BIM 2 1 2006-05-16T14:08:00Z 2006-05-16T14:08:00Z 66 43000 245103 TBMM 2042 490 301003 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 118

 

93 üncü Birleşim

25 Nisan 2006 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Mustafa Said Yazıcıoğlu'nun, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinin 4 üncü konferansıyla ilgili izlenimlerine ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu'nun, Türkiye Bilişim Derneğinin 35 inci kuruluş yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan'ın, 24 Nisanın sözde Ermeni soykırımı günü olarak ilan edilip dünya kamuoyunun nasıl yanıltıldığına ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, zehirli atıkların depolanmasının ve çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/359)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın İspanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1031)

2.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Almanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1032)

3.- Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un İtalya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1033)

4.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/481), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/380)

5.- İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın, Avukatlık Kanununun 96 ncı Maddesinin Değişikliğine Dair Kanun Teklifinin (2/694), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/381)

IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Nüfus Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/1177) (S. Sayısı: 1123)

2.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

4.- Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu'nun; 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 2985 Sayılı Toplu Konut Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/727) (S. Sayısı: 1138)

5.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)

6.- Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı: 1079)

7.- Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu (1/322) (S. Sayısı: 871)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Bakanlığın bir dinlenme tesisinde iş akitleri sona erdirilen işçilere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/12281)

2.- Hakkâri Milletvekili Esat CANAN'ın, Şemdinli olayları ile ilgili olarak yargılanan iki astsubaya başarı belgesi verilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/12434)

3.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, davaların sonuçlandırılma sürelerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/12454)

4.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, tasfiye halindeki İhlas Finans Kurumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/12607)

* Ek cevap

5.- İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, turizm sektörünün sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12621)

6.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Köprülü Kanyondaki bazı çevre sorunlarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12639)

7.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, F tipi cezaevlerindeki açlık protestolarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/12738)

8.- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, F tipi cezaevlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/12739)

9.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, yabancı hukuk bürolarının ülkemizdeki faaliyetlerine ve denetimlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/12741)

10.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, Gazi olayları faillerinin bulunmasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/12742)

11.- Antalya Milletvekili Osman KAPTAN'ın, turizm sektörünün bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12815)

12.- Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA'nın, turizmi geliştirici tedbirlere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12821)

13.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, İzmir'deki sanat salonlarının durumuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12824)

14.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Akdeniz Üniversitesinin dönersermaye gelirlerinin bloke edilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/13045)

15.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, Avasköy Su Kemerinin korunmasına ve yakınındaki konut kompleksi inşaatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/13055)

16.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı araçlarının haciz ve keşiflerde kullanımına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/13059)

17.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bazı iddianamelerin basında yer almasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/13060)

18.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kemal Derviş'in Türk ekonomisi hakkında değerlendirme yapmasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/13061)

19.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, işsizliğe ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/13067)

20.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, SSK şeflik sınavına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/13068)

21.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, BDDK eski yöneticileri hakkında İmar Bankasından dolayı açılan davalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/13070)

22.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, mısır ithalatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/13074)

23.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, kütüphanelere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/13087)

24.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya'da bazı tarihî yerlerin elektriklerinin kesilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/13088)

25.- Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın, uluslararası bir organizasyonda gösterilen sözde Ermeni iddiaları konulu filme ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/13090)

26.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Marmaris Aktaş'ta yapılan imar planı değişikliğine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/13091)

27.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TSK içinde mason olup olmadığına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/13117)

28.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, bir BDDK raporunun adlî sürece konu edilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13138)

29.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Başbakanlık Merkez Teşkilatı personeline ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13140)

30.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Başbakanlık Teftiş Kurulunca hazırlanan Eximbank ile ilgili rapora ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13152)

31.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Kamu İhale Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı taslağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/13153)

32.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, TÜFE farklarının SSK emekli aylıklarına eklenmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/13158)

33.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, kurum, kuruluş ve kişilere yapılan yardım ve desteklere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/13205)

34.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Yortanlı Barajı suları altında kalacak Antik Kente ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/13208)

35.- Kars Milletvekili Selami YİĞİT'in, Malî Suçları Araştırma Kurulunun çalışmalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/13214)

36.- İstanbul Milletvekili Mehmet SEVİGEN'in, bir şirketin yumurta borsası kurduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/13251)

37.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, siyasî partilerin finansmanına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/13335)

38.- Ankara Milletvekili Zekeriya AKINCI'nın, özelleştirme mağduru geçici personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13369)

39.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, bir TÜİK çalışanı ile ilgili iddiaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/13379)

40.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, bir TÜİK çalışanı hakkındaki bir iddiaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/13381)

41.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Merkez Bankası Başkanı atama kararnamesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13409)

42.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, İngiltere ziyaretine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/13434)

43.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Merkez Bankası Başkanı atama kararnamesine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/13465)

44.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Merkez Bankası Başkanı atama kararnamesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/13511)

45.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, bazı okulların mezunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/13621)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açıldı.

İstiklâl Marşı okundu;

Genel Kurulu ziyaret eden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.

Genel Kurulun 5 Nisan 2006 tarihli 84 üncü Birleşiminde alınan karar uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 86 ncı yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması, günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla:

TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın sunuş konuşmasından sonra;

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat,

CHP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Deniz Baykal,

ANAP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Erkan Mumcu,

DYP Genel Başkanı Mehmet Kemal Ağar,

HYP Genel Başkanı Yaşar Nuri Öztürk,

Birer konuşma yaptılar.

25 Nisan 2006 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 15.44'te son verildi.

                               

                        Bülent Arınç

                          Başkan

                        Harun Tüfekci        Ahmet Gökhan Sarıçam

                           Konya                  Kırklareli

                        Kâtip Üye              Kâtip Üye
No.: 127

II.- GELEN KÂĞITLAR

24 Nisan 2006 Pazartesi

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12909)

2. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12910)

3. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12911)

4. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12912)

5. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12913)

6. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12914)

7. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12915)

8. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12916)

9. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12917)

10. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12918)

11. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12919)

12. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12920)

13. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12921)

14. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12922)

15. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12923)

16. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12924)

17. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12925)

18. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12926)

19. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12927)

20. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12928)

21. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12929)

22. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12930)

23. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12931)

24. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Gümüşhane Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12932)

25. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Gümüşhane'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12933)

26. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Gümüşhane'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12934)

27. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Gümüşhane'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12935)

28. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Gümüşhane'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12936)

29. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Gümüşhane'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12937)

30. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kars Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12938)

31. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kars'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12939)

32. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kars'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12940)

33. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kars'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12941)

34. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kars'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12942)

35. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kars'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12943)

36. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kars'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12944)

37. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12945)

38. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12946)

39. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12947)

40. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12948)

41. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12949)

42. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12950)

43. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12951)

44. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12952)

45. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12953)

46. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12954)

47. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12955)

48. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12956)

49. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12957)

50. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12958)

51. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12959)

52. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12960)

53. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kilis Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12961)

54. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kilis'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12962)

55. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kilis'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12963)

56. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kilis'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12964)

57. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kütahya Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12965)

58. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12966)

59. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12967)

60. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12968)

61. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12969)

62. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12970)

63. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12971)

64. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12972)

65. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12973)

66. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12974)

67. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12975)

68. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12976)

69. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Nevşehir Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12977)

70. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Nevşehir'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12978)

71. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Nevşehir'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12979)

72. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Nevşehir'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12980)

73. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Nevşehir'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12981)

74. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Nevşehir'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12982)

75. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Nevşehir'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12983)

76. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Nevşehir'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12984)

77. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12985)

78. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12986)

79. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12987)

80. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12988)

81. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12989)

82. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12990)

83. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12991)

84. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12992)

85. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12993)

86. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12994)

87. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12995)

88. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12996)

89. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12997)

90. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12998)

91. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12999)

92. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13000)

93. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13001)

94. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13002)

95. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13003)

96. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13004)

97. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13005)

98. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13006)

99. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13007)

100. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13008)

101. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13009)

102. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13010)

103. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13011)

104. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13012)

105. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13013)

106. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13014)

107. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13015)

108. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13016)

109. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13017)

110. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13018)

111. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13019)

112. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Şırnak Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13020)

113. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Şırnak'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13021)

114. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Şırnak'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13022)

115. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Şırnak'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13023)

116. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Şırnak'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13024)

117. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Şırnak'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13025)

118. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Şırnak'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13026)

119. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Siirt Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13027)

120. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Siirt'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13028)

121. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Siirt'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13029)

122. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Siirt'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13030)

123. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Siirt'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13031)

124. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Siirt'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13032)

125. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Siirt'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13033)

126. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13034)

127. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13035)

128. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13036)

129. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13037)

130. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13038)

131. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13039)

 

 

 

No.: 128

25 Nisan 2006 Salı

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ali TOPUZ, İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL ve Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, zehirli atıkların depolanmasının ve çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/359) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/4/2006)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.05

25 Nisan 2006 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinin İstanbul'da gerçekleştirdiği 4 üncü toplantı vesilesiyle, Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Said Yazıcıoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Yazıcıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Mustafa Said Yazıcıoğlu'nun, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinin 4 üncü konferansıyla ilgili izlenimlerine ilişkin gündemdışı konuşması

MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul'da 8-13 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilen İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinin 4 üncü konferansıyla ilgili Yüce Meclisi bilgilendirmek için söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İslam Konferansı Parlamento Birliği, yeni bir örgüt; 1999 yılında kurulmuş. Şimdiye kadar 3 genel kurul icra etti; 4 üncü genel konferansı da anılan tarihlerde İstanbul'da gerçekleşti. Bu kuruluş, İKÖPAB diye kısaca adlandırdığımız bu kuruluş, Asya, Afrika ve Arap gruplarından oluşan ve 47 ülkeden müteşekkil bir grup. İki yılda bir genel konferansını düzenliyor ve İslam dünyasıyla ilgili değişik konuları gündeminde tartışıp kararlara bağlıyor.

Tabiî, çok farklı coğrafî ve etnik gruplardan oluşan böyle bir birliğin, özellikle Sevgili Peygamberimizle ilgili olumsuzlukların yaşandığı bir dönemden sonraya gelmesi önemini daha da artırdı. Birleşmiş Milletlerden sonra en çok üyeye sahip olan bu birliğin toplantıları bu bakımdan önem kazandı. Dolayısıyla, yer ve zaman itibariyle, toplantının önemi dünya kamuoyunda da ilgiyle takip edildi.

Türk grubu, benim dışımda, Mersin Milletvekilimiz Sayın Mustafa Eyiceoğlu, Adıyaman Milletvekilimiz Mahmut Göksu, Hatay Milletvekilimiz Sayın İnal Batu ve yine Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar'dan oluşan bir komisyon.

Toplantıya, 47 üye ülkeden, 17 meclis başkanı, 8 meclis başkanvekili, 7 de heyet başkanı olmak üzere, 436 kişilik bir parlamento grubu katıldı.

Basının ilgisini ifade etmek açısından şunu söyleyeyim: 48 yabancı basın, 113 de yerli basın mensubu olmak üzere, 161 akredite basın mensubu, en geniş katılımlı bu toplantıyı çok yakından izledi.

Açılışında, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, Sayın Başbakanımız, Meclis Başkanımız -zaten ev sahibiydiler; Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan'ın özel temsilcisi özel mesajını getirip okumuşlardır- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekilimiz, tüm siyasî partilerimizin grup başkanvekilleri, uluslararası komisyonların başkanları, birkısım uluslararası gözlemci üye olan kuruluşlar da katılmışlardır.

3 komisyon halinde cereyan eden çalışmalar, altı gün sürmüştür. Politik konular, ekonomik konular ve kültürel konular olmak üzere 3 komisyon halinde icra edildi çalışmalar.

Sonunda, Türkiye açısından geldiğimiz noktayı özetleyerek, bilgilenmeniz için bunları ifade etmek istiyorum. Bizim için önemli olan, Kıbrıs konusuydu. Kıbrıs konusu; bundan iki sene önce Senegal'de icra edilen genel konferansta, Kuzey Kıbrıs Türk Toplumu olarak, gözlemci statü almak suretiyle, gözlemci üye olmuştur, ancak, ondan sonra, 31 inci İslam Konferansı Örgütü Dışişleri Bakanları Toplantısında, Kuzey Kıbrıs Türk Toplumu değil de, Kıbrıs Türk Devleti olarak tescil edilmişti. Bizim için öncelikli hedef, Kuzey Kıbrıs Türk Devleti olarak, bu İKÖPAB nezdinde de tescil edilmesiydi. Burada uzun tartışmalar sonucunda, 4 üncü Konferans belgelerine, Kıbrıs Türk Devleti olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti girmiş ve tescil edilmiştir. Tabiî, sadece bununla da kalınmadı; ayrıca, Kıbrıs'a uygulanan, gerek ekonomik gerek ticarî, kültürel, her türlü izolasyonların kaldırılması konusunda söz konusu 47 İslam ülkesinin desteği talep edildi ve bu destek de vaat edildi; bunlar kararlarımızda yer aldı.

Ayrıca, ilk defa bu toplantının gündemine, Batı Trakya'da yaşayan Müslüman Türk azınlığı da girmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın.

MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) - Toparlayacağım Sayın Başkan.

Batı Trakya'da yaşayan Müslüman Türk azınlığı, ilk defa, çektikleri sıkıntılar itibariyle, dinî özgürlükler konusunda çektikleri sıkıntılar itibariyle bu toplantının belgelerinde de yer almışlardır.

Yine ilk defa, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki, bildiğimiz Dağlık Karabağ sorununda barışçı bir çözüme ulaşabilmek için, Azerbaycan lehinde İslam ülkelerinin desteği yine kabul gördü ve belgelere geçmiş oldu.

Türkiye'nin bu konferansta İslam ülkelerine verdiği mesaj şu olmuştur: Bu tür toplantılarda -ifade ettiğim gibi- üç farklı coğrafî gruba mensup ülkelerin oluşturduğu bu birlikte, kronikleşmiş birkısım sorunlar her zaman öne çıkar; bunlar, Filistin sorunudur ve bunlara ilave edilen Irak sorunudur son yıllarda. Bunların çözümü elbette zordur. Çözüm, sadece İslam ülkelerinin gayretleriyle ortaya çıkarılabilecek bir sonuç değildir; ancak, çözüm için gerekli çabaların gösterilmesi ve birkısım çözüm önerilerinin üretilmesi de tabiîdir. Ancak, bütün enerjimizi bu çözümü zor konular etrafında yoğunlaştırmaktan, başka konulara da vakit ayıramama gibi bir açmazla da karşı karşıya her zaman geliyoruz. Bu bakımdan, İslam dünyasını yakından ilgilendiren, gerek Başbakanımızın gerek Dışişleri Bakanımızın bu ülkelere yaptıkları seyahatlerde sıkça dile getirdikleri demokrasi konusu, insan hakları konusu, çevre konusu, eğitim konusu, sağlık konusu ve gelir dağılımındaki dengesizlik ve düşüklük gibi çok hayatî konuların bundan böyle bu ülkelerin katıldığı bu forumlarda daha sıkça dile getirilmesi konusu bizim tarafımızdan ısrarla gündeme Senegal'de de getirilmişti, İstanbul toplantılarında da getirildi.

Sonuç olarak şöyle toparlamak istiyorum: Gerek alınan kararlar gerekse toplantılar sonunda ortaklaşa şekilde açıklanan İstanbul Deklarasyonu, ona ek olarak da ilk defa Boğaziçi Deklarasyonu adıyla daha üniversal bir mesajın yayımlanmış olması ve Türkiye'nin, ev sahibi olması itibariyle, tüm taleplerinin dikkate alınarak olumlu bir şekilde kararlara yansıtılmış olması önemli sonuçları olmuştur bu toplantının.

İstanbul Toplantısı farklı olsun diye çok çaba gösterildi. Toplantılar öncesi çok iyi bir hazırlık dönemi yaşandı. İyi bir organizasyon gerçekleştirildi Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanı ve ekibi tarafından. Sonuçta, yüzümüzü ağartacak, gerçekten bu toplantının çıtasını çok yükseklere çıkaran bir konferans gerçekleştirildi.

İstanbul toplantısı her açıdan bir zirve olmuştur, çıta yükselmiştir. Giderek bu birlik seviye kazanmaktadır; çünkü, Birleşmiş Milletlerden sonra en çok üyesi olan bu grubun dünya siyasetinde bundan böyle ağırlığının çok daha fazla hissedilmesi gereği vardır. Sonuçta, bu yolda önemli bir köşe dönülmüştür, önemli başarılar elde edilmiştir. Ümidim odur ki, bundan sonraki toplantılarda bu çıta daha da yükseklere çıkarılmak suretiyle bu büyük grubun, organizasyonun, dünya siyasetinde daha aktif rol alması sağlanmış olur.

Sözlerime son verirken, Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanı ve organizasyonda yer alan tüm personeline, İKÖPAB Türk Grubu milletvekillerine; Mersin Milletvekilimiz Sayın Mustafa Eyiceoğlu'na -raportör olarak çok aktif görev almış ve kararların oluşmasında önemli katkı sağlamıştır- Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Mahmut Göksu'ya, Hatay Milletvekilimiz Sayın İnal Batu'ya, yine Hatay Milletvekilimiz Sayın Abdulaziz Yazar'a ve özellikle, Dışişleri Bakanlığının, toplantıları takip etmek üzere görevlendirdiği ve başarılı bir şekilde, organizasyonun başından sonuna kadar ciddî bir şekilde katkılar vererek başarılara ortak olan çok değerli mensuplarına sizlerin adına şükranlarımı sunuyorum.

Bundan sonraki toplantıların -iki sene sonra Kahire'de olacaktır- daha başarılı bir şekilde geçmesini ve uluslararası bu birliğin, bu grubun, özellikle, dünyanın çok sorunlu bölgesinde yer alan ülkelerden oluşan bu birliğin, bundan sonra dünya siyasetine daha olumlu katkılarda bulunması dileğini ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yazıcıoğlu.

Gündemdışı ikinci söz isteği, Türkiye Bilişim Derneğinin 35 inci kuruluş yıldönümü münasebetiyle, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Coşkunoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu'nun, Türkiye Bilişim Derneğinin 35 inci kuruluş yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Bilişim Derneği 22 Nisan 1971'de kuruldu. Bu sözünü ettiğimiz, ne sıradan bir dernektir ne de sıradan bir tarihtir. Bunu anlamamız ve içimize sindirmemiz, içinde yaşadığımız çağı anlayabilmek için olağanüstü önemlidir. Bu amaçla huzurunuzdayım.

Dikkatinizi çekmek isterim; 70'li yılların başında, 1971'de, daha mikrobilgisayarlar yoktu, internet, faks yoktu; ama, bilgisayar teknolojisi, ekonomiyi, toplumsal yaşamı, eğitimi ve kültürü hızla etkileme potansiyeli kazanmaktaydı. Tarihte, tarım ve sanayi devrimlerini yaşamış insanlık, gelişen iletişim olanaklarıyla, bilgisayarın ortaya çıkışıyla birlikte yeni bir devrim ile, bilişim devrimi ile karşı karşıyaydı. İşte, yeryüzünde bu potansiyeli ve yaklaşan bilişim devrimini ilk görenlerden birisi Japonya'ydı ve öbürü de ülkemizdeki bir avuç vizyonerdi. Japon Massuda, 1971 yılında Japon Hükümetine "Bilişim Toplumu İçin Plan" başlıklı raporunu sundu. Aynı yıl ülkemizde de bir avuç vizyoner Türkiye Bilişim Derneğini kurdu. Bu gerçeği kıvançla ve övünerek bilmemiz gerekir.

Türkiye Bilişim Derneğinin kuruluşunu gerçekleştiren, otuzbeş yıl boyunca ülkemizi bilişim toplumuna taşıma vizyonunun önderliğini yılmadan yapan bir isim var. Bu kişiyi tanımamış, hatta, ismini bile duymamış olabilirsiniz; fakat, her gün bu kişinin geliştirdiği ve Türkçemize kazandırdığı terimleri kullanıyorsunuz, bilgisayar gibi, yazılım gibi, donanım gibi, bilişim gibi. Bu kavramları Türkçemize kazandırmış olan, Türkiye Bilişim Derneğinin kurulmasında öncülük yapmış olan ve bilişim toplumu konusunda vizyonerliğini otuzbeş yıldır bir görev olarak yüklenmiş olan kişi Profesör Doktor Aydın Köksal'dır. Hepinizin önünde ve bu yüce çatı altında insanlığın içinden geçmekte olduğu bilişim devriminin dünyada bildiğimiz ilk sivil toplum örgütlenmesi olan Türkiye Bilişim Derneğinin 35 inci yaş gününü kutlarken bu devrimin ülkemizdeki vizyoneri ve emekçisi Aydın Köksal'a ve tüm diğer emeği geçenlere de teşekkürlerimi sunmak isterim.

Değerli milletvekilleri, bilişim toplumu için Türkiye Bilişim Derneğinden beden bulan sivil toplum, üstüne düşeni fazlasıyla yapmıştır ve yapmaktadır. Söz konusu olan, bu durumun bizim üstümüze yüklemiş olduğu sorumluluklar ve yükümlülükler ve bunun çerçevesi içerisinde bizim kendimizi değerlendirmemizdir.

Bunları ana hatlarıyla sıralamak istiyorum. Birincisi; bilişim konusunda somut ulusal hedefler olması gerekir. Bu hedefler piyasanın görünmez eline bırakılamaz, dünyanın hiçbir iddialı ülkesinde bu böyle yapılmamıştır. Burada, hükümetin sivil toplum örgütleriyle beraber saydam mekanizmaları oluşturması ve görünen elinin görünmesi gerekir.

İki; yazılım ve donanım sektörlerinde uluslararası tekeller bize iyi kullanıcı olmakla yetinmemizi önerebilirler; bunu kabul edemeyiz. Ulusal teknoloji üretiminin desteklenmesi gerekir. Örneğin, kamu ihalelerinde sadece uluslararası kuruluşların girebilmesini mümkün kılan şartnamelerden vazgeçilmesi gerekir.

Üçüncüsü; bilgi toplumu, sadece bilişim teknolojileriyle ilgili değildir, yaşamın her boyutunu ilgilendiren bir devrimden geçiyoruz. Bireyin günlük yaşamında, ekonomide, toplumsal yaşamda, ülke yönetiminde en yeni ve ileri bilginin temel ve ana girdi olmasıyla ilgilidir. Olay, sadece cihazlarla ilgili değildir, bilgiyle ilgilidir, bilginin girdi olması ve kullanılmasıyla ilgilidir değerli arkadaşlar.

Dört; yaşı, cinsiyeti, işi, ekonomik durumu, coğrafî yeri ne olursa olsun ülkemizin her kesiminin bilişim devriminden yararlanması sağlanmalıdır. Bunu gerçekleştirecek politikalar ülkemiz gündeminin önünde gelmelidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Bilişim Derneğinin kurucu vizyonerlerini ve tüm emeği geçenleri kutlamakla yetinemeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye Bilişim Derneği üyeleri, sektörün üyeleri, pastadan ben payımı nasıl büyütürüm değil, pastayı nasıl büyütürüz mücadelesini ve politikalarını bizden beklemektedir. Bunun bilincinde görev yapmalıyız. Ülkemizin bilişim devrimini yakalaması için görevini heyecanlı bir bilinçle yapmış ve yapmakta olan bu sivil toplum örgütü karşısında, siyasîler olarak, kendimize, politikalarımızın yeterliliğine ve demokrasi anlayışımıza yeni bir gözle bakmamız gerekir diye düşünüyorum.

Kendimize yeni bir gözle bakmamız için bu noktada sizlere bir soru sormak istiyorum: Sanayi devrimi neden İngiltere'de gerçekleşmiştir? Bilimsel bakımdan, sermaye birikimi bakımından, Kıta Avrupası daha ileriyken, neden sanayi devrimi İngiltere'de gerçekleşmiştir? Bunu anlamamız, bizim önümüzdeki çağı yakalamamız için çok önemlidir. Bu sorunun en önemli yanıtı şudur: İngiltere'de, monarşi, Magna Carta'yla, gücünü keyfî olarak kullanma hakkından vazgeçmişti, bir hukuk devleti egemen olmuştu. Monarşi bile mutlak egemen olarak davranmıyordu. İşte, bunun yarattığı özgürlük ortamı ve toplumsal dinamiklerdir ki, sanayi devriminin İngiltere'de başlamasını sağlamıştır. Magna Carta'yla yönetilen İngiltere'de, ikiyüz, üçyüz yıl önce monarşinin, kraliyetin bile yapmadığını, bugünün Türkiyesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi hiç yapmamalıdır değerli arkadaşlarım. Dolayısıyla, biz çoğunluktayız istediğimizi yaparız, anlayışından hızla vazgeçmek zorundasınız. Demokrasi, seçimlerden seçimlere oy vermeye indirgenemez. Seçmenlerin salt çoğunluğunu almış, yüzde 51 oy almış bir iktidar bile, kurumlarla ve sivil toplum örgütleriyle kavga ederek veya onları umursamayarak ülkeyi yönetmek hakkına sahip değildir demokrasi anlayışı içerisinde.

Değerli milletvekilleri, bugün, bir yıldönümü daha yaşıyoruz, Anayasa Mahkemesinin kuruluşunun 44 üncü yıldönümü. Üzülerek görüyorum ki, bu önemli ve saygıdeğer kurumu, hukuk devletinin bu temel taşını, AKP İktidarı, kendisine hasım bir müdahaleci olarak görme yanlışı içerisindedir. Kurumların ve sivil toplum örgütlerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluğunun tahakkümü altında çalışmalarını beklemek, demokrasiye, hukuk devletine ve yakalamak istediğimiz bilişim çağının gereklerine aykırıdır. Bilişim çağına ve bu çağı yakalamaya çalışan Türkiye Bilişim Derneğinin otuzbeş yıldır gösterdiği öncülük ve vizyonerliğine yakışır bir siyasî irade ve davranış içerisinde olmamızı dilerim. Anayasa Mahkemesine, dolayısıyla, kurumlara ve hukuka saygılı bir çalışma içerisinde olmamızı dilerim.

Demokrasiyi, Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluğunu, kimseyi umursamadan istediğini yapabilmesi şeklinde yorumlayarak, kurumları kavga edilecek hasım gibi görerek ileri değil, ancak geri gideceğimizin bilincinde olmanızı diler, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkunoğlu.

Gündemdışı üçüncü söz isteği, 24 Nisan sözde Ermeni soykırımı münasebetiyle Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Yılmazcan'a aittir.

Efendim, bu konuda Sayın Turhan Çömez'in de söz isteği vardı. Aynı konuda iki söz isteği olduğunda prensip olarak kurayla belirliyoruz. Aynı konuda Sayın Çömez'in de hassasiyeti olduğunu burada ifade etmiş oluyorum.

Buyurun Sayın Yılmazcan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan'ın, 24 Nisanın sözde Ermeni soykırımı günü olarak ilan edilip dünya kamuoyunun nasıl yanıltıldığına ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET YILMAZCAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 24 Nisan sözde Ermeni soykırımı günü münasebetiyle dünya kamuoyunun yanıltılmasına ilişkin görüşlerimi açıklamak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.

1970'li yıllarda Türkiye Cumhuriyeti, köklerini aldığı Osmanlı İmparatorluğu zamanından kalmış ve eski birtakım olayların intikamı alınıyormuş izlenimini veren bir Ermeni sorunuyla meşgul edilmiştir. Bu dönemde Ermeni komitacılar, Fransa, Kanada, Avusturya, ABD gibi dış ülkelerdeki üst düzey elçilik görevlilerimizi hedef alıp, şehit ederken, dünya seyirci kalmaktaydı.

Vahşi bir terör örgütü olan ASALA'yla yüz yüze geldiğimiz henüz unutulmamıştır. Türkiye Cumhuriyetinin çeşitli ülkelerdeki diplomatlarını hedef alan bu terör olayı nereden kaynaklanmaktadır; Ermeni diasporasının iddiası şudur: "Birinci Dünya Savaşı yıllarında, Osmanlı İmparatorluğu, Orta ve Doğu Anadolu'da yerleşik Ermeni nüfusu, yaşadıkları yerden kopararak, zorunlu göçe, tehcire tabi tutmuş ve bir ırkın, bilinçli olarak yok edilmesini hedeflemiştir; yani, Ermeniler üzerinde soykırım uygulanmıştır. Türkiye bu soykırımı kabul etmeli ve tazminat ödemelidir."

