BIM 2 5 2006-06-14T13:50:00Z 2006-06-14T13:50:00Z 62 42039 239623 TBMM 1996 479 294273 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22       CİLT: 120       YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

105 inci Birleşim

23 Mayıs 2006 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'in, Kültür ve Turizm Bakanlığının Destinasyon Projesi ve Kütahya tanıtım günlerine, ülke kalkınmasında itici güç olan turizmin önemine ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, Hükümetin uyguladığı tarım politikasının Tekirdağ ve çevresindeki olumsuz etkileri ile Saray İlçesinde kurulması planlanan termik santralın meydana getirebileceği çevre kirliliğinin tarım alanları üzerinde yaratabileceği muhtemel zararlara ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, Lahey'de bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesinin, barışın korunması ve sürdürülmesi, savaşların önlenmesi konusunda oynayabileceği etkin role; bu nedenle, gerekli işlemlerin tamamlanarak Roma Statüsüne ve Uluslararası Ceza Mahkemesi sistemine bir an önce dahil olunmasının önemine ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekili ve Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş'ın, Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/687), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/389)

2.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, Büyükşehir Belediyesi Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/691), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/390)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/799) (S. Sayısı: 1161)

2.- İstanbul Milletvekili Yahya Baş'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/800) (S. Sayısı: 1162)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

4.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

5.- Türkiye Hükümeti ile Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/956) (S. Sayısı: 908)

6.- Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1181) (S. Sayısı: 1180)

V.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ

1.- 663 sıra sayılı araştırma komisyonu raporunun Genel Kurulun 30.5.2006 Salı günkü birleşiminde görüşülmesine ilişkin CHP Grup önerisi

2.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grup önerisi

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş'ın, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, mal rejimi sözleşmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/13149)

2.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin sorumlu tutulduğu bazı olaylara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/13156)

3.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Rusya'daki bir fuara katılım olmamasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/13425)

4.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, askerî hastanelere girişte başörtülü ziyaretçilere yönelik uygulamaya ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/13590)

5.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, bürokratların imza yetkisiyle ilgili bir ifadesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13632)

6.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Ankara-Gölbaşı-Karagedik beldesinde kurulması planlanan Teknokente ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/13634)

7.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, SSK'nın bazı ilaçlar için yaptığı harcamalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/13648)

8.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, işsizlik sigortası uygulamasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/13649)

9.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF Başkanının bir açıklamasına ve TMSF'nin Hazineye maliyetine,

Bir Yunan işadamının ülkemizdeki girişimlerine,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/13651, 13652)

10.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, tarım ürünlerindeki ve girdilerdeki fiyat artışlarına,

- Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, çeltik ve pirinçteki tarife kontenjanı uygulamasından vazgeçilmesine,

- Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın, Atatürk Orman Çiftliğinin yönetimine,

- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un Ağrı'daki bir hayvancılık kooperatifine yapılan yardımlarla ilgili iddialara,

- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Iğdır Kâzım Karabekir Tarım İşletmesine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/13678, 13679, 13680, 13681, 13682)

11.- Manisa Milletvekili Ufuk ÖZKAN'ın, MKE'nin Ankara-Yenimahalle'deki tesislerinin müzeye dönüştürülüp dönüştürülmeyeceğine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/13691)

12.- Manisa Milletvekili Ufuk ÖZKAN'ın, MKE'nin Ankara-Yenimahalle'deki tesislerinin satışa çıkarılmasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/13692)

13.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Kamu İhale Kanununda değişiklik yapılmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/13693)

14.- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, TBMM'deki otopark sorununa ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/13925)

15.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, özel kalem müdürlüğüne yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/13969)

16.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, özel kalem müdürlüğüne yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13977)

17.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, özel kalem müdürlüğüne yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/13984)

18.- Muğla Milletvekili Gürol ERGİN'in, Türk Bayrağını resmeden bir tabloya ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/14177)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Birinci Oturum

Elektronik cihazla yapılan yoklamada Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından, saat 15.10'da toplanmak üzere, Birinci Oturuma 14.08'de son verildi.

Ali Dinçer

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Mehmet Daniş

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

Çanakkale

Kırklareli

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

İkinci ve Üçüncü Oturumlar

TBMM Genel Kurulu saat 15.14'te açıldı.

Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, Danıştaya yapılan saldırıyı kınayan ve saldırıda hayatını kaybeden 2. Daire Başkanının ailesine başsağlığı, yaralılara acil şifalar dileyen,

İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri Öztürk, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı münasebetiyle, Danıştay 2. Dairesi Başkanı ve üyelerine yapılan silahlı saldırıyı kınayan gündemdışı,

Birer konuşma yaptılar.

İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem ve 105 milletvekilinin, Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın nedenleri ile toplumsal birlik ve beraberliğimiz üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/365) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı bildirildi.

TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın Arnavutluk Meclis Başkanı Jozefina Topalli'nin davetine, beraberinde bir Parlamento heyetiyle icabetine,

Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına,

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305), görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),

3 üncü sırasında bulunan, Türkiye Hükümeti ile Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/956) (S. Sayısı: 908),

4 üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota ve Görüşme Tutanaklarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/1185) (S. Sayısı: 1141),

8 inci sırasında bulunan, İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Değiştirilmesine İlişkin 14 No.lu Protokolun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/1022) (S. Sayısı: 1007),

9 uncu sırasında bulunan, (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/968) (S. Sayısı: 977),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

5 inci sırasında bulunan, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1129) (S. Sayısı: 1019),

6 ncı sırasında bulunan, Bitlis Milletvekili Vahit Kiler'in; Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/249) (S. Sayısı: 615),

Yapılan görüşmelerden,

7 nci sırasında bulunan, Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/1072) (S. Sayısı: 1043), görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan,

Sonra, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

23 Mayıs 2006 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 16.19'da son verildi.

 

 

 

Sadık Yakut

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Ahmet Gökhan Sarıçam

Mehmet Daniş

 

Kırklareli

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye


No.: 145

II.- GELEN KÂĞITLAR

22 Mayıs 2006 Pazartesi

Tasarı

1.- 3046 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/1208) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2006)

Teklifler

1.- Sivas Milletvekili Osman Kılıç'ın; Köy Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/792) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2006)

2.- Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin'in; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/793) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.5.2006)

3.- Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın; Ermeni Soykırım Yalanlarının Cezalandırılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/794) (Dışişleri ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.5.2006)

4.- Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali ile Kırıkkale Milletvekili Murat Yılmazer'in; 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/795) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2006)

 

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Haritacılık Alanında Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1128) (S. Sayısı: 1181) (Dağıtma tarihi: 22.5.2006) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Macaristan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1132) (S. Sayısı: 1182) (Dağıtma tarihi: 22.5.2006) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1143) (S. Sayısı: 1183) (Dağıtma tarihi: 22.5.2006) (GÜNDEME)

4.- Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/1205) (S. Sayısı: 1186) (Dağıtma tarihi: 22.5.2006) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergesi

1. - Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, Atatürk'ün doğduğu evi ziyaretiyle ilgili bir iddiaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1703) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/5/2006)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Gaziantep Milletvekili Abdulkadir ATEŞ'in, ABD Merkezi Haberalma Örgütüne ait uçakların havaalanlarımızı kullanıp kullanmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14178) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/4/2006)

2. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı mütevelli heyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14179) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

3. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, bazı kamu kurum ve kuruluşlarının görev zararlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14180) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

4. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, yatırım projelerinde kullanılan dış kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14181) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

5. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Hakkâri'de yapılan ihalelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14182) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

6.                   - Afyonkarahisar Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE'nin, Afyonkarahisar'da yapılan ihalelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14183) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

7. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, AK Parti Adıyaman İl Kongresine öğrencilerin katılımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14184) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

8. - Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, AK Parti Adıyaman İl Kongresine öğrencilerin katılımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14185) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

9. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, AK Parti Adıyaman İl Kongresine öğrencilerin katılımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14186) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

10. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, Bingöl-Karlıova'da TOKİ'nin aldığı araziye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14187) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

11. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, TRT İzmir Bölge Müdürlüğüne yönelik bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14188) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

12. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, BOTAŞ'ın kurduğu bir şirketteki personel istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14189) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

13. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Ailenin Korunmasına Dair Kanunda yapılmak istenen bir değişikliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14190) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

14. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, dış borçlanmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14191) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

15. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, AK Parti il kongrelerinde kamu araçlarının kullanıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14192) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

16. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, özürlü, hükümlü ve terör mağduru istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14193) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

17. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Başbakanlık Müsteşarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14194) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

18. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, Burdur-Bucak-Seydiköy'ün köy içi yollarının onarımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14195) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

19. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, bakanların AK Parti il kongrelerine katılmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14196) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

20. - İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ'ın, emekli aylıklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14197) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

21. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Dinç Bilgin'in "28 Şubat Süreci"yle ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14198) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

22. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, Ankara Büyükşehir Belediyesinin Çin'den granit ithal edeceği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14199) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

23. - Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, kamu kurum ve kuruluşlarının Bilecik'te açtıkları ihalelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14200) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

24. - Edirne Milletvekili Nejat GENCAN'ın, Toplu Konut İdaresinin Edirne'deki faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14201) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

25. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Atatürk'ün doğduğu evi ziyaretiyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14202) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

26. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Korkut Özal'ın sahibi olduğu iş merkezine kaçak kat yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14203) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

27. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, AK Parti Adıyaman İl Kongresine öğrencilerin katılımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14204) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

28. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı mütevelli heyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14205) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

29. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Başbakanlık Müsteşarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14206) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/5/2006)

30. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Iğdır'dan Nahcıvan'a geçişlerde alınan harca ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14207) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/5/2006)

31. - Mersin Milletvekili Ersoy BULUT'un, AK Parti Adıyaman İl Kongresine öğrencilerin katılımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14208) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/5/2006)

32. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, AK Parti Diyarbakır İl Kongresine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14209) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/5/2006)

33. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'da şiddetli yağıştan meydana gelen afete ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/14210) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

34. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, İzmir-Çeşme otoyolunun bir bölümündeki ücretlendirmeye ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/14211) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

35. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, atık su ve evsel nitelikli katı atık arıtma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14212) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

36. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya-Çumra Şeker Fabrikasının atık sularının çevreye zarar verdiği iddialarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14213) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

37. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, İzmir-Kemalpaşa-Ulucak Köyünde orman görevlilerinin köylüleri tartakladığı iddiasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14214) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

38. - Mersin Milletvekili Ersoy BULUT'un, Mersin-Kazanlı Beldesindeki sanayi tesislerinin çevreye etkilerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14215) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

39. - Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN'ün, Muğla-Köyceğiz-Ekincik Köyündeki "2B" arazilerinin tahsisine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14216) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/5/2006)

40. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Dinç Bilgin'in Etibank'ın devri ile ilgili iddialarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/14217) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

41. - Zonguldak Milletvekili Harun AKIN'ın, Filyos Vadisindeki yerleşim birimlerinin ekonomik kalkınmasına yönelik projeye ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/14218) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/5/2006)

42. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Gaziantep Çimento Fabrikasının bir ihalesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/14219) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

43. - Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, engelli ve özürlü personel istihdamına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/14220) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

44. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, futbol liglerinde yaşanan şiddet olaylarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/14221) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

45. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, bir kitabın yazarı olduğu iddia edilen TRT Genel Müdür Yardımcısına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/14222) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

46. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, TRT'nin yaptığı kurum içi sınavla ilgili iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/14223) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

47. - Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN'ın, 6/5/2006 tarihinde TRT yayınlarında meydana gelen kesintiye ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/14224) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

48. - Tekirdağ Milletvekili Erdoğan KAPLAN'ın, Tekirdağ-Saray'daki linyit sahasında termik santral kurma çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14225) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

49. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, Burdur-Tefenni-Çaylı Köyünün gölet ihtiyacına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14226) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

50. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kura Nehrinde taşkın önleme çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14227) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

51. - Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Çan Linyit İşletme Müdürlüğüne ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14228) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

52. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, İstanbul-Tuzla Belediyesince yeni evli çiftlere dağıtıldığı iddia edilen bir kitaba ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14229) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

53. - Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin bulvar ve caddelerdeki ağaçlandırma çalışmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14230) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/5/2006)

54. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Kuzey Irak'taki yönetimin Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki vatandaşlara yönelik bazı faaliyetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14231) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/5/2006)

55. - İstanbul Milletvekili Halil AKYÜZ'ün, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi Müdürlüğüne yapılan atamaya ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14232) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/5/2006)

56. - Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, Millî Eğitim eski Bakanı Mustafa Necati'nin evinin kiralanmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14233) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

57. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya'daki bir antik kentin aydınlatmadan doğan elektrik borcuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14234) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

58. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, AK Parti Adıyaman İl Kongresine öğrencilerin katılımına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14235) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

59. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'daki bir köy ilköğretim okulunun lojman ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14236) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

60. - Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, Tekirdağ-Çerkezköy-Kapaklı Beldesindeki sağlık kuruluşlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14237) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/5/2006)

61. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, sosyal güvenlik kuruluşlarının ilaçlı stent  bedelini karşılamamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14238) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/5/2006)

62. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, hastaneye verilen senedi ödeyemeyenlerin hapse girdiği iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14239) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

63. - Balıkesir Milletvekili Orhan SÜR'ün, Türkiye Jokey Kulübünün kiraladığı AOÇ arazisi üzerinde gerçekleştirmek istediği bir tasarrufa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından  yazılı soru önergesi (7/14240) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

64. - Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN'ün, doğal afetlerden zarar gören çiftçilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından  yazılı soru önergesi (7/14241) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/5/2006)

65. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya-Çeltik-İshakuşağı Köyündeki Hazine arazilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından  yazılı soru önergesi (7/14242) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/5/2006)

66. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMO'da yapılan bazı personel görevlendirmelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından  yazılı soru önergesi (7/14243) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/5/2006)

67. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, sözde Ermeni soykırımı ile ilgili Fransa'da hazırlanan tasarıya ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/14244) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

68. - Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, engelli ve özürlü personel istihdamına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/14245) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/5/2006)

69. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Emekli Sandığının bazı tıbbi ürünler için yaptığı ödemelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14246) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/5/2006)

70. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Ankara-Çubuk-Saray Rehabilitasyon Merkezinde yaşanan bir olaya ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/14247) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

71. - Gaziantep Milletvekili Abdulkadir ATEŞ'in, THY'nin bir Yönetim Kurulu üyesinin pilotluk yaptığı iddiasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14248) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/5/2006)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, Antalya Kültür Merkezinde düzenlenen bir programa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13513)

2. - Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un, Diyarbakır'da yaşanan olaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13514)

3. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, medyaya yönelik bazı ifadelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13515)

4. - İstanbul Milletvekili Mehmet SEVİGEN'in, SEKA Kent Parkı 1. Etap ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13517)

5. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, kredi kartı faizlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13520)

6. - Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un, ABD'nin İskenderun Limanında incelemelerde bulunduğu iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13521)

7. - Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un, Maliye Bakanının mayınlı sınır arazilerinde incelemelerde bulunduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13522)

8. - Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, kamu bankalarına borcu olan küçük ve orta ölçekli işletme sahiplerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13523)

9. - Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, Merkez Bankasının belirlediği kredi kartı faiz oranlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13524)

10. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, 2003-2005 yılları arasında yapılan yatırımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13525)

11. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, İzmir'de Türkiye Denizcilik İşletmelerine ait bir arazinin kiralanmasına ve Konak Piyer İskelesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13526)

12. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, sözleşmeli personelin, memur kadrolarına atanmasına imkân sağlayan kanun tasarısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13527)

13. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Gelir Vergisi Kanununda yapılan değişikliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13528)

14. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, İstanbul-Sultanbeyli'de yapılmak istenen cemevine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13529)

15. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, Karadeniz Sahil Yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/13532)

16. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, bazı yol yapım çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/13533)

17. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Celal Bayar Üniversitesi Yuntdağı kampusünün bağlantı yollarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/13534)

18. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Ankara-Mamak çöplüğüne ve hayvan itlafı iddialarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13535)

19. - Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkındaki çalışmalara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13536)

20. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, çevre düzeni planı için başvuran belediyelere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13537)

21. - Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, Ankara'nın Mamak ve Altındağ ilçelerindeki hayvan itlafı haberlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13538)

22. - İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, Kıbrıs Rum Kesimi uçak ve gemilerinin kabulü konusunda taviz verilip verilmeyeceğine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/13539)

23. - İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, KKTC'de üretilen ürünlerin Güney Kıbrıs'tan ihraç edileceği iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/13540)

24. - İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, AB'nin KKTC'ye mali yardımı konusundaki tutuma ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/13541)

25. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, ABD'nin İskenderun Limanında incelemelerde bulunduğu iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/13542)

26. - İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, ABD'nin İskenderun Limanında askeri tesis kurmak istediği iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/13543)

27. - İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa ELEKDAĞ'ın, Japonya ile imzalanan Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin hibe yoluyla yapılmasına yönelik anlaşmaya ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/13544)

28. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF Başkanının bazı açıklamalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/13546)

29. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF aleyhine Polonya'da dava açılıp açılmadığına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/13547)

30. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bazı İmar Bankası mudilerine yapılması gereken ödemelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/13549)

31. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Star Gazetesinin satışına ve çalışanlarının durumuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/13550)

32. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'nin Telsim ihalesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/13551)

33. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, TMSF'nin uygulamalarına ve denetimine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/13553)

34. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya'nın yüzme havuzu ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/13557)

35. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya'da yapılacak yüzme yarışmalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/13558)

36. - Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, örnek davranışlarda bulunan vatandaşların ödüllendirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/13559)

37. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, TRT 2'de yayınlanan bir programın yayından kaldırılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/13560)

38. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Devlet bankalarından verilen kredilere ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/13562)

39. - Mersin Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK'in, tedavülden kaldırılan banknotlara ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/13563)

40. - Kars Milletvekili Selami YİĞİT'in, Yap-İşlet-Devret ve Yap-İşlet modelleriyle yapılan enerji yatırımlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/13567)

41. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Yortanlı ve Çaltıkoru barajları inşaatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/13568)

42. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Sayıştay'ın Yap-İşlet-Devret yöntemiyle yapılan elektrik santralleriyle ilgili raporuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/13569)

43. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Yeşilkavak Barajının yapımına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/13570)

44. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Zeytinçay Göletinin yapımına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/13571)

45. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Ankara'daki hayvan itlafı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13572)

46. - Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Malkoçlar sınır kapısının açılmamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13574)

47. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'daki bir köyün yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13576)

48. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Erzurum Valisi ile görüşmek isteyen köylülere yapılan müdahaleye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13577)

49. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Alanya-Süleymanlar Köyünün yol ve su ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13578)

50. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, terkin edilen vergi borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13583)

51. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, yatırım teşviki uygulamalarının sonuçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13584)

52. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Manisa Vergi Dairesi Başkanlığı hizmet binasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13585)

53. - İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, bir şehit ailesine verilen tazminat ve bağlanan maaşa ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13586)

54. - Gaziantep Milletvekili Abdulkadir ATEŞ'in, elektrik dağıtım bölgelerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13588)

55. - Mersin Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK'in, bazı konularda ABD ile ilişkilere ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13589)

56. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Avustralya ve Yeni Zelanda ziyaretine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13591)

57. - Hatay Milletvekili Fuat ÇAY'ın, bir ders kitabındaki Türkiye haritasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13593)

58. - Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, Samsun-Alaçam Öğretmeneviyle ilgili bazı iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13594)

59. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, Ankara'daki bir sosyal bilimler lisesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13595)

60. - İstanbul Milletvekili Güldal OKUDUCU'nun, okullarda yaşanan şiddet olaylarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13596)

61. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Manisa-Salihli'deki bazı okulların derslik ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13598)

62. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Manisa-Salihli'deki bir ilköğretim okulunun derslik ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13599)

63. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Manisa'daki bazı okulların ek bina ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13600)

64. - Denizli Milletvekili  Ümmet KANDOĞAN'ın, şehit öğretmenlere Devlet Övünç Madalyası verilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13601)

65. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, bazı ihalelerle ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13602)

66. - İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, Düzce'deki aile hekimliği pilot uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13603)

67. - Mardin Milletvekili Muharrem DOĞAN'ın, Mardin İlinin sağlık kuruluşu ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13604)

68. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, İstanbul-Beykoz Çocuk Göğüs Hastalıkları Hastanesinin taşınmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13606)

69. - Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, Ankara'nın Gölbaşı İlçesindeki toprakların kanser riski taşıdığı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13607)

70. - Ankara Milletvekili Ersönmez YARBAY'ın, Ankara'nın Gölbaşı İlçesi topraklarındaki asbeste ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13608)

71. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Manisa'daki bazı hastanelerin kapasitesinin artırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13609)

72. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Manisa-Salihli'deki Sağlık Meslek Lisesinin ve sağlık ocaklarının hizmet binası ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13610)

73. - İstanbul Milletvekili Lokman AYVA'nın, bilinmeyen numaralar (118) hattına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13617)

74. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, THY'deki personel hareketlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13618)

75. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, TCDD santralının bekleme melodisine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13619)

76. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Manisa Merkezinden geçen demiryolu hattının güvenliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13620)

77. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Manisa'da SSK ve BAĞ-KUR'un hizmet binası ihtiyacına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13623)

 

 

 

 

 

                        No.:                           146

23 Mayıs 2006 Salı

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Devleti Arasında Telif Hakları ve İlgili Diğer Fikri Haklar Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1151) (S. Sayısı: 1184) (Dağıtma tarihi: 23.5.2006) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Kurulu Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1176) (S. Sayısı: 1185) (Dağıtma tarihi: 23.5.2006) (GÜNDEME)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.05

23 Mayıs 2006 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Kültür ve Turizm Bakanlığının Destinasyon Projesi ve Kütahya tanıtım günleri hakkında söz isteyen, Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven'e aittir.

Buyurun Sayın Güven. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'in, Kültür ve Turizm Bakanlığının Destinasyon Projesi ve Kütahya tanıtım günlerine, ülke kalkınmasında itici güç olan turizmin önemine ilişkin gündemdışı konuşması

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kültür ve Turizm Bakanlığımızın Destinasyon Projesi, bir anlamda yol haritası diyebileceğimiz bu projenin ilk pilot uygulaması olan, tarih, kültür, termal, doğa, Aizanoi, sağlık, Zeus, Amazon Lahdi, Frig Vadisi, Ezop, Evliya Çelebi, uygarlık, Germiyan Beyliği, Hayme Ana, Devlet Hatun, şehzadeler başkenti, çini, porselen, gümüş, sim-sırma, bor, kömür, elmas, Mevleviliğin ikinci başkenti, Gediz, Porsuk, Murat Dağı, Domaniç Ormanları, konaklar, Dumlupınar "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri" motifleriyle bezenen, toprağı ile ateşin ve suyun coşkulu diyarı Kütahyamızın tanıtım günleri hakkında, kısa da olsa sizleri bilgilendirmek amacıyla gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; küreselleşen dünyada turizm, değişik kültürlerin birbirlerini gerçek anlamda tanımalarını sağlamak suretiyle, ülkelerin ortak bir anlayış çerçevesinde buluşmalarına imkân tanıyan önemli bir araç işlevi görmektedir. Bu işlev, bizim özkültürümüzün de özünü ifade eden "tanış olalım, biliş olalım, işleri kolay kılalım" özdeyişiyle de birebir örtüşmektedir. Turizmin anafikri de tanımak, tanışmak, tanıştırmak, etkileşim, kültürlerarası  iletişim olması yönüyle oldukça önemli olsa gerektir. Bu, kalkınmaya giden yoldur. Bu, mutluluğun kapısını aralamak ve açmaktır.

Turizm sektörü, kalkınma sürecinin itici gücü olup, 40'ın üzerinde sektörü doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir; küresel sermayeye yüzde 10 oranında katkı sağlamakta, 200 000 000'un üzerinde istihdam imkânı oluşturmaktadır.

Türkiye turizminin son yıllarda büyük aşamalar kaydetmesinden büyük memnuniyet duymaktayız. Turizmde, 2004 yılında yakaladığı yüzde 25'lik artışla Avrupa'nın en hızlı büyüyen pazarı olan Türkiye, 2005 yılında, yüzde 21 büyüme oranıyla bu başarıyı sürdürmüş, 2004 yılında ağırladığı 18 000 000 yabancı turist sayısını, 2005 yılında 21 000 000'un üzerine çıkarmayı başarmıştır. Turizmde yakalamış olduğumuz bu ivme, 2006 yılında da artarak devam edecektir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; henüz değerlendirilmeyen kültür ve turizm potansiyelimizi ortaya çıkararak tanıtımını yapmak, ülkemizin kalkınma sürecindeki ivmesini yükseltmek, istihdamı ve yatırım imkânlarını artırmak, ülke turizmini daha sağlıklı bir yapıya kavuşturmak amacıyla, kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği yapması zorunludur. Bu işbirliklerinden biri de sahip olduğumuz tarihî ve kültürel potansiyelin değerlendirilmesi amacıyla öncelikle yerel düzeyde gerçekleştirilen destinasyon projeleridir.

Bugüne kadar, Kütahya başta olmak üzere, yurdumuzun 11 bölgesinde gerçekleştirilmiş olan destinasyon çalışmalarıyla, Türkiye'de kültür ve inanç turizmi, sağlık ve termal turizmi, kongre turizmi, ekoturizm, dağcılık, mağara ve kış sporları gibi çeşitli alanlarda turizmin geliştirilmesini hedeflemekle birlikte, kültür varlıklarımızın restorasyonu, yatırımın teşviki, personelin eğitimi sağlanmakta, kültür ve turizm alanındaki projelere ulusal ve uluslararası fon bulma yöntemleri ve tanıtım faaliyetleri yürütülmektedir.

Bu genel çerçeve kapsamında, zengin yeraltı ve yerüstü kaynakları, termal kaynakları, el sanatları, uygarlıklar ve tarihsel özellikleriyle önemli bir turizm potansiyeline sahip bulunan Kütahyamızda bir pilot uygulama gerçekleştirilmektedir.

24 Mayıs 2006 tarihinde; yani, yarın başlayacak olan, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kütahya Valiliği, Kütahya Belediyesi, Dumlupınar Üniversitesi ve Kütahya Ticaret ve Sanayi Odası ile çeşitli sivil toplum kuruluşları ve özel sektörün işbirliği çerçevesinde çeşitli etkinliklerin yürütüleceği Kütahya tanıtım günleri düzenlenmiştir.

Yarın başlayacak ve 5 günlük özel programı takiben bir ay sürecek olan Kütahya tanıtım ve indirim günlerinde, her türlü üründe yüzde 43'ten yüzde 70'e varan indirim uygulanarak, diğer tüm kentlere örnek olacak bir uygulamanın gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.

Tüm Türkiye'nin davetli olduğu Kütahya'ya, bu dönemde gelecek olan ziyaretçiler, daha düşük fiyatla alışveriş, daha düşük fiyatla tatil, ücretsiz kültür gezisi ve halka açık aktiviteler ile ücretsiz eğlence avantajına sahip olacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı lütfen tamamlayın.

ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; siz, çok değerli kâşiflerini bekleyen Kütahyamız, binlerce yıllık tarihinde uygarlıkların kesişme noktası olmuş, antik çağda Friglere, daha sonra, Roma, Bizans, Germiyanoğulları ve Osmanlı Devletine ev sahipliği yapmıştır.

Dünyanın ilk antik borsası ve dünyadaki en sağlam korunabilmiş Zeus Tapınağının bulunduğu Çavdarhisar İlçemizdeki Aizanoi, bugün ikinci Efes olma yolundadır.

26 Mayıs Cuma günü, 57 ülkenin diplomatik temsilcileri, Devlet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İMKB, TURSAB, TOBB gibi kurumların katılımıyla, TRT ve ulusal televizyon kanallarının canlı yayınlarıyla, borsanın açılışı yapılacaktır.

Ayrıca, dünyadaki ilk toplu iş sözleşmesi, 13 Temmuz 1766'da Kütahya'da imzalanmış, dünyanın en sağlam kalmış Amazonlar Lahdi Kütahya'da olup, masal kahramanı Ezop, Kütahya'da yaşamıştır. Avrupa ve dünyadaki ilk ve tek çini müzesi Kütahya'dadır. Evliya Çelebi Kütahyalıdır. Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi'nin büyükannesi Hayme Ana'nın türbesi, Domaniç İlçemizin Çarşamba Köyündedir. Macar millî kahramanı Kossuth'un Macar Anayasasını kaleme aldığı sürgündeki evi buradadır. Tarihî dokusunu korumuş konaklar, tarihin tanıkları olarak ziyaretçilerini beklemektedir. Türkiye'nin en önemli çini ve porselen merkezi Kütahya'dadır. Kütahya'daki termal kaynakları binbir derde devadır. Ilıca bölgesindeki Harlek tesisleri, ülkemizin en iyi SPA, yani, suyla tedavi yöntemi merkezi seçilmiştir. Yine, Kütahya, Türk ve dünya askerlik tarihinin en büyük zaferinin kazanıldığı yer olarak, Zafertepe, Çalköy ve Dumlupınar'la zengin bir kültürel mirasa sahiptir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; tüm Türkiye'nin davetli olduğu Kütahyamıza 24 Mayıs - 24 Haziran tarihleri arasında sizleri bekliyoruz. Kütahyamız sizlerle tanışmaktan büyük keyif alacaktır derken, tüm Kütahyalı hemşerilerimiz adına, başta Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Atilla Koç ve Hükümetimiz üyelerine teşekkür ve saygılarımı arz ederken, bana bu fırsatı veren Meclis Başkanımıza, Yüce Meclisimizin siz değerli üyelerine ve yüce milletimize en derin saygı ve selamlarımı sunar, teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Güven.

Gündemdışı ikinci söz isteği, Tekirdağ İlinde yapılması düşünülen termik santralla ilgili olmak üzere, Tekirdağ Milletvekili Sayın Erdoğan Kaplan'a aittir.

Buyurun Sayın Kaplan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

2.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, Hükümetin uyguladığı tarım politikasının Tekirdağ ve çevresindeki olumsuz etkileri ile Saray İlçesinde kurulması planlanan termik santralın meydana getirebileceği çevre kirliliğinin tarım alanları üzerinde yaratabileceği muhtemel zararlara ilişkin gündemdışı konuşması

 ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tekirdağ'ın Saray İlçesinde kurulması planlanan termik santralla ilgili gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Hepinizin bildiği gibi, Trakya bölgemiz ve o bölgenin en önemli illerinden birisi olan Tekirdağ, tarımın en yoğun yapıldığı bölgemizdir. Tekirdağ ve Trakya bölgemiz, verimli arazisiyle, ülkemiz buğday üretiminin yüzde 20'sini, ayçiçek üretiminin ise yüzde 75'ini sağlamaktadır. Hükümetin IMF dayatmaları nedeniyle uyguladığı tarım politikası tarımı âdeta yok etmektedir. Trakya'da tarım bitmektedir, buğday üretimi gerilemektedir, kanola ve ayçiçeği üretilen alanlar azalmaktadır. Hükümet, çiftçiyi aç bırakmıştır. Yeri gelmişken ifade edeyim; Sayın Başbakan, Tarım Kongresinde çiftçilerin gözünün içine baka baka, gübre desteğinin, ilk, kendi Hükümetleri döneminde başladığını ifade etmiştir "ilk biz başlattık" demiştir. Çiftçiler ve o toplantıda bulunan Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal bu iddianın doğru olmadığını ifade etmiştir. 1997 yılında çıkan bir Bakanlar Kurulu kararı, Sayın Başbakanın doğruyu söylemediğini ortaya koymaktadır. Bu Bakanlar Kurulu kararını, Sayın Başbakana, ben, doğruyu söylemesi için Trakya çiftçisi adına gösteriyorum. Karar da buradadır, Resmî Gazete kararı buradadır. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Başbakan futbolu seviyor. Gösterelim ki, bir daha ofsayta düşmesin. Gübre destekleri, ilk, AKP döneminde başlamamıştır. AKP döneminde başladığı iddia olunan gübre desteği ise doğrudan gelir desteği paralarından kesilerek yapılmıştır; onu da zamanında vermiyorsunuz. Az önce, Mucur-Karacalı Köyünden Bekir Çavuş "doğrudan gelir desteğini alamadık" diye feryat ediyor telefonda.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; uyguladığı ekonomik program ve tarım politikasıyla çiftçiyi aç bırakan AKP, şimdi, Tekirdağ İlinin Saray İlçesinde kurmayı planladığı termik santralla çiftçimizi öldürmek niyetindedir. Ben, Saray eski Belediye Başkanıyım. Her hafta sonu Tekirdağ'da, Tekirdağ'ın ilçelerinde, köylerindeyim. Saray'da, Tekirdağ'da termik santral kurulması kararı korkuyla, endişeyle karşılanmıştır. Türkiye Kömür İşletmelerinin internet sitesinde ihalenin 20 Haziranda yapılacağı bildirilmektedir. Yine, ilanda, ihalenin kamu ihale mevzuatı çerçevesinde yapılmayacağı, kurumun kendi ihale mevzuatı çerçevesinde yapılacağı ifade edilmektedir. Bu ihale sürecinin ne kadar şeffaf olacağı ortadadır. Yatağan tecrübesi önümüzdedir; termik santral atıklarının, küllerinin çevreye, insana, tarıma hangi zararları verdiği ortadadır. Yatağan Termik Santralından kaynaklanan kirliliğin tarım toprakları, ormanlar, bitki örtüsü, tarım ürünleri, hatta mermer ve sac maddeler için bile zararlı olduğunu belirten uzmanlar… Bu kirlilik, su kirliliği gibi, akarsu hattı boyunca gitmiyor; tüm Akdeniz ve Egeyi etkiliyor. Hava kütleleri rüzgârın yönüne göre geniş bir alana dağılıyor; bunu sınırlayamazsınız. Birinci derecede turizm yatırımlarının olduğu bir bölgede 3 tane, yan yana, kirlilik saçan termik santral bulunuyor. Yani "bindiğiniz dalı kesiyorsunuz" diyen uzmanlara niye kulak tıkıyorsunuz?! Termik santralların çevreye olası etkilerinin ve zararlarının büyüklüğü tartışılamaz; ancak, termik santralların kirletici atıklarını istenen limitlerde tutabilen arıtma tesisleri ve teknolojileri mevcuttur. Her türlü atığın arıtılması yoluyla termik santralın çevreyi kirletmeden temiz çalışması sağlanabilir; fakat, Türkiye'nin gerçeğine, bugüne kadar faaliyetini sürdüren termik santrallara baktığımızda, bu teknolojinin hiçbirinin tam olarak kullanılmadığını ve termik santralın çevreyi sürekli tahrip ettiğini görüyoruz.

Termik santralın bacasından çıkan, bitki örtüsünü en çok etkileyen gazlar, kükürt dioksit ve azot oksittir.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan dinle, Sayın Bakan!..

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Kükürtdioksit, bitkiler üzerinde doğrudan etkilerinin yanında, asit yağmurlarına neden olarak, topraktaki asitleşmeyi artırmakta; dolayısıyla, bitki örtüsü  ve kalitesinin giderek yok olmasına neden olmaktadır.

Bölgenin yaşadığı çevre sorunları hepimizin malumudur. Ergene Nehri zehir saçmaktadır. Üçbuçuk yıllık İktidarınız döneminde Ergene Nehrinin saçtığı zehirle ilgili somut bir adım atmadınız. Şimdi ise, zehir saçacak, çevreyi, doğayı, tarımı yok edecek termik santral kurma peşindesiniz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu bölgede termik santral kurulmasına ilişkin ÇED raporu alınmış mıdır? Arıtma tesisi kurulmasına ilişkin ihale şartnamesinde bir düzenleme bulunmakta mıdır? Bunların takipçisi olacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Ayrıca, Tekirdağ'da bulunan kömür sahasında termik santral kurulması talebinin Malezyalılardan geldiğine ilişkin bilgiler bulunmaktadır. Malezya'dan teknik bir heyetin geldiği, bu heyet için Türkiye Kömür İşletmeleri tarafından bir bilgi notu hazırlandığını biliyoruz. Sayın Başbakan bizi yanlış bir şekilde sermaye ırkçısı olmakla suçlamasına rağmen, biz, ülkemize yabancı sermaye gelmesine karşı değiliz; ama, biz, oyunu aldığımız, vekâletini aldığımız milletimizin, Tekirdağlıların, Saraylıların geçimini, dirliğini, sağlığını, bu ülkenin tarımını, çevresini, doğasını, ormanını her şeyden, herkesten daha çok düşünürüz.

İlçemizdeki Malezyalılara sesleniyorum: Termik santral kuracağız diye bu bölgeyi Yatağan'a çeviremezsiniz. Tarım sorunları, çevre sorunları ortaya çıkarsa, kanser vakaları artarsa, bunun hesabını sizden sorarız. Bu kararı verenler, mezarında bile rahat uyuyamaz. Gelecekte hesap vermek istemiyorsanız, alternatif enerji üretim modellerine yönelmeniz gerekmektedir. Rüzgârı enerji üretiminde kullanmalıyız. Trakya bölgesi, rüzgâr enerjisi için en uygun bölgelerimizden biridir. Ayrıca, Tekirdağ İl Genel Meclis üyelerinin oybirliğiyle almış olduğu karar elimdedir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanımız, partinin ileri gelenleri hep diyor ki: "Yerel yönetimler… Yerel yönetimlere yetki verelim." İşte, Tekirdağ İl Genel Meclisi üyelerinin almış olduğu karar elimde, AKP'lilerin oybirliğiyle almış olduğu karar. AKP'li üyelerin de imzaları var bunda. Siz, kendi örgütünüzü dinlemiyorsunuz; ama, yaptığınız bütün işler böyle; çünkü, siz acemisiniz. Çok çabuk geldiniz, çok da çabuk gidiyorsunuz! Yolunuz açık olsun! Siyasî mevta oldunuz bile!

