesi
gereğince, Hükümetin isteğiyle, maddeler arasında uyum sağlamak
amacıyla, tekriri müzakereye açılmıştır değerli arkadaşlar. Şimdi,
burada, bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Maddeler arasında
uyum sağlamak amacıyla bahanesi, adı üstünde, tam bir bahanedir. Burada,
çünkü, mızrak çuvala sığmamaktadır. Bu teklifle, ki, bu teklifi getiren,
şu anda Bakanlar Kurulu sırasında oturan Sanayi ve Ticaret Bakanı
Sayın Ali Coşkun tarafından getirilmiştir; yani, kesinlikle, bu,
önceden bilinen tehlikenin, sonradan millet bu işe ne der, oy oranımız
yıpranır mı yıpranmaz mı endişesiyle tekriri müzakereye açılmıştır.
Başka hiçbir nedeni yoktur değerli arkadaşlar.
Bu Hükümet döneminde
-vicdanlarınıza seslenmek istiyorum, Allahınızı seversiniz-
millet için hangi yasa tasarısını getirdiniz; millet için neler yaptınız?!
Ancak ve ancak “Avrupa Birliğine uyum sağlamak” adı altında, Avrupa
Birliğinin ve Avrupa ülkelerinin isteklerini yerine getirmek
için durmadan çalıştınız.
HÜSEYİN ÖZCAN (
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Sayın
AK Partililer, sizlere bir şey söylemek istiyorum: Yarın seçim olduğu
zaman, Avrupa Birliği ülkeleri gelip oy kullanmayacaklar, bu ülkenin
insanları oy kullanacaklar ve bu ülkenin insanlarının yüzde 100’ü
bu konularda, millî ve ulusal konularda hassastır değerli arkadaşlarım;
fakat, siz, partinizin yıpranmasını bu getirdiğiniz teklifle önceden
gördüğünüz için, bunu tekriri müzakereye açtınız; bu, mızrağın çuvala
sığmaması anlamına gelmektedir.
Bakın, cuma günü, apar topar, kurnazlıkla,
maalesef, işte “Hükümet yok, komisyon yok” bahanesiyle Meclis kapatıldı
ve bugün, tekrar açtık ve o gün, AK Parti Grup Başkanvekili Sayın Salih
Kapusuz gazetelere demeç veriyor; bunlardan birisi de Sabah Gazetesi
yazarı Muharrem Sarıkaya’ya; ruhban okulunun açılmasına imkân tanıyan
Özel Öğretim Kurumları Kanun Tasarısıyla ilgili değişiklik önergesinin
Ermeni Patriği II. Mesrop’un ricasıyla verildiğini
yazdı. Bunu, bu demeci veren Sayın Salih Kapusuz’dur değerli
arkadaşlar ve şöyle diyor: “Önergeyi, Türk vatandaşlığına geçmemiş
Ermeni çocukların iyiliği için verdik.” Böyle bir gülünç
hadise olmaz değerli arkadaşlar. Maalesef, bu haber, Sayın Salih Kapusuz tarafından veya AK Parti
yetkilileri tarafından yalanlanmamıştır.
Değerli
arkadaşlar, Türk millî eğitiminin ve Türk çocuklarının biryığın sorunu
varken, neden Ermeni çocuklarını siz düşünüyorsunuz? Bu, dokuzyüz sene Erzurum’da Ermenilerle yaşamış bir şehrin
insanı, bir milletvekili olarak benim kanıma dokunmaktadır değerli
arkadaşlar. Bu benim kanıma dokunmaktadır…
Elbette
ki, Türkiye'de yaşayan Ermeni vatandaşları, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin ilkelerine bağlı olduğu müddetçe, bizim vatandaşlarımızdır,
bizim insanımızdır.
Peki, laiklik adına soruyorum:
Bir patrikten böyle bir görüş almanız ve onun önerisi doğrultusunda
bu teklifi getirmeniz laikliğe aykırı değil mi değerli arkadaşlar?!
Laikliğe aykırı değil mi?! Yani,
Ermeni Patriğinin mensubu olduğu kilise dinî bir müessese değil
mi değerli arkadaşlar? Halbuki, bizim biryığın sorunumuz var. Bu
millet, size Anayasayı değiştirecek büyük çoğunlukta bir güç verdi;
fakat, bizim meslek okullarının ve başı örtülü kızlarımızın sorunları
olduğu halde bunu değiştirmediniz, dini bütün insanlarımızın veya
dindarım diyen insanlarımızın isteklerini yerine getirmediniz;
ama, Ermeni Patriği Mesrop Mutafyan’ın isteğiyle önerge veriyorsunuz.
Bunu, buradan, milletimize açıklamak istiyorum değerli arkadaşlar.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Din üzerinden siyaset yapıyorsunuz!
İBRAHİM ÖZDOĞAN
(Devamla) – Ben, din üzerinden siyaset yapmıyorum Sayın Mehmet Çerçi.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Yapıyorsunuz!
İBRAHİM ÖZDOĞAN
(Devamla) – Din üzerinden siyaset yapmıyorum, din üzerinden siyaset
yapanları deşifre ediyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Milletin değerlerini kullanmayın!
İBRAHİM ÖZDOĞAN
(Devamla) – Din üzerinden siyaset yapmak günahtır, ayıptır!
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Her zaman yapıyorsunuz!
İBRAHİM ÖZDOĞAN
(Devamla) – Bu millet, hiçbir zaman bir daha size kanmayacaktır.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Nereden biliyorsun?
İBRAHİM ÖZDOĞAN
(Devamla) – Din üzerinden siyaset yapanlar, din üzerinden ticaret
yapanlar, din üzerinden sanayi işletenler, din üzerinden medya açanlar
rezil olmuştur…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Palavralarla olmaz bu iş.
İBRAHİM ÖZDOĞAN
(Devamla) - …ve bu milletin, dindarım diyen vatandaşların paralarını
sömürmüşlerdir ve bu millet de “bir musibet, bin nasihatten iyidir” atasözüyle uyanmıştır.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Milletin ortak değerlerini kullanma.
İBRAHİM ÖZDOĞAN
(Devamla) - Artık, din üzerinden siyaset, ticaret, sanayi, medya işletenler
asla bu milletin yüce dinini kullanamayacaklardır; bunu, buradan
belirtmek istiyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
Kapusuz’un aktardığına göre, Patrik II. Mesrop son yıllarda Ermenistan’dan
Türkiye’ye çok sayıda çocuğun geldiğini söylemiş; bu çocukların
Türk vatandaşlığına geçme şansı olmadığı için, okuma olanaklarının
bulunmadığını vurgulamış. Vah benim Sayın Grup Başkanvekilim, vah!.. Biryığın, milyonlarca Türk öğrencisinin, milyonlarca
sorunu var; siz, Ermeni çocuklarının, Ermenistan’dan gelecek Ermeni
çocuklarının eğitimini düşünüyorsunuz!..
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) – Acaba neden?!
İBRAHİM ÖZDOĞAN
(Devamla) - Milletime bunu deşifre etmek istiyorum; bu ne vahim
bir durumdur… Bu benim kanıma dokunuyor değerli arkadaşlar. Ki, bu
dışarıdan gelen Ermenilerin ataları, benim, Erzurum’da ve doğunun
birçok vilayetinde dedelerimi şehit etmiş insanlardır değerli
arkadaşlar. Bunu, asla ve katiyetle kabul etmiyoruz ve milletime
şikâyet ediyorum değerli arkadaşlar.
Ve diyor, azınlık
okullarından yararlanma olanaklarının sağlanamaması halinde,
çocukların istenmeyen yollara kaymalarının önünü kesebileceklerini
bildirmiş Sayın Kapusuz. Ya, böyle bir rezalet olur mu değerli arkadaşlar?!
Ermenistan’dan çocuklar buraya neden gelsinler ve burada, neden
Türkiye’de olay çıkarsınlar?! Türk emniyet güçleri vardır; Türk emniyet
güçleri, olay çıkaran çocukları herhalde kapı dışarı ederler. Onların
durumlarını düşünecek bizim halimiz yoktur; bizim derdimiz ve
problemlerimiz bize fazlasıyla yetiyor. Bu ne bedbahtlıktır; milletim,
duyun bu halleri!
Özel okullar yasa
tasarısının, değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
görüşmeleri tamamlanırken, bazı milletvekillerinin uyarısıyla,
neredeyse Lozan’ın delindiği fark edildi. Ben, AK Partideki ve diğer
muhalefet partilerindeki bu milletvekili arkadaşlarıma minnet
duygularımı arz ediyorum, hepsine teşekkür ediyorum. Elbette şunu
biliyorum: AK Partideki milletvekili arkadaşlarımın kahir ekseriyeti,
millî ve ulusal konularda son derece hassastır, bunu biliyorum;
ama, ortada bir zafiyet var. Bu nedir; bir dahaki seçimlerde milletvekili
olabilir miyiz...
Değerli arkadaşlar,
hepimiz bir gün ölüp gideceğiz; tarihe kötü isimlerle anılmayalım,
kazınmayalım. Çocuklarımız bizi rahmetle yad etsin. Allah önünde
bir gün hesap veririz. Allah önünde vereceğimiz hesaptan hepimizin
korkması lazım.
Değerli arkadaşlar,
sizi bu konularda tekrar hassasiyete davet ediyor ve bu teklifin
tekrar gündeme gelmemesi için gayretlerinizi rica ediyor, hepinize
en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın
Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Gazalcı,
süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Özel Öğretim Kurumları Yasa Tasarısının
görüşmesi tam bir fiyaskodur. Ele alınış biçimi, temel yasaya sokuluşu
ve Sayın Bakanın görüşmeler sırasında burada bulunmaması, son anda
kimi maddelerinin değiştirilmesi, yeniden görüşme istemleri;
gerçekten bir AKP klasiğiyle karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Bakan nihayet yasanın sonunda geldi; ama, sonuna geldik.
Şimdi, ben soruyorum:
Özel okullara giden her öğrenciye 1 000 YTL, yani 1 milyar lira verilecekti
-Antalya’da söyledi Bakan, başka yerlerde söyledi- ve kredilerin
yüzde 50 faizini devlet ödeyecekti; karşı çıktık o zaman. Sonra ne
oldu; buradan geriye çektiniz; kimden çekinerek?..
Siz de biliyorsunuz ki, özel okulda hiçbir çocuk 1 000 YTL’ye okumaz. Yani,
bugün özel okulların en ucuzu 4-5 milyardan başlar; yani, ne köylü çocuğu
ne işçi çocuğu ne memur çocuğu, siz 1 000 YTL verseniz de, o okullarda
okuyamayacaktı.
Peki, şimdi, onu
çektiniz, yerine ne getirdiniz -ya da vardı zaten- hizmet satın alma…
Nedir bu satın alacağınız hizmet, ne yaptıracaksınız; gene, orada
çocuk mu okutturacaksınız -hani, bu 10 000 çocuk okutturma işi vardı-
ya da orada başka bir şey,- neyi satın alacaksınız? Bir yandan, devletin
desteği söz konusu “destekleyelim; bak, orada, yarı yarıya özel
okulların kontenjanları boş” diyorsunuz; bir yandan da “ben sizden
hizmet satın alacağım” diyorsunuz. Bu bir çelişki değil mi değerli
arkadaşlar?
Gelelim şimdi 2
nci maddeye. Şimdi, 2 nci madde Komisyonda görüşüldü; biz bütününe
bir “karşı oy” yazısı yazdık. Sonra buraya geldik, baktık kişisel konuşmalar
kapatılmış, önergeler verilmiş “Kabul edenler… Etmeyenler…” Bir şey kabul edildi... Biz, bu Meclis,
oylamadan sonra bu 2 nci maddenin farkına vardık. Sayın Ali Coşkun
bir önerge veriyor. Önerge elimde. Şimdi, birinci kısmıyla karşılaştırıyorum.
Başlangıç kısmından sonra “ile” kısmı var, yani “Ali ile Veli...” Veli
kısmı diyor ki burada: “Bu azınlığa etnik ve dinî köken itibariyle
mensup yabancı uyruklu çocukların devam ettiği okulöncesi eğitim,
ilköğretim ve ortaöğretim özel okul…” Bu, daha önceki tasarıda
yok, komisyonda yok. Bize deniliyor ki: “Dışişleri bildirdi.” Bugün
-sağ olsun- Başkan, Dışişlerinden gelen yazıyı bana verdi. Ben bu
2,5 saat arada döndüm döndüm baktım. Yazının tarihi 5 Mayıs 2006. Ben
sanıyordum ki, bu yeni geldi, hemen verildi. Bakın, 5 Mayıs 2006. Biz
bu tasarıyı nisanda görüştük değerli arkadaşlar. Orada Dışişleri
Bakanı Sözcüsüne Başkan sordu: “Ne düşünüyorsunuz bu konuda?” “Bu
konuda, efendim, her devlet kendisi düzenliyor.” Yani, böyle bir düzenleme
isteği yok. Yalnız 2 nci maddeye ilişkin değil; burada baktım ben;
özel okulların valilikçe açılmasını da istemiyor Dışişleri Bakanlığı.
Şimdi biz Dışişleri Bakanlığının görüşüne tabiî ki önem veririz,
komisyonda konuşuruz, aramızda konuşuruz; ama, siz buradan işinize
gelen kısmı alacaksınız, Türk vatandaşı olmayan, dışarıdan gelen
etnik ve dinsel… İşte Ermeni çocukları varmış, onlar burada okusa
iyi olurmuş! Birileri öyle demiş! Bakan da, bu mayısta gelen bu yazıyı
bürokratlarına vermiş, son dakika burada bir önerge verilmiş. Sonra
biz burada itiraz edince AKP’li arkadaşların da kafası karıştı, yeniden
müzakere… Şimdi onu görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlar,
bakın ben tabiî ki bir Lozan uzmanı değilim, azınlıklar uzmanı değilim.
Bu konuda yetkin insanlar var.
Ama, bu konu geldikten sonra araştırma yaptım. Şimdi bu Lozan’ın, yani,
24 Temmuz 1923’te kabul edilen Lozan Antlaşmasının 37 nci ve 45 inci
maddeleri azınlıklarla ilgili. Burada “azınlık”, Müslüman olmayanlar
için konulmuş. Etnik köken yok. Yani, gayrimüslimler için konulmuş. Burası
doğru; ama, değerli arkadaşlar, bir 41 inci madde var burada kabul
edilen; orada diyor ki -bakın, 41 inci madde- Müslüman olmayan azınlıklar
için belirtilen bir ayrıcalık getiriliyor, tek ayrıcalık o: “Türk
hükümetinin, genel, yani kamusal eğitim konusunda, Müslüman olmayan
uyrukluların önemli bir oranda oturmakta oldukları il ve ilçelerde
-yani Müslüman olmayan, Türkiye’de azınlık statüsünde olan il ve ilçelerde-
bu Türk uyrukluların çocuklarına ilkokullarda anadilleriyle öğretimde
bulunmasını sağlamak bakımından uygun düşen koşullar gösterilmesi”
diyor. Bu ne demek; bu şu demek: Yani, Müslüman olmayan, Türkiye’de
il ve ilçede yoğun olarak oturuyorsa, orada ilkokulu –o zamanki deyimle-
kendi anadilleriyle okuyacak; ama, bir şey de eklenmiş: Türk Dilinin
okutulması da zorunlu.
Bu arada ayraç
içinde şunu söyleyeyim: Bugün 26 Eylül, Dil Bayramının 74 üncü yıldönümü;
onu da kutluyorum.
Değerli arkadaşlar,
ama biz, bu kapsamı genişletiyoruz şimdi. Bakın, o zaman ilköğretimde,
bulunduğu yerlerde yalnız ilköğretimde kendi anadiliyle ilkokulu
okuyabilecekken, Türk Dilini de öğrenmesi zorunluyken, şimdi okulöncesinden
ortaöğretimin sonuna kadar getiriyoruz; buna da bir şey denmiyor,
bu da olabilir; ama, bir de dışarıdan getirenlere madde açılıyor. Değerli
arkadaşlar, kafa karıştıran bu; sizin de kafanız karıştı ki, geri
çektiniz bu maddeyi. Ben, gene de, yanılgı, nereden dönülürse kazançtır
diyorum. Karşılıklılık ilkesi –ben tekrar söylüyorum, uzman değilim
ama- dış politikada önemlidir. Yani, siz burada kapıları açarken,
sizin çocuklarınıza Almanya’da, başka yerde karşılık verilmiyorsa,
sen kapıları açamazsın.
Değerli arkadaşlar,
bakın, ben gene sordum, Avrupa Birliğinde, her parlamento, kimin
azınlık olacağına karar veriyor. Bakın, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde,
kimin azınlık olacağına, o ülkenin parlamentosu karar veriyor. Yunanistan
-arkadaşlarım burada çok konuştu- Makedonyalıları hâlâ azınlık
kabul etmiyor.
Değerli arkadaşlar,
konuştuğumuz, eğitim, insanı biçimlendirme süreci. Yani, bu madde,
tabiî, Özel Okullar Yasa Tasarısı bundan ibaret değil, buna kilitlenmeyelim,
devlet okullarının içi boşaltılıyor bu yasayla.
Bakın, Sayın Bakan
geldi geleli, dört yıla yakın, gerçekten devletin bakanı gibi hareket
etmiyor, devlet okullarının niteliğini yükseltmek için çalışmıyor.
Adres olarak nereyi gösteriyor? Git oraya diyor, hem öğrenciye hem
öğretmene. Burada ders ücretini 5 lira yaptı bakın. 10 lira söz verdi,
sonra Maliye Bakanı dedi, şu dedi, bu dedi, 5 lira yaptı.
Bugün gazetenin
birinde “öğretmen pazarı” diyor arkadaşlar. Bakın, ücretli öğretmenlere,
saati 5 liradan, İzmir’de 402 açık için, internette bir sayfa açılmış,
2 800 öğretmen adayı başvurmuş. Sayın Bakan, bakın… 100 saat derse
girse bu öğretmen –ki, çok zor- 500 eder arkadaşlar. Bu…
Bakın, devlet
okulunda siz öğretmene iyi aylık vermezseniz, iyi ücret vermezseniz…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Gazalcı, 1 dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI
(Devamla) – …ayağını oradan keserseniz, bu, yanlış olur, devlet okulundaki
niteliği boşaltırsınız.
Bakın, bu tasarının
en büyük sakıncalarından birisi daha -burada bir iki kere konuşma
fırsatı bulduğumda hep söylüyorum- nitelik ayırımı yapmıyor, özel
okullara destek verirken “ben, şu niteliklere sahip, yani yüksek niteliklere
sahip ya da şu aşamada eğitim yapan okullara destek vereceğim” demiyor.
Zaten nitelikli okullar doluyor, desteğe de gereksinim yok. Burada
destek verilmek istenen, gerçek eğitim yapmayan ya da gerçekten öğretim
birliğiyle sorunu olan, laiklikle sorunu olan…
Arkadaşlar burada
çıktılar, “özel okullar olursa şöyle olacak, böyle olacak…” Kimse buna
hayır demiyor ki zaten. Ama, özel okulda, devlet okulunda nitelik aranacak,
anayasal ilke aranacak. Eğer bunlar aranmazsa,
bu yasanın sonucunda, hizmet satın alma iddiasıyla, birtakım okul
patronlarına… Bakın, 1 000 YTL’yi çekiyorsunuz; bu sefer, okulun sahibine
para aktarıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA GAZALCI
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Gazalcı, süreniz doldu.
Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA GAZALCI
(Devamla) – Bitiriyorum.
BAŞKAN – Hayır;
1 dakika içinde tamamlayın demiştim.
MUSTAFA GAZALCI
(Devamla) – Peki.
Ben, teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sağ
olun.
Komisyon adına,
Komisyon Başkanı İstanbul Milletvekili Sayın Tayyar Altıkulaç;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; millî meselelerde hepimizin duyarlı
olup olmadığı ya da bazılarımızın duyarlı, bazılarımızın duyarsız
olduğu konusu, burada, bence, konuşulamaz. Bu Mecliste, hangi partiye
mensup olursa olsun, iktidarıyla, muhalefetiyle, bağımsızlarıyla,
her arkadaşımız, millî meselelerde duyarlıdır. Bu açıdan, bu konu
tartışılırken, özellikle muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın
gösterdikleri duyarlılığı da, ben, saygıyla, takdirle karşılıyorum.
Ancak, biraz -affedersiniz- bazı gerçekleri birbiriyle karıştırıyoruz.
Ben, muhalefet sözcülerinin konuşmalarını dinledikten sonra, daha
önceki müzakerelerdeki konuşmaları da hatırlayarak, bir iki noktaya
açıklık getirmek üzere söz aldım.
Şimdi, bir önergeyi
tartışıyoruz, daha önce verilmiş bir önergeyi tartışıyoruz; bu
önerge niçin verildi, niçin sonra bundan vazgeçildi, bunun arka planında
neler var?.. Bundan önceki oturumlarda bir arkadaşımızın
adımı zikrederek yaptığı konuşma üzerine yaptığım açıklamada da
belirttim; Dışişleri Bakanlığı uzmanlarını, tabiî, bu gibi konularda,
biz, Komisyona çağırıyoruz, davet ediyoruz. Bu uzman arkadaşlarımıza
sorduk, dedik ki: Sizin, bu tasarı üzerinde bir karşı görüşünüz var
mı? Onlar, bir karşı görüşleri olmadığını beyan etmekle birlikte,
dediler ki: “Bu tasarı bizim elimize bir gün önce geçti, yeteri kadar
inceleyemedik; eğer incelemenin yararı olacaksa, inceleyelim,
size görüş belirtelim.” Ben kendilerinden bilhassa rica ettim, dedim
ki: Lütfen, konuyu önemle inceleyin, irdeleyin; düzeltilmesi, değiştirilmesi,
geliştirilmesi gereken bir şey varsa, Genel Kuruldaki müzakereler
sırasında da bunu yapabiliriz. Sayın Gazalcı’nın da ifade ettiği
gibi, bizim Komisyondaki görüşmemizden bir müddet sonra, işte, nisan,
mayıs aylarını zikretti Sayın Gazalcı…
MUSTAFA GAZALCI
(Denizli) – 5 Mayıs.
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) – Benim ricam üzerine, Dışişleri Bakanlığı yetkilileri,
konu üzerinde yaptıkları çalışma sonucunu, Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanlığına sundular resmî yazıyla; bir
nüshasını da Sayın Gazalcı’ya takdim ettim. Burada, tasarıyla ilgili
bazı önerilerde bulunuluyor. Bunların bir kısmı, Avrupa Birliğinin
bazı bakış açılarına da atıfta bulunarak, şöyle olursa daha iyi
olur, böyle olursa daha iyi olur gibi; ama, Avrupa Birliği bağlamında
zorunlu değişiklikler olarak değil; ama, bunların dikkate alınması
durumunda tasarının daha doğru bir düzenlemeye kavuşacağını
ifade ediyorlar bu yazıda. Ben bu yazıyı Sayın Millî Eğitim Bakanımıza
takdim ettim, onlar da Bakanlık olarak incelediler, değerlendirdiler
ve sanıyorum 3 tane önergeyle komisyonumuza geldiler. Biz, bu önergeyi
-Sayın Ali Coşkun adı sık sık geçiyor ve belki Sayın Bakan da bundan
üzülüyor- ya benim imzalamam ya da Sayın Bakanın imzalaması gerekiyordu;
çünkü, milletvekilleri adına verilmiş önergeler dolmuştu; yani,
milletvekillerinin bu önergeyi imzalama imkânları kalmamıştı.
Tabiî, teklif Dışişleri
Bakanlığından ve Millî Eğitim Bakanlığından geldiği için görüş olarak,
Hükümet adına bunu Sayın Bakanın imzalamasının daha doğru olacağını,
o sırada Komisyon yerinde Hükümet adına oturan Sayın Ali Coşkun’a
ben rica ettim; ben de imzalayabilirdim pekala, Sayın Bakan imzaladı;
olay bir kere bu, arka planı bir kere bu.
Şimdi, ne oldu
bu önergeyi vermekle; azınlık okullarına, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olan, “azınlık” tabir ettiğimiz, Lozan Antlaşması çerçevesinde, bu
vatandaşlarımızın çocuklarının -“bu vatandaşlarımızın” altını
çiziyorum- okuduğu okullara, aynı etnik ve dinî kökenden gelen gayrimüslimlerin
de, Türk vatandaşı olmasalar da, bu okullara girebilmelerini sağlıyor.
Tabiî, bu Lozan’ın
delinmesi, tasarının genişletilmesi gibi geniş tartışmalar oldu.
Ben, Dışişleri Bakanlığı bürokratlarıyla görüştüğüm zaman bu değişikliği
niçin önerdiklerini “Türkiye’de İstanbul gibi, Ankara gibi büyük
şehirlerde yabancı misyon şefleri var, bunların çocukları var, bazı
işadamları gelip birkaç yıl Türkiye’de kalabiliyorlar ve bunların
çocuklarının eğitimi söz konusu; bunlara bir alternatif -bunların
okuyabilecekleri okullar hiç mi yok; var; ama, bu da bir alternatif-
olabilirdi; insanî düşüncelerle biz bunu önerdik” dediler. Biz de
bunu makul gördük ve önergeyi sunduk.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, burada özellikle muhalefet milletvekili arkadaşlarımdan
rica ediyorum “milletlerarası okullar” diye bir tanım var orada. Milletlerarası
okullar tanımında ne diyor; “Yalnız yabancı uyruklu öğrencilerin
devam edebilecekleri özel öğretim kurumları.”
Bu okulları kim
açabiliyor? Bakınız, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çocuklarının
okuyabileceği okullar değil, sadece Türkiye’de bulunan yabancıların
çocuklarının okuyabilecekleri okullar var. Bunlar açılmış. 1985’li
yıllardan bu yana bu okullar faaliyet gösteriyor, bir faaliyet gösteriyor;
yani, 625 sayılı Yasada bu okullar zaten var. Siz o maddeyi genişletseniz
de genişletmeseniz de, dışarıdan birisi Türkiye’ye geldiği zaman
onun çocuğunun okuyacağı yabancı okul var. Peki, bunu niye genişletiyorsunuz?
Yani, bir alternatif sunmak, bir kolaylık sunmak, belki, (X) mıntıkasında
okuyan yabancının…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkanım, lütfen ama…
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Lütfen,
ben, sizi, sakin, sükûnetle dinledim Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ama, doğru anlatmıyorsunuz…
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Hayır…
Milletlerarası
okul…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bu farklı, milletlerarası farklı.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Kim
açabiliyor bu okulları, milletlerarası okulları; bir Yunan vatandaşı
gelip Türkiye’de milletlerarası okul açabiliyor; bir Bulgar vatandaşı
kalkıp Türkiye’de bunu açabiliyor. Kurumsal olarak açabiliyorlar.
Yunan sefareti açabiliyor ya da Arap toplumlarından. Yani, orta
şark ülkelerinden birisi kalkıp, bu okulları, milletlerarası okulları
açabiliyor. Yani, açık bu zaten.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Azınlık okulu başka, o başka Sayın Başkan.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Efendim,
azınlık okulu başka, o başka; tabiî ki başka.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ee?..
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Azınlık
okulu başka,. Azınlık okuluna… O da bir Rum okuludur
ya da Ermeni okuludur.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Vatandaşlarımız geliyor oraya.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Milletlerarası
okullarda okuyan çocuklar da ya Rum çocuğudur ya Ermeni çocuğudur
ya Alman çocuğudur ya İngiliz çocuğudur…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hayır, kordiplomatların çocukları.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Şimdi,
demek ki, bunu genişletmiş olmanın bizi paniğe götürecek bir tarafı
yok. Bu okullar… Şu anda 11 tane de milletlerarası okul var. Bu okullarda
yapancıların çocukları okuyor. Bu maddeyi de genişletirseniz, yine
yabancıların çocukları ya o milletlerarası okullarda okuyacaklar
ya da işlerine geliyorsa, kolaylarına gidiyorsa, bu azınlık okullarından
birini tercih edip çocuklarını orada okutacaklar.
Peki, önergeyi
niye çektik ya da değişiklik önergesiyle, değişiklik teklifiyle
bugün karşınızdayız; anlaşılmayan, bence doğru olmayan, bence gerekli
olmayan bir duyarlılık oldu. İktidarda da oldu, muhalefette de oldu.
İktidar Partisine mensup milletvekili arkadaşlarım da geldiler,
onlara anlattık, ikna oldular; ama, Muhalefet Partisine mensup arkadaşlarımız,
onlar pek ikna olmak yanlısı değiller. Mademki, değiller, bir duyarlılık
var, pekâlâ, öyle kalabilir.
Gelelim...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Çekmeyin o zaman.
ATİLA EMEK (
BAŞKAN
– Karşılıklı konuşmayalım. Sayın milletvekilleri, lütfen
arkadaşlar... Lütfen...
ATİLA EMEK (Antalya)
– Yani, Grubunuzu ikna etmeye çalışıyorsunuz. Çekmeyin. Çekmeyin
o zaman.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Zararı yoksa çekmeyin canım.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Peki,
onu da düşünelim.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, tartışmalarda, konu, genellikle, Ruhban Okuluna kapı
açılıyor gibi tarafa da çekildi. Şimdi, bunun Ruhban Okuluyla, evvela,
ne ilgisi var?! Bunun, Ruhban Okuluyla, bir kere, asla bir ilgisi
yok.
ATİLA EMEK (Antalya)
– Tamam, geçirin!..
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Müsaade
eder misiniz.
Değerli arkadaşlar,
Ruhban Okuluyla bir ilgisi yok. Ruhban Okulu nedir? Heybeli Ada’da faaliyet
göstermiş olan, sanıyorum 1971 yılına kadar, Anayasa Mahkemesinin
kararına kadar faaliyet göstermiş olan iki yıllık yüksekokuldur
Ruhban Okulu; Millî Eğitim Bakanlığına bağlı değildir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Lütfen
efendim...
Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın
Altıkulaç, ek 1 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde konuşmanızı
tamamlayıp, teşekkür ediniz.
Buyurun efendim.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) – Binaenaleyh,
Ruhban Okulunun açılması konusu bir Anayasa konusudur; hiçbir şekilde,
burada yapacağımız değişikliklerle Ruhban Okuluna kapı açamazsınız.
Biraz önce, değerli
bir konuşmacı arkadaşım, kiliselerle ilişkilendirdi konuyu. Bunun
kiliselerle ne ilgisi var? Normal lise bunlar ya da ilköğretim okulu.
Azınlık okulları dediğiniz okulların din eğitimi okulu olmakla bir
ilgisi yok. Zaten, özel din eğitimi okulu açamıyorsunuz.
Buna dair de madde var kanunda. Yani, din eğitimi okulu açılması mümkün
değil.
Sayın İnce’nin,
biraz önce, gayrimenkullerin, taşınmazların, yabancı okullara
ait taşınmazların devriyle ilgili endişesi için de aynı şeyleri
söyleyeceğim. Bugün, milletlerarası okullar var. Mesela, biraz önce
söylediğim gibi, bir Rum vatandaşı gelir, Türkiye’de bir okul yaptırır,
bu okulu istediği bir vakfa bağışlayabilir. Biz, bu bağışı, şimdi,
yabancı okullar için...
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sadece Millî Eğitime bağışlayabilirdiniz. Siz şimdi genişlettiniz.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) –...Bakanlar
Kurulu iznine bağladık; ama, milletlerarası okul açan bir yabancı,
okul yaptırır, bunu birilerine devreder.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Ne
Bakanlar Kurulundan izin alır… Doğrudan
doğruya devreder, iş biter. Bir engel yok. Bu konuda gösterilen duyarlılıkların,
değerli arkadaşlarım, kusura bakmasın muhalefet milletvekilleri…
BAŞKAN – Sayın
Altıkulaç… Teşekkür ediyorum Sayın Başkan…
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - …bana
göre, hiçbir değeri yok.
Saygılar sunarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sağ
olun.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Önergeyi çekmeyin o zaman Başkanım, önergeyi çekmeyin.
Madem, problem yoksa, kalsın önerge.
BAŞKAN – Şahsı
adına, Yalova Milletvekili Muharrem İnce.
Sayın İnce, buyurunuz.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, konu çarptırılıyor
değerli arkadaşlarım. Milletlerarası okul, azınlık okulu, yabancı
okul…
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Hayır…
Hayır…
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Sayın Başkanım, kusura bakmayın. Bakın, 21 inci sayfadan
hep birlikte okuyalım:
“5) Yabancı okulların
taşınmaz malları -yabancı okullar bölümünde- kurucularının veya
yetkililerinin önerisi ile Bakanlığa ya da kuruluş amaçları eğitim
vermek olan şu vakıflara devredilebilir.”
Zaten, çekincemiz
burada bizim Sayın Başkan. Atina’dan saygın bir işadamı gelir, buraya
bir özel okul kurar. Özel okulu kurduktan sonra -bilgisayarı, laboratuvarı,
spor salonu, dört başı mamur bir okul kurar mı- şu andaki yasalarımıza
göre, bunu devretmek isterse, sadece, nereye devreder; Millî Eğitime
devreder, Bakanlığa devreder. Şimdi, siz “vakıflara devreder” diyorsunuz.
İşte, sorun burada başlıyor zaten. Bizim itirazımız buraya.
Bir de şurayı anlayamadım:
Sayın Ali Coşkun’un devlet adamlığından hiç kuşku duymuyorum. Bunu,
gerçekten, inanarak söylüyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Kullanmışlar, kullanmışlar…
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Ben, burada Sayın Bakana haksızlık yapıldığını düşünüyorum.
Sayın Millî Eğitim Bakanının bu önergeden haberi var mıydı? Bence,
Sayın Bakan, gelsin bu kürsüye, bunu anlatsın. (CHP sıralarından alkışlar)
Bundan haberi var mıydı? Arkadaşına, aynı Kabinedeki arkadaşına
haksızlık yapmıştır.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) – İhale peşindedir o, ihale peşinde… O ihale peşindedir.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bence, bunu anlatsın. Sayın Bakan, mademki temel yasa,
mademki Meclis olağanüstü toplanmış, hepimiz gelmişiz buraya, Sayın
Bakan burada yok ve çok tartışmalı, daha sonra geri çekilen önergeyi
Kabinedeki bir başka arkadaşına imzalatıyor. Bilmeyebilir de
insan, anlamayabilir bir başka konuyla ilgilenen bakan burada. Ben
Sayın Ali Coşkun’u hiç suçlamıyorum. Ben Sayın Bakanı suçluyorum,
Sayın Millî Eğitim Bakanını suçluyorum.
Değerli arkadaşlarım,
cumhuriyetin ilk Millî Eğitim Bakanlarından Mustafa Necati Bey,
otuzlu yaşlarda vefat ettiğinde, bu ülkenin Cumhurbaşkanı Atatürk,
hüngür hüngür ağlamıştır; çünkü, Mustafa Necati, Latin alfabesine
geçen, karma eğitimi yapan, Tevhidi Tedrisatın temellerini atan
bir Millî Eğitim Bakanı idi. Bugün, Sayın Millî Eğitim Bakanı, Sayın
Cumhurbaşkanıyla kavgalı, Anamuhalefetle kavgalı, YÖK’le kavgalı,
üniversitelerle kavgalı, öğretmenle kavgalı, öğrenciyle kavgalı,
veliyle kavgalı, muhalefetle kavgalı, herkesle kavgalı…
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) – Müteahhitlerle barışık; bölücü aynı zamanda!..
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bu kadar uzlaşmaz, bu kadar dayatmacı, bu kadar inatçı,
bu kadar antilaik!.. Böyle uygulamalar
cumhuriyet tarihinde görülmedi. Cumhuriyet tarihinde bunlar hiç
olmadı. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım,
tutturduk bugünlerde bir bedava kitap... Şu bedava kitabı kısaca
bir anlatayım size. Okullarda öğrenciden 41 kalemde para toplanır,
yakacak parası, diploma parası, pul parası, fotokopi parası gibi.
Bunlardan bir tanesi de kitap parasıdır. Yaklaşık bunların, en ucuzu
da kitaptır biliyor musunuz? Mesela defter parası kitap parasının
3 katıdır. Kitapların maliyeti 20 000 000’dur yani topu topu. Ayda
70 milyar kazanan sanayiciye de, ayda 700 000 000 alan öğretmene de,
70 000 000 lira yaşlılık maaşı alanın çocuğuna da, hepsine bedava
veriyoruz. Bu ne demektir biliyor musunuz: Bu, 73 000 000 Türk Milletinin
hepsine 40 numara ayakkabı vermektir. Eşitliktir, ama adalet değildir.
(AK Parti sıralarından “ne alakası var” sesleri, gürültüler) Bakınız,
sizin adalet anlayışınız bu. Herkese 40 numara ayakkabı vermek de,
bir eşitliktir.
Aynen buna benzer
sizin adalet anlayışınız. Adalet anlayışınız bu. Kalkınma anlayışınız
da, Kuzey Irak’a girmeyerek, Amerika’dan alacağımız dolarlara bağlıydı.
Buraları hiç deşmeyelim. Oralara hiç girmeyelim.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Örnek tutmadı.
ESAT CANAN
(Hakkâri) – Saptırma.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yine… Allahaşkına bir öğretmen
olarak bu projeleri görünce çıldırıyorum. UNICEF destekli bir proje
var, Türkiye’nin 81 vilayetinde 300 okula tabela asıyorlar: “Bu okul
çocuk dostudur.”
Ya arkadaşlar,
yan yana iki tane okul düşünün, siz de çocuk olduğunuzu düşünün bir
an için. Karşıdaki okulda “Bu okul çocuk dostudur” yazıyor, siz öbür okula gidiyorsunuz. Çocuk düşünmez
mi, bizimki çocuk düşmanı mı?.. Bakın, böyle
bir proje olabilir mi?! Hem de bu tabelayı nereye asıyorlar biliyor
musunuz; okul tabelasının ta dibini asıyorlar. İşte size proje!
Bir proje daha
söyleyeyim. “1940’tan beri Türkiye’nin hayalidir” dedi Sayın Bakan
“sosyal bilimler lisesi; bu alanda bilim adamı yetiştireceğiz” dedi.
6 vilayette sosyal bilimler lisesi açtılar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
İnce, 1 dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Eskişehir, Aydın, İstanbul, Ankara, Samsun gibi. Bu
okulların iki tane bölümü var, Türkçe-matematik bölümü, sosyal bilimler
bölümü. İstanbul Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesinde bu yıl
alan seçen çocukların hiçbirisi sosyal bilimler alanını seçmemiştir.
Tam bir fiyaskodur bu. Düşünebiliyor musunuz, 96 öğrenci alıyorsunuz,
sosyal bilimler alanında bilim adamı yetiştireceksiniz; 96 öğrencinin
hiçbirisi sosyal bilimler alanını seçmiyor. Proje ölü doğuyor,
ölü!