Aslında, Ermeniler, bu işten sorumlu tuttukları Enver ve Talat Paşaları, Berlin ve Tiflis'te yaptıkları suikastlarla katlederek şehit etmişlerdir. Buna rağmen egoları tatmin olmamış olacak ki, elli yıl sonra tekrar ortaya çıkıp, kan dökmeye başlamışlardır.

Ermeniler, başlangıçta Van Gölü çevresinde Urartulara kadar takip edilebilen bir geçmişte ve sonrasında sayıları bir ikiyi geçmeyen ve çok uzun yaşamayan küçük krallıkların dışında, genel olarak o coğrafyada hâkim toplulukların idaresinde yaşayarak yer almışlardır.

Türkler, Anadolu coğrafyasında 1071 yılındaki Malazgirt Savaşından sonra kendilerini göstermeye başlarlar. Türkler, kendilerinden önce Anadolu'ya gelmiş ve yerli halkı (Frigler, Klikyalılar, Likyalılar vesaire gibi) büyük oranda kendi potasında eritip ortadan kaldıran Roma ve sonrasında Bizans İmparatorluklarının aksine, asimilasyona başvurmamış ve farklı dinlere oldukça hoşgörüyle yaklaşmıştır. Hatta, diğer milletlerin soykırıma uğramaması için, onları korumuştur. Soykırımdan kurtardığımız milletler, bize minnettarlığını her fırsatta ifade etmektedirler.

1200'lü yılların sonunda Osmanlı Devleti kurulup, Anadolu'da birlik sağlandıktan sonra da bu anlayış devam ettirilmiştir. İşte, bu nedenledir ki, Osmanlı İmparatorluğunda birçok farklı ırk ve kavmin insanı birbiriyle rahat komşuluklar geliştirip, büyüme imkânı bulmuştur. Ermeniler de, bu ortam içerisinde diğer bütün Anadolu yaşayanları gibi rahat, güvenli bir ortamda hayatlarını devam ettirip, çoğalmışlardır. Ermeniler, askerlikten, kısmen de vergiden muaf tutulurken, ziraatta, zanaatta, ticarette ve devlet yönetiminde yükselme fırsatı ve imkânı elde etmişlerdir.

Tarihî kaynaklar, Ermenilerden 22 bakan, 33 milletvekili, 29 paşa, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos, 11 üniversite öğretim görevlisi, 41 üst düzey yöneticinin olduğunu, ayrıca, Ermenilerin yaptığı bakanlıklar arasında Dışişleri, Maliye, Dış Ticaret ve Posta Bakanlıkları gibi son derece önemli kilit mevkilerde bulundukları bildirilmektedir. Osmanlının itimadını kaybeden Rumların yerini, bürokraside, Osmanlının güven duyduğu Ermeniler doldurmuştur. Üstelik, Müslüman olmayan toplumları askerlik ve askerî yükümlülüklerden muaf tutan Osmanlı idaresinde, tarım, ticaret ve sanatla uğraşarak, hem ekonomik hem de kültürel zenginliğe kavuşmuşlardır. Bu yüzden de, Osmanlının 19 uncu Yüzyıla kadar Ermenilerle ciddî bir problemi yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayın efendim.

MEHMET YILMAZCAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emperyalizmin Anadolu'yu sömürge yapmak için planları günümüzden en az yüzelli ikiyüz yıl öncesine dayanmaktadır ve daha önce sinsice yürütülen bu plan, Birinci Dünya Savaşından sonra, Sevr Anlaşmasıyla tam yürürlüğe konmak istenmiş; ancak, Kurtuluş Savaşıyla durdurulmuştur. Bu emperyalist yayılım ve Anadolu'nun sömürge yapılması planlarında Ermenilere taşeron rolü verilmiştir.

Ezcümle, Rusların İstanbul Büyükelçisi Zinovyev, 6 Mart 1909'da "Osmanlı İmparatorluğunda Durum" adı altında geçtiği gizli raporda özetle şunları yazmıştı: "Bitlis'teki Ermenilerin yönetimden şikâyetleri yoktur. Buna rağmen, Ermeni komitacılar, Ermenileri ayaklanmaya teşvik etmekte, silah almak için para toplamakta, vermeyenleri ölüm tehdidiyle sindirmektedirler."

Aynı senaryoyu, bugün, kanlı terör örgütü PKK'nın uygulamasını dikkatlerinize arz ediyorum.

Aynı Büyükelçi, 26 Kasım 1912'de Rusya'ya gönderdiği raporunda şöyle demektedir: "Ermeni Halkı gittikçe Rusya'yı tutmaktadır. Van, Beyazıt, Bitlis, Erzurum ve Trabzon Konsoloslarımızın bildirdiklerine göre, bu vilayetlerdeki Ermenilerin hepsi Rusya tarafındadırlar ve bizim ordularımızı bekliyorlar. Rusya'nın korumacılığını istiyorlar. Ermeni Patriği, Rusya'ya, Türkiye'deki Ermeni Halkını kurtarması için yalvarmaktadır. Bana göre, biz bu koruyucu tavrımızı devam ettirmeliyiz. Aksi takdirde, bu fırsat Avrupa devletlerine geçecektir."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çanakkale Savaşında, Mustafa Kemal'in komutasında, Türk Milletinin, ölüm kalım mücadelesi verdikleri, düşmanların Anadolu'ya ayak basmamaları için 250 000 şehit verdikleri bir sırada, Ermeniler, Ruslara yardım için, 15 Nisan 1915'te Van'da, 17 Nisan 1915'te Çatak'ta, 18 Mayıs 1915'te Bitlis'te ayaklanmışlardır. Van'a giden Rus Ordusunun askerlerinin çoğunun Ermeni olması dikkat çekicidir. Cani Ermeniler, cephedeki birliklerimizi arkadan vurmuş, erkekleri cephede olan köyleri basarak, kadın ve çocuklarımızı katletmişlerdir.

Ünlü tarihçi Ahmet Refik, harabe haline gelen Erzurum'u gezerken, bir Türk subayı kendisine şunları anlatmıştır: "Bu gördüğünüz, şehrin temiz halidir. Bu sokaklar, hep kadın ve çocuk ölüleriyle dolu idi. Kadınların memeleri ve mahrem yerleri kesilmiş, duvarlara çakılmıştı. Şu telgraf tellerine hep çocuk başları asılmıştı. Karınları deşilmiş, yarı çıplak kadın cesetleri geçeceğimiz yolun iki tarafına dizilmişti. Talihsiz milletimizin bu halini görerek delirecek hale gelmiştik. Bakalım, medenî Avrupa, bu büyük cinayetin faillerini arayacak mı? Tarih, böyle bir vahşeti kaydetmemiştir."

Rum göçmenler ise şöyle anlatıyorlardı: "Ermeni askerleri ve silahlı asker kaçakları, yolları boyunca uğradıkları Türk köylerini yeryüzünden silerek, her şeyi ateş ve kılıçtan geçiriyor ve düşünmesi bile imkânsız bir vahşet gösterisi yapıyorlardı. Ermeni çetecilerin savaş ganimetleri, süngü ucuna takılmış süt emen çocuklarla, çırılçıplak soydukları kadınlardı. Bu cehennem acılarını görerek çıldırmış kadınlar ile çocukların yürek parçalayan çığlıklarını ve yaşlıların umutsuz ağlayışlarını dinleyebilmek için insanüstü bir siniri sahip olmak gerekir."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Osmanlı Devletinin, 21 Temmuz 1914'te seferberlik ilanı ve daha sonra da Birinci Dünya Savaşına girmesiyle;

1- Ermenilerin davranışları,

2- Çıkardıkları isyanlar,

3- Ermeni çetelerinin Türkleri topyekûn öldürmeye girişmeleri,

4- Ermenilerin düşmanla işbirliği yapmaları,

5- Türk Ordusunu arkadan vurmaya kalkmaları sebepleriyle,

Nazi Almanyası modeli bir yol düşünülmemiş, bu vahşeti ve ihaneti önlemek için Tehcir Kanunu 14 Mayıs 1915 günü yürürlüğe konulmuştur. Buna göre, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde yaşayan Ermeni ahalinin bir kısmı geçici olarak yine Osmanlı topraklarında, zararlarını ortadan kaldıracak başka yerlere nakledilmiş; ama, herhangi bir yerleşim bölgesinin tamamen boşaltılması yoluna gidilmemiştir; ancak, tehcir dediğimiz bu mecburî iskân doğal olarak meşakkatli geçmiş, pek çok Ermeninin mağduriyetine sebep olmuş ve 9 000-10 000 Ermeni, eşkıya saldırısı, 30 000'e yakın kişi de hastalıktan ölmüştür. Buna rağmen, bu büyük yer değişimi olayının canlı şahitleri naklin büyük bir düzen içinde gerçekleştiğini de yazmışlardır.

Amerika'nın Mersin Konsolosu Edward Natan, 30 Ağustos 1915'te Büyükelçi Morgenthau'ya gönderdiği raporunda şöyle diyordu: "Kalabalık yüzünden sefalet ve çektikleri zahmete rağmen, hükümet, bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare etmekte, şiddete ve intizamsızlığa yer vermemekte, göçmenlere yeteri kadar bilet sağlanmakta ve muhtaç olanlara yardımda bulunmaktadır."

BAŞKAN - Sayın Yılmazcan, sürenizi çok geçtiniz; son cümleleri rica ediyorum.

MEHMET YILMAZCAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Ermeni Delegasyonu Başkanı Boghos Nubar Paşa, Fransa Dışişleri Bakanlığına gönderdiği raporda, Osmanlı topraklarındaki Ermenilerin ne miktarda, hangi ülkelere sürüldüklerini bildirerek tehcirin bir soykırım olmadığını ispat etmiştir.

Amerika Büyükelçisi Morgenthau'nun 1918'de yayımlanan hatıralarında, Ermeni Protestanlarının vekili Zenop Bezciyan'ın ifadeleri de Boghos Nubar Paşayı doğrulamaktadır. Bunların verdikleri rakamlar, Osmanlı arşivlerindeki rakamlarla uyuşmaktadır.

24 Nisan 2006 tarihli Hürriyet Gazetesinde yayımlanmaya başlayan "Talat Paşanın Tehcir Belgeleri" isimli yazı dizisi de soykırımın olmadığını belgelemektedir.

1915 yılında Fransa, Amerika, Rusya, İngiltere, İran ve Suriye gibi ülkelere ne kadar Ermeni gittiğinin nüfus kayıtlarından tespiti, Ermenilerin, iddia edildiği gibi, öldürülüp öldürülmediğini ortaya koyacaktır. İddiaya göre öldürülen 1,5 milyon Ermeni nereye gömülmüştür, toplu mezarları nerededir?! Şayet, böyle bir soykırım olsaydı, toplu mezarların, bugünkü teknik imkânlarla tespit edilmesi gerekirdi.

Ermeni diasporası, soykırımı ispatlayan bir belge gösterememekte, Osmanlı'nın, soykırım için emir, hatta imada bulunduğuna dair somut bir belge ortaya koyamamaktadır.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; içteki ve dıştaki düşmanlar şunu iyi bilsinler ki, Türk Milletine düşmanlık edenin hasmı Cenabı Allah'tır. Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi, bugün de, tüm dünya birleşse, Türkiye Cumhuriyeti Devletine en küçük bir zarar veremeyecek, şanlı ay yıldızlı bayrağımız mahşere kadar özgürce dalgalanacaktır.

Bu duygularla, hepinizi, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yılmazcan.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart, İçtüzüğümüzün 60 ıncı maddesinin dördüncü fıkrası gereğince, yerinden, çok kısa bir açıklamada bulunma talebinde, yazılı olarak, bulunmuştur Başkanlığımıza.

Sayın Kart, bu "çok kısa" tabiri, 1-2 dakika içerisinde meramın ifadesidir. Lütfen, bu süre içerisinde açıklamanızı yapın. Size söz veriyorum.

Buyurun.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir hafta evvel, Genel Kurul gündemine, Diyarbakır-Bismil İlçesi Sinan köylülerinin dramını anlatan bir konuşmayla Genel Kurulu ve hükümeti uyarmıştım o insanların sorunlarına sahip çıkmaları konusunda.

Bu insanlar neyi istiyorlar; bu insanlar iskân talebinde bulunuyorlar. Şu anda iskân edecek, iskân olunacak bir konutları yok. Abdi İpekçi Parkında, 15 Nisan tarihinden bu yana çocuklarıyla, bebekleriyle seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Vurmadan, kırmadan, devlet malına zarar vermeden demokratik haklarını kullanarak seslerini duyurmak istiyorlar Başkentin göbeğinde ve bunu yaparken de, bakıyorsunuz, her nedense, hükümetin, bu gösteriden, bırakın tepki vermeyi, dinlemeyi, rahatsız olduğunu görüyoruz. Abdi İpekçi Parkında battaniyelerine sarınarak kararlı bir şekilde seslerini duyurmaya çalışan bu insanların elinden battaniyelerinin ve zatî eşyalarının alındığını görüyoruz ve ben, Genel Kurulu bir defa daha uyarmak gereğini duyuyorum. Burada bebeklerin, kadınların ölümleri veya benzeri sonuçların doğması kaçınılmazdır.

Bu sebeple, başta bölge milletvekilleri olmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisini, temel sorumluluğunun gereğini yapmaya bir defa daha davet ediyorum. Hükümeti de, yine, bir defa daha uyarmak gereğini duyuyorum. Bu konu sessiz kalınacak, geçiştirilecek bir konu değildir.

Bu duygularla, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerge var; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, zehirli atıkların depolanmasının ve çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/359)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul-Tuzla-Orhanlı Beldesi Değirmentepe yöresinde bir arazide gömülü durumda, çok sayıda varil bulunduğu, bir vatandaşın ihbarı üzerine ortaya çıkmış, yapılan incelemeler sonucunda, varillerin içerisinde, yüksek oranda kanserojen içeren fenol bulunduğu, atıkların toprağa karıştığı ve kirliliğin yeraltı suyuna da zarar vermiş olabileceği açıklanmıştır.

Türkiye'de yılda 2 000 000 tondan fazla atık çıkmakta, bunların yaklaşık olarak 40-50 tonu Türkiye'de tek lisanslı kurum olan, İzmit Atık ve Artıkları Arıtma, Yakma ve Değerlendirme AŞ (İZAYDAŞ) tarafından bertaraf edilmektedir.

Ülkemizde yüzde 90'ı sanayiden kaynaklanan, tonlarca tehlikeli atık, denetimsizlikler nedeniyle, atık arıtma ve bertaraf çözümlerinin uygulanamaması ve katı atık yönetimine ilişkin yeterli yasal düzenlemenin olmayışı nedeniyle, derelere, göllere, deniz ve toprağa dökülerek, insan hayatını tehlikeye sokmaktadır. Ülkemizin, atık yakma tesisleri yerine, atık düzeyini minimuma indirecek ve atıkları ekonomiye geri kazandıracak stratejiye ihtiyacı bulunmaktadır. Konunun ciddî bir biçimde ele alınmaması ve yasal yaptırımların yeterli olmaması, ülkemiz topraklarının çöp deposu haline gelmesine neden olmaktadır. Sinop sahillerine vuran zehirli variller, İskenderun'da batan tehlikeli atık yüklü Ulla Gemisi, bunlara verilecek örneklerdir.

Türkiye'de meydana gelen bu tip olaylar, azalmayarak devam etmektedir. Bu bağlamda Sayın Çevre Bakanının konuyla ilgili olarak vermiş olduğu demeçlerinde, başka alanlarda da zehirli varillerin gömülü olabileceğine ilişkin duyumlar aldığını, bazı fabrikaların yeraltı sularını çekerek, boşalttıkları kuyulara ağır metal içeren kanserojen maddeleri enjekte ettiklerini ve Çevre Kanununda para cezalarının yetersiz olduğunu, hapis cezalarının ve ticaretten men cezalarının düşünülmesi gerektiğini açıklamıştır.

İstanbul'da meydana gelen olay, doğanın geri dönülmeyecek şekilde tahribatına neden olmuş, gelecek kuşakların da çevre ve yaşam hakkını gasp etmiştir. Zehirli variller içerisinde bulunan fenol ve metilen klorür insanların sinir sistemi üzerinde, gözde, karaciğer, böbrek ve kalpte olumsuz etkiler göstermektedir.

Bu tür olayların daha fazla meydana gelmesini önleyebilmek, ülkemizin başka yerlerinde zehirli atık bulunduran, gizli depoların olup olmadığının araştırılarak alınması gerekli önlemlerin irdelenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci maddesine, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz

Ali Topuz Kemal Anadol                Haluk Koç

           İstanbul                        İzmir                     Samsun

CHP Grup Başkanvekili    CHP Grup Başkanvekili CHP Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş tezkereleri vardır.

3 adet tezkere var; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Birinci tezkereyi okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın İspanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1031)

                                        21.4.2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 16-18 Şubat 2006 tarihlerinde İspanya'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                        Recep Tayyip Erdoğan

                                         Başbakan

Liste:

Mustafa Tuna                   (Ankara)

Mehmet Parlakyiğit     (Kahramanmaraş)

Orhan Taş                            (Sivas)

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Almanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1032)

                                        21.4.2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un, ITB Berlin Turizm Fuarına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 8-10 Mart 2006 tarihlerinde Almanya'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                        Recep Tayyip Erdoğan

                                         Başbakan

Liste:

Mevlüt Coşkuner   (Isparta)

Abdurrezzak Erten            (İzmir)

Şükrü Ayalan                      (Tokat)

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Üçüncü tezkereyi okutuyorum:

3.- Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un İtalya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1033)

                                        24.4.2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un, görüşmelerde bulunmak üzere 8-11 Mart 2006 tarihlerinde bir heyetle birlikte İtalya'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                        Recep Tayyip Erdoğan

                                         Başbakan

Liste:

Mehmet Daniş              (Çanakkale)

Soner Aksoy                  (Kütahya)

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunuyorum:

IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

No: 195

                                        25.4.2006

Danışma Kurulu Önerisi

Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmının 354 üncü sırasında yer alan 1142 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 11 inci sırasına, 42 nci sırasında yer alan 908 sıra sayılı kanun kasarısının bu kısmın 12 nci sırasına alınmasının ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesinin;

Genel Kurulun; 25.4.2006 Salı ve 26.4.2006 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesinin, 25.4.2006 Salı günkü birleşiminde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesinin; 25.4.2006 Salı günü 15.00-22.00, 26.4.2006 Çarşamba günü 15.00-21.00 ve 27.4.2006 Perşembe günü 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesinin;

Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

Salih Kapusuz Ali Topuz    Süleyman Sarıbaş

AK Parti Grubu CHP Grubu Anavatan Partisi Grubu

    Başkanvekili            Başkanvekili            Başkanvekili

BAŞKAN - Efendim, Danışma Kurulu önerisiyle ilgili lehte ve aleyhte söz isteği var; onlara, gelişine göre sözlerini vereceğim.

Danışma Kurulu önerisi aleyhinde söz isteği var.

Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

Süreniz 10 dakikadır.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Danışma Kurulu önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum ve bu vesileyle, bu haftaki Meclis çalışmalarımızın milletimize ve memleketimize de hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi özel bir gündemle toplandı. Bu toplantıda, Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç'ın konuşması, iki günden beri Türkiye'nin gündemini meşgul ediyor.

Şimdi, Sayın Meclis Başkanımız Bülent Arınç, bu konuşmalarında şunları söylüyor özet olarak: "Bugün, tüm dünyada geçerli olan parlamenter sistemin genel kuralları ülkemizde uygulansa da, Meclisimizin fonksiyonu, gücü ve yetkileri kısmen erozyona uğramıştır." Bunu kim söylüyor; Meclis Başkanımız söylüyor. Meclisin gücü, fonksiyonu ve yetkileri, kısmen erozyona uğramıştır. Bu bir tespittir. Bu, Meclis Başkanımızın yapmış olduğu, Meclisin çalışmalarıyla ilgili yapmış olduğu çok önemli bir tespittir.

Ve devam ediyor: "Meclisimizin bugün sahip olduğu gücü ve yetkiyi tam olarak kullandığı tartışmalıdır." Yani, yine, Sayın Meclis Başkanımız diyor ki, Meclisimiz sahip olduğu gücü, yetkiyi tam olarak kullanamıyor. Yani, bu iki tespit son derece önemli.

Şimdi, bunun, bu haftaki Danışma Kurulu önerisiyle nasıl bağlantısını kurmaya çalıştığımı anlatmaya çalışacağım. Ve yine, Meclis Başkanı, Türkiye'de görüşülen, konuşulan birçok önemli hususun -örnek de veriyor- millî güvenlik siyaset belgesinin hazırlanmasında, Meclisin ve ilgili komisyonların tamamen devredışı olduğunu söylüyor. Çok açık ve net bir şekilde, Meclisin bu konuda da devredışı olduğunu ifade ediyor.

Ve yine, kurumların saltanatından bahsediyor Sayın Meclis Başkanımız. Yani, Türkiye'de hâkim olması gereken iradelerin yerine, birtakım kurumların saltanatının hâlâ devam ettiğini, Sayın Meclis Başkanımız ifade ediyor.

Sayın Meclis Başkanımızın, çok güçlü bir anayasa değişikliği yapılması lazım geldiğini, özgürlüklerin genişletilmesi lazım geldiğini belirten ifadeleri de var.

Şimdi, Sayın Meclis Başkanımızın, iki gün önce, Meclisin fonksiyonunun, gücünün, yetkisinin daraltıldığını, azaltıldığını ifade ettiği konuşmanın üzerinden tam iki gün geçiyor; iki gün sonra, Danışma Kurulu önerisi elimize geliyor. Ne diyor Danışma Kurulu önerisinde: "Genel Kurulun salı ve çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesi..." Danışma Kurulu önerisi bu; sözlü sorular ve yazılı sorularla ilgili denetim konularının görüşülmemesi. Mutabakat sağlanmış oybirliğiyle.

Açıyoruz Anayasamızın 87 inci maddesini; Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevini sayıyor 87 nci madde. Ne diyor 87 nci madde: "Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak: Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemek..." Anayasanın amir hükmü, 87 nci madde; Meclisin kanun yapmadan sonraki en önemli görevi, Bakanlar Kurulu ve bakanları denetlemek; Anayasanın amir hükmü.

Meclis İçtüzüğümüzün 96 ncı maddesini açıyoruz; 96 ncı maddesi ve müteakip maddeleri de, Meclisin denetim yollarının neler olduğunu… Meclisin, haftanın iki günü denetim görevi yapması gerektiği hükmü, İçtüzüğün amir hükmü.

Şimdi, biz, bu hafta da, geçmiş haftalarda da, onlarca kez oldu değerli milletvekilleri; biz, denetim konumuzu, denetim hakkımızı, denetim görevimizi ne zaman yerine getireceğiz milletvekilleri olarak?!

Şimdi, bakınız, bugün rakamları aldım, rakamlar elimde; Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ilgili en son rakamlar. Şimdi, rakamları okuyorum: Meclisin denetim görevi, yazılı soru… Meclisin denetim görevlerinin başında geliyor, yazılı soru. 13 693 yazılı soru; cevaplanan 9 300, arkadaşlar, cevaplanan 9 300. 3 500 yazılı soru önergesi cevaplanmak için sıra bekliyor değerli milletvekilleri veya süresi geçtiği için cevaplandırılamamış. Bunların içerisinde ne kadar önemli konular var. Milletvekilleri olarak bizler sormuşuz, denetim görevimizi yapmak için soru sormuşuz. Bunların 3 500 tanesi ya süresinde cevaplandırılmamış veya bekliyor, değerli milletvekilleri. Ondan sonra da Sayın Meclis Başkanı buraya geliyor, Meclis Başkanımız, Meclisin gücünü, otoritesini, yetkisini, fonksiyonunu tam olarak kullanamadığını söylüyor.

Şimdi, Meclis araştırması 358, değerli milletvekilleri. Meclis araştırmasının büyük çoğunluğunu da Cumhuriyet Halk Partisi Grubu verdi. Şimdi, çok önemli konular var, bunlar bekliyor sayın milletvekilleri. Bunlardan 280 tanesi daha hiç ele alınmamış, gündemde bekliyor, sırası gelince görüşülecek. Ne zaman görüşülecek? Şurada kaldı birbuçuk yıl, zamanında yapılırsa; yapılmazsa -büyük bir ihtimalle yıl sonunda da seçim olacak- büyük bir özenle hazırlamış olduğunuz soru önergeleri, yazılı-sözlü, Meclis araştırmaları… Dönem sonu geliyor; maalesef, hiçbir işlem yapılmadan 22 nci Dönem Meclisi çalışmalarını tamamlayıp bitirecek değerli milletvekilleri ve yine milletvekillerinin hazırlamış olduğu kanun teklifleri var. Benim de var 20 küsur teklifim. Hazırlamışım, bekliyor. Nedir; 764 tane kanun teklifi, sizlerin hazırlamış olduğu kanun teklifi. Bunlardan sadece 118'i görüşülmüş, kanunlaşmış; 600 küsur civarındaki de, kanun teklifleri, bekliyor.

Şimdi, Sayın Meclis Başkanımız da çıkıyor, burada söylüyor. Şimdi, bu rakamları Sayın Meclis Başkanımız görmüyor mu? Meclis Başkanı olarak, bu yazılı soru önergeleriyle ilgili bir işlem yapmıyor mu? Kaldı ki, soru önergelerimize gelen cevaplar var; öyle enteresan ki, sayın milletvekilleri; sadece yasak savma kabilinden. Biz başka şey sormuşuz, gelen cevap başka. Meclisimiz, ilgililer, yetkililer, bunu alıp, ilgili bakanlığa "bu sorunun cevabı olmamış, bu sayın milletvekili farklı bir cevap bekliyor, o cevabı niye vermiyorsunuz" niye demiyor?!

Şimdi, ben, Enerji Bakanımıza sormuşum; bu, EGO Genel Müdürlüğünün BOTAŞ'a olan borçlarını sormuşum; çünkü, çok büyük miktarlarda borçlar var, korkunç derecede borçlar artmış. Şimdi, Sayın Enerji Bakanı diyor ki: "Bu bilgiler BOTAŞ Genel Müdürlüğünün ticarî sır niteliğindeki bilgileri olduğundan üçüncü taraflara açıklanması mümkün olmamaktadır."

Şimdi, ben, bir milletvekili olarak soruyorum: Ben, üçüncü taraf mıyım arkadaşlar?! Biz, üçüncü taraf mıyız milletvekili olarak?! Bir milletvekili olarak bunu öğrenmek benim en tabiî hakkım değil mi?! Meclis olarak bizim bu yetkiyi kullanmamızın önüne Sayın Bakan -burada mı kendileri bilmiyorum ama- niçin geçiyor?! Niçin böyle bir cevap verme lüzumu hissediyor Sayın Bakan?!

Değerli milletvekilleri, bizler milletvekilleri olarak bu hak ve yetkimizi sonuna kadar kullanmanın yollarını mutlaka bulmamız lazım. Ben, bundan sonra, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanlığından ve Anavatan Partisi Grup Başkanlığından özellikle istirham ediyorum; ne olur, bundan sonra Danışma Kurulu önerilerinde, en azından salı ve çarşamba günleri, belirli saatler de olsa, şu denetim konularımızın görüşülmesi için, lütfen, ağırlığınızı koyun veya eğer kabul ettiremiyorsanız, muhalefet şerhinizi koyunuz; geliniz, burada hep beraber bu konularla ilgili birlikte mücadele edelim.

Bakınız, değerli milletvekilleri, Türkiye'nin, kısa bir süre önce yeniden yapılandırmayla ilgili, Bağ-Kur prim borçlarıyla ilgili bir kanun buradan çıkardı. Bugün Ünye'den Saim Yıldız isminde bir vatandaşımız beni aradı; borcunu söylüyor. Hani burada konuşurken, yüzde 30'ların üzerinde borçlar düşüyordu, yeniden yapılandırma vardı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum…

Şimdi, bu vatandaşımızın borcu 13 000 YTL, 13 milyar; yeniden yapılandırmayla bunun         11 758 000 000 liraya düştüğünü söylüyor ve azalma yüzde 11.

