DÖNEM:
22 CİLT: 120 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
103 üncü Birleşim
17 Mayıs 2006 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI
1.- TBMM Başkanvekili Ali Dinçer'in,
Danıştaya yapılan saldırıyı telin ettiğini bildiren konuşması
B) GündemdIşI Konuşmalar
1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un,
Danıştay 2. Dairesi Başkanı ve üyelerine yapılan silahlı saldırıyı kınayan
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin'in cevabı
2.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, 19
Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramının 87 nci yıldönümü ile
Danıştay 2. Daire Başkanı ve üyelerine yapılan silahlı saldırıyı kınadığına
ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün,
19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramının 87 nci yıldönümüne
ilişkin gündemdışı konuşması ve Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin aynı konuda
açıklaması
C) Çeşİtlİ İşler
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Finlandiya
Başbakanı Matti Vanhanen ve beraberindeki heyete, Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denilmesi
D) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1.- Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin
(Börü) ve 30 milletvekilinin, bazı televizyon dizileri ile yarışma ve kadın
programlarının toplumun ruh sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/364)
E) Tezkereler ve Önergeler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Oman
Sultanlığı, Sırbistan ve Karadağ Devlet Birliği, Uruguay, Cibuti Parlamentoları
arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1058)
IV.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın,
gündemdışı konuşmasında "takıyye" sözcüğüyle ilgili yaptığı
değerlendirmenin hedefinin CHP Grubu veya milletvekilleri olmadığına ilişkin
yazılı açıklaması
2.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Uşak Milletvekili Osman
Coşkunoğlu'nun, Bursa Milletvekili Mustafa Dündar'ın, konuşmasında, ileri
sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle
konuşması
V.-
ÖNERİLER
A) Sİyasî Partİ Grup Önerİlerİ
1.- (8/25) esas numaralı genel görüşme
açılmasına ilişkin önergenin öngörüşmesinin, Genel Kurulun 17.5.2006 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grup önerisi
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Türkiye İstatistik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1184) (S. Sayısı: 1142)
4.- Türkiye Hükümeti ile Avrupa Uzay
Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması
Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/956) (S. Sayısı: 908)
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Toplu Konut İdaresinin ihale ettiği konutlara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı
(7/13306)
2.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın,
Antalya-Manavgat'taki bir yolun yapımına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13403)
3.- İzmir Milletvekili Bülent
BARATALI'nın, Ankara'daki hayvan itlafı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13405)
4.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, basında çıkan Ankara'daki köpek katliamı haberlerine ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13411)
5.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Ardahan-Taşlıdere Köyü arasındaki yolun bakımına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13418)
6.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Kırkgöz-Yeniköy karayolunun
onarımına ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13419)
7.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, anne ve çocuk ölümlerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
AKDAĞ'ın cevabı (7/13470)
8.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, kamu kurum ve kuruluşlarının sağlık harcamalarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/13519)
9.- Gaziantep Milletvekili Abdulkadir
ATEŞ'in, Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresine katılacak
üyelere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13575)
10.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya-Alanya-Beyreli Köyünün su sorununa ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13579)
11.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in,
MİT'in personel politikasıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13625)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00'te açılarak dört oturum yaptı.
Uşak Milletvekili Osman
Coşkunoğlu, Dünya Telekomünikasyon Günü münasebetiyle, ulusal telekomünikasyon
teknolojisinin geliştirilmesi yönünde yeni strateji ve politikaların
geliştirilmesi ile internet hizmetlerinin hızının artırılarak daha fazla yaygınlaştırılmasının
önemine ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
İstanbul Milletvekili
Ekrem Erdem, Türkçenin devlet dili ilan edilişinin 729 uncu yılı münasebetiyle,
dilimizi yabancı dil istilasından koruyup zenginleştirmenin, millî kültürümüzün
muhafazasındaki önemli etkilerine ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı; Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün de aynı konuda görüşlerini açıkladı.
Hatay Milletvekili
Abdulaziz Yazar'ın, 14 Mayıs Eczacılar Günü münasebetiyle, eczacıların
sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına,
Sağlık Bakanı Recep Akdağ görüşleriyle katkıda bulundu.
İstanbul Milletvekili
Ahmet Güryüz Ketenci'nin, Milletvekili Seçim Kanununda (2/720),
İzmir Milletvekili Yılmaz
Kaya ve 49 Milletvekilinin, 3201 Sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk
Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından
Değerlendirilmesi Hakkında Kanunda (2/715),
Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin;
Gündemin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 303
üncü sırasında yer alan (8/28) esas numaralı genel görüşme açılmasına ilişkin
önergenin öngörüşmesinin, Genel Kurulun 16.5.2006 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisinin,
Yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edilmedikleri;
Gündemin "Oylaması
Yapılacak İşler" kısmında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/945)
(S. Sayısı: 825) elektronik cihazla yapılan açıkoylamasından sonra, kabul
edilip kanunlaştığı;
Açıklandı.
İzmir Milletvekili Canan
Arıtman, Anneler Günü münasebetiyle, ülkemizde, anne ve bebek ölümlerine karşı
alınması gereken tedbirlere ilişkin bir açıklamada bulundu.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan,
Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S.
Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030)
(S. Sayısı: 904), görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından,
Ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan
ve Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen 13.4.2006
Tarihli ve 5487 Sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun (1/1197) (S. Sayısı:
1152), görüşmelerini müteakiben, elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan
sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.
4 üncü sırasında bulunan,
Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
(1/1184) (S. Sayısı: 1142), tümü üzerinde bir süre görüşüldü.
17 Mayıs 2006 Çarşamba
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.03'te son verildi.
Ali Dinçer
Başkanvekili
|
Ahmet
Gökhan Sarıçam |
Mehmet
Daniş |
|
Kırklareli |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No.: 143
II.- GELEN KÂĞITLAR
17 Mayıs 2006 Çarşamba
Teklifler
1.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek ve 33 Milletvekilinin;
02.05.1972 Tarih ve 1586 Sayılı Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın
Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Dair Kanunun Yürürlükten Kaldırılmasına
İlişkin Kanun Teklifi (2/788) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
8.5.2006)
2.- Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan ile Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan'ın; 4925 Sayılı Karayolu Taşıma Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/789) (Adalet ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.5.2006)
3.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın; 3813 Sayılı Türkiye
Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/790) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.5.2006)
4.- Bolu Milletvekili Mehmet Güner ve 2 Milletvekilinin; Mera
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/791) (Adalet ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2006)
Raporlar
1.- Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/799) (S.
Sayısı: 1161) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
2.- İstanbul Milletvekili Yahya Baş'ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/800) (S. Sayısı: 1162) (Dağıtma
tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
3.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/820) (S. Sayısı: 1163) (Dağıtma
tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
4.- Düzce Milletvekili Fahri Çakır'ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/821) (S. Sayısı: 1164) (Dağıtma
tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
5.- Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek'in
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/837) (S.
Sayısı: 1165) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
6.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan
Balandı'nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/838) (S. Sayısı: 1166) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
7.- Muş Milletvekili Mehmet Şerif Ertuğrul'un Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/859) (S.
Sayısı: 1167) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
8.- Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/878) (S. Sayısı: 1168) (Dağıtma
tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
9.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/879) (S. Sayısı: 1169) (Dağıtma
tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
10.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/899) (S. Sayısı: 1170) (Dağıtma
tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
11.- Ordu Milletvekilleri Eyüp Fatsa ile Enver Yılmaz'ın Yasama
Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/914) (S.
Sayısı: 1171) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
12.- Şanlıurfa Milletvekili Turan Tüysüz'ün Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/922) (S. Sayısı: 1172) (Dağıtma
tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
13.- Antalya Milletvekili Deniz Baykal'ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/932) (S. Sayısı: 1173) (Dağıtma
tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
14.- Konya Milletvekili Abdullah Çetinkaya'nın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/936) (S.
Sayısı: 1174) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
15.- Edirne Milletvekili
Nejat Gencan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/955) (S. Sayısı: 1175) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
16.- Edirne Milletvekili
Nejat Gencan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/961) (S. Sayısı: 1176) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
17.- Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/982) (S.
Sayısı: 1177) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
18.- Muş Milletvekili Mehmet Şerif Ertuğrul'un Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/983) (S.
Sayısı: 1178) (Dağıtma tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
19.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/984) (S. Sayısı: 1179) (Dağıtma
tarihi: 17.5.2006) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergesi
1. - Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin BÖRÜ ve 30 Milletvekilinin,
bazı televizyon dizileri ile yarışma ve kadın programlarının toplumun ruh sağlığına
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/364) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/5/2006)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
17 Mayıs 2006 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet
DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 103 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI
1.- TBMM
Başkanvekili Ali Dinçer'in, Danıştaya yapılan saldırıyı telin ettiğini bildiren
konuşması
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, bu sabah, yüksek yargı organı Danıştaya, asırlık yaşamında ilk
defa çok ağır bir saldırı vuku buldu. Yüksek yargı organına yönelik bu saldırı,
Türkiye'nin hukuk devleti anlayışına, çağdaş, demokratik, laik cumhuriyet
ilkelerine, rejimine yönelik bir saldırı gibi gözüküyor. İnanıyorum ki, bütün
milletvekili arkadaşlarımız, bütün milletimiz, bu melun saldırıyı, hunhar
saldırıyı, menfur saldırıyı telin ediyor, kınıyor.
Şimdi, bu konu elbette
gündemimizde önemli bir yer alacak. Bu konuda Sayın Bakan Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin Bey burada Hükümeti temsilen. Sayın
milletvekilleri, büyük olasılıkla tüm milletvekillerimizin görüşlerine tercüman
olacak olan düşüncelerini aktaracaklar. Son derece ciddî bir saldırı, önemli
bir olay, bunun vakarla burada tartışılmasında büyük yarar var. O nedenle,
tartışmalara katılacak ve izleyecek olan arkadaşlarımızın en üst dikkat
seviyesinde olacaklarına inanıyorum.
Şimdi, gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
Danıştaya yapılan menfur saldırı hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Kemal
Anadol'a aittir.
Buyurun Sayın Anadol.
(CHP sıralarından alkışlar)
B) GündemdIşI Konuşmalar
1.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Danıştay 2. Dairesi Başkanı ve üyelerine
yapılan silahlı saldırıyı kınayan gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Sayın Başkanımızın da
belirttiği gibi, Danıştaya yapılan menfur saldırıyla ilgili şahsî düşüncelerimi
ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini aktarmak için söz aldım; Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; bu sabah saat 9.45'te "vahamet"
kelimesinin bile olayı anlatmakta yeterli olmadığı gerçekten cumhuriyet
tarihimizin çok önemli olaylarından gerçekleşmiş ve İstanbul Barosuna kayıtlı
1971 Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun avukat Alparslan Arslan,
bir gün evvel; yani, dün Danıştaya gitmiş başkanla görüşme talep etmiş,
polisler kendisini çıkarmışlar. Anlaşılıyor ki, bir keşif yapmış önce ve ondan
sonra, bu sabah, Danıştay 2. Dairesi müzakereye çekildiği sırada, oraya nasıl
girdiyse -çünkü, müzakereye çekilen heyet, hukukçu arkadaşlarım bilirler, bir
başka hâkimin bile o salona girmesi mümkün değildir- salona girmiş, tekbir
getirerek, üyelerin, sistemli biçimde tamamına ateş etmiş ve yine salondan
tekbir getirerek çıkmıştır.
Sayın Başkanın demin
söylediği gibi, 138 yaşında olan Danıştay tarihinde böyle bir olay vuku
bulmamıştır. Derhal, Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanı Deniz
Baykal olaya vazıyet etmiş, Cumhuriyet Halk Partisi heyeti Danıştaya gitmiş,
peşinden hastaneye gidip bilgi almış ve olay hakkında geniş inceleme yapmıştır.
Bu heyet içinde, Grup Başkanvekili olarak Kemal Anadol arkadaşınız da
bulunuyordu.
Değerli arkadaşlarım,
avukatlık hayatımda görmediğim bir manzarayı tarif etmenin mümkün olduğuna
inanmıyorum. 2. Daire salonu kan gölü arkadaşlar. Yani, sözcükler bu olayı
anlatmakta âciz kalıyor. Odadan çıkıyorsunuz, dış kapıya ve dış kapı, sürekli,
koridor sonuna kadar kan, kan, kan!.. Böyle bir olayla ben ilk defa
karşılaştım, onun için anlatmakta yetersiz kaldığımı belirtiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
olay sonunda, 2. Daire Başkanı Mustafa Birden ağır yaralanmış, üye Mustafa
Yücel Özbilgin beyninden isabet almış, şu anda canını korumakla, ölümle
mücadele ediyor daha doğrusu, hayatî tehlike içinde. Diğer üyeler, Ayla Gönenç,
Ahmet Çobanoğlu ve Ayfer Özdemir hafif yara almışlar, bir üye Kamuran Erbuğa
ise masanın altına girerek canını kurtarabilmiştir. Olayın teknik tarafı bu.
Şimdi, olaya baktığımız
vakit, şunları söyleyebiliriz: Olay, tehevvüren işlenmiş, kinle, intikam
duygusuyla, belirli bir muhatabı hedef alarak, onu öldürmek, yaralamak için
meydana gelmiş bir olay değildir. Olay, sistemli bir biçimde, ideolojik
donanımı sonucu aldığı kararla, taammüden, içeri girip 2. Daire üyelerini, tek
tek hâkimleri değil, 2. Dairenin tüm üyelerini hedef alarak, yani 2. Daireyi,
yani 138 senelik Danıştayı, yani laik, demokratik Türkiye Cumhuriyetini hedef alan
kurşunlarla işlenmiştir. Olay bu! Bu kadar vahim.
Şimdi, arkadaşlar, bu
olayın öncesine bakalım. Danıştay, 8.2.2006 tarihinde 2. Dairesi bir karar
verdi, biliyorsunuz; türbanla ilgili bir karar verdi. 11.2.2006 tarihinde
Mersin'de Sayın Başbakan kalkıp "Vatandaşımızın din ve vicdan özgürlüğünü
kimsenin kısıtlama hakkı yoktur. Ben, özgürlüklerin egemen olduğu bir ülkenin
Başbakanı olarak bu kararı kınıyorum. Bu ülkenin Başbakanı olarak, bu ülkenin
evladı olarak, karar verildiği için bu yorumu yapıyorum, yapmak zorundayım"
diyor.
Aynı gün Dışişleri Bakanı
Sayın Abdullah Gül şunları söylüyor: "Bunlar çok tehlikeli ve yanlış
şeylerdir. Umut ederim ki düzelir. Toplum olarak, Meclis olarak, Hükümet olarak
kararlıyız, bu bakımdan, bu kararın ciddî şekilde kamuoyunda büyük bir
olgunlukla tartışılacağını ve herkesin bir kez daha düşüneceğini, yanlışların
düzeltileceğini tahmin ediyorum ve bu karar, tehlikeli bir karardır."
Yani, bugünkü tehlikeyi 11.2.2006 tarihinde ifade etmiş oluyor Sayın Abdullah Gül.
İSMET ATALAY (İstanbul) -
Hedef gösteriyor…
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Anlatacağım, oraya geleceğim, geleceğim. (AK Parti sıralarından gürültüler)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Ayıp ya!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Bir dakika, dinleyin arkadaşlar…
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Ayıp ayıp!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Dinleyin…
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Ayıp, ayıp!..
BAŞKAN - Müdahale etmeyin
arkadaşlar…
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Utanmıyorsunuz da…
BAŞKAN - Müdahale etmeyin
ve Sayın Anadol'u, lütfen, dinleyelim.
AHMET YENİ (Samsun) -
Yine başladınız tahrike!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Dinleyin arkadaşlar…
BAŞKAN - Lütfen, baştaki
uyarıma dikkat edelim.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Şimdi, kronolojik sıralamayı yapıyorum arkadaşlar, soğukkanlı biçimde takip
edelim. 13 Şubat 2006 günü, Vakit Gazetesi "işte o üyeler" diyerek,
kararı veren hâkimleri hedef gösteren tam sayfa bir yayın yapıyor, resimlerini
basıyor. Basın özgürlüğü mü var? Öyle bir şey mi söylendi? Bu, basın özgürlüğü
mü?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Öyle bir şey diyen olmadı.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Diyen olmadıysa, mesele yok; öyle anladım.
BAŞKAN - Siz, Genel
Kurula hitap edin.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Ve bu gazete, sabıkalı bir gazetedir, "v"si yoktu, o zaman adı
"Akit" idi. Yine, Gümüşhane Baro Başkanını hedef gösterdi.
Osmaniye'den bir adam kalktı, Gümüşhane Baro Başkanını yazıhanesinde öldürdü,
bu yayın üzerine. Akit idi o zaman adı.
13.2.2006 günü, aynı gün
Danıştay Başkanlığı bir açıklama yaptı arkadaşlar: "Birkaç gündür yapılan
açıklamalar, kesinleşmiş yargı kararının irdelenmesi veya eleştirilmesi
sınırlarını kat kat aşan, yargıyı siyasî bir rakipmiş gibi algılayan ve âdeta,
yargı ile yürütmeyi karşı karşıya getirmeyi hedefleyen demokratik ve laik bir
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinde bugüne kadar alışılmamış talihsiz
açıklamalardır." Bu, demin okuduğum açıklamalara cevap.
10 Mayıs 2006 günü
-atlıyorum şimdi, tekrar bugüne döneceğim- Danıştayın 138 inci kuruluş yılı
törenlerinde, yıldönümü törenlerinde Sayın Danıştay Başkanı şunu söylüyor:
"Kimi kararlara karşı duyulan memnuniyetsizlik, eleştiri ve yorum
sınırlarını aşmış, karara katılan yargı mensuplarının kişisel bilgi ve
fotoğraflarına gazete sayfalarında yer verilmek suretiyle yıpratma, hatta,
hedef gösterme girişimine dönüştürülmüştür." Arkadaşlar, bu tehditler
belli. Bunun üzerine, Danıştay 2. Daire Başkanı -bugün, şimdi, televizyon
haberleri verdi- iki ay önce, İçişleri Bakanlığına başvurarak koruma talebinde
bulunmuş. Benim bildiğim kadarıyla, korunması gerekmeyen çok kişinin yanında
birden fazla koruma varken, Danıştay 2. Dairesi gibi en önemli kararları veren
bir Danıştay Daire Başkanının talebi "böyle bir gerek görülmemiştir"
diye Emniyet tarafından reddedilmiştir, İçişleri…
Şimdi, ben, Sayın
İçişleri Bakanına vicdanî bir soru sormak istiyorum. (CHP sıralarından
"İstifa etsin" sesleri.) Bu olaydan sonra hiç vicdan azabı duymadı
mı? Bu dökülen kanların sebeplerinden biri de benim diye acaba istifa etmeyi
düşünüyor mu? (CHP sıralarından alkışlar) Başkentte, Ankara'nın göbeğinde, bir
avukat, karar vermek için toplanan, müzakere aşamasında olan, gizli bir oturum
yapan Danıştay 2. Dairesini basacak, hepsini kurşuna dizecek ve o Başkan şimdi
ameliyatta, yeni çıktı, ona bir korumayı bile çok göreceksiniz.
Şimdi, bu koruma olayı
neden çok görülüyor, irtibatlandırmak lazım. Arkadaşlar, bu olay meydana geldi,
Sayın Başbakan bir açıklama yaptı. Sayın Başbakan diyor ki: "Bu, yargıya
intikal etmiş bir olaydır, kimse bundan pay çıkarmaya kalkmasın, yargı
aşamasında gerçek ortaya çıkacaktır." (AK Parti sıralarından "doğru
söylüyor" sesleri.)
Doğru mu söylüyor?!
Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyet tarihinde bu kadar vahim bir olay yok. Bir
ikinci Kubilay olayı. Yargıya intikal etti diye Cumhuriyet Halk Partisinin
susmasını mı bekleyeceksiniz… Susmayacağız! (CHP sıralarından alkışlar, AK
Parti sıralarından gürültüler) Sayın Başbakan… (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Müdahale
etmeyelim arkadaşlar.
K.KEMAL ANADOL (Devamla)
- Sayın Başbakan…(Gürültüler)
Beni buradan
indiremezsiniz …Yerine otur…
BAŞKAN - Lütfen
sükûneti sağlayalım. Arkadaşlar, Sayın
Bakan da gereken konuşmayı yapacak. Bu konuşmaları sükûnetle izleyelim, lütfen.
K.KEMAL ANADOL (Devamla)
- Arkadaşlar, beni bazı bakanlarınızla karıştırıyorsunuz. Ben hayalî ihracat
sanığı değilim, 12 Eylül zindanlarında
hesap veren bir adamım. Korkutacağınızı mı zannediyorsunuz beni!
Değerli arkadaşlar,
Meclis Başkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarafsız Başkanı, gazetecileri
çağırıyor bugün, Anadolu Ajansında söylediği şu: "Kaldı ki, hedef
alınanlar arasında üyelerden Sayın Ayfer Hanımın da yaralı olduğunu biliyoruz.
Bu saldırgan o karardan infial duyarak bu karara imza atanlara karşı eylem
yapmayı düşünmüşse, o karara muhalif
kalan birine silahını boşaltmaması gerekir. Dolayısıyla, masa başında
birtakım polisiye olayları aydınlatma çabaları içinde fikir üretmek bence doğru değildir."
İSMET ATALAY (İstanbul) -
Sanığa yol gösteriyor.
K.KEMAL ANADOL (Devamla)
- Anlaşılan, Sayın Bülent Arınç, avukatlık günlerini hatırladı. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Dinleyin
arkadaşlar.
K.KEMAL ANADOL (Devamla)
- "Ben, türban kararından dolayı
bu eylemi yaptım" derken sanık, televizyondan "ifadeni düzelt"
diye mesaj gönderiyor, mesaj
gönderiyor sanığa. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu, soruşturmaya müdahale değil de nedir?! (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen…
K.KEMAL ANADOL (Devamla)-
Bu, soruşturmaya müdahale değil de nedir?! (Gürültüler)
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Kemal Bey, çok streslisin, bugün konuşma!
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım, lütfen sükûnetle…
Siz de Genel Kurula hitap
edin Sayın Anadol.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Genel Kurulu germeye hakkı var mı Sayın Başkan?!
K.KEMAL ANADOL (Devamla)
- Değerli Milletvekili Arkadaşım, Ankara'nın Başkenti kan gölüne döndüğü vakit
benden nasıl sükûnet bekliyorsunuz?!..
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Niye ortalığı geriyorsunuz…
BAŞKAN - Bir dakika …
Değerli arkadaşlarım,
böylesine önemli bir konuda, her zaman olduğu
gibi, bütün taraflara gerekli toleransı göstereceğiz, bu konuyu enine
boyuna tartışacağız, konuşacağız, dinleyeceğiz. Lütfen, sabırlı olun ve müdahale
etmeyin.
K.KEMAL ANADOL (Devamla)-
Dinleyeceksiniz, dinleyeceksiniz… (AK Parti sıralarından gürültüler)
Bu olay, bir ikinci
Kubilay olaylıdır. Yani, ektiklerinizi biçmeye başladınız… (AK Parti
sıralarından gürültüler)
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) -
Yuh!.. Yuh!..
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Niye ortalığı geriyorsunuz?!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Lütfen… Lütfen… (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen dinleyin
arkadaşlar…
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana) - Yazıklar olsun sana!.. Yazıklar olsun sana!.. Yazıklar olsun sana!..
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Asıl sana yazıklar olsun!..
BAŞKAN - Lütfen, dinleyin
arkadaşlar… Lütfen arkadaşlar… Lütfen, sükûneti sağlayalım…
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana) - Yazıklar olsun sana!.. Sana yazıklar olsun!..
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Ne oluyor?!
BAŞKAN - Müdahale etmeyin
arkadaşlar…
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Fazla bağırma, sesin kısılacak… Sesin kısılacak, fazla bağırma…
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana) - Bir asker kızına bunu söyleyemezsin sen, söyleyemezsin sen!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Fazla bağırma, sesin kısılacak…
BAŞKAN - Kemal Bey, bir
dakika…
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana) - Yazıklar olsun sana!..
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar… Bir dakika… Müdahale etmeyin arkadaşlar…
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Bu nedenle…(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar…
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana) - Germeye hiç kimsenin hakkı yok. Geremezsiniz…Oraya bakmayın, buraya
bakın…
BAŞKAN - Değerli
Milletvekili…
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Yani…
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana) - Yazıklar olsun Kemal Bey, saygı duyduğumuz bir insansınız!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Size bakıyorum, gözüne baka baka söylüyorum… Cumhuriyet Gazetesine bomba
atıldığı vakit "olur böyle şeyler, bize de oluyor" diyen…
BAŞKAN - Sayın Anadol…
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Danıştay Başkanının bu konuşmasından sonra "ne diyorsunuz" diyen
gazetecilere…
BAŞKAN - Sayın Anadol…
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- "…her yıl biz bunları dinleriz" diyen, Susurluk olayına "fasa
fiso" diyen zihniyet de…
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana) - Germeyelim ortalığı, germeyelim… Yazıklar olsun!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Sivas'ta sanıkların avukatlığını yapan politikacı tipleriyle aynı tiple karşı
karşıyayız bugün. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Anadol…
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana) - Yazıklar olsun!.. Bakamıyorsun buraya, buraya bakarak konuş…
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Otur yerine!..
BAŞKAN - Sayın Anadol,
bir dakika müsaade edin.
Değerli arkadaşlar…
Sayın Anadol,
toparlamanızı rica ediyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - Vay
anasına be!..
BAŞKAN - Bir de
arkadaşlar, eğer böyle devam ederse, oturumu tatil etmek zorunda kalacağım.
O yüzden, Sayın Anadol,
siz toparlayın konuşmanızı… (AK Parti sıralarından gürültüler)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Neyi toparlayacak?!
BAŞKAN - …ve arkasından
Sayın Bakan söz istiyor. Aynı şekilde, Sayın Bakan da en geniş şekilde
görüşlerini dile getirecektir. Ona da aynı hakları tanıyacağız.
Buyurun Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Sözlerimi tamamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyetinin
laik, demokratik rejimi, anayasal rejimi resmen tehlike altındadır. Bugünkü
olay bir kırılma noktasıdır.
AHMET YENİ (Samsun) - Vay
be!.. Korumak size mi kaldı?!
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN - Toparlayın Sayın
Anadol. Lütfen, toparlayın.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Şimdi, sorumluların… Bu Hükümet, bu kan gölü içinde yüzmeye razı değilse
istifayı gözden geçirmelidir; İçişleri Bakanı, Başbakan… (CHP sıralarından
alkışlar)
Bugün, Ankara'da, hâkim
kanı döküldü, siyasete kan bulaştı. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) -
Haydi oradan be, haydi!
BAŞKAN - Lütfen, dinleyin
arkadaşlar. Lütfen... Lütfen...
K.KEMAL ANADOL (Devamla)
- O nedenle, sizleri görevinizi yapmaya çağırıyorum, Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından "Bravo" sesleri,
ayakta alkışlar; AK Parti sıralarından "Yuh" sesleri, gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bugün...
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - ...yüksek yargı
organı Danıştaya yönelik saldırıyla ilgili...
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan... Sayın Başkan... Sayın Başkan...
BAŞKAN - Bir dakika
beyefendi. Bir dakika beyefendi. Bir dakika, sözümü tamamlayayım ondan sonra.
...saldırı olayıyla
ilgili olarak, Hükümet adına, Devlet Bakanı, Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet
Ali Şahin konuşacak.
Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Neyi alkışlıyorsunuz, neyi?! Neyin müdafaasını yapacak?!
AHMET YENİ (Samsun) -
Dinleyin bakalım, dinleyin.
BAŞKAN - Dinleyin
arkadaşlar. Lütfen sükûneti sağlayalım. Dinleyin arkadaşlar. Son derece önemli
bir konu, sükûnetle tartışmalıyız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce de ifade
edildiği gibi, bu sabah, maalesef, Danıştayda, Danıştay 2. Dairesine, bu
Dairenin Sayın Başkanına ve üyelerine karşı menfur bir silahlı saldırıda
bulunulmuştur. Sayın Başkanın ve üyelerin isimleri biraz önce sayıldığı için
tekrar sayma ihtiyacını duymuyorum. Bu menfur saldırıyı gerçekleştiren sanık,
çıkarken, bir polis memurumuzun da üzerine ateş etmiş; ancak, diğer polis
memuru arkadaşlarımız tarafından yakalanarak ilgili karakola götürülmüş ve
gözaltına alınmıştır. Şu anda, Ankara Cumhuriyet Savcılığı, terörle mücadeleden
sorumlu cumhuriyet savcısı olaya el koymuştur.
Saldırıda bulunan sanık
Alparslan Arslan -yakalanmış, biraz önce ifade ettim- bir avukat mesleğiyle
iştigal eden bir kişidir. Bu olay dolayısıyla yaralanan ve şu anda tedavi
altında bulunan tüm Danıştay üyelerimize, Danıştay camiamıza, tüm yargı
camiamıza geçmiş olsun dileklerimi ifade ediyorum ve kendilerine acil şifalar
diliyorum.
Ancak, biraz önce de
ifade ettiğim gibi, soruşturma bütün yönleriyle devam etmektedir. İçeriği,
sanığın arkasında kimler olduğu, kimlerin yönlendirdiği, bütün bunlarla ilgili
çokyönlü araştırma devam etmektedir. Biliyorsunuz, bu tür olaylarda ilk
tahkikat gizlidir, sonuçlandığında mutlaka yargı mensupları tarafından gerekli
açıklamalar yapılacaktır. Benim, şu anda, bugün, şu saat itibariyle elde etmiş
olduğum bilgileri dahi, bu gizlilik sebebiyle, üzülerek sizlerle
paylaşamadığımı ifade etmek istiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
GÖKHAN DURGUN (Hatay) -
Olur mu böyle bir şey?! Kapalı oturum yapalım.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Var mı böyle bir şey?! İşinize gelmiyor!
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - İşinize gelmiyor!
ATİLA EMEK (Antalya) -
Milletten neyi gizliyorsunuz?
BAŞKAN- Müdahale etmeyin
arkadaşlar… Lütfen, müdahale etmeyin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Olur… Kapalı oturum yapıp yapmama
konusu Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisindedir. Böyle bir karar alınırsa,
yapılır. (CHP sıralarından "Oylayalım" sesleri, gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen
arkadaşlar… Lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, olaydan hemen sonra
Adalet Bakanım ve bendeniz Danıştaya gittik, olayla ilgili geçmiş olsun
dileklerimizi ifade ettikten sonra gerekli bilgileri aldık ve ayrıca hastanede
de başhekimden ve genel koordinatörden gerekli bilgileri aldık.
Değerli arkadaşlarım,
Danıştay bir anayasal kurumdur, bir yüksek yargı organıdır. Danıştaya yapılan
bu saldırı, Danıştayın şahsında tüm anayasal kurumlarımıza yapılmış olan bir
saldırıdır. Anayasal demokratik cumhuriyetimize, onun temel niteliklerine karşı
yapılmış olan bir saldırıdır. Aynı zamanda, diğer bir anayasal kurum olan
Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı da yapılmış bir saldırıdır; biz böyle
değerlendiriyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından
gürültüler)
Bu olayı… (AK Parti ve
CHP sıralarından karşılıklı ayağa kalkmalar, gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen
arkadaşlar…
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) -
Kim saldırıyormuş?!.
AHMET ERSİN (İzmir) - Siz
saldırıyorsunuz!
BAŞKAN - Lütfen, yerinize
oturun arkadaşlar…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım…
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, Türkiye yargı sistemine ve rejimine yönelik bir saldırıyı
tartışıyoruz. Bunu, son derece sükûnet içinde vakarla yapmamız lazım.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Artistlik yapma!..
BAŞKAN - Lütfen,
sinirlerinize hâkim olun.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Yakışır mı sana; Bakanın konuşuyor!
BAŞKAN - Lütfen, İdare
Amiri arkadaşlarımız da müteyakkız olsunlar, göreve hazır olsunlar ve bu
toplantıyı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin vakarına uygun bir şekilde
sürdürelim.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Otur!..
BAŞKAN - Lütfen
arkadaşlar, lütfen…
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Şov yapma!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkanım, devam edebilir miyim?
BAŞKAN - Bir dakika…
Lütfen, otursun arkadaşlarımız yerine.
Devam edin Sayın Bakan.
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Başkan, çıkar şunu salondan!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu olayı nefretle
kınıyoruz ve asla kabul edilemez buluyoruz; ancak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti
güçlüdür. Buna benzer saldırılar geçmişte de olmuştur. (CHP sıralarından
gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Menemen'de oldu, Menemen'de!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu tür
saldırıda bulunanların hakkından gelmiştir, bugün de gelecektir ve yarın da
gelecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu tür saldırılar,
cumhuriyetimizden ve onun temel niteliklerinden bir tek tuğla dahi sökemez,
sadece bizleri birleştirir, birleştirmelidir ve daha da bilinçlendirmelidir.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM DOĞAN (Mardin) -
Konuşmakla olmuyor bu işler!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bu olayı, toplumsal birlik ve
bütünlüğümüzü bozma amaçlı kullanmak isteyenler olabilir; ancak, bu tür
kişiler, sadece terörün ve teröristlerin amaçlarına hizmet ettiklerini
bilmeliler. (AK Parti sıralarından alkışlar) Çünkü, terörün ve teröristlerin
amacı, Türkiye'de kargaşa çıkarmak, asayişsizlik ortamı meydana getirmek
suretiyle, vatandaşın, devletine, Hükümetine, kurumlarına olan güvenini sarsmaktır.
