DÖNEM: 22
CİLT: 121 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
109 uncu Birleşim
31 Mayıs 2006 Çarşamba
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın,
Antalya Lara Kumul Kent Parkın bazı bölümlerinin inşaat alanı olarak kullanıma
açılması amacıyla özel firmalara ihaleye çıkarılmasından dolayı duyulan
endişelere ilişkin gündemdışı konuşması ve Antalya Milletvekilleri Burhan Kılıç
ile Feridun Fikret Baloğlu'nun aynı konuda açıklamaları
2.- Düzce Milletvekili Yaşar Yakış'ın,
Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılım süreciyle ilgili gelişmeler ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu Heyeti olarak Portekiz ve İspanya'ya yaptıkları
ziyaretlerdeki izlenimlerine ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un,
bölgedeki çiftçilere doğrudan gelir desteği paralarının ödenmemiş olmasından
dolayı karşılaşılan sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşması
V.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUP ÖNERİLERİ
1.- (10/354) esas numaralı Meclis
araştırması önergesinin öngörüşmesinin Genel Kurulun 31.5.2006 Çarşamba günkü
birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grup önerisi
VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in,
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı:1147)
4.- 19.4.2006 Tarihli ve 5489 Sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1206) (S. Sayısı: 1189)
5.- Umumi Hayata Müessir Afetler
Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporu (1/1201) (S. Sayısı: 1191)
6.- İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini
Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Değiştirilmesine
İlişkin 14 Nolu Protokolun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1022) (S. Sayısı: 1007)
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar
Devleti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1093) (S. Sayısı: 1126)
8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna Hersek
Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1103) (S. Sayısı: 1127)
9.- Türkiye Cumhuriyeti ile Portekiz
Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1175) (S. Sayısı:1158)
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı Arasındaki Temel Anlaşmaya Ekin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1114) (S. Sayısı: 1091)
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/1064) (S. Sayısı: 1034)
VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın,
engelli çocukların 23 Nisan çocuk şenliğine katılımının sağlanmasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/13710)
2.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, İstanbul-Tuzla'da bulunan zehirli varillere ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/13732)
3.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
SİRMEN'in, İstanbul-Tuzla'da bulunan varillere ve zehirli atıkların bertarafına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/13733)
4.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın,
İstanbul-Tuzla'da bulunan zehirli varillere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/13734)
5.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
yabancı sivil toplum örgütlerinin ülkemizdeki faaliyetlerine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13778)
6.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan
KAPLAN'ın, Personel Genel Müdürü hakkındaki bir iddiaya ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/13798)
7.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın,
köy ve mahallelerdeki kullanılmayan ilköğretim okulları ve lojmanların durumuna
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/13799)
8.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
işçi ve memur sınavlarına ilkokul ve ortaokul mezunlarının alınmamasının
nedenlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
ŞAHİN'in cevabı (7/13869)
9.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in,
cemaat vakıflarının denetimine ve gayrimenkullerine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13870)
10.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
bazı vakıfların faaliyetlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13933)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00'te açılarak yedi oturum yaptı.
Adana Milletvekili Kemal
Sağ, Halk Bankasının özelleştirilmesi durumunda meydana gelebilecek sorunlara
ve alınması gereken tedbirlere,
Çanakkale Milletvekili
İbrahim Köşdere, Türklerin Rumeli'ye çıkışının 654 üncü yıldönümüne,
Yalova Milletvekili
Muharrem İnce, Nazım Hikmet'in ölümünün 43 üncü, Necip Fazıl Kısakürek'in
ölümünün 23 üncü yıldönümünde, eserlerine ve edebî kişiliklerine,
İlişkin gündemdışı birer
konuşma yaptılar.
Muş Milletvekili Mehmet
Şerif Ertuğrul'un (3/859) (S. Sayısı: 1167),
Bursa Milletvekili Mehmet
Küçükaşık'ın (3/878) (S. Sayısı: 1168),
Yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporları Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Gaziantep Milletvekili
Fatma Şahin'in, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini
(2/793) geri aldığına ilişkin önergesi okundu; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonunda bulunan teklifin geri,
Yaş sebze, meyve ve kesme
çiçek ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/81, 234, 286)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin
tezkeresi okundu; daha önce verilen 3 aylık çalışma süresini doldurması
nedeniyle, İçtüzüğün 105 inci maddesine göre, komisyona 1 aylık kesin süre,
Verildiği bildirildi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Bulgaristan Ulusal Meclis Başkanı Georgi
Pirinski'nin Bulgaristan'a resmî davetine, beraberinde Parlamento heyetiyle
icabetine,
Türkiye ile Nijer
arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına,
Bulgaristan'da yapılacak
olan İkinci Dünya Kadın Parlamenterler Toplantısına Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsilen İstanbul Milletvekili Zeynep Armağan Uslu ile İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgil'in katılmalarına,
İlişkin Başkanlık;
Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'ın Suudi Arabistan'a,
Sağlık Bakanı Recep
Akdağ'ın İspanya'ya,
Devlet Bakanı Beşir
Atalay'ın Hollanda'ya,
Yaptığı resmî ziyaretlere
katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık;
Tezkereleri kabul edildi.
Gündemin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 63
üncü sırasında yer alan (10/104) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
öngörüşmesinin, Genel Kurulun 30.5.2006 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 331
inci sırasında yer alan 1126 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 7 nci
sırasına, 332 nci sırasında yer alan 1127 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci
sırasına, 350 nci sırasında yer alan 1158 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu
sırasına, 310 uncu sırasında yer alan 1091 sıra sayılı kanun tasarısının 10
uncu sırasına, 7 nci sırasında yer alan 1034 sıra sayılı kanun tasarısının 11
inci sırasına, 303 üncü sırasında yer alan 970 ve 970'e 1 inci ek sıra sayılı
kanun teklifinin 16 ncı sırasına, 204 üncü sırasında yer alan 817 sıra sayılı
kanun tasarısının 17 nci sırasına, 29.5.2006 ve 30.5.2006 tarihli gelen
kâğıtlarda yayımlanan 1189 sıra sayılı Kanun ile 1191 sıra sayılı kanun
tasarısının, 48 saat geçmeden 4 üncü ve 5 inci sıralarına alınmasına ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 30.5.2006
Salı ve 31.5.2006 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer
denetim konularının görüşülmemesine, 30.5.2006 Salı günkü birleşiminde kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 29.5.2006 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan geleneksel Türk el sanatlarını üretici ve sanatkârlarının sorunları
hakkındaki (10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 1006 sıra
sayılı raporu ile töre ve namus cinayetleri hakkındaki (10/148, 182, 187, 284,
285) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 1140 sıra sayılı raporunun,
gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve
görüşmelerinin 1.6.2006 Perşembe günkü birleşimde yapılmasına; Cumhurbaşkanınca
bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 1189 sıra sayılı Kanunun, Anayasanın
89 uncu maddesi gereğince tümünün görüşülmesi ve bu görüşmelerin İçtüzüğün 91
inci maddesine göre 1 ilâ 13 üncü maddelerin birinci bölüm, 14 ilâ 42 nci
maddelerin ikinci bölüm, 43 ilâ 59 uncu maddelerin üçüncü bölüm, 60 ilâ 78 inci
maddelerin dördüncü bölüm, 79 ilâ 98 inci maddelerin beşinci bölüm, 99 ilâ 109
uncu maddelerin altıncı bölüm olmak üzere altı bölüm halinde temel kanun olarak
ve ilk görüşmelerdeki usule uygun şekilde yapılmasına; Genel Kurulun 30.5.2006
Salı günü 15.00-21.00 saatleri arasında, 31.5.2006 Çarşamba günü 1034 sıra
sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 1.6.2006 Perşembe
günü saat 14.00'ten Meclis araştırması komisyonları raporlarının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildiği;
Açıklandı.
Hatay Milletvekili Mehmet
Eraslan, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,
Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin'in, Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın,
Konuşmasında, şahsına;
İzmir Milletvekili K.
Kemal Anadol, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in, konuşmasında, Grubuna,
Sataştığı iddiasıyla
birer açıklamada bulundular.
Cumhurbaşkanı tarafından
yayımlanması uygun görülmeyerek ikinci defa Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderilen yasaların tümünün veya sadece uygun görülmeyen maddelerinin
görüşülmesi konusunun Genel Kurulun onayına sunulması gerekirken, grup önerisi
getirmek suretiyle tümünün yeniden görüşülmesinin Anayasa ve İçtüzüğe uygun
olup olmayacağına ilişkin olarak açılan usul tartışması sonucunda, Oturum
Başkanı tarafından, tutumunda bir değişiklik olmadığı yönünde açıklama yapıldı.
Malatya Milletvekili
Süleyman Sarıbaş'ın, Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına ilişkin Kanun Teklifinin (2/685), doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan,
Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S.
Sayısı: 305), görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030)
(S. Sayısı: 904),
3 üncü sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında
Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının (1/1115) (S. Sayısı: 1147),
Görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
4 üncü sırasına alınan ve
İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak
bölümler halinde görüşülmesi kararlaştırılmış bulunan, Cumhurbaşkanınca bir kez
daha görüşülmek üzere geri gönderilen 19.4.2006 Tarihli ve 5489 Sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun (1/1206) (S. Sayısı: 1189), tümü
üzerinde bir süre görüşüldü.
31 Mayıs 2006 Çarşamba
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.03'te son verildi.
Ali Dinçer |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Harun Tüfekci |
Ahmet Küçük |
|
Konya |
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No.: 152
II.- GELEN KÂĞITLAR
31 Mayıs 2006 Çarşamba
1.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan Balandı'nın; Fransa'nın,
Cezayir Halkına Karşı İşlediği Soykırım Suçunu İnkâr Edenlerin
Cezalandırılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/801) (Dışişleri ve Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2006)
2.- İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri Öztürk'ün; Erzurum ve Sivas
Kongrelerine Katılan Delegelerin Mezarları Hakkında Kanun Teklifi (2/802)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.5.2006)
3.- İzmir Milletvekili Mehmet S. Tekelioğlu ve 11 Milletvekilinin;
Büyükşehir Belediyesi Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi
(2/803) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.5.2006)
4.- Kayseri Milletvekili Mustafa Duru ve 26 Milletvekilinin; 65
Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/804)
(Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.5.2006)
5.- Sivas Milletvekili Osman Kılıç ve 3 Milletvekilinin; Divriği Ulu
Camisi ve Şifahanesi ile Selatin Camilerinin Korunması ve Çevresinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/805) (Plan ve Bütçe ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.5.2006)
6.- Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül'ün; Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi (2/806) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
24.5.2006)
7.- Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül'ün; Sağlık Hizmetleri ile
İlgili Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/807)
(Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.5.2006)
Tezkere
1.- Mersin Milletvekili Ali Oksal'ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1061) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.5.2006)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, Sinop'ta yapılan ihalelere ve
bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14340) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/5/2006)
2. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bilecik'te bir şirkete
verilen ihalelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14341)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)
3. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, Başbakanlık başdanışmanı
ve danışmanlarına ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14342) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)
4. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, Cumhuriyet Gazetesine
yapılan bombalı saldırılarla ilgili açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/14343) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
5. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Türk Telekomun
hisselerinin satışına ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/14344) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
6. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Gümrük Müsteşarlığı ile
ilgili çeşitli iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14345)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
7. - Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, kurulması planlanan uzay
üssünün yer seçimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14346)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
8. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, infaz koruma memurluğu
sınavıyla ilgili bir iddiaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14347) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)
9. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, zamanaşımı nedeniyle düşürülen
ceza davalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/14348)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)
10. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Güney
Kıbrıs Rum Kesiminde Telsim aleyhine açılan davaya ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14349) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)
11. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Bilecik'te yapılan ihalelere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14350) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)
12. - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in,
Diyarbakır'ın Kulp İlçesinde yapılması gereken deprem konutlarına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/14351) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/5/2006)
13. - Malatya Milletvekili Muharrem KILIÇ'ın,
Bitlis'teki karayollarının bakım ve onarım ihtiyacına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/14352) (Başkanlığa geliş tarihi:
16/5/2006)
14. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Bilecik İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14353) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)
15. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un,
Bodrum-Güvercinlik Köyü orman alanının kiralanmasına ve bir iddiaya ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14354) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/5/2006)
16. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir köşe
yazarının ifade ettiği rüşvet içerikli iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/14355)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
17. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF
yöneticilerinin icraatlarının Anayasaya uygunluğuna ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/14356)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/5/2006)
18. - Afyonkarahisar Milletvekili Halil
ÜNLÜTEPE'nin, Isparta DSİ Bölge Müdürlüğünün bir bilgilendirme toplantısı
girişimine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14357) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
19. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Ege
Linyit İşleme Müessesesiyle ilgili YDK raporlarının sonuçlarına ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14358) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/5/2006)
20. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın,
Cumhuriyet Gazetesine yapılan bombalı saldırılara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14359) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)
21. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bir gayrimenkul yatırım ortaklığına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14360) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/5/2006)
22. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
Cumhuriyet Gazetesine yapılan bombalı saldırılara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14361) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)
23. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Cumhuriyet Gazetesine yapılan bombalı saldırılara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14362) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)
24. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Bilecik İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ve bazı ihalelere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14363) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/5/2006)
25. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in,
İzmir-Bergama Bazilikasında yapılan bir ayine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14364) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
26. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, bir
emniyet amirinin görev yerinin değiştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14365) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
27. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Bilecik Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü ihalelerine ve Bilecik İlindeki
belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14366) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)
28. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, Millî
Eğitim eski Bakanı Mustafa Necati'nin evinin bir derneğe tahsis edilip
edilmeyeceğine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14367) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
29. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
tarihi Ankara evlerinin korunmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14368) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
30. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendinin doğduğu evin restorasyonu ve yeniden
inşasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14369)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/5/2006)
31. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın,
vergi kayıp ve kaçağı ile çeşitli meslek mensuplarının vergilendirilmesine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14370) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/5/2006)
32. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın,
akaryakıt ürünlerindeki vergi oranlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14371) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)
33. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Bilecik İlindeki belediyelere gönderilen ödeneklere ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14372) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)
34. - İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un,
noterlik ücretlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14373)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
35. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Konya-Meram'daki SHÇEK taşınmazlarının Hazineye devrine ve bazı iddialara
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14374) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/5/2006)
36. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın,
eğitim araçları ihalesiyle ilgili iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14375) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)
37. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in,
eğitim araçları ihalesiyle ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14376) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)
38. - Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, eğitim
materyalleri ihalesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14377) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)
39. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Bilecik'te yapılan ihaleler ile öğretmen ve yardımcı personel açığına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14378) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/5/2006)
40. - Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, Özel
Öğretim Kurumları Odası kurulup kurulmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14379) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
41. - Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün,
üniversitelerde kurulan Türkçe topluluğunun ortaöğretimde de kurulup
kurulamayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14380)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
42. - Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali
BULUT'un, Galatasaray Üniversitesine öğrenci kabulü yöntemine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14381) (Başkanlığa geliş tarihi:
16/5/2006)
43. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, AK
Parti Adıyaman İl Kongresine öğrencilerin katılımına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14382) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
44. - Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in,
Kocaeli'ndeki ilk ve ortaöğretim okullarının ihtiyaçlarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14383) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
45. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un,
Adana'daki şiddet olaylarına ve çözümlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14384) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
46. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un,
Rize-Çayeli İmam Hatip Lisesinin bir öğretmeni hakkındaki iddiaya ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14385) (Başkanlığa geliş tarihi:
16/5/2006)
47. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un,
Balıkesir'in Büyükbostancı Köyünde görev yapan bir öğretmen hakkındaki
soruşturmaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14386)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
48. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un,
Nevşehir'deki bir okul töreninde öğrencilere verildiği iddia edilen göreve
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14387) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/5/2006)
49. - Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin,
İLKSAN'ın yönetimine ve mülkiyetindeki bir otelle ilgili iddialara ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14388) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/5/2006)
50. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Bilecik'te yapılan ihalelere ve sağlık personeli açığına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14389) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)
51. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, bazı
bürokratlar hakkındaki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14390) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
52. - Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in, özel
hastanelerle yapılan hizmet alım sözleşmelerine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14391) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
53. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Bilecik'te yapılan ihalelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14392) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)
54. - Hatay Milletvekili Fuat ÇAY'ın, Hatay'da köy
bazlı yatırım projeleri desteğine yapılan başvurulara ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14393) (Başkanlığa geliş tarihi:
16/5/2006)
55. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un,
Adana'da Hayvancılık Organize Sanayi Bölgesi kurulup kurulmayacağına ve süt
üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14394) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
56. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, tarım
ilacı kullanımına ve kaçak tarım ilaçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14395) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
57. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yabancı bir girişimle kuracağı iddia edilen
gayrimenkul yatırım ortaklığına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı
soru önergesi (7/14396) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/5/2006)
58. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in,
gayrimenkul edinmede karşılıklılık esası bulunan ülkelere ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/14397) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/5/2006)
59. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Bilecik'te yapılan ihalelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14398) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/5/2006)
60. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Bilecik'teki ibadethanelere yapılan yardımlara ve din görevlisi açığına ilişkin
Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/14399) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/5/2006)
61. - Trabzon Milletvekili M. Akif HAMZAÇEBİ'nin,
İstanbul Atatürk Hava Limanı Serbest Bölgesinde bir şirkete yapılan arazi
tahsisine ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi
(7/14400) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
62. - Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, TRT
spiker ve sunucularının bazı görevlerde değerlendirilmesine ilişkin Devlet
Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/14401) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/5/2006)
63. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in,
açılan ve kapanan şirket sayısındaki artışın nedenine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14402) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
64. - İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, basım
işleri ihaleleriyle ilgili iddialara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/14403) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)
65. - İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, Türkiye
Öğrenci Meclisi Yönetmeliğine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/14404) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/4/2006)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
31 Mayıs
2006 Çarşamba
BAŞKAN:
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
109 uncu Birleşimini açıyorum.
III. - Y O
K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.10
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 15.21
BAŞKAN:
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 109 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III. - Y O
K L A M A
BAŞKAN - Açılışta yapılan yoklamada
toplantı yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, yoklama işlemini tekrar
başlatacağım.
Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır;
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gümdemdışı ilk söz, Lara Kent Parkı
hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Nail Kamacı'ya aittir.
Buyurun Sayın Kamacı. (CHP sıralarından
alkışlar)
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Antalya
Milletvekili Nail Kamacı'nın, Antalya Lara Kumul Kent Parkın bazı bölümlerinin
inşaat alanı olarak kullanıma açılması amacıyla özel firmalara ihaleye
çıkarılmasından dolayı duyulan endişelere ilişkin gündemdışı konuşması ve
Antalya Milletvekilleri Burhan Kılıç ile Feridun Fikret Baloğlu'nun aynı konuda
açıklamaları
NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; son dönemlerde adı sıkça gündeme gelen İstanbul Galataport,
Kuşadası gibi, aynı şekilde Antalya'da da bir Lara Kent Parkı olayı yaşanıyor.
Bunu, sizlerin gündemine getirmek için söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, Lara Kent
Parkıyla ilgili gelişmeleri şöyle kısaca bir kronolojik sırayla geçmek
istiyorum.
Öncelikle, 2000 yılında Antalya Büyükşehir
Belediyesine, bu alan Lara Kent Parkı olarak yapılması için, Antalyalının
hizmetine sunulması için, belediyeye tahsis yapıldı. Daha sonra, 2001
yıllarında, Antalya'daki bütün sivil toplum kuruluşları ve meslek odalarıyla
birlikte o zamanki Cumhuriyet Halk Partisi belediye yönetimi tarafından
"Antalya Lara Kent Parkı" olarak ismi konularak, Antalyalıların
ileride hizmetine sunulmak üzere, bu park alanı Antalya'da Antalyalıların
hizmetine sunuldu ve daha sonra, bu belediye yönetiminin ve 2002 seçimlerinden
sonra oluşan yeni hükümet tarafından, 3.8.2004 tarihinde ve 2004/7789 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararıyla, bu alan, Kemerağzı-Kundu Kültür Turizm Koruma Alanı
ilan edildi.
Tabiî ki, bu alan, kültür turizm koruma
alanı ilan edilince, doğrudan doğruya Bakanlığın denetimi altına geçti ve bu
alanın planlama yetkisi doğrudan doğruya Kültür ve Turizm Bakanlığının emrine
verilmiş oldu; ancak, sizin de burada devamlı üzerinde durduğunuz gibi, yerel
yönetimlere hak verelim, onlara daha çok haklar verelim, onların demokratik
yapısını daha çok geliştirelim anlamındaki düşünceniz, burada tamamen kendini
kaybetmiş oldu.
Değerli arkadaşlar, bu alanda, daha sonra,
Antalya Büyükşehrin bütün hakları Turizm Bakanlığına alındı; fakat, Antalya
Büyükşehir Belediye Başkanı, zaman zaman, gazetelerdeki demeçlerinde, bu
planlamanın yapılacağını ve bu planlamadan Antalya Büyükşehrin haberi olacağını
ve onama yetkisinin kendisinde olduğunu söylüyordu; ancak, Antalya Büyükşehir
Belediye Başkanının bilmediği bir şey var. Eğer bir alan kültür ve turizm
koruma alanı ilan edilirse, Antalya Büyükşehir Belediyesinin, daha doğrusu, belediyelerin,
bu konudaki onama hakkı elinde olmadığına dair bir konuyu bilmediği ortaya
çıkıyordu. Bu tamamen Turizm Bakanlığına ait olduğu için, Antalya Büyükşehir
Belediyesinin de bu konuda herhangi bir katkısı olmayacaktır değerli
arkadaşlarım; yani, Antalya halkının seçtiği Büyükşehir Belediyesinin
Antalya'da yapılanan yeni bir yerle ilgili herhangi bir hakkı ve yetkisi
olmayacaktır. Yani, Antalya'nın burnunun dibinde hemen doğal kumul alanları,
kızılçamıyla, kum alanlarıyla ve kum zambaklarıyla oluşan bu doğal alan,
Antalyalılara sorulmadan ve birilerine peşkeş çekilecekti. Bu, son dönemlerde
bu İktidarın en çok yaptığı işlerden bir tanesi. Nasıl İstanbul'da Galataport
yapılıyorsa, Antalya'da dokuma alanı verildiyse, bu Kuşadası'yla beraber Lara
Kent Parkı da 3 500 dönümlük arazisiyle son dönemde ihaleye çıkarıldı değerli
arkadaşlar.
Bu alanlarda daha önceki kullanma alanı,
inşaat alanı yüzde 1'di. Yüzde 1 alan olarak inşaat alanı Koruma Kurulundan
geçtiği halde, bu son yapılan değişiklikle beraber bu inşaat alanı yüzde 2'ye
çıkarıldı. Yüzde 2 demek yaklaşık 70 000 metre kare alandır değerli arkadaşlar.
Bu 70 000 metre kare alan bir işletmeye verildi, tahsise verildi. Tahsise
verilen şirketler de bakıldığı zaman…
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Talan ediliyordu
Büyükşehire vermeseydik.
NAİL KAMACI (Devamla) - 10,5 trilyon
liraya verildi değerli arkadaşlar. Bugün Antalya'nın merkezinde 3,5 milyar
liraya dönümü alınan bir yer yoktur değerli arkadaşlar. 1 dekar alan Antalya'da
herhangi bir köyde 100 milyar liraya satılırken, bu alan 3,5 milyar liraya
birilerine peşkeş çekildi değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) -
Yedirtmeyiz Antalya'yı!
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Zaten ele
almasaydık peşkeş çekiliyordu.
NAİL KAMACI (Devamla) - Ve bu konuda, o
dönemler içerisinde bakanlıkta bulunan şimdiki Anavatan Partisinin Genel
Başkanı şöyle diyor: "Bu alan, bu dönemki Turizm Bakanı tarafından peşkeş
çekilmiştir. Lara'yı bozmuşlardır. Lara'nın katili Koç'tur" diyor; yani,
"Turizm Bakanıdır" diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
NAİL KAMACI (Devamla) - Evet, değerli
arkadaşlar, bu alan, bahsettiğim gibi, 10,5 trilyon liraya birine verilmiştir.
Hangi şirketlere verilmiştir değerli arkadaşlar?! Limak ve IC Antbel'in,
Antalya'da Belek'te turizm firmaları olduğu kulaktan kulağa dolaşmaya
başlamıştır; yani, o bölgedeki iki tane işletme turizm tahsis için Turizm
Bakanlığına başvurmuşlardır. Turizm Bakanlığı, başvurmadan sonra hiçbir bilgiyi
kamuoyuna açıklamamıştır ve bu iki firma zaman zaman Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonunun satışlarıyla ilgili özelleştirme üzerine odaklanmışlar ve bu iki firma
zaman zaman ortak olarak, girişimci olarak birçok özelleştirme kuruluşuna talip
olmuşlardır ve bunlara ilaveten bir de İsrailli Ofer'dir.
Değerli arkadaşlar, bu alanı 10,5 trilyon
liraya alan bu şirket, daha sonra bu alanı bir başkasıyla yapabilme hakkına
sahiptir; bu da büyük bir olasılıkla İsrailli Ofer olacaktır ve onlarla
birlikte çalışacaktır; çünkü, bu iki konsorsiyum zaman zaman yurt dışında özel
görüşmeler yapıyorlar ve Antalya'da ve birçok yerde ortak okullar yapıyorlar.
Özellikle Siirt'te, Sayın Başbakanın seçim bölgesi olan Siirt'te özel okullar
yapıyorlar ve Sayın Başbakan özel okulların açılışlarına gidiyor değerli
arkadaşlar.
Bu özel okulların yapılmasına karşı
değiliz; ancak, sanıyorum, özellikle Siirt'te yapılmasının nedeni, Sayın
Başbakanın Siirt'ten milletvekili olması ve eşinin de Siirtli olmasından ileri
geliyor değerli arkadaşlar ve bu alandaki yapılacak en önemli şeylerden bir
tanesi…
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - O kadar
bağırıyor ki, hiçbir şey anlaşılmıyor.
NAİL KAMACI (Devamla) - Değerli arkadaşım,
senin de için yansa Antalyalı olarak, sen de benim kadar bağırırsın. 3 500
dönüm arazi Antalya'nın dibinde, burnunun dibinde, yeşil alanı satılıyor, ihale
ediliyor, tahsis ediliyor, 10,5 trilyona; sen buna sessiz kalacaksın, öyle mi?!
Ben sessiz kalmayacağım. Antalyalı Cumhuriyet Halk Partililer, Cumhuriyet Halk
Partililer sessiz kalmayacak değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Ve öyle bir tahsis yapıyorsunuz ki, o
tahsis yaptığınız firma oradaki 1/1 000'likleri kendisi yapacak değerli
arkadaşlar; böyle bir şey var mı; böyle bir şey olabilir mi?!
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
NAİL KAMACI (Devamla) - Değerli
arkadaşlar…
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sayın Başkan,
burada arkadaş resmen Büyükşehir Belediye Başkanına iftira ediyor.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bakan
gelsin, Bakan!
BAŞKAN - Bir dakika…
Siz idare amirisiniz….
NAİL KAMACI (Devamla) - Sen burada
Büyükşehir Belediye Başkanının avukatı değilsin.
BAŞKAN - Siz İdare Amirisiniz,
söyleyeceğiniz bir şey varsa bize gelir söylersiniz, yerinizden konuşmayın
Burhan Bey.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, Bakan gelsin, Bakan! Ben Bakanı istiyorum buraya, nerede Bakan?
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Belediye
Başkanına…
BAŞKAN - Burhan Bey, İdare Amiri olarak
yerinizden konuşmayın; gerekirse buraya gelin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ayıp!
Burada, Bakan yok, nerede Bakan; nerede Turizm Bakanı?
BAŞKAN - Siz de toparlayın lütfen Nail
Bey.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Turizm
Bakanı nerede Sayın Başkan?
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
Toparlayın Nail Bey.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bakan
gelmiyor, sen cevap veriyorsun! Bakan gelsin ya!
NAİL KAMACI (Devamla) - Ben burada… Hayır,
bakın… Bak, Sayın Burhan Kılıç, bakın, burada, genel müdüre ait emir…
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sen ona bakma,
sen…
NAİL KAMACI (Devamla) - Büyükşehiri,
Lara'da kuruldan çıkarttı, "planda var, onay da yok" diyor.
BAŞKAN - Nail Bey, toparlayın lütfen.
NAİL KAMACI (Devamla) - Bunu söyleyen,
senin Hükümetinin bulunduğu genel müdürü atayan kişilerdir. O yüzden, ben
burada farklı bir şey söylemiyorum. Ben sadece diyorum ki, buradaki planlama
yetkisi, alan şirketlere dahil edilmiştir. Bunlar yanlıştır.
Eğer, Koruma Kurulu yüzde 2'yi geçirmezse
ne yapacaksınız; ikinci planda onu söyleyeyim: 2863 sayılı Yasayla yeni bir
Koruma Kurulu oluşturacaksınız, bu alanlardaki yüzde 2'yi geçirmeye
çalışacaksınız.
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
NAİL KAMACI (Devamla) - Bir şey daha
söyleyeyim: Düşündüğünüz, o şirketin düşündüğü Disneyland alanına bu yüzde 2
yetmez. Bunun yüzde 8'e doğru çıkması lazım. Bunun çıkmasına dair örnekler var.
İstanbul'da Dubai Towers yapıldığı yerlerde, yüzde 3,8'di inşaat alanı, yüzde
5,8'e çıktı. Yalan mı bu?! Bunu, bütün Türkiye'deki gazeteler yazdı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı.)
BAŞKAN - Toparlayın lütfen. Toparlayın…
NAİL KAMACI (Devamla) - Ve, bu şirket 100
000 000 dolar para kazandı değerli arkadaşlarım. O yüzden, benim bağrışım
bundandır.
BAŞKAN - Nail Bey, toparlamanız için kısa
bir süre veriyorum.
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Niye süre
veriyorsunuz ikinci defa?
NAİL KAMACI (Devamla) - Antalya
kaybediliyor.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bakan
nerede, Bakan?!
NAİL KAMACI (Devamla) - Evet.
BAŞKAN - Lütfen, toparlayın.
NAİL KAMACI (Devamla) - Sayın Burhan
Kılıç, senin yerine bunlara cevap verecek olan kişi, Turizm Bakanı Sayın Atilla
Koç'tur. (CHP sıralarından alkışlar) O gelsin. Benim muhatabım odur.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bakan
nerede, Bakan?!
NAİL KAMACI (Devamla) - Eğer "bunları
yapmadım" diyorsa, o cevap verir.
BAŞKAN - Sayın Nail Kamacı, sataşmaya
meydan vermeden toparlayın lütfen.
NAİL KAMACI (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Lara'yı gündeme getirdik. Lara'nın takipçisi olmaya devam edeceğiz.
Önümüzdeki hafta, ayın 10'unda, Antalya'daki sivil toplum kuruluşları ve meslek
odaları bu konuda gerekli çalışmayı yapacaklardır ve gösteri yapacaklardır,
toplantı yapacaklardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
NAİL KAMACI (Devamla) - Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Ben cevap
vereceğim.
ATİLA EMEK (Antalya) - Yok öyle bir şey…
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sayın Başkan,
sataşmaya meydan vermeden…
BAŞKAN - Böyle bir usul yok arkadaşlar.
ATİLA EMEK (Antalya) - Bakan nerede,
Bakan?! Var mı öyle bir usul?!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sen
bize gel anlat. Buraya gel sen.
BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu Heyetinin Portekiz ve İspanya ziyaretleri hakkında söz
isteyen Düzce Milletvekili Yaşar Yakış'a aittir.
Buyurun Sayın Yakış. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
2.- Düzce
Milletvekili Yaşar Yakış'ın, Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılım süreciyle
ilgili gelişmeler ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Heyeti olarak Portekiz ve
İspanya'ya yaptıkları ziyaretlerdeki izlenimlerine ilişkin gündemdışı konuşması
YAŞAR YAKIŞ (Düzce) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılım süreciyle ilgili
gelişmeler hakkında Yüce Meclisimize bilgi sunmak için huzurunuzdayım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu kısa konuşmamda, gelişmelerin, Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu açısından nasıl göründüğü konusundaki
değerlendirmelerimi sizlerle paylaşacağım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3
Ekim 2005 tarihinde Avrupa Birliğiyle ilgili başlayan katılım müzakereleri
başarıyla devam etmektedir. Toplantıya katılan, hem Avrupa Birliği tarafından
katılan yetkililer hem de Türkiye tarafından katılan yetkililer, bu
toplantıların gayet tatminkâr bir şekilde devam etmekte ve sorunsuzca
yürütülmekte olduğunu ifade etmektedirler. Müzakereler, her başlık altında,
teknik konularda cereyan etmekte, Avrupa Komisyonu da, bu teknik konulara
siyasî konuları bulaştırmamak suretiyle, gayet profesyonelce bir tutum
sergilemektedir.
Bildiğiniz üzere, 35 müzakere başlığı
vardı; bunlardan 18 tanesinde, hem tanıtıcı tarama hem de ayrıntılı tarama
tamamlanmıştır. Şimdi, müzakerelerin asıl müzakere kısmına, esas kısmına
geçilecektir. "Bilim ve Araştırma" başlığı ile "Eğitim ve
Kültür" başlığı konusundaki müzakerelere, haziran ayının ortalarında
yapılacak olan Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi toplantısı sırasında
geçilmesi öngörülmektedir ve bunlardan "Bilim ve Araştırma"
konusundaki, başlığındaki müzakerelerin, hem açılıp hem de bu sene içinde, bu
senenin birinci yarısı içinde kapatılması öngörülüyor; çünkü, bu başlık altında
fazla tartışılacak bir husus yok. Belki "Eğitim ve Kültür" başlığı
altındaki müzakerelerin tamamlanması, yılın ikinci yarısına kayabilecektir.
Böylelikle, müzakereler, Avrupa Birliğiyle katılım müzakereleri, Avusturya
dönem başkanlığında başlamış ve başlıklardan biri, aynı ülkenin başkanlığı
döneminde muhtemelen tamamlanmış olacaktır.
Avusturya'nın, Türkiye'nin Avrupa
Birliğine üyeliği konusundaki mütereddit tutumunu başından beri biliyoruz;
fakat, bir konuda Sezar'ın hakkını Sezar'a vermek gerekiyor. Avusturya
makamları, ulusal düzeyde Türkiye konusundaki bu mütereddit tutumlarını, kendi
başkanlıkları döneminde, Avrupa'nın öteki ülkelerinin tutumu üzerine
yansıtmamaya özen göstermişlerdir. Dolayısıyla, bu tutumlarından ötürü, bu
tarafsız tutumlarından ötürü Avusturya makamlarını tebrik etmek gerekir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geçen hafta Brüksel'den gelen haberlerde, Türkiye'nin çeşitli eksikliklerinin,
Avrupa Birliği yolundaki çalışmalardaki çeşitli eksikliklerinin Ortaklık
Konseyi toplantısına getirileceği yolunda haberler yer alıyordu. Bu konular
arasında Şemdinli olayları, asker-sivil ilişkileri, Danıştaya yapılan saldırı,
kadın hakları, işkence, güneydoğu olayları, dinî özgürlükler vesaire gibi
birçok konular yer alıyor.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Ek protokolden
bahsedin…
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) - Ortaklık Konseyi,
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki her türlü konuların görüşülebildiği bir
konudur. Taraflar, diledikleri her konuyu bu foruma getirebilmektedirler.
Türkiye'nin de bu konuların tartışılmasından çekinmesini gerektirecek bir durum
yoktur; çünkü, Türkiye, bu konuların her birinde kendisine düşeni yapmıştır.
Eksik kalan bir husus varsa da, dikkatine getirildiği zaman onu değerlendirir.
Çekinilmesi gereken tutum, bu konuların gündeme getirilmesi değil, aksine, bu
forumda gündeme getirilmeyip, sonradan aniden karşımıza çıkarılmasıdır. Aynı
şekilde, Türkiye de, kendi tarafından, dilediği herhangi bir konuyu Ortaklık
Konseyine getirebilir. Herhalde Hükümetimiz de bunu yapacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
birkaç gün önce, basınımıza, Yunan basını kaynak gösterilmek suretiyle bazı
haberler yansıdı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkan.
Bu haberlerde, Türk limanlarının Rum
gemilerine açılmasından ve kapalı Maraş'ın Avrupa Birliği yönetimine
verilmesinden bahsedilmektedir. Eğer bu haberler doğruysa, bunun kabule şayan
bir tarafı yoktur. Kapalı Maraş'ın Avrupa Birliği kontrolüne verilmesi, Rum
kesiminin kontrolüne verilmesi demektir; çünkü, Rum kesimi, kapalı Maraş
hakkında Avrupa Birliğinin alacağı tüm kararlar üzerinde veto hakkına sahip
olacaktır. Kıbrıs'taki gelişmelerin, Avrupa Birliğinin yetkisinde değil,
Birleşmiş Milletlerin kontrolünde tutulması gerekir, Hükümetimizin de buna özen
gösterdiğini müşahede etmekten memnunluk duyuyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
müzakere süreci başarıyla devam ederken, buna paralel olarak, Meclisimizin
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu da, AB'ye üye ve aday ülkelerin
parlamentolarındaki Avrupa komisyonlarıyla temaslarını sürdürmektedir.
Türkiye'yi ziyaret eden, yabancı ülkelerden bizim komisyona gelen heyetlere
Avrupa Birliği sürecimiz hakkında bilgi verilmekte ve onların telkinlerini ve
değerlendirmelerini almaktayız. Aynı şekilde, Ankara'daki Avrupa Birliği
ülkelerinin büyükelçileriyle de temaslarımızı sürdürüyoruz.
Avrupa Birliği üyesi ve aday ülkelerin
Avrupa Birliğiyle ilgili komisyonlarının davetlerine icabeten, o ülkelere
gittiğimiz zaman, hem parlamentoda temaslarda bulunuyoruz hem yetkililer
tarafından kabul ediliyoruz; bazen cumhurbaşkanları, bazen dışişleri bakanları,
bazen sivil toplum kuruluşlarıyla temaslar suretiyle yürütüyoruz. Sivil toplum
kuruluşlarına ve oradaki düşünce kuruluşlarına da, Türkiye'nin Avrupa Birliğine
giriş süreci konusunda bilgiler veriyoruz. Bu çerçevede. İki hafta önce İspanya
ve Portekiz'e ziyaretler düzenledik. Her iki ülkede de, gerek muhalefet
partileri gerek iktidar partilerinin Avrupa Birliğine üyelik sürecimize çok
güçlü destek verdiklerini görmek bizi memnun etmiştir. Her iki ülkenin
yetkilileri de, Türkiye'yi, bölgesinin en etkin ve en güçlü ülkesi olarak
görmektedirler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son
bir hususa daha değinmek istiyorum.
Avrupa ülkeleri dışişleri bakanları geçen
hafta Viyana yakınlarındaki bir manastırda toplanarak Avrupa Birliği
Anayasasıyla ilgili önemli konuları görüşmüşlerdir. Bu toplantının Türkiye
açısından önemi, absorbe etme, yani, massetme kapasitesine yeniden vurgu
yapılmış olmasıdır. Gerçi absorbe etme kapasitesi, massetme kapasitesi hiçbir
yerde şimdiye kadar yazılı olmadığı halde eskiden beri de mevcuttu. Fransa
Cumhurbaşkanı De Gaulle 1960'lı yıllarda İngiltere'nin Avrupa Birliğine
katılmasını iki kez veto ederken, buna gerekçe olarak massetme kapasitesini
kullanmıştı. Başka bir deyişle, massetme kapasitesi Türkiye için icat edilmiş
bir kavram değildir, eskiden beri vardı; söylense de söylenmese de günün birinde
karşımıza çıkarılacaktır.
Sözlerime burada son verirken hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, Yozgat
İlinin tarım sektöründeki sorunları hakkında söz isteyen Yozgat Milletvekili
Emin Koç'a aittir.
Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından
alkışlar)
3.- Yozgat
Milletvekili Emin Koç'un, bölgedeki çiftçilere doğrudan gelir desteği
paralarının ödenmemiş olmasından dolayı karşılaşılan sıkıntılara ilişkin
gündemdışı konuşması
EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, konuşmama, yine
Yozgatımızdan acı, üzüntülü bir haberle başlamak istiyorum. Yozgat merkez
köylerimizden Aydoğan Köyümüzden Salih Kılıç güneydoğuda şehit düştü. Kendisine
rahmet, ailesine ve tüm ulusumuza da başsağlığı diliyorum.
Tabiî, Yozgat deyince, Yozgat'ın yiğitleri
ve şehitleri hep gündeme geliyor. Ülkemizin savunulmasında Yozgatlılar hep
başrollerde canıyla başıyla mücadele ediyor. Ama, ülkenin ekonomik
kaynaklarından alacağı hakka gelince en sonunda, maalesef, yer alıyor. Bugün
Yozgatımız Türkiye'nin en fakir illerinden biri haline getirildi.
Yozgat'ta fert başına düşen millî gelir
850 dolar civarındadır değerli arkadaşlar. Yozgat, ülkemizde bir tarım ili
olarak ilan edildi ve sanayileşmesi engellendi, tarımla ilgili de bugüne kadar
ülkemizde hiçbir ciddî destek, tarıma, yapılmamıştır. Yozgat, perişanlıkla,
sıkıntıyla baş başa bırakılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu Hükümetin
yaptıklarıyla ilgili, tarımla ilgili yanlışlarını sizlere aktarmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, bugün Çukurova'da hasat başladı; buğday, arpa harmana geldi;
ancak, şu güne kadar Hükümette tık yok, ses yok. Tarım Bakanı var mı, yok mu
belli değil; ne yapılacak, tarıma, çiftçiye ne verilecek, tabanfiyatı ne
olacak, destekler ne olacak bugüne kadar en ufak bir açıklama yapılamamıştır.
Yine, 2005 yılından alınması gereken doğrudan tarım desteği bugüne kadar
ödenmemiştir, bununla ilgili de ses çıkmamaktadır. Yine, Yozgat'ta, tarım ili
olan Yozgat'ta pancarda bir soğuk vurma olayı oldu ve ikinci ekim yapıldı;
Tarım Bakanının bundan da haberi yok; bu konuyla ilgili de hiçbir açıklamasını,
hiçbir çabasını maalesef göremedik.
Değerli arkadaşlar, bu İktidar göreve
başladığında tarımda Yozgat'ta durum neydi, bugün nedir kısaca size aktardıktan
sonra söyleyeceklerimi söyleyeceğim.
Değerli arkadaşlar, 2002 yılında Hükümet
göreve geldiğinde buğdayın kilosu 320 000 liraydı, bugün, 2006 yılında buğdayın
kilosu 280 000 lira, arada bayağı bir iniş söz konusu. Yine, 2002 yılında durum
buğdayının kilosu 414 000 liraydı, bugün 370 000 lira. Burada da bir indirim
söz konusu. Peki, mazot neydi; AKP iktidara gelmeden önce meydanlarda
söylemediği söz bırakmıyordu, iktidara geldiğimizde mazotu ucuzlatacağız,
yeşile boyayacağız, köylüye destek olarak vereceğiz deniliyordu. O dönemde
mazot 900 000 ile 1 000 000 lira arasındaydı, bugün mazot 2 200 000 liraya
yükseldi. Yani, çiftçiyi tamamen perişan ettiniz.
Yine, o dönemde taban gübrenin kilosu 158
000 liraydı bugün 550 000 lira. Ot ilacı 35 000 liraydı bugün 100 000 000 lira.
1 litre su bugün 1 000 000 lira, 1 litre su 340 000 lira...
Değerli arkadaşlar, sizin derdiniz nedir
yani?! Bu İktidar, çiftçiye, köylüye yok iktidarı mıdır? Köylüyü, çiftçiyi
batırmak, perişan etmek için mi göreve geldiniz?! Bunun hesabını mutlaka
vereceksiniz. Meydanlarda çiftçileri azarlamakla bu konuları
geçiştiremeyeceksiniz.
Önümüzde seçim var, seçimde çiftçinin size
nasıl azar söylediğini o zaman göreceksiniz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de tarımla
ilgili hiçbir çözümü bu İktidar ortaya koymamıştır. Bugün köylerimizin tamamı
altyapıdan yoksun. Köylerimizin büyük bir çoğunluğunda asfalt yok. Köylerimiz
âdeta Afrika köyleri gibidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
EMİN KOÇ (Devamla) - Destek dediniz,
desteği, gidin, Hollanda'da nedir, Fransa'da nedir, Avustralya'da nedir, onu
görün, ona göre destek hazırlayın, çözüm hazırlayın.
Ben yirmiiki yıldır bu Parlamentoda görev
yapıyorum, yeni milletvekiliyim ama Parlamento muhabiri olarak görev yaptım
yirmi yıldır, inanın, bu Hükümet kadar bilinçsiz, bu Hükümet kadar çaresiz, bu
Hükümet kadar çiftçiden, halktan uzak bir hükümet görmedim. Bunun hesabını
mutlaka vermek zorundasınız.
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
EMİN KOÇ (Devamla) - Atatürk demiş ki:
"Köylü milletin efendisidir." Ama, siz köylüyü milletin dilencisi
haline getirdiniz ve bunun hesabını mutlaka vereceksiniz.
Hepinize saygılar, sevgiler sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Yerinden kısa bir söz isteminde
bulunan, bir konuyu açıklamak üzere söz isteminde bulunan Sayın Burhan Kılıç'a,
kısa olmak kaydıyla, yerinden söz veriyorum; İçtüzük 60'a göre. Tüzükte
yazıldığı gibi, kısa.
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Çok teşekkür
ediyorum Başkanım.
Ben, bir Antalya Milletvekili olarak, Nail
kardeşimin konuşmasına takıldım, o yüzden söz alma ihtiyacı duydum; bana bu
sözü verdiğiniz için de çok teşekkür ediyorum.
Tabiî, Kültür Bakanı adına konuşacak
değilim, bir Antalya Milletvekili olarak konuşacağım.
Şimdi, burada anlaşılması gereken şu konu
var: Bizim Lara bandı, Kültür ve Turizm Bakanlığının koruma ve gelişme
alanıdır; bunu, bu tespiti yapmak istiyorum. Lara alanı, Kültür ve Turizm
Bakanlığının koruma ve gelişme alanıdır. Buranın, Büyükşehir Belediyesiyle
hiçbir alakası yoktur. Bunu tespit etmek için bunu söylemiştim. Sadece, plan
lotuna ekleme projesi şartıyla, Antalya'nın menfaatını gözetmek için Büyükşehir
Belediye Başkanlığı bu hususta katkı sağlamaktadır. Kesinlikle Antalya
halkınındır. Antalya'nın menfaatına uygun bir şekilde, orası, Kültür ve Turizm
Bakanlığına ve Türkiye'nin menfaatına uygun bir şekilde, kesinlikle şeffaf,
hukuka uygun bir şekilde ihale edilmiştir.
Bunu söylemek için söz aldım.
Çok teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Aynı şekilde, Sayın Feridun
Baloğlu…
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Burada sataşma
yok ki Başkanım.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ben
sataşma için söz istemedim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Aynı gerekçeyle,
yerinden açıklama yapıyor.
BAŞKAN - Feridun Baloğlu kısa bir açıklama
yapacak aynı şekilde.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Daha konuşmadan, bir sataşma endişesi
yaşadı sevgili kardeşim. Yani, sataşmayacağımı bilin.
BAŞKAN - Siz konuya gelin, kısaca.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Konuya
geliyorum.
Efendim, çok önemli bir konu tartışılıyor.
Antalya tarihinin, turizm tarihinin en büyük tahsisi yapıldı. 3,5 milyon
metrekare alan tahsis ediliyor, burada Sayın Turizm Bakanı bulunmuyor! Öyle
anlaşılıyor ki, Antalya kim vurduya gidiyor.
Ben bunu söylemekle yetiniyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Anlaşıldı.
Yani, Tüzüğe uygun davrandınız, biz de
teşekkür ederiz.
NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan,
sataşma var.
BAŞKAN - Bakarız, inceleriz tutanakları,
ondan sonra değerlendiririz Nail Bey.
NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan...
Sayın Başkan, yanlış bir anlaşılma oldu.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
"Kardeşim" dedi. (CHP sıralarından gülüşmeler)
NAİL KAMACI (Antalya) - Hayır... Bu
konuyla ilgili yanlış bilgi verdi.
BAŞKAN - Hepimiz kardeşiz.
NAİL KAMACI (Antalya) - Ben kardeşlikten
bahsetmiyorum.
BAŞKAN - Nail Bey, biz, şimdi tutanaklara
bakarız, İçtüzüğe göre değerlendiririz.
NAİL KAMACI (Antalya) - Ben, Antalya Lara
Kumul Kent Parkıyla ilgili açıklama yapmak istiyorum. Sayın Burhan Kılıç bu
konuda yanlış bilgi veriyor.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Nail Bey, siz
haklısınız.
NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan...
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun,
İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım.
V.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUP ÖNERİLERİ
1.-
(10/354) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin öngörüşmesinin Genel
Kurulun 31.5.2006 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grup
önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 31.5.2006 Çarşamba günü;
yani, bugün yaptığı toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
K.
Kemal Anadol
İzmir
Grup
Başkanvekili
Öneri: Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmının 292 nci sırasında yer alan (10/354) esas numaralı
Meclis araştırması önergesinin görüşülmesinin Genel Kurulun 31.5.2006 Çarşamba
günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - İstem halinde, ikişer üyeye,
lehte ve aleyhte, 10'ar dakika söz verilebiliyor.
Lehte söz isteminde bulunanlar: İzzet
Çetin, Kocaeli Milletvekilimiz ve Sefa Sirmen, yine Kocaeli Milletvekilimiz.
İlk söz, Sayın İzzet Çetin'in. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Çetin.
Süreniz 10 dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi lehinde
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, günlerden bu yana,
Mecliste, birtakım yasaları çıkarma uğraşısı içerisindeyiz. Günlük
dertlerimizden, geçmişte yaşadığımız acıları unutmaya başladık; ama, acıyı
yaşayanlar, acılarıyla halen baş başa. Bu grup önerimizi AKP Grubu dikkate
almış olsaydı, yaklaşık 150 kilometrelik alanı etkileyen, Bolu, Düzce, Sakarya,
Kocaeli, Yalova ve İstanbul'un bir kısmını etkileyen 1999 yılının 17 Ağustos ve
12 Kasım depremlerinden sonra devlet olarak yapmamız gerekenlerin yapılıp
yapılmadığı, yurttaşlarımızın, o bölgede, hasarlı binalarda, hangi koşullarda
yaşadıkları ya da hak sahibi olmayan, toplumun esas, belki de, korunmaya muhtaç
kesimini teşkil eden kiracıların, ellerindeki ufak tefek malları da depremde
kaybetmiş yurttaşlarımızın çaresizliklerini birazcık düşünecek, birazcık
konuşacak ve belki de, onların acılarına, dertlerine derman olacak idik; ama,
böyle bir konuyu, AKP Grubunun, Mecliste ele alarak, bir Meclis araştırma
komisyonu kurulması konusunda olumsuz yaklaşım içine girmiş olması, topyekûn,
ülkemizdeki ana sorunlardan, işsizlikten, yoksulluktan dokunulmazlıkların
kaldırılmayışına kadar varan, birsürü, halkımızı ilgilendiren sorunlara ne
kadar sırtını döndüğünü ortaya koyma açısından önemli bir örnek.
Değerli arkadaşlar, ülkemiz bir deprem
kuşağında. Gerçekten, ülkemizin yüzde 96'sının aktif deprem kuşağında yer
aldığı uzmanlar tarafından biliniyor. Demin söylediğim ağustos ve kasım
depremlerinde, yaklaşık olarak, 103 000 ağır hasarlı, 119 000 orta hasarlı, 128
000 az hasarlı olmak üzere -tespit yapılamayanlar ya da izin alınmamış, kaçak
yapılar dışında, yaklaşık- 350 000 konut bir biçimde hasar görmüş. Devlet,
bunlardan bir kısmına, o günkü koşullarda, konutlarını yapmaları için, hak
sahiplerine 6 milyar, tamir için 2 milyar, 1 milyar, hasar durumuna göre kredi
vermiş. Hem Toplu Konut hem yabancı ülkelerin yapmış olduğu yardımlar hem de
Bayındırlık Bakanlığının ve diğer kurumlarımızın katkılarıyla pek çok konut hak
sahiplerine teslim edilirken, özellikle, Gölcük ve Düzce depremlerinden sonra,
orta hasarlı yapıların güçlendirilmeleri için kredi alan hak sahiplerinin amaca
uygun onarım yapamadıkları, bu konuda, kamu kontrollerinin gereği gibi
yapılmadığı gibi iddialar var. Ancak, bu krediden, yapıları iskânlı ve hasarlı
olan hak sahipleri yararlanabilmiş, iskânı olmayanlar ise yararlanamamıştır;
yani, iskânı olmayan kaçak yapıların varlığı da ülkemizde bir gerçek.