Bakınız, bu kanun buradan geçerken, yüzde 30'lar, prim borçlarının yeniden yapılandırmayla düştüğü söyleniyordu; azalma yüzde 11 ve 48 taksite bağlanınca da 13 milyarlık borç 14,5 milyar olmuş değerli arkadaşlar; yani, taksite de bağlanınca, ana borcun daha üzerinde bir borç bu vatandaşımızın karşısına çıkmış ve ayda, bu vatandaşımız, hem geçmiş borçlarını hem de cari ay borcunu yatıracağı için, 553 000 000 liralık da bir taksit borcu ortaya çıkmış.

Ben, bunu, arzu ederse, Sayın Bakanımıza da iletmek istiyorum. Bağ-Kurdan alınan çıktı da buradadır; kendilerine takdim edeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlem Sayın Başkanım.

Bu düşüncelerle, bugünkü Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde olduğumu ifade ediyorum. Aleyhinde olma sebebim de, denetim konularının, maalesef, bu hafta da gündeme alınmamasından kaynaklandığını ifade ettim.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kandoğan.

Lehinde söz isteği var.

Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; grup önerisi lehine söz almış bulunuyorum; önce, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, son günlerde Türkiye'de bir varil komedisi oynanmaya başlandı. Tehlikeli atık içeren variller ülkemizin muhtelif yerlerinde bulunmaya ve bunun üzerine yoğun siyasetler yapılmaya ve aynen bir trajikomik hadiseye dönüştürülerek de, sanki, Sayın Bakan ve hükümet, çevreci bir Bakan ve hükümetmiş gibi medyada ve televizyonlarda gövde göstermeye başladı; çünkü, İskenderun Limanında batırılan gemi bu Sayın Bakan döneminde batırılmadı; çünkü, Irak Savaşından kalan demir atıklar, radyasyon içeren atıklar bu Sayın Bakan tarafından Türkiye'ye sokulmadı; çünkü, Karadeniz'de İtalyan menşeli kimyasal atıklar bu Sayın Bakan döneminde oralara bırakılmadı. Yani, şu üçbuçuk yıllık dönemde Türkiye'de çevre felaketi adına ne olduysa hepsi bu dönemde oldu ve bu hükümetin ve bu Sayın Bakanın sorumluluğu altında oldu.

Hafızanızı tazelemek istiyorum. Türk Ceza Kanununu görüşüyorduk. İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Güneş, Grubumuz adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına aynen şunu söyledi: "Değerli arkadaşlarım, eğer 181 ve 182 nci maddeleri, Sayın Bakan, belediye başkanlarımız hapse girer gerekçesiyle korkup, ürküp geri çekiyorsa, lütfen, bunları geri çekin, düzenleyin, uygun hale getirin ve tekrar görüşelim ve kabul edelim; ama, eğer, bu maddelerin uygulanması iki yıl ertelenirse, o zaman, Türkiye'de hukuk boşluğu doğar ve bu süre içerisinde çevre suçu işleyenlere ceza veremezsiniz." Sayın Milletvekilim burada, aynen bu cümlelerle ifade etti ve biz ne yaşadık; orada bulunduğunu daha önceden bildiğini ifade eden Sayın Bakan, Çevre Kanunu gelmeden önce, bu varilleri birdenbire keşfetti, bir çevreci havarisi kesildi, suç duyuruları yapıldı. Peki netice ne; gözaltına alınanlar salındı, savcılığa yapılan müracaat reddedildi, bu konuda ceza verilecek bir kanun yok denildi, ancak idarî cezalar verilebilir denildi; yani, Türk Ceza Kanununda bu Sayın Bakanın önerisiyle bırakılan hukuk boşluğu, Türkiye'de çevre suçu işlemeyi azmettirdi.

Şimdi ne oluyor değerli arkadaşlarım; olan şu: Variller bulunuyor -Edirne'nin Uzunköprü İlçesinde de bulundu- o variller bakanlık tarafından alınıyor, İZAYDAŞ'a götürülüyor, parası bakanlık tarafından ödeniyor, varilleri bırakanlar bulunsa bile önemli cezalar verilemiyor, o varilleri imha etmek için harcanan paralar kadar bile cezalar verilemiyor; dolayısıyla, bu hukuk boşluğundan yararlanarak çevre katliamı yapanların faturasını tüyü bitmemiş yetim ödüyor, bu fakir fukara halk ödüyor. Şimdi olan bu değerli arkadaşlarım.

Sizde çoğunluk var, bizde uzun bir tarihî birikim ve deneyim var. Ne olurdu sanki, Çevre Yasasını temel yasa yapmasaydık da, bu yasaya katkılarımızı şu Genel Kurulda devam ettirebilseydik; bir günde değil de, beş günde çıksaydı ne olurdu?! Alt komisyondan beri, üç yıldır bu Çevre Yasasıyla ilgili yatıp kalkıyorum ve çalışıyorum. Komisyon üyesi arkadaşlarım takdir ederler ki, elimizden geldiği kadar olumlu katkılar yapmaya çalıştık; ama, şunu ifade edeyim: Bu Çevre Yasası, bu biçimiyle eski Çevre Yasasından bir adım ileri olmakla beraber, Türkiye'de çevre sorunlarını çözebilecek bir yasa değildir. Bu Çevre Yasası, son aşamada çevre ceza yasası haline gelmiştir ve bir miktar da, bu Çevre Yasası, Bakanlığa birtakım fonları yaratmaya yönelik bir yasa haline gelmiştir; bunun dışında, Türkiye'nin önemli sorunlarını çözme noktasında yeni bir açılım içermemektedir.

Ne olurdu izin verseydiniz, bu açılımları, burada, Cumhuriyet Halk Partisinin engin deneyiminden yararlanarak, hep beraber yapabilseydik. Ülkemizin buna ihtiyacı yok mu?! Ama, maalesef, biz iktidarız, biz Meclisin çoğunluğuna sahibiz, biz dilediğimiz yasayı dilediğimiz gibi çıkarırız anlayışıyla hareket edildi ve sanki bir yerler bir yerlere kaçıyormuş gibi bir acelecilikle, bizim olumlu görüşlerimizi katamayacağımız, Cumhuriyet Halk Partisinin eksik olduğu, bir Çevre Yasasını hep beraber burada çıkaracaksınız.

Bu bakımdan, biz, Çevre Yasasının eski yasaya göre ileri bir adım olduğunu kabul etmekle beraber, bu yasanın Türkiye'de çevre sorunlarını çözebilecek yeni açılımları içermediğini de ifade ediyoruz. Bu yasayla, Çevre ve Orman Bakanlığı çalışanlarının özlük haklarından tutun, eğer, bunları çözemezseniz, 4/B'leri çözemezseniz. Burada çalışan kaliteli insanları tutamayacağınızı bilmenizi istiyoruz ve bu duygu ve düşüncelerle, grup önerisinin lehinde olmakla beraber, bu kaygılarımızı dile getiriyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.

Lehte ikinci söz isteği, İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol'a aittir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum ve okunan Danışma Kurulu kararının lehinde konuşacağımı arz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde, Kocaeli Milletvekili Salih Gün, çok aktüel bir tartışmanın hâlâ içinde olduğumuz günlerin başlangıcında, Tuzla'daki varillerle ilgili, zehirli varillerle ilgili bir gündemdışı konuşma yaptı ve durumu bütün açıklığıyla dile getirdi. Sayın Çevre ve Orman Bakanı, bu gündemdışı konuşmaya verdiği cevapta, bizden, muhalefetten, Çevre Yasasını gündeme almamızı, gündeme alınan Çevre Yasasına destek olmamızı, bu konuda katkı sağlamamızı istedi. Ben, Grup Başkanvekili olarak, mecburen, zorunlu olarak yerimden söz istedim, Sayın Başkan lütfettiler, verdiler ve şunu söyledim Sayın Bakana ve Yüce Meclise: Biz, Çevre Yasası gibi, üzerinde çok duyarlı olduğumuz, Türkiye'nin gerçekten mükemmel bir Çevre Yasasına gereksinim duyduğu kanaatinde olduğumuz bir konuda elbette katkıda bulunmak isteriz; ama, bu temel yasa uygulamasıyla, bu hak elimizden alınıyor. Çevre Yasasına olumlu katkıda bulunamadığımız için duyduğum üzüntüyü beyan ediyorum dedim ve Sayın Bakanın da iyi niyetinden kuşku duymadığımızı; ama, böyle davranıldığı takdirde bu hakkımızı kullanamayacağımızı beyan ettim. Sayın Bakan, lütfettiler, kalktılar, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna kadar geldiler ve bizden destek istediler -Grup Başkanvekilimiz Sayın Haluk Koç da yanımdaydı o sırada, diğer milletvekili arkadaşlarım da oradaydı- hay hay, başımızın üstüne dedik. Bir koşulumuz var, 41 maddelik Çevre Yasasını temel yasa diye bize dayatarak, iki bölümle 10'ar dakika sınırlayarak, madde başına bize 2 dakika süre tanırsanız -ki, aynı süre İktidar Grubu için de söz konusudur- buna katkıda bulunmamız mümkün değildir, çıkarın temel yasa statüsünden, getirin gündeme, hep birlikte komisyon oluşturalım, Anamuhalefet Partisi olarak önerilerimizi söyleyelim, sivil toplum örgütlerinin önerilerini size iletelim, onlar iletsinler, İktidar Grubu olarak, hükümet olarak oluşturalım; 2 saatte bu yasa buradan geçsin dedik. Sayın Bakan, maalesef, olumlu yanıt veremedi ve yerine döndü; çünkü, işler onu da aşıyordu, Sayın Başbakan, demagojinin en üst örneklerini vererek "boş sıraların resmini çekiyoruz, Meclisten kaçıyorsunuz" diye, temel yasa uygulamasına karşı çıkan ve engelleme yapmadan düşüncelerini söyleyen, maddelerine geçildiği sırada, bu hakkı kısıtlandığı için oturumu terk eden Cumhuriyet Halk Partisine sataşmakta ısrarlı şekilde bir politika izliyordu.

Sonra, çok enteresan bir durum oldu arkadaşlar. "Boş sıraların fotoğrafını çekeceğim, sizi teşhir edeceğim" diyen Başbakan, hasta yatağında, doktordan rapor alıp dinlendiği sırada, Meclis ekranından çok acı bir manzarayla karşılaştı. Sıralar boştu, iktidar milletvekilleri yoktu ve Çevre ve Ormanı Bakanı, mahzun bakışlarıyla İktidar Grubunun sıralarını seyrediyordu. Bu fotoğraf yüksek tirajlı gazetelerde, televizyon ekranlarında yayınlandı. Sayın Recep Tayyip Erdoğan, en iyi cevabı kendi grubundan aldı. Boş sıraların sahibinin kim olduğu tescil edildi medyada.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Çevre Yasası önemli bir yasadır, çok önemli bir yasadır ve bir gerçek daha vardır; Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarının içinde bilimsel donanım bakımından, deneyim bakımından, birikim bakımından, çevreyi tanıma bakımından; havayı, suyu, toprağı yaşama, bilme bakımından, balıkçısından çiftçisine kadar, zehirli atığın döküldüğü arazi sahibinden kuşların göçüne kadar her konuda bilgi sahibi, akademik kariyer sahibi yöneticilerin bulunduğu bir gerçektir ve Türkiye'deki sivil toplum kuruluşları içinde, en donanımlıları, en birikimlileri, çevreyle ilgili vakıflardır, derneklerdir, kuruluşlardır. Ayrıca -bir yanlış yapmayayım- hemen, üniversitelerimizdeki bu konudaki birikimi, deneyimi söylemezsem haksızlık etmiş olurum. Üniversitelerde, çevre hukukundan çevre bilimine kadar çok değerli bilim adamlarımız vardır, çalışmalarını, bütün sıkıntılara rağmen sürdürmektedirler ve üniversiteler de, çevre bakımından, hazine denilebilecek bir birikime sahiptir.

Şimdi, 41 maddelik bir çevre yasası hazırlanıyor; Anamuhalefetin haberi yok, üniversitelerin haberi yok, sivil toplum kuruluşlarının haberi yok, onlarla bir diyalog söz konusu değil. Bırakınız onlara haber vermeyi, açık davette bulunuyor Anamuhalefet Partisi "kaldırın şu statüyü, temel yasa statüsünü, birlikte oluşturalım" diye, "Hayır, olamaz arkadaşlar..." Neden?.. Bakınız, bir paragraf okuyorum. Ne zaman; 26 Eylül Pazar günlü 24 üncü Birleşim. Ceza Kanununun yürürlük maddesiyle ilgili yaptığım konuşmadan bir paragrafta: "Bakın arkadaşlar, 344 üncü madde, Sayın Orhan Eraslan söyledi, daha önce Sayın Hasan Fehmi Güneş söyledi, Grup Başkanvekilimiz Sayın Haluk Koç söyledi; Anayasanın 56 ncı maddesinde 'Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir' deniliyor. Maalesef, bir rekor daha kırdınız; Türkiye Büyük Millet Meclisi -bilmiyorum dünyada emsali var mı demokratik ülkelerde- bir suçun iki sene takibatsız kalmasını sağlayan bir madde yasalaştırdı. Çevre suçunu isteyen istediği gibi işleyecek; ama, hakkında iki sene takibat yapılmayacak, soruşturma, kovuşturma yapılmayacak, yargılama yapılmayacak. Biz, bu yasanın tümüne olumlu oy vereceğiz; ama, elbette, bu maddeye karşı, 344 üncü maddeye karşı, çevre suçunu meşrulaştırmak isteyen bu maddeye karşı Anayasa Mahkemesine gidip yasal hakkımızı kullanacağız ve Anayasa Mahkemesi -iddiayla söylüyorum burada- bu maddeyi iptal edecek. Niye uğraşıp duruyorsunuz" demişim. Ve 14.10.2004'te Anayasa Mahkemesine başvurmuş Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve henüz dava sonuçlanmamış durumda.

Arkadaşlar, bir üzüntümü belirtmek istiyorum. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, haklı çıkmaktan bıktık arkadaşlar, haklı çıkmaktan bıktık. Yani, biz, yapmayın bunu, bu, çevre suçuna prim vermektir, yol açmaktır, kapı açmaktır… Demin arkadaşım söyledi, Sayın Hasan Fehmi Güneş tümü üzerinde konuşurken bunları dile getirdi o zaman, dinleyen yok.

Sayın Bakan, belediyelerde arıtma tesislerinin olmadığını, söz konusu suçlarla ilgili cezaların yürürlüğe girmesi durumunda belediye başkanlarının hapse gireceğini ve onun için bu iki senelik ertelemenin gerekli olduğunu söylüyor; ondan sonra da, geçen hafta, evvelki hafta variller bulunduğu vakit Tuzla'da, kendi partisine mensup belediye başkanını suçluyor. Haklı olabilir suçlamakta; ama, özünde o haksız. Siz iki sene cezayı ertelerseniz, yürürlük maddesini iki sene gibi uzun bir süreye atarsanız, ertelerseniz, belediye başkanlarının hapse girme tehlikesini bu ertelemenin gerekçesi olarak söylerseniz, belediye başkanlarına söz söyleme hakkınız var mı?! Ne hakla belediye başkanlarını suçluyorsunuz?! Aslında gerekçe belediye başkanları da değil. Burada oluşturulan lobileri biliyoruz o Ceza Kanununun çevreyle ilgili maddeleri görüşülürken. "Siz istihdama karşı mısınız? Şu kadar işçi çalıştırıyoruz. Bize bunları dayatırsanız fabrikaları kapatmak zorunda bırakırız…" Yani, bırakın, kirleyen öder filan değil, hem kirletelim hem ödemeyelim anlayışıyla burada oluşturulan lobiler, bu maddenin yürürlüğünü iki sene sonraya erteletti.

Şimdi Millet Meclisi görevini yapıyor. Önümüzde Meclis gündemi var. Baktım gündeme, 26 tane araştırma önergesi var. Ankara Mamak çöplüğüyle ilgili bir tanesi; Trakya'daki tarım ve sanayi sektörleri yer seçiminden, çarpık gelişmeden; Ankara'nın Mogan ve Eymir göllerindeki kirlenmeyle ilgili; Asi Nehriyle ilgili; İzmir'de Harmandalı çöplüğüyle ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı lütfen tamamlayın.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Tamamlıyorum.

Okumayayım hepsini. 26 tane araştırma önergesi var. Sayın Bakana soruyorum: Bunların hangisinin görüşülmesi için iktidar ve muhalefet partileriyle bir işbirliğine girdi de bunların hangisinin görüşülmesini istedi?! Biz bir Van Gölünü buranın gündemine getiremedik arkadaşlar. Bir Van Gölü, Türkiye'nin en önemli gölü, en büyük gölü, büyük sorunlar yaşıyor; yalvardık yakardık, bu Meclisin gündemine alıp bunu görüşemedik.

MEHMET KARTAL (Van) - AK Partili arkadaşlarımızın da imzası var o önergede.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ben boşuna konuştuğumun da farkındayım. İktidara gelir gelmez ilk icraatı, Çevre Bakanlığını ortadan kaldıran bir zihniyet!.. Bu zihniyetten başka bir şey beklenebilir mi?!

MEHMET KILIÇ (Konya) - Nereye kalktı! Çevre Bakanlığı yerinde duruyor.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Çevreyi de kirletmekten başka bir anlayışa sahip olamaz. O nedenle, Çevre Kanunu biraz sonra görüşülecek, görüşlerimizi söyleyeceğiz; ama, bize lütfettiğiniz, horlayarak 2 dakikayı çok gördüğünüz maddelerde konuşmayacağız; bir faydası yok; suçunuza ortak olmayacağız.

Yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Anadol.

Danışma Kurulu önerisi üzerindeki söz istekleri tamamlanmıştır.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş 2 adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

4.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/481), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/380)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/481) esas sayılı kanun teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla arz ederim.

                            Ali Rıza Gülçiçek

                                            İstanbul

BAŞKAN - Önerge sahibinin, önergesiyle ilgili söz isteği var.

Buyurun Sayın Gülçiçek.(CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11.5.2005 tarihinde Türk Ceza Kanununun 115, 125 ve 126 ncı maddelerinde değişiklik yapılması için vermiş olduğum kanun teklifimin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması amacıyla söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifinin verilmesindeki amacım, bu ülkede, bu topraklarda bin yıldır bütün zorluk ve meşakkatlerine karşın, inanç ve kültürlerinin gereğini yerine getirmeye çalışan ve kendileri diğer inançlara nasıl saygı gösteriyorlarsa, aynı saygının kendi inançlarına da gösterilmesini bekleyen Alevî yurttaşlarımızın ve diğer inanç gruplarının maruz kaldığı iftira ve hakaretlerin önüne geçmektir.

Çağdaş insan hakları içinde yer alan "din ve inanç özgürlüğü" kavramında önce inanç özgürlüğü, sonra da din özgürlüğü gelir. İnanma, inanmama ve herhangi bir dine mensup olup olmamanın temel ve ilk koşulu inançtır. Her inanç sahibinin muhakkak bir dini kabul etmesi de zorunlu değildir. Zaten, Anayasanın 24 üncü maddesinde de "herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir" denilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Alevî yurttaşlarımıza, geçmişte ve günümüzde bilinçsizce, resmî ve gayri resmî kimi çevreler, kişiler tarafından, yaşam biçimlerini, inançlarını tanımadan, bilmeden, duydukları, yanlış öğrendikleriyle hakaret edildi, incitildi. Günümüzde de bu önyargılar ve karalamalar hâlâ devam etmektedir. Geçmişte Alevîler, şeyhülislam fetvalarına, sürgünlere, yangınlara maruz kaldılar, katliamlara uğradılar.

Her inancın kendisine özgü yorumu ve yine her inançsal yolun kendisine özgü ibadet biçimi bulunmaktadır. Kimin nasıl inanacağının tartışılması ve dikte edilmesi, dinî kanaatlerinden dolayı suçlanması ve ayırımcılığa tabi tutulması Anayasal bir suçtur. Alevî inancının toplumsal ve tarihsel şekillenişini, gelişim sürecini, atlattığı badireleri ayrıntılı ve bilimsel olarak değerlendirmeden, görmeden yargıya varmak, eksik, yanıltıcı ve hasmanedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçmişte Diyanet İşleri Başkanlığında üst düzeyde görev yapan bir kamu görevlisinin "cemevi ibadet yeri olamaz, cemevi cümbüş yeri, saz çalınıyor" demeci, televizyon program yapımcısı bir şahsın 1995'te sunuculuğunu yaptığı Star Televizyonundaki Turnike Programında "mum söndü yapıyorlar" cümlesini kullanarak yaptığı gaf; ülkemizde Adalet Bakanlığı yapmış bir kişinin parti teşkilatıyla bayramlaşma esnasında "ışık yakıyorlar, ışık söndürüyorlar, mum yakıyorlar, mum söndürüyorlar" ifadeleri sayabileceğim birkaç örnektir.

Bu kişiler yaptığı hakaretlerden dolayı cezalandırılmamıştır. Neden; çünkü, yürürlükte olan yasa maddelerine göre, bir olay, şikâyet ya da dava konusu olduğunda cumhuriyet savcılığınca ya da mahkemece, Diyanet İşleri Başkanlığına başvuruluyor ve oradan gelen yanıta göre ya kovuşturmaya gerek olmadığı ya da beraat kararı veriliyor. Oysa, sayılan maddelerde, dinin yanına, dinî/dinsel inanç da eklenirse, Alevîlik korunacak, hakaret ve tezyif edenler ceza alacaklarından caydırıcı olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası sözleşmelerde din ile inanç özgürlüğünün ayrı olarak ele alınması ve değerlendirilmesi öngörülmekte ve devletlere bu konuda yükümlülükler getirilmektedir.

Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesinin 9 uncu maddesinde, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 18/1 ve 18/3 maddelerinde, Helsinki Sonuç Belgesinde, AGİT/Paris Şartında ve Din ya da İnanca Dayalı Her Türlü Hoşgörüsüzlük ve Ayırımcılığın Kaldırılması Bildirgesinin 1, 3, 5 ve 6 ncı maddelerinde din ve inanç ayrı ayrı sayılmış, 2 nci maddesinde yaptırım getirmiş ve "hiç kimse, din ya da başka inançtan gerekçesiyle herhangi bir devlet, kurum ya da bir kimse tarafından ayırımcılık konusu olamaz" denilmiştir. Sözleşmenin 7 nci maddesinde ise "bu bildirgede öne sürülen hak ve özgürlükler, uygulamada, herkese bu hak ve özgürlüklerden yararlanma olanağı sağlayacak biçimde ulusal yasalarla sağlanır" hükmünü koyarak devletlere yükümlülük getirmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) - Yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun, hürriyete karşı suçların sıralandığı inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme suçunun düzenlendiği 115 inci maddesinde, "Şerefe karşı suçlar" başlığını taşıyan 125 inci maddenin (b) bendinde, "Kamu barışına karşı suçlar" başlıklı bölümde, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılamayı düzenleyen 216 ncı maddesinde, yani, yukarıda ifade ettiğim üç maddede de, tümüyle "din" maddelere girmiş; ancak, hiçbirinde "dinî inanç/dinsel inanç" maddelere girmemiştir. Eğer yukarıda saydığım Türk Ceza Kanununun maddelerine, kanun teklifimde belirttiğim "dinî inanç" ibaresi eklenirse, bir eşitsizliğin ve haksızlığın giderileceğini düşünmekteyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası belgelerde özellikle vurgulandığı gibi, "din özgürlüğü" ile "inanç özgürlüğü" ayrı kavramlar olup, yasanın ilgili maddelerinde "inanç, inanç özgürlüğü" konmadığında, uygulamada büyük bir haksızlığa neden olacaktır. Bu da, Anayasanın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gülçiçek, son cümlenizi rica ediyorum.

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğum yasa teklifinin Adalet Komisyonunda ele alınması için, Sayın Adalet Komisyonu Başkanı ve Sayın Adalet Bakanıyla görüşerek, bu kanun teklifimin önemini arz ettim, kanun teklifime katkı sağlamalarını istedim. Görüşmelerden bir sonuç alamayınca, kanun teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması için başvuruda bulundum.

Değerli arkadaşlarım, yaşadığı bütün olumsuzluklara karşın, Alevî yurttaşlarımız, ulusal bütünlüğümüzün, laik, demokratik cumhuriyetimizin güvencesi ve çimentosudur.

Avrupa Birliği ilerleme raporunda "azınlık" ifadesine şiddetle karşı çıkan Alevî yurttaşlarımızın sorunlarının görmezlikten gelinmesi ve sürekli ertelenmesi bir haksızlıktır. Bu sorunların görmezlikten gelinmesi, ertelenmesi, sorunların çözümünü zorlaştıracaktır.

Vermiş olduğum yasa teklifimin siz değerli milletvekillerinin oylarıyla gündeme alınması ve bir an önce yasalaşması temennisiyle, hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Gülçiçek.

İkinci söz isteği, bir milletvekili sıfatıyla, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç'a ait; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Ceza Kanununun 115 inci, 125 inci ve 126 ncı maddelerinde değişiklik öneren kanun teklifiyle ilgili olarak şahsım adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi ve ekranları başında Meclis çalışmalarını izleyen değerli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızın 24 üncü maddesinin birinci fıkrasında "herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir" denilmektedir. Anayasamızın bu maddesiyle, din, dinî inanç ve vicdan hürriyeti anayasal güvenceye alınmıştır. Bu güvencelerle ilgili olarak da, Türk Ceza Kanununda cezalar öngörülmüştür. Bu cezalardan birkaçını sayacak olursak: Türk Ceza Kanununun 115/1 inci fıkrasında, cebir veya tehdit kullanarak bir kimseyi dinî, siyasî, sosyal, felsefî inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değerlendirmeye zorlamayı; Türk Ceza Kanununun 123/3 üncü fıkrasıyla, kişilerin dinî, siyasî, sosyal, felsefî inanç ve kanaatlerinden dolayı hakarete uğramasını; Türk Ceza Kanununun 216 ncı maddesi, halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep ve bölge farklılığı nedeniyle, bunlardan bir kesimi aleyhinde kin ve düşmanlığa sevk etme veya yukarıda sayılan kesimlerin alenen aşağılanmasını suç olarak kabul ederek ceza öngörmüştür.

Değerli arkadaşlar, Anayasamızın 24 üncü maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin   9 uncu maddesinde ve pek çok uluslararası belgede dinî inançlar da güvence altına alınmasına karşın, Türk Ceza Kanununun suç tanımında sadece din ve mezhepten söz edilmekte, dinî inançtan söz edilmemektedir. Bu durum ise, geçmişte olduğu gibi, uygulamada sıkıntı yaratacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Ceza Kanununun bu düzenlemesinde vatandaşlarımızın önemli bir bölümünü oluşturan Alevîlerin inançlarına yapılacak bir inanç zorlaması, hakaret ve aşağılama, ceza kapsamı içinde değildir. Türk Ceza Kanununda koruma altına alınan, sadece din ve mezheptir.

1987 yılında Türk Ceza Kanununda yapılan değişiklikten önce olduğu gibi, böyle bir durumda, mahkeme, Diyanet İşleri Başkanlığından, Alevîliğin din veya mezhep olup olmadığını soracak; Diyanet de, Alevîliğin ayrı bir din olmadığını, kabul edilen dört mezhepten birine de girmediğini bildireceğinden, dava düşürülecektir. Geçmişte bunun örnekleri yaşanmıştır.

Değerli arkadaşlar, eski Türk Ceza Kanununun 175 ve 176 ncı maddeleri de -1987 yılına kadar- sadece din ve mezhep sahiplerinin inançlarını ceza koruması altına almaktayken, bu maddeler 3369 sayılı Yasayla 1987 yılında değiştirildi, dinî inançlar da koruma altına alındı. Bu değişiklik bir zorunluluktan kaynaklandı değerli arkadaşlar. Alevî inancına yönelik hakaretler 1987 yılından sonra ceza davası konusu olmuş ve birkısım sanıklar da cezalandırılmıştır.

Yeni Ceza Kanunu çalışmaları sırasında Adalet Komisyonunda ve Genel Kurulda açıklamalarımıza ve verdiğimiz değişiklik önergelerine karşılık, bu taleplerimiz, maalesef, yerine getirilmedi; yapılacak hakaretler, aşağılamalar cezasız bırakıldı.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçmiş yıllarda, inanç farklılıkları nedeniyle ülkemizde çok vahim olaylar oldu; Malatya'da, Çorum'da, Sivas'ta kardeş kavgaları yaşandı, insanlar otellerde diri diri yakıldı. Kimsenin, bir başkasının inancını, dinini, mezhebini sorgulamaya, hakarete, aşağılamaya hakkı olmamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Din ve inanç, insanların kendisine ait, manevî, özel dünyasıdır. Bununla ilgili olarak insanları yargılarsanız, insanların inançlarına hakaret ederseniz, o toplumda barış sağlanamaz.

