BIM 2 2 2006-06-29T06:09:00Z 2006-06-29T06:09:00Z 52 35428 201945 TBMM 1682 403 248002 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22                                                  YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 121

 

107 nci Birleşim

25 Mayıs 2006 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Mehmet Kurt'un, Atatürk'ün, millî kurtuluş hareketinin başlangıcında önemli gelişmelerin kaydedildiği yer olan Havza'ya gelişinin 87 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri Öztürk'ün, Selanik'te Pontus Rum soykırımı anıtı  dikilmesi  üzerine duyduğu kaygıya; Erzurum ve Sivas Kongrelerine katılmış olan delegelere birlik ve beraberliğimizin sembolü olarak anıt mezar yapılmasının önemine ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Adana Milletvekili Recep Garip'in, Necip Fazıl Kısakürek'in ölümünün 23 üncü yılında, Türk edebiyat ve sanatına yaptığı katkılara, şair kişiliğine ve eserlerine ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart ve 24 milletvekilinin, 16 ncı Dönem Milletvekili ve Kilis eski Belediye Başkanı Ekrem Çetin ve oğlunun öldürülmesi olayıyla ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/366)

2.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 20 milletvekilinin, dil ve anlatım dersi kitabı ile yazılım programı ve bilgisayar bağışlarıyla ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/367)

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın, Samsun Milletvekili Mehmet Kurt'un gündemdışı konuşmasında ifade ettiği, Amasya Tamiminin Havza'da yazılıp Amasya'da okunduğu tespitinin tarihî kayıtlara uygun düşmediği, Tamimin, Amasya Saraydüzü Kışlasında kaleme alınarak Türk Halkına deklare edildiğine ilişkin açıklaması

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/837) (S. Sayısı: 1165)

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan Balandı'nın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/838) (S. Sayısı: 1166)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

4.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1185) (S. Sayısı: 1141)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)

VII.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Bülent BARATALI'nın, bölücü terör örgütüyle ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/13629)

2.- Antalya Milletvekili Atila EMEK’in, Düzce'deki aile hekimliği pilot uygulamasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/13684)

3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Gaziantep seyahatinin giderlerine ve Başbakanlığın kullandığı bir uçağa ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/13694)

4.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, özel kalem müdürlüğüne yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/13980)

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum yaptı.

 

Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk, Dünya Süt Günü münasebetiyle, gıda güvenliği ile sağlıklı nesiller yetiştirebilmek için süt tüketiminin artırılmasının önemine,

Diyarbakır Milletvekili Mehmet Fehmi Uyanık, ülkede birlik, beraberlik ve hoşgörünün sağlanması için siyasîlere düşen görevlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

 

Ordu Milletvekili İ. Sami Tandoğdu'nun, Karadenizli fındık üreticilerinin mağduriyetine, fındık ihracatının artırılmasında karşılaşılan problemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun cevap verdi.

 

Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın (3/820) (S. Sayısı: 1163),

Düzce Milletvekili Fahri Çakır'ın (3/821) (S. Sayısı: 1164),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporları Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 311 inci sırasında yer alan 1089 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 4 üncü sırasına alınmasına ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı.

 

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305), görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S. Sayısı: 904), görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

 

3 üncü sırasında bulunan, Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1181) (S. Sayısı: 1180), görüşmeleri tamamlanarak, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

 

Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu'nun, konuşmasında, Partisine ve Genel Başkanlarına sataştığı,

Samsun Milletvekili Haluk Koç, Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin'in, konuşmasında, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfettiği,

İddiasıyla birer açıklamada bulundular.

25 Mayıs 2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.58'de son verildi.

İsmail Alptekin

TBMM Başkanı Vekili

            Bayram Özçelik        Türkân Miçooğulları

             Burdur                        İzmir

Kâtip Üye                Kâtip Üye

Harun Tüfekci

Konya

Kâtip Üye

 

 

 

                        No.:                           148

II.- GELEN KÂĞITLAR

25 Mayıs 2006 Perşembe

 

Sözlü Soru Önergesi

1. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, Diyarbakır'da yarım kalmış yatırımların tamamlanmasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1704) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14249) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

2. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, sanayi sektöründe kullanılan elektriğin tüketim bedeline ve kayıp-kaçak elektrik kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14250) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

3. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, Burdur'un bazı köylerinde alternatif hayvan yetiştiriciliğinin desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14251) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

4. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, bayan itfaiye teknikerlerinin atanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14252) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

5. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, ihale ilanlarıyla ilgili düzenleme çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14253) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

6. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, egzoz gazı emisyon ölçüm bedeline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14254) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

7. - Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Çanakkale'de yabancı ülkelere petrol ve doğalgaz arama izni verilip verilmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14255) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

8. - Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, Türkiye ekonomisiyle ilgili bazı tespitlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14256) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

9. - Hatay Milletvekili Fuat ÇAY'ın, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Tebliği kapsamındaki illere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14257) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

10. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, TOKİ'nin konut projelerinde İngilizce isimler kullanılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14258) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

11. - Hatay Milletvekili Fuat ÇAY'ın, Başbakanlık Müsteşarının görevden alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14259) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

12. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, AK Parti Adıyaman İl Kongresine öğrencilerin katılımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14260) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

13. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, yolsuzluk iddialarının araştırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14261) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

14. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, bazı bakan ve bürokratların Arapça imza kullandıkları iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14262) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

15. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, kapatılan APK Başkanlıkları ile Strateji Geliştirme Başkanlıklarına yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14263) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

16. - İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, bazı bakan ve bürokratların Arapça imza kullandıkları iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14264) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

17. - Osmaniye Milletvekili Necati UZDİL'in, Osmaniye'de bazı anonim şirketlerin mağdur olan ortaklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14265) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

18. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14266) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

19. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, Bingöl Orman Müdürlüğünün kapatılma nedenine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14267) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

20. - Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın, Edirne'de orman vasfını yitirmiş arazilerin ağaçlandırılmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14268) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

21. - Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın, bir bürokratın bir siyasi partinin il kongresine katıldığı iddiasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14269) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

22. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, golf sahası olarak tahsis edilen arazilere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14270) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

23. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Millî Park belirlenmesindeki kriterlere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14271) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

24. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/14272) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

25. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, işsizlik sorununa ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/14273) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

26. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/14274) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

27. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Hazinenin ihraç ettiği borçlanma senetlerindeki stopaj kesintisine ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/14275) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

28. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, AB müktesebatına uyuma ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/14276) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

29. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/14277) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

30. - Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın, Edirne Kapıkule Gümrüğüne yapılan bir atamaya ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/14278) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

31. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/14279) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

32. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşayanlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/14280) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

33. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, 6/5/2006 tarihinde TRT yayınlarında meydana gelen kesintilere ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/14281) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

34. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, El Cezire Televizyonunun bölücü terör örgütünü konu edinen yayınlarına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/14282) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

35. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14283) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

36. - Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, Antalya'daki kapalı sera alanının sulama sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14284) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

37. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, potansiyel enerji kaynaklarının değerlendirilmesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14285) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

38. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, İGDAŞ'daki yolsuzluk iddialarına ve bir Mülkiye Müfettişi raporuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14286) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

39. - Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, İstanbul Maltepe İlçe Emniyet Müdürlüğünde görevli bir polis memuru hakkındaki iddiaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14287) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

40. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, İstanbul Teknik Üniversitesinde meydana gelen bir şiddet olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14288) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

41. - Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, Antalya'nın Demre İlçesindeki bazı köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14289) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

42. - Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, Antalya-Demre-Belören Köyünün içme suyu sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14290) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

43. - İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, Eyüp ve Tuzla Belediyelerinin dağıttığı yayınlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14291) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

44. - Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, vali atamalarına ve Karaman'da Polis Meslek Yüksekokulu açılıp açılmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14292) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

45. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, Siirt-Şırvan Kaymakamlığının arılı kovan ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14293) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

46. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, organize sanayi bölgesi yönetiminde görev alan valilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14294) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

47. - Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, belediyelerin yolcu taşımacılığında fiyat belirleme yetkisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14295) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

48. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, İznik Gölünde meydana gelen boğulma olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14296) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

49. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14297) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

50. - Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, Millî Eğitim eski Bakanı Mustafa Necati'nin evinin kiralanmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14298) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

51. - Tokat Milletvekili Resul TOSUN'un, Millî Eğitim eski Bakanı Mustafa Necati'nin evinin kiralanmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14299) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

52. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Seyhan Nehri üzerindeki tarihi taş köprüye ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14300) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

53. - Ankara Milletvekili Oya ARASLI'nın, Millî Eğitim eski Bakanı Mustafa Necati'nin evinin kiralanmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14301) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

54. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14302) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

55. - İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı ÖZBEK'in, İstanbul'da işgal edilen Hazine arazilerinin tahsisine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14303) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

56. - İstanbul Milletvekili Lokman AYVA'nın, yaşlılık aylığı bağlanmasında karşılaşılan bir soruna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14304) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

57. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, Rize-Çayeli İmam Hatip Lisesinde yaşanan bir olaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14305) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

58. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Vakıflar Bankası Yönetim Kuruluna seçilen bir şahısla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14306) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

59. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Ankara'daki tarihi bir okul binasının müzeye dönüştürülmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14307) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

60. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14308) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

61. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, yurt dışından alınan kan ve kan ürünlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14309) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

62. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, pratisyen hekimlerin ilaç yazma yetkisinin sınırlandırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14310) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

63. - Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, hastanelerde enfeksiyonlara yol açan virüse ve Yüksek Sağlık Şurasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14311) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

64. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/14312) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

65. - İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, organize sanayi bölgelerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/14313) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

66. - Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Devlet hastanesi olarak başlatılan bir inşaatın hükümet binasına çevrilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14314) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

67. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14315) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

68. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, küçük çaplı üretim yapan çiftçilerin pazarlama sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14316) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

69. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, kırsal kalkınma programının uygulanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14317) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

70. - Tokat Milletvekili Orhan Ziya DİREN'in, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Tebliği kapsamındaki illere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14318) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

71. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Toprak Mahsulleri Ofisindeki il dışı görevlendirmelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14319) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

72. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, pazar yerlerinde satılan gıda ürünlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14320) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

73. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, İzmir'deki mera arazilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14321) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

74. - Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, doğrudan gelir desteği ödemeleri ile et ve süt üreticileri destekleme primine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14322) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

75. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, genetiği değiştirilmiş organizmalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14323) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

76. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14324) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

77. - Gaziantep Milletvekili Abdulkadir ATEŞ'in, THY'nin açtığı yeni dış hatlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14325) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

78. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türk Telekomun ve Telsimin yabancılara satılmasının yol açabileceği sorunlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14326) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

79. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, Bandırma-Balıkesir-İzmir demiryolu çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14327) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

80. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, Bingöl'ün bazı köylerinin telefon sorununa ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14328) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)

81. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/14329) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

82. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, insan kaçakçılığı konulu davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/14330) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

83. - Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın meslekten ihraç kararına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/14331) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

84. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/14332) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

85. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14333) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

86. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/14334) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

87. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/14335) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

88. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/14336) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

89. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, İMKB'deki yabancı sermaye miktarına ve petrol fiyatlarındaki artışın ekonomiye etkilerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/14337) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

90. - Zonguldak Milletvekili Nadir SARAÇ'ın, Zonguldak İl sınırının değiştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14338) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)

91. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, emekli aylığı ile ilgili açıklamasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/14339) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/5/2006)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Konya Milletvekili Atilla KART ve 24 Milletvekilinin, 16 ncı Dönem Milletvekili ve Kilis eski Belediye Başkanı Ekrem Çetin ve oğlunun öldürülmesi olayıyla ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/366) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/5/2006)

2.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI ve 20 Milletvekilinin, dil ve anlatım dersi kitabı ile yazılım programı ve bilgisayar bağışları ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/367) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/5/2006)

 

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

25 Mayıs 2006 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

 

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz. (CHP sıralarından "Nerede var" sesleri)

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, 25 Mayıs Atatürk'ün Havza'ya gelişinin 87 nci yıldönümü münasebetiyle, Samsun Milletvekili Sayın Mehmet Kurt'a aittir.

Buyurun Sayın Kurt. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Mehmet Kurt'un, Atatürk'ün, millî kurtuluş hareketinin başlangıcında önemli gelişmelerin kaydedildiği yer olan Havza'ya gelişinin 87 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET KURT (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 25 Mayıs Atatürk'ün Havza'ya gelişinin 87 nci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Konuşmalarıma başlamazdan önce, bu sabah Samsun'da, okullarına giderken menfur bir saldırı neticesinde hayatını kaybeden iki öğrencimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine de başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, istiklal mücadelemizin başlangıcını teşkil eden, Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkışının ardından, millî mücadelemizin her biri ayrı ayrı büyük önemi haiz olan basamak taşlarından Havza'ya gelişinin 87 nci yıldönümünü bugün kutluyoruz. Atatürk'ün Havza'ya gelişi, her yıl 25 Mayısta bu ilçemizde coşkuyla kutlanmaktadır.

Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Hükümeti tarafından ordu müfettişi olarak Anadolu'da görevlendirildiğinde asıl düşüncesi vatanın bağımsızlığını kurtarmaktı. Tarihler 19 Mayıs 1919'u gösterirken, Ulu Önder Samsun'a ulaşmış ve Millî Mücadele meşalesini burada tutuşturmuştu.

Samsun'dan ayrılan Mustafa Kemal Paşa, Kavak İlçesine uğrayarak ilçe halkıyla görüştü. Oradan, 25 Mayıs 1919'da da, bazı şikâyetleri yerinde tetkik ve tedbir almak üzere, karargâhını daha emniyetli gördüğü Havza İlçesine nakletti.

Atatürk'ün gelişiyle Havza İlçesi, millî kurtuluş hareketinin başlangıcında önemli gelişmelerin kaydedildiği yer olarak da resmî tarihimizde yerini alacaktı.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, 25 Mayıs 1919 günü akşamüzeri Havza'ya gelmiş, onsekiz gün burada kalmış, rahatsız olarak geldiği ilçede şifalı kaplıcalarında sağlığına kavuşmuştur.

Atatürk, ilçede, şimdi restore edilen, önceleri otel olarak, daha sonra da belediye olarak kullanılan Mesudiye Otelinde kalmış, karargâhını ise Ali Osman Ağa Konağında kurmuştur.

Kurtuluş Savaşı hazırlıkları burada başlamış, Amasya Tamimi burada ele alınmıştır. Yurdun işgali, ilk kez, Havza'da düzenlenen mitinglerde kınanmıştır. Mustafa Kemal Paşa, ilçeye gelişinin ikinci günü olan 26 Mayıs 1919 tarihinde kendisini ziyarete gelen heyete şu tarihî sözleri söylemiştir: "Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız; çalışacağız, kurtulacağız. Bizi öldürmek değil; canlı mezara koymak istiyorlar. Şimdi çukurun kenarındayız; son bir azim bizi kurtarabilir."

Atatürk, Havza Belediye Başkanıyla, bölgedeki Müslüman ve Hıristiyan halkın oranını, siyasî eğilimlerini, aralarındaki anlaşmazlıkların nedenlerini ve çözüm yollarını konuşmuş. İlçenin ileri gelenleriyle görüşmüştür. Ertesi gün, yani 27 Mayıs günü Havza'da Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kurdurmuştur.

Mustafa Kemal, 13 Haziran 1919'da Havza'da bir miting düzenledi. O sırada Havza'dan geçen İngiliz temsilcisi Keçil, durumu Samsun'a bildirdi. Haber İstanbul hükümetine iletilerek, Mustafa Kemal'in geri çağrılması istendi. Aynı gün Havza'dan ayrılan Mustafa Kemal, ayrılırken Havzalılara, "Bugün artık üniforma sahibi değilim. Size evvelce bildirdiğim gibi, sadece bir millet adamıyım" demiştir.

Havza'dan halkın müthiş ilgisini görmüş olan Mustafa Kemal, 30 Mayıs 1919'da ilk protesto mitingini Havza'da yaptırdı. Mitingden sonra, her türlü saldırının silahlarla önlenmesi için ant içildi. Ulu Önder Atatürk'ün 19 Mayısta Samsun'a çıkarak başlatmış olduğu millî mücadelemiz, Havza'da ayrı bir dinamizm ve güç kazanarak, Ulu Önderimizin mücadeleden başarıyla çıkacağına olan inancına güç katmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Havza, millî mücadelede ilklere sahne olmuştur. İlk Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, 26 Mayıs 1919'da 4 500 kişilik serdengeçtiyle kurulmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET KURT (Devamla) Millî mücadelenin ilk mitingi, bizzat Atatürk'ün başkanlığında Havza'da yapılmıştır. Atatürk, Rus heyeti ile ilk defa Havza'da görüşmüştür.

Mustafa Kemal, ilk defa, padişaha göndermiş olduğu telgrafla, Anadolu'da millî mücadelenin başladığını bildirmiştir. Amasya Tamimi olarak yayınlanan bildirideki maddeler Havza'da yazılmış, Amasya'da açıklanmıştır.

Mustafa Kemal, millî mücadelede yapacağı işlerin ve atacağı adımların hepsini ve kurtuluş hareketinin plan ve programlarını Havza'da hazırlamıştır.

Atatürk'ün İlçemize 24 Eylül 1924 tarihinde ikinci teşriflerinde Havzalılara hitaben söylediği sözler şöyledir:

"Sizinle en elemli, en yeisli günlerde tanıştım. Aranızda günlerce kaldım. Bana mazinin hatırasını tekrarlatan şu daire içinde kıymetkâr mesai ve muavenetinizden pek müstefit oldum.

Eğer Havzalıların o samimî ve metin hüsnü kabulleri olmasa ve eğer Havza'nın nafi şifalı kaplıcaları ahval-i sıhhiyem üzerinde müspet bir tesir bırakmasaydı, emin olunuz ki, inkılap için çalışamayacaktım. Bundan dolayıdır ki, Havza ve Havzalılara çok şey borçluyum. Kalbî rabıtam ebediyen saklayacak ve sizi hiç unutmayacağım.

İlk cüreti, ilk cesareti gösteren sizlersiniz. İnkılap ve cumhuriyet tarihinde kahraman Havza'nın ve Havzalıların büyük bir yeri vardır."

Değerli milletvekilleri, Samsun İlimizin bu mütevazı, mütevazı olduğu kadar da cumhuriyet tarihimizin en önemli temel taşlarından biri olan Havzamıza, Ulu Önder Atatürk'ün gelişinin 87 nci yıldönümünü kutluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kurt.

Gündemdışı ikinci söz, soykırım iddiaları ve Türkiye'nin mukabil tavrıyla ilgili olmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Yaşar Nuri Öztürk'ün.

Buyurun Sayın Öztürk.

2.- İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri Öztürk'ün, Selanik'te Pontus Rum soykırımı anıtı dikilmesi üzerine duyduğu kaygıya; Erzurum ve Sivas Kongrelerine katılmış olan delegelere birlik ve beraberliğimizin sembolü olarak anıt mezar yapılmasının önemine ilişkin gündemdışı konuşması

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; geçen hafta vücut bulan menfur hadise üzerine bu konuşmayı bu haftaya aktardık. Bu, aslında, geçen hafta, yani 18 Mayısta Meclis Başkanlığına verilen ve tescil edilen bir kanun teklifiyle ilgili sizin yüksek vicdanlarınızda ve takdirlerinizde bir dikkat vücuda getirmeye yöneliktir ve tabiî, Türkiye'yi ciddî biçimde rahatsız eden ve tarihe yalan söyletilerek dünyanın önüne çıkarılan bu soykırım iddialarına da bir cevap niteliğindedir.

İfade etmek istiyorum ki, değineceğim bu kanun teklifimiz, geçen hafta yitirdiğimiz cumhuriyet şehidi hâkimimizin hatırasına da, cebinden kimliği yanında Kur'an-ı Kerim çıkan hâkimimizin hatırasına da bir saygı olacaktır.

Arkadaşımız Havza'dan bahsetti. Evet, 19 Mayıs Samsun ve 24-25 Mayıs Havza ve arkasından Amasya, Amasya Tamiminden sonra da büyük Kurtuluş Savaşı destanının büyük meşalesini yakan Erzurum Kongresi (23 Temmuz) ve 4 Eylül Sivas Kongresi.

Erzurum ve Sivas kongrelerinin anlamı ve hatırası, modern Türkiye'nin oluşumundaki yaratıcı iradenin felsefî, hukukî ve askerî ufuklarının can veren iki büyük ışık kaynağıdır. İman, o büyük kongrelerde iradeye, enerjiye ve hamleye dönüşmüştür.

Değerli arkadaşlar, Erzurum ve Sivas Kongrelerinin her biri birer ölümsüz meşale, hüviyet ve kutsiyetinde olan delegelerine, ne yazık ki, gerekli olan tazim, şükran ve minnet borcumuzu ifade ettiğimizi söyleyemeyiz. Ciddî ihmallerimiz vardır. Kurtuluş Savaşı gibi bir destanın hayat ve hareket meşaleleri olan Erzurum ve Sivas Kongreleri delegelerinin birçoğunun bugün mezarları bilinmemektedir. Hangi şehirde yattıkları bilinmemektedir. Türkiye'de 29 ile yayılmış bu mezarlar. Bunların hangi illerde olduğunu uzun bir çalışmayla dosyaladık; fakat, mezarları hangi mezarlıkta ve hangi mezardır sorusu hâlâ cevapsızdır.

Son yıllarda, özellikle son günlerde olup bitenlere bir dikkat etmek lâzım. Hıristiyan ülkeler âdeta sıraya girmiş, tarihe yalan söyleterek, bizi Ermenilere soykırım yapmakla itham ve ilzam etme girişimleri sergilemektedirler. Bunlara bir yenisi eklendi biliyorsunuz, Selanik'te Pontus Rum soykırım anıtı dikildi. Hem de Atatürk'ün evinin birkaç metre yakınına. Çanakkale'de Anzaklar neredeyse bizimle yer değiştirme noktasına geldiler. Yani, Çanakkale'de son birkaç yıldır sergilenen manzara, Çanakkale'nin mağdur ve mazlumu olan Mehmetçik'i Çanakkale'nin saldırganı konumuna getirmeye doğru bir tırmanışa geçmiştir. Bunu, bu Büyük Meclisin önünde ve milletimizin huzurunda, duyduğum kaygıyla ifade etmek istiyorum. Bir süre sonra, sayın milletvekilleri, Anzaklar orada da bir soykırım anıtı dikmeye kalkarlarsa çok şaşırtıcı olmayacaktır. Öyle bir tırmanış var. Sanki biz Çanakkale'ye saldırdık ve Anzakları ve benzerlerini orada biz katlettik gibi bir bilinçaltı yaratılıyor dünya kamuoyu önünde.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar olurken, bizim de yapacağımız şeyler vardır. Bunlar, zamanı çok geçmiş görevlerdir. Şehitlerimizin serzeniş ve sitemine, belki de beddualarına bizi maruz bırakacak ihmaller vardır. Bu duygular içinde, bilgilerinize, takdir ve tasviplerinize arz etmek üzere, Meclis Başkanlığına vermiş bulunduğum, Halkın Yükselişi Partisi olarak verdiğimiz kanun teklifinin başlığı şudur… Vicdanlarınıza bir kere daha arz ediyorum; cumhuriyet tarihinde, ilk defa, çok gecikmiş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK (Devamla) - Efendim, bitiriyorum, birkaç cümle daha…

Kanunun başlığı şudur: "Erzurum ve Sivas Kongrelerine Katılan Delegelerin Mezarları Hakkında Kanun Teklifi." Bilgilerinize arz edilmiştir. 9 maddelik bir kanun teklifidir.

Anadolu ve Rumeli'de, ülkenin doğusunda ve batısında, kuzeyinde ve güneyinde 29 ile yayılmış bu mezarların, delegelerin askerî kişiliği olanlarının mezarlarından farklı olduğunu ifade etmek istiyorum. Askerî olanlar zaten devlet mezarlıklarında yerini almışlardır; ama, sivil olanları, bugün, nerededir, kimdir, nerede yatar, belli değildir.

İçte ve dıştaki yıkıcı gayretlere karşı halkımızın tahkim edilmesinde, millî mücadelenin meşalesi niteliğindeki bu kahramanlarımızı birlik ve beraberliğimizin sembolü olarak öne çıkarmak, görülür hale getirmek, çok hayatî bir bilinç ve direnç yaratacak nitelikte ve önemdedir. Onların yüce kişiliklerine, iman ve şuurlarına uygun, küçük, fakat, anıt nitelikli tek tip mezarlarda birlik ve beraberliği elle tutulur hale getirmenin bize düşen bir vicdan borcu olduğu inancındayız.

Erzurum Kongresine 54, Sivas Kongresine 31 delege katılmıştır. Bazıları her iki kongreye de katılmıştır. Bunların askerî olanlarını, devlet mezarlığında yatanlarını çıkarırsanız, nihayet, bir avuç kahraman kalacaktır. Bu adsız kahramanların, bu nazik ve hassas günlerde, mezarlarının mütevazı anıtlara dönüştürülerek, milletimizin iman ve şuurunun bir heyecanla tahkim ve takviye edilmesinde büyük anlamı olacağı kanaatindeyiz. Bunu sizlere buradan arz etmek istiyorum.

Bu kanun teklifi, Büyük Millet Meclisimizin üyelerinin tümünün iradesini ve isteğini ortaya koyan tarihsel bir belge olarak da, hem yurt içinde hem dünya kamuoyunda çok anlamlı olacaktır kanaatindeyim.

Yüksek vicdan ve takdirlerinize arz ediyor, hepinize ve Sayın Başkana saygılarımı iletiyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Öztürk, teşekkür ediyoruz.

Gündemdışı üçüncü söz isteği, Necip Fazıl Kısakürek'in ölüm yıldönümü münasebetiyle, Adana Milletvekili Sayın Recep Garip'e aittir.

Buyurun Sayın Garip. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Adana Milletvekili Recep Garip'in, Necip Fazıl Kısakürek'in ölümünün 23 üncü yılında, Türk edebiyat ve sanatına yaptığı katkılara, şair kişiliğine ve eserlerine ilişkin gündemdışı konuşması

RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 25 Mayıs 1983'te vefat eden, Türk edebiyatının "sultan-üşşuara" ödülüyle ödüllendirilmiş ideoloğu, fikir ve sanat adamı üstat Necip Fazıl Kısakürek'in 23 üncü ölüm yıldönümü nedeniyle şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Üstat Necip Fazıl, 20 nci Yüzyıl bedeninde, engin ruh anlayışıyla derin izler bırakmış, usta bir mütefekkir edasıyla geleceğe ışık tutmuştur. Bu ışık, fert fert toplumun iç dünyasını aydınlatmış, sanat ve edebiyat alanında göstermiş olduğu ustalığı, yaşam tarzı ve onurlu duruşuyla 21 inci Yüzyıla taşımıştır. "Zaman bendedir ve mekân bana emanettir" anlayışıyla, kendine olan özgüveni ve taşıdığı misyonun büyüklüğünü vurgulamıştır. Bu misyon, Türk şiirini, edebiyatını temsil ettiği kadar, şairin toplumsal anlamda üstlendiği sorumluluk duygusunu ifadelendirme bakımından çok önem arz eder.

Necip Fazıl'ın şiire, sanata ve edebiyata olan ilgisi çocukluk yıllarında annesinin  şefkat kanatları altında başlamıştır. İlk şiirlerini, Yeni Mecmua, Dergâh, Anadolu Mecmuası, Millî Mecmua ve Hayat Mecmuasında yayınlamaya başlar. 1925 yılında ilk şiir kitabı "Örümcek Ağı"nı yayımlar.

1928 yılında ise, ikinci şiir kitabı olan "Kaldırımlar" okurlarıyla buluşur.

"Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;

Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.

Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;

Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır" diye Kaldırımlar şiirine devam eder.

Şiirde biçim ve içerik bakımından Türk şiirine yeni bir soluk getirmiş ve genç yaşta edebiyat dünyasının gözdesi haline gelmiştir. Kaldırımlar şiiriyle ün kazanmış, bu şiiriyle Necip Fazıl, modern Türk şiirinin eşsiz derinliklerini de ortaya çıkarmayı başarmıştır. Şiirde kullandığı imgeler, sanatın zirvesinde dolaşırken, anlam bakımından şiir herkesin rahatlıkla anlayabileceği bir üslupla kayda alınmıştır.

Şiirde "Ben ve Ötesi" isimli üçüncü  şiir kitabıyla şöhretin zirvesine ulaşmıştır. Ancak, tüm bu gelişmeler onu tatmin etmiyor ve hummalı bir şekilde sonsuzluk şarkısının ardından yürüyordu.. Bu özelliğiyle, o, yalnızca bir şair olmadığını, tüm yönleriyle sanatkâr olduğunu, fikrî ve içtimaî alanlarda üstlendiği misyonu yerine getirmek kaygısı içerisinde Anadolu konferanslarıyla ideologça örgüsüyle toplumları kucaklamaya devam ediyordu.

"Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak

Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak" diye sesleniyor; Destan isimli şiirinde bu duygularını, yüksek sesle, Anadolu'nun sesi olarak haykırmaya devam ediyordu.

Birçok şair, yazar, edebiyatçı sanatını icra ederken fildişi kulesinde nargile fokurdatırken, Necip Fazıl yaşadığı gerçekleri, mutlak hakikat duygusunu, toplumun içinde kollarını makas gibi açarak yaşanan yanlışlıkların ve içtimaî hayatın  ahlakî dejenerasyonuna karşı yüreğiyle birlikte gövdesini de ortaya koymuştur. Onun sanat yaşamını anlamlı kılan, onu sonsuzluk iklimine taşıyan da asıl itibariyle budur. Aşk ve sevda şiirleri yazmıştır; ancak, otuz küsur yıl sonra, tüm aşklarını baki olana adamıştır. Bu nedenle, 20 nci Yüzyıl Türkiyesinin en önemli şairi ve mütefekkiri olarak tarihin kadim sayfalarında yerini almıştır Necip Fazıl Kısakürek. Sanatın zirvesinde olması, sürekli bir arayışın içinde olmasındandır.

Sıradan bir hayatı yaşamış; ama, asla sıradan olmamıştır, hep mükemmelliğin kapılarını aralamış, Kafdağı'nın zirvelerinde dolaşmış ve oradan toplumun problemlerini çözmek için gayret etmiştir.

Sezai Karakoç'un ifadesiyle "onun şiiri ve düşüncesi, çıkışında, doğrudan doğruya insanın, hakikati arama, güzelin, iyi ve doğrunun en taze özlerini, perspektiflerini 'ben'in en mahrem varoluş kaygısıyla karşılaştırma atılımından doğmuştur" diye ilave eder.

Necip Fazıl Kısakürek yazın hayatına şiirle başlamış, fikre, sanata, ahlaka ve estetiğe önem vermiş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

RECEP GARİP (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

…bu çerçevede birçok eser ortaya koymuştur.

Şiir alanında, Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi, Sonsuzluk Kervanı, Çile, Şiirlerim, Esselâm, Bu Yağmur, sırasıyla devam eden şiir kitaplarıdır.

Biz, onu, hep, Çile isimli şiir kitabıyla, çilenin ve kaldırımların şairi olarak tanıdık.

"Gaiplerden bir ses geldi: Bu adam

Gezdirsin boşluğu ense kökünde!

Ve uçtu tepemden birden bire dam.

Gök devrildi, künde üstüne künde."

Şair, Çile isimli şiiriyle içinde kopan fırtınaları kaleme almış, sonsuzluk bestesini yakalamaya çalışmıştır. Yaşadığı gelgitler, depremler, yine, Çile şiirinde cevabını buluyor.

"Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!

Heybem hayat dolu, deste ve yumak.

Sen bütün dalların birleştiği kök;

Biricik meselem, sonsuza varmak…"

Ve onun sanatını gösteren öncelikli olarak şiirleridir. Sevinçlerini, hüzünlerini, ıstıraplarını, umutlarını, hâsılı tüm hissiyatını şiirleriyle ve diğer eserleriyle ortaya koyan Türk edebiyatının dehası, Ulusa Seslenirken konferanslarıyla Anadolu'nun problemlerini üstlenmiş ve çözüm yolları bulmaya ve önermeye devam etmiştir.  Bu yönüyle, Türk şiirinin yüz akı olmuş, birçok şiirini Büyük Doğu ve diğer edebiyat dergilerinde yayınlamıştır. Tüm şiirlerini ise Çile isimli son kitabında toplamıştır.