Kentlerimizin kenarlarında, gecekondulardan tutun, 5-6 katlı binalara kadar pek
çok konutun, yapının olduğu hepimizin bildiği bir gerçek.
Şimdi, bu binaların bir kısmı, devletten,
hak sahibi olduğu için, hasar onarımı ve güçlendirme parası aldı; yaptı,
yapmadı; bunun tespiti hiç yapılmadı. Ama, bir de, kaçak yapılar hiç kontrol
altına alınmadı, onlara, sadece -iddia odur ki- boya, badana yapıldı; belki,
sonradan iskân bile alındı.
Şimdi, özellikle, Sakarya'da, Kocaeli'nde,
Gölcük'te, Yalova'da, İstanbul'da hatta Gebze'de… "Bir bilim adamı 'Gebze
İlçesinde, 17 Ağustos 1999 depreminde hasar gören, ardından onarım görmeyen
binaların bir depremi daha kaldıramayacağını' söyledi" diyor; gazete, 2
Mart 2006 tarihli. Yani, o yapılarda, şimdi, yoksul yurttaşlarımız kirada
oturuyor. Belki, kendi ailesinin yanında başka kiracıları yanına aldı,
oturuyor. Pek çok bina sahibi, kendi binasının durumunu bildiği için
öğrencilere kiraya verdi. Oralarda, öğrenciler, üniversite tahsillerini
tamamlamak için çok büyük risk altında.
Şu gerçeği kabullenmemiz gerekir ki,
gerçekten, yağmur gibi, dolu gibi, kar gibi, yani böyle bir doğal olay
Türkiye'de deprem. Her zaman, ne zaman, nasıl olacağı, nereden, hangi şiddette
geleceği çok belli değil. Geçtiğimiz şubat ayında, Sakarya'da 4,2 şiddetinde
bir deprem, halkın, o kış koşullarında geceyi sokakta geçirmesine neden oldu.
Değerli arkadaşlar, belki dinlersiniz
belki dinlemezsiniz, ama, bu konuda, özellikle Sakarya İlimizde, üniversiteyle
birlikte yabancı uzmanların da katılımlarıyla yapılan tespitler var. 9 490 bina
ağır hasar görmüş, 7 681 bina orta hasar görmüş, 15 169 bina ise hafif hasarlı.
Doğu Marmara rehabilitasyon ve yeniden
yapılandırma idaresinin kurulması daha evvel önerilmiş; ama, bu konuda bir adım
atılmamış. Dahası, Sakarya'da bu tespitler yapıldıktan sonra, 57 nci Hükümet
döneminde de bir karar alınmış ve deprem bölgesinde zemin şartları dikkate
alınarak imar planlarında kat yükseklikleri yeniden belirlenmiş idi. Buna göre,
orta hasarlı binaların güçlendirilirken, imar planına göre üst katların,
özellikle Sakarya'da bodrumdan sonra 2 kat dışındaki katların geri alınarak hak
sahibi yapılması önerilmiş; ancak, böyle bir öneriye, hiç, devlet olarak olumlu
yaklaşmamışız.
Değerli arkadaşlar, devlette süreklilik
esastır. Bakınız, yine… AKP Grup Başkanvekili pek dinlemiyor; ama, onun
hocalarından sayılır, eski bakanlarımızdan Cevat Ayhan, daha önceki dönemlerde
bir önerge vermiş Meclise, soru önergesi, o günkü Başbakana. Demiş ki: "Bu
bodrum kattan sonra 2 kat ruhsatlı binaların -ya da değişik söylemle- 5-6 ncı
katların geri alınması için ne yapıyorsunuz?" Verilen cevap çok ilginç,
tıpkı, sizin mantığınızla verilmiş o gün de. Denilmiş ki, evet, bu
belediyelerin işi; ancak, katlarda büyük rant var. Belediyeler ve vatandaşlar…
Aynen okuyayım isterseniz: "Deprem bölgesinde ve diğer kentlerimizde imar
planları ve kat adetleri büyük rant elde etmek isteyen vatandaşların
baskılarıyla değiştirilmiştir, ileride de değiştirilecektir. Bunun sorumlusu
devlet değildir. İmar planlarında değişiklik yapma yetkisi belediyelerindir.
Belediyeler ve vatandaşlar, imar planlarını değiştirmenin sonuçlarının sorumluluğunu
da üstlenmek zorundadır." Tıpkı, sizin Sakarya Belediyenizde şu anda
yapılan uygulamalar gibi, büyükşehir yetkilendirilmiş, bazı yerlerde 4 ve 5
inci katların 2'ye, 3'e indirilmesi kuralı getirilmiş; ama, yine, bilime aykırı,
yine insan hayatı hiçe sayılarak, hâlâ, 5-6 kat, hatta, daha fazla ruhsat
verilerek bina yapımına Sakarya'da bile devam ediliyor. Bunun, Hükümet
tarafından, çok ciddî şekilde incelenmesi ve özellikle, bu deprem kuşağında
onlarca, yüzlerce depremi yaşamış o bölgede belediyelere, bu konuda fazla yetki
vermenin bir insafsızlık olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, gerçekten, ülkemiz
deprem kuşağında. Deprem bir doğa olayı, ama, bunun sonuçlarını biz çok acı
ödüyoruz. Bizden çok daha ağır deprem yaşayan ülkelere bir baktığımız zaman,
örneğin, Japonya'da 6-7 şiddetindeki depremlerde hiç can ve mal kaybı olmaz
iken, bizde 5 şiddetindeki bir depremde can kayıpları yaşıyoruz. Konumuz insan.
Gerçekten, o bölgede, insan hayatı büyük risk altında. Üstelik, bu orta hasarlı
binaların yanında, daha mahkemeleri sonuçlanmamış, yıkım bekleyen ağır hasarlı
binalar da mevcut.
Gelin, bir an evvel, bu durumda yaşayan
gençlerimizi, yoksul yurttaşlarımızı korku içinde yaşatma yerine, o güçlendirme
çabalarının, çalışmalarının doğru dürüst yapılıp yapılmadığını, deprem
bölgesindeki acıların devlet tarafından sarılıp sarılmadığını yerinde tespit
etmek amacıyla bir Meclis araştırması komisyonu kuralım; o bölgede kısa bir
süre içerisinde çalışmalarını yapsınlar, biz de devlet olmanın gereğini yerine
getirip, yurttaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlayalım diyorum, hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Lehte ikinci söz, Sayın Sefa
Sirmen, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Sirmen. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sizin de süreniz 10 dakika.
MEHMET SEFA SİRMEN (Kocaeli) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi
lehinde, ben de söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, 17 Ağustos 1999 depremini bizzat
yaşayan ve o dönemin belediye başkanı olarak o acıları yaşayan bir insan
olarak, Allah, hiç kimseye, öyle bir felaketi, öyle bir acıyı yaşatmasın
diyorum.
O günlerde, o günkü iktidar, o günkü
yönetimler, o günkü yöneticiler, o felaketten bir ders çıkartılması
doğrultusunda, işte, büyük sloganlar üretilerek "unutmayacağız,
unutturmayacağız" şeklinde billboard'lar, ilanlar, reklamlar… Ama,
geldiğimiz noktada, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin, dört yıla yakın
iktidarında, deprem bölgesiyle ilgili, ne yazık ki, hiçbir girişimi, hiçbir
çalışması, hiçbir yatırımı söz konusu olmamıştır.
Özellikle, bundan evvelki iktidarlar
tarafından "Deprem Vergisi" adı altında toplanan vergiler… Bu iktidar
döneminde de, bu vergi toplanmaya devam edilmiş; ama, bütçeye baktığınız zaman,
deprem bölgelerine, bu vergiden, en ufak bir pay ayrılmamış, en ufak bir
harcama yapılmamış. Bu üçbuçuk-dört yıllık iktidarda, sadece, AKP İktidarı,
deprem bölgesine yönelik, Sayın Bayındırlık Bakanının, Sayın Faruk Özak'ın, iş
merkezlerinin fiyatlarını yarıya düşürerek, Dünya Bankası konutları ile
Bayındırlık Bankası konutlarının arasındaki fiyat farkını eşitleyerek, bir
katkı yapmıştır; onun dışında, en ufak bir katkı yapılmamıştır. İnanın,
özellikle, o günlerde esnaflık yapan esnaf arkadaşlarımız, o günkü iktidarın
yanlış tercihleri nedeniyle, yanlış yerlere iş merkezleri yapması nedeniyle,
hâlâ, esnaflar mağduriyetlerini giderememiş; bugün, sadece Gölcük'te 3 000
esnafın 2 900'ü icra kapılarında, çaresizlik içinde varlıklarını devam ettirme
mücadelesi içindeler.
O tarihlerde, belediyelere yapılan haksız
uygulamalar, Afet Yardım Fonundan ödenen paralar, siyasî nedenle, partizanlık
da yapılarak, hak etmeyen belediyelere ödemelerin yapıldığı, hak eden
belediyelere, sırf partizanca düşüncelerle ödeme yapılmadığı herkesin gerçek
malumudur.
O günlerde, bugün Hükümet üyesi olan Sayın
Osman Pepe, bu konuyla ilgili -tutanak özetlerinde de ifadeleri var- o günkü
iktidara ağır eleştiriler içinde bulunmuş; hatta, Gölbaşı Belediyesine afet
yardımı yapılırken "Gölbaşı'ndaki göl taştı da bizim haberimiz mi
olmadı" diye eleştiri de getirmiştir. Şimdi, o gün muhalefetteyken
söyleyen, eleştiren Sayın Bakan bugün iktidarda. O gün, yine, 1998'deki iktidar
partisinin yöneticileri SEKA'yı kapatırken, Sayın Pepe, o zaman, yine,
muhalefet milletvekili olarak "SEKA bizim namusumuzdur, kapatılamaz"
diye, buradan, kürsüden ve Kocaeli'nde mikrofondan SEKA'lılara seslenmiştir;
ama, bugün, iktidar olunca, ne hikmetse, muhalefetteyken söyledikleri
unutuluyor. Bunun örneklerini çoğaltmak mümkün. Aynı şey, Sosyal Güvenlik
Yasasında da… Bugünkü uygulamalarla baktığımız zaman, o gün eleştirenler,
bugün, çok daha ağır şartları kabul eder duruma gelmişlerdir. Bunlar doğru
şeyler değillerdir. Bunlar halkımız tarafından takip ediliyor ve zamanı
geldiğinde de bunların hesabı sorulacaktır.
Gerçekten, Kocaeli'nde çok büyük
haksızlıklar yaşandı. Saddam Hüseyin 10 000 000 dolar para gönderdi, Irak
konutları yapıldı. O günkü Valilik yönetimi lojman olarak başladı; halbuki,
depremzedelere gönderilmiş bir paraydı. Lojman inşaatı gibi başlandı, sonra
tepkiler başladı, depremzedelere dağıtıldı. Onların akıbetinin ne olacağı belli
değil. O gün, Alman Kızılhaçı tam teşekküllü bir hastane kurdu Yeniköy'de.
Gerçekten, bugün 4-5 milyon dolara yapamazsınız; ama, bugün, Kızılhaçın
getirdiği, bağışladığı bu hastane Türk Kızılayına devredildi. Ne hikmetse, Türk
Kızılayı üç yıldır burayı çalıştırmadığı gibi, şimdi de ihale açarak -bir
müteahhide- bu tesislerin Sudan'a kurulması konusunda bir faaliyet içindeler.
Halbuki, o bölgede çok ihtiyaç olan bir hastane. AKP'li milletvekillerimiz bu
konuda çaba da sarf ettiler; ama, bu gerçekleşmedi, Kızılayın uygulaması devam
ediyor.
Bütün bunların gün ışığına çıkarılması
için, gerçekten, Meclis araştırmasının… Bölgede -sadece Kocaeli'nde değil,
Düzce'siyle, Yalova'sıyla bütün bölgede- geçmişe yönelik-yapılan yapılmayan
eksikliklerin incelenmesinde çok büyük bir yararı vardır. Aslında, bugüne
geldiğimizde bayağı gecikmiş bir olay; ama, yine de zamanımız var; çünkü,
deprem, artık, hayatımızın bir parçası. İstanbul'un, önümüzdeki tarihlerde bir
depremle karşı karşıya olduğunu hepimiz biliyoruz. Kocaeli'nin de ona sınır
olması nedeniyle, en azından depreme hazırlıklı olma anlamında, bu kurulacak
araştırma komisyonunun, bugüne kadar orada gerçekleşmiş olayların tespit
edilmesi, yanlışlıkların düzeltilmesi, orada en azından konuşlanmış binaların
yapılması ve korunması… İnanın, prefabriklerde yaşayan insanlar -20
metrekarelik prefabrik; zaten, yazın kavruluyor, kışın soğukta donuyor; ama-
çaresizlikten oturuyor. Bu İktidar, oradaki insanların elektriğini keserek,
suyunu keserek, çaresiz durumda bırakarak sokağa bırakmıştır, perişanlık
içindedir insanlar; bir deprem de bu İktidarın baskısıyla, uygulamasıyla
yaşamış oldular.
O zamandan kalan barakalar, prefabrikler
çürümeye terk edilmiş, birsürü altyapı yatırımları yok edilmiş. Bütün bunların
tespit edilmesi lazım, araştırılması lazım. Bunu da yapacak olan Türkiye Büyük
Millet Meclisidir. Burada, siyaset yapmadan, geleceğe yatırım yapmak adına -en
azından, olası bir depremde İstanbul'un veyahut da onun bitişiğinde Kocaeli'nin
de zarar göreceğini düşünerek- şimdiden ciddî hazırlıkların yapılmasında yarar
görüyorum.
İstanbul, medyanın katkısıyla, desteğiyle
depremini gündemine alıyor, belli bir zaman günlerce tartışılıyor; ondan sonra,
soğumaya bırakılıyor ve yapılanlar, yapılacak olanlar ihmal ediliyor,
unutuluyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yıllardan beri dile getirdiği
depremle ilgili yaptığı hazırlıklar, birsürü yatırımlar, birsürü boşa harcanan
paralar ne oldu, ne durumdadır bilinmemektedir. Aynı şey, Kocaeli için geçerli,
Düzce için geçerli, Yalova için geçerli. Bütün bunların, bir elden derlenip
toparlanması lazımdır.
Kocaeli'nde, yine aynı şekilde, en büyük
SSK hastanesi olan Sopalı Hastanesi, depremde ağır hasar almıştır; yedi
senedir, maalesef, olduğu gibi bırakılmıştır. Bugünlerde, ihalesi yapıldı,
yapılacak, söyleniyor. Bu İktidar da yaklaşık dört yılını tamamladı, bu İktidar
da henüz bir şey yapmadı.
Gerçekten, depremde, çok imkânı geniş
aileler yok oldu gitti. O gün çocuklarını özel okullarda okutan aileler, şimdi
o imkânlarını yitirdi, çaresizlik içinde; maaşlı iş bulduğu zaman, maaşlı
çalışma mecburiyetine düşmüş…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
MEHMET SEFA SİRMEN (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Gerçekten, o tarihlerde, dünyanın dört bir
tarafından yardımlar yağdı. Philips, kamyonlarca ampul gönderdi; bunlar ne oldu,
akıbeti nedir, belli değil. Beyaz eşyalar geldi. Duyduğumuz kadarıyla,
valilikler, lojmanlarda, misafirhanelerde bunların kullanıldığını söylüyorlar.
Bunların tespit edilmesi lazım, bunların değerlendirilmesi lazım. Buna benzer
daha birçok paralar gelmişti; o gün bugün bu paraların hesabı verilmedi.
Geçmişte, hatırlayacaksınız, gelen
paralarla memur maaşlarının ödendiğini o günkü bakan ifade etti, sonra
düzeltmeye çalıştı. Birsürü çarpıklıklar var, bir sürü yanlışlıklar var. Bu
İktidar, bu kadar zamandır niye bunu gündeme getirmedi, niye bunu ele almadı,
bunu da anlamış değilim; çünkü, o gün, muhalefetteyken, bu konularla ilgili çok
ciddî ithamlarda, çok ciddî iddialarda bulunmuşlardı. Bugün, iktidar kendileri,
hesap kitap ellerinde, her türlü yetki ellerinde; bu konularda en ufak bir
araştırma ihtiyacı dahi duymadılar.
Bu, Sayın İzzet Çetin'in sunmuş olduğu
Meclis araştırması, AKP İktidarı için de bir şanstır. Hiç değilse, bu Meclis
araştırması komisyonu kurulması lehinde AKP'li arkadaşlar da oy kullanırsa,
bugüne kadar yapılan yapılmayan yanlışlıkların düzeltilmesi konusunda Meclis
görevini yerine getirmiş olur; en azından bundan sonra bu tür hatalar
yapılmaması için tedbirler alınır, bu araştırma komisyonu tarafından
gerçekleştirilmiş olur.
Ben, bu duygularla, hepinizi bir kez daha
saygıyla selamlıyorum; araştırma inceleme komisyonu kurulması için
desteklerinizi bekliyorum; teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aleyhte söz istemi; Sayın Ümmet
Kandoğan, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Kandoğan.
Süreniz 10 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum; Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Yalnız, bu konuyla ilgili düşüncelerimi
ifade etmeden önce, dün, burada yapılan bir yanlışlığı, Anayasaya aykırılığı
dile getirmek istiyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisiyle
ilgili olarak bu görüşmeler yapılırken, Sayın Oya Aralsı, çok haklı olarak, bir
hususu gündeme getirdi; ancak, getirilen bu husus, sadece İçtüzüğün 81 inci
maddesindeki hükümler göz önüne alınarak Türkiye Büyük Millet Meclisine
taşındığı için, esas görmemiz gereken bir hususu göremediğimizi ifade etmek
istiyorum. Ben, o arada da söz talebinde bulunmuştum; ama, maalesef, benden
önce söz isteyenler olduğu için, bu konuyla ilgili görüşlerimi açıklama
imkânını bulamamıştım.
Şimdi, dünkü Adalet ve Kalkınma Partisi
grup önerisinde…
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan,
bugünkünü konuşuyoruz!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet; ama, çok
önemli, fahiş bir hata yapıldı Sayın Çelik. Yani, bunu, Türkiye Büyük Millet
Meclisi kürsüsünden dile getirmeyeceğiz de nerede dile getireceğiz?! Ama, çok
fahiş bir hata yapıldı. Bunun kayıtlara geçmesi için, bu meseleyi, bugün
gündeme getirme ihtiyacı hissettim; dün konuşma fırsatı bulamadım.
Şimdi, sizin getirdiğiniz öneride…
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Ümmet Bey, konuya gelelim lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geleceğim; ama,
çok önemli, Sayın Başkanım.
Sizin getirdiğiniz öneride, Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından -bir kez daha- geri gönderilen bu Sosyal Sigortalar
Kanunuyla ilgili olarak, bunun tümünün görüşülmesiyle ilgili bir öneri
getirdiniz. Şimdi, Anayasanın 89 uncu maddesini okuyorum; Anayasanın 89 uncu
maddesi "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, -tam bizim
olayımızla çakışan bir durum- Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun
bulunmayan maddeleri görüşebilir." Çok açık; Anayasanın 89 uncu maddesi
-Sayın Başkanım, sizin de dikkatlerinize sunmak istiyorum- çok açık. 2001
yılında bir değişiklik Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılmış ve -89 uncu
maddede- sadece uygun görülmeyen maddelerin görüşülebileceği buraya derç
edilmiş. Şimdi, bu hususun bir başka bağlantısı: Temel kanun olarak getirilmesi
yanlış; yani, esas benim burada dikkatinize sunmak istediğim husus, bunun temel
kanun olarak getirilmesi, Anayasanın bu 89 uncu maddesi karşısında açıkça
aykırı bir hüküm olduğu inancımı sizlerle paylaşmak istedim. Onun için, bu
meseleyi huzurlarınıza getirdim.
Değerli milletvekilleri, bir üzüntümü daha
belirtmek istiyorum.
BAŞKAN - Konuya gelin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biliyorsunuz,
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, önceki gün bir başçavuşumuz şehit olmuştu; dün,
iki erimiz ve üç de korucumuz maalesef şehit oldu. Bakınız, bu konularla
ilgili, ben, müteaddit konuşmalar yaptım buralarda. Terör meselesiyle ilgili,
artık, geliniz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir genel görüşme açalım. Her
gün, oralardan şehit haberleri alıyoruz. Her gün bu vatanın evlatları orada
hayatlarını kaybediyor. Ölen, şehit olan bizim evlatlarımız… Ateş, düştüğü yeri
yakıyor; ancak, akşam televizyon ekranlarında gördüğümüz manzaralar hepimizin
yüreğini dağlayan manzaralar. Ama, benim bir endişem, bir korkum var; artık, bu
hadiseler kanıksanmaya başlandı, rutin hadiseler gibi görülmeye başlandı;
gazetelerin ikinci, üçüncü sayfalarında küçük haberler olarak yer bulmaya
başladı. Ama, bir ülkede, haftada sekiz-on güvenlik görevlimiz hayatını
kaybediyorsa, şehit oluyorsa, bu meselenin üzerinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak, milletvekilleri olarak çok ciddî bir şekilde durmamız
gerektiği, karşımızda çok açık bir gerçek olarak duruyor. O bakımdan, geliniz,
bunu, hiçbir siyasî malzeme yapmadan, bütün siyasî düşüncelerimizi bir kenara
bırakarak, terörle ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne yapmamız
gerekiyorsa, bununla ilgili çalışmalara bir an önce başlayalım.
BAŞKAN - Konuya gelelim lütfen, konuya…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuzun bir önerisi huzurlarınızda.
Bununla ilgili Kocaeli Milletvekillerimiz Sayın İzzet Çetin ve o dönemde orada
belediye başkanı olarak görev yapan Sefa Sirmen, bu meselenin Türkiye Büyük
Millet Meclisince ele alınıp bir araştırma komisyonu kurulması lazım geldiği
hususunu dile getirdiler. Olayın içerisinde yaşayan canlı şahitler, depremi
bizzat yaşayan insanlar ve deprem sonrası o bölgede yaşanan olayların da en iyi
tanıkları. Şimdi, böyle iki milletvekilimiz, bu konuların, bir araştırma
önergesi verilerek Meclisçe araştırma komisyonu kurulmasını istemelerinden daha
tabiî bir şey olamaz. Ben, kendilerinin bu düşüncelerinden dolayı kendilerine
de ayrıca teşekkür etmek istiyorum ve ben, depremden sonra da bir süre,
Kocaeli'nde, Vali Yardımcısı olarak görev yaptım. Depremde hayatını
kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Orada yaşayanların ne kadar büyük
acılar içerisinde hayatlarına devam ettiklerini de, yakından, ben de yaşadım,
gördüm. O nedenle, o dönemde yapılan bazı yanlışlıklar, aksaklıklar, usulsüzlükler
olmuş ve bunların da çok ciddî bir şekilde Meclisçe araştırılmasını isteyen bir
önerge; ancak, Danışma Kurulunda oybirliği sağlanamadığı için, maalesef,
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi olarak getirilmiş ve biraz sonra da,
Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin oylarıyla reddedilecek.
Şimdi, değerli milletvekilleri…
RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Nereden
biliyorsun?!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Kabul edecekler!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İnşallah… Yani,
ben arzu ediyorum. Eğer kabul etselerdi, burada, Danışma Kurulunda birliktelik
olurdu, oybirliği olurdu. Demek ki, oybirliği olmadığına göre, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubumuz, deprem sonrası yaşanan hadiselerle ilgili olarak bir
araştırma yapılmasını istemiyor. En azından, bunun bir faydası olacaktı; böyle
büyük acıyı yaşayan insanlardan edinilecek tecrübelerle, -belki, olası, Allah
göstermesin, bundan sonra bir deprem olduğunda, en azından- o yanlışlıklarla,
hatalarla tekrar karşılaşılmaması açısından bugünden neler yapılması gerektiği
ortaya konulacaktı.
Ancak, dün de burada söyledim, 375
araştırma önergesi gelmiş. Sayın Kapusuz da çıktı, dedi ki: "Yüzde 21'ini
görüşmüşüz; çok büyük rakam." Sayın Kapusuz'un ölçülerine göre yüzde
21'inin görüşülmesi çok büyük rakamsa, onun takdirini, ben, Yüce Milletimize
bırakmak istiyorum; yani, yüzde 21 büyük bir rakam mı değerli milletvekilleri?!
Meclisin en önemli görevlerinin başında denetim görevi gelmiyor mu?! Bu,
Anayasanın ve İçtüzüğün amir hükmü değil mi?! Haftada en az 2 saat danışma
görevini bu Meclisin yapması gerektiği Anayasa ve İçtüzükte belirlenmemiş mi,
getirilmemiş mi, amir bir hüküm olarak konulmamış mı?! Ancak, aylardan beri,
maalesef, bu konularda, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, hiçbir çalışma
içerisinde değiliz. Her seferinde burada gelip söylüyoruz; geliniz, bu denetim
görevimizi iyi bir şekilde yerine getirelim; yok... Yazılı soru önergeleri,
sözlü soru önergeleri, araştırma komisyonu önergeleri, maalesef, ciddî bir
şekilde ele alınmıyor. Tam tersine, denetim görevi yapmaya çalışırken…
Geçenlerde de söyledim; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına, Ankara
Büyükşehir Belediyesinin BOTAŞ'a ne kadar borcu olduğunu sordum. Enerji
Bakanlığı cevap göndermiş; cevapta diyor ki: "Bu bilgiler sırdır, üçüncü
kişilere bu bilgileri veremeyiz." Şimdi, bir milletvekili olarak, denetim
göreviyle görevlendirilmiş bir milletvekili olarak, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı beni üçüncü şahıs olarak görüyor; yani "bu bilgiyi ben size
veremem" diyor. EGO'nun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin BOTAŞ'a ne kadar
borcu olduğu bir sırmış, devlet sırrıymış! Onun için "üçüncü şahıslarla
ben bunu paylaşamam" diyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin ne hale düşürüldüğünün, milletvekillerinin ne hale
düşürüldüğünün çok açık bir işaretidir. Siz, İktidar Partisi olarak denetim
görevini bu kadar savsaklarsanız, ehemmiyet vermezseniz, bakanlıklardan gelecek
cevaplar da ancak böyle olur.
Şimdi, Maliye Bakanına da sormuşuz, Maliye
Bakanı da, oğluyla ilgili olan bölümü de. O da diyor ki: "Bu da sırdır."
Ve cevabı da ilgili bölüme göndermiyor, özel kalemine bir talimat vermiş, özel
kalem müdürü o cevabı gönderiyor. Ben yıllarca bürokratlık yaptım, bu işin
usulü bellidir. Özel kalemden böyle yazı çıkmaz değerli milletvekilleri. Özel
kalemden hangi yazıların çıkacağını herkes çok iyi bilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Ümmet Bey, toparlayalım lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.
Onun için, ilgili bölüme gitmesini bile
Sayın Maliye Bakanı istemiyor. O soruyu Maliye Bakanlığının ilgili
bölümlerindekilerin, bürokratların duymasını, görmesini istemiyor. Niye; çünkü,
orada karanlık ilişkiler var; çünkü, orada şaibe var; çünkü, orada dedikodu
var; çünkü, orada yasal olmayan işlemler var.
Değerli milletvekilleri, bakınız, dördüncü
yıl, bir ay sonra da Meclis bu dönemdeki çalışmasını bitirecek ve büyük bir
ihtimalle de bu yıl sonunda erken seçim olması gündemde. İşte geldik, işte
gidiyoruz. Milletvekilleri olarak elimizi vicdanımıza koyalım; yani, bu çalışma
dönemi içerisinde milletvekilleri olarak, siyasî partiler olarak bizden
beklenenleri yerine getirdiğimizi söyleyebilir miyiz?! Daha Meclis açılırken,
bugün iki kez yoklama yapma ihtiyacı duydu Sayın Başkan; yok. Milletvekilleri,
Meclis Genel Kuruluna gelmiyorlar. Geçen hafta perşembe günü burada yeterli
sayı bulunmadığı için Meclis çalışmaları bitirildi. Ondan önceki hafta hiç
çalışmadan perşembe günü Meclisi kapatmak mecburiyetinde kaldı Meclis
Başkanımız. Yani, değerli milletvekilleri, şurada bir aylık süre kalmış, bu
araştırma önergelerini ne zaman görüşeceğiz?! Sırada bekleyen çok önemli
kanunlarımız var; bunları ne zaman tamamlayıp ne zaman bitireceğiz?! Öyleyse,
geliniz, Meclis çalışmalarını çok ciddî bir şekilde ele alıp, en azından şu
araştırma önergeleri, belki, Türkiye'de ortaya konulan birçok aksaklığın,
yolsuzluğun, haksızlığın önüne geçebilecek ve bu konularla ilgili tedbir
alınmasını sağlayacak. Bundan sonra -Allah göstermesin- olacak depremlerde daha
tecrübeli, daha bilgi sahibi, daha birikimli bir şekilde bunlara müdahale
edebilme imkânını sağlayan bir araştırma önergesinde niye oybirliği yok?!
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Niçin, bunu,
bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınma noktasında, Adalet ve
Kalkınma Partisi menfi oy kullanacağını, en azından şu Danışma Kurulunda
oybirliği olmamasıyla göstermiştir?!
Ben, lehinde söz talebi bulamadığım için
aleyhinde çıkıp sözlerimi burada sizlerle paylaşmak istedim; ancak, bu
önergenin de çok haklı bir önerge olduğunu, mutlaka Meclis Genel Kurulunca da
ele alınması lazım geldiği hususunu ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aleyhte ikinci söz, Bursa
Milletvekili Sayın Faruk Çelik…
Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum; Cumhuriyet
Halk Partisinin önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Önergede, az önce söz alan arkadaşlar
belirttiler, ben de kısaca belirtmek istiyorum: 17 Ağustos 99 Gölcük ve 12
Kasım 99 Düzce depreminin etkilediği Kocaeli, Sakarya, Bolu, Düzce, Yalova
İlleri ile yine Gölcük depreminin etkilediği illerden olan İstanbul'da orta
hasarlı binaların onarım ve güçlendirme çalışmalarının amaca ve tekniğe uygun
yapılıp yapılmadığının, orta hasarlı binalarda güçlendirme işlemlerinin bugüne
kadar neden tamamlanmadığının ve bu konularda aksamaların nereden
kaynaklandığının tespitiyle ilgili verilmiş olan bir araştırma önergesi. Bu
önergenin denetim açısından ele alınmasının ne derece doğru olup olmadığına
biraz sonra kısaca değineceğim; yalnız, ondan önce, iki gündür Genel Kurulun
yönetiminde, Meclisin yönetiminde bir zaafı görmekten duyduğum üzüntüyü ifade
ederek konuşmama başlamak istiyorum. Gerçekten, söz alan hatiplerin, burada,
konuya bağlı olmaktan ziyade, konunun çok dışında, konuyla hiç ilgisi olmayan
tartışma konuları burada açarak Meclisin zamanını, milletin zamanını israf
ettiklerini müşahede etmekten duyduğum üzüntüyü ifade etmek istiyorum.
İkaz edilmeleri gerekir, sözlerinin
kesilmesi gerekir, İçtüzüğe bağlı kalınması gerekir; ama, ısrarla,
Başkanlığımız, bu konuda sınırsız bir toleransı uygulamaya devam ediyor.
Şimdi, bu araştırma önergesine baktığımız
zaman, talebine baktığımız zaman, orta hasarlı binaların ne durumda olduğuyla
ilgili bir soru değil, bunun araştırılması talep ediliyor.
Araştırmanın neticesini ben size arz etmek
istiyorum: Bakınız, Marmara deprem bölgesinde, deprem sonrasında 52 547 orta
hasarlı konuttan 42 529'u onarılmış, 6 734'ünün onarımı da şu anda devam
etmekte; geri kalan, onarılmayan 3 194 konut var. 3 194 konut neden
onarılmamış; yasal mevzuatın yeterli olmayışından, yasal sıkıntılardan
kaynaklanan durumdan dolayı bunlar onarılamamış.
Bunlarla ilgili, şu anda, Kat Mülkiyeti
Kanunuyla ilgili çalışmalar son aşamaya gelmiş durumda. Ya Kat Mülkiyetinde
yapılacak olan değişiklikle bu 3 194 konutun onarımı veya kentsel dönüşüm
çerçevesinde bu konutların da onarımı gerçekleştirilecek.
Şimdi, ne diyoruz; denetim. Denetim, tabiî
ki meşru bir hak, denetimin olması gerekiyor; ama, denetim olarak talep
ettiğiniz konuya baktığımız zaman, ufak bir araştırma yapsanız, ilgili
kurumlara biraz müracaat etseniz, talep ettiğiniz ile gerçekleşeni mukayese
etseniz, böyle bir denetim talebinde bulunmayacağınız gayet açıktır; ama, amaç
burada üzüm yemek değil; amaç, Meclisin zamanını çalmaktır; amaç, milletin
zamanını çalmaktır. (CHP sıralarından gürültüler)
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Kendine gel!
FARUK ÇELİK (Devamla) - Bundan dolayı da
takdiri yüce millete bırakıyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Hayır, olmaz!
FARUK ÇELİK (Devamla) - Efendim, rakamlar
açık… Rakamlar açık…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hangi rakamlar?!
FARUK ÇELİK (Devamla) - Ne adına
istiyorsunuz?! Orta…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ali Dibo bizde
değil.
BAŞKAN - Lütfen… Bir dakika arkadaşlar.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yani, hırsız mı
bunlar ya?!
GÜROL ERGİN (Muğla) - Ayıp!.. Ayıp!..
BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar… Lütfen,
yerinizden konuşmayın.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, neticede,
depremin…
GÜROL ERGİN (Muğla) - Hiç yakışmadı, ayıp!
BAŞKAN - Siz de, lütfen, konuya gelin
Faruk Bey.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Saygılı ol! Son
derece ayıp!
FARUK ÇELİK (Devamla) - Ne, ayıp olan
nedir?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Önergeyi
verenler hırsız mı?!
BAŞKAN - Faruk Bey, biz, bütün
konuşmacıları uyarıyoruz.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Siz saptırıyorsunuz;
ayıptır!
FARUK ÇELİK (Devamla) - Neyi
saptırıyoruz?!
GÜROL ERGİN (Muğla) - Her şeyi
saptırıyorsunuz.
BAŞKAN - Sizi de konuya gelmek yolunda
uyarıyoruz.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakınız, araştırma
konusu, talebi ortada. Talebin karşılandığını, istediğiniz kurumdan
alabilirsiniz. Araştırmayı gerektirecek bir durum yok.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sizin her
yaptığınız iş ona benziyor!
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın. Siz de
Genel Kurula hitap edin lütfen.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Bu davranışınız da
zaman çalmaya dönük zaten.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan,
tekrar ediyor...
BAŞKAN - Lütfen, müdahale etmeyin
arkadaşlar; siz de Genel Kurula konuşun.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, depremin
izleri ortadan kaldırılmıştır ve…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ali Dibo da
içinizde, Kemal Dibo da içinizde sizin.
FARUK ÇELİK (Devamla) - …bu depremin
izlerinin ortadan kaldırılması konusunda da geçmiş hükümetlerin de bizden
önceki hükümetlerin de 58 inci ve 59 uncu Cumhuriyet Hükümetinin de, 57 nci
Hükümetin de çok ciddî katkıları vardır. Bu, toplumsal bir yaradır. Bu yaranın
onarılmasıyla ilgili…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Niye gönderdiniz
Yüce Divana?!
FARUK ÇELİK (Devamla) - …herkes seferber
olmuştur, herkes canla başla bu yaraların sarılması konusunda ciddî gayret sarf
etmiştir ve netice de elde edilmiştir. Dolayısıyla, geçmiş hükümetlere de
Hükümetimize de ilgili bakanlara da ilgili bürokratlara da buradan teşekkürü
bir görev biliyoruz.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Onun
için mi Yüce Divana gönderdiniz?!
FARUK ÇELİK (Devamla) - Son olarak,
bakınız, yine burada, az önce arkadaşımız ifade etti; diyor ki, Sakarya'da, 5-6
kat binalara ruhsat veriliyor. Bu cümleyi buradan söylediğin zaman, ruhsatı
getireceksiniz. Diyeceksin ki, buyur arkadaş, 6 katlı, 5 katlı, Sakarya'da
ruhsat var, verilmiş; var mı böyle bir şey?! (AK Parti sıralarından "yok,
yok!" sesleri) Yok.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Araştıralım, var
mı yok mu!
FARUK ÇELİK (Devamla) - Düz zeminde 2 kat,
düz olmayan zeminlerde ise 3 kat ruhsat verilebiliyor; yani, şimdi, böyle,
yüzde 100 zamlı konuşmalar burada şık olmuyor, doğru olmuyor; onu anlatmaya
çalışıyorum. Buradaki beyanları da, milletimiz, Sakarya ve deprem bölgesindeki
vatandaşlarımız izliyorlardır.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Battıkça
saptırıyorsunuz! Battıkça saptırıyorsunuz!
BAŞKAN - Müdahale etmeyin lütfen.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Peki,
saptırıyorsam…
BAŞKAN - Siz de Genel Kurula hitap edin
lütfen.
FARUK ÇELİK (Devamla) - 6 kat, 5 kat
ruhsatlı yeri belgeleyin efendim, belgeleyin!
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Araştıralım!
Araştıralım!
BAŞKAN - Lütfen Genel Kurula hitap edin
Faruk Bey.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Belgeleyin lütfen.
(CHP sıralarından gürültüler)
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Araştıralım!
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Araştıralım;
Sakarya önergesi bunun için verildi.
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Bundan dolayı…
GÜROL ERGİN (Muğla) - Adınız Ali Dibo'ya
çıktı, hâlâ konuşuyorsunuz.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Bu araştırma
önergesi niçin verildi?!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sakarya Merkez
Belediyesine, Baytura soralım…
FARUK ÇELİK (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, arz ettiğim bilgiler çerçevesinde, konuyla ilgili bir denetime
gerek yoktur. Hükümetlerimiz, cumhuriyet hükümetleri üzerine düşen görevleri
yerine getirmişlerdir.
BAŞKAN - Lütfen, arkadaşlar, müdahale
etmeyin.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz istiyorum
Sayın Başkan; sataşma var.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Bir dakika efendim…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Çalmakla suçladı
Sayın Başkan; söz istiyorum.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Önerge sahibi
olarak söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar…
Değerli milletvekilleri, biz, zaman
kullanımı açısından arkadaşları uyarıyoruz. Hatta, biraz önce, Faruk Çelik
Beyin yaptığı gibi, zamanını iyi kullananları, İçtüzüğün verdiği zaman içinde
konuşmasını tamamlayanları da kutluyoruz, teşekkür ediyoruz. İzzet Çetin de,
öyle, zamanında konuşmasını bitirdi, ona da teşekkür ediyoruz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hırsızlıkla
suçladı Sayın Başkan; söz istiyorum.
BAŞKAN - Ama, buradaki görüşmeleri
"Meclisin zamanını çalma" şeklinde nitelemek pek uygun bir niteleme
değil. Ben, bunu belirtiyorum ve lütfen, arkadaşlarımızdan da bu belirtmeyle
yetinmeyi rica ediyorum.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz istiyorum…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan,
açık sataşma var; çalmakla suçladı.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
önerge sahibi olarak söz istiyorum; hırsızlıkla suçladı.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
"Çalma" Meclis sözlüğünde olağan bir konuşma deyimi değildir. Çalmak,
suçlamaktır; sataşmaya girer. Önergeyi verenleri hırsızlıkla suçlamış oluyor.
Açıkça, sataşma maddesiyle ilgili söz hakkı doğuyor efendim.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Ne hırsızlığı ya!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Öyle söyledi…
BAŞKAN - Sayın Başkan, ben, bu konuda
sadece önerge verenlerle ilgili değil, genelde görüşmelerde söz alanlarla
ilgili…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
önerge verenleri, Meclisin zamanını çalmakla suçluyor.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yeter artık,
yeter…
BAŞKAN - …uygun olmayan tanımlamayı
"zaman çalma" tanımlamasını doğru bulmadığımı söyledim ve düzelttim.
Bu sizin için yeterli değil mi?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hayır, yetmez.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Hayır, hayır… O,
sizin nazik üslubunuz içinde doğruyu belirtmeniz; ama, bu somut olay şudur…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Nerede somut olay
ya?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Önerge
verenleri, Meclisin zamanını çalmakla suçladı, hırsızlıkla suçladı.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Nerede somut
olay?!
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sen
anlayamazsın!..
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Anlaşıldı arkadaşlar…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Meclisin zamanını
yiyorsunuz işte!..
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sen
anlayamazsın!..
BAŞKAN - Anlaşıldı arkadaşlar…
Başkanlık Divanı olarak, biz, gerekli
düzeltmeyi yapmış olmamıza rağmen, özellikle önergeyi veren arkadaşlar, bu
konuda hassasiyetlerinin gereği olarak ısrar ediyorlar. (CHP sıralarından
gürültüler)
Çok kısa olmak kaydıyla, açıklama için söz
veriyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Bir dakika arkadaşlar… Lütfen, oturalım.
Çok kısa olmak kaydıyla…
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan,
tutanaklara bakmanızı istiyorum Lütfen… Sayın Başkan, tutanaklara bakalım
efendim. Tutanaklara bakalım ondan sonra söz verelim.
BAŞKAN - Sayın Çelik, ben, sizin
konuşmanızı ve diğer arkadaşların konuşmalarını da çok yakından izledim.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Ama çok açık
Sayın Başkan!
BAŞKAN - Tutanakları getirme durumunda
olabiliriz; fakat, onları getirmeden de olay ortada ve o yüzden bir düzeltme
yaptım sizin konuşmanızı içerecek şekilde, ona yönelik bir şekilde.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Bu konu çok
hassas bir konu…
BAŞKAN - Ama, o uyarıyla, o düzeltmeyle
yetinmedi arkadaşlarımız; o yüzden, kısa ve net bir şekilde, arkadaşların, bu
konuyu sataşma olarak alan arkadaşların açıklamasını bekleyelim.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Meclisin zamanını
yiyorsunuz.
BAŞKAN - Başka bir sataşmaya da sakın ha
neden vermeyelim Sayın İzzet Çetin; sadece, söz aldığınız konuyla ilgili
konuşun ve çok kısa.
Buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kocaeli
Milletvekili İzzet Çetin'in, Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, konuşmasında,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; AKP Grup Başkanvekili arkadaşımızın, açıkça, Meclis
İçtüzüğünden ve Anayasadan kaynağını alan bir hakkın kullanımını hırsızlıkla
suçlamış olması nedeniyle söz aldım.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Zatıâlinizi Meclis
Başkanınız müdafaa etti.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Sayın Unakıtan,
otur!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Meclis Başkanı…
İZZET ÇETİN (Devamla) - Sayın Unakıtan
otur!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Unakıtan sensin!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Hepiniz birer
Kemal Unakıtan'sınız! Otur yerine.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Unakıtan'a kurban
ol.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Otur yerine, otur
yerine.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Ben şeref duyarım
Unakıtan'a benzemekten.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Akıta akıta un
bırakmadınız.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Tabiî, aklınızı,
çalmakla…
BAŞKAN - Lütfen, arkadaşlar, dinleyin.
İZZET ÇETİN (Devamla) - …aklınızı, yetim
hakkı yemekle; aklınızı, halkın cebindeki üç kuruşunu birkaç…
BAŞKAN - Sataşmaya meydan vermeden, sadece
konuyla ilgili, İzzet Bey…
İZZET ÇETİN (Devamla) - …çıkar çevresine
peşkeş çekmekle bozarsanız, çalmak beyninize işler. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Ben, herhangi bir maddî olaydan söz
etmiyorum. Ben, burada vermiş olduğum araştırma önergesiyle, yaklaşık 120-130
kilometrelik alanda, nüfusun yüzde 35'ini etkileyen ve halen Sakarya'da -Sayın
Recep Yıldırım biraz evvel "yok" dedi; ama, söylüyorum- Bayturda,
Büyükşehir Belediyesinin verdiği ruhsata bakın, 5 kat mı, 4 kat mı?! Neyi kimin
çaldığı, neyi kimin çalmak istediği, ranta nasıl kimin koştuğunu ortaya koymak,
Meclisin önüne getirmek amacıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını
öneriyorum.
MUSTAFA DURU (Kayseri) - Tamam, yeter
artık.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Orada, nüfusumuzun
neredeyse üçte 1'i yaşıyor, hemen hemen hepsi korku içinde yaşıyor. Verilen
para onları tatmin etmedi. Belki yapamadılar, yerine getiremediler, canları
pahasına kötü binalarda oturuyorlar. Araştıralım diyoruz, Meclisin zamanını
çalmakla suçluyor.
Siz, 4 Nisan 2005'ten bu yana IMF'nin
direktifi, Dünya Bankasının dayatması, çıkar çevrelerinin baskısı yüzünden bir
sosyal sigorta ve genel sağlık sigortası yasasıyla Meclisin zamanını aldınız.
MUSTAFA DURU (Kayseri) - Ne alakası var?!
BAŞKAN - Sayın Çetin… Sayın Çetin…
İZZET ÇETİN (Devamla) - Boşa kürek
çektiriyorsunuz, boşa zaman harcatıyorsunuz Meclise.
BAŞKAN - Sayın Çetin, sadece zaman
çalmayla ilgili söz aldınız.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Kapat o zaman!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Her yasanız geri
geliyor. 75 yasanız Anayasa Mahkemesinden döndü.
BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
V.-
ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASÎ
PARTİ GRUP ÖNERİLERİ (Devam)
1.-
(10/354) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin öngörüşmesinin Genel
Kurulun 31.5.2006 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grup
önerisi (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerisini
oylarınıza sunuyorum…
III. -
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yoklama
istiyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Burada bir usul
var Sayın Başkan…
BAŞKAN - Yoklama isteyenleri tespit
edeceğim.
Adını okuduklarım otursunlar.
Kemal Anadol?.. Burada.
Ziya Yergök?.. Burada.
Nail Kamacı?.. Burada.
FARUK ÇELİK (Bursa) - 30 kişi ayakta Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Mevlüt Aslanoğlu?.. Burada.
Ramazan Kerim Özkan?.. Burada.
Hüseyin Ekmekcioğlu?.. Burada.
Tuncay Ercenk?..
ATİLA EMEK (Antalya) - Takabbül ediyorum.
BAŞKAN - Atila Emek takabbül ediyor.
Gökhan Durgun?.. Burada.
Yaşar Tüzün?.. Burada.
Orhan Diren?.. Burada.
Osman Kaptan?.. Burada.
Türkân Miçooğulları?..
OYA ARASLI (Ankara) - Ben takabbül
ediyorum.
BAŞKAN - Oya Araslı takabbül ediyor.
Osman Özcan?.. Burada.
Ufuk Özkan?.. Burada.
İzzet Çetin?.. Burada.
Nurettin Sözen?.. Burada.
Gaye Erbatur?.. Burada.
Oya Araslı?.. Burada.
Mehmet Işık?.. Burada.
Muharrem İnce?.. Burada.
Halil Tiryaki?.. Burada.
Yeterli sayı vardır.
Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.
İsmini okuduklarım cihaza girmesinler.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır.
V.-
ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASÎ
PARTİ GRUP ÖNERİLERİ (Devam)
1.-
(10/354) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin öngörüşmesinin Genel
Kurulun 31.5.2006 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grup
önerisi (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soru
önergelerini ve diğer denetim konularını görüşmüyor, gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3 üncü sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında
Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında
Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
4 üncü sırada yer alan, 19.4.2006 Tarihli
ve 5489 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Anayasanın
89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
görüşmelerine…
(CHP Grubu Genel Kurul salonunu terk etti)
(AK Parti sıralarından alkışlar [!])
BAŞKAN - Lütfen, sessizliği sağlayalım
arkadaşlar. Lütfen arkadaşlar… Lütfen arkadaşlar, lütfen… Lütfen… Zaman kaybına
neden olmayın arkadaşlar. Lütfen…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Ali Bey, siz de
gidin… Ali Bey, siz duruyor musunuz?!
4.-
19.4.2006 Tarihli ve 5489 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1206) (S. Sayısı: 1189) (x) (xx)
BAŞKAN - Komisyon yerinde mi? Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Komisyon yerinde
de, halk yok, halk!
BAŞKAN - Geçen birleşimde, Kanunun tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yapılan konuşma tamamlanmıştı.
Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu
adına, Grup Başkanvekili ve Gaziantep Milletvekili…
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan,
Muzaffer Bey konuşacak.
BAŞKAN - Yapılan değişiklik talebiyle
tekrar sunuyorum.
Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu
adına, Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu'nda.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER R.
KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime
başlamadan evvel hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Asıl konuya girmeden evvel, dün de
söyledim, ülkenin sorunları var iken, aciliyeti olan sorunlar var iken, burada,
iki gündür Danışma Kurulu kararlarını tartışıyoruz. Çok üzerinde durmayacağım;
ama, olay çok şık olmuyor diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, arkadaşları bir uyarırsanız
mutlu olacağım.
BAŞKAN - Lütfen, sessizliği sağlayıp
değerli konuşmacının konuşmasından, düşüncelerinden yararlanalım. Lütfen
arkadaşlar, dikkatle dinleyelim.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sevgili arkadaşlarım, genel sağlık
sigortası Türkiye'nin gündemine oturmuştur; yetmişüç milyon insanı da
ilgilendiriyor. Zamanında, buradan, sizleri uyardım; geliniz, eksikleri
birlikte tamamlayalım, bu yasayı öyle çıkaralım dedik; ama, ne yazık ki, ben
söyledim, ben dinledim sanki. Ne oldu; yanlışlık geri döndü. Yanlış, yanlıştır;
hiç bunun başka şekli yok. Sayın Cumhurbaşkanı da, bu yasanın 15 maddesini geri
gönderdi. Keşke, o zaman dinleseydiniz, bu yasa geri gelmeseydi de, ülkemizin
bugünkü ekonomik çalkantısına bu da sebep olmasaydı. Bu, sebeplerden biridir,
bu ekonomik sıkıntının çalkantı halini almasının.
Sevgili arkadaşlarım, Sosyal Güvenlik
Kurumu Kanunu Tasarısı, genel sağlık kanunu tasarısı, çevre ve tarım kanunu
tasarısı ve nüfus kanunu tasarısı gibi hayatî önem taşıyan yasaların temel yasa
olarak gelmesini arzu etmemiştik. Niye etmedik; bunlar, hayatî yasalardır; bu
yasaları, eksisiyle artısıyla, muhalefetiyle iktidarıyla, birlikte tartışalım,
nerede eksik varsa, onları tamamlayalım diye söylemiştik; ama, İktidar, yine
de, benim bildiğim, dediğim olur diye, bu yasayı temel yasa olarak getirdi;
ama, 15 madde geri geldi.
Siz bu yasayı geçirirken ne yapmıştınız;
muhalefeti susturdunuz. Doğru… Muhalefeti susturmakla da hiçbir yere
varamazsınız; ama, vardım zannedersiniz. Bu da doğru... Ne oldu şimdi;
muhalefetin bir kısmı gitti. Bizim, zaten, belliydi; anamuhalefet partisi
olacağımız belli. Anamuhalefet partisi… Şimdilik yapıyoruz; geleceğin iktidarı
olacağız, sizin hatanızı yapmayacağız. Bunu aklınıza koyun. Bunu aklınıza
koyun; bu yanlışlıkları biz yapmayacağız. Biz iktidara geldiğimizde…
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Ne zaman?!.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - En
kısa zamanda.
…muhalefetin sözlerini alacağız -sizden de
muhalefette arkadaşlarım olacak burada inşallah- sizin yapmadığınızı, biz,
burada, size sorarak… Yasaları, iktidar olduk diye, tek başımıza, parmak kaldırıp
indirerek yapmayacağız. Sivil toplum örgütlerinin, kanunla ilgili bütün sivil
toplum örgütlerinin, burada, muhalefette grubu olan insanların, olmayan
insanların bilgilerini alarak, görüşlerini alarak, bu kanunları, bundan sonra,
bizim yaptığımız kanunları, gelecek iktidarlara da örnek olmak için, öyle
çıkaracağız.