Değerli arkadaşlar, benim bu söylediklerim bir paranoyadan ibaret değildir. Ne yazık ki, bunlar, toplumumuzun gerçekleridir. Sizlere birkaç örnek sunmak istiyorum.

Ulusal yayın yapan bir gazetede -ismini vermek istemiyorum- bir bulmaca sorusu: "Sapık bir mezhep?.." Cevabı: "Alevîlik." Bir ilahiyat profesörü, değerli arkadaşlar, bir polis okulunda konferans veriyor. Öğrencilerine verdiği konferansta "dört mezhebin dışındaki inançlara sahip olanlar sapıktır" diyebiliyor. Bir Diyanet İşleri başkan yardımcısı "cemevi, cümbüş evidir" diyebiliyor. Yine, eski bir sayın bakan, Susurluk protestosu nedeniyle yapılan ışıkları açıp kapatma eyleminde "mum söndü yapıyorlar…"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Efendim, eksüre verdim, son cümlenizi rica ediyorum.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Sayın Başkan, daha önce, 5'er dakika eksüre verdiniz bundan önceki gündemdışı yapılan konuşmalarda; lütfen…

BAŞKAN - Efendim, bu ayrı konu, o ayrı konu.

Buyurun.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Az bir sürem kaldı efendim…

BAŞKAN - Lütfen, son cümlelerinizi rica ediyorum.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Tamam efendim.

Bir eski bakan, bu ışık açıp kapatma olayına "mum söndü yapıyorlar" diyebiliyor. Güya, bunlar, toplumun elit tabakası. Halk arasında durumun vahametini de sayın arkadaşlarımın dikkatine sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu hakaret ve aşağılamalar suç oluşturmaz ise, Alevîlere ve Alevîliğe yapılacak hakaretlerin cezasız kalacak olması, toplum vicdanında tepkiler yaratarak istenmeyen sonuçlara ulaşırsa, ülkemiz bundan yararlı mı çıkacaktır?! Geçmişte yaşanan kardeş kavgalarından hiç mi ders çıkarmayacağız?! Yeni inanç çatışmalarına zemin mi hazırlayacağız?!

Değerli arkadaşlar, bu ülkede yaşayan Müslümanı, Hıristiyanı, Yahudisiyle, Alevîsi, Sünnîsi, Şafiîsiyle, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkeziyle, hepimiz, Türk Milletinin birer parçasıyız. Hiçbirinin, diğerini aşağılamaya, hakaret etmeye hakkı ve haddi olmamalıdır. Yaparsa da, kanunlarımız gerekli cezayı vermelidir. Bu Meclis çatısı altında bulunan tüm milletvekili arkadaşlarımızın aynı hassasiyet içinde olacaklarını düşünmek istiyorum.

Bu yasa teklifinin, iktidarıyla, muhalefetiyle, tüm arkadaşlarımızın olumlu oylarıyla Meclis gündemine girerek, en kısa süre içerisinde kanunlaşacağına inanarak, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Şimdi, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

İkinci öneriyi okutuyorum:

5.- İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın; Avukatlık Kanununun 96 ncı Maddesinin Değişikliğine Dair Kanun Teklifinin (2/694), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/381)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

27.01.2006 tarihinde Sayın Başkanlığınıza gelen (2/694) esas numaralı "Avukatlık Kanununun 96 ncı Maddesinin Değişikliğine Dair Kanun Teklifi"miz 06.02.2006 tarihinde Adalet Komisyonuna havale edilmiştir.

Yasa teklifimiz, TBMM İçtüzüğünün 37 nci maddesi gereği 45 gün içinde komisyonda görüşülüp sonuçlandırılmadığı için söz konusu yasa teklifimiz İçtüzük madde 37 gereğince doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu gündemine alınması konusunda gereğini arz ederim. Saygılarımla.06.04.2006

                                   Yılmaz Kaya

                                               İzmir

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Söz istiyorsunuz?..

YILMAZ KAYA (İzmir) - Evet.

BAŞKAN - Önerge sahibi olarak, buyurun efendim.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Avukatlık Kanununun 96 ncı maddesinin değiştirilmesine ilişkin verdiğimiz yasa teklifinin doğrudan Meclis gündemine alınması için verdiğimiz teklif üzerine söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa teklifimizde ne yapmak istiyoruz, kısaca ondan bahsetmek istiyorum. Sayın Kapusuz, gerçi biliyor, incelemiş; ben size anlatmak istiyorum.

1136 sayılı Avukatlık Kanununun 96 ncı maddesi, 2001 yılından önce -kısa olduğu için okuyacağım- aynen şu şekildeydi: "Baro başkanı iki yıllık bir görev süresi için seçilir; yeniden seçilmek caizdir." Ancak, 2001 yılında 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan bir değişiklikle 96 ncı maddenin sonuna şu cümle eklendi: "Ancak, görev süresi iki dönemden fazla olamaz."

Değerli arkadaşlar, ne acıdır ki, bu Avukatlık Kanunu, 2001 Mayıs ayında, yani bir önceki Meclis döneminde görüşülürken, aynen bugün görüştüğümüz sosyal güvenlik ve çevre yasaları gibi bölümler halinde görüşülmüş ve üçüncü bölüm görüşülürken, verilen bir önergeyle, ilgili maddeye, biraz önce okuduğum "iki dönemden fazla seçilemez" hükmü, cümlesi eklenmiş.

Ben, Meclis tutanaklarını incelediğimde değişiklik önergesinin gerekçesini okudum, gerekçe aynen şöyle; ibret verici, hayret verici bir gerekçedir: "Teklif, demokratikleşme yolunun açılmasını amaçlamaktadır." Yani, bir baro başkanının iki dönemden fazla seçilmesini engelleyen değişiklik teklifinin gerekçesi beş sözcükten ibaret ve öz olarak da demokratikleşme yolunun açılmasını amaçladığı zannedilerek verilmiş bir teklif.

Değerli arkadaşlarım, bu teklifin, yani baro başkanlarının üçüncü defa seçilmesini engelleyen yasa maddesinin nasıl bir demokratikleşmeyi amaçladığını hâlâ anlayabilmiş değilim.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, garip olan sadece bu değil. Bazı meslek örgütlerine getirilen bu kısıtlama, gerek idare mahkemeleri ve gerek Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş. Şu andaki mevcut uygulama da aynen şöyledir: Örneğin, Diş Hekimleri Odasının Başkanı üçüncü defa, dördüncü defa seçilebilmekte, Esnaf Sanatkâr Konfederasyonları Başkanı seçilebilmekte; ama, baro başkanları üçüncü defa seçilememekte. Gariplik bu kadar olsa yine iyi. Bu yasalar ve uygulamadaki çelişkiden dolayı, bazı baroların yapılan seçimlerinde, üçüncü dönem seçilen başkanlara ve yapılan seçime itiraz olmadığı takdirde bu seçim geçerli sayılmakta; bazı baroların yapılan seçimlerine itiraz yapıldığı takdirde, seçim kurulları, bu itirazı, dolayısıyla haklı bulmakta ve seçim geçersiz sayılmaktadır. Yani, ortada, böyle bir garabet vardır.

Bizim teklifimiz, değerli arkadaşlarım, bu garip durumu ortadan kaldırmak ve Anayasadaki kişiler arasındaki "herkesin yasalar önündeki eşitliği" ilkesine uygun bir yasayı temin etmek amacına yöneliktir.

Bunun dışında, değerli arkadaşlarım, ben, biraz önce -bir örnek vermek istiyorum- Meclis albümünü inceledim. Şu andaki Bakanlar Kurulunda bakanlık yapmakta olan sayın bakanlardan birisi beşinci dönem milletvekilliğini yapmakta, üçü dördüncü dönem, bir eski bakan dördüncü dönem, dört bakan da üçüncü dönem milletvekilliği yapmakta; Sayın Salih Kapusuz da dördüncü dönem milletvekilliğini yapmakta.

Şimdi, nalıncı keseri gibi kendimize doğru yontacağız, 4 dönem, 5 dönem, sonsuz dönem seçilme hakkımız baki; ama, baro başkanlarının üçüncü dönem seçilmelerine mâni olmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce söylediğim gibi, bu, savunulması çok zor bir durumdur, çok zor bir uygulamadır. Bu yasanın değiştirilmesi için, sizin de, AKP Grubu olarak oylarınızı esirgemeyeceğinizi umuyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

YILMAZ KAYA (Devamla) - Mecliste 98 tane hukukçu arkadaşımız var. Bunları hep konuşuyorduk, unutmayın. Birçoğumuz da, belki, önümüzdeki dönem bu sıralarda yer alamayacağız ve o arkadaşlarımızın arasına gideceğiz. Bunu, bu yasa teklifini destekleyerek, göğsünüzü gere gere orada bunu anlatmanızı da öneriyorum.

Zaten, üçüncü dönem seçilmesi gerekmeyen bir baro başkanı adayının seçilmesine, baro mensuplarının, bir ihtisas sahibi mensupların, zaten, izin vermeyeceklerini düşünüyorum ve bu teklifime destek vereceğinizi umarak hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Nüfus Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/1177) (S. Sayısı: 1123) (x)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmında yer alan, Nüfus Hizmetleri Kanunu Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.

Daha önce yaptığımız oylamada, açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması kabul edilmişti.

Şimdi, açıkoylama için 4 dakika süre veriyorum. Bu süre içerisinde cihaza giremeyenlerin, oy pusulalarını, görevliler vasıtasıyla Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Sayın bakanlar da oylarını vekâleten kullanacaklarsa bize ulaştırsınlar.

(CHP Grubu milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk etti)

BAŞKAN - Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Nüfus Hizmetleri Kanunu Tasarısının açıkoylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı:                257

Kabul:                                       250

Ret:                                        7 (xx)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Bakan kısa bir teşekkür konuşması yapacaklar.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Nüfus Hizmetleri Kanunu Tasarısının kabulü nedeniyle söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisimizin siz değerli üyelerini saygılarımla selamlıyorum.

Bilgi ve iletişim çağında, etkin kamu yönetiminin ilk şartı bilgiye ve bilginin iletim usullerine hâkim olmaktır. Bu gerçekten hareketle, Bakanlık olarak hedefimiz, devletin aslî unsuru olan insana ilişkin kayıtları hızla lüzumlu ve faydalı bilgiye dönüştürüp, vatandaşa ve kamunun hizmetine sağlıklı bir şekilde sunmaktır. Bu Nüfus Hizmetleri Kanunuyla, artık, bundan sonra, kişilerin beyanı esas alınarak, yerleşim yeri adreslerinin tutulmasıyla, eve kapanarak nüfus sayımı ve tespiti uygulamaları sona erecektir; bu konuda ciddî bir tasarruf sağlanacaktır.

Yine, kanunî süresi içerisinde yapılan çocuk bildirimlerinde, nüfus cüzdan ücreti alınmaması, böylece, kayıt bilincine katkı sağlanacaktır. Tanınan çocukların baba hanelerine tescili ve baba soyadı almaları, bu konudaki uzun yıllardan beri devam eden mağduriyetlerin giderilmesini de sağlamış olacaktır.

Kimlik paylaşım sistemiyle, MERNİS veri tabanındaki bilgilerin, kamu kurumları yanında, banka, noter gibi kurumların da kullanımına açılmasıyla, zaman ve kaynaklardan da ciddî bir tasarruf sağlanmış olacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası uygulaması bütün kuruluşlara yaygınlaştırılacak, vatandaşımızın daha hızlı hizmet alması da sağlanmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nüfus Hizmetleri Kanununun komisyonda ve Genel Kurulumuzda görüşülmesi sırasında, yapıcı eleştiri ve katkı sağlayan siz değerli tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Kanunla sağlanacak olan nüfus idarelerimizdeki gelişme ve atılımın, devlet ve vatandaş arasındaki bağı daha da güçlendireceği inancıyla hayırlara vesile olmasını diliyor; hepinizi yeniden en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.56

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.14

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, sırasıyla yarım kalan işlerden başlayacağız.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 3 üncü sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

4 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

5 inci sırada yer alan, Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu'nun; 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 2985 Sayılı Toplu Konut Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu'nun; 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 2985 Sayılı Toplu Konut Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/727) (S. Sayısı: 1138)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Yarım kalan işlerle ilgili işlemler tamamlandığından, şimdi, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine 1 inci sıradan itibaren devam edeceğiz.

1 inci sırada yer alan, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2 nci sırada yer alan, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair 604 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı: 1079)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

6 ncı sırada yer alan, Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

7.- Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu (1/322) (S. Sayısı: 871) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu 871 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı, İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerinde görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra iki bölüm halinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Adem Baştürk; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlarım.

Çevre, çevre kirliliği, ekolojik denge gibi kavramlar son elli altmış yılda dünya gündemine taşınmıştır. İnsan, var oluşundan bu yana doğadan faydalanmış, bilgi ve teknik birikimine güvenerek ona hâkim olmaya çalışmıştır. Kendisini dünyanın efendisi sayarken, onunla uzlaşmanın, hatta ona boyun eğmenin şart olduğunu anlamıştır; çünkü, çevre faktörlerinin giderek değiştiğini, değerlerini yitirdiğini ve çevre kaynaklarının sınırsız olmadığını fark etmiştir.

Bugün, pek çok insan, hâlâ su, hava ve toprak kaynaklarının dünyada insanlığın yararına sunulmuş sonsuz doğal kaynaklar olduğunu düşünmektedir. Oysa, sonlu olan doğal kaynaklar, yaşayan bir gezegen olan dünyamızın vazgeçilmez unsurlarıdır.

Bu temel kaynakların sınırlarını rakamlarla ifade edersek: Dünyada toplam su miktarı 1,4 milyar kilometreküptür. Bu, değişemez bir miktardır. Bunun yüzde 97,5'i deniz ve okyanuslarda tuzlu sular, ancak yüzde 2,5'i tatlı sudur. Yani, insanın, bitkinin, hayvanın kullanmasına hazır olan sadece yüzde 2,5'tir. Bu canlılar, tüm ihtiyaçlarını bu yüzde 2,5'ten karşılamak durumundadırlar.

Dünya yüzüne yılda düşen yağış miktarı 100 000 kilometreküptür. Türkiye'de ise bu değer 500 milyar metreküp, yani, 0,5 milyar kilometreküptür; yani, dünyaya düşen miktarın yüzde 0,5'i. Bu düşen yağışın 40 000 kilometreküpü akışa geçerek deniz ve okyanuslara gidiyor, ancak 9 000 kilometreküpü teknik ve ekonomik olarak kullanılıyor; yani, bütün insanların hizmetine sunulan ancak 9 000 kilometreküp. Bu bir sınırlamadır.

Benzer sınırlama, toprak kaynakları için de geçerlidir. Dünyada işlenebilir tarım arazisi 3 200 milyon hektardır. Bunun 1 475 milyon hektarında hâlâ tarım yapılmaktadır ve dünyadaki bu tarım alanlarının yüzde 15'i yanlış kullanımlar sonucu ekonomik olarak kullanılmaz hale gelmiştir. Türkiye'de ise potansiyel tarım arazisi 57 000 000 hektardır. Ülke geneli ciddî bir erozyon ve toprak kirlenmesi riskiyle karşı karşıyadır.

Dünyada diğer bir önemli kirlilik veya kirlilik çeşidi, iklim değişikliğidir ve ısınma problemidir buna bağlı olarak. Özellikle fosil yakıtların yakılması sonucu ortaya çıkan karbondioksit, dünyada, atmosferde sera etkisi oluşturmakta ve dünyanın ısınmasına sebep olmaktadır. Son yüz yılda dünya 0,7 derece santigrat ısınmıştır. Bu, ölçülen bir değerdir. Sınırlandırılamaz ise, 1,4 -5,8 derece artacağı tahmin edilmektedir. Bu durum, buzulların erimesine ve denizlerin yükselmesine sebep olabilir. İlk kademede su yükselmesinin 9- 88 santimetre olacağı tahmin edilmektedir. Grönland buzulunun erimesiyle de bu yüksekliğin 7 metreyi bulacağı tahmin edilmektedir.

Bugünkü hedef, ısınmayı, endüstri devriminden önceki sıcaklığın 2 derece üstünde tutmak ve karbondioksit konsantrasyonunu sınırlamaktır ve 2050 yılına kadar da bugünkü karbondioksit konsantrasyonunu yüzde 50 azaltmaktır. Bununla ilgili olarak, biliyorsunuz, dünyada, Kyoto Protokolü yapılmıştır. Kyoto Protokolünün konusu, tamamen dünyadaki ısınmayı ve iklim değişikliğini önlemeye yöneliktir.

Tabiî, aynı sınırlamayı maden kaynakları için de söyleyebiliriz. Dünyadaki demir kaynakları, bakır kaynakları, petrol kaynakları sınırlıdır. Bunlar kullanıldıkça azalmaktadır. Dolayısıyla, bunları, hem çevreyi korumak açısından hem de kaynakları tasarruflu kullanmak açısından geri kazanmayı veya geri kullanmayı gündeme getirmek gerekiyor.

Dünya hava kirliliği açısından da ciddî riskler taşımaktadır. 1952 yılında Londra'da hava kirliliğinden dolayı kitlesel ölümler olmuştur. 1952 yılında Londra'da bir hafta içerisinde 4 000 kişi hayatını kaybetmiştir. Türkiye'de de benzer hava kirliliklerini hatırlarsınız, 90'lı yıllarda, 80'li yıllarda İstanbul'un, Ankara'nın, diğer büyük şehirlerin hava kirliliklerini hatırlıyorsunuz. Yine, aynı şekilde 1986 yılında dünya bir Çernobil hadisesini yaşamıştır ve çevre kirlilikleri açısından birsürü örnekleri vardır Türkiye'de. Bunlar -biraz önce söylediğim- Ankara, İstanbul ve diğer büyük şehirlerin hava kirliliği; Haliç kirliliği, Marmara kirliliği gibi deniz kirlilikleri veya İzmit Körfezi kirliliği; Porsuk, Sakarya gibi nehirlerin nehir kirliliği. Mesela, katı atıklarıyla ilgili bir Ümraniye çöp kazasını hatırlayın. 1993 yılında Ümraniye çöplüğü çökmüş, patlamış ve 38 insanımız hayatını kaybetmiştir. Bu da bir çevre felaketidir. Bundan dolayı da Türkiye Cumhuriyeti mahkûm olmuştur Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ve bu, vatandaşlık hakkının bir ihlali olarak görülmüştür.

Çevre kirliliğinin sınır tanımaması, dünyanın doğal kaynaklar bakımından geri dönülmez bir noktaya gidiyor olması, dünyadaki çevre duyarlılığını artırmıştır. Uluslararası konferanslar ve sözleşmeler, ulusal kanunlar çıkmaya başlamıştır; buna, Roma, 1972 Stockholm, Rio, Barcelona, Kyoto Konferansları sayılabilir.

Türkiye, mevzuatta geç kalmamıştır aslında. Ülkemiz, Anayasasında çevre korumasıyla ilgili hükümleri ihtiva eden nadir ülkelerden biridir. Biliyorsunuz, Anayasamızın 56 ncı maddesinde, aynen, "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirliliğini önlemek devletin ve vatandaşların görevidir" denilmiştir. 1983 yılında, bugün değişikliğini yaptığımız Çevre Kanunu yayımlanmıştır. Ancak, Çevre Kanunu uygulamada başarılı olamamıştır.

Çok ana hatlarıyla neden olduğunu şöyle sıralayabiliriz:

Bir defa, kanunun uygulamasını sağlayacak… Kanun, bir çerçeve kanundur. Uygulamaları yönetmeliklere bırakılmıştır; ama, yönetmelikler 1987'den itibaren çıkmaya başlamıştır; hâlâ çıkan yönetmelik vardır.

Ayrıca, denetim tamamen mülkî idarelere bırakılmış, valilere, kaymakamlara. Tabiî, teknik donatımı ve bilgi birikimi olmayan mülkî idareler, denetimleri yeteri kadar yapamamıştır.

Ayrıca, kanunda belirtilen para cezaları, idarî cezalar, caydırıcı olmaktan uzaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu sebeple, 1995 yılında, 1983 yılında yayımlanan Çevre Kanununun değişikliği gündeme gelmiştir ve 1995'ten sonra birkaç kere tekrarlanmış, en son 2002 yılının aralık ayında da Meclisimize, bu kanun incelenmek üzere gönderilmiştir.

Bir de, ülkemizin çevre konusunda ne durumda olduğunu birkaç rakamla size açıklamak istiyorum.

Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, bugün Türkiye'de evsel atıkların yüzde 50'si arıtılmaktadır; ama, bizim gerçek anlamda arıtma dediğimiz biyolojik arıtma bunun yarısıdır. Yani, gerçek arıtma aslında yüzde 25'tir. Demek ki, Türkiye'de evsel atıkların, evsel atık suların ancak yüzde 25'i arıtılmaktadır. Avrupa Birliği ortalaması yüzde 90'ın üzeridir ve sanayi atık sularının ancak yüzde 30'u arıtılmaktadır. Bunlar çok küçük rakamlar.

Aynı şekilde, katı atıkların ancak yüzde 25-30'u mevzuata uygun olarak bertaraf edilmektedir. Bunun da yüzde 15'ini İstanbul'da sayarsak, demek ki, Türkiye genelinde durum çok da iç açıcı değildir.

Hava kirliliği… Belki doğalgazın yaygınlaşmasıyla birlikte ısınmadan gelen hava kirliliği azalmıştır; ama, bugün, yaz aylarında otomobillerden oluşan hava kirliliği ciddî bir risk oluşturmaktadır.

AB sürecinde en önemli konulardan biri, çevre kuralları ve çevre yatırımları olacaktır ve bu kuralları sağlamak için Türkiye'nin çok ciddî yatırımlar yapması gerekecektir. Bunun için, tüm atık suların alıcı ortam standartlarında arıtılması, Avrupa Birliğinin bir kuralıdır; bunu yapmak gerekecektir. Katı atıkların öncelikle geri kazanılması, sonra bertaraf edilmesi, çok önemli kurallardan bir tanesidir. Mesela, bugün Almanya'da atıkların depolanabilmesi için organik maddelerinin yüzde 5'e kadar indirilmesi gerekmektedir. Bu, şu demektir: Atıkları ya geri kazanacaksınız ya da yakacaksınız. Bu, çok ciddî yatırımları gerektiren bir iştir, Türkiye bunlara hazır olmak durumundadır.

Sonuç olarak, gelecek nesillerden ödünç aldığımız dünyayı, bugünün yaşayanları, geleceğe temiz olarak bırakmalıdır. Her nesil -bir başka çevre kaidesidir bu- kendi atığını kendisi temizlemeli, gelecek kuşaklara kirlilik bırakmamalıdır.

Çevre Kanunu değişikliği böyle bir ihtiyaçtan doğmuştur. Bu ihtiyaç, biraz önce ifade ettiğim gibi, onbir sene önce görülmüş, ancak, bugünkü Meclisimizde bunu görüşmek mümkün olabilmiştir ve 2002 yılı Aralık ayından beri hükümetçe hazırlanan kanun tasarısı, alt komisyonda ve üst komisyonda, Çevre Komisyonunda, milletvekillerinin, bürokratların, sivil toplum örgütlerinin katılımlarıyla olgunlaşmış, bugün Genel Kurulda huzurunuza çıkarılmıştır.

Bu kanunda, özetle, dünyada değişen ve gelişen temel anlayışlara paralel olarak, çevrenin korunması ve politikalarının oluşturulmasıyla ilgili faaliyetlere katılımcı bir anlayış benimsenmiştir. Yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri, meslek odaları, bu sürece dahil edilmiştir. Ayrıca, biraz önce ifade ettiğim atıkların geri kazanılması, geri kullanılması bir temel kaide olarak vazedilmiştir.

Bundan başka, yine, kirleten öder veya temizler prensibine uygun olarak, kirlenmenin, bozulmanın önlenmesi, sınırlanması, giderilmesi, çevrenin iyileştirilmesi için yapılan harcamalar kirleten veya bozulmaya neden olan tarafından karşılanır hükmü getirilmiştir. Bu, son derece adalete uygun bir düzenlemedir. Bu konuda, 2872 sayılı Kanunun orijinalinde bulunan ve bilahara kaldırılan çevre kurulları yerine, Yüksek Çevre Kurulu getirilmiştir. Bu Kurulun görevi, özetle, ülke genelinde çevre hedef, politika ve stratejilerini belirlemektir.

Görüştüğümüz kanun tasarısının 6 ncı maddesinde, çok önemli temel düzenlemeler yapılmıştır. Çevre düzeni planının bölge ve havza bazında Bakanlıkça yapılması benimsenmiştir.

Sulak alanların doldurulması, kurutulması suretiyle arazi kazanılması yasaklanmıştır. Bu da, bizim, ülke olarak yıllardan beri yaptığımız hatalardan biridir. Canlıların eko sistemi oluşturduğu sulak alanların önemli bir kısmı, yıllar önce, çevre şuurunun gelişmediği zamanlarda kurutularak tarım arazisi kazanılmıştır ve bunu bu kanunla önlüyoruz, inşallah bunda başarılı oluruz.

Nesli tehdit altında olan bitki ve hayvan türlerinin korunması esas alınmış, ticarete konu olması yasaklanmıştır. Bu da çok önemli bir gelişmedir bu kanunla gelen.

Kanunun getirdiği bir başka önemli yenilik, çevre bilincinin geliştirilmesi amacıyla, örgün ve yaygın öğretimde eğitim programlarının yapılması şart koşulmuştur. Ayrıca, resmî ve özel televizyon ve radyo kurumları, çevre konusunda eğitim programları yapmakla ve yayımlamakla zorunlu kılınmışlardır.

Ayrıca, bu kanunla getirilen bir başka önemli değişiklik veya yenilik, çevreyle ilgili olarak toplanan kaynakların, ancak çevrenin korunması ve geliştirilmesinde harcanacağı temel olarak benimsenmiştir.

Yine, mevcut kanunun 11 inci maddesini değiştiren 8 inci maddede "izin alma, arıtma, bertaraf etme başlığı" altında, üretim, tüketim ve hizmet faaliyetleri sonunda oluşan atıkların arıtılması zorunluluk haline getirilmiştir; tabiî olarak yerleşim birimleri de buna ilave edilmiştir. Yani, Çevre ve Orman Bakanlığı, arıtma görevini yerine getirmeyen belediyelere yaptırım uygulayabilecektir. Kullanan öder prensibinden hareketle, belediyelerin, atık su sistemini kullananlardan katılım bedeli alması imkân dahiline getirilmiştir. Bu düzenleme, belediyelerin çok önemli bir problemini çözmektedir. Bedel ödemesinde, kirlilik yükü esas alınmıştır; bu da, hakkaniyet ölçülerine uygundur.

Yine, belediyelerin sunduğu hizmetlerin karşılığı olarak, dünyadaki gelişmelere paralel şekilde, katı atık bedeli almaları ve bu bedelleri, atık hizmeti dışında kullanamayacakları bir kural olarak getirilmiştir; bu da, çok ileri bir düzenlemedir. Ayrıca, öncelikle, ambalajları üreten ve piyasaya sürenlere, bunların atıklarını toplama zorunluluğu getirilmiştir; bu düzenleme de AB kurallarına uyum sağlamaktadır.

Bu kanunla, kamu kurum ve kuruluşlarına veya şahıslara verilen sorumlulukların yerine getirilip getirilmediğini denetleme yetkisi Bakanlığa bırakılmıştır, bu kanunun çok önemli düzenlemelerinden bir tanesi de budur; ancak, Bakanlık bu yetkisini, il özel idarelerine, belediyelere, Denizcilik Müsteşarlığına, Sahil Güvenlik Komutanlığına, Bakanlığın uygun göreceği kamu kurum ve kuruluşlarına devredebilecektir. Böylece, mevcut kanunun çok önemli bir eksikliği giderilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunla tehlikeli atıkların ithalatı kesinlikle yasaklanmıştır. Tehlikeli atıkların ve kimyasalların satışı, depolanması, taşınması, bertarafı faaliyetlerinde bulunanlar, yükümlülükleri açısından müteselsil sorumlu kılınmıştır.