Dolayısıyla, böyle bir olay karşısında iktidar-muhalefet hepimizin elbirliği
halinde bu olayın üstüne gidilmesini istememiz, bir an önce, bu sanığın
arkasında kimler var, kimler yönlendirdi, bunu ortaya çıkararak, milletimizin
içini rahatlatmamız gerekir. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
Ben biraz önce, Genel
Kurula hitap eden Sayın Anadol'un konuşmasındaki üslubu muhterem kamuoyunun, halkımızın,
milletimizin takdirine bırakıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Cinayet karşısında susmayacağız!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Şubattaki açıklamanıza bakacaksınız!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şu hususu hiçbir
zaman göz önünden uzak tutmayalım: Erken değerlendirmeler, çoğu zaman yanıltıcı
olmuştur…
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Adam itiraf etti, daha ne istiyorsun?!
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana) - Sabır... Sabır…
BAŞKAN - Dinleyin
arkadaşlar…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bekleyin, çok kısa sürede bu olayın
hangi amaçla yapıldığı ve arkasında kimlerin olduğu ortaya çıkarılacaktır.
Hatta, hissiyatımı sizlerle paylaşmak isterim, birtakım sürprizlere de hazır
olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana) - Bu kadar basit!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Hükümet sorumludur.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir süre önce
Adalet Bakanlığında Adalet Bakanımız Sayın Çiçek'e girişilen menfur olay ile bu
olay arasında hiçbir fark yoktur; mahiyet itibariyle, aynıdır. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - O
zaman çıkıp tepki koymadılar, bağıran yoktu!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Fark vardı!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Anadol, Sayın Mustafa Birden'in
koruma talep ettiğini; ancak, İçişleri Bakanlığı tarafından reddedildiğini söyledi…
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Doğru.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - …ve Sayın Bakanımızın bundan utanması
gerektiğini ifade etti. Değerli arkadaşlarım, ilgili üyemize koruma tahsis
edildiğine dair yazıyı biraz sonra, Sayın Anadol, size takdim edeceğim. (AK
Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; CHP sıralarından
gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Televizyonlara söyleyin, bana değil!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - İşte, tabiî, birtakım basın-yayın
organlarının haberlerine itibar ederek, gelip burada değerlendirmeler
yapıyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)
HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) - Olay nasıl meydana gelmiş öyleyse, koruma altındaysa?!
ALİR RIZA BODUR (İzmir) -
Olaydan sonra da yazılabilir!
BAŞKAN - Lütfen, sessiz
olalım arkadaşlar, dinleyelim…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım biraz önce, Sayın
Anadol, bazı yargı kararlarının eleştirilmesinin…
İSMET ATALAY (İstanbul) -
Sayın Bakan, o yazıyı okur musunuz, korumayla ilgili. Onu okursanız, anlaşılır.
ALİR RIZA BODUR (İzmir) -
Tahsis edilen koruma neredeymiş?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- O yazıyı okusana bir!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Biraz önce Sayın Anadol, yargı
kararlarının eleştirilmesiyle ilgili bir değerlendirme yaptı. Ben hukukçuyum,
Sayın Anadol da hukukçudur.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Şu yazıyı bir okuyun, yazıyı okuyun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Yargı kararları eleştirilir; ama, yargı
kararlarına uyulur. Nitekim, kendileri de, çoğu kez, yargı kararlarını
eleştirmişlerdir; hatta, ben, bundan bir süre önce, Millî Eğitim, Gençlik ve
Spor Komisyonunda, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuyla ilgili bir
kanun tasarısı görüşülürken, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin, şu anda
üstüne yemin etmiş olduğumuz 1982 Anayasasını nasıl yerden yere vurduklarını…
Bu Anayasanın faşist bir Anayasa olduğu zabıtlarda yazılıdır. Şimdi, Anayasal
düzene karşı girişilen her türlü saldırıları bu konuşmalara mı bağlayacağız?!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Ne ilgisi var?! Ne ilgisi var?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sizin konuşmanızın ne kadar ilgisi
varsa, benim söylediğimin de o kadar ilgisi var. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sayın Bakan, samimî ol!
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Ayıp, ayıp!
BAŞKAN - Müdahale
etmeyelim arkadaşlar.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Van'da devam etmekte olan yargıyla
ilgili, yargı süreciyle ilgili eleştiriler getiriyorsunuz ve getiriliyor.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Yazıklar olsun sana!
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Demagoji yapıyorsunuz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Kuşkusuz, getirilmemelidir.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Ayıp, ayıp!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Kararı okuyun, kararı. Sayın Şahin, şu kararı bir okuyun!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Yargı devam ederken, bu tür beyanlar
olmamalıdır.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Laik Cumhuriyete, biz, her zaman
saygılı olduk.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Yargı kararlarına uyulur,
beğenmezsiniz; ama, bunun bugünkü menfur olayla ilgilendirilmesini ve bunun
üzerinden bir siyaset yapılmasını son derece yakışıksız…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Eleştirmiyor "kınıyorum" diyor Sayın Bakan "Danıştay kararını
kınıyorum" diyor.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - …isabetsiz ve siyasî amaçlı bir
değerlendirme olarak görüyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Her gün, her gün, AK
Parti teşkilatlarına bombalar atılıyor, sorumlusu kim?! Sorumlusu kim?! (CHP
sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Olay siyasî olay değil yani…
BAŞKAN - Lütfen,
dinleyelim arkadaşlar.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -
Birilerini mi sorumlu tutacağız illâ; hayır.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Adi olay; siyasetle hiç ilgisi yok çünkü.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bu teröristlere ve teröre karşı, hiç
kimseyi suçlamadan, sorumluluk mevkiinde olan kişiler olarak, İktidar Partisi
olarak, muhalefet partisi olarak…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Kimler, kimler?.. Sorumlu olan kimler?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - …kime karşı saldırıda bulunulmuşsa, kim
bulunmuşsa, hep birlikte karşı koymak durumundayız. Bu tür olaylardan siyasî
sonuçlar çıkarmaya gayret edenler geçmişte de olmuştur; ama, hiçbir zaman
netice alamamışlardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Zabıta vakası mı olay, Sayın Bakan?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ben, Sayın Anadol'un, demin yapmış
olduğu konuşmanın, biraz da heyecan kattığı için, bu amaçla söylenmediğine
inanmak istiyorum. Heyecan kattı, bir değerlendirme yaptı.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Hayır, hayır… Sözümün arkasındayım ben.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Dinleyin Sayın Anadol'u, çocuk değil o.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ancak, teröre ve teröristlere karşı
mutlaka elbirliğiyle hareket etmek ve ülkenin birliği, bütünlüğü ve
cumhuriyetimizi ve onun temel niteliklerini koruma konusunda bir ve beraber
olmak durumundayız. Aksi halde, teröristlerin ve terörizmin ekmeğine yağ
süreriz. Buna hakkımız olmadığını düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Gördük 23 Nisan konuşmasını!.. 23
Nisandaki konuşmayı dinledik!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ve ben, yeniden, şu anda tedavi altında
bulunan Danıştay üyelerimize geçmiş olsun dileklerimi ifade ediyorum, acil
şifalar diliyorum.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Bir gün o güçler sizin kapınıza dayandığı zaman görürsünüz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ailelerine, yakınlarına da, gerçekten,
geçmiş olsun dileklerimi ifade ediyorum, ki, biraz önce hastanede kendileriyle
görüştük, metanetli olmaya çalışıyorlardı ve onlar da, teröre ve terörizme lanet yağdırıyorlardı.
Yakınları gibi biz de
aynı tavrı sergilemeliyiz diye düşünüyor; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Siz, şu anda katili alkışlıyorsunuz.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, ortamı germeden…
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Ne oluyor ki?!...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Doğru, hiçbir şey olmadı değil mi, hiçbir şey olmadı!..
BAŞKAN - …Meclis çalışmalarını
sürdürmek görevimiz. O nedenle…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Basit zabıta vakası bu ha?! Hadi canım sen de! Bırakın allah aşkına!..
BAŞKAN - Bir dakika,
bekleyin arkadaşlar…
…sessizliği sağlayalım,
sabırlı olalım.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Biz çocuk muyuz ki, tava geleceğiz. İlkelerimizi savunuyoruz…
BAŞKAN - İbrahim
Köşdere'nin, Çanakkale Milletvekilimizin bir talebi var: "Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanvekili Sayın Kemal Anadol Beyin gündeme oturan Danıştay
saldırısıyla ilgili açıklamalarında 'Kubilay olayı' olarak bahsetmesine cevap
vermek için söz talep ediyorum" diyor.
Değerli arkadaşlarım,
biraz önce de söyledim, amacımız, burada, konuyu açık seçik bir şekilde gündeme
getirmekti. Mümkün olduğu kadar sükûnetle bu işi yaptık. Keşke, tartışmalar çok
daha sükûnet içinde olsaydı, çok daha vakar içinde olsaydı.
Şimdi, bu tartışmayı,
belki, ileride, mahkeme safahatına geçmeden evvel, araştırmalar ortaya çıktığı
zaman tekrarlama durumunda olacağız, buna karşı hep birlikte nasıl önlem alınacağını
tartışacağız.
Ben, şimdi, yüksek yargı
organı Danıştaya yönelik menfur saldırıdan dolayı Danıştayımıza da geçmiş olsun
diyorum; yaralı olarak şu anda hastanede bulunan Danıştay 2. Daire Başkanı ve
üyelerine geçmiş olsun diyorum, acil şifalar diliyorum ve bu olayın da,
Türkiye'de, Türkiye Cumhuriyetinin devlet sistemi içinde aydınlığa kavuşacağı
inancıyla konuyu kapatıyorum.
Şimdi, gündemdışı ikinci
söz, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı hakkında söz isteyen
Samsun Milletvekili Suat Kılıç'a aittir.
Buyurun Sayın Suat Kılıç.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
2.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, 19 Mayıs Atatürk'ü
Anma ve Gençlik ve Spor Bayramının 87 nci yıldönümü ile Danıştay 2. Daire
Başkanı ve üyelerine yapılan silahlı saldırıyı kınadığına ilişkin gündemdışı
konuşması
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Saygıdeğer Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyeleri; Gazi
Mustafa Kemal Atatürk'ün milletimize vurulan esaret zincirlerini kırmak ve
milletimizin kurtuluş mücadelesini başlatmak üzere Anadolu'ya adımını attığı
ilk nokta olan Samsun İlinden seçilmiş bir milletvekili olarak, millî
mücadelenin ilk adımının 87 nci yıldönümü münasebetiyle söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle, Genel Kurulumuzu ve çok saygıdeğer milletvekillerini en kalbî
sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum.
Değerli Başkan, çok
saygıdeğer milletvekilleri; Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı
vesilesiyle, Türkiye'nin gündemine Cumhuriyetimizin Kurucusu Ulu Önder Gazi
Mustafa Kemal Atatürk'ün oturduğu ve Türkiye'nin gündeminde Atatürk ilke ve
inkılaplarının çok daha iyi anlaşılmasına gayret edildiği, Atatürk
devrimlerinin ışığının gelecek asırlara taşınmasına yönelik yeni bir neslin,
dinamik bir gençliğin temellendirilmeye çalışıldığı ve bu şuurun, âdeta, arka
arkaya zikredilerek canlı ve diri tutulmaya çalışıldığı bir haftada yaşanan
menfur saldırıyı telin ediyorum, kınıyor ve lanetliyorum. Danıştayımıza yönelen
ve Danıştayımızın 2. Daire Başkanı ile üyelerini hedef alan bu menfur saldırı,
her ne amaca yönelik olursa olsun, arkasındaki tetiği çeken el ya da tetiği
çeken ele kumanda eden eller hangi amacın takipçisi olursa olsunlar,
bilinmelidir ki, tetiği çeken el de, o ele kumanda eden el, çektiren tetikçi
destekleyicileri de, Türkiye Cumhuriyeti var olduğu sürece, menfur amaçlarına
hiçbir şekilde erişemeyecek, ulaşamayacak ve tokatların en şiddetlisini, her
zaman ve her zeminde, Türk Milletinin elinden yiyecektir. (Alkışlar)
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye'nin cumhuriyet tarihinde ve Türk Milletinin binlerce
yıllık şanlı geçmişe işaret eden tarihinde, öyle kareler, öyle acıklı
hadiseler, öyle dramatik manzaralar, tablolar, işgaller ve esaretler vardır ki
ve fakat, bunların her birinin arkasında, yine, aynı şekilde, Türk Milletinin
kahramanlığına, Türk Milletinin esaret zincirlerini kıran imanına, Türk
Milletinin bütün işgallere, bütün sömürge emellerine ve bütün sömürgecilik hayallerine
direnen, o kadar yüksek bir şevki, kudreti, kuvveti ve celali vardır ki, Türk
Milleti adına, hiç kimsenin, ne rejim ne demokrasi ne devlet ne millet ve ne de
memleket hayatı adına bir kaygıya kapılmasına, hiçbir zeminde lüzum yoktur ve
fakat, şunu ifade etmek istiyorum: Türk Milleti, tarihin her döneminde ve
özellikle üzerinde söz aldığım 19 Mayıs 1919'da, Samsun'da atılan ilk adımla,
kazandığı millî mücadele ve bağımsızlık savaşında, bir şeyin eşsiz örneğini,
bütün dünyaya ve bütün milletlere vermiştir; o da, esaret altında, zor koşullar
altında, bütün tefrika derdini bir tarafa bırakmak suretiyle, bütün
ayrılıkçılık hayallerini itelemek ve reddetmek suretiyle, bütün siyasî görüş
farklılıklarını hayat algısının dışına itelemek suretiyle, Türk Milletinin, bu
gibi kritik eşiklerde sergilemiş olduğu birliktir, beraberliktir, terennüm
ettiği kardeşliktir, teneffüs ettiği millî mücadele ruhu ve havasıdır.
Ben, doğrusu, bugün
Türkiye Büyük Millet Meclisine Başkanlık eden Sayın Dinçer'in yetkisi
dahilinde, ilk sözü Sayın Kemal Anadol'un almış olması sırasında, bu kadar
tedirginlik duyacağım cümlelere tanık olacağıma hiç ihtimal vermemiştim.
BAŞKAN - Lütfen konuya
gelin.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Bir hukukçu olarak, Sayın Kemal Anadol'la aynı eğitim sürecinin içerisinden
geçmiş olmak, ciddî manada ifade etmek istiyorum, beni tedirgin etmiştir. (CHP
sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sen cevap verme durumunda değilsin.
BAŞKAN - Sayın Suat
Kılıç… Sayın Suat Kılıç, olayları, konuyu tırmandırmayalım. Lütfen, konu içinde
kalın.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) - Sen kendi işine bak!..
BAŞKAN - Müdahale etmeyin
arkadaşlar.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Sayın Başkan, konu…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
O da lanetledi, çuvallama lütfen!..
BAŞKAN - Lütfen, konu
içinde kalın.
Sükûneti sağlayalım
arkadaşlar, dinleyelim.
Siz de, lütfen, konu
içinde kalın.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
O içten lanetledi, sen şeklen, kerhen lanetliyorsun!..
BAŞKAN - Devam edin ve
konu içinde kalın, gerginliğe neden olmayın, sataşmaya neden olmayın lütfen.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri, bu gibi zamanlarda Türkiye
Cumhuriyeti adına kaygısı olan, bu gibi zamanlarda Türk Milletinin geleceği
adına endişeler taşıyan, bu gibi zamanlarda laik ve demokratik cumhuriyetin
korunması, güçlendirilmesi, yaşatılması ve ilelebet payidar kılınmasına dair
samimî endişeler duyan herkesin, her türlü siyasî düşünce farkından sıyrılarak,
milletimizin hissiyatına ve demokrasimizin arzu ettiği sağduyu ve sabır
anlayışına sığınarak konuşması gerekmektedir. Bunu düşünüyorum, bunun altını
çiziyorum. Bugün yaşanan hadise, sadece Cumhuriyet Halk Partisini değil,
demokrasinin bütün kurumlarını, cumhuriyetin bütün kazanımlarını, Türkiye Büyük
Millet Meclisi çatısı altında temsil edilen bütün siyasî parti gruplarını
yakından ilgilendiren, yakından alakadar eden ve aynı tedirginliği aynı
hassasiyet çerçevesinde yaşatan bir hadisedir.
Bugün yaşanan saldırıyı,
menfur saldırıyı âdeta sahiplenerek, bunu bir siyasî söyleme dönüştürmek, bunun
üzerinden birtakım siyasî kaygılara dayanak oluşturmak…(CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Kılıç…
SUAT KILIÇ (Devamla) -
…bir muhalefet grubunun sözcüsüne yakışmamıştır; yakıştıramadığımı ifade etmek
istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
siz, kendi konunuzda olun lütfen.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Nereden çıktı bu?!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Konuşulanı anlamamışsın demek ki!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Anadol'un yaşına da tecrübesine de
büyük saygım var.
Sayın Anadol, yanlış bir
şey söylemiyorum.
BAŞKAN - Lütfen,
toparlayın.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Yaşınıza da tecrübenize de geniş saygım olduğunu ifade ediyorum.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Hani saygı?! Hani?!.
SUAT KILIÇ (Devamla) - 12
Martları, 12 Eylülleri, işin göbeğinde yaşamış bir siyaset adamı olarak,
Anayasa gereği ve milletin teveccühüyle bu sıralarda bulunan Anamuhalefet
Partisinin Grup Başkanvekili ve sözcüsü olarak…
BAŞKAN- Lütfen, Genel
Kurula hitap edin.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
…yaşadığınız o günlerin belli dersleri beraberinde getirdiğine işaret eden
belli cümleleri, doğrusu, sizden duymayı, özellikle bu Gençlik Bayramı
vesilesiyle, Türk gençliği adına çok arzu ederdim.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Daha yaşın genç, öğreneceğin çok şey var!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu gün vesilesiyle herkesin şunu
bilmesini istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti, herhangi bir zümre, herhangi bir
fırka tarafından kurulmuş bir cumhuriyet değildir; bilakis, fırkaları kuranın
kendisi cumhuriyet idaresidir.
Yine, şunun bilinmesini
arzu ediyorum, şunun mutlak surette herkes tarafından idrak edilmesini
diliyorum: Türkiye Cumhuriyetinin dayanağı olan, Türk Milletini bir arada tutan
en önemli birleştirici unsurların ilk sırasında yer alan laik cumhuriyet
rejiminin özel ya da belli kapılar ardında gizli saklı muhafızları yoktur. Bu
memlekette yaşayan 73 000 000 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı vardır ve 73 000
000 Türkün tamamı milletimizin ve memleketimizin geleceği adına laik cumhuriyet
rejiminin muhafızıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu gibi saldırılar
karşısında…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Yok ya!.. Samimî misin bu cümlende?!
BAŞKAN - Lütfen
arkadaşlar, müdahale etmeyin.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Bu kadar iyimser olma!..
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Evet…
Sayın Başkan, sözlerimi
tamamlamama lütfen müsaade edin. (CHP sıralarından gürültüler)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Vakit Gazetesini unutma!..
BAŞKAN - Siz de
toparlayın lütfen.
Müdahale etmeyin
arkadaşlar.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Söylediğine sen inanıyor musun?!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Televizyonlarda Atatürk'e küfredenleri unuttunuz galiba!
BAŞKAN - Müdahale
etmeyin…
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri…
BAŞKAN - Kısa süre
içerisinde bitirmesini sağlamak için müdahale etmeyin, ki, rahat konuşma
imkânını herkese sağlamak görevimiz.
Buyurun Suat Bey,
toparlayın lütfen.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Değerli Başkan, çok
değerli milletvekilleri…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Televizyonlarda Atatürk'e küfredenleri unuttunuz galiba!
BAŞKAN - Lütfen, müdahale
etmeyin.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Deneyimleriyle bize örnek olması gereken tecrübeli siyaset adamlarının
yanlışları üzerinde daha fazla durarak, aynı hataya düşmek arzusunda değilim…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, sataşma var desem, söz vermeyeceksiniz!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Aynı hataya düşmeyeceğim; fakat, şu cümle muhalefet sıralarının tepki
göstereceği bir cümle değildir…
BAŞKAN - Lütfen, Genel
Kurula hitap edin, bir tek yere, tahrik edici işaret yapmayın, lütfen…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Danıştay kararını kınayan Başbakan var!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
"Türkiye Cumhuriyetinin ve laik cumhuriyet rejiminin 73 000 000 muhafızı
vardır" cümlesi, muhalefet sıralarının tepki göstermesi gereken bir cümle
değildir.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Çok iyimsersiniz, o safdillik olur!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Yalandı onlar, gerçek değil! Gerçek değil!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Keşke olsa, keşke!..
HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) - Bu tarafa bakma, öbür tarafa bakarak konuş!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Bilakis, bu çatı altında bulunan ve bu millete mensup olmanın izzetinefsine
sahip olan herkesin takdir etmesi gereken bir cümledir; ama, siz bu cümlenin
ifade edilmesinden rahatsızlık duyarsınız; çünkü, bugünkü hadisede olduğu gibi,
siyasetinizi bu tür saldırılara, siyasetinizi laik cumhuriyetin istismarına
dayandırarak, daha fazla gidebileceğiniz bir yer yoktur ve söz konusu değildir.
(AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Ne istismarı! Saygısızlık yapma!
YILMAZ KAYA (İzmir) - Kim
istismar ediyor?!.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Terbiyeli ol!..
BAŞKAN - Suat Bey, lütfen
toparlayın. Lütfen, konuda kalın ve toparlayın.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Siz yıkmaya çalışıyorsunuz, biz de bekçilik yapıyoruz! Ne konuşuyorsun
oradan!.. Ne konuşuyorsun oradan!..
BAŞKAN - Lütfen, suyunuzu
için, ondan sonra size kısa bir süre veriyorum, toparlayıp bitirin.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Takıyye yapıyorsun, takıyye!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Tahrik ediyorsun.
BAŞKAN - Lütfen
arkadaşlar… Sessizliği sağlayalım arkadaşlar, lütfen..
Lütfen, siz de
toparlayın, buyurun. Toparlayın lütfen Suat Bey.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Ankara kan altında, sen konuşuyorsun!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Sayın Başkan, Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a çıkışı sırasında yaptığı bir
durum değerlendirmesiyle sözlerime son vermek istiyorum; ama, bunun öncesinde
şunu da ifade etmeyi kendime bir görev addediyorum: Muhalefet sıralarından
"takıyye" sözcüğünü içeren bir cümle geldi. (CHP sıralarından
gürültüler)
Değerli arkadaşlar,
"takıyye" sözcüğü, cumhuriyetin kazanımlarını istismar edenlere;
"takıyye" sözcüğü, cumhuriyetin kazanımları üzerinden siyasî rant
sağlamaya çalışanlara; "takıyye" sözcüğü, Atatürk'ün nesli olmanın
izzetini taşıyamayan…
HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) - Saygısız!
BAŞKAN - Lütfen…
Tamamlayın lütfen.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
…cumhuriyetin bireyi olmanın sorumluluğunu kaldıramayan…
BAŞKAN - Lütfen,
tamamlayın.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
…izzetinefis yoksunu olanlara özgü bir değerlendirmedir. (CHP sıralarından
gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Artist! Artist!
BAŞKAN - Lütfen,
arkadaşlar...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Artistsin sen, artist! İnanmadan konuşuyorsun.
BAŞKAN - Lütfen… Lütfen
arkadaşlar… Lütfen…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Ayıp! Ne biçim konuşuyor bu ya?! Ne biçim konuşuyor?!
BAŞKAN - Lütfen…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya)
- Suat, sana yakışmıyor, sana hiç yakışmıyor.
BAŞKAN - Sessiz kalın
arkadaşlar. Sessiz kalın arkadaşlar. Lütfen… (CHP sıralarından gürültüler)
Değerlendireceğiz; konuşacağız, değerlendireceğiz…
Suat Bey, lütfen… Artık,
bu kez, lütfen, teşekkür edin ve konuşmanızı tamamlayın.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Yazıklar olsun sana be!
FERUDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Bu ne biçim konuşma ya?!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Mustafa Kemal Atatürk, Samsun'a çıkıp durum değerlendirmesini yaptıktan sonra…
ATİLA EMEK (Antalya) -
Bırak, ağzına alma Mustafa Kemal'i!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - 19 Mayısla ilgili yaptığı konuşmaya bak!
BAŞKAN - Lütfen
arkadaşlar…
SUAT KILIÇ (Devamla) -
…şu cümleleri ifade etmiştir: "Ben, Samsun'u ve Samsun halkını gördüğüm
zaman, memlekete ve millete ait bütün tasavvurlarımın, kararlarımın…" (CHP
sıralarından gürültüler)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Onu sen kendine anlat!
BAŞKAN - Lütfen
arkadaşlar… Lütfen arkadaşlar…
SUAT KILIÇ (Devamla) -
"…her halde yerine getirilebilir olduğuna bir defa daha kuvvetle
inanmıştım…" (CHP sıralarından şiddetle gürültüler, sıra kapaklarına
vurmalar)
BAŞKAN - Lütfen…
SUAT KILIÇ (Devamla) -
"…Samsunluların hal ve durumlarında gördüğüm, gözlerinde okuduğum
vatanseverlik…" (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar… Lütfen, arkadaşlar… Bekleyin;
inceleyeceğiz, tutanaklara bakacağız. Lütfen…
SUAT KILIÇ (Devamla) -
"…fedakârlık, ümit ve tasavvurlarımı müspet bir inanca götürmeye yeter
olmuştu." (CHP sıralarından gürültüler)
Bugün de Türk gençliği
adına diyor ve sözlerimi tamamlıyorum ki: "Ey Türk gençliği, birinci
vazifen, Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa
etmektir." (CHP sıralarından "Konuşma" sesleri, gürültüler)
Değerli arkadaşlar,
temsil ettiğim gençlik adına şunu ifade ederek sözlerimi noktalıyorum.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Önce kendin inan!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Yalan söylüyorsun! İnanmadığın halde…
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Türkiye Cumhuriyetinin yetmişüç milyon yurttaşı, laik, demokratik anayasal
cumhuriyetimizi dünya var oldukça var etmek üzere yemin etmiştir, andiçmiştir.
(CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- İzzeti nefis yoksunu değiliz biz! O sözü geri alsın.
BAŞKAN - Yerinize oturun
arkadaşlar, yerinize oturun lütfen.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- O söz geri alınsın!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Atatürk'ün gençliği, hiçbir hal ve hiçbir şart altında, Türkiye'nin bu rotadan
sapmasına, bu yoldan çıkmasına asla ve kata müsaade etmeyecektir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Yazıklar olsun sana!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Cumhuriyetimizi kuracak yolda ilk adımı atan, 19 Mayıs…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen,
tamamlayın. Suat Bey, teşekkür ederiz, buyurun yerinize.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Başkan, yeter artık ya!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Teşekkür için…
BAŞKAN - Buyurun
yerinize… Buyurun… Suat Bey, teşekkür etmeniz için üç defa fırsat tanıdım.
Saygıyla anın ve oturun lütfen.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Aslan, senin eski partinde Hasan Mezarcılar vardı, Şevki Yılmazlar vardı. Hasan
Mezarcı'nın devamısın sen.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Mustafa Kemal Atatürk ve onun şahsında…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Bırak sen, okuma!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
…cumhuriyetimizin eşsiz mücadelesini başlatan ve zaferlerle taçlandıran gazi ve
şehitlerimizi saygıyla, minnetle, şükranla, rahmetle yâd ediyor, aziz
hatıraları önünde Türk Milleti adına saygı ve minnetle eğiliyorum.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Samimî ol, samimî!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Hasan Mezarcı hangi partidendi?!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sayın Başkan, hepimize hakaret etmiştir. Bizim izzetinefsimizi ağzına alamaz o!
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar… Herkes yerine otursun. Arkadaşlar, herkes yerine otursun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanvekili Sayın Kemal Anadol bir arzda bulunmak istiyor; onu
duymamızı, lütfen, sağlayın.
Buyurun Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkanım, biraz önce gündemdışı konuşan konuşmacı "muhalefet
sıralarından 'takıyye' sesleri duydum" diyerek devam etti; bizi onurdan
yoksun olmakla suçladı; ondan sonra, Atatürk istismarı yapmakla suçladı,
Atatürk ilkelerini çarpıtmakla suçladı. (AK Parti sıralarından "öyle bir
şey yok" sesleri) O nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna açık sataşma
vardır; sataşma değil, hakaret vardır; söz istiyorum.
BAŞKAN - Anlaşıldı.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Sayın Başkan, burada hakaret yoktur.
BAŞKAN - Şimdi, biz, o
gürültü sırasında konuşmaları tam duyamadık. Tutanaklar gelecek, hemen,
önümüze, değerlendireceğiz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sayın Başkan, tutanağı mı kaldı bunun ya!
BAŞKAN - Şimdi,
gündemdışı üçüncü söz…
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, özür diliyorum, bir şey arz etmek istiyorum.
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar, yerimize oturalım.
Fahrettin Bey, siz de
oturun.
Anavatan Partisi Grup
Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa…
EYÜP FATSA (Ordu) - AK
Parti…
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Olacak inşallah. Allah söyletti.
BAŞKAN - Pardon… Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili, Ordu Milletvekilimiz Sayın Eyüp Fatsa…
Buyurun, sizi dinliyoruz.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, tutanakları incelerken, sizden, Grubum adına istirham ediyorum.
Muhalefet grubundan Grubumuza, Hükümetimize ve sözcülerimize karşı, gerek tek
tek gerekse toplu olarak yöneltilen ithamların da dikkatle incelenmesini, bütün
bunların karşılığında da kendimizi ifade etme, bunlara karşı doğru olanları
söyleme… (CHP sıralarından "Yok" sesleri, gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
"Bunlar" dediğiniz kim?!..
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
"Bunlar" dediği Cumhuriyet Halk Partisi…
BAŞKAN - Bir dakika…
EYÜP FATSA (Ordu) -
Herkes, hiç kimse, burada oturduğu yerden, bir başkasını, bir şeyin düşmanı,
cumhuriyetin düşmanı, bölücü, yıkıcı, terör örgütü destekçisi gibi ithamlarla
itham etmeye hakkı yoktur; buna, haddi de yoktur Sayın Başkan. Lütfen, herkes,
ama herkes, ağzından çıkanı kulağının duymasına dikkat etmeli.
BAŞKAN - Anlaşıldı…
EYÜP FATSA (Ordu) -
Burada, önce, ithamların solo halinde, sonra da koro halinde hep beraber
yapıldığını duymamış olmanız mümkün değildir Sayın Başkan. Tutanaklardan
bunları da incelemenizi istiyorum.
BAŞKAN - İnceleyeceğiz…
EYÜP FATSA (Ordu) -
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, yine, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik
ve Spor Bayramı hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'e aittir.
Buyurun Sayın Üstün. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- Muğla
Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor
Bayramının 87 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Samsun
Milletvekili Ahmet Yeni'nin aynı konuda açıklaması
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı
nedeniyle gündemdışı söz aldım; sözlerime başlarken, hepinizi, saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Danıştaya yapılan saldırıyı nefretle ve esefle kınıyorum. 2. Daire Başkanı
Sayın Mustafa Birden, Sayın Ayfer Özdemir, Sayın Ahmet Çobanoğlu, Yücel
Özbilgin, Ayla Gönenç'e acil şifalar diliyorum. Laik cumhuriyete, Atatürk ilke
ve devrimlerine bağlı kalacağına dair namus ve şerefi üzerine içmiş olduğu andı
defaaten çiğneyip, laik cumhuriyete saldırmayı görev bilenlere, bu saldırının
bir ders olmasını diliyorum.
Sayın Kemal Anadol'un
biraz önce yapmış olduğu konuşmada siyaset yapılmadı. Sayın Anadol tespitler
yaptı ve bu tespitler konusunda sizlerin hassas olması konusunda da uyardı.
Gelinen nokta, siyaseten yorumdur. Sizi heyecanlandırmak için konuşmadı Sayın
Anadol; geldiğimiz noktayı size hatırlatmak için, siyasî sorumluluğunuzu
hatırlatmak için görev yaptı.
Gençlik, sen ki,
Abdülhamit zulmüne karşı verdiği mücadeleyle bütün dünyada ün yapmış
Jöntürklerin mirasçısısın. Dünyanın neresinde bir devrimci olsa, ona "genç
Türk" diyorlar. Üniversiteli ağabeyleriniz Çanakkale'yi savunmaya kitleler
halinde koştu. Kurtuluş Savaşında yurt parçaları işgal edilmeye başlayınca,
yurtsever gençlik, halka önderlik etti, kitleleri alanlarda topladı, vatanı
savunmaya andiçti. Gençlik, Mustafa Kemal Paşanın mücadele yoldaşıydı. Tıp
fakültesi öğrencileri, okulun hamamında toplantı yapıp, Sivas Kongresine
temsilci seçti. Tıbbiyeli Hikmet, bütün gençleri temsilen manda ve himayeye
karşı çıktı. Anadolu'daki gençler, gençlik örgütleri kurup, halkına önderlik etti.