O kadar çok var
ki bunlar; gensoruda, Sayın Bakanla, bu kürsüde milletimizin önünde
hesaplaşacağız.
Çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkan; Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri,
Hükümet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik.
Sayın Bakan, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Bakanım,
süreniz 10 dakika.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
müsaade ederseniz, öncelikle, huzurunuzda, muhalefet partilerine
mensup milletvekili arkadaşlarımızın üzerinde çok durdukları,
hep özel okullar görülüyor,devlet okulları ihmal
ediliyor, devlet okulları için hiçbir şey yapılmıyor…
VEZİR AKDEMİR
(İzmir) – Öğretmen maaşlarından belli Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben, göreve geldiğimden beri hep özel okulları…
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Önergeden haberin var mı
Bakanım?!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Sayın Bakan, önergeden haberin var mı, önergeden?! Önce
onu açıkla.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -… gözetmişim, görmüşüm; ama, bir türlü devlet
okullarını görmemişiz.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Önergeden haberin var mı Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli milletvekili arkadaşlarım, bakın,
şu saydıklarımın hangisi özel okullar için yapılmış?! Ben, bunu, ...
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Önergeden haberiniz var mı; önce onu açıklayın Sayın
Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Oraya geleceğim… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Deveciler…
ATİLA EMEK (Antalya)
– Bırakalım okulları; önerge…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Müsaade edin… Ne konuşacağıma siz karar
veremezsiniz.
Bakın, değerli
arkadaşlar, bizim İktidarımız döneminde, 85 000 derslik devlet
okulları için yapılmıştır, bir tek özel okul için bir şey yapmış değiliz. 406 000 bilgisayar okullara gönderilmiştir,
özel okullara bir tek bilgisayar gönderilmemiştir.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Özel okula sen veremezsin ki zaten, nasıl vereceksin
Sayın Bakan?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Öğrencilerimizin,
devlet okullarında okuyan öğrencilerimizin yüzde 90’ına internet
hizmeti servisi götürülmüştür.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Bir de özel okula ver…
1’er milyar veriyorsunuz zaten, daha ne olacak!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Fakir fukara ailelerin, özellikle kırsal
kesimdeki fakir fukara ailelerin çocuklarının okuması için, ortaöğretim
tahsillerini sürdürebilmeleri için, bizim İktidarımız döneminde
120 adet müstakil ortaöğretim yurdu inşa edilmiştir -pansiyonlu liselerimiz,
vesair bunun dışında- ve ortaöğretimde 150 000 öğrenciye burs verilmiştir,
150 000’e çıkarılmıştır ve yüzde 300 artırılmıştır bu burslar.
Yükseköğretimdeki
-bunların hepsi devlet okullarında okuyan öğrencilerimize- burslar
yüzde 200’den fazla artırılmıştır.
Yatılı okullarda
okuyan çocuklarımızın iaşe bedeli, bakın, değerli arkadaşlar, iaşe
bedeli yüzde 250 artırılmıştır, orada daha iyi beslensinler diye.
Şartlı nakil
transferinden “ben çocuğumu okula gönderemiyorum, ben dargelirliyim,
sabit gelirliyim, fakir gelirliyim, ben çocuğumu okula gönderemiyorum”
diyen aileler desteklenmiştir, annelerinin hesabına para yatırılmıştır.
Bu, bildiğiniz gibi devam etmektedir.
Ücretsiz ders kitabı,
bakın, bu yıl liselere de dağıtılmıştır. 140 000 000 ücretsiz ders kitabı
dağıtılmıştır ve 13 ayrı ülkedeki Türk topluluklarının bulunduğu
yerlere, vatandaşlarımıza da, soydaşlarımıza da bu kitaplar gönderilmiştir.
İlk defa, AK Parti Hükümeti döneminde, özürlü vatandaşların eğitimine
çok ciddî şekilde eğilmişizdir ve eğer, bir özürlü çocuğunuz varsa,
bir özel eğitim kurumuna muhtaçsa, aileye 360 000 000 Türk Lirası ayda
para ödüyoruz değerli milletvekilleri, 360 000 000 Türk Lirası…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Faaliyet raporunu değil, önergeyi anlatırsanız Sayın Bakan!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ve bunları…
BAŞKAN – Sayın
Çetin, lütfen…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hani, biz, devlet okulları için, özel okullar
için bir şey yapmamışız ya. (CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Önerge niye geri çekildi?
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – 50 seferdir aynı şey…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Her yıl, değerli arkadaşlar, özürlü çocuklar,
özel eğitime muhtaç olan çocuklarımız evinden alınıyor ve evine bırakılıyor.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Hep aynı şey, hep aynı şey!
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Sayın Başkan, yasayla ilgili konuşsun!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bunun için, 2005 yılında 18 trilyon Türk Lirası
para ödenmiştir ve değerli arkadaşlarım, okulöncesi eğitim, biz göreve
geldiğimizde, bakın, bunlar devlet okulları, yüzde 11’den yüzde
22’ye çıkarılmıştır.
ATİLA EMEK (Antalya)
– Sayın Bakan, bakanlık bütçesini görüşmüyoruz!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, daha üç gün önce, yine fakir çocuklarımızın,
yoksullarımızın giydirilmesi, okul ihtiyaçlarının karşılanması
için Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan 50 trilyon
para gönderilmiştir. (CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya)
– Bütçede anlat Sayın Bakan bunları, bütçede!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bütçede bunlar, bütçede!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Siz, lütfedip her şeyi bütçede anlatırsanız,
ben de orada anlatırım.
ATİLA EMEK (Antalya)
– Bütçede anlatın!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Siz, burada gelip her türlü eleştiriyi yapacaksınız;
size ben cevap veririm. (CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya)
– Önerge nerede, önerge?!.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Önergeyi kim verdi, kim çekti?!
ATİLA EMEK (Antalya)
– Önergeyi açıklayın, önergeyi!..
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Önergeye gel, önergeye!..
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Ayıp, ayıp; seni dinlemek zorunda mıyız?!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Dinleyin, dinleyin!.. Öğrenin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, “Eğitime Yüzde Yüz Destek” kampanyası
çerçevesinde, bizim, yine yürüttüğümüz bir kampanya sonucunda…(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, 10 saniyenizi rica edeyim.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
burada konuşan hatipler konuşmaları sırasında Sayın Bakana pek
çok soru yönelttiler; oradaki arkadaşlarımız, konuşan arkadaşlarımız,
dinleyen arkadaşlarımız o konuşulanların ne kadarının önergeyle,
tekriri müzakereyle ilgili olduğunu kendi vicdanlarında tartışsınlar.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hep tekriri müzakereden, hep önergeden bahsettiler!
BAŞKAN – Biraz
önce Komisyon Başkanı açıkladı. Sayın Bakan sizin istediğiniz gibi
konuşacak değil, bırakın Sayın Bakan konuşsun; lütfen efendim. (CHP
sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya)
– Buna cevap versin!
BAŞKAN – Müdahale
etmeyin… Müdahale etmeyin efendim lütfen…
Müdahale etmeyin konuşsun Sayın Bakan.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) - Nasıl müdahale etmeyelim!
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bütün sorularınıza
cevap vereceğim.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Nerede veriyorsun?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hiçbir sorunuz cevapsız kalmayacak.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Masal dinlemeye gelmedik buraya!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – “Eğitime Yüzde Yüz Destek” kampanyası çerçevesinde…
RASİM ÇAKIR
(Edirne) - Bir haftadır sizi bekliyoruz Sayın Bakan…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - …yine,
bizim yürüttüğümüz bir kampanya
çerçevesinde, 2,5 katrilyon, devlet okullarına, devlet okullarına
giden çocuklarımıza katkı sağlanmıştır. Bizim dönemimizde, 227
000 “kadrolu, sözleşmeli, kısmî zamanlı, ücretli veya usta öğretici”
adı altında öğrenmen ataması yapılmıştır ve değerli arkadaşlar,
biraz önce…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sözleşmeli öğretmen!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – …bakın, bir milletvekilimiz dedi ki: “Sayın
Bakan öğretmenlere 10 YTL ek ders ücreti söz verdi; fakat, 5 YTL verdiler.”
Biz, ben, Millî Eğitim Bakanlığının bütçesini teklif ederken, biz, Maliyeden
maksimum düzeyde bütçe isteriz. Ben 30 katrilyon istedim, bana 17
katrilyon verdiler. Ben, öğretmenlerim adına, okuldaki meslektaşlarım
adına, elbette, en iyisini talep ederim ve ben 10 YTL’yi teklif ettim.
Ben, kimseye 10 YTL söz vermedim; bu, benim yetkim dahilinde olan bir
olay da değil; ama, şunu unutmayın: 1998 yılından beri, öğretmenlerin
ek ders ücretlerine kesinlikle zam yapılmamıştı. Biz, öğretmenlerin
ek ders ücretlerini 5 YTL’ye çıkararak, yüzde 40 küsurluk bir zam yapmış
olduk.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, “efendim, bakın, öğretmen pazarı kurulmuş, ek ders ücreti
karşılığında öğretmenler derse giriyormuş.” Dünyanın her yerinde,
değerli milletvekili arkadaşlarım, dünyanın her yerinde, fulltime,
parttime, kısmî zamanlı veya bütün mesaisini devlete satarak insanlar
iş yaparlar. Bir bayan arkadaşımız -yurt dışında bunun çok örnekleri
var- ev hanımıdır, evine vakit ayırmak istiyor, haftada 10 saat, 8
saat derse girer, kısmî zamanlı çalışır veyahut da, burada, bir öğretmenimiz
ücretli olarak gider, haftada 10 saat, 15 saat ders verir; ama, bir
başka işte çalışabilir. Diğer öğretmenlerimiz, kadrolu öğretmenlerimiz
de, bütün gün okulda kalır. Şimdi, bütün bunlar ortadayken, ben, değerli
arkadaşlarımın “efendim, devlet okulları için hiçbir şey yapılmadı;
bugüne kadar, ne yapıldıysa, özel okullara yapıldı” diyen arkadaşlarımın
ifadelerini, tek kelimeyle, hayretle karşılıyorum. Özel okullara,
biz bu sene ilk defa, ücretsiz ders kitaplarını ücretli olarak verdik
o da. Özel okullar ile devlet okulları arasında bir birliktelik sağlamak,
kitap temin etmelerini kolaylaştırmak amacıyla, biz dedik ki: Bu
kitapları size vereceğiz, ücretini alacaksınız, siz de öğrencilerinize
ya ücret karşılığında veyahut da fiyatın içinde vereceksiniz.
Değerli arkadaşlar,
bu ücretsiz kitabı verdiğimizden beri, hep, muhalefet partisine
mensup arkadaşlar şunu söylerler: Hem zengine veriyorsunuz hem fakire
veriyorsunuz. Şimdi düşünün, pedagojik olarak şöyle bir hayal
edin: 40 kişinin olduğu bir sınıfa gidiyorsunuz, 25 öğrenciye diyorsunuz
ki, sen fakirsin, sen fakir statüsündesin, sana ücretsiz ders kitabı
veriyorum…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Bakan süreniz bitiyor… Şu önergeye ne zaman geleceksiniz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – 15 öğrenciye de diyorsunuz ki, sen zenginsin,
sana vermiyoruz… (AK Parti sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Önergeye ne zaman geleceksin?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bu, pedagojik değil arkadaşlar.
VEZİR AKDEMİR
(İzmir) – Çadırda yemek vermesini biliyorsun Sayın Bakan. Milleti
çadırlara niye götürüyorsunuz?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Biz, bütün dünyada olduğu gibi, bütün medenî
ve kalkınmış ülkelerde olduğu gibi, bütün yavrularımıza ücretsiz
ders kitaplarını bugüne kadar verdik, bundan sonra da vermeye devam
edeceğiz.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Önergeye gel, süre bitti…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Gelelim önergeye…
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, süre bitti…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben süremi görüyorum…
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – 40 saniye var…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sayın Altıkulaç, önergeyle ilgili, burada,
değerli görüşler ortaya koydu. Değerli arkadaşlar, bakın, şunun
altını çizmek istiyorum: Benim, özellikle 1 000 YTL verdiniz, niçin
çektiniz, bunların hepsine verecek cevabım var.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Var, söyle!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Müsaade ederseniz söyleyeceğim.
ZAFER HIDIROĞLU
(Bursa) –Doğruyu duymaktan hoşlanmıyorsunuz ki!..
Söylüyor…
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Neyi söylüyor?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlar, ben, şimdi size
bir hesap yapıyorum. Bakın, sadece…
ZAFER HIDIROĞLU
(Bursa) – Hep doğru söyledikleri…
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Bu dersi elli kere dinledik!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade eder misiniz arkadaşlar…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen Sayın Bakanı dinleyelim.
Buyurun Sayın
Bakanım.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Elli sefer dinledik!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 15 Ağustosta, sadece
15 Ağustosta, DGD adı altında (doğrudan gelir desteği adı altında)
çiftçi vatandaşlarımıza 1,7 katrilyon teşvik verdik.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLA EMEK (Antalya)
– Bırak şimdi çiftçiye gelir desteğini. Önerge, önerge…Çiftçinin durumu
belli Sayın Bakanım…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Çiftçi kan ağlıyor, oraya girme...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Nereye geleceğimi bilmiyorsunuz.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Tarımda… Bakın, ihracatçıya destek verilir,
tekstilciye destek verilir. Her sektörde, devlet, sektörleri teşvik
etmek için destek verir, verebilir; bu, dünyanın her tarafında böyledir.
Bakın, özel öğretim
kurumlarında…
NURİ ÇİLİNGİR
(Manisa) – Çiftçinin önergeyle ne alakası var Sayın Bakan?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Müsaade edin arkadaşlar.
Özel öğretim kurumlarında,
şu anda 300 000 kişilik atıl kapasite var.
MUSTAFA GAZALCI
(Denizli) – Devlet okullarında ne kadar?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bu 300 000 atıl kapasite bir şekilde dolduğu
zaman, bu, devlet okullarından gidecektir. Ben, 300 000 öğrenci için
okul yaptırmaya kalkışırsam… Bakın, 1 000 öğrenci için bir okul yaparsanız,
1 000 öğrenci için yaptığınız okulun maliyeti 2 trilyondur...
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hâlâ önergeye geleceksiniz ya! Bitti, süre bitti…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - 600 trilyon Türk Lirası sadece yatırıma
gider. Şu anda, 600 trilyonluk hazır bir yatırım var ve atıl kapasite
olarak duruyor.
Bakın, değerli
milletvekilleri; biz, 1 000 YTL’yi kime verecektik…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Seni ben bile kurtaramam! Merak etme!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Maliyeyle konuştuk ve özel okullara giden
öğrencilerin yüzde 20’sine -özellikle gelir düzeyi itibariyle
okullar bunu tespit edecekler- ilk etapta verilecek; bu da 50 trilyon
tutuyor.
Bu teşvikleri
vererek…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, konuşmanızın bir yerinde, ben size müdahale ettim; onu da
tamamlayın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar; ben, sadece
50 trilyon Türk Lirasını…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) – Devlet okulundaki bir öğrenciye yılda kaç lira harcıyorsunuz;
söyler misiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Benim Hükümetim 50 trilyon Türk Lirasını,
sadece üç gün önce, fakir fukara çocuklarının giydirilmesi için,
defter kalem ihtiyacı için göndermiştir. 50 trilyon Türk Lirası, sadece
Fakfuk Fonundan, eğitime destek olmak üzere, Sayın Beşir Atalay tarafından
illere gönderilmiştir.
ZAFER HIDIROĞLU
(Bursa) – Adalet…
ENGİN ALTAY (Sinop)
– Milletin fakirliğiyle övünmeyin ya!.. Milletin
fakirliğiyle övünmeyin! İane, iaşe toplumu yaptınız milleti; ayıptır ya!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, özel okula giden…
BAŞKAN – Sayın
Altay, lütfen efendim.
ENGİN ALTAY (Sinop)
– Ayıptır ya!..
BAŞKAN – Sayın
Altay…
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Önergeden haberiniz var mı yok mu Sayın Bakan?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir taraftan, özel
okula giden her öğrenci…
ENGİN ALTAY (Sinop)
– Memlekette fakirlik fukaralık kalmadı diye övünün. Fakirliği
fukaralığı bitireceksiniz, öyle övüneceksiniz!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - …devlet
okullarına gitmediği zaman, kendi eğitim masraflarını kendisi
karşılıyor demektir.
ENGİN ALTAY (Sinop)
– Fakire fukaraya para verdik diye övüneni ilk sizde görüyoruz
ya! Ayıptır ya!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkanım, bu ortamda müzakere yapılmaz.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Önergeye gel Sayın Bakan, önergeye…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Müsaade edin, geliyorum.
Arkadaşlar…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Nereye geliyorsun; bitti süre!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, dinler misiniz.
Eğer..
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Faaliyet raporunu anlattınız.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Bunları öğrenin, öğrenin!
MİLLİ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)– Dinler misiniz…
Eğer…
(Mikrofan otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Yüz kere dinledik Çerçi; yüz kere!..
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım…
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Önergede adınız var mı yok mu Sayın Bakan?..
BAŞKAN – Sayın
Deveciler…
Sayın Bakanım,
burada; yani, bütün milletvekili arkadaşlarımızın millî eğitimle
ilgili değişik konularda görüşleri, düşünceleri olabilir; bunların
hepsini tabiî ki sadece ayrılan bu 10 dakikalık süre içerisinde
cevaplandırmak mümkün değildir. Sayın Komisyon Başkanı, anladığım
kadarıyla -siz de ona işaret ettiniz- tekriri müzakereyle ilgili
açıklamalarda bulundu, siz de diğer arkadaşlara cevap verdiniz. Sadece
konuşmanızı tamamlamak için mikrofonunuzu açacağım, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın, bu önerge…
(CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, herkese aynı muameleyi yapmanız lazım, 3 sefer
uzattınız!
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın, bu önergeyle
ilgili olarak Sayın Altıkulaç gerekli açıklamaları yaptı.
Ben, bakın, bir
günde, Adıyaman, Bursa; bakın, sabah Adıyaman, öğleden sonra Bursa,
akşam Kocaeli’nde olmak üzere çok önemli programları icra etmek, açılışlar
yapmak üzere, daha önceden programlanan bir program için buralarda
bulunuyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Babanın arabasıyla mı gittin?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Biz, üstlenemediğimiz bir şeyi, arkadaşımıza
falan pas etmeyiz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ne oldu?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Biz, Hükümet olarak bir bütünüz.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Pas öyle mi olur?! Arkadaşını kullandın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sayın Ali Coşkun burada olmadığı zaman,
ben onun adına imza atarım, ben burada olmadığım zaman o benim adıma
imza atar, bizim birlikteliğimizi siz anlayamazsınız. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Onun adı birliktelik değildir, başka şeydir Sayın Bakan!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ve ne oldu biliyor musunuz…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakanım,
teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından gürültüler)
Müdahale etmeyin…
Lütfen…
Saygıdeğer arkadaşlarım
ve Saygıdeğer Bakanım; şimdi, bu konularla ilgili olarak, bak, ben…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, bakınız 4 üncü defa sürenizi uzattım, lütfen…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – 4 kere uzattınız, 4!
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen Genel Kurula bir teşekkür ediniz.
Buyurun efendim.