Söz konusu kanunla çevre kirliliğinin önlenmesi, çevrenin iyileştirilmesi, çevreyle ilgili yatırımların desteklenmesine kaynak oluşturulması amacıyla bir seri faaliyete çevre katkı payı ödeme zorunluluğu getirilmiştir. Böylece, bazı önemli yatırım ve faaliyetlere finansman desteği mümkün olacaktır.

Ayrıca, idarî cezalar çeşitlendirilmiş, açıklık getirilmiş, tahsil ve itiraz esasları düzenlenmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı lütfen tamamlayın.

ADEM BAŞTÜRK (Devamla) - Bu kanunla getirilen ek maddelerle toprağın korunmasına ilişkin esaslar ve yasaklar da düzenlenmiştir. Bu da Çevre Kanunu açısından bir yeniliktir. Ayrıca, atık su arıtma ve katı atık tesislerini kurmamış belediyeler ile sanayi kuruluşlarına intibak süreleri verilmiştir; ama, bunun için termin müracaatları şart koşulmuştur.

Avrupa Birliği sürecini de dikkate alarak, insanlarımızın sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamasını sağlaması ümidiyle hazırlanan bu tasarıda emeği geçenlere teşekkür eder, ülkemize hayırlı olmasını diler, bu vesileyle hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Baştürk.

Gruplar adına ikinci söz isteği, Anavatan Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı'nın.

Buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geneli üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, günümüz dünyasının en önemli gündemini oluşturan çevre, tüm değerleriyle korunması gereken bir bütündür. Bir ilişkiler bütünü olan çevrenin bozulması ve çevre sorunlarının ortaya çıkması, genellikle insan kaynaklı etkenlerin doğanın ilişkiler sistemini ve dengelerini bozmasıyla başlamıştır.

Doğa sınırsız bir kaynak değildir; kendini yenileme kabiliyeti sınırlıdır. Bozulan ekolojik dengenin yeniden oluşması zor, hatta imkânsızdır.

Çevre konusundaki sorumluluk sadece bizim hayatımızla değil, bizden sonraki nesillerin ve hatta yeryüzündeki tüm canlıların varlığıyla da ilgilidir.

Bizim inancımıza göre insan, yaratılmış varlıkların en şereflisidir, en kutsalıdır. Bütün varlıklar insanın istifadesine sunulmuştur. Ancak, bunun bir haddi vardır. Bugün insanlık, maalesef, bu haddi aşmıştır.

Bilindiği gibi görüşmekte olduğumuz tasarı, 1983 yılında yürürlüğe girmiş olan 2872 sayılı Çevre Kanununda köklü değişiklikler öngörmektedir. Bu tasarı eski kanunu değiştirmenin ötesinde yepyeni bir kanundur. Üstelik bu tasarı, ilk olarak 1995 yılında Meclise sunulmuştur. Tasarının bugün görüştüğümüz metni ile 1995 yılında Meclise sunulan metni arasında da çok ciddî farklılıklar vardır. Dolayısıyla, aslında, yeni bir kanun olarak hazırlanması gereken bu çalışma, ilgili komisyonda ve alt komisyonda yeni baştan düzenlenmiş ve mantığından ifadelerine kadar her bakımdan farklı bir tasarı olarak önümüze gelmiştir. Komisyonda ve alt komisyonda yapılan tartışmalara baktığımızda, konunun, sağlam teknik hazırlığa dayalı bir tasarının tartışılmasından ziyade, yeni bir tasarı hazırlanması şeklinde ele alındığı görülmektedir. Görüştüğümüz tasarının zihnî ve teknik altyapısındaki eksiklikler, tıpkı Türk Ceza Kanununda olduğu gibi, kısa bir süre sonra, bugün, burada görüştüğümüz kanunda değişiklik ihtiyacının ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Halbuki, bu kanun değişikliğiyle "sürdürülebilir çevre" ve "sürdürülebilir kalkınma" kavramları doğrultusunda, evlerden büyük sanayi tesislerine, en küçük işletmelerden belediyelere kadar tüm kurumları ilgilendiren ciddî yükümlülükler ve müeyyideler getirilmektedir. Böylesine köklü değişiklikler getiren bir kanunun, 1994 yılında hazırlanıp 1995 yılında Meclise sunulmuş bir tasarının delik deşik edilmesi suretiyle hazırlanması yerine, günün ihtiyaçları ile ilgili kesimlerle varılan konsensüs doğrultusunda yeni bir çalışma olarak komisyona ve Genel Kurula getirilmesi çok daha doğru olurdu. İşin doğrusu, bu yasanın, çevreye verilen önemden ziyade, Avrupa Birliği uyum sürecinin gereği olarak gündemine alındığı; dolayısıyla, bütüncül bir yaklaşım yerine, yama anlayışıyla hareket edildiği de anlaşılmaktadır.

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı raporunda en dikkati çeken tespitlerden biri de, Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliğinin uygulama sürecinde istenen başarının elde edilemediğinin açıkça belirtilmesidir. Aynı bölgede yer alan aynı işleve sahip kuruluşların her birinden ayrı ayrı çevresel etki değerlendirme raporu istenmesi, yatırımları ilave külfetlere sokmakta ve zaman kayıplarına yol açmaktadır. Kimi durumda yatırımcı ile vatandaşı karşı karşıya getiren, kimi durumda yatırımların bir yıla varan sürelerde gecikmesine yol açan bu soruna mutlaka bir çözüm getirilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Benim tespitim, görüşmekte olduğumuz bu yasa, ÇED raporu alınması safhasındaki bürokratik işlemlerin istenilen seviyeye indirilmesini sağlama kabiliyetinden yoksundur. Bu kanun, genel olarak, elbette, Türkiye için bir ihtiyacı karşılamaktadır. Diğer bir konu gibi, çevre yönetimi alanında, kamu kurumları arasında görev, yetki ve sorumluluk karmaşası bulunduğu bilinmektedir. Görüşmekte olduğumuz Çevre Kanunu Tasarısı bu karmaşayı kısmen azaltacak hükümlere de sahiptir. Ancak, Çevre ve Orman Bakanlığının, yasadaki hükümleri hayata geçirecek insan kaynağına ve teknik altyapıya sahip olduğunu söyleyebilmek de, maalesef, güçtür. Kanunda öngörülen uzman yardımcılarının alınması, yetiştirilmesi ve gerçek anlamda çevre uzmanı olarak işlev görebilmeleri için uzun yıllar geçmesi gerekmektedir. Oysa, uygulama, kanun çıkar çıkmaz başlayacaktır. Üstelik, Bakanlığın mevcut personelinin özlük haklarını düzelterek daha verimli çalışmalarını sağlayacak madde komisyonda tasarı metninden çıkarılmıştır.

Kanunların, ihtiyacı karşılayacak şekilde yapılmasının yanı sıra, bu kanunları uygulayacak yeterli personelin gerekliliği ve denetim mekanizmalarının varlığı da en az kanunların kendisi kadar önemlidir. Hâlâ yürürlükte bulunan 2872 sayılı Çevre Yasasının tüm caydırıcılık ve ceza maddelerinin tam olarak uygulandığını iddia etmemiz mümkün değildir.

Kanunların caydırıcılık etkisinin olabilmesi için hükümetlerin gerekli iradeyi ve hassasiyeti göstermelerinin yanı sıra, gerekli uygulama ve kontrol mekanizmalarının varlığı ve vatandaşların, kanunun uygulanması hususunda yardımcı olma bilincinin varlığı da gerekmektedir. Çevreyi kirletici faaliyetlerin gizliden, hiçbir kimseye görünmeden yapılması imkânsızdır. Bu sebeple, çevre bilinci gelişmiş bir toplumdan daha etkin bir kontrol mekanizmasının varlığı söz konusu olamaz. Çevre kirliliği konusunda herhangi bir insanın, bana dokunmayan yılan bin yaşasın deme imkânı yoktur. Çünkü, bu yılanın dokunmayacağı kimse yoktur.

Diğer taraftan, vatandaşın ihbarda bulunma mekanizmalarının kolay, ulaşılabilir olması ve ihbar edenin kesin olarak gizli kalabilmesinin mekanizmalarını kurmak gerekir.

Son dönemlerde gündeme gelen varil olayında, varillerin herkesin gözü önünde toprağa gömülmüş olma gerçeği, bizleri derinden düşündürmesi gereken bir vakıadır.

Tasarıda, televizyonlarda ve radyolarda çevre bilincinin geliştirilmesine yönelik olarak programlara yer verilmesi amir hükmü getirilmektedir. Bu programların sürelerinin alt limiti, televizyonlar için ayda en az iki saat, radyolar için yarım saat olarak belirlenmiştir. Bu sürelerin yeterli olduğunu söylemek, maalesef, mümkün değildir. Ayrıca, bu programların içeriğinin ve formatının konuyla ilgili kamu ve sivil toplum üyelerinden oluşacak bir uzman ekip tarafından yönlendirilmesi, kanımca, uygun olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bir diğer dikkat çekici konu, tasarının Genel Kurula kadar geliş aşamasındaki özensizliklerin, kanunun, tanımlar, cezalar ve yükümlülükler ağırlıklı bir metin haline dönüşmesine yol açmıştır. Özellikle yükümlülükler bölümü, belediyeler, organize sanayi bölgeleri, sanayi kuruluşları ve yerleşim birimleri için on milyarlarca YTL'lik yatırım yapılmasını da gerektirmektedir. Bu yatırımlar için birbuçuk yıl ile altı yıl arası süreler verilmektedir. Verilen sürede söz konusu tesislerin kurulmaması halinde, 10 000 YTL ile 50 000 YTL arasında değişen cezalar öngörülmektedir.

Ülkemizdeki 3 225 belediyeden 44'ünde fiziksel, 65'inde biyolojik, 3 tanesinde ileri arıtma olmak üzere, toplam 112'sinde arıtma tesisinin mevcut olduğu, kanalizasyona sahip belediye sayısının sadece 1 879 olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, sorunun derinliği ve gerekli malî kaynağın büyüklüğü de çok daha iyi anlaşılabilir.

Kanalizasyona ve arıtma tesisine sahip olmayan belediyelerin çoğunluğunun küçük yerleşim birimleri olması, sorunu ortadan kaldıran veya meşrulaştıran bir husus değildir. Özellikle turistik bölgelerde ve kıyı kesimlerinde, küçük de olsa, yerleşim birimlerinin kanalizasyon ve arıtma tesisine sahip olmalarının önemi açıktır.

Organize sanayi bölgelerinde de durum çok parlak değildir. Ülkemizde, 59 organize sanayi bölgesinden sadece 17 tanesinin arıtma tesisi işletmededir, 9 organize sanayi bölgesi atıklarını belediye arıtmasına bağlamıştır, 18 tanesinin arıtma tesisi de proje ve inşaat aşamasındadır, 15 organize sanayi bölgesinde ise, arıtma tesisiyle ilgili hiçbir çalışma, maalesef, yoktur.

Diğer atıklar konusunda da durum aşağı yukarı aynıdır. Evsel atıkların üçte 2'si vahşi depolama denilen yöntemle muhafaza edilmektedir; yani, bu atıklar, toplanıp herhangi bir işleme tabi tutulmaksızın doğaya bırakılmaktadır.

Endüstri kaynaklı atık suların da yüzde 70'i doğaya salınmaktadır. Görüldüğü gibi, kanun teklifinin geçici 4 üncü maddesinde ifade edilen atık su arıtma ve evsel nitelikli katı atık bertaraf tesisi kurma zorunluluğu, üstesinden öyle kolayca gelinebilecek bir husus değildir. Buradaki hedeflere ulaşabilmesi için yılda en az 7-8 milyar avroluk yatırım yapılması gerekmektedir.

Belediyelere ve diğer kuruluşlara atık su arıtma ve katı atık bertaraf tesisi kurma zorunluluğu getirilirken, bunun finansmanına ilişkin herhangi bir düzenleme, maalesef, yoktur. İşçisine, memuruna maaş veremeyen belediyelerin veya üyelerinin temel altyapı ihtiyaçlarını dahi karşılayamayan sanayi bölgelerinin nasıl atık su arıtma ve katı atık bertaraf tesisi kuracakları da meçhuldür.

Aynı şekilde, Bakanlığın, bu projeler için hangi kaynaktan krediyle kaynak vereceği de belirsizdir. Mevcut finansman kaynaklarıyla ihtiyaç duyulan finansman arasında fevkalade büyük uçurumlar vardır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri kâğıt üzerinde alınan kararlar ile uygulama arasında ortaya çıkan farklılıklardır; tıpkı burada olduğu gibi. Kurumlara güçlerinin çok üzerinde yatırım yapma zorunluluğu getiren kararlar alıyoruz; ancak, bunun kaynağını göstermiyoruz. Dolayısıyla, bu tasarıda öngörülen cezalar, bir süre sonra, merkezî idarenin belediyeler ve sanayi kuruluşları üzerinde bir baskı aracı olmanın ötesinde hiçbir anlam taşımayacaktır. İşin içine kayırmacılık girecek, işin içine partizanlık girecek, işin içine başka şeyler girecek, kanunda öngörülen amaç hâsıl olmayacak; ama, zor şartlar altında hizmet vermenin, üretim yapmanın mücadelesini verenler mecburen bu sıkıntıyı da sırtlayacaklardır.

Esasen, bu kanunun birçok maddesine ilişkin uygulanabilirlik sorunu komisyonlardaki görüşmeler sırasında dile getirilmiştir. Bu yöndeki itirazlar çok fazla dikkate alınmamış ve işin nereye kadar gidebileceği, uygulamaya bırakılmıştır. Örneğin, kanunla Yüksek Çevre Kurulu öngörülüyor. Kurulun, yılda en az bir defa, Başbakan veya Çevre ve Orman Bakanının başkanlığında toplanacağı belirtiliyor, bu Kurulun görevleri sayılıyor.

Bilindiği gibi, ülkemizde bunun benzeri çok sayıda kurul vardır. Bu kurullardan birkaç tanesi hariç hiçbiri gerçek anlamda etkinliğe, sorun çözücü, yol açıcı vasfa sahip değildir. Yüksek Çevre Kurulunun da, istişarî, bağlayıcı karar alma zorunluluğu olmaması sebebiyle, etkin olma ihtimali zayıf bir yapı olarak doğma ihtimali oldukça yüksektir.

Konutlar için öngörülen kirlilik cezalarının uygulanmasında da ciddî sıkıntılar yaşanacağı açıktır. Konutlara yol açacakları kirlilikten dolayı kesileceği belirtilen 150 ile 600 YTL arasındaki cezalar, altyapısı sağlıklı kurulmamış yerler ile dağınık yerleşim birimlerinde kamu kuruluşları ile vatandaşı karşı karşıya getirecektir. Bu hükmün de bir süre sonra uygulanamaz hale gelmesi, maalesef, kaçınılmaz olacaktır.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Kanun tasarısının sadece uluslararası mevzuata uyum açısından değil, uygulanabilirlik açısından da gözden geçirilmesinde fayda gördüğümüzü belirtmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının önemine binaen Anavatan Partisi olarak kapsamlı bir çalışma yapmış olmamıza rağmen, İktidar Partisinin oylarıyla yasa tasarısının temel yasa olarak görüşülme kararı alınmış olması, katkılarımızı istediğimiz oranda sağlama imkânımızı, maalesef, kaldırmıştır. Böylesine önemli bir yasanın hazırlık aşamasındaki dağınıklığın, Genel Kurulda detaylı bir görüşme çalışmasıyla düzeltilmesi, kanımca, uygun olacaktı, maalesef, bu imkân da mümkün olamamıştır.

Kanunun, milletimize ve gelecek nesillerimize hayırlı olması dileklerimle, Yüce Heyetinize en derin saygılarımı arz ederim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gaydalı.

Gruplar adına üçüncü söz isteği, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Boztaş'ın.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET BOZTAŞ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmek adına söz almış bulunuyorum; sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı, özellikle de çevre duyarlılığı taşıyan bütün vatandaşlarımızı en içten duygularla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar buradan birçok yasa geçti, her birisi toplumun değişik kesimlerini ilgilendiriyor olmakla beraber, Çevre Kanunu, bütün toplum kesimini, bütün insanlığı ve aynı zamanda, canlılar âlemini de ilgilendiriyor; sadece bugünü değil, geleceği de ilgilendiriyor; sadece bugün yaşayan insanları değil, gelecekte yaşayacak olan insanları, yeni doğan çocuklarımızı da, gelecekte doğacak çocuklarımızı da ilgilendiren bir kanun tasarısı. Hal böyleyken, bu kanunun görüşülmesi aşamasında, şu sıraların, AKP sıralarının dolu olması gerekirdi.

Geçtiğimiz perşembe günü, bizim tavır koymamız nedeniyle "bu, temel yasa hükmündedir" deyip, Parlamentoda tartışılmasını engelledikleri, yine, muhalefetin katkı sunmasının engellendiği, halkın doğruları bilme hakkının engellendiği bir süreçte, Cumhuriyet Halk Partisi, tavır koyarak, biz bu yanlış duruşun bir parçası olmayız noktasında bir tavır sergilemiş ve salonu terk etmiştik. Ertesi gün, gazeteleri açtık, baktık, Sayın Bakanın, Milliyet Gazetesinde, çaresizliğini gösteren bir fotoğrafı var. Sayın Bakan, bunun arkasına sığınırcasına, sanki, cidden çevre kanunu, çevreyi kapsayan, çevre felsefesini içeren bir kanun çıkarmak istiyormuş da, Parlamentodaki çoğunluğu sağlayamadığı için çıkaramıyormuş gibi bir görüntü vererek "ben kitap yazsaydım derdimi anlatamazdım" diyor.

Sayın Bakanım, az sonra, sizinle ilgili, çevreyle ilgili uygulamalarınızı, burada, tekrar tekrar paylaşacağız. Gerçekten çevre kanunu olması anlamında ciddî bir çalışma götürülmemiştir. Mevcut yasadan biraz daha iyi bir yasa olabilir; cezaların artırılması, tanımların, yeni tanımların getirilmiş olması, yasayı, mevcut yasayı kısmen güncelleştirmiş olabilir; ama, çevre mantığı içerisinde düzenlenen bir yasa değildir. Dolayısıyla, Sayın Bakanımızın o görüntüsü, sadece, burada salonların boş kalmasının getirdiği bir üzüntü olabilir; ama, gerçek anlamda çevre kanununu çıkaramadığı için bir üzüntü değildir. Bunu neye göre değerlendiriyorum?

Çok değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı, yaklaşık üç yıl önce komisyonlara geldi, acilen çıkması gereken bir yasa olarak değerlendirildi, komisyon toplandı, belli bir aşamaya kadar gelindi. Nereden talimat geliyor, nereden telkin geliyor bilemiyorum, ama, belli bir müddet sonra görüşme askıya alındı.

Çok değerli arkadaşlar, komisyondaki çalışan arkadaşlarımız, gerek alt komisyonda gerek asıl komisyon başkanlığında bulunan arkadaşlarımız, iyi niyetle, bu komisyonun çalışmalarını sürdürdü; fakat, onların da üzerinde olan bir irade, bu yasanın, ne hikmetse, bir türlü, Parlamentoya gelmesini istemedi; engellendi.

Yine, komisyonun görevi Parlamentoyu temsilen sürdürülüyor idi. Parlamento adına, yasama adına görevini sürdüren komisyon, belli bir müddet çalışmasını sürdürdü. Bir maddenin görüşmesi sırasında -Sayın Bakan da vardı- Bakan ile Sayın Komisyon Başkanı, belli bir konuda ters düştüler. Komisyon Başkanımızın -daha çevreci bir yaklaşım sergileyerek- bir önerisi komisyonda görüşüldü. Sayın Bakanın karşı çıkmasına rağmen, bu görüş oylamaya sunuldu, öneri oylamaya sunuldu; komisyon, Komisyon Başkanının önerisini kabul etti. Rutin çalışmamız sona erdi. Bu rutin çalışmanın neticesinde, bir başka gün toplanmak üzere, toplantıya ara verildi.

Bizim, Yasama Meclisine olan saygımız, parlamenter sisteme olan saygımız gereğince içimize sindirmemiz mümkün olmayan bir görüntüyle, bir gün, Sayın Bakanın yurt dışında olduğunu fırsat bilerek, Meclis…

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Komisyon Başkanının…

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Pardon.

…Komisyon Başkanının yurt dışında olduğu bir zamanda -komisyonu toplantıya çağırmak Komisyon Başkanının görevi iken- Başkanvekili, Sayın Bakanın isteği üzerine, Komisyonu toplantıya çağırıyor.

Bu, alışılmış, görülmüş bir durum değildir. Bir bakıma, Komisyon Başkanı by-pass edilerek, Bakanın isteği doğrultusunda bir komisyon şekillenmesi gerçekleştiriliyor. O zaman da "bu yanlışın bir parçası olamayız" demiştik; hukuk devletine olan saygımız gereği, parlamenter sisteme olan saygımız gereği, yasamanın, yürütmenin emrine girmesini içimize sindiremeyeceğimizi söyleyerek tavır koymuş, komisyon çalışmalarına katılmamıştık. O komisyon çalışmalarına katılmadığımız süre içerisinde, Sayın Bakanın isteği doğrultusunda, bu yasa -komisyonun tasarıyı görüşmesi- bitirilmiştir.

Bunu bilgilerinize neden sunuyorum: Bu bir yönetme üslubudur. Bugün, buraya, temel kanun niteliğinde, böylesine önemli, hem bugünü hem yarını, bütün insanlığı, bütün canlıları ilgilendiren bir kanun tasarısı görüşülürken, madde madde tartışılması gereken, her arkadaşımızın bilgisinden, birikiminden, tecrübesinden istifade edilmesi gereken bir ortamda, bir kaptıkaçtı mantığıyla, bir yasa Parlamentodan çıkartılmaya çalışılıyor.

Değerli arkadaşlar, böyle bir olayı, hukuk devleti anlayışıyla bağdaştırmamız mümkün değil; demokrasi mantığıyla, parlamenter demokrasi mantığıyla bağdaştırmamız mümkün değil. AKP'li arkadaşlarımıza zaman zaman sorduğumuzda, bu kürsüye gelen her arkadaşımız diyor ki "biz, halktan yetki aldık, sayısal anlamda çoğunluğumuz var."

Demokrasi bu değildir değerli arkadaşlar. Demokrasinin içini boşaltır, sadece demokrasiyi bir rakama indirirseniz, sayılar düzeyine indirirseniz, bu, demokrasi anlayışımıza, parlamenter sistemimize verilebilecek en büyük zarardır diye düşünürüm. Bu, olsa olsa -demokrasiyi bu şekilde yorumlamak- çoğunluğun tahakkümünü doğurur. Bir bakıma, uzun…

MEHMET SARI (Osmaniye) - Sizden başka…

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - İzin verir misiniz...

Bir bakıma, bu, çoğunluk diktasına doğru Türkiye'yi götürür ki, parlamenter sistem de bundan zarar görür; hukuk devletinin değerlerini korumaya çalışan herkesi üzeceği gibi, bizi de üzecektir.

MEHMET SARI (Osmaniye) - Bırak bunları!

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım…

Sizler, ancak, zannediyorum -orada varlık sebebiniz- bir milletvekili sıfatınızla orada oturmayı, sadece buradaki insanların konsantrasyonunu bozmak olarak algılıyorsunuz. Yasaların çıkması konusunda katkı sunarsanız, müspet katkı sunarsanız, herkes gibi biz de size saygı duyarız… İzin verin. Lütfen…

BAŞKAN - Sayın Boztaş, siz, Genel Kurula hitap edin.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Kim ne dedi?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, siz de, lütfen, hatibe müdahale etmeyin.

NAİL KAMACI (Antalya) - Olar da laf atmasınlar.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Ne ilgisi var canım?! Kim ne dedi?!

NAİL KAMACI (Antalya) - Atıyorsunuz işte!..

BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap edin efendim.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım…

NAİL KAMACI (Antalya) - Yasayı çıkarmaya uğraşıyorsunuz; bırakın çıksın.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Siz, Çevre Yasası çıkmasın istiyorsunuz.

NAİL KAMACI (Antalya) - Ona bile tahammülünüz yok yahu!

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Arkadaşlar, böyle bir usul yok.

NAİL KAMACI (Antalya) - Bu usulü onlar başlattılar.

BAŞKAN - Aynı şeyi söylüyorum ben de, herkese aynı şeyi söylüyorum.

NAİL KAMACI (Antalya) - Yani, olmaz… Başlattılar…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Boztaş.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Siz bize bakarak konuşun, onları boş verin.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Bir an, değerli arkadaşlarım, oturup düşünüyorsunuz: Böylesine önemli bir yasanın, kaptı kaçtı mantığı içerisinde Parlamentodan geçiriliyor olmasının mantığı ne olabilir? Böyle bir uygulamanın gereği ne olabilir? İki şey aklıma geliyor: Birisi, AKP Grubunun, bu anlamda, demokrasi anlamında, bir sıkıntısı var demektir. İkincisi de, bu yasanın görüşülmesi sırasında, tasarının görüşülmesi sırasında, her maddesinde, AKP'nin çevreye bakışının sorgulanacağı, üç yıllık süre içerisinde AKP'nin çevreye ilişkin uygulamalarının buradan deşifre edileceği, hükümetin, çevreyi korumaktan daha ziyade, çevreyi kirletenlerin yanında tavır aldığı gerçeğinin burada görülmesi istenmemiştir.

Sayın Bakanın görevde bulunduğu süre içerisinde yaptığı yanlış uygulamalar, medyanın önüne çıktığında ayrı, televizyonların karşısına çıktığında ayrı, ama, yönetmelik çıkarırken ayrı, icranın başında ayrı bir görüntü vermesinin, buradan gösterilmesi istenmemiştir. Yani, AKP'nin çevreci olmayan yüzünün buradan deşifre edilmesi istenmemiştir. Bu gerçeklerin altını çizme ihtiyacını özellikle hissettim.

Şimdi, Türkiye açısından baktığımızda değerli arkadaşlar, her geçen gün, çevreye dayalı hastalıklarda giderek artışlar söz konusu olmaya başlamış. İşte, Dilovası'nda, işte Karadeniz Bölgesinde, kanser vakaları hızla artar hale gelmiş. Bunlar, o bölgenin hassasiyeti anlamında, sadece kamuoyuna yansıyan kısmı. Türkiye'nin neresinden bir ölüm haberi alırsak alalım, 10 kişi ölmüş diye duysak, 8'ini sorsak, 8'i kanserden ölüyor.

Hem ülkenin içinde bulunduğu sağlık sorunları bu kadar devasa boyutlara ulaşmışken, aynı zamanda, dünyanın içinde bulunduğu koşullara bakıyorsunuz, bir taraftan küresel ısınma, diğer taraftan iklim değişiklikleri ve yaşam alanlarımızın, havanın, suyun ve toprağın giderek daha çok kirlendiği bir ortamda, bilim adamları, yakın gelecekte Türkiye'nin ve dünyanın yaşanamaz bir noktaya sürükleneceğini bas bas bağırıyor, bu konuda önlem alınması gerektiğini söylüyor. Böyle bir süreçte bu tasarıyı görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir süreçte böylesine talihsiz bir şekilde bu yasayı görüşmek zorunda kalmak gerçekten bizleri üzüyor; ama, buna rağmen, yine de, belli hususları sizlerle paylaşmak isterim.

Yakın zamanda ortaya çıkan bu variller olayı gündemin sıcak konusu. Bu variller olayı ortaya çıkınca Sayın Bakanın birkaç kez konuşmasına tanık olduk. Hadi, medya marifetiyle bu yansıtılırken yanlış yansıtılmış olabilir diye düşünebiliriz. Sayın Bakan buraya çıktı, burada, Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Salih Gün'ün açıklamalarına yanıt vermek adına buraya çıktığında açıklamalarından birkaç bölüm okuyorum sizlere: "Türkiye, biraz, dünyadaki gelişmeleri, ne yazık ki, oldukça geriden takip ediyor. Bunun bedelini de havamızı, suyumuzu, toprağımızı kirleterek ödüyoruz maalesef." Bunu kim söylüyor; muhalefet sıralarındaki bir milletvekili değil, sokaktaki üçüncü kişi değil, bunu söyleyen Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin çevreden sorumlu bakanı, Çevre Bakanı.