Sevgili arkadaşlarım, söyledim, halen
devam ediyor. Karadenizde bir laf vardır: "İnadına vamiçkini…"
İnadına, benim dediğim olacak. Olmaz ya, olmaz!.. Şık değil!.. 9 000 işgünü,
bugün için yanlış. Bir kere, düşünün, 25 sene bilfiil… Bir gün izin almamak
şartıyla, işçi veya memur, 25 senede emekli olabiliyor bu şartlarda. Peki, altı
ay çalışan, üç ay çalışan insanlarımız ne zaman emekli olacaklar?"
Sevgili arkadaşlarım, söyleyince
diyorsunuz ki: "Efendim, muhalefet siyaset yapıyor…" Bunun neresinde
siyaset, nasıl emekli olacak, onu soruyorum size. 65-66 yaş, yaşam standardı
olan bir ülkede, mezarda emekli olmayacak da nerede olacak?! Bunun bir izahını
yapar mısınız bana, ilmî olarak bir söyler misiniz acaba, bu altı ay çalışan,
üç ay çalışan mevsimlik işçilerimiz ne zaman emekli olabilecekler; benim aklım
ermiyor. Ama, siz ne yaparsanız yapın, siz ne kadar bildiğinizi yaparsanız
yapınız, ben burada, bu Mecliste bulunduğum müddetçe sizi uyaracağım,
yanlışlarınızı söyleyeceğim arkadaşlarım. Yanlıştan dönmek de bir erdemdir,
bunu unutmayınız. Yanlış, insanlar içindir; hata, insanlar içindir; ama, asıl,
bu hatayı tekrarlamamak, o da insanlar içindir, erdemli insanın işidir.
Ben burada, bütün milletvekili
arkadaşlarımın, iktidarda muhalefette olan, hele iktidarda olan arkadaşlarımın
bu yasada emeği çok olduğu için ben onlarda bu erdemi görüyorum. Geliniz, bu
eksikleri burada tamamlayalım diye düşünüyorum.
Sevgili arkadaşlarım, yüreğiniz yetmiyor,
korkuyorsunuz. Niye korktuğunuzu anlayamıyorum. Halktan korkulur mu?! Halk
biziz, biz onların parçasıyız. Burada bir yasa yaptınız, bu yasada getirdiniz
-ben bangır bangır bağırıyorum, söylüyorum, halkıma da cevap veririm- siz
burada kendi işinizi yapamadınız. Tuttunuz, burada, Cumhurbaşkanının
emekliliğini düşündünüz, Meclis Başkanının emekliliğini düşündünüz, Başbakanın
emekliliğini düşündünüz de kendi emekliliğinizi düşünemediniz korkunuzdan. Bu
ne biçim şey, bu ne turşu, bu ne lahana turşusu, bu ne perhiz! Yani, niye
söylüyorum bunu biliyor musunuz, eğer kendisini müdafaa edemeyen bir toplum
veya milletvekilinin başkasını müdafaa etmesi olası değildir. İşte, yaptığınız
yasalardan birisi de budur. Bana sorsunlar, hocam, sen niye böyle dedin diye
de, ben, bal gibi nasıl cevap vereceğimi biliyorum. Siz neden korkuyorsunuz
madem?! Demezler mi ki, adama, sen, kendi başını bağlayamıyorsun, başkasına şunu
yapıyorsun diye sormazlar mı?! İşte, size soruyorum, size söylüyorum, ben de
milletvekiliyim. Ben, bir daha bu halktan oy alarak gelmek istemiyor muyum
buraya; istiyorum. Bal gibi de alırım. Çünkü, bu halk beni bilir, bu halk
doğruyu bilir; ama, siz kendi hakkınızı müdafaa edemiyorsunuz, halkın hakkını
müdafaa etme şeyiniz var mı?! Sevgili arkadaşlarım, bakınız, bakınız…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Mütevazılığınız…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Hiç
laf atmaya lüzum yok. Ben size söyleyeyim: Gerçekçi olmak lazım, gerçekçi…
"Efendim" diyor "ben bu yasayı çıkarırsam, muhalefet karşı
çıkar." Şimdi, muhalefet buna da karşı çıkıyor, doğruyu söylüyoruz;
yapıyor musunuz?! Mademki, hep yanlış yapıyorsunuz, bu yanlışı da
yapabilirdiniz diye düşünüyorum. Niye: Kendini düşünmeyen bir insan, kendine
faydalı olmayan bir insan, topluma faydalı olamaz. Bunu size söyleyeyim. Bu,
ilmen, basit, ispatlanmıştır.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Arşimet mi
ispatlamış!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Bu,
ispatlanmıştır.
Sayın Başbakan veya Hükümet sözcüleri,
peki, diyemez mi ki Sayın Başbakan, vatandaşına, ben, milletvekilimi
doyurmasam, biraz sonra bağırmıyor musunuz, ihale peşinde koşuyor diye
söylemiyor musunuz diye halka soramaz mı? İşte, ben, bunların bu şekle
düşmemesi için bal gibi de bunu yaptım demesi lazım. İktidar budur. İktidar,
her yaptığının cevabını verecek güçte olur.
Sevgili arkadaşlarım, bunu böyle
geçiyorum. Tekrar söylüyorum, bakınız, bu 15 madde var ya, 15 madde bize bir
uyarıdır, bu yanlışlıkları göstermedir. Burada 15 maddenin eksiklerini birlikte
tamamlayalım. Reform yapmak kolay değildir. Reformlar cesaret ister, reformlar
risk ister. Riski alamayan hiçbir kimse başarılı olamaz. Öyle, evde yatarken,
rahat, huzur içinde olurken, ben, bu halkı kandırırım, bu halk da bana oyunu
verir... Vermez, vermeyecek de, bundan haberiniz olsun. Ben halkın müdafii değilim,
ben halkın avukatı değilim; ama, ben, o halkın içinden geliyorum. Halk, daima,
doğruyu görür, yanlışı da görür; cesareti de görür, cesaretsizliği de görür.
Ben bunları niye söylüyorum? Sevgili arkadaşlarım, hep çırpınıyorum; 350 küsur
tane milletvekili, iktidar olarak, kolay kolay bir daha gelmeyeceğini
biliyorum; böyle olunca da, muhalefet de belli. Yasaları, konsensüs şekilde,
bir araya gelerek, anlaşarak yapsak da, hem ülkemiz huzurlu olsa hem İktidar da
buradan payını alsa, ben yaptım bunları dese, ne olur? Muhalefet oy alamaz mı
zannediyorsunuz? Biz alırız. Niye; biz, doğruya doğru dedik deriz, yanlışa da
yanlış dedik deriz; bugünkü dediğim gibi.
Ben, bugüne kadar hiç mi hiç yanlışın
peşinde koşmadım. Hata da yaptımsa, o hatamı anında telafi etmeye çalışmışımdır
ömrüm boyunca; ama, yanlışı söylemeden de hiç geçmedim. Daima doğrunun yanında
oldum ve milletvekili demek ne demektir; milletin vekili, o milletin temsili
gücünü elinde tutan insanların da, daima doğrunun yanında, güzelin yanında,
iyinin yanında olmak mecburiyetinde olduğunu zannediyorum ve öyle hissediyorum.
Bütün milletvekili arkadaşlarımı da bu şekilde görüyorum. Bu şekilde gördüğüm
için de, size, sizi şikâyet ediyorum, doğrudan saptığınız için şikâyet
ediyorum, sizi size ediyorum. Öyle, siyaset de yapmıyorum, sizi halka bıraktım
filan demiyorum. Sizi, kendi vicdanınızla baş başa bırakıyorum. Ne olur,
yanlıştan dönsek ne olur?!
Sana, yarın bahçede otururken, meydanda
konuşurken, Sayın Başbakan, sen yanlış yaptın, yanlıştan da döndün mü
diyecekler?! Sayın Başbakan, sen yanlış yaptın, yanlıştan da döndün, seni
kutlarım derler adama; kutlarım; ama, ben, anlatamıyorum.
Tabiî ki, bu yasalar da IMF'in, Dünya
Bankasının isteği doğrultusunda oluyor. Onların olması da, Avrupa Birliğine
gireceksen, bu da doğrudur. Eğer, hepsi, bizim, bu yasaların, kendi isteğimizle
olsaydı, çok daha güzel olurdu; ama, tam bağımsız bir ülke olabilmek için,
ekonomik bağımsızlığımız da olması lazım, dışa bağımlı olmamamız lazım.
Kafamızı dik tutabilmemiz için, ekonomimizi düzeltip, ekonomide de bağımsız
olursak eğer, o zaman, daha dik, gururlu, başımız dimdik çalışırız diye
düşünüyorum. İşte, bunu, bugün yapamıyoruz. 300 küsur milyar dolar borcumuz
olursa, tabiî ki, bazı şeyleri el adama dikte ettirir. İşte, bu yasaları
yaparken, niye böyle yaptık derken onu da düşünmek mecburiyetindeyiz.
Bakınız, bir haftadır, on gündür faizlerde
yükselme başladı, kurda yükselme başladı, beyaz eşyada ve otomobil sanayiinde
zamlar başladı; zamlar, birbirini takip edecektir. İşte, bunun sebeplerinden
bir tanesi, kararlı, disiplinli, iktidarıyla muhalefetiyle birlikte bir Meclis
olsa, çok daha iyi… Hem ekonomimiz bugünkü sallantıya uğramazdı hem de daha da
güzel bu işleri hallederdiniz diye düşünüyorum.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sallantı falan
yok ya!..
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Sebebini söyleyeyim: Sevgili arkadaşlarım, siyaset yapmak kolay değildir.
Siyaset yaparken, siyasetçi, konuşmadan evvel, iki kere yutkunur, bir kere
konuşur. Söz ağızdan çıktı mı, artık, o geri gelmez, diş macununa benzer; diş
macunu çıktı mı gelmez.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Hangi beyaz
eşyanın fiyatı değişti?!.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Ben,
şunu söylüyorum; benim laflarımın nasıl olduğunu anlayanlar anlar. Bence, bu
ülkenin refahı, huzuru, rahatı için, bazı insanlar konuşurken çok dikkat etmek
mecburiyetindedir artık. Ben… Burada, nasıl ki Doktor Muzaffer benim birinci
kimliğim, ama, asıl şuradaki kimliğim, şimdi, milletvekili kimliği.
Milletvekili kimliğim olduktan sonra, biraz daha, konuşurken, doktor olduğum
zamandaki konuşmam ile milletvekili olarak konuşmam arasında fark vardır. Onun
için de, devleti yöneten insanların, devlet yönetiminin ne olduğunu çok iyi
bilmesi lazım gelir diye düşünüyorum. Kurum ve kuruluşlarla kavga ederek,
muhalefetle her zaman, her gün kavga ederek bir yere varılmaz; varırız, ama,
sonucu bulamayız. Bu zaman kim zarar eder; toplum zarar eder, ülkemiz zarar
eder, biz zarar ederiz. Onun için de, kim olursa olsun, nasıl olursa olsun,
hangi mevkide olursa olsun, bulunduğu mevkii göz önüne alarak, ona göre hareket
etmesinde yarar vardır diye düşünüyorum.
Ben, bu arada, İktidarı tekrar
uyarmıyorum, İktidara rica ediyorum; yanlıştan dönelim. Burada yanlışlar var,
bu yanlışları düzeltelim. Ne olur; bu yanlışı düzeltmek 2 tane önergeye bakar;
düzeltelim; kim kaybedecek; ülke mi kaybedecek, millet mi kaybedecek; ne olur
inatlaşmakla, nereye gidiyoruz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Toparlarım Sevgili Başkanım.
Şimdi, ben, hiçbir zaman ülkemin huzursuz
olmasını istemiyorum, ülkemin insanlarının refah içinde olmasını istiyorum,
mutlu olmasını istiyorum, sizlerin istediği gibi. Sizi benden ayrı
düşünmüyorum. Sizi benden ayıran, sizin İktidar olmanız. İktidarda da "biz
İktidarız, her dediğimizi yaparız…" Tabiî yaparsınız; ama, yapmadan
yapmaya fark var; birisi iyi olur, birisi kötü olur. Ben de diyorum ki, yapılan
yasaların daha iyi olması için, muhalefetin sözlerine dikkat etmekte yarar
vardır diye düşünüyorum; ama, burada şunu görüyorum ki… Bu kürsüye çıkan
arkadaşlarımın, İktidar yanlısı arkadaşlarımın, karar merciinde bulunan,
mevkiinde bulunan arkadaşlarımın başkalarıyla muhabbet ettiğini görünce de, o,
beni tabiî ki üzüyor; çünkü, kimden ne kadar fayda alırsam, not alırsam, o notu
ilgili yere gönderirsem bir şeyler yaparım diye beklerim ben olsaydım; ama,
böyle bir şey, İktidarda böyle bir âdet yok; bu da yanlış.
Sevgili arkadaşlarım, ben, hep, yanlışları
söylemek için, fırsat buldukça buraya çıkıp doğruları söyleyeceğim, doğruları
göstereceğim; ama, yaparsınız yapmazsınız, o da sizin kendi vicdanınıza kalmış;
ona karışamam; ama, doğru yaparsak, hep birlikte huzur içinde oluruz ülkemizle
birlikte. Yapılan her doğru ülkemizin lehine olur, milletimizin lehine olur,
tüyü bitmemiş gelecek çocuklarımızın, yetimlerimizin lehine olur diye
düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinize sevgi ve
saygılar sunuyorum.
Hoşçakalınız. (Anavatan Partisi ve AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Ankara Milletvekili Zekai Özcan; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu Tasarısının, bilindiği gibi, Sayın Cumhurbaşkanımızdan 15
maddesi geri dönmüştür. Bunu 9 grupta toplamak mümkündür. Bu 9 grup 15 maddeyi
ihtiva etmektedir. Esas vurgulanan konu, yaşın kademeli olarak artması ve 9 000
gün primle ilgili Sayın Cumhurbaşkanımızın çekincesidir ve burada gerekçe
olarak da ortalama ömrün 66 yaş olduğunu belirtmesidir.
Dün, Cumhuriyet Halk Partili değerli
arkadaşımın ve bugün, Anavatan Partili değerli arkadaşımın da tenkitleriyle
beraber, bu konuları vurgulamak istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türkiye'de,
Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, yaş, doğumdan yaş 66 değildir.
Bugünkü, bizdeki verilere göre, yaşlılık aylığı ile emeklilik aylığı arasındaki
kavram karıştırılmaktadır. Bugün, 2006 için söylüyorum; toplam doğumdan yaşama
ümidi 71,5'tir. Oysaki emeklilikteki yaşama beklentisi ise 60 yaşında bir kişi
için 77,7'dir. Bu, kadınlarda 79, erkeklerde 76,5'tir.
Bu belirtildiğine göre, aslında, bizim,
sosyal güvenlik reformunda 2035'ten sonra beklediğimiz, erkeklerde 16,
kadınlarda 20 sene, emekli olduktan sonra, emekli maaşının bağlanması konusunda
kurgulanmıştır; ki, AB ülkelerine baktığımızda bu sayı son derece düşüktür.
Avrupa ülkelerinde, yaklaşık, erkekler 10-12 civarında, kadınların ise yine 14
yıl civarında emekli beklentisi bulunmaktadır.
Bugün için, kadınlarımız 33, erkekler ise
27 sene emekli aylığı almaktadır; ki, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir
uygulama yoktur; çünkü, insanların çalışırken ödedikleri prim ile emekli
olduktan sonra alacakları maaş arasındaki ilişkiye baktığımızda, insanların
çalışırken ödedikleri primlerin toplamı, emekli olduklarında aldıklarının en az
2 katıdır. Türkiye'de ise bu tam tersidir; yani, çalışırken 1 kat ödüyorlar,
emekli olduğunda 2 kat daha fazla emekli aylığı alıyorlar.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu 9 000 gün
meselesine gelince; bu, çok istismar yapılıyor; sanki, 9 000 gün olmayınca
kimse emekli olamıyor diye bir kaygıya düşülüyor. Halbuki, 4 500 gün prim
ödeyen kişiler -ki, bu, kademeli 5 400'e çıkacak- bunların emeklilik hakkı
saklıdır ve bundan sonra da 5 400 gün prim ödeyenler emekli olabilecektir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kaç yaşında?
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) -
Dolayısıyla, sadece 9 000 gün prim ödemesi iddiası yersizdir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben,
Cumhuriyet Halk Partisinin SHP ile birleştiği dönemde, 1995'te hazırladıkları
tasarıdan birkaç örnek vereceğim. Bu tasarıda, 506 sayılı Kanun değiştiriliyor
ve burada deniyor ki: "Kadın 55, erkek 60" ve 9 000 gün prim ödeme
şartı getiriliyor. 1995'te, daha sonra, Cumhuriyet Halk Partisinin, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı olduğu dönemde, Sayın Tansu Çiller'in DYP Genel
Başkanıyken, Başbakanken hazırladıkları tasarı… Bu tasarıda diyor ki, geçici
maddeyi söylüyorum... Biz, biliyorsunuz ki, bu geçici maddelerde, mevcut
haklardan en ufak geriye gidiş yapmadık. Yani, 2007'den önce 1 gün prim dahi
ödese, bu sisteme dahildir, herhangi bir artışa sebep olmayacaktır. İki; yaşta
hiçbir değişiklik olmayacaktır. 2007'den sonra ilk defa, SSK olarak, hizmete
başlayacaklar için bir kademeli geçiş yaptık ve 2026'da 9 000 gün ödeyenler
ancak 2051'de emekli olduklarında bu şart getirilmektedir. Yani, 2051 yılından
önce emekli olanlar için 9 000 gün
şartı yoktur; bunun altını çizeyim.
Şimdi, bu geçiş şartlarına baktığımızda,
çok enteresandır, diyor ki (a) maddesinde: 15 yıllık sigortalılık süresini
doldurmuş bulunan kadınlar 7 200 gün, 20 yıllık sigortalılık süresini doldurmuş
olan erkekler ise 9 000 gün prim ödemek koşuluyla emekli olabilmektedir. Yani,
ne yapıyor; mevcut sistemde çalışanların 2 200 gün primini artırıyor, 360'a
böldüğümüzde 6,2 sene kadınlarda, erkeklerde ise 11 sene birden yaşlarını ve
prim günlerini artırıyor. Halbuki, bizim bu getirdiğimiz tasarıda mevcut
haklarda hiçbir geri gidiş yoktur. Bunu, dün, değerli Kemal Kılıçdaroğlu
konuşurken diyor ki: "9 000 güne nasıl çıkartıyorsunuz?" Halbuki, bu
tasarı hazırlandığında kendisi bu tasarıyı övüyor. SSK Genel Müdürüyken diyor
ki… Bu dediğim çok ağır şartlar getiriliyor. Düşünün ki, 10 yıl ve sonrası
olanların yaşları birden 58'e çıkıyor ve 7 800 prim gününe taşıyor ve mevcut
müktesep hakları ellerinden alınıyor ve onlar için diyor ki: "Kanun yürürlüğe
girdiği tarihte emeklilik hakkını kazanmamış olanların da beklenen hakları
mümkün olduğu ölçüde korunmaya çalışılmıştır." Şimdi, Sayın Tansu
Çiller'in Başbakan olduğu dönemde…
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Doğru Yol Partisi,
değil mi efendim?
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Evet, Doğru
Yol Partisi, SHP ve CHP'nin birleşip birlikte yönettikleri Çalışma Bakanlığının
hazırladığı bu tasarıda bu kadar ağır hükümler varken "bu 9 000 gün niçin
konulmuştur" demektedir. Dediğim gibi, 9 000 gün tek şart değildir. 5 400
gün prim ödeyenler de emekli olabilecektir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kaç yaşında
emekli olacak Sayın Özcan?
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Yaşı,
bugünkü 60'tır, 3 yaş ilave ediyoruz, 63 yaşında emekli olacaktır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Onu da
söyleyin.
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Gelelim,
Anavatan Partisinin…
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - DYP'nin
getirdiğinde kaç yaşında oluyordu?
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - 60 yaşında.
Yine onlarda da yaş artırılıyordu 3 600'le.
Şunu söylüyorum: Getirilen şey, müktesep
hakları ellerinden alınıyordu; yani, kişi sistemdeyken birden buna 11 seneye
yakın prim yükü yüklüyor ve senesini artırıyordu. Biz diyoruz ki: 2007'den önce
1 gün dahi sigortalı olan kişinin, ne emeklilik yaşında ne de prim gün
sayısında bir artış yok. 2007'den sonra Emekli Sandığında ve Bağ-Kurda da
herhangi bir artış yok. Sadece, SSK'lılar, 2007'de 7 100 günle başlayacaklar,
2008'de ilk defa girecekler 7 200'le başlayacaklar, 2009'da girenler 7 300
günle; bu şekilde devam edecek, taa 2026'da 9 000 günü bulacak ve dediğim gibi,
2051'de emekli olanlar için geçerli olacak.
Anavatan Partisine geldiğimizde… Anavatan
Partisinin getirdiği geçiş şeyi de çok ağırdır ve onlar diyorlar ki… Yine, 10
sene olanlara prim günü 1 000 gün ve 10 yaş ilave ediliyordu. Anayasa
Mahkemesinden dönmeseydi, yine, ağır hükümler taşıyordu.
Şunu ifade etmek istiyorum: Bu, otuz kırk
sene sonrası sosyal güvenliğin düzenlenmesidir. Burada kalkıp siyaset yaparsak,
yanlış yaparız. Bu gelecek kırk yıl, sadece AK Parti Hükümetinin kırk yılı
değildir; bütün toplumun geleceğidir. O bakımdan, bugün, ne Avrupa'da ne
dünyada 60 ve 60 yaşın altında hiçbir emeklilik sistemi yoktur. Bugün,
gelişmekte olan ülkelerde de 60 yaşın altında herhangi bir emeklilik yaşı
yoktur. Burada kullandığımız tabir, emeklilik yaşıdır. Emeklilik yaşındaki,
tabiî ki, kişinin çalışamayacak duruma gelmiş olmasıdır; yani, yaşlılık birinci
kriterdir. İkinci kriter ise, sigortalılık süresidir. Bu, dünyada her yerde
aynıdır. Yani, sigortalılıktaki çalışma süresi mutlaka vardır.
Şimdi, bazı ülkelerde, tabiî ki, vergiye
dayalı bir sistem vardır. Bunlarda prime dayalı sistem olmadığı için ikametgâh
şartı vardır; işte, Norveç'te, Danimarka'da olduğu gibi; ama, orada da yine bir
süre vardır. "Bu ülkede 50 sene, 40 sene ikâmet edeceksin" şartı
vardır; yani, 18 yaş ile 65 yaşı arasında ikâmet edecektir, 65 yaşında emekli
olabilecektir kadın olsun, erkek olsun.
Yine, primli sistemlere baktığımızda,
yine, onlarda da, Belçika'da 42 sene, Fransa'da 40 sene, işte, İspanya'da 40
sene, birçok ülkede… Dün, burada, Sayın Kılıçdaroğlu'nun "hangi ülkede 9
000 gün vardır" sözlerine cevap olarak söylüyorum: 40 sene, 42 sene
sigorta primi ödeyen birçok ülke bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bir başka konu, çok
eleştirilen bir konu var; TÜFE'yle ilgili konudur. Deniliyor ki: "Siz
büyüyorsunuz, gayri safî millî hâsıladan emeklilere bir pay
ayırmıyorsunuz."
Şimdi, değerli arkadaşlarım, evet,
sistemin kurallarını koyalım; kurallarını koyduktan sonra, refah payının nasıl
verileceğini, o hükümetlerin ekonomileri, büyümeleri oranında, hükümetler
takdir edecektir; ama, bugün, zaten, Sosyal Sigortalar Kurumunda ve Bağ-Kurda
emekli aylıklarının bağlanması TÜFE'ye bağlıdır; yani, yeni bir sistem
getirilmemiştir.
Şimdi, şunu da ifade ediyorum ki, AK Parti
gibi sosyal politika uygulayan hükümetler, zaten, burada çok özen
gösteriyorlar. Biz, AK Parti olarak iktidara geldiğimizde, birkaç örnek vermek
istiyorum, SSK'da yüzde 78 artış yaptık. 2002 ile 2005 yılları arasında
diyorum; çünkü, 2006'nın TÜFE neticeleri daha kesinleşmemiştir; onun için, bunu
katmıyorum. Bağ-Kurda, tarımda yüzde 169, esnafta yüzde 123 yaptık;
ortalamasını söylüyorum. Asgarî bakımdan düşündüğümüzde de, bunlar yüzde 200'ü
geçmektedir. Net asgarî ücrette yüzde 90 artırdık; emekli maaşlarını,
memurların emekli maaşlarını yüzde 84 artırdık, memurların aktif maaşlarını
yüzde 86 artırdık.
Şimdi, bunlara baktığımızda, 2002 ile 2005
yılları arasında, aslında, Türkiye'de TÜFE yüzde 39 artmıştır. Halbuki,
verdiğim rakamlara baktığınızda, gayri safî millî hâsıla da cumhuriyet
tarihinin tabiî ki en önemli gelişmesini göstermiştir. 2002 ile 2005 arasında
Türkiye'nin büyümesi reel anlamda yüzde 25'tir. Yüzde 25'i de buraya katsak
bile, biz, TÜFE artı gayri safî millî hâsılayı bile üzerine koyduğumuzda, yine,
daha fazla, emekli maaşlarını artırdığımız, çalışan, aktif memurlarımızın
maaşlarını artırdığımız görülmektedir.
Bakın, bu sene bile en düşük
memurlarımızın maaşını yüzde 20 civarında artırdık; ama, yükseklerini yüzde 5
artırdık. Bunu şu anlamda söylüyorum: Hiçbir hükümet, sosyal politika uygulayan
bir hükümet, eğer, büyüyorsa, ekonomisi gelişiyorsa, TÜFE'nin üzerinde artış
yapacaktır ve Hükümetimiz de, şüphesiz, 2002'den 2006'ya gelinceye kadar nasıl
yaptıysa, bundan sonra da yapmaya devam edecektir.
Şimdi, burada, yine, dün bir tenkit konusu
oldu. İşte, Bağ-Kurluların 2007'den sonra canları yanacak dendi. Bunun da
gerekçesi, sosyal güvenlik destek prim ödemesi ileri sürüldü ve yanlış ifade
kullanıldı; sanki, emekli maaşlarından eskiden yüzde 10 kesilirken, 2007'den
sonra yüzde 33,5 kesileceği ifade edildi. Bu, gerçek değildir. Bizim, aslında,
bu getirdiğimiz sosyal güvenlik tasarısında emekli aylıklarından tek kuruş
kesilmeyecektir değerli arkadaşlarım; sistemi öyle kurduk. Yani, bugüne kadar
emekli olduktan sonra ikinci bir iş yapanların emekli aylıklarından sosyal
güvenlik destek primi kesiliyordu; halbuki, bu getirdiğimizde, emekli maaşından
herhangi bir kesinti yapılmayacak. Yalnız, kişi tercihine bağlı. Eğer, ikinci
bir iş yapmaya başlamışsa, onun önünde iki husus var; ya emekli aylığını tam
almaya devam edecek, fakat, yeni çalıştığı işten dolayı sosyal güvenlik destek
primi ödeyecek veyahut da emekli aylığını almayacak, o zaman yeni işinden
sosyal güvenlik destek primi tabiî ki kestirmeyecek ve emekli aylığına
yansıtacak bunu.
Şimdi, burada, Bağ-Kurlularla ilgili
olumsuzluk nedir diye sorduğumuzda, Bağ-Kurlularla ilgili hiçbir olumsuzluk
yoktur. Çünkü, bugün, Bağ-Kurlu sistemde yüzde 40 prim ödüyordu; halbuki, bu
yaptığımız düzenlemede, Bağ-Kurlular bundan sonra yüzde 33,5 prim ödeyecekler;
yani, Bağ-Kurluların prim oranlarını düşürdük. Sosyal güvenlik destek primi
ödemelerini de emekli maaşlarından kestirmiyoruz; sadece yeni çalıştıkları
işten dolayı sosyal güvenlik destek primi ödeyecekler. Tabiî ki, bu, SSK'lılar
için farklıdır; çünkü, bunun yüzde 19,5'ini işveren verecektir, yüzde 14'ünü
ancak kişi ödeyecektir.
Bir başka tenkit konusu üzerinde durmak
istiyorum. Burada emekli aylıklarının bağlama oranlarının düşürülmesi konusu.
Değerli arkadaşlarım, bu, sanki, gelecekte
emeklilerimizin aylıklarının azalacağı intibaını veriyor; halbuki gerçek böyle
değil. Evet, emekli aylıklarının bağlama oranları düşüyor; bu doğrudur; fakat,
2007'den önce, biliyorsunuz, bugünkü sistemde Emekli Sandığı mensupları
çalışırken ilk 25 senesinde yüzde 75 aylık bağlama oranına tabi tutuluyorlardı;
ama, ondan sonra her sene için yüzde 1'e düşüyordu. SSK ile Bağ-Kura
baktığımızda bu da yüzde 1,5'e düşüyordu. Halbuki biz, 2007 ile 2016 yılları
arasında yüzde 2,5'e, ondan sonra yüzde 2'ye bunu yükselttik; daha doğrusu
değiştirdik. Yükselttik… Şu anlamda söylüyorum: Sistemde uzun zaman kalacaklar
için yüzde 2,5 ve yüzde 2 aslında bir yükseltmedir; ama, siz, bunu, yirmibeş
sene içerisinde kişinin emekli olacağını düşünürseniz, emekli aylığı bağlama
oranı düşecektir. Ama, yeni bir kavram getirdik. Burada prime esas kazanç
farklılaştırılmıştır. Bugün Emekli Sandığı, yani, memurlar için söylüyorum,
bunların prime esas kazançları çok değişik rakamlardadır. Yani, bazı aldıkları
ücretler emekli aylıklarına yansıyor; fakat, primlerinden düşülmüyordu. Şimdi
ise, bütün bunlar prime tabi tutulacağı için, prime esas kazançları artacaktır;
dolayısıyla, aylık bağlama oranlarıyla çarptığımızda, bizim yaptığımız
hesaplamalarda, aylık bağlama oranları uzun dönem sistemde kalanlar için
herhangi bir düşüklüğe sebep olmayacaktır.
Yine, Sayın Cumhurbaşkanımızın da
vurguladığı bir konu var. Diyor ki Sayın Cumhurbaşkanımız: Eğer kişiler…
Memurlar için söylüyor. Siz, bunların tabiî ki matrahını yükseltiyorsunuz;
fakat, bunlardan prim aldığınız zaman, yüzde 14 dahi olsa -düşürüyorsunuz; ama,
yüzde 14 alsanız bile- dolayısıyla, bunların faal aylıkları azalacaktır diye
bir görüşü var. Buna da katılmamız mümkün değil; çünkü, buradaki, bizim
Hükümetin hedefi, kesinlikle, çalışanların maaşlarının düşürülmesi söz konusu
değildir. Buradaki sene kavramı, bu konuda yapılacak reforma fırsat vermek
içindir; yoksa, herhangi bir düşüş olması söz konusu değildir.
Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, sağlıkta
da değerli arkadaşlarımız tenkitlerde bulundular. Ben şunu çok açık söylüyorum:
Bu genel sağlık sigortası, Türkiye Cumhuriyetinin sağlıkta yaptığı en büyük bir
reformdur. Bu reformu hepimiz alkışlamak durumundayız; çünkü, bu reformla,
Türkiye'de yaşayan herkes -bunlar yabancı uyruklu olsun, vatansız olsun-
sığınmacı olsun- bu genel sağlık sigortası kapsamına giriyor ve Türkiye'de her
3 kişide 1 kişi 18 yaşın altındadır değerli arkadaşlarım ve biz diyoruz ki, bu
18 yaşın altında, Türkiye'nin geleceğini emanet edeceğimiz kişilere diyoruz ki,
siz, tescil şartına bakılmaksızın genel sağlık sigortası kapsamına alındınız ve
diyoruz ki, genel sağlık sigortası finansmanı farklılaştırdığı için, bundan
sonra, kesinlikle köydeki muhtar ile köydeki çobanın, fabrika sahibi ile
fabrikada çalışan işçinin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - …bir
milletvekili ile sokaktaki simitçinin arasında sağlığa ulaşma bakımından hiçbir
fark kalmayacak; çünkü, bugüne kadar sağlıktaki çapraşık durum şuydu:
Yeşilkartlılar farklı, SSK'lılar farklı, Bağ-Kurlular farklı sağlık hizmeti
almaktaydı. Halbuki, burada, artık, ister kamu ister özel hastane, kişinin
SSK'lı mı, Bağ-Kurlu mu, Emekli Sandığı mı, yeşilkartlı mı, vatansız mı, özürlü
mü, buna bakmayacak. Nesine bakacak; bu kişinin genel sağlık sigortası
kapsamında olup olmadığına bakacak. Dolayısıyla, bunun faturasını genel sağlık
sigortasından alacağı için, bu kişiler arasında herhangi bir ayırım yapması söz
konusu olmayacak; çünkü, kişiyle, artık o kuruluşun parasal ilişkisi
kesilecektir.
Dolayısıyla, bu önemli reformun 2007'den
sonra hayata geçirilmesi bakımından, mutlaka, gelecek kuşaklar, cumhuriyet
tarihi, Tayyip Erdoğan Hükümetini, sosyal güvenlikte geleceğe dönük yaptığı bu
reformdan dolayı anacaktır ve biz, gelecek kırk yıl için, kurallarını
koyduğumuz, hesaplarını yaptığımız… Tekrar şurada da bir ifade etmek istiyorum.
IMF'yle ilgili çok söylendi, burada bahsetmek istiyorum. Şimdi, devamlı, bu
tasarının IMF'nin politikası olduğu söylendi.
Değerli arkadaşlarım, biz, AK Parti
olarak, seçim beyannamesini, 1992'de, seçimden önce belirttik.
AHMET YENİ (Samsun) - 2002'de…
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Dedik ki
orada… Sosyal sigortalar kuruluşları, uygulanan sigorta programları, üyelerin
aylığa hak kazanma şartları, emekli aylıklarının alt ve üst sınırları, prim
oranları, sağlanan haklar ve yükümlülüklerden bahsediyoruz, genel sağlık
sigortasını kuracağımızı söylüyoruz ve bunu Acil Eylem Planında ortaya
koyuyoruz ve iki seneden fazladır tartışıyoruz, Meclis gündeminde de bir
seneden fazladır tartışılıyor, buna rağmen deniliyor ki… Hükümetin Acil Eylem
Planında olan ve seçimden önce vatandaşına söz verdiği, hem genel sağlık
sigortası hem sosyal güvenlik reformunu IMF'ye bağlamak kasıtlı bir durumdur,
başka bir şey ifade etmemektedir. Bana göre, bu reformda biraz da geciktik;
yoksa, IMF'yle bir ilgisi yoktur.
Hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu söz istediler.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin
başında Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik
reformu yasa tasarısı Genel Kurulumuzda ikinci kez görüşülüyor. Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından bazı maddeleri iade edilmesi nedeniyle, bu
görüşmeyi hem komisyonda hem de burada, sizin huzurlarınızda gerçekleştiriyoruz.
İzninizle, bazı konulara ben de açıklık getirmek istiyorum.
Bu tasarı çok tartışıldı, çok konuşuldu;
ama, görüyoruz ki -demek ki, yeterince biz bu tasarıyı tanıtamadık- bazı soru
işaretleri hem değerli milletvekillerimizde, özellikle muhalefete mensup
milletvekillerimizde hem de bazı kesimlerde hâlâ devam ediyor. Bunun için,
hoşgörünüze sığınarak, belli konularda tekrar görüşlerimizi ifade etmek, arz
etmek istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sosyal güvenlik reformu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak uzun yıllardır
ihtiyaç duyduğumuz yapısal bir reformdur. Bu, sadece bizim Hükümetimizin
programında, Acil Eylem Planımızda olan bir husus değildir. Uzun yıllardır,
devletimizin resmî belgelerinde, yıllık raporlarda, beş yıllık kalkınma
planlarında ve bizden önceki Hükümet programlarında gündeme gelmiş bir konudur;
ama, hiçbir hükümet, çeşitli nedenlerden dolayı, bu yapısal reformu hayata
geçirme konusunda bu hükümet kadar mesafe kaydedememiştir, bu Parlamento kadar
mesafe kaydedememiştir.
Niçin bir sosyal güvenlik reformu
yapıyoruz; Hükümetimizin bu kadar yoğun meşgalesi arasında, fazla zamanı mı
arttı veyahut da işi gücü de yok, bu kadar, yetmişiki milyon insanı
ilgilendiren, önümüzdeki yıllarda, dönemlerdeki vatandaşlarımızı da kapsayacak
bu reform konusuna el attı diye… Her şeyden önce, bu, geleceğe karşı duyduğumuz
sorumluluğun gereğidir. Bunun altında yatan felsefe boyutu, mantalitesi budur.
Değerli arkadaşlarım, biz, sosyal güvenlik
reformuna veyahut da sosyal güvenlik sistemimize bir çekidüzen vermezsek,
gelecek kuşaklara, onların taşıyamayacağı kadar ağır bir yük devretmiş
olacağız. İzin verirseniz bir iki rakam vereyim. Sosyal güvenlik sistemimize
2005 yılı itibariyle Hazine tarafından aktarılan kaynak yaklaşık 20 milyar
dolardır. Önümüzdeki on yılı projekte edersek, on yıl içerisinde Hazineden
sosyal güvenlik sistemimize aktarılması gereken miktar yaklaşık 250 milyar
doları bulacaktır. Yani, önümüzdeki on yıl içerisinde, bugünkü mevcut veriler
devam ettiği takdirde, Hazinenin -yani vatandaşlardan toplanan paralarla- bu
sisteme 250 milyar dolar aktarması gerekecektir.
Evet, hepimiz diyoruz, sosyal devlet,
sosyal güvenlik sistemine kaynak aktarmak zorundadır. Huzurunuza geldiğim ilk
günden itibaren bunu hep ısrarla söylemeye çalıştım. Nasıl başka alanlara
devletimiz kaynak aktarıyorsa, sosyal güvenlik sistemine de kaynak aktarmak
zorundadır; ancak, bu aktarılan kaynağın makul olması gerekiyor, bizim gibi
borçlu olan bir ülkede, borçlanma maliyetlerini, işsizliği ve istihdamın
daralmasını tetiklememesi gerekiyor.
Şimdi, 250 milyar doları bir tarafa
bırakın. Eğer biz bu sistemde 100 milyar dolar bir tasarruf yapabilsek
önümüzdeki on yıl içerisinde, GAP Projesini iki defa bitirmiş oluyoruz değerli
arkadaşlarım ve Türkiye'deki işsizliğe önemli ölçüde çözüm getiriyoruz,
istihdamın artışına önemli ölçüde çözüm getiriyoruz. Bu nedenle, sosyal
güvenlik sisteminin açıkları önem taşımaktadır; ama, demin de ifade ettiğim
gibi, sosyal devlet olma gereği, bu sisteme devletin katkı yapması gerekiyor;
ki, nitekim, devletimiz bunu en geniş manada yerine getiriyor. İşte, 2005
yılında Hazineden transfer edilen 23 katrilyon liralık miktar söz konusudur.
Önümüzdeki yıllarda da bu finansman açığını kapatacaktır.
Diğer taraftan, ülkemizde yaklaşık 11 000
000 yeşilkartlı vatandaşımız vardır. Bu vatandaşlarımızın giderleri de Hazine
tarafından karşılanmaktadır, bilabedel karşılanmaktadır. Öyle vilayetler vardır
ki, nüfusunun yarısından fazlası yeşilkartlıdır. Devletimiz, sistemimiz bunları
biliyor, bunları görüyor; ama, hiçbir vatandaşı sokakta kalmasın, hastane
kapılarında kalmasın diye, sosyal devlet olmanın gereği bu harcamaları yapıyor;
ancak, değerli arkadaşlarım, bazı çıplak gerçeklerle de karşı karşıyayız, bunu
da bilmemiz gerekiyor.
Evet, bu miktar, önümüzdeki 250 milyar
dolar, bizim geleceğimizden tasarruf edeceğimiz miktardır; yani, çocuklarımızın
bize emanet ettiği bir paradır. Zaten, sosyal güvenlik sisteminde tartıştığımız
budur. Biz, bu 250 milyar doları, bugün sistemden emekli olanlar veyahut da
önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde emekli olacaklar bol bir şekilde harcayalım mı;
yoksa, biz tasarruf ederek gelecek nesillere aktaracağımız yükü hafifletelim
mi? Bütün mesele budur ve sosyal güvenlik sisteminin temelinde de yatan budur.
Kuşaklar arasında adil bir paylaşımı planlaması gerekmektedir. İşte bizim
yapmaya çalıştığımız… Sosyal güvenlik sistemini yaparken, ister emeklilik olsun
ister sağlık sigortası olsun, kuşaklar arasında bir adil paylaşımı, bir dengeli
paylaşımı yapmanın gayreti içerisinde olduk.
Şimdi deniliyor ki: "Bir yanlıştan
dönün. Efendim, burada paylaşın." Değerli arkadaşlarım, biz üçbuçuk yıldır
bu paylaşma işini yapıyoruz. Görüşmediğimiz aşağı yukarı hiçbir kesim kalmadı;
sivil toplum örgütleriyle, sendikalarıyla, meslek kuruluşlarıyla, siyasî
partilerimizle, görüşülmesi gereken herkesle görüştük. Ben, geçmiş siyasî
tarihe baktığımız zaman hiçbir yasanın bu kadar geniş katılımcı bir anlayış
içerisinde hazırlandığına şahit olmadım -belki vardır; ama, ben bilmiyorum- ve
sivil toplum örgütlerinden bize gelen önerileri yüzde 65 oranında karşıladık;
yani, bize 100 öneri geldiyse 65 öneriyi biz bu tasarıya monte ettik. Peki,
geride kalan, rafine olan maddeler nedir; bu maddeler bu reformun özünü teşkil
eden maddelerdir; yani, ısrarımız veyahut da bu tasarıda bunların kalmasındaki
düşüncemiz, eğer, bu söz konusu maddelerde herhangi bir değişiklik yapar isek,
biz bu reformun içini boşaltmış oluruz. O zaman da, işte, üçbuçuk yıldır
konuştuğumuz sistemin sürdürülebilirliği konusundaki bütün iddialarımızdan
vazgeçmiş oluruz. Onun için, belki bunu anlatmak zor; ama, inanıyorum ki, biz
bunu vatandaşlarımıza anlattığımız zaman, halkımız bunu anlayışla karşılayacaktır
ve sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminin kurulması herkesin menfaatına
olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu genel girişi
sizlere takdim ettikten sonra bazı spesifik konulara da girmek istiyorum.
Deniyor ki: Efendim, IMF dayatmasıyla Hükümet bu tasarıyı yaptı, bu noktaya
geldi. Bu doğru değil. Hatırlayalım; Hükümetimiz 2002 Aralık ayında kuruldu.
Kuruluşundan bir hafta sonra, biz, ilgili bakanlar, Türkiye'de sosyal güvenlik
reformunu çalışmaya başladık; hatta, Acil Eylem Planımızda da koordinatları
çizilmiş sosyal güvenlik reformu belliydi. Yani, o zaman IMF'yle ne anlaşma
vardı ne herhangi bir angajman vardı. Bunların hiçbiri olmadan, biz, parti
olarak ve Hükümet olarak, Türkiye'de bir sosyal güvenlik reformu yapma
ihtiyacını gördük ve bunun gereklerini yerine getirmeye başladık. Ha, zaman
içerisinde, gerek Dünya Bankası gerekse IMF'yle bu konuda çakışan hususlar
olmuştur; ama, bunu hiçbir zaman IMF'nin bir dayatması olarak, IMF'nin bir
diktesi olarak görmek mümkün değildir. Bunu böyle söylemek, Parlamentomuza ve
bu Parlamentonun bünyesinden çıkmış Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine haksızlık
olur diye düşünüyorum.
Evet, bunun dışında, değerli
milletvekilleri, Zekai Bey de izah etti, bazı konular var; örneğin bunlardan
birisi prim matrahlarında artış olacağı nedeniyle kamu çalışanlarının görev
aylıklarının azalacağı noktasında bir görüş var. Sayın Cumhurbaşkanımızın da
iade ettiği maddelerden biri budur. Hayır, kesinlikle böyle olmayacak. Evet,
prim matrahı artacak; ama, bu artıştan dolayı kamu çalışanlarımızın fiilen,
yani, net eline geçen görev aylıklarında herhangi bir azalma olmayacaktır. Ne
bizim böyle bir kastımız vardır ne de böyle bir şeye hakkımız olduğuna
inanıyoruz. Onların aylıklarında bu şekilde herhangi bir düşüş olmayacaktır.
Bizlere çok sık sorulan bir soru var;
muhtemelen sizlere de sık sık soruluyor. Bugün itibariyle emekliliğini hak
etmiş çalışanlarımız var; diyorlar ki: Biz emekli olalım mı, ne yapalım? Yani,
bu yasadan herhangi bir şekilde etkileniyor muyuz diye… Hayır. Altını çizerek
ifade ediyorum. Bugün itibariyle emekliliğini hak etmiş kişilerin herhangi bir
telaşa kapılmalarına gerek yok. Aksine, onların daha fazla çalışmalarını sistem
ödüllendiriyor, yeni sistem ödüllendiriyor. Nasıl ödüllendiriyor; bugünkü
mevcut sistemimize göre yirmibeş yıldan sonra çalışan her yıl için Emekli
Sandığında 1,5, SSK'da 1 olan katsayı, yeni sistemde 2,5 olarak uygulanacaktır.
Yani, her yıla yüzde 2,5 nispetinde yeni sistem prim vereceği için 26 ncı, 27
nci ve daha sonraki yılları çalışmaları kendileri açısından faydalıdır.
Dolayısıyla, bugün itibariyle emekliliğini hak etmiş vatandaşlarımızın herhangi
bir şekilde endişeye kapılmalarına gerek yoktur diye düşünüyoruz.
Evet, bu 9 000 gün konusu çok konuşuluyor;
işte, mezarda emeklilik olarak ifade ediliyor. Hatta, 1999 yılında 4447 sayılı
Yasa çıkarken o gün parlamenterlik görevini yapan arkadaşlarımızın
beyanlarından alıntılar yapılarak burada okundu. Bir kere, 99 yılında yapılan
ile bugün yaptığımız çok farklı şeyler değerli arkadaşlarım. O gün yapılan
yaşın yükseltilmesi çok keskin bir şekilde hayata geçiyordu, Anayasa
Mahkemesinin iptali olmasaydı yaş çok keskin bir şekilde hayata geçiyordu ve
bugünkü reform kapsamı ile 99 yılında yapılan reform kapsamı çok farklı
şeylerdir. Onun için, o gün konuşan milletvekili arkadaşlarımızın beyanlarını
bu doğrultuda değerlendirmek gerekir.
Değerli arkadaşlarım, bu 9 000 gün konusu,
Emekli Sandığında ve Bağ-Kurda zaten şu anda halen geçerli olan bir sistemdir;
yani, 25 yıl karşılığı olan 9 000 gün, Emekli Sandığında ve Bağ-Kurda aranan
bir husustur. Sadece, yeni yasamız, hizmet akdiyle çalışan, yani, SSK'lı olarak
tabir ettiğimiz vatandaşların bu 7 000 gün olan sürelerini yıllara yayarak, 9
000 güne çıkarılmasını öngörmektedir. Yani, 2007 yılında ilk defa sigortalı
olacak bir vatandaşımız, 7 100 gün üzerinden emekli olacaktır. Yani, 2007
yılında sisteme giren vatandaşımızın 25 yılda emekli olduğunu kabul edersek,
ancak 2030'lu yıllarda 7 100 gün üzerinden emekli olması söz konusudur. Yani,
2007 yılında, birdenbire, bu 7 000 günden 9 000 güne çıkmayacağız. Sadece 2007
yılında 100 gün ilave edilecek, her geçen yıl 100 gün ilave edilmek suretiyle,
ancak 2027 yılında, Türkiye'de, bu 7 000 gün olan prim ödeme gün sayısı 9 000
güne çıkacak. Yani, daha uzun bir açıklama getirmem gerekirse, 2027 yılında
sisteme girmiş bir sigortalımız, ancak 2052 yılında emekli olduğu zaman,
kendinden aranacak prim ödeme gün sayısı 9 000 gün olacaktır. Ha şunu kabul
ederiz: Yani, 7 000 gün de, 9 000 gün de özellikle kısmî çalışma süreleri
açısından zor bir süredir. Bugün bile 7 000 günü doldurmakta bu bahsettiğimiz
vatandaşların durumu gerçekten zordur. Yani, bugünkü sistemde bile bu
vatandaşlarımızın emekli olmaları zordur. Onun için, sisteme, kısmî emeklilik
dediğimiz, yani, 4 500 gün prim ödeme karşılığında mevcut emeklilik yaşlarına 3
yaş ilave etmek suretiyle ikinci bir alternatif emeklilik sistemi de getirilmiş
bulunmaktadır.
Bunun dışında, diğer önemli bir konu,
aylık bağlama oranlarının bir disiplin içerisine getirilmesi konusudur. Evet,
aylık bağlama oranı itibariyle dünyada ve OECD ülkeleri içerisinde en yüksek
ülkelerden biriyiz. Bunu, zaman içerisinde düşürmeyi amaçlıyoruz. 2015 yılına
kadar yüzde 2,5, 2015 yılından sonra da, 2016 yılından itibaren yüzde 2 olarak
uygulanmasını yasamız öngörmektedir. Bunun karşılığında deniliyor ki: Madem
aylık bağlama oranları düştü, otomatik olarak, emeklilik aylıklarında da, işte,
2015 yılında, 2017 yılında, 2020 yılında düşüş olacaktır. Bu, gerçeği tamamen
yansıtmamaktadır. Şöyle yansıtmamaktadır: Emekli aylıklarında önemli olan,
çalışırken almış olduğunuz ücret ve çalışma süresidir. Eğer, ücret düzeyiniz
yüksekse ve çalışma süreniz fazlaysa, size bağlanacak emekli aylığı da o oranda
yüksek olur. Bugün her şeyi sabit varsayarsak, enflasyon, diğer parametreleri
sabit varsayarsak, 25 yıl üzerinden emekli olacaksa, bu, yüzde 3'ten yüzde
2,5'e düşmesinin matematiksel karşılığı bir düşüşü beraberinde getirir; ama,
inşallah, hepimiz yaşayıp göreceğiz, zaman içerisinde gerek prim matrahlarının
artmış olması gerek çalışma süresinin uzamış olması gerekse ücretlerin
çalışırken reel bölümünün artmış olmasından dolayı, satın alma gücü itibariyle
emekli aylıklarında bir düşüş olmayacağı kanaatindeyiz. Bundan etkilenen bazı
meslek mensuplarını da korumak için, bazı yasal düzenleme hazırlığı
içerisindeyiz. İşte, hâkim ve savcılarımıza yapacağımız düzenlemenin altında bu
yatmaktadır; çünkü, hâkim ve savcılarımızın çalışırken aylıklarının artışı
ancak birinci sınıfa geldikten sonra çok hızlı bir şekilde yükseldiği için,
onlara, bu anlamda bir düzenleme yapma ihtiyacı doğmuştur.
Genel sağlık sigortasına ilişkin bazı
hususlar dile getirildi. 18 yaşından küçük çocuklardan, işte, hastaneye
yattıktan sonra, hastaneden çıkarken para alınacak filan diye burada değerli
görüşler dile getirildi.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; genel
sağlık sigortası, 18 yaşından küçük çocukları büyük bir güvence altına alıyor.
Bugünkü sistemimizden farklı olarak, anne ve babasının herhangi bir sosyal
güvenlik sistemine bağlı olup olmadığına bakmaksınız, bağlı olsalar bile
sisteme borçları olup olmamasına bakmaksızın bu çocukların bütün tedavilerini
genel sağlık sigortası karşılayacaktır. Bu, gerçekten, çocuklarımız adına çok
önemli bir güvencedir.
Onun dışında, hastaneden çıkarken… Yatarak
tedavilerde herhangi bir katkı payı alınmadığı için, bu konuda söylenenlerin
gerçeği yansıtmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Yeni sistemimiz sadece iki konuda fark
alınmasını öngörüyor; genel sağlık sigortası.
