BIM 2 2 2005-06-15T07:36:00Z 2005-06-15T07:36:00Z 53 34563 197014 TBMM 1641 394 241947 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22       CİLT: 120       YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

103 üncü Birleşim

17 Mayıs 2006 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI

1.- TBMM Başkanvekili Ali Dinçer'in, Danıştaya yapılan saldırıyı telin ettiğini bildiren konuşması

B) GündemdIşI Konuşmalar

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Danıştay 2. Dairesi Başkanı ve üyelerine yapılan silahlı saldırıyı kınayan gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

2.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramının 87 nci yıldönümü ile Danıştay 2. Daire Başkanı ve üyelerine yapılan silahlı saldırıyı kınadığına ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramının 87 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin aynı konuda açıklaması

C) Çeşİtlİ İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Finlandiya Başbakanı Matti Vanhanen ve beraberindeki heyete, Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

D) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin (Börü) ve 30 milletvekilinin, bazı televizyon dizileri ile yarışma ve kadın programlarının toplumun ruh sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/364)

E) Tezkereler ve Önergeler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Oman Sultanlığı, Sırbistan ve Karadağ Devlet Birliği, Uruguay, Cibuti Parlamentoları arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1058)

IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, gündemdışı konuşmasında "takıyye" sözcüğüyle ilgili yaptığı değerlendirmenin hedefinin CHP Grubu veya milletvekilleri olmadığına ilişkin yazılı açıklaması

2.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu'nun, Bursa Milletvekili Mustafa Dündar'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

V.- ÖNERİLER

A) Sİyasî Partİ Grup Önerİlerİ

1.- (8/25) esas numaralı genel görüşme açılmasına ilişkin önergenin öngörüşmesinin, Genel Kurulun 17.5.2006 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grup önerisi

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

3.- Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1184) (S. Sayısı: 1142)

4.- Türkiye Hükümeti ile Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/956) (S. Sayısı: 908)

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Toplu Konut İdaresinin ihale ettiği konutlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13306)

2.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, Antalya-Manavgat'taki bir yolun yapımına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13403)

3.- İzmir Milletvekili Bülent BARATALI'nın, Ankara'daki hayvan itlafı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13405)

4.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, basında çıkan Ankara'daki köpek katliamı haberlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13411)

5.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Taşlıdere Köyü arasındaki yolun bakımına ilişkin sorusu  ve  İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13418)

6.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Kırkgöz-Yeniköy karayolunun  onarımına  ilişkin  sorusu  ve  İçişleri  Bakanı  Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13419)

7.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, anne ve çocuk ölümlerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/13470)

8.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, kamu kurum ve kuruluşlarının sağlık harcamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/13519)

9.- Gaziantep Milletvekili Abdulkadir ATEŞ'in, Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresine katılacak üyelere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13575)

10.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Alanya-Beyreli Köyünün su sorununa ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13579)

11.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, MİT'in personel politikasıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13625)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum yaptı.

Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, Dünya Telekomünikasyon Günü münasebetiyle, ulusal telekomünikasyon teknolojisinin geliştirilmesi yönünde yeni strateji ve politikaların geliştirilmesi ile internet hizmetlerinin hızının artırılarak daha fazla yaygınlaştırılmasının önemine ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem, Türkçenin devlet dili ilan edilişinin 729 uncu yılı münasebetiyle, dilimizi yabancı dil istilasından koruyup zenginleştirmenin, millî kültürümüzün muhafazasındaki önemli etkilerine ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı; Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün de aynı konuda görüşlerini açıkladı.

Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar'ın, 14 Mayıs Eczacılar Günü münasebetiyle, eczacıların sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Sağlık Bakanı Recep Akdağ görüşleriyle katkıda bulundu.

İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci'nin, Milletvekili Seçim Kanununda (2/720),

İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya ve 49 Milletvekilinin, 3201 Sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanunda (2/715),

Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin;

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 303 üncü sırasında yer alan (8/28) esas numaralı genel görüşme açılmasına ilişkin önergenin öngörüşmesinin, Genel Kurulun 16.5.2006 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisinin,

Yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedikleri;

Gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/945) (S. Sayısı: 825) elektronik cihazla yapılan açıkoylamasından sonra, kabul edilip kanunlaştığı;

Açıklandı.

İzmir Milletvekili Canan Arıtman, Anneler Günü münasebetiyle, ülkemizde, anne ve bebek ölümlerine karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin bir açıklamada bulundu.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S. Sayısı: 904), görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

 

3 üncü sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen 13.4.2006 Tarihli ve 5487 Sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun (1/1197) (S. Sayısı: 1152), görüşmelerini müteakiben, elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

4 üncü sırasında bulunan, Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1184) (S. Sayısı: 1142), tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

17 Mayıs 2006 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.03'te son verildi.

 

Ali Dinçer

Başkanvekili

 

Ahmet Gökhan Sarıçam

Mehmet Daniş

 

Kırklareli

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye


No.: 143

II.- GELEN KÂĞITLAR

17 Mayıs 2006 Çarşamba

Teklifler

1.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek ve 33 Milletvekilinin; 02.05.1972 Tarih ve 1586 Sayılı Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Dair Kanunun Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/788) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.5.2006)

2.- Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan ile Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın; 4925 Sayılı Karayolu Taşıma Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/789) (Adalet ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.5.2006)

3.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın; 3813 Sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/790) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.5.2006)

4.- Bolu Milletvekili Mehmet Güner ve 2 Milletvekilinin; Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/791) (Adalet ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2006)

Raporlar

1.- Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/799) (S. Sayısı: 1161) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

2.- İstanbul Milletvekili Yahya Baş'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/800) (S. Sayısı: 1162) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

3.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/820) (S. Sayısı: 1163) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

4.- Düzce Milletvekili Fahri Çakır'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/821) (S. Sayısı: 1164) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

                    5.- Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/837) (S. Sayısı: 1165) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

                    6.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan Balandı'nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/838) (S. Sayısı: 1166) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

7.- Muş Milletvekili Mehmet Şerif Ertuğrul'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/859) (S. Sayısı: 1167) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

8.- Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/878) (S. Sayısı: 1168) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

9.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/879) (S. Sayısı: 1169) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

10.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/899) (S. Sayısı: 1170) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

11.- Ordu Milletvekilleri Eyüp Fatsa ile Enver Yılmaz'ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/914) (S. Sayısı: 1171) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

12.- Şanlıurfa Milletvekili Turan Tüysüz'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/922) (S. Sayısı: 1172) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

13.- Antalya Milletvekili Deniz Baykal'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/932) (S. Sayısı: 1173) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

14.- Konya Milletvekili Abdullah Çetinkaya'nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/936) (S. Sayısı: 1174) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

15.- Edirne Milletvekili Nejat Gencan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/955) (S. Sayısı: 1175) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

16.- Edirne Milletvekili Nejat Gencan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/961) (S. Sayısı: 1176) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

17.- Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/982) (S. Sayısı: 1177) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

18.- Muş Milletvekili Mehmet Şerif Ertuğrul'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/983) (S. Sayısı: 1178) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

19.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/984) (S. Sayısı: 1179) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1. - Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin BÖRÜ ve 30 Milletvekilinin, bazı televizyon dizileri ile yarışma ve kadın programlarının toplumun ruh sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/364) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

17 Mayıs 2006 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI

1.- TBMM Başkanvekili Ali Dinçer'in, Danıştaya yapılan saldırıyı telin ettiğini bildiren konuşması

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bu sabah, yüksek yargı organı Danıştaya, asırlık yaşamında ilk defa çok ağır bir saldırı vuku buldu. Yüksek yargı organına yönelik bu saldırı, Türkiye'nin hukuk devleti anlayışına, çağdaş, demokratik, laik cumhuriyet ilkelerine, rejimine yönelik bir saldırı gibi gözüküyor. İnanıyorum ki, bütün milletvekili arkadaşlarımız, bütün milletimiz, bu melun saldırıyı, hunhar saldırıyı, menfur saldırıyı telin ediyor, kınıyor.

Şimdi, bu konu elbette gündemimizde önemli bir yer alacak. Bu konuda Sayın Bakan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin Bey burada Hükümeti temsilen. Sayın milletvekilleri, büyük olasılıkla tüm milletvekillerimizin görüşlerine tercüman olacak olan düşüncelerini aktaracaklar. Son derece ciddî bir saldırı, önemli bir olay, bunun vakarla burada tartışılmasında büyük yarar var. O nedenle, tartışmalara katılacak ve izleyecek olan arkadaşlarımızın en üst dikkat seviyesinde olacaklarına inanıyorum.

Şimdi, gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Danıştaya yapılan menfur saldırı hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Kemal Anadol'a aittir.

Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)

B) GündemdIşI Konuşmalar

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Danıştay 2. Dairesi Başkanı ve üyelerine yapılan silahlı saldırıyı kınayan gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Sayın Başkanımızın da belirttiği gibi, Danıştaya yapılan menfur saldırıyla ilgili şahsî düşüncelerimi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini aktarmak için söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; bu sabah saat 9.45'te "vahamet" kelimesinin bile olayı anlatmakta yeterli olmadığı gerçekten cumhuriyet tarihimizin çok önemli olaylarından gerçekleşmiş ve İstanbul Barosuna kayıtlı 1971 Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun avukat Alparslan Arslan, bir gün evvel; yani, dün Danıştaya gitmiş başkanla görüşme talep etmiş, polisler kendisini çıkarmışlar. Anlaşılıyor ki, bir keşif yapmış önce ve ondan sonra, bu sabah, Danıştay 2. Dairesi müzakereye çekildiği sırada, oraya nasıl girdiyse -çünkü, müzakereye çekilen heyet, hukukçu arkadaşlarım bilirler, bir başka hâkimin bile o salona girmesi mümkün değildir- salona girmiş, tekbir getirerek, üyelerin, sistemli biçimde tamamına ateş etmiş ve yine salondan tekbir getirerek çıkmıştır.

Sayın Başkanın demin söylediği gibi, 138 yaşında olan Danıştay tarihinde böyle bir olay vuku bulmamıştır. Derhal, Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanı Deniz Baykal olaya vazıyet etmiş, Cumhuriyet Halk Partisi heyeti Danıştaya gitmiş, peşinden hastaneye gidip bilgi almış ve olay hakkında geniş inceleme yapmıştır. Bu heyet içinde, Grup Başkanvekili olarak Kemal Anadol arkadaşınız da bulunuyordu.

Değerli arkadaşlarım, avukatlık hayatımda görmediğim bir manzarayı tarif etmenin mümkün olduğuna inanmıyorum. 2. Daire salonu kan gölü arkadaşlar. Yani, sözcükler bu olayı anlatmakta âciz kalıyor. Odadan çıkıyorsunuz, dış kapıya ve dış kapı, sürekli, koridor sonuna kadar kan, kan, kan!.. Böyle bir olayla ben ilk defa karşılaştım, onun için anlatmakta yetersiz kaldığımı belirtiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu olay sonunda, 2. Daire Başkanı Mustafa Birden ağır yaralanmış, üye Mustafa Yücel Özbilgin beyninden isabet almış, şu anda canını korumakla, ölümle mücadele ediyor daha doğrusu, hayatî tehlike içinde. Diğer üyeler, Ayla Gönenç, Ahmet Çobanoğlu ve Ayfer Özdemir hafif yara almışlar, bir üye Kamuran Erbuğa ise masanın altına girerek canını kurtarabilmiştir. Olayın teknik tarafı bu.

Şimdi, olaya baktığımız vakit, şunları söyleyebiliriz: Olay, tehevvüren işlenmiş, kinle, intikam duygusuyla, belirli bir muhatabı hedef alarak, onu öldürmek, yaralamak için meydana gelmiş bir olay değildir. Olay, sistemli bir biçimde, ideolojik donanımı sonucu aldığı kararla, taammüden, içeri girip 2. Daire üyelerini, tek tek hâkimleri değil, 2. Dairenin tüm üyelerini hedef alarak, yani 2. Daireyi, yani 138 senelik Danıştayı, yani laik, demokratik Türkiye Cumhuriyetini hedef alan kurşunlarla işlenmiştir. Olay bu! Bu kadar vahim.

Şimdi, arkadaşlar, bu olayın öncesine bakalım. Danıştay, 8.2.2006 tarihinde 2. Dairesi bir karar verdi, biliyorsunuz; türbanla ilgili bir karar verdi. 11.2.2006 tarihinde Mersin'de Sayın Başbakan kalkıp "Vatandaşımızın din ve vicdan özgürlüğünü kimsenin kısıtlama hakkı yoktur. Ben, özgürlüklerin egemen olduğu bir ülkenin Başbakanı olarak bu kararı kınıyorum. Bu ülkenin Başbakanı olarak, bu ülkenin evladı olarak, karar verildiği için bu yorumu yapıyorum, yapmak zorundayım" diyor.

Aynı gün Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül şunları söylüyor: "Bunlar çok tehlikeli ve yanlış şeylerdir. Umut ederim ki düzelir. Toplum olarak, Meclis olarak, Hükümet olarak kararlıyız, bu bakımdan, bu kararın ciddî şekilde kamuoyunda büyük bir olgunlukla tartışılacağını ve herkesin bir kez daha düşüneceğini, yanlışların düzeltileceğini tahmin ediyorum ve bu karar, tehlikeli bir karardır." Yani, bugünkü tehlikeyi 11.2.2006 tarihinde ifade etmiş oluyor Sayın Abdullah Gül.

İSMET ATALAY (İstanbul) - Hedef gösteriyor…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anlatacağım, oraya geleceğim, geleceğim. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ayıp ya!..

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bir dakika, dinleyin arkadaşlar…

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Ayıp ayıp!..

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Dinleyin…

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Ayıp, ayıp!..

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar…

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Utanmıyorsunuz da…

BAŞKAN - Müdahale etmeyin ve Sayın Anadol'u, lütfen, dinleyelim.

AHMET YENİ (Samsun) - Yine başladınız tahrike!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Dinleyin arkadaşlar…

BAŞKAN - Lütfen, baştaki uyarıma dikkat edelim.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi, kronolojik sıralamayı yapıyorum arkadaşlar, soğukkanlı biçimde takip edelim. 13 Şubat 2006 günü, Vakit Gazetesi "işte o üyeler" diyerek, kararı veren hâkimleri hedef gösteren tam sayfa bir yayın yapıyor, resimlerini basıyor. Basın özgürlüğü mü var? Öyle bir şey mi söylendi? Bu, basın özgürlüğü mü?

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Öyle bir şey diyen olmadı.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Diyen olmadıysa, mesele yok; öyle anladım.

BAŞKAN - Siz, Genel Kurula hitap edin.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ve bu gazete, sabıkalı bir gazetedir, "v"si yoktu, o zaman adı "Akit" idi. Yine, Gümüşhane Baro Başkanını hedef gösterdi. Osmaniye'den bir adam kalktı, Gümüşhane Baro Başkanını yazıhanesinde öldürdü, bu yayın üzerine. Akit idi o zaman adı.

13.2.2006 günü, aynı gün Danıştay Başkanlığı bir açıklama yaptı arkadaşlar: "Birkaç gündür yapılan açıklamalar, kesinleşmiş yargı kararının irdelenmesi veya eleştirilmesi sınırlarını kat kat aşan, yargıyı siyasî bir rakipmiş gibi algılayan ve âdeta, yargı ile yürütmeyi karşı karşıya getirmeyi hedefleyen demokratik ve laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinde bugüne kadar alışılmamış talihsiz açıklamalardır." Bu, demin okuduğum açıklamalara cevap.

10 Mayıs 2006 günü -atlıyorum şimdi, tekrar bugüne döneceğim- Danıştayın 138 inci kuruluş yılı törenlerinde, yıldönümü törenlerinde Sayın Danıştay Başkanı şunu söylüyor: "Kimi kararlara karşı duyulan memnuniyetsizlik, eleştiri ve yorum sınırlarını aşmış, karara katılan yargı mensuplarının kişisel bilgi ve fotoğraflarına gazete sayfalarında yer verilmek suretiyle yıpratma, hatta, hedef gösterme girişimine dönüştürülmüştür." Arkadaşlar, bu tehditler belli. Bunun üzerine, Danıştay 2. Daire Başkanı -bugün, şimdi, televizyon haberleri verdi- iki ay önce, İçişleri Bakanlığına başvurarak koruma talebinde bulunmuş. Benim bildiğim kadarıyla, korunması gerekmeyen çok kişinin yanında birden fazla koruma varken, Danıştay 2. Dairesi gibi en önemli kararları veren bir Danıştay Daire Başkanının talebi "böyle bir gerek görülmemiştir" diye Emniyet tarafından reddedilmiştir, İçişleri…

Şimdi, ben, Sayın İçişleri Bakanına vicdanî bir soru sormak istiyorum. (CHP sıralarından "İstifa etsin" sesleri.) Bu olaydan sonra hiç vicdan azabı duymadı mı? Bu dökülen kanların sebeplerinden biri de benim diye acaba istifa etmeyi düşünüyor mu? (CHP sıralarından alkışlar) Başkentte, Ankara'nın göbeğinde, bir avukat, karar vermek için toplanan, müzakere aşamasında olan, gizli bir oturum yapan Danıştay 2. Dairesini basacak, hepsini kurşuna dizecek ve o Başkan şimdi ameliyatta, yeni çıktı, ona bir korumayı bile çok göreceksiniz.

Şimdi, bu koruma olayı neden çok görülüyor, irtibatlandırmak lazım. Arkadaşlar, bu olay meydana geldi, Sayın Başbakan bir açıklama yaptı. Sayın Başbakan diyor ki: "Bu, yargıya intikal etmiş bir olaydır, kimse bundan pay çıkarmaya kalkmasın, yargı aşamasında gerçek ortaya çıkacaktır." (AK Parti sıralarından "doğru söylüyor" sesleri.)

Doğru mu söylüyor?! Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyet tarihinde bu kadar vahim bir olay yok. Bir ikinci Kubilay olayı. Yargıya intikal etti diye Cumhuriyet Halk Partisinin susmasını mı bekleyeceksiniz… Susmayacağız! (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler) Sayın Başbakan… (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar.

K.KEMAL ANADOL (Devamla) - Sayın Başbakan…(Gürültüler)

Beni buradan indiremezsiniz …Yerine otur…

BAŞKAN - Lütfen sükûneti  sağlayalım. Arkadaşlar, Sayın Bakan da gereken konuşmayı yapacak. Bu konuşmaları sükûnetle izleyelim, lütfen.

K.KEMAL ANADOL (Devamla) - Arkadaşlar, beni bazı bakanlarınızla karıştırıyorsunuz. Ben hayalî ihracat sanığı değilim, 12 Eylül  zindanlarında hesap veren bir adamım. Korkutacağınızı mı zannediyorsunuz beni!

Değerli arkadaşlar, Meclis Başkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarafsız Başkanı, gazetecileri çağırıyor bugün, Anadolu Ajansında söylediği şu: "Kaldı ki, hedef alınanlar arasında üyelerden Sayın Ayfer Hanımın da yaralı olduğunu biliyoruz. Bu saldırgan o karardan infial duyarak bu karara imza atanlara karşı eylem yapmayı düşünmüşse, o karara muhalif  kalan birine silahını boşaltmaması gerekir. Dolayısıyla, masa başında birtakım polisiye olayları aydınlatma çabaları içinde fikir üretmek bence  doğru değildir."

İSMET ATALAY (İstanbul) - Sanığa yol gösteriyor.

K.KEMAL ANADOL (Devamla) - Anlaşılan, Sayın Bülent Arınç, avukatlık günlerini hatırladı. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Dinleyin arkadaşlar.

K.KEMAL ANADOL (Devamla) - "Ben,  türban kararından dolayı bu eylemi yaptım" derken sanık, televizyondan "ifadeni düzelt" diye  mesaj gönderiyor, mesaj gönderiyor  sanığa. (CHP sıralarından alkışlar) Bu, soruşturmaya müdahale değil de nedir?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen…

K.KEMAL ANADOL (Devamla)- Bu, soruşturmaya müdahale değil de nedir?! (Gürültüler)

ASIM AYKAN (Trabzon) - Kemal Bey, çok streslisin, bugün konuşma!

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, lütfen sükûnetle…

Siz de Genel Kurula hitap edin Sayın Anadol.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Genel Kurulu germeye hakkı var mı Sayın Başkan?!

K.KEMAL ANADOL (Devamla) - Değerli Milletvekili Arkadaşım, Ankara'nın Başkenti kan gölüne döndüğü vakit benden nasıl sükûnet bekliyorsunuz?!..

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Niye ortalığı geriyorsunuz…

BAŞKAN - Bir dakika …

Değerli arkadaşlarım, böylesine önemli bir konuda, her zaman olduğu  gibi, bütün taraflara gerekli toleransı göstereceğiz, bu konuyu enine boyuna tartışacağız, konuşacağız, dinleyeceğiz. Lütfen, sabırlı olun ve müdahale etmeyin.

K.KEMAL ANADOL (Devamla)- Dinleyeceksiniz, dinleyeceksiniz… (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bu olay, bir ikinci Kubilay olaylıdır. Yani, ektiklerinizi biçmeye başladınız… (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Yuh!.. Yuh!..

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Niye ortalığı geriyorsunuz?!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Lütfen… Lütfen… (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen dinleyin arkadaşlar…

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Yazıklar olsun sana!.. Yazıklar olsun sana!.. Yazıklar olsun sana!..

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Asıl sana yazıklar olsun!..

BAŞKAN - Lütfen, dinleyin arkadaşlar… Lütfen arkadaşlar… Lütfen, sükûneti sağlayalım…

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Yazıklar olsun sana!.. Sana yazıklar olsun!..

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Ne oluyor?!

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Fazla bağırma, sesin kısılacak… Sesin kısılacak, fazla bağırma…

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Bir asker kızına bunu söyleyemezsin sen, söyleyemezsin sen!..

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Fazla bağırma, sesin kısılacak…

BAŞKAN - Kemal Bey, bir dakika…

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Yazıklar olsun sana!..

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar… Bir dakika… Müdahale etmeyin arkadaşlar…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bu nedenle…(AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar…

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Germeye hiç kimsenin hakkı yok. Geremezsiniz…Oraya bakmayın, buraya bakın…

BAŞKAN - Değerli Milletvekili…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Yani…

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Yazıklar olsun Kemal Bey, saygı duyduğumuz bir insansınız!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Size bakıyorum, gözüne baka baka söylüyorum… Cumhuriyet Gazetesine bomba atıldığı vakit "olur böyle şeyler, bize de oluyor" diyen…

BAŞKAN - Sayın Anadol…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Danıştay Başkanının bu konuşmasından sonra "ne diyorsunuz" diyen gazetecilere…

BAŞKAN - Sayın Anadol…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - "…her yıl biz bunları dinleriz" diyen, Susurluk olayına "fasa fiso" diyen zihniyet de…

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Germeyelim ortalığı, germeyelim… Yazıklar olsun!..

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sivas'ta sanıkların avukatlığını yapan politikacı tipleriyle aynı tiple karşı karşıyayız bugün. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Anadol…

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Yazıklar olsun!.. Bakamıyorsun buraya, buraya bakarak konuş…

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Otur yerine!..

BAŞKAN - Sayın Anadol, bir dakika müsaade edin.

Değerli arkadaşlar…

Sayın Anadol, toparlamanızı rica ediyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Vay anasına be!..

BAŞKAN - Bir de arkadaşlar, eğer böyle devam ederse, oturumu tatil etmek zorunda kalacağım.

O yüzden, Sayın Anadol, siz toparlayın konuşmanızı… (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Neyi toparlayacak?!

BAŞKAN - …ve arkasından Sayın Bakan söz istiyor. Aynı şekilde, Sayın Bakan da en geniş şekilde görüşlerini dile getirecektir. Ona da aynı hakları tanıyacağız.

Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sözlerimi tamamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyetinin laik, demokratik rejimi, anayasal rejimi resmen tehlike altındadır. Bugünkü olay bir kırılma noktasıdır.

AHMET YENİ (Samsun) - Vay be!.. Korumak size mi kaldı?!

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Anadol. Lütfen, toparlayın.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi, sorumluların… Bu Hükümet, bu kan gölü içinde yüzmeye razı değilse istifayı gözden geçirmelidir; İçişleri Bakanı, Başbakan… (CHP sıralarından alkışlar)

Bugün, Ankara'da, hâkim kanı döküldü, siyasete kan bulaştı. (AK Parti  sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Haydi oradan be, haydi!

BAŞKAN - Lütfen, dinleyin arkadaşlar. Lütfen... Lütfen...

K.KEMAL ANADOL (Devamla) - O nedenle, sizleri görevinizi yapmaya çağırıyorum, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından "Bravo" sesleri, ayakta alkışlar; AK Parti sıralarından "Yuh" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bugün...

 EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - ...yüksek yargı organı Danıştaya yönelik saldırıyla ilgili...

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan... Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika beyefendi. Bir dakika beyefendi. Bir dakika, sözümü tamamlayayım ondan sonra.

...saldırı olayıyla ilgili olarak, Hükümet adına, Devlet Bakanı, Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin konuşacak.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Neyi alkışlıyorsunuz, neyi?! Neyin müdafaasını yapacak?!

AHMET YENİ (Samsun) - Dinleyin bakalım, dinleyin.

BAŞKAN - Dinleyin arkadaşlar. Lütfen sükûneti sağlayalım. Dinleyin arkadaşlar. Son derece önemli bir konu, sükûnetle tartışmalıyız.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce de ifade edildiği gibi, bu sabah, maalesef, Danıştayda, Danıştay 2. Dairesine, bu Dairenin Sayın Başkanına ve üyelerine karşı menfur bir silahlı saldırıda bulunulmuştur. Sayın Başkanın ve üyelerin isimleri biraz önce sayıldığı için tekrar sayma ihtiyacını duymuyorum. Bu menfur saldırıyı gerçekleştiren sanık, çıkarken, bir polis memurumuzun da üzerine ateş etmiş; ancak, diğer polis memuru arkadaşlarımız tarafından yakalanarak ilgili karakola götürülmüş ve gözaltına alınmıştır. Şu anda, Ankara Cumhuriyet Savcılığı, terörle mücadeleden sorumlu cumhuriyet savcısı olaya el koymuştur.

Saldırıda bulunan sanık Alparslan Arslan -yakalanmış, biraz önce ifade ettim- bir avukat mesleğiyle iştigal eden bir kişidir. Bu olay dolayısıyla yaralanan ve şu anda tedavi altında bulunan tüm Danıştay üyelerimize, Danıştay camiamıza, tüm yargı camiamıza geçmiş olsun dileklerimi ifade ediyorum ve kendilerine acil şifalar diliyorum.

Ancak, biraz önce de ifade ettiğim gibi, soruşturma bütün yönleriyle devam etmektedir. İçeriği, sanığın arkasında kimler olduğu, kimlerin yönlendirdiği, bütün bunlarla ilgili çokyönlü araştırma devam etmektedir. Biliyorsunuz, bu tür olaylarda ilk tahkikat gizlidir, sonuçlandığında mutlaka yargı mensupları tarafından gerekli açıklamalar yapılacaktır. Benim, şu anda, bugün, şu saat itibariyle elde etmiş olduğum bilgileri dahi, bu gizlilik sebebiyle, üzülerek sizlerle paylaşamadığımı ifade etmek istiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Olur mu böyle bir şey?! Kapalı oturum yapalım.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Var mı böyle bir şey?! İşinize gelmiyor!

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - İşinize gelmiyor!

ATİLA EMEK (Antalya) - Milletten neyi gizliyorsunuz?

BAŞKAN- Müdahale etmeyin arkadaşlar… Lütfen, müdahale etmeyin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Olur… Kapalı oturum yapıp yapmama konusu Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisindedir. Böyle bir karar alınırsa, yapılır. (CHP sıralarından "Oylayalım" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar… Lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, olaydan hemen sonra Adalet Bakanım ve bendeniz Danıştaya gittik, olayla ilgili geçmiş olsun dileklerimizi ifade ettikten sonra gerekli bilgileri aldık ve ayrıca hastanede de başhekimden ve genel koordinatörden gerekli bilgileri aldık.

Değerli arkadaşlarım, Danıştay bir anayasal kurumdur, bir yüksek yargı organıdır. Danıştaya yapılan bu saldırı, Danıştayın şahsında tüm anayasal kurumlarımıza yapılmış olan bir saldırıdır. Anayasal demokratik cumhuriyetimize, onun temel niteliklerine karşı yapılmış olan bir saldırıdır. Aynı zamanda, diğer bir anayasal kurum olan Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı da yapılmış bir saldırıdır; biz böyle değerlendiriyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

Bu olayı… (AK Parti ve CHP sıralarından karşılıklı ayağa kalkmalar, gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar…

ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Kim saldırıyormuş?!.

AHMET ERSİN (İzmir) - Siz saldırıyorsunuz!

BAŞKAN - Lütfen, yerinize oturun arkadaşlar…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım…

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Türkiye yargı sistemine ve rejimine yönelik bir saldırıyı tartışıyoruz. Bunu, son derece sükûnet içinde vakarla yapmamız lazım.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Artistlik yapma!..

BAŞKAN - Lütfen, sinirlerinize hâkim olun.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Yakışır mı sana; Bakanın konuşuyor!

BAŞKAN - Lütfen, İdare Amiri arkadaşlarımız da müteyakkız olsunlar, göreve hazır olsunlar ve bu toplantıyı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin vakarına uygun bir şekilde sürdürelim.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Otur!..

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar, lütfen…

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Şov yapma!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkanım, devam edebilir miyim?

BAŞKAN - Bir dakika… Lütfen, otursun arkadaşlarımız yerine.

Devam edin Sayın Bakan.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Başkan, çıkar şunu salondan!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu olayı nefretle kınıyoruz ve asla kabul edilemez buluyoruz; ancak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlüdür. Buna benzer saldırılar geçmişte de olmuştur. (CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Menemen'de oldu, Menemen'de!..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu tür saldırıda bulunanların hakkından gelmiştir, bugün de gelecektir ve yarın da gelecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu tür saldırılar, cumhuriyetimizden ve onun temel niteliklerinden bir tek tuğla dahi sökemez, sadece bizleri birleştirir, birleştirmelidir ve daha da bilinçlendirmelidir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Konuşmakla olmuyor bu işler!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bu olayı, toplumsal birlik ve bütünlüğümüzü bozma amaçlı kullanmak isteyenler olabilir; ancak, bu tür kişiler, sadece terörün ve teröristlerin amaçlarına hizmet ettiklerini bilmeliler. (AK Parti sıralarından alkışlar) Çünkü, terörün ve teröristlerin amacı, Türkiye'de kargaşa çıkarmak, asayişsizlik ortamı meydana getirmek suretiyle, vatandaşın, devletine, Hükümetine, kurumlarına olan güvenini sarsmaktır. Dolayısıyla, böyle bir olay karşısında iktidar-muhalefet hepimizin elbirliği halinde bu olayın üstüne gidilmesini istememiz, bir an önce, bu sanığın arkasında kimler var, kimler yönlendirdi, bunu ortaya çıkararak, milletimizin içini rahatlatmamız gerekir. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

Ben biraz önce, Genel Kurula hitap eden Sayın Anadol'un konuşmasındaki üslubu muhterem kamuoyunun, halkımızın, milletimizin takdirine bırakıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Cinayet karşısında susmayacağız!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Şubattaki açıklamanıza bakacaksınız!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şu hususu hiçbir zaman göz önünden uzak tutmayalım: Erken değerlendirmeler, çoğu zaman yanıltıcı olmuştur…

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Adam itiraf etti, daha ne istiyorsun?!