Vatana ve ulusa en başta gençler sahip çıktı.
Sevgili gençler, sizin
Türkiye için ne büyük güç olduğunuzu bilenler, sizi etkisizleştirmek için büyük
planlar, projeler yürürlüğe koydular, gençliği kamplara bölüp birbirlerine
kırdırmaya çalıştılar, sonra da bunu bahane edip, kendi yanlarına çektikleri
adamları aracılığıyla, gençliği acımasızca ezdiler. Amfiler, sınıflar bir ölüm
sessizliğine büründü. Sizi okumaktan,
düşünmekten, yurduna ve halkına sahip çıkmaktan, kendi sorunlarını çözmekten
alıkoydular. Sizi emperyalist güçlerin, ülkelerin gençliğine benzetmeye
çalıştılar. Siz gençleri ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesinin bir parçası haline
getirmek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar, yapmaya çalışıyorlar. Yedi
düvele karşı koyan Mustafa Kemal'i anlamayanlar, Kurtuluş Savaşımızı zaferle
sonuçlandırarak yurdumuzu düşmanlardan kurtaran, destanî Başkomutan, ezilen
ulusların bağımsızlık savaşlarında örnek aldığı Ulu Önder, ümmet anlayışına
dayalı bir toplumdan çağdaş Türk Ulusunu yaratan, cumhuriyetimizi kuran ve
dünyaya kabul ettiren büyük devlet adamı, devrimlerimizin eşsiz mimarı,
ulusumuza akılcı düşüncenin erdemini, hukukun üstünlüğünü, bilimin ve
çağdaşlığın önemini öğreten başöğretmen, ulusumuzun simgesi, geçmişimizin
olduğu gibi geleceğimizin de ışığı ve aydınlığıdır.
Laikliği ve cumhuriyeti
kemirmeye, türbanı siyasal bir simge haline getirmek için bayramlarda
öğrencilere türbanla, çarşafla resmigeçit yaptıranlar, grup toplantı
salonlarında tek tip türban şovu yapanlar, dini siyasete alet etmeye, hukuk
devletini din devletine dönüştürmeye, kadını ikinci sınıfa itmeye kalkışanlar
ile bu gibi kimselere "dur" demeyenler, engel olmayanlar, hatta ışık
yakanlar, yol açanlar, asla, ama asla Atatürkçü olamazlar.
Ne şehit Kubilay'ın
sapkın katilleri ve onların düşünce arkadaşları ne tarikat şeyhleri ve din
bezirgânları ne tarikat şeyhlerini resmî devlet konutlarında ağırlamaya
kalkışanlar ne cumhuriyete baş kaldırının siyasal simgesi haline getirdikleri
türbanı meşrulaştırmaya çalışanlar ne İran usulü bir rejimi Türkiye'ye
getirmeye heveslenenler, küçücük çocuklara Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı
aşılamaya yönelenler emellerine ulaşamamışlardır, ne de kadrolaşmayla laik
cumhuriyeti kuşatmaya heveslenenler, demokrasi, laiklik ve cumhuriyeti, takıyye
olarak, savunur gibi yapıp aslında kemirmeye yönelenler, reform adı altında din
devletinin altyapısını hazırlamayı düşleyenler, devletimizin varlık ve bağımsızlık
belgesi olan Lozan Antlaşmasını rafa kaldırmaya hazırlananlar, tekrar Sevr
Antlaşması koşullarını Türkiye'ye kabul ettirmeyi arzulayanlar, ulusumuzu ümmet
anlayışı içinde eriterek yok etmeyi, ulusumuzun ve ülkemizin bütünlüğünü
parçalamayı hedefleyenler, toplumumuzu çağdaşlıktan tutuculuğun karanlığına
itmeyi, kadınlarımızı ikinci sınıfa geriletmeyi isteyenler emellerine
ulaşamayacaklardır; çünkü, Atatürk'ün gücü buna asla ve katiyen izin vermeyecektir.
Çılgın Türklerin kurduğu Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya kimsenin gücü
yetmeyecektir.
Gençlik, ölçü tanımamak,
büyük hayal gücüne sahip, cesaretin çekingenliğe, maceranın rahata üstün
geldiği insandır. Gençlik, bir yaş değil, bir tavırdır.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Süreye riayet
ettiğiniz için teşekkür ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, 19
Mayıs 1919'da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a çıkışıyla ilgili Samsun
Milletvekilimiz Sayın Ahmet Yeni de yerinden çok kısa bir açıklama yapmak
istiyor; kendisine söz veriyorum.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
Bütün Samsunlular konuşma yapsın o zaman!..
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor
Bayramı vesilesiyle söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlamadan önce, şahsım
ve "19 Mayıs" ismiyle bütünleşen Samsun Şehri adına Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum ve Danıştaya yapılan saldırıyı da kınıyorum.
Malumunuz olduğu üzere,
bir kutlu günün 87 nci yıldönümünü büyük bir coşku, sevinç ve gururla hep
birlikte kutlayacağız. O kutlu gün, kurtuluş mücadelemizin komutanı Gazi
Mustafa Kemal Atatürk'ün milletimizi esaretten kurtarmak gayesiyle paramparça
edilmiş ulusal direniş ruhunu yeniden teşkilatlandırıp vücut kazandırarak
hürriyetine kavuşturma gayesiyle Samsun'a çıkışının yıldönümüdür.
19 Mayıs arifesinde, bir
Samsunlu ve 19 Mayıs şehri Samsun'un bir milletvekili olarak şahsım ve kentim
adına, tüm Samsunluların büyük bir coşku ve kıvançla kutlayacağı 19 Mayıs
Bayramı merasimlerine Yüce Heyetinizi de ayrıca davet etmek istiyorum.
Samsun'un 19 Mayıs kenti
olarak isimlendirilmesinde o kadar çok haklı neden vardır ki, ulusal kurtuluş
mücadelemizin meşalesinin yakıldığı kentimiz, "esaret" ve
"Türk" kelimelerinin hiçbir zaman yan yana yazılamayacağı şanlı
tarihin de önemli bir dönüm noktasıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz, her 19 Mayısı kentimizde ve ülkemizde büyük bir coşkuyla
kutluyoruz; çünkü, 19 Mayıs, halkımızın Atatürk'ün önderliğinde işgalci güçlere
karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı ateşinin yakıldığı yerdir. Her 19 Mayısı
kentimizde ve ülkemizde büyük bir coşkuyla kutluyoruz; çünkü, 19 Mayıs,
"özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir" diyen Atatürk'ün,
tarihi boyunca özgür ve bağımsız yaşamış halkımızın gücüne dayanarak, dünyanın
öteki mazlum milletlerine kurtuluş yolunu gösterdiği gündür.
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
AHMET YENİ (Samsun) - Her
19 Mayısı kentimizde ve ülkemizde büyük bir coşkuyla kutluyoruz; çünkü, 19
Mayıs, ulusun kendi kaderini gerekirse kendisinin belirleyeceğini tüm insanlığa
ilan ettiği günün anlamıdır.
BAŞKAN - Lütfen
toparlayalım.
AHMET YENİ (Samsun) -
Türkiye Cumhuriyetimizin Yüce Meclisinin çatısı altında, bizlere bu cennet
vatanı canları ve kanları pahasına emanet eden şehit ve gazilerimizi rahmet ve
minnetle anıyor, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramının bir kez
daha Yüce Milletimize kutlu ve mutlu olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
C) Çeşİtlİ İşler
1.- Genel
Kurulu ziyaret eden Finlandiya Başbakanı Matti Vanhanen ve beraberindeki
heyete, Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın
davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Finlandiya Başbakanı Matti
Vanhanen ve beraberindeki heyet şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar.
Kendilerine, Yüce Meclisimiz adına "hoşgeldiniz" diyorum. (Alkışlar)
Şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Bir Meclis araştırması
önergesi vardır, okutuyorum:
D) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1.- Adana
Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin (Börü) ve 30 milletvekilinin, bazı televizyon
dizileri ile yarışma ve kadın programlarının toplumun ruh sağlığına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/364)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Televizyonlarda
yayınlanan bazı dizi, yarışma ve kadın programlarının toplumun ruh sağlığı
üzerindeki etkilerini araştırmak ve bu konuda alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü maddesine göre
bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1-Ayhan Zeynep Tekin
(Börü) (Adana)
2-Alim Tunç (Uşak)
3-İsmail Katmerci (İzmir)
4-Hamit Taşcı (Ordu)
5-Zafer Hıdıroğlu (Bursa)
6-Muharrem Tozçöken (Eskişehir)
7-Osman Kılıç (Sivas)
8-Osman Aslan (Diyarbakır)
9-İsmail Ericekli (Çankırı)
10-Tevfik Ensari (İzmir)
11- Abdurrahman Anik (Bingöl)
12- Gürsoy Erol (İstanbul)
13- Mehmet Güner (Bolu)
14- Ahmet İnal (Batman)
15- Sabahattin Yıldız (Muş)
16- Alaettin Güven (Kütahya)
17- Mehmet S. Tekelioğlu (İzmir)
18- Faruk Anbarcıoğlu (Bursa)
19- Ali Öğüten (Karabük)
20- Mehmet Emin Tutan (Bursa)
21- Hasan Anğı (Konya)
22- Harun Tüfekci (Konya)
23- Orhan Erdem (Konya)
24- Mehmet Sekmen (İstanbul)
25- Muharrem Karslı (İstanbul)
26- Ali Osman Başkurt (Malatya)
27- Fetani Battal (Bayburt)
28- Yekta Haydaroğlu (Van)
29- Kerim Özkul (Konya)
30- Ali Temür (Giresun)
31- Durdu Mehmet Kastal (Osmaniye)
Televizyon programlarında
yayınlanan bazı dizilerin, kadın programlarının ve yarışmalarının toplumun ruh
sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılması hakkındaki Meclis araştırması
önergesinin gerekçesi:
Ülkemizdeki bazı özel
televizyon kanalları, rekabet ortamı içinde dizi, yarışma, kadın programları
adı altında, toplumsal ve insanî değerlere, evrensel hukuk normlarına aykırı
olmasına rağmen ilgi çekici içerikte yayın yapma politikası gütmektedir. Bahsi
söz konusu olan televizyon programlarıyla duyarlı yayıncılık anlayışının kimi
zaman aşıldığı, kültürel yapımızı tahrip içeren öğelerin işlendiği, özellikle
gençlerimize ve çocuklarımıza kötü örnek teşkil eden ve bunun sonucunda
bunalımla, intiharla, cinayetle sonuçlanan birtakım olayların yaşandığı
görülmektedir. Birçoğu yabancı orijinli olan ve ülkemize adapte edilmek istenen
bu programlar, son zamanlarda, insanların davranışlarını, düşüncelerini,
toplumsal ve ahlakî değerlerini ve insanî kimliğini hükümsüzleştirmektedir.
Duyarlılıkların ortadan kalkmasına, şiddetin, tartışmaların, aile içi
problemlerin artmasına neden olmaktadır. Topuluma zarar veren, ahlakî değerlere
ters, sadece reyting uğruna insanların psikolojisine, ahlakî ve kültürel
yapısına zarar verebilecek yayınları sebebiyle, bu tür programlar üzerinde
çeşitli tartışmalar yaşanmaktadır.
Bu tür televizyon
programlarının yayınlanacağı duyumu dahi toplumda rahatsızlıkla karşılanmakta,
özellikle gençlerin, sorumlu yayıncılık anlayışı gütmeyen bazı programlar
karşısında savunmasız kaldıkları düşüncesi giderek hâkim olmaktadır. Ekran
karşısında sergilenen üslup tanımazlıkla mahrem hayat deşifre edilmekte,
dizilerdeki şiddet ve hukukdışı örgütlenmelere gençlerimiz özendirilmekte,
insanlarımız sorunlarının televizyon kanalları vasıtasıyla çözümleneceği
inancını taşımakta ve bu surette, kamuya ve devlete olan güven ciddî şekilde
zedelenmektedir. Programların konuları işleyiş tarzı itibariyle telafisi
imkânsız, toplumsal ve ferdî ruh dünyamıza derin etkiler bırakabileceği
ihtimaline binaen, televizyonlarda yer alan bazı dizi, yarışma ve kadın
programlarının toplum üzerindeki etkilerinin araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasının, yasa koyucu olarak Parlamentomuzun yol göstericiliği
adına gerekli olduğu inancını taşıyoruz.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının 1 tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
E) Tezkereler ve Önergeler
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi ile Oman Sultanlığı, Sırbistan ve Karadağ Devlet Birliği,
Uruguay, Cibuti Parlamentoları arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1058)
16
Mayıs 2006
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesi uyarınca, aşağıda adı geçen ülkelerin parlamentoları ile TBMM arasında
parlamentolararası dostluk grubu kurulması hususu Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
1 - Oman Sultanlığı
2 - Sırbistan ve Karadağ
Devlet Birliği
3 - Uruguay
4 - Cibuti
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
IV.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç'ın, gündemdışı konuşmasında "takıyye"
sözcüğüyle ilgili yaptığı değerlendirmenin hedefinin CHP Grubu veya
milletvekilleri olmadığına ilişkin yazılı açıklaması
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Kemal
Anadol'un, Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç'ın yaptığı konuşmayla ilgili
bir talebi vardı, sataşma olduğu iddiası vardı. Henüz tutanakları incelemedik,
ona ayrıca bakacağız; ama, bu arada Samsun Milletvekili Suat Kılıç bir yazı
gönderdi, arz etti. Bu bilgiyi, bu açıklamayı sizlere aktaracağım.
"Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda gündemdışı
konuşma sırasında "takıyye" sözcüğüyle ilgili olarak yaptığım
değerlendirmenin hedefi hiçbir şekilde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu veya
milletvekilleri değildir…"
K. KEMALANADOL (İzmir) -
Yetmez, yetmez… Kimmiş?!
BAŞKAN - "…Yapılan
değerlendirme tamamen ve sadece "takıyye" sözcüğüyle ilgilidir.
Konuyla ilgili olarak muhalefet grubunda oluşan yanlış anlamanın giderilmesini
ve hakaret kastımın bulunmadığının bildirilmesini arz ederim.
Saygılarımla.
Suat
Kılıç
Samsun
Milletvekili"
ATİLA EMEK (Antalya) -
Hiç tutanakları incelemeye gerek yok.
BAŞKAN - Biz tutanakları
inceleyeceğiz. Henüz gelmedi elimize.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, "muhalefet sıralarından geldi 'takıyye et' sesi" dedi,
muhalefeti kastetti.
BAŞKAN - Anlaşıldı. Biz
inceleyeceğiz, sonra değerlendirip kararımızı alacağız.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - O
sözü kullandı. Gerek yok incelemeye.
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine
göre verilmiş 1 önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
Okuyun lütfen:
V.- ÖNERİLER
A) Sİyasî Partİ Grup Önerİlerİ
1.- (8/25)
esas numaralı genel görüşme açılmasına ilişkin önergenin öngörüşmesinin, Genel
Kurulun 17.5.2006 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grup
önerisi
17.5.2006
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 17.5.2006
Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Ali
Topuz
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Gündeminin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmının 286 ncı sırasında yer alan (8/25) esas numaralı
genel görüşme açılmasına ilişkin önergenin öngörüşmesinin, Genel Kurulun
17.5.2006 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin lehinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral ve
Mersin Milletvekili Vahit Çekmez.
Cumhuriyet Halk Partisi
Mersin Milletvekili Sayın Vahit Çekmez önerinin lehinde söz aldılar.
Buyurun Sayın Çekmez.
(CHP sıralarından alkışlar)
VAHİT ÇEKMEZ (Mersin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uygulanan ekonomik politikaların esnaf ve
sanatkârımıza olumsuz etkilerini değerlendirmek üzere Anayasanın 98 ve
İçtüzüğün 101, 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca genel görüşme açılması
teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Ayrıca, bugün Danıştay
üyelerimize yapılan bu menfur saldırıyı kınıyor ve lanetliyorum.
Değerli milletvekilleri,
ben, esnaf ve sanatkârı, kendi yağıyla kavrulan, büyük işletmelerin ekonomik
gücü altında ezilen, ahlakî açıdan bozulmamış, toplumun en sağlam ve istikrarlı
kesimi olarak görüyorum. Hızla sanayileşmekte olan ülkemizde, esnaf ve
sanatkâr, hizmet, küçük imalat ve sanayi sektöründe önemli üretim ve sosyal
açıdan da güvenilir bir istikrar unsurudur. Ayrıca, esnaf ve sanatkârlar
demokrasinin bir güvencesidir; çünkü, demokrasiyi yaşatacak olanlar, kendi
içlerinde özgür olanlardır. Bu kesimin özelliği, kendi gücüyle yarattığı
işyerinde özgürce yaşaması ve üretmesidir.
Esnaf ve sanatkâr ile
yanlarında çalışanların problemlerinin halledilmesi, ekonomik ve sosyal açıdan
son derece büyük önem arz etmektedir. Bu sorunların çözüme kavuşturulabilmesi
için ilk şart, sorunların doğru teşhis edilmesidir. Bu tespit yapılmadığı
takdirde, söz konusu sorunlar daha da karmaşık bir hale gelecektir. Bugüne
kadar yapılan çalışmalarda bu kesime ait sıkıntıların doğru tespit edilmemesi
nedeniyle süregelen bir sorunlar yığını oluşmuştur.
Ülkemizde esnaf ve
sanatkârın sorunlarının net tespit edilmemesinin başta gelen nedeninin, bu
kesimin toplumdaki yerini gerçek anlamda idrak edemememizden kaynaklandığını
düşünüyorum. Şöyle ki: Ekonomik kalkınmanın öncelikle büyük işletmelerle
sağlanacağı görüşü oldukça hâkimdir. Bu mantıkla hareket ettiğimizde, küçük
işletmeleri ihmal ediyoruz ve onların ekonomik hayattaki yerini unutuyoruz.
Ulusal kalkınmamızın gerçekleştirilmesi, ekonomik gelişmelerin arzu edilen
seviyede sağlanabilmesi açısından, esnaf, sanatkâr ve küçük işletmelerin
geliştirilmesi ve desteklenmesi doğru bir seçenek olacaktır, bu destekler
sayesinde bölgelerarası eşitsizlik giderilecektir.
Günümüzde gerek büyük
işletmelerin gerekse vatandaşlarımızın ihtiyaçlarının büyük bir kısmını esnaf
işletmeleri karşılamaktadır. Bu kesimin sıkıntılarının tespit edilmesi ve
çözümlerinin bulunması Yüce Meclisimizin yapması gereken en önemli görevdir
diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
nedir esnafın sıkıntısı? Neden bu kesim "siftahsız dükkân
kapatıyoruz" diye feryat ediyor? Size göre bir sıkıntı yok; ama, mahalle
bakkalına, kasabına, manavına göre ise sorun çok. "Vergimizi ödeyemiyoruz,
Bağ-Kur primlerimizi ödeyemiyoruz, elektrik, su paralarımızı, kiralarımızı
ödeyemiyoruz" diyorlar, "Sermayemiz yeterli değil, boşalan
raflarımızı dolduramıyoruz" diyorlar. Minibüsçüler, taksiciler,
kamyoncular "aldığımız para mazot parasını zar zor karşılıyor, hani bizim
emeğimizin karşılığı" diye soruyor. Yeterli destek verilmediğinden birçoğu
işini küçültmek zorunda kaldı, birçoğu da işsiz oturmakta; ama, bu insanlar
yine de devlete olan sorumluluklarını ellerinden geldiği kadar yerine
getirmektedir.
Değerli milletvekilleri,
öyle esnaflar tanıyorum ki, yarı aç yarı tok geçiniyor. Buna geçim denirse,
sırf kimseye muhtaç olmayayım diye kepenk kapatmıyor, çalışıyor çabalıyor; ama,
acımasız piyasa koşullarında maalesef fazla bir şey yapamıyorlar. Bağ-Kur
primlerini ödemediği için hastaneye gidemiyor, hastalığını tezgâhının başında
atlatmak durumunda yine onlar kalıyor.
Açlık sınırının altında
geçinmeye çalışan Bağ-Kur emeklilerinden yüzde 10 oranında sosyal güvenlik
destekleme primi kesilmesi de sorgulanması gereken diğer bir konudur. Onlara
vermemiz gereken destekleri unutuyoruz; ama, bu kesimden vergi alırken
unutmuyoruz, hatta, matrah artırımı için zorluyoruz, "ya bu kadar vergi
ödeyeceksin ya da defterlerini inceleyeceğiz" diyoruz.
22 Şubat 2006 tarihinde
Meclis Genel Kurulunda kabul ettiğimiz 5458 sayılı Bağ-Kur primlerinin yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili kanun uyarınca müracaatlar devam ediyor; ama, esnafı
şimdiden bu taksitlendirme kara kara düşündürmeye başladı, "biz
taksitlendirmesine taksitlendirdik de, bunun ikisini birden nasıl
ödeyeceğiz" diye düşünüyor. Bu yapılandırma ne derece başarılı olacak, hep
birlikte izleyip göreceğiz.
Unutmamamız gereken bir
şey var. Türkiye, genç bir nüfusa sahip. Bu nedenle, işsizlik, en önemli sorun.
Bu soruna el attığımızda, en büyük istihdam, esnaf ve sanatkâr ve KOBİ'ler
tarafından sağlanmakta. Bu açıdan baktığımızda, ülkemizin geleceği, esnaf ve
sanatkârların çalışmalarına bağlıdır. Büyük işletmeler, teknolojik ilerleme ve
rekabet usulleri nedeniyle, kendilerini emek/yoğun halden teknoloji/yoğun hale
dönüştürmek zorunda. Peki, o zaman, bu kadar işsizimize nasıl istihdam olanağı
sağlayacağız? İşte, bu safhada, esnaf ve sanatkârlar, bu sorunun çözümü için
mihenk taşı konumundadırlar.
Türkiye nüfusunun üçte
2'si gençlerden oluşmaktadır. Bu durumu iyi değerlendirmeliyiz, meslekî eğitime
ağırlık vererek ülkemiz açısından önemli bir avantaj sağlamalıyız. İddia
ediyorum, esnaf ve sanatkârlar, araştırma-geliştirme, teknoloji yenileme ve
meslekî eğitim açısından desteklenirse, işsizliği önlemede de en önemli kesim
olacaktır.
Avrupa Birliğine giriş,
sadece yasalarımızı buna uyumlu hale getirmekle olmaz; esnaf ve sanatkârımızı
küresel rekabet ortamına daha iyi hazırlamamız gerekir.
Değerli arkadaşlarım,
sizlere, yok olmakta olan mahallemizin dert babaları bakkallarımızdan az da
olsa bahsetmek istiyorum. Bu kesimi özellikle ele aldım. Devletin, bir kişiye
iş verebilmesi için ne kadar yatırım yapması gerektiğini biliyorsunuz. Bu
insanlar, kendisi işin başında oldukları için ve çocuklarını işsiz
gezdirmedikleri için bile, devlet için bir nimettir.
Şimdi, biz, toplum olarak
bunlar için ne yapmışız bir bakalım: Büyük marketler ortaya çıkmadan ya da bu
kadar yaygınlaşmadan önce ürünlerinin hemen hemen tamamına yakınını bakkal
esnafı tarafından halka ulaştıran, yağ, meşrubat, deterjan ve gıda sektörü,
bakkallara düşük bir kâr marjı uygulamış olmasına rağmen, büyük, hiper ve
grosmarketlere neredeyse yüzde 50'lere varan kâr oranı tanıyarak, haksız
rekabeti katlayarak artırmıştır. Daha düne kadar ürünlerini yurdumuzun en ücra
köylerinde halka ulaştıran ve satan bu insanlara karşı bu vefasızlığı nasıl
yapabiliyorlar anlayamıyorum. Demek ki, "büyük balık küçük balığı
yutar" prensibi doğruymuş.
Hatta, bazı yerel
yöneticilerin bir mahalle bakkalında satılacak veya satılmayacak ürünler diye
ayırım yapmasını hiç anlamış değilim. Siyasî rant peşinde koşan, küçük esnafla
uğraşan bu insanlar, mahallesinde açılan süper veya grosmarkette her şeyin
satılmasına izin verirken, acaba, neden çekiniyorlar? Bu kuruluşların parasal
gücünden mi korkuyorlar?
Değerli arkadaşlarım,
hipermarketler tüketim ekonomisini kamçılıyor. Hepiniz buralara gidiyorsunuz;
hiç kullanamayacağınız ve lüzumundan fazla mal satın alıyorsunuz. Bu israftır;
ama, bu sistem sizi buna teşvik ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
VAHİT ÇEKMEZ (Devamla) -
Örneğin, yarım kilo peynir yerine 2 kilo peynir alıyorsunuz; öyle değil mi
arkadaşlar? Sonra ne oluyor; evde koyacak, depolayacak yer bulamıyorsunuz.
Sonra, bir bakıyorsunuz, aldığınız gıdalar unutulmuş, bayatlamış, tadını
kaybetmiş ve dolayısıyla atıyorsunuz. İsrafın boyutuna bir bakın. Eminim ki,
birçoğunuz bunu yaşamışsınızdır. Oysaki, o beyaz peynirin salamuralı tenekeden
yeni çıkıp, taptaze ve lezzetli şekilde size ulaşması ne kadar güzeldir. Peki,
sizin alışveriş yaptığınız büyük marketler, paranız yetmediği zaman o ürünü
size veriyorlar mı; hayır, vermiyorlar.
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
VAHİT ÇEKMEZ (Devamla) -
…ama, bakkal veriyor. Bankadan bile kredi isterken sizden kefil istiyor. Onlar
kefilsiz, kefaletsiz mal veriyorlar, geriye ne zaman döneceği belli bile olmayan.
Avrupa ülkelerinde
özellikle kent merkezlerinin dışında tutulan
büyük alışveriş merkezleri, ülkemizin bellibaşlı şehirlerinde, maalesef,
mahalle aralarına kadar girmiştir. Bu durum, esnaf ve sanatkârımızın uğradığı
haksız rekabetin yanı sıra, çağdaş şehircilik anlayışına da aykırıdır.
Esnafımızın yüzde 35'ini olumsuz etkilemekte, bu büyük alışveriş merkezlerinin
çevrelerinde bulunan esnaf ve sanatkârlarımızın önemli bir bölümü kepenk
kapatmak zorunda kalmıştır.
İşte, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bir kez daha bu yüce kürsüden sesleniyoruz. Gelin, daha fazla
gecikmeyelim ve sizler "esnafın sorunlarını biliyoruz ve gereğini
yapıyoruz" söyleminizden vazgeçin. Zararın neresinden dönersek kârdır. Bu
genel görüşmenin açılmasına onay verin. Bu kesimin sıkıntılarını geniş bir
çerçevede masaya yatıralım ve onları ayağa kaldıralım. Şu sıralarda oturan
milletvekillerimizin, inanıyorum, büyük bir çoğunluğunun ya akrabası ya çok
yakın arkadaşı veya dostu esnaf. Gelin, el ele verelim, uygulanan ekonomik
programların neredeyse yok ettiği bu
kesimi artık görelim. Şunu da bilelim; içlerinden gelen ve sıkıntılarını
birlikte yaşayan birisi olarak
söylüyorum: Bu kesim, sorunlarına kulak tıkayanları affetmez.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Aleyhte söz
isteyen, Anavatan Partisi Grup Başkanvekili, Malatya Milletvekili Sayın
Süleyman Sarıbaş.
Buyurun Sayın Sarıbaş.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu tarafından verilen önerinin aleyhine söz istedim. Önce, neden aleyhe söz
istediğimi izah edeyim.
Daha evvel de, gerek
Anavatan Partisi olarak biz gerekse Cumhuriyet Halk Partisi birçok öneri
getirdik; yani, gündemin önceliği olan, gündeme alınması gereken, vatandaşı
bire bir ilgilendiren konularda öneriler getirdik. İktidar Partisi, nasıl olsa
bunu kabul etmedi. Şimdiye kadar kabul etmediğine göre, Cumhuriyet Halk
Partisinin, artık, böyle öneriler getirmesine karşı olduğum için, nasıl olsa
İktidar anlamıyor, o halde bunu getirmenizin anlamı yok diye aleyhindeyim.
Bunu izah ettikten sonra,
değerli arkadaşlar, biraz önce, gerek İktidar Partisi gerekse Anamuhalefet
Partimiz tarafından dile getirilen, hakikaten Meclisimizde gerginlik yaratan
bir olaya değinmek istiyorum.
Cumhuriyetimizin 85 inci
yılında, Büyük Atatürk'ün Samsun'a çıktığı bugünlerde, Danıştayımıza, anayasal
bir kurumumuza yapılan bu menfur saldırıyı Anavatan Partisi Grubu olarak
şiddetle kınıyorum.
Değerli arkadaşlar,
herkesin aklını başına toplaması lazım ve bu tür hadiselerde hiç kimsenin
siyaset yapmaması lazım.
Hepimiz mevcut Anayasaya
göre yemin ettik ve vazgeçilmezlerimiz var. Türk Milleti, herkes bilmeli ki, bu
ülkede hiç kimse, hiçbirimiz, vazgeçemeyeceğimiz değerlerimiz var. Bakın,
cumhuriyetimizden vazgeçmeyeceğiz. Beyninin arkasında veya önünde kimin ne
olursa olsun, bu ülke seksenbeş yıldır cumhuriyetle yönetiliyor, cumhuriyetten
vazgeçmeyeceğiz. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Demokrasiden
vazgeçmeyeceğiz. Laiklikten asla vazgeçmeyeceğiz; çünkü, insana insanca
düşünme, yaşama onurunu veren bir ilkeden azla vazgeçmeyeceğiz; laiklikten
vazgeçmeyeceğiz. Özgürlüklerimizden vazgeçmeyeceğiz. Bağımsızlığımızdan
vazgeçmeyeceğiz. Arkadaşlar, bayrağımızdan vazgeçmeyeceğiz. O al, yıldızlı,
şanlı bayrak, bu ülkenin her köşesinde şerefle, şanla, onurla dalgalanacak. Bir
şeyden vazgeçmeyeceğiz, devletimizden vazgeçmeyeceğiz, devletimizin anayasal
kurumlarından vazgeçmeyeceğiz; çünkü, hukukun üstünlüğü dediğimiz şey, o
anayasal kurumlarımızın sağladığı şey. Bir şeyden daha vazgeçmeyeceğiz,
dinimizden de vazgeçmeyeceğiz. Bu ülkenin yüzde 99'u Müslüman. Haydi
Müslümanlıktan vazgeçin diye de bir kaidemiz yok; dinimizden de
vazgeçmeyeceğiz. Ne yapacağız; bütün değerlerimizi, bütün değerlerimizi,
birlikte, örfümüzle, âdetimizle, geleneklerimizle yaşatarak; ama, devletin
hukuksal kurumlarını, hukukun üstünlüğünü ve cumhuriyetin temel ilkelerini de,
hep birlikte yaşayarak, yaşatarak, onları zedelemeden, bu ülkeyi, bu
cumhuriyeti kuranlara yakışır bir şekilde, bugünlere getireceğiz, geleceğe
taşıyacağız, gençlerimize taşıyacağız.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Dini siyasete alet etmeyeceğiz...
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, terör, maalesef, dünyanın her yerinde var ve
ülkemizde de, maalesef, bugün, bir anayasal kurumumuzu vurdu. Teröristin kim
olduğu, kimliği, hürriyeti, cinsi hiç önemli değil. Önemli olan, bu ülkede hâlâ
terörün var olmasına seyirci kalmaktır; önemli olan, bu terörü yapanların
zihninde; yani, bu ülkede çözülmemiş sorunların olmasıdır.
Değerli arkadaşlar,
bundan birkaç ay evvel, Sayın Başbakan da, birçok iktidar sözcüleri de, bu
Danıştayımızın 2.Dairesinin verdiği bir kararı eleştirdiler. Eleştirsinler, ona
bir şey demiyorum; ama, hükümetlerin eleştirmeye hakkı yok arkadaşlar.
Hükümetler eleştirme makamı, ağlama makamı değil. Herkes bilir ki, bu ülkede,
yargı organları, önlerinde bulunan yasalar ve Anayasa gereğince karar verir.
Yasaları ve Anayasayı yapma yetkisi de bu Yüce Meclise ait; yani, bu İktidara
ait, iktidar çoğunluğuna ait; yani, bu millet, 2 Kasımda oylarını verirken, 3
Kasımda oylarını verirken, bu temel sorunları çöz, artık, gerginlik noktalarını
bırakma… Bu milletin, diniyle, imanıyla hiçbir problemi yok; bu ülkenin,
cumhuriyetiyle, devletiyle, laikliğiyle de bu milletin hiçbir problemi yok;
ama, bu ülkede problemler var, bu ülkenin çözülmedik problemleri var. İşte,
sana...
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş,
sizi konuya çağırmak görevim.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Konuya geliyorum efendim. Bu, gündemle ilgili bir olay,
tartıştığımız olay da gündem, Meclisin gündemi.