Necip Fazıl'ın en önemli özelliği, kaleme aldığı şiirleriyle kendi benliğini, sanatının gücünü toplumun değerleriyle örtüştürmüş, bizatihi toplumun vicdanı olmuştur.

Şiirlerinde en çok kullandığı tema ise "ölüm"dür. Belki de Türk şiirinde onun kadar ölümü yazan başka bir şair yoktur. Hatta, At'a Senfoni isimli kitabıyla, at üzerine yazılmış 250 sayfalık özgün bir eseri de bulunmaktadır.

"Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber.

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber" diyor üstat.

Ve yine Kaldırımlar şiirinde ise,

"Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;

Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.

Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,

Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi." ifadeleriyle buhranın çaresi ölüm olarak nitelendirilir.

Aynı şiirin ikinci bölümünde, ölümün kaçınılmaz bir gerçek olduğunu şöyle ifadelendirir:

"Yağız atlı süvari, koştur atını koştur;

Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları"

Dolayısıyla, bütün insanları, sonuç itibariyle, uğraşıp durduğumuz hayatın sonunda ölüm her birimizi yakalayacaktır.

Bunların yanı sıra, birçok konuda eşsiz şiirler kaleme almıştır. Zindandan Mehmet'e Mektup, Sakarya Türküsü, Çile, Aynalar gibi birçok şiirini de ifadelendirmekte yarar var.

Kullandığı dil ve mana itibariyle modern şiirimizin temsilcisi olarak şiir, edebiyat dünyamızda unutulmaz yerini alır. Modern Türk şiirinde kendine özgü bir üslup yaratmıştır Necip Fazıl. Şiir ve edebiyatta başkalarını değil, yalnızca ve sadece ve yalnızca kendisini taklit etmiştir.

BAŞKAN - Toparlar mısınız.

RECEP GARİP (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Bu özelliğiyle, Necip Fazıl Kısakürek, Türk Edebiyatı Vakfının 1980 yılında verdiği "sultan-üş şuara" yani "şairlerin sultanı" unvanına layık görülmüştür.

Necip Fazıl'ın, şiirin yanı sıra, tiyatro, hikâye, hatıra, polemik, fıkra, makale, deme, eleştiri, tarih, tasavvuf, senaryo, biyografi, roman türlerinde pek çok -100'ün üzerinde- eser yayımladığını hepimiz biliyoruz. Tohum, Bir Adam Yaratmak, Reis Bey, tiyatro alanında ortaya koyduğu 14 eserden sadece birkaçıdır.

Anadolu onun bitmeyen rüyası olmuş, vatanı ve milletinin aydınlık geleceği için çaba sarf etmiş ve şöyle haykırmıştır:

"Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolu'nun,

Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

 

Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;

Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

 

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;

Aldırma, böyle gelmiş bu dünya, böyle gider!

 

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;

Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz!

 

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;

Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya!.." diye Türk Ulusunu ayağa kalkmaya haykırmıştır.

Ve bir gece, onun için daima sırlarla dolu mayıs ayında bir gece; yani, 25 Mayıs 1983 günü, yatağından doğrulup, ela gözlerini pencereden dışarıya, derin karanlığa diker, ne görürse orada görür, pembeden daha kırmızı dudakları hafifçe kıpırdar ve şöyle mırıldanır…

BAŞKAN - Sayın Garip...

RECEP GARİP (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Ama, efendim, sizin, konuşmanızı ona göre hazırlamanız lâzım.

RECEP GARİP (Devamla) - Tamam; son cümlem Sayın Başkanım.

"Demek, böyle ölünürmüş" der ve hoş bir seda bırakarak aramızdan ayrılır.

Necip Fazıl'ı rahmetle anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Garip.

Sayın milletvekilleri…

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Albayrak, bir şey mi söylemek istiyorsunuz?

 HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, birinci gündemdışı konuşmayla ilgili olarak, yerimden, Genel Kurulu bilgilendirmek istiyorum Amasya Tamimiyle ilgili.

BAŞKAN - Efendim?..

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Gündemdışı birinci konuşmacının Amasya Tamimiyle ilgili konuşması hakkında, Genel Kurulu, yerimden bilgilendirmek istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, bu gündemdışı konuşmalara ancak Hükümet cevap verir. İkincisi, Sayın Kurt'un konuşması Havza'yla ilgili. Bir talebinizle bunu açıklayabilirsiniz.

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Amasya Tamimiyle ilgili bir tespiti de, 69'a göre, Genel Kurulu yerimden bilgilendirmek istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, yanlış bilgilendirmede mi bulundular?

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Evet. Amasya Tamimiyle ilgili hususu düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN - Peki, yerinizden, çok kısa; buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın, Samsun Milletvekili Mehmet Kurt'un gündemdışı konuşmasında ifade ettiği, Amasya Tamiminin Havza'da yazılıp Amasya'da okunduğu tespitinin tarihî kayıtlara uygun düşmediği, Tamimin, Amasya Saraydüzü Kışlasında kaleme alınarak Türk Halkına deklare edildiğine ilişkin açıklaması

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 12 Haziran 1919'da Amasya Cülüstepe Mevkiinden Amasya'ya teşrif etmişlerdir. 12 Haziran ile 22 Haziran arasında Amasya'da Saraydüzü Kışlasında kalmışlar ve Amasya Tamimini, Saraydüzü Kışlasında kaleme alıp, Türk Halkına deklare etmişlerdir; yani, Amasya Tamimi, Havza'da yazıldı, Amasya'da okundu tespiti tarihî kayıtlara uygun düşmemektedir. Takdirlerinize arz ediyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bu açıklama zabıtlara geçmiştir.

Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 2 adet raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/837) (S. Sayısı: 1165) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görevi kötüye kullanmak suçunu işlediği iddia olunan Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 3 Mayıs 2006 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci ve sonraki fıkralarında kurala bağlanan yasama dokunulmazlığı; yasama organı üyelerinin sorumsuz ve cezasız kalmaları için değil, görevlerini her yönden özgür, bağımsız ve endişesiz yerine getirmelerini sağlamak için öngörülmüştür. Yasama sorumsuzluğundan farklı olarak dokunulmazlık, nispî ve geçici nitelikte bir ayrıcalıktır.

Gerek kapsamı ve kaldırılma usulü gerek uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle yasama dokunulmazlığı, TBMM'nin saygınlığını zedeler bir kurum haline gelmiştir. Kamu yararı dikkate alınarak milletvekillerine görevlerinin gereği tanınmış bir ayrıcalık olan yasama dokunulmazlığının, kişisel bir ayrıcalığa dönüşmesi, bir hukuk devletinde asla kabul edilmesi mümkün olmayan bir husustur.

Kamu yararı ile açıklanamayacak ölçüde ceza adaleti ve dolayısıyla "temiz toplum" özlemi aleyhine sergilenen bu ayrıcalıklı durumun ortadan kaldırılması için gereken Anayasa değişikliğinin şu güne kadar gerçekleştirilememiş olması karşısında, başvurulabilecek tek yol olarak, "hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının TBMM tarafından derhal kaldırılması" kalmıştır. Bu aynı zamanda dokunulmazlığının kaldırılması istenen milletvekillerinin savunma hakkından bir an önce yararlanabilmelerine de imkân verecektir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

Oya Araslı M. Ziya Yergök Feridun Ayvazoğlu

 

Ankara

Adana

Çorum

 

Sezai Önder

Feridun Baloğlu

Mehmet Küçükaşık

 

Samsun

Antalya

Bursa

 

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

Atilla Kart

 

Malatya

Adana

Konya

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci raporu okutuyorum:

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan Balandı'nın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/838) (S. Sayısı: 1166) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Telefon ile görevli memura sövme, hakaret ve tehdit suçunu işlediği iddia olunan Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan Balandı hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 3 Mayıs 2006 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan Balandı hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci ve sonraki fıkralarında kurala bağlanan yasama dokunulmazlığı; yasama organı üyelerinin sorumsuz ve cezasız kalmaları için değil, görevlerini her yönden özgür, bağımsız ve endişesiz yerine getirmelerini sağlamak için öngörülmüştür. Yasama sorumsuzluğundan farklı olarak dokunulmazlık, nispî ve geçici nitelikte bir ayrıcalıktır.

Gerek kapsamı ve kaldırılma usulü gerek uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle yasama dokunulmazlığı, TBMM'nin saygınlığını zedeler bir kurum haline gelmiştir. Kamu yararı dikkate alınarak milletvekillerine görevlerinin gereği tanınmış bir ayrıcalık olan yasama dokunulmazlığının, kişisel bir ayrıcalığa dönüşmesi, bir hukuk devletinde asla kabul edilmesi mümkün olmayan bir husustur.

Kamu yararı ile açıklanamayacak ölçüde ceza adaleti ve dolayısıyla "temiz toplum" özlemi aleyhine sergilenen bu ayrıcalıklı durumun ortadan kaldırılması için gereken Anayasa değişikliğinin şu güne kadar gerçekleştirilememiş olması karşısında, başvurulabilecek tek yol olarak, "hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının TBMM tarafından derhal kaldırılması" kalmıştır. Bu aynı zamanda dokunulmazlığının kaldırılması istenen milletvekillerinin savunma hakkından bir an önce yararlanabilmelerine de imkân verecektir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Oya Araslı

M. Ziya Yergök

Feridun Ayvazoğlu

 

Ankara

Adana

Çorum

 

Sezai Önder

Feridun Baloğlu

Mehmet Küçükaşık

 

Samsun

Antalya

Bursa

 

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

Atilla Kart

 

Malatya

Adana

Konya

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin 2 önerge vardır; ayrı ayrı okutuyorum:

 

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart ve 24 milletvekilinin, 16 ncı Dönem Milletvekili ve Kilis eski Belediye Başkanı Ekrem Çetin ve oğlunun öldürülmesi olayıyla ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/366)

       15.05.2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

28.3.2004 tarihine kadar 3 dönem Kilis Belediye Başkanı ve 16 ncı Dönem Milletvekili olarak görev yapan Ekrem Çetin ile oğlu Cahit Çetin'in; 3.6.2005 tarihinde Kilis Kent Merkezinde yüzlerce kişinin gözleri önünde müessif ve organize bir saldırı sonucunda öldürülmeleri eylemiyle ilgili olarak;

olay öncesinde ve sonrasında kolluk güçleri ve mülkî idare yapılanması içinde mevcut olan illegal ve hukukdışı ilişkiler ve himayeler ile;

bu ilişki ve yapılanmalarda sorumluluğu olanların ve alınması gereken önlemlerin saptanması amacıyla;

Anayasanın 98 ve Türkiye Büyük Millet İçtüzüğünün  104 üncü maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1- Atilla Kart                                 (Konya)

2- Abdulkadir Ateş                                (Gaziantep)

3- K. Kemal Anadol                                (İzmir)

4- Ahmet Yılmazkaya                                (Gaziantep)

5- Mustafa Yılmaz                                (Gaziantep)

6- Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

7- Mehmet Boztaş                                (Aydın)

8- Muharrem İnce                                (Yalova)

9- Bülent Baratalı                                (İzmir)

10- Ramazan Kerim Özkan                                (Burdur)

11- V. Haşim Oral                                (Denizli)

12- Muharrem Kılıç                                (Malatya)

13- Türkân Miçooğulları                                (İzmir)

14- Canan Arıtman                                (İzmir)

15- Mustafa Gazalcı                                 (Denizli)

16- Ali Cumhur Yaka                                (Muğla)

17- Necati Uzdil                                (Osmaniye)

18- Mehmet Parlakyiğit                                (Kahramanmaraş)

19- Vahit Çekmez                                (Mersin)

20- Harun Akın                                 (Zonguldak)

21- Kemal Sağ                                (Adana)

22- Mevlüt Coşkuner                                (Isparta)

23- Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

24- Mehmet Kartal                                (Van)

25- Mehmet Yıldırım                                 (Kastamonu)

Gerekçe:

28.3.2004 tarihine kadar 3 dönem Kilis Belediye Başkanı ve 16. Dönemde de Milletvekili olarak görev yapan Ekrem Çetin ve oğlu Cahit Çetin; 3.6.2005 tarihinde saat 13.45 sularında Kilis kent merkezinde yüzlerce kişinin gözleri önünde müessif bir saldırı sonucunda öldürülmüşlerdir.

Bu eylemle ilgili olarak; Mehmet Çelebi, Lütfü Aslan, İbrahim Demir, Mustafa Demir, Döne Demir, Fatma Demir isimli şüpheliler haklarında; "tasarlayarak adam öldürmek suçuna iştirak, suçluyu kayırma" iddiasıyla kamu davası açılmış olup, dava Kilis Ağır Ceza Mahkemesinde devam etmektedir.

Yine merhum Ekrem Çetin'e yönelik olarak, Mayıs 1999 tarihinde vuku bulan saldırının failleri hakkında; "görevinden dolayı devlet memurunu öldürmeye azmettirmek, taammüden görevinden dolayı devlet memurunu öldürmeye tam teşebbüs, suç sonrası yardım…." suçlamalarından dolayı, Kilis Ağır Ceza Mahkemesinde yargılama yapılmış,

yargılama sonucunda; gıyabi tutuklu sanık Orhan Aslan yönünden dosyanın tefrikine,

sanıklar Bekir Yeler, Mansur Polat, Bekir Hatabay, Hasan Aslan yönlerinden ise adam öldürmeye tam teşebbüs ve iştirak hükümlerinden mahkûmiyet kararları kurulmuştur.

Her iki olay birbiriyle bağlantılıdır.

Her iki eylemde de organize ilişkiler vardır. İkinci eylemde, ayrıca "kamu görevlilerinin" eyleme iştiraki söz konusudur. İş bu araştırma önergesinin verilmesini zorunlu kılan süreç, bu aşamada ortaya çıkmıştır.

Kamu görevlilerinin, gerek eylem öncesi ve gerek eylem sonrasında öldürme eylemine iştirak ettikleri ve suçluları korudukları yolunda bulgular mevcuttur. Bu durum; hazırlık soruşturması aşamasında delillerin karartıldığı kuşkusunu yaratmıştır. Olay öncesinde, Mülkî İdarenin de, "Çetin Ailesini" hedef alan ve kamu yönetimi ciddiyetiyle bağdaşmayan tasarruflarda bulunduğu görülmüştür.

3.6.2005 tarihinde vuku bulan eylemin şüphelilerinden olan ve tutuklu olacak, yargılanan Mustafa Demir'in; İl Jandarma Alay Komutanının mahkemeye göndermiş olduğu resmî belgeye göre; Jandarmanın kayıtlı haber elemanı olduğu, çeşitli kaçakçılık olaylarının takibi ve bilgi toplamada görevlendirildiği anlaşılmıştır. Bu kişinin, ayrıca; sahte kimlik kullandığı, Kilis Cezaevinde yasalara aykırı bir şekilde evlilik yaptığı, bu olaydan evvel Mustafa Yıldız kimliğiyle eroin satmaktan yargılandığı ve mahkûm olduğu yolunda da bilgi ve bulgular söz konusudur.

Yine, 1999 olayının faillerinden Mansur Polat, 29.3.2006 tarihinde her nasılsa cezaevinden kaçmıştır. Bu olay kamuoyundan gizlenmektedir.

Her iki olayın aslî faili ve azmettireni durumunda olan ve aradan 7 yıl geçmesine rağmen halen yakalanamayan Orhan Aslan'ın Jandarma İstihbarat Elemanı olduğu kuşkusu mevcuttur.

Öldürme eyleminin faillerinden olan Mehmet Çelebi, İbrahim Demir ve Lütfü Aslan'ın da; istihbarat elemanı olduğu yolunda kuşkular söz konusudur.

1999 yılındaki olayın aslî faillerinden olan ve neticede 20 yıla mahkûm olan Hasan Aslan; ikinci eylemin de zanlıları arasında olmasına, emniyet fezlekesinde bu durum tespit edilmesine rağmen, her nedense iddianamede değerlendirmesi yapılmamış ve dava dışı bırakılmıştır. Kayseri Cezaevinde yatmakta olan bu kişinin; gerek cinayet öncesi ve gerek sonrasında, cezaevinde cep telefonuyla yaptığı görüşmelerin dökümünün 400 sayfaya ulaştığı; adı geçenin cezaevi dışından da, müdür ve diğer yetkililerle görüştüğü, haftanın belli günlerini cezaevi dışında geçirdiği telefon kayıtlarından anlaşılmaktadır.

Yine, bu görüşmeler içeriğinden Hasan Aslan'ın; 3.6.2005 tarihli cinayete karışan kişilerle gerek olay öncesinde ve gerek olay sonrasında sürekli olarak görüşmeler içinde olduğu anlaşılmaktadır.

Tüm bu süreç; Ekrem Çetin ve oğlu Cahit Çetin'in öldürülmesi olayına karışan faillerin; kamu birimleri ve görevlileri tarafından himaye edildikleri; öldürme eyleminden sonra ve halen bu himayelerin devam ettiğini göstermektedir. Olaya ilişkin bu bulgular; cezaevi yönetimlerinde, görevi kötüye kullanma boyutlarını aşan hukuk dışı yapılanmaların ve ilişkilerin varlığı yönündeki iddia ve kuşkuları da doğrulamaktadır.

Cinayet olayı öncesindeki ve sonrasındaki ilişkiler hep birlikte değerlendirildiğinde; kolluk güçlerinin yapılanması ve denetiminde ciddî zafiyetlerin varlığını gösteren bulguların olduğu görülmektedir.

Bu hukuk dışı ilişkilerin araştırılması gerekmektedir.

İddiaların ve kuşkuların açıklık kazanması, görev ihmali ve kötüye kullanma süreçlerine iştirak eden kamu görevlileri için yasal gereğinin yapılması amacıyla; İzmir Milletvekili Kemal Anadol, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş ve Konya Milletvekili Atilla Kart tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına muhtelif soru önergeleri verilmiş ise de verilen cevapların içeriği karşısında olayın soru önergesi boyutlarını aşan bir nitelikte olduğu anlaşılmakla; işbu araştırma önergesinin verilmesi zorunluluğu doğmuştur.

Yasama organı olarak; her iki eyleme yönelik yargı kararlarını tartışmak veya yargı yetkisinin kullanılmasına yönelik olarak değerlendirme yapmak mevkiinde olmadığımız açıktır. TBMM'nin yapacağı çalışmanın, yasama denetimi sınırları içinde kalması gerekmektedir. Yasama denetimi sınırı ile adli denetim sınırı arasındaki hassas çizgiye dikkat edilmesi son derece önemlidir. Bu anlayış ve sorumluluk ile; yukarıda sözü edilen konuların TBMM tarafından araştırılması zorunluluğu vardır.

Açıklanan sebeplerle; 3.6.2005 tarihinde vuku bulan bu cinayet olayıyla bağlantılı olarak; kolluk yapılanması, Mülkî İdare birimleri, cezaevi yönetimi ve bağlı birimlerde mevcut olan hukuk dışı yapılanmaların, hukuk dışı ilişkilerin, yasaya aykırı himayelerin ve sorumluların saptanması yanında, alınması gereken önlemlerin de ortaya çıkarılması amacıyla;

Anayasanın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, ikinci önergeyi okutuyorum:

2.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 20 milletvekilinin, dil ve anlatım dersi kitabı ile yazılım programı ve bilgisayar bağışlarıyla ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/367)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), 2005-2006 öğretim yılında liselerde okutulmak üzere Dil ve Anlatım dersi koydu. Edebiyat derslerinin de programı değiştirildi.

Bu programları yapmak ve ders kitabı yazmak için görevlendirilen kişiler, bir yandan Bakanlık adına program yaparken, bir yandan da bu programlara uygun olarak ders kitabı yapıp özel sektöre satmıştır.

Millî Eğitim Bakanlığı Dil ve Anlatım dersi dahil başka edebiyat grubu dersleri için gerekli altyapıyı oluşturmadan, ders kitaplarını hazırlamadan Temmuz 2005'te kabul ettiği ders programını tüm okullarda Eylül 2005 uygulamaya koymuştur.

MEB ilköğretim okullarında olduğu gibi pilot uygulamasını yapmadan lise programlarını yürürlüğe koyması program yapımcılarını ve yayıncının haksız kazanç sağlamasına ortam hazırlamıştır.

Devletin (MEB) bu konuda ders kitabı olmadığı için programları yapan kişilerin yazdığı kitaplar Türkiye'de bütün liselerde ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu kişiler bir yandan program yapmak için para alırken bir yandan da kendi yaptıkları programa göre yazdıkları kitapları satarak para almışlardır. Her bir kitabın 500-800 bin bastığını düşünülürse, yayımcı firmanın bu işlem sonunda milyonlarca YTL para kazandığı ortadadır. Kitap yazarları da hem program yazmaktan hem de kitap yazmaktan kazanç sağlamışlardır.

Öte yandan, Millî Eğitim Bakanlığına yazılım programları ve bilgisayar bağışlanmaktadır. Son yıllarda bu bağışlarda büyük bir artış gözlemlenmektedir. Bağış yapılan yazılımların ve bilgisayarların gerçek bedeli ile Bakanlığa bildirilen fiyatlar arasında farklar olduğu söylenmektedir. Bağış yapan firmalar Millî Eğitim Bakanlığına Yazılım programı ve bilgisayar maliyetinin çok üstünde göstererek vergiden düştüğü bu yolla büyük ölçüde devletten vergi kaçırdıkları ileri sürülmektedir.

Ayrıca, bağışlanan yazılımlar ile bilgisayarların Talim Terbiye Komisyonlarından olur alıp almadığı bilinmemektedir. Bu araçların okullarda kullanılması uygun mudur?

Çocukların, gençlerin eğitilip, iyi bir insan olarak yaşama hazırlandığı Millî Eğitim Bakanlığında haksızlık, usulsüzlük, yolsuzluk olmamalıdır. Araştırma sonucunda gerçekten dürüst iyi niyetli bağış yapan ile hile yapan kişi ve firmalar da ortaya çıkacaktır. Konu söylenti ve genellemelerden kurtulacaktır.

Adı geçen Dil ve Anlatım Dersi kitabının programını hazırlayan kişiler tarafından ders kitabının yazılarak satılıp satılmadığı, yazılım, bilgisayar bağışlarında devletten vergi kaçırılıp kaçırılmadığının incelenmesi ve araştırılması gerekir.

Bu nedenlerle, Anayasanın 98 inci maddesine, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105 inci maddesine göre Meclis araştırılması açılmasını dileriz.

Saygılarımızla.

1. Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

2. Harun Akın                                (Zonguldak)

3. Kemal Sağ                                (Adana)

4. Ramazan Kerim Özkan                                (Burdur)

5. V. Haşim Oral                                (Denizli)

6. Türkân Miçooğulları                                (İzmir)

7. Muharrem Kılıç                                (Malatya)

8. Bülent Baratalı                                (İzmir)

9. Muharrem İnce                                (Yalova)

10. Ali Cumhur Yaka                                (Muğla)

11. Necati Uzdil                                (Osmaniye)

12- Mehmet Parlakyiğit                                (Kahramanmaraş)

13-Mehmet Boztaş                                                    (Aydın)

14- Vahit Çekmez                                                   (Mersin)

15- Mevlüt Coşkuner                                (Isparta)

16- Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

17- Birgen Keleş                                                       (İstanbul)

18- Mehmet Kartal                                                      (Van)

19- Mehmet Yıldırım                                (Kastamonu)

20- Canan Arıtman                                                  (İzmir)

21- Ufuk Özkan                                                     (Manisa)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

VII.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun, 25.5.2006 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

       Haluk Koç

            Samsun

                Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin, "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 309 uncu sırasında yer alan 1088 sıra sayısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 315 inci sırasında yer alan 1104 sıra sayısının bu kısmın 4 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Grup önerisi lehinde, Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Silahlı Kuvvetleri personeli içerisinde assubaylarımızın ve birkısım subaylarımızın özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik ve birtakım dengesizliklerin giderilmesine yönelik, İzmir Milletvekili Enver Öktem ve yine İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve Türkân Miçooğulları ve arkadaşlarının vermiş olduğu yasa teklifi, maalesef, Millî Savunma Komisyonunda belirtilen sürede görüşülmediği için, direkt olarak Genel Kurulda görüşülmüştü. O Genel Kurulda, bir sürprizle, yasa tekliflerinin Genel Kurul gündemine alınması İktidar Partisi milletvekilleri tarafından da kabul edilmiş ve bu, bizi izleyen, bu konunun tarafı olan 200 000 insanı mutlu ve memnun etmişti; fakat, çok geçmeden, umutlarımız tükendi. Bu yasa teklifinin gündemin son maddesinde olması, sıra gelmesi mümkün olmayan bir noktada olduğu için, İktidar Partisinde de böyle bir gayret hissetmediğimiz için, yasa teklifinin öncelikli olarak görüşülmesini talep ettik. Yine, Danışma Kurulunda uyuşmazlıktan dolayı, Genel Kurulda, bunu burada görüştük.

Hatırlayacaksınız, o Genel Kurulda, AKP Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa "yasa teklifinin özüne sahip çıktıklarını, bu büyük kitlenin sorunlarının çözülmesini canı gönülden arzu  ettiklerini" bu kürsüde, burada, samimî olarak dile getirmişti. Biz, o an için, o samimiyete inanmak istedik, o samimiyete güvenmek istedik ve bize önerilen, Genel Kurula önerilen "lütfen, bunu şimdi görüşmeyelim, ama, bu yasa teklifini Millî Savunma Komisyonuna gönderelim; orada bizler de buna katkı yapmak istiyoruz, destek olmak istiyoruz" teklifine biz de sıcak ve samimî yaklaşmıştık; fakat, geçen süreç, maalesef, Sayın Eyüp Fatsa'nın bu kürsüden söylediklerini haklı çıkarmadı. Nedendir bilmiyoruz, İktidar Partisi, bu yasa tekliflerinin, bir şekilde, Genel Kurul gündemine gelip, şöyle veya böyle, bu insanların sorunlarının çözülmesine katkı sağlamada ayak sürüttü, ayak diretti; hevesli, gönüllü, istekli olmadı.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, milletimizden aldığımız oyları temsil etmek adına, bu kesimin sorunlarının hassasiyetine sahip çıkmak adına, konuyu bugün, tekrar, Danışma Kuruluna getirdik; fakat, bugün Danışma Kurulunda, yine, daha önce dinlediğimiz sözleri, duyduğumuz sözleri duyduk; yani, "biz samimiyiz, biz buna katılıyoruz; ama, bugün bunu görüşmeyelim." Peki, ne zaman görüşelim; 22 nci Dönem Parlamentosu sona gelmeye başladı ve sorun, Silahlı Kuvvetler içerisinde gerçekten ciddî sıkıntılar yaratma noktasında, huzursuzluklar yaratma noktasında yükselmeye başladı. Bir an önce, bu sorunun, Yüce Parlamento tarafından çözümü şart haline geldi; ama, maalesef, bugün de İktidar Partisinin bu konudaki samimiyetini ve iyi niyetini test ettik. Bu test, şimdi, burada da geçerli olacaktır. Biz, artık, bu iyi niyetin doğru olmadığı noktasında güven duygularımızı yitirmeye başladık.

Değerli arkadaşlarım, genç cumhuriyet, bir ulusal kurtuluş savaşı sonunda, ulusal kurtuluş savaşını veren insanlar tarafından, bu ülkede yaşayan herkes tarafından kurulmuş ve sahiplenilmiştir ve genç cumhuriyetin de yüzü sürekli halka dönük olmuştur, halkın güncel sorunlarını çözmeye yönelik kararlar, kurumlar ve kurallar tesis etmiştir. Köylünün sorunlarına yönelik Ziraat Bankaları, Tarım Kredi Kooperatifleri, Ziraî Donatım Kurumları, üretici birlikler; işçinin sorunlarına yönelik sendikalar, yardımlaşma sandıkları; memurun sorununa yönelik, sanayicinin sorununa yönelik her türlü gayret, cumhuriyetin her türlü gayreti, bu ülkede yaşayan insanların günlük sorunlarını çözmek ve ülkenin toplam refahını artırmaya yönelik olmuştur; ama, maalesef, son yıllarda, cumhuriyet kurulduğu günden bugüne bu topraklarda oluşan nimetin faydalanmasında da, katlanılacak olan külfetin paylaşımında da adaletli olma özelliğini devam ettiriyor olmasına rağmen, son yıllarda, ismine "Adalet" diyen İktidar Partisi tarafından bu özelliğini yavaş yavaş yitirmeye başlamıştır ve neticede, Türkiye'nin sorunları çözülemez ve girift sorunlar haline gelmiştir.

Bu Parlamentonun öncelikli görevi, bu ülkede yaşayan insanların sorunlarını çözmeye yardımcı olmaktır; ama, daha önce, yine burada muhtarlarla ilgili yaptığımız görüşmede "biz bunu daha sonraki bir yasayla çözeceğiz; muhtarlarımıza şimdilik 100'er YTL verelim" diye ertelenmiş; aynı şekilde, Çevre ve Orman Bakanlığı çalışanlarının özlük haklarıyla ilgili yaptığımız çalışmada "biz bunu devlet personel rejimi yasasıyla çözeceğiz; burada gündeme getirmeyelim" diyerek ertelenmiş; yani, yaşanan temel sıkıntılar İktidar Partisi tarafından hassasiyetle sahiplenilmemiş, sürekli ötelenmiş, sürekli ertelenmiş, ertelenme gayreti içerisinde olmuştur.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu ülkenin sorunlarını, bu ülkenin sıkıntılarını çok iyi biliyoruz ve iktidar olduğumuzda da, bu sorunları en doğru biçimde çözebileceğimize de inanıyoruz. Görevimiz, bu bildiklerimizden İktidar Partisinin yararlanması, bunları dikkate alması, bunları sahiplenmesi ve çözüm noktasında bizden destek talep etmesidir.

Sadece sayısal çoğunluk, Türkiye'nin sorunlarının tespiti ve öncelikli çözüm noktasında yeterli değildir. Bütün bu yaşadığımız süreç içerisinde, bu sorunların assubayların, subayların, Çevre Bakanlığı çalışanlarının, muhtarların, köylülerin, işçilerin sorunlarının çözümünde, Cumhuriyet Halk Partileri sözcüleri her fırsatı değerlendirerek, Genel Kurulda sizleri uyaran, denetleyen, hatta zaman zaman daha şiddetli, daha şiddetli, daha yüksek sesle bunları dile getiren bir tutum ve davranış içerisinde olmuştur; ama, maalesef, bugüne kadar sizlerden aldığımız yaklaşım, Cumhuriyet Halk Partisinin bu öneri, talep ve istekleri noktasında, sürekli, vurdumduymaz, biz doğrusunu biliriz, biz çoğunluktayız, biz istediğimizi yaparız şeklinde olmuştur. Artık, bizim ve bizi izleyen, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan assubay ve subay arkadaşlarımızın, bu konudaki iyi niyetinize karşı olan güven duygularımız sarsılmaya başlamıştır. Şimdi, bu Genel Kurulda sizlere düşen görev, bu sarsılmaya başlayan güven duygularını yeniden tesis etme noktasında adım atmanızdır, adımlar atmanızdır; biz, sizlerden bunu diliyoruz, bunu talep ediyoruz.

Son günlerde yaşadığımız, Danıştaya yapılan saldırıyla ilgili olayın özünde de bu vardır. Birtakım komplo teorileri yaratarak, bu olayı doğru bir biçimde algılamamız mümkün değildir. Çünkü, eğer, siz, kadrolaşma, vücut dilinden anlayan insanlarla çalışacağım diyorsanız, devleti vekâletlerle yürütme, devlet görevlerini vekâletlerle yürütme anlayışı içerisindeyseniz; devletin, dinci teröre karşı gözünü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…devletin, dinci terör anlayışına karşı gözünü kör etme, kulağını sağır etme noktasındaysanız…

ASIM AYKAN (Trabzon) - Susurluk mu bu da, kimdir bunlar?!

RASİM ÇAKIR (Devamla) - …o zaman, bu olan olayları algılamanız o kadar kolay değildir.