Birincisi, otelcilik hizmetleri.
Sigortalımız derse ki, ben, tek kişilik odada, şu standartları olan bir odada
kalmak istiyorum. O zaman diyoruz ki: Hayır, benim belirlediğimiz bir ortalama
standardım var, bunun üzerindeki standardın farkını sen vereceksin.
İkincisi, öğretim üyesi farkı dediğimiz,
şu profesöre, şu hocaya ben ameliyat olmak istiyorum diyorsa -ki, bugünkü
sistemde de var böyle bir fark alınmasını öngören- onun farkını da sigortalının
vermesi gerekir diye, bunu, sisteme koyduk. Bunun dışında herhangi bir fark
alınması, herhangi bir fark istenmesi söz konusu olmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, genel sağlık
sigortası, Sayın Özcan'ın da ifade ettiği gibi, gerçekten, kapsam itibariyle
çok geniş bir sigortadır; hem kendi vatandaşlarımızı hem ülkemizde bulunan
yabancıları kapsama alan bir geniş kapsam söz konusudur. Ayrıca, sunmuş olduğu
tedavi hizmetleri açısından da çok geniş bir sağlık teminat paketi
bulunmaktadır.
Zaten, Sayın Cumhurbaşkanımız, sadece,
genel sağlık sigortasının tek bir maddesini geriye göndermiştir; o da, 18 ve 45
yaş arasındaki sigortalıların diş protez bedellerinin ödenip ödenmeyeceği
konusudur. Bütün dünyada bütün sosyal güvenlik kuruluşları bu diş protezleri
konusunda çok hassastır. Birçok ülkede bu protez konusu kapsam dışıdır veyahut
da en az yüzde 50'si sigortalının kendisinden alınmaktadır; çünkü, bu, çok
pahalı bir tedavi yöntemidir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; özü
itibariyle, geri gönderilen veyahut da değerli muhalefet milletvekillerimiz
tarafından dile getirilen itiraz konusu maddelerin bir elin parmakları kadar az
olduğu görülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bunlardan biri de, evet, ülke
büyümektedir, ekonomi büyümektedir. Bu büyümeden emeklimize de bir payın
yansıtılması gerekir. Dolayısıyla, emekli aylıklarının artışında sadece
TÜFE'nin değil refah payının da öngörülmesi gerekir diye bir görüş var. Bunu
hükümetlerin her zaman yapma imkânları var değerli arkadaşlarım. Biz, 2002 yılı
ile 2005 yılı arasında sadece TÜFE'ye bağlı kalsaydık, Bağ-Kur ve SSK
emeklilerine 56 katrilyon lira vermemiz gerekiyordu; ama, Hükümetimiz, bu TÜFE
artışını az gördüğü için, Bağ-Kur ve SSK emeklilerine 12 milyar YTL, eski
ifadesiyle 12 katrilyon lira daha fazla vererek, 56 yerine 68 katrilyon lira ödeme
yapmıştır üç yıl içerisinde.
"Efendim, millî gelir
yükselmedi" dediler. İzninizle bunu da okuyup sözlerimi tamamlayacağım.
2002 yılında hükümete geldiğimizde, kişi
başına millî gelir 2 622 dolar, 2005 yılında değerli arkadaşlarım, 5 016 dolar.
Peki, emeklilerimize bu nasıl yansımış; hükümete geldiğimizde, en düşük, 1 869
dolar olan millî gelir 4 000 dolara ulaşmış SSK'nın en düşük alan emeklisinde.
2 102 dolar düşen ortalama ücret ise 4 462 dolara ulaşmış. En yüksekteyse, 2002
yılında 3 600 dolardan almış olduğumuz miktar 11 000 dolara ulaşmış. Bağ-Kurda
ise 1 833 dolar olan ortalama aylık, dolar bazında 4 347 dolara ulaşmış. Emekli
Sandığında ise, ortalama 4 122 dolar olan miktar 5 618 dolara ulaşmış
bulunmaktadır. Bu, büyümeden ve refah payından da emeklimizin almış olduğu
miktarları ve yansımayı göstermektedir.
Tabiî, gönlümüz arzu eder ki, emeklimize
daha fazla imkân tanıyabilelim; ama, bu, ülkenin genel ekonomik yapısıyla ve
büyüme potansiyeliyle ilgili bir durumdur. Türk ekonomisinin geçmişte kaydettiği
bu büyüme performansı devam ettiği sürece, Türkiye'deki her kesim bu refah
payından kısmetini ve payını alacaktır. Yeter ki, ülkemizde sağlanmış olan
ekonomik istikrar bozulmasın, siyasal istikrar bozulmasın.
Bu duygular içerisinde, ilginiz ve
dikkatiniz için çok teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kişisel
söz istemlerini karşılamaya sıra geldi.
Burada bir konu var.
Söz talebinde bulunan arkadaşlarımızın
isimlerini okuyorum: İrfan Rıza Yazıcıoğlu, Diyarbakır Milletvekili; Faruk
Koca, Ankara Milletvekili; Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili; Mehmet
Eraslan, Hatay Milletvekili; Tevfik Akbak, Çankırı Milletvekili; İnci Özdemir,
İstanbul Milletvekili.
İlk dört arkadaşımız aynı anda söz
isteminde bulundular. O nedenle, şimdi, onları tekrar okuyacağım, burada
olanları, olmayanları saptayacağım. Eğer, olanlar iki kişiyse, kura çekmeye
gerek kalmayacak, ama, ikiden fazlaysa, kura çekeceğiz.
İrfan Rıza Yazıcıoğlu?.. Yok.
Faruk Koca?.. Yok.
O zaman, Ümmet Kandoğan ve Mehmet
Eraslan...
Mehmet Eraslan da yok.
Ümmet Kandoğan burada.
Ümmet Kandoğan'ın söz hakkı doğdu sayılır,
kura çekmeye gerek yok.
İlk söz hakkı Ümmet Kandoğan'ın olacak;
yalnız daha sonra size söz vereceğim.
5 dakika birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.04
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 18.14
BAŞKAN:
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 109 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
1189 sıra sayılı kanunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
19.4.2006 Tarihli ve 5489 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1206) (S. Sayısı: 1189) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Şimdi, kanunun tümü üzerinde, şahısları
adına konuşmada aradan önce dört arkadaşımız vardı aynı anda müracaat eden;
onları okuduk. Bekleyen derviş muradına ermiş misali, Sayın Ümmet Kandoğan
vardı sadece burada ve söz sırası şimdi, bekleyen dervişte.
Buyurun Sayın Kandoğan.
Süreniz 10 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından bir kez
daha görüşülmek üzere geri gönderilen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu hakkındaki düşüncelerimi açıklamaya çalışacağım. Yalnız, bu
açıklamalara geçmeden önce, Sayın Cumhurbaşkanımızın tam 11 sayfalık bir geri
gönderme gerekçesi var. Şimdiye kadar hemen hemen hiç görülmedik ölçüde, tam 11
sayfalık bir gerekçe.
Şimdi, bu geri gönderme gerekçesi Türkiye
Büyük Millet Meclisinde okunurken -Sayın Başkanımın da dikkatini çekmek
istiyorum- ilgili Divan Kâtibi, o gün burada bulunan Divan Kâtibi, bu 11
sayfanın çok olduğunu düşünerek, bazı bölümleri atlayarak okudu. (AK Parti
sıralarından "Ne biliyorsun" sesi)
Ben biliyorum Sayın Milletvekili. Yani,
bir şey söylüyorsam, burada elimde belge var, kayıtlar da var, kasetler de var.
Sayın Başkanım, bu konuyu inceler, araştırır; böyle olmadığı, doğruysa, ben de
gelirim, buradan o ilgili Divan Kâtibinden özür dilerim. Sayfa da veriyorum; 14
üncü sayfanın, 4 üncü, 4 numaralı bendin, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı,
yedinci fıkraları okunmadı burada. Efendim, 15 inci sayfada bir bölüm atlandı.
Yani, Sayın Cumhurbaşkanının bu kadar uzun gerekçeli geri göndermesi, çok
nadir, ender görülen bir husus ki, Divan Kâtibi bile 11 sayfayı okumakta
zorlandı. Şimdi, bunu bu şekilde…
BAŞKAN - Bir dakika Ümmet Bey… Şu anda
görev alan Divan Kâtibi arkadaşları mı kastediyorsunuz?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, bu ilk
okunduğu gün, Cumhurbaşkanımız tarafından geri gönderme tezkeresi burada
okunduğunda, ilgili Divan Kâtibi arkadaşımızın okuması, atlayarak bir okuma
olmuştur; onu da dikkatlerinize sunmak istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Ona bakarız; fakat, bilin ki,
gerekçe tümüyle tutanaklarda yer alıyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, tümüyle
tutanaklarda yer alıyor… Ben, kasetlerin dinlenmesini istiyorum Sayın Başkanım,
tutanaklarda olabilir. Tutanaklarda olabilir, ama, kasetin dinlenmesi lazım
doğru neticeye ulaşabilmek için.
Değerli milletvekilleri, şimdi, bu kanunla
ilgili olarak, tasarıyla ilgili olarak Sayın Bakanımız bir konuşma yaptılar ve
Bakanımız konuşmasının son bölümünde eline verilen bir metni okudu. Şimdi, o
metinde Türkiye'deki kişi başına düşen gelirin 2002 yılında 2 622, şimdi 5 000
dolarlar olduğunu, dolayısıyla, milletin gelir seviyesinde 2 katına yakın bir
artış, kişi başına düşen gelir seviyesinde artış olduğunu ifade etti. Şimdi,
ben Sayın Bakanıma buradan sormak istiyorum: Bu hazırlanan metin, dolar 1,300
iken; ama, Sayın Bakanım, şimdi bugünkü dolar kuru üzerinden bir hesaplama
yaparsanız, bu hesabın ne kadar yanlış olduğu açık bir şekilde ortaya
çıkacaktır. Sizi yanıltmışlar Sayın Bakanım. Şu anki kâğıt üzerindeki kişi
başına düşen gelir 4 350 dolarlar seviyesindedir. Ha, şimdi, dolar kuru biraz
daha yükselecek olursa, bu rakamların daha da aşağılara geleceğini
göreceksiniz. Biz, hep şunu söylüyorduk: Bu artış ve eksilişler kâğıt üzerinde,
dolar kurunun Türkiye'de Türk Lirası karşısında değer kaybetmiş olmasından, bir
başka anlatımla, Türk parasının aşırı değerlenmiş olmasından dolayı, siz, millî
geliri Türk Lirasından hesaplıyorsunuz, daha sonra onu düşük dolar kuruna bölüyorsunuz,
70 000 000'a böldüğünüzde, karşınıza o rakam çıkıyor; kâğıt üzerindeydi o
rakam; bugün, o rakam 4 350 dolarlar seviyesinde. Eğer, dolar 200-300 lira daha
artacak olursa, o rakamların 4 000 doların altına geldiğini göreceksiniz Sayın
Bakanım.
Onun için, kürsülere çıkıp, grup
toplantılarında çıkıp, basının önüne çıkıp "kişi başına düşen Türkiye'deki
millî gelir 5 000 dolar olmuştur" derseniz, bunun yanlış olduğu, işte,
bir…
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sene sonunu bekle,
sene sonunu!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …yüzde 15'lik
devalüasyonla kendiliğinden ortaya çıkar.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ne kadar çok
konuşuyorsun. Sene sonunu bekle!..
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Öksüz…
Sayın Öksüz, ben kaç kez…
BAŞKAN - Müdahale etmeyin…
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sene sonunu bekle!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ya, sene
sonunda doların nerede olacağını biliyor musun?
BAŞKAN - Siz de Genel Kurula hitap edin.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sene sonunda ne
olacağını sen ne biliyorsun?!.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Doların hangi
seviyede olacağını biliyor musun Sayın Öksüz?
BAŞKAN - Siz, buyurun, Genel Kurula hitap
edin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki, sene
sonunda, sene sonunda dolar 2 000 lira olursa, o sene millî gelirin kaça
ineceğini biliyor musun?!
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sen, sene sonunu
bekleyeceksin…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani, kâğıt
üzerinde hesaplamalarla, millî gelir şu seviyeye indi, bu seviyeye çıktı
meselesinin yanlış olduğunu söylüyorum. Böyle düşünürseniz, yanlış neticelere
ulaşırsınız, üzülürsünüz, hayal kırıklığına uğrarsınız.
Peki ne oldu da, şimdi, ben, size
soruyorum Öksüz: Bir ay önce diyordunuz ki 5 008 dolar, şimdi, 4 400 dolar. Ne
oldu peki?!
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sene sonunu
bekleyeceksin, sene sonunu!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ne oldu
anlatsana bana; gel o zaman, burada, bunu söyle.
BAŞKAN - Bu, usulden değil arkadaşlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 4 400 dolara
düşmesinin altında yatan sebepleri anlatın.
BAŞKAN - Siz müdahale etmeyin, Hatip de
Genel Kurula hitap etsin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, onun
için, değerli milletvekilleri, Türkiye'deki ekonomik gerçekleri gözünüzün önüne
alıp, konuşmalarınızı öyle yapacaksınız.
Biz diyorduk ki, dolar kuru, dolayısıyla
Türk parası, dolar karşısında aşağı yukarı yüzde 50 değerlenmiştir ve yüzde 50
değerlenmiş olmasından dolayı da, Türkiye bir ithalat cenneti olmuştur.
İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 59'lar seviyesine düşmüştür.
Devraldığınız Türkiye'de, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 69,5 idi.
Bugün gelinen noktada, bu oran, yüzde 59,5'e düşmüştür. Yani, gelinen noktada,
ithalatla ihracat arasındaki makas açılmıştır. Ara malı ithalatı 80 milyar
dolar olmuştur. Ara malı ithalatının bu kadar büyük rakamlara ulaşmasından
dolayı da, Türkiye'deki KOBİ'ler, Türkiye'deki şirketler, Türkiye'deki
tekstilciler kan ağlamaktadır diyorduk ve bunlar hepsi gerçekleşti. Siz, benim
KOBİ'min üreteceği ara malını, benim tekstilcimin üreteceği ara malını, ucuz
ithalat cenneti yaptığınız ülkemize yurt dışından, Çin'den, Hindistan'dan,
Pakistan'dan ithalat yaparsanız, Denizli'deki, Kahramanmaraş'taki,
Gaziantep'teki KOBİ'lerimiz, tekstilcilerimiz, küçük esnafımız kepenk kapatır
ve Türkiye'deki yatırımcılar yurt dışına gider.
Dün, burada söyledim: Şimdi, tekstilciler
Mısır'a gidiyor, Mısır'a gidiyor değerli milletvekilleri, Suriye'ye gidiyor,
Romanya'ya, Bulgaristan'a gidiyor. Geliniz, bunun önünü keselim.
O bakımdan, Sayın Bakanım, lütfen, bu tür
bilgileri, bu tür rakamları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzurunda
söylerken, ne olur, bunların gerçek rakamlar olması noktasında daha duyarlı
olmanız gerektiği inancımı bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Şimdi, Sayın Bakanımız, geçen
konuşmalarında dediler ki: "Bir risk aldık" yani, Sayın
Cumhurbaşkanımız bu kanunu geri göndermeden burada görüştüğümüzde, burada geldi
dediler ki: "Bir risk aldık." Şimdi, Sayın Bakanımız bugün çıktı, hiç
risk almaktan bahsetmedi; her şey güllük gülistanlık, son derece mükemmel. Bu
getirilen kanun tasarısıyla, işçi, memur, Bağ-Kurlu hiçbir kayba uğramayacak,
her şey güllük gülistanlık. O zaman, geçenki konuşmanızda, Sayın Bakanım, niçin
"risk aldık" dediniz, niçin?! Bir risk varsa ortada, demek ki,
birilerinin canını acıtacak bir şeyler vardır; ama, bugün, bambaşka şeyler
söylediniz.
Bir de şurası çok enteresan: Sayın
Bakanımız diyor ki, İktidar Partisi milletvekilleri de aynı şeyi söylüyorlar:
2030'da, 2040'da, 2050'de, yani, uzun vadeye… Yani, şimdilik, şimdi bir şey
yok. 2030, 2040, 2050'de kim ölür, kim kalır, o gün Türkiye'nin durumu ne olur…
FARUK ÇELİK (Bursa) - Öyle yapılmadığı
için Türkiye bu hale geldi…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Çelik,
bak, oradan, şimdi sana geldi sıra, şimdi sıra sana geldi Çelik, bak…
Söylemeyecektim, söylemeyecektim… Bak…
BAŞKAN - Bu usul…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın
Başkan, müsaade ederseniz… Şimdi, Sayın Çelik… Sayın Çelik, o telefonu da bir
kapat!.. O telefonu da bir kapat da, bak, sana bir şey söyleyeceğim. Sayın
Çelik…
BAŞKAN - Tek tek milletvekilleriyle değil,
Genel Kurula hitap edin.
Siz de müdahale etmeyin arkadaşlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın
Çelik, oradan itiraz ediyor: "İşte, öyle olduğu için bu memleket bu hale
geldi…" Şimdi, Sayın Çelik, Türkiye Büyük Millet Meclisinde… Şöyle, yüzünü
de göreyim Sayın Çelik… Şimdi, Türkiye Büyük…
MURAT YILDIRIM (Çorum) - Bırak yahu cevap
vermeyi!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Beyler, çok
önemli, çok önemli… Hayır, oradan bana laf atarken gayet iyi, memnunsunuz, sıra
cevaba geldi mi niye rahatsız oluyorsunuz Çorum Milletvekili, oradan? Niye
rahatsız oluyorsun?.. Bak, ne demiş...
BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap edin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakın, Sayın
Çelik ne diyor, bakın, dinleyin…
MUHARREM CANDAN (Konya) - Şuna bak yahu!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, diyor ki
Sayın Çelik: "Ülkemizde bir işadamı olsanız -bakana soruyor- 25-30
yaşındaki mi, yoksa, 55-60 yaşındaki bir elemanı mı işletmenizde istihdam
edersiniz"; bir. İki, bakın, burası çok önemli "yaşam standardı 50-55
yaşında…"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHARREM CANDAN (Konya) - Açmayın Başkan
sesini!..
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, diyor ki
Sayın Çelik: "Yaşam standardı 50-55 yaşında emekliliği gerekli kılarken,
58-60 üzerinde neden ısrar ediyorsunuz?" Bu, Sayın Çelik'in… Sayın
Çelik'in…
NİYAZİ PAKYÜREK (Bursa) - Ne zaman
söylemiş?..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Çelik'in
Mecliste yapmış olduğu, bu kanun görüşülürken Bakana sorduğu soru; diyor ki:
"50-55 yaşında emekliliği gerekliyken, Türkiye şartları bunu gerekli
kılarken, niçin 58-60'ın üzerinde ısrar ediyorsunuz?" Sayın Çelik, şimdi,
aynı görüşte misiniz?! Bu sözlerinizin arkasında mısınız? Gelip, aynı sözleri,
burada tekrar edebilir misiniz?!
Şimdi, burada konuşan hatiplerimiz dediler
ki: "Geçmişte, Doğru Yol Partisi döneminde, Anavatan döneminde, işte,
bundan daha ağır şartlar taşıyan kanunlar gelmiştir. Şimdi, geçmişte yapılan
yanlışlığa hiçbirimiz sahip çıkamayız. Bu yanlışlık, geçmiş dönemde, şu anda
benim Partim tarafından da yapılmışsa, ben, onun yanlış olduğunu, bu kürsüden,
açıkça dile getiririm. Evet, Türkiye'de, 38-40 yaş emeklilik yanlıştı. Bu
yanlışı hiçbir kimsenin savunmaması gerekir; ben de savunmuyorum, tam tersine…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Ümmet Bey, toparlayalım lütfen,
çok aştınız süreyi.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sadece 1 dakika
oldu Sayın Başkanım. Allahaşkına, sadece 1 dakika fazladan konuşuyorum.
BAŞKAN - 2 dakikayı geçti.
ÜMMET KANDOĞAN ( Devamla) - Sayın
Başkanım, yani…
Şimdi, bakınız, daha sırada var: Salih
Kapusuz'u arıyor gözlerim, Salih Kapusuz da neler söylüyor; o da burada. Sayın
Abdullah Gül, Başbakan Yardımcımız, işte burada. Sayın Abdüllatif Şener, bu
kanun tasarısının altında imzası var, bakınız ne diyor Sayın Abdüllatif
Şener...
NİYAZİ PAKYÜREK (Bursa) - Biz biliyoruz…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bilmiyorsunuz,
hayır bilmiyorsunuz; bir öğrenelim şimdi, bakın ne diyor: "Bu düzenleme
Türkiye'nin koşullarına uygun değildir. Doğrudan doğruya mezarda emekliliği
düzenliyorsunuz." Allahaşkına, bunu söyleyen, Başbakan Yardımcımız
Abdüllatif Şener.
BAŞKAN - Lütfen, toparlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.
Yani, söylediği söz "mezarda
emekliliği düzenliyorsunuz" diyor. Ben bugün öyle bir şey söylemiyorum.
Bakınız, ben öyle bir şey söylemiyorum.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Dün dündür,
bugün bugündür!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "Dün
dündür, bugün bugündür" diyor bir milletvekilimiz. Dün dündür, bugün
bugündürse, o zaman, Sayın Abdüllatif Şener, Sayın Çelik, Sayın Kapusuz, Sayın
Gül, Sayın Mahfuz Güler -hepsi burada konuşmuşlar- gelirler; biz o gün yanlış
yaptık, yanlış düşünmüşüz, o gün sadece muhalefet etmek düşüncesiyle bu
düşünceleri dile getirmişiz, biz pişmanız, özür diliyoruz halkımızdan derler;
ben de onları, buradan, gönülden alkışlarım.
Sayın Başkanım, müsamahanız için teşekkür
ediyorum.
Kanunla ilgili o kadar çok söyleyecek
şeyler var; ama, bölümler üzerinde konuşma hakkım gelirse onları da dile
getirmeye çalışacağım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Milletin önü
açıldı!..
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Sayın
Ümmet Kandoğan'ın Cumhurbaşkanlığı gerekçesiyle ilgili söylediği konu ciddî bir
konu. Onu biz Divan olarak inceleyeceğiz ve gereğini yapacağız.
Şimdi, soru-yanıt bölümüne geçmeden önce,
birleşime saat 19.00'a kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.29
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 19.13
BAŞKAN:
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 109 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
1189 sıra sayılı kanunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
19.4.2006 Tarihli ve 5489 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1206) (S. Sayısı: 1189) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Soru-yanıt bölümünde kalmıştık.
İbrahim Özdoğan, buyurun, sorunuzu sorun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Aracılığınızla, Sayın Bakanımıza bir iki
soru yöneltmek istiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanının bu yasa tasarısını
gönderme gerekçesinin bir paragrafında şöyle diyor: "Yasanın geçici 2 nci
maddesinde, çalışanların 01.01.2007 gününe kadar sosyal güvenlik kurumlarına
bağlı geçen süreleri için yaşlılık aylıklarının eski kurallara, bu günden
sonraki sürelerine ilişkin yaşlılık aylıklarının yasa kurallarına göre hesap
edilerek her iki tutarın toplamının yaşlılık aylığını oluşturacağı
belirtilmiştir ki, bu konunun, özellikle aynı görevde çalışmış ve çalışmakta
olanların emekli aylıkları ile ölenlerin dul ve yetimlerinin aylıkları arasında
fark oluşturacağı, bu farkın eşitlik ilkesine aykırı olduğu ve adaletsizlik
yaratacağı açıktır." Yine bu yasa tasarısının bir yerindeki gerekçesinde
ve Sayın Cumhurbaşkanının gönderme gerekçelerinde şu ibareler var:
"Madde gerekçesinde belirtildiği
gibi, sosyal devlet, çalışan, ancak, çalışması karşılığı elde ettiği ürünle
mutlu olabilmek için tasarladığı maddî ve manevî değerlere ulaşamayan kişilere
yardımcı olmayı ilke edinen devlettir.
Sosyal devlet, bireyin huzur ve gönencini
gerçekleştiren ve güvenceye alan, kişi ve toplum arasında denge kuran, emek ve
sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, çalışanların insanca yaşaması
ve çalışma yaşamının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, ekonomik ve malî
önlemleri alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve ulusal gelirin
adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı önlemleri alan, adaletli bir hukuk
düzeni kuran ve bunu sürdürmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı
devlettir."
BAŞKAN - Soruyu sorun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - "Devletin
'sosyal' niteliği, aktüeryal denge ile sosyal devlet ilkesi arasında uyum
sağlanmasını; sosyal güvenlik sisteminden kaynaklanan açıkların, başka bir
deyişle sosyal güvenlik yükünün gerektiğinde devletçe karşılanmasını zorunlu
kılar.
Ayrıca, hukuk devletinin amaç edindiği
kişinin korunması da, toplumda sosyal güvenliğin, sosyal gönencin ve sosyal
adaletin sağlanmasıyla gerçekleştirilebilmektedir."
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, bunlar tutanakta
var; sorunuzu sorun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Hemen
soruyorum Sayın Başkanım.
Bu ibareler karşısında Sayın Bakanıma
soruyorum: Acaba, ne kadar, sosyal devlet anlayışı, bu getirilen yasa
tasarısıyla sağlanacaktır? Bunun açıklanmasını istiyorum.
Diğer bir sorum: Mevcut sistemde, 18 yaş
altı oran yüzde kaçtır ve bu yasa tasarısı yasa haline geldikten sonra 18 yaşın
altındaki kesim yüzde kaç olacaktır? Bunu soruyorum.
Ayrıca, Sayın Bakanım konuşurken dediler
ki, 11 000 000 yeşilkartlı vardır. Bu, diğer bir sorum: Acaba, 11 000 000
yeşilkartlı olması, hakikaten sefaletin ve fakrüzaruretin bir göstergesi değil
midir? Bunu sormak istiyorum.
Ayrıyeten, Sayın Bakan bir şey daha
dediler…
BAŞKAN - Özetleyin.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - …ve Sayın AK
Parti milletvekili de aynı şeyi söylediler: "IMF dayatması değildir bu yasa
tasarısı." O zaman, IMF dayatması değildiyse, Hükümetiniz dört yıla
yakındır vazife yapmaktadır; baştan niye bu yasa tasarısını getirmediniz? Bir
de bunu sormak istiyorum ve teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Anlaşıldı.
Sayın Ahmet Işık…
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Öncelikle, Bağ-Kur ve Sosyal Sigortalar
borçlarının yeniden yapılandırılmasından dolayı, Hükümetin bir aylık
uzatmasından dolayı, Sayın Bakanım, teşekkür ediyoruz, büyük rahatlatma
getirmiştir.
Benim, çok kısa iki sorum olacak.
Bunlardan bir tanesi, malul olanlar 1 800 gün çalışmış olsalar dahi, tasarıya
göre emekli olabilecekler; fakat, alacakları maaşlar kaç gün üzerinden olacak?
Yani, malul oldukları gün sayısından mı, yoksa normal çalışma şartlarından mı
olacaklar?
Diğer, son sorum ise, sağlık sigortasında
Bağ-Kurda 240 gün, SSK'da 90 gün süreyle prim ödemek suretiyle sağlık
sigortasından faydalanılmaktadır, halihazır sistemde. Tasarıyla sürede
değişiklik var mıdır?
Bir de, iş kazası, bulaşıcı hastalık ve
buna benzer aciliyet kesbeden hallerde süre kıstası aranacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakan…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Önce, izin verirseniz, Sayın Işık'ın
sorularından başlamak istiyorum.
Sağlık sigortasında, Bağ-Kurda 240 ve
diğerlerinde 90 gün prim ödeme zorunluluğu, yeni tasarımızda 30 güne düşürülmüş
bulunmaktadır. Bu, sigortalılarımız açısından önemli bir gelişmedir,
kolaylaştırıcı bir hükümdür.
Malullük konusunda, dediğiniz gibi, 1 800
gün üzerinden… Evet, yani, bu 9 000 günü doldurmasa bile, malulen
emekliliklerde, 9 000 gün üzerinden bu vatandaşlarımız emekli olacaklardır,
onlar lehine de bir düzenleme söz konusudur.
Sayın Özdoğan'ın sormuş olduğu soruları da
şöyle cevaplandırmak istiyorum: Niye bu kadar gecikti, üçbuçuk yıldır tasarı
gündeme gelmedi diye… Takdir edersiniz ki, tasarının bir hazırlık aşaması
gerekiyordu. Diğer taraftan, sosyal taraflarla bunu tartışmamız ve
olabildiğince bir mutabakat sağlamamız gerekiyordu. Yine, kamunun kendi içinde,
ilgili bakanlıklar arasında da bir uzlaşmanın olması gerekiyordu. Bütün bunlar,
tabiî, bir zamana mal oldu; dolayısıyla, ancak bu dönemde bu tasarıları Meclise
getirme imkânına sahip olduk.
Yeşilkart sayısının fazla olması, elbette
hepimizin düşünmesi gereken bir konudur; ancak, bunu derken, tabiî, buna
ihtiyaç duyan, sağlık konusunda devletin şefkatine, devletin adaletine ihtiyaç
duyan insanları da bu yardımdan yoksun bırakamayız. Eğer istismar varsa, kamuya
düşen, siyasî otoriteye düşen, bu istismarları önlemek ve gerçek yeşilkart
sahiplerine bunu vermek olmalıdır.
Yeni sistemde yeşilkart uygulamasını
kaldıracağız. Yani, vatandaşlarımız arasında, artık, böyle, yeşilkartlı, mavi
kartlı gibi bir ayırımcılığa son veriyoruz. Kıstasımız sadece şu olacak: Belli
bir gelir düzeyi olmayan vatandaşlarımızın sağlık sigortası primleri devlet
tarafından ödenecektir. Bu ödenecek miktar da yüzde 12,5'tir. Bunun için,
vatandaşlarımızın gelirleri güncel olarak takip edilecektir. Bu, aynı zamanda,
bize kayıtdışılığı önleme konusunda da önemli bir imkân getirecektir; çünkü,
kimlerin geliri bu eşik değerin altında olacak, kimlerin gelirindeki değişmeler
bu değerlerin üzerine çıktı, herhangi bir ticarî faaliyeti var mı, ekonomik
faaliyeti var mı; bütün bunları izleme imkânına sahip olacağız ve hepimizin
şikâyet ettiği kayıtdışı istihdamı ve kayıtdışıyı önleme konusunda bu sosyal
güvenlik reformu önemli bir enstrüman olarak elimizde bulunacaktır.
Zamanım var mı Sayın Başkan?
BAŞKAN - Var; toplam süremiz 20 dakika;
daha 10 dakikayı bulmadı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Peki.
Evet, ne kadar sosyal devlet oluyoruz
veyahut da ne kadar sosyal devletin gereklerini yerine getiriyoruz noktasına
gelince:
Değerli arkadaşlarım, sosyal güvenlik
sistemi genelde bir sosyal korumayı amaçlamaktadır. Yani, insanlarımızın
yaşlılık, hastalık ve yoksulluk risklerini tümüyle karşılamak için sosyal
güvenlik reformunu hazırladık. Şu ana kadar Parlamentomuzun gündemine gelen,
genel sağlık sigortası ve emeklilik sigortasıdır. Bunun üçüncü bir ayağı var
primsiz ödemeler dediğimiz. Sosyal yardımlar içeren, yani, ihtiyaç sahibi
vatandaşlarımıza, ihtiyaç duydukları zaman sosyal yardım yapmayı öngören,
sosyal yardımlara ilişkin bir taslağımız var. Bu henüz Bakanlığımızda. Üzerinde
çalışıyoruz. Bunu olgunlaştırdığımız zaman bunu da huzurlarınıza takdim
edeceğiz.
Bütün bunlarla birlikte amacımız şudur:
Dünyadaki değişmelerin, küreselleşmenin getirmiş olduğu olumsuz etkilerden
toplumumuz ve vatandaşlarımızı korumak için güçlü bir sosyal koruma sistemine
ihtiyacımız var. Bugünkü sosyal güvenlik sistemimiz, sosyal koruma
sistemlerimiz bu gelen dalgayı karşılayacak güçte değil; finansal boyutuyla
değil, kapsamı itibariyle değil, sunmuş olduğu hizmetlerin ayırımcı olması,
standart farklılığı olması dolayısıyla değil.
Bu tasarıların özünde şu var değerli
arkadaşlarım: Hem genel sağlık sigortasında hem de emeklilik sigortasında
eşitlik getiriyoruz. Yani, vatandaşlarımızın statülerine göre değil, sadece
vatandaş olmaları hasebiyle hak ettikleri hizmetlerin sunulmasını ve bu
hizmetler sunulurken vatandaşlarımızın bu hizmetlere eşit ve adil bir şekilde
ulaşmalarını arzu ediyoruz.
Bütün uğraşmalarımıza rağmen, bugünkü
sistemde hâlâ vatandaşlarımızın bazı sağlık kuruluşlarına gidemediği hepinizin
malumudur. Yeni sistemde, statüsü ne olursa olsun, ister kentte ister kırda
otursun, bütün vatandaşlarımızın, sağlık hizmetlerinde, hastane seçme, hekim
seçme konusunda bir hürriyetleri olacak; sistemin tarif ettiği, tanımladığı
çerçeve içerisinde istediği hastaneye ve istediği hekime gitme imkânına sahip
olacaktır.
Emeklilik sisteminde de memur emeklisi
farklı, Bağ-Kur emeklisi farklı, SSK emeklisi farklı gibi farklılıklar ortadan
kalkacak ve sistem, vatandaşlarımızın tüm çalışma hayatı boyunca kendi adlarına
birikmiş olan tasarrufları ve çalışma sürelerine bağlı olarak bir eşit
emeklilik sistemi hayata geçirilecektir. Dolayısıyla, hem eşitlik açısından hem
ulaşılabilirlik açısından sosyal devletin gereklerinin en ileri noktada yerine
getirildiği iddiasındayız.
Diğer ülkelerle kıyasladığımız zaman,
sosyal güvenlik reformumuzun, sigortalıları koruma açısından çok geniş bir
çerçeve çizdiğini de görmekten memnuniyet duymaktayız.
Tabiî, yasaları çıkarmakla bütün mesele
bitmiyor, esas, belki de işimizin zorluğu bundan sonra olacak. Bu yasanın tarif
ettiği mekanizmaları kurmak, bilgi işlem sistemlerini kurmak, uygulamaları
yerleştirmek, bundan sonraki işin önemli bir boyutudur; ama, sözün kısası, Türkiye'nin
bir sosyal güvenlik reformu yapma mecburiyetiyle karşı karşıya olduğudur. Zaten
bunu hiç kimse inkâr etmiyor, herkes bir sosyal güvenlik reformu yapılsın
istiyor; ama, bunun yapılma şeklinde farklılıklar var. Biz, bu reformu
benimseyenlere, bu reformu savunanlara şunu diyoruz: Sadece bu günü değil,
ülkenin yirmi yıl, otuz yıl sonrasını da düşünerek bu reformu değerlendirin ve
bunu değerlendirirken de asla popülizme kaçmadan bu sosyal güvenlik sisteminin
gerçekleriyle hareket edelim ve zamanımızı boşa harcamayalım, ülkemizin
geleceğinden de haksız bir şekilde herhangi bir tüketime girmeyelim diyoruz.
Bizim sosyal güvenlik reformunu yaparken temel yaklaşımımız, temel felsefemiz
bunlar olmuştur.
Teşekkür ederim Başkanım.
BAŞKAN - Kanunun tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ilâ 13 üncü maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz isteyen,
Anavatan Partisi Grubu adına Ömer Abuşoğlu, Gaziantep Milletvekili.
Buyurun Sayın Abuşoğlu. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU
(Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve Grubum
adına saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan tasarı Türkiye için
önceliği haiz ve oldukça da önemli bir tasarı. Çünkü, sosyal güvenlik sistemini
bir bütün olarak yeniden ele alıp yeni sistemi kökünden etkileyen ve değiştiren
yeni birtakım düzenlemeleri içermektedir. Bu yönüyle, Türkiye için ihtiyaç
duyulan ve olması gereken bir tasarı görünümündedir. Çünkü, mevcut sosyal
güvenlik sistemimiz birtakım çarpıklıkları ve yanlışlıkları içermektedir. Gönül
ister ki sistemde bir yenileşmeyi, topyekûn yeni bir düzenlemeyi getiren
tasarının da tüm bu yanlışlıkları ortadan kaldıracak, bertaraf edecek ve
sistemi kendi içerisinde yeniden rasyonel hale getirebilecek bir tasarı
görüşülüyor olsun; ama, bunu söylemekten bugün için mahrumuz. Mevcut üzerinde
görüştüğümüz tasarı, bu yönüyle, mevcut sistemdeki aksaklıkların tümünü
giderebilecek ve sistemi daha sonraki dönemlerde, gelecek yıllarda yeniden
ikinci bir operasyona ihtiyaç hissetmeden, kalıcı halde sürdürmesini sağlayacak
bir tasarı olmaktan uzaktır.
Nitekim, benden önceki sayın konuşmacılar
da bahsettiler, 1999 yılında da, aynı iddiayla, sistemi bir bütün olarak
yenilemek ve sistemin ileriki yıllarda çalışır halde kalmasını sağlamak
iddiasıyla bir reform tasarısı getirildi ve bu tasarı da, o günün şartlarında,
IMF çerçevesinde yapılan bir ekonomik istikrar programının bir parçasıydı, bir
unsuruydu. Bugünkü tasarı da, aynı şekilde, IMF destekli bir ekonomik istikrar
programının bir parçası olarak, biraz da zorlamalı bir şekilde getiriliyor.
Geçmişte, 1999 yılında gerçekleştirilen düzenleme ve yenileşme nasıl sisteme
köklü çözüm getirmediyse, sistemin sorunlarını köklü ve kalıcı bir biçimde
çözmediyse, bu tasarı da, bundan sonraki yıllarda karşımıza çıkacak problemleri
köklü bir şekilde değiştirme gücüne sahip değildir; çünkü, tasarı tek
taraflıdır.
Sosyal güvenlik sistemi dediğimiz zaman,
bir, bunun harcama, gider tarafı vardır; bir de, sisteme dahil olarak, sisteme
dahil olanlardan elde edilen gelirler kısmı vardır. Mevcut sosyal güvenlik
sistemimizin esas sıkıntısı, esas problemi, aktüeryal denge dediğimiz dengenin,
kendi içerisinde, ne geçmiş yıllarda ne de bundan sonraki yıllarda dengeyi
sağlayamayacak olmasıdır. Getirilen bu tasarı bu dengeyi sağlama gücüne sahip
mi? Şu anda, 2036 yılından sonra, iyileşmeye başlayacağı yönünde iddia var. Bu
iddia ancak şu gerçekler altında geçerli olabilir: Türkiye, bundan sonra
2036'ya kadar herhangi bir ekonomik kriz yaşamayacak, herhangi bir sosyal
çalkantı, siyasî çalkantı dönemi yaşamayacak ve ekonomik şartlar da bugünkü
çerçevede devam edecek olursa şayet, 2036 yılında iyileşme başlayabilecek; ama,
bundan sonraki otuz sene içerisinde, geçtiğimiz krizler benzeri, halen, şu gün
de içinde yaşadığımız kriz benzeri krizler yaşanacak olursa, sistemdeki
iyileşme 2036'nın çok daha ileriki dönemlerine doğru kayacaktır.
Tasarının 2055 yılından sonra aktüeryal
dengeyi tutturacağı ve sağlayacağı, sosyal güvenlik açıklarının tamamen ortadan
kalkacağı, gayri safî millî hâsılaya oran olarak sıfırlanacağı iddiası var; bu
iddia da aynı çerçevede geçerlidir. Benzer herhangi bir kriz yaşanmayacak
olursa ve Türkiye'de, siyasî ve sosyal çalkantılar ekonomik hayatı, sosyal
hayatı derinden etkileyecek birtakım gelişmeler yaşanmayacak olursa 2055 yılı gerçekleşebilecek.
Matematiksel anlamda kendi içerisinde tutarlı bir sistem içermektedir, sistem
getirmektedir. Ancak, Türkiye'nin, gerçekten, 2036 yılında ilk iyileşmenin
ortaya çıkacağı zamana kadar beklemeye tahammülü var mıdır; böyle bir
tahammülün olduğu söz konusu değildir. Sayın Bakan da açıkladı, bundan sonraki
on yıl içerisinde sosyal güvenlik sisteminin açıklarından kaynaklanan, toplumun
üzerine, bütçeye ve dolayısıyla bu toplumun üzerine ortaya çıkacak yük 250
milyar doların üzerinde, bugünkü hesaplarla 250 milyar doların üzerinde;
yarının şartları ne getirir, o bilinmez. Herhangi bir ekonomik kriz meydana
gelip, istihdamda bir daralma meydana geldiği zaman, bu 250 milyar dolar çok
daha yüksek boyutlara çıkacaktır. O bakımdan, mevcut sistem ve görüştüğümüz
tasarı birbiriyle üst üste çakıştırıldığı zaman, sosyal güvenlik sistemimizden
kaynaklanan problemleri çözmeye yetecek bir sistem getirmemektedir; çünkü,
sadece sistemin harcama kısımlarını, gider kısımlarını kısmaya matuf, gerek
emeklilik yaşını ileriye itmek ve gerekse aylık bağlamaları, aylık bağlama
oranlarını düşürmek noktasında birtakım hükümler getiriyor. Ayrıca, emekli
olmak için gerekli olan prim ödeme gün sayısını da artırarak, harcamaları daha
ileriki tarihlere ertelemiş oluyor; ama, Türkiye'deki sistemin temel problemi
harcamalardan kaynaklanmıyor. Belki bir miktar harcamaların etkisi var sistemin
çöküş içerisinde olmasında; ama, temel problem, sisteme yeni dahil olacak
kişilerin, sisteme yeni kazandırılacak istihdamla beraber ortaya çıkacak
gelişmelerin sistemi besleyebilir, sistemin kaynaklarını oluşturabilir bir
büyüklüğe erişmemesinden kaynaklanıyor.
Öyleyse yapılması gereken ve bu tasarıda
bizim görmemiz gereken esas unsur, gerek kayıtdışılığı önleyici birtakım
tedbirler gerekse de sisteme yeni girişleri teşvik edici birtakım hükümlerin de
buraya derç edilmesi gerekirdi. Sadece buraya benzer hükümlerin derç edilmesi
yeterli midir; hayır. Sisteme yeni girişleri teşvik etmek ve sigortalı sayısını
artırmak üzere genel teşvik politikaları, istihdamı canlandırmaya, istihdamı
artırmaya yönelik ilave birtakım tedbirler, bunları uygularken aynı zamanda da
kayıtdışılığı kayıt altına alabilecek birtakım uygulamaların da bu tasarıyla
beraber aynı mahiyette ve aynı doğrultuda gündeme getirilmesi gerekirdi.
Bu yönü dikkate alınmadığı için, tasarıyı
yan taraflarından destekleyecek yeni birtakım ilave düzenlemelerin, başka
alandaki yasal düzenlemelerin olmayışı, bu tasarının başarısını 2036'dan,
2055'ten çok daha uzun yıllara doğru itmektedir. Dolayısıyla, sistemin bugün
içerisinde bulunduğu problem, gerek aktüeryal dengenin bozuk olması ve gerekse
sistemin, artık, bir çöküş içerisinde olması, bu tasarıyla çözülebilecek bir
problem olmaktan uzaktır. Bu tasarının katkısı belli ölçüde ve daha uzun yıllar
çerçevesinde ortaya çıkacaktır; ama, Türkiye'nin problemi, sistemi, bir an
önce, kamuya ve topluma yük olmaktan çıkaracak bir şekilde yeniden düzenlemek
ve ilave birtakım tedbirlerle, birtakım yeni tasarılarla, yeni sistem
yaklaşımlarıyla desteklenmesi ve beslenmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, bu
sene 23 katrilyonu biz bütçeden ödeyeceğiz transfer harcaması olarak, gelecek
yıl, aynı miktarda, belki de 25 milyar YTL'ye çıkan bir büyüklükte ilave katkı
yapılacak ve önümüzdeki on yılda da, onbeş yılda da, benzer büyüklükte, hatta
giderek büyüyen katkılar mutlak surette yapılacaktır. Böylelikle, sosyal
güvenlik sistemi içerisinde ortaya çıkan kriz, yirmibeş yıl daha bu milletin
sırtına yük olmaya devam edecektir.
Biz, bu transferleri, sistemi desteklemek
ve beslemek üzere genel bütçeden yapıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım,
1-2 dakika müsaade ederseniz bitireceğim.
Genel bütçeden bu transferleri yapmakla
sistemin yükünü tüm topluma yayıyoruz. Elbette yayılacaktır, ama, bunu, mümkün
olan en kısa zamanda, giderek, azar azar, topluma, yükünü, maliyetini
hafifletecek birtakım tedbirleri de beraberinde almamız gerekiyor. Bunun için,
mutlak surette, istihdamı teşvik yasasıyla sistemin desteklenmesi gerekir.
Nedir istihdamı teşvik yasası; tasarının
ilk görüşme döneminde Sayın Erkan Mumcu da bunu bu kürsüden açıkladı. Neydi
bizim talebimiz, neydi Anavatan Partisinin bu noktadaki görüşü; genel bütçeden
yapılan, sosyal güvenlik sistemine yapılan transferleri, destekleri doğrudan
doğruya yapmayalım, bir istihdam teşvik sistemi çerçevesinde, her yeni istihdam
için işveren ve çalışanın üzerine düşen prim yükünün bir kısmını devlet alarak,
sisteme böyle bir katkıyı gerçekleştirelim diye ifade etmişti. Biz hâlâ aynı
görüşümüzde devam ediyoruz. Aynı görüşümüz, benzer yasalarla bu Mecliste
yasalaştırılmadığı sürece, istihdam teşvik yasasıyla bu sistem desteklenmediği
sürece, sistem, 2036'da iyileşmeye değil, belki 2050'den daha sonraki
dönemlerde iyileşmeye başlayacaktır ve önümüzdeki on yılda tahmin edilebilir
rakam 250 milyar dolar, ama, fiilen gerçekleşecek rakam bunun çok daha üzerinde
bir rakam olacaktır. Dolayısıyla, bu yükün bir an önce toplumun sırtından
indirilebilmesi için, mutlak surette, doğrudan transfer ödemeleriyle sistemin
desteklenmesi yerine, dolaylı istihdamı teşvik politikalarıyla da desteklenerek
sistemin bir bütün halinde yeniden gözden geçirilmesi, farklı alanlardaki
desteklerin de bir an önce sağlanması kaçınılmazdır. Aksi takdirde, sosyal
güvenlik sistemimiz bugün itibariyle çökmüştür; bugün itibariyle sistem
çalışmamaktadır; bugün itibariyle sosyal güvenlik sisteminin ortaya çıkardığı
temel birtakım kriterler, OECD ülkelerini bırakın, gelişmiş ülkeler
ortalamalarını bırakın, onların çok altında birtakım seviyelerdedir.
Dolayısıyla, bu rakamları dikkate aldığımızda, sistem kendi içerisinde
çökmüştür, ancak bütçeden yapılan transferlerle ayakta durdurulabilmektedir;
mutlak surette, sistemin yeniden kendi içinde çalışır hale gelebilmesi için
ilave birtakım tedbirlerle, ilave birtakım, ancak sistem bütünlüğü içerisinde
birtakım tedbirlerle desteklenmesi gerekir diyoruz.
Bu konuyla ilgili görüşlerimizi daha
ileriki dönemlerde yeniden ifade etme imkânı bulursak, daha ayrıntılı bir
şekilde ifade edeceğim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Kişisel söz istemi, Ümmet
Kandoğan, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Kandoğan.
Süreniz 5 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Kanun tasarısı üzerinde
görüşlerimi açıklamaya çalışacağım.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet
Meclisine geri gönderilen bir kanunu görüşüyoruz.
Şimdi, 11 sayfalık geri gönderme
gerekçesini dikkatli bir şekilde inceleyecek olursak ve Bütçe Plan Komisyonunda
tasarı aynıyla geçtiğine göre, Sayın Cumhurbaşkanının bunu Anayasa Mahkemesine
götürme durumunda olabileceğini de gözlerden uzak tutmamamız lazım. Ben,
meselenin teknik ayrıntılarına girmeden önce, bu yönünün çok daha önemli olduğu
inancındayım.
Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı, geri gönderme
gerekçesinde, 2001 tarihli bir Anayasa Mahkemesi kararını da gerekçesinde
zikrederek göndermiş.
Şimdi, bu Anayasa Mahkemesi kararında,
sosyal güvenlik sisteminde yapılan değişikliklerin adil, makul ve ölçülü olması
gerektiği ifade ediliyor ve Sayın Cumhurbaşkanı da, 15 ayrı maddede, niçin bu
kanunun bu 15 maddesinin Anayasaya aykırı olduğunu söylüyor.
Şimdi, bugün, ilk oturumda, Meclisin
zamanının çalındığından bahsetti bir grup başkanvekili. Şimdi, bu Kanun
19.4.2006 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine geldi. Ben de, o
gün, çıktım, bu Kanunla ilgili görüşlerimi ifade ettim ve bu Kanuna olumlu oy
vereceğimi söyledim. Şimdi de aynı şeyi söylüyorum. Bu Kanunun çıkması lazım,
Türkiye'nin böyle bir kanuna ihtiyacı var; ancak, o günkü yaptığım konuşmada da
zikretmiş olduğum gibi, birçok hususunda çekincelerim olduğunu ifade ettim ve o
çekincelerimin bir kısmı da, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderme
gerekçesinde ifade edilmiş.
Şimdi, durum böyleyken, biz, bunu, aynen,
buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçireceksek, öyle görünüyor,
geçecek. Sayın Cumhurbaşkanı da büyük bir ihtimalle Anayasa Mahkemesine
götürecek veyahut Anamuhalefet Partisi, bunu, büyük bir ihtimalle, Anayasa
Mahkemesine götürecek ve Anayasa Mahkemesinin de, bu konularla ilgili, bazı
kararları önümüzde duruyor. Şimdi, devrim olduğunu iddia ettiğimiz, Türkiye'nin
önünü açacağını iddia ettiğimiz ve mutlaka çıkarılması gerektiğini söylediğimiz
bir kanun, eğer Anayasa Mahkemesi tarafından bazı maddeleri iptal edilecek
olursa, yürürlüğü durdurulacak olursa, bu durumda ne yapacağımızı, Sayın
Bakanımız, lütfen buraya gelsinler, bir açıklamada bulunsunlar.
Ben de, biliyorum ki, ben de inanıyorum
ki, bu kanun önemli; ama, geçen sefer söylemiş olduğum birçok hususa ben de
karşıyım ve bu, bu şekliyle geçtiği takdirde, toplumun büyük kesimleri
tarafından tasvip görmeyeceği de çok açık bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Şimdi, bu dönemde, 47 kanun Sayın
Cumhurbaşkanından ve 20'nin üzerinde kanun da Anayasa Mahkemesinden geri
gelmiş. Şimdi, şöyle hafızalarımızı bir tazeleyelim. Burada, alkışlarla,
İktidarı ve muhalefetiyle, oybirliğiyle geçirdiğimiz, üniversitelerle ilgili,
15 yeni üniversite kurulmasıyla ilgili bir kanun buradan geçti, hep beraber
destekledik; ama, o zaman da ben geldim bu kürsüden ikaz ettim. Dedim ki,
bakınız, iddia etmeyin, inat etmeyin, bu, Anayasa Mahkemesine gider, Anayasa
Mahkemesinden de söylemiş olduğum gerekçeyle geri döner ve döndü.
Şimdi, ne oldu, 15 üniversitenin hayata
geçmesi ne oldu değerli milletvekilleri?!
AHMET YENİ (Samsun) - Bekliyoruz…
Bekliyoruz…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi bazı
milletvekilleri burada var; davul zurna çalındı illerinde; davul zurna çaldırdı
İktidar milletvekilleri. Şimdi ne oldu?
Bu üniversitelerin hayata geçmesi söz
konusu değil, ne zaman geçeceği de belli değil. Bu imtihan dönemi, işte, 19
Haziranda imtihanlar yapılıyor ve ne olacağı belli olmayan bir meçhul akıbete
doğru gidiyoruz dedim o gün ve gittik.