Lütfen…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – 5 oldu!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, tekriri müzakere,
bu tür durumlarda, iktidar veya muhalefet milletvekilleri, eğer
bir konuda tatmin olmamışsa…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – 5 defa da bize uzatacaksınız, 5 defa da ben istiyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – …buradan “Lozan delindi, biz Lozan’ı kurtardık”
gibi, kendi adınıza, bir, lütfen, kahramanlık çıkarmayın. Yine, AK Parti Grubunun iradesiyle…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yüreğin varsa çekme!
ATİLA EMEK (
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) – …arkadaşlarımızın tereddütü hâsıl olduğu için tekriri
müzakere yapılmıştır ve bu gündeme gelmiştir.
Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar; CHP sıralarından “Çekme o zaman” sesleri, gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yüreğin
varsa, çekme!
ATİLA EMEK (
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)
– Çekme o zaman!..
BAŞKAN – Sayın Deveciler… (Gürültüler)
Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Kimsin
sen? (Gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) -
Otur yerine. Sabahtan beri çırpınıyorsun orada.
BAŞKAN – Sayın Bayındır…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sen kim oluyorsun?!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Konuşma,
otur yerine, dandik herif!.. Sabahtan
beri bağırıyorsun orada.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Gel buraya!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Gelsene!
Hasta mısın?!
BAŞKAN
– Şahsı adına, son konuşmacı Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan;
buyurun.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Gel!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Gel
buraya!
BAŞKAN – Sayın Bayındır, lütfen!..
Sayın
Kandoğan buyurun efendim. Buyurun Sayın Kandoğan.
Siz konuşun efendim, dinler arkadaşlar. Buyurun Sayın Kandoğan.
Siz Genel Kurula hitap edin.
Buyurun
Sayın Kandoğan.
Saygıdeğer arkadaşlarım…(Gürültüler)
Sayın
Kandoğan buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN
(Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum. Sayın Millî Eğitim Bakanımızın yapmış olduğu konuşma
üzerine bazı düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Şimdi, Sayın
Millî Eğitim Bakanımız, döneminde çok hizmetler yapıldığını ifade
etti. Şimdi geleceğim. 120 tane yurt açılmış. Şimdi ben burada, Sayın
Atilla Koç yok, hakkını da yemeyeyim Sayın Bakanın; Siirt Valisiyken
bir yıl içerisinde -yıl 1988- tam 8
tane yurdu bir yıl içerisinde Siirt’te o dönemde yaptık hep beraber.
Yani, 120 yurdu dört yılda yapmışsınız; 1988 yılında Siirt’te 8 tane
yurt yapıldı Sayın Bakan.
Şimdi, okullar
yapıldığını söylüyor. Sayın Bakanın bakan olmasından önce, Denizli’de
yapılan her 4 okulun 1 tanesi hayırsever vatandaşlar tarafından
yapılmıştır. 110 tane okul Denizli’de hayırseverler tarafından yapılmış
Sayın Bakanım; sizin bakan olmanızdan çok çok önce…
Şimdi, ben Mudanya
Kaymakamlığı yapıyordum… (AK Parti sıralarından
gürültüler, gülüşmeler)
Evet çok önemli…
Çok önemli… Bir yılda Mudanya’da… (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar,
lütfen, dinleyelim.
ÜMMET KANDOĞAN
(Devamla) - …devlet-vatandaş işbirliğiyle 7 tane okul bitirdim ben.
Yani, Sayın Bakan dört yılda o kadar hizmet yaptığını söylüyor; biz
bir ilçede yaptık Sayın Bakan, bir ilçede…
Şimdi, Sayın Bakan
diyor ki: Fakir fukara öğrencilere kırtasiye yardımı, kitap yardımı…
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından 50 trilyon aktarmışlar.
Ben, burada, Sayın Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı rahmetle, minnetle
anıyorum; çünkü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfını kuran Sayın
Turgut Özal’dır. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) O günden
beri; 1986 yılından beri, Türkiye’de okullar açıldığında kitapsız,
kırtasiyesiz, önlüksüz, ayakkabısız bir tek öğrenci kalmamıştır. Ben
o vakıfların onaltı yıl başkanlığını yaptım. Sadece, ilk defa, sizin
Hükümetinizin döneminde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından
kaynak aktarılıyormuş, geçmiş dönemlerde böyle bir şey yapılmamış;
külliyen yanlış… Yanlış…
FARUK ANBARCIOĞLU
(Bursa) – Kaç trilyon toplam? 30 trilyon; 3 katı bizim dönemimizde.
ÜMMET KANDOĞAN
(Devamla) – Ben şunu iddia ediyorum, rakamları da vereceğim: Ben,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünden rakamları da
aldım. Geçmiş dönemlerde yapılan yardımlar ile şimdiki rakamları
kıyasladım; hiçbir fark yok.
Ha, şimdi, 3 kat
fark olduysa, buradan mefhumu muhalifiyle bir şey çıkar Sayın Milletvekili,
demek ki, sizin döneminizde fakir fukara sayısı o kadar artmış.
FARUK ANBARCIOĞLU
(Bursa) – Ne ilgisi var?..
ÜMMET KANDOĞAN
(Devamla) - Evet, evet, o anlaşılır. Fakir fukarayı arttırmışsınız,
eğer o doğruysa, fakir fukara sayısı artmış, oraya harcanan kaynaklar
artmış.
Şimdi bakınız,
benim Ünye Kaymakamlığım sırasında -onu da söyleyeyim- bütün taşımalı
öğrencilere, 3 500 öğrenciye sıcak yemek çıkartıyorduk. Şimdi soruyorum
Sayın Bakana: Ünye’de böyle bir uygulama var mı? 22 kişiyi sigortalı
olarak orada istihdam ediyorduk. Ama, sizin devri iktidarınızda Ünye’deki
bu uygulama kalktı, yok. Onun için, her şeyi -demin de söyledim- hep
2002 yılında kesip, ondan sonra başlarsanız yanlış olur. Bunun altını
bir kez daha çizmek istiyorum.
Okullar açılırken
fakir fukaralar tespit edilir, kitapları, kırtasiyeleri, önlükleri,
ayakkabıları, kabanları bütün Türkiye genelinde sosyal yardımlaşma
ve dayanışma vakıflarından kendilerine verilirdi. Sizin yaptığınız
gibi, zengin öğrencilere de bir kaynak aktarma söz konusu değildi.
Bu kaynaklardan sadece fakir öğrenciler yararlanırdı.
Değerli milletvekilleri,
şimdi elimde 3 tane önerge… Şimdi Sayın Çelik’in vermiş olduğu yeni
önerge… Allahaşkına, şu gerekçeye bakınız: “Gerekçe: Maddeler arasında
uyum sağlanmak amacıyla…” Bu mu maksadınız Sayın Çelik?! Bunun için
mi verdiniz bu önergeyi?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Evet.
ÜMMET KANDOĞAN
(Devamla) - Hayır, yanlış. Niye yanlış; şundan dolayı yanlış: Maddeler
arasında uyum sağlamak istiyorsanız, 5 inci maddeyi 2 nci maddeye
uydururdunuz, gene uyum sağlanmış olurdu. Yani, sizin maksadınız
uyum! sağlamak idiyse, 5 inci maddede de, 2 nci
maddede olduğu gibi, bir değişiklik yapardınız, işte size uyum. Bununla
milleti kandıramazsınız. Bir satırlık gerekçeyle tekriri müzakere!.. Ama, Sayın Ali Coşkun’un gerekçesi çok uzun. Bakınız,
burada Ali Coşkun diyor ki: Gayrimüslim azınlıklar tabirini kullanarak…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – 5 sefer hakkın var Ümmet, devam et.
BAŞKAN – Sayın
Kandoğan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN
(Devamla) – Gayrimüslim azınlıklar tabirini kullanarak Lozan’la
uyum sağlamak istediklerini söylüyor Sayın Ali Coşkun. Burada gerekçeniz
bu.
Şimdi Hükümetin
bir bakanı Lozan’la uyum sağlamak için bir önerge veriyor, Hükümetin
diğer bakanı da, Sayın Ali Coşkun’un vermiş olduğu önergenin tam aksine
bir önerge veriyor.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Lozan’ı kurtarmış o!
ÜMMET KANDOĞAN
(Devamla) - Ayrıca, Sayın Faruk Çelik ve arkadaşları da, onlar da
bir yeni önerge veriyor, 2 nci maddenin ilk haline dönülmesiyle ilgili.
Allahaşkına, bu kadar, bir hükümet içerisinde çelişki olabilir
mi?! Sayın Bakanlar arasında bu kadar çelişki olabilir mi?! İşte size üç tane önerge, üç tane gerekçe, hepsi
birbirini nakzediyor, hepsi birbirini değiştiriyor. Böyle bir anlayışla
ne hükümet olabilirsiniz ne Türkiye Büyük Millet Meclisini rahat bir
şekilde çalıştırabilirsiniz.
FARUK ANBARCIOĞLU
(Bursa) – Parti içi demokrasi var bizde.
ÜMMET KANDOĞAN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri…
Biz öyle demokrasileri
çok gördük parti içi...
FARUK ANBARCIOĞLU
(Bursa) – Nerede gördün?
ÜMMET KANDOĞAN
(Devamla) – Eğer, parti içi demokrasi bu olsaydı, bu önerge sizlerin
görüşleri doğrultusunda, sizlerin bilgisi dahilinde hazırlanırdı,
hiçbirinizin bu önergeyle ilgisi yok.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kandoğan, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
ZAFER HIDIROĞLU
(Bursa) – Yalova kaymakamlığı da yaptın mı?!
BAŞKAN - Lütfen
son cümlelerinizi alayım, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, şimdi özel okullara geliyorum,
özel okullara.
BAŞKAN – Sayın
Kandoğan, konuşmanızı tamamlayınız. Özel okullara zaman kalmıyor
yani, lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN
(Devamla) – Tamamlıyorum, tamamlıyorum.
Şimdi özel okullara
geliyorum; bakınız, Türkiye İstatistik Kurumu hane halkı bütçe
anketi yapmış; Türkiye İstatistik Kurumu resmî raporu. Şimdi, bu
resmî raporda ne diyor biliyor musunuz; hane halkı tüketim harcamasında
eğitim hizmetlerine ayrılan pay, hane halkında eğitim hizmetlerine
ayrılan pay 2005’te 1,9; karşılığı 20 000 000 lira. Şimdi, Türkiye’deki
hane halkı ortalama gelir de 1 091 000 000, bu da yok. Yani, ortalama
geliri asgarî ücretle milyonlarca insanın çalıştığı bir ülkede
rakam bu. Şimdi, bunlar 20 000 000 lira eğitime pay ayıracaklar, çocuklarını
nasıl özel okula gönderecekler?! Kimlerin gönderdiğini biliyorsunuz
özel okullara. Şu tablodaki vatandaşlar özel okula öğrencilerini
gönderebilir mi?! Bütçesinden sadece ayda 20 000 000 lira eğitime
pay ayıran aileler nasıl çocuklarını özel okula gönderecekler, Sayın
Millî Eğitim Bakanım açıklasın! Açıklasın… Diyorlardı ki…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK ANBARCIOĞLU
(Bursa) – Açıklattırmıyorsunuz ki, demin konuşayım dedi konuşturmuyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın
Kandoğan, teşekkür ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN
(Devamla) – Evet, ben teşekkür ediyorum.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) – Daha üç hakkı var.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – O kupürün arkasını oku, bakalım ne yazıyor.
BAŞKAN - Sayın
Deveciler, lütfen…
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
YAKUP KEPENEK
(Ankara) – Efendim, söz hakkım var benim.
BAŞKAN – Efendim?..
YAKUP KEPENEK
(Ankara) – Lehinde söz talebim var 5 dakika, kayıtlarınızda var.
BAŞKAN – Neyin
lehinde Sayın Kepenek?
YAKUP KEPENEK
(Ankara) – Tasarının lehinde konuşmak üzere söz talebim…
BAŞKAN – Ona henüz
gelmedik efendim -oyunun rengini belirtmek üzere- ondan önce soru-cevap
işlemini gerçekleştireceğiz.
YAKUP KEPENEK
(Ankara)-Tamam, teşekkür ederim.
BAŞKAN- Sayın Kepenek,
soru soracak mısınız? Yoksa, konuşmak için mi…
YAKUP KEPENEK
(Ankara) – Hayır, soru soracağım ve konuşma hakkımı da kullanacağım.
BAŞKAN – Buyurun.
YAKUP KEPENEK
(Ankara) – Şimdi, Sayın Bakan, yönetime geldiğinizin beşinci yılına
giriyoruz ve siz, kamu kesimine nitelikli insan yetiştirmek üzere
1 000 kişilik bir yurt dışında eğitim süreci başlattınız, yüksek lisans
ve doktora için. Bu çerçevede, önce 1416 sayılı Yasanın kullanımında
neden mülakata yer verildi ve referansa yer verildi yüzde 25 ve 5
oranında? Mülakatı kimler yaptı? Artı, yurt dışında yüksek lisans
ve doktoranın onda 1’i maliyetine Türkiye’nin seçkin üniversitelerinde
bu eğitim verilmez miydi, verilemez miydi? Hükümetimiz neden bu
masrafın altına girdi?
İkinci sorum, bitiriyorum,
bu yıl, bu ders yılında temel eğitime devam edemeyen kaç öğrencimiz
var? Bunların illere göre ve kız-erkek ayırımına göre dağılımı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kepenek.
Sayın Kamacı,
buyurun efendim.
NAİL KAMACI (Antalya)
– Sayın Başkan, Sayın Bakan, Kaş Merkez İlköğretim Okulunda daha önceden
verilen raporlar doğrultusunda ilköğretim kapatıldığı ve Çerçiler
tarafına taşınıyor? Şimdi 450 tane öğrencimiz tam öğretim yılının
başladığı dönemde okulsuz bırakıldı ve taşımayla ikili öğretime
geçilen bir yere taşınıyor. Acaba, bu okulun yerine aynısını yapmayı
düşünüyor musunuz?
İkincisi, eğer
bu müteahhit bunu taahhütte bulunduğu süre içerisinde, yükümlülük
olduğu süre içerisinde on yılı geçmediyse, bu müteahhide bu okulun
yapımını tekrar ödetmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kamacı.
Sayın İnce…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Antalya
ve Yalova İllerini kıyaslarsak, bu iller, gerek ÖSS’de gerek OKS’de
ilk 5’te olmuşlardır yıllarca, hep başarılı iller olarak adlandırılmışlardır.
Ne zaman ki, siz, bu illerin Millî Eğitim müdürlerini görevden aldınız,
bizim de defalarca sizi uyarmamıza rağmen, bugün, Antalya 30 unculuğa,
Yalova -belli puan türleri için konuşuyorum- 20 nciliğe kadar gerilemiştir.
Bu konuda hiç vicdanınız sızlıyor mu, hata yaptığınızı düşünüyor
musunuz?
İkinci sorum:
“Sayın Ali Coşkun’la aramıza kimse giremez” dediniz. Bu bağınız aynı
partili olmaktan mı kaynaklanıyor; yoksa, siz, geçmişte, Doğru
Yol’da, Sayın Ali Coşkun da ANAP’tayken bu bağınız yine var mıydı? Aranıza
kimsenin giremeyeceği kadar bu güçlü bağlar hangi bağlardır?
Teşekkür ediyorum.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)
– Edepli soru sor, edepli! Çok ayıp!..
ZAFER HIDIROĞLU
(Bursa) – Seviyesi çok düşük bir soru.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)
– Ayıp!.. Seviyesi çok düşük sorular soruyorsun.
BAŞKAN – Sayın
Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun)
– Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Ali Coşkun
da dinlerse; son derece önemli söylediklerim. Biz, Ali Coşkun’un ulusal
duyarlılıklarını biliyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, Sayın Coşkun, efendim, soruyu size de yöneltiyor; yani, daha
doğrusu, sorunun içinde geçiyor o şey.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun)
– Biz, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ali Coşkun’un ulusal duyarlılıklarını
biliyoruz. Geçen hafta içerisinde, bu kanunun görüşülmesi sırasında,
Sayın Bakan, yurt çapında birtakım görevleriniz olduğunu söylediniz;
ama, bu çok tartışılan kanun tasarısında sizin en önemli göreviniz
burada bulunmaktı. Kurulan bir tuzağın üzerine Ali Coşkun’u oturtmaya
çalıştınız. Ali Coşkun’un çizdiği siyasî çizgi, kendisini aklayacak
kadar, bizim nezdimizde, temizdir. Siz bu işten sorumlusunuz; acaba,
haberiniz var mıydı bu önergeden Sayın Bakan? Siz, bu işin neresindesiniz,
bir açıklar mısınız. Buraya kalkıp, çıkıp, başka şeylerle konuyu
çarpıtmaya hiç gerek yok. Siz, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmayan,
etnik ve dinsel kökeni nedeniyle, azınlık okullarına kayıt yaptırmaya
hak kazandıracak bu önergenin neresindesiniz? Sorumlu musunuz,
değil misiniz? Ali Coşkun’u hiç karıştırmayın bu işe; Ali Coşkun’un
çizgisi belli.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Bakanım,
kalan 5 dakika süreyi siz kullanacaksınız; buyurun.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Süre bitmedi efendim, daha biz soru soracağız.
TUNCAY ERCENK
(Antalya) – Daha var efendim.
BAŞKAN – 5 dakikanın
altına indi. Sayın Bakan cevaplayacak. Eğer, Sayın Bakan 5 dakikalık süresini kullanmazsa
sıra size gelecek efendim.
ÖMER ABUŞOĞLU
(Gaziantep) – Sayın Başkan, 20 dakika yetmez Sayın Bakana, uzatma
kabiliyeti vardır.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Öncelikle Sayın Kepenek’in sorusuna cevap
vermek istiyorum.
Bildiğiniz gibi,
son günlerde kamuoyunun gündeminde olan, basında yer alan, yurt dışına
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 1 000 öğrenci gönderilmesiyle
ilgili Sayın Kepenek’in sorduğu soruya, Meclisi bilgilendirmek,
sizleri bilgilendirmek adına cevap veriyorum.
Bildiğiniz gibi,
1416 sayılı Yasa 1929 yılında çıkmıştır ve yasanın amacı genel ve
katma bütçeli kamu kuruluşlarının, hatta, ticaret ve sanayi odalarının
nitelikli eleman ihtiyacını karşılamak üzere gerektiği hallerde
yurt dışına öğrenci göndermek içindir ve o gün bugündür, Türkiye'de,
özellikle yönetimde, teknik alanda üniversitelerde söz sahibi olmuş
birçok insan, bu kanundan, 1416 sayılı Yasadan yararlanarak yurt dışına
gitmiş ve Türkiye'de önemli görevler, hizmetler ifa etmiştir.
Daha önce bu hep
yürürlükte olmuştur ve son on yılda 1 755 öğrenci gönderilirken,
bir taraftan Avrupa Birliği sürecini yaşıyor olmamız, bir taraftan
küreselleşmenin özellikle dünyada baş döndürücü bir boyutta devam
etmesi, özellikle iyi yabancı dil bilen ve uluslararası deneyime,
tecrübeye sahip olan, çeşitli alanlarda çok iyi yetişmiş nitelikli
elemana ihtiyaç hissettirmiştir. Hükümetimiz büyük bir fedakârlık
örneği ortaya koymuştur. Daha önce, bakın, son beş altı yılda, yılda
35-40 kişi gönderilirken, ben, Sayın Başbakanımı, Hükümetimi, Maliye
Bakanımı ikna etmişim, her yıl, bu iş için 50 trilyon lira para ayırmışız
ve 1 000 öğrenciyi dünyanın en iyi üniversitelerinin bulunduğu ülkelere
gönderme kararı almışız.