CÜNEYİT KARABIYIK (Van) - Terörün dini olmaz.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Bunun en önemli sebebi, olayın daha başından beri algılanamamış, yakalanamamış olmasının sebebi, bu konuda siyasal yaklaşımlarınızın, bu konuda görevli olan devlet personeli noktasındaki anlayışınızın sonucudur.

Değerli arkadaşlarım, iktidarlar, muhalefetler gelir, geçer. Hepimiz bir görev yapıyoruz, ülke adına, millet adına bir görev yapıyoruz. Bugün varız, yarın yokuz, öbür gün yokuz. Bu sıralardan kimler geldi, kimler geçti; ama, artık, meselelere sağduyuyla, ülke menfaatları noktasında bakma zamanı geldi de geçiyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bizim, sizlerden talebimiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, son cümlenizi alabilir miyim.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Selamlıyorum Başkanım.

Bizim, sizlerden talebimiz, bu öneriye sahip çıkmanız, bu öneriye samimî olarak destek vermeniz ve bu sıkıntının bir an önce çözülerek, Silahlı Kuvvetler çalışanlarının ve onların ailelerinin derin bir "oh" çekmesine yardımcı olmanızdır.

Bu düşüncelerle, Yüce Parlamentoyu sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.

Lehte ikinci söz isteği, İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı'ya aittir.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT BARATALI (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi üzerinde lehinde ben de söz almış bulunmaktayım; bu nedenle, kendi adıma ve Grubum adına sizlere saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim, daha önce, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme aldığımız Türk Silahlı Kuvvetlerinin bazı personellerinin sosyal güvenlikle ilgili sorunları konusundaki teklifimizin -ki, bunlar, bu gündeme alınmıştı- şimdi de öncelikle konuşulması konusunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bir önerisi vardı; bunun lehinde konuşacağım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; harp sanatını öğreten Silahlı Kuvvetlerin mensupları, subaylar, üstsubaylar olarak ayrılıyor; erler, erbaşlar, subaylar, üstsubaylar olarak ayrılıyor.

Daha önce, Parlamentonun kabul ettiği yasalarla bazı subaylarımıza makam tazminatları verilmiştir; ayrıca, görev tazminatları talepleri de olmuştur. Bunlar, 211 sayılı İç Hizmet Kanununun     11 inci maddesine göre, subaylar, sırasıyla, üstsubaylar ve generaller olarak ayrılmıştır. Subaylar da, üssubaylar olarak, binbaşılar, yarbaylar, albaylar olarak ayrılmıştır. Üstsubayların karşısındaki  as-subayların da durumları, kıdemli başçavuşlar ve kademeli başçavuşlardır. Bunlar, 211 sayılı İç Hizmet Kanunu gereğince, eşit olarak düzenlenmişlerdir. Yani, üstsubaylar, binbaşı, yarbay, albay; onun karşısında da, assubaylar sınıfında ise, kıdemli başçavuşlar ve iki kademeli başçavuşlardır. Bundan önce çıkan bir yasayla, makam tazminatı olarak, generaller ve amiraller bu tazminatlarını almışlardır; yine, üstsubaylardan sayılan yarbaylar ve albaylar makam tazminatlarını almışlardır. Ancak, ne hikmetse, üssubaylardan sayılan binbaşılar ve onların karşılığı assubay sınıfındaki kıdemli başçavuşlar ve iki kademeli başçavuşlar, yasada yazmasına karşın, çıkan yasalarda, kanunlarda derç edilmesine karşın makam tazminatlarını bugüne kadar alamamışlardır.

Daha önce verdiğimiz kanun teklifi -1088 sıra sayılı bu teklif- gündeme alınmıştır. Bunun, bir an önce görüşülmesi konusunda yaptığımız görüşmeler, Meclisimizin 16.3.2006 tarihindeki toplantısında görüşülmüş; burada, bizim yaptığımız bu teklif, üzülerek ifade ediyorum ki, olumlu gerekçeler söylenmesine karşın, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız tarafından reddedilmiştir.

Ben, o günkü, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa'nın bazı cümlelerini size okumak istiyorum: "Arkadaşlar, içerik itibariyle, aşağı yukarı, iki kanun teklifi de birbirine yakın kanun teklifleridir. Eğer, bunlar birleştirilerek komisyonda görüşülürse, komisyonun ve Millî Savunma Komisyonu üyelerinin de buna teklifleri ve düşünceleri ifade edilir, katkıları sağlanırsa, ben öyle zannediyorum ki, parti gruplarının bunların görüşülmesinde ve kanunlaştırılmasında destek olacağı kanaatindeyim. Bunu, ben, kendi Grubum adına da söylüyorum. Bunu, bir samimî kanaat olarak sizinle paylaşıyorum" diyor. Ne zaman söylüyor değerli arkadaşlarım; az önce tarihini verdim, 16.3.2006 tarihinde söylüyor.

Değerli arkadaşlar, ben, Atatürk Orman Çiftliği Yasasına bir ek madde konması konusunda komisyonun altkomisyon üyesiyim. Yıldırım hızıyla geçip gidiyor değerli arkadaşlar ve altkomisyon kararını verdi birkaç gün içinde. Bu, ne kadar zor bir olay ki, martın 16'sından itibaren, bugüne kadar, komisyonlara gitmiyor ve bu, komisyonlardan gelmiyor.

Değerli arkadaşlarım, ben 37 nci maddeyle ilgili doğrudan gündeme alınmasında konuşurken, bu konuda, Adalet ve Kalkınma Partisine teşekkür etmiştim, kendilerini bu konuda, samimî bulmuştum; ama, burada, sizlerin ve milletin huzurunda, burada yanıldığımı ifade ediyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi, burada samimî değilmiş değerli arkadaşlar. Eğer samimî olsalardı, eğer assubayların ve binbaşıların sorunlarında, bunların çektikleri ıstıraplarda, ailelerinin çektikleri ıstıraplarda ve zor koşullarda yaşamlarını idame etmekteki zorlukları anlamada samimî olsalardı, bugün, bu kabul edilir değerli arkadaşlarım. Samimî olmadıklarından dolayı… Ben de onlara, samimî olduklarından dolayı inandığım için, Türk Milletinin huzurunda, ben kendi adıma özür diliyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi, assubaylara ve subaylara verilecek olan makam tazminatları konusunda doğrudan gündeme alınmasını kabul ettiği halde; ama, onlara bu hakların verilmesinde samimî değildir.

Bilemiyorum, subaylarla ve assubaylarla bir sıkıntıları mı var; olmaması gerekir diye düşünüyorum. Onların yurtseverlikleri konusunda, onların özverileri, fedakârlıkları konusunda, sanıyorum, onlar da bizim gibi düşünüyor; ama, küçücük akçalı işlere geldiği zaman, nedense, bu fedakârlıklar, bu can vermeler, bu şehit olmalar gözardı ediliyor değerli arkadaşlarım.

Bir mazeret ileri sürülüyor: "Efendim, Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı buna karşıdır." Değerli arkadaşlar, bunlar yanlış. Ben, babası da assubay olduğu gerekçesiyle, bu kanuna yardımcı olması konusunda Sayın Meclis Başkanımızla görüştüm. Orada, bu belgeleri beraberce tartıştık. Hiçbir Genelkurmay Başkanının, hiçbir kuvvet komutanının ve Millî Savunma Bakanının, bu yasalardan sağlanacak hakların verilmesi konusunda çekinceleri yoktur. Bunların verilmeleri konusunda, bana verdikleri, soru önergelerine verdikleri cevaplar vardır, Genelkurmay İkinci Başkanının, o zamanki Sayın Başbuğ'un yazıları vardır, Kara Kuvvetleri Komutanının yazıları vardır; hatta demektedirler ki gerekçede: "Eğer, bunlar Maliyeye, Hazineye yük getiriyorsa, biz Millî Savunma Bakanlığı bütçesinden bunları karşılamak durumundayız."

Değerli arkadaşlarım, askerlik zor zanaattır. Askere girerken yemin edersiniz; ülkeye, en sevdiğiniz şeyi, yani, canınızı baştan vermenin yeminini edersiniz, gidersiniz orada da canınızı verirsiniz. Nitekim, kurtuluş savaşlarında, terörle mücadelede bir taş kovuğunda günlerini geçiren bu fedakâr insanlar, şehit olmuşlar, yaralanmışlar, geride bakmaya muhtaç ailelerini bırakmışlardır. İşte, şimdi, onların sizden bir isteği var: Bizim hakkımız olan, yasalarla belirlenen bu hakkı bize verin.

Bakın, arada, bir yarbay ile binbaşının, bir yarbay ile bir assubayın aldığı maaşlarda tam 500 YTL bir fark bulunmaktadır. Diyorlar ki: "assubaylar çok para alıyorlar." Değerli arkadaşlar, assubayların ayda aldığı ortalama maaş 700 milyon lira civarındadır. Eğer bu yasada, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu üyeleri, saygıdeğer üyeler, eğer samimîyse, eğer bu ülkeye can veren insanlarla beraberse eğer onların geride bıraktıkları yetimleri, dulları için bir şey yapmak içlerinden geliyorsa, bu konudaki düşüncelerini biraz sonra biz de göreceğiz, bizi televizyonları başında izleyen, hem bu ulusun evlatları görecek -hem de, şimdi, 1 200 000 kişi şu anda televizyonunu açtı, bu Gazi Meclisten kendilerine bir çare bulunmasını istiyor- onlar da televizyonlarının başında şu anda değerli arkadaşlar.

Ben, tekrar, Meclisin bütün üyelerinin bu konudaki samimiyetlerine güveniyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT BARATALI (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

BÜLENT BARATALI (Devamla) - Bu insanlar, her yerde, vatanları için en kutsal, en aziz canlarını verdiler; Gabar Dağlarında da verdiler, Tendürek Dağlarında da verdiler. Eğer, Sayın Başbakan, ileri harekât emri verdiği zaman -ki, o istemezse bir uçak bile yasalara göre sınırlarımızın dışına çıkmaz- eğer "Kandil Dağını da temizleyin" emri sizlerden gelirse, onlar, daha önce verdikleri aziz canlarını, bu ülkenin bekası için, geleceği için, bütünlüğü için hazır ve televizyonlarının başında sizi izliyorlar değerli arkadaşlarım.

Bu düşüncelerle, doğrudan gündeme alınması konusunda ve öncelik verilmesi konusundaki duygularınıza onlar adına sesleniyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baratalı.

Önerinin aleyhinde, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Tabiî, hemen soracaksınız, böyle bir konuda, nasıl grup önerisi aleyhinde söz istiyorsunuz?..

Şimdi, bugün üçüncü gün Meclisin çalışması. Salı günü, Danışma Kurulu önerisi, grup önerileri; dün, grup önerisi; bugün, yine bir grup önerisi. Şimdi, biz, Doğru Yol Partisi olarak grubumuz olmadığı için Danışma Kurulu toplantılarından haberimiz olmuyor. Ne zaman toplanıyor, hangi öneriler geliyor, mutabakat sağlandı mı sağlanmadı mı bilmiyoruz; hangi konuda öneriyi görüşeceğiz...

Şimdi, bugün Meclis açılınca geldim gördüm ki, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızın, daha önce, Türkiye Büyük Millet Meclisine verdikleri; ancak, kırkbeş gün içerisinde komisyonda görüşülmemesi nedeniyle -benim de desteklediğim, oy verdiğim Meclis görüşmesi neticesinde- Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınan bir konu. Şimdi, gönül istiyordu ki, bu konuyla ilgili, bunun bugün Meclis gündemine getirilmesiyle ilgili bizim haberimiz olsaydı. Biz de, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının çok haklı isteklerinin bir nebze çözümüne vesile olabilecek böyle bir teklifle ilgili daha hazır, daha donanımlı bir şekilde buraya gelip buna katkı sağlama noktasında Meclis çalışmalarında faydamız olsun arzu ederdik; ancak, bunu göremediğimiz için ve Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerimizin de, önerge sahipleri olarak lehinde konuşmalarının önüne geçmemek düşüncesiyle, aleyhte bir konuşmayla, bu meselenin ehemmiyetini Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine taşımak istedim.

Şimdi, ben, kayınpederi bir assubay olan, kayınbiraderi subay olan, bacanağı subay olan birisiyim ve bacanağım da, şu anda, Şırnak'ta binbaşı rütbesiyle görev yapıyor. Ben de, meslek itibariyle yirmiüç yıl Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına çok yakın konumda çalışan birisiyim. Hep yeri geldiğinde söylüyorum, 1987-92 yılları arasında, Siirt'te, hem kaymakamlığım hem de vali yardımcılığım var ve şu andaki İstanbul İl Jandarma Komutanıyla Şirvan'da beraber çalıştık; çok değerli bir komutan. Orada, Silahlı Kuvvetler mensuplarımızla, 87-92 yılları arasında, terörün en yoğun olduğu dönemde, omuz omuza, gönül gönüle onlarla beraber büyük bir terör mücadelesi yaptık. Her zaman gururla söylüyorum, o dönemde, terörün en yoğun olduğu dönemde, Şirvan Kaymakamlığım sırasında, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarıyla Şirvan'da yaptığımız o mücadele, PKK'nın, terör örgütünün bildirilerinde hep yer almıştır. O dönemde bütün ilçeler, köyler basılırken, Şirvan'ın ne ilçe merkezinde ne köylerinde bir tek hadise olamamış ve bütün bildirilerinde "Şirvan İlçesini düşüreceğiz" demiş olmalarına rağmen, biz, o Silahlı Kuvvetler mensuplarıyla, halkla, vatandaşlarımızla, korucularımızla, hep o terör örgütü mensuplarını Şirvan'a davet etmişizdir.

O nedenle, geçmişten günümüze Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü için canlarını, mallarını, her şeylerini feda eden Silahlı Kuvvetler mensuplarımız için ne yapsak azdır değerli milletvekilleri.

İşte, elimde rakamlar var, rakamları da getirdim. Bu dönemde şehit olan Silahlı Kuvvetler mensuplarımızın rakamlarını sizlere vermek istiyorum. Asker olarak, sadece asker olarak 211 ve bunların büyük çoğunluğu da, işte, maddî durumlarını düzeltmeye çalıştığımız assubay arkadaşlarımız, subay arkadaşlarımız.

Biz, bu kanun teklifinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde doğrudan, bugün görüşülmesiyle ilgili meseleyi konuşurken, belki şu anda şehit olacak Silahlı Kuvvetler mensuplarımız var, belki şu anda dağlarda çatışma halinde olan Silahlı Kuvvetler mensuplarımız var. Şimdi, bu kadar önemli olan bir konuda, onların çok haklı istekleriyle ilgili bir konuda, eğer, biz, bunu bugün, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınması noktasında bir fikir ve karar birliği içerisinde olamayacaksak, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu kahraman askerlerimize şükran borcunu ne zaman ödeyecek arkadaşlar, ne zaman ödeyeceğiz bunları?!

RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın Kandoğan…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilim, şimdi, oradan bir şeyler söylüyorsun, ben anlamıyorum; ama…

Şimdi, bakınız, Danıştay 12. Dairesi, TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76'sının satışını iptal etti. Ben, burada çok konuştum ve o konuşmalarımda demiştim ki, bu yüzde 14,76'ının satışı alenî olmamıştır, gerekli duyurular yapılmamıştır, rekabet ortamı sağlanmamıştır ve kamu yararı gözetilmemiştir. Tutanaklar burada, isteyen arkadaşlarım müracaat edebilir. Danıştay 12. Dairesi, aynı gerekçelerle bunu bozdu. Ne oldu şimdi arkadaşlar?! Bu, 466 000 000 dolara Ofer'e satıldı. Şimdi ne oldu; Ofer'e 800 000 000 dolar daha aşağıya satıldığı tescil edildi. Bu memleketin, bu milletin sahiplerinin bundan zararı 800 000 000 dolar. Bu "peşkeş çekilmeden" altını çiziyorum "peşkeş çekilmeden" dolayı devletin zararı 800 000 000 dolar. Biz, o 800 000 000 doları, işte, bu Silahlı Kuvvetler mensuplarına vermiş olsaydık, emniyet güçlerimize vermiş olsaydık, en azından, bugün, Meclis olarak, bir görevi yerine getiren insanların huzuruyla, rahatlığıyla onların karşısında olurduk; ama, maalesef, Ofer'e var, Silahlı Kuvvetler mensuplarına yok; Galataport var, emniyet mensuplarına yok.

Onun için, değerli milletvekilleri, bakınız, elimde rakamlar da var.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Aleyhinde mi konuşuyorsun?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geliyorum.

Şimdi, enflasyon yüzde 5 diyorsunuz. İşte rakamlar elimde. Bakınız, sadece kira artışları: İstanbul'da yüzde 21, İzmir'de yüzde 21, Ankara'da 16,4, Antalya, İstanbul, Burdur'da yüzde 23,4. Enflasyon yüzde 5… Şimdi, o bölgeden dönen, dönecek olan Silahlı Kuvvetler mensupları… Benim demin bahsettiğim yakınım beni arıyor "aman, bir ev kiralayayım; ama, 500 000 000'u sakın geçmesin" diyor. Şimdi, Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun eğer birinci meselesi maddî mesele olmaya başlamışsa, artık, geçim derdine düşmüşse Silahlı Kuvvetler mensupları, onların görev yapma arzusunda, şevkinde, maalesef, azalmalar olur.

Geçenlerde, biliyorsunuz, Genelkurmay Başkanlığı bir bildiri yayınladı, tamim yayınladı ve orada, Silahlı Kuvvetler mensuplarının, kredi kartı borçlarının ayyuka çıktığını, tahayyül bile edilemeyecek rakamlara ulaştığını, ciddî manada ekonomik sıkıntı ve kriz içinde olduklarını ifade etti.

Onun için, değerli milletvekilleri, geliniz, burada, bugün, bu meselenin bir şekilde çözüme kavuşturulması… Binbaşı rütbesindeki kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın, görevlilerimizin ve assubay rütbesindeki arkadaşlarımızın maddî durumunda bir nebze olsun ferahlama sağlayacak olan…

Cumhuriyet Halk Partisinden bu teklifi getiren arkadaşlara da teşekkür ediyorum; büyük bir görevi yerine getirmişlerdir. Şimdi, Meclise bir görev düşüyor. İnşallah, Meclis de, bugün, bunu gündemine alsın, görüşelim, konuşalım, tartışalım ve bu meseleyi de bir şekilde çözüme kavuşturalım diyorum.

Aleyhte söz almamın sebebi, demin izah etmeye çalıştım, bilgi sahibi olmamamızdan, bu konuyla ilgili yeterli hazırlık yapamamamızdan dolayı bu sözleri söylemek mecburiyetinde kaldım.

Merkez Bankası Başkanı, geçen gün basın toplantısı yaptı; orada şunu söyledi: Reel ücretler 2005 yılında yüzde 8 azalmış. Reel ücretler… Ücret, memur maaşlarının, reel ücretinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Reel ücretlerin yüzde 8 azaldığını Merkez Bankası Başkanı söylüyor. Sonra da buraya, kürsülere geliyoruz -dün de oldu burada- memur, işçi çok iyi; çiftçi, köylü çok iyi; esnaf çok iyi…

Şimdi, kişi başına düşen gelir 5 000 dolar diye övünüyordunuz değerli milletvekilleri, övünüyordunuz, 5 000 dolar…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, son cümlenizi rica ediyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum, memurları ilgilendirdiği için, son cümlem…

Övünüyordunuz, şimdi ne oldu?!.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Ne oldu?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yüzde 15 dolar prim yapınca, sizin o hesaplamalarınız ne oldu biliyor musunuz; şimdi kişi başına düşen gelir, Türkiye'de, 4 400 dolara düştü.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Siz mutlu mu oldunuz?! Sevindiniz mi?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Resmî rakam bu, resmî, açıklandı, 4 400; yani, kâğıt üzerinde kişi başına gelir artıyor, eksiliyor… Bunu, kürsülerden söylersiniz, işte, yüzde 15, dolar prim yapınca, kişi başına düşen gelir 5 000 dolardan  4 400'e düşer. Biraz daha yükselirse, eski rakamlara ulaşılır. O nedenle…

Onun için kâğıt üzerinde olmayacak. Değerli milletvekilleri, bunlar, vatandaşın cebine girecek o rakamlar. Kâğıt üzerinde olursa bir netice elde edilmez.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Öneri aleyhinde ikinci söz isteği, Hatay Milletvekili Sayın Sadullah Ergin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin Grup önerisi üzerinde şahsım adına söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, burada görüştüğümüz Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinde, subay ve assubayların özlük haklarında birtakım düzenlemeler yaparak, durumlarını iyileştirme yönünde bir kanun teklifinin gündemin ön sırasına alınarak görüşülmesi talebi var.

Tabiî, bu, Meclis Genel Kurul gündemine alınırken, tüm Genel Kuruldaki arkadaşlarımızın oylarıyla Genel Kurul gündemine alınmış bir teklif; dolayısıyla, o gün, burada, nöbette olan değerli grup başkanvekilimize atfen de birtakım değerlendirmeler yapıldı.

Ben, hemen şunu ifade etmek istiyorum: Sayın Baratalı düşüncelerini ifade ederken, subay ve assubayların tazminatlarının oranlarının değiştirilerek durumlarının iyileştirilmesine ilişkin bu teklifin AK Parti aleyhinde midir, niçin buna karşı çıkmaktadır, subaylarla, assubaylarla bir sorununuz mu var gibi bir talihsiz ifadede bulundu. Ben, bu ifadeyi üzüntüyle karşıladığımı beyan ediyorum. Zira, muhalefet partileri, her gün, buraya, bir başka teklif getirebilirler. Bugün subay, assubaylarla ilgili, yarın muhtarlarla ilgili -ki, daha önce getirdiler- bir başka gün avukatlarla ilgili -kamuda çalışan- bir başka gün mühendisler, teknik elemanlar… Bütün bu tekliflerini, muhalefet etme anlayışı içerisinde anlayışla karşılamak mümkün elbette. Siyaset yapılıyor ve bu siyaseti yaparken de, bu meslek grupları içerisinde çalışanlara hoş görünme…

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Biz siyaset yapmıyoruz; kim siyaset yapıyor?!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - … siyaseten onların teveccühlerini kazanma gibi bir gaye gütmüş olabilirler, bunu da eleştirmiyorum; ancak, bu teklifleri getirdiklerinde, bu kürsüden, İktidar Partisini, farklı şekilde, bu çalışanlarla karşı karşıya getirecek, manipülasyon kokan hareketleri hoş görmemiz mümkün değil.

Ben, bu manada bu sözleri kabul etmediğimizi, subay, assubaylar gibi Türkiye'de tüm kamu çalışanlarının bizim ülkenin öz evlatları olduğunu ve en tabiî temel haklarının, bu Meclis tarafından, Grubumuz tarafından korunacağını ve korunduğunu ifade etmek istiyorum.

Şimdi, burada, elbette ki, bu çalışan grubu olarak subay, assubayların çok zorda oldukları konuşuldu; katılırım. Canları pahasına, serhat boylarında, ailelerini, çoluk çocuklarını bırakarak, vatan uğruna mücadele ettiklerini kabul ederim; ama, burada, vatan, şehadet, şehitlik gibi kutsal kavramların, böylesine siyasî bir rant beklentisine aracı kılınmasını da kabul edemem. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Siyaseti siz yapıyorsunuz. Samimî olun!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Elbette… Burada... Burada...

GÜROL ERGİN (Muğla) - Ali Dibocular var burada, Ali Dibocular!.. Ali Dibo!..

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Evet, burada, gelip, muhalefet olarak, muhtarlara verin diyebilirsiniz; subay, assubaylara verin diyebilirsiniz; mühendislere katkı sağlayalım diyebilirsiniz; ama, biz, iktidara geldiğimiz günden bu yana, asla ve kata popülist bir politika takip etmediğimizi ve etmeyeceğimizi ifade ettik.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yakınlarınız hariç.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, bugün, gelip, subay, assubaylara şu kadar katkı verelim, zam yapalım talebi var; yarın, muhtarlar için. Bundan önce yapılmış bunlar, verilmiş hesap kitap yapılmadan, bu memleketin kaynakları birtakım popülist uygulamalarla dağıtılmış. Geçen gün ifade ettim... (CHP sıralarından gürültüler)

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Eyüp Fatsa böyle konuşmadı ama! Eyüp Fatsa böyle konuşmadı!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Müsaade eder misiniz. Siz, burada, deminden beri...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Tam 30 dakikadır konuşuldu burada, bir tek arkadaşımız sesini çıkarmadı.

BAŞKAN - Bakın, diğer konuşmacıları huzurla dinledik. Müsaade edin, konuşsun. 

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Lütfen ama!.. Siyaset yapıyorsunuz.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar...

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sizden fırsat kalmıyor ki vatandaşa da verilsin bir şey.

RECEP KORAL (İstanbul) - Çoğunluğun sesini de kısmayın bari. Çoğunluğun sesini kısıyorsunuz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ali Diboculardan kimseye bir şey kalmadı!

RECEP KORAL (İstanbul) - Çoğunluğun sesini kısmayın.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar... (CHP sıralarından "Ali Dibo" sesleri)

Değerli arkadaşlar, daha önce, bu Meclisin çatısı altında, birçok meslek örgütlerine, gruplarına, hesapsız, kitapsız paralar verildi ve fakat, bunun acısını, Türkiye, çok ağır şekilde çekti, ödedi. 38-40 yaşında vatandaşlarımızı emekli ettiğimizi geçen gün bu kürsüden söyledim. Bu Meclis "falanca parti ne veriyorsa, ben 5 puan fazlasını veriyorum" diyen siyasîleri gördü, siyasî liderleri gördü.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Biz lütuf istemiyoruz ki, hak istiyoruz, hak!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sen onu Genel Başkanına söyle, Genel Başkanına!.. Hak iddia ettiğimiz… Çayla ilgili söyledi, hâlâ verecek!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Dolayısıyla, bu tür yaklaşımlarla, devlet idare edilmez, hükümet yapılmaz. (AK Parti sıralarından "dinleyelim" sesleri)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kırklareli) - Dinleyelim beyler! Biz sizi dinledik; dinleyelim!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Biz de dinliyoruz. Öğrensin bilmiyorsa; Genel Başkanı söyledi.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bakınız, Cumhuriyet Halk Partisi, maalesef, geçmişten gelen... 

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Ayrıcalık istemiyoruz.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Kendisi konuşacak, her şeyi söyleyecek; ama, söylenen şeyleri dinlemeyecek. Hâlâ, o tek parti anlayışı bugün devam ediyor maalesef. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Burası demokratik bir platform değerli arkadaşlar.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Onda Ali Dibo yoktu!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Çıkıp fikirlerinizi söylersiniz; ama, karşı fikirlere de tahammül edersiniz.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Öyle deme Ali Dibo!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bu en basit kurala bile riayet etmiyorsunuz.

Değerli arkadaşlar… (CHP sıralarından gürültüler)

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Tamam, bu yasa teklifine karşıyız deyin, olsun bitsin; evelemeye gevelemeye gerek yok!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Şimdi, subay, assubaylarla ilgili düzenlemenin içeriğine karşı değiliz, bunu daha önce de söyledik; ancak, bu arada, farklı kamu kurumlarında çalışan ve fakat, aynı işi yapan, avukattır, hukuk müşaviridir, teknik elemandır, mühendistir, (A) kurumunda farklı alıyor, (B) kurumunda farklı alıyor. Tüm bu çarpıklıkları gidermek üzere, Hükümet, şu anda bir personel reformu hazırlıyor.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Getirin canım o zaman.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ne zaman çıkıyor?

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Dört senedir hazırlıyorsunuz!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bu personel reformu içerisinde, bütün bu çarpıklıkları gidermek üzere hazırlıklar yapılıyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Üçbuçuk yıldır bunu söylüyorlar.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Parça usulü, her gün bir ayrı meslek grubuna ayrı ayrı birtakım düzenlemeleri bu kürsüye getirmek, ciddî idarecilikle, ciddî iktidar etme anlayışıyla bağdaşmaz. (CHP sıralarından gürültüler)

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Hangisi ciddiyetsizlik Sayın Başkan; sizinki mi ciddiyetsizlik, bizimki mi ciddiyetsizlik?!

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sayın Başkan, hatibi dinleyemiyoruz!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Elbette ki, muhalefet etmenin rahatlığıyla, sizler bunları söyleyebilirsiniz; ama, AK Parti Grubu da, bu Grubun içerisinden çıkan AK Parti Hükümeti de, bu milletin 59 uncu Cumhuriyet Hükümeti de ciddiyetle işbaşındadır…

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) -  Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti sadece AK Parti Hükümeti değildir!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - …ve sadece bir grubun değil, iki grubun değil, tüm kamu çalışanları arasındaki dengesizlikleri, haksızlıkları, eşitsizlikleri giderecek personel reformunu, inşallah, en kısa sürede huzurlarınıza getireceğiz.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Ne zaman getireceksiniz?

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ömrünüz yetmeyecek!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bu nedenle, biz, bu teklifin içeriğine katılmakla beraber, Meclis gündeminin ön sırasına çekilerek tek başına görüşülmesi fikrine katılamıyoruz.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Senin ömrün yetmez onu getirmeye!

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Toptan yapacağız.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ve ayrıca -bugün perşembe- salı günü Danışma Kurulu, çarşamba günü Danışma Kurulu, perşembe günü Danışma Kurulu talebiyle bu Meclisin her gün en az 1 saatini almak istiyor sayın muhalefet.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Siz de 1 saat fazla çalıştırın.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ama, hakkıdır, İçtüzükten doğan bir haklarıdır, buna da itiraz etmiyorum; ama, kamuoyunun takdirlerine sunuyor; bu duygularla, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Çok ciddî bir konuşma yaptınız!

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergin.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza sunacağım…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Ve karar yetersayısını arayacağım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, çoğunluk yoktur. Sayın Başkan, 10 dakika sonra efendim, açık seçik yoktur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Divan Üyeleri arasında mutabakat yoktur…

HALUK KOÇ (Samsun) - Nasıl anlaşma yoktur?!.. Sayın Başkan, ben görüyorum buradan, ben de sayıyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - İnsaf yahu!

BAŞKAN - Mutabakat olmayınca, bir itiraz olunca, benim yapacağım, İçtüzüğe göre, elektronik cihazla oylama yapmaktır, ben onu yaparım.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bu mu dürüstlük?.. Bakın gülüyor…

BAŞKAN - Ben doğru söylüyorum, ben Türkçe konuşuyorum. Divan üyeleri arasında mutabakat yoktur.

HALUK KOÇ (Samsun) - Gülüyor Sayın Başkan… Ben de Türkçe konuşuyorum… Bakın, yaptığına gülüyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - İnsaf edin Bayram Bey, kaç kişi var orada?!

BAŞKAN - Elektronik cihazla oylama yapacağım ve 3 dakika süre vereceğim.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - İnsaf edin yahu, 100 kişi yok şurada!

BAŞKAN - Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Pusula gönderen değerli milletvekillerimizin Genel Kuruldan ayrılmamalarını rica ediyorum.

İSMET ATALAY (İstanbul) - Oylama bitmiştir Başkan.

BAŞKAN - Efendim, cihaza giremediğini gördüğüm milletvekili, giremeyince, işaret ediyor, koşuyor buraya. O, hakkını kullanacak tabiî.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sürenin ne ehemmiyeti var o zaman Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Efendim, telaş etmenize lüzum yok. Benim bu sözü söylediğim zaman, sonuç belli zaten; ama, o milletvekilimize de saygı duymamız lâzım; girememiş, girememiş…

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır ve öneri reddedilmiştir.

Efendim, itiraz edilen oylar sayılmadı zaten merak etmeyin; zaten, o zaman, hazırlanmış, çıkmıştı sonuç.

Şimdi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3 üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına ilişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1185) (S. Sayısı: 1141)

BAŞKAN - Komisyon?..

Hükümet?..

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hükümet yok.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Hükümet kayıp, kayıp!

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, ara vereceksiniz.

BAŞKAN - Efendim, Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.41

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.56

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

3 üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1185) (S. Sayısı: 1141) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 1141 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteği var.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Öymen.

