BIM BIM 3 5 2006-07-11T14:18:00Z 2006-07-11T14:20:00Z 60 56876 324195 TBMM 2701 648 398134 9.3821 75 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22                       CİLT: 121                       YASAMA YILI: 4

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

109 uncu Birleşim

31 Mayıs 2006 Çarşamba

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Antalya Lara Kumul Kent Parkın bazı bölümlerinin inşaat alanı olarak kullanıma açılması amacıyla özel firmalara ihaleye çıkarılmasından dolayı duyulan endişelere ilişkin gündemdışı konuşması ve Antalya Milletvekilleri Burhan Kılıç ile Feridun Fikret Baloğlu'nun aynı konuda açıklamaları

2.- Düzce Milletvekili Yaşar Yakış'ın, Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılım süreciyle ilgili gelişmeler ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Heyeti olarak Portekiz ve İspanya'ya yaptıkları ziyaretlerdeki izlenimlerine ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, bölgedeki çiftçilere doğrudan gelir desteği paralarının ödenmemiş olmasından dolayı karşılaşılan sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşması

V.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ

1.- (10/354) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin öngörüşmesinin Genel Kurulun 31.5.2006 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grup önerisi

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı:1147)

4.- 19.4.2006 Tarihli ve 5489 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1206) (S. Sayısı: 1189)

5.- Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/1201) (S. Sayısı: 1191)

6.- İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Değiştirilmesine İlişkin 14 Nolu Protokolun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1022) (S. Sayısı: 1007)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1093) (S. Sayısı: 1126)

8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna Hersek Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1103) (S. Sayısı: 1127)

9.- Türkiye Cumhuriyeti ile Portekiz Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1175) (S. Sayısı:1158)

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı Arasındaki Temel Anlaşmaya Ekin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1114) (S. Sayısı: 1091)

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında  Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1064) (S. Sayısı: 1034)

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, engelli çocukların 23 Nisan çocuk şenliğine katılımının sağlanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/13710)

2.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, İstanbul-Tuzla'da bulunan zehirli varillere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/13732)

3.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa SİRMEN'in, İstanbul-Tuzla'da bulunan varillere ve zehirli atıkların bertarafına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/13733)

4.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, İstanbul-Tuzla'da bulunan zehirli varillere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/13734)

5.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, yabancı sivil toplum örgütlerinin ülkemizdeki faaliyetlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13778)

6.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan KAPLAN'ın, Personel Genel Müdürü hakkındaki bir iddiaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/13798)

7.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, köy ve mahallelerdeki kullanılmayan ilköğretim okulları ve lojmanların durumuna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/13799)

8.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, işçi ve memur sınavlarına ilkokul ve ortaokul mezunlarının alınmamasının nedenlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13869)

9.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, cemaat vakıflarının denetimine ve gayrimenkullerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13870)

10.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bazı vakıfların faaliyetlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13933)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak yedi oturum yaptı.

Adana Milletvekili Kemal Sağ, Halk Bankasının özelleştirilmesi durumunda meydana gelebilecek sorunlara ve alınması gereken tedbirlere,

Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere, Türklerin Rumeli'ye çıkışının 654 üncü yıldönümüne,

Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Nazım Hikmet'in ölümünün 43 üncü, Necip Fazıl Kısakürek'in ölümünün 23 üncü yıldönümünde, eserlerine ve edebî kişiliklerine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Muş Milletvekili Mehmet Şerif Ertuğrul'un (3/859) (S. Sayısı: 1167),

Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın (3/878) (S. Sayısı: 1168),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporları Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin'in, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini (2/793) geri aldığına ilişkin önergesi okundu; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda bulunan teklifin geri,

Yaş sebze, meyve ve kesme çiçek ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/81, 234, 286) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi okundu; daha önce verilen 3 aylık çalışma süresini doldurması nedeniyle, İçtüzüğün 105 inci maddesine göre, komisyona 1 aylık kesin süre,

Verildiği bildirildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Bulgaristan Ulusal Meclis Başkanı Georgi Pirinski'nin Bulgaristan'a resmî davetine, beraberinde Parlamento heyetiyle icabetine,

Türkiye ile Nijer arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına,

Bulgaristan'da yapılacak olan İkinci Dünya Kadın Parlamenterler Toplantısına Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen İstanbul Milletvekili Zeynep Armağan Uslu ile İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil'in katılmalarına,

İlişkin Başkanlık;

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Suudi Arabistan'a,

Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın İspanya'ya,

Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın Hollanda'ya,

Yaptığı resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık;

Tezkereleri kabul edildi.

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 63 üncü sırasında yer alan (10/104) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin öngörüşmesinin, Genel Kurulun 30.5.2006 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 331 inci sırasında yer alan 1126 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 332 nci sırasında yer alan 1127 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 350 nci sırasında yer alan 1158 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 310 uncu sırasında yer alan 1091 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 7 nci sırasında yer alan 1034 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 303 üncü sırasında yer alan 970 ve 970'e 1 inci ek sıra sayılı kanun teklifinin 16 ncı sırasına, 204 üncü sırasında yer alan 817 sıra sayılı kanun tasarısının 17 nci sırasına, 29.5.2006 ve 30.5.2006 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 1189 sıra sayılı Kanun ile 1191 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden 4 üncü ve 5 inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 30.5.2006 Salı ve 31.5.2006 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine, 30.5.2006 Salı günkü birleşiminde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 29.5.2006 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan geleneksel Türk el sanatlarını üretici ve sanatkârlarının sorunları hakkındaki (10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 1006 sıra sayılı raporu ile töre ve namus cinayetleri hakkındaki (10/148, 182, 187, 284, 285) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 1140 sıra sayılı raporunun, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve görüşmelerinin 1.6.2006 Perşembe günkü birleşimde yapılmasına; Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 1189 sıra sayılı Kanunun, Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince tümünün görüşülmesi ve bu görüşmelerin İçtüzüğün 91 inci maddesine göre 1 ilâ 13 üncü maddelerin birinci bölüm, 14 ilâ 42 nci maddelerin ikinci bölüm, 43 ilâ 59 uncu maddelerin üçüncü bölüm, 60 ilâ 78 inci maddelerin dördüncü bölüm, 79 ilâ 98 inci maddelerin beşinci bölüm, 99 ilâ 109 uncu maddelerin altıncı bölüm olmak üzere altı bölüm halinde temel kanun olarak ve ilk görüşmelerdeki usule uygun şekilde yapılmasına; Genel Kurulun 30.5.2006 Salı günü 15.00-21.00 saatleri arasında, 31.5.2006 Çarşamba günü 1034 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 1.6.2006 Perşembe günü saat 14.00'ten Meclis araştırması komisyonları raporlarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;

Açıklandı.

Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,

Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in, Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın,

Konuşmasında, şahsına;

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in, konuşmasında, Grubuna,

Sataştığı iddiasıyla birer açıklamada bulundular.

Cumhurbaşkanı tarafından yayımlanması uygun görülmeyerek ikinci defa Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen yasaların tümünün veya sadece uygun görülmeyen maddelerinin görüşülmesi konusunun Genel Kurulun onayına sunulması gerekirken, grup önerisi getirmek suretiyle tümünün yeniden görüşülmesinin Anayasa ve İçtüzüğe uygun olup olmayacağına ilişkin olarak açılan usul tartışması sonucunda, Oturum Başkanı tarafından, tutumunda bir değişiklik olmadığı yönünde açıklama yapıldı.

Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş'ın, Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına ilişkin Kanun Teklifinin (2/685), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305), görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S. Sayısı: 904),

3 üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/1115) (S. Sayısı: 1147),

Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

4 üncü sırasına alınan ve İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesi kararlaştırılmış bulunan, Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen 19.4.2006 Tarihli ve 5489 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun (1/1206) (S. Sayısı: 1189), tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

31 Mayıs 2006 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.03'te son verildi.

Ali Dinçer

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Harun Tüfekci

Ahmet Küçük

 

Konya

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

No.: 152

II.- GELEN KÂĞITLAR

31 Mayıs 2006 Çarşamba

Teklifler

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan Balandı'nın; Fransa'nın, Cezayir Halkına Karşı İşlediği Soykırım Suçunu İnkâr Edenlerin Cezalandırılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/801) (Dışişleri ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2006)

2.- İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri Öztürk'ün; Erzurum ve Sivas Kongrelerine Katılan Delegelerin Mezarları Hakkında Kanun Teklifi (2/802) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.5.2006)

3.- İzmir Milletvekili Mehmet S. Tekelioğlu ve 11 Milletvekilinin; Büyükşehir Belediyesi Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/803) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.5.2006)

4.- Kayseri Milletvekili Mustafa Duru ve 26 Milletvekilinin; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/804) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.5.2006)

5.- Sivas Milletvekili Osman Kılıç ve 3 Milletvekilinin; Divriği Ulu Camisi ve Şifahanesi ile Selatin Camilerinin Korunması ve Çevresinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/805) (Plan ve Bütçe ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.5.2006)

6.- Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül'ün; Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/806) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.5.2006)

7.- Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül'ün; Sağlık Hizmetleri ile İlgili Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/807) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.5.2006)

Tezkere

1.- Mersin Milletvekili Ali Oksal'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1061) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.5.2006)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, Sinop'ta yapılan ihalelere ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14340) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)

2. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bilecik'te bir şirkete verilen ihalelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14341) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)

3. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, Başbakanlık başdanışmanı ve danışmanlarına ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14342) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)

4. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, Cumhuriyet Gazetesine yapılan bombalı saldırılarla ilgili açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14343) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

5. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Türk Telekomun hisselerinin satışına ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14344) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

6. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Gümrük Müsteşarlığı ile ilgili çeşitli iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14345) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

7. - Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, kurulması planlanan uzay üssünün yer seçimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14346) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

8. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, infaz koruma memurluğu sınavıyla ilgili bir iddiaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/14347) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)

9. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, zamanaşımı nedeniyle düşürülen ceza davalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/14348) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)

10. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Güney Kıbrıs Rum Kesiminde Telsim aleyhine açılan davaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/14349) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)

11. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bilecik'te yapılan ihalelere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/14350) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)

12. - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır'ın Kulp İlçesinde yapılması gereken deprem konutlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/14351) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

13. - Malatya Milletvekili Muharrem KILIÇ'ın, Bitlis'teki karayollarının bakım ve onarım ihtiyacına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/14352) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

14. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bilecik İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14353) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)

15. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Bodrum-Güvercinlik Köyü orman alanının kiralanmasına ve bir iddiaya ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14354) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

16. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir köşe yazarının ifade ettiği rüşvet içerikli iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/14355) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

17. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF yöneticilerinin icraatlarının Anayasaya uygunluğuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/14356) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/5/2006)

18. - Afyonkarahisar Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE'nin, Isparta DSİ Bölge Müdürlüğünün bir bilgilendirme toplantısı girişimine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14357) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

19. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Ege Linyit İşleme Müessesesiyle ilgili YDK raporlarının sonuçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14358) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

20. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Cumhuriyet Gazetesine yapılan bombalı saldırılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14359) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)

21. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bir gayrimenkul yatırım ortaklığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14360) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)

22. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Cumhuriyet Gazetesine yapılan bombalı saldırılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14361) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)

23. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Cumhuriyet Gazetesine yapılan bombalı saldırılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14362) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)

24. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bilecik İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ve bazı ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14363) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)

25. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, İzmir-Bergama Bazilikasında yapılan bir ayine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14364) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

26. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, bir emniyet amirinin görev yerinin değiştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14365) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

27. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bilecik Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü ihalelerine ve Bilecik İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14366) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)

28. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, Millî Eğitim eski Bakanı Mustafa Necati'nin evinin bir derneğe tahsis edilip edilmeyeceğine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14367) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

29. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, tarihi Ankara evlerinin korunmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14368) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

30. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendinin doğduğu evin restorasyonu ve yeniden inşasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14369) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/5/2006)

31. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, vergi kayıp ve kaçağı ile çeşitli meslek mensuplarının vergilendirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14370) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)

32. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, akaryakıt ürünlerindeki vergi oranlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14371) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)

33. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bilecik İlindeki belediyelere gönderilen ödeneklere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14372) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)

34. - İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, noterlik ücretlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14373) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

35. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya-Meram'daki SHÇEK taşınmazlarının Hazineye devrine ve bazı iddialara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14374) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

36. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, eğitim araçları ihalesiyle ilgili iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14375) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)

37. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, eğitim araçları ihalesiyle ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14376) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)

38. - Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, eğitim materyalleri ihalesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14377) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)

39. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bilecik'te yapılan ihaleler ile öğretmen ve yardımcı personel açığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14378) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)

40. - Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, Özel Öğretim Kurumları Odası kurulup kurulmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14379) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

41. - Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, üniversitelerde kurulan Türkçe topluluğunun ortaöğretimde de kurulup kurulamayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14380) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

42. - Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali BULUT'un, Galatasaray Üniversitesine öğrenci kabulü yöntemine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14381) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

43. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, AK Parti Adıyaman İl Kongresine öğrencilerin katılımına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14382) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

44. - Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in, Kocaeli'ndeki ilk ve ortaöğretim okullarının ihtiyaçlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14383) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

45. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Adana'daki şiddet olaylarına ve çözümlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14384) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

46. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Rize-Çayeli İmam Hatip Lisesinin bir öğretmeni hakkındaki iddiaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14385) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

47. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Balıkesir'in Büyükbostancı Köyünde görev yapan bir öğretmen hakkındaki soruşturmaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14386) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

48. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Nevşehir'deki bir okul töreninde öğrencilere verildiği iddia edilen göreve ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14387) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

49. - Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, İLKSAN'ın yönetimine ve mülkiyetindeki bir otelle ilgili iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14388) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

50. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bilecik'te yapılan ihalelere ve sağlık personeli açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14389) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)

51. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, bazı bürokratlar hakkındaki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14390) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

52. - Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in, özel hastanelerle yapılan hizmet alım sözleşmelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14391) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

53. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bilecik'te yapılan ihalelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14392) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)

54. - Hatay Milletvekili Fuat ÇAY'ın, Hatay'da köy bazlı yatırım projeleri desteğine yapılan başvurulara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14393) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

55. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Adana'da Hayvancılık Organize Sanayi Bölgesi kurulup kurulmayacağına ve süt üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14394) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

56. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, tarım ilacı kullanımına ve kaçak tarım ilaçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14395) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

57. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yabancı bir girişimle kuracağı iddia edilen gayrimenkul yatırım ortaklığına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/14396) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)

58. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, gayrimenkul edinmede karşılıklılık esası bulunan ülkelere ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/14397) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)

59. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bilecik'te yapılan ihalelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14398) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)

60. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bilecik'teki ibadethanelere yapılan yardımlara ve din görevlisi açığına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/14399) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)

61. - Trabzon Milletvekili M. Akif HAMZAÇEBİ'nin, İstanbul Atatürk Hava Limanı Serbest Bölgesinde bir şirkete yapılan arazi tahsisine ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/14400) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

62. - Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, TRT spiker ve sunucularının bazı görevlerde değerlendirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/14401) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

63. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, açılan ve kapanan şirket sayısındaki artışın nedenine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/14402) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)

64. - İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, basım işleri ihaleleriyle ilgili iddialara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/14403) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

65. - İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, Türkiye Öğrenci Meclisi Yönetmeliğine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/14404) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/4/2006)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

31 Mayıs 2006 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109 uncu Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.10

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.21

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Açılışta yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, yoklama işlemini tekrar başlatacağım.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gümdemdışı ilk söz, Lara Kent Parkı hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Nail Kamacı'ya aittir.

Buyurun Sayın Kamacı. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Antalya Lara Kumul Kent Parkın bazı bölümlerinin inşaat alanı olarak kullanıma açılması amacıyla özel firmalara ihaleye çıkarılmasından dolayı duyulan endişelere ilişkin gündemdışı konuşması ve Antalya Milletvekilleri Burhan Kılıç ile Feridun Fikret Baloğlu'nun aynı konuda açıklamaları

NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; son dönemlerde adı sıkça gündeme gelen İstanbul Galataport, Kuşadası gibi, aynı şekilde Antalya'da da bir Lara Kent Parkı olayı yaşanıyor. Bunu, sizlerin gündemine getirmek için söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, Lara Kent Parkıyla ilgili gelişmeleri şöyle kısaca bir kronolojik sırayla geçmek istiyorum.

Öncelikle, 2000 yılında Antalya Büyükşehir Belediyesine, bu alan Lara Kent Parkı olarak yapılması için, Antalyalının hizmetine sunulması için, belediyeye tahsis yapıldı. Daha sonra, 2001 yıllarında, Antalya'daki bütün sivil toplum kuruluşları ve meslek odalarıyla birlikte o zamanki Cumhuriyet Halk Partisi belediye yönetimi tarafından "Antalya Lara Kent Parkı" olarak ismi konularak, Antalyalıların ileride hizmetine sunulmak üzere, bu park alanı Antalya'da Antalyalıların hizmetine sunuldu ve daha sonra, bu belediye yönetiminin ve 2002 seçimlerinden sonra oluşan yeni hükümet tarafından, 3.8.2004 tarihinde ve 2004/7789 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla, bu alan, Kemerağzı-Kundu Kültür Turizm Koruma Alanı ilan edildi.

Tabiî ki, bu alan, kültür turizm koruma alanı ilan edilince, doğrudan doğruya Bakanlığın denetimi altına geçti ve bu alanın planlama yetkisi doğrudan doğruya Kültür ve Turizm Bakanlığının emrine verilmiş oldu; ancak, sizin de burada devamlı üzerinde durduğunuz gibi, yerel yönetimlere hak verelim, onlara daha çok haklar verelim, onların demokratik yapısını daha çok geliştirelim anlamındaki düşünceniz, burada tamamen kendini kaybetmiş oldu.

Değerli arkadaşlar, bu alanda, daha sonra, Antalya Büyükşehrin bütün hakları Turizm Bakanlığına alındı; fakat, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı, zaman zaman, gazetelerdeki demeçlerinde, bu planlamanın yapılacağını ve bu planlamadan Antalya Büyükşehrin haberi olacağını ve onama yetkisinin kendisinde olduğunu söylüyordu; ancak, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanının bilmediği bir şey var. Eğer bir alan kültür ve turizm koruma alanı ilan edilirse, Antalya Büyükşehir Belediyesinin, daha doğrusu, belediyelerin, bu konudaki onama hakkı elinde olmadığına dair bir konuyu bilmediği ortaya çıkıyordu. Bu tamamen Turizm Bakanlığına ait olduğu için, Antalya Büyükşehir Belediyesinin de bu konuda herhangi bir katkısı olmayacaktır değerli arkadaşlarım; yani, Antalya halkının seçtiği Büyükşehir Belediyesinin Antalya'da yapılanan yeni bir yerle ilgili herhangi bir hakkı ve yetkisi olmayacaktır. Yani, Antalya'nın burnunun dibinde hemen doğal kumul alanları, kızılçamıyla, kum alanlarıyla ve kum zambaklarıyla oluşan bu doğal alan, Antalyalılara sorulmadan ve birilerine peşkeş çekilecekti. Bu, son dönemlerde bu İktidarın en çok yaptığı işlerden bir tanesi. Nasıl İstanbul'da Galataport yapılıyorsa, Antalya'da dokuma alanı verildiyse, bu Kuşadası'yla beraber Lara Kent Parkı da 3 500 dönümlük arazisiyle son dönemde ihaleye çıkarıldı değerli arkadaşlar.

Bu alanlarda daha önceki kullanma alanı, inşaat alanı yüzde 1'di. Yüzde 1 alan olarak inşaat alanı Koruma Kurulundan geçtiği halde, bu son yapılan değişiklikle beraber bu inşaat alanı yüzde 2'ye çıkarıldı. Yüzde 2 demek yaklaşık 70 000 metre kare alandır değerli arkadaşlar. Bu 70 000 metre kare alan bir işletmeye verildi, tahsise verildi. Tahsise verilen şirketler de bakıldığı zaman…

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Talan ediliyordu Büyükşehire vermeseydik.

NAİL KAMACI (Devamla) - 10,5 trilyon liraya verildi değerli arkadaşlar. Bugün Antalya'nın merkezinde 3,5 milyar liraya dönümü alınan bir yer yoktur değerli arkadaşlar. 1 dekar alan Antalya'da herhangi bir köyde 100 milyar liraya satılırken, bu alan 3,5 milyar liraya birilerine peşkeş çekildi değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Yedirtmeyiz Antalya'yı!

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Zaten ele almasaydık peşkeş çekiliyordu.

NAİL KAMACI (Devamla) - Ve bu konuda, o dönemler içerisinde bakanlıkta bulunan şimdiki Anavatan Partisinin Genel Başkanı şöyle diyor: "Bu alan, bu dönemki Turizm Bakanı tarafından peşkeş çekilmiştir. Lara'yı bozmuşlardır. Lara'nın katili Koç'tur" diyor; yani, "Turizm Bakanıdır" diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

NAİL KAMACI (Devamla) - Evet, değerli arkadaşlar, bu alan, bahsettiğim gibi, 10,5 trilyon liraya birine verilmiştir. Hangi şirketlere verilmiştir değerli arkadaşlar?! Limak ve IC Antbel'in, Antalya'da Belek'te turizm firmaları olduğu kulaktan kulağa dolaşmaya başlamıştır; yani, o bölgedeki iki tane işletme turizm tahsis için Turizm Bakanlığına başvurmuşlardır. Turizm Bakanlığı, başvurmadan sonra hiçbir bilgiyi kamuoyuna açıklamamıştır ve bu iki firma zaman zaman Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun satışlarıyla ilgili özelleştirme üzerine odaklanmışlar ve bu iki firma zaman zaman ortak olarak, girişimci olarak birçok özelleştirme kuruluşuna talip olmuşlardır ve bunlara ilaveten bir de İsrailli Ofer'dir.

Değerli arkadaşlar, bu alanı 10,5 trilyon liraya alan bu şirket, daha sonra bu alanı bir başkasıyla yapabilme hakkına sahiptir; bu da büyük bir olasılıkla İsrailli Ofer olacaktır ve onlarla birlikte çalışacaktır; çünkü, bu iki konsorsiyum zaman zaman yurt dışında özel görüşmeler yapıyorlar ve Antalya'da ve birçok yerde ortak okullar yapıyorlar. Özellikle Siirt'te, Sayın Başbakanın seçim bölgesi olan Siirt'te özel okullar yapıyorlar ve Sayın Başbakan özel okulların açılışlarına gidiyor değerli arkadaşlar.

Bu özel okulların yapılmasına karşı değiliz; ancak, sanıyorum, özellikle Siirt'te yapılmasının nedeni, Sayın Başbakanın Siirt'ten milletvekili olması ve eşinin de Siirtli olmasından ileri geliyor değerli arkadaşlar ve bu alandaki yapılacak en önemli şeylerden bir tanesi…

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - O kadar bağırıyor ki, hiçbir şey anlaşılmıyor.

NAİL KAMACI (Devamla) - Değerli arkadaşım, senin de için yansa Antalyalı olarak, sen de benim kadar bağırırsın. 3 500 dönüm arazi Antalya'nın dibinde, burnunun dibinde, yeşil alanı satılıyor, ihale ediliyor, tahsis ediliyor, 10,5 trilyona; sen buna sessiz kalacaksın, öyle mi?! Ben sessiz kalmayacağım. Antalyalı Cumhuriyet Halk Partililer, Cumhuriyet Halk Partililer sessiz kalmayacak değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ve öyle bir tahsis yapıyorsunuz ki, o tahsis yaptığınız firma oradaki 1/1 000'likleri kendisi yapacak değerli arkadaşlar; böyle bir şey var mı; böyle bir şey olabilir mi?!

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

NAİL KAMACI (Devamla) - Değerli arkadaşlar…

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sayın Başkan, burada arkadaş resmen Büyükşehir Belediye Başkanına iftira ediyor.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bakan gelsin, Bakan!

BAŞKAN - Bir dakika…

Siz idare amirisiniz….

NAİL KAMACI (Devamla) - Sen burada Büyükşehir Belediye Başkanının avukatı değilsin.

BAŞKAN - Siz İdare Amirisiniz, söyleyeceğiniz bir şey varsa bize gelir söylersiniz, yerinizden konuşmayın Burhan Bey.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, Bakan gelsin, Bakan! Ben Bakanı istiyorum buraya, nerede Bakan?

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Belediye Başkanına…

BAŞKAN - Burhan Bey, İdare Amiri olarak yerinizden konuşmayın; gerekirse buraya gelin.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ayıp! Burada, Bakan yok, nerede Bakan; nerede Turizm Bakanı?

BAŞKAN - Siz de toparlayın lütfen Nail Bey.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Turizm Bakanı nerede Sayın Başkan?

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.

Toparlayın Nail Bey.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bakan gelmiyor, sen cevap veriyorsun! Bakan gelsin ya!

NAİL KAMACI (Devamla) - Ben burada… Hayır, bakın… Bak, Sayın Burhan Kılıç, bakın, burada, genel müdüre ait emir…

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sen ona bakma, sen…

NAİL KAMACI (Devamla) - Büyükşehiri, Lara'da kuruldan çıkarttı, "planda var, onay da yok" diyor.

BAŞKAN - Nail Bey, toparlayın lütfen.

NAİL KAMACI (Devamla) - Bunu söyleyen, senin Hükümetinin bulunduğu genel müdürü atayan kişilerdir. O yüzden, ben burada farklı bir şey söylemiyorum. Ben sadece diyorum ki, buradaki planlama yetkisi, alan şirketlere dahil edilmiştir. Bunlar yanlıştır.

Eğer, Koruma Kurulu yüzde 2'yi geçirmezse ne yapacaksınız; ikinci planda onu söyleyeyim: 2863 sayılı Yasayla yeni bir Koruma Kurulu oluşturacaksınız, bu alanlardaki yüzde 2'yi geçirmeye çalışacaksınız.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

NAİL KAMACI (Devamla) - Bir şey daha söyleyeyim: Düşündüğünüz, o şirketin düşündüğü Disneyland alanına bu yüzde 2 yetmez. Bunun yüzde 8'e doğru çıkması lazım. Bunun çıkmasına dair örnekler var. İstanbul'da Dubai Towers yapıldığı yerlerde, yüzde 3,8'di inşaat alanı, yüzde 5,8'e çıktı. Yalan mı bu?! Bunu, bütün Türkiye'deki gazeteler yazdı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen. Toparlayın…

NAİL KAMACI (Devamla) - Ve, bu şirket 100 000 000 dolar para kazandı değerli arkadaşlarım. O yüzden, benim bağrışım bundandır.

BAŞKAN - Nail Bey, toparlamanız için kısa bir süre veriyorum.

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Niye süre veriyorsunuz ikinci defa?

NAİL KAMACI (Devamla) - Antalya kaybediliyor.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bakan nerede, Bakan?!

NAİL KAMACI (Devamla) - Evet.

BAŞKAN - Lütfen, toparlayın.

NAİL KAMACI (Devamla) - Sayın Burhan Kılıç, senin yerine bunlara cevap verecek olan kişi, Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç'tur. (CHP sıralarından alkışlar) O gelsin. Benim muhatabım odur.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bakan nerede, Bakan?!

NAİL KAMACI (Devamla) - Eğer "bunları yapmadım" diyorsa, o cevap verir.

BAŞKAN - Sayın Nail Kamacı, sataşmaya meydan vermeden toparlayın lütfen.

NAİL KAMACI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Lara'yı gündeme getirdik. Lara'nın takipçisi olmaya devam edeceğiz. Önümüzdeki hafta, ayın 10'unda, Antalya'daki sivil toplum kuruluşları ve meslek odaları bu konuda gerekli çalışmayı yapacaklardır ve gösteri yapacaklardır, toplantı yapacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

NAİL KAMACI (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Ben cevap vereceğim.

ATİLA EMEK (Antalya) - Yok öyle bir şey…

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sayın Başkan, sataşmaya meydan vermeden…

BAŞKAN - Böyle bir usul yok arkadaşlar.

ATİLA EMEK (Antalya) - Bakan nerede, Bakan?! Var mı öyle bir usul?!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sen bize gel anlat. Buraya gel sen.

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Heyetinin Portekiz ve İspanya ziyaretleri hakkında söz isteyen Düzce Milletvekili Yaşar Yakış'a aittir.

Buyurun Sayın Yakış. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Düzce Milletvekili Yaşar Yakış'ın, Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılım süreciyle ilgili gelişmeler ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Heyeti olarak Portekiz ve İspanya'ya yaptıkları ziyaretlerdeki izlenimlerine ilişkin gündemdışı konuşması

YAŞAR YAKIŞ (Düzce) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılım süreciyle ilgili gelişmeler hakkında Yüce Meclisimize bilgi sunmak için huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kısa konuşmamda, gelişmelerin, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu açısından nasıl göründüğü konusundaki değerlendirmelerimi sizlerle paylaşacağım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Ekim 2005 tarihinde Avrupa Birliğiyle ilgili başlayan katılım müzakereleri başarıyla devam etmektedir. Toplantıya katılan, hem Avrupa Birliği tarafından katılan yetkililer hem de Türkiye tarafından katılan yetkililer, bu toplantıların gayet tatminkâr bir şekilde devam etmekte ve sorunsuzca yürütülmekte olduğunu ifade etmektedirler. Müzakereler, her başlık altında, teknik konularda cereyan etmekte, Avrupa Komisyonu da, bu teknik konulara siyasî konuları bulaştırmamak suretiyle, gayet profesyonelce bir tutum sergilemektedir.

Bildiğiniz üzere, 35 müzakere başlığı vardı; bunlardan 18 tanesinde, hem tanıtıcı tarama hem de ayrıntılı tarama tamamlanmıştır. Şimdi, müzakerelerin asıl müzakere kısmına, esas kısmına geçilecektir. "Bilim ve Araştırma" başlığı ile "Eğitim ve Kültür" başlığı konusundaki müzakerelere, haziran ayının ortalarında yapılacak olan Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi toplantısı sırasında geçilmesi öngörülmektedir ve bunlardan "Bilim ve Araştırma" konusundaki, başlığındaki müzakerelerin, hem açılıp hem de bu sene içinde, bu senenin birinci yarısı içinde kapatılması öngörülüyor; çünkü, bu başlık altında fazla tartışılacak bir husus yok. Belki "Eğitim ve Kültür" başlığı altındaki müzakerelerin tamamlanması, yılın ikinci yarısına kayabilecektir. Böylelikle, müzakereler, Avrupa Birliğiyle katılım müzakereleri, Avusturya dönem başkanlığında başlamış ve başlıklardan biri, aynı ülkenin başkanlığı döneminde muhtemelen tamamlanmış olacaktır.

Avusturya'nın, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliği konusundaki mütereddit tutumunu başından beri biliyoruz; fakat, bir konuda Sezar'ın hakkını Sezar'a vermek gerekiyor. Avusturya makamları, ulusal düzeyde Türkiye konusundaki bu mütereddit tutumlarını, kendi başkanlıkları döneminde, Avrupa'nın öteki ülkelerinin tutumu üzerine yansıtmamaya özen göstermişlerdir. Dolayısıyla, bu tutumlarından ötürü, bu tarafsız tutumlarından ötürü Avusturya makamlarını tebrik etmek gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta Brüksel'den gelen haberlerde, Türkiye'nin çeşitli eksikliklerinin, Avrupa Birliği yolundaki çalışmalardaki çeşitli eksikliklerinin Ortaklık Konseyi toplantısına getirileceği yolunda haberler yer alıyordu. Bu konular arasında Şemdinli olayları, asker-sivil ilişkileri, Danıştaya yapılan saldırı, kadın hakları, işkence, güneydoğu olayları, dinî özgürlükler vesaire gibi birçok konular yer alıyor.

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Ek protokolden bahsedin…

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) - Ortaklık Konseyi, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki her türlü konuların görüşülebildiği bir konudur. Taraflar, diledikleri her konuyu bu foruma getirebilmektedirler. Türkiye'nin de bu konuların tartışılmasından çekinmesini gerektirecek bir durum yoktur; çünkü, Türkiye, bu konuların her birinde kendisine düşeni yapmıştır. Eksik kalan bir husus varsa da, dikkatine getirildiği zaman onu değerlendirir. Çekinilmesi gereken tutum, bu konuların gündeme getirilmesi değil, aksine, bu forumda gündeme getirilmeyip, sonradan aniden karşımıza çıkarılmasıdır. Aynı şekilde, Türkiye de, kendi tarafından, dilediği herhangi bir konuyu Ortaklık Konseyine getirebilir. Herhalde Hükümetimiz de bunu yapacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç gün önce, basınımıza, Yunan basını kaynak gösterilmek suretiyle bazı haberler yansıdı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Bu haberlerde, Türk limanlarının Rum gemilerine açılmasından ve kapalı Maraş'ın Avrupa Birliği yönetimine verilmesinden bahsedilmektedir. Eğer bu haberler doğruysa, bunun kabule şayan bir tarafı yoktur. Kapalı Maraş'ın Avrupa Birliği kontrolüne verilmesi, Rum kesiminin kontrolüne verilmesi demektir; çünkü, Rum kesimi, kapalı Maraş hakkında Avrupa Birliğinin alacağı tüm kararlar üzerinde veto hakkına sahip olacaktır. Kıbrıs'taki gelişmelerin, Avrupa Birliğinin yetkisinde değil, Birleşmiş Milletlerin kontrolünde tutulması gerekir, Hükümetimizin de buna özen gösterdiğini müşahede etmekten memnunluk duyuyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; müzakere süreci başarıyla devam ederken, buna paralel olarak, Meclisimizin Avrupa Birliği Uyum Komisyonu da, AB'ye üye ve aday ülkelerin parlamentolarındaki Avrupa komisyonlarıyla temaslarını sürdürmektedir. Türkiye'yi ziyaret eden, yabancı ülkelerden bizim komisyona gelen heyetlere Avrupa Birliği sürecimiz hakkında bilgi verilmekte ve onların telkinlerini ve değerlendirmelerini almaktayız. Aynı şekilde, Ankara'daki Avrupa Birliği ülkelerinin büyükelçileriyle de temaslarımızı sürdürüyoruz.

Avrupa Birliği üyesi ve aday ülkelerin Avrupa Birliğiyle ilgili komisyonlarının davetlerine icabeten, o ülkelere gittiğimiz zaman, hem parlamentoda temaslarda bulunuyoruz hem yetkililer tarafından kabul ediliyoruz; bazen cumhurbaşkanları, bazen dışişleri bakanları, bazen sivil toplum kuruluşlarıyla temaslar suretiyle yürütüyoruz. Sivil toplum kuruluşlarına ve oradaki düşünce kuruluşlarına da, Türkiye'nin Avrupa Birliğine giriş süreci konusunda bilgiler veriyoruz. Bu çerçevede. İki hafta önce İspanya ve Portekiz'e ziyaretler düzenledik. Her iki ülkede de, gerek muhalefet partileri gerek iktidar partilerinin Avrupa Birliğine üyelik sürecimize çok güçlü destek verdiklerini görmek bizi memnun etmiştir. Her iki ülkenin yetkilileri de, Türkiye'yi, bölgesinin en etkin ve en güçlü ülkesi olarak görmektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son bir hususa daha değinmek istiyorum.

Avrupa ülkeleri dışişleri bakanları geçen hafta Viyana yakınlarındaki bir manastırda toplanarak Avrupa Birliği Anayasasıyla ilgili önemli konuları görüşmüşlerdir. Bu toplantının Türkiye açısından önemi, absorbe etme, yani, massetme kapasitesine yeniden vurgu yapılmış olmasıdır. Gerçi absorbe etme kapasitesi, massetme kapasitesi hiçbir yerde şimdiye kadar yazılı olmadığı halde eskiden beri de mevcuttu. Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle 1960'lı yıllarda İngiltere'nin Avrupa Birliğine katılmasını iki kez veto ederken, buna gerekçe olarak massetme kapasitesini kullanmıştı. Başka bir deyişle, massetme kapasitesi Türkiye için icat edilmiş bir kavram değildir, eskiden beri vardı; söylense de söylenmese de günün birinde karşımıza çıkarılacaktır.

Sözlerime burada son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, Yozgat İlinin tarım sektöründeki sorunları hakkında söz isteyen Yozgat Milletvekili Emin Koç'a aittir.

Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, bölgedeki çiftçilere doğrudan gelir desteği paralarının ödenmemiş olmasından dolayı karşılaşılan sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşması

EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuşmama, yine Yozgatımızdan acı, üzüntülü bir haberle başlamak istiyorum. Yozgat merkez köylerimizden Aydoğan Köyümüzden Salih Kılıç güneydoğuda şehit düştü. Kendisine rahmet, ailesine ve tüm ulusumuza da başsağlığı diliyorum.

Tabiî, Yozgat deyince, Yozgat'ın yiğitleri ve şehitleri hep gündeme geliyor. Ülkemizin savunulmasında Yozgatlılar hep başrollerde canıyla başıyla mücadele ediyor. Ama, ülkenin ekonomik kaynaklarından alacağı hakka gelince en sonunda, maalesef, yer alıyor. Bugün Yozgatımız Türkiye'nin en fakir illerinden biri haline getirildi.

Yozgat'ta fert başına düşen millî gelir 850 dolar civarındadır değerli arkadaşlar. Yozgat, ülkemizde bir tarım ili olarak ilan edildi ve sanayileşmesi engellendi, tarımla ilgili de bugüne kadar ülkemizde hiçbir ciddî destek, tarıma, yapılmamıştır. Yozgat, perişanlıkla, sıkıntıyla baş başa bırakılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bu Hükümetin yaptıklarıyla ilgili, tarımla ilgili yanlışlarını sizlere aktarmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, bugün Çukurova'da hasat başladı; buğday, arpa harmana geldi; ancak, şu güne kadar Hükümette tık yok, ses yok. Tarım Bakanı var mı, yok mu belli değil; ne yapılacak, tarıma, çiftçiye ne verilecek, tabanfiyatı ne olacak, destekler ne olacak bugüne kadar en ufak bir açıklama yapılamamıştır. Yine, 2005 yılından alınması gereken doğrudan tarım desteği bugüne kadar ödenmemiştir, bununla ilgili de ses çıkmamaktadır. Yine, Yozgat'ta, tarım ili olan Yozgat'ta pancarda bir soğuk vurma olayı oldu ve ikinci ekim yapıldı; Tarım Bakanının bundan da haberi yok; bu konuyla ilgili de hiçbir açıklamasını, hiçbir çabasını maalesef göremedik.

Değerli arkadaşlar, bu İktidar göreve başladığında tarımda Yozgat'ta durum neydi, bugün nedir kısaca size aktardıktan sonra söyleyeceklerimi söyleyeceğim.

Değerli arkadaşlar, 2002 yılında Hükümet göreve geldiğinde buğdayın kilosu 320 000 liraydı, bugün, 2006 yılında buğdayın kilosu 280 000 lira, arada bayağı bir iniş söz konusu. Yine, 2002 yılında durum buğdayının kilosu 414 000 liraydı, bugün 370 000 lira. Burada da bir indirim söz konusu. Peki, mazot neydi; AKP iktidara gelmeden önce meydanlarda söylemediği söz bırakmıyordu, iktidara geldiğimizde mazotu ucuzlatacağız, yeşile boyayacağız, köylüye destek olarak vereceğiz deniliyordu. O dönemde mazot 900 000 ile 1 000 000 lira arasındaydı, bugün mazot 2 200 000 liraya yükseldi. Yani, çiftçiyi tamamen perişan ettiniz.

Yine, o dönemde taban gübrenin kilosu 158 000 liraydı bugün 550 000 lira. Ot ilacı 35 000 liraydı bugün 100 000 000 lira. 1 litre su bugün 1 000 000 lira, 1 litre su 340 000 lira...

Değerli arkadaşlar, sizin derdiniz nedir yani?! Bu İktidar, çiftçiye, köylüye yok iktidarı mıdır? Köylüyü, çiftçiyi batırmak, perişan etmek için mi göreve geldiniz?! Bunun hesabını mutlaka vereceksiniz. Meydanlarda çiftçileri azarlamakla bu konuları geçiştiremeyeceksiniz.

Önümüzde seçim var, seçimde çiftçinin size nasıl azar söylediğini o zaman göreceksiniz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de tarımla ilgili hiçbir çözümü bu İktidar ortaya koymamıştır. Bugün köylerimizin tamamı altyapıdan yoksun. Köylerimizin büyük bir çoğunluğunda asfalt yok. Köylerimiz âdeta Afrika köyleri gibidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

EMİN KOÇ (Devamla) - Destek dediniz, desteği, gidin, Hollanda'da nedir, Fransa'da nedir, Avustralya'da nedir, onu görün, ona göre destek hazırlayın, çözüm hazırlayın.

Ben yirmiiki yıldır bu Parlamentoda görev yapıyorum, yeni milletvekiliyim ama Parlamento muhabiri olarak görev yaptım yirmi yıldır, inanın, bu Hükümet kadar bilinçsiz, bu Hükümet kadar çaresiz, bu Hükümet kadar çiftçiden, halktan uzak bir hükümet görmedim. Bunun hesabını mutlaka vermek zorundasınız.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

EMİN KOÇ (Devamla) - Atatürk demiş ki: "Köylü milletin efendisidir." Ama, siz köylüyü milletin dilencisi haline getirdiniz ve bunun hesabını mutlaka vereceksiniz.

Hepinize saygılar, sevgiler sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Yerinden kısa bir söz isteminde bulunan, bir konuyu açıklamak üzere söz isteminde bulunan Sayın Burhan Kılıç'a, kısa olmak kaydıyla, yerinden söz veriyorum; İçtüzük 60'a göre. Tüzükte yazıldığı gibi, kısa.

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Çok teşekkür ediyorum Başkanım.

Ben, bir Antalya Milletvekili olarak, Nail kardeşimin konuşmasına takıldım, o yüzden söz alma ihtiyacı duydum; bana bu sözü verdiğiniz için de çok teşekkür ediyorum.

Tabiî, Kültür Bakanı adına konuşacak değilim, bir Antalya Milletvekili olarak konuşacağım.

Şimdi, burada anlaşılması gereken şu konu var: Bizim Lara bandı, Kültür ve Turizm Bakanlığının koruma ve gelişme alanıdır; bunu, bu tespiti yapmak istiyorum. Lara alanı, Kültür ve Turizm Bakanlığının koruma ve gelişme alanıdır. Buranın, Büyükşehir Belediyesiyle hiçbir alakası yoktur. Bunu tespit etmek için bunu söylemiştim. Sadece, plan lotuna ekleme projesi şartıyla, Antalya'nın menfaatını gözetmek için Büyükşehir Belediye Başkanlığı bu hususta katkı sağlamaktadır. Kesinlikle Antalya halkınındır. Antalya'nın menfaatına uygun bir şekilde, orası, Kültür ve Turizm Bakanlığına ve Türkiye'nin menfaatına uygun bir şekilde, kesinlikle şeffaf, hukuka uygun bir şekilde ihale edilmiştir.

Bunu söylemek için söz aldım.

Çok teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Aynı şekilde, Sayın Feridun Baloğlu…

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Burada sataşma yok ki Başkanım.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ben sataşma için söz istemedim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Aynı gerekçeyle, yerinden açıklama yapıyor.

BAŞKAN - Feridun Baloğlu kısa bir açıklama yapacak aynı şekilde.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Daha konuşmadan, bir sataşma endişesi yaşadı sevgili kardeşim. Yani, sataşmayacağımı bilin.

BAŞKAN - Siz konuya gelin, kısaca.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Konuya geliyorum.

Efendim, çok önemli bir konu tartışılıyor. Antalya tarihinin, turizm tarihinin en büyük tahsisi yapıldı. 3,5 milyon metrekare alan tahsis ediliyor, burada Sayın Turizm Bakanı bulunmuyor! Öyle anlaşılıyor ki, Antalya kim vurduya gidiyor.

Ben bunu söylemekle yetiniyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anlaşıldı.

Yani, Tüzüğe uygun davrandınız, biz de teşekkür ederiz.

NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, sataşma var.

BAŞKAN - Bakarız, inceleriz tutanakları, ondan sonra değerlendiririz Nail Bey.

NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan... Sayın Başkan, yanlış bir anlaşılma oldu.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - "Kardeşim" dedi. (CHP sıralarından gülüşmeler)

NAİL KAMACI (Antalya) - Hayır... Bu konuyla ilgili yanlış bilgi verdi.

BAŞKAN - Hepimiz kardeşiz.

NAİL KAMACI (Antalya) - Ben kardeşlikten bahsetmiyorum.

BAŞKAN - Nail Bey, biz, şimdi tutanaklara bakarız, İçtüzüğe göre değerlendiririz.

NAİL KAMACI (Antalya) - Ben, Antalya Lara Kumul Kent Parkıyla ilgili açıklama yapmak istiyorum. Sayın Burhan Kılıç bu konuda yanlış bilgi veriyor.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Nail Bey, siz haklısınız.

NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ

1.- (10/354) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin öngörüşmesinin Genel Kurulun 31.5.2006 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grup önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 31.5.2006 Çarşamba günü; yani, bugün yaptığı toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                        K. Kemal Anadol

                                                                                                                  İzmir

                                                                                                       Grup Başkanvekili

Öneri: Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 292 nci sırasında yer alan (10/354) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşülmesinin Genel Kurulun 31.5.2006 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - İstem halinde, ikişer üyeye, lehte ve aleyhte, 10'ar dakika söz verilebiliyor.

Lehte söz isteminde bulunanlar: İzzet Çetin, Kocaeli Milletvekilimiz ve Sefa Sirmen, yine Kocaeli Milletvekilimiz.

İlk söz, Sayın İzzet Çetin'in. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Çetin.

Süreniz 10 dakika.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, günlerden bu yana, Mecliste, birtakım yasaları çıkarma uğraşısı içerisindeyiz. Günlük dertlerimizden, geçmişte yaşadığımız acıları unutmaya başladık; ama, acıyı yaşayanlar, acılarıyla halen baş başa. Bu grup önerimizi AKP Grubu dikkate almış olsaydı, yaklaşık 150 kilometrelik alanı etkileyen, Bolu, Düzce, Sakarya, Kocaeli, Yalova ve İstanbul'un bir kısmını etkileyen 1999 yılının 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinden sonra devlet olarak yapmamız gerekenlerin yapılıp yapılmadığı, yurttaşlarımızın, o bölgede, hasarlı binalarda, hangi koşullarda yaşadıkları ya da hak sahibi olmayan, toplumun esas, belki de, korunmaya muhtaç kesimini teşkil eden kiracıların, ellerindeki ufak tefek malları da depremde kaybetmiş yurttaşlarımızın çaresizliklerini birazcık düşünecek, birazcık konuşacak ve belki de, onların acılarına, dertlerine derman olacak idik; ama, böyle bir konuyu, AKP Grubunun, Mecliste ele alarak, bir Meclis araştırma komisyonu kurulması konusunda olumsuz yaklaşım içine girmiş olması, topyekûn, ülkemizdeki ana sorunlardan, işsizlikten, yoksulluktan dokunulmazlıkların kaldırılmayışına kadar varan, birsürü, halkımızı ilgilendiren sorunlara ne kadar sırtını döndüğünü ortaya koyma açısından önemli bir örnek.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz bir deprem kuşağında. Gerçekten, ülkemizin yüzde 96'sının aktif deprem kuşağında yer aldığı uzmanlar tarafından biliniyor. Demin söylediğim ağustos ve kasım depremlerinde, yaklaşık olarak, 103 000 ağır hasarlı, 119 000 orta hasarlı, 128 000 az hasarlı olmak üzere -tespit yapılamayanlar ya da izin alınmamış, kaçak yapılar dışında, yaklaşık- 350 000 konut bir biçimde hasar görmüş. Devlet, bunlardan bir kısmına, o günkü koşullarda, konutlarını yapmaları için, hak sahiplerine 6 milyar, tamir için 2 milyar, 1 milyar, hasar durumuna göre kredi vermiş. Hem Toplu Konut hem yabancı ülkelerin yapmış olduğu yardımlar hem de Bayındırlık Bakanlığının ve diğer kurumlarımızın katkılarıyla pek çok konut hak sahiplerine teslim edilirken, özellikle, Gölcük ve Düzce depremlerinden sonra, orta hasarlı yapıların güçlendirilmeleri için kredi alan hak sahiplerinin amaca uygun onarım yapamadıkları, bu konuda, kamu kontrollerinin gereği gibi yapılmadığı gibi iddialar var. Ancak, bu krediden, yapıları iskânlı ve hasarlı olan hak sahipleri yararlanabilmiş, iskânı olmayanlar ise yararlanamamıştır; yani, iskânı olmayan kaçak yapıların varlığı da ülkemizde bir gerçek. Kentlerimizin kenarlarında, gecekondulardan tutun, 5-6 katlı binalara kadar pek çok konutun, yapının olduğu hepimizin bildiği bir gerçek.

Şimdi, bu binaların bir kısmı, devletten, hak sahibi olduğu için, hasar onarımı ve güçlendirme parası aldı; yaptı, yapmadı; bunun tespiti hiç yapılmadı. Ama, bir de, kaçak yapılar hiç kontrol altına alınmadı, onlara, sadece -iddia odur ki- boya, badana yapıldı; belki, sonradan iskân bile alındı.

Şimdi, özellikle, Sakarya'da, Kocaeli'nde, Gölcük'te, Yalova'da, İstanbul'da hatta Gebze'de… "Bir bilim adamı 'Gebze İlçesinde, 17 Ağustos 1999 depreminde hasar gören, ardından onarım görmeyen binaların bir depremi daha kaldıramayacağını' söyledi" diyor; gazete, 2 Mart 2006 tarihli. Yani, o yapılarda, şimdi, yoksul yurttaşlarımız kirada oturuyor. Belki, kendi ailesinin yanında başka kiracıları yanına aldı, oturuyor. Pek çok bina sahibi, kendi binasının durumunu bildiği için öğrencilere kiraya verdi. Oralarda, öğrenciler, üniversite tahsillerini tamamlamak için çok büyük risk altında.

