DÖNEM:
22 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 121
107 nci Birleşim
25 Mayıs 2006 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMALAR
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Mehmet Kurt'un,
Atatürk'ün, millî kurtuluş hareketinin başlangıcında önemli gelişmelerin
kaydedildiği yer olan Havza'ya gelişinin 87 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı
konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri
Öztürk'ün, Selanik'te Pontus Rum soykırımı anıtı dikilmesi üzerine duyduğu
kaygıya; Erzurum ve Sivas Kongrelerine katılmış olan delegelere birlik ve
beraberliğimizin sembolü olarak anıt mezar yapılmasının önemine ilişkin
gündemdışı konuşması
3.- Adana Milletvekili Recep Garip'in,
Necip Fazıl Kısakürek'in ölümünün 23 üncü yılında, Türk edebiyat ve sanatına
yaptığı katkılara, şair kişiliğine ve eserlerine ilişkin gündemdışı konuşması
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Konya Milletvekili Atilla Kart ve 24
milletvekilinin, 16 ncı Dönem Milletvekili ve Kilis eski Belediye Başkanı Ekrem
Çetin ve oğlunun öldürülmesi olayıyla ilgili iddiaların araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/366)
2.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı
ve 20 milletvekilinin, dil ve anlatım dersi kitabı ile yazılım programı ve
bilgisayar bağışlarıyla ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/367)
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın,
Samsun Milletvekili Mehmet Kurt'un gündemdışı konuşmasında ifade ettiği, Amasya
Tamiminin Havza'da yazılıp Amasya'da okunduğu tespitinin tarihî kayıtlara uygun
düşmediği, Tamimin, Amasya Saraydüzü Kışlasında kaleme alınarak Türk Halkına
deklare edildiğine ilişkin açıklaması
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi
Mahçiçek'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/837) (S. Sayısı: 1165)
2.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan
Balandı'nın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/838) (S. Sayısı: 1166)
3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
4.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla
Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1185) (S.
Sayısı: 1141)
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
VII.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUP ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi
VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Bülent
BARATALI'nın, bölücü terör örgütüyle ilgili bir açıklamasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in
cevabı (7/13629)
2.- Antalya Milletvekili Atila EMEK’in,
Düzce'deki aile hekimliği pilot uygulamasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ'ın cevabı (7/13684)
3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Gaziantep seyahatinin giderlerine ve Başbakanlığın kullandığı bir uçağa ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in
cevabı (7/13694)
4.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, özel kalem müdürlüğüne yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/13980)
TBMM Genel Kurulu saat
15.00'te açılarak dört oturum yaptı.
Aydın Milletvekili Ahmet
Ertürk, Dünya Süt Günü münasebetiyle, gıda güvenliği ile sağlıklı nesiller
yetiştirebilmek için süt tüketiminin artırılmasının önemine,
Diyarbakır Milletvekili
Mehmet Fehmi Uyanık, ülkede birlik, beraberlik ve hoşgörünün sağlanması için
siyasîlere düşen görevlere,
İlişkin gündemdışı birer
konuşma yaptılar.
Ordu Milletvekili İ. Sami
Tandoğdu'nun, Karadenizli fındık üreticilerinin mağduriyetine, fındık
ihracatının artırılmasında karşılaşılan problemlere ilişkin gündemdışı
konuşmasına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun cevap verdi.
Şanlıurfa Milletvekili
Mahmut Yıldız'ın (3/820) (S. Sayısı: 1163),
Düzce Milletvekili Fahri
Çakır'ın (3/821) (S. Sayısı: 1164),
Yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporları Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 311
inci sırasında yer alan 1089 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 4 üncü
sırasına alınmasına ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra,
kabul edilmediği açıklandı.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan,
Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S.
Sayısı: 305), görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030)
(S. Sayısı: 904), görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından,
Ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan,
Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1181)
(S. Sayısı: 1180), görüşmeleri tamamlanarak, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.
Ordu Milletvekili Eyüp
Fatsa, İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu'nun, konuşmasında, Partisine
ve Genel Başkanlarına sataştığı,
Samsun Milletvekili Haluk
Koç, Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin'in, konuşmasında, İzmir Milletvekili
K. Kemal Anadol'un ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine
atfettiği,
İddiasıyla birer
açıklamada bulundular.
25 Mayıs 2006 Perşembe
günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.58'de
son verildi.
İsmail Alptekin
TBMM Başkanı Vekili
Bayram Özçelik Türkân Miçooğulları
Burdur İzmir
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Harun Tüfekci
Konya
Kâtip Üye
No.:
148
II.- GELEN KÂĞITLAR
25 Mayıs 2006 Perşembe
Sözlü Soru Önergesi
1. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, Diyarbakır'da yarım
kalmış yatırımların tamamlanmasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1704) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine
yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14249)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
2. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, sanayi sektöründe kullanılan
elektriğin tüketim bedeline ve kayıp-kaçak elektrik kullanımına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14250) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
3. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, Burdur'un bazı
köylerinde alternatif hayvan yetiştiriciliğinin desteklenmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14251) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
4. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, bayan itfaiye
teknikerlerinin atanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14252)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
5. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, ihale ilanlarıyla ilgili
düzenleme çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14253)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
6. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, egzoz gazı emisyon ölçüm
bedeline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14254) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/5/2006)
7. - Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Çanakkale'de yabancı
ülkelere petrol ve doğalgaz arama izni verilip verilmediğine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14255) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
8. - Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, Türkiye ekonomisiyle ilgili
bazı tespitlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14256) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10/5/2006)
9. - Hatay Milletvekili Fuat ÇAY'ın, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Tebliği kapsamındaki illere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/14257) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
10. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
TOKİ'nin konut projelerinde İngilizce isimler kullanılmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14258) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
11. - Hatay Milletvekili Fuat ÇAY'ın, Başbakanlık
Müsteşarının görevden alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/14259) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
12. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, AK Parti
Adıyaman İl Kongresine öğrencilerin katılımına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/14260) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
13. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın,
yolsuzluk iddialarının araştırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14261) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
14. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, bazı
bakan ve bürokratların Arapça imza kullandıkları iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/14262) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
15. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in,
kapatılan APK Başkanlıkları ile Strateji Geliştirme Başkanlıklarına yapılan
atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14263) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/5/2006)
16. - İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, bazı
bakan ve bürokratların Arapça imza kullandıkları iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14264) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
17. - Osmaniye Milletvekili Necati UZDİL'in,
Osmaniye'de bazı anonim şirketlerin mağdur olan ortaklarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/14265) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
18. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14266) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
19. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, Bingöl
Orman Müdürlüğünün kapatılma nedenine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14267) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
20. - Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın,
Edirne'de orman vasfını yitirmiş arazilerin ağaçlandırılmasına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14268) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/5/2006)
21. - Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın, bir
bürokratın bir siyasi partinin il kongresine katıldığı iddiasına ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14269) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/5/2006)
22. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, golf
sahası olarak tahsis edilen arazilere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14270) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
23. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Millî
Park belirlenmesindeki kriterlere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14271) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
24. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14272) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
25. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
işsizlik sorununa ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14273) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
26. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı
soru önergesi (7/14274) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
27. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in,
Hazinenin ihraç ettiği borçlanma senetlerindeki stopaj kesintisine ilişkin
Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/14275) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/5/2006)
28. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, AB
müktesebatına uyuma ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru
önergesi (7/14276) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
29. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN)
yazılı soru önergesi (7/14277) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
30. - Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın, Edirne
Kapıkule Gümrüğüne yapılan bir atamaya ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad
TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/14278) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
31. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı
soru önergesi (7/14279) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
32. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşayanlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir
ATALAY) yazılı soru önergesi (7/14280) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
33. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın,
6/5/2006 tarihinde TRT yayınlarında meydana gelen kesintilere ilişkin Devlet
Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/14281) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/5/2006)
34. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, El
Cezire Televizyonunun bölücü terör örgütünü konu edinen yayınlarına ilişkin
Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/14282) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/5/2006)
35. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14283) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
36. - Antalya Milletvekili Atila EMEK'in,
Antalya'daki kapalı sera alanının sulama sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14284) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/5/2006)
37. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, potansiyel
enerji kaynaklarının değerlendirilmesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14285) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
38. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, İGDAŞ'daki
yolsuzluk iddialarına ve bir Mülkiye Müfettişi raporuna ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14286) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/5/2006)
39. - Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun,
İstanbul Maltepe İlçe Emniyet Müdürlüğünde görevli bir polis memuru hakkındaki
iddiaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14287) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10/5/2006)
40. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın,
İstanbul Teknik Üniversitesinde meydana gelen bir şiddet olayına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14288) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/5/2006)
41. - Antalya Milletvekili Atila EMEK'in,
Antalya'nın Demre İlçesindeki bazı köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14289) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/5/2006)
42. - Antalya Milletvekili Atila EMEK'in,
Antalya-Demre-Belören Köyünün içme suyu sorununa ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14290) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
43. - İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in,
Eyüp ve Tuzla Belediyelerinin dağıttığı yayınlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14291) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
44. - Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, vali
atamalarına ve Karaman'da Polis Meslek Yüksekokulu açılıp açılmayacağına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14292) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/5/2006)
45. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in,
Siirt-Şırvan Kaymakamlığının arılı kovan ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14293) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
46. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in,
organize sanayi bölgesi yönetiminde görev alan valilere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14294) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
47. - Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın,
belediyelerin yolcu taşımacılığında fiyat belirleme yetkisine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14295) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
48. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, İznik
Gölünde meydana gelen boğulma olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14296) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
49. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14297) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
50. - Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, Millî
Eğitim eski Bakanı Mustafa Necati'nin evinin kiralanmasına ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14298) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/5/2006)
51. - Tokat Milletvekili Resul TOSUN'un, Millî
Eğitim eski Bakanı Mustafa Necati'nin evinin kiralanmasına ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14299) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/5/2006)
52. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun,
Seyhan Nehri üzerindeki tarihi taş köprüye ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14300) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
53. - Ankara Milletvekili Oya ARASLI'nın, Millî
Eğitim eski Bakanı Mustafa Necati'nin evinin kiralanmasına ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14301) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/5/2006)
54. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14302) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
55. - İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı ÖZBEK'in,
İstanbul'da işgal edilen Hazine arazilerinin tahsisine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14303) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
56. - İstanbul Milletvekili Lokman AYVA'nın,
yaşlılık aylığı bağlanmasında karşılaşılan bir soruna ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14304) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
57. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın,
Rize-Çayeli İmam Hatip Lisesinde yaşanan bir olaya ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14305) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
58. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun,
Vakıflar Bankası Yönetim Kuruluna seçilen bir şahısla ilgili iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14306) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
59. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in,
Ankara'daki tarihi bir okul binasının müzeye dönüştürülmesine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14307) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/5/2006)
60. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14308) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
61. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, yurt
dışından alınan kan ve kan ürünlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14309) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
62. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, pratisyen
hekimlerin ilaç yazma yetkisinin sınırlandırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14310) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
63. - Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün,
hastanelerde enfeksiyonlara yol açan virüse ve Yüksek Sağlık Şurasına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14311) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/5/2006)
64. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14312) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
65. - İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un,
organize sanayi bölgelerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14313) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
66. - Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun,
Devlet hastanesi olarak başlatılan bir inşaatın hükümet binasına çevrilmesine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14314) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/5/2006)
67. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14315) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
68. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın,
küçük çaplı üretim yapan çiftçilerin pazarlama sorunlarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14316) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/5/2006)
69. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, kırsal
kalkınma programının uygulanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14317) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
70. - Tokat Milletvekili Orhan Ziya DİREN'in,
Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Tebliği kapsamındaki illere ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14318) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/5/2006)
71. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Toprak Mahsulleri Ofisindeki il dışı görevlendirmelere ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14319) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/5/2006)
72. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, pazar
yerlerinde satılan gıda ürünlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14320) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
73. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, İzmir'deki
mera arazilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14321) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
74. - Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün,
doğrudan gelir desteği ödemeleri ile et ve süt üreticileri destekleme primine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14322)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
75. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in,
genetiği değiştirilmiş organizmalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14323) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
76. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14324) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
77. - Gaziantep Milletvekili Abdulkadir ATEŞ'in,
THY'nin açtığı yeni dış hatlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14325) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
78. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türk
Telekomun ve Telsimin yabancılara satılmasının yol açabileceği sorunlara
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14326) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/5/2006)
79. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in,
Bandırma-Balıkesir-İzmir demiryolu çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14327) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
80. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın,
Bingöl'ün bazı köylerinin telefon sorununa ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14328) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/5/2006)
81. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14329) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
82. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, insan
kaçakçılığı konulu davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14330) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
83. - Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, Van
Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın meslekten ihraç kararına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14331) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
84. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14332) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
85. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14333) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
86. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/14334) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9/5/2006)
87. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/14335) (Başkanlığa geliş tarihi:
9/5/2006)
88. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın
müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı
soru önergesi (7/14336) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)
89. - Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in,
İMKB'deki yabancı sermaye miktarına ve petrol fiyatlarındaki artışın ekonomiye
etkilerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi
(7/14337) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
90. - Zonguldak Milletvekili Nadir SARAÇ'ın,
Zonguldak İl sınırının değiştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14338) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/5/2006)
91. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun,
emekli aylığı ile ilgili açıklamasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/14339) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/5/2006)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Konya Milletvekili Atilla KART ve 24 Milletvekilinin, 16 ncı
Dönem Milletvekili ve Kilis eski Belediye Başkanı Ekrem Çetin ve oğlunun
öldürülmesi olayıyla ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/366) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/5/2006)
2.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI ve 20 Milletvekilinin, dil
ve anlatım dersi kitabı ile yazılım programı ve bilgisayar bağışları ile ilgili
iddiaların araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/367)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/5/2006)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.04
25 Mayıs
2006 Perşembe
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
107 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz. (CHP sıralarından "Nerede var" sesleri)
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, 25 Mayıs Atatürk'ün
Havza'ya gelişinin 87 nci yıldönümü münasebetiyle, Samsun Milletvekili Sayın
Mehmet Kurt'a aittir.
Buyurun Sayın Kurt. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Samsun
Milletvekili Mehmet Kurt'un, Atatürk'ün, millî kurtuluş hareketinin
başlangıcında önemli gelişmelerin kaydedildiği yer olan Havza'ya gelişinin 87
nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
MEHMET KURT (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 25 Mayıs Atatürk'ün Havza'ya gelişinin 87 nci
yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Konuşmalarıma başlamazdan önce, bu sabah
Samsun'da, okullarına giderken menfur bir saldırı neticesinde hayatını kaybeden
iki öğrencimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine de başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, istiklal
mücadelemizin başlangıcını teşkil eden, Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a
çıkışının ardından, millî mücadelemizin her biri ayrı ayrı büyük önemi haiz
olan basamak taşlarından Havza'ya gelişinin 87 nci yıldönümünü bugün
kutluyoruz. Atatürk'ün Havza'ya gelişi, her yıl 25 Mayısta bu ilçemizde coşkuyla
kutlanmaktadır.
Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Hükümeti
tarafından ordu müfettişi olarak Anadolu'da görevlendirildiğinde asıl düşüncesi
vatanın bağımsızlığını kurtarmaktı. Tarihler 19 Mayıs 1919'u gösterirken, Ulu
Önder Samsun'a ulaşmış ve Millî Mücadele meşalesini burada tutuşturmuştu.
Samsun'dan ayrılan Mustafa Kemal Paşa,
Kavak İlçesine uğrayarak ilçe halkıyla görüştü. Oradan, 25 Mayıs 1919'da da,
bazı şikâyetleri yerinde tetkik ve tedbir almak üzere, karargâhını daha
emniyetli gördüğü Havza İlçesine nakletti.
Atatürk'ün gelişiyle Havza İlçesi, millî
kurtuluş hareketinin başlangıcında önemli gelişmelerin kaydedildiği yer olarak
da resmî tarihimizde yerini alacaktı.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, 25
Mayıs 1919 günü akşamüzeri Havza'ya gelmiş, onsekiz gün burada kalmış, rahatsız
olarak geldiği ilçede şifalı kaplıcalarında sağlığına kavuşmuştur.
Atatürk, ilçede, şimdi restore edilen,
önceleri otel olarak, daha sonra da belediye olarak kullanılan Mesudiye
Otelinde kalmış, karargâhını ise Ali Osman Ağa Konağında kurmuştur.
Kurtuluş Savaşı hazırlıkları burada
başlamış, Amasya Tamimi burada ele alınmıştır. Yurdun işgali, ilk kez, Havza'da
düzenlenen mitinglerde kınanmıştır. Mustafa Kemal Paşa, ilçeye gelişinin ikinci
günü olan 26 Mayıs 1919 tarihinde kendisini ziyarete gelen heyete şu tarihî
sözleri söylemiştir: "Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız; çalışacağız,
kurtulacağız. Bizi öldürmek değil; canlı mezara koymak istiyorlar. Şimdi
çukurun kenarındayız; son bir azim bizi kurtarabilir."
Atatürk, Havza Belediye Başkanıyla,
bölgedeki Müslüman ve Hıristiyan halkın oranını, siyasî eğilimlerini,
aralarındaki anlaşmazlıkların nedenlerini ve çözüm yollarını konuşmuş. İlçenin
ileri gelenleriyle görüşmüştür. Ertesi gün, yani 27 Mayıs günü Havza'da
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kurdurmuştur.
Mustafa Kemal, 13 Haziran 1919'da Havza'da
bir miting düzenledi. O sırada Havza'dan geçen İngiliz temsilcisi Keçil, durumu
Samsun'a bildirdi. Haber İstanbul hükümetine iletilerek, Mustafa Kemal'in geri
çağrılması istendi. Aynı gün Havza'dan ayrılan Mustafa Kemal, ayrılırken
Havzalılara, "Bugün artık üniforma sahibi değilim. Size evvelce
bildirdiğim gibi, sadece bir millet adamıyım" demiştir.
Havza'dan halkın müthiş ilgisini görmüş
olan Mustafa Kemal, 30 Mayıs 1919'da ilk protesto mitingini Havza'da yaptırdı.
Mitingden sonra, her türlü saldırının silahlarla önlenmesi için ant içildi. Ulu
Önder Atatürk'ün 19 Mayısta Samsun'a çıkarak başlatmış olduğu millî
mücadelemiz, Havza'da ayrı bir dinamizm ve güç kazanarak, Ulu Önderimizin
mücadeleden başarıyla çıkacağına olan inancına güç katmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Havza, millî mücadelede ilklere sahne olmuştur. İlk Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti,
26 Mayıs 1919'da 4 500 kişilik serdengeçtiyle kurulmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET KURT (Devamla) Millî mücadelenin
ilk mitingi, bizzat Atatürk'ün başkanlığında Havza'da yapılmıştır. Atatürk, Rus
heyeti ile ilk defa Havza'da görüşmüştür.
Mustafa Kemal, ilk defa, padişaha göndermiş
olduğu telgrafla, Anadolu'da millî mücadelenin başladığını bildirmiştir. Amasya
Tamimi olarak yayınlanan bildirideki maddeler Havza'da yazılmış, Amasya'da
açıklanmıştır.
Mustafa Kemal, millî mücadelede yapacağı
işlerin ve atacağı adımların hepsini ve kurtuluş hareketinin plan ve
programlarını Havza'da hazırlamıştır.
Atatürk'ün İlçemize 24 Eylül 1924
tarihinde ikinci teşriflerinde Havzalılara hitaben söylediği sözler şöyledir:
"Sizinle en elemli, en yeisli
günlerde tanıştım. Aranızda günlerce kaldım. Bana mazinin hatırasını
tekrarlatan şu daire içinde kıymetkâr mesai ve muavenetinizden pek müstefit
oldum.
Eğer Havzalıların o samimî ve metin hüsnü
kabulleri olmasa ve eğer Havza'nın nafi şifalı kaplıcaları ahval-i sıhhiyem
üzerinde müspet bir tesir bırakmasaydı, emin olunuz ki, inkılap için
çalışamayacaktım. Bundan dolayıdır ki, Havza ve Havzalılara çok şey borçluyum.
Kalbî rabıtam ebediyen saklayacak ve sizi hiç unutmayacağım.
İlk cüreti, ilk cesareti gösteren
sizlersiniz. İnkılap ve cumhuriyet tarihinde kahraman Havza'nın ve Havzalıların
büyük bir yeri vardır."
Değerli milletvekilleri, Samsun İlimizin
bu mütevazı, mütevazı olduğu kadar da cumhuriyet tarihimizin en önemli temel
taşlarından biri olan Havzamıza, Ulu Önder Atatürk'ün gelişinin 87 nci
yıldönümünü kutluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kurt.
Gündemdışı ikinci söz, soykırım iddiaları
ve Türkiye'nin mukabil tavrıyla ilgili olmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın
Yaşar Nuri Öztürk'ün.
Buyurun Sayın Öztürk.
2.-
İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri Öztürk'ün, Selanik'te Pontus Rum soykırımı
anıtı dikilmesi üzerine duyduğu kaygıya; Erzurum ve Sivas Kongrelerine katılmış
olan delegelere birlik ve beraberliğimizin sembolü olarak anıt mezar yapılmasının
önemine ilişkin gündemdışı konuşması
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; geçen hafta vücut bulan menfur hadise
üzerine bu konuşmayı bu haftaya aktardık. Bu, aslında, geçen hafta, yani 18 Mayısta
Meclis Başkanlığına verilen ve tescil edilen bir kanun teklifiyle ilgili sizin
yüksek vicdanlarınızda ve takdirlerinizde bir dikkat vücuda getirmeye
yöneliktir ve tabiî, Türkiye'yi ciddî biçimde rahatsız eden ve tarihe yalan
söyletilerek dünyanın önüne çıkarılan bu soykırım iddialarına da bir cevap
niteliğindedir.
İfade etmek istiyorum ki, değineceğim bu
kanun teklifimiz, geçen hafta yitirdiğimiz cumhuriyet şehidi hâkimimizin
hatırasına da, cebinden kimliği yanında Kur'an-ı Kerim çıkan hâkimimizin hatırasına
da bir saygı olacaktır.
Arkadaşımız Havza'dan bahsetti. Evet, 19
Mayıs Samsun ve 24-25 Mayıs Havza ve arkasından Amasya, Amasya Tamiminden sonra
da büyük Kurtuluş Savaşı destanının büyük meşalesini yakan Erzurum Kongresi (23
Temmuz) ve 4 Eylül Sivas Kongresi.
Erzurum ve Sivas kongrelerinin anlamı ve
hatırası, modern Türkiye'nin oluşumundaki yaratıcı iradenin felsefî, hukukî ve
askerî ufuklarının can veren iki büyük ışık kaynağıdır. İman, o büyük
kongrelerde iradeye, enerjiye ve hamleye dönüşmüştür.
Değerli arkadaşlar, Erzurum ve Sivas
Kongrelerinin her biri birer ölümsüz meşale, hüviyet ve kutsiyetinde olan
delegelerine, ne yazık ki, gerekli olan tazim, şükran ve minnet borcumuzu ifade
ettiğimizi söyleyemeyiz. Ciddî ihmallerimiz vardır. Kurtuluş Savaşı gibi bir
destanın hayat ve hareket meşaleleri olan Erzurum ve Sivas Kongreleri
delegelerinin birçoğunun bugün mezarları bilinmemektedir. Hangi şehirde
yattıkları bilinmemektedir. Türkiye'de 29 ile yayılmış bu mezarlar. Bunların
hangi illerde olduğunu uzun bir çalışmayla dosyaladık; fakat, mezarları hangi
mezarlıkta ve hangi mezardır sorusu hâlâ cevapsızdır.
Son yıllarda, özellikle son günlerde olup
bitenlere bir dikkat etmek lâzım. Hıristiyan ülkeler âdeta sıraya girmiş,
tarihe yalan söyleterek, bizi Ermenilere soykırım yapmakla itham ve ilzam etme
girişimleri sergilemektedirler. Bunlara bir yenisi eklendi biliyorsunuz,
Selanik'te Pontus Rum soykırım anıtı dikildi. Hem de Atatürk'ün evinin birkaç
metre yakınına. Çanakkale'de Anzaklar neredeyse bizimle yer değiştirme
noktasına geldiler. Yani, Çanakkale'de son birkaç yıldır sergilenen manzara,
Çanakkale'nin mağdur ve mazlumu olan Mehmetçik'i Çanakkale'nin saldırganı
konumuna getirmeye doğru bir tırmanışa geçmiştir. Bunu, bu Büyük Meclisin
önünde ve milletimizin huzurunda, duyduğum kaygıyla ifade etmek istiyorum. Bir
süre sonra, sayın milletvekilleri, Anzaklar orada da bir soykırım anıtı dikmeye
kalkarlarsa çok şaşırtıcı olmayacaktır. Öyle bir tırmanış var. Sanki biz
Çanakkale'ye saldırdık ve Anzakları ve benzerlerini orada biz katlettik gibi
bir bilinçaltı yaratılıyor dünya kamuoyu önünde.
Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar
olurken, bizim de yapacağımız şeyler vardır. Bunlar, zamanı çok geçmiş
görevlerdir. Şehitlerimizin serzeniş ve sitemine, belki de beddualarına bizi
maruz bırakacak ihmaller vardır. Bu duygular içinde, bilgilerinize, takdir ve
tasviplerinize arz etmek üzere, Meclis Başkanlığına vermiş bulunduğum, Halkın
Yükselişi Partisi olarak verdiğimiz kanun teklifinin başlığı şudur… Vicdanlarınıza
bir kere daha arz ediyorum; cumhuriyet tarihinde, ilk defa, çok gecikmiş…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK (Devamla) - Efendim,
bitiriyorum, birkaç cümle daha…
Kanunun başlığı şudur: "Erzurum ve
Sivas Kongrelerine Katılan Delegelerin Mezarları Hakkında Kanun Teklifi."
Bilgilerinize arz edilmiştir. 9 maddelik bir kanun teklifidir.
Anadolu ve Rumeli'de, ülkenin doğusunda ve
batısında, kuzeyinde ve güneyinde 29 ile yayılmış bu mezarların, delegelerin
askerî kişiliği olanlarının mezarlarından farklı olduğunu ifade etmek
istiyorum. Askerî olanlar zaten devlet mezarlıklarında yerini almışlardır; ama,
sivil olanları, bugün, nerededir, kimdir, nerede yatar, belli değildir.
İçte ve dıştaki yıkıcı gayretlere karşı
halkımızın tahkim edilmesinde, millî mücadelenin meşalesi niteliğindeki bu
kahramanlarımızı birlik ve beraberliğimizin sembolü olarak öne çıkarmak,
görülür hale getirmek, çok hayatî bir bilinç ve direnç yaratacak nitelikte ve
önemdedir. Onların yüce kişiliklerine, iman ve şuurlarına uygun, küçük, fakat,
anıt nitelikli tek tip mezarlarda birlik ve beraberliği elle tutulur hale
getirmenin bize düşen bir vicdan borcu olduğu inancındayız.
Erzurum Kongresine 54, Sivas Kongresine 31
delege katılmıştır. Bazıları her iki kongreye de katılmıştır. Bunların askerî
olanlarını, devlet mezarlığında yatanlarını çıkarırsanız, nihayet, bir avuç
kahraman kalacaktır. Bu adsız kahramanların, bu nazik ve hassas günlerde,
mezarlarının mütevazı anıtlara dönüştürülerek, milletimizin iman ve şuurunun
bir heyecanla tahkim ve takviye edilmesinde büyük anlamı olacağı kanaatindeyiz.
Bunu sizlere buradan arz etmek istiyorum.
Bu kanun teklifi, Büyük Millet
Meclisimizin üyelerinin tümünün iradesini ve isteğini ortaya koyan tarihsel bir
belge olarak da, hem yurt içinde hem dünya kamuoyunda çok anlamlı olacaktır
kanaatindeyim.
Yüksek vicdan ve takdirlerinize arz
ediyor, hepinize ve Sayın Başkana saygılarımı iletiyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Öztürk, teşekkür ediyoruz.
Gündemdışı üçüncü söz isteği, Necip Fazıl
Kısakürek'in ölüm yıldönümü münasebetiyle, Adana Milletvekili Sayın Recep
Garip'e aittir.
Buyurun Sayın Garip. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
3.- Adana
Milletvekili Recep Garip'in, Necip Fazıl Kısakürek'in ölümünün 23 üncü yılında,
Türk edebiyat ve sanatına yaptığı katkılara, şair kişiliğine ve eserlerine
ilişkin gündemdışı konuşması
RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 25 Mayıs 1983'te vefat eden, Türk
edebiyatının "sultan-üşşuara" ödülüyle ödüllendirilmiş ideoloğu,
fikir ve sanat adamı üstat Necip Fazıl Kısakürek'in 23 üncü ölüm yıldönümü
nedeniyle şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Üstat Necip Fazıl, 20 nci Yüzyıl
bedeninde, engin ruh anlayışıyla derin izler bırakmış, usta bir mütefekkir
edasıyla geleceğe ışık tutmuştur. Bu ışık, fert fert toplumun iç dünyasını
aydınlatmış, sanat ve edebiyat alanında göstermiş olduğu ustalığı, yaşam tarzı
ve onurlu duruşuyla 21 inci Yüzyıla taşımıştır. "Zaman bendedir ve mekân
bana emanettir" anlayışıyla, kendine olan özgüveni ve taşıdığı misyonun
büyüklüğünü vurgulamıştır. Bu misyon, Türk şiirini, edebiyatını temsil ettiği
kadar, şairin toplumsal anlamda üstlendiği sorumluluk duygusunu ifadelendirme
bakımından çok önem arz eder.
Necip Fazıl'ın şiire, sanata ve edebiyata
olan ilgisi çocukluk yıllarında annesinin
şefkat kanatları altında başlamıştır. İlk şiirlerini, Yeni Mecmua,
Dergâh, Anadolu Mecmuası, Millî Mecmua ve Hayat Mecmuasında yayınlamaya başlar.
1925 yılında ilk şiir kitabı "Örümcek Ağı"nı yayımlar.
1928 yılında ise, ikinci şiir kitabı olan
"Kaldırımlar" okurlarıyla buluşur.
"Kaldırımlar, çilekeş yalnızların
annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir
lisandır" diye Kaldırımlar şiirine devam eder.
Şiirde biçim ve içerik bakımından Türk
şiirine yeni bir soluk getirmiş ve genç yaşta edebiyat dünyasının gözdesi
haline gelmiştir. Kaldırımlar şiiriyle ün kazanmış, bu şiiriyle Necip Fazıl,
modern Türk şiirinin eşsiz derinliklerini de ortaya çıkarmayı başarmıştır.
Şiirde kullandığı imgeler, sanatın zirvesinde dolaşırken, anlam bakımından şiir
herkesin rahatlıkla anlayabileceği bir üslupla kayda alınmıştır.
Şiirde "Ben ve Ötesi" isimli
üçüncü şiir kitabıyla şöhretin
zirvesine ulaşmıştır. Ancak, tüm bu gelişmeler onu tatmin etmiyor ve hummalı
bir şekilde sonsuzluk şarkısının ardından yürüyordu.. Bu özelliğiyle, o,
yalnızca bir şair olmadığını, tüm yönleriyle sanatkâr olduğunu, fikrî ve
içtimaî alanlarda üstlendiği misyonu yerine getirmek kaygısı içerisinde Anadolu
konferanslarıyla ideologça örgüsüyle toplumları kucaklamaya devam ediyordu.
"Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz
sokak
Haykırsam, kollarımı makas gibi
açarak" diye sesleniyor; Destan isimli şiirinde bu duygularını, yüksek
sesle, Anadolu'nun sesi olarak haykırmaya devam ediyordu.
Birçok şair, yazar, edebiyatçı sanatını
icra ederken fildişi kulesinde nargile fokurdatırken, Necip Fazıl yaşadığı
gerçekleri, mutlak hakikat duygusunu, toplumun içinde kollarını makas gibi
açarak yaşanan yanlışlıkların ve içtimaî hayatın ahlakî dejenerasyonuna karşı yüreğiyle birlikte gövdesini de
ortaya koymuştur. Onun sanat yaşamını anlamlı kılan, onu sonsuzluk iklimine
taşıyan da asıl itibariyle budur. Aşk ve sevda şiirleri yazmıştır; ancak, otuz
küsur yıl sonra, tüm aşklarını baki olana adamıştır. Bu nedenle, 20 nci Yüzyıl
Türkiyesinin en önemli şairi ve mütefekkiri olarak tarihin kadim sayfalarında
yerini almıştır Necip Fazıl Kısakürek. Sanatın zirvesinde olması, sürekli bir
arayışın içinde olmasındandır.
Sıradan bir hayatı yaşamış; ama, asla
sıradan olmamıştır, hep mükemmelliğin kapılarını aralamış, Kafdağı'nın
zirvelerinde dolaşmış ve oradan toplumun problemlerini çözmek için gayret
etmiştir.
Sezai Karakoç'un ifadesiyle "onun
şiiri ve düşüncesi, çıkışında, doğrudan doğruya insanın, hakikati arama,
güzelin, iyi ve doğrunun en taze özlerini, perspektiflerini 'ben'in en mahrem
varoluş kaygısıyla karşılaştırma atılımından doğmuştur" diye ilave eder.
Necip Fazıl Kısakürek yazın hayatına
şiirle başlamış, fikre, sanata, ahlaka ve estetiğe önem vermiş…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
RECEP GARİP (Devamla) - Çok teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
…bu çerçevede birçok eser ortaya
koymuştur.