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Sabır... Sabır…

BAŞKAN - Dinleyin arkadaşlar…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bekleyin, çok kısa sürede bu olayın hangi amaçla yapıldığı ve arkasında kimlerin olduğu ortaya çıkarılacaktır. Hatta, hissiyatımı sizlerle paylaşmak isterim, birtakım sürprizlere de hazır olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Bu kadar basit!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Hükümet sorumludur.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir süre önce Adalet Bakanlığında Adalet Bakanımız Sayın Çiçek'e girişilen menfur olay ile bu olay arasında hiçbir fark yoktur; mahiyet itibariyle, aynıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - O zaman çıkıp tepki koymadılar, bağıran yoktu!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Fark vardı!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Anadol, Sayın Mustafa Birden'in koruma talep ettiğini; ancak, İçişleri Bakanlığı tarafından reddedildiğini söyledi…

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Doğru.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - …ve Sayın Bakanımızın bundan utanması gerektiğini ifade etti. Değerli arkadaşlarım, ilgili üyemize koruma tahsis edildiğine dair yazıyı biraz sonra, Sayın Anadol, size takdim edeceğim. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Televizyonlara söyleyin, bana değil!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - İşte, tabiî, birtakım basın-yayın organlarının haberlerine itibar ederek, gelip burada değerlendirmeler yapıyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Olay nasıl meydana gelmiş öyleyse, koruma altındaysa?!

ALİR RIZA BODUR (İzmir) - Olaydan sonra da yazılabilir!

BAŞKAN - Lütfen, sessiz olalım arkadaşlar, dinleyelim…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım biraz önce, Sayın Anadol, bazı yargı kararlarının eleştirilmesinin…

İSMET ATALAY (İstanbul) - Sayın Bakan, o yazıyı okur musunuz, korumayla ilgili. Onu okursanız, anlaşılır.

ALİR RIZA BODUR (İzmir) - Tahsis edilen koruma neredeymiş?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) -  O yazıyı okusana bir!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Biraz önce Sayın Anadol, yargı kararlarının eleştirilmesiyle ilgili bir değerlendirme yaptı. Ben hukukçuyum, Sayın Anadol da hukukçudur.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Şu yazıyı bir okuyun, yazıyı okuyun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Yargı kararları eleştirilir; ama, yargı kararlarına uyulur. Nitekim, kendileri de, çoğu kez, yargı kararlarını eleştirmişlerdir; hatta, ben, bundan bir süre önce, Millî Eğitim, Gençlik ve Spor Komisyonunda, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuyla ilgili bir kanun tasarısı görüşülürken, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin, şu anda üstüne yemin etmiş olduğumuz 1982 Anayasasını nasıl yerden yere vurduklarını… Bu Anayasanın faşist bir Anayasa olduğu zabıtlarda yazılıdır. Şimdi, Anayasal düzene karşı girişilen her türlü saldırıları bu konuşmalara mı bağlayacağız?!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ne ilgisi var?! Ne ilgisi var?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sizin konuşmanızın ne kadar ilgisi varsa, benim söylediğimin de o kadar ilgisi var. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Bakan, samimî ol!

YILMAZ KAYA (İzmir) - Ayıp, ayıp!

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Van'da devam etmekte olan yargıyla ilgili, yargı süreciyle ilgili eleştiriler getiriyorsunuz ve getiriliyor.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Yazıklar olsun sana!

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Demagoji yapıyorsunuz. 

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Kuşkusuz, getirilmemelidir.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ayıp, ayıp!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Kararı okuyun, kararı. Sayın Şahin, şu kararı bir okuyun!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Yargı devam ederken, bu tür beyanlar olmamalıdır.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) -  Laik Cumhuriyete, biz, her zaman saygılı olduk. 

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Yargı kararlarına uyulur, beğenmezsiniz; ama, bunun bugünkü menfur olayla ilgilendirilmesini ve bunun üzerinden bir siyaset yapılmasını son derece yakışıksız…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Eleştirmiyor "kınıyorum" diyor Sayın Bakan "Danıştay kararını kınıyorum" diyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - …isabetsiz ve siyasî amaçlı bir değerlendirme olarak görüyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,  alkışlar)

Her gün, her gün, AK Parti teşkilatlarına bombalar atılıyor, sorumlusu kim?! Sorumlusu kim?! (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Olay siyasî olay değil yani…

BAŞKAN - Lütfen, dinleyelim arkadaşlar.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -  Birilerini mi sorumlu tutacağız illâ; hayır.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Adi olay; siyasetle hiç ilgisi yok çünkü.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bu teröristlere ve teröre karşı, hiç kimseyi suçlamadan, sorumluluk mevkiinde olan kişiler olarak, İktidar Partisi olarak, muhalefet partisi olarak…

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Kimler, kimler?.. Sorumlu olan kimler?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - …kime karşı saldırıda bulunulmuşsa, kim bulunmuşsa, hep birlikte karşı koymak durumundayız. Bu tür olaylardan siyasî sonuçlar çıkarmaya gayret edenler geçmişte de olmuştur; ama, hiçbir zaman netice alamamışlardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Zabıta vakası mı olay, Sayın Bakan?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ben, Sayın Anadol'un, demin yapmış olduğu konuşmanın, biraz da heyecan kattığı için, bu amaçla söylenmediğine inanmak istiyorum. Heyecan kattı, bir değerlendirme yaptı.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Hayır, hayır… Sözümün arkasındayım ben.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Dinleyin Sayın Anadol'u, çocuk değil o.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ancak, teröre ve teröristlere karşı mutlaka elbirliğiyle hareket etmek ve ülkenin birliği, bütünlüğü ve cumhuriyetimizi ve onun temel niteliklerini koruma konusunda bir ve beraber olmak durumundayız. Aksi halde, teröristlerin ve terörizmin ekmeğine yağ süreriz. Buna hakkımız olmadığını düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Gördük 23 Nisan  konuşmasını!.. 23 Nisandaki konuşmayı dinledik!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ve ben, yeniden, şu anda tedavi altında bulunan Danıştay üyelerimize geçmiş olsun dileklerimi ifade ediyorum, acil şifalar diliyorum.

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Bir gün o güçler sizin kapınıza dayandığı zaman görürsünüz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ailelerine, yakınlarına da, gerçekten, geçmiş olsun dileklerimi ifade ediyorum, ki, biraz önce hastanede kendileriyle görüştük, metanetli olmaya çalışıyorlardı ve onlar da, teröre  ve terörizme lanet yağdırıyorlardı.

Yakınları gibi biz de aynı tavrı sergilemeliyiz diye düşünüyor; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Siz, şu anda katili alkışlıyorsunuz.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, ortamı germeden…

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Ne oluyor ki?!...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Doğru, hiçbir şey olmadı değil mi, hiçbir şey olmadı!..

BAŞKAN - …Meclis çalışmalarını sürdürmek görevimiz. O nedenle…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Basit zabıta vakası bu ha?! Hadi canım sen de! Bırakın allah aşkına!..

BAŞKAN - Bir dakika, bekleyin arkadaşlar…

…sessizliği sağlayalım, sabırlı olalım.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Biz çocuk muyuz ki, tava geleceğiz. İlkelerimizi savunuyoruz…

BAŞKAN - İbrahim Köşdere'nin, Çanakkale Milletvekilimizin bir talebi var: "Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Kemal Anadol Beyin gündeme oturan Danıştay saldırısıyla ilgili açıklamalarında 'Kubilay olayı' olarak bahsetmesine cevap vermek için söz talep ediyorum" diyor.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce de söyledim, amacımız, burada, konuyu açık seçik bir şekilde gündeme getirmekti. Mümkün olduğu kadar sükûnetle bu işi yaptık. Keşke, tartışmalar çok daha sükûnet içinde olsaydı, çok daha vakar içinde olsaydı.

Şimdi, bu tartışmayı, belki, ileride, mahkeme safahatına geçmeden evvel, araştırmalar ortaya çıktığı zaman tekrarlama durumunda olacağız, buna karşı hep birlikte nasıl önlem alınacağını tartışacağız.

Ben, şimdi, yüksek yargı organı Danıştaya yönelik menfur saldırıdan dolayı Danıştayımıza da geçmiş olsun diyorum; yaralı olarak şu anda hastanede bulunan Danıştay 2. Daire Başkanı ve üyelerine geçmiş olsun diyorum, acil şifalar diliyorum ve bu olayın da, Türkiye'de, Türkiye Cumhuriyetinin devlet sistemi içinde aydınlığa kavuşacağı inancıyla konuyu kapatıyorum.

Şimdi, gündemdışı ikinci söz, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı hakkında söz isteyen Samsun Milletvekili Suat Kılıç'a aittir.

Buyurun Sayın Suat Kılıç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramının 87 nci yıldönümü ile Danıştay 2. Daire Başkanı ve üyelerine yapılan silahlı saldırıyı kınadığına ilişkin gündemdışı konuşması

SUAT KILIÇ (Samsun) - Saygıdeğer Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyeleri; Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün milletimize vurulan esaret zincirlerini kırmak ve milletimizin kurtuluş mücadelesini başlatmak üzere Anadolu'ya adımını attığı ilk nokta olan Samsun İlinden seçilmiş bir milletvekili olarak, millî mücadelenin ilk adımının 87 nci yıldönümü münasebetiyle söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Genel Kurulumuzu ve çok saygıdeğer milletvekillerini en kalbî sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum.

Değerli Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı vesilesiyle, Türkiye'nin gündemine Cumhuriyetimizin Kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün oturduğu ve Türkiye'nin gündeminde Atatürk ilke ve inkılaplarının çok daha iyi anlaşılmasına gayret edildiği, Atatürk devrimlerinin ışığının gelecek asırlara taşınmasına yönelik yeni bir neslin, dinamik bir gençliğin temellendirilmeye çalışıldığı ve bu şuurun, âdeta, arka arkaya zikredilerek canlı ve diri tutulmaya çalışıldığı bir haftada yaşanan menfur saldırıyı telin ediyorum, kınıyor ve lanetliyorum. Danıştayımıza yönelen ve Danıştayımızın 2. Daire Başkanı ile üyelerini hedef alan bu menfur saldırı, her ne amaca yönelik olursa olsun, arkasındaki tetiği çeken el ya da tetiği çeken ele kumanda eden eller hangi amacın takipçisi olursa olsunlar, bilinmelidir ki, tetiği çeken el de, o ele kumanda eden el, çektiren tetikçi destekleyicileri de, Türkiye Cumhuriyeti var olduğu sürece, menfur amaçlarına hiçbir şekilde erişemeyecek, ulaşamayacak ve tokatların en şiddetlisini, her zaman ve her zeminde, Türk Milletinin elinden yiyecektir. (Alkışlar)

Çok saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye'nin cumhuriyet tarihinde ve Türk Milletinin binlerce yıllık şanlı geçmişe işaret eden tarihinde, öyle kareler, öyle acıklı hadiseler, öyle dramatik manzaralar, tablolar, işgaller ve esaretler vardır ki ve fakat, bunların her birinin arkasında, yine, aynı şekilde, Türk Milletinin kahramanlığına, Türk Milletinin esaret zincirlerini kıran imanına, Türk Milletinin bütün işgallere, bütün sömürge emellerine ve bütün sömürgecilik hayallerine direnen, o kadar yüksek bir şevki, kudreti, kuvveti ve celali vardır ki, Türk Milleti adına, hiç kimsenin, ne rejim ne demokrasi ne devlet ne millet ve ne de memleket hayatı adına bir kaygıya kapılmasına, hiçbir zeminde lüzum yoktur ve fakat, şunu ifade etmek istiyorum: Türk Milleti, tarihin her döneminde ve özellikle üzerinde söz aldığım 19 Mayıs 1919'da, Samsun'da atılan ilk adımla, kazandığı millî mücadele ve bağımsızlık savaşında, bir şeyin eşsiz örneğini, bütün dünyaya ve bütün milletlere vermiştir; o da, esaret altında, zor koşullar altında, bütün tefrika derdini bir tarafa bırakmak suretiyle, bütün ayrılıkçılık hayallerini itelemek ve reddetmek suretiyle, bütün siyasî görüş farklılıklarını hayat algısının dışına itelemek suretiyle, Türk Milletinin, bu gibi kritik eşiklerde sergilemiş olduğu birliktir, beraberliktir, terennüm ettiği kardeşliktir, teneffüs ettiği millî mücadele ruhu ve havasıdır.

Ben, doğrusu, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine Başkanlık eden Sayın Dinçer'in yetkisi dahilinde, ilk sözü Sayın Kemal Anadol'un almış olması sırasında, bu kadar tedirginlik duyacağım cümlelere tanık olacağıma hiç ihtimal vermemiştim.

BAŞKAN - Lütfen konuya gelin.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Bir hukukçu olarak, Sayın Kemal Anadol'la aynı eğitim sürecinin içerisinden geçmiş olmak, ciddî manada ifade etmek istiyorum, beni tedirgin etmiştir. (CHP sıralarından gürültüler)

ATİLA EMEK (Antalya) - Sen cevap verme durumunda değilsin.

BAŞKAN - Sayın Suat Kılıç… Sayın Suat Kılıç, olayları, konuyu tırmandırmayalım. Lütfen, konu içinde kalın.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sen kendi işine bak!..

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Sayın Başkan, konu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - O da lanetledi, çuvallama lütfen!..

BAŞKAN - Lütfen, konu içinde kalın.

Sükûneti sağlayalım arkadaşlar, dinleyelim.

Siz de, lütfen, konu içinde kalın.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - O içten lanetledi, sen şeklen, kerhen lanetliyorsun!..

BAŞKAN - Devam edin ve konu içinde kalın, gerginliğe neden olmayın, sataşmaya neden olmayın lütfen.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri, bu gibi zamanlarda Türkiye Cumhuriyeti adına kaygısı olan, bu gibi zamanlarda Türk Milletinin geleceği adına endişeler taşıyan, bu gibi zamanlarda laik ve demokratik cumhuriyetin korunması, güçlendirilmesi, yaşatılması ve ilelebet payidar kılınmasına dair samimî endişeler duyan herkesin, her türlü siyasî düşünce farkından sıyrılarak, milletimizin hissiyatına ve demokrasimizin arzu ettiği sağduyu ve sabır anlayışına sığınarak konuşması gerekmektedir. Bunu düşünüyorum, bunun altını çiziyorum. Bugün yaşanan hadise, sadece Cumhuriyet Halk Partisini değil, demokrasinin bütün kurumlarını, cumhuriyetin bütün kazanımlarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında temsil edilen bütün siyasî parti gruplarını yakından ilgilendiren, yakından alakadar eden ve aynı tedirginliği aynı hassasiyet çerçevesinde yaşatan bir hadisedir.

Bugün yaşanan saldırıyı, menfur saldırıyı âdeta sahiplenerek, bunu bir siyasî söyleme dönüştürmek, bunun üzerinden birtakım siyasî kaygılara dayanak oluşturmak…(CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kılıç…

SUAT KILIÇ (Devamla) - …bir muhalefet grubunun sözcüsüne yakışmamıştır; yakıştıramadığımı ifade etmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, siz, kendi konunuzda olun lütfen.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Nereden çıktı bu?!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Konuşulanı anlamamışsın demek ki!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Anadol'un yaşına da tecrübesine de büyük saygım var.

Sayın Anadol, yanlış bir şey söylemiyorum.

BAŞKAN - Lütfen, toparlayın.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Yaşınıza da tecrübenize de geniş saygım olduğunu ifade ediyorum.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Hani saygı?! Hani?!.

SUAT KILIÇ (Devamla) - 12 Martları, 12 Eylülleri, işin göbeğinde yaşamış bir siyaset adamı olarak, Anayasa gereği ve milletin teveccühüyle bu sıralarda bulunan Anamuhalefet Partisinin Grup Başkanvekili ve sözcüsü olarak…

BAŞKAN- Lütfen, Genel Kurula hitap edin.

SUAT KILIÇ (Devamla) - …yaşadığınız o günlerin belli dersleri beraberinde getirdiğine işaret eden belli cümleleri, doğrusu, sizden duymayı, özellikle bu Gençlik Bayramı vesilesiyle, Türk gençliği adına çok arzu ederdim.

ATİLA EMEK (Antalya) - Daha yaşın genç, öğreneceğin çok şey var!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu gün vesilesiyle herkesin şunu bilmesini istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti, herhangi bir zümre, herhangi bir fırka tarafından kurulmuş bir cumhuriyet değildir; bilakis, fırkaları kuranın kendisi cumhuriyet idaresidir.

Yine, şunun bilinmesini arzu ediyorum, şunun mutlak surette herkes tarafından idrak edilmesini diliyorum: Türkiye Cumhuriyetinin dayanağı olan, Türk Milletini bir arada tutan en önemli birleştirici unsurların ilk sırasında yer alan laik cumhuriyet rejiminin özel ya da belli kapılar ardında gizli saklı muhafızları yoktur. Bu memlekette yaşayan 73 000 000 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı vardır ve 73 000 000 Türkün tamamı milletimizin ve memleketimizin geleceği adına laik cumhuriyet rejiminin muhafızıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu gibi saldırılar karşısında…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yok ya!.. Samimî misin bu cümlende?!

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar, müdahale etmeyin.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bu kadar iyimser olma!..

SUAT KILIÇ (Devamla) - Evet…

Sayın Başkan, sözlerimi tamamlamama lütfen müsaade edin. (CHP sıralarından gürültüler)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Vakit Gazetesini unutma!..

BAŞKAN - Siz de toparlayın lütfen.

Müdahale etmeyin arkadaşlar.

ATİLA EMEK (Antalya) - Söylediğine sen inanıyor musun?!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Televizyonlarda Atatürk'e küfredenleri unuttunuz galiba!

BAŞKAN - Müdahale etmeyin…

SUAT KILIÇ (Devamla) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri…

BAŞKAN - Kısa süre içerisinde bitirmesini sağlamak için müdahale etmeyin, ki, rahat konuşma imkânını herkese sağlamak görevimiz.

Buyurun Suat Bey, toparlayın lütfen.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Değerli Başkan, çok değerli milletvekilleri…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Televizyonlarda Atatürk'e küfredenleri unuttunuz galiba!

BAŞKAN - Lütfen, müdahale etmeyin.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Deneyimleriyle bize örnek olması gereken tecrübeli siyaset adamlarının yanlışları üzerinde daha fazla durarak, aynı hataya düşmek arzusunda değilim…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, sataşma var desem, söz vermeyeceksiniz!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Aynı hataya düşmeyeceğim; fakat, şu cümle muhalefet sıralarının tepki göstereceği bir cümle değildir…

BAŞKAN - Lütfen, Genel Kurula hitap edin, bir tek yere, tahrik edici işaret yapmayın, lütfen…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Danıştay kararını kınayan Başbakan var!

SUAT KILIÇ (Devamla) - "Türkiye Cumhuriyetinin ve laik cumhuriyet rejiminin 73 000 000 muhafızı vardır" cümlesi, muhalefet sıralarının tepki göstermesi gereken bir cümle değildir.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Çok iyimsersiniz, o safdillik olur!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yalandı onlar, gerçek değil! Gerçek değil!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Keşke olsa, keşke!..

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Bu tarafa bakma, öbür tarafa bakarak konuş!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Bilakis, bu çatı altında bulunan ve bu millete mensup olmanın izzetinefsine sahip olan herkesin takdir etmesi gereken bir cümledir; ama, siz bu cümlenin ifade edilmesinden rahatsızlık duyarsınız; çünkü, bugünkü hadisede olduğu gibi, siyasetinizi bu tür saldırılara, siyasetinizi laik cumhuriyetin istismarına dayandırarak, daha fazla gidebileceğiniz bir yer yoktur ve söz konusu değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ne istismarı! Saygısızlık yapma!

YILMAZ KAYA (İzmir) - Kim istismar ediyor?!.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Terbiyeli ol!..

BAŞKAN - Suat Bey, lütfen toparlayın. Lütfen, konuda kalın ve toparlayın.

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Siz yıkmaya çalışıyorsunuz, biz de bekçilik yapıyoruz! Ne konuşuyorsun oradan!.. Ne konuşuyorsun oradan!..

BAŞKAN - Lütfen, suyunuzu için, ondan sonra size kısa bir süre veriyorum, toparlayıp bitirin.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Takıyye yapıyorsun, takıyye!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Tahrik ediyorsun.

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar… Sessizliği sağlayalım arkadaşlar, lütfen..

Lütfen, siz de toparlayın, buyurun. Toparlayın lütfen Suat Bey.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Ankara kan altında, sen konuşuyorsun!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Sayın Başkan, Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a çıkışı sırasında yaptığı bir durum değerlendirmesiyle sözlerime son vermek istiyorum; ama, bunun öncesinde şunu da ifade etmeyi kendime bir görev addediyorum: Muhalefet sıralarından "takıyye" sözcüğünü içeren bir cümle geldi. (CHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, "takıyye" sözcüğü, cumhuriyetin kazanımlarını istismar edenlere; "takıyye" sözcüğü, cumhuriyetin kazanımları üzerinden siyasî rant sağlamaya çalışanlara; "takıyye" sözcüğü, Atatürk'ün nesli olmanın izzetini taşıyamayan…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Saygısız!

BAŞKAN - Lütfen… Tamamlayın lütfen.

SUAT KILIÇ (Devamla) - …cumhuriyetin bireyi olmanın sorumluluğunu kaldıramayan…

BAŞKAN - Lütfen, tamamlayın.

SUAT KILIÇ (Devamla) - …izzetinefis yoksunu olanlara özgü bir değerlendirmedir. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Artist! Artist!

BAŞKAN - Lütfen, arkadaşlar...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Artistsin sen, artist! İnanmadan konuşuyorsun.

BAŞKAN - Lütfen… Lütfen arkadaşlar… Lütfen…

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ayıp! Ne biçim konuşuyor bu ya?! Ne biçim konuşuyor?!

BAŞKAN - Lütfen…

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Suat, sana yakışmıyor, sana hiç yakışmıyor.

BAŞKAN - Sessiz kalın arkadaşlar. Sessiz kalın arkadaşlar. Lütfen… (CHP sıralarından gürültüler) Değerlendireceğiz; konuşacağız, değerlendireceğiz…

Suat Bey, lütfen… Artık, bu kez, lütfen, teşekkür edin ve konuşmanızı tamamlayın.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yazıklar olsun sana be!

FERUDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bu ne biçim konuşma ya?!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Mustafa Kemal Atatürk, Samsun'a çıkıp durum değerlendirmesini yaptıktan sonra…

ATİLA EMEK (Antalya) - Bırak, ağzına alma Mustafa Kemal'i!

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - 19 Mayısla ilgili yaptığı konuşmaya bak!

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar…

SUAT KILIÇ (Devamla) - …şu cümleleri ifade etmiştir: "Ben, Samsun'u ve Samsun halkını gördüğüm zaman, memlekete ve millete ait bütün tasavvurlarımın, kararlarımın…" (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Onu sen kendine anlat!

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar… Lütfen arkadaşlar…

SUAT KILIÇ (Devamla) - "…her halde yerine getirilebilir olduğuna bir defa daha kuvvetle inanmıştım…" (CHP sıralarından şiddetle gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN - Lütfen…

SUAT KILIÇ (Devamla) - "…Samsunluların hal ve durumlarında gördüğüm, gözlerinde okuduğum vatanseverlik…" (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar… Lütfen, arkadaşlar… Bekleyin;  inceleyeceğiz, tutanaklara bakacağız. Lütfen…

SUAT KILIÇ (Devamla) - "…fedakârlık, ümit ve tasavvurlarımı müspet bir inanca götürmeye yeter olmuştu." (CHP sıralarından gürültüler)

Bugün de Türk gençliği adına diyor ve sözlerimi tamamlıyorum ki: "Ey Türk gençliği, birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir." (CHP sıralarından "Konuşma" sesleri, gürültüler)

Değerli arkadaşlar, temsil ettiğim gençlik adına şunu ifade ederek sözlerimi noktalıyorum.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Önce kendin inan!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yalan söylüyorsun! İnanmadığın halde…

SUAT KILIÇ (Devamla) - Türkiye Cumhuriyetinin yetmişüç milyon yurttaşı, laik, demokratik anayasal cumhuriyetimizi dünya var oldukça var etmek üzere yemin etmiştir, andiçmiştir. (CHP sıralarından gürültüler)

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - İzzeti nefis yoksunu değiliz biz! O sözü geri alsın.

BAŞKAN - Yerinize oturun arkadaşlar, yerinize oturun lütfen.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - O söz geri alınsın!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Atatürk'ün gençliği, hiçbir hal ve hiçbir şart altında, Türkiye'nin bu rotadan sapmasına, bu yoldan çıkmasına asla ve kata müsaade etmeyecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yazıklar olsun sana!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Cumhuriyetimizi kuracak yolda ilk adımı atan, 19 Mayıs…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, tamamlayın. Suat Bey, teşekkür ederiz, buyurun yerinize.

ATİLA EMEK (Antalya) - Başkan, yeter artık ya!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Teşekkür için…

BAŞKAN - Buyurun yerinize… Buyurun… Suat Bey, teşekkür etmeniz için üç defa fırsat tanıdım. Saygıyla anın ve oturun lütfen.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Aslan, senin eski partinde Hasan Mezarcılar vardı, Şevki Yılmazlar vardı. Hasan Mezarcı'nın devamısın sen.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Mustafa Kemal Atatürk ve onun şahsında…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bırak sen, okuma!

SUAT KILIÇ (Devamla) - …cumhuriyetimizin eşsiz mücadelesini başlatan ve zaferlerle taçlandıran gazi ve şehitlerimizi saygıyla, minnetle, şükranla, rahmetle yâd ediyor, aziz hatıraları önünde Türk Milleti adına saygı ve minnetle eğiliyorum.

ATİLA EMEK (Antalya) - Samimî ol, samimî!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hasan Mezarcı hangi partidendi?!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, hepimize hakaret etmiştir. Bizim izzetinefsimizi ağzına alamaz o!

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar… Herkes yerine otursun. Arkadaşlar, herkes yerine otursun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Kemal Anadol bir arzda bulunmak istiyor; onu duymamızı, lütfen, sağlayın.

Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, biraz önce gündemdışı konuşan konuşmacı "muhalefet sıralarından 'takıyye' sesleri duydum" diyerek devam etti; bizi onurdan yoksun olmakla suçladı; ondan sonra, Atatürk istismarı yapmakla suçladı, Atatürk ilkelerini çarpıtmakla suçladı. (AK Parti sıralarından "öyle bir şey yok" sesleri) O nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna açık sataşma vardır; sataşma değil, hakaret vardır; söz istiyorum.

BAŞKAN - Anlaşıldı.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Başkan, burada hakaret yoktur.

BAŞKAN - Şimdi, biz, o gürültü sırasında konuşmaları tam duyamadık. Tutanaklar gelecek, hemen, önümüze, değerlendireceğiz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, tutanağı mı kaldı bunun ya!

BAŞKAN - Şimdi, gündemdışı üçüncü söz…

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, özür diliyorum, bir şey arz etmek istiyorum.

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar, yerimize oturalım.

Fahrettin Bey, siz de oturun.

Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa…

EYÜP FATSA (Ordu) - AK Parti…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Olacak inşallah. Allah söyletti.

BAŞKAN - Pardon… Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili, Ordu Milletvekilimiz Sayın Eyüp Fatsa…

Buyurun, sizi dinliyoruz.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, tutanakları incelerken, sizden, Grubum adına istirham ediyorum. Muhalefet grubundan Grubumuza, Hükümetimize ve sözcülerimize karşı, gerek tek tek gerekse toplu olarak yöneltilen ithamların da dikkatle incelenmesini, bütün bunların karşılığında da kendimizi ifade etme, bunlara karşı doğru olanları söyleme… (CHP sıralarından "Yok" sesleri, gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - "Bunlar" dediğiniz kim?!..

UFUK ÖZKAN (Manisa) - "Bunlar" dediği Cumhuriyet Halk Partisi…

BAŞKAN - Bir dakika…

EYÜP FATSA (Ordu) - Herkes, hiç kimse, burada oturduğu yerden, bir başkasını, bir şeyin düşmanı, cumhuriyetin düşmanı, bölücü, yıkıcı, terör örgütü destekçisi gibi ithamlarla itham etmeye hakkı yoktur; buna, haddi de yoktur Sayın Başkan. Lütfen, herkes, ama herkes, ağzından çıkanı kulağının duymasına dikkat etmeli.

BAŞKAN - Anlaşıldı…

EYÜP FATSA (Ordu) - Burada, önce, ithamların solo halinde, sonra da koro halinde hep beraber yapıldığını duymamış olmanız mümkün değildir Sayın Başkan. Tutanaklardan bunları da incelemenizi istiyorum.

BAŞKAN - İnceleyeceğiz…

EYÜP FATSA (Ordu) - Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, yine, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'e aittir.

Buyurun Sayın Üstün. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramının 87 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin aynı konuda açıklaması

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle gündemdışı söz aldım; sözlerime başlarken, hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Danıştaya yapılan saldırıyı nefretle ve esefle kınıyorum. 2. Daire Başkanı Sayın Mustafa Birden, Sayın Ayfer Özdemir, Sayın Ahmet Çobanoğlu, Yücel Özbilgin, Ayla Gönenç'e acil şifalar diliyorum. Laik cumhuriyete, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kalacağına dair namus ve şerefi üzerine içmiş olduğu andı defaaten çiğneyip, laik cumhuriyete saldırmayı görev bilenlere, bu saldırının bir ders olmasını diliyorum.

Sayın Kemal Anadol'un biraz önce yapmış olduğu konuşmada siyaset yapılmadı. Sayın Anadol tespitler yaptı ve bu tespitler konusunda sizlerin hassas olması konusunda da uyardı. Gelinen nokta, siyaseten yorumdur. Sizi heyecanlandırmak için konuşmadı Sayın Anadol; geldiğimiz noktayı size hatırlatmak için, siyasî sorumluluğunuzu hatırlatmak için görev yaptı.

Gençlik, sen ki, Abdülhamit zulmüne karşı verdiği mücadeleyle bütün dünyada ün yapmış Jöntürklerin mirasçısısın. Dünyanın neresinde bir devrimci olsa, ona "genç Türk" diyorlar. Üniversiteli ağabeyleriniz Çanakkale'yi savunmaya kitleler halinde koştu. Kurtuluş Savaşında yurt parçaları işgal edilmeye başlayınca, yurtsever gençlik, halka önderlik etti, kitleleri alanlarda topladı, vatanı savunmaya andiçti. Gençlik, Mustafa Kemal Paşanın mücadele yoldaşıydı. Tıp fakültesi öğrencileri, okulun hamamında toplantı yapıp, Sivas Kongresine temsilci seçti. Tıbbiyeli Hikmet, bütün gençleri temsilen manda ve himayeye karşı çıktı. Anadolu'daki gençler, gençlik örgütleri kurup, halkına önderlik etti. Vatana ve ulusa en başta gençler sahip çıktı.