Daha önce, bildiğiniz
gibi, öğrenciler çoğunlukla Amerika’ya ve İngiltere’ye gönderilirdi,
zaman zaman Fransa’ya ve Almanya’ya gönderilirdi. Bugün Japonya’yı,
Çin’i, Hindistan’ı, Güney Kore’yi, Yeni Zelanda’yı, Avustralya’yı, Kanada’yı
görmezlikten gelemezsiniz. 19 ülkeye bu sene 1 000 öğrenci göndermek
üzere ilan verdik.
Bakın, bu, 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun 33 üncü maddesinde yurt dışına bilim
adamı yetiştirmek üzere öğrenci göndermeyle tamamen farklı bir prosedürdür.
33 üncü maddeyle, YÖK Kanununun 33 üncü maddesiyle Yükseköğretim
Kurulu yurt dışına öğrenci gönderebilir. Öğrenci, nitekim gönderiyor,
onlar öğretim üyesi adayıdır.
Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığı, Devlet Demiryolları, TÜBİTAK, birçok kuruluş
bizden nitelikli eleman istiyor ve onlar adına yurt dışına öğrenci
göndermemizi istiyor.
NECATİ UZDİL
(Osmaniye) – Siz onun için mi gönderdiniz, nitelikli elaman için?! Bilmiyorduk,
öğrendik, sağ olun!.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Şimdi, biz, bakın ne yaptık değerli arkadaşlar:
Öyle söylendiği gibi, biz, üniversiteleri görmezlikten gelerek,
YÖK’ü tamamen devre dışı bırakarak bu işlemi yapmadık. Ne dedik; öğrencilerin,
öncelikle, yurt dışına burslu gidecek öğrencilerin müracaat etmesi
için önce LES sınavından asgarî 60 alması lazım. LES sınavını kim yapıyor;
ÖSYM. Nedir bu sınavın adı; Lisansüstü Eğitim Sınavı. Asgarî 60 alması
lazım ve ayrıca, 100 üzerinden mezuniyet ortalaması asgarî 70 olması
lazım; yani, Millî Eğitim Bakanlığı objektif kriterler tespit etmiş,
müracaat etmenin tek kıstası başarı olarak ortaya konulmuştur.
Ayrıca “niçin
mülakat yapılmaktadır” şeklinde bir soru soruldu.
Bakın, üniversitelerimizin
lisansüstü sınavlarına şöyle bir bakın, yüksek lisans ve doktora
öğrencileri alınırken, araştırma görevlisi olarak alınırken bütün
üniversitelere şöyle bir bakın, o insanlar mülakatla alınıyor mu
alınmıyor mu?! Birçok, kamuda yurt dışına öğrenci gönderilirken,
bugüne kadar hep bu yapılmış.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yine önerge yok!.. Yine önerge gümledi!.. Yine
tekriri müzakere yok!.. Hayret bir şey yahu!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, toplam 870 öğrenci
sınava girmiş…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Bakan, diğer sorulara da cevap verin.
NECATİ UZDİL
(Osmaniye) – Bakana serbest, istediği kadar konuşsun!.. Sonsuz!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, 870 öğrenci
sınava girmiş, bunun 609’u kazanmıştır.
Peki, mülakatı
kim yapmış; mülakatı, tamamen öğretim üyesi unvanına sahip insanlar
yapmıştır. Dolayısıyla…
ALİ TOPUZ (İstanbul)
– Sayın Bakan, hikâye anlatma, önergeye gel!
NECATİ UZDİL
(Osmaniye) – Teşekkür ederiz Bakanım, ne güzel cevap verdiniz…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Arkadaşlar, bakın… Lütfen…
ALİ TOPUZ (İstanbul)
– Önergeye gelin…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Ben sorulan soruya cevap veriyorum Sayın Topuz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – 1 tanesine veriyorsunuz… Süre bitti…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – 1 tanesine veriyorsunuz…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Peki, müsaade edin. Siz bana bir soru soruyorsunuz,
10 şıkkı olan bir soru soruyorsunuz, ben cevap verdiğim zaman niçin
rahatsız oluyorsunuz?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – 1 tanesine veriyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Siz 1 tanesine cevap veriyorsunuz, 9 şık yok. Siz ne isterseniz
onu söylüyorsunuz Sayın Bakan.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Peki, 9 sorunuza da yazılı cevap vereceğiz,
madem istiyorsunuz.
Teşekkür ediyorum.
NECATİ UZDİL
(Osmaniye) – Zahmet etmeyin.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri,
soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerinde
1 adet önerge vardır; önergeyi okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 1151 sıra sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanun Tasarısının 2
nci maddesinin (e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Ayhan Sefer Üstün |
Adem Baştürk |
|
Bursa |
Sakarya |
Kayseri |
|
Ahmet Koca |
Alaettin Güven |
Recep Garip |
|
Afyonkarahisar |
Kütahya |
Adana |
|
|
Tayyar Altıkulaç |
|
|
|
İstanbul |
|
“e) Azınlık okulları:
Rum, Ermeni ve Musevî azınlıklar tarafından kurulmuş, Lozan Antlaşması
ile güvence altına alınmış ve kendi azınlığına
mensup Türkiye Cumhuriyeti uyruklu öğrencilerin devam ettiği
okul öncesi eğitim, ilköğretim ve orta öğretim özel okullarını,”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Yüce Meclisin takdirine bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Daha önce önergeyle
yapılan değişikliğin gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, tasarının tümünü oylamadan önce, oyunun rengini
belirtmek üzere, lehte ve aleyhte birer milletvekili arkadaşımıza
söz vereceğim.
Aleyhte, Ümmet
Kandoğan, Denizli Milletvekili.
Sayın Kandoğan,
buyurun efendim…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, bu bölümde sorumuz vardı… Sayın Başkan, sorumuz
vardı bu bölümde, bu maddede…
BAŞKAN – Sayın
Kandoğan, süreniz 5 dakika.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN
(Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
2 nci maddede verilen
değişiklik önergesiyle, kanun görüşmeleri tamamlanmış oluyor.
Yalnız, bu 2 nci
maddeyle ilgili, Sayın Faruk Çelik’in ve arkadaşlarının vermiş olduğu
önergenin gerekçesini bir kez daha okumak istiyorum. “Gerekçe: Daha
önce önergeyle yapılan değişikliğin gerekli olmadığı kanaatine
varılmıştır.” Gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır…
Şimdi, böyle bir
gerekçe sizi tatmin ediyor mu Sayın Kacır?! Tatmin ediyorsa, mesele
yok. Yani, daha önceden gerekliymiş. Gerekli olduğuna kim karar
verdi; Hükümet. Hükümetin karar vermiş olduğu, gerekli olduğunu
kabul ettiği ve bir Sayın Bakana imzalattığı bir önerge, gelen tepkiler
üzerine, bu sefer “gerekli değildir” şeklindeki bir önergeyle değiştiriliyor.
Kusura bakmayın ama, böyle bir kanun görüşmesi dünyanın hiçbir Meclisinde
olmaz. Hiçbir Meclisinde olmaz; ama, bu haliyle geçiyor. İnşallah,
memleketimize, milletimize hayırlı olur.
Ama, ben, şunu
ifade etmek istiyorum ki, bakınız, azınlıklarla ilgili meseleye
bu kadar duyarlı davrandınız, yurt dışındaki bu azınlık mensuplarıyla
ilgili olarak, onların da Türkiye’de okuması için gayret sarf ettiniz,
bu okulların kapanmaması için, öğrenci azlığından kapanmaması
için böyle bir önerge getirdiniz; ama, ben merak ediyorum, her geçen
gün sayıları azalan, öğrencileri azalan imam-hatiplerle ilgili ne
yapacaksınız, ne getireceksiniz, size soruyorum? Dört yıl geçti
iktidarınız üzerinden, 4 üniversite imtihanı yapıldı; hani, Sayın
Başbakan diyordu ki: “İmam-hatip liselilerin ayağına 50 kilogramlık
bir taş bağlıyoruz, diğer liselilerle beraber üniversite sınavlarında
yarışa sokuyoruz. Böyle bir yanlışlığı kabul etmemiz mümkün değildir.
Bu, zulümdür” diyordu Sayın Başbakan.
Ben de, mübarek
ramazan akşamı sizlere soruyorum: Ne zaman getireceksiniz bu değişikliği?!
Meslek liseleriyle ilgili değişikliği… Azınlıklarla ilgili meseleyi
hallettiniz. Geliniz, bizim vatandaşlarımıza, gerçek gençlerimize,
çocuklarımıza sahip çıkacak, imam-hatip liseleriyle, meslek liseleriyle
ilgili düzenlemeyi ne zaman yapacaksınız?! Başörtüsüyle ilgili
düzenlemeyi ne zaman yapacaksınız, ne zaman getireceksiniz?! Meydanlarda
hep beraber sözler verdik, Kahramanmaraş Meydanı buna şahittir. Kahramanmaraş
Meydanında, bugün Meclis Başkanı olan Değerli Milletvekilimizin
meydanda neler söylediğini hepiniz biliyorsunuz; ama, bu ne azınlık
sevdasıdır sizdeki, anlamak mümkün değil. Niçin bu kadar değiştiniz
değerli milletvekilleri?! Siz eskiden böyle değildiniz; bu konularda
hassasiyet gösterirdiniz, duyarlılık gösterirdiniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– İstismar etmeyin… İstismar etmeyin…
ÜMMET KANDOĞAN
(Devamla) – Bu ceylan derisi koltuk aşkı mı sizi bu hale getirdi?! Bir
daha milletvekili olamama endişesinden dolayı mı bu değişikliklere
“evet” oyu veriyorsunuz?! Geçen gün, 2 nci maddedeki değişiklik önergesine
niçin oy verdiniz, niçin ellerinizi kaldırdınız?!
Şimdi ben size
soruyorum: Ne zaman bunlarla ilgili bir düzenleme yapacaksınız?
Bunlarla ilgili çalışmayı ne zaman yapacaksınız? Halka verdiğiniz
sözlerin gereğini ne zaman yerine getireceksiniz? Ama, bu vatandaşımız,
yarın, sandık geldiğinde, bunun hesabını, sizlerden, oylarıyla soracaktır;
bundan hiçbir endişeniz, hiçbir şüpheniz olmasın.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Halk istismarcıları tanır.
ÜMMET KANDOĞAN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, burada, Özel Öğretim Kanunuyla
ilgili 12 nci madde üzerinde biraz önce söz aldım. Siz, hangi düşünceyle,
hangi gerekçeyle... Ayda sadece 20 YTL eğitime bütçesinden pay ayıran
vatandaşın çocuğunun özel okullara gittiğini mi zannediyorsunuz!
Bakınız, bugün,
özel okulların ücreti 7 000-8 000 YTL’den aşağı değil. Türkiye ortalamasını
1 091 000 000 olarak kabul ediyor Türkiye İstatistik Kurumu anketi.
1 091 000 000 geçim için para kazanan, geliri olan ailenin eğitime
ayırdığı pay 20 YTL. Siz bu durumu bilmiyor muydunuz?! Niçin bu kanun
tasarısını, Sayın Bakanım, bu şekilde Meclisin gündemine getirdiniz?!
Hani, komisyonlarda yeterince tartışılıyordu, temel yasa olmasının
önemi yoktu?! İşte, gördünüz, temel yasa olarak gelen kanun ne hale
geldi. Kaç günden beri, bu kanunu burada görüşüyoruz. Olağanüstü
toplantıya çağırdığınız Mecliste, sadece, daha 2 kanun görüşebildik,
2 kanunu buradan geçirdik.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kandoğan, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN
(Devamla) – Bu şekildeki bir Meclis çalışmasıyla hiçbir yere varamazsınız.
Bakın, Kamu Denetçiliği
Sayın Cumhurbaşkanından geri geldi. Ben, burada, çıktım dedim ki,
geri gelecek. Bazı arkadaşlarımız itiraz ettiler, geldi, geri geldi.
Bunun geri geleceği belli arkadaşlar. Bakınız, şimdi, yineden Kamu
Denetçiliğini görüşüyoruz. Ne yaptınız; şimdi, Kamu Denetçiliğini
temel yasa haline getirdiniz. Geçen sefer temel yasa değildi. Burada
maddelerini görüştük, konuştuk, tartıştık, Sayın Cumhurbaşkanından
geri geldi. Şimdi, temel yasa yaptınız. Eğer, bu temel yasa idiyse,
olacakdıysa, niçin daha önce getirmediniz? Niçin temel yasa olarak
görüşmediniz? Şimdi, maksadınız, hızlıca bunu da geçirelim, tartışılmasın,
görüşülmesin, ne olduğu anlaşılmasın şeklindeki bir anlayışın
yanlış olduğuna inanıyor, bu kanuna olumsuz oy kullanacağımı ifade
ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Oyunun rengini
belirtmek üzere lehte, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek.
Sayın Kepenek;
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
YAKUP KEPENEK
(Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Hepinize iyi akşamlar
diliyorum.
Ben, eğitimin lehine
konuşacağım. (AK Parti sıralarından gülüşmeler) Hayır, dördüncü
yılımızı tamamladık, beşinciye giriyoruz, benden sahtekârlık beklemediğinizi
çok iyi biliyorum. O nedenle, eğitimin lehine konuşacağımı baştan
söyleyeyim.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Kanunun lehine?!.
YAKUP KEPENEK
(Devamla) – Şuradan başlayacağım; Sayın Bakan, biraz önce, benim
bir soruma yanıt verirken, bir bölümünü yanıtladı, bir bölümünü
atladı, öbür sorulara da hiç yanıt vermedi. Önce onu netleştirelim.
M. CEVDET SELVİ
(Eskişehir) – Hep böyle yapar.
YAKUP KEPENEK
(Devamla) – Hep böyle oluyor.Ben dedim ki. -ben de, 1416 sayılı Yasayla
gönderildim- şunu sordum: Bu eğitim, yurt dışındaki eğitim işi, beşinci
sene yapılıyor. Neden bu kadar beklendi; bu bir.
İkincisi, bu eğitim,
inanın, onda 1 fiyatına, onda 1 maliyetle, Türkiye’nin güzide, güzel
üniversitelerinde yapılabilirken, neden, o masrafın altına giriliyor?
Üç; mülakat olmadan
onca insan gönderilirken ve iyi sonuç alınırken, bu yıl keyfî bir uygulamayla
mülakata neden başvuruldu” diye sordum. Bu soruların hiçbirine,
Sayın Bakan, buradan yanıt vermedi.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Sayın Bakanın uygulamalarıyla ilgili olarak…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Kepenek, siz niçin gittiniz yurt dışına?
YAKUP KEPENEK
(Devamla) - Sayın Bakan, laf atmadım ben size, siz de bana atmayın,
yakışmıyor; yakışmıyor, hiç yakışmıyor size.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Siz 1416’yla niçin gittiniz?
YAKUP KEPENEK
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın kendisiyle ilgili
eleştirilere, sorulara, ustalıkla ve geçiştirerek yanıt verdiğini
hep birlikte son günlerde yaşıyoruz. Parasız dağıtılan 11 inci sınıf
kitaplarından birinde ağız ve diş sağlığıyla ilgili bir yazının,
bir metnin bilimdışı olduğu, hurafe olduğu, uçuk olduğu, bilimsellikten
uzak olduğu, yalnız, şimdiki Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Bardakoğlu
tarafından değil, Millî Eğitim Komisyonu Başkanımız Sayın Altıkulaç
ve Sayın Mustafa Said Yazıcıoğlu tarafından, eski iki seçkin Diyanet
İşleri Başkanımız tarafından bilimdışı olmakla nitelendirildi,
söylendi. Millî Eğitim Bakanı, Millî Eğitim Bakanının memurları, Bakanlığın
çalışanları, o görüşü, bilimdışı olduğunu 3 seçkin Diyanet İşleri
Başkanının söylediği metni savundular. Dediler ki: “O doğrudur”
dediler, “Din ve Ahlak kitabında ağız sağlığıyla ilgili olarak yazılanlar
doğrudur” dediler.
Değerli arkadaşlar,
Millî Eğitim Bakanı, kendisi, bilim insanı geçinir -bu deyimi bağışlayın-
ama, Bakanlığı ve kendisi, tümüyle bilim dışına düşmüştür. Bunun
da kanıtı, 3 seçkin Diyanet İşleri Başkanımızdır.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)
– Bu size yakışmıyor!..
ALİ AYDINLIOĞLU
(Balıkesir) – Çok ayıp!..
YAKUP KEPENEK (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, iki gün önceki Milliyette, Sayın Yazıcıoğlu’nun,
Sayın Altıkulaç’ın ve Sayın Bardakoğlu’nun görüşleri yer aldı. Lütfen,
hiç olmazsa gazete okuyun, hiç olmazsa gazete okuyun!
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)
– Yanlış yazdığını herkes biliyor…
YAKUP KEPENEK
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, hiç sinirlenmeyin.
Sayın Bakanımızla
ilgili olarak, üç ay evvel -altı ay diyelim- altı ay evvel, ben, bu
kürsüden, kendisiyle ilgili, iki kez bu kürsüden, sizlere söz verdiğim
için, bir, Grubuma gensoru önergesi verdiğimi burada açıkladım,
iki kez de kendisini istifaya çağırdım.
Şimdi, neden oldu
bu; yani, durup dururken, herhangi bir bakanla ilgili olarak değil
de Millî Eğitim Bakanıyla ilgili olarak nereden çıktı bu?! Siz… (AK
Parti sıralarından gürültüler)
Bir dakika efendim,
bitireyim.
Siz, Millî Eğitim
Bakanının uygulamalarından, yaptıklarından çok mutlu olmadığınızı
kendiniz, çoğu arkadaşım bana yolda izde söylerken, bu duruma niye
katlanıyorsunuz?! Kanımca, yapılması gereken de…
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)
– İsim verin…
YAKUP KEPENEK
(Devamla) – Veririm, istediğiniz gibi veririm. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Değerli arkadaşlar…
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)
– İsim verin…
YAVUZ ALTINORAK
(Kırklareli) – Birisi kendisi zaten, soran kendisi…
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)
– İsim verin…
YAKUP KEPENEK
(Devamla) – Değerli arkadaşlar… Gayet kolay o…
Değerli arkadaşlar,
size bir şey söyleyeyim: Millî Eğitim Bakanı…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafında kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kepenek, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
YAKUP KEPENEK
(Devamla) – Tamamlıyorum efendim.
Bakanlığı Sayın
Çelik’ten kurtarmak gerekiyor. Sayın Bakana düşen, bunca bilimdışılığı,
bunca yanlışı, bunca dehşet verici uygulamasının sonucunda -ben,
altı ay evvelki görüşümde ısrar ediyorum- hiç gensoruya, Meclisin
zamanını almaya, tartışmaya gerek kalmadan istifa etmesidir. Etmiyorsa,
bize düşen, Türkiye millî eğitimini, o camiayı Sayın Çelik’ten kurtarmaktır.
Hepinize saygılar
sunarım; teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT UĞUR ÇETİN
(Niğde) – Çok başarılı Bakanımız…
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın
şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza arz ediyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TUNCAY ERCENK
(Antalya) – Sayın Bakan, Van Çatak’ta yatılı ilköğretim bölge okulu
onarım halinde; orada eğitim başlamış mı, hiç araştırdınız mı? Sayın
Bakan, bu tarafa bakın, bu tarafa!..