Dolayısıyla, arkadaşlar,
bu meseleleri çözmeliydik, şimdiye çözmeliydik. Şimdiye kadar, Anayasada,
yasada, toplumda sıkıntı yaratan konuları, sistemde sıkıntı yaratan konuları,
neyse -bunu herkes biliyor- bunları çözmeliydik.
Dört yıllık iktidarınız
boyunca caka satıp gezdiniz; bunları çözmediniz. Çözmediğiniz sorunlar ülkeye
sorun olmaya başladı, çözmediğiniz sorunlar kurşun olmaya başladı; çünkü, bu
ülkenin içinde, birsürü yabancı-yerli vatan hainleri var ve birsürü, bu ülkenin
gerilmesine, bu ülkenin enerjisini teröre, toplumun gerginliklerine harcamasını
isteyenler var. İşte, onların bulduğu maşalar, onların bulduğu eli silahlı
caniler, bu ülkenin gerilmesine vesile oluyor. Halbuki, hep beraber,
iktidarıyla muhalefetiyle, bu ülkenin temel sorunlarını çözseydik, bu ülkenin
Anayasasını, yasasını, yasalarını, insanların özgürce yaşadığı, din ve ibadet
hürriyetinin yaşandığı, inanç hürriyetinin mutlak olduğu, teşebbüs hürriyetinin
olduğu ve fikirlerin serbestçe -tartışmayla, serbestçe- özgürce konuşulduğu,
Kürdün Türke Türkün Kürde, Alevînin Sünnîye Sünnînin Alevîye, doğulunun
batılıya batılının doğuluya üstün olmadığı, herkesin, kardeşçe -bin yıllık
tarih içerisinden gelen, kardeşçe- beraber, birlikte bu ülkeyi geleceğe taşıma
arzusu, inancı, şefkati içerisinde yaşadığı bir ülke yaratabilirdik.
Yaratamadınız!.. Dört
yıllık iktidarınızda bunu yapamadınız! Yapamadığınız gibi, sömürmeye devam
ettiniz! Her çıkışınızda dediniz ki: "Bunları biz yaşıyoruz, biz
biliriz." Yaşamayın, çözün arkadaşlar! Desteğe ihtiyacınız varsa, desteğe
ihtiyaç… Bu meczupların, bu hainlerin çıkmasına fırsat vermeyin.
Şimdi, çıkarken bağırmış:
"Allahüekber!.. Allah'ın askerî olarak yaptım!" Tövbe!.. Tövbe!..
Vallahi, yalan! Allah'a inandığına da inanmıyorum. Tövbe!.. Vallahi, yalan!
(Anavatan Partisi ve AK Parti sıralarından alkışlar)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Doğru söylüyorsun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Ama, bunları çözün arkadaşlar. Bunları çözün, bunlara fırsat
vermeyin; bunları kullananlara, bu ülkeyi gerenlere… Bu ülkenin enerjisini
kalkınmasına, zenginliğine, insanların refahına yöneltecek meseleleri
tartışalım burada. Biz ne yapıyoruz; kamplara ayırarak, kutuplara ayırarak,
kamplar ve kutuplar siyasetiyle bunu sömürmeye devam ediyoruz.
Sadece bu konuda değil,
başka konularda da aynısını yapıyoruz. Siz de yapıyorsunuz… "Efendim,
muhafazakârlar bizden taraf, meseleleri çözülmesin…" Diğer arkadaşlar da,
haklı olarak, onlar da laiklik üzerine… Bir tahterevalliye bindiniz; bu toplumu
kamplara ayırdığınız takdirde, toplumu kendi saflarınıza çektiğiniz takdirde,
mevcut İktidarınızın devam edeceğini, Cumhuriyet Halk Partisi de, mevcut
Anamuhalefetliğinin devam edeceğini zannediyor…
BAŞKAN - Lütfen konuya
gelelim.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Oysa, bize düşen konu; bu meseleleri akılcı bir şekilde çözmek, bu
meseleleri toplumda gerginlik konusu yapmamak. Şimdi, Allah korusun, inşallah,
hepsi kısa sürede acil şifalar bulurlar, acil şifaya kavuşurlar… (CHP
sıralarından "Gitti, gitti… Öldü, öldü" sesleri)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Gitti… Gitti… Öldü.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Gitti.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Öldü.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Öldü mü? Allah rahmet eylesin. Bak, ben şimdi duyuyorum. Biraz önce
hastanedeydim. Allah rahmet eylesin. Ailesine başsağlığı diliyorum.
Sevenlerine, yakınlarına sabır diliyorum.
Bunlar olmaması
gerekirdi, bu ülkede olmaması gerekirdi, yaşamamamız gerekirdi arkadaşlar.
Bunlardan vicdan azabı duyuyoruz, üzüntü duyuyoruz; ama, bu meseleleri çözelim,
bu meseleleri gerginlik noktası yapıp, bunlar üzerinden siyaset yaparsak,
ülkeyi 1970'li yıllarda geldiğimiz noktalara taşırız. Onun kimseye faydası
olmadı. Herkes bilir ki, o günlerde, ben de, o günlerde bir siyasî kuruluşun
yanındaydım, onların hiçbirimize faydası olmadı. Sadece ülkemiz zaman kaybetti,
sadece ülkemiz çağın gerisinde kaldı, sadece ülkemiz bize düşman olan ülkelerin
oyunlarına geldi. Artık, bu oyunlara gelmeyelim ve şunu açıkça, milletimin
huzurunda söylemek istiyorum: Kim ki, ne zaman, siyaset merkezden kenarlara
doğru kayar ise, o ülkede, maalesef, sorunlar çözülmüyor. Çünkü, o kenar
siyaseti, o uç siyaseti, bu ülkede gerginliklerin, bu ülkede çatışmanın, bu
ülkede birtakım sorunları sömürmenin iktidarı oluyorlar. Onun için siyaseti
merkeze taşımak, aklı salime taşımak,
sağcısıyla solcusuyla, Alevîsiyle Sünnîsiyle, Kürdüyle Türküyle, bu
ülkenin geleceğini yeniden şekillendirmek ve bu bozuk sistemi değiştirmek
lazım. Bakın, siz de geldiniz, bozuk sistemi değiştireceğiz diye. Bu sistem
bozuk, bu sistem ahlaksız dedik; ama, en ufak, elinizi oynatmadınız. Gündeme
bakın, bu sistemle alakalı hangi yasa var; hiçbiri yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RECEP GARİP (Adana) -
Başkan, vicdansızlık yapıyorsunuz.
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Üç aydır, dört aydır, günü savan yasalarla -günü savan yasalarla-
gündemi idare etmeye çalışıyorsunuz. Cumhurun başını cumhur seçsin dedik, gık
çıkmadı; gık çıkmadı! İçinizden, ne Başbakanınız ne hükümetiniz, evet, cumhurun
başını cumhur seçmeli… Sistemin asıl özünün, hatanın, arızanın burada olduğunu
idrak edemediniz. Bürokratik cumhuriyetten demokratik cumhuriyete geçemediniz.
Ee, peki, 357'yi bu
millet size niye verdi; caka satın diye mi verdi?! Yapın bunları!
Saygılar sunuyorum
arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - İkinci aleyhte
söz isteyen arkadaşımız, Hasan Anğı, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Anğı. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ANĞI (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Önerisi
aleyhinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, bugün meydana gelmiş olan menfur saldırıyı kınıyor, hayatını kaybeden
değerli üyeye Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralı yargı
mensuplarımıza da acil şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, esnaf ve sanatkârlarımızın sorunlarıyla ilgili
bir önergesini gündemde öncelikli yere taşıyarak, bu konunun araştırılmasını
talep etmekte. Öncelikle, bir hususu tespit etmemizde fayda var diye sözlerime
başlıyorum.
Esnaf ve sanatkârımızın
uzun yıllardan beri birikmiş pek çok sorunu, 3 Kasım 2002 süreciyle birlikte
adım adım çözüme kavuşturulmuştur. Nedir bunlar diye baktığımız zaman, geçmiş
ekonomik krizlerin getirdiği, pek çok esnafımızın ve sanatkârımızın çekinin
arkasının yazılması veya senedinin protesto edilmesinden dolayı Merkez
Bankasındaki takiplerde büyük sıkıntılar yaşamaktaydılar. Herhangi bir kredi
talebinde veya yeni çek talebinde bulunmaları halinde sürekli bu kayıtlar
önlerine gelmekte ve bu finansman imkânlarını kullanamamaktaydılar.
Hükümetimizin hazırladığı tasarıyla, Yüce Meclisimizden geçen, genel olarak da
sicil affı olarak bilinen bu başlık, bu alandaki zorlukların aşılmasına fırsat vermiştir.
Diğer bir taraftan, birikmiş Bağ-Kur prim borçlarıyla ilgili sürekli beklenen
yapılandırma da Türkiye Büyük Millet Meclisimizin geçtiğimiz dönem
çalışmalarıyla ortaya kondu ve bununla ilgili yapılandırma da süratle yerine
getiriliyor. Büyük bir rahatlama da esnafımıza sağlanmış oldu.
Diğer bir boyutu da,
finansman imkânlarını, maalesef, özellikle reel sektörün kullanamadığı boyutta,
küçük esnaf ve sanatkârımız da büyük sıkıntılar ve zorluklar içinde çok cüzî
rakamlara büyük bedeller ödeyerek kullanmaktaydı. 3 Kasım 2002 öncesinde 10
milyar Türk Lirası tutarındaki bir kredi için esnafımız 1 700 000 000 TL masraf
ödemek durumundaydı. İktidarımızın, esnafımıza, sanatkârımıza büyük kolaylıklar
getirme adına başlattığı süreçte faiz oranları, hepinizin bildiği gibi, yüzde
55'lerden 45'lere, daha sonra kademeli olarak bugün de yüzde 13'lere kadar
çekildi. Limitler 25 milyar TL'ye çıkarıldı ve yeni uygulamada da 10 milyar
Türk Liralık kredi için ödenecek rakam 400 000 000 TL'ye indirildi, yani, 400
YTL'ye ve esnaf kefalet kooperatiflerimiz aracılığıyla, Halk Bankamızın kullandırttığı
rakam da 4 katrilyon TL'ye ulaşmış durumda, yani, 4 milyar YTL'lik bir rakam,
esnaf ve sanatkârımızın kullandığı bir kredi imkânı. Bunlardan niye
bahsediyorum: AK Parti İktidarı, ilk günden itibaren, esnaf ve sanatkârımızın
yaşadığı tüm zorlukları, hem bireysel boyutta esnaf ve sanatkârla ilgili hem de
onların örgütleri boyutundaki sorunları gündemine almış, bunun üzerinde yeterli
çalışmaları yapmış ve bunun hayata geçmesiyle de yaşayabilecekleri pek çok
zorlukların ortadan kalkması için de uygulamalarda bunları görmüş olduğumuzu
ifade etmek içindi. Bundan sonrasıyla ilgili de, bu yapısal değişim ve dönüşüm
sürecinde, birçok meslek kolundaki sıkıntıların aşılmasındaki model
geliştirmeler, yine, ilgili bakanlığımızdaki bürokratlarımızın, sivil toplum
örgütleriyle birlikte yaptığı çalışmalarla, yeni döneminde, yaşanan pek çok
sorunun aşılmasında yeni yollar açacağından eminiz.
Bu çerçevede, yapılan
çalışmalar devam ederken, geçmiş üçbuçuk yıllık dönemde, esnaf ve sanatkârımız
için ortaya konan bu tempo, bundan sonrasında da daha artarak devam edeceği
için, bir genel görüşme açılmasına, bu konunun Meclis gündeminde tartışılmasına
gerek olmadığı kanaatindeyiz. Kişisel olarak, bu kanaatimi burada sizlere ifade
etmek için söz almış bulundum; hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Lehte söz
isteyen Sayın Yaşar Tüzün, Cumhuriyet Halk Partisi Bilecik Milletvekili.
Buyurun Sayın Tüzün. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; uygulanan ekonomik
politikaların esnaf ve sanatkârımıza olumsuz etkilerini değerlendirmek üzere
Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 101, 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına genel görüşme açılmasının lehinde söz almış
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmama geçmeden önce, bugün Danıştayımıza yapılan bu menfur saldırıyı, ben
de kınıyorum. Az önce, telefonlarımıza gelen mesajdan da öğrendiğimiz
kadarıyla, Danıştay üyelerimizden Sayın Mustafa Yücel Özbilgin vefat etmiştir.
Kendisine, Allah'tan rahmet diliyorum, bütün yakınlarına başsağlığı diliyorum
ve diğer yaralı olan Danıştay üyelerimize acil şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
genel görüşme önerisi, aslında, mevcut İktidar Partisi tarafından yapılması
gereken ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde, esnaf ve sanatkârımızın
bugünkü içine düşmüş olduğu bu sıkıntıyı çözmemiz için görüşme yapmamızı
isteyen taraf, mutlaka, İktidar Partisi olmalıydı. Oysa, Cumhuriyet Halk Partisi,
bu konuda duyarlılığını bir kez daha gündeme getirmiştir.
Az önce, Sayın
Milletvekilimiz, İktidar Partisi Milletvekilimiz Sayın Anğı yapmış olduğu
konuşmada, esnaf ve sanatkârımızın kullanmış olduğu 1 katrilyonluk kredinin 4
katrilyona çıktığını söyledi, esnaf ve sanatkârımızın sadece kişi başına
kullanmış olduğu 10 milyarlık limitin 25 milyar liraya çıkarıldığını söyledi.
Değerli arkadaşlarım,
bundan daha kötü bir haber olabilir mi esnaf ve sanatkâr için?! Kullanılabilir
limiti 10 milyar iken, ilgili esnaf ve sanatkârımız geri dönüşümünü
sağlayamadığı için, limitini -ilgili odadan- 25 milyara çıkartmıştır. Yani,
ilgili esnafın 10 milyar borcu varken 25 milyara çıkmıştır. Bunun övünülecek ve
iftihar edilecek hiçbir tarafı yoktur.
Değerli arkadaşlarım,
sayıları 5 000 000'a ulaşan ve 227 işkolunda faaliyet gösteren esnaf ve
sanatkârımız, aileleriyle birlikte düşünüldüğünde, toplam nüfusumuzun yaklaşık
yüzde 30'luk bölümünü oluşturmaktadır. Bu niteliğiyle, esnaf ve
sanatkârlarımız, ekonomik ve sosyal yaşamın vazgeçilmez unsuru ve temel
direğidir. Anayasamızın 173 üncü maddesinde de bu gerçeklere vurgu yapılmış ve
denilmiştir ki: "Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici
tedbirleri alır." Bu, Anayasamızın 173 üncü maddesi. Bu ifadelere
bakıldığında, esnaf ve sanatkârların korunması ve desteklenmesi konusunda
devlete görev ve yetki verilmiştir.
Esnaf, sanatkârlar ve
küçük işletmeler, ekonomideki mikro kaynakları harekete geçirerek ülke
kaynaklarının kullanımı açısından ekonomiye dinamizm kazandırmakta ve vergi
gelirlerine, istihdama ve katmadeğere büyük katkı sağlamaktadır. Bu açıdan
baktığımızda, esnaf ve sanatkârlarımızın yeterince desteklenmemesi,
bölgelerarası eşitsizliklerin giderilmesinden gelir dağılımı bozukluklarına, en
temel sorun işsizliğe kadar bir dizi sosyal sorunu da beraberinde getirmektedir.
Büyük ekonomik krizin ardından yıllar geçmesine rağmen esnaf ve
sanatkârlarımızın durumu düzeleceğine, maalesef, daha da ağırlaşmaktadır.
Türkiye Esnaf ve
Sanatkârlar Sicil Gazetesinde yayınlanan sicil ilanlarına göre, 2006 yılının
ilk iki ayında -bakınız değerli arkadaşlar- 98 400 kişi mesleği bırakırken, 38
100 kişi yeni kayıt yaptırmıştır. 2006 yılının ilk iki ayında kapanan şirket
sayısının 2005 yılının aynı dönemine göre yüzde 518 oranında artış göstermesi,
kriz döneminde bile görülmedik bir tablo olarak karşımıza, maalesef,
çıkmaktadır. Esnaf ve sanatkârlarımızın en önemli sorunlarının başında, maalesef,
sağlanan destek unsurlarının yetersizliği gelmektedir. Türkiye'de esnaf ve sanatkârlara
sağlanan destek unsuru, düşük faizli kredi uygulamasıdır. Devamlılığı olmayan,
zaman içerisinde ortadan kaldırılacak bu uygulama, istemleri karşılamakta,
maalesef, yetersiz kalmaktadır. Üretimi ve verimliliği gözetmeyen, katmadeğeri
yüksek mal ve hizmet üretimine yönlendirmeyen bu destek unsuru, Avrupa Birliği
mevzuatına paralel olarak, yeni teşvik araçlarıyla desteklenmelidir. Vergi
oranları konusunda herhangi bir iyileşme sağlanmadığı gibi, hayat standardı
esasının yeniden getirileceğine ilişkin söylentiler, esnaf ve sanatkârımızın
geleceğe dönük hesap yapmasını engellemektedir. Hiper ve grosmarketler, bugün,
ülkemizde faaliyet gösteren 227 esnaf ve sanatkâr kolundan 80'ini, yani, yüzde
35'ini olumsuz olarak etkilemektedir. Bu büyük alışveriş merkezleri
çevrelerinde bulunan esnaf ve sanatkârımız, işyerlerini kapamak zorunda
kalmıştır. Bu konuda Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca yapılan çalışmalar da,
esnaf ve sanatkârımızın sorunlarını giderecek tedbirleri içermemektedir. Bu
açıdan, Avrupa Birliği mevzuatına uyumlu tedbirlerin bir an önce hayata geçirilmesi
gerekmektedir.
Esnaf ve sanatkârımızın
en önemli sorunlarından biri de sosyal güvenlik olanaklarının yetersizliğidir.
Primlerini ödeyemeyen milyonlarca esnaf sağlık hizmeti alamamakta, alınan
sağlık hizmeti de, diğer sosyal güvenlik kurumlarınca sağlanan hizmetlerin,
maalesef, gerisinde kalmaktadır. Açlık sınırının altında bir maaşla geçinmeye
çalışan Bağ-Kur emeklilerinden yüzde 10 oranında sosyal güvenlik destekleme
primi kesilmesi, sosyal güvenlik sisteminin açıklarını esnaf ve sanatkârımızın
sırtına yüklemek anlamına gelmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bu teklifimizin gündeme alınmasının bir sebebi de ve
önemli bir sebebi de, 6 Haziran 2006 tarihinde Esnaf ve Sanatkârlar Merkez
Birliğinin genel kurulu vardır. Bu genel kurul öncesi, Türkiye Büyük Millet
Meclisi açısından, burada toplanacak kooperatif başkanlarımıza, ne
yapabileceğimizi ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne yapması gerektiği
konusundaki düşüncelerimizi burada hemfikir olarak çıkarmamız gerekiyordu.
Bizim esastaki amacımız, 6 Haziran 2006 tarihinde yapılacak olan Esnaf ve
Sanatkârlar Merkez Birliğinin genel kurulundan önce, buradan bu kararların
alınması konusundaki düşüncelerimizi paylaşmak istiyorduk.
Açıkçası, Sayın Anğı'nın
yine dediği gibi, geçmişlerde yüzde 40'lara varan faiz oranı, bugün, bu
uygulanan politikalar sayesinde yüzde 13'e düşmüştür; ancak, bu, sadece
bankanın uygulamış olduğu kredi faiz oranıdır. Buna diğer masrafları ve
kesintileri eklediğimizde, bu oran, maalesef, yüzde 25'lere varmaktadır. Esnaf
ve sanatkârımız, yüzde 25 oranındaki faizi kaldıramamaktadır.
Bakınız, esnaf ve
sanatkârlar kooperatifleri bulunan illerde bulunan esnafın geri ödeme oranı
yüzde 40'lardadır; yani, yüzde 60…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) -
Kısacası, yüzde 60'a yakın esnafımız, kooperatiften almış olduğu krediyi geri
ödeyememektedir. Bu oran da resmî oranlar; yani, burada sadece siyaset olsun,
muhalefet olsun diye söylediğimiz rakamlar değil arkadaşlar; yani, bu oranlar,
esnaf ve sanatkârlar kooperatif birliklerini aradığınızda, illeri aradığınızda,
Merkez Birliğini aradığınızda, size verilecek oranlar bunlardır. Kısacası,
esnaf ve sanatkârımız, almış olduğu, kooperatifinden almış olduğu krediyi
ödeyememektedir. Sizin yaptığınız sadece, bir iyileştirme, 10 milyar TL olan
limitini 25 milyara çıkardınız. 10 milyarı ödeyemeyen esnafımız, bugün, 25
milyar Türk Lirasıyla karşı karşıyadır. O nedenledir ki, bizim bugünkü genel
görüşme isteğimizi bir kez daha tekrarlıyorum. Bu genel görüşme isteğimizin
lehinde söz aldığımı belirtiyorum. Bu konuda kaçınılacak, yok sayılacak bir
sorun yoktur değerli arkadaşlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu yüce çatı bu sorunları
konuşmayacak, bu değerlendirmeleri yapmayacak da kim yapacak?! Bizim
istediğimiz, esnaf ve sanatkârımızın sorununu Türkiye Büyük Millet Meclisine
getirelim, tartışalım, kararlar çıkaralım ve 6 Haziran 2006 tarihinde yapılacak
olan Esnaf ve Sanatkârlar Merkez Birliği Kongresine elbirliğiyle gidip, esnaf
ve sanatkârımıza o konuda müjde verelim istiyoruz; istediğimiz bu, farklı bir
şey değil; ama, bunu yok saymanız, bunu hiç saymanız neden; anlaşılabilecek bir
şekilde değildir diye düşünüyorum; Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Önerimizin kabulü yönünde
oy kullanacağınıza şimdiden emin olduğum için hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, değerli bir yargıcımızı, Danıştay 2. Daire üyesi Mustafa Yücel
Özbilgin'i, bu sabahki menfur saldırı sonucu aldığı yaralardan kurtulamadığı
için kaybettik.
Biz, bu olayın, hukuk
devleti anlayışına, cumhuriyete yönelik, Anayasaya yönelik bu olayın en kısa
süre içerisinde aydınlanacağı inancıyla, Mustafa Yücel Özbilgin'e Tanrı'dan
rahmet diliyoruz; ailesine, Danıştaya, tüm milletimize başsağlığı diliyoruz.
Değerli üyeler, şimdi,
oylamaya geçmeden önce, Sayın Kemal Anadol'un talebiyle ilgili bilgi vereceğim.
Biliyorsunuz, Sayın Suat
Kılıç'ın açıklamasını okudum; o, bilginiz tahtında; "takıyye"
kelimesini Cumhuriyet Halk Partisine yönelik olarak kullanmadığını söyledi;
fakat, Sayın Kemal Anadol, "takıyye" kelimesinin Cumhuriyet Halk
Partililer tarafından dile getirildiği yolundaki yaklaşımı kabul etmiyor. Eğer
bu konuda ısrarcıysa, bu konuda açıklama yapmak üzere kendisine söz vereceğim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Evet efendim.
BAŞKAN - Lütfen, kısa, öz
ve tartışmalara, kargaşaya neden vermeyecek şekilde ve başka bir cevap hakkı
yaratmayacak şekilde konuşacağınıza inanıyoruz.
Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın,
konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
biraz önceki müzakerelerde -sözlerime başlamadan evvel- Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin'in Meclise yanlış bilgi sunduğunu ve
milletvekillerini yanlış bilgilendirdiğini ifade etmek zorunda olduğum için
üzgünüm.
Sayın Bakan, elinde belge
göstererek "Sayın Anadol'a bunu vereceğim" dedi, Danıştay 2. Daire
Başkanına koruma tahsis edildiğini, İçişleri Bakanlığının belgesi olarak
hepimize gösterdi. Bana vermedi Sayın Bakan; ama, Sayın Mustafa Özyurt, Bursa
Milletvekilimiz ve Sayın Canan Arıtman, İzmir Milletvekilimiz, Sayın Bakana
gittiler, lütfetti Sayın Bakan; fotokopisinin çıkarılmasına izin vermedi; ama,
yazıyı okuttu.
Arkadaşlar, Danıştay 2.
Daire Başkanı Mustafa Birden -olayın doğrusu budur- yaklaşık iki ay önce koruma
istemiştir; ancak, bu talep, emniyet tarafından, sürekli koruma verilemeyeceği,
ancak, çağrı üzerine koruma verilebileceği yanıtıdır burada gösterdiği, Meclise
sunduğu bilginin doğrusu budur; yani, "izin verdik" diye bizi yalancı
çıkarmaya, televizyon kanallarını yalancı çıkarmaya kalkışması da, ayrıca
üzüntü verici bir şeydir.
BAŞKAN -
"Takıyye"ye gelelim.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Şimdi "takıyye"ye de geleceğim efendim.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Samsun Milletvekili arkadaşımız, muhalefet sıralarından bizleri
göstererek "takıyye sözcüğünü duydum" diyerek bir tirat başlattı ve
sonunda, bizim, haysiyet, onurdan yoksun olduğumuzu, Atatürk ilkelerini istismar
ettiğimizi, laiklik ilkesi üzerine, istismarlar üzerine politika yaptığımızı
ifade etti.
Şimdi, arkadaş, şunu çok
samimî söylemek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisinin laiklik üzerindeki
duyarlılığı, bir siyaset, bir politika değildir; Cumhuriyet Halk Partisinin
vehmi, kuruntusu değildir. Cumhuriyet Halk Partisi, elbette, her yurttaş gibi,
Anayasanın değişmez ilkesi olan laikliğe sonuna kadar sahip çıkacaktır ve
Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasasında -o zaman tek parti dönemi vardı-
hazırladığı Anayasada, bütün milletin…
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Sayın Anadol…
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Evet, evet, evet… İtiraz etmiyorum; onu söylüyorum.
Kabul edilmiş bir
maddedir. Dolayısıyla, bizim duyarlılığımız, doğal olmasına karşın, şu andaki
duyarlılığımız bir vehim, bir kuruntu değildir.
Şimdi, arkadaşlar, eğri
oturalım, doğru konuşalım: Son günlerde, Eyüp Belediyesi, Tuzla Belediyesi…
Hangi partiden bunlar; sizin Partinizden. "Başı açık gezen kadın
günahkârdır…" Sizin belediyelerinizin broşüründe yok mu bu; var.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Belediye broşürü falan değil ya…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Ne alakası var?! (CHP sıralarından "çok alakası var" sesleri)
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Ne alakası var mı canım! İşte, niye duyarlıyız; onu söylüyorum. Bu belediye
CHP'li mi?! CHP'li mi?! (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen… Lütfen…
Gerginlik yaratmadan.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Bakın, bu ifadeler laiklik ilkesine aykırı. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Ne alakası var?!
BAŞKAN - Gerginlik
yaratmadan konuşun ve gerginlik yaratmadan dinleyelim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gazete haberiyle konuşuyorsun Kemal Bey.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Niye rahatsız oluyorsunuz?! Niye rahatsız oluyorsunuz canım; niye rahatsız
oluyorsunuz?!
Aynı şekilde, Tuzla
Belediyesinin "kızlar 9 yaşında evlendirilebilir" diye, broşüründe bu
ibare yok mu?! (AK Parti sıralarından gürültüler)
Sizin milletvekilinizin
yayınladığı broşürde "iz bırakmadan kadın dövülebilir" diye ibare yok
mu?!
Şimdi, kardeşim, o zaman,
biz…
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Ana muhalefet partisisin; nelerle uğraşıyorsun ya!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- "Dört kadın" yok mu; var.
O zaman biz, ister
istemez -iktidar partisi bu; yani, sıradan, marjinal bir parti değil- ne yapmak
istiyorlar, nereye gidiyorlar…
Yani, şunu yapsanız…
ASIM AYKAN (Trabzon)-
Türkiye'yi imar ediyoruz.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Başbakan çağırır, der ki: Sen, çöpünü topla, temizliğini yap.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) -
Ne imarı!.. Karanlığa götürüyorsunuz, karanlığa!
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Bilmeden konuşuyor.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Bir dakika ya, bir dakika… Konuşalım.
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlarım… Lütfen, dinleyin.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Başbakan, bu belediye başkanını çağırsa, "sen temizliğine bak, halkın
sağlığına bak, bu işe müftüler karışır…"
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Nerede broşür?
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Efendim, bu broşürler var mı yok mu?! Var mı yok mu?
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Nerelerde takılmış kalmışsınız! Çok gerilerdesiniz!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Yalan mı söylüyorum?! Yalansa, yalan deyin! Var mı?! Tuzla Belediyesinin,
Eyüp Belediyesinin broşürlerinde bunlar yok mu?!
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Sayın Başkan, geriyor.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Geriyor meriyor! Bırakın ya! Var mı yok mu?! Var. O zaman, biz de haklı olarak
bu memleket nereye gidiyor diye şüpheye düşüyoruz.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Ona müftü karar verir. Müftü karar versin, sen karar verme.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Sonra, belediye ne zamandan beri müftülerin yerine geçti, belediye
başkanları; bana söyleyin?! Müftü onurlu bir devlet memurudur, anayasal sistem
içinde yeri vardır. Müftünün işine karışmaya belediye başkanının ne hakkı var?!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen,
toparlayın Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkan; rica ederim…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Gündeme geç.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Şimdi, niye biz kuşkucu olmayalım, niye şüphe duymayalım?! Size bir cümle
okuyorum: "Tutturmuşlar, laiklik elden gidiyor!.. Yani, bu millet
istedikten sonra tabiî elden gidecek yahu! Sen bunun önüne geçemezsin ki!
Millete rağmen bu yürümez zaten. Sonra, nedir bu laiklik allahaşkına? Bir tarif
edin diyorsun, tarif etmiyor. Bu ne menem bir şey yahu!" Recep Tayyip
Erdoğan'ın 1995 yılında yaptığı konuşma! Takıyyenin tam Allah'ı bu işte,
takıyyenin Allah'ı bu. (AK Parti sıralarından "Yine ortaklığı
karıştırıyorsun" sesleri.)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başbakan daha dün konuştu.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Siz karıştırıyorsunuz ortalığı.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Ondan sonra, bugün başka bir şey söyleyeceksiniz, 95'te de bunları
söyleyeceksiniz! Yemin etmek yetmez, yemin yeterli değil. Hasan Mezarcı ile
Şevki Yılmaz da bu kürsüde yemin etti; sonları belli. Aynı partide politika
yapıyordunuz.
Yüce Meclise saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Onlardan bir farkın yok.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, bir şey söyleyebilir miyim?..
BAŞKAN - Buyurun Salih
Bey.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, söz verdiğiniz konunun dışında, değerli sözcü, ilgisiz, alakasız
konuları buraya taşıyarak Meclis çalışmalarını engelleyip germek istemektedir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sen Suat Kılıç'ı dinlemedin mi?!
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Bugünün önemine binaen herkesin daha duyarlı ve dikkatli olması lazım.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sen milletvekiline söyle onu.
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar; lütfen… Dinleyin arkadaşlar. Son derece doğal temennileri dile
getiriyor; onu bari dinleyin, lütfen.
Buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Değerli Başkan, bakınız, bir belediyenin bir vakıfla ilgili herhangi bir
beyanı, herhangi bir yayını, herhangi bir şahsa ait yayınından dolayı
belediyenin faaliyeti gibi takdim etmek, sadece gazete bilgilerine göre
konuşmaktır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Allah, Allah!..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gazete bilgilerinden hareket ederseniz, birçok şeyde yanlış beyanda
bulunursunuz.
Diğer bir ifadeyi size
söylemek istiyorum: Erzurum Köprüköy Belediye Başkanı Cumhuriyet Halk
Partiliydi; kalpazanlıktan yakalandı. Şimdi, bunu nereye oturtacaksınız?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Partiden atarız…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Söylediğinin ne ilgisi var; siyasî faaliyet tartışılıyor burada.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, biz, Meclisin çalışmalarına sizin hassasiyetinizi istiyoruz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım, lütfen… Lütfen, arkadaşlar…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Sayın Başkan…
V.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Sİyasî Partİ Grup Önerİlerİ (Devam)
1.- (8/25)
esas numaralı genel görüşme açılmasına ilişkin önergenin öngörüşmesinin, Genel
Kurulun 17.5.2006 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grup
önerisi (Devam)
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım, oylamaya geçiyoruz…
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Karar yetersayısı istiyorum.
BAŞKAN - Karar
yetersayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yetersayısı vardır; önerge reddedilmiştir.
10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.21
BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet
DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Sayın Başkan, aradan önce de söz talep ettim; ama, beni
görmediniz.
Sayın Anadol, konuşması
sırasında "Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasası" diye bir ibare
kullandı.
BAŞKAN - Onu düzeltti.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Tek parti döneminde…
BAŞKAN - Hayır, onun
sonunu şöyle düzeltti, hatırlarsanız: O dönemde Cumhuriyet Halk Partisi tek
parti olduğu için, onun döneminde hazırlanan Anayasayı diye düzeltti; yoksa,
düzeltmese, ben uyaracaktım; merak etmeyin.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Tek parti de olsa, o dönemdeki Anayasaya, Cumhuriyet Halk Partisi
Anayasası diyemeyiz.