Dert yanma makamında mısınız Sayın Bakan, çözüm üretme makamında mısınız?! Bizimle aynı duyguları paylaşıyorsanız, icranın başındasınız, yetkilerinizi kullanın bu sıkıntıları çözün; ama, çözemezsiniz. Çözemezsiniz; çünkü, çevreyle ilgili bir sorununuz yok. Sizin kafanızın arkasında başka bir gerçek var; onu, buradan, yine sizlere söyleyeceğim.

Bir başka bölümünde, bu varillerin ortaya çıkmasından sonra, Türk Ceza Kanunundaki 181 ve 182 nci maddeler gündeme geliyor. Buna ilişkin de, Sayın Bakan "olay yargıya intikal etti; şimdi, yargı süreci, Türk Ceza Kanununun 181 nci maddesine göre, beş yıldan az olmamak üzere, hapis cezası da var bu işin içerisinde" diyor.

Değerli arkadaşlarım, beş yıldan az olmamak üzere… Türk Ceza Kanununu, hepimiz, burada gördük, oylamasına katıldık, tartışmalarına katıldık. Bir bakan, böylesine gerçekleri çarpıtarak, kamuoyunu yanıltabilir mi?! Kendi, Meclisteki arkadaşını, arkadaşlarını, milletvekillerini yanıltabilir mi?! Yanıltabilirse, yanıltırsa eğer, bunu, bakan sorumluluğuyla bağdaşır bulmamız mümkün mü?!

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bunlar, bizi, derinden yaralayan olaylardır.

Yine, Sayın Bakan diyor ki: "Kamuoyu, bize, bu olayda, sonuna kadar destek vermiştir. Basın, bize, sonuna kadar destek vermiştir. Basın, buradaki olayın aydınlatılması noktasında, bize yardımcı olmuştur. Ben, basınımızın bütün organlarına teşekkür ediyorum."

Değerli arkadaşlar, bizler de, basınımıza ve kamuoyuna gerçekten teşekkür ediyoruz. Bizler bu teşekkürü yaparız da, Sayın Bakan, vatandaş, kamuoyu, gazeteler, medya mensupları, sizin önünüzde gidiyorsa, sizin, o makamda bulunma gerekçeniz nedir?! Olayları arkadan takip ediyor olmanız, sizi üzmüyor mu?! Bizi üzüyor. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bir bakanının medyanın arkasında kalmış olması, kamuoyunun arkasında kalmış olması, bizi derinden yaralıyor. Bu, sadece sizin sıkıntınız değil; bu, Parlamentonun sıkıntısı haline gelmeye başlamıştır, ki, bu, hepimizi üzer.

Yine, Sayın Bakan bu varillerle ilgili söylemeyi sürdürüyor "suç, dünyanın gelişmiş bir ülkesinde işlenmiş olsaydı öyle zannediyorum ki, buna… Öyle, zanla konuşmayayım da, yani, kesin olarak ifade etmek, burada, elbette ki, boynumuzun borcudur. Bununla alakalı milyon dolarlık cezalar söz konusu olurdu, bununla alakalı kamuoyunda teşhir söz konusu olurdu."

Sayın Bakan, doğru söylüyorsunuz. Böyle bir şey dünyada olsa, belki, böyle devasa cezalarla karşılaşabilirsiniz. Peki, çağdaş ülkelerde, bir ülkenin çevreden sorumlu bakanı böyle bir olayla karşılaşsa, o bakan ne yapması gerekir Sayın Bakan?

CANAN ARITMAN (İzmir) - İstifa etmesi gerekir, istifa…

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Sadece olayların arkasına takılıp gider mi, yoksa "bu çevre felaketlerinden, asıl sorumluluk makamında bulunan benim, bunun gereğini yaparım" mı der. Bunu da, sizlerin takdirine sunuyorum.

"Türkiye'ye teşhir edilecek. Bunu herkesin bilmesi lazım; yani, kimseyi korumak, kimseyi kollamak gibi bir niyetimiz yok, olması da söz konusu olamaz." Bu, Sayın Bakanımızın açıklamaları. Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımızın konuşmaları bu kadar ciddî sıkıntılar içermektedir.

Ancak, sadece, bugün, bu tasarının görüşülmesi sırasında, asıl sıkıntının, asıl sorunun çok daha önceden başladığını görmek mümkün.

Bugün bir yasa çıkartacağız. En iyi yasa, uygulanan yasadır. Mevcut, yürürlükte bulunan kanunla bile alınabilecek birçok önlem varken, bu önlemler alınmamıştır. Alınmamıştır; çevreci bir duruş yoktur, çevreci bir anlayış yoktur, onun arkasında duracak bir bakan yoktur.

Değerli arkadaşlarım -zamanımın az kaldığını görerek fazla da uzatmak istemiyorum- bir hususun altını özellikle çizme ihtiyacını duyuyorum. Sayın Bakanın bir konuşmasını, sizlerle, yine, paylaşacağım.

Bu kanunun, tasarının belli bir aşamasından sonra iki kişinin diyaloğu… Üretici Birliği Genel Koordinatörü, Türkiye Mermer, Doğal Taş ve Makine Üreticileri Birliği Genel Koordinatörünün bir yaklaşımı var vatandaşın dava açma hakkıyla ilgili bir konuda "Sayın Bakan, değerli komisyon üyelerimiz; bu kanunu, biz, reel sektör için, sanayici için çıkarıyorsak…" Bakın, hangi kanundan bahsediyoruz; Çevre Kanunundan. Çevre Kanununu, bir arkadaşımız nasıl değerlendiriyor: "Biz, bu kanunu, reel sektör için, sanayici için çıkarıyorsak, sanayiciyi de korumak durumundayız." Bunu kim söylüyor; sanayici. Kime; Sayın Bakana söylüyor. Peki, Sayın Bakanımızın, böyle bir konuşma karşısında nasıl bir tepki vermesini beklersiniz?

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Çevreci bir tepki vermesini…

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - "Değerli arkadaşım, yanılıyorsun; biz, sanayi alanını düzenleyen değil -sanayi kanunu çıkarmıyoruz- burada, biz, çevre kanunu çıkarıyoruz. Çevre Kanununu çıkaracağız ki, sanayi de çevreye uygun üretim yapacak…"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - "… kuruluşlar, çevreye daha saygılı olacak" demesini beklersiniz. Fakat, Sayın Bakan tam tersini söylüyor. Belli bir noktadan sonra diyor ki "ancak, burada 'yargı yolu' dediniz mi iş değişiyor. Bakın 'yargı' dediniz mi iş değişti. Türkiye'de kimseye taş koydurmazlar. Ben de katılıyorum, hiçbir yerde bir maden araması yapamazsınız; hiçbir yerde hafriyat yapamazsınız; hiçbir yerde sanayiyle alakalı, turizmle alakalı bir tek adım atmak mümkün değildir. Ancak, burada, 'mağdur olan taraf' derseniz iş değişir" diyor.

Benim asıl gelmek istediğim bir başka nokta var; Sayın Bakanın çevrecilere bakışı: "Her gün sabahleyin saat 7'de, spora gider gibi, sadece işi bu olan insanlar var. Bunu takip edip ve bunu hayatının tek meşgalesi edinmiş insanlara çok önemli bir fırsat verilmiş olur ki, ülkemizin sanayileşmesi ve kalkınması yönünde, ben, bunu mahzurlu görüyorum." Yargıya başvurma hakkının sadece ve sadece zarar görenle sınırlı tutulabilir anlamında yaklaşımlar sergiliyor. Böylesi bir yaklaşım sergileyen Bakanın çevre ruhunu taşıyacak bir kanun çıkarmasını beklemek mümkün değildir.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, biz buna, bu kanuna, hiç değilse, mevcut, uygulanmakta olan kanundan bir adım daha ileride olması nedeniyle olumlu yaklaşabiliriz; ancak, maddelerin görüşülmesi sırasında katkımızı çok daha üst düzeyde sunabilecek iken, bu hakkımız da elimizden alınmıştır. Kamuoyunun bunu bilmesini özellikle istedim.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Boztaş.

(CHP Grubu milletvekilleri Genel Kurul Salonunu terk ettiler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Hükümet adına söz talebi var.

AHMET YENİ (Samsun) - Arkadaşlar niye kaçıyorsunuz?! Sayın Bakanı dinleyin...

BAŞKAN - Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Osman Pepe, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre Kanunuyla alakalı olarak değerli grup sözcülerini dinledikten sonra, Hükümet olarak, Bakanlık olarak bu konuya bakışımızı, Çevre Kanunuyla alakalı olarak kamuoyunun hassasiyetlerini karşılama noktasında yapılan çalışmaları, siz değerli milletvekilleriyle ve kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, çevreyle alakalı, elbette ki, herkesin kendince söyleyeceği en az birkaç sözü vardır; çünkü, hepimiz, çevre diye tarif edilen olgunun ayrılmaz birer parçasıyız. Ama, dünyadaki, çevreyle alakalı tanımları, çevreyle alakalı yapılan çalışmaları ve ülkemizdeki bu süreçte yapılan çalışmaları, zannediyorum, burada, hepimiz farklı farklı pencerelerden, farklı farklı boyutlarıyla ifade ederken, bazen, işin gerçeğinden daha ziyade, belki popülizmini yaparak, bu kürsüden söz söylemek, aslında, doğru bir iş olmasa gerektir.

Değerli arkadaşlar, Çevre ve Orman Bakanlığı birleştirildiğinde, Bakanlığın kuruluş kanununun, ana komisyon olan Plan ve Bütçe Komisyonunda müzakeresi esnasında, Anamuhalefet Partisi milletvekilleri, Türkiye'deki çevrenin güme gittiğini, çevre diye bir bakanlığın bundan sonra söz konusu olamayacağını söylemişlerdi; ama, Çevre Bakanlığı ile Orman Bakanlığı bir araya geldiğinde, Çevre Bakanlığının o günkü bütçesi sadece 47 trilyondu. Çevre Bakanlığının, o günkü şartlar içerisinde, günlük zarurî ihtiyaçlarının dışında herhangi bir adım atacak ne kaynağı ne de mecali vardı. Çevre ve Orman Bakanlığının bir araya gelmesinden sonra, Bakanlık, hem fizikî olarak hem de inisiyatif alanını genişletmiş olması açısından, birtakım maddî imkânlarını iyileştirmiş olması açısından da, gerçekten önemli kazanımlar elde etmiştir.

Çevre Kanunu, bu Parlamentonun gündemine -on yılı aşkın sürede burada ben milletvekilliği yapıyorum- on yılı aşkın süredir gelir ve görüşülemeden, kadük olarak bir başka döneme kalırdı. Tabiî, bu süreçte, çevreyle alakalı, Çevre Kanunuyla alakalı onlarca şey bu kürsüden ifade edilmiştir.

Çevre Kanunu, bizim Bakanlığımızda, bizim dönemimizde gündeme geldiğinde, tabiî, son derece şümullü ve dünyadaki çevreyle alakalı gelişmeler, ülkemizdeki gelişmeler son derece kompleks olması münasebetiyle, bu kanunun müzakere sistematiğinde daha hassas hareket etmemiz gerektiğini, bu konuda, sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının görüş ve düşüncelerini azamî şekilde alalım ve değerlendirelim diye düşünüldüğünden, komisyonun gündeminde birbuçuk yıldan daha fazla tartışılmıştır, enine boyuna müzakere edilmiştir. Bütün sivil toplum kuruluşlarının, bütün meslek kuruluşlarının sözcüleri, avukatları, başkanları katılarak, görüş ve düşüncelerini orada ifade etmişlerdir. Anamuhalefet Partisinin komisyondaki milletvekilleri de, temsilcileri de görüşlerini ifade etmişlerdir.

Şimdi, burada, Anamuhalefet Partisinin değerli grup başkanvekilleri ve milletvekilleri, milletin kürsüsüne çıkıp da, efendim, bunu, siz, temel kanun olarak getirmeseydiniz, normal prosedürde getirseydiniz de, biz, çıksaydık, burada, her madde üzerinde konuşsaydık…

Peki, sayın sözcü, senin milletvekillerin, bu alt komisyonda ve ana komisyonda aylarca görüşülürken, tartışılırken, partinizin görüşlerini, lütfedip, kerem edip de orada ifade etseydiler ya! "Bir komisyon kuralım şimdi" diyor. Ne demek; yani, bu Mecliste böyle bir teamül var mı?

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Gıyaba konuşmayın Sayın Bakan!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bu Mecliste ihtisas komisyonları var, bu ihtisas komisyonlarının alt komisyonları var; bir kanun gelir, ana komisyonda, eğer, müzakere edildiğinde, daha şümullü olarak, geniş katılımlı olarak, sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının sözcüleri gelsinler, azamî mutabakat sağlansın, demokratik katılım sağlansın, destekler sağlansın diye arzu edilirse, bunun çözüm yolu alt komisyondur. Bu kanun alt komisyona gitti, alt komisyonda aylarca tartışıldı.

Bakın, sivil toplum kuruluşlarından sadece bir tanesinin burada temsilcileri var. Hani, bu sivil toplum kuruluşları?! Biz, onlarla birlikte, defalarca bir araya geldik. En son 20'den daha fazla sivil toplum kuruluşu, çevreyle alakalı sivil toplum kuruluşuyla, o başkanlarla, onların yöneticileriyle İstanbul'da bir araya geldik. Defalarca görüşlerini istedik.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu kanun, eğer olağan şekilde buraya gelseydi, birkaç ay sürerdi; çünkü, Anamuhalefetin, ben, Grup Başkanvekillerine, sözcülerine, değerli arkadaşlarımıza -doğrudur; Sayın Anadol da bizimle geldi, görüştü, etti diyor- defalarca gittim, dedim ki yahu, Sayın Grup Başkanvekilleri, lütfen, bize destek veriniz. Yani, bu işin ehemmiyetine binaen, ben, bir seneden bu tarafa, kapılarını defalarca çaldım. Tuzla'daki variller, efendim, gündem olduktan sonra, biz bu meseleyi kamuoyuyla paylaşıyor, Cumhuriyet Halk Partisinin sözcülerine gidiyor değiliz ki.

Şimdi, burada konuşan değerli sözcü arkadaşımız, hukukçu bir arkadaşımız. Burada konuşan muhalefet partisinden değerli arkadaşlarımızın önemli bir kısmı hukukçu arkadaşlarımız. Bunlar diyorlar ki: "Efendim, bu, Türk Ceza Kanununun 181 ve 182 nci maddeleri ertelenirken, Sayın Bakan bunlara destek verdi." Böyle bir şey söz konusu değil; ama, değerli hukukçulara, değerli sözcülere, şuradan, bu kürsüden şunu hatırlatmak istiyorum: 181 inci maddenin sadece birinci fıkrası ertelenmiş, 182 inci maddenin sadece birinci fıkrası ertelenmiş. 181'in üçü de duruyor, dördü de duruyor; 182'nin biri ertelenmiş, ikisi duruyor. Yani, buralarda, evet, bu suçu, bu fiili işleyenlerle alakalı hapis cezası öngören fıkralar duruyor. Yani, buradan, kamuoyunu doğru bilgilendirmemiz lazım. Ben bir hukukçu değilim, ben bir mühendisim; ama, bu konuda, işin uzmanlarıyla, Türk Ceza Kanununu hazırlayan uzmanlarla yapmış olduğumuz görüşmelerden, Adalet Bakanlığından almış olduğumuz bilgiler, malumatlardan, bu kanunun bu fiili işleyenlerle alakalı ceza içeren fıkralarının yerinde olduğunu söylüyor.

Değerli milletvekilleri, çevreyle alakalı Türkiye'nin fotoğrafını, onlarca kez, bu kürsüden, sizinle birlikte paylaştım. Belki, söylediklerim kral çıplak manasına geliyordu; ama, onu söylemek de, bakan olarak bana düşmüştü. "Efendim, Sayın Bakan, siz çözüm mahallindesiniz, mevkiindesiniz; niye çözmüyorsunuz?.." Bakın, bununla alakalı bir eylem planını ortaya koyduk biz, Bakanlık olarak. Dedik ki "önümüzdeki süreci yönetecek bir eylem planını hazırladık Bakanlık olarak." Bu eylem planındaki durum şudur: Türkiye, Avrupa Birliğine üye olacak çevre standartlarına gelebilmesi için 30-35 milyar euroluk bir bütçeye, bir harcamaya ihtiyacı var. Bunun yüzde 10-15'ini Avrupa Birliği fonlarından hibe alsanız bile, 30 milyar euro kalır. Bunun üçte 1'ini özel sektörün yapması lazım, üçte 1'ini yerel yönetimlerin yapması lazım, üçte 1'ini de merkezî hükümetin karşılaması lazım. Avrupa Birliği sürecinde bizden önce yürüyüp bu süreci tamamlayan bütün ülkeler, aynı yöntemi uygulamıştır. "Efendim, biz bu rakamları şimdi gerçekleştirebilir miyiz? Bunları yapabilecek, Türkiye'nin şu anda malî durumu, finans durumu buna müsait midir? Belediyelere, efendim, böyle bir yaptırım getirdiğiniz zaman belediyeler bu işin altından kalkabilir mi?! Personelin maaşını ödeyemiyor…" Bakın, belediyelerle alakalı bu kanun şunu getiriyor, diyor ki: "Siz atık su bedeli alıyorsanız, atık su bedelini ancak atık su arıtma tesisinde kullanabilirsiniz; başka yerde kullanamazsınız. Siz, çevre temizlik vergisini alıyorsanız, siz, katı atık düzenleme tesisinde bunu kullanabilirsiniz; başka yerde kullanamazsınız." Peki, nasıl bir program oluşturuyoruz, nasıl bir takvim öneriyoruz bu kanunda; bu kanun, bugünden yarına, elbette ki, Türkiye'nin çevre altyapısını güllük gülistanlık yapacak bir kanun, bir imkân bize getirmiyor. Peki, ne getiriyor; üç ilâ on yıl içerisinde 3 225 belediyenin, organize sanayi bölgelerinin ve münferit faaliyet halindeki sanayi kuruluşlarının iş termin planlarını hazırlaması ve işi tamamlaması için üç ilâ on yıllık bir süreye ihtiyaç var. Niye; çünkü, bu 3 225 belediyenin, doğru, bir kısmı küçük belediyedir; hem de çok önemli bir kısmı küçük belediyelerdir, bu belediyeler, şu andaki imkânlarıyla bu işin üstesinden gelemezler. Onun için, Avrupa Birliği hibe fonlarını, alacak olduğumuz hibelerin çok önemli bir kısmını, biz, bu küçük belediyelerin projelerinin finansmanında kullanmak istiyoruz.

Bir de, bu kanunla şunu getiriyoruz: Kirleten öder. Yani, siz, çevreye bir atık bırakıyorsanız, onu bertaraf etme sorumluluğu sizin üzerinizdedir. Vatandaşlarımızın, elbette ki, bu konuda bilinçlenmeleri sorunun çözümü açısından bizim elimizi kolaylaştıracak, elimizi rahatlatacak çok önemli bir fırsatı bize veriyor.

Değerli milletvekilleri, biz, Hükümet olarak 81 ilin katı atık düzeni depolarının, bertaraf tesislerinin yapımıyla alakalı bir eylem planı başlattık. 2006'nın sonuna kadar, başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere, bu projelerin hayata geçmesini arzu ediyoruz. Bununla alakalı, Bakanlık, kendi imkânlarıyla temin etmiş olduğu hibe kredilerle, İller Bankasının kaynaklarıyla, il özel idaresinin kaynaklarıyla yerel yönetimleri destekliyoruz. Sanayii de destekliyoruz. Biz, sanayiciyi, ülkede yatırım yapan insanları, rakip olarak, düşman olarak göremeyiz ki. Biz, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak -sanayicinin arkasında- bu adamlara nasıl ceza kesebiliriz, bu adamları nasıl mahkûm edebiliriz, bunların sırtını nasıl yere getirebiliriz diye bir uğraş içerisinde olamayız. Bizim mantalitemiz, bunların bizim müttefikimiz olduğu; ülkeye hizmet eden herkesle biz kendimizi müttefik olarak görüyoruz, dost olarak görüyoruz. Yanlış yapan varsa, elbette ki, yanlış yapandan bunun hesabını da sorarız.

Peki, onlara yol göstermek durumundayız, onlara kolay çıkış yollarını, çözüm yollarını teklif etmek durumundayız. Meseleyi ancak bu şekilde çözebiliriz. Yoksa, Türkiye'nin, şu anda, istihdam açısından, üretim açısından sanayicisinin sıkıntıları, darboğazları olduğunu biliyorum; ama, bu sanayicisinin bir kısmının, Tuzla'da görüldüğü gibi, milyarlarca dolarlık cirosu olan ve çok kârlı sektörlerde çalışmasına karşın, birkaç milyon dolarlık yatırımla çözülecek işini çözmeyen, işin kolayına başvurup, bir kamyoncuya, bir hafriyatçıya, bir iş makinesi operatörüne 3-5 bin dolara vererek bu işten kurtulmaya çalışan sanayici ile bu konuyu kendisine dert edinmiş sanayiciyi, gerçekten atıklarını bertaraf etmek için milyonlarca dolarlık yatırım yapan sanayiciyi farklı tutmamız lazım; ikisini aynı kefeye koyamayız. Ama, şimdi, bu kanunda bize yanlış yapana öyle cezalar getiriliyor ki, ceza vermek bizim kanunumuzun ana felsefesini oluşturmamakla birlikte, yanlış yapandan, elbette ki, bunun karşılığını da almamız lazım, kirlettiğinin temizlenmesini, bertaraf bedelini almamız lazım. Sonra, böyle bir şeye, aslında, tevessül edecek bir adamın düşüncesi bile olamayacak. Niye; şimdi, yeni kanunda 3 trilyona kadar ceza getiriyorsunuz. 3 trilyona kadar ceza getirdiğiniz zaman, bu atıkları kamyonların sırtına yükleyip de herhangi bir görünmeyen yere götürüp depolama imkânı olabilir mi, böyle bir düşünce olabilir mi; olamaz.

Anında müdahale etmek, anında kapatma yetkisini de alıyoruz, ceza tatbik etme yetkisini de alıyoruz. Tabiî, burada, denetici kurum ve kuruluşların kapasitesini geliştirmemiz lazım. Bu kanunla, Bakanlığımıza, 500 tane uzman istihdam etme imkânı da geliyor. Elbette ki, biz, Bakanlık olarak, denetim kapasitemizi geliştirirken, ilgili kurumların da kapasitesini geliştirmesi lazım. Bugün belediyelerin, büyükşehir belediyelerinin bu konuyla alakalı pek çoğunun yeterli altyapısı, maalesef, müsait değildir, kadroları yoktur, bu konuyla alakalı işi takip edecek uzmanları yoktur, laboratuvarları yoktur, araçları yoktur, ölçüm istasyonları yoktur vesaire. İşte, bu kanun, bu imkânı, bu fırsatı da getiriyor.

Tabiî, bu kanunla birlikte gelen, getirilen düzenlemeler, onların en enteresanlarından birisi de, değerli milletvekilleri, onlarca kez Türkiye'de gündem olmuş konulardan birisi de, Türkiye'nin denizlerinde belli bir kirlilik oluşturan ve Türkiye'nin muhteşem koylarının bir daha geri dönmemek üzere kaybedilmesine zemin hazırlayan, yaptırmış olduğumuz ölçümlerle de çok hassas koylarda, çok hassas bölgelerde balık çiftliklerinin hemen sahilin yanı başında, birkaç adımlık mesafede kurulduklarının… Şimdi, bu kanunla, hassas bölgelerde, SİT alanlarında, hassas körfezlerde, artık, balık çiftlikleri kurulamayacak.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Mevcutlar ne olacak Sayın Bakanım?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bunu da bu kanunla düzenliyoruz.

Fabrikalara çevre görevlisi mecburiyeti geliyor; yani, yeni istihdamlar değil, eğer, bu konuda fabrikalarda mevcut elemanlarından bu işi çözecek eleman yoksa, evet, çevre mühendisi, kimyager, biyolog gibi çevre mevzuatını bilen, bu formaliteleri bilen, bu takibi yapabilecek, bu izlemeyi yapabilecek insanların, fabrikalarda, sanayi kuruluşlarında olmasını da bu kanun mecburiyet altına alıyor.

Şu andaki yapmış olduğumuz çalışmalarla Türkiye'de tehlikeli atıkların bertarafıyla alakalı, doğru, sadece 1 tane Kocaeli'de bir atık tesisi var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Biz, çimento fabrikalarına ve kireç fabrikalarına da tehlikeli atıkları yakabilmek için lisans verdik. Gerekli emisyon ölçümleri yapıldıktan sonra bu fabrikaların bu atıkları yakmasına imkân tanıdık. Lisanslı firmaların taşıması ve lisans almış olan fabrikaların yakmasının da yolunu açtık. Tabiî, burada yerli ve yabancı özel sektörün de çevre sanayiine, çevre sektörüne yatırım yapmalarının, biz, senelerdir gayreti içerisindeyiz. Yani, İstanbul'da 1'den fazla tesisin, Bursa'da, İzmir'de, İç Anadolu'da, Akdeniz Bölgesinde toplam olarak 7-8 tane, Türkiye'de, acil, tehlikeli atıkların yakılmasıyla alakalı, bertarafıyla alakalı tesisin kurulması şart. Bunlar, elbette ki, şu anda bu çalışmalar sürdürülüyor. Bu çalışmalar sürdürülürken, elbette ki, burada, bu yatırımları kamunun yapmasını değil, özel sektörün yapmasını ve yap-işlet olarak bu işi kendisine iş edinmesini, burada yeni bir sektör olarak önemli bir yatırım imkânının olduğunun altını bir kez daha çizmekte fayda görüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çevreyle alakalı, elbette ki, ÇED sürecinin uzunluğundan biraz önce bir arkadaş bahsetti. Bizim şu andaki ÇED sürecimiz, yüzde 95 oranında Avrupa Birliği standartlarına uygun hale getirilmiştir.

Tabiî, benim, çevreyle alakalı epey söyleyeceklerim var; ama, değerli sözcülere -zamanım da dolduğu için- burada fırsat vermek için sözlerimi toparlarken, siz değerli milletvekillerinin Çevre Kanununa verdiğiniz ve bundan sonra da vereceğiniz desteklerden dolayı teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakana.

Komisyon adına, Malatya Milletvekili Sayın Ahmet Münir Erkal; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre Kanunu, maalesef, ülkemizde çevreyle sıkıntıların yaşandığı bir ortamda gündeme geliyor. Daha önce de dış kaynaklı kirliliklerle ilgili olarak bazı sıkıntıları yaşadık. Bütün bunlar bir bütün olarak ele alındığı zaman ortaya çıkan gerçek şudur: Çevre konusu, siyasetüstü bir yaklaşımla, bir anlayışla ele alınması gereken bütün insanlığın ortak sorunudur.

Bu sorunun oluşmasında ihmal vardır, cehalet vardır, kasıt vardır, rant elde etmek vardır, doymayan egoizm vardır, eğitimsizlik vardır ve bunun gibi birçok parametre, insanın insanca yaşama ortamını yok etmektedir. Hatta, sadece yok etmekle kalmayıp, uzun süreli kalıcı etkiler de bırakabilmekte, dünyanın ekonomik, sosyal, fiziksel dengelerini de bozmaktadır. Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler raporuna göre, çevre bu şekilde yok edilirse, yoksulluk artacak, tarım toprakları azalacak, su bulunamayacak ve bunun gibi birçok olumsuz etkiler ortaya çıkacak ve böylece sosyal patlamalar meydana gelecektir.

Buradan hareketle, çevre problemleri, hem küresel ölçekte hem de ülke ölçeğinde problem olmaktan her geçen gün çıkmakta ve insanlık için oldukça ciddîye alınması gereken bir tehdit haline gelmektedir. Tabiri caizse, insanlık, gözü dönmüş rant talebi, kontrolsüz egoizm, amansız rekabet ve tüketim çılgınlığıyla, âdeta, çevreyle savaşmaktadır, onu yok etmek için her türlü tekniği kullanmaktadır. Bu negatif anlayış, dünyanın tüm doğal sistemleriyle savaş halindedir, çatışma halindedir.