Şimdi, bunda da, Sayın Bakanım, çok önemli
bir kanun, hak veriyorum size. Bu sistemin, mutlaka düzelmesi gerekiyor; ancak,
Anayasa Mahkemesi, Sayın Cumhurbaşkanı bunu götürdüğünde, bazı maddelerini
-tamamı olmayabilir, şu 15 maddenin tamamı olmayabilir- iptal ederse,
yürürlüğünü durdurursa, bu kanun sakat olmayacak mıdır?
Siz dediniz ki: "Bu maddelerin birini
değiştirsek sistemi tersyüz ederiz." Ee, şimdi, bir maddesinin
değiştirilmesiyle sistem tersyüz olacaksa, beklenilen amacı
gerçekleştirmeyecekse, Anayasa Mahkemesinin böyle bir karar alması halinde bu
sistemin ne olacağının takdirini, ben sizlere bırakıyorum. Onun için, bu
konularda gereksiz bir inatlaşma içine girilmemesi lazım. Çok örnekleri oldu,
acı örnekleri hep beraber yaşadık. O nedenle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Keşke, bunu, bu
15 maddeyi, temel yasa esprisi içerisinde getirmeseydiniz tekrar; keşke, şu 15
maddeyi etraflıca burada tartışsak, konuşsak, görüşseydik.
Şimdi ben, sayın komisyon adına gelen çok
değerli milletvekillerimi dinledim; ama, daha önceki yaptığı konuşmadan, ilk
burada Kanun görüşülürken yaptığı konuşmadan çok farklı bir konuşmayı burada
dinledim. İnanın, bu kanun ne getiriyor, ne götürüyor, neler sağlayacak, neler
götürecek; inanın, çok, hâlâ çok net değil. Her yeni konuşmada bazı yeni şeyler
ortaya çıkıyor.
O nedenle, keşke, şu 15 maddeyi biz burada
-ne olur, belki iki günümüze, üç günümüze mal olurdu- etraflıca, tartışarak,
görüşerek, konuşarak bunu yapsaydık. Bakınız, ben, bu kanunun bir an önce
çıkması için, karar yetersayısı da istemiyorum. İşte, şurada…
AHMET YENİ (Samsun) - İsterim diyor…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın
Milletvekili, beni lütfen zorlama. Ben diyorum ki, yani, bu kanunun buradan bir
an önce geçmesi için karar yetersayısı da istemeyeceğim, bunu söylüyorum; ama,
siz oradan diyorsunuz ki… Bizi zorla tahrik etmeye çalışıyorsunuz. (AK Parti
sıralarından "iste" sesi) Bir milletvekilimiz de "iste"
diyor. Yani, şimdi, allah aşkına…
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakınız,
tekrar ediyorum; ben, geçen sefer…
BAŞKAN - Ümmet Bey, değerli arkadaşlarım;
yani, kuliste konuşur gibi konuşmayız burada. Yani, kürsüde konuşan
milletvekili arkadaşımız Genel Kurula hitap edecek, siz de dinleyeceksiniz;
karşılıklı konuşma yok.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, geçen
sefer, bu kanuna olumlu oy verdim, gene olumlu oy vereceğim; ama, biraz sonra
fırsat gelirse… Çok eleştirdiğim hususlar var; yani, bu hususlar gene dikkate
alınmayacak; yine, aynen, buradan, Bütçe Plandan geldiği şekliyle geçecek.
Benim, bunun düzeltilmesiyle ilgili bir inancım yok; ancak, tekrar ediyorum: Ne
olur, bundan sonra, bu temel yasa meselelerinde daha dikkatli olalım
arkadaşlar.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ne zaman temel
yasa buraya geldi, hızlıca kanunlar geçirildi, hepsi, ya Cumhurbaşkanından ya
da Anayasa Mahkemesinden geri döndü. Bunun da akıbeti, büyük bir ihtimalle öyle
olacak gibi görünüyor. O nedenle, ben, bunun tutanaklara geçirilmesini istemem
nedeniyle böyle bir konuşma yaptım.
Bir dahaki bölümde konuşma hakkım olursa
teknik detaylara gireceğimi ifade ediyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Şimdi, soru-yanıt bölümüne
geçiyoruz.
Sayın İbrahim Özdoğan…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Aracılığınızla, Sayın Bakanıma iki soru
yöneltmek istiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımızın gönderme
gerekçelerine baktığımız zaman, bir hukuk adamı olan Sayın Cumhurbaşkanımız
tarafından, bu yasanın titizlikle incelendiğini anlayabiliyoruz ve az önce
konuşan Sayın Ümmet Kandoğan'ın da fikrine katılıyorum; Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından muhtemeldir ki, Anayasa Mahkemesine gidecektir bu yasa.
Şimdi, gönderme gerekçelerinde Sayın
Cumhurbaşkanının bir iki ibaresini de okumak ve bunun ardı sıra soru sormak
istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız diyorlar ki: "5434 sayılı Yasanın ek 9
uncu maddesinin birinci fıkrasının değişikliğinden önce, eski emekliler ile
yeni emekliler arasında herhangi bir eşitsizlik doğması engellenmiş iken, yeni
düzenlemeyle emekli aylıklarındaki artışın gösterge ve ekgöstergelerdeki artışa
göre hesaplanması esasından vazgeçilerek, aylığın enflasyon oranındaki artışa
göre hesaplanması kabul edilmiş; böylece, çalışan memurların maaş artışı ile
emekli memurların maaş artışı arasında olduğu gibi, daha önce aynı görevlerde
bulunan eski ve yeni emeklilerin maaşları arasında da büyük farkların ortaya
çıkmasına neden olacak bir sistem getirilmiştir." Devamla Sayın
Cumhurbaşkanı diyorlar ki: "Bu durum, Anayasanın 10 uncu maddesindeki
eşitlik ilkesini zedelemektedir. Eşitlik temeline dayanan adil bir hukuk düzeni
kurmak, hukuk devletinin en önemli işlevlerinden biri olduğundan, hukuksal
eşitlik sağlanmadan hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmeyeceği açıktır.
Gerekçesine yer verilerek, 4447 sayılı Yasanın, 5434 sayılı Yasanın ek 9 uncu
maddesini değiştiren kuralı…"
BAŞKAN - Soruya gelelim…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Geliyorum
Sayın Başkanım.
"…Anayasanın 2 ve 10 uncu maddelerine
aykırı bulunup iptal edilmiştir. Bunun üzerine, 5434 sayılı Yasanın ek 9 uncu
madde kuralının yeniden yasalaştırılması ya da benzer bir yasal düzenleme
yapılması gerekirken, Yasanın 55 inci maddesinde, 4447 sayılı Yasa benzeri bir
kurala yer verilmiştir. Bu durum, 55 inci madde kuralının, Anayasanın 2 ve 10
uncu maddelerine açıkça aykırı olduğunu göstermektedir."
Sayın Bakanım, Sayın Cumhurbaşkanının bu
ifadeleri karşısında neler söyleyecektir? Birinci sorum bu.
İkinci sorum çok kısa. AK Parti iktidara
gelmeden önce yeşilkartlı sayısı ne kadardı, şimdi ne kadardır? Gerçi, Sayın
Bakanın ağzından az önce öğrendik, 11 000 000 yeşilkartlı varmış bu İktidar
zamanında. 2002'den önceki iktidarlar zamanında yeşilkartlı sayısı ne kadardır?
Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasa Mahkemesine gidilip gidilmeyeceği konusunda değerli arkadaşlarımın
çeşitli görüşleri oldu. Elbette, mevzuatımız dahilinde herhangi bir kanun
Anayasa Mahkemesine götürülebileceği gibi, sosyal güvenlik reformunun da
Anayasa Mahkemesine ve Anayasa Mahkemesinin yargısal denetimine tabi tutulması
doğaldır.
Biz, Sayın Cumhurbaşkanımızın
gerekçelerini arkadaşlarımızla birlikte inceledik. Tabiî, Sayın
Cumhurbaşkanımızın görüşlerine saygı duyuyoruz, sosyal güvenlik konusundaki
hassasiyetini de biliyoruz; ancak, yaptığımız incelemeler sonucunda, bizim eski
görüşlerimizi değiştirecek herhangi bir durum olmadığından dolayı, hem
komisyonda hem de Genel Kurulda, yasanın orijinalinin ilk maddelerinin
çıkarılması konusundaki görüşümüzü ifade ettik; ama, netice olarak, bu yasa, artık,
Genel Kurulun inisiyatifindedir; Hükümetin görüşünün alınmasıyla beraber, en
son şeklini Meclis Genel Kurulu verecektir.
Yalnız, bu konuda 4447 sayılı 1999 yılında
çıkarılan yasa da, hatırlanacağı üzere, Anayasa Mahkemesine gitmiştir ve
bugünkü hükümlere benzer hükümler Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi
tutulmuştur. O Anayasa Mahkemesinin kararları dikkatle incelendiğinde, bugüne
de ışık tutacak önemli görüşleri, Anayasa Mahkemesi kararında bulmak mümkündür;
yani, netice itibariyle, biz, şu andaki hükümler de göze alındığında, reform
tasarısının, Anayasaya aykırılık taşımadığı inancındayız, bu inancımızı baştan
beri savunuyoruz; aksine, eşitlik adına en geniş manada bir eşitlik anlayışını
bu reforma monte ettiğimizi düşünüyoruz.
Yeşilkart konusunda Sayın Özdoğan'ın
sormuş olduğu bir soru var. Yine, daha önceki dönemlerde de, yaklaşık,
Türkiye'de, yanlış hatırlamıyorsam, 11-12 milyon civarında yeşilkartlı
vatandaşımızın olduğunu biliyorum, hatırlıyorum. Hükümetimizin yapmış olduğu
bir çalışma neticesinde 5,5-6 milyona kadar inen bir sayı vardı; ama, zaman
içerisinde bu sayının, yine, yükselmiş olduğunu görüyoruz. Ayrıca, 65 yaş
aylığı alanların ve özürlü aylığı alanların da yeşilkart kapsamına alınması
dolayısıyla bu sayı da artmaktadır. Bunu da bilgilerinize sunmak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Birinci bölüm üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri,
varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
Madde üzerinde önerge yok.
Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyoruz:
SOSYAL
SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU
BİRİNCİ KISIM
Amaç, Kapsam ve Tanımlar
Amaç
MADDE 1-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Kapsam
MADDE 2-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Tanımlar
MADDE 3-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
İKİNCİ KISIM
Sosyal Sigorta Hükümleri
BİRİNCİ BÖLÜM
Sigortalılara İlişkin Hükümler
Sigortalı sayılanlar
MADDE 4-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Bazı sigorta kollarının uygulanacağı
sigortalılar
MADDE 5-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sigortalı sayılmayanlar
MADDE 6-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sigortalılığın başlangıcı
MADDE 7-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sigortalı bildirimi ve tescili
MADDE 8-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sigortalılığın sona ermesi
MADDE 9-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sigortalıların işleri nedeniyle geçici
olarak yurt dışında bulunmaları
MADDE 10-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
İKİNCİ BÖLÜM
İşyerleri ve İşverenlere İlişkin Hükümler
İşyeri, işyerinin bildirilmesi, devri,
intikali ve nakli
MADDE 11-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
İşveren, işveren vekili, geçici iş
ilişkisi kurulan işveren ve alt işveren
MADDE 12 -
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Kısa Vadeli Sigorta Hükümleri
İş kazasının tanımı, bildirilmesi ve
soruşturulması
MADDE 13-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
İkinci bölüm, 14 ilâ 42 nci maddeleri
kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde söz isteyen,
Anavatan Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Züheyir Amber.
Buyurun Sayın Amber. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
Sizin kişisel söz isteminiz de var;
ikisini bir arada kullanabiliriz; yani, 10+5, 15 dakika konuşabilirsiniz.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ZÜHEYİR AMBER
(Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan
5489 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Tasarısı
üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama
başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Anayasanın "X. Sosyal güvenlik
hakları" başlıklı madde 60'a göre "Herkes, sosyal güvenlik hakkına
sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı
kurar" demektedir. Anayasada tarif edilen bu haklar, aynı zamanda bir
insan hakkıdır.
Sosyal güvenlik, modernleşme sürecinde
toplumsal dayanışmanın kurumsallaşmış adıdır. Sosyal devletin görevleri
arasında yer alan, insan onuruna yaraşır asgarî yaşam düzeyinin sağlanması,
herkese çalışma olanağı yaratılması, çalışanlara adaletli ve dengeli ücret
verilmesi ve çalışamayacak durumda olanların sosyal güvenlik önlemleriyle
korunması anlamını taşımaktadır.
Bu nedenle, ekonomik izahı ne olursa
olsun, yapılacak reformun birincil amacı, toplumun katmanları arasındaki
dayanışmayı sağlayacak şekilde düzenlenmesidir.
Reformun sözcük anlamının, daha iyi duruma
getirmek için yapılan değişiklik, iyileştirme, düzeltme, ıslahat olduğu
unutulmamalıdır. Bizim için denge, sosyal devlet ile ekonomik istikrar
arasındaki dengedir; ki, Hükümet tasarısı, maalesef, bu dengeyi önemsememiştir.
İkinci büyük temel yanlış da, genel sağlık
sigortasıyla bir bütünlük arz eden kanunların eşzamanlı olarak
çıkarılmamasıdır. Yani, bu kanunla birlikte, hastanelerin işletme haline
getirilmesi ve işleyebilir bir aile hekimliği kanununun, Sağlık Bakanlığını bu
yeni duruma adapte edecek kanunların hep birlikte çıkarılması gerekmektedir.
Bir yandan, yanlış da olsa, Aile Hekimliği
Kanununu çıkarıp, daha sonra, 12 Eylül rejiminin Mecburî Hizmet Kanununu
hortlatmak, diğer yandan, özelleştirmeci gibi davranırken özel şahısların
yaptığı hastanelerin devlet tarafından kiralanmasına yönelik devletleştirmeci
kanun çıkarmak, Hükümetin, güvenirliğini kaybetmesine neden olmuştur. Büyük
reformlar yapmak istiyorsanız, önce kamuoyunun güvenini sağlayınız.
Kanun tasarısının ilgili maddelerinde
görüleceği üzere, esnaf ve muhtarlarımız ve onların bakmakla yükümlü oldukları
yakınları, herhangi bir nedenden dolayı primlerini veya borçlarını
yatırmadıkları takdirde, herhangi bir sağlık ödeneği ve sağlık hizmeti
alamayacaktır. Oysa, Anayasamızda da belirtildiği gibi, devlet, vatandaşına,
sağlık, eğitim hizmetini eşit şekilde sağlamak zorundadır.
Kanun tasarısının malullük sigortasından
sağlanan haklar ve yararlanma şartlarına baktığımızda; malullük, en az on
yıldan beri sigortalı olup toplam olarak 1 800 gün veya başka birinin sürekli
bakımına muhtaç derecede malul olan sigortalılar için ise beş yıldan beri
sigortalı bulunup, toplam 900 günlük malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları
primi bildirmiş olması gerekmektedir deniyor.
Değerli arkadaşlar, malullük, isteğe bağlı
bir olgu değildir. Malul olan bir kimse, yukarıdaki şartları yerine
getiremediyse ortada kalacaktır. Oysaki, devletin aslî görevleri, sağlık ve
sosyal güvencesidir. Üstelik, malul olan kimse de, bir bakıma muhtaç olacaktır.
İlgili bu madde, gün şartı aranmaksızın, malul olan ve bunu sağlık hizmeti
sunan devlet kuruluşlarından belgeleyen kimsenin malullük aylığının öncelik
tanınarak bağlanması yönünde tekrar düzenlenmelidir.
Bir de, malul olma oranından bahsetmek
istiyorum. Gelişmiş ülkelerde, çalışanın, çalışma ortamında parmağına dahi bir
şey olsa tedavisinin ardından psikolojik tedavi hizmeti verilmekteyken, bizde,
yüzde 60'ın üzerinde malullük oranı çok yüksek görülmektedir. Bu oranın yüzde
40 ile yüzde 50 seviyelerine çekilmesinin gerektiğini burada vurgulamak
istiyorum. Ayrıca, maluliyete sebep verecek koşullar, tüm işkollarındaki
yerlerde, iş sağlığı ve çalışan güvenliği olarak yeniden düzenlenmeli, tüm
çalışanlarımızın sağlıklı ve güvenli ortamlarda çalıştırılmaları sağlanmalıdır.
Yaşlılık sigortasından sağlanan haklar ve
yararlanma şartlarına baktığımızda; hem Avrupa Birliği ve gelişmiş ülkelerin
çalışma koşullarını sağlayamıyorsunuz hem bu zor şartlar altında çalışanların
prim gün sayısını artırıyorsunuz.
Bugün, Türkiye koşullarında, bir işçinin
-kamu kesimi hariç- 9 000 gün sigortalı çalışması, ancak mucizeyle
gerçekleşebilir. Bu tasarıyla, devletin, istihdamın azaltılması yönünde ciddî
bir rolü oluşmaktadır. Açık olan bir pozisyona 20 yaşındaki bir kişiyi
yerleştirdiğinizde, o pozisyon kırksekiz yıl dolu olacaktır.
Yabancı yatırımcıların, ülkemizde, yeni
istihdam yaratıcı yatırım yapmayıp, mevcut olan yatırımları, yani mevcut
istihdamları satın aldıkları bir gerçektir. Yerli yatırımcılarımızın ise,
yüksek prim ve maliyetlerden dolayı yatırımdan çekindikleri ortadadır. Bu
şartlar altında, mevcut olan işsizlik rakamı bir çığ gibi büyüyerek… Hatta,
korkarım ki, bu olay bir sosyal patlama yaratacaktır.
Değerli arkadaşlar, Anavatan Partisinin
sosyal güvenlik reformuna ilişkin bir öneri paketi vardır. Daha önce, Sayın
Genel Başkanımız ve diğer arkadaşlarımız, Grup Başkanvekilimiz de, bu konuyu,
burada, özetlediler, ifade ettiler. Ben de, yine, bu konuyu, burada, tekrar
özetleme ihtiyacını duyuyorum.
Sosyal güvenlik reformu acilen
yapılmalıdır. 1994-2005 yılları arasında, sistemin finansman açıklarının
Hazinece karşılanmasının güncellenmiş değeri 501 katrilyon TL'dir. Mevcut
sistem reforme edilmezse, topluma, on yılda, kümülatif 316 katrilyon ek maliyet
getirecektir. Bunun, Hükümetin emeklilik yaşı ve prim ödeme gün sayısı gibi
parametreler üzerinden getirdiği çözüm mevcut iştirakçileri etkilemeyecek,
dolayısıyla, sosyal güvenlik kurumlarının açıklarına yirmibeş yıllık dönem
içerisinde pozitif bir katkı sağlamayacaktır. Zaten, bu modelde, sosyal
güvenlik kurumu açıklarının gayri safî millî hâsılaya oranının 2055 yılında
sıfırlanacağı öngörülmektedir.
Sosyal güvenlik sisteminin üç temel sorunu
vardır:
Birincisi, kapsayıcılık sorunudur. Sistem,
rasyonel temelde kurulmadığı ve işlemediği için, ekonomik hayatın
rasyonelleriyle uyumsuzluk göstermekte; kapsayıcı olamadığı gibi, sistem
dışında kalan ya da kalmayı yeğleyen istihdama yol açan karakteriyle,
kayıtdışılık ve haksız rekabet sorunları yaratmaktadır.
İkinci ve güncel sorun, sistemin birikmiş
ve sürdürülemez aktüerya dengesi sorunu nedeniyle ortaya çıkan finansman
açığıdır. Yakın vadede, sistem içinde çözülmesi mümkün olmayan nakit akım
sorunu olarak tanımlayabiliriz bunu.
Üçüncü sorun, sistemin aktüeryal
dengesinin mevcut parametreler içerisinde sürdürülemezliği, yani sistemin çökme
riskiyle karşı karşıya bulunmasıdır.
Hiç şüphesiz, çözümü, sistem bütünlüğünü
gözeten, kapsamlı bir reform yaklaşımı içinde aramak zorundayız. Anavatan
Partisi, sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılmasının, istihdam,
yatırım, teşvik ve vergi sistemleriyle entegre bir bakış açısıyla ele alınması
gerektiğini düşünmekte ve istihdam dostu bir sosyal güvenlik reformu
önermektedir. Elbette, bu sistem bütünü içerisinde, esneklik ve güvenliğin
birleştirilmesi, emeklilik ve sağlık sigorta sistemlerinin mutlaka birbirinden
ayrıştırılması, kurumsal özerklik, hizmet alan -hizmet veren kurumsal
ayrılığının sağlanması, emeklilik yaşı ve prim ödeme süresinin uzatılması gibi
düzenlemeler yer almaktadır. Ancak, iddiamız odur ki, emeklilik yaşı ya da prim
aylık bağlama oranı gibi parametrelerde yapılacak düzenlemeler, tek başına
sistemin sorununu çözmeye yetmeyecektir. Sistemin kısa vadeli nakit akım
sorununun, sistem içinde mutlak bir çözümü yoktur; ancak, açık finansmanını
olabildiğince asgarîye çekecek çözümler mümkündür. Sistemin temel problemi olan
aktüeryal denge sorunu, hiç kuşkusuz, kapsayıcı ve gerçekçi bir rekabet
stratejisinin benimsenmesi, bu stratejiye uygun yatırım, istihdam, vergi ve
teşvik politikalarının bir sistem bütünlüğü içerisinde hayata geçirilmesi,
nihaî olarak, kayıtdışı istihdamın kayıt altına alınması ve yeni istihdam
yaratılmasının teşvik edilmesiyle mümkündür.
Anavatan Partisinin, bütün bu önermeler
ışığında, yukarıda ifade edilen ilkelere uygun yaratıcı ve etkili bir çözümü
vardır. Çözümün özü, sistemin açık finansmanına dair yaklaşımda paradigmayı
değiştirmektir.
Sistemin, kurumlararası kaynak aktarımı
biçiminde gerçekleştirilen açık finansmanı yönetimini, istihdam ve kayıtlılığı
teşvik biçimine dönüştürmek, sistemde radikal bir dönüşümün, başlangıcı
olacaktır.
Öneri, bütçede her yıl açık finansmanı
için ayrılmak zorunda kalınan kaynağa ilave hiçbir kaynak gereksinimi
duyulmadan, tam tersine, açık finansman gereksinimi azaltılarak, sistem, görece
olarak çok daha sağlıklı, rasyonel ve sürdürülebilir bir yapıya
kavuşturulacaktır.
2006 bütçesinde sosyal güvenlik sistemi
açık finansmanı için ayrılan kaynak 23,2 katrilyon TL'dir. İlave sağlık
harcamalarının yaratacağı açıkla beraber düşünüldüğünde, 2006 yılı için
bütçenin karşılamak zorunda olacağı açık 20 milyar dolar olarak öngörülebilir.
2005 yılı içinde gerçekleşen rakamın buna çok yakın düzeyde olduğu gözardı
edilmemelidir. Bu rakam, kişi başı aylık 100 dolar işçi ve işveren prim teşviki
varsayımıyla ilişkilendirildiğinde 16 666 000 adam/yıla tekabül etmektedir.
Kısaca, devlet, kurumlararası kaynak aktarmak yerine, kişi başı aylık 100 dolar
varsayımından hareketle 16 666 000 kişinin sisteme katılmasını teşvik
edebileceği finansmanı zaten kullanmaktadır. Amaç, sistemin bilanço denkliğini
sağlamaksa, kaynak girişini kurumlararası aktarma yerine sisteme katılması
teşvik edilen prim ödeyicileri dolayısıyla gelmesi, hiç kuşkusuz, daha akılcı
ve daha gerçekçidir. Paradigma değişimi dediğimiz şey de, bu kadar basit, bu
kadar yalındır.
Önerimiz, 2007'den itibaren on yıllık
süreyle, sisteme ilk defa giren yeni iştirakçinin toplam priminin (işçi artı
işveren) yüzde 70'inden başlamak üzere, her yıl azalan oranda ve onuncu yıl
sonunda sıfırlanacak şekilde devlet tarafından karşılanmasıdır. Diğer deyişle,
yeni iştirakçinin sosyal güvenlik primlerinin birinci yıl yüzde 70'i, ikinci
yıl yüzde 60'ı, dokuzuncu yıl yüzde 5'i, onuncu yıl yüzde sıfırı devlet
tarafından karşılanacak olup, geriye kalan tutarlar işçi veya işveren
tarafından ödenecektir.
Kolayca anlaşılacağı gibi, azalan
oranlarda devlet teşvikinin on yıl boyunca süreceği, artan oranlarda, sisteme
katılanların prim ödeyeceği bir mekanizma öngörülmektedir.
Ekte, önerimizin, on ve yirmibeş yıllık
projeksiyonları yapılmıştır ve başkaca hiçbir parametrede değişiklik yapılmadan
(sağlık harcaması, prime esas kazanç, aylık bağlama oranı, emeklilik yaşı ve
prim ödeme gün sayısı vb.) sadece, sisteme, yeni iştirakçi kazandırılmıştır.
Sisteme, on yılın sonunda 14 000 000 yeni
iştirakçinin katılacağı öngörülmektedir; ki, 10,7 milyon kişinin kayıtdışı
istihdamda olduğu ve halihazırda sistemin, yılda 350 000 olmak üzere, on yılda
3,5 milyon iş yaratma potansiyeline sahip olduğu göz önüne alındığında bu giriş
rasyoneldir. Kaldı ki, bu, Avrupa Birliği için de bir hedeftir ve Türkiye, bu
kararlılığı ortaya koymaya mecburdur.
Sistem, eklerde görüleceği gibi, onuncu
yılın sonunda, bilanço denkliğinde artıya geçecek, aktüerya dengesi 1,70'e 1
dengesinden 2,88'e 1 dengesine erişmiş olacaktır. Bu da, mevcut reform
paketinin elli yılda ulaşacağı sonucun on yılda alınması demektir değerli
arkadaşlarım.
Sistemin yeni iştirakçilere ilişkin
varsayımları nasıl değiştirilirse değiştirilsin, yani on yılda, isterse, sadece
bir tek kişi de olsa, 1 000 000 kişi de olsa, sonuçları, mevcut sisteme göre
kazanç ifade edecektir.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Süreye uyduğunuz için teşekkür
ediyoruz.
Kişisel söz istemi olan Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu konuşmamda, tamamen, kanunu teknik
olarak incelemeye çalışacağım.
Öncelikle, prim ödeme gün sayısının 7 000
günden 9 000 güne çıkarılmasının Türkiye açısından hangi anlama geldiğine
bakmak lazım.
Şimdi, kayıtdışı çalışmanın yüzde 50'lerin
üzerinde olduğu, işsizliğin yüzde 20'lerin üzerinde olduğu, sendikal
faaliyetlerin asgarî seviyede bulunduğu ve esnek çalışmanın da çok yoğun olduğu
ülkemizde, prim ödeme gün sayısının 7 000 günden 9 000 güne çıkarılmasını çok
iyi tahlil etmek mecburiyetindeyiz.
Yine, emekli olma ile aylık bağlama yaşı
arasında çok uzun yılları kapsayacak farkın olması da, üzerinde önemle
durulması gereken bir husustur. 1.1.2007 tarihinde 18 yaşında işe başlayan bir
kişinin 43 yaşında emekli olma imkânı varken, ancak yirmiiki yıl sonra 65
yaşında emekli olması söz konusu olacaktır.
Şimdi, Türkiye gibi bir ülkede, bu
rakamların ne kadar önemli olduğunun takdirini sizlere bırakmak istiyorum.
Eğer, 1.1.2007 tarihinde işe başlayıp 1.1.2036 tarihinden önce emekli olma
imkânına kavuşamamışsa, her geçen yıl emekli olma süresi artacağı için, bu
çalışanımızın ne kadar yıl sonra emekli olacağı da, yine, karşımızda çok açık
bir gerçek olarak durmaktadır ve yine aynı tarihte işe başlayan, aynı miktarda
prim ödeyen iki kişinin yaşları birbirinden farklı ise, bunların emekli olma
sürelerinin de çok farklı olacağı kaçınılmazdır. Örneğin, 1.1.2007 tarihinde 30
yaşında işe başlayan bir sigortalı 2035 yılında; aynı tarihte işe başlayan
sigortalı 18 yaşında ise, 2054 yılında… Prim ödeme gün sayıları aynı, aynı gün
işe başlamışlar, aynı miktar prim ödemişler, yalnız birbirlerinden yaşları
farklı; korkunç bir uçurum var emekli olma yaşlarıyla ilgili olarak. Bu
meselelerin, maalesef, gözardı edildiği yine bir gerçek.
Şimdi, ben buradan sormak istiyorum; prime
esas matrah artması nedeniyle görev aylıklarında azalma var mı yok mu? O zaman,
Sayın Bakanım, bunu, buradan, geliniz, kürsüden, hepimizin huzurunda, bir
şekilde ifade ediniz.
Yine, sosyal güvenlik destek primi… Ben,
geçen seferde de konuşmuştum; şimdi, Sayın Özcan da geldi; biraz da karıştı
Sayın Özcan'ın konuşmasında, çok net olmadı. Örneğin, Bağ-Kur emeklisi yeni bir
işte çalışıyorsa, Bağ-Kur emekli maaşını almazsa, bu yeni işinden dolayı prim
kesintisi olmayacak. Doğru mu? Alırsa ne olacak? Alırsa ne olacak? Zaten,
Bağ-Kur emekli maaşları ne kadar değerli milletvekilleri?! Ne kadar emekli
maaşı alıyor Bağ-Kurlular?! Şimdi, bunu almaktan vazgeçecek, yeni bir işte
çalışır… O da büyük bir ihtimalle kayıtdışıdır, başka vesilelerle nasıl olacak
onu da bilmiyorum; ama, kayıt içerisine girmeye çalıştığı takdirde de,
ödemesinden de kesinti yapılması söz konusudur. Bir Bağ-Kur emeklisinin,
günümüz hayat şartları içerisinde ayakta kalması nasıl söz konusu olacak?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yine, esnaf,
sigorta borcunu ödemezse -hasbelkader, ödemedi; acil bir durum ortaya çıktı,
ekonomik sıkıntı içerisine girdi, gecikme oldu, ödeyemedi- ne olacak; sağlık
hizmetlerinden faydalanamayacak, eşi faydalanamayacak, çocukları
faydalanamayacak. Ama, geliniz, değerli milletvekilleri, bunlar çok önemli
konular. Esnafımız, hakikaten, çok ciddî sıkıntı içerisinde Türkiye'de.
Ocak-şubat aylarında 98 000 esnafımız kepenk kapatmış, geçen 2005 yılı
içerisinde 256 000… Ödenmeyen çekler, senetler havada uçuşuyor. Böyle bir
ortamda prim borcunu ödeyememesi söz konusu olabilir; ama, sağlık
hizmetlerinden faydalanmasının önüne geçilmesinin de, haklı ve mantıklı bir
izahı yok.
TÜFE artışı çok söylendi, o hususun
hükümet tarafından değerlendirileceği ifade edildi; keşke, kanunun içerisinde
bir şekilde yer alsaydı. SSK ve Bağ-Kur meseleleri var; ama, şimdi, Emekli
Sandığı mensupları da aynı duruma düşmüş oldu. O nedenle, bu meselenin de,
mutlaka düşünülmesi gerekmekteydi.
Bir diğer husus, 1.1.2008 tarihinden
itibaren emekli olan memurlar, emekli aylığını kendi kurumlarından alacaklar.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - İkramiye…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
İkramiyelerini...
Şimdi, bu kurumların hangi durumlar
içerisinde olduğunu sizler… Belediyeler, borç batağı içerisinde. Şimdi, buradan
emekli olan, emekli ikramiyesini bu belediye borç batağı içerisindeyse
alamayacak olan görevlilerimiz için ne düşünülüyor Sayın Bakanım? Bununla
ilgili bir çözüm var mı, bir çare var mı bu kanun içerisinde; yok.
BAŞKAN - Ümmet Bey, daha sonraki maddelere
konu kalıyor mu?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Müsaade
ederseniz Başkanım, biraz toparlasam da bir daha çıkmasam.
BAŞKAN - Peki.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Eve gidecek…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, 1 yıl
sigortalı olmadan ölüm yardımı alamıyorsunuz. Doğru mu Sayın Bakanım? 1 yıl
sigortalı olacaksınız, daha sonra ölüm yardımı alacaksınız. Geçmişte nasıldı; 1
gün bile sigortalı olsanız ölüm yardımından istifade ediyorsunuz; ama, 1 yıl
sigortalı olmadan eğer ölürse, ölüm yardımından da istifade etmiyor.
Katılım payı, çok söylendi. Almayacağız
diyorsunuz; ama, kanunun içerisinde var katılım payı, alınacak; kanunun
içerisine konulmuş. Ne kadar katılım payı ödeneceği belirli. Şimdi, bu 2 YTL…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayalım; çok aştınız
süreyi. Yani, bundan sonraki maddelerde de burada olabilirsiniz, olmalısınız. O
maddeler üzerinde konuşurken tamamlarsınız. Lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki,
toparlıyorum.
…katılım payını niye alıyorsunuz? Yani, 60
yaşında, 70 yaşında annelerimiz, bacılarımız, kardeşlerimiz gidecekler, tedavi
hizmetinden faydalanabilmesi için önce katılım payını koyacaklar, yatıracaklar,
daha sonra, bu hizmetten istifade edecekler.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, bu
TRT'de çalışanlar, devlet sanatçıları ile özelde çalışanlar arasında farklı bir
uygulama olduğu, daha önce, bu kanun burada görüşülürken söylendi; maalesef,
aynı şekilde buradan geçiriliyor. Kendi ellerimizle, bu kanunun, Anayasa
Mahkemesinden -eşitlik ilkelerine aykırı olmasından dolayı- geri dönmesinin
yolunu açıyoruz. Ne olurdu, en azından bu maddeyi düzeltsek ne olurdu; yani, ne
kaybederdik değerli milletvekilleri. Şimdi, kendi ellerimizle zemin
hazırlıyoruz; alın diyoruz, bu kanunu Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesine
götürsün, oradan da geri gelsin. Sayın Cumhurbaşkanı da yazdı, biz de söyledik
daha önceden, yapmayın! En azından Plan ve Bütçe Komisyonunda bu
düzeltilebilirdi; yani, bunu bile düzeltmediniz.
Otelcilik hizmeti altında paraların
alınması.
Üniversite öğretim görevlisi profesörlerle
ilgili; eğer, tedavide onlar varsa onlara katkının alınması.
Bunlar, maalesef, Türkiye'nin gerçeklerine
uymuyor değerli milletvekilleri. Halkımız, zaten, ciddî ekonomik sıkıntılar
içerisinde, darboğaz içerisinde, zor geçiniyor, zor şartlar altında hayatını
idame ediyor; ama, bu uygulamalarla… Maalesef, çok iyi niyetlerle hazırlanmış
ve mutlaka çıkması gereken bir kanun, bu nedenlerle büyük bir eleştiriye
uğruyor, yanlış olduğu söyleniyor.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi
söylüyorum Sayın Başkanım, müsamahanız için de teşekkür ediyorum.
Bu kanun doğrudur, çıkması lazım, hayata
geçirilmesi lazım; ancak, söylemiş olduğum bu hususlar da keşke
düzeltilebilseydi, Mecliste bu konular arzu ettiğimiz şekle getirilebilseydi.
Bu duygularla, hepinizi, saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
BAŞKAN - 15 dakikalık soru-yanıt bölümüne
geçiyoruz.
Sayın İbrahim Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Aracılığınızla, Sayın Bakanıma bir soru
yöneltmek istiyorum.
Biz, Anavatan Partisi olarak, Sayın
Cumhurbaşkanımızın bu Yasayı tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etmesi
gerekçelerine katılıyoruz, çok da haklı buluyoruz. Gönderme gerekçelerinin bir
yerinde -ibaresinde- Sayın Cumhurbaşkanı şunları ifade etmektedir…
BAŞKAN - İbrahim Bey, sorunuzu sorun.
Onların hepsi Sayın Bakanın ve milletvekillerimizin bilgisi tahtında, Sayın
Cumhurbaşkanının gerekçeleri.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Elbette
bilgisi tahtında olduğunu biliyorum.
BAŞKAN - Tutanaklarda da yer aldı zaten.
Ama, siz, sorunuz neyse onu sorun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Biliyorum;
ama, halkımızın da bilgi sahibi olması açısından mutlaka bu ibareyi burada
okumamız gerekiyor. Halkımız bizi izliyor, halkımızın bilgi sahibi olması
gerekir. Sayın Cumhurbaşkanımız, devletimizi en üst noktada temsil etmektedir.
Halkımız açısından bunun yararı olduğuna inanıyorum Sayın Başkanım.
Sayın Cumhurbaşkanımız diyorlar ki:
"Yasayla getirilen bir başka değişiklik emekli ikramiyelerinin ödenmesi
yönündendir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçilerinin emekli
ikramiyesi, 5434 sayılı Yasanın 89 uncu maddesine göre Emekli Sandığınca
ödenmekte ve ödenen tutar, sonra, görevlinin son çalıştığı kurumdan geri
alınmaktadır. Yasayla emekli ikramiyesine ilişkin kural korunmaktadır; ancak,
Yasanın geçici 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında, emekli ikramiyelerinin bir
yıl daha sosyal güvenlik kurumunca ödenmesi, bir yıldan sonra ise ödemenin
doğrudan son çalışılan kurumca yapılması öngörülmektedir. Kimi kamu kurum ve
kuruluşlarının, özellikle yerel yönetimlerin, malî zorluk nedeniyle hizmet
akdiyle çalışan işçilerin kıdem tazminatlarını ödemekte güçlük içinde
bulundukları bir gerçektir."
BAŞKAN - Soruya gelin lütfen.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Hemen
geliyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı devamla diyorlar ki:
"Yapılan düzenlemeyle, memurlar ve diğer kamu görevlileri emekli
ikramiyesini alabilmek yönünden aynı güç koşullar içine itilmektedirler. Normal
işleyen bir düzenden, riski kurum yerine çalışanlar üzerine taşıyan bir sisteme
geçmenin sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmayacağı açıktır. Ayrıca, emekli
ikramiyesini ödeyecek kurumu değiştiren kalıcı düzenlemenin geçici maddelerle
yapılmasının yasa yapma tekniğine uygun düşmediğini de vurgulamak
gerekir."
Sayın Bakanımız, Sayın Cumhurbaşkanımızın
bu düşünceleri karşısında neler söyleyecektir diyor, saygılar sunuyor, teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Özdoğan'ın sormuş olduğu soru,
emekli ikramiyelerinin ödenmesine ilişkin, önümüzdeki dönemde nasıl sorunlar
yaşanabilir, özellikle küçük belediyelerden emekli olanlarla ilgili, anladığım
kadarıyla.
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
ikramiye veya kıdem tazminatı, işverenin çalışanına karşı bir yükümlülüğüdür.
Bu yükümlülük prim karşılığı bir birikim değildir. Dolayısıyla, sigorta
kurumlarının bu anlamda sorumluluğu yoktur. Bugüne kadarki uygulama, Emekli Sandığı
bu ödemeye aracılık etmektedir ve memurumuz hangi kurumdan emekli olduysa,
bilahara, Emekli Sandığı, bu kurumdan, yapmış olduğu ödemeyi geri istemektedir.
Şimdi, elbette, belediye de olsa, başka
kamu tüzelkişiliği de olsa, herkes, emekli ikramiyesi hak etmiş personelinin bu
hakkını bütçesine koyacaktır; yani, burada, işte, belediyeler, ödeme güçlüğü
içerisinde, memurun aylığını veremiyor. Bu mazeret değil. Bunu, her belediye,
her kamu tüzelkişiliği kendi bütçesine koyacak ve emekliliği gelmiş memurumuzun,
çalışanımızın emekli ikramiyesini zamanında ödeyecektir. Bu, başta belediyeler
olmak üzere, herkesin kanunî mükellefiyetidir; ancak, biz, uygulamada bir
aksaklık olmasın, geçiş döneminde bir sıkıntı olmasın diye, bir yıl süreyle, bu
ikramiyelerin yine sosyal güvenlik kurumu tarafından ödenmesini öngören bir
madde düzenlemesi de yapmış bulunmaktayız. Bu bir yıldan sonra, emekli
ikramiyeleri kurumları tarafından ödenecektir. Aksi düşünce, emekli
ikramiyesinin sosyal güvenlik kuruluşu tarafından ödenmesinin kabulü, kıdem
tazminatının da sosyal güvenlik kuruluşu tarafından ödenmesi noktasına bizi
götürür ki, bu, hiç sosyal sigortacılık mantığıyla bağdaşan bir konu değildir.
Arz ederim.
BAŞKAN - İkinci bölüm üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri,
varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
Önerge yok.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
Meslek hastalığının tanımı, bildirilmesi
ve soruşturulması
MADDE 14-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hastalık ve analık hali
MADDE 15-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve
analık hallerinde sağlanan haklar
MADDE 16-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ödenek ve gelirlere esas tutulacak günlük
kazanç
MADDE 17-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici iş göremezlik ödeneği
MADDE 18-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sürekli iş göremezlik gelirine hak
kazanma, hesaplanması, başlangıcı ve birden çok iş kazası ve meslek hastalığı
hali
MADDE 19-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hak sahiplerine gelir bağlanması, evlenme
ve cenaze ödenekleri
MADDE 20-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık
bakımından işverenin ve üçüncü kişilerin sorumluluğu
MADDE 21-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sigortalının kendisinden kaynaklanan
sebeplerle tedavi süresinin uzaması, iş göremezliğinin artması
MADDE 22-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Süresinde bildirilmeyen sigortalılıktan
doğan sorumluluk
MADDE 23-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Kısa vadeli sigorta kollarında dikkate
alınmayan süreler
MADDE 24-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Uzun Vadeli Sigorta Hükümleri
Malûl sayılma
MADDE 25-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Malûllük sigortasından sağlanan haklar ve
yararlanma şartları
MADDE 26-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Malûllük aylığının hesaplanması,
başlangıcı, kesilmesi ve yeniden bağlanması
MADDE 27-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Yaşlılık sigortasından sağlanan haklar ve
yararlanma şartları
MADDE 28-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Yaşlılık aylığının hesaplanması
MADDE 29-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Yaşlılık aylığının başlangıcı, kesilmesi
veya sosyal güvenlik destek primi ödenmesi
MADDE 30-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Yaşlılık toptan ödemesi ve ihya
MADDE 31-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Ölüm sigortasından sağlanan haklar ve
yararlanma şartları
MADDE 32 -
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Ölüm sigortasından bağlanacak aylığın
hesaplanması
MADDE 33-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Ölüm aylığının hak sahiplerine
paylaştırılması
MADDE 34-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Hak sahiplerinin aylıklarının başlangıcı,
kesilmesi ve yeniden bağlanması
MADDE 35-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Ölüme bağlı toptan ödeme ve ihya
MADDE 36-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Evlenme ve cenaze ödeneği
MADDE 37-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Uzun vadeli sigorta kolları bakımından
sigortalılık süresi
MADDE 38-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Uzun vadeli sigorta kolları bakımından
üçüncü kişinin sorumluluğu
MADDE 39-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Fiilî hizmet süresi zammı
MADDE 40-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sigortalıların borçlanabileceği süreler
MADDE 41-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Bildirim ve itiraz
MADDE 42-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, üçüncü bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Üçüncü bölüm 43 ilâ 59 uncu maddeleri
kapsamaktadır.
Üçüncü bölüm üzerinde söz isteyen,
Anavatan Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
Kişisel söz hakkınızla beraber kullanmak
isterseniz… Birleştirebilir miyiz?
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Evet Sayın
Başkan.
BAŞKAN - O zaman 15 dakikalık konuşma
süreniz var.
Buyurun Sayın Akdemir.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA DURSUN
AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19.4.2006 tarihli ve
5489 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Anayasanın 89
uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi üzerinde Anavatan Partisi adına görüşlerimi bildirmek
üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi ve siz değerli milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de genel
sağlık sigortasını gerektiren bir ortam vardı. Aslında, Türkiye, insanımızın
sosyal güvenliğini sağlamak için çok geç kaldı. Bu getirilen yasa tasarısı,
zorunlu bir tasarıdır; ancak, şunu belirtmek istiyorum ki, AKP Hükümeti, bu
yasa tasarısını getirirken, öngörülen tasarıları gerçek anlamda reform olmadığı
halde, bir reform olarak sunmaktadır. İşin eksikliği buradadır.
Sosyal güvenlik kurumlarının daha
geliştirilip, güçlendirilmesi gerekirken ve tüm toplum kesimlerinin
yararlanabileceği bir düzeye ulaştırılması gerekirken, maalesef, amacından uzak
kalmıştır.
Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan
tasarı, çalışanların maaşlarının azalmasına ve kesintilere neden olacaktır,
özlük haklarında kısıtlamalara neden olacaktır.
Gene, bu arada, dul ve yetimlerin
aylıklarında düşüşe sebebiyet verecektir.
Öngörülen tasarıyla, sağlık ocakları, aile
hekimliği işletmelerine dönüştürülecek, hastaneler ise, sağlık işletmelerine
dönüştürülecektir.
Burada sosyal devlet ilkesini ortaya
koymak adına, yasanın 15 maddesini veto ederek geri göndermesi dolayısıyla,
Cumhurbaşkanımızın sosyal devlet ilkelerini tarif eden bazı tabirlerini buradan
aktarmak istiyorum, Türk Milletine duyurmak istiyorum.
Cumhurbaşkanımızın, milletimizin üzerinde
titreyerek ortaya koyduğu sosyal devlet anlayışını, burada sizler de
dinlerseniz memnun olurum değerli arkadaşlar. Sosyal devletin niteliği, Türkiye
Cumhuriyetinin temel nitelikleri arasında sayılmaktadır; Cumhurbaşkanımız
belirtiyor.
Ayrıca, sosyal devlet, çalışan, ancak
çalışması karşılığı elde ettiği ürünle mutlu olabilmek için tasarladığı maddî
ve manevî değerlere ulaşmayan kişilere yardımcı olmayı ilke olarak sosyal
devlet benimser.
Sosyal devlet, bireyin huzur ve refahını
gerçekleştiren ve güvenceye alan, kişi ve toplum arasında denge kuran, emek ve
sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, çalışanların insanca yaşaması
ve çalışma yaşamının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, ekonomik ve malî
önlemleri alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve ulusal gelirin
adalete uygun biçimde dağıtılmasını sağlayıcı önlemleri alan, adaletli bir
hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmeye kendini yükümlü sayan hukuka bağlı bir
devlettir Türkiye Cumhuriyeti sosyal devleti.
Değerli arkadaşlar, güçsüzleri güçlüler
karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani, sosyal adaleti, sosyal refahı,
sosyal güvenliği ve toplumsal dengeyi sağlamaktır sosyal devletin görevi; ama,
maalesef, görüyoruz ki, getirilen yasada, sosyal devlet ilkesini tam yerine
getirmek yerine, aslında, geriye götürücü birtakım önlemler vardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
tasarı, sosyal devlet ilkesini ortadan kaldırdığından, Cumhurbaşkanımızın da 15
maddesini veto etmesi nedeniyle, Anayasaya aykırılığı açıkça ortadadır. Ben,
burada, şunu bekliyordum Hükümetten: Aslında, bu kanunu daha önce paketler
halinde getirdikleri belliydi. Hiç olmazsa, Cumhurbaşkanı veto ettikten sonra,
bari 15 maddeyi tek madde halinde görüşme imkânı verse ve halkımıza bu
maddeleri, hiç olmazsa anlatabilseydik, Cumhurbaşkanımızın önerdiği doğrultuda,
sosyal devlet ilkelerine uyacak şekilde düzeltebilseydik; maalesef, bu
sağlanamamıştır.
Değerli arkadaşlar, tasarıyla, Sosyal
Güvenlik Kurumu Başkanlığı, koruyucu hekimlik alanına girmektedir. Türkiye'de
sağlık hizmetleri, Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülürken, bu kanunla, Sağlık
Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında yetki çatışması ortaya
çıkacaktır.
Acaba, koruyucu hekimlik derken neyi
kastediyoruz? Asıl, sosyal devletin yapması gereken, halkın sağlığını
hastalanmadan koruyacak şekilde önlem almasıdır ki, Sağlık Bakanlığının birinci
işidir; burada, görev çatışması çıkacaktır ortaya.
Değerli arkadaşlar, koruyucu sağlık
hizmetleri, Sağlık Bakanlığının aslî görevlerindendir; tüm harcamaları da,
merkezî bütçeden karışlanması gereken harcamalardır. Bu düzenleme,
sigortalıların kendi primleriyle koruyucu sağlık hizmetlerinin
gerçekleştirilmesini doğurur ki, bu durum, biraz önce de bahsettiğim üzere,
sosyal devlet mantığıyla ve Anayasamızla bağdaşmamaktadır.
Değerli arkadaşlar, ayrıca, malullük ve
ölüm aylığının bağlanmasındaki koşulların ağırlaştırılmasını da getiriyor bu
yasa. Sistemde, tıkanıklıklara, dolayısıyla, sebebiyet verecektir, sistemdeki
yanlışlıkların faturası da çalışanların sırtına bindirilecektir.
Değerli arkadaşlarım, kamuda çalışan
personele sosyal güvenlik açıklarını kapatmak üzere ağır yükler
getirilmektedir. Genel sağlık sigortasında sağlığın bir hak olmaktan
çıkarılması, bir tür kişisel tüketim olarak sunulması ve bu tüketim ihtiyacının
da piyasa koşullarına göre tanzim edilmesi, Anayasanın eşitlik ilkelerine
aykırılık teşkil etmektedir.
Genel sağlık sigortası, sağlık
hizmetlerinin finansmanında adilliği hiçbir şekilde gözetmeyen bir anlayışa
sahiptir. Genel sağlık sigortasıyla aynı sağlık hizmeti için farklı gelir
gruplarına aynı düzeyde sağlık yardımında bulunulması da adaletsizliktir.
Sağlıkta adil bir finans yapılanması olarak, bu nedenle kabul edilmek mümkün
değildir.
Değerli arkadaşlar, gelir dağılımındaki
aşırı bozukluğa bağlı olarak farklı gelir grubundaki hanelerin, yaşamın her
alanında maruz kaldıkları adaletsizlikleri bir yana bırakarak, sadece sağlık
hizmetlerinde yapılacak sağlık yardımlarında adaletin aranır gibi gösterilmesi,
onlara yapılan son derece önemli bir adaletsizliği oluşturmaktadır. Sağlık
hizmetlerine en sık başvurma durumunda olan yoksul toplum kesimlerini, güya
gereksiz kullanımdan caydırmak için, bunlardan genel sağlık sigortasının
alacağı katılım paylarının tüm sağlık hizmeti alanlarına yaygınlaştırılması,
Hükümetin adalet anlayışının kalitesizliğini göstermektedir. Bu nedenle, adalet
kavramını yeniden tanımlayarak hemfikir olmak durumundayız. Gerçek eşitlik,
arkadaşlar, herkesin olanakları ölçüsünde sağlık finansmanı için katkıda
bulunurken, gereksindiği ölçüde sağlık hizmetlerinden yararlanmasıdır; ama,
maalesef, bu yasa tasarısı bunu getirmiyor. AKP Hükümeti, Emekli Sandığı, SSK,
Bağ-Kur ve yeşilkart sahiplerinin sağlık hizmetlerinden eşit olarak
yararlanmadığını söylüyor. Artık, genel sağlık sigortasıyla, tüm vatandaşların
eşit olarak sağlık kuruluşlarından ve hizmetlerinden faydalanacağını
söylemektedir; ama, uygulamada görülecektir ki, değerli vatandaşlarım
görecektir ki, bu yasa, onlar arasında eşitsizlik yasası olacaktır.
Genel gerekçe kısmında, yüksek gelir
gruplarının düşük gelir gruplarını, sağlıklı olanların hasta olanları finanse
ettiği dayanışmacı anlayışı yerine, genel sağlık sigortasıyla getirilen eşitlik
hanelerinin sağlık hizmetlerinin karşılığını ödemek için, gelirleri ne olursa
olsun, aynı prim ve katılım payı ödemeleriyle tanımlanmaktadır. İşte, burada,
Hükümet, sağlıkta, sağlık güvencesinde bir eşitsizlik yaratmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bunun, sağlıkta
eşitliğe yüklenen anlamla bir alakası olmadığı açıktır. Sağlıkta eşitlik,
herkesin sağlık hizmeti gereksinimi olduğunda, buna ulaşabilmesinin, kolay
ulaşabilmesinin yanı sıra, aynı sağlık hizmetinden eşit oranda, aynı oranda
faydalanabilmesidir.