BAŞKAN - İşte, onu
düzeltti...
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak düzeltmesi gerekiyor.
BAŞKAN - Düzeltti Hüsrev
Bey, düzeltti…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Düzeltmedi; tek parti dönemindeki Anayasa dedi.
BAŞKAN - Düzeltti…
Anlaşıldı…
Daha sonra Sayın
Anadol'la da görüşürsünüz, tutanaklara da bakarız, her ne kadar bundan önceki
oturumda ise de, sizin aydınlanmanızı sağlamak için gerekli bilgilenmeyi
yaparız.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Sayın Başkan, siz de bu ibareye katılıyor musunuz, düzelttiği
şekliyle?
BAŞKAN - Hayır… Hayır…
Düzeltmiş olmasaydı zaten ben uyarırdım, düzeltti. (AK Parti sıralarından
"Düzeltmedi" sesleri)
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Efendim, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak düzeltmesi lazım.
BAŞKAN - Anlaşıldı…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Anayasa hiçbir partinin malı olmaz.
BAŞKAN - Yani, her zaman
Anayasa diyoruz. Her zaman Anayasa derken kastımız, Türkiye Cumhuriyetinin
Anayasasıdır.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Efendim, kastının o olduğunu kendisinin ifade etmesi lazım.
BAŞKAN - O da, o zaman,
Cumhuriyet Halk Partisi tek parti idi, tek parti yönetimi vardı, o dönemde
hazırlanan Anayasamız diye düzeltti.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Yanlış olduğunu arz ediyorum efendim.
BAŞKAN - Sizin titizliğinizin
gereğini, hemen düzelterek yaptı.
Peki arkadaşlar…
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Sayın Başkanım, İçtüzüğün 69 uncu maddesine dayalı olarak söz talebim
Başkanlığınıza ulaştı. Cumhuriyet Halk Partisinin Çok Değerli Grup Başkanvekili
Sayın Kemal Anadol, daha önce yazılı olarak yaptığım açıklamaya rağmen,
sözlerimin yanlış anlaşıldığına dayalı vurgularını tekrar etmiştir.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Suat, sen yanlış konuştun! Sen hiç konuşma!
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar…Bir dakika… Müdahale etmeyin.
Şimdi, bakın, Hüsrev
Beyle ilgili konu da, sizinle ilgili konu da, İçtüzüğe göre bir önceki oturumun
konuları. O konuları şimdi ele almamız mümkün değil.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
19 dakika dinledik.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Akşama kadar mı dinleyeceğiz?! 19 dakika konuştun; yeter!
BAŞKAN - Görüşelim
-oturum geçti- konuşalım…
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, o zaman…
BAŞKAN - Şimdi, biz,
kanun tasarılarına geçiyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Ko-misyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3 üncü sırada yer alan,
Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
3.- Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1184) (S. Sayısı: 1142)
(x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Sayın Altan Karapaşaoğlu burada.
Hükümet?.. Sayın Bakan
Beşir Atalay burada.
(x) 1142 S. Sayılı Basmayazı 16.5.2006 tarihli 102 nci
Birleşim Tutanağa eklidir.
Geçen birleşimde
tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi ve Anavatan Partisi Grubu adına
yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi söz sırası, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali'ye
aittir.
Buyurun Sayın Sali. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
OSMAN SALİ (Balıkesir) - Teşekkür
ederim.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 1142 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla ilgili olarak AK Parti Grubu
adına huzurunuzdayım; hepinize saygılar
sunuyorum.
Sözlerime girmeden önce,
Danıştay üyelerimize vaki menfur saldırıyı ben de kınıyorum. Vefat eden üyemize
Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılarımıza da acil şifalar
diliyorum. Bütün milletimize geçmiş olsun.
Değerli arkadaşlar, bu
kanun tasarısı, Anayasa Mahkemesinin, Türkiye İstatistik Kanununun 2 maddesinin
birer fıkrasının Anayasaya aykırılığı gerekçesiyle verdiği iptal kararı üzerine
huzurlarınıza getirildi. 5429 sayılı Yasanın 45 ve 56 ncı maddeleri yeniden
düzenlendi, teknik olarak bir ilaveyle beraber huzurunuza geldi.
Burada ben sizlerle,
Anayasa Mahkemesinin görüşleri ışığında durumu değerlendirmek istiyorum.
Anayasa Mahkemesinin kararı kesindir ve gereği kanun tasarısı hazırlanarak
yerine getirilmiştir ve huzurunuza gelmiştir tasarı; ama, gerekçeleri
değerlendirmekte yarar var kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlar,
yasanın 45 inci maddesinin birinci fıkrası -iptal edilen ikinci fıkra, birinci
fıkrayla beraber okuyarak bir anlam kazanıyor- söyle: "Başkanlıkta;
Başkan, Başkan Yardımcısı, I. Hukuk Müşaviri, Daire Başkanı, İstatistik
Müşaviri, Hukuk Müşaviri, Bölge Müdürü, Türkiye İstatistik Kurumu Uzmanı,
Türkiye İstatistik Kurumu Uzman Yardımcısı, İstatistikçi, Matematikçi, Mühendis
ile dört yıllık yüksek öğrenim görmüş olmak kaydıyla Programcı kadrolarına
atananlar, kadroları karşılık gösterilmek suretiyle, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması
hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli çalıştırılabilir." Şu
anda okuyacağım fıkra, iptal edilen fıkra; bu fıkra da şöyle: "Bu suretle
çalıştırılacakların sözleşme usul ve esasları ile ücret miktarı ve her çeşit
ödemeleri Bakanlar Kurulunca tespit edilir." Bu fıkra iptal edildi.
Değerli arkadaşlar,
Anayasa Mahkememizin gerekçelerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Gerekçe şu:
"Devlet kamu tüzelkişiliği içinde yer alan Türkiye İstatistik Kurumuna
yasayla verilen görevlerin, genel ve ortak ihtiyaçları karşılamak amacıyla
yapılan sürekli ve düzenli etkinlikler olması nedeniyle, kamu hizmeti olduğunda
kuşku yoktur. Genel idare esaslarına göre yürütülen bu hizmetlerde
görevlendirilen sözleşmeli personelin ise, Anayasanın 128 inci maddesinde
belirtilen diğer kamu görevlileri kapsamında olduğu açıktır." Burayı
özellikle dikkatinize sunmak istiyorum, diğer kamu görevlileri…
"Anayasanın 128 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre, memurlar ve diğer
kamu görevlilerinin hak ve yükümlülüklerinin, aylık ve ödeneklerinin ve diğer
özlük işlerinin kanunla düzenlenmesi gerektiğinden, Türkiye İstatistik
Kurumunda Başkan, Başkan Yardımcısı, I. Hukuk Müşaviri, daire başkanı,
istatistik müşaviri, hukuk müşaviri, bölge müdürü, Türkiye İstatistik Kurumu
uzmanı, Türkiye İstatistik Kurumu uzman yardımcısı, istatistikçi, matematikçi,
mühendis ile programcı kadrolarına atanan sözleşmeli personelin, sözleşme usul
ve esasları ile ücret miktarları ve her çeşit ödemeleri konusunda yasal
düzenleme yapılmayarak tüm yetkinin Bakanlar Kuruluna bırakılması, Anayasanın
128 inci maddesine aykırıdır." Gerekçe bu.
Değerli arkadaşlar,
burada iki kavram üzerinde durmak zorundayız. Birisi, diğer kamu görevlisi
kimdir. Diğeri de, kadro karşılığı sözleşmeli personel…
Değerli milletvekilleri,
diğer kamu görevlisi kavramı içine kimler girer ve kadro karşılığı sözleşmeli
personel diğer kamu görevlisi midir? Bu sorulara cevap bulmak durumundayız.
Anayasamız, genel idare esaslarına göre yürütülen kamu hizmetlerinin
gerektirdiği aslî ve sürekli görevleri ifa etmek üzere iki grup personel
öngörmüştür. Bunlardan birisi memurlar, diğeri de kamu görevlileri.
Memur kimdir, memur,
kendi teşkilat kanununda memur olarak tanımlanan veya Devlet Memurları Kanunu
kapsamına giren personeldir. Diğer kamu görevlisi ise, Anayasa Mahkememizin
kadro karşılığı sözleşmeli personeli diğer kamu görevlisi kapsamında sayması
karşısında, diğer kamu görevlisini de ortaya koymak durumundayız; bunlar da,
memur sayılmayan, ama, devletin kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli
görevleri ifa eden diğer personeldir. Bunlar kimlerdir dersek; bunlar,
hâkimler, savcılar, askerler, askerî personel, üniversitelerdeki öğretim
elemanlarıdır; bunların kendi personel kanunları vardır.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, kadro karşılığı sözleşmeli personel, TÜİK'te, başkan, başkan
yardımcısı, daire başkanı, uzman -hepsini saydığımız için tekrar etmiyoruz-
bunlar, memurdurlar arkadaşlar. Bunlar, diğer kamu görevlisi değildir. Bu
kanunun ilgili maddesiyle 657 sayılı Yasada değişiklikler yapılarak bunların
malî hakları detaylı olarak düzenlendi, bu kanunda düzenlendi. Efendim,
yasanın, yani, Türkiye İstatistik Kurumu Kanununun 57 nci maddesinde, bunların
malî hakları, her türlü malî hakları tek tek sayılmıştır; ekgöstergeleri,
tazminatları, efendim, yan ödemeleri, her ne gerekiyorsa tamamı sayılmıştır,
düzenlenmiştir; yani, memurların, İstatistik Kurumunda çalışan memurların malî
hakları yasayla düzenlenmiştir.
Değerli arkadaşlar,
bunlar memurdurlar, bunda herhangi bir tereddüt yoktur. Kadro karşılığı
sözleşmeli personel statüsü kavramı sistemden çıkarılsa, hiçbir ilave
düzenlemeye ihtiyaç yoktur; yani, biz, burada, Türkiye İstatistik Kurumunun
başkan, başkan yardımcısı vesaireyle ilgili kadro karşılığı
çalıştırılabileceklerine dair düzenlemeyi buradan çıkarsak, bunların malî
hakları yasayla düzenlenmemiş duruma gelmez; yani, bunlar, yasayla
düzenlenmiştir. Bu, kadro karşılığı sözleşmeli meselesi, bazı kamu personeline
ilave ödeme yapabilmek ve sistemi bozmadan bunu başarabilmek için bulunmuş yan
bir formüldür ve Başbakanlık merkez ve bağlı kuruluşları dışında hiçbir kurumda
da uygulanmamaktadır. Bu eksik malî haklar eködemelerle giderilmeye
çalışılmıştır. İlave malî hak verebilmek için bulunmuş bir çözümdür.
Diğer yandan, bu
sözleşmeli personelin sözleşmesini taraflardan birisi imzalamazsa herhangi bir
eksiklik olur mu; kesinlikle herhangi bir eksiklik olmaz. Ne çalışan tarafı ne
işveren tarafı, bu sözleşmeleri imzalamak zorunda değildir. İmzalamazsa ne
olur; imzalamazsa, bu kurumun personeli, 57 nci maddeyle getirilen düzenlemeler
çerçevesinde maaşlarını almaya devam ederler. Bu bakımdan, tabiî ki, Anayasa
Mahkemesinin kararı yerine getirilmiştir; ama, bu gerekçe isabetli bir tespite
dayanmamaktadır değerli arkadaşlar.
Sayın milletvekilleri,
diğer iptal edilen fıkra, 56 ncı maddenin birinci fıkrası. O da
"Başkanlıkta, I. Hukuk Müşaviri hariç olmak üzere, tüm atamalar Başkan
tarafından yapılır" düzenlemesidir. Buna ilişkin gerekçemiz de şu şekilde:
Anayasanın 8 inci maddesinde, yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı ve
Bakanlar Kurulu tarafından Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve
yerine getirilir denilmekte, 104 üncü maddesinde de, kararnameleri imzalamak
Cumhurbaşkanının yürütme alanındaki görev ve yetkileri arasında sayılmaktadır.
Anayasanın 104 üncü maddesinde sözü edilen kararnameler, kanun hükmünde
kararnameler ile Bakanlar Kurulunun çeşitli kararnamelerinin yanında, üst düzey
yöneticilerin atanmasıyla ilgili müşterek kararnameleri de kapsamaktadır. Üst
düzey yöneticilere özellikle vurgu yapılmıştır. Yürütme yetkisi ve görevi
Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunca yerine getirileceğinden, söz konusu
kararnamelerin hukuksal geçerliliği için her iki tarafın da katılımı gerekmektedir.
Buna göre, kamu politikasının tayinine katılan, etkin bir otoriteye sahip olan
kuruluşların amacının gerçekleşmesinde önemli yetki ve sorumluluklarla
donatılan planlama, örgütlenme, personel ve kadrolarını yöneten, denetim ve
temsil gibi işlevleri yerine getiren kamu görevlilerinin üst düzey yönetici
konumunda olmaları nedeniyle, bunların atamalarının da müşterek kararnameyle
yapılması anayasal zorunluluktur. Yasanın 56 ncı maddesinin birinci fıkrasında,
Başkanlıkta, I. Hukuk Müşaviri dışında tüm atamaların Başkan tarafından
yapılacağı öngörüldüğünden, kurum içinde çok önemli görev ve yetkilerle
donatılmış üst düzey personelin atanmalarında sadece Başkanın iradesi geçerli
olacaktır. Örneğin, yasanın 20 nci maddesiyle oluşturulan ve programın
hazırlanmasına, uygulanmasına, resmî istatistiklerin gelişimine ve işlevlerine
ilişkin tavsiyelerde bulunmak, resmî istatistik ihtiyaçlarını tespit etmek,
değerlendirmek ve ileriye yönelik görüş ve önerileri kapsayan çalışmalar yapmak
gibi, kurumun fonksiyonunu yerine getirmesinde ve hedeflerin saptanmasında
belirleyici bir yere sahip olan İstatistik Konseyinin doğal üyeleri, Kurum
Başkanının yanı sıra, Başkan yardımcılarıdır. Böyle önemli görevleri yerine
getirenler ile Başkanın atama yetkisi içinde bulunan diğer etkin konumdaki
yöneticilerin, istatistik alanındaki politikaların belirlenmesinde ve kuruluşun
amacını gerçekleştirmede önemli yetki ve sorumluluklara sahip olmaları
nedeniyle üst düzey yönetici kapsamında bulundukları ve atanmalarının da
müşterek kararnameyle yapılması gerektiği açıktır. Gerekçemiz bu şekilde.
Değerli arkadaşlar,
komisyonda bulunan arkadaşlarımız hatırlarlar, biz, bu düzenlemeyi bilmeden
yapmadık; yani, bu üst düzey görevlilerin müşterek kararnameyle atanmalarının
gereksizliği üzerinde herhangi bir değerlendirmemiz olmadı. Daha ziyade,
kurumun, Türkiye İstatistik Kurumunun özerkliğinin geliştirilmesi amacıyla,
herhangi bir siyasî etkinin olmaması, minimize edilmesi amacıyla, bir taraftan,
Başkanın süreli, beş yıllığına atanması, diğer yandan da, üst düzey
yöneticilerin tamamen Başkan tarafından atanması şeklinde mutabakat sağlandı;
yani, kurumun özerkliğine katkı sağlamak amacıyla yapıldı.
Burada, tabiî, Anayasa
Mahkemesi kararında kullanılan "üst düzey yönetici" kavramını
tartışmak durumundayız. Üst düzey yönetici kimdir? Değerli milletvekilleri,
günlük dilde ve literatürde çok kullandığımız kavramın, anayasal ve yasal bir
tanımı bulunmamaktadır. Üst düzey yönetici, sistemimizde henüz tanımlanmış
değildir. Sadece, Anayasanın 128 inci maddesinde "üst kademe
yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak
düzenlenir" hükmü bulunmaktadır. Anayasanın öngördüğü bu özel yasa çıksa
ve bu üst kademe yöneticileri tanımlansa, bu tanımı, biz, üst düzey kamu
görevlisi tanımı olarak kabul edebiliriz ve bu yönde uygulamalarımıza devam
ederiz; ancak, bu yasa, bildiğiniz gibi, henüz çıkmış değildir. Çok
kullandığımız "üst düzey kamu görevlisi"nin ne olduğu mevzuatta açık
olmadığından bu tanım yapılmalı ve bu tartışmalar ortadan kaldırılmalıdır.
Hatırlarsanız, bir ara, 3600 ve üstü ekgösterge sahibi kamu personelinin üst
düzey kamu görevlisi sayılması şeklinde bir anlayış kabul edilmişti. Bu defa
Anayasa Mahkememizin gerekçesinde, tanımında ise "politika belirleme,
kuruluşun amacını gerçekleştirmede önemli yetki ve sorumluluklara sahip olan
personel" gibi bir genelleme yapılmıştır. Tabiî ki bunun ölçüsünü koymak
mümkün değildir. Herkesin önemli görevi ya da yürütme görev ve yetkisi farklı
şekillerde tezahür edebilir.
Anayasa Mahkemesi kararı
gerekçesinde yer alan "kararnameleri imzalamak kapsamında, üst düzey
yöneticilerin atanmasıyla ilgili atama kararnamelerinin de yer aldığı"
şeklindeki bir yoruma kolay iştirak etmek mümkün değildir. Üst düzey yönetici
kimdir, belli değildir. Peki şu sorulamaz mı: Üst düzey yönetici müşterek
kararnameyi gerektiriyor da, orta düzey yönetici niye gerektirmiyor gibi arka
arkaya soruları sormaya devam edebiliriz. Burada "üst düzey yönetici"
şeklinde bir yorum yapmak yerine, 104 üncü maddede cumhurbaşkanının görev ve
yetkileri sayılırken "kararnameleri imzalamak" şeklindeki görev ve
yetkiyi, atamayla ilgili tek düzenleme olan Anayasanın 128 inci maddesindeki
"kamu personelinin atanmasıyla ilgili usul ve esaslar yasayla
düzenlenir" hükmü çerçevesinde yasada cumhurbaşkanınca imzalanacağı
öngörülen kararnamelerin bu kapsamda olduğunu değerlendirmek daha uygun ve
isabetlidir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
Anayasa Mahkemesi kararı gereğince ve mahkeme gerekçelerine uygun olarak
düzenleme yapılıp huzurunuza getirilmiştir. Ancak, gerekçelerdeki düşüncelerimi
de sizlerle paylaştım. Bu düşüncelere göre, iptal edilen 2 maddenin birer
fıkrasının Anayasayla çok fazla da çeliştiği kanaatinde değilim. Bundan önceki
-yürürlüğe giren ve iptal edilen- 2 fıkranın Anayasayla mutabık olabileceği
kanaatindeyim. Gerekçeleri dikkate alarak. Onu özellikle vurguluyorum. Anayasa
Mahkememiz farklı gerekçelerle yine bu maddeleri iptal edebilir; ama,
gerekçeler sonuçla çok fazla uyumlu olmamıştır.
Özetlersek; üst düzey
kamu görevlisi belli olmadığından, kararnameler kapsamında üst düzey
görevlileri belirlemek çok isabetli değildir. Diğer yandan, özellikle kadro
karşılığı sözleşmeli personel memur olduğu halde, bunları diğer kamu görevlisi
olarak tanımlayıp, buna göre de karar kurmak çok isabetli olmamıştır
kanaatindeyim.
Tasarının hayırlı olması
dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sürenizi
aşmadınız, teşekkür ederiz.
Değerli milletvekilleri,
şimdi kişisel söz istemlerine sıra geldi.
Birinci sırada Adalet ve
Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir, ikinci sırada Doğru
Yol Partisi Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.
Sayın İnci Özdemir?..
Yok.
RECEP GARİP (Adana) -
İnci Hanımın yerine ben söz aldım.
BAŞKAN - Tümü üzerindeki
konuşma hakkını İnci Hanımın birilerine devrettiğiyle ilgili bilgi yok bizde;
kusura bakmayın.
Ümmet Kandoğan?.. O da
yok.
Soru da yok.
Tasarının tümü
üzerindeki…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Peki.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Karar yetersayısı yoktur;
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.42
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.55
BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet
DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
1142 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1184) (S. Sayısı: 1142)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının maddelerine
geçilmesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi oylamayı
tekrarlayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yetersayısı vardır; kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
İSTATİSTİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN
TASARISI
MADDE 1- Ekli (1) sayılı
listede yer alan Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı Sözleşmeli Personeline İlişkin Aylık Ücret Sınırlarını
(BRÜT YTL) gösteren (III) sayılı cetvel, 10/11/2005 tarihli ve 5429 sayılı
Türkiye İstatistik Kanununa eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Enis Tütüncü, Tekirdağ
Milletvekili.
Buyurun Sayın Tütüncü.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Ben konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Coşkunoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu…
Konuşma süresi gruplar
adına 10'ar dakika, Hükümet adına 10'ar dakika, şahıslar adına 5'er dakika.
Süreniz 10 dakikadır
Sayın Coşkunoğlu.
CHP GRUBU ADINA OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
bugün Danıştaya olan üzücü, çok üzücü menfur saldırıyı kınıyorum. Danıştay 2.
Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in toprağı bol olsun diyorum, yakınlarına
başsağlığı diliyorum. Yaralananlara acil şifalar diliyorum. Bu olayların,
isteyerek veya istemeyerek, kışkırtılması konusunda daha sorumlu bir siyasî
anlayış içerisinde olunmasını da diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde, Anayasa Mahkemesinin önerisi yönünde değiştirilmiş yasa tasarısı
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü olarak görüşlerimi bildirmek için
huzurunuzdayım.
Türkiye İstatistik
Kurumu, yaklaşık her konuda, ekonomik ve toplumsal konularda sağlıklı bir
politika yürütülebilmesi için gerekli verileri toplayıp, bunları belli
değerlendirmeden geçirdikten sonra, sağlıklı bir şekilde, sağlıklı analizlerden
sonra sunma durumundadır. Bu görevini yaparken ne kadar önemli bir görev
işlediğinin, TÜİK'in, bilincinde olduğundan eminim; fakat, bazı aksamaları da
burada dikkate getirmek zorundayım, endişe verici, kaygı verici aksamaları da.
Son olarak, 31 Mart günü
açıklanan istatistikler, büyüme rakamları, aynı günün öğleden sonrası revize
edilmiştir. Daha sonra, 10 Nisan tarihinde yapılan bir açıklamayla, TÜİK'ten
gelen bir açıklamayla, bu düzeltmenin -herhangi bir yöntemdeki düzeltme
olmadığından- güncellenen, daha önceki üç çeyrekle ilgili güncellenen
verilerin, yeni verilerin ortaya çıkardığı bir düzeltme olduğu açıklandı. Bu
böyle olmuş olabilir. Açıklamada, geçmiş yıllardaki düzeltmeler üzerine de bir
tablo sunulmuş. Bu tabloya bakarsak, bu son yaşadığımız düzeltmenin, düzeltme
mertebesinde bir düzeltmenin, son sekiz dokuz yılda, olmadığını görüyoruz.
O düzeltme üzerinde biraz
durmak istiyorum. Bu düzeltme, genel olarak tüm toplumumuzu çok yakından
ilgilendiren bazı rakamları içeriyor. TÜİK, önce, 2005'in ilk dokuz ayında
gayri safî yurtiçi hasılânın yüzde 5,5 oranında büyüdüğünü açıklamıştı; ama,
sonradan, bu dokuz aydaki büyümenin yüzde 5,5 değil, 6,7 olduğunu açıkladı. Bu
şekilde bir revizyon, aslında, normaldir yeni gelen ilk dokuz ayla ilgili, üç
çeyrekle ilgili bilgiler içerisinde. Daha geniş bilgilere dayanılarak rakamlar
düzeltilir; ancak, dokuz aylık büyüme oranı için 1,2 puanlık fark biraz
fazladır. Bu, dikkat çekicidir. Bunda herhangi bir kasıt aramak istemiyor
insan; fakat, biraz daha dikkatli, rakamlara bakmamızı gerektiriyor. Biraz dikkatli
bakarsak, 2005 yılı boyunca, bütün yıl boyunca tarım üretiminin Türkiye'de
yüzde 1,5 oranında -1,7 diyenler vardı-
küçüleceği söylenirken, son anda, tarımın yüzde 5,6 oranında bir artış olduğu
kanısına nasıl varıldığı bu açıklamada görülmüyor -yeni gelen bilgiler tarımla
ilgili- fakat, 1,7-1,5 civarındaki küçülmesi beklenirken 5,5 civarında, 5,6
oranında bir artış olduğu da, yine, dikkat çeken bir konu.
Diğer dikkat çeken bir
konu -ki, bu, bu yıla, 2005 yılına mahsus değil; 2002'den beri büyümenin
açıklanamayan bir kısmı, oraya buraya konamayan bir kısmı, istatistiksel
terimde atık diyebileceğimiz bir kısmı- stok artışı olarak açıklanıyor. 2002'den beri Türkiye'de stoklar artıyor. Bu da bir
dikkat çekici nokta. Her sene büyümedeki açıklanamayan kısım, stok artışı
olarak söyleniyor. Hatta ve hatta, bu konu dikkate getirildiği zaman bir TÜİK
yetkilisi şu şekilde bir cevap veriyor: "Bizim stok artışı rakamlarımız
ödemeler dengesindeki net hata ve
noksan kalemine benziyor." Bu ödemeler dengesindeki net hata ve noksan
kalemi de, cari açığımızı yakından ilgilendiren bir rakamdır. Şimdi devam
ediyorum sayın yetkilinin söylediklerine: "Orada nereden geldiği belli olmayan
döviz gelirleri var." Stok artışlarında da nereden kaynaklandığı belli
olmayan büyüme gerçeklenmesi tanımlanıyor.
Değerli arkadaşlar, bir
ekonomi düşünün ki, ne ödemeler
dengesini nasıl finanse ettiğini ne de nasıl büyüdüğünü bilmiyor; bunu,
bilinmeyenler kısmına -önemli
miktarları- aktarıyor ve bu bilinmeyen kısımlar, yıldan yıla kümülatif olarak
artıyor! Ee, bu, dikkat çekici olmanın da ötesinde bir kaygı yaratıcı duruma
geliyor.
Dolayısıyla, bu vesileyle, TÜİK'in çalışmalarına daha özen gösterilmesini, burada, ilgili
Sayın Bakandan diliyorum.
Tabiî, olay sadece
TÜİK'le ilgili değil -bu arada TÜİK'i töhmet altında bırakmayalım- TÜİK de
diğer kurumlardan aldığı verileri değerlendiriyor. Dolayısıyla, bu veri
hassasiyeti ve verilerin daha özenli olması konusunda önemli bazı girişimlerde
bulunulması gerektiğini düşünüyorum. Yoksa, bu rakamlara güven kalmadığı anda,
bunun sonuçları ciddî olur. Bu rakamlar güven verici olmak zorundadır. Nitekim,
bu rakamların güven verici olması için, bu rakamları değerlendirirken, biz,
birtakım rasyonel düşünce, nesnel düşünce ve nedensel analizlere de girmek
zorundayız. Bunu yapmamız gerektiğini istatistikle uğraşan herkes bilir.
Burada, belki,
yanlışlıkla bu sözü söyledi; fakat, TÜİK Başkanının bir röportajda söylediği
bir cümle, bu konuları iyi bilen insanların derhal tepkisini çekecek bir
cümledir. O da şudur: "Bir şeyin gerçek olmadığını söyleyebilmek için gerçeğini
bilmek lazım." Yani, bir ağaç 800 metre deniliyor. Siz, o ağacın gerçek
boyunu bilmiyorsanız "bu, 800 metre değildir" diyemezsiniz… Böyle
mantık olur mu; hayır… Bu, yanlış bir yaklaşımdır, bir şeyin gerçek olmadığını
söyleyebilmek için gerçeği bilmek her zaman gerekmez. O şeyin, nedensel
analizlerle ve başka yöntemlerle, muhakemeyle, belli ölçüler içerisinde olup
olmadığı da önemlidir. Örneğin, stok artışları... Her sene stok artarsa bu
ülkede, sanayiin elinde bunun rasyonel bir açıklama tarzı yoktur. Ben, elbette
ki, gerçek stokları bilemem; ama, her sene Türkiye'de stok artıyor denirse ve
oradan da büyüme şişirilirse "gerçeği bilmiyorsun sen, stok artırma; onun
için, bu, geçerli bir itiraz değildir" demek yanlıştır. Bunlar, ciddî
olarak güven sarsıcı yaklaşımlardır. Bu konuda uyarı görevini yapmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Daha başka eksikler de vardır, kaygı verici bazı analizler de
vardır. Bunları da, bir fırsatta tekrar dile getireceğim. İstatistiklerin,
analizler yaptığımız istatistiklerin, gerek ulusal gerek uluslararası
arenalarda, işte bizim rakamlarımız dediğimiz rakamların güvenilir olması bizim
güvenilir olmamızla çok yakından ilgilidir. Bunların, bu istatistiklerin hafife
alınmaması gerektiğini…
Bütün kurumların, sadece
TÜİK'in değil bütün kurumların bu konu üstünde özenle durmasını diler, hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gruplar adına
başka söz istemi yok.
Şahsı adına, Adana
Milletvekili Recep Garip...
RECEP GARİP (Adana) -
Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Denizli Milletvekili
Ümmet Kandoğan?.. Yok.
O zaman, soru da yok,
önerge de yok.
Maddeyi ekli listeyle
birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 5429 sayılı
Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 45 inci maddesinin ikinci fıkrası
aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
"Sözleşmeli olarak
Başkanlıkta fiilen çalışan personele, bu Kanuna ekli (III) sayılı cetvelde
unvanlar itibarıyla yer alan taban ve tavan ücretleri arasında kalmak üzere, Başkan tarafından belirlenecek tutarda
aylık brüt sözleşme ücreti ödenir. Başbakanlık merkez teşkilâtında sözleşmeli
olarak çalıştırılan emsali personelin yararlandığı ücret artışlarından
Başkanlıkta çalışan sözleşmeli personel de aynı usûl ve esaslara göre aynen
yararlandırılır. Bu personel T.C. Emekli Sandığı ile ilişkilendirilir. Söz
konusu personele, çalıştıkları günlerle orantılı olarak (hastalık ve yıllık
izinleri dahil) ocak, nisan, temmuz ve ekim aylarında birer aylık sözleşme
ücreti tutarında ikramiye ödenir. Bunlardan üstün gayret ve çalışmaları
sonucunda emsallerine göre başarılı çalışma yaptıkları tespit edilenlere
Başkanın teklifi, ilgili Bakanın uygun görüşü üzerine Başbakan onayı ile
haziran ve aralık aylarında birer aylık sözleşme ücreti tutarına kadar teşvik
ikramiyesi ödenebilir. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar ile
söz konusu personele yapılacak diğer ödemeler Bakanlar Kurulunca tespit
edilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Atilla Kart, Konya
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kart. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA
KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 1142 sıra
sayılı İstatistik Kanunuyla ilgili tasarının 2 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
öncelikle, Danıştay 2. Dairesine yönelik olarak vuku bulan organize saldırıdan
dolayı, bu saldırıyı şiddetle lanetlediğimi öncelikle ifade etmek istiyorum.
Bu saldırı sonucunda,
organize bir şekilde gerçekleşen bu saldırı sonucunda hayatını kaybeden Mustafa
Yücel Özbilgin'e Tanrı'dan rahmet diliyorum; ailesine, yargı camiasına ve
ulusumuza da, yine, başsağlığı diliyorum; yaralananların da sağlıklarına
kavuşmasını öncelikle temenni ediyorum, diliyorum.
Geldiğimiz aşamada, bu
tasarının esasını yine değerlendireceğim; ama, burada, hiçbir polemiğe yol
açmadan, fakat, tamamen sorumluluk duygusuyla, kısa bir değerlendirme yapmak
durumundayım. Bu değerlendirmemi yaparken, teatral gösteri yapmaya tenezzül
etmeden, burada yeni provokasyonlara yol açacak değerlendirmelere girmeden, bu
değerlendirmemi ana hatlarıyla yapmak istiyorum.
Geldiğimiz aşamada şu
yanlışı yapıyoruz değerli arkadaşlarım; bunu siyasî iktidar olarak yanlış
yapıyoruz, bakan olarak bu yanlışı yapıyoruz, siyasî iktidar sözcüleri olarak
bu yanlışı yapıyoruz: Bu olayda, bizler, yargı yerine geçerek; yani, bu eyleme
yönelik olarak, yargılama mercii yerine geçerek, Ceza Kanunu anlamında, bu
olayın azmettirenleri kimlerdir, iştirakçileri kimlerdir; bu değerlendirmeyi
yapmak durumunda değiliz, böyle bir yetkimiz yok, böyle bir sıfatımız yok ve
burada, biz, adlî anlamdaki azmettirmeden veya iştirak hükümlerinden, iştirak
faillerinden söz etmiyoruz. Burada, bizim yaptığımız değerlendirmenin esası
nedir; böyle bir sonuca, böyle bir eyleme, siyaseten cesaretlendirici bir
eylemde bulunduk mu, bir davranışta bulunduk mu, siyaseten himaye eden bir
tavır içine girdik mi ve siyaseten yönlendiren bir siyaset anlayışı ve
uygulaması içine girdik mi girmedik mi? Sorunun esası bu değerli arkadaşlarım,
olayın esası bu. Bunu, tabiî, ifade ederken, hemen, şunu, tamamlayıcı bir
şekilde söylüyorum…
BAŞKAN - Konuya gelelim.