Sevgili gençler, sizin Türkiye için ne büyük güç olduğunuzu bilenler, sizi etkisizleştirmek için büyük planlar, projeler yürürlüğe koydular, gençliği kamplara bölüp birbirlerine kırdırmaya çalıştılar, sonra da bunu bahane edip, kendi yanlarına çektikleri adamları aracılığıyla, gençliği acımasızca ezdiler. Amfiler, sınıflar bir ölüm sessizliğine büründü.  Sizi okumaktan, düşünmekten, yurduna ve halkına sahip çıkmaktan, kendi sorunlarını çözmekten alıkoydular. Sizi emperyalist güçlerin, ülkelerin gençliğine benzetmeye çalıştılar. Siz gençleri ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesinin bir parçası haline getirmek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar, yapmaya çalışıyorlar. Yedi düvele karşı koyan Mustafa Kemal'i anlamayanlar, Kurtuluş Savaşımızı zaferle sonuçlandırarak yurdumuzu düşmanlardan kurtaran, destanî Başkomutan, ezilen ulusların bağımsızlık savaşlarında örnek aldığı Ulu Önder, ümmet anlayışına dayalı bir toplumdan çağdaş Türk Ulusunu yaratan, cumhuriyetimizi kuran ve dünyaya kabul ettiren büyük devlet adamı, devrimlerimizin eşsiz mimarı, ulusumuza akılcı düşüncenin erdemini, hukukun üstünlüğünü, bilimin ve çağdaşlığın önemini öğreten başöğretmen, ulusumuzun simgesi, geçmişimizin olduğu gibi geleceğimizin de ışığı ve aydınlığıdır.

Laikliği ve cumhuriyeti kemirmeye, türbanı siyasal bir simge haline getirmek için bayramlarda öğrencilere türbanla, çarşafla resmigeçit yaptıranlar, grup toplantı salonlarında tek tip türban şovu yapanlar, dini siyasete alet etmeye, hukuk devletini din devletine dönüştürmeye, kadını ikinci sınıfa itmeye kalkışanlar ile bu gibi kimselere "dur" demeyenler, engel olmayanlar, hatta ışık yakanlar, yol açanlar, asla, ama asla Atatürkçü olamazlar.

Ne şehit Kubilay'ın sapkın katilleri ve onların düşünce arkadaşları ne tarikat şeyhleri ve din bezirgânları ne tarikat şeyhlerini resmî devlet konutlarında ağırlamaya kalkışanlar ne cumhuriyete baş kaldırının siyasal simgesi haline getirdikleri türbanı meşrulaştırmaya çalışanlar ne İran usulü bir rejimi Türkiye'ye getirmeye heveslenenler, küçücük çocuklara Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı aşılamaya yönelenler emellerine ulaşamamışlardır, ne de kadrolaşmayla laik cumhuriyeti kuşatmaya heveslenenler, demokrasi, laiklik ve cumhuriyeti, takıyye olarak, savunur gibi yapıp aslında kemirmeye yönelenler, reform adı altında din devletinin altyapısını hazırlamayı düşleyenler, devletimizin varlık ve bağımsızlık belgesi olan Lozan Antlaşmasını rafa kaldırmaya hazırlananlar, tekrar Sevr Antlaşması koşullarını Türkiye'ye kabul ettirmeyi arzulayanlar, ulusumuzu ümmet anlayışı içinde eriterek yok etmeyi, ulusumuzun ve ülkemizin bütünlüğünü parçalamayı hedefleyenler, toplumumuzu çağdaşlıktan tutuculuğun karanlığına itmeyi, kadınlarımızı ikinci sınıfa geriletmeyi isteyenler emellerine ulaşamayacaklardır; çünkü, Atatürk'ün gücü buna asla ve katiyen izin vermeyecektir. Çılgın Türklerin kurduğu Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.

Gençlik, ölçü tanımamak, büyük hayal gücüne sahip, cesaretin çekingenliğe, maceranın rahata üstün geldiği insandır. Gençlik, bir yaş değil, bir tavırdır.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Süreye riayet ettiğiniz için teşekkür ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, 19 Mayıs 1919'da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a çıkışıyla ilgili Samsun Milletvekilimiz Sayın Ahmet Yeni de yerinden çok kısa bir açıklama yapmak istiyor; kendisine söz veriyorum.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Bütün Samsunlular konuşma yapsın o zaman!..

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı vesilesiyle söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlamadan önce, şahsım ve "19 Mayıs" ismiyle bütünleşen Samsun Şehri adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve Danıştaya yapılan saldırıyı da kınıyorum.

Malumunuz olduğu üzere, bir kutlu günün 87 nci yıldönümünü büyük bir coşku, sevinç ve gururla hep birlikte kutlayacağız. O kutlu gün, kurtuluş mücadelemizin komutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün milletimizi esaretten kurtarmak gayesiyle paramparça edilmiş ulusal direniş ruhunu yeniden teşkilatlandırıp vücut kazandırarak hürriyetine kavuşturma gayesiyle Samsun'a çıkışının yıldönümüdür.

19 Mayıs arifesinde, bir Samsunlu ve 19 Mayıs şehri Samsun'un bir milletvekili olarak şahsım ve kentim adına, tüm Samsunluların büyük bir coşku ve kıvançla kutlayacağı 19 Mayıs Bayramı merasimlerine Yüce Heyetinizi de ayrıca davet etmek istiyorum.

Samsun'un 19 Mayıs kenti olarak isimlendirilmesinde o kadar çok haklı neden vardır ki, ulusal kurtuluş mücadelemizin meşalesinin yakıldığı kentimiz, "esaret" ve "Türk" kelimelerinin hiçbir zaman yan yana yazılamayacağı şanlı tarihin de önemli bir dönüm noktasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, her 19 Mayısı kentimizde ve ülkemizde büyük bir coşkuyla kutluyoruz; çünkü, 19 Mayıs, halkımızın Atatürk'ün önderliğinde işgalci güçlere karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı ateşinin yakıldığı yerdir. Her 19 Mayısı kentimizde ve ülkemizde büyük bir coşkuyla kutluyoruz; çünkü, 19 Mayıs, "özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir" diyen Atatürk'ün, tarihi boyunca özgür ve bağımsız yaşamış halkımızın gücüne dayanarak, dünyanın öteki mazlum milletlerine kurtuluş yolunu gösterdiği gündür.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

AHMET YENİ (Samsun) - Her 19 Mayısı kentimizde ve ülkemizde büyük bir coşkuyla kutluyoruz; çünkü, 19 Mayıs, ulusun kendi kaderini gerekirse kendisinin belirleyeceğini tüm insanlığa ilan ettiği günün anlamıdır.

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.

AHMET YENİ (Samsun) - Türkiye Cumhuriyetimizin Yüce Meclisinin çatısı altında, bizlere bu cennet vatanı canları ve kanları pahasına emanet eden şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyor, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramının bir kez daha Yüce Milletimize kutlu ve mutlu olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

C) Çeşİtlİ İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Finlandiya Başbakanı Matti Vanhanen ve beraberindeki heyete, Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Finlandiya Başbakanı Matti Vanhanen ve beraberindeki heyet şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar. Kendilerine, Yüce Meclisimiz adına "hoşgeldiniz" diyorum. (Alkışlar)

Şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır, okutuyorum:

D) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin (Börü) ve 30 milletvekilinin, bazı televizyon dizileri ile yarışma ve kadın programlarının toplumun ruh sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/364)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Televizyonlarda yayınlanan bazı dizi, yarışma ve kadın programlarının toplumun ruh sağlığı üzerindeki etkilerini araştırmak ve bu konuda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü maddesine göre bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1-Ayhan Zeynep Tekin (Börü)                                 (Adana)

2-Alim Tunç                                (Uşak)

3-İsmail Katmerci                                 (İzmir)

4-Hamit Taşcı                                (Ordu)

5-Zafer Hıdıroğlu                                 (Bursa)

6-Muharrem Tozçöken                                 (Eskişehir)

7-Osman Kılıç                                 (Sivas)

8-Osman Aslan                                 (Diyarbakır)

9-İsmail Ericekli                                 (Çankırı)

10-Tevfik Ensari                                 (İzmir)

11- Abdurrahman Anik                                 (Bingöl)

12- Gürsoy Erol                                (İstanbul)

13- Mehmet Güner                                 (Bolu)

14- Ahmet İnal                                (Batman)

15- Sabahattin Yıldız                                (Muş)

16- Alaettin Güven                                (Kütahya)

17- Mehmet S. Tekelioğlu                                 (İzmir)

18- Faruk Anbarcıoğlu                                (Bursa)

19- Ali Öğüten                                (Karabük)

20- Mehmet Emin Tutan                                (Bursa)

21- Hasan Anğı                                 (Konya)

22- Harun Tüfekci                                (Konya)

23- Orhan Erdem                                (Konya)

24- Mehmet Sekmen                                (İstanbul)

25- Muharrem Karslı                                (İstanbul)

26- Ali Osman Başkurt                                (Malatya)

27- Fetani Battal                                (Bayburt)

28- Yekta Haydaroğlu                                (Van)

29- Kerim Özkul                                (Konya)

30- Ali Temür                                (Giresun)

31- Durdu Mehmet Kastal                                (Osmaniye)

Televizyon programlarında yayınlanan bazı dizilerin, kadın programlarının ve yarışmalarının toplumun ruh sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılması hakkındaki Meclis araştırması önergesinin gerekçesi:

Ülkemizdeki bazı özel televizyon kanalları, rekabet ortamı içinde dizi, yarışma, kadın programları adı altında, toplumsal ve insanî değerlere, evrensel hukuk normlarına aykırı olmasına rağmen ilgi çekici içerikte yayın yapma politikası gütmektedir. Bahsi söz konusu olan televizyon programlarıyla duyarlı yayıncılık anlayışının kimi zaman aşıldığı, kültürel yapımızı tahrip içeren öğelerin işlendiği, özellikle gençlerimize ve çocuklarımıza kötü örnek teşkil eden ve bunun sonucunda bunalımla, intiharla, cinayetle sonuçlanan birtakım olayların yaşandığı görülmektedir. Birçoğu yabancı orijinli olan ve ülkemize adapte edilmek istenen bu programlar, son zamanlarda, insanların davranışlarını, düşüncelerini, toplumsal ve ahlakî değerlerini ve insanî kimliğini hükümsüzleştirmektedir. Duyarlılıkların ortadan kalkmasına, şiddetin, tartışmaların, aile içi problemlerin artmasına neden olmaktadır. Topuluma zarar veren, ahlakî değerlere ters, sadece reyting uğruna insanların psikolojisine, ahlakî ve kültürel yapısına zarar verebilecek yayınları sebebiyle, bu tür programlar üzerinde çeşitli tartışmalar yaşanmaktadır.

Bu tür televizyon programlarının yayınlanacağı duyumu dahi toplumda rahatsızlıkla karşılanmakta, özellikle gençlerin, sorumlu yayıncılık anlayışı gütmeyen bazı programlar karşısında savunmasız kaldıkları düşüncesi giderek hâkim olmaktadır. Ekran karşısında sergilenen üslup tanımazlıkla mahrem hayat deşifre edilmekte, dizilerdeki şiddet ve hukukdışı örgütlenmelere gençlerimiz özendirilmekte, insanlarımız sorunlarının televizyon kanalları vasıtasıyla çözümleneceği inancını taşımakta ve bu surette, kamuya ve devlete olan güven ciddî şekilde zedelenmektedir. Programların konuları işleyiş tarzı itibariyle telafisi imkânsız, toplumsal ve ferdî ruh dünyamıza derin etkiler bırakabileceği ihtimaline binaen, televizyonlarda yer alan bazı dizi, yarışma ve kadın programlarının toplum üzerindeki etkilerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasının, yasa koyucu olarak Parlamentomuzun yol göstericiliği adına gerekli olduğu inancını taşıyoruz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 1 tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

E) Tezkereler ve Önergeler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Oman Sultanlığı, Sırbistan ve Karadağ Devlet Birliği, Uruguay, Cibuti Parlamentoları arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1058)

16 Mayıs 2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca, aşağıda adı geçen ülkelerin parlamentoları ile TBMM arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulması hususu Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

1 - Oman Sultanlığı

2 - Sırbistan ve Karadağ Devlet Birliği

3 - Uruguay

4 - Cibuti

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, gündemdışı konuşmasında "takıyye" sözcüğüyle ilgili yaptığı değerlendirmenin hedefinin CHP Grubu veya milletvekilleri olmadığına ilişkin yazılı açıklaması

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Kemal Anadol'un, Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç'ın yaptığı konuşmayla ilgili bir talebi vardı, sataşma olduğu iddiası vardı. Henüz tutanakları incelemedik, ona ayrıca bakacağız; ama, bu arada Samsun Milletvekili Suat Kılıç bir yazı gönderdi, arz etti. Bu bilgiyi, bu açıklamayı sizlere aktaracağım.

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda gündemdışı konuşma sırasında "takıyye" sözcüğüyle ilgili olarak yaptığım değerlendirmenin hedefi hiçbir şekilde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu veya milletvekilleri değildir…"

K. KEMALANADOL (İzmir) - Yetmez, yetmez… Kimmiş?!

BAŞKAN - "…Yapılan değerlendirme tamamen ve sadece "takıyye" sözcüğüyle ilgilidir. Konuyla ilgili olarak muhalefet grubunda oluşan yanlış anlamanın giderilmesini ve hakaret kastımın bulunmadığının bildirilmesini arz ederim.

Saygılarımla.

                                        Suat Kılıç

                                            Samsun Milletvekili"

ATİLA EMEK (Antalya) - Hiç tutanakları incelemeye gerek yok. 

BAŞKAN - Biz tutanakları inceleyeceğiz. Henüz gelmedi elimize.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, "muhalefet sıralarından geldi 'takıyye et' sesi" dedi, muhalefeti kastetti.

BAŞKAN - Anlaşıldı. Biz inceleyeceğiz, sonra değerlendirip kararımızı alacağız.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - O sözü kullandı. Gerek yok incelemeye.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş 1 önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

Okuyun lütfen:

V.- ÖNERİLER

A) Sİyasî Partİ Grup Önerİlerİ

1.- (8/25) esas numaralı genel görüşme açılmasına ilişkin önergenin öngörüşmesinin, Genel Kurulun 17.5.2006 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grup önerisi

17.5.2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 17.5.2006 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                       Ali Topuz

                                           İstanbul

                          Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 286 ncı sırasında yer alan (8/25) esas numaralı genel görüşme açılmasına ilişkin önergenin öngörüşmesinin, Genel Kurulun 17.5.2006 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin lehinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral ve Mersin Milletvekili Vahit Çekmez.

Cumhuriyet Halk Partisi Mersin Milletvekili Sayın Vahit Çekmez önerinin lehinde söz aldılar.

Buyurun Sayın Çekmez. (CHP sıralarından alkışlar)

VAHİT ÇEKMEZ (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uygulanan ekonomik politikaların esnaf ve sanatkârımıza olumsuz etkilerini değerlendirmek üzere Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 101, 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca genel görüşme açılması teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ayrıca, bugün Danıştay üyelerimize yapılan bu menfur saldırıyı kınıyor ve lanetliyorum.

Değerli milletvekilleri, ben, esnaf ve sanatkârı, kendi yağıyla kavrulan, büyük işletmelerin ekonomik gücü altında ezilen, ahlakî açıdan bozulmamış, toplumun en sağlam ve istikrarlı kesimi olarak görüyorum. Hızla sanayileşmekte olan ülkemizde, esnaf ve sanatkâr, hizmet, küçük imalat ve sanayi sektöründe önemli üretim ve sosyal açıdan da güvenilir bir istikrar unsurudur. Ayrıca, esnaf ve sanatkârlar demokrasinin bir güvencesidir; çünkü, demokrasiyi yaşatacak olanlar, kendi içlerinde özgür olanlardır. Bu kesimin özelliği, kendi gücüyle yarattığı işyerinde özgürce yaşaması ve üretmesidir.

Esnaf ve sanatkâr ile yanlarında çalışanların problemlerinin halledilmesi, ekonomik ve sosyal açıdan son derece büyük önem arz etmektedir. Bu sorunların çözüme kavuşturulabilmesi için ilk şart, sorunların doğru teşhis edilmesidir. Bu tespit yapılmadığı takdirde, söz konusu sorunlar daha da karmaşık bir hale gelecektir. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda bu kesime ait sıkıntıların doğru tespit edilmemesi nedeniyle süregelen bir sorunlar yığını oluşmuştur.

Ülkemizde esnaf ve sanatkârın sorunlarının net tespit edilmemesinin başta gelen nedeninin, bu kesimin toplumdaki yerini gerçek anlamda idrak edemememizden kaynaklandığını düşünüyorum. Şöyle ki: Ekonomik kalkınmanın öncelikle büyük işletmelerle sağlanacağı görüşü oldukça hâkimdir. Bu mantıkla hareket ettiğimizde, küçük işletmeleri ihmal ediyoruz ve onların ekonomik hayattaki yerini unutuyoruz. Ulusal kalkınmamızın gerçekleştirilmesi, ekonomik gelişmelerin arzu edilen seviyede sağlanabilmesi açısından, esnaf, sanatkâr ve küçük işletmelerin geliştirilmesi ve desteklenmesi doğru bir seçenek olacaktır, bu destekler sayesinde bölgelerarası eşitsizlik giderilecektir.

Günümüzde gerek büyük işletmelerin gerekse vatandaşlarımızın ihtiyaçlarının büyük bir kısmını esnaf işletmeleri karşılamaktadır. Bu kesimin sıkıntılarının tespit edilmesi ve çözümlerinin bulunması Yüce Meclisimizin yapması gereken en önemli görevdir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, nedir esnafın sıkıntısı? Neden bu kesim "siftahsız dükkân kapatıyoruz" diye feryat ediyor? Size göre bir sıkıntı yok; ama, mahalle bakkalına, kasabına, manavına göre ise sorun çok. "Vergimizi ödeyemiyoruz, Bağ-Kur primlerimizi ödeyemiyoruz, elektrik, su paralarımızı, kiralarımızı ödeyemiyoruz" diyorlar, "Sermayemiz yeterli değil, boşalan raflarımızı dolduramıyoruz" diyorlar. Minibüsçüler, taksiciler, kamyoncular "aldığımız para mazot parasını zar zor karşılıyor, hani bizim emeğimizin karşılığı" diye soruyor. Yeterli destek verilmediğinden birçoğu işini küçültmek zorunda kaldı, birçoğu da işsiz oturmakta; ama, bu insanlar yine de devlete olan sorumluluklarını ellerinden geldiği kadar yerine getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, öyle esnaflar tanıyorum ki, yarı aç yarı tok geçiniyor. Buna geçim denirse, sırf kimseye muhtaç olmayayım diye kepenk kapatmıyor, çalışıyor çabalıyor; ama, acımasız piyasa koşullarında maalesef fazla bir şey yapamıyorlar. Bağ-Kur primlerini ödemediği için hastaneye gidemiyor, hastalığını tezgâhının başında atlatmak durumunda yine onlar kalıyor.

Açlık sınırının altında geçinmeye çalışan Bağ-Kur emeklilerinden yüzde 10 oranında sosyal güvenlik destekleme primi kesilmesi de sorgulanması gereken diğer bir konudur. Onlara vermemiz gereken destekleri unutuyoruz; ama, bu kesimden vergi alırken unutmuyoruz, hatta, matrah artırımı için zorluyoruz, "ya bu kadar vergi ödeyeceksin ya da defterlerini inceleyeceğiz" diyoruz.

22 Şubat 2006 tarihinde Meclis Genel Kurulunda kabul ettiğimiz 5458 sayılı Bağ-Kur primlerinin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili kanun uyarınca müracaatlar devam ediyor; ama, esnafı şimdiden bu taksitlendirme kara kara düşündürmeye başladı, "biz taksitlendirmesine taksitlendirdik de, bunun ikisini birden nasıl ödeyeceğiz" diye düşünüyor. Bu yapılandırma ne derece başarılı olacak, hep birlikte izleyip göreceğiz.

Unutmamamız gereken bir şey var. Türkiye, genç bir nüfusa sahip. Bu nedenle, işsizlik, en önemli sorun. Bu soruna el attığımızda, en büyük istihdam, esnaf ve sanatkâr ve KOBİ'ler tarafından sağlanmakta. Bu açıdan baktığımızda, ülkemizin geleceği, esnaf ve sanatkârların çalışmalarına bağlıdır. Büyük işletmeler, teknolojik ilerleme ve rekabet usulleri nedeniyle, kendilerini emek/yoğun halden teknoloji/yoğun hale dönüştürmek zorunda. Peki, o zaman, bu kadar işsizimize nasıl istihdam olanağı sağlayacağız? İşte, bu safhada, esnaf ve sanatkârlar, bu sorunun çözümü için mihenk taşı konumundadırlar.

Türkiye nüfusunun üçte 2'si gençlerden oluşmaktadır. Bu durumu iyi değerlendirmeliyiz, meslekî eğitime ağırlık vererek ülkemiz açısından önemli bir avantaj sağlamalıyız. İddia ediyorum, esnaf ve sanatkârlar, araştırma-geliştirme, teknoloji yenileme ve meslekî eğitim açısından desteklenirse, işsizliği önlemede de en önemli kesim olacaktır.

Avrupa Birliğine giriş, sadece yasalarımızı buna uyumlu hale getirmekle olmaz; esnaf ve sanatkârımızı küresel rekabet ortamına daha iyi hazırlamamız gerekir.

Değerli arkadaşlarım, sizlere, yok olmakta olan mahallemizin dert babaları bakkallarımızdan az da olsa bahsetmek istiyorum. Bu kesimi özellikle ele aldım. Devletin, bir kişiye iş verebilmesi için ne kadar yatırım yapması gerektiğini biliyorsunuz. Bu insanlar, kendisi işin başında oldukları için ve çocuklarını işsiz gezdirmedikleri için bile, devlet için bir nimettir.

Şimdi, biz, toplum olarak bunlar için ne yapmışız bir bakalım: Büyük marketler ortaya çıkmadan ya da bu kadar yaygınlaşmadan önce ürünlerinin hemen hemen tamamına yakınını bakkal esnafı tarafından halka ulaştıran, yağ, meşrubat, deterjan ve gıda sektörü, bakkallara düşük bir kâr marjı uygulamış olmasına rağmen, büyük, hiper ve grosmarketlere neredeyse yüzde 50'lere varan kâr oranı tanıyarak, haksız rekabeti katlayarak artırmıştır. Daha düne kadar ürünlerini yurdumuzun en ücra köylerinde halka ulaştıran ve satan bu insanlara karşı bu vefasızlığı nasıl yapabiliyorlar anlayamıyorum. Demek ki, "büyük balık küçük balığı yutar" prensibi doğruymuş.

Hatta, bazı yerel yöneticilerin bir mahalle bakkalında satılacak veya satılmayacak ürünler diye ayırım yapmasını hiç anlamış değilim. Siyasî rant peşinde koşan, küçük esnafla uğraşan bu insanlar, mahallesinde açılan süper veya grosmarkette her şeyin satılmasına izin verirken, acaba, neden çekiniyorlar? Bu kuruluşların parasal gücünden mi korkuyorlar?

Değerli arkadaşlarım, hipermarketler tüketim ekonomisini kamçılıyor. Hepiniz buralara gidiyorsunuz; hiç kullanamayacağınız ve lüzumundan fazla mal satın alıyorsunuz. Bu israftır; ama, bu sistem sizi buna teşvik ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

VAHİT ÇEKMEZ (Devamla) - Örneğin, yarım kilo peynir yerine 2 kilo peynir alıyorsunuz; öyle değil mi arkadaşlar? Sonra ne oluyor; evde koyacak, depolayacak yer bulamıyorsunuz. Sonra, bir bakıyorsunuz, aldığınız gıdalar unutulmuş, bayatlamış, tadını kaybetmiş ve dolayısıyla atıyorsunuz. İsrafın boyutuna bir bakın. Eminim ki, birçoğunuz bunu yaşamışsınızdır. Oysaki, o beyaz peynirin salamuralı tenekeden yeni çıkıp, taptaze ve lezzetli şekilde size ulaşması ne kadar güzeldir. Peki, sizin alışveriş yaptığınız büyük marketler, paranız yetmediği zaman o ürünü size veriyorlar mı; hayır, vermiyorlar.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

VAHİT ÇEKMEZ (Devamla) - …ama, bakkal veriyor. Bankadan bile kredi isterken sizden kefil istiyor. Onlar kefilsiz, kefaletsiz mal veriyorlar, geriye ne zaman döneceği belli bile  olmayan.

Avrupa ülkelerinde özellikle kent merkezlerinin dışında tutulan  büyük alışveriş merkezleri, ülkemizin bellibaşlı şehirlerinde, maalesef, mahalle aralarına kadar girmiştir. Bu durum, esnaf ve sanatkârımızın uğradığı haksız rekabetin yanı sıra, çağdaş şehircilik anlayışına da aykırıdır. Esnafımızın yüzde 35'ini olumsuz etkilemekte, bu büyük alışveriş merkezlerinin çevrelerinde bulunan esnaf ve sanatkârlarımızın önemli bir bölümü kepenk kapatmak zorunda kalmıştır.

İşte, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir kez daha bu yüce kürsüden sesleniyoruz. Gelin, daha fazla gecikmeyelim ve sizler "esnafın sorunlarını biliyoruz ve gereğini yapıyoruz" söyleminizden vazgeçin. Zararın neresinden dönersek kârdır. Bu genel görüşmenin açılmasına onay verin. Bu kesimin sıkıntılarını geniş bir çerçevede masaya yatıralım ve onları ayağa kaldıralım. Şu sıralarda oturan milletvekillerimizin, inanıyorum, büyük bir çoğunluğunun ya akrabası ya çok yakın arkadaşı veya dostu esnaf. Gelin, el ele verelim, uygulanan ekonomik programların  neredeyse yok ettiği bu kesimi artık görelim. Şunu da bilelim; içlerinden gelen ve sıkıntılarını birlikte yaşayan birisi olarak  söylüyorum: Bu kesim, sorunlarına kulak tıkayanları affetmez.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Aleyhte söz isteyen, Anavatan Partisi Grup Başkanvekili, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş.

Buyurun Sayın Sarıbaş. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından verilen önerinin aleyhine söz istedim. Önce, neden aleyhe söz istediğimi izah edeyim.

Daha evvel de, gerek Anavatan Partisi olarak biz gerekse Cumhuriyet Halk Partisi birçok öneri getirdik; yani, gündemin önceliği olan, gündeme alınması gereken, vatandaşı bire bir ilgilendiren konularda öneriler getirdik. İktidar Partisi, nasıl olsa bunu kabul etmedi. Şimdiye kadar kabul etmediğine göre, Cumhuriyet Halk Partisinin, artık, böyle öneriler getirmesine karşı olduğum için, nasıl olsa İktidar anlamıyor, o halde bunu getirmenizin anlamı yok diye aleyhindeyim.

Bunu izah ettikten sonra, değerli arkadaşlar, biraz önce, gerek İktidar Partisi gerekse Anamuhalefet Partimiz tarafından dile getirilen, hakikaten Meclisimizde gerginlik yaratan bir olaya değinmek istiyorum.

Cumhuriyetimizin 85 inci yılında, Büyük Atatürk'ün Samsun'a çıktığı bugünlerde, Danıştayımıza, anayasal bir kurumumuza yapılan bu menfur saldırıyı Anavatan Partisi Grubu olarak şiddetle kınıyorum.

Değerli arkadaşlar, herkesin aklını başına toplaması lazım ve bu tür hadiselerde hiç kimsenin siyaset yapmaması lazım.

Hepimiz mevcut Anayasaya göre yemin ettik ve vazgeçilmezlerimiz var. Türk Milleti, herkes bilmeli ki, bu ülkede hiç kimse, hiçbirimiz, vazgeçemeyeceğimiz değerlerimiz var. Bakın, cumhuriyetimizden vazgeçmeyeceğiz. Beyninin arkasında veya önünde kimin ne olursa olsun, bu ülke seksenbeş yıldır cumhuriyetle yönetiliyor, cumhuriyetten vazgeçmeyeceğiz. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Demokrasiden vazgeçmeyeceğiz. Laiklikten asla vazgeçmeyeceğiz; çünkü, insana insanca düşünme, yaşama onurunu veren bir ilkeden azla vazgeçmeyeceğiz; laiklikten vazgeçmeyeceğiz. Özgürlüklerimizden vazgeçmeyeceğiz. Bağımsızlığımızdan vazgeçmeyeceğiz. Arkadaşlar, bayrağımızdan vazgeçmeyeceğiz. O al, yıldızlı, şanlı bayrak, bu ülkenin her köşesinde şerefle, şanla, onurla dalgalanacak. Bir şeyden vazgeçmeyeceğiz, devletimizden vazgeçmeyeceğiz, devletimizin anayasal kurumlarından vazgeçmeyeceğiz; çünkü, hukukun üstünlüğü dediğimiz şey, o anayasal kurumlarımızın sağladığı şey. Bir şeyden daha vazgeçmeyeceğiz, dinimizden de vazgeçmeyeceğiz. Bu ülkenin yüzde 99'u Müslüman. Haydi Müslümanlıktan vazgeçin diye de bir kaidemiz yok; dinimizden de vazgeçmeyeceğiz. Ne yapacağız; bütün değerlerimizi, bütün değerlerimizi, birlikte, örfümüzle, âdetimizle, geleneklerimizle yaşatarak; ama, devletin hukuksal kurumlarını, hukukun üstünlüğünü ve cumhuriyetin temel ilkelerini de, hep birlikte yaşayarak, yaşatarak, onları zedelemeden, bu ülkeyi, bu cumhuriyeti kuranlara yakışır bir şekilde, bugünlere getireceğiz, geleceğe taşıyacağız, gençlerimize taşıyacağız.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Dini siyasete alet etmeyeceğiz...

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, terör, maalesef, dünyanın her yerinde var ve ülkemizde de, maalesef, bugün, bir anayasal kurumumuzu vurdu. Teröristin kim olduğu, kimliği, hürriyeti, cinsi hiç önemli değil. Önemli olan, bu ülkede hâlâ terörün var olmasına seyirci kalmaktır; önemli olan, bu terörü yapanların zihninde; yani, bu ülkede çözülmemiş sorunların olmasıdır.

Değerli arkadaşlar, bundan birkaç ay evvel, Sayın Başbakan da, birçok iktidar sözcüleri de, bu Danıştayımızın 2.Dairesinin verdiği bir kararı eleştirdiler. Eleştirsinler, ona bir şey demiyorum; ama, hükümetlerin eleştirmeye hakkı yok arkadaşlar. Hükümetler eleştirme makamı, ağlama makamı değil. Herkes bilir ki, bu ülkede, yargı organları, önlerinde bulunan yasalar ve Anayasa gereğince karar verir. Yasaları ve Anayasayı yapma yetkisi de bu Yüce Meclise ait; yani, bu İktidara ait, iktidar çoğunluğuna ait; yani, bu millet, 2 Kasımda oylarını verirken, 3 Kasımda oylarını verirken, bu temel sorunları çöz, artık, gerginlik noktalarını bırakma… Bu milletin, diniyle, imanıyla hiçbir problemi yok; bu ülkenin, cumhuriyetiyle, devletiyle, laikliğiyle de bu milletin hiçbir problemi yok; ama, bu ülkede problemler var, bu ülkenin çözülmedik problemleri var. İşte, sana...

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, sizi konuya çağırmak görevim.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Konuya geliyorum efendim. Bu, gündemle ilgili bir olay, tartıştığımız olay da gündem, Meclisin gündemi.

Dolayısıyla, arkadaşlar, bu meseleleri çözmeliydik, şimdiye çözmeliydik. Şimdiye kadar, Anayasada, yasada, toplumda sıkıntı yaratan konuları, sistemde sıkıntı yaratan konuları, neyse -bunu herkes biliyor- bunları çözmeliydik.