Genel sağlık sigortasının yapacağı sınırlı
sağlık yardımlarına bağlı olarak sağlıkta iki sistem belirginleşecektir. Bir,
parası olan ve tamamlayıcı sigortaları bulunan, cebinden istediği her an
ödemede bulunabilen kişilere uygun sağlık işletmeleri. İki, genel sağlık
sigortasının yardımları ve kısmî cepten ödemelerle yetinen kamu sağlık
işletmeleri diye iki tür işletme ortaya çıkacaktır. İnsanlar arasında ayırımın
kuvvetlenmesine, barizleşmesine neden olacaktır.
İşte, tam bu noktada, tam bu sırada,
tamamlayıcı sağlık sigortası yaptırmayanların da yaptıracaklar düzeyinde hizmet
alabilmesi için, devletin şefkatli kolları burada devreye girmeli. Maalesef, bu
yasada, bu yasa tasarısında bu konu gözardı edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; böylelikle, söylenenin tam aksine, sağlık hizmetlerindeki
eşitsizlikler daha da giderek artacaktır.
Katılım paylarının gelir düzeyi, yaşam
düzeyinin altında olduğu için primleri devlet tarafından ödenecek derecede
yoksul olan kesimlerin de katkı payı ödemek zorunda bırakılmaları, bu
kesimlerin, bu tür uygulamaların hayata geçirtildiği ülkelerde olduğu gibi,
ülkemizde de yiyecek alımlarında, yani, beslenme bozukluğu ortaya çıkaracak
şekilde bir durum yaratacaktır; bu da, yoksulluğun körüklenmesine vesile
olacaktır değerli arkadaşlar.
Tıbbî bakım yoksunluğuna bağlı ölümlerde
önemli artışlar yaşanabilecektir.
Bu nedenlerle, genel sağlık sigortası, AK
Parti Hükümetinin iddia ettiği gibi, herkese sağlık güvencesi getirmekten uzak
durumdadır ve uzakta kalacaktır.
Yaşanacak sorun, sadece genel sağlık
sigortası dışına itilenlerle bitmemektedir. Genel sağlık sigortasıyla sağlık
hizmetlerinin kapsamının daraltılmasına bağlı olarak, sağlık güvencesi yetersiz
olanlar çok daha büyük bir sorun teşkil edeceklerdir. Birçok kişi hayatlarının
can alıcı bir anında, gerçekten sağlık bakımına ihtiyaç duydukları bir anda,
genel sağlık sigortasının kendi ihtiyaçları olan tıbbî müdahale tipini ya da
gereksinimi olan testleri ve ilaçları kapsamadığını ya da bu hizmetler için
ödemesi gereken ek miktarın bir kısmını kapsadığını gördüklerinde hayretle
şaşıracaklardır. İşte, bu nedenden dolayıdır ki, genel sağlık sigortası,
insanlarda büyük bir öfkeye ve büyük bir düş kırıklığına vesile olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, piyasa ekonomisinin
her sahada başarılar kazanmasına karşın, sosyal güvenlikteki zaafı çıkarılacak
birtakım ek maddelerle engellenebilirdi; maalesef, bu, Hükümet tarafından
gözardı edilmiştir.
Kanun tasarısıyla, Sosyal Güvenlik Kurumu
Başkanlığına çok miktarda yönetmelik çıkarma yetkisi de getirilmiştir.
Böylelikle, kurum sigortalıları, kendilerini yakından ilgilendiren konularda
-istediği gibi- keyfiyete dayalı düzenlemelerle karşılaşacaktır.
AKP Hükümeti, Genel Sağlık Sigortası Kanun
Tasarısını, Sosyal Güvenlik Kurumu Kanun Tasarısını, Emeklilik Sigortası Kanun
Tasarısını ve Primsiz Ödemeler Kanun Tasarısını sosyal güvenlikte bir reform
olarak sunuyor. Arkadaşlar, tekrar ediyorum ben, üstüne basarak söylüyorum:
Bunlar bir reform değil, Türk insanının geleceğine IMF prangası vuran
uygulamalardır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Tamamlıyorum
efendim.
Sosyal sigortalar ile genel sağlık
sigortasının birlikte tasarlanarak kendi nam ve hesabına çalışanların sağlık
hizmetlerinden yararlanma şartları içinde kısa ve uzun vadeli sigorta kollarına
borcunun olmamasıdır, ki, bu şartın yer alması, özellikle tarım sigortalıları
ve küçük esnafı mağdur edecek, sigorta grupları arasında eşitlik ilkesine
aykırılık oluşturacaktır.
Tasarıyla öngörülen prim oranları
yüksektir. Prim oranlarının yüksekliği kayıtdışı istihdamı teşvik edecektir.
Tarımsal faaliyetin mülkiyet ve
kiracılıkla ilişkilendirilmesi, kira ödemeksizin tarımsal faaliyette
bulunanları kapsam dışında bırakacak ve bu yaklaşımın sosyal güvenlik
kavramıyla bağdaşmadığı da ortaya çıkacaktır.
Kanun tasarısının, tam kapsamlı sağlık
sigortası yaptıranların genel sağlık sigortası dışına çıkarılmasına imkân
verilmemesi ve isteyenler için ek emekliliğin sistemde yer almaması çok büyük
eksikliğidir.
Değerli arkadaşlarım, sözlerimi
bitirirken, siz değerli milletvekillerini ve Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - İbrahim Bey bu sefer soru
sormuyor!
Üçüncü bölüm üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi, üçüncü bölümde yer alan maddeleri,
varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
43 üncü maddeyi okutuyorum:
BEŞİNCİ BÖLÜM
Kamu Görevlilerine İlişkin Hükümler
Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı ve Başbakanlık görevinde bulunanların aylıkları
MADDE 43-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Bazı kamu görevlilerine yaşlılık aylığı
bağlanacak haller
MADDE 44-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Kanunları gereğince görevden
uzaklaştırılanlar, tutuklananlar veya görevine son verilenlerin
sigortalılıkları ve primleri
MADDE 45-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Bazı kamu görevlilerinin prime esas
kazançları ve prime esas kazanç üst sınırı
MADDE 46-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Vazife malûllüğü, harp malûllüğü ile harp
malûllerine verilecek malûllük zammı ve vazife malûllerine verilecek sürekli iş
göremezlik geliri karşılığı
MADDE 47-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Kamu görevlilerinin emekliye sevk onayları
MADDE 48-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
İtibarî hizmet süreleri ve itibarî hizmet
süresi primi
MADDE 49-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
ALTINCI BÖLÜM
İsteğe Bağlı Sigorta Hükümleri
İsteğe bağlı sigorta ve şartları
MADDE 50-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
İsteğe bağlı sigorta başlangıcı ve sona
ermesi
MADDE 51-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
İsteğe bağlı sigorta primleri ve ödenmesi
MADDE 52-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
YEDİNCİ BÖLÜM
Kısa ve Uzun Vadeli Sigorta Kollarına
İlişkin Ortak Hükümler
Sigortalılık hallerinin birleşmesi
MADDE 53-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Aylık ve gelirlerin birleşmesi
MADDE 54-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Gelir ve aylıkların düzeltilmesi,
yükseltilmesi, ödenmesi ve yoklama işlemleri
MADDE 55-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Gelir ve aylık bağlanmayacak haller
MADDE 56-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Yaş
MADDE 57-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu
MADDE 58-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Kurumun denetleme ve kontrol yetkisi
MADDE 59-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Üçüncü bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, dördüncü bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Dördüncü bölüm, 60 ilâ 78 inci maddeleri kapsamaktadır.
Dördüncü bölüm üzerinde söz isteyen,
Anavatan Partisi Grubu adına, Muhsin Koçyiğit, Diyarbakır Milletvekili. Kişisel
söz istemi de, Ömer Abuşoğlu, Gaziantep Milletvekili.
Buyurun Sayın Koçyiğit. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUHSİN
KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1189 sıra sayılı
yasa tasarısının dördüncü bölümü üzerinde söz almış bulunuyorum Anavatan
Partisi Grubu adına; Yüce Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepimizin bildiği gibi, 5489 sayılı Yasa Yüce Genel Kurulda kabul edilmiş ve
yasalaşmak üzere Sayın Cumhurbaşkanına gönderilmişti. Sayın Cumhurbaşkanımız,
yasa üzerinde yaptığı incelemeler sonucunda, Anayasanın 89 ve 104 üncü
maddeleri gereğince, madde gerekçeleriyle birlikte, geri gönderme
gerekçeleriyle birlikte, tekrar Yüce Genel Kurula göndermiştir.
Bu yasa tasarısı, diğer yasa tasarıları
gibi, öncelikle Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü. Ben de, aynı zamanda Plan
ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak orada görüşlerimi bir kez daha ifade etmiştim;
ancak, ne yazık ki, Plan ve Bütçe Komisyonunda, virgülüne dokunulmadan dahi,
olduğu gibi, yasa tasarısı buraya getirildi. Bugün de, şu ana kadar, tekrar, bu
yasa tasarısı, virgülüne dokunulmadan tekrar Yüce Cumhurbaşkanlığı katlarına
gideceğe benziyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Cumhurbaşkanımız, yasanın veto gerekçelerini başlıca iki ilke üzerine
oturtmuştur. Bunlardan biri sosyal devlet ilkesi, diğeri de Anayasa
Mahkemesinin, sosyal güvenlik sisteminin hukuk devletinde makul, ölçülü, adil
olması gerektiği ilkeleri üzerine oturtulmuştur.
Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye
Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş,
sosyal devlet ilkesi cumhuriyetin temel nitelikleri arasında sayılmıştır.
Sosyal devlette, sosyal güvenlik sistemi sadece aktüeryal hesaba, aktüeryal
dengeye dayandırılarak, sosyal devletin sosyal niteliği dikkate alınmadan bir
hesap yapılamaz. Burada önemli olan, güçsüz durumda olanların, durumu iyi
olmayanların primlerinin de devlet tarafından ödenerek, onlara da bir sosyal
güvenlik hakkının verilmesidir; çünkü, Anayasanın 2 nci maddesinin, sosyal
devlet olduğu, 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesini ve 60 ıncı maddesindeki
sosyal güvenlik sisteminden yararlanmanın herkesin hakkı olduğu ilkelerini bir
arada düşünecek olursak, bir bütün olarak, zor durumda olanların da sosyal
güvenlik sisteminden yararlanması için, onların primlerinin devlet tarafından
ödenmesini kabul etmemiz gerekiyor; çünkü, sosyal devletin sosyal sorumlulukla
yapması gereken bir işlemdir bu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yasa tasarısının özü başlıca üç temele dayanmaktadır. Birincisi, işçi ve
işverenlerden daha fazla sigorta primi kesmek, daha fazla stopaj vergisi kesmek
suretiyle ücretlerin düşürülmesi. İkincisi, emeklilere daha az emekli aylığı
bağlanması için gerekli değişiklikleri yapmak. Üçüncüsü ise, sağlık hizmetinden
faydalanacaklardan, sağlık hizmetinin sunumu sınırlandırılarak, sağlık
hizmetlerinden katılma payı adı altında ek ücretler alınmak suretiyle bütçede
faizdışı fazla yaratıp, yaratılan bu faizdışı fazlayla IMF'nin borçlarını
ödemektir; çünkü, sosyal güvenlik sistemindeki yasa tasarılarının tümü IMF'nin
niyet mektuplarında vardı. Burada yaptıklarımız, IMF niyet mektuplarının
gereğini yerine getirip onların yasalaşmasını sağlamak ve faizdışı fazlayı
artırıp, buradan da, IMF'ye borç veren ülkelerin borçlarını ödemektir. Çünkü,
bugün, dünyada IMF'ye en fazla borcu olan ülke Türkiye'dir. IMF'nin, neredeyse,
dünyadaki toplam alacaklarının yüzde 80'i Türkiye'dedir; çünkü, Türkiye'nin şu
anda IMF'ye 12 milyar dolar borcu var, bizi 2 milyar dolar borçla Uruguay ve
400 000 000 dolarla da Bulgaristan izlemektedir. Demek ki, IMF'ye borç veren
ülkelerin temel kaynağı, oradan faiz alacak ülkelerin temel kaynağı, Türkiye
bütçesinden kendilerine ne kadar bir aktarma yapılacağıdır ve bunun için de,
IMF bize baskı yaparak, çeşitli yasalar çıkartarak, burada kısıtlamalar
getirerek, ücretleri kısıtlayarak, katılma paylarını artırarak, bütçede
faizdışı fazla yaratmak suretiyle kendilerine bir ek kaynak yaratmaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
yasa 1.1.2007'den itibaren yürürlüğe girecektir. Kadınlarda 58, erkeklerde 60
yaş esas alınmakta; fakat, 2036 yılından itibaren, kademeli bir şekilde
emeklilik yaşı yükseltilmek suretiyle, 2048'de kadın ve erkekler eşit şekilde,
65 yaşında emekli olabilecekler. Türkiye'de ortalama yaşam süresinin altmışaltı
yıl olduğu düşünülürse, çoğu insan emekli olduğunu göremeden yaşama veda
edecektir. Yani, insanlar emeklerinin karşılığını alamadan, bir yerde, onları
kaderleriyle baş başa bırakıp emeklerini almadan bu dünyadan göç etmesine
olanak vermekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
yasa tasarısında, özellikle ücretlerin düşük olması, 9 000 günlük prim ödemenin getirilmesi, 65 yaşın
getirilmesiyle, bir yerde, emeklilik insanlar için hayal gibi olmakta. Bu
bakımdan, özellikle esnek çalışanlar, geçici işlerde çalışanlar, ne olsa biz
emekli olamayacağız diye düşünerek kayıtdışına gitmekte ve kayıt dışında
çalışmaktadırlar. Bugün, sistemin yüzde 52'si kayıtdışı istihdama
dayanmaktadır. Bir yerde, kısırdöngü şeklinde; ücretler düştükçe kayıtdışı
istihdam artmakta, kayıtdışı istihdam arttıkça ücretler düşmektedir. Bunun
için, burada esas olan, bu sigorta primlerinin devlet tarafından karşılanması
ve tüm insanların kayıt içine alınmasıdır. Bu, hem devletin geleceği açısından
hem bütçe dengelerinin tutturulması açısından gerçekten de son derece
önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
yasa tasarısında iki tane yeni kavram var: Birincisi, emekli olabilme yaşı;
ikincisi, aylık bağlanma yaşı. Her emekli olan aylık alamayacak; çünkü,
örneğin, 18 yaşında işe girdi, 25 yıl çalıştı, 43 yaşına kadar geldi, emeklilik
aylığı alabilmesi için 65 yaşını beklemesi, yani, 22 yıl daha beklemesi
gerekiyor. Peki, size soruyorum: Bu insan 18 yaşında işe girdi, 25 yıl çalıştı,
43 yaşına geldi, emekli oldu. 65 yaşına kadar 22 yıl bu insan ve çocukları ne
yiyip ne içecek, nereden gelir elde edecekler?! Bunları düşünmüyor musunuz?!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Çalışıyor,
maaşı var.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Devamla) - Çalışıyor,
çalıştı, katmadeğer yarattı; ama, karşılığını alamadı. 22 yıl beklemesi lazım.
Demek ki, ölmeden 22 sene bekleyecek, ondan sonra "gel sana emekli maaşı
verelim" diyeceksiniz. Gerçekten bu büyük bir haksızlık, büyük bir
adaletsizliktir.
Yine, bakmakla yükümlü. tanımında yapılan
bir değişiklikle özellikle kız çocukları kaderleriyle baş başa bırakılmıştır.
Çünkü, burada 25 yaşını doldurmuş ve evlenmemiş kız çocukları var. Bunları bu
tanımın dışına çıkartmak suretiyle Türk toplum yapısının, aile yapısının
kültürüne aykırı bir şekilde bu kız çocukları kaderleriyle baş başa
bırakılmakta ve "sizleri devlet sigorta kapsamına almamakta, sağlık
hizmetinden yararlanamazsınız" denilmektedir bir yerde.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
IMF'nin Hükümetle yaptığı son görüşmelerden sonra -bugün basında da çıktı- özellikle
kolesterol hastaları bundan sonra, rapor olmadan, kolesterollerini ölçtürmeden
ilaç alamayacaklar. Özellikle kolesterol hastalarında 160 ile 130 arasında
olanlar alamayacak, bir de trigliseridi 300'ün altındaki hastalar rapor olmadan
bu ilaçlarını alamayacaklar. Ama, bu insanların kolesterollerinin düşmesinin
bir nedeni, ilaçları kullanmalarından dolayı. İlaç kullandığı için düşmüştür.
Siz diyorsunuz ki "düştü, o zaman almayın!" Bu, bir yerde
haksızlıktır ve bunları devamlı, doktor kapılarında rapor almayla baş başa
bırakmaktadır. Bunun değiştirilmesi gerekmektedir.
Özellikle, bu konuyla ilgili olarak, bugün
basında, bir gazetemizde çıkmıştı, bir pasajı size okumak istiyorum. Dört yıl
önce by-pass ameliyatı olan 63 yaşındaki bir hasta şöyle diyor: "Dört
damarım birden değişti. Koroner arter ve damar hastalığım var. Benim
kullandığım ilaçlardan dolayı kolesterolüm 160'ın altına düşüyor. Zaten ben bu
yüzden bu ilaçları kullanıyorum. Kolesterolüm 160'ın üzerine çıkacak diye
beklersem bir yerde öleceğim."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHSİN KOÇYİĞİT (Devamla) - Bunun anlamı,
bir yerde, bu hastaların kaderleriyle başbaşa bırakılması, bir yerde
"ister ölün, ister gidin cebinizden paranızı verin, eczaneden ilaç
alın" demektir.
Yine, bununla ilgili olarak bir konuya
değinip konuşmamı bitiriyorum: Özellikle, kanunun 68 inci maddesinde, zorunlu
iyileştirme malzemesi olan ortez ve protez bedellerinden yüzde 20 katılım payı
alınması, bir yerde, vicdansızlık, sosyal devletin sosyal sorumluluğuyla
bağdaşmayan bir uygulamadır. Bunun değiştirilmesi lazım. Çünkü bu hastalar bir
yerde protez hastası, çalışamıyorlar; ama, biz onlara diyoruz ki, siz
çalışmasanız da bu protezi kullanabilmeniz için en az yüzde 20 katılım payı
vereceksiniz. Bu protez bedelleri de çok yüksek tutarlarda. En düşüğü 5, 6, 10
milyar tutuyor. Yani, bunun beşte 1'i, mesela 5 milyarın beşte 1'i 1 milyar
ediyor. Bu insanları böyle kaderleriyle baş başa bırakmamak, bunlara bir sosyal
devlet gibi davranıp bunlardan katılım payı almadan, bunların kutsal yaşam
haklarını devam ettirmelerine olanak verilmesi gerektiğine inanıyorum.
Bu vesileyle, Yüce Genel Kurulumuzu
saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Kişisel söz istemi, Sayın Ömer
Abuşoğlu…(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Sayın Abuşoğlu, süreniz 5 dakika.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Anavatan Partisinin değerli
milletvekillerine, şu anda Genel Kurulumuzda bulunan değerli milletvekillerine
teşekkür ediyorum. İkinci teşekkürüm, Sayın Ahmet Işık'tan başlayarak Sayın
Ziyaeddin Akbulut'a varan çizgide oturan AK Parti milletvekillerine. AK Parti
Grubu 300…
MUSTAFA DURU (Kayseri) - Bize yok mu?
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Bu çizgiden
başlayıp o çizgide, arada kalan herkes… Ama, iki çizgi arasında kalan sayı kaç
biliyor musunuz; ben, biraz önce saydım, 53 kişi var, hadi 1-2 tane daha
artıralım, sonradan gelenler olmuş olsun, 55-60 diyelim.
AK Parti Grubu sayısı kaç Sayın Başkan?..
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - 356.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Evet, geriye
kalan 300 kişi, bunun…
AHMET YENİ (Samsun) - Yuvaya dönersen
çoğalır bu sayı.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Efendim, benim
ayrılmamı fazla konu etmeyin, onun üzerine söz söylersem biraz ağır gelir,
kaldıramazsınız. Onun üzerinden çok yağmurlar geçti, çok mevsimler geçti,
isterseniz o konuyu tekrar açmayalım; ama, açmak istiyorsanız her zaman için de
açarım. Açtığım zaman da açanlar mahcup olur.
İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Açma, açma.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Tamam, kapat.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Gerçekten,
önemli bir tasarı üzerinde konuşuyoruz, gönül ister ki, Cumhuriyet Halk Partisi
de dahil olmak üzere, AK Parti Grubunun, tamamını demeyelim, büyük bir
çoğunluğu dahil olmak üzere bu salonda bulunsun. Sayın CHP işin kolayına
kaçıyor "protesto ediyoruz, salonu boşaltıyoruz" diyerek…
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Onlar hep
öyle.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - …evlerinin sıcak
ortamlarına, sıcak yuvalarına hemencecik gidiveriyorlar. AK Partinin de
onlardan kalan tarafı yok, onlar protesto etmiyorlar ama, onlar da çalışıyor
görüntüsü içerisindeler ki…
BAŞKAN - Bir dakika Sayın Abuşoğlu.
Konuyla ilgili konuşmak üzere, maddeyle
ilgili konuşmak üzere söz aldınız; Adalet ve Kalkınma Partisinin işleyişi,
çalışmaları, Cumhuriyet Halk Partisinin kararlarıyla ilgili görüşüyorsunuz.
Genel bir görüşme için söz almadınız, maddeyle ilgili söz aldınız, madde
üzerinde konuşmanızı rica ediyoruz.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan,
sizin konuşmanız çerçevesinde geçen süreyi de herhalde benim süreme eklersiniz.
Ben öncelikle dedim ki: Burada çok önemli bir tasarıyı görüşüyoruz. Gönül ister
ki tüm Parlamento -muhalefetiyle İktidarıyla- büyük bir katılımla, ne
yapıldığının farkına vararak bu tasarıyı gerçekleştirelim, görüşelim. Ama, ne
yazık ki, CHP'nin hiç olmadığı, İktidarın da sadece altıda 1 çoğunluğunun
burada olduğu bir sayıyla böyle önemli bir tasarıyı gerçekleştiriyoruz.
Ayrıca, Sayın Başkan, dünkü, İçtüzükle
ilgili benim itirazlarım, iki kere, sizin, konuyu takdirlerinize arz etmeme
rağmen, konu üzerinde hiçbir işlem yapmamanız, hatta görmezlikten gelmeniz
sonucunda, Başkanlık Divanının bu esnekliği karşısında, milletvekilinin de
konuya bağlı kalıp kalmamak noktasında birazcık esnekliği olmasını diliyorum.
O bakımdan, AK Partinin bu görüntüsü hiç
hoş değil. Milletvekilleri olarak toplumumuz bize büyük bir bel bağladı.
Toplumun meselelerini gelip burada dile getirmek -iktidar olsun muhalefet
olsun- temel görevimiz ve bu görev karşılığında da bize karınca kararınca bu
milletin takdir eylediği harcırah, yolluk, maaş, her ne ad altında olursa olsun
ödenenleri hak etmek gibi bir mecburiyetimiz var. AK Partinin açılımını ben
tekrar etmek istemiyorum, hepiniz biliyorsunuz, Adalet ve Kalkınma. Öncelikle
adalet. Adaletin temelinde de ne vardır; aldığını hak etmek vardır.
Şimdi, gecenin bu saatinde bir karar
yetersayısı istemeye kalkacak olsak, belki bulamayacaksınız; ama, böyle bir
davranışın böyle önemli bir tasarının yasalaşmasını geciktireceği gerekçesiyle,
bu yola, biz, muhalefet olarak, tevessül etmiyoruz; ama, muhalefet partisi
olarak, gecenin bu saatinde ve daha da ilerleyen saatlerinde, burada bulunan
milletvekillerine, İktidar milletvekillerinin de birazcık saygı gösterip,
bırakınız evlerine gidenleri, sıcak yuvasında oturanları pijamasını giyip,
eşofmanını giyip, hiç olmazsa, kuliste oturan milletvekillerinin Genel Kurula
gelmesiyle, bu çalışma daha zevkli hale gelebilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Milletvekilleri
odalarında çalışıyor.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Bu çalışmanın
daha zevkli, daha milletin yararına olmasını sağlamak konusunda da İktidar
Partisinin görevi, muhalefetin görevinden daha yukarıda. O bakımdan, bir
sonraki maddenin görüşmeleri ve oylanması esnasında, diliyorum ki, İktidar
Partisi milletvekili sayısı burada artacaktır ve daha zevkli bir çalışma ortamı
içerisinde bulunacağız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan
Partisi ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.
Sayın Dursun Akdemir, buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, sorularımı yöneltiyorum.
1- Tasarıdan önceki ve sonraki emekliler
arasındaki gelir farkını giderecek mi bu tasarı?
2- Emeklilerin ulusal gelirden hak
ettikleri refah payını almalarına engel olmayacak mı bu tasarı?
3- Aynı görevi yapmış, tasarıdan önceki ve
sonraki emekliler arasında hakkaniyete aykırı biçimde gelir farkı yaratmayacak
mı?
4- Daha önce aynı görevlerde bulanan eski
ve yeni emeklilerin maaşları arasında farklar ortaya çıkmayacak mı?
5- Emekli aylıklarının yalnızca TÜFE oranı
kadar artırılması, ulusal gelirden artan refah payının emekli aylıklarına
yansıtılmasını sağlayacak mı?
Bu sorularıma cevap verirseniz memnun
olurum Sayın Bakan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kürsüdeki konuşmamda da ifade ettiğim üzere, emekli aylıklarının artışı şu anda
-Emekli Sandığı emeklileri hariç- Bağ-Kur ve SSK'da TÜFE oranlarıyla
bağlantılıdır; yani, TÜFE'ye göre artırılmaktadır. Yeni kanunumuzda da sistem
yine muhafaza edilmiş ve emekli aylıklarının artırılması TÜFE'ye bağlantılı
olarak korunmuştur. Ancak, konuşmamda da söyledim, bu, hiçbir zaman,
hükümetlerin, siyasî otoritenin elini kolunu bağlayan bir husus değildir;
aksine, bundan aşağı bir artış olmayacağını, asgarî bir gelir korumasını
öngören, enflasyonun altında bir artış olmayacağını öngören bir düzenlemedir.
Her zaman, hükümetler, bu TÜFE üzerinde, refah payını, verme konusunda
serbesttir. Nitekim, Hükümetimiz, üç yıllık dönemde bu TÜFE oranlarının
üzerinde emekli aylıklarına zam yapmıştır. Bunun üç yıllık toplam tutarı 12
milyar YTL'dir; yani, 12 katrilyon liralık bir refah payını, bir iyileştirmeyi
Bağ-Kur ve SSK emeklilerine vermiş bulunmaktadır. Yeter ki, ülkedeki yaratılan
katmadeğer ve büyüme oranları ve diğer makroekonomik istikrar sürekli olsun,
sürdürülebilir olsun. Her zaman emekli aylıklarında bu artış yapılabilir.
Diğer taraftan, emekli aylıklarının satın
alma gücü itibariyle derecelendirilmesi, çalışırken alınan ücretlerle
bağlantılıdır. Maalesef, ülkemizde, özellikle hizmet aktiyle çalışanların
bildirimleri asgarî ücret seviyesi üzerindedir; yani, asgarî ücret
üzerindendir. Yaklaşık 3 100 000, asgarî ücret üzerinden, bildirim, SSK'ya, söz
konusudur; ama, bu yasa yürürlüğe girdiği zaman, ben eminim ki, çalışanlarımız,
kendilerine ödenmiş olan bütün ücret ve aylıkların düzgün bir şekilde Sosyal
Güvenlik Kurumuna bildirilmesi için bir hassasiyet içerisinde olacaklardır;
çünkü, bu, kendilerinin emekli aylıklarının seviyesi açısından da önemli bir
husustur; dolayısıyla, bu şekildeki bir denetim aynı zamanda kayıtdışılığı da
önlemiş olacaktır, buna faydası olacaktır.
Daha önce aynı görevde çalışmış olanlar
ile daha sonra aynı görevde çalışmış olanların emekli aylıklarının farklı
olacağı konusunda bir görüş dile getirildi.
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; yeni
sistemimizde, artık, unvana ve kadroya bağlı emeklilik sistemi ortadan
kalkmaktadır; yani, son üç ay, son altı ay işgal edilen unvana göre, kadroya
göre emeklilik, emekli aylığı olmayacaktır. Ya neye göre olacaktır; bütün
çalışma hayatı boyunca kesilen tasarruf, birikim ve çalışma yılı, artı,
ücretlerin seyrine ilişkin olarak bir emekli aylığına hak ediş söz konusudur.
Dolayısıyla, eski ve yeni, bu unvanlarda, çalışanlar arasında, bu yapmış
olduğum izahattan da anlaşılacağı üzere, aylıklarında farklar olması doğaldır,
bu fark olacaktır; ama, dediğim gibi, sistem unvana ve kadroya göre emekliliği
değiştirmekte ve tüm çalışma hayatını içeren bir değerlendirmeyi önplana
almaktadır.
Şimdilik arzım bu kadar, eğer eksik varsa
onu tamamlamak isterim.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Refah payı?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Refah payını açıkladım; yani, şu anda TÜFE'ye
endeksli; ama, hükümetler, her zaman, bu TÜFE üzerinde emekli aylıklarında
iyileştirme yapabilirler.
Tabiî, değerli arkadaşlarım, birçok ülkede
olduğu gibi belki zamanla bizim ülkemizde de ikinci ayak veyahut da üçüncü ayak
dediğimiz emeklilik sistemleri de sistemimize girebilir. Bugün itibariyle
bireysel emeklilik sistemi sosyal güvenlik sistemimiz içerisinde yer almıştır.
1 000 000 katılımcıya yaklaşmıştır bireysel emeklilik sistemi. İmkânı olanların
bu ikinci emeklilik sisteminden de yararlanmalarında fayda var. Belki, dediğim
gibi, bu zorunlu emeklilik sistemini belli bir müddet uyguladıktan sonra,
ülkemizde, ikinci ayak emeklilik sisteminin veyahut da tamamlayıcı sağlık
sigortalarının da sistemde alternatif olarak yer alması mümkün olabilecektir.
Teşekkür ederim Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Muhsin Koçyiğit…
MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkürler
Sayın Başkanım.
Ben de Sayın Bakanıma bir soru sormak
istiyorum. Sayın Bakanım, zor koşullar altında, asgarî ücretle görev yapan ve
kendilerine yeşilkart ve silah verilen köy korucularına emekli olma hakkını
vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Köy korucularıyla ilgili, İçişleri Bakanlığımızca,
bildiğim kadarıyla, bir çalışma söz konusu. Sağlık konusunda bazı
iyileştirmeler yapıldı, kapsama alındı. Emeklilik konusunun, tabiî, etraflıca
tartışılması lazım.
Emeklilik sistemi, netice itibariyle, prim
ödeme esasına dayalı bir sistemdir; ama, köy korucuları, diğer güvenlik
güçlerimiz yanında, bu ülkenin bütünlüğü için, birliği için, beraberliği için
teröre karşı mücadele eden kişilerdir. Onların bu hizmetlerini, geçmiş
hizmetlerini ve geleceklerini de, elbette, devlet olarak düşünmemiz gerektiği
inancındayım.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Düşünmediniz mi?
BAŞKAN - Dördüncü bölüm üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, dördüncü bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
60 ıncı maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ KISIM
Genel Sağlık Sigortası Hükümleri
BİRİNCİ BÖLÜM
Kapsamdaki Kişiler ve Tescili
Genel sağlık sigortalısı sayılanlar
MADDE 60-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Genel sağlık sigortalılığının başlangıcı,
bildirimi ve tescili
MADDE 61-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sağlık hizmetleri ve diğer haklar ile
bunlardan yararlanma
MADDE 62-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İKİNCİ BÖLÜM
Sağlanan Sağlık Hizmetleri ve Diğer Haklar
Finansmanı sağlanan sağlık hizmetleri ve
süresi
MADDE 63-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kurumca sağlanmayacak sağlık hizmetleri
MADDE 64-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yol gideri, gündelik ve refakatçi
giderleri
MADDE 65-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yurt dışında tedavi
MADDE 66-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Sağlık Hizmetlerinden Yararlanma Şartları ve
Katılım Payı
Sağlık hizmetlerinden yararlanma şartları
MADDE 67-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Katılım payı alınması
MADDE 68-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Katılım payı alınmayacak haller, sağlık
hizmetleri ve kişiler
MADDE 69-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hizmet basamakları ve sevk zinciri
MADDE 70-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kimlik tespiti ve acil haller
MADDE 71-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Malî ve Çeşitli Hükümler
Sağlık hizmetlerinin ödenecek bedellerinin
belirlenmesi
MADDE 72-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık hizmetlerinin sağlanma yöntemi ve
sağlık giderlerinin ödenmesi
MADDE 73-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel sağlık sigortası gelirlerinin
kullanım amacı, kısa ve uzun vadeli sigorta kolları için yapılan sağlık
harcamaları
MADDE 74-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Doğal afetler veya savaş hali
MADDE 75-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İşverenin, genel sağlık sigortalısının ve
üçüncü kişilerin sorumluluğu
MADDE 76-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sözleşmeli sağlık hizmeti sunucularının
duyurulması ve sağlık hizmet sunucusunu seçme serbestisi
MADDE 77-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık hizmeti sunucularının kayıt ve
bildirim zorunluluğu ve kontrol yetkisi
MADDE 78-
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dördüncü bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.27
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 21.38
BAŞKAN:
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 109 uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
1189 sıra sayılı kanunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
19.4.2006 Tarihli ve 5489 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1206) (S. Sayısı: 1189) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. (AK Parti sıralarından
"geliyor, geliyor" sesleri)
Geliyor mu?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hükümet geliyor,
tamam.
BAŞKAN - Bu, biraz, Osmanlı padişahlarının
Lehistan elçisine söyledikleri gibi: "Yolda, geliyor…"
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hükümet geliyor
şu anda.
AHMET YENİ (Samsun) - Hükümet koşarak
geliyor.
BAŞKAN - Hükümet burada.
Şimdi, beşinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Beşinci bölüm 79 ilâ 98 inci maddeleri
kapsamaktadır.
Beşinci bölümün üzerinde söz isteyen,
Anavatan Partisi Grubu adına İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili.
Sayın Özdoğan, kişisel söz isteminiz de
var; ikisini birleştirelim mi?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Birleştirelim
Sayın Başkan.
BAŞKAN - 15 dakikalık konuşma süreniz var.
Buyurun Sayın Özdoğan. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1189 sıra sayılı,
19.4.2006 tarihli ve 5489 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca
bir daha görüşülmek üzere gönderilen yasa tasarısı üzerinde Anavatan Partisi
Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, konuya geçmeden önce
bir üzüntümü belirtmek istiyorum. Maalesef, bu Meclis, haftalardır, Hükümetin,
AK Parti Grubunun Meclise devamsızlığı dolayısıyla yeterince çalışmamaktadır.
Neyse ki, Anamuhalefet Partisinin Meclisi terk etmesinden sonra karar
yetersayısı istenmediğinden dolayı, şu anda, baba muhalefet partisi olan
Anavatan Partisi tarafından çalıştırılmaktadır ve yiğitçe, milletimizin haklarını,
burada, AK Parti Grubu karşısında savunmaya devam ediyoruz ve devam edeceğiz.
(AK Parti sıralarından alkışlar!)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Siz 3
kişisiniz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Bizim 3
kişimiz sizin 300 kişinize bedeldir. Bunu söylemek istiyorum. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar!)
HASAN KARA (Kilis) - Bravo!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Var ol!
HASAN KARA (Kilis) - Yeter bu kadar.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bir şey demiyorum; yani, burada konuşuyorum, bir şey demiyorum;
ama, başka bir üzüntümü de belirtmek istiyorum. Burada, sürekli devam eden
arkadaşları, tabiî, benim eski Partimin arkadaşları, hepsini tanıyorum. Sayın
Başbakanımızın bir dahaki seçimlerde, bugünkü milletvekillerinden kimleri aday
edeceği artık meydana çıkmıştır. Tavrını Sayın Başbakanımızın iyi biliyoruz ve
tabiî, sizleri kutluyorum, sizleri mutlaka aday edecektir; gözünüz aydın olsun.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sağ ol, var ol!
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - İbrahim Ağabey,
gözün hâlâ bizde demek ki.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, seviyorum, sizleri ben çok seviyorum. Sizler benim başımın
tacısınız. Bunu söylemek istiyorum. Hakikaten ben sizi çok seviyorum.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - AK Parti
velinimetindir.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Çok büyük
emeğim vardır; onu sonra konuşuruz.
Değerli arkadaşlar, şimdi,
Cumhurbaşkanının, bu yasa tasarısını gönderme gerekçelerini, Anavatan Partisi
Grubu olarak biz çok haklı buluyoruz. Elbette ki bunun gerekçeleri önünüzdedir;
ama, zannediyorum, birkısım arkadaşlar Cumhurbaşkanının gerekçelerinden haberi
yok; ama, ben milletimizin adına da, burada, bu kürsüden, Sayın
Cumhurbaşkanının gerekçelerini paylaşmak istiyorum, geri gönderme
gerekçelerini; çünkü, ilk görüşüldüğü zaman, bu gerekçeleri, aynen, bu kürsüden
bizler ve arkadaşlarımız burada söylemiştik, tekrarında fayda olduğunu
düşünüyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı, bu yasa tasarısını
geri gönderirken birçok ibarelerinde şunları söylemektedir değerli arkadaşlar:
Yasanın incelenmesine geçilmeden önce "Anayasada Türkiye Cumhuriyetinin
nitelikleri arasında sayılan sosyal devlet ilkesi ve herkes için öngörülen
sosyal güvenlik hakkı üzerinde durulması gerekmektedir" diyor Sayın
Cumhurbaşkanımız ve devam ediyor: "Yasanın genel olarak maddeleri
incelendiğinde sosyal güvenlik sistemindeki kimi konular yönünden adil, makul
ve ölçülü olma ölçütünün gözetilmediği görülmektedir. Aşağıda bu konulara ve
buna ilişkin gerekçelere ayrıntılarıyla yer veriyoruz" diyor.
"a- Yasanın 28 inci maddesinde,
01.01.2007'den sonra sigortalı kapsamına girenlere, kadın için 58, erkek için
60 yaşını doldurmuş olmaları ve en az 9 000 gün malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortaları primi bildirilmiş bulunması koşuluyla aylık bağlanacağı
belirtilmektedir. Yaş sınırı, 01.01.2036'dan başlayarak, kadınlar için
01.01.2048'e, erkekler için 01.01.2044'e kadar artırılıp, 65'e
yükseltilmektedir."
Tabiî, bunlar resmî gerekçe. Burada biraz
da espri babından diyorum. Yani, geçen dönem buna benzer yasa tasarısı
görüşülürken, bugün hakikaten AK Partide önemli görevlerde, bakanlık
görevlerinde olan veya Başbakanlık görevlerinde olan birkısım zevat, o yasa
için "mezarda emeklilik" demişlerdi; ama, buna baktığımız zaman,
mezarda emeklilik deme gibi bir lüksümüz yok; hakikaten, ahrette emeklilik
demek geliyor benim içimden değerli arkadaşlar.
Devam ediyor Sayın Cumhurbaşkanı
"Ülkemizde ortalama yaşama süresinin 66 yıl olduğu gözetildiğinde, yasayla
tüm sigortalılar yönünden emekli aylığı bağlama yaş sınırının zaman içinde de
olsa 65'e yükseltilmesi, sürekli çalışma olanağı işverenin inisiyatifinde olan
sigortalılar yönünden de prim ödeme gün sayısının 9 000'e çıkarılmasının
gelecek kuşakların emeklilik hakkına kavuşmasını olanaksız kılacağı, bu
niteliğiyle adil, makul ve ölçülü olmadığı açıktır" diyor Sayın
Cumhurbaşkanımız ve devam ediyor: "İşçiler için prim ödeme gün sayısının 7
000'den 9 000 güne çıkarılması Türkiye gerçekleriyle bağdaşmadığı gibi, esnek
çalışmanın, sendikasızlaştırmanın, kayıtdışı çalıştırmanın ve yoğun işsizliğin
yaşandığı ülkemizde 9 000 prim ödeme günü gerçekçi görünmemektedir. Üstelik,
emekli olabilme yaşı ile aylık bağlama yaşı arasındaki kimi durumlarda uzun
yılları içeren fark da ölçüsüzlüğün bir başka göstergesidir. Örneğin, 01.01.2007
gününde 18 yaşındayken sosyal sigorta kapsamına giren, 43 yaşında emekli olma
hakkı kazanan bir sigortalı, ancak 22 yıl sonra, 65 yaşında aylığa hak
kazanabilecektir. Yani, 43 yaşından sonra 22 yıl geçecek ve aylık bağlanmaya
hak kazanabilecektir .
"Yukarıda da belirtildiği gibi,
Yasanın 28 inci maddesinde, emeklilik yaşının 01.01.2007 gününden sonra ilk kez
sigortalı olacaklar yönünden kadın için 58, erkek için 60 olarak belirlenmesine
karşın, bu yaş koşulu 2036 yılından başlayarak kademeli olarak artırılmakta ve
emeklilik yaşı 65'e yükseltilmektedir." Sayın Cumhurbaşkanımız devam
ediyor: "Bu düzenlemeye göre, kadın için 58, erkek için 60 yaşını
01.01.2036 gününden önce dolduramayan sigortalılar, emeklilik yaşını kademeli
olarak yükselten kurala bağlı olacak ve bunun sonucunda, kendisine emekli
aylığı bağlanabilmesi için 65'e kadar uzanan yaşları beklemek zorunda
kalacaklardır."
Şimdi buradan soruyorum: 48 yaşında, 43
yaşında emekli olmuşsa, 65 yaşına kadar ne yiyecek bu vatandaşımız; çoluk
çocuğu ne yiyecektir?!
"Ayrıca, yine bu durum nedeniyle,
aynı gün işe başlayan ve prim ödeme süreleri eşit olan farklı yaşlardaki
sigortalılar, yaşlılık aylığına aynı yılda hak kazanamayacaklardır." Devam
ediyor Sayın Cumhurbaşkanımız: "80 inci maddenin birinci fıkrasında
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçisi olanların aylık prime esas
kazançlarının belirlenmesinde yapılan ödemelerin tümünün brüt tutarlarının göz
önünde bulundurulacağı öngörülmektedir. Oysa, bugünkü sistemde zam ve tazminat
ödemelerinin yasada hesap biçimi belirtilen sınırlı tutarı emeklilik keseneğine
bağlı tutulmaktadır. Ayrıca, yasanın 82 nci maddesinde, tüm sigortalılar
yönünden prime esas kazancın hesaplanmasında alt ve üst sınır getirilmişken, 46
ncı maddesinde, kamu görevlilerinin prime esas kazancının saptanmasında 82 nci
maddedeki üst sınırın aranmayacağı belirtilmiştir. Böylece, kamu görevlilerinin
tüm aylık gelirlerinden prim kesintisi yapılması olanaklı kılınmıştır. Bu
durumda, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçileri yönünden, çalışanlar
için prim oranı yüzde 14'e düşürülmesine karşın, prime esas matrahın artması
nedeniyle görev aylıklarında azalma olması kaçınılmazdır." Bu da, zaten
zor durumda olan emeklilerimiz için büyük bir zulüm ve haksızlıktır diyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımız devam ediyor:
"Ayrıca, bugünkü sistemde Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçileri
yönünden aylık bağlama oranında üst sınır yüzde 100'dür. Aylık bağlama oranının
düşürülmesinin daha az emekli aylığı anlamına geleceği, bu durumun,
çalışanların emeklilik statüsü yönünden olumsuz bir gelişme olduğu
açıktır." Tamamen bu görüşe ben de katılıyorum ve gerekçede devamla şunlar
yazılı: "Yaşlılık aylığının hesaplanması yönteminde en köklü değişiklik
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçileri yönünden yapılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
iştirakçilerinin emekli aylıklarının nasıl hesaplanacağı 5434 sayılı Yasanın 41
ve ek 70 inci maddelerinde gösterilmektedir. Bu maddelere göre, emekli
aylıkları, memur aylık katsayısı, emekli olunan günde bulunulan emeklilik
keseneğine esas derece ve kademe göstergesi, çalışma yaşamı boyunca elde edilen
en yüksek ek gösterge, kıdem aylığı, taban aylığı, zam ve tazminat ödemeleri
varsa yasada gösterilen oranın, en yüksek Devlet memuru aylığının brüt tutarına
uygulanması suretiyle hesaplanan emeklilik tazminatından oluşmaktadır.
Ayrıca, 5434 sayılı Yasanın ek 68 inci
maddesine göre de, makam tazminatı ile yüksek yargıçlık tazminatı ödenmesini
gerektiren görevlerde bulunduktan sonra emekliye ayrılanlara, bulundukları en
üst görevin makam, yüksek yargıçlık, temsil ve görev tazminatları emekli
aylıklarına eklenmektedir.
"Özetle, Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı iştirakçilerinin emekli aylıklarının hesaplanmasında, iştirakçinin
bulunduğu en son görevinin aylığı ve yapılan ödemelerin brüt tutarları göz
önünde buldurulmaktadır.
Oysa, Yasa'da, Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı iştirakçileri yönünden de yukarıda açıklanan yöntem benimsenmiştir. Bu
yöntem uyarınca, devlet memurunun, göreve başladığı yıllarda daha düşük olan
aylık öğeleri üzerinden hesaplanan prime esas kazançları yaşlılık aylığının
belirlenmesinde de dikkate alınacak ve sonuca etkili olacaktır.
Bu durumun, yaşlılık aylığı bağlama
oranının da düşürüldüğü göz önünde bulundurulduğunda, kamu görevlilerine
bağlanacak yaşlılık aylıklarının bugüne göre daha düşük olmasına yol açacağı
ortadadır" diyor Sayın Cumhurbaşkanı.
"Günümüzde uygulanan emekli
aylıklarının, insan onuruna yaraşır asgarî yaşama düzeyini sağlamaktan uzak
olduğu gözetildiğinde, bu tutarları daha da azaltan yeni kuralın adil, makul ve
ölçülü olmadığı; emeklilerin ulusal gelirden hak ettikleri payı almalarını
sağlayamayacağı açıktır" diyor Sayın Cumhurbaşkanı. Devamla şunları
belirtiyor Sayın Cumhurbaşkanımız: "Yasanın 40 ıncı maddesinde yer verilen
ve fiilî hizmet süresi zammını gerektiren işyerleri ve işler ile sigortalıları
gösteren cetvel incelendiğinde,
- 12 nci sırada, Türkiye Radyo-Televizyon
Kurumunda haber hizmeti yapan ve haber hizmetlerinde fiilen çalışanlardan
unvanları sayılanların TRT Kurumu haber hizmetlerinde,
- 14 üncü sırada, Devlet Tiyatrosu
sanatçıları ile Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şef ve üyelerinin, Devlet
Tiyatroları ile Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasında,
geçen çalışmaları nedeniyle fiilî hizmet
süresi zammından yararlanmalarına olanak tanındığı; ancak, aynı ya da benzer
etkinlikleri özel televizyon kuruluşları ve özel tiyatro ya da orkestralarda
yürütenlerin fiilî hizmet süresi zammından yararlandırılmadığı
görülmektedir."
"Anayasanın 10 uncu maddesinde
herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefî inanç, din, mezhep
ve benzeri nedenlerle ayırım gözetilmeksizin yasa önünde eşit olduğu
belirtilmiştir" hatırlatmasını yaptıktan sonra Sayın Cumhurbaşkanım şöyle
devam ediyor: "Yasanın 40 ıncı maddesinde yer verilen ve fiilî hizmet
süresi zammı verilmesini gerektiren işyerleri ve işler ile sigortalıları
gösteren cetvel bu ilke ve kararlar çerçevesinde değerlendirildiğinde, Türkiye
Radyo-Televizyon Kurumunda haber hizmeti yapan ve haber hizmetlerinde
çalışanlar ile Devlet Tiyatrosu sanatçıları ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrasının şef ve üyelerinin fiilî hizmet süresi zammından yararlanmalarına
olanak tanındığı; ancak, aynı ya da benzer etkinlikleri özel televizyon
kuruluşları, özel tiyatrolar ve orkestralarda yürütenlerin fiilî hizmet süresi
zammından yararlandırılmadığı görülmektedir." Devamla, "Oysa,
televizyon haber hizmetlerini TRT Kurumunda yürütenler ile özel televizyon
kuruluşlarında yürütenler arasında, bu etkinliğin gerektirdiği teknik
uygulamalar ile çalışanların görev ve sorumlulukları arasında,
çalışanların…"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım artık.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Hemen
toparlıyorum Sayın Başkanım.
…yıpranması yönünden bir fark
bulunmamaktadır" diyor Sayın Cumhurbaşkanı. Devamla, "Aynı durum,
Devlet Tiyatroları ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası sanatçıları ile özel
tiyatro ve orkestra sanatçıları yönünden de geçerlidir" hatırlatmasını
yapıyor. Devamla: "Yasanın 63 üncü maddesinde, genel sağlık sigortalıları
ile bakmakla yükümlü oldukları kişilerin giderleri Sosyal Güvenlik Kurumunca
karşılanacak sağlık hizmetleri düzenlenmiştir." Bu düzenlemeye göre bazı
haksızlıkları Sayın Cumhurbaşkanımız dile getiriyor ve diyor ki: "Kurala
göre, 18-45 yaş arasındaki kişilerin diş protez giderleri Kurumca
karşılanmayacak; 45 yaş ve üzerindeki kişilerin diş protez giderlerinin de
ancak yarısı Kurumca ödenecektir."
Değerli arkadaşlar, bu haksız tutuma
baktığımız zaman ve milletimizin sosyal durumuna baktığımız zaman, hakikaten,
bu, üzüntü verici, zulüm derecesinde bir durumdur. Aynen, Sayın
Cumhurbaşkanımızın fikirlerine katılıyorum.
Son cümleyi söylüyorum. Sayın
Cumhurbaşkanı son olarak şunları söylüyor: "Bu nedenle, diş protez
giderlerinin 18-45 yaş arasında Kurumca ödenmeyeceği, 18 yaşını doldurmamış
olanlar ile 45 ve yukarı yaşlarda ise yalnızca yüzde 50'sinin ödeneceğine
ilişkin yasa kuralı, sosyal devlet ilkesi ve sosyal güvenlik hakkıyla
bağdaşmamaktadır."
Sayın Cumhurbaşkanımızın görüşlerine
Anavatan Partisi Grubu olarak aynen katılıyoruz. Bu yasaya oy vermeyeceğimizi
buradan beyan ediyoruz; çünkü, bu yasa, hakikaten, mezarda emeklilik değil
-tekrar ediyorum- ahrette emekliliği getirmektedir.
Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Beşinci bölüm üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, beşinci bölümde yer alan maddeleri,
varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
79 uncu maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ KISIM
Primlere İlişkin Hükümler
BİRİNCİ BÖLÜM
Prim Alınması, Prime Esas Kazanç, Prim Oranları
ve Asgarî İşçilik
Prim alınması zorunluluğu
MADDE 79-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Prime esas kazançlar
MADDE 80-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Prim oranları ve Devlet katkısı
MADDE 81-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Günlük kazanç sınırları
MADDE 82-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Kısa vadeli sigorta kolları prim tarifesi
ve işkollarının ve işlerin tehlike sınıf ve derecelerinin belirlenmesi
MADDE 83-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Tehlike sınıf ve derecelerini
etkileyebilecek değişiklikler
MADDE 84-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Asgarî işçilik uygulaması
MADDE 85-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
İKİNCİ BÖLÜM
Prim Belgeleri ve Primlerin Ödenmesi
Prim belgeleri ve işyeri kayıtları
MADDE 86-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Prim ödeme yükümlüsü
MADDE 87-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Primlerin ödenmesi
MADDE 88-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Prim borçlarına halef olma, gecikme cezası
ve gecikme zammı ile iadesi gereken primler
MADDE 89-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
İlişiksizlik belgesinin aranması
MADDE 90-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Afet durumunda belgelerin verilme süresi
ve primlerin ertelenmesi
MADDE 91-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
BEŞİNCİ KISIM
Ortak ve Çeşitli Hükümler
BİRİNCİ BÖLÜM
Ortak Hükümler
Sigortalılığın zorunlu oluşu, sona ermesi
ve sosyal güvenlik sicil numarası
MADDE 92-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Devir, temlik ve Kurum alacaklarında
zamanaşımı
MADDE 93-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Kontrol muayenesi
MADDE 94-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sağlık raporlarının usûl ve esaslarının
belirlenmesi
MADDE 95-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Yersiz ödemelerin geri alınması
MADDE 96-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Zamanaşımı, hakkın düşmesi ve avans
MADDE 97-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Ücretlerden kesinti yapılmaması, özel
sigortalara ilişkin hükümler ve sosyal güvenlik sözleşmelerinin yürütülmesi
MADDE 98-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Ellerini kaldırmayanlar çekimser mi sayılıyor?! Kabul edilmiştir.
Beşinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, altıncı bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Altıncı bölüm, geçici 1 ilâ 13 üncü
maddeler dahil, 99 ilâ 109 uncu maddeleri kapsamaktadır.
Altıncı bölüm üzerinde söz isteyen,
Anavatan Partisi Grubu adına, Hüseyin Güler, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Güler. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER
(Mersin) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlar; bu kanun üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Aslında, gecenin ilerleyen saatinde,
İktidar milletvekili arkadaşların, çok acelesi var ki, ya bu konuyu çok
konuşmaya gerek yok, çok konuşuldu, kısa keserseniz iyi olur diye telkinleri
oldu; bizler de bunlara uymaya çalışacağız; çünkü, iktidarın böyle bir niyeti
yok. Bu inadını anlamakta zorlanıyoruz. Biz, muhalefet olarak üzerimize düşen
eleştirileri yaptık; dinlemeye niyetiniz yok. Sayın Cumhurbaşkanı ikaz etti;
gene dinlemeye niyetiniz yok. Acaba, bu inadınız neden?!
Sayın Bakanı dinledim, genel görüşme
üzerinde söyleminde şu noktanın altını çizmekte, tüm milletvekili
arkadaşlarımın ve kamuoyunun dikkatini çekiyorum: Dediler ki, biz, Acil Eylem
Planında bunun altını çizdik, onun için de kimseye verdiğimiz sözümüz yok. O
zaman, biz de sormak isteriz; bir siyasî partinin seçim vaadinde,
politikalarında, zaten ülkeyi nasıl yöneteceğinin göstergesi belli; bunlar,
seçim bildirgeleridir; yani, halka verdiği sözlerdir. Acil Eylem Planları ise,
bunu bir an önce hayata geçirmek için gerekli bir süreç. O zaman biz de Sayın
Bakana soruyoruz: Üçbuçuk yıldır neredeydiniz?!
Bugün, IMF'nin ve Dünya Bankasının
dayatması dediğimizde alınıyorsunuz; ama, o da bir gerçek ki, sürekli IMF'yle
görüşmeler üzerine yapıldığında, işin özü belli; kulak çekilmeden iş
yapmıyorsunuz.
Bugün, her kanun üzerinde
"devrim" derken, bugün, konuşmak ve "kayıtsız şartsız egemenlik
milletindir" diye altını çizdiğiniz noktada katılım dahi yok. "Kabul
edenler… Etmeyenler…" Elinizi bile kaldırmaya tenezzül etmiyorsunuz; çünkü,
her şeyin nasıl olsa istenildiği gibi geçtiğini görüyoruz. Bu, milletin
iradesine, bana göre, çok büyük bir darbe. Bunu yirmi yılların, otuz yılların
yapılandırıldığını söylüyorsunuz. 2007 yılında başlamak üzere olan bir Sosyal
Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu… Lütfen, dikkatinizi çekerim…
Sayın Bakan, yine, dedi ki "tüm
sosyal tarafların görüşlerinİ aldık." O zaman, biz de Sayın Bakana
hatırlatıyoruz: Bugün, Emek Platformunun yapmış olduğu, 2 228 592 kişinin
katıldığı kamuoyu yoklamasında hepsi "hayır." Nasıl katılımcılık bu?!
Türk Kamu-Senin yapmış olduğu
"hayır" süreci, hepsi elimizde, sizlere de ulaşmıştır.
Sayın Bakanım, tekrar, 2007'ye kadar,
birçok katılımcıya da açık olduğunun ifadesi yapılmakta; çünkü, iş
yönetmeliklerle yönetilecek, kanunlarla değil. Yani, inisiyatif tamamıyla
Hükümetin, icraatın eline bırakılmış; ama, bu da bir gerçek ki, bugün, gerek
sosyal güvenlik açısından yarınların hayalini kurmak isteyen, emekliliğinde
rahat ve huzur içerisinde yaşamak isteyen büyük, milyonlarca kitle artık isyan
halinde "açız" diyor. Bunlara da kulak tıkadınız. Tıkayın beyler!
Onlar da, sandıkta, sizlere zaten hesabını soracak.
Bir ellerinde kaldı sağlık sigortası.
Yapmayın!.. Birçok "katkı payı" adı altında, bu insanların sağlık
standardından yoksunlaştığını göreceksiniz. Yani, o sağlık hizmetini, sunumunu
almaya gittiğinde, karşısına katkı payı çıkacak. Yani, dolaylı bir ek vergi
çıkacak.
Biz de diyoruz ki, bu toplumun kaderiyle
oynamayın, toplumu kaderiyle baş başa bırakmayın. Dört yıldır ne yaptınız,
sormak istiyoruz. Her geçen gün, trend yukarı mı, aşağı mı?!. Bir baktığımızda,
en ufak bir olumlu göstergeye maalesef rast gelemedik; ama, buna aktüeryal
dengeler açısından baktığımızda, 11 000 000 özellikle yeşilkartıyla hiçbir
ülkenin başbakanı asla övünmemeli. Bu 11 000 000, açlığın, sefaletin
göstergesi. Siz, her gün iaşeye bağımlı bir kitle yarattınız ve onların
oylarıyla da tekrar iktidar olacaksınız; çünkü, bu toplum, bir kahvenin
hatırını kırk yıl ölçecek kadar da minnettar bir kültür; ama, bu topluma balık
tutmayı öğretmediniz, balık vererek bağımlı hale getirdiniz ve bununla da
övünüyorsunuz. Bizler de diyoruz ki, bu, işin daha bir boyutu.
İkincisi, Sayın Başbakan iki üç gün önceki
toplantısında "Bağ-Kurluların borç ödemesini bir ay daha uzatıyoruz"
dedi, hepiniz alkışladınız. Arkadaşlar, bu, borç, borç; Bağ-Kurlular dahi
ödeyemiyor. Peki, genel sağlık sigortası içerisinde devlete olacak katkı payı
nedir düşünebiliyor musunuz; bunu kim karşılayacak? O zaman diyeceksiniz ki,
borcunuzu ödemedikten sonra sağlık sunumundan faydalanamayacaksınız.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Acil durumlarda…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Onun adına da
acil durum diyorsunuz. Acil duruma aslında ihtiyacı olan herhalde AKP'nin
kendisi, SOS vermeye başladı; haklısın Alimciğim.
Şimdi, bu ülkenin huzurunu, barışını
bozmaya hiçbirimizin hakkı olmadığı gibi, siz İktidarın asla hakkı olmamalı.
İnsanlarımıza şunu ifade ediyorsunuz, diyorsunuz ki, yarınların, kırk yılların
planlamasını yaptık, böyle bir vizyona sahibiz diyorsunuz; ama, bırakın kırk
yılı, yarını göremez haldesiniz. Bugün, ülkemin birçok vatandaşı, yarınlarının
kaygısı ve korkusu içerisinde. Açlık ve sefalete mahkûm edilen, her geçen günde
ulusal değerlerden yoksun; ama bu değerlerini, maddî ve manevî değerlerini
korumaya çalışan onurlu kitlemin mücadelesini görüyoruz.
Evet, bu genel sağlık ve sosyal güvenlik,
kulağa o kadar hoş geliyor ki, suiistimale de çok açık. Sayın Başbakan bunu
açıkladığı zaman, işte, 18 yaşın altındaki herkese, genel sağlık sigortası
içerisinde sağlık primi... Biz de sorduk, Sayın Başbakan, bugün, 18 yaşın
altındaki, Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığı gibi kurumlardan zaten büyük bir
kitle bundan faydalanmakta; çok küçük bir azınlığın faydalandığı bir ortamda
onların da katılımından dolayı mutluluk duyarız; ama, bunu da suiistimal etmeye
başladı, Sayın Başbakanın hakkı yok. Peki, sormak lazım, 18-25 yaşından sonra,
okumamışsa, bugün, emeklilikten pay alan kadınlarımızın hakkı ne olacak?
Aramızda kadın milletvekillerimiz var. Bugün, pozitif ayırımcılık diyoruz. Her
geçen gün yaşamın zorlaştığı, tüm değerlerin yozlaştığı bir süreç içerisinde
kadınlarımız kaderiyle baş başa mı bırakılacak?! Ama, kadın
milletvekillerimizin bu konuda da hassasiyeti yok. Yeri geldiğinde biz diyoruz
ki: Pozitif ayırımcılıktan yanayız. 18 ve 25 yaşından sonra kadınlarımız
maalesef kaderleriyle baş başa bırakılacak.
Sadece sağlık hizmeti için bir derece
devlet imkânı sunulacağı söyleniyor; ama, göreceğiz ki, bu iş… Geçenlerde çıkan
kanunla tüm sağlık kurumları tek çatı altında toplandığı zaman biz onlara şunu
söylemiştik: "Bu bir balayı!" Balayı bitti. Bugün cicim ayları; o da
bitiyor.
Bugün IMF'nin -duydunuz- "faiz dışı
fazlalıkta lütfen dikkat edin…" Peki, gücünüz yetiyor mu bir bonodan, bir
tahvilden, bir borsadan vergi almaya?! Gücünüz yetmiyor. Ama, halkın sırtına
binmeyi maalesef marifet zannediyorsunuz. Dolaylı vergilerden dolayı,
binebildiğiniz kadar, alabildiğiniz kadar tüm vergileri almaya devam
ediyorsunuz. Neden; ödenecek faizlere para bulmak… Ha, olan halka olacak,
faturalar halka mal edilecek. Biz de diyoruz ki: Bu ülkede toplumun kaderi açlık,
sefalet, gözyaşı değil.
AKP yılları maalesef bir kayıp yıllarıdır.
üç yıl vaat ettiniz, dördüncü yıla geldik, en ufak bir somut gösterge yok.
İstihdamda her geçen gün çığ gibi büyüyen bir işsizler ordusu. Her geçen gün
artan o üniversite mezunları dediğimiz gençlerimizin hayalleri ve umutları
söndü. Bu kadar karamsar tablodan hiç rahatsız olmuyor musunuz?! Biz hep
söylüyoruz, Sayın Başbakana da söylüyoruz: O kendi kongrelerinizden çıkın da,
sokağa çıkabiliyorsanız biz o zaman görelim sizleri. O sokağın arasında
dolaşabilir misiniz bakalım?!
ALİM TUNÇ (Uşak) - Her zaman dolaşıyoruz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Ama, halk sessiz
bir şaşkınlık içerisinde hesap soracağı günü bekliyor, yani, kısaca, sandığı
bekliyor. Bugün halkın o sandık özlemini… İnanıyoruz ki, bir an önce tüm
sağduyunun ve soğukkanlılığın olduğu bir dönemde o sandıkta çıkacak sonucu
birazcık hayal ettiğimde AKP'nin de şaşkınlığını göreceğim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - 400
milletvekiliyle iktidara geleceğiz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - 500'le gelsen ne
değişiyor?! Bugün Anayasayı değiştirecek çoğunluktasınız, ne yaptınız?!
AHMET YENİ (Samsun) - Değiliz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - En ufak bir
olumlu, somut bir katkınız varsa onu söyleyin. IMF diretiyor, siz burada
"evet" diyorsunuz: "Kabul edenler…. Etmeyenler..." Avrupa
Birliği süreci dayatıyor. Sizler "Kabul edenler… Etmeyenler...Hani egemenlik
kayıtsız şartsız milletindi! En ufak masum önerilere bile, kendi önerilerinize
bile sıcak bakmıyorsunuz. Arkasından 550 milletvekili gelseniz ne olur! Daha ne
istiyorsun?! Bu halk size neyi verecek?! Ama, o korku ve kaygılar, inanıyorum
ki sizde kâbusa dönüştü. Kısaca, bu ülkenin çözümü, yine erken genel seçimdir,
yani halkın iradesine başvurmaktır.
Bu doğrultuda bu kanun, önümüzdeki çalışma
hayatını, maalesef, arkadaşlarım da söyledi, ahrette emeklilik, sosyal ve
sağlık açısından da her geçen gün kayıp süreci devem edecektir.
Bugün IMF'nin size dayattığı bu kamuoyunda
sık tartışılan kolesterol düşürücü ilaçlar… Daha birçokları gelecek arkadaşlar.
O zaman ne yapacaksınız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım...
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, bu tür dayatmalar karşısında ne
kadar direnebileceksiniz? Herhalde 1 000 milletvekili de olsanız dayanacak
gücünüz yok, direnme gibi şansınız yok. Size verilen her türlü görevi, bir emir
eri gibi, liyakat içerisinde, burada "Kabul edenler… Etmeyenler"den
öteye en ufak bir sorumluluk taşımadığınızdan dolayı ben üzülüyorum.
Burada halkın iradesinin, milletvekilinin
iradesinin yansımasını bekliyoruz. Son derece soğukkanlı ve sağduyulu çağrıda
bulunuyoruz. Kanunda aksayan yönler var, Bu ülkenin huzurunu bozacak, ülkenin
temel değerlerine dinamit sokacak süreçler yaşanacak.
Sizlere söylüyorum: Bu ülkenin temel
değerleriyle lütfen oynamayın. 60 yaş emeklilik!... Dile kolay. Sayın Bakan
konuşmasında tekrar değindi "9 000 işgünü Emekli Sandığında olup, herkesi
aynı standarda getiriyoruz dendi. Sormak lazım: 9 000 işgününü sağlayacak iş
güvencesi nerede? Her geçen gün iki dudak arasında olan bir iş güvencesinden
yoksun bir kitlenin emeklilik gibi bir hakkının olmadığını düşünüyoruz. Sadece
emeklilik değil, aynı zamanda, malulen emeklilik veya değişik orandaki
emeklilik sürecinde ciddî anlamda aksamalar olacaktır.
Sağlık derseniz, tekrar aynı. Yine de bu
toplum adına inşallah bizler yanılırız da… Hayırlı, uğurlu olsun diliyoruz;
çünkü, toplum bu yapılanları unutmayacaktır.
Herkese saygılar sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Kişisel söz istemi Sayın Dursun
Akdemir'de; fakat, daha önce Sayın Bakan söz istedi, Sayın Bakandan sonra size
söz vereceğim.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli
konuşmacıların konuşmalarında geçen veyahut da şahsıma soru olarak yöneltilen
bazı hususlara cevap vermek üzere huzurunuzu tekrar işgal ettim; bu vesileyle,
Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bu kolesterol ilacıyla ilgili birkaç
milletvekilimiz konuyu dile getirdi, biz de arkadaşlarımızla değerlendirdik;
bu, bütçe uygulama talimatına ilişkin bir konu. Zannediyorum, bir anlama, bir
algılama konusunda bir sıkıntı var, yazım konusunda. Bunu ilgili
arkadaşlarımıza da ileteceğiz, bir yanlış anlama varsa bunu ortadan kaldırıp
eski uygulamanın devamını sağlayacağız diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
yeni düzenlememiz, çok dağınık ve parçalı olan ve yaklaşık 950 maddeyi bulan
sosyal güvenlik mevzuatımızı 172 maddeye indirmektedir. Gayet basit, gayet
anlaşılabilir bir sosyal güvenlik mevzuatı sizlerin de onayıyla Yüce Genel
Kuruldan geçtikten sonra mevzuatımıza kazandırılmış olacaktır.
Tutanaklara geçmesi açısından bazı
rakamları Genel Kurulumuzla paylaşmak istiyorum. Bunlardan birisi, ortalama
yaşam süresi veyahut da teknik adıyla doğuşta hayatta kalma beklentisidir. 2004
yılı TÜİK verilerine göre, Türkiye'de doğuşta hayatta kalma beklentisi 66 değil
71,1'dir. 2004 yılı verilerine göre sıfır yaşında 71,1 olan hayatta kalma
beklentisi, 55 yaşında 77,6; 60 yaşında 77,7; 65 yaşında ise 79,2 yıl olarak
gerçekleşecektir bu resmî kurumumuzun vermiş olduğu bilgilere göre.
Diğer bir husus, sayın milletvekilleri,
Bağ-Kur kapsamındaki sigortalılara borcu olması durumunda sağlık hizmetinin
verilmeyeceğine ilişkin konudur. Bugün, bildiğiniz üzere, Bağ-Kura borcu olan
vatandaşlarımız ve yakınları sağlık hizmetlerinden istifade edemiyor idi. Borç
Yapılandırma Yasamızda buna kısmen bir iyileştirme getirdik. Borcun dörtte
1'ini ödediği takdirde sağlık hizmetlerinden yararlanma imkânı kendisi
açısından ve çocukları açısından söz konusu olacak. Yeni düzenlememizde, sağlık
hizmetlerinden, yani bu Bağ-Kur kapsamındaki vatandaşlarımız açısından
konuşuyorum, yeni düzenlememizde sağlık hizmetlerinden yararlanabilmeleri şu
şekilde olacak: Eğer bu kişilerin 18 yaşın altında çocukları varsa, bu
çocukların muayene ve tedavileri için "borcu vardır-yoktur" noktasına
bakmayacağız; yani, bizim taahhüdümüz, Sayın Başbakanımızın söylediği, bizim
söylediğimiz noktalardan biri budur. Yani, 18 yaşındaki çocukların anne babası
Bağ-Kurlu olsa, başka sosyal güvenlik kurumuna bağlı olsa ve bunların borcu
dahi olsa, bunların tedavileri ve muayeneleri karşılanacaktır.
İkincisi, acil hallerde, yani, Bağ-Kurlu
vatandaşımızın acil hallerde sağlık kurumlarına müracaatı halinde yine tedavisi
karşılanacaktır. Analık halinde, tıbben başkasının bakımına muhtaç olan
kişiler, bildirimi zorunlu bulaşıcı hastalıklarda, kişisel koruyucu sağlık
hizmetlerinde, afet ve savaş halinde, iş kazası ve meslek hastalığı hallerinde,
grev ve lokavt hallerinde de bu kişilerin borcu olup olmadığına bakmaksızın
kendilerine sağlık hizmetleri verilecektir.
Sayın milletvekilleri, diğer bir konu kız
çocuklarının durumu. Bu konu da çok dile getiriliyor. Sanki kız çocuklarının
bugünkü uygulamadan daha aşağıya düşürüldüğü ve bunların mağdur olacakları
konusunda bazı eleştiriler geldi. Bu eleştirilere katılmıyoruz. Bu, doğru da
değildir. Böyle bir amacımız da yoktur. Genel sağlık sigortası bakımından,
çocuklar, 18 yaşına kadar, anne ya da babalarının GSS kapsamında tescil olup
olmadığına bakılmaksızın, demin de ifade ettiğim gibi, sağlık hakkından
yararlandırılacaklardır. Çocuğun anne ya da babası yoksa, primi devlet
tarafından ödenmek suretiyle, genel sağlık sigortası kapsamında sağlık
haklarından yararlandırılacaktır.
18 yaşından sonra ise, evli olmamak,
kendisinin çalışmaması, gelir ya da aylık bağlanmamış olması şartları ile lise
veya dengi öğrenim görmesi, çıraklık eğitimi görmesi, meslekî eğitim görmesi
halinde 20 yaşına kadar, yükseköğrenim görmesi halindeyse 25 yaşına kadar anne
ya da babasının üzerinden sağlık hakkından yararlanacaktır. Yani, bu saydığım
şartlar içerisinde bulunan çocuklar, yine, eskide olduğu gibi, anne ya da
babasının üzerinden sağlık haklarından yararlanacaktır.
Malul olduğu tespit edilen çocuklara ise,
kız ya da erkek olmasına, yaşına bakılmaksızın, anne ya da babasının üzerinden
sağlık hakkından yararlanma imkânı verilecektir.
Kişi, 18, 20 ya da 25 yaşından sonra ise,
sağlık hakkının vatandaşlık temeline dayandırılması nedeniyle bir vatandaş
olarak ele alınacak, GSS kapsamında olmaya devam edecektir. Yani, bu sayılan
yaşlardan itibaren eğer bir geliri varsa, prim sorumlusu olarak kendinden prim
alınacak; hayır, herhangi bir işi yoksa, prim ödeme gücü ve bir geliri yoksa,
bunun da sağlık primi genel sağlık sigortası tarafından, daha doğrusu, devlet
tarafından karşılanacaktır.
Bütün bu saydığım alternatiflerde, kız
çocuklarının hiçbir şekilde sağlık hizmetlerinden mahrum edilmesi kesinlikle
söz konusu değildir; sadece 25 yaşından sonra, kendi gelirine göre, bir durum
değişikliği karşımıza çıkmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
tasarıya üçbuçuk yıldır emek verdik, hep birlikte emek verdik, komisyonlarda
emek verdik, alt komisyonlarda emek verdik, Genel Kurulda emek verdik. Bu
konuda emeği geçen bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
"Niye geç kaldı" dediler. Geç
kalmasının nedenini konuşmamın başında da ifade ettim. Katılımcı bir anlayışla,
bütün sosyal taraflarla, konfederasyonlarla görüşmemizin bir zaman maliyeti
vardı, bir uzlaşma arıyorduk. Bu uzlaşmayı sağlamak adına, üçbuçuk yıllık bir
süreci takip ettik.
Geldiğimiz nokta itibariyle, sosyal
tarafların hâlâ itiraz ettiği noktalar vardır, bu doğaldır; hükümet ile sosyal
tarafların bir tasarı hakkında, noktası, virgülüne kadar anlaşmaları her zaman
mümkün olmayabilir; ama, biz şunu yaptık değerli arkadaşlarım: Belki de
Türkiye'de ilk defa duyulan ve kurumsallaşmasına özen gösterdiğimiz sosyal
diyalog mekanizmasını işlettik. Yani, bütün ilgili taraflarla, bir masa
etrafında oturarak, bu tasarıyı tartıştık ve gelen önerilerin, yine, daha önce
de ifade ettiğim gibi, sosyal taraflardan gelen önerilerin yüzde 65'ini biz bu
tasarıya monte ettik. Bu önemli bir gelişmedir.
Peki, bundan sonra, bu kadar bir süreci
yaşadıktan sonra… Evet, sosyal tarafların, sendikaların hâlâ rezervlerini
kamuoyuyla paylaşmaları doğaldır; ama, artık, halktan yetki almış, yasa yapma
konusunda yetkisi olan, sorumluluğu olan bir iktidarın da sorumluluk anlayışını
hoş görmeleri gerekmektedir.
Şimdi, burada, aşağı yukarı itiraz edilen
maddeler açıkça ortaya çıkmıştır. Aslında 4 veya 5 madde vardır değerli
arkadaşlarım, 172 maddenin içerisinde 4, bilemediniz 5 madde vardır. Kurumsal
yapıya ilişkin bir madde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından iade edilmiş ve iade
gerekçeleri doğrultusunda, o yasayı, bildiğiniz gibi, Genel Kurulumuzdan
geçirmiştik. Şimdi, bu konuda 4 veya 5 madde var, birbirleriyle ilintili olduğu
için 15 maddeyi bulmaktadır. Bu maddelere ilişkin görüşlerimizi daha önce de
açıkladım. Biz, bu tasarıları, geleceğe bir sorumluluk duygusu içerisinde, bu
anlayış içerisinde yapıyoruz. Eğer popülist olmaya kalksak, bunun 50 türlü yolu
var; ama, biz, bugünü hoş etmek, kısa dönemde aferin almak adına bu popülist
yaklaşıma yanaşmadık. Aslında, bu, takdir edilmesi gereken bir konudur. Bu
anlamda, Hükümetin cesaretlendirilmesi ve takdir edilmesi gerekir. üçbuçuk
yılını devirmiş bir Hükümet, sosyal güvenlik reformu gibi bütün
vatandaşlarımızı ilgilendiren, spekülasyona ve istismara açık bir konuda,
cesaretle bu konunun üzerine gitmiştir. Bunun için, bu hususun da, zannediyorum
zamanı geldiğinde, Yüce Milletimiz tarafından takdir edileceğine inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun, tekrar,
sizin oylarınızla Yüce Genel Kuruldan geçecek. Bunun uygulanması için önümüzde
yedi aylık bir süre var. 2007 yılı ocak ayında, herhangi bir değişiklik
olmazsa, yürürlüğe girecek. Bu zamana kadar, yani, önümüzdeki yedi aylık dönemi
de, biz, gelecek her türlü eleştiriye açık olarak bekleyeceğiz.
Ayrıca, Ekonomik Sosyal Konseyi bu gelen
görüş ve öneriler doğrultusunda son kez bir kere daha toplayıp, en son şekliyle
olgun ve hak kaybına meydan vermeksizin hayata geçmesini, sürdürülebilir olması
için Ekonomik Sosyal Konseyde son kez bu kanunu bir kez daha görüşeceğimi, bu
vesileyle, bu Yüce Meclisin kürsüsünden, bütün sosyal taraflara, bütün
kamuoyuna açıklamak istiyorum.
Amacımız herhangi bir dayatma değildir,
herhangi bir hazır metni size onaylatmak değildir, Türkiye'nin gerçeklerine
uygun, sürdürülebilir, vatandaşımızın hakkını, hukukunu koruyan, gelecek
kuşaklara da fazla yük devretmeyen bir sosyal koruma sistemini hayata
geçirmektir; bunun dışında başka, açık kapalı, hiçbir amacımız yoktur. Yüce
Meclisimiz tarafından ve milletimiz tarafından bu hususun böyle bilinmesini
özellikle istirham ediyoruz.
Değerli zamanlarınızı almadan, belki son
konuşmada söyleyeceğim hususları burada tekrar ederek sözlerimi bitiriyorum.
Bu tasarının bu aşamaya gelinceye kadar
geçen süreçte emeği geçen bütün arkadaşlarıma, grup başkanlarına, gruplara çok
teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Kişisel söz istemi, Iğdır
Milletvekili Sayın Dursun Akdemir'indir. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika Sayın Akdemir.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 19.4.2006 tarihli -1189 sıra sayılı- ve 5489 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104
üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri
gönderme tezkeresi üzerinde şahsım adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan; bu
Sosyal Güvenlik Yasasının son konuşmacısı olarak kürsüde bulunuyorum.
Uygulamadan gelen birisi olarak, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanesinde hekimlik
yapmış birisi olarak, sosyal güvencenin, özellikle sağlıkta sosyal güvencenin
ne olduğunu bire bir yaşayan, bu güvenceden yoksun olan insanlarının çektiği
ıstırabı kalp sızısıyla hisseden bir hekimim. Dolayısıyla, benim bu
söyleyeceklerimi arkadaşlarımın son söz olarak iyi dinlemesini temenni
ediyorum.
Sayın Bakanın da buradan son konuşmasını
yaparken siz Yüce Heyetinize belirttiği bir konu oldu: "Bu kanunda
eksiklikler vardır, olması da muhtemeldir, tam çıktığını iddia edemiyoruz"
dedi; "gelecek olan eleştirileri dikkate alacağız, Ekonomik ve Sosyal
Konseyde değerlendireceğiz" diye bir söz verdi. Sayın Bakanımın verdiği bu
sözler çerçevesi içerisinde, Yüce Heyetinize, bu kanunun getiremedikleri
nelerdir, onları sırayla saymak istiyorum, zabıtlara geçsin. Ekonomik ve Sosyal
Konseyde belki yararlanırlar, ülkemiz, insanlarımız, gelişen dünyada, dünya
standartlarına uygun şekilde bir sağlık hizmeti, sosyal güvenlik hizmeti
verilmesine kavuşur.
Ülkemiz, potansiyel bakımından dünyada 17
nci, 18 inci sıradayken, sağlık ve sosyal güvenlik hakkı yönünden 100 üncü sıralardan
geridedir. O nedenle, bu söylediklerimin anlamı vardır; tek tek, madde olarak
sıralayacağım burada.
1. Emeklilik yaşı ve prim ödeme gün sayısı
mevcut iştirakleri etkilemeyecek, dolayısıyla, sosyal güvenlik kurumlarının
açıklarına, yirmibeş yıllık dönem içerisinde, pozitif bir katkı
sağlamayacaktır.
2. Esnek çalışanların sosyal güvenceye
kavuşmaları zorlaşacak, emekli olabilmek için çok uzun süre çalışmaları
gerekecektir. Bu katı sistem yerine, esnek çalışanları mutlak surette sosyal
güvenlik sistemi içerisine katabilmek gerekmektedir. Taslak, esneklik ile
güvenliği birleştirmediği gibi, istihdam boyutuna da sahip değildir.
3. Prim oranı yükselecek ve devlet katkısı
azalacaktır. Reform, prim oranını ve miktarını artıran, emekli aylık bağlama
oranını ve emekli aylıklarını azaltan, bu tür harcamaları kısıtlamaya odaklı
bir şekilde yapılmıştır. Sistemi rasyonelleştirmek ve verimli kılmak yerine
sosyal haklarla oynamak bu yasada tercih edilmiştir.
4. Aylık bağlama oranları düşürülecek ve
üç kurum iştirakçisi için eşitlenecektir.
5. Malullük ve özürlü aylığı almak
zorlaştırılmaktadır.
6. Sağlıkta dönüşümün, ne aile hekimliği
ne de genel sağlık sigortası uygulamalarıyla, maliyet etkin hale gelebilmesi
olanaklı gözükmemektedir.
7. Toplumsal yeniden yapılanma, özerkliği
esas almıyor; fon birikimi ve kullanımı rasyonel hale getirilmiyor.
8. Taslakla gelen düzenlemelere göre,
sosyal güvenlik sistemi açıklarının gayri safî yurt içi hâsılaya oranı 2055
yılında ancak sıfırlanabilecektir.
Değerli arkadaşlarım, zaten, tasarıyı
temel yasa kabul edip, maddeler bazında görüşmememizin en büyük nedeni, bu
eksikleri gözden kaçırmaktı. Gerçekleri söylemediğiniz bu şekilde ortaya
çıkmıştır. Tasarıyla, sağlık haklarının büyük bir kısmı yetersiz hale
getirilmiştir. Hükümet, bu tasarıyla, sağlık sigortası kapsamına alınmış
kişileri, prim ödeyenler ve ödemeyenler diye ikiye ayırmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Değerli Başkan,
müsaade ederseniz, son sözlerimi söylüyorum.
Sonuç olarak, bu tasarının benimsenmesi
mümkün değildir. Sağlık ortamının, bütün yapısal sorunların yeniden
değerlendirilmesi, sağlığın temel bir hak olması temelindeki evrensel yaklaşım
temelinde, uluslararası malî kuruluşların çıkarları yerine, halkın
ihtiyaçlarının gözetilmesi gerekiyordu. Bu, maalesef, yapılamadı.
Bu çerçevede, bu ihtiyaçları gözetmeden
hazırlanan tasarıya içerik olarak katılmayacağımı, Grup olarak da
katılmayacağımızı bildirir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - İkinci kişisel söz istemi, Alim
Tunç, Uşak Milletvekili.
Buyurun Sayın Tunç. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; ben, aslında, söz almayacaktım; ama, bir arkadaşımızın bana hitaben
söz söylemesinden dolayı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu arkadaşımıza cevabı Sayın Bakanımız
verdi aslında. Ben sadece şunu söylemek istiyorum: Bu arkadaşımız "bu
millet sizi unutmayacak" dedi. Gerçekten teşekkür ediyorum, çok büyük
iltifatta bulundu. Bu millet bizi unutmayacak. Gücünü vatandaşından,
milletinden alan bir partiyiz. O nedenle, bugün, geçmişte yapılan hataları
düzeltmekle meşgulüz. O nedenle bizi unutmayacaktır. Hastaneleri birleştirdiği
için, Bağ-Kurlu, SSK'lı, Emekli Sandığı gibi ayırımları ortadan kaldırdığı için
bu millet bizi unutmayacaktır. Yine, diğer partileri de bu millet unutmamıştır!
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.
Hüseyin Güler… Sorunuzu sorabilirsiniz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sizin aracılığınızla Sayın Bakanıma üç
sorum var.
Birincisi, cezaevlerinde yatan insanların
cezası bittikten sonra hayata atılırken, bunların koşulları ne olacaktır?
Birinci sorum bu.
İkincisi, isteğe bağlı sigortalıların bu
sistem içindeki konumu ne olacaktır? Birkısım isteğe bağlı sigortalıların da
borçlarının olduğu bilinmekte ve ödeme zorluğu içerisine çekilmektedir.
Üçüncüsü ise, yeşilkartların, zaten elde
ediliş koşulları çok belli; ama, buna karşın, sağlık sisteminin sunumunu
alırken, katkı payı alınacaktır. Yeşilkartlıların bu konudaki katkı
paylarındaki durumu ne olacaktır? Muaf mı olacaktır, yoksa, yine, kendileri mi
karşılayacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Birinci soruyu, açıkçası anlayamadım,
cezaevlerinde cezasını çekip, normal hayata atılmak isteyen vatandaşlarımız,
hangi açıdan, yani, istihdam açısından, hayata uyum açısından?.. O konuda…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Genel sağlık
sigortası bakımından.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sosyal
Güvenlik Kurumu sistemine dahil olmak açısından; geç yaşta başladıkları için
sisteme Sayın Bakan…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Şu anda, cezaevinde bulundukları süre içerisinde
isteğe bağlı sigortalı olma imkânları var cezaevlerindeki vatandaşlarımızın.
İkinci soruya ilişkin, isteğe bağlı
sigortalıların borçları, çıkartmış olduğumuz borç yapılandırma programına
dahil. Yani, onların da belli şartlar dahilinde borçlarının taksitlendirilmesi
mümkün olacak.
Katkı payı konusu, değerli arkadaşlarım,
çok ifade edildi. Aslında, bugün aldığımız katkı payının ötesinde, yeni
sistemde herhangi bir katkı payı almıyoruz. Sadece, muayene ücreti dediğimiz,
sizin daha iyi bildiğiniz, şu anda, çok cüzi olan muayene ücreti, 85 kuruş olan
muayene ücreti 2 YTL civarına çıkıyor. Onun dışında, ilaçta, iyileştirici sarf
malzemelerinde almış olduğumuz katkı paylarını artırmadan, sistemde koruyoruz,
hatta bunun azaltılması konusunda bir imkân da getiriyoruz. Yani, yüzde 20'den
daha az oranlarda alınması konusunda da, asgarî ücretin de yüzde 75'ini
geçmeyecek bir sınır söz konusu. Öyle, milyarlarla ifade edilecek bir katkı
payı alınması da söz konusu değil.
Yeşilkartlıların adına tahakkuk edecek
katılım payının ise, yine fondan karşılanması öngörülüyor. Zaten, aslından da,
yeşilkartlıdan bir para almadığımız için, katılım payı almamız da söz konusu
değil. Evet, bunları ifade ediyorum.
Deminki konuşmamda Başkanlık Divanına
teşekkür etmeyi unuttum. Onun için, kendilerine de, bu dirayetli yönetimleri
için çok teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Biz de teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
BAŞKAN - Altıncı bölüm üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, altıncı bölümde yer alan maddeleri,
varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
Okuyun lütfen:
İKİNCİ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Sosyal güvenlikle ilgili düzenlemeler ve
bildirimler
MADDE 99-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Bilgi ve belge isteme hakkı, bilgi ve
belgelerin Kuruma verilme usûlü
MADDE 100-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Uyuşmazlıkların çözüm yeri
MADDE 101-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
ALTINCI KISIM
İdarî Para Cezaları ve Fesih Hükümleri
Kurumca verilecek idarî para cezaları
MADDE 102-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir .
İdarî yaptırımlar ve fesih
MADDE 103-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir
YEDİNCİ KISIM
Yürürlükten Kaldırılan, Değiştirilen, Son ve
Geçici Hükümler
BİRİNCİ BÖLÜM
Değiştirilen ve Yürürlükten Kaldırılan Hükümler
Diğer kanunlardaki atıflar
MADDE 104-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir
Değiştirilen, eklenen ve uygulanmayacak
hükümler
MADDE 105-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Yürürlükten kaldırılan hükümler
MADDE 106-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Yönetmelikler
MADDE 107-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
İKİNCİ BÖLÜM
Geçici ve Son Hükümler
Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasına
ilişkin bazı geçiş hükümleri
GEÇİCİ MADDE 1-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Bu Kanundan önce yürürlükte bulunan sosyal
güvenlik kanunlarına tâbi geçen çalışmalar için bağlanacak aylıkların hesabı
GEÇİCİ MADDE 2-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir
Önceki mevzuat hükümlerinin uygulanması,
Devlet katkısı ve geçici iş göremezlik ödeneği
GEÇİCİ MADDE 3-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
5434 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri
GEÇİCİ MADDE 4-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Toptan ödeme ve ihya geçiş hükümleri
GEÇİCİ MADDE 5-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
506 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri
GEÇİCİ MADDE 6-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
506, 1479, 5434, 2925, 2926 sayılı
kanunlara ilişkin ortak geçiş hükümleri
GEÇİCİ MADDE 7-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
1479 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri
GEÇİCİ MADDE 8-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Emeklilik yaşına ilişkin bazı geçiş
hükümleri
GEÇİCİ MADDE 9-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
506 sayılı Kanunun malûllük, sakatlık
hükümleri ile sosyal güvenlik destek primi ödemesi geçiş hükümleri
GEÇİCİ MADDE 10-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sigortalı tesciline, sigorta sicil
numarasına ve dış temsilciliklerdeki görevlilere ilişkin geçiş hükümleri
GEÇİCİ MADDE 11-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Genel sağlık sigortası geçiş hükümleri
GEÇİCİ MADDE 12-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
4046 sayılı Kanunun uygulanmasına ilişkin
geçiş esasları
GEÇİCİ MADDE 13-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Yürürlük
MADDE 108-
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Yürütme
MADDE 109-
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan,
karar yetersayısı…
BAŞKAN - Karar yetersayısı aranacaktır.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar
yetersayısı yoktur... (AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, iki
Kâtip Üye arasında anlaşmazlık var; elektronik cihazı kullanın.
BAŞKAN - Tereddüt varsa, cihazı
kullanalım…
3 dakika süre veriyorum.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Karar yetersayısı vardır; madde
kabul edilmiştir.
Altıncı bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Kanunun görüşmeleri de tamamlanmıştır.
Kanunun tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kanun kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, 5 inci sırada yer
alan, Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
5.- Umumi
Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/1201) (S. Sayısı: 1191) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 1191 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde gruplar adına söz
istemi?.. Yok.
Şahıslar adına söz isteminde bulunanlardan
Ümmet Kandoğan?.. Yok.
Mehmet Eraslan?.. Yok.
Cemal Uysal?.. Yok.
Ünal Kacır?.. Yok.
İlk defa soyadını doğru telaffuz ettim;
ama, o yok burada.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ben buradayım;
ama, konuşmayacağım.
BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
UMUMİ
HAYATA MÜESSİR AFETLER DOLAYISİYLE ALINACAK TEDBİRLERLE YAPILACAK YARDIMLARA
DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TASARISI
MADDE 1- 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı
Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanunun 40 ıncı maddesinin yedinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve maddeye yedinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
"Vadesinde ödenmeyen taksitlere dair
borç, gecikilen her gün için yıllık % 5 gecikme faizi ile tahsil olunur.
Vadesinden önce iki yıllık taksitten az olmamak kaydı ile mevcut borcu defaten
ödeyen hak sahibinin borcu % 20 indirime tâbi tutulur."
"Evini yapana yardım yöntemi ile
konut veya işyerinin yapımı için yatırım programında yılı ödeneği ayrılan hak
sahiplerinden, 29 uncu maddeye göre yürürlüğe konulan yönetmelikte belirtilen
mücbir sebeplerin dışında mazereti olmadan iki yıl içinde konut veya
işyerlerinin inşaatına başlamayanlar ile mücbir sebep kapsamında mazereti
bulunanlardan mücbir sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren kırkbeş gün
içinde inşaatına başlamayanların veya ayrılan ödeneğinin bir kısmını
kullandıktan sonra inşaatına devam etmeyen hak sahiplerinin, konutlarının veya
işyerlerinin yapımı yatırım programından çıkarılır ve hak sahipliği
kendiliğinden sona erer.
Yılı ödeneği ayrılan hak sahiplerinden
kendilerine açılan kredinin bir kısmını kullanıp inşaatın geri kalan kısmını
kendi imkânları ile projesine uygun olmak kaydıyla fen ve sanat kurallarına
uygun olarak tamamlayan hak sahiplerinden, açılan kredinin;
a) % 20'sine kadarını kullanmış olanların
kredileri defaten faizsiz olarak,
b) % 20'lik dilimden fazlasını kullanmış
olanların kredileri ilk iki yılı ödemesiz, konutlar için onbeş yılda faizsiz,
işyerleri için yedi yılda ve yıllık % 4 faizli olarak yıllık eşit taksitler
halinde,
tahsil edilir. Vadesinde ödenmeyen
taksitlerden geçen günler için yıllık % 5 gecikme faizi tahsil olunur.
Yılı ödeneği ayrılmasına rağmen mücbir
sebep bulunmadığı halde iki yıl içinde inşaatına devam etmeyen hak
sahiplerinden, açılan kredinin;
a) % 35'ine kadarını kullanmış olanların
kredileri defaten ve yıllık % 5 faizli olarak,
b) % 35'lik dilimden fazlasını kullanmış
olanların kredileri beş yılda ve yıllık % 5 faizli olarak yıllık eşit taksitler
halinde,
tahsil edilir. Vadesinde ödenmeyen taksit
miktarları için tebligat tarihinden itibaren tahsil tarihine kadar geçen günler
için 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin
Kanundaki temerrüt faizi oranları uygulanır."
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde kişisel söz
isteyen Ümmet Kandoğan?.. Yok.
Mehmet Eraslan?.. Yok.
Cemal Uysal?.. Yok.
Ünal Kacır?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 7269 sayılı Kanuna aşağıdaki ek
madde eklenmiştir.
"EK MADDE 12- Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı tarafından Toplu Konut İdaresi Başkanlığına, bu Kanun veya afetlere
ilişkin hükümler taşıyan diğer kanunlara göre hak sahibi olan ailelere verilmek
üzere konut yaptırılabilir ya da Başkanlığın yaptığı veya yapacağı konutlar
satın alınabilir.
Söz konusu işlerin karşılığı, Bayındırlık
ve İskan Bakanlığı bütçesinin ilgili tertiplerinden Toplu Konut İdaresine
kaynak aktarmak suretiyle sağlanır."
BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde kişisel söz
isteyen Ümmet Kandoğan?.. Yok.
Mehmet Eraslan?.. Yok.
Cemal Uysal?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3 - Bu Kanunun 2 nci maddesi
1/1/2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, diğer maddeleri ise
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde kişisel söz
isteyen Ümmet Kandoğan?.. Yok.
Mehmet Eraslan?.. Yok.
Cemal Uysal?.. Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde kişisel söz
isteyen Ümmet Kandoğan?.. Yok.
Mehmet Eraslan?.. Yok.
Cemal Uysal?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Tümünün oylanmasından önce, oyunun rengini
açıklamak üzere söz isteyen, lehte, Ümmet Kandoğan?.. Yok.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.
6 ncı sırada yer alan, İnsan Hakları ve
Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının
Değiştirilmesine İlişkin 14 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
6.- İnsan
Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim
Mekanizmasının Değiştirilmesine İlişkin 14 Nolu Protokolun Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1022) (S.
Sayısı: 1007) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 1007 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Onur Öymen, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Öymen. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
14 numaralı protokolünün onaylanmasına ilişkin olarak, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Çok değerli arkadaşlar, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi, bildiğiniz gibi, çok önemli bir işlev görmektedir; Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin denetimi bu mahkeme tarafından sağlanmaktadır.
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ilk imzalayan ülkelerden biridir ve
biz, 1987 yılında, 28 Ocak 1987 yılında, fertlerin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine başvurusunu kabul ettik, başvurma hakkına sahip olmalarını tanıdık.
Daha sonra da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu yargısını kabul ettik,
mecburî kazasını kabul ettik. O bakımdan, Türkiye'yi de, bu, çok yakından
ilgilendirmektedir. Mahkemenin başarılı bir şekilde çalışması, İnsan Hakları
Sözleşmesinin denetimini tam olarak yapması, Türkiye Cumhuriyetini de çok
yakından ilgilendiriyor.
Bu protokol ihtiyacı nereden
kaynaklanıyor; bu protokol ihtiyacı şuradan kaynaklanıyor: Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine son yıllarda başvurular olağanüstü ölçüde artmıştır ve 2005
yılında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, toplam 41 510 başvuru yapılmıştır ve
şu anda bekleyen dosyaların tamamı, geçmiş yıllardan da bekleyen dosyaların
tamamı 81 000 dolayındadır.
Değerli arkadaşlarım, bu dosyaların
yaklaşık 10 000'i Türkiye'yle ilgilidir, Türkiye'yle ilgili 10 000 civarında dava var. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi, artık, bu kadar büyük bir yükü kaldıramaz hale gelmiştir. Mevcut
yöntemlerle, bu çalışmaların sürdürülemeyeceği anlaşılmıştır. O nedenle, bir
değişiklik yapma ihtiyacı doğmuştur ve bu 14 numaralı protokol de buradan
kaynaklanıyor. Yeni bir yöntem öngörülüyor; daha az sayıda yargıçla ilk
müracaatların ele alınması öngörülüyor, hızlandırılmış usuller öngörülüyor.
Müracaat sahiplerinin iddia ettikleri davada haklarının ciddî olarak zarara
uğramış olması gibi kıstaslar dikkate alınıyor. Bütün bu değişiklikler
yapıldığı takdirde, İnsan Hakları Mahkemesinin daha verimli biçimde çalışacağı
düşünülüyor.
Biz de, bu protokolün onaylanmasını
destekliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu protokolün onaylanmasıyla
ilgili bir sorunumuz yok; ama, bu vesileyle, bir iki hususu Yüce Meclisin
dikkatine sunmak istiyorum.
Türkiye, bildiğiniz gibi, çok uzun
yıllardan beri, insan hakları ihlali konusunda çeşitli çevrelerce, özellikle
Avrupa Birliği çevrelerince, Avrupa Parlamentosunca sürekli olarak
eleştirilmektedir. Şimdi, bu konuda en son belgesi Avrupa Birliğinin, 9 Kasım
2005 tarihli İlerleme Raporudur. Bu raporu incelediğiniz zaman, Hükümete
yönelik çok ciddî iddialar, eleştiriler bulunduğunu görüyorsunuz. Tamamını
burada anlatarak vaktinizi almayacağım; ama, bir iki hususa dikkatinizi çekmek
istiyorum.
Bir tanesi; raporda "Türk Hükümeti
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiyle yeterince işbirliği yapmıyor" deniliyor.
Yani, bizim Hükümeti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiyle işbirliğinde
bulunmamakla suçluyor. Bunu dikkatle not ediyoruz.
İkinci bir unsur; "polis ve jandarma,
gözaltına alınanları hukukî yardım talebinde bulunmaktan vazgeçirmeye
çalışıyor" deniliyor. Bu da, çok ciddî bir iddiadır. Polisi ve jandarmayı
çok ciddî bir şekilde eleştiriyor, suçluyor.
Ondan sonra "genel olarak Türk
yasalarının ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin hükümlerinin Türkiye'de
tutarlı biçimde yorumlandığı söylenemez" deniliyor ve gazetecilerin ifade
özgürlüğünü kısıtlayan mahkeme kararlarından bahsediyor. Buna benzer pek çok
şikâyetlerde bulunuyor, eleştirilerde bulunuyor.
Mahkûmlara kötü muamele yapıldığı iddiası
var. Özellikle, nakil sırasında, mahkûmlara kötü muamele yapıldığı söyleniyor,
işkence yapan kamu görevlilerinin cezalandırılmaması için özel bir çaba
harcandığı ifade ediliyor. İşkence veya kötü muamele suçları için zamanaşımının
kaldırılmamasının üzüntü verici olduğu söyleniyor.
Bütün bunların -daha fazla örnekleri de
var- hepsini sıralayabilirim; ama, şimdilik şu kadarını ifade edeyim ki, bu
eleştirilerin bir bölümüne katılmamak kabil değildir. Yalnız, esas dikkat
çekici tarafı işin, üzüntü verici tarafı, Hükümetimizle ilgili, ülkemizle
ilgili bu ciddî iddiaların yer aldığı rapor yayınlandığı zaman, Sayın Dışişleri
Bakanımız "bu rapor çok dikkatli bir dille kaleme alınmıştır" diyor;
yani, benimsiyor bu iddiaları; başka türlü izah edilemez, bu başka türlü
anlaşılamaz. Bu iddialar doğru değilse, hemen çıkacaksınız, tepki
göstereceksiniz ve diyeceksiniz ki, gerçekler böyle değildir. Doğruysa, o zaman
derhal gereğini yapacaksınız. Şimdi, ne onu yaparsanız ne bunu yaparsanız, o
zaman bizim ciddiyetimiz azalır. Avrupa Birliğiyle ilişkilerde, maalesef, bu
insan hakları meselesi bizim için en ciddî sıkıntı kaynaklarından birini
oluşturmaktadır.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir boyutunu
daha bunun bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Türkiye'yle ilgili bu
şikâyetlerin büyük bir bölümü Türkiye'den kaynaklanıyor. Türkiye'deki bazı
çevreler, insan haklarıyla ilgili Avrupa'daki çevrelere gidiyorlar, insan
haklarıyla ilgili Avrupa Parlamentosunun komisyonlarına gidiyorlar, başka
komitelere gidiyorlar ve onlara Türkiye'yi şikâyet ediyorlar. Şimdi, İnsan
Hakları Mahkemesinin işleyişinde şöyle bir usul var: Eğer, hakkınızdaki bir
muameleden şikâyetçiyseniz, önce iç yargı yollarını tüketeceksiniz, iç hukuku
tüketeceksiniz, önce Türk mahkemelerine gideceksiniz, Türk mahkemelerinin
aldığı karara da itiraz ediyorsanız, ancak o zaman Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine gidersiniz; hukuken bu böyle işliyor; ama, siyaseten böyle
işlemiyor. Türkiye'de herhangi bir kurum, Türkiye'yle ilgili, ülkemizdeki
herhangi bir uygulamayla ilgili bir şikâyeti olduğu zaman size gelmiyor, bize gelmiyor,
Meclise gelmiyor, doğrudan doğruya soluğu Brüksel'de alıyorlar veya
Strasbourg'da alıyorlar ve ülkemizi şikâyet ediyorlar. Şikâyet etmek herkesin
hakkı, bunu kısıtlamak aklımızın köşesinden geçmez; ama, şu hususu özellikle dikkatinize
sunmak istiyorum. Bu bizi biraz üzüyor ve rencide ediyor.
Türkiye'yle ilgili insan hakları
şikâyetlerinin önemli bir bölümü dinî hürriyetlerle ilgilidir. İstanbul'da
özellikle Ortodoks Rumlar bu şikâyetlerini Avrupa Birliğine intikal
ettiriyorlar ve onlar da Türkiye'yle ilgili yazdıkları raporlarda bu
şikâyetleri dile getiriyorlar, başta Patrikhane olmak üzere.