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, oylama için 5 dakika süre vereceğim.
Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin,
oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
TUNCAY ERCENK
(Antalya) – Sayın Bakan, bu tarafa bakın, o tarafa bakmayın! 520 öğrenci
şu anda sokakta!
BAŞKAN – Sayın
Ercenk…
Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan
oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylamaya başlanıldı)
TUNCAY ERCENK
(Antalya) – Sayın Bakan, bir daha söylüyorum: Van Çatak’ta öğretim
başlamadı daha, üç ay sürecek inşaat, öğrenciler sokakta!
ABDULLAH VELİ
SEYDA (Şırnak) – Ya, yeter!..
BAŞKAN – Sayın
Ercenk, lütfen…
(Elektronik cihazla
oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Özel Öğretim Kurumları Kanunu Tasarısı
ve Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in Özel Öğretim Kurumları
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (sıra
sayısı 1151) açıkoylama sonucu:
Oy sayısı :
312
Kabul :
255
Ret :
57 (x)
Böylece, tasarı
ve teklif yasalaşmıştır.
Özel öğretim kurumlarımız,
Millî Eğitim camiamız ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını
diliyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.38
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.50
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya),
Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129 uncu Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
2 nci sıraya alınan,
Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik Getiren Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik
Getiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/967) (S. Sayısı: 976)
BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.
Saygıdeğer milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.51
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.54
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya),
Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129 uncu Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
2 nci sıraya alınan,
Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik Getiren Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik
Getiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/967) (S. Sayısı: 976) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu
976 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili
İzzet Çetin, Anavatan Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili İbrahim
Özdoğan.
Şahısları adına,
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek, Kocaeli Milletvekili İzzet
Çetin, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
İlk söz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin’e aittir.
Buyurun Sayın
Çetin.
CHP GRUBU ADINA
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik Getiren Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, önümüze gelen, uluslararası sözleşme niteliğinde bir tasarı.
Tasarı, esasında, 21 Ekim 1991 tarihinde imzaya açılmış, imzalanmış
bir protokol. Türkiye bugüne kadar bunu imzalamamış. Gerçekten,
biraz sonra, bu tasarıdan sonra görüşeceğimiz (Gözden Geçirilmiş)
Avrupa Sosyal Şartıyla bir bütün olarak ele alındığında, bu Sosyal
Şartın Mecliste onaylanıp onaylanmamasının da çok fazla bir önemi
yok; çünkü, (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartı bütün ülkeler
tarafından onaylandıktan sonra, Sosyal Şartın yerine ikame olacak
bir uluslararası sözleşme.
Tabiî, biz Türkiye
olarak, bu yasama döneminde, dört yılı geride bıraktığımız bu dönemde,
demokratikleşme konusunda Avrupa Birliğinin istemlerine uygun,
kimi zaman da kendi ülkemizin ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte
pek çok yasal düzenleme ve uluslararası sözleşme yapmış olmamıza
rağmen, Avrupa Sosyal Şartını biraz ihmal ettik. O nedenle, Avrupa
Sosyal Şartı hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra konuya girmek
istiyorum.
Avrupa Sosyal
Şartı, bildiğiniz gibi, 1949 yılında kurulmuş olan Avrupa Konseyince
kabul edilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden sonraki en önemli
ikinci kuşak insan hakları sözleşmesidir. Ancak, gerek akademik
çevrelerde gerekse diğer çevrelerde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
artan biçimde ilgi görürken, Avrupa Sosyal Şartı ve buna ilişkin
olan bu protokoller ne yazık ki bugüne kadar yeterli ilgiyi ülkemizde
görmedi.
Öncelikle onaylanmak
üzere önümüze gelen bu sözleşmeye bir baktığımız zaman, sözleşme
Torino Protokolü olarak kendini gösteriyor. Torino Protokolü daha
çok bu uluslararası sözleşmede bir denetim mekanizmasının nasıl
işleyeceğini gösteriyor. (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartına
bakıldığı zaman orada görürüz ki, İnsan Hakları Sözleşmesinin öngördüğü
denetim biçimi, bireysel başvuru ve bireysel başvuru İnsan Hakları
Mahkemesinde karara bağlanırken, Sosyal Şartla ilgili bu protokolde
Avrupa Sosyal Şartının denetim sistemi yetersiz kalmış ve İnsan
Hakları Mahkemesi bu şartların denetimiyle görevli değil.
Burada, Avrupa
Sosyal Şartına ilişkin iki denetim sistemi söz konusu. Bunlardan
bir tanesi, üye ülkelerin sundukları raporlara ilişkin denetim,
bir diğeri de, toplu şikâyetlerin incelenmesi yoluyla yapılan denetim.
Taraf ülkelerin onaylayıp çekince koymadıkları haklara ilişkin
iki yılda bir verdikleri raporlara dayalı denetim 4 organ tarafından
yapılıyor. Bu denetim sistemi oldukça karmaşık ve yavaş. Bu denetim
sisteminin zayıflıklarını gidermek üzere 1995 yılında toplu
şikâyet sistemini öngören bir protokol kabul ediliyor. Rapor yoluyla
yapılan denetimlerde hükümetlerin sunmuş oldukları raporlar ulusal
sendikal merkezlere gönderiliyor, sendikal örgütler isterlerse,
raporlara ilişkin gözlemlerini Konseye iletiyorlar. Burada raporlar,
Bağımsız Uzmanlar Komitesi, Hükümet Komitesi, Bakanlar Komitesi
ve Parlamenterler Meclisinde ele alınıyor. Bakanlar Komitesi, diğer
üç organın rapor ve görüşüne dayanarak tavsiye niteliği taşıyan
karar veriyor. Bir üye devlete böyle bir tavsiyenin gönderilmesi,
o devletin Avrupa Sosyal Şartını gerektiği gibi uygulamadığı anlamını
taşıyor.
Değerli arkadaşlar,
1995 tarihli protokolle kabul edilen ve 98’de yürürlüğe giren toplu
şikâyete dayalı denetim sistemi, rapora dayalı denetim sisteminden
daha etkin bir sistem. Toplu şikâyet hakkı, 4 grup örgüt tarafından yapılabiliyor.
Bunlar, uluslararası işçi ve işveren örgütleri, uluslararası hükümet
dışı örgütler, yani NGO’lar, üç, ulusal işçi ve işveren örgütleri ve
hükümet dışı örgütler.
Değerli arkadaşlarım,
toplu şikâyetleri, Sosyal Haklar Avrupa Komitesi, eski adıyla Uzmanlar
Komitesi incelemeye yetkili. Yani, bu Torino Protokolü olarak
önümüze gelen uluslararası sözleşme, bir bakıma geç kalmış, gecikmiş
bir uluslararası sözleşme. Biz de, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
bu sözleşmenin onaylanmasına destek veriyoruz; ancak, burada uluslararası
Avrupa Sosyal Şartına değişiklik getiren protokolün gerekçesine
baktığımız zaman, Avrupa Sosyal Şartında yer alan çalışma hayatına
ilişkin düzenlemelere daha fazla önem atfettiğimiz bu dönemde,
Sosyal Şartta etkili bir denetim mekanizmasını öngören protokol
hükümleri… Yani gerekçede diyoruz ki: “Avrupa Sosyal Şartında yer
alan çalışma hayatına ilişkin düzenlemelere daha fazla önem atfettiğimiz
bir dönemde…”
Değerli arkadaşlar,
hiç kusura bakmayın, AKP olarak, AKP Hükümeti olarak en iyi yaptığınız
iş, yapmadıklarınızı ve yapamadıklarınızı, yapmak istemediklerinizi
yapmış gibi bu mikrofonlardan, televizyon kanallarından halka çok
iyi anlatabilmek. Orada gerçekten çok mahirsiniz. Biraz evvel söyledim,
yani, bir iddia olarak değil, bir gerçeklik olarak da söylüyorum, Sayın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızı tenzih ederek söylüyorum
-tabiî, Hükümetin bir üyesi, elbette sorumluluğu var; ama- Anadolu’da
bir deyim var, hani, derler ki “uysal atın tekmesi pek olur” diye.
Ben, sendikal yaşamım
devam eder iken, diğer sendikacı arkadaşlarımızla birlikte,
1980’li yılların ikinci yarısından itibaren, merhum Özal için “Çankaya’nın
şişmanı, işçi düşmanı” diye bağırarak, sokaklarda birsürü eylem
yaptık.
İşçi hak ve özgürlüklerinin
çalışma yaşamına ilişkin kısıtların önemli bir bölümü, gerçekten,
12 Eylülden sonra gerçekleştirildi. Özellikle 89-90’lı yıllara geldiğinde
bıçak kemiğe dayandı, bahar ve yaz eylemleriyle birlikte işçiler
sokaklara döküldü ve haklarını biraz olsun geliştirdiler. O dönemde
hazırladığım bir raporda, Kenan Evren ve Özal döneminde kaybolan
işçi haklarını rapor haline getirmiş idim. Şimdi de, AKP’nin dört yıllık
bu Hükümeti döneminde, çalışma yaşamına ilişkin hak kayıplarını
yukarıdan aşağıya bir rapor olarak çıkarttım. Eğer ağırlıklarını
bir teraziye koyup tartarsanız, bu dönemde işçilerin, memurların,
emeklilerin, yoksulların hak kayıpları, sosyal güvenlik hakları,
çalışma yaşamında, İş Yasasında, iş güvencesinde, hastanelerin
devrinde, emeklilerin açlık sınırının altında emekli maaşına
mahkûm edilmelerinde, yeşilkartlıların çektiği çilelerde, ellerindeki
kurumların alınmasında… Böyle yukarıdan aşağıya tek tek… Bir gün hepinize
dağıtacağım onu, göreceksiniz. Bu dönemde, döneminizde çalışma
yaşamına ilişkin hak kayıpları Kenan Evren ve Özal döneminin toplamından
daha fazla.
Şimdi, bunları
sadece ben söylemiyorum. Bakınız, burada -biraz evvel söyledim-
Sosyal Şartta etkili bir denetim mekanizmasını öngören protokol
hükümlerinden söz ediliyor. O denetimin nasıl olacağını da söyledim.
“Uluslararası kuruluşlar da bu denetimleri yapabilir” hükmünü
ya da “şikayette bulunabilir” hükmünü biraz sonra onaylayacağız.
Bakınız, elimde,
ICFTU sendikal hak ihlalleri raporu var. Bu, uluslararası bir işçi
örgütü; yani, burada Türk İş’in, DİSK’in, Hak İş’in de üye olduğu, konfederasyonlarımızın
üye olduğu bir örgüt. Bu örgüt, çalışma yaşamımıza ilişkin hak ihlallerini
rapor haline getirmiş ve Avrupa Konseyine… Yani, bu Avrupa Sosyal
Şartını ve (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartındaki kısıtları
bir sonraki kanun tasarımızda uzun uzun anlatacağım sizlere; ama,
burada, örgütlenme özgürlüğü önündeki sınırlamalardan söz ediliyor.
Nedir örgütlenme özgürlüğü önündeki kısıtlar? Bildiğiniz gibi,
AKP iktidara gelmeden önce, 57 nci Hükümet döneminde, iş güvencesi,
işçi mevcudu 10’dan fazla olan işletmelerde geçerli olarak çıkmış
ve 1 Martta yürürlüğe girecek idi. Sizin ilk işiniz, iktidara gelir
gelmez, iş güvencesini erteletmek oldu; ancak, bereket, Cumhurbaşkanımız
ona karşı çıktı. Ama, 4857 sayılı İş Yasası görüşmelerinde, iş güvencesini
hem işyeri işçi mevcudunu 10’dan 30’a çıkararak etkisiz hale getirdiniz
hem de oradaki o kanunun, İş Güvencesi Kanunu çıkarken eşzamanlı
olarak getirilmesi, çalışanlara, sendikalara, konfederal örgütlere,
işçilere müjde olarak verilen Sendikalar Yasası ile Toplu İş Sözleşmesi,
Grev ve Lokavt Yasasındaki değişiklikler eşzamanlı olarak gelecek
hükmünü unutturmaya çalıştınız. 2003 yılında İş Yasası çıkartılırken
yine aynı vaadi gündeme getirdi Sayın Bakanımız. Bugüne kadar,
dört yıllık bir süre içerisinde, Sendikalar ile Toplu İş Sözleşmesi,
Grev ve Lokavt Yasalarındaki antidemokratik hükümler ve uygulamalar
halen yürürlükte. Ben, öyle zannediyorum ve inanıyorum ki ve iddiada
bulunuyorum ki, Sendikalar Kanunu ile Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve
Lokavt Kanunundaki değişiklikleri de bu dönemde gündeme getirmeyeceksiniz.
Yine, sendikal
faaliyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin ICFTU’nun uyarısı var,
toplu pazarlık üzerindeki sınırlamalar üzerinde uyarısı var, grev
hakkının kullanımına yönelik ciddî uyarılar var.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, bu dört yıllık icraatınız döneminde, gerçekten, önemli
grev ertelemelerinde bulundunuz. Grev ertelemeleri, bir bakıma,
geçmiş iktidarların dönemindeki kadar yoğun değil; çünkü, grev
yok. İşçilerin grev yapacak mecali, hali yok; çünkü, sendikalar, işyerlerinde
örgütlenme mücadelesini verirken, karşılarında sadece işverenleri
bulmuyor, özellikle, kamu kesiminde siyasal iktidarın kendisine
yandaş sendikaları kayırması ve diğer sendikaları da bir bakıma
etkisiz hale getirme girişimlerine ne yazık ki teslim olmuş konumda.
Bugün, 3 işçi konfederasyonundan 1 tanesinin kesin bir desteğini
almış durumdasınız. Bir diğeri etkisiz konumda. Bir başkası da sendikacılığı
bırakmış, başka işlerle uğraştığı için, işçiler korumasız. Burada
görev Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına düşüyor. Gerçekten,
toplumda sadece sendikalı işçiler anlaşılmamalı. Bugün, çalışanlar
içerisinde yaklaşık 700 000-800 000 civarında işçi sadece sendikalılık
ve toplusözleşme hakkını kullanabilirken, asgarî ücretle çalışan
5 000 000’dan fazla insanımız ve bir o kadar da asgarî ücretin bile altında,
kayıt dışında çalışan sendikasız, sigortasız, sosyal güvenceden yoksun,
çalışma koşulları ağır… Bu sosyal şartlarda sürekli olarak Türkiye
o nedenle eleştiriliyor, korumasız biçimde çalışıyor ve bütün bu
konulara karşı Çalışma Bakanlığı, yetersiz müfettişiyle güya denetim
yapıyor. İşyerleri denetimden yoksun. İşverenler, gerçekten, ortaçağın
kölelik koşullarında. 4857 sayılı Yasanın getirdiği, esnek çalışma
biçimlerinin de getirdiği olanaklarla, 15 saate, 18 saate varan çalışmalarla
işçiler eziliyor, uykusuz, yorgun, iş kazaları artıyor ve Çalışma
Bakanlığının bu konularda yaptırımları yetersiz, etkisiz ve gerçekten
cezaî yaptırımlar yasada yok denecek kadar az.
Değerli arkadaşlar,
bakınız, size biraz evvel söyledim; yani, bu grev ertelemeleri biraz
dikkate sunulması gereken bir konu. Örneğin, Kristal-İş Sendikasının
bir grevi ertelendi. Grev… 4 Aralık 2003 tarihinde, Danıştay 10. Dairesi,
Hükümetin iptal gerekçelerini iptal etti. Kristal-İş Sendikasının
Bakanlar Kurulu aleyhine açtığı dava Danıştay 10. Dairesi tarafından
oybirliğiyle iptal edilirken şu görüşlere yer verilmiş. Diyor ki:
“Grevin yapıldığı işyerlerinin ve yapılan işlerin niteliği dikkate
alındığında ertelenen grevin yasada öngörülen anlamda millî güvenliği
bozucu nitelikte olmadığı sonucuna varılmıştır.”
Değerli arkadaşlar,
aynı şekilde, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği de bu grevin
ertelenmesine ilişkin aynı görüşü veriyor, “bu grevin ertelenmesi
millî güvenliği tehdit etmez, nereden çıkardınız” dercesine Hükümete
olumsuz görüş beyan ediyor; ama, grev erteleniyor. Niye; çünkü,
AKP’nin bu tür çalışma yaşamına bakışının somut göstergelerinden
biri.
Bir başka ilginç
olay, yine çalışanlara yönelik olarak tutumunuzu ortaya koyması
açısından ilginç bir örnek: AKP, Hükümet olarak, basında teşmil uygulamasını
da engelleyerek, basın patronlarının istemleri doğrultusunda hareket
etmiştir. Ülkemizdeki günlük gazetelerin, radyo ve televizyonların
hemen hemen hiçbirinde sendikal örgütlenme yoktur. Sadece Anadolu
Ajansında toplusözleşmeli ve grevli sendikal hakkını kullanıyorlar.
Bazı gazete ve basın-yayın kuruluşlarında çalışanlar, tek başına
sendika üyesi olsalar bile, hiçbir toplusözleşmeden yararlanamıyorlar.
O nedenle, TGS (Türkiye Gazeteciler Sendikası) 21 Aralık 2004 tarihinde
Hükümete bir yazı yazıyor, imzalanan toplusözleşmenin basın iş
kolunda uygulanmasını, gazetecilerin de bu toplusözleşmedeki
haklardan yararlanmasını istiyor.
Sözleşmenin süresi de 30 Eylül 2006’da sona erecek. Hükümet,
TGS’nin yazmış olduğu yazıya iki yıl cevap veremiyor. Ancak, bu süre
içerisinde, liberal eğilimli bir gazeteci gelip, Hükümet üyeleriyle,
bakanlarla görüşerek, gazeteci gazetecilerin teşmil hakkından
yararlanmasını Hükümetle anlaşarak erteliyor. Basında, gazetelerin
hiçbirinde sendika yok. 13 000’den fazla basın emekçisi orada çalışıyor;
ama, onlar da korumasız.
İlginç olan bir
uygulama da, bu basın çalışanlarının, geçtiğimiz dönemlerde, birtakım
haklarını almak için yargıya başvurmalarında Yargıtay kendilerini
haklı buluyordu. Son zamanlarda -öyle zannediyorum ki, yürütmenin
yargı üzerindeki tahakkümü burada da kendini gösteriyor- yargı,
orada da, ne yazık ki, çalışanların tazminatlarını buduyor, Çalışma
Bakanlığı bunu da seyretmekle devam ediyor.
Değerli arkadaşlar,
bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Bu konu, esasında, Dışişleri
Komisyonunda uluslararası sözleşme olduğu için tartışıldı; ama,
doğrusu, belki, Çalışma, Aile, Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonunda
görüşülmesiydi; çünkü, doğrudan doğruya çalışma yaşamını ilgilendiren,
çalışma yaşamımızın hem Avrupa Konseyi hem Avrupa Sosyal Şartının
denetim mekanizmalarına yönelik demin saydığım kurumlarında bizim
eksikliklerimizi dile getirmesi açısından önemli. O nedenle, konu
Çalışma Bakanlığını ilgilendirdiği için Çalışma Bakanlığına yönelik
konuşuyorum; değilse, Dışişleri Bakanlığının da bu konudaki eksikliği
elbette açık.