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapılmasına İlişkin Anlaşma hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, Türkiye ile Japonya iki dost ülkedir. 1924 yılında, cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra, Japonya, Türkiye'yi tanımıştır, Türkiye'yle 1925 yılından itibaren diplomatik ilişkiler kurmuştur. Bu ülkeyle aramızda, gerçekten hiçbir sorun yoktur. Çok yakın işbirliği var; ekonomik işbirliği var, kültürel işbirliği var. 1 000'den fazla Japon vatandaşı, yatırımcısı Türkiye'de yaşıyor. Ticarî alanda ilişkilerimiz gelişiyor, kültürel alanda ilişkilerimiz gelişiyor. O bakımdan, biz, Türkiye ile Japonya arasındaki bütün bu gibi projeleri, girişimleri destekliyoruz.

Türkiye ile Japonya arasında kültür alanında şimdiye kadar 19 proje gerçekleştirilmiştir. 1980'li yılların başından itibaren, 1983 yılından itibaren 19 proje gerçekleştirilmiştir ve hepsi de çok yararlı olmuştur.

Şimdi, bu anlaşmada, bu Nota Teatisinde, ona ekli belgelerde bizi rahatsız eden nedir, niçin biz buradan rahatsızlık duyduk ve muhalefet şerhi koyduk? Bu konuda imzalanan nota ve ekindeki belgeler Meclis Dışişleri Komisyonuna geldiğinde, orada, bizi çok yadırgatan bir ifadeye rastladık ve orada aynen diyor ki: "Türkiye'nin Japonya'yla bu konuda imzaladığı 30 Eylül 2005 tarihli notaya ekli müzakere kayıtlarında, bu iş için yapılacak sözleşmeler karşılığında rüşvet olarak yorumlanacak herhangi bir teklif, hediye veya ödeme ve menfaat karşılığını önlemek için Türkiye Cumhuriyeti gerekli önlemleri alacaktır."

Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye'nin imzaladığı bir anlaşmada, böyle bir ifadeye yer verilmiş olması, gerçekten, son derece küçültücüdür. Devlet geleneklerimize uymuyor; biz, böyle bir şey hiç yapmadık. O bakımdan, Dışişleri Komisyonuna bu geldiği zaman, İktidar ve muhalefet partisine mensup milletvekilleri, oybirliğiyle bunu geri çevirdik, geri gönderdik. Katiyen böyle bir şeyi kabul edemeyiz dedik. Çok değerli arkadaşım Meclis Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Mehmet Dülger, bu konuda basına yaptığı açıklamada çok ağır ifadelerle bunu eleştirdi "bu imza nasıl atıldı" diyor;  haklıdır. Biz de aynı görüşteyiz; yani, böyle bir metni nasıl imzalarsınız?! Hadi, birisinin dikkatinden kaçtı, imzaladı; kaç tane bakanın ve Sayın Başbakanın imzasıyla bu Meclise geliyor! Böyle bir metni Meclise nasıl sunarsınız? Bu bizi son derece rahatsız etmiştir ve o yüzden bunu geri çevirdik. "Aman" dediler "işte, şu tarihe kadar bitmesi lâzım, mutlaka bunu yapmak lâzım." Biz dedik ki, o zaman, bu metni değiştireceksiniz. İçinde Türkiye'yi rencide edecek unsurlar olmayacak önümüze gelen metinde; o zaman biz de destekleriz; çünkü, işin özüne itirazımız yok. Böyle bir projeyi Japonya'nın desteklemesi bizi niye rahatsız etsin?!

Netice itibariyle bu metni geri çevirdik. Sonra yeni bir metin geldi ortaya. Şimdi, yeni metne bakıyoruz; hakikaten, yeni metnin içinde "rüşvet" kelimesi geçmiyor; ama ne geçiyor; diyor ki: "Bütün bu konuda yapılacak işbirliği, Japonya'nın bu konudaki ilgili mevzuatına uygun olarak yapılacaktır." Japonya'nın ilgili mevzuatını getirttik; baktık ki, bizim metinden çıkarılan kelimeler -"rüşvet" filan- aynen onun içinde var. Tutanakların 2 nci maddesinde, Japon belgesinin 2 nci maddesinde, ikinci bölümünün 5 inci maddesinde, üçüncü bölümünün 3 üncü maddesinde bizim sakıncalı bulduğumuz ifadeler aynen yer alıyor. Şimdi, bu bizi çok rahatsız etti. Dedik ki, bu olamaz, bunu değiştirin ve bize böyle bir atıfta bulunan metin getirmeyin önümüze. Neticede Japonlar dediler ki: "Canım, bu, Türkiye'ye karşı değildir; OECD çerçevesinde rüşvetle mücadele konusunda alınan kararlar vardır; siz bunu böyle değerlendirin." İyi de, OECD'nin, zaten, bu konudaki anlaşmasını biz de imzalamışız, biz de onaylamışız, yürürlüğe koymuşuz. Bunu bir kere daha, böyle, Türkiye'nin başına vurmaya hiç gerek yok. Niçin bunu istiyorsunuz bizden? Maalesef, bunu sağlayamadı, Hükümet bunu sağlayamadı, bu dolaylı atfın metinden çıkarılmasını sağlayamadı; bu haliyle bize gönderdiler.

Şimdi, ikinci bir sakınca gördük metinde; diyor ki tutanakların 3 üncü maddesi: "Türk devlet görevlilerinin ürün ve hizmet alımına ilişkin işlerden herhangi bir parçasını üstlenmeyecekleri" söyleniyor. Yani, diyor ki: Ben sana bu parayı veriyorum, sen bu parayla bu projeyi yapacaksın; ama, sakın ola ki, senin devletinin görevlilerinden birisi bu projeden pay almasın. Aynı şey… Yani, sanki bizim devlet görevlileri "fırsat bu fırsattır" deyip bu projeden pay alacaklar, ceplerine para atacaklar. Bunlar, bizi küçültücü şeyler. Dedik ki, hiç değilse bir denge sağlayalım. Ne olsun; diyelim ki içinde, Türk ve Japon devlet görevlileri hiçbir şekilde bu projeden pay almayacaklardır; en azından, denge sağlayalım. Bunu da kabul ettiremedik. Yani, Japonların, bu projeden Japon devlet görevlilerinin pay almasını engelleyen hüküm yok; Türk devlet görevlilerinin almasını engelleyen hüküm var; bu, dengesiz; dengesiz olan  bu. Dedik ki, bunu hemen Japonlara söyleyin, anlatın, değiştirilsin bu metin; o zaman, biz  de onaylayalım, destekleyelim. Hayır; yapamadılar ve bu haliyle, bu sakıncalı haliyle, Meclisin huzuruna sunuldu metin. İşte, bu, bizi, gerçekten çok rahatsız etti. Bu konudaki görüşlerimizi, tepkilerimizi Yüce Meclise arz etmeyi de, bu vesileyle, bir görev sayıyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu, işin bir boyutudur; diğer bir boyutu, madalyonun öbür tarafı şu -onu da burada üzülerek söylüyoruz, dile getirmek zorunda hissediyoruz kendimizi- niçin bu konuda yabancılar Türkiye'nin rüşvet ve suiistimal konusunda bazı eksiklikleri olduğu izlenimini alıyorlar ve bize böyle taleplerde bulunuyorlar?!

Şimdi, bakıyorsunuz değerli arkadaşlar, maalesef, Türkiye, bu konuda çok olumsuz bir görünüm sergiliyor dünyada. Dünyada bütün devletlerin, yolsuzluklarla, suiistimallerle mücadele açısından sıralandığı bir liste var; Dünya Saydamlık Örgütü listesi. Maalesef, bu listede ülkemiz     65 inci sırada geliyor; yani, ona göre, 64 ülke, rüşvet, suiistimal gibi konularda Türkiye'den daha iyi; Türkiye bunlardan daha kötü. İşte, bu, bizi çok rahatsız ediyor, çok tedirgin ediyor. Şimdi, bakın, bu listede en iyi durumdaki ülke İzlanda; 10 üzerinden aldığı puan 9,7. Türkiye'nin aldığı puan maalesef 3,5; yani, rüşvet ve suiistimal iddiası konusunda böyle bir tablo var karşımızda.

Şimdi, bizden daha iyi olan ülkelere bakıyorsunuz; bunların içinde Botswana, Uruguay, Namibia, Kostarika filan gibi ülkeler var; yani, diyemezsiniz ki, efendim, bu, fakirlikten kaynaklanıyor. Bizden daha fakir ülkeler de var; ama, onların bile durumu bizden daha iyi. İşte, bu bizi üzüyor, bizi rencide ediyor. Bunu da bu vesileyle ifade etmek istiyoruz.

Şimdi, bakıyoruz, yabancı şirketlerin bu konudaki tavırlarına; bunlar, bizim ülkemize, gerçekten, çok üzücü bir tablo sergiliyor. Mesela, Volvo Şirketi, Türkiye'de bir yatırım yapacaktı. Volvo Şirketi, bunun için bir arazi satın aldı, otomobil imal edecekler Türkiye'de; ondan sonra, vazgeçtiler. Niye; çünkü, şirketin Türkiye Genel Müdürü Larsson diyor ki: "Türkiye'de  yatırım yapmak için arsa satın aldık; ama, daha sonra inanılmaz rüşvet talepleri yüzünden yatırımdan vazgeçtik. Yani, bu gibi durumlar, bizi, bu dayatmalarla, taleplerle karşı karşıya bırakıyor ve belediyeler ve çeşitli kurumlar, bizden olağanüstü rüşvet istediler."

Arkasından, bakıyoruz, IMF'nin Türkiye sorumlusu Moghadam aynı şeyi söylüyor. Niye yabancılar gelmiyormuş Türkiye'ye; çünkü diyor Moghadam, çok rüşvet var diyor. Hem bürokrasi var diyor hem rüşvet var diyor. Nerede söylüyor bunu, ne vesileyle söylüyor; Sayın Başbakan 20 önemli yabancı yatırımcıyla bir araya gelmiş. O toplantının sonuçlarını basına anlatırken Moghadam diyor ki, Başbakan sormuş yabancılara "niye Türkiye'de yatırım yapmıyorsunuz" demiş ve Moghadam'ın ifadesine göre, yabancı işadamları "Türkiye'de rüşvet var, yolsuzluk var, hukuk sisteminde yetersizlikler var ve aşırı bir bürokrasi var" demiş. İşte, sıkıntılar bunlardır. Bunları bu vesileyle dile getirmek, bizim için, gerçekten, önemli bir görev.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türkiye, Avrupa Birliğine üye olacak. Bunun için, İktidar-muhalefet, el ele çalışıyoruz, reform projeleri uyguluyoruz ve birçok girişim yaptık bugüne kadar, sonuç da aldık. Şimdi, yeni bir reform paketi var huzurunuzda, Meclisin huzurunda yeni bir reform paketi var, dokuzuncu reform paketi bu. Hiç değilse bu vesileyle bu işi halledelim diyoruz.

Bakınız, bu gelen reform paketinin içinde biz bunu görmedik. Eğer, gelirse önümüze, memnuniyetle inceleriz; fakat, Avrupa Birliğinin bu konuda Türkiye'yle ilgili raporunu ben size özetleyeyim kısaca. 9 Kasım 2005 tarihinde yayımladığı raporda aynen şöyle diyor: "Türkiye'de yolsuzluk ciddî bir sorun olmaya devam etmektedir. Bugün birçok kamu kurumu malî denetimden muaftır. Yolsuzlukla mücadeleden sorumlu pek çok kurum vardır; ama, bu kurumlar arasında koordinasyon, işbölümü, yetki paylaşımı yoktur ve yolsuzlukla mücadelede en yüksek siyasî makamların mutlaka desteği sağlanmalıdır." Yani, edindiği izlenim, sanki böyle bir desteğin sağlanmadığı yönünde ve raporda, bu çerçevede milletvekili dokunulmazlığının yolsuzluklara engel olduğu, yolsuzluklarla mücadeleye engel olduğu söyleniyor ve "milletvekili dokunulmazlığı kaldırılmalıdır" diyor. Kim diyor; Avrupa Birliğinin ilerleme raporu söylüyor.

Burada daha çok şey söylüyor, hepsini anlatacak vaktimiz yok; ama, bilesiniz ki, Avrupa Birliğine Türkiye üye olmak istiyorsa, mutlaka, bu yolsuzluk meselesini halledeceğiz.

Bakın, şimdi, Bulgaristan ve Romanya'nın 2007 yılında Avrupa Biriliğine üye olması söz konusu. Bulgaristan için özellikle çok büyük bir engel çıktı son dakikada. Avrupa Birliği Komisyonu bir rapor yayımladı; dedi ki: "Bulgaristan'da o kadar çok yolsuzluk var ki, bu yolsuzluk iddiaları da yeterince mahkemeye verilmiyor, bu durumda giremez Bulgaristan." Şimdi, Bulgaristan paniğe kapıldı. Ne yapsak da bu yolsuzlukları önlesek diye yoğun bir çalışma içindeler. Şimdi, eylül veya ekim ayında yeni bir rapor yayımlanacak. O tarihe kadar Bulgaristan yolsuzlukları halledebilirse, 2007 yılının başında üye olacak, halledemezse olmayacak. İşte, bu, bizim için bir uyarıdır; yani, biz, şimdiden bu konuda gerekli tedbirleri alacağız, Avrupa Birliğiyle müzakerelerimizin sorunsuz yürümesi için yolsuzluk meselesini öncelikle halledeceğiz.

Şimdi, bu konuda, değerli arkadaşlarım, size ilgi çekici bir şey daha söyleyeceğim. Bir gazetede,  Southeast European Times isimli bir dergide yayımlanan bir makalede bu konuda Türkiye'ye çok ciddî eleştiriler var; diyor ki: "117 milletvekili aleyhine 208 tane dava var Türkiye'de." Böyle şey olmaz. Yani, bunu yapan başka ülke yok Avrupa'da, bu durumda başka ülke yok. Bu kadar fazla davaya muhatap olacaksınız ve bunlar yargıya gidemeyecek! Bizden başka hangi ülkede var Avrupa'da; hiçbir ülkede yok. O zaman  bunları halledeceğiz. Bunu da bu gazete yazıyor.

Şimdi size ilginç bir şey söyleyeceğim, bu yolsuzlukların nereye kadar vardığını göstermesi açısından. Biliyorsunuz, Google arama motoru var internette. Google arama motoruna girin, size tavsiye ediyorum Türkiye ve yolsuzluk kelimelerini yan yana yazın, karşınıza çıkan tabloya inanamayacaksınız; tam 8 830 000 başlık çıkıyor karşınıza. Bunların birçoğu somut yolsuzluk iddialarıyla ilgilidir.

Şimdi, Türkiye'yi gerçekten bu duruma düşürmeye hakkımız yok. Sebebi ne olursa olsun, ister yerel yönetim olsun, ister merkezî yönetim olsun, ister başka yerlerde olsun, özel sektörde olsun, Türkiye'yi yolsuzlukların kol gezdiği, rüşvetin kol gezdiği bir ülke gibi takdim etmeye hakkımız yok.

Bakın, sivil toplum örgütlerinin bu konuda yaptığı araştırmalar var. TESEV bir araştırma yapmış, çok çarpıcı bilgiler var bu TESEV'in araştırmasında. 3 000 denekle bir araştırma yapıyorlar ve ondan sonra bu TESEV'in Başkanı Sayın Can Paker, Yeni Şafak Gazetesine verdiği bir mülakatta "halkın yüzde 50'si gerektiği zaman, mecbur kalırsa rüşvet vereceğini söylemiştir bizim araştırmamızda" diyor. Yani, TESEV bir muhalefet kuruluşu değil, birçok açıdan yaptığı çalışmalar muhalefetin yanında sayılmaz; ama, işte böyle bir tespitte bulunuyor.

Şimdi, başka ülkeler ne yapıyor; bu konuda Batı ülkeleri büyük bir duyarlılık içindedir. Almanya'da, biliyorsunuz, eski bir ekonomi bakanı, sadece bir yakınıyla ilgili bir tek tavsiye mektubu yazdı diye görevinden istifa etmek zorunda kaldı ve bunu da içine sindiremedi, paraşütle atladı, paraşütünü açmadı, intihar etti.  Yani, diğer ülkelerde bu yolsuzluk bu kadar önemlidir. Hadi Batı'da öyledir, Doğu'da nasıldır; Doğu'da da öyle. Bakın, Çin'de eski bir bakan, eyalet valisi olduğu dönemde 500 000 dolar rüşvet aldı diye ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Yani, bütün dünya ülkeleri, buna bu kadar önem veriyorlar, bizim de aynı dikkati göstermemiz lâzım.

Şimdi, çok değerli arkadaşlarım, bir başka boyutuna değineceğim bu Japon hibesinin. Yalnız yolsuzluklar boyutu değil, bir de başka boyutu var; o da şudur: Acaba, biz, Japonya'dan aldığımız bu kredileri tam olarak kullanabiliyor muyuz; şimdi, bakıyoruz, Dünya Bankası çerçevesinde bir proje, biz yapmışız ve Millî Eğitim Bakanlığımız 2003 yılında bu proje çerçevesinde Japonya'dan 286 000 dolarlık hibe sağlamış. Hibe… 286 000 dolarlık hibe sağlamış; fakat, ne yazık ki, bunun sadece 41 058 dolarını kullanabilmiş, gerisini iade etmiş. Düşünebiliyor musunuz, aldığımız hibeleri değerlendiremiyoruz, kullanamıyoruz. Niçin; çünkü, diyorlar ki bu işin uzmanları: "Vasıflı insanınız yok; proje hazırlayamıyorsunuz."

Şimdi, aynı sıkıntılarla, biz, Avrupa Birliğiyle ilişkilerde karşılaşıyoruz. Avrupa Birliğinin bu işlerden sorumlu bir Başkan Yardımcısı var Siim Kallas adında. Bu da bize aynı şeyi söylüyor. "Türkiye'ye biz 500 000 000 euroluk hibe tahsis ettik ve bunun büyük bir bölümünü Türkiye kullanamadı; çünkü, proje hazırlayamadınız. Bu projeleri yürütecek adamlarınız yok, uzmanlarınız yok" diyor ve bu konuda çok ciddî eleştirilerde bulunuyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye gibi büyük ve tecrübeli bir ülke, bu gibi eleştirilere muhatap olmamalıdır. Yani, hadi rüşvet ve suiistimali anlattık; ama, onun dışında da sorunlarımız var, aldığımız krediyi kullanamıyoruz. Şimdi, bu defa aldığımız krediyi tam kullanabilecek miyiz, bilmiyoruz ve Hükümetten ricada bulunuyoruz, bu konuda, lütfen, duyarlı olsun, dikkat etsin ve bu konuda benzeri sıkıntılarla karşılaşmayalım.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu niye böyle oluyor; yani, Türkiye'de bu işi yapacak uzman mı yok; olmaz olur mu. Yani, milyonlarca üniversite mezunu gencimiz var. Bütün bu konularda ihtisas yapmış insanlarımız var. Yani, biz niçin aldığımız yardımları bile kullanamayan bir ülke durumuna düştük? Hibe yardımı alıyorsunuz, kullanamıyorsunuz; böyle şey olur mu?!

Şimdi, biz, geçen gün Dışişleri Komisyonunda, Avrupa Uyum Komisyonunda, bu konuda ilgili uzmanlara soru sorduk; o doğunun, güneydoğunun kalkındırılması için Avrupa Birliğinden bölgesel kalkınma fonları çerçevesinde milyonlarca dolarlık tahsisat almışız, ne kadarını kullanabildik dedik; hemen hemen hiçbirini kullanamadık dediler. Düşünebiliyor musunuz; yani, aldığımız kredileri kullanamıyoruz, aldığımız hibeleri kullanamıyoruz. İşte bütün bu konularda, biz, Hükümetin dikkatini çekmek istiyoruz, iyi niyetle uyarı görevi yapıyoruz.

Onun için, çok Değerli Bakandan ve Hükümet üyelerinden rica ediyoruz; lütfen, bu gibi uluslararası anlaşmalar çerçevesinde bir metin Yüce Meclisin huzuruna geleceği zaman, önce, devletimizin haysiyetini, gururunu, milletimizin duygularını dikkate alalım ve milletimizin duygularını rencide edecek ifadelere bu metinlerde yer vermeyelim, dolaylı veya doğrudan. İkincisi de, bu yardımı aldığınız zaman, bunu da mutlaka en etkili bir şekilde kullanacak çalışmaları yapınız.

İşte bu nedenle, çok değerli arkadaşlarım, biz, meselenin özüne karşı çıkmamakla birlikte, Türkiye ile Japonya arasında bu konuda yakın işbirliğini desteklemekle birlikte, bu Kaman Projesini de özel olarak desteklemekle birlikte, maalesef, bu tasarıya olumlu oy verecek durumda değiliz. Keşke, bu söylediğimiz bir iki küçük değişiklik yapılabilseydi ve biz de bunu Meclisten oybirliğiyle geçirebilseydik. En azından, umuyoruz ki, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bu uyarısı, Hükümeti, bundan sonra, bu konularda daha dikkatli olmaya sevk edecektir.

Çok değerli arkadaşlarım, bu düşüncelerle, Yüce Meclisi, bir kere daha, saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Öymen.

AK Parti Grubu adına, Kırşehir Milletvekili Sayın Mikail Arslan; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MİKAİL ARSLAN (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Anadolu, antik çağlardan bu yana, birçok uygarlığın doğduğu bir yerdir. Tam Anadolu'nun merkezinde bulunan Kırşehir'in Kaman İlçesi, Kızılırmak Havzasında bulunan konumuyla, eski çağlardan bu yana, Orta Anadolu'da yaşayan uygarlıklar için uygun bir yerleşim yeri olmuş, yeşil, güzel bir ilçemizdir.

Kaman civarında 60'ın üzerinde höyük, tümülüs ve antik yerleşim merkezi bulunmaktadır; ayrıca, yakın çevresinde, ziyarete açılacak, Kapadokya'daki örneklerinden daha büyük yeraltı şehirleri de bulunmaktadır. Mucur'da yeraltı şehri, Kepez yeraltı şehri, Dulkadirli yeraltı şehri ve henüz temizlik çalışmaları yapılmamış onlarca yeraltı şehri Kırşehir bölgesinde de bulunmaktadır. Şu anda ise, sadece Çağırgan'daki Kalehöyük'te kazı çalışmaları yürütülmektedir. 1986 yılında başlayan arkeolojik kazılar Japon bilim adamlarınca yapılmaktadır. Kazı heyetinin Şeref Başkanı olarak Altes Prens Takahito Mikasa, 31 Mayıs 1986 yılında ilk kazmayı vurarak çalışmaları başlatmıştır. Kazı çalışmaları tam yirmi yıldır sürdürülmektedir, elli yıl daha sürmesi planlanmaktadır.

Kalehöyük kazılarında, takriben, yapılan çalışmalarda 10 000 nüfuslu bir yerleşim yerinin olduğu düşünülmektedir. Kazı çalışmalarında, tümülüsü oluşturan 8 katman bulunmaktadır. Her katman yangın sonrası tahrip olmuştur. Yarı çapı 280 metre, yüksekliği 16 metredir. Bölgeyi çevreleyen duvarların uzunluğu ise 1 kilometre uzunluğundadır. Buluntular daha çok Hitit Krallığı ile Asur Koloni dönemine aittir. Karanlık döneme ait bir katmandan ise 240 000 adet parça çıkarılmıştır ki, bu da dünya arkeoloji tarihi açısından son derece önemlidir.

Höyükte, Hititler, Frigler, Asurlular, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlı dönemine ait yaşam kalıntıları mevcuttur. Ayrıca, 1993 senesinde kazı alanı yakınında büyük bir Japon Bahçesi inşa edilmiştir; ki, Japonya dışında yapılan en büyük Japon Bahçesidir bu.

30 Eylül 2006 tarihinde ise, Sayın Başbakanımızın katılımıyla, bir Arkeoloji Enstitüsü Kaman'a kazandırılmıştır.

Bu yatırımlar, Kaman'ın ve Kırşehir'in sosyal, kültürel ve ekonomik gelişimini hızlandıracak nitelikte yatırımlardır. Şu anda, yöredeki halkın geçim kaynağı ağırlıklı olarak tarım ve ticarettir; fakat, Kırşehir, Kayseri, Ankara gibi büyük şehirler ve Kapadokya bölgesinin yakınlığı, tarihî zenginliği, ülkemizin hızla gelişen turizm potansiyelinden bu bölgenin de pay alabileceğini göstermektedir. Bölgeye ulaşımı kolaylaştırmak için, Ankara -Balâ- Kırşehir yolu, bölünmüş yol kapsamına alınmış ve yol inşaatı da başlatılmıştır.

Kalehöyük kazılarının başarıyla devam etmesi ve civarında çok sayıda höyük ve tümülüsün bulunması sebebiyle, 2004 yılında, Kültür Bakanlığının girişimiyle, Kalehöyük kazılarında çıkarılan eserlerin dünya kamuoyuna sunulması için bir arkeoloji müzesi inşa edilmesine karar verilince, Japon Hükümetiyle görüşmeler yapılmış ve kazı alanının ve Arkeoloji Enstitüsünün hemen yanında, höyük görüntüsünde, modern ve örnek bir müze inşa edilmesi düşünülmüştür. 2005 yılında, Japonya Dışişleri Bakanlığı tarafından görevlendirilen Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü arasında görüşmeler yapılmış ve müzeyle ilgili taslak çalışmalar ortaya çıkarılmıştır. Müzede, gerek sergileme teknikleri gerekse donanım olarak mümkün olan en son sistemler kullanılacaktır.

Değerli milletvekilleri, günümüzde, özellikle gelişmiş Batı ülkelerinde, müzeler eğitimde önemli bir görev üstlenmektedirler, toplumun her kesiminin eğitilmesine katkıda bulunmaktadır. Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi de, sadece kazılardan çıkarılan eserlerin sergilenmesi, depolanması, korunması ve araştırılması amacıyla kullanılmayacak, aynı zamanda, ziyaretçilerin ve yöre halkının, özellikle çocukların kendi kültürleri ve tarihî geçmişleri hakkında bilgilenmeleri ve eğitilmelerine de katkıda bulunacaktır.

Sergilenme planı üzerindeki çalışmalar, Bakanlık uzmanları, Kalehöyük kazısını yürüten Japon bilim adamları ve müzecilik konusunda uzman Japon tasarımcıların işbirliğiyle yürütülmektedir. Şu anda Kaman Kalehöyük kazı alanının ve Japon Bahçesinin yılda ortalama 30 000 ziyaretçisi bulunmaktadır. Müze yapıldığı takdirde ziyaretçi sayısının daha da artacağı ortadadır. Yapılacak müze özellikle çocuklara yönelik düşünülmekte ve onlara tarih bilincini aktararak, kendi tarihi ve kültürel miraslarına sahip çıkmalarını sağlamak temel amacı güdülmektedir. Bu nedenle, çocukların daha kolay anlayacağı şekilde sözlü ve görüntülü bilgilendirme mekânı ve öğrencilerin eşyalarını bırakabilecekleri mekânlara yer verilmesi planlanmıştır. Ayrıca, ilk defa, kazı yeri, müze ve uygun çalışma koşulları bir arada olan Arkeoloji Enstitüsü faaliyet gösterebilecektir. Bu Enstitünün konservasyon, restorasyon laboratuvarları, arkeologlar ve araştırmacılar için bilimsel yayın ve araştırmaları, derslikleri ve zengin kütüphanesi, sergi salonları ile arkeolojik seminer ve konferansların düzenlenebileceği konferans salonu bulunmaktadır. Laboratuvarda her türlü teknik ekipman ve donanım mevcuttur. 7 500 metrekarelik inşaat alanı bulunan Enstitünün yaklaşık dörtyüz sene hizmet vermesi planlanmaktadır. Böyle bir çalışma ortamı da Türkiye ve dünyada arkeoloji bilimine çok büyük katkılar sağlayacaktır.

Arkeoloji biliminin önemli otoritelerinden, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Sayın Prof. Dr. Tahsin Özgüç ve Prof. Dr. Nimet Özgüç de bu projeye çok büyük destek vermiş ve yaşatmışlardır.

Bu arada, çalışmalarda emeği geçenler hakkında da bilgiler vermek istiyorum. Japon Ortadoğu Kültür Merkezi, Ortadoğu'ya yönelik akademik alanlarda temel bilgiler veren güvenilir araştırma ve çalışmalar gerçekleştirmek amacıyla 1978 yılında Altes Prens Takahito Mikasa tarafından kurulmuştur.

Kazı merkezinin bugüne kadar yaptığı önemli araştırmalardan biri, 1985 yılından beri, Kırşehir'e bağlı Kaman Kalehöyük'te Kültür Bakanlığının izinleriyle sürdürülen arkeolojik kazı çalışmalarıdır. Prens Mikasa, kazı çalışmalarına destek vermek amacıyla Türkiye'ye ve kazı alanına bugüne kadar 6 kez ziyarette bulunmuşlardır.

28 Ekim 2005 tarihinde yitirdiğimiz Prof. Dr. Tahsin Özgüç, 1969-1980 yılları arasında Ankara Üniversitesi Rektörü olarak görev yapmış, ismi Kültepe kazılarıyla özdeşleşmiş; ancak, Kültepe'nin dışında da yürüttüğü pek çok kazıyla da haklı bir uluslararası üne kavuşmuş, yetiştirdiği öğrencileri, çeşitli merkezlerde yaptığı bilimsel kazılar, yayımladığı 100'ü aşkın bilimsel makale ve kitapla ülkemiz arkeolojisine önemli katkılarda bulunan önemli bir hocadır.

Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsünün Kaman Kalehöyük Kazı Başkanı olan Dr. Sachihiro Omura, 1972 yılında Türkiye'ye gelerek Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümünden mezun olmuştur. Hocası Tahsin Özgüç, onu arkeoloji alanında son derece iyi yetiştirmiştir. 1986 yılından itibaren Kaman Kalehöyük kazısını yürütmekte ve kazı başkanı olarak bulunmaktadır.

2005 yılında Japonya Dışişleri Bakanlığı tarafından görevlendirilen JICA (Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı) devreye girerek müzenin oluşumunu başlatmış ve Japonya'dan müze için finans sağlamıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, müze tamamlandığı takdirde, yapılan bilimsel çalışmalar, halka tam yerinde, en uygun koşullarla aktarılmış olacak, gelecek yerli ve yabancı turistlerle de Kaman ve çevresinin ekonomik gelişiminde öncü rol üstlenecektir. Ayrıca, arkeoloji bilimi açısından belki şimdiye kadar yapılmamış önemde uluslararası bir çalışma ve bilim merkezi olacaktır.

Ayrıca, Kalehöyük ile araştırma merkezi arasında kalan 3 000 dönüm alanda kamulaştırma çalışmalarının Kültür Bakanlığı tarafından başlatılması düşünülmekte ve bu alanın, hem Japon kültürü hem Türk kültürü açısından bir rekreasyon alanı olarak planlanması düşünülmektedir. Ayrıca, Japon Bahçesinin hemen üstündeki boş bir alanda da Türk Bahçesi yapılarak gelen ziyaretçilere, hem Türk kültürü, hem Japon kültürü örneklerinin sunulması da düşünülmektedir. Bununla da ilgili proje çalışmaları devam ettirilmektedir. Yine, bu alanda halk kültürleri müzesinin hizmete açılması için de çalışmalar yürütülmektedir.

Ayrıca, bölgenin hemen güneyinde yer alan ve Hirfanlı Barajının hemen kuzeyinde bulunan, sahilinde bulunan Hirfanlı'nın, turizm merkezi ilan edildikten sonra yapılacak olan planlama çalışmaları da başlatılmış ve bu planlama çalışmalarının akabinde turizm merkezi de, yatırımcılara, turizm amaçlı tahsis edilebilecek bir duruma gelecektir.

Ayrıca, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Hirfanlı Barajını su oyunları merkezi alanı ilan ederek, buradaki kültür dokusu ile turizm dokusunu ve sportif faaliyetleri bir arada birleştirerek, turizm için son derece önemli bir çalışmayı da başlatacaktır.