Bugün, dakikada 7 çocuk çevre kaynaklı hastalıktan ölmektedir. Dünya nüfusunun yüzde 40'ı temiz suya ulaşamamaktadır. Dünya yüzünde her yıl 6 000 000 hektar alan çölleşmektedir. Ülkemizde erozyonla kaybettiğimiz toprak, bir Kıbrıs Adası genişliğindedir. Ayrıca, bunun erozyonla kaybedilen bitki, besin maddesinin maddî değeri de 1,3 milyar dolardır. Yani, dünya alarm vermektedir, çevre alarm vermektedir. Bu durum, insanın oluşturduğu teknolojik uygarlığın tüm kurumlarıyla sorgulanmasını gerektirecek kadar büyük ve ciddîdir. Çözüm de, bu uygarlığı çevre ve diğer sorunlarıyla topyekûn ele alarak yeni bir sistemle yeniden kurmak kadar büyüktür. Vizyonsuz cüce politikalar bu olayı çözemezler. Böyle bir vasatta, devekuşu gibi başımızı kumun altına sokarak çözüm ürettiğimizi zannetmek en büyük hatadır.

Bazı şeylerin tecrübesi ve denemesi olmaz; çünkü, onların geriye dönüşü yoktur. Aynı şekilde, bazı çevresel kirlenmelerin geriye dönüşü yüzyıllar almaktadır. İnsana zarar veren bazı kirlenmelerin ise telafisi imkânsızdır. Bu yüzden, çevre meselesi asla hafife alınmamalı, bunu çözecek sistem acilen kurulmalıdır. Bu da kesinlikle yeterli değildir. Çevreyle ilgili kurulan bu sistemi sürdürülebilir hale getirmek, onu yaşayan bir organizma gibi algılayıp müdahale etmek zorunludur. Ancak o zaman, bizi kuşatan, bizimle her an beraber olan çevreyi bizimle dost hale getirebiliriz, insana insanca yaşama ortamını hazırlayabiliriz.

İnsanlığın bilmesi gereken en önemli, sade, yalın gerçek şudur: İnsan, doğaya hükmetme zavallılığını bir tarafa bırakıp, onun dengelerine saygılı olmayı, onunla dost olmayı, onunla beraber hareket etmeyi öğrenmelidir; çünkü, geçen zaman, çok acı olarak, insanlığa şunu öğretmiştir: Ona hükmetmek isteyenler, yani doğayı yönetmek isteyenler, onun ürettiği potansiyelden fazlasını kullanmak isteyenler -şu anda insanlık, dünyanın ürettiği değerden yüzde 30 daha fazlasını kullanıyor- hem dünyayı hem de kendisini yok etmektedir. Şu andaki bilimsel veriler, ikazlar, uyarılar bunun en belirgin, en açık göstergesidir.

Şu anda, çevre üzerine yapılan binlerce bilimsel araştırma, dünyanın geleceği noktasında endişe verici, insanı ürküten tespitler ortaya koymaktadır. Bu tespitlere rağmen, buna duyarsız kalmak, ciddîye almamak, gereğini yapmamak uluslararası toplumun vebalidir ve bir insanlık suçudur.

Biz, AK Parti Hükümeti olarak, birey odaklı siyaset yapıyoruz. Tüm gayretimiz, insanımıza her alanda onurlu ve itibarlı bir ortam hazırlamaktır. Bu anlamda, çevre konusunda yapılan yanlışlar asla affedilemez ve asla mazur görülemez; ama, biz, sadece suçlamayı değil, çözüm üretmeyi ilke edinen bir zihniyetin muhatabıyız. Bu anlamda, Acil Müdahale Kanununu çıkardık, Toprak Kanununu çıkardık ve buna mümasil birçok kanunu Türkiye'nin gündemine getirdik. Sonra, yaklaşık birbuçuk yıl süren bir çalışmadan ve tüm sivil toplum örgütleri ve reel sektör temsilcileriyle görüşerek, bugün önünüze gelen kanunu hazırladık. Biraz önce muhalefet temsilcilerinin yaptığı eleştirilerde, böyle bir görüşmenin yapılmadığının vurgulanması gerçekten üzüntü vericidir. Ben, Komisyon Başkanı olarak, yaklaşık 150'ye yakın sivil toplum örgütüyle ve talep eden herkesle, çok ciddî, çevreyle ilgili görüşmeler ve müzakereler yaptım ve onların bütün talepleri, Çevre Kanununa çok ciddî bir şekilde enjekte edildi. Fakat, bununla beraber, gerçekten, Komisyonda yaptığımız çalışmada, kesinlikle, bir iktidar-muhalefet çatışması olmadı. Bu anlamda, bize destek veren tüm Komisyon üyelerimize, Partimizin değerli üyelerine, CHP'li Komisyon üyesi arkadaşlara çok teşekkür ediyorum. Asla, bu meseleyi, bir iktidar-muhalefet meselesi olarak algılamadılar, bunu bir ortak değer olarak algıladılar, bu seviyeli yaklaşımla çok titiz bir çalışma gerçekleştirdiler.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının temelinde birtakım temel değerler var; sözü çok uzatmak da istemiyorum; ama, bu tasarı, Avrupa direktifleriyle, yaklaşık 250 direktifle uyum halinde olan bir tasarıdır, uluslararası kavramlar bu tasarının içine yerleştirilmiştir. İlk defa, eğitim maddesi konularak, çevre bilincinin, çevre şuurunun gelişmesi için çok önemli bir kazanım elde edilmiştir.

Ayrıca, Çevre Bakanlığı, burada bir koordinatör bakanlık, bir organize edici bakanlık olarak sistemin içine yerleştirilmiş ve böylece, çevre meselesinin, sadece Çevre Bakanlığının meselesi olmadığı, bütün Türkiye'nin, bütün bakanlıkların bir araya gelerek çözebileceği, bireysel ölçekten kurumsal ölçeğe kadar, yerel otoriteden merkezî otoriteye kadar tüm sistemin, seferberlik anlayışı içinde hareket etmesiyle çözebileceği bir mesele olarak sistemin içine yerleştirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, ayrıca, sivil toplum örgütleri, yerel otoriteler, dernekler, vakıflar ve diğer tüm gönüllü kuruluş ve derneklerin çevre konusunda çalışabilmesi için Bakanlığa görev verilmiş; Bakanlık, bunların bir arada çalışabileceği bir zemin oluşturmakla görevlendirilmiştir. Ayrıca, çevre meselesinin çözülmesi noktasında teşvik hükümleri getirilmiş, Bakanlığa bu hususta yetki verilmiş; bu hususta gayret gösteren, çevre konusunda, çevreyi kirletmeme konusunda gayret gösteren reel sektörümüzün değerli temsilcilerine de birtakım teşvik verme imkânları kanunun içine derç edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, ana başlıklar olarak vurguladığım bu sistemde, ilk defa, çok önemli olarak, mesela, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma tarifleri Çevre Kanunumuz içerisine yerleştirilmiştir. Genel olarak bu çerçeveye baktığımız zaman, Çevre Kanunu, sizlerin değerli gayretleriyle yasalaştığı zaman kurumsallaşmış bir çevre altyapısını gerçekten Türkiye'nin önüne koyacaktır.

Bundan sonra tabiî mesele bitmemekte, çok daha büyük gayret gösterilerek, gerekli tüzükler, yönetmelikler çıkarılarak bu kurumsallaşmanın hızlandırılması mutlaka sağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, Çevre Kanunu on seneden fazla bir süredir Meclis gündeminde bekliyor, yaklaşık onbir yıldır bekliyor ve bir türlü gündeme getirilemiyor. Bugün AK Parti Hükümeti olarak, AK Parti Grubu olarak bu kanunu gerçekten Türkiye'nin gündemine, Meclis gündemine getirdiğimiz için son derece mutluyuz.

Bu temennilerle, emeği geçen herkese bir kez daha teşekkür ediyorum. Tasarıyı hazırlayan Hükümetimize, Bakanımıza, büyük emek sarf eden iktidarı ve muhalefetiyle tüm Komisyon üyelerimize, değerli bürokrat arkadaşlarımıza tekrar teşekkür ediyor, insanca yaşama standartlarımıza büyük katkı sağlayacak bu tasarının hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Erkal.

Sayın milletvekilleri, saat 19.30'da toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.52

 

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 19.39

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

871 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu (1/322) (S. Sayısı: 871) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Hazır.

Tasarının tümü üzerinde şahısları adına söz isteği var.

İlk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Yahya Baş'a ait.

Buyurun Sayın Baş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

YAHYA BAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünyamızda endüstri ve teknoloji alanında meydana gelen hızlı gelişmeler ve buna bağlı hızlı kentleşme sonucu doğal dengelerin bozulması, doğal kaynakların yok edilmesi, canlıların yaşamını tehdit eden boyutlara varan çeşitli çevre sorunları ortaya çıkmaktadır.

Son yıllarda dünyanın çeşitli bölgelerinde, özellikle de ülkemizde ortaya çıkan çevre faciaları hepimizi derinden yaralamaktadır. Bu tür olumsuzlukların önüne geçebilmek için yasal düzenlemelerin de kifayetsiz olduğu, günün şartlarına cevap veremediği hepimizin malumudur.

Çevrenin korunması ve iyileştirilmesi amacına yönelik ilk yasal düzenleme, 1983 tarihinde, 2872 sayılı Çevre Kanunudur; ancak, Çevre Kanunu yürürlüğe girdiğinden bugüne kadar geçen yirmi yılı aşkın sürede ülkemizde ve dünyada hızlı değişim ve gelişmeler yaşanmıştır. Çevrenin daha iyi ve etkin korunabilmesi için adı geçen Çevre Kanununda bazı değişikliklerin yapılması da zarurî hale gelmiştir.

1995 yılından bu yana hazırlanan birçok değişiklik çalışmaları, üç kez Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildiği halde, kanunlaşamadan kadük olmuştur. Birçok kanunî düzenlemelerde olduğu gibi, Çevre Kanununda da değişiklik yapılması 22 nci Dönem Parlamentosuna nasip olmuştur. Zira, geçmiş dönemlerde bir türlü çözülemeyen, sürekli ertelenerek üst üste yığılmış birçok soruna çözüm getiren kanunî düzenlemeler AK Parti Hükümetince ve dolayısıyla, 22 nci Dönem Parlamentosunca gerçekleştirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, 22 nci Dönem başında tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiş, 24 Haziran 2004 tarihinden itibaren de komisyonlarda görüşülmeye başlanmıştır. Tasarının güncel ihtiyaçlara cevap verecek duruma gelmesi için alt komisyona alınmış ve iki kere alt komisyonda görüşülmüştür. İkinci yasama yılında kurulan ilk alt komisyonda görüşüldükten sonra, üçüncü yasama yılında tekrar alt komisyonda görüşülmüş ve esas komisyona rapor haline getirilerek gönderilmiştir.

Benden önce konuşan, değerli CHP sözcüsü Sayın Boztaş'ın söylediği gibi, sadece alelusul, alelacele getirilmiş bir kanun tasarısı değildir. Kendisi, bizimle alt komisyonda çalışmış arkadaşımızdır. Orada, bu tasarıların yapılışında emeği geçen birçok arkadaşlarımız gibi onun da emeği geçmiştir. Ancak, ne yazık ki, alışılagelmiş usul üzre, sürekli "hiç görüşülememiş, alelacele getirilmiş, üzerinde görüş beyan etme fırsatımız olmamış" sözleri devam etmektedir. Oysa, Sayın Bakanımın da az önceki konuşmasında belirttiği gibi, gerek alt komisyonda gerek esas komisyonda, ülkemizdeki bütün bu konuya ilgi duyan sivil toplum kuruluşlarınca ve birçok uzmanlarımız arasından katılan, destekleyen ve bu çalışmalara katkıda bulunan insanlarca çok büyük gayretler gösterilmiş, günlerce oturumlar yapılmış ve yasa, bugünkü güncel haline getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, çevre kirliliğine yol açan en önemli etkenlerin başında, endüstri ve sanayi atıklarının oluşturduğu kirlilik ile evsel atıkların oluşturduğu kirlilik gelmektedir. Sürdürülebilir kalkınmayı esas alan bir anlayışla hazırlanan bu tasarıda, çevre kirliliğine yol açan işletmelerle ilgili çeşitli düzenlemeler getirilmektedir. Gerekli işletme izinlerinin alınmasından arıtma tesislerinin yapımına ve atıkların bertarafına kadar çeşitli çözüm yolları öngörülmüştür.

Sanayileşme ve kalkınma, hiç şüphesiz, insanların yaşam düzeylerini yükseltmektedir. Ancak, insan sağlığını tehdit eden her türlü sanayileşme, tüm canlıların yok olmasına ve sağlıksız nesillerin yetişmesine yol açacaktır. Unutmayalım ki, bu dünya, bize, atalarımızdan miras değil, çocuklarımızın emanetidir. Bu emaneti sahiplerine sağlıklı bir şekilde teslim etmek de, bizim aslî görevimizdir. Görüşülmekte olan bu yasanın tek amacı da, çevreyi sürdürülebilir bir şekilde korumak ve daha sonraki nesillere temiz ve sağlıklı bir gelecek bırakmaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanayileşmenin getirdiği bir diğer önemli sonuç da, hızlı kentleşme olgusudur. Ülkemizde, özellikle büyük şehirlerin çevresinde oluşan gelişme ve sanayileşme sonucu, bu bölgelerde kentleşme hızlı bir şekilde artmakta ve yıllardır oluşan çarpık yerleşim sonucu, altyapı yetersizliğinden oluşan çarpık yerleşim sonucu, büyük çevre sorunları ortaya çıkmaktadır. Belediyelerin arıtma tesislerini yapmamaları sonucu, derelerimiz, akarsularımız, denizlerimiz kirlenmekte, dolayısıyla, buralardan yararlanma imkânımız da gittikçe azalmaktadır.

Kirli ve kontrolsüz yakıt kullanımı sonucu, hava kirliliği de tahammül edilemez seviyelere gelmiştir. İşte, bu yasada, sözü edilen çözümlerin sağlanması için gerekli düzenlemeler yapılmış, belediyelerimizin arıtma tesisleri yapmaları için kademeli süreler verilerek, çözüm üretilmiştir.

Yine bu yasada, çevre konusunda toplumsal katılımın azamî düzeyde tutulmasına, bir yandan tüm kesimlerin çevre konusunda eğitilmesini sağlamaya yönelik hükümlere yer verilerek, diğer yandan da, çevre konusunda bilinçlendirilen bu kesimlerin çevreye yönelik kararlara katılımını da sağlamaya ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Çevre gönüllüsü uygulamasıyla da, katılım ve denetim, devlet-vatandaş işbirliği olgusunu hayata geçirmiştir.

2872 sayılı Çevre Kanununda yapılmakta olan bu değişikliklerle, kronikleşen çevre sorunlarımızın bir bir çözüleceğine inanıyorum. Bu yasanın hazırlanmasında emeği geçen bütün komisyon arkadaşlarıma ve bütün katılımcılara, özellikle değerli bürokratlarımıza teşekkür ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Baş.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'ın.

Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Çevre Kanunuyla ilgili görüşlerimi açıklamaya çalışacağım; yalnız, -görüşlerimi açıklamadan önce- biraz önce Sayın Çevre Bakanımızın konuşmalarını büyük bir üzüntüyle izledim. Böyle bir konuşma yapmak istemiyordum; ama, Sayın Çevre Bakanını dinledikten sonra, konuşmamın sistematiğini değiştirmek mecburiyetinde kaldım.

Şimdi, öncelikle, Sayın Çevre Bakanı "sivil toplum örgütleri nerededir" şeklinde bir ifadede, beyanda bulundu. Ben de, Sayın Bakanıma buradan sormak istiyorum: Bu kadar önemli bir kanun, temel kanun olarak getirilmiş bir kanun, devrim niteliğinde olduğu ifade ediliyor; ben de Sayın Bakanıma buradan sormak istiyorum: Nerede iktidar milletvekilleri?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bırak bunları, böyle konuşmayı bırak!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "Bırakın" olur mu Sayın Kapusuz?! Şurada, bu kadar önemli kanunsa, temel kanunsa, bu kanun devrim niteliğinde bir kanunsa, burada 20 kişiyle mi bunu görüşmemiz lazım?! Niye, o zaman, temel kanun esprisi içerisinde, bu kanunu getiriyorsunuz? Bunu söylemek en tabiî hakkımız.

Sayın Bakan da, geçen hafta perşembe günü, bir gazetede yer alan fotoğrafıyla ilgili, aynı düşünceleri, benim söylediklerimi, aynı düşüncelerini Sayın Bakan da paylaştı.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan diyor ki: "Efendim, komisyonlarda uzun süre konuşuldu, Türkiye Büyük Millet Meclisinden de konuşulmadan geçse de olur." Siz, bu tür bir yaklaşımı nereden elde ediyorsunuz Sayın Bakanım? Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanunlar konuşulmayacaksa, görüşülmeyecekse, tartışılmayacaksa, o zaman, bir İçtüzük değişikliği yapalım, komisyonlarda görüşülsün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmeden bu kanunlar bitsin. Böyle bir anlayışı kabul etmek mümkün mü?

Şimdi, Sayın Bakan dediler ki: "181'in birinci fıkrası ile 182'nin birinci fıkrası…" Tamam, iki yıl sonra yürürlüğe giriyor; ama, diğer fıkralar orta yerde duruyor. Şimdi, Sayın Bakanım; yani, sizi yanıltıyorlar. Buraya gelip yanlış şeyler söylüyorsunuz. Şimdi, 181'in birinci fıkrası, kasten -bu ibare var- çevreyi kirleten kişilerle ilgili olarak bir hapis cezası uygulaması iki yıl ertelendi, iki yıl sonra yürürlüğe girecek. Siz diyorsunuz ki, sonraki fıkralar orta yerde duruyor. Sonraki fıkrayı okuyalım, ne diyor Sayın Bakanım. Dördüncü fıkrası ne diyor: "Birinci ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına..."

Şimdi "tedavisi zor hastalık"tan ne anlarsınız Sayın Bakanım? Bunun nihayeti ölümdür Sayın Bakanım, ölüm! Tedavisi zor hastalık nedir; ölümdür. Siz diyorsunuz ki: "Tedavisi zor hastalıklarla ilgili olan bölüm, fıkra yürürlükte." Yani, siz, adamı öldüreceksiniz; bu fıkra yürürlükte diyeceksiniz!.. Böyle bir mantık olabilir mi, böyle bir anlayış olabilir mi?!

Ben, o gün, bakınız, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden, bu fıkraların iki yıl sonra yürürlüğe girmesiyle ilgili olarak bu kanunla ilgili hüküm buraya geldiğinde, bakınız, konuşma yapmışım; tutanağım burada; tutanağı okuyorum, 26 Eylül 2004: "181 inci maddenin birinci fıkrası, 182 nci maddenin birinci fıkrasının kanun yürürlüğe girdikten iki yıl sonra yürürlüğe girmesinin makul ve mantıklı bir açıklamasını… Eğer, o Bakanlıkta Bakan olarak oturuyorsanız, bu madde bu şekilde geçerse, derhal, o Bakanlıktan istifa etmeniz lazım." Bunu, ben, o kanun burada görüşülürken yapmış olduğum bir konuşmadan, tutanaktan okuyorum Sayın Bakanım. Bunu, o gün söylemişim; o gün…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yanlış söylemişsin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yanlış söylemişim Sayın Kacır! İsmini de vereyim de, bütün millet bizi izliyor...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ee…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Nasıl yanlış olduğu hususunu, gel burada anlat.

Şimdi devam ediyorum: "Evet, biraz önce de bahsettiler, Anayasanın 56 ncı maddesi çok açık arkadaşlar. Çevreyi kasten kirletenlere, iki yıl boyunca çevreyi kasten kirletmeye devam edin, yetmiş milyon insana, çok kötü sağlık şartları içerisinde, çok kötü bir çevre içerisinde yaşamaya devam edin diyorsanız; ancak, hemen şunu da ifade etmek istiyorum -Sayın İpek burada ifade ettiler- belediyeler bu işi iki yıl içerisinde ancak yapabilirlermiş. Ben iddia ediyorum ve huzurlarınızda ifade ediyorum -burası çok önemli- arıtma tesislerinin maliyetini, birçok arkadaşımız çok yakından bilirler; iki yıl sonra geleceksiniz, yine bu maddenin yürürlüğünü, belediyeler bu konuda gerekli hazırlıkları yapamadılar, maddî imkânları yok, belediyeler borç batağı içerisinde, gelin, bunu iki yıl sonra, dört yıl sonra yürürlüğe koyalım diye, bir değişiklik maddesini, yine bu Meclisten geçireceksiniz."

Şimdi, yeni Çevre Kanununda aynı şeyler var arkadaşlar, aynı hükümler. "Üç yıl sonra, dört yıl sonra, beş yıl sonra, altı yıl sonra yürürlüğe girecek" şeklinde, belediyelerinin nüfuslarına göre bir düzenleme getirmişsiniz.

Şimdi, ben birbuçuk yıl önce bunu Meclis kürsüsünden söylemişim. Keşke ben yanılsaydım, keşke ben haksız çıksaydım; ama, bugün geldiğimiz noktada, maalesef, bu gerçekle karşı karşıyayız.

Bakınız, o gün, ben, 5 milletvekili arkadaşımla -Sayın Dursun Akdemir de burada- bir önerge vermişiz. Önergemizde diyoruz ki… "181 ve 182'nin 1 inci maddeleriyle ilgili yürürlüğün yayımı tarihinde yürürlüğe girsin" diye bir önerge vermişiz burada; ama, maalesef o önergemiz ciddîye alınmamış.

Bakınız, 30 Martta ben bir konuşma daha yapmışım, burada, tutanaktan okuyorum: Yine aynı şekilde… Sayın Çevre ve Orman Bakanına hitap etmek istiyorum. Eğer, o Bakanlıkta Bakan olarak oturuyorsanız, bu madde bu şekilde geçerse derhal o Bakanlıktan istifa etmeniz lazım; çünkü, Anayasanın 56 ncı maddesi çok açık. Siz, çevreyi kasten kirletenlerle ilgili, taksirli olarak kirletenlerle ilgili hükmü iki yıl sonra yürürlüğe girer diye kanunun içerisine yerleştiriyorsunuz; çevreyi kirletenleri ödüllendiriyorsunuz demektir. Şimdi, bu iki madde iki yıl sonra yürürlüğe girecek. 184'ün üçüncü fıkrasını kaldırıyorsunuz diye devam ediyorum ve haklı ve mantıklı, makul bir açıklamayı sizden talep ediyorum. Bunu burada söylemişim.

Şimdi, Sayın Bakanımızın, bu kanun bu şekilde geçtikten sonra ertesi gün gazetelerde beyanatları var. Hepsini getirdim, beyanatlar burada. Sayın Bakan diyor ki: "Önümüzdeki birkaç ay içerisinde Çevre Yasasını çıkaracağız." Tarih 28 Eylül 2004, yani birbuçuk yılı aşkın bir süre önce "önümüzdeki birkaç ay içerisinde Çevre Yasasını çıkaracağız" diyor Sayın Bakanım.

Şimdi, bu Çevre Kanunu komisyondan ne zaman geçmiş arkadaşlar biliyor musunuz; komisyondan geçiş tarihi 13.4.2005, yani Türkiye Büyük Millet Meclisinde Çevre Komisyonu bu kanun tasarısını 13.4.2005 tarihinde kabul etmiş. Ne kadar süre önce; bir yılı aşkın bir süre önce bu kanun Çevre Komisyonunca kabul edilmiş. Peki, ne zaman gündeme geldi; bir yılı aşkın süre sonra gündeme geldi. Peki, bu kadar önemli bir kanun, Çevre Komisyonundan da geçmiş olmasına rağmen, niçin, bir yıl sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine geliyor arkadaşlar? Ben, bunu merak ediyorum ve Sayın Bakanımın da, bu konuyla ilgili bir açıklamasını, özellikle Sayın Bakanımdan bekliyorum.

Şimdi, Sayın Bakan diyor ki, işte, bu kanunun yürürlüğünün, 181 ve 182'nin birinci fıkralarının yürürlüğe giriş tarihinin iki yıl sonraya ertelenmesiyle ilgili: "3 200 tane belediye var -ee- 3 200 belediye, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra arıtma tesislerini yapamayacakları için, belediye başkanlarımıza hapis yolu göründü." Sayın Bakanın ifadesi...

Şimdi, ben, buradan soruyorum Sayın Bakanıma: Bu geçen birbuçuk yıllık süre içerisinde, Türkiye'de, kaç tane belediye, arıtma tesisi yapmıştır? Kendisini hapis cezasından -sizin ifadenizle- kurtaracak olan arıtma tesislerini yapmıştır? Ben, merak ediyorum; Sayın Bakanım da, buradan, lütfen cevaplandırsın.

YAHYA BAŞ (İstanbul) - Soru önergesi verin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sordum, soru önergesi de verdim; ama, bu sorunun cevabı burada verilmeli. Niye; çünkü, Sayın Bakan diyordu ki: "Biz iki yıl süre veriyoruz belediyelerimize. Bu iki yıl içerisinde, bunlar arıtma tesislerini yaparlar, bitirirler ve böylelikle de, ceza, hapis cezası almaktan kurtulurlar."

Şimdi, soruyorum: Kaç belediye -sizin ifadenizle- hapis cezası almaktan kurtulmuştur? Yok arkadaşlar, yok; ben, söylemişim o gün. Yani, bu belediyelerin, bu birbuçuk yıllık süre içerisinde…

ALİM TUNÇ (Uşak) - Var, var; Uşak Belediyesi var.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İstiyorsa, cevabını versin Sayın Bakanım; 3 200 belediyeden kaç tanesi.. Ben istiyorum; halk adına istiyorum, millet adına istiyorum. Cevabını, Sayın Bakanımdan bekliyorum.

Şimdi, mesele, belediye başkanları meselesi değil arkadaşlar. Niye belediye başkanları meselesi değil; çünkü, 181 inci maddede diyor ki: "Suya ve havaya…"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Suya, havaya konuşma.

BAŞKAN - Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "… kasten veren kişi..."

Şimdi, hiçbir belediye başkanı, halkın oylarıyla seçilmiş olan belediye başkanı, bu zararlı maddeleri, suya ve havaya kasten verir mi arkadaşlar, verir mi?!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Vermez.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Vermez. Vermezse, bu kanunun yürürlük tarihini iki yıl sonraya bırakmanın sebebi, demek ki, belediyeler değil. Ben, bunu öğrenmek istiyordum zaten; demek ki, belediyeler değil. Bir yıldan beri bu kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna gelmemesinin altında yatan sebep de, işte bununla bağlantılı değerli milletvekilleri.

Şimdi, ben, eğer vaktim elverirse, bu kanunla ilgili olarak tespit ettiğim bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yüksek Çevre Kurulu kuruluyor, yılda en az bir kere toplanacak. Bu kadar çok önemli bir görev ifa edecek, icra edecek olan Yüksek Çevre Kurulunun yılda en az bir kere toplanma meselesinin, ben, son derece yetersiz olduğu inancındayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümleleriniz için… Rica ediyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, bu çevreyle ilgili televizyonlarda, 2 saat, ayda, yapılacak olan yayınların yeterli olmadığı inancındayım. Bunların da sadece yüzde 20'sinin prime time'da yayınlama mecburiyeti getirilmesinin, çevrenin çok önemli olduğu ülkemizde yeterli olmadığı inancındayım ve yine, denetim konularının çok çeşitli kurumlara bırakılmış olmasının da çok sağlıklı olmadığı inancındayım. Şimdi, denetimle ilgili olarak, il özel idarelerine, çevre birimi kurmuş belediyelere, Denizcilik Müsteşarlığına, Sahil Güvenlik Komutanlığına, karayollarında trafikle ilgili olan kurumlara ve Bakanlığın uygun gördüğü diğer kurum ve kuruluşlara bırakılma meselesinin çok sağlıklı olmadığı inancındayım.

Yine, çok önemli bir husus değerli milletvekilleri; şimdi, bu kanunla ilgili olarak tam 27 yerde yönetmelik çıkarılacağı söyleniyor. Burası çok önemli değerli milletvekilleri. 27 yönetmelik çeşitli maddelerin arasına sıkıştırılmış. Saydım, 27 adet -bu konularla ilgili- onun sayısı düşürülebilir- yönetmelik çıkarılması isteniyor ve bunlarla ilgili de bir yıllık bir süre getiriliyor.