Dört yıllık iktidarınız boyunca caka satıp gezdiniz; bunları çözmediniz. Çözmediğiniz sorunlar ülkeye sorun olmaya başladı, çözmediğiniz sorunlar kurşun olmaya başladı; çünkü, bu ülkenin içinde, birsürü yabancı-yerli vatan hainleri var ve birsürü, bu ülkenin gerilmesine, bu ülkenin enerjisini teröre, toplumun gerginliklerine harcamasını isteyenler var. İşte, onların bulduğu maşalar, onların bulduğu eli silahlı caniler, bu ülkenin gerilmesine vesile oluyor. Halbuki, hep beraber, iktidarıyla muhalefetiyle, bu ülkenin temel sorunlarını çözseydik, bu ülkenin Anayasasını, yasasını, yasalarını, insanların özgürce yaşadığı, din ve ibadet hürriyetinin yaşandığı, inanç hürriyetinin mutlak olduğu, teşebbüs hürriyetinin olduğu ve fikirlerin serbestçe -tartışmayla, serbestçe- özgürce konuşulduğu, Kürdün Türke Türkün Kürde, Alevînin Sünnîye Sünnînin Alevîye, doğulunun batılıya batılının doğuluya üstün olmadığı, herkesin, kardeşçe -bin yıllık tarih içerisinden gelen, kardeşçe- beraber, birlikte bu ülkeyi geleceğe taşıma arzusu, inancı, şefkati içerisinde yaşadığı bir ülke yaratabilirdik.

Yaratamadınız!.. Dört yıllık iktidarınızda bunu yapamadınız! Yapamadığınız gibi, sömürmeye devam ettiniz! Her çıkışınızda dediniz ki: "Bunları biz yaşıyoruz, biz biliriz." Yaşamayın, çözün arkadaşlar! Desteğe ihtiyacınız varsa, desteğe ihtiyaç… Bu meczupların, bu hainlerin çıkmasına fırsat vermeyin.

Şimdi, çıkarken bağırmış: "Allahüekber!.. Allah'ın askerî olarak yaptım!" Tövbe!.. Tövbe!.. Vallahi, yalan! Allah'a inandığına da inanmıyorum. Tövbe!.. Vallahi, yalan! (Anavatan Partisi ve AK Parti sıralarından alkışlar)

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Doğru söylüyorsun.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Ama, bunları çözün arkadaşlar. Bunları çözün, bunlara fırsat vermeyin; bunları kullananlara, bu ülkeyi gerenlere… Bu ülkenin enerjisini kalkınmasına, zenginliğine, insanların refahına yöneltecek meseleleri tartışalım burada. Biz ne yapıyoruz; kamplara ayırarak, kutuplara ayırarak, kamplar ve kutuplar siyasetiyle bunu sömürmeye devam ediyoruz.

Sadece bu konuda değil, başka konularda da aynısını yapıyoruz. Siz de yapıyorsunuz… "Efendim, muhafazakârlar bizden taraf, meseleleri çözülmesin…" Diğer arkadaşlar da, haklı olarak, onlar da laiklik üzerine… Bir tahterevalliye bindiniz; bu toplumu kamplara ayırdığınız takdirde, toplumu kendi saflarınıza çektiğiniz takdirde, mevcut İktidarınızın devam edeceğini, Cumhuriyet Halk Partisi de, mevcut Anamuhalefetliğinin devam edeceğini zannediyor…

BAŞKAN - Lütfen konuya gelelim.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Oysa, bize düşen konu; bu meseleleri akılcı bir şekilde çözmek, bu meseleleri toplumda gerginlik konusu yapmamak. Şimdi, Allah korusun, inşallah, hepsi kısa sürede acil şifalar bulurlar, acil şifaya kavuşurlar… (CHP sıralarından "Gitti, gitti… Öldü, öldü" sesleri)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Gitti… Gitti… Öldü.

ATİLA EMEK (Antalya) - Gitti.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Öldü.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Öldü mü? Allah rahmet eylesin. Bak, ben şimdi duyuyorum. Biraz önce hastanedeydim. Allah rahmet eylesin. Ailesine başsağlığı diliyorum. Sevenlerine, yakınlarına sabır diliyorum.

Bunlar olmaması gerekirdi, bu ülkede olmaması gerekirdi, yaşamamamız gerekirdi arkadaşlar. Bunlardan vicdan azabı duyuyoruz, üzüntü duyuyoruz; ama, bu meseleleri çözelim, bu meseleleri gerginlik noktası yapıp, bunlar üzerinden siyaset yaparsak, ülkeyi 1970'li yıllarda geldiğimiz noktalara taşırız. Onun kimseye faydası olmadı. Herkes bilir ki, o günlerde, ben de, o günlerde bir siyasî kuruluşun yanındaydım, onların hiçbirimize faydası olmadı. Sadece ülkemiz zaman kaybetti, sadece ülkemiz çağın gerisinde kaldı, sadece ülkemiz bize düşman olan ülkelerin oyunlarına geldi. Artık, bu oyunlara gelmeyelim ve şunu açıkça, milletimin huzurunda söylemek istiyorum: Kim ki, ne zaman, siyaset merkezden kenarlara doğru kayar ise, o ülkede, maalesef, sorunlar çözülmüyor. Çünkü, o kenar siyaseti, o uç siyaseti, bu ülkede gerginliklerin, bu ülkede çatışmanın, bu ülkede birtakım sorunları sömürmenin iktidarı oluyorlar. Onun için siyaseti merkeze taşımak, aklı salime taşımak,  sağcısıyla solcusuyla, Alevîsiyle Sünnîsiyle, Kürdüyle Türküyle, bu ülkenin geleceğini yeniden şekillendirmek ve bu bozuk sistemi değiştirmek lazım. Bakın, siz de geldiniz, bozuk sistemi değiştireceğiz diye. Bu sistem bozuk, bu sistem ahlaksız dedik; ama, en ufak, elinizi oynatmadınız. Gündeme bakın, bu sistemle alakalı hangi yasa var; hiçbiri yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RECEP GARİP (Adana) - Başkan, vicdansızlık yapıyorsunuz.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Üç aydır, dört aydır, günü savan yasalarla -günü savan yasalarla- gündemi idare etmeye çalışıyorsunuz. Cumhurun başını cumhur seçsin dedik, gık çıkmadı; gık çıkmadı! İçinizden, ne Başbakanınız ne hükümetiniz, evet, cumhurun başını cumhur seçmeli… Sistemin asıl özünün, hatanın, arızanın burada olduğunu idrak edemediniz. Bürokratik cumhuriyetten demokratik cumhuriyete geçemediniz.

Ee, peki, 357'yi bu millet size niye verdi; caka satın diye mi verdi?! Yapın bunları!

Saygılar sunuyorum arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - İkinci aleyhte söz isteyen arkadaşımız, Hasan Anğı, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Anğı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HASAN ANĞI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bugün meydana gelmiş olan menfur saldırıyı kınıyor, hayatını kaybeden değerli üyeye Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralı yargı mensuplarımıza da acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, esnaf ve sanatkârlarımızın sorunlarıyla ilgili bir önergesini gündemde öncelikli yere taşıyarak, bu konunun araştırılmasını talep etmekte. Öncelikle, bir hususu tespit etmemizde fayda var diye sözlerime başlıyorum.

Esnaf ve sanatkârımızın uzun yıllardan beri birikmiş pek çok sorunu, 3 Kasım 2002 süreciyle birlikte adım adım çözüme kavuşturulmuştur. Nedir bunlar diye baktığımız zaman, geçmiş ekonomik krizlerin getirdiği, pek çok esnafımızın ve sanatkârımızın çekinin arkasının yazılması veya senedinin protesto edilmesinden dolayı Merkez Bankasındaki takiplerde büyük sıkıntılar yaşamaktaydılar. Herhangi bir kredi talebinde veya yeni çek talebinde bulunmaları halinde sürekli bu kayıtlar önlerine gelmekte ve bu finansman imkânlarını kullanamamaktaydılar. Hükümetimizin hazırladığı tasarıyla, Yüce Meclisimizden geçen, genel olarak da sicil affı olarak bilinen bu başlık, bu alandaki zorlukların aşılmasına fırsat vermiştir. Diğer bir taraftan, birikmiş Bağ-Kur prim borçlarıyla ilgili sürekli beklenen yapılandırma da Türkiye Büyük Millet Meclisimizin geçtiğimiz dönem çalışmalarıyla ortaya kondu ve bununla ilgili yapılandırma da süratle yerine getiriliyor. Büyük bir rahatlama da esnafımıza sağlanmış oldu.

Diğer bir boyutu da, finansman imkânlarını, maalesef, özellikle reel sektörün kullanamadığı boyutta, küçük esnaf ve sanatkârımız da büyük sıkıntılar ve zorluklar içinde çok cüzî rakamlara büyük bedeller ödeyerek kullanmaktaydı. 3 Kasım 2002 öncesinde 10 milyar Türk Lirası tutarındaki bir kredi için esnafımız 1 700 000 000 TL masraf ödemek durumundaydı. İktidarımızın, esnafımıza, sanatkârımıza büyük kolaylıklar getirme adına başlattığı süreçte faiz oranları, hepinizin bildiği gibi, yüzde 55'lerden 45'lere, daha sonra kademeli olarak bugün de yüzde 13'lere kadar çekildi. Limitler 25 milyar TL'ye çıkarıldı ve yeni uygulamada da 10 milyar Türk Liralık kredi için ödenecek rakam 400 000 000 TL'ye indirildi, yani, 400 YTL'ye ve esnaf kefalet kooperatiflerimiz aracılığıyla, Halk Bankamızın kullandırttığı rakam da 4 katrilyon TL'ye ulaşmış durumda, yani, 4 milyar YTL'lik bir rakam, esnaf ve sanatkârımızın kullandığı bir kredi imkânı. Bunlardan niye bahsediyorum: AK Parti İktidarı, ilk günden itibaren, esnaf ve sanatkârımızın yaşadığı tüm zorlukları, hem bireysel boyutta esnaf ve sanatkârla ilgili hem de onların örgütleri boyutundaki sorunları gündemine almış, bunun üzerinde yeterli çalışmaları yapmış ve bunun hayata geçmesiyle de yaşayabilecekleri pek çok zorlukların ortadan kalkması için de uygulamalarda bunları görmüş olduğumuzu ifade etmek içindi. Bundan sonrasıyla ilgili de, bu yapısal değişim ve dönüşüm sürecinde, birçok meslek kolundaki sıkıntıların aşılmasındaki model geliştirmeler, yine, ilgili bakanlığımızdaki bürokratlarımızın, sivil toplum örgütleriyle birlikte yaptığı çalışmalarla, yeni döneminde, yaşanan pek çok sorunun aşılmasında yeni yollar açacağından eminiz.

Bu çerçevede, yapılan çalışmalar devam ederken, geçmiş üçbuçuk yıllık dönemde, esnaf ve sanatkârımız için ortaya konan bu tempo, bundan sonrasında da daha artarak devam edeceği için, bir genel görüşme açılmasına, bu konunun Meclis gündeminde tartışılmasına gerek olmadığı kanaatindeyiz. Kişisel olarak, bu kanaatimi burada sizlere ifade etmek için söz almış bulundum; hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Lehte söz isteyen Sayın Yaşar Tüzün, Cumhuriyet Halk Partisi Bilecik Milletvekili.

Buyurun Sayın Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; uygulanan ekonomik politikaların esnaf ve sanatkârımıza olumsuz etkilerini değerlendirmek üzere Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 101, 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına genel görüşme açılmasının lehinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuşmama geçmeden önce, bugün Danıştayımıza yapılan bu menfur saldırıyı, ben de kınıyorum. Az önce, telefonlarımıza gelen mesajdan da öğrendiğimiz kadarıyla, Danıştay üyelerimizden Sayın Mustafa Yücel Özbilgin vefat etmiştir. Kendisine, Allah'tan rahmet diliyorum, bütün yakınlarına başsağlığı diliyorum ve diğer yaralı olan Danıştay üyelerimize acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bu genel görüşme önerisi, aslında, mevcut İktidar Partisi tarafından yapılması gereken ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde, esnaf ve sanatkârımızın bugünkü içine düşmüş olduğu bu sıkıntıyı çözmemiz için görüşme yapmamızı isteyen taraf, mutlaka, İktidar Partisi olmalıydı. Oysa, Cumhuriyet Halk Partisi, bu konuda duyarlılığını bir kez daha gündeme getirmiştir.

Az önce, Sayın Milletvekilimiz, İktidar Partisi Milletvekilimiz Sayın Anğı yapmış olduğu konuşmada, esnaf ve sanatkârımızın kullanmış olduğu 1 katrilyonluk kredinin 4 katrilyona çıktığını söyledi, esnaf ve sanatkârımızın sadece kişi başına kullanmış olduğu 10 milyarlık limitin 25 milyar liraya çıkarıldığını söyledi.

Değerli arkadaşlarım, bundan daha kötü bir haber olabilir mi esnaf ve sanatkâr için?! Kullanılabilir limiti 10 milyar iken, ilgili esnaf ve sanatkârımız geri dönüşümünü sağlayamadığı için, limitini -ilgili odadan- 25 milyara çıkartmıştır. Yani, ilgili esnafın 10 milyar borcu varken 25 milyara çıkmıştır. Bunun övünülecek ve iftihar edilecek hiçbir tarafı yoktur.

Değerli arkadaşlarım, sayıları 5 000 000'a ulaşan ve 227 işkolunda faaliyet gösteren esnaf ve sanatkârımız, aileleriyle birlikte düşünüldüğünde, toplam nüfusumuzun yaklaşık yüzde 30'luk bölümünü oluşturmaktadır. Bu niteliğiyle, esnaf ve sanatkârlarımız, ekonomik ve sosyal yaşamın vazgeçilmez unsuru ve temel direğidir. Anayasamızın 173 üncü maddesinde de bu gerçeklere vurgu yapılmış ve denilmiştir ki: "Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır." Bu, Anayasamızın 173 üncü maddesi. Bu ifadelere bakıldığında, esnaf ve sanatkârların korunması ve desteklenmesi konusunda devlete görev ve yetki verilmiştir.

Esnaf, sanatkârlar ve küçük işletmeler, ekonomideki mikro kaynakları harekete geçirerek ülke kaynaklarının kullanımı açısından ekonomiye dinamizm kazandırmakta ve vergi gelirlerine, istihdama ve katmadeğere büyük katkı sağlamaktadır. Bu açıdan baktığımızda, esnaf ve sanatkârlarımızın yeterince desteklenmemesi, bölgelerarası eşitsizliklerin giderilmesinden gelir dağılımı bozukluklarına, en temel sorun işsizliğe kadar bir dizi sosyal sorunu da beraberinde getirmektedir. Büyük ekonomik krizin ardından yıllar geçmesine rağmen esnaf ve sanatkârlarımızın durumu düzeleceğine, maalesef, daha da ağırlaşmaktadır.

Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Sicil Gazetesinde yayınlanan sicil ilanlarına göre, 2006 yılının ilk iki ayında -bakınız değerli arkadaşlar- 98 400 kişi mesleği bırakırken, 38 100 kişi yeni kayıt yaptırmıştır. 2006 yılının ilk iki ayında kapanan şirket sayısının 2005 yılının aynı dönemine göre yüzde 518 oranında artış göstermesi, kriz döneminde bile görülmedik bir tablo olarak karşımıza, maalesef, çıkmaktadır. Esnaf ve sanatkârlarımızın en önemli sorunlarının başında, maalesef, sağlanan destek unsurlarının yetersizliği gelmektedir. Türkiye'de esnaf ve sanatkârlara sağlanan destek unsuru, düşük faizli kredi uygulamasıdır. Devamlılığı olmayan, zaman içerisinde ortadan kaldırılacak bu uygulama, istemleri karşılamakta, maalesef, yetersiz kalmaktadır. Üretimi ve verimliliği gözetmeyen, katmadeğeri yüksek mal ve hizmet üretimine yönlendirmeyen bu destek unsuru, Avrupa Birliği mevzuatına paralel olarak, yeni teşvik araçlarıyla desteklenmelidir. Vergi oranları konusunda herhangi bir iyileşme sağlanmadığı gibi, hayat standardı esasının yeniden getirileceğine ilişkin söylentiler, esnaf ve sanatkârımızın geleceğe dönük hesap yapmasını engellemektedir. Hiper ve grosmarketler, bugün, ülkemizde faaliyet gösteren 227 esnaf ve sanatkâr kolundan 80'ini, yani, yüzde 35'ini olumsuz olarak etkilemektedir. Bu büyük alışveriş merkezleri çevrelerinde bulunan esnaf ve sanatkârımız, işyerlerini kapamak zorunda kalmıştır. Bu konuda Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca yapılan çalışmalar da, esnaf ve sanatkârımızın sorunlarını giderecek tedbirleri içermemektedir. Bu açıdan, Avrupa Birliği mevzuatına uyumlu tedbirlerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Esnaf ve sanatkârımızın en önemli sorunlarından biri de sosyal güvenlik olanaklarının yetersizliğidir. Primlerini ödeyemeyen milyonlarca esnaf sağlık hizmeti alamamakta, alınan sağlık hizmeti de, diğer sosyal güvenlik kurumlarınca sağlanan hizmetlerin, maalesef, gerisinde kalmaktadır. Açlık sınırının altında bir maaşla geçinmeye çalışan Bağ-Kur emeklilerinden yüzde 10 oranında sosyal güvenlik destekleme primi kesilmesi, sosyal güvenlik sisteminin açıklarını esnaf ve sanatkârımızın sırtına yüklemek anlamına gelmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu teklifimizin gündeme alınmasının bir sebebi de ve önemli bir sebebi de, 6 Haziran 2006 tarihinde Esnaf ve Sanatkârlar Merkez Birliğinin genel kurulu vardır. Bu genel kurul öncesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından, burada toplanacak kooperatif başkanlarımıza, ne yapabileceğimizi ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne yapması gerektiği konusundaki düşüncelerimizi burada hemfikir olarak çıkarmamız gerekiyordu. Bizim esastaki amacımız, 6 Haziran 2006 tarihinde yapılacak olan Esnaf ve Sanatkârlar Merkez Birliğinin genel kurulundan önce, buradan bu kararların alınması konusundaki düşüncelerimizi paylaşmak istiyorduk.

Açıkçası, Sayın Anğı'nın yine dediği gibi, geçmişlerde yüzde 40'lara varan faiz oranı, bugün, bu uygulanan politikalar sayesinde yüzde 13'e düşmüştür; ancak, bu, sadece bankanın uygulamış olduğu kredi faiz oranıdır. Buna diğer masrafları ve kesintileri eklediğimizde, bu oran, maalesef, yüzde 25'lere varmaktadır. Esnaf ve sanatkârımız, yüzde 25 oranındaki faizi kaldıramamaktadır.

Bakınız, esnaf ve sanatkârlar kooperatifleri bulunan illerde bulunan esnafın geri ödeme oranı yüzde 40'lardadır; yani, yüzde 60…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Kısacası, yüzde 60'a yakın esnafımız, kooperatiften almış olduğu krediyi geri ödeyememektedir. Bu oran da resmî oranlar; yani, burada sadece siyaset olsun, muhalefet olsun diye söylediğimiz rakamlar değil arkadaşlar; yani, bu oranlar, esnaf ve sanatkârlar kooperatif birliklerini aradığınızda, illeri aradığınızda, Merkez Birliğini aradığınızda, size verilecek oranlar bunlardır. Kısacası, esnaf ve sanatkârımız, almış olduğu, kooperatifinden almış olduğu krediyi ödeyememektedir. Sizin yaptığınız sadece, bir iyileştirme, 10 milyar TL olan limitini 25 milyara çıkardınız. 10 milyarı ödeyemeyen esnafımız, bugün, 25 milyar Türk Lirasıyla karşı karşıyadır. O nedenledir ki, bizim bugünkü genel görüşme isteğimizi bir kez daha tekrarlıyorum. Bu genel görüşme isteğimizin lehinde söz aldığımı belirtiyorum. Bu konuda kaçınılacak, yok sayılacak bir sorun yoktur değerli arkadaşlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu yüce çatı bu sorunları konuşmayacak, bu değerlendirmeleri yapmayacak da kim yapacak?! Bizim istediğimiz, esnaf ve sanatkârımızın sorununu Türkiye Büyük Millet Meclisine getirelim, tartışalım, kararlar çıkaralım ve 6 Haziran 2006 tarihinde yapılacak olan Esnaf ve Sanatkârlar Merkez Birliği Kongresine elbirliğiyle gidip, esnaf ve sanatkârımıza o konuda müjde verelim istiyoruz; istediğimiz bu, farklı bir şey değil; ama, bunu yok saymanız, bunu hiç saymanız neden; anlaşılabilecek bir şekilde değildir diye düşünüyorum; Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Önerimizin kabulü yönünde oy kullanacağınıza şimdiden emin olduğum için hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, değerli bir yargıcımızı, Danıştay 2. Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'i, bu sabahki menfur saldırı sonucu aldığı yaralardan kurtulamadığı için kaybettik.

Biz, bu olayın, hukuk devleti anlayışına, cumhuriyete yönelik, Anayasaya yönelik bu olayın en kısa süre içerisinde aydınlanacağı inancıyla, Mustafa Yücel Özbilgin'e Tanrı'dan rahmet diliyoruz; ailesine, Danıştaya, tüm milletimize başsağlığı diliyoruz.

Değerli üyeler, şimdi, oylamaya geçmeden önce, Sayın Kemal Anadol'un talebiyle ilgili bilgi vereceğim.

Biliyorsunuz, Sayın Suat Kılıç'ın açıklamasını okudum; o, bilginiz tahtında; "takıyye" kelimesini Cumhuriyet Halk Partisine yönelik olarak kullanmadığını söyledi; fakat, Sayın Kemal Anadol, "takıyye" kelimesinin Cumhuriyet Halk Partililer tarafından dile getirildiği yolundaki yaklaşımı kabul etmiyor. Eğer bu konuda ısrarcıysa, bu konuda açıklama yapmak üzere kendisine söz vereceğim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Evet efendim.

BAŞKAN - Lütfen, kısa, öz ve tartışmalara, kargaşaya neden vermeyecek şekilde ve başka bir cevap hakkı yaratmayacak şekilde konuşacağınıza inanıyoruz.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, biraz önceki müzakerelerde -sözlerime başlamadan evvel- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin'in Meclise yanlış bilgi sunduğunu ve milletvekillerini yanlış bilgilendirdiğini ifade etmek zorunda olduğum için üzgünüm.

Sayın Bakan, elinde belge göstererek "Sayın Anadol'a bunu vereceğim" dedi, Danıştay 2. Daire Başkanına koruma tahsis edildiğini, İçişleri Bakanlığının belgesi olarak hepimize gösterdi. Bana vermedi Sayın Bakan; ama, Sayın Mustafa Özyurt, Bursa Milletvekilimiz ve Sayın Canan Arıtman, İzmir Milletvekilimiz, Sayın Bakana gittiler, lütfetti Sayın Bakan; fotokopisinin çıkarılmasına izin vermedi; ama, yazıyı okuttu.

Arkadaşlar, Danıştay 2. Daire Başkanı Mustafa Birden -olayın doğrusu budur- yaklaşık iki ay önce koruma istemiştir; ancak, bu talep, emniyet tarafından, sürekli koruma verilemeyeceği, ancak, çağrı üzerine koruma verilebileceği yanıtıdır burada gösterdiği, Meclise sunduğu bilginin doğrusu budur; yani, "izin verdik" diye bizi yalancı çıkarmaya, televizyon kanallarını yalancı çıkarmaya kalkışması da, ayrıca üzüntü verici bir şeydir.

BAŞKAN - "Takıyye"ye gelelim.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi "takıyye"ye de geleceğim efendim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Samsun Milletvekili arkadaşımız, muhalefet sıralarından bizleri göstererek "takıyye sözcüğünü duydum" diyerek bir tirat başlattı ve sonunda, bizim, haysiyet, onurdan yoksun olduğumuzu, Atatürk ilkelerini istismar ettiğimizi, laiklik ilkesi üzerine, istismarlar üzerine politika yaptığımızı ifade etti.

Şimdi, arkadaş, şunu çok samimî söylemek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisinin laiklik üzerindeki duyarlılığı, bir siyaset, bir politika değildir; Cumhuriyet Halk Partisinin vehmi, kuruntusu değildir. Cumhuriyet Halk Partisi, elbette, her yurttaş gibi, Anayasanın değişmez ilkesi olan laikliğe sonuna kadar sahip çıkacaktır ve Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasasında -o zaman tek parti dönemi vardı- hazırladığı Anayasada, bütün milletin…

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Anadol…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Evet, evet, evet… İtiraz etmiyorum; onu söylüyorum.

Kabul edilmiş bir maddedir. Dolayısıyla, bizim duyarlılığımız, doğal olmasına karşın, şu andaki duyarlılığımız bir vehim, bir kuruntu değildir.

Şimdi, arkadaşlar, eğri oturalım, doğru konuşalım: Son günlerde, Eyüp Belediyesi, Tuzla Belediyesi… Hangi partiden bunlar; sizin Partinizden. "Başı açık gezen kadın günahkârdır…" Sizin belediyelerinizin broşüründe yok mu bu; var.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Belediye broşürü falan değil ya…

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Ne alakası var?! (CHP sıralarından "çok alakası var" sesleri)

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ne alakası var mı canım! İşte, niye duyarlıyız; onu söylüyorum. Bu belediye CHP'li mi?! CHP'li mi?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen… Lütfen… Gerginlik yaratmadan.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakın, bu ifadeler laiklik ilkesine aykırı. (AK Parti sıralarından gürültüler)

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Ne alakası var?!

BAŞKAN - Gerginlik yaratmadan konuşun ve gerginlik yaratmadan dinleyelim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gazete haberiyle konuşuyorsun Kemal Bey.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Niye rahatsız oluyorsunuz?! Niye rahatsız oluyorsunuz canım; niye rahatsız oluyorsunuz?!

Aynı şekilde, Tuzla Belediyesinin "kızlar 9 yaşında evlendirilebilir" diye, broşüründe bu ibare yok mu?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

Sizin milletvekilinizin yayınladığı broşürde "iz bırakmadan kadın dövülebilir" diye ibare yok mu?!

Şimdi, kardeşim, o zaman, biz…

ASIM AYKAN (Trabzon) - Ana muhalefet partisisin; nelerle uğraşıyorsun ya!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - "Dört kadın" yok mu; var.

O zaman biz, ister istemez -iktidar partisi bu; yani, sıradan, marjinal bir parti değil- ne yapmak istiyorlar, nereye gidiyorlar…

Yani, şunu yapsanız…

ASIM AYKAN (Trabzon)- Türkiye'yi imar ediyoruz.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Başbakan çağırır, der ki: Sen, çöpünü topla, temizliğini yap.

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Ne imarı!.. Karanlığa götürüyorsunuz, karanlığa!

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bilmeden konuşuyor.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bir dakika ya, bir dakika… Konuşalım.

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlarım… Lütfen, dinleyin.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Başbakan, bu belediye başkanını çağırsa, "sen temizliğine bak, halkın sağlığına bak, bu işe müftüler karışır…"

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Nerede broşür?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Efendim, bu broşürler var mı yok mu?! Var mı yok mu?

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Nerelerde takılmış kalmışsınız! Çok gerilerdesiniz!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Yalan mı söylüyorum?! Yalansa, yalan deyin! Var mı?! Tuzla Belediyesinin, Eyüp Belediyesinin broşürlerinde bunlar yok mu?!

ASIM AYKAN (Trabzon) - Sayın Başkan, geriyor.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Geriyor meriyor! Bırakın ya! Var mı yok mu?! Var. O zaman, biz de haklı olarak bu memleket nereye gidiyor diye şüpheye düşüyoruz.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Ona müftü karar verir. Müftü karar versin, sen karar verme.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sonra, belediye ne zamandan beri müftülerin yerine geçti, belediye başkanları; bana söyleyin?! Müftü onurlu bir devlet memurudur, anayasal sistem içinde yeri vardır. Müftünün işine karışmaya belediye başkanının ne hakkı var?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlayın Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan; rica ederim…

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Gündeme geç.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi, niye biz kuşkucu olmayalım, niye şüphe duymayalım?! Size bir cümle okuyorum: "Tutturmuşlar, laiklik elden gidiyor!.. Yani, bu millet istedikten sonra tabiî elden gidecek yahu! Sen bunun önüne geçemezsin ki! Millete rağmen bu yürümez zaten. Sonra, nedir bu laiklik allahaşkına? Bir tarif edin diyorsun, tarif etmiyor. Bu ne menem bir şey yahu!" Recep Tayyip Erdoğan'ın 1995 yılında yaptığı konuşma! Takıyyenin tam Allah'ı bu işte, takıyyenin Allah'ı bu. (AK Parti sıralarından "Yine ortaklığı karıştırıyorsun" sesleri.)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başbakan daha dün konuştu.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Siz karıştırıyorsunuz ortalığı.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ondan sonra, bugün başka bir şey söyleyeceksiniz, 95'te de bunları söyleyeceksiniz! Yemin etmek yetmez, yemin yeterli değil. Hasan Mezarcı ile Şevki Yılmaz da bu kürsüde yemin etti; sonları belli. Aynı partide politika yapıyordunuz.

Yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Onlardan bir farkın yok.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, bir şey söyleyebilir miyim?..

BAŞKAN - Buyurun Salih Bey.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, söz verdiğiniz konunun dışında, değerli sözcü, ilgisiz, alakasız konuları buraya taşıyarak Meclis çalışmalarını engelleyip germek istemektedir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sen Suat Kılıç'ı dinlemedin mi?!

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bugünün önemine binaen herkesin daha duyarlı ve dikkatli olması lazım.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sen milletvekiline söyle onu.

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar; lütfen… Dinleyin arkadaşlar. Son derece doğal temennileri dile getiriyor; onu bari dinleyin, lütfen.

Buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Değerli Başkan, bakınız, bir belediyenin bir vakıfla ilgili herhangi bir beyanı, herhangi bir yayını, herhangi bir şahsa ait yayınından dolayı belediyenin faaliyeti gibi takdim etmek, sadece gazete bilgilerine göre konuşmaktır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Allah, Allah!..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gazete bilgilerinden hareket ederseniz, birçok şeyde yanlış beyanda bulunursunuz.

Diğer bir ifadeyi size söylemek istiyorum: Erzurum Köprüköy Belediye Başkanı Cumhuriyet Halk Partiliydi; kalpazanlıktan yakalandı. Şimdi, bunu nereye oturtacaksınız?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Partiden atarız…

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Söylediğinin ne ilgisi var; siyasî faaliyet tartışılıyor burada.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, biz, Meclisin çalışmalarına sizin hassasiyetinizi istiyoruz.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, lütfen… Lütfen, arkadaşlar…

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Sayın Başkan…

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Sİyasî Partİ Grup Önerİlerİ (Devam)

1.- (8/25) esas numaralı genel görüşme açılmasına ilişkin önergenin öngörüşmesinin, Genel Kurulun 17.5.2006 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grup önerisi (Devam)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, oylamaya geçiyoruz…

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Karar yetersayısı istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır; önerge reddedilmiştir.

10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.06

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.21

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz…

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Sayın Başkan, aradan önce de söz talep ettim; ama, beni görmediniz.

Sayın Anadol, konuşması sırasında "Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasası" diye bir ibare kullandı.

BAŞKAN - Onu düzeltti.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Tek parti döneminde…

BAŞKAN - Hayır, onun sonunu şöyle düzeltti, hatırlarsanız: O dönemde Cumhuriyet Halk Partisi tek parti olduğu için, onun döneminde hazırlanan Anayasayı diye düzeltti; yoksa, düzeltmese, ben uyaracaktım; merak etmeyin.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Tek parti de olsa, o dönemdeki Anayasaya, Cumhuriyet Halk Partisi Anayasası diyemeyiz.

BAŞKAN - İşte, onu düzeltti...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak düzeltmesi gerekiyor.

BAŞKAN - Düzeltti Hüsrev Bey, düzeltti…

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Düzeltmedi; tek parti dönemindeki Anayasa dedi.