ATİLLA KART (Devamla) -
Evet, Sayın Başkan, hemen geliyorum.
Bu ve benzeri saldırılara
siyaseten ortam hazırlayanları tarihî ve vicdanî sorumluluklarıyla baş başa
bırakmanın yanında, elbette, bunu, siyaset zemininde de anlatmaya devam
edeceğiz; bu olayın faillerini, sorumlularını kamuoyuna anlatmaya devam
edeceğiz.
Bu aşamada, hemen, yeri
gelmişken şunu ifade etmek istiyorum: Delilleri yönlendirmeye yönelik, olayla
ilgili delilleri yönlendirmeye yönelik, delilleri karartmaya yönelik çaba ve
arayışları da, maalesef, bu kürsüden, ibretle görüyoruz ve dehşetle izliyoruz.
En üst düzeyde, delilleri yönlendirme, delilleri karartma gayretinin, çabasının
hemen başladığını görüyoruz. O zaman, siyaseten sorumluları araştıralım derken,
ne kadar haklı olduğumuz, bu endişelerimizde, bu kuşkularımızda ne kadar haklı
olduğumuz, bu kürsüden, bir defa daha ortaya çıkıyor.
İşte, bu geldiğimiz
aşamada, bu konuda, sonuç olarak, şunu söylemek istiyorum: Milletin vekilleri
olarak, yürütme organından gelebilecek her türlü müdahaleye prim vermeyerek,
özgür irademizle, sorumluluk duygusuyla ve sağduyuyla hareket etmemiz gereğini,
bir defa daha, önemle vurgulamak gereğini duyuyorum.
Bu değerlendirmelerden
sonra, tasarıyla ilgili konuya giriyorum değerli arkadaşlarım. Bakın, bu
tasarı, Kasım 2005 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkmış,
kanunlaşmış, Kasım 2005. Ondan sonra, Sayın Cumhurbaşkanı birkaç madde yönünden
veto etmiş; bu vetoya rağmen, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, ilk
görüşümüzde ısrar etmişiz, hiçbir gerekçe getirmeden, ısrar etmişiz. Sayın
Cumhurbaşkanı, bu tasarıyı Anayasa Mahkemesine götürüyor ve Anayasa Mahkemesi
19 Aralık 2005 tarihli kararıyla iki temel noktada iptal hükmü veriyor. Tekrar
ifade ediyorum; bu tasarının esası, Türkiye İstatistik Kurumunun yeniden
yapılanması ve verimli çalışmasıyla ilgili esasları düzenleyen bir tasarı.
Burada, Anayasa Mahkemesi
hangi gerekçeyle iptal kararı veriyor, onu hemen arz etmek istiyorum: Anayasa
Mahkemesi, sözü edilen kanunun 45 inci maddesinde yer alan "bu suretle
çalıştırılacakların sözleşme usul ve esasları ile ücret miktarı ve her çeşit
ödemeleri Bakanlar Kurulunca tespit edilir" hükmü ile 56 ncı maddede yer
alan "Başkanlıkta I. Hukuk Müşaviri hariç olmak üzere tüm atamalar Başkan
tarafından yapılır" hükümlerini iptal ediyor. Bu iptal kararı, 21 Şubat
tarihinde Resmî Gazetede yayımlandığı için, Anayasanın ilgili maddesi
gereğince, biliyorsunuz, üç ay içinde- yani, 21 Mayıs tarihine kadar, bu
konuda, yeni yasal düzenlemeyi yapmak gerekiyor. İşte, o amaçla, bu yasal
düzenlemeyi, hükümet, Genel Kurul gündemine getirmiş durumda.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı, hem sonuç ve hem de gerekçe olarak doğru
olan bir karar. Siyasî iktidar, maalesef, 22 nci Yasama Döneminde genel olarak
yaptığı gibi, kurumsal yapılara ilişkin düzenlemelerde atamayla ilgili yasal ve
anayasal çerçeveleri bertaraf etmek ve böylece kadrolaşabilmek amacıyla
düzenlemeler yapmak istemiş; biraz evvel anlattığım süreç içinde, bu
düzenlemeler, zaman zaman Cumhurbaşkanlığı makamından ve zaman zaman da Anayasa
Mahkemesi tarafından, anayasal sorumluluğun gereği olarak engellenmiştir. Bu
aykırılıklar, o zaman da, Grubumuz tarafından, komisyon ve Genel Kurul
aşamalarında hep dile getirilmiş; ancak, hukuka saygılı olmayan ve mutlaka
kadrolaşma amacında olan siyasî iktidar, hukuk tanımaz tavrını ısrarla
sürdürmüştür.
Siyasî iktidarın bu
anlayış ve uygulamalarının, hukuk sistemimizde ve kurumlarımızda yarattığı
tahribatın yeni bir örneğini bu süreç içerisinde yaşadık. Hukuk tanımaz bu
sürecin sonucunda, yeni ihtilafların ve tahribatların doğması kaçınılmazdır.
Bir başka deyimle, kanun yaparken, bir taraftan da yeni kompleks ihtilaflara
yol açıyoruz. 22 nci Yasama Döneminin -yine üzülerek ifade ediyorum- tipik ve
karakteristik özelliği bu olmuştur.
Bunları soyut ifadeler
olarak anlatmıyorum değerli arkadaşlarım. Bunlar, maalesef, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 22 nci Yasama Döneminin temel gerçekleri.
Bunları, bu somut tasarı
yönünden de, bu tahribatları bu somut tasarı yönünden de anlatmak istiyorum. Bu
tahribatlar, kamu yönetiminde ne gibi sonuçlara yol açıyor ne gibi onarılmaz
sonuçlara yol açıyor; bunları görmemiz gerekiyor, bunları, milletvekili
sorumluluğumuzun gereği olarak, artık, bu dördüncü yılın sonunda görmemiz
gerekiyor, dördüncü yılın bitmek üzere olduğu bu dönemde bunları görmemiz
gerekiyor.
Burada, hemen, şunu ifade
etmek istiyorum: Tabiî, Türkiye Büyük Millet Meclisi, elbette, bir yasama
görevini yaparken belli siyasî takdir ilişkileri içinde, sorumluluk ilişkileri
içinde, kendi görüşünde diretebilir. Bu, millî irade olmanın temel özelliğidir,
temel yansımasıdır; ama, belli bir konuda, artık, o konuda Anayasa
Mahkemesinin, evrensel hukukun, Cumhurbaşkanlığı makamının görüşleri ortaya
çıkmış ise, bu, bir istikrar kazanmış ise, o zaman, bütün bunları bile bile,
aynı tasarıda ısrar etmenin, direnmenin bir anlamı olabilir mi, bir açıklaması
olabilir mi; bunları sorgulamamız gerekiyor, bunları değerlendirmemiz
gerekiyor.
Bakın, ne gibi
tahribatlar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen,
toparlayın Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla) -
Sayın Başkanım, ben bu maddeyle ilgili konuşmamı burada bitiriyorum. 3 üncü
maddede bu konudaki görüşlerimi anlatmaya devam edeceğim.
Genel Kurulu bu aşamada
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sürenize riayet
ettiğiniz için teşekkür ediyoruz.
Madde üzerinde 1 önerge
vardır.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
5429 sayılı Türkiye
İstatistik Kanununun 45 inci maddesinin birinci fıkrasının "Başkanlıkta;
Başkan, Başkan Yardımcısı, 1. Hukuk Müşaviri, Daire Başkanı, İstatistik
Müşaviri, Hukuk Müşaviri, Bölge Müdürü, Türkiye İstatistik Kurumu Uzmanı,
Türkiye İstatistik Kurumu Uzman Yardımcısı ile dört yıllık yüksek öğrenim
görmüş olmak kaydıyla diğer kadrolara atananlar, kadroları karşılık gösterilmek
suretiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli
personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli
çalıştırılabilir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Muhsin Koçyiğit |
Hüseyin Özcan |
Dursun Akdemir |
|
Diyarbakır |
Mersin |
Iğdır |
|
Serpil Yıldız |
İbrahim Özdoğan |
Süleyman Sarıbaş |
|
İzmir |
Erzurum |
Malatya |
BAŞKAN - Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Şimdi, önerge
sahipleri burada olmadığına göre, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türkiye İstatistik
Kurumunda iki statüde personel çalışmaktadır. Sözleşmeli statüde çalışanlar 4
yıllık fakülte mezunu olup toplam 817 kişidir. Kadrolu toplam 776 kişi
çalışmakta bunların 302'si 4 yıllık fakülte mezunudur. Her iki statüde
çalışanlar kurumun sürekli ve aslî işlerini aynı sorumluluk ve özveriyle yerine
getirmektedir. Özlük ve ücretlerinde de eşitliğin sağlanması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- 5429 sayılı
Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 56 ncı maddesinin bi-rinci fıkrası
aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
"Başkanlıkta, Başkan
Yardımcıları, Birinci Hukuk Müşaviri, Daire Başkanları ve Bölge Mü-dürleri,
Başkanın önerisi üzerine müşterek kararname ile, bunların dışında kalan diğer
personelin atamaları ise Başkan tarafından yapılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Atilla Kart, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kart.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA
KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu bir defa daha
saygıyla selamlıyorum. 3 üncü madde üzerinde, Grubumun görüşlerini anlatmaya
devam ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, 2
nci maddeyle ilgili değerlendirmelerimde, siyasî iktidarın hukuk tanımaz
uygulamalarının Anayasamızda ve hukuk devletinde yarattığı tahribatları, bu
süreçleri anlatmaya başlamıştım. Bunları İstatistik Kanunu özelinde, somutunda,
bu aşamada, yine anlatmaya devam edeceğim.
Bakın değerli
arkadaşlarım, ne gibi tahribatlara yol açıyoruz; bunları, lütfen, artık, görmemiz gerekiyor. Bunları,
sizlerle, bir defa daha, bu tasarının somut örneğinde paylaşmak istiyorum.
Bilindiği gibi, iptal
kararları geriye yürümez, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümez.
Bu ilke karşısında, hukuka aykırı olan bu tasarıyla, bu kanunla, kurum başkanı
tarafından şimdiye kadar yapılan bütün atamalar geçerli olacak ve bu arada, 21
Mayıs tarihine kadar yapılan atamalar da geçerli olacak! Ümit ve temenni ederiz
ki, hiç olmazsa, hukuka biraz saygısı olan, asgarî ölçülerde saygısı olan bir
siyasî iktidarın, hiç olmazsa, 19.12.2005 ve 21.2.2006 tarihinden itibaren üst
düzey görevlilere yeni bir atama yapmamış olmasını temenni ediyoruz. Ama, hemen
şunu da açık yüreklilikle ifade edeyim ki, bu siyasî iktidarın, zaten, temel
amacı bu. Bunu, üzülerek, ifade ediyorum. Bir taraftan, hukuka aykırı, Anayasaya
aykırı yasal düzenleme yapmak -bunun iptal edileceğini bile bile, öngöre göre-
bu arada da, o aradaki üç aylık boşluktan, dört aylık boşluktan istifadeyle, o
kadrolaşmanın, o kurumsallaşmanın yeni adımlarını atmak. Türkiye'nin gerçeği
bu, bu siyasî iktidar dönemindeki gerçeği bu.
Bakın, bu yeni yapılacak
düzenlemeyle, müşterek kararnameyle ataması öngörülen bir bölge müdürünün, daha
önce başkan tarafından ataması yapılsa bile, görevden alınmak istenmesi halinde
müşterek kararnamenin düzenlenmesi gerekmektedir.
Bu siyasî iktidar
döneminde, yani, 58 ve 59 uncu Hükümetler döneminde, kamu yönetiminde ve
bürokraside yapılan tahribatın örneklerini bu tasarıda gördüğümüzü hep ifade
ediyorum. Bu tahribat sebebiyledir ki, kamu yönetiminde vasıfsız kadrolaşma
başlamış, bunun sonucunda da, doğal olarak, kamu hizmeti verimliliğinin düşmesi
sonucu doğmuştur ve böyle bir durumun da, kamu yönetiminde kaosa yol açması
sonucu doğmuştur.
Kamu yönetimi kültürü ve
disiplini olmayan bu siyasî iktidarın, bu haksız ve hukukdışı uygulamaları
sebebiyle, kamu hizmeti, her alanda aksamaya başlamıştır. Sayın Başbakan da,
kendince, bu süreci "bürokratik oligarşi" olarak izah etmeye
çalışmaktadır.
Siyasî iradenin yanlış ve
haksız uygulamalarının sorumluluğunu ve bedelini kendisinde aramak yerine,
başkalarını suçlayan sorumsuzca anlayışın yeni bir örneğini, yine, bu tasarıda
da görüyoruz, benzer tasarıda da görüyoruz. Daha ötesini söylemek istiyorum;
kifayetsiz ve muhteris bir yönetim anlayışının yarattığı tahribatlardan söz
ediyorum değerli arkadaşlarım. Türkiye'nin, şu anda karşı karşıya kaldığı tablo
budur.
Sayın Başbakanın, kamu
yönetimi kültüründeki yetersizliğinin -başta Sayın Başbakan olmak üzere- Sayın
Başbakanın kamu yönetimi kültüründeki yetersizliğinin yarattığı tahribatları,
toplum olarak, her geçen gün, yeni örnekleriyle, maalesef, çekiyoruz.
Bakın değerli
arkadaşlarım, siyasî iktidarın üst kademeleriyle yakın ilişki içinde bulunan,
İstatistik Kurumundan söz ediyorum; isim vererek, kurum vererek söylüyorum.
Siyasî iktidarın üst kademeleriyle yakın ilişki içinde bulunan beden eğitimi
bölümü mezunu olan kişiler, tamamen siyasî ve kişisel ölçülerle, İstatistik
Kurumu gibi teknik bir kuruma Başkan Yardımcısı olabiliyor değerli
arkadaşlarım! İstatistik konusunda hiçbir bilgi ve becerisi bulunmayan bu
kişiler ve bunların oluşturdukları kadrolar, büyüme, kalkınma, enflasyon gibi
konularda çalışmalar yapıyorlar. Bu niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşma
sebebiyledir ki, Kurum, İstatistik Kurumu iş yapamaz hale gelmiş, 2003 yılı
sanayi sayımı ve anket sonuçlarını dahi açıklayamaz hale gelmiştir. Kurumda,
İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı bir sürgün mekanı haline gelmiştir. Bunlara,
umarım, Sayın Bakan, ilgili Bakan, çıkıp, demagoji yapmadan, dürüst bir şekilde
ve somut bir şekilde açıklama getirir.
Bu şekildeki niteliksiz
kadrolaşma sebebiyledir ki, bu görevlere, hak etmeden ve paraşütle gelenler,
kendilerini, devletin memuru olarak değil, partinin memuru olarak görmeye
başlamışlar. İşte, değerli arkadaşlarım, parti devleti olma süreci budur. Eğer,
kamu yönetimindeki memurları, siz, devletin memuru olmaktan çıkarıp, parti
devleti sürecinde kullanmaya başlarsanız, bundan daha büyük bir tahribat kamu
yönetiminde söz konusu olamaz. Onlar ne yapıyorlar o zaman; kendilerini
partinin memuru olarak görmeye başladıkları için, devletin kendilerine teslim
ettiği resmî internet sitelerini kişisel husumet ve öfkeyle kullanarak,
köşeyazarlarına hakaret etme cesaret ve cüretini gösterebiliyorlar, kendilerinde
bu misyonu görüyorlar, kendilerini devletin memuru olarak görmüyorlar, o siyasî
iktidarın memuru olarak görüyorlar.
OSMAN KILIÇ (Sivas) -
Nereden biliyorsun?!
ATİLLA KART (Devamla) -
Bunları ezbere konuşmuyorum Değerli Milletvekili arkadaşım. İstatistik
Kurumundan söz ediyorum, isimden söz ediyorum. Gelişigüzel, soyut olarak
kullandığım şeyler değil; isim vereyim size, isim vereyim değerli arkadaşım.
Sayın Ömer Demir'in -Kurum Başkanının- verdiği cevaplara dayanarak bunları
söylüyorum; gelişigüzel konuşmuyorum. Bakın, bunun devamında ne oluyor; bunun
devamında şunları yaşıyoruz... Yeni yapılacak olan düzenlemeyle getirilmek istenen
düzenlemeye, esas itibariyle, diyeceğimiz yok. Gelinen aşamada, aradan beş ay,
altı ay geçtikten sonra böyle bir düzenlemenin yapılmış olmasını elbette olumlu
görüyoruz; ama, bakın, İstatistik Kurumundaki o ilgili memurun bu yazışmasından
sonra, Kurum Başkanı, ilgili yazara ne diyor biliyor musunuz; diyor ki:
"Bravo! O arkadaşımız medenî cesaret sahibiymiş, düşüncelerini dile
getirmiş." Bunlar, resmî belgelerde, soru önergelerine verilen cevaplarda;
oradan dayanarak söylüyorum, gelişigüzel, soyut bir şekilde söylemiyorum.
Devam ediyorum, böyle
bir…
OSMAN KILIÇ (Sivas) -
İsim verecektiniz…
ATİLLA KART (Devamla) -
İsim vereyim efendim, peki, isim vereyim.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Sayın Kart, CHP il başkanlarının valilik yaptığı dönemleri unutmayın…
ATİLLA KART (Devamla) -
Biz, şimdi, geçmiş dönemleri tartışmıyoruz değerli arkadaşım…
BAŞKAN - Müdahale
etmeyelim arkadaşlar…
ATİLLA KART (Devamla) -
Geçmiş dönemleri tartışmıyoruz; neyi tartıyoruz şu anda…
BAŞKAN - Müdahale
etmeyelim…
Siz Genel Kurula hitap
edin.
ATİLLA KART (Devamla) -
Şu anda neyi tartışıyoruz; İstatistik Kurumunun yapılanmasıyla ilgili bir
tasarıyı tartışıyoruz. Şu söylediklerime, bu tasarı kapsamında bir cevabın
varsa, Sayın Bakanın bir cevabı varsa, buyursun gelsin. Şu söylediğinin bir
mantığı var mı?!
BAŞKAN - Sayın Kart, siz…
ATİLLA KART (Devamla) -
Şu, milletvekilliği göreviyle, sorumluluğuyla bağdaşıyor mu?!
BAŞKAN - Atilla Bey, siz,
Bayram Beyle diyaloğa girmeyin, Genel Kurula hitap edin.
ATİLLA KART (Devamla) -
Efendim, önümdeki tasarının değerlendirmesini yaptım…
BAŞKAN - Bayram Bey, siz
de müdahale etmeyin.
ATİLLA KART (Devamla) -
Bak değerli arkadaşım, sizin sorunuza cevap veriyorum: Cemali Bağcı, o
yazışmayı yapan, o internet sitesini kullanan kişi, Cemali Bağcı. Şu anda…
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Olmaması için sebep var mı?!
BAŞKAN - Müdahale etmeyin
arkadaşlar.
ATİLLA KART (Devamla) -
Yani, bu gayet olağan mıdır diyorsunuz?!.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Hayır hayır, olmaması için sebep var mı?!.
ATİLLA KART (Devamla) -
Bu gayet olağan mıdır diyorsunuz?..
BAŞKAN - Müdahale etmeyin
arkadaşlar, lütfen…
ATİLLA KART (Devamla) -
Neyi anlatmaya çalışıyorum, niye anlamak istemiyorsunuz?!
BAŞKAN - Siz Genel Kurula
hitap edin…
ATİLLA KART (Devamla) -
Kendisini partinin memuru olarak gören bir kamu yönetimi anlayışından söz
ediyorum. Bunun ne kadar tehlikeli olduğunu, bunun ne kadar onarılmaz
tahribatlar yarattığını, bunları anlatıyorum. Bunları neden anlamak istemiyorsunuz?!
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Yani, kim olursa oraya uygun olacak size göre?! Kimi getirmemiz gerekiyor?!
ATİLLA KART (Devamla) -
Bakın, kim olursa, işte onu söylüyoruz, nedir onun ölçüsü; bunun ölçüsü gayet
açık, Amerika'yı keşfetmeye gerek yok. Bunun ölçüsü nedir; kıdem ve liyakattir.
Siz, Devlet İstatistik Kurumu gibi teknik bir kurumun -bunu anlatmaya gerek
yok, bundan daha teknik bir kurum olabilir mi- başına, beden eğitimi bölümü
mezunu olan kişiyi, zamanında Türkiye Büyük Millet Meclisinin şu andaki
Başkanının danışmanı olmasından başka bir özelliği olmayan bir kişiyi, salt bu
ölçüyle getirdiğiniz zaman, işte bu tahribatlar doğuyor. Bunları halen
görmezden mi geleceksiniz?! Bunları halen inkâr mı edeceksiniz?! Bakın, ne
oluyor o zaman biliyor musunuz; o insanlar, kamunun…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen Atilla Bey.
ATİLLA KART (Devamla) - …
devletin memuru olmaktan çıkıp, parti memuru olduğu zaman, parti devleti
anlayışıyla hareket ettiği zaman ne oluyor; bakın, şu oluyor: Bu dönemde ne
çıktı ortaya, Türkiye İstatistik Kurumuyla ilgili olarak söylüyorum: Bu Kurumun
hazırladığı raporlarda rakamlarla oynandığı, büyümenin yüksek gösterildiği,
enflasyon rakamlarının doğru olmadığı, Merkez Bankasının turizm ve işçi gelirleriyle
ilgili yeni hesap yöntemlerinin dikkate alınmadığı, bu durumun İstatistik
bültenlerinde dipnotla açıklanmadığı, böylece gelirlerin mükerrer yazıldığı,
yapılan çalışmaların bilimsel ve objektif esaslara uygun olmadığı, bu durumun
Türkiye'nin uluslararası platformda istatistikî güvensizlikle karşılanmasına
yol açtığı ve bu sürecin devam ettiği, büyüme rakamlarının hormonlu olduğu,
bütün bu işlemlerin bilinçli olarak yapıldığı ve kamuoyunun yanıltıldığı,
yanlış bilgilendirildiği yolunda kamuoyunda ve teknik kurumlarda ciddî kuşkular
doğmuş durumdadır.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Kim tespit ediyor bunu?
ATİLLA KART (Devamla) -
Teknik kurumlar bunu tespit ediyor, ben tespit etmiyorum. Bu konudaki
çalışmaları takip ettiğiniz takdirde, bu değerlendirmeleri, bu eleştirileri
görürsünüz.
Bakın…
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Güvenilir olduğu neye göre…
ATİLLA KART (Devamla) -
Bunun bilimsel ölçüleri vardır, bunun bilimsel kaynakları vardır, bunun
bilimsel platformları vardır.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım,
siz Atilla Beye müdahale etmeyin, Atilla Bey de Genel Kurula hitap etsin ve
konuşmasını tamamlasın.
Buyurun Atilla Bey.
ATİLLA KART (Devamla) -
Bakın değerli arkadaşlarım, lütfen, gerçekten, milletvekili olmanın
sorumluluğuyla bu uyarıları yapmak gereğini duyuyorum.
Bir siyasî iktidar…
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Kamuoyunda yok, sizde var sadece.
ATİLLA KART (Devamla) -
Bakın, olayın ideolojik boyutunu bir tarafa bırakıyorum, ideolojik kadrolaşmayı
bir tarafa bırakıyorum; onun değerlendirmesi ayrıca yapılmalı elbette; o
konudaki kaygılarımız, endişelerim, kuşkularımız ayrıca yapılmalı,
değerlendirilmeli, onu bir tarafa bırakıyorum; ama, daha farklı bir süreçten
söz ediyorum, kurumların çökertilmesinden söz ediyorum, vasıfsız kadrolaşma
sebebiyle kurumların işlevini kaybetmesinden, içinin boşaltılmasından söz ediyorum.
Bir siyasî iktidarın o ülkeye verebileceği en büyük tahribat budur ve maalesef,
bu, nereden kaynaklanıyor; bu -olayın ideolojik boyutunu yine bir tarafa
bırakıyorum- kifayetsiz ve muhteris bir yönetim anlayışının. -Sayın Başbakandan
başlayarak bunu söylüyorum. Tekrar ifade ediyorum, kifayetsiz ve muhteris bir
yönetim anlayışının- yarattığı bu tahribatların artık önlenmesi gerekiyor ve bu
konuda da temel sorumluluğun Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğunu bir
defa daha ifade etmek gereğini duyuyor; yine bu noktada, hepinizi sağduyuyla ve
sorumluluk duygusuyla görevinizi yapmaya bir defa daha davet etmek gereğini
duyuyor; Genel Kurulu, bu düşüncelerle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, gruplar adına veya şahıslar adına başka
konuşmacı yoksa, Hükümet adına bir iki cümle söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Var efendim.
Şahsı adına, Adana
Milletvekili Sayın Recep Garip.
Buyurun Sayın Garip. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
RECEP GARİP (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1142 sıra sayılı Türkiye
İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım
adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, özellikle bugün, Türkiye'nin birliğine, beraberliğine, birikimlerine
karşı hunharca yapılmış olan saldırıyı şiddetle kınıyorum, hayatını kaybeden
Mustafa Yücel Özbilgin'e rahmet diliyorum, yakınlarına sabır ve hastalarımıza
da acil şifalar diliyorum.
Hepimiz biliriz ki,
istatistikler toplumlara yol gösterir, devlete yol gösterir, duruma dikkat
çeker, dün ile bugünün durumunu ortaya koyar. İstatistikler, genel anlamda
durum değerlendirmesidir; gelecekle ilgili ülkenin planlama yapmasını sağlar,
ülkenin ekonomik büyümesini, bütün alanlardaki büyüme ve küçülme oranlarıyla
ilgili istatistiksel bilgiler, ülkenin geleceğini şekillendiren bilgilerdir.
Devlet İstatistik
Enstitüsü rakamları, Türkiye'nin bütün bilgilerinin istatistiksel
değerlendirmeleri sonucunda, dünya devletleri içerisindeki duruşunu ortaya
koyması açısından önem arz eder. O nedenle, bugünkü konuşmuş olduğumuz yasadaki
düzeltilmesi gereken hazırlıklar yapılmış ve birazdan üzerinde duracağımız
konuyla, oylamayla da sonuçlanacak.
Ancak, biraz önce, Sayın
Atilla Kart'ın ifadelerinde üzerinde durulması gereken oldukça önemli söylemler
var ve insan hayretle dinlemek durumunda kalıyor. Türkiye'nin, Anadolu'nun
nasıl düşündüğünü, Anadolu insanının hayata nasıl baktığını, onların gören
gözünün, duyan kulağının kimler olduğu konusunda, sanıyorum toplumun dışından,
bir yerlerde dolaşarak geliyorlar, duruyorlar diye düşünüyorum. 2007
seçimlerinde hep birlikte yaşayacağız ve göreceğiz ki… İsterseniz, bu
konuşulanları kamuoyuna bir soralım, halka bir soralım; halk ne söylüyor, halk
ne düşünüyor; bunları çok ciddî noktada anket yapmak gerekiyor. Bunlar da
istatistiksel bir sonuçla halkın karşısına çıkıyor ve bizlerin karşısına
çıkıyor.
Onun için, afakî sözler
yerine, "kamudaki kurumların çökertilmesi" gibi ifadeler yerine,
ülkenin içe kapanık yüzünü dünya ülkelerine karşı döndüren Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ortaya koymuş olduğu misyon yerine, ihtiras
sizdedir diye düşünüyorum, karamsarlık sizde, hoşgörüsüzlük sizde,
tahammülsüzlük sizde.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
O tarafa bak, o tarafa, Recep; buraya bakma. Burada herkes hoşgörülü; oraya bak
sen.
RECEP GARİP (Devamla) -
Bence, dönün, bu noktada, kendinizi bir gözden geçirin, aynaya iyice bir bakın
diye düşünüyorum.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) -
Kendinize bir bakın, kendinize.
RECEP GARİP (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, biz, her gün yeniden doğuyoruz, her gün yeniden halkın
içerisinde, halkla birlikte, halkın gören gözü ve duyan kulağıyla birlikte,
onlarla birlikteyiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sandıkta göreceğiz.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) -
Kendini aldatıyorsun.
RECEP GARİP (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek, özerk bir istatistik
kurumu kurulması için Meclisimizde kabul edilen Türkiye İstatistik Kanununun 45
inci maddesinin ikinci fıkrası, Kurumda bazı kamu görevlilerinin sözleşmeli
olarak çalıştırılmasına imkân sağladığı; ancak, kanunda bu konuda herhangi bir
ilke belirlenmeksizin, sözleşme usul ve esaslarını düzenleme yetkisinin
doğrudan Bakanlar Kuruluna verilmesinin, Anayasanın 128 inci maddesinin ikinci
fıkrasında "Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri,
atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri
ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir" hükmüne aykırı olduğu gerekçesiyle,
Anayasa Mahkemesi tarafından da iptal edilmişti, Cumhurbaşkanı tarafından geri
gönderilmişti.
Şimdi, bu konuda, Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilen Türkiye İstatistik Kanununun 45 inci
maddesinin ikinci fıkrası ve 56 ncı maddesinin birinci fıkrası, bu tasarıyla
yeniden düzenlenmek için huzurunuza getirilmiş bulunmaktadır.
Tasarının 1 inci
maddesiyle, Kurumda karşılığı sözleşmeli olarak çalışan personelin taban ve
tavan brüt sözleşme ücretleri kanuna ekli cetvele konulmuş ve 2 nci maddesi,
kanunun 45 inci maddesinin ikinci fıkrası, Anayasa Mahkemesinin iptal
gerekçeleri doğrultusunda halen Bakanlar Kurulu kararıyla uygulanmakta olan
ilkeler de göz önüne alınarak yeniden düzenlenmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen,
toparlayalım.
RECEP GARİP (Devamla) -
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Bu personele verilecek
ikramiyeler ile ücret artışlarından faydalandırılma usul ve esasları
belirlenmiş, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, Bütçe Kanunları ile diğer
kanunlara, devlet memurları için, Bakanlar Kurulunca düzenleme yapılmasına
yetki verilen hususlarda bu personelin de yararlandırılmasına yönelik hükümler
düzeltilmiş ve getirilmiştir.
Kanunun 56 ncı maddesinin
birinci fıkrası tasarının 3 üncü maddesiyle yeniden düzenlenmektedir. Bu
çerçevede, Kurumda başkan yardımcıları, 1. hukuk müşaviri, daire başkanları ve
bölge müdürlerinin başkanın önerisi üzerine müşterek kararnameyle atanması
usulü getirilmiştir. Daha önceden tarafımızdan yapılan düzenlemede sadece Kurum
Başkanının imzasıyla gerçekleştirilen atamalar, iptal gerekçeleri
doğrultusunda, ilgili Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanın da onayını alacak biçimde
yeniden düzenlenmiştir ve Yüce Heyetimizin huzuruna sunulmuştur.
Değerli arkadaşlar,
burada aklıselimle hareket etmenin, ülkenin birlik ve beraberliğini bozacak
tarzlardan ve davranışlardan, tavırlardan vazgeçmenin, daha kolektif bir akılla
hep birlikte ülkenin esenliği için çalışmanın erdemlilik gerektirdiğini
düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - 3 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime yarım saat ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.44
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.31
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet
DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
1142 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1184) (S. Sayısı: 1142)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Şimdi, tasarının 4 üncü
maddesini okutuyorum:
MADDE 4.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Bülent
Baratalı.
Şahısları adına söz
isteyenler: Adana Milletvekili Recep Garip, Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Bülent Baratalı; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Baratalı, süreniz
10 dakika.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
BARATALI (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 1142 sıra sayılı Türkiye İstatistik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi hakkında
Grubumun görüşlerini ileteceğim; Grubum ve kendi adıma sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, benden önce
konuşan diğer konuşmacı arkadaşlarım gibi, bugün Danıştayımıza yapılan bu
menfur saldırıyı şiddetle kınıyorum. Bu saldırı sonunda vefat eden üyemize
rahmet diliyorum, yaralı üyelerimize acil şifalar diliyorum. Yakınlarına da,
aynı şekilde, hem taziyelerimi hem de başsağlığı dileklerimi ve acil şifalar
dileklerimi iletiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Danıştay önemli anayasal kurumlarımızdan biridir. Daha
kurulduğu, şimdiki kuruma dayanak teşkil eden Şurayı Devlet adından itibaren,
bugün, 1982 Anayasasında aldığı anayasal kurum sıfatıyla Türkiye'de önemli
görevler yapmıştır. Temel haklar ve özgürlüklerin gelişmesinde, idarenin bu
haklara olan yaklaşımındaki sakıncaların giderilmesinde önemli görevler
yapmıştır; ama, uzun süredir anayasal kurumlarımıza önemli saldırılar yapılıyor.