Türkiye'ye gelen Japon ziyaretçi sayısı son derece fazladır, özellikle Japonya'da, buradaki kazı çalışmaları son derece ilgiyle takip edilmekte ve Türkiye'ye gelen birçok Japon turist bu alanı da görmek istemektedirler; fakat, Kalehöyük kazısı, Arkeoloji Enstitüsü ve müzeyle beraber, Japon Bahçesiyle beraber bu çevre faktörleri de desteklenirse, bu alanın son derece önemli bir merkez olacağını da burada ifade etmek istiyorum.

Kırşehir'de takriben 1 150 adet irili ufaklı höyük bulunmaktadır. Bu höyüklerden sadece 1 tanesi kazılmaktadır. Ne kadar önemli bir tarihî coğrafya üzerinde bulunduğumuzun ifadesi olması açısından da çok dikkat çekici bir alandır. Bu 1 150 höyüğün yanı sıra, yeraltı şehirlerinde de bir inceleme tespit ve kazı çalışmaları başlarsa, bu bölgemiz çok önemli bir arkeoloji merkezi olabilir diye düşünüyoruz.

Ayrıca, Kırşehirimizin termal alanları da mevcuttur. Kırşehir'in merkezinde, Karakurt'ta, Mahmutlu'da önemli termal merkezleri bulunmaktadır. Eğer, bunlar da turizm açısından desteklenir ve yatak kapasiteleri açığa çıkarsa, yatak kapasiteleri artırılırsa, Kırşehir, Nevşehir'le beraber, Kayseri'yle beraber çok önemli bir seyri, turizm açısından çok önemli potansiyeli de açığa çıkarmış olacaktır. 

Kırşehir, Kapadokya'nın giriş kapısı olması açısından son derece önemlidir. O yüzden bu müzenin yapılması bölgemiz ve ülkemiz açısından son derece önemlidir ve bu konuda emeği geçenlere de ayrıca teşekkür etmek istiyoruz.

Sayın Onur Öymen, konuşmalarında, Türkiye'nin yolsuzluklar ve usulsüzlükler sıralamasında, 2002 yılındaki sıralamasında 4 üncü sırada olduğunu ifade etti; fakat, 2005 yılında 65 inci sıraya gerilemiştir. Bu da önemli bir aşamadır.

Gerçekten yolsuzluklar ve usulsüzler konusunda çok ciddî çalışmalar yapılması gerekiyor, kurumsallaşmış bazı anlayışların çok büyük bir mücadeleyle değiştirilmesi gerekiyor. Bu, hem muhalefet partileri açısından hem iktidar partileri açısından çok önemli bir süreçtir. Bu konuda çok duyarlı olunması ve çok sert tedbirler alınması gerekiyor. Gerçekten, aslında hiç de hukukî olmayan ve insan haklarına aykırı olan bazı yerleşmiş anlayışların da Avrupa standartlarına göre hiç de uygun olmadığını biliyoruz. O yüzden, yolsuzluklarla, usulsüzlüklerle mücadelede Hükümetimiz çok duyarlı ve dikkati olduğu gibi, bundan sonra da çalışmalarında çok özel yapılanmalarla ve kanunlarla bunun üzerine gidilmesi gerektiğini de burada hatırlatmak istiyorum.

Desteğinizle kabul edilecek bu tasarının, başta Kırşehir olmak üzere, ülkemiz ve milletimize hayırlı olması temennisiyle beni sabırla dinleme lütfunda bulunduğunuz için teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Arslan.

Şahıslar adına söz isteği var.

Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.

Buyurun Sayın Kandoğan.

Süreniz 10 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Çok önemli bir konu üzerinde söz aldım; bu konuyla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yalnız, bu konuyla ilgili düşüncelerimi açıklamadan önce, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisini burada konuştuk. Grup önerisi, subay ve assubaylarla ilgili, onların maddî durumlarını bir nebze olsun düzeltmeyle ilgili bir önerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine bugün alınmasıyla ilgiliydi. Şimdi, o konuyla ilgili, AK Parti Grup Başkanvekili, burada, çıktı, "üç günden beri grup önerisi getiriyorsunuz. Sizin maksadınız Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmasını engellemek. Bununla ne yapmak istiyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmasını mı engellemek istiyorsunuz" diye bir konuşma yaptı. Halbuki, getirilen öneri 1 000 000'a yakın bir kesimi çok yakından ilgilendiren bir konuydu.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, bir yere geliyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Siz, hep, başka konulardan dolaşıp dolaşıp en sonunda, sürenizi bitirdikten sonra "konuya geliyorum" diyorsunuz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bakın, burada İçtüzüğün uygulanmasını siz istiyorsunuz. "Bakın, ben muhalefetteyim, konuşma hakkım engelleniyor, bana İçtüzük gereğince haklarımı verin" diyorsunuz; ama…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın Başkanım…

BAŞKAN - …hakkı iyi kullanmanız lâzım.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Müsaade eder misiniz. Benim…

BAŞKAN - Ben size rica ediyorum, madde üzerine dönün; dönmezseniz, üzülerek, konuşmanızı keserim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, müsaade…

BAŞKAN - Hayır; bu konuyu zaten konuştunuz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, bir yere gelmek istiyorum.

BAŞKAN - Ben rica ediyorum, konuya dönün.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, bir yere gelmek istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gelemezsiniz efendim, nereye geleceğiniz belli değil.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Müsaade eder misiniz, bir cümlemi tamamlayayım.

Şimdi, bunu, itiraz eden bir Meclis çalışmasını… Biraz önce niye ara verdiniz Sayın Başkanım burada? Oraya geleceğim ben. Niye ara verdiniz? Meclis çalışmaları 20 dakika süreyle niye kesildi Sayın Başkan; burada hükümet temsilcisi olmadığı için. Oraya geliyorum ben. Meclisin sağlıklı çalışması için bunları söylemek mecburiyetindeyim.

İktidar Partisi, bir haklı grup önerisini "Meclis çalışmasını engelliyorsunuz" diye eleştirirken, siz, Meclis çalışmalarına ara verdiniz. Sebep; hükümet adına ilgili Bakan burada olmadığı için ara verdiniz. Ben bunu söylemek istiyorum. Meclisi sağlıklı çalıştırmak hepimizin görevi.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Başkanın ikazıyla ne alakası var?! Başkanın ikazıyla ne alakası var bunun?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Onun için, hükümet yetkilileri, burada zamanında olacak ve Meclis çalışmaları aksamayacak, onu söylüyorum.

Şimdi, kanunla ilgili görüşlerime geliyorum.

Şimdi…

ASIM AYKAN (Trabzon) - Kanuna gel, kanuna!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, evet…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Başkan başka şeyleri ikaz ediyor, sen başka şeyleri konuşuyorsun!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi Sayın Onur Öymen burada çok güzel bir konuşma yaptı. Ben, kendisine teşekkür etmek istiyorum. Hepimizin hislerine tercüman oldu. Son derece duyarlı bir milletvekili olarak, bu sözleşme ve notayla ilgili görüşlerini ve komisyonda niye muhalefet şerhi koyduğunu çok veciz bir şekilde anlattı. Kendilerine teşekkür ediyorum.

Bir teşekkürüm de Dışişleri Komisyon Başkanı ve Komisyon üyelerine. Sayın Komisyon Başkanı da o sözleşmenin içerisinde hepimizi rencide edecek hükümleri görünce çok güzel bir tavır sergiledi ve o tavrından dolayı da Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Dülger'e ve Komisyon üyelerine teşekkür ediyorum. Ancak, bu arada da Hükümete bir teessüfümü iletmek istiyorum. Çünkü, bu sözleşmeyi, bu tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk eden Hükümet. Altında Sayın Başbakanın ve bakanların imzası var. Altında Sayın Başbakan ve bakanların imzası olan ve içinde yetmiş milyon Türk'ü rencide edecek olan hükümleri taşıyan bir sözleşmeyi, bir tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ederken o Sayın Başbakanın bunun içeriğinden haberi yok muydu, sayın bakanların içeriğinden haberi yok muydu? Bu nasıl bir vurdumduymazlıktır sayın milletvekilleri?! Ve yetmiş milyon insanı hakikaten rencide ediyor. Sanki bir kapitülasyon sözleşmesi gibi önümüze getirilen hükümler ihtiva eden bir tasarıyı, Sayın Başbakan, altına imza atarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ediyor. Bu nasıl bir anlayıştır değerli milletvekilleri?! Bu nasıl hükümet etmedir?! Siz, yetmiş milyonun hakkını, hukukunu savunmak mecburiyetindesiniz; Türkiye'nin haklarını, hukuklarını savunmak mecburiyetindesiniz. Türk Milletini, Türkiye'yi rencide edecek hiçbir çalışmanın içerisinde olmamanız gerekir. Tam tersine, Hükümet olarak bu konularda son derece duyarlı olunması gerekmektedir.

Şimdiki gönderilen toplam hibe 288 000 000 Yen. Teşekkür ediyoruz Japonya'ya, sağ olsunlar; Kırşehir'de, Kaman'da tarihî bir hazinenin canlandırılması, ortaya çıkarılması, ayağa kaldırılması ve bunlardan bütün dünya insanlarının istifade etmesi için, 288 000 000 Yen için teşekkür ediyoruz, sağ olsunlar. Çünkü, yerin altındakiler bütün insanlığa aittir. Elbette bu eser Türkiye'dedir; ama, yarın bu eserler ortaya çıktığında, dünya üzerindeki bütün insanlar gelip bu eseri görme hakkını kendilerinde bulacaklardır.

Şimdi, bu kadar güzel bir hizmet, bu kadar güzel bir yardım Türkiye'ye sunulurken -muhalefet şerhinde de çok güzel dile getirilmiş- bu hibenin kullanılması esnasında rüşvet alınma endişesinden bahsediyor Japonya ve bunu da bu sözleşmenin içerisine derç ediyor. Bu sözleşme de çok acele geçirilmesi gerektiği için, Hükümet tarafından da… Alelacele, çok hızlı bir şekilde komisyondan geçsin, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçsin diye Hükümetin de acelesi var.

Beyler, biz, yüzyıllardan beri dünyaya hükümran olmuş olan bir ülkenin fertleriyiz; medeniyetimizle, insanlığımızla, tarihimizle, her şeyimizle bütün dünyaya örnek olan bir ülkenin mensuplarıyız. Biz, nice 288 000 000 Yenleri elimizin tersiyle itecek konumda olan bir ülkeyiz, bir devletiz; güçlü bir devletiz, dünya üzerinde her yönüyle güçlü kuvvetli olan yetmiş milyonluk bir devletiz. Hiçbir hükümet -bu, Amerika da olsa, Japonya da olsa, Çin de olsa- vereceği bir hibe karşılığında bizi rencide edecek hükümleri bu sözleşmenin içerisine yerleştirme hakkına sahip değildir. Bu konuyla ilgili olarak da, -yolsuzluklarla ilgili- Hükümetin 3 Y'si var biliyorsunuz: Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele.

MUSTAFA CUMUR (Trabzon) - Çok iyi ezberlemişsin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ezberledim, evet, çok iyi ezberledim, çok iyi ezberledim…

Bakın, AK Parti bir anket yaptırmıştı. Sayın Milletvekili, bu tarafa bakın. Siz yaptırdınız anketi. Yolsuzlukla mücadelede, Hükümeti, vatandaşımızın yüzde 57,6'sı başarısız buluyor.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Medyanın yüzünden, uyduruk şeyler yazıp duruyorlar.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, siz yaptınız anketi, AK Parti yaptırdı.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Medyanın yüzünden, medyanın…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Milletvekilim, siz yaptırdınız anketi.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Demin söyledim, AK Parti 4 üncü sırada.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - AKP'nin oy oranı yüksek çıkınca hiçbir şey olmuyor, medyanın yüzünden oluyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Siz yaptırdınız anketi Sayın Milletvekilim,  AK Parti yaptırdı, ben yaptırmadım.

ASIM AYKAN (Trabzon) - AK Parti 4 üncü.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - AK Partinin yaptırdığı ankette vatandaşların yüzde 57,6'sı bu Hükümeti yolsuzlukta başarılı bulmuyor.

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Yalandan kim ölmüş!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Akbak, bu anketi siz yaptırdınız.

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Yalandan kim ölmüş!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kamuoyuna siz açıkladınız, ben açıklamadım.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Medyanın yüzünden, medyanın… Medyanın…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, yoksullukla mücadelede de yüzde 71,5'i sizi başarısız buluyor, işsizlikte de yüzde 77'si başarısız buluyor.

Şimdi, Uluslararası Saydamlık Örgütü de bir araştırma yaptırmış, o da yayımlandı. Uluslararası Saydamlık Örgütü, yaptığı araştırmada, Türkiye'de yolsuzluklarla ilgili iki kurumu söylüyor; biri resmî bir kurum, ikincisi siyasî partiler. Değerli milletvekilleri, yani, bundan hepimizin üzüntü duyması lâzım, hepimizin acı çekmesi lâzım. Bir örgüt bir anket yaptırıyor, o ankette siyasî partiler yolsuzluk sıralamasında ikinci sırada çıkıyor. Hepimizin kendimize çekidüzen vermesi lâzım. Bunu, ben, bir milletvekili olarak kendime de söylüyorum, kendime de söylüyorum. Yani, burada oturan milletvekilleri olarak, bu anketten hepimizin rahatsız olması lâzım ve bunun tedbirlerini bulmamız lâzım, bunun çarelerini bulmamız lâzım.

Bakınız, bu ankette, sizin yaptırdığınız ankette vatandaşlara soruyorsunuz: "Önümüzdeki üç yıl içerisinde bu işlerle mücadelede başarılı olunabilir mi?" Güvencim kalmadı" diyorlar ve "son üç yılda yolsuzluklar yüzde 50" arttı diyorlar. Bu anket sizin anketiniz. Onun için, değerli milletvekilleri, bizim bu konularda duyarlı olmamız lâzım; yolsuzlukla hepimizin ciddî manada mücadele etmesi lâzım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yolsuzluklarla mücadele edeceğim diye iktidara gelip, Türkiye'de, özellikle son dönemlerde, özellikle özelleştirmelerde, özellikle ihalelerde nasıl yolsuzlukların bir bir ortaya çıkmaya başladığını hepimiz görüyoruz. Demin de söyledim, şimdi de söylüyorum; çok taze. Danıştay 12 nci Dairesi, TÜPRAŞ'ın 14,76'lık bölümü iptal etti; iptal etti; ama, o iptal edilmesine rağmen Türkiye'de ne oldu; 800 000 000 dolarlık bir kaynak, milletin  kaynağı Ofer'e gitti ve bu 14,76'yı geri alma şansımız da yok, fiilen bu imkânı kaybettik. Siz, kendi yapmış olduğunuz ihalelerle, özelleştirmelerle bunların  kapısını aralarsanız, Japonya da, bu sözleşmenin içerisine, Türkiye'deki bu yapılacak hibeyle ilgili konuda rüşvet meselesini bir madde olarak, bir cümle olarak -oranın içerisine- yerleştirir elbet; ama, bunun karşılığında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son  cümlemi söylüyorum Sayın Başkanım.

O nedenle, değerli milletvekilleri, bu hibe için ben  teşekkür ediyorum; ancak, mevcut sözleşmenin bu şekilde olmasından dolayı da son derece rahatsız olduğumu ifade ediyorum. Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti, Türk Hükümeti bu sözleşmenin içerisinde yer alan metne layık değildir. Bunun da altını çizerek, bu düşüncemi sizlerle paylaşmış oldum.

Hepinize teşekkür ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)

ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce yaptığım konuşmada bu konudaki görüşlerimizi, endişelerimizi dile getirmeye çalışmıştım. Ümit etmiştim ki, Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşacak arkadaşımız da aynı düşünceleri ve duyguları paylaşarak, bu metnin, Türkiye'yi, Türk Milletini rencide etmeyecek şekilde gözden geçirilip öyle Meclise getirilmesini önersin. Bunu beklemiştim doğrusunu isterseniz; fakat, öyle anlaşılıyor ki, arkadaşım, daha çok, bu projenin Kırşehir'e, Kaman'a sağlayacağı katkıları,  kültür varlığımıza sağlayacağı katkıları önplana çıkardı. Gayet tabiî ki, bunu biz de istiyoruz; istemez miyiz. Ülkemizin değerli bir bölgesinde tarihî bir eserin canlandırılması, bir müze yapılması bizim de çok arzu ettiğimiz bir şeydir; ama, bunun bedeli, Türkiye'nin, Türk Milletinin itibarını, Türk Halkının duygularını rencide edecek bir metin olmamalıdır.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız, biraz önce de söz ettim; ama, tam metnini size söyleyeceğim. Çok Değerli Dışişleri Komisyonu Başkanımız Sayın Mehmet Dülger, bu konuda basına verdiği demeçte aynen şunları söylüyor: Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger, Dışişleriyle yapılan görüşmelerde "düzeltirken zaman alacak, yetiştiremeyiz, 3 000 000 dolar da gider" denildiğini belirterek 'isterse 300 000 000 dolar gitsin, isterse 3 000 000 000 dolar gitsin; batsın o gelecek para" diyor.

İşte, bizim Adalet ve Kalkınma Partisinden beklediğimiz tutum budur. Çok değerli bir arkadaşımız, sizin Partinize mensup değerli bir arkadaşımız bunları söylüyor ve bakın daha ne diyor: "Japonlarla konuşarak 'parayı getiriyorsanız bir hafta içinde bunu düzeltin, bu hükmü kaldırın' diyeceğini kaydeden Mehmet Dülger, 'bu hakaret gibi bir şey, sen buna nasıl imza attın' diye sordu."

Doğrudur, aynen onun sözlerinin altına ben de imza atıyorum; siz de atıyor musunuz?.. Siz de atıyor musunuz?..

ASIM AYKAN (Trabzon) - Tabiî…

ONUR ÖYMEN (Devamla) - O zaman, atıyorsanız, bu Mecliste bu metni yeniden görüşülmek üzere Hükümete geri çevirelim, geri gönderelim ve bizi incitecek hükümler ifade etmeyen, içermeyen bir metni imzalasın Hükümet ve o şekilde gelsin.

Şu denilebilir: Efendim, evvelce daha açık yazıyordu da, şimdi üstü örtülü yazıyor… İşin özü değişmemiştir. Size diyor ki: Sizin memurlarınız bu projeden pay almayacak. Bu, küçültücü bir şey değil midir arkadaşlar? Sanki bizde usul, bir hibe aldığımız zaman, bir kültür projesi için bir hibe aldığımız zaman, devlet memurlarımız üşüşür onun üzerine, hepsi kendine bir parsa almaya çalışır. Bunu sakın yapmayın diye bize taahhütte bulunma zorunluluğu getiriyor; düşünebiliyor musunuz! Peki "sizin memurunuz da almasın" dediğimiz zaman "hayır, bu olmaz" diyorlar. İşte, burada dengeyi kaçırıyorsunuz. Uluslararası ilişkilerde karşılıklılık esastır; yani, bizim memurumuz için bir hüküm koyuyorsanız, kendi memurunuz için de koyacaksınız. Bunlara çok dikkat etmek lâzım değerli arkadaşlar.

Şimdi, bu vesileyle şunu da söyleyeyim: Yani, para gelsin de nasıl gelirse gelsin, hangi koşulda gelirse gelsin, yeter ki 3 kuruş para gelsin cebimize dersek, yanlış bir iş yapmış oluruz.

Şimdi, bakın, bunun bir örneğini Kıbrıs'ta yaşıyoruz. Son derece ilginçtir. Avrupa Birliği, biliyorsunuz, iki tane tüzük hazırladı; bu Kofi Annan Planıyla ilgili referandumlar yapıldıktan sonra iki tüzük birbirine bağlı olacaktı.

Ne diyor; birincisinde "Kuzey Kıbrıs'la doğrudan ticarî ilişki kuracağız" diyor. Çok güzel; ambargoları kaldırma anlamına geliyor.

İki: "Kuzey Kıbrıs'a parasal yardım yapacağız" diyor.

Şimdi, Rumlar allem etti kallem etti, dediler ki: "Bu iki tüzüğü birbirinden ayırt edeceğiz." Ve Kuzey Kıbrıs'a yapılacak malî yardımda da çok büyük kesinti yaptılar. Biz dedik ki: "Bu sadaka niteliğinde parayı almayalım”. Bu da bir haysiyet meselesidir; demin konuştuğumuz konuda olduğu gibi, bu da bir haysiyet meselesidir. "Biz o paradan çok daha fazlasını Türkiye olarak veriyoruz Kıbrıs'a, gerekirse daha fazlasını veririz; ama, haysiyetimizi koruyalım" dedik. Ondan sonra ne oldu; bir de baktık ki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri bir açıklama yaptı. "Biz bu parayı reddedemeyiz. Bu parayı alma konusunda Türkiye Dışişleriyle görüştük, Sayın Dışişleri Bakanıyla görüştük ve Türkiye'nin de onayıyla biz bu parayı alacağız" diyor ve ondan sonra da, bizzat Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı "benim talimatımla bu konuşma yapılmıştır" diyor. Düşünebiliyor musunuz!.. Halbuki, Türk Hükümeti, o zamana kadar, sanki bu paranın alınmasına karşıymış gibi bir izlenim yaratıyordu.

Bunu niçin anlatıyorum; işte, aynen budur, yani, şu önümüzdeki anlaşma ile öbür anlaşmadaki zihniyet aynı; yani, para gelsin, biz bazı prensiplerimizden fedakârlıkta bulunabiliriz. İşte, bunu söylemememiz lâzım, bunu söylemememiz lâzım.

Japon yardımına müteşekkiriz, çok teşekkür ediyoruz, çok büyük bir proje olacaktır, memnuniyetimizi bir kere daha ifade ediyoruz; ama, haysiyetimiz pahasına değil. Bu milletin haysiyetinin bedeli parayla ölçülemez. Biz, millî haysiyetimizi her şeyin üstünde tutan bir milletin çocuklarıyız. O bakımdan, Hükümeti, bu konuda çok duyarlı olmaya davet ediyoruz. Ben beklerdim ki, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup değerli arkadaşımız da aynı duyarlılığı dile getirsin ve desin ki, canım, bunu bir ay sonra getirin, iki ay sonra getirin, dünyanın sonu değil. Yani, Japonya, efendim, bu maddeyi koymazsanız biz de bu parayı vermiyoruz derse, üzülürüz; ama, bu parayı biz de karşılarız. Kaç paradır?! Türkiye gibi büyük bir devlet için bu kaç paralık iştir değerli arkadaşlarım?! Bizim bütçemizden versek, ne icap eder? Yeter ki, haysiyetimizi rencide etmeyelim.

Bu, yalnız bizim meselemiz değil, yalnız muhalefetin görevi değil, her şeyden önce İktidarın görevi Türkiye'nin haysiyetini korumak, İktidar Partisi Meclis grubunun görevi.

İşte, Değerli Arkadaşımızın sözlerini size naklettim. Altına imza atıyorsanız, lütfen gereğini yapınız. Sizden bunu bekliyoruz ve bu, Japonya'ya karşı bir tutum değildir, bu projeye karşı tutum değildir; ama, haysiyetimizi koruyan bir tutum olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, bir kere daha Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. Ümit ediyorum ki, oylarınızla, ülkemizin haysiyetine siz de sahip çıkacaksınız.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Öymen.

Komisyon Başkanlığının söz talebi var.

Sayın Mehmet Dülger, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET DÜLGER (Antalya) - Sayın Başkan, konuşmama başlamadan evvel, yüce huzurunuzda, sizden ve değerli milletvekili arkadaşlarımdan, sevgi ve saygılarımın kabulünü rica ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, dönem başından bu zamana kadar, Komisyonumuzda 301 tane konu kanunlaşarak geçti, 78 tanesi şu anda huzurunuzda, elimizde de 27 tane tasarı var. Söz konusu tasarı, bu 301 kanunlaşmış... 301 tane... 379 tane, demek, geçirdik. Huzura kadar geçirdiğimiz 379 tasarı arasında 374 tanesini oybirliğiyle geçirdik. Oybirliğiyle geçirmediğimiz 5 tane tasarı vardır. 5 tane tasarıdan 1 tanesi.

Şimdi, değerli arkadaşım Onur Öymen'in söylediği şekliyle, gerçekten, önümüze ilk geldiği haliyle ben itiraz ettim ve gazetede söylediği beyanlarda bulundum; çünkü, şöyle bir şey vardı kayıtlarda: "Japon delegasyonu, temsilcileri, Türkiye Cumhuriyetinde, Nota Teatisinin 4 üncü paragrafında işaret edilen sözleşmelerin yapılması karşılığında rüşvet olarak yorumlanacak herhangi bir teklif, hediye veya ödeme ve menfaat veya karşılığını önlemek için Türkiye Cumhuriyetinin gerekli önlemleri alacağını Japon Hükümeti varsaydığını beyan ederler."

Şimdi, bizim itiraz ettiğimiz buydu; Türkiye'nin, hakikaten, bu şekilde telakki edilmesine müsaade etmemiz imkânı yoktu. Dolayısıyla, Komisyonun içerisinde tam bir mutabakatla bunu geri çevirdik ve ilgililerden, Japonlarla konuşarak bu işin çıkarılmasını istedik.

Japonlar, önce bu işe biraz şaştılar; çünkü, aslında, sadece bizde değil, bütün anlaşmalarında bu çeşit hükümleri koyuyorlar. Onur Beyin çok güzel ifade ettiği gibi, OECD'de başlatılan ve uluslararası yolsuzluğa engel olmaya çalışan bir büyük projenin başını Japonlar çektiler ve çok ileri noktalara vardırdılar ve hakikaten, bu konuda ciddî bir hassasiyet gösteriyorlar; ama, bunu, bize yönelebilecek bir şüphe halinde kabul ettirmemiz imkânı yoktu. Takdir edersiniz, bunu geri çevirdik.

Bir ay sonra geldi ve bu iş çıkarak geldi; ama, arkadaşlarımızın muhalefeti devam etti; çünkü, o husus düştü: "Japonya Hükümeti, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansını, Japon hibe yardımının düzgün olarak yürütülmesini kolaylaştırmayı amaçlayan gerekli işlemleri uygulamakla görevlendirir." Şimdi, müsaade buyurursanız, çok özet halinde olayın nasıl geliştiğini söyleyeyim.

Bu Kaman'ın Kalehöyük bölgesinde yapılan kazılar, aşağı yukarı ondokuz senedir Japonlar tarafından yürütülen kazılar. Bu kazılardaki buluntular, Japonları ve buna iştirak eden Türk yetkilileri, burada bir araştırma enstitüsü kurulması, bir müze kurulması, bir Japon bahçesinin tanzim edilmesi fikrine götürüyor. Buna Kültür Bakanlığımız da mutabakat gösterince, kazı heyetinin teklifi olarak, biz, Japon hibe programından, aşağı yukarı 2000 yılları başlarında başlamış Japon hibe programından Türk Hükümeti olarak talepkâr oluyoruz -talep eden biziz- Japon Hükümeti, bu talebi uygun görüyor ve bu muameleleri yürütmek üzere JICA dedikleri, yani, Japon Kalkınma Ajansı, Uluslararası İşbirliği Ajansını görevlendiriyor.

Şimdi, Dışişleri Bakanlığındaki arkadaşlarımız ve burada, daha evvel yüksek yerlerde görev yapmış sevgili dostlarımız da bu işi çok iyi bilirler. Biz de, TİKA vasıtasıyla ülkelere hibede bulunuyoruz. Hibede bulunduğumuz ülkelere birtakım şartlar empoze ediyoruz. Bu şartların başında, hibe ettiğimiz konuda alınacak hizmetler, alınacak ürünlerin mutlaka Türkler tarafından üretilen ürünler, Türkler tarafından üretilen hizmetler olmasını istiyoruz; bir.

İkincisi, bu konudaki harcamaların bizde yapılmasını istiyoruz. Ona benzer bir şekilde, JICA da yapılacak projenin, Japon uzmanlar tarafından götürülmesi, alınacak olan şeylerin Japon malları olmasını söylüyor; ama, bu, tabiî, bizim ihtiyaçlarımıza göre şey yapılıyor.

Şimdi, Japon Hhükümeti bu işi uygun gördükten sonra, JICA'yı görevlendiriyor dedim; danışman bir ekip kuruluyor, ön hazırlıklarını Türkiye'de, Kültür Bakanlığıyla beraber yapıyor, eksik gedik, ne yapılacaksa hazırlanıyor, ihtiyaçlara göre bir avan proje yapılıyor. Bu avan projeyi Kültür Bakanlığı da onaylıyor ve Japon Hükümetine sevk ediyor. Japon Hükümeti, bu avan projeyi uygun görüyor. Türkiye Cumhuriyetine hibe olmak üzere 288 000 000 Yen, aşağı yukarı 2 500 000 dolarlık bir miktarı ayırıyor ve bunu bankaya yatırıyor. Burada şart, TİKA'da bizim başka ülkelere yaptığımız gibi, JICA da mal ve hizmetlerin Japonlar tarafından verilmesi, uzmanların Japonlar tarafından olması… Tabiî, bu ağ… Türkiye'de alt tarafta çalışılabilir.

Şimdi, burada referans verilen ve şu elimde bulunan bir çalışma metodu var JICA'nın, "Genel projeler ve balıkçılık alanları için Japon hibe yardımı ilkeleri" diye. Burada ilkeleri söylüyor.

Şimdi, Ümmet Beyin de hassasiyetini, Onur Beyin de hassasiyetini bütün kalbimle tasvip ediyorum. Hem onların hem mensup oldukları partilerin ortaya koydukları hassasiyetin, en az biz de o kadar hassasız, biz de aynı şekilde bu konularda hassasiyet gösteriyoruz. İnce bir şeye işaret etmek istiyorum. “Ürün ve hizmetlerin tedarik ilkeleri” diye burada yer alan şeyde yüklenici... "Yüklenici, hibe çerçevesinde ürün ve hizmetleri usulüne uygun olarak tedarik edebilen Japon uyruklu kişiler olacaktır." Bunu kabul ediyoruz; çünkü, aynı tatbikat var. Kusurlu tedarik olursa hizmet ve mal bakımından, diyor ki: "Japonya Hükümeti, tedarik ve icra süreçlerinde teklif sahiplerinin ve yüklenicilerin yüksek ahlak anlayışına dikkat edilmesi." Yükleniciler Japonlar, Türkler değil; yüklenicinin kim olduğunu yukarıda söylemiş. "Bu hususta Japonya Hükümeti, yüklenicinin söz konusu sözleşme rekabeti için rüşvet veya hileli uygulamalarla bağlantılı olduğunu herhangi bir zamanda tespit ederse, sözleşmeyi onaylamayacaktır." Bu, bir çeşit bizi haberdar etme; yani, biz böyle bir şeyi anlarsak, projeyi de kesersek mahrum olacak olan biziz. Dolayısıyla, bu, Türklere dönük değil. Yukarıda yükleniciye dönük, o yüklenici de Japon, Türk değil. Bu hususu belirtmek istiyorum; çünkü, bir zihin karışıklığına meydan verilmemesi lâzım.

Devam ediyorum. Bu para ayrıldıktan sonra, Japon Hükümeti ile Türk Hükümeti arasında bir nota teatisi yapılıyor. Bunun vesilesi, Japon Prensinin Kaman'a gelişi, orada yapılan tören vesilesiyle her iki tarafın bir nota teatisinde bulunmasıdır. Doğrusunu isterseniz, bu anlaşma, bizim önümüze geldiği zaman, şimdiye kadar önümüze gelen tip anlaşmalara benzemeyen bir tip; bir konuşma yapılmış; bunun zabıtları tutulmuş ve bundan bir nota teatisi şey yapılmış ve teati edilen nota karşılıklı olarak imzalanıyor ve bu önümüze gelen anlaşma geliyor. Bu anlaşmayı çok dikkatle tetkik ettiğimizi arz etmek isterim. Gerçekten, orada, başlangıçta bizim için rencide edici bulduğumuz noktayı, Japonlar hiç bu şekilde düşünmemiş olmalarına rağmen, onu ortadan kaldırdılar. Buraya, gerçekten, Mikail Beyin de söylediği gibi, Japonya dışında en büyük Japon Bahçesi yapıldı. Bir araştırma enstitüsü bitti ve müzesi de bitmek üzere. Kaman gibi, Ankara-Kayseri yolu üzerinde, hakikaten, bir kenarda kalmış gibi gözüken bir yerimize çok büyük bir sosyal hareket getirdi, yol genişletildi ve orası, cidden, sade Kaman için değil sade Kırşehir için değil, bütün bölge için de bir cazibe merkezi haline geldi.