AHMET YENİ (Samsun) - Siz kendinize bakın!..

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Siyaset mezarlığında yeriniz hazır! Kendinize dikkat edin. Giderayak, hiç olmazsa, bu kötülüğü Trakya'ya yapmayın.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

AHMET YENİ (Samsun) - Siz kendinize bakın!..

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Çok az kaldı, altı ay sonra yoksunuz.

AHMET YENİ (Samsun) - Siz kendi işinize bakın!..

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz isteği, uluslararası ceza mahkemeleri hakkında olmak üzere, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut'a aittir.

Buyurun Sayın Akbulut. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, Lahey'de bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesinin, barışın korunması ve sürdürülmesi, savaşların önlenmesi konusunda oynayabileceği etkin role; bu nedenle, gerekli işlemlerin tamamlanarak Roma Statüsüne ve Uluslararası Ceza Mahkemesi sistemine bir an önce dahil olunmasının önemine ilişkin gündemdışı konuşması

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'den 4 milletvekiliyle birlikte, 3 ile 5 Mayıs tarihleri arasında Uluslararası Ceza Mahkemesiyle ilgili olarak Lahey'de bulunduk. Orada mahkemenin başkanı, başsavcısı, yazı işleri müdürüyle Hollanda Dışişleri ve Adalet Bakanlığı yetkilileriyle, bazı milletvekilleriyle ve eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesinin Türk Hâkimi, ülkemizden, Mehmet Güney Beyle görüşmeler yaptık. Bu görüşmeler ışığında Uluslararası Ceza Mahkemesi hakkında bazı bilgiler sunacağım.

Değerli milletvekilleri, Uluslararası Ceza Mahkemesi veya Ceza Divanı, Birleşmiş Milletlerin girişimiyle 1998 yılında Roma'da toplanan diplomatik konferansta alınan kararlarla kurulmuş, dünyadaki ilk bağımsız, kalıcı ve sürekli uluslararası ceza mahkemesidir.

Dünyada barışı ve adaleti sağlamak, çatışmalara ve cezasızlığa son vermek, millî mahkemeleri harekete geçirmek ve gelecekte potansiyel suçluları caydırmak amacıyla kurulan bu mahkemenin kuruluş metni, Roma Statüsü olarak anılmaktadır.

Roma Statüsü, katılımcı 60 ülkenin onayıyla 1 Temmuz 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Statüye taraf olan devlet, öngörülen suçlar bakımından Uluslararası Ceza Mahkemesinin yargı yetkisini kabul etmiş sayılmaktadır. Çek Cumhuriyeti dışında Avrupa Birliğine üye ülkelerin tamamı statüye taraftır ve en son Meksika'nın da katılımıyla taraf ülke sayısı 100'e ulaşmıştır.

Uluslararası Ceza Mahkemesi, İkinci Dünya Savaşından sonra kurulan Nürnberg ve Tokyo Askerî Mahkemeleri gibi, keza eski Yugoslavya veya Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemeleri gibi geçici, olaya özgü ve özel mahkeme değil, aksine, bağımsız, kalıcı ve sürekli bir mahkemedir. Diğer taraftan, galip tarafın mağlup tarafı yargılaması gibi bir durum da söz konusu değildir.

Hollanda'nın Lahey Şehrinde bulunan bu mahkemeye, kendi ulusal meclislerinin 2/3 oy çoğunluğuyla seçilmiş 18 yargıç atanmıştır. Yargıç atamasında dünyanın ana hukuk sistemlerinin temsiline, eşit coğrafî temsile, kadın-erkek hâkim dengesine ve aynı ülkeden iki üye olmamasına özen gösterilmiştir.

Roma Statüsü, Uluslararası Ceza Mahkemesinin yargılayacağı suçları, uygulanacak usul kurallarını ve mahkemenin yapısını belirleyen 128 maddeden ibaret bir hukuk belgesidir. Mahkemenin görev alanı, soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçlarıdır. Uluslararası Ceza Divanının yargı yetkisi, millî mahkemelerin yargı yetkisini tamamlayıcı niteliktedir; yani, millî mahkemenin işlenen suçla ilgili olarak yargılama yapması halinde Uluslararası Ceza Divanının yargı yetkisi söz konusu olmayacaktır; ancak, ilgili devlet yargılama yapmıyorsa, yargılama yapabilecek durumda değilse, göstermelik yargılama yapıyor veya göstermelik ceza veriyorsa, Uluslararası Ceza Mahkemesi o zaman devreye girecektir.

Mahkeme, 1 Temmuz 2002 tarihinden sonra işlenen suçlara bakmaktadır. Ömür boyu hapis, otuz yıla kadar hapis, para cezası veya müsadere kararı verebilmektedir. Yalnız gerçek kişileri yargılayabilen mahkemenin, devletleri veya kurumları yargılamak gibi bir yetkisi söz konusu değildir. Uluslararası Ceza Mahkemesi, suçun Statüye taraf bir ülkede işlenmesi veya sanığın taraf devletin vatandaşı olması halinde yer bakımından yetkilidir. Mahkemenin yargı yetkisini kullanabilmesi için ya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin konuyu Divana sunmuş olması veya bir devletin başvuruda bulunması ya da başsavcının kendiliğinden dava açmaya karar vermiş ve öndava dairesinin onayını almış olması gerekir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsünün görüşmelerine iştirak etmiş olmakla beraber Statüyü imzalamamış ve henüz katılmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Sayın Başbakanımızın 2004 yılında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin Uluslararası Ceza Divanı Roma Statüsüne yakın bir tarihte taraf olacağını beyan etmiş olması, Avrupa Birliği ülkeleri ile Statünün evrensel bir boyut kazanmasını arzu eden diğer ülkelerin Türkiye'den beklentisini artırmıştır. Bu konuda uluslararası camiada büyük bir beklenti mevcuttur.

Anayasanın 38 inci maddesinde 2004 yılında yapılan değişiklikle Uluslararası Ceza Divanının yargı yetkisi kabul edilmiş; yine, 1 Haziran 2005'te yürürlüğe giren Türk Ceza Kanununda Statü kapsamındaki soykırım ve insanlığa karşı suçlara yer verilmiştir. Bu, olumlu bir gelişmedir; ancak, Anayasanın 6, 9 ve 83 üncü maddelerindeki egemenlik, yargı yetkisinin kullanılması ve yasama dokunulmazlığı gibi konularda da ilave düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır.

Diğer yandan, özellikle tamamlayıcılık ilkesinin aleyhte kullanılmasının önlenmesi bakımından Statüde belirtilen tüm suçların Türk Ceza Kanununda veya Askerî Ceza Kanununda da yer alması dikkatle değerlendirilmelidir.

Ülkemiz, demokratik standartları, çağdaş değerlere verilen önem ve mevcut hukuk sistemiyle Roma Statüsüne taraf olan devletlerin çoğundan daha iyi durumdadır. Bölgesinde güçlü, etkin ve diğer ülkelere örnek olacak Türkiye'nin, Statüye taraf olması, üye ülkeler bakımından büyük önem taşımaktadır.

Uluslararası Ceza Mahkemesi, barışın korunması ve sürdürülmesi ve savaşların önlenmesi konusunda etkin rol oynayacak önemli bir mahkemedir. Kısa bir zaman içinde uluslararası hukukun bir parçası ve etkili kurumlarından biri olacaktır. Bu nedenle, gerekli işlemlerin tamamlanarak, Roma Statüsüne ve Uluslararası Ceza Mahkemesi sistemine bir an önce dahil olunmasını diliyor, bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akbulut.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi gündeme geçiyoruz.

"Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları" vardır.

Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu karma komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 2 adet raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım:

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/799) (S. Sayısı: 1161) (x)

                       

(x) 1161 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Basın yoluyla hakaret suçunu işlediği iddia olunan Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 3 Mayıs 2006 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

 

 

Burhan Kuzu

 

 

İstanbul

 

 

Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci ve sonraki fıkralarında kurala bağlanan yasama dokunulmazlığı; yasama organı üyelerinin sorumsuz ve cezasız kalmaları için değil, görevlerini her yönden özgür, bağımsız ve endişesiz yerine getirmelerini sağlamak için öngörülmüştür. Yasama sorumsuzluğundan farklı olarak dokunulmazlık, nispî ve geçici nitelikte bir ayrıcalıktır.

Gerek kapsamı ve kaldırılma usulü gerek uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle yasama dokunulmazlığı, TBMM'nin saygınlığını zedeler bir kurum haline gelmiştir. Kamu yararı dikkate alınarak milletvekillerine görevlerinin gereği tanınmış bir ayrıcalık olan yasama dokunulmazlığının, kişisel bir ayrıcalığa dönüşmesi, bir hukuk devletinde asla kabul edilmesi mümkün olmayan bir husustur.

Kamu yararıyla açıklanamayacak ölçüde ceza adaleti ve dolayısıyla "temiz toplum" özlemi aleyhine sergilenen bu ayrıcalıklı durumun ortadan kaldırılması için gereken Anayasa değişikliğinin şu güne kadar gerçekleştirilememiş olması karşısında, başvurulabilecek tek yol olarak "hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının TBMM tarafından derhal kaldırılması" kalmıştır. Bu aynı zamanda dokunulmazlığının kaldırılması istenen milletvekillerinin savunma hakkından bir an önce yararlanabilmelerine de imkân verecektir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Oya Araslı

M. Ziya Yergök

Feridun Ayvazoğlu

 

Ankara

Adana

 Çorum

 

Sezai Önder

Feridun Baloğlu

Mehmet Küçükaşık

 

Samsun

Antalya

Bursa

 

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

Atilla Kart

 

Malatya

Adana

Konya

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci raporu okutuyorum:

2.- İstanbul Milletvekili Yahya Baş'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporu (3/800) (S. Sayısı: 1162) (x)

                       

(x) 1162 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görevi kötüye kullanmak suçunu işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili Yahya Baş hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 3 Mayıs 2006 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul Milletvekili Yahya Baş hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

 

 

 

Burhan Kuzu

 

 

 

İstanbul

 

 

 

Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinin ikinci ve sonraki fıkralarında kurala bağlanan yasama dokunulmazlığı; yasama organı üyelerinin sorumsuz ve cezasız kalmaları için değil, görevlerini her yönden özgür, bağımsız ve endişesiz yerine getirmelerini sağlamak için öngörülmüştür. Yasama sorumsuzluğundan farklı olarak dokunulmazlık, nispî ve geçici nitelikte bir ayrıcalıktır.

Gerek kapsamı ve kaldırılma usulü gerek uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle yasama dokunulmazlığı, TBMM'nin saygınlığını zedeler bir kurum haline gelmiştir. Kamu yararı dikkate alınarak milletvekillerine görevlerinin gereği tanınmış bir ayrıcalık olan yasama dokunulmazlığının, kişisel bir ayrıcalığa dönüşmesi, bir hukuk devletinde asla kabul edilmesi mümkün olmayan bir husustur.

Kamu yararı ile açıklanamayacak ölçüde ceza adaleti ve dolayısıyla "temiz toplum" özlemi aleyhine sergilenen bu ayrıcalıklı durumun ortadan kaldırılması için, gereken Anayasa değişikliğinin şu güne kadar gerçekleştirilememiş olması karşısında, başvurulabilecek tek yol olarak, "hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının TBMM tarafından derhal kaldırılması" kalmıştır. Bu aynı zamanda dokunulmazlığının kaldırılması istenen milletvekillerinin savunma hakkından bir an önce yararlanabilmelerine de imkân verecektir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Oya Araslı

M. Ziya Yergök

Feridun Ayvazoğlu

 

Ankara

Adana

Çorum

 

Sezai Önder

Feridun Baloğlu

Mehmet Küçükaşık

 

Samsun

Antalya

Bursa

 

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

Atilla Kart

 

Malatya

Adana

Konya

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

V.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ

1.- 663 sıra sayılı araştırma komisyonu raporunun Genel Kurulun 30.5.2006 Salı günkü birleşiminde görüşülmesine ilişkin CHP Grup önerisi

                                                                        23.5.2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 23.5.2006 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasî parti grupları arsında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

 

 

Haluk Koç

 

 

 

Samsun

 

 

 

Grup Başkanvekili

Öneri:

663 sıra sayılı Araştırma Komisyonu raporunun Genel Kurulun 30.5.2006 Salı günlü birleşiminde görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil.

Sayın Tamaylıgil, süreniz 10 dakika.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından verilen 663 sıra sayılı Meclis araştırma raporunun görüşülmesiyle ilgili önergenin lehine söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Evet, bu rapor, aslına bakarsanız, yılan hikâyesine dönmüş olan bir rapor. Türkiye, 1990'lı yıllardan itibaren 2001 kriziyle şiddetlenen bir bankacılık krizi dönemini hızlı, ağır ve faturası ödenmesi açısından son derece yüksek boyutlara ulaşmış bir süreç geçirdi. Bu sürecin yaşanmasından sonra 2002 seçimlerinin akabinde yeni bir dönem, bu dönem içinde ortaya çıkan uygulamalar ve o uygulamalar içinde de bankacılık krizi veya bankacılıkta yaşanan kriz tarihinin en acı örneği ortaya çıktı.

Baktığımızda beyanlara, bütçe konuşmalarına, AKP'li arkadaşlarım "bizim dönemimizde hiçbir bankaya bir el konuş söz konusu olmadı, bankacılık problemi yaşanmadı" diye bir beyanla karşımızdalar; ama, görüyoruz ki, 8,5 katrilyonluk bir el konma ve bu el konma sürecinin yanlış yönetimi, ne yazık ki, sizin döneminizde gerçekleşti.

Şimdi, bu rapor ne zaman hazırlandı, hangi süreçte hazırlandı, niçin hazırlandı? İşte o dönemden sonra, 2 tanesi AKP milletvekili arkadaşımız Sayın Ergün Dağcıoğlu'nun araştırma önergesi teklifi, 3 tanesi de CHP'li -birisi bana ait olmak üzere- 3 arkadaşımın araştırma önergesi teklifleri birleştirildi, bir araya getirildi ve bir komisyon kurulması kararlaştırıldı. 13 Ocak 2004 tarihinde çalışmaya başlayan bu komisyon, raporunu yaz aylarında tamamladı, yani, bundan tam iki sene önce ve iki sene geçmesine rağmen, içeriğindeki konuların ağırlığı ve önemine rağmen, nedense, ne hikmetse, bu raporun Meclis Genel Kuruluna gelip görüşülmesi istenmedi, görüşülmedi. Bu dönemde Türkiye için çok önemli olan Bankacılık Kanunu yeniden, baştan, sil baştan yazılarak değiştirildi; ama, bu rapor görüşülmedi. Krizin faturasını taşıyan kurumların üzerinde 50 milyar doların üzerinde bir hazine yükü ortaya çıktı, yine bu rapor görüşülmedi. 20'yi aşkın banka el konma sürecini yaşadı, Türkiye'nin Hazinesine bugünü ve yarınıyla ortaya koyduğu fatura hesaplanıp, tespit edilip, nedenleri araştırılma amacıyla ortaya konmadı.

Neden bu raporu görüşmekten çekindik arkadaşlar? Biz bunu defaatle dile getirdik; Meclis Başkanlığına dile getirdik, komisyonun başkanına dile getirdik; ama, olmaz bahanelerle bu komisyonun raporunun görüşülmesi ertelendi. Daha bugüne kadar… Bugüne kadar ki, başta Sayın Meclis Başkanı olmak üzere, bu raporun görüşülmesine taraftar iken, "bu rapor üzerinde hazırlıklı değiliz" yaklaşımıyla hâlâ görüşülmesinin ertelenmesinin temelinde ne yatmaktadır? Bunun içerisinde açıklanan, önerilen ve tavsiye edilen başlıklar veya tespitler kimi ne ölçüde, neden rahatsız etmektedir? Neden burada halkın, yarınki yaşayacak gençliğin ve çocuğun üzerine borç yükü çıkarmış olan faturanın beraberce inceleme imkânı Yüce Meclise tanınmamaktadır?

Bakınız, bu raporun içeriğinde ve önerilerinde çok önemli gerçekler var. Bunlar, Türkiye'nin 80'li yıllardan itibaren yaşadığı finansal sürecin ana hatlarını ortaya koyuyor; yaşanan krizlerdeki görev ihmali veya sorumluluğu olanları resmî tespitlerle ortaya koyuyor.

Bu komisyon, çalışmasını yaparken 22 uzmanla beraber çalıştı; bu komisyon, görev bölümüyle, detaylarda en ince noktaya kadar tespitlerini ortaya koydu; ama, hâlâ bu komisyonun raporu görüşülmemek üzere bir direniş, bir karşı duruş var ve bu rapor, iş işten geçtikten sonra görüşülse kimin ne işine yarayacak! Yani, biz, birer milletvekili olarak, orada altı yedi ayımızı boşuna mı harcadık?! Bu millet, milletin vekili olarak bizlerden cevap beklerken boşuna mı bekledi?! Neden biz bunu görüşmekten çekindik? Neden bankacılık düzenlemesi yapılırken buradaki tespitler dile gelmedi?

Bakın, burada, kamu bankalarından tutun özel bankalara çok önemli tavsiyeler var, finans sektöründeki tüm kurumlarla ilgili tavsiyeler var; kredi kartı konusu diyorsunuz, tavsiyeler var. Bunlar gecikti; ama, 2004, yani iki sene önce tespit edilmiş gerçeklerdi. Bugün, hâlâ, buradaki gündem konusunu oluşturan İmar Bankası konusunda binlerce vatandaşımız mağdur durumdadır. Bu mağduriyet, alınan hukuk kararlarına rağmen devam ettirilmektedir. Danıştayın aldığı kararı uygulamamak… Bildiğiniz gibi, bir ay önceden off-shore hesaptan mevduata dönmüşler için Anayasa Mahkemesinin iptal kararını dikkate almayan, bunların tasarruflarını, üç yıldır yaşadıkları ağır mağduriyete rağmen, haklarını ve kaynaklarını ödemeyen bir irade, herhalde bunun içerisinde yapılan tespitlerin doğruluğundan bir noktada çekiniyor diye düşünüyorum. Neden ödenmemiştir? Baştan neden vazgeçilmiştir? Devletin adına güvenerek hazine bonosu almış binlerce vatandaşımız… "Efendim, hayır..." Son gece karar verdiniz, o insanlar mağdur. Efendim, mevduata geçmiş… "Hayır..." Acaba, bunlar muvazaalı mı? Bunlar, teknik olarak bankacılık sisteminin içinde yer almış bütün işlemleri gerçekleştirmiş yatırımcı. Sizin, hukukun da "ödeyin" dediği bir noktada hâlâ beklemeye ne hakkınız var?! Bakın, hukuktan, hazine bonosundan mevduata dönmüş olanların ödenmesi gerekliliği kararı çıktı ve ödemesi başladı. Peki, hazine bonosunun olduğunu o zaman için kabul ediyorsunuz da, neden, şimdi, gerçekten elinde makbuzla hazine bonosu olduğunu ispatlayanlar için bir yasal düzenlemeden kaçınılıyor veyahut hukukun emrettiği, hukukun çizdiği yönden gidilmekte neden geri adım atılıyor, ne bekleniyor, kim bekleniyor, niçin bekleniyor? Burada, mevduat sahibi olan mağdur binlerce vatandaş, inanır mısınız, çocuğunu okulundan aldı. Şimdi düşkünlerevinde yatan binlerce emeklimiz var. Hiç bunlar sizin vicdanınızı sızlatmıyor mu? Bunların arayışları, bunların soruşları, bunların yalvarışları hiç mi dikkatinizi çekmiyor? Ve bu insanlar, aldıkları hukuk desteğine rağmen, yürütmenin, ne yazık ki, uygulama engeliyle karşı karşıyalar. Artık, gecikmeden, hukukun emrini, hukukun gereğini yerine getirme zamanıdır. Onun için, bu komisyon ve bu komisyon içindeki raporlarda gelişme süreci vardır, bunların değerlendirilmesi lazım.

Bakınız, bu ülkede bankalara el kondu. Bankaların iştiraklerinin küçük yatırımcıları vardı. Kaç kişidir biliyor musunuz; tam 220 000 vatandaştır. Bu 220 000 vatandaş bu süreçten mağdur oldu. Bankalara el konuldu, başkalarına satıldı; ama, küçük yatırımcı, hâlâ, duvara astığı hisse senetleriyle başbaşa bırakıldı. Biz bunlar için önerge verdik "hayır" dendi.

Peki, Çukurova, Kepez imtiyaz hakları alındı; onların küçük yatırımcısı ne oldu?! Ama, "Çukurova, Kepez" derseniz, bizim yetkili kurumumuzun başındaki kişi "siz Uzancısınız" diyor. Hayır, biz, yatırımcıdan, halktan, küçük tasarruf sahibinden yana olarak, onları korumak ve onların hakkını aramak için mücadele ediyoruz. Bu ne biçim anlayıştır?! Bu ülkede güven, güven, güven... İşte, güvenin ne kadar önemli olduğunu bir haftadır görüyoruz!..

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Oraya gelmeyelim, oraya gelmeyelim…

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - …en ufak bir güvensizlikte hangi sonuçların yaşandığını görüyoruz, hukukun aldığı kararlara uymanın ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Bakın, biraz önce hukuktan, yine önemli bir karar, sizin yürütme eyleminizle ilgili bir karar çıktı, bilir misiniz bilmiyorum; TÜPRAŞ'la ilgili yüzde 14,76'lık hisse satışı hukukta iptal oldu. Hem hukukun gerektirdiği, aldığı kararları uygulamamak hem de hukukun gereğine uygun yürütmeyi gerçekleştirmemek ne derece doğrudur, ne derece mantıklıdır, kimin yararınadır, kimin menfaatinedir, bunu sizin değerlendirmenize sunuyorum.

Artık bu rapor görüşülmeli. Bu rapor içinde, dediğim gibi, kredi kartı mağdurları var; bu raporun içinde, o daha önce görüştüğümüz, Almanya'da, inançlarıyla, Avrupa'da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - …yurt dışında tasarruflarıyla mağdur olmuş, biliyorsunuz, komisyon raporunu görüşüp hâlâ hazır olan kanunî düzenlemelerini Meclisten geçiremediğimiz insanların hakları var. Burada, babalar gibi satılacak kamu bankalarının hakları ve gereklilikleri var. Gelin, bunları konuşalım. Türkiye'nin ekonomisi kısa dönemli hareketlerle değil, orta ve uzun vadeli stratejik planlama, risk yönetimiyle güçlü olacaktır. Bunun da gerçeklerini tespit etmiş, emeklerini vermiş bir komisyon çalışmasını hiçe sayarak, görüşmekten kaçınarak ortaya konulan bir tavır, gerçek anlamda bizi şaşırtmaktadır. İki sene oldu, iki sene artık bitti ve artık, Meclisimizin çalışma süresi de bitiyor. Burada bizden cevap bekleyen, çalışma bekleyen halkımıza sunacağımız tespitlerimizin yanı sıra, biraz da bizim emeklerimize, burada çalışan uzmanlar ve milletvekillerinin emeklerine saygılı olunmasını talep ediyorum.

Yüce Meclisi bu duygularla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tamaylıgil.

Aleyhte söz isteği, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan…

Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Bu haftaki çalışmalarımızın milletimiz ve memleketimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Bugün önümüzde iki grup önerisi var; şu anda görüşmekte olduğumuz Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi, biraz sonra da Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisini konuşacağız. Ancak, Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisine baktım, daha sonra da Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığının bu haftaki gündemle ilgili milletvekillerine dağıttıkları çizelgeye baktım; Adalet ve Kalkınma Partisi, kendi kafasından, Meclisin de iradesini hiçe sayarak bu haftaki gündemi belirlemiş değerli milletvekilleri. Salı günü neler görüşülecek, çarşamba günü neler görüşülecek, perşembe günü neler görüşülecek ve salı, çarşamba, perşembe günleri hangi saatlerde çalışılacağı belirlenmiş. Salı günü 15.00-21.00, çarşamba 15.00-21.00, perşembe 14.00-20.00 saatleri arasında çalışma tespit edilmiş ve bu yayımlanmış, bütün milletvekillerine duyurulmuş.

Şimdi biz ne yapacağız; biraz sonra Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisi gelecek, Meclisin iradesi hiçe sayılarak… Zaten, bu bastırılmış, dağıtılmış, bu hafta da neler görüşüleceği, konuşulacağı belirlenmiş. Yani, biraz sonra bizim yapacağımız bir formalite ameliyesi. Onun dışında yapacağımız hiçbir şey yok.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Başka türlü nasıl olacak?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın Akbulut, yani, bunu bir hukukçu olarak nasıl söyleyebiliyorsunuz?! Bu haftaki gündemi belirlemişsiniz. Biraz sonra, buraya öneri olarak getiriyorsunuz ve oylanacak bu. Siz, daha Meclisin iradesi olmadan dün bunu bastırıp dağıtırsanız, bunu Mecliste nasıl görüşüp konuşacaksınız?! Belirlemişsiniz; neler konuşulacak, hangi saatler içerisinde çalışılacağı belli. Onun için, Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Biraz sonra AK Parti milletvekili oylarıyla reddedilecek ve…

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Başka türlü nasıl olacak? Nasıl olacak?..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Belirlemişsin gündemi, gündemin içerisinde bu yok Akbulut.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, siz Genel Kurula hitap edin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani, böyle bir anlayış olabilir mi?! Meclisin iradesinin üzerine ipotek konulma söz konusu olabilir mi?! Siz Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin…

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Meclisten karar aldıktan sonra mı bastıracağız?

BAŞKAN - Sayın Akbulut, lütfen müdahale etmeyin.

Siz de Genel Kurula hitap edin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmeyeceği yolunda zaten bir karar içerisindesiniz.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Ne biliyorsunuz?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Benim, Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin aleyhinde çıkıp söz almamın sebebi zaten bu.

Değerli milletvekilleri, çok yoğun bir haftayı yaşadık. Türkiye'de çok enteresan, çok hızlı gelişmeler, değişmeler oluyor. Bakınız, bu İktidar işbaşına geldiğinde, iki dönem, üç dönem bu İktidar devam eder denilirken, bugün, bakın, bütün Türkiye'de, artık, erken seçim konuşuluyor. Bu Hükümetin 2007 yılını çıkaramayacağı yolunda kamuoyunda ortak bir kanaat oluşmuş ve bu ortak kanaat oluştuktan sonra, artık, siz, Türkiye'de hükümet olamazsınız, iktidar olamazsınız. Hep söylüyoruz, şeklen iktidarsınız; ama, muktedir olamadığınızı bütün Türkiye biliyor ve artık, 2007 yılı sonuna kadar bu Hükümetin gitmeyeceği, gidemeyeceği de çok açık ve net bir gerçek olarak karşımızda. Bütün göstergeler, artık, bu Hükümetin tükendiğini, bittiğini gösteriyor.

İşsizlik rakamlarıyla ilgili, Sayın Başbakan, buraya geldi, dedi ki, yüzde 9,1; kürsüden söyledi. Ben yerimden, Sayın Başbakan, işsizlik rakamlarıyla ilgili bu ayki rakama inanmayın, itibar etmeyin, yıl sonuna bakın demiştim ve söylediğimiz gerçek oldu; yüzde 10,3, ocak ayı yüzde 11,8, şubat ayı yüzde 11,9… Ne zaman düşecek bu işsizlik arkadaşlar?!

Türkiye büyüyor diyorsunuz, kalkınıyor… Ya, bunun bir göstergesi olur; yani, bu kalkınmanın, büyümenin bazı ortaya çıkardığı gerçekler olur; işsizlik de bunlardan bir tanesidir. Siz, Türkiye İstatistik Kurumunun rakamlarını üç sefer revize eder, büyümeyi yüzde 7,6'ya getirirseniz, onun karşılığındaki işsizlik rakamı, şubat ayı ortalaması olarak, yüzde 11,9 olarak karşımıza çıkar.

Bakınız, biraz önce TÜPRAŞ'la ilgili bir bilgi internet ortamına düştü. Benim 20 tane konuşmam var, hepsini getiririm; TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76'sının satışının yanlış olduğunu, peşkeş çekilme olduğunu ifade eden 20 tane konuşmam var. İşte, Ankara 12. İdare Mahkemesinin kararı, Ofer'e satılan yüzde 14,76'lık hissenin satışını iptal ediyor. 20 kez bununla ilgili geldim, burada konuşma yaptım; bunun yanlış olduğunu, peşkeş çekilme olduğunu, devletin, halkın değerlerinin birilerine peşkeş olarak sunulduğunu ifade ettim. İşte, idare mahkemesinin kararı karşımızda…

Cari açıkla ilgili belki 20 konuşmam var burada. Şimdi, cari açıkla ilgili, Hükümet, Sayın Babacan açıklama yapıyor, revize ettiklerini söylüyor. Yani, 30 milyar dolarlar seviyesine ulaşacak bir cari açığın bu sene söz konusu olması gündemde.

Şimdi, uzun zamandan beri diyordunuz ki: "Sıcak parayla cari açığı finanse ediyoruz." Ama, Türk ekonomisinin ne kadar kırılgan olduğu, işte, son on gündeki ekonomik gelişmelerle ortaya çıktı. Devletin, on gün içerisinde, bir anda, dolar cinsinden borçları yüzde 15 seviyelerde arttı. Yarın bunun altından nasıl kalkacağınızı, geliniz, bu kürsülerden açıklayınız. "Kamu borç yükünün millî gelire oranı düştü" şeklinde Sayın Başbakan konuşmalar yapıyordu. Gelsin, bu on günlük değerlendirmeyi, Sayın Başbakan, bu kürsülerden yapsın.

"Kişi başına gelir 5 000 dolar" diyordunuz; şimdi kaça düştü? Kâğıt üzerinde yükselip düşmelerle Türk ekonomisinin bir yere gelmeyeceğini artık anlamanız lazım. Onbeş gün önce diyordunuz ki: "Kişi başına düşen gelir 5 000 dolar." Şimdi, Türk parası dolar karşısında yüzde 15 değer kaybetti, indi 4 500 dolara. Bir yüzde 15 daha olması gereken yere geldiğini düşününüz, kişi başına düşen gelir Türkiye'de 3 000 dolarların altına düşecek arkadaşlar.

MUSTAFA DURU (Kayseri) - Sen de sevin!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Yani, kamuoyunun karşısına geçip, halkın karşısına geçip, kişi başına düşen gelirin 5 000 dolar olduğunu söylediğinizde, biz diyorduk ki, Türk parası dolar karşısında yüzde 50 seviyesinde değerlidir. Şimdi, oradan da, arkadaşlarımız, ben bunu söyleyince itiraz ediyorlardı "paramızın değer kazanmasından rahatsız mı oluyorsunuz" diyorlar. Şunun altını çizmek lazım arkadaşlar, şunu iyi bilmemiz lazım: Bir ülkenin parasının değerlenmiş olmasından mutlu olunması söz konusu değildir; önemli olan, paranın olması gereken yerde olmasıdır. Şimdi, Çin parası Amerikan Doları karşısında yüzde 40 değersiz. Şimdi Çin yandı, yıkıldı mı?! Tam tersine, Çin, büyük bir mutluluk duyuyor parasının Amerikan Doları karşısında yüzde 40 daha az değerli olmasından. Niye; çünkü, ihracat yapıyor; ithalatı pahalı hale geldiği için Çin, 128 milyar dolar cari fazla veriyor. Şimdi, Amerika da dolarının düşük olmasından memnun. Onun için, değerli arkadaşlar, Türk parasının olması gerektiği yerde olması gerekir.

IMF'yle, bakınız, yeni görüşmeler yaptınız. Bu yapılan görüşmede, IMF size kızdı, bağırdı, çağırdı, gitti ve arkasından Türkiye'de -dün gördünüz- borsalar ne hale geldi!  Sayın Başbakan gelip, bu kürsüden her zaman diyordu ki: "Borsa 48 000." Ben de şimdi Sayın Başbakana soruyorum: Borsa kaça düştü Sayın Başbakan? Bugün 36 000. Yani, borsadaki bu tür inmelerle çıkmalarla Türk ekonomisinin iyiye gittiğini anlatmaya çalışan, ilk defa Türkiye'de, bir Başbakan görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin gündemine artık erken seçim girmiştir. Ben, hafta sonu, Mersin'de, Kayseri'de, Aksaray'da, Karaman'daydım. Vatandaşlar, artık -gittiğimiz her yerdeki vatandaş- sandığın önüne gelmesini istiyor. Mersin'de gördüm; köylü, çiftçi perişan -Ayaş'ta köylülerle sohbet ettim- bahçelerine gittik, gösterdiler; narenciye yerlerde sürünüyor arkadaşlar. Karadeniz'de fındık 3 500 000'e düşmüş. Gittiğimiz her yerde çiftçi ve köylünün feryatları göğe yükseliyor. Siz, bu kadar perişan ettiğiniz tarım kesiminin, tarım kesiminden ayrılıp şehirlere göç etmesinden dolayı şehirlerdeki işsizlik rakamlarının nasıl yükseldiğini çok iyi görüyorsunuz.

Esnaf kan ağlıyor, perişan. Ocak, şubat ayında 98 000 esnaf kepenk kapatmış, 2005 yılında 256 000 esnaf kepenk kapatmış; 2001 krizinde bile görülmeyen oranda çek, senetler geri dönüyor. Böyle bir ortamda, böyle, Türkiye'nin gündeminin çok yoğun olduğu bir ortamda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi söylüyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …Meclisin gündemini de çok iyi belirlememiz lazım. Halkın gündemi ne ise, Meclisin gündeminin de o olması lazım. Halkın gündeminde, kredi kartları borçlarının -dün gazetelerde hepiniz okudunuz- geçmişe göre yüzde 50 seviyesinde arttığı söz konusu. Ben, Kredi Kartları Kanunu burada görüşülürken konuşmalar yaptım, bunun yanlış olduğunu söyledim ve bugün bu yanlışlık karşımızda durmaktadır.

Bağ-Kur prim borçlarının yeniden yapılandırılması… Allahaşkına, rakamları açıklayın, biz de görelim, millet de görsün! Vatandaşlarımız, Bağ-Kur prim borçlarının yeniden yapılandırılması noktasında çok ciddî sıkıntılar içerisinde.

Bütün bu ortamda IMF de diyor ki "harcamalarınızı kısacaksınız" ve Sayın Maliye Bakanımız, Sayın Babacan da "başüstüne" diyerek, sağlık harcamalarının olması gerekenin yüzde 151 üzerinde olduğunu ifade ederek, öncelikle buralarda bir kısıntı içerisine gireceklerini ifade ediyor.

O nedenle, ben, bugün, Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerimizin biraz sonra reddedileceğini bildiğim için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, son cümlenizi alayım.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …bu Grup önerisinin aleyhinde söz aldım; ama, getirilen bu teklif, Türkiye için son derece önemli, mutlaka görüşülmesi, konuşulması, tartışılması ve çözüm bulunması gereken son derece önemli bir konudur, yüzbinlerce insanı ilgilendiren bir konudur. Ancak, karşı çıkmamdaki sebep, biraz sonra Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisinin kabul edileceği ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin reddedileceğini kesinlikle bildiğim için aleyhte söz aldım.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Önerinin lehinde, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Saygıdeğer Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2002 seçimlerinde, tüm siyasîler, bu ülkede yaşanan yağmanın, hortumun, her şeyin biteceğini ve yapanların ceza göreceğini meydanlarda halka vaat ettiniz; herkes vaat etti. Bu Meclis açıldı, 21.10.2003 tarihinde, Meclisten Sayın Ergün Dağcıoğlu, Sayın Bihlun Tamaylıgil, Sayın Ali Rıza Bodur, Sayın Yakup Kepenek ve arkadaşlarımızın dört ayrı Meclis araştırması önergesini 21.10.2003 tarihinde kabul ettik ve bu Komisyon kuruldu. Komisyon, raporunu 8.7.2004 tarihinde teslim etti, 8.7.2004. Yani, hemen hemen iki yıl önce; yani, geçtiğimiz, bir önceki dönem, Meclis kapanmadan; yani, iki dönem önce, kapandığı tarihte teslim ettik ve bu rapor basıldı. Yaklaşık 600 sayfalık rapor. Bu, bir emek.