Şu gerçeği kabullenmemiz gerekir ki, gerçekten, yağmur gibi, dolu gibi, kar gibi, yani böyle bir doğal olay Türkiye'de deprem. Her zaman, ne zaman, nasıl olacağı, nereden, hangi şiddette geleceği çok belli değil. Geçtiğimiz şubat ayında, Sakarya'da 4,2 şiddetinde bir deprem, halkın, o kış koşullarında geceyi sokakta geçirmesine neden oldu.

Değerli arkadaşlar, belki dinlersiniz belki dinlemezsiniz, ama, bu konuda, özellikle Sakarya İlimizde, üniversiteyle birlikte yabancı uzmanların da katılımlarıyla yapılan tespitler var. 9 490 bina ağır hasar görmüş, 7 681 bina orta hasar görmüş, 15 169 bina ise hafif hasarlı.

Doğu Marmara rehabilitasyon ve yeniden yapılandırma idaresinin kurulması daha evvel önerilmiş; ama, bu konuda bir adım atılmamış. Dahası, Sakarya'da bu tespitler yapıldıktan sonra, 57 nci Hükümet döneminde de bir karar alınmış ve deprem bölgesinde zemin şartları dikkate alınarak imar planlarında kat yükseklikleri yeniden belirlenmiş idi. Buna göre, orta hasarlı binaların güçlendirilirken, imar planına göre üst katların, özellikle Sakarya'da bodrumdan sonra 2 kat dışındaki katların geri alınarak hak sahibi yapılması önerilmiş; ancak, böyle bir öneriye, hiç, devlet olarak olumlu yaklaşmamışız.

Değerli arkadaşlar, devlette süreklilik esastır. Bakınız, yine… AKP Grup Başkanvekili pek dinlemiyor; ama, onun hocalarından sayılır, eski bakanlarımızdan Cevat Ayhan, daha önceki dönemlerde bir önerge vermiş Meclise, soru önergesi, o günkü Başbakana. Demiş ki: "Bu bodrum kattan sonra 2 kat ruhsatlı binaların -ya da değişik söylemle- 5-6 ncı katların geri alınması için ne yapıyorsunuz?" Verilen cevap çok ilginç, tıpkı, sizin mantığınızla verilmiş o gün de. Denilmiş ki, evet, bu belediyelerin işi; ancak, katlarda büyük rant var. Belediyeler ve vatandaşlar… Aynen okuyayım isterseniz: "Deprem bölgesinde ve diğer kentlerimizde imar planları ve kat adetleri büyük rant elde etmek isteyen vatandaşların baskılarıyla değiştirilmiştir, ileride de değiştirilecektir. Bunun sorumlusu devlet değildir. İmar planlarında değişiklik yapma yetkisi belediyelerindir. Belediyeler ve vatandaşlar, imar planlarını değiştirmenin sonuçlarının sorumluluğunu da üstlenmek zorundadır." Tıpkı, sizin Sakarya Belediyenizde şu anda yapılan uygulamalar gibi, büyükşehir yetkilendirilmiş, bazı yerlerde 4 ve 5 inci katların 2'ye, 3'e indirilmesi kuralı getirilmiş; ama, yine, bilime aykırı, yine insan hayatı hiçe sayılarak, hâlâ, 5-6 kat, hatta, daha fazla ruhsat verilerek bina yapımına Sakarya'da bile devam ediliyor. Bunun, Hükümet tarafından, çok ciddî şekilde incelenmesi ve özellikle, bu deprem kuşağında onlarca, yüzlerce depremi yaşamış o bölgede belediyelere, bu konuda fazla yetki vermenin bir insafsızlık olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, ülkemiz deprem kuşağında. Deprem bir doğa olayı, ama, bunun sonuçlarını biz çok acı ödüyoruz. Bizden çok daha ağır deprem yaşayan ülkelere bir baktığımız zaman, örneğin, Japonya'da 6-7 şiddetindeki depremlerde hiç can ve mal kaybı olmaz iken, bizde 5 şiddetindeki bir depremde can kayıpları yaşıyoruz. Konumuz insan. Gerçekten, o bölgede, insan hayatı büyük risk altında. Üstelik, bu orta hasarlı binaların yanında, daha mahkemeleri sonuçlanmamış, yıkım bekleyen ağır hasarlı binalar da mevcut.

Gelin, bir an evvel, bu durumda yaşayan gençlerimizi, yoksul yurttaşlarımızı korku içinde yaşatma yerine, o güçlendirme çabalarının, çalışmalarının doğru dürüst yapılıp yapılmadığını, deprem bölgesindeki acıların devlet tarafından sarılıp sarılmadığını yerinde tespit etmek amacıyla bir Meclis araştırması komisyonu kuralım; o bölgede kısa bir süre içerisinde çalışmalarını yapsınlar, biz de devlet olmanın gereğini yerine getirip, yurttaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlayalım diyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Lehte ikinci söz, Sayın Sefa Sirmen, Kocaeli Milletvekili.

Buyurun Sayın Sirmen. (CHP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz 10 dakika.

MEHMET SEFA SİRMEN (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi lehinde, ben de söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, 17 Ağustos 1999 depremini bizzat yaşayan ve o dönemin belediye başkanı olarak o acıları yaşayan bir insan olarak, Allah, hiç kimseye, öyle bir felaketi, öyle bir acıyı yaşatmasın diyorum.

O günlerde, o günkü iktidar, o günkü yönetimler, o günkü yöneticiler, o felaketten bir ders çıkartılması doğrultusunda, işte, büyük sloganlar üretilerek "unutmayacağız, unutturmayacağız" şeklinde billboard'lar, ilanlar, reklamlar… Ama, geldiğimiz noktada, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin, dört yıla yakın iktidarında, deprem bölgesiyle ilgili, ne yazık ki, hiçbir girişimi, hiçbir çalışması, hiçbir yatırımı söz konusu olmamıştır.

Özellikle, bundan evvelki iktidarlar tarafından "Deprem Vergisi" adı altında toplanan vergiler… Bu iktidar döneminde de, bu vergi toplanmaya devam edilmiş; ama, bütçeye baktığınız zaman, deprem bölgelerine, bu vergiden, en ufak bir pay ayrılmamış, en ufak bir harcama yapılmamış. Bu üçbuçuk-dört yıllık iktidarda, sadece, AKP İktidarı, deprem bölgesine yönelik, Sayın Bayındırlık Bakanının, Sayın Faruk Özak'ın, iş merkezlerinin fiyatlarını yarıya düşürerek, Dünya Bankası konutları ile Bayındırlık Bankası konutlarının arasındaki fiyat farkını eşitleyerek, bir katkı yapmıştır; onun dışında, en ufak bir katkı yapılmamıştır. İnanın, özellikle, o günlerde esnaflık yapan esnaf arkadaşlarımız, o günkü iktidarın yanlış tercihleri nedeniyle, yanlış yerlere iş merkezleri yapması nedeniyle, hâlâ, esnaflar mağduriyetlerini giderememiş; bugün, sadece Gölcük'te 3 000 esnafın 2 900'ü icra kapılarında, çaresizlik içinde varlıklarını devam ettirme mücadelesi içindeler.

O tarihlerde, belediyelere yapılan haksız uygulamalar, Afet Yardım Fonundan ödenen paralar, siyasî nedenle, partizanlık da yapılarak, hak etmeyen belediyelere ödemelerin yapıldığı, hak eden belediyelere, sırf partizanca düşüncelerle ödeme yapılmadığı herkesin gerçek malumudur.

O günlerde, bugün Hükümet üyesi olan Sayın Osman Pepe, bu konuyla ilgili -tutanak özetlerinde de ifadeleri var- o günkü iktidara ağır eleştiriler içinde bulunmuş; hatta, Gölbaşı Belediyesine afet yardımı yapılırken "Gölbaşı'ndaki göl taştı da bizim haberimiz mi olmadı" diye eleştiri de getirmiştir. Şimdi, o gün muhalefetteyken söyleyen, eleştiren Sayın Bakan bugün iktidarda. O gün, yine, 1998'deki iktidar partisinin yöneticileri SEKA'yı kapatırken, Sayın Pepe, o zaman, yine, muhalefet milletvekili olarak "SEKA bizim namusumuzdur, kapatılamaz" diye, buradan, kürsüden ve Kocaeli'nde mikrofondan SEKA'lılara seslenmiştir; ama, bugün, iktidar olunca, ne hikmetse, muhalefetteyken söyledikleri unutuluyor. Bunun örneklerini çoğaltmak mümkün. Aynı şey, Sosyal Güvenlik Yasasında da… Bugünkü uygulamalarla baktığımız zaman, o gün eleştirenler, bugün, çok daha ağır şartları kabul eder duruma gelmişlerdir. Bunlar doğru şeyler değillerdir. Bunlar halkımız tarafından takip ediliyor ve zamanı geldiğinde de bunların hesabı sorulacaktır.

Gerçekten, Kocaeli'nde çok büyük haksızlıklar yaşandı. Saddam Hüseyin 10 000 000 dolar para gönderdi, Irak konutları yapıldı. O günkü Valilik yönetimi lojman olarak başladı; halbuki, depremzedelere gönderilmiş bir paraydı. Lojman inşaatı gibi başlandı, sonra tepkiler başladı, depremzedelere dağıtıldı. Onların akıbetinin ne olacağı belli değil. O gün, Alman Kızılhaçı tam teşekküllü bir hastane kurdu Yeniköy'de. Gerçekten, bugün 4-5 milyon dolara yapamazsınız; ama, bugün, Kızılhaçın getirdiği, bağışladığı bu hastane Türk Kızılayına devredildi. Ne hikmetse, Türk Kızılayı üç yıldır burayı çalıştırmadığı gibi, şimdi de ihale açarak -bir müteahhide- bu tesislerin Sudan'a kurulması konusunda bir faaliyet içindeler. Halbuki, o bölgede çok ihtiyaç olan bir hastane. AKP'li milletvekillerimiz bu konuda çaba da sarf ettiler; ama, bu gerçekleşmedi, Kızılayın uygulaması devam ediyor.

Bütün bunların gün ışığına çıkarılması için, gerçekten, Meclis araştırmasının… Bölgede -sadece Kocaeli'nde değil, Düzce'siyle, Yalova'sıyla bütün bölgede- geçmişe yönelik-yapılan yapılmayan eksikliklerin incelenmesinde çok büyük bir yararı vardır. Aslında, bugüne geldiğimizde bayağı gecikmiş bir olay; ama, yine de zamanımız var; çünkü, deprem, artık, hayatımızın bir parçası. İstanbul'un, önümüzdeki tarihlerde bir depremle karşı karşıya olduğunu hepimiz biliyoruz. Kocaeli'nin de ona sınır olması nedeniyle, en azından depreme hazırlıklı olma anlamında, bu kurulacak araştırma komisyonunun, bugüne kadar orada gerçekleşmiş olayların tespit edilmesi, yanlışlıkların düzeltilmesi, orada en azından konuşlanmış binaların yapılması ve korunması… İnanın, prefabriklerde yaşayan insanlar -20 metrekarelik prefabrik; zaten, yazın kavruluyor, kışın soğukta donuyor; ama- çaresizlikten oturuyor. Bu İktidar, oradaki insanların elektriğini keserek, suyunu keserek, çaresiz durumda bırakarak sokağa bırakmıştır, perişanlık içindedir insanlar; bir deprem de bu İktidarın baskısıyla, uygulamasıyla yaşamış oldular.

O zamandan kalan barakalar, prefabrikler çürümeye terk edilmiş, birsürü altyapı yatırımları yok edilmiş. Bütün bunların tespit edilmesi lazım, araştırılması lazım. Bunu da yapacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Burada, siyaset yapmadan, geleceğe yatırım yapmak adına -en azından, olası bir depremde İstanbul'un veyahut da onun bitişiğinde Kocaeli'nin de zarar göreceğini düşünerek- şimdiden ciddî hazırlıkların yapılmasında yarar görüyorum.

İstanbul, medyanın katkısıyla, desteğiyle depremini gündemine alıyor, belli bir zaman günlerce tartışılıyor; ondan sonra, soğumaya bırakılıyor ve yapılanlar, yapılacak olanlar ihmal ediliyor, unutuluyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yıllardan beri dile getirdiği depremle ilgili yaptığı hazırlıklar, birsürü yatırımlar, birsürü boşa harcanan paralar ne oldu, ne durumdadır bilinmemektedir. Aynı şey, Kocaeli için geçerli, Düzce için geçerli, Yalova için geçerli. Bütün bunların, bir elden derlenip toparlanması lazımdır.

Kocaeli'nde, yine aynı şekilde, en büyük SSK hastanesi olan Sopalı Hastanesi, depremde ağır hasar almıştır; yedi senedir, maalesef, olduğu gibi bırakılmıştır. Bugünlerde, ihalesi yapıldı, yapılacak, söyleniyor. Bu İktidar da yaklaşık dört yılını tamamladı, bu İktidar da henüz bir şey yapmadı.

Gerçekten, depremde, çok imkânı geniş aileler yok oldu gitti. O gün çocuklarını özel okullarda okutan aileler, şimdi o imkânlarını yitirdi, çaresizlik içinde; maaşlı iş bulduğu zaman, maaşlı çalışma mecburiyetine düşmüş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

MEHMET SEFA SİRMEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Gerçekten, o tarihlerde, dünyanın dört bir tarafından yardımlar yağdı. Philips, kamyonlarca ampul gönderdi; bunlar ne oldu, akıbeti nedir, belli değil. Beyaz eşyalar geldi. Duyduğumuz kadarıyla, valilikler, lojmanlarda, misafirhanelerde bunların kullanıldığını söylüyorlar. Bunların tespit edilmesi lazım, bunların değerlendirilmesi lazım. Buna benzer daha birçok paralar gelmişti; o gün bugün bu paraların hesabı verilmedi.

Geçmişte, hatırlayacaksınız, gelen paralarla memur maaşlarının ödendiğini o günkü bakan ifade etti, sonra düzeltmeye çalıştı. Birsürü çarpıklıklar var, bir sürü yanlışlıklar var. Bu İktidar, bu kadar zamandır niye bunu gündeme getirmedi, niye bunu ele almadı, bunu da anlamış değilim; çünkü, o gün, muhalefetteyken, bu konularla ilgili çok ciddî ithamlarda, çok ciddî iddialarda bulunmuşlardı. Bugün, iktidar kendileri, hesap kitap ellerinde, her türlü yetki ellerinde; bu konularda en ufak bir araştırma ihtiyacı dahi duymadılar.

Bu, Sayın İzzet Çetin'in sunmuş olduğu Meclis araştırması, AKP İktidarı için de bir şanstır. Hiç değilse, bu Meclis araştırması komisyonu kurulması lehinde AKP'li arkadaşlar da oy kullanırsa, bugüne kadar yapılan yapılmayan yanlışlıkların düzeltilmesi konusunda Meclis görevini yerine getirmiş olur; en azından bundan sonra bu tür hatalar yapılmaması için tedbirler alınır, bu araştırma komisyonu tarafından gerçekleştirilmiş olur.

Ben, bu duygularla, hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum; araştırma inceleme komisyonu kurulması için desteklerinizi bekliyorum; teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aleyhte söz istemi; Sayın Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.

Buyurun Sayın Kandoğan.

Süreniz 10 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Yalnız, bu konuyla ilgili düşüncelerimi ifade etmeden önce, dün, burada yapılan bir yanlışlığı, Anayasaya aykırılığı dile getirmek istiyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisiyle ilgili olarak bu görüşmeler yapılırken, Sayın Oya Aralsı, çok haklı olarak, bir hususu gündeme getirdi; ancak, getirilen bu husus, sadece İçtüzüğün 81 inci maddesindeki hükümler göz önüne alınarak Türkiye Büyük Millet Meclisine taşındığı için, esas görmemiz gereken bir hususu göremediğimizi ifade etmek istiyorum. Ben, o arada da söz talebinde bulunmuştum; ama, maalesef, benden önce söz isteyenler olduğu için, bu konuyla ilgili görüşlerimi açıklama imkânını bulamamıştım.

Şimdi, dünkü Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinde…

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, bugünkünü konuşuyoruz!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet; ama, çok önemli, fahiş bir hata yapıldı Sayın Çelik. Yani, bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden dile getirmeyeceğiz de nerede dile getireceğiz?! Ama, çok fahiş bir hata yapıldı. Bunun kayıtlara geçmesi için, bu meseleyi, bugün gündeme getirme ihtiyacı hissettim; dün konuşma fırsatı bulamadım.

Şimdi, sizin getirdiğiniz öneride…

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Ümmet Bey, konuya gelelim lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geleceğim; ama, çok önemli, Sayın Başkanım.

Sizin getirdiğiniz öneride, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından -bir kez daha- geri gönderilen bu Sosyal Sigortalar Kanunuyla ilgili olarak, bunun tümünün görüşülmesiyle ilgili bir öneri getirdiniz. Şimdi, Anayasanın 89 uncu maddesini okuyorum; Anayasanın 89 uncu maddesi "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, -tam bizim olayımızla çakışan bir durum- Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir." Çok açık; Anayasanın 89 uncu maddesi -Sayın Başkanım, sizin de dikkatlerinize sunmak istiyorum- çok açık. 2001 yılında bir değişiklik Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılmış ve -89 uncu maddede- sadece uygun görülmeyen maddelerin görüşülebileceği buraya derç edilmiş. Şimdi, bu hususun bir başka bağlantısı: Temel kanun olarak getirilmesi yanlış; yani, esas benim burada dikkatinize sunmak istediğim husus, bunun temel kanun olarak getirilmesi, Anayasanın bu 89 uncu maddesi karşısında açıkça aykırı bir hüküm olduğu inancımı sizlerle paylaşmak istedim. Onun için, bu meseleyi huzurlarınıza getirdim.

Değerli milletvekilleri, bir üzüntümü daha belirtmek istiyorum.

BAŞKAN - Konuya gelin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biliyorsunuz, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, önceki gün bir başçavuşumuz şehit olmuştu; dün, iki erimiz ve üç de korucumuz maalesef şehit oldu. Bakınız, bu konularla ilgili, ben, müteaddit konuşmalar yaptım buralarda. Terör meselesiyle ilgili, artık, geliniz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir genel görüşme açalım. Her gün, oralardan şehit haberleri alıyoruz. Her gün bu vatanın evlatları orada hayatlarını kaybediyor. Ölen, şehit olan bizim evlatlarımız… Ateş, düştüğü yeri yakıyor; ancak, akşam televizyon ekranlarında gördüğümüz manzaralar hepimizin yüreğini dağlayan manzaralar. Ama, benim bir endişem, bir korkum var; artık, bu hadiseler kanıksanmaya başlandı, rutin hadiseler gibi görülmeye başlandı; gazetelerin ikinci, üçüncü sayfalarında küçük haberler olarak yer bulmaya başladı. Ama, bir ülkede, haftada sekiz-on güvenlik görevlimiz hayatını kaybediyorsa, şehit oluyorsa, bu meselenin üzerinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, milletvekilleri olarak çok ciddî bir şekilde durmamız gerektiği, karşımızda çok açık bir gerçek olarak duruyor. O bakımdan, geliniz, bunu, hiçbir siyasî malzeme yapmadan, bütün siyasî düşüncelerimizi bir kenara bırakarak, terörle ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne yapmamız gerekiyorsa, bununla ilgili çalışmalara bir an önce başlayalım.

BAŞKAN - Konuya gelelim lütfen, konuya…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuzun bir önerisi huzurlarınızda. Bununla ilgili Kocaeli Milletvekillerimiz Sayın İzzet Çetin ve o dönemde orada belediye başkanı olarak görev yapan Sefa Sirmen, bu meselenin Türkiye Büyük Millet Meclisince ele alınıp bir araştırma komisyonu kurulması lazım geldiği hususunu dile getirdiler. Olayın içerisinde yaşayan canlı şahitler, depremi bizzat yaşayan insanlar ve deprem sonrası o bölgede yaşanan olayların da en iyi tanıkları. Şimdi, böyle iki milletvekilimiz, bu konuların, bir araştırma önergesi verilerek Meclisçe araştırma komisyonu kurulmasını istemelerinden daha tabiî bir şey olamaz. Ben, kendilerinin bu düşüncelerinden dolayı kendilerine de ayrıca teşekkür etmek istiyorum ve ben, depremden sonra da bir süre, Kocaeli'nde, Vali Yardımcısı olarak görev yaptım. Depremde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Orada yaşayanların ne kadar büyük acılar içerisinde hayatlarına devam ettiklerini de, yakından, ben de yaşadım, gördüm. O nedenle, o dönemde yapılan bazı yanlışlıklar, aksaklıklar, usulsüzlükler olmuş ve bunların da çok ciddî bir şekilde Meclisçe araştırılmasını isteyen bir önerge; ancak, Danışma Kurulunda oybirliği sağlanamadığı için, maalesef, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi olarak getirilmiş ve biraz sonra da, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin oylarıyla reddedilecek.

Şimdi, değerli milletvekilleri…

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Nereden biliyorsun?!

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Kabul edecekler!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İnşallah… Yani, ben arzu ediyorum. Eğer kabul etselerdi, burada, Danışma Kurulunda birliktelik olurdu, oybirliği olurdu. Demek ki, oybirliği olmadığına göre, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubumuz, deprem sonrası yaşanan hadiselerle ilgili olarak bir araştırma yapılmasını istemiyor. En azından, bunun bir faydası olacaktı; böyle büyük acıyı yaşayan insanlardan edinilecek tecrübelerle, -belki, olası, Allah göstermesin, bundan sonra bir deprem olduğunda, en azından- o yanlışlıklarla, hatalarla tekrar karşılaşılmaması açısından bugünden neler yapılması gerektiği ortaya konulacaktı.

Ancak, dün de burada söyledim, 375 araştırma önergesi gelmiş. Sayın Kapusuz da çıktı, dedi ki: "Yüzde 21'ini görüşmüşüz; çok büyük rakam." Sayın Kapusuz'un ölçülerine göre yüzde 21'inin görüşülmesi çok büyük rakamsa, onun takdirini, ben, Yüce Milletimize bırakmak istiyorum; yani, yüzde 21 büyük bir rakam mı değerli milletvekilleri?! Meclisin en önemli görevlerinin başında denetim görevi gelmiyor mu?! Bu, Anayasanın ve İçtüzüğün amir hükmü değil mi?! Haftada en az 2 saat danışma görevini bu Meclisin yapması gerektiği Anayasa ve İçtüzükte belirlenmemiş mi, getirilmemiş mi, amir bir hüküm olarak konulmamış mı?! Ancak, aylardan beri, maalesef, bu konularda, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, hiçbir çalışma içerisinde değiliz. Her seferinde burada gelip söylüyoruz; geliniz, bu denetim görevimizi iyi bir şekilde yerine getirelim; yok... Yazılı soru önergeleri, sözlü soru önergeleri, araştırma komisyonu önergeleri, maalesef, ciddî bir şekilde ele alınmıyor. Tam tersine, denetim görevi yapmaya çalışırken… Geçenlerde de söyledim; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına, Ankara Büyükşehir Belediyesinin BOTAŞ'a ne kadar borcu olduğunu sordum. Enerji Bakanlığı cevap göndermiş; cevapta diyor ki: "Bu bilgiler sırdır, üçüncü kişilere bu bilgileri veremeyiz." Şimdi, bir milletvekili olarak, denetim göreviyle görevlendirilmiş bir milletvekili olarak, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı beni üçüncü şahıs olarak görüyor; yani "bu bilgiyi ben size veremem" diyor. EGO'nun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin BOTAŞ'a ne kadar borcu olduğu bir sırmış, devlet sırrıymış! Onun için "üçüncü şahıslarla ben bunu paylaşamam" diyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne hale düşürüldüğünün, milletvekillerinin ne hale düşürüldüğünün çok açık bir işaretidir. Siz, İktidar Partisi olarak denetim görevini bu kadar savsaklarsanız, ehemmiyet vermezseniz, bakanlıklardan gelecek cevaplar da ancak böyle olur.

Şimdi, Maliye Bakanına da sormuşuz, Maliye Bakanı da, oğluyla ilgili olan bölümü de. O da diyor ki: "Bu da sırdır." Ve cevabı da ilgili bölüme göndermiyor, özel kalemine bir talimat vermiş, özel kalem müdürü o cevabı gönderiyor. Ben yıllarca bürokratlık yaptım, bu işin usulü bellidir. Özel kalemden böyle yazı çıkmaz değerli milletvekilleri. Özel kalemden hangi yazıların çıkacağını herkes çok iyi bilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Ümmet Bey, toparlayalım lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.

Onun için, ilgili bölüme gitmesini bile Sayın Maliye Bakanı istemiyor. O soruyu Maliye Bakanlığının ilgili bölümlerindekilerin, bürokratların duymasını, görmesini istemiyor. Niye; çünkü, orada karanlık ilişkiler var; çünkü, orada şaibe var; çünkü, orada dedikodu var; çünkü, orada yasal olmayan işlemler var.

Değerli milletvekilleri, bakınız, dördüncü yıl, bir ay sonra da Meclis bu dönemdeki çalışmasını bitirecek ve büyük bir ihtimalle de bu yıl sonunda erken seçim olması gündemde. İşte geldik, işte gidiyoruz. Milletvekilleri olarak elimizi vicdanımıza koyalım; yani, bu çalışma dönemi içerisinde milletvekilleri olarak, siyasî partiler olarak bizden beklenenleri yerine getirdiğimizi söyleyebilir miyiz?! Daha Meclis açılırken, bugün iki kez yoklama yapma ihtiyacı duydu Sayın Başkan; yok. Milletvekilleri, Meclis Genel Kuruluna gelmiyorlar. Geçen hafta perşembe günü burada yeterli sayı bulunmadığı için Meclis çalışmaları bitirildi. Ondan önceki hafta hiç çalışmadan perşembe günü Meclisi kapatmak mecburiyetinde kaldı Meclis Başkanımız. Yani, değerli milletvekilleri, şurada bir aylık süre kalmış, bu araştırma önergelerini ne zaman görüşeceğiz?! Sırada bekleyen çok önemli kanunlarımız var; bunları ne zaman tamamlayıp ne zaman bitireceğiz?! Öyleyse, geliniz, Meclis çalışmalarını çok ciddî bir şekilde ele alıp, en azından şu araştırma önergeleri, belki, Türkiye'de ortaya konulan birçok aksaklığın, yolsuzluğun, haksızlığın önüne geçebilecek ve bu konularla ilgili tedbir alınmasını sağlayacak. Bundan sonra -Allah göstermesin- olacak depremlerde daha tecrübeli, daha bilgi sahibi, daha birikimli bir şekilde bunlara müdahale edebilme imkânını sağlayan bir araştırma önergesinde niye oybirliği yok?!

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Niçin, bunu, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınma noktasında, Adalet ve Kalkınma Partisi menfi oy kullanacağını, en azından şu Danışma Kurulunda oybirliği olmamasıyla göstermiştir?!

Ben, lehinde söz talebi bulamadığım için aleyhinde çıkıp sözlerimi burada sizlerle paylaşmak istedim; ancak, bu önergenin de çok haklı bir önerge olduğunu, mutlaka Meclis Genel Kurulunca da ele alınması lazım geldiği hususunu ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aleyhte ikinci söz, Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik…

Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum; Cumhuriyet Halk Partisinin önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Önergede, az önce söz alan arkadaşlar belirttiler, ben de kısaca belirtmek istiyorum: 17 Ağustos 99 Gölcük ve 12 Kasım 99 Düzce depreminin etkilediği Kocaeli, Sakarya, Bolu, Düzce, Yalova İlleri ile yine Gölcük depreminin etkilediği illerden olan İstanbul'da orta hasarlı binaların onarım ve güçlendirme çalışmalarının amaca ve tekniğe uygun yapılıp yapılmadığının, orta hasarlı binalarda güçlendirme işlemlerinin bugüne kadar neden tamamlanmadığının ve bu konularda aksamaların nereden kaynaklandığının tespitiyle ilgili verilmiş olan bir araştırma önergesi. Bu önergenin denetim açısından ele alınmasının ne derece doğru olup olmadığına biraz sonra kısaca değineceğim; yalnız, ondan önce, iki gündür Genel Kurulun yönetiminde, Meclisin yönetiminde bir zaafı görmekten duyduğum üzüntüyü ifade ederek konuşmama başlamak istiyorum. Gerçekten, söz alan hatiplerin, burada, konuya bağlı olmaktan ziyade, konunun çok dışında, konuyla hiç ilgisi olmayan tartışma konuları burada açarak Meclisin zamanını, milletin zamanını israf ettiklerini müşahede etmekten duyduğum üzüntüyü ifade etmek istiyorum.

İkaz edilmeleri gerekir, sözlerinin kesilmesi gerekir, İçtüzüğe bağlı kalınması gerekir; ama, ısrarla, Başkanlığımız, bu konuda sınırsız bir toleransı uygulamaya devam ediyor.

Şimdi, bu araştırma önergesine baktığımız zaman, talebine baktığımız zaman, orta hasarlı binaların ne durumda olduğuyla ilgili bir soru değil, bunun araştırılması talep ediliyor.

Araştırmanın neticesini ben size arz etmek istiyorum: Bakınız, Marmara deprem bölgesinde, deprem sonrasında 52 547 orta hasarlı konuttan 42 529'u onarılmış, 6 734'ünün onarımı da şu anda devam etmekte; geri kalan, onarılmayan 3 194 konut var. 3 194 konut neden onarılmamış; yasal mevzuatın yeterli olmayışından, yasal sıkıntılardan kaynaklanan durumdan dolayı bunlar onarılamamış.

Bunlarla ilgili, şu anda, Kat Mülkiyeti Kanunuyla ilgili çalışmalar son aşamaya gelmiş durumda. Ya Kat Mülkiyetinde yapılacak olan değişiklikle bu 3 194 konutun onarımı veya kentsel dönüşüm çerçevesinde bu konutların da onarımı gerçekleştirilecek.

Şimdi, ne diyoruz; denetim. Denetim, tabiî ki meşru bir hak, denetimin olması gerekiyor; ama, denetim olarak talep ettiğiniz konuya baktığımız zaman, ufak bir araştırma yapsanız, ilgili kurumlara biraz müracaat etseniz, talep ettiğiniz ile gerçekleşeni mukayese etseniz, böyle bir denetim talebinde bulunmayacağınız gayet açıktır; ama, amaç burada üzüm yemek değil; amaç, Meclisin zamanını çalmaktır; amaç, milletin zamanını çalmaktır. (CHP sıralarından gürültüler)

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Kendine gel!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bundan dolayı da takdiri yüce millete bırakıyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Hayır, olmaz!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Efendim, rakamlar açık… Rakamlar açık…

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hangi rakamlar?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Ne adına istiyorsunuz?! Orta…

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ali Dibo bizde değil.

BAŞKAN - Lütfen… Bir dakika arkadaşlar.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yani, hırsız mı bunlar ya?!

GÜROL ERGİN (Muğla) - Ayıp!.. Ayıp!..

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar… Lütfen, yerinizden konuşmayın.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, neticede, depremin…

GÜROL ERGİN (Muğla) - Hiç yakışmadı, ayıp!

BAŞKAN - Siz de, lütfen, konuya gelin Faruk Bey.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Saygılı ol! Son derece ayıp!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Ne, ayıp olan nedir?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Önergeyi verenler hırsız mı?!

BAŞKAN - Faruk Bey, biz, bütün konuşmacıları uyarıyoruz.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Siz saptırıyorsunuz; ayıptır!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Neyi saptırıyoruz?!

GÜROL ERGİN (Muğla) - Her şeyi saptırıyorsunuz.

BAŞKAN - Sizi de konuya gelmek yolunda uyarıyoruz.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakınız, araştırma konusu, talebi ortada. Talebin karşılandığını, istediğiniz kurumdan alabilirsiniz. Araştırmayı gerektirecek bir durum yok.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sizin her yaptığınız iş ona benziyor!

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın. Siz de Genel Kurula hitap edin lütfen.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bu davranışınız da zaman çalmaya dönük zaten.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, tekrar ediyor...

BAŞKAN - Lütfen, müdahale etmeyin arkadaşlar; siz de Genel Kurula konuşun.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, depremin izleri ortadan kaldırılmıştır ve…

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ali Dibo da içinizde, Kemal Dibo da içinizde sizin.

FARUK ÇELİK (Devamla) - …bu depremin izlerinin ortadan kaldırılması konusunda da geçmiş hükümetlerin de bizden önceki hükümetlerin de 58 inci ve 59 uncu Cumhuriyet Hükümetinin de, 57 nci Hükümetin de çok ciddî katkıları vardır. Bu, toplumsal bir yaradır. Bu yaranın onarılmasıyla ilgili…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Niye gönderdiniz Yüce Divana?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - …herkes seferber olmuştur, herkes canla başla bu yaraların sarılması konusunda ciddî gayret sarf etmiştir ve netice de elde edilmiştir. Dolayısıyla, geçmiş hükümetlere de Hükümetimize de ilgili bakanlara da ilgili bürokratlara da buradan teşekkürü bir görev biliyoruz.

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Onun için mi Yüce Divana gönderdiniz?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Son olarak, bakınız, yine burada, az önce arkadaşımız ifade etti; diyor ki, Sakarya'da, 5-6 kat binalara ruhsat veriliyor. Bu cümleyi buradan söylediğin zaman, ruhsatı getireceksiniz. Diyeceksin ki, buyur arkadaş, 6 katlı, 5 katlı, Sakarya'da ruhsat var, verilmiş; var mı böyle bir şey?! (AK Parti sıralarından "yok, yok!" sesleri) Yok.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Araştıralım, var mı yok mu!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Düz zeminde 2 kat, düz olmayan zeminlerde ise 3 kat ruhsat verilebiliyor; yani, şimdi, böyle, yüzde 100 zamlı konuşmalar burada şık olmuyor, doğru olmuyor; onu anlatmaya çalışıyorum. Buradaki beyanları da, milletimiz, Sakarya ve deprem bölgesindeki vatandaşlarımız izliyorlardır.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Battıkça saptırıyorsunuz! Battıkça saptırıyorsunuz!

BAŞKAN - Müdahale etmeyin lütfen.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Peki, saptırıyorsam…

BAŞKAN - Siz de Genel Kurula hitap edin lütfen.

FARUK ÇELİK (Devamla) - 6 kat, 5 kat ruhsatlı yeri belgeleyin efendim, belgeleyin!

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Araştıralım! Araştıralım!

BAŞKAN - Lütfen Genel Kurula hitap edin Faruk Bey.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Belgeleyin lütfen. (CHP sıralarından gürültüler)

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Araştıralım!

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Araştıralım; Sakarya önergesi bunun için verildi.

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bundan dolayı…

GÜROL ERGİN (Muğla) - Adınız Ali Dibo'ya çıktı, hâlâ konuşuyorsunuz.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Bu araştırma önergesi niçin verildi?!

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sakarya Merkez Belediyesine, Baytura soralım…

FARUK ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, arz ettiğim bilgiler çerçevesinde, konuyla ilgili bir denetime gerek yoktur. Hükümetlerimiz, cumhuriyet hükümetleri üzerine düşen görevleri yerine getirmişlerdir.

BAŞKAN - Lütfen, arkadaşlar, müdahale etmeyin.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri…

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz istiyorum Sayın Başkan; sataşma var.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bir dakika efendim…

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Çalmakla suçladı Sayın Başkan; söz istiyorum.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri…

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Önerge sahibi olarak söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar…

Değerli milletvekilleri, biz, zaman kullanımı açısından arkadaşları uyarıyoruz. Hatta, biraz önce, Faruk Çelik Beyin yaptığı gibi, zamanını iyi kullananları, İçtüzüğün verdiği zaman içinde konuşmasını tamamlayanları da kutluyoruz, teşekkür ediyoruz. İzzet Çetin de, öyle, zamanında konuşmasını bitirdi, ona da teşekkür ediyoruz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hırsızlıkla suçladı Sayın Başkan; söz istiyorum.

BAŞKAN - Ama, buradaki görüşmeleri "Meclisin zamanını çalma" şeklinde nitelemek pek uygun bir niteleme değil. Ben, bunu belirtiyorum ve lütfen, arkadaşlarımızdan da bu belirtmeyle yetinmeyi rica ediyorum.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz istiyorum…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, açık sataşma var; çalmakla suçladı.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, önerge sahibi olarak söz istiyorum; hırsızlıkla suçladı.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - "Çalma" Meclis sözlüğünde olağan bir konuşma deyimi değildir. Çalmak, suçlamaktır; sataşmaya girer. Önergeyi verenleri hırsızlıkla suçlamış oluyor. Açıkça, sataşma maddesiyle ilgili söz hakkı doğuyor efendim.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Ne hırsızlığı ya!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Öyle söyledi…

BAŞKAN - Sayın Başkan, ben, bu konuda sadece önerge verenlerle ilgili değil, genelde görüşmelerde söz alanlarla ilgili…

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, önerge verenleri, Meclisin zamanını çalmakla suçluyor.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yeter artık, yeter…

BAŞKAN - …uygun olmayan tanımlamayı "zaman çalma" tanımlamasını doğru bulmadığımı söyledim ve düzelttim. Bu sizin için yeterli değil mi?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hayır, yetmez.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Hayır, hayır… O, sizin nazik üslubunuz içinde doğruyu belirtmeniz; ama, bu somut olay şudur…

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Nerede somut olay ya?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Önerge verenleri, Meclisin zamanını çalmakla suçladı, hırsızlıkla suçladı.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Nerede somut olay?!

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sen anlayamazsın!..

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Anlaşıldı arkadaşlar…

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Meclisin zamanını yiyorsunuz işte!..

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sen anlayamazsın!..

BAŞKAN - Anlaşıldı arkadaşlar…

Başkanlık Divanı olarak, biz, gerekli düzeltmeyi yapmış olmamıza rağmen, özellikle önergeyi veren arkadaşlar, bu konuda hassasiyetlerinin gereği olarak ısrar ediyorlar. (CHP sıralarından gürültüler)

Çok kısa olmak kaydıyla, açıklama için söz veriyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bir dakika arkadaşlar… Lütfen, oturalım.

Çok kısa olmak kaydıyla…

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, tutanaklara bakmanızı istiyorum Lütfen… Sayın Başkan, tutanaklara bakalım efendim. Tutanaklara bakalım ondan sonra söz verelim.

BAŞKAN - Sayın Çelik, ben, sizin konuşmanızı ve diğer arkadaşların konuşmalarını da çok yakından izledim.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Ama çok açık Sayın Başkan!

BAŞKAN - Tutanakları getirme durumunda olabiliriz; fakat, onları getirmeden de olay ortada ve o yüzden bir düzeltme yaptım sizin konuşmanızı içerecek şekilde, ona yönelik bir şekilde.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Bu konu çok hassas bir konu…

BAŞKAN - Ama, o uyarıyla, o düzeltmeyle yetinmedi arkadaşlarımız; o yüzden, kısa ve net bir şekilde, arkadaşların, bu konuyu sataşma olarak alan arkadaşların açıklamasını bekleyelim.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Meclisin zamanını yiyorsunuz.

BAŞKAN - Başka bir sataşmaya da sakın ha neden vermeyelim Sayın İzzet Çetin; sadece, söz aldığınız konuyla ilgili konuşun ve çok kısa.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; AKP Grup Başkanvekili arkadaşımızın, açıkça, Meclis İçtüzüğünden ve Anayasadan kaynağını alan bir hakkın kullanımını hırsızlıkla suçlamış olması nedeniyle söz aldım.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Zatıâlinizi Meclis Başkanınız müdafaa etti.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Sayın Unakıtan, otur!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Meclis Başkanı…

İZZET ÇETİN (Devamla) - Sayın Unakıtan otur!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Unakıtan sensin!

İZZET ÇETİN (Devamla) - Hepiniz birer Kemal Unakıtan'sınız! Otur yerine.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Unakıtan'a kurban ol.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Otur yerine, otur yerine.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Ben şeref duyarım Unakıtan'a benzemekten.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Akıta akıta un bırakmadınız.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Tabiî, aklınızı, çalmakla…

BAŞKAN - Lütfen, arkadaşlar, dinleyin.

İZZET ÇETİN (Devamla) - …aklınızı, yetim hakkı yemekle; aklınızı, halkın cebindeki üç kuruşunu birkaç…

BAŞKAN - Sataşmaya meydan vermeden, sadece konuyla ilgili, İzzet Bey…

İZZET ÇETİN (Devamla) - …çıkar çevresine peşkeş çekmekle bozarsanız, çalmak beyninize işler. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Ben, herhangi bir maddî olaydan söz etmiyorum. Ben, burada vermiş olduğum araştırma önergesiyle, yaklaşık 120-130 kilometrelik alanda, nüfusun yüzde 35'ini etkileyen ve halen Sakarya'da -Sayın Recep Yıldırım biraz evvel "yok" dedi; ama, söylüyorum- Bayturda, Büyükşehir Belediyesinin verdiği ruhsata bakın, 5 kat mı, 4 kat mı?! Neyi kimin çaldığı, neyi kimin çalmak istediği, ranta nasıl kimin koştuğunu ortaya koymak, Meclisin önüne getirmek amacıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını öneriyorum.

MUSTAFA DURU (Kayseri) - Tamam, yeter artık.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Orada, nüfusumuzun neredeyse üçte 1'i yaşıyor, hemen hemen hepsi korku içinde yaşıyor. Verilen para onları tatmin etmedi. Belki yapamadılar, yerine getiremediler, canları pahasına kötü binalarda oturuyorlar. Araştıralım diyoruz, Meclisin zamanını çalmakla suçluyor.

Siz, 4 Nisan 2005'ten bu yana IMF'nin direktifi, Dünya Bankasının dayatması, çıkar çevrelerinin baskısı yüzünden bir sosyal sigorta ve genel sağlık sigortası yasasıyla Meclisin zamanını aldınız.

MUSTAFA DURU (Kayseri) - Ne alakası var?!

BAŞKAN - Sayın Çetin… Sayın Çetin…

İZZET ÇETİN (Devamla) - Boşa kürek çektiriyorsunuz, boşa zaman harcatıyorsunuz Meclise.

BAŞKAN - Sayın Çetin, sadece zaman çalmayla ilgili söz aldınız.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Kapat o zaman!

İZZET ÇETİN (Devamla) - Her yasanız geri geliyor. 75 yasanız Anayasa Mahkemesinden döndü.

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASÎ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ (Devam)

1.- (10/354) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin öngörüşmesinin Genel Kurulun 31.5.2006 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grup önerisi (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza sunuyorum…

III. - YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yoklama istiyoruz.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Burada bir usul var Sayın Başkan…

BAŞKAN - Yoklama isteyenleri tespit edeceğim.

Adını okuduklarım otursunlar.

Kemal Anadol?.. Burada.

Ziya Yergök?.. Burada.

Nail Kamacı?.. Burada.

FARUK ÇELİK (Bursa) - 30 kişi ayakta Sayın Başkan.

BAŞKAN - Mevlüt Aslanoğlu?.. Burada.

Ramazan Kerim Özkan?.. Burada.

Hüseyin Ekmekcioğlu?.. Burada.

Tuncay Ercenk?..

ATİLA EMEK (Antalya) - Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Atila Emek takabbül ediyor.

Gökhan Durgun?.. Burada.

Yaşar Tüzün?.. Burada.

Orhan Diren?.. Burada.

Osman Kaptan?.. Burada.

Türkân Miçooğulları?..

OYA ARASLI (Ankara) - Ben takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Oya Araslı takabbül ediyor.

Osman Özcan?.. Burada.

Ufuk Özkan?.. Burada.

İzzet Çetin?.. Burada.

Nurettin Sözen?.. Burada.

Gaye Erbatur?.. Burada.

Oya Araslı?.. Burada.

Mehmet Işık?.. Burada.

Muharrem İnce?.. Burada.

Halil Tiryaki?.. Burada.

Yeterli sayı vardır.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.

İsmini okuduklarım cihaza girmesinler.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır.

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASÎ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ (Devam)

1.- (10/354) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin öngörüşmesinin Genel Kurulun 31.5.2006 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grup önerisi (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini ve diğer denetim konularını görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3 üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

4 üncü sırada yer alan, 19.4.2006 Tarihli ve 5489 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine…

(CHP Grubu Genel Kurul salonunu terk etti)

(AK Parti sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN - Lütfen, sessizliği sağlayalım arkadaşlar. Lütfen arkadaşlar… Lütfen arkadaşlar, lütfen… Lütfen… Zaman kaybına neden olmayın arkadaşlar. Lütfen…

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Ali Bey, siz de gidin… Ali Bey, siz duruyor musunuz?!

4.- 19.4.2006 Tarihli ve 5489 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1206) (S. Sayısı: 1189) (x) (xx)

BAŞKAN - Komisyon yerinde mi? Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Komisyon yerinde de, halk yok, halk!

BAŞKAN - Geçen birleşimde, Kanunun tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yapılan konuşma tamamlanmıştı.

Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekili ve Gaziantep Milletvekili…

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, Muzaffer Bey konuşacak.

BAŞKAN - Yapılan değişiklik talebiyle tekrar sunuyorum.

Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu'nda.

Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Asıl konuya girmeden evvel, dün de söyledim, ülkenin sorunları var iken, aciliyeti olan sorunlar var iken, burada, iki gündür Danışma Kurulu kararlarını tartışıyoruz. Çok üzerinde durmayacağım; ama, olay çok şık olmuyor diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, arkadaşları bir uyarırsanız mutlu olacağım.

BAŞKAN - Lütfen, sessizliği sağlayıp değerli konuşmacının konuşmasından, düşüncelerinden yararlanalım. Lütfen arkadaşlar, dikkatle dinleyelim.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sevgili arkadaşlarım, genel sağlık sigortası Türkiye'nin gündemine oturmuştur; yetmişüç milyon insanı da ilgilendiriyor. Zamanında, buradan, sizleri uyardım; geliniz, eksikleri birlikte tamamlayalım, bu yasayı öyle çıkaralım dedik; ama, ne yazık ki, ben söyledim, ben dinledim sanki. Ne oldu; yanlışlık geri döndü. Yanlış, yanlıştır; hiç bunun başka şekli yok. Sayın Cumhurbaşkanı da, bu yasanın 15 maddesini geri gönderdi. Keşke, o zaman dinleseydiniz, bu yasa geri gelmeseydi de, ülkemizin bugünkü ekonomik çalkantısına bu da sebep olmasaydı. Bu, sebeplerden biridir, bu ekonomik sıkıntının çalkantı halini almasının.

Sevgili arkadaşlarım, Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu Tasarısı, genel sağlık kanunu tasarısı, çevre ve tarım kanunu tasarısı ve nüfus kanunu tasarısı gibi hayatî önem taşıyan yasaların temel yasa olarak gelmesini arzu etmemiştik. Niye etmedik; bunlar, hayatî yasalardır; bu yasaları, eksisiyle artısıyla, muhalefetiyle iktidarıyla, birlikte tartışalım, nerede eksik varsa, onları tamamlayalım diye söylemiştik; ama, İktidar, yine de, benim bildiğim, dediğim olur diye, bu yasayı temel yasa olarak getirdi; ama, 15 madde geri geldi.

Siz bu yasayı geçirirken ne yapmıştınız; muhalefeti susturdunuz. Doğru… Muhalefeti susturmakla da hiçbir yere varamazsınız; ama, vardım zannedersiniz. Bu da doğru... Ne oldu şimdi; muhalefetin bir kısmı gitti. Bizim, zaten, belliydi; anamuhalefet partisi olacağımız belli. Anamuhalefet partisi… Şimdilik yapıyoruz; geleceğin iktidarı olacağız, sizin hatanızı yapmayacağız. Bunu aklınıza koyun. Bunu aklınıza koyun; bu yanlışlıkları biz yapmayacağız. Biz iktidara geldiğimizde…

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Ne zaman?!.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - En kısa zamanda.

…muhalefetin sözlerini alacağız -sizden de muhalefette arkadaşlarım olacak burada inşallah- sizin yapmadığınızı, biz, burada, size sorarak… Yasaları, iktidar olduk diye, tek başımıza, parmak kaldırıp indirerek yapmayacağız. Sivil toplum örgütlerinin, kanunla ilgili bütün sivil toplum örgütlerinin, burada, muhalefette grubu olan insanların, olmayan insanların bilgilerini alarak, görüşlerini alarak, bu kanunları, bundan sonra, bizim yaptığımız kanunları, gelecek iktidarlara da örnek olmak için, öyle çıkaracağız.

Sevgili arkadaşlarım, söyledim, halen devam ediyor. Karadenizde bir laf vardır: "İnadına vamiçkini…" İnadına, benim dediğim olacak. Olmaz ya, olmaz!.. Şık değil!.. 9 000 işgünü, bugün için yanlış. Bir kere, düşünün, 25 sene bilfiil… Bir gün izin almamak şartıyla, işçi veya memur, 25 senede emekli olabiliyor bu şartlarda. Peki, altı ay çalışan, üç ay çalışan insanlarımız ne zaman emekli olacaklar?"

Sevgili arkadaşlarım, söyleyince diyorsunuz ki: "Efendim, muhalefet siyaset yapıyor…" Bunun neresinde siyaset, nasıl emekli olacak, onu soruyorum size. 65-66 yaş, yaşam standardı olan bir ülkede, mezarda emekli olmayacak da nerede olacak?! Bunun bir izahını yapar mısınız bana, ilmî olarak bir söyler misiniz acaba, bu altı ay çalışan, üç ay çalışan mevsimlik işçilerimiz ne zaman emekli olabilecekler; benim aklım ermiyor. Ama, siz ne yaparsanız yapın, siz ne kadar bildiğinizi yaparsanız yapınız, ben burada, bu Mecliste bulunduğum müddetçe sizi uyaracağım, yanlışlarınızı söyleyeceğim arkadaşlarım. Yanlıştan dönmek de bir erdemdir, bunu unutmayınız. Yanlış, insanlar içindir; hata, insanlar içindir; ama, asıl, bu hatayı tekrarlamamak, o da insanlar içindir, erdemli insanın işidir.