BAŞKAN - Düzeltti… Anlaşıldı…

Daha sonra Sayın Anadol'la da görüşürsünüz, tutanaklara da bakarız, her ne kadar bundan önceki oturumda ise de, sizin aydınlanmanızı sağlamak için gerekli bilgilenmeyi yaparız.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Sayın Başkan, siz de bu ibareye katılıyor musunuz, düzelttiği şekliyle?

BAŞKAN - Hayır… Hayır… Düzeltmiş olmasaydı zaten ben uyarırdım, düzeltti. (AK Parti sıralarından "Düzeltmedi" sesleri)

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Efendim, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak düzeltmesi lazım.

BAŞKAN - Anlaşıldı…

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Anayasa hiçbir partinin malı olmaz.

BAŞKAN - Yani, her zaman Anayasa diyoruz. Her zaman Anayasa derken kastımız, Türkiye Cumhuriyetinin Anayasasıdır.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Efendim, kastının o olduğunu kendisinin ifade etmesi lazım.

BAŞKAN - O da, o zaman, Cumhuriyet Halk Partisi tek parti idi, tek parti yönetimi vardı, o dönemde hazırlanan Anayasamız diye düzeltti.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Yanlış olduğunu arz ediyorum efendim.

BAŞKAN - Sizin titizliğinizin gereğini, hemen düzelterek yaptı.

Peki arkadaşlar…

SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkanım, İçtüzüğün 69 uncu maddesine dayalı olarak söz talebim Başkanlığınıza ulaştı. Cumhuriyet Halk Partisinin Çok Değerli Grup Başkanvekili Sayın Kemal Anadol, daha önce yazılı olarak yaptığım açıklamaya rağmen, sözlerimin yanlış anlaşıldığına dayalı vurgularını tekrar etmiştir.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Suat, sen yanlış konuştun! Sen hiç konuşma!

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar…Bir dakika… Müdahale etmeyin.

Şimdi, bakın, Hüsrev Beyle ilgili konu da, sizinle ilgili konu da, İçtüzüğe göre bir önceki oturumun konuları. O konuları şimdi ele almamız mümkün değil.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - 19 dakika dinledik.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Akşama kadar mı dinleyeceğiz?! 19 dakika konuştun; yeter!

BAŞKAN - Görüşelim -oturum geçti- konuşalım…

SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkan, o zaman…

BAŞKAN - Şimdi, biz, kanun tasarılarına geçiyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Ko-misyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3 üncü sırada yer alan, Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

3.- Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1184) (S. Sayısı: 1142) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Sayın Altan Karapaşaoğlu burada.

Hükümet?.. Sayın Bakan Beşir Atalay burada.

                           

(x) 1142 S. Sayılı Basmayazı 16.5.2006 tarihli 102 nci Birleşim Tutanağa eklidir.

Geçen birleşimde tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi ve Anavatan Partisi Grubu adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali'ye aittir.

Buyurun Sayın Sali. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ OSMAN  SALİ (Balıkesir) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1142 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla ilgili olarak AK Parti Grubu adına huzurunuzdayım; hepinize  saygılar sunuyorum.

Sözlerime girmeden önce, Danıştay üyelerimize vaki menfur saldırıyı ben de kınıyorum. Vefat eden üyemize Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. Bütün milletimize geçmiş olsun.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısı, Anayasa Mahkemesinin, Türkiye İstatistik Kanununun 2 maddesinin birer fıkrasının Anayasaya aykırılığı gerekçesiyle verdiği iptal kararı üzerine huzurlarınıza getirildi. 5429 sayılı Yasanın 45 ve 56 ncı maddeleri yeniden düzenlendi, teknik olarak bir ilaveyle beraber huzurunuza geldi.

Burada ben sizlerle, Anayasa Mahkemesinin görüşleri ışığında durumu değerlendirmek istiyorum. Anayasa Mahkemesinin kararı kesindir ve gereği kanun tasarısı hazırlanarak yerine getirilmiştir ve huzurunuza gelmiştir tasarı; ama, gerekçeleri değerlendirmekte yarar var kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, yasanın 45 inci maddesinin birinci fıkrası -iptal edilen ikinci fıkra, birinci fıkrayla beraber okuyarak bir anlam kazanıyor- söyle: "Başkanlıkta; Başkan, Başkan Yardımcısı, I. Hukuk Müşaviri, Daire Başkanı, İstatistik Müşaviri, Hukuk Müşaviri, Bölge Müdürü, Türkiye İstatistik Kurumu Uzmanı, Türkiye İstatistik Kurumu Uzman Yardımcısı, İstatistikçi, Matematikçi, Mühendis ile dört yıllık yüksek öğrenim görmüş olmak kaydıyla Programcı kadrolarına atananlar, kadroları karşılık gösterilmek suretiyle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli çalıştırılabilir." Şu anda okuyacağım fıkra, iptal edilen fıkra; bu fıkra da şöyle: "Bu suretle çalıştırılacakların sözleşme usul ve esasları ile ücret miktarı ve her çeşit ödemeleri Bakanlar Kurulunca tespit edilir." Bu fıkra iptal edildi.

Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkememizin gerekçelerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Gerekçe şu: "Devlet kamu tüzelkişiliği içinde yer alan Türkiye İstatistik Kurumuna yasayla verilen görevlerin, genel ve ortak ihtiyaçları karşılamak amacıyla yapılan sürekli ve düzenli etkinlikler olması nedeniyle, kamu hizmeti olduğunda kuşku yoktur. Genel idare esaslarına göre yürütülen bu hizmetlerde görevlendirilen sözleşmeli personelin ise, Anayasanın 128 inci maddesinde belirtilen diğer kamu görevlileri kapsamında olduğu açıktır." Burayı özellikle dikkatinize sunmak istiyorum, diğer kamu görevlileri… "Anayasanın 128 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin hak ve yükümlülüklerinin, aylık ve ödeneklerinin ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenlenmesi gerektiğinden, Türkiye İstatistik Kurumunda Başkan, Başkan Yardımcısı, I. Hukuk Müşaviri, daire başkanı, istatistik müşaviri, hukuk müşaviri, bölge müdürü, Türkiye İstatistik Kurumu uzmanı, Türkiye İstatistik Kurumu uzman yardımcısı, istatistikçi, matematikçi, mühendis ile programcı kadrolarına atanan sözleşmeli personelin, sözleşme usul ve esasları ile ücret miktarları ve her çeşit ödemeleri konusunda yasal düzenleme yapılmayarak tüm yetkinin Bakanlar Kuruluna bırakılması, Anayasanın 128 inci maddesine aykırıdır." Gerekçe bu.

Değerli arkadaşlar, burada iki kavram üzerinde durmak zorundayız. Birisi, diğer kamu görevlisi kimdir. Diğeri de, kadro karşılığı sözleşmeli personel…

Değerli milletvekilleri, diğer kamu görevlisi kavramı içine kimler girer ve kadro karşılığı sözleşmeli personel diğer kamu görevlisi midir? Bu sorulara cevap bulmak durumundayız. Anayasamız, genel idare esaslarına göre yürütülen kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevleri ifa etmek üzere iki grup personel öngörmüştür. Bunlardan birisi memurlar, diğeri de kamu görevlileri.

Memur kimdir, memur, kendi teşkilat kanununda memur olarak tanımlanan veya Devlet Memurları Kanunu kapsamına giren personeldir. Diğer kamu görevlisi ise, Anayasa Mahkememizin kadro karşılığı sözleşmeli personeli diğer kamu görevlisi kapsamında sayması karşısında, diğer kamu görevlisini de ortaya koymak durumundayız; bunlar da, memur sayılmayan, ama, devletin kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevleri ifa eden diğer personeldir. Bunlar kimlerdir dersek; bunlar, hâkimler, savcılar, askerler, askerî personel, üniversitelerdeki öğretim elemanlarıdır; bunların kendi personel kanunları vardır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, kadro karşılığı sözleşmeli personel, TÜİK'te, başkan, başkan yardımcısı, daire başkanı, uzman -hepsini saydığımız için tekrar etmiyoruz- bunlar, memurdurlar arkadaşlar. Bunlar, diğer kamu görevlisi değildir. Bu kanunun ilgili maddesiyle 657 sayılı Yasada değişiklikler yapılarak bunların malî hakları detaylı olarak düzenlendi, bu kanunda düzenlendi. Efendim, yasanın, yani, Türkiye İstatistik Kurumu Kanununun 57 nci maddesinde, bunların malî hakları, her türlü malî hakları tek tek sayılmıştır; ekgöstergeleri, tazminatları, efendim, yan ödemeleri, her ne gerekiyorsa tamamı sayılmıştır, düzenlenmiştir; yani, memurların, İstatistik Kurumunda çalışan memurların malî hakları yasayla düzenlenmiştir.

Değerli arkadaşlar, bunlar memurdurlar, bunda herhangi bir tereddüt yoktur. Kadro karşılığı sözleşmeli personel statüsü kavramı sistemden çıkarılsa, hiçbir ilave düzenlemeye ihtiyaç yoktur; yani, biz, burada, Türkiye İstatistik Kurumunun başkan, başkan yardımcısı vesaireyle ilgili kadro karşılığı çalıştırılabileceklerine dair düzenlemeyi buradan çıkarsak, bunların malî hakları yasayla düzenlenmemiş duruma gelmez; yani, bunlar, yasayla düzenlenmiştir. Bu, kadro karşılığı sözleşmeli meselesi, bazı kamu personeline ilave ödeme yapabilmek ve sistemi bozmadan bunu başarabilmek için bulunmuş yan bir formüldür ve Başbakanlık merkez ve bağlı kuruluşları dışında hiçbir kurumda da uygulanmamaktadır. Bu eksik malî haklar eködemelerle giderilmeye çalışılmıştır. İlave malî hak verebilmek için bulunmuş bir çözümdür.

Diğer yandan, bu sözleşmeli personelin sözleşmesini taraflardan birisi imzalamazsa herhangi bir eksiklik olur mu; kesinlikle herhangi bir eksiklik olmaz. Ne çalışan tarafı ne işveren tarafı, bu sözleşmeleri imzalamak zorunda değildir. İmzalamazsa ne olur; imzalamazsa, bu kurumun personeli, 57 nci maddeyle getirilen düzenlemeler çerçevesinde maaşlarını almaya devam ederler. Bu bakımdan, tabiî ki, Anayasa Mahkemesinin kararı yerine getirilmiştir; ama, bu gerekçe isabetli bir tespite dayanmamaktadır değerli arkadaşlar.

Sayın milletvekilleri, diğer iptal edilen fıkra, 56 ncı maddenin birinci fıkrası. O da "Başkanlıkta, I. Hukuk Müşaviri hariç olmak üzere, tüm atamalar Başkan tarafından yapılır" düzenlemesidir. Buna ilişkin gerekçemiz de şu şekilde: Anayasanın 8 inci maddesinde, yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir denilmekte, 104 üncü maddesinde de, kararnameleri imzalamak Cumhurbaşkanının yürütme alanındaki görev ve yetkileri arasında sayılmaktadır. Anayasanın 104 üncü maddesinde sözü edilen kararnameler, kanun hükmünde kararnameler ile Bakanlar Kurulunun çeşitli kararnamelerinin yanında, üst düzey yöneticilerin atanmasıyla ilgili müşterek kararnameleri de kapsamaktadır. Üst düzey yöneticilere özellikle vurgu yapılmıştır. Yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunca yerine getirileceğinden, söz konusu kararnamelerin hukuksal geçerliliği için her iki tarafın da katılımı gerekmektedir. Buna göre, kamu politikasının tayinine katılan, etkin bir otoriteye sahip olan kuruluşların amacının gerçekleşmesinde önemli yetki ve sorumluluklarla donatılan planlama, örgütlenme, personel ve kadrolarını yöneten, denetim ve temsil gibi işlevleri yerine getiren kamu görevlilerinin üst düzey yönetici konumunda olmaları nedeniyle, bunların atamalarının da müşterek kararnameyle yapılması anayasal zorunluluktur. Yasanın 56 ncı maddesinin birinci fıkrasında, Başkanlıkta, I. Hukuk Müşaviri dışında tüm atamaların Başkan tarafından yapılacağı öngörüldüğünden, kurum içinde çok önemli görev ve yetkilerle donatılmış üst düzey personelin atanmalarında sadece Başkanın iradesi geçerli olacaktır. Örneğin, yasanın 20 nci maddesiyle oluşturulan ve programın hazırlanmasına, uygulanmasına, resmî istatistiklerin gelişimine ve işlevlerine ilişkin tavsiyelerde bulunmak, resmî istatistik ihtiyaçlarını tespit etmek, değerlendirmek ve ileriye yönelik görüş ve önerileri kapsayan çalışmalar yapmak gibi, kurumun fonksiyonunu yerine getirmesinde ve hedeflerin saptanmasında belirleyici bir yere sahip olan İstatistik Konseyinin doğal üyeleri, Kurum Başkanının yanı sıra, Başkan yardımcılarıdır. Böyle önemli görevleri yerine getirenler ile Başkanın atama yetkisi içinde bulunan diğer etkin konumdaki yöneticilerin, istatistik alanındaki politikaların belirlenmesinde ve kuruluşun amacını gerçekleştirmede önemli yetki ve sorumluluklara sahip olmaları nedeniyle üst düzey yönetici kapsamında bulundukları ve atanmalarının da müşterek kararnameyle yapılması gerektiği açıktır. Gerekçemiz bu şekilde.

Değerli arkadaşlar, komisyonda bulunan arkadaşlarımız hatırlarlar, biz, bu düzenlemeyi bilmeden yapmadık; yani, bu üst düzey görevlilerin müşterek kararnameyle atanmalarının gereksizliği üzerinde herhangi bir değerlendirmemiz olmadı. Daha ziyade, kurumun, Türkiye İstatistik Kurumunun özerkliğinin geliştirilmesi amacıyla, herhangi bir siyasî etkinin olmaması, minimize edilmesi amacıyla, bir taraftan, Başkanın süreli, beş yıllığına atanması, diğer yandan da, üst düzey yöneticilerin tamamen Başkan tarafından atanması şeklinde mutabakat sağlandı; yani, kurumun özerkliğine katkı sağlamak amacıyla yapıldı.

Burada, tabiî, Anayasa Mahkemesi kararında kullanılan "üst düzey yönetici" kavramını tartışmak durumundayız. Üst düzey yönetici kimdir? Değerli milletvekilleri, günlük dilde ve literatürde çok kullandığımız kavramın, anayasal ve yasal bir tanımı bulunmamaktadır. Üst düzey yönetici, sistemimizde henüz tanımlanmış değildir. Sadece, Anayasanın 128 inci maddesinde "üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak düzenlenir" hükmü bulunmaktadır. Anayasanın öngördüğü bu özel yasa çıksa ve bu üst kademe yöneticileri tanımlansa, bu tanımı, biz, üst düzey kamu görevlisi tanımı olarak kabul edebiliriz ve bu yönde uygulamalarımıza devam ederiz; ancak, bu yasa, bildiğiniz gibi, henüz çıkmış değildir. Çok kullandığımız "üst düzey kamu görevlisi"nin ne olduğu mevzuatta açık olmadığından bu tanım yapılmalı ve bu tartışmalar ortadan kaldırılmalıdır. Hatırlarsanız, bir ara, 3600 ve üstü ekgösterge sahibi kamu personelinin üst düzey kamu görevlisi sayılması şeklinde bir anlayış kabul edilmişti. Bu defa Anayasa Mahkememizin gerekçesinde, tanımında ise "politika belirleme, kuruluşun amacını gerçekleştirmede önemli yetki ve sorumluluklara sahip olan personel" gibi bir genelleme yapılmıştır. Tabiî ki bunun ölçüsünü koymak mümkün değildir. Herkesin önemli görevi ya da yürütme görev ve yetkisi farklı şekillerde tezahür edebilir.

Anayasa Mahkemesi kararı gerekçesinde yer alan "kararnameleri imzalamak kapsamında, üst düzey yöneticilerin atanmasıyla ilgili atama kararnamelerinin de yer aldığı" şeklindeki bir yoruma kolay iştirak etmek mümkün değildir. Üst düzey yönetici kimdir, belli değildir. Peki şu sorulamaz mı: Üst düzey yönetici müşterek kararnameyi gerektiriyor da, orta düzey yönetici niye gerektirmiyor gibi arka arkaya soruları sormaya devam edebiliriz. Burada "üst düzey yönetici" şeklinde bir yorum yapmak yerine, 104 üncü maddede cumhurbaşkanının görev ve yetkileri sayılırken "kararnameleri imzalamak" şeklindeki görev ve yetkiyi, atamayla ilgili tek düzenleme olan Anayasanın 128 inci maddesindeki "kamu personelinin atanmasıyla ilgili usul ve esaslar yasayla düzenlenir" hükmü çerçevesinde yasada cumhurbaşkanınca imzalanacağı öngörülen kararnamelerin bu kapsamda olduğunu değerlendirmek daha uygun ve isabetlidir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi kararı gereğince ve mahkeme gerekçelerine uygun olarak düzenleme yapılıp huzurunuza getirilmiştir. Ancak, gerekçelerdeki düşüncelerimi de sizlerle paylaştım. Bu düşüncelere göre, iptal edilen 2 maddenin birer fıkrasının Anayasayla çok fazla da çeliştiği kanaatinde değilim. Bundan önceki -yürürlüğe giren ve iptal edilen- 2 fıkranın Anayasayla mutabık olabileceği kanaatindeyim. Gerekçeleri dikkate alarak. Onu özellikle vurguluyorum. Anayasa Mahkememiz farklı gerekçelerle yine bu maddeleri iptal edebilir; ama, gerekçeler sonuçla çok fazla uyumlu olmamıştır.

Özetlersek; üst düzey kamu görevlisi belli olmadığından, kararnameler kapsamında üst düzey görevlileri belirlemek çok isabetli değildir. Diğer yandan, özellikle kadro karşılığı sözleşmeli personel memur olduğu halde, bunları diğer kamu görevlisi olarak tanımlayıp, buna göre de karar kurmak çok isabetli olmamıştır kanaatindeyim.

Tasarının hayırlı olması dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sürenizi aşmadınız, teşekkür ederiz.

Değerli milletvekilleri, şimdi kişisel söz istemlerine sıra geldi.

Birinci sırada Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir, ikinci sırada Doğru Yol Partisi Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.

Sayın İnci Özdemir?.. Yok.

RECEP GARİP (Adana) - İnci Hanımın yerine ben söz aldım.

BAŞKAN - Tümü üzerindeki konuşma hakkını İnci Hanımın birilerine devrettiğiyle ilgili bilgi yok bizde; kusura bakmayın.

Ümmet Kandoğan?.. O da yok.

Soru da yok.

Tasarının tümü üzerindeki…

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Peki.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.42

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.55

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

1142 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1184) (S. Sayısı: 1142) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi oylamayı tekrarlayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır; kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE İSTATİSTİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1- Ekli (1) sayılı listede yer alan Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı Sözleşmeli  Personeline İlişkin Aylık Ücret Sınırlarını (BRÜT YTL) gösteren (III) sayılı cetvel, 10/11/2005 tarihli ve 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanununa eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Enis Tütüncü, Tekirdağ Milletvekili.

Buyurun Sayın Tütüncü.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Ben konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Coşkunoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu…

Konuşma süresi gruplar adına 10'ar dakika, Hükümet adına 10'ar dakika, şahıslar adına 5'er dakika.

Süreniz 10 dakikadır Sayın Coşkunoğlu.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bugün Danıştaya olan üzücü, çok üzücü menfur saldırıyı kınıyorum. Danıştay 2. Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in toprağı bol olsun diyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Yaralananlara acil şifalar diliyorum. Bu olayların, isteyerek veya istemeyerek, kışkırtılması konusunda daha sorumlu bir siyasî anlayış içerisinde olunmasını da diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Anayasa Mahkemesinin önerisi yönünde değiştirilmiş yasa tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü olarak görüşlerimi bildirmek için huzurunuzdayım.

Türkiye İstatistik Kurumu, yaklaşık her konuda, ekonomik ve toplumsal konularda sağlıklı bir politika yürütülebilmesi için gerekli verileri toplayıp, bunları belli değerlendirmeden geçirdikten sonra, sağlıklı bir şekilde, sağlıklı analizlerden sonra sunma durumundadır. Bu görevini yaparken ne kadar önemli bir görev işlediğinin, TÜİK'in, bilincinde olduğundan eminim; fakat, bazı aksamaları da burada dikkate getirmek zorundayım, endişe verici, kaygı verici aksamaları da.

Son olarak, 31 Mart günü açıklanan istatistikler, büyüme rakamları, aynı günün öğleden sonrası revize edilmiştir. Daha sonra, 10 Nisan tarihinde yapılan bir açıklamayla, TÜİK'ten gelen bir açıklamayla, bu düzeltmenin -herhangi bir yöntemdeki düzeltme olmadığından- güncellenen, daha önceki üç çeyrekle ilgili güncellenen verilerin, yeni verilerin ortaya çıkardığı bir düzeltme olduğu açıklandı. Bu böyle olmuş olabilir. Açıklamada, geçmiş yıllardaki düzeltmeler üzerine de bir tablo sunulmuş. Bu tabloya bakarsak, bu son yaşadığımız düzeltmenin, düzeltme mertebesinde bir düzeltmenin, son sekiz dokuz yılda, olmadığını görüyoruz.

O düzeltme üzerinde biraz durmak istiyorum. Bu düzeltme, genel olarak tüm toplumumuzu çok yakından ilgilendiren bazı rakamları içeriyor. TÜİK, önce, 2005'in ilk dokuz ayında gayri safî yurtiçi hasılânın yüzde 5,5 oranında büyüdüğünü açıklamıştı; ama, sonradan, bu dokuz aydaki büyümenin yüzde 5,5 değil, 6,7 olduğunu açıkladı. Bu şekilde bir revizyon, aslında, normaldir yeni gelen ilk dokuz ayla ilgili, üç çeyrekle ilgili bilgiler içerisinde. Daha geniş bilgilere dayanılarak rakamlar düzeltilir; ancak, dokuz aylık büyüme oranı için 1,2 puanlık fark biraz fazladır. Bu, dikkat çekicidir. Bunda herhangi bir kasıt aramak istemiyor insan; fakat, biraz daha dikkatli, rakamlara bakmamızı gerektiriyor. Biraz dikkatli bakarsak, 2005 yılı boyunca, bütün yıl boyunca tarım üretiminin Türkiye'de yüzde 1,5 oranında  -1,7 diyenler vardı- küçüleceği söylenirken, son anda, tarımın yüzde 5,6 oranında bir artış olduğu kanısına nasıl varıldığı bu açıklamada görülmüyor -yeni gelen bilgiler tarımla ilgili- fakat, 1,7-1,5 civarındaki küçülmesi beklenirken 5,5 civarında, 5,6 oranında bir artış olduğu da, yine, dikkat çeken bir konu.

Diğer dikkat çeken bir konu -ki, bu, bu yıla, 2005 yılına mahsus değil; 2002'den beri büyümenin açıklanamayan bir kısmı, oraya buraya konamayan bir kısmı, istatistiksel terimde atık diyebileceğimiz bir kısmı- stok artışı olarak açıklanıyor. 2002'den  beri Türkiye'de stoklar artıyor. Bu da bir dikkat çekici nokta. Her sene büyümedeki açıklanamayan kısım, stok artışı olarak söyleniyor. Hatta ve hatta, bu konu dikkate getirildiği zaman bir TÜİK yetkilisi şu şekilde bir cevap veriyor: "Bizim stok artışı rakamlarımız ödemeler  dengesindeki net hata ve noksan kalemine benziyor." Bu ödemeler dengesindeki net hata ve noksan kalemi de, cari açığımızı yakından ilgilendiren bir rakamdır. Şimdi devam ediyorum sayın yetkilinin söylediklerine: "Orada nereden geldiği belli olmayan döviz gelirleri var." Stok artışlarında da nereden kaynaklandığı belli olmayan büyüme gerçeklenmesi tanımlanıyor.

Değerli arkadaşlar, bir ekonomi düşünün ki, ne  ödemeler dengesini nasıl finanse ettiğini ne de nasıl büyüdüğünü bilmiyor; bunu, bilinmeyenler  kısmına -önemli miktarları- aktarıyor ve bu bilinmeyen kısımlar, yıldan yıla kümülatif olarak artıyor! Ee, bu, dikkat çekici olmanın da ötesinde bir kaygı yaratıcı duruma geliyor. 

Dolayısıyla,  bu vesileyle,  TÜİK'in çalışmalarına daha özen gösterilmesini, burada, ilgili Sayın Bakandan diliyorum.

Tabiî, olay sadece TÜİK'le ilgili değil -bu arada TÜİK'i töhmet altında bırakmayalım- TÜİK de diğer kurumlardan aldığı verileri değerlendiriyor. Dolayısıyla, bu veri hassasiyeti ve verilerin daha özenli olması konusunda önemli bazı girişimlerde bulunulması gerektiğini düşünüyorum. Yoksa, bu rakamlara güven kalmadığı anda, bunun sonuçları ciddî olur. Bu rakamlar güven verici olmak zorundadır. Nitekim, bu rakamların güven verici olması için, bu rakamları değerlendirirken, biz, birtakım rasyonel düşünce, nesnel düşünce ve nedensel analizlere de girmek zorundayız. Bunu yapmamız gerektiğini istatistikle uğraşan herkes bilir.

Burada, belki, yanlışlıkla bu sözü söyledi; fakat, TÜİK Başkanının bir röportajda söylediği bir cümle, bu konuları iyi bilen insanların derhal tepkisini çekecek bir cümledir. O da şudur: "Bir şeyin gerçek olmadığını söyleyebilmek için gerçeğini bilmek lazım." Yani, bir ağaç 800 metre deniliyor. Siz, o ağacın gerçek boyunu bilmiyorsanız "bu, 800 metre değildir" diyemezsiniz… Böyle mantık olur mu; hayır… Bu, yanlış bir yaklaşımdır, bir şeyin gerçek olmadığını söyleyebilmek için gerçeği bilmek her zaman gerekmez. O şeyin, nedensel analizlerle ve başka yöntemlerle, muhakemeyle, belli ölçüler içerisinde olup olmadığı da önemlidir. Örneğin, stok artışları... Her sene stok artarsa bu ülkede, sanayiin elinde bunun rasyonel bir açıklama tarzı yoktur. Ben, elbette ki, gerçek stokları bilemem; ama, her sene Türkiye'de stok artıyor denirse ve oradan da büyüme şişirilirse "gerçeği bilmiyorsun sen, stok artırma; onun için, bu, geçerli bir itiraz değildir" demek yanlıştır. Bunlar, ciddî olarak güven sarsıcı yaklaşımlardır. Bu konuda uyarı görevini yapmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Daha başka eksikler de vardır, kaygı verici bazı analizler de vardır. Bunları da, bir fırsatta tekrar dile getireceğim. İstatistiklerin, analizler yaptığımız istatistiklerin, gerek ulusal gerek uluslararası arenalarda, işte bizim rakamlarımız dediğimiz rakamların güvenilir olması bizim güvenilir olmamızla çok yakından ilgilidir. Bunların, bu istatistiklerin hafife alınmaması gerektiğini…

Bütün kurumların, sadece TÜİK'in değil bütün kurumların bu konu üstünde özenle durmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gruplar adına başka söz istemi yok.

Şahsı adına, Adana Milletvekili Recep Garip...

RECEP GARİP (Adana) - Konuşmayacağım.

BAŞKAN - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan?.. Yok.

O zaman, soru da yok, önerge de yok.

Maddeyi ekli listeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 5429 sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 45 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Sözleşmeli olarak Başkanlıkta fiilen çalışan personele, bu Kanuna ekli (III) sayılı cetvelde unvanlar itibarıyla yer alan taban ve tavan ücretleri  arasında kalmak üzere, Başkan tarafından belirlenecek tutarda aylık brüt sözleşme ücreti ödenir. Başbakanlık merkez teşkilâtında sözleşmeli olarak çalıştırılan emsali personelin yararlandığı ücret artışlarından Başkanlıkta çalışan sözleşmeli personel de aynı usûl ve esaslara göre aynen yararlandırılır. Bu personel T.C. Emekli Sandığı ile ilişkilendirilir. Söz konusu personele, çalıştıkları günlerle orantılı olarak (hastalık ve yıllık izinleri dahil) ocak, nisan, temmuz ve ekim aylarında birer aylık sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödenir. Bunlardan üstün gayret ve çalışmaları sonucunda emsallerine göre başarılı çalışma yaptıkları tespit edilenlere Başkanın teklifi, ilgili Bakanın uygun görüşü üzerine Başbakan onayı ile haziran ve aralık aylarında birer aylık sözleşme ücreti tutarına kadar teşvik ikramiyesi ödenebilir. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar ile söz konusu personele yapılacak diğer ödemeler Bakanlar Kurulunca tespit edilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Atilla Kart, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 1142 sıra sayılı İstatistik Kanunuyla ilgili tasarının 2 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle, Danıştay 2. Dairesine yönelik olarak vuku bulan organize saldırıdan dolayı, bu saldırıyı şiddetle lanetlediğimi öncelikle ifade etmek istiyorum.

Bu saldırı sonucunda, organize bir şekilde gerçekleşen bu saldırı sonucunda hayatını kaybeden Mustafa Yücel Özbilgin'e Tanrı'dan rahmet diliyorum; ailesine, yargı camiasına ve ulusumuza da, yine, başsağlığı diliyorum; yaralananların da sağlıklarına kavuşmasını öncelikle temenni ediyorum, diliyorum.

Geldiğimiz aşamada, bu tasarının esasını yine değerlendireceğim; ama, burada, hiçbir polemiğe yol açmadan, fakat, tamamen sorumluluk duygusuyla, kısa bir değerlendirme yapmak durumundayım. Bu değerlendirmemi yaparken, teatral gösteri yapmaya tenezzül etmeden, burada yeni provokasyonlara yol açacak değerlendirmelere girmeden, bu değerlendirmemi ana hatlarıyla yapmak istiyorum.

Geldiğimiz aşamada şu yanlışı yapıyoruz değerli arkadaşlarım; bunu siyasî iktidar olarak yanlış yapıyoruz, bakan olarak bu yanlışı yapıyoruz, siyasî iktidar sözcüleri olarak bu yanlışı yapıyoruz: Bu olayda, bizler, yargı yerine geçerek; yani, bu eyleme yönelik olarak, yargılama mercii yerine geçerek, Ceza Kanunu anlamında, bu olayın azmettirenleri kimlerdir, iştirakçileri kimlerdir; bu değerlendirmeyi yapmak durumunda değiliz, böyle bir yetkimiz yok, böyle bir sıfatımız yok ve burada, biz, adlî anlamdaki azmettirmeden veya iştirak hükümlerinden, iştirak faillerinden söz etmiyoruz. Burada, bizim yaptığımız değerlendirmenin esası nedir; böyle bir sonuca, böyle bir eyleme, siyaseten cesaretlendirici bir eylemde bulunduk mu, bir davranışta bulunduk mu, siyaseten himaye eden bir tavır içine girdik mi ve siyaseten yönlendiren bir siyaset anlayışı ve uygulaması içine girdik mi girmedik mi? Sorunun esası bu değerli arkadaşlarım, olayın esası bu. Bunu, tabiî, ifade ederken, hemen, şunu, tamamlayıcı bir şekilde söylüyorum…

BAŞKAN - Konuya gelelim.

ATİLLA KART (Devamla) - Evet, Sayın Başkan, hemen geliyorum.