Şiir alanında, Örümcek Ağı, Kaldırımlar,
Ben ve Ötesi, Sonsuzluk Kervanı, Çile, Şiirlerim, Esselâm, Bu Yağmur, sırasıyla
devam eden şiir kitaplarıdır.
Biz, onu, hep, Çile isimli şiir kitabıyla,
çilenin ve kaldırımların şairi olarak tanıdık.
"Gaiplerden bir ses geldi: Bu adam
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birden bire dam.
Gök devrildi, künde üstüne künde."
Şair, Çile isimli şiiriyle içinde kopan
fırtınaları kaleme almış, sonsuzluk bestesini yakalamaya çalışmıştır. Yaşadığı
gelgitler, depremler, yine, Çile şiirinde cevabını buluyor.
"Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz
çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, sonsuza varmak…"
Ve onun sanatını gösteren öncelikli olarak
şiirleridir. Sevinçlerini, hüzünlerini, ıstıraplarını, umutlarını, hâsılı tüm
hissiyatını şiirleriyle ve diğer eserleriyle ortaya koyan Türk edebiyatının
dehası, Ulusa Seslenirken konferanslarıyla Anadolu'nun problemlerini üstlenmiş
ve çözüm yolları bulmaya ve önermeye devam etmiştir. Bu yönüyle, Türk şiirinin yüz akı olmuş, birçok şiirini Büyük
Doğu ve diğer edebiyat dergilerinde yayınlamıştır. Tüm şiirlerini ise Çile isimli
son kitabında toplamıştır.
Necip Fazıl'ın en önemli özelliği, kaleme
aldığı şiirleriyle kendi benliğini, sanatının gücünü toplumun değerleriyle
örtüştürmüş, bizatihi toplumun vicdanı olmuştur.
Şiirlerinde en çok kullandığı tema ise
"ölüm"dür. Belki de Türk şiirinde onun kadar ölümü yazan başka bir
şair yoktur. Hatta, At'a Senfoni isimli kitabıyla, at üzerine yazılmış 250
sayfalık özgün bir eseri de bulunmaktadır.
"Ölüm güzel şey; budur perde ardından
haber.
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü
peygamber" diyor üstat.
Ve yine Kaldırımlar şiirinde ise,
"Uzanıverse gövdem, taşlara boydan
boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı
eşi." ifadeleriyle buhranın çaresi ölüm olarak nitelendirilir.
Aynı şiirin ikinci bölümünde, ölümün
kaçınılmaz bir gerçek olduğunu şöyle ifadelendirir:
"Yağız atlı süvari, koştur atını
koştur;
Sonunda kabre çıkar bu yolun
kıvrımları"
Dolayısıyla, bütün insanları, sonuç
itibariyle, uğraşıp durduğumuz hayatın sonunda ölüm her birimizi yakalayacaktır.
Bunların yanı sıra, birçok konuda eşsiz
şiirler kaleme almıştır. Zindandan Mehmet'e Mektup, Sakarya Türküsü, Çile,
Aynalar gibi birçok şiirini de ifadelendirmekte yarar var.
Kullandığı dil ve mana itibariyle modern
şiirimizin temsilcisi olarak şiir, edebiyat dünyamızda unutulmaz yerini alır.
Modern Türk şiirinde kendine özgü bir üslup yaratmıştır Necip Fazıl. Şiir ve
edebiyatta başkalarını değil, yalnızca ve sadece ve yalnızca kendisini taklit
etmiştir.
BAŞKAN - Toparlar mısınız.
RECEP GARİP (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkanım.
Bu özelliğiyle, Necip Fazıl Kısakürek,
Türk Edebiyatı Vakfının 1980 yılında verdiği "sultan-üş şuara" yani
"şairlerin sultanı" unvanına layık görülmüştür.
Necip Fazıl'ın, şiirin yanı sıra, tiyatro,
hikâye, hatıra, polemik, fıkra, makale, deme, eleştiri, tarih, tasavvuf,
senaryo, biyografi, roman türlerinde pek çok -100'ün üzerinde- eser
yayımladığını hepimiz biliyoruz. Tohum, Bir Adam Yaratmak, Reis Bey, tiyatro
alanında ortaya koyduğu 14 eserden sadece birkaçıdır.
Anadolu onun bitmeyen rüyası olmuş, vatanı
ve milletinin aydınlık geleceği için çaba sarf etmiş ve şöyle haykırmıştır:
"Sakarya, saf çocuğu, masum
Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış
hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş bu dünya, böyle
gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber
kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk
Sakarya!.." diye Türk Ulusunu ayağa kalkmaya haykırmıştır.
Ve bir gece, onun için daima sırlarla dolu
mayıs ayında bir gece; yani, 25 Mayıs 1983 günü, yatağından doğrulup, ela
gözlerini pencereden dışarıya, derin karanlığa diker, ne görürse orada görür,
pembeden daha kırmızı dudakları hafifçe kıpırdar ve şöyle mırıldanır…
BAŞKAN - Sayın Garip...
RECEP GARİP (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Ama, efendim, sizin, konuşmanızı
ona göre hazırlamanız lâzım.
RECEP GARİP (Devamla) - Tamam; son cümlem
Sayın Başkanım.
"Demek, böyle ölünürmüş" der ve
hoş bir seda bırakarak aramızdan ayrılır.
Necip Fazıl'ı rahmetle anıyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Garip.
Sayın milletvekilleri…
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Albayrak, bir şey mi
söylemek istiyorsunuz?
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, İçtüzüğün 69 uncu
maddesine göre, birinci gündemdışı konuşmayla ilgili olarak, yerimden, Genel
Kurulu bilgilendirmek istiyorum Amasya Tamimiyle ilgili.
BAŞKAN - Efendim?..
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Gündemdışı
birinci konuşmacının Amasya Tamimiyle ilgili konuşması hakkında, Genel Kurulu,
yerimden bilgilendirmek istiyorum.
BAŞKAN - Efendim, bu gündemdışı
konuşmalara ancak Hükümet cevap verir. İkincisi, Sayın Kurt'un konuşması
Havza'yla ilgili. Bir talebinizle bunu açıklayabilirsiniz.
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Amasya Tamimiyle
ilgili bir tespiti de, 69'a göre, Genel Kurulu yerimden bilgilendirmek
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, yanlış bilgilendirmede
mi bulundular?
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Evet. Amasya
Tamimiyle ilgili hususu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN - Peki, yerinizden, çok kısa;
buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Amasya
Milletvekili Hamza Albayrak'ın, Samsun Milletvekili Mehmet Kurt'un gündemdışı
konuşmasında ifade ettiği, Amasya Tamiminin Havza'da yazılıp Amasya'da okunduğu
tespitinin tarihî kayıtlara uygun düşmediği, Tamimin, Amasya Saraydüzü
Kışlasında kaleme alınarak Türk Halkına deklare edildiğine ilişkin açıklaması
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 12 Haziran
1919'da Amasya Cülüstepe Mevkiinden Amasya'ya teşrif etmişlerdir. 12 Haziran
ile 22 Haziran arasında Amasya'da Saraydüzü Kışlasında kalmışlar ve Amasya
Tamimini, Saraydüzü Kışlasında kaleme alıp, Türk Halkına deklare etmişlerdir;
yani, Amasya Tamimi, Havza'da yazıldı, Amasya'da okundu tespiti tarihî
kayıtlara uygun düşmemektedir. Takdirlerinize arz ediyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bu açıklama zabıtlara geçmiştir.
Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları
hakkında 2 adet raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek'in yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/837) (S. Sayısı: 1165) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görevi kötüye kullanmak suçunu işlediği
iddia olunan Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek hakkında düzenlenen
yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 3 Mayıs 2006 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek
Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci ve
sonraki fıkralarında kurala bağlanan yasama dokunulmazlığı; yasama organı
üyelerinin sorumsuz ve cezasız kalmaları için değil, görevlerini her yönden
özgür, bağımsız ve endişesiz yerine getirmelerini sağlamak için öngörülmüştür.
Yasama sorumsuzluğundan farklı olarak dokunulmazlık, nispî ve geçici nitelikte
bir ayrıcalıktır.
Gerek kapsamı ve kaldırılma usulü gerek
uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle yasama dokunulmazlığı, TBMM'nin saygınlığını
zedeler bir kurum haline gelmiştir. Kamu yararı dikkate alınarak
milletvekillerine görevlerinin gereği tanınmış bir ayrıcalık olan yasama
dokunulmazlığının, kişisel bir ayrıcalığa dönüşmesi, bir hukuk devletinde asla
kabul edilmesi mümkün olmayan bir husustur.
Kamu yararı ile açıklanamayacak ölçüde
ceza adaleti ve dolayısıyla "temiz toplum" özlemi aleyhine sergilenen
bu ayrıcalıklı durumun ortadan kaldırılması için gereken Anayasa değişikliğinin
şu güne kadar gerçekleştirilememiş olması karşısında, başvurulabilecek tek yol
olarak, "hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan
milletvekillerinin dokunulmazlıklarının TBMM tarafından derhal
kaldırılması" kalmıştır. Bu aynı zamanda dokunulmazlığının kaldırılması
istenen milletvekillerinin savunma hakkından bir an önce yararlanabilmelerine
de imkân verecektir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
Oya
Araslı M.
Ziya Yergök Feridun Ayvazoğlu
|
Ankara |
Adana |
Çorum |
|
Sezai Önder |
Feridun Baloğlu |
Mehmet Küçükaşık |
|
Samsun |
Antalya |
Bursa |
|
Muharrem Kılıç |
Uğur Aksöz |
Atilla Kart |
|
Malatya |
Adana |
Konya |
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
İkinci raporu okutuyorum:
2.-
Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan Balandı'nın yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/838) (S. Sayısı: 1166) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Telefon ile görevli memura sövme, hakaret
ve tehdit suçunu işlediği iddia olunan Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan
Balandı hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma
Komisyonumuzun 3 Mayıs 2006 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan Balandı hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci ve
sonraki fıkralarında kurala bağlanan yasama dokunulmazlığı; yasama organı
üyelerinin sorumsuz ve cezasız kalmaları için değil, görevlerini her yönden
özgür, bağımsız ve endişesiz yerine getirmelerini sağlamak için öngörülmüştür.
Yasama sorumsuzluğundan farklı olarak dokunulmazlık, nispî ve geçici nitelikte
bir ayrıcalıktır.
Gerek kapsamı ve kaldırılma usulü gerek
uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle yasama dokunulmazlığı, TBMM'nin saygınlığını
zedeler bir kurum haline gelmiştir. Kamu yararı dikkate alınarak
milletvekillerine görevlerinin gereği tanınmış bir ayrıcalık olan yasama
dokunulmazlığının, kişisel bir ayrıcalığa dönüşmesi, bir hukuk devletinde asla
kabul edilmesi mümkün olmayan bir husustur.
Kamu yararı ile açıklanamayacak ölçüde
ceza adaleti ve dolayısıyla "temiz toplum" özlemi aleyhine sergilenen
bu ayrıcalıklı durumun ortadan kaldırılması için gereken Anayasa değişikliğinin
şu güne kadar gerçekleştirilememiş olması karşısında, başvurulabilecek tek yol
olarak, "hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan
milletvekillerinin dokunulmazlıklarının TBMM tarafından derhal
kaldırılması" kalmıştır. Bu aynı zamanda dokunulmazlığının kaldırılması
istenen milletvekillerinin savunma hakkından bir an önce yararlanabilmelerine
de imkân verecektir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
|
Oya Araslı |
M. Ziya Yergök |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Ankara |
Adana |
Çorum |
|
Sezai Önder |
Feridun Baloğlu |
Mehmet Küçükaşık |
|
Samsun |
Antalya |
Bursa |
|
Muharrem Kılıç |
Uğur Aksöz |
Atilla Kart |
|
Malatya |
Adana |
Konya |
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin 2
önerge vardır; ayrı ayrı okutuyorum:
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Konya
Milletvekili Atilla Kart ve 24 milletvekilinin, 16 ncı Dönem Milletvekili ve
Kilis eski Belediye Başkanı Ekrem Çetin ve oğlunun öldürülmesi olayıyla ilgili
iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/366)
15.05.2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
28.3.2004 tarihine kadar 3 dönem Kilis
Belediye Başkanı ve 16 ncı Dönem Milletvekili olarak görev yapan Ekrem Çetin
ile oğlu Cahit Çetin'in; 3.6.2005 tarihinde Kilis Kent Merkezinde yüzlerce
kişinin gözleri önünde müessif ve organize bir saldırı sonucunda öldürülmeleri
eylemiyle ilgili olarak;
olay öncesinde ve sonrasında kolluk
güçleri ve mülkî idare yapılanması içinde mevcut olan illegal ve hukukdışı
ilişkiler ve himayeler ile;
bu ilişki ve yapılanmalarda sorumluluğu
olanların ve alınması gereken önlemlerin saptanması amacıyla;
Anayasanın 98 ve Türkiye Büyük Millet
İçtüzüğünün 104 üncü maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1- Atilla Kart (Konya)
2- Abdulkadir Ateş (Gaziantep)
3- K. Kemal Anadol (İzmir)
4- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
5- Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
6- Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
7- Mehmet Boztaş (Aydın)
8- Muharrem İnce (Yalova)
9- Bülent Baratalı (İzmir)
10- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
11- V. Haşim Oral (Denizli)
12- Muharrem Kılıç (Malatya)
13- Türkân Miçooğulları (İzmir)
14- Canan Arıtman (İzmir)
15- Mustafa Gazalcı (Denizli)
16- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
17- Necati Uzdil (Osmaniye)
18- Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
19- Vahit Çekmez (Mersin)
20- Harun Akın (Zonguldak)
21- Kemal Sağ (Adana)
22- Mevlüt Coşkuner (Isparta)
23- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
24- Mehmet Kartal (Van)
25- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
Gerekçe:
28.3.2004 tarihine kadar 3 dönem Kilis
Belediye Başkanı ve 16. Dönemde de Milletvekili olarak görev yapan Ekrem Çetin
ve oğlu Cahit Çetin; 3.6.2005 tarihinde saat 13.45 sularında Kilis kent
merkezinde yüzlerce kişinin gözleri önünde müessif bir saldırı sonucunda
öldürülmüşlerdir.
Bu eylemle ilgili olarak; Mehmet Çelebi,
Lütfü Aslan, İbrahim Demir, Mustafa Demir, Döne Demir, Fatma Demir isimli
şüpheliler haklarında; "tasarlayarak adam öldürmek suçuna iştirak, suçluyu
kayırma" iddiasıyla kamu davası açılmış olup, dava Kilis Ağır Ceza
Mahkemesinde devam etmektedir.
Yine merhum Ekrem Çetin'e yönelik olarak,
Mayıs 1999 tarihinde vuku bulan saldırının failleri hakkında; "görevinden
dolayı devlet memurunu öldürmeye azmettirmek, taammüden görevinden dolayı
devlet memurunu öldürmeye tam teşebbüs, suç sonrası yardım…."
suçlamalarından dolayı, Kilis Ağır Ceza Mahkemesinde yargılama yapılmış,
yargılama sonucunda; gıyabi tutuklu sanık
Orhan Aslan yönünden dosyanın tefrikine,
sanıklar Bekir Yeler, Mansur Polat, Bekir
Hatabay, Hasan Aslan yönlerinden ise adam öldürmeye tam teşebbüs ve iştirak
hükümlerinden mahkûmiyet kararları kurulmuştur.
Her iki olay birbiriyle bağlantılıdır.
Her iki eylemde de organize ilişkiler
vardır. İkinci eylemde, ayrıca "kamu görevlilerinin" eyleme iştiraki
söz konusudur. İş bu araştırma önergesinin verilmesini zorunlu kılan süreç, bu
aşamada ortaya çıkmıştır.
Kamu görevlilerinin, gerek eylem öncesi ve
gerek eylem sonrasında öldürme eylemine iştirak ettikleri ve suçluları
korudukları yolunda bulgular mevcuttur. Bu durum; hazırlık soruşturması
aşamasında delillerin karartıldığı kuşkusunu yaratmıştır. Olay öncesinde, Mülkî
İdarenin de, "Çetin Ailesini" hedef alan ve kamu yönetimi
ciddiyetiyle bağdaşmayan tasarruflarda bulunduğu görülmüştür.
3.6.2005 tarihinde vuku bulan eylemin
şüphelilerinden olan ve tutuklu olacak, yargılanan Mustafa Demir'in; İl
Jandarma Alay Komutanının mahkemeye göndermiş olduğu resmî belgeye göre;
Jandarmanın kayıtlı haber elemanı olduğu, çeşitli kaçakçılık olaylarının takibi
ve bilgi toplamada görevlendirildiği anlaşılmıştır. Bu kişinin, ayrıca; sahte
kimlik kullandığı, Kilis Cezaevinde yasalara aykırı bir şekilde evlilik
yaptığı, bu olaydan evvel Mustafa Yıldız kimliğiyle eroin satmaktan
yargılandığı ve mahkûm olduğu yolunda da bilgi ve bulgular söz konusudur.
Yine, 1999 olayının faillerinden Mansur
Polat, 29.3.2006 tarihinde her nasılsa cezaevinden kaçmıştır. Bu olay
kamuoyundan gizlenmektedir.
Her iki olayın aslî faili ve azmettireni
durumunda olan ve aradan 7 yıl geçmesine rağmen halen yakalanamayan Orhan
Aslan'ın Jandarma İstihbarat Elemanı olduğu kuşkusu mevcuttur.
Öldürme eyleminin faillerinden olan Mehmet
Çelebi, İbrahim Demir ve Lütfü Aslan'ın da; istihbarat elemanı olduğu yolunda
kuşkular söz konusudur.
1999 yılındaki olayın aslî faillerinden
olan ve neticede 20 yıla mahkûm olan Hasan Aslan; ikinci eylemin de zanlıları
arasında olmasına, emniyet fezlekesinde bu durum tespit edilmesine rağmen, her
nedense iddianamede değerlendirmesi yapılmamış ve dava dışı bırakılmıştır.
Kayseri Cezaevinde yatmakta olan bu kişinin; gerek cinayet öncesi ve gerek
sonrasında, cezaevinde cep telefonuyla yaptığı görüşmelerin dökümünün 400
sayfaya ulaştığı; adı geçenin cezaevi dışından da, müdür ve diğer yetkililerle
görüştüğü, haftanın belli günlerini cezaevi dışında geçirdiği telefon
kayıtlarından anlaşılmaktadır.
Yine, bu görüşmeler içeriğinden Hasan
Aslan'ın; 3.6.2005 tarihli cinayete karışan kişilerle gerek olay öncesinde ve
gerek olay sonrasında sürekli olarak görüşmeler içinde olduğu anlaşılmaktadır.
Tüm bu süreç; Ekrem Çetin ve oğlu Cahit
Çetin'in öldürülmesi olayına karışan faillerin; kamu birimleri ve görevlileri
tarafından himaye edildikleri; öldürme eyleminden sonra ve halen bu himayelerin
devam ettiğini göstermektedir. Olaya ilişkin bu bulgular; cezaevi
yönetimlerinde, görevi kötüye kullanma boyutlarını aşan hukuk dışı
yapılanmaların ve ilişkilerin varlığı yönündeki iddia ve kuşkuları da
doğrulamaktadır.
Cinayet olayı öncesindeki ve sonrasındaki
ilişkiler hep birlikte değerlendirildiğinde; kolluk güçlerinin yapılanması ve
denetiminde ciddî zafiyetlerin varlığını gösteren bulguların olduğu
görülmektedir.
Bu hukuk dışı ilişkilerin araştırılması
gerekmektedir.
İddiaların ve kuşkuların açıklık
kazanması, görev ihmali ve kötüye kullanma süreçlerine iştirak eden kamu
görevlileri için yasal gereğinin yapılması amacıyla; İzmir Milletvekili Kemal
Anadol, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş ve Konya Milletvekili Atilla
Kart tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına muhtelif soru
önergeleri verilmiş ise de verilen cevapların içeriği karşısında olayın soru
önergesi boyutlarını aşan bir nitelikte olduğu anlaşılmakla; işbu araştırma
önergesinin verilmesi zorunluluğu doğmuştur.
Yasama organı olarak; her iki eyleme
yönelik yargı kararlarını tartışmak veya yargı yetkisinin kullanılmasına
yönelik olarak değerlendirme yapmak mevkiinde olmadığımız açıktır. TBMM'nin
yapacağı çalışmanın, yasama denetimi sınırları içinde kalması gerekmektedir.
Yasama denetimi sınırı ile adli denetim sınırı arasındaki hassas çizgiye dikkat
edilmesi son derece önemlidir. Bu anlayış ve sorumluluk ile; yukarıda sözü
edilen konuların TBMM tarafından araştırılması zorunluluğu vardır.
Açıklanan sebeplerle; 3.6.2005 tarihinde
vuku bulan bu cinayet olayıyla bağlantılı olarak; kolluk yapılanması, Mülkî
İdare birimleri, cezaevi yönetimi ve bağlı birimlerde mevcut olan hukuk dışı
yapılanmaların, hukuk dışı ilişkilerin, yasaya aykırı himayelerin ve
sorumluların saptanması yanında, alınması gereken önlemlerin de ortaya
çıkarılması amacıyla;
Anayasanın 98 ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Şimdi, ikinci önergeyi okutuyorum:
2.- Denizli
Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 20 milletvekilinin, dil ve anlatım dersi kitabı
ile yazılım programı ve bilgisayar bağışlarıyla ilgili iddiaların araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/367)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), 2005-2006
öğretim yılında liselerde okutulmak üzere Dil ve Anlatım dersi koydu. Edebiyat
derslerinin de programı değiştirildi.
Bu programları yapmak ve ders kitabı
yazmak için görevlendirilen kişiler, bir yandan Bakanlık adına program
yaparken, bir yandan da bu programlara uygun olarak ders kitabı yapıp özel
sektöre satmıştır.
Millî Eğitim Bakanlığı Dil ve Anlatım
dersi dahil başka edebiyat grubu dersleri için gerekli altyapıyı oluşturmadan,
ders kitaplarını hazırlamadan Temmuz 2005'te kabul ettiği ders programını tüm
okullarda Eylül 2005 uygulamaya koymuştur.
MEB ilköğretim okullarında olduğu gibi
pilot uygulamasını yapmadan lise programlarını yürürlüğe koyması program
yapımcılarını ve yayıncının haksız kazanç sağlamasına ortam hazırlamıştır.
Devletin (MEB) bu konuda ders kitabı
olmadığı için programları yapan kişilerin yazdığı kitaplar Türkiye'de bütün
liselerde ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu kişiler bir yandan program yapmak
için para alırken bir yandan da kendi yaptıkları programa göre yazdıkları
kitapları satarak para almışlardır. Her bir kitabın 500-800 bin bastığını
düşünülürse, yayımcı firmanın bu işlem sonunda milyonlarca YTL para kazandığı
ortadadır. Kitap yazarları da hem program yazmaktan hem de kitap yazmaktan
kazanç sağlamışlardır.
Öte yandan, Millî Eğitim Bakanlığına
yazılım programları ve bilgisayar bağışlanmaktadır. Son yıllarda bu bağışlarda
büyük bir artış gözlemlenmektedir. Bağış yapılan yazılımların ve
bilgisayarların gerçek bedeli ile Bakanlığa bildirilen fiyatlar arasında
farklar olduğu söylenmektedir. Bağış yapan firmalar Millî Eğitim Bakanlığına
Yazılım programı ve bilgisayar maliyetinin çok üstünde göstererek vergiden
düştüğü bu yolla büyük ölçüde devletten vergi kaçırdıkları ileri sürülmektedir.
Ayrıca, bağışlanan yazılımlar ile
bilgisayarların Talim Terbiye Komisyonlarından olur alıp almadığı
bilinmemektedir. Bu araçların okullarda kullanılması uygun mudur?
Çocukların, gençlerin eğitilip, iyi bir
insan olarak yaşama hazırlandığı Millî Eğitim Bakanlığında haksızlık,
usulsüzlük, yolsuzluk olmamalıdır. Araştırma sonucunda gerçekten dürüst iyi
niyetli bağış yapan ile hile yapan kişi ve firmalar da ortaya çıkacaktır. Konu
söylenti ve genellemelerden kurtulacaktır.
Adı geçen Dil ve Anlatım Dersi kitabının
programını hazırlayan kişiler tarafından ders kitabının yazılarak satılıp
satılmadığı, yazılım, bilgisayar bağışlarında devletten vergi kaçırılıp
kaçırılmadığının incelenmesi ve araştırılması gerekir.
Bu nedenlerle, Anayasanın 98 inci
maddesine, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105 inci maddesine göre Meclis
araştırılması açılmasını dileriz.
Saygılarımızla.
1. Mustafa Gazalcı (Denizli)
2. Harun Akın (Zonguldak)
3. Kemal Sağ (Adana)
4. Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
5. V. Haşim Oral (Denizli)
6. Türkân Miçooğulları (İzmir)
7. Muharrem Kılıç (Malatya)
8. Bülent Baratalı (İzmir)
9. Muharrem İnce (Yalova)
10. Ali Cumhur Yaka (Muğla)
11. Necati Uzdil (Osmaniye)
12- Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
13-Mehmet Boztaş (Aydın)
14- Vahit Çekmez (Mersin)
15- Mevlüt Coşkuner (Isparta)
16- Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
17- Birgen Keleş (İstanbul)
18- Mehmet Kartal (Van)
19- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
20- Canan Arıtman (İzmir)
21- Ufuk Özkan (Manisa)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun,
İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım:
VII.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUP ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun, 25.5.2006 Perşembe günü
(Bugün) yaptığı toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Haluk Koç
Samsun
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin,
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 309 uncu sırasında yer alan 1088 sıra sayısının bu kısmın 3 üncü
sırasına, 315 inci sırasında yer alan 1104 sıra sayısının bu kısmın 4 üncü
sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Grup önerisi lehinde, Edirne
Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Silahlı Kuvvetleri personeli
içerisinde assubaylarımızın ve birkısım subaylarımızın özlük haklarının
iyileştirilmesine yönelik ve birtakım dengesizliklerin giderilmesine yönelik,
İzmir Milletvekili Enver Öktem ve yine İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve
Türkân Miçooğulları ve arkadaşlarının vermiş olduğu yasa teklifi, maalesef,
Millî Savunma Komisyonunda belirtilen sürede görüşülmediği için, direkt olarak
Genel Kurulda görüşülmüştü. O Genel Kurulda, bir sürprizle, yasa tekliflerinin
Genel Kurul gündemine alınması İktidar Partisi milletvekilleri tarafından da
kabul edilmiş ve bu, bizi izleyen, bu konunun tarafı olan 200 000 insanı mutlu
ve memnun etmişti; fakat, çok geçmeden, umutlarımız tükendi. Bu yasa teklifinin
gündemin son maddesinde olması, sıra gelmesi mümkün olmayan bir noktada olduğu
için, İktidar Partisinde de böyle bir gayret hissetmediğimiz için, yasa
teklifinin öncelikli olarak görüşülmesini talep ettik. Yine, Danışma Kurulunda
uyuşmazlıktan dolayı, Genel Kurulda, bunu burada görüştük.
Hatırlayacaksınız, o Genel Kurulda, AKP
Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa "yasa teklifinin özüne sahip
çıktıklarını, bu büyük kitlenin sorunlarının çözülmesini canı gönülden
arzu ettiklerini" bu kürsüde,
burada, samimî olarak dile getirmişti. Biz, o an için, o samimiyete inanmak
istedik, o samimiyete güvenmek istedik ve bize önerilen, Genel Kurula önerilen
"lütfen, bunu şimdi görüşmeyelim, ama, bu yasa teklifini Millî Savunma
Komisyonuna gönderelim; orada bizler de buna katkı yapmak istiyoruz, destek
olmak istiyoruz" teklifine biz de sıcak ve samimî yaklaşmıştık; fakat,
geçen süreç, maalesef, Sayın Eyüp Fatsa'nın bu kürsüden söylediklerini haklı
çıkarmadı. Nedendir bilmiyoruz, İktidar Partisi, bu yasa tekliflerinin, bir
şekilde, Genel Kurul gündemine gelip, şöyle veya böyle, bu insanların
sorunlarının çözülmesine katkı sağlamada ayak sürüttü, ayak diretti; hevesli,
gönüllü, istekli olmadı.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz,
milletimizden aldığımız oyları temsil etmek adına, bu kesimin sorunlarının
hassasiyetine sahip çıkmak adına, konuyu bugün, tekrar, Danışma Kuruluna
getirdik; fakat, bugün Danışma Kurulunda, yine, daha önce dinlediğimiz sözleri,
duyduğumuz sözleri duyduk; yani, "biz samimiyiz, biz buna katılıyoruz;
ama, bugün bunu görüşmeyelim." Peki, ne zaman görüşelim; 22 nci Dönem
Parlamentosu sona gelmeye başladı ve sorun, Silahlı Kuvvetler içerisinde
gerçekten ciddî sıkıntılar yaratma noktasında, huzursuzluklar yaratma
noktasında yükselmeye başladı. Bir an önce, bu sorunun, Yüce Parlamento
tarafından çözümü şart haline geldi; ama, maalesef, bugün de İktidar Partisinin
bu konudaki samimiyetini ve iyi niyetini test ettik. Bu test, şimdi, burada da
geçerli olacaktır. Biz, artık, bu iyi niyetin doğru olmadığı noktasında güven
duygularımızı yitirmeye başladık.
Değerli arkadaşlarım, genç cumhuriyet, bir
ulusal kurtuluş savaşı sonunda, ulusal kurtuluş savaşını veren insanlar
tarafından, bu ülkede yaşayan herkes tarafından kurulmuş ve sahiplenilmiştir ve
genç cumhuriyetin de yüzü sürekli halka dönük olmuştur, halkın güncel
sorunlarını çözmeye yönelik kararlar, kurumlar ve kurallar tesis etmiştir.
Köylünün sorunlarına yönelik Ziraat Bankaları, Tarım Kredi Kooperatifleri,
Ziraî Donatım Kurumları, üretici birlikler; işçinin sorunlarına yönelik
sendikalar, yardımlaşma sandıkları; memurun sorununa yönelik, sanayicinin
sorununa yönelik her türlü gayret, cumhuriyetin her türlü gayreti, bu ülkede
yaşayan insanların günlük sorunlarını çözmek ve ülkenin toplam refahını
artırmaya yönelik olmuştur; ama, maalesef, son yıllarda, cumhuriyet kurulduğu
günden bugüne bu topraklarda oluşan nimetin faydalanmasında da, katlanılacak
olan külfetin paylaşımında da adaletli olma özelliğini devam ettiriyor olmasına
rağmen, son yıllarda, ismine "Adalet" diyen İktidar Partisi
tarafından bu özelliğini yavaş yavaş yitirmeye başlamıştır ve neticede,
Türkiye'nin sorunları çözülemez ve girift sorunlar haline gelmiştir.
Bu Parlamentonun öncelikli görevi, bu
ülkede yaşayan insanların sorunlarını çözmeye yardımcı olmaktır; ama, daha
önce, yine burada muhtarlarla ilgili yaptığımız görüşmede "biz bunu daha
sonraki bir yasayla çözeceğiz; muhtarlarımıza şimdilik 100'er YTL verelim"
diye ertelenmiş; aynı şekilde, Çevre ve Orman Bakanlığı çalışanlarının özlük
haklarıyla ilgili yaptığımız çalışmada "biz bunu devlet personel rejimi
yasasıyla çözeceğiz; burada gündeme getirmeyelim" diyerek ertelenmiş;
yani, yaşanan temel sıkıntılar İktidar Partisi tarafından hassasiyetle
sahiplenilmemiş, sürekli ötelenmiş, sürekli ertelenmiş, ertelenme gayreti
içerisinde olmuştur.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu
ülkenin sorunlarını, bu ülkenin sıkıntılarını çok iyi biliyoruz ve iktidar
olduğumuzda da, bu sorunları en doğru biçimde çözebileceğimize de inanıyoruz.
Görevimiz, bu bildiklerimizden İktidar Partisinin yararlanması, bunları dikkate
alması, bunları sahiplenmesi ve çözüm noktasında bizden destek talep etmesidir.
Sadece sayısal çoğunluk, Türkiye'nin
sorunlarının tespiti ve öncelikli çözüm noktasında yeterli değildir. Bütün bu
yaşadığımız süreç içerisinde, bu sorunların assubayların, subayların, Çevre
Bakanlığı çalışanlarının, muhtarların, köylülerin, işçilerin sorunlarının
çözümünde, Cumhuriyet Halk Partileri sözcüleri her fırsatı değerlendirerek,
Genel Kurulda sizleri uyaran, denetleyen, hatta zaman zaman daha şiddetli, daha
şiddetli, daha yüksek sesle bunları dile getiren bir tutum ve davranış
içerisinde olmuştur; ama, maalesef, bugüne kadar sizlerden aldığımız yaklaşım,
Cumhuriyet Halk Partisinin bu öneri, talep ve istekleri noktasında, sürekli,
vurdumduymaz, biz doğrusunu biliriz, biz çoğunluktayız, biz istediğimizi
yaparız şeklinde olmuştur. Artık, bizim ve bizi izleyen, Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görev yapan assubay ve subay arkadaşlarımızın, bu konudaki iyi
niyetinize karşı olan güven duygularımız sarsılmaya başlamıştır. Şimdi, bu
Genel Kurulda sizlere düşen görev, bu sarsılmaya başlayan güven duygularını
yeniden tesis etme noktasında adım atmanızdır, adımlar atmanızdır; biz,
sizlerden bunu diliyoruz, bunu talep ediyoruz.