Bunlar, maalesef, artık, fiiliyata dökülmüştür. Çeşitli adreslerden, yerlerden
yapılan bu nokta adres göstermeler ve bu adres göstermeler sonucu bu menfur
olayda, üzülerek, bir hukukçu olarak, bir idareci olarak, ifade ediyorum ki,
devlet görevini yapamamıştır; yani, sonuç olarak, devlet, yargısını burada
koruyamamıştır. Bu nedenle, devletin bütün kurumlarının bu olaydan sonra tekrar
teyakkuza geçmesini ve gereğinin bir an önce yapılmasını diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu yasa, uzun bir süreçten sonra tekrar
önümüze geldi. Bu süreçlere bakarsak; önce, tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonuna
geldi, Plan ve Bütçe Komisyonundan sonra, kabul edilerek Genel Kurula geldi,
Genel Kuruldan sonra, derecattan geçti, Sayın Cumhurbaşkanından ve Anayasa
Mahkemesinden geçerek tekrar önümüze geldi. Yani, hiç yapılmaması gereken bir
zaman kaybı, kaybedilen büyük bir zaman var burada değerli arkadaşlar.
Sayın Cumhurbaşkanının ve
Anayasa Mahkemesinin iade ve bozma gerekçelerine bakarsanız -sanıyorum elinizde
vardır- Cumhuriyet Halk Partisinin, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı bütün
ikazlar ve yaptığı bütün katkılar göz önünde bulundurulmamış ve durum bu
noktaya gelmiştir, büyük bir zaman kaybedilmiştir. Bu zamanı biz dört yıldır
kaybediyoruz burada değerli arkadaşlar.
Şimdi, çağdaş
yönetimlerde, çoğunluğun her şeyi yapamayacağı kuralı vardır, çoğunluk her şey
demek değildir. Bu düşünce 1950'li yıllarda kalmıştır. "Çoğunluk olarak
her şeyi yaparım, ben yaptım oldu" düşüncesi çağdaş demokrasilerde yoktur.
Çağdaş demokrasilerde kullanılan yöntem, anayasal üstünlük yöntemidir. O
nedenle, siyasî iktidarın dört yıl sonra bile bu noktaya gelmesi konusunda, bir
hukukçu olarak mutluluğumu belirtmek istiyorum. Bir hafta önce de, Plan ve
Bütçe Komisyonunda yaptığımız bir görüşmede, bu komisyonun, Sayın
Cumhurbaşkanının iade gerekçelerine uymuş olmasından dolayı da, bir hukukçu
olarak memnuniyetimi belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kanunu ve bunun 1 inci maddesi, bu kuruma
verilen görevleri sayıyor; yani, kanunun konuş amacı ve 1 inci maddedeki
amaçları aynen şöyle belirliyor: "3 Temmuz 2005 tarihinde kabul edilen
Türkiye İstatistik Kanununun amacı, resmî istatistiklerin üretimine ve
organizasyonuna ilişkin temel ilkeleri ve standartları belirlemek; ülkenin
ihtiyaç duyduğu alanlarda veri ve bilgilerin derlenmesini, değerlendirilmesini,
gerekli istatistiklerin üretilmesini, yayımlanmasını, dağıtımını ve resmî
istatistik programında istatistik sürecine dahil kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyonu sağlamak üzere, Türkiye İstatistik Kurumunun kuruluş, görev ve
yetkilerine ilişkin esasları düzenlemektir."
Çok önemli görevleri var.
Enflasyonun hesaplanmasından, sosyokültürel değerlerin hesaplanmasından,
Türkiye'nin gelişmesinin hesaplanmasından, eğitimdeki düzeyin hesaplanmasından
ve buna benzer çok önemli konularda, önemli görevler yapıyor ve bu kurum, somut
olarak ve tarafsız olarak, herkese düzenli veri vermekle ve güven vermekle
sorumlu bir kurum; ama, gelin görün ki, bu kurumun bizi tatmin etmeyen bazı
istatistikleri var. Bunların başında, Türkiye'deki işsizlik oranları
bulunmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumunun son verilerine göre, ülkemizde
işsizlik oranı yüzde 11,8 düzeyindedir. Oysa, bizim yaptığımız araştırmalara
göre, Türkiye'de işbaşı yapmaya hazır olup, iş bulamadığı için çalışamayanlar
ile mevsimlik çalışanlar dahil işsizlik oranı 20,3'tür değerli milletvekilleri.
Arada neredeyse 2 misli fark var. Ayrıca, bu rakam içinde, yaşları 15 ile 24
arasında değişen genç işsizlerin oranı 31,4'tür.
Yine, Türkiye İstatistik
Kurumunun 14 Şubat 2006 tarihli bülteninde, 2004 yılı bazında, 4 kişilik
hanenin aylık açlık sınırı 182 YTL, aylık yoksulluk sınırı ise 429 YTL'dir.
Şimdi, Türkiye İstatistik Kurumunun 2006 yılında tek bir işçinin asgarî geçimi
için Asgarî Ücret Tespit Komisyonuna bildirdiği rakam ise 508 YTL'dir. Bugün
ise, asgarî ücret, hepimizin bildiği gibi, 380 YTL'dir.
Değerli arkadaşlar,
yalnız, bu konularda, İstatistik Kurumu ile bizim yaptığımız hesaplamalar
arasında ne kadar büyük bir fark olduğu ortaya çıkacaktır. Bu, işsizlik
oranının tespitinde böyle olduğu gibi, enflasyon oranlarının tespitinde de aynı
seyri takip etmektedir.
Türkiye İstatistik
Kurumuna göre, 2006 yılının ilk üç aylık enflasyon oranı 1/25'tir; yani, yüzde
1,25'tir. Oysa, bu üç aylık dönemde, pazarda, piyasada, nohut yüzde 10,7;
zeytinyağı yüzde 9,4; yumurta yüzde 9,1; dana eti yüzde 8,9; kurufasulye yüzde
6,7; kira yüzde 5; tüp ve doğalgaz yüzde 4,1; ekmek ise 4,1 oranında artmıştır.
Yani, çarşı ve pazara baktığımızda -yani, gerçek zeminlere indiğimiz zaman-
İstatistik Kurumunun enflasyon oranı ile çarşı ve pazardaki enflasyon oranının
asla -sizin de, eğer, çarşıya ve pazara çıkanınız varsa, görmediğinizi-
tutmadığını göreceğiz. Üstelik, bu rakamlara son yapılan değerlendirmeler de
tabi değildir, onlar da alınmamıştır.
Ayrıca, Sayın Bakan,
burada, olmak üzere, ilgili arkadaşlarımız var. Ben, bir konuyu kendilerine
sormak istiyorum; bu, bizim için de çok önemli: Çeşitli istatistikler yapıyor
bu kurum. Bir tanesi de, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelenlerle ilgili bir
istatistikî açıklamanın sonuçlarıdır. Biz, bu sonuçları merak ediyoruz değerli
milletvekilleri. Yani, İstatistik Kurumu da buna meraklanmış, bir araştırma
yapmış; ama, bu araştırmalar bizim elimizde değil. İnsanlarımız neden Türkiye
Büyük Millet Meclisine -her gün onbinlerce kişi- geliyor Türkiye'nin her
tarafından? Önemli kanunlarda değişiklik yaptık, yerel yönetim kanunlarını
değiştirdik, insanlar doğdukları, yaşadıkları yerde sorunlarına çare
bulabilsinler diye. Buna, nasıl bir cevap verecekler, pek bilemiyorum değerli
arkadaşlarım.
Ayrıca, Sayın Kart'ın
konuşmasında belirttiği gibi, değerli arkadaşlar, siyasî iktidar bir beden
eğitimi öğretmenini bu kurumun önemli bir yerine getirmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkan.
Şimdi, istatistik ile bu
Kurumun başına getirilen beden eğitimi öğretmeninin alakasını, ilgisini bir
araştırdım, kendimce bir sonuca vardım, bu sonucu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, beden eğitimi öğretmenlerine, eskiden verilen isim jimnastik öğretmeni
idi. Bakın, arkadaşlar, istatistik ile jimnastik bir konuda birbirine benziyor.
Sadece, bu iki kelimenin son üç harfi birbiriyle örtüşüyor; yani, jimnastik ile
istatistikin "tik" ile biten bu son üç harfi ancak böyle
bağdaşabiliyor, başka bir bağdaşacak konum yok.
Ben, bu düşüncelerle,
aradan uzun zaman geçmiş olmasına karşın, Türkiye'nin önemli akçalı
kaynaklarının heba edilmesine karşın, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşleri
doğrultusunda, Sayın Cumhurbaşkanının görüşleri doğrultusunda ve Anayasa
Mahkememizin görüşleri doğrultusunda, bu yasanın 2 maddesinin yasaya, Anayasaya
uygun hale getirilmesinden dolayı memnuniyetimi ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Çok teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Kişisel söz
isteminde bulunan Recep Garip…
RECEP GARİP (Adana) -
Sayın Başkan, konuşmayacağım.
BAŞKAN - Ümmet
Kandoğan?.. Yok.
Madde üzerinde 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulun 1142 sıra
sayısında görüşülmekte olan Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
İsmail Özgün |
Şükrü Önder |
|
Ankara |
Balıkesir |
Yalova |
|
İlhan Albayrak |
|
Mustafa Elitaş |
|
İstanbul |
|
Kayseri |
"Madde 4.- Bu Kanun
21 Mayıs 2006 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe
girer."
BAŞKAN - Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutalım?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasa Mahkemesinin 5429
sayılı Kanunun 45 ve 56 ncı maddelerinin iptaline ilişkin kararı, 21 Şubat 2006
tarihli Resmî Gazetede yayımlanmış ve bu kararla yeni düzenleme yapılması için
3 ay süre verilmiştir. Verilen süre 21 Mayıs 2006 tarihinde dolacağı için,
uygulamada boşluk olmaması için değişiklik teklif edilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Osman Coşkunoğlu, Uşak
Milletvekili; şahısları adına, Recep Garip, Adana Milletvekili; Ümmet Kandoğan,
Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Coşkunoğlu.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
1142 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
aldım.
Daha önceki konuşmamda, 1
inci madde üzerindeki konuşmamda, İstatistik Kurumunun yayımladığı
istatistiklerin, gerek ülke yönetimi açısından gerekse ülkemiz hakkındaki
rakamlara güven duyması bakımından uluslararası platformlarda öneminden söz
ettim.
Küçük bazı, ona buna
belli etmeden, bu rakamlarla oynamayı dış dünyanın da fark etmediği sanılmasın
ve bu yollara gidilmemesini, tekrar, ısrarla diliyorum.
Bu arada, bir sakıncayı
daha, İstatistik Kurumunun yayımladığı enflasyon rakamlarındaki bir sakıncayı
daha dile getireceğim. Sayın Baratalı, benden önceki konuşmasında bazı rakamlar
verdi ve bu rakamlar ile yayımlanan istatistiklerin, yani, pazar ile kâğıt
üstündeki rakamların uyuşmadığını söyledi; doğrudur. Bunun bir nedeni şu
olabilir; bunu Sayın Bakanın da -yerime geçince, doğrudan bir soru da soracağım
Sayın Bakana- dikkate almasını önemle burada diliyorum: Bakın, Türkiye'de
enflasyon hesaplaması, bir sepete konan ürünlerdeki fiyat artmasının ölçümüyle
ilgilidir. Bu, Batı ülkelerinde uygulanan bir yöntemdir; doğru. Fakat,
Türkiye'deki durum ile Batı ülkelerindeki durum arasında çok ciddî bir fark vardır.
Türkiye'de çok ciddî bir gelir dağılımı farkı vardır. Üstüne üstlük bu gelir
dağılımı farkı, geliri çok aşağı yerlerde olan büyük bir kitlenin, yüzde 25'in
yoksulluk sınırı altında olduğu ifade edilen bir durumdur. Yani, gelir dağılımı
farkı, 10 000 dolar kazanan ile 100 000 dolar kazanan arasındaki gelir dağılımı
farkı, 1 000 dolar kazanan ile 10 000 dolar kazanan arasındakiyle aynı
değildir, ikisi de 10 katı olmasın rağmen. Burada ölçek konusunu bilenler, bu
farkı bilir.
Şimdi, ben size teknik
kavramlar kullanmadan çok basit bir örnek vereyim: Bir odada 20 kişi olduğunu
varsayın; bu 20 kişinin 10 tanesi 20 ile 30 yaş arasında, ortalama 25; diğer 10
tanesinin 70 ile 80 arasında yaşı, ortalama 75. Bu 20 kişinin ortalama yaşı
kaçtır; 50'dir. Ortada 50 yaşında kimse yok, 10 kişi 20 ile 30 yaş arasında, 10
kişi 70 ile 80 arasında; ama, ortalama 50. İşte, bu gibi ortalamalar
yanıltıcıdır. Bu gibi dağılımların olduğu ortamlarda, çok düşük gelir düzeyinde
olanlarla… Bu arada, lafıma devam etmeden, İktidara bir iltifat edeyim; üç yıl
içerisinde, Türkiye'de, dolar milyarderi sayısı 2'ye katlanmıştır. Dolar
milyarderi sayısında, dünya 8 inciliğine yükseldik. Bu gerçekleri de bilerek,
şimdi, çok düşük gelir dağılımı olan kitle ve çok yüksek gelir dağılımı olan
kitlenin satın alma ve yaşam biçimlerini, ortalama olarak ele almak mümkün
müdür; değildir. Zaten, bu nedenle, pazardaki fiyatları söylerken Sayın
Baratalı, sıradan bir yurttaşımızı ilgilendiren ürünlerden söz etti.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, hiçbir köylü yurttaşımızı, siz, bu enflasyona
inandıramazsınız; çiftçimizin enflasyonu çok daha farklıdır yayımlanan ortalama enflasyonlardan. Aldığı
her şey pahalanıyor; mazot pahalanıyor, gübre pahalanıyor, bütün girdiler
pahalanıyor; sattıkları ucuzluyor, arpa, diğer bazı birçok ürün. Ee, ona biz
diyoruz ki: "Yok canım, ortalama enflasyon bu işte; senin de bu
olmalı." Bu, hiçbir inandırıcılık taşımıyor ve politika geliştirme iddiasında
olan bir iktidarın kendisi bunu tatminkâr bulmamalıdır. Onun için, Türkiye'deki
bu ortalama enflasyon, neresinden bakarsanız bakın; teori, kuramsal olarak
bakın, neresinden bakarsanız bakın, deneysel olarak bakın, piyasaya bakın, yanıltıcıdır,
yanlıştır. Bunun değiştirilmesi zorunludur. Bunu, yurttaşlarımıza karşı dürüst
olmak için yapmak zorundayız. Çiftçimizin enflasyonu, toplumun geri kalan
kısmının enflasyonundan çok farklıdır. Bunu, özellikle, en önemli yanıltıcı,
kastî değil; ama, kullanılan metodoloji Batı'dan alındığı için, Batı'da da bu
denli farklılıklar olmadığı için, son derece yanıltıcı metodolojiyi, yöntemi
dikkate getirmek istiyorum. Bütün bu nedenlerle, gerek güvenilir rakam alma
ihtiyacı gerek Türkiye koşullarında, var olan koşullar içerisinde istatistik.
Değerli arkadaşlarım, bu
arada şunu da söyleyeyim: "İstatistiklerle nasıl yalan söylenir" diye
kitaplar yayınlanmıştır; yani, istatistiklerle her şey yapılabilir; ama,
istatistiği doğru olarak kullanmanın son derece önemli sonuçları, yararlı
sonuçları vardır.
İşte, bu bakımdan,
elinizdeki sıra sayısının 2 nci sayfasındaki, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu
yasa tasarısı konuşulurken yapılmış olan bir önerinin dikkate alınmasını
diliyorum. O öneri de, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından hazırlanan
istatistiklerin bağımsız kişi veya kuruluşlar tarafından da değerlendirilmesinin
bu bilgilerin daha sağlıklı hazırlanmasına katkı sağlayacağı kesindir.
İstatistik dediğiniz,
sadece rakamları alıp toplayıp bölüp çarpmak, ortalama almak değildir, bunun
çok ötesindedir, birçok diğer analizleri gerektirir ve bağımsız denetleme
kurulu olursa, kimseyi, hele hele Hükümet kendisini kandırmamış olur. En başta,
Hükümetin -umuyorum- böyle bir yaklaşımı kabul edeceğini umuyorum.
Değerli arkadaşlar, son
olarak değinmek istediğim bir diğer nokta da, yine, Sayın TÜİK Başkanının bir
röportajından gördüğüm bir durum, okuyorum aynen: "Şu andaki Avrupa
Birliğine uyum seviyesi yüzde 40'larda. Bunun sebebi de…" Neyse, sebebine
girmeyeyim. Yüzde 40'larda bir uyum var.
Türkiye, istatistik
konusunda, allahaşkına, yani, çok ileri teknolojiden falan bahsetmiyoruz,
bundan sonraki yasa tasarısı uzay üzerine, belki, onda bunlar kabul edilebilir;
ama, istatistik gibi bir konuda, yüzde 40 gibi bir zayıf uyum kabul
edilebilecek bir şey değil. Bu, ileri teknoloji istemez, bir şey istemez ve
daha sağlıklı veri toplamak, yönetimin kendisinin istemesi gereken bir şeydir;
bunun, derhal, nasıl olursa olsun düzeltilmesini ve ciddî bir denetleme içerisinde
yapılmasını dilerim.
Son olarak da, Sayın
Baratalı da söz etti, kısaca şunu söyleyeyim: Kaç yasa Anayasa Mahkemesinden
döndü; 19. Kaç yasa Sayın Cumhurbaşkanının vetosuyla döndü; 47 veya 48. Kaç
kere çoğunluğu toplayamadığınız için, Türkiye Büyük Millet Meclisinde üçte 2
iskemleye sahip olduğunuz halde, toplantıyı ertelemek durumunda kaldık?! Bunlar
zayıf notlardır. İktidarın, böylesine üçte 2 çoğunlukla, bu kadar… Cumhurbaşkanından dönüyor, Anayasa
Mahkemesinden dönüyor, toplantı yetersayısı bulunamıyor… Bu, çok zayıf bir
performanstır; halkımızın bunu dikkate aldığını umar, hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Süreye uyduğunuz
için teşekkür ederiz.
Kişisel söz istemleri
var.
Adana Milletvekili Recep
Garip, buyurun.
RECEP GARİP (Adana) -
Konuşmayacağım efendim.
BAŞKAN - Ümmet
Kandoğan?.. Yok.
Sayın Bakan, söz
talebinizmi var?
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Evet efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz
Türkiye İstatistik Kanununda değişiklik yapan tasarı üzerinde değerli
konuşmacıların değindikleri bazı hususlarla ilgili görüşlerimi ifade etmek için
huzurunuzdayım; ama, konuşmama başlamadan önce, ben de -gerçekten bugün üzücü
bir gün yaşıyoruz- Danıştay 2. Dairesi Başkan ve üyelerine yapılan saldırıyı
derin üzüntüyle karşıladığımı ifade ediyorum. Mustafa Yücel Özbilgin, maalesef,
vefat etti; kendisine rahmet diliyorum, ailesine ve camiasına, yargı camiasına,
Danıştay camiasına başsağlığı diliyorum ve yaralılara da şifa diliyorum. Bütün
dileğimiz, hepimizin, huzuru bozan bu tür acı olaylar bir daha olmasın
inşallah.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; bildiğiniz gibi, Türkiye İstatistik Kanunuyla, Devlet İstatistik
Enstitüsü, Türkiye İstatistik Kurumu haline geldi. Bu süreç içinde -burada,
daha önce, tasarının görüşülmesi sürecinde de ifade etmiştim- bugün, Türkiye
istatistik sistemi baştan sona değişiyor. Uluslararası standartta bir
istatistik kurumumuz oluyor ve bir istatistik sistemimiz oluyor. Bütün çabamız,
ince ince, âdeta dokuyarak çalışmamız, bunun içindir. Türkiye İstatistik
Kurumu, gerçekten, uluslararası standartlara uygun veri üretmek için bu
değişimi geçiriyor. Hepimiz hatırlarız, Türkiye'de üretilen veriler
uluslararası platformlarda tartışılır olmuştur, uluslararası yayınlarda yer
almamaktaydı. Bizim bütün çabamız, bunu gidermek, ürettiğimiz verileri,
uluslararası platformlarda, o standartta ve mukayese edilebilir hale getirmek;
bu kanunun amacı odur ve şu anda -bilenler bilir, mesela Sayın Coşkunoğlu bu
alanın içindendir, bilir bu alanı- yani, artık OECD'de, Birleşmiş Milletlerde,
IMF'de, Dünya Bankasında, Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (EUROSTAT)'ta,
Türkiye'nin ürettiği veriler, bu son yıllarda tartışılmaz olmuştur ve güvenle
kullanılmaktadır. Ülkelerin, artık, gelişmişliği, çağdaşlığı da, bir anlamda,
bu verilerle değerlendirilmektedir ve biz bunu gerçekten çok önemsedik.
Burada, tabiî, İstatistik
Kurumu ve üretilen istatistikî verilerle ilgili değerli konuşmacılar değişik
görüşler ifade ettiler; yani, kurumun ürettiği verilerle ilgili, bazı, sanki
güven sarsıcı bir şeyler varmış gibi. Ben, daha önce de Genel Kurula bu
düşüncelerimi ifade etmiştim, arz etmiştim. Lütfen, bu konuda tereddüt varsa,
en derin şekilde, en ayrıntılı şekilde, o konularda, kurum bilgi vermeye
hazırdır. Eskisi gibi değil; artık, üretilen verilerle ilgili metodoloji,
baştan sona, detaylı olarak, kendi internet sitesinde de, web sitesinde de yer
almaktadır ve bu açıklamalar da yapılmaktadır. Biz, onu çok önemli görüyoruz.
Bu alanı bilenler yine bilir; yani, araştırmalarda metodoloji çok önemlidir,
işin özüdür ve biz, o konularda bütün hassasiyeti gösteriyoruz. Kurum, bu
konuda her açıklamayı vermeye, yapmaya ve her tereddütü gidermeye hazırdır.
Tabiî, kendi ülkemizin,
devletimizin İstatistik Kurumu, tek resmî istatistik üreten kurumdur;
Kurumumuzu da korumak durumundayız. Detaylı o konuyu araştırmadan, ürettiği
verilere tereddüt ve şüpheler geliştirmek; bu, sadece Kuruma değil, Türkiye'ye
zarar verir. Onu özellikle ifade ediyorum. Yani, uluslararası güven konusunda
hiçbir tereddüt yok, biz bu konuda çok eminiz ve devlet istatistik sistemimiz
içinde İstatistik Kurumunun ürettiği verilerle ilgili müdahale vesaire gibi,
tabiî, düşünceleri kesinlikle biz reddederiz, bu konularda bir tereddüt varsa
hepsini de paylaşmaya hazırız.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, tabiî, biraz, sayın konuşmacıların değindiği konularla ilgili bazı
hususları ifade etmek istiyorum kısaca, çok da vakit almak istemiyorum.
Sayın Coşkunoğlu, tabiî,
alanı da bilen birisi olarak, teknik önemli konulara değindiler; kendilerine
teşekkür ederim.
Öncelikle, bu,
güncellemeyle ilgili, büyüme güncellemeleriyle ilgili, Türkiye'de her sene
yapılmaktadır. Belki, ayrıntıları üzerinde tereddütler olabilir; ama, mesela,
benim elimde, 1988 yılından itibaren güncelleme, yani, güncellenmemesi
halindeki veriler ve güncellenmiş veriler, hepsi vardır. Burada bir
tereddütümüz yok. Bu, teknik olarak her zaman yapılan bir uygulamadır. Hatta,
biraz önce verilere değindiler; kayıtlara geçtiği için ben sadece zikrediyorum;
yani, bunlar açıklık; kazansın diye. Millî gelir rakamlarında, 2004 yılı
sonunda yapılan revizyondan dolayı millî gelir artışı 1'dir, 1 puan artmıştır,
yüzde 1; 2005 yılı için de binde 0,9'dur, yani yüzde 1 değildir ve diğer
yıllarda da daha fazla. Mesela, ben, burada örnek vereyim: 1989 yılında,
güncellenmemiş veri - 2,7'dir; güncellenmiş veri, + 1,6'dır. Buna benzer,
trendin içinde daha büyük farklar da görebiliriz.
Diğer bir konu, tabiî,
enflasyonla ilgili.
Değerli milletvekilleri,
tabiî, bu, çok önemli bir gösterge ve her ay yayınlanıyor düzenli olarak, her
ayın 3'ünde. Burada hiç tereddüt olmaması lazım. Biraz önce, yine Sayın
Coşkunoğlu, bunun, gelir gruplarına göre ve hatta, tarım kesimini örnek
göstererek meslek gruplarına göre yapılabileceği gibi bir ifadede bulundular.
Buna geçinme endeksi de denilebilir, biliyorsunuz. Bu, tabiî, çok değişebilir.
Yani, çiftçi de hep aynı çiftçi değil; çiftçininde kendi içinde çok farklılıklar
vardır. Burada Türkiye'nin ürettiği bir enflasyon verisi vardır, bir rakamı
vardır, fiyat indeksi. Nedir bu? Ölçek şudur: Türkiye geneli tüketilen mal ve
hizmetlerde tüketilme oranı binde 1'in üzerinde ise, yani, ağırlığı binde 1'in
üzerinde ise enflasyon sepetine girer bu, binde 1'in altında ise bu ihmal
edilir. Hatta, bilinmektedir yine, 1994 yılından 2004 yılına kadar 10 yıl bu
sepet hiç güncellenmemiştir. İlk defa 2004 yılında güncellenmiştir ve artık
öyle bir sisteme bağlanmıştır ki, her yıl otomatik olarak bu güncellenmektedir.
Yani, ağırlığı, tüketilen mal ve hizmetler içindeki ağırlığı -o ürünün veya o
hizmetin- binde 1'in üzerine çıktığı anda, her yıl sepete girmektedir. Şu anda
sepetteki mal ve ürün sayısı 700 civarındadır ve bu, ülkenin her kesiminde
binde 1'in üzerinde tüketim ağırlığı olan bütün mal ve hizmetleri içermektedir.
Burada bir tereddüt yok; yani, biz, enflasyon hesabıyla ilgili, fiyat endeksiyle
ilgili gerçekten bir güven, büyük bir güven içindeyiz, onu da arz etmek
isterim; ama, ileri bir adımdır, bir tavsiyedir. Daha ileri hassas hesaplar
için, mesela maaş, ücretlere falan
yansımalar için bu geçinme endeksi de yapılabilir.
Şimdi, değişik
konuşmacıların üzerinde durduğu bir konu var. Değerli milletvekilleri, bu çok
önemli. Bu yasa niye böyle gitti, niçin Anayasa Mahkemesi iptal etti; bizim
gerekçemizi bir defa daha ben burada arz etmek istiyorum. Bakın, Devlet
İstatistik Enstitüsünün kanununda yardımcılarını başkan atıyordu; yani, bundan
önceki kanunda yardımcılarını başkan atıyordu, bölge müdürleri üçlü
kararnameyleydi. EUROSTAT'la görüşmelerde ve uluslararası istatistik sistemleriyle
görüşmelerde daima şu tez önümüze çıktı: "Ülkenin resmî istatistik kurumu
mümkün olabildiğince özerk olmalıdır. Atamaları falan kendi içinde
olmalıdır." Bunun için ne yaptık biz; yeni Türkiye İstatistik Kanununda
mümkün olabildiğince İstatistik Kurumunu daha özerk yapmaya çalıştık. Bu,
hepimizin savunması gereken bir şey. Üçlü kararnameyi ben niçin istemeyeyim?
İlgili bakan, en azından bakan olarak benim bile hiçbir katkım olmayacak
demektir, üçlü kararnameyi istememek. Başkan, kimse, kendi atamalarını o
yapacaktır; ama, ben de o fedakârlıkta bulunuyorum, diyorum ki, devlet
istatistik sistemimiz, Türkiye İstatistik Kurumu daha özerk olsun.
Başlıca iki uygulama
getirdik:
1- İstatistik Kurumu
Başkanı beş yıl için atanır ve beş yıldan önce görevden alınamaz.
2- Daha önce, İstatistik
Kurumu Başkanı, yani, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanı üçlü kararnameyle
atanıyordu; konumunu güçlendirmek için Bakanlar Kurulu kararıyla atanır hale
getirdik. Yani, Bakanlar Kurulu kararnamesiyle ki, o, tabiî olarak
Cumhurbaşkanı onayı da görmektedir. Bu şekilde başkanın konumunu güçlendirdik.
Bir de ne yaptık; eski
kanunda kendi yardımcılarını falan atarken, eklenen, bu kanunda… Sadece bölge
müdürlerinin konumu başkan yardımcılarının konumundan daha alttadır ve biz de
dedik ki: O zaman başkan yardımcılarını zaten kendisi atayabiliyorsa, bölge
müdürlerini de o atasın. Tamamen Kurumun özerk yapısını güçlendirmek için...
Hani, böyle, işte "Hükümet, atamaları bir yerlerden kaçırmak istiyor"
falan… Burada, bakın, bu düşüncelerin zerresi yer almamıştır. Burada, dürüstçe,
bir ülkenin güçlü bir istatistik kurumu nasıl olur, uluslararası kredisi yüksek
olan bir kurum nasıl olur, biz ona çalıştık ve buna kafa yorduk.
Biraz önce bir sayın
konuşmacı şöyle bir ifadede bulundu, çok üzüldüm: "Sayın Bakan, gelsin,
demagoji yapmadan cevap versin." Biz hiç demagoji yapmadık. Ben, kendim,
gerçekler üzerinde ve en dürüst şekilde aydınlatmak için buradayım. Yani, bu
kürsüde konuşmayı demagojiyle birleştirmeyi de anlamadım doğrusu, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kürsüsünde. Ben, dürüst, gerçekleri burada söylüyorum; ama,
tereddütler varsa, daha ilerisi için biz sayın milletvekillerimizin hepsini
aydınlatmaya hazırız.
Bakın, şimdi, aslında şu
kanun Anayasa Mahkemesinin… Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir, biz de yeni
düzenlemeyi getirdik buraya. Bunu tartışmıyoruz; ama, bir tespit olarak bu
kanun, Türkiye İstatistik Kanunu, Kurumu eskisinden daha geriye götürmüştür bu
noktada; başkan, kendi yardımcılarını atarken, yardımcılarını da atayamaz şekle
gelmiştir. O da üçlü kararnameye bağlanmaktadır bu düzenlemeyle. Bunu da
samimiyetle ben ifade etmek istiyorum. Yoksa, ben, yani, siyasî konuşmalarda
illâ çok abartılı, ileri suçlamalar falan şeklinde… Böyle ithamlar şu İstatistik
Kurumu Kanunuyla ilgili, onları, doğrusu çok üzücü buluyorum. Bizim bütün
samimî niyetimiz, Hükümet olarak istatistik sistemimizi daha güçlendirmek;
çünkü, bu çok önem kazandı. Bakın, Avrupa Birliğinde 35 madde başlığından
birisi istatistiktir ve o, bu reformu da öngörüyor ve biz, şu anda istatistik
sistemi olarak bu reformu yaptık, müzakereye hazırız. Ayrıca, görüşülecek 35
maddenin hepsinde Türkiye İstatistik Kurumu katılıyor; çünkü, her alandaki
veriler isteniyor; sağlıklı veriler, güvenilir veriler. Onun için, istatistik
sistemi, gerçekten, sanıldığının çok ötesinde önemli.
Ben, Yüce Meclisin,
Kurumumuza bu değeri vermesini ve bu güveni duymasını, tabiî, dilerim. Biraz
önce ifade ettiğim gibi, başka türlü tereddütler varsa, onların hepsini, biz,
ben de dahil, Kurumun kendisi, her an cevaplamaya hazırız.
Burada diğer bir husus
vardı, Sayın Kart ifade etmişti; "bu kanunun gitmesi, Anayasa
Mahkemesinden iptali, gelmesi süresinde atamalar olmuş mudur" falan gibi.
Aslında, tespit edilebilir. Değerli arkadaşlar, bu kanun çıktıktan sonra, 2005'in
kasım ayında sadece başkanın ataması yenilenmiştir; çünkü, yeni kanun, başkanı
Bakanlar Kurulu kararnamesiyle atama şartını getirmiştir. Onun için, başkan,
beş yıllığına Bakanlar Kurulu kararıyla atanmıştır. Onun dışında, hiçbir
kademede hiçbir atama olmamıştır. Esasen, bu yeni kanun şöyle bir garantiyi
getirmiştir: Eski kanuna göre belli konumlara atanmış olanlar, bu kanunla da
atanmış sayılır garantisini getirmiştir ve hiçbirisinin de ataması
yenilenmemiştir. İleri şekilde şüphelerle bunların, tabiî, gündeme
getirilmemesi lazım. Bunlar, normal olarak, çok kolay şekilde tespit edilecek
hususlardır.