Bu ve benzeri saldırılara siyaseten ortam hazırlayanları tarihî ve vicdanî sorumluluklarıyla baş başa bırakmanın yanında, elbette, bunu, siyaset zemininde de anlatmaya devam edeceğiz; bu olayın faillerini, sorumlularını kamuoyuna anlatmaya devam edeceğiz.

Bu aşamada, hemen, yeri gelmişken şunu ifade etmek istiyorum: Delilleri yönlendirmeye yönelik, olayla ilgili delilleri yönlendirmeye yönelik, delilleri karartmaya yönelik çaba ve arayışları da, maalesef, bu kürsüden, ibretle görüyoruz ve dehşetle izliyoruz. En üst düzeyde, delilleri yönlendirme, delilleri karartma gayretinin, çabasının hemen başladığını görüyoruz. O zaman, siyaseten sorumluları araştıralım derken, ne kadar haklı olduğumuz, bu endişelerimizde, bu kuşkularımızda ne kadar haklı olduğumuz, bu kürsüden, bir defa daha ortaya çıkıyor.

İşte, bu geldiğimiz aşamada, bu konuda, sonuç olarak, şunu söylemek istiyorum: Milletin vekilleri olarak, yürütme organından gelebilecek her türlü müdahaleye prim vermeyerek, özgür irademizle, sorumluluk duygusuyla ve sağduyuyla hareket etmemiz gereğini, bir defa daha, önemle vurgulamak gereğini duyuyorum.

Bu değerlendirmelerden sonra, tasarıyla ilgili konuya giriyorum değerli arkadaşlarım. Bakın, bu tasarı, Kasım 2005 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkmış, kanunlaşmış, Kasım 2005. Ondan sonra, Sayın Cumhurbaşkanı birkaç madde yönünden veto etmiş; bu vetoya rağmen, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, ilk görüşümüzde ısrar etmişiz, hiçbir gerekçe getirmeden, ısrar etmişiz. Sayın Cumhurbaşkanı, bu tasarıyı Anayasa Mahkemesine götürüyor ve Anayasa Mahkemesi 19 Aralık 2005 tarihli kararıyla iki temel noktada iptal hükmü veriyor. Tekrar ifade ediyorum; bu tasarının esası, Türkiye İstatistik Kurumunun yeniden yapılanması ve verimli çalışmasıyla ilgili esasları düzenleyen bir tasarı.

Burada, Anayasa Mahkemesi hangi gerekçeyle iptal kararı veriyor, onu hemen arz etmek istiyorum: Anayasa Mahkemesi, sözü edilen kanunun 45 inci maddesinde yer alan "bu suretle çalıştırılacakların sözleşme usul ve esasları ile ücret miktarı ve her çeşit ödemeleri Bakanlar Kurulunca tespit edilir" hükmü ile 56 ncı maddede yer alan "Başkanlıkta I. Hukuk Müşaviri hariç olmak üzere tüm atamalar Başkan tarafından yapılır" hükümlerini iptal ediyor. Bu iptal kararı, 21 Şubat tarihinde Resmî Gazetede yayımlandığı için, Anayasanın ilgili maddesi gereğince, biliyorsunuz, üç ay içinde- yani, 21 Mayıs tarihine kadar, bu konuda, yeni yasal düzenlemeyi yapmak gerekiyor. İşte, o amaçla, bu yasal düzenlemeyi, hükümet, Genel Kurul gündemine getirmiş durumda.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı, hem sonuç ve hem de gerekçe olarak doğru olan bir karar. Siyasî iktidar, maalesef, 22 nci Yasama Döneminde genel olarak yaptığı gibi, kurumsal yapılara ilişkin düzenlemelerde atamayla ilgili yasal ve anayasal çerçeveleri bertaraf etmek ve böylece kadrolaşabilmek amacıyla düzenlemeler yapmak istemiş; biraz evvel anlattığım süreç içinde, bu düzenlemeler, zaman zaman Cumhurbaşkanlığı makamından ve zaman zaman da Anayasa Mahkemesi tarafından, anayasal sorumluluğun gereği olarak engellenmiştir. Bu aykırılıklar, o zaman da, Grubumuz tarafından, komisyon ve Genel Kurul aşamalarında hep dile getirilmiş; ancak, hukuka saygılı olmayan ve mutlaka kadrolaşma amacında olan siyasî iktidar, hukuk tanımaz tavrını ısrarla sürdürmüştür.

Siyasî iktidarın bu anlayış ve uygulamalarının, hukuk sistemimizde ve kurumlarımızda yarattığı tahribatın yeni bir örneğini bu süreç içerisinde yaşadık. Hukuk tanımaz bu sürecin sonucunda, yeni ihtilafların ve tahribatların doğması kaçınılmazdır. Bir başka deyimle, kanun yaparken, bir taraftan da yeni kompleks ihtilaflara yol açıyoruz. 22 nci Yasama Döneminin -yine üzülerek ifade ediyorum- tipik ve karakteristik özelliği bu olmuştur.

Bunları soyut ifadeler olarak anlatmıyorum değerli arkadaşlarım. Bunlar, maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22 nci Yasama Döneminin temel gerçekleri.

Bunları, bu somut tasarı yönünden de, bu tahribatları bu somut tasarı yönünden de anlatmak istiyorum. Bu tahribatlar, kamu yönetiminde ne gibi sonuçlara yol açıyor ne gibi onarılmaz sonuçlara yol açıyor; bunları görmemiz gerekiyor, bunları, milletvekili sorumluluğumuzun gereği olarak, artık, bu dördüncü yılın sonunda görmemiz gerekiyor, dördüncü yılın bitmek üzere olduğu bu dönemde bunları görmemiz gerekiyor.

Burada, hemen, şunu ifade etmek istiyorum: Tabiî, Türkiye Büyük Millet Meclisi, elbette, bir yasama görevini yaparken belli siyasî takdir ilişkileri içinde, sorumluluk ilişkileri içinde, kendi görüşünde diretebilir. Bu, millî irade olmanın temel özelliğidir, temel yansımasıdır; ama, belli bir konuda, artık, o konuda Anayasa Mahkemesinin, evrensel hukukun, Cumhurbaşkanlığı makamının görüşleri ortaya çıkmış ise, bu, bir istikrar kazanmış ise, o zaman, bütün bunları bile bile, aynı tasarıda ısrar etmenin, direnmenin bir anlamı olabilir mi, bir açıklaması olabilir mi; bunları sorgulamamız gerekiyor, bunları değerlendirmemiz gerekiyor.

Bakın, ne gibi tahribatlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlayın Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) - Sayın Başkanım, ben bu maddeyle ilgili konuşmamı burada bitiriyorum. 3 üncü maddede bu konudaki görüşlerimi anlatmaya devam edeceğim.

Genel Kurulu bu aşamada saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sürenize riayet ettiğiniz için teşekkür ediyoruz.

Madde üzerinde 1 önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanununun 45 inci maddesinin birinci fıkrasının "Başkanlıkta; Başkan, Başkan Yardımcısı, 1. Hukuk Müşaviri, Daire Başkanı, İstatistik Müşaviri, Hukuk Müşaviri, Bölge Müdürü, Türkiye İstatistik Kurumu Uzmanı, Türkiye İstatistik Kurumu Uzman Yardımcısı ile dört yıllık yüksek öğrenim görmüş olmak kaydıyla diğer kadrolara atananlar, kadroları karşılık gösterilmek suretiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli çalıştırılabilir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Muhsin Koçyiğit

Hüseyin Özcan

Dursun Akdemir

 

Diyarbakır

Mersin

Iğdır

 

Serpil Yıldız

İbrahim Özdoğan

Süleyman Sarıbaş

 

İzmir

Erzurum

Malatya

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Şimdi, önerge sahipleri burada olmadığına göre, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Türkiye İstatistik Kurumunda iki statüde personel çalışmaktadır. Sözleşmeli statüde çalışanlar 4 yıllık fakülte mezunu olup toplam 817 kişidir. Kadrolu toplam 776 kişi çalışmakta bunların 302'si 4 yıllık fakülte mezunudur. Her iki statüde çalışanlar kurumun sürekli ve aslî işlerini aynı sorumluluk ve özveriyle yerine getirmektedir. Özlük ve ücretlerinde de eşitliğin sağlanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 5429 sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 56 ncı maddesinin bi-rinci fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Başkanlıkta, Başkan Yardımcıları, Birinci Hukuk Müşaviri, Daire Başkanları ve Bölge Mü-dürleri, Başkanın önerisi üzerine müşterek kararname ile, bunların dışında kalan diğer personelin atamaları ise Başkan tarafından yapılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Atilla Kart, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kart.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. 3 üncü madde üzerinde, Grubumun görüşlerini anlatmaya devam ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2 nci maddeyle ilgili değerlendirmelerimde, siyasî iktidarın hukuk tanımaz uygulamalarının Anayasamızda ve hukuk devletinde yarattığı tahribatları, bu süreçleri anlatmaya başlamıştım. Bunları İstatistik Kanunu özelinde, somutunda, bu aşamada, yine anlatmaya devam edeceğim.

Bakın değerli arkadaşlarım, ne gibi tahribatlara yol açıyoruz; bunları,  lütfen, artık, görmemiz gerekiyor. Bunları, sizlerle, bir defa daha, bu tasarının somut örneğinde paylaşmak istiyorum.

Bilindiği gibi, iptal kararları geriye yürümez, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümez. Bu ilke karşısında, hukuka aykırı olan bu tasarıyla, bu kanunla, kurum başkanı tarafından şimdiye kadar yapılan bütün atamalar geçerli olacak ve bu arada, 21 Mayıs tarihine kadar yapılan atamalar da geçerli olacak! Ümit ve temenni ederiz ki, hiç olmazsa, hukuka biraz saygısı olan, asgarî ölçülerde saygısı olan bir siyasî iktidarın, hiç olmazsa, 19.12.2005 ve 21.2.2006 tarihinden itibaren üst düzey görevlilere yeni bir atama yapmamış olmasını temenni ediyoruz. Ama, hemen şunu da açık yüreklilikle ifade edeyim ki, bu siyasî iktidarın, zaten, temel amacı bu. Bunu, üzülerek, ifade ediyorum. Bir taraftan, hukuka aykırı, Anayasaya aykırı yasal düzenleme yapmak -bunun iptal edileceğini bile bile, öngöre göre- bu arada da, o aradaki üç aylık boşluktan, dört aylık boşluktan istifadeyle, o kadrolaşmanın, o kurumsallaşmanın yeni adımlarını atmak. Türkiye'nin gerçeği bu, bu siyasî iktidar dönemindeki gerçeği bu.

Bakın, bu yeni yapılacak düzenlemeyle, müşterek kararnameyle ataması öngörülen bir bölge müdürünün, daha önce başkan tarafından ataması yapılsa bile, görevden alınmak istenmesi halinde müşterek kararnamenin düzenlenmesi gerekmektedir.

Bu siyasî iktidar döneminde, yani, 58 ve 59 uncu Hükümetler döneminde, kamu yönetiminde ve bürokraside yapılan tahribatın örneklerini bu tasarıda gördüğümüzü hep ifade ediyorum. Bu tahribat sebebiyledir ki, kamu yönetiminde vasıfsız kadrolaşma başlamış, bunun sonucunda da, doğal olarak, kamu hizmeti verimliliğinin düşmesi sonucu doğmuştur ve böyle bir durumun da, kamu yönetiminde kaosa yol açması sonucu doğmuştur.

Kamu yönetimi kültürü ve disiplini olmayan bu siyasî iktidarın, bu haksız ve hukukdışı uygulamaları sebebiyle, kamu hizmeti, her alanda aksamaya başlamıştır. Sayın Başbakan da, kendince, bu süreci "bürokratik oligarşi" olarak izah etmeye çalışmaktadır.

Siyasî iradenin yanlış ve haksız uygulamalarının sorumluluğunu ve bedelini kendisinde aramak yerine, başkalarını suçlayan sorumsuzca anlayışın yeni bir örneğini, yine, bu tasarıda da görüyoruz, benzer tasarıda da görüyoruz. Daha ötesini söylemek istiyorum; kifayetsiz ve muhteris bir yönetim anlayışının yarattığı tahribatlardan söz ediyorum değerli arkadaşlarım. Türkiye'nin, şu anda karşı karşıya kaldığı tablo budur.

Sayın Başbakanın, kamu yönetimi kültüründeki yetersizliğinin -başta Sayın Başbakan olmak üzere- Sayın Başbakanın kamu yönetimi kültüründeki yetersizliğinin yarattığı tahribatları, toplum olarak, her geçen gün, yeni örnekleriyle, maalesef, çekiyoruz.

Bakın değerli arkadaşlarım, siyasî iktidarın üst kademeleriyle yakın ilişki içinde bulunan, İstatistik Kurumundan söz ediyorum; isim vererek, kurum vererek söylüyorum. Siyasî iktidarın üst kademeleriyle yakın ilişki içinde bulunan beden eğitimi bölümü mezunu olan kişiler, tamamen siyasî ve kişisel ölçülerle, İstatistik Kurumu gibi teknik bir kuruma Başkan Yardımcısı olabiliyor değerli arkadaşlarım! İstatistik konusunda hiçbir bilgi ve becerisi bulunmayan bu kişiler ve bunların oluşturdukları kadrolar, büyüme, kalkınma, enflasyon gibi konularda çalışmalar yapıyorlar. Bu niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşma sebebiyledir ki, Kurum, İstatistik Kurumu iş yapamaz hale gelmiş, 2003 yılı sanayi sayımı ve anket sonuçlarını dahi açıklayamaz hale gelmiştir. Kurumda, İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı bir sürgün mekanı haline gelmiştir. Bunlara, umarım, Sayın Bakan, ilgili Bakan, çıkıp, demagoji yapmadan, dürüst bir şekilde ve somut bir şekilde açıklama getirir.

Bu şekildeki niteliksiz kadrolaşma sebebiyledir ki, bu görevlere, hak etmeden ve paraşütle gelenler, kendilerini, devletin memuru olarak değil, partinin memuru olarak görmeye başlamışlar. İşte, değerli arkadaşlarım, parti devleti olma süreci budur. Eğer, kamu yönetimindeki memurları, siz, devletin memuru olmaktan çıkarıp, parti devleti sürecinde kullanmaya başlarsanız, bundan daha büyük bir tahribat kamu yönetiminde söz konusu olamaz. Onlar ne yapıyorlar o zaman; kendilerini partinin memuru olarak görmeye başladıkları için, devletin kendilerine teslim ettiği resmî internet sitelerini kişisel husumet ve öfkeyle kullanarak, köşeyazarlarına hakaret etme cesaret ve cüretini gösterebiliyorlar, kendilerinde bu misyonu görüyorlar, kendilerini devletin memuru olarak görmüyorlar, o siyasî iktidarın memuru olarak görüyorlar.

OSMAN KILIÇ (Sivas) - Nereden biliyorsun?!

ATİLLA KART (Devamla) - Bunları ezbere konuşmuyorum Değerli Milletvekili arkadaşım. İstatistik Kurumundan söz ediyorum, isimden söz ediyorum. Gelişigüzel, soyut olarak kullandığım şeyler değil; isim vereyim size, isim vereyim değerli arkadaşım. Sayın Ömer Demir'in -Kurum Başkanının- verdiği cevaplara dayanarak bunları söylüyorum; gelişigüzel konuşmuyorum. Bakın, bunun devamında ne oluyor; bunun devamında şunları yaşıyoruz... Yeni yapılacak olan düzenlemeyle getirilmek istenen düzenlemeye, esas itibariyle, diyeceğimiz yok. Gelinen aşamada, aradan beş ay, altı ay geçtikten sonra böyle bir düzenlemenin yapılmış olmasını elbette olumlu görüyoruz; ama, bakın, İstatistik Kurumundaki o ilgili memurun bu yazışmasından sonra, Kurum Başkanı, ilgili yazara ne diyor biliyor musunuz; diyor ki: "Bravo! O arkadaşımız medenî cesaret sahibiymiş, düşüncelerini dile getirmiş." Bunlar, resmî belgelerde, soru önergelerine verilen cevaplarda; oradan dayanarak söylüyorum, gelişigüzel, soyut bir şekilde söylemiyorum.

Devam ediyorum, böyle bir…

OSMAN KILIÇ (Sivas) - İsim verecektiniz…

ATİLLA KART (Devamla) - İsim vereyim efendim, peki, isim vereyim.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Sayın Kart, CHP il başkanlarının valilik yaptığı dönemleri unutmayın…

ATİLLA KART (Devamla) - Biz, şimdi, geçmiş dönemleri tartışmıyoruz değerli arkadaşım…

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar…

ATİLLA KART (Devamla) - Geçmiş dönemleri tartışmıyoruz; neyi tartıyoruz şu anda…

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim…

Siz Genel Kurula hitap edin.

ATİLLA KART (Devamla) - Şu anda neyi tartışıyoruz; İstatistik Kurumunun yapılanmasıyla ilgili bir tasarıyı tartışıyoruz. Şu söylediklerime, bu tasarı kapsamında bir cevabın varsa, Sayın Bakanın bir cevabı varsa, buyursun gelsin. Şu söylediğinin bir mantığı var mı?!

BAŞKAN - Sayın Kart, siz…

ATİLLA KART (Devamla) - Şu, milletvekilliği göreviyle, sorumluluğuyla bağdaşıyor mu?!

BAŞKAN - Atilla Bey, siz, Bayram Beyle diyaloğa girmeyin, Genel Kurula hitap edin.

ATİLLA KART (Devamla) - Efendim, önümdeki tasarının değerlendirmesini yaptım…

BAŞKAN - Bayram Bey, siz de müdahale etmeyin.

ATİLLA KART (Devamla) - Bak değerli arkadaşım, sizin sorunuza cevap veriyorum: Cemali Bağcı, o yazışmayı yapan, o internet sitesini kullanan kişi, Cemali Bağcı. Şu anda…

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Olmaması için sebep var mı?!

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.

ATİLLA KART (Devamla) - Yani, bu gayet olağan mıdır diyorsunuz?!.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Hayır hayır, olmaması için sebep var mı?!.

ATİLLA KART (Devamla) - Bu gayet olağan mıdır diyorsunuz?..

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar, lütfen…

ATİLLA KART (Devamla) - Neyi anlatmaya çalışıyorum, niye anlamak istemiyorsunuz?!

BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap edin…

ATİLLA KART (Devamla) - Kendisini partinin memuru olarak gören bir kamu yönetimi anlayışından söz ediyorum. Bunun ne kadar tehlikeli olduğunu, bunun ne kadar onarılmaz tahribatlar yarattığını, bunları anlatıyorum. Bunları neden anlamak istemiyorsunuz?!

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Yani, kim olursa oraya uygun olacak size göre?! Kimi getirmemiz gerekiyor?!

ATİLLA KART (Devamla) - Bakın, kim olursa, işte onu söylüyoruz, nedir onun ölçüsü; bunun ölçüsü gayet açık, Amerika'yı keşfetmeye gerek yok. Bunun ölçüsü nedir; kıdem ve liyakattir. Siz, Devlet İstatistik Kurumu gibi teknik bir kurumun -bunu anlatmaya gerek yok, bundan daha teknik bir kurum olabilir mi- başına, beden eğitimi bölümü mezunu olan kişiyi, zamanında Türkiye Büyük Millet Meclisinin şu andaki Başkanının danışmanı olmasından başka bir özelliği olmayan bir kişiyi, salt bu ölçüyle getirdiğiniz zaman, işte bu tahribatlar doğuyor. Bunları halen görmezden mi geleceksiniz?! Bunları halen inkâr mı edeceksiniz?! Bakın, ne oluyor o zaman biliyor musunuz; o insanlar, kamunun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen Atilla Bey.

ATİLLA KART (Devamla) - … devletin memuru olmaktan çıkıp, parti memuru olduğu zaman, parti devleti anlayışıyla hareket ettiği zaman ne oluyor; bakın, şu oluyor: Bu dönemde ne çıktı ortaya, Türkiye İstatistik Kurumuyla ilgili olarak söylüyorum: Bu Kurumun hazırladığı raporlarda rakamlarla oynandığı, büyümenin yüksek gösterildiği, enflasyon rakamlarının doğru olmadığı, Merkez Bankasının turizm ve işçi gelirleriyle ilgili yeni hesap yöntemlerinin dikkate alınmadığı, bu durumun İstatistik bültenlerinde dipnotla açıklanmadığı, böylece gelirlerin mükerrer yazıldığı, yapılan çalışmaların bilimsel ve objektif esaslara uygun olmadığı, bu durumun Türkiye'nin uluslararası platformda istatistikî güvensizlikle karşılanmasına yol açtığı ve bu sürecin devam ettiği, büyüme rakamlarının hormonlu olduğu, bütün bu işlemlerin bilinçli olarak yapıldığı ve kamuoyunun yanıltıldığı, yanlış bilgilendirildiği yolunda kamuoyunda ve teknik kurumlarda ciddî kuşkular doğmuş durumdadır.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Kim tespit ediyor bunu?

ATİLLA KART (Devamla) - Teknik kurumlar bunu tespit ediyor, ben tespit etmiyorum. Bu konudaki çalışmaları takip ettiğiniz takdirde, bu değerlendirmeleri, bu eleştirileri görürsünüz.

Bakın…

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Güvenilir olduğu neye göre…

ATİLLA KART (Devamla) - Bunun bilimsel ölçüleri vardır, bunun bilimsel kaynakları vardır, bunun bilimsel platformları vardır.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, siz Atilla Beye müdahale etmeyin, Atilla Bey de Genel Kurula hitap etsin ve konuşmasını tamamlasın.

Buyurun Atilla Bey.

ATİLLA KART (Devamla) - Bakın değerli arkadaşlarım, lütfen, gerçekten, milletvekili olmanın sorumluluğuyla bu uyarıları yapmak gereğini duyuyorum.

Bir siyasî iktidar…

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Kamuoyunda yok, sizde var sadece.

ATİLLA KART (Devamla) - Bakın, olayın ideolojik boyutunu bir tarafa bırakıyorum, ideolojik kadrolaşmayı bir tarafa bırakıyorum; onun değerlendirmesi ayrıca yapılmalı elbette; o konudaki kaygılarımız, endişelerim, kuşkularımız ayrıca yapılmalı, değerlendirilmeli, onu bir tarafa bırakıyorum; ama, daha farklı bir süreçten söz ediyorum, kurumların çökertilmesinden söz ediyorum, vasıfsız kadrolaşma sebebiyle kurumların işlevini kaybetmesinden, içinin boşaltılmasından söz ediyorum. Bir siyasî iktidarın o ülkeye verebileceği en büyük tahribat budur ve maalesef, bu, nereden kaynaklanıyor; bu -olayın ideolojik boyutunu yine bir tarafa bırakıyorum- kifayetsiz ve muhteris bir yönetim anlayışının. -Sayın Başbakandan başlayarak bunu söylüyorum. Tekrar ifade ediyorum, kifayetsiz ve muhteris bir yönetim anlayışının- yarattığı bu tahribatların artık önlenmesi gerekiyor ve bu konuda da temel sorumluluğun Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğunu bir defa daha ifade etmek gereğini duyuyor; yine bu noktada, hepinizi sağduyuyla ve sorumluluk duygusuyla görevinizi yapmaya bir defa daha davet etmek gereğini duyuyor; Genel Kurulu, bu düşüncelerle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, gruplar adına veya şahıslar adına başka konuşmacı yoksa, Hükümet adına bir iki cümle söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Var efendim.

Şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Recep Garip.

Buyurun Sayın Garip. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1142 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, özellikle bugün, Türkiye'nin birliğine, beraberliğine, birikimlerine karşı hunharca yapılmış olan saldırıyı şiddetle kınıyorum, hayatını kaybeden Mustafa Yücel Özbilgin'e rahmet diliyorum, yakınlarına sabır ve hastalarımıza da acil şifalar diliyorum.

Hepimiz biliriz ki, istatistikler toplumlara yol gösterir, devlete yol gösterir, duruma dikkat çeker, dün ile bugünün durumunu ortaya koyar. İstatistikler, genel anlamda durum değerlendirmesidir; gelecekle ilgili ülkenin planlama yapmasını sağlar, ülkenin ekonomik büyümesini, bütün alanlardaki büyüme ve küçülme oranlarıyla ilgili istatistiksel bilgiler, ülkenin geleceğini şekillendiren bilgilerdir.

Devlet İstatistik Enstitüsü rakamları, Türkiye'nin bütün bilgilerinin istatistiksel değerlendirmeleri sonucunda, dünya devletleri içerisindeki duruşunu ortaya koyması açısından önem arz eder. O nedenle, bugünkü konuşmuş olduğumuz yasadaki düzeltilmesi gereken hazırlıklar yapılmış ve birazdan üzerinde duracağımız konuyla, oylamayla da sonuçlanacak.

Ancak, biraz önce, Sayın Atilla Kart'ın ifadelerinde üzerinde durulması gereken oldukça önemli söylemler var ve insan hayretle dinlemek durumunda kalıyor. Türkiye'nin, Anadolu'nun nasıl düşündüğünü, Anadolu insanının hayata nasıl baktığını, onların gören gözünün, duyan kulağının kimler olduğu konusunda, sanıyorum toplumun dışından, bir yerlerde dolaşarak geliyorlar, duruyorlar diye düşünüyorum. 2007 seçimlerinde hep birlikte yaşayacağız ve göreceğiz ki… İsterseniz, bu konuşulanları kamuoyuna bir soralım, halka bir soralım; halk ne söylüyor, halk ne düşünüyor; bunları çok ciddî noktada anket yapmak gerekiyor. Bunlar da istatistiksel bir sonuçla halkın karşısına çıkıyor ve bizlerin karşısına çıkıyor.

Onun için, afakî sözler yerine, "kamudaki kurumların çökertilmesi" gibi ifadeler yerine, ülkenin içe kapanık yüzünü dünya ülkelerine karşı döndüren Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ortaya koymuş olduğu misyon yerine, ihtiras sizdedir diye düşünüyorum, karamsarlık sizde, hoşgörüsüzlük sizde, tahammülsüzlük sizde.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - O tarafa bak, o tarafa, Recep; buraya bakma. Burada herkes hoşgörülü; oraya bak sen.

RECEP GARİP (Devamla) - Bence, dönün, bu noktada, kendinizi bir gözden geçirin, aynaya iyice bir bakın diye düşünüyorum.

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Kendinize bir bakın, kendinize.

RECEP GARİP (Devamla) - Değerli arkadaşlar, biz, her gün yeniden doğuyoruz, her gün yeniden halkın içerisinde, halkla birlikte, halkın gören gözü ve duyan kulağıyla birlikte, onlarla birlikteyiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sandıkta göreceğiz.

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Kendini aldatıyorsun.

RECEP GARİP (Devamla) - Değerli arkadaşlar, çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek, özerk bir istatistik kurumu kurulması için Meclisimizde kabul edilen Türkiye İstatistik Kanununun 45 inci maddesinin ikinci fıkrası, Kurumda bazı kamu görevlilerinin sözleşmeli olarak çalıştırılmasına imkân sağladığı; ancak, kanunda bu konuda herhangi bir ilke belirlenmeksizin, sözleşme usul ve esaslarını düzenleme yetkisinin doğrudan Bakanlar Kuruluna verilmesinin, Anayasanın 128 inci maddesinin ikinci fıkrasında "Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir" hükmüne aykırı olduğu gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesi tarafından da iptal edilmişti, Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmişti.

Şimdi, bu konuda, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen Türkiye İstatistik Kanununun 45 inci maddesinin ikinci fıkrası ve 56 ncı maddesinin birinci fıkrası, bu tasarıyla yeniden düzenlenmek için huzurunuza getirilmiş bulunmaktadır.

Tasarının 1 inci maddesiyle, Kurumda karşılığı sözleşmeli olarak çalışan personelin taban ve tavan brüt sözleşme ücretleri kanuna ekli cetvele konulmuş ve 2 nci maddesi, kanunun 45 inci maddesinin ikinci fıkrası, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçeleri doğrultusunda halen Bakanlar Kurulu kararıyla uygulanmakta olan ilkeler de göz önüne alınarak yeniden düzenlenmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlayalım.

RECEP GARİP (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Bu personele verilecek ikramiyeler ile ücret artışlarından faydalandırılma usul ve esasları belirlenmiş, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, Bütçe Kanunları ile diğer kanunlara, devlet memurları için, Bakanlar Kurulunca düzenleme yapılmasına yetki verilen hususlarda bu personelin de yararlandırılmasına yönelik hükümler düzeltilmiş ve getirilmiştir.

Kanunun 56 ncı maddesinin birinci fıkrası tasarının 3 üncü maddesiyle yeniden düzenlenmektedir. Bu çerçevede, Kurumda başkan yardımcıları, 1. hukuk müşaviri, daire başkanları ve bölge müdürlerinin başkanın önerisi üzerine müşterek kararnameyle atanması usulü getirilmiştir. Daha önceden tarafımızdan yapılan düzenlemede sadece Kurum Başkanının imzasıyla gerçekleştirilen atamalar, iptal gerekçeleri doğrultusunda, ilgili Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanın da onayını alacak biçimde yeniden düzenlenmiştir ve Yüce Heyetimizin huzuruna sunulmuştur.

Değerli arkadaşlar, burada aklıselimle hareket etmenin, ülkenin birlik ve beraberliğini bozacak tarzlardan ve davranışlardan, tavırlardan vazgeçmenin, daha kolektif bir akılla hep birlikte ülkenin esenliği için çalışmanın erdemlilik gerektirdiğini düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime yarım saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.44

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.31

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

1142 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1184) (S. Sayısı: 1142) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Şimdi, tasarının 4 üncü maddesini okutuyorum:

MADDE 4.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Bülent Baratalı.

Şahısları adına söz isteyenler: Adana Milletvekili Recep Garip, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Bülent Baratalı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Baratalı, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 1142 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi hakkında Grubumun görüşlerini ileteceğim; Grubum ve kendi adıma sizleri saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, benden önce konuşan diğer konuşmacı arkadaşlarım gibi, bugün Danıştayımıza yapılan bu menfur saldırıyı şiddetle kınıyorum. Bu saldırı sonunda vefat eden üyemize rahmet diliyorum, yaralı üyelerimize acil şifalar diliyorum. Yakınlarına da, aynı şekilde, hem taziyelerimi hem de başsağlığı dileklerimi ve acil şifalar dileklerimi iletiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay önemli anayasal kurumlarımızdan biridir. Daha kurulduğu, şimdiki kuruma dayanak teşkil eden Şurayı Devlet adından itibaren, bugün, 1982 Anayasasında aldığı anayasal kurum sıfatıyla Türkiye'de önemli görevler yapmıştır. Temel haklar ve özgürlüklerin gelişmesinde, idarenin bu haklara olan yaklaşımındaki sakıncaların giderilmesinde önemli görevler yapmıştır; ama, uzun süredir anayasal kurumlarımıza önemli saldırılar yapılıyor. Bunlar, maalesef, artık, fiiliyata dökülmüştür. Çeşitli adreslerden, yerlerden yapılan bu nokta adres göstermeler ve bu adres göstermeler sonucu bu menfur olayda, üzülerek, bir hukukçu olarak, bir idareci olarak, ifade ediyorum ki, devlet görevini yapamamıştır; yani, sonuç olarak, devlet, yargısını burada koruyamamıştır. Bu nedenle, devletin bütün kurumlarının bu olaydan sonra tekrar teyakkuza geçmesini ve gereğinin bir an önce yapılmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu yasa, uzun bir süreçten sonra tekrar önümüze geldi. Bu süreçlere bakarsak; önce, tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi, Plan ve Bütçe Komisyonundan sonra, kabul edilerek Genel Kurula geldi, Genel Kuruldan sonra, derecattan geçti, Sayın Cumhurbaşkanından ve Anayasa Mahkemesinden geçerek tekrar önümüze geldi. Yani, hiç yapılmaması gereken bir zaman kaybı, kaybedilen büyük bir zaman var burada değerli arkadaşlar.