Son günlerde yaşadığımız, Danıştaya
yapılan saldırıyla ilgili olayın özünde de bu vardır. Birtakım komplo teorileri
yaratarak, bu olayı doğru bir biçimde algılamamız mümkün değildir. Çünkü, eğer,
siz, kadrolaşma, vücut dilinden anlayan insanlarla çalışacağım diyorsanız,
devleti vekâletlerle yürütme, devlet görevlerini vekâletlerle yürütme anlayışı
içerisindeyseniz; devletin, dinci teröre karşı gözünü…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
…devletin, dinci terör anlayışına karşı
gözünü kör etme, kulağını sağır etme noktasındaysanız…
ASIM AYKAN (Trabzon) - Susurluk mu bu da,
kimdir bunlar?!
RASİM ÇAKIR (Devamla) - …o zaman, bu olan
olayları algılamanız o kadar kolay değildir.
CÜNEYİT KARABIYIK (Van) - Terörün dini
olmaz.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Bunun en önemli
sebebi, olayın daha başından beri algılanamamış, yakalanamamış olmasının
sebebi, bu konuda siyasal yaklaşımlarınızın, bu konuda görevli olan devlet
personeli noktasındaki anlayışınızın sonucudur.
Değerli arkadaşlarım, iktidarlar,
muhalefetler gelir, geçer. Hepimiz bir görev yapıyoruz, ülke adına, millet
adına bir görev yapıyoruz. Bugün varız, yarın yokuz, öbür gün yokuz. Bu
sıralardan kimler geldi, kimler geçti; ama, artık, meselelere sağduyuyla, ülke
menfaatları noktasında bakma zamanı geldi de geçiyor. Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, bizim, sizlerden talebimiz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, son cümlenizi alabilir
miyim.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Selamlıyorum
Başkanım.
Bizim, sizlerden talebimiz, bu öneriye
sahip çıkmanız, bu öneriye samimî olarak destek vermeniz ve bu sıkıntının bir
an önce çözülerek, Silahlı Kuvvetler çalışanlarının ve onların ailelerinin
derin bir "oh" çekmesine yardımcı olmanızdır.
Bu düşüncelerle, Yüce Parlamentoyu sevgi
ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.
Lehte ikinci söz isteği, İzmir
Milletvekili Sayın Bülent Baratalı'ya aittir.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT BARATALI (İzmir) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi üzerinde lehinde ben de söz almış
bulunmaktayım; bu nedenle, kendi adıma ve Grubum adına sizlere saygılar
sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bizim, daha önce, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme aldığımız
Türk Silahlı Kuvvetlerinin bazı personellerinin sosyal güvenlikle ilgili
sorunları konusundaki teklifimizin -ki, bunlar, bu gündeme alınmıştı- şimdi de
öncelikle konuşulması konusunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bir önerisi
vardı; bunun lehinde konuşacağım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
harp sanatını öğreten Silahlı Kuvvetlerin mensupları, subaylar, üstsubaylar
olarak ayrılıyor; erler, erbaşlar, subaylar, üstsubaylar olarak ayrılıyor.
Daha önce, Parlamentonun kabul ettiği
yasalarla bazı subaylarımıza makam tazminatları verilmiştir; ayrıca, görev
tazminatları talepleri de olmuştur. Bunlar, 211 sayılı İç Hizmet Kanununun 11 inci maddesine göre, subaylar, sırasıyla,
üstsubaylar ve generaller olarak ayrılmıştır. Subaylar da, üssubaylar olarak,
binbaşılar, yarbaylar, albaylar olarak ayrılmıştır. Üstsubayların
karşısındaki as-subayların da
durumları, kıdemli başçavuşlar ve kademeli başçavuşlardır. Bunlar, 211 sayılı
İç Hizmet Kanunu gereğince, eşit olarak düzenlenmişlerdir. Yani, üstsubaylar,
binbaşı, yarbay, albay; onun karşısında da, assubaylar sınıfında ise, kıdemli başçavuşlar
ve iki kademeli başçavuşlardır. Bundan önce çıkan bir yasayla, makam tazminatı
olarak, generaller ve amiraller bu tazminatlarını almışlardır; yine,
üstsubaylardan sayılan yarbaylar ve albaylar makam tazminatlarını almışlardır.
Ancak, ne hikmetse, üssubaylardan sayılan binbaşılar ve onların karşılığı
assubay sınıfındaki kıdemli başçavuşlar ve iki kademeli başçavuşlar, yasada
yazmasına karşın, çıkan yasalarda, kanunlarda derç edilmesine karşın makam
tazminatlarını bugüne kadar alamamışlardır.
Daha önce verdiğimiz kanun teklifi -1088
sıra sayılı bu teklif- gündeme alınmıştır. Bunun, bir an önce görüşülmesi
konusunda yaptığımız görüşmeler, Meclisimizin 16.3.2006 tarihindeki
toplantısında görüşülmüş; burada, bizim yaptığımız bu teklif, üzülerek ifade
ediyorum ki, olumlu gerekçeler söylenmesine karşın, Adalet ve Kalkınma Partili
arkadaşlarımız tarafından reddedilmiştir.
Ben, o günkü, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa'nın bazı cümlelerini size okumak istiyorum:
"Arkadaşlar, içerik itibariyle, aşağı yukarı, iki kanun teklifi de
birbirine yakın kanun teklifleridir. Eğer, bunlar birleştirilerek komisyonda
görüşülürse, komisyonun ve Millî Savunma Komisyonu üyelerinin de buna
teklifleri ve düşünceleri ifade edilir, katkıları sağlanırsa, ben öyle
zannediyorum ki, parti gruplarının bunların görüşülmesinde ve kanunlaştırılmasında
destek olacağı kanaatindeyim. Bunu, ben, kendi Grubum adına da söylüyorum.
Bunu, bir samimî kanaat olarak sizinle paylaşıyorum" diyor. Ne zaman
söylüyor değerli arkadaşlarım; az önce tarihini verdim, 16.3.2006 tarihinde
söylüyor.
Değerli arkadaşlar, ben, Atatürk Orman
Çiftliği Yasasına bir ek madde konması konusunda komisyonun altkomisyon
üyesiyim. Yıldırım hızıyla geçip gidiyor değerli arkadaşlar ve altkomisyon
kararını verdi birkaç gün içinde. Bu, ne kadar zor bir olay ki, martın
16'sından itibaren, bugüne kadar, komisyonlara gitmiyor ve bu, komisyonlardan
gelmiyor.
Değerli arkadaşlarım, ben 37 nci maddeyle
ilgili doğrudan gündeme alınmasında konuşurken, bu konuda, Adalet ve Kalkınma
Partisine teşekkür etmiştim, kendilerini bu konuda, samimî bulmuştum; ama,
burada, sizlerin ve milletin huzurunda, burada yanıldığımı ifade ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi, burada samimî değilmiş değerli arkadaşlar. Eğer
samimî olsalardı, eğer assubayların ve binbaşıların sorunlarında, bunların
çektikleri ıstıraplarda, ailelerinin çektikleri ıstıraplarda ve zor koşullarda
yaşamlarını idame etmekteki zorlukları anlamada samimî olsalardı, bugün, bu
kabul edilir değerli arkadaşlarım. Samimî olmadıklarından dolayı… Ben de
onlara, samimî olduklarından dolayı inandığım için, Türk Milletinin huzurunda,
ben kendi adıma özür diliyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi, assubaylara ve
subaylara verilecek olan makam tazminatları konusunda doğrudan gündeme
alınmasını kabul ettiği halde; ama, onlara bu hakların verilmesinde samimî
değildir.
Bilemiyorum, subaylarla ve assubaylarla
bir sıkıntıları mı var; olmaması gerekir diye düşünüyorum. Onların
yurtseverlikleri konusunda, onların özverileri, fedakârlıkları konusunda,
sanıyorum, onlar da bizim gibi düşünüyor; ama, küçücük akçalı işlere geldiği
zaman, nedense, bu fedakârlıklar, bu can vermeler, bu şehit olmalar gözardı
ediliyor değerli arkadaşlarım.
Bir mazeret ileri sürülüyor:
"Efendim, Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı buna
karşıdır." Değerli arkadaşlar, bunlar yanlış. Ben, babası da assubay
olduğu gerekçesiyle, bu kanuna yardımcı olması konusunda Sayın Meclis Başkanımızla
görüştüm. Orada, bu belgeleri beraberce tartıştık. Hiçbir Genelkurmay
Başkanının, hiçbir kuvvet komutanının ve Millî Savunma Bakanının, bu yasalardan
sağlanacak hakların verilmesi konusunda çekinceleri yoktur. Bunların
verilmeleri konusunda, bana verdikleri, soru önergelerine verdikleri cevaplar
vardır, Genelkurmay İkinci Başkanının, o zamanki Sayın Başbuğ'un yazıları
vardır, Kara Kuvvetleri Komutanının yazıları vardır; hatta demektedirler ki gerekçede:
"Eğer, bunlar Maliyeye, Hazineye yük getiriyorsa, biz Millî Savunma
Bakanlığı bütçesinden bunları karşılamak durumundayız."
Değerli arkadaşlarım, askerlik zor
zanaattır. Askere girerken yemin edersiniz; ülkeye, en sevdiğiniz şeyi, yani,
canınızı baştan vermenin yeminini edersiniz, gidersiniz orada da canınızı
verirsiniz. Nitekim, kurtuluş savaşlarında, terörle mücadelede bir taş
kovuğunda günlerini geçiren bu fedakâr insanlar, şehit olmuşlar, yaralanmışlar,
geride bakmaya muhtaç ailelerini bırakmışlardır. İşte, şimdi, onların sizden
bir isteği var: Bizim hakkımız olan, yasalarla belirlenen bu hakkı bize verin.
Bakın, arada, bir yarbay ile binbaşının,
bir yarbay ile bir assubayın aldığı maaşlarda tam 500 YTL bir fark
bulunmaktadır. Diyorlar ki: "assubaylar çok para alıyorlar." Değerli
arkadaşlar, assubayların ayda aldığı ortalama maaş 700 milyon lira
civarındadır. Eğer bu yasada, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu üyeleri,
saygıdeğer üyeler, eğer samimîyse, eğer bu ülkeye can veren insanlarla
beraberse eğer onların geride bıraktıkları yetimleri, dulları için bir şey
yapmak içlerinden geliyorsa, bu konudaki düşüncelerini biraz sonra biz de
göreceğiz, bizi televizyonları başında izleyen, hem bu ulusun evlatları görecek
-hem de, şimdi, 1 200 000 kişi şu anda televizyonunu açtı, bu Gazi Meclisten
kendilerine bir çare bulunmasını istiyor- onlar da televizyonlarının başında şu
anda değerli arkadaşlar.
Ben, tekrar, Meclisin bütün üyelerinin bu
konudaki samimiyetlerine güveniyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT BARATALI (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
BÜLENT BARATALI (Devamla) - Bu insanlar,
her yerde, vatanları için en kutsal, en aziz canlarını verdiler; Gabar
Dağlarında da verdiler, Tendürek Dağlarında da verdiler. Eğer, Sayın Başbakan,
ileri harekât emri verdiği zaman -ki, o istemezse bir uçak bile yasalara göre
sınırlarımızın dışına çıkmaz- eğer "Kandil Dağını da temizleyin" emri
sizlerden gelirse, onlar, daha önce verdikleri aziz canlarını, bu ülkenin
bekası için, geleceği için, bütünlüğü için hazır ve televizyonlarının başında
sizi izliyorlar değerli arkadaşlarım.
Bu düşüncelerle, doğrudan gündeme alınması
konusunda ve öncelik verilmesi konusundaki duygularınıza onlar adına
sesleniyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baratalı.
Önerinin aleyhinde, Denizli Milletvekili
Sayın Ümmet Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin
aleyhinde söz aldım. Tabiî, hemen soracaksınız, böyle bir konuda, nasıl grup
önerisi aleyhinde söz istiyorsunuz?..
Şimdi, bugün üçüncü gün Meclisin
çalışması. Salı günü, Danışma Kurulu önerisi, grup önerileri; dün, grup
önerisi; bugün, yine bir grup önerisi. Şimdi, biz, Doğru Yol Partisi olarak
grubumuz olmadığı için Danışma Kurulu toplantılarından haberimiz olmuyor. Ne
zaman toplanıyor, hangi öneriler geliyor, mutabakat sağlandı mı sağlanmadı mı
bilmiyoruz; hangi konuda öneriyi görüşeceğiz...
Şimdi, bugün Meclis açılınca geldim gördüm
ki, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızın, daha önce, Türkiye
Büyük Millet Meclisine verdikleri; ancak, kırkbeş gün içerisinde komisyonda
görüşülmemesi nedeniyle -benim de desteklediğim, oy verdiğim Meclis görüşmesi
neticesinde- Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınan bir konu. Şimdi,
gönül istiyordu ki, bu konuyla ilgili, bunun bugün Meclis gündemine
getirilmesiyle ilgili bizim haberimiz olsaydı. Biz de, Türk Silahlı Kuvvetleri
mensuplarının çok haklı isteklerinin bir nebze çözümüne vesile olabilecek böyle
bir teklifle ilgili daha hazır, daha donanımlı bir şekilde buraya gelip buna
katkı sağlama noktasında Meclis çalışmalarında faydamız olsun arzu ederdik;
ancak, bunu göremediğimiz için ve Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerimizin
de, önerge sahipleri olarak lehinde konuşmalarının önüne geçmemek düşüncesiyle,
aleyhte bir konuşmayla, bu meselenin ehemmiyetini Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine taşımak istedim.
Şimdi, ben, kayınpederi bir assubay olan,
kayınbiraderi subay olan, bacanağı subay olan birisiyim ve bacanağım da, şu
anda, Şırnak'ta binbaşı rütbesiyle görev yapıyor. Ben de, meslek itibariyle
yirmiüç yıl Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına çok yakın konumda çalışan
birisiyim. Hep yeri geldiğinde söylüyorum, 1987-92 yılları arasında, Siirt'te,
hem kaymakamlığım hem de vali yardımcılığım var ve şu andaki İstanbul İl
Jandarma Komutanıyla Şirvan'da beraber çalıştık; çok değerli bir komutan.
Orada, Silahlı Kuvvetler mensuplarımızla, 87-92 yılları arasında, terörün en
yoğun olduğu dönemde, omuz omuza, gönül gönüle onlarla beraber büyük bir terör
mücadelesi yaptık. Her zaman gururla söylüyorum, o dönemde, terörün en yoğun
olduğu dönemde, Şirvan Kaymakamlığım sırasında, Türk Silahlı Kuvvetleri
mensuplarıyla Şirvan'da yaptığımız o mücadele, PKK'nın, terör örgütünün
bildirilerinde hep yer almıştır. O dönemde bütün ilçeler, köyler basılırken,
Şirvan'ın ne ilçe merkezinde ne köylerinde bir tek hadise olamamış ve bütün
bildirilerinde "Şirvan İlçesini düşüreceğiz" demiş olmalarına rağmen,
biz, o Silahlı Kuvvetler mensuplarıyla, halkla, vatandaşlarımızla, korucularımızla,
hep o terör örgütü mensuplarını Şirvan'a davet etmişizdir.
O nedenle, geçmişten günümüze Türkiye'nin
bölünmez bütünlüğü için canlarını, mallarını, her şeylerini feda eden Silahlı
Kuvvetler mensuplarımız için ne yapsak azdır değerli milletvekilleri.
İşte, elimde rakamlar var, rakamları da
getirdim. Bu dönemde şehit olan Silahlı Kuvvetler mensuplarımızın rakamlarını
sizlere vermek istiyorum. Asker olarak, sadece asker olarak 211 ve bunların büyük
çoğunluğu da, işte, maddî durumlarını düzeltmeye çalıştığımız assubay
arkadaşlarımız, subay arkadaşlarımız.
Biz, bu kanun teklifinin, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde doğrudan, bugün görüşülmesiyle ilgili meseleyi konuşurken,
belki şu anda şehit olacak Silahlı Kuvvetler mensuplarımız var, belki şu anda
dağlarda çatışma halinde olan Silahlı Kuvvetler mensuplarımız var. Şimdi, bu
kadar önemli olan bir konuda, onların çok haklı istekleriyle ilgili bir konuda,
eğer, biz, bunu bugün, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
alınması noktasında bir fikir ve karar birliği içerisinde olamayacaksak,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu kahraman askerlerimize şükran borcunu ne zaman
ödeyecek arkadaşlar, ne zaman ödeyeceğiz bunları?!
RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilim, şimdi, oradan bir şeyler söylüyorsun, ben anlamıyorum; ama…
Şimdi, bakınız, Danıştay 12. Dairesi,
TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76'sının satışını iptal etti. Ben, burada çok konuştum ve o
konuşmalarımda demiştim ki, bu yüzde 14,76'ının satışı alenî olmamıştır,
gerekli duyurular yapılmamıştır, rekabet ortamı sağlanmamıştır ve kamu yararı
gözetilmemiştir. Tutanaklar burada, isteyen arkadaşlarım müracaat edebilir.
Danıştay 12. Dairesi, aynı gerekçelerle bunu bozdu. Ne oldu şimdi arkadaşlar?!
Bu, 466 000 000 dolara Ofer'e satıldı. Şimdi ne oldu; Ofer'e 800 000 000 dolar
daha aşağıya satıldığı tescil edildi. Bu memleketin, bu milletin sahiplerinin
bundan zararı 800 000 000 dolar. Bu "peşkeş çekilmeden" altını
çiziyorum "peşkeş çekilmeden" dolayı devletin zararı 800 000 000 dolar.
Biz, o 800 000 000 doları, işte, bu Silahlı Kuvvetler mensuplarına vermiş
olsaydık, emniyet güçlerimize vermiş olsaydık, en azından, bugün, Meclis
olarak, bir görevi yerine getiren insanların huzuruyla, rahatlığıyla onların
karşısında olurduk; ama, maalesef, Ofer'e var, Silahlı Kuvvetler mensuplarına
yok; Galataport var, emniyet mensuplarına yok.
Onun için, değerli milletvekilleri,
bakınız, elimde rakamlar da var.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Aleyhinde mi
konuşuyorsun?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geliyorum.
Şimdi, enflasyon yüzde 5 diyorsunuz. İşte
rakamlar elimde. Bakınız, sadece kira artışları: İstanbul'da yüzde 21, İzmir'de
yüzde 21, Ankara'da 16,4, Antalya, İstanbul, Burdur'da yüzde 23,4. Enflasyon
yüzde 5… Şimdi, o bölgeden dönen, dönecek olan Silahlı Kuvvetler mensupları…
Benim demin bahsettiğim yakınım beni arıyor "aman, bir ev kiralayayım;
ama, 500 000 000'u sakın geçmesin" diyor. Şimdi, Türk Silahlı Kuvvetleri
mensubunun eğer birinci meselesi maddî mesele olmaya başlamışsa, artık, geçim
derdine düşmüşse Silahlı Kuvvetler mensupları, onların görev yapma arzusunda,
şevkinde, maalesef, azalmalar olur.
Geçenlerde, biliyorsunuz, Genelkurmay
Başkanlığı bir bildiri yayınladı, tamim yayınladı ve orada, Silahlı Kuvvetler
mensuplarının, kredi kartı borçlarının ayyuka çıktığını, tahayyül bile
edilemeyecek rakamlara ulaştığını, ciddî manada ekonomik sıkıntı ve kriz içinde
olduklarını ifade etti.
Onun için, değerli milletvekilleri, geliniz,
burada, bugün, bu meselenin bir şekilde çözüme kavuşturulması… Binbaşı
rütbesindeki kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın, görevlilerimizin ve assubay
rütbesindeki arkadaşlarımızın maddî durumunda bir nebze olsun ferahlama
sağlayacak olan…
Cumhuriyet Halk Partisinden bu teklifi
getiren arkadaşlara da teşekkür ediyorum; büyük bir görevi yerine
getirmişlerdir. Şimdi, Meclise bir görev düşüyor. İnşallah, Meclis de, bugün,
bunu gündemine alsın, görüşelim, konuşalım, tartışalım ve bu meseleyi de bir
şekilde çözüme kavuşturalım diyorum.
Aleyhte söz almamın sebebi, demin izah
etmeye çalıştım, bilgi sahibi olmamamızdan, bu konuyla ilgili yeterli hazırlık
yapamamamızdan dolayı bu sözleri söylemek mecburiyetinde kaldım.
Merkez Bankası Başkanı, geçen gün basın
toplantısı yaptı; orada şunu söyledi: Reel ücretler 2005 yılında yüzde 8
azalmış. Reel ücretler… Ücret, memur maaşlarının, reel ücretinin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Reel ücretlerin
yüzde 8 azaldığını Merkez Bankası Başkanı söylüyor. Sonra da buraya, kürsülere
geliyoruz -dün de oldu burada- memur, işçi çok iyi; çiftçi, köylü çok iyi;
esnaf çok iyi…
Şimdi, kişi başına düşen gelir 5 000 dolar
diye övünüyordunuz değerli milletvekilleri, övünüyordunuz, 5 000 dolar…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, son cümlenizi
rica ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlemi
söylüyorum, memurları ilgilendirdiği için, son cümlem…
Övünüyordunuz, şimdi ne oldu?!.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Ne oldu?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yüzde 15 dolar
prim yapınca, sizin o hesaplamalarınız ne oldu biliyor musunuz; şimdi kişi
başına düşen gelir, Türkiye'de, 4 400 dolara düştü.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Siz mutlu
mu oldunuz?! Sevindiniz mi?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Resmî rakam bu,
resmî, açıklandı, 4 400; yani, kâğıt üzerinde kişi başına gelir artıyor,
eksiliyor… Bunu, kürsülerden söylersiniz, işte, yüzde 15, dolar prim yapınca,
kişi başına düşen gelir 5 000 dolardan
4 400'e düşer. Biraz daha yükselirse, eski rakamlara ulaşılır. O
nedenle…
Onun için kâğıt üzerinde olmayacak.
Değerli milletvekilleri, bunlar, vatandaşın cebine girecek o rakamlar. Kâğıt
üzerinde olursa bir netice elde edilmez.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.
Öneri aleyhinde ikinci söz isteği, Hatay
Milletvekili Sayın Sadullah Ergin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin Grup önerisi
üzerinde şahsım adına söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün, burada
görüştüğümüz Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinde, subay ve assubayların
özlük haklarında birtakım düzenlemeler yaparak, durumlarını iyileştirme yönünde
bir kanun teklifinin gündemin ön sırasına alınarak görüşülmesi talebi var.
Tabiî, bu, Meclis Genel Kurul gündemine
alınırken, tüm Genel Kuruldaki arkadaşlarımızın oylarıyla Genel Kurul gündemine
alınmış bir teklif; dolayısıyla, o gün, burada, nöbette olan değerli grup
başkanvekilimize atfen de birtakım değerlendirmeler yapıldı.
Ben, hemen şunu ifade etmek istiyorum:
Sayın Baratalı düşüncelerini ifade ederken, subay ve assubayların
tazminatlarının oranlarının değiştirilerek durumlarının iyileştirilmesine
ilişkin bu teklifin AK Parti aleyhinde midir, niçin buna karşı çıkmaktadır,
subaylarla, assubaylarla bir sorununuz mu var gibi bir talihsiz ifadede
bulundu. Ben, bu ifadeyi üzüntüyle karşıladığımı beyan ediyorum. Zira,
muhalefet partileri, her gün, buraya, bir başka teklif getirebilirler. Bugün
subay, assubaylarla ilgili, yarın muhtarlarla ilgili -ki, daha önce getirdiler-
bir başka gün avukatlarla ilgili -kamuda çalışan- bir başka gün mühendisler,
teknik elemanlar… Bütün bu tekliflerini, muhalefet etme anlayışı içerisinde
anlayışla karşılamak mümkün elbette. Siyaset yapılıyor ve bu siyaseti yaparken
de, bu meslek grupları içerisinde çalışanlara hoş görünme…
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Biz siyaset
yapmıyoruz; kim siyaset yapıyor?!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - … siyaseten onların
teveccühlerini kazanma gibi bir gaye gütmüş olabilirler, bunu da
eleştirmiyorum; ancak, bu teklifleri getirdiklerinde, bu kürsüden, İktidar
Partisini, farklı şekilde, bu çalışanlarla karşı karşıya getirecek,
manipülasyon kokan hareketleri hoş görmemiz mümkün değil.
Ben, bu manada bu sözleri kabul
etmediğimizi, subay, assubaylar gibi Türkiye'de tüm kamu çalışanlarının bizim
ülkenin öz evlatları olduğunu ve en tabiî temel haklarının, bu Meclis
tarafından, Grubumuz tarafından korunacağını ve korunduğunu ifade etmek
istiyorum.
Şimdi, burada, elbette ki, bu çalışan
grubu olarak subay, assubayların çok zorda oldukları konuşuldu; katılırım.
Canları pahasına, serhat boylarında, ailelerini, çoluk çocuklarını bırakarak,
vatan uğruna mücadele ettiklerini kabul ederim; ama, burada, vatan, şehadet,
şehitlik gibi kutsal kavramların, böylesine siyasî bir rant beklentisine aracı
kılınmasını da kabul edemem. (AK Parti sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Siyaseti siz
yapıyorsunuz. Samimî olun!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Elbette…
Burada... Burada...
GÜROL ERGİN (Muğla) - Ali Dibocular var
burada, Ali Dibocular!.. Ali Dibo!..
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Evet, burada,
gelip, muhalefet olarak, muhtarlara verin diyebilirsiniz; subay, assubaylara
verin diyebilirsiniz; mühendislere katkı sağlayalım diyebilirsiniz; ama, biz,
iktidara geldiğimiz günden bu yana, asla ve kata popülist bir politika takip
etmediğimizi ve etmeyeceğimizi ifade ettik.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yakınlarınız
hariç.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, dolayısıyla, bugün, gelip, subay, assubaylara şu kadar katkı
verelim, zam yapalım talebi var; yarın, muhtarlar için. Bundan önce yapılmış
bunlar, verilmiş hesap kitap yapılmadan, bu memleketin kaynakları birtakım
popülist uygulamalarla dağıtılmış. Geçen gün ifade ettim... (CHP sıralarından
gürültüler)
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Eyüp Fatsa böyle
konuşmadı ama! Eyüp Fatsa böyle konuşmadı!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Müsaade eder
misiniz. Siz, burada, deminden beri...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Tam 30
dakikadır konuşuldu burada, bir tek arkadaşımız sesini çıkarmadı.
BAŞKAN - Bakın, diğer konuşmacıları
huzurla dinledik. Müsaade edin, konuşsun.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Lütfen ama!..
Siyaset yapıyorsunuz.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar...
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sizden fırsat
kalmıyor ki vatandaşa da verilsin bir şey.
RECEP KORAL (İstanbul) - Çoğunluğun sesini
de kısmayın bari. Çoğunluğun sesini kısıyorsunuz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ali Diboculardan
kimseye bir şey kalmadı!
RECEP KORAL (İstanbul) - Çoğunluğun sesini
kısmayın.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar... (CHP sıralarından "Ali Dibo" sesleri)
Değerli arkadaşlar, daha önce, bu Meclisin
çatısı altında, birçok meslek örgütlerine, gruplarına, hesapsız, kitapsız
paralar verildi ve fakat, bunun acısını, Türkiye, çok ağır şekilde çekti,
ödedi. 38-40 yaşında vatandaşlarımızı emekli ettiğimizi geçen gün bu kürsüden
söyledim. Bu Meclis "falanca parti ne veriyorsa, ben 5 puan fazlasını
veriyorum" diyen siyasîleri gördü, siyasî liderleri gördü.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Biz lütuf
istemiyoruz ki, hak istiyoruz, hak!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sen onu Genel
Başkanına söyle, Genel Başkanına!.. Hak iddia ettiğimiz… Çayla ilgili söyledi,
hâlâ verecek!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Dolayısıyla, bu
tür yaklaşımlarla, devlet idare edilmez, hükümet yapılmaz. (AK Parti
sıralarından "dinleyelim" sesleri)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kırklareli) -
Dinleyelim beyler! Biz sizi dinledik; dinleyelim!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Biz de dinliyoruz.
Öğrensin bilmiyorsa; Genel Başkanı söyledi.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bakınız,
Cumhuriyet Halk Partisi, maalesef, geçmişten gelen...
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Ayrıcalık
istemiyoruz.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Kendisi
konuşacak, her şeyi söyleyecek; ama, söylenen şeyleri dinlemeyecek. Hâlâ, o tek
parti anlayışı bugün devam ediyor maalesef. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Burası demokratik bir platform değerli
arkadaşlar.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Onda Ali Dibo
yoktu!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Çıkıp
fikirlerinizi söylersiniz; ama, karşı fikirlere de tahammül edersiniz.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Öyle deme Ali Dibo!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bu en basit
kurala bile riayet etmiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar… (CHP sıralarından
gürültüler)
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Tamam, bu yasa
teklifine karşıyız deyin, olsun bitsin; evelemeye gevelemeye gerek yok!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Şimdi, subay,
assubaylarla ilgili düzenlemenin içeriğine karşı değiliz, bunu daha önce de
söyledik; ancak, bu arada, farklı kamu kurumlarında çalışan ve fakat, aynı işi
yapan, avukattır, hukuk müşaviridir, teknik elemandır, mühendistir, (A)
kurumunda farklı alıyor, (B) kurumunda farklı alıyor. Tüm bu çarpıklıkları
gidermek üzere, Hükümet, şu anda bir personel reformu hazırlıyor.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Getirin canım o
zaman.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ne zaman
çıkıyor?
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Dört senedir
hazırlıyorsunuz!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bu personel
reformu içerisinde, bütün bu çarpıklıkları gidermek üzere hazırlıklar
yapılıyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Üçbuçuk yıldır
bunu söylüyorlar.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Parça usulü,
her gün bir ayrı meslek grubuna ayrı ayrı birtakım düzenlemeleri bu kürsüye
getirmek, ciddî idarecilikle, ciddî iktidar etme anlayışıyla bağdaşmaz. (CHP
sıralarından gürültüler)
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Hangisi
ciddiyetsizlik Sayın Başkan; sizinki mi ciddiyetsizlik, bizimki mi
ciddiyetsizlik?!
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sayın
Başkan, hatibi dinleyemiyoruz!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Elbette ki,
muhalefet etmenin rahatlığıyla, sizler bunları söyleyebilirsiniz; ama, AK Parti
Grubu da, bu Grubun içerisinden çıkan AK Parti Hükümeti de, bu milletin 59 uncu
Cumhuriyet Hükümeti de ciddiyetle işbaşındadır…
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti sadece AK Parti
Hükümeti değildir!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - …ve sadece bir
grubun değil, iki grubun değil, tüm kamu çalışanları arasındaki
dengesizlikleri, haksızlıkları, eşitsizlikleri giderecek personel reformunu,
inşallah, en kısa sürede huzurlarınıza getireceğiz.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Ne zaman
getireceksiniz?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ömrünüz
yetmeyecek!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bu nedenle,
biz, bu teklifin içeriğine katılmakla beraber, Meclis gündeminin ön sırasına
çekilerek tek başına görüşülmesi fikrine katılamıyoruz.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Senin ömrün yetmez
onu getirmeye!
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Toptan
yapacağız.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ve ayrıca
-bugün perşembe- salı günü Danışma Kurulu, çarşamba günü Danışma Kurulu,
perşembe günü Danışma Kurulu talebiyle bu Meclisin her gün en az 1 saatini
almak istiyor sayın muhalefet.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Siz de 1 saat fazla
çalıştırın.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ama, hakkıdır,
İçtüzükten doğan bir haklarıdır, buna da itiraz etmiyorum; ama, kamuoyunun
takdirlerine sunuyor; bu duygularla, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Çok ciddî bir
konuşma yaptınız!
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergin.
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerisini
oylarınıza sunacağım…
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Ve karar yetersayısını
arayacağım.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan,
çoğunluk yoktur. Sayın Başkan, 10 dakika sonra efendim, açık seçik yoktur.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Divan
Üyeleri arasında mutabakat yoktur…
HALUK KOÇ (Samsun) - Nasıl anlaşma
yoktur?!.. Sayın Başkan, ben görüyorum buradan, ben de sayıyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - İnsaf yahu!
BAŞKAN - Mutabakat olmayınca, bir itiraz
olunca, benim yapacağım, İçtüzüğe göre, elektronik cihazla oylama yapmaktır,
ben onu yaparım.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bu mu dürüstlük?..
Bakın gülüyor…
BAŞKAN - Ben doğru söylüyorum, ben Türkçe
konuşuyorum. Divan üyeleri arasında mutabakat yoktur.
HALUK KOÇ (Samsun) - Gülüyor Sayın Başkan…
Ben de Türkçe konuşuyorum… Bakın, yaptığına gülüyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - İnsaf edin
Bayram Bey, kaç kişi var orada?!
BAŞKAN - Elektronik cihazla oylama
yapacağım ve 3 dakika süre vereceğim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - İnsaf edin
yahu, 100 kişi yok şurada!
BAŞKAN - Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Pusula gönderen değerli
milletvekillerimizin Genel Kuruldan ayrılmamalarını rica ediyorum.
İSMET ATALAY (İstanbul) - Oylama bitmiştir
Başkan.
BAŞKAN - Efendim, cihaza giremediğini
gördüğüm milletvekili, giremeyince, işaret ediyor, koşuyor buraya. O, hakkını
kullanacak tabiî.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sürenin ne
ehemmiyeti var o zaman Sayın Başkan?!