Ben burada, bütün milletvekili arkadaşlarımın, iktidarda muhalefette olan, hele iktidarda olan arkadaşlarımın bu yasada emeği çok olduğu için ben onlarda bu erdemi görüyorum. Geliniz, bu eksikleri burada tamamlayalım diye düşünüyorum.

Sevgili arkadaşlarım, yüreğiniz yetmiyor, korkuyorsunuz. Niye korktuğunuzu anlayamıyorum. Halktan korkulur mu?! Halk biziz, biz onların parçasıyız. Burada bir yasa yaptınız, bu yasada getirdiniz -ben bangır bangır bağırıyorum, söylüyorum, halkıma da cevap veririm- siz burada kendi işinizi yapamadınız. Tuttunuz, burada, Cumhurbaşkanının emekliliğini düşündünüz, Meclis Başkanının emekliliğini düşündünüz, Başbakanın emekliliğini düşündünüz de kendi emekliliğinizi düşünemediniz korkunuzdan. Bu ne biçim şey, bu ne turşu, bu ne lahana turşusu, bu ne perhiz! Yani, niye söylüyorum bunu biliyor musunuz, eğer kendisini müdafaa edemeyen bir toplum veya milletvekilinin başkasını müdafaa etmesi olası değildir. İşte, yaptığınız yasalardan birisi de budur. Bana sorsunlar, hocam, sen niye böyle dedin diye de, ben, bal gibi nasıl cevap vereceğimi biliyorum. Siz neden korkuyorsunuz madem?! Demezler mi ki, adama, sen, kendi başını bağlayamıyorsun, başkasına şunu yapıyorsun diye sormazlar mı?! İşte, size soruyorum, size söylüyorum, ben de milletvekiliyim. Ben, bir daha bu halktan oy alarak gelmek istemiyor muyum buraya; istiyorum. Bal gibi de alırım. Çünkü, bu halk beni bilir, bu halk doğruyu bilir; ama, siz kendi hakkınızı müdafaa edemiyorsunuz, halkın hakkını müdafaa etme şeyiniz var mı?! Sevgili arkadaşlarım, bakınız, bakınız…

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Mütevazılığınız…

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Hiç laf atmaya lüzum yok. Ben size söyleyeyim: Gerçekçi olmak lazım, gerçekçi… "Efendim" diyor "ben bu yasayı çıkarırsam, muhalefet karşı çıkar." Şimdi, muhalefet buna da karşı çıkıyor, doğruyu söylüyoruz; yapıyor musunuz?! Mademki, hep yanlış yapıyorsunuz, bu yanlışı da yapabilirdiniz diye düşünüyorum. Niye: Kendini düşünmeyen bir insan, kendine faydalı olmayan bir insan, topluma faydalı olamaz. Bunu size söyleyeyim. Bu, ilmen, basit, ispatlanmıştır.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Arşimet mi ispatlamış!

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Bu, ispatlanmıştır.

Sayın Başbakan veya Hükümet sözcüleri, peki, diyemez mi ki Sayın Başbakan, vatandaşına, ben, milletvekilimi doyurmasam, biraz sonra bağırmıyor musunuz, ihale peşinde koşuyor diye söylemiyor musunuz diye halka soramaz mı? İşte, ben, bunların bu şekle düşmemesi için bal gibi de bunu yaptım demesi lazım. İktidar budur. İktidar, her yaptığının cevabını verecek güçte olur.

Sevgili arkadaşlarım, bunu böyle geçiyorum. Tekrar söylüyorum, bakınız, bu 15 madde var ya, 15 madde bize bir uyarıdır, bu yanlışlıkları göstermedir. Burada 15 maddenin eksiklerini birlikte tamamlayalım. Reform yapmak kolay değildir. Reformlar cesaret ister, reformlar risk ister. Riski alamayan hiçbir kimse başarılı olamaz. Öyle, evde yatarken, rahat, huzur içinde olurken, ben, bu halkı kandırırım, bu halk da bana oyunu verir... Vermez, vermeyecek de, bundan haberiniz olsun. Ben halkın müdafii değilim, ben halkın avukatı değilim; ama, ben, o halkın içinden geliyorum. Halk, daima, doğruyu görür, yanlışı da görür; cesareti de görür, cesaretsizliği de görür. Ben bunları niye söylüyorum? Sevgili arkadaşlarım, hep çırpınıyorum; 350 küsur tane milletvekili, iktidar olarak, kolay kolay bir daha gelmeyeceğini biliyorum; böyle olunca da, muhalefet de belli. Yasaları, konsensüs şekilde, bir araya gelerek, anlaşarak yapsak da, hem ülkemiz huzurlu olsa hem İktidar da buradan payını alsa, ben yaptım bunları dese, ne olur? Muhalefet oy alamaz mı zannediyorsunuz? Biz alırız. Niye; biz, doğruya doğru dedik deriz, yanlışa da yanlış dedik deriz; bugünkü dediğim gibi.

Ben, bugüne kadar hiç mi hiç yanlışın peşinde koşmadım. Hata da yaptımsa, o hatamı anında telafi etmeye çalışmışımdır ömrüm boyunca; ama, yanlışı söylemeden de hiç geçmedim. Daima doğrunun yanında oldum ve milletvekili demek ne demektir; milletin vekili, o milletin temsili gücünü elinde tutan insanların da, daima doğrunun yanında, güzelin yanında, iyinin yanında olmak mecburiyetinde olduğunu zannediyorum ve öyle hissediyorum. Bütün milletvekili arkadaşlarımı da bu şekilde görüyorum. Bu şekilde gördüğüm için de, size, sizi şikâyet ediyorum, doğrudan saptığınız için şikâyet ediyorum, sizi size ediyorum. Öyle, siyaset de yapmıyorum, sizi halka bıraktım filan demiyorum. Sizi, kendi vicdanınızla baş başa bırakıyorum. Ne olur, yanlıştan dönsek ne olur?!

Sana, yarın bahçede otururken, meydanda konuşurken, Sayın Başbakan, sen yanlış yaptın, yanlıştan da döndün mü diyecekler?! Sayın Başbakan, sen yanlış yaptın, yanlıştan da döndün, seni kutlarım derler adama; kutlarım; ama, ben, anlatamıyorum.

Tabiî ki, bu yasalar da IMF'in, Dünya Bankasının isteği doğrultusunda oluyor. Onların olması da, Avrupa Birliğine gireceksen, bu da doğrudur. Eğer, hepsi, bizim, bu yasaların, kendi isteğimizle olsaydı, çok daha güzel olurdu; ama, tam bağımsız bir ülke olabilmek için, ekonomik bağımsızlığımız da olması lazım, dışa bağımlı olmamamız lazım. Kafamızı dik tutabilmemiz için, ekonomimizi düzeltip, ekonomide de bağımsız olursak eğer, o zaman, daha dik, gururlu, başımız dimdik çalışırız diye düşünüyorum. İşte, bunu, bugün yapamıyoruz. 300 küsur milyar dolar borcumuz olursa, tabiî ki, bazı şeyleri el adama dikte ettirir. İşte, bu yasaları yaparken, niye böyle yaptık derken onu da düşünmek mecburiyetindeyiz.

Bakınız, bir haftadır, on gündür faizlerde yükselme başladı, kurda yükselme başladı, beyaz eşyada ve otomobil sanayiinde zamlar başladı; zamlar, birbirini takip edecektir. İşte, bunun sebeplerinden bir tanesi, kararlı, disiplinli, iktidarıyla muhalefetiyle birlikte bir Meclis olsa, çok daha iyi… Hem ekonomimiz bugünkü sallantıya uğramazdı hem de daha da güzel bu işleri hallederdiniz diye düşünüyorum.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sallantı falan yok ya!..

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Sebebini söyleyeyim: Sevgili arkadaşlarım, siyaset yapmak kolay değildir. Siyaset yaparken, siyasetçi, konuşmadan evvel, iki kere yutkunur, bir kere konuşur. Söz ağızdan çıktı mı, artık, o geri gelmez, diş macununa benzer; diş macunu çıktı mı gelmez.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Hangi beyaz eşyanın fiyatı değişti?!.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Ben, şunu söylüyorum; benim laflarımın nasıl olduğunu anlayanlar anlar. Bence, bu ülkenin refahı, huzuru, rahatı için, bazı insanlar konuşurken çok dikkat etmek mecburiyetindedir artık. Ben… Burada, nasıl ki Doktor Muzaffer benim birinci kimliğim, ama, asıl şuradaki kimliğim, şimdi, milletvekili kimliği. Milletvekili kimliğim olduktan sonra, biraz daha, konuşurken, doktor olduğum zamandaki konuşmam ile milletvekili olarak konuşmam arasında fark vardır. Onun için de, devleti yöneten insanların, devlet yönetiminin ne olduğunu çok iyi bilmesi lazım gelir diye düşünüyorum. Kurum ve kuruluşlarla kavga ederek, muhalefetle her zaman, her gün kavga ederek bir yere varılmaz; varırız, ama, sonucu bulamayız. Bu zaman kim zarar eder; toplum zarar eder, ülkemiz zarar eder, biz zarar ederiz. Onun için de, kim olursa olsun, nasıl olursa olsun, hangi mevkide olursa olsun, bulunduğu mevkii göz önüne alarak, ona göre hareket etmesinde yarar vardır diye düşünüyorum.

Ben, bu arada, İktidarı tekrar uyarmıyorum, İktidara rica ediyorum; yanlıştan dönelim. Burada yanlışlar var, bu yanlışları düzeltelim. Ne olur; bu yanlışı düzeltmek 2 tane önergeye bakar; düzeltelim; kim kaybedecek; ülke mi kaybedecek, millet mi kaybedecek; ne olur inatlaşmakla, nereye gidiyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Toparlarım Sevgili Başkanım.

Şimdi, ben, hiçbir zaman ülkemin huzursuz olmasını istemiyorum, ülkemin insanlarının refah içinde olmasını istiyorum, mutlu olmasını istiyorum, sizlerin istediği gibi. Sizi benden ayrı düşünmüyorum. Sizi benden ayıran, sizin İktidar olmanız. İktidarda da "biz İktidarız, her dediğimizi yaparız…" Tabiî yaparsınız; ama, yapmadan yapmaya fark var; birisi iyi olur, birisi kötü olur. Ben de diyorum ki, yapılan yasaların daha iyi olması için, muhalefetin sözlerine dikkat etmekte yarar vardır diye düşünüyorum; ama, burada şunu görüyorum ki… Bu kürsüye çıkan arkadaşlarımın, İktidar yanlısı arkadaşlarımın, karar merciinde bulunan, mevkiinde bulunan arkadaşlarımın başkalarıyla muhabbet ettiğini görünce de, o, beni tabiî ki üzüyor; çünkü, kimden ne kadar fayda alırsam, not alırsam, o notu ilgili yere gönderirsem bir şeyler yaparım diye beklerim ben olsaydım; ama, böyle bir şey, İktidarda böyle bir âdet yok; bu da yanlış.

Sevgili arkadaşlarım, ben, hep, yanlışları söylemek için, fırsat buldukça buraya çıkıp doğruları söyleyeceğim, doğruları göstereceğim; ama, yaparsınız yapmazsınız, o da sizin kendi vicdanınıza kalmış; ona karışamam; ama, doğru yaparsak, hep birlikte huzur içinde oluruz ülkemizle birlikte. Yapılan her doğru ülkemizin lehine olur, milletimizin lehine olur, tüyü bitmemiş gelecek çocuklarımızın, yetimlerimizin lehine olur diye düşünüyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum.

Hoşçakalınız. (Anavatan Partisi ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Zekai Özcan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Tasarısının, bilindiği gibi, Sayın Cumhurbaşkanımızdan 15 maddesi geri dönmüştür. Bunu 9 grupta toplamak mümkündür. Bu 9 grup 15 maddeyi ihtiva etmektedir. Esas vurgulanan konu, yaşın kademeli olarak artması ve 9 000 gün primle ilgili Sayın Cumhurbaşkanımızın çekincesidir ve burada gerekçe olarak da ortalama ömrün 66 yaş olduğunu belirtmesidir.

Dün, Cumhuriyet Halk Partili değerli arkadaşımın ve bugün, Anavatan Partili değerli arkadaşımın da tenkitleriyle beraber, bu konuları vurgulamak istiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, yaş, doğumdan yaş 66 değildir. Bugünkü, bizdeki verilere göre, yaşlılık aylığı ile emeklilik aylığı arasındaki kavram karıştırılmaktadır. Bugün, 2006 için söylüyorum; toplam doğumdan yaşama ümidi 71,5'tir. Oysaki emeklilikteki yaşama beklentisi ise 60 yaşında bir kişi için 77,7'dir. Bu, kadınlarda 79, erkeklerde 76,5'tir.

Bu belirtildiğine göre, aslında, bizim, sosyal güvenlik reformunda 2035'ten sonra beklediğimiz, erkeklerde 16, kadınlarda 20 sene, emekli olduktan sonra, emekli maaşının bağlanması konusunda kurgulanmıştır; ki, AB ülkelerine baktığımızda bu sayı son derece düşüktür. Avrupa ülkelerinde, yaklaşık, erkekler 10-12 civarında, kadınların ise yine 14 yıl civarında emekli beklentisi bulunmaktadır.

Bugün için, kadınlarımız 33, erkekler ise 27 sene emekli aylığı almaktadır; ki, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yoktur; çünkü, insanların çalışırken ödedikleri prim ile emekli olduktan sonra alacakları maaş arasındaki ilişkiye baktığımızda, insanların çalışırken ödedikleri primlerin toplamı, emekli olduklarında aldıklarının en az 2 katıdır. Türkiye'de ise bu tam tersidir; yani, çalışırken 1 kat ödüyorlar, emekli olduğunda 2 kat daha fazla emekli aylığı alıyorlar.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu 9 000 gün meselesine gelince; bu, çok istismar yapılıyor; sanki, 9 000 gün olmayınca kimse emekli olamıyor diye bir kaygıya düşülüyor. Halbuki, 4 500 gün prim ödeyen kişiler -ki, bu, kademeli 5 400'e çıkacak- bunların emeklilik hakkı saklıdır ve bundan sonra da 5 400 gün prim ödeyenler emekli olabilecektir.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kaç yaşında?

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Dolayısıyla, sadece 9 000 gün prim ödemesi iddiası yersizdir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben, Cumhuriyet Halk Partisinin SHP ile birleştiği dönemde, 1995'te hazırladıkları tasarıdan birkaç örnek vereceğim. Bu tasarıda, 506 sayılı Kanun değiştiriliyor ve burada deniyor ki: "Kadın 55, erkek 60" ve 9 000 gün prim ödeme şartı getiriliyor. 1995'te, daha sonra, Cumhuriyet Halk Partisinin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olduğu dönemde, Sayın Tansu Çiller'in DYP Genel Başkanıyken, Başbakanken hazırladıkları tasarı… Bu tasarıda diyor ki, geçici maddeyi söylüyorum... Biz, biliyorsunuz ki, bu geçici maddelerde, mevcut haklardan en ufak geriye gidiş yapmadık. Yani, 2007'den önce 1 gün prim dahi ödese, bu sisteme dahildir, herhangi bir artışa sebep olmayacaktır. İki; yaşta hiçbir değişiklik olmayacaktır. 2007'den sonra ilk defa, SSK olarak, hizmete başlayacaklar için bir kademeli geçiş yaptık ve 2026'da 9 000 gün ödeyenler ancak 2051'de emekli olduklarında bu şart getirilmektedir. Yani, 2051 yılından önce emekli olanlar için    9 000 gün şartı yoktur; bunun altını çizeyim.

Şimdi, bu geçiş şartlarına baktığımızda, çok enteresandır, diyor ki (a) maddesinde: 15 yıllık sigortalılık süresini doldurmuş bulunan kadınlar 7 200 gün, 20 yıllık sigortalılık süresini doldurmuş olan erkekler ise 9 000 gün prim ödemek koşuluyla emekli olabilmektedir. Yani, ne yapıyor; mevcut sistemde çalışanların 2 200 gün primini artırıyor, 360'a böldüğümüzde 6,2 sene kadınlarda, erkeklerde ise 11 sene birden yaşlarını ve prim günlerini artırıyor. Halbuki, bizim bu getirdiğimiz tasarıda mevcut haklarda hiçbir geri gidiş yoktur. Bunu, dün, değerli Kemal Kılıçdaroğlu konuşurken diyor ki: "9 000 güne nasıl çıkartıyorsunuz?" Halbuki, bu tasarı hazırlandığında kendisi bu tasarıyı övüyor. SSK Genel Müdürüyken diyor ki… Bu dediğim çok ağır şartlar getiriliyor. Düşünün ki, 10 yıl ve sonrası olanların yaşları birden 58'e çıkıyor ve 7 800 prim gününe taşıyor ve mevcut müktesep hakları ellerinden alınıyor ve onlar için diyor ki: "Kanun yürürlüğe girdiği tarihte emeklilik hakkını kazanmamış olanların da beklenen hakları mümkün olduğu ölçüde korunmaya çalışılmıştır." Şimdi, Sayın Tansu Çiller'in Başbakan olduğu dönemde…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Doğru Yol Partisi, değil mi efendim?

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Evet, Doğru Yol Partisi, SHP ve CHP'nin birleşip birlikte yönettikleri Çalışma Bakanlığının hazırladığı bu tasarıda bu kadar ağır hükümler varken "bu 9 000 gün niçin konulmuştur" demektedir. Dediğim gibi, 9 000 gün tek şart değildir. 5 400 gün prim ödeyenler de emekli olabilecektir.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kaç yaşında emekli olacak Sayın Özcan?

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Yaşı, bugünkü 60'tır, 3 yaş ilave ediyoruz, 63 yaşında emekli olacaktır.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Onu da söyleyin.

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Gelelim, Anavatan Partisinin…

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - DYP'nin getirdiğinde kaç yaşında oluyordu?

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - 60 yaşında. Yine onlarda da yaş artırılıyordu 3 600'le.

Şunu söylüyorum: Getirilen şey, müktesep hakları ellerinden alınıyordu; yani, kişi sistemdeyken birden buna 11 seneye yakın prim yükü yüklüyor ve senesini artırıyordu. Biz diyoruz ki: 2007'den önce 1 gün dahi sigortalı olan kişinin, ne emeklilik yaşında ne de prim gün sayısında bir artış yok. 2007'den sonra Emekli Sandığında ve Bağ-Kurda da herhangi bir artış yok. Sadece, SSK'lılar, 2007'de 7 100 günle başlayacaklar, 2008'de ilk defa girecekler 7 200'le başlayacaklar, 2009'da girenler 7 300 günle; bu şekilde devam edecek, taa 2026'da 9 000 günü bulacak ve dediğim gibi, 2051'de emekli olanlar için geçerli olacak.

Anavatan Partisine geldiğimizde… Anavatan Partisinin getirdiği geçiş şeyi de çok ağırdır ve onlar diyorlar ki… Yine, 10 sene olanlara prim günü 1 000 gün ve 10 yaş ilave ediliyordu. Anayasa Mahkemesinden dönmeseydi, yine, ağır hükümler taşıyordu.

Şunu ifade etmek istiyorum: Bu, otuz kırk sene sonrası sosyal güvenliğin düzenlenmesidir. Burada kalkıp siyaset yaparsak, yanlış yaparız. Bu gelecek kırk yıl, sadece AK Parti Hükümetinin kırk yılı değildir; bütün toplumun geleceğidir. O bakımdan, bugün, ne Avrupa'da ne dünyada 60 ve 60 yaşın altında hiçbir emeklilik sistemi yoktur. Bugün, gelişmekte olan ülkelerde de 60 yaşın altında herhangi bir emeklilik yaşı yoktur. Burada kullandığımız tabir, emeklilik yaşıdır. Emeklilik yaşındaki, tabiî ki, kişinin çalışamayacak duruma gelmiş olmasıdır; yani, yaşlılık birinci kriterdir. İkinci kriter ise, sigortalılık süresidir. Bu, dünyada her yerde aynıdır. Yani, sigortalılıktaki çalışma süresi mutlaka vardır.

Şimdi, bazı ülkelerde, tabiî ki, vergiye dayalı bir sistem vardır. Bunlarda prime dayalı sistem olmadığı için ikametgâh şartı vardır; işte, Norveç'te, Danimarka'da olduğu gibi; ama, orada da yine bir süre vardır. "Bu ülkede 50 sene, 40 sene ikâmet edeceksin" şartı vardır; yani, 18 yaş ile 65 yaşı arasında ikâmet edecektir, 65 yaşında emekli olabilecektir kadın olsun, erkek olsun.

Yine, primli sistemlere baktığımızda, yine, onlarda da, Belçika'da 42 sene, Fransa'da 40 sene, işte, İspanya'da 40 sene, birçok ülkede… Dün, burada, Sayın Kılıçdaroğlu'nun "hangi ülkede 9 000 gün vardır" sözlerine cevap olarak söylüyorum: 40 sene, 42 sene sigorta primi ödeyen birçok ülke bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bir başka konu, çok eleştirilen bir konu var; TÜFE'yle ilgili konudur. Deniliyor ki: "Siz büyüyorsunuz, gayri safî millî hâsıladan emeklilere bir pay ayırmıyorsunuz."

Şimdi, değerli arkadaşlarım, evet, sistemin kurallarını koyalım; kurallarını koyduktan sonra, refah payının nasıl verileceğini, o hükümetlerin ekonomileri, büyümeleri oranında, hükümetler takdir edecektir; ama, bugün, zaten, Sosyal Sigortalar Kurumunda ve Bağ-Kurda emekli aylıklarının bağlanması TÜFE'ye bağlıdır; yani, yeni bir sistem getirilmemiştir.

Şimdi, şunu da ifade ediyorum ki, AK Parti gibi sosyal politika uygulayan hükümetler, zaten, burada çok özen gösteriyorlar. Biz, AK Parti olarak iktidara geldiğimizde, birkaç örnek vermek istiyorum, SSK'da yüzde 78 artış yaptık. 2002 ile 2005 yılları arasında diyorum; çünkü, 2006'nın TÜFE neticeleri daha kesinleşmemiştir; onun için, bunu katmıyorum. Bağ-Kurda, tarımda yüzde 169, esnafta yüzde 123 yaptık; ortalamasını söylüyorum. Asgarî bakımdan düşündüğümüzde de, bunlar yüzde 200'ü geçmektedir. Net asgarî ücrette yüzde 90 artırdık; emekli maaşlarını, memurların emekli maaşlarını yüzde 84 artırdık, memurların aktif maaşlarını yüzde 86 artırdık.

Şimdi, bunlara baktığımızda, 2002 ile 2005 yılları arasında, aslında, Türkiye'de TÜFE yüzde 39 artmıştır. Halbuki, verdiğim rakamlara baktığınızda, gayri safî millî hâsıla da cumhuriyet tarihinin tabiî ki en önemli gelişmesini göstermiştir. 2002 ile 2005 arasında Türkiye'nin büyümesi reel anlamda yüzde 25'tir. Yüzde 25'i de buraya katsak bile, biz, TÜFE artı gayri safî millî hâsılayı bile üzerine koyduğumuzda, yine, daha fazla, emekli maaşlarını artırdığımız, çalışan, aktif memurlarımızın maaşlarını artırdığımız görülmektedir.

Bakın, bu sene bile en düşük memurlarımızın maaşını yüzde 20 civarında artırdık; ama, yükseklerini yüzde 5 artırdık. Bunu şu anlamda söylüyorum: Hiçbir hükümet, sosyal politika uygulayan bir hükümet, eğer, büyüyorsa, ekonomisi gelişiyorsa, TÜFE'nin üzerinde artış yapacaktır ve Hükümetimiz de, şüphesiz, 2002'den 2006'ya gelinceye kadar nasıl yaptıysa, bundan sonra da yapmaya devam edecektir.

Şimdi, burada, yine, dün bir tenkit konusu oldu. İşte, Bağ-Kurluların 2007'den sonra canları yanacak dendi. Bunun da gerekçesi, sosyal güvenlik destek prim ödemesi ileri sürüldü ve yanlış ifade kullanıldı; sanki, emekli maaşlarından eskiden yüzde 10 kesilirken, 2007'den sonra yüzde 33,5 kesileceği ifade edildi. Bu, gerçek değildir. Bizim, aslında, bu getirdiğimiz sosyal güvenlik tasarısında emekli aylıklarından tek kuruş kesilmeyecektir değerli arkadaşlarım; sistemi öyle kurduk. Yani, bugüne kadar emekli olduktan sonra ikinci bir iş yapanların emekli aylıklarından sosyal güvenlik destek primi kesiliyordu; halbuki, bu getirdiğimizde, emekli maaşından herhangi bir kesinti yapılmayacak. Yalnız, kişi tercihine bağlı. Eğer, ikinci bir iş yapmaya başlamışsa, onun önünde iki husus var; ya emekli aylığını tam almaya devam edecek, fakat, yeni çalıştığı işten dolayı sosyal güvenlik destek primi ödeyecek veyahut da emekli aylığını almayacak, o zaman yeni işinden sosyal güvenlik destek primi tabiî ki kestirmeyecek ve emekli aylığına yansıtacak bunu.

Şimdi, burada, Bağ-Kurlularla ilgili olumsuzluk nedir diye sorduğumuzda, Bağ-Kurlularla ilgili hiçbir olumsuzluk yoktur. Çünkü, bugün, Bağ-Kurlu sistemde yüzde 40 prim ödüyordu; halbuki, bu yaptığımız düzenlemede, Bağ-Kurlular bundan sonra yüzde 33,5 prim ödeyecekler; yani, Bağ-Kurluların prim oranlarını düşürdük. Sosyal güvenlik destek primi ödemelerini de emekli maaşlarından kestirmiyoruz; sadece yeni çalıştıkları işten dolayı sosyal güvenlik destek primi ödeyecekler. Tabiî ki, bu, SSK'lılar için farklıdır; çünkü, bunun yüzde 19,5'ini işveren verecektir, yüzde 14'ünü ancak kişi ödeyecektir.

Bir başka tenkit konusu üzerinde durmak istiyorum. Burada emekli aylıklarının bağlama oranlarının düşürülmesi konusu.

Değerli arkadaşlarım, bu, sanki, gelecekte emeklilerimizin aylıklarının azalacağı intibaını veriyor; halbuki gerçek böyle değil. Evet, emekli aylıklarının bağlama oranları düşüyor; bu doğrudur; fakat, 2007'den önce, biliyorsunuz, bugünkü sistemde Emekli Sandığı mensupları çalışırken ilk 25 senesinde yüzde 75 aylık bağlama oranına tabi tutuluyorlardı; ama, ondan sonra her sene için yüzde 1'e düşüyordu. SSK ile Bağ-Kura baktığımızda bu da yüzde 1,5'e düşüyordu. Halbuki biz, 2007 ile 2016 yılları arasında yüzde 2,5'e, ondan sonra yüzde 2'ye bunu yükselttik; daha doğrusu değiştirdik. Yükselttik… Şu anlamda söylüyorum: Sistemde uzun zaman kalacaklar için yüzde 2,5 ve yüzde 2 aslında bir yükseltmedir; ama, siz, bunu, yirmibeş sene içerisinde kişinin emekli olacağını düşünürseniz, emekli aylığı bağlama oranı düşecektir. Ama, yeni bir kavram getirdik. Burada prime esas kazanç farklılaştırılmıştır. Bugün Emekli Sandığı, yani, memurlar için söylüyorum, bunların prime esas kazançları çok değişik rakamlardadır. Yani, bazı aldıkları ücretler emekli aylıklarına yansıyor; fakat, primlerinden düşülmüyordu. Şimdi ise, bütün bunlar prime tabi tutulacağı için, prime esas kazançları artacaktır; dolayısıyla, aylık bağlama oranlarıyla çarptığımızda, bizim yaptığımız hesaplamalarda, aylık bağlama oranları uzun dönem sistemde kalanlar için herhangi bir düşüklüğe sebep olmayacaktır.

Yine, Sayın Cumhurbaşkanımızın da vurguladığı bir konu var. Diyor ki Sayın Cumhurbaşkanımız: Eğer kişiler… Memurlar için söylüyor. Siz, bunların tabiî ki matrahını yükseltiyorsunuz; fakat, bunlardan prim aldığınız zaman, yüzde 14 dahi olsa -düşürüyorsunuz; ama, yüzde 14 alsanız bile- dolayısıyla, bunların faal aylıkları azalacaktır diye bir görüşü var. Buna da katılmamız mümkün değil; çünkü, buradaki, bizim Hükümetin hedefi, kesinlikle, çalışanların maaşlarının düşürülmesi söz konusu değildir. Buradaki sene kavramı, bu konuda yapılacak reforma fırsat vermek içindir; yoksa, herhangi bir düşüş olması söz konusu değildir.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, sağlıkta da değerli arkadaşlarımız tenkitlerde bulundular. Ben şunu çok açık söylüyorum: Bu genel sağlık sigortası, Türkiye Cumhuriyetinin sağlıkta yaptığı en büyük bir reformdur. Bu reformu hepimiz alkışlamak durumundayız; çünkü, bu reformla, Türkiye'de yaşayan herkes -bunlar yabancı uyruklu olsun, vatansız olsun- sığınmacı olsun- bu genel sağlık sigortası kapsamına giriyor ve Türkiye'de her 3 kişide 1 kişi 18 yaşın altındadır değerli arkadaşlarım ve biz diyoruz ki, bu 18 yaşın altında, Türkiye'nin geleceğini emanet edeceğimiz kişilere diyoruz ki, siz, tescil şartına bakılmaksızın genel sağlık sigortası kapsamına alındınız ve diyoruz ki, genel sağlık sigortası finansmanı farklılaştırdığı için, bundan sonra, kesinlikle köydeki muhtar ile köydeki çobanın, fabrika sahibi ile fabrikada çalışan işçinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - …bir milletvekili ile sokaktaki simitçinin arasında sağlığa ulaşma bakımından hiçbir fark kalmayacak; çünkü, bugüne kadar sağlıktaki çapraşık durum şuydu: Yeşilkartlılar farklı, SSK'lılar farklı, Bağ-Kurlular farklı sağlık hizmeti almaktaydı. Halbuki, burada, artık, ister kamu ister özel hastane, kişinin SSK'lı mı, Bağ-Kurlu mu, Emekli Sandığı mı, yeşilkartlı mı, vatansız mı, özürlü mü, buna bakmayacak. Nesine bakacak; bu kişinin genel sağlık sigortası kapsamında olup olmadığına bakacak. Dolayısıyla, bunun faturasını genel sağlık sigortasından alacağı için, bu kişiler arasında herhangi bir ayırım yapması söz konusu olmayacak; çünkü, kişiyle, artık o kuruluşun parasal ilişkisi kesilecektir.

Dolayısıyla, bu önemli reformun 2007'den sonra hayata geçirilmesi bakımından, mutlaka, gelecek kuşaklar, cumhuriyet tarihi, Tayyip Erdoğan Hükümetini, sosyal güvenlikte geleceğe dönük yaptığı bu reformdan dolayı anacaktır ve biz, gelecek kırk yıl için, kurallarını koyduğumuz, hesaplarını yaptığımız… Tekrar şurada da bir ifade etmek istiyorum. IMF'yle ilgili çok söylendi, burada bahsetmek istiyorum. Şimdi, devamlı, bu tasarının IMF'nin politikası olduğu söylendi.

Değerli arkadaşlarım, biz, AK Parti olarak, seçim beyannamesini, 1992'de, seçimden önce belirttik.

AHMET YENİ (Samsun) - 2002'de…

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Dedik ki orada… Sosyal sigortalar kuruluşları, uygulanan sigorta programları, üyelerin aylığa hak kazanma şartları, emekli aylıklarının alt ve üst sınırları, prim oranları, sağlanan haklar ve yükümlülüklerden bahsediyoruz, genel sağlık sigortasını kuracağımızı söylüyoruz ve bunu Acil Eylem Planında ortaya koyuyoruz ve iki seneden fazladır tartışıyoruz, Meclis gündeminde de bir seneden fazladır tartışılıyor, buna rağmen deniliyor ki… Hükümetin Acil Eylem Planında olan ve seçimden önce vatandaşına söz verdiği, hem genel sağlık sigortası hem sosyal güvenlik reformunu IMF'ye bağlamak kasıtlı bir durumdur, başka bir şey ifade etmemektedir. Bana göre, bu reformda biraz da geciktik; yoksa, IMF'yle bir ilgisi yoktur.

Hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu söz istediler.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik reformu yasa tasarısı Genel Kurulumuzda ikinci kez görüşülüyor. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından bazı maddeleri iade edilmesi nedeniyle, bu görüşmeyi hem komisyonda hem de burada, sizin huzurlarınızda gerçekleştiriyoruz. İzninizle, bazı konulara ben de açıklık getirmek istiyorum.

Bu tasarı çok tartışıldı, çok konuşuldu; ama, görüyoruz ki -demek ki, yeterince biz bu tasarıyı tanıtamadık- bazı soru işaretleri hem değerli milletvekillerimizde, özellikle muhalefete mensup milletvekillerimizde hem de bazı kesimlerde hâlâ devam ediyor. Bunun için, hoşgörünüze sığınarak, belli konularda tekrar görüşlerimizi ifade etmek, arz etmek istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik reformu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak uzun yıllardır ihtiyaç duyduğumuz yapısal bir reformdur. Bu, sadece bizim Hükümetimizin programında, Acil Eylem Planımızda olan bir husus değildir. Uzun yıllardır, devletimizin resmî belgelerinde, yıllık raporlarda, beş yıllık kalkınma planlarında ve bizden önceki Hükümet programlarında gündeme gelmiş bir konudur; ama, hiçbir hükümet, çeşitli nedenlerden dolayı, bu yapısal reformu hayata geçirme konusunda bu hükümet kadar mesafe kaydedememiştir, bu Parlamento kadar mesafe kaydedememiştir.

Niçin bir sosyal güvenlik reformu yapıyoruz; Hükümetimizin bu kadar yoğun meşgalesi arasında, fazla zamanı mı arttı veyahut da işi gücü de yok, bu kadar, yetmişiki milyon insanı ilgilendiren, önümüzdeki yıllarda, dönemlerdeki vatandaşlarımızı da kapsayacak bu reform konusuna el attı diye… Her şeyden önce, bu, geleceğe karşı duyduğumuz sorumluluğun gereğidir. Bunun altında yatan felsefe boyutu, mantalitesi budur.

Değerli arkadaşlarım, biz, sosyal güvenlik reformuna veyahut da sosyal güvenlik sistemimize bir çekidüzen vermezsek, gelecek kuşaklara, onların taşıyamayacağı kadar ağır bir yük devretmiş olacağız. İzin verirseniz bir iki rakam vereyim. Sosyal güvenlik sistemimize 2005 yılı itibariyle Hazine tarafından aktarılan kaynak yaklaşık 20 milyar dolardır. Önümüzdeki on yılı projekte edersek, on yıl içerisinde Hazineden sosyal güvenlik sistemimize aktarılması gereken miktar yaklaşık 250 milyar doları bulacaktır. Yani, önümüzdeki on yıl içerisinde, bugünkü mevcut veriler devam ettiği takdirde, Hazinenin -yani vatandaşlardan toplanan paralarla- bu sisteme 250 milyar dolar aktarması gerekecektir.

Evet, hepimiz diyoruz, sosyal devlet, sosyal güvenlik sistemine kaynak aktarmak zorundadır. Huzurunuza geldiğim ilk günden itibaren bunu hep ısrarla söylemeye çalıştım. Nasıl başka alanlara devletimiz kaynak aktarıyorsa, sosyal güvenlik sistemine de kaynak aktarmak zorundadır; ancak, bu aktarılan kaynağın makul olması gerekiyor, bizim gibi borçlu olan bir ülkede, borçlanma maliyetlerini, işsizliği ve istihdamın daralmasını tetiklememesi gerekiyor.

Şimdi, 250 milyar doları bir tarafa bırakın. Eğer biz bu sistemde 100 milyar dolar bir tasarruf yapabilsek önümüzdeki on yıl içerisinde, GAP Projesini iki defa bitirmiş oluyoruz değerli arkadaşlarım ve Türkiye'deki işsizliğe önemli ölçüde çözüm getiriyoruz, istihdamın artışına önemli ölçüde çözüm getiriyoruz. Bu nedenle, sosyal güvenlik sisteminin açıkları önem taşımaktadır; ama, demin de ifade ettiğim gibi, sosyal devlet olma gereği, bu sisteme devletin katkı yapması gerekiyor; ki, nitekim, devletimiz bunu en geniş manada yerine getiriyor. İşte, 2005 yılında Hazineden transfer edilen 23 katrilyon liralık miktar söz konusudur. Önümüzdeki yıllarda da bu finansman açığını kapatacaktır.

Diğer taraftan, ülkemizde yaklaşık 11 000 000 yeşilkartlı vatandaşımız vardır. Bu vatandaşlarımızın giderleri de Hazine tarafından karşılanmaktadır, bilabedel karşılanmaktadır. Öyle vilayetler vardır ki, nüfusunun yarısından fazlası yeşilkartlıdır. Devletimiz, sistemimiz bunları biliyor, bunları görüyor; ama, hiçbir vatandaşı sokakta kalmasın, hastane kapılarında kalmasın diye, sosyal devlet olmanın gereği bu harcamaları yapıyor; ancak, değerli arkadaşlarım, bazı çıplak gerçeklerle de karşı karşıyayız, bunu da bilmemiz gerekiyor.

Evet, bu miktar, önümüzdeki 250 milyar dolar, bizim geleceğimizden tasarruf edeceğimiz miktardır; yani, çocuklarımızın bize emanet ettiği bir paradır. Zaten, sosyal güvenlik sisteminde tartıştığımız budur. Biz, bu 250 milyar doları, bugün sistemden emekli olanlar veyahut da önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde emekli olacaklar bol bir şekilde harcayalım mı; yoksa, biz tasarruf ederek gelecek nesillere aktaracağımız yükü hafifletelim mi? Bütün mesele budur ve sosyal güvenlik sisteminin temelinde de yatan budur. Kuşaklar arasında adil bir paylaşımı planlaması gerekmektedir. İşte bizim yapmaya çalıştığımız… Sosyal güvenlik sistemini yaparken, ister emeklilik olsun ister sağlık sigortası olsun, kuşaklar arasında bir adil paylaşımı, bir dengeli paylaşımı yapmanın gayreti içerisinde olduk.

Şimdi deniliyor ki: "Bir yanlıştan dönün. Efendim, burada paylaşın." Değerli arkadaşlarım, biz üçbuçuk yıldır bu paylaşma işini yapıyoruz. Görüşmediğimiz aşağı yukarı hiçbir kesim kalmadı; sivil toplum örgütleriyle, sendikalarıyla, meslek kuruluşlarıyla, siyasî partilerimizle, görüşülmesi gereken herkesle görüştük. Ben, geçmiş siyasî tarihe baktığımız zaman hiçbir yasanın bu kadar geniş katılımcı bir anlayış içerisinde hazırlandığına şahit olmadım -belki vardır; ama, ben bilmiyorum- ve sivil toplum örgütlerinden bize gelen önerileri yüzde 65 oranında karşıladık; yani, bize 100 öneri geldiyse 65 öneriyi biz bu tasarıya monte ettik. Peki, geride kalan, rafine olan maddeler nedir; bu maddeler bu reformun özünü teşkil eden maddelerdir; yani, ısrarımız veyahut da bu tasarıda bunların kalmasındaki düşüncemiz, eğer, bu söz konusu maddelerde herhangi bir değişiklik yapar isek, biz bu reformun içini boşaltmış oluruz. O zaman da, işte, üçbuçuk yıldır konuştuğumuz sistemin sürdürülebilirliği konusundaki bütün iddialarımızdan vazgeçmiş oluruz. Onun için, belki bunu anlatmak zor; ama, inanıyorum ki, biz bunu vatandaşlarımıza anlattığımız zaman, halkımız bunu anlayışla karşılayacaktır ve sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminin kurulması herkesin menfaatına olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu genel girişi sizlere takdim ettikten sonra bazı spesifik konulara da girmek istiyorum. Deniyor ki: Efendim, IMF dayatmasıyla Hükümet bu tasarıyı yaptı, bu noktaya geldi. Bu doğru değil. Hatırlayalım; Hükümetimiz 2002 Aralık ayında kuruldu. Kuruluşundan bir hafta sonra, biz, ilgili bakanlar, Türkiye'de sosyal güvenlik reformunu çalışmaya başladık; hatta, Acil Eylem Planımızda da koordinatları çizilmiş sosyal güvenlik reformu belliydi. Yani, o zaman IMF'yle ne anlaşma vardı ne herhangi bir angajman vardı. Bunların hiçbiri olmadan, biz, parti olarak ve Hükümet olarak, Türkiye'de bir sosyal güvenlik reformu yapma ihtiyacını gördük ve bunun gereklerini yerine getirmeye başladık. Ha, zaman içerisinde, gerek Dünya Bankası gerekse IMF'yle bu konuda çakışan hususlar olmuştur; ama, bunu hiçbir zaman IMF'nin bir dayatması olarak, IMF'nin bir diktesi olarak görmek mümkün değildir. Bunu böyle söylemek, Parlamentomuza ve bu Parlamentonun bünyesinden çıkmış Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine haksızlık olur diye düşünüyorum.

Evet, bunun dışında, değerli milletvekilleri, Zekai Bey de izah etti, bazı konular var; örneğin bunlardan birisi prim matrahlarında artış olacağı nedeniyle kamu çalışanlarının görev aylıklarının azalacağı noktasında bir görüş var. Sayın Cumhurbaşkanımızın da iade ettiği maddelerden biri budur. Hayır, kesinlikle böyle olmayacak. Evet, prim matrahı artacak; ama, bu artıştan dolayı kamu çalışanlarımızın fiilen, yani, net eline geçen görev aylıklarında herhangi bir azalma olmayacaktır. Ne bizim böyle bir kastımız vardır ne de böyle bir şeye hakkımız olduğuna inanıyoruz. Onların aylıklarında bu şekilde herhangi bir düşüş olmayacaktır.

Bizlere çok sık sorulan bir soru var; muhtemelen sizlere de sık sık soruluyor. Bugün itibariyle emekliliğini hak etmiş çalışanlarımız var; diyorlar ki: Biz emekli olalım mı, ne yapalım? Yani, bu yasadan herhangi bir şekilde etkileniyor muyuz diye… Hayır. Altını çizerek ifade ediyorum. Bugün itibariyle emekliliğini hak etmiş kişilerin herhangi bir telaşa kapılmalarına gerek yok. Aksine, onların daha fazla çalışmalarını sistem ödüllendiriyor, yeni sistem ödüllendiriyor. Nasıl ödüllendiriyor; bugünkü mevcut sistemimize göre yirmibeş yıldan sonra çalışan her yıl için Emekli Sandığında 1,5, SSK'da 1 olan katsayı, yeni sistemde 2,5 olarak uygulanacaktır. Yani, her yıla yüzde 2,5 nispetinde yeni sistem prim vereceği için 26 ncı, 27 nci ve daha sonraki yılları çalışmaları kendileri açısından faydalıdır. Dolayısıyla, bugün itibariyle emekliliğini hak etmiş vatandaşlarımızın herhangi bir şekilde endişeye kapılmalarına gerek yoktur diye düşünüyoruz.

Evet, bu 9 000 gün konusu çok konuşuluyor; işte, mezarda emeklilik olarak ifade ediliyor. Hatta, 1999 yılında 4447 sayılı Yasa çıkarken o gün parlamenterlik görevini yapan arkadaşlarımızın beyanlarından alıntılar yapılarak burada okundu. Bir kere, 99 yılında yapılan ile bugün yaptığımız çok farklı şeyler değerli arkadaşlarım. O gün yapılan yaşın yükseltilmesi çok keskin bir şekilde hayata geçiyordu, Anayasa Mahkemesinin iptali olmasaydı yaş çok keskin bir şekilde hayata geçiyordu ve bugünkü reform kapsamı ile 99 yılında yapılan reform kapsamı çok farklı şeylerdir. Onun için, o gün konuşan milletvekili arkadaşlarımızın beyanlarını bu doğrultuda değerlendirmek gerekir.

Değerli arkadaşlarım, bu 9 000 gün konusu, Emekli Sandığında ve Bağ-Kurda zaten şu anda halen geçerli olan bir sistemdir; yani, 25 yıl karşılığı olan 9 000 gün, Emekli Sandığında ve Bağ-Kurda aranan bir husustur. Sadece, yeni yasamız, hizmet akdiyle çalışan, yani, SSK'lı olarak tabir ettiğimiz vatandaşların bu 7 000 gün olan sürelerini yıllara yayarak, 9 000 güne çıkarılmasını öngörmektedir. Yani, 2007 yılında ilk defa sigortalı olacak bir vatandaşımız, 7 100 gün üzerinden emekli olacaktır. Yani, 2007 yılında sisteme giren vatandaşımızın 25 yılda emekli olduğunu kabul edersek, ancak 2030'lu yıllarda 7 100 gün üzerinden emekli olması söz konusudur. Yani, 2007 yılında, birdenbire, bu 7 000 günden 9 000 güne çıkmayacağız. Sadece 2007 yılında 100 gün ilave edilecek, her geçen yıl 100 gün ilave edilmek suretiyle, ancak 2027 yılında, Türkiye'de, bu 7 000 gün olan prim ödeme gün sayısı 9 000 güne çıkacak. Yani, daha uzun bir açıklama getirmem gerekirse, 2027 yılında sisteme girmiş bir sigortalımız, ancak 2052 yılında emekli olduğu zaman, kendinden aranacak prim ödeme gün sayısı 9 000 gün olacaktır. Ha şunu kabul ederiz: Yani, 7 000 gün de, 9 000 gün de özellikle kısmî çalışma süreleri açısından zor bir süredir. Bugün bile 7 000 günü doldurmakta bu bahsettiğimiz vatandaşların durumu gerçekten zordur. Yani, bugünkü sistemde bile bu vatandaşlarımızın emekli olmaları zordur. Onun için, sisteme, kısmî emeklilik dediğimiz, yani, 4 500 gün prim ödeme karşılığında mevcut emeklilik yaşlarına 3 yaş ilave etmek suretiyle ikinci bir alternatif emeklilik sistemi de getirilmiş bulunmaktadır.

Bunun dışında, diğer önemli bir konu, aylık bağlama oranlarının bir disiplin içerisine getirilmesi konusudur. Evet, aylık bağlama oranı itibariyle dünyada ve OECD ülkeleri içerisinde en yüksek ülkelerden biriyiz. Bunu, zaman içerisinde düşürmeyi amaçlıyoruz. 2015 yılına kadar yüzde 2,5, 2015 yılından sonra da, 2016 yılından itibaren yüzde 2 olarak uygulanmasını yasamız öngörmektedir. Bunun karşılığında deniliyor ki: Madem aylık bağlama oranları düştü, otomatik olarak, emeklilik aylıklarında da, işte, 2015 yılında, 2017 yılında, 2020 yılında düşüş olacaktır. Bu, gerçeği tamamen yansıtmamaktadır. Şöyle yansıtmamaktadır: Emekli aylıklarında önemli olan, çalışırken almış olduğunuz ücret ve çalışma süresidir. Eğer, ücret düzeyiniz yüksekse ve çalışma süreniz fazlaysa, size bağlanacak emekli aylığı da o oranda yüksek olur. Bugün her şeyi sabit varsayarsak, enflasyon, diğer parametreleri sabit varsayarsak, 25 yıl üzerinden emekli olacaksa, bu, yüzde 3'ten yüzde 2,5'e düşmesinin matematiksel karşılığı bir düşüşü beraberinde getirir; ama, inşallah, hepimiz yaşayıp göreceğiz, zaman içerisinde gerek prim matrahlarının artmış olması gerek çalışma süresinin uzamış olması gerekse ücretlerin çalışırken reel bölümünün artmış olmasından dolayı, satın alma gücü itibariyle emekli aylıklarında bir düşüş olmayacağı kanaatindeyiz. Bundan etkilenen bazı meslek mensuplarını da korumak için, bazı yasal düzenleme hazırlığı içerisindeyiz. İşte, hâkim ve savcılarımıza yapacağımız düzenlemenin altında bu yatmaktadır; çünkü, hâkim ve savcılarımızın çalışırken aylıklarının artışı ancak birinci sınıfa geldikten sonra çok hızlı bir şekilde yükseldiği için, onlara, bu anlamda bir düzenleme yapma ihtiyacı doğmuştur.

Genel sağlık sigortasına ilişkin bazı hususlar dile getirildi. 18 yaşından küçük çocuklardan, işte, hastaneye yattıktan sonra, hastaneden çıkarken para alınacak filan diye burada değerli görüşler dile getirildi.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; genel sağlık sigortası, 18 yaşından küçük çocukları büyük bir güvence altına alıyor. Bugünkü sistemimizden farklı olarak, anne ve babasının herhangi bir sosyal güvenlik sistemine bağlı olup olmadığına bakmaksınız, bağlı olsalar bile sisteme borçları olup olmamasına bakmaksızın bu çocukların bütün tedavilerini genel sağlık sigortası karşılayacaktır. Bu, gerçekten, çocuklarımız adına çok önemli bir güvencedir.

Onun dışında, hastaneden çıkarken… Yatarak tedavilerde herhangi bir katkı payı alınmadığı için, bu konuda söylenenlerin gerçeği yansıtmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Yeni sistemimiz sadece iki konuda fark alınmasını öngörüyor; genel sağlık sigortası.

Birincisi, otelcilik hizmetleri. Sigortalımız derse ki, ben, tek kişilik odada, şu standartları olan bir odada kalmak istiyorum. O zaman diyoruz ki: Hayır, benim belirlediğimiz bir ortalama standardım var, bunun üzerindeki standardın farkını sen vereceksin.