Arkadaşlar, o zaman, bu komisyonu niye kurdunuz, niye kurdurdunuz, niye bu raporu görüşmüyoruz? Birbirimizle alay mı ediyoruz?! Niye bizi çalıştırdınız? Niye, halka, biz bu suçluları bulacağız, sonuna kadar gideceğiz, sonuna kadar hesap soracağız dediniz? Nerede?! İki yıl geçti arkadaşlar, iki yıl. Yani, iki yıl geçti… Yani, bunun manasını anlamakta, bilmekte hakikaten zorluk çekiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de 21 bankaya el konuldu. Bu raporda, bizim katılmadığımız, çok eksik olarak gördüğümüz yönler de var. Sayın Tamaylıgil, Sayın Sağ, Sayın Ali Rıza Bodur; Cumhuriyet Halk Partisinin komisyon üyelerinin bir karşı oy yazımız var, bunların da görüşülmesi lazım diye; ama, maalesef, dikkate alınmadı. Bunlar, geçmişe ve geleceğe ışık tutacak. Ama, bir rapor doğmuştur, her şeyine katılmadığımız halde bir rapor ortaya çıkmıştır. Burada Türk finans sisteminin çok büyük olaylarını aydınlatıyor bu rapor. Neden kaçınıyoruz?

Şimdi, TMSF'nin manası şu arkadaşlar: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu; bu Fon yıllardır vardır, yıllardır, taa bankacılık sistemi kurulduğundan beri. Her banka, buraya, tasarruf mevduatı kadar belli bir prim öderdi veya bir sigorta güvencesi primi öderdi yıllar yılı. Bu Fon hemen hemen Türk bankacılığında hiç kullanılmadı, hep bir birikim oldu. Bu Fonun amacı, sadece tasarruf mevduatını sigorta eder. Ancak, size bir rakam vereceğim: 21 bankaya el konuldu. Bunların tümünün, tümünün, bu bankaların tümünün, sadece, yasa gereği, tasarruf mevduatları ödenseydi, bunun bize tüm yükü 11 katrilyon olacaktı arkadaşlar. Hani diyoruz ya "40 katrilyon yük getirildi" bu yanlış kullanıldı. Tasarruf mevduatı sigortasının tek sigorta ettiği faktör tasarruf mevduatıdır. Yıllarca ne ödendi; tüm yabancıların ithalat alacakları. Ne ödendi; ticarî mevduatlar. Ne ödendi; burada kimin ne alacağı varsa ödendi; yani, bu yasa, gerçek işleviyle kullanılmadı. Daha sonra diyoruz ki: "40 katrilyon devlete yük geldi."

Arkadaşlar, bu yasayı gününde uygulasaydık, zamanında uygulasaydık, Sayın Deniz Baykal'ın 1999'da söylediği gibi, o gün uygulansaydı bu yasa, o günkü maliyet 2,5 katrilyon olacaktı arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, peki, her şeyi ödediniz, 20-21 bankadan, 20'sinden hepsini ödedik. Peki, bu İmar Bankası müşterilerinin, onların mudilerinin suçu ne? Hakikaten bunu anlamak, bunu içimize sindirmek... Hakikaten anlamıyorum. Her türlü parayı ödediniz, her türlü. Yani, kimin havale alacağı var, kimin off-shore alacağı var hatta devlet talimatıyla -devlet talimatıyla- off-shore alacaklarının bazıları bir önceki uygulamada ödendi arkadaşlar. Kamunun resmî talimatı var "ödeyin bu off-shore alacaklarını" diye.

Peki, bunlar ödendi. İmar Bankası mudilerinin ve İmar Bankası hazine bonosu sahiplerinin suçu ne arkadaşlar?! Türkiye'de hangi müşteri bir bankaya gidip de şunu sormuştur: Senin hazine bono satış yetkin var mı, yok mu?!

Arkadaşlar, bir âdet vardır, bir uygulama vardır. Ben... Hepiniz bankaya girip çıkıyorsunuz; hanginiz sordunuz?! Burada müşterinin hatası ne?! Tabiî, bir tek, mağdur olan, İmar Bankası ve devlet; İmar Bankası mudileri… Hakikaten -hakikaten- bunu anlamak mümkün değil arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, tabiî, burada, bu rapor ortaya çıktı. Bizim en çok itiraz ettiğimiz konu, sadece bir bacak, bankalar bacağı ele alındı.

Arkadaşlar, bu olaylar 1983'lerden gelmektedir. Hiçbir zaman kamu bacağı irdelenmedi, hiçbir zaman… Suçlu, kim varsa, hesabını soralım; ama, suçluyu sadece finans kesiminde aradık; ama, bunun, unutmayın ki, bir de kamu bacağı var.

1983 yılından beri 64 üncü maddede olan bankalar var, 1983 yılından beri; 1983 yılından beri 64 üncü maddede olan bankalar bilinmesine rağmen, her yıl bunların murakıp raporu olmasına rağmen, bu konuda hiçbir önlem almayan, bu konuda hiçbir yaptırım uygulamayan, bu konuda suçlu ile suçsuzu ayırmayan kamunun kabahati yok mu?! Ama, maalesef, bu raporda, kamu bacağı hiç dikkate alınmadı arkadaşlar ve hep, suçluların yanına kâr kaldı arkadaşlar.

64 üncü maddede olmak ne demek biliyor musun; munzam karşılık ve disponibiliteyi, Merkez Bankasına, devletin izniyle yatırmıyorsun. Her banka yatırıyor; sana, devletin izniyle, 64 üncü madde olduğu için, malî bünyeyi güçlendir diye yatırtmıyorlar. Ama, o günün Türk bankacılığında, o günün faizleri yüzde 100, yüzde 150; düşünün bu insanların sağladığı çıkarı! Ama, bunu bilen kamu, bunu bilen kamu otoritesi hesap sormadı arkadaşlar!

Onun için, bu rapor, Türk bankacılığının geleceği içindir. Bu raporu, mutlaka -kimseyle alay etmeyelim- önce kendimize saygımız gereği… Hep, burada, her gün, ilk Meclisin açıldığında, tek konuştuğumuz konu buydu. Halka saygımız varsa, o insanlara saygımız varsa, bu raporu bir an evvel konuşmamız lazım arkadaşlar. Aksi halde, bu Meclis, halka karşı bir saygısızlık yapmış olur; çünkü, seçim meydanlarında, hepimizin, sizlerin, bizlerin tek söylediği konuydu.

Değerli arkadaşlarım, bir de, adil olalım adil. Hakikaten, İmar Bankası mudilerine yaptığınızı -çok değerli arkadaşlarım var- vicdanınıza yedirebiliyor musunuz?! Gayri yasal bir şey varsa, hiç kimsenin parasını ödemeyelim. Ama, Türkiye'de, kamunun yükü, 45 milyar dolara ulaştı diyoruz; ama, yine, söylüyorum, sadece, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan gerçek anlamıyla ödenmiş olsaydı, kamuya getireceği yük 11 katrilyondu arkadaşlar. Nerede aradaki 29 katrilyon fark arkadaşlar? Nereden kaynaklandı, nereden geldi? O açıdan, İmar Bankası mudilerini, bir kez daha, hepinizin vicdanına sunuyorum. Hanginiz, bankaya gittiğinizde, bu bankanın bir yerinde asılı, hazine bonosu satış yetkisi var mı yok mu diye sordu arkadaşlar! Böyle bir uygulama yok Türk bankacığında arkadaşlar. Sadece, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasından veya SPK'dan izin alır, dosyasında kalır arkadaşlar. O zaman kamu görevini yapmadı; yani, kamunun görevini yapmadığı bir şeyde, her gün sayfa sayfa hazine bonosu ilanı çıkardığı zaman, kamu görevini yapmıyor ve ondan sonra da, bu insanlara, hakikaten, bu hak değil arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, kamunun elinde her bankanın bilançosu vardır, her bankanın murakıp raporu vardır. 2001 yılı öncesinde, bankaların, bankalar mevduatlarını hangi bankalara yatırdıklarına bakın; bu süreçte, o bankaların çok önemli bir kısmının bankalar mevduatı hep off-shore'larındaydı. Bunu, kamu biliyordu; ama, maalesef… Suçlu kim varsa, hesap soralım. Bu arada da, suçluyu ve suçsuzu aynı kefeye koyduk arkadaşlar. Birçok mağdur insan yarattık, insanların onuruyla oynadık. Yazıktır buna arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, tekrar ediyorum; bu Meclis iradesinin halka karşı saygısı varsa… Seçim meydanlarında bir tek bununla yatıldı bununla kalkıldı "hortumu keseceğiz…" Nerede?!. Nerede?!.. Hortum iki yıldır bekliyor arkadaşlar; daha da çok bekler!

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Aleyhte son söz isteği, Hatay Milletvekili Sayın Sadullah Ergin.

Buyurun Sayın Ergin.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin, 663 sıra sayılı araştırma komisyon raporunun, 30.5.2006 günlü Meclis birleşiminde görüşülmesine yönelik grup önerisi aleyhine söz aldım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu rapor, bilindiği gibi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun çalışmasıyla ilgili, Türkiye'deki batık bankaların tasfiyesi sırasında izlenen yol ve yöntemlerle ilgili, her iki grubun talebi üzerine kurulan komisyonun çalışmalarını özetleyen bir rapor.

Bu komisyonun kurulması için, hem Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin hem de AK Partili milletvekillerinin talebi var ve beraberce çalışıldı, uzunca bir emekten sonra bu rapor şu anda basıldı; ama, henüz dağıtılmadı. Tabiî, dağıtılmasıyla beraber görüşülme zarureti var İçtüzük gereğince. Dolayısıyla, bugün saat 12.30'da Danışma Kurulu toplantısına gittiğimizde, toplantı salonuna girinceye kadar, biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Danışma Kurulu toplantı talebinin içerisinde ne var, doğrusu, onu bilmeden toplantıya gittik.

HALUK KOÇ (Samsun) - Üç haftadır konuşuluyor, Sayın Bülent Arınç söylüyor, üç haftadır Danışma Kurulunda konuşuluyor; hâlâ "haberim yok" diyorsunuz.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Âdeta, bahtınıza ne çıkarsa der gibi…

HALUK KOÇ (Samsun) - Üç haftadan beri… Gelen arkadaşlarına sor.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - …Danışma Kurulu toplantısında, 663 sıra sayılı araştırma komisyon raporunun görüşülmesine yönelik bir taleple karşılaştık. Burada, biz bu raporun görüşülmesine karşı değiliz…

HALUK KOÇ (Samsun) - Hep öyledir zaten!..

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bu rapor hazırlanırken kendi milletvekillerimizin emeği var, altında imzaları var. Ancak, Danışma Kurulu çalışma yöntemine yönelik benim bir şeklî itirazım olacak; o da şu: Biz, AK Parti Grubu olarak, bir sonraki hafta çalışacağımız konularla ilgili, gerek Anavatan Partisi Grubuna gerek Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, cuma günleri, en geç, önümüzdeki hafta çalışmayı düşündüğümüz konularla ilgili bir bilgi veriyoruz. Bunu umumiyetle kendi internet sitemizde de yayımlıyoruz ve grup başkanvekilleri arasında bir diyalogla bunu çözmeye çalışıyoruz…

HALUK KOÇ (Samsun) - Koptu o, koptu!..

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bazen Danışma Kurulunda uzlaşma sağlanıyor; ama, bazen de uzlaşamadığımızda gelip Genel Kurul huzurunda bunları gündeme taşımaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, keşke, bize, bunlar, bir gün önce, iki gün önce veya Danışma Kurulu toplantısı istendiğinde, bir saat önce gelmiş olsa, biz de buna yönelik birtakım istişarelerimizi yapar ve belki, bunu Danışma Kurulunda uzlaşıyla bitirme şansına kavuşabilir idik; ama, şimdi, huzurlarınıza grup önerileriyle geldik, bundan da çok mutlu olmadığımı ifade ediyorum, Meclisin en az 1,5-2 saati bu şekildeki tartışmalarla geçiyor.

Şimdi, bu komisyona başkan olarak vazıyet eden arkadaşımızın, bu komisyon raporuyla ilgili birtakım çekinceleri var, bunu izale etmeye çalışıyoruz. İçtüzüğün 105 inci maddesinin son fıkrasında bir cümle var; bu cümleye göre "devlet sırları ile ticarî sırlar Meclis araştırması kapsamının dışında kalır." Bu komisyon, çalışmalarını yapıp raporunu tanzim ederken, gerek BDDK'dan gerek TMSF'den ve devlet bankalarından, kamu bankalarından ciddî miktarda bilgiler aldı ve bu rapor içerisinde bunları işledi. Bu raporun yayımlanması esnasında, dağıtılması anında aleniyet kesp edecek, hakları haleldar olacak unsurlar var mıdır, birkısım bankalar, birkısım tüzelkişiler zarar görür mü, görmez mi; bununla ilgili bir dizi temaslar yapılıyor ve bu temaslar biter bitmez, en kısa sürede, bu raporun Meclis Genel Kurulunda görüşülmesi için, bizler de gayret göstereceğiz; ancak, bu raporun AK Parti tarafından görüşülmesinin engellenmek istendiği yönündeki ithamları kabul etmemiz mümkün değil. Zira, bu komisyon, bizim katkımızla kuruldu; Komisyon Başkanı AK Partili; komisyon üyeleri beraber çalıştılar ve altında imzaları var.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - İmzanıza sahip çıkmıyorsunuz, sözünüze sahip çıkmıyorsunuz.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - İnşallah, en kısa sürede, bu komisyon raporunu, bu Genel Kurulda beraberce görüşeceğiz; bunu, en yakında göreceksiniz.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Aradan iki sene geçmiş!..

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, iki yıldır niye görüşülmüyor; gerekçeniz var mı?!

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Rapor hazırlanalı iki sene olmuş!..

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ben, bu arada, bu kürsüden, bu Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi aleyhinde söz alan Değerli Kandoğan'ın beyanlarına bir iki cümleyle cevap vermek istiyorum; o da şudur: AK Parti Hükümetinin, muktedir olmadığı, mevcut yapıyı 2007'ye taşıyamayacağı ve en kısa sürede seçim olacağı yönündeki beyanları vardı. Ayrıca, grup önerisinden girip, Türkiye'nin bütün dertlerine deva olacak açıklamalar yaptı; girmediği konu kalmadı, gerek siyasî gelişmelerden gerek ekonomik, iktisadî gelişmelerden. Ancak, ben, şunu ifade edeyim: 2002 Kasımında AK Parti Hükümeti kurulduktan itibaren, her yıl, bu ülkede, erken seçim olacak diye dedikodular söylenir, birtakım siyasîler seçim olacağı ümidiyle bunları dile getirirler; ancak, bunların birçoğu da, bunu söylemekle beraber, seçimin olmasını arzu etmezler. Bunu, ikili görüşmelerimizde de birçok arkadaşımız bizimle paylaşır.

Değerli arkadaşlar, AK Parti Hükümetinin üçbuçuk yıllık politikalarını eleştirirken "ülke yandı bitti, kül oldu" edasında söylenen sözleri kabul etmemiz mümkün değildir. Hele, bu sözleri sarf edenler, insanları 38-40 yaşında emekli ederek, ülkenin sosyal güvenlik sistemini felç edenler ise, sosyal güvenlik kurumlarının aktueryal dengelerini perişan edenler ise, bu sözü söyleyenler "falanca parti ne veriyorsa, ben, 5 puan fazlasını vereceğim" deyip, popülist politikalar izleyenler iseler, "her kişiye 2 anahtar vereceğiz, her vatandaşımıza 2 anahtar vaat ediyoruz" diyenler iseler, yine "ben, bu ülkeyi beşyüz günde düzlüğe çıkaracağım" deyip milletten oy alıp, bütün bu vaatlerinde doğru çıkmayanların bugünkü temsilcileri iseler…

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - Adı "Doğru Yol Partisi" mi?!

SADULLAH ERGİN (Devamla) -  …bunların, üçbuçuk yıldır bu ülkedeki, daha önceki dönemlerin kamburunu kaldıran AK Parti İktidarına ve Grubuna söz söylemeye hakları yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bugün, AK Parti Hükümeti ve AK Parti Grubu, geçmiş dönemlerdeki kötü yönetimlerin kamburlarını bir bir tasfiye ediyor. Batık bankaların zararlarını, vatandaşların mağduriyetini AK Parti İktidarı giderdi. Bunun yanında, daha önce kesilen Tasarruf Teşvik Fonlarındaki 14,5 katrilyonluk çalışanların parasını bu Hükümet, bu İktidar ödüyor. Şu anda, konut edindirme yardımlarının ödeme planları yapılıyor. Dolayısıyla, geçmiş yıllarda vatandaşın sırtına yüklenen kamburları tek tek, bu Grup, bu Grubun içerisinden çıkan Hükümet gideriyor arkadaşlar. Onun için, elimizi vicdanımıza koyacağız ve hakkı teslim edeceğiz.

Değerli arkadaşlar, biraz önce bahsettiğim teknik gerekçelerle, Cumhuriyet Halk Partisinin Grup önerisine katılamadığımızı ifade ediyorum; ama, en kısa sürede, 663 sıra sayılı araştırma komisyon raporunu görüşeceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergin.

Grup önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, öneriyi…

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı…

BAŞKAN - ...oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre vermiş olduğu öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip Üyeler arasında ittifak sağlanamadığından, oylama işlemini elektronik cihazla yapacağız.

Oylama için 4 dakika süre vereceğim.

Vekâleten oy kullanacak sayın bakanların, vekâleten oy kullandıklarını yazılı olarak Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır ve grup önerisi kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

2.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grup önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 23.5.2006 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

 

 

 

Salih Kapusuz

 

 

 

Ankara

 

 

 

Grup Başkanvekili

Öneri:

Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 355 inci sırasında yer alan 1180 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 344 üncü sırasında yer alan 1147 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına alınması, 23.5.2006 Salı ve 24.5.2006 Çarşamba günleri sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi, Genel Kurulun 23.5.20056 Salı ve 24.5.2006 Çarşamba günleri 15.00-21.00 saatleri arasında, 25.5.2006 Perşembe günü ise 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin lehinde, Hatay Milletvekili Sayın Sadullah Ergin; buyurun.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; AK Parti Grubumuzun grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, grup önerimizin içeriği itibariyle sadece 2 tane talebimiz var Genel Kuruldan. O da, denetim konularının görüşülmemesi ve 1180 sıra sayılı tasarının gündemin 4 üncü sırasına, 1147 sıra sayılı tasarının da gündemin 6 ncı sırasına çekilmesine dair bir talebimiz var. Bunların içeriği de… 1180 sıra sayılı tasarı, Başbakanlık Teşkilat Kanununda değişiklik öngören bir tasarıdır; Başbakanlıkta terörle mücadeleyi koordine edecek ve koordinasyonu daha da güçlendirecek bir tasarıdır. Bunu, önemine binaen gündemin ön sıralarına çekmeyi arzu ettik. Diğeri de bir uluslararası sözleşmenin ön sıraya çekilmesi.

Gündemde, zaten, uluslararası sözleşmelerin onayına dair kanun tasarılarımız var. Çarşamba ve perşembe günleri de gündemdeki tasarıların görüşülmesi, inşallah, tamamlanacaktır.

Değerli arkadaşlar, yeni yapılacak olan İçtüzükte, Meclis Genel Kurulunun, bu şekildeki, Danışma Kurulu ya da grup önerileriyle bu kadar işgal edilmemesi için de yeni bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz. Haftanın hemen hemen üç günü, burada, Danışma Kurullarıyla ya da grup önerileriyle Meclisin çok kıymetli çalışma vakitlerini fazlaca işgal ettiğimizin farkındayız. Bundan sonraki süreçte, yine uzlaşma yollarını arayacağız; ama, mecbur kaldığımız oranda da grup önerileriyle Genel Kurul huzuruna geleceğiz.

Bu arada, bir önceki grup önerisinin tartışmaları sırasında yöneltilen bir eleştiriye de değinmek istiyorum. Bizim Grubumuzun basıp milletvekillerimize dağıtmış olduğu gündem, muhtemel gündemdir, öngörülen gündemdir. Dolayısıyla, Danışma Kurulu önerisi ya da grup önerileri bu Genel Kurulda kabul edilmeden şu taslakların bir anlamı olmayacak; ama, Genel Kurula gelen milletvekillerimizin, bugün ne görüşeceğiz, görüşülmesi öngörülen konular nelerdir diye merak etmesi karşısında, bu gündemler basılıp dağıtılıyor. Bunu sadece biz yapmıyoruz; bilebildiğim kadarıyla, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da, kendi milletvekillerine, o günkü gündemi, muhtemel gündemi basıp dağıtıyor. Bunun, Meclis iradesine ipotek koymakla ya da Meclis Genel Kurulunun iradesini hiçe saymakla bir ilgisi yok. Tamamen, bir öngörünün milletvekillerimizle paylaşılmasıdır.

Grup önerimizin lehinde oy kullanmanızı talep ediyor; Muhterem Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.

Aleyhte, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisinin aleyhinde söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, üzülerek bir durumu tespit etmek istiyorum, o da şudur: Dördüncü yasama yılını tamamlamaya az bir süre kala, üzülerek söylüyorum, İktidar Partisi ile Parlamentodaki Anamuhalefet Partisi grupları arasında çalışma mutabakatı, en azından uzlaşma yolunda bir arayış zemini bulunması tamamen ortadan kalkmış görünmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bunu, siz değerli milletvekili arkadaşlarıma bazı gerçekliğiyle anlatmak durumundayım. Şimdi, bakın, 12-13 haftadır bu Parlamento, en önemli görevlerinden birisi olmasına rağmen, denetim işlevini yerine getirmiyor. Bu, önemli bir eksikliktir; bunu bir kenara koyuyorum.

Ben, Sayın Ergin'in "efendim, haberimiz yoktu, saat 12.30'da Danışma Kurulu toplanıyor, oraya gittiğimizde öğreniyoruz" sözüne bir açıklama getirmek istiyorum. Çoğunuz, İktidar Partisinin Grup Yönetim Kurulunda görevli değilsiniz. Çoğunuz, siz de buraya gelip, buradaki konuşmalar çerçevesinde neler olduğunu bittiğini çıkarmaya çalışıyorsunuz, şifre çözmeye çalışıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, manzara öyle değildir. Bakın, bugünkü bu TMSF'yle ilgili raporun görüşülme önerisinden önce… Sayın Kapusuz buradaydı, gitti…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Buradayım.

HALUK KOÇ (Devamla) - Burada.

Geçen hafta Danışma Kuruluna Sayın Kapusuz katıldı, ben de beraber; Sayın Arınç, Meclis Başkanı yönetti ve Sayın Arınç'ın sözüdür bu...

Arkadaşlar, iki yılı geçti, bu rapor bitti. İçtüzükte şimdi "ticarî sır" diye sığındığı noktayı, Sayın Meclis Başkanı, Meclis bürokratları aracılığıyla ilgili bakanlıklarla görüşerek böyle bir konunun olmadığını, bunun artık görüşülmesi gerektiğini; artık, Meclisin itibarı açısından bunun aşılması gerektiğini ifade etti. Yani, ilk defa nasıl karşılaşıyorsunuz Sayın Ergin?! Sizin, Kapusuz'la aranızda hiç diyalog yok mu?!

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Danışma Kurulunda getiriyorsunuz...

HALUK KOÇ (Devamla) - Siz mi söylemiyorsunuz Sayın Kapusuz?!

Bir sağırlar diyaloğu var arada ve ondan sonra "bizim haberimiz yoktu!.."

Değerli arkadaşlarım, geçen hafta da aynısını yaşadık. Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda üye arkadaşlar var burada; ellerini vicdanlarına koysunlar ve söylesinler. Gümülcine Müftüsüyle, oradaki tek Türk ve Müslüman milletvekilinin -Batı Trakya'dan bahsediyorum- komisyonu ziyaretinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi heyetinin o bölgede tekrar bir inceleme yapmasından önce bir genel görüşme açılmasının karara bağlandığı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ben bunu görev bilerek, genel görüşmeyi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verdiğimi ve aradan iki ay geçtikten sonra, ziyaretin gerçekleşmesine bir ay kala bunu buraya getirdiğimizde "bizim haberimiz yok!.."

Değerli arkadaşlarım, böyle grup yönetimi olur mu?! Ve ondan sonra, suçlu benim, haber vermiyorum!.. Her şey açık; her şey komisyonlarda, Meclis Başkanının huzurunda gerçekleşiyor.

Değerli arkadaşlarım, zeytin… Sayın Karapaşaoğlu komisyonda şimdi. Sayın Karapaşaoğlu'nun yüzünü ben çok iyi hatırlıyorum o gün, kendi önergesini reddettirdiniz Sayın Milletvekiline. Narenciye, fındık… Fındık, aynı.

Değerli arkadaşlarım, yapmayın, ne olur… Yani, sayısal çoğunluğunuz var, tamam; biz muhalefetteyiz, tamam. 3'e 1 oranındayız; ama, yapmayın; uzlaşma diye, hep bizim dediğimiz olacak, senin hiçbir değerin yok, senin hiçbir hakkın yok, gündemi ben belirlerim!.. "Internet sitesinden bak" diyor. Üç dört haftadır görüşmüyoruz grup başkanvekilleriyle, değerli arkadaşlarım; çünkü, bir grup başkanvekili bir grup başkanvekiline "seviyesiz" derse, bir grup başkanvekili bir diğer grup başkanvekiline "klinik vaka" derse, nesini görüşeceğim değerli arkadaşlar ve burada mutabakat yok ve hemen zeytinyağı gibi üste çıkmak!.. "Bunlar bizi oldubittiye getiriyorlar; bizim bunlardan haberimiz yok!.." Hepsinden haberiniz var! Niye paylaşmıyorsunuz grubunuzla?! Niye yanlış bilgi veriyorsunuz?!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Niye azarlar gibi konuşuyorsun ya?!

HALUK KOÇ (Devamla) - Siz grup başkanvekili olun da size dönüp bakayım, size dönüp bakayım; sen kendi işine bak!

Evet, değerli arkadaşlarım, şimdi, uzlaşma içinde çalışma dönemi maalesef bitmiştir, maalesef bitmiştir. Üzülerek söylediğimi baştan da söyledim.

Bakın, 18 Mayıs günü Türkiye acı bir sahne yaşadı, Türkiye acı bir sahne yaşadı ve Sayın Ali Topuz -Grup Başkanvekili görevini sürdürüyor- Sayın Salih Kapusuz'la görüştü. Bugün Meclisi toplamayalım dedik, bir duyarlılık var Türkiye'de. "Hayır efendim, savaş zamanında bile Meclis toplanmıştır" dedi.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Sayın Ali Topuz, Sayın Abdullah Gül'ü aradı; toplantıdaydı; Sayın Abdüllatif Şener'i aradı, Abdüllatif Şener kendileriyle görüştükten sonra döndü -bunları bilin diye söylüyorum- "Sayın Şener şunu söyledi: "Benim iyi niyetli telkinlerime rağmen böylesi bir karşılığı bulamadım Sayın Topuz" dedi. Ne oldu; iki tane, üç tane kanun çıkardınız Cumhuriyet Halk Partisi olmadan. Ne oldu, ne oldu?! Millî Eğitimle ilgili iki kanun ve bir de uluslararası yolsuzlukla mücadele konusundaki bir uluslararası sözleşmenin onayı... Ne oldu değerli arkadaşlarım?! Cumhuriyet Halk Partisi konuşmadı, tartışmadık, çabucak geçti! Belki, içinizden demişsinizdir: "Ne de güzel oldu canım!" Bu, parlamenter teamüllere, geleneklere pek uygun değil Sayın Kapusuz. Üzülerek tespit ediyorum bunları ve bunları diğer arkadaşlarımla da paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu, "yeni duyduk, şimdi haberimiz oldu" manzarasını lütfen yapmayın. Bunların hepsini… Bakın, söylüyorum…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Açıklayacağım…

HALUK KOÇ (Devamla) - Yarın, Sivas-Divriği Ulu Camiin onarılmasıyla ilgili kanun teklifinin öne alınmasıyla ilgili Danışma Kurulunda öneri getireceğim. Şimdi burada herkes duysun diye söylüyorum. Daha önceki tutanaklarda da "bunu, biz, daha sonra ele alacağız" demiştiniz. Şimdiden söylüyorum; Sayın Ergin, perşembe günü assubayların özlük haklarıyla ilgili kanun teklifinin öne alınmasını getireceğim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Getirdiniz; reddetti Genel Kurul.

HALUK KOÇ (Devamla) - Hayır, hayır; öne alınmasını…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hayır; öne alınması geldi ve reddedildi. Tekrar getirmek istiyorsunuz…

HALUK KOÇ (Devamla) - Tekrar getireceğim. Çünkü, sözleriniz var: "Biz, bu işin üzerine el atıyoruz...” Meclis Başkanının da sözü var: "Benim babam da assubay -rahmetli- geçen dönemdeki sözlerim var; bunun üzerine gidilmeli." Siz de burada söz verdiniz: "Komisyonlarda biz bunu ele alacağız…" Ama, hepsi burada kalıyor değerli arkadaşlarım; hiçbir şeyin arkasını getirmiyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu tespiti üzülerek yaptım; fakat, diyalogsuzluğun, bundan sonra bu Parlamentonun, artık, yasama, denetleme, yükümlü olduğu bütün görevlerde yaşlandığını gösteriyor. Bu Parlamento artık kendi kendini tekzip ediyor, bizi yenileyin diyor, yenileyin diyor, yenileyin diyor.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Sine-i millet sizi bekliyor!

HALUK KOÇ (Devamla) - Siz gidersiniz de, döneceğin belli olur mu Sayın Vekilim, onu bilmiyorum. Döneceğin… İnşallah, dönersin. Allah yardımcın olur, inşallah, dönersin.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) -  Millet sizi bekliyor!..

HALUK KOÇ (Devamla) - O köylüye derdini anlatırsın, o esnafa derdini anlatırsın, o sıkıntı çeken insana derdini anlatırsın, o dış politikada Türkiye'yi sürüklediğiniz sıkıntılı girdapları anlatırsın.

Bakın, uluslararası anlaşma gelecek, nükleerle ilgili, Amerika'yla ilgili. Orada, İsrail'e ses çıkartmayan Amerika'nın, İran'a ne türlü yaptırımlarda bulunduğunun nedenlerini, niçinlerini anlatırsın. Anlatırsın; yeniden seçilir, yeniden gelirsin!

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Lehte, Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. AK Parti Grubunun önerisi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, son dönem itibariyle, Meclise verilmek istenilen hava, Meclis çalışmalarındaki tutunulan tavır ve davranışlar, herhalde öncelikli olarak sizlerin, daha sonra da kamuoyunun dikkatlerinden kaçmıyor kanaatini taşıyorum. Meclis çalışma saatlerini mümkün mertebe belirli bir seviyede tutmaya ve çalışmaları da buna göre götürmeye çalışırken, dikkat ederseniz, her hafta ve her gün, özellikle -İçtüzük hükmüdür, haklarıdır, yapabilirler- İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş olan kanun teklifleri aşağıya indiriliyor -olabilir- her gün Danışma Kurulu talep ediliyor ve bunun peşinden, Meclis çalışma saatlerine şöyle bir dikkat edecek olursanız, asgarî 2 veyahut da 3 saat bu vesileyle zaman kaybı oluyor. Bu bir kayıptır-değildir; tartışmak için söylemiyorum, İçtüzükte yeri yoktur da demiyorum; ama, bir hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum… Ondan sonra da arkadaşımız buraya çıkıyor, mutabakattan bahsediyor, diyaloğun son bulduğundan bahsediyor!..

Değerli meslektaşım, şöyle bir hatırlayın; geçirdiğimiz dört yasama dönemi içerisinde, her konuda ve her gün, mümkün mertebe önceleri sizinle, eğer bir teklifimiz, bir önerimiz, bir değişikliğimiz varsa, hafta sonu itibariyle veyahut da hafta başında en geç, sizlerle bugüne kadar paylaşarak gelmedik mi?!

HALUK KOÇ (Samsun) - Son zamanlarda diyorum.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Her konuda, her türlü, ne yapmak istediğimizi, hatta araştırma önergelerinde, evet, bu araştırma önergesini görüşeceğiz, ama, arkadaşlarımızla değerlendirdik, bu konuda komisyon kurmayı uygun bulmadığımıza varıncaya kadar her türlü Meclis çalışmalarını sizlerle beraber dizayn etmeye, beraber düzenlemeye, beraber çalışmaya gayret sarf ettik. Yani, bunu…

HALUK KOÇ (Samsun) - Son iki üç ayı diyorum.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Siz, son iki üç ay içerisinde önce bir kendi tutumunuza bakacaksınız.

MEHMET KARTAL (Van) - Van Gölünün kirliliğiyle ilgili 200 tane imza verdik!.. 

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Yani, değerli arkadaşlar, böyle, kamuoyunda bir olayı gündeme alarak her şeyi tersyüz edip çok farklı göstermek, takdim etmek doğru bir şey değil.

İddianıza geliyorum… Evet, Danışma Kurulunda, geçen hafta değil ondan önceki hafta, bu konuyu bir vesileyle gündeme getirdiniz; dediniz ki: "Bu rapor görüşülsün." Meclis Başkanı da orada görüşülmesi konusunda ifade etti; ama, ben kabul etmedim. Böyle bir şeyi kabul etmiş olsak, zaten beraber getirecektik. Sonra, Sayın Koç, bu Komisyon Başkanı Halil Aydoğan Bey, başta şahsınızı, Kemal Anadol Beyi ziyaret ederek, bunun neden görüşülmesinde sakınca gördüğü hususları sizlerle paylaşmadı mı?!

HALUK KOÇ (Samsun) - Benimle değil.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet, efendim, sizinle de paylaştı.

HALUK KOÇ (Samsun) - Hayır…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Hayır, sizinle de paylaştım.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bakınız, arkadaşımız burada. Ben paylaştığını biliyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Meclis Başkanı "hiçbir ticarî sır kapsamına girmiyor" dedi.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Başka bir şey efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Niye kurdunuz bu komisyonu?!

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Paylaştım…

HALUK KOÇ (Samsun) - Niye kurdunuz bu komisyonu?!

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Ben kurmadım.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bunun üzerine, siz, iki üç ay öncesi gündeme getireceğiniz bu konudan vazgeçmiştiniz. Haa, gelmeyecek, görüşülmeyecek diye bir endişe de taşımıyoruz. Getiririz, görüşürüz, karar veririz beraber çalışma noktasında. Şurada Meclisin dört haftası kaldı tatile gitmeden önce. Dört hafta öncesinde bu memleketin çok öncelikli ve acil görüşülmesi gerekli olan yasal düzenlemeler ve çalışmalar var. Bugün, Avrupa Birliğiyle ilgili, çıkıyor mensubu olduğunuz partinin üyeleri, efendim, işte, reformculuğunuz durdu mu, geri adım mı atılıyor, niye bir aktivite yoktur diye yeri geliyor tenkit ediyor. Hükümetimiz Dokuzuncu Uyum Paketini ilan etti. Bu doğrultuda çalışmalar hem komisyonlarımızda hem Genel Kurulumuzda devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, bu Genel Kurul, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iktidarıyla muhalefetiyle Türkiye'nin en çok çalışan en şeffaf kurumudur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, bu kurumu çalışmıyor gibi takdim edecek bir yolu izlemek veyahut da bu anlama gelecek ifadeler kullanmayı, doğrusu, ben uygun bulmuyorum.

Peki, bu sizin önerdiğiniz hususlar çalışılır mı; elbette çalışılır, zaten çalışılması konusunda bir irademiz var, bu komisyonu da beraber kurmuşuz.

Değerli arkadaşlar, bir başka hususu daha söylemek isterim ki, o da şu: Bu Meclisin açık veyahut da kapalı tutulma meselesi. Evet, o gün de buraya çıktım, bu kürsüden, o melun saldırıyı nefretle, şiddetle kınadık ve sizlerle beraber, bulunması gerekli olan her yerde AK Parti milletvekilleri, İçişleri Bakanlığında bulundu, Danıştayda bulundu, Kocatepe'ye de gitti. Bu görevlerimizi yaparken Meclisin açık durmaması için bir sebep yok ki. Meclisin çalışmasını durdurmanın illa da bir mecburiyet olduğunu orta yere çıkaracak bir olay  yok ki. Zaten anarşistlerin, teröristlerin ve bu tip çete üyelerinin, bu tip katillerin istediği şey buraları inkıtaa uğratmaktır. Aksine, buraları inadına açık tutmak… Savaş döneminde bile, savaş idare edilirken, bu Meclis, her türlü konuyu, sosyal, siyasî ve askerî konuları tartışan bir Meclistir, gazi bir Meclistir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Ne ilgisi var bunların?!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Peki, bir olay oldu diye… İlk defa yaşamadık bu olayı. Böyle bir olayı bahane ederek…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Olay dediğin ne senin?!

SALİH KAPUSUZ  (Devamla) - … bu Meclisi, bugün eğer bu vesileyle kapatırsanız, başka vesilelerle de kapatmak isteyenler çıkabilir; ama, her zaman için demokrasiden yana, laiklikten yana, cumhuriyetten yana, milletten yana tavrı olan bu iktidarın, bu partinin size bırakacağı hiçbir şey yok; bundan da emin olabilirsiniz! (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Ayağını kaldırma, ayağını!..

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet, değerli arkadaşlar, bu Meclisteki yapılan çalışmalar çok açık ve net. Elbette, muhalefetin de, muhalefet partilerinin de birçok konuda uzlaşarak, razı olduğu, bazen razı olmadığı çalışma sistematiği olarak bugüne kadar gelmiştir. Siz ne kadar germek isterseniz isteyin, biz hem diyaloğa açığız hem de germeye karşıyız, uzlaşmadan yanayız.