Tabiî -ben, uzun uzun
ifade etmiyorum- Yüce Meclise çok teşekkür ediyorum. Bu yeni kanunla,
gerçekten, istatistik sistemimiz bir düzene giriyor. Bir istatistik programı
getiriyoruz. Bir istatistik konseyi oluştu; bütün kurumların en üst yöneticileri,
bakandan sonraki en üst yöneticileri katılıyor. Bundan sonra beş yıllık
istatistik programımız olacak; hangi istatistiğin ne zaman, hangi yıl, hangi
ay, hangi gün, hangi saatte yayımlanacağı belli olacak, hangi kurumun hangi
resmî istatistiği üreteceği belli olacak, onun dışında hiçbir kurum resmî
istatistik üretemeyecek, mükerrerlikler ve karmaşa önlenecek. Bu alana biz
çekidüzen vermiş oluyoruz, âdeta büyük bir karmaşayı gidermiş oluyoruz; bundan
emin olunsun.
Ve bir de, tabiî, bir
somut, Sayın Baratalı'nın, Türkiye Büyük Millet Meclisi ziyaretçileriyle ilgili
bir araştırma dedi. Bu, Meclis Başkanlığıyla görüşülmüştü. Meclis Başkanlığı
Türkiye İstatistik Kurumundan iki konuda yardım istemiştir; bir anketör, bir de
verilerin girişi, veri girişi. Bunun ikisi verilmiştir destek olarak, veri
girişi yapılmıştır; ama, değerlendirme kısmı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına aittir. Ondan sonrası kuruma ait olmamıştır, öyle bir görev
verilmemiştir. Somut bilgi olarak, Sayın Baratalı'nın o sorusuyla ilgili cevap
vermiş olayım.
Diğer bir konu, bir
gazeteciye bir TÜİK elemanının kendi internet sitesinden mesaj yollaması. Aslında,
bu konuda açıklama yapılmıştır. Sayın Kart yazılı soru sordu, ben o kanalla da
kendisine cevap vermiştim. Açıklama: Bu kişiyle ilgili soruşturma, disiplin
soruşturması yapılmış ve cezalandırılmıştır. Bu kişi onsekiz yıldır İstatistik
Kurumunda çalışmaktadır; böyle bir hata yapmıştır, resmî kanaldan böyle bir
mesaj göndermiştir ve onunla ilgili de işlem yapılmıştır.
Burada iki sayın
konuşmacı, bir başkan yardımcısıyla ilgili ifadelerde bulundular. Bu değerli
Başkan Yardımcısı, 90'lı yıllarda Kuruma girmiştir, Personel Dairesi Başkanlığı
yapmıştır, idarî görevlerde bulunmuştur, şu anda da idarî işlerden sorumlu
Başkan Yardımcısıdır.
Değerli milletvekilleri,
Kurumun üç başkan yardımcısı vardır; ikisi teknik başkan yardımcısıdır, birisi
personel ve idarî işlerden sorumlu başkan
yardımcısıdır. Bu Başkan Yardımcısı o görevi yürütmektedir ve başarıyla
da görevini yürütmektedir.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Burada mı şimdi Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Devamla) - Ben, tekrar, Türkiye istatistik sisteminin yenilenmesine
büyük katkı verecek Türkiye İstatistik Kanununa desteğiniz için, katkılarınız
için hepinize teşekkür ediyorum ve yeni Kurumumuzun hayırlı olmasını diliyorum,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanı
dinledik. Önemli açıklamalar yaptı; önemli bir yasaydı. Süresini iki mislinden
fazla aştığı halde, süre aşımından dolayı müdahale etmediğiniz, uyarmadığınız
için teşekkür ederim; çünkü, önemli bir açıklamaydı, bu açıklamaya tolerans
göstermek gerekiyordu.
Maddeyle ilgili
soru-yanıt işlemi var. Onu başlatıyorum.
Süresi 10 dakikadır.
Sayın Osman Coşkunoğlu,
buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla, Sayın Bakana üç soru sormak
istiyorum.
Birinci sorum: Biz de
arzu etmiyoruz tabiî tereddütümüz olsun diye bu rakamlardan; fakat, iki kalem
-birincisi, stok artışı rakamları; ikincisi, ödemeler dengesindeki net hata ve
noksan kalemi- rahatsız edici boyutlarda. Bu konuda daha bir iyileştirme
düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Büyüme
konusunda ciddî politikaların geliştirilmesi için, bu büyümenin bileşenleri,
büyüme konusunda ilgilenenleri daha ilgilendiren bileşenleri bir ekonomik
büyüme faktör girdilerinden kaynaklanır; bir kısmı da, genel olarak, toplam
faktör verimliliği diyelim, ondan kaynaklanır veya başka bir deyişle, işgücü
büyümeye neden olur, sermaye büyümeye neden olur, artı, bir de verimlilik
büyümeye neden olur. Bu üç bileşene ayıracak şekilde büyüme rakamlarını ölçmeyi
düşünüyor musunuz? Bütün çalışmalar ve politikalar, bu gibi veri üzerine inşa
edilir.
Üçüncüsü: Toplumsal
kesimler için geçinme endeksi olabileceğini, yararlı olacağını, Sayın Bakan,
siz de ifade ettiniz. Bunların içerisinde, belki en önemlisi, nüfusumuzun yüzde
30-35'ini kapsayan ve satın alma ve yaşam davranışları bakımından çok ciddî
farklılık gösteren bir kitle olmuş olması nedeniyle, istatistiksel anlam da
taşıması için çiftçilerimizin enflasyonunun ayrı ölçülmesi özellikle önem
kazanıyor diye düşünüyorum. Hatta hatta, naçizane şu öneriyi de yapabilirim:
Bu, sizin Hükümetiniz ile Avrupa Birliği arasındaki tarım görüşmeleri -ki,
zorlu geçeceğe benziyor- noktasında elinizi güçlendirecek veriler sağlayabilir
Hükümetinize. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Çiftçi kesimi için ayrı bir enflasyon
rakamını zorunlu görüyorum ben.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Coşkunoğlu'nun,
tabiî, bu stok artışıyla ilgili konudaki sorusu şu anda Kurumun da
gündemindedir. O konuda köklü bir revizyon çalışması var; ama, kendilerini,
ben, daha ayrıntılı bilgilendireyim, Kurum kendisini bilgilendirsin.
Tabiî, bu geçinme endeksi
özellikle çiftçiler için farklı olabilir mi? Bunu… Biraz önce de ifade ettiğim
gibi, bunlar, belki daha rafine çalışmalar. Yapılabilir bir tavsiye olarak onu
alıyoruz biz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - 5 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Evet, karar
yetersayısı arayacağız.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı
vardır; tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
4 üncü sırada yer alan,
Türkiye Hükümeti ile Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla
İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarı ve Dışişleri Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Türkiye Hükümeti ile Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış
Uzayın Barışçıl Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/956) (S. Sayısı: 908) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 908 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman
Coşkunoğlu.
Buyurun Sayın Coşkunoğlu.
Süreniz 20 dakika.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, bir dakika, daha Komisyon yerine oturmadı.
BAŞKAN - Anlaşılmadı.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Komisyon tam yerine oturmadan konuşma başlamasın diyor.
(x) 908 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Komisyon Başkanı
burada, Sayın Bakan burada. Komisyon ve Hükümet burada, görüşmelere başlıyoruz.
Buyurun Sayın Coşkunoğlu.
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Hükümeti ile Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla
İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Teknik konuda bir yasa
tasarısı var önümüzde; ama, zannedersem herkesi, milletvekillerini, özellikle
İktidar milletvekillerini ve toplumu çok yakından ilgilendirmesi gereken bir
iki ayrıntı var dikkat çekmek istediğim. Bana kalırsa -üzülerek söylüyorum
bunu- AKP Hükümetinin artık kalıcı bir üslubu, bir yaklaşımı olarak dikkat
çeken bir durum var. Bu da, yasaların bir dikkatsizlikle ciddiyetten uzak
yazılması, geliştirilmesi. Aceleye mi geliyor, tercüme hataları mı yapılıyor
nedir, tam anlayamadığım çok ciddî hatalar yapılıyor.
Şimdi bir iki tane konuya
değineyim; sadece bir tanesine değineyim.
Bakın, önünüzde bir
uluslararası anlaşma var. Yasa tasarısı da, anlaşma da Türkiye Hükümetinden söz
ediyor. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetidir değerli milletvekilleri, Türkiye
Hükümeti değil. Bunu yasa tasarısında düzeltmişler, komisyonda "Türkiye
Hükümeti" yerine "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti" denilmiş; fakat,
kabul edeceğimiz anlaşmada hâlâ "Türkiye Hükümeti" diye geçiyor. Hadi
bu kadar olsa yanlış, yine yanmayacağım -önemli bir ihmal bu "cumhuriyet"
kelimesi- ama, anlaşmanın -sıra sayısı, beşinci sayfa- başında diyor ki:
"Türkiye Hükümeti -Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olması gerekir- bundan
sonra Türkiye olarak söz edilecektir." Öyle denir ya, kısaca Türkiye
olarak söz edilecek. Ondan sonra anlaşmayı okuyoruz; bir yerinde
"Türkiye" diyor, bir yerinde "Türk Hükümeti" diyor, bir
yerinde başka bir şey diyor. Yani, bunlar kabul edilemez, kabul edilemez
yanlışlıklar, sakillikler. Ciddî bir anlaşmayla karşı karşıyayız. Teknik
düzeyde bir, iddialı… Uzaydan falan bahsediyoruz; daha doğru dürüst o anlaşma
yazılamamış bile! Bu, çok hayret edilecek bir şey. Bunu üniversitede öğrenciler
yapsa, hoca olarak kabul edilmeyecek şeyler bunlar. Nasıl böyle sakil yasa
tasarılarıyla geliniyor hâlâ?! Ve bu, ilk kez değil, sık sık oluyor. Bunlar
şekilsel; ama, önemli.
Gelelim şekilselin
ötesine. Bu anlaşma ne zaman imzalandı; temmuz ayında, Temmuz 2004'te. Yani,
anlaşma imzalandıktan sonra, şu bir maddelik, basit, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bizim de desteklediğimiz bir yasa tasarısı iki sene sonra geliyor Meclis
gündemine.
Daha da önemlisinden söz
edeyim. Bu yasa çıktığı zaman, bu anlaşma imzalandığı zaman, bu uzay anlaşması,
Avrupa Uzay Ajansı ile Türkiye arasında, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti arasında
bir anlaşma. Şimdi karşımızda bir Avrupa Uzay Ajansı var. Bu Avrupa Uzay
Ajansına üye ülkelerin veya anlaşma imzalayan ülkelerin -bu arada, bu anlaşmayı
imzalamak bizi otomatikman üye yapmıyor; umuyorum, zaman içerisinde üye de
olacağız- bu Avrupa Uzay Ajansıyla anlaşma yapan ülkelerin hepsinde bir uzay
ajansı veya bir uzay kurumu var muhatap olunacak. Yani, hükümete muhatap
olmuyorlar, bir uzay kurumuna muhatap oluyorlar. Türkiye'de, iki yıl önce, bu
anlaşma imzalandıktan sonra, bir de Türkiye Uzay Kurumu kurulması kararı
alınıyor, belli süreçlerden geçiyor, geliyor, tıkanıyor bir bakanlıkta -ona
gireceğim- ve iki yıl içerisinde bir Türk uzay kurumu kuramamışız. Geliyor
Ukrayna'dan -beraber uzay araştırmaları yapacağımız ülkelerden biri- veya başka
bir yerden; hepsinin uzay kurumu var, geliyorlar. Muhatap kim; muhatabı TÜBİTAK
belirlemişiz.
Bu arada onu da
söyleyeyim: TÜBİTAK, sizin değiştirdiğiniz yasayla, "Türkiye Bilimsel
Teknolojik Araştırma Kurumu" artık adı. Burada, imzada, hâlâ "Türkiye
Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu" yazıyor, eski adı yazıyor. O da başka
bir hata. Neyse...
Şimdi, Türkiye'de Türk
uzay kurumu yok, o iki sene içerisinde de kurulamamış. Anlaşılacak gibi değil.
Şimdi söz konusu
anlaşmaya gelelim. Kısaca bunun tarihsel gelişmesini özetleyeyim. Uzaya ilişkin
uluslararası alanda çeşitli düzenlemelerin yapılması girişimleri, Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunda, 12 Aralık 1959 tarihine kadar gider. O zaman alınmış
bir kararla, Uzayın Barışçı Amaçlarla Kullanılması Komitesi kuruldu. Daha
sonra, 1975 yılında, ESA, yani, Avrupa Uzay Ajansı kuruldu. Bu Avrupa Uzay
Ajansı, bu arada, Avrupa Birliğiyle, altında bir kuruluş değildir, ayrıdır;
tabiî, yakın ilişkileri vardır.
ESA -yani, Avrupa Uzay
Ajansı- Avrupa'nın uzay alanında barışçıl amaçlarla gerçekleştireceği
faaliyetler için gerekli insanî, malî ve teknik kaynakların en iyi kullanımını
sağlamak hedefiyle kurulmuş olan sivil bir Kıta Avrupa ülkeleri araştırma
geliştirme kuruluşudur.
Avrupa Uzay Ajansı, 17
Kıta Avrupa ülkesi -15'i AB üyesi, artı, Norveç ve İsviçre- ve kısmî üyelik
statüsündeki Kanada'nın ortak olduğu bir organizasyondur. Amerika Birleşik
Devletlerindeki NASA'dan sonra, en büyük uzay organizasyonudur.
1999 yılına kadar AB'den
bağımsız olarak yürütülen uzay faaliyetleri, ESA Konseyi ve AB Konseyinin ortak
olarak hazırladığı Avrupa Uzay Stratejisi Raporuyla yeni bir yola girdi.
ESA "AB'nin uzay
ajansı" olarak tanımlanmaya, bu yıl, yani, 2000 yılında başladı. Bu resmî
stratejinin hazırlanma gerekçesi ise şudur: Avrupa'nın temel politikalarını
uluslararası alanda ve küresel boyutta daha etkin kılmak ve uzay alanında
gelişmiş diğer ülkelerle tek bir Avrupa olarak rekabet edebilmek.
Türkiye de, işte, tam bu
dönemde, resmî olarak ESA'nın gündemine alınmıştır. Türkiye'de, ESA'nın
karşısında görüşme yapacak bir uzay kurumu yoktu, hâlâ yok. Dolayısıyla,
Başbakanlık tarafından Mayıs 2000 tarihinde -dönemin Başbakanı tarafından-
TÜBİTAK'a, Türkiye adına, ESA ile söz konusu anlaşmayla ilgili resmî
müzakereleri başlatma yetkisi verilmiştir. TÜBİTAK tarafından yürütülen
çalışmalar sonucunda hazırlanan anlaşma metni Temmuz 2004 tarihinde imzalandı.
Önümüzdeki anlaşmanın imzalanma tarihidir bu.
Burada vurgulamak
istediğim, dikkat çekmek istediğim bir konu daha var: Şimdi önümüzde duran
anlaşmanın ortaya çıkması için gerekli olan çalışmaları yürütenler, Hükümetin
-AKP Hükümetinin, şimdiki Hükümetin- görevden aldığı, beğenmediği, eleştirdiği
TÜBİTAK yönetimidir. Onu da ifade edeyim bu vesileyle.
Şimdi, önümüzdeki
anlaşmayı imzalayan ise, yine, AKP
Hükümetinin yaptığı bir atamayla, ama, yargı tarafından bozulan,
hukuksuz bulunan bir atamayla göreve gelenlerdir. Şimdi, ben, burada, bunları
söylerken, bir saptama yapıyorum. TÜBİTAK yöneticilerini eleştirmek değil
amacım, kendilerini tenzih ederim. Sadece, Hükümetin hukuk dışı kurum ve
atamalarla yoluna devam etme ısrarını burada ifade etmek istiyorum.
Önümüzdeki anlaşma,
böylece, Mayıs 2000 yılında başlayan ve Temmuz 2004 yılında sonuçlanan bir
süreç sonucunda ortaya çıktı. Bu dört yıllık süreçte neler oldu; bunları da
bilmekte yarar var. ESA yetkilileri, -Avrupa Uzay Ajansının yetkilileri-
Türkiye'ye, bu dört yıl içerisinde geldiler, endüstriyi -tabiî, konuyla ilgili
endüstriyi- üniversiteleri, uzay konusunda insan gücü birikimini, araştırma
kurum potansiyelini, kısacası, ilgili durumu -teknolojik ve bilimsel durumu-
inceledi Avrupa Uzay Kurumundan gelenler. Sonunda, bu inceleme sonunda,
Türkiye'yi, ESA'ya üyelik için son derece yeterli buldular.
Bunu bilmemiz şu bakımdan
anlamlı: Bu anlaşma, Avrupa'nın bilim ve teknolojide belirlediği yetkinlik
kriterlerinin, en azından uzay dalında, Türkiye tarafından karşılandığını
gösteren önemli bir belgedir. Uzay bağlamında, uzay konusunda, Türkiye'nin
bilim ve teknolojideki durumunu, Avrupa kriterlerine uygun görüldüğünü
belgeleyen bir anlaşmadır. Bu da, Türkiye'nin yüksek teknoloji kabiliyetine ve
uluslararası bilimsel araştırma standartlarına sahip olduğunu göstermektedir.
Ayrıca, ülkemizin ar-ge kapasitesinin, Avrupa Uzay Ajansı programlarına ve
faaliyetlerine katılabilecek düzeyde olduğunun da bir göstergesidir.
Bu ne demektir biliyor
musunuz; bir iki yıldır, birbuçuk yıldır belki, her fırsatta üniversitelerimize
ve geçmiş yönetimiyle TÜBİTAK'ın performansına, başarısına, yeterliliğine
yüklenen Hükümetinizin ne kadar yanlış yaptığını gösteren de bir belgedir.
Sayın Başbakanın,
üniversitelerimizi, araştırma kurumlarımızı yetersiz görmesi, öte yandan,
Avrupa Uzay Ajansının gelip de bunları son derece yeterli görmesi, yani, âdeta,
Sayın Başbakanın değerlendirmesini Avrupa Uzay Kurumunun hiç ciddîye almamış
olması, üzücü bir durumdur; üzücü bir durumdur. Bir bakıma da memnuniyet
vericidir de Türkiye için; ama, bir bakıma da, Başbakanın kendi ülkemizin
araştırmacıları ve üniversiteleri karşısındaki tutumuyla Avrupa'dan gelip bizi
değerlendirenler arasındaki bu ciddî fark, gerçekten, dikkat çekicidir en
azından.
Sayın Başbakanın
beğenmediği araştırmacılarımız ve üniversitelerimiz, Avrupa Uzay Ajansı
tarafından, bu önemli ve iddialı uluslararası kuruluş tarafından beğenilmiştir.
Bunu, burada önemle vurgulamak isterim.
Avrupa Uzay Ajansının
beğendiği, bilim ve teknolojiyle uğraşan insanımızı, üniversitelerimizi, bilim
ve teknoloji kuruluşumuzu beğenmeyen Sayın Başbakanın Hükümeti, bu dört yıl
içerisinde bir Türkiye uzay kurumu kuramamıştır iki yıl içerisinde; dört yıl
iktidarda, iki yıl anlaşma imzalandığından beri.
Oysa, hazırlıklar
yapıldı, yapılmıştı daha önceden. 26 Şubat 2001 tarihli Millî Güvenlik Kurulu
kararı ve ona ilişkin 2 Mart 2001 tarihli ve 2001/2127 sayılı Bakanlar Kurulu
kararıyla, Türkiye uzay kurumunun kurulmasına yönelik çalışmalar başlatılmıştı
2001'de.
Türkiye Uzay Kurumu
Kanunu Tasarısı taslağı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı koordinatörlüğünde, Devlet
Planlama Teşkilatı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Ulaştırma
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Telekomünikasyon Kurumu,
Türk Telekomünikasyon AŞ, üniversiteler, TÜBİTAK ve ilgili diğer kurumların
katılım sağladığı toplantı ve görüşmeler neticesinde hazırlanmış ve Millî
Savunma Bakanlığına gönderilmiştir. Bu kadar çaba sarf edilmiştir, bu kadar
emek sarf edilmiştir.
Kanun tasarısı, 20 Ocak
2004 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı tarafından bakanlıkların görüşüne
sunulmuş -yani, bu, sizin iktidar döneminizde oluyor artık- ve alınan görüşler
doğrultusunda taslak kanun revize edilmiştir. Ortaya çıkan bazı yetki ve
sorumluluğun paylaşımına ilişkin sorunlar da çözülmüştür. Ancak, geliyor
dayanıyor, bir bakanlıkta kilitleniyor; bilin bakalım hangi bakanlıkta? Evet,
Maliye Bakanlığında. Ancak, Maliye Bakanlığının, Türkiye Uzay Kurumu Kanunu
Tasarısının, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının yasalaşmasından sonra
hazırlanması şeklindeki görüşü doğrultusunda taslak kanuna ilişkin herhangi bir
görüş bildirmemesi nedeniyle, bütün bu çabalar ve emekler sonuçlanmamıştır,
Türkiye uzay kurumu kurulamamıştır. Yani, Avrupa Uzay Ajansının inceleyip
beğendiği bilim ve teknoloji kurumlarımızı beğenmeyen Başbakanın Hükümeti, dört
yıl içerisinde bu TUK'u kuramamıştır.
Türkiye uzay kurumunun
kurulmaması, önemli bir eksikliktir. Avrupa Uzay Ajansına üye tüm ülkelerin bir
uzay kurumu vardır. Ülkemize geldiklerinde muhatap kurum aramaktadırlar.
Ayrıca, Türkiye uzay kurumunun olmaması, ortaya bir yetki karmaşası da
çıkarmaktadır, sorumluluk karmaşası da çıkarmaktadır. Bu anlaşmayı yürütmek
için TÜBİTAK yetkili kılınmıştır örneğin. Öte yandan, Bakanlar Kurulu yakın bir
tarihte 2005/9481 nolu kararıyla, Türk Toplumunun uzay ve uydu teknolojilerinden
beklentilerini karşılayacak bu ana
yapıyı kurma görevini, Türkiye'nin tek uydu operatörü olan Türksat
Anonim Şirketine vermiştir. Şimdi, o yetki Türksat Anonim Şirketine veriliyor;
öte yandan TÜBİTAK, Avrupa Uzay Ajansıyla bu ilişkileri yürütüyor. Burada, çok
ciddî bir karmaşa söz konusu. Bu gibi karmaşalar, bu kadar emeği ve bu güzel
çabaları boşa çıkaracak niteliktedir.
Değerli milletvekilleri,
bu anlaşma kâğıt üstünde kalmayacaksa, bir şov olarak getirilmiyorsa, bu yasa
tasarısı göstermelik olmayacaksa, sonuçlarından beklenenler çok önemlidir.
Günümüzde, çok sayıda sektörde uzay ve uydu teknolojilerinden
faydalanılmaktadır. Bu sektörlerin başında, iletişim, yayıncılık, konum
belirleme, uzaktan algılama, trafik düzenlemesi, eğitim, sağlık, doğal
afetlerden korunma, tarım alanları ve faaliyetlerin düzenlenmesi, izlenmesi, doğal
kaynakların saptanması, izlenmesi gibi sektörler vardır. Yani "uzay
çalışması" deyip, olay, sadece bir fantezi değildir; yeryüzünde bizi çok
yakından ilgilendiren konulara çok önemli katkıları olma potansiyeli vardır;
yeter ki, göstermelik olarak gelmesin, ciddîye alınsın.
Bu anlaşma, ciddî olarak
uygulanırsa, ülkemizin birikim ve yeteneğinin sınırlarını daha ileriye taşımak
ve uluslararası rekabet koşullarında ülke sanayiinin gelişmesi, araştırma,
geliştirme ve eğitim altyapısının zenginleştirilmesi sağlanabilecektir.
Bu yasa tasarısı, evvelsi
hafta salı günü gündemdeydi; o gün,
anca geldi. Bu yasa tasarısı ortaya çıkar çıkmaz, çok ilginç bir şekilde, bana,
yurt dışından elektronik posta, mesajlar gelmeye başladı. Bundan heyecan duyan,
dışarıda bu konuda eğitilmiş kişilerden "Hocam, bu ciddî bir şey
mi?.." Yani, ben, tanımıyorum o mesajları gönderenleri, onlar da beni
besbelli akademisyen olarak tanıyor. "Hocam bu ciddî bir şey mi; yani,
dönelim mi Türkiye'ye, ne dersin" diye fikir soruyorlar, tanımadığım
insanlar. Şimdi, benim onlara dönüp "evet, bu ciddî bir şeydir. Gelin,
Türkiye'ye katkınız" diye güvenle konuşmam için yeterli bir neden var mı
değerli milletvekilleri ortada?!
ALİM TUNÇ (Uşak) - Var,
var…
GÖKHAN DURGUN (Hatay) -
Sen mi anlıyorsun uzaydan….
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Keşke, ben de görebilsem, yani, görmek istiyorum çünkü.
Türk kuruluşlar için
önemli bir ivme sağlayacaktır, motivasyon ve gelişme, Avrupa kuruluşlarıyla
ortak çalışma olanağı sağlanabilecektir. Bu bakımdan, anlaşmayı çok önemsiyor
ve destekliyoruz. Bunun, gerek biraz önce söylediğim, şekilsel gibi görünen
"Türkiye Hükümeti" gibi gayri ciddî ifadelerle yazılmış, dikkatsizce,
özensizce yazılmış, bu kadar gecikmeyle gündeme gelen, Türkiye uzay kurumu
gibi, bizim de destekleyeceğimiz -düzgün çıkarılacak olursa- bir tasarının…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Son cümlelerim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devam)
- Bu kadar çaba ve emekten sonra, Türkiye uzay kurumunun kurulamamış olması,
ortada, daha anlatamayacağım çok daha başka keşmekeşlere neden oluyor.
Onun için, bütün bunların
yapılmış olmasını görmek, bu, beni de mutlu ederdi, bu yasa tasarısının ve bu
anlaşmanın ciddîye alındığını gösterirdi; fakat, maalesef, şu anda onu
göremiyorum. Yine de bu anlaşmanın olumlu bir anlaşma olduğunu ifade ediyor,
hayırlı olmasını şimdiden diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şimdi, önemli
bir bilgi verici konuşma yaptı Osman Bey. Biz de tolerans gösterdik, süresini
aştı; ama, siz de hoşgörülü davrandınız; çünkü, zaten, Osman Bey, zaman çalmak,
zaman hırsızlığı yapmak isteseydi, kişisel söz talebi olmadığı için orada da
talepte bulunur, bir 10 dakika daha
konuşabilirdi; ama, derli toplu bir şekilde, süresini biraz aşarak konuşmasını
yaptı, biz de tolerans gösterdik. Başkanlık Divanının anlayışını bir kez daha
belirtmek için bu sözleri söylüyorum.
Şimdi, Komisyon adına,
Komisyon Sözcüsü Bursa Milletvekilimiz Sayın Mustafa Dündar söz istiyor, ona
söz veriyorum.
Buyurun Sayın Dündar. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ MUSTAFA DÜNDAR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl
Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış
bulunuyorum.
Osman Bey, tabiî,
bilgilendirici bir konuşma yaptı; fakat, bu bilgilendirici konuşmada bir hususu
yanlış aksetti bize göre, Komisyonumuza göre; çünkü, teknik bir hata sonucu
Komisyona gelen "Türkiye Hükümeti" Komisyonda "Türkiye Cumhuriyeti"
olarak düzeltilmiş ve basılı kâğıtta da "Türkiye Cumhuriyeti" olarak
yer almıştır. Bunu, bilgilerinize arz ediyorum.
Ayrıca, anlaşmanın esas
konusu uzay araştırmaları; fakat, Osman Bey, yine buradaki konuşmasında uzay
araştırmalarından ziyade TÜBİTAK'la ilgili birçok eleştirilerde bulundu. Ben,
şurada şunu ifade etmek istiyorum: Malumunuz olduğu üzere, Hükümetimiz iktidara
geldikten sonra TÜBİTAK'la ilgili yasayı yeniden yaparak, onu günün şartlarına
uyarlamış, daha çağdaş hale getirmiş ve TÜBİTAK'ı hak ettiği yere getirmek
için, dünyada yarışır bir konuma getirmek için, araştırmaların daha kapsamlı,
daha iyi bir şekilde yapılması için bu düzenlemeyi yapmıştır ve ayrıca, TÜBİTAK
içinde ar-ge çalışmalarına çok büyük bir kaynak aktarmıştır.
Yine, Hükümetimizin,
özellikle Başbakanımızın himayeleri, gayretleri neticesinde -tabiî ülkemizde
uzay araştırmalarıyla ilgili bazı eksiklerimiz mevcuttur; fakat, buna rağmen-
ülkemizde Avrupa'daki politikalara paralel olarak gelişmeler sağlanmıştır. Bu
gelişmelerden en önemlisi, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun 10 Mart 2005
tarihinde aldığı karardır. Yine, bu toplantıda, ülkemizde ar-ge harcamalarının
gayri safî yurtiçi hâsıla içindeki payının 2010 yılına kadar yüzde 2'ye
yükseltilmesi için karar verilmiştir. Bu hedef doğrultusunda, Sayın Başbakanın
himayeleri altında, gerçekleştirilecek temel öncelikli alanlar belirlenmiştir.
Bu öncelikli alanlardan birisi de uzay araştırmalarıdır ve şimdiye kadar, bu
konuda diğer hükümetlerin hiçbir şey yapmaması, bu konuya eğilmemesi, özellikle
bizim Hükümetimizi bu konuda yönlendirmiş ve bu konu üzerinde, Başbakanımız
hassasiyetle eğilmiş, bu karar çıkmıştır.
Genel Kurulun bilgilerine
sunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Soru-yanıt…
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Sayın Başkan, benim söylemediğim bir şey söyledi.
BAŞKAN - Bir dakika… Soru
yanıt…
Burada, Fehmi Kutlu'nun
soru sorma isteği yazılıydı; ama, vaz mı geçti?.. Vazgeçmiş.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Sayın Başkan "TÜBİTAK'ı eleştirdi" dedi. Ben, TÜBİTAK'ı eleştirmedim;
o konuda, iki cümlelik bir söz almak istiyorum.
Bir de "Türkiye
Hükümetini düzelttik" dedi; hayır, düzeltilmemiş, onu da açıklamak
istiyorum.
BAŞKAN - Anlaşıldı.
Buyurun, bir açıklama
yapın.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Yani, bilişim
çağını, bilgi çağını, uzay çağını Türkiye'nin yakalaması gerekiyor. O konuda
verilecek bilgilerin zararı olmaz, faydası olur.
Buyurun Osman Bey.
IV.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu'nun, Bursa Milletvekili Mustafa Dündar'ın,
konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine
atfetmesi nedeniyle konuşması
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Ben TÜBİTAK'ı eleştirmedim; hatta, konuşmamda dikkatle -TÜBİTAK'ı tenzih
ederim- TÜBİTAK yönetimini değiştiren, keyfî ve hukuksuz şekilde değiştiren
Hükümeti eleştirdim. TÜBİTAK, beğenmediğiniz TÜBİTAK'tır o anlaşmayı harekete
geçiren ve beğenmediğiniz TÜBİTAK'ın, değiştirdiğiniz, beğenmediğiniz
TÜBİTAK'ın araştırma birikimidir Avrupa Uzay Ajansının gelip, beğenip, takdir
ettiği; bir.
İkincisi; ben onu
söyledim; "Türkiye Hükümeti" yazılmış, nasıl yazılmışsa, tesadüfen!..
Ondan sonra, "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti" olarak, 1 inci maddede
değiştirildi; onu gördüm tabiî. Peki, açalım sayfa 6'yı, madde 3, fıkra 3, satır
3: "Türk Hükümeti." Bu ne oluyor?! Bir "Türkiye Hükümeti",
bir "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti", bir de "Türk Hükümeti"
çıktı burada. Bunlar gayri ciddîliktir. Elbette düzeltilir. Bunlar gayri ciddî
yazılmıştır, yıllarca da elinizde duran bir anlaşmadır. Bunu ifade ettim.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, bu konuya açıklık getirmek gerekiyor Meclis çalışmaları
açısından. Bu başlık, metinde, Dışişleri Komisyonunun kabul ettiği metinde
"Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti" diyor; fakat, anlaşma metnini tercüme
edip vermişler, ona dokunmak mümkün olmuyor, orada "Türkiye Hükümeti"
deniliyor; belki de İngilizceden tercümede, doğrudan tercüme yapılmış;
Türkiye'nin geleneklerine, devlet anlayışına, devlet diline uygun bir tercüme
olmamış, o yüzden "Türkiye Hükümeti" kalmış; ama, bizim, burada, bunu
değiştirme yetkimiz yok; bunu olduğu gibi buraya getirmek, koymak ve size
sunmak durumundayız. Anlaşma metni olduğu için değiştirme yetkimiz yok.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Türkiye Hükümeti ile Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış
Uzayın Barışçıl Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/956) (S. Sayısı: 908) (Devam)
BAŞKAN - Tümü üzerinde
görüşmeler tamamlandı.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Süremiz doluyor…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Daha 5 dakika var Sayın Başkan, itiraz eden de yok, bitirelim.
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım, devam etme halinde saat 9'a kadar tamamlayamayacağımız için,
toplantıyı bitiriyorum.
Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 18 Mayıs 2006 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.52