BAŞKAN - Efendim, telaş etmenize lüzum
yok. Benim bu sözü söylediğim zaman, sonuç belli zaten; ama, o milletvekilimize
de saygı duymamız lâzım; girememiş, girememiş…
Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı
vardır ve öneri reddedilmiştir.
Efendim, itiraz edilen oylar sayılmadı
zaten merak etmeyin; zaten, o zaman, hazırlanmış, çıkmıştı sonuç.
Şimdi, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan, Bazı Kamu
Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3 üncü sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji
Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına ilişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji
Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1185) (S. Sayısı: 1141)
BAŞKAN - Komisyon?..
Hükümet?..
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hükümet yok.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Hükümet kayıp,
kayıp!
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, ara
vereceksiniz.
BAŞKAN - Efendim, Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.41
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.56
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 107 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
3 üncü sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji
Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji
Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1185) (S. Sayısı: 1141) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 1141 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteği var.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Öymen.
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Japonya
Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapılmasına
İlişkin Anlaşma hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi,
Türkiye ile Japonya iki dost ülkedir. 1924 yılında, cumhuriyetin ilanından kısa
bir süre sonra, Japonya, Türkiye'yi tanımıştır, Türkiye'yle 1925 yılından
itibaren diplomatik ilişkiler kurmuştur. Bu ülkeyle aramızda, gerçekten hiçbir
sorun yoktur. Çok yakın işbirliği var; ekonomik işbirliği var, kültürel
işbirliği var. 1 000'den fazla Japon vatandaşı, yatırımcısı Türkiye'de yaşıyor.
Ticarî alanda ilişkilerimiz gelişiyor, kültürel alanda ilişkilerimiz gelişiyor.
O bakımdan, biz, Türkiye ile Japonya arasındaki bütün bu gibi projeleri,
girişimleri destekliyoruz.
Türkiye ile Japonya arasında kültür
alanında şimdiye kadar 19 proje gerçekleştirilmiştir. 1980'li yılların başından
itibaren, 1983 yılından itibaren 19 proje gerçekleştirilmiştir ve hepsi de çok
yararlı olmuştur.
Şimdi, bu anlaşmada, bu Nota Teatisinde,
ona ekli belgelerde bizi rahatsız eden nedir, niçin biz buradan rahatsızlık
duyduk ve muhalefet şerhi koyduk? Bu konuda imzalanan nota ve ekindeki belgeler
Meclis Dışişleri Komisyonuna geldiğinde, orada, bizi çok yadırgatan bir ifadeye
rastladık ve orada aynen diyor ki: "Türkiye'nin Japonya'yla bu konuda
imzaladığı 30 Eylül 2005 tarihli notaya ekli müzakere kayıtlarında, bu iş için
yapılacak sözleşmeler karşılığında rüşvet olarak yorumlanacak herhangi bir
teklif, hediye veya ödeme ve menfaat karşılığını önlemek için Türkiye
Cumhuriyeti gerekli önlemleri alacaktır."
Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye'nin
imzaladığı bir anlaşmada, böyle bir ifadeye yer verilmiş olması, gerçekten, son
derece küçültücüdür. Devlet geleneklerimize uymuyor; biz, böyle bir şey hiç
yapmadık. O bakımdan, Dışişleri Komisyonuna bu geldiği zaman, İktidar ve
muhalefet partisine mensup milletvekilleri, oybirliğiyle bunu geri çevirdik,
geri gönderdik. Katiyen böyle bir şeyi kabul edemeyiz dedik. Çok değerli
arkadaşım Meclis Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Mehmet Dülger, bu konuda
basına yaptığı açıklamada çok ağır ifadelerle bunu eleştirdi "bu imza
nasıl atıldı" diyor; haklıdır. Biz
de aynı görüşteyiz; yani, böyle bir metni nasıl imzalarsınız?! Hadi, birisinin
dikkatinden kaçtı, imzaladı; kaç tane bakanın ve Sayın Başbakanın imzasıyla bu
Meclise geliyor! Böyle bir metni Meclise nasıl sunarsınız? Bu bizi son derece rahatsız
etmiştir ve o yüzden bunu geri çevirdik. "Aman" dediler "işte,
şu tarihe kadar bitmesi lâzım, mutlaka bunu yapmak lâzım." Biz dedik ki, o
zaman, bu metni değiştireceksiniz. İçinde Türkiye'yi rencide edecek unsurlar
olmayacak önümüze gelen metinde; o zaman biz de destekleriz; çünkü, işin özüne
itirazımız yok. Böyle bir projeyi Japonya'nın desteklemesi bizi niye rahatsız
etsin?!
Netice itibariyle bu metni geri çevirdik.
Sonra yeni bir metin geldi ortaya. Şimdi, yeni metne bakıyoruz; hakikaten, yeni
metnin içinde "rüşvet" kelimesi geçmiyor; ama ne geçiyor; diyor ki:
"Bütün bu konuda yapılacak işbirliği, Japonya'nın bu konudaki ilgili
mevzuatına uygun olarak yapılacaktır." Japonya'nın ilgili mevzuatını
getirttik; baktık ki, bizim metinden çıkarılan kelimeler -"rüşvet"
filan- aynen onun içinde var. Tutanakların 2 nci maddesinde, Japon belgesinin 2
nci maddesinde, ikinci bölümünün 5 inci maddesinde, üçüncü bölümünün 3 üncü
maddesinde bizim sakıncalı bulduğumuz ifadeler aynen yer alıyor. Şimdi, bu bizi
çok rahatsız etti. Dedik ki, bu olamaz, bunu değiştirin ve bize böyle bir
atıfta bulunan metin getirmeyin önümüze. Neticede Japonlar dediler ki:
"Canım, bu, Türkiye'ye karşı değildir; OECD çerçevesinde rüşvetle mücadele
konusunda alınan kararlar vardır; siz bunu böyle değerlendirin." İyi de,
OECD'nin, zaten, bu konudaki anlaşmasını biz de imzalamışız, biz de
onaylamışız, yürürlüğe koymuşuz. Bunu bir kere daha, böyle, Türkiye'nin başına
vurmaya hiç gerek yok. Niçin bunu istiyorsunuz bizden? Maalesef, bunu sağlayamadı,
Hükümet bunu sağlayamadı, bu dolaylı atfın metinden çıkarılmasını sağlayamadı;
bu haliyle bize gönderdiler.
Şimdi, ikinci bir sakınca gördük metinde;
diyor ki tutanakların 3 üncü maddesi: "Türk devlet görevlilerinin ürün ve
hizmet alımına ilişkin işlerden herhangi bir parçasını üstlenmeyecekleri"
söyleniyor. Yani, diyor ki: Ben sana bu parayı veriyorum, sen bu parayla bu
projeyi yapacaksın; ama, sakın ola ki, senin devletinin görevlilerinden birisi
bu projeden pay almasın. Aynı şey… Yani, sanki bizim devlet görevlileri
"fırsat bu fırsattır" deyip bu projeden pay alacaklar, ceplerine para
atacaklar. Bunlar, bizi küçültücü şeyler. Dedik ki, hiç değilse bir denge
sağlayalım. Ne olsun; diyelim ki içinde, Türk ve Japon devlet görevlileri
hiçbir şekilde bu projeden pay almayacaklardır; en azından, denge sağlayalım.
Bunu da kabul ettiremedik. Yani, Japonların, bu projeden Japon devlet
görevlilerinin pay almasını engelleyen hüküm yok; Türk devlet görevlilerinin
almasını engelleyen hüküm var; bu, dengesiz; dengesiz olan bu. Dedik ki, bunu hemen Japonlara söyleyin,
anlatın, değiştirilsin bu metin; o zaman, biz
de onaylayalım, destekleyelim. Hayır; yapamadılar ve bu haliyle, bu
sakıncalı haliyle, Meclisin huzuruna sunuldu metin. İşte, bu, bizi, gerçekten
çok rahatsız etti. Bu konudaki görüşlerimizi, tepkilerimizi Yüce Meclise arz
etmeyi de, bu vesileyle, bir görev sayıyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu, işin bir
boyutudur; diğer bir boyutu, madalyonun öbür tarafı şu -onu da burada üzülerek
söylüyoruz, dile getirmek zorunda hissediyoruz kendimizi- niçin bu konuda
yabancılar Türkiye'nin rüşvet ve suiistimal konusunda bazı eksiklikleri olduğu
izlenimini alıyorlar ve bize böyle taleplerde bulunuyorlar?!
Şimdi, bakıyorsunuz değerli arkadaşlar,
maalesef, Türkiye, bu konuda çok olumsuz bir görünüm sergiliyor dünyada.
Dünyada bütün devletlerin, yolsuzluklarla, suiistimallerle mücadele açısından
sıralandığı bir liste var; Dünya Saydamlık Örgütü listesi. Maalesef, bu listede
ülkemiz 65 inci sırada geliyor; yani,
ona göre, 64 ülke, rüşvet, suiistimal gibi konularda Türkiye'den daha iyi;
Türkiye bunlardan daha kötü. İşte, bu, bizi çok rahatsız ediyor, çok tedirgin ediyor.
Şimdi, bakın, bu listede en iyi durumdaki ülke İzlanda; 10 üzerinden aldığı
puan 9,7. Türkiye'nin aldığı puan maalesef 3,5; yani, rüşvet ve suiistimal
iddiası konusunda böyle bir tablo var karşımızda.
Şimdi, bizden daha iyi olan ülkelere
bakıyorsunuz; bunların içinde Botswana, Uruguay, Namibia, Kostarika filan gibi
ülkeler var; yani, diyemezsiniz ki, efendim, bu, fakirlikten kaynaklanıyor.
Bizden daha fakir ülkeler de var; ama, onların bile durumu bizden daha iyi.
İşte, bu bizi üzüyor, bizi rencide ediyor. Bunu da bu vesileyle ifade etmek
istiyoruz.
Şimdi, bakıyoruz, yabancı şirketlerin bu
konudaki tavırlarına; bunlar, bizim ülkemize, gerçekten, çok üzücü bir tablo
sergiliyor. Mesela, Volvo Şirketi, Türkiye'de bir yatırım yapacaktı. Volvo
Şirketi, bunun için bir arazi satın aldı, otomobil imal edecekler Türkiye'de;
ondan sonra, vazgeçtiler. Niye; çünkü, şirketin Türkiye Genel Müdürü Larsson
diyor ki: "Türkiye'de yatırım
yapmak için arsa satın aldık; ama, daha sonra inanılmaz rüşvet talepleri
yüzünden yatırımdan vazgeçtik. Yani, bu gibi durumlar, bizi, bu dayatmalarla,
taleplerle karşı karşıya bırakıyor ve belediyeler ve çeşitli kurumlar, bizden
olağanüstü rüşvet istediler."
Arkasından, bakıyoruz, IMF'nin Türkiye
sorumlusu Moghadam aynı şeyi söylüyor. Niye yabancılar gelmiyormuş Türkiye'ye;
çünkü diyor Moghadam, çok rüşvet var diyor. Hem bürokrasi var diyor hem rüşvet
var diyor. Nerede söylüyor bunu, ne vesileyle söylüyor; Sayın Başbakan 20
önemli yabancı yatırımcıyla bir araya gelmiş. O toplantının sonuçlarını basına
anlatırken Moghadam diyor ki, Başbakan sormuş yabancılara "niye Türkiye'de
yatırım yapmıyorsunuz" demiş ve Moghadam'ın ifadesine göre, yabancı
işadamları "Türkiye'de rüşvet var, yolsuzluk var, hukuk sisteminde
yetersizlikler var ve aşırı bir bürokrasi var" demiş. İşte, sıkıntılar
bunlardır. Bunları bu vesileyle dile getirmek, bizim için, gerçekten, önemli
bir görev.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türkiye,
Avrupa Birliğine üye olacak. Bunun için, İktidar-muhalefet, el ele çalışıyoruz,
reform projeleri uyguluyoruz ve birçok girişim yaptık bugüne kadar, sonuç da
aldık. Şimdi, yeni bir reform paketi var huzurunuzda, Meclisin huzurunda yeni
bir reform paketi var, dokuzuncu reform paketi bu. Hiç değilse bu vesileyle bu
işi halledelim diyoruz.
Bakınız, bu gelen reform paketinin içinde
biz bunu görmedik. Eğer, gelirse önümüze, memnuniyetle inceleriz; fakat, Avrupa
Birliğinin bu konuda Türkiye'yle ilgili raporunu ben size özetleyeyim kısaca. 9
Kasım 2005 tarihinde yayımladığı raporda aynen şöyle diyor: "Türkiye'de
yolsuzluk ciddî bir sorun olmaya devam etmektedir. Bugün birçok kamu kurumu
malî denetimden muaftır. Yolsuzlukla mücadeleden sorumlu pek çok kurum vardır;
ama, bu kurumlar arasında koordinasyon, işbölümü, yetki paylaşımı yoktur ve
yolsuzlukla mücadelede en yüksek siyasî makamların mutlaka desteği
sağlanmalıdır." Yani, edindiği izlenim, sanki böyle bir desteğin
sağlanmadığı yönünde ve raporda, bu çerçevede milletvekili dokunulmazlığının
yolsuzluklara engel olduğu, yolsuzluklarla mücadeleye engel olduğu söyleniyor
ve "milletvekili dokunulmazlığı kaldırılmalıdır" diyor. Kim diyor;
Avrupa Birliğinin ilerleme raporu söylüyor.
Burada daha çok şey söylüyor, hepsini
anlatacak vaktimiz yok; ama, bilesiniz ki, Avrupa Birliğine Türkiye üye olmak
istiyorsa, mutlaka, bu yolsuzluk meselesini halledeceğiz.
Bakın, şimdi, Bulgaristan ve Romanya'nın
2007 yılında Avrupa Biriliğine üye olması söz konusu. Bulgaristan için
özellikle çok büyük bir engel çıktı son dakikada. Avrupa Birliği Komisyonu bir
rapor yayımladı; dedi ki: "Bulgaristan'da o kadar çok yolsuzluk var ki, bu
yolsuzluk iddiaları da yeterince mahkemeye verilmiyor, bu durumda giremez
Bulgaristan." Şimdi, Bulgaristan paniğe kapıldı. Ne yapsak da bu
yolsuzlukları önlesek diye yoğun bir çalışma içindeler. Şimdi, eylül veya ekim
ayında yeni bir rapor yayımlanacak. O tarihe kadar Bulgaristan yolsuzlukları
halledebilirse, 2007 yılının başında üye olacak, halledemezse olmayacak. İşte,
bu, bizim için bir uyarıdır; yani, biz, şimdiden bu konuda gerekli tedbirleri
alacağız, Avrupa Birliğiyle müzakerelerimizin sorunsuz yürümesi için yolsuzluk
meselesini öncelikle halledeceğiz.
Şimdi, bu konuda, değerli arkadaşlarım,
size ilgi çekici bir şey daha söyleyeceğim. Bir gazetede, Southeast European Times isimli bir dergide
yayımlanan bir makalede bu konuda Türkiye'ye çok ciddî eleştiriler var; diyor
ki: "117 milletvekili aleyhine 208 tane dava var Türkiye'de." Böyle
şey olmaz. Yani, bunu yapan başka ülke yok Avrupa'da, bu durumda başka ülke
yok. Bu kadar fazla davaya muhatap olacaksınız ve bunlar yargıya gidemeyecek!
Bizden başka hangi ülkede var Avrupa'da; hiçbir ülkede yok. O zaman bunları halledeceğiz. Bunu da bu gazete
yazıyor.
Şimdi size ilginç bir şey söyleyeceğim, bu
yolsuzlukların nereye kadar vardığını göstermesi açısından. Biliyorsunuz,
Google arama motoru var internette. Google arama motoruna girin, size tavsiye
ediyorum Türkiye ve yolsuzluk kelimelerini yan yana yazın, karşınıza çıkan
tabloya inanamayacaksınız; tam 8 830 000 başlık çıkıyor karşınıza. Bunların
birçoğu somut yolsuzluk iddialarıyla ilgilidir.
Şimdi, Türkiye'yi gerçekten bu duruma
düşürmeye hakkımız yok. Sebebi ne olursa olsun, ister yerel yönetim olsun,
ister merkezî yönetim olsun, ister başka yerlerde olsun, özel sektörde olsun,
Türkiye'yi yolsuzlukların kol gezdiği, rüşvetin kol gezdiği bir ülke gibi
takdim etmeye hakkımız yok.
Bakın, sivil toplum örgütlerinin bu konuda
yaptığı araştırmalar var. TESEV bir araştırma yapmış, çok çarpıcı bilgiler var
bu TESEV'in araştırmasında. 3 000 denekle bir araştırma yapıyorlar ve ondan
sonra bu TESEV'in Başkanı Sayın Can Paker, Yeni Şafak Gazetesine verdiği bir
mülakatta "halkın yüzde 50'si gerektiği zaman, mecbur kalırsa rüşvet
vereceğini söylemiştir bizim araştırmamızda" diyor. Yani, TESEV bir
muhalefet kuruluşu değil, birçok açıdan yaptığı çalışmalar muhalefetin yanında
sayılmaz; ama, işte böyle bir tespitte bulunuyor.
Şimdi, başka ülkeler ne yapıyor; bu konuda
Batı ülkeleri büyük bir duyarlılık içindedir. Almanya'da, biliyorsunuz, eski
bir ekonomi bakanı, sadece bir yakınıyla ilgili bir tek tavsiye mektubu yazdı
diye görevinden istifa etmek zorunda kaldı ve bunu da içine sindiremedi,
paraşütle atladı, paraşütünü açmadı, intihar etti. Yani, diğer ülkelerde bu yolsuzluk bu kadar önemlidir. Hadi
Batı'da öyledir, Doğu'da nasıldır; Doğu'da da öyle. Bakın, Çin'de eski bir
bakan, eyalet valisi olduğu dönemde 500 000 dolar rüşvet aldı diye ömür boyu
hapis cezasına çarptırıldı. Yani, bütün dünya ülkeleri, buna bu kadar önem
veriyorlar, bizim de aynı dikkati göstermemiz lâzım.
Şimdi, çok değerli arkadaşlarım, bir başka
boyutuna değineceğim bu Japon hibesinin. Yalnız yolsuzluklar boyutu değil, bir
de başka boyutu var; o da şudur: Acaba, biz, Japonya'dan aldığımız bu kredileri
tam olarak kullanabiliyor muyuz; şimdi, bakıyoruz, Dünya Bankası çerçevesinde
bir proje, biz yapmışız ve Millî Eğitim Bakanlığımız 2003 yılında bu proje
çerçevesinde Japonya'dan 286 000 dolarlık hibe sağlamış. Hibe… 286 000 dolarlık
hibe sağlamış; fakat, ne yazık ki, bunun sadece 41 058 dolarını kullanabilmiş,
gerisini iade etmiş. Düşünebiliyor musunuz, aldığımız hibeleri
değerlendiremiyoruz, kullanamıyoruz. Niçin; çünkü, diyorlar ki bu işin
uzmanları: "Vasıflı insanınız yok; proje hazırlayamıyorsunuz."
Şimdi, aynı sıkıntılarla, biz, Avrupa
Birliğiyle ilişkilerde karşılaşıyoruz. Avrupa Birliğinin bu işlerden sorumlu
bir Başkan Yardımcısı var Siim Kallas adında. Bu da bize aynı şeyi söylüyor.
"Türkiye'ye biz 500 000 000 euroluk hibe tahsis ettik ve bunun büyük bir
bölümünü Türkiye kullanamadı; çünkü, proje hazırlayamadınız. Bu projeleri
yürütecek adamlarınız yok, uzmanlarınız yok" diyor ve bu konuda çok ciddî
eleştirilerde bulunuyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye gibi
büyük ve tecrübeli bir ülke, bu gibi eleştirilere muhatap olmamalıdır. Yani,
hadi rüşvet ve suiistimali anlattık; ama, onun dışında da sorunlarımız var,
aldığımız krediyi kullanamıyoruz. Şimdi, bu defa aldığımız krediyi tam
kullanabilecek miyiz, bilmiyoruz ve Hükümetten ricada bulunuyoruz, bu konuda,
lütfen, duyarlı olsun, dikkat etsin ve bu konuda benzeri sıkıntılarla
karşılaşmayalım.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu niye böyle
oluyor; yani, Türkiye'de bu işi yapacak uzman mı yok; olmaz olur mu. Yani,
milyonlarca üniversite mezunu gencimiz var. Bütün bu konularda ihtisas yapmış
insanlarımız var. Yani, biz niçin aldığımız yardımları bile kullanamayan bir
ülke durumuna düştük? Hibe yardımı alıyorsunuz, kullanamıyorsunuz; böyle şey
olur mu?!
Şimdi, biz, geçen gün Dışişleri
Komisyonunda, Avrupa Uyum Komisyonunda, bu konuda ilgili uzmanlara soru sorduk;
o doğunun, güneydoğunun kalkındırılması için Avrupa Birliğinden bölgesel
kalkınma fonları çerçevesinde milyonlarca dolarlık tahsisat almışız, ne
kadarını kullanabildik dedik; hemen hemen hiçbirini kullanamadık dediler.
Düşünebiliyor musunuz; yani, aldığımız kredileri kullanamıyoruz, aldığımız
hibeleri kullanamıyoruz. İşte bütün bu konularda, biz, Hükümetin dikkatini
çekmek istiyoruz, iyi niyetle uyarı görevi yapıyoruz.
Onun için, çok Değerli Bakandan ve Hükümet
üyelerinden rica ediyoruz; lütfen, bu gibi uluslararası anlaşmalar çerçevesinde
bir metin Yüce Meclisin huzuruna geleceği zaman, önce, devletimizin
haysiyetini, gururunu, milletimizin duygularını dikkate alalım ve milletimizin
duygularını rencide edecek ifadelere bu metinlerde yer vermeyelim, dolaylı veya
doğrudan. İkincisi de, bu yardımı aldığınız zaman, bunu da mutlaka en etkili
bir şekilde kullanacak çalışmaları yapınız.
İşte bu nedenle, çok değerli arkadaşlarım,
biz, meselenin özüne karşı çıkmamakla birlikte, Türkiye ile Japonya arasında bu
konuda yakın işbirliğini desteklemekle birlikte, bu Kaman Projesini de özel
olarak desteklemekle birlikte, maalesef, bu tasarıya olumlu oy verecek durumda
değiliz. Keşke, bu söylediğimiz bir iki küçük değişiklik yapılabilseydi ve biz
de bunu Meclisten oybirliğiyle geçirebilseydik. En azından, umuyoruz ki,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bu uyarısı, Hükümeti, bundan sonra, bu
konularda daha dikkatli olmaya sevk edecektir.
Çok değerli arkadaşlarım, bu düşüncelerle,
Yüce Meclisi, bir kere daha, saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Öymen.
AK Parti Grubu adına, Kırşehir
Milletvekili Sayın Mikail Arslan; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MİKAİL ARSLAN
(Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe
Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Anadolu, antik çağlardan bu yana, birçok
uygarlığın doğduğu bir yerdir. Tam Anadolu'nun merkezinde bulunan Kırşehir'in
Kaman İlçesi, Kızılırmak Havzasında bulunan konumuyla, eski çağlardan bu yana,
Orta Anadolu'da yaşayan uygarlıklar için uygun bir yerleşim yeri olmuş, yeşil,
güzel bir ilçemizdir.
Kaman civarında 60'ın üzerinde höyük,
tümülüs ve antik yerleşim merkezi bulunmaktadır; ayrıca, yakın çevresinde,
ziyarete açılacak, Kapadokya'daki örneklerinden daha büyük yeraltı şehirleri de
bulunmaktadır. Mucur'da yeraltı şehri, Kepez yeraltı şehri, Dulkadirli yeraltı
şehri ve henüz temizlik çalışmaları yapılmamış onlarca yeraltı şehri Kırşehir
bölgesinde de bulunmaktadır. Şu anda ise, sadece Çağırgan'daki Kalehöyük'te
kazı çalışmaları yürütülmektedir. 1986 yılında başlayan arkeolojik kazılar
Japon bilim adamlarınca yapılmaktadır. Kazı heyetinin Şeref Başkanı olarak
Altes Prens Takahito Mikasa, 31 Mayıs 1986 yılında ilk kazmayı vurarak
çalışmaları başlatmıştır. Kazı çalışmaları tam yirmi yıldır sürdürülmektedir,
elli yıl daha sürmesi planlanmaktadır.
Kalehöyük kazılarında, takriben, yapılan
çalışmalarda 10 000 nüfuslu bir yerleşim yerinin olduğu düşünülmektedir. Kazı
çalışmalarında, tümülüsü oluşturan 8 katman bulunmaktadır. Her katman yangın
sonrası tahrip olmuştur. Yarı çapı 280 metre, yüksekliği 16 metredir. Bölgeyi
çevreleyen duvarların uzunluğu ise 1 kilometre uzunluğundadır. Buluntular daha
çok Hitit Krallığı ile Asur Koloni dönemine aittir. Karanlık döneme ait bir
katmandan ise 240 000 adet parça çıkarılmıştır ki, bu da dünya arkeoloji tarihi
açısından son derece önemlidir.
Höyükte, Hititler, Frigler, Asurlular,
Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlı dönemine ait yaşam
kalıntıları mevcuttur. Ayrıca, 1993 senesinde kazı alanı yakınında büyük bir
Japon Bahçesi inşa edilmiştir; ki, Japonya dışında yapılan en büyük Japon
Bahçesidir bu.
30 Eylül 2006 tarihinde ise, Sayın
Başbakanımızın katılımıyla, bir Arkeoloji Enstitüsü Kaman'a kazandırılmıştır.
Bu yatırımlar, Kaman'ın ve Kırşehir'in
sosyal, kültürel ve ekonomik gelişimini hızlandıracak nitelikte yatırımlardır.
Şu anda, yöredeki halkın geçim kaynağı ağırlıklı olarak tarım ve ticarettir;
fakat, Kırşehir, Kayseri, Ankara gibi büyük şehirler ve Kapadokya bölgesinin
yakınlığı, tarihî zenginliği, ülkemizin hızla gelişen turizm potansiyelinden bu
bölgenin de pay alabileceğini göstermektedir. Bölgeye ulaşımı kolaylaştırmak
için, Ankara -Balâ- Kırşehir yolu, bölünmüş yol kapsamına alınmış ve yol
inşaatı da başlatılmıştır.
Kalehöyük kazılarının başarıyla devam
etmesi ve civarında çok sayıda höyük ve tümülüsün bulunması sebebiyle, 2004
yılında, Kültür Bakanlığının girişimiyle, Kalehöyük kazılarında çıkarılan
eserlerin dünya kamuoyuna sunulması için bir arkeoloji müzesi inşa edilmesine
karar verilince, Japon Hükümetiyle görüşmeler yapılmış ve kazı alanının ve
Arkeoloji Enstitüsünün hemen yanında, höyük görüntüsünde, modern ve örnek bir
müze inşa edilmesi düşünülmüştür. 2005 yılında, Japonya Dışişleri Bakanlığı
tarafından görevlendirilen Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı ile Kültür ve
Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü arasında
görüşmeler yapılmış ve müzeyle ilgili taslak çalışmalar ortaya çıkarılmıştır.
Müzede, gerek sergileme teknikleri gerekse donanım olarak mümkün olan en son
sistemler kullanılacaktır.
Değerli milletvekilleri, günümüzde,
özellikle gelişmiş Batı ülkelerinde, müzeler eğitimde önemli bir görev
üstlenmektedirler, toplumun her kesiminin eğitilmesine katkıda bulunmaktadır.
Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi de, sadece kazılardan çıkarılan eserlerin
sergilenmesi, depolanması, korunması ve araştırılması amacıyla kullanılmayacak,
aynı zamanda, ziyaretçilerin ve yöre halkının, özellikle çocukların kendi
kültürleri ve tarihî geçmişleri hakkında bilgilenmeleri ve eğitilmelerine de
katkıda bulunacaktır.
Sergilenme planı üzerindeki çalışmalar,
Bakanlık uzmanları, Kalehöyük kazısını yürüten Japon bilim adamları ve
müzecilik konusunda uzman Japon tasarımcıların işbirliğiyle yürütülmektedir. Şu
anda Kaman Kalehöyük kazı alanının ve Japon Bahçesinin yılda ortalama 30 000
ziyaretçisi bulunmaktadır. Müze yapıldığı takdirde ziyaretçi sayısının daha da
artacağı ortadadır. Yapılacak müze özellikle çocuklara yönelik düşünülmekte ve
onlara tarih bilincini aktararak, kendi tarihi ve kültürel miraslarına sahip
çıkmalarını sağlamak temel amacı güdülmektedir. Bu nedenle, çocukların daha
kolay anlayacağı şekilde sözlü ve görüntülü bilgilendirme mekânı ve
öğrencilerin eşyalarını bırakabilecekleri mekânlara yer verilmesi
planlanmıştır. Ayrıca, ilk defa, kazı yeri, müze ve uygun çalışma koşulları bir
arada olan Arkeoloji Enstitüsü faaliyet gösterebilecektir. Bu Enstitünün
konservasyon, restorasyon laboratuvarları, arkeologlar ve araştırmacılar için
bilimsel yayın ve araştırmaları, derslikleri ve zengin kütüphanesi, sergi
salonları ile arkeolojik seminer ve konferansların düzenlenebileceği konferans
salonu bulunmaktadır. Laboratuvarda her türlü teknik ekipman ve donanım mevcuttur.
7 500 metrekarelik inşaat alanı bulunan Enstitünün yaklaşık dörtyüz sene hizmet
vermesi planlanmaktadır. Böyle bir çalışma ortamı da Türkiye ve dünyada
arkeoloji bilimine çok büyük katkılar sağlayacaktır.
Arkeoloji biliminin önemli
otoritelerinden, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Sayın Prof. Dr. Tahsin Özgüç ve
Prof. Dr. Nimet Özgüç de bu projeye çok büyük destek vermiş ve yaşatmışlardır.
Bu arada, çalışmalarda emeği geçenler
hakkında da bilgiler vermek istiyorum. Japon Ortadoğu Kültür Merkezi,
Ortadoğu'ya yönelik akademik alanlarda temel bilgiler veren güvenilir araştırma
ve çalışmalar gerçekleştirmek amacıyla 1978 yılında Altes Prens Takahito Mikasa
tarafından kurulmuştur.
Kazı merkezinin bugüne kadar yaptığı
önemli araştırmalardan biri, 1985 yılından beri, Kırşehir'e bağlı Kaman
Kalehöyük'te Kültür Bakanlığının izinleriyle sürdürülen arkeolojik kazı
çalışmalarıdır. Prens Mikasa, kazı çalışmalarına destek vermek amacıyla
Türkiye'ye ve kazı alanına bugüne kadar 6 kez ziyarette bulunmuşlardır.
28 Ekim 2005 tarihinde yitirdiğimiz Prof.
Dr. Tahsin Özgüç, 1969-1980 yılları arasında Ankara Üniversitesi Rektörü olarak
görev yapmış, ismi Kültepe kazılarıyla özdeşleşmiş; ancak, Kültepe'nin dışında
da yürüttüğü pek çok kazıyla da haklı bir uluslararası üne kavuşmuş,
yetiştirdiği öğrencileri, çeşitli merkezlerde yaptığı bilimsel kazılar,
yayımladığı 100'ü aşkın bilimsel makale ve kitapla ülkemiz arkeolojisine önemli
katkılarda bulunan önemli bir hocadır.
Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsünün Kaman
Kalehöyük Kazı Başkanı olan Dr. Sachihiro Omura, 1972 yılında Türkiye'ye
gelerek Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji
Bölümünden mezun olmuştur. Hocası Tahsin Özgüç, onu arkeoloji alanında son
derece iyi yetiştirmiştir. 1986 yılından itibaren Kaman Kalehöyük kazısını
yürütmekte ve kazı başkanı olarak bulunmaktadır.
2005 yılında Japonya Dışişleri Bakanlığı
tarafından görevlendirilen JICA (Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı) devreye
girerek müzenin oluşumunu başlatmış ve Japonya'dan müze için finans
sağlamıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, müze
tamamlandığı takdirde, yapılan bilimsel çalışmalar, halka tam yerinde, en uygun
koşullarla aktarılmış olacak, gelecek yerli ve yabancı turistlerle de Kaman ve
çevresinin ekonomik gelişiminde öncü rol üstlenecektir. Ayrıca, arkeoloji
bilimi açısından belki şimdiye kadar yapılmamış önemde uluslararası bir çalışma
ve bilim merkezi olacaktır.
Ayrıca, Kalehöyük ile araştırma merkezi
arasında kalan 3 000 dönüm alanda kamulaştırma çalışmalarının Kültür Bakanlığı
tarafından başlatılması düşünülmekte ve bu alanın, hem Japon kültürü hem Türk
kültürü açısından bir rekreasyon alanı olarak planlanması düşünülmektedir.
Ayrıca, Japon Bahçesinin hemen üstündeki boş bir alanda da Türk Bahçesi
yapılarak gelen ziyaretçilere, hem Türk kültürü, hem Japon kültürü örneklerinin
sunulması da düşünülmektedir. Bununla da ilgili proje çalışmaları devam
ettirilmektedir. Yine, bu alanda halk kültürleri müzesinin hizmete açılması
için de çalışmalar yürütülmektedir.
Ayrıca, bölgenin hemen güneyinde yer alan
ve Hirfanlı Barajının hemen kuzeyinde bulunan, sahilinde bulunan Hirfanlı'nın,
turizm merkezi ilan edildikten sonra yapılacak olan planlama çalışmaları da
başlatılmış ve bu planlama çalışmalarının akabinde turizm merkezi de,
yatırımcılara, turizm amaçlı tahsis edilebilecek bir duruma gelecektir.