İkincisi, öğretim üyesi farkı dediğimiz, şu profesöre, şu hocaya ben ameliyat olmak istiyorum diyorsa -ki, bugünkü sistemde de var böyle bir fark alınmasını öngören- onun farkını da sigortalının vermesi gerekir diye, bunu, sisteme koyduk. Bunun dışında herhangi bir fark alınması, herhangi bir fark istenmesi söz konusu olmayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, genel sağlık sigortası, Sayın Özcan'ın da ifade ettiği gibi, gerçekten, kapsam itibariyle çok geniş bir sigortadır; hem kendi vatandaşlarımızı hem ülkemizde bulunan yabancıları kapsama alan bir geniş kapsam söz konusudur. Ayrıca, sunmuş olduğu tedavi hizmetleri açısından da çok geniş bir sağlık teminat paketi bulunmaktadır.

Zaten, Sayın Cumhurbaşkanımız, sadece, genel sağlık sigortasının tek bir maddesini geriye göndermiştir; o da, 18 ve 45 yaş arasındaki sigortalıların diş protez bedellerinin ödenip ödenmeyeceği konusudur. Bütün dünyada bütün sosyal güvenlik kuruluşları bu diş protezleri konusunda çok hassastır. Birçok ülkede bu protez konusu kapsam dışıdır veyahut da en az yüzde 50'si sigortalının kendisinden alınmaktadır; çünkü, bu, çok pahalı bir tedavi yöntemidir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; özü itibariyle, geri gönderilen veyahut da değerli muhalefet milletvekillerimiz tarafından dile getirilen itiraz konusu maddelerin bir elin parmakları kadar az olduğu görülmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bunlardan biri de, evet, ülke büyümektedir, ekonomi büyümektedir. Bu büyümeden emeklimize de bir payın yansıtılması gerekir. Dolayısıyla, emekli aylıklarının artışında sadece TÜFE'nin değil refah payının da öngörülmesi gerekir diye bir görüş var. Bunu hükümetlerin her zaman yapma imkânları var değerli arkadaşlarım. Biz, 2002 yılı ile 2005 yılı arasında sadece TÜFE'ye bağlı kalsaydık, Bağ-Kur ve SSK emeklilerine 56 katrilyon lira vermemiz gerekiyordu; ama, Hükümetimiz, bu TÜFE artışını az gördüğü için, Bağ-Kur ve SSK emeklilerine 12 milyar YTL, eski ifadesiyle 12 katrilyon lira daha fazla vererek, 56 yerine 68 katrilyon lira ödeme yapmıştır üç yıl içerisinde.

"Efendim, millî gelir yükselmedi" dediler. İzninizle bunu da okuyup sözlerimi tamamlayacağım.

2002 yılında hükümete geldiğimizde, kişi başına millî gelir 2 622 dolar, 2005 yılında değerli arkadaşlarım, 5 016 dolar. Peki, emeklilerimize bu nasıl yansımış; hükümete geldiğimizde, en düşük, 1 869 dolar olan millî gelir 4 000 dolara ulaşmış SSK'nın en düşük alan emeklisinde. 2 102 dolar düşen ortalama ücret ise 4 462 dolara ulaşmış. En yüksekteyse, 2002 yılında 3 600 dolardan almış olduğumuz miktar 11 000 dolara ulaşmış. Bağ-Kurda ise 1 833 dolar olan ortalama aylık, dolar bazında 4 347 dolara ulaşmış. Emekli Sandığında ise, ortalama 4 122 dolar olan miktar 5 618 dolara ulaşmış bulunmaktadır. Bu, büyümeden ve refah payından da emeklimizin almış olduğu miktarları ve yansımayı göstermektedir.

Tabiî, gönlümüz arzu eder ki, emeklimize daha fazla imkân tanıyabilelim; ama, bu, ülkenin genel ekonomik yapısıyla ve büyüme potansiyeliyle ilgili bir durumdur. Türk ekonomisinin geçmişte kaydettiği bu büyüme performansı devam ettiği sürece, Türkiye'deki her kesim bu refah payından kısmetini ve payını alacaktır. Yeter ki, ülkemizde sağlanmış olan ekonomik istikrar bozulmasın, siyasal istikrar bozulmasın.

Bu duygular içerisinde, ilginiz ve dikkatiniz için çok teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kişisel söz istemlerini karşılamaya sıra geldi.

Burada bir konu var.

Söz talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum: İrfan Rıza Yazıcıoğlu, Diyarbakır Milletvekili; Faruk Koca, Ankara Milletvekili; Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili; Mehmet Eraslan, Hatay Milletvekili; Tevfik Akbak, Çankırı Milletvekili; İnci Özdemir, İstanbul Milletvekili.

İlk dört arkadaşımız aynı anda söz isteminde bulundular. O nedenle, şimdi, onları tekrar okuyacağım, burada olanları, olmayanları saptayacağım. Eğer, olanlar iki kişiyse, kura çekmeye gerek kalmayacak, ama, ikiden fazlaysa, kura çekeceğiz.

İrfan Rıza Yazıcıoğlu?.. Yok.

Faruk Koca?.. Yok.

O zaman, Ümmet Kandoğan ve Mehmet Eraslan...

Mehmet Eraslan da yok.

Ümmet Kandoğan burada.

Ümmet Kandoğan'ın söz hakkı doğdu sayılır, kura çekmeye gerek yok.

İlk söz hakkı Ümmet Kandoğan'ın olacak; yalnız daha sonra size söz vereceğim.

5 dakika birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.04


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.14

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

1189 sıra sayılı kanunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- 19.4.2006 Tarihli ve 5489 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1206) (S. Sayısı: 1189) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Şimdi, kanunun tümü üzerinde, şahısları adına konuşmada aradan önce dört arkadaşımız vardı aynı anda müracaat eden; onları okuduk. Bekleyen derviş muradına ermiş misali, Sayın Ümmet Kandoğan vardı sadece burada ve söz sırası şimdi, bekleyen dervişte.

Buyurun Sayın Kandoğan.

Süreniz 10 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hakkındaki düşüncelerimi açıklamaya çalışacağım. Yalnız, bu açıklamalara geçmeden önce, Sayın Cumhurbaşkanımızın tam 11 sayfalık bir geri gönderme gerekçesi var. Şimdiye kadar hemen hemen hiç görülmedik ölçüde, tam 11 sayfalık bir gerekçe.

Şimdi, bu geri gönderme gerekçesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde okunurken -Sayın Başkanımın da dikkatini çekmek istiyorum- ilgili Divan Kâtibi, o gün burada bulunan Divan Kâtibi, bu 11 sayfanın çok olduğunu düşünerek, bazı bölümleri atlayarak okudu. (AK Parti sıralarından "Ne biliyorsun" sesi)

Ben biliyorum Sayın Milletvekili. Yani, bir şey söylüyorsam, burada elimde belge var, kayıtlar da var, kasetler de var. Sayın Başkanım, bu konuyu inceler, araştırır; böyle olmadığı, doğruysa, ben de gelirim, buradan o ilgili Divan Kâtibinden özür dilerim. Sayfa da veriyorum; 14 üncü sayfanın, 4 üncü, 4 numaralı bendin, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci fıkraları okunmadı burada. Efendim, 15 inci sayfada bir bölüm atlandı. Yani, Sayın Cumhurbaşkanının bu kadar uzun gerekçeli geri göndermesi, çok nadir, ender görülen bir husus ki, Divan Kâtibi bile 11 sayfayı okumakta zorlandı. Şimdi, bunu bu şekilde…

BAŞKAN - Bir dakika Ümmet Bey… Şu anda görev alan Divan Kâtibi arkadaşları mı kastediyorsunuz?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, bu ilk okunduğu gün, Cumhurbaşkanımız tarafından geri gönderme tezkeresi burada okunduğunda, ilgili Divan Kâtibi arkadaşımızın okuması, atlayarak bir okuma olmuştur; onu da dikkatlerinize sunmak istiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Ona bakarız; fakat, bilin ki, gerekçe tümüyle tutanaklarda yer alıyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, tümüyle tutanaklarda yer alıyor… Ben, kasetlerin dinlenmesini istiyorum Sayın Başkanım, tutanaklarda olabilir. Tutanaklarda olabilir, ama, kasetin dinlenmesi lazım doğru neticeye ulaşabilmek için.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu kanunla ilgili olarak, tasarıyla ilgili olarak Sayın Bakanımız bir konuşma yaptılar ve Bakanımız konuşmasının son bölümünde eline verilen bir metni okudu. Şimdi, o metinde Türkiye'deki kişi başına düşen gelirin 2002 yılında 2 622, şimdi 5 000 dolarlar olduğunu, dolayısıyla, milletin gelir seviyesinde 2 katına yakın bir artış, kişi başına düşen gelir seviyesinde artış olduğunu ifade etti. Şimdi, ben Sayın Bakanıma buradan sormak istiyorum: Bu hazırlanan metin, dolar 1,300 iken; ama, Sayın Bakanım, şimdi bugünkü dolar kuru üzerinden bir hesaplama yaparsanız, bu hesabın ne kadar yanlış olduğu açık bir şekilde ortaya çıkacaktır. Sizi yanıltmışlar Sayın Bakanım. Şu anki kâğıt üzerindeki kişi başına düşen gelir 4 350 dolarlar seviyesindedir. Ha, şimdi, dolar kuru biraz daha yükselecek olursa, bu rakamların daha da aşağılara geleceğini göreceksiniz. Biz, hep şunu söylüyorduk: Bu artış ve eksilişler kâğıt üzerinde, dolar kurunun Türkiye'de Türk Lirası karşısında değer kaybetmiş olmasından, bir başka anlatımla, Türk parasının aşırı değerlenmiş olmasından dolayı, siz, millî geliri Türk Lirasından hesaplıyorsunuz, daha sonra onu düşük dolar kuruna bölüyorsunuz, 70 000 000'a böldüğünüzde, karşınıza o rakam çıkıyor; kâğıt üzerindeydi o rakam; bugün, o rakam 4 350 dolarlar seviyesinde. Eğer, dolar 200-300 lira daha artacak olursa, o rakamların 4 000 doların altına geldiğini göreceksiniz Sayın Bakanım.

Onun için, kürsülere çıkıp, grup toplantılarında çıkıp, basının önüne çıkıp "kişi başına düşen Türkiye'deki millî gelir 5 000 dolar olmuştur" derseniz, bunun yanlış olduğu, işte, bir…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sene sonunu bekle, sene sonunu!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …yüzde 15'lik devalüasyonla kendiliğinden ortaya çıkar.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ne kadar çok konuşuyorsun. Sene sonunu bekle!..

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Öksüz… Sayın Öksüz, ben kaç kez…

BAŞKAN - Müdahale etmeyin…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sene sonunu bekle!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ya, sene sonunda doların nerede olacağını biliyor musun?

BAŞKAN - Siz de Genel Kurula hitap edin.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sene sonunda ne olacağını sen ne biliyorsun?!.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Doların hangi seviyede olacağını biliyor musun Sayın Öksüz?

BAŞKAN - Siz, buyurun, Genel Kurula hitap edin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki, sene sonunda, sene sonunda dolar 2 000 lira olursa, o sene millî gelirin kaça ineceğini biliyor musun?!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sen, sene sonunu bekleyeceksin…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani, kâğıt üzerinde hesaplamalarla, millî gelir şu seviyeye indi, bu seviyeye çıktı meselesinin yanlış olduğunu söylüyorum. Böyle düşünürseniz, yanlış neticelere ulaşırsınız, üzülürsünüz, hayal kırıklığına uğrarsınız.

Peki ne oldu da, şimdi, ben, size soruyorum Öksüz: Bir ay önce diyordunuz ki 5 008 dolar, şimdi, 4 400 dolar. Ne oldu peki?!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sene sonunu bekleyeceksin, sene sonunu!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ne oldu anlatsana bana; gel o zaman, burada, bunu söyle.

BAŞKAN - Bu, usulden değil arkadaşlar.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 4 400 dolara düşmesinin altında yatan sebepleri anlatın.

BAŞKAN - Siz müdahale etmeyin, Hatip de Genel Kurula hitap etsin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, onun için, değerli milletvekilleri, Türkiye'deki ekonomik gerçekleri gözünüzün önüne alıp, konuşmalarınızı öyle yapacaksınız.

Biz diyorduk ki, dolar kuru, dolayısıyla Türk parası, dolar karşısında aşağı yukarı yüzde 50 değerlenmiştir ve yüzde 50 değerlenmiş olmasından dolayı da, Türkiye bir ithalat cenneti olmuştur. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 59'lar seviyesine düşmüştür. Devraldığınız Türkiye'de, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 69,5 idi. Bugün gelinen noktada, bu oran, yüzde 59,5'e düşmüştür. Yani, gelinen noktada, ithalatla ihracat arasındaki makas açılmıştır. Ara malı ithalatı 80 milyar dolar olmuştur. Ara malı ithalatının bu kadar büyük rakamlara ulaşmasından dolayı da, Türkiye'deki KOBİ'ler, Türkiye'deki şirketler, Türkiye'deki tekstilciler kan ağlamaktadır diyorduk ve bunlar hepsi gerçekleşti. Siz, benim KOBİ'min üreteceği ara malını, benim tekstilcimin üreteceği ara malını, ucuz ithalat cenneti yaptığınız ülkemize yurt dışından, Çin'den, Hindistan'dan, Pakistan'dan ithalat yaparsanız, Denizli'deki, Kahramanmaraş'taki, Gaziantep'teki KOBİ'lerimiz, tekstilcilerimiz, küçük esnafımız kepenk kapatır ve Türkiye'deki yatırımcılar yurt dışına gider.

Dün, burada söyledim: Şimdi, tekstilciler Mısır'a gidiyor, Mısır'a gidiyor değerli milletvekilleri, Suriye'ye gidiyor, Romanya'ya, Bulgaristan'a gidiyor. Geliniz, bunun önünü keselim.

O bakımdan, Sayın Bakanım, lütfen, bu tür bilgileri, bu tür rakamları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzurunda söylerken, ne olur, bunların gerçek rakamlar olması noktasında daha duyarlı olmanız gerektiği inancımı bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Şimdi, Sayın Bakanımız, geçen konuşmalarında dediler ki: "Bir risk aldık" yani, Sayın Cumhurbaşkanımız bu kanunu geri göndermeden burada görüştüğümüzde, burada geldi dediler ki: "Bir risk aldık." Şimdi, Sayın Bakanımız bugün çıktı, hiç risk almaktan bahsetmedi; her şey güllük gülistanlık, son derece mükemmel. Bu getirilen kanun tasarısıyla, işçi, memur, Bağ-Kurlu hiçbir kayba uğramayacak, her şey güllük gülistanlık. O zaman, geçenki konuşmanızda, Sayın Bakanım, niçin "risk aldık" dediniz, niçin?! Bir risk varsa ortada, demek ki, birilerinin canını acıtacak bir şeyler vardır; ama, bugün, bambaşka şeyler söylediniz.

Bir de şurası çok enteresan: Sayın Bakanımız diyor ki, İktidar Partisi milletvekilleri de aynı şeyi söylüyorlar: 2030'da, 2040'da, 2050'de, yani, uzun vadeye… Yani, şimdilik, şimdi bir şey yok. 2030, 2040, 2050'de kim ölür, kim kalır, o gün Türkiye'nin durumu ne olur…

FARUK ÇELİK (Bursa) - Öyle yapılmadığı için Türkiye bu hale geldi…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Çelik, bak, oradan, şimdi sana geldi sıra, şimdi sıra sana geldi Çelik, bak… Söylemeyecektim, söylemeyecektim… Bak…

BAŞKAN - Bu usul…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın Başkan, müsaade ederseniz… Şimdi, Sayın Çelik… Sayın Çelik, o telefonu da bir kapat!.. O telefonu da bir kapat da, bak, sana bir şey söyleyeceğim. Sayın Çelik…

BAŞKAN - Tek tek milletvekilleriyle değil, Genel Kurula hitap edin.

Siz de müdahale etmeyin arkadaşlar.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın Çelik, oradan itiraz ediyor: "İşte, öyle olduğu için bu memleket bu hale geldi…" Şimdi, Sayın Çelik, Türkiye Büyük Millet Meclisinde… Şöyle, yüzünü de göreyim Sayın Çelik… Şimdi, Türkiye Büyük…

MURAT YILDIRIM (Çorum) - Bırak yahu cevap vermeyi!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Beyler, çok önemli, çok önemli… Hayır, oradan bana laf atarken gayet iyi, memnunsunuz, sıra cevaba geldi mi niye rahatsız oluyorsunuz Çorum Milletvekili, oradan? Niye rahatsız oluyorsun?.. Bak, ne demiş...

BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap edin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakın, Sayın Çelik ne diyor, bakın, dinleyin…

MUHARREM CANDAN (Konya) - Şuna bak yahu!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, diyor ki Sayın Çelik: "Ülkemizde bir işadamı olsanız -bakana soruyor- 25-30 yaşındaki mi, yoksa, 55-60 yaşındaki bir elemanı mı işletmenizde istihdam edersiniz"; bir. İki, bakın, burası çok önemli "yaşam standardı 50-55 yaşında…"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM CANDAN (Konya) - Açmayın Başkan sesini!..

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, diyor ki Sayın Çelik: "Yaşam standardı 50-55 yaşında emekliliği gerekli kılarken, 58-60 üzerinde neden ısrar ediyorsunuz?" Bu, Sayın Çelik'in… Sayın Çelik'in…

NİYAZİ PAKYÜREK (Bursa) - Ne zaman söylemiş?..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Çelik'in Mecliste yapmış olduğu, bu kanun görüşülürken Bakana sorduğu soru; diyor ki: "50-55 yaşında emekliliği gerekliyken, Türkiye şartları bunu gerekli kılarken, niçin 58-60'ın üzerinde ısrar ediyorsunuz?" Sayın Çelik, şimdi, aynı görüşte misiniz?! Bu sözlerinizin arkasında mısınız? Gelip, aynı sözleri, burada tekrar edebilir misiniz?!

Şimdi, burada konuşan hatiplerimiz dediler ki: "Geçmişte, Doğru Yol Partisi döneminde, Anavatan döneminde, işte, bundan daha ağır şartlar taşıyan kanunlar gelmiştir. Şimdi, geçmişte yapılan yanlışlığa hiçbirimiz sahip çıkamayız. Bu yanlışlık, geçmiş dönemde, şu anda benim Partim tarafından da yapılmışsa, ben, onun yanlış olduğunu, bu kürsüden, açıkça dile getiririm. Evet, Türkiye'de, 38-40 yaş emeklilik yanlıştı. Bu yanlışı hiçbir kimsenin savunmaması gerekir; ben de savunmuyorum, tam tersine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Ümmet Bey, toparlayalım lütfen, çok aştınız süreyi.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sadece 1 dakika oldu Sayın Başkanım. Allahaşkına, sadece 1 dakika fazladan konuşuyorum.

BAŞKAN - 2 dakikayı geçti.

ÜMMET KANDOĞAN ( Devamla) - Sayın Başkanım, yani…

Şimdi, bakınız, daha sırada var: Salih Kapusuz'u arıyor gözlerim, Salih Kapusuz da neler söylüyor; o da burada. Sayın Abdullah Gül, Başbakan Yardımcımız, işte burada. Sayın Abdüllatif Şener, bu kanun tasarısının altında imzası var, bakınız ne diyor Sayın Abdüllatif Şener...

NİYAZİ PAKYÜREK (Bursa) - Biz biliyoruz…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bilmiyorsunuz, hayır bilmiyorsunuz; bir öğrenelim şimdi, bakın ne diyor: "Bu düzenleme Türkiye'nin koşullarına uygun değildir. Doğrudan doğruya mezarda emekliliği düzenliyorsunuz." Allahaşkına, bunu söyleyen, Başbakan Yardımcımız Abdüllatif Şener.

BAŞKAN - Lütfen, toparlayın.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.

Yani, söylediği söz "mezarda emekliliği düzenliyorsunuz" diyor. Ben bugün öyle bir şey söylemiyorum. Bakınız, ben öyle bir şey söylemiyorum.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Dün dündür, bugün bugündür!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "Dün dündür, bugün bugündür" diyor bir milletvekilimiz. Dün dündür, bugün bugündürse, o zaman, Sayın Abdüllatif Şener, Sayın Çelik, Sayın Kapusuz, Sayın Gül, Sayın Mahfuz Güler -hepsi burada konuşmuşlar- gelirler; biz o gün yanlış yaptık, yanlış düşünmüşüz, o gün sadece muhalefet etmek düşüncesiyle bu düşünceleri dile getirmişiz, biz pişmanız, özür diliyoruz halkımızdan derler; ben de onları, buradan, gönülden alkışlarım.

Sayın Başkanım, müsamahanız için teşekkür ediyorum.

Kanunla ilgili o kadar çok söyleyecek şeyler var; ama, bölümler üzerinde konuşma hakkım gelirse onları da dile getirmeye çalışacağım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Milletin önü açıldı!..

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Sayın Ümmet Kandoğan'ın Cumhurbaşkanlığı gerekçesiyle ilgili söylediği konu ciddî bir konu. Onu biz Divan olarak inceleyeceğiz ve gereğini yapacağız.

Şimdi, soru-yanıt bölümüne geçmeden önce, birleşime saat 19.00'a kadar ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.29

 

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.13

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

1189 sıra sayılı kanunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- 19.4.2006 Tarihli ve 5489 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1206) (S. Sayısı: 1189) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Soru-yanıt bölümünde kalmıştık.

İbrahim Özdoğan, buyurun, sorunuzu sorun.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla, Sayın Bakanımıza bir iki soru yöneltmek istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanının bu yasa tasarısını gönderme gerekçesinin bir paragrafında şöyle diyor: "Yasanın geçici 2 nci maddesinde, çalışanların 01.01.2007 gününe kadar sosyal güvenlik kurumlarına bağlı geçen süreleri için yaşlılık aylıklarının eski kurallara, bu günden sonraki sürelerine ilişkin yaşlılık aylıklarının yasa kurallarına göre hesap edilerek her iki tutarın toplamının yaşlılık aylığını oluşturacağı belirtilmiştir ki, bu konunun, özellikle aynı görevde çalışmış ve çalışmakta olanların emekli aylıkları ile ölenlerin dul ve yetimlerinin aylıkları arasında fark oluşturacağı, bu farkın eşitlik ilkesine aykırı olduğu ve adaletsizlik yaratacağı açıktır." Yine bu yasa tasarısının bir yerindeki gerekçesinde ve Sayın Cumhurbaşkanının gönderme gerekçelerinde şu ibareler var:

"Madde gerekçesinde belirtildiği gibi, sosyal devlet, çalışan, ancak, çalışması karşılığı elde ettiği ürünle mutlu olabilmek için tasarladığı maddî ve manevî değerlere ulaşamayan kişilere yardımcı olmayı ilke edinen devlettir.

Sosyal devlet, bireyin huzur ve gönencini gerçekleştiren ve güvenceye alan, kişi ve toplum arasında denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma yaşamının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, ekonomik ve malî önlemleri alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve ulusal gelirin adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı önlemleri alan, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı devlettir."

BAŞKAN - Soruyu sorun.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - "Devletin 'sosyal' niteliği, aktüeryal denge ile sosyal devlet ilkesi arasında uyum sağlanmasını; sosyal güvenlik sisteminden kaynaklanan açıkların, başka bir deyişle sosyal güvenlik yükünün gerektiğinde devletçe karşılanmasını zorunlu kılar.

Ayrıca, hukuk devletinin amaç edindiği kişinin korunması da, toplumda sosyal güvenliğin, sosyal gönencin ve sosyal adaletin sağlanmasıyla gerçekleştirilebilmektedir."

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, bunlar tutanakta var; sorunuzu sorun.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Hemen soruyorum Sayın Başkanım.

Bu ibareler karşısında Sayın Bakanıma soruyorum: Acaba, ne kadar, sosyal devlet anlayışı, bu getirilen yasa tasarısıyla sağlanacaktır? Bunun açıklanmasını istiyorum.

Diğer bir sorum: Mevcut sistemde, 18 yaş altı oran yüzde kaçtır ve bu yasa tasarısı yasa haline geldikten sonra 18 yaşın altındaki kesim yüzde kaç olacaktır? Bunu soruyorum.

Ayrıca, Sayın Bakanım konuşurken dediler ki, 11 000 000 yeşilkartlı vardır. Bu, diğer bir sorum: Acaba, 11 000 000 yeşilkartlı olması, hakikaten sefaletin ve fakrüzaruretin bir göstergesi değil midir? Bunu sormak istiyorum.

Ayrıyeten, Sayın Bakan bir şey daha dediler…

BAŞKAN - Özetleyin.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - …ve Sayın AK Parti milletvekili de aynı şeyi söylediler: "IMF dayatması değildir bu yasa tasarısı." O zaman, IMF dayatması değildiyse, Hükümetiniz dört yıla yakındır vazife yapmaktadır; baştan niye bu yasa tasarısını getirmediniz? Bir de bunu sormak istiyorum ve teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Anlaşıldı.

Sayın Ahmet Işık…

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Öncelikle, Bağ-Kur ve Sosyal Sigortalar borçlarının yeniden yapılandırılmasından dolayı, Hükümetin bir aylık uzatmasından dolayı, Sayın Bakanım, teşekkür ediyoruz, büyük rahatlatma getirmiştir.

Benim, çok kısa iki sorum olacak. Bunlardan bir tanesi, malul olanlar 1 800 gün çalışmış olsalar dahi, tasarıya göre emekli olabilecekler; fakat, alacakları maaşlar kaç gün üzerinden olacak? Yani, malul oldukları gün sayısından mı, yoksa normal çalışma şartlarından mı olacaklar?

Diğer, son sorum ise, sağlık sigortasında Bağ-Kurda 240 gün, SSK'da 90 gün süreyle prim ödemek suretiyle sağlık sigortasından faydalanılmaktadır, halihazır sistemde. Tasarıyla sürede değişiklik var mıdır?

Bir de, iş kazası, bulaşıcı hastalık ve buna benzer aciliyet kesbeden hallerde süre kıstası aranacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakan…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Önce, izin verirseniz, Sayın Işık'ın sorularından başlamak istiyorum.

Sağlık sigortasında, Bağ-Kurda 240 ve diğerlerinde 90 gün prim ödeme zorunluluğu, yeni tasarımızda 30 güne düşürülmüş bulunmaktadır. Bu, sigortalılarımız açısından önemli bir gelişmedir, kolaylaştırıcı bir hükümdür.

Malullük konusunda, dediğiniz gibi, 1 800 gün üzerinden… Evet, yani, bu 9 000 günü doldurmasa bile, malulen emekliliklerde, 9 000 gün üzerinden bu vatandaşlarımız emekli olacaklardır, onlar lehine de bir düzenleme söz konusudur.

Sayın Özdoğan'ın sormuş olduğu soruları da şöyle cevaplandırmak istiyorum: Niye bu kadar gecikti, üçbuçuk yıldır tasarı gündeme gelmedi diye… Takdir edersiniz ki, tasarının bir hazırlık aşaması gerekiyordu. Diğer taraftan, sosyal taraflarla bunu tartışmamız ve olabildiğince bir mutabakat sağlamamız gerekiyordu. Yine, kamunun kendi içinde, ilgili bakanlıklar arasında da bir uzlaşmanın olması gerekiyordu. Bütün bunlar, tabiî, bir zamana mal oldu; dolayısıyla, ancak bu dönemde bu tasarıları Meclise getirme imkânına sahip olduk.

Yeşilkart sayısının fazla olması, elbette hepimizin düşünmesi gereken bir konudur; ancak, bunu derken, tabiî, buna ihtiyaç duyan, sağlık konusunda devletin şefkatine, devletin adaletine ihtiyaç duyan insanları da bu yardımdan yoksun bırakamayız. Eğer istismar varsa, kamuya düşen, siyasî otoriteye düşen, bu istismarları önlemek ve gerçek yeşilkart sahiplerine bunu vermek olmalıdır.

Yeni sistemde yeşilkart uygulamasını kaldıracağız. Yani, vatandaşlarımız arasında, artık, böyle, yeşilkartlı, mavi kartlı gibi bir ayırımcılığa son veriyoruz. Kıstasımız sadece şu olacak: Belli bir gelir düzeyi olmayan vatandaşlarımızın sağlık sigortası primleri devlet tarafından ödenecektir. Bu ödenecek miktar da yüzde 12,5'tir. Bunun için, vatandaşlarımızın gelirleri güncel olarak takip edilecektir. Bu, aynı zamanda, bize kayıtdışılığı önleme konusunda da önemli bir imkân getirecektir; çünkü, kimlerin geliri bu eşik değerin altında olacak, kimlerin gelirindeki değişmeler bu değerlerin üzerine çıktı, herhangi bir ticarî faaliyeti var mı, ekonomik faaliyeti var mı; bütün bunları izleme imkânına sahip olacağız ve hepimizin şikâyet ettiği kayıtdışı istihdamı ve kayıtdışıyı önleme konusunda bu sosyal güvenlik reformu önemli bir enstrüman olarak elimizde bulunacaktır.

Zamanım var mı Sayın Başkan?

BAŞKAN - Var; toplam süremiz 20 dakika; daha 10 dakikayı bulmadı.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Peki.

Evet, ne kadar sosyal devlet oluyoruz veyahut da ne kadar sosyal devletin gereklerini yerine getiriyoruz noktasına gelince:

Değerli arkadaşlarım, sosyal güvenlik sistemi genelde bir sosyal korumayı amaçlamaktadır. Yani, insanlarımızın yaşlılık, hastalık ve yoksulluk risklerini tümüyle karşılamak için sosyal güvenlik reformunu hazırladık. Şu ana kadar Parlamentomuzun gündemine gelen, genel sağlık sigortası ve emeklilik sigortasıdır. Bunun üçüncü bir ayağı var primsiz ödemeler dediğimiz. Sosyal yardımlar içeren, yani, ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza, ihtiyaç duydukları zaman sosyal yardım yapmayı öngören, sosyal yardımlara ilişkin bir taslağımız var. Bu henüz Bakanlığımızda. Üzerinde çalışıyoruz. Bunu olgunlaştırdığımız zaman bunu da huzurlarınıza takdim edeceğiz.

Bütün bunlarla birlikte amacımız şudur: Dünyadaki değişmelerin, küreselleşmenin getirmiş olduğu olumsuz etkilerden toplumumuz ve vatandaşlarımızı korumak için güçlü bir sosyal koruma sistemine ihtiyacımız var. Bugünkü sosyal güvenlik sistemimiz, sosyal koruma sistemlerimiz bu gelen dalgayı karşılayacak güçte değil; finansal boyutuyla değil, kapsamı itibariyle değil, sunmuş olduğu hizmetlerin ayırımcı olması, standart farklılığı olması dolayısıyla değil.

Bu tasarıların özünde şu var değerli arkadaşlarım: Hem genel sağlık sigortasında hem de emeklilik sigortasında eşitlik getiriyoruz. Yani, vatandaşlarımızın statülerine göre değil, sadece vatandaş olmaları hasebiyle hak ettikleri hizmetlerin sunulmasını ve bu hizmetler sunulurken vatandaşlarımızın bu hizmetlere eşit ve adil bir şekilde ulaşmalarını arzu ediyoruz.

Bütün uğraşmalarımıza rağmen, bugünkü sistemde hâlâ vatandaşlarımızın bazı sağlık kuruluşlarına gidemediği hepinizin malumudur. Yeni sistemde, statüsü ne olursa olsun, ister kentte ister kırda otursun, bütün vatandaşlarımızın, sağlık hizmetlerinde, hastane seçme, hekim seçme konusunda bir hürriyetleri olacak; sistemin tarif ettiği, tanımladığı çerçeve içerisinde istediği hastaneye ve istediği hekime gitme imkânına sahip olacaktır.

Emeklilik sisteminde de memur emeklisi farklı, Bağ-Kur emeklisi farklı, SSK emeklisi farklı gibi farklılıklar ortadan kalkacak ve sistem, vatandaşlarımızın tüm çalışma hayatı boyunca kendi adlarına birikmiş olan tasarrufları ve çalışma sürelerine bağlı olarak bir eşit emeklilik sistemi hayata geçirilecektir. Dolayısıyla, hem eşitlik açısından hem ulaşılabilirlik açısından sosyal devletin gereklerinin en ileri noktada yerine getirildiği iddiasındayız.

Diğer ülkelerle kıyasladığımız zaman, sosyal güvenlik reformumuzun, sigortalıları koruma açısından çok geniş bir çerçeve çizdiğini de görmekten memnuniyet duymaktayız.

Tabiî, yasaları çıkarmakla bütün mesele bitmiyor, esas, belki de işimizin zorluğu bundan sonra olacak. Bu yasanın tarif ettiği mekanizmaları kurmak, bilgi işlem sistemlerini kurmak, uygulamaları yerleştirmek, bundan sonraki işin önemli bir boyutudur; ama, sözün kısası, Türkiye'nin bir sosyal güvenlik reformu yapma mecburiyetiyle karşı karşıya olduğudur. Zaten bunu hiç kimse inkâr etmiyor, herkes bir sosyal güvenlik reformu yapılsın istiyor; ama, bunun yapılma şeklinde farklılıklar var. Biz, bu reformu benimseyenlere, bu reformu savunanlara şunu diyoruz: Sadece bu günü değil, ülkenin yirmi yıl, otuz yıl sonrasını da düşünerek bu reformu değerlendirin ve bunu değerlendirirken de asla popülizme kaçmadan bu sosyal güvenlik sisteminin gerçekleriyle hareket edelim ve zamanımızı boşa harcamayalım, ülkemizin geleceğinden de haksız bir şekilde herhangi bir tüketime girmeyelim diyoruz. Bizim sosyal güvenlik reformunu yaparken temel yaklaşımımız, temel felsefemiz bunlar olmuştur.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN - Kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ilâ 13 üncü maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen, Anavatan Partisi Grubu adına Ömer Abuşoğlu, Gaziantep Milletvekili.

Buyurun Sayın Abuşoğlu. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan tasarı Türkiye için önceliği haiz ve oldukça da önemli bir tasarı. Çünkü, sosyal güvenlik sistemini bir bütün olarak yeniden ele alıp yeni sistemi kökünden etkileyen ve değiştiren yeni birtakım düzenlemeleri içermektedir. Bu yönüyle, Türkiye için ihtiyaç duyulan ve olması gereken bir tasarı görünümündedir. Çünkü, mevcut sosyal güvenlik sistemimiz birtakım çarpıklıkları ve yanlışlıkları içermektedir. Gönül ister ki sistemde bir yenileşmeyi, topyekûn yeni bir düzenlemeyi getiren tasarının da tüm bu yanlışlıkları ortadan kaldıracak, bertaraf edecek ve sistemi kendi içerisinde yeniden rasyonel hale getirebilecek bir tasarı görüşülüyor olsun; ama, bunu söylemekten bugün için mahrumuz. Mevcut üzerinde görüştüğümüz tasarı, bu yönüyle, mevcut sistemdeki aksaklıkların tümünü giderebilecek ve sistemi daha sonraki dönemlerde, gelecek yıllarda yeniden ikinci bir operasyona ihtiyaç hissetmeden, kalıcı halde sürdürmesini sağlayacak bir tasarı olmaktan uzaktır.

Nitekim, benden önceki sayın konuşmacılar da bahsettiler, 1999 yılında da, aynı iddiayla, sistemi bir bütün olarak yenilemek ve sistemin ileriki yıllarda çalışır halde kalmasını sağlamak iddiasıyla bir reform tasarısı getirildi ve bu tasarı da, o günün şartlarında, IMF çerçevesinde yapılan bir ekonomik istikrar programının bir parçasıydı, bir unsuruydu. Bugünkü tasarı da, aynı şekilde, IMF destekli bir ekonomik istikrar programının bir parçası olarak, biraz da zorlamalı bir şekilde getiriliyor. Geçmişte, 1999 yılında gerçekleştirilen düzenleme ve yenileşme nasıl sisteme köklü çözüm getirmediyse, sistemin sorunlarını köklü ve kalıcı bir biçimde çözmediyse, bu tasarı da, bundan sonraki yıllarda karşımıza çıkacak problemleri köklü bir şekilde değiştirme gücüne sahip değildir; çünkü, tasarı tek taraflıdır.

Sosyal güvenlik sistemi dediğimiz zaman, bir, bunun harcama, gider tarafı vardır; bir de, sisteme dahil olarak, sisteme dahil olanlardan elde edilen gelirler kısmı vardır. Mevcut sosyal güvenlik sistemimizin esas sıkıntısı, esas problemi, aktüeryal denge dediğimiz dengenin, kendi içerisinde, ne geçmiş yıllarda ne de bundan sonraki yıllarda dengeyi sağlayamayacak olmasıdır. Getirilen bu tasarı bu dengeyi sağlama gücüne sahip mi? Şu anda, 2036 yılından sonra, iyileşmeye başlayacağı yönünde iddia var. Bu iddia ancak şu gerçekler altında geçerli olabilir: Türkiye, bundan sonra 2036'ya kadar herhangi bir ekonomik kriz yaşamayacak, herhangi bir sosyal çalkantı, siyasî çalkantı dönemi yaşamayacak ve ekonomik şartlar da bugünkü çerçevede devam edecek olursa şayet, 2036 yılında iyileşme başlayabilecek; ama, bundan sonraki otuz sene içerisinde, geçtiğimiz krizler benzeri, halen, şu gün de içinde yaşadığımız kriz benzeri krizler yaşanacak olursa, sistemdeki iyileşme 2036'nın çok daha ileriki dönemlerine doğru kayacaktır.

Tasarının 2055 yılından sonra aktüeryal dengeyi tutturacağı ve sağlayacağı, sosyal güvenlik açıklarının tamamen ortadan kalkacağı, gayri safî millî hâsılaya oran olarak sıfırlanacağı iddiası var; bu iddia da aynı çerçevede geçerlidir. Benzer herhangi bir kriz yaşanmayacak olursa ve Türkiye'de, siyasî ve sosyal çalkantılar ekonomik hayatı, sosyal hayatı derinden etkileyecek birtakım gelişmeler yaşanmayacak olursa 2055 yılı gerçekleşebilecek. Matematiksel anlamda kendi içerisinde tutarlı bir sistem içermektedir, sistem getirmektedir. Ancak, Türkiye'nin, gerçekten, 2036 yılında ilk iyileşmenin ortaya çıkacağı zamana kadar beklemeye tahammülü var mıdır; böyle bir tahammülün olduğu söz konusu değildir. Sayın Bakan da açıkladı, bundan sonraki on yıl içerisinde sosyal güvenlik sisteminin açıklarından kaynaklanan, toplumun üzerine, bütçeye ve dolayısıyla bu toplumun üzerine ortaya çıkacak yük 250 milyar doların üzerinde, bugünkü hesaplarla 250 milyar doların üzerinde; yarının şartları ne getirir, o bilinmez. Herhangi bir ekonomik kriz meydana gelip, istihdamda bir daralma meydana geldiği zaman, bu 250 milyar dolar çok daha yüksek boyutlara çıkacaktır. O bakımdan, mevcut sistem ve görüştüğümüz tasarı birbiriyle üst üste çakıştırıldığı zaman, sosyal güvenlik sistemimizden kaynaklanan problemleri çözmeye yetecek bir sistem getirmemektedir; çünkü, sadece sistemin harcama kısımlarını, gider kısımlarını kısmaya matuf, gerek emeklilik yaşını ileriye itmek ve gerekse aylık bağlamaları, aylık bağlama oranlarını düşürmek noktasında birtakım hükümler getiriyor. Ayrıca, emekli olmak için gerekli olan prim ödeme gün sayısını da artırarak, harcamaları daha ileriki tarihlere ertelemiş oluyor; ama, Türkiye'deki sistemin temel problemi harcamalardan kaynaklanmıyor. Belki bir miktar harcamaların etkisi var sistemin çöküş içerisinde olmasında; ama, temel problem, sisteme yeni dahil olacak kişilerin, sisteme yeni kazandırılacak istihdamla beraber ortaya çıkacak gelişmelerin sistemi besleyebilir, sistemin kaynaklarını oluşturabilir bir büyüklüğe erişmemesinden kaynaklanıyor.

Öyleyse yapılması gereken ve bu tasarıda bizim görmemiz gereken esas unsur, gerek kayıtdışılığı önleyici birtakım tedbirler gerekse de sisteme yeni girişleri teşvik edici birtakım hükümlerin de buraya derç edilmesi gerekirdi. Sadece buraya benzer hükümlerin derç edilmesi yeterli midir; hayır. Sisteme yeni girişleri teşvik etmek ve sigortalı sayısını artırmak üzere genel teşvik politikaları, istihdamı canlandırmaya, istihdamı artırmaya yönelik ilave birtakım tedbirler, bunları uygularken aynı zamanda da kayıtdışılığı kayıt altına alabilecek birtakım uygulamaların da bu tasarıyla beraber aynı mahiyette ve aynı doğrultuda gündeme getirilmesi gerekirdi.

Bu yönü dikkate alınmadığı için, tasarıyı yan taraflarından destekleyecek yeni birtakım ilave düzenlemelerin, başka alandaki yasal düzenlemelerin olmayışı, bu tasarının başarısını 2036'dan, 2055'ten çok daha uzun yıllara doğru itmektedir. Dolayısıyla, sistemin bugün içerisinde bulunduğu problem, gerek aktüeryal dengenin bozuk olması ve gerekse sistemin, artık, bir çöküş içerisinde olması, bu tasarıyla çözülebilecek bir problem olmaktan uzaktır. Bu tasarının katkısı belli ölçüde ve daha uzun yıllar çerçevesinde ortaya çıkacaktır; ama, Türkiye'nin problemi, sistemi, bir an önce, kamuya ve topluma yük olmaktan çıkaracak bir şekilde yeniden düzenlemek ve ilave birtakım tedbirlerle, birtakım yeni tasarılarla, yeni sistem yaklaşımlarıyla desteklenmesi ve beslenmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, bu sene 23 katrilyonu biz bütçeden ödeyeceğiz transfer harcaması olarak, gelecek yıl, aynı miktarda, belki de 25 milyar YTL'ye çıkan bir büyüklükte ilave katkı yapılacak ve önümüzdeki on yılda da, onbeş yılda da, benzer büyüklükte, hatta giderek büyüyen katkılar mutlak surette yapılacaktır. Böylelikle, sosyal güvenlik sistemi içerisinde ortaya çıkan kriz, yirmibeş yıl daha bu milletin sırtına yük olmaya devam edecektir.

Biz, bu transferleri, sistemi desteklemek ve beslemek üzere genel bütçeden yapıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, 1-2 dakika müsaade ederseniz bitireceğim.

Genel bütçeden bu transferleri yapmakla sistemin yükünü tüm topluma yayıyoruz. Elbette yayılacaktır, ama, bunu, mümkün olan en kısa zamanda, giderek, azar azar, topluma, yükünü, maliyetini hafifletecek birtakım tedbirleri de beraberinde almamız gerekiyor. Bunun için, mutlak surette, istihdamı teşvik yasasıyla sistemin desteklenmesi gerekir.

Nedir istihdamı teşvik yasası; tasarının ilk görüşme döneminde Sayın Erkan Mumcu da bunu bu kürsüden açıkladı. Neydi bizim talebimiz, neydi Anavatan Partisinin bu noktadaki görüşü; genel bütçeden yapılan, sosyal güvenlik sistemine yapılan transferleri, destekleri doğrudan doğruya yapmayalım, bir istihdam teşvik sistemi çerçevesinde, her yeni istihdam için işveren ve çalışanın üzerine düşen prim yükünün bir kısmını devlet alarak, sisteme böyle bir katkıyı gerçekleştirelim diye ifade etmişti. Biz hâlâ aynı görüşümüzde devam ediyoruz. Aynı görüşümüz, benzer yasalarla bu Mecliste yasalaştırılmadığı sürece, istihdam teşvik yasasıyla bu sistem desteklenmediği sürece, sistem, 2036'da iyileşmeye değil, belki 2050'den daha sonraki dönemlerde iyileşmeye başlayacaktır ve önümüzdeki on yılda tahmin edilebilir rakam 250 milyar dolar, ama, fiilen gerçekleşecek rakam bunun çok daha üzerinde bir rakam olacaktır. Dolayısıyla, bu yükün bir an önce toplumun sırtından indirilebilmesi için, mutlak surette, doğrudan transfer ödemeleriyle sistemin desteklenmesi yerine, dolaylı istihdamı teşvik politikalarıyla da desteklenerek sistemin bir bütün halinde yeniden gözden geçirilmesi, farklı alanlardaki desteklerin de bir an önce sağlanması kaçınılmazdır. Aksi takdirde, sosyal güvenlik sistemimiz bugün itibariyle çökmüştür; bugün itibariyle sistem çalışmamaktadır; bugün itibariyle sosyal güvenlik sisteminin ortaya çıkardığı temel birtakım kriterler, OECD ülkelerini bırakın, gelişmiş ülkeler ortalamalarını bırakın, onların çok altında birtakım seviyelerdedir. Dolayısıyla, bu rakamları dikkate aldığımızda, sistem kendi içerisinde çökmüştür, ancak bütçeden yapılan transferlerle ayakta durdurulabilmektedir; mutlak surette, sistemin yeniden kendi içinde çalışır hale gelebilmesi için ilave birtakım tedbirlerle, ilave birtakım, ancak sistem bütünlüğü içerisinde birtakım tedbirlerle desteklenmesi gerekir diyoruz.

Bu konuyla ilgili görüşlerimizi daha ileriki dönemlerde yeniden ifade etme imkânı bulursak, daha ayrıntılı bir şekilde ifade edeceğim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Kişisel söz istemi, Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.

Buyurun Sayın Kandoğan.

Süreniz 5 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Kanun tasarısı üzerinde görüşlerimi açıklamaya çalışacağım.

Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen bir kanunu görüşüyoruz.

Şimdi, 11 sayfalık geri gönderme gerekçesini dikkatli bir şekilde inceleyecek olursak ve Bütçe Plan Komisyonunda tasarı aynıyla geçtiğine göre, Sayın Cumhurbaşkanının bunu Anayasa Mahkemesine götürme durumunda olabileceğini de gözlerden uzak tutmamamız lazım. Ben, meselenin teknik ayrıntılarına girmeden önce, bu yönünün çok daha önemli olduğu inancındayım.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı, geri gönderme gerekçesinde, 2001 tarihli bir Anayasa Mahkemesi kararını da gerekçesinde zikrederek göndermiş.

Şimdi, bu Anayasa Mahkemesi kararında, sosyal güvenlik sisteminde yapılan değişikliklerin adil, makul ve ölçülü olması gerektiği ifade ediliyor ve Sayın Cumhurbaşkanı da, 15 ayrı maddede, niçin bu kanunun bu 15 maddesinin Anayasaya aykırı olduğunu söylüyor.

Şimdi, bugün, ilk oturumda, Meclisin zamanının çalındığından bahsetti bir grup başkanvekili. Şimdi, bu Kanun 19.4.2006 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine geldi. Ben de, o gün, çıktım, bu Kanunla ilgili görüşlerimi ifade ettim ve bu Kanuna olumlu oy vereceğimi söyledim. Şimdi de aynı şeyi söylüyorum. Bu Kanunun çıkması lazım, Türkiye'nin böyle bir kanuna ihtiyacı var; ancak, o günkü yaptığım konuşmada da zikretmiş olduğum gibi, birçok hususunda çekincelerim olduğunu ifade ettim ve o çekincelerimin bir kısmı da, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderme gerekçesinde ifade edilmiş.

Şimdi, durum böyleyken, biz, bunu, aynen, buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçireceksek, öyle görünüyor, geçecek. Sayın Cumhurbaşkanı da büyük bir ihtimalle Anayasa Mahkemesine götürecek veyahut Anamuhalefet Partisi, bunu, büyük bir ihtimalle, Anayasa Mahkemesine götürecek ve Anayasa Mahkemesinin de, bu konularla ilgili, bazı kararları önümüzde duruyor. Şimdi, devrim olduğunu iddia ettiğimiz, Türkiye'nin önünü açacağını iddia ettiğimiz ve mutlaka çıkarılması gerektiğini söylediğimiz bir kanun, eğer Anayasa Mahkemesi tarafından bazı maddeleri iptal edilecek olursa, yürürlüğü durdurulacak olursa, bu durumda ne yapacağımızı, Sayın Bakanımız, lütfen buraya gelsinler, bir açıklamada bulunsunlar.

Ben de, biliyorum ki, ben de inanıyorum ki, bu kanun önemli; ama, geçen sefer söylemiş olduğum birçok hususa ben de karşıyım ve bu, bu şekliyle geçtiği takdirde, toplumun büyük kesimleri tarafından tasvip görmeyeceği de çok açık bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

Şimdi, bu dönemde, 47 kanun Sayın Cumhurbaşkanından ve 20'nin üzerinde kanun da Anayasa Mahkemesinden geri gelmiş. Şimdi, şöyle hafızalarımızı bir tazeleyelim. Burada, alkışlarla, İktidarı ve muhalefetiyle, oybirliğiyle geçirdiğimiz, üniversitelerle ilgili, 15 yeni üniversite kurulmasıyla ilgili bir kanun buradan geçti, hep beraber destekledik; ama, o zaman da ben geldim bu kürsüden ikaz ettim. Dedim ki, bakınız, iddia etmeyin, inat etmeyin, bu, Anayasa Mahkemesine gider, Anayasa Mahkemesinden de söylemiş olduğum gerekçeyle geri döner ve döndü.

Şimdi, ne oldu, 15 üniversitenin hayata geçmesi ne oldu değerli milletvekilleri?!

AHMET YENİ (Samsun) - Bekliyoruz… Bekliyoruz…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi bazı milletvekilleri burada var; davul zurna çalındı illerinde; davul zurna çaldırdı İktidar milletvekilleri. Şimdi ne oldu?

Bu üniversitelerin hayata geçmesi söz konusu değil, ne zaman geçeceği de belli değil. Bu imtihan dönemi, işte, 19 Haziranda imtihanlar yapılıyor ve ne olacağı belli olmayan bir meçhul akıbete doğru gidiyoruz dedim o gün ve gittik.

Şimdi, bunda da, Sayın Bakanım, çok önemli bir kanun, hak veriyorum size. Bu sistemin, mutlaka düzelmesi gerekiyor; ancak, Anayasa Mahkemesi, Sayın Cumhurbaşkanı bunu götürdüğünde, bazı maddelerini -tamamı olmayabilir, şu 15 maddenin tamamı olmayabilir- iptal ederse, yürürlüğünü durdurursa, bu kanun sakat olmayacak mıdır?