Ben bu önerinin… Biraz önce de arkadaşım, bir uluslararası anlaşmanın geriden öne çekilmesi, Başbakanlıkla ilgili bir tasarının ön sıraya çekilmesiyle ilgili bir düzenleme olduğunu izah etti; bir kez daha ifade ediyorum. Buna karşı çıkılacak bir şeyin de olduğunu zannetmiyorum; ama, siz, bir önceki reddedilen önergeyle ilgili olarak yine buraya gelip ilgisiz ve alakasız bir konuyu buraya taşıdınız; bununla zaman geçirmiş olduk. Bu konularla ilgili olarak biz her şeyi açık, samimî ve şeffaf bir şekilde yapmaya devam edeceğiz.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kapusuz.

Sayın milletvekilleri, aleyhte, Sayın Mehmet Eraslan ve Sayın Ümmet Kandoğan söz istediler. Aynı anda müracaatları olduğu için…

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - İkisi beraber gelsin Sayın Başkan.

BAŞKAN - …biz kura çekiyoruz, şans hangisine çıkarsa.

Evet, Sayın Eraslan…

Buyurun, aleyhte söz isteğiniz var.

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK Parti Grubunun vermiş olduğu önerinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım ve grup önerisine baktığımız zaman, iki kanun tasarısının öne alınması, sözlü soruların ve denetim işlerinin görülmemesi var.

Tabiî ki, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen bütün kanun teklifleri, tasarıları önemlidir; öne alınabilir, öne çekilebilir ve görüşülebilir; fakat, her hafta, özellikle salı günü yapılan grup önerilerinde, denetim görevinin ve sözlü soruların görüşülmemesi gerçekten bizleri üzüntüye sevk ediyor. Her bir milletvekili, bu Yüce Parlamentonun her bir üyesi, millet adına, ülke adına, sektörel bazda birtakım sorular soruyor ve İçtüzüğün kendisine tanıdığı hakkı kullanarak denetim görevini yapmak istiyor; ama, gerçekten, her hafta; ama, her hafta, aylardan beri, hatta yıllardan beri, sözlü soruları görüşmeyelim, denetim işlerini görmeyelim der isek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin aslî bir görevini, aslî bir icraını bir tarafa itmiş, bir tarafa bırakmış ve bu noktadaki icrayı yapmamış oluruz diye düşünüyorum. Bundan sonraki haftalarda, milletvekillerinin sözlü sorularının cevaplandırılmasını ve denetim görevlerinin yerine getirilmesini temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu grup önerisine bakıyorum; bir de, araziye bakıyorum, taşraya bakıyorum, illere bakıyorum, beldelere bakıyorum, köye bakıyorum, esnafa bakıyorum, memura bakıyorum, kamu kesimine bakıyorum, kamuda çalışanlara bakıyorum, yetmişüç milyon ülke insanına bakıyorum ve acaba, gelen bu Grup önerisi, bu milletin hangi yarasına çare üretecek diye düşünüyorum ve her hafta gelen Danışma Kurulu önerilerinin veya grup önerilerinin içinin boş olduğunu görüyorum. İçinin boş olduğunu görüyorum; çünkü, sorunlar devam etmekte ısrar ediyor. Ekonomide bir kırılganlık ve ekonomide bir sorun var, gençliğin istihdam sorunu var, bu ülkede yaşayan kadınların sorunu var, bu ülkede çalışan kamu kesiminin sorunları var, köylünün, çiftçinin büyük sorunları var, tekstilcinin sorunları var, esnafın, KOBİ'lerin, yatırımcının, üreticinin sorunları var ve ihracatçının sorunu var, yüksek girdi maliyetleri var, katlanılması mümkün olmayan düşük aylıklar, düşük ücretler var ve bu sorunlar her geçen gün artarken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi bu olması gerekir iken, bakıyorum, milletin gündemiyle, arazinin gündemiyle, Türkiye'nin güvenlik sorunu gündemiyle, Türkiye'nin sosyal sorunlar gündemi ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi arasında maalesef uçurumlar var.

Şimdi, bu sorunlar ne, soracak olursanız; bir defa, değerli arkadaşlar, siyaseti, kendi çıkarlarımız, kendi siyasî ikbal kaygılarımız mantalitesiyle, kültürüyle yapmamamız gerekiyor. Siyaset, ulvî bir görevdir, kutsal bir görevdir; ama, siyaset, Türkiye'nin menfaatları ve bu ülkede yaşayan aziz milletin menfaatları doğrultusunda ve onların içinde bulundukları sıkıntıları, ıstırapları yok etme noktasında gayret gösterilerek eğer siyaset yapılır ise, işte o zaman, siyaset, kutsal bir görev, ulvî bir görev ve manalı bir görev olur. Aksi takdirde, eğer her şey yolunda deyip, koltuğumuza oturup, arkamızı da yaslayıp; hiç kimsenin şikâyet etme hakkı yoktur, her şey mükemmel, Türkiye düzlüğe çıkmıştır, aziz milletimiz büyük bir refah içerisinde yaşamaktadır mantalitesiyle yaklaşır isek, doğruları görme noktasında büyük bir zafiyete düşmüş oluruz demektir. Dolayısıyla, yanlışlıkları, eksiklikleri, zafiyetleri ve toplumun sorunlarını var olarak kabul etmek, siyaseten büyük bir erdemliliktir diye düşünüyorum. Eğer böyle yapmaz isek, siyaset kurumu ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığı ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin durumu ile milleti birbirinden uzaklaştırırız, devlet ile milleti birbirinden uzaklaştırırız, siyaset kurumu ile milleti birbirinden uzaklaştırırız ve milletin Parlamentoya duyduğu güveni, maalesef, azaltmış oluruz diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, dışticaret açığı 2001 yılında 10 milyar dolar. Bakın, bu rakamlar benim rakamlarım değil. Bunlar devletin rakamları, resmî rakamlar, sayın bakanlarımızın yazılı soru önergelerimize cevaben verdiği. Bakın, bir kırılganlıktan bahsediyorum ve sadece birkaç rakam vereceğim. 2001 yılında dışticaret açığı 10 milyar dolarmış, 2002 yılında 15,5 milyar dolar. Şimdi, bu dışticaret açığının düşmesini biz temenni ederdik ve bunu, gerçekten, ayağa kalkarak, ayakta da alkışlardık ve bunun da bir erdemlilik olduğuna inanan ve iman eden insanlardanız; fakat, dışticaret açığı 2001 yılında 10 milyar dolar, 2002 yılında 15 milyar dolar iken, 2005 yılı sonu itibariyle 42,9 milyar dolara, 43 milyar dolar düzeylerine gelmiştir. Bu bir sorun mudur; bu bir sorundur. Bu sorunun çözümleri de vardır. Bu sorunların çözümü, yatırım, üretim ve ihracat modelini, ekonomik modelini bu ülkede var etmektir, KOBİ'leri, esnaf ve sanatkârları, yatırımcıyı, üreticiyi teşvik etmektir, girdi maliyetlerini düşürmektir ve global pazarda, dünya pazarında kendi insanımızı, kendi üreticimizi yarışır hale getirmektir. Yapılacak olan budur; ama, bakıyoruz, olmuyor.

Değerli arkadaşlar, kısa vadeli dışborçların artış oranına bakıyoruz; 2003 yılında 23 milyar dolar, 2004 yılında 31,8 milyar dolar, 2005 yılında 36,9 milyar dolar olarak gerçekleşmiş ve maalesef, kısa vadeli dışborçlarımızın artış oranı, aynen dışticaret açığı gibi, her geçen ay, her geçen yıl artmıştır; bu da, bizim kamburumuzdur, maalesef, bizim ekonomimizin, Türk ekonomisinin büyük bir ıstırabıdır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, cari açığa baktığımız zaman, 2001 yılında 3,4 milyar dolar ve gelmişiz 2005 yılının sonuna, 22,9 milyar dolar. Bunlar, sayın bakanlarımızın bizlere vermiş olduğu, yazılı soru önergelerimize vermiş olduğu cevaplardır. Peki, niye, bugün cari açık -2005 yılı sonu itibariyle- 22,9 milyar dolar oldu; bunu düşünmek, ilgili bakanların veya Bakanlar Kurulunun veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin veya özellikle siyasî iktidarın görevi değil midir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, yine, Devlet Planlama Teşkilatının ve Hazinenin vermiş olduğu verilere bakıyoruz; içborç 2002 yılında 91 milyar dolarken, 2006 yılının ocak, şubat ayı dahil 185,3 milyar dolar düzeyine gelmiştir. Toplam dışborç stokumuza bakıyoruz; 2002 yılında 130 milyar dolarken, maalesef, 2005 yılı sonu itibariyle 170 milyar dolar düzeylerine gelmiştir.

Evet, ihracatımız artmaktadır; ama, ithalatımızın ihracatımızın 2 misli artmasından dolayı, dışticaret açığı, ekonomimizi kırılganlığa sürüklemektedir ve cari açık, gayri safî millî hâsılanın yüzde 7'sidir. Bu bir kırılganlıktır, bu bir krizdir, bu bir tehlikedir, bu bir alarmdır, kırmızı çizgidir. 2002 yılında Arjantin'deki kriz yüzde 6,5'le olmuştu. Yani, bizde cari açık, gayri safî millî hâsılanın yüzde 7'si. Arjantin'de 6,5 iken, maalesef, ekonomik kriz yaşanmış. Ve Türkiye'de 3,6 iken 2000 ve 2001 yıllarında ekonomik krizler yaşanmış. 2001 yılında 4,9'la ekonomik kriz yaşanmış; ama, geldiğimiz gün itibariyle cari açık gayri safî millî hâsılanın yüzde 7'si dolaylarındadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, artık, kulağımızı millete vermek durumundayız. Artık, siyasî irade olarak, siyasî iktidar olarak kulağımızı millete vermek durumundayız ve milletin taleplerini, arzularını, milletimizin hassasiyetlerini, her noktadaki hassasiyetlerini; uluslararası politikada, güvenlikte, terörle mücadelede, ekonomide, geçimsizlikte, açlık, yoksulluk, fakru zaruret içerisinde yaşayan milletin gündemini Türkiye Büyük Millet Meclisine taşımak durumundayız.

OECD ülkeleri içerisinde gelir dağılımı adaletsizliğinde şampiyonuz. En üst gelir grubu daha zengin olur iken, en alt gelir grubunun geliri her geçen gün düşmekte ve makas açılmaktadır. Bu ülkede zengin daha zengin; yoksul, fakir ve sefalet içerisinde yaşayan insanlar da, maalesef, daha fakir olma yolundadır ve 18 000 000 kişi yoksulluk içerisindedir. 1,5 milyon insanımızla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, lütfen, son cümlenizi söyleyin; ben eksüre verdim.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

18 000 000 insanımız yoksulluk sınırında yaşıyor, 1,5 milyon insanımız, maalesef, açlık sınırının altında yaşama gayreti içerisindedir ve tarımda 1,5 milyon insanımız istihdam bulmuş iken, maalesef, 1,5 milyonun üzerinde insanımız tarım sektöründe işini, maalesef, kaybetmiştir. İşsizlik oranı her geçen gün artarken, maalesef, işsizlerimizin sayısı, kayıtlı, resmî verilere göre 2 800 000 kişidir. İşte bunlar milletimizin gündemi, milletimizin sorunları, milletimizin siyasî iktidardan, AK Parti Hükümetinden çözmesini beklediği, bir an önce çözüme kavuşturulmasını beklediği sorunlardır. İşte milletin gündemi buysa, ben de diyorum ki, bundan sonra gelecek Danışma Kurulu veya grup önerilerinin içerisinde, lütfen, bunlar olsun ve hep beraber bunları, millet adına, Türkiye adına, daha çağdaş, daha modern bir ülke var etmek adına yapalım diyorum ve hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre vermiş olduğu önerisi üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi öneriyi oylarınıza sunacağım: Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş 2 adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım, oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekili ve Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş'ın, Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/687), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/389)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

26.1.2006 tarihinde Yüce Başkanlığa sunulan ve 6.2.2006 tarihinde ilgili komisyonlara havale edilen (2/687) esas numaralı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifim, havale edildiği Anayasa Komisyonunda süresi içerisinde görüşülmediğinden kanun teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesi uyarınca doğrudan gündeme alınması hususunu arz ederim.

                                                                      26.04.2006

Saygılarımla.

                                                            Süleyman Sarıbaş

                                                                          Malatya

BAŞKAN - Önerge üzerinde, teklif sahibi olarak, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bundan yaklaşık üç ay önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiğimiz ve komisyonlarda görüşülmeyen (2/687) sıra sayılı Siyasî Partiler Kanununda değişiklik yapan kanun teklifim üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Sayın Kapusuz, efendim, kanun tekliflerini 37'ye göre Genel Kurula indiriyorlar, bu vesileyle de Meclisin 1-2 saatini boşa harcıyorlar şeklinde bir ifade kullandı. Öncelikle bu ifadenin, bu Meclis çatısı altında kullanılmaması gereken bir ifade olduğunu söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, ne yapacaktık?! Bir kanun teklifi vermişiz, milletvekili olarak en tabiî hakkımız. Hele hele son günlerde tartıştığımız birçok olayın sebebinin sivil siyasetin meseleleri çözememesi noktasına dayandırıyorsak, sivil siyaseti yapılandıran Siyasî Partiler Kanunundaki demokratik görmediğimiz maddelerin değiştirilmesi lehine verdiğimiz bir kanun teklifini, siz çoğunluk partisi olarak komisyona almıyorsanız, çoğunluk partisi olarak komisyonlarda görüşmüyorsanız, daha doğrusu mevcut Siyasî Partiler Yasasını antidemokratik bulmanıza rağmen ve yıllardır bu kanunun bazı maddelerinin, hakikaten bu toplumun yapısıyla uyuşmadığını, siyasî partileri genel merkez hegemonyası altında, lider sultası altında inlettiğini düşünmenize rağmen komisyonda tartışmıyorsanız, bu tekliflerimizi 37'ye göre buraya indirmekten başka ne yolumuz var, hangi yöntemimiz var?! Bu demokratik hakkımızı, bu hukukî hakkımızı, bu kanunî hakkımızı kullandık diye Meclisi tıkamayla, Meclis çalışmalarını tıkamayla suçlanmak kadar acı bir şey olamaz. Biz, milletvekili olarak en tabiî hakkımızı, öncelikle bu Parlamentoda bulunan bütün arkadaşlarımızın milletvekili olarak en tabiî haklarını kullanması gerekir; biz de bunu yapıyoruz.

Değerli arkadaşlar, teklifimiz 15 maddeden oluşuyordu. Genel gerekçemiz şu: Sivil toplum örgütlerinin yeterince gelişmediği bir ülkede, maalesef, temel sorunların çözümü de, adresi de siyasî partilerdir. O halde, siyasî partiler, memleket meselelerinin çözümünde en önemli anayasal kurumlarımız, demokrasinin vazgeçilmez unsurları olduğuna göre, bütün toplumu bu siyasî partilerin faaliyetlerine katma; yani, katılımcı, çoğulcu bir sistemi getirmemiz gerektiğini hepimiz bilmekteyiz.

Bugünkü Siyasa Partiler Kanunumuza baktığımızda, örnek vereyim: Hiç kimse istediği partiye gidip üye olma hakkına sahip değil; yani, partinin il ve ilçe teşkilatları -herhangi bir parti, hangi parti olursa olsun- istediklerini üye yapıp, istediklerini yapmamakta serbestler. Daha başkası, partilerin merkezleri, istedikleri teşkilatları, il ve ilçe teşkilatlarını, istedikleri gibi feshetme, istedikleri gibi kendileri eleştiri noktasında eleştiri aldıkları takdirde kapatma, yok sayma hakkına sahipler. Böyle antidemokratik bir yapı olur mu?!

Daha başka bir şey var: Bir siyasî partinin birçok delegesi kongre istese bile, mevcut siyasî partiler, tüzüklere tanıdığı bu yetkileri, hele hele tüzüğü yapan genel başkanlar, yaptıran genel başkanlar, oranları da yükselttikleri takdirde kongre istemek mümkün değil. Yani, partinin merkez yürütme organları, genel başkanlığı, idare kurulları yanlış da gitse, delegelerin birçoğu, en az yarıya yakını "kongre" demediği müddetçe kongreyi toplama hakkına da sahip değil.

Şimdi, bu antidemokratik yapıyı ortadan kaldırmak için Siyasî Partiler Kanunumuzun değişmesi gereken acil maddeleri var. Siyasî partilerin gelirleri denetlenemiyor, siyasî partilerin siyasette kullandıkları mal varlıkları denetlenemiyor, siyasî partilerde pozitif ayrımcılık yok; yani, kadınlarımız için, gençlerimiz için bir pozitif ayrımcılık öngören bir düzenleme yok.

Başka ne yok: Siyasî partilerin merkez kararlarında ve icra organlarında görev alanların mal beyanlarını açıklamalarını düzenlemek gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Siyasî partilerin merkez kararlarında, icra organlarında görev alanların devletin kamu kurumlarının yönetim, denetim kurulu üyeleri olmamaları gerekiyor. Bütün bunların yeniden düzenlenmesi gerekip, Siyasî Partiler Kanunumuzun yapısının şeffaflaşması, vatandaşın katılımcılığına, vatandaşın çoğulculuğuna açık olması gerekirken, bugünkü yapı içerisinde tamamen genel başkanların ve merkez karar icra organlarının sultası altında merkezi içe dönük bir yapı haline getirilmiş. Peki, demokratik bir ülkede sivil toplum örgütleri de yeteri kadar gelişmemiş ise, bizim, aslında, önemle üzerinde durmamız gereken konu, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasî partilerimizi vatandaşın rahatlıkla gelip katılabileceği bir yapıya kavuşturmamız ve bu yapıdan umut beklenir hale getirmemiz lazım. Vatandaş, siyasî partilere ve siyasîlere bugün soğuk bakıyorsa, uzak duruyorsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, konuşmanızı lütfen, tamamlayın, son cümlenizi rica edeyim.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - …siyasetçiye güvenemiyorsa bu yapıların içerisine giremediği, bu yapıları denetleyemediği, bu yapıların içerisinde karar verme organlarını etkileyemediği içindir. İşte, bizim kanun teklifimiz, 15 maddeden ibaret bu kanun teklifimiz. Asıl amacı, siyasetin şeffaflaşması; asıl amacı, halkın siyasete katılımının sağlanması, çoğulculuğun sağlanması; asıl amacı, lider ve genel merkez icra organları sultasından siyasî partilerin kurtarılmasına yöneliktir. Ben biliyorum ki, bütün milletvekili arkadaşlarım, bunun böyle olduğunu, partilerinin içinde de bunun böyle olduğunu, bunun değişmesi gerektiği kanaatini taşımaktadırlar.

Bu yasa teklifimizin gündeme alınmasını Yüce Heyetinizden saygıyla arz ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.

Bir milletvekili sıfatıyla, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir.

Buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, Anavatan Partisi…

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Siyasî Partiler Kanununda değişiklik yapılması hakkındaki 26.1.2006 tarihli ve (2/687) esas sayılı kanun teklifimiz üzerinde, milletvekili olarak, Anavatan Partisi milletvekili olarak söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve siz değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, siyasîler ve siyasî partiler, demokrasinin olmazsa olmaz ana unsurlarıdır. Dolayısıyla, parlamenter demokrasiyle yönetilen bir ülkede olması gereken her şey var, ama, peki, hâlâ neden ülkemizde demokrasinin işleyişinde sorunlar var? Neden halk siyasîlere güvenmiyor? Halkın devlet kurumlarına duyduğu güvende, yani siyaset bilimi literatüründeki politik kültüre göre, neden Türkiye Büyük Millet Meclisi ve siyasî partiler hep en sonda? Halkın siyasî partilere katılımı neden az? İşte bu sorulara cevap vermek için, bağımsız seçilen bir milletvekili olarak, neden böyle olduğunu açıklayan bazı konulara girmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, siyasî partiler, sistemimizin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasî partiler sorunları çözmek için, çare için vardır; ama, maalesef, halk siyaset kurumuna güvenmiyor, siyasal sistem meşruiyet bunalımı içindedir, siyaset kurumu kendisi sorun haline gelmiştir; dolayısıyla, çözüm üretememektedir.

Değerli arkadaşlar, partilerin iç işleyişi demokratik değildir; lider sultası baskısı altındadır, dolayısıyla, antidemokratik kurallar işlemektedir. Halkın sağduyusu temsil edilememekte ve halk, olması gereken yerde olamamaktadır. Yani, siyaset, bir bakıma halka kapalı gibidir. Sürekli yolsuzluk iddiaları siyasî ortamı kokuşmuş duruma getirmiştir. Siyaset ve siyasetçiye böylece güven kaybolmuştur. Güçler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü işlemiyor arkadaşlar. 12 Eylülün getirdiği sınırlı siyaset, siyaset-toplum etkileşimine negatif yönde tesir etti. Siyasî parti, böylece, seçmen tabanından koptu. Siyasî partiler yönetimindeki lider sultası, patronaj ve popülizm sayesinde halktan koptu. Türkiye Büyük Millet Meclisi, yani, bu Yüce Meclisimiz, verimli çalışamıyor, etkin olamıyor, adil ve şeffaf bir yasama ve denetim görevini yeterli yapamaz durumda.

Öncelikli sorun, iktidarı ve siyaseti demokratikleştirme sorunudur. Milletin, vekili ile kendisi arasında temsil sıkıntısı var. Sistemde demokratik ve şeffaf bir işleyiş oluşturulamamakta. Demokrasi, seçim ve temsilden çok, siyasî irade, çoğulculuk ve katılım ister; aslında, bunlar gerçekleşemiyor. Meşruiyet halk iradesine dayanmıyor. Siyasî rekabet sorunludur. Siyaset, halkın müzakere ve katılımına açılamamaktadır tam. Anayasa, Seçim Yasası ve Siyasî Partiler Yasası, kapsamlı bir yeniden yapılanma istiyor. Siyasetin demokratikleşmesi için bunlar şarttır.

Siyasî kadroların siyaset yönetim ve biçimi sorunludur. Partilerin programlarında demokratikleşme taahhüdü vardır; ama, yerine getirilmiyor. Hükümet, Acil Eylem Planında ve Hükümet Programında, çağdaş, şeffaf ve demokratik bir siyasal sistem sözü verdi. Değerli arkadaşlar, bu sözü yerine getiremediniz. Bu nedenledir ki, Anavatan Partisi olarak, Siyasî Partiler Kanununda değişiklik yapılması konusunda bir çalışma yaptık.

Değerli arkadaşlarım, bir ülkede, siyasetin doğru işlemesi, türlü altyapıyı sağlamak tek başına yeterli olmamaktadır. Neredeyse doksan yıllık cumhuriyet dönemi siyasî hayatımızın yanlış işleyişindeki aksaklıkları ortadan kaldırmak ve siyaseti geniş halk kitlelerine yaymak için bu şekilde bir kanun teklifi verdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Bu kanun teklifimiz neler getirecek; Sayın Başkan müsaade ederse bana, anlatmak istiyorum, çok önemli bir konu; dolayısıyla, sizlerin de arzuladığınızı biliyorum. Bu nedenle, bir, genel merkezin teşkilatlardaki hegemonyası ve lider sultası ortadan kalkacak, siyasî parti ile toplum arasında etkileşim ve iletişim artacak, siyaset-yolsuzluk bağının koparılması mümkün olacak. Dolayısıyla, bunları gerçekleştirmek için, kanun teklifimizin dikkate alınmasını arzu ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, siyasî partilerin çağdaş devletteki rolü ve önemi üzerine "Siyasî Partiler" adlı kitapta Duverger şöyle bir sonuca varıyor: "Partisiz bir rejim, doğum, servet ya da mevki bakımından seçilmiş yönetici elitlerin sürekliliğini sağlar. Halktan bir adamın, yönetici oligarşiye girebilmek için, büyük bir çaba göstermesi, burjuva eğitiminin basamaklarını tırmanarak, doğduğu sınıfla temasını sağlamak içindir."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akdemir, son cümlenizi rica edeyim; eksüre verdim, maksat hâsıl oldu.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Sayın Başkan son sözümü söylüyorum.

Bu nedenle, değerli milletvekillerinin tümüne buradan, Yüce Meclisin çatısı altından sesleniyorum, Anavatan Partisinin vermiş olduğu yasa teklifini, Siyasî Partiler Kanunundaki değişiklik teklifini kabul etmeleri kendilerinin ve Türkiye'nin geleceğine hayır getirecektir. Bu nedenle, teklifimizin kabulünü arz ediyorum Yüce Meclisten ve hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Önerge üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Şimdi önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yetersayısı istenmiştir, karar yetersayısını da dikkate alacağım.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre, Sayın Süleyman Sarıbaş tarafından verilmiş olan yasa teklifinin gündeme alınması önergesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir ve karar yetersayısı vardır.

Şimdi, ikinci önergeyi okutuyorum:

2.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, Büyükşehir Belediyesi Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/691), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/390)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

25.1.2006 tarihinde Başkanlığınıza sunduğum (2/691) esas numaralı "Büyük Şehir Belediye Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkındaki" kanun teklifim, 6.2.2006 tarihinde sevk edildiği TBMM Plan Bütçe Komisyonunda, TBMM İçtüzüğünün 37 nci maddesine göre 45 gün içinde gündeme gelmediği için, söz konusu madde uyarınca teklifimin doğrudan Genel Kurulun gündemine alınmasını arz ve teklif ederim.

                                                                     Hakkı Ülkü

                                                                               İzmir

BAŞKAN - Teklif sahibi olarak İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 25 Ocak 2006 tarihinde yapmış olduğum başvuru, Büyükşehir Belediyesi Kanununa bir ek madde eklenmesi ve bu eklenme sonucunda da bazı mağduriyetlerin giderilmesine ilişkindir.

Konu ve bugünkü durum şudur, biraz açıklayayım isterseniz: 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 7 nci maddesi büyükşehir belediyelerinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirler. Birinci fıkrasının (v) bendi aynen şöyledir: "Sağlık merkezleri, hastaneler, gezici sağlık üniteleri ile yetişkinler, yaşlılar, engelliler, kadınlar, gençler ve çocuklara yönelik her türlü sosyal ve kültürel hizmetleri yürütmek, geliştirmek ve bu amaçla sosyal tesisler kurmak, meslek ve beceri kazandırma kursları açmak, işletmek veya işlettirmek, bu hizmetleri yürütürken üniversiteler, yüksek okullar, meslek liseleri, kamu kuruluşları ve sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapmak." Yani, kısaca, büyükşehir belediyeleri hastane kurar ve işletir denmektedir. Türkiye'de Sağlık Bakanlığına ait 900'e yakın hastane -ayrıca, daha sonra tüm sağlık ocakları da dahil edilerek- 209 sayılı Yasaya göre dönersermaye işletmesi kurmuşlardır. Üniversitelere ait 52 hastane de, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 58 inci maddesine göre, dönersermaye işletmesine sahiptir.

Büyükşehir belediyelerine ait iki hastane vardır; biri Ankara'ya ait, biri de İzmir'e ait. Bu hastanelerimizin, dönersermaye işletmesi kurmalarına olanak verecek yasaları yoktur. Bu durum, çeşitli çelişkilerin yanında, her yönden açık bir eşitsizlik yaratmaktadır. Dönersermaye işletmesi olmadan bir hastanenin verimli işletilemeyeceği inkâr edilemez. Öyle bir gerçek olmalı ki, Sağlık Bakanlığı tüm hastaneleri kırkbeş yıldır böyle işletmekte, hatta, sağlık ocaklarına kadar yayılmaktadır bu. Hal böyleyken, yerel yönetimlerin yataklı tedavi hizmetlerine ciddî bir katkısının olabilmesi ve belediye hastanelerinin malî açıdan belediyeye fazladan yük getirmeden varlıklarını sürdürebilmeleri için, dönersermaye işletmesi olanaklarından faydalanabilmesi gerekmektedir.

Sayın Bakan, 5 Eylül 2005 tarihinde, bir dergiye -ki, adı Medimagazin- yaptığı açıklamalarında "bizim, Hükümet olarak, planlamalarımızda, performansa dayalı ödeme sisteminin sona erdirilmesi diye bir şey yok. Dolayısıyla, bizim hastanelerimizde de, üniversitelerde de kârsız işletme mantığı biçiminde bu uygulamalarımız devam edecek" demektedir. Ancak, büyükşehir belediye hastaneleri halen bu uygulamanın dışında kalmaktadır.

Kaldı ki, Anayasanın 56 ncı maddesinin üçüncü bendinde "devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler" denmektedir. Sağlık Bakanlığı hastanelerinde çalışan bir doktor, bir hemşire ya da bir çalışan, performansa göre, emeğinin takdir edilen karşılığını alırken, çok iyi işletilse de, büyükşehir belediye hastaneleri çalışanları bundan mahrum bırakılmaktadır.

Öte yandan, hastanelerin tamamının gelecekte büyükşehir belediyelerine devri söz konusuyken ve bu hastaneler dönersermaye işletmesine sahipken, büyükşehir belediyelerimize ait hastanelerde bu eksikliğin giderilmesi ve eşitliğin sağlanması bir zorunluluk olmaktadır.

Büyükşehir belediyelerinin yerel yönetim olarak hastane kurmalarında sağlığa katkı yönünden sayısız yararlar vardır; bu nedenle, teşvik de edilmelidir. Büyükşehir Belediye Yasası da hastane kurulmasını ve çokyönlü sağlık hizmeti verilmesini öngörmektedir.

Bir İzmir Milletvekili olarak örnek vermek gerekirse, her şeye rağmen, İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesi, yasada tanımlandığı şekilde görevlerini yerine getirmektedir. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan ailelerin de güvencesi olmuştur. 2005 yılı içinde 4 500 yeni aile kayda alınmış, yıl içinde 22 560 kişi tedavi edilmiştir. Yine ilköğretim okulu öğrencilerinde sağlık taraması ve aileleriyle birlikte parazit tedavisi yapılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - 10 000 öğrenciyi kapsayan Hepatit B taraması yapılmış ve ailelere gerekli eğitimler de verilmiştir. Ayrıca, kadın sağlığına yönelik çeşitli eğitim ve taramalar da yapılmıştır. Bunlar, bir yerel yönetimin sağlığa azımsanmayacak katkılarıdır. Eğer bunlar dikkate alınırsa, herhalde, iki büyükşehir belediyesinin bu istemleri yerine getirilecektir, iki büyükşehir belediyesinde çalışan doktorların ve diğer sağlık elemanlarının da içinde bulunduğu bu mağduriyetleri giderilmiş olacaktır.

Yasaya olumlu bakacağınıza inanıyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü.

Bir milletvekili sıfatıyla, Sayın Nurettin Sözen, Sivas Milletvekili.

Buyurun efendim.

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; konuşmama başlamadan evvel hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İzmir Milletvekili Sayın Ülkü'nün yasa önerisi üzerinde görüşlerimi bildireceğim; ancak, o konuya dönmeden önce, sağlıkla ilgili bazı konulara Yüce Meclisin dikkatini çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bugünkü basın bildirilerinden, haberlerinden öğrendiğimize göre, IMF'nin yaptığı çalışma sonucunda, bütçenin 4,5 milyar dolar açık verdiğini ve bu açığın büyük bir bölümünün de Sağlık Bakanlığından kaynaklandığını öğrenmiş bulunuyoruz.

Henüz, sağlık sigortası -2007 Ocağında hizmete girecek sağlık sigortası- başlamadan evvel verilen bu açığın, önümüzdeki yıllarda çok daha fazla olacağı anlaşılmaktadır. Bu, plansız bir gelişmenin, plansız bir çalışmanın ürünüdür kuşkusuz.

Bir başka çizgi, bir başka nokta, aile hekimliği olayıdır. Geçen hafta arkadaşlarımla beraber Düzce'de yaptığım incelemede gördüm ki, Düzce'de yapılan bu aile hekimliği çalışması başarısız bir şekilde sonuçlanmıştır. Üstelik, bu başarısız sonuçlara karşın, uygulama daha da yaygınlaştırılmaktadır. Başarısızlığın bir tek küçük örneğini size sunmak isterim: Düzce'de hizmet veren 104 hekimin sadece 1 tanesi aile hekimi uzmanıdır. Bildiğiniz gibi, Uzmanlık Yönetmeliğine göre, yasalarımıza göre, değişik dallarda uzmanlıklar var. Aile hekimliği de bir uzmanlık dalıdır uygulamada. Şu anda, Düzce'de hizmet veren 104 hekimden sadece 1 tanesi aile hekimi uzmanıdır. Oysa, bu hizmetin ancak aile hekimi uzmanları tarafından verileceği de açıktır.

Bir ara, pratisyen hekimlerin aile hekimliği uzmanı gibi çalıştırılması düşüncesi söz konusu oldu ise de, bu pratisyen hekimlerin yetiştirilmesi; yani, aile hekimi yerine istihdamı konusunda hiçbir girişimde bulunulmamıştır, hiçbir uygulama, hiçbir çalışma yapılmamıştır. Dolayısıyla, bu yasa da halkımıza hizmet vermekten uzaktır. Yeniden ele alınması, yanlışın neresinden dönülse kârdır anlayışıyla, yeniden aile hekimliğinin düzenlenmesi gerekmektedir. Altyapı yapılmadan, sağlık ocaklarında muayene ve tedavi için asgarî gerekli tıbbî araç ve gereci temin etmeden verilecek bir hizmetin, sağlık hizmetinin yeterli olmayacağı açıktır.

Değerli arkadaşlarım, bir başka nokta, yabancı hekim konusu. Doğuda ve güneydoğuda eksik olan hekim hizmetini veya hekimlerin eksik oluşu dolayısıyla düşünülmüş bu çözüm de, gayri ciddî bir çözümdür. Öyle zannediyorum ki, bu çözüm "sağlık köyü" denilen ve muhtemelen Arap sermayesiyle kurulacak, beş yıldızlı hastaneler ve göstermelik olarak istihdam edilecek Amerikan hekimleri için, Amerika'dan gelecek olan hekimler için düşünülmüş bir çözüm olsa gerek; yoksa, doğuda, güneydoğuda, yörenin kültürünü bilmeden, yaşamını bilmeden, koşullarını bilmeden, geleneklerini bilmeden, Türkçe bilmeden, bir yabancının burada hizmet vermesi mümkün değildir. Bu bir aldatmacadır. Bu da, halkı aldatmaktan vazgeçmek ve işin gerçeğine dönmek gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bir başka çizgi -hep beraber basından izledik- bundan bir ay evvel, doğum ücretini ödemediği için bir aile hapse girmişti; Sağlık Bakanlığının aracılığıyla hapisten kurtulmuştu. Yani, insanların, ücretsiz olarak, herkesin eşit sağlık hizmeti aldığı gerçeği ortada durmaktadır, doğru değildir, gerçek değildir. İnsanlar, aynı şekilde, bu karmaşık sistemde yeteri kadar sağlık hizmeti alamamaktadır. Koruyucu hekimlik de, aynı şekilde, istenilen düzeyde değildir.

Sonuç olarak, eşit işe eşit ücret konusunda da -bugünkü öneride de söz konusu olduğu gibi- hekimlerimiz, aynı hizmeti vermesine karşın, aynı ücreti almamaktadırlar. Aynı bina içerisinde, 657 sayılı Yasaya dayalı çalışan hekimler olduğu gibi, sözleşmeyle çalışan hekimler vardır. Dolayısıyla, iki farklı uygulamada, iki farklı koşulda hekim görev yapmaktadır. Kaldı ki, bu sözleşmeli hekimler, iş güvenliğine sahip değildir, ailelerinin geleceğini planlayamamaktadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Dolayısıyla, böylesine farklı "eşit işe eşit ücret" ilkesinden uzaklaşan uygulamalara da son vermek gerekmektedir.

Yakın tarihimizde, hekim ihtiyacını karşılamak için yapılmış uygulamalar vardır. Cumhuriyet tarihimizde, tüberküloz mücadelesi gibi, trahom mücadelesi gibi, sıtma mücadelesi gibi mücadelelerde, Türk hekimi bu yörelere koşmuş ve toplumun bu sağlık hizmetini başarıyla yerine getirmiştir. Yeniden örnekler aramaya, uygulamalar aramaya gerek yok. Tarihten alınacak bu dersler ve uygulamalarla, doktor açığı kolaylıkla karşılanabilir.

Son olarak, zorunlu hizmet hakkında da bir iki cümle söylemek istiyorum. Biliyorsunuz, zorunlu hizmet, hiçbir meslek grubuna uygulanmayan bir uygulamayı hekimlere uygulama yöntemidir. Pratisyen hekimler, uzman hekimler, altı yıllık eğitim yetmiyormuş gibi, dört yıllık, beş yıllık ihtisas süresi yetmiyormuş gibi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, tamamlar mısınız konuşmanızı.

NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

…ihtisas süresi sonucunda, bir de Sağlık Bakanlığından kura çekerek, istemediği halde belli yörelerde görev yapmaktadırlar. 1980 yönetiminin getirdiği bu uygulama, önce, hükümet tarafından kaldırılmış; fakat, altı ay sonra, tantanayla kaldırılan bu yasa tasarısı, tekrar geri getirilmiştir.