Sayın Cumhurbaşkanının ve Anayasa Mahkemesinin iade ve bozma gerekçelerine bakarsanız -sanıyorum elinizde vardır- Cumhuriyet Halk Partisinin, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı bütün ikazlar ve yaptığı bütün katkılar göz önünde bulundurulmamış ve durum bu noktaya gelmiştir, büyük bir zaman kaybedilmiştir. Bu zamanı biz dört yıldır kaybediyoruz burada değerli arkadaşlar.

Şimdi, çağdaş yönetimlerde, çoğunluğun her şeyi yapamayacağı kuralı vardır, çoğunluk her şey demek değildir. Bu düşünce 1950'li yıllarda kalmıştır. "Çoğunluk olarak her şeyi yaparım, ben yaptım oldu" düşüncesi çağdaş demokrasilerde yoktur. Çağdaş demokrasilerde kullanılan yöntem, anayasal üstünlük yöntemidir. O nedenle, siyasî iktidarın dört yıl sonra bile bu noktaya gelmesi konusunda, bir hukukçu olarak mutluluğumu belirtmek istiyorum. Bir hafta önce de, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığımız bir görüşmede, bu komisyonun, Sayın Cumhurbaşkanının iade gerekçelerine uymuş olmasından dolayı da, bir hukukçu olarak memnuniyetimi belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kanunu ve bunun 1 inci maddesi, bu kuruma verilen görevleri sayıyor; yani, kanunun konuş amacı ve 1 inci maddedeki amaçları aynen şöyle belirliyor: "3 Temmuz 2005 tarihinde kabul edilen Türkiye İstatistik Kanununun amacı, resmî istatistiklerin üretimine ve organizasyonuna ilişkin temel ilkeleri ve standartları belirlemek; ülkenin ihtiyaç duyduğu alanlarda veri ve bilgilerin derlenmesini, değerlendirilmesini, gerekli istatistiklerin üretilmesini, yayımlanmasını, dağıtımını ve resmî istatistik programında istatistik sürecine dahil kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere, Türkiye İstatistik Kurumunun kuruluş, görev ve yetkilerine ilişkin esasları düzenlemektir."

Çok önemli görevleri var. Enflasyonun hesaplanmasından, sosyokültürel değerlerin hesaplanmasından, Türkiye'nin gelişmesinin hesaplanmasından, eğitimdeki düzeyin hesaplanmasından ve buna benzer çok önemli konularda, önemli görevler yapıyor ve bu kurum, somut olarak ve tarafsız olarak, herkese düzenli veri vermekle ve güven vermekle sorumlu bir kurum; ama, gelin görün ki, bu kurumun bizi tatmin etmeyen bazı istatistikleri var. Bunların başında, Türkiye'deki işsizlik oranları bulunmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumunun son verilerine göre, ülkemizde işsizlik oranı yüzde 11,8 düzeyindedir. Oysa, bizim yaptığımız araştırmalara göre, Türkiye'de işbaşı yapmaya hazır olup, iş bulamadığı için çalışamayanlar ile mevsimlik çalışanlar dahil işsizlik oranı 20,3'tür değerli milletvekilleri. Arada neredeyse 2 misli fark var. Ayrıca, bu rakam içinde, yaşları 15 ile 24 arasında değişen genç işsizlerin oranı 31,4'tür.

Yine, Türkiye İstatistik Kurumunun 14 Şubat 2006 tarihli bülteninde, 2004 yılı bazında, 4 kişilik hanenin aylık açlık sınırı 182 YTL, aylık yoksulluk sınırı ise 429 YTL'dir. Şimdi, Türkiye İstatistik Kurumunun 2006 yılında tek bir işçinin asgarî geçimi için Asgarî Ücret Tespit Komisyonuna bildirdiği rakam ise 508 YTL'dir. Bugün ise, asgarî ücret, hepimizin bildiği gibi, 380 YTL'dir.

Değerli arkadaşlar, yalnız, bu konularda, İstatistik Kurumu ile bizim yaptığımız hesaplamalar arasında ne kadar büyük bir fark olduğu ortaya çıkacaktır. Bu, işsizlik oranının tespitinde böyle olduğu gibi, enflasyon oranlarının tespitinde de aynı seyri takip etmektedir.

Türkiye İstatistik Kurumuna göre, 2006 yılının ilk üç aylık enflasyon oranı 1/25'tir; yani, yüzde 1,25'tir. Oysa, bu üç aylık dönemde, pazarda, piyasada, nohut yüzde 10,7; zeytinyağı yüzde 9,4; yumurta yüzde 9,1; dana eti yüzde 8,9; kurufasulye yüzde 6,7; kira yüzde 5; tüp ve doğalgaz yüzde 4,1; ekmek ise 4,1 oranında artmıştır. Yani, çarşı ve pazara baktığımızda -yani, gerçek zeminlere indiğimiz zaman- İstatistik Kurumunun enflasyon oranı ile çarşı ve pazardaki enflasyon oranının asla -sizin de, eğer, çarşıya ve pazara çıkanınız varsa, görmediğinizi- tutmadığını göreceğiz. Üstelik, bu rakamlara son yapılan değerlendirmeler de tabi değildir, onlar da alınmamıştır.

Ayrıca, Sayın Bakan, burada, olmak üzere, ilgili arkadaşlarımız var. Ben, bir konuyu kendilerine sormak istiyorum; bu, bizim için de çok önemli: Çeşitli istatistikler yapıyor bu kurum. Bir tanesi de, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelenlerle ilgili bir istatistikî açıklamanın sonuçlarıdır. Biz, bu sonuçları merak ediyoruz değerli milletvekilleri. Yani, İstatistik Kurumu da buna meraklanmış, bir araştırma yapmış; ama, bu araştırmalar bizim elimizde değil. İnsanlarımız neden Türkiye Büyük Millet Meclisine -her gün onbinlerce kişi- geliyor Türkiye'nin her tarafından? Önemli kanunlarda değişiklik yaptık, yerel yönetim kanunlarını değiştirdik, insanlar doğdukları, yaşadıkları yerde sorunlarına çare bulabilsinler diye. Buna, nasıl bir cevap verecekler, pek bilemiyorum değerli arkadaşlarım.

Ayrıca, Sayın Kart'ın konuşmasında belirttiği gibi, değerli arkadaşlar, siyasî iktidar bir beden eğitimi öğretmenini bu kurumun önemli bir yerine getirmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT BARATALI (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

BÜLENT BARATALI (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Şimdi, istatistik ile bu Kurumun başına getirilen beden eğitimi öğretmeninin alakasını, ilgisini bir araştırdım, kendimce bir sonuca vardım, bu sonucu sizlerle paylaşmak istiyorum. Şimdi, beden eğitimi öğretmenlerine, eskiden verilen isim jimnastik öğretmeni idi. Bakın, arkadaşlar, istatistik ile jimnastik bir konuda birbirine benziyor. Sadece, bu iki kelimenin son üç harfi birbiriyle örtüşüyor; yani, jimnastik ile istatistikin "tik" ile biten bu son üç harfi ancak böyle bağdaşabiliyor, başka bir bağdaşacak konum yok.

Ben, bu düşüncelerle, aradan uzun zaman geçmiş olmasına karşın, Türkiye'nin önemli akçalı kaynaklarının heba edilmesine karşın, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşleri doğrultusunda, Sayın Cumhurbaşkanının görüşleri doğrultusunda ve Anayasa Mahkememizin görüşleri doğrultusunda, bu yasanın 2 maddesinin yasaya, Anayasaya uygun hale getirilmesinden dolayı memnuniyetimi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Kişisel söz isteminde bulunan Recep Garip…

RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, konuşmayacağım.

BAŞKAN - Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulun 1142 sıra sayısında görüşülmekte olan Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

İsmail Özgün

Şükrü Önder

 

Ankara

Balıkesir

Yalova

 

İlhan Albayrak

 

Mustafa Elitaş

 

İstanbul

 

Kayseri

"Madde 4.- Bu Kanun 21 Mayıs 2006 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer."

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasa Mahkemesinin 5429 sayılı Kanunun 45 ve 56 ncı maddelerinin iptaline ilişkin kararı, 21 Şubat 2006 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmış ve bu kararla yeni düzenleme yapılması için 3 ay süre verilmiştir. Verilen süre 21 Mayıs 2006 tarihinde dolacağı için, uygulamada boşluk olmaması için değişiklik teklif edilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Osman Coşkunoğlu, Uşak Milletvekili; şahısları adına, Recep Garip, Adana Milletvekili; Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.

Buyurun Sayın Coşkunoğlu.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 1142 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım.

Daha önceki konuşmamda, 1 inci madde üzerindeki konuşmamda, İstatistik Kurumunun yayımladığı istatistiklerin, gerek ülke yönetimi açısından gerekse ülkemiz hakkındaki rakamlara güven duyması bakımından uluslararası platformlarda öneminden söz ettim.

Küçük bazı, ona buna belli etmeden, bu rakamlarla oynamayı dış dünyanın da fark etmediği sanılmasın ve bu yollara gidilmemesini, tekrar, ısrarla diliyorum.

Bu arada, bir sakıncayı daha, İstatistik Kurumunun yayımladığı enflasyon rakamlarındaki bir sakıncayı daha dile getireceğim. Sayın Baratalı, benden önceki konuşmasında bazı rakamlar verdi ve bu rakamlar ile yayımlanan istatistiklerin, yani, pazar ile kâğıt üstündeki rakamların uyuşmadığını söyledi; doğrudur. Bunun bir nedeni şu olabilir; bunu Sayın Bakanın da -yerime geçince, doğrudan bir soru da soracağım Sayın Bakana- dikkate almasını önemle burada diliyorum: Bakın, Türkiye'de enflasyon hesaplaması, bir sepete konan ürünlerdeki fiyat artmasının ölçümüyle ilgilidir. Bu, Batı ülkelerinde uygulanan bir yöntemdir; doğru. Fakat, Türkiye'deki durum ile Batı ülkelerindeki durum arasında çok ciddî bir fark vardır. Türkiye'de çok ciddî bir gelir dağılımı farkı vardır. Üstüne üstlük bu gelir dağılımı farkı, geliri çok aşağı yerlerde olan büyük bir kitlenin, yüzde 25'in yoksulluk sınırı altında olduğu ifade edilen bir durumdur. Yani, gelir dağılımı farkı, 10 000 dolar kazanan ile 100 000 dolar kazanan arasındaki gelir dağılımı farkı, 1 000 dolar kazanan ile 10 000 dolar kazanan arasındakiyle aynı değildir, ikisi de 10 katı olmasın rağmen. Burada ölçek konusunu bilenler, bu farkı bilir.

Şimdi, ben size teknik kavramlar kullanmadan çok basit bir örnek vereyim: Bir odada 20 kişi olduğunu varsayın; bu 20 kişinin 10 tanesi 20 ile 30 yaş arasında, ortalama 25; diğer 10 tanesinin 70 ile 80 arasında yaşı, ortalama 75. Bu 20 kişinin ortalama yaşı kaçtır; 50'dir. Ortada 50 yaşında kimse yok, 10 kişi 20 ile 30 yaş arasında, 10 kişi 70 ile 80 arasında; ama, ortalama 50. İşte, bu gibi ortalamalar yanıltıcıdır. Bu gibi dağılımların olduğu ortamlarda, çok düşük gelir düzeyinde olanlarla… Bu arada, lafıma devam etmeden, İktidara bir iltifat edeyim; üç yıl içerisinde, Türkiye'de, dolar milyarderi sayısı 2'ye katlanmıştır. Dolar milyarderi sayısında, dünya 8 inciliğine yükseldik. Bu gerçekleri de bilerek, şimdi, çok düşük gelir dağılımı olan kitle ve çok yüksek gelir dağılımı olan kitlenin satın alma ve yaşam biçimlerini, ortalama olarak ele almak mümkün müdür; değildir. Zaten, bu nedenle, pazardaki fiyatları söylerken Sayın Baratalı, sıradan bir yurttaşımızı ilgilendiren ürünlerden söz etti.

Şimdi, değerli milletvekilleri, hiçbir köylü yurttaşımızı, siz, bu enflasyona inandıramazsınız; çiftçimizin enflasyonu çok daha farklıdır  yayımlanan ortalama enflasyonlardan. Aldığı her şey pahalanıyor; mazot pahalanıyor, gübre pahalanıyor, bütün girdiler pahalanıyor; sattıkları ucuzluyor, arpa, diğer bazı birçok ürün. Ee, ona biz diyoruz ki: "Yok canım, ortalama enflasyon bu işte; senin de bu olmalı." Bu, hiçbir inandırıcılık taşımıyor ve politika geliştirme iddiasında olan bir iktidarın kendisi bunu tatminkâr bulmamalıdır. Onun için, Türkiye'deki bu ortalama enflasyon, neresinden bakarsanız bakın; teori, kuramsal olarak bakın, neresinden bakarsanız bakın, deneysel olarak bakın, piyasaya bakın, yanıltıcıdır, yanlıştır. Bunun değiştirilmesi zorunludur. Bunu, yurttaşlarımıza karşı dürüst olmak için yapmak zorundayız. Çiftçimizin enflasyonu, toplumun geri kalan kısmının enflasyonundan çok farklıdır. Bunu, özellikle, en önemli yanıltıcı, kastî değil; ama, kullanılan metodoloji Batı'dan alındığı için, Batı'da da bu denli farklılıklar olmadığı için, son derece yanıltıcı metodolojiyi, yöntemi dikkate getirmek istiyorum. Bütün bu nedenlerle, gerek güvenilir rakam alma ihtiyacı gerek Türkiye koşullarında, var olan koşullar içerisinde istatistik.

Değerli arkadaşlarım, bu arada şunu da söyleyeyim: "İstatistiklerle nasıl yalan söylenir" diye kitaplar yayınlanmıştır; yani, istatistiklerle her şey yapılabilir; ama, istatistiği doğru olarak kullanmanın son derece önemli sonuçları, yararlı sonuçları vardır.

İşte, bu bakımdan, elinizdeki sıra sayısının 2 nci sayfasındaki, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu yasa tasarısı konuşulurken yapılmış olan bir önerinin dikkate alınmasını diliyorum. O öneri de, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından hazırlanan istatistiklerin bağımsız kişi veya kuruluşlar tarafından da değerlendirilmesinin bu bilgilerin daha sağlıklı hazırlanmasına katkı sağlayacağı kesindir.

İstatistik dediğiniz, sadece rakamları alıp toplayıp bölüp çarpmak, ortalama almak değildir, bunun çok ötesindedir, birçok diğer analizleri gerektirir ve bağımsız denetleme kurulu olursa, kimseyi, hele hele Hükümet kendisini kandırmamış olur. En başta, Hükümetin -umuyorum- böyle bir yaklaşımı kabul edeceğini umuyorum.

Değerli arkadaşlar, son olarak değinmek istediğim bir diğer nokta da, yine, Sayın TÜİK Başkanının bir röportajından gördüğüm bir durum, okuyorum aynen: "Şu andaki Avrupa Birliğine uyum seviyesi yüzde 40'larda. Bunun sebebi de…" Neyse, sebebine girmeyeyim. Yüzde 40'larda bir uyum var.

Türkiye, istatistik konusunda, allahaşkına, yani, çok ileri teknolojiden falan bahsetmiyoruz, bundan sonraki yasa tasarısı uzay üzerine, belki, onda bunlar kabul edilebilir; ama, istatistik gibi bir konuda, yüzde 40 gibi bir zayıf uyum kabul edilebilecek bir şey değil. Bu, ileri teknoloji istemez, bir şey istemez ve daha sağlıklı veri toplamak, yönetimin kendisinin istemesi gereken bir şeydir; bunun, derhal, nasıl olursa olsun düzeltilmesini ve ciddî bir denetleme içerisinde yapılmasını dilerim.

Son olarak da, Sayın Baratalı da söz etti, kısaca şunu söyleyeyim: Kaç yasa Anayasa Mahkemesinden döndü; 19. Kaç yasa Sayın Cumhurbaşkanının vetosuyla döndü; 47 veya 48. Kaç kere çoğunluğu toplayamadığınız için, Türkiye Büyük Millet Meclisinde üçte 2 iskemleye sahip olduğunuz halde, toplantıyı ertelemek durumunda kaldık?! Bunlar zayıf notlardır. İktidarın, böylesine üçte 2 çoğunlukla, bu kadar…  Cumhurbaşkanından dönüyor, Anayasa Mahkemesinden dönüyor, toplantı yetersayısı bulunamıyor… Bu, çok zayıf bir performanstır; halkımızın bunu dikkate aldığını umar, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Süreye uyduğunuz için teşekkür ederiz.

Kişisel söz istemleri var.

Adana Milletvekili Recep Garip, buyurun.

RECEP GARİP (Adana) - Konuşmayacağım efendim.

BAŞKAN - Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Sayın Bakan, söz talebinizmi var?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Evet efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz Türkiye İstatistik Kanununda değişiklik yapan tasarı üzerinde değerli konuşmacıların değindikleri bazı hususlarla ilgili görüşlerimi ifade etmek için huzurunuzdayım; ama, konuşmama başlamadan önce, ben de -gerçekten bugün üzücü bir gün yaşıyoruz- Danıştay 2. Dairesi Başkan ve üyelerine yapılan saldırıyı derin üzüntüyle karşıladığımı ifade ediyorum. Mustafa Yücel Özbilgin, maalesef, vefat etti; kendisine rahmet diliyorum, ailesine ve camiasına, yargı camiasına, Danıştay camiasına başsağlığı diliyorum ve yaralılara da şifa diliyorum. Bütün dileğimiz, hepimizin, huzuru bozan bu tür acı olaylar bir daha olmasın inşallah.

Sayın Başkan, değerli üyeler; bildiğiniz gibi, Türkiye İstatistik Kanunuyla, Devlet İstatistik Enstitüsü, Türkiye İstatistik Kurumu haline geldi. Bu süreç içinde -burada, daha önce, tasarının görüşülmesi sürecinde de ifade etmiştim- bugün, Türkiye istatistik sistemi baştan sona değişiyor. Uluslararası standartta bir istatistik kurumumuz oluyor ve bir istatistik sistemimiz oluyor. Bütün çabamız, ince ince, âdeta dokuyarak çalışmamız, bunun içindir. Türkiye İstatistik Kurumu, gerçekten, uluslararası standartlara uygun veri üretmek için bu değişimi geçiriyor. Hepimiz hatırlarız, Türkiye'de üretilen veriler uluslararası platformlarda tartışılır olmuştur, uluslararası yayınlarda yer almamaktaydı. Bizim bütün çabamız, bunu gidermek, ürettiğimiz verileri, uluslararası platformlarda, o standartta ve mukayese edilebilir hale getirmek; bu kanunun amacı odur ve şu anda -bilenler bilir, mesela Sayın Coşkunoğlu bu alanın içindendir, bilir bu alanı- yani, artık OECD'de, Birleşmiş Milletlerde, IMF'de, Dünya Bankasında, Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (EUROSTAT)'ta, Türkiye'nin ürettiği veriler, bu son yıllarda tartışılmaz olmuştur ve güvenle kullanılmaktadır. Ülkelerin, artık, gelişmişliği, çağdaşlığı da, bir anlamda, bu verilerle değerlendirilmektedir ve biz bunu gerçekten çok önemsedik.

Burada, tabiî, İstatistik Kurumu ve üretilen istatistikî verilerle ilgili değerli konuşmacılar değişik görüşler ifade ettiler; yani, kurumun ürettiği verilerle ilgili, bazı, sanki güven sarsıcı bir şeyler varmış gibi. Ben, daha önce de Genel Kurula bu düşüncelerimi ifade etmiştim, arz etmiştim. Lütfen, bu konuda tereddüt varsa, en derin şekilde, en ayrıntılı şekilde, o konularda, kurum bilgi vermeye hazırdır. Eskisi gibi değil; artık, üretilen verilerle ilgili metodoloji, baştan sona, detaylı olarak, kendi internet sitesinde de, web sitesinde de yer almaktadır ve bu açıklamalar da yapılmaktadır. Biz, onu çok önemli görüyoruz. Bu alanı bilenler yine bilir; yani, araştırmalarda metodoloji çok önemlidir, işin özüdür ve biz, o konularda bütün hassasiyeti gösteriyoruz. Kurum, bu konuda her açıklamayı vermeye, yapmaya ve her tereddütü gidermeye hazırdır.

Tabiî, kendi ülkemizin, devletimizin İstatistik Kurumu, tek resmî istatistik üreten kurumdur; Kurumumuzu da korumak durumundayız. Detaylı o konuyu araştırmadan, ürettiği verilere tereddüt ve şüpheler geliştirmek; bu, sadece Kuruma değil, Türkiye'ye zarar verir. Onu özellikle ifade ediyorum. Yani, uluslararası güven konusunda hiçbir tereddüt yok, biz bu konuda çok eminiz ve devlet istatistik sistemimiz içinde İstatistik Kurumunun ürettiği verilerle ilgili müdahale vesaire gibi, tabiî, düşünceleri kesinlikle biz reddederiz, bu konularda bir tereddüt varsa hepsini de paylaşmaya hazırız.

Şimdi, değerli arkadaşlar, tabiî, biraz, sayın konuşmacıların değindiği konularla ilgili bazı hususları ifade etmek istiyorum kısaca, çok da vakit almak istemiyorum.

Sayın Coşkunoğlu, tabiî, alanı da bilen birisi olarak, teknik önemli konulara değindiler; kendilerine teşekkür ederim.

Öncelikle, bu, güncellemeyle ilgili, büyüme güncellemeleriyle ilgili, Türkiye'de her sene yapılmaktadır. Belki, ayrıntıları üzerinde tereddütler olabilir; ama, mesela, benim elimde, 1988 yılından itibaren güncelleme, yani, güncellenmemesi halindeki veriler ve güncellenmiş veriler, hepsi vardır. Burada bir tereddütümüz yok. Bu, teknik olarak her zaman yapılan bir uygulamadır. Hatta, biraz önce verilere değindiler; kayıtlara geçtiği için ben sadece zikrediyorum; yani, bunlar açıklık; kazansın diye. Millî gelir rakamlarında, 2004 yılı sonunda yapılan revizyondan dolayı millî gelir artışı 1'dir, 1 puan artmıştır, yüzde 1; 2005 yılı için de binde 0,9'dur, yani yüzde 1 değildir ve diğer yıllarda da daha fazla. Mesela, ben, burada örnek vereyim: 1989 yılında, güncellenmemiş veri - 2,7'dir; güncellenmiş veri, + 1,6'dır. Buna benzer, trendin içinde daha büyük farklar da görebiliriz.

Diğer bir konu, tabiî, enflasyonla ilgili.

Değerli milletvekilleri, tabiî, bu, çok önemli bir gösterge ve her ay yayınlanıyor düzenli olarak, her ayın 3'ünde. Burada hiç tereddüt olmaması lazım. Biraz önce, yine Sayın Coşkunoğlu, bunun, gelir gruplarına göre ve hatta, tarım kesimini örnek göstererek meslek gruplarına göre yapılabileceği gibi bir ifadede bulundular. Buna geçinme endeksi de denilebilir, biliyorsunuz. Bu, tabiî, çok değişebilir. Yani, çiftçi de hep aynı çiftçi değil; çiftçininde kendi içinde çok farklılıklar vardır. Burada Türkiye'nin ürettiği bir enflasyon verisi vardır, bir rakamı vardır, fiyat indeksi. Nedir bu? Ölçek şudur: Türkiye geneli tüketilen mal ve hizmetlerde tüketilme oranı binde 1'in üzerinde ise, yani, ağırlığı binde 1'in üzerinde ise enflasyon sepetine girer bu, binde 1'in altında ise bu ihmal edilir. Hatta, bilinmektedir yine, 1994 yılından 2004 yılına kadar 10 yıl bu sepet hiç güncellenmemiştir. İlk defa 2004 yılında güncellenmiştir ve artık öyle bir sisteme bağlanmıştır ki, her yıl otomatik olarak bu güncellenmektedir. Yani, ağırlığı, tüketilen mal ve hizmetler içindeki ağırlığı -o ürünün veya o hizmetin- binde 1'in üzerine çıktığı anda, her yıl sepete girmektedir. Şu anda sepetteki mal ve ürün sayısı 700 civarındadır ve bu, ülkenin her kesiminde binde 1'in üzerinde tüketim ağırlığı olan bütün mal ve hizmetleri içermektedir. Burada bir tereddüt yok; yani, biz, enflasyon hesabıyla ilgili, fiyat endeksiyle ilgili gerçekten bir güven, büyük bir güven içindeyiz, onu da arz etmek isterim; ama, ileri bir adımdır, bir tavsiyedir. Daha ileri hassas hesaplar için, mesela maaş, ücretlere falan  yansımalar için bu geçinme endeksi de yapılabilir.

Şimdi, değişik konuşmacıların üzerinde durduğu bir konu var. Değerli milletvekilleri, bu çok önemli. Bu yasa niye böyle gitti, niçin Anayasa Mahkemesi iptal etti; bizim gerekçemizi bir defa daha ben burada arz etmek istiyorum. Bakın, Devlet İstatistik Enstitüsünün kanununda yardımcılarını başkan atıyordu; yani, bundan önceki kanunda yardımcılarını başkan atıyordu, bölge müdürleri üçlü kararnameyleydi. EUROSTAT'la görüşmelerde ve uluslararası istatistik sistemleriyle görüşmelerde daima şu tez önümüze çıktı: "Ülkenin resmî istatistik kurumu mümkün olabildiğince özerk olmalıdır. Atamaları falan kendi içinde olmalıdır." Bunun için ne yaptık biz; yeni Türkiye İstatistik Kanununda mümkün olabildiğince İstatistik Kurumunu daha özerk yapmaya çalıştık. Bu, hepimizin savunması gereken bir şey. Üçlü kararnameyi ben niçin istemeyeyim? İlgili bakan, en azından bakan olarak benim bile hiçbir katkım olmayacak demektir, üçlü kararnameyi istememek. Başkan, kimse, kendi atamalarını o yapacaktır; ama, ben de o fedakârlıkta bulunuyorum, diyorum ki, devlet istatistik sistemimiz, Türkiye İstatistik Kurumu daha özerk olsun.

Başlıca iki uygulama getirdik:

1- İstatistik Kurumu Başkanı beş yıl için atanır ve beş yıldan önce görevden alınamaz.

2- Daha önce, İstatistik Kurumu Başkanı, yani, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanı üçlü kararnameyle atanıyordu; konumunu güçlendirmek için Bakanlar Kurulu kararıyla atanır hale getirdik. Yani, Bakanlar Kurulu kararnamesiyle ki, o, tabiî olarak Cumhurbaşkanı onayı da görmektedir. Bu şekilde başkanın konumunu güçlendirdik.

Bir de ne yaptık; eski kanunda kendi yardımcılarını falan atarken, eklenen, bu kanunda… Sadece bölge müdürlerinin konumu başkan yardımcılarının konumundan daha alttadır ve biz de dedik ki: O zaman başkan yardımcılarını zaten kendisi atayabiliyorsa, bölge müdürlerini de o atasın. Tamamen Kurumun özerk yapısını güçlendirmek için... Hani, böyle, işte "Hükümet, atamaları bir yerlerden kaçırmak istiyor" falan… Burada, bakın, bu düşüncelerin zerresi yer almamıştır. Burada, dürüstçe, bir ülkenin güçlü bir istatistik kurumu nasıl olur, uluslararası kredisi yüksek olan bir kurum nasıl olur, biz ona çalıştık ve buna kafa yorduk.

Biraz önce bir sayın konuşmacı şöyle bir ifadede bulundu, çok üzüldüm: "Sayın Bakan, gelsin, demagoji yapmadan cevap versin." Biz hiç demagoji yapmadık. Ben, kendim, gerçekler üzerinde ve en dürüst şekilde aydınlatmak için buradayım. Yani, bu kürsüde konuşmayı demagojiyle birleştirmeyi de anlamadım doğrusu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünde. Ben, dürüst, gerçekleri burada söylüyorum; ama, tereddütler varsa, daha ilerisi için biz sayın milletvekillerimizin hepsini aydınlatmaya hazırız.

Bakın, şimdi, aslında şu kanun Anayasa Mahkemesinin… Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir, biz de yeni düzenlemeyi getirdik buraya. Bunu tartışmıyoruz; ama, bir tespit olarak bu kanun, Türkiye İstatistik Kanunu, Kurumu eskisinden daha geriye götürmüştür bu noktada; başkan, kendi yardımcılarını atarken, yardımcılarını da atayamaz şekle gelmiştir. O da üçlü kararnameye bağlanmaktadır bu düzenlemeyle. Bunu da samimiyetle ben ifade etmek istiyorum. Yoksa, ben, yani, siyasî konuşmalarda illâ çok abartılı, ileri suçlamalar falan şeklinde… Böyle ithamlar şu İstatistik Kurumu Kanunuyla ilgili, onları, doğrusu çok üzücü buluyorum. Bizim bütün samimî niyetimiz, Hükümet olarak istatistik sistemimizi daha güçlendirmek; çünkü, bu çok önem kazandı. Bakın, Avrupa Birliğinde 35 madde başlığından birisi istatistiktir ve o, bu reformu da öngörüyor ve biz, şu anda istatistik sistemi olarak bu reformu yaptık, müzakereye hazırız. Ayrıca, görüşülecek 35 maddenin hepsinde Türkiye İstatistik Kurumu katılıyor; çünkü, her alandaki veriler isteniyor; sağlıklı veriler, güvenilir veriler. Onun için, istatistik sistemi, gerçekten, sanıldığının çok ötesinde önemli.

Ben, Yüce Meclisin, Kurumumuza bu değeri vermesini ve bu güveni duymasını, tabiî, dilerim. Biraz önce ifade ettiğim gibi, başka türlü tereddütler varsa, onların hepsini, biz, ben de dahil, Kurumun kendisi, her an cevaplamaya hazırız.

Burada diğer bir husus vardı, Sayın Kart ifade etmişti; "bu kanunun gitmesi, Anayasa Mahkemesinden iptali, gelmesi süresinde atamalar olmuş mudur" falan gibi. Aslında, tespit edilebilir. Değerli arkadaşlar, bu kanun çıktıktan sonra, 2005'in kasım ayında sadece başkanın ataması yenilenmiştir; çünkü, yeni kanun, başkanı Bakanlar Kurulu kararnamesiyle atama şartını getirmiştir. Onun için, başkan, beş yıllığına Bakanlar Kurulu kararıyla atanmıştır. Onun dışında, hiçbir kademede hiçbir atama olmamıştır. Esasen, bu yeni kanun şöyle bir garantiyi getirmiştir: Eski kanuna göre belli konumlara atanmış olanlar, bu kanunla da atanmış sayılır garantisini getirmiştir ve hiçbirisinin de ataması yenilenmemiştir. İleri şekilde şüphelerle bunların, tabiî, gündeme getirilmemesi lazım. Bunlar, normal olarak, çok kolay şekilde tespit edilecek hususlardır.