Siz dediniz ki: "Bu maddelerin birini değiştirsek sistemi tersyüz ederiz." Ee, şimdi, bir maddesinin değiştirilmesiyle sistem tersyüz olacaksa, beklenilen amacı gerçekleştirmeyecekse, Anayasa Mahkemesinin böyle bir karar alması halinde bu sistemin ne olacağının takdirini, ben sizlere bırakıyorum. Onun için, bu konularda gereksiz bir inatlaşma içine girilmemesi lazım. Çok örnekleri oldu, acı örnekleri hep beraber yaşadık. O nedenle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Keşke, bunu, bu 15 maddeyi, temel yasa esprisi içerisinde getirmeseydiniz tekrar; keşke, şu 15 maddeyi etraflıca burada tartışsak, konuşsak, görüşseydik.

Şimdi ben, sayın komisyon adına gelen çok değerli milletvekillerimi dinledim; ama, daha önceki yaptığı konuşmadan, ilk burada Kanun görüşülürken yaptığı konuşmadan çok farklı bir konuşmayı burada dinledim. İnanın, bu kanun ne getiriyor, ne götürüyor, neler sağlayacak, neler götürecek; inanın, çok, hâlâ çok net değil. Her yeni konuşmada bazı yeni şeyler ortaya çıkıyor.

O nedenle, keşke, şu 15 maddeyi biz burada -ne olur, belki iki günümüze, üç günümüze mal olurdu- etraflıca, tartışarak, görüşerek, konuşarak bunu yapsaydık. Bakınız, ben, bu kanunun bir an önce çıkması için, karar yetersayısı da istemiyorum. İşte, şurada…

AHMET YENİ (Samsun) - İsterim diyor…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın Milletvekili, beni lütfen zorlama. Ben diyorum ki, yani, bu kanunun buradan bir an önce geçmesi için karar yetersayısı da istemeyeceğim, bunu söylüyorum; ama, siz oradan diyorsunuz ki… Bizi zorla tahrik etmeye çalışıyorsunuz. (AK Parti sıralarından "iste" sesi) Bir milletvekilimiz de "iste" diyor. Yani, şimdi, allah aşkına…

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakınız, tekrar ediyorum; ben, geçen sefer…

BAŞKAN - Ümmet Bey, değerli arkadaşlarım; yani, kuliste konuşur gibi konuşmayız burada. Yani, kürsüde konuşan milletvekili arkadaşımız Genel Kurula hitap edecek, siz de dinleyeceksiniz; karşılıklı konuşma yok.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, geçen sefer, bu kanuna olumlu oy verdim, gene olumlu oy vereceğim; ama, biraz sonra fırsat gelirse… Çok eleştirdiğim hususlar var; yani, bu hususlar gene dikkate alınmayacak; yine, aynen, buradan, Bütçe Plandan geldiği şekliyle geçecek. Benim, bunun düzeltilmesiyle ilgili bir inancım yok; ancak, tekrar ediyorum: Ne olur, bundan sonra, bu temel yasa meselelerinde daha dikkatli olalım arkadaşlar.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ne zaman temel yasa buraya geldi, hızlıca kanunlar geçirildi, hepsi, ya Cumhurbaşkanından ya da Anayasa Mahkemesinden geri döndü. Bunun da akıbeti, büyük bir ihtimalle öyle olacak gibi görünüyor. O nedenle, ben, bunun tutanaklara geçirilmesini istemem nedeniyle böyle bir konuşma yaptım.

Bir dahaki bölümde konuşma hakkım olursa teknik detaylara gireceğimi ifade ediyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Şimdi, soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.

Sayın İbrahim Özdoğan…

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aracılığınızla, Sayın Bakanıma iki soru yöneltmek istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanımızın gönderme gerekçelerine baktığımız zaman, bir hukuk adamı olan Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, bu yasanın titizlikle incelendiğini anlayabiliyoruz ve az önce konuşan Sayın Ümmet Kandoğan'ın da fikrine katılıyorum; Sayın Cumhurbaşkanı tarafından muhtemeldir ki, Anayasa Mahkemesine gidecektir bu yasa.

Şimdi, gönderme gerekçelerinde Sayın Cumhurbaşkanının bir iki ibaresini de okumak ve bunun ardı sıra soru sormak istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız diyorlar ki: "5434 sayılı Yasanın ek 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının değişikliğinden önce, eski emekliler ile yeni emekliler arasında herhangi bir eşitsizlik doğması engellenmiş iken, yeni düzenlemeyle emekli aylıklarındaki artışın gösterge ve ekgöstergelerdeki artışa göre hesaplanması esasından vazgeçilerek, aylığın enflasyon oranındaki artışa göre hesaplanması kabul edilmiş; böylece, çalışan memurların maaş artışı ile emekli memurların maaş artışı arasında olduğu gibi, daha önce aynı görevlerde bulunan eski ve yeni emeklilerin maaşları arasında da büyük farkların ortaya çıkmasına neden olacak bir sistem getirilmiştir." Devamla Sayın Cumhurbaşkanı diyorlar ki: "Bu durum, Anayasanın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesini zedelemektedir. Eşitlik temeline dayanan adil bir hukuk düzeni kurmak, hukuk devletinin en önemli işlevlerinden biri olduğundan, hukuksal eşitlik sağlanmadan hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmeyeceği açıktır. Gerekçesine yer verilerek, 4447 sayılı Yasanın, 5434 sayılı Yasanın ek 9 uncu maddesini değiştiren kuralı…"

BAŞKAN - Soruya gelelim…

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Geliyorum Sayın Başkanım.

"…Anayasanın 2 ve 10 uncu maddelerine aykırı bulunup iptal edilmiştir. Bunun üzerine, 5434 sayılı Yasanın ek 9 uncu madde kuralının yeniden yasalaştırılması ya da benzer bir yasal düzenleme yapılması gerekirken, Yasanın 55 inci maddesinde, 4447 sayılı Yasa benzeri bir kurala yer verilmiştir. Bu durum, 55 inci madde kuralının, Anayasanın 2 ve 10 uncu maddelerine açıkça aykırı olduğunu göstermektedir."

Sayın Bakanım, Sayın Cumhurbaşkanının bu ifadeleri karşısında neler söyleyecektir? Birinci sorum bu.

İkinci sorum çok kısa. AK Parti iktidara gelmeden önce yeşilkartlı sayısı ne kadardı, şimdi ne kadardır? Gerçi, Sayın Bakanın ağzından az önce öğrendik, 11 000 000 yeşilkartlı varmış bu İktidar zamanında. 2002'den önceki iktidarlar zamanında yeşilkartlı sayısı ne kadardır?

Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesine gidilip gidilmeyeceği konusunda değerli arkadaşlarımın çeşitli görüşleri oldu. Elbette, mevzuatımız dahilinde herhangi bir kanun Anayasa Mahkemesine götürülebileceği gibi, sosyal güvenlik reformunun da Anayasa Mahkemesine ve Anayasa Mahkemesinin yargısal denetimine tabi tutulması doğaldır.

Biz, Sayın Cumhurbaşkanımızın gerekçelerini arkadaşlarımızla birlikte inceledik. Tabiî, Sayın Cumhurbaşkanımızın görüşlerine saygı duyuyoruz, sosyal güvenlik konusundaki hassasiyetini de biliyoruz; ancak, yaptığımız incelemeler sonucunda, bizim eski görüşlerimizi değiştirecek herhangi bir durum olmadığından dolayı, hem komisyonda hem de Genel Kurulda, yasanın orijinalinin ilk maddelerinin çıkarılması konusundaki görüşümüzü ifade ettik; ama, netice olarak, bu yasa, artık, Genel Kurulun inisiyatifindedir; Hükümetin görüşünün alınmasıyla beraber, en son şeklini Meclis Genel Kurulu verecektir.

Yalnız, bu konuda 4447 sayılı 1999 yılında çıkarılan yasa da, hatırlanacağı üzere, Anayasa Mahkemesine gitmiştir ve bugünkü hükümlere benzer hükümler Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi tutulmuştur. O Anayasa Mahkemesinin kararları dikkatle incelendiğinde, bugüne de ışık tutacak önemli görüşleri, Anayasa Mahkemesi kararında bulmak mümkündür; yani, netice itibariyle, biz, şu andaki hükümler de göze alındığında, reform tasarısının, Anayasaya aykırılık taşımadığı inancındayız, bu inancımızı baştan beri savunuyoruz; aksine, eşitlik adına en geniş manada bir eşitlik anlayışını bu reforma monte ettiğimizi düşünüyoruz.

Yeşilkart konusunda Sayın Özdoğan'ın sormuş olduğu bir soru var. Yine, daha önceki dönemlerde de, yaklaşık, Türkiye'de, yanlış hatırlamıyorsam, 11-12 milyon civarında yeşilkartlı vatandaşımızın olduğunu biliyorum, hatırlıyorum. Hükümetimizin yapmış olduğu bir çalışma neticesinde 5,5-6 milyona kadar inen bir sayı vardı; ama, zaman içerisinde bu sayının, yine, yükselmiş olduğunu görüyoruz. Ayrıca, 65 yaş aylığı alanların ve özürlü aylığı alanların da yeşilkart kapsamına alınması dolayısıyla bu sayı da artmaktadır. Bunu da bilgilerinize sunmak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Birinci bölüm üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Madde üzerinde önerge yok.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyoruz:

SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU

BİRİNCİ KISIM

Amaç, Kapsam ve Tanımlar

Amaç

MADDE 1-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kapsam

MADDE 2-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tanımlar

MADDE 3-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İKİNCİ KISIM

Sosyal Sigorta Hükümleri

BİRİNCİ BÖLÜM

Sigortalılara İlişkin Hükümler

Sigortalı sayılanlar

MADDE 4-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bazı sigorta kollarının uygulanacağı sigortalılar

MADDE 5-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sigortalı sayılmayanlar

MADDE 6-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sigortalılığın başlangıcı

MADDE 7-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sigortalı bildirimi ve tescili

MADDE 8-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sigortalılığın sona ermesi

MADDE 9-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sigortalıların işleri nedeniyle geçici olarak yurt dışında bulunmaları

MADDE 10-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İKİNCİ BÖLÜM

İşyerleri ve İşverenlere İlişkin Hükümler

İşyeri, işyerinin bildirilmesi, devri, intikali ve nakli

MADDE 11-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İşveren, işveren vekili, geçici iş ilişkisi kurulan işveren ve alt işveren

MADDE 12 -

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Kısa Vadeli Sigorta Hükümleri

İş kazasının tanımı, bildirilmesi ve soruşturulması

MADDE 13-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, 14 ilâ 42 nci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde söz isteyen, Anavatan Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Züheyir Amber.

Buyurun Sayın Amber. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Sizin kişisel söz isteminiz de var; ikisini bir arada kullanabiliriz; yani, 10+5, 15 dakika konuşabilirsiniz.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 5489 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasanın "X. Sosyal güvenlik hakları" başlıklı madde 60'a göre "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar" demektedir. Anayasada tarif edilen bu haklar, aynı zamanda bir insan hakkıdır.

Sosyal güvenlik, modernleşme sürecinde toplumsal dayanışmanın kurumsallaşmış adıdır. Sosyal devletin görevleri arasında yer alan, insan onuruna yaraşır asgarî yaşam düzeyinin sağlanması, herkese çalışma olanağı yaratılması, çalışanlara adaletli ve dengeli ücret verilmesi ve çalışamayacak durumda olanların sosyal güvenlik önlemleriyle korunması anlamını taşımaktadır.

Bu nedenle, ekonomik izahı ne olursa olsun, yapılacak reformun birincil amacı, toplumun katmanları arasındaki dayanışmayı sağlayacak şekilde düzenlenmesidir.

Reformun sözcük anlamının, daha iyi duruma getirmek için yapılan değişiklik, iyileştirme, düzeltme, ıslahat olduğu unutulmamalıdır. Bizim için denge, sosyal devlet ile ekonomik istikrar arasındaki dengedir; ki, Hükümet tasarısı, maalesef, bu dengeyi önemsememiştir.

İkinci büyük temel yanlış da, genel sağlık sigortasıyla bir bütünlük arz eden kanunların eşzamanlı olarak çıkarılmamasıdır. Yani, bu kanunla birlikte, hastanelerin işletme haline getirilmesi ve işleyebilir bir aile hekimliği kanununun, Sağlık Bakanlığını bu yeni duruma adapte edecek kanunların hep birlikte çıkarılması gerekmektedir.

Bir yandan, yanlış da olsa, Aile Hekimliği Kanununu çıkarıp, daha sonra, 12 Eylül rejiminin Mecburî Hizmet Kanununu hortlatmak, diğer yandan, özelleştirmeci gibi davranırken özel şahısların yaptığı hastanelerin devlet tarafından kiralanmasına yönelik devletleştirmeci kanun çıkarmak, Hükümetin, güvenirliğini kaybetmesine neden olmuştur. Büyük reformlar yapmak istiyorsanız, önce kamuoyunun güvenini sağlayınız.

Kanun tasarısının ilgili maddelerinde görüleceği üzere, esnaf ve muhtarlarımız ve onların bakmakla yükümlü oldukları yakınları, herhangi bir nedenden dolayı primlerini veya borçlarını yatırmadıkları takdirde, herhangi bir sağlık ödeneği ve sağlık hizmeti alamayacaktır. Oysa, Anayasamızda da belirtildiği gibi, devlet, vatandaşına, sağlık, eğitim hizmetini eşit şekilde sağlamak zorundadır.

Kanun tasarısının malullük sigortasından sağlanan haklar ve yararlanma şartlarına baktığımızda; malullük, en az on yıldan beri sigortalı olup toplam olarak 1 800 gün veya başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malul olan sigortalılar için ise beş yıldan beri sigortalı bulunup, toplam 900 günlük malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirmiş olması gerekmektedir deniyor.

Değerli arkadaşlar, malullük, isteğe bağlı bir olgu değildir. Malul olan bir kimse, yukarıdaki şartları yerine getiremediyse ortada kalacaktır. Oysaki, devletin aslî görevleri, sağlık ve sosyal güvencesidir. Üstelik, malul olan kimse de, bir bakıma muhtaç olacaktır. İlgili bu madde, gün şartı aranmaksızın, malul olan ve bunu sağlık hizmeti sunan devlet kuruluşlarından belgeleyen kimsenin malullük aylığının öncelik tanınarak bağlanması yönünde tekrar düzenlenmelidir.

Bir de, malul olma oranından bahsetmek istiyorum. Gelişmiş ülkelerde, çalışanın, çalışma ortamında parmağına dahi bir şey olsa tedavisinin ardından psikolojik tedavi hizmeti verilmekteyken, bizde, yüzde 60'ın üzerinde malullük oranı çok yüksek görülmektedir. Bu oranın yüzde 40 ile yüzde 50 seviyelerine çekilmesinin gerektiğini burada vurgulamak istiyorum. Ayrıca, maluliyete sebep verecek koşullar, tüm işkollarındaki yerlerde, iş sağlığı ve çalışan güvenliği olarak yeniden düzenlenmeli, tüm çalışanlarımızın sağlıklı ve güvenli ortamlarda çalıştırılmaları sağlanmalıdır.

Yaşlılık sigortasından sağlanan haklar ve yararlanma şartlarına baktığımızda; hem Avrupa Birliği ve gelişmiş ülkelerin çalışma koşullarını sağlayamıyorsunuz hem bu zor şartlar altında çalışanların prim gün sayısını artırıyorsunuz.

Bugün, Türkiye koşullarında, bir işçinin -kamu kesimi hariç- 9 000 gün sigortalı çalışması, ancak mucizeyle gerçekleşebilir. Bu tasarıyla, devletin, istihdamın azaltılması yönünde ciddî bir rolü oluşmaktadır. Açık olan bir pozisyona 20 yaşındaki bir kişiyi yerleştirdiğinizde, o pozisyon kırksekiz yıl dolu olacaktır.

Yabancı yatırımcıların, ülkemizde, yeni istihdam yaratıcı yatırım yapmayıp, mevcut olan yatırımları, yani mevcut istihdamları satın aldıkları bir gerçektir. Yerli yatırımcılarımızın ise, yüksek prim ve maliyetlerden dolayı yatırımdan çekindikleri ortadadır. Bu şartlar altında, mevcut olan işsizlik rakamı bir çığ gibi büyüyerek… Hatta, korkarım ki, bu olay bir sosyal patlama yaratacaktır.

Değerli arkadaşlar, Anavatan Partisinin sosyal güvenlik reformuna ilişkin bir öneri paketi vardır. Daha önce, Sayın Genel Başkanımız ve diğer arkadaşlarımız, Grup Başkanvekilimiz de, bu konuyu, burada, özetlediler, ifade ettiler. Ben de, yine, bu konuyu, burada, tekrar özetleme ihtiyacını duyuyorum.

Sosyal güvenlik reformu acilen yapılmalıdır. 1994-2005 yılları arasında, sistemin finansman açıklarının Hazinece karşılanmasının güncellenmiş değeri 501 katrilyon TL'dir. Mevcut sistem reforme edilmezse, topluma, on yılda, kümülatif 316 katrilyon ek maliyet getirecektir. Bunun, Hükümetin emeklilik yaşı ve prim ödeme gün sayısı gibi parametreler üzerinden getirdiği çözüm mevcut iştirakçileri etkilemeyecek, dolayısıyla, sosyal güvenlik kurumlarının açıklarına yirmibeş yıllık dönem içerisinde pozitif bir katkı sağlamayacaktır. Zaten, bu modelde, sosyal güvenlik kurumu açıklarının gayri safî millî hâsılaya oranının 2055 yılında sıfırlanacağı öngörülmektedir.

Sosyal güvenlik sisteminin üç temel sorunu vardır:

Birincisi, kapsayıcılık sorunudur. Sistem, rasyonel temelde kurulmadığı ve işlemediği için, ekonomik hayatın rasyonelleriyle uyumsuzluk göstermekte; kapsayıcı olamadığı gibi, sistem dışında kalan ya da kalmayı yeğleyen istihdama yol açan karakteriyle, kayıtdışılık ve haksız rekabet sorunları yaratmaktadır.

İkinci ve güncel sorun, sistemin birikmiş ve sürdürülemez aktüerya dengesi sorunu nedeniyle ortaya çıkan finansman açığıdır. Yakın vadede, sistem içinde çözülmesi mümkün olmayan nakit akım sorunu olarak tanımlayabiliriz bunu.

Üçüncü sorun, sistemin aktüeryal dengesinin mevcut parametreler içerisinde sürdürülemezliği, yani sistemin çökme riskiyle karşı karşıya bulunmasıdır.

Hiç şüphesiz, çözümü, sistem bütünlüğünü gözeten, kapsamlı bir reform yaklaşımı içinde aramak zorundayız. Anavatan Partisi, sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılmasının, istihdam, yatırım, teşvik ve vergi sistemleriyle entegre bir bakış açısıyla ele alınması gerektiğini düşünmekte ve istihdam dostu bir sosyal güvenlik reformu önermektedir. Elbette, bu sistem bütünü içerisinde, esneklik ve güvenliğin birleştirilmesi, emeklilik ve sağlık sigorta sistemlerinin mutlaka birbirinden ayrıştırılması, kurumsal özerklik, hizmet alan -hizmet veren kurumsal ayrılığının sağlanması, emeklilik yaşı ve prim ödeme süresinin uzatılması gibi düzenlemeler yer almaktadır. Ancak, iddiamız odur ki, emeklilik yaşı ya da prim aylık bağlama oranı gibi parametrelerde yapılacak düzenlemeler, tek başına sistemin sorununu çözmeye yetmeyecektir. Sistemin kısa vadeli nakit akım sorununun, sistem içinde mutlak bir çözümü yoktur; ancak, açık finansmanını olabildiğince asgarîye çekecek çözümler mümkündür. Sistemin temel problemi olan aktüeryal denge sorunu, hiç kuşkusuz, kapsayıcı ve gerçekçi bir rekabet stratejisinin benimsenmesi, bu stratejiye uygun yatırım, istihdam, vergi ve teşvik politikalarının bir sistem bütünlüğü içerisinde hayata geçirilmesi, nihaî olarak, kayıtdışı istihdamın kayıt altına alınması ve yeni istihdam yaratılmasının teşvik edilmesiyle mümkündür.

Anavatan Partisinin, bütün bu önermeler ışığında, yukarıda ifade edilen ilkelere uygun yaratıcı ve etkili bir çözümü vardır. Çözümün özü, sistemin açık finansmanına dair yaklaşımda paradigmayı değiştirmektir.

Sistemin, kurumlararası kaynak aktarımı biçiminde gerçekleştirilen açık finansmanı yönetimini, istihdam ve kayıtlılığı teşvik biçimine dönüştürmek, sistemde radikal bir dönüşümün, başlangıcı olacaktır.

Öneri, bütçede her yıl açık finansmanı için ayrılmak zorunda kalınan kaynağa ilave hiçbir kaynak gereksinimi duyulmadan, tam tersine, açık finansman gereksinimi azaltılarak, sistem, görece olarak çok daha sağlıklı, rasyonel ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulacaktır.

2006 bütçesinde sosyal güvenlik sistemi açık finansmanı için ayrılan kaynak 23,2 katrilyon TL'dir. İlave sağlık harcamalarının yaratacağı açıkla beraber düşünüldüğünde, 2006 yılı için bütçenin karşılamak zorunda olacağı açık 20 milyar dolar olarak öngörülebilir. 2005 yılı içinde gerçekleşen rakamın buna çok yakın düzeyde olduğu gözardı edilmemelidir. Bu rakam, kişi başı aylık 100 dolar işçi ve işveren prim teşviki varsayımıyla ilişkilendirildiğinde 16 666 000 adam/yıla tekabül etmektedir. Kısaca, devlet, kurumlararası kaynak aktarmak yerine, kişi başı aylık 100 dolar varsayımından hareketle 16 666 000 kişinin sisteme katılmasını teşvik edebileceği finansmanı zaten kullanmaktadır. Amaç, sistemin bilanço denkliğini sağlamaksa, kaynak girişini kurumlararası aktarma yerine sisteme katılması teşvik edilen prim ödeyicileri dolayısıyla gelmesi, hiç kuşkusuz, daha akılcı ve daha gerçekçidir. Paradigma değişimi dediğimiz şey de, bu kadar basit, bu kadar yalındır.

Önerimiz, 2007'den itibaren on yıllık süreyle, sisteme ilk defa giren yeni iştirakçinin toplam priminin (işçi artı işveren) yüzde 70'inden başlamak üzere, her yıl azalan oranda ve onuncu yıl sonunda sıfırlanacak şekilde devlet tarafından karşılanmasıdır. Diğer deyişle, yeni iştirakçinin sosyal güvenlik primlerinin birinci yıl yüzde 70'i, ikinci yıl yüzde 60'ı, dokuzuncu yıl yüzde 5'i, onuncu yıl yüzde sıfırı devlet tarafından karşılanacak olup, geriye kalan tutarlar işçi veya işveren tarafından ödenecektir.

Kolayca anlaşılacağı gibi, azalan oranlarda devlet teşvikinin on yıl boyunca süreceği, artan oranlarda, sisteme katılanların prim ödeyeceği bir mekanizma öngörülmektedir.

Ekte, önerimizin, on ve yirmibeş yıllık projeksiyonları yapılmıştır ve başkaca hiçbir parametrede değişiklik yapılmadan (sağlık harcaması, prime esas kazanç, aylık bağlama oranı, emeklilik yaşı ve prim ödeme gün sayısı vb.) sadece, sisteme, yeni iştirakçi kazandırılmıştır.

Sisteme, on yılın sonunda 14 000 000 yeni iştirakçinin katılacağı öngörülmektedir; ki, 10,7 milyon kişinin kayıtdışı istihdamda olduğu ve halihazırda sistemin, yılda 350 000 olmak üzere, on yılda 3,5 milyon iş yaratma potansiyeline sahip olduğu göz önüne alındığında bu giriş rasyoneldir. Kaldı ki, bu, Avrupa Birliği için de bir hedeftir ve Türkiye, bu kararlılığı ortaya koymaya mecburdur.

Sistem, eklerde görüleceği gibi, onuncu yılın sonunda, bilanço denkliğinde artıya geçecek, aktüerya dengesi 1,70'e 1 dengesinden 2,88'e 1 dengesine erişmiş olacaktır. Bu da, mevcut reform paketinin elli yılda ulaşacağı sonucun on yılda alınması demektir değerli arkadaşlarım.

Sistemin yeni iştirakçilere ilişkin varsayımları nasıl değiştirilirse değiştirilsin, yani on yılda, isterse, sadece bir tek kişi de olsa, 1 000 000 kişi de olsa, sonuçları, mevcut sisteme göre kazanç ifade edecektir.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Süreye uyduğunuz için teşekkür ediyoruz.

Kişisel söz istemi olan Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bu konuşmamda, tamamen, kanunu teknik olarak incelemeye çalışacağım.

Öncelikle, prim ödeme gün sayısının 7 000 günden 9 000 güne çıkarılmasının Türkiye açısından hangi anlama geldiğine bakmak lazım.

Şimdi, kayıtdışı çalışmanın yüzde 50'lerin üzerinde olduğu, işsizliğin yüzde 20'lerin üzerinde olduğu, sendikal faaliyetlerin asgarî seviyede bulunduğu ve esnek çalışmanın da çok yoğun olduğu ülkemizde, prim ödeme gün sayısının 7 000 günden 9 000 güne çıkarılmasını çok iyi tahlil etmek mecburiyetindeyiz.

Yine, emekli olma ile aylık bağlama yaşı arasında çok uzun yılları kapsayacak farkın olması da, üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. 1.1.2007 tarihinde 18 yaşında işe başlayan bir kişinin 43 yaşında emekli olma imkânı varken, ancak yirmiiki yıl sonra 65 yaşında emekli olması söz konusu olacaktır.

Şimdi, Türkiye gibi bir ülkede, bu rakamların ne kadar önemli olduğunun takdirini sizlere bırakmak istiyorum. Eğer, 1.1.2007 tarihinde işe başlayıp 1.1.2036 tarihinden önce emekli olma imkânına kavuşamamışsa, her geçen yıl emekli olma süresi artacağı için, bu çalışanımızın ne kadar yıl sonra emekli olacağı da, yine, karşımızda çok açık bir gerçek olarak durmaktadır ve yine aynı tarihte işe başlayan, aynı miktarda prim ödeyen iki kişinin yaşları birbirinden farklı ise, bunların emekli olma sürelerinin de çok farklı olacağı kaçınılmazdır. Örneğin, 1.1.2007 tarihinde 30 yaşında işe başlayan bir sigortalı 2035 yılında; aynı tarihte işe başlayan sigortalı 18 yaşında ise, 2054 yılında… Prim ödeme gün sayıları aynı, aynı gün işe başlamışlar, aynı miktar prim ödemişler, yalnız birbirlerinden yaşları farklı; korkunç bir uçurum var emekli olma yaşlarıyla ilgili olarak. Bu meselelerin, maalesef, gözardı edildiği yine bir gerçek.

Şimdi, ben buradan sormak istiyorum; prime esas matrah artması nedeniyle görev aylıklarında azalma var mı yok mu? O zaman, Sayın Bakanım, bunu, buradan, geliniz, kürsüden, hepimizin huzurunda, bir şekilde ifade ediniz.

Yine, sosyal güvenlik destek primi… Ben, geçen seferde de konuşmuştum; şimdi, Sayın Özcan da geldi; biraz da karıştı Sayın Özcan'ın konuşmasında, çok net olmadı. Örneğin, Bağ-Kur emeklisi yeni bir işte çalışıyorsa, Bağ-Kur emekli maaşını almazsa, bu yeni işinden dolayı prim kesintisi olmayacak. Doğru mu? Alırsa ne olacak? Alırsa ne olacak? Zaten, Bağ-Kur emekli maaşları ne kadar değerli milletvekilleri?! Ne kadar emekli maaşı alıyor Bağ-Kurlular?! Şimdi, bunu almaktan vazgeçecek, yeni bir işte çalışır… O da büyük bir ihtimalle kayıtdışıdır, başka vesilelerle nasıl olacak onu da bilmiyorum; ama, kayıt içerisine girmeye çalıştığı takdirde de, ödemesinden de kesinti yapılması söz konusudur. Bir Bağ-Kur emeklisinin, günümüz hayat şartları içerisinde ayakta kalması nasıl söz konusu olacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yine, esnaf, sigorta borcunu ödemezse -hasbelkader, ödemedi; acil bir durum ortaya çıktı, ekonomik sıkıntı içerisine girdi, gecikme oldu, ödeyemedi- ne olacak; sağlık hizmetlerinden faydalanamayacak, eşi faydalanamayacak, çocukları faydalanamayacak. Ama, geliniz, değerli milletvekilleri, bunlar çok önemli konular. Esnafımız, hakikaten, çok ciddî sıkıntı içerisinde Türkiye'de. Ocak-şubat aylarında 98 000 esnafımız kepenk kapatmış, geçen 2005 yılı içerisinde 256 000… Ödenmeyen çekler, senetler havada uçuşuyor. Böyle bir ortamda prim borcunu ödeyememesi söz konusu olabilir; ama, sağlık hizmetlerinden faydalanmasının önüne geçilmesinin de, haklı ve mantıklı bir izahı yok.

TÜFE artışı çok söylendi, o hususun hükümet tarafından değerlendirileceği ifade edildi; keşke, kanunun içerisinde bir şekilde yer alsaydı. SSK ve Bağ-Kur meseleleri var; ama, şimdi, Emekli Sandığı mensupları da aynı duruma düşmüş oldu. O nedenle, bu meselenin de, mutlaka düşünülmesi gerekmekteydi.

Bir diğer husus, 1.1.2008 tarihinden itibaren emekli olan memurlar, emekli aylığını kendi kurumlarından alacaklar.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - İkramiye…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İkramiyelerini...

Şimdi, bu kurumların hangi durumlar içerisinde olduğunu sizler… Belediyeler, borç batağı içerisinde. Şimdi, buradan emekli olan, emekli ikramiyesini bu belediye borç batağı içerisindeyse alamayacak olan görevlilerimiz için ne düşünülüyor Sayın Bakanım? Bununla ilgili bir çözüm var mı, bir çare var mı bu kanun içerisinde; yok.

BAŞKAN - Ümmet Bey, daha sonraki maddelere konu kalıyor mu?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Müsaade ederseniz Başkanım, biraz toparlasam da bir daha çıkmasam.

BAŞKAN - Peki.

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Eve gidecek…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, 1 yıl sigortalı olmadan ölüm yardımı alamıyorsunuz. Doğru mu Sayın Bakanım? 1 yıl sigortalı olacaksınız, daha sonra ölüm yardımı alacaksınız. Geçmişte nasıldı; 1 gün bile sigortalı olsanız ölüm yardımından istifade ediyorsunuz; ama, 1 yıl sigortalı olmadan eğer ölürse, ölüm yardımından da istifade etmiyor.

Katılım payı, çok söylendi. Almayacağız diyorsunuz; ama, kanunun içerisinde var katılım payı, alınacak; kanunun içerisine konulmuş. Ne kadar katılım payı ödeneceği belirli. Şimdi, bu 2 YTL…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım; çok aştınız süreyi. Yani, bundan sonraki maddelerde de burada olabilirsiniz, olmalısınız. O maddeler üzerinde konuşurken tamamlarsınız. Lütfen…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki, toparlıyorum.

…katılım payını niye alıyorsunuz? Yani, 60 yaşında, 70 yaşında annelerimiz, bacılarımız, kardeşlerimiz gidecekler, tedavi hizmetinden faydalanabilmesi için önce katılım payını koyacaklar, yatıracaklar, daha sonra, bu hizmetten istifade edecekler.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, bu TRT'de çalışanlar, devlet sanatçıları ile özelde çalışanlar arasında farklı bir uygulama olduğu, daha önce, bu kanun burada görüşülürken söylendi; maalesef, aynı şekilde buradan geçiriliyor. Kendi ellerimizle, bu kanunun, Anayasa Mahkemesinden -eşitlik ilkelerine aykırı olmasından dolayı- geri dönmesinin yolunu açıyoruz. Ne olurdu, en azından bu maddeyi düzeltsek ne olurdu; yani, ne kaybederdik değerli milletvekilleri. Şimdi, kendi ellerimizle zemin hazırlıyoruz; alın diyoruz, bu kanunu Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesine götürsün, oradan da geri gelsin. Sayın Cumhurbaşkanı da yazdı, biz de söyledik daha önceden, yapmayın! En azından Plan ve Bütçe Komisyonunda bu düzeltilebilirdi; yani, bunu bile düzeltmediniz.

Otelcilik hizmeti altında paraların alınması.

Üniversite öğretim görevlisi profesörlerle ilgili; eğer, tedavide onlar varsa onlara katkının alınması.

Bunlar, maalesef, Türkiye'nin gerçeklerine uymuyor değerli milletvekilleri. Halkımız, zaten, ciddî ekonomik sıkıntılar içerisinde, darboğaz içerisinde, zor geçiniyor, zor şartlar altında hayatını idame ediyor; ama, bu uygulamalarla… Maalesef, çok iyi niyetlerle hazırlanmış ve mutlaka çıkması gereken bir kanun, bu nedenlerle büyük bir eleştiriye uğruyor, yanlış olduğu söyleniyor.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi söylüyorum Sayın Başkanım, müsamahanız için de teşekkür ediyorum.

Bu kanun doğrudur, çıkması lazım, hayata geçirilmesi lazım; ancak, söylemiş olduğum bu hususlar da keşke düzeltilebilseydi, Mecliste bu konular arzu ettiğimiz şekle getirilebilseydi.

Bu duygularla, hepinizi, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

BAŞKAN - 15 dakikalık soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.

Sayın İbrahim Özdoğan.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aracılığınızla, Sayın Bakanıma bir soru yöneltmek istiyorum.

Biz, Anavatan Partisi olarak, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu Yasayı tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etmesi gerekçelerine katılıyoruz, çok da haklı buluyoruz. Gönderme gerekçelerinin bir yerinde -ibaresinde- Sayın Cumhurbaşkanı şunları ifade etmektedir…

BAŞKAN - İbrahim Bey, sorunuzu sorun. Onların hepsi Sayın Bakanın ve milletvekillerimizin bilgisi tahtında, Sayın Cumhurbaşkanının gerekçeleri.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Elbette bilgisi tahtında olduğunu biliyorum.

BAŞKAN - Tutanaklarda da yer aldı zaten. Ama, siz, sorunuz neyse onu sorun.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Biliyorum; ama, halkımızın da bilgi sahibi olması açısından mutlaka bu ibareyi burada okumamız gerekiyor. Halkımız bizi izliyor, halkımızın bilgi sahibi olması gerekir. Sayın Cumhurbaşkanımız, devletimizi en üst noktada temsil etmektedir. Halkımız açısından bunun yararı olduğuna inanıyorum Sayın Başkanım.

Sayın Cumhurbaşkanımız diyorlar ki: "Yasayla getirilen bir başka değişiklik emekli ikramiyelerinin ödenmesi yönündendir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçilerinin emekli ikramiyesi, 5434 sayılı Yasanın 89 uncu maddesine göre Emekli Sandığınca ödenmekte ve ödenen tutar, sonra, görevlinin son çalıştığı kurumdan geri alınmaktadır. Yasayla emekli ikramiyesine ilişkin kural korunmaktadır; ancak, Yasanın geçici 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında, emekli ikramiyelerinin bir yıl daha sosyal güvenlik kurumunca ödenmesi, bir yıldan sonra ise ödemenin doğrudan son çalışılan kurumca yapılması öngörülmektedir. Kimi kamu kurum ve kuruluşlarının, özellikle yerel yönetimlerin, malî zorluk nedeniyle hizmet akdiyle çalışan işçilerin kıdem tazminatlarını ödemekte güçlük içinde bulundukları bir gerçektir."

BAŞKAN - Soruya gelin lütfen.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Hemen geliyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı devamla diyorlar ki: "Yapılan düzenlemeyle, memurlar ve diğer kamu görevlileri emekli ikramiyesini alabilmek yönünden aynı güç koşullar içine itilmektedirler. Normal işleyen bir düzenden, riski kurum yerine çalışanlar üzerine taşıyan bir sisteme geçmenin sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmayacağı açıktır. Ayrıca, emekli ikramiyesini ödeyecek kurumu değiştiren kalıcı düzenlemenin geçici maddelerle yapılmasının yasa yapma tekniğine uygun düşmediğini de vurgulamak gerekir."

Sayın Bakanımız, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu düşünceleri karşısında neler söyleyecektir diyor, saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Özdoğan'ın sormuş olduğu soru, emekli ikramiyelerinin ödenmesine ilişkin, önümüzdeki dönemde nasıl sorunlar yaşanabilir, özellikle küçük belediyelerden emekli olanlarla ilgili, anladığım kadarıyla.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; ikramiye veya kıdem tazminatı, işverenin çalışanına karşı bir yükümlülüğüdür. Bu yükümlülük prim karşılığı bir birikim değildir. Dolayısıyla, sigorta kurumlarının bu anlamda sorumluluğu yoktur. Bugüne kadarki uygulama, Emekli Sandığı bu ödemeye aracılık etmektedir ve memurumuz hangi kurumdan emekli olduysa, bilahara, Emekli Sandığı, bu kurumdan, yapmış olduğu ödemeyi geri istemektedir.

Şimdi, elbette, belediye de olsa, başka kamu tüzelkişiliği de olsa, herkes, emekli ikramiyesi hak etmiş personelinin bu hakkını bütçesine koyacaktır; yani, burada, işte, belediyeler, ödeme güçlüğü içerisinde, memurun aylığını veremiyor. Bu mazeret değil. Bunu, her belediye, her kamu tüzelkişiliği kendi bütçesine koyacak ve emekliliği gelmiş memurumuzun, çalışanımızın emekli ikramiyesini zamanında ödeyecektir. Bu, başta belediyeler olmak üzere, herkesin kanunî mükellefiyetidir; ancak, biz, uygulamada bir aksaklık olmasın, geçiş döneminde bir sıkıntı olmasın diye, bir yıl süreyle, bu ikramiyelerin yine sosyal güvenlik kurumu tarafından ödenmesini öngören bir madde düzenlemesi de yapmış bulunmaktayız. Bu bir yıldan sonra, emekli ikramiyeleri kurumları tarafından ödenecektir. Aksi düşünce, emekli ikramiyesinin sosyal güvenlik kuruluşu tarafından ödenmesinin kabulü, kıdem tazminatının da sosyal güvenlik kuruluşu tarafından ödenmesi noktasına bizi götürür ki, bu, hiç sosyal sigortacılık mantığıyla bağdaşan bir konu değildir.

Arz ederim.

BAŞKAN - İkinci bölüm üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Önerge yok.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Meslek hastalığının tanımı, bildirilmesi ve soruşturulması

MADDE 14-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hastalık ve analık hali

MADDE 15-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde sağlanan haklar

MADDE 16-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ödenek ve gelirlere esas tutulacak günlük kazanç

MADDE 17-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici iş göremezlik ödeneği

MADDE 18-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanma, hesaplanması, başlangıcı ve birden çok iş kazası ve meslek hastalığı hali

MADDE 19-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hak sahiplerine gelir bağlanması, evlenme ve cenaze ödenekleri

MADDE 20-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin ve üçüncü kişilerin sorumluluğu

MADDE 21-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sigortalının kendisinden kaynaklanan sebeplerle tedavi süresinin uzaması, iş göremezliğinin artması

MADDE 22-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Süresinde bildirilmeyen sigortalılıktan doğan sorumluluk

MADDE 23-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kısa vadeli sigorta kollarında dikkate alınmayan süreler

MADDE 24-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Uzun Vadeli Sigorta Hükümleri

Malûl sayılma

MADDE 25-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Malûllük sigortasından sağlanan haklar ve yararlanma şartları

MADDE 26-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Malûllük aylığının hesaplanması, başlangıcı, kesilmesi ve yeniden bağlanması

MADDE 27-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yaşlılık sigortasından sağlanan haklar ve yararlanma şartları

MADDE 28-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yaşlılık aylığının hesaplanması

MADDE 29-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yaşlılık aylığının başlangıcı, kesilmesi veya sosyal güvenlik destek primi ödenmesi

MADDE 30-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yaşlılık toptan ödemesi ve ihya

MADDE 31-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ölüm sigortasından sağlanan haklar ve yararlanma şartları

MADDE 32 -

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ölüm sigortasından bağlanacak aylığın hesaplanması

MADDE 33-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ölüm aylığının hak sahiplerine paylaştırılması

MADDE 34-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Hak sahiplerinin aylıklarının başlangıcı, kesilmesi ve yeniden bağlanması

MADDE 35-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ölüme bağlı toptan ödeme ve ihya

MADDE 36-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Evlenme ve cenaze ödeneği

MADDE 37-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Uzun vadeli sigorta kolları bakımından sigortalılık süresi

MADDE 38-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Uzun vadeli sigorta kolları bakımından üçüncü kişinin sorumluluğu

MADDE 39-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Fiilî hizmet süresi zammı

MADDE 40-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sigortalıların borçlanabileceği süreler

MADDE 41-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bildirim ve itiraz

MADDE 42-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, üçüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Üçüncü bölüm 43 ilâ 59 uncu maddeleri kapsamaktadır.

Üçüncü bölüm üzerinde söz isteyen, Anavatan Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Kişisel söz hakkınızla beraber kullanmak isterseniz… Birleştirebilir miyiz?

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - O zaman 15 dakikalık konuşma süreniz var.

Buyurun Sayın Akdemir.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19.4.2006 tarihli ve 5489 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi üzerinde Anavatan Partisi adına görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi ve siz değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de genel sağlık sigortasını gerektiren bir ortam vardı. Aslında, Türkiye, insanımızın sosyal güvenliğini sağlamak için çok geç kaldı. Bu getirilen yasa tasarısı, zorunlu bir tasarıdır; ancak, şunu belirtmek istiyorum ki, AKP Hükümeti, bu yasa tasarısını getirirken, öngörülen tasarıları gerçek anlamda reform olmadığı halde, bir reform olarak sunmaktadır. İşin eksikliği buradadır.

Sosyal güvenlik kurumlarının daha geliştirilip, güçlendirilmesi gerekirken ve tüm toplum kesimlerinin yararlanabileceği bir düzeye ulaştırılması gerekirken, maalesef, amacından uzak kalmıştır.

Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan tasarı, çalışanların maaşlarının azalmasına ve kesintilere neden olacaktır, özlük haklarında kısıtlamalara neden olacaktır.

Gene, bu arada, dul ve yetimlerin aylıklarında düşüşe sebebiyet verecektir.

Öngörülen tasarıyla, sağlık ocakları, aile hekimliği işletmelerine dönüştürülecek, hastaneler ise, sağlık işletmelerine dönüştürülecektir.

Burada sosyal devlet ilkesini ortaya koymak adına, yasanın 15 maddesini veto ederek geri göndermesi dolayısıyla, Cumhurbaşkanımızın sosyal devlet ilkelerini tarif eden bazı tabirlerini buradan aktarmak istiyorum, Türk Milletine duyurmak istiyorum.

Cumhurbaşkanımızın, milletimizin üzerinde titreyerek ortaya koyduğu sosyal devlet anlayışını, burada sizler de dinlerseniz memnun olurum değerli arkadaşlar. Sosyal devletin niteliği, Türkiye Cumhuriyetinin temel nitelikleri arasında sayılmaktadır; Cumhurbaşkanımız belirtiyor.

Ayrıca, sosyal devlet, çalışan, ancak çalışması karşılığı elde ettiği ürünle mutlu olabilmek için tasarladığı maddî ve manevî değerlere ulaşmayan kişilere yardımcı olmayı ilke olarak sosyal devlet benimser.

Sosyal devlet, bireyin huzur ve refahını gerçekleştiren ve güvenceye alan, kişi ve toplum arasında denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma yaşamının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, ekonomik ve malî önlemleri alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve ulusal gelirin adalete uygun biçimde dağıtılmasını sağlayıcı önlemleri alan, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmeye kendini yükümlü sayan hukuka bağlı bir devlettir Türkiye Cumhuriyeti sosyal devleti.

Değerli arkadaşlar, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani, sosyal adaleti, sosyal refahı, sosyal güvenliği ve toplumsal dengeyi sağlamaktır sosyal devletin görevi; ama, maalesef, görüyoruz ki, getirilen yasada, sosyal devlet ilkesini tam yerine getirmek yerine, aslında, geriye götürücü birtakım önlemler vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı, sosyal devlet ilkesini ortadan kaldırdığından, Cumhurbaşkanımızın da 15 maddesini veto etmesi nedeniyle, Anayasaya aykırılığı açıkça ortadadır. Ben, burada, şunu bekliyordum Hükümetten: Aslında, bu kanunu daha önce paketler halinde getirdikleri belliydi. Hiç olmazsa, Cumhurbaşkanı veto ettikten sonra, bari 15 maddeyi tek madde halinde görüşme imkânı verse ve halkımıza bu maddeleri, hiç olmazsa anlatabilseydik, Cumhurbaşkanımızın önerdiği doğrultuda, sosyal devlet ilkelerine uyacak şekilde düzeltebilseydik; maalesef, bu sağlanamamıştır.

Değerli arkadaşlar, tasarıyla, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı, koruyucu hekimlik alanına girmektedir. Türkiye'de sağlık hizmetleri, Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülürken, bu kanunla, Sağlık Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında yetki çatışması ortaya çıkacaktır.

Acaba, koruyucu hekimlik derken neyi kastediyoruz? Asıl, sosyal devletin yapması gereken, halkın sağlığını hastalanmadan koruyacak şekilde önlem almasıdır ki, Sağlık Bakanlığının birinci işidir; burada, görev çatışması çıkacaktır ortaya.

Değerli arkadaşlar, koruyucu sağlık hizmetleri, Sağlık Bakanlığının aslî görevlerindendir; tüm harcamaları da, merkezî bütçeden karışlanması gereken harcamalardır. Bu düzenleme, sigortalıların kendi primleriyle koruyucu sağlık hizmetlerinin gerçekleştirilmesini doğurur ki, bu durum, biraz önce de bahsettiğim üzere, sosyal devlet mantığıyla ve Anayasamızla bağdaşmamaktadır.

Değerli arkadaşlar, ayrıca, malullük ve ölüm aylığının bağlanmasındaki koşulların ağırlaştırılmasını da getiriyor bu yasa. Sistemde, tıkanıklıklara, dolayısıyla, sebebiyet verecektir, sistemdeki yanlışlıkların faturası da çalışanların sırtına bindirilecektir.

Değerli arkadaşlarım, kamuda çalışan personele sosyal güvenlik açıklarını kapatmak üzere ağır yükler getirilmektedir. Genel sağlık sigortasında sağlığın bir hak olmaktan çıkarılması, bir tür kişisel tüketim olarak sunulması ve bu tüketim ihtiyacının da piyasa koşullarına göre tanzim edilmesi, Anayasanın eşitlik ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir.

Genel sağlık sigortası, sağlık hizmetlerinin finansmanında adilliği hiçbir şekilde gözetmeyen bir anlayışa sahiptir. Genel sağlık sigortasıyla aynı sağlık hizmeti için farklı gelir gruplarına aynı düzeyde sağlık yardımında bulunulması da adaletsizliktir. Sağlıkta adil bir finans yapılanması olarak, bu nedenle kabul edilmek mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, gelir dağılımındaki aşırı bozukluğa bağlı olarak farklı gelir grubundaki hanelerin, yaşamın her alanında maruz kaldıkları adaletsizlikleri bir yana bırakarak, sadece sağlık hizmetlerinde yapılacak sağlık yardımlarında adaletin aranır gibi gösterilmesi, onlara yapılan son derece önemli bir adaletsizliği oluşturmaktadır. Sağlık hizmetlerine en sık başvurma durumunda olan yoksul toplum kesimlerini, güya gereksiz kullanımdan caydırmak için, bunlardan genel sağlık sigortasının alacağı katılım paylarının tüm sağlık hizmeti alanlarına yaygınlaştırılması, Hükümetin adalet anlayışının kalitesizliğini göstermektedir. Bu nedenle, adalet kavramını yeniden tanımlayarak hemfikir olmak durumundayız. Gerçek eşitlik, arkadaşlar, herkesin olanakları ölçüsünde sağlık finansmanı için katkıda bulunurken, gereksindiği ölçüde sağlık hizmetlerinden yararlanmasıdır; ama, maalesef, bu yasa tasarısı bunu getirmiyor. AKP Hükümeti, Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur ve yeşilkart sahiplerinin sağlık hizmetlerinden eşit olarak yararlanmadığını söylüyor. Artık, genel sağlık sigortasıyla, tüm vatandaşların eşit olarak sağlık kuruluşlarından ve hizmetlerinden faydalanacağını söylemektedir; ama, uygulamada görülecektir ki, değerli vatandaşlarım görecektir ki, bu yasa, onlar arasında eşitsizlik yasası olacaktır.

Genel gerekçe kısmında, yüksek gelir gruplarının düşük gelir gruplarını, sağlıklı olanların hasta olanları finanse ettiği dayanışmacı anlayışı yerine, genel sağlık sigortasıyla getirilen eşitlik hanelerinin sağlık hizmetlerinin karşılığını ödemek için, gelirleri ne olursa olsun, aynı prim ve katılım payı ödemeleriyle tanımlanmaktadır. İşte, burada, Hükümet, sağlıkta, sağlık güvencesinde bir eşitsizlik yaratmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bunun, sağlıkta eşitliğe yüklenen anlamla bir alakası olmadığı açıktır. Sağlıkta eşitlik, herkesin sağlık hizmeti gereksinimi olduğunda, buna ulaşabilmesinin, kolay ulaşabilmesinin yanı sıra, aynı sağlık hizmetinden eşit oranda, aynı oranda faydalanabilmesidir.