Özetle söylüyorum ki, Türkiye'de, sağlık hizmetleri tam bir karmaşa içindedir, yeniden masaya yatırılıp yeniden kararlar alınması gerekmektedir.

Belediye hekimliği konusunda Sayın Ülkü'nün görüşlerine katılıyorum. Eşit işe eşit hizmet anlayışıyla, belediye hastanelerinde, özellikle büyükşehir belediyesi hastanelerinde de dönersermaye işletmesi kurulmalıdır. Bunu teminen verilen yasaya Genel Kurulun desteğini bekliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sözen.

Sayın milletvekilleri, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü tarafından verilen ve İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması istenen kanun teklifinin gündeme alınmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir; teklif gündemde yerini alacaktır.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.36
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.46

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3 üncü sırada yer alan, Türkiye Hükümeti ile Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

5.- Türkiye Hükümeti ile Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/956) (S. Sayısı: 908) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Geçen birleşimde, tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE AVRUPA UZAY AJANSI ARASINDA

DIŞ UZAYIN BARIŞÇIL AMAÇLARLA İNCELENMESİ VE KULLANILMASI

KONUSUNDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN

BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 15 Temmuz 2004 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

                                      

(x) 908S. Sayılı Basmayazı 17.5.2006 tarihli 103 üncü Birleşim Tutanağına eklidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Tacidar Seyhan, Adana Milletvekili.

Buyurun Sayın Seyhan.

Sayın Seyhan, süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, cumhuriyetten bu yana, havacılık ve uzay konusunda, Türkiye, birçok şey yapmaya çalıştı; ancak, Mustafa Kemal "istikbal göklerdedir" demesine rağmen, Türk Hava Kurumu dışında, havacılık alanında faaliyetleri desteleyecek bir kurum, maalesef kurulamadı.

Gerçekten, bugün, çok özlediğimiz uzay kurumu, gündemde olmasına rağmen, ne geçmiş hükümetler döneminde ne bu Hükümet döneminde gündeme alınmadı. Eğer, siz, uzay kurumunu kurmazsanız, bu işbirliği, işbirliği olmaktan çıkar değerli arkadaşlar. Neden çıkarı da size anlatmak istiyorum.

Bakın, ben, uzay konusunda 10 kişiye sordum uzay deyince aklınıza ne geliyor dedim; çok acıdır, 4 tanesi "Mustafa Topaloğlu" dedi, 5 tanesi "ufo" dedi, 1 tanesi "karadelik" dedi. Demek ki, biz, yeterli bilgilendirme yapamamışız. Bu, biraz kara mizah oldu; ama, hakikaten gülünecek bir şey.

Değerli arkadaşlar, bir işbirliği nasıl olur: Teknolojik açıdan, sınaî açıdan bir dengeniz olur; ar-ge'niz, yüksek teknolojiniz, rekabet gücüne ulaşacak dengede olur; bir işbirliğine girersiniz ve o işbirliğinde kendi teknolojik birikiminizi farklı teknolojik bilgilerle özdeşleştirir, bir çalışma yaparsınız. Bu, karşılıklı bilgi transferidir, bilgi işlemedir, bilgiyi öne çıkarma, bilgi yönetmedir; ama, sizin bir birikiminiz yoksa, siz uygulayıcı olmaya mahkûmsunuz. Bu know how da değil.

Elbette, biz, bu tasarıya karşı değiliz. ESA, ABD'den sonra dünyadaki en güçlü ikinci kuruluş. Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliğiyle organik bir bağı yok bu kuruluşun; ancak, 13 Avrupa Birliği ülkesi ve ayrıca Avrupa Birliğine üye olmayan 2 ülke bu kuruluşun temsilcileri, üyeleri arasında. Türkiye'nin de, bu işbirliğine gitmesi zarurîdir; ancak, Türkiye'nin burada zarar görmemesi için çok ciddî çalışmalar yapması lazım.

Bakın -bu kanun çerçevesinde- sismolojik araştırma yapmak için bu kanun çok önemli; bu, bir. İkincisi, yeni enerji kaynaklarının tespiti; üçüncüsü, telekomünikasyon; dördüncüsü, uydular. Genel çalışma alanı içerisinde bu var. Bir; telekomünikasyonu, maalesef, özelleştirdik gitti. Telekomünikasyonun uydularının da, çok yüksek ücretlerle Türkiye tarafından kiralandığını biliyoruz. Sismolojik araştırmaya baktığımızda, biz, daha çok denizlerimizde ve karada bu araştırmaları yapıyoruz. Ama, uydular vasıtasıyla yapılan ve Türkiye'yi de çok ilgilendiren bir diğer araştırma daha var; Türkiye'de jeofizik etüdü yapılıyor; yani, Türkiye'deki maden kaynakları, Türkiye'deki petrol rezervleri, artık, uzaydan fotoğraflarla tespit ediliyor; mümkün olduğu kadar hassas fotoğraflar alınarak, yanılgı payı yüzde 10'lara kadar düşürülüyor değerli arkadaşlar. Böyle bir dünyada bizim yapmamız gereken şu: Öncelikle, enstitü niteliğinde değil, bir uzay kurumunun, araştırma geliştirme niteliğinde kurulması şart. Türkiye de, uzay kurumu, ESA'yla bu ilişkileri, bu örgütlenmeleri sürdürürken, yapması gereken bir diğer şey de, özel sektörü ve üniversiteleri bu çalışmaların içerisine katmak. Türkiye, şimdi, sadece TÜBİTAK'la giriyor buna. Türkiye Bilimsel Araştırma Kurumunun bugüne kadar yapmış olduğu çalışmaları hiç yadsımıyorum ve küçümsemiyorum, çok ciddî çalışmalar yaptı; inanın, savunma stratejisi konularında ve savunma araştırmaları konusunda öyle ciddî araştırmalar yaptı ki, elde ettiği sonuçlar, bugün, dünyayla baş edecek ölçüdedir; bunu geliştirmek lazım. Askerî sır niteliğinde olduğu için, neler olduğunu ben burada açıklamıyorum; ama, biliyorum ki, savunma alanında, dünyanın en ciddî araştırmalarını yapan ülkelerden biri konumuna getirdi bizi; bu bir başlangıç.

Eğer, siz, özel sektörü de, üniversiteleri de bu işin içine katmak istiyorsanız, önce, gayri safî millî hâsıladan ve genel gelirden ar-ge'ye ayrılan payı yükseltmeniz lazım. Bugün, ar-ge'ye ayrılan pay yeterli değildir arkadaşlar. Özel sektörün ar-ge'ye katılımı için, sınaî alanda bir teşvik sistemi oluşturmak zorundasınız; gerekirse, özel sektörün yapmış olduğu ar-ge yatırımlarını vergiden düşerek ya da onları, kamu kurumlarındaki ar-ge çalışmalarına dolaylı yoldan katarak, Türkiye'nin, hem uzay alanında çalışmalarını hem de yüksek teknoloji üretimi alanında çalışmalarını artırabiliriz.

En önemli konulardan biri de şudur değerli arkadaşlar: Yüksek teknoloji, maalesef, üretmiyoruz. Türkiye'nin, sanayide, bugün, içinden çıkılmaz bir konuma gelmesinin temel nedeni budur. Biz, 30 ton buğday ithal ediyoruz, yerine, çok küçük modüller alıyoruz, bilişim modülleri alıyoruz; yani, bir çiftçinin elindeki arazisine verdiği emeği, robot makineden çıkan küçük bir elektronik modülle eşdeğer hale getiriyoruz. Böyle bir ülkenin, millî gelirde Avrupa'yla dengeli bir gelir düzeyine ulaşması ya da sanayide Avrupa'yla rekabet edebilmesi mümkün değildir. Bunu yapabilmenin en güzel yolu, uzay araştırmalarının artırılması, ar-ge'nin geliştirilmesi, ar-ge geliştirildikten sonra ülkemizi yüksek teknolojiye kavuşturabilecek yatırımların, yatırım alanlarının oluşturulması şarttır.

Elbette ki, geçmiş hükümet dönemlerinde de, bu Hükümet dönemlerinde de, Türkiye'de teknoparklar kurulmuştur. Bu teknoparklarda, hem bilişim alanında hem yüksek teknoloji alanında değişik çalışmalar ve araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalar çerçevesinde Türkiye'nin geldiği nokta, küçümsenecek bir nokta değildir; ama, şu anda bulunduğumuz durum, Avrupa'yla veya Amerika'yla rekabet düzeyi tartıldığında, hiç de iç açıcı değildir; sadece, Türkiye'yi bir üst noktaya taşımıştır; ama, bizim rekabet şansımızı, halen, yok konumda olmaktan bir türlü çıkaramamıştır değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlar, bir önemli konu da, ulusal yazılım. Eğer, siz, uzay ve uzay bilimleri konusunda bu ülkeyi ileri safhaya taşımak istiyorsanız, mutlaka, bu ülkenin ulusal yazılım ihtiyacını gidermek zorundasınız. Her yıl, milyarlarca dolar, sadece yazılıma para ödüyoruz ve Türkiye, kendi ulusal yazılımını geliştirmiyor. Hepimizin makinesinde Windows'lar, Excel'ler, Word'ler, bunlara paralel çalışan birçok paket programlar kullanılıyor. Bunların, güvenlik açısından ülkeye tehdit oluşturduğu açıktır. Her ne kadar bu yazılım programlarının kaynakları (source)  Genelkurmay Başkanlığına verilse dahi, Türkiye, bir yazılım tehdidi altındadır. Hindistan, kendi ulusal yazılımını oluşturarak, yıllık yazılım ihracatını 6 milyar dolara çıkarmıştır; ama, Türkiye'nin bu alanda bulunduğu durum, bulunduğu nokta, gerçekten çok üzücü ve çok karamsardır. Her ne kadar, KDV'ler yazılım sektöründe düşürülmüş olsa dahi, önemli bir atılım yaratabilecek devlet teşviki olmadığından, yazılım sektörümüz, birkaç önemli firmanın yüklenmesiyle belli noktalara kadar ancak taşınabilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bunu yapabilmek için, kamunun, stratejik açıdan -her ne kadar liberal ekonomiyi düşünse de- kendi yazılım firmalarını, kendi teknolojisini geliştiren firmaları da destekleyecek önlemler alması lazım; bunları yaşatmak zorundayız. Eğer, siz, kamu ihalelerinde kendi ulusal firmalarınıza öncelik tanıyamazsanız, eğer, siz, kamu ihalelerinde ihale şartnamesinde bir yabancı firmayı tarif ederseniz, ülkemizde yazılım yapan veya yüksek teknoloji üreten firmaların kendi ekonomileriyle kendilerini geliştirmelerinin önünde en büyük engel olursunuz; kamu eliyle sektör engellemedir bunun adı. Bu, çok teknik bir konu olabilir; ama, yalın anlatmaya çalışıyorum. Bu sektörlerin kendilerini geliştirebilmeleri için, mutlaka, kamuda, ulusal sanayiciye ve ulusal yazılım sektörüne özel bir alan ayrılması lazım. Sayın Başbakan, her defasında "yazılım sektörü ve ileri teknoloji alanlarında ulusal sanayici ve yatırımcı desteklenecektir, ulusal yatırımcı Türkiye'nin birinci tercihi olacaktır" demesine rağmen, biz, yazılım sektörünün büyük bir bölümünü yabancı firmalara bağlı kalacak halde yönlendiriyoruz, Türkiye'deki yazılım firmalarını sıkıntılı hale sokuyoruz.

Kaldı ki, uzay araştırmalarına şöyle bir göz atın. Girişte -uzaydan anladığımız söz konusu olunca- bir şey dikkatimizi çekti değerli arkadaşlar; artık, Türkiye'nin "uzay" deyince uçağın dışına çıkması lazım. Uzay, Türk Hava Yolları değildir. Uzay, F-16'lar değildir. Uzay, sadece yolcu taşımacılığı da değildir. Uzay, yerdeki teknolojinin uzaydan hareketlendirilebilmesi, yönetilebilmesidir. Uzay, yeryüzü ile gökyüzü arasındaki hem kimyasal hem sosyolojik hem yerküre açısından bilimsel değerlendirmelerin pekiştirildiği bir genel çalışma alanı olmalıdır. Uzay, ekonomimizin geliştirilebilmesi için insangücüne dayalı sektörler dışında, elektronik sektörlerin yönetilebileceği, yönlendirilebileceği, barışçıl amaçlarla insan yararını gözeten çalışmaların yapılacağı yegâne hedef olabilmelidir.

Uzay deyince, sadece cep telefonlarımızı algılıyoruz. Uzay deyince, sadece kablosuz interneti algılıyoruz. Uzay deyince, televizyonları algılıyoruz. Uzay, bunun dışında bir şeydir. Artık, yer kabuğuna yönelik her tür araştırma; deprem, sismik; her tür araştırma uzaydan yapılabiliyor. Bir tuşla, oturduğunuz yerin haritasını görebiliyorsunuz. Bir tuşla, sektörel yapılanmaları, turizm yoğunluğunu görebiliyorsunuz. Bir tuşla, tüm dünyadaki silahlanmaları, silahlanan bölgelerin konuşlandığı yeri görebiliyorsunuz ve bir tek tuşla dünyada istediğiniz yeri vurabiliyorsunuz. Hem güvenlik açısından hem ekonomik açıdan hem sosyal açıdan uzay dediniz mi, biraz durup geriye yaslanacaksınız. "Göklerin hâkimi dünyanın hâkimidir" demekle kalmayın; uzayın hâkimi dünyanın hâkimidir. İnsanlık için de kullanacaksak uzayda var olacaksınız. Silahlanma açısından yeryüzü kaynıyor; neredeyse, artık, uluslararası tekeller uzayı bir silah mezarlığı, silah yönlendirme mezarlığı haline getirdiler, deneylerin yapıldığı yerler haline getirdiler; ama, biz, uzayı bir dünyanın koordinasyon merkezi gibi görerek, barışçıl amaçlarla kullanılabilecek bir cennet, bir kaynak gibi değerlendirmek zorundayız, insanlığın yararına sunmak zorundayız. Bunu yapabilmek için dengeli işbirliği şarttır.

Bakın, dengeli işbirliği yoktur tezimi bir şeyle açıklayayım. Şimdi, biz, savaş uçaklarında yıllardır bağırdık; F-16'ların modernizasyonu, F-16'ların imal edilmesi, Türkiye'de yapılması falan filan... Arkadaşlar, bu saydıklarımızın hepsi hikâye. Yabancı şirketler, çantasıyla geliyor, F-16 montajını yapıyoruz, çantasını alıp gidiyor ne teknolojimiz var ne teknolojiye katılımımız var. Ne de bundan bir know how almışız biz; böyle bir şey yok. Elbette Türkiye'de yapılması iyidir, bazı parçaların üretilmesi iyidir; ama, bu, teknolojiyi aldığımız, algıladığımız anlamına gelmez. Onu anlatmaya çalışıyorum. Teknolojiyi algılayabilmenin tek yolu, ar-ge'yle teknolojiye ulaşmanızdır. Hâlâ Türkiye'nin önünde bir tıkanıklık var. Sanki, teknolojiyle iktidarlar küsmüş, teknolojinin önünü tıkamış. Hâlâ Türkiye'de bir ithalat açığı varsa, bunun nedeni, yüksek teknolojiye ulaşamamaktır. Siz, yüksek teknolojiye ulaşmadığınız sürece, yurt içinde hangi ekonomik, sosyal, kültürel tedbirleri alırsanız alın, hangi reformları uygularsanız uygulayın, bu ülke, ithalat-ihracat arasında ciddî bir açık vermeye devam edecektir.

Değerli arkadaşlar, buradan, ilgili Bakanlığa seslenmek istiyorum: Lütfen, bu uzay kurumunu kurun, Türkiye'de ar-ge'yi destekleyin, kamu kurumlarındaki payı artırın, özel sektöre ar-ge teşviki verin -önerilerimi sıralıyorum- uzay araştırmaları yapan bütün kuruluşların vergilendirmelerini yeniden gözden geçirin; özel sektör, üniversiteler, TÜBİTAK ve diğer kamu kuruluşları arasında, uzay teknolojileri arasında işbirliği yapacak yeni bir kurumsal düzenleme kurun; bunu organize edecek kurum olarak da, Türkiye uzay kurumunu bir an önce var edin. Eğer Türkiye uzay kurumu kurulmazsa, biz, önümüzdeki dönemler, önümüzdeki yıllar bunu konuşmaya devam edeceğiz; fakat, çocuklarımız da, buradan gelen malî ve sosyal yükün faturasını ödemeye devam edecek.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.  (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Vahit Erdem, Kırıkkale Milletvekili... (AK Parti sıralarından alkışlar)

VAHİT ERDEM (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benden önceki değerli Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü üzerine söz aldım; birkaç hususu, eski bir Savunma Sanayii Müsteşarı olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.

Uzay sanayii, pahalı bir sanayi, çok yüksek teknolojiyi gerektiriyor. Bir ülkenin, tek başına, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Rusya seviyesinde bir uzay sanayiini kurmasının mümkün olmadığını evvela ifade etmek istiyorum. Türkiye de, bu çerçevede, uzay sanayiinin pahalılığını, yüksek teknoloji gerektirdiğini dikkate alarak 80'li yıllardan itibaren bu alanda önemli mesafeler katetmiştir.

Kısaca birkaç konu üzerinde duracağım. Biliyorsunuz, TUSAŞ bu maksatla kuruldu (Türkiye Uzay Sanayii Firması) ve bu firmanın altında Türk Uçak Sanayii, Türk Motor Sanayii Eskişehir'de, Ankara'da Türk Uçak Sanayii kuruldu ve Ankara'dakinde 180, birinci etapta 120, ikinci etapta 80 F-16 üretildi. Biraz evvelki arkadaşımızın konuştuğu gibi "efendim, Amerika'yla müşterek konsorsiyum da geldi, bu uçaklar üretildi, çantayı aldı gitti!.." Öyle bir şey yok. Sadece bir genel müdür Amerikalıydı, dört beş yıl Amerikalı genel müdür bu uçak sanayiinin başında bulundu. Sonra, bugünden değil, epey yıldan beri Türk uçak sanayiilerinin hepsinin başında Türk genel müdürler mevcut. Çalışan mühendislerin hepsi de Türk. Orada bir kabiliyet gelişti; orası hem eğitim hem üretim hem teknolojik merkez haline geldi. Hatta, Mürtet'teki F-16 tesislerinde, Türk yapımı, benim de müsteşarlığım zamanında, Türk dizaynı, daha doğrusu, uçak projelendirildi. Yalnız, bir uçağı üretmek, dizayn etmek kolay, dünya pazarında yer almak, onun pazarlamasını yapmak kolay değil; karşımızda dev firmalar var. Eskişehir'deki motor fabrikası, bugün, çeşitli ülkelerle konsorsiyum içerisinde ihracat yapıyor. Aynı şekilde, Mürtet'teki uçak sanayiinde 50'nin üzerinde CASA uçakları, nakliye uçakları üretildi.

Yazılım son derece önemli, belirttiği gibi arkadaşların. 80 öncesi, bizim savaş uçaklarının yazılımı dışarıdan geliyordu. Şunu söyleyeyim: Uçağı satın alabilirsiniz. Eğer, yazılımı satın alıyorsanız, siz, dost ve düşman belirleyemezsiniz. Hangi yazılımı almışsanız, o yazılım size hangi dostu, hangi düşmanı belirliyorsa, siz ancak onunla savaşabilirsiniz. Öyleydi Türkiye… Türkiye'de -belki arkadaşımızın haberi yok- bilhassa savunma sanayiinde yazılım şirketi var. Bugün, biz, kendi yazılımımızı yazıyoruz, F-16'larımıza yüklüyoruz; kimi dost tayin etmişsek, kimi düşman tayin etmişsek… Bu yazılımlar tamamen Türkiye'de yapılıyor.

Tabiî, bunların yeterli olduğunu söylemek istemiyorum. Daha da bu konularda atılım yapmak gerektiği kanaatindeyim. Bilhassa, imalat konusunda, Türkiye, konsorsiyumlar vasıtasıyla bu teknolojiye girmek durumunda ve girmiştir. Mesela, geleceğin büyük uçağı dediğimiz ve sonradan ismi değişerek Avrupa stratejik nakliye uçağının konsorsiyumunda Türkiye. Önemli miktarda pay sahibi olarak, konsorsiyumunda, 400M dediğimiz Airbus uçağı 2012'de imalatı tamamlanarak hizmete, uçuşa başlayacak. Türk uçak sanayii bu konsorsiyumun içerisinde. Yani, öyle fazla da küçümsemeyelim. 1980'lerin ortasından, hatta 80'lerin başından itibaren bugüne kadar Türkiye uzay sanayiinde, uçak sanayiinde büyük mesafe kat edildi. Elmadağ'da roket fabrikası var; onu da uzay sanayii sayabiliriz. Türkiye roket üretecek kabiliyette bugün; belli mesafelerde -şimdi, onun detayına burada girmek istemiyorum- roket üretecek de kabiliyette.

Onun için, gayet tabiî, önümüzde kat etmemiz gereken daha çok mesafeler var. Biz çok iyiyiz, vesaire demek istemiyorum; ama, gelinen mesafeyi de görmemiz gerektiği kanaatindeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Erdem.

VAHİT ERDEM (Devamla) - Sayın Başkan, bir iki cümleyle tamamlıyorum.

Bu anlaşma da, zaten mevcut Hükümetin uzay sanayiine verdiği önemin bir sonucudur. Bu anlaşmayla da, Türkiye, TÜBİTAK'la ve diğer araştırma müesseseleriyle bu alanda yeni projelere, yeni araştırmalara gireceği kanaatindeyim.

Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Coşkunoğlu'nun soru sorma talebi var.

Sayın Coşkunluğu, buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Teknik bir sorum var Sayın Bakana, aracılığınızla.

Bu, uzayın barışçıl amaçla kullanılmasına ilişkin bir anlaşmayı tartışıyoruz. Uzayın birçok amaçlarla birçok yönde kullanımı, aslında, barışçıl olmayabiliyor da, askerî amaçlarla da olabiliyor; bunu biliyoruz. Bunlardan bir tanesi -ki, bu anlaşma kapsamı içerisindedir; örneğin, jeodezi- 2 nci maddenin 2 nci fıkrasının (b) bendinde ifade edilen alanda… Jeodezi ülkemizde bu konuyla ilgili çalışmalar Harita Genel Komutanlığınca yürütülür.

Şimdi, eğer, biz, bu anlaşma çerçevesi içerisinde bir araştırma yaparsak, jeodeziyle ilgili bir çalışma yürütülürse, Avrupa Uzay Ajansı, siz, bunu, Harita Genel Komutanlığı için yapıyorsunuz diye bir iddiayla gelecek olursa -yani, barışçıl amaçlarla yapmıyorsunuz- nerede, nasıl bu gibi sorunlar hallolacak; ben, bunu göremedim. Bu konuda yardımcı olursanız memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Başka soru?.. Yok.

Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilimizin isabetle tespit ettiği gibi, Harita Genel Komutanlığımız, bu konuda Türkiye'de en bellibaşlı çalışmayı yapan kurumumuzdur. Harita Genel Komutanlığı, askerî bir kuruluş olmakla beraber, mutlaka askerî amaçlı çalışmamaktadır, hizmetlerinin çok büyük bir kısmı sivil amaçlıdır. Bütün Türkiye'de kullanılan haritaların aslı da orada yapılmaktadır. Jeodezi çalışmaları da hem askerî amaçlı hem sivil amaçlıdır. Bu anlaşma çalışmaları yapılırken Harita Genel Komutanlığının da görüşü alınmıştır. Herhangi bir çalışmasını engelleyecek bir husus olmadığı gibi, yarın hem Avrupa Birliği bakımından hem de uluslararası anlaşmalar bakımından Harita Genel Komutanlığı herhangi bir sıkıntıya girmeden çalışmalarını bu anlaşmadan sonra da devam ettirecektir.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı istiyoruz.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunacağım, aynı zamanda karar yetersayısı da arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.

Buyurun Sayın Coşkunoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, teknik konuda bir anlaşmanın, uzayın barışçıl amaçlarla incelenmesi ve kullanılması konusundaki Avrupa Uzay Ajansıyla aramızdaki anlaşmanın onaylanmasına ilişkin yasa tasarısını görüşüyoruz.

Bu uzay konusunun önemi belirtildi. Zaten bu önem nedeniyle ve birçok teknolojiyi kapsaması amacıyla, nedeniyle de olsa, Sayın Başbakan uzay araştırmaları konusunu himayesi altına aldı.

Bunlar sevindirici girişimler; tabiî uluslararası anlaşma. Avrupa Uzay Ajansı, bu arada Amerika'yla, Amerika NASA'yla rekabet içerisinde olan çok iddialı bir kuruluş. Bu anlaşma bizi Avrupa Uzay Ajansına üye yapmayacak. Bu anlaşma beş yıllıktır. Bu beş yıl içerisinde işler arzu edildiği gibi gelişirse, ondan sonra üyelik de söz konusu olacaktır. İddialı bir alanda, iddialı bir anlaşma ve Sayın Başbakan da, bu alanı, bu bilim ve teknoloji alanını himayesi altına aldığını söylüyor.

Bunları sevindirici buluyoruz; fakat, izin verirseniz, bu sevindirici gelişmeyi bazı kuşkularla karşılamamız için de yeterli neden var. Bunlardan bir tanesini somut gelişmeleri size açıklayarak ifade etmeye çalışacağım. Bu anlaşmanın ve uzaya verildiği iddia edilen önemin gerçekten içten ve ciddiye alınmış bir girişim olup olmadığı konusundaki bazı tereddütlerimi ifade etmek amacıyla bazı gelişmeleri söyleyeceğim.

Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulundan  başlayalım, Sayın Başbakanın başkanlığında toplanan. Bu Bilim Teknoloji Yüksek Kurulunun 10 uncu toplantısında, ülkemizde yeni alanların açılması ve yüksek kalkınmanın yakalanması hedefiyle önemli bir atılım kararı alındı ve bu hedef doğrultusunda Sayın Başbakan da, temel öncelikli alanlardan biri olarak uzay araştırmaları konusunu himayeleri altına aldı; bu, 10 uncu toplantıda oldu. 10 Mart 2005 tarihinde yapılan 11 inci Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısında ise ulusal uzay araştırma programı kararı alındı; bu, 10 Mart 2005'te. 10 Mart 2005'te alınan kararda aynen şöyle deniyor, önümde karar metni: "Ulusal uzay araştırmaları programı koordinasyonunun, ulusal kurum ve kuruluşlarla birlikte ve tam bir eşgüdüm içinde TÜBİTAK tarafından yapılmasına…" Şimdi, bu, Sayın Başbakanın başkanlığını yaptığı Bilim Teknoloji Yüksek Kurulunda alınmış karar; TÜBİTAK tarafından eşgüdüm yapılacak. Bunun tarihi, 10 Mart 2005.

Bundan bir yıl sonra, 2006 yılında, Sayın Başbakan -ki, Bilim Teknoloji Yüksek Kurulunda bu görüşmeler devam ederken- bir açıklama yapıyor; aynen okuyorum: "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türksat Anonim Şirketi bünyesinde ulusal uydu ve uzay teknolojileri merkezi kurulmasını hedeflediklerini bildirdi."

Şimdi, bir, TÜBİTAK'ın eşgüdümünden söz ediliyor, zaten bu anlaşmayı da Avrupa Uzay Ajansı ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini temsilen yapan TÜBİTAK'tır. Derken, Sayın Başbakan birden Türksat Anonim Şirketi içerisinde bir ulusal uydu ve uzay teknolojileri merkezi kurulmasını hedeflediklerini bildiriyor. Yeni bir merkez, uzayla ilgili. Bu arada, bütün bunlar olurken, TÜBİTAK bir rapor yayımlıyor Ocak 2005'te ve bu raporunda aynen şöyle diyor bir noktada: "Ülkelerin uzay politikaları, ülke kurumları arasında tam bir eşgüdüm sağlanarak belirlenmektedir. Belirlenen politikaların koordinasyonu ve uygulamaları, genellikle ülkelerin uzay ajansları tarafından yürütülmektedir" Burada, Türkiye'de bir uzay ajansının veya -buna kurum diyelim- Türkiye uzay kurumunun kurulması yönünde öneri var. Nitekim, 20 Ocak 2004 tarihinde, Millî Savunma Bakanlığı tarafından bakanlıkların görüşüne sunulmuş bir yasa tasarısı vardır. Bu yasa tasarısı da, Türkiye Uzay Kurumunun kurulması içindir; ancak, Maliye Bakanlığı, bu yasa tasarısını -şu veya bu nedenle, aslında, nedeni de belli, ifade edilmiş, belli demeyeyim, ifade edilmiş bir neden var da, işte, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısını bekleyelim gerekçesiyle- Türkiye Uzay Kurumunun kurulması için hazırlanan Millî Savunma Bakanlığının sunduğu yasa tasarısını bekletmektedir.

Ortada, şimdi, bir TÜBİTAK var bu eşgüdümü sağlayacak. Derken, uzayı çok önemseyen Sayın Başbakanın, bunu himayesi altına alan Sayın Başbakanın, yeni bir kurum kurma, merkez kurma Türksat içerisinde demeci ve niyeti var, hedefi var, hedef şeklinde açıklıyor. Bütün Avrupa Uzay Ajansına üye ülkelerin her birinin ulusal uzay kurumları var; Türkiye'ye geldikleri zaman, biz kiminle muhatap olacağız diye merak eden uzay kurumları var. Türkiye'nin de uzay kurumu kurması bekleniyor; fakat, ortada böylesine farklı kurumlar, kuruluşlar ve bir keşmekeş var; bu, son derece rahatsız edici bir durum. Olayı ciddiye almak…

Bakın, size, bu konuyla ilgilenen kuruluşları okuyayım, uzayla ilgilenen:

Uydu telekomünikasyonunda, Ulaştırma Bakanlığı ve Türk Telekom; vakıa, şimdi, uydu ayrıldı, Türksat.

Uyduyla meteorolojik çalışmalarda, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ilgileniyor.

Astronomi ve uzay bilimlerinde, üniversiteler var, TÜBİTAK var.

Uydu geliştirme ve uzay teknolojilerinde, TÜBİTAK var, sanayi kuruluşları var; biraz önce sayın konuşmacının da ifade ettiği, TAI gibi, TUSAŞ gibi sanayi kuruluşları var. Yer istasyonu kurma ve işletmede Türksat var. Bunlar önde gelen kuruluşlar. Birçok farklı kuruluş uzay araştırmalarıyla ilgileniyor. Bunların eşgüdümünü sağlayacak bir kurumsal yapı ihtiyacı defalarca ifade edilmiş durumda, aslında ifade etmeye de gerek yok. Konuyu ciddiye alan her ülkede bir uzay kurumu kurulmuş; ama, Türkiye'de, bu kurumsal yapılanma bu kadar yıl içerisinde belli bir sonuca varacağına, tam tersine, farklı yönlere bir gidişat içerisindeyiz.

Şunu da eklemeden edemeyeceğim: Benden önceki sayın konuşmacının söylediği gibi, Türkiye'de, gerçekten, uzay araştırmaları ve bu teknolojide çok yeterli bir insangücü ve teknoloji altyapısı vardır. Zaten, Avrupa Uzay Ajansının bizimle bu anlaşmayı yapmayı kabul etmesi, kendilerinin Türkiye'ye gelip, bizim altyapımızı, gerek insangücü gerek teknoloji altyapımızı incelemesinin sonucunda olmuştur. TÜBİTAK'ı incelemişlerdir, üniversiteleri incelemişlerdir. Bu incelemenin sonucunda, Türkiye'yi uzay araştırmaları konusunda son derece yeterli bulmuşlardır. Bunu da tekrar vurgulamadan edemiyorum; çünkü, biliyorsunuz, Sayın Başbakan, sık sık, bizim üniversitelerimizi, TÜBİTAK'ı, geçmiş yönetimi de yetersiz bulduğunu ifade ediyor. Bu uluslararası kuruluşlar, en azından, bizim gibi, Sayın Başbakanla aynı fikirde değil. Bunu ifade eden üniversitelerimizi, TÜBİTAK'ımızı suçlayan Hükümetin, bu arada, bir uzay kurumunu, yani bu eşgüdümü sağlayacak bir kurumu kurma ciddiyetini ve çalışmasını da gösterememiş olduğunu üzüntüyle ifade ederim.

Gelelim, bir diğer karışık konuya, hâlâ netleşmemiş konuya: Uydular, tabiî sadece uzayla ilgili değil, uydular, bir ülkenin kenar köşesine, kablonun gidemediği yerlere internet hizmeti götürmek için de kullanılıyor. "2005 yılı sonuna kadar bütün okullara internet götüreceğiz" demişti Sayın Millî Eğitim Bakanı. Şimdi, bırakın dağlık yöreleri, uzak yöreleri, Uşak'ta, batıda bir il olarak -benim kendi seçim bölgemde- hâlâ internet hizmetinin, ADSL hizmetinin olmadığı okullar var. Bunu Sayın Millî Eğitim Bakanına söylediğim zaman, bana "telekom altyapısının olduğu her yere götüreceğimizi söylemiştik" dedi. Telekom altyapısı yok. Peki, kim sağlayacak bunu; bir açıklama yapılıyor: "Biz, wifi denilen kablosuz teknolojiyle" yapacağız. Sonra deniliyor: "Wimax, yeni teknoloji çıktı, onunla yapacağız." O yeni teknolojinin standardı bile yok. Ondan sonra başka bir açıklama yapılıyor: "Uyduyla yapacağız" Ee, bir karar verilsin, bir şekilde yapılsın! Yoksa, bu, sayısal uçurum dediğimiz, belli kitlelerin, zaten gelir dağılımından mağdur durumda olan kitlelerin bilgiye erişim olanaklarını, internet olanaklarını da sınırlamış oluyoruz. Zaten internet pahalı, bir de bu keşmekeş "uyduyla mı yapacağız, kablosuz mu yapacağız" keşmekeşi içerisinde, maalesef, Anadolumuzun birçok yerindeki okulumuz hâlâ internete erişim konusunda sıkıntılıdır; bu da diğer bir keşmekeş. Bunların hallolmamış olmasını, hiçbir şekilde, ama hiçbir şekilde, yani, en azından "şu şekilde yapacağız" diye karar verilmemiş olmasını, hiçbir mazeretle açıklamak mümkün değildir. Böylesine teknik ve ciddî bir konuda, bu konudaki girişimleri -başta söylediğim gibi- sevindirici olarak bulmamız için, bu girişimlerin yüzeysel -sadece böyle hoş geldiği için kavramlar, uzay teknolojisi gibi- değil de ciddîye alındığını görmemiz için, bunun gerekli kurumsal altyapıyla ve gerekli kararlarla da gerçekleştirilmiş olmuş olması gerekirdi. Bu anlaşma iki sene önce imzalandı, iki sene sonra Meclise geliyor. Dört beş senedir söz konusu ve hâlâ gerekli altyapı, kurumsal altyapı sağlanamamıştır. Hepiniz bunu kabul edeceksiniz ki, doğru dürüst bir eşgüdüm olmazsa, istediğiniz kadar para yatırın, teknoloji alın, işgücü birikimi sağlamaya çalışın, doğru dürüst bir yönetim olmadığı sürece bunların başarıya ulaşması mümkün değildir.

Dolayısıyla, burada, bu anlaşmayı ve tasarıyı, tabiî, olumlu görüyoruz; fakat, ciddîye alınması için ve göstermelik olmasını önlemek için, uzay politikalarını üretecek, üretilen politikalar üzerinde programlar geliştirecek, kısa, orta ve uzun dönem planlar hazırlayacak, bu planları zaman cetvellerine bağlayarak uygulayacak, uygulamaları izleyerek denetleyecek, yönetecek ve teşvik edecek bir Türk uzay kurumunun kurulmasının bir an önce gerçekleştirilmesini diliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan, son cümlelerim.

Bakın, anlaşmanın 3 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında "her iki taraf, bu anlaşmanın uygulanmasıyla ilgili eylemleri koordine etmek için bir temas noktası belirleyecek…" Temas noktası… Tamam, resmen burada TÜBİTAK deniliyor; ama, Sayın Başbakan başka açıklamalar da yapabiliyor.

Bu anlaşmanın -tekrar söylüyorum- hayırlı olmasını dilerim. Önemli bir konudur; fakat, bu önemli konuyu hak ettiği bir ciddiyet içerisinde Hükümetin ele almasını diler, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Kepenek, buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanımdan, aracılığınızla, şu soruyu yanıtlamasını istiyorum: Ülkemizde "kurumsallaşma" kavramının az gelişmiş olduğu, kurumsallaşmanın yetersiz kaldığı biliniyor Sayın Bakanım. Diğer taraftan da, aynı işi üstlenen çok sayıda kurum olunca, yetki karmaşası ortaya çıkıyor ve doğru dürüst sonuç alınamıyor. Böyle iki gerçek var. Bu durumda, yalnızca uzay araştırmalarıyla ilgili yeni bir kurumsal yapılanmaya gitmeyi düşünüyor musunuz ve kurumlar arasında dağılmış olan, bölük pörçük olan uzay araştırmalarını tek bir çatı altında toplayarak bir kurumsal yapı oluşturacak mısınız?