Böyle bir uluslararası
sözleşmeyi, gözden geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartını çekincelerle
onaylaması Hükümetin, onaylamak için komisyona göndermesi kabul
edilebilir bir durum değil. Hükümetin -biraz sonra arkadaşlarım
da ben de gündeme getireceğim- gözden geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartını
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiği şekil ile Dışişleri Komisyonundan
çıkan şekil arasında fark var. Esasında, Hükümetin gönderdiği metin,
Hükümetin, çalışanlara, yoksullara, toplumun korunmaya muhtaç
kesimlerine bakış açısının da bir göstergesi; yani, içinde bulunduğumuz
ramazan ayında, ramazan çadırlarında bir öğün yemek vererek ya da
oya tahvil olacak şekilde, file file gıda maddesi ya da kış aylarında
kömür dağıtarak sosyal devletin yaratılamayacağını, bu (Gözden
Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartı ortaya koyuyor. Onurlu bir insan,
onurlu bir yurttaş olarak, onlara yardımların nasıl yapılması gerektiğine
de işaret ediyor. Biraz sonraki bölümde onlara da değineceğiz.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, sadece bu konular değil. Özellikle, kamu çalışanlarına
ilişkin, toplusözleşme yerine toplugörüşmenin dayatılmış olması,
hemen hemen bütün uluslararası toplantılarda, Türkiye’nin eleştirildiği
ana konulardan biri.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çetin, 1 dakikalık süre içerisinde konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Şahsım adına da sözüm vardı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim?..
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Şahsım adına da söz almıştım.
BAŞKAN – Arada
gruplar var. Gruplar konuşacak, ondan sonra şahıslar adına söz alacaksınız.
Sonra, sırası geldiğinde, orada konuşursunuz.
Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Peki, orada devam ederim.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, süremin yettiği kadar, konuya değinmeye çalışıyorum.
Ancak, özellikle,
kamu çalışanlarının grevli, toplusözleşmeli sendikal hak yerine,
(Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartı ve diğer... Bu Avrupa Sosyal
Şartında, Avrupa Birliği ülkeleri bize “(Gözden Geçirilmiş) Sosyal
Şartı çekincesiz onaylayın” diyor, biz çekince koyuyoruz. Niye çekince
koyuyoruz; efendim, Yunanistan’da da çekince var... Dışişleri Komisyonunda
Çalışma Bakanlığı bürokratlarına soruldu: Hangi ülkeler bu konuda
4 üncü maddenin birinci fıkrasına ilişkin çekince koymuş? Dediler
ki: Finlandiya, Türkiye ve Bulgaristan.
Değerli arkadaşlar,
Finlandiya’nın olmadığı açığa çıktı. Bütün belgeleri imzalamışlar;
ama, Bulgaristan ile Türkiye’yi, Yunanistan ile Türkiye’yi aynı kefeye
koyarak, hem çalışma yaşamını hem diğer konuları...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Bitiriyorum. Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Çetin, teşekkür ederim. Şahsınız adına,
sonra devam edersiniz.
Buyurun. Son cümlenizi
alayım.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Son cümlemi söylüyorum: Yani, Türkiye’yi o ülkelerle kıyaslayarak,
çalışma yaşamını hâlâ bu konumuyla taşımaya kalkışmamız Türkiye
için bir büyük ayıp. Gerçekten, bu uluslararası sözleşmeler son derece
önemli. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz de katkı yapsak bile, değiştirme
olanağımız yok. Değişikliği yasalarda yapacağız.
Bu duygularla,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Anavatan Grubu
adına, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan.
Buyurun Sayın
Özdoğan. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ
GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 976 sıra sayılı Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik
Getiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım;
Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu tasarının Yüce Meclisimizin gündemine gelmesi vesilesiyle
Avrupa Sosyal Şartına kısaca değinmek ve Anavatan Partisinin konunun
bütününe bakışını özetlemek istiyorum.
Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi hukuk yazınımızda giderek artan biçimde incelemelere
konu olduğu halde, onu tamamlayan Avrupa Sosyal Şartı hakkında aynı
şeyleri söyleyemeyiz. 1961 tarihli Şart, Türkiye tarafından
1989’da onaylandı. Onay tarihinden itibaren denetim sistemi de işlemeye
başladı. Türkiye, 1990-1991 döneminden başlayarak, Şartın denetim
sistemine 7 rapor sunmuştur. İlk on yılını tamamlayan denetime
karşın, Şartın iç hukukumuzu ciddî anlamda etkilediğinden söz edilmesi
son derece güçtür.
Burada kullanılan
“etkileme” deyimi en az iki anlama gelmektedir. Birincisi, yüksek
mahkemelerin ve Anayasa Mahkemesinin Şart içtihadını dikkate almaları;
ikincisi, hükümetin Şart denetim organı içtihadına göre işlemler
yapması.
Anayasanın kabul
ettiği yönteme göre –Anayasa, madde 90- kanun hükmünde olan Şartın
mahkemeler tarafından uygulanması söz konusu olabilir. Uygulama
örneği olacak karara raslanmamıştır. Anayasa Mahkemesi birkaç kararında
Şarta atıfta bulunmuştu; ancak, yollama yapılmış olması, Şartın uygulandığı
anlamına gelmemektedir.
Zorunlu eğitimi
sekiz yıla çıkaran yasaya karşı açılan davada, Anayasa Mahkemesi,
“Avrupa Sosyal Şartının 9 uncu ve 10 uncu maddelerinde de eğitim
hakkı ve kapsamıyla ilgili düzenlemelere yer verilmiştir” biçiminde
bir yollamayla yetinmiştir.
Aslında, bu davada
iptali istenen kanun, mevzuatımızın küçüklerin 15 yaştan önce çalıştırılmamasını
öngören şartla -ki, bu 7 nci maddedir- uyum içine girmesini sağlıyordu
ve Avrupa Sosyal Haklar Komitesi bu konuda Türkiye hakkında bir
ihlâl kararı vermişti. Anayasa Mahkemesi iptal istemini ret gerekçesinde
bu durumu belirtseydi, Şartın Türkiye’de uygulamaya ışık tuttuğunu
göstermesi bakımından çok anlamlı olacaktı.
İkinci olarak,
rapor denetimi sürecinde, Komitenin saptadığı Şarta aykırı durumların
düzeltilmesi amacıyla iç hukukta değişiklik yapılması akla gelmektedir.
Bu sonuncu olasılık henüz gerçekleşmiş değildir.
Öte yandan, bu
yol, ülkemizde pek bilinmemektedir. Uluslararası insan hakları
anlaşmalarının iç hukuka etkisinin bilgilendirmeden geçtiğini
vurgulamak gereklidir. Dolayısıyla, gerçek etkileme, Şart içtihadının
Türkçe yayınlanması ve incelenmesiyle başlayacaktır.
Bununla birlikte,
etkilemenin zayıflığı sadece Şart ve Türkiye bağlamında söz konusu
değildir. Sosyal haklarda yaygın, küresel bir ilgisizlik dönemi yaşanmış
olup, günümüzde ilgi artış sürecine girilmiştir.
Avrupa Sosyal
Şartına karşı geliştirilen ilgisizliğin ekonomik nedenlerle alakası
olabilir mi?! Bu sorunun yanıtını da irdelemek lazımdır diye düşünüyorum.
Şarta ilgisizlik
ekonomik nedenlere bağlanabilir mi? Şartın uygulanması ve etkililiğini
ölçme açısından ekonomik durumla doğru orantı kurması yanıltıcı
olabilir. Bununla birlikte, ekonomik durum ile Şart arasında etkileşim
olduğu açıktır.
Kısaca vurgulamak
gerekirse, Avrupa Sosyal Şartının imzaya açıldığı 1961 yılı, bölgenin
ekonomisinin tam istihdam ve gelişme tablosunda tepe noktasındadır.
Bir bakıma, Şart, bir ekonomik ve sosyal özgüven döneminde imzaya
açılmıştır. 1973 petrol bunalımı, Avrupa’da uzun süreli işsizliğin
yüzde 40 oranına ulaşma nedeni sayılmaktadır. Bu tarihten sonra
tam istihdam hedefinin gerçekleşmeyeceği anlaşılıyor. 1983 sonrası,
ekonomik durumda yeniden iyileşme görülüyor. Bu arada Şartın etkili
bir araç haline getirilmesi yönünde çalışmalar başlatılıyor. Günümüzde
küreselleşme etkileri, özellikle sosyal güvenlik sistemlerinde
sunulan hizmetlerin özelleştirilmesi, esnek çalışma zamanlaması
gibi ekonomi ağırlıklı uygulamalar, Şartın getirdiği bazı güvencelerin
zayıflamasına ya da yeni bir yorumlamaya yol açmış görünmektedir.
Şartın denetim
organı olan Avrupa Sosyal Haklar Komitesi, uzun bir zamandır Avrupa’da
yaşanan işsizlik nedeniyle 1 inci maddeye ilişkin denetimleri bu
sonuca bağlamamaktadır. Bu madde altında sadece gözlem ve tespit
yapılmakta; fakat, bu durumun Şarta uygun olup olmadığı karara bağlanmamaktadır.
Kısaca, bu alanda denetim yapılmamaktadır. Şartın birçok maddesinden
geçen “imkânlar dahilinde” deyimi, “ekonomik şartlar” olarak anlaşılmıştı.
Bu tür bir kayıt içeren yükümlülüklerin ölçütlere bağlanması çok
zordur. Bu alanlarda denetim en alt düzeye inmekte, bazı durumlarda
etkisiz olmaktadır. Buna bir örnek vermek gerekirse, ailenin ekonomik
ve malî tedbirlerle desteklenmesi konusuna yer veren 16 ncı madde
uygulamasında, Komite, gözlem yapmakla yetinmekte, değerlendirme
yapmaktan kaçınmaktadır. Komite, bu yükümlülüğün daha etkin bir
şekilde denetimi amacıyla, son yıllarda, ekonomik güçlük içindeki
ailelerin -çok çocuklu, yoksul, tek ana-babalı vesaire- nasıl desteklendiği
konusunda hükümetlere daha belirgin sorular yöneltmeye başlamıştır.
Ancak, gelen yanıtların değerlendirilmesinde aynı güçlükler sürmektedir.
Bu noktalar, Komite denetiminin pek bir işe yaramadığı, etkin olmadığı
gibi kanıların yaygınlaştırılmasına ve giderek, devletlerin bu
konularda bir tür bağışıklık kazanmasına yol açmıştır. Çoğu zaman
öne sürülenlere bakılırsa, ilgisizliğin temel nedenlerinden biri
de, sosyal haklar uygulamasının kişisel haklardan çok farklı olmasıdır.
Kişisel haklarda sonuç alınması, genellikle, bazı kanunlarda ve
idarî düzenlemelerde değişiklik yapılması, mahkeme kararlarının
uygulanmasıyla sağlanabilir; ancak, sosyal hakların geliştirilmesi
ve uygulanması, bilinen teknik ve usullerden daha farklı olanlarını
ve daha fazlasını gerekli kılmaktadır.
Bir başka ilgisizlik
nedeni de, sosyal hakların maliyetinin yüksek olması, bu konularda
yapılacak harcamaların ekonomik hesaplara uygun olmamasıdır. Sosyal
haklar, bireysel haklara göre daha karmaşık yapılı olduklarından,
uygulamada sonuç alınması, toplumsal kesimlerin örgütlenme ve işleyiş
düzeylerine bağlıdır.
Kısaca, sosyal
haklar, sanayileşmiş ülkelerde var olan örgütlenme ve işleyiş modeli
üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla, bu sürecin tamamlanmış olmadığı
veya iyi işlemediği ülkelerde, sosyal hakların geliştiğini söylemek
mümkün değildir. Bu durumda olan ülkelerin, sosyal haklarda uluslararası
denetim öngören bir sisteme ilgi duymaları da asla beklenemez. Kuramsal
açıdan doğru olan bu hüküm, uygulamada doğrulanmamıştır. Başka bir
deyimle, Şarta taraf çeşitli ülkelerde yapısal bozukluklar devam
etmektedir. Bu durum onların taraf olmasını engellememiştir. Pek
çok ülke, mevcut sorunlarına karşın Şarta taraf olmuş veya Şartı imzalamıştır.
Sosyal hakların,
yapısal bozukluklardan, doğrudan doğruya olumsuz biçimde etkilendikleri
çok açıktır. Yapısal bozukluklar, genel ekonomik ve sosyal nedenlere
bağlı örgütlenme ve işleyiş bozukluklarıdır. Kısacası, yapısal
bozukluklar, hükümetlerin maruz kaldıkları, istedikleri halde
kısa vadede düzeltmeleri mümkün olmayan bozukluklardır.
Doğrusu, yapısal
bozuklukları olan ülkelerin, bu tür bozuklukların giderildiğini
varsayan bir uluslararası taahhüt sistemine girmemesi beklenir.
Hükümetlerin, çözümü uzun zamana bağlı sorunların varlığına karşın,
bu konularda uluslararası denetimi kabul etmeleri hayli yadırganacak
bir durumdur.
Değerli arkadaşlar,
bizde, genellikle sözü edilen kayıtdışı ekonomi, sosyal güvencesi
olmayan işçi çalıştırma anlamına gelmektedir. Şarta taraf diğer
ülkelerin hiçbirinde bu tür bir yapısal bozukluğa rastlanmamaktadır.
Çocuk işçi çalıştırılması,
emekli aylığı kuyrukları, bebek ve anne ölümleri, memur sendikacılığının
reddi gibi olgular, bizde, yaygın yapısal bozukluk örneklerindendir.
Buna karşılık, uzun süreli işsizlik, çevre kirliliği, özellikle
halk sağlığını olumsuz etkileyen gıda maddeleri, hastane sıra listeleri,
kişi başına ulusal geliri 15 000 doların üzerinde olan taraf ülkelerin
de üstesinden gelemediği yapısal bozukluk örneklerindendir.
Bu gibi durumlar,
aynı anda birden çok temel sosyal hakkın ihlaline yol açmaktadır. Bu
tür sorunları olan ülkelerin Avrupa Sosyal Şartına taraf olmaları,
öncelikle, kendilerinin istemediği bir durumdur; ancak, Avrupa
Konseyi, izlediği onay politikasıyla, (Gözden Geçirilmiş) Avrupa
Sosyal Şartının imzalanmasını özendirmektedir. İmzalanmış olan
ülkelerde onayı sağlamak amacıyla uyum çalışmaları yapılmaktadır.
Türkiye, saydığımız ve başka yapısal bozukluklara karşın, 1989’da
uyum çalışması yapılmaksızın Şarta taraf olarak bir çelişki ve cesaret
örneği sergilemiştir; ancak, bu cesur girişim, nedense Türkiye’de
pek irdelenmemiştir. Kısaca, pek çok ülke için yapısal bozuklukların
varlığı borç altına girmeyi engellememiştir.
Avrupa Konseyinin
izlediği onay politikasının başarılı olması iki temel nedenden
kaynaklanmaktadır: Şartın Avrupa İnsan Hakları gibi bir Avrupa
Konseyi kazanımı sayılması; Şartın esnek onay sistemi.
1990 sonrasında
ortaya çıkan bir başka sonuç da, Avrupa Konseyi üyeliğine kabul koşulu
olarak temel antlaşmaların aday ülke tarafından onaylanacak olmasıdır.
Avrupa Konseyi, eskiden, sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini
bu nitelikte sayarken, bu defa, Şartla birlikte, işkencenin önlenmesini
de üyelerin ortak anlayışı ya da kazanımı saymıştır. Bunlara, son
zamanlarda, Ulusal Azınlıkların Korunması Hakkında Çerçeve Sözleşmesi
ile Bölge ya da Azınlık Dilleri Avrupa Sözleşmesi de eklenmiştir.
Kısaca, yeni ülkeler,
durumları uygun olmasa da, Avrupa Konseyine giriş gerektirdiği
için, Şartı onaylamak zorunda kalmışlardır. Bu durum, onları, onay
sırasında ihtiyatlı bir tutuma ya da minimum onay politikasına
zorlamıştır. Genellikle, antlaşmalar, bütün hükümleriyle onaya
tabidir; tam onay güçlüğü varsa, çekince koyma imkânı tanınmıştır;
ancak, birden çok maddeye çekince konulması, genel nitelikte çekince
sayılabilir ve rastlanmayan bir durumdur. Buna karşılık Avrupa
Sosyal Şartında seçimlik onay sistemi öngörülmüştür. Buna göre,
Şartın, 1, 5, 6, 12, 13, 16 ve 19 uncu maddelerinden en az 5’inin, kalan
kısımdan 10 madde veya bu kısımdan 45 paragrafın onaylanması yeterlidir.
Türkiye, asgarî onayla yetinmiştir. Bu tür durumlarda, âdetten olmuştur,
şu söz, hep söylenir değerli arkadaşlar: “Keşke, dışpolitikayla ilgili
önemli gündem maddelerini, burada, Yüce Meclisimizde daha sık tartışma
fırsatı bulabilsek; bu sayede, belki, Hariciyemiz ile halkımız
arasında da bir köprü vazifesi görebiliriz” diye. Bu, önemli bir
misyon olur. Zira, değerli diplomatımız, büyüğümüz Sayın Kâmran
İnan’ın çok dokunaklı bir eleştirisi vardır; Sayın İnan diyordu ki:
“Kaymakamın dünyadan haberi yok, diplomatın da Türkiye’den haberi
yok.” Bu ülkenin en büyük sorunu da… Ben de, bu tespite canıgönülden
katılıyorum ve gücünü halkının iradesinde bulan sağlam bir dış politik
vizyon diliyorum.
Hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özdoğan.
Üçüncü konuşmacı,
AK Parti Grubu adına, Çorum Milletvekili Agâh Kafkas.
Sayın Kafkas, buyurun
efendim.
AK PARTİ GRUBU
ADINA AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi, AK Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum. 976 sıra sayılı
Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik Getiren Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
hakkında, AK Parti Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım.
Bilindiği gibi,
uluslararası standartları yakalamak, çağdaşlaşma perspektifinde
yürüyen her ülkenin temel hedefleri arasında ve ülkemiz de, bunu,
uzun yıllardır gerçekleştirme çabası içerisindedir. Bugün bu yaptığımız
düzenlemeyle de, Meclisin onaylamasıyla da, bu konudaki ilerlemelerimizin
somut adımlarından bir tanesini daha gerçekleştirmiş olmanın mutluluğunu
yaşıyoruz ve bunun detaylarını -kanun maddeleri açık- biraz önce
konuşan değerli arkadaşım Sayın Çetin de açıkladı, tekrar olmaması
nedeniyle de ben detaylarına girmek istemiyorum; ancak, burada
birkaç konuya açıklık getirmek istiyorum; yani, bu ülke hepimizin
ve bu ülke Parlamentosunu, bu Yüce Millet izliyor. O nedenle de, burada
yaptığımız konuşmalar, yaptığımız düzenlemelerde, önce hem Parlamento
olarak kendimize haksızlık yapmaktan
vazgeçmeliyiz hem de ülkemize haksızlık yapmaktan vazgeçmeliyiz.
Bu 22 nci Dönem Parlamentosu, Türkiye’de, demokratikleşme adına,
çalışma hayatının düzenlenmesi adına devrim niteliğinde birçok
ilerlemeyi gerçekleştirmiş bir Parlamentodur. Bundan, İktidarıyla
muhalefetiyle hepimizin payımızı almamız gerektiğini düşünüyorum.
Öncelikle parlamenter sistem ve Parlamentoya karşı özenli olma konusunda
hepimiz duyarlı olmalıyız.