Ayrıca, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,
Hirfanlı Barajını su oyunları merkezi alanı ilan ederek, buradaki kültür dokusu
ile turizm dokusunu ve sportif faaliyetleri bir arada birleştirerek, turizm
için son derece önemli bir çalışmayı da başlatacaktır.
Türkiye'ye gelen Japon ziyaretçi sayısı
son derece fazladır, özellikle Japonya'da, buradaki kazı çalışmaları son derece
ilgiyle takip edilmekte ve Türkiye'ye gelen birçok Japon turist bu alanı da
görmek istemektedirler; fakat, Kalehöyük kazısı, Arkeoloji Enstitüsü ve müzeyle
beraber, Japon Bahçesiyle beraber bu çevre faktörleri de desteklenirse, bu
alanın son derece önemli bir merkez olacağını da burada ifade etmek istiyorum.
Kırşehir'de takriben 1 150 adet irili
ufaklı höyük bulunmaktadır. Bu höyüklerden sadece 1 tanesi kazılmaktadır. Ne
kadar önemli bir tarihî coğrafya üzerinde bulunduğumuzun ifadesi olması
açısından da çok dikkat çekici bir alandır. Bu 1 150 höyüğün yanı sıra, yeraltı
şehirlerinde de bir inceleme tespit ve kazı çalışmaları başlarsa, bu bölgemiz
çok önemli bir arkeoloji merkezi olabilir diye düşünüyoruz.
Ayrıca, Kırşehirimizin termal alanları da
mevcuttur. Kırşehir'in merkezinde, Karakurt'ta, Mahmutlu'da önemli termal
merkezleri bulunmaktadır. Eğer, bunlar da turizm açısından desteklenir ve yatak
kapasiteleri açığa çıkarsa, yatak kapasiteleri artırılırsa, Kırşehir,
Nevşehir'le beraber, Kayseri'yle beraber çok önemli bir seyri, turizm açısından
çok önemli potansiyeli de açığa çıkarmış olacaktır.
Kırşehir, Kapadokya'nın giriş kapısı
olması açısından son derece önemlidir. O yüzden bu müzenin yapılması bölgemiz
ve ülkemiz açısından son derece önemlidir ve bu konuda emeği geçenlere de
ayrıca teşekkür etmek istiyoruz.
Sayın Onur Öymen, konuşmalarında,
Türkiye'nin yolsuzluklar ve usulsüzlükler sıralamasında, 2002 yılındaki
sıralamasında 4 üncü sırada olduğunu ifade etti; fakat, 2005 yılında 65 inci
sıraya gerilemiştir. Bu da önemli bir aşamadır.
Gerçekten yolsuzluklar ve usulsüzler
konusunda çok ciddî çalışmalar yapılması gerekiyor, kurumsallaşmış bazı
anlayışların çok büyük bir mücadeleyle değiştirilmesi gerekiyor. Bu, hem
muhalefet partileri açısından hem iktidar partileri açısından çok önemli bir
süreçtir. Bu konuda çok duyarlı olunması ve çok sert tedbirler alınması
gerekiyor. Gerçekten, aslında hiç de hukukî olmayan ve insan haklarına aykırı
olan bazı yerleşmiş anlayışların da Avrupa standartlarına göre hiç de uygun
olmadığını biliyoruz. O yüzden, yolsuzluklarla, usulsüzlüklerle mücadelede
Hükümetimiz çok duyarlı ve dikkati olduğu gibi, bundan sonra da çalışmalarında
çok özel yapılanmalarla ve kanunlarla bunun üzerine gidilmesi gerektiğini de
burada hatırlatmak istiyorum.
Desteğinizle kabul edilecek bu tasarının,
başta Kırşehir olmak üzere, ülkemiz ve milletimize hayırlı olması temennisiyle
beni sabırla dinleme lütfunda bulunduğunuz için teşekkür ediyor, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Arslan.
Şahıslar adına söz isteği var.
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.
Buyurun Sayın Kandoğan.
Süreniz 10 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Çok önemli bir konu
üzerinde söz aldım; bu konuyla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Yalnız, bu konuyla ilgili düşüncelerimi
açıklamadan önce, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisini burada
konuştuk. Grup önerisi, subay ve assubaylarla ilgili, onların maddî durumlarını
bir nebze olsun düzeltmeyle ilgili bir önerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
bugün alınmasıyla ilgiliydi. Şimdi, o konuyla ilgili, AK Parti Grup
Başkanvekili, burada, çıktı, "üç günden beri grup önerisi getiriyorsunuz.
Sizin maksadınız Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmasını engellemek.
Bununla ne yapmak istiyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmasını mı
engellemek istiyorsunuz" diye bir konuşma yaptı. Halbuki, getirilen öneri
1 000 000'a yakın bir kesimi çok yakından ilgilendiren bir konuydu.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, bir yere
geliyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Siz, hep, başka konulardan
dolaşıp dolaşıp en sonunda, sürenizi bitirdikten sonra "konuya
geliyorum" diyorsunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın
Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN - Bakın, burada İçtüzüğün
uygulanmasını siz istiyorsunuz. "Bakın, ben muhalefetteyim, konuşma hakkım
engelleniyor, bana İçtüzük gereğince haklarımı verin" diyorsunuz; ama…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın
Başkanım…
BAŞKAN - …hakkı iyi kullanmanız lâzım.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Müsaade eder
misiniz. Benim…
BAŞKAN - Ben size rica ediyorum, madde
üzerine dönün; dönmezseniz, üzülerek, konuşmanızı keserim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan,
müsaade…
BAŞKAN - Hayır; bu konuyu zaten
konuştunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, bir yere
gelmek istiyorum.
BAŞKAN - Ben rica ediyorum, konuya dönün.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, bir yere
gelmek istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gelemezsiniz efendim, nereye
geleceğiniz belli değil.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Müsaade eder
misiniz, bir cümlemi tamamlayayım.
Şimdi, bunu, itiraz eden bir Meclis
çalışmasını… Biraz önce niye ara verdiniz Sayın Başkanım burada? Oraya
geleceğim ben. Niye ara verdiniz? Meclis çalışmaları 20 dakika süreyle niye
kesildi Sayın Başkan; burada hükümet temsilcisi olmadığı için. Oraya geliyorum
ben. Meclisin sağlıklı çalışması için bunları söylemek mecburiyetindeyim.
İktidar Partisi, bir haklı grup önerisini
"Meclis çalışmasını engelliyorsunuz" diye eleştirirken, siz, Meclis
çalışmalarına ara verdiniz. Sebep; hükümet adına ilgili Bakan burada olmadığı
için ara verdiniz. Ben bunu söylemek istiyorum. Meclisi sağlıklı çalıştırmak
hepimizin görevi.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Başkanın ikazıyla
ne alakası var?! Başkanın ikazıyla ne alakası var bunun?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Onun için,
hükümet yetkilileri, burada zamanında olacak ve Meclis çalışmaları aksamayacak,
onu söylüyorum.
Şimdi, kanunla ilgili görüşlerime
geliyorum.
Şimdi…
ASIM AYKAN (Trabzon) - Kanuna gel, kanuna!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, evet…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Başkan başka
şeyleri ikaz ediyor, sen başka şeyleri konuşuyorsun!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, şimdi Sayın Onur Öymen burada çok güzel bir konuşma yaptı.
Ben, kendisine teşekkür etmek istiyorum. Hepimizin hislerine tercüman oldu. Son
derece duyarlı bir milletvekili olarak, bu sözleşme ve notayla ilgili
görüşlerini ve komisyonda niye muhalefet şerhi koyduğunu çok veciz bir şekilde
anlattı. Kendilerine teşekkür ediyorum.
Bir teşekkürüm de Dışişleri Komisyon
Başkanı ve Komisyon üyelerine. Sayın Komisyon Başkanı da o sözleşmenin
içerisinde hepimizi rencide edecek hükümleri görünce çok güzel bir tavır
sergiledi ve o tavrından dolayı da Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Dülger'e
ve Komisyon üyelerine teşekkür ediyorum. Ancak, bu arada da Hükümete bir
teessüfümü iletmek istiyorum. Çünkü, bu sözleşmeyi, bu tasarıyı Türkiye Büyük
Millet Meclisine sevk eden Hükümet. Altında Sayın Başbakanın ve bakanların
imzası var. Altında Sayın Başbakan ve bakanların imzası olan ve içinde yetmiş
milyon Türk'ü rencide edecek olan hükümleri taşıyan bir sözleşmeyi, bir
tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ederken o Sayın Başbakanın bunun
içeriğinden haberi yok muydu, sayın bakanların içeriğinden haberi yok muydu? Bu
nasıl bir vurdumduymazlıktır sayın milletvekilleri?! Ve yetmiş milyon insanı
hakikaten rencide ediyor. Sanki bir kapitülasyon sözleşmesi gibi önümüze
getirilen hükümler ihtiva eden bir tasarıyı, Sayın Başbakan, altına imza atarak
Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ediyor. Bu nasıl bir anlayıştır değerli
milletvekilleri?! Bu nasıl hükümet etmedir?! Siz, yetmiş milyonun hakkını, hukukunu
savunmak mecburiyetindesiniz; Türkiye'nin haklarını, hukuklarını savunmak
mecburiyetindesiniz. Türk Milletini, Türkiye'yi rencide edecek hiçbir
çalışmanın içerisinde olmamanız gerekir. Tam tersine, Hükümet olarak bu
konularda son derece duyarlı olunması gerekmektedir.
Şimdiki gönderilen toplam hibe 288 000 000
Yen. Teşekkür ediyoruz Japonya'ya, sağ olsunlar; Kırşehir'de, Kaman'da tarihî
bir hazinenin canlandırılması, ortaya çıkarılması, ayağa kaldırılması ve
bunlardan bütün dünya insanlarının istifade etmesi için, 288 000 000 Yen için
teşekkür ediyoruz, sağ olsunlar. Çünkü, yerin altındakiler bütün insanlığa
aittir. Elbette bu eser Türkiye'dedir; ama, yarın bu eserler ortaya çıktığında,
dünya üzerindeki bütün insanlar gelip bu eseri görme hakkını kendilerinde
bulacaklardır.
Şimdi, bu kadar güzel bir hizmet, bu kadar
güzel bir yardım Türkiye'ye sunulurken -muhalefet şerhinde de çok güzel dile
getirilmiş- bu hibenin kullanılması esnasında rüşvet alınma endişesinden
bahsediyor Japonya ve bunu da bu sözleşmenin içerisine derç ediyor. Bu sözleşme
de çok acele geçirilmesi gerektiği için, Hükümet tarafından da… Alelacele, çok
hızlı bir şekilde komisyondan geçsin, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçsin
diye Hükümetin de acelesi var.
Beyler, biz, yüzyıllardan beri dünyaya
hükümran olmuş olan bir ülkenin fertleriyiz; medeniyetimizle, insanlığımızla,
tarihimizle, her şeyimizle bütün dünyaya örnek olan bir ülkenin mensuplarıyız.
Biz, nice 288 000 000 Yenleri elimizin tersiyle itecek konumda olan bir
ülkeyiz, bir devletiz; güçlü bir devletiz, dünya üzerinde her yönüyle güçlü
kuvvetli olan yetmiş milyonluk bir devletiz. Hiçbir hükümet -bu, Amerika da
olsa, Japonya da olsa, Çin de olsa- vereceği bir hibe karşılığında bizi rencide
edecek hükümleri bu sözleşmenin içerisine yerleştirme hakkına sahip değildir.
Bu konuyla ilgili olarak da, -yolsuzluklarla ilgili- Hükümetin 3 Y'si var
biliyorsunuz: Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) - Çok iyi
ezberlemişsin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ezberledim,
evet, çok iyi ezberledim, çok iyi ezberledim…
Bakın, AK Parti bir anket yaptırmıştı.
Sayın Milletvekili, bu tarafa bakın. Siz yaptırdınız anketi. Yolsuzlukla
mücadelede, Hükümeti, vatandaşımızın yüzde 57,6'sı başarısız buluyor.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Medyanın yüzünden,
uyduruk şeyler yazıp duruyorlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, siz
yaptınız anketi, AK Parti yaptırdı.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Medyanın yüzünden,
medyanın…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
Milletvekilim, siz yaptırdınız anketi.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Demin söyledim, AK
Parti 4 üncü sırada.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - AKP'nin oy
oranı yüksek çıkınca hiçbir şey olmuyor, medyanın yüzünden oluyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Siz yaptırdınız
anketi Sayın Milletvekilim, AK Parti
yaptırdı, ben yaptırmadım.
ASIM AYKAN (Trabzon) - AK Parti 4 üncü.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - AK Partinin
yaptırdığı ankette vatandaşların yüzde 57,6'sı bu Hükümeti yolsuzlukta başarılı
bulmuyor.
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Yalandan kim
ölmüş!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Akbak, bu
anketi siz yaptırdınız.
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Yalandan kim
ölmüş!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kamuoyuna siz
açıkladınız, ben açıklamadım.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Medyanın yüzünden,
medyanın… Medyanın…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız,
yoksullukla mücadelede de yüzde 71,5'i sizi başarısız buluyor, işsizlikte de
yüzde 77'si başarısız buluyor.
Şimdi, Uluslararası Saydamlık Örgütü de
bir araştırma yaptırmış, o da yayımlandı. Uluslararası Saydamlık Örgütü,
yaptığı araştırmada, Türkiye'de yolsuzluklarla ilgili iki kurumu söylüyor; biri
resmî bir kurum, ikincisi siyasî partiler. Değerli milletvekilleri, yani,
bundan hepimizin üzüntü duyması lâzım, hepimizin acı çekmesi lâzım. Bir örgüt
bir anket yaptırıyor, o ankette siyasî partiler yolsuzluk sıralamasında ikinci
sırada çıkıyor. Hepimizin kendimize çekidüzen vermesi lâzım. Bunu, ben, bir
milletvekili olarak kendime de söylüyorum, kendime de söylüyorum. Yani, burada
oturan milletvekilleri olarak, bu anketten hepimizin rahatsız olması lâzım ve
bunun tedbirlerini bulmamız lâzım, bunun çarelerini bulmamız lâzım.
Bakınız, bu ankette, sizin yaptırdığınız
ankette vatandaşlara soruyorsunuz: "Önümüzdeki üç yıl içerisinde bu
işlerle mücadelede başarılı olunabilir mi?" Güvencim kalmadı"
diyorlar ve "son üç yılda yolsuzluklar yüzde 50" arttı diyorlar. Bu
anket sizin anketiniz. Onun için, değerli milletvekilleri, bizim bu konularda
duyarlı olmamız lâzım; yolsuzlukla hepimizin ciddî manada mücadele etmesi
lâzım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yolsuzluklarla
mücadele edeceğim diye iktidara gelip, Türkiye'de, özellikle son dönemlerde,
özellikle özelleştirmelerde, özellikle ihalelerde nasıl yolsuzlukların bir bir
ortaya çıkmaya başladığını hepimiz görüyoruz. Demin de söyledim, şimdi de
söylüyorum; çok taze. Danıştay 12 nci Dairesi, TÜPRAŞ'ın 14,76'lık bölümü iptal
etti; iptal etti; ama, o iptal edilmesine rağmen Türkiye'de ne oldu; 800 000
000 dolarlık bir kaynak, milletin kaynağı Ofer'e gitti ve bu 14,76'yı geri alma şansımız da yok,
fiilen bu imkânı kaybettik. Siz, kendi yapmış olduğunuz ihalelerle,
özelleştirmelerle bunların kapısını
aralarsanız, Japonya da, bu sözleşmenin içerisine, Türkiye'deki bu yapılacak
hibeyle ilgili konuda rüşvet meselesini bir madde olarak, bir cümle olarak
-oranın içerisine- yerleştirir elbet; ama, bunun karşılığında…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkanım.
O nedenle, değerli milletvekilleri, bu
hibe için ben teşekkür ediyorum; ancak,
mevcut sözleşmenin bu şekilde olmasından dolayı da son derece rahatsız olduğumu
ifade ediyorum. Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti, Türk Hükümeti bu sözleşmenin
içerisinde yer alan metne layık değildir. Bunun da altını çizerek, bu düşüncemi
sizlerle paylaşmış oldum.
Hepinize teşekkür ediyor, sizleri saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.
Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Onur Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)
ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce yaptığım konuşmada bu konudaki
görüşlerimizi, endişelerimizi dile getirmeye çalışmıştım. Ümit etmiştim ki,
Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşacak arkadaşımız da aynı düşünceleri ve duyguları
paylaşarak, bu metnin, Türkiye'yi, Türk Milletini rencide etmeyecek şekilde
gözden geçirilip öyle Meclise getirilmesini önersin. Bunu beklemiştim doğrusunu
isterseniz; fakat, öyle anlaşılıyor ki, arkadaşım, daha çok, bu projenin
Kırşehir'e, Kaman'a sağlayacağı katkıları,
kültür varlığımıza sağlayacağı katkıları önplana çıkardı. Gayet tabiî
ki, bunu biz de istiyoruz; istemez miyiz. Ülkemizin değerli bir bölgesinde tarihî
bir eserin canlandırılması, bir müze yapılması bizim de çok arzu ettiğimiz bir
şeydir; ama, bunun bedeli, Türkiye'nin, Türk Milletinin itibarını, Türk
Halkının duygularını rencide edecek bir metin olmamalıdır.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız,
biraz önce de söz ettim; ama, tam metnini size söyleyeceğim. Çok Değerli
Dışişleri Komisyonu Başkanımız Sayın Mehmet Dülger, bu konuda basına verdiği
demeçte aynen şunları söylüyor: Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri
Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger, Dışişleriyle yapılan görüşmelerde
"düzeltirken zaman alacak, yetiştiremeyiz, 3 000 000 dolar da gider"
denildiğini belirterek 'isterse 300 000 000 dolar gitsin, isterse 3 000 000 000
dolar gitsin; batsın o gelecek para" diyor.
İşte, bizim Adalet ve Kalkınma Partisinden
beklediğimiz tutum budur. Çok değerli bir arkadaşımız, sizin Partinize mensup
değerli bir arkadaşımız bunları söylüyor ve bakın daha ne diyor:
"Japonlarla konuşarak 'parayı getiriyorsanız bir hafta içinde bunu
düzeltin, bu hükmü kaldırın' diyeceğini kaydeden Mehmet Dülger, 'bu hakaret
gibi bir şey, sen buna nasıl imza attın' diye sordu."
Doğrudur, aynen onun sözlerinin altına ben
de imza atıyorum; siz de atıyor musunuz?.. Siz de atıyor musunuz?..
ASIM AYKAN (Trabzon) - Tabiî…
ONUR ÖYMEN (Devamla) - O zaman,
atıyorsanız, bu Mecliste bu metni yeniden görüşülmek üzere Hükümete geri
çevirelim, geri gönderelim ve bizi incitecek hükümler ifade etmeyen, içermeyen
bir metni imzalasın Hükümet ve o şekilde gelsin.
Şu denilebilir: Efendim, evvelce daha açık
yazıyordu da, şimdi üstü örtülü yazıyor… İşin özü değişmemiştir. Size diyor ki:
Sizin memurlarınız bu projeden pay almayacak. Bu, küçültücü bir şey değil midir
arkadaşlar? Sanki bizde usul, bir hibe aldığımız zaman, bir kültür projesi için
bir hibe aldığımız zaman, devlet memurlarımız üşüşür onun üzerine, hepsi
kendine bir parsa almaya çalışır. Bunu sakın yapmayın diye bize taahhütte
bulunma zorunluluğu getiriyor; düşünebiliyor musunuz! Peki "sizin
memurunuz da almasın" dediğimiz zaman "hayır, bu olmaz"
diyorlar. İşte, burada dengeyi kaçırıyorsunuz. Uluslararası ilişkilerde
karşılıklılık esastır; yani, bizim memurumuz için bir hüküm koyuyorsanız, kendi
memurunuz için de koyacaksınız. Bunlara çok dikkat etmek lâzım değerli
arkadaşlar.
Şimdi, bu vesileyle şunu da söyleyeyim:
Yani, para gelsin de nasıl gelirse gelsin, hangi koşulda gelirse gelsin, yeter
ki 3 kuruş para gelsin cebimize dersek, yanlış bir iş yapmış oluruz.
Şimdi, bakın, bunun bir örneğini Kıbrıs'ta
yaşıyoruz. Son derece ilginçtir. Avrupa Birliği, biliyorsunuz, iki tane tüzük
hazırladı; bu Kofi Annan Planıyla ilgili referandumlar yapıldıktan sonra iki
tüzük birbirine bağlı olacaktı.
Ne diyor; birincisinde "Kuzey
Kıbrıs'la doğrudan ticarî ilişki kuracağız" diyor. Çok güzel; ambargoları
kaldırma anlamına geliyor.
İki: "Kuzey Kıbrıs'a parasal yardım
yapacağız" diyor.
Şimdi, Rumlar allem etti kallem etti,
dediler ki: "Bu iki tüzüğü birbirinden ayırt edeceğiz." Ve Kuzey
Kıbrıs'a yapılacak malî yardımda da çok büyük kesinti yaptılar. Biz dedik ki:
"Bu sadaka niteliğinde parayı almayalım”. Bu da bir haysiyet meselesidir;
demin konuştuğumuz konuda olduğu gibi, bu da bir haysiyet meselesidir.
"Biz o paradan çok daha fazlasını Türkiye olarak veriyoruz Kıbrıs'a,
gerekirse daha fazlasını veririz; ama, haysiyetimizi koruyalım" dedik.
Ondan sonra ne oldu; bir de baktık ki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri bir açıklama yaptı. "Biz bu parayı
reddedemeyiz. Bu parayı alma konusunda Türkiye Dışişleriyle görüştük, Sayın
Dışişleri Bakanıyla görüştük ve Türkiye'nin de onayıyla biz bu parayı
alacağız" diyor ve ondan sonra da, bizzat Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı "benim talimatımla bu konuşma yapılmıştır" diyor.
Düşünebiliyor musunuz!.. Halbuki, Türk Hükümeti, o zamana kadar, sanki bu
paranın alınmasına karşıymış gibi bir izlenim yaratıyordu.
Bunu niçin anlatıyorum; işte, aynen budur,
yani, şu önümüzdeki anlaşma ile öbür anlaşmadaki zihniyet aynı; yani, para
gelsin, biz bazı prensiplerimizden fedakârlıkta bulunabiliriz. İşte, bunu
söylemememiz lâzım, bunu söylemememiz lâzım.
Japon yardımına müteşekkiriz, çok teşekkür
ediyoruz, çok büyük bir proje olacaktır, memnuniyetimizi bir kere daha ifade
ediyoruz; ama, haysiyetimiz pahasına değil. Bu milletin haysiyetinin bedeli
parayla ölçülemez. Biz, millî haysiyetimizi her şeyin üstünde tutan bir
milletin çocuklarıyız. O bakımdan, Hükümeti, bu konuda çok duyarlı olmaya davet
ediyoruz. Ben beklerdim ki, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup değerli
arkadaşımız da aynı duyarlılığı dile getirsin ve desin ki, canım, bunu bir ay
sonra getirin, iki ay sonra getirin, dünyanın sonu değil. Yani, Japonya,
efendim, bu maddeyi koymazsanız biz de bu parayı vermiyoruz derse, üzülürüz;
ama, bu parayı biz de karşılarız. Kaç paradır?! Türkiye gibi büyük bir devlet
için bu kaç paralık iştir değerli arkadaşlarım?! Bizim bütçemizden versek, ne
icap eder? Yeter ki, haysiyetimizi rencide etmeyelim.
Bu, yalnız bizim meselemiz değil, yalnız
muhalefetin görevi değil, her şeyden önce İktidarın görevi Türkiye'nin
haysiyetini korumak, İktidar Partisi Meclis grubunun görevi.
İşte, Değerli Arkadaşımızın sözlerini size
naklettim. Altına imza atıyorsanız, lütfen gereğini yapınız. Sizden bunu
bekliyoruz ve bu, Japonya'ya karşı bir tutum değildir, bu projeye karşı tutum
değildir; ama, haysiyetimizi koruyan bir tutum olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, bir
kere daha Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. Ümit ediyorum ki, oylarınızla,
ülkemizin haysiyetine siz de sahip çıkacaksınız.
Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Öymen.
Komisyon Başkanlığının söz talebi var.
Sayın Mehmet Dülger, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET DÜLGER
(Antalya) - Sayın Başkan, konuşmama başlamadan evvel, yüce huzurunuzda, sizden
ve değerli milletvekili arkadaşlarımdan, sevgi ve saygılarımın kabulünü rica
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, dönem başından bu
zamana kadar, Komisyonumuzda 301 tane konu kanunlaşarak geçti, 78 tanesi şu
anda huzurunuzda, elimizde de 27 tane tasarı var. Söz konusu tasarı, bu 301
kanunlaşmış... 301 tane... 379 tane, demek, geçirdik. Huzura kadar geçirdiğimiz
379 tasarı arasında 374 tanesini oybirliğiyle geçirdik. Oybirliğiyle
geçirmediğimiz 5 tane tasarı vardır. 5 tane tasarıdan 1 tanesi.
Şimdi, değerli arkadaşım Onur Öymen'in
söylediği şekliyle, gerçekten, önümüze ilk geldiği haliyle ben itiraz ettim ve
gazetede söylediği beyanlarda bulundum; çünkü, şöyle bir şey vardı kayıtlarda:
"Japon delegasyonu, temsilcileri, Türkiye Cumhuriyetinde, Nota Teatisinin
4 üncü paragrafında işaret edilen sözleşmelerin yapılması karşılığında rüşvet
olarak yorumlanacak herhangi bir teklif, hediye veya ödeme ve menfaat veya
karşılığını önlemek için Türkiye Cumhuriyetinin gerekli önlemleri alacağını
Japon Hükümeti varsaydığını beyan ederler."
Şimdi, bizim itiraz ettiğimiz buydu;
Türkiye'nin, hakikaten, bu şekilde telakki edilmesine müsaade etmemiz imkânı
yoktu. Dolayısıyla, Komisyonun içerisinde tam bir mutabakatla bunu geri
çevirdik ve ilgililerden, Japonlarla konuşarak bu işin çıkarılmasını istedik.
Japonlar, önce bu işe biraz şaştılar;
çünkü, aslında, sadece bizde değil, bütün anlaşmalarında bu çeşit hükümleri
koyuyorlar. Onur Beyin çok güzel ifade ettiği gibi, OECD'de başlatılan ve
uluslararası yolsuzluğa engel olmaya çalışan bir büyük projenin başını Japonlar
çektiler ve çok ileri noktalara vardırdılar ve hakikaten, bu konuda ciddî bir
hassasiyet gösteriyorlar; ama, bunu, bize yönelebilecek bir şüphe halinde kabul
ettirmemiz imkânı yoktu. Takdir edersiniz, bunu geri çevirdik.
Bir ay sonra geldi ve bu iş çıkarak geldi;
ama, arkadaşlarımızın muhalefeti devam etti; çünkü, o husus düştü:
"Japonya Hükümeti, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansını, Japon hibe
yardımının düzgün olarak yürütülmesini kolaylaştırmayı amaçlayan gerekli
işlemleri uygulamakla görevlendirir." Şimdi, müsaade buyurursanız, çok
özet halinde olayın nasıl geliştiğini söyleyeyim.
Bu Kaman'ın Kalehöyük bölgesinde yapılan
kazılar, aşağı yukarı ondokuz senedir Japonlar tarafından yürütülen kazılar. Bu
kazılardaki buluntular, Japonları ve buna iştirak eden Türk yetkilileri, burada
bir araştırma enstitüsü kurulması, bir müze kurulması, bir Japon bahçesinin
tanzim edilmesi fikrine götürüyor. Buna Kültür Bakanlığımız da mutabakat
gösterince, kazı heyetinin teklifi olarak, biz, Japon hibe programından, aşağı
yukarı 2000 yılları başlarında başlamış Japon hibe programından Türk Hükümeti
olarak talepkâr oluyoruz -talep eden biziz- Japon Hükümeti, bu talebi uygun
görüyor ve bu muameleleri yürütmek üzere JICA dedikleri, yani, Japon Kalkınma
Ajansı, Uluslararası İşbirliği Ajansını görevlendiriyor.
Şimdi, Dışişleri Bakanlığındaki
arkadaşlarımız ve burada, daha evvel yüksek yerlerde görev yapmış sevgili
dostlarımız da bu işi çok iyi bilirler. Biz de, TİKA vasıtasıyla ülkelere
hibede bulunuyoruz. Hibede bulunduğumuz ülkelere birtakım şartlar empoze
ediyoruz. Bu şartların başında, hibe ettiğimiz konuda alınacak hizmetler,
alınacak ürünlerin mutlaka Türkler tarafından üretilen ürünler, Türkler
tarafından üretilen hizmetler olmasını istiyoruz; bir.
İkincisi, bu konudaki harcamaların bizde
yapılmasını istiyoruz. Ona benzer bir şekilde, JICA da yapılacak projenin,
Japon uzmanlar tarafından götürülmesi, alınacak olan şeylerin Japon malları
olmasını söylüyor; ama, bu, tabiî, bizim ihtiyaçlarımıza göre şey yapılıyor.
Şimdi, Japon Hhükümeti bu işi uygun
gördükten sonra, JICA'yı görevlendiriyor dedim; danışman bir ekip kuruluyor, ön
hazırlıklarını Türkiye'de, Kültür Bakanlığıyla beraber yapıyor, eksik gedik, ne
yapılacaksa hazırlanıyor, ihtiyaçlara göre bir avan proje yapılıyor. Bu avan
projeyi Kültür Bakanlığı da onaylıyor ve Japon Hükümetine sevk ediyor. Japon
Hükümeti, bu avan projeyi uygun görüyor. Türkiye Cumhuriyetine hibe olmak üzere
288 000 000 Yen, aşağı yukarı 2 500 000 dolarlık bir miktarı ayırıyor ve bunu
bankaya yatırıyor. Burada şart, TİKA'da bizim başka ülkelere yaptığımız gibi,
JICA da mal ve hizmetlerin Japonlar tarafından verilmesi, uzmanların Japonlar
tarafından olması… Tabiî, bu ağ… Türkiye'de alt tarafta çalışılabilir.
Şimdi, burada referans verilen ve şu elimde
bulunan bir çalışma metodu var JICA'nın, "Genel projeler ve balıkçılık
alanları için Japon hibe yardımı ilkeleri" diye. Burada ilkeleri söylüyor.
Şimdi, Ümmet Beyin de hassasiyetini, Onur
Beyin de hassasiyetini bütün kalbimle tasvip ediyorum. Hem onların hem mensup
oldukları partilerin ortaya koydukları hassasiyetin, en az biz de o kadar
hassasız, biz de aynı şekilde bu konularda hassasiyet gösteriyoruz. İnce bir
şeye işaret etmek istiyorum. “Ürün ve hizmetlerin tedarik ilkeleri” diye burada
yer alan şeyde yüklenici... "Yüklenici, hibe çerçevesinde ürün ve
hizmetleri usulüne uygun olarak tedarik edebilen Japon uyruklu kişiler
olacaktır." Bunu kabul ediyoruz; çünkü, aynı tatbikat var. Kusurlu tedarik
olursa hizmet ve mal bakımından, diyor ki: "Japonya Hükümeti, tedarik ve
icra süreçlerinde teklif sahiplerinin ve yüklenicilerin yüksek ahlak anlayışına
dikkat edilmesi." Yükleniciler Japonlar, Türkler değil; yüklenicinin kim
olduğunu yukarıda söylemiş. "Bu hususta Japonya Hükümeti, yüklenicinin söz
konusu sözleşme rekabeti için rüşvet veya hileli uygulamalarla bağlantılı
olduğunu herhangi bir zamanda tespit ederse, sözleşmeyi onaylamayacaktır."
Bu, bir çeşit bizi haberdar etme; yani, biz böyle bir şeyi anlarsak, projeyi de
kesersek mahrum olacak olan biziz. Dolayısıyla, bu, Türklere dönük değil.
Yukarıda yükleniciye dönük, o yüklenici de Japon, Türk değil. Bu hususu
belirtmek istiyorum; çünkü, bir zihin karışıklığına meydan verilmemesi lâzım.
Devam ediyorum. Bu para ayrıldıktan sonra,
Japon Hükümeti ile Türk Hükümeti arasında bir nota teatisi yapılıyor. Bunun
vesilesi, Japon Prensinin Kaman'a gelişi, orada yapılan tören vesilesiyle her
iki tarafın bir nota teatisinde bulunmasıdır. Doğrusunu isterseniz, bu anlaşma,
bizim önümüze geldiği zaman, şimdiye kadar önümüze gelen tip anlaşmalara
benzemeyen bir tip; bir konuşma yapılmış; bunun zabıtları tutulmuş ve bundan
bir nota teatisi şey yapılmış ve teati edilen nota karşılıklı olarak
imzalanıyor ve bu önümüze gelen anlaşma geliyor. Bu anlaşmayı çok dikkatle tetkik
ettiğimizi arz etmek isterim. Gerçekten, orada, başlangıçta bizim için rencide
edici bulduğumuz noktayı, Japonlar hiç bu şekilde düşünmemiş olmalarına rağmen,
onu ortadan kaldırdılar. Buraya, gerçekten, Mikail Beyin de söylediği gibi,
Japonya dışında en büyük Japon Bahçesi yapıldı. Bir araştırma enstitüsü bitti
ve müzesi de bitmek üzere. Kaman gibi, Ankara-Kayseri yolu üzerinde, hakikaten,
bir kenarda kalmış gibi gözüken bir yerimize çok büyük bir sosyal hareket
getirdi, yol genişletildi ve orası, cidden, sade Kaman için değil sade Kırşehir
için değil, bütün bölge için de bir cazibe merkezi haline geldi.