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Başka soru yok.

Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkanım, Sayın Kepenek de takip etmişlerdir; bir uzay kurumu çalışmaları var. Ancak, bu, uzay çalışmalarının düzenlenmesiyle alakalı. Yoksa, uydu çalışmaları iki ayrı şekilde gelişiyor: Bir, gözetleme uydusu, ki, tamamıyla ayrı karakterdedir; diğeri haberleşme uydusu. Gözetleme uydusu çok daha sınırlı kabiliyeti olan, yerden uzaklığı daha sınırlı olan bir uydudur ve nitekim TÜBİTAK tarafından, bugün, 12,5 metre çözünürlükte atılmıştır ve bu uydu halen görev yapmaktadır. Şimdi, TÜBİTAK, çözünürlüğü daha küçük bir uydu üzerinde çalışmaktadır. Millî Savunma Bakanlığı olarak da biz buna destek veriyoruz.

Ayrıca, bizim, gözetleme uydu ihalemiz var. Bunda da Türk firmalarını teşvik ediyoruz. Ancak, haberleşme uydusu Ulaştırma Bakanlığının üzerinde durduğu ve Türksat'ın çalışmalarını yaptığı bir uydu çalışmasıdır. Bunun kabiliyeti, kapasitesi ve elbette fiyatı ona göre yüksektir. Bu bakımdan, tek bir kurum altında belki düzenleme toparlanabilir; ama, biraz evvel Vahit Beyin de belirttiği gibi, üretimle ilgili hususlar, ihtisaslaşmaya dayalı olarak, gerek bizim, HAVELSAN gerek TAI ve diğer kuruluşlar tarafından TÜBİTAK'ın koordinasyonunda ayrıca yapılmaktadır. Şunu belirtmek, belki daha uygun olur: Geçen sene TÜBİTAK'a verilen 450 trilyonluk para bu sene artırılarak devam ettirilmiştir ve bunun önemli bir bölümü de uzay çalışmalarında harcanmaktadır.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN -   Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan; buyurun.

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grupları adına konuşan iki konuşmacıyı da dikkatle dinledim. Hepimizin ortak bir söylemi var, uzay araştırmalarına önem verilmesini söylüyoruz. Nedense, ben, teknik olarak eksiklikleri dile getirdiğimde İktidar Partisi bir alınganlık gösteriyor; ama, bunu bir alınganlık çerçevesinden çıkarmak lazım. Biz bir katkı koymaya çalışıyoruz değerli arkadaşlarım. Burada ortaya koyduğumuz her şey, Türkiye'nin gerçeklerine dayalı. Adalet ve Kalkınma Partisi sayın sözcüsü konuşmasına şöyle başladı, ben çok üzüldüm: "ABD, Avrupa çapında bir uzay sanayii kurulamaz" dedi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, eğer bir işi yapacaksanız önce iddianız olacak. Bunu, kurulamaz dediğiniz zaman… Siz erksiniz, siz iktidarsınız, gelin şuraya, allahaşkına, bu konudaki hedefinizi söyleyin; ne yapacaksınız, bu teknolojiyi hangi boyutta görüyorsunuz, uzay kurumunu kuracak mısınız, nasıl ilişkilendireceksiniz, teknik yapılanma nasıl olacak, bunu özerk yapılanma içerisinde özel sektörle nasıl ilintili hale getireceksiniz, bunu bize anlatın. "Türkiye'de TAI var, TUSAŞ var" diyerek bu işin içinden çıkamazsınız. Eğer iddianız olmazsa, bir işi becermeniz mümkün değil. Siz yapacaksınız bunu, siz iktidarsınız. Biz burada önerilerimizi söyleyeceğiz, siz de uzaya nasıl baktığınızı söyleyeceksiniz. Gelin, lütfen, söyleyin, bu konuda ne yapacaksınız? Bizim önerilerimizden hangisini yerine getireceksiniz? Beş yıl içerisinde, on yıl içerisinde ya da onbeş yıl içerisinde Türkiye, uzay harcamaları ve uzay yatırımları konusunda ne yapacak, uzaya bakış açısını nasıl değerlendirecek? Sayın Coşkunoğlu da söyledi, bu, bir üyelik anlaşması değil; bu, sadece bir işbirliği anlaşması. Birkaç şeyi birbirine karıştırmayın lütfen. "Türkiye'de yazılım yok" dediğimizi söylüyorlar; öyle bir şey demedik. Türkiye'de yazılım var, yazılımı destekleyin, ar-ge'yi destekleyin, önünü açın, Türkiye'deki yetişmiş insan gücünü değerlendirin dedik.

Arkadaşlar, bakın, Türkiye'de her şey farklı anlaşılıyor. 1987 yılında, bundan tam ondokuz yıl önce ilk bilgisayar şirketini kuranlardan biri benim; ben kurdum ve ilk bilgisayar montajını yapan üç firmadan biriyim. Case geliyordu, mainboard geliyor, CPU geliyor, ram geliyor, power supply geliyor, monitör geliyor keyboard geliyor, mause geliyor, VGA card geliyor, faks modem eternet kartı geliyor, birleştiriyorum. Türkiye'de bilgisayar montajı yapıldı. Nereden geliyor bu, hepsi yurt dışından geliyordu. Tabiî onu öğrendik, bu bir şey, bu bir aşama. Ondan sonra, Türkiye'de yapay, driver, keyboard, mouse, hatta, sonra biz kendimiz case'leri Türkiye'de üretmeye başladık küçük bir atölyede, boy attık, power supply'leri üretmeye başladık; bunların hepsi bir aşama.

Ben bu işin içerisinden geldim; yazılımı biliyorum. Türkiye'de 1987 yılında ilk yöneylem yazılımını yapanlardan biriyim. Yazılım altyapım var. Lütfeder girerseniz bilgisayara, hangi yazılımlarda imzam olduğunu görürsünüz. Ben Türkiye'de bu işe emek veren biriyim; ama, benim arkamdan gelen geçler var. Ben, onlar için; ben, Türkiye için didiniyorum. Hâlâ, savunma sanayiinde ciddî yazılım yapan firmalar var. Hâlâ, benim yazılımlarım devam ediyor bu ülke için; ama, bir gerçek var. Lütfen, araştırıyorsanız iyi araştırın. Biz yazılım yaparken dahi kullandığımız bizim yerli yazılımımızın kullandığımız altyapısı yabancı. Yabancı bir altyapıda yazılım ürettiğim sürece bunu güvenlik açısından sakıncasız göremem. Eğer, Türkiye, kendi yazılımını kendi yazılım altyapısıyla yaparsa o zaman, ben, bu Türkiye yazılımda bir yere ulaşmıştır diyebilirim.

Bakın, bir Hindistan örneğini verdim. İddianızı büyük koyun. Hindistan, Türkiye'de yazılım sektörü başladığında yazılımın hiçbir noktasında yoktu; ancak, on yıl içerisinde Hindistan, dünyanın yazılım devleri arasına girdi. Bunu küçümsemeyin; ama, bir iddiaları vardı. Hâlâ iddiaları ne biliyor musunuz; yılda 50 milyar dolarlık yazılım ihracatı yapabilmek. Bu iddia Hindistan'ın. Türkiye'nin iddiası nedir; biz, ABD ve Avrupa çapında bir uzay sanayii kuramayız. Ee, iddiada teslimiyet var. Böyle bir şeyi söylerseniz kuramazsınız. Hedefinizi koyacaksınız. Koyduğunuz hedefi burada tartışalım.

Değerli arkadaşlar "F-16 çantayla geldi, çantayla gitti diyor sayın vekil" dedi. O konudaki görüşümü de…

Değerli arkadaşlar, ben, montajdan bahsetmiyorum, ben, onun başındaki genel müdürden de bahsetmiyorum. Bizim yetişkin insangücümüz var. Biz, teknolojiden bahsediyoruz, biz, rekabet gücünden bahsediyoruz. Türkiye'ye ne zaman teknolojiyi getirirsiniz, o teknolojinin muadilini üretirsiniz veya teknolojik olarak geliştirecek altyapıyı kurarsınız, o zaman benim burada eleştirim biter. Bu, sadece sizin göreviniz değil, bu, bizim de görevimiz. Bizim görevimiz olduğu için buradan size sesleniyoruz, onun için katkı koymaya çalışıyoruz. Bunu, bir icraatın alternatifi oluşturulmadan yapay bir eleştiri olarak değerlendirmeyin. Türkiye büyük bir ulus. Türkiye'nin en zeki, en yetişmiş bilim adamları dünyadaki uzay sanayiilerinde çalışıyorlar; bir şey çıkarın, bu dökümü alın, Türkiye'nin nerelere geldiğini görürsünüz.

Onun için, şunu görmek lazım, tekrarlıyorum: Türkiye'deki sınai yatırımlarını küçümsemeyin, Türkiye'deki yazılımcıları küçümsemeyin, Türkiye'deki bilgi birikimini, bilgi yükünü küçümsemeyin; Türkiye'nin hem Avrupa'yla hem Amerika'yla baş edecek bilgi birikimi var. Aynı tartışma yanlış bir şekilde nükleer enerjide de yapılıyor. Nükleer enerjide, silahlanma konusunda "Avrupa aldı gitti, atom bombası yapılır-yapılamaz" tartışması herkes tarafından konuşuluyor.

Arkadaşlar, iddiası olan varsa, 3 tane bilim adamı söylerim, çıkar televizyona, Türkiye'deki mevcut teknolojiyle atom bombasını nasıl imal edeceğini gösterir herkese. Bu, o kadar büyük bir şey değil. Türkiye'de bu bilgi birikimi var; ama biz bunu tasvip edemeyiz, hiçbir noktada. Bizim teknolojiyi kullanım amacımız, Cumhuriyet Halk Partisinin de, Türkiye'deki tüm siyasî partilerin de amacı, Atatürk'ün "yurtta sulh cihanda sulh" ilkesine dayanmalıdır. Barışçıl amaçlarla kullanımını öngörmelidir hem uzayın hem nükleer teknolojinin.

Bizim buradaki eleştirimiz, Türkiye'deki teknoloji birikiminin, Türkiye'deki bilgi birikiminin doğru kurumsal yapı kurulmamasından kaynaklanan, doğru bir ekonomik, siyasî vizyon oluşturulmamasından kaynaklanan eksikliğidir. Bu eksikliğin giderilmesi siyasî bir tavır, siyasî bir çerçeveyle son bulur. Siz eğer uzay kurumunu kuramaz halde olursanız, uzayda şuraya geleceğiz diyemezsiniz. Bugün burada sadece uzay kurumunun kurulmasını değil, uzay kurumunun vizyonunu tartışmalıydık. Bizim isteğimiz, bizim yönlendirmemiz ve bizim tavsiyemiz budur.

Elbette yapılması lazım. Buna ekonomi ayrılmıyor mu; ayrılıyor, ama, bu ekonomiyle hiçbir yere gidemeyiz. Küçük küçük denetim ve gözlemevleriyle veya küçük küçük uzaydan tespit yapmalarla biz uzay teknolojisinde yarışamayız, doğru. Ama, kendi söylediğimizle çelişiyoruz; hem ABD'yle baş edemeyiz diyoruz, Avrupa'yla uzay teknolojisinde…

Değerli arkadaşlar, ısrar ediyorum ve tekrar ediyorum: TÜBİTAK'ın savunma alanında yapmış olduğu ar-ge'lerden büyük bir çoğunluğu dünyayla rekabet edebilecek güçtedir. Hatta, kendi alanında dünyanın en üstün teknolojilerinden biri üretilmiştir. Bunu açıklamak, benim… Sayın Bakan biliyordur Savunma Bakanı, bilgi alıyordur. Bu, benim işim değil. Bu bilgi var, bu birikim var; bu hacmin genişletilmesi lazım; ondan feryat ediyorum. Bunun artırılması lazım. Bunun yöntemini de söyledim. Kamunun ar-ge'ye ayırdığı pay yükseltilmeli, özel sektörün ar-ge işbirliği kurumsal yapıyla kurulmalı, üniversiteler bu işin içerisine direkt katılmalı, buradaki bilim adamları değerlendirilmeli, hem araştırmaları hem özlük hakları açısından desteklenmelidir. Bunu yapmadığınız sürece, Türkiye'de, hem sanayide kaçışı sağlarsınız hem bilgi kaçışını, transferini sağlarsınız hem de Türkiye'yi yüksek teknolojide ezik ve buruk bir noktada bırakırsınız. Bizim hedefimiz budur.

"Türk dizaynı yapılıyor havacılıkta" diyor; doğru. Türkiye'nin amacı, Türk dizaynını yapmak değil arkadaşlar. Daha önce, burada bir yanlış konuşma daha oldu: "İşte, Intel, CPU yapıyor, bilgisayar teknolojisinde öyle bir yere vardı ki, biz, rekabet gücümüzü kaybettik…" Doğru, kaybettik; ama, bizim, bu alanda çalışma yapmayacağımız anlamına gelmez ki. Know how'la mı yaparsınız, nasıl yaparsanız yapın, Türkiye buna ekonomi harcasın, getirsin, Türk mühendisleri üzerinde çalışsın, ona bir muadil üretebilmek için devlet desteği verelim. Biz ne zamana kadar devam edeceğiz değerli arkadaşlar; yani, biz, yazılımımızı hep yabancı teknoloji üzerine yapmak zorunda mıyız?! Biz, yazılımı nerede yapıyoruz; başka bir devletin yazılım altyapısında. Biz, yazılımı nerede yapıyoruz; bir başka ülkenin ürettiği teknoloji üzerine yapıyoruz yazılımı. Yazılımla doldurarak, küçük küçük lokal yazılım şirketlerini destekleyerek, birkaç kurumsal yapı içerisinde, Türkiye'nin Silahlı Kuvvetlerine yazılım üreterek -F-16, Apache vesaire- Türkiye'nin yazılım ve donanımını yeterli seviyeye getirdiğimizi söyleyebilir miyiz?! Yapmayın, ne olur! O zaman, ben de, 1987'de kendimi bilgisayar üretmiş sayardım; böyle bir şey yok, böyle bir şey yok.

Bakın, bu teknolojiye nasıl ulaştık; televizyon teknolojisi geldi; ondan sonra, ilk monitörü üreten Vestel olmadı mı; Vestel, monitörü üretti; ama, Vestel, monitörü ürettikten sonra -biraz reklama girecek, ilgili kurumun ismini keseyim- monitörü üretmekle kalmadı değerli arkadaşlar, birçok dünya televizyonuna  birçok DVD'ye, birçok writer'a Vestel yazılım satıyor, Vestel, teknoloji satıyor. Değerli arkadaşlar, bu, küçümsenecek bir şey değil. Aldı, değerlendirdi ve satıyor. Uzay alanında da bunu yapmak mümkün.

Tekrar ediyorum yöntemimi: Bu eleştirim iddia konusundaydı. Bilgiyi alın, bilgiyi işleyin, bilgiyi geliştirin, bilgiyi sunun; bilgiyi yatırıma dönüştürün. Çağdaş dünya bunu gerektirir. İki şeyi çok önemsiyoruz: Birisi, timing; zamanlama. Önce davranırsanız gerekli teknolojik altyapıyı oluşturamadan bir zihinsel yorgunluk meydana getirirsiniz. Geç davranırsanız diğer teknolojileri yakalayamazsınız, zamanında davranmak zorundasınız.

21 inci Yüzyılda, ikincisi, marketing. Pazarlama anlamında marketing demiyorum. Benim marketing'ten anladığım sunuştur. Elinizdeki bilgiyi ve teknolojiyi sunamazsanız dünyada rekabet gücünü kaybedersiniz. Bilgiyi alın,  değerlendirin, büyütün, besleyin ve sunun; ama, doğru sunun, kendi emeğinizi kısa sürede katmadeğere dönüştürün ve bunların yatırım kurumlarını ve muhataplarını kurun.

Az önce arkadaşım söyledi, yetkileri dağıtılmış birkaç kurumla bu iş olmaz. Eğer bu işi yapacaksanız, bir kurumun önderliğinde bu işleri yürütmek zorundasınız. TÜBİTAK'ı da, üniversiteleri de, iş sektörünü de, tüm gelişmelerini, hatta, Genelkurmaya bağlı sanayi kuruluşlarını da, yazılım yapan kuruluşları dahil bu kurumla bilgi alışverişi sağlayabilecek, burada teknolojileri geliştirebilecek bir üstyapı içerisinde barındırmak zorundasınız. Bunu yapmazsak, birdolu bilgisiz insana, Türkiye'de uzayı da, nükleer enerjiyi de tartıştırırız ve bunun altından  kalkamayız.

Son birkaç sözüm de nükleer enerjiye; bu alanda bilgi sahibi olan birdolu arkadaşım var. Aynı hata, bakın, nükleer enerjide yapılıyor. Nükleer enerji… Bugün Türkiye'de ne tartışılıyor biliyor musunuz; Sinop'a nükleer santral kurulursa Türkiye nükleer teknolojiyi elde edecek! Yok böyle bir şey arkadaşlar. Yüzde 100  nükleer teknoloji dış kaynaklıdır. Biz, sadece bir teknolojiyi getireceğiz. Bir  nükleer teknolojiyi getirmekle kalmayacağız, aynı zamanda nükleer atık teknolojisini de dışarıdan getireceğiz. Bir reaktör kurulması reaktörün işletilmesi değildir, o teknolojiye sahip olunmasıdır. Burada ar-ge'yi, bu konuda araştırma geliştirmesini yapmasını ayrı değerlendirmeliyiz, bir sistemin, bir modelin, bir hizmet anlayışının Türkiye'ye getirilip oturtulmasını ayrı değerlendirmeliyiz. Eğer, biz, Türkiye'de araştırma geliştirme diye hazır teknolojilerin transferine önderlik edersek, bu konuda bir adım atamayız. Atamadığımız adımın hesabını çocuklarımız bizden sorar.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, kanunun ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Kırıkkale Milletvekili Sayın Vahit Erdem.

Buyurun Sayın Erdem. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VAHİT ERDEM (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzay sanayii bir polemik konusu değil; yani, ben, arkadaşımıza, Sayın Seyhan'a herhangi bir şey için söylemiyorum. Ben, biraz evvelki konuşmamda, Türkiye, uzay sanayiine nasıl başladı, çok kısa olarak, 5 dakika içerisinde, böyle bir konuşma yapacağımı da… Hazırlıklı olarak da gelmiş değilim, kısaca özetledim.

Şimdi, Türkiye'de uzay sanayiinde, son yirmi yıl içinde diyeyim, epey mesafe katedildi; bunu küçümsemek mümkün değil. Türkiye uçak üretiyor; savaş uçağı üretiyor, nakliye uçağı üretiyor, bir uçak dizayn etti; bunlar, önemli.

Artı, sivil sektörü bilemem; ama, savunma sanayiinde, savunma sektöründe, öyle, altyapısı yabancının falan değil, source code'u da kendinin olmak üzere… Evet, bilerek konuşuyorum, ben bilmediğim konuda konuşmam. Bilmediğim konuda konuşmam. Türkiye, kendi tehditlerine göre, kendi tehdit değerlendirmelerine göre yazılımını yapan, kendi savaş uçaklarına, kendi dost-düşman tanımlamasını yapacak verilerle beraber, kasetlerini, yazılımını yapan bir şirkete sahiptir; bunu halen yapıyor. Tabiî ki, bunun daha da geliştirilmesi lazım, özel sektörümüzde de geliştirilmesi lazım, ayrı mesele. Onun için, yani, yapılanları küçümsemek doğru değil; ama, daha ileri sanayie, daha, bu konuda yüksek teknolojilere, büyük üretimlere girmek gayet tabiî hedefimiz.

Yalnız, müsaade edin de, benim söylediğim sözü tekrarlayayım, yine aynı şeyi söylüyorum, ben Türkiye'yi küçümsemek için söylemiyorum; bugün, Amerikan ölçüsünde, ona benzer bazı ülkeler ölçüsünde uzay sanayiini kurmak mümkün değil. Bakın, Amerika'nın stealth dediğimiz, radara yakalanmayan uçağı için, Amerika, 3 firmaya 5'er milyar dolar araştırma verdi. Bunlardan birini seçti ve bugünkü stealth dediğimiz, beheri 500 000 000 dolar olan uçakları yaptı. Bunlar çok… Uzay sanayiinin sonu yok, çok büyük bir sanayi. Gayet tabiî, Türkiye kendi çapında bu sanayie girmiştir, geliştirmelidir.

Benim demek istediğim şey şu: Hardware dediğimiz, üretimde ve geliştirmede uluslararası konsorsiyumlarla bunu yapmak durumundadır ve doğru da bir yolda Türkiye şu anda. Nitekim, F-16 uçağı konsorsiyumla yapılmıştır, CASA uçakları konsorsiyumla yapılmıştır, yeni üretilmesi söz konusu olan, 2012 yılında üretime geçecek olan Airbus 400 uçağı yine Avrupa konsorsiyumuyla beraber yapılacak. Joint Strike Fighter dediğimiz, Amerikan teknolojisi veya bilmiyorum, Euro Fighter -Sayın Bakanımız burada- yeni savaş uçağına Türkiye yine konsorsiyumlara girecek. Bu uçakları tek başına üreten bir ülke, artık, Amerika hariç, mevcut değil.

Bakın, Avrupa Birliği, Avrupa, Euro Fighter'ı yaptı, satamıyor. Bugün onlar da belki JFC dediğimiz uçağa dönecek. Onun için, neyi yapabileceğimizi, neyi yapamayacağımızı iyi planlamamız lazım; altından kalkacağımız bir sanayi, altından kalkacağımız bir teknolojiyle iştigal etmemiz lazım. Benim söylemek istediğim bu. Yoksa, hedefimiz yok, Türkiye hiçbir şey yapamaz diye, ben böyle bir ifadede bulunmadım. Hedefimiz de var, nereye gitmek istediğimizi de gayet iyi bildiğimiz kanaatindeyim.

Yazılım konusu önemli, dediğiniz doğru. Yazılım büyük yatırım da gerektirmiyor, tamamen insan yetiştirmeyle ilgili. Yazılım konusunda üniversitelerimizde de gayet iyi yetişen gençlerimiz var. Bu konuda organizasyonlarımızı geliştirmemiz lazım, devletin desteğini artırmamız lazım, özel sektörün araştırma geliştirme fonlarını desteklememiz lazım, yazılımın daha da yaygınlaştırılması ve dışarıya yazılım satan bir ülke haline gelmemiz gerekir; bunda tamam, bunda hemfikirim. Bu konuda yapılacak çok daha önemli işler var. Yoksa, uzay sanayiinin boyutlarını iyi belirlememiz lazım geldiğini ben ifade etmek istiyorum.

Yalnız, şunu tekrar ifade edeyim bu işin başlangıcında olan bir kişi olarak: Uzay sanayiinin altyapısı Türkiye'de hazırlanmıştır, çok sayıda insan yetiştirilmiştir. Efendim, yabancı teknoloji geldi, çantasıyla üretti, geri gitti… Bu, yanlış bir tabirdir, tekrar ediyorum, öyle bir şey yok. Ne...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erdem, buyurun.

VAHİT ERDEM (Devamla) - ...çantasında götürdü ne çalışan mühendisleri götürdü. Zaten, çalışan -tekrar ediyorum- bir Amerikalı genel müdürdü, 2-3 tane müşavirdi, onlar da gitti, şimdi kimse kalmadı; çalışanlar tamamen Türk mühendisleri. Buna benzer pek çok diğer sanayi tesislerini de sayabiliriz. Bunların hepsi Türkiye'de kaldı; yani, altyapı var, üretim kabiliyeti de var, konsorsiyumlara girecek üretim kabiliyetlerimiz de var; ama, yazılım konusunda daha planlı, daha programlı, daha destekli bir hedefe doğru yönelmemiz gerektiğini de, ben de ifade ediyorum. Hükümetimizin, bu konuda, zannediyorum, daha gayret göstereceğini, bu anlaşma, bu sözleşmeyle de, uzayın barışçıl amaçlarla kullanılması konusunda daha etkin olarak uluslararası arenada yer alacağına inanıyorum.

Bu duygularla, yeniden teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Coşkunoğlu, buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan…

Sayın Bakana, aracılığınızla, bir soru sormak istiyorum. Aslında, belki, tam olarak anlaşmayla ilgili değil; ama, biraz önce Sayın Bakan da söz etti iki tip uydudan; o, senkronize, yörüngede dolanan uydu, bir de alçak yörünge, yer gözlem uydularından söz ettiler. Şimdi, bu uydular, tabiî, farklı da olsa, bunların üretim teknolojileri arasında… Yani, aynı yerde üretilebilecek, üretilebilen uydular.

Şimdi, Türksat, anladığım kadarıyla, uydu üretimi konusunda inisiyatif alıyor durumda veya misyonuna eklemiş durumda. Peki, Millî Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayii Müsteşarlığı ile bir eşgüdüm var mı bu konuda Sayın Bakan?

BAŞKAN - Başka soru?.. Yok.

Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında, Türksat, bir operatör olarak kuruldu. Dünyada da, operatör ile imalatçı ayrı. Ancak, başka kuruluş olmadığı için Ulaştırma Bakanlığına bağlı, kararnamede, imalatla ilgili bazı yetkiler de verildi.

Şimdi, burada yapılan iş; bizim TAI ile -uzay sanayiindeki en temel üretim kuruluşumuz- TÜBİTAK'ın koordinesinde müşterek çalışma yapılacaktır.

Şimdi, her ne kadar, teknoloji itibariyle, gözlem uydusu ile haberleşme uydusunda çok müşterek taraflar varsa da, en temel ayırım, haberleşme uydusunun çok daha uzaklara atılması sebebiyle, roket sistemindeki daha etkin bir roketin kullanılmasından kaynaklanmaktadır; bu da masrafı artırmaktadır. Ayrıca, haberleşme uydusunun teknolojisi aynı olmakla beraber, haberleşmenin icap ettirdiği ilave cihazlar onun daha büyük olmasını gerektirmektedir. Böylece, esasta bir olmakla beraber, gerek fırlatım bakımından gerekse kabiliyet bakımından, masrafı artırıcı temel farklılıklar ortaya çıkmaktadır.

Ancak, burada kesin bir işbirliği olacağına itimat etmenizi isterim ve TAI de, burada, üretimdeki bütün kabiliyetini ortaya koyacaktır.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma  rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Hükümeti ile Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                                286

Kabul                                286 (x)

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

4 üncü sıraya alınan Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

6.- Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1181) (S. Sayısı: 1180) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 1180 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, önce ben konuşabilir miyim?

BAŞKAN - Sayın Kesimoğlu, Sayın Sarıbaş söz almak istiyor eğer müsaade ederseniz.

MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Peki Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen, Süleyman Sarıbaş, Malatya Milletvekili.

Bir saniye Sayın Sarıbaş.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu vardır; lütfen…

Buyurun Sayın Sarıbaş.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Anavatan Partisinin görüşlerini arz etmek üzere yüksek huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, getirilen tasarı, tahmin ediyorum, bundan birkaç ay önce, Genelkurmay Başkanlığımızın da bir açıklamasında, Başbakanlıkta terör konusunda bir koordinasyon merkezi kurulması noktasındaki bir arzuyu yerine getirmek üzere getirilmiş bir tasarıdır.

                           

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(xx) 1180 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tasarıyla, Başbakanlıkta, Başbakanlığın görevleri arasına iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele konusunda bir görev verilmekte ve bu görevi şu ana kadar bir "başkanlık" şeklinde yürüten birimin, bundan böyle bir "genel müdürlük" olarak teşkilatlanması ve güvenlikle uğraşan diğer devlet birimleri arasında koordinasyonu, eşgüdümü sağlaması öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, uzun yıllardır terörü yaşayan, teröre karşı çok kayıp vermiş, teröre karşı çok bedel ödemiş bir ülkedir. Daha bundan birkaç gün önce, Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan Danıştayımız da bir terör saldırısına maruz kaldı. Türkiye, hakikaten, geriye doğru baktığımızda 30 000 insanını bölücü teröre, bir o kadar olmasa da birçok aydınını başka terörlere, başka amaçlı terörlere kurban vermiş, bu uğurda 100-150 milyar dolar hesap edilen maddî bedel ödemiş, yatırıma dönüşmesi gereken, halkının refahına dönüşmesi gereken kaynaklarını bu terörü kurutmaya harcamış bir ülkedir.

Şimdi, deniyor ki, dünyanın her tarafında terör var, bizde de var; ama, değerli arkadaşlar, bizdeki terörün amacı farklıdır. Bizde, eskiden beri, cumhuriyet kurulduğu günden bugüne kadar iki türlü terör algılaması, iki türlü tehdit algılaması yapılmış. Bunlardan birisi ayrılıkçılık, bölücülük, bir diğeri de irtica, yani, cumhuriyetin temel değerlerini ortadan kaldırmaya matuf eylemlerdir.

Değerli arkadaşlar, elimde devletin istatistikleri var. Türkiye, son üç yılda, yani Hükümetinizin iktidarı döneminde bir suçlar ülkesi olmaya başladı. Elimdeki istatistiklere göre, 2002 yılında yaklaşık olarak 210 000 civarında 215 000 civarında olan mala karşı olan cürümler, asayiş cürümleri, 2004 yılında 353 000'e… 2005 yılı istatistiklerini yayınlayamadı Emniyet Müdürlüğümüz; çünkü, yasaklandı, bu aşırı artış, toplumda karanlık bir tablo çizen artış fark edilmesin diye; ancak, yazılı sorarsanız veriyorlar; ama, internet sitelerine koymadılar. Tahmin ediyorum, 2005 yılı sonu itibariyle de 400 000 civarında mala karşı cürüm, 2 000'in üzerinde de terör olayı ülkede meydana gelmiştir. Bu, şunu göstermektedir: Mevcut Hükümetin siyaset etme anlayışı, mevcut Hükümetin ülkeyi yönetme anlayışı, maalesef, teröre endeksli değildir.

Değerli arkadaşlar, İktidarın ne seçim programında ne de seçim bildirgesinde olmamasına rağmen, daha iktidarlarının birinci yılında, eve dönüş yasası adı altında bu Parlamentoya getirilen ve çıkarılan yasayla, yaklaşık 3 000'e yakın çeşitli terör örgütü mensupları veya sempatizanları cezaevlerinden tahliye edilmiş, halkın arasına gönderilmiştir. Bir kere Hükümet, ta o andan itibaren terörle ciddî mücadele etmeyeceğini, ciddî mücadele etme yeteneğinin bulunmadığını…

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, bir saniye…

Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu var; Sayın Hatibin konuşması anlaşılamamaktadır.

Buyurun Sayın Sarıbaş.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, terörü tartışıyoruz; siz gürültü yapabilirsiniz, terör sizi ilgilendirmeyebilir; çünkü, zaten, teröre Hükümetiniz de, siz de, bakış açınız da, zihniyetiniz de, tiynetiniz de, her şeyiniz belli; istediğiniz kadar gürültü yapın; ama, ben, bu ülkenin insanlarının yüreğini yakan, ciğerini dağlayan terörü konuşuyorum.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Yanlış yapıyorsun Sayın Başkan!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Eğer, biraz vatan sevginiz, biraz hassasiyetiniz varsa, bu konuları dinlersiniz.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Yakışık almıyor Başkan!..

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Hiç el kaldırmayın… Hiç el kaldırmayın… Bakın, bu ülkede insanlar katlediliyor, bu ülkede polisler ölüyor, bu ülkede askerler ölüyor; ama, siz, sanki, bu memleketin sorumlu vatandaşları değilmiş gibi, hâlâ, gürültü etmeye devam ediyorsunuz. Dinlemeyi öğreneceksiniz önce!

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Dinliyoruz.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Önce dinlemeyi öğreneceksiniz.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Dinliyoruz zaten!

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş… Lütfen…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Üçüncü defa uyardı Başkan.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Dinleyecek değerde bulmuyoruz.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, her gün, bu ülkenin, Anadolu’nun her köşesine şehitler gidiyor, Anadolu'nun her köşesine şehitler gidiyor. Anadolu insanı, bugün, bu ülke nereye gidiyor diye kaygı içerisinde. Anadolu insanı endişeyle kalkıyor, Anadolu insanı endişeyle yatıyor. Kim yaptı bunu?! Kim yaptı bunu?! 2002 yılında bu ülkede sıfır terör vardı. 210 000'de aldığınız mala karşı cürüm, bugün 400 000'e çıkmış. İstanbul'da, büyükşehirlerde, Ankara'da, sokağa çıkan kadınlarımız, sokağa çıkan yaşlılarımız, emeklilerimiz, acaba ne zaman soyulacağım, acaba evim ne zaman hırsızların tacizine maruz kalacak diye uyku uyuyamıyor. En çok satan şey, güvenlik şirketlerinin, alarm şirketlerinin malları; ama, siz, hâlâ bu işin vahametini, hâlâ bu işin millet üzerindeki teyakkuzunu anlamış durumda değilsiniz. Anlamış durumda değilsiniz…

Arkadaşlar, önemli hadiseler yaşıyoruz ve önemli günlerden geçiyoruz. Önemli günlerden geçiyoruz; çünkü, daha bir hafta evvel, bu ülkede yer yerinden oynadı.

SONER AKSOY (Kütahya) - Her gün önemlidir.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Her gün önemli değildir; ülkenin meseleleri çözüldüğü günler önemli günlerdir.

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, lütfen, Genel Kurula hitap edin.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Ama, sizin, anlaşıldığı kadarıyla, bu ülkenin meseleleriyle yakından uzaktan ilginiz ve alakanız yok.

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - Aklını başına al!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Belki de, korkarım ki, bu tür hadiselerle gerginlik ortamlarının yaratılmasını partinizin menfaatına gördüğünüz için, bu davranışlar belki de hoşunuza gidiyor...

SONER AKSOY (Kütahya) - Hadi ordan!..

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - …bu eylemler belki de hoşunuza gidiyor.

SONER AKSOY (Kütahya) - Hadi ordan!..

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Çünkü, bu ülkeyi bu duruma siz getirdiniz.

HASAN ANĞI (Konya) - Başkan, çok ayıp ettin…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bu gerginlikleri bu ülkede siz yarattınız, bu ülkenin kurumları ve kuruluşları arasında kavgayı siz başlattınız.

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - Aklını başına al!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bugün, Anayasa Mahkemesiyle kavgalısınız, askerle kavgalısınız, Danıştayla kavgalısınız, YÖK'le kavgalısınız. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Kavgalı olmadığınız bir kurum var mı?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Var mı kavgalı olmadığınız bir kurum?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Var mı kavgalı olmadığınız bir kurum?! Millet seyrediyor…

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - Sayın Vekilim, millet seni seyrediyor!

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Ağzı olan konuşuyor!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Herkes biliyor ki, bu ülkenin bütün kurumları arasında…

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş… Sayın Sarıbaş…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - …koordinasyonu sağlaması gereken, huzuru sağlaması gereken, barışı sağlaması gereken, yönetim sorumluluğu sahibi olan Başbakan olması gerekirken, Başbakan bir haftadır ülkede yok.

AHMET RIZA ACAR (Aydın)  - Ağzı olan konuşuyor!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Ülkede yok bir haftadır… Ülkede herkes bir beyanda bulunuyor, ülkede vatandaşın kafasını karıştıracak olaylar yaşanıyor, beyanlarda bulunuluyor; ama, ülkenin Başbakanı Cezayir'de, Arabistan çöllerinde keyif çatıyor! (AK Parti sıralarından gürültüler) Keyif çatıyor!..

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Hadi oradan!.. Hadi oradan!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Millet bunları görüyor.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Hadi oradan!..

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Sizin teröre karşı hassasiyetinizi de millet buradan seyrediyor! (AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, böyle birbirimize bağırmakla bu işler çözülmez. Her şey, istatistikler burada var, istatistikler burada. 400 000'e çıkmış, mala karşı cürüm.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Hadi oradan!..

ASIM AYKAN (Trabzon) - Hedef saptırma, bırak şimdi!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Gasp, hırsızlık, sahtekârlık 400 000. Faili meçhulün oranı yüzde 70…

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - … yüzde 28'ini yakalamışsınız.

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) -  Ne olmuş peki?! Ne olmuş?! Niye bağırıyorsunuz? Yalan mı?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Başkanım… Başkanım…

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, bir saniye…

Sayın milletvekilleri, lütfen…

ASIM AYKAN (Trabzon) - Efendim, Başbakana hakaret edemez…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Başbakanın yurt dışına gittiğini söylemek hakaret mi?!

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Milletvekili, lütfen…

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına hakaret edemez…

BAŞKAN - Grup Başkanvekili çıkar, cevap verir Sayın Milletvekili…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Ben hakaret etmiyorum, Başbakanın nerede olduğunu söylüyorum.

BAŞKAN - AK Parti Grup Başkanvekili çıkıp cevap verir.

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Başbakana hakaret edemez kimse… Dünyayı geziyor, oynamaya gitmedi…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Keşke şu dünyayı gezmese de, biraz Türkiye'yi yönetse!