Genel sağlık sigortasının yapacağı sınırlı sağlık yardımlarına bağlı olarak sağlıkta iki sistem belirginleşecektir. Bir, parası olan ve tamamlayıcı sigortaları bulunan, cebinden istediği her an ödemede bulunabilen kişilere uygun sağlık işletmeleri. İki, genel sağlık sigortasının yardımları ve kısmî cepten ödemelerle yetinen kamu sağlık işletmeleri diye iki tür işletme ortaya çıkacaktır. İnsanlar arasında ayırımın kuvvetlenmesine, barizleşmesine neden olacaktır.

İşte, tam bu noktada, tam bu sırada, tamamlayıcı sağlık sigortası yaptırmayanların da yaptıracaklar düzeyinde hizmet alabilmesi için, devletin şefkatli kolları burada devreye girmeli. Maalesef, bu yasada, bu yasa tasarısında bu konu gözardı edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; böylelikle, söylenenin tam aksine, sağlık hizmetlerindeki eşitsizlikler daha da giderek artacaktır.

Katılım paylarının gelir düzeyi, yaşam düzeyinin altında olduğu için primleri devlet tarafından ödenecek derecede yoksul olan kesimlerin de katkı payı ödemek zorunda bırakılmaları, bu kesimlerin, bu tür uygulamaların hayata geçirtildiği ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de yiyecek alımlarında, yani, beslenme bozukluğu ortaya çıkaracak şekilde bir durum yaratacaktır; bu da, yoksulluğun körüklenmesine vesile olacaktır değerli arkadaşlar.

Tıbbî bakım yoksunluğuna bağlı ölümlerde önemli artışlar yaşanabilecektir.

Bu nedenlerle, genel sağlık sigortası, AK Parti Hükümetinin iddia ettiği gibi, herkese sağlık güvencesi getirmekten uzak durumdadır ve uzakta kalacaktır.

Yaşanacak sorun, sadece genel sağlık sigortası dışına itilenlerle bitmemektedir. Genel sağlık sigortasıyla sağlık hizmetlerinin kapsamının daraltılmasına bağlı olarak, sağlık güvencesi yetersiz olanlar çok daha büyük bir sorun teşkil edeceklerdir. Birçok kişi hayatlarının can alıcı bir anında, gerçekten sağlık bakımına ihtiyaç duydukları bir anda, genel sağlık sigortasının kendi ihtiyaçları olan tıbbî müdahale tipini ya da gereksinimi olan testleri ve ilaçları kapsamadığını ya da bu hizmetler için ödemesi gereken ek miktarın bir kısmını kapsadığını gördüklerinde hayretle şaşıracaklardır. İşte, bu nedenden dolayıdır ki, genel sağlık sigortası, insanlarda büyük bir öfkeye ve büyük bir düş kırıklığına vesile olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, piyasa ekonomisinin her sahada başarılar kazanmasına karşın, sosyal güvenlikteki zaafı çıkarılacak birtakım ek maddelerle engellenebilirdi; maalesef, bu, Hükümet tarafından gözardı edilmiştir.

Kanun tasarısıyla, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına çok miktarda yönetmelik çıkarma yetkisi de getirilmiştir. Böylelikle, kurum sigortalıları, kendilerini yakından ilgilendiren konularda -istediği gibi- keyfiyete dayalı düzenlemelerle karşılaşacaktır.

AKP Hükümeti, Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısını, Sosyal Güvenlik Kurumu Kanun Tasarısını, Emeklilik Sigortası Kanun Tasarısını ve Primsiz Ödemeler Kanun Tasarısını sosyal güvenlikte bir reform olarak sunuyor. Arkadaşlar, tekrar ediyorum ben, üstüne basarak söylüyorum: Bunlar bir reform değil, Türk insanının geleceğine IMF prangası vuran uygulamalardır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Sosyal sigortalar ile genel sağlık sigortasının birlikte tasarlanarak kendi nam ve hesabına çalışanların sağlık hizmetlerinden yararlanma şartları içinde kısa ve uzun vadeli sigorta kollarına borcunun olmamasıdır, ki, bu şartın yer alması, özellikle tarım sigortalıları ve küçük esnafı mağdur edecek, sigorta grupları arasında eşitlik ilkesine aykırılık oluşturacaktır.

Tasarıyla öngörülen prim oranları yüksektir. Prim oranlarının yüksekliği kayıtdışı istihdamı teşvik edecektir.

Tarımsal faaliyetin mülkiyet ve kiracılıkla ilişkilendirilmesi, kira ödemeksizin tarımsal faaliyette bulunanları kapsam dışında bırakacak ve bu yaklaşımın sosyal güvenlik kavramıyla bağdaşmadığı da ortaya çıkacaktır.

Kanun tasarısının, tam kapsamlı sağlık sigortası yaptıranların genel sağlık sigortası dışına çıkarılmasına imkân verilmemesi ve isteyenler için ek emekliliğin sistemde yer almaması çok büyük eksikliğidir.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi bitirirken, siz değerli milletvekillerini ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - İbrahim Bey bu sefer soru sormuyor!

Üçüncü bölüm üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, üçüncü bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

43 üncü maddeyi okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

Kamu Görevlilerine İlişkin Hükümler

Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Başbakanlık görevinde bulunanların aylıkları

MADDE 43-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bazı kamu görevlilerine yaşlılık aylığı bağlanacak haller

MADDE 44-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kanunları gereğince görevden uzaklaştırılanlar, tutuklananlar veya görevine son verilenlerin sigortalılıkları ve primleri

MADDE 45-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bazı kamu görevlilerinin prime esas kazançları ve prime esas kazanç üst sınırı

MADDE 46-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Vazife malûllüğü, harp malûllüğü ile harp malûllerine verilecek malûllük zammı ve vazife malûllerine verilecek sürekli iş göremezlik geliri karşılığı

MADDE 47-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kamu görevlilerinin emekliye sevk onayları

MADDE 48-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İtibarî hizmet süreleri ve itibarî hizmet süresi primi

MADDE 49-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

ALTINCI BÖLÜM

İsteğe Bağlı Sigorta Hükümleri

İsteğe bağlı sigorta ve şartları

MADDE 50-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İsteğe bağlı sigorta başlangıcı ve sona ermesi

MADDE 51-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İsteğe bağlı sigorta primleri ve ödenmesi

MADDE 52-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

YEDİNCİ BÖLÜM

Kısa ve Uzun Vadeli Sigorta Kollarına

İlişkin Ortak Hükümler

Sigortalılık hallerinin birleşmesi

MADDE 53-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Aylık ve gelirlerin birleşmesi

MADDE 54-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gelir ve aylıkların düzeltilmesi, yükseltilmesi, ödenmesi ve yoklama işlemleri

MADDE 55-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gelir ve aylık bağlanmayacak haller

MADDE 56-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yaş

MADDE 57-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu

MADDE 58-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kurumun denetleme ve kontrol yetkisi

MADDE 59-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Üçüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, dördüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Dördüncü bölüm, 60 ilâ 78 inci maddeleri kapsamaktadır.

Dördüncü bölüm üzerinde söz isteyen, Anavatan Partisi Grubu adına, Muhsin Koçyiğit, Diyarbakır Milletvekili. Kişisel söz istemi de, Ömer Abuşoğlu, Gaziantep Milletvekili.

Buyurun Sayın Koçyiğit. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1189 sıra sayılı yasa tasarısının dördüncü bölümü üzerinde söz almış bulunuyorum Anavatan Partisi Grubu adına; Yüce Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, 5489 sayılı Yasa Yüce Genel Kurulda kabul edilmiş ve yasalaşmak üzere Sayın Cumhurbaşkanına gönderilmişti. Sayın Cumhurbaşkanımız, yasa üzerinde yaptığı incelemeler sonucunda, Anayasanın 89 ve 104 üncü maddeleri gereğince, madde gerekçeleriyle birlikte, geri gönderme gerekçeleriyle birlikte, tekrar Yüce Genel Kurula göndermiştir.

Bu yasa tasarısı, diğer yasa tasarıları gibi, öncelikle Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü. Ben de, aynı zamanda Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak orada görüşlerimi bir kez daha ifade etmiştim; ancak, ne yazık ki, Plan ve Bütçe Komisyonunda, virgülüne dokunulmadan dahi, olduğu gibi, yasa tasarısı buraya getirildi. Bugün de, şu ana kadar, tekrar, bu yasa tasarısı, virgülüne dokunulmadan tekrar Yüce Cumhurbaşkanlığı katlarına gideceğe benziyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanımız, yasanın veto gerekçelerini başlıca iki ilke üzerine oturtmuştur. Bunlardan biri sosyal devlet ilkesi, diğeri de Anayasa Mahkemesinin, sosyal güvenlik sisteminin hukuk devletinde makul, ölçülü, adil olması gerektiği ilkeleri üzerine oturtulmuştur.

Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş, sosyal devlet ilkesi cumhuriyetin temel nitelikleri arasında sayılmıştır. Sosyal devlette, sosyal güvenlik sistemi sadece aktüeryal hesaba, aktüeryal dengeye dayandırılarak, sosyal devletin sosyal niteliği dikkate alınmadan bir hesap yapılamaz. Burada önemli olan, güçsüz durumda olanların, durumu iyi olmayanların primlerinin de devlet tarafından ödenerek, onlara da bir sosyal güvenlik hakkının verilmesidir; çünkü, Anayasanın 2 nci maddesinin, sosyal devlet olduğu, 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesini ve 60 ıncı maddesindeki sosyal güvenlik sisteminden yararlanmanın herkesin hakkı olduğu ilkelerini bir arada düşünecek olursak, bir bütün olarak, zor durumda olanların da sosyal güvenlik sisteminden yararlanması için, onların primlerinin devlet tarafından ödenmesini kabul etmemiz gerekiyor; çünkü, sosyal devletin sosyal sorumlulukla yapması gereken bir işlemdir bu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa tasarısının özü başlıca üç temele dayanmaktadır. Birincisi, işçi ve işverenlerden daha fazla sigorta primi kesmek, daha fazla stopaj vergisi kesmek suretiyle ücretlerin düşürülmesi. İkincisi, emeklilere daha az emekli aylığı bağlanması için gerekli değişiklikleri yapmak. Üçüncüsü ise, sağlık hizmetinden faydalanacaklardan, sağlık hizmetinin sunumu sınırlandırılarak, sağlık hizmetlerinden katılma payı adı altında ek ücretler alınmak suretiyle bütçede faizdışı fazla yaratıp, yaratılan bu faizdışı fazlayla IMF'nin borçlarını ödemektir; çünkü, sosyal güvenlik sistemindeki yasa tasarılarının tümü IMF'nin niyet mektuplarında vardı. Burada yaptıklarımız, IMF niyet mektuplarının gereğini yerine getirip onların yasalaşmasını sağlamak ve faizdışı fazlayı artırıp, buradan da, IMF'ye borç veren ülkelerin borçlarını ödemektir. Çünkü, bugün, dünyada IMF'ye en fazla borcu olan ülke Türkiye'dir. IMF'nin, neredeyse, dünyadaki toplam alacaklarının yüzde 80'i Türkiye'dedir; çünkü, Türkiye'nin şu anda IMF'ye 12 milyar dolar borcu var, bizi 2 milyar dolar borçla Uruguay ve 400 000 000 dolarla da Bulgaristan izlemektedir. Demek ki, IMF'ye borç veren ülkelerin temel kaynağı, oradan faiz alacak ülkelerin temel kaynağı, Türkiye bütçesinden kendilerine ne kadar bir aktarma yapılacağıdır ve bunun için de, IMF bize baskı yaparak, çeşitli yasalar çıkartarak, burada kısıtlamalar getirerek, ücretleri kısıtlayarak, katılma paylarını artırarak, bütçede faizdışı fazla yaratmak suretiyle kendilerine bir ek kaynak yaratmaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa 1.1.2007'den itibaren yürürlüğe girecektir. Kadınlarda 58, erkeklerde 60 yaş esas alınmakta; fakat, 2036 yılından itibaren, kademeli bir şekilde emeklilik yaşı yükseltilmek suretiyle, 2048'de kadın ve erkekler eşit şekilde, 65 yaşında emekli olabilecekler. Türkiye'de ortalama yaşam süresinin altmışaltı yıl olduğu düşünülürse, çoğu insan emekli olduğunu göremeden yaşama veda edecektir. Yani, insanlar emeklerinin karşılığını alamadan, bir yerde, onları kaderleriyle baş başa bırakıp emeklerini almadan bu dünyadan göç etmesine olanak vermekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısında, özellikle ücretlerin düşük olması,      9 000 günlük prim ödemenin getirilmesi, 65 yaşın getirilmesiyle, bir yerde, emeklilik insanlar için hayal gibi olmakta. Bu bakımdan, özellikle esnek çalışanlar, geçici işlerde çalışanlar, ne olsa biz emekli olamayacağız diye düşünerek kayıtdışına gitmekte ve kayıt dışında çalışmaktadırlar. Bugün, sistemin yüzde 52'si kayıtdışı istihdama dayanmaktadır. Bir yerde, kısırdöngü şeklinde; ücretler düştükçe kayıtdışı istihdam artmakta, kayıtdışı istihdam arttıkça ücretler düşmektedir. Bunun için, burada esas olan, bu sigorta primlerinin devlet tarafından karşılanması ve tüm insanların kayıt içine alınmasıdır. Bu, hem devletin geleceği açısından hem bütçe dengelerinin tutturulması açısından gerçekten de son derece önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısında iki tane yeni kavram var: Birincisi, emekli olabilme yaşı; ikincisi, aylık bağlanma yaşı. Her emekli olan aylık alamayacak; çünkü, örneğin, 18 yaşında işe girdi, 25 yıl çalıştı, 43 yaşına kadar geldi, emeklilik aylığı alabilmesi için 65 yaşını beklemesi, yani, 22 yıl daha beklemesi gerekiyor. Peki, size soruyorum: Bu insan 18 yaşında işe girdi, 25 yıl çalıştı, 43 yaşına geldi, emekli oldu. 65 yaşına kadar 22 yıl bu insan ve çocukları ne yiyip ne içecek, nereden gelir elde edecekler?! Bunları düşünmüyor musunuz?!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Çalışıyor, maaşı var.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Devamla) - Çalışıyor, çalıştı, katmadeğer yarattı; ama, karşılığını alamadı. 22 yıl beklemesi lazım. Demek ki, ölmeden 22 sene bekleyecek, ondan sonra "gel sana emekli maaşı verelim" diyeceksiniz. Gerçekten bu büyük bir haksızlık, büyük bir adaletsizliktir.

Yine, bakmakla yükümlü. tanımında yapılan bir değişiklikle özellikle kız çocukları kaderleriyle baş başa bırakılmıştır. Çünkü, burada 25 yaşını doldurmuş ve evlenmemiş kız çocukları var. Bunları bu tanımın dışına çıkartmak suretiyle Türk toplum yapısının, aile yapısının kültürüne aykırı bir şekilde bu kız çocukları kaderleriyle baş başa bırakılmakta ve "sizleri devlet sigorta kapsamına almamakta, sağlık hizmetinden yararlanamazsınız" denilmektedir bir yerde.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; IMF'nin Hükümetle yaptığı son görüşmelerden sonra -bugün basında da çıktı- özellikle kolesterol hastaları bundan sonra, rapor olmadan, kolesterollerini ölçtürmeden ilaç alamayacaklar. Özellikle kolesterol hastalarında 160 ile 130 arasında olanlar alamayacak, bir de trigliseridi 300'ün altındaki hastalar rapor olmadan bu ilaçlarını alamayacaklar. Ama, bu insanların kolesterollerinin düşmesinin bir nedeni, ilaçları kullanmalarından dolayı. İlaç kullandığı için düşmüştür. Siz diyorsunuz ki "düştü, o zaman almayın!" Bu, bir yerde haksızlıktır ve bunları devamlı, doktor kapılarında rapor almayla baş başa bırakmaktadır. Bunun değiştirilmesi gerekmektedir.

Özellikle, bu konuyla ilgili olarak, bugün basında, bir gazetemizde çıkmıştı, bir pasajı size okumak istiyorum. Dört yıl önce by-pass ameliyatı olan 63 yaşındaki bir hasta şöyle diyor: "Dört damarım birden değişti. Koroner arter ve damar hastalığım var. Benim kullandığım ilaçlardan dolayı kolesterolüm 160'ın altına düşüyor. Zaten ben bu yüzden bu ilaçları kullanıyorum. Kolesterolüm 160'ın üzerine çıkacak diye beklersem bir yerde öleceğim."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHSİN KOÇYİĞİT (Devamla) - Bunun anlamı, bir yerde, bu hastaların kaderleriyle başbaşa bırakılması, bir yerde "ister ölün, ister gidin cebinizden paranızı verin, eczaneden ilaç alın" demektir.

Yine, bununla ilgili olarak bir konuya değinip konuşmamı bitiriyorum: Özellikle, kanunun 68 inci maddesinde, zorunlu iyileştirme malzemesi olan ortez ve protez bedellerinden yüzde 20 katılım payı alınması, bir yerde, vicdansızlık, sosyal devletin sosyal sorumluluğuyla bağdaşmayan bir uygulamadır. Bunun değiştirilmesi lazım. Çünkü bu hastalar bir yerde protez hastası, çalışamıyorlar; ama, biz onlara diyoruz ki, siz çalışmasanız da bu protezi kullanabilmeniz için en az yüzde 20 katılım payı vereceksiniz. Bu protez bedelleri de çok yüksek tutarlarda. En düşüğü 5, 6, 10 milyar tutuyor. Yani, bunun beşte 1'i, mesela 5 milyarın beşte 1'i 1 milyar ediyor. Bu insanları böyle kaderleriyle baş başa bırakmamak, bunlara bir sosyal devlet gibi davranıp bunlardan katılım payı almadan, bunların kutsal yaşam haklarını devam ettirmelerine olanak verilmesi gerektiğine inanıyorum.

Bu vesileyle, Yüce Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Kişisel söz istemi, Sayın Ömer Abuşoğlu…(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Sayın Abuşoğlu, süreniz 5 dakika.

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Anavatan Partisinin değerli milletvekillerine, şu anda Genel Kurulumuzda bulunan değerli milletvekillerine teşekkür ediyorum. İkinci teşekkürüm, Sayın Ahmet Işık'tan başlayarak Sayın Ziyaeddin Akbulut'a varan çizgide oturan AK Parti milletvekillerine. AK Parti Grubu 300…

MUSTAFA DURU (Kayseri) - Bize yok mu?

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Bu çizgiden başlayıp o çizgide, arada kalan herkes… Ama, iki çizgi arasında kalan sayı kaç biliyor musunuz; ben, biraz önce saydım, 53 kişi var, hadi 1-2 tane daha artıralım, sonradan gelenler olmuş olsun, 55-60 diyelim.

AK Parti Grubu sayısı kaç Sayın Başkan?..

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - 356.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Evet, geriye kalan 300 kişi, bunun…

AHMET YENİ (Samsun) - Yuvaya dönersen çoğalır bu sayı.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Efendim, benim ayrılmamı fazla konu etmeyin, onun üzerine söz söylersem biraz ağır gelir, kaldıramazsınız. Onun üzerinden çok yağmurlar geçti, çok mevsimler geçti, isterseniz o konuyu tekrar açmayalım; ama, açmak istiyorsanız her zaman için de açarım. Açtığım zaman da açanlar mahcup olur.

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Açma, açma.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Tamam, kapat.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Gerçekten, önemli bir tasarı üzerinde konuşuyoruz, gönül ister ki, Cumhuriyet Halk Partisi de dahil olmak üzere, AK Parti Grubunun, tamamını demeyelim, büyük bir çoğunluğu dahil olmak üzere bu salonda bulunsun. Sayın CHP işin kolayına kaçıyor "protesto ediyoruz, salonu boşaltıyoruz" diyerek…

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Onlar hep öyle.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - …evlerinin sıcak ortamlarına, sıcak yuvalarına hemencecik gidiveriyorlar. AK Partinin de onlardan kalan tarafı yok, onlar protesto etmiyorlar ama, onlar da çalışıyor görüntüsü içerisindeler ki…

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Abuşoğlu.

Konuyla ilgili konuşmak üzere, maddeyle ilgili konuşmak üzere söz aldınız; Adalet ve Kalkınma Partisinin işleyişi, çalışmaları, Cumhuriyet Halk Partisinin kararlarıyla ilgili görüşüyorsunuz. Genel bir görüşme için söz almadınız, maddeyle ilgili söz aldınız, madde üzerinde konuşmanızı rica ediyoruz.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, sizin konuşmanız çerçevesinde geçen süreyi de herhalde benim süreme eklersiniz. Ben öncelikle dedim ki: Burada çok önemli bir tasarıyı görüşüyoruz. Gönül ister ki tüm Parlamento -muhalefetiyle İktidarıyla- büyük bir katılımla, ne yapıldığının farkına vararak bu tasarıyı gerçekleştirelim, görüşelim. Ama, ne yazık ki, CHP'nin hiç olmadığı, İktidarın da sadece altıda 1 çoğunluğunun burada olduğu bir sayıyla böyle önemli bir tasarıyı gerçekleştiriyoruz.

Ayrıca, Sayın Başkan, dünkü, İçtüzükle ilgili benim itirazlarım, iki kere, sizin, konuyu takdirlerinize arz etmeme rağmen, konu üzerinde hiçbir işlem yapmamanız, hatta görmezlikten gelmeniz sonucunda, Başkanlık Divanının bu esnekliği karşısında, milletvekilinin de konuya bağlı kalıp kalmamak noktasında birazcık esnekliği olmasını diliyorum.

O bakımdan, AK Partinin bu görüntüsü hiç hoş değil. Milletvekilleri olarak toplumumuz bize büyük bir bel bağladı. Toplumun meselelerini gelip burada dile getirmek -iktidar olsun muhalefet olsun- temel görevimiz ve bu görev karşılığında da bize karınca kararınca bu milletin takdir eylediği harcırah, yolluk, maaş, her ne ad altında olursa olsun ödenenleri hak etmek gibi bir mecburiyetimiz var. AK Partinin açılımını ben tekrar etmek istemiyorum, hepiniz biliyorsunuz, Adalet ve Kalkınma. Öncelikle adalet. Adaletin temelinde de ne vardır; aldığını hak etmek vardır.

Şimdi, gecenin bu saatinde bir karar yetersayısı istemeye kalkacak olsak, belki bulamayacaksınız; ama, böyle bir davranışın böyle önemli bir tasarının yasalaşmasını geciktireceği gerekçesiyle, bu yola, biz, muhalefet olarak, tevessül etmiyoruz; ama, muhalefet partisi olarak, gecenin bu saatinde ve daha da ilerleyen saatlerinde, burada bulunan milletvekillerine, İktidar milletvekillerinin de birazcık saygı gösterip, bırakınız evlerine gidenleri, sıcak yuvasında oturanları pijamasını giyip, eşofmanını giyip, hiç olmazsa, kuliste oturan milletvekillerinin Genel Kurula gelmesiyle, bu çalışma daha zevkli hale gelebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Milletvekilleri odalarında çalışıyor.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Bu çalışmanın daha zevkli, daha milletin yararına olmasını sağlamak konusunda da İktidar Partisinin görevi, muhalefetin görevinden daha yukarıda. O bakımdan, bir sonraki maddenin görüşmeleri ve oylanması esnasında, diliyorum ki, İktidar Partisi milletvekili sayısı burada artacaktır ve daha zevkli bir çalışma ortamı içerisinde bulunacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.

Sayın Dursun Akdemir, buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, aracılığınızla, sorularımı yöneltiyorum.

1- Tasarıdan önceki ve sonraki emekliler arasındaki gelir farkını giderecek mi bu tasarı?

2- Emeklilerin ulusal gelirden hak ettikleri refah payını almalarına engel olmayacak mı bu tasarı?

3- Aynı görevi yapmış, tasarıdan önceki ve sonraki emekliler arasında hakkaniyete aykırı biçimde gelir farkı yaratmayacak mı?

4- Daha önce aynı görevlerde bulanan eski ve yeni emeklilerin maaşları arasında farklar ortaya çıkmayacak mı?

5- Emekli aylıklarının yalnızca TÜFE oranı kadar artırılması, ulusal gelirden artan refah payının emekli aylıklarına yansıtılmasını sağlayacak mı?

Bu sorularıma cevap verirseniz memnun olurum Sayın Bakan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kürsüdeki konuşmamda da ifade ettiğim üzere, emekli aylıklarının artışı şu anda -Emekli Sandığı emeklileri hariç- Bağ-Kur ve SSK'da TÜFE oranlarıyla bağlantılıdır; yani, TÜFE'ye göre artırılmaktadır. Yeni kanunumuzda da sistem yine muhafaza edilmiş ve emekli aylıklarının artırılması TÜFE'ye bağlantılı olarak korunmuştur. Ancak, konuşmamda da söyledim, bu, hiçbir zaman, hükümetlerin, siyasî otoritenin elini kolunu bağlayan bir husus değildir; aksine, bundan aşağı bir artış olmayacağını, asgarî bir gelir korumasını öngören, enflasyonun altında bir artış olmayacağını öngören bir düzenlemedir. Her zaman, hükümetler, bu TÜFE üzerinde, refah payını, verme konusunda serbesttir. Nitekim, Hükümetimiz, üç yıllık dönemde bu TÜFE oranlarının üzerinde emekli aylıklarına zam yapmıştır. Bunun üç yıllık toplam tutarı 12 milyar YTL'dir; yani, 12 katrilyon liralık bir refah payını, bir iyileştirmeyi Bağ-Kur ve SSK emeklilerine vermiş bulunmaktadır. Yeter ki, ülkedeki yaratılan katmadeğer ve büyüme oranları ve diğer makroekonomik istikrar sürekli olsun, sürdürülebilir olsun. Her zaman emekli aylıklarında bu artış yapılabilir.

Diğer taraftan, emekli aylıklarının satın alma gücü itibariyle derecelendirilmesi, çalışırken alınan ücretlerle bağlantılıdır. Maalesef, ülkemizde, özellikle hizmet aktiyle çalışanların bildirimleri asgarî ücret seviyesi üzerindedir; yani, asgarî ücret üzerindendir. Yaklaşık 3 100 000, asgarî ücret üzerinden, bildirim, SSK'ya, söz konusudur; ama, bu yasa yürürlüğe girdiği zaman, ben eminim ki, çalışanlarımız, kendilerine ödenmiş olan bütün ücret ve aylıkların düzgün bir şekilde Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmesi için bir hassasiyet içerisinde olacaklardır; çünkü, bu, kendilerinin emekli aylıklarının seviyesi açısından da önemli bir husustur; dolayısıyla, bu şekildeki bir denetim aynı zamanda kayıtdışılığı da önlemiş olacaktır, buna faydası olacaktır.

Daha önce aynı görevde çalışmış olanlar ile daha sonra aynı görevde çalışmış olanların emekli aylıklarının farklı olacağı konusunda bir görüş dile getirildi.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; yeni sistemimizde, artık, unvana ve kadroya bağlı emeklilik sistemi ortadan kalkmaktadır; yani, son üç ay, son altı ay işgal edilen unvana göre, kadroya göre emeklilik, emekli aylığı olmayacaktır. Ya neye göre olacaktır; bütün çalışma hayatı boyunca kesilen tasarruf, birikim ve çalışma yılı, artı, ücretlerin seyrine ilişkin olarak bir emekli aylığına hak ediş söz konusudur. Dolayısıyla, eski ve yeni, bu unvanlarda, çalışanlar arasında, bu yapmış olduğum izahattan da anlaşılacağı üzere, aylıklarında farklar olması doğaldır, bu fark olacaktır; ama, dediğim gibi, sistem unvana ve kadroya göre emekliliği değiştirmekte ve tüm çalışma hayatını içeren bir değerlendirmeyi önplana almaktadır.

Şimdilik arzım bu kadar, eğer eksik varsa onu tamamlamak isterim.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Refah payı?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Refah payını açıkladım; yani, şu anda TÜFE'ye endeksli; ama, hükümetler, her zaman, bu TÜFE üzerinde emekli aylıklarında iyileştirme yapabilirler.

Tabiî, değerli arkadaşlarım, birçok ülkede olduğu gibi belki zamanla bizim ülkemizde de ikinci ayak veyahut da üçüncü ayak dediğimiz emeklilik sistemleri de sistemimize girebilir. Bugün itibariyle bireysel emeklilik sistemi sosyal güvenlik sistemimiz içerisinde yer almıştır. 1 000 000 katılımcıya yaklaşmıştır bireysel emeklilik sistemi. İmkânı olanların bu ikinci emeklilik sisteminden de yararlanmalarında fayda var. Belki, dediğim gibi, bu zorunlu emeklilik sistemini belli bir müddet uyguladıktan sonra, ülkemizde, ikinci ayak emeklilik sisteminin veyahut da tamamlayıcı sağlık sigortalarının da sistemde alternatif olarak yer alması mümkün olabilecektir.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Muhsin Koçyiğit…

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Ben de Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyorum. Sayın Bakanım, zor koşullar altında, asgarî ücretle görev yapan ve kendilerine yeşilkart ve silah verilen köy korucularına emekli olma hakkını vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Köy korucularıyla ilgili, İçişleri Bakanlığımızca, bildiğim kadarıyla, bir çalışma söz konusu. Sağlık konusunda bazı iyileştirmeler yapıldı, kapsama alındı. Emeklilik konusunun, tabiî, etraflıca tartışılması lazım.

Emeklilik sistemi, netice itibariyle, prim ödeme esasına dayalı bir sistemdir; ama, köy korucuları, diğer güvenlik güçlerimiz yanında, bu ülkenin bütünlüğü için, birliği için, beraberliği için teröre karşı mücadele eden kişilerdir. Onların bu hizmetlerini, geçmiş hizmetlerini ve geleceklerini de, elbette, devlet olarak düşünmemiz gerektiği inancındayım.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Düşünmediniz mi?

BAŞKAN - Dördüncü bölüm üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, dördüncü bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

60 ıncı maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ KISIM

Genel Sağlık Sigortası Hükümleri

BİRİNCİ BÖLÜM

Kapsamdaki Kişiler ve Tescili

Genel sağlık sigortalısı sayılanlar

MADDE 60-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Genel sağlık sigortalılığının başlangıcı, bildirimi ve tescili

MADDE 61-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sağlık hizmetleri ve diğer haklar ile bunlardan yararlanma

MADDE 62-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İKİNCİ BÖLÜM

Sağlanan Sağlık Hizmetleri ve Diğer Haklar

Finansmanı sağlanan sağlık hizmetleri ve süresi

MADDE 63-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kurumca sağlanmayacak sağlık hizmetleri

MADDE 64-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yol gideri, gündelik ve refakatçi giderleri

MADDE 65-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yurt dışında tedavi

MADDE 66-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Sağlık Hizmetlerinden Yararlanma Şartları ve Katılım Payı

Sağlık hizmetlerinden yararlanma şartları

MADDE 67-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Katılım payı alınması

MADDE 68-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Katılım payı alınmayacak haller, sağlık hizmetleri ve kişiler

MADDE 69-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hizmet basamakları ve sevk zinciri

MADDE 70-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kimlik tespiti ve acil haller

MADDE 71-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Malî ve Çeşitli Hükümler

Sağlık hizmetlerinin ödenecek bedellerinin belirlenmesi

MADDE 72-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık hizmetlerinin sağlanma yöntemi ve sağlık giderlerinin ödenmesi

MADDE 73-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel sağlık sigortası gelirlerinin kullanım amacı, kısa ve uzun vadeli sigorta kolları için yapılan sağlık harcamaları

MADDE 74-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Doğal afetler veya savaş hali

MADDE 75-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İşverenin, genel sağlık sigortalısının ve üçüncü kişilerin sorumluluğu

MADDE 76-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sözleşmeli sağlık hizmeti sunucularının duyurulması ve sağlık hizmet sunucusunu seçme serbestisi

MADDE 77-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık hizmeti sunucularının kayıt ve bildirim zorunluluğu ve kontrol yetkisi

MADDE 78-

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dördüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 21.27

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.38

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109 uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

1189 sıra sayılı kanunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- 19.4.2006 Tarihli ve 5489 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1206) (S. Sayısı: 1189) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. (AK Parti sıralarından "geliyor, geliyor" sesleri)

Geliyor mu?

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hükümet geliyor, tamam.

BAŞKAN - Bu, biraz, Osmanlı padişahlarının Lehistan elçisine söyledikleri gibi: "Yolda, geliyor…"

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hükümet geliyor şu anda.

AHMET YENİ (Samsun) - Hükümet koşarak geliyor.

BAŞKAN - Hükümet burada.

Şimdi, beşinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Beşinci bölüm 79 ilâ 98 inci maddeleri kapsamaktadır.

Beşinci bölümün üzerinde söz isteyen, Anavatan Partisi Grubu adına İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili.

Sayın Özdoğan, kişisel söz isteminiz de var; ikisini birleştirelim mi?

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Birleştirelim Sayın Başkan.

BAŞKAN - 15 dakikalık konuşma süreniz var.

Buyurun Sayın Özdoğan. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1189 sıra sayılı, 19.4.2006 tarihli ve 5489 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere gönderilen yasa tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, konuya geçmeden önce bir üzüntümü belirtmek istiyorum. Maalesef, bu Meclis, haftalardır, Hükümetin, AK Parti Grubunun Meclise devamsızlığı dolayısıyla yeterince çalışmamaktadır. Neyse ki, Anamuhalefet Partisinin Meclisi terk etmesinden sonra karar yetersayısı istenmediğinden dolayı, şu anda, baba muhalefet partisi olan Anavatan Partisi tarafından çalıştırılmaktadır ve yiğitçe, milletimizin haklarını, burada, AK Parti Grubu karşısında savunmaya devam ediyoruz ve devam edeceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar!)

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Siz 3 kişisiniz.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Bizim 3 kişimiz sizin 300 kişinize bedeldir. Bunu söylemek istiyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar!)

HASAN KARA (Kilis) - Bravo!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Var ol!

HASAN KARA (Kilis) - Yeter bu kadar.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir şey demiyorum; yani, burada konuşuyorum, bir şey demiyorum; ama, başka bir üzüntümü de belirtmek istiyorum. Burada, sürekli devam eden arkadaşları, tabiî, benim eski Partimin arkadaşları, hepsini tanıyorum. Sayın Başbakanımızın bir dahaki seçimlerde, bugünkü milletvekillerinden kimleri aday edeceği artık meydana çıkmıştır. Tavrını Sayın Başbakanımızın iyi biliyoruz ve tabiî, sizleri kutluyorum, sizleri mutlaka aday edecektir; gözünüz aydın olsun.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sağ ol, var ol!

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - İbrahim Ağabey, gözün hâlâ bizde demek ki.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, seviyorum, sizleri ben çok seviyorum. Sizler benim başımın tacısınız. Bunu söylemek istiyorum. Hakikaten ben sizi çok seviyorum.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - AK Parti velinimetindir.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Çok büyük emeğim vardır; onu sonra konuşuruz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Cumhurbaşkanının, bu yasa tasarısını gönderme gerekçelerini, Anavatan Partisi Grubu olarak biz çok haklı buluyoruz. Elbette ki bunun gerekçeleri önünüzdedir; ama, zannediyorum, birkısım arkadaşlar Cumhurbaşkanının gerekçelerinden haberi yok; ama, ben milletimizin adına da, burada, bu kürsüden, Sayın Cumhurbaşkanının gerekçelerini paylaşmak istiyorum, geri gönderme gerekçelerini; çünkü, ilk görüşüldüğü zaman, bu gerekçeleri, aynen, bu kürsüden bizler ve arkadaşlarımız burada söylemiştik, tekrarında fayda olduğunu düşünüyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı, bu yasa tasarısını geri gönderirken birçok ibarelerinde şunları söylemektedir değerli arkadaşlar: Yasanın incelenmesine geçilmeden önce "Anayasada Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri arasında sayılan sosyal devlet ilkesi ve herkes için öngörülen sosyal güvenlik hakkı üzerinde durulması gerekmektedir" diyor Sayın Cumhurbaşkanımız ve devam ediyor: "Yasanın genel olarak maddeleri incelendiğinde sosyal güvenlik sistemindeki kimi konular yönünden adil, makul ve ölçülü olma ölçütünün gözetilmediği görülmektedir. Aşağıda bu konulara ve buna ilişkin gerekçelere ayrıntılarıyla yer veriyoruz" diyor.

"a- Yasanın 28 inci maddesinde, 01.01.2007'den sonra sigortalı kapsamına girenlere, kadın için 58, erkek için 60 yaşını doldurmuş olmaları ve en az 9 000 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş bulunması koşuluyla aylık bağlanacağı belirtilmektedir. Yaş sınırı, 01.01.2036'dan başlayarak, kadınlar için 01.01.2048'e, erkekler için 01.01.2044'e kadar artırılıp, 65'e yükseltilmektedir."

Tabiî, bunlar resmî gerekçe. Burada biraz da espri babından diyorum. Yani, geçen dönem buna benzer yasa tasarısı görüşülürken, bugün hakikaten AK Partide önemli görevlerde, bakanlık görevlerinde olan veya Başbakanlık görevlerinde olan birkısım zevat, o yasa için "mezarda emeklilik" demişlerdi; ama, buna baktığımız zaman, mezarda emeklilik deme gibi bir lüksümüz yok; hakikaten, ahrette emeklilik demek geliyor benim içimden değerli arkadaşlar.

Devam ediyor Sayın Cumhurbaşkanı "Ülkemizde ortalama yaşama süresinin 66 yıl olduğu gözetildiğinde, yasayla tüm sigortalılar yönünden emekli aylığı bağlama yaş sınırının zaman içinde de olsa 65'e yükseltilmesi, sürekli çalışma olanağı işverenin inisiyatifinde olan sigortalılar yönünden de prim ödeme gün sayısının 9 000'e çıkarılmasının gelecek kuşakların emeklilik hakkına kavuşmasını olanaksız kılacağı, bu niteliğiyle adil, makul ve ölçülü olmadığı açıktır" diyor Sayın Cumhurbaşkanımız ve devam ediyor: "İşçiler için prim ödeme gün sayısının 7 000'den 9 000 güne çıkarılması Türkiye gerçekleriyle bağdaşmadığı gibi, esnek çalışmanın, sendikasızlaştırmanın, kayıtdışı çalıştırmanın ve yoğun işsizliğin yaşandığı ülkemizde 9 000 prim ödeme günü gerçekçi görünmemektedir. Üstelik, emekli olabilme yaşı ile aylık bağlama yaşı arasındaki kimi durumlarda uzun yılları içeren fark da ölçüsüzlüğün bir başka göstergesidir. Örneğin, 01.01.2007 gününde 18 yaşındayken sosyal sigorta kapsamına giren, 43 yaşında emekli olma hakkı kazanan bir sigortalı, ancak 22 yıl sonra, 65 yaşında aylığa hak kazanabilecektir. Yani, 43 yaşından sonra 22 yıl geçecek ve aylık bağlanmaya hak kazanabilecektir .

"Yukarıda da belirtildiği gibi, Yasanın 28 inci maddesinde, emeklilik yaşının 01.01.2007 gününden sonra ilk kez sigortalı olacaklar yönünden kadın için 58, erkek için 60 olarak belirlenmesine karşın, bu yaş koşulu 2036 yılından başlayarak kademeli olarak artırılmakta ve emeklilik yaşı 65'e yükseltilmektedir." Sayın Cumhurbaşkanımız devam ediyor: "Bu düzenlemeye göre, kadın için 58, erkek için 60 yaşını 01.01.2036 gününden önce dolduramayan sigortalılar, emeklilik yaşını kademeli olarak yükselten kurala bağlı olacak ve bunun sonucunda, kendisine emekli aylığı bağlanabilmesi için 65'e kadar uzanan yaşları beklemek zorunda kalacaklardır."

Şimdi buradan soruyorum: 48 yaşında, 43 yaşında emekli olmuşsa, 65 yaşına kadar ne yiyecek bu vatandaşımız; çoluk çocuğu ne yiyecektir?!

"Ayrıca, yine bu durum nedeniyle, aynı gün işe başlayan ve prim ödeme süreleri eşit olan farklı yaşlardaki sigortalılar, yaşlılık aylığına aynı yılda hak kazanamayacaklardır." Devam ediyor Sayın Cumhurbaşkanımız: "80 inci maddenin birinci fıkrasında Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçisi olanların aylık prime esas kazançlarının belirlenmesinde yapılan ödemelerin tümünün brüt tutarlarının göz önünde bulundurulacağı öngörülmektedir. Oysa, bugünkü sistemde zam ve tazminat ödemelerinin yasada hesap biçimi belirtilen sınırlı tutarı emeklilik keseneğine bağlı tutulmaktadır. Ayrıca, yasanın 82 nci maddesinde, tüm sigortalılar yönünden prime esas kazancın hesaplanmasında alt ve üst sınır getirilmişken, 46 ncı maddesinde, kamu görevlilerinin prime esas kazancının saptanmasında 82 nci maddedeki üst sınırın aranmayacağı belirtilmiştir. Böylece, kamu görevlilerinin tüm aylık gelirlerinden prim kesintisi yapılması olanaklı kılınmıştır. Bu durumda, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçileri yönünden, çalışanlar için prim oranı yüzde 14'e düşürülmesine karşın, prime esas matrahın artması nedeniyle görev aylıklarında azalma olması kaçınılmazdır." Bu da, zaten zor durumda olan emeklilerimiz için büyük bir zulüm ve haksızlıktır diyorum.

Sayın Cumhurbaşkanımız devam ediyor: "Ayrıca, bugünkü sistemde Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçileri yönünden aylık bağlama oranında üst sınır yüzde 100'dür. Aylık bağlama oranının düşürülmesinin daha az emekli aylığı anlamına geleceği, bu durumun, çalışanların emeklilik statüsü yönünden olumsuz bir gelişme olduğu açıktır." Tamamen bu görüşe ben de katılıyorum ve gerekçede devamla şunlar yazılı: "Yaşlılık aylığının hesaplanması yönteminde en köklü değişiklik Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçileri yönünden yapılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçilerinin emekli aylıklarının nasıl hesaplanacağı 5434 sayılı Yasanın 41 ve ek 70 inci maddelerinde gösterilmektedir. Bu maddelere göre, emekli aylıkları, memur aylık katsayısı, emekli olunan günde bulunulan emeklilik keseneğine esas derece ve kademe göstergesi, çalışma yaşamı boyunca elde edilen en yüksek ek gösterge, kıdem aylığı, taban aylığı, zam ve tazminat ödemeleri varsa yasada gösterilen oranın, en yüksek Devlet memuru aylığının brüt tutarına uygulanması suretiyle hesaplanan emeklilik tazminatından oluşmaktadır.

Ayrıca, 5434 sayılı Yasanın ek 68 inci maddesine göre de, makam tazminatı ile yüksek yargıçlık tazminatı ödenmesini gerektiren görevlerde bulunduktan sonra emekliye ayrılanlara, bulundukları en üst görevin makam, yüksek yargıçlık, temsil ve görev tazminatları emekli aylıklarına eklenmektedir.

"Özetle, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçilerinin emekli aylıklarının hesaplanmasında, iştirakçinin bulunduğu en son görevinin aylığı ve yapılan ödemelerin brüt tutarları göz önünde buldurulmaktadır.

Oysa, Yasa'da, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçileri yönünden de yukarıda açıklanan yöntem benimsenmiştir. Bu yöntem uyarınca, devlet memurunun, göreve başladığı yıllarda daha düşük olan aylık öğeleri üzerinden hesaplanan prime esas kazançları yaşlılık aylığının belirlenmesinde de dikkate alınacak ve sonuca etkili olacaktır.

Bu durumun, yaşlılık aylığı bağlama oranının da düşürüldüğü göz önünde bulundurulduğunda, kamu görevlilerine bağlanacak yaşlılık aylıklarının bugüne göre daha düşük olmasına yol açacağı ortadadır" diyor Sayın Cumhurbaşkanı.

"Günümüzde uygulanan emekli aylıklarının, insan onuruna yaraşır asgarî yaşama düzeyini sağlamaktan uzak olduğu gözetildiğinde, bu tutarları daha da azaltan yeni kuralın adil, makul ve ölçülü olmadığı; emeklilerin ulusal gelirden hak ettikleri payı almalarını sağlayamayacağı açıktır" diyor Sayın Cumhurbaşkanı. Devamla şunları belirtiyor Sayın Cumhurbaşkanımız: "Yasanın 40 ıncı maddesinde yer verilen ve fiilî hizmet süresi zammını gerektiren işyerleri ve işler ile sigortalıları gösteren cetvel incelendiğinde,

- 12 nci sırada, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunda haber hizmeti yapan ve haber hizmetlerinde fiilen çalışanlardan unvanları sayılanların TRT Kurumu haber hizmetlerinde,

- 14 üncü sırada, Devlet Tiyatrosu sanatçıları ile Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şef ve üyelerinin, Devlet Tiyatroları ile Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasında,

geçen çalışmaları nedeniyle fiilî hizmet süresi zammından yararlanmalarına olanak tanındığı; ancak, aynı ya da benzer etkinlikleri özel televizyon kuruluşları ve özel tiyatro ya da orkestralarda yürütenlerin fiilî hizmet süresi zammından yararlandırılmadığı görülmektedir."

"Anayasanın 10 uncu maddesinde herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle ayırım gözetilmeksizin yasa önünde eşit olduğu belirtilmiştir" hatırlatmasını yaptıktan sonra Sayın Cumhurbaşkanım şöyle devam ediyor: "Yasanın 40 ıncı maddesinde yer verilen ve fiilî hizmet süresi zammı verilmesini gerektiren işyerleri ve işler ile sigortalıları gösteren cetvel bu ilke ve kararlar çerçevesinde değerlendirildiğinde, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunda haber hizmeti yapan ve haber hizmetlerinde çalışanlar ile Devlet Tiyatrosu sanatçıları ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının şef ve üyelerinin fiilî hizmet süresi zammından yararlanmalarına olanak tanındığı; ancak, aynı ya da benzer etkinlikleri özel televizyon kuruluşları, özel tiyatrolar ve orkestralarda yürütenlerin fiilî hizmet süresi zammından yararlandırılmadığı görülmektedir." Devamla, "Oysa, televizyon haber hizmetlerini TRT Kurumunda yürütenler ile özel televizyon kuruluşlarında yürütenler arasında, bu etkinliğin gerektirdiği teknik uygulamalar ile çalışanların görev ve sorumlulukları arasında, çalışanların…"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım artık.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkanım.

…yıpranması yönünden bir fark bulunmamaktadır" diyor Sayın Cumhurbaşkanı. Devamla, "Aynı durum, Devlet Tiyatroları ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası sanatçıları ile özel tiyatro ve orkestra sanatçıları yönünden de geçerlidir" hatırlatmasını yapıyor. Devamla: "Yasanın 63 üncü maddesinde, genel sağlık sigortalıları ile bakmakla yükümlü oldukları kişilerin giderleri Sosyal Güvenlik Kurumunca karşılanacak sağlık hizmetleri düzenlenmiştir." Bu düzenlemeye göre bazı haksızlıkları Sayın Cumhurbaşkanımız dile getiriyor ve diyor ki: "Kurala göre, 18-45 yaş arasındaki kişilerin diş protez giderleri Kurumca karşılanmayacak; 45 yaş ve üzerindeki kişilerin diş protez giderlerinin de ancak yarısı Kurumca ödenecektir."

Değerli arkadaşlar, bu haksız tutuma baktığımız zaman ve milletimizin sosyal durumuna baktığımız zaman, hakikaten, bu, üzüntü verici, zulüm derecesinde bir durumdur. Aynen, Sayın Cumhurbaşkanımızın fikirlerine katılıyorum.

Son cümleyi söylüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı son olarak şunları söylüyor: "Bu nedenle, diş protez giderlerinin 18-45 yaş arasında Kurumca ödenmeyeceği, 18 yaşını doldurmamış olanlar ile 45 ve yukarı yaşlarda ise yalnızca yüzde 50'sinin ödeneceğine ilişkin yasa kuralı, sosyal devlet ilkesi ve sosyal güvenlik hakkıyla bağdaşmamaktadır."

Sayın Cumhurbaşkanımızın görüşlerine Anavatan Partisi Grubu olarak aynen katılıyoruz. Bu yasaya oy vermeyeceğimizi buradan beyan ediyoruz; çünkü, bu yasa, hakikaten, mezarda emeklilik değil -tekrar ediyorum- ahrette emekliliği getirmektedir.

Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Beşinci bölüm üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, beşinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

79 uncu maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ KISIM

Primlere İlişkin Hükümler

BİRİNCİ BÖLÜM

Prim Alınması, Prime Esas Kazanç, Prim Oranları ve Asgarî İşçilik

Prim alınması zorunluluğu

MADDE 79-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Prime esas kazançlar

MADDE 80-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Prim oranları ve Devlet katkısı

MADDE 81-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Günlük kazanç sınırları

MADDE 82-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kısa vadeli sigorta kolları prim tarifesi ve işkollarının ve işlerin tehlike sınıf ve derecelerinin belirlenmesi

MADDE 83-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tehlike sınıf ve derecelerini etkileyebilecek değişiklikler

MADDE 84-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Asgarî işçilik uygulaması

MADDE 85-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İKİNCİ BÖLÜM

Prim Belgeleri ve Primlerin Ödenmesi

Prim belgeleri ve işyeri kayıtları

MADDE 86-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Prim ödeme yükümlüsü

MADDE 87-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Primlerin ödenmesi

MADDE 88-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Prim borçlarına halef olma, gecikme cezası ve gecikme zammı ile iadesi gereken primler

MADDE 89-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İlişiksizlik belgesinin aranması

MADDE 90-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Afet durumunda belgelerin verilme süresi ve primlerin ertelenmesi

MADDE 91-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

BEŞİNCİ KISIM

Ortak ve Çeşitli Hükümler

BİRİNCİ BÖLÜM

Ortak Hükümler

Sigortalılığın zorunlu oluşu, sona ermesi ve sosyal güvenlik sicil numarası

MADDE 92-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Devir, temlik ve Kurum alacaklarında zamanaşımı

MADDE 93-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kontrol muayenesi

MADDE 94-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sağlık raporlarının usûl ve esaslarının belirlenmesi

MADDE 95-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yersiz ödemelerin geri alınması

MADDE 96-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Zamanaşımı, hakkın düşmesi ve avans

MADDE 97-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ücretlerden kesinti yapılmaması, özel sigortalara ilişkin hükümler ve sosyal güvenlik sözleşmelerinin yürütülmesi

MADDE 98-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Ellerini kaldırmayanlar çekimser mi sayılıyor?! Kabul edilmiştir.

Beşinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, altıncı bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Altıncı bölüm, geçici 1 ilâ 13 üncü maddeler dahil, 99 ilâ 109 uncu maddeleri kapsamaktadır.

Altıncı bölüm üzerinde söz isteyen, Anavatan Partisi Grubu adına, Hüseyin Güler, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Güler. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; bu kanun üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, gecenin ilerleyen saatinde, İktidar milletvekili arkadaşların, çok acelesi var ki, ya bu konuyu çok konuşmaya gerek yok, çok konuşuldu, kısa keserseniz iyi olur diye telkinleri oldu; bizler de bunlara uymaya çalışacağız; çünkü, iktidarın böyle bir niyeti yok. Bu inadını anlamakta zorlanıyoruz. Biz, muhalefet olarak üzerimize düşen eleştirileri yaptık; dinlemeye niyetiniz yok. Sayın Cumhurbaşkanı ikaz etti; gene dinlemeye niyetiniz yok. Acaba, bu inadınız neden?!

Sayın Bakanı dinledim, genel görüşme üzerinde söyleminde şu noktanın altını çizmekte, tüm milletvekili arkadaşlarımın ve kamuoyunun dikkatini çekiyorum: Dediler ki, biz, Acil Eylem Planında bunun altını çizdik, onun için de kimseye verdiğimiz sözümüz yok. O zaman, biz de sormak isteriz; bir siyasî partinin seçim vaadinde, politikalarında, zaten ülkeyi nasıl yöneteceğinin göstergesi belli; bunlar, seçim bildirgeleridir; yani, halka verdiği sözlerdir. Acil Eylem Planları ise, bunu bir an önce hayata geçirmek için gerekli bir süreç. O zaman biz de Sayın Bakana soruyoruz: Üçbuçuk yıldır neredeydiniz?!

Bugün, IMF'nin ve Dünya Bankasının dayatması dediğimizde alınıyorsunuz; ama, o da bir gerçek ki, sürekli IMF'yle görüşmeler üzerine yapıldığında, işin özü belli; kulak çekilmeden iş yapmıyorsunuz.

Bugün, her kanun üzerinde "devrim" derken, bugün, konuşmak ve "kayıtsız şartsız egemenlik milletindir" diye altını çizdiğiniz noktada katılım dahi yok. "Kabul edenler… Etmeyenler…" Elinizi bile kaldırmaya tenezzül etmiyorsunuz; çünkü, her şeyin nasıl olsa istenildiği gibi geçtiğini görüyoruz. Bu, milletin iradesine, bana göre, çok büyük bir darbe. Bunu yirmi yılların, otuz yılların yapılandırıldığını söylüyorsunuz. 2007 yılında başlamak üzere olan bir Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu… Lütfen, dikkatinizi çekerim…

Sayın Bakan, yine, dedi ki "tüm sosyal tarafların görüşlerinİ aldık." O zaman, biz de Sayın Bakana hatırlatıyoruz: Bugün, Emek Platformunun yapmış olduğu, 2 228 592 kişinin katıldığı kamuoyu yoklamasında hepsi "hayır." Nasıl katılımcılık bu?!

Türk Kamu-Senin yapmış olduğu "hayır" süreci, hepsi elimizde, sizlere de ulaşmıştır.

Sayın Bakanım, tekrar, 2007'ye kadar, birçok katılımcıya da açık olduğunun ifadesi yapılmakta; çünkü, iş yönetmeliklerle yönetilecek, kanunlarla değil. Yani, inisiyatif tamamıyla Hükümetin, icraatın eline bırakılmış; ama, bu da bir gerçek ki, bugün, gerek sosyal güvenlik açısından yarınların hayalini kurmak isteyen, emekliliğinde rahat ve huzur içerisinde yaşamak isteyen büyük, milyonlarca kitle artık isyan halinde "açız" diyor. Bunlara da kulak tıkadınız. Tıkayın beyler! Onlar da, sandıkta, sizlere zaten hesabını soracak.

Bir ellerinde kaldı sağlık sigortası. Yapmayın!.. Birçok "katkı payı" adı altında, bu insanların sağlık standardından yoksunlaştığını göreceksiniz. Yani, o sağlık hizmetini, sunumunu almaya gittiğinde, karşısına katkı payı çıkacak. Yani, dolaylı bir ek vergi çıkacak.

Biz de diyoruz ki, bu toplumun kaderiyle oynamayın, toplumu kaderiyle baş başa bırakmayın. Dört yıldır ne yaptınız, sormak istiyoruz. Her geçen gün, trend yukarı mı, aşağı mı?!. Bir baktığımızda, en ufak bir olumlu göstergeye maalesef rast gelemedik; ama, buna aktüeryal dengeler açısından baktığımızda, 11 000 000 özellikle yeşilkartıyla hiçbir ülkenin başbakanı asla övünmemeli. Bu 11 000 000, açlığın, sefaletin göstergesi. Siz, her gün iaşeye bağımlı bir kitle yarattınız ve onların oylarıyla da tekrar iktidar olacaksınız; çünkü, bu toplum, bir kahvenin hatırını kırk yıl ölçecek kadar da minnettar bir kültür; ama, bu topluma balık tutmayı öğretmediniz, balık vererek bağımlı hale getirdiniz ve bununla da övünüyorsunuz. Bizler de diyoruz ki, bu, işin daha bir boyutu.

İkincisi, Sayın Başbakan iki üç gün önceki toplantısında "Bağ-Kurluların borç ödemesini bir ay daha uzatıyoruz" dedi, hepiniz alkışladınız. Arkadaşlar, bu, borç, borç; Bağ-Kurlular dahi ödeyemiyor. Peki, genel sağlık sigortası içerisinde devlete olacak katkı payı nedir düşünebiliyor musunuz; bunu kim karşılayacak? O zaman diyeceksiniz ki, borcunuzu ödemedikten sonra sağlık sunumundan faydalanamayacaksınız.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Acil durumlarda…

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Onun adına da acil durum diyorsunuz. Acil duruma aslında ihtiyacı olan herhalde AKP'nin kendisi, SOS vermeye başladı; haklısın Alimciğim.

Şimdi, bu ülkenin huzurunu, barışını bozmaya hiçbirimizin hakkı olmadığı gibi, siz İktidarın asla hakkı olmamalı. İnsanlarımıza şunu ifade ediyorsunuz, diyorsunuz ki, yarınların, kırk yılların planlamasını yaptık, böyle bir vizyona sahibiz diyorsunuz; ama, bırakın kırk yılı, yarını göremez haldesiniz. Bugün, ülkemin birçok vatandaşı, yarınlarının kaygısı ve korkusu içerisinde. Açlık ve sefalete mahkûm edilen, her geçen günde ulusal değerlerden yoksun; ama bu değerlerini, maddî ve manevî değerlerini korumaya çalışan onurlu kitlemin mücadelesini görüyoruz.

Evet, bu genel sağlık ve sosyal güvenlik, kulağa o kadar hoş geliyor ki, suiistimale de çok açık. Sayın Başbakan bunu açıkladığı zaman, işte, 18 yaşın altındaki herkese, genel sağlık sigortası içerisinde sağlık primi... Biz de sorduk, Sayın Başbakan, bugün, 18 yaşın altındaki, Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığı gibi kurumlardan zaten büyük bir kitle bundan faydalanmakta; çok küçük bir azınlığın faydalandığı bir ortamda onların da katılımından dolayı mutluluk duyarız; ama, bunu da suiistimal etmeye başladı, Sayın Başbakanın hakkı yok. Peki, sormak lazım, 18-25 yaşından sonra, okumamışsa, bugün, emeklilikten pay alan kadınlarımızın hakkı ne olacak? Aramızda kadın milletvekillerimiz var. Bugün, pozitif ayırımcılık diyoruz. Her geçen gün yaşamın zorlaştığı, tüm değerlerin yozlaştığı bir süreç içerisinde kadınlarımız kaderiyle baş başa mı bırakılacak?! Ama, kadın milletvekillerimizin bu konuda da hassasiyeti yok. Yeri geldiğinde biz diyoruz ki: Pozitif ayırımcılıktan yanayız. 18 ve 25 yaşından sonra kadınlarımız maalesef kaderleriyle baş başa bırakılacak.

Sadece sağlık hizmeti için bir derece devlet imkânı sunulacağı söyleniyor; ama, göreceğiz ki, bu iş… Geçenlerde çıkan kanunla tüm sağlık kurumları tek çatı altında toplandığı zaman biz onlara şunu söylemiştik: "Bu bir balayı!" Balayı bitti. Bugün cicim ayları; o da bitiyor.

Bugün IMF'nin -duydunuz- "faiz dışı fazlalıkta lütfen dikkat edin…" Peki, gücünüz yetiyor mu bir bonodan, bir tahvilden, bir borsadan vergi almaya?! Gücünüz yetmiyor. Ama, halkın sırtına binmeyi maalesef marifet zannediyorsunuz. Dolaylı vergilerden dolayı, binebildiğiniz kadar, alabildiğiniz kadar tüm vergileri almaya devam ediyorsunuz. Neden; ödenecek faizlere para bulmak… Ha, olan halka olacak, faturalar halka mal edilecek. Biz de diyoruz ki: Bu ülkede toplumun kaderi açlık, sefalet, gözyaşı değil.

AKP yılları maalesef bir kayıp yıllarıdır. üç yıl vaat ettiniz, dördüncü yıla geldik, en ufak bir somut gösterge yok. İstihdamda her geçen gün çığ gibi büyüyen bir işsizler ordusu. Her geçen gün artan o üniversite mezunları dediğimiz gençlerimizin hayalleri ve umutları söndü. Bu kadar karamsar tablodan hiç rahatsız olmuyor musunuz?! Biz hep söylüyoruz, Sayın Başbakana da söylüyoruz: O kendi kongrelerinizden çıkın da, sokağa çıkabiliyorsanız biz o zaman görelim sizleri. O sokağın arasında dolaşabilir misiniz bakalım?!

ALİM TUNÇ (Uşak) - Her zaman dolaşıyoruz.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Ama, halk sessiz bir şaşkınlık içerisinde hesap soracağı günü bekliyor, yani, kısaca, sandığı bekliyor. Bugün halkın o sandık özlemini… İnanıyoruz ki, bir an önce tüm sağduyunun ve soğukkanlılığın olduğu bir dönemde o sandıkta çıkacak sonucu birazcık hayal ettiğimde AKP'nin de şaşkınlığını göreceğim.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - 400 milletvekiliyle iktidara geleceğiz.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - 500'le gelsen ne değişiyor?! Bugün Anayasayı değiştirecek çoğunluktasınız, ne yaptınız?!

AHMET YENİ (Samsun) - Değiliz.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - En ufak bir olumlu, somut bir katkınız varsa onu söyleyin. IMF diretiyor, siz burada "evet" diyorsunuz: "Kabul edenler…. Etmeyenler..." Avrupa Birliği süreci dayatıyor. Sizler "Kabul edenler… Etmeyenler...Hani egemenlik kayıtsız şartsız milletindi! En ufak masum önerilere bile, kendi önerilerinize bile sıcak bakmıyorsunuz. Arkasından 550 milletvekili gelseniz ne olur! Daha ne istiyorsun?! Bu halk size neyi verecek?! Ama, o korku ve kaygılar, inanıyorum ki sizde kâbusa dönüştü. Kısaca, bu ülkenin çözümü, yine erken genel seçimdir, yani halkın iradesine başvurmaktır.

Bu doğrultuda bu kanun, önümüzdeki çalışma hayatını, maalesef, arkadaşlarım da söyledi, ahrette emeklilik, sosyal ve sağlık açısından da her geçen gün kayıp süreci devem edecektir.

Bugün IMF'nin size dayattığı bu kamuoyunda sık tartışılan kolesterol düşürücü ilaçlar… Daha birçokları gelecek arkadaşlar. O zaman ne yapacaksınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım...

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, bu tür dayatmalar karşısında ne kadar direnebileceksiniz? Herhalde 1 000 milletvekili de olsanız dayanacak gücünüz yok, direnme gibi şansınız yok. Size verilen her türlü görevi, bir emir eri gibi, liyakat içerisinde, burada "Kabul edenler… Etmeyenler"den öteye en ufak bir sorumluluk taşımadığınızdan dolayı ben üzülüyorum.

Burada halkın iradesinin, milletvekilinin iradesinin yansımasını bekliyoruz. Son derece soğukkanlı ve sağduyulu çağrıda bulunuyoruz. Kanunda aksayan yönler var, Bu ülkenin huzurunu bozacak, ülkenin temel değerlerine dinamit sokacak süreçler yaşanacak.

Sizlere söylüyorum: Bu ülkenin temel değerleriyle lütfen oynamayın. 60 yaş emeklilik!... Dile kolay. Sayın Bakan konuşmasında tekrar değindi "9 000 işgünü Emekli Sandığında olup, herkesi aynı standarda getiriyoruz dendi. Sormak lazım: 9 000 işgününü sağlayacak iş güvencesi nerede? Her geçen gün iki dudak arasında olan bir iş güvencesinden yoksun bir kitlenin emeklilik gibi bir hakkının olmadığını düşünüyoruz. Sadece emeklilik değil, aynı zamanda, malulen emeklilik veya değişik orandaki emeklilik sürecinde ciddî anlamda aksamalar olacaktır.

Sağlık derseniz, tekrar aynı. Yine de bu toplum adına inşallah bizler yanılırız da… Hayırlı, uğurlu olsun diliyoruz; çünkü, toplum bu yapılanları unutmayacaktır.

Herkese saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Kişisel söz istemi Sayın Dursun Akdemir'de; fakat, daha önce Sayın Bakan söz istedi, Sayın Bakandan sonra size söz vereceğim.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli konuşmacıların konuşmalarında geçen veyahut da şahsıma soru olarak yöneltilen bazı hususlara cevap vermek üzere huzurunuzu tekrar işgal ettim; bu vesileyle, Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu kolesterol ilacıyla ilgili birkaç milletvekilimiz konuyu dile getirdi, biz de arkadaşlarımızla değerlendirdik; bu, bütçe uygulama talimatına ilişkin bir konu. Zannediyorum, bir anlama, bir algılama konusunda bir sıkıntı var, yazım konusunda. Bunu ilgili arkadaşlarımıza da ileteceğiz, bir yanlış anlama varsa bunu ortadan kaldırıp eski uygulamanın devamını sağlayacağız diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yeni düzenlememiz, çok dağınık ve parçalı olan ve yaklaşık 950 maddeyi bulan sosyal güvenlik mevzuatımızı 172 maddeye indirmektedir. Gayet basit, gayet anlaşılabilir bir sosyal güvenlik mevzuatı sizlerin de onayıyla Yüce Genel Kuruldan geçtikten sonra mevzuatımıza kazandırılmış olacaktır.

Tutanaklara geçmesi açısından bazı rakamları Genel Kurulumuzla paylaşmak istiyorum. Bunlardan birisi, ortalama yaşam süresi veyahut da teknik adıyla doğuşta hayatta kalma beklentisidir. 2004 yılı TÜİK verilerine göre, Türkiye'de doğuşta hayatta kalma beklentisi 66 değil 71,1'dir. 2004 yılı verilerine göre sıfır yaşında 71,1 olan hayatta kalma beklentisi, 55 yaşında 77,6; 60 yaşında 77,7; 65 yaşında ise 79,2 yıl olarak gerçekleşecektir bu resmî kurumumuzun vermiş olduğu bilgilere göre.

Diğer bir husus, sayın milletvekilleri, Bağ-Kur kapsamındaki sigortalılara borcu olması durumunda sağlık hizmetinin verilmeyeceğine ilişkin konudur. Bugün, bildiğiniz üzere, Bağ-Kura borcu olan vatandaşlarımız ve yakınları sağlık hizmetlerinden istifade edemiyor idi. Borç Yapılandırma Yasamızda buna kısmen bir iyileştirme getirdik. Borcun dörtte 1'ini ödediği takdirde sağlık hizmetlerinden yararlanma imkânı kendisi açısından ve çocukları açısından söz konusu olacak. Yeni düzenlememizde, sağlık hizmetlerinden, yani bu Bağ-Kur kapsamındaki vatandaşlarımız açısından konuşuyorum, yeni düzenlememizde sağlık hizmetlerinden yararlanabilmeleri şu şekilde olacak: Eğer bu kişilerin 18 yaşın altında çocukları varsa, bu çocukların muayene ve tedavileri için "borcu vardır-yoktur" noktasına bakmayacağız; yani, bizim taahhüdümüz, Sayın Başbakanımızın söylediği, bizim söylediğimiz noktalardan biri budur. Yani, 18 yaşındaki çocukların anne babası Bağ-Kurlu olsa, başka sosyal güvenlik kurumuna bağlı olsa ve bunların borcu dahi olsa, bunların tedavileri ve muayeneleri karşılanacaktır.

İkincisi, acil hallerde, yani, Bağ-Kurlu vatandaşımızın acil hallerde sağlık kurumlarına müracaatı halinde yine tedavisi karşılanacaktır. Analık halinde, tıbben başkasının bakımına muhtaç olan kişiler, bildirimi zorunlu bulaşıcı hastalıklarda, kişisel koruyucu sağlık hizmetlerinde, afet ve savaş halinde, iş kazası ve meslek hastalığı hallerinde, grev ve lokavt hallerinde de bu kişilerin borcu olup olmadığına bakmaksızın kendilerine sağlık hizmetleri verilecektir.

Sayın milletvekilleri, diğer bir konu kız çocuklarının durumu. Bu konu da çok dile getiriliyor. Sanki kız çocuklarının bugünkü uygulamadan daha aşağıya düşürüldüğü ve bunların mağdur olacakları konusunda bazı eleştiriler geldi. Bu eleştirilere katılmıyoruz. Bu, doğru da değildir. Böyle bir amacımız da yoktur. Genel sağlık sigortası bakımından, çocuklar, 18 yaşına kadar, anne ya da babalarının GSS kapsamında tescil olup olmadığına bakılmaksızın, demin de ifade ettiğim gibi, sağlık hakkından yararlandırılacaklardır. Çocuğun anne ya da babası yoksa, primi devlet tarafından ödenmek suretiyle, genel sağlık sigortası kapsamında sağlık haklarından yararlandırılacaktır.

18 yaşından sonra ise, evli olmamak, kendisinin çalışmaması, gelir ya da aylık bağlanmamış olması şartları ile lise veya dengi öğrenim görmesi, çıraklık eğitimi görmesi, meslekî eğitim görmesi halinde 20 yaşına kadar, yükseköğrenim görmesi halindeyse 25 yaşına kadar anne ya da babasının üzerinden sağlık hakkından yararlanacaktır. Yani, bu saydığım şartlar içerisinde bulunan çocuklar, yine, eskide olduğu gibi, anne ya da babasının üzerinden sağlık haklarından yararlanacaktır.

Malul olduğu tespit edilen çocuklara ise, kız ya da erkek olmasına, yaşına bakılmaksızın, anne ya da babasının üzerinden sağlık hakkından yararlanma imkânı verilecektir.

Kişi, 18, 20 ya da 25 yaşından sonra ise, sağlık hakkının vatandaşlık temeline dayandırılması nedeniyle bir vatandaş olarak ele alınacak, GSS kapsamında olmaya devam edecektir. Yani, bu sayılan yaşlardan itibaren eğer bir geliri varsa, prim sorumlusu olarak kendinden prim alınacak; hayır, herhangi bir işi yoksa, prim ödeme gücü ve bir geliri yoksa, bunun da sağlık primi genel sağlık sigortası tarafından, daha doğrusu, devlet tarafından karşılanacaktır.

Bütün bu saydığım alternatiflerde, kız çocuklarının hiçbir şekilde sağlık hizmetlerinden mahrum edilmesi kesinlikle söz konusu değildir; sadece 25 yaşından sonra, kendi gelirine göre, bir durum değişikliği karşımıza çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıya üçbuçuk yıldır emek verdik, hep birlikte emek verdik, komisyonlarda emek verdik, alt komisyonlarda emek verdik, Genel Kurulda emek verdik. Bu konuda emeği geçen bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

"Niye geç kaldı" dediler. Geç kalmasının nedenini konuşmamın başında da ifade ettim. Katılımcı bir anlayışla, bütün sosyal taraflarla, konfederasyonlarla görüşmemizin bir zaman maliyeti vardı, bir uzlaşma arıyorduk. Bu uzlaşmayı sağlamak adına, üçbuçuk yıllık bir süreci takip ettik.

Geldiğimiz nokta itibariyle, sosyal tarafların hâlâ itiraz ettiği noktalar vardır, bu doğaldır; hükümet ile sosyal tarafların bir tasarı hakkında, noktası, virgülüne kadar anlaşmaları her zaman mümkün olmayabilir; ama, biz şunu yaptık değerli arkadaşlarım: Belki de Türkiye'de ilk defa duyulan ve kurumsallaşmasına özen gösterdiğimiz sosyal diyalog mekanizmasını işlettik. Yani, bütün ilgili taraflarla, bir masa etrafında oturarak, bu tasarıyı tartıştık ve gelen önerilerin, yine, daha önce de ifade ettiğim gibi, sosyal taraflardan gelen önerilerin yüzde 65'ini biz bu tasarıya monte ettik. Bu önemli bir gelişmedir.

Peki, bundan sonra, bu kadar bir süreci yaşadıktan sonra… Evet, sosyal tarafların, sendikaların hâlâ rezervlerini kamuoyuyla paylaşmaları doğaldır; ama, artık, halktan yetki almış, yasa yapma konusunda yetkisi olan, sorumluluğu olan bir iktidarın da sorumluluk anlayışını hoş görmeleri gerekmektedir.

Şimdi, burada, aşağı yukarı itiraz edilen maddeler açıkça ortaya çıkmıştır. Aslında 4 veya 5 madde vardır değerli arkadaşlarım, 172 maddenin içerisinde 4, bilemediniz 5 madde vardır. Kurumsal yapıya ilişkin bir madde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından iade edilmiş ve iade gerekçeleri doğrultusunda, o yasayı, bildiğiniz gibi, Genel Kurulumuzdan geçirmiştik. Şimdi, bu konuda 4 veya 5 madde var, birbirleriyle ilintili olduğu için 15 maddeyi bulmaktadır. Bu maddelere ilişkin görüşlerimizi daha önce de açıkladım. Biz, bu tasarıları, geleceğe bir sorumluluk duygusu içerisinde, bu anlayış içerisinde yapıyoruz. Eğer popülist olmaya kalksak, bunun 50 türlü yolu var; ama, biz, bugünü hoş etmek, kısa dönemde aferin almak adına bu popülist yaklaşıma yanaşmadık. Aslında, bu, takdir edilmesi gereken bir konudur. Bu anlamda, Hükümetin cesaretlendirilmesi ve takdir edilmesi gerekir. üçbuçuk yılını devirmiş bir Hükümet, sosyal güvenlik reformu gibi bütün vatandaşlarımızı ilgilendiren, spekülasyona ve istismara açık bir konuda, cesaretle bu konunun üzerine gitmiştir. Bunun için, bu hususun da, zannediyorum zamanı geldiğinde, Yüce Milletimiz tarafından takdir edileceğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun, tekrar, sizin oylarınızla Yüce Genel Kuruldan geçecek. Bunun uygulanması için önümüzde yedi aylık bir süre var. 2007 yılı ocak ayında, herhangi bir değişiklik olmazsa, yürürlüğe girecek. Bu zamana kadar, yani, önümüzdeki yedi aylık dönemi de, biz, gelecek her türlü eleştiriye açık olarak bekleyeceğiz.

Ayrıca, Ekonomik Sosyal Konseyi bu gelen görüş ve öneriler doğrultusunda son kez bir kere daha toplayıp, en son şekliyle olgun ve hak kaybına meydan vermeksizin hayata geçmesini, sürdürülebilir olması için Ekonomik Sosyal Konseyde son kez bu kanunu bir kez daha görüşeceğimi, bu vesileyle, bu Yüce Meclisin kürsüsünden, bütün sosyal taraflara, bütün kamuoyuna açıklamak istiyorum.

Amacımız herhangi bir dayatma değildir, herhangi bir hazır metni size onaylatmak değildir, Türkiye'nin gerçeklerine uygun, sürdürülebilir, vatandaşımızın hakkını, hukukunu koruyan, gelecek kuşaklara da fazla yük devretmeyen bir sosyal koruma sistemini hayata geçirmektir; bunun dışında başka, açık kapalı, hiçbir amacımız yoktur. Yüce Meclisimiz tarafından ve milletimiz tarafından bu hususun böyle bilinmesini özellikle istirham ediyoruz.

Değerli zamanlarınızı almadan, belki son konuşmada söyleyeceğim hususları burada tekrar ederek sözlerimi bitiriyorum.

Bu tasarının bu aşamaya gelinceye kadar geçen süreçte emeği geçen bütün arkadaşlarıma, grup başkanlarına, gruplara çok teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Kişisel söz istemi, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir'indir. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika Sayın Akdemir.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19.4.2006 tarihli -1189 sıra sayılı- ve 5489 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi üzerinde şahsım adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan; bu Sosyal Güvenlik Yasasının son konuşmacısı olarak kürsüde bulunuyorum. Uygulamadan gelen birisi olarak, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanesinde hekimlik yapmış birisi olarak, sosyal güvencenin, özellikle sağlıkta sosyal güvencenin ne olduğunu bire bir yaşayan, bu güvenceden yoksun olan insanlarının çektiği ıstırabı kalp sızısıyla hisseden bir hekimim. Dolayısıyla, benim bu söyleyeceklerimi arkadaşlarımın son söz olarak iyi dinlemesini temenni ediyorum.

Sayın Bakanın da buradan son konuşmasını yaparken siz Yüce Heyetinize belirttiği bir konu oldu: "Bu kanunda eksiklikler vardır, olması da muhtemeldir, tam çıktığını iddia edemiyoruz" dedi; "gelecek olan eleştirileri dikkate alacağız, Ekonomik ve Sosyal Konseyde değerlendireceğiz" diye bir söz verdi. Sayın Bakanımın verdiği bu sözler çerçevesi içerisinde, Yüce Heyetinize, bu kanunun getiremedikleri nelerdir, onları sırayla saymak istiyorum, zabıtlara geçsin. Ekonomik ve Sosyal Konseyde belki yararlanırlar, ülkemiz, insanlarımız, gelişen dünyada, dünya standartlarına uygun şekilde bir sağlık hizmeti, sosyal güvenlik hizmeti verilmesine kavuşur.

Ülkemiz, potansiyel bakımından dünyada 17 nci, 18 inci sıradayken, sağlık ve sosyal güvenlik hakkı yönünden 100 üncü sıralardan geridedir. O nedenle, bu söylediklerimin anlamı vardır; tek tek, madde olarak sıralayacağım burada.

1. Emeklilik yaşı ve prim ödeme gün sayısı mevcut iştirakleri etkilemeyecek, dolayısıyla, sosyal güvenlik kurumlarının açıklarına, yirmibeş yıllık dönem içerisinde, pozitif bir katkı sağlamayacaktır.

2. Esnek çalışanların sosyal güvenceye kavuşmaları zorlaşacak, emekli olabilmek için çok uzun süre çalışmaları gerekecektir. Bu katı sistem yerine, esnek çalışanları mutlak surette sosyal güvenlik sistemi içerisine katabilmek gerekmektedir. Taslak, esneklik ile güvenliği birleştirmediği gibi, istihdam boyutuna da sahip değildir.

3. Prim oranı yükselecek ve devlet katkısı azalacaktır. Reform, prim oranını ve miktarını artıran, emekli aylık bağlama oranını ve emekli aylıklarını azaltan, bu tür harcamaları kısıtlamaya odaklı bir şekilde yapılmıştır. Sistemi rasyonelleştirmek ve verimli kılmak yerine sosyal haklarla oynamak bu yasada tercih edilmiştir.

4. Aylık bağlama oranları düşürülecek ve üç kurum iştirakçisi için eşitlenecektir.

5. Malullük ve özürlü aylığı almak zorlaştırılmaktadır.

6. Sağlıkta dönüşümün, ne aile hekimliği ne de genel sağlık sigortası uygulamalarıyla, maliyet etkin hale gelebilmesi olanaklı gözükmemektedir.

7. Toplumsal yeniden yapılanma, özerkliği esas almıyor; fon birikimi ve kullanımı rasyonel hale getirilmiyor.

8. Taslakla gelen düzenlemelere göre, sosyal güvenlik sistemi açıklarının gayri safî yurt içi hâsılaya oranı 2055 yılında ancak sıfırlanabilecektir.

Değerli arkadaşlarım, zaten, tasarıyı temel yasa kabul edip, maddeler bazında görüşmememizin en büyük nedeni, bu eksikleri gözden kaçırmaktı. Gerçekleri söylemediğiniz bu şekilde ortaya çıkmıştır. Tasarıyla, sağlık haklarının büyük bir kısmı yetersiz hale getirilmiştir. Hükümet, bu tasarıyla, sağlık sigortası kapsamına alınmış kişileri, prim ödeyenler ve ödemeyenler diye ikiye ayırmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Değerli Başkan, müsaade ederseniz, son sözlerimi söylüyorum.

Sonuç olarak, bu tasarının benimsenmesi mümkün değildir. Sağlık ortamının, bütün yapısal sorunların yeniden değerlendirilmesi, sağlığın temel bir hak olması temelindeki evrensel yaklaşım temelinde, uluslararası malî kuruluşların çıkarları yerine, halkın ihtiyaçlarının gözetilmesi gerekiyordu. Bu, maalesef, yapılamadı.

Bu çerçevede, bu ihtiyaçları gözetmeden hazırlanan tasarıya içerik olarak katılmayacağımı, Grup olarak da katılmayacağımızı bildirir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - İkinci kişisel söz istemi, Alim Tunç, Uşak Milletvekili.

Buyurun Sayın Tunç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; ben, aslında, söz almayacaktım; ama, bir arkadaşımızın bana hitaben söz söylemesinden dolayı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arkadaşımıza cevabı Sayın Bakanımız verdi aslında. Ben sadece şunu söylemek istiyorum: Bu arkadaşımız "bu millet sizi unutmayacak" dedi. Gerçekten teşekkür ediyorum, çok büyük iltifatta bulundu. Bu millet bizi unutmayacak. Gücünü vatandaşından, milletinden alan bir partiyiz. O nedenle, bugün, geçmişte yapılan hataları düzeltmekle meşgulüz. O nedenle bizi unutmayacaktır. Hastaneleri birleştirdiği için, Bağ-Kurlu, SSK'lı, Emekli Sandığı gibi ayırımları ortadan kaldırdığı için bu millet bizi unutmayacaktır. Yine, diğer partileri de bu millet unutmamıştır!

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.

Hüseyin Güler… Sorunuzu sorabilirsiniz.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sizin aracılığınızla Sayın Bakanıma üç sorum var.

Birincisi, cezaevlerinde yatan insanların cezası bittikten sonra hayata atılırken, bunların koşulları ne olacaktır? Birinci sorum bu.

İkincisi, isteğe bağlı sigortalıların bu sistem içindeki konumu ne olacaktır? Birkısım isteğe bağlı sigortalıların da borçlarının olduğu bilinmekte ve ödeme zorluğu içerisine çekilmektedir.

Üçüncüsü ise, yeşilkartların, zaten elde ediliş koşulları çok belli; ama, buna karşın, sağlık sisteminin sunumunu alırken, katkı payı alınacaktır. Yeşilkartlıların bu konudaki katkı paylarındaki durumu ne olacaktır? Muaf mı olacaktır, yoksa, yine, kendileri mi karşılayacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Birinci soruyu, açıkçası anlayamadım, cezaevlerinde cezasını çekip, normal hayata atılmak isteyen vatandaşlarımız, hangi açıdan, yani, istihdam açısından, hayata uyum açısından?.. O konuda…

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Genel sağlık sigortası bakımından.

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sosyal Güvenlik Kurumu sistemine dahil olmak açısından; geç yaşta başladıkları için sisteme Sayın Bakan…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Şu anda, cezaevinde bulundukları süre içerisinde isteğe bağlı sigortalı olma imkânları var cezaevlerindeki vatandaşlarımızın.

İkinci soruya ilişkin, isteğe bağlı sigortalıların borçları, çıkartmış olduğumuz borç yapılandırma programına dahil. Yani, onların da belli şartlar dahilinde borçlarının taksitlendirilmesi mümkün olacak.

Katkı payı konusu, değerli arkadaşlarım, çok ifade edildi. Aslında, bugün aldığımız katkı payının ötesinde, yeni sistemde herhangi bir katkı payı almıyoruz. Sadece, muayene ücreti dediğimiz, sizin daha iyi bildiğiniz, şu anda, çok cüzi olan muayene ücreti, 85 kuruş olan muayene ücreti 2 YTL civarına çıkıyor. Onun dışında, ilaçta, iyileştirici sarf malzemelerinde almış olduğumuz katkı paylarını artırmadan, sistemde koruyoruz, hatta bunun azaltılması konusunda bir imkân da getiriyoruz. Yani, yüzde 20'den daha az oranlarda alınması konusunda da, asgarî ücretin de yüzde 75'ini geçmeyecek bir sınır söz konusu. Öyle, milyarlarla ifade edilecek bir katkı payı alınması da söz konusu değil.

Yeşilkartlıların adına tahakkuk edecek katılım payının ise, yine fondan karşılanması öngörülüyor. Zaten, aslından da, yeşilkartlıdan bir para almadığımız için, katılım payı almamız da söz konusu değil. Evet, bunları ifade ediyorum.

Deminki konuşmamda Başkanlık Divanına teşekkür etmeyi unuttum. Onun için, kendilerine de, bu dirayetli yönetimleri için çok teşekkür ediyorum.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Biz de teşekkür ederiz Sayın Bakan.

BAŞKAN - Altıncı bölüm üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, altıncı bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Okuyun lütfen:

İKİNCİ BÖLÜM

Çeşitli Hükümler

Sosyal güvenlikle ilgili düzenlemeler ve bildirimler

MADDE 99-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bilgi ve belge isteme hakkı, bilgi ve belgelerin Kuruma verilme usûlü

MADDE 100-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Uyuşmazlıkların çözüm yeri

MADDE 101-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

ALTINCI KISIM

İdarî Para Cezaları ve Fesih Hükümleri

Kurumca verilecek idarî para cezaları

MADDE 102-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir .

İdarî yaptırımlar ve fesih

MADDE 103-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir

YEDİNCİ KISIM

Yürürlükten Kaldırılan, Değiştirilen, Son ve Geçici Hükümler

BİRİNCİ BÖLÜM

Değiştirilen ve Yürürlükten Kaldırılan Hükümler

Diğer kanunlardaki atıflar

MADDE 104-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir

Değiştirilen, eklenen ve uygulanmayacak hükümler

MADDE 105-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yürürlükten kaldırılan hükümler

MADDE 106-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yönetmelikler

MADDE 107-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İKİNCİ BÖLÜM

Geçici ve Son Hükümler

Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri

GEÇİCİ MADDE 1-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bu Kanundan önce yürürlükte bulunan sosyal güvenlik kanunlarına tâbi geçen çalışmalar için bağlanacak aylıkların hesabı

GEÇİCİ MADDE 2-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir

Önceki mevzuat hükümlerinin uygulanması, Devlet katkısı ve geçici iş göremezlik ödeneği

GEÇİCİ MADDE 3-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5434 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri

GEÇİCİ MADDE 4-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Toptan ödeme ve ihya geçiş hükümleri

GEÇİCİ MADDE 5-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

506 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri

GEÇİCİ MADDE 6-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

506, 1479, 5434, 2925, 2926 sayılı kanunlara ilişkin ortak geçiş hükümleri

GEÇİCİ MADDE 7-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1479 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri

GEÇİCİ MADDE 8-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Emeklilik yaşına ilişkin bazı geçiş hükümleri

GEÇİCİ MADDE 9-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

506 sayılı Kanunun malûllük, sakatlık hükümleri ile sosyal güvenlik destek primi ödemesi geçiş hükümleri

GEÇİCİ MADDE 10-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sigortalı tesciline, sigorta sicil numarasına ve dış temsilciliklerdeki görevlilere ilişkin geçiş hükümleri

GEÇİCİ MADDE 11-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Genel sağlık sigortası geçiş hükümleri

GEÇİCİ MADDE 12-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4046 sayılı Kanunun uygulanmasına ilişkin geçiş esasları

GEÇİCİ MADDE 13-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yürürlük

MADDE 108-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yürütme

MADDE 109-

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, karar yetersayısı…

BAŞKAN - Karar yetersayısı aranacaktır.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı yoktur... (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, iki Kâtip Üye arasında anlaşmazlık var; elektronik cihazı kullanın.

BAŞKAN - Tereddüt varsa, cihazı kullanalım…

3 dakika süre veriyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

Altıncı bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Kanunun görüşmeleri de tamamlanmıştır.

Kanunun tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kanun kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 5 inci sırada yer alan, Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/1201) (S. Sayısı: 1191) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 1191 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına söz istemi?.. Yok.

Şahıslar adına söz isteminde bulunanlardan Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Mehmet Eraslan?.. Yok.

Cemal Uysal?.. Yok.

Ünal Kacır?.. Yok.

İlk defa soyadını doğru telaffuz ettim; ama, o yok burada.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ben buradayım; ama, konuşmayacağım.

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

UMUMİ HAYATA MÜESSİR AFETLER DOLAYISİYLE ALINACAK TEDBİRLERLE YAPILACAK YARDIMLARA DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TASARISI

MADDE 1- 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 40 ıncı maddesinin yedinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye yedinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Vadesinde ödenmeyen taksitlere dair borç, gecikilen her gün için yıllık % 5 gecikme faizi ile tahsil olunur. Vadesinden önce iki yıllık taksitten az olmamak kaydı ile mevcut borcu defaten ödeyen hak sahibinin borcu % 20 indirime tâbi tutulur."

"Evini yapana yardım yöntemi ile konut veya işyerinin yapımı için yatırım programında yılı ödeneği ayrılan hak sahiplerinden, 29 uncu maddeye göre yürürlüğe konulan yönetmelikte belirtilen mücbir sebeplerin dışında mazereti olmadan iki yıl içinde konut veya işyerlerinin inşaatına başlamayanlar ile mücbir sebep kapsamında mazereti bulunanlardan mücbir sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren kırkbeş gün içinde inşaatına başlamayanların veya ayrılan ödeneğinin bir kısmını kullandıktan sonra inşaatına devam etmeyen hak sahiplerinin, konutlarının veya işyerlerinin yapımı yatırım programından çıkarılır ve hak sahipliği kendiliğinden sona erer.

Yılı ödeneği ayrılan hak sahiplerinden kendilerine açılan kredinin bir kısmını kullanıp inşaatın geri kalan kısmını kendi imkânları ile projesine uygun olmak kaydıyla fen ve sanat kurallarına uygun olarak tamamlayan hak sahiplerinden, açılan kredinin;

a) % 20'sine kadarını kullanmış olanların kredileri defaten faizsiz olarak,

b) % 20'lik dilimden fazlasını kullanmış olanların kredileri ilk iki yılı ödemesiz, konutlar için onbeş yılda faizsiz, işyerleri için yedi yılda ve yıllık % 4 faizli olarak yıllık eşit taksitler halinde,

tahsil edilir. Vadesinde ödenmeyen taksitlerden geçen günler için yıllık % 5 gecikme faizi tahsil olunur.

Yılı ödeneği ayrılmasına rağmen mücbir sebep bulunmadığı halde iki yıl içinde inşaatına devam etmeyen hak sahiplerinden, açılan kredinin;

a) % 35'ine kadarını kullanmış olanların kredileri defaten ve yıllık % 5 faizli olarak,

b) % 35'lik dilimden fazlasını kullanmış olanların kredileri beş yılda ve yıllık % 5 faizli olarak yıllık eşit taksitler halinde,

tahsil edilir. Vadesinde ödenmeyen taksit miktarları için tebligat tarihinden itibaren tahsil tarihine kadar geçen günler için 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanundaki temerrüt faizi oranları uygulanır."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde kişisel söz isteyen Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Mehmet Eraslan?.. Yok.

Cemal Uysal?.. Yok.

Ünal Kacır?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 7269 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 12- Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından Toplu Konut İdaresi Başkanlığına, bu Kanun veya afetlere ilişkin hükümler taşıyan diğer kanunlara göre hak sahibi olan ailelere verilmek üzere konut yaptırılabilir ya da Başkanlığın yaptığı veya yapacağı konutlar satın alınabilir.

Söz konusu işlerin karşılığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı bütçesinin ilgili tertiplerinden Toplu Konut İdaresine kaynak aktarmak suretiyle sağlanır."

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde kişisel söz isteyen Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Mehmet Eraslan?.. Yok.

Cemal Uysal?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 - Bu Kanunun 2 nci maddesi 1/1/2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde kişisel söz isteyen Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Mehmet Eraslan?.. Yok.

Cemal Uysal?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde kişisel söz isteyen Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Mehmet Eraslan?.. Yok.

Cemal Uysal?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Tümünün oylanmasından önce, oyunun rengini açıklamak üzere söz isteyen, lehte, Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.

6 ncı sırada yer alan, İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Değiştirilmesine İlişkin 14 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

6.- İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Değiştirilmesine İlişkin 14 Nolu Protokolun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1022) (S. Sayısı: 1007) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 1007 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Onur Öymen, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14 numaralı protokolünün onaylanmasına ilişkin olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Çok değerli arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bildiğiniz gibi, çok önemli bir işlev görmektedir; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin denetimi bu mahkeme tarafından sağlanmaktadır. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ilk imzalayan ülkelerden biridir ve biz, 1987 yılında, 28 Ocak 1987 yılında, fertlerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurusunu kabul ettik, başvurma hakkına sahip olmalarını tanıdık. Daha sonra da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu yargısını kabul ettik, mecburî kazasını kabul ettik. O bakımdan, Türkiye'yi de, bu, çok yakından ilgilendirmektedir. Mahkemenin başarılı bir şekilde çalışması, İnsan Hakları Sözleşmesinin denetimini tam olarak yapması, Türkiye Cumhuriyetini de çok yakından ilgilendiriyor.

Bu protokol ihtiyacı nereden kaynaklanıyor; bu protokol ihtiyacı şuradan kaynaklanıyor: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine son yıllarda başvurular olağanüstü ölçüde artmıştır ve 2005 yılında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, toplam 41 510 başvuru yapılmıştır ve şu anda bekleyen dosyaların tamamı, geçmiş yıllardan da bekleyen dosyaların tamamı 81 000 dolayındadır.

Değerli arkadaşlarım, bu dosyaların yaklaşık 10 000'i Türkiye'yle ilgilidir, Türkiye'yle ilgili   10 000 civarında dava var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, artık, bu kadar büyük bir yükü kaldıramaz hale gelmiştir. Mevcut yöntemlerle, bu çalışmaların sürdürülemeyeceği anlaşılmıştır. O nedenle, bir değişiklik yapma ihtiyacı doğmuştur ve bu 14 numaralı protokol de buradan kaynaklanıyor. Yeni bir yöntem öngörülüyor; daha az sayıda yargıçla ilk müracaatların ele alınması öngörülüyor, hızlandırılmış usuller öngörülüyor. Müracaat sahiplerinin iddia ettikleri davada haklarının ciddî olarak zarara uğramış olması gibi kıstaslar dikkate alınıyor. Bütün bu değişiklikler yapıldığı takdirde, İnsan Hakları Mahkemesinin daha verimli biçimde çalışacağı düşünülüyor.

Biz de, bu protokolün onaylanmasını destekliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu protokolün onaylanmasıyla ilgili bir sorunumuz yok; ama, bu vesileyle, bir iki hususu Yüce Meclisin dikkatine sunmak istiyorum.

Türkiye, bildiğiniz gibi, çok uzun yıllardan beri, insan hakları ihlali konusunda çeşitli çevrelerce, özellikle Avrupa Birliği çevrelerince, Avrupa Parlamentosunca sürekli olarak eleştirilmektedir. Şimdi, bu konuda en son belgesi Avrupa Birliğinin, 9 Kasım 2005 tarihli İlerleme Raporudur. Bu raporu incelediğiniz zaman, Hükümete yönelik çok ciddî iddialar, eleştiriler bulunduğunu görüyorsunuz. Tamamını burada anlatarak vaktinizi almayacağım; ama, bir iki hususa dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bir tanesi; raporda "Türk Hükümeti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiyle yeterince işbirliği yapmıyor" deniliyor. Yani, bizim Hükümeti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiyle işbirliğinde bulunmamakla suçluyor. Bunu dikkatle not ediyoruz.

İkinci bir unsur; "polis ve jandarma, gözaltına alınanları hukukî yardım talebinde bulunmaktan vazgeçirmeye çalışıyor" deniliyor. Bu da, çok ciddî bir iddiadır. Polisi ve jandarmayı çok ciddî bir şekilde eleştiriyor, suçluyor.

Ondan sonra "genel olarak Türk yasalarının ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin hükümlerinin Türkiye'de tutarlı biçimde yorumlandığı söylenemez" deniliyor ve gazetecilerin ifade özgürlüğünü kısıtlayan mahkeme kararlarından bahsediyor. Buna benzer pek çok şikâyetlerde bulunuyor, eleştirilerde bulunuyor.

Mahkûmlara kötü muamele yapıldığı iddiası var. Özellikle, nakil sırasında, mahkûmlara kötü muamele yapıldığı söyleniyor, işkence yapan kamu görevlilerinin cezalandırılmaması için özel bir çaba harcandığı ifade ediliyor. İşkence veya kötü muamele suçları için zamanaşımının kaldırılmamasının üzüntü verici olduğu söyleniyor.

Bütün bunların -daha fazla örnekleri de var- hepsini sıralayabilirim; ama, şimdilik şu kadarını ifade edeyim ki, bu eleştirilerin bir bölümüne katılmamak kabil değildir. Yalnız, esas dikkat çekici tarafı işin, üzüntü verici tarafı, Hükümetimizle ilgili, ülkemizle ilgili bu ciddî iddiaların yer aldığı rapor yayınlandığı zaman, Sayın Dışişleri Bakanımız "bu rapor çok dikkatli bir dille kaleme alınmıştır" diyor; yani, benimsiyor bu iddiaları; başka türlü izah edilemez, bu başka türlü anlaşılamaz. Bu iddialar doğru değilse, hemen çıkacaksınız, tepki göstereceksiniz ve diyeceksiniz ki, gerçekler böyle değildir. Doğruysa, o zaman derhal gereğini yapacaksınız. Şimdi, ne onu yaparsanız ne bunu yaparsanız, o zaman bizim ciddiyetimiz azalır. Avrupa Birliğiyle ilişkilerde, maalesef, bu insan hakları meselesi bizim için en ciddî sıkıntı kaynaklarından birini oluşturmaktadır.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir boyutunu daha bunun bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Türkiye'yle ilgili bu şikâyetlerin büyük bir bölümü Türkiye'den kaynaklanıyor. Türkiye'deki bazı çevreler, insan haklarıyla ilgili Avrupa'daki çevrelere gidiyorlar, insan haklarıyla ilgili Avrupa Parlamentosunun komisyonlarına gidiyorlar, başka komitelere gidiyorlar ve onlara Türkiye'yi şikâyet ediyorlar. Şimdi, İnsan Hakları Mahkemesinin işleyişinde şöyle bir usul var: Eğer, hakkınızdaki bir muameleden şikâyetçiyseniz, önce iç yargı yollarını tüketeceksiniz, iç hukuku tüketeceksiniz, önce Türk mahkemelerine gideceksiniz, Türk mahkemelerinin aldığı karara da itiraz ediyorsanız, ancak o zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidersiniz; hukuken bu böyle işliyor; ama, siyaseten böyle işlemiyor. Türkiye'de herhangi bir kurum, Türkiye'yle ilgili, ülkemizdeki herhangi bir uygulamayla ilgili bir şikâyeti olduğu zaman size gelmiyor, bize gelmiyor, Meclise gelmiyor, doğrudan doğruya soluğu Brüksel'de alıyorlar veya Strasbourg'da alıyorlar ve ülkemizi şikâyet ediyorlar. Şikâyet etmek herkesin hakkı, bunu kısıtlamak aklımızın köşesinden geçmez; ama, şu hususu özellikle dikkatinize sunmak istiyorum. Bu bizi biraz üzüyor ve rencide ediyor.

Türkiye'yle ilgili insan hakları şikâyetlerinin önemli bir bölümü dinî hürriyetlerle ilgilidir. İstanbul'da özellikle Ortodoks Rumlar bu şikâyetlerini Avrupa Birliğine intikal ettiriyorlar ve onlar da Türkiye'yle ilgili yazdıkları raporlarda bu şikâyetleri dile getiriyorlar, başta Patrikhane olmak üzere.