Değerli arkadaşlarım, Patrikhane benim
seçim bölgemdedir ve Sayın Patrik'i de gayet iyi tanırım. Bugüne kadar
Patrikhaneyle ilgili tek bir şikâyet bana gelmiş değildir. Sizlere gelip
gelmediğini de bilmiyorum, başka arkadaşlarıma geldiğini de duymadım. Yani, en
küçük bir şikâyetiniz olduğu zaman "benim milletvekillerim var,
Parlamentoya gideyim, onlara derdimi anlatayım" demeyeceksiniz, soluğu
Brüksel'de alacaksınız ve kendi ülkenizi şikâyet edeceksiniz. Bunda sizi rahatsız
eden bir unsur yok mu, size biraz tuhaf gelmiyor mu bu?! Doğrusunu isterseniz,
bu bize biraz üzücü geliyor. Aslında mecburiyetleri var mı; hayır, yok. Ama,
gene de, doğduğunuz ülke burasıdır, yetiştiğiniz ülke burasıdır, askerlik
yaptığınız ülke burasıdır, bu ülkenin ekmeğini yiyorsunuz. En azından,
lütfedin, bu ülkenin milletvekillerine şikâyetlerinizi bildirin. Biz takip
edelim öncelikle. Eğer haklı bir şikâyetiniz varsa, Avrupalılara müracaat
etmeden önce biz burada bu Mecliste bunu çözeriz. Ama, bunu yapacağınıza,
gidiyorsunuz ve onbinlerce dava Türkiye aleyhine birikiyor. Aynı şey bazı insan
hakları örgütleri için de söz konusudur. Bize müracaat etmeden, şikâyetleri
bize duyurmadan soluğu Brüksel'de alıyorlar ve ülkemizi orada şikâyet
ediyorlar. Bu kadar çok şikâyet üst üste birikince, Türkiye, insan haklarını
son derece ihlal eden, sürekli olarak ihlal eden bir ülke gibi gözüküyor. Bu da
bizi gerçekten üzüyor.
Bu iddialarda gerçek payı yok mudur;
vardır. Takip etmeyecek miyiz; edeceğiz. Bir tek ihlali bile biz sineye
çekemeyiz, bir tek ihlali bile mazur göremeyiz. Ama, arkadaşlarım, meselenin bu
boyutunu da unutmayalım; çünkü, bu, bizim Avrupa Birliğiyle İlişkilerimizi
olumsuz yönde etkilemektedir. Bu hususu özellikle bilginize getirmek istiyorum
ve Hükümetimizin de bu insan hakları konularında çok daha duyarlı olmasını
tavsiye ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, son olarak bu konu
gündeme getirildiğinde, bazı Avrupalı parlamenterler tarafından bu insan
hakları konusunda ülkemize yönelik şikâyetler yapıldığında, kendilerine hak
ettikleri cevabı verdik. Bundan kuşkunuz olmasın. Özellikle dinî hürriyetler
konusunda Türkiye'nin örnek alınabilecek bir ülke olduğunu söyledik.
"Amerika kıtası keşfedildiğinde Türkiye dinî azınlıklara hoşgörü
gösteriyordu" dedik ve biz, Batı’da engizisyon zulmüne uğrayan Yahudileri
Türkiye'ye getirdik. O zamandan beri, Türkiye'de beşyüz yılı aşkın zamandan
beri onlara her türlü dinî özgürlüğü tanıyoruz. "Bu ülkeye hiç kimse dinî
özgürlükler konusunda tavsiyede bulunamaz. Hiç kimseden alınacak dersimiz
yoktur" dedik; ama, görüyoruz ki, işte aleyhimizde bir sürü dava açılıyor
ve bu davaları da biz göğüslemek zorunda kalıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, şu anda Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin gündeminde olan çok önemli bir dava var, o da Alevîlerin
haklarıyla ilgilidir. Bu konuda Hükümetimizi dikkatli olmaya davet ediyoruz.
Bizim de bu konuda bazı gözlemlerimiz var. Alevî mezhebine mensup
vatandaşlarımızın bazı haklı şikâyetleri var. İşte İnsan Hakları Mahkemesi bu
karara varmadan gerekli düzenlemeleri biz kendi içimizde yapmalıyız. Aksi
takdirde, mahkemenin zorunlu yargısına uyma mecburiyetinde olduğumuz için bunu
yapacağız. Halbuki bizim kültürümüz, bu konuda başkasından tavsiye almadan,
başkasından telkin işitmeden bunları düzeltme geleneğine sahip olduğumuzu
gösteriyor. Hükümetin dikkatini çekiyoruz.
Aynı şekilde, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesiyle ilgili olarak gündemimizde birkaç konu daha var; bu konularda da
ciddî sıkıntı içindeyiz. Bir tanesi Louzidou kararıdır. Hükümetin Louzidou
kararını benimsemesi bizce yanlış olmuştur. Çünkü, o noktada Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi yanılmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bazı
kararlarını da eleştirme hakkına sahibiz. Bunlardan bir tanesi bu Loizidou
kararıdır; çünkü, bu karar Kıbrıs'ta Türkiye'nin egemen olduğunu söylüyor,
"Kıbrıs'ta olup biten her şeyden doğrudan doğruya Türk Hükümeti
sorumludur" diyor ve buna bağlantılı olarak da bir Rum müracaat sahibinin
müracaatını kabul ediyor, Türkiye'yi büyük bir tazminata mahkûm ediyor. Biz
bunu kabul ettik. Bizce, hata ettik.
İkincisi, bir başka Rumun Maraş'la ilgili
bir talebini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ele aldı, Arsenis davası. Bu davada
da Kuzey Kıbrıs'ta iç hukuk yollarının tüketilmesi için orada bir hukuk
komisyonu kurulması isteniyordu ve bu hukuk komisyonunu oluşturmuştu Kıbrıslı
Türkler. Bundan tatmin olmadılar "içine yabancı uzman koyacaksınız,
yabancı yargıç -bir anlamda- koyacaksınız" dediler. Ne yazık ki,
Türkiye'nin telkiniyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bunu kabul etti. Bunlar
gerçekten bizim için çok üzüntü vericidir, cumhuriyet tarihimizde hiçbir hukuk
kuruluşumuzun içine biz yabancı yargıç koymadık, yabancı uzman koymadık ve bunu
bir millî egemenlik meselesi haline getirdik; ama, ne yazık ki, burada çok
önemli bir taviz vermiş bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu davalar devam
ediyor ve bu davaların mevcudiyeti bile Türkiye'nin görünümünü olumsuz yönde
etkiliyor ve Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği sürecinde attığı adımları
gölgeye düşürüyor. Şimdi, başka adımlar, başka gelişmeler de ne yazık ki
Türkiye'nin üyelik sürecini tehlikeye düşürmektedir.
Değerli arkadaşlarım, son gelişmeleri,
dilerdik ki, Hükümet, gelip Yüce Meclisin huzurunda anlatsın ve Meclise bilgi
versin. Bakın, daha birkaç gün önce Lüksembuorg Başbakanı Jean Claude Juncker
kalkıyor bir demeç veriyor Alman radyosuna, Deutchlandfunk'a. Lüksembourg
Başbakanı diyor ki: "Ben, Türkiye'nin üyeliğine taraftarım; ama, Türkiye,
hiçbir zaman Belçika gibi, Almanya gibi, İtalya gibi, Lüksembourg gibi bir ülke
olamaz hiçbir zaman bu ülkelerin statüsüne sahip olmayacaktır Avrupa
Birliğinde." Bu nasıl üyeliktir arkadaşlar?! Bu nasıl üyeliktir?! Yani,
biz, eğer eşit haklara sahip bir ülke olmayacaksak, neyin mücadelesini
veriyoruz bu kadar zamandan beri?! İşte bu gibi gelişmelerin altında büyük
ölçüde insan hakları konusu yatıyor.
Bir başka şeyi de son olarak söyleyeyim
Yüce Heyetinize. Değerli arkadaşlarım, kısa bir süre önce biz bir milletvekili
heyetiyle Fransa'ya gittik. Fransa'da milletvekilleriyle, işadamlarıyla,
çeşitli çevrelerle görüşmeler yaptık, bu Ermeni soykırımı tasarısı vesilesiyle.
Bu görüşmeler sırasında açıkça sorduk, dedik ki: "Fransa'yla ilgili bir
sıkıntı görüyoruz biz, boyuna Avrupa Birliği üyeliğimizi engelleyici bir tavır
içinde gözüküyor Fransa, sebebi nedir bunun? Niçin bizim üyeliğimizi engellemek
istiyorsunuz?" Eskiden politikada çok önemli görev yapmış olan ve şimdi de
Fransa'nın TÜSİAD'a benzer kuruluşunun çok üst düzey yönetiminde bulunan bir
zat bize aynen şunu söyledi: "Bakın, bizim ülkemizde şu anda 4 000 000
civarında Kuzey Afrika'dan gelen Müslüman insan yaşıyor ve bunların çok ciddî
entegrasyon sorunu var. Bunları henüz halledemedik. Şimdi, Türkiye, görüyoruz
ki, süratle laiklikten uzaklaşıyor. Zina davasından bu yana meydana gelen bazı
gelişmeler Fransız Halkında ve Fransız siyasî partilerinde Türkiye'nin
gerçekten laikliğe sahip bir ülke olup olmadığı konusunda kuşkular yarattı ve
Fransa'da Türkiye'nin üyeliğine yönelik bazı endişelerin, bazı tepkilerin
Türkiye'nin üyeliğini geciktirme, hatta önleme girişimlerinin arkasında büyük
ölçüde bu laiklik konusu yatıyor." Son derece önemlidir. Yüce Heyetin bilgisine
getirmek istiyorum -değerli arkadaşlarımızla beraberdik- bu konunun üzerinde
dikkatle durmak lazım, Türkiye'nin laiklik konusunda izleyeceği tavır,
ülkemizin Avrupa Birliği üyeliğini önemli ölçüde etkileyecektir.
İşte bu konuları biz görüşürken bugün
basına intikal eden bir bilgi hepimizi son derece şaşırtmıştır. Biliyorsunuz,
tarama süreci biten maddelerin müzakeresine geçilmesi için çaba gösteriyoruz.
Bu maddelerden bir tanesi de, iki maddeden bir tanesi de eğitimle ilgili
olacak. Öyle anlaşılıyor ki basına intikal eden bilgilerden, bu eğitimle ilgili
maddenin görüşülmesi vesilesiyle, Türkiye, Avrupa Birliğine sunduğu tutum
belgesinde nasıl bir tavır sergileyecek, bu tartışılırken, ilgili kuruluşumuz,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğimiz "Türk eğitiminin laik özelliğe sahip
olduğunu lütfen burada vurgulayalım" demiştir. Gene, basın haberlerine
göre, çok Değerli Devlet Bakanımız Sayın Babacan bunu reddetmiştir; yani,
eğitimde Türkiye'nin laik bir devlet olduğunu o metne sokturmamak için bir çaba
sarf etmiştir ve basına intikal eden bilgilere göre, sokturmamıştır. Sayın
Bakan bugün bir açıklama yapıyor. O açıklamayı dikkatle okuduk; fakat, onun
içinde, hayır, koydurduk biz bu laiklik ilkesini demiyor; "efendim, o,
zaten Anayasamızda yazılı" diyor. Yazılı, ama, içinde bulunduğumuz bu
ortamda, izah ettiğim gelişmeler nedeniyle, bunları Türkiye ne kadar vurgularsa
o kadar iyidir. Çok önemli bir dönemeçten geçiyoruz değerli arkadaşlarım. Bu
dönemecin en önemli unsurlarından birini de, işte, bu laiklik oluşturuyor. Biz,
İktidarı, Hükümeti bu konularda daha duyarlı olmaya davet ediyoruz.
İşin başka boyutlarını çeşitli vesilelerle
dile getirdik, burada onları tekrarlamayacağım; ama, şu kadarını belirteyim ki,
bu insan hakları meselesi, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini ne kadar
yakından ilgilendiriyorsa, laiklik de o kadar yakından ilgilendirmektedir.
İşte, değerli arkadaşlarım, biz, bütün bu konularda Hükümeti daha duyarlı
olmaya davet ediyoruz, İnsan Hakları Mahkemesinin çalışmalarını daha yakından
izlemeye davet ediyoruz.
Çok yakında, gene gündemimize gelecek olan
Öcalan'ın yeniden yargılanması konusu da bizim çok önemli ilgi alanlarımızdan
birine giriyor. Mahkemenin geçen sene Türkiye hakkında verdiği olumsuz kararın
takibinde Türkiye'nin izleyeceği tutumu herkes merak ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkan.
Biz, Öcalan'la ilgili kararında da
mahkemenin hata yaptığını düşündük ve bunu da o vesileyle açıklamıştık; ama,
bilesiniz ki, bu konu da yakında gündemimize gelecektir.
Çok değerli arkadaşlarım, bütün bu
unsurları Yüce Meclisin dikkatine sunmak istedim. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, bu vesileyle bir kere daha söylemek istiyorum, insan hakları konusunda
çok büyük bir duyarlık içindeyiz. Bu konuda söylediklerimizi hiç kimse yanlış
anlamasın. İnsan hakları konusunda en küçük bir kuşkumuz yoktur, insan
haklarına sonuna kadar sahip çıkıyoruz; yalnız, insan haklarının başka
amaçlarla istismar edilmesine karşıyız. Bunu söylüyoruz ve insan haklarıyla
birlikte, insan haklarının da bir parçası sayılabilecek olan laiklik konusunu
da bir kere daha bu vesileyle Yüce Meclisin dikkatine sunuyoruz.
Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Sayın Özdoğan, süreniz 20 dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1007 sıra sayılı
İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu
Denetim Mekanizmasının Değiştirilmesine İlişkin 14 Nolu Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 5 Mayıs 1949'da
Londra'da kurulan Avrupa Konseyi statüsünün başlangıcında kişisel özgürlük,
siyasal özgürlük ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayanıldığı belirtilmekteydi.
Bu çerçeve içinde Avrupa Konseyi üyeleri 4 Kasım 1950'de Roma'da İnsan Hakları
Sözleşmesi diye bilinen İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair
Sözleşmeyi imzalamışlardır. İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair
Sözleşme, 4 Kasım 1950 tarihinde, Avrupa Konseyi üyesi olan devletlerin
hükümetlerince Roma'da imzalanmış ve 3 Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Türkiye, Sözleşmeyi 18 Mayıs1954 tarihinde imzalamıştır.
Sözleşmenin başında, âkit hükümetlerin,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948'de ilan edilen İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesini, bu beyannamedeki hakların her yerde ve fiilen
tanınmasını, Avrupa Konseyinin gayesini, insan hakları ve ana hürriyetlerinin
korunma ve gelişmesini göz önünde tutacakları belirlenmiştir.
Aynı yerde, dünyada barış ve adaletin asıl
temelini oluşturan ve sürdürülmesi her şeyin üstünde olan gerçek demokratik bir
siyasî rejime ve insan hakları ile ana hürriyetlere saygılı olmayı tarafların
kabul edecekleri açıklandıktan sonra "âkit hükümetler, aynı telakkiyi
taşıyan ve ideal ve siyasî ananeler, hürriyete saygı ve hukukun üstünlüğü
hususlarında ortak bir mirasa sahip bulunan Avrupa devletleri hükümetleri
sıfatıyla, Evrensel Beyannamede yazılı bazı hakların müştereken sağlanmasını
temine yarayacak ilk tedbirleri almayı kararlaştırarak, aşağıdaki hususlarda
anlaşmışlardır" denilmektedir.
Sözleşme 66 maddeden oluşmaktadır. Bu
maddelerde önemli ilkelere yer verilmektedir.
Örneğin: "Yüksek âkit taraflar kendi
kaza haklarına tabi her ferde işbu sözleşmenin birinci faslında tarif edilen
hak ve hürriyetleri tanırlar." (Madde 1)
"Her ferdin yaşama hakkı kanunun
himayesi altındadır. Kanunun ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı
hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın infazı dışında, hiç kimse kasten
öldürülemez." (Madde 2)
"Hiç kimse işkenceye, gayri insanî
yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulamaz." (Madde 3)
"Hiç kimse köle ve kul halinde
tutulamaz, hiç kimse zorla çalıştırılamaz veya mecburî çalışmaya tabi
tutulamaz." (Madde 4)
İnsan hakları ve ana hürriyetlerini
düzenleyen diğer maddelerde de, örneğin, kişi özgürlükleri, savunma hakkı,
düşünce özgürlüğü, din ve vicdan özgürlükleri, toplanma, dernek ve sendika
kurma veya bunlara üye olma hakları, evlenme ve aile kurma hakları gibi hak ve
özgürlükler düzenlenmektedir.
Sözleşmenin 14 üncü maddesinde, bu hak ve
özgürlüklerden yararlanmada, cins, ırk, renk, dil, din, siyasî ve diğer
kanaatler, millî ve sosyal menşe, servet ve doğum ayırımı gözetilmeksizin her
kişiye sağlanması gereği saptanmaktadır.
BAŞKAN - İbrahim Bey, biraz durur musunuz.
Değerli arkadaşlarım, biliyorum, çok geç
oldu, yorgunluk da var. Uyumamak için konuşma durumu oluyor; ama, o da gürültü
yaratıyor, uğultu yaratıyor. O nedenle, sessizliği sağlayalım ve Sayın
Özdoğan'ın konuşmasını hepimizin duyması gerçekleşsin.
Sağ olun.
Buyurun Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar "Sözleşmede
tanınan hakların âkitlerden biri tarafından ihlalinden zarar gördüğü iddiasında
bulunan her hakiki şahıs, hükümet dışı her kuruluş veya her insan topluluğu,
hakkında şikâyet yapılan âkit tarafın bu işte Komisyonun yetkisini tanıdığını
beyan etmiş olması halinde, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine sunulacak bir
dilekçeyle Komisyona müracaat edebilir." (Madde 25)
Düzenlemeyle, Sözleşmede tanınan haklara
taraf ülkelerce aykırı davranılması halinde, bundan dolayı mağdur olan kişilere
İnsan Hakları Komisyonuna başvurma imkânı sağlanmaktadır.
Bu tasarının gündeme gelmesi vesilesiyle,
insan hakları kavramının ve bu kavrama ilişkin kurum ve akitlerin tarihsel
planda oluşumunu, motivasyonunu bir kez daha anımsatma gereği duyduk.
Anavatan Partisi olarak, bizler, kavramsal
çerçevesi doğru çizilmiş, istismarlara yol vermeyecek, sağlam, içi dolu bir
insan hakları bilincinden yanayız; çünkü, değerli arkadaşlar, bizim tarihimiz
insan haklarıyla doludur, bizim inancımız ve millî kültürümüz insan haklarıyla
doludur. Avrupa, Ortaçağ karanlığında, vahşet içerisinde yaşarken, bizim büyük
ceddimiz, onlara, insan haklarını, inançları gereği, insanlara saygılı olmayı,
inançlara saygılı olmayı Avrupa'ya öğreten bizim büyük milletimizdir. Biz bunun
bilincindeyiz; ama, çeşitli vesilelerle, maalesef, Avrupalının beyninde bazen
Haçlı damarları patlayarak, önümüze çeşitli engeller çıkarmaktadırlar. Aslında,
insan haklarını, özgürlükleri, bizden gerçek manada öğrenen Avrupa'dır. Bunu,
buradan, Anavatan Partisi milletvekili olarak ilan ediyorum. Avrupa, zaman
zaman art niyetlerle, gerçekten iyi niyetle değil, art niyetlerle, Türkiye'nin
önüne çeşitli engeller çıkarıyor. Tarihimizi unutmasın. Eğer, Osmanlı
İmparatorluğu isteseydi, bugün, Avrupa'nın yarısı Müslümandı; fakat, din ve
vicdan hürriyetine, inançları gereği, imkân tanıdığı için, bugün, Avrupa, kendi
inancını yaşamaktadır. Bu tarihimizi Avrupa milletleri çok iyi hatırlasınlar.
Değerli arkadaşlar, tekrar ediyorum:
Anavatan Partisi olarak, bizler, kavramsal çerçevesi doğru çizilmiş,
istismarlara yol vermeyecek, sağlam, içi dolu bir insan hakları bilincinden
yanayız. Bu bilincin ülkemizde tesis edilmesi yolunda da elimizden gelen
gayreti göstermeye hazırız. İnsan hakları kavramı, sivri ve saldırgan bir
üslubun diğer insanlara saldırmasına gerekçe olmaktan, insan hakları kavramının
zıttı ve yok edicisi olan savaşlara gerekçe yapılmasını şiddetle kınıyoruz.
Diğer yandan, bu kavramın art niyetli kişi ve kurumlar tarafından demokratik
sistemleri kilitlemek için kullanılmasına da karşıyız; birkısım art niyetli
insanların Türkiye Cumhuriyeti Devletini Avrupa İnsan Haklarına şikâyet
ettikleri gibi.
İnsan hakları kavram ve kurumlarının
sağlıklı bir yapıya kavuşması için hükümetlere büyük görevler düştüğünün
bilincindeyiz; fakat, ne yazık ki, AK Parti Hükümetinin bu bilinci çok fazla
taşımadığını, insan hakları kavramının cumhuriyet ve demokratik rejim aleyhtarı
sivri uçlar tarafından kullanılmasının önüne çok fazla geçemediğini
gözlemliyoruz.
Pek çok konuda olduğu gibi, bu konuda da
hakkıyla hizmet verebilmek için, büyük milletimizin hizmetine talip olduğumuzu
buradan bir kez daha dile getiriyor, hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Komisyon Başkanvekili Sayın Eyyüp
Sanay, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ EYYÜP
SANAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; fazla
vaktinizi almayacağım. Bu sözleşmede getirilen nedir, kısaca onu açıklamak
istiyorum, bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemesi için.
Bu sözleşmede, hemen söyleyeyim ki, insan
haklarını daraltma veya genişletme diye herhangi bir şey söz konusu değil. Daha
önceki İnsan Hakları Sözleşmesi aynen devam ediyor ve yürürlükte. Sadece, bu
protokolle, ek protokolle yapılan şey, İnsan Hakları Mahkemesine başvurular çok
fazla olduğu için, bir ön incelemeden geçip, mahkemeyi daha az meşgul etmek
için alınan birtakım kurumsal, yapısal değişiklikten ibaret.
Nedir bunlar: Önce, sözleşmede altı yıl
olan ve tekrar seçilmeleri mümkün olan yargıçların görev sürelerini dokuz yıla
çıkarıyor ve bir daha da tekrar seçilmelerine imkân vermiyor. Daha önce bu sayı
6 ve tekrar seçilebiliyorlardı. Bir defa seçilebiliyor.
Bir diğer değişiklik: "3 yargıçtan
oluşan komiteler, 6 yargıçtan oluşan daireler ve 17 yargıçtan oluşan büyük
daire ile faaliyet gösteren İnsan Hakları Mahkemesinde değişiklikle bunlara bir
şey ilave ediliyor; ilk derece görev yapmak üzere tek yargıçlı bir düzenleme
getiriliyor. Tek yargıçlı… Bu yargıç, eğer, incelemesinin sonucunda bunu büyük
mahkemeye göndermek gerekiyorsa, ona havale ediyor, değilse, gitmesine gerek
yoksa, kararını veriyor ve bu karar kesin oluyor. Böylece, büyük mahkemenin de
yükü hafiflemiş oluyor.
Diğer yandan, yine, bu sözleşme
değişikliğinde, önceden mevcut olduğu gibi, komiteler mevcut, yeni oluşturulan
düzene göre yeniden belirleniyor bunlar, komiteye verilen en önemli yetki,
maddenin (b) bendiyle verilen ve davanın mahkemenin yerleşmiş içtihatlarına
ilişkin olduğu durumlarda, davanın esasına girip, karar verilebiliyor.
Bir diğer değişiklik: Sözleşmede
başvuruların kabul edilebilirlik koşullarını düzenleyen 35 inci maddesinin
yeniden düzenlenen üçüncü fıkrasına bazı durumlarda başvuruların önemli
mağduriyetlerinin bulunmaması halinde başvuruyu kabul edilmez bulma yetkisi
verilmiştir. Böylece, mahkeme, yaptığı ön incelemede, başvurunun, mağduriyetini
önemsiz bulursa, davanın esasına girmeyecek ve böylece iş yükü hafiflemiş
olacaktır.
Getirilen bir diğer husus, yine yapıda;
sözleşmenin 36 ncı maddesine eklenen üçüncü fıkrayla, daire ve büyük dairelerde
görülen davalarda, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserine, yazılı görüş
bildirme ve duruşmalara katılma hakkı veriliyor.
Dolayısıyla, burada görüldüğü gibi, İnsan
Hakları Mahkemesinin insan hakları konusundaki herhangi bir maddesi, ne
çıkarılıyor ne de indiriliyor. Bunu dikkatlerinize sunmak istedim yanlış
anlaşılmasın diye; çünkü, İnsan Hakları Mahkemesinin çalışmasına, verilen bizim
hakkımızdaki kararlara veya insan haklarının diğer hususlarla ilgili konulara
girildiği için yanlış anlaşılabilir diye düşündüm, bunu açıklamak mecburiyetinde
hissetim kendimi.
Saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5 dakika ara veriyorum birleşime.
Kapanma
Saati: 23.28
ALTINCI OTURUM
Açılma
Saati: 23.33
BAŞKAN -
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 109 uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
1007 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.- İnsan
Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim
Mekanizmasının Değiştirilmesine İlişkin 14 Nolu Protokolun Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1022) (S.
Sayısı: 1007) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
1 inci maddeyi okutuyorum:
İNSAN
HAKLARl VE ANA HÜRRİYETLERİNİ KORUMAYA DAİR SÖZLEŞMENİN OLUŞTURDUĞU DENETİM MEKANİZMASININ
DEĞİŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN 14 NOLU PROTOKOLUN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARlSI
MADDE 1.- Avrupa Konseyi bünyesinde
13.5.2004 tarihinde imzaya açılan ve ülkemiz adına 6.10.2004 tarihinde
imzalanan "İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin
Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Değiştirilmesine İlişkin 14 Nolu
Protokol"un onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Algan Hacaloğlu, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Hacaloğlu, süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, hepinize saygılarımı
sunuyorum. Görüşülmekte olan yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Grubum
ve şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Konu, insan hakları ve bugün bizim
katılmadığımız oturumda, bilerek, siyasî irademizi kullanarak katılmadığımız
oturumda, sizler, Sayın Cumhurbaşkanımızın geri çevirmiş olduğu sosyal güvenlik
ve sağlık haklarını ilgilendiren yasa tasarısını onayladınız.
Sosyal güvenlik ve sağlık hakları, temel
insan hakları arasında yer alır. Bizim tespitimize göre, ne yazık ki, siz,
burada kabul etmiş olduğunuz, IMF'nin düzenlemiş olduğu şablon üzerinde
geliştirilmiş bir yasal düzenlemeyle insanlarımızın sosyal güvenlik ve sağlık
hakları üzerine bir kırmızı çizgi çizdiniz. Birçok yönleriyle, bugün kabul
etmiş olduğunuz yasa, gelecekte, yurttaşlarımızın sosyal güvenlik ve sağlık
haklarının ihlal edilmesine yasal bir zemin oluşturacaktır. Biz, bazı -ANAP'lı
zannediyorum- milletvekili arkadaşların ifade ettiği gibi, bugün, bu toplantıya
katılmamakla bir görev ihmali içinde olmadık; sizin, bu geleceğe yönelik temel
hak ihlalinize yasal zeminde katkıda bulunmak istemedik.
Değerli arkadaşlarım, benden evvel söz
alan arkadaşlar ifade ettiler; ben de bir kısa çerçeve çizmek istiyorum.
Bilindiği gibi, 1948 Evrensel İnsan
Hakları Bildirgesinin denetimini sağlamaya yönelik olarak Eylül 1953'te Avrupa
İnsan Hakları Komisyonu faaliyete geçmişti ve bu çerçeve, Avrupa İnsan Hakları
Komisyonu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komisyonu
olarak, bir üçlü mekanizma halinde işlev gördü bir süre. Ancak, giderek,
Komisyonun yükü 1981 yılında 404 iken, 1997 yılında 1997'ye... Keza, mahkemenin
yükünde benzeri şekilde artış oluştu ve tıkanma belirlendi. Bunun üzerine, 1 Kasım
1998 yılında 11 Sayılı Protokol kabul edildi. Buna göre, o zamana kadar part
time dediğimiz, belirli sürelerle çalışan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve
Komisyon lağvedildi; yerine, tam gün faaliyet gösteren İnsan Hakları Mahkemesi
şekillendi. Ancak, benden evvel söz alan değerli arkadaşım Öymen'in de ifade
ettiği gibi, mahkemenin yükü hızla arttı. Bu artış, özünde, temelinde, belki
insan hakları ihlallerinin artışından kaynaklanmıyordu. Artış, böyle hak
ihlallerini denetleme yolları konusunda ülkelerin, insanların giderek daha
yaygın bir şekilde bilgilenmesinden ve hak arama yollarını kullanmalarından
kaynaklandı.
Bakınız, 1998 yılında 18 200 yeni müracaat
olmuştu. 2004 yılında bu rakam 44 000'e yükseldi; artış, yüzde 140 oldu. Bu,
doğal olarak, mahkemenin denetim işlevini geliştirebilmek için daha etkin
yollar aranmasına yol açtı ve sonuçta, 14 Nolu Protokol gündeme geldi ve bu
protokolü, Türkiye, 6 Ekim 2004 yılında imzaladı. Bugün, burada, bu protokolün
onaylanmasına ilişkin müzakereyi sürdürüyoruz.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu
protokolü onaylıyoruz ve ona olumlu oy vereceğiz. Tabiî, bu protokolün
onaylanmasıyla Avrupa İnsan Hakları Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesinin
denetimi ve bu konuda hak ihlallerine yönelik hak arama kanallarının daha
etkinleştirilmesi sağlanacaktır.
Burada, tek yargıçlı sistem, 3 yargıçlı
sistem -yani, komiteler- 7 yargıçlı daireler ve 17 yargıçlı büyük daire
şekillendi, işlev üstlendi ve mahkemenin sürati arttı, görev alanı genişledi.
Halen 46 ülke bu mahkemede temsil edilmektedir, onaylanmış durumdadır. 44
ülkeden 46 hâkim görev yapmaktadır. Bilindiği gibi, yıllardır, çok değerli bir
yargıcımız Rıza Türmen de bu mahkemede görev yapmaktadır.
Mahkemenin, 2005 yılında almış olduğu 1
105 karardan 290 tanesi Türkiye'yle ilgili değerli arkadaşlarım, yani, yüzde
26'sı Türkiye hakkında idi ve bunun devamında, Ukrayna yüzde 10,9; Yunanistan
yüzde 9,5; Rusya yüzde 7,5; İtalya ise yüzde 7,2'yle yer edindi.
Bu, şu demektir değerli arkadaşlarım:
Avrupa Birliği kapısında müzakere sürecini sürdürmekte olan Türkiye'nin insan
hakları karnesi kırıktır. 2005 yılı, yani, iktidarda olduğunuz dönemin şu geçen
yılında Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en çok çizik yiyen,
aleyhinde karar alınan bir ülke durumundadır.
2005 yılında alınmış olan kararlar içinde
yaşam hakkı… Yani, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2 nci maddesi kapsamında
28 karar alınmıştır yaşam hakkına ilişkin; bunun 23 adedi Türkiye'yle
ilgilidir. Keza, 3 üncü maddeyle ilgili -yani, işkence ve kötü muameleyle
ilgili- alınmış olan 55 karardan 29 adedi, yine Türkiye'yle ilgilidir.
Özgürlüklerin kısıtlanması; 18 karardan 4'ü Türkiye'yle ilgilidir. Din ve inanç
özgürlüğü konusunda 1 karar alınmıştır; o da türbanla ilgili bir karardır,
Leyla Şahin'in; reddedilmiştir; o da
Türkiye'yle ilgilidir. İfade özgürlüğü konusunda -10 uncu madde- alınmış olan
18 kararın 3 tanesi Türkiye'yle ilgilidir; yani, bunlar, bu alanlarda temel hak
ihlallerini ilgilendiren kararlar. Keza, örgütlenme hakkı konusunda alınmış
olan 12 karardan 7 tanesi, Türkiye'de örgütlenme hakkının çiğnendiğine ilişkin
kararların tescili niteliğinde olmuştur.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu alınmış
olan kararlar 2005 yılında işlenmiş olan hak ihlalleriyle ilgili değildir;
bunlar, 90'lı yılların ikinci yarısında açılmış olan davaların sonuçlanmasıyla
ortaya çıkan kararlardır; ama, ne yazık ki insan hakları, büyük bölümü 90'lı
yılların ikinci bölümünde, bazıları 2002-2003 yıllarında gündeme girmiştir-
Türkiye'de, günümüzde, yıllardır, temel hak ve özgürlüklerin çiğnenmesi, ihlal
edilmesi hızla devam etmektedir. 12 Eylülle başlayan temel hak ve özgürlüklerin
tırpanlanması sürecine yönelik yasal zemin, ne yazık ki, yeterince ikame
edilememiştir. Demokrasimizin çıtası, ne yazık ki, yeterince
yükseltilememiştir.
Bakınız, bu yıl, mayıs ayı içinde, geçen
üç -dört hafta içinde, bildiğiniz gibi, piyasalar, yüzde 17,6 düzeyinde bir
kısmî devalüasyonu kendiliğinden gerçekleştirdi. Bunun pek çok yansımaları
oldu; faizler de bir miktar arttı, yüzde 2,5 oranında. Ama, bir alanda, çok net
olarak bunun bir yansıması oldu: Bildiğiniz gibi 2006 yılında, program, kişi
başına millî geliri 5 216 dolar olarak belirlemişti. Sayın Başbakanımız, geçen
yıl, kişi başına millî gelir 5 008 dolar olduğu zaman "bakınız, Türkiye,
artık, gelişmekte olan ülkeleri aştı, Avrupa'yla arasını kapatıyor ve 2006
yılında ciddî bir mesafe kat edeceğiz" demiş idi. Ne yazık ki, geçen üç
hafta içinde, piyasalarda yapılan bu düzeltmeyle makyaj döküldü ve aniden,
Türkiye'de kişi başına millî gelir 918 dolar azaldı. Yani, bu yıl, eğer, kur
yeniden geriye inmezse, dolar ucuzlamazsa, bu düzeyde kalırsa, hiç artmazsa,
kişi başına millî gelir, yıl sonunda 4 298 dolar olacak; geçen yıl 5 008'di.
Bunu niye söylüyorum değerli arkadaşlarım;
Türkiye'de, 1 000 000 insan açlık sınırında yaşıyor; Türkiye'de 20 000 000
insan yoksulluk sınırında yaşıyor; oysa, sağlıklı yaşam için, Türkiye'nin,
Türkiye insanının gelirinin artması gerekiyor, sağlıklı beslenmesi gerekiyor.
Ancak, bir tarafta, Türkiye çiftçisi son yılların en yoksullaştırıldığı bir
dönemden geçmekte, diğer taraftan, genel anlamda, Türkiye'de kişi başına millî
gelirin Avrupa ülkeleriyle göreli olarak arası açılmaktadır.
Bir diğer temel insan hakları alanı,
çalışma yaşamıyla ilgilidir. Değerli arkadaşlarım, TÜİK, yani, Devlet
İstatistik Enstitüsü, rakamları yaldızlıyor. İddia ediyorum buradan; işsizlik,
yüzde 11,8 değildir Şubat 2006 ayında -yani, en son, geçenlerde ilan edilen
rakamlar- işsizlik, yüzde 23'tür! Bunu, birçok kere buradan ifade ediyoruz; çünkü,
çalışmak isteyip de iş aramayan 3 000 000'a yakın kişi, bu hesaplara dahil
edilmemektedir. Keza, gençler arasındaki işsizlik, kentlerde yüzde 34
düzeyindedir. Gerçekten, bugün, soracak olursanız, en ciddî insan hakları
ihlali nedir diye sorarsanız, işsizlik derim; yani, insanların o en temel
haklarından olan çalışma hakkını kullanmak konusunda karşılaşmakta oldukları
zorluk derim. İktidarınızın, IMF'ye endeksli politikalarla Türkiye insanını
getirdiği bu nokta, ne yazık ki, demokrasimizin bir ayıbı olarak önümüzde
durmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, çocuk hakları
ihlali, çok temel bir alan. Bugün, binlerce, binlerce çocuğumuz, sokakta
yaşamakta, eğitim hakkını kullanamamakta, sağlıklı beslenememekte ve sağlıklı
bir şekilde yaşamını sürdürememektedir; bunu, hepimiz görüyoruz. Özellikle doğu
ve güneydoğuda rakamlar son derece yüksektir. Buna yönelik mahkemelere
gidilmese dahi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine çocuklarımız müracaat etmese
dahi, bunu, toplumumuzun, demokrasimizin en temel sorunlarından biri olarak
görmeliyiz.
Değerli arkadaşlarım, ayırımcılık,
kadın-erkek eşitliği konusunda yeterince duyarlı olmamak, resmî kongrelerde
haremlik selamlık düzenlemelerine gitmek, kadınlarımız için pozitif ayırımcılık
ilkelerinin yaşama geçirilmemesi; bunlar, Türkiye'nin demokrasisinin
eksiklikleri arasındadır.
Değerli arkadaşlarım, bir temel hak ihlali
alanı, barınma hakkıyla ilgili. Barınma hakkı, sadece doğu, güneydoğuda değil;
büyük kentlerde, İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de, Mersin'de, gecekonduların
yeşerdiği o sağlıksız konutlarda, çocuklarımız, aileler, sağlıklı barınma
hakkını gereğince kullanamıyorlar. Ama, bu kürsüden, birçok defalar ifade
ettim; doğu ve güneydoğuda, o bir daha yaşanmasını istemediğimiz -ancak, son
zamanlarda yeşeren terörle- geçmişi gözlerimizin önüne bir karabasan gibi
getiren terör olayları sürecinde, çatışma döneminde, 3 428 köy ve mezra
boşaltılmıştı. Burada, bir yasa geçirdik. Yurttaşlarımızın Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kapısında haklarını aramaları yerine, geçirdiğimiz yasayla, hem o
çatışma döneminin mağduriyetlerinin karşılanması hem de güvenlik…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
(AK Parti sıralarından "yeter"
sesleri)
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…
Sayın Hacaloğlu, buyurun.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Bağlayacağım
efendim.
…ve bireysel tercihler için de, kendi
özgün tercihleri için de, gönüllülük için de, köye geri dönüşün zeminini
yaratmak üzere yasa geçirdik. Esasında, bu, devletin temel anayasal
sorumluluğuydu. Güvenlik nedeniyle boşaltılan bu köylerden göç ettirilmek
zorunda kalan yüzbinlerce insanımıza ya kendi köylerinde veyahut da
bulundukları yerlerde sağlıklı barınma haklarını sağlamak zorundaydık. Ne yazık
ki, bu alanda da, çok laf edildi, az mesafe katedildi.
Değerli arkadaşlarım, keza, o çatışma
dönemine ilişkin hakların ve mağduriyetlerin giderilmesine yönelik atılması
gerekli adımlarda da, ne yazık ki, geri kalınmıştır; yaraların sarılması
konusunda, o çatışma döneminde gerçekten çok yaygınlaşan hak ihlallerinin, en
azından günümüzde, daha sakin ortamda karşılanması konusunda gereği, ne yazık
ki, bugüne kadar pek yapılamamıştır.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde,
rejimimizi ve düzenimizi tanımlarken bazı temel röperler vardır; laiklik,
cumhuriyet ve demokrasi bir altın üçgendir; keza, hukuk devleti, barış ve insan
hakları bir diğer altın üçgendir; keza, emeğe saygı, sosyal adalet ve eşitlik,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bizim, temel aldığımız bir diğer altın
üçgendir. Eğer bu üçgenlere, bu temel ilkelere sahip çıkarsak, Türkiye demokrasisinin
önünü açar, insanlarımızın temel hak ve özgürlüklerini olabildiğince almalarına
katkı sağlarız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu, lütfen…
Teşekkür için, buyurun.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - En derin
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Hacaloğlu.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Yok,
konuşmayacağım.
BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu vazgeçti.
Başka söz talebi olmadığı için, maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen Ankara Milletvekili Yakup Kepenek.
Buyurun Sayın Kepenek. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hiç canınızı sıkmayacağım, merak etmeyin.
İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini
Korumaya Yönelik Sözleşmenin denetim mekanizmalarının onayına ilişkin tasarıyı
görüşüyoruz. Benden önce konuşan arkadaşlarım, bu konunun, insan haklarının
değişik yönlerine vurgu yaptılar, önemli ve olumlu noktalara değindiler.
Türkiye, İkinci Dünya Savaşını izleyen
günlerde, Avrupa Konseyinin kurucu üyesidir; Avrupa Topluluğunun, Avrupa
yapısının, Avrupa Birliğinin içindedir. Avrupa Konseyinin kurucu üyesi olmak
kolay iş değildir. Türkiye, bunu, o yıllarda başarmayı becermiş, başarmış bu
işi ve ancak devamında, insan haklarının korunmasında, insan haklarının
güçlendirilmesinde, geliştirilmesinde, gerekli özeni, gerekli düzenlemeleri,
gerekli kurumsal yapıyı oluşturamamıştır. O kadar ki, ülkemizde insan
haklarının korunması ve kollanmasına ilişkin bir dizi hak ihlallerinin,
haksızlıkların var olduğu bilinmektedir.
Değerli arkadaşlar, insan haklarının
başında yaşama hakkı gelir ve devletin görevi, bireyin yaşama hakkını güvence
altına almaktır. Üzülerek belirteyim ki, ülkemizde -Uluslararası Af Örgütünün
değişik yayınlarında, diğer uluslararası yayınlarda da kanıtlandığı gibi- insan
haklarının bu en temel maddesi yaşama hakkı üzerinde gerekli duyarlılık,
gerekli koruma önlemleri alınmamaktadır. Bakınız, nasıl; Ülkemizde, hâlâ,
gözaltında şu veya bu şekilde öldürülenlerin sayısı 100'ün üzerindedir ve bu
dosyalar çoğu zaman zamanaşımına uğramakta, hak yerini bulmamakta ve -üzülerek
belirteyim- kimi zaman, ülkemizde, katiller kahraman sayılmaktadır. Şimdi,
katilleri kahraman sayan bir mantığın, mutlaka, insan hakları açısından
düzeltilmesi gerekir. Bizim, çok ciddî, çok temel eksiklerimizden biri budur.
Onca faili meçhul dosya, faili meçhul niteliğiyle tozlu raflarda bulunmaktadır
ve bunların sonuçlandırılması, bu karanlığın açıklığa kavuşturulması, insan
hakları bakımından en temel noktadır ve bu toplumun en büyük eksiğidir.
Değerli arkadaşlar, yine, benden önce
konuşan arkadaşlarım değindi. Eğer bir toplumda -ikinci aşama olarak- birey iş
istediği halde çalışamıyorsa, bu da, insan hakları açısından en önemli
toplumsal eksiğimiz sayılmalıdır. Bugün, hem gençler arasında hem kadınlar
arasında, geçerli ücretten çalışmak istediği halde çalışamayan, iş bulamayan
milyonlarca insan vardır ve bu, diğer insan hakları ihlallerinin de en önemli
noktalarından biridir ve mutlaka düzeltilmesi gereken bir noktadır.
Bu bağlamda söylenmesi gereken en önemli
noktalardan bir tanesi, ülkemizde, özellikle Batman İlimizde, zorla intihar
dediğimiz intiharların kadınlarda erkeklere göre 3 kat fazla olması ve ülke
ortalamasının da bu ilimizde 2 kat yüksek olması.
Değerli arkadaşlar, zorla intihar, töre
cinayeti ya da benzeri noktalarda toplumumuzda, ciddî olumsuzlukların, ciddî
yetersizliklerin, ciddî hastalıkların bulunduğu ortadadır. Ancak, bu konuyu
-yine üzülerek belirteyim ki- yabancı basın, Birleşmiş Milletler, Avrupa insan
hakları kaynakları, Uluslararası Af Örgütü ve benzerleri çok yakından
izlemekte; ancak, biz Meclis olarak, biz toplum olarak, bizim basın yayın
kuruluşlarımız, üniversitelerimiz yeterince bu konuya eğilmemektedirler. Son
zamanlarda bu konuya eğilinilmesi yönündeki girişimleri de, bu bağlamda olumlu
bulmak gerekir diye düşünüyorum.
Yine, ülkemizde, insan hakları açısından
en önemli eksiklerimizden biri, düşünce özgürlüğü üzerindeki sınırlamalardır,
eksiklerdir. Hâlâ, insanlar, düşünceleri yüzünden mahkemelere sürüklenmektedir.
İnsanlar, yalnızca düşünce açıkladıkları için yargılanabilmektedir ve bu
çerçevede iki önemli son günlerin gelişmesinin de üzerinde durulması gerekir.
Bunlardan bir tanesi şudur: Biraz evvel, benden önce konuşan Sayın Öymen de
değindi, bugün basına düşen bir haber Türkiye açısından, Avrupa Birliği
açısından hiç de olumlu değildir. Hükümetimiz, müzakere belgesinden Türkiye
eğitiminin laik olduğu yönündeki bir cümleyi çıkarmıştır. Eğer bu doğru ise, bu
bir skandaldır ve Türkiye eğitiminin laik olduğu yönündeki bir cümlenin
müzakere belgesinden çıkarılmasının, hele bugünlerde, bu duyarlı günlerde,
Danıştay olayının olduğu, yabancı basının Türkiye üzerinde kara bulutların
dolaştığını yazdığı, sıcakparanın kaçma ile kaçmama arasında tereddütler
geçirdiği günlerde, Hükümetimiz, Avrupa'yla müzakere belgesinden "Türkiye
eğitimi laiktir" cümlesini çıkarıyorsa "buna gerek yok" diyorsa,
bu, bizimle ilgili dış kuşkuları çok daha artırır, iç kuşkuları da artırır ve
kuşkulu bir yapı, kuşkulu bir toplum anlayışı hiçbir zaman insan haklarına
saygılıdır denemez.
Bu bağlamda, yine son günlerdeki bir olaya
değinmeden geçemeyeceğim. Değerli arkadaşlar, pek çoğunuz gibi, benim de
öğrenim gördüğüm yıllarda büyük ozanımız Nazım Hikmet'in şiirlerini okumak
yasaktı, daha sonra sağcısı, solcusu birçok devlet adamı Nazım'ın şiirleriyle
kamuoyunun karşısına çıktı. (AK Parti sıralarından gürültüler)
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Suyunu iç sen.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Laf atmak
zorunda değilsiniz; dinleyin. Okuyacağım onu da bekleyin.
Şiire geldik. Nereden geldik; insan
haklarından geldik. Geçtiğimiz günlerde Marmaris'te Millî Eğitim Müdürü ve 3
öğretmen lisede bir şiir düzenlemesinde Ataol Behramoğlu'nun bir şiirinin
okunmasını sakıncalı buluyorlar.
Değerli arkadaşlar, Ataol Behramoğlu'nun
şiiri 1977 tarihlidir ve şiirin başlığı "yaşadıklarımdan öğrendiğim bir
şey var" diye gider. Ben, o şiiri, o Marmaris Lisesinde yasaklanan şiiri
burada okumak zorundayım. Sanatçının, düşünenin, yazan çizenin, insan haklarını
savunanın bu ülkede yasaklanmaması için, korunması için okumak zorundayım.
Bunları burada görüşmezsek başka hiçbir yerde görüşemeyiz. Şimdi sabırla
dinleyin.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı…
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Saat 12.00…
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bu, hayatı
sevdiren bir şiir, bu, yaşamayı sevdiren bir şiir ve gecenin 12'sinde de
dinlemeye değer bir şiir. İnanın ki değer.
RESUL TOSUN (Tokat) - Oku oku, sabaha
kadar oku!..
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Yaşadın mı yoğunluğuna
yaşayacaksın bir şeyi,
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten,
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir
çiçeği,
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne,
denize
Saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzüne, onunla karışmaktır,
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı, sımsıkı kucaklayacaksın
arkadaşını;
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla
gireceksin…
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara,
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir
taş gibi dinleneceksin.
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli
alabildiğine,
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle
dolarcasına.
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına,
Uzak ülkeler çekmeli seni;
Tanımadığın insanla bütün kitapları
okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su
içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak
özlemiyle dolmalısın…
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün
benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi
olgunlaştırır insanı.
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına,
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze
kanı.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın,
Irmaklara, göğe, bütün evrene
karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş
bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, çok teşekkür ederim,
çok teşekkür ederim.
Yaşama, sevince, hayata bu derece bağlı
bir şiiri çocuklarımıza okutmaktan kaçınırsak, yarınları karartırız, toplumun
geleceğini karartırız. Bunlar doğru tutumlar değildir. Türkiye'nin aydınlığa,
Türkiye'nin açıklığa, Türkiye'nin insana değer veren, kadın-erkek ayırımı
yapmadan, küçük-büyük ayırımı yapmadan insana değer veren anlayışı, düşünceyi
egemen kılmaya gereksinimi var. Bu yasanın o doğrultuda yardımcı olmasını
diliyorum.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
(CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İnsan
Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim
Mekanizmasının Değiştirilmesine İlişkin 14 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 241
(x)
Kabul : 241
Böylece, tasarısı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
7 nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
7.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1093) (S.
Sayısı: 1126) (xx)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 1126 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..
Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KATAR DEVLETİ HÜKÜMETİ
ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 25 Aralık 2001 tarihinde
Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti
Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 2 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum.
Kullanılan oy sayısı : 233
Kabul : 233 (x)
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
8 inci sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti ile Bosna Hersek Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
8.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Bosna Hersek Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1103) (S. Sayısı:
1127) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 1127 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..
Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE BOSNA HERSEK ARASINDA GELİR VE SERVET ÜZERİNDEN ALINAN
VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 16 Şubat 2005 tarihinde Saraybosna'da
imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna Hersek Arasında Gelir ve Servet
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması"nın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum.
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 2 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti ile Bosna Hersek Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 235
Kabul : 235 (x)
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
yasalaşmıştır.
9 uncu sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Portekiz Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
9.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Portekiz Cumhuriyeti arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1175)(S. Sayısı: 1158) (xx)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon Raporu 1158 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?...
Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE PORTEKİZ CUMHURİYETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE
ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASI VE EKİ
PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 11 Mayıs 2005 tarihinde
Lizbon'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Portekiz Cumhuriyeti Arasında
Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri, ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri, iki anlaşma daha
var; lütfen, Genel Kurulu terk etmeyelim.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti ile Portekiz Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı oylama sonucunu
açıklıyorum :
Kullanılan oy sayısı : 233
Kabul : 233 (x)
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
10 uncu sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı Arasındaki
Temel Anlaşmaya Ekin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları raporlarının
görüşmelerine başlıyoruz.
10.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı
Arasındaki Temel Anlaşmaya Ekin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/1114) (S. Sayısı: 1091) (xx)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 1091 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..
Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DÜNYA GIDA PROGRAMI ARASINDAKİ
TEMEL ANLAŞMAYA EKİN ONAYLANMASININ UYGUNBULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 25 Mayıs 2005 tarihinde
imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Dünya Gıda
Programı Arasındaki Temel Anlaşma'ya Ek"in onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı Arasındaki
Temel Anlaşmaya Ekin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 212
Kabul : 212 (x)
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
11 inci sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık
Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri
Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
11.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1064) (S.
Sayısı: 1034) (xx)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 1034 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Onur Öymen?..
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yok.
BAŞKAN - Yok.
Anavatan Partisi Grubu adına, İbrahim
Özdoğan?..
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Vazgeçtim…
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, teşekkür ediyoruz
vazgeçtiğiniz için.
Şahısları adına, Afyonkarahisar
Milletvekili Mahmut Koçak?.. Yok.
İstanbul Milletvekili Onur Öymen?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ İLE AFGANİSTAN İSLAM CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SAĞLIK ALANINDA
İŞBİRLİĞİNE DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN
TASARISI
MADDE 1.- 20.4.2005 tarihinde Kabil'de
imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşma"nın onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen,
Hatay Milletvekili Gökhan Durgun...
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Vazgeçtim…
BAŞKAN - Sayın Durgun, teşekkür ediyoruz
vazgeçtiğiniz için.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen, Antalya Milletvekili Nail
Kamacı?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın Kamacı'ya da teşekkür ediyoruz.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen, Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç; aynı
zamanda şahsı adına söz istemiştir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yok.
BAŞKAN - Sayın Kılıç'a teşekkür ediyoruz.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının oylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 208
Kabul : 208 (x)
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın Fatsa, Sayın Altun ve Sayın Acar,
teşekkür ediyoruz. Ayrıca, stenograf arkadaşlara da teşekkür ediyorum.
Alınan karar gereğince, geleneksel Türk el
sanatları üretici ve sanatkârlarının sorunları hakkında Meclis Araştırması
Komisyonunun 1006 sıra sayılı raporu ile töre ve namus cinayetleri hakkında
Meclis Araştırması Komisyonunun 1140 sıra sayılı raporunu sırasıyla görüşmek
için, 1 Haziran 2006 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 00.36