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Türkiye Cumhuriyeti adına gidiyor.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Biraz Türkiye'yi yönetse!

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Bu vatan için gitti.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Sözlerinin, laflarının nereye vardığını, nereleri rencide ettiğini, ülkede nasıl gerginlik yarattığını düşünse biraz!

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Ayıp, ayıp!.. O Başbakan yüzünden buradasın şimdi. O Başbakan olmasa sen burada olamazdın!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) -  Değerli arkadaşlar, şimdi, siz ne derseniz deyin, istatistikler elimizde, devletin istatistikleri de elimizde. Son, 2005 yılında Türkiye'de mala karşı işlenen cürümün sayısı 400 000. Bunun sadece yüzde 28'inin sanıkları bulunmuş, yüzde 72'sinin faili meçhul olmuş. Yani, ülkede, Anadolu'da, büyük şehirlerimizde, kentlerimizde, insanların, her gün hırsızlığa karşı, gaspa karşı, işlenen bu mala karşı cürümlere karşı, ülkemizin bir başka bölgesinde, her gün askerlerimizin, polislerimizin, güvenlik kuvvetlerimizin şehit olma tehlikesi, endişesi yaşadığımız yalan mı?! Yani, bunlar yalan mı?!

Türkiye, bugün, 2002'nin Türkiyesi olmadığı; artık, Türkiye'de aklısalim her vatandaşın, acaba terör bugün ne yapar, acaba bugün bu ülkede bir hadise olur mu olmaz mı diye endişeyle yatıp kalktığı yalan mı?

Acaba, Türkiye'de, belli kesimlerin, Türkiye nereye gidiyor, bu hadiselerin önünü nasıl alırız, şu milleti kamplara bölme, milleti kamplaştırma, kutuplaştırmadan nasıl vazgeçeriz, nasıl aklısalim davranırız… Hele hele, bu Hükümet, şu particilik etme anlayışından, benim adamım-senin adamın, bizimkiler-sizinkiler anlayışından, toplumun tamamını kucaklayan sorumluluk sahibi bir yapıya ne zaman kavuşur diye endişe etmiyor mu bu millet? Biz de bunu tartışıyoruz. Buraya siz getirdiniz; bu ülkeyi, bu tartışma ortamına, bu gerilim ortamına, bu kamplaşma ortamına siz getirdiniz. Niye getirdiniz; bizim adamlarımız dediniz, sizin adamlarınız dediniz, bu ayırımı siz yaptınız.

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Biz öyle bir şey demedik.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Böyle bir şey demediniz de, bu Başbakanlık Müsteşarını "bizim adamımız" diye, bu devletin cumhuriyet, demokratik değerlerine karşı beyanda bulunan bir insanı… (AK Parti sıralarından "bizim adamımız değil" sesleri)

Sizin adamınız değil de, niye, hâlâ, ısrarla, devletin bütün kurumları kabul etmezken ve Türkiye'de de demokrasi kurumlar arasındaki bir yetki paylaşımından ibaretken tutmaya devam ediyorsunuz, ısrar ediyorsunuz da, sonra biz yapmıyoruz diyorsunuz?!

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Seni de adamımız diye getirdik; ne oldu?!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Hem yapacaksınız, hem eylemlerinizle "efendiler", "beyler" diyeceksiniz, herkesi suçlayacaksınız; hem getirdiğiniz kadrolarla cumhuriyetin temel değerlerini yok etmeye matuf insanları yetkili olarak…

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Hadi oradan!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - …atanmış olarak değil, yetkili olarak tutmaya devam edeceksiniz, hem herkese laf kavuşturmakta, kürsüde konuşanlara da laf atmakta mahir olacaksınız…

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Hadi oradan!

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Hakaret etme!

BAŞKAN - Sayın Acar, lütfen… Lütfen sayın milletvekilleri…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - …hâlâ burada gerginliğe devam edeceksiniz, ondan sonra da bu ülkeyi yönetme sorumluluğuna müdrik bir iktidarmış gibi caka satacaksınız, öyle mi?! Millet bunları görmeyecek!..

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Hakaret etme, kendi grubuna bak!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Millet bunları görmeyecek!..

Milletin sizden beklediği şey, aklısalimi başınıza toplamanızdır.

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Hakaret etme hakkına sahip değilsin!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bakın, bu davranışlarınızla hâlâ akıllanmadığınız, aklı salimi başınıza toplamadığınız, şapkayı önünüze koyup düşünmediğiniz anlaşılmakta.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Yüzde 5'sin, yüzde 5!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Çünkü, siz, kendi çevrenizden, kendi ekseninizden dışarı çıkmadığınız için; çünkü siz, o mahrem teşkilatlarınızın içinde yaşadığınız için, bütün Türkiye'yi sizin zannediyorsunuz. Bir sokağa çıkın bakalım; bu halkın yüzde 75'i sizin gibi düşünmüyor. Bu halkın yüzde 75'i, sizin bu cumhuriyetin değerleriyle de ilginizin  olmadığını… (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Aslan…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - …biz laikliğe inanıyoruz demekle de laik olmadığınızı, o konuda dahi takıyye yaptığınızı…

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Sen kendin oraya gelmedin, unutma!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - …sizin devlet yönetiminizde kurumlar arasında diyaloğa değil, sizin devlet yönetiminizde kurumlar arasında kavgadan rant sağlayan bir siyasî anlayışa sahip olduğunuzu bu ülkenin yüzde 75'i görüyor, idrak ediyor ve kaygılanıyor.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Sekiz defa gittiniz, dokuz defa geldiniz.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Sizin varlık sebebiniz, bu ülkenin kaygılanma sebebi haline geldi.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Rahatsız mı oldunuz?!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Sizin yapacağınız hiçbir şey yok, iktidarınızı da kaybettiniz. Bu saatten sonra, yani, 18 Mayıstan sonra, siz, bu ülkenin sadece iktidar görüntüsü veren siyasî bir heyetisiniz, asla muktedir bir iktidar değilsiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bunu siz, hayır diyeceksiniz, bağıracaksınız… Zaten, sizin bu hayır demeleriniz ve bağırmalarınız, iktidar olmadığınızın işareti. (AK Parti sıralarından gürültüler)  Eğer kendinizden emin olsanız, eğer zaten iktidar olma bilincinde olsanız, iktidar olmanın ağırbaşlılığı ve sorumluluğu içinde olursunuz. Bu sorumluluk, bu ağırbaşlılığın olmadığı dahi, panik havanız, laf yetiştirme kaygınız, zaten, iktidar olmadığınızın, iktidarınızın muktedir olmadığının açık kanıtı ve delilidir.

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Hakaret etme! Hakaret edersen, cevabını alırsın.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Hiç konuşmayın… Hiç konuşmayın…

Değerli arkadaşlar, bu teklif, sizin teklifiniz zannediyorsunuz; ama, Genelkurmay Başkanlığının, bundan altı yedi ay evvel "Başbakanlıkta bir koordinasyon merkezi kurulmalıdır" şeklindeki beyanıyla ortaya çıktı. Buna da aslında direndiniz, o zaman "gerek yok böyle bir koordinasyon kurumuna" falan dediniz; ama, olaylar öyle bir gelişti ki, yapmak zorunda kaldınız. Bundan sonra sizin buraya getirdiğiniz her türlü teklif ve tasarı, sizin kendi düşünceniz, özgün iradeniz falan değil, Terörle Mücadele Yasası da dahil olmak üzere, sizin elinize tutuşturulan, verilen ve sizin de günü kurtarmak adına, iktidarın sefasını, nemasını sürmek adına, belli dönem bu nemadan faydalanmak adına mecbur kalıp getirdiğiniz ve fayda umduğunuz tasarılar. Yoksa, sizin kendi kafanızdan ürettiğiniz, hakikaten, milletin huzurunu, refahını, milletin güvenliğini, milletin geleceğe yönelik millî kaygılarını ortadan kaldıracak bir projeniz, bir gelecek öngörünüz yok ki.

Sayın Bakan burada. Sayın Bakana kırk defa söyledik; bu Kerkük ne oluyor dedik, bu millî meselelerimiz ne oluyor dedik. Bakın, bu terörün altında yatan ana gaye, işte, orada olmadığınız içindir. O olayları okuyamadığınız, o bölgedeki küresel sistemin yapmak istediklerini okuyamadığınız, onlara dahil olamadığınız, sadece kenardan gözetleyen ve yalvaran sıfatıyla bulunduğunuz için, bu olaylar Türkiye'de artmaya başladı. Küresel güçler, işte böyle gelirler, bu eylemleri yaparlar; bu eylemleri yaparlar, Türkiye'yi karıştırırlar; Türkiye'de kamplaşmanın, Türkiye'de insanları birbirine karşı dindar-dindar olmayan, laik-laik olmayan şeklinde kamplaşmalarla Türkiye'yi bir kargaşanın içine sürüklerler. Siz de bunlara sadece seyirci kalan bir heyet olarak görevinizi yaptığınızı, sorumluluğunuzu yaptığınızı zannedersiniz; böyle bir şey yok. Türkiye, 90'lı yıllarda da Kuzey Irak'ta hadiseler yaşadı; ama, 90'lı yıllarda, o olayları küresel sistemle beraber algılayan, yöneten bir Özal vardı. Bugün, Özal'ın varlığını, Özal'ın o olayları anlamaktaki pratik zekâsını, gelecek öngörüsünü hepiniz yakinen arar duruma geldiniz. Ne oluyor Kuzey Irak'ta; Kuzey Irak'ta Kandil Dağında PKK eğitim kampını devam ettiriyor. Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti, hukukî altyapısıyla tanınmasa bile kurulmuş durumda. Kuzey Irak'ta, bir türlü, ticarî ilişkiler dünyayla gelişiyor; bankasını kurmuş, parasını basmış, pasaportunu vermiş; siz "kırmızı çizgilerimiz" deyin, durun. Sayın Bakana buradan soruyorum: Var mı hâlâ böyle bir kırmızı çizginiz Sayın Bakan?! Yani, parasını basacak, pasaportunu yapacak, bayrağını asacak, parlamentosunu oluşturacak, anayasasında "bölgesel başkan" adı altında bir oluşumu sağlayacak; ondan sonra, siz "bizim Kuzey Irak'ta kırmızı çizgilerimiz vardır, olmazsa olmazlarımız vardır" diyeceksiniz. Siz, Kandil Dağındaki PKK'nın varlığını hâlâ orada sürdürmesine bir anlam veremeden, yani, bir cesaretle üzerine gidemeden, bunu bir savaş sebebi sayamadan, bunun uluslararası sistemle beraber sorgulamasını yapamadan siyasî heyet olarak iktidar olduğunuzu söylüyorsanız, sadece, siz, teşkilatlarınıza ve yandaşlarınıza söylersiniz, başka kimseye söyleyemezsiniz.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - O sıralar boş!..

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Gelecek dönem dolar inşallah. Sizler de burada olmayacaksınız; onu da siz biliyorsunuz.

HASAN ANĞI (Konya) - Çok beklersiniz!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Çünkü, bu millet, sağduyunun yanında. Bakın, bu millet, bu toplumun gerilmesini asla istemiyor. Bu millet, toplumun kamplara bölünmesini, dindar olan-olmayan, laik-laik olmayan şeklinde kamplara bölünmesini istemiyor.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Dinleyen yok sizi!..

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Korkma, öyle bir şey yok!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bu millet sağduyuyu istiyor, bu millet aklıselimi istiyor, bu millet huzuru istiyor, bu millet refahı istiyor. Bu millet, millî değerlerinin yabancılara peşkeş çekilmesini de asla istemiyor; onurunu istiyor, haysiyetini istiyor; Başbakanın Amerika'dan randevu almak için İsrail üzerinden rica etmesini asla istemiyor. Bu millet, Kuzey Irak'taki kırmızı çizgilerinin, Kerkük'teki, Musul'daki kırmızı çizgilerinin yerle bir edilmesini asla istemiyor. Bu millet, Kıbrıs'ın, Kıbrıs davasının millî bir dava olduğunu istiyor; bu millet, Kıbrıs davasının bu milletin onuru, haysiyeti olduğunu istiyor. Bu millet, Avrupa Birliğine de girmek istiyor, çağdaşlaşmak istiyor; bu millet zenginleşmek istiyor, bu millet refah istiyor, bu millet hakça bölüşüm istiyor. Ne yaptınız; hakça bölüşüm mü yaptınız?! Bu ülkede terörün ana sebeplerinden bir tanesi de hakça bölüşümün, adil bölüşümün olmaması.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, lütfen toparlar mısınız.

Buyurun.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum.

Millî gelirin, işte, bakıyorsunuz, en son, alt grup, yüzde 10, yüzde 6'sını alıyor; halbuki ilk baştaki yüzde 10, millî gelirin yüzde 23'ünü alıyor.

Peki, bu adil olmayan düzende insanların -terörist demeyeyim, ama- hırsızlık yapmaması için, sahtekârlık yapmaması için veyahut da kapkaç yapmaması için bir sebep var mı? 18 000 000 aç insan var olduğunu, sizin elinizde bulunan devletin İstatistik Kurumu yayınladı. Şimdi, siz, 18 000 000 insanı bu gerginlikle, insanları birbirlerine düşürmekle mi refaha kavuşacaksınız?! 18 000 000 insanı, devletin kurumları arasında kargaşa, kavga yaratarak mı refaha kavuşturacaksınız?! 18 000 000 insana aşı, işi, bu iktidar yönteminizle, bu siyaset anlayışınızla, grup toplantınıza getirdiğiniz üniformalı kadınlarla mı becereceksiniz?! Bunu sormak lazım burada.

Saygılar sunuyorum.

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Üniforma değil onlar, haysiyetli Türk kadınları. Hakaret edemezsin…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - O kafayı değiştirmeniz lazım, derhal değiştirmeniz lazım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ergin.

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Haysiyetli Türk kadını onlar.

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Ergin.

Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Ergin, buyurun.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - ANAP sözcüsü, Grup Başkanımıza, Başbakanımıza ve Grubumuza yakışıksız laflar söylemiştir. Sataşma nedeniyle söz talep ediyorum.

BAŞKAN - Ne söyleyerek yakışıksız laf söyledi Sayın Ergin?!

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Daha ne diyecek "çöllerde geziyor" dedi!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen… Biz, burada İçtüzüğün gereğini yapıyoruz; İçtüzük gereğince sormak zorundayız.

NAİL KAMACI (Antalya) - Sizi bile konuşturmuyorlar Sayın Başkan, görüyorsunuz değil mi?!

BAŞKAN - Lütfen…

Buyurun Sayın Ergin. Ne söyledi Sayın Ergin?

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başbakanın Arabistan çöllerinde gezerken ülkede asayiş olayları olduğunu…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Olay sırasında Arabistan çöllerinde değil miydi Sayın Başbakan?!

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bizim, terör olaylarını umursamadığımızı, bu Grubun ne bilgisinin ne reflekslerinin terörle ilgili bir tasa taşımadığı şeklinde laflar söyledi. Bu nedenle, sataşma gerekçesiyle söz istiyorum.

BAŞKAN - Peki, sataşma neresinde, Sayın Ergin, bunun? (AK Parti sıralarından gürültüler)

Lütfen sayın milletvekilleri…

NAİL KAMACI (Antalya) - Bunlar da hiç eleştirilmiyor kardeşim!

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkanım, AK Parti Grubunun, terör diye bir derdi olmadığını, bu faaliyetlerden tasalanmadığı şeklinde beyanlarda bulunmuştur. Bunların hepsi haksız beyanlardır efendim.

BAŞKAN - Sayın Ergin, kısa bir açıklama…

Buyurun; sataşma gerekçesiyle, buyurun.

NAİL KAMACI (Antalya) - Ne sataşması var Sayın Başkan?! Allahaşkına bir şey yok ya! Bunlara da bir şey söylemeyecek miyiz yani?!

BAŞKAN - Sayın Ergin, 3 dakika süre veriyorum.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş'ın, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Peki Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Değerli Hatip, üslup itibariyle Genel Kurulu hareketlendiren, maalesef, geren bir üslup kullandı.

NAİL KAMACI (Antalya) - Ara sıra iyidir ama böyle.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Dinleseydiniz kullanmayacaktım.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Başbakanımıza, Grubumuza yönelik çirkin sözler sarf etti.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Keşke dinleseydiniz!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ben, bu çirkin sözleri, üslubu beyan aynıyla insandır diyorum, aynen kendisine iade ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK Partinin getirmiş olduğu kadrolarla ülkeyi germekte olduğunu ifade ettiler. Maalesef, getirdiğimiz kadrolar içerisinde siz de varsınız Sayın Hatip. Maalesef, sizi de getirdik biz bu Meclise.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Yanlışlarınızı çabuk gördük Allah'a çok şükür.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanımız şu anda Arabistan çöllerinde gezmiyor.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Siz de görün diye söylüyoruz.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ama, Sayın Grup Başkanvekili, Anasol-M Hükümetinin yerinden kıpırdamayan, uluslararası temas yapamayan yapısının bugün de devam etmesini arzu ediyor zannediyorum.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Bugünkünden daha onurlu bir dışpolitika vardı.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Biz geçmiş dönemdeki aksamaları bu dönem telafi etmek üzere, Hükümetimiz, Dışişleri Bakanımız, Sayın Başbakanımız gecesini gündüzüne katıp dünyayı fellik fellik geziyorlar.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Gecesini gündüzüne katıp ülkeden kaçıyor.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bu ülke için geziyorlar, Türkiye için geziyorlar.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Olaylardan kaçıyor, sorumluluktan kaçıyor.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Dolayısıyla, Sayın Başbakanın yurt dışında olması, buradaki sorumlu olanların, Hükümetin gerekeni yapmadığı anlamına gelmez. Sayın Başbakanımız olaylar cereyan ettiğinde buradaydı, gerekli eylemlere karşı tedbirler alındı, hiçbir dönemde olmadığı bir serilikte failler yakalandı, bağlantılar çıkarıldı. Telaş etmeyin, Hükümet tüm unsurlarıyla işbaşında ve bu güçlü grup o Hükümetin arkasında.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.29
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.42

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

1180 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1181) (S. Sayısı: 1180) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının tümü üzerinde söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın Mehmet Kesimoğlu'na aittir.

Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının tümü hakkında şahsım ve Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, geçtiğimiz hafta, Danıştayımız bir saldırıya uğradı; Danıştay Başkanımız ve dört üye yaralandı; bir üye, Mustafa Yücel Özbilgin yaşamını kaybetti. Yaşamını kaybeden üyenin ailesine başsağlığı diliyorum, hastanede şifa bekleyen üyelere de şifa diliyorum. Meclisin,  millî iradenin yansıdığı yerden, bu kürsüden de, Danıştayımıza yapılan bu saldırıyı şiddetle kınıyorum. Tetiği çeken ve tetiği çektirenler bilmelidirler ki, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti sonsuza kadar yaşayacak; hiçbir güç bunu engelleyemeyecek.

Sayın milletvekilleri, Danıştayımıza yapılan bu saldırı cumhuriyet tarihinin en önemli terör eylemidir. 138 yıllık bir geçmişe sahip Danıştayımız ilk kez böyle bir saldırıya uğradı. Menemen olayından sonra cumhuriyetin değerlerine yönelik en büyük saldırı, bu saldırıdır.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Yanlış…

MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) - Ancak, bilinmelidir ki, yapılan bu saldırı, cumhuriyetin değerlerine daha çok sıkı sıkıya sarılma ortamını oluşturdu. Hükümetimizin terörle mücadele konusundaki yaklaşımını ben şahsen doğru bulmuyorum, ciddî bulmuyorum. Sadece, günü kurtarmaya yönelik, perakende bir yaklaşım içerisinde olduklarını biliyorum.

Bu saldırının temelinde, Danıştay 2. Dairenin şubat ayında vermiş olduğu kararla ilgili olarak, Sayın Başbakanın, sayın üyelerin yaptığı açıklamalardan sonra, ülkede ulusal yayın yapan bir gazete, resimleriyle birlikte bu daire üyelerini afişe etti, hedef gösterdi "işte o üyeler" diyerek. Hükümet terörle mücadele ettiğini ifade etti; ama, devletin yargıçları hedef gösterilirken hiç kimse de bu gazeteye, gazetenin sahiplerine, ne yapıyorsun sen kardeşim demedi. Ne hukuk işledi ne de terörle mücadele konusunda ciddî bir adım atıldı. Hükümetten tek ses çıkmadı. Ne zaman ses çıktı; bir can yok oldu, dört üye yaralandı.

Böyle bir terörle mücadele olabilir mi değerli arkadaşlarım?! Tepki verilmezse, hukuk işletilmezse, terörle mücadele gerçekleştirilebilir mi?!

Başka önemli bir nokta: Danıştayımız 3 kez yazılı başvuruda bulunuyor, Danıştay binasının çevresinin güvenliğinin sağlanması konusunda; ama, sağlıklı bir yanıt alınamıyor. Ayrıca, yine basından biliyoruz ki, koruma talep ediliyor; ama, koruma talebi Valilikçe kabul görmüyor.

Daha da vahimi, bence daha da vahimi, sayın milletvekilleri, onbinlerce kişi bu cenaze törenine koşuyor, cumhuriyetin değerlerine sahip çıkıyor, bu saldırıyı lanetliyor, kınıyor; ama, Sayın Başbakan Antalya'da kavşak açılışında...

Daha önce örneklerini de gördük, geçtiğimiz eylül ayında, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, terörle mücadeleyi konuşalım istedik; ama, Sayın Başbakan yine Mecliste yoktu, Karadeniz gezisindeydi.

Şimdi, ben öğrenmek istiyorum, acaba, Sayın Başbakan ve AKP Grubu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu mu küçümsüyor; millî iradenin yansıdığı Parlamentoyu mu önemsemiyor; yoksa, terörle mücadeleyi mi önemsemiyor?!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Alt komisyona üye bile vermiyorsunuz ya, terörle mücadelede…

MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) - Herhalde, Karadeniz gezisi, terörle mücadeleden daha önemliydi...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ayrı ayrı şeyler!

MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi de, Başbakanlıkla ilgili bir tasarıyı görüşüyoruz. Bu tasarıya göre de, Başbakanlığın görevlerinin arasına, iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele konusunda görevli kuruluşlar arasında gerekli koordinasyonu sağlama görevi verilecek; bu tasarıyla da, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü kurulacak.

Ben, bununla ilgili değerlendirmelere girmeden önce, İçişleri Bakanlığının durumuyla ilgili bir durum tespiti yapmak istiyorum sayın milletvekilleri. İçişleri Bakanlığı, bölücü terörün yoğunlaştığı 1990-1999 döneminde, terörizmle ilgili, bir anlamda fiilî patronluğunu, Türk Silahlı Kuvvetlerine bırakarak, iç güvenlik olaylarının ve güçlerinin yönetiminde muktedirliği konusunda şüphe uyandırmıştır. Ayrıca, Bakanlığın terörizmle mücadeledeki pasifliği, bu mücadelenin faturasının Türk Silahlı Kuvvetlerine çıkarılması ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin AB'nin hedefi olması sonucunu yaratmıştır.

Yani, sayın milletvekilleri, Bakanlık, Türkiye'nin iç güvenlik sorunları ve stratejisiyle ilgili olarak da, yıllardan beri aktif bir siyaset izlememiş, bu konudaki inisiyatifi iç güvenlik güçlerine bırakmıştır. Hal böyle olunca da, güvenlik güçleri, Parlamentoya hesap vermekle sorumlu olan sivil siyasî makamdan bağımsız davranma alışkanlığı içerisine girmişlerdir. Bakanlık, son on yıldan bu yana, Türkiye'nin yönetimi ve AB'yle entegrasyon sürecinde yeniden yapılandırılması konusunda söz söyleyebilme ve politika belirleyebilme fonksiyonunu da önemli ölçüde yitirmiştir. Avrupa Birliğince Bakanlığa yöneltilen soruların muhatabı Başbakanlıktaki bazı makamlar ve Emniyet Genel Müdürlüğü olmaya başlamıştır.

Bir başka önemli nokta da şudur sayın milletvekilleri: Kamu yönetimi ile yerel yönetimlerin yeniden yapılandırılması ve Kalkınma Ajansının kurulması gibi Bakanlığın görev alanını doğrudan ilgilendiren konularda tüm hazırlıkların Başbakanlıkta gerçekleştirilmesi, nihaî kararların aynı makamda verilmesi, haklı olarak, İçişleri Bakanlığı ne yapıyor, ne iş yapıyor sorusunu gündeme getirmiştir.

Sayın milletvekilleri, AKP İktidarının merkezî devleti tasfiye ve yerel yönetimleri siyasal yerinden yönetime dönüştürme projesiyle atbaşı yürütülen mülkî idareyi yok etme süreciyle ilgili olarak da İçişleri Bakanlığının herhangi bir tavır ve politikası maalesef yoktur.

Bakanlık, taşra yönetim sorumluluğunu da, kamu reformu esprisi içinde, giderek siyasal yerinden yönetimlere dönüşen belediye ve il özel idarelerine devretmiş gibidir.

Sonuçta, bugün, İçişleri Bakanlığı, bakanların kişisel politikalarını merkezde yürütmek ve yönetmekle sorumlu ve işlevi itibariyle de âdeta gereksiz bir kuruluş konumuna düşmüştür, düşürülmüştür. Bu, son derece yanlıştır değerli arkadaşlarım.

Yani, sayın milletvekilleri, İçişleri Bakanlığı, doğal ve doğru bir konumda değildir. Çağdaş üniter devletlerde taşra yönetimi, iç güvenlik ve terörizmle mücadele görev ve sorumluluğu, Parlamentoya karşı sorumluluğu olan sivil otoriteye aittir. Bu otorite de, devletin yapılandırılmasına göre İçişleri ve Adalet Bakanlıklarıdır. Ayrıca, çağdaş hiçbir devlet, sıkıyönetim, iç savaş ve bir başka ülkeyi işgal durumları hariç olmak kaydıyla, iç güvenlik ve terörizmle mücadele sorumluluğunu düzenli ordusuna devretmemiştir. En aşırı kabul edilebilecek İrlanda'da, IRA örneğinde dahi, İngiliz ordu birlikleri, iç güvenlik güçlerine yardımcı pozisyonuyla görev almışlardır. Türkiye'de de hiçbir iktidarın, iç güvenlik görev ve sorumluluğunu, iç güvenlik güçlerine, terörle mücadele görev ve sorumluluğunu da Türk Silahlı Kuvvetlerine devrederek, faturayı da bu ulusal güçlere ödetme ve bu yolla bazı çevrelere şirin gözükme lüksü yoktur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığımızın mevcut konumu, iç güvenlik ve terörizmle mücadelenin Bakanlığın sorumluluk alanı dışına çıkarılmasının ve bu fonksiyonlarının Başbakanlık bünyesine alınmasının gerekçesini hiçbir şekilde oluşturamaz; çünkü, çağdaş devletlerin hiçbirisinde, iç güvenlik güçleri doğrudan Başbakanlığın kuruluş ve denetiminde olmadığı gibi, tamamı bağımsız kamu otoriteleri olarak yapılandırılmalarına ilişkin örnek de yoktur. Bu nedenle, yapılması gereken, İçişleri Bakanlığını çağdaş ve iç güvenlik ve terörizm tehditlerini karşılayabilecek bir şekilde yeniden yapılandırmaktır; geçmişte benzeri sıkıntılar yaşayan İspanya ve Fransa gibi ülkelerde de sorunlar bu yöntemlerle çözümlenmiştir; ancak, bu anlayışı ve anlayışın örneklerini AKP İktidarında görmenin mümkünü de yoktur değerli arkadaşlarım. İktidar, bilinen örneklerin tamamen tersine bir çözüm yolunu, bu tasarıda olduğu gibi, gündemimize taşımıştır. Bu açıdan, İktidarın, Başbakanlık Kuruluş Yasasını değiştirerek, iç güvenlik ve iç istihbaratın yönetimini, kurulması öngörülen Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğüne fiilen devretmeye yönelik çalışmaları fazlasıyla dikkat çekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, siyasal iktidarın bu projesi, hiçbir şekilde, terörizmle mücadelede bugün sıkıntısı çekilen koordinasyon sorununu çözmeye yönelik değildir ve aksine, görünen zamanın dışında, çok daha farklı sonuçların elde edilmesi planlanmaktadır. Şu anda, ülke ekonomisi tamamen Başbakanlığın kontrolü altındadır. Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün kurulmasıyla, kamu düzeni ve kamu güvenliği de doğrudan Başbakanlığın kontrolüne geçecektir. Bu hiç doğru bir yaklaşım değildir. Hal böyle olunca, Başbakanlık, toplumsal yaşamın önemli bütün boyutlarını tek başına düzenleyen bir otorite olacaktır.

Sayın milletvekilleri, tasarı bir başka açıdan, yeni bir güvenlik yapılanması oluşturmakta, yeni bir iç güvenlik hukuku yaratmaktadır. Yasa tasarısıyla, 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat Kanunu ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununa göre iç güvenlik ve terörizmle mücadelenin genel sorumluluğunu taşıyan İçişleri Bakanlığı ile il ve ilçelerde aynı alanın sorumluları olan vali ve kaymakamlar hukuken ve fiilen Başbakanlığın bu Genel Müdürlüğünün denetim ve kontrolüne alınmaktadır. Bu sonucun anlamı açıktır sayın milletvekilleri. Bugüne kadar Türk bürokrasisinin ve mülkî idarenin, Türkiye Cumhuriyetinin varlığına, birliğine ve bütünlüğüne yönelik olarak oluşturduğu hassasiyetler doğrultusunda kullanılan iç güvenlik ve terörizmle mücadeleye ilişkin yetkiler, bu tasarının yasalaşmasıyla birlikte, siyasî temayüllere de daha açık bir biçimde kullanılabilecektir.

Bir başka önemli nokta şudur sayın milletvekilleri: Halen Türkiye'nin en önemli ve güncel sorunu olan iç güvenlik ve terörizmle ilgili istihbarat ve koordinasyon yetkilerinin, kurulması öngörülen Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğüne verilmesi, bu sorunların Genelkurmay Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı seviyesinden bir genel müdürlük seviyesine, iç güvenlik ve terörizmle mücadelenin siyasal sorumluluğunun da bürokratik sorumluluk konumuna indirgenmesi demektir. Daha da açık bir deyişle, iç güvenlik ve terörizmle mücadelenin sivil muhatabı hukuken Başbakan, ancak, fiilî muhatabı Başbakanlığın bir genel müdürü olacaktır. Böylece, psikolojik olarak da hem dünya ve hem de ülke kamuoyunda, iç güvenlik ve terörizm sorunlarının göründüğü kadar önemli olmadığı, bir genel müdürlük seviyesinde de halledilebileceği imajı yaratılacaktır.

Sayın milletvekilleri, tasarı birtakım teknik ayrıntıları da gözler önüne sermektedir. İç güvenlik veya terörizme yönelik önemli operasyonların düzenlenmesi, duyum ve bilgilerin alınması, değerlendirilmesi ve operasyonel istihbarat güvenlik birimlerine aktarılmasını gerektirir. Böylece daha ilk adımda, ülkedeki iç güvenlik birimleri, istihbarat açısından Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğüne bağlı hale gelecektir. İç güvenlik ve terörizmle mücadelenin fiilî sivil muhatabı ve yöneticisinin genel müdür seviyesinde olması, ciddî bir temsil sorununu oluşturmaktadır. Bence AKP İktidarı, bu yöntemle, nihaî bir amaç olan tekli iç güvenlik ve terörizmle mücadele yapılanmasına ulaşmak istemektedir. Yani, iç güvenlik ve terörizmle mücadelenin sadece polise bırakılması amaçlanmaktadır. Bu da eksiktir, yanlıştır; beraberinde çok ciddî sorunları da getirecektir.

Sayın milletvekilleri, fiilî olarak oluşacak soyutlanma durumu, Avrupa Birliğine uyum müzakereleri sırasında, iç güvenlik ve terörizmle ilgili konularda Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün tek muhatap olarak kabulü sonucunu da yaratacaktır. Böylece, biraz önce de ifade ettiğim konularda, siyasal iktidar tarafından, bir türlü istendiği gibi kırılamayan İçişleri Bakanlığı bürokrasisinin, Jandarma Genel Komutanlığının ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin ulusal direnci, yaratılacak yeni iç güvenlik hukuku ile ortadan kaldırılmış olacaktır.

Sayın milletvekilleri, saymış olduğum bu gerekçelerle tasarıya karşı oy vereceğimizi ifade ediyor, Yüce Heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kesimoğlu.

Gruplar adına üçüncü konuşma, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Osman Nuri Filiz…

Buyurun Sayın Filiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN NURİ FİLİZ (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1180 sıra sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunarım.

Türkiye Cumhuriyeti idaresine düşen en önemli görev, devletin bağımsızlığını ve egemenliğini korumasıdır. Anayasanın 5 inci maddesi, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumayı devletin temel görevlerinin başında saymıştır. Devletler önceleri dışa karşı güvenliklerini millî savunma ve silahlı kuvvetlerle sağlamışlardır. Ancak, bugün bir devletin bağımsızlık ve bütünlüğünün sadece silahlı kuvvetlerinin geleneksel faaliyetleriyle sağlanamayacağı görülmüş ve millî savunma kavramı yanında, ülkenin bağımsızlık ve bütünlüğüne yönelik iç ve dış tehlikelerden korunmaya yönelik millî güvenlik kavramı geliştirilmiştir.

Güvenlik, bireylerin can ve mallarına zarar verebilecek tehdit ve tehlikelerin ortadan kaldırılması anlamına gelir. Ülkemizde iç güvenliği kolluk kuvvetleri (polis ve jandarma) dış güvenliği Türk Silahlı Kuvvetleri sağlamaktadır.

Türkiye'nin coğrafî konumu güvenlik konularını ülkemiz için daha da önemli hale getirmektedir. Türkiye'nin uzun vadeli güvenliği, ülkemizin bir bütün olarak ekonomik kalkınmasını gerçekleştirmesinden geçer. Çağdaş dünyada her güvenlik ihtiyacı, demokratik sistemle uyum içinde karşılanmaktadır. Biz de güvenliği demokrasi içinde sağlamaya çalışıyoruz.

Gerek dış gerekse iç güvenlik meselelerinin ele alınmasında, güvenlik kurumları ile siyasi otorite sürekli diyalog ve uyum içerisinde olmalıdır. Güvenlik birimleri arasında koordinasyonu sağlayan birim de Başbakanlıktır. İşte, Başbakanlık Kanununda yapılan değişiklikle ilgili tasarıyla bu koordinasyonun daha etkin bir biçimde sağlanması amaçlanmaktadır.

Başbakanlıkta güvenlikle ilgili çalışmaların tarihi sürecine bir bakacak olursak: Başbakanlıkta önceleri böyle bir makam yoktu. 1970'li yıllarda, özellikle dönemin Başbakanı, başbakanları daha doğrusu, bir güvenlik müşaviri tayin ediyor, güvenlikle ilgili koordine işlerini bu zat vasıtasıyla yürütüyordu. Bunlar zaman zaman genelgelerle sağlanmıştır.

Mesela, ilk olarak 13 Ekim 1975 yılında, 6489 sayılı olur ile bir Güvenlik İşleri Müşavirliği  kurulmuştur. Daha sonra, 27 Eylül 1977 tarih ve 5105 sayılı iç genelgeyle bu müşavirlik kaldırılmış, bu görev, bu müşavirliği yürütecek Kanun ve Kararlar Tetkik Dairesine bırakılmıştır.

Yukarıda bahsi geçen iç genelgeyle görevleri Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi  Başkanlığına devredilen Güvenlik İşleri Müşavirliği, 17 Ekim 1977 tarihinde tekrar kurulmuştur.

27 Şubat 1982 tarih ve 8/4334 sayılı Bakanlıkların Yeniden Düzenlenmesi ve Çalışma Esasları Hakkında Kararnameye bağlı Başbakanlık merkez teşkilatı şemasında  böyle bir birim bulunmamaktadır.

8 Haziran 1984 tarih ve 203 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve 10 Ekim 1984 tarih ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanunda yapılan değişiklikle Güvenlik İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Güvenlik İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Güvenlik İşleri Başkanlığı… Böylece, Başbakanlığın güvenlikle ilgili koordine işleri bu Başkanlığa verilmiştir.

Güvenlik İşleri Başkanlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinden, Genelkurmay Başkanlığından, sıkıyönetim komutanlıklarından ve bakanlıklardan gelen devletin güvenliğiyle ilgili bilgi, rapor ve yazıları toplamak, incelemek, bu konuda yazışmalar yapmak, Anayasa düzenini yıkmaya yönelik ve haber yayınları değerlendirmek amacıyla kurulmuştur.