Bu anlaşma yapıldı, önümüze sevk edildi,
huzurunuza gelmeden önce çalışmalara devam edildi. Japonlar çok ileri ölçüde
şeyler yaptılar, çalışmalar yaptılar; çok yakın, açılma haline geldi; tabiî,
onların karşılığını vermemiz lâzım; karşılığını o paradan vereceğiz; ama,
burada anlaşma kabul edilmediği için, o para verilemiyor.
Dolayısıyla, çok uzun bir şeyi söylemeye
lüzum yok. Aslında, Türkiye için, son derece hayırlı, son derece düzgün bir
şey.
Burada, muhalefet noktasını üç yerde
topluyoruz: Bir tanesi, Türkiye için haysiyet kırıcı bir nitelik taşıdığı
hadisesini kabul etmek mümkün değil. Bize dönük değil hadise. Hakikaten, çok
şeyli, Sayın Elekdağ buradaki muhalefetini çok ileri şeylerle yazmış; hepimiz
onu şey yapıyoruz.
Burada, bir nokta daha var; o da, buradaki
muamelatın ve ayrılan paranın üzerinden vergi teşekkül etmemesi. Bu hususta,
Gelirler Genel Müdürüyle konuştuk. Bu konuda, Maliyemizin, gerçekten direnci
var. Halbuki, aslında, hem Türk tarafının hem Japon tarafının niyeti, bu iş
için ayrılmış olan hibenin tamamının bu projeye harcanmış olması; çünkü, Türk
Devletinin parası, bir cebinden alacak, o taraftan eksiltmiş olacak. Bunun bir
tek yolu var; bunu bir uluslararası anlaşma şeklinde hazırlamaktır.
Arzım bundan ibaret, bilgi vermek üzere.
Herkesi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Dülger.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Şimdi, maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunacağım ve -karar
yetersayısı aranması talep edilmiştir- karar yetersayısı arayacağım.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı bulunamamıştır;
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.04
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.16
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER:
Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 107 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
1141 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji
Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1185) (S. Sayısı: 1141) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının maddelerine geçilmesinin
oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı; şimdi, tasarının maddelerine
geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir; karar
yetersayısı vardır.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE JAPONYA HÜKÜMETİ ARASINDA KAMAN KALEHÖYÜK ARKEOLOJİ
MÜZESİNİN HİBE YOLUYLA YAPIMINA İLİŞKİN NOTA VE GÖRÜŞME TUTANAKLARININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 30 Eylül 2005 tarihinde Kaman'da
imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında
Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve
Görüşme Tutanakları"nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı.
Buyurun Sayın Baratalı. (CHP sıralarından
alkışlar)
Efendim, sizin şahsî isteğiniz var, ister
misiniz birleştireyim?
BÜLENT BARATALI (İzmir) - Lütfedersiniz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Birleştirdim sürenizi efendim.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1141 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe
Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkeler arasındaki bu tür kültür anlaşmaları olağan anlaşmalar; ancak,
içeriklerinin de kabul edilebilir olması gerekmekte.
Japonya, bu anlaşmayla, 288 000 000 Japon
Yenini, Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin yapımı için Türkiye Cumhuriyetine
hibe olarak vermektedir.
Bizim Kaman'daki Kalehöyük Arkeoloji
Müzesinin yapımına hiçbir diyeceğimiz yoktur; çünkü, ülkeler arasındaki bu tür
anlaşmalar zaman zaman yapılmaktadır.
Aslında, Japonya ile Türkiye çok eski
zamanlardan beri bu tür anlaşmaların tarafı olmuşlardır. 1890 yılında başlayan
ikili ilişkiler, o zamanki Osmanlı Hükümeti ile Japonya arasında meydana gelmiş
ve Haliç'ten açılan Ertuğrul Fırkateyni Japonya'ya gitmiş, ilişkilerde
bulunmuş; ama, dönüş sırasında, Japonya'nın güneyinde çok üzücü bir deniz
kazası geçirerek batmıştır. Burada, önemli ölçüde, önemli sayıda -500'e yakın-
denizcimiz, maalesef, şehit olmuştur.
Ertuğrul Fırkateyninin Japonya'ya
gitmesiyle başlayan bu ilişkiler bir müddet ara vermiş; ama, Türkiye
Cumhuriyetinin kurulmasından sonra, 1930'dan bugüne değin, 1993'lere değin
ilişkiler devam etmiş; her konuda, ticarî, kültürel anlaşmalar yapılmış ve şimdi
de, yeni bir anlaşmayı ve anlaşmanın ekindeki belgeleri burada, Mecliste tekrar
tartışacağız.
Japonya önemli bir ekonomi, Amerika
Birleşik Devletlerinden sonra dünyanın en önemli ekonomisi. Tasarruf eğilimleri
çok yüksek, harcama olanakları da bunun yanında çok yüksek. Yine, Japon
ekonomisi, önemli bir tasarruf geleneğine sahip, 14 trilyon dolarlık bir
tasarrufları var. Yine, Japonya, gerek buluş açısından ve gerekse teknoloji
açısından, çağın çok üzerinde ve bu konuda, dünyanın liderliğini de götürüyor.
G-7'lerin kurucusu arasında önemli bir ülke. Dünyadaki mal ve üretimin yüzde
18'i Japonya tarafından yapılıyor. Japonya'nın millî geliri, artık,
trilyonlarla ölçülüyor; Japonya'nın millî geliri, 4,5 trilyon ABD doları.
Nüfusu 127 000 000; ancak, nüfus planlaması sonunda, 2050 yılında bu nüfusun 90
000 000'a ineceği öngörülüyor. İşsizlik oranından çok şikâyet ediyorlar.
(Gürültüler)
HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Başkanım,
neler oluyor ya?! Kulise çevirdiler burayı!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan,
köy meydanında olmaz böyle muhabbet!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibi
dinleyelim; lütfen, herkes yerine otursun.
Buyurun.
BÜLENT BARATALI (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. Herhalde, bu dönemin sonuna geldik, biraz ilgi azaldı
diye düşünüyorum. Sayın Kapusuz'un dikkatine de bu arada sunarım.
İşsizlik oranı yüzde 5 gibi görünüyor.
Tabiî, bu, Japon ekonomisine göre önemli derecede büyük bir işsizlik. Tabiî,
bunu asla Türkiye'yle karşılaştırmamamız gerekiyor; çünkü, Türkiye'deki
işsizlik, son dönemde, tarımdaki 1,5 milyon nüfusun tarımdan koparılması
sonucu, bugün, Türkiye'de işsizlik yüzde 20'ler düzeyinde, oysa, genç
işsizlerde, bu, yüzde 20'ler bile değil, Türkiye'de bu işsizlik yüzde 30
dolaylarına kadar yükselmiş bulunmaktadır.
Tabiî, Japon ekonomisi önemli bir ekonomi;
fakat, ülke dağlık olduğu için, nüfus, ülkenin yirmibeşte 1'inde ancak
yaşayabiliyor. O nedenle yoğun bir yaşam var. Turizmi desteklemek için ve bazı
Japon yurttaşlarının uçakta yaşayabilmeleri için önemli şekilde turizme destek
veriyorlar. İkili ilişkilerimizin iyi olduğu, iyi olma yolunda olduğu, ancak,
ticaretimizin bu alanda çok gelişmediği bir ülke olarak görülüyor. İşte, tam bu
sıralarda, Japon Hükümeti, Kaman'daki, Kalehöyük'teki arkeoloji müzesinin yapımı
için talip oluyor ve bunun için 288 000 000 Japon Yeni ayırıyor.
Şimdi, başta söylediğim gibi, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak, bizim, bu anlaşmanın yapım aşamasındaki içeriğe
hiçbir itirazımız yok. Keşke, bizlerin ekonomisi de çok güzel olsaydı, biz de
bu kadar büyük bir parayı -ki, 2,5 milyon dolar olarak Komisyon Başkanımız
burada ifade ettiler- oralarda, Türkiye'nin onuru ve gururu olarak, hibe olarak
verebilseydik. Ancak, Türkiye, çok önemli sıkıntılardan geçiyor. Her ne kadar
2005 yılında yolsuzluklarla anılmada 65 inci sıraya kadar indik diyorsak da ve
bununla övünüyorsak da, bugün, kabul edilmiş özgür ülkelerin sayısının 185
olduğunu unutmamalıyız. Üstelik, bu, 2005 rakamlarıdır yolsuzluklarda. Son
zamanlarda Türkiye'de meydana gelen olumsuzlukları da eklersek, umarım, bu
65'ten biraz daha -6'lara doğru herhalde- geriye doğru gideceğiz. Bundan da çok
övünmemek gerekiyor. Bizim çok daha yukarılarda olmamız gerekir diye
düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
burada, anlaşmanın içinde, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak kabul
edemeyeceğimiz, notanın içinde, önemli hususlar bulunmaktadır; bunu, konuşmacı
arkadaşlarım ifade ettiler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
ülke kapitülasyonlardan çok şeyler geçti. İttihat-Terakki'nin son zamanlarında
kapitülasyonlar kaldırılmaya çalışıldı; tam başarılamadı. Enver Paşanın bu
konudaki büyük çalışmaları var değerli arkadaşlar; ama, genç Türkiye Cumhuriyeti,
bu ülkenin senedi olan Lozan'da bütün bu olumsuzlukları kaldırdı; Türkiye, yeni
siyasal yaşamına dünyada bağımsız bir ülke olarak girdi; Lozan da, bu işin
kuruluş senedi ve tapusudur.
İşte, bu kadar güzel işler yapmış olmamıza
karşın ve bugüne kadar yapılmış olan anlaşmalarda, bu belgelerdeki, bu notadaki
çekinceler, hibenin kullanılmasındaki şart olarak getirilen çekinceler, hiçbir
zaman, bu şimdiye kadar yaptığımız anlaşmaların içine girmemiş bulunmaktadır.
Bir defa, değerli arkadaşlar, Türkiye
Cumhuriyetinin mevzuatıyla ilgili hükümlere ters düşmektedir bu getirilen
koşullar. Nedir bunlar; aynen size okumak istiyorum: "Onaylanmış
sözleşmeler çerçevesindeki tedarik edilecek ürün ve hizmetler için konabilecek
gümrük resimleri, yurtiçi vergiler ve diğer malî harçlardan Japon
vatandaşlarının muaf tutulması."
Değerli arkadaşlar, uluslararası
ilişkilerde en önemli konu, karşılıklılık, yani, eski deyimiyle, mütekabiliyet
şartlarıdır. Burada, Türkiye Cumhuriyetine de, onun da yurttaşlarına, onun da
vatandaşlarına böyle bir muaf tutulma yoksa, buradaki mütekabiliyet şartları
yerine getirilmemiş demektir. Her ne kadar, Sayın Komisyon Başkanı, diplomatik
bir dille anlatmaya çalışsa da, ben, özellikle bu konularda tatmin olmadığımı
ifade etmek istiyorum.
Ülkelerin gururu ve onuru her şeyden
üstündür. Bizim, yapacağımız her tür tasarruflarda, hibe olsun veya çeşitli
şekilde olsun, önce gururumuz ve onurumuzla bu işe bakmamız gerekmektedir. Bu,
bizim, onur ve gururumuzu, bizce, biraz rencide ediyor.
Diğeri, değerli arkadaşlar, daha da bence
ciddî. Bakınız, Usule İlişkin Ayrıntılar Hakkında Görüşme Tutanaklarının 3 üncü
maddesinde de aynen şöyle ifade ediliyor: "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin
hiçbir görevlisi Japon vatandaşlarının yukarıda sözü geçen Nota Teatisinin 4
üncü paragrafında bahsedilen ürün ve hizmetlerin alımına ilişkin işlerinin
herhangi bir parçasını üstlenemez."
Demek ki, bu hibe buraya gelecektir;
burada kullanırken, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hiçbirisi bu paraya
vaziyet edemeyecektir, tedarik konularında hiçbir yetkileri olmayacaktır. Bunu
kimler yapacaktır; parayı verenler yapacaktır. Yani, elbette, parayı veren
düdüğü çalar derler; ama, bunun da bir kuralı, bunun da bir usulü olması
gerekmektedir. Belki özel kişiler arasında, özel tüzelkişiler arasında bu tür
ticarî ilişkiler geçerli olabilir; ama, Türkiye Cumhuriyeti bağımsız bir ülke,
onur ve haysiyetine çok düşkün bir ülke. Eğer, bunlar bu anlaşmanın içinde
kalırsa, korkarım, tam anlamıyla kapitülasyon diyemeyeceğim, ama, kapitülasyonları
çağrıştıran ikinci bir belgeyle karşı karşıya kaldık demektir değerli
milletvekilleri.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
konulara çok dikkat etmeliyiz. Bakınız, kahraman Silahlı Kuvvetlerimizin sınır
ötesinde başlarına çuval geçirme olayını hâlâ daha Türk Halkı unutmadı değerli
arkadaşlar. Herkesi derinden yaraladı, partileri derinden yaraladı ve ulusal
onurumuzu bu olay derinden yaraladı. Bundan sonra yapılan, bu çuval geçirme
olayından sonra yapılan kamuoyu yoklamaları sonunda meydana gelen önceliklere
ve bazı partilerin oylarının nasıl aşağılara kadar düştüğünü hep beraber görüyoruz
değerli arkadaşlar. Bu nedenlerle buna çok dikkat etmeliyiz, bu konularda çok
dikkatli olmayız. Bu da ikinci bir çuval geçirme olayı olmasın değerli
arkadaşlar.
Ben, kapitülasyonları çağıran, ikinci bir
çuval geçirme teşebbüsü olarak görülen bu olayda, bu her iki maddenin de, bu
notadaki her iki maddenin de, bu belgedeki her iki maddenin de çok sakıncalı,
ulusal onur ve gururumuzla bağdaşmayan, örtüşmeyen, çok ciddî şekilde bizi
rahatsız eden, rencide eden bir düzenleme görüyorum. Kalehöyük'teki yapılan
hiçbir şeye karşı değiliz, elbette çok güzel olmuştur, Orta Anadolu'da güzel
bir düzenleme olmuştur; bu düzenlemeler güzeldir, bunu kabul ediyoruz; ama,
bunun koşulları bu şekilde kaldığı sürece pek doğru değildir. O nedenle, ben,
Sayın Meclisi bir kere daha düşünmeye, burada, davet ediyorum. Ulusal onur ve
gururun her şeyden önemli olduğunu ifade ediyorum.
Bu düşüncelerle, bu anlaşmanın
onaylanmamasını, bu yasanın kabul edilmemesini diliyor; hepinize, saygı ve
sevgilerimi sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baratalı.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza…
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı
istiyorum.
BAŞKAN - …sunuyorum ve karar yetersayısı
arayacağım.
Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı bulunamamıştır;
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 17.33
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.39
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 107 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
1141 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji
Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1185) (S. Sayısı: 1141) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 1 inci maddesinin oylanmasında
karar yetersayısı bulunamamıştı; şimdi, 1 inci maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
1 inci maddeyi kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Divan Üyeleri arasında mutabakat
sağlanamadığından, elektronik cihazla oylama yapacağım. 3 dakika süre veriyorum
ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar
yetersayı vardır ve madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Sayın Haluk Koç.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya
Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına
İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı üzerinde, 2 nci maddede, Grubum ve şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Kırşehir, İç
Anadolu'da -Sayın Kırşehir Milletvekili arkadaşımın da belirttiği gibi-
arkeolojik altyapı bakımından son derece zengin bir ilimiz. Yine, Kaman İlçesi
sınırları içerisinde kalan Kalehöyük de, eski dönem Anadolu uygarlıklarına ait
buluntularla, arkeolojik zenginlikle özel önem arz eden bir alan. Yine,
1986'dan itibaren, Japon Prensi Takahito Mikasa'nın özel ilgi alanı içerisinde.
Burada, Türk-Japon kültür işbirliğinin çok önemli bir projesi sergileniyor.
2004 yılında da, bu alanda -yine belirtti arkadaşlarım- bir Japon Bahçesi ve
burada elde edilecek buluntularla kurulacak olan geniş bir arkeoloji müzesi
planı devreye sokulmuş durumda.
Bu arada, benim de milletvekili olmadan
önce mensubu bulunduğum Ankara Üniversitesinde rektörlük yapan Prof. Dr. Tahsin
Özgüç'ü de rahmetle anmak istiyorum; çünkü, bu bölgede ve bilhassa arkeoloji
bilim dalında, Türkiye'de, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde yaptığı
çalışmalarla, bu alanda, Anadolu uygarlıklarının ortaya çıkarılmasında koyduğu
büyük bilimsel katkılarla, bir kere daha -belirttiğim gibi- Özgüç Hocayı da
rahmetle anmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Onur Öymen ve
Sayın Bülent Baratalı'yı dinlediniz. Ben, Sayın Dülger'in açıklamaları üzerine
bazı ek açıklamalar yapmak için huzurunuza geldim.
Şimdi, Sayın Öymen'in ve Sayın Şükrü
Elekdağ'ın Dışişleri Komisyonunda bu anlaşma görüşülürken koydukları muhalefet
şerhine ben dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Birçok arkadaşımız oylamadan
oylamaya geliyor. Yani, neyin oylandığı konusunda, takip etmiyorlarsa, bir
bilgi eksikliği olduğu kanaatindeyim. Lütfen, sıra sayısı 1141… Burada, Sayın
Şükrü Elekdağ'ın ve Sayın Onur Öymen'in muhalefet şerhleri var. Lütfen okuyun,
ondan sonra yine oyunuzu verin. Şimdi, Sayın Dülger'in de bu tasarı…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Siz de metni
okuyun.
HALUK KOÇ (Devamla) - Müsaade edin Sayın
Kapusuz, bir şey demiyorum.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hayır; değişen
metni okuyun.
HALUK KOÇ (Devamla) - Efendim, bir şey
demiyorum. Sizin de grup adına konuşma hakkınız var. Siz de açıklama
yaparsınız, Grubunuzu ikna edersiniz. Nasıl olsa sizin gösterdiğiniz doğrultuda
oy kullanıyorlar; ama, ben bir konunun altını özellikle çizmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakın, şimdi, Şükrü
Elekdağ şu hususların altını önemle çiziyor: 30 Mart 2006 tarihinde Dışişleri
Komisyonu toplanıyor ve bu bahsettiğimiz anlaşmanın Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna sevkine karar veriyor. Ve altından, hemen, başka ek bir
cümle koymadan Sayın Elekdağ şu paragrafı getiriyor değerli arkadaşlarım:
"Oysa, bu söz konusu anlaşma bu haliyle Türkiye Cumhuriyeti açısından
-onun yazısını okuyorum tutanaktan- haysiyet kırıcı bir nitelik taşıyan şartlar
içerdiği gibi, Türk malî mevzuatına da aykırı düşmektedir" ifadesini
kullanıyor. Bunu söyleyen rasgele biri değil, bunu söyleyen, Türk Dışişleri
bürokrasisinde çok uzun yıllar Türkiye'ye hizmet eden ve bütün bu süreçlerin
içinde bulunan bir kişi; şu anda da İstanbul Milletvekilimiz.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Öymen'in ve
Sayın Dülger'in konuşmalarında değinmedikleri bir hususun daha altını çiziyor
"Türk malî mevzuatına aykırı birtakım hususlar da içeriyor" diyor.
Şimdi, biraz açıyor "söz konusu anlaşmanın ayrılmaz bir bölümünü oluşturan
görüşme tutanaklarının 3 üncü maddesi aynen şöyledir" diyor: "Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetinin hiçbir görevlisi Japon vatandaşlarının, yukarıda sözü
geçen Nota Teatisinin 4. paragrafında bahsedilen ürün ve hizmetlerin alımına
ilişkin işlerinin herhangi bir parçasını üstlenemez" diyor.
Sayın Dülger, benim milletvekili olmadan
önce de çok yakından tanıdığım, çok saygı duyduğum ve ağabey diye hitap ettiğim
bir milletvekili büyüğümüz. Çünkü, ikimiz aynı liseden mezunuz. O lisenin
ilişkileri içerisinde küçük-büyük arasındaki ağabey sözü geleneksel bir sözdür.
Sayın Dülger'i burada dinledim. Bu
düzeltmeden sonra, JICA'nın, yani Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansının
genel projeler ve balıkçılık alanları için Japon hibe yardımı ilkeleriyle
ilgili metin bende de var.
Değerli arkadaşlar, bir tek yüklenici
olarak tarif edilen Japon uyruklu kişilere dönük, "bunlar bu rüşvet
uygulamalarının içindedir" şeklinde ifadenin dışında, bakın, ben burada
birçok yer çıkardım, birçok yer renkli kalemle çizilmiş; buralarda hep rüşvet
vurgusu var ve lütfen… 1141 sayılı bu tasarının son sayfasında, düzeltilmiş halinde,
3 üncü paragrafı okuyorum; Sayın Elekdağ'ın da değindiği husus: "Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetinin hiçbir görevlisi…"
Ne demektir bu değerli arkadaşlar?! Bunlar
bizle Tüpraş-Ofer tartışmalarına girmediler. Dikkat edin: "Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetinin hiçbir görevlisi Japon vatandaşlarının yukarıda sözü
geçen Nota Teatisinin 4. paragrafında bahsedilen ürün ve hizmetlerin alımına
ilişkin işlerinin herhangi bir parçasını üstlenemez." Neden?..
"Bu ifade tarzı, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti görevlilerinin, Notanın 4 üncü maddesinde söz konusu olan ürün ve
hizmetlerin satın alınması için yapılacak sözleşme ve işlemlere mutaden dahil
oldukları ve bu tür işlemlerden nemalandıkları varsayımıyla
düzenlenmiştir." Bunu kabul etmek mümkün mü değerli arkadaşlar?!
Bunun miktarı 288 000 000 Yen. Kurla
söylüyorum, 113 Yen, 1 Amerikan Doları. Dolar olarak karşılığı 2 165 000 -3
milyon filan değil- dolar ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin neyle karşı
karşıya bırakıldığını burada ifade etmeye çalışıyoruz değerli arkadaşlarım.
Bu, Kırşehir'e bir haksızlık değil Sayın
Vekilim. Kırşehir'i, Kaman'ı, yani, bir farklı yorumla ele almamızdan değil;
tam tersine, yani, bu noktada Japon Ulusuna bir saygısızlık değil. Japon
Ulusunun, tarih boyunca, aynı, Türk Ulusu gibi, nasıl dik duran, nasıl onurlu,
nasıl çalışkan, nasıl kendi ayakları üzerinde, yıkılan bir ülkeyi var eden bir
ulus olduğunu biliyoruz. Onlara saygımız sonsuz, dirençlerine saygımız sonsuz,
varoluş mücadelelerine saygımız sonsuz. Yani, buradaki konu, bize dönük
birtakım ifadelerin katlanılamaz olduğu, haysiyet kırıcı olduğu, kabul edilemez
olduğu hususunda düğümleniyor.
Değerli arkadaşlarım…
Sayın Kapusuz kızgın; herhalde kendisi
biraz sonra açıklayacak. Siz ona göre oy kullanırsınız; ama, biz tutanaklara
geçirelim bunları. Daha önce de söylemiştim, Türkiye Cumhuriyetinin de, Türkiye
Cumhuriyeti hükümetlerinin de onurunu korumak hepimizin ortak görevi; hiç
sarsılmaz bir görev; bunda tereddüt olmaması gerek.
Değerli arkadaşlarım, yani -demin
söyledim- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti görevlilerinin böyle bir nemalanma
iddiasıyla karşı karşıya bırakıldığı varsayımını söyledim. Diğer bir deyişle,
bu cümledeki anlam şudur: Türk Hükümeti görevlilerinin, bu tür işlemler
sırasında etik olmayan davranışlarda bulunmaları, hukuk ve ahlaka uygun
düşmeyen avantajlar sağlamaları ve pay almaları ahvali adliyedendir tarzında
bir yorum çıkıyor değerli arkadaşlarım. Gerçekten ciddî, üzerinde durulması
gereken bir konu.
Sayın milletvekilleri, bu bakımdan, bu
anlaşmanın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanması, sözünü
ettiğimiz varsayımın dolaylı şekilde kabulü anlamına gelecektir. Benim içim
razı değil buna, benim içim razı değil. Yani, bu, bir parti görüşü de değil.
Bunu kişisel görüş olarak kabul edebilirsiniz; çünkü, bu iş görüşülmeye
başlanmadan önceden itibaren ben çalışıyorum. Daha önce de hazırlandım. Çok
önceden gündemdeydi çünkü.
Sayın milletvekilleri, şimdi, ulusal
gurur, onur Türkiye'de bahsedildiği zaman, sanki, böyle bir suçlama etiketi
gibi insanın karşısına çıkıyor; öyle bir tuhaf dönemden geçiyoruz. Yani, bir
Fransız, Fransa'da, Fransa Ulusunun çıkarlarını savunduğu zaman çok normal
geliyor hepimize; ama, bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının, bir Türkün,
Türkiye'de, Türk Milletinin ve Türkiye'nin ulusal çıkarlarını savunduğu zaman
bir garipsiyoruz, duraksıyoruz. Bu, bizim en doğal görevimiz, bizim bir
refleksimiz olması gerekir.
Sayın milletvekilleri, "bu
uluslararası anlaşma eğer onaylanırsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarihinde…" Sayın Elekdağ'ın cümlesi bu, o kelimeler de Sayın Elekdağ'a
ait; ne söylediğini, ne yazdığını, resmî belgelere, bilebilecek olgunlukta
biri. "Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde bir hicap belgesi olarak yer
alacağı hususunda derin endişeler taşıyorum" diyor Sayın Elekdağ.
"Bu tür şartların uluslararası bir
anlaşmaya derci, bu bir hibe anlaşması da olsa, emsal oluşturur" diyor.
Haksız mı?! Değerli arkadaşlarım, haksız mı?!
"Avrupa Birliğine üye ülkelerden bize
karşıt durumda olanlar…" Var mı böyle grup ülkeler; var ve açık; bekliyorlar Türkiye karşısında. Eğer, bu,
bir uluslararası anlaşma metnine girerse, emsal teşkil eder ve korkarız ki,
değişik süreçlerde karşımıza, Türkiye karşıtlığını genel bir davranış biçimi
haline getiren birçok ülke bakımından, Türkiye'ye karşı, ilgili anlaşmalarda,
taraf olacakları anlaşmalarda koz olarak kullanılır değerli arkadaşlarım; bir
başka sıkıntılı boyut.
Avrupa Birliğinin Türkiye'ye vereceği hibe
ve kredileri bu tür şartlara bağlamak hususunda girişimlerde bulunacağına
ihtimal verebiliyor musunuz, veremiyor musunuz?.. Avrupa Birliği ilerleme
raporlarını düşünün, oradaki paragrafları düşünün; nerede açık buldularsa
Türkiye'nin üzerine geldiler. Evet "Türkiye, bu konuda bilmem ne
derecelendirmesinde, saydamlık derecelendirmesinde şöyle bir ülkedir;
Türkiye'de şu şu şu sıkıntılar vardır; işte, Japonya'yla siz imzalarken de bunu
kabul etmişsiniz; o zaman her yıl ekim ayında, kasım ayında yayınlanan ilerleme
raporlarında da bir paragraf da buna dönük biz getiriyoruz; bundan sonra Avrupa
Birliğinin muhatap olduğu Türkiye'ye hibe noktasında bütün anlaşmalarda biz
aynı şartı getiriyoruz" derlerse ne yaparız bu çatının altında değerli
arkadaşlarım?..
Sayın milletvekilleri, bir başka husus:
Bakın, söz konusu anlaşmaya konu olan Notanın -eğer yanılıyorsam Sayın Dülger
bunu da bir açıklamayla izale edebilir- 6 ncı maddesinin 1/d fıkrası aşağıdaki
gibidir. Lütfen, dinleyin...
"Onaylanmış sözleşmeler çerçevesinde
tedarik edilecek ürün ve hizmetler için konabilecek gümrük resimleri, yurtiçi
vergiler ve diğer malî harçlardan Japon vatandaşlarının muaf tutulması."
Ne kadardı bunun boyutu; 2 165 000 dolar.
Nelerin altına neleri emsal çağrıştıracak hususları kabul edeceğiz bu Mecliste
biraz sonra.
Türk malî mevzuatına tamamen aykırı olan
bu maddeyle Japon vatandaşlarına ayırımcı bir muamele yapıldığı ortada. Bugüne
kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk vergi mevzuatının bütünlüğünü bozan ve
kapitülasyonları çağrıştıran bu nitelikteki hiçbir anlaşmayı onaylamamıştır.
Biliyorsunuz, kapitülasyonlar, 1881 Muharrem Anlaşmasıyla Osmanlı
İmparatorluğunun içine girmiştir. Osmanlı İmparatorluğunu, o büyük kökü
çökertmek için tahtanın içine sokulmuş kurt muamelesi görmüştür. Bizi
sömürmüştür o Reji İdaresi.
Şimdi, bakın, cumhuriyet döneminde ilk
defa Türk malî mevzuatını özel ayırımcılıkla deldirttiriyoruz burada.
Sayın milletvekilleri, bir hibe anlaşması
olmasına rağmen, onaylanması halinde, bu anlaşma, üçüncü ülkelerin Türkiye'yle
yapacakları anlaşmalara da emsal teşkil edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkan.
Teşekkür ederim.
Gelecekte Türkiye'ye kredi verecek ülkeler
veya uluslararası kuruluşlar anlaşmalara bu tür şartları koydurmaya çaba
göstereceklerdir. Onun için, bu anlaşmanın onaylanması, değerli milletvekili
arkadaşlarım, ulusal çıkarlarımıza aykırıdır.
Bunu bir parti görüşü olarak ifade
etmiyoruz; hep söyledim, bir milletvekili sıfatıyla, bir arkadaşınız olarak da
ben de ifade ediyorum. 2 165 000 dolar… Karşılığında Türk malî mevzuat
sistemini deldiriyoruz ve hükümet görevlilerinin bu yardımdan yapılacak işler
çerçevesinde nemalanabilecekleri evhamını, varsayımını yasa haline getiriyoruz!
Takdir sizindir değerli arkadaşlarım. Bizden uyarması, tarihe not düşmesi.
Hepinizi, Yüce Heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.
Madde üzerindeki müzakereler
tamamlanmıştır.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Efendim, Ankara Milletvekili
Sayın Salih Kapusuz, şahsı adına söz istemiştir.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1141 sıra sayılı tasarının 3 üncü
maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Başından beri değerli sözcüleri, takip
edebildiğim kadarıyla, dikkatle dinlemeye çalıştım. Ancak, Komisyon Başkanı
başta olmak üzere, konuya açıklık getirilmiş, süreç çok dikkatli bir şekilde
takdim edilmiş olmasına rağmen, üzülerek ifade ediyorum ki, âdeta, buradan bir
şey yakaladık, bu yakaladığımız şeyle, siyaseten, buraya yüklenelim, bir
yumuşak karın elde ettik gibi bir yaklaşımı ise kabul etmek hiç mümkün değil.
Biraz önce Dışişleri Bakanlığından
istedim; kişi olarak değil, ama, uygulama olarak örnek olduğu için ifade etmek
istiyorum ki, Sayın İsmail Cem, şu anda Cumhuriyet Halk Partisi mensubu bir
arkadaşımız, Dışişleri Bakanlığı yaptı. Tarihi de orada, arkadaşlarımız
bakıyorlar, fırsatım olmadı… Aynı mahiyette bir anlaşma yapılıyor ve bunun
altında da Sayın İsmail Cem'in imzası var.
Şimdi, bakınız değerli arkadaşlar -biraz
önce Başkan da söyledi- bu yapılan hizmet ondokuz yıldan beri Kaman'da devam
ediyor. Bu ana gelinceye kadar, müteaddit defalar, burada, bu kazı çalışmaları
için masraf yapılmış, harcama yapılmış; ne kadar olduğu rakamsal olarak yer
bulmuyor; ama, bütün bu yapılan harcamalar Türkiye'nin onayından geçmiş ve bu
onaylanan bütün anlaşmaların, o hibelerin tamamı, küçük seviyede olanlar
Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmemiş; ya, bürokratik seviyede, Meclise
taşınacak büyüklükte görülmediği için, uygulamaya konulmuş. Bu ondokuz yılda,
Japonların bugüne kadar yapmış olduğu bütün harcamalarda, bu metinden çıkarılan
ifade aynen yer alıyor. Lütfen dikkat buyurun, bütün anlaşmalarda, Japonlar,
bunu, âdet haline getirmişler ve bize uygulamışlar.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - 2 000 000 dolar
için değer mi bu?!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Yetmedi; bugüne
kadar, bu amaçla, benzeri çalışmalara katkı veren Japon Hükümeti, Japon
Devleti, Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan, Çin, Hindistan ve
Vietnam gibi ülkelere de aynı metni koyarak anlaşmalara imza attı; lütfen,
dikkat buyurun değerli arkadaşlar. Bir ülke düşünün ki, kendisi, bu anlamda
katkı verdiği, yatırım olarak, teşvik olarak, kültürel hizmet olarak yerine
getirdiği bu amaçlı katkılardan dolayı bu şartı koymuş. Uluslararası camiada da
yolsuzlukla mücadelede öncülük yapmış, Türkiye olarak biz buna destek vermişiz,
destekçisi olmuşuz.