Ben, bu konuya
girmeden önce, biraz önce, bir önceki kanun tasarısı görüşülürken,
bir arkadaşımın, ismimden de söz ederek söylediği birkaç cümleyi
düzeltme ihtiyacını hissederek sözlerime başlamak istiyorum. Arkadaşımız
orada diyor ki: “İçimizde, tabiî ki her bakımdan takdir ettiğimiz,
rejimle problemi olmayan çok sayıda arkadaşımız var. Biz bunu biliyoruz;
ama, biliyoruz ki, takıntılı arkadaşlarımız da var. Bunları da biliyoruz.
Rejimle sorunu olan arkadaşlarımız da var. Bunları da biliyoruz”
diyor ve bunun üzerine biz, arkadaşımıza şunu söylüyoruz…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sayın Kafkas, ben öyle bir konuşma yapmadım.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- … Burada, Yüce Mecliste bütün parlamenterler yemin etmiştir ve
rejimle problemi olan insanlar bu Parlamentonun, Yüce Parlamentonun
çatısı altında olamaz. Rejimi korumak, kollamak kimsenin tekeli
altında olamaz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ve bir başkalarını
rejim muhalifi gibi göstermeye de bu ülkede kimsenin hakkı ve haddi
olamaz diye düşünüyorum; çünkü, bu Parlamento, iktidarıyla muhalefetiyle
cumhuriyetin temel ilkelerini ortaya koymuş bir parlamentodur.
TUNCAY ERCENK
(Antalya) – Sen Hürriyet Gazetesini okudun mu; Emin Çölaşan’ı ?!. Önce onu bir oku.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Yine, arkadaşımız “80 kilometre öbür tarafta top patladığı zamanki
Kurucu Meclisin ruhu neyse, bizim ruhumuz da… bu Meclis o ruhu kaybetmiştir”
diyor…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Kafkas, hiç öyle bir şey konuşmadım. Nereden çıkarıyorsun?!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Şimdi, ben, burada üzüntüyle seyrediyorum. Ben inanıyorum ki, bu
Meclis, bu yüce çatı, Kurucu Mecliste ruh, heyecan, iman, azim, ülkenin
birliği, bütünlüğü adına ne kararlılık varsa, 22 nci Dönem Parlamentosunda
da aynı kararlılık vardır, 102 nci Parlamento döneminde de aynı kararlılık
ebediyen sürecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Ordu) – 23 üncü Dönemde siz olamayacaksınız maalesef! Devam et
sen…
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Yine, değerli arkadaşımız diyor ki, cebinden bir belge çıkarıyor…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sayın Kafkas, kim söyledi? Benim konuşmalarımı getirin Sayın Başkan.
Benim konuşmalarımda öyle bir şey yok.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Bir dakika arkadaşlar…
… cebinden bir
belge çıkarıyor ve diyor ki: “Bir gün…”
BAŞKAN – Sayın
Kafkas, lütfen konuyla ilgili konuşur musunuz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sayın Başkan, benim konuşmalarımda öyle bir şey yok; getirtin konuşmalarımı!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Sayın Başkanım, burada ismim geçirilerek söylenmiş bir şey var.
BAŞKAN – Anladım.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Hayır, ben senin adından söz etmedim.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Ve ben, o zaman söz istedim, söz vermediniz ve bir düzeltmeyi, tutanaklara
geçmesi açısından bir düzeltmeyi yapmak istiyorum.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sayın Başkan, ben öyle bir şey söylemedim.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Şimdi, burada diyor ki arkadaşımız…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sayın Başkan, konuyu çarpıtıyor; öyle bir konuşma yapmadım.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Tutanaklardan okuyorum, diyor ki arkadaşımız…
BAŞKAN – Söyledim
Sayın Çetin; lütfen…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Hayır, ben konuşmadım öyle bir şey.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Sayın Çetin, sakin olun. Esasa geliyorum. Sakin ol… Sakin ol…
Bak, diyor ki arkadaşımız…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Kim onu diyen?
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- … cebinden bir kâğıdı çıkararak “bunu şimdi okumayacağım; ama, bu
Parlamentoda, bir gün bizi çok kızdırırsanız, bunu okuyacağım. Bunu
okuduğum zaman da bakacağım, Sayın Agâh Kafkas hopluyor mu yoksa koltuğun
altına mı giriyor; o zaman bakacağız. Evet, altını çizerek söylüyorum:
Şimdi okumuyorum, o zaman bakacağız.”
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sayın Başkan, tutanağın tarihi kaçtır; nereden bahsediyor?! Hangi
zamanda kalmış?!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Şimdi, tam burada şunu söylemek istiyorum: Bu Parlamentoda, bu
parlamenterlerle ilgili birilerinin bir bilgisi varsa, birileri
kendince sicil tutuyorlarsa, Parlamento dışında bir yerlerde bunların
sicilleri tutuluyor ve ceplerinde gezdiriyorlarsa, bu, ettikleri
yemine ihanettir. Varsa önlerinde belgesi, bilgisi, bunu ortaya
koyarlar ve bunu da oturur konuşuruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Antalya) – İşte belge!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Kimsenin rejimle derdi olamaz, kimin rejimle problemi varsa da
onun hesabı sorulur; ama, Yüce Parlamentoyu, parlamenterleri töhmet
altında bırakmaya hiç kimsenin hakkı yoktur diye düşünüyorum. Hele
ki şahsım adına, ben, koltuğun altına hayatım boyunca girmedim; elli
yıldır Agâh Kafkas olmak için çaba sarf ettim, elli yıldır demokrat duruşumda,
çizgimde hiçbir tavizim olmadı, bundan sonra da olmayacaktır, biz
hayatımız boyunca hiç koltuk, masa altına girmedik; ama, masanın
altından hayata bakanları anlamakta da zorluk çektiğimi ifade
ederek bir başka konuya geçmek istiyorum.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Demokrasiyi de kirletme bari!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Şimdi, burada, değerli arkadaşım…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sayın Başkan, tutanağın tarihini, numarasını söyler misiniz. Nerede
bahsediyor?
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Değerli arkadaşım, fotokopi burada, vereyim ben sana. Fotokopi
burada, ben sana vereyim.
BAŞKAN – Sayın
Kafkas, Genel Kurula hitap edin, konuyla ilgili konuşalım.
Buyurun.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Fotokopi burada, tutanaktan okuyorum. Tutanaktan okuyorum.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Kim konuştu onları? Ben mi konuştum?
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Sayın Çetin, madem şimdiden oturduğunuz yerden bir şeyler söylüyorsunuz,
o zaman şunu söylemek zorundayım.
BAŞKAN – Sayın
Kafkas, lütfen bir sataşmayı devam ettirmeyelim, konuya gelelim
efendim.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Şimdi, değerli arkadaşım, biraz önceki konuşan arkadaşımı ben
esefle dinledim. Meslektaşım ve yıllardır beraber emek mücadelesi
verdiğimiz arkadaşımız. Esefle dinledim ve “Özal döneminde ‘biz
Çankaya’nın şişmanı, işçi düşmanı’ diye slogan atıyorduk, oysa ki,
bu dönemde, AK Parti döneminde o kadar çok geriye gidiş oldu ki, bunların
listesi” dedi ve saydıklarına baktım ve gerçekten, biz aynı yerde
mi yaşıyoruz, aynı gezegende miyiz, niye bunları böyle söylüyorlar,
anlamakta güçlük çektim.
Hemen sözlerinin
başında Sayın Çetin “hastanelerin devri, birleşmesi” dedi. Ya, Allahaşkına,
vatandaşın arasına girin, lütfen, vatandaşın arasına girin ve lütfen
vatandaşın arasına girin…
TUNCAY ERCENK (
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sen bir girsene!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– …sağlığın birleşmesinden dolayı, hastanelerin birleşmesinden
dolayı, yurttaşlarımızın sağlık hizmeti almasındaki kaliteyi
Allahaşkına görün.
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Ordu) – Yahu, ne kalitesinden bahsediyorsun!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Eczane kuyruklarında rezil olan insanlarımızın, çağdaş koşullarda
bütün eczanelerden ilacını aldığını gidin görün!
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Ordu) – Muayenehaneye gitmeden hastanın hakkı yok, bıçak parası
almadan ameliyat yapılmıyor, sen hâlâ kaliteden bahsediyorsun. Kepazelik!
Hastanelerin durumunun ne olduğunu görmüyor musunuz! Lütfen…
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Lütfen, heyecanlanma! Heyecanlanma!.. Sakin
ol!.. Bunu vatandaşımız dinliyor, milletimiz
dinliyor. Milletimiz dinliyor.
Bakın, burada
bir şey anlatırken…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Masrafını söyle! Kaç trilyon?!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Özellikle, söylediğiniz sözün karşılığı olmayacak…
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Ordu)- Sayın Kafkas, bilmediğiniz konuyu konuşmayın orada.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– …kimse bunun cevabını vermeyecek, böyle bir anlayış yok; böyle
bir anlayış yok.
Şimdi, siz, tutacaksınız,
burada, İş Kanununu çıkarırken “altı ay kölelik yasası” dediğiniz
yasa, bir yılı aşkındır, iki yıla yakındır yürürlükte ve bu yasanın
hiç de kölelik yasası falan olmadığı ortaya çıktı ve bugün, artık,
bütün bilimsel sempozyumlarda bu yasanın Avrupa standartlarında
olduğu gösteriliyor.
Arkadaşlar, insaf
edin. Yirmi yıldır, biz, ILO’nun Aplikasyon Komitesinde, yani,
ILO’nun -halkın anlayacağı lisanla söyleyeceksek- kara listesinde
tenkide alındığı… Yirmi yıldır dört defa alınmamış, yirmi yılda dört
defa alınmamış ve bizim dört yıllık İktidarımızın üç yılıdır bu. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Yirmi yılda dört tane alınmamış ve bu
yirmi yılın dört tane alınmamış olan bu dört yılı, bizim dört yıllık İktidarımızın
üç yılıdır. Yani, artık, Avrupa şartlarında, Avrupa sosyal şartlarında,
ILO’nun şartlarında, biz, Aplikasyon Komitesine alınmamaktan artık
gurur duyduğunuzu, bu ülkenin parlamenteri olarak, bu ülkenin Parlamentosunda
bulunan insanlar olarak, bunun onurunu hep beraber yaşayalım, iktidarıyla
muhalefetiyle. Size rağmen yapmadık bunu…
Sonra, bir başka
tenkit yapıyoruz: Hükümetten gelen… Sanki, Hükümet ile AK Parti Grubu
farklı partilerden. Hükümetten gelen anlayış yasada şuymuş, komisyonlardaki
değişilenler bu olmuş. Ya, komisyonlarda… Ondan sonraki konuşmanızda
da diyorsunuz ki, biz, komisyonlarda, yani, biz tekliflerimizi sunuyoruz;
ama, sonucu belirleyemedik diye, kendi konuşmanızda söylüyorsunuz.
O komisyonlardaki yapılan düzenlemeyi kimin oylarıyla, hangi
milletvekilleri, nasıl düzenleme yapmışlar?! Bu, AK Partililerin
oyları değil mi, AK Partililer tarafından yapılmamış mı?!
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Demokrasi anlayışın bu kadar…
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Bizim demokrasi anlayışımız bu işte.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Parlamenter sistemi sindiremediğin belli.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Hükümetten gelenin, insanımızın, halkımızın… Parlamento hiç
kimsenin…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Kim yapmışsa o konuşmayı, doğru söylemiş.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve AK Parti Grubu, Hükümetinden
gelenleri daha da iyileştirme konusunda hep adımlar atmıştır, yapmıştır,
yapmaya da devam etmektedir. O nedenle, bir defa, ülkemize haksızlık
yapmaktan, Allahaşkına vazgeçin.
Şimdi, Türkiye’de
ilk defa, Türk Ceza Kanununa, sendikal örgütlenmeyi engelleyenlere
hapis cezası koyuyorsunuz. Bu bir devrim değildir de nedir Allahaşkına?!
İlk defa, Türkiye’de, iş güvencesini yasal uygulamaya AK Parti döneminde
koyuyoruz. Yani, bu düzenleme değildir de, Allahaşkına, nedir?!
Yani, bunların altını çizmemiz lazım.
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Ordu) – Hangi sendikaya gittiği belli.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Şimdi, bakıyorsunuz değerli arkadaşlarım, burada, durup durup,
sendikal hareketi suçlamaya: “Niye grev olmuyor?” Yahu, grevin bir
nedeni olur, onun için grev olur. Yani, niye grev olmuyor diye telaşa
kapılıp, bir tane sendika AK Partinin güdümünde, öbür konfederasyon
başka işler yapıyor, öbürü de gündemden kalktı diye, geldiğiniz alanı,
sivil toplum örgütlerimizi ve burada hiçbir şekilde cevap verme
imkânı olmayan insanları töhmet altında bırakmak, hangi izanla, hangi
demokrasi anlayışıyla izah edilebilir Allahaşkına?! (AK Parti sıralarından
alkışlar) Yani, şimdi bunu nasıl izah edebilirsiniz?! Türkiye’de,
sendikal hareket, özellikle işçi sendikalarımızda, memur sendikalarımızda
fevkalade başarılı işler yapılıyor. Her zaman, demokraside, bizim
hoşumuza gidenleri yapacaklar diye bir kural yok. Farklı düşünecekler
ve farklı çıkar gruplarının haklarını savunuyorlar; doğal olarak
da, bu hakları savunurken, sizinle ters düşecekler.
Sizin burada şu
mantığa geliyor olmanız lazım: Ya, niye biz onlarla örtüşmüyoruz?
Niye onlar böyle düşünüyor da biz farklı düşünüyoruz diye muhalefet
yapma, illa muhalefet yapacağız diye bir anlayışın sahibi olmak
yerine o arkadaşlarımızla çalışma yaşamını sürdürseniz, birçok
şeyi daha sağlıklı görme imkânınız olur diye düşünüyorum.
Siz de biliyorsunuz
ki Sayın Çetin, İş Kanununda işçilerin lehine olan 5 tane madde vardı
ve bu Parlamento, ilk defa -tekriri müzakereyle- bizi anladı, emek
dünyasını anladı, konfederasyonlarla mutabakata vardığımız 5
madde, aynen, harfi harfine, tek kelime değiştirmeksizin, tekriri
müzakereyle buradan geçti. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 22 dönemdir
Parlamento var, sendikalarımız var. İlk defa sosyal taraflarla uzlaşı
arama gayreti bizim dönemimizde ve kurumsal yapılara kavuşturularak
ve sık sık sosyal taraflar birlikte hareket edilerek gerçekleştirildi.
Allahaşkına, seninle beraber aynı komisyonda çalıştık. Türkiye’de
devrim niteliğinde bir sosyal güvenlik reformu gerçekleştirmedik
mi?
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Ordu) – Hangi devrimden bahsediyorsun?
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Göreceğiz, devrim mi göreceğiz!..
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Yani, artık, bitmiş, iflas etmiş, norm ve standart birliğini kaybetmiş,
3 tane ayrı kurum, 6 tane ayrı emeklilik sistemi olan sosyal güvenlik
reformunu tek çatı altında topluyor olmak. Ana karnından başlayıp,
18 yaşına kadar babası çalışıyor mu, kimin çocuğudur diye bakılmaksızın,
zengin midir yoksul mudur diye bakılmaksızın, Türkiye yurttaşı olmak
yeterlidir diye devletin güvencesine almak, bu başarı değil midir?!
Allahaşkına bunları niye paylaşmıyoruz?! Niye kendimize ihanet
ediyoruz?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Niye bu Parlamentonun
saygınlığına zarar verecek işlerle iştigal etmeye devam ediyoruz?!
Gelin, bu Parlamentonun onuruna, bu Parlamentonun mehabetine yakışacak
şekilde… Bizimle, benimle aynı şekilde düşünmüyor olabilirsiniz.
Her fikrinize saygı duyuyorum; ama, Parlamentoyu, parlamenter sistemi,
sivil toplum örgütlerini aşağılayarak bir yere gidemeyiz.
Biz, önce demokrasiye
inanıyorsak, farklı düşüncelerin de olabileceğine saygı göstertmeliyiz.
İkincisi -güvenirsiniz güvenmezsiniz, seversiniz sevmezsiniz-
biz, milletin idealleriyle, milletin heyecanlarıyla, milletin
umutlarıyla örtüştüğümüz için bu kadar büyük bir grubun sahibiyiz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Antalya) – Bir daha göremeyeceksiniz; cezasını göreceksiniz.
Geçmiş olsun.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
– Barajı geçemeyeceksiniz.
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Ordu) – Sizi Karadeniz’e gömeceğiz, Karadeniz’e… Karadeniz’e… Denize
gömeceğiz sizi.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Onun için de bu Grup, milletin iradesini, milletin istemlerini,
milletin dertlerine deva olma gayreti içerisinde olmayı sürdürecek.
Bakın, bu millete
rağmen, milletin ölçüsünü koyarsanız, bu milletin ölçü alma konusundaki
hassasiyeti her seçim döneminde çok ince ayarlı yapılmıştır. Bu
Parlamentoda bunun da acısını çok yaşamış bir gelenekten gelen arkadaşlarımız
vardır. Bu koskoca cumhuriyeti kuran parti Parlamento dışında bırakılmış,
barajın altında kalmış bir yapı vardır. Bunlardan hepimizin ders
alıyor olmamız lazım. Onun için değerli arkadaşlarım…
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Antalya) – Kendi işine bak, kendi işine!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Ben işime bakıyorum.
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Antalya) – Sendikayı batırdınız, mahvettiniz.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Ve ilk defa, Sayın Çetin, biz, ücretimizi alamadığımız halde hiçbir
şey yapamadığımız işyerlerinde, şimdi, “hak grevi” diye yıllardır
çırpınırken, ücretini alamayanlara işi yapmama, işi reddetme hakkını
getirip, nerdeyse hak grevini getirmiş olmak, bu hak kaybı anlamına
mı geliyor Allahaşkına?! Yapmayın, gözünüzü seveyim, yapmayın!
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Utan!.. Utan!.. Hak grevi
nerde Türkiye’de?! Normal grevi yapamıyorlar, normal grevi. Ayda mı
yaşıyorsun sen?!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– İlk defa Türkiye’de insana sağlanan değerin göstergesidir ki, iş
sağlığı, iş güvenliği tedbirlerini almayan işverenin işini reddetme
ve ücretini alma hakkını getirmişiz. Bu mu Allahaşkına geriye gidiş
olmak yahu?!
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Daha tüzük yok. Yönetmelikle idare ediliyor. Tüzük yok, tüzük!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Onun için, herkesi ben izan sahibi olmaya ve birbirimize özenli olmaya…
Biz, bu milletin
görev vermesi halinde iktidar olmaya devam edeceğiz, siz de muhalefet
olmaya devam edeceksiniz ve milletin iradesine saygı duyma geleneğini
öğrendiğimiz sürece mutlu olmayı ve başarılı olmayı birlikte
gerçekleştiririz diyorum, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sayın Başkan, sataşma var.
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Antalya) – Arkadaşı Memur-Sen’e genel başkan yapalım, yakışır!
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sataşma var Sayın Başkan. Taraf olmayınız lütfen. Sataşma var. Söz
istiyorum.
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, şahıslar adına konuşmalar için vakit
yeterli değildir. O arkadaşların konuşması için özel izin almak lazım.
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Antalya) – Efendim, sataşma var.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sayın Başkan, sataşma var.
BAŞKAN – Bütün
bunları dikkate alarak, çalışma saatimiz şahsı adına konuşmaya da
müsait değildir, onu da değerlendirerek, alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 27 Eylül
2006 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.51