Tabiî -ben, uzun uzun ifade etmiyorum- Yüce Meclise çok teşekkür ediyorum. Bu yeni kanunla, gerçekten, istatistik sistemimiz bir düzene giriyor. Bir istatistik programı getiriyoruz. Bir istatistik konseyi oluştu; bütün kurumların en üst yöneticileri, bakandan sonraki en üst yöneticileri katılıyor. Bundan sonra beş yıllık istatistik programımız olacak; hangi istatistiğin ne zaman, hangi yıl, hangi ay, hangi gün, hangi saatte yayımlanacağı belli olacak, hangi kurumun hangi resmî istatistiği üreteceği belli olacak, onun dışında hiçbir kurum resmî istatistik üretemeyecek, mükerrerlikler ve karmaşa önlenecek. Bu alana biz çekidüzen vermiş oluyoruz, âdeta büyük bir karmaşayı gidermiş oluyoruz; bundan emin olunsun.

Ve bir de, tabiî, bir somut, Sayın Baratalı'nın, Türkiye Büyük Millet Meclisi ziyaretçileriyle ilgili bir araştırma dedi. Bu, Meclis Başkanlığıyla görüşülmüştü. Meclis Başkanlığı Türkiye İstatistik Kurumundan iki konuda yardım istemiştir; bir anketör, bir de verilerin girişi, veri girişi. Bunun ikisi verilmiştir destek olarak, veri girişi yapılmıştır; ama, değerlendirme kısmı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına aittir. Ondan sonrası kuruma ait olmamıştır, öyle bir görev verilmemiştir. Somut bilgi olarak, Sayın Baratalı'nın o sorusuyla ilgili cevap vermiş olayım.

Diğer bir konu, bir gazeteciye bir TÜİK elemanının kendi internet sitesinden mesaj yollaması. Aslında, bu konuda açıklama yapılmıştır. Sayın Kart yazılı soru sordu, ben o kanalla da kendisine cevap vermiştim. Açıklama: Bu kişiyle ilgili soruşturma, disiplin soruşturması yapılmış ve cezalandırılmıştır. Bu kişi onsekiz yıldır İstatistik Kurumunda çalışmaktadır; böyle bir hata yapmıştır, resmî kanaldan böyle bir mesaj göndermiştir ve onunla ilgili de işlem yapılmıştır.

Burada iki sayın konuşmacı, bir başkan yardımcısıyla ilgili ifadelerde bulundular. Bu değerli Başkan Yardımcısı, 90'lı yıllarda Kuruma girmiştir, Personel Dairesi Başkanlığı yapmıştır, idarî görevlerde bulunmuştur, şu anda da idarî işlerden sorumlu Başkan Yardımcısıdır.

Değerli milletvekilleri, Kurumun üç başkan yardımcısı vardır; ikisi teknik başkan yardımcısıdır, birisi personel ve idarî işlerden sorumlu başkan  yardımcısıdır. Bu Başkan Yardımcısı o görevi yürütmektedir ve başarıyla da görevini yürütmektedir.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Burada mı şimdi Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Ben, tekrar, Türkiye istatistik sisteminin yenilenmesine büyük katkı verecek Türkiye İstatistik Kanununa desteğiniz için, katkılarınız için hepinize teşekkür ediyorum ve yeni Kurumumuzun hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakanı dinledik. Önemli açıklamalar yaptı; önemli bir yasaydı. Süresini iki mislinden fazla aştığı halde, süre aşımından dolayı müdahale etmediğiniz, uyarmadığınız için teşekkür ederim; çünkü, önemli bir açıklamaydı, bu açıklamaya tolerans göstermek gerekiyordu.

Maddeyle ilgili soru-yanıt işlemi var. Onu başlatıyorum.

Süresi 10 dakikadır.

Sayın Osman Coşkunoğlu, buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla, Sayın Bakana üç soru sormak istiyorum.

Birinci sorum: Biz de arzu etmiyoruz tabiî tereddütümüz olsun diye bu rakamlardan; fakat, iki kalem -birincisi, stok artışı rakamları; ikincisi, ödemeler dengesindeki net hata ve noksan kalemi- rahatsız edici boyutlarda. Bu konuda daha bir iyileştirme düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Büyüme konusunda ciddî politikaların geliştirilmesi için, bu büyümenin bileşenleri, büyüme konusunda ilgilenenleri daha ilgilendiren bileşenleri bir ekonomik büyüme faktör girdilerinden kaynaklanır; bir kısmı da, genel olarak, toplam faktör verimliliği diyelim, ondan kaynaklanır veya başka bir deyişle, işgücü büyümeye neden olur, sermaye büyümeye neden olur, artı, bir de verimlilik büyümeye neden olur. Bu üç bileşene ayıracak şekilde büyüme rakamlarını ölçmeyi düşünüyor musunuz? Bütün çalışmalar ve politikalar, bu gibi veri üzerine inşa edilir.

Üçüncüsü: Toplumsal kesimler için geçinme endeksi olabileceğini, yararlı olacağını, Sayın Bakan, siz de ifade ettiniz. Bunların içerisinde, belki en önemlisi, nüfusumuzun yüzde 30-35'ini kapsayan ve satın alma ve yaşam davranışları bakımından çok ciddî farklılık gösteren bir kitle olmuş olması nedeniyle, istatistiksel anlam da taşıması için çiftçilerimizin enflasyonunun ayrı ölçülmesi özellikle önem kazanıyor diye düşünüyorum. Hatta hatta, naçizane şu öneriyi de yapabilirim: Bu, sizin Hükümetiniz ile Avrupa Birliği arasındaki tarım görüşmeleri -ki, zorlu geçeceğe benziyor- noktasında elinizi güçlendirecek veriler sağlayabilir Hükümetinize. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Çiftçi kesimi için ayrı bir enflasyon rakamını zorunlu görüyorum ben.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Coşkunoğlu'nun, tabiî, bu stok artışıyla ilgili konudaki sorusu şu anda Kurumun da gündemindedir. O konuda köklü bir revizyon çalışması var; ama, kendilerini, ben, daha ayrıntılı bilgilendireyim, Kurum kendisini bilgilendirsin.

Tabiî, bu geçinme endeksi özellikle çiftçiler için farklı olabilir mi? Bunu… Biraz önce de ifade ettiğim gibi, bunlar, belki daha rafine çalışmalar. Yapılabilir bir tavsiye olarak onu alıyoruz biz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum…

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Evet, karar yetersayısı arayacağız.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır; tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

4 üncü sırada yer alan, Türkiye Hükümeti ile Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Türkiye Hükümeti ile Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/956) (S. Sayısı: 908) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 908 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu.

Buyurun Sayın Coşkunoğlu.

Süreniz 20 dakika.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bir dakika, daha Komisyon yerine oturmadı.

BAŞKAN - Anlaşılmadı.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Komisyon tam yerine oturmadan konuşma başlamasın diyor.

                            

(x) 908 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.

BAŞKAN - Komisyon Başkanı burada, Sayın Bakan burada. Komisyon ve Hükümet burada, görüşmelere başlıyoruz.

Buyurun Sayın Coşkunoğlu.

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Hükümeti ile Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Teknik konuda bir yasa tasarısı var önümüzde; ama, zannedersem herkesi, milletvekillerini, özellikle İktidar milletvekillerini ve toplumu çok yakından ilgilendirmesi gereken bir iki ayrıntı var dikkat çekmek istediğim. Bana kalırsa -üzülerek söylüyorum bunu- AKP Hükümetinin artık kalıcı bir üslubu, bir yaklaşımı olarak dikkat çeken bir durum var. Bu da, yasaların bir dikkatsizlikle ciddiyetten uzak yazılması, geliştirilmesi. Aceleye mi geliyor, tercüme hataları mı yapılıyor nedir, tam anlayamadığım çok ciddî hatalar yapılıyor.

Şimdi bir iki tane konuya değineyim; sadece bir tanesine değineyim.

Bakın, önünüzde bir uluslararası anlaşma var. Yasa tasarısı da, anlaşma da Türkiye Hükümetinden söz ediyor. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetidir değerli milletvekilleri, Türkiye Hükümeti değil. Bunu yasa tasarısında düzeltmişler, komisyonda "Türkiye Hükümeti" yerine "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti" denilmiş; fakat, kabul edeceğimiz anlaşmada hâlâ "Türkiye Hükümeti" diye geçiyor. Hadi bu kadar olsa yanlış, yine yanmayacağım -önemli bir ihmal bu "cumhuriyet" kelimesi- ama, anlaşmanın -sıra sayısı, beşinci sayfa- başında diyor ki: "Türkiye Hükümeti -Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olması gerekir- bundan sonra Türkiye olarak söz edilecektir." Öyle denir ya, kısaca Türkiye olarak söz edilecek. Ondan sonra anlaşmayı okuyoruz; bir yerinde "Türkiye" diyor, bir yerinde "Türk Hükümeti" diyor, bir yerinde başka bir şey diyor. Yani, bunlar kabul edilemez, kabul edilemez yanlışlıklar, sakillikler. Ciddî bir anlaşmayla karşı karşıyayız. Teknik düzeyde bir, iddialı… Uzaydan falan bahsediyoruz; daha doğru dürüst o anlaşma yazılamamış bile! Bu, çok hayret edilecek bir şey. Bunu üniversitede öğrenciler yapsa, hoca olarak kabul edilmeyecek şeyler bunlar. Nasıl böyle sakil yasa tasarılarıyla geliniyor hâlâ?! Ve bu, ilk kez değil, sık sık oluyor. Bunlar şekilsel; ama, önemli.

Gelelim şekilselin ötesine. Bu anlaşma ne zaman imzalandı; temmuz ayında, Temmuz 2004'te. Yani, anlaşma imzalandıktan sonra, şu bir maddelik, basit, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim de desteklediğimiz bir yasa tasarısı iki sene sonra geliyor Meclis gündemine.

Daha da önemlisinden söz edeyim. Bu yasa çıktığı zaman, bu anlaşma imzalandığı zaman, bu uzay anlaşması, Avrupa Uzay Ajansı ile Türkiye arasında, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti arasında bir anlaşma. Şimdi karşımızda bir Avrupa Uzay Ajansı var. Bu Avrupa Uzay Ajansına üye ülkelerin veya anlaşma imzalayan ülkelerin -bu arada, bu anlaşmayı imzalamak bizi otomatikman üye yapmıyor; umuyorum, zaman içerisinde üye de olacağız- bu Avrupa Uzay Ajansıyla anlaşma yapan ülkelerin hepsinde bir uzay ajansı veya bir uzay kurumu var muhatap olunacak. Yani, hükümete muhatap olmuyorlar, bir uzay kurumuna muhatap oluyorlar. Türkiye'de, iki yıl önce, bu anlaşma imzalandıktan sonra, bir de Türkiye Uzay Kurumu kurulması kararı alınıyor, belli süreçlerden geçiyor, geliyor, tıkanıyor bir bakanlıkta -ona gireceğim- ve iki yıl içerisinde bir Türk uzay kurumu kuramamışız. Geliyor Ukrayna'dan -beraber uzay araştırmaları yapacağımız ülkelerden biri- veya başka bir yerden; hepsinin uzay kurumu var, geliyorlar. Muhatap kim; muhatabı TÜBİTAK belirlemişiz.

Bu arada onu da söyleyeyim: TÜBİTAK, sizin değiştirdiğiniz yasayla, "Türkiye Bilimsel Teknolojik Araştırma Kurumu" artık adı. Burada, imzada, hâlâ "Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu" yazıyor, eski adı yazıyor. O da başka bir hata. Neyse...

Şimdi, Türkiye'de Türk uzay kurumu yok, o iki sene içerisinde de kurulamamış. Anlaşılacak gibi değil.

Şimdi söz konusu anlaşmaya gelelim. Kısaca bunun tarihsel gelişmesini özetleyeyim. Uzaya ilişkin uluslararası alanda çeşitli düzenlemelerin yapılması girişimleri, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda, 12 Aralık 1959 tarihine kadar gider. O zaman alınmış bir kararla, Uzayın Barışçı Amaçlarla Kullanılması Komitesi kuruldu. Daha sonra, 1975 yılında, ESA, yani, Avrupa Uzay Ajansı kuruldu. Bu Avrupa Uzay Ajansı, bu arada, Avrupa Birliğiyle, altında bir kuruluş değildir, ayrıdır; tabiî, yakın ilişkileri vardır.

ESA -yani, Avrupa Uzay Ajansı- Avrupa'nın uzay alanında barışçıl amaçlarla gerçekleştireceği faaliyetler için gerekli insanî, malî ve teknik kaynakların en iyi kullanımını sağlamak hedefiyle kurulmuş olan sivil bir Kıta Avrupa ülkeleri araştırma geliştirme kuruluşudur.

Avrupa Uzay Ajansı, 17 Kıta Avrupa ülkesi -15'i AB üyesi, artı, Norveç ve İsviçre- ve kısmî üyelik statüsündeki Kanada'nın ortak olduğu bir organizasyondur. Amerika Birleşik Devletlerindeki NASA'dan sonra, en büyük uzay organizasyonudur.

1999 yılına kadar AB'den bağımsız olarak yürütülen uzay faaliyetleri, ESA Konseyi ve AB Konseyinin ortak olarak hazırladığı Avrupa Uzay Stratejisi Raporuyla yeni bir yola girdi.

ESA "AB'nin uzay ajansı" olarak tanımlanmaya, bu yıl, yani, 2000 yılında başladı. Bu resmî stratejinin hazırlanma gerekçesi ise şudur: Avrupa'nın temel politikalarını uluslararası alanda ve küresel boyutta daha etkin kılmak ve uzay alanında gelişmiş diğer ülkelerle tek bir Avrupa olarak rekabet edebilmek.

Türkiye de, işte, tam bu dönemde, resmî olarak ESA'nın gündemine alınmıştır. Türkiye'de, ESA'nın karşısında görüşme yapacak bir uzay kurumu yoktu, hâlâ yok. Dolayısıyla, Başbakanlık tarafından Mayıs 2000 tarihinde -dönemin Başbakanı tarafından- TÜBİTAK'a, Türkiye adına, ESA ile söz konusu anlaşmayla ilgili resmî müzakereleri başlatma yetkisi verilmiştir. TÜBİTAK tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda hazırlanan anlaşma metni Temmuz 2004 tarihinde imzalandı. Önümüzdeki anlaşmanın imzalanma tarihidir bu.

Burada vurgulamak istediğim, dikkat çekmek istediğim bir konu daha var: Şimdi önümüzde duran anlaşmanın ortaya çıkması için gerekli olan çalışmaları yürütenler, Hükümetin -AKP Hükümetinin, şimdiki Hükümetin- görevden aldığı, beğenmediği, eleştirdiği TÜBİTAK yönetimidir. Onu da ifade edeyim bu vesileyle.

Şimdi, önümüzdeki anlaşmayı imzalayan ise, yine, AKP  Hükümetinin yaptığı bir atamayla, ama, yargı tarafından bozulan, hukuksuz bulunan bir atamayla göreve gelenlerdir. Şimdi, ben, burada, bunları söylerken, bir saptama yapıyorum. TÜBİTAK yöneticilerini eleştirmek değil amacım, kendilerini tenzih ederim. Sadece, Hükümetin hukuk dışı kurum ve atamalarla yoluna devam etme ısrarını burada ifade etmek istiyorum.

Önümüzdeki anlaşma, böylece, Mayıs 2000 yılında başlayan ve Temmuz 2004 yılında sonuçlanan bir süreç sonucunda ortaya çıktı. Bu dört yıllık süreçte neler oldu; bunları da bilmekte yarar var. ESA yetkilileri, -Avrupa Uzay Ajansının yetkilileri- Türkiye'ye, bu dört yıl içerisinde geldiler, endüstriyi -tabiî, konuyla ilgili endüstriyi- üniversiteleri, uzay konusunda insan gücü birikimini, araştırma kurum potansiyelini, kısacası, ilgili durumu -teknolojik ve bilimsel durumu- inceledi Avrupa Uzay Kurumundan gelenler. Sonunda, bu inceleme sonunda, Türkiye'yi, ESA'ya üyelik için son derece yeterli buldular.

Bunu bilmemiz şu bakımdan anlamlı: Bu anlaşma, Avrupa'nın bilim ve teknolojide belirlediği yetkinlik kriterlerinin, en azından uzay dalında, Türkiye tarafından karşılandığını gösteren önemli bir belgedir. Uzay bağlamında, uzay konusunda, Türkiye'nin bilim ve teknolojideki durumunu, Avrupa kriterlerine uygun görüldüğünü belgeleyen bir anlaşmadır. Bu da, Türkiye'nin yüksek teknoloji kabiliyetine ve uluslararası bilimsel araştırma standartlarına sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca, ülkemizin ar-ge kapasitesinin, Avrupa Uzay Ajansı programlarına ve faaliyetlerine katılabilecek düzeyde olduğunun da bir göstergesidir.

Bu ne demektir biliyor musunuz; bir iki yıldır, birbuçuk yıldır belki, her fırsatta üniversitelerimize ve geçmiş yönetimiyle TÜBİTAK'ın performansına, başarısına, yeterliliğine yüklenen Hükümetinizin ne kadar yanlış yaptığını gösteren de bir belgedir.

Sayın Başbakanın, üniversitelerimizi, araştırma kurumlarımızı yetersiz görmesi, öte yandan, Avrupa Uzay Ajansının gelip de bunları son derece yeterli görmesi, yani, âdeta, Sayın Başbakanın değerlendirmesini Avrupa Uzay Kurumunun hiç ciddîye almamış olması, üzücü bir durumdur; üzücü bir durumdur. Bir bakıma da memnuniyet vericidir de Türkiye için; ama, bir bakıma da, Başbakanın kendi ülkemizin araştırmacıları ve üniversiteleri karşısındaki tutumuyla Avrupa'dan gelip bizi değerlendirenler arasındaki bu ciddî fark, gerçekten, dikkat çekicidir en azından.

Sayın Başbakanın beğenmediği araştırmacılarımız ve üniversitelerimiz, Avrupa Uzay Ajansı tarafından, bu önemli ve iddialı uluslararası kuruluş tarafından beğenilmiştir. Bunu, burada önemle vurgulamak isterim.

Avrupa Uzay Ajansının beğendiği, bilim ve teknolojiyle uğraşan insanımızı, üniversitelerimizi, bilim ve teknoloji kuruluşumuzu beğenmeyen Sayın Başbakanın Hükümeti, bu dört yıl içerisinde bir Türkiye uzay kurumu kuramamıştır iki yıl içerisinde; dört yıl iktidarda, iki yıl anlaşma imzalandığından beri.

Oysa, hazırlıklar yapıldı, yapılmıştı daha önceden. 26 Şubat 2001 tarihli Millî Güvenlik Kurulu kararı ve ona ilişkin 2 Mart 2001 tarihli ve 2001/2127 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, Türkiye uzay kurumunun kurulmasına yönelik çalışmalar başlatılmıştı 2001'de.

Türkiye Uzay Kurumu Kanunu Tasarısı taslağı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı koordinatörlüğünde, Devlet Planlama Teşkilatı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Telekomünikasyon Kurumu, Türk Telekomünikasyon AŞ, üniversiteler, TÜBİTAK ve ilgili diğer kurumların katılım sağladığı toplantı ve görüşmeler neticesinde hazırlanmış ve Millî Savunma Bakanlığına gönderilmiştir. Bu kadar çaba sarf edilmiştir, bu kadar emek sarf edilmiştir.

Kanun tasarısı, 20 Ocak 2004 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı tarafından bakanlıkların görüşüne sunulmuş -yani, bu, sizin iktidar döneminizde oluyor artık- ve alınan görüşler doğrultusunda taslak kanun revize edilmiştir. Ortaya çıkan bazı yetki ve sorumluluğun paylaşımına ilişkin sorunlar da çözülmüştür. Ancak, geliyor dayanıyor, bir bakanlıkta kilitleniyor; bilin bakalım hangi bakanlıkta? Evet, Maliye Bakanlığında. Ancak, Maliye Bakanlığının, Türkiye Uzay Kurumu Kanunu Tasarısının, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının yasalaşmasından sonra hazırlanması şeklindeki görüşü doğrultusunda taslak kanuna ilişkin herhangi bir görüş bildirmemesi nedeniyle, bütün bu çabalar ve emekler sonuçlanmamıştır, Türkiye uzay kurumu kurulamamıştır. Yani, Avrupa Uzay Ajansının inceleyip beğendiği bilim ve teknoloji kurumlarımızı beğenmeyen Başbakanın Hükümeti, dört yıl içerisinde bu TUK'u kuramamıştır.

Türkiye uzay kurumunun kurulmaması, önemli bir eksikliktir. Avrupa Uzay Ajansına üye tüm ülkelerin bir uzay kurumu vardır. Ülkemize geldiklerinde muhatap kurum aramaktadırlar. Ayrıca, Türkiye uzay kurumunun olmaması, ortaya bir yetki karmaşası da çıkarmaktadır, sorumluluk karmaşası da çıkarmaktadır. Bu anlaşmayı yürütmek için TÜBİTAK yetkili kılınmıştır örneğin. Öte yandan, Bakanlar Kurulu yakın bir tarihte 2005/9481 nolu kararıyla, Türk Toplumunun uzay ve uydu teknolojilerinden beklentilerini karşılayacak bu ana  yapıyı kurma görevini, Türkiye'nin tek uydu operatörü olan Türksat Anonim Şirketine vermiştir. Şimdi, o yetki Türksat Anonim Şirketine veriliyor; öte yandan TÜBİTAK, Avrupa Uzay Ajansıyla bu ilişkileri yürütüyor. Burada, çok ciddî bir karmaşa söz konusu. Bu gibi karmaşalar, bu kadar emeği ve bu güzel çabaları boşa çıkaracak niteliktedir.

Değerli milletvekilleri, bu anlaşma kâğıt üstünde kalmayacaksa, bir şov olarak getirilmiyorsa, bu yasa tasarısı göstermelik olmayacaksa, sonuçlarından beklenenler çok önemlidir. Günümüzde, çok sayıda sektörde uzay ve uydu teknolojilerinden faydalanılmaktadır. Bu sektörlerin başında, iletişim, yayıncılık, konum belirleme, uzaktan algılama, trafik düzenlemesi, eğitim, sağlık, doğal afetlerden korunma, tarım alanları ve faaliyetlerin düzenlenmesi, izlenmesi, doğal kaynakların saptanması, izlenmesi gibi sektörler vardır. Yani "uzay çalışması" deyip, olay, sadece bir fantezi değildir; yeryüzünde bizi çok yakından ilgilendiren konulara çok önemli katkıları olma potansiyeli vardır; yeter ki, göstermelik olarak gelmesin, ciddîye alınsın.

Bu anlaşma, ciddî olarak uygulanırsa, ülkemizin birikim ve yeteneğinin sınırlarını daha ileriye taşımak ve uluslararası rekabet koşullarında ülke sanayiinin gelişmesi, araştırma, geliştirme ve eğitim altyapısının zenginleştirilmesi sağlanabilecektir.

Bu yasa tasarısı, evvelsi hafta salı günü gündemdeydi;  o gün, anca geldi. Bu yasa tasarısı ortaya çıkar çıkmaz, çok ilginç bir şekilde, bana, yurt dışından elektronik posta, mesajlar gelmeye başladı. Bundan heyecan duyan, dışarıda bu konuda eğitilmiş kişilerden "Hocam, bu ciddî bir şey mi?.." Yani, ben, tanımıyorum o mesajları gönderenleri, onlar da beni besbelli akademisyen olarak tanıyor. "Hocam bu ciddî bir şey mi; yani, dönelim mi Türkiye'ye, ne dersin" diye fikir soruyorlar, tanımadığım insanlar. Şimdi, benim onlara dönüp "evet, bu ciddî bir şeydir. Gelin, Türkiye'ye katkınız" diye güvenle konuşmam için yeterli bir neden var mı değerli milletvekilleri ortada?!

ALİM TUNÇ (Uşak) - Var, var…

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Sen mi anlıyorsun uzaydan….

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Keşke, ben de görebilsem, yani, görmek istiyorum çünkü.

Türk kuruluşlar için önemli bir ivme sağlayacaktır, motivasyon ve gelişme, Avrupa kuruluşlarıyla ortak çalışma olanağı sağlanabilecektir. Bu bakımdan, anlaşmayı çok önemsiyor ve destekliyoruz. Bunun, gerek biraz önce söylediğim, şekilsel gibi görünen "Türkiye Hükümeti" gibi gayri ciddî ifadelerle yazılmış, dikkatsizce, özensizce yazılmış, bu kadar gecikmeyle gündeme gelen, Türkiye uzay kurumu gibi, bizim de destekleyeceğimiz -düzgün çıkarılacak olursa- bir tasarının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Son cümlelerim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devam) - Bu kadar çaba ve emekten sonra, Türkiye uzay kurumunun kurulamamış olması, ortada, daha anlatamayacağım çok daha başka keşmekeşlere neden oluyor.

Onun için, bütün bunların yapılmış olmasını görmek, bu, beni de mutlu ederdi, bu yasa tasarısının ve bu anlaşmanın ciddîye alındığını gösterirdi; fakat, maalesef, şu anda onu göremiyorum. Yine de bu anlaşmanın olumlu bir anlaşma olduğunu ifade ediyor, hayırlı olmasını şimdiden diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, önemli bir bilgi verici konuşma yaptı Osman Bey. Biz de tolerans gösterdik, süresini aştı; ama, siz de hoşgörülü davrandınız; çünkü, zaten, Osman Bey, zaman çalmak, zaman hırsızlığı yapmak isteseydi, kişisel söz talebi olmadığı için orada da talepte bulunur,  bir 10 dakika daha konuşabilirdi; ama, derli toplu bir şekilde, süresini biraz aşarak konuşmasını yaptı, biz de tolerans gösterdik. Başkanlık Divanının anlayışını bir kez daha belirtmek için bu sözleri söylüyorum.

Şimdi, Komisyon adına, Komisyon Sözcüsü Bursa Milletvekilimiz Sayın Mustafa Dündar söz istiyor, ona söz veriyorum.

Buyurun Sayın Dündar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA DÜNDAR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum.

Osman Bey, tabiî, bilgilendirici bir konuşma yaptı; fakat, bu bilgilendirici konuşmada bir hususu yanlış aksetti bize göre, Komisyonumuza göre; çünkü, teknik bir hata sonucu Komisyona gelen "Türkiye Hükümeti" Komisyonda "Türkiye Cumhuriyeti" olarak düzeltilmiş ve basılı kâğıtta da "Türkiye Cumhuriyeti" olarak yer almıştır. Bunu, bilgilerinize arz ediyorum.

Ayrıca, anlaşmanın esas konusu uzay araştırmaları; fakat, Osman Bey, yine buradaki konuşmasında uzay araştırmalarından ziyade TÜBİTAK'la ilgili birçok eleştirilerde bulundu. Ben, şurada şunu ifade etmek istiyorum: Malumunuz olduğu üzere, Hükümetimiz iktidara geldikten sonra TÜBİTAK'la ilgili yasayı yeniden yaparak, onu günün şartlarına uyarlamış, daha çağdaş hale getirmiş ve TÜBİTAK'ı hak ettiği yere getirmek için, dünyada yarışır bir konuma getirmek için, araştırmaların daha kapsamlı, daha iyi bir şekilde yapılması için bu düzenlemeyi yapmıştır ve ayrıca, TÜBİTAK içinde ar-ge çalışmalarına çok büyük bir kaynak aktarmıştır.

Yine, Hükümetimizin, özellikle Başbakanımızın himayeleri, gayretleri neticesinde -tabiî ülkemizde uzay araştırmalarıyla ilgili bazı eksiklerimiz mevcuttur; fakat, buna rağmen- ülkemizde Avrupa'daki politikalara paralel olarak gelişmeler sağlanmıştır. Bu gelişmelerden en önemlisi, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun 10 Mart 2005 tarihinde aldığı karardır. Yine, bu toplantıda, ülkemizde ar-ge harcamalarının gayri safî yurtiçi hâsıla içindeki payının 2010 yılına kadar yüzde 2'ye yükseltilmesi için karar verilmiştir. Bu hedef doğrultusunda, Sayın Başbakanın himayeleri altında, gerçekleştirilecek temel öncelikli alanlar belirlenmiştir. Bu öncelikli alanlardan birisi de uzay araştırmalarıdır ve şimdiye kadar, bu konuda diğer hükümetlerin hiçbir şey yapmaması, bu konuya eğilmemesi, özellikle bizim Hükümetimizi bu konuda yönlendirmiş ve bu konu üzerinde, Başbakanımız hassasiyetle eğilmiş, bu karar çıkmıştır.

Genel Kurulun bilgilerine sunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Soru-yanıt…

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, benim söylemediğim bir şey söyledi.

BAŞKAN - Bir dakika… Soru yanıt…

Burada, Fehmi Kutlu'nun soru sorma isteği yazılıydı; ama, vaz mı geçti?.. Vazgeçmiş.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan "TÜBİTAK'ı eleştirdi" dedi. Ben, TÜBİTAK'ı eleştirmedim; o konuda, iki cümlelik bir söz almak istiyorum. 

Bir de "Türkiye Hükümetini düzelttik" dedi; hayır, düzeltilmemiş, onu da açıklamak istiyorum.

BAŞKAN - Anlaşıldı.

Buyurun, bir açıklama yapın.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Yani, bilişim çağını, bilgi çağını, uzay çağını Türkiye'nin yakalaması gerekiyor. O konuda verilecek bilgilerin zararı olmaz, faydası olur.

Buyurun Osman Bey.

IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu'nun, Bursa Milletvekili Mustafa Dündar'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Ben TÜBİTAK'ı eleştirmedim; hatta, konuşmamda dikkatle -TÜBİTAK'ı tenzih ederim- TÜBİTAK yönetimini değiştiren, keyfî ve hukuksuz şekilde değiştiren Hükümeti eleştirdim. TÜBİTAK, beğenmediğiniz TÜBİTAK'tır o anlaşmayı harekete geçiren ve beğenmediğiniz TÜBİTAK'ın, değiştirdiğiniz, beğenmediğiniz TÜBİTAK'ın araştırma birikimidir Avrupa Uzay Ajansının gelip, beğenip, takdir ettiği; bir.

İkincisi; ben onu söyledim; "Türkiye Hükümeti" yazılmış, nasıl yazılmışsa, tesadüfen!.. Ondan sonra, "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti" olarak, 1 inci maddede değiştirildi; onu gördüm tabiî. Peki, açalım sayfa 6'yı, madde 3, fıkra 3, satır 3: "Türk Hükümeti." Bu ne oluyor?! Bir "Türkiye Hükümeti", bir "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti", bir de "Türk Hükümeti" çıktı burada. Bunlar gayri ciddîliktir. Elbette düzeltilir. Bunlar gayri ciddî yazılmıştır, yıllarca da elinizde duran bir anlaşmadır. Bunu ifade ettim.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bu konuya açıklık getirmek gerekiyor Meclis çalışmaları açısından. Bu başlık, metinde, Dışişleri Komisyonunun kabul ettiği metinde "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti" diyor; fakat, anlaşma metnini tercüme edip vermişler, ona dokunmak mümkün olmuyor, orada "Türkiye Hükümeti" deniliyor; belki de İngilizceden tercümede, doğrudan tercüme yapılmış; Türkiye'nin geleneklerine, devlet anlayışına, devlet diline uygun bir tercüme olmamış, o yüzden "Türkiye Hükümeti" kalmış; ama, bizim, burada, bunu değiştirme yetkimiz yok; bunu olduğu gibi buraya getirmek, koymak ve size sunmak durumundayız. Anlaşma metni olduğu için değiştirme yetkimiz yok.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Türkiye Hükümeti ile Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/956) (S. Sayısı: 908) (Devam)

BAŞKAN - Tümü üzerinde görüşmeler tamamlandı.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Süremiz doluyor…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Daha 5 dakika var Sayın Başkan, itiraz eden de yok, bitirelim.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, devam etme halinde saat 9'a kadar tamamlayamayacağımız için, toplantıyı bitiriyorum.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 18 Mayıs 2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.52