Sonuç itibariyle, Değerli Başkanın da
söylediği gibi, bu metin, Türkiye Büyük Millet Meclisi önüne ilk defa gelen bu
metin, ikaz üzerine de düzeltilmiş. Bu düzeltilen metne rağmen, bu çalışmalar
da henüz bitmemiş değerli arkadaşlar. Bahsi geçen rakam -kendi ifadeleriyle-
yapılan bir röportajda aynen şu şekilde ifade ediliyor. Kazıda yer alan bu
çalışmaları, kendileri aynen şuna benzetiyorlar: Âdeta ilkokul seviyesinde bir
çalışma kabul edilebilir. Daha bunun, ortaöğretim, lise öğretimi, üniversite
çalışmalarıyla bu sürecin devam etmesi lazım. Bu coğrafya, değil Türkiye'nin,
dünyanın, arkeoloji çalışmaları nezdinde de merkez olabilir diyorlar. Onun
için, yapılan yatırımlar… Bir enstitü, bir bahçe, bir depo, bir de müze
yapılıyor.
Şimdi, bundan sonra bu çalışmalara katkı
vermeyi gönülden arzu eden bir ülkeyi, âdeta… Bu tek taraflı yazılmış bir metin
de değil. Bunun muhatabı Türkiye olduğu kadar, Japonya, hatta, yüklenici olması
hasebiyle öncelikli kendisi için bu ikazı koyuyor. Siz, bunu tutuyorsunuz,
olduğu gibi, Türkiye'nin, âdeta, şahsiyetini rencide etmeye yönelik bir
uygulama olarak takdim ediyorsunuz. Bir ülke kendisi için bunu uygun görüp
yazabiliyorsa… Senden de bunu istemiş; fakat, siz duyarlılık göstermişsiniz,
demişsiniz ki, bu metin yer almasın. Müzakere tutanakları var, notalar var.
Benzeri uygulamalar açısından da, örneklerini verdim, daha önce Türkiye'de
yaptığı bu hizmetlerin hepsi karşılığında bu şartı koymuş; ama, limit büyüyüp,
rakam büyüyünce…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - …uluslararası
anlaşmalar olması hasebiyle Meclise gönderilmiş. Meclise gelen… Bunun da,
ikazla düzeltilmesi Japonya tarafından anlayışla karşılanmış. Düzeltilmiş bir
metin üzerinden kıyamet koparmak kimseye bir şey kazandırmaz. Belki, bu
konuşmalar bu milleti rencide eder.
HALUK KOÇ (Samsun) - Yapma ya!.. Yapma
ya!..
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Etmeyin yani!..
Yani, çok çok üzülerek ifade etmek istiyorum ki değerli arkadaşlar,
düzeltilmiş, hatası ortadan kaldırılmış bir metni, hatalıymış gibi, ayıplıymış
gibi sürekli burada canlı tutmayı âdet edinmeyi ben doğru bulmuyorum
arkadaşlar.
Bu konu, nihayette, bir uluslararası
anlaşmanın onaylanmasıdır. Bu harcamalar yapılmış, açılışı bile yapılmış; ama
bir prosedürün tamamlanması gerekiyor; yapılan iş de bundan ibarettir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kapusuz.
Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın
Haluk Koç.(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
HALUK KOÇ (Samsun)- Değerli arkadaşlarım,
şahsım adına söz almış bulunuyorum; tekrar hepinizi, Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben, Sayın Kapusuz'un bir cümlesinden son
derece üzüldüm. Yani, "burada sizin bu dile getirdikleriniz bu milleti
rencide eder" sözü; buna katılmak mümkün değil.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Evet…
HALUK KOÇ (Devamla) - Bunu, ben, eğer,
vicdanların, eğer, insafların terazisi varsa, size bırakıyorum. Bu lafı kabul
etmek mümkün değil.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Olmayan bir şeyi
buraya taşıyorsunuz.
HALUK KOÇ (Devamla) - Burada süreci
anlattık, tane tane anlattık ve Türkiye Cumhuriyetinde en önemli noktalarda
görev yapmış, şu anda milletvekili olarak aramızda bulunan iki değerli
milletvekili arkadaşımızın muhalefet şerhlerini söyledik. Yani, biz nerede
milleti rencide edecek bir açıklama yaptık burada, yapmayın Sayın Kapusuz?! Tam
tersine, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin rencide olmaması için; tam tersine,
Türk Milletinin gururunun incinmemesi için bazı hassasiyetlerimizi dile getirdik. Yani…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Koç, metin
çıkmış mı çıkmamış mı?
HALUK KOÇ (Devamla) - Lütfen efendim,
lütfen efendim…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Metin var mı yok
mu?
HALUK KOÇ (Devamla) - Efendim lütfen, ben
konuşuyorum; siz konuştunuz demin, ben saygıyla dinledim; lütfen…
Yani, her konuda bir laf döndürme…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Laf döndürme
değil, olay bu.
HALUK KOÇ (Devamla) - … "laf kıvırtma"
diyeyim; nasıl olsa bu konuda birbuçuk yıl da hapsim isteniyor; kürsüden de
ifade edeyim, laf kıvırtma konusunda bu kadar mahir olmayalım, lütfen, lütfen…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Kürsüden desen de
kurtulamazsın!
HALUK KOÇ (Devamla) - Lütfen… Lütfen…
Merak etmeyin…
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, müdahale etmeyin.
Buyurun Sayın Koç, siz Genel Kurula hitap
edin.
HALUK KOÇ (Devamla) - Eğer
"kıvırtma" sözüyle Türk Ceza Kanunu yeni 125/3'e göre birbuçuk yıldan
az olmamak üzere hapse gireceksem, kaldır dokunulmazlığımı, kıvırtma, kaldır
dokunulmazlığımı gireyim hapse. Haydi bakalım!.. (CHP sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Karar gelsin de
görelim!
HALUK KOÇ (Devamla) - Yani, o konuya
gelirsen başka konuşurum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, şimdi,
burada bir duyarlılığı dile getirdik, burada bir duyarlılığı dile getirdik.
Ben, bir kere daha, bu uluslararası sözleşmeyi, bir kere daha söylüyorum,
Kırşehir'le, Kaman'la hiçbir ilgisi yok.
Sayın Milletvekili de benim en çok
sevdiğim milletvekili arkadaşlarımdan biri. Onun, bir milletvekili arkadaşına,
zor günlerinde, günlerce nasıl destek verdiğini bilen bir kişiyim.
Yine, Japon Ulusuyla da hiçbir sorun yok.
Japon Ulusu hakkındaki düşüncelerimi de söyledim.
Sadece kendimize dönük bazı ifadelerin,
burada, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini rencide ettiğini düşünüyoruz, Türk
Milletini rencide ettiğini düşünüyoruz, Türk malî mevzuatında emsal
oluşturabilecek birtakım sıkıntılara yol açabileceğini ifade ediyoruz ve kararı
sizin vicdanlarınıza bırakıyoruz.
Saygılarımı sunuyorum efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlanıldı)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, lütfen
pusulaları kontrol eder misiniz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Başkan ne
yapacağını bilir!
BAŞKAN - Oy pusulası gönderen sayın
milletvekilleri Genel Kuruldan ayrılmasın.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji
Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açıkoylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 227
Kabul : 190
Ret : 37 (x)
Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Hayırlı olmasını diliyorum.
4 üncü sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında
Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında
Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147) (xx)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon Raporu 1147 sıra sayı ile
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Onur Öymen.
Sayın Öymen buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Şahsı adına da sözü
var.
BAŞKAN - Şahsınız adına olan süreyi de
birleştiriyorum.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında kitle tahrip silahlarının
yayılmasının önlenmesiyle ilgili anlaşma hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi
Meclis Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu metnin içeriğine
değinmeden önce önemli bir tespitimizi arz etmek istiyorum; o da şudur: Metnin
gerekçesini okuduğunuz zaman, hem genel gerekçede hem de Dışişleri Komisyonu
raporunda birkaç yerde terörle mücadele konusuna değiniliyor. Bu gerekçeyi
okuduğunuz zaman zannediyorsunuz ki, bu anlaşmanın terörle mücadeleyle ilgili
bir boyutu da vardır; ama, anlaşmanın metnine bakıyorsunuz, içinde bir
kelimeyle bile terörle mücadele geçmiyor. Terörle mücadeleyle hiç alakası
olmayan bir anlaşma; ama, nasılsa, bunun gerekçesinde ve Dışişleri Komisyonu
raporunda terörle mücadeleye değiniliyor; şimdi, ona ayrıca değineceğim.
İkincisi; değerli arkadaşlarım, bu gibi
anlaşma tasarılarını Mecliste görüşürken, bizim çok doğru bilgilerle bu
konuşmayı yapmamız lazım, bu görüşmeyi yapmamız lazım. Eğer Meclise sunulan
belgeler doğru değilse, bazı hatalar varsa, o alınan kararları da
etkileyebilir.
Şimdi, biz, bu konunun Dışişleri
Komisyonundaki görüşmesi sırasında bazı sorular sorduk. Bir tanesi şu; dedik
ki: "Türkiye'den başka, Amerika'nın böyle bir anlaşmayı imzaladığı NATO
ülkesi var mıdır?" Bize açıkça cevap verdiler: "Hayır, yoktur"
dediler. Biz dedik ki, nasıl olur, yani, bu kadar NATO ülkesi var, bu konuyla
doğrudan doğruya ilgili ülkeler var; niçin, başka ülkelerle imzalamıyorlar da
Amerikalılar, sadece Türkiye'yle imzalıyorlar NATO ülkeleri arasında?
Son derece önemli ve bize, açıkça,
Dışişleri Komisyonunda yetkililer dediler ki: "Hiçbir ülkeyle, hiçbir NATO
ülkesiyle Amerika bunu imzalamamıştır; bazı Ortaasya ülkeleriyle, eski Sovyet
cumhuriyetleriyle imzalamıştır." Şimdi açıyorsunuz ve bunu, Dışişleri
Komisyonunun raporunda da görüyorsunuz.
Şimdi, dikkatinizi çekerim; biz Dışişleri
Komisyonunda bu görüşmeyi yaptıktan sonra, Amerikan Büyükelçiliği yetkilileri
bizi ziyaret ettiler ve bize dediler ki: "Bu bilgi doğru değildir."
Biz, muhalefet şerhimize de bunu koyduk, bunu yazdık. Niçin dedik, bir tek
Türkiye ile yapılıyor bu anlaşma, başka NATO ülkeleriyle yapılmıyor? Niçin bir
tek Türkiye'yi çıkarıp alıyorsunuz NATO ülkelerinin içinden filan?.. Şimdi,
Amerikalı yetkililer bizi ziyaret ettiler "bu bilgi doğru değildir"
dediler. "Başka NATO ülkeleriyle de benzer anlaşmalar yapılmıştır." O
zaman demek ki, Amerikalıların söylediği doğruysa bize verilen bilgi yanlış,
bize verilen bilgi doğruysa Amerikalıların söylediği yanlış.
Şimdi, aynı husus -birazdan değineceğim-
bu anlaşma çerçevesinde gümrük yetkililerimizin denetimiyle ilgili. Bize
verilen bilgide, işte, gidip, ihtiyaç olduğunda, Amerika'nın bize vereceği bazı
teçhizatı bizim gümrük yetkililerimizin kullanmasının Amerikalılar tarafından
denetleneceği yazılı. Biz de bunu yazdık muhalefet şerhine. Bize diyor ki
Amerikalılar: "Hayır, bu doğru değil. Bizim sadece görevimiz, o verdiğimiz
teçhizat orada duruyor mu, durmuyor mu, buna bakmaktır; hiçbir kimseyi
denetlemeyeceğiz." Şimdi demek ki, değerli arkadaşlarım, Meclis Dışişleri
Komisyonuna verilen bilgilerde bir tutarsızlık var. Demin dediğim gibi, ya o
bilgiler doğru, ya Amerikalıların bize verdiği bilgiler doğru; bunların mutlaka
açıklığa kavuşturulması lazım.
Şimdi, işin esasına gelince, bizim hassas
olduğumuz noktalar nelerdir; hassas olduğumuz noktalar şunlar:
Bir: Bir kere, bu anlaşmanın ne genel
gerekçesinde ne herhangi bir yerinde, Türkiye'nin bu kitle tahrip silahlarının
yayılmasıyla ilgili genel politikası hakkında bir kelime bile yer almıyor.
Birsürü bilgi var içinde, işte işbirliğinin öneminden bahsediliyor vesaire
filan. Peki, bizim tutumumuz ne, bizim politikamız ne? İşte bu yok. Türkiye'nin
bu konudaki yaklaşımı bir kelimeyle bile yer almıyor. Şimdiye kadar neydi
yaklaşımımız; şimdiye kadar yaklaşımımız şuydu: Biz diyorduk ki, bu kitle
tahrip silahlarının yayılmasına karşı ilkeli bir politika izlemeliyiz. Bu ne
demek; yani, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 daimî üyesi dışındaki
ülkelerden hangisi bu silahları üretmeye kalkarsa, biz, onlara karşı
uluslararası toplum ve Türkiye olarak tavır almalıyız, vaziyet almalıyız.
Şimdi, bu tavrımız ortada yok. Ne var; bu konuda Amerika'yla işbirliği
yapacağımız var. Amerika'yla işbirliği yapmayalım mı; gayet tabiî ki yapalım.
Amerika da böyle bir ilkeli yaklaşım sergiliyorsa, biz, niçin Amerika'yla
işbirliği yapmayalım. Amerika, bizim NATO'daki müttefikimiz, Amerika bizim
hasmımız değil. Amerika'yla işbirliği yaparız; ama, bir şartla; onlar da bu
ilkeli tavır sergilediklerini ortaya koyacaklar.
Şimdi, ne görüyoruz; yani, bizi üzen nokta
nedir; bizi üzen nokta şudur: Yıllarca, Amerika, Hindistan'ın ve Pakistan'ın bu
nükleer silahlara sahip olmasına karşı çok yoğun bir politika izledi, çok yoğun
girişimler yaptı ve Türkiye üzerinde de baskı diye nitelendirilebilecek
girişimlerde bulundu. Aman -işte aynı şekilde- bu anlaşmanın konusu olan çifte
amaçlı kullanılabilecek malzemeleri bu ülkelere satmayacaksınız. Nedir onlar;
işte, öyle teçhizatlar, elektronik aygıtlar var ki, bunlardan sanayide de
yararlanabilirsiniz, ekonomik amaçlı da yararlanabilirsiniz, nükleer silah
üretiminde de yararlanırsınız. Bunları katiyen satmayın. Güzel; Türkiye de
satmadı; ekonomik sıkıntılara katlandık, falan… Sonra ne oldu; sonra şu oldu:
Hem Hindistan hem Pakistan, bu silahları ürettiler ve denemelerini de yaptılar,
füzelerini de ürettiler; bu silahların denemelerini de yaptılar. Peki, bunlara
karşı Amerika'nın tepkisi ne oldu; hemen hemen hiçbir şey olmadı. Niçin; çünkü,
Hindistan ve Pakistan, o sırada, Afganistan Savaşı vesilesiyle Amerika'nın
ihtiyaç duyduğu ülkelerdi. Onun için, Amerika, bu ülkelere karşı bir tavır
koymadı. O kadar ki, Başkan Bush, geçenlerde Hindistan'a gittiğinde,
Hintlilerle anlaşmaya vardı, Hintlilerle anlaşmaya vardı ve diyor ki:
"Efendim, işte, sivil amaçlı kullanımıyla nükleer enerjinin askerî amaçlı
kullanımını birbirinden ayırın." Bütün istediği bundan ibaret. Hintliler
memnun. E, hani, siz, nükleer silahların yayılmasına karşıydınız?! Hindistan,
Türkiye'nin hasmı değil, Hindistan, Türkiye'nin dostu. Pakistan'la böyle bir
anlaşma yapmadılar; çünkü, Pakistan'da, nükleer enerjinin barışçı amaçlarla
kullanılması diye bir program yok; sadece askerî amaçlarla kullanılır; ama,
şunu görüyoruz ki, Amerika, ne Hindistan'a ne Pakistan'a karşı güçlü bir tepki
göstermiyor. Peki, Ortadoğu'da nükleer silahlara sahip başka ülke var mı; açın
interneti, açın uluslararası literatürü, göreceksiniz ki, Amerika'nın bölgedeki
çok yakın müttefiklerinden birinin de elinde bu silahlar olduğu söyleniyor.
Peki, ona karşı ne tepki gösteriliyor; hiçbir tepki gösterilmiyor. İşte bizim
itirazımız şudur: Siz İran'a tepki mi gösteriyorsunuz, tamam, gösterin; ama,
İran gibi, bu silahlara sahip olma yolunda adımlar atan başka ülkelere de aynı
tepkiyi göstereceksiniz. Bunun can alıcı tarafı budur, işin ince tarafı budur
ve Türkiye'nin de izlemesi gereken ilkeli politika budur. Aksi takdirde ne
olur; aksi takdirde şu olur: Amerika, hangi ülkenin nükleer silahlar üretimine
karşı çıkarsa, biz de peşinden gideriz, Amerika ne diyorsa biz de onu yaparız.
Bunun adı, değerli arkadaşlarım, dümen suyu politikasıdır. Türkiye gayet tabiî
ki -demin dedim- Amerika'nın müttefiki, dostu; ama, Amerika'nın izlediği
politikanın ilkeli bir politika olmasını talep etmek de bizim hakkımızdır.
İşte, bu anlaşmanın zayıf tarafı bu; bu ilkeli tutumumuzu burada
sergilemiyoruz.
Şimdi, işin başka tarafları da var. O da
şudur: Siz, bu konuyu NATO içinde yürütebilirsiniz; çünkü, NATO'nun, nükleer
silahların yayılmasının önlenmesi için çok özel bir birimi var. Niçin, Amerika,
bunu NATO içinde, bu birim çerçevesinde yürütmüyor da tek tek ülkelerle
anlaşmalar yapıyor? Bir iki NATO ülkesi imzaladı diyor Amerikalılar; ama, niçin
bütün NATO ülkeleriyle bunu imzalamıyorsunuz? Niçin imzalamıyorsunuz? Hadi
gidin Almanya'yla da imzalayın, Fransa'yla da imzalayın, İtalya'yla da
imzalayın, niçin onlarla böyle anlaşma yapmıyorsunuz? Biz, bunu sorduk.
Dışişleri yetkileri diyorlar ki: Efendim, Avrupa ülkelerinin bu konuda taraf
oldukları bir anlaşma var, bu anlaşma dolayısıyla, Amerika'nın, bunlarla böyle
ikili bir anlaşma yapma ihtiyacı yok. Hangi anlaşmaymış o; Vasenaar Anlaşması. Peki, Türkiye bu
Vasenaar Anlaşmasına taraf mı; taraf. Biz de tarafız; o zaman bizimle niye ayrı
anlaşma yapıyorsunuz? Bu işin can alıcı başka bir boyutu da budur. İşte bu
konularda, Hükümetin bize verdiği bilgi farklı, Amerikalılardan aldığımız bilgi
farklı, bu metinde yazılan bilgiler farklı. Velhasıl, bu işin ciddî bir şekilde
yürütülmediği önümüze çıkıyor.
Değerli arkadaşlar, meselenin bir boyutu
da şu: Amerika, bu çerçevede, bize, bazı teçhizatı hibe olarak verecek. Ne
olacak bu teçhizat; bu teçhizat, bizim sınırlarımızda, gümrüklerimizde
yerleştirilecek ve bizim ilgili gümrük makamlarımız, bu teçhizatı kullanarak,
çifte amaçla kullanılabilecek malzemelerin Türkiye sınırlarından geçip
geçmediğini tespit edecek; radyasyonlu maddeler vesaire, falan. Güzel. Siz ne
yapacaksınız; eğer, bizim memurlarımızın eğitime ihtiyacı varsa, bir eğitim
programı yaparsınız, memurlarımız bu cihazların kurulmasını, kullanılmasını
öğrenirler ve sınırlarda bu cihazları kullanırlar. Hayır, öyle değil.
Amerikalılar, gidecek, sınırlarda tespit yapacaklar. Şimdi, metne dikkatle
bakacak olursanız, bu metinde gördüğünüz "uygulamayı denetleyecekler"
diyor. Uygulamayı denetlemek demek, yani, bu işi yapan memurlarımızı denetlemek
demek. Ama, Amerika "hayır, biz o cihazların orada olup olmadığına
bakacağız" diyor.
Değerli arkadaşlarım, yani, bu kadar
itimatsızlık olur mu müttefik ülkeler arasında?! Ben ne yapacağım o cihazı;
alıp başkasına mı satacağım?! "Bizde kural böyledir." Sizde kural
öyledir, bizde de böyledir. Yani, devletlerarası ilişkilerde itimat yoksa,
birbirimizi, böyle, her attığımız adımda denetleyeceksek, o zaman, biz,
kendimizi, ikinci sınıf bir ülke durumuna düşürürüz.
Bu gibi metinleri, nasıl müzakere
ediyoruz, nasıl kabul ediyoruz, nasıl imzalıyoruz; bilmiyoruz. Ama, gerçekten,
bu işlerde, bu konularda, son derece dikkatli olmamız lazım; yani, benim
memurumu denetleyecek misin denetlemeyecek misin; buna yetkin var mı? Benim
Anayasama göre, Türkiye'de görev yapan bir devlet memuru bir yabancı tarafından
denetlenebilir mi; Anayasamız buna imkân veriyor mu? Bizdeki devlet memurları,
hiyerarşik kurallarla göre kendi üst makamları tarafından denetlenir; sonunda,
bakan tarafından, Başbakan tarafından, Bakanlar Kurulu tarafından denetlenir ve
bizde, devletin denetleme kuruluşları vardır, onlar denetler. Ama, bir yabancı
gelecek sizin memurunuzu denetleyecek. İşte, yanlış olan bu. Eğer değilse, o
zaman, bu metni böyle yazmayacaksınız; çünkü, metinde "uygulama
denetlenir" diyor, makine teçhizat orada duruyor mu durmuyor mu demiyor. O
bile, tabiî, incitici, gurur kırıcı bir şey.
O bakımdan, değerli arkadaşlarım, bu gibi
metinlerin, son derece dikkatli bir şekilde kaleme alınması lazım.
Şimdi, meselenin bir başka boyutu da şu:
Bu kanunun gerekçesinde deniliyor ki -bu anlaşmanın gerekçesinde, Meclise
sunulan gerekçesinde- 11 Eylül saldırılarından sonra, işte, terörün boyutu önem
kazandı, yeni bir boyut kazandı terör, terörle mücadele önem kazandı vesaire.
Bunlar çok güzel. Biz de Amerika'yı destekledik. 11 Eylül saldırılarından
sonra, Amerika'yı en çok biz destekledik; ama, şimdi ne görüyoruz; terörle
mücadelede, Amerika'dan, maalesef, yeterli desteği görmüyoruz. Şimdi, bir de
meselenin bu boyutu var; yani, sizin önem verdiğiniz, Amerika olarak öncelik
verdiğiniz bir konuda, işte, bu kitle tahrip silahlarının yayılması konusunda,
biz, size, yasalarımızı da zorlayarak her türlü desteği vereceğiz. Tamam. Peki,
siz bize terörle mücadelede hangi desteği vereceksiniz? Mesele o. Verecek
misiniz vermeyecek misiniz? İşte, bunları konuşmak lazım.
Bakınız, Kuzey Irak'ta 4 000'den fazla PKK
teröristi var. Bunlarla mücadelede -defalarca bu kürsüden açıkladık-
Amerika'dan destek istiyoruz. Ama, ne görüyoruz; Amerika'dan, bu konuda en
küçük bir destek göremiyoruz. Amerikan Büyükelçisi geldi, ona da sorduk. Diyor
ki, efendim, Irak güvenlik güçleri kuvvetlenecekmiş, zaman içinde Irak'ta
asayişi sağlayacakmış, o zaman sıra PKK'ya gelecekmiş ve PKK'yla Irak güvenlik
güçleri mücadele edecekmiş.
Peki, bugün, şu anda, Irak'ta PKK'yla
mücadeleden sorumlu kimdir dedik. Cevap: Kimse değildir. Böyle bir şey olabilir
mi?! Böyle bir şey olabilir mi?! Uluslararası hukuka göre, bir ülkeyi askerî
açıdan işgal etmişseniz, o ülkede asayişin korunmasından siz sorumlusunuz.
Hangi ülkenin orada askerî gücü varsa, o ülkede, işgal eden ülke asayişi
sağlamakla görevlidir. O bakımdan, terörle mücadelede de doğrudan doğruya siz
görevlisiniz. Bize diyemezsiniz, ben karışmıyorum bu işe, Iraklılar karışıyor.
Irak yapabiliyor mu; yapamıyor. Niye yapamıyor; işte, gücü yetmiyor. Peki,
başka kim yapacak; başka da kimsenin gücü yok. Ne olsun "bırakalım kendi
haline." Dünyanın herhangi bir yerinde bunun örneği var mı arkadaşlar?!
Dünyanın herhangi bir yerinde, bir terör örgütünün, bu kadar serbestçe,
herhangi bir güvenlik gücünün takibatından masun olduğu başka bir ülke var mı,
başka bir bölge var mı?! Bir tek Kuzey Irak var. Biz, bunu kabul etmiyoruz; biz,
bunu kabul etmiyoruz. Yani, işin ince tarafı bu.
Buraya Amerikan Kongre heyeti geldi.
Diyorlar ki: "Efendim, biz, Türklere çok büyük saygı gösteririz, çok büyük
hürmetimiz var." Bir tanesi, yaşlıca bir üye, başkanları, dedi ki:
"Ben Kore'de savaştım. Kore'de savaştım ve Türklerin ne kadar cengâver
olduğunu gözümüzle gördük. Biz, aynı cephede Türklerle savaşırken, geceleri
rahat uyurduk; çünkü, biliyorduk ki, bu Türkler, canını verecek; ama, bizi
koruyacak." Şimdi, biz de onlara diplomatik lisanla dedik ki: "Orada
5 000 Türk askeri vardı, siz rahat uyuyordunuz geceleri; ama, bizim
bitişiğimizde, Irak'ta 150 000 Amerikan askeri var, biz rahat uyuyamıyoruz. Biz
rahat uyuyamıyoruz; çünkü, bize yönelik terörü engellemek için hiçbir gayret
göstermiyorsunuz."
Amerika'nın politikası bu mu; hayır,
değil. 11 Eylül saldırılarından sonra Başkan Bush ne dedi: "Bütün terör
örgütleriyle sonuna kadar mücadele edeceğiz. Başka; terör örgütleri listesi
yayınladılar, PKK içinde. Çok güzel; alkışladık Amerika'yı "bravo"
dedik, biz de sizden bunu bekliyorduk. Sonra ne dedi; diyor ki Amerikan Başkanı
Sayın Bush: "Terörle mücadelede bizim gri sahamız yoktur; ya bizden
yanasınız ya teröristten yanasınız, arada kalamazsınız. Ya bizden yana vaziyet
alacaksınız ya teröristten yana. Güzel. Şimdi, biz de Irak'ta Amerikalılara
aynı şeyi söylüyoruz: "Ya bu mücadelede bizden yanasınız veya bize
karşısınız." Neredesiniz?! "Sizden yanayız…" O zaman, gereğini
yapacaksınız.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunları niçin
anlatıyorum; çünkü, huzurunuzdaki metnin gerekçe bölümünde, giriş bölümünde
bunlardan bahis var, terörle mücadeleden; ama, metnin içine bir kelime
koyduramamışız. Eğer bu terörle mücadeleyle hiç ilgisi olmayan bir metinse, o
zaman, başına, gerekçesine bunları niye
koydunuz? İlgili ise, o zaman, metnin içine niçin koyduramadınız? Sıkıntılar
bunlar.
Çok değerli arkadaşım Sayın Kapusuz, demin
kalktı "böyle, muhalefet fırsatlardan yararlanıyor, ulusal duyarlılık
gerektiren konularda" filan… Şimdi, değerli arkadaşlarım, sizden çok rica
ediyoruz; lütfen, birbirimize saygımızı kaybetmeyelim. Biz, burada, AKP'li
milletvekillerine, hiçbir zaman saygıda kusur etmedik ve millî davaları onların
istismar ettiğini söylemedik; ama, hiçbir AKP'linin de, kalkıp, bir muhalefet
partisi milletvekilini, bu gibi ulusal duyarlılık içeren konularda, içpolitika
mülahazasıyla, istismar düşüncesiyle hareket etmekle suçlamasını da kabul
etmeyiz. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu çok açık söylüyorum. Hiçbir
Cumhuriyet Halk Partili, böyle millî meseleleri ucuz politika konusu yapmaz.
Bizim, Atatürk'ten ve İsmet İnönü'den aldığımız miras budur. Biz, ülke çıkarı,
ülkenin haysiyeti, ülkenin itibarı söz konusu olduğu zaman bütün parti
düşüncelerini bir tarafa bırakırız. Önce Türkiye'nin çıkarıdır deriz, önce
Türkiye'nin itibarıdır deriz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Öymen, öyle
olduğu için zaten gereğini yaptık; biz de ona işaret ettik.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Gereğini
yapmadınız. Gereğini yapmadığınızı, biz, orada açıkladık; çünkü, biz, bu
işlerin nasıl yazıldığını biliriz; bizim mesleğimiz bu. Metnin içinde doğrudan
atfı kaldırıp da dolaylı bir atıf koyarsanız, o, metnin içinden onu
çıkardığınız anlamına gelmiyor tamam mı! Demin size bunları açıkladık. Biz bu
kadar hassasiyeti niye gösteriyoruz, yani, Japonya'ya düşman olduğumuz için mi;
hayır. Hükümete, efendim, güçlük çıkaralım, fırsat ele geçirdik mi diyoruz;
demiyoruz. Yani, bizim ne gibi bir menfaatımız olabilir; Türkiye'nin
yararlanacağı bir projeyi reddetmekle veya reddedilmesini istemekte, bizim,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak ne gibi bir çıkarımız olabilir?! Biz, sadece
sizin dikkatinizi çekiyoruz. Bakın, geçmişte de bunu yaptık, siz dinlemediniz.
Askerimizin başına çuval geçirildi; dedik ki, bu, millî haysiyet meselesidir,
milletimizin haysiyetine bu bir saldırıdır, derhal protesto notası vereceksiniz
dedik. Ne yaptınız; Sayın Başbakan çıktı "böyle, her gün nota filan
verilmez" dedi. Farkında değil; nota, diplomatik yazışmaların adı. Her
gün, biz, yüzlerce nota veririz ve böyle bir olay olunca, mutlaka protesto
notası vereceksiniz; bunun başka çaresi yok. Yani, kendi haysiyetinizi korumak
istiyorsanız, mutlaka yapacaksınız. Arkadan, bundan çok daha önemsiz bir
konuda, Yunanistan'ı rahatsız edecek küçük bir şey yaptı Amerika, derhal
Yunanlılar protesto notası verdi; biz veremedik. Bunlar neyi gösteriyor; bunlar
şunu gösteriyor: Böyle, ulusal duyarlılık gösteren, ulusal haysiyet gerektiren
konularda daha dikkatli olmamız gereğini ortaya çıkarıyor. Biz, sadece bunu
söylüyoruz size, başka bir şey söylemiyoruz.
O bakımdan, çok rica ediyoruz, bir kere
daha rica ediyoruz; birbirimize karşı dikkatli bir dil kullanalım. Biz eleştiri
görevimizi yaparız, biz uyarı görevimizi yaparız; ama, hiçbir zaman, sizi,
ulusal konularda duyarlı olmamakla itham etmeyiz. Bizim siyaset anlayışımız
budur, bizim devlet anlayışımız budur. Sizden de rica ediyoruz, Cumhuriyet Halk
Partili milletvekillerinin görüşlerini, yorumlarını değerlendirirken, lütfen,
bizim her meseleyi bir içpolitika istismarı amacıyla gündeme getirdiğimiz gibi
bir kompleksten lütfen kendinizi kurtarın. Yani, biz, burada, bu kürsüde,
Türkiye'nin çıkarının gerektirdiği bir konuda görüşümüzü açıklayamayacağız mı?!
Hangi konuda ne dersek diyelim "efendim, politika yapıyorlar; efendim,
içpolitika için yapıyorlar; efendim, istismar ediyorlar…" Yani, bir konuda
da hakkımız yok mu?!
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Bizim yok mu?!
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Sizin de var;
buyurun, söyleyin.
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Hayır; bizim yok
mu?!
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Sizin de var; olmaz
olur mu; çıkın, söyleyin. Biz, sizi rencide etmiyoruz. Bizim size söylediğimiz,
siz de bizi rencide etmeyin; siz de bizi rencide etmeyin. Burada, ülke
çıkarlarıyla ilgili konuları, hassas konuları görüşüyoruz.
Bakınız, şimdi, Amerika'yla bir stratejik
işbirliği, ortak vizyon belgesi imzalıyorsunuz. Bu ne demektir; Amerika'yla
ortak stratejik vizyonumuz var demektir; başka türlü anlaşılır mı?! Yani, demek
ki, aynı stratejik vizyonunuz var ki, bunu bir belgeye koyacaksınız. Çok güzel.