Bu anlaşma yapıldı, önümüze sevk edildi, huzurunuza gelmeden önce çalışmalara devam edildi. Japonlar çok ileri ölçüde şeyler yaptılar, çalışmalar yaptılar; çok yakın, açılma haline geldi; tabiî, onların karşılığını vermemiz lâzım; karşılığını o paradan vereceğiz; ama, burada anlaşma kabul edilmediği için, o para verilemiyor.

Dolayısıyla, çok uzun bir şeyi söylemeye lüzum yok. Aslında, Türkiye için, son derece hayırlı, son derece düzgün bir şey.

Burada, muhalefet noktasını üç yerde topluyoruz: Bir tanesi, Türkiye için haysiyet kırıcı bir nitelik taşıdığı hadisesini kabul etmek mümkün değil. Bize dönük değil hadise. Hakikaten, çok şeyli, Sayın Elekdağ buradaki muhalefetini çok ileri şeylerle yazmış; hepimiz onu şey yapıyoruz. 

Burada, bir nokta daha var; o da, buradaki muamelatın ve ayrılan paranın üzerinden vergi teşekkül etmemesi. Bu hususta, Gelirler Genel Müdürüyle konuştuk. Bu konuda, Maliyemizin, gerçekten direnci var. Halbuki, aslında, hem Türk tarafının hem Japon tarafının niyeti, bu iş için ayrılmış olan hibenin tamamının bu projeye harcanmış olması; çünkü, Türk Devletinin parası, bir cebinden alacak, o taraftan eksiltmiş olacak. Bunun bir tek yolu var; bunu bir uluslararası anlaşma şeklinde hazırlamaktır.

Arzım bundan ibaret, bilgi vermek üzere.

Herkesi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Dülger.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı istiyorum.

BAŞKAN - Şimdi, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve    -karar yetersayısı aranması talep edilmiştir- karar yetersayısı arayacağım.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı bulunamamıştır; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.04

 

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.16

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

1141 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1185) (S. Sayısı: 1141) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı; şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE JAPONYA HÜKÜMETİ ARASINDA KAMAN KALEHÖYÜK ARKEOLOJİ MÜZESİNİN HİBE YOLUYLA YAPIMINA İLİŞKİN NOTA VE GÖRÜŞME TUTANAKLARININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 30 Eylül 2005 tarihinde Kaman'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanakları"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı.

Buyurun Sayın Baratalı. (CHP sıralarından alkışlar)

Efendim, sizin şahsî isteğiniz var, ister misiniz birleştireyim?

BÜLENT BARATALI (İzmir) - Lütfedersiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Birleştirdim sürenizi efendim.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1141 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkeler arasındaki bu tür kültür anlaşmaları olağan anlaşmalar; ancak, içeriklerinin de kabul edilebilir olması gerekmekte.

Japonya, bu anlaşmayla, 288 000 000 Japon Yenini, Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin yapımı için Türkiye Cumhuriyetine hibe olarak vermektedir.

Bizim Kaman'daki Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin yapımına hiçbir diyeceğimiz yoktur; çünkü, ülkeler arasındaki bu tür anlaşmalar zaman zaman yapılmaktadır.

Aslında, Japonya ile Türkiye çok eski zamanlardan beri bu tür anlaşmaların tarafı olmuşlardır. 1890 yılında başlayan ikili ilişkiler, o zamanki Osmanlı Hükümeti ile Japonya arasında meydana gelmiş ve Haliç'ten açılan Ertuğrul Fırkateyni Japonya'ya gitmiş, ilişkilerde bulunmuş; ama, dönüş sırasında, Japonya'nın güneyinde çok üzücü bir deniz kazası geçirerek batmıştır. Burada, önemli ölçüde, önemli sayıda -500'e yakın- denizcimiz, maalesef, şehit olmuştur.

Ertuğrul Fırkateyninin Japonya'ya gitmesiyle başlayan bu ilişkiler bir müddet ara vermiş; ama, Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından sonra, 1930'dan bugüne değin, 1993'lere değin ilişkiler devam etmiş; her konuda, ticarî, kültürel anlaşmalar yapılmış ve şimdi de, yeni bir anlaşmayı ve anlaşmanın ekindeki belgeleri burada, Mecliste tekrar tartışacağız.

Japonya önemli bir ekonomi, Amerika Birleşik Devletlerinden sonra dünyanın en önemli ekonomisi. Tasarruf eğilimleri çok yüksek, harcama olanakları da bunun yanında çok yüksek. Yine, Japon ekonomisi, önemli bir tasarruf geleneğine sahip, 14 trilyon dolarlık bir tasarrufları var. Yine, Japonya, gerek buluş açısından ve gerekse teknoloji açısından, çağın çok üzerinde ve bu konuda, dünyanın liderliğini de götürüyor. G-7'lerin kurucusu arasında önemli bir ülke. Dünyadaki mal ve üretimin yüzde 18'i Japonya tarafından yapılıyor. Japonya'nın millî geliri, artık, trilyonlarla ölçülüyor; Japonya'nın millî geliri, 4,5 trilyon ABD doları. Nüfusu 127 000 000; ancak, nüfus planlaması sonunda, 2050 yılında bu nüfusun 90 000 000'a ineceği öngörülüyor. İşsizlik oranından çok şikâyet ediyorlar. (Gürültüler)

HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Başkanım, neler oluyor ya?! Kulise çevirdiler burayı!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, köy meydanında olmaz böyle muhabbet!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibi dinleyelim; lütfen, herkes yerine otursun.

Buyurun.

BÜLENT BARATALI (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Herhalde, bu dönemin sonuna geldik, biraz ilgi azaldı diye düşünüyorum. Sayın Kapusuz'un dikkatine de bu arada sunarım.

İşsizlik oranı yüzde 5 gibi görünüyor. Tabiî, bu, Japon ekonomisine göre önemli derecede büyük bir işsizlik. Tabiî, bunu asla Türkiye'yle karşılaştırmamamız gerekiyor; çünkü, Türkiye'deki işsizlik, son dönemde, tarımdaki 1,5 milyon nüfusun tarımdan koparılması sonucu, bugün, Türkiye'de işsizlik yüzde 20'ler düzeyinde, oysa, genç işsizlerde, bu, yüzde 20'ler bile değil, Türkiye'de bu işsizlik yüzde 30 dolaylarına kadar yükselmiş bulunmaktadır.

Tabiî, Japon ekonomisi önemli bir ekonomi; fakat, ülke dağlık olduğu için, nüfus, ülkenin yirmibeşte 1'inde ancak yaşayabiliyor. O nedenle yoğun bir yaşam var. Turizmi desteklemek için ve bazı Japon yurttaşlarının uçakta yaşayabilmeleri için önemli şekilde turizme destek veriyorlar. İkili ilişkilerimizin iyi olduğu, iyi olma yolunda olduğu, ancak, ticaretimizin bu alanda çok gelişmediği bir ülke olarak görülüyor. İşte, tam bu sıralarda, Japon Hükümeti, Kaman'daki, Kalehöyük'teki arkeoloji müzesinin yapımı için talip oluyor ve bunun için 288 000 000 Japon Yeni ayırıyor.

Şimdi, başta söylediğim gibi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bizim, bu anlaşmanın yapım aşamasındaki içeriğe hiçbir itirazımız yok. Keşke, bizlerin ekonomisi de çok güzel olsaydı, biz de bu kadar büyük bir parayı -ki, 2,5 milyon dolar olarak Komisyon Başkanımız burada ifade ettiler- oralarda, Türkiye'nin onuru ve gururu olarak, hibe olarak verebilseydik. Ancak, Türkiye, çok önemli sıkıntılardan geçiyor. Her ne kadar 2005 yılında yolsuzluklarla anılmada 65 inci sıraya kadar indik diyorsak da ve bununla övünüyorsak da, bugün, kabul edilmiş özgür ülkelerin sayısının 185 olduğunu unutmamalıyız. Üstelik, bu, 2005 rakamlarıdır yolsuzluklarda. Son zamanlarda Türkiye'de meydana gelen olumsuzlukları da eklersek, umarım, bu 65'ten biraz daha -6'lara doğru herhalde- geriye doğru gideceğiz. Bundan da çok övünmemek gerekiyor. Bizim çok daha yukarılarda olmamız gerekir diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, anlaşmanın içinde, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak kabul edemeyeceğimiz, notanın içinde, önemli hususlar bulunmaktadır; bunu, konuşmacı arkadaşlarım ifade ettiler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ülke kapitülasyonlardan çok şeyler geçti. İttihat-Terakki'nin son zamanlarında kapitülasyonlar kaldırılmaya çalışıldı; tam başarılamadı. Enver Paşanın bu konudaki büyük çalışmaları var değerli arkadaşlar; ama, genç Türkiye Cumhuriyeti, bu ülkenin senedi olan Lozan'da bütün bu olumsuzlukları kaldırdı; Türkiye, yeni siyasal yaşamına dünyada bağımsız bir ülke olarak girdi; Lozan da, bu işin kuruluş senedi ve tapusudur.

İşte, bu kadar güzel işler yapmış olmamıza karşın ve bugüne kadar yapılmış olan anlaşmalarda, bu belgelerdeki, bu notadaki çekinceler, hibenin kullanılmasındaki şart olarak getirilen çekinceler, hiçbir zaman, bu şimdiye kadar yaptığımız anlaşmaların içine girmemiş bulunmaktadır.

Bir defa, değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyetinin mevzuatıyla ilgili hükümlere ters düşmektedir bu getirilen koşullar. Nedir bunlar; aynen size okumak istiyorum: "Onaylanmış sözleşmeler çerçevesindeki tedarik edilecek ürün ve hizmetler için konabilecek gümrük resimleri, yurtiçi vergiler ve diğer malî harçlardan Japon vatandaşlarının muaf tutulması."

Değerli arkadaşlar, uluslararası ilişkilerde en önemli konu, karşılıklılık, yani, eski deyimiyle, mütekabiliyet şartlarıdır. Burada, Türkiye Cumhuriyetine de, onun da yurttaşlarına, onun da vatandaşlarına böyle bir muaf tutulma yoksa, buradaki mütekabiliyet şartları yerine getirilmemiş demektir. Her ne kadar, Sayın Komisyon Başkanı, diplomatik bir dille anlatmaya çalışsa da, ben, özellikle bu konularda tatmin olmadığımı ifade etmek istiyorum.

Ülkelerin gururu ve onuru her şeyden üstündür. Bizim, yapacağımız her tür tasarruflarda, hibe olsun veya çeşitli şekilde olsun, önce gururumuz ve onurumuzla bu işe bakmamız gerekmektedir. Bu, bizim, onur ve gururumuzu, bizce, biraz rencide ediyor.

Diğeri, değerli arkadaşlar, daha da bence ciddî. Bakınız, Usule İlişkin Ayrıntılar Hakkında Görüşme Tutanaklarının 3 üncü maddesinde de aynen şöyle ifade ediliyor: "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin hiçbir görevlisi Japon vatandaşlarının yukarıda sözü geçen Nota Teatisinin 4 üncü paragrafında bahsedilen ürün ve hizmetlerin alımına ilişkin işlerinin herhangi bir parçasını üstlenemez."

Demek ki, bu hibe buraya gelecektir; burada kullanırken, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hiçbirisi bu paraya vaziyet edemeyecektir, tedarik konularında hiçbir yetkileri olmayacaktır. Bunu kimler yapacaktır; parayı verenler yapacaktır. Yani, elbette, parayı veren düdüğü çalar derler; ama, bunun da bir kuralı, bunun da bir usulü olması gerekmektedir. Belki özel kişiler arasında, özel tüzelkişiler arasında bu tür ticarî ilişkiler geçerli olabilir; ama, Türkiye Cumhuriyeti bağımsız bir ülke, onur ve haysiyetine çok düşkün bir ülke. Eğer, bunlar bu anlaşmanın içinde kalırsa, korkarım, tam anlamıyla kapitülasyon diyemeyeceğim, ama, kapitülasyonları çağrıştıran ikinci bir belgeyle karşı karşıya kaldık demektir değerli milletvekilleri.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konulara çok dikkat etmeliyiz. Bakınız, kahraman Silahlı Kuvvetlerimizin sınır ötesinde başlarına çuval geçirme olayını hâlâ daha Türk Halkı unutmadı değerli arkadaşlar. Herkesi derinden yaraladı, partileri derinden yaraladı ve ulusal onurumuzu bu olay derinden yaraladı. Bundan sonra yapılan, bu çuval geçirme olayından sonra yapılan kamuoyu yoklamaları sonunda meydana gelen önceliklere ve bazı partilerin oylarının nasıl aşağılara kadar düştüğünü hep beraber görüyoruz değerli arkadaşlar. Bu nedenlerle buna çok dikkat etmeliyiz, bu konularda çok dikkatli olmayız. Bu da ikinci bir çuval geçirme olayı olmasın değerli arkadaşlar.

Ben, kapitülasyonları çağıran, ikinci bir çuval geçirme teşebbüsü olarak görülen bu olayda, bu her iki maddenin de, bu notadaki her iki maddenin de, bu belgedeki her iki maddenin de çok sakıncalı, ulusal onur ve gururumuzla bağdaşmayan, örtüşmeyen, çok ciddî şekilde bizi rahatsız eden, rencide eden bir düzenleme görüyorum. Kalehöyük'teki yapılan hiçbir şeye karşı değiliz, elbette çok güzel olmuştur, Orta Anadolu'da güzel bir düzenleme olmuştur; bu düzenlemeler güzeldir, bunu kabul ediyoruz; ama, bunun koşulları bu şekilde kaldığı sürece pek doğru değildir. O nedenle, ben, Sayın Meclisi bir kere daha düşünmeye, burada, davet ediyorum. Ulusal onur ve gururun her şeyden önemli olduğunu ifade ediyorum.

Bu düşüncelerle, bu anlaşmanın onaylanmamasını, bu yasanın kabul edilmemesini diliyor; hepinize, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baratalı.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza…

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı istiyorum.

BAŞKAN - …sunuyorum ve karar yetersayısı arayacağım.

Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı bulunamamıştır; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 17.33

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.39

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

1141 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1185) (S. Sayısı: 1141) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 1 inci maddesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı; şimdi, 1 inci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

1 inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Divan Üyeleri arasında mutabakat sağlanamadığından, elektronik cihazla oylama yapacağım. 3 dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayı vardır ve madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Sayın Haluk Koç.

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde, 2 nci maddede, Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Kırşehir, İç Anadolu'da -Sayın Kırşehir Milletvekili arkadaşımın da belirttiği gibi- arkeolojik altyapı bakımından son derece zengin bir ilimiz. Yine, Kaman İlçesi sınırları içerisinde kalan Kalehöyük de, eski dönem Anadolu uygarlıklarına ait buluntularla, arkeolojik zenginlikle özel önem arz eden bir alan. Yine, 1986'dan itibaren, Japon Prensi Takahito Mikasa'nın özel ilgi alanı içerisinde. Burada, Türk-Japon kültür işbirliğinin çok önemli bir projesi sergileniyor. 2004 yılında da, bu alanda -yine belirtti arkadaşlarım- bir Japon Bahçesi ve burada elde edilecek buluntularla kurulacak olan geniş bir arkeoloji müzesi planı devreye sokulmuş durumda.

Bu arada, benim de milletvekili olmadan önce mensubu bulunduğum Ankara Üniversitesinde rektörlük yapan Prof. Dr. Tahsin Özgüç'ü de rahmetle anmak istiyorum; çünkü, bu bölgede ve bilhassa arkeoloji bilim dalında, Türkiye'de, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde yaptığı çalışmalarla, bu alanda, Anadolu uygarlıklarının ortaya çıkarılmasında koyduğu büyük bilimsel katkılarla, bir kere daha -belirttiğim gibi- Özgüç Hocayı da rahmetle anmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Onur Öymen ve Sayın Bülent Baratalı'yı dinlediniz. Ben, Sayın Dülger'in açıklamaları üzerine bazı ek açıklamalar yapmak için huzurunuza geldim.

Şimdi, Sayın Öymen'in ve Sayın Şükrü Elekdağ'ın Dışişleri Komisyonunda bu anlaşma görüşülürken koydukları muhalefet şerhine ben dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Birçok arkadaşımız oylamadan oylamaya geliyor. Yani, neyin oylandığı konusunda, takip etmiyorlarsa, bir bilgi eksikliği olduğu kanaatindeyim. Lütfen, sıra sayısı 1141… Burada, Sayın Şükrü Elekdağ'ın ve Sayın Onur Öymen'in muhalefet şerhleri var. Lütfen okuyun, ondan sonra yine oyunuzu verin. Şimdi, Sayın Dülger'in de bu tasarı…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Siz de metni okuyun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Müsaade edin Sayın Kapusuz, bir şey demiyorum.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hayır; değişen metni okuyun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Efendim, bir şey demiyorum. Sizin de grup adına konuşma hakkınız var. Siz de açıklama yaparsınız, Grubunuzu ikna edersiniz. Nasıl olsa sizin gösterdiğiniz doğrultuda oy kullanıyorlar; ama, ben bir konunun altını özellikle çizmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, şimdi, Şükrü Elekdağ şu hususların altını önemle çiziyor: 30 Mart 2006 tarihinde Dışişleri Komisyonu toplanıyor ve bu bahsettiğimiz anlaşmanın Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna sevkine karar veriyor. Ve altından, hemen, başka ek bir cümle koymadan Sayın Elekdağ şu paragrafı getiriyor değerli arkadaşlarım: "Oysa, bu söz konusu anlaşma bu haliyle Türkiye Cumhuriyeti açısından -onun yazısını okuyorum tutanaktan- haysiyet kırıcı bir nitelik taşıyan şartlar içerdiği gibi, Türk malî mevzuatına da aykırı düşmektedir" ifadesini kullanıyor. Bunu söyleyen rasgele biri değil, bunu söyleyen, Türk Dışişleri bürokrasisinde çok uzun yıllar Türkiye'ye hizmet eden ve bütün bu süreçlerin içinde bulunan bir kişi; şu anda da İstanbul Milletvekilimiz.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Öymen'in ve Sayın Dülger'in konuşmalarında değinmedikleri bir hususun daha altını çiziyor "Türk malî mevzuatına aykırı birtakım hususlar da içeriyor" diyor. Şimdi, biraz açıyor "söz konusu anlaşmanın ayrılmaz bir bölümünü oluşturan görüşme tutanaklarının 3 üncü maddesi aynen şöyledir" diyor: "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin hiçbir görevlisi Japon vatandaşlarının, yukarıda sözü geçen Nota Teatisinin 4. paragrafında bahsedilen ürün ve hizmetlerin alımına ilişkin işlerinin herhangi bir parçasını üstlenemez" diyor.

Sayın Dülger, benim milletvekili olmadan önce de çok yakından tanıdığım, çok saygı duyduğum ve ağabey diye hitap ettiğim bir milletvekili büyüğümüz. Çünkü, ikimiz aynı liseden mezunuz. O lisenin ilişkileri içerisinde küçük-büyük arasındaki ağabey sözü geleneksel bir sözdür.

Sayın Dülger'i burada dinledim. Bu düzeltmeden sonra, JICA'nın, yani Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansının genel projeler ve balıkçılık alanları için Japon hibe yardımı ilkeleriyle ilgili metin bende de var.

Değerli arkadaşlar, bir tek yüklenici olarak tarif edilen Japon uyruklu kişilere dönük, "bunlar bu rüşvet uygulamalarının içindedir" şeklinde ifadenin dışında, bakın, ben burada birçok yer çıkardım, birçok yer renkli kalemle çizilmiş; buralarda hep rüşvet vurgusu var ve lütfen… 1141 sayılı bu tasarının son sayfasında, düzeltilmiş halinde, 3 üncü paragrafı okuyorum; Sayın Elekdağ'ın da değindiği husus: "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin hiçbir görevlisi…"

Ne demektir bu değerli arkadaşlar?! Bunlar bizle Tüpraş-Ofer tartışmalarına girmediler. Dikkat edin: "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin hiçbir görevlisi Japon vatandaşlarının yukarıda sözü geçen Nota Teatisinin 4. paragrafında bahsedilen ürün ve hizmetlerin alımına ilişkin işlerinin herhangi bir parçasını üstlenemez." Neden?..

"Bu ifade tarzı, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti görevlilerinin, Notanın 4 üncü maddesinde söz konusu olan ürün ve hizmetlerin satın alınması için yapılacak sözleşme ve işlemlere mutaden dahil oldukları ve bu tür işlemlerden nemalandıkları varsayımıyla düzenlenmiştir." Bunu kabul etmek mümkün mü değerli arkadaşlar?!

Bunun miktarı 288 000 000 Yen. Kurla söylüyorum, 113 Yen, 1 Amerikan Doları. Dolar olarak karşılığı 2 165 000 -3 milyon filan değil- dolar ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin neyle karşı karşıya bırakıldığını burada ifade etmeye çalışıyoruz değerli arkadaşlarım. 

Bu, Kırşehir'e bir haksızlık değil Sayın Vekilim. Kırşehir'i, Kaman'ı, yani, bir farklı yorumla ele almamızdan değil; tam tersine, yani, bu noktada Japon Ulusuna bir saygısızlık değil. Japon Ulusunun, tarih boyunca, aynı, Türk Ulusu gibi, nasıl dik duran, nasıl onurlu, nasıl çalışkan, nasıl kendi ayakları üzerinde, yıkılan bir ülkeyi var eden bir ulus olduğunu biliyoruz. Onlara saygımız sonsuz, dirençlerine saygımız sonsuz, varoluş mücadelelerine saygımız sonsuz. Yani, buradaki konu, bize dönük birtakım ifadelerin katlanılamaz olduğu, haysiyet kırıcı olduğu, kabul edilemez olduğu hususunda düğümleniyor.

Değerli arkadaşlarım…

Sayın Kapusuz kızgın; herhalde kendisi biraz sonra açıklayacak. Siz ona göre oy kullanırsınız; ama, biz tutanaklara geçirelim bunları. Daha önce de söylemiştim, Türkiye Cumhuriyetinin de, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin de onurunu korumak hepimizin ortak görevi; hiç sarsılmaz bir görev; bunda tereddüt olmaması gerek.

Değerli arkadaşlarım, yani -demin söyledim- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti görevlilerinin böyle bir nemalanma iddiasıyla karşı karşıya bırakıldığı varsayımını söyledim. Diğer bir deyişle, bu cümledeki anlam şudur: Türk Hükümeti görevlilerinin, bu tür işlemler sırasında etik olmayan davranışlarda bulunmaları, hukuk ve ahlaka uygun düşmeyen avantajlar sağlamaları ve pay almaları ahvali adliyedendir tarzında bir yorum çıkıyor değerli arkadaşlarım. Gerçekten ciddî, üzerinde durulması gereken bir konu.

Sayın milletvekilleri, bu bakımdan, bu anlaşmanın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanması, sözünü ettiğimiz varsayımın dolaylı şekilde kabulü anlamına gelecektir. Benim içim razı değil buna, benim içim razı değil. Yani, bu, bir parti görüşü de değil. Bunu kişisel görüş olarak kabul edebilirsiniz; çünkü, bu iş görüşülmeye başlanmadan önceden itibaren ben çalışıyorum. Daha önce de hazırlandım. Çok önceden gündemdeydi çünkü.

Sayın milletvekilleri, şimdi, ulusal gurur, onur Türkiye'de bahsedildiği zaman, sanki, böyle bir suçlama etiketi gibi insanın karşısına çıkıyor; öyle bir tuhaf dönemden geçiyoruz. Yani, bir Fransız, Fransa'da, Fransa Ulusunun çıkarlarını savunduğu zaman çok normal geliyor hepimize; ama, bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının, bir Türkün, Türkiye'de, Türk Milletinin ve Türkiye'nin ulusal çıkarlarını savunduğu zaman bir garipsiyoruz, duraksıyoruz. Bu, bizim en doğal görevimiz, bizim bir refleksimiz olması gerekir.

Sayın milletvekilleri, "bu uluslararası anlaşma eğer onaylanırsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde…" Sayın Elekdağ'ın cümlesi bu, o kelimeler de Sayın Elekdağ'a ait; ne söylediğini, ne yazdığını, resmî belgelere, bilebilecek olgunlukta biri. "Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde bir hicap belgesi olarak yer alacağı hususunda derin endişeler taşıyorum" diyor Sayın Elekdağ.

"Bu tür şartların uluslararası bir anlaşmaya derci, bu bir hibe anlaşması da olsa, emsal oluşturur" diyor. Haksız mı?! Değerli arkadaşlarım, haksız mı?!

"Avrupa Birliğine üye ülkelerden bize karşıt durumda olanlar…" Var mı böyle grup ülkeler; var ve açık;  bekliyorlar Türkiye karşısında. Eğer, bu, bir uluslararası anlaşma metnine girerse, emsal teşkil eder ve korkarız ki, değişik süreçlerde karşımıza, Türkiye karşıtlığını genel bir davranış biçimi haline getiren birçok ülke bakımından, Türkiye'ye karşı, ilgili anlaşmalarda, taraf olacakları anlaşmalarda koz olarak kullanılır değerli arkadaşlarım; bir başka sıkıntılı boyut.

Avrupa Birliğinin Türkiye'ye vereceği hibe ve kredileri bu tür şartlara bağlamak hususunda girişimlerde bulunacağına ihtimal verebiliyor musunuz, veremiyor musunuz?.. Avrupa Birliği ilerleme raporlarını düşünün, oradaki paragrafları düşünün; nerede açık buldularsa Türkiye'nin üzerine geldiler. Evet "Türkiye, bu konuda bilmem ne derecelendirmesinde, saydamlık derecelendirmesinde şöyle bir ülkedir; Türkiye'de şu şu şu sıkıntılar vardır; işte, Japonya'yla siz imzalarken de bunu kabul etmişsiniz; o zaman her yıl ekim ayında, kasım ayında yayınlanan ilerleme raporlarında da bir paragraf da buna dönük biz getiriyoruz; bundan sonra Avrupa Birliğinin muhatap olduğu Türkiye'ye hibe noktasında bütün anlaşmalarda biz aynı şartı getiriyoruz" derlerse ne yaparız bu çatının altında değerli arkadaşlarım?..

Sayın milletvekilleri, bir başka husus: Bakın, söz konusu anlaşmaya konu olan Notanın -eğer yanılıyorsam Sayın Dülger bunu da bir açıklamayla izale edebilir- 6 ncı maddesinin 1/d fıkrası aşağıdaki gibidir. Lütfen, dinleyin...

"Onaylanmış sözleşmeler çerçevesinde tedarik edilecek ürün ve hizmetler için konabilecek gümrük resimleri, yurtiçi vergiler ve diğer malî harçlardan Japon vatandaşlarının muaf tutulması."

Ne kadardı bunun boyutu; 2 165 000 dolar. Nelerin altına neleri emsal çağrıştıracak hususları kabul edeceğiz bu Mecliste biraz sonra.

Türk malî mevzuatına tamamen aykırı olan bu maddeyle Japon vatandaşlarına ayırımcı bir muamele yapıldığı ortada. Bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk vergi mevzuatının bütünlüğünü bozan ve kapitülasyonları çağrıştıran bu nitelikteki hiçbir anlaşmayı onaylamamıştır. Biliyorsunuz, kapitülasyonlar, 1881 Muharrem Anlaşmasıyla Osmanlı İmparatorluğunun içine girmiştir. Osmanlı İmparatorluğunu, o büyük kökü çökertmek için tahtanın içine sokulmuş kurt muamelesi görmüştür. Bizi sömürmüştür o Reji İdaresi.

Şimdi, bakın, cumhuriyet döneminde ilk defa Türk malî mevzuatını özel ayırımcılıkla deldirttiriyoruz burada.

Sayın milletvekilleri, bir hibe anlaşması olmasına rağmen, onaylanması halinde, bu anlaşma, üçüncü ülkelerin Türkiye'yle yapacakları anlaşmalara da emsal teşkil edecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Teşekkür ederim.

Gelecekte Türkiye'ye kredi verecek ülkeler veya uluslararası kuruluşlar anlaşmalara bu tür şartları koydurmaya çaba göstereceklerdir. Onun için, bu anlaşmanın onaylanması, değerli milletvekili arkadaşlarım, ulusal çıkarlarımıza aykırıdır.

Bunu bir parti görüşü olarak ifade etmiyoruz; hep söyledim, bir milletvekili sıfatıyla, bir arkadaşınız olarak da ben de ifade ediyorum. 2 165 000 dolar… Karşılığında Türk malî mevzuat sistemini deldiriyoruz ve hükümet görevlilerinin bu yardımdan yapılacak işler çerçevesinde nemalanabilecekleri evhamını, varsayımını yasa haline getiriyoruz! Takdir sizindir değerli arkadaşlarım. Bizden uyarması, tarihe not düşmesi.

Hepinizi, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Madde üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Efendim, Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz, şahsı adına söz istemiştir.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1141 sıra sayılı tasarının 3 üncü maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Başından beri değerli sözcüleri, takip edebildiğim kadarıyla, dikkatle dinlemeye çalıştım. Ancak, Komisyon Başkanı başta olmak üzere, konuya açıklık getirilmiş, süreç çok dikkatli bir şekilde takdim edilmiş olmasına rağmen, üzülerek ifade ediyorum ki, âdeta, buradan bir şey yakaladık, bu yakaladığımız şeyle, siyaseten, buraya yüklenelim, bir yumuşak karın elde ettik gibi bir yaklaşımı ise kabul etmek hiç mümkün değil.

Biraz önce Dışişleri Bakanlığından istedim; kişi olarak değil, ama, uygulama olarak örnek olduğu için ifade etmek istiyorum ki, Sayın İsmail Cem, şu anda Cumhuriyet Halk Partisi mensubu bir arkadaşımız, Dışişleri Bakanlığı yaptı. Tarihi de orada, arkadaşlarımız bakıyorlar, fırsatım olmadı… Aynı mahiyette bir anlaşma yapılıyor ve bunun altında da Sayın İsmail Cem'in imzası var.

Şimdi, bakınız değerli arkadaşlar -biraz önce Başkan da söyledi- bu yapılan hizmet ondokuz yıldan beri Kaman'da devam ediyor. Bu ana gelinceye kadar, müteaddit defalar, burada, bu kazı çalışmaları için masraf yapılmış, harcama yapılmış; ne kadar olduğu rakamsal olarak yer bulmuyor; ama, bütün bu yapılan harcamalar Türkiye'nin onayından geçmiş ve bu onaylanan bütün anlaşmaların, o hibelerin tamamı, küçük seviyede olanlar Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmemiş; ya, bürokratik seviyede, Meclise taşınacak büyüklükte görülmediği için, uygulamaya konulmuş. Bu ondokuz yılda, Japonların bugüne kadar yapmış olduğu bütün harcamalarda, bu metinden çıkarılan ifade aynen yer alıyor. Lütfen dikkat buyurun, bütün anlaşmalarda, Japonlar, bunu, âdet haline getirmişler ve bize uygulamışlar.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - 2 000 000 dolar için değer mi bu?!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Yetmedi; bugüne kadar, bu amaçla, benzeri çalışmalara katkı veren Japon Hükümeti, Japon Devleti, Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan, Çin, Hindistan ve Vietnam gibi ülkelere de aynı metni koyarak anlaşmalara imza attı; lütfen, dikkat buyurun değerli arkadaşlar. Bir ülke düşünün ki, kendisi, bu anlamda katkı verdiği, yatırım olarak, teşvik olarak, kültürel hizmet olarak yerine getirdiği bu amaçlı katkılardan dolayı bu şartı koymuş. Uluslararası camiada da yolsuzlukla mücadelede öncülük yapmış, Türkiye olarak biz buna destek vermişiz, destekçisi olmuşuz.