3056 sayılı Kanunun 12 nci maddesine göre, Güvenlik İşleri Başkanlığının görevleri şunlardır… Bu Başkanlık veya bu Güvenlik İşleri ilk defa kurulmuş değil, yirmi yıldır bu Güvenlik İşleri Başkanlığı vardır ve bu koordinasyon görevini de yapıyor. Muhalefet sözcüleri, dikkat ederseniz, bu daire ilk defa kuruluyor veya İçişleri Bakanlığının görevleri buraya devrediliyor gibi bir intiba uyandırmaya çalışmışlardır. Halbuki, 3056 sayılı Kanunun 12 nci maddesinde Güvenlik İşleri Başkanlığından… Aynen okuyorum: "İç ve dış güvenlik işleriyle ilgili kuruluşlarla temas etmek ve bunlar arasında koordinasyon sağlamak. İç ve dış güvenliği ilgilendiren konularda inceleme ve araştırmalar yapmak ve yaptırmak, bunları değerlendirmek ve tekliflerde bulunmak. Sıkıyönetim ve olağanüstü hal ilan edildiği dönemlerde bunun sekreteryasını yapmak ve makamca verilen görevleri yapmak" şeklinde sıralanmıştır.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Bir de yasayı oku…

OSMAN NURİ FİLİZ (Devamla) - 3056 sayılı Yasada var…

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Bir de şimdiki yasayı oku; burada "yürütmek" diyor, orada "koordinasyon" diyor. Yani, farkı bilelim de, ona göre konuşalım.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Burada farklı, farklı…

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim…

OSMAN NURİ FİLİZ (Devamla) - Güvenlik İşleri Başkanlığı vardır ve devam ediyor ve bunun görevleri de tadat edilmiştir.

BAŞKAN - Sayın Filiz, siz, Genel Kurula hitap edin.

OSMAN NURİ FİLİZ (Devamla) - Burada yeni getirilen bir şey, Güvenlik İşleri Başkanlığı, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğüne dönüştürülmüştür. Yeni bir kadro ihdas edilmemiştir. İçişleri Bakanlığının güvenlikle, iç güvenlikle ilgili görevlerinden buraya getirilen bir şey yoktur. Elbette, her konuda olduğu gibi, bir bakanın sorumlu olduğu konulardan Başbakan da sorumludur. Dolayısıyla, Başbakanlık bu koordineyi sağlamakla mükelleftir. Ekonomide, sosyal işlerde ve diğer konularda nasıl koordineyi sağlıyorsa, bu iç ve dış güvenlik konularında da, terörizm konularında da, elbette, Başbakanlığın bir koordinasyon birimi olmalıdır ve gereklidir.

Ben, yıllardır, Başbakanlıkta çalıştım. Bu Başbakanlığa, her taraftan bilgi ve belgeler gelir. Bir zamanlar, olağanüstü hal bölgesinin sekreteryası hizmetlerini yaptım. O gizli belgeler, oradan oraya, ordan oraya gitmiştir; ama, böyle bir birimi, 3046 sayılı Kanunla getirilmiş, şimdi, daha da geliştirilerek, 3056 sayılı Kanunda gerekli değişiklik yapılarak Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü kurmakla buraya daha dinamizm sağlanmıştır. Dolayısıyla, terörizm olsun, iç ve dış güvenlik konularında olsun, daha etkin mücadele için, böyle bir genel müdürlüğün kurulması zarureti doğmuştur.

Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün görevlerine gelince:

Başbakanlığın, iç güvenlik, dış güvenlik, terörle mücadele konularında görevli kuruluşlarla ilişkilerini yürütmek, gerektiğinde bu kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak.

İç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadeleyi ilgilendiren konularda inceleme, araştırma ve toplantılar yapmak, yaptırmak, bunları değerlendirmek ve tekliflerde bulunmak.

Sıkıyönetim ve olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde, sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilanına esas olan konularda bilgileri derlemek, değerlendirmek ve bu konularda bu koordinasyonu sağlamak.

Görevleriyle ilgili konularda kamuoyunu bilgilendirici çalışmalar yapmak.

Görevleriyle ilgili konuları teşkil eden konularda sekreterya hizmetlerini yürütmek ve makamca verilen diğer görevleri yapmak.

Anayasamızın 117 nci maddesine göre, millî güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı Bakanlar Kurulu sorumludur.

Yine, Anayasamızın 112 nci maddesine göre, Başbakan, Bakanlar Kurulu başkanı olarak, bakanlıklar arası işbirliğini sağlar ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir. Güvenlikle ilgili konularda, hükümetin siyasetinin yürütülmesi ve bu konularda koordinasyonun sağlanması hususunda Başbakana teknik destek hizmeti sunmak görevi ile güvenlikle ilgili kurumlar arasında koordinasyon sağlama görevi, Başbakanlık Güvenlik İşleri Başkanlığına verilmiştir.

Terör örgütü ve bölücü unsurların iç ve dış desteklerini keserek, millî birlik ve bütünlüğümüzü bozucu faaliyetlerini önlemek amacıyla, bakanlar ve üst düzey yetkililerden oluşan Terörle Mücadele Yüksek Kurulu kurulmuştur. Terörle Mücadele Yüksek Kurulunda alınan kararların, koordine, kontrol ve uygulanmasını takip etmek, sonuçlarını değerlendirmek, alınması gereken ilave tedbirleri belirlemek, yine, bu sekreterya işlerini yapmak üzere Güvenlik İşleri Başkanlığı görevlendirilmiştir.

Diğer taraftan, iç ve dış güvenlikle ilgili sorunların teşhisi, bu sorunlara çözüm önerilerinin geliştirilmesi amacıyla, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün görev alanıyla ilgili konularda akademik çevreler, sivil toplum kuruluşları, kamuoyunun katkısının sağlanması, paneller, konferanslar, sempozyumlar düzenlenmesi, birim uzmanları tarafından araştırma, incelemeler yapılması ve sonuçlarının makama sunulması, kamuoyuyla paylaşılması düşünülmektedir.

Tasarıyla, Güvenlik İşleri Başkanlığının yukarıda belirtilen görevleri ile iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele konularında da daha etkin bir koordinasyonun sağlanması amacıyla Güvenlik İşleri Başkanlığı yerine Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü kurulması Hükümetimizce öngörülmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin güvenliğinin sağlanması, yalnızca kolluk kuvvetlerine bırakılmasıyla ülkenin iç ve dış güvenliği sağlanamaz. Toplumun bütün kesimleri güvenlik konusunda duyarlı olması gerekir.

Vatandaşların, şüpheli davranışları, zamanında kolluk kuvvetlerine bildirmesi; istihbarat teşkilatının, bilgileri, ivedi bir şekilde ilgili mercilere intikal ettirmesi; kolluk kuvvetlerinin istihbarat ve vatandaşlardan gelen bilgileri hemen değerlendirmesi; adliyenin güvenlikle ilgili davaları daha hassas ve daha süratli neticelendirilmesi; anayasal ve sivil toplum kuruluşlarının güvenlik konusunda daha duyarlı olması gerekmektedir. Yani, herkese, güvenlik konusunda bir sorumluluk düşmektedir. Bu sorumluluğu da yerine getirmek zorundayız iktidarıyla muhalefetiyle.

Sonuç itibariyle, ülkemizin bağımsızlık, bölünmez bütünlüğü, cumhuriyet ve demokrasinin korunması konusunda birlik ve beraberlik içinde olmak zorundayız.

Bu tasarının, ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diler; hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Filiz.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Hükümet adına söz isteği var.

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Abdullah Gül; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anayasamızın 117 nci maddesine göre, millî güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı, Bakanlar Kurulu sorumludur.

Hükümetimiz, iş başına geldiği günden beri, ülkemizin gerek iç güvenliğinin gerekse dış güvenliğinin sağlanması hususunu birinci öncelik olarak ele almıştır ve buna büyük bir özen göstermekteyiz; çünkü, her şeyin temeli güvenlikten geçmektedir. Güvenliğin olmadığı bir yerde diğer başarıları temin etmek de zordur, eğer diğer başarılar varsa onlar da gölgelenir. O bakımdan, Hükümetimiz bu bilinç içerisindedir ve bu konulara çok önem vermekteyiz. Ortaya çıkan risk ve tehditler değerlendirilip gerekli önlemler ivedilikle alınmaktadır. Bildiğiniz gibi, Hükümetimiz, bu önlemleri alırken, demokratikleşme ve insan hakları standartlarının yükseltilmesi yönündeki reform çalışmalarına da bir yandan hız vermektedir. Dolayısıyla, güvenlik ve özgürlük dengesi sürekli göz önünde tutulmaktadır. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum; çünkü, bir ülkenin güvenliği sadece askerî veya polis gücüyle değil, aynı zamanda demokratik olgunluğuyla da ilgilidir. O bakımdan, Türkiye'deki demokrasinin güçlenmesi, derinleşmesi, çağdaş demokrasilerin seviyesine çıkması, temel hak ve özgürlüklerin, yine, çağdaş demokrasilerdeki gibi teminat altına alınmasına çok önem veriyoruz. Bunun terörle mücadele boyutu olduğu içinde önem veriyoruz; çünkü, bu şekilde, terörü ve teröristleri izole edip, onların kitlelerle, halkla olan ilişkilerini koparıyorsunuz ve dolayısıyla, terörle mücadele de daha kolaylaşıyor ve onların eline herhangi bir fırsat, onların eline herhangi bir gerekçe de vermemiş oluyorsunuz. Dolayısıyla, bu dengeleri gözeterek bu tedbirleri alıyoruz.

Demokratikleşme konusunda attığımız önemli adımlar, Türkiye'nin iç ve dış güvenliğinin sağlanması noktasındaki kararlılığımızı kesinlikle azaltmayacaktır. Bunları, birbirine zıt değil, tam tersine, birbirini tamamlayıcı unsurlar olarak görüyoruz. Nitekim, güvenlikle ilgili konularda, kurumlar arasında koordinasyon sağlama görevini daha etkin bir şekilde yerine getirmek üzere bu tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdik.

Tasarıyla, Başbakanlığın görevlerine, iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele konusunda görevli kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlama görevi eklenmekte, iç ve dış güvenlik ile terörle mücadele konularında koordinasyonun daha etkin şekilde sağlanmasını teminen, Başbakanlık ana hizmet birimlerinden Güvenlik İşleri Başkanlığı kaldırılarak, var olan -biraz önce, değerli arkadaşımızın da burada söylediği gibi- Güvenlik İşleri Başkanlığını kaldırarak, bu, bir genel müdürlük haline getirilmektedir. Dolayısıyla, bu tasarıyla yaptığımız en önemli değişiklik, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün kurulmasıdır.

Amacımız, güvenlikle ilgili kurumlarımıza bir yenisini eklemek değildir. Bunun da altını, özellikle, çizmek istiyorum. Yine, değerli milletvekili arkadaşımız, Cumhuriyet Halk Partisinden, bu konuya çok değindiği için açıklık getirmek istiyorum; yeni bir güvenlik teşkilatı kurmuyoruz. Bu yaptığımızla, polisin, Genelkurmayın, istihbarat teşkilatlarının görevlerini buraya aktarma gibi bir şey söz konusu değil. Hepsi, kanunlardan ve kendilerine verilen yetkilerden doğan bütün yetkilerini ve otoritelerini sonuna kadar, tabiî ki kullanacaklardır. Dolayısıyla, amacımız, güvenlikle ilgili yeni bir kurum kurmak demek değildir. Var olan kurumlarımız görevlerini yerine getirmeye devam edeceklerdir. Bu konuda herhangi bir değişiklik de söz konusu değildir. Anayasamızın 112 nci maddesi "Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir" hükmünü haizdir. Bu çerçevede, güvenlikle ilgili kurumlar arasında koordinasyonun, etkin ve Anayasamıza uygun bir şekilde sağlanması  da amaçlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni tehditlerle mücadele, pek çok kurumun ortaklaşa ve uyumlu çalışmasını gerekli kılmaktadır. Yeni tehditler, yeni dönemlere göre hep ortaya çıkmaktadır. Şunu kimse unutmasın ki, küreselleşen  dünya, teknolojinin ilerlemesi birçok yeni imkânları getirirken, refahı artırırken, hayatımızı kolaylaştırırken, aynı şekilde, tehditleri de artırmaktadır. Bu tehditler, sadece Türkiye için değil, bütün küresel anlamda, dünyada, uluslararası planda geçerlidir. Dolayısıyla, modernleşmenin, teknolojik gelişmenin avantajlarını kullanırken, bir taraftan da, onun dezavantajları da kötü niyetlilerin elinde gelişmektedir. Dolayısıyla, bütün bunlara karşı da tedbir almak zorundayız.

Ülkenin tüm ilgili aktörlerinin katılımıyla, güvenliğin her boyutunu içeren kapsamlı bir strateji geliştirilmesi, tabiî ki son  derece önemlidir bundan dolayı. Ulusal güvenlik siyasetinin uygulanması, birçok devlet kuruluşunun birlikte çalışmasını da gerektirmektedir. Koordinasyonun önemi buradan ortaya çıkmaktadır. Yeni oluşturulacak güvenlik işleri genel müdürlüğünde, daha nitelikli ve konunun uzmanı kadrolar istihdam edilerek, bu konuda ülkemizin ihtiyacı karşılanmaya çalışılacaktır. Bir kez daha altını çizmek istiyorum: Buraya çok sayıda uzman, buraya çok sayıda güvenlikle ilgili insanlar oluşturularak yeni bir güvenlik birimi çıkmayacaktır ortaya; tam tersine, çok dar, ama, çok nitelikli, koordinasyonu sağlayabilecek nitelikli kişiler istihdam edilecektir buraya.

Diğer taraftan, iç ve dış güvenlikle ilgili sorunların teşhisi ve bu sorunlara çözüm önerilerini geliştirmek amacıyla, yine, bu birim toplantılar yapacaktır, sempozyumlar yapacaktır, paneller yapacaktır ve gerçekten, bu konuda uzman olan kişilere, çalışmalar, raporlar hazırlatacaktır. Dolayısıyla, bütün bu kurumun hedefi budur ve yeni bir güvenlik teşkilatı değil; mevcutlar arasındaki koordinasyonu ve işbirliğini en iyi şekilde yapmaya yönelik olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bunları yapmak zorundayız; çünkü, yeni şartlara göre kendimizi yenilemek zorundayız. Aslında, Başbakanlık teşkilat yapısına baktığınızda, eskiden çok hantal bir yapı vardı. Hatta, siz milletvekili arkadaşlarım çok iyi bilirsiniz; Başbakanlığa gittiğinizde, sanki bir icracı bakanlığa gitmiş gibi, koridorları tıklım tıklım insan dolu olurdu.

Seçimlerden sonra Hükümetimizi kurduğumuzda, ilk Hükümeti, 58 inci Hükümeti kurduğumuzda, benim Başbakanlığımda, ilk yaptığımız iş, Başbakanlıktaki birçok kurumu ilgili bakanlıklara dağıtmak ve Başbakanlığı bir koordinasyon merkezi haline getirmek oldu. Dolayısıyla, işler orada değil, orası koordine edecek, Sayın Başbakan, herkesi, bütün bakanlıkları koordine edecek.

Bu anlayış içerisinde olan bir Hükümet olarak, biz, orada, yeni yapıların oluşmasını, bütün diğer bakanlıkların görevlerini üstlenmek, istihbarat teşkilatlarının görevlerini üstlenmek gibi bir şey, zaten hiçbir zaman düşüncemizde olmamıştır; tam tersine, onları, ilgili bakanlıklara, ilgili kurumlara dağıtarak, işi daha da etkin hale getirmek olmuştur. Dolayısıyla, bunun bilinmesini özellikle istiyorum.

Tabiî ki, Türkiye'de huzurun bozulmasını isteyen, Türkiye'de kargaşanın çıkmasını isteyen, Türkiye'de tekrar enerjimizi kendi kendimize harcamamızı isteyen kötü niyetli insanlar da olacaktır ve vardır. 73 000 000'luk bir ülkeyiz. Dolayısıyla, böyle bir ülkede, marjinal düşünceler, akımlar, eylemler ve bu fikirdeki insanlar olacaktır; bunlar, bazen eyleme de dönüşecektir ve dönüşmektedir de. Bunun için zaten bu kurumlara ihtiyaç vardır.

Değerli arkadaşlar, bizlere düşen ise, başta Hükümet olmak üzere, hepimiz, bu huzuru ve istikrarı nasıl devam ettiririz. Biz, Hükümet olarak, 73 000 000'un Hükümetiyiz. Bize oy versin, oy vermesin; bizi beğensin, beğenmesin; biz, bütün vatandaşlarımızın hükümetiyiz ve dolayısıyla, huzuru tesis etmek, istikrarı muhafaza etmek, her şeyden önce bizim görevimizdir ve biz bunu arzu ederiz ve bunun için uğraşırız; çünkü, Türkiye'nin kaybettiği çok yıllar vardır. 1970'li yılları hatırlayın; kendi evlatlarımız, iyi düşünceli insanlar nasıl kamplara ayrıldı ve nasıl binlerce, kendi evlatlarımızı kaybettik. 1980'li yılları hatırlayın; 80'lerin sonunu, 90'ların başını hatırlayın ve yine, 90'ların sonundaki istikrarsızlık dönemlerini hatırlayın. O zaman, bütün birikmiş olan enerjimizi kendi kendimizle uğraşarak harcadık. Bütün  dünya mesafe alıp ilerlerken, dünya yeniden yapılanırken, Sovyetler çöküp Avrupa yeniden şekil alırken, biz, ne yazık ki o fırsatları değerlendiremedik, hep kendi kendimizle uğraştık ve kendi kendimizle enerjimizi yok ettik. Tabiri caizse, yılanın soktuğu delikten, bu millet, bir kez daha, iki kez daha, üç kez daha aynı acıyı hissedecek ve onu tadacak hali yoktur. Dolayısıyla, biz, ülkemizde kötü niyetlilerle mücadele etmek için kurumlarımızı güçlendirirken, diğer yandan da, şüphesiz ki, siyasetçiler olarak, Meclis olarak, Hükümet olarak, bütün partiler olarak da üstümüze düşeni yapmamız gerekir.

Şunu unutmayın ki, değerli arkadaşlar, son olaylar, aslında demokrasiye karşıdır, demokrasiyi hedef almıştır ve hepimiz -iktidar partisi olalım, muhalefet partisi olalım- zemin kaybederiz, eğer demokrasi Türkiye'de zayıflarsa. Önce hepimiz bunun bilinci içinde olmamız gerekir. Danıştaya yapılan saldırı da bu amaçla yapılmıştır. Tabiî ki, hepimiz hedef alınmışızdır, devletimiz hedef alınmıştır; devletimizin temel ilkeleri, cumhuriyetimizin temel ilkeleri, laiklikten, hukukun temel ilkelerinden tutun da her şeyi hedef alınmıştır; ama, bu hedefe demokrasiyi zedeleyerek ulaşmak istemişlerdir.

Bu olay ortaya çıktığında, Hükümetimiz bunu çok ciddî bir şekilde takip etmiştir. Herhangi bir kriminal olay olarak bakmamışızdır bu olaya, Danıştaya saldırıya. Danıştaya saldırı, ilk günden itibaren çok ciddî bir şekilde Hükümet tarafından takip edilmiş, ilgili bakanlarımız ve ilgili kurumlarımızla, Başbakanlıkta devamlı toplantı halinde olunmuştur ve neticede, polisimizin ve diğer güvenlik birimlerimizin gerçekten olağanüstü çalışmaları ve fedakârlıklarıyla olay da çözülmeye başlamıştır. Önce, tabiî ki, Danıştayda bu saldırı işlendikten sonra, yine, polisimizin, kendisi hedef alınması ve kendisine kurşun sıkılmasına rağmen failin üstüne atlayarak, gerçekten, canını âdeta siper ederek önce katili yakalaması ve daha sonra da polis teşkilatımızın olağanüstü çabasıyla tek tek çözülmeye başlanmıştır. Eğer, bu çözülmemiş olsaydı, bugün hepimiz çok farklı şeyleri konuşuyor durumdaydık, gazetelerin manşetleri de çok farklıydı, Türkiye'ye de çok farklı bakılıyordu; ama, olayın içine karışanlar, bilfiil olayı yapanlar ve onların alt bağlantılarının hepsi toparlanmıştır. Onların, şimdi, üst bağlantıları da tek tek ortaya çıkarılmaya başlanmıştır. Muhakkak ki, kim suçludur, kim suçlu değildir; bunları mahkemeler neticeye bağlayacaktır; ama, polisin yaptığı şey, kendi teknik imkânlarıyla, bugünkü imkânlarla, en modern imkânları kullanarak bütün bağlantıları, bütün ilişkileri ortaya çıkarmak, çözmek ve bunları savcılığa ve tabiî ki mahkemeye iletmektir. Ortaya çıkan şey şudur ki, hedef, demokrasidir; size açıkça söylüyorum burada. Onun için, hepimiz, iktidar-muhalefet, muhalefet dışındaki partilerimiz, hep beraber, önce bu zeminin muhakkak sağlam olması hepimizin birinci görevi olması gerekir ve bunu yaparken de, hepimizin soğukkanlı bir şekilde… Çok tecrübeli bir ülkeyiz; başımızdan 70'li yıllar, 80'li yıllar geçti. Dünyada neler oldu; bunları hepimiz biliyoruz. Bu acıları da hep beraber hissettik. Bundan dolayı, şimdi, soğukkanlılıkla olayları değerlendirip, soğukkanlılıkla, kim olursa olsun, ne olursa olsun, nereden gelirse gelsin, bunların üzerine elbirliği içerisinde varmak olması gerekir görevimiz; şimdi bunu yapıyoruz.

Acılar, şüphesiz ki, çekiliyor, ateşler düştüğü yeri yakıyor diye bırakmamamız gerekir. Bu açıdan, kaybettiğimiz değerli hâkimimize -tabiî ki, bir kez daha ailesine başsağlığı diliyoruz- Allah'tan rahmet diliyoruz; yaralı olan hâkimlerimize, hepsine acil şifalar diliyoruz; ama, arkadaşlarımdan şunu bilmelerini isterim ki, Hükümet, bunu, basit bir olay olarak görmemiştir. İlk olduğu andan itibaren, bunu, devletimize, bütün halkımıza, Türkiye'deki istikrara karşı yapılmış bir olay olarak görmüştür, arkasında kim olursa olsun. Dolayısıyla, böyle bir yaklaşım içerisinde de faillerin hepsi ortaya çıkartılacaktır.

Değerli arkadaşlar, düşünün, Türkiye'de istikrar kaybolsa, Türkiye'de tekrar enerjimizi birbirimize harcamaya başlasak, bundan kim zarar görür; bundan hepimiz, İktidar Partisi de, muhalefet partileri de, halk da, hepimiz zarar görürüz, bütün kurumlarımız da zarar görür burada. Önce, hepimiz, bu bilinç içerisinde hareket etmeliyiz.

İkincisi, düşünün ki, biz, son kaçmış treni âdeta yakaladık Avrupa Birliğinde. Eski Sovyet bloku ülkeleri bile Avrupa Birliğine üye oldular. O dönemlerde biz elimizi acele tutmadık. Acele tutmuş olsaydık, bizler, bugün, kim bilir nerelerde olacaktık. Şimdi, düşünün ki, Avrupa Birliği sürecini biz askıya alsak, biz kendimiz zedelesek, reformları biz kendimiz çıkaramaz hale gelsek, kendi yaptığımız reformlardan geriye gitsek, bundan kim zarar görecek? Bundan herkes zarar görecek; sermaye de zarar görecek, fakir de zarar görecek, köylü de, çiftçi de, memur da, herkes zarar görecek ve hepimizin itibarı zedelenecek. Dolayısıyla, böyle bir sorumluluk içerisinde yine hepimizin hareket etmesi gerekir.

Türkiye'de, tekrar söylüyorum, rejim düşmanları da vardır, laiklik düşmanları da vardır, hukuk düşmanları da vardır. Türkiye'de, bunlar, muhakkak ki var; ama hepimizin görevi nedir: Bunları izole etmek -bölücüler vardır- bunların hepsini izole etmek, bunlarla en iyi şekilde mücadele etmek. Bunlarla en iyi şekilde mücadele etmenin yolu da, ülkemizde çağdaş demokrasinin şartlarını oluşturmak, Türkiye'deki demokrasiyi kökleştirmek, Türkiye'deki şeffaflığı daha ileri düzeye götürmek, Türkiye'de hukukun üstünlüğünü çok daha fazla pekiştirmek, temel hak ve hürriyetlerimizi çok daha garanti altına almaktır. Böyle olunca, zaten, ekonomik kalkınma, refah otomatik olarak gelecektir, bunun üstüne inşa edilecektir.

Ben, bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. Bu getirdiğimiz kanun, aslında, mevcut olan Başbakanlıktaki yapının biraz daha değiştirilmesiyle ilgilidir. Güvenlik Birimleri Dairesi Başkanlığını genel müdürlük haline getirmek istiyoruz ki, daha nitelikli insanları orada istihdam edebilelim; çünkü, bu koordinasyonun sağlanmasında onlara ihtiyaç var diye.

Hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Şahısları adına söz istekleri var.

İstanbul Milletvekili Sayın Muharrem Karslı, buyurun.

Süreniz 10 dakika. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUHARREM KARSLI (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 1180 sayılı Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Benden önceki konuşmacılar kanunun mahiyeti hakkında gereği kadar teknik bilgiler verdiler. Ben şu husus üzerinde durmak istiyorum: Sanayileşen ülkelerde suç oranı ve suç eğilimleri hızla artmaktadır. Bu, İngiltere'deki sanayi devrimi esnasında da böyle olmuştur, Amerika'da da böyle olmuştur, memleketimizde de, maalesef, böyle oluyor; çünkü, sanayileşme aile bağlarını zayıflatıyor, inançları zayıflatıyor, insanları yerinden yurdundan ediyor, göçlere sebep oluyor; bunlar da, aynı zamanda, işsizlik meydana getiriyor.

Türkiye'de, bütün Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, belli bir işsizlik oranı var, yüzde 10 ile 12 arasında dalgalanan bir oranda devam ediyor. Bu, Almanya'da da aynıdır -Almanya'da da işsizlik oranı yüzde 12'dir- İngiltere'de de aynıdır; ama, oralardaki sebeplerle bizdeki sebepler farklıdır. Almanya'da büyüme hızı sıfır, ekonomi büyümüyor, büyümeyen ekonomide yeni istihdam alanları açılamadığı için işsizlik önlenemiyor; ama, Türkiye'de ekonomi hızla büyüdüğü halde, yine, o oranda bir işsizlik var; işsizliği hızla aşağıya doğru çekmek pek de mümkün olamıyor.

Türkiye'deki işsizliğin sebepleri arasında kronik ve yapısal sebepler var, bir de konjonktürel sebepler var. Kronik ve yapısal sebepler başlıca göçler. Türkiye'nin doğusundan batısına göçler devam ediyor, hızla devam ediyor. Türkiye'de nüfus hızla artıyor. Türkiye'de nüfus artış hızı yüzde 1,8 yıllık olarak. Çin'de bile bizim yarımız kadar; yani, 0,8-0,9 civarında bir artış var. Ülkemizde hâlâ hızlı nüfus artışı var. Bu hızlı nüfus artışı aynı zamanda göçlere sebep oluyor, doğudan batıya göçler oluyor, köyden şehre göçler oluyor. Köyünde birkaç dönüm tarlasında kıt kanaat karnını doyuran vatandaşımız, büyükşehirlerden birinin varoşlarına gelip yerleştiği zaman hemen işsiz sınıfına yazılıyor.

Konjonktürel sebepler de şunlar: Bir defa, Türkiye, 2001 yılında çok büyük, şiddetli bir kriz geçirdi. Bu kriz sonucunda pek çok fabrika kapandı. Pek çok fabrika kapandı, kapanmayan pek çok fabrika da makinelerini söküp Bulgaristan'a, şuraya buraya götürüp orada faaliyete başladılar. Dolayısıyla, bunların çalışanları da işsiz kaldı. Şimdi şu anda sağlamaya çalıştığımız büyüme hızıyla öncelikle bu 2001 krizinin yarattığı işsizliği telafi etmek zorundayız. Aynı zamanda artan nüfusa istihdam  bulmak zorundayız. Doğudan batıya göç eden insanlara iş bulmak zorundayız. Köyden şehre göç eden insanlara iş bulmak zorundayız. Bir taraftan da enflasyonla mücadele etmek zorundayız. Bugüne kadar, otuz yaşında olan enflasyonumuzla çeşitli hükümetler mücadele etmek iddiasında bulundular. Enflasyonu belli bir seviyeye kadar bazıları indirdiler; mesela, rahmetli Turgut Özal 24 Ocak kararlarından sonra enflasyonu yüzde 42'lere çekti; fakat, orada kaldı. Hiçbir hükümet enflasyonu yüzde 7-8'lere kadar düşürmek imkânını bulamadı. Neden bulamadı; bunun sebebi şu: Enflasyonla mücadele edilen bir memlekette enflasyonla mücadele öncelikle bütçe açıklarını kapatmakla yapılır, devlet yatırımlarında israfı önlemekle yapılır, gereksiz yatırımları durdurmakla yapılır, bütçe açıklarını ve harcamaları kısmakla yapılır. Bütün bunlar da ülkedeki para sirkülasyonunu azalttığı için bir durgunluğa sebep olur; durgunluk da işsizliğe sebep olur.

İşte, memleketimizde yaşanan konjonktürel işsizlik sebepleri içinde en önemlisi de enflasyonla mücadeledir.

Bildiğiniz gibi işsizlik, işsiz kitleleri meydana getiriyor ve bu işsiz kitleler de suça daha fazla eğilimli oluyor; ama, bir taraftan da memleketimizde yatırımlar hızla çoğalıyor, devlet yatırımları 2002 yılında 6 katrilyon liradan bugün 27 katrilyon liraya çıkarılmıştır son bütçemizde. Ayrıca, özel sektör yatırımları 65 katrilyonla bağlanmıştır 2005 yılında ve gelen yabancı sermaye de, şimdiye kadar gelen toplam yabancı sermayenin 2 katına ulaşmış bulunuyor. Dolayısıyla, işsizlik konusunda geleceğe ümitle bakmak imkânımız var; ama, suç suçtur, terör terördür. Bunlarla da ayrıca mücadele etmek gerekiyor.

Bir ülkede gerilim politikası hiçbir zaman iktidarların işine yaramaz. Gerilim daima muhalefetin işine yarar ve muhalefetin teşvik ettiği bir şeydir. Bir iktidarın gerilim yaratması, kendi bindiği dalı kesmesi demektir; çünkü, gerilim yaratıldığı zaman memlekete, kavga, gürültü, kaos, bunalım içinde yaşayan bir ülkede kararsız seçmenler bakar ki "yahu, şu memlekette hiçbir iş doğru yürümüyor, işler yolunda değil, her şey karmakarışık; demek ki, bu memleket iyi yönetilmiyor, kötü yönetiliyor" diye kararsız seçmenlerin etkilenmesi mümkündür ve muhalefetlerin gerilim politikası da kararsız seçmenlerin oylarını almaya yöneliktir ve Türkiye'de de, maalesef, bu yapılıyor. Yoksa, bir Danıştay olayının arkasında Hükümetin bulunması katiyen mantıkî bir şey değil.

Eğer, geçen bütçe müzakerelerinde muhalefet liderlerini dinlediyseniz, hatırınızda kaldıysa, o zaman daha, ülkede gerilim, gelecek seçimlere kadar şiddetli bir gerilim ve bunalım politikasının uygulanacağını sizler de fark etmişsinizdir. Ben, fark ettiğim için, milletvekili olarak, seçim bölgemdeki ilçe toplantılarında hep bunları anlattım, yılbaşından beri bunları anlatıyorum ve kendilerini, teşkilatımızı, bu gerilim politikalarına kapılmamaları ve sükûnetlerini muhafaza etmeleri için uyarıyorum; ama, her geçen gün, biraz daha haklı çıktığımı, maalesef, görüyorum.

Bir Danıştay olayı, daha beş dakika geçmeden, Hükümetin üstüne yıkılmak istendi ve şimdi, bakıyoruz, soruşturma ilerledikçe, Danıştay olayının arkasından ne çapanoğulları çıkıyor, ne Susurluk'u kaldı ne sauna mafyaları kaldı. Onun için, böyle durumlarda, hemen olayın üzerine balıklama atlamak yerine, biraz bekleyip olayın mahiyetini anlamak, yapılacak en doğru bir harekettir.

Bu kanunla, biraz evvelki konuşmacılar yeteri kadar anlattılar sanıyorum, terörle mücadele, suçla mücadele, iç ve dış güvenlik meseleleri, bir genel müdürlüğün, Başbakanlığa bağlı bir genel müdürlüğün görev alanına terk edilmiyor. Bu genel müdürlüğün görevi, sadece koordinasyondur. Yoksa, terörle mücadeleyi, suçla mücadeleyi, yine ilgili kurumlar yapmaya devam edecektir. Sadece, bu koordinasyon görevini, şimdiye kadar Güvenlik İşleri Başkanlığı adı altında bol kadroyla yürüten teşkilatın yerini, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü adı altında, reforme edilmiş, daha etkin hale getirilmiş, daha iyi çalışır hale getirilmiş, daha nitelikli elemanlarla teçhiz edilmiş yeni bir teşkilat almaktadır; bütün olay budur.

Bu teşkilatın, ülkemizdeki suç ve terörle mücadelede verimli ve başarılı olmasını diliyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Karslı.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Sivas Milletvekili Sayın Selami Uzun'un.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SELAMİ UZUN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1180 sıra sayılı tasarı hakkında şahsım adına konuşuyorum.

Terörle mücadele konusunda kurumlararası koordinasyonun daha etkin ve hızlı yerine getirilmesi için, Başbakanlık ana hizmet birimlerinden olan Güvenlik İşleri Başkanlığının, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü şekline dönüştürülmesinden ibarettir. Ayrıca, Başbakanlığın görevleri arasına, iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele konusunda görevli kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlama görevi eklenmektedir. Kurumlararası güvenlikle ilgili koordinasyonun görevlendirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır tabiî ki. Güvenlikle ilgili kurumların görevlerini yerine getireceği, bu konuda herhangi bir değişikliğin söz konusu olmadığı, Başkanlığın Genel Müdürlüğe dönüştürülmesinin temel amacının daha nitelikli ve konunun uzmanı bir kadronun oluşturulması ve az sayıda, daha uzman personelle hizmet üretmek olduğunu bilmenizi istiyorum. Bu konuda, ülkenin ihtiyaçlarını karşılayacak en iyi yapılanmaya gidilmesinin amaçlandığı görülmektedir. Bu Genel Müdürlüğün görev alanıyla ilgili olarak oluşturulacak kurulların sekreterlik görevini yapması da öngörülmektedir.

Bu tasarının, aslında, güvenlik sorunlarının çok konuşulduğu bugünlere denk gelmesi, iyi bir tevafuktur. Unutulmaya başlanan terör, yine, zorla, zorlayarak gündemin ön sıralarına itilmektedir. Terörü besleyen koşullarda düzelme olmadığı ve uluslararası alanda ortak mücadele için bir altyapı oluşturulmadığı sürece, her ülke terörle kendi başına mücadele etmek durumunda kalmaktadır. Ayırımsız olarak, bütün terör eylemlerinin hedefi devlet ve bu milletin kendisidir, toplumun huzur ve istikrarıdır, temel hak ve özgürlüklerdir; halbuki, bizim için özgürlük esastır.

Dünyadaki terör örgütlerinin çalışma şekli ve yapıları ve hedef alanlarına baktığımızda, hemen tüm terör örgütleri dışarıdan destek bulmaktadır; ülke olarak biz bundan çok mustaribiz. Yani "senin teröristin, benim teröristim" gibi ifadeleri ya da kavramları zaman zaman kullanmak zorunda kalıyoruz; bunun sebebi, uluslararası koordinasyonsuzluktur. Batı'nın bazı ülkeleri, Türkiye'ye karşı eylem yapan terör örgütlerine hâlâ sempatiyle bakmaktadırlar. Ülke içinde ise, bazı yetkili ve sorumlu kurumların başındakiler veya siyasî partilerin başındaki bazı başkanlar "senin protestocun-benim protestocum" ayırımı yapmaktadırlar; bu, üzücü bir durum olmasına rağmen, gerçektir. Bugün beni protesto eden, bana küfür edenlerin, yarın kime küfür edeceğini bilemezsiniz. Geçmişte darbeye maruz kalanların, bugün bir şeylerin hevesli görülmesi çok anlamlıdır ve ibretlik bir olaydır. Sana yapılınca kötü, ötekine yapılınca alkışlanacak; üzücü bir durumdur. Onun için, gerçekten, dünyada güvenlik konusunda ülkelerin tedbir alıp koordinasyon sağlaması gerekiyorken, içeride buna daha çok ihtiyacımız var, gerçek bir koordinasyona ihtiyacımız var. Ülkenin terörden kurtarılması için, hedef birliğine, söylem birliğine, yani halk deyişiyle ağızbirliğine ihtiyaç vardır; bu, böyle biline. Bugün biz iktidarız, yarın başkaları olur. Bugün bana, yarın sana: Onun için, bu ülkeye kastetmek isteyen katillere teslim olmayalım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Uzun.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı istiyoruz.

BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve talep üzere, karar yetersayısı arayacağım.

Şimdi, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmış olduğundan maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı bulunamamıştır; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma saati: 20.48
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.57

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

1180 sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1181) (S. Sayısı: 1180) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı; şimdi, oylamayı tekrar yapacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir ve karar yetersayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz dolmuştur.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Mayıs 2006 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar diliyorum.

 

Kapama Saati : 20.58