Şimdi, soruyoruz -işte bu konuyla doğrudan doğruya ilgilidir, İran'la doğrudan
doğruya ilgilidir- Türkiye ile Amerika'nın İran'a yönelik stratejik vizyonları
üst üste geliyor mu, örtüşüyor mu? Amerika'nın stratejik vizyonu önleyici
müdahale stratejisidir; yani, bir ülke size saldırmadan da "eğer, ben, o
ülkeden kuşku duyuyorsam, ona saldırabilirim" diyor Amerika; stratejisi
bu. Siz de o görüşte misiniz? Hangi Türk yetkilisi, hangi Türk bakanı, hangi
Türk hükümeti, bugüne kadar, bu görüşü savunmuştur, hangi Türk Hükümeti; hiç!..
Çünkü, bu, Birleşmiş Milletler Yasasına aykırıdır. Birleşmiş Milletler Yasası,
kuvvet kullanmaya, sadece saldırıya uğradığınız zaman imkân verir veya 7 nci madde çerçevesinde Güvenlik
Konseyinden karar alacaksınız Yedinci
Bölüm çerçevesinde- ama, Birleşmiş Milletler sistemi bu iken, bir devlet,
kalkıp da, efendim, ben, bir ülkeyi tehlikeli görüyorum, o ülkeye tek taraflı
olarak saldırıyorum diyemez; derse, siz, o ülkeyle aynı stratejik görüşteyim
diyemezsiniz. İşin ince tarafları bunlardır.
Şimdi, Ortak Strateji Belge… Amerika ile
Irak konusunda aynı görüşte miyiz?! İşte, Meclisimizin 1 Martta tezkereyi
reddederek sergilediği tutum ortada, Amerika'nın tutumu da ortada. İran
konusunda Amerika diyor ki: "Askerî müdahale seçeneği masanın
üstündedir." Siz de mi aynı görüştesiniz; yani, Adalet ve Kalkınma
Partisi, Türk Hükümeti, İran'a askerî müdahale seçeneğinin masasının üstünde
olmasını kabul ediyor mu? Bu mudur görüşünüz sizin? Değilse, ortak stratejimiz
var diyemezsiniz. Suriye konusunda öyle, Kıbrıs konusunda öyle. Kıbrıs'ta nedir
Amerikan stratejisi; Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyetini Kıbrıs Devleti sayıyor. Siz
de mi öyle sayıyorsunuz?! Tam tersine, bu Hükümet dahil, hepimiz, Rumları,
Kıbrıs Cumhuriyeti olarak kabul edemeyiz diyoruz. Hani stratejik ortaklığımız
vardı?!
Değerli arkadaşlarım, stratejik ortaklık,
boş bir laf değildir. Stratejik ortak demek, birbiriyle temel stratejik
konularda görüş birliği içinde olan ülkeler demektir. Kimdir Amerika'nın
stratejik ortağı; İngiltere'dir. Kimdir; İsrail'dir, bir ölçüde Japonya'dır,
bir ölçüde Kanada'dır; tam değil, bir ölçüde; ama, siz öyle değilseniz… Ha,
keşke olsaydı, keşke Amerika ile biz, aynı stratejik düzlemde olsaydık. Onlar
da bizim bu stratejik değerlendirmelerimizi, görüşlerimizi dikkate alarak, daha
dikkatli bir stratejik yaklaşım benimseselerdi ne kadar iyi olurdu; ama, öyle
değil.
Şimdi, siz, durum böyleyken, kalkıp, bir
Ortak Stratejik Vizyon Belgesini nasıl imzalarsınız?! Ne koyacaksınız içine?!
Yani, İran konusunda aynı görüşteyiz diyebilecek misiniz; diyemeyeceksiniz.
Irak konusunda; onu da diyemeyeceksiniz. Suriye konusunda; diyemeyeceksiniz.
Suriye'ye "şeytan" diyor, siz diyor musunuz; demiyorsunuz. Peki,
Ortadoğu konusunda, Hamas konusunda bizim Hükümetin yaptığı başka, Amerika'nın
yaptığı tam tersi. Onu da söyleyemeyeceksiniz. Kıbrıs ortada. Hangi konuda
Türkiye ile Amerika'nın stratejisi üst üste oturuyor?! Yani, bunu, biz
eleştirmek için söylemiyoruz; ama, bu, hayatın gerçeği. Eğer, böyle uymuyorsa,
stratejileriniz uyuşmuyorsa, sırf kamuoyunu tatmin etmek için, bakın, biz, Amerikalılarla
ne kadar iyi anlaşıyoruz diye çiçek atmak için böyle belgeler imzalayamazsınız.
Bunlar ciddî işler. Yarın, öbür gün bunun hesabını veririz.
Yani, bizim stratejimiz nedir yıllardan
beri; hem müttefiklerimizle, Amerika'yla, NATO müttefiklerimizle iyi
geçineceğiz hem bölge ülkeleriyle iyi geçineceğiz. İran'la, Irak'la,
Suriye'yle, bütün Ortadoğu ülkeleriyle iyi ilişki kuracağız. Bunlarla, bizim,
bin yıldır tarihten gelen ilişkilerimiz var, ortak çıkarlarımız var, kültürel
bağlarımız var, dinî bağlarımız var; yani, Amerika'nın her istediğini yapayım
diye, ben bütün bu bağları bir anda sıfıra irca edebilir miyim; yapamam. O
zaman ne yapacağım; şimdiye kadar yaptığım gibi dengeli politika izleyeceğim.
Şimdiye kadar, bundan önceki hükümetler bu politikayı izlediler. Kalkıp da,
Amerika'yla ilişkilerimiz bozuldu mu o yüzden? Amerika bize niye dengeli politika
izliyorsunuz diye düşman mı oldu; olmadı. İşte, bu, işin ince tarafı. İnce
politika bu.
Biz, İran-Irak Savaşında, Bağdat'ta
İran'ın menfaatlarını savunduk resmen, Tahran'da da Irak'ın menfaatlarını
savunduk. Dünya diplomasi tarihinde bunun örneği yoktur. Niye; çünkü, bütün bu
bölge ülkeleriyle karşılıklı itimada dayanan ilişkiler kurabildik. İşte, bizim
istediğimiz, bu çok başarılı, geleneksel politikamızdan uzaklaşmayın; yani,
Amerika'yla iyi geçineceğiz diye… Amerika'yla iyi geçinmeyi biz de istiyoruz;
ama, diğer bütün ilişkileri tahrip ederek yapmayacaksınız bunu ve yarın, öbür
gün, eğer, bu ilişkiler sıkıntılı bir boyut kazanırsa… Amerika, diyelim ki,
yaptırım uygulamaya başladı İran'a; ne yapacaksınız; siz de mi
uygulayacaksınız?! Uyguladınız; ne olacak; İran da size doğalgaz sevkıyatını
durduracak; Türk kamyonlarının, İran üzerinden Ortaasya'ya sevkini durduracak.
Bu, sizin lehinize mi?! Bir adım ileri gittik; Amerika, efendim, askerî
müdahaleye karar verdi "bu seçenek açıktır" diyor Başkan Bush. Ne
yapacaksınız; ne yapacaksınız; siz de peşine takılıp lojistik destek mi
sağlayacaksınız; hava sahanızı mı açacaksınız, ne yapacaksınız? Planınızı
yaptınız mı, hesabınızı yaptınız mı? Bütün bunların hesabı kitabı yapılmadan,
işte, böyle, stratejik işbirliği ortaklığından filan bahsetmek çok
sakıncalıdır. Sizi, sırf uyarmak için söylüyoruz bunları; bizim görevimiz bu.
Bu anlaşmayı da aynı şekilde değerlendirmek lazım.
Şunu yapsanız bir şey demeyiz:
"Efendim, biz, kitle tahrip silahlarıyla mücadele için NATO içinde, NATO çerçevesinde işbirliği
yapıyoruz" kimse size itiraz edemez. Bütün NATO ülkeleri hangi sistemi
kabul ediyorsa Türkiye de ediyor. Türkiye NATO'nun en sadık üyelerinden
biridir. Biz de itiraz etmeyiz; eğer, Türkiye'nin çıkarına aykırı bir niteliği
yoksa, ki, genelde de yoktur, ama, siz bunu yapmıyorsunuz. Amerika, size, böyle
bir anlaşma tasarısı önerdiği zaman diyeceksiniz ki "bakın, NATO'da sırf
bunun için kurulmuş bir birim var; gelin, orada yapalım bunu." Ne diyecek
Amerika size, niçin NATO'yla işbirliğini öneriyorsunuz diye size kızacak mı?!
Niçin onu yapmıyorsunuz da, böyle, tek başınıza ve çeşitli mahzurlar içeren,
çeşitli açılardan Türkiye'yi rahatsız edebilecek hükümler içeren bir anlaşmayı
imzalıyorsunuz?
İşte, bütün bunlar, en hafif tabiriyle, değerli arkadaşlarım, dikkatsizlik
ürünüdür. Yani, biz, Hükümetin -onu da söyleyeyim sözlerimi bitirirken- hiç
zannetmeyin ki, dış politikada başarısız olmasını isteriz. Hükümetin başarısı
Türkiye'nin başarısıdır, Hükümetin
başarısızlığı Türkiye'nin başarısızlığıdır. Biz der miyiz dış politikada
Hükümet başarısız olsun da biz de puan kazanalım; böyle bir şey bekler misiniz
bizden?! Bizim dediğimiz nedir; Türkiye başarılı olsun. Onun için, bizim size
katkımız, sizi uyarmakla olur. Bir kere daha söylüyorum; lütfen, sizi
uyardığımız için ölçüsüz tepki göstermeyin. Hele, birbirimizi incitmeyelim,
birbirimize saygımızı kaybetmeyelim.
Çok teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.
Sayın Komisyon Başkanımızın söz isteği
var.
Sayın Dülger, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET DÜLGER
(Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Bu anlaşma üzerine, birkaç husus üzerine
açıklama yapmak istiyorum müsaade ederseniz.
Bir kere, bütün arkadaşlarımın emin
olmalarını istirham ediyorum ki, hakikaten, Komisyonumuz son derece titizlikle
çalışmaktadır.
Bu anlaşma huzurumuza geldiği zaman,
metinde görüldüğü üzere "Türk Hükümeti ile Amerikan Hükümeti Arasında
Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik…" Ne demek istediği belli değil.
Önce, bu anlaşmayı biz geri gönderdik ve düzgün ismiyle geldi önümüze. İsmi
"Türkiye ile Amerikan Hükümetleri arasında kitle imha silahlarının
yayılmasının önlenmesi amaçlarıyla ilgili anlaşma" diye düzeldi.
Yayılmanın ne demek olduğu belli değil; bir.
İkinci belirtmek istediğim husus:
"Çift kullanımlı malzemeler" diye bir fikir var ortada. Çift
kullanımlı malzemeler, arzu edilmeyen kullanıcılara yayılması bakımından, yani,
kitle imha silahı yapabilmek için, başka şekilde de kullanılabilecek şekilde,
Türkiye'den geçip başka yerlerde monte edilerek kitle imha silahı haline
döndürülecek olan silahların imalatına engel olmayı önleyen bir anlaşma ve
aslında, bu anlaşma, kitle imha silahları üretimi konusunda. Zaten, biz bunun
yayılmasını önleyici şeye tarafız. Orada, bizim, ayrıca, bir büyük manifesto
halinde bütün fikirlerimizi söylememize ihtiyaç yok, bu bir tali anlaşmadır;
silahsızlanma anlaşması değil; ilkeli bir politika izlendi mi izlenmedi mi diye
bir yere bakma zarureti yok. Bu anlaşma, kitle imha silahlarının malzeme ve
ekipmanlarının yasadışı yollardan ülkemize girmesi, satılması, dışarıya
çıkması, ülkemizde veya ülkemizin dışında monte edilerek kitle imha silahlarının
ortaya çıkarılmasını engelleyici bir anlaşmadır. İkinci derecede bir
anlaşmadır.
Sevgili, Sayın Onur Öymen'in burada ifade
etmiş olduğu büyük anlaşmaların içerisinde zaten biz varız, hep beraber
gidiyoruz. Bu, buralarda, bu çeşit imalatın yapılmasını önlemeyi öngören bir
anlaşmadır. Kitle imha silahlarının yayılmasını önleme amacını görüyoruz.
Bugünkü tehdit algılamaları, kitle imha
silahlarıyla mücehhez terör örgütlerinin eylemde bulunma senaryosu üzerine
odaklandı. Dolayısıyla, anlaşmanın terörle mücadele olgusuyla dolaylı da
ilintisi var; oradaki şeyi söylemek istiyorum.
Bir: Anlaşmamızın, bu anlaşmanın ülkemize
sağlayacağı çok önemli faydalar var. İhracat ve transit ticaretin kontrolü
alanında lisans ve uygulama kurumlarımız, uzmanlık ve teknik malzemeden
yararlanma imkânına kavuşacaklar. Bizim, bunları, kontrol etmek, bilmek, ne işe
yarayacağını anlayacak, hem deteksiyonu yapacak hem de bu şeylerin önlenmesini
temin edebilecek bilgide insanımız yok.
İki: Bu konuda teçhizatımız yok. Bu
anlaşma yoluyla, insanlarımızı eğitme ve teçhizat alma imkânı bulabileceğiz.
Anlaşmanın aciliyetinde -biraz bunda- bir an evvel, bu konuda tahsis edilecek
imkânların elimize gelmesi meselesi var.
Mal tespiti alanında çok ciddî
eksiklerimiz var. Bunun neticesi, kitle imha silahı yapımı alanında kullanılan
radyolojik, kimyasal, biyolojik içerikli veya yüksek teknoloji ihtiva eden
malzemeler ülkemize girebilmekte veya ihraç edilebilmektedir; bunu önlemek söz
konusudur. Sadece kitle imha silahlarının bölgemizde yayılması değil, halk
sağlığı açısından da sakıncalı sonuçlar doğabileceği takdir buyurulacaktır.
Amerika, 40'ın üzerinde ülkeyle bu tür
anlaşmalar yaptı. Bunlar arasında, Polonya, Bulgaristan, Romanya, Slovenya,
Estonya, Letonya, Litvanya gibi müttefiklerimiz de bulunuyor. Burada izlenen
kriter, ülkelerin kitle imha silahları yapımında kullanılan hassas
malzemelerinin gayrikanunî ticaret yolları üzerinde bulunup bulunmadığıdır.
Ayrıca, ülkelerin, ihracat kontrol sistemlerinin yeterli olup olmadığı göz
önünde tutulmaktadır. Bu nedenle, ülkemiz, seçilen ülkeler arasında yer
almaktadır. Bu, birinci husus. Bir tanesi de, coğrafî özellik var. Muhalefet
noktasında, anlaşmaya muhalefet noktasının en önemli şeylerinden bir tanesi
"Türkiye haricinde, diğer NATO ülkeleriyle bu tip anlaşma imzalanmamıştır”
diyor. NATO ülkelerinin çok büyük bir kısmı, bizim çevremizde yer alan ülkeler
gibi ülkeler ile şüphe celp eden ülkeler arasında olmadığı için bizimle özel
olarak imzalıyor; çünkü, asıl, bu gelen malzeme, bizim üstümüzden gidip, bu
diğer ülkelerde ve terörizmle yakinen meşgul olan ülkelerde bir kitle silahı
imalatı imkânı tanıyor.
Bu anlaşmanın, üç yıl için geçerli
olacağını söylemem lazım geliyor.
Anlaşma, yukarıda belirtilen
eksiklerimizin giderilmesiyle amacını yerine getirmiş olacaktır.
Önemli başka bir husus da, hassasiyet
gösterdiğimiz bir husus, gözden geçirme hususunda kullanılabilecek şeyi
söylemem lazım. Yardımın gözden geçirilmesi, Amerika tarafının tek taraflı
tasarrufuyla kullanılabilecek bir unsur değildir. Amerikalı uzmanların yardımı
gözden geçirebilmesi için, önce Türk makamlarının onayının alınması lazım
gelir. Gözden geçirmenin şartları, kapsamı ve amaçları ancak Türk makamlarının
onayının alınmasını takiben tespit edilecek. Bu çerçevede, Amerikalı uzmanların
gümrüklerimize yerleşeceği iddiası doğruyu yansıtmıyor. Esasen, anlaşmanın 3
üncü maddesi bu hususları açıkça karara bağlıyor. Burada net olarak görülüyor
ki, yardım kullanımının gözden geçirilmesi şu şekilde yer alıyor: "Makul
talep üzerine, Birleşik Devletler temsilcilerinin, bu anlaşma çerçevesinde
sağlanan herhangi bir yardımın kullanımı, anlaşmanın yürürlükte bulunduğu süre
içinde yardımın bulundurulduğu veya kullanıldığı yerde izlemesine izin
verilir." Bu da, Türk otoritelerinin mutabakatı alındıktan sonra.
Başka bir hususu dikkate almak lazım
geliyor; o da, gözden geçirme talebinin anlaşmanın yasal süresi olan üç seneyle
sınırlı olmasıdır. Denetim, belirli
şeylerde önceden haber verilmek suretiyle malzemenin kullanımı üzerine
yapılacaktır; eğer, malzeme kullanıma imkân vermeyecek halde bozulmuş, eskimiş
ve düzeltilmesi lazım geliyorsa, bunun içindir, başka bir amacı yoktur.
Bu konulardaki hassasiyetimizin devam
ettiğini ve en az, yine, arkadaşlarımızın gösterdiği hassasiyet kadar, takdire
değer hassasiyet kadar hassasiyet gösterdiğimizin, bütün milletvekili
arkadaşlarımız tarafından bilinmesini, ayrıca, önemle rica ediyorum.
Bu vesileyle, hepinize saygılara sunuyorum
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dülger.
Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Hasan Aydın.
Buyurun Sayın Aydın.
HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; şimdi, bizim geleneğimizde, dışpolitika konuşulurken,
parti farklılıkları, düşünce farklılıkları biraz geride kalır; çünkü,
dışpolitika, içpolitikaya alet edilebilecek ciddiyetsizlikte olamaz. Bu
nedenle, hepimizin, dışpolitikayı konuşurken, birbirimizi daha alıcı, daha
önyargısız, daha bir samimî olarak algılama ihtiyacı var; bizim geleneğimiz bu.
Belki, Türkiye'de, bizim insanımızın en önemli özelliği de bu; kendi arasında
tartışır, konuşur; ama, ülke bütünlüğü, ülkenin geleceği söz konusu olduğunda
hep birleşiriz, bir kalp, bir yumruk oluruz; tarihimizden öğrendiğimiz,
yaşadıklarımız böyle.
Bu sözleşmeyi ben inceledim. Aslında, bu
uluslararası sözleşmelerin imzalanmasında çok temel bir sıkıntı gözüküyor, bir
mantık sıkıntısı, bir özgüven sorunu gözüküyor. Âdeta, biz, özellikle de bizden
daha güçlü olan ülkelerle sözleşme imzalarken bir çekinceyle gidiyormuşuz gibi
bir his ortaya çıkıyor.
Şimdi, burada, Amerika Birleşik
Devletleriyle yapıyoruz sözleşmemizi, aynen şöyle yazıyor bakınız:
"Malzemeler, tahsisat ve teknoloji tedariki şeklinde bedelsiz yardım
sağlama niyetinde olduğunu not ederek…" Arkadaşlar, bu sözleşme, daha
başlangıcında bir kuralsızlıkla başlıyor. Diyor ki, Amerika'nın niyeti -Amerika
niyetten söz ediyor- Amerika'nın niyet beyanında bulunmuş olması, geriye kalan
bütün metinlerdeki yazılılar bizim için yeterli oluyor. Bir kere, niyet ne
demek? Ne zaman niyet edeceksin? Niyet edecek misin gerçekten? Ederim;
ihtiyacımın olduğu ölçüde ederim, ihtiyacımın olmadığı ölçüde etmem…
Devam ediyor… Hakikaten bize yakışmıyor
arkadaşlar. Bakınız, ben okuyorum şu cümleleri, sizler de, lütfen bir
algılayın: "Bu Anlaşmayla Birleşik Devletler tarafından sağlanacak
yardımın (herhangi bir malzeme veya teçhizat için teknik gereksinimleri de
içeren) miktarı ve türü, Türkiye'nin ihtiyaç ve gereksinimleri tam olarak göz
önünde bulundurularak Birleşik Devletler tarafından belirlenir." Yani,
birincisi niyet ediyor -artık onun niyetini sorgulamamız, yargılamamız
kesinlikle mümkün değil- ikincisi de, eğer, bir zahmet, niyet ederse, vereceği
malzemelerin zamanlamasını, ihtiyacını, miktarını da kendisi belirliyor. Hani,
sözleşme yapmıştık?! Yani sözleşme, aynı zamanda karşılıklı bağlayıcı unsurlar
taşıyan bir akittir. Sözleşme yapıyoruz; birincisi, niyetle sözleşme yapıyoruz;
ikincisi ise, Amerika Birleşik Devletleri istediği zamanda, istediği miktarda
kendisi… Hiçbir yaptırımımız yok, yani, bu sözleşmede bize vereceği miktarı
belirleme noktasında bir yaptırımımız yok. Yarın, biz, bu sözleşmeye dayalı
olarak, siz bize neden vermiyorsunuz dediğinizde, söyleyecek; niyet ettik,
şimdi niyetimiz değişti. Peki, niye vermiyorsunuz; şimdilik biraz durun. Bak,
açın sözleşmeyi okuyun, sözleşmede "bunu Amerika Birleşik Devletleri
belirler" diyor, birlikte belirlenir demiyor.
Şimdi, arkadaşlar, böyle bir sözleşme olur
mu ya?! Adı sözleşme!.. Altına imza koyuyoruz; fakat, yetki devrinde
bulunuyoruz. Bu sözleşmenin yetkisini, tek taraflı olarak, kendi rızamızla
Birleşik Devletlere bırakıyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, yardımın
kullanımına kadar… Böyle bir sözleşme olur mu?! Yardımın kullanımında diyor ki:
"Birleşik Devletler temsilcilerinin, bu Anlaşma çerçevesinde sağlanan
herhangi bir yardımın kullanımını, Anlaşmanın yürürlükte bulunduğu süre içinde,
yardımın bulundurulduğu veya kullanıldığı yerde izlemesine izin verilir.
Eşgüdüm makamları…" Devam etmeyeyim, danışmanlarımızı bile oraya getirme
hakkına sahibiz diyor! Bu ne biçim sözleşme, bu nasıl bir güven, bu nasıl bir
stratejik ortaklık, bu nasıl Bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti?!. Bu ne demek
arkadaşlar yahu?! Yani, hiç güvenmiyorlar bize. Geleceğim, denetleyeceğim,
danışmanımla beraber geleceğim, bu sözleşmeye bakma sen, ben güvenmiyorum size,
buna izin vereceksin, bunu imzalayın bakalım diyor, bunu imzala… Biz de
diyoruz: Peki, tamam, imzalayalım. Bitmiyor!..
Böyle sözleşme olmaz arkadaşlar. Yani, bu,
bizim hepimizin onuru. Burada, Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk
Partisi, dışarıda kalan parti söz konusu olamaz. Bir şeyin altına imza
atıyoruz, bu bir şeyin altına attığınız imza yetmişüç milyonun imzasıdır,
hepimizi bağlıyor ve biz, mecburen, beğenmesek de, yarın, bu sözleşmenin
arkasında muhalefet olarak durmak zorundayız, sahip çıkmak zorundayız.
Herhalde, kalkıp, yarın, Amerikalılarla konuşurken, vallahi, kusura bakmayın,
biz o zaman iktidarda değildik. Her ne kadar orada eleştirilerimizi söylediysek
de, biz, aslında, bu sözleşmeye uymuyoruz deme hakkına ya da ahlakına kendimizi
uygun göremeyiz. Bir biçimiyle, bir şekliyle bunu sahiplenmek… Bu, bizim ulusal
davamız çünkü. Böyle bir sözleşme…
Şimdi, daha da kötüsü… Arkadaşlar daha da
kötüsü… Nedir daha da kötüsü; Amerika, sözleşme bittikten sonra araçlarını geri
götürecekmiş; fakat, Türkiye biraz fukara olduğu için, götürürken de götürme yol
parasını kendisi ödeyecekmiş. Çok teşekkürler!.. Yani, bu kadar iyiliğe de
artık bir şey denmez, bu sözleşme imzalanır herhalde! Hiçbir yetkiniz yok. Bu
sözleşmenin Türkçe tanımını dikkate aldığımızda, bu sözleşmenin tam anlamıyla
açılımı, Amerika Birleşik Devletlerinin, bize, şöyle bir isteğimiz var, bu
isteklerimizi, lütfen, yerine getiriniz… Biz de, hay, hay efendim, böyle bir
isteğiniz varsa, biz de, sizin, olmayan stratejik ortağınız olarak bu
sözleşmeyi imzalarız diyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir sözleşme
imzalayalım, bu sözleşmeyi, biraz önce Sayın Hocam Onur Öymen'in de ifade
ettiği gibi, niye bugün imzalıyoruz, ayrıca, ne oldu, yani, ortada ne var da
birdenbire bir şey oldu?! Bir şey oldu tabiî, ciddî olarak bir şey oldu. Ne
oldu; İran nükleer silah üretiyor, uranyumu zenginleştiriyor vesaire. Peki, biz
böyle mi düşünüyoruz; yani, bizim güneydoğu sorunlarına bakarken, Birleşik
Devletler ile biz aynı mı bakıyoruz?! Bu konuda gerçekten omuz omuza veriyor
muyuz?! Gerçekten stratejik ortağımız, bu noktada, başımızın belası durumunda
olan olaylar karşısında bir duruş alıyor mu, bir destek oluyor mu?!
Sözleşmeler, sadece ülkeler arasında, bir
ülkeye ihtiyaç duyduğunda diğerine gidip lütufta bulunan veya talepte bulunup
diğer tarafın da sessizce, sedasızca kabul ettiği bir şey değil. Bu sözleşmede
her iki ülkenin de menfaatı vardır, her iki ülkenin de menfaatları çakışmıştır,
aynılaşmıştır. Böyle bir sözleşmenin altına imza attığınız zaman bizim ülkemiz
bir fayda görecektir o ülkeyle birlikte. Şimdi, bu sözleşmenin bizim ülkemize
getirdiği fayda ne?! Biz, zaten nükleer yayılmaya karşıyız, sözleşmeye tarafız,
daimî üyeler dışındaki ülkelerin silah üretmesine karşıyız. Ne oluyor?!. Bu,
başka bir şey. Arkadaşlar, bu, başka bir şey. Bu, Türkiye'yi bir karakol gibi
görme anlayışından kaynaklanmaktadır. Türkiye'yi, Avrupa'nın doğusu, doğunun
batısındaki bir ülkenin karakolu gibi değerlendirme anlayışıyla yola
çıkılmaktadır. Buna izin vermemeliyiz. Bu sözleşmenin bizim ülkemize de
getirdiği bir şey yok, bu sözleşmenin bizim yaptırımımız anlamında da bir şey
yok. Anlaşılıyor ki, bu sözleşme yürürlüğe girdiğinde bu sözleşmenin Türkiye
tarafından yapılabilecek pek fazla bir şeyi de yok; denetim kendisinden,
kontrol kendisinden, gidiş-geliş kendisinden, canı sıkıldığı zaman geri alma
kendisinden. Böyle bir sözleşmeye Türkiye Büyük Millet Meclisinin, böyle bir
sözleşmeye Lozan'ı imzalamış olan bir Meclisin evet dememesi lazım.
Bu, zam yaptık -yapmadık, Sosyal Güvenlik
Yasasını çıkardık- çıkarmadık meselesi değil. Bu sözleşmeyi imzaladığınızda,
Anayasa Mahkemesinden falan dönmezse, tekrar bir yasa yapıp bu sözleşmeyi bozma
şansına sahip değilsiniz. O zaman acele etmeyin, o zaman bir kere daha gözden
geçirelim.
Bakınız, Japonya'yla imzalanmış olan
anlaşmada kötü şeyler var; geçti… Aynı zihniyet, aynı mantık…
Arkadaşlar, bizim Başbakanımız konuştuğu
zaman müthiş bir yiğitlik gösterisiyle konuşuyor. Bir bakıma da güzel; ama,
şimdi, ben, benim Başbakanımın aynı yiğitliği buralarda göstermesi gerektiğini
düşünüyorum. "Bu böyle biline" dediği bir güzel cümlesi var, bu böyle
biline!.. Lütfen, Sayın Başbakanım, bunu, uluslararası ilişkilerde de bu
tarzınızı sürdürünüz. Uluslararası ilişkilerde de bu böyle biline, bizim
duruşumuz budur, bizim davranışımız budur, bizim yaklaşımımız budur, bizim
temel ilkelerimiz budur, bizim dünyaya bakışımız budur, bizim topluma bakışımız
budur… Sayın Başbakanım muhalefete yüklenirken, sağda solda bazen tartışırken
kızgınlıkla atmış olduğu fırçaların, koymuş olduğu duruşların zerresini yaşatmıyor
bize.
Şimdi, değerli arkadaşlarım…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN AYDIN (Devamla) - Sayın Başkanım,
ben, söz hakkımı kullanmayacağım; çünkü, daha sonra gene söz haklarım var.
Çok teşekkürler arkadaşlar.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.
Sayın Çömez'in sorusu var.
Buyurun Sayın Çömez.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Teşekkür
ederim.
Öncelikle, böyle bir sözleşmenin, yasa
görüşülmeden önce ofislerimize gönderilmemiş olmasından dolayı üzüntü duyduğumu
ifade etmek istiyorum ve bunu eleştiriyorum.
İkincisi, Türkiye, Nükleer Silahların
Yayılmasının Önlenmesi Sözleşmesine taraf, çok açık taraf. Böyle bir sözleşmeye
Türkiye tarafken, Amerika ile Türkiye arasında böyle bir sözleşmenin yapılması
ihtiyacı nereden ortaya çıkmıştır? Bunun izahını rica ediyorum.
İkincisi, Dışişleri Komisyon Başkanımız
bir ifadede bulundu ve dedi ki: "Türkiye'nin şu anda nükleer ve radyoaktif
maddelerin Türkiye'ye girişiyle ilgili süreci denetleme ve kontrol etme imkânı
yoktur." Peki, Türkiye'ye yıllardır radyoaktif madde girer ve özellikle
tıp sahasında, nükleer sahada radyoaktif maddeler kullanılır. Acaba, biz,
yıllardır bunların denetimini yapamıyor muyuz da böyle bir konuda Türkiye'nin
yoksunluğundan ve eksikliğinden Sayın Başkan söz etti ve Türkiye, yıllardır, bu
konuda, nükleer maddeyi ülkesine sokarken bir sorun yoktu da, acaba, dünya
gündemine İran'ın nükleer programı geldiği zaman mı böyle bir sözleşme ortaya
çıktı?
Ayrıca, eğer, bizim, böyle bir denetim
imkânımız, kalifikasyonumuz ve kapasitemiz yoksa, Amerika'nın bu denetim
sürecinde Türkiye'ye soktuğu veya sokacağı veya sokması muhtemel birtakım
materyalleri, nükleer birtakım malzemeleri biz nasıl denetleyeceğiz ve nasıl
kontrol edeceğiz?
Bunları öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çömez.
Sayın Bakan, cevap verecek misiniz; yazılı
mı cevap vereceksiniz?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın)
- Yazılı cevap vereceğiz.
BAŞKAN - Yalnız, birinci soruyu, ben,
Başkanlık olarak, açıklamak durumundayım Sayın Çömez.
Bu yasa tasarısı 3.5.2006 tarihinde bütün
milletvekillerine dağıtıldı; sekreteryanız belki size ulaştırmamış olabilir;
bizim kayıtlarımız öyle, herkese ulaştı. Bunu, Başkanlık olarak arz edeyim.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Ben,
sekreteryamdan kontrol edeyim; ama, siz de, lütfen, gönderdiğiniz elemanların
bir kontrolünü yaparsanız sevinirim.
BAŞKAN - Bu, bir defa, herkese gidiyor,
bunda bir şey yok. Bunu, bizim Genel Sekreterliğimiz yapıyor.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Buradaki
arkadaşlarımın hepsi "bize gelmedi" diyor.
BAŞKAN - Buradan aldığım bilgi, bu tarihte
gönderilmiş; kayıtlarda öyle geçiyor.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Buradaki
arkadaşlarımın hepsi "gelmedi" diyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Araştıralım, bir eksiklik varsa
araştıralım, o eksiği tamamlayalım.
Soru-cevap kısmı da tamamlanmış oldu.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III. -
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yoklama
yapılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN - Maddelerine geçilmesinden önce
yoklama talebi vardır. Yoklama için kayıt yapacağım.
Sayın Koç, Sayın Hamzaçebi, Sayın Kılıç,
Sayın Gülçiçek, Sayın Keleş, Sayın Özkan, Sayın Erbatur, Sayın Araslı, Sayın
Ören, Sayın Melik, Sayın Çorbacıoğlu, Sayın Aydın, Sayın Çilingir, Sayın Arz,
Sayın Öymen, Sayın Ayvazoğlu, Sayın Kesimoğlu, Sayın Durgun, Sayın Ercenk,
Sayın Artantaş, Sayın Özyürek.
Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.
Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama
için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı bulunamamıştır.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.17
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.25
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
-----0----
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 107 nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
III. -
YOKLAMA
BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesi
oylanmadan önce yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştır; bu
nedenle yeniden yoklama yapacağım.
Yoklama için 4 dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı bulunamamıştır.
Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını sırasıyla görüşmek için, 30 Mayıs 2006 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum, iyi akşamlar diliyorum.
Kapanma
Saati: 19.30