Değerli arkadaşlarım, Patrikhane benim seçim bölgemdedir ve Sayın Patrik'i de gayet iyi tanırım. Bugüne kadar Patrikhaneyle ilgili tek bir şikâyet bana gelmiş değildir. Sizlere gelip gelmediğini de bilmiyorum, başka arkadaşlarıma geldiğini de duymadım. Yani, en küçük bir şikâyetiniz olduğu zaman "benim milletvekillerim var, Parlamentoya gideyim, onlara derdimi anlatayım" demeyeceksiniz, soluğu Brüksel'de alacaksınız ve kendi ülkenizi şikâyet edeceksiniz. Bunda sizi rahatsız eden bir unsur yok mu, size biraz tuhaf gelmiyor mu bu?! Doğrusunu isterseniz, bu bize biraz üzücü geliyor. Aslında mecburiyetleri var mı; hayır, yok. Ama, gene de, doğduğunuz ülke burasıdır, yetiştiğiniz ülke burasıdır, askerlik yaptığınız ülke burasıdır, bu ülkenin ekmeğini yiyorsunuz. En azından, lütfedin, bu ülkenin milletvekillerine şikâyetlerinizi bildirin. Biz takip edelim öncelikle. Eğer haklı bir şikâyetiniz varsa, Avrupalılara müracaat etmeden önce biz burada bu Mecliste bunu çözeriz. Ama, bunu yapacağınıza, gidiyorsunuz ve onbinlerce dava Türkiye aleyhine birikiyor. Aynı şey bazı insan hakları örgütleri için de söz konusudur. Bize müracaat etmeden, şikâyetleri bize duyurmadan soluğu Brüksel'de alıyorlar ve ülkemizi orada şikâyet ediyorlar. Bu kadar çok şikâyet üst üste birikince, Türkiye, insan haklarını son derece ihlal eden, sürekli olarak ihlal eden bir ülke gibi gözüküyor. Bu da bizi gerçekten üzüyor.

Bu iddialarda gerçek payı yok mudur; vardır. Takip etmeyecek miyiz; edeceğiz. Bir tek ihlali bile biz sineye çekemeyiz, bir tek ihlali bile mazur göremeyiz. Ama, arkadaşlarım, meselenin bu boyutunu da unutmayalım; çünkü, bu, bizim Avrupa Birliğiyle İlişkilerimizi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu hususu özellikle bilginize getirmek istiyorum ve Hükümetimizin de bu insan hakları konularında çok daha duyarlı olmasını tavsiye ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, son olarak bu konu gündeme getirildiğinde, bazı Avrupalı parlamenterler tarafından bu insan hakları konusunda ülkemize yönelik şikâyetler yapıldığında, kendilerine hak ettikleri cevabı verdik. Bundan kuşkunuz olmasın. Özellikle dinî hürriyetler konusunda Türkiye'nin örnek alınabilecek bir ülke olduğunu söyledik. "Amerika kıtası keşfedildiğinde Türkiye dinî azınlıklara hoşgörü gösteriyordu" dedik ve biz, Batı’da engizisyon zulmüne uğrayan Yahudileri Türkiye'ye getirdik. O zamandan beri, Türkiye'de beşyüz yılı aşkın zamandan beri onlara her türlü dinî özgürlüğü tanıyoruz. "Bu ülkeye hiç kimse dinî özgürlükler konusunda tavsiyede bulunamaz. Hiç kimseden alınacak dersimiz yoktur" dedik; ama, görüyoruz ki, işte aleyhimizde bir sürü dava açılıyor ve bu davaları da biz göğüslemek zorunda kalıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şu anda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin gündeminde olan çok önemli bir dava var, o da Alevîlerin haklarıyla ilgilidir. Bu konuda Hükümetimizi dikkatli olmaya davet ediyoruz. Bizim de bu konuda bazı gözlemlerimiz var. Alevî mezhebine mensup vatandaşlarımızın bazı haklı şikâyetleri var. İşte İnsan Hakları Mahkemesi bu karara varmadan gerekli düzenlemeleri biz kendi içimizde yapmalıyız. Aksi takdirde, mahkemenin zorunlu yargısına uyma mecburiyetinde olduğumuz için bunu yapacağız. Halbuki bizim kültürümüz, bu konuda başkasından tavsiye almadan, başkasından telkin işitmeden bunları düzeltme geleneğine sahip olduğumuzu gösteriyor. Hükümetin dikkatini çekiyoruz.

Aynı şekilde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiyle ilgili olarak gündemimizde birkaç konu daha var; bu konularda da ciddî sıkıntı içindeyiz. Bir tanesi Louzidou kararıdır. Hükümetin Louzidou kararını benimsemesi bizce yanlış olmuştur. Çünkü, o noktada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yanılmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bazı kararlarını da eleştirme hakkına sahibiz. Bunlardan bir tanesi bu Loizidou kararıdır; çünkü, bu karar Kıbrıs'ta Türkiye'nin egemen olduğunu söylüyor, "Kıbrıs'ta olup biten her şeyden doğrudan doğruya Türk Hükümeti sorumludur" diyor ve buna bağlantılı olarak da bir Rum müracaat sahibinin müracaatını kabul ediyor, Türkiye'yi büyük bir tazminata mahkûm ediyor. Biz bunu kabul ettik. Bizce, hata ettik.

İkincisi, bir başka Rumun Maraş'la ilgili bir talebini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ele aldı, Arsenis davası. Bu davada da Kuzey Kıbrıs'ta iç hukuk yollarının tüketilmesi için orada bir hukuk komisyonu kurulması isteniyordu ve bu hukuk komisyonunu oluşturmuştu Kıbrıslı Türkler. Bundan tatmin olmadılar "içine yabancı uzman koyacaksınız, yabancı yargıç -bir anlamda- koyacaksınız" dediler. Ne yazık ki, Türkiye'nin telkiniyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bunu kabul etti. Bunlar gerçekten bizim için çok üzüntü vericidir, cumhuriyet tarihimizde hiçbir hukuk kuruluşumuzun içine biz yabancı yargıç koymadık, yabancı uzman koymadık ve bunu bir millî egemenlik meselesi haline getirdik; ama, ne yazık ki, burada çok önemli bir taviz vermiş bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu davalar devam ediyor ve bu davaların mevcudiyeti bile Türkiye'nin görünümünü olumsuz yönde etkiliyor ve Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği sürecinde attığı adımları gölgeye düşürüyor. Şimdi, başka adımlar, başka gelişmeler de ne yazık ki Türkiye'nin üyelik sürecini tehlikeye düşürmektedir.

Değerli arkadaşlarım, son gelişmeleri, dilerdik ki, Hükümet, gelip Yüce Meclisin huzurunda anlatsın ve Meclise bilgi versin. Bakın, daha birkaç gün önce Lüksembuorg Başbakanı Jean Claude Juncker kalkıyor bir demeç veriyor Alman radyosuna, Deutchlandfunk'a. Lüksembourg Başbakanı diyor ki: "Ben, Türkiye'nin üyeliğine taraftarım; ama, Türkiye, hiçbir zaman Belçika gibi, Almanya gibi, İtalya gibi, Lüksembourg gibi bir ülke olamaz hiçbir zaman bu ülkelerin statüsüne sahip olmayacaktır Avrupa Birliğinde." Bu nasıl üyeliktir arkadaşlar?! Bu nasıl üyeliktir?! Yani, biz, eğer eşit haklara sahip bir ülke olmayacaksak, neyin mücadelesini veriyoruz bu kadar zamandan beri?! İşte bu gibi gelişmelerin altında büyük ölçüde insan hakları konusu yatıyor.

Bir başka şeyi de son olarak söyleyeyim Yüce Heyetinize. Değerli arkadaşlarım, kısa bir süre önce biz bir milletvekili heyetiyle Fransa'ya gittik. Fransa'da milletvekilleriyle, işadamlarıyla, çeşitli çevrelerle görüşmeler yaptık, bu Ermeni soykırımı tasarısı vesilesiyle. Bu görüşmeler sırasında açıkça sorduk, dedik ki: "Fransa'yla ilgili bir sıkıntı görüyoruz biz, boyuna Avrupa Birliği üyeliğimizi engelleyici bir tavır içinde gözüküyor Fransa, sebebi nedir bunun? Niçin bizim üyeliğimizi engellemek istiyorsunuz?" Eskiden politikada çok önemli görev yapmış olan ve şimdi de Fransa'nın TÜSİAD'a benzer kuruluşunun çok üst düzey yönetiminde bulunan bir zat bize aynen şunu söyledi: "Bakın, bizim ülkemizde şu anda 4 000 000 civarında Kuzey Afrika'dan gelen Müslüman insan yaşıyor ve bunların çok ciddî entegrasyon sorunu var. Bunları henüz halledemedik. Şimdi, Türkiye, görüyoruz ki, süratle laiklikten uzaklaşıyor. Zina davasından bu yana meydana gelen bazı gelişmeler Fransız Halkında ve Fransız siyasî partilerinde Türkiye'nin gerçekten laikliğe sahip bir ülke olup olmadığı konusunda kuşkular yarattı ve Fransa'da Türkiye'nin üyeliğine yönelik bazı endişelerin, bazı tepkilerin Türkiye'nin üyeliğini geciktirme, hatta önleme girişimlerinin arkasında büyük ölçüde bu laiklik konusu yatıyor." Son derece önemlidir. Yüce Heyetin bilgisine getirmek istiyorum -değerli arkadaşlarımızla beraberdik- bu konunun üzerinde dikkatle durmak lazım, Türkiye'nin laiklik konusunda izleyeceği tavır, ülkemizin Avrupa Birliği üyeliğini önemli ölçüde etkileyecektir.

İşte bu konuları biz görüşürken bugün basına intikal eden bir bilgi hepimizi son derece şaşırtmıştır. Biliyorsunuz, tarama süreci biten maddelerin müzakeresine geçilmesi için çaba gösteriyoruz. Bu maddelerden bir tanesi de, iki maddeden bir tanesi de eğitimle ilgili olacak. Öyle anlaşılıyor ki basına intikal eden bilgilerden, bu eğitimle ilgili maddenin görüşülmesi vesilesiyle, Türkiye, Avrupa Birliğine sunduğu tutum belgesinde nasıl bir tavır sergileyecek, bu tartışılırken, ilgili kuruluşumuz, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğimiz "Türk eğitiminin laik özelliğe sahip olduğunu lütfen burada vurgulayalım" demiştir. Gene, basın haberlerine göre, çok Değerli Devlet Bakanımız Sayın Babacan bunu reddetmiştir; yani, eğitimde Türkiye'nin laik bir devlet olduğunu o metne sokturmamak için bir çaba sarf etmiştir ve basına intikal eden bilgilere göre, sokturmamıştır. Sayın Bakan bugün bir açıklama yapıyor. O açıklamayı dikkatle okuduk; fakat, onun içinde, hayır, koydurduk biz bu laiklik ilkesini demiyor; "efendim, o, zaten Anayasamızda yazılı" diyor. Yazılı, ama, içinde bulunduğumuz bu ortamda, izah ettiğim gelişmeler nedeniyle, bunları Türkiye ne kadar vurgularsa o kadar iyidir. Çok önemli bir dönemeçten geçiyoruz değerli arkadaşlarım. Bu dönemecin en önemli unsurlarından birini de, işte, bu laiklik oluşturuyor. Biz, İktidarı, Hükümeti bu konularda daha duyarlı olmaya davet ediyoruz.

İşin başka boyutlarını çeşitli vesilelerle dile getirdik, burada onları tekrarlamayacağım; ama, şu kadarını belirteyim ki, bu insan hakları meselesi, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini ne kadar yakından ilgilendiriyorsa, laiklik de o kadar yakından ilgilendirmektedir. İşte, değerli arkadaşlarım, biz, bütün bu konularda Hükümeti daha duyarlı olmaya davet ediyoruz, İnsan Hakları Mahkemesinin çalışmalarını daha yakından izlemeye davet ediyoruz.

Çok yakında, gene gündemimize gelecek olan Öcalan'ın yeniden yargılanması konusu da bizim çok önemli ilgi alanlarımızdan birine giriyor. Mahkemenin geçen sene Türkiye hakkında verdiği olumsuz kararın takibinde Türkiye'nin izleyeceği tutumu herkes merak ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Biz, Öcalan'la ilgili kararında da mahkemenin hata yaptığını düşündük ve bunu da o vesileyle açıklamıştık; ama, bilesiniz ki, bu konu da yakında gündemimize gelecektir.

Çok değerli arkadaşlarım, bütün bu unsurları Yüce Meclisin dikkatine sunmak istedim. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu vesileyle bir kere daha söylemek istiyorum, insan hakları konusunda çok büyük bir duyarlık içindeyiz. Bu konuda söylediklerimizi hiç kimse yanlış anlamasın. İnsan hakları konusunda en küçük bir kuşkumuz yoktur, insan haklarına sonuna kadar sahip çıkıyoruz; yalnız, insan haklarının başka amaçlarla istismar edilmesine karşıyız. Bunu söylüyoruz ve insan haklarıyla birlikte, insan haklarının da bir parçası sayılabilecek olan laiklik konusunu da bir kere daha bu vesileyle Yüce Meclisin dikkatine sunuyoruz.

Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Sayın Özdoğan, süreniz 20 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1007 sıra sayılı İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Değiştirilmesine İlişkin 14 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 5 Mayıs 1949'da Londra'da kurulan Avrupa Konseyi statüsünün başlangıcında kişisel özgürlük, siyasal özgürlük ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayanıldığı belirtilmekteydi. Bu çerçeve içinde Avrupa Konseyi üyeleri 4 Kasım 1950'de Roma'da İnsan Hakları Sözleşmesi diye bilinen İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmeyi imzalamışlardır. İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşme, 4 Kasım 1950 tarihinde, Avrupa Konseyi üyesi olan devletlerin hükümetlerince Roma'da imzalanmış ve 3 Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye, Sözleşmeyi 18 Mayıs1954 tarihinde imzalamıştır.

Sözleşmenin başında, âkit hükümetlerin, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948'de ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini, bu beyannamedeki hakların her yerde ve fiilen tanınmasını, Avrupa Konseyinin gayesini, insan hakları ve ana hürriyetlerinin korunma ve gelişmesini göz önünde tutacakları belirlenmiştir.

Aynı yerde, dünyada barış ve adaletin asıl temelini oluşturan ve sürdürülmesi her şeyin üstünde olan gerçek demokratik bir siyasî rejime ve insan hakları ile ana hürriyetlere saygılı olmayı tarafların kabul edecekleri açıklandıktan sonra "âkit hükümetler, aynı telakkiyi taşıyan ve ideal ve siyasî ananeler, hürriyete saygı ve hukukun üstünlüğü hususlarında ortak bir mirasa sahip bulunan Avrupa devletleri hükümetleri sıfatıyla, Evrensel Beyannamede yazılı bazı hakların müştereken sağlanmasını temine yarayacak ilk tedbirleri almayı kararlaştırarak, aşağıdaki hususlarda anlaşmışlardır" denilmektedir.

Sözleşme 66 maddeden oluşmaktadır. Bu maddelerde önemli ilkelere yer verilmektedir.

Örneğin: "Yüksek âkit taraflar kendi kaza haklarına tabi her ferde işbu sözleşmenin birinci faslında tarif edilen hak ve hürriyetleri tanırlar." (Madde 1)

"Her ferdin yaşama hakkı kanunun himayesi altındadır. Kanunun ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın infazı dışında, hiç kimse kasten öldürülemez." (Madde 2)

"Hiç kimse işkenceye, gayri insanî yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulamaz." (Madde 3)

"Hiç kimse köle ve kul halinde tutulamaz, hiç kimse zorla çalıştırılamaz veya mecburî çalışmaya tabi tutulamaz." (Madde 4)

İnsan hakları ve ana hürriyetlerini düzenleyen diğer maddelerde de, örneğin, kişi özgürlükleri, savunma hakkı, düşünce özgürlüğü, din ve vicdan özgürlükleri, toplanma, dernek ve sendika kurma veya bunlara üye olma hakları, evlenme ve aile kurma hakları gibi hak ve özgürlükler düzenlenmektedir.

Sözleşmenin 14 üncü maddesinde, bu hak ve özgürlüklerden yararlanmada, cins, ırk, renk, dil, din, siyasî ve diğer kanaatler, millî ve sosyal menşe, servet ve doğum ayırımı gözetilmeksizin her kişiye sağlanması gereği saptanmaktadır.

BAŞKAN - İbrahim Bey, biraz durur musunuz.

Değerli arkadaşlarım, biliyorum, çok geç oldu, yorgunluk da var. Uyumamak için konuşma durumu oluyor; ama, o da gürültü yaratıyor, uğultu yaratıyor. O nedenle, sessizliği sağlayalım ve Sayın Özdoğan'ın konuşmasını hepimizin duyması gerçekleşsin.

Sağ olun.

Buyurun Sayın Özdoğan.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar "Sözleşmede tanınan hakların âkitlerden biri tarafından ihlalinden zarar gördüğü iddiasında bulunan her hakiki şahıs, hükümet dışı her kuruluş veya her insan topluluğu, hakkında şikâyet yapılan âkit tarafın bu işte Komisyonun yetkisini tanıdığını beyan etmiş olması halinde, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine sunulacak bir dilekçeyle Komisyona müracaat edebilir." (Madde 25)

Düzenlemeyle, Sözleşmede tanınan haklara taraf ülkelerce aykırı davranılması halinde, bundan dolayı mağdur olan kişilere İnsan Hakları Komisyonuna başvurma imkânı sağlanmaktadır.

Bu tasarının gündeme gelmesi vesilesiyle, insan hakları kavramının ve bu kavrama ilişkin kurum ve akitlerin tarihsel planda oluşumunu, motivasyonunu bir kez daha anımsatma gereği duyduk.

Anavatan Partisi olarak, bizler, kavramsal çerçevesi doğru çizilmiş, istismarlara yol vermeyecek, sağlam, içi dolu bir insan hakları bilincinden yanayız; çünkü, değerli arkadaşlar, bizim tarihimiz insan haklarıyla doludur, bizim inancımız ve millî kültürümüz insan haklarıyla doludur. Avrupa, Ortaçağ karanlığında, vahşet içerisinde yaşarken, bizim büyük ceddimiz, onlara, insan haklarını, inançları gereği, insanlara saygılı olmayı, inançlara saygılı olmayı Avrupa'ya öğreten bizim büyük milletimizdir. Biz bunun bilincindeyiz; ama, çeşitli vesilelerle, maalesef, Avrupalının beyninde bazen Haçlı damarları patlayarak, önümüze çeşitli engeller çıkarmaktadırlar. Aslında, insan haklarını, özgürlükleri, bizden gerçek manada öğrenen Avrupa'dır. Bunu, buradan, Anavatan Partisi milletvekili olarak ilan ediyorum. Avrupa, zaman zaman art niyetlerle, gerçekten iyi niyetle değil, art niyetlerle, Türkiye'nin önüne çeşitli engeller çıkarıyor. Tarihimizi unutmasın. Eğer, Osmanlı İmparatorluğu isteseydi, bugün, Avrupa'nın yarısı Müslümandı; fakat, din ve vicdan hürriyetine, inançları gereği, imkân tanıdığı için, bugün, Avrupa, kendi inancını yaşamaktadır. Bu tarihimizi Avrupa milletleri çok iyi hatırlasınlar.

Değerli arkadaşlar, tekrar ediyorum: Anavatan Partisi olarak, bizler, kavramsal çerçevesi doğru çizilmiş, istismarlara yol vermeyecek, sağlam, içi dolu bir insan hakları bilincinden yanayız. Bu bilincin ülkemizde tesis edilmesi yolunda da elimizden gelen gayreti göstermeye hazırız. İnsan hakları kavramı, sivri ve saldırgan bir üslubun diğer insanlara saldırmasına gerekçe olmaktan, insan hakları kavramının zıttı ve yok edicisi olan savaşlara gerekçe yapılmasını şiddetle kınıyoruz. Diğer yandan, bu kavramın art niyetli kişi ve kurumlar tarafından demokratik sistemleri kilitlemek için kullanılmasına da karşıyız; birkısım art niyetli insanların Türkiye Cumhuriyeti Devletini Avrupa İnsan Haklarına şikâyet ettikleri gibi.

İnsan hakları kavram ve kurumlarının sağlıklı bir yapıya kavuşması için hükümetlere büyük görevler düştüğünün bilincindeyiz; fakat, ne yazık ki, AK Parti Hükümetinin bu bilinci çok fazla taşımadığını, insan hakları kavramının cumhuriyet ve demokratik rejim aleyhtarı sivri uçlar tarafından kullanılmasının önüne çok fazla geçemediğini gözlemliyoruz.

Pek çok konuda olduğu gibi, bu konuda da hakkıyla hizmet verebilmek için, büyük milletimizin hizmetine talip olduğumuzu buradan bir kez daha dile getiriyor, hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Komisyon Başkanvekili Sayın Eyyüp Sanay, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ EYYÜP SANAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; fazla vaktinizi almayacağım. Bu sözleşmede getirilen nedir, kısaca onu açıklamak istiyorum, bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemesi için.

Bu sözleşmede, hemen söyleyeyim ki, insan haklarını daraltma veya genişletme diye herhangi bir şey söz konusu değil. Daha önceki İnsan Hakları Sözleşmesi aynen devam ediyor ve yürürlükte. Sadece, bu protokolle, ek protokolle yapılan şey, İnsan Hakları Mahkemesine başvurular çok fazla olduğu için, bir ön incelemeden geçip, mahkemeyi daha az meşgul etmek için alınan birtakım kurumsal, yapısal değişiklikten ibaret.

Nedir bunlar: Önce, sözleşmede altı yıl olan ve tekrar seçilmeleri mümkün olan yargıçların görev sürelerini dokuz yıla çıkarıyor ve bir daha da tekrar seçilmelerine imkân vermiyor. Daha önce bu sayı 6 ve tekrar seçilebiliyorlardı. Bir defa seçilebiliyor.

Bir diğer değişiklik: "3 yargıçtan oluşan komiteler, 6 yargıçtan oluşan daireler ve 17 yargıçtan oluşan büyük daire ile faaliyet gösteren İnsan Hakları Mahkemesinde değişiklikle bunlara bir şey ilave ediliyor; ilk derece görev yapmak üzere tek yargıçlı bir düzenleme getiriliyor. Tek yargıçlı… Bu yargıç, eğer, incelemesinin sonucunda bunu büyük mahkemeye göndermek gerekiyorsa, ona havale ediyor, değilse, gitmesine gerek yoksa, kararını veriyor ve bu karar kesin oluyor. Böylece, büyük mahkemenin de yükü hafiflemiş oluyor.

Diğer yandan, yine, bu sözleşme değişikliğinde, önceden mevcut olduğu gibi, komiteler mevcut, yeni oluşturulan düzene göre yeniden belirleniyor bunlar, komiteye verilen en önemli yetki, maddenin (b) bendiyle verilen ve davanın mahkemenin yerleşmiş içtihatlarına ilişkin olduğu durumlarda, davanın esasına girip, karar verilebiliyor.

Bir diğer değişiklik: Sözleşmede başvuruların kabul edilebilirlik koşullarını düzenleyen 35 inci maddesinin yeniden düzenlenen üçüncü fıkrasına bazı durumlarda başvuruların önemli mağduriyetlerinin bulunmaması halinde başvuruyu kabul edilmez bulma yetkisi verilmiştir. Böylece, mahkeme, yaptığı ön incelemede, başvurunun, mağduriyetini önemsiz bulursa, davanın esasına girmeyecek ve böylece iş yükü hafiflemiş olacaktır.

Getirilen bir diğer husus, yine yapıda; sözleşmenin 36 ncı maddesine eklenen üçüncü fıkrayla, daire ve büyük dairelerde görülen davalarda, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserine, yazılı görüş bildirme ve duruşmalara katılma hakkı veriliyor.

Dolayısıyla, burada görüldüğü gibi, İnsan Hakları Mahkemesinin insan hakları konusundaki herhangi bir maddesi, ne çıkarılıyor ne de indiriliyor. Bunu dikkatlerinize sunmak istedim yanlış anlaşılmasın diye; çünkü, İnsan Hakları Mahkemesinin çalışmasına, verilen bizim hakkımızdaki kararlara veya insan haklarının diğer hususlarla ilgili konulara girildiği için yanlış anlaşılabilir diye düşündüm, bunu açıklamak mecburiyetinde hissetim kendimi.

Saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5 dakika ara veriyorum birleşime.

Kapanma Saati: 23.28

 


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 23.33

BAŞKAN - Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109 uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

1007 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Değiştirilmesine İlişkin 14 Nolu Protokolun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1022) (S. Sayısı: 1007) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

1 inci maddeyi okutuyorum:

İNSAN HAKLARl VE ANA HÜRRİYETLERİNİ KORUMAYA DAİR SÖZLEŞMENİN  OLUŞTURDUĞU DENETİM MEKANİZMASININ DEĞİŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN 14 NOLU PROTOKOLUN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARlSI

MADDE 1.- Avrupa Konseyi bünyesinde 13.5.2004 tarihinde imzaya açılan ve ülkemiz adına 6.10.2004 tarihinde imzalanan "İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Değiştirilmesine İlişkin 14 Nolu Protokol"un onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Algan Hacaloğlu, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Hacaloğlu, süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, hepinize saygılarımı sunuyorum. Görüşülmekte olan yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Konu, insan hakları ve bugün bizim katılmadığımız oturumda, bilerek, siyasî irademizi kullanarak katılmadığımız oturumda, sizler, Sayın Cumhurbaşkanımızın geri çevirmiş olduğu sosyal güvenlik ve sağlık haklarını ilgilendiren yasa tasarısını onayladınız.

Sosyal güvenlik ve sağlık hakları, temel insan hakları arasında yer alır. Bizim tespitimize göre, ne yazık ki, siz, burada kabul etmiş olduğunuz, IMF'nin düzenlemiş olduğu şablon üzerinde geliştirilmiş bir yasal düzenlemeyle insanlarımızın sosyal güvenlik ve sağlık hakları üzerine bir kırmızı çizgi çizdiniz. Birçok yönleriyle, bugün kabul etmiş olduğunuz yasa, gelecekte, yurttaşlarımızın sosyal güvenlik ve sağlık haklarının ihlal edilmesine yasal bir zemin oluşturacaktır. Biz, bazı -ANAP'lı zannediyorum- milletvekili arkadaşların ifade ettiği gibi, bugün, bu toplantıya katılmamakla bir görev ihmali içinde olmadık; sizin, bu geleceğe yönelik temel hak ihlalinize yasal zeminde katkıda bulunmak istemedik.

Değerli arkadaşlarım, benden evvel söz alan arkadaşlar ifade ettiler; ben de bir kısa çerçeve çizmek istiyorum.

Bilindiği gibi, 1948 Evrensel İnsan Hakları Bildirgesinin denetimini sağlamaya yönelik olarak Eylül 1953'te Avrupa İnsan Hakları Komisyonu faaliyete geçmişti ve bu çerçeve, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komisyonu olarak, bir üçlü mekanizma halinde işlev gördü bir süre. Ancak, giderek, Komisyonun yükü 1981 yılında 404 iken, 1997 yılında 1997'ye... Keza, mahkemenin yükünde benzeri şekilde artış oluştu ve tıkanma belirlendi. Bunun üzerine, 1 Kasım 1998 yılında 11 Sayılı Protokol kabul edildi. Buna göre, o zamana kadar part time dediğimiz, belirli sürelerle çalışan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Komisyon lağvedildi; yerine, tam gün faaliyet gösteren İnsan Hakları Mahkemesi şekillendi. Ancak, benden evvel söz alan değerli arkadaşım Öymen'in de ifade ettiği gibi, mahkemenin yükü hızla arttı. Bu artış, özünde, temelinde, belki insan hakları ihlallerinin artışından kaynaklanmıyordu. Artış, böyle hak ihlallerini denetleme yolları konusunda ülkelerin, insanların giderek daha yaygın bir şekilde bilgilenmesinden ve hak arama yollarını kullanmalarından kaynaklandı.

Bakınız, 1998 yılında 18 200 yeni müracaat olmuştu. 2004 yılında bu rakam 44 000'e yükseldi; artış, yüzde 140 oldu. Bu, doğal olarak, mahkemenin denetim işlevini geliştirebilmek için daha etkin yollar aranmasına yol açtı ve sonuçta, 14 Nolu Protokol gündeme geldi ve bu protokolü, Türkiye, 6 Ekim 2004 yılında imzaladı. Bugün, burada, bu protokolün onaylanmasına ilişkin müzakereyi sürdürüyoruz.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu protokolü onaylıyoruz ve ona olumlu oy vereceğiz. Tabiî, bu protokolün onaylanmasıyla Avrupa İnsan Hakları Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesinin denetimi ve bu konuda hak ihlallerine yönelik hak arama kanallarının daha etkinleştirilmesi sağlanacaktır.

Burada, tek yargıçlı sistem, 3 yargıçlı sistem -yani, komiteler- 7 yargıçlı daireler ve 17 yargıçlı büyük daire şekillendi, işlev üstlendi ve mahkemenin sürati arttı, görev alanı genişledi. Halen 46 ülke bu mahkemede temsil edilmektedir, onaylanmış durumdadır. 44 ülkeden 46 hâkim görev yapmaktadır. Bilindiği gibi, yıllardır, çok değerli bir yargıcımız Rıza Türmen de bu mahkemede görev yapmaktadır.

Mahkemenin, 2005 yılında almış olduğu 1 105 karardan 290 tanesi Türkiye'yle ilgili değerli arkadaşlarım, yani, yüzde 26'sı Türkiye hakkında idi ve bunun devamında, Ukrayna yüzde 10,9; Yunanistan yüzde 9,5; Rusya yüzde 7,5; İtalya ise yüzde 7,2'yle yer edindi.

Bu, şu demektir değerli arkadaşlarım: Avrupa Birliği kapısında müzakere sürecini sürdürmekte olan Türkiye'nin insan hakları karnesi kırıktır. 2005 yılı, yani, iktidarda olduğunuz dönemin şu geçen yılında Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en çok çizik yiyen, aleyhinde karar alınan bir ülke durumundadır.

2005 yılında alınmış olan kararlar içinde yaşam hakkı… Yani, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2 nci maddesi kapsamında 28 karar alınmıştır yaşam hakkına ilişkin; bunun 23 adedi Türkiye'yle ilgilidir. Keza, 3 üncü maddeyle ilgili -yani, işkence ve kötü muameleyle ilgili- alınmış olan 55 karardan 29 adedi, yine Türkiye'yle ilgilidir. Özgürlüklerin kısıtlanması; 18 karardan 4'ü Türkiye'yle ilgilidir. Din ve inanç özgürlüğü konusunda 1 karar alınmıştır; o da türbanla ilgili bir karardır, Leyla Şahin'in; reddedilmiştir; o  da Türkiye'yle ilgilidir. İfade özgürlüğü konusunda -10 uncu madde- alınmış olan 18 kararın 3 tanesi Türkiye'yle ilgilidir; yani, bunlar, bu alanlarda temel hak ihlallerini ilgilendiren kararlar. Keza, örgütlenme hakkı konusunda alınmış olan 12 karardan 7 tanesi, Türkiye'de örgütlenme hakkının çiğnendiğine ilişkin kararların tescili niteliğinde olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu alınmış olan kararlar 2005 yılında işlenmiş olan hak ihlalleriyle ilgili değildir; bunlar, 90'lı yılların ikinci yarısında açılmış olan davaların sonuçlanmasıyla ortaya çıkan kararlardır; ama, ne yazık ki insan hakları, büyük bölümü 90'lı yılların ikinci bölümünde, bazıları 2002-2003 yıllarında gündeme girmiştir- Türkiye'de, günümüzde, yıllardır, temel hak ve özgürlüklerin çiğnenmesi, ihlal edilmesi hızla devam etmektedir. 12 Eylülle başlayan temel hak ve özgürlüklerin tırpanlanması sürecine yönelik yasal zemin, ne yazık ki, yeterince ikame edilememiştir. Demokrasimizin çıtası, ne yazık ki, yeterince yükseltilememiştir.

Bakınız, bu yıl, mayıs ayı içinde, geçen üç -dört hafta içinde, bildiğiniz gibi, piyasalar, yüzde 17,6 düzeyinde bir kısmî devalüasyonu kendiliğinden gerçekleştirdi. Bunun pek çok yansımaları oldu; faizler de bir miktar arttı, yüzde 2,5 oranında. Ama, bir alanda, çok net olarak bunun bir yansıması oldu: Bildiğiniz gibi 2006 yılında, program, kişi başına millî geliri 5 216 dolar olarak belirlemişti. Sayın Başbakanımız, geçen yıl, kişi başına millî gelir 5 008 dolar olduğu zaman "bakınız, Türkiye, artık, gelişmekte olan ülkeleri aştı, Avrupa'yla arasını kapatıyor ve 2006 yılında ciddî bir mesafe kat edeceğiz" demiş idi. Ne yazık ki, geçen üç hafta içinde, piyasalarda yapılan bu düzeltmeyle makyaj döküldü ve aniden, Türkiye'de kişi başına millî gelir 918 dolar azaldı. Yani, bu yıl, eğer, kur yeniden geriye inmezse, dolar ucuzlamazsa, bu düzeyde kalırsa, hiç artmazsa, kişi başına millî gelir, yıl sonunda 4 298 dolar olacak; geçen yıl 5 008'di.

Bunu niye söylüyorum değerli arkadaşlarım; Türkiye'de, 1 000 000 insan açlık sınırında yaşıyor; Türkiye'de 20 000 000 insan yoksulluk sınırında yaşıyor; oysa, sağlıklı yaşam için, Türkiye'nin, Türkiye insanının gelirinin artması gerekiyor, sağlıklı beslenmesi gerekiyor. Ancak, bir tarafta, Türkiye çiftçisi son yılların en yoksullaştırıldığı bir dönemden geçmekte, diğer taraftan, genel anlamda, Türkiye'de kişi başına millî gelirin Avrupa ülkeleriyle göreli olarak arası açılmaktadır.

Bir diğer temel insan hakları alanı, çalışma yaşamıyla ilgilidir. Değerli arkadaşlarım, TÜİK, yani, Devlet İstatistik Enstitüsü, rakamları yaldızlıyor. İddia ediyorum buradan; işsizlik, yüzde 11,8 değildir Şubat 2006 ayında -yani, en son, geçenlerde ilan edilen rakamlar- işsizlik, yüzde 23'tür! Bunu, birçok kere buradan ifade ediyoruz; çünkü, çalışmak isteyip de iş aramayan 3 000 000'a yakın kişi, bu hesaplara dahil edilmemektedir. Keza, gençler arasındaki işsizlik, kentlerde yüzde 34 düzeyindedir. Gerçekten, bugün, soracak olursanız, en ciddî insan hakları ihlali nedir diye sorarsanız, işsizlik derim; yani, insanların o en temel haklarından olan çalışma hakkını kullanmak konusunda karşılaşmakta oldukları zorluk derim. İktidarınızın, IMF'ye endeksli politikalarla Türkiye insanını getirdiği bu nokta, ne yazık ki, demokrasimizin bir ayıbı olarak önümüzde durmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, çocuk hakları ihlali, çok temel bir alan. Bugün, binlerce, binlerce çocuğumuz, sokakta yaşamakta, eğitim hakkını kullanamamakta, sağlıklı beslenememekte ve sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürememektedir; bunu, hepimiz görüyoruz. Özellikle doğu ve güneydoğuda rakamlar son derece yüksektir. Buna yönelik mahkemelere gidilmese dahi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine çocuklarımız müracaat etmese dahi, bunu, toplumumuzun, demokrasimizin en temel sorunlarından biri olarak görmeliyiz.

Değerli arkadaşlarım, ayırımcılık, kadın-erkek eşitliği konusunda yeterince duyarlı olmamak, resmî kongrelerde haremlik selamlık düzenlemelerine gitmek, kadınlarımız için pozitif ayırımcılık ilkelerinin yaşama geçirilmemesi; bunlar, Türkiye'nin demokrasisinin eksiklikleri arasındadır.

Değerli arkadaşlarım, bir temel hak ihlali alanı, barınma hakkıyla ilgili. Barınma hakkı, sadece doğu, güneydoğuda değil; büyük kentlerde, İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de, Mersin'de, gecekonduların yeşerdiği o sağlıksız konutlarda, çocuklarımız, aileler, sağlıklı barınma hakkını gereğince kullanamıyorlar. Ama, bu kürsüden, birçok defalar ifade ettim; doğu ve güneydoğuda, o bir daha yaşanmasını istemediğimiz -ancak, son zamanlarda yeşeren terörle- geçmişi gözlerimizin önüne bir karabasan gibi getiren terör olayları sürecinde, çatışma döneminde, 3 428 köy ve mezra boşaltılmıştı. Burada, bir yasa geçirdik. Yurttaşlarımızın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kapısında haklarını aramaları yerine, geçirdiğimiz yasayla, hem o çatışma döneminin mağduriyetlerinin karşılanması hem de güvenlik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(AK Parti sıralarından "yeter" sesleri)

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…

Sayın Hacaloğlu, buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Bağlayacağım efendim.

…ve bireysel tercihler için de, kendi özgün tercihleri için de, gönüllülük için de, köye geri dönüşün zeminini yaratmak üzere yasa geçirdik. Esasında, bu, devletin temel anayasal sorumluluğuydu. Güvenlik nedeniyle boşaltılan bu köylerden göç ettirilmek zorunda kalan yüzbinlerce insanımıza ya kendi köylerinde veyahut da bulundukları yerlerde sağlıklı barınma haklarını sağlamak zorundaydık. Ne yazık ki, bu alanda da, çok laf edildi, az mesafe katedildi.

Değerli arkadaşlarım, keza, o çatışma dönemine ilişkin hakların ve mağduriyetlerin giderilmesine yönelik atılması gerekli adımlarda da, ne yazık ki, geri kalınmıştır; yaraların sarılması konusunda, o çatışma döneminde gerçekten çok yaygınlaşan hak ihlallerinin, en azından günümüzde, daha sakin ortamda karşılanması konusunda gereği, ne yazık ki, bugüne kadar pek yapılamamıştır.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde, rejimimizi ve düzenimizi tanımlarken bazı temel röperler vardır; laiklik, cumhuriyet ve demokrasi bir altın üçgendir; keza, hukuk devleti, barış ve insan hakları bir diğer altın üçgendir; keza, emeğe saygı, sosyal adalet ve eşitlik, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bizim, temel aldığımız bir diğer altın üçgendir. Eğer bu üçgenlere, bu temel ilkelere sahip çıkarsak, Türkiye demokrasisinin önünü açar, insanlarımızın temel hak ve özgürlüklerini olabildiğince almalarına katkı sağlarız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu, lütfen…

Teşekkür için, buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - En derin saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Yok, konuşmayacağım.

BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu vazgeçti.

Başka söz talebi olmadığı için, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen Ankara Milletvekili Yakup Kepenek.

Buyurun Sayın Kepenek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hiç canınızı sıkmayacağım, merak etmeyin.

İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Yönelik Sözleşmenin denetim mekanizmalarının onayına ilişkin tasarıyı görüşüyoruz. Benden önce konuşan arkadaşlarım, bu konunun, insan haklarının değişik yönlerine vurgu yaptılar, önemli ve olumlu noktalara değindiler.

Türkiye, İkinci Dünya Savaşını izleyen günlerde, Avrupa Konseyinin kurucu üyesidir; Avrupa Topluluğunun, Avrupa yapısının, Avrupa Birliğinin içindedir. Avrupa Konseyinin kurucu üyesi olmak kolay iş değildir. Türkiye, bunu, o yıllarda başarmayı becermiş, başarmış bu işi ve ancak devamında, insan haklarının korunmasında, insan haklarının güçlendirilmesinde, geliştirilmesinde, gerekli özeni, gerekli düzenlemeleri, gerekli kurumsal yapıyı oluşturamamıştır. O kadar ki, ülkemizde insan haklarının korunması ve kollanmasına ilişkin bir dizi hak ihlallerinin, haksızlıkların var olduğu bilinmektedir.

Değerli arkadaşlar, insan haklarının başında yaşama hakkı gelir ve devletin görevi, bireyin yaşama hakkını güvence altına almaktır. Üzülerek belirteyim ki, ülkemizde -Uluslararası Af Örgütünün değişik yayınlarında, diğer uluslararası yayınlarda da kanıtlandığı gibi- insan haklarının bu en temel maddesi yaşama hakkı üzerinde gerekli duyarlılık, gerekli koruma önlemleri alınmamaktadır. Bakınız, nasıl; Ülkemizde, hâlâ, gözaltında şu veya bu şekilde öldürülenlerin sayısı 100'ün üzerindedir ve bu dosyalar çoğu zaman zamanaşımına uğramakta, hak yerini bulmamakta ve -üzülerek belirteyim- kimi zaman, ülkemizde, katiller kahraman sayılmaktadır. Şimdi, katilleri kahraman sayan bir mantığın, mutlaka, insan hakları açısından düzeltilmesi gerekir. Bizim, çok ciddî, çok temel eksiklerimizden biri budur. Onca faili meçhul dosya, faili meçhul niteliğiyle tozlu raflarda bulunmaktadır ve bunların sonuçlandırılması, bu karanlığın açıklığa kavuşturulması, insan hakları bakımından en temel noktadır ve bu toplumun en büyük eksiğidir.

Değerli arkadaşlar, yine, benden önce konuşan arkadaşlarım değindi. Eğer bir toplumda -ikinci aşama olarak- birey iş istediği halde çalışamıyorsa, bu da, insan hakları açısından en önemli toplumsal eksiğimiz sayılmalıdır. Bugün, hem gençler arasında hem kadınlar arasında, geçerli ücretten çalışmak istediği halde çalışamayan, iş bulamayan milyonlarca insan vardır ve bu, diğer insan hakları ihlallerinin de en önemli noktalarından biridir ve mutlaka düzeltilmesi gereken bir noktadır.

Bu bağlamda söylenmesi gereken en önemli noktalardan bir tanesi, ülkemizde, özellikle Batman İlimizde, zorla intihar dediğimiz intiharların kadınlarda erkeklere göre 3 kat fazla olması ve ülke ortalamasının da bu ilimizde 2 kat yüksek olması.

Değerli arkadaşlar, zorla intihar, töre cinayeti ya da benzeri noktalarda toplumumuzda, ciddî olumsuzlukların, ciddî yetersizliklerin, ciddî hastalıkların bulunduğu ortadadır. Ancak, bu konuyu -yine üzülerek belirteyim ki- yabancı basın, Birleşmiş Milletler, Avrupa insan hakları kaynakları, Uluslararası Af Örgütü ve benzerleri çok yakından izlemekte; ancak, biz Meclis olarak, biz toplum olarak, bizim basın yayın kuruluşlarımız, üniversitelerimiz yeterince bu konuya eğilmemektedirler. Son zamanlarda bu konuya eğilinilmesi yönündeki girişimleri de, bu bağlamda olumlu bulmak gerekir diye düşünüyorum.

Yine, ülkemizde, insan hakları açısından en önemli eksiklerimizden biri, düşünce özgürlüğü üzerindeki sınırlamalardır, eksiklerdir. Hâlâ, insanlar, düşünceleri yüzünden mahkemelere sürüklenmektedir. İnsanlar, yalnızca düşünce açıkladıkları için yargılanabilmektedir ve bu çerçevede iki önemli son günlerin gelişmesinin de üzerinde durulması gerekir. Bunlardan bir tanesi şudur: Biraz evvel, benden önce konuşan Sayın Öymen de değindi, bugün basına düşen bir haber Türkiye açısından, Avrupa Birliği açısından hiç de olumlu değildir. Hükümetimiz, müzakere belgesinden Türkiye eğitiminin laik olduğu yönündeki bir cümleyi çıkarmıştır. Eğer bu doğru ise, bu bir skandaldır ve Türkiye eğitiminin laik olduğu yönündeki bir cümlenin müzakere belgesinden çıkarılmasının, hele bugünlerde, bu duyarlı günlerde, Danıştay olayının olduğu, yabancı basının Türkiye üzerinde kara bulutların dolaştığını yazdığı, sıcakparanın kaçma ile kaçmama arasında tereddütler geçirdiği günlerde, Hükümetimiz, Avrupa'yla müzakere belgesinden "Türkiye eğitimi laiktir" cümlesini çıkarıyorsa "buna gerek yok" diyorsa, bu, bizimle ilgili dış kuşkuları çok daha artırır, iç kuşkuları da artırır ve kuşkulu bir yapı, kuşkulu bir toplum anlayışı hiçbir zaman insan haklarına saygılıdır denemez.

Bu bağlamda, yine son günlerdeki bir olaya değinmeden geçemeyeceğim. Değerli arkadaşlar, pek çoğunuz gibi, benim de öğrenim gördüğüm yıllarda büyük ozanımız Nazım Hikmet'in şiirlerini okumak yasaktı, daha sonra sağcısı, solcusu birçok devlet adamı Nazım'ın şiirleriyle kamuoyunun karşısına çıktı. (AK Parti sıralarından gürültüler)

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Suyunu iç sen.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Laf atmak zorunda değilsiniz; dinleyin. Okuyacağım onu da bekleyin.

Şiire geldik. Nereden geldik; insan haklarından geldik. Geçtiğimiz günlerde Marmaris'te Millî Eğitim Müdürü ve 3 öğretmen lisede bir şiir düzenlemesinde Ataol Behramoğlu'nun bir şiirinin okunmasını sakıncalı buluyorlar.

Değerli arkadaşlar, Ataol Behramoğlu'nun şiiri 1977 tarihlidir ve şiirin başlığı "yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var" diye gider. Ben, o şiiri, o Marmaris Lisesinde yasaklanan şiiri burada okumak zorundayım. Sanatçının, düşünenin, yazan çizenin, insan haklarını savunanın bu ülkede yasaklanmaması için, korunması için okumak zorundayım. Bunları burada görüşmezsek başka hiçbir yerde görüşemeyiz. Şimdi sabırla dinleyin.

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı…

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Saat 12.00…

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bu, hayatı sevdiren bir şiir, bu, yaşamayı sevdiren bir şiir ve gecenin 12'sinde de dinlemeye değer bir şiir. İnanın ki değer.

RESUL TOSUN (Tokat) - Oku oku, sabaha kadar oku!..

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Yaşadın mı yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi,

Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten,

Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği,

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne, denize

Saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa

Yaşamak yeryüzüne, onunla karışmaktır,

Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı, sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını;

Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin…

Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara,

Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin.

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine,

Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına.

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın

Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına,

Uzak ülkeler çekmeli seni;

Tanımadığın insanla bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın

Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu

Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın…

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle

Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı.

Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına,

Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı.

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı büyük yaşayacaksın,

Irmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına

Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır

Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, çok teşekkür ederim, çok teşekkür ederim.

Yaşama, sevince, hayata bu derece bağlı bir şiiri çocuklarımıza okutmaktan kaçınırsak, yarınları karartırız, toplumun geleceğini karartırız. Bunlar doğru tutumlar değildir. Türkiye'nin aydınlığa, Türkiye'nin açıklığa, Türkiye'nin insana değer veren, kadın-erkek ayırımı yapmadan, küçük-büyük ayırımı yapmadan insana değer veren anlayışı, düşünceyi egemen kılmaya gereksinimi var. Bu yasanın o doğrultuda yardımcı olmasını diliyorum.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Değiştirilmesine İlişkin 14 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı  : 241 (x)

Kabul                        : 241

Böylece, tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

7 nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1093) (S. Sayısı: 1126) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 1126 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KATAR DEVLETİ HÜKÜMETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 25 Aralık 2001 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma  rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum.

Kullanılan oy sayısı  : 233

Kabul                        : 233 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

8 inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna Hersek Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna Hersek Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1103) (S. Sayısı: 1127) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 1127 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE BOSNA HERSEK ARASINDA GELİR VE SERVET ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 16 Şubat 2005 tarihinde Saraybosna'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna Hersek Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum.

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma  rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna Hersek Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı  : 235

Kabul                        : 235 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.

9 uncu sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Portekiz Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

9.- Türkiye Cumhuriyeti ile Portekiz Cumhuriyeti arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1175)(S. Sayısı: 1158) (xx)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon Raporu 1158 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?... Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE PORTEKİZ CUMHURİYETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASI VE EKİ PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 11 Mayıs 2005 tarihinde Lizbon'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Portekiz Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, iki anlaşma daha var; lütfen, Genel Kurulu terk etmeyelim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Portekiz Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı oylama sonucunu açıklıyorum :

Kullanılan oy sayısı  : 233

Kabul                        : 233 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

10 uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı Arasındaki Temel Anlaşmaya Ekin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı Arasındaki Temel Anlaşmaya Ekin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1114) (S. Sayısı: 1091) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 1091 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DÜNYA GIDA PROGRAMI ARASINDAKİ TEMEL ANLAŞMAYA EKİN ONAYLANMASININ UYGUNBULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 25 Mayıs 2005 tarihinde imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı Arasındaki Temel Anlaşma'ya Ek"in onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı Arasındaki Temel Anlaşmaya Ekin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı  : 212

Kabul                        : 212 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

11 inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz. 

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında  Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1064) (S. Sayısı: 1034) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 1034 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Onur Öymen?..

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yok.

BAŞKAN - Yok.

Anavatan Partisi Grubu adına, İbrahim Özdoğan?..

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Vazgeçtim…

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, teşekkür ediyoruz vazgeçtiğiniz için.

Şahısları adına, Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak?.. Yok.

İstanbul Milletvekili Onur Öymen?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AFGANİSTAN İSLAM CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SAĞLIK ALANINDA İŞBİRLİĞİNE DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1.- 20.4.2005 tarihinde Kabil'de imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşma"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Hatay Milletvekili Gökhan Durgun...

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Vazgeçtim…

BAŞKAN - Sayın Durgun, teşekkür ediyoruz vazgeçtiğiniz için.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen, Antalya Milletvekili Nail Kamacı?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Kamacı'ya da teşekkür ediyoruz.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç; aynı zamanda şahsı adına söz istemiştir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yok.

BAŞKAN - Sayın Kılıç'a teşekkür ediyoruz.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti  Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 208

Kabul                        : 208 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın Fatsa, Sayın Altun ve Sayın Acar, teşekkür ediyoruz. Ayrıca, stenograf arkadaşlara da teşekkür ediyorum.

Alınan karar gereğince, geleneksel Türk el sanatları üretici ve sanatkârlarının sorunları hakkında Meclis Araştırması Komisyonunun 1006 sıra sayılı raporu ile töre ve namus cinayetleri hakkında Meclis Araştırması Komisyonunun 1140 sıra sayılı raporunu sırasıyla görüşmek için, 1 Haziran 2006 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 00.36