Sonuç itibariyle, Değerli Başkanın da söylediği gibi, bu metin, Türkiye Büyük Millet Meclisi önüne ilk defa gelen bu metin, ikaz üzerine de düzeltilmiş. Bu düzeltilen metne rağmen, bu çalışmalar da henüz bitmemiş değerli arkadaşlar. Bahsi geçen rakam -kendi ifadeleriyle- yapılan bir röportajda aynen şu şekilde ifade ediliyor. Kazıda yer alan bu çalışmaları, kendileri aynen şuna benzetiyorlar: Âdeta ilkokul seviyesinde bir çalışma kabul edilebilir. Daha bunun, ortaöğretim, lise öğretimi, üniversite çalışmalarıyla bu sürecin devam etmesi lazım. Bu coğrafya, değil Türkiye'nin, dünyanın, arkeoloji çalışmaları nezdinde de merkez olabilir diyorlar. Onun için, yapılan yatırımlar… Bir enstitü, bir bahçe, bir depo, bir de müze yapılıyor.

Şimdi, bundan sonra bu çalışmalara katkı vermeyi gönülden arzu eden bir ülkeyi, âdeta… Bu tek taraflı yazılmış bir metin de değil. Bunun muhatabı Türkiye olduğu kadar, Japonya, hatta, yüklenici olması hasebiyle öncelikli kendisi için bu ikazı koyuyor. Siz, bunu tutuyorsunuz, olduğu gibi, Türkiye'nin, âdeta, şahsiyetini rencide etmeye yönelik bir uygulama olarak takdim ediyorsunuz. Bir ülke kendisi için bunu uygun görüp yazabiliyorsa… Senden de bunu istemiş; fakat, siz duyarlılık göstermişsiniz, demişsiniz ki, bu metin yer almasın. Müzakere tutanakları var, notalar var. Benzeri uygulamalar açısından da, örneklerini verdim, daha önce Türkiye'de yaptığı bu hizmetlerin hepsi karşılığında bu şartı koymuş; ama, limit büyüyüp, rakam büyüyünce…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - …uluslararası anlaşmalar olması hasebiyle Meclise gönderilmiş. Meclise gelen… Bunun da, ikazla düzeltilmesi Japonya tarafından anlayışla karşılanmış. Düzeltilmiş bir metin üzerinden kıyamet koparmak kimseye bir şey kazandırmaz. Belki, bu konuşmalar bu milleti rencide eder.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yapma ya!.. Yapma ya!..

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Etmeyin yani!.. Yani, çok çok üzülerek ifade etmek istiyorum ki değerli arkadaşlar, düzeltilmiş, hatası ortadan kaldırılmış bir metni, hatalıymış gibi, ayıplıymış gibi sürekli burada canlı tutmayı âdet edinmeyi ben doğru bulmuyorum arkadaşlar.

Bu konu, nihayette, bir uluslararası anlaşmanın onaylanmasıdır. Bu harcamalar yapılmış, açılışı bile yapılmış; ama bir prosedürün tamamlanması gerekiyor; yapılan iş de bundan ibarettir.

Hepinize  saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kapusuz.

Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç.(CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

HALUK KOÇ (Samsun)- Değerli arkadaşlarım, şahsım adına söz almış bulunuyorum; tekrar hepinizi, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, Sayın Kapusuz'un bir cümlesinden son derece üzüldüm. Yani, "burada sizin bu dile getirdikleriniz bu milleti rencide eder" sözü; buna katılmak mümkün değil.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Evet…

HALUK KOÇ (Devamla) - Bunu, ben, eğer, vicdanların, eğer, insafların terazisi varsa, size bırakıyorum. Bu lafı kabul etmek mümkün değil.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Olmayan bir şeyi buraya taşıyorsunuz.

HALUK KOÇ (Devamla) - Burada süreci anlattık, tane tane anlattık ve Türkiye Cumhuriyetinde en önemli noktalarda görev yapmış, şu anda milletvekili olarak aramızda bulunan iki değerli milletvekili arkadaşımızın muhalefet şerhlerini söyledik. Yani, biz nerede milleti rencide edecek bir açıklama yaptık burada, yapmayın Sayın Kapusuz?! Tam tersine, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin rencide olmaması için; tam tersine, Türk Milletinin gururunun incinmemesi için bazı hassasiyetlerimizi  dile getirdik. Yani…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Koç, metin çıkmış mı çıkmamış mı?

HALUK KOÇ (Devamla) - Lütfen efendim, lütfen efendim…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Metin var mı yok mu?

HALUK KOÇ (Devamla) - Efendim lütfen, ben konuşuyorum; siz konuştunuz demin, ben saygıyla dinledim; lütfen…

Yani, her konuda bir laf döndürme…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Laf döndürme değil, olay bu.

HALUK KOÇ (Devamla) - … "laf kıvırtma" diyeyim; nasıl olsa bu konuda birbuçuk yıl da hapsim isteniyor; kürsüden de ifade edeyim, laf kıvırtma konusunda bu kadar mahir olmayalım, lütfen, lütfen…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Kürsüden desen de kurtulamazsın!

HALUK KOÇ (Devamla) - Lütfen… Lütfen… Merak etmeyin…

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, müdahale etmeyin.

Buyurun Sayın Koç, siz Genel Kurula hitap edin.

HALUK KOÇ (Devamla) - Eğer "kıvırtma" sözüyle Türk Ceza Kanunu yeni 125/3'e göre birbuçuk yıldan az olmamak üzere hapse gireceksem, kaldır dokunulmazlığımı, kıvırtma, kaldır dokunulmazlığımı gireyim hapse. Haydi bakalım!.. (CHP sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Karar gelsin de görelim!

HALUK KOÇ (Devamla) - Yani, o konuya gelirsen başka konuşurum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, şimdi, burada bir duyarlılığı dile getirdik, burada bir duyarlılığı dile getirdik. Ben, bir kere daha, bu uluslararası sözleşmeyi, bir kere daha söylüyorum, Kırşehir'le, Kaman'la hiçbir ilgisi yok.

Sayın Milletvekili de benim en çok sevdiğim milletvekili arkadaşlarımdan biri. Onun, bir milletvekili arkadaşına, zor günlerinde, günlerce nasıl destek verdiğini bilen bir kişiyim.

Yine, Japon Ulusuyla da hiçbir sorun yok. Japon Ulusu hakkındaki düşüncelerimi de söyledim.

Sadece kendimize dönük bazı ifadelerin, burada, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini rencide ettiğini düşünüyoruz, Türk Milletini rencide ettiğini düşünüyoruz, Türk malî mevzuatında emsal oluşturabilecek birtakım sıkıntılara yol açabileceğini ifade ediyoruz ve kararı sizin vicdanlarınıza bırakıyoruz.

Saygılarımı sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlanıldı)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, lütfen pusulaları kontrol eder misiniz.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Başkan ne yapacağını bilir!

BAŞKAN - Oy pusulası gönderen sayın milletvekilleri Genel Kuruldan ayrılmasın.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı :  227

Kabul :  190

Ret                :  37 (x)

Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı olmasını diliyorum.

4 üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon Raporu 1147 sıra sayı ile bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Onur Öymen.

Sayın Öymen buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Şahsı adına da sözü var.

BAŞKAN - Şahsınız adına olan süreyi de birleştiriyorum.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında kitle tahrip silahlarının yayılmasının önlenmesiyle ilgili anlaşma hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu metnin içeriğine değinmeden önce önemli bir tespitimizi arz etmek istiyorum; o da şudur: Metnin gerekçesini okuduğunuz zaman, hem genel gerekçede hem de Dışişleri Komisyonu raporunda birkaç yerde terörle mücadele konusuna değiniliyor. Bu gerekçeyi okuduğunuz zaman zannediyorsunuz ki, bu anlaşmanın terörle mücadeleyle ilgili bir boyutu da vardır; ama, anlaşmanın metnine bakıyorsunuz, içinde bir kelimeyle bile terörle mücadele geçmiyor. Terörle mücadeleyle hiç alakası olmayan bir anlaşma; ama, nasılsa, bunun gerekçesinde ve Dışişleri Komisyonu raporunda terörle mücadeleye değiniliyor; şimdi, ona ayrıca değineceğim.

İkincisi; değerli arkadaşlarım, bu gibi anlaşma tasarılarını Mecliste görüşürken, bizim çok doğru bilgilerle bu konuşmayı yapmamız lazım, bu görüşmeyi yapmamız lazım. Eğer Meclise sunulan belgeler doğru değilse, bazı hatalar varsa, o alınan kararları da etkileyebilir.

Şimdi, biz, bu konunun Dışişleri Komisyonundaki görüşmesi sırasında bazı sorular sorduk. Bir tanesi şu; dedik ki: "Türkiye'den başka, Amerika'nın böyle bir anlaşmayı imzaladığı NATO ülkesi var mıdır?" Bize açıkça cevap verdiler: "Hayır, yoktur" dediler. Biz dedik ki, nasıl olur, yani, bu kadar NATO ülkesi var, bu konuyla doğrudan doğruya ilgili ülkeler var; niçin, başka ülkelerle imzalamıyorlar da Amerikalılar, sadece Türkiye'yle imzalıyorlar NATO ülkeleri arasında?

Son derece önemli ve bize, açıkça, Dışişleri Komisyonunda yetkililer dediler ki: "Hiçbir ülkeyle, hiçbir NATO ülkesiyle Amerika bunu imzalamamıştır; bazı Ortaasya ülkeleriyle, eski Sovyet cumhuriyetleriyle imzalamıştır." Şimdi açıyorsunuz ve bunu, Dışişleri Komisyonunun raporunda da görüyorsunuz.

Şimdi, dikkatinizi çekerim; biz Dışişleri Komisyonunda bu görüşmeyi yaptıktan sonra, Amerikan Büyükelçiliği yetkilileri bizi ziyaret ettiler ve bize dediler ki: "Bu bilgi doğru değildir." Biz, muhalefet şerhimize de bunu koyduk, bunu yazdık. Niçin dedik, bir tek Türkiye ile yapılıyor bu anlaşma, başka NATO ülkeleriyle yapılmıyor? Niçin bir tek Türkiye'yi çıkarıp alıyorsunuz NATO ülkelerinin içinden filan?.. Şimdi, Amerikalı yetkililer bizi ziyaret ettiler "bu bilgi doğru değildir" dediler. "Başka NATO ülkeleriyle de benzer anlaşmalar yapılmıştır." O zaman demek ki, Amerikalıların söylediği doğruysa bize verilen bilgi yanlış, bize verilen bilgi doğruysa Amerikalıların söylediği yanlış.

Şimdi, aynı husus -birazdan değineceğim- bu anlaşma çerçevesinde gümrük yetkililerimizin denetimiyle ilgili. Bize verilen bilgide, işte, gidip, ihtiyaç olduğunda, Amerika'nın bize vereceği bazı teçhizatı bizim gümrük yetkililerimizin kullanmasının Amerikalılar tarafından denetleneceği yazılı. Biz de bunu yazdık muhalefet şerhine. Bize diyor ki Amerikalılar: "Hayır, bu doğru değil. Bizim sadece görevimiz, o verdiğimiz teçhizat orada duruyor mu, durmuyor mu, buna bakmaktır; hiçbir kimseyi denetlemeyeceğiz." Şimdi demek ki, değerli arkadaşlarım, Meclis Dışişleri Komisyonuna verilen bilgilerde bir tutarsızlık var. Demin dediğim gibi, ya o bilgiler doğru, ya Amerikalıların bize verdiği bilgiler doğru; bunların mutlaka açıklığa kavuşturulması lazım.

Şimdi, işin esasına gelince, bizim hassas olduğumuz noktalar nelerdir; hassas olduğumuz noktalar şunlar:

Bir: Bir kere, bu anlaşmanın ne genel gerekçesinde ne herhangi bir yerinde, Türkiye'nin bu kitle tahrip silahlarının yayılmasıyla ilgili genel politikası hakkında bir kelime bile yer almıyor. Birsürü bilgi var içinde, işte işbirliğinin öneminden bahsediliyor vesaire filan. Peki, bizim tutumumuz ne, bizim politikamız ne? İşte bu yok. Türkiye'nin bu konudaki yaklaşımı bir kelimeyle bile yer almıyor. Şimdiye kadar neydi yaklaşımımız; şimdiye kadar yaklaşımımız şuydu: Biz diyorduk ki, bu kitle tahrip silahlarının yayılmasına karşı ilkeli bir politika izlemeliyiz. Bu ne demek; yani, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 daimî üyesi dışındaki ülkelerden hangisi bu silahları üretmeye kalkarsa, biz, onlara karşı uluslararası toplum ve Türkiye olarak tavır almalıyız, vaziyet almalıyız. Şimdi, bu tavrımız ortada yok. Ne var; bu konuda Amerika'yla işbirliği yapacağımız var. Amerika'yla işbirliği yapmayalım mı; gayet tabiî ki yapalım. Amerika da böyle bir ilkeli yaklaşım sergiliyorsa, biz, niçin Amerika'yla işbirliği yapmayalım. Amerika, bizim NATO'daki müttefikimiz, Amerika bizim hasmımız değil. Amerika'yla işbirliği yaparız; ama, bir şartla; onlar da bu ilkeli tavır sergilediklerini ortaya koyacaklar.

Şimdi, ne görüyoruz; yani, bizi üzen nokta nedir; bizi üzen nokta şudur: Yıllarca, Amerika, Hindistan'ın ve Pakistan'ın bu nükleer silahlara sahip olmasına karşı çok yoğun bir politika izledi, çok yoğun girişimler yaptı ve Türkiye üzerinde de baskı diye nitelendirilebilecek girişimlerde bulundu. Aman -işte aynı şekilde- bu anlaşmanın konusu olan çifte amaçlı kullanılabilecek malzemeleri bu ülkelere satmayacaksınız. Nedir onlar; işte, öyle teçhizatlar, elektronik aygıtlar var ki, bunlardan sanayide de yararlanabilirsiniz, ekonomik amaçlı da yararlanabilirsiniz, nükleer silah üretiminde de yararlanırsınız. Bunları katiyen satmayın. Güzel; Türkiye de satmadı; ekonomik sıkıntılara katlandık, falan… Sonra ne oldu; sonra şu oldu: Hem Hindistan hem Pakistan, bu silahları ürettiler ve denemelerini de yaptılar, füzelerini de ürettiler; bu silahların denemelerini de yaptılar. Peki, bunlara karşı Amerika'nın tepkisi ne oldu; hemen hemen hiçbir şey olmadı. Niçin; çünkü, Hindistan ve Pakistan, o sırada, Afganistan Savaşı vesilesiyle Amerika'nın ihtiyaç duyduğu ülkelerdi. Onun için, Amerika, bu ülkelere karşı bir tavır koymadı. O kadar ki, Başkan Bush, geçenlerde Hindistan'a gittiğinde, Hintlilerle anlaşmaya vardı, Hintlilerle anlaşmaya vardı ve diyor ki: "Efendim, işte, sivil amaçlı kullanımıyla nükleer enerjinin askerî amaçlı kullanımını birbirinden ayırın." Bütün istediği bundan ibaret. Hintliler memnun. E, hani, siz, nükleer silahların yayılmasına karşıydınız?! Hindistan, Türkiye'nin hasmı değil, Hindistan, Türkiye'nin dostu. Pakistan'la böyle bir anlaşma yapmadılar; çünkü, Pakistan'da, nükleer enerjinin barışçı amaçlarla kullanılması diye bir program yok; sadece askerî amaçlarla kullanılır; ama, şunu görüyoruz ki, Amerika, ne Hindistan'a ne Pakistan'a karşı güçlü bir tepki göstermiyor. Peki, Ortadoğu'da nükleer silahlara sahip başka ülke var mı; açın interneti, açın uluslararası literatürü, göreceksiniz ki, Amerika'nın bölgedeki çok yakın müttefiklerinden birinin de elinde bu silahlar olduğu söyleniyor. Peki, ona karşı ne tepki gösteriliyor; hiçbir tepki gösterilmiyor. İşte bizim itirazımız şudur: Siz İran'a tepki mi gösteriyorsunuz, tamam, gösterin; ama, İran gibi, bu silahlara sahip olma yolunda adımlar atan başka ülkelere de aynı tepkiyi göstereceksiniz. Bunun can alıcı tarafı budur, işin ince tarafı budur ve Türkiye'nin de izlemesi gereken ilkeli politika budur. Aksi takdirde ne olur; aksi takdirde şu olur: Amerika, hangi ülkenin nükleer silahlar üretimine karşı çıkarsa, biz de peşinden gideriz, Amerika ne diyorsa biz de onu yaparız. Bunun adı, değerli arkadaşlarım, dümen suyu politikasıdır. Türkiye gayet tabiî ki -demin dedim- Amerika'nın müttefiki, dostu; ama, Amerika'nın izlediği politikanın ilkeli bir politika olmasını talep etmek de bizim hakkımızdır. İşte, bu anlaşmanın zayıf tarafı bu; bu ilkeli tutumumuzu burada sergilemiyoruz.

Şimdi, işin başka tarafları da var. O da şudur: Siz, bu konuyu NATO içinde yürütebilirsiniz; çünkü, NATO'nun, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi için çok özel bir birimi var. Niçin, Amerika, bunu NATO içinde, bu birim çerçevesinde yürütmüyor da tek tek ülkelerle anlaşmalar yapıyor? Bir iki NATO ülkesi imzaladı diyor Amerikalılar; ama, niçin bütün NATO ülkeleriyle bunu imzalamıyorsunuz? Niçin imzalamıyorsunuz? Hadi gidin Almanya'yla da imzalayın, Fransa'yla da imzalayın, İtalya'yla da imzalayın, niçin onlarla böyle anlaşma yapmıyorsunuz? Biz, bunu sorduk. Dışişleri yetkileri diyorlar ki: Efendim, Avrupa ülkelerinin bu konuda taraf oldukları bir anlaşma var, bu anlaşma dolayısıyla, Amerika'nın, bunlarla böyle ikili bir anlaşma yapma ihtiyacı yok. Hangi anlaşmaymış o;  Vasenaar Anlaşması. Peki, Türkiye bu Vasenaar Anlaşmasına taraf mı; taraf. Biz de tarafız; o zaman bizimle niye ayrı anlaşma yapıyorsunuz? Bu işin can alıcı başka bir boyutu da budur. İşte bu konularda, Hükümetin bize verdiği bilgi farklı, Amerikalılardan aldığımız bilgi farklı, bu metinde yazılan bilgiler farklı. Velhasıl, bu işin ciddî bir şekilde yürütülmediği önümüze çıkıyor.

Değerli arkadaşlar, meselenin bir boyutu da şu: Amerika, bu çerçevede, bize, bazı teçhizatı hibe olarak verecek. Ne olacak bu teçhizat; bu teçhizat, bizim sınırlarımızda, gümrüklerimizde yerleştirilecek ve bizim ilgili gümrük makamlarımız, bu teçhizatı kullanarak, çifte amaçla kullanılabilecek malzemelerin Türkiye sınırlarından geçip geçmediğini tespit edecek; radyasyonlu maddeler vesaire, falan. Güzel. Siz ne yapacaksınız; eğer, bizim memurlarımızın eğitime ihtiyacı varsa, bir eğitim programı yaparsınız, memurlarımız bu cihazların kurulmasını, kullanılmasını öğrenirler ve sınırlarda bu cihazları kullanırlar. Hayır, öyle değil. Amerikalılar, gidecek, sınırlarda tespit yapacaklar. Şimdi, metne dikkatle bakacak olursanız, bu metinde gördüğünüz "uygulamayı denetleyecekler" diyor. Uygulamayı denetlemek demek, yani, bu işi yapan memurlarımızı denetlemek demek. Ama, Amerika "hayır, biz o cihazların orada olup olmadığına bakacağız" diyor.

Değerli arkadaşlarım, yani, bu kadar itimatsızlık olur mu müttefik ülkeler arasında?! Ben ne yapacağım o cihazı; alıp başkasına mı satacağım?! "Bizde kural böyledir." Sizde kural öyledir, bizde de böyledir. Yani, devletlerarası ilişkilerde itimat yoksa, birbirimizi, böyle, her attığımız adımda denetleyeceksek, o zaman, biz, kendimizi, ikinci sınıf bir ülke durumuna düşürürüz.

Bu gibi metinleri, nasıl müzakere ediyoruz, nasıl kabul ediyoruz, nasıl imzalıyoruz; bilmiyoruz. Ama, gerçekten, bu işlerde, bu konularda, son derece dikkatli olmamız lazım; yani, benim memurumu denetleyecek misin denetlemeyecek misin; buna yetkin var mı? Benim Anayasama göre, Türkiye'de görev yapan bir devlet memuru bir yabancı tarafından denetlenebilir mi; Anayasamız buna imkân veriyor mu? Bizdeki devlet memurları, hiyerarşik kurallarla göre kendi üst makamları tarafından denetlenir; sonunda, bakan tarafından, Başbakan tarafından, Bakanlar Kurulu tarafından denetlenir ve bizde, devletin denetleme kuruluşları vardır, onlar denetler. Ama, bir yabancı gelecek sizin memurunuzu denetleyecek. İşte, yanlış olan bu. Eğer değilse, o zaman, bu metni böyle yazmayacaksınız; çünkü, metinde "uygulama denetlenir" diyor, makine teçhizat orada duruyor mu durmuyor mu demiyor. O bile, tabiî, incitici, gurur kırıcı bir şey.

O bakımdan, değerli arkadaşlarım, bu gibi metinlerin, son derece dikkatli bir şekilde kaleme alınması lazım.

Şimdi, meselenin bir başka boyutu da şu: Bu kanunun gerekçesinde deniliyor ki -bu anlaşmanın gerekçesinde, Meclise sunulan gerekçesinde- 11 Eylül saldırılarından sonra, işte, terörün boyutu önem kazandı, yeni bir boyut kazandı terör, terörle mücadele önem kazandı vesaire. Bunlar çok güzel. Biz de Amerika'yı destekledik. 11 Eylül saldırılarından sonra, Amerika'yı en çok biz destekledik; ama, şimdi ne görüyoruz; terörle mücadelede, Amerika'dan, maalesef, yeterli desteği görmüyoruz. Şimdi, bir de meselenin bu boyutu var; yani, sizin önem verdiğiniz, Amerika olarak öncelik verdiğiniz bir konuda, işte, bu kitle tahrip silahlarının yayılması konusunda, biz, size, yasalarımızı da zorlayarak her türlü desteği vereceğiz. Tamam. Peki, siz bize terörle mücadelede hangi desteği vereceksiniz? Mesele o. Verecek misiniz vermeyecek misiniz? İşte, bunları konuşmak lazım.

Bakınız, Kuzey Irak'ta 4 000'den fazla PKK teröristi var. Bunlarla mücadelede -defalarca bu kürsüden açıkladık- Amerika'dan destek istiyoruz. Ama, ne görüyoruz; Amerika'dan, bu konuda en küçük bir destek göremiyoruz. Amerikan Büyükelçisi geldi, ona da sorduk. Diyor ki, efendim, Irak güvenlik güçleri kuvvetlenecekmiş, zaman içinde Irak'ta asayişi sağlayacakmış, o zaman sıra PKK'ya gelecekmiş ve PKK'yla Irak güvenlik güçleri mücadele edecekmiş.

Peki, bugün, şu anda, Irak'ta PKK'yla mücadeleden sorumlu kimdir dedik. Cevap: Kimse değildir. Böyle bir şey olabilir mi?! Böyle bir şey olabilir mi?! Uluslararası hukuka göre, bir ülkeyi askerî açıdan işgal etmişseniz, o ülkede asayişin korunmasından siz sorumlusunuz. Hangi ülkenin orada askerî gücü varsa, o ülkede, işgal eden ülke asayişi sağlamakla görevlidir. O bakımdan, terörle mücadelede de doğrudan doğruya siz görevlisiniz. Bize diyemezsiniz, ben karışmıyorum bu işe, Iraklılar karışıyor. Irak yapabiliyor mu; yapamıyor. Niye yapamıyor; işte, gücü yetmiyor. Peki, başka kim yapacak; başka da kimsenin gücü yok. Ne olsun "bırakalım kendi haline." Dünyanın herhangi bir yerinde bunun örneği var mı arkadaşlar?! Dünyanın herhangi bir yerinde, bir terör örgütünün, bu kadar serbestçe, herhangi bir güvenlik gücünün takibatından masun olduğu başka bir ülke var mı, başka bir bölge var mı?! Bir tek Kuzey Irak var. Biz, bunu kabul etmiyoruz; biz, bunu kabul etmiyoruz. Yani, işin ince tarafı bu.

Buraya Amerikan Kongre heyeti geldi. Diyorlar ki: "Efendim, biz, Türklere çok büyük saygı gösteririz, çok büyük hürmetimiz var." Bir tanesi, yaşlıca bir üye, başkanları, dedi ki: "Ben Kore'de savaştım. Kore'de savaştım ve Türklerin ne kadar cengâver olduğunu gözümüzle gördük. Biz, aynı cephede Türklerle savaşırken, geceleri rahat uyurduk; çünkü, biliyorduk ki, bu Türkler, canını verecek; ama, bizi koruyacak." Şimdi, biz de onlara diplomatik lisanla dedik ki: "Orada 5 000 Türk askeri vardı, siz rahat uyuyordunuz geceleri; ama, bizim bitişiğimizde, Irak'ta 150 000 Amerikan askeri var, biz rahat uyuyamıyoruz. Biz rahat uyuyamıyoruz; çünkü, bize yönelik terörü engellemek için hiçbir gayret göstermiyorsunuz."

Amerika'nın politikası bu mu; hayır, değil. 11 Eylül saldırılarından sonra Başkan Bush ne dedi: "Bütün terör örgütleriyle sonuna kadar mücadele edeceğiz. Başka; terör örgütleri listesi yayınladılar, PKK içinde. Çok güzel; alkışladık Amerika'yı "bravo" dedik, biz de sizden bunu bekliyorduk. Sonra ne dedi; diyor ki Amerikan Başkanı Sayın Bush: "Terörle mücadelede bizim gri sahamız yoktur; ya bizden yanasınız ya teröristten yanasınız, arada kalamazsınız. Ya bizden yana vaziyet alacaksınız ya teröristten yana. Güzel. Şimdi, biz de Irak'ta Amerikalılara aynı şeyi söylüyoruz: "Ya bu mücadelede bizden yanasınız veya bize karşısınız." Neredesiniz?! "Sizden yanayız…" O zaman, gereğini yapacaksınız.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunları niçin anlatıyorum; çünkü, huzurunuzdaki metnin gerekçe bölümünde, giriş bölümünde bunlardan bahis var, terörle mücadeleden; ama, metnin içine bir kelime koyduramamışız. Eğer bu terörle mücadeleyle hiç ilgisi olmayan bir metinse, o zaman, başına,  gerekçesine bunları niye koydunuz? İlgili ise, o zaman, metnin içine niçin koyduramadınız? Sıkıntılar bunlar.

Çok değerli arkadaşım Sayın Kapusuz, demin kalktı "böyle, muhalefet fırsatlardan yararlanıyor, ulusal duyarlılık gerektiren konularda" filan… Şimdi, değerli arkadaşlarım, sizden çok rica ediyoruz; lütfen, birbirimize saygımızı kaybetmeyelim. Biz, burada, AKP'li milletvekillerine, hiçbir zaman saygıda kusur etmedik ve millî davaları onların istismar ettiğini söylemedik; ama, hiçbir AKP'linin de, kalkıp, bir muhalefet partisi milletvekilini, bu gibi ulusal duyarlılık içeren konularda, içpolitika mülahazasıyla, istismar düşüncesiyle hareket etmekle suçlamasını da kabul etmeyiz. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu çok açık söylüyorum. Hiçbir Cumhuriyet Halk Partili, böyle millî meseleleri ucuz politika konusu yapmaz. Bizim, Atatürk'ten ve İsmet İnönü'den aldığımız miras budur. Biz, ülke çıkarı, ülkenin haysiyeti, ülkenin itibarı söz konusu olduğu zaman bütün parti düşüncelerini bir tarafa bırakırız. Önce Türkiye'nin çıkarıdır deriz, önce Türkiye'nin itibarıdır deriz.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Öymen, öyle olduğu için zaten gereğini yaptık; biz de ona işaret ettik.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Gereğini yapmadınız. Gereğini yapmadığınızı, biz, orada açıkladık; çünkü, biz, bu işlerin nasıl yazıldığını biliriz; bizim mesleğimiz bu. Metnin içinde doğrudan atfı kaldırıp da dolaylı bir atıf koyarsanız, o, metnin içinden onu çıkardığınız anlamına gelmiyor tamam mı! Demin size bunları açıkladık. Biz bu kadar hassasiyeti niye gösteriyoruz, yani, Japonya'ya düşman olduğumuz için mi; hayır. Hükümete, efendim, güçlük çıkaralım, fırsat ele geçirdik mi diyoruz; demiyoruz. Yani, bizim ne gibi bir menfaatımız olabilir; Türkiye'nin yararlanacağı bir projeyi reddetmekle veya reddedilmesini istemekte, bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak ne gibi bir çıkarımız olabilir?! Biz, sadece sizin dikkatinizi çekiyoruz. Bakın, geçmişte de bunu yaptık, siz dinlemediniz. Askerimizin başına çuval geçirildi; dedik ki, bu, millî haysiyet meselesidir, milletimizin haysiyetine bu bir saldırıdır, derhal protesto notası vereceksiniz dedik. Ne yaptınız; Sayın Başbakan çıktı "böyle, her gün nota filan verilmez" dedi. Farkında değil; nota, diplomatik yazışmaların adı. Her gün, biz, yüzlerce nota veririz ve böyle bir olay olunca, mutlaka protesto notası vereceksiniz; bunun başka çaresi yok. Yani, kendi haysiyetinizi korumak istiyorsanız, mutlaka yapacaksınız. Arkadan, bundan çok daha önemsiz bir konuda, Yunanistan'ı rahatsız edecek küçük bir şey yaptı Amerika, derhal Yunanlılar protesto notası verdi; biz veremedik. Bunlar neyi gösteriyor; bunlar şunu gösteriyor: Böyle, ulusal duyarlılık gösteren, ulusal haysiyet gerektiren konularda daha dikkatli olmamız gereğini ortaya çıkarıyor. Biz, sadece bunu söylüyoruz size, başka bir şey söylemiyoruz.

O bakımdan, çok rica ediyoruz, bir kere daha rica ediyoruz; birbirimize karşı dikkatli bir dil kullanalım. Biz eleştiri görevimizi yaparız, biz uyarı görevimizi yaparız; ama, hiçbir zaman, sizi, ulusal konularda duyarlı olmamakla itham etmeyiz. Bizim siyaset anlayışımız budur, bizim devlet anlayışımız budur. Sizden de rica ediyoruz, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin görüşlerini, yorumlarını değerlendirirken, lütfen, bizim her meseleyi bir içpolitika istismarı amacıyla gündeme getirdiğimiz gibi bir kompleksten lütfen kendinizi kurtarın. Yani, biz, burada, bu kürsüde, Türkiye'nin çıkarının gerektirdiği bir konuda görüşümüzü açıklayamayacağız mı?! Hangi konuda ne dersek diyelim "efendim, politika yapıyorlar; efendim, içpolitika için yapıyorlar; efendim, istismar ediyorlar…" Yani, bir konuda da hakkımız yok mu?!

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Bizim yok mu?!

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Sizin de var; buyurun, söyleyin.

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Hayır; bizim yok mu?!

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Sizin de var; olmaz olur mu; çıkın, söyleyin. Biz, sizi rencide etmiyoruz. Bizim size söylediğimiz, siz de bizi rencide etmeyin; siz de bizi rencide etmeyin. Burada, ülke çıkarlarıyla ilgili konuları, hassas konuları görüşüyoruz.