Değerli milletvekilleri… Sayın Bakanım, özellikle istirham ediyorum… Bu bir yıllık süre, son derece uzun bir süredir. Şimdi, nihayetinde, oturacaksınız, Çevre Bakanlığı, bazı diğer bakanlıklar da var… Ne olur, otursun bürokratlarımız, o bakanlıkların bürokratları da bir araya gelsin, bu yönetmelikleri çok kısa süre içerisinde çıkarsınlar. Siz, yönetmeliklerin çıkarılmasıyla ilgili bir yıllık süre verirseniz, bu kanunun hayata geçme süresini de otomatik olarak bir yıl uzatmış olursunuz. Niye uzatmış olursunuz; çünkü, buradaki hükümlerin büyük çoğunluğu, çıkarılacak yönetmeliklerle hayata geçecek. O bakımdan, bir yıllık sürenin, Türkiye gibi çevre problemlerinin çok yoğun olduğu bir ülkede bu sürenin çok uzun bir süre olduğu inancındayım. O nedenle, bu yönetmeliklerle ilgili hükümlerin, bu sürenin, mutlaka, daha öne çekilmesi gerektiği inancındayım.

Yine, bu kanunla, cep telefonlarından konuşanlardan, cep telefonu sahiplerinden, ayda 1 000 000 liralık katkı payı alıyoruz arkadaşlar. Yani, çevre kanunu çıkarıyoruz, insanların en tabiî, en doğal hakkı, teknolojinin en güzel imkânlarından biri telefonla konuşma işi, 1 000 000 liralık fatura başına her ay alınacak katkı payı…

Çevre Temizlik Vergisinin yüzde 20'sini belediyelerin ellerinden alıyoruz. Değerli milletvekilleri, niye alıyoruz? Yani, zaten, belediyelerimiz, bu çevreyle ilgili çok ciddî sıkıntılar içerisinde, bu Çevre Temizlik Vergilerinde tahsil ettikleri paranın yüzde 20'sini de belediyelerin elinden alıp, kurulacak olan fona aktarılmayla ilgili bir husus…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen tamamlayın.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, ek yükümlülüklerle ilgili, Bakanlıkça, bir yıla kadar süre verilmesi var.

Değerli milletvekilleri, zaten, çevrenin -hele 181 ve 180 inci maddelerden dolayı da- kasten kirletildiği bir ortamda, ek yükümlülükler için bir yıllık bir sürenin verilmesinin de çok sağlıklı olmadığı inancındayım.

Yine, arıtma tesisi kuranlar için teşvik uygulaması getiriliyor. Bu teşvik uygulamasında kullanılan elektrik bedellerinin, sanayide kullanılan elektrik bedellerinin yüzde 50'sine kadar indirimli olarak verilmesini, Bakanın yetkisiyle Bakanlar Kuruluna bırakıyoruz. Geliniz, kanunda bunu koyalım. Yani, niye Sayın Bakanın teklifi ve Bakanlar Kurulunun bunu kabul etmesine bağlıyoruz? İşte, burada bir kanun görüşüyoruz. Kanunun içerisine bunu monte edelim ve çevreyle ilgili, arıtma tesisi kuracaklarla ilgili olarak, elektrik ve enerji bedellerinin, sanayide kullanılan diğer enerji bedellerine göre yüzde 50 oranında daha düşük verilmesiyle ilgili hükmü burada kendimiz verelim.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, son cümlenizi alıyorum; 7 dakika eksüre verdim. Kanunun önemini…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Süreyi çok aştı!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Teknik şeyler söylemeye çalışıyorum Sayın Kapusuz; yani…

BAŞKAN - Ama, bunu başta söyleyecektiniz. Bölümlerde de size söz veririz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani, söylediğim hususlar, kanunun daha iyi çıkması için; şahsî görüşlerimi ifade etmeye çalışıyorum.

BAŞKAN - Efendim, lütfen… Siz de Başkanlığın bu müsamahasına saygı gösterin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerim.

Organize sanayi bölgelerinde iki yıllık bir geçiş süresi, organize bölge dışındaki yerlerde onsekiz aylık bu sürelerin de uzun olduğu inancındayım.

Daha söyleyecek çok husus vardı; ama, diğer maddelerde, diğer bölümde konuşma imkânı bulacak olursam bunları dile getirmeye çalışacağım.

Sayın Başkanım, müsamahanız için de teşekkür ediyor; sizleri saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, kürsüden ismim söylenerek, "buyurun, cevap verin" denilmiştir, sataşma yapılmıştır; söz istiyorum.

BAŞKAN - Nasıl bir sataşma? Ben duymadım bunu.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Önce kendisi sataştı Sayın Başkan.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - İsmimi söylediler efendim. "Çıkın burada söyleyin, bu böyle değil mi" dediler. Ben de söz istiyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Biraz sonra bölüm var, geliyor, orada konuşursunuz.

BAŞKAN - Zabıtlara bakayım, gereğini yaparız İçtüzük neyi emrediyorsa. O zabıtlara bakalım.

Teşekkür ederim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ama, şimdi, sıcağı sıcağına olunca kıymeti vardı.

BAŞKAN - Şimdi, soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Özdoğan, buyurun; kısa, öz, yorumsuz lütfen.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakana iki üç soru sormak istiyorum.

Birinci sorum: Canlı, bakıma muhtaç, sokakta dolaşan başıboş hayvanların katledilerek belediyelerin çöplüklerinde bulunması konusunda bugüne kadar neler yapıldı? Bakanlıktan bu konuda hiç ses çıkmıyor. Bu bir çevre felaketi değil midir?

Belediyelerimizin her yıl bütçelerine koydukları başıboş hayvan rehabilitasyon merkezleri ödenekleri ve veteriner kadroları ücretleri bu sorunları çözemiyor mu? Örneğin, Ankara-Mamak çöplüğü, yıllardır faciaya sebebiyet verecek durumda. Belediyelerimizin bu çöplük sorunları için çalışmalarınız nelerdir? Şimdi, bu yasayla tüm belediyelerin çöp arıtma tesisi kurmasını düzenleyeceksiniz. Peki; ama, toplanan bu para buna yetecek midir? Birinci sorum bu.

İkinci sorum: Sayın Bakan yaklaşık üçbuçuk yıldır o Bakanlık koltuğunda oturmasına rağmen, on yıl öncesinden hazırlanmış bu yasa tasarısını bu hükümet döneminde hazırlanmış gibi sunmasını, açıkçası, garipsiyorum. Sayın Bakan, sizden beklenen, Tuzla'da varillerin bulunmasından sonra bu yasayı buraya getirmeniz değil, o bakanlık koltuğuna oturur oturmaz bu yasayı buraya getirmenizdi. Acaba, bu gecikmenin nedeni, basının da yazdığı gibi, ticarî kuruluş sahiplerinin çevre yatırımından kaçıp, size ve hükümetinize baskı uygulaması mıdır?

Üçüncü ve son soruyu soruyorum: Sayın Bakan, günümüzdeki zehirli variller olayında fail kim tartışması sürerken, analiz raporu hâlâ açıklanmadı. Bütün sanayi bölgelerinde aynı durum söz konusu. İzmit Körfezi, özellikle Dilovası, İzmir-Aliağa, İskenderun ve Mersin tehdit altında. Bergama'daki durum ise daha vahim. Bergama Ovacık Çamköy mevkiinde bulunan siyanür liçi yöntemiyle çalışan altın madeninin işletilmesine ilişkin idarî işlemler mahkemelerce defalarca iptal edilmesine, AİHM tarafından iptal kararı verilmesine karşın, son olarak, Danıştayın, Bakanlar Kurulu kararınızı iptal etmesine karşın hâlâ çalıştırılan altın madeni tesisine karşı ne gibi önlemler alınacaktır?

Teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özdoğan.

Sayın Akdemir, buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakana sorularımı soruyorum.

Değerli Bakanım, İstanbul'da zehirli ve zararlı atıkların çevreye verdiği zararların boyutları maddî olarak hesaplanabilmiş midir ve insan sağlığı üzerine olan etkileri konusunda yapılan araştırmalar nelerdir ve bunların sonuçlarını açıklar mısınız?

İkinci sorum: Herhangi bir sanayi tesisinin kurulması aşamasında çeşitli bakanlıklardan izin alınmaktadır. Bu çeşitli bakanlıklardan izin alırken süreç, tabiî, zorlaşıyor ve dolayısıyla, bu sanayi kuruluşlarının çevresel atıklarını kontrol etme zorluğu oluyor. Yasayı getirirken bu yetki karmaşasını ortadan kaldırmayı nasıl amaçladınız; açıklar mısınız?

Üçüncü sorum: Sivil toplum örgütlerinin çevre ve tabiat varlıklarının doğal haliyle korunmasında özel gayretleri olduğunu biliyoruz. Bu yasa çıkarılırken sivil toplum kuruluşlarının denetim mekanizmalarına aktif katılabilmesi konusunda bir hak getirildi mi; açıklar mısınız?

Dördüncü ve son sorum: Hepimizin bildiği gibi, komşumuz Ermenistan'ın Erivan Kentinde demode olmuş Metsamor Nükleer Santralı her an tehlikeye açık ve sürekli şua yaymaktadır. Bu ışınlar dolayısıyla Iğdır, Kars ve çevresinde, çevreyi, canlı ve cansız varlıkları etkileme konusunda koruyacak tedbirleriniz neler olmuştur ya da oluşturduğu etkiler yönünden herhangi bir araştırma yaptınız mı?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akdemir.

Buyurun Sayın Sarıbaş.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Genelde kanalizasyonu olmayan dahi belediyelerimiz var. 3 200 belediyemizden, özellikle nüfusu 5 000'den aşağı olan belediyelerimizin, İller Bankası katkı payıyla bu kanunda öngörülen arıtma tesisleri kurmaları mümkün değil. Acaba, Sayın Bakanlığımız, nüfusu 5 000'den aşağı olan belediyelerin arıtma tesisi kurmalarında en azından yüzde 50'sini Bakanlık fonlarından karşılamayı düşünürler mi?

İkinci bir sorum var: Çevre ve Orman Bakanlığımız çalışanları, zor şartlarda çalışan arkadaşlarımız, özellikle tehlikeli atıklarla da mücadele eden arkadaşlarımız; dolayısıyla, bu arkadaşlarımızın çalışma ücretlerinin, bir hafta önce çıkardığımız Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tasarısında orada çalışanlara yapılan eködeme gibi, bir eködeme… Çünkü, deniliyor ki, personel rejimi yeniden düzenlenecek… Öyle bir şey yapılmayacak. Üç senedir yapılmıyor, bundan sonra da olmayacak. Bu çalışanlarımızı böyle bir hayalle avutmaktansa, bu yasa içerisinde, tıpkı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın tasarısında olduğu gibi, ek bir düzenleme düşünülebilir mi?

Bir başka sorum da… Bu cep telefonları kullananlar zaten yeteri kadar vergi ödüyorlar; yani, Özel İletişim Vergisi ödüyorlar; biliyorsunuz, depremden dolayı bunlara bir vergi gelmişti, kalıcı hale geldi. Artık, her şeyi, direkt, dolaylı vergiler noktasında vatandaşın sırtına yüklemekten ziyade, bu ülkenin kazananlarından, bu ülkenin çevreyi kirleten büyük sanayicilerinden, yani, tabiri caizse, bu ülkenin kaymağını yiyenlerden almak varken, sokakta telefon kullanan simitçiden, telefon kullanan dolmuşçudan, telefon kullanan fakir fukaradan dolaylı vergi almaktan vazgeçmek mümkün değil mi?

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sarıbaş.

Sayın Bakan, buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Özdoğan'ın "sokak hayvanlarıyla alakalı olarak, sokak hayvanlarına bazı illerde, bazı bölgelerde uygulanan insanlıkdışı itlaf eylemleriyle alakalı olarak neler yapıyorsunuz" diye bir suali oldu.

Tabiî, bizim, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak, sokak hayvanlarının durumunun rehabilitasyonuyla alakalı olarak, Bakanlık olarak çıkartmış olduğumuz kanunlar, yerel yönetimlerle birlikte, belediyelerle birlikte ortak hareket etmemizi gerektiren, bir çalışma takvimi içerisinde, bazı çalışmalarımız bazı bölgelerde bitti, bazı bölgelerde de bununla alakalı altlıklarını oluşturduk. Öyle zannediyorum ki, önümüzdeki mayıs ayı içerisinde, bazı bölgelerde, bu konuyla alakalı eylem planımızı kamuoyuna açıklayacağız.

Tabiî, yerel yönetimlerin sokak hayvanlarına karşı uygulamış oldukları bu haksız eylemi kınamamak mümkün değildir. Biz, öyle bir gelenekten geliyoruz ki, yük taşıyan beygirlerin günde ne kadar arpa yiyeceğiyle, günde kaç saat çalıştırılacağıyla alakalı, kuşlarla alakalı yapılan düzenlemeler, evcil hayvanlarla alakalı, evde beslenen hayvanlarla alakalı çıkartılan fermanlar… Bizim medeniyetimizde, hayvanlara merhamet etmenin insanlığın şiarından olduğunu hepimiz biliyoruz; ama, maalesef, bu usule uymayan, herhangi bir kural tanımayan ve faili meçhul gibi âdeta, kim tarafından yapıldığı belli olmayan -araştırsanız da, hiç kimse bunu üstlenmiyor- bazı belediye çöplüklerinden çıkan hayvan ölülerinin kamuoyundaki hassasiyetini, Bakanlık olarak, fazlasıyla paylaştığımızı ve… Bu konuyla alakalı il müdürlüklerimizin yapmış oldukları tespit çalışmaları, elbette ki, bizim Bakanlığımızın zaten yapması gereken çalışmalardır.

Sayın Özdoğan, altın madeniyle alakalı ve bazı maden işletmeleriyle alakalı sormuş olduğu bir sualde de "bu konularda neler yapılıyor, nasıl bir yöntem izleniyor" diye soruyorlar.

Değerli arkadaşlar, beş altı ay kadar önceydi, Avustralya'ya gittiğimde… Avustralya, dünyadaki altın madenlerinin en geniş şekilde işletildiği ve dünya altın rezervlerinin önemli bir kısmına sahip olan… Türkiye'deki altın işletmeciliği aramasını yapan firma, aynen Avustralya'da da yapıyor bunu, dünyanın pek çok yerinde yapıyor. Zaten, uluslararası bir firma. Avustralya Çevre Bakanına sordum, dedim ki: Bunu hangi yöntemlerle yapıyorlar, buradaki altın işletmesi ocaklarda hangi yöntemlerle yapılıyor? Bizdeki aynı yöntemle yapılıyor. Yani, Türkiye'de Normandi diye bir şirket hangi yöntemleri kullanıyorsa, Avustralya'da da aynısını kullanıyor, dünyanın gelişmiş ülkelerinde de aynısını kullanıyor; çünkü, dünyada ticarî altın işletmesinde aşağı yukarı kullanılan yöntem belli.

Sayın Akdemir, İstanbul'daki varillerle alakalı olarak "insan sağlığına verilen zararlarla alakalı bir araştırma yapıldı mı" diye sordular. Biz, varilleri çıkarmaya başladığımız ilk günde almış olduğumuz numuneleri TÜBİTAK'a götürmüştük. TÜBİTAK'tan bugün il müdürlüğümüze ulaşan raporlarda, atıkların son derece toksik olduğunu, zehirli olduğunu, tehlikeli olduğunu… Hani, bazıları "efendim, bu atıklar hiç de iddia edildiği kadar zehirli değildir" diyorlardı; ama, elimizde, bugün, atıklarla alakalı, Türkiye'nin en saygın kuruluşlarından birisi olan TÜBİTAK'ın raporları, atıkların son derece zehirli olduğunu ifade ediyor. Tabiî, biz, Devlet Su İşleriyle birlikte bölgede yapılan sondajlarla, yeraltı sularında herhangi bir kirlenme var mı, bu kirlenmenin boyutu nedir; toprakta kirlenme var mı, bunun boyutu nedir… Kirlenen toprak, zaten, yüzlerce ton olarak kaldırılmış, bölgeden götürülmüştür. Şu anda, bölgede, toprak açısından insan sağlığını tehdit edecek herhangi bir durum söz konusu değildir.

Yine, ölçümlerle, yapılan sondajlarla yeraltı sularında herhangi bir kirlenmenin olmadığını da görmüş durumdayız; ama, hemen derenin yatağına gömülmüş olan bu varillerin gömülürken delinmiş olmaları, muhtemeldir ki, yüzey sularıyla birlikte bu varillerin içerisindeki atıklar dere tarafından alınıp, denize götürülmüştür.

Yine, ÇED süreciyle alakalı olarak "pek çok kurumdan siz görüş alıyorsunuz. Bakanlık olarak bu ÇED sürecini yönetirken -ilgili kurum ve kuruluşların vermiş oldukları raporlar süreci uzatıyor- burada, acaba, siz sınırlayıcı olamaz mısınız?.." Bu minval üzere, zannediyorum, bir soru oldu Sayın Akdemir tarafından. Tabiî, bizim şu andaki ÇED sürecimiz, Avrupa Birliği ÇED süreciyle, mevzuatıyla aşağı yukarı yüzde 95 oranında uyumlu hale getirilmiştir. Tabiî, halkın katılımı sürecini önümüzdeki günlerden itibaren başa alarak, ÇED sürecini bu şekilde yeniden tanzim ediyoruz ve AB standartlarına aynen, birebir uygun hale getiriyoruz; ancak, şu kadarını ifade edeyim… Avrupa Birliğinden ÇED sürecini, bizim, Bakanlık olarak otuz güne indirmemizden dolayı eleştiri aldığımızı, sürecin çok kısa olmasından dolayı yeterince irdelemelerin yapılamadığını ve birtakım risklerin oluşabileceğini, Avrupa Birliği makamları, bize ifade ediyorlar; ancak, şunu söyleyeyim: Biz, tabiî, Bakanlık olarak, ÇED sürecinde pek çok kurumun görüşünü alıp, Bakanlık olarak maksimum bir ay içerisinde cevabı veriyoruz. Yani, ÇED raporunu hazırlayanlar ve de bu süreci takip edenler işin hızlanmasında önayak olabilirler.

"Sivil toplum kuruluşları, önümüzdeki süreçte, bu süreçte size katkı sağlamaları noktasında ne tür bir çalışma yapıyorsunuz?"

Değerli milletvekilleri, sivil toplum örgütleriyle, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak çok yakinen çalışmak mecburiyetindeyiz; çünkü, son derece hassas olan bu iki başlık, Türkiye'nin gündemini her zaman meşgul eden ve sürdürülebilir kalkınma açısından da olmazsa olmaz olan bu enstrümanlar, bu başlıklar, bizim, sivil toplum kuruluşlarıyla zaten belli periyotlarda paylaştığımız bir husustur. Biz, sivil toplum kuruluşlarıyla belli randevuya göre, randevu esasına göre çalışmayı benimsemiş bir bakanlık değiliz. Zaten, sivil toplum kuruluşlarıyla…

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, konuşmacıyı dinlemiyorlar, Sayın Bakanımızı dinlemiyorlar…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan sorulara cevap veriyor ve haklı olarak da, soruyu soran arkadaşımız bu hususu Başkanlığa iletti. Lütfen…

Bakanlar Kurulu bölümünde olan arkadaşlarımız da… Sayın Bakan…

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Herkesin bir siparişi var. Nasıl olsa işgal ediyorlar kurumları!

BAŞKAN - Buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

Sayın Başkanım, hassasiyetinize teşekkür ediyorum.

Sayın Sarıbaş "nüfusu 5 000'den az olan belediyeler yüzde 50…"

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Arıtma tesisleri...

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - "Bu arıtma tesislerine destek verebilir misiniz" diyorlar.

3 225 tane belediye var Türkiye'de.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - 5 000'den küçük belediyelere diyorum Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Değerli arkadaşlar, Allah'ını seven, politik kaygılarla, tamamen popülizm kokan anlayışlarla, 2 tane ağacın gölgesini belediye yapmışlardır Türkiye'de. Biz, nüfusu 2 000'den küçük belediyelerin tüzelkişiliklerini kaldıralım diye, Türkiye gerçeklerine ışık tutan bir tavrı burada benimsedik ve kanunlaştırdık; ama, heyhat, birileri karşımıza geçtiler "olmaz da olmaz" dediler. Bugün, Türkiye'de, 2 000 nüfuslu, 1 500 nüfuslu belediyelerin çevreyle alakalı yatırım yapması mümkün değildir.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - O zaman muaf tutalım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Önce işin bu tarafına bakmak lazım; ama, Sayın Sarıbaş'a şunu söyleyeyim: 3 225 belediyenin her biri kendi başlarına bu işleri çözemezler. Biz, bu konuyla alakalı, 81 ilde, su ve kanalizasyon idarelerinin kurulması ve belediyelerin bu birlikler içerisinde, bu koordinasyon içerisinde yer almaları, hem finansman açısından hem de yönetim açısından çok ciddî bir tasarrufun bu şekilde temin edilebileceğini, Bakanlık olarak da, Avrupa Birliğinin hibe fonlarını, öncelikli olarak geri kalmış bölgelerden başlamak üzere, gücü olmayan, imkânı olmayan, bu nüfusu az olan, kaynağı kıt olan belediyelere kullandırtmayı düşünüyoruz.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Yazalım kanuna bunları Sayın Bakan, kanuna yazalım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Bakanlık olarak, zaten, bugünkü uygulamış olduğumuz politika da, belediyelerden, atık suyla alakalı, katı atıkla alakalı projelerine yüzde 25, yüzde 30, yüzde 40'a kadar hibe olarak destek veriyoruz, ÇED'lerine destek veriyoruz, projelerin yapılmasına destek veriyoruz. Bunu niçin yapıyoruz bizim aslî görevimiz olmamasına rağmen; bu yerel yönetimlerin gerekli elemanları yok, gerekli finansmanları yok, gerekli denetim mekanizmaları da yok; işte, bunu bildiğimiz içindir ki, Türkiye'nin bütün belediyelerine, iktidar ve muhalefet ayırımı yapmaksızın hepsine destek veriyoruz, bundan sonra da bu desteğimizi sürdüreceğiz.

Telefon aboneleriyle alakalı, Sayın Sarıbaş, işte "Simitçi de kullanıyor, ayakkabı boyacısı da kullanıyor…"

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Doğru; evet.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - 35 000 000, doğru, Türkiye'de bugün GSM abonesi var. Biz, bunu bildiğimiz için, bir önergeyle, GSM abonelerinden ayda 1 YTL almayacağız; bir önergeyle bunu kaldırıyoruz.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ederiz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Ama, GSM operatörlerine buradan bir külfet gelecektir

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Tamam, gelsin.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Yani, vatandaştan alacak olduğumuz parayı GSM operatörlerinden alacağız.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - O da vatandaşa yansıtacak Sayın Bakan, o da vatandaşa yansıtacak; tarifesini değiştirecek.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Hayır, hayır, hayır… Bunu faturasına yansıtamaz, bunu faturasına yansıtamaz. Zaten, 1 YTL'yi kaldırmamızın sebebi… Vatandaşa, tüketiciye, kullanıcıya yansımasın diye bunu yaptık. Türkiye'de bazı GSM operatörleri, ciddî paralar, ciddî kârlar elde ediyorlar; bundan da çevreye küçücük bir katkıları olursa, elbette ki, onlar da sosyal sorumluluklarını yerine getirmiş olurlar diyor, Sayın Başkana ve siz değerli milletvekillerine saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkanım, ben soruma cevap alamadım.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Akdemir, süre bitti. İsterseniz yazılı cevap versin ya da aranızda konuşun; çünkü, süre geçti.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Yazılı mı cevap vereceksiniz Sayın Bakan?

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Orman Bakanlığı çalışanlarının durumunu sordum Sayın Bakan. Orman Bakanlığı çalışanlarının durumu ne olacak? Orman Bakanlığı çalışanları sahipsiz mi?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ilâ 22 nci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz istekleri var.

Anavatan Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan.

Buyurun Sayın Özdoğan. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, çevre konusuna en büyük kötülük, AK Parti Hükümeti, 59 uncu Hükümet kurulurken yapılmıştır. Müstakil olarak bulunan Çevre Bakanlığı, Orman Bakanlığıyla birleştirilerek, çevre konusu boğulmuştur.

Dünyada çevre bilinci geliştirilirken, bu operasyon, Çevre Bakanlığının Orman Bakanlığıyla birleştirilmesi, çevre konusundaki en primitif, ilkel ve gülünç bir hadisedir; aynen Kültür Bakanlığının Turizm Bakanlığıyla birleştirilmesi gibi. Sanki şöyle düz bir mantık, ilkel bir mantık sezinliyorum burada: İşte, ormanlar, karbondioksiti emecek, oksijen verecek ve çevre temizlenecek. Aynen, sanki, turistler Türkiye'ye gelecek, bu vesileyle kültürümüz de çoğalacak anlamında olduğu gibi. Bu, son derece gülünç ve vahim bir durumdur.

Biz, Anavatan Partisi olarak, inşallah, iktidara geldiğimizde, hem Kültür Bakanlığını hem de Çevre Bakanlığını müstakil bakanlıklar haline getireceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar [!])

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Hayal görüyorsunuz. Hâlâ iktidara geleceğinizi hayal ediyorsunuz.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Evet, bu alkışlarınızı "amin" demeye benzetiyorum; teşekkür ediyorum ve siz de ağlayacaksınız.

Sorun, bir defa, temelde doğrudan doğruya çevresel sorunlarla ilgilenmekle görevli Çevre ve Orman Bakanlığının yapılanmasındadır. Sorun, çevre yasalarının en önemli uygulama birimlerinden olan yerel yönetimlerdedir. Çevre ve Orman Bakanlığında çevreyle ilgili düzenlemeleri uygulayabilecek yeterli ve eğitimli personel bulunmamaktadır. Çevreyle ilgili olarak yapılan yeni düzenlemeleri uygulayacak yeterli insan kaynağı ve altyapı Bakanlıkta bulunmadığı için, yasada tanımlanan izinlerin verilmesi, izlenmesi, denetlenmesi ve çevre projelerinin geliştirilmesi, onaylanması, kamu organizasyonunun bugünkü yapısı düşünüldüğünde mümkün değildir.

Çevre konusunda kâğıt üzerinde yapılan düzenlemelerle devlet teşkilatının bu konudaki donanımının yetersizliği arasındaki çarpık ilişkiyi yakın geçmişten bir örnek vererek somutlaştırmak istiyorum.

Türkiye'de bulunan 100 000'in üzerindeki tesisin atık su arıtma tesislerinin denetimi, Çevre ve Orman Bakanlığına verilmek istenmektedir. Bu, işin yetki boyutudur; ama, bulvar gazetelerinin kupür dağıttığı gibi, sağa sola yetki dağıtan hükümetin gözünden kaçan bir husus vardır. Bakanlık bünyesinde bu denetimleri yapabilecek personel sayısı 1 000'den azdır. Sayısal açıdan yeterli personel yok, mevcut personelin eğitim ve donanım eksikliği vardır; fakat, bunlara rağmen AK Parti Hükümeti, çevre konusunda devrim niteliğinde adımlar attığını iddia ediyor. İşte, tipik bir AK Parti klasiği. Uygulamada kıymeti olmayan, net, somut sonuçlar doğurmayacak, sırf zevahiri kurtarmaya, göz boyamaya odaklanmış bir düzenleme mantığı. Bugün, eski Çevre Bakanlığı personeli etkisiz hale getirilmiştir. Çevre düzenlemesinden sorumlu olan personelin uygulama kapasitesi, profesyonelleşme düzeyi, çalışma verimliliği, bütçesi, kadrosuyla, altyapısı yoktur. Bu hükümet, çevreyle ilgili tüm yapıcı düzenlemeleri kökünden budamıştır. Atık su arıtma tesislerinin denetimi gibi konularda önemli adımlar atılmıştır; ancak, bunlar yeterli değildir. Bugün, Türkiye nüfusunun dörtte 1'i, temiz ve yeterli su ve atık su hizmetinden yoksun bulunmaktadır.

Organize sanayi bölgelerinin durumu daha da kötüdür. Türkiye İstatistik Kurumu 2004 Yılı Organize Sanayi Bölgeleri Anketi kapsamında değerlendirilen 58 organize sanayi bölgesinin sadece 9'unda atık su deşarj izninin olduğunun, 16 tanesinin arıtma tesisi kullandığı belirtilmiştir.

Bugün bu durum çok da değişmiş değildir. Sahaya çıkıp da, vatandaşın nabzını tuttuğunuzda net olarak bunu görürsünüz. İçme suyu, atık su ve katı atık gibi temel çevre sorunlarının çözümü için, 30 ilâ 50 milyar euro arasında bir finansmana ihtiyaç bulunmaktadır. Yurtdışı kaynaklı