Bakınız, şimdi, Amerika'yla bir stratejik işbirliği, ortak vizyon belgesi imzalıyorsunuz. Bu ne demektir; Amerika'yla ortak stratejik vizyonumuz var demektir; başka türlü anlaşılır mı?! Yani, demek ki, aynı stratejik vizyonunuz var ki, bunu bir belgeye koyacaksınız. Çok güzel. Şimdi, soruyoruz -işte bu konuyla doğrudan doğruya ilgilidir, İran'la doğrudan doğruya ilgilidir- Türkiye ile Amerika'nın İran'a yönelik stratejik vizyonları üst üste geliyor mu, örtüşüyor mu? Amerika'nın stratejik vizyonu önleyici müdahale stratejisidir; yani, bir ülke size saldırmadan da "eğer, ben, o ülkeden kuşku duyuyorsam, ona saldırabilirim" diyor Amerika; stratejisi bu. Siz de o görüşte misiniz? Hangi Türk yetkilisi, hangi Türk bakanı, hangi Türk hükümeti, bugüne kadar, bu görüşü savunmuştur, hangi Türk Hükümeti; hiç!.. Çünkü, bu, Birleşmiş Milletler Yasasına aykırıdır. Birleşmiş Milletler Yasası, kuvvet kullanmaya, sadece saldırıya uğradığınız zaman imkân verir veya  7 nci madde çerçevesinde Güvenlik Konseyinden karar alacaksınız  Yedinci Bölüm çerçevesinde- ama, Birleşmiş Milletler sistemi bu iken, bir devlet, kalkıp da, efendim, ben, bir ülkeyi tehlikeli görüyorum, o ülkeye tek taraflı olarak saldırıyorum diyemez; derse, siz, o ülkeyle aynı stratejik görüşteyim diyemezsiniz. İşin ince tarafları bunlardır.

Şimdi, Ortak Strateji Belge… Amerika ile Irak konusunda aynı görüşte miyiz?! İşte, Meclisimizin 1 Martta tezkereyi reddederek sergilediği tutum ortada, Amerika'nın tutumu da ortada. İran konusunda Amerika diyor ki: "Askerî müdahale seçeneği masanın üstündedir." Siz de mi aynı görüştesiniz; yani, Adalet ve Kalkınma Partisi, Türk Hükümeti, İran'a askerî müdahale seçeneğinin masasının üstünde olmasını kabul ediyor mu? Bu mudur görüşünüz sizin? Değilse, ortak stratejimiz var diyemezsiniz. Suriye konusunda öyle, Kıbrıs konusunda öyle. Kıbrıs'ta nedir Amerikan stratejisi; Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyetini Kıbrıs Devleti sayıyor. Siz de mi öyle sayıyorsunuz?! Tam tersine, bu Hükümet dahil, hepimiz, Rumları, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak kabul edemeyiz diyoruz. Hani stratejik ortaklığımız vardı?!

Değerli arkadaşlarım, stratejik ortaklık, boş bir laf değildir. Stratejik ortak demek, birbiriyle temel stratejik konularda görüş birliği içinde olan ülkeler demektir. Kimdir Amerika'nın stratejik ortağı; İngiltere'dir. Kimdir; İsrail'dir, bir ölçüde Japonya'dır, bir ölçüde Kanada'dır; tam değil, bir ölçüde; ama, siz öyle değilseniz… Ha, keşke olsaydı, keşke Amerika ile biz, aynı stratejik düzlemde olsaydık. Onlar da bizim bu stratejik değerlendirmelerimizi, görüşlerimizi dikkate alarak, daha dikkatli bir stratejik yaklaşım benimseselerdi ne kadar iyi olurdu; ama, öyle değil.

Şimdi, siz, durum böyleyken, kalkıp, bir Ortak Stratejik Vizyon Belgesini nasıl imzalarsınız?! Ne koyacaksınız içine?! Yani, İran konusunda aynı görüşteyiz diyebilecek misiniz; diyemeyeceksiniz. Irak konusunda; onu da diyemeyeceksiniz. Suriye konusunda; diyemeyeceksiniz. Suriye'ye "şeytan" diyor, siz diyor musunuz; demiyorsunuz. Peki, Ortadoğu konusunda, Hamas konusunda bizim Hükümetin yaptığı başka, Amerika'nın yaptığı tam tersi. Onu da söyleyemeyeceksiniz. Kıbrıs ortada. Hangi konuda Türkiye ile Amerika'nın stratejisi üst üste oturuyor?! Yani, bunu, biz eleştirmek için söylemiyoruz; ama, bu, hayatın gerçeği. Eğer, böyle uymuyorsa, stratejileriniz uyuşmuyorsa, sırf kamuoyunu tatmin etmek için, bakın, biz, Amerikalılarla ne kadar iyi anlaşıyoruz diye çiçek atmak için böyle belgeler imzalayamazsınız. Bunlar ciddî işler. Yarın, öbür gün bunun hesabını veririz.

Yani, bizim stratejimiz nedir yıllardan beri; hem müttefiklerimizle, Amerika'yla, NATO müttefiklerimizle iyi geçineceğiz hem bölge ülkeleriyle iyi geçineceğiz. İran'la, Irak'la, Suriye'yle, bütün Ortadoğu ülkeleriyle iyi ilişki kuracağız. Bunlarla, bizim, bin yıldır tarihten gelen ilişkilerimiz var, ortak çıkarlarımız var, kültürel bağlarımız var, dinî bağlarımız var; yani, Amerika'nın her istediğini yapayım diye, ben bütün bu bağları bir anda sıfıra irca edebilir miyim; yapamam. O zaman ne yapacağım; şimdiye kadar yaptığım gibi dengeli politika izleyeceğim. Şimdiye kadar, bundan önceki hükümetler bu politikayı izlediler. Kalkıp da, Amerika'yla ilişkilerimiz bozuldu mu o yüzden? Amerika bize niye dengeli politika izliyorsunuz diye düşman mı oldu; olmadı. İşte, bu, işin ince tarafı. İnce politika bu.

Biz, İran-Irak Savaşında, Bağdat'ta İran'ın menfaatlarını savunduk resmen, Tahran'da da Irak'ın menfaatlarını savunduk. Dünya diplomasi tarihinde bunun örneği yoktur. Niye; çünkü, bütün bu bölge ülkeleriyle karşılıklı itimada dayanan ilişkiler kurabildik. İşte, bizim istediğimiz, bu çok başarılı, geleneksel politikamızdan uzaklaşmayın; yani, Amerika'yla iyi geçineceğiz diye… Amerika'yla iyi geçinmeyi biz de istiyoruz; ama, diğer bütün ilişkileri tahrip ederek yapmayacaksınız bunu ve yarın, öbür gün, eğer, bu ilişkiler sıkıntılı bir boyut kazanırsa… Amerika, diyelim ki, yaptırım uygulamaya başladı İran'a; ne yapacaksınız; siz de mi uygulayacaksınız?! Uyguladınız; ne olacak; İran da size doğalgaz sevkıyatını durduracak; Türk kamyonlarının, İran üzerinden Ortaasya'ya sevkini durduracak. Bu, sizin lehinize mi?! Bir adım ileri gittik; Amerika, efendim, askerî müdahaleye karar verdi "bu seçenek açıktır" diyor Başkan Bush. Ne yapacaksınız; ne yapacaksınız; siz de peşine takılıp lojistik destek mi sağlayacaksınız; hava sahanızı mı açacaksınız, ne yapacaksınız? Planınızı yaptınız mı, hesabınızı yaptınız mı? Bütün bunların hesabı kitabı yapılmadan, işte, böyle, stratejik işbirliği ortaklığından filan bahsetmek çok sakıncalıdır. Sizi, sırf uyarmak için söylüyoruz bunları; bizim görevimiz bu. Bu anlaşmayı da aynı şekilde değerlendirmek lazım.

Şunu yapsanız bir şey demeyiz: "Efendim, biz, kitle tahrip silahlarıyla mücadele için  NATO içinde, NATO çerçevesinde işbirliği yapıyoruz" kimse size itiraz edemez. Bütün NATO ülkeleri hangi sistemi kabul ediyorsa Türkiye de ediyor. Türkiye NATO'nun en sadık üyelerinden biridir. Biz de itiraz etmeyiz; eğer, Türkiye'nin çıkarına aykırı bir niteliği yoksa, ki, genelde de yoktur, ama, siz bunu yapmıyorsunuz. Amerika, size, böyle bir anlaşma tasarısı önerdiği zaman diyeceksiniz ki "bakın, NATO'da sırf bunun için kurulmuş bir birim var; gelin, orada yapalım bunu." Ne diyecek Amerika size, niçin NATO'yla işbirliğini öneriyorsunuz diye size kızacak mı?! Niçin onu yapmıyorsunuz da, böyle, tek başınıza ve çeşitli mahzurlar içeren, çeşitli açılardan Türkiye'yi rahatsız edebilecek hükümler içeren bir anlaşmayı imzalıyorsunuz?

İşte, bütün  bunlar, en hafif tabiriyle, değerli arkadaşlarım, dikkatsizlik ürünüdür. Yani, biz, Hükümetin -onu da söyleyeyim sözlerimi bitirirken- hiç zannetmeyin ki, dış politikada başarısız olmasını isteriz. Hükümetin başarısı Türkiye'nin  başarısıdır, Hükümetin başarısızlığı Türkiye'nin başarısızlığıdır. Biz der miyiz dış politikada Hükümet başarısız olsun da biz de puan kazanalım; böyle bir şey bekler misiniz bizden?! Bizim dediğimiz nedir; Türkiye başarılı olsun. Onun için, bizim size katkımız, sizi uyarmakla olur. Bir kere daha söylüyorum; lütfen, sizi uyardığımız için ölçüsüz tepki göstermeyin. Hele, birbirimizi incitmeyelim, birbirimize saygımızı kaybetmeyelim.

Çok teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.

Sayın Komisyon Başkanımızın söz isteği var.

Sayın Dülger, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET DÜLGER (Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bu anlaşma üzerine, birkaç husus üzerine açıklama yapmak istiyorum müsaade ederseniz.

Bir kere, bütün arkadaşlarımın emin olmalarını istirham ediyorum ki, hakikaten, Komisyonumuz son derece titizlikle çalışmaktadır.

Bu anlaşma huzurumuza geldiği zaman, metinde görüldüğü üzere "Türk Hükümeti ile Amerikan Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik…" Ne demek istediği belli değil. Önce, bu anlaşmayı biz geri gönderdik ve düzgün ismiyle geldi önümüze. İsmi "Türkiye ile Amerikan Hükümetleri arasında kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi amaçlarıyla ilgili anlaşma" diye düzeldi. Yayılmanın ne demek olduğu belli değil; bir.

İkinci belirtmek istediğim husus: "Çift kullanımlı malzemeler" diye bir fikir var ortada. Çift kullanımlı malzemeler, arzu edilmeyen kullanıcılara yayılması bakımından, yani, kitle imha silahı yapabilmek için, başka şekilde de kullanılabilecek şekilde, Türkiye'den geçip başka yerlerde monte edilerek kitle imha silahı haline döndürülecek olan silahların imalatına engel olmayı önleyen bir anlaşma ve aslında, bu anlaşma, kitle imha silahları üretimi konusunda. Zaten, biz bunun yayılmasını önleyici şeye tarafız. Orada, bizim, ayrıca, bir büyük manifesto halinde bütün fikirlerimizi söylememize ihtiyaç yok, bu bir tali anlaşmadır; silahsızlanma anlaşması değil; ilkeli bir politika izlendi mi izlenmedi mi diye bir yere bakma zarureti yok. Bu anlaşma, kitle imha silahlarının malzeme ve ekipmanlarının yasadışı yollardan ülkemize girmesi, satılması, dışarıya çıkması, ülkemizde veya ülkemizin dışında monte edilerek kitle imha silahlarının ortaya çıkarılmasını engelleyici bir anlaşmadır. İkinci derecede bir anlaşmadır.

Sevgili, Sayın Onur Öymen'in burada ifade etmiş olduğu büyük anlaşmaların içerisinde zaten biz varız, hep beraber gidiyoruz. Bu, buralarda, bu çeşit imalatın yapılmasını önlemeyi öngören bir anlaşmadır. Kitle imha silahlarının yayılmasını önleme amacını görüyoruz.

Bugünkü tehdit algılamaları, kitle imha silahlarıyla mücehhez terör örgütlerinin eylemde bulunma senaryosu üzerine odaklandı. Dolayısıyla, anlaşmanın terörle mücadele olgusuyla dolaylı da ilintisi var; oradaki şeyi söylemek istiyorum.

Bir: Anlaşmamızın, bu anlaşmanın ülkemize sağlayacağı çok önemli faydalar var. İhracat ve transit ticaretin kontrolü alanında lisans ve uygulama kurumlarımız, uzmanlık ve teknik malzemeden yararlanma imkânına kavuşacaklar. Bizim, bunları, kontrol etmek, bilmek, ne işe yarayacağını anlayacak, hem deteksiyonu yapacak hem de bu şeylerin önlenmesini temin edebilecek bilgide insanımız yok.

İki: Bu konuda teçhizatımız yok. Bu anlaşma yoluyla, insanlarımızı eğitme ve teçhizat alma imkânı bulabileceğiz. Anlaşmanın aciliyetinde -biraz bunda- bir an evvel, bu konuda tahsis edilecek imkânların elimize gelmesi meselesi var.

Mal tespiti alanında çok ciddî eksiklerimiz var. Bunun neticesi, kitle imha silahı yapımı alanında kullanılan radyolojik, kimyasal, biyolojik içerikli veya yüksek teknoloji ihtiva eden malzemeler ülkemize girebilmekte veya ihraç edilebilmektedir; bunu önlemek söz konusudur. Sadece kitle imha silahlarının bölgemizde yayılması değil, halk sağlığı açısından da sakıncalı sonuçlar doğabileceği takdir buyurulacaktır.

Amerika, 40'ın üzerinde ülkeyle bu tür anlaşmalar yaptı. Bunlar arasında, Polonya, Bulgaristan, Romanya, Slovenya, Estonya, Letonya, Litvanya gibi müttefiklerimiz de bulunuyor. Burada izlenen kriter, ülkelerin kitle imha silahları yapımında kullanılan hassas malzemelerinin gayrikanunî ticaret yolları üzerinde bulunup bulunmadığıdır. Ayrıca, ülkelerin, ihracat kontrol sistemlerinin yeterli olup olmadığı göz önünde tutulmaktadır. Bu nedenle, ülkemiz, seçilen ülkeler arasında yer almaktadır. Bu, birinci husus. Bir tanesi de, coğrafî özellik var. Muhalefet noktasında, anlaşmaya muhalefet noktasının en önemli şeylerinden bir tanesi "Türkiye haricinde, diğer NATO ülkeleriyle bu tip anlaşma imzalanmamıştır” diyor. NATO ülkelerinin çok büyük bir kısmı, bizim çevremizde yer alan ülkeler gibi ülkeler ile şüphe celp eden ülkeler arasında olmadığı için bizimle özel olarak imzalıyor; çünkü, asıl, bu gelen malzeme, bizim üstümüzden gidip, bu diğer ülkelerde ve terörizmle yakinen meşgul olan ülkelerde bir kitle silahı imalatı imkânı tanıyor.

Bu anlaşmanın, üç yıl için geçerli olacağını söylemem lazım geliyor.

Anlaşma, yukarıda belirtilen eksiklerimizin giderilmesiyle amacını yerine getirmiş olacaktır.

Önemli başka bir husus da, hassasiyet gösterdiğimiz bir husus, gözden geçirme hususunda kullanılabilecek şeyi söylemem lazım. Yardımın gözden geçirilmesi, Amerika tarafının tek taraflı tasarrufuyla kullanılabilecek bir unsur değildir. Amerikalı uzmanların yardımı gözden geçirebilmesi için, önce Türk makamlarının onayının alınması lazım gelir. Gözden geçirmenin şartları, kapsamı ve amaçları ancak Türk makamlarının onayının alınmasını takiben tespit edilecek. Bu çerçevede, Amerikalı uzmanların gümrüklerimize yerleşeceği iddiası doğruyu yansıtmıyor. Esasen, anlaşmanın 3 üncü maddesi bu hususları açıkça karara bağlıyor. Burada net olarak görülüyor ki, yardım kullanımının gözden geçirilmesi şu şekilde yer alıyor: "Makul talep üzerine, Birleşik Devletler temsilcilerinin, bu anlaşma çerçevesinde sağlanan herhangi bir yardımın kullanımı, anlaşmanın yürürlükte bulunduğu süre içinde yardımın bulundurulduğu veya kullanıldığı yerde izlemesine izin verilir." Bu da, Türk otoritelerinin mutabakatı alındıktan sonra.

Başka bir hususu dikkate almak lazım geliyor; o da, gözden geçirme talebinin anlaşmanın yasal süresi olan üç seneyle sınırlı olmasıdır. Denetim,  belirli şeylerde önceden haber verilmek suretiyle malzemenin kullanımı üzerine yapılacaktır; eğer, malzeme kullanıma imkân vermeyecek halde bozulmuş, eskimiş ve düzeltilmesi lazım geliyorsa, bunun içindir, başka bir amacı yoktur.

Bu konulardaki hassasiyetimizin devam ettiğini ve en az, yine, arkadaşlarımızın gösterdiği hassasiyet kadar, takdire değer hassasiyet kadar hassasiyet gösterdiğimizin, bütün milletvekili arkadaşlarımız tarafından bilinmesini, ayrıca, önemle rica ediyorum.

Bu vesileyle, hepinize saygılara sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dülger.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Aydın.

Buyurun Sayın Aydın.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, bizim geleneğimizde, dışpolitika konuşulurken, parti farklılıkları, düşünce farklılıkları biraz geride kalır; çünkü, dışpolitika, içpolitikaya alet edilebilecek ciddiyetsizlikte olamaz. Bu nedenle, hepimizin, dışpolitikayı konuşurken, birbirimizi daha alıcı, daha önyargısız, daha bir samimî olarak algılama ihtiyacı var; bizim geleneğimiz bu. Belki, Türkiye'de, bizim insanımızın en önemli özelliği de bu; kendi arasında tartışır, konuşur; ama, ülke bütünlüğü, ülkenin geleceği söz konusu olduğunda hep birleşiriz, bir kalp, bir yumruk oluruz; tarihimizden öğrendiğimiz, yaşadıklarımız böyle.

Bu sözleşmeyi ben inceledim. Aslında, bu uluslararası sözleşmelerin imzalanmasında çok temel bir sıkıntı gözüküyor, bir mantık sıkıntısı, bir özgüven sorunu gözüküyor. Âdeta, biz, özellikle de bizden daha güçlü olan ülkelerle sözleşme imzalarken bir çekinceyle gidiyormuşuz gibi bir his ortaya çıkıyor.

Şimdi, burada, Amerika Birleşik Devletleriyle yapıyoruz sözleşmemizi, aynen şöyle yazıyor bakınız: "Malzemeler, tahsisat ve teknoloji tedariki şeklinde bedelsiz yardım sağlama niyetinde olduğunu not ederek…" Arkadaşlar, bu sözleşme, daha başlangıcında bir kuralsızlıkla başlıyor. Diyor ki, Amerika'nın niyeti -Amerika niyetten söz ediyor- Amerika'nın niyet beyanında bulunmuş olması, geriye kalan bütün metinlerdeki yazılılar bizim için yeterli oluyor. Bir kere, niyet ne demek? Ne zaman niyet edeceksin? Niyet edecek misin gerçekten? Ederim; ihtiyacımın olduğu ölçüde ederim, ihtiyacımın olmadığı ölçüde etmem…

Devam ediyor… Hakikaten bize yakışmıyor arkadaşlar. Bakınız, ben okuyorum şu cümleleri, sizler de, lütfen bir algılayın: "Bu Anlaşmayla Birleşik Devletler tarafından sağlanacak yardımın (herhangi bir malzeme veya teçhizat için teknik gereksinimleri de içeren) miktarı ve türü, Türkiye'nin ihtiyaç ve gereksinimleri tam olarak göz önünde bulundurularak Birleşik Devletler tarafından belirlenir." Yani, birincisi niyet ediyor -artık onun niyetini sorgulamamız, yargılamamız kesinlikle mümkün değil- ikincisi de, eğer, bir zahmet, niyet ederse, vereceği malzemelerin zamanlamasını, ihtiyacını, miktarını da kendisi belirliyor. Hani, sözleşme yapmıştık?! Yani sözleşme, aynı zamanda karşılıklı bağlayıcı unsurlar taşıyan bir akittir. Sözleşme yapıyoruz; birincisi, niyetle sözleşme yapıyoruz; ikincisi ise, Amerika Birleşik Devletleri istediği zamanda, istediği miktarda kendisi… Hiçbir yaptırımımız yok, yani, bu sözleşmede bize vereceği miktarı belirleme noktasında bir yaptırımımız yok. Yarın, biz, bu sözleşmeye dayalı olarak, siz bize neden vermiyorsunuz dediğinizde, söyleyecek; niyet ettik, şimdi niyetimiz değişti. Peki, niye vermiyorsunuz; şimdilik biraz durun. Bak, açın sözleşmeyi okuyun, sözleşmede "bunu Amerika Birleşik Devletleri belirler" diyor, birlikte belirlenir demiyor.

Şimdi, arkadaşlar, böyle bir sözleşme olur mu ya?! Adı sözleşme!.. Altına imza koyuyoruz; fakat, yetki devrinde bulunuyoruz. Bu sözleşmenin yetkisini, tek taraflı olarak, kendi rızamızla Birleşik Devletlere bırakıyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, yardımın kullanımına kadar… Böyle bir sözleşme olur mu?! Yardımın kullanımında diyor ki: "Birleşik Devletler temsilcilerinin, bu Anlaşma çerçevesinde sağlanan herhangi bir yardımın kullanımını, Anlaşmanın yürürlükte bulunduğu süre içinde, yardımın bulundurulduğu veya kullanıldığı yerde izlemesine izin verilir. Eşgüdüm makamları…" Devam etmeyeyim, danışmanlarımızı bile oraya getirme hakkına sahibiz diyor! Bu ne biçim sözleşme, bu nasıl bir güven, bu nasıl bir stratejik ortaklık, bu nasıl Bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti?!. Bu ne demek arkadaşlar yahu?! Yani, hiç güvenmiyorlar bize. Geleceğim, denetleyeceğim, danışmanımla beraber geleceğim, bu sözleşmeye bakma sen, ben güvenmiyorum size, buna izin vereceksin, bunu imzalayın bakalım diyor, bunu imzala… Biz de diyoruz: Peki, tamam, imzalayalım. Bitmiyor!..

Böyle sözleşme olmaz arkadaşlar. Yani, bu, bizim hepimizin onuru. Burada, Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, dışarıda kalan parti söz konusu olamaz. Bir şeyin altına imza atıyoruz, bu bir şeyin altına attığınız imza yetmişüç milyonun imzasıdır, hepimizi bağlıyor ve biz, mecburen, beğenmesek de, yarın, bu sözleşmenin arkasında muhalefet olarak durmak zorundayız, sahip çıkmak zorundayız. Herhalde, kalkıp, yarın, Amerikalılarla konuşurken, vallahi, kusura bakmayın, biz o zaman iktidarda değildik. Her ne kadar orada eleştirilerimizi söylediysek de, biz, aslında, bu sözleşmeye uymuyoruz deme hakkına ya da ahlakına kendimizi uygun göremeyiz. Bir biçimiyle, bir şekliyle bunu sahiplenmek… Bu, bizim ulusal davamız çünkü. Böyle bir sözleşme…

Şimdi, daha da kötüsü… Arkadaşlar daha da kötüsü… Nedir daha da kötüsü; Amerika, sözleşme bittikten sonra araçlarını geri götürecekmiş; fakat, Türkiye biraz fukara olduğu için, götürürken de götürme yol parasını kendisi ödeyecekmiş. Çok teşekkürler!.. Yani, bu kadar iyiliğe de artık bir şey denmez, bu sözleşme imzalanır herhalde! Hiçbir yetkiniz yok. Bu sözleşmenin Türkçe tanımını dikkate aldığımızda, bu sözleşmenin tam anlamıyla açılımı, Amerika Birleşik Devletlerinin, bize, şöyle bir isteğimiz var, bu isteklerimizi, lütfen, yerine getiriniz… Biz de, hay, hay efendim, böyle bir isteğiniz varsa, biz de, sizin, olmayan stratejik ortağınız olarak bu sözleşmeyi imzalarız diyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir sözleşme imzalayalım, bu sözleşmeyi, biraz önce Sayın Hocam Onur Öymen'in de ifade ettiği gibi, niye bugün imzalıyoruz, ayrıca, ne oldu, yani, ortada ne var da birdenbire bir şey oldu?! Bir şey oldu tabiî, ciddî olarak bir şey oldu. Ne oldu; İran nükleer silah üretiyor, uranyumu zenginleştiriyor vesaire. Peki, biz böyle mi düşünüyoruz; yani, bizim güneydoğu sorunlarına bakarken, Birleşik Devletler ile biz aynı mı bakıyoruz?! Bu konuda gerçekten omuz omuza veriyor muyuz?! Gerçekten stratejik ortağımız, bu noktada, başımızın belası durumunda olan olaylar karşısında bir duruş alıyor mu, bir destek oluyor mu?!

Sözleşmeler, sadece ülkeler arasında, bir ülkeye ihtiyaç duyduğunda diğerine gidip lütufta bulunan veya talepte bulunup diğer tarafın da sessizce, sedasızca kabul ettiği bir şey değil. Bu sözleşmede her iki ülkenin de menfaatı vardır, her iki ülkenin de menfaatları çakışmıştır, aynılaşmıştır. Böyle bir sözleşmenin altına imza attığınız zaman bizim ülkemiz bir fayda görecektir o ülkeyle birlikte. Şimdi, bu sözleşmenin bizim ülkemize getirdiği fayda ne?! Biz, zaten nükleer yayılmaya karşıyız, sözleşmeye tarafız, daimî üyeler dışındaki ülkelerin silah üretmesine karşıyız. Ne oluyor?!. Bu, başka bir şey. Arkadaşlar, bu, başka bir şey. Bu, Türkiye'yi bir karakol gibi görme anlayışından kaynaklanmaktadır. Türkiye'yi, Avrupa'nın doğusu, doğunun batısındaki bir ülkenin karakolu gibi değerlendirme anlayışıyla yola çıkılmaktadır. Buna izin vermemeliyiz. Bu sözleşmenin bizim ülkemize de getirdiği bir şey yok, bu sözleşmenin bizim yaptırımımız anlamında da bir şey yok. Anlaşılıyor ki, bu sözleşme yürürlüğe girdiğinde bu sözleşmenin Türkiye tarafından yapılabilecek pek fazla bir şeyi de yok; denetim kendisinden, kontrol kendisinden, gidiş-geliş kendisinden, canı sıkıldığı zaman geri alma kendisinden. Böyle bir sözleşmeye Türkiye Büyük Millet Meclisinin, böyle bir sözleşmeye Lozan'ı imzalamış olan bir Meclisin evet dememesi lazım.

Bu, zam yaptık -yapmadık, Sosyal Güvenlik Yasasını çıkardık- çıkarmadık meselesi değil. Bu sözleşmeyi imzaladığınızda, Anayasa Mahkemesinden falan dönmezse, tekrar bir yasa yapıp bu sözleşmeyi bozma şansına sahip değilsiniz. O zaman acele etmeyin, o zaman bir kere daha gözden geçirelim.

Bakınız, Japonya'yla imzalanmış olan anlaşmada kötü şeyler var; geçti… Aynı zihniyet, aynı mantık…

Arkadaşlar, bizim Başbakanımız konuştuğu zaman müthiş bir yiğitlik gösterisiyle konuşuyor. Bir bakıma da güzel; ama, şimdi, ben, benim Başbakanımın aynı yiğitliği buralarda göstermesi gerektiğini düşünüyorum. "Bu böyle biline" dediği bir güzel cümlesi var, bu böyle biline!.. Lütfen, Sayın Başbakanım, bunu, uluslararası ilişkilerde de bu tarzınızı sürdürünüz. Uluslararası ilişkilerde de bu böyle biline, bizim duruşumuz budur, bizim davranışımız budur, bizim yaklaşımımız budur, bizim temel ilkelerimiz budur, bizim dünyaya bakışımız budur, bizim topluma bakışımız budur… Sayın Başbakanım muhalefete yüklenirken, sağda solda bazen tartışırken kızgınlıkla atmış olduğu fırçaların, koymuş olduğu duruşların zerresini yaşatmıyor bize.

Şimdi, değerli arkadaşlarım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN AYDIN (Devamla) - Sayın Başkanım, ben, söz hakkımı kullanmayacağım; çünkü, daha sonra gene söz haklarım var.

Çok teşekkürler arkadaşlar.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.

Sayın Çömez'in sorusu var.

Buyurun Sayın Çömez.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Teşekkür ederim.

Öncelikle, böyle bir sözleşmenin, yasa görüşülmeden önce ofislerimize gönderilmemiş olmasından dolayı üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum ve bunu eleştiriyorum.

İkincisi, Türkiye, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Sözleşmesine taraf, çok açık taraf. Böyle bir sözleşmeye Türkiye tarafken, Amerika ile Türkiye arasında böyle bir sözleşmenin yapılması ihtiyacı nereden ortaya çıkmıştır? Bunun izahını rica ediyorum.

İkincisi, Dışişleri Komisyon Başkanımız bir ifadede bulundu ve dedi ki: "Türkiye'nin şu anda nükleer ve radyoaktif maddelerin Türkiye'ye girişiyle ilgili süreci denetleme ve kontrol etme imkânı yoktur." Peki, Türkiye'ye yıllardır radyoaktif madde girer ve özellikle tıp sahasında, nükleer sahada radyoaktif maddeler kullanılır. Acaba, biz, yıllardır bunların denetimini yapamıyor muyuz da böyle bir konuda Türkiye'nin yoksunluğundan ve eksikliğinden Sayın Başkan söz etti ve Türkiye, yıllardır, bu konuda, nükleer maddeyi ülkesine sokarken bir sorun yoktu da, acaba, dünya gündemine İran'ın nükleer programı geldiği zaman mı böyle bir sözleşme ortaya çıktı?

Ayrıca, eğer, bizim, böyle bir denetim imkânımız, kalifikasyonumuz ve kapasitemiz yoksa, Amerika'nın bu denetim sürecinde Türkiye'ye soktuğu veya sokacağı veya sokması muhtemel birtakım materyalleri, nükleer birtakım malzemeleri biz nasıl denetleyeceğiz ve nasıl kontrol edeceğiz?

Bunları öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çömez.

Sayın Bakan, cevap verecek misiniz; yazılı mı cevap vereceksiniz?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - Yazılı cevap vereceğiz.

BAŞKAN - Yalnız, birinci soruyu, ben, Başkanlık olarak, açıklamak durumundayım Sayın Çömez.

Bu yasa tasarısı 3.5.2006 tarihinde bütün milletvekillerine dağıtıldı; sekreteryanız belki size ulaştırmamış olabilir; bizim kayıtlarımız öyle, herkese ulaştı. Bunu, Başkanlık olarak arz edeyim.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Ben, sekreteryamdan kontrol edeyim; ama, siz de, lütfen, gönderdiğiniz elemanların bir kontrolünü yaparsanız sevinirim.

BAŞKAN - Bu, bir defa, herkese gidiyor, bunda bir şey yok. Bunu, bizim Genel Sekreterliğimiz yapıyor.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Buradaki arkadaşlarımın hepsi "bize gelmedi" diyor.

BAŞKAN - Buradan aldığım bilgi, bu tarihte gönderilmiş; kayıtlarda öyle geçiyor.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Buradaki arkadaşlarımın hepsi "gelmedi" diyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Araştıralım, bir eksiklik varsa araştıralım, o eksiği tamamlayalım.

Soru-cevap kısmı da tamamlanmış oldu.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III. - YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN - Maddelerine geçilmesinden önce yoklama talebi vardır. Yoklama için kayıt yapacağım.

Sayın Koç, Sayın Hamzaçebi, Sayın Kılıç, Sayın Gülçiçek, Sayın Keleş, Sayın Özkan, Sayın Erbatur, Sayın Araslı, Sayın Ören, Sayın Melik, Sayın Çorbacıoğlu, Sayın Aydın, Sayın Çilingir, Sayın Arz, Sayın Öymen, Sayın Ayvazoğlu, Sayın Kesimoğlu, Sayın Durgun, Sayın Ercenk, Sayın Artantaş, Sayın Özyürek.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.

Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.17

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.25

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

-----0----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107 nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesi oylanmadan önce yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştır; bu nedenle yeniden yoklama yapacağım.

Yoklama için 4 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 30 Mayıs 2006 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum, iyi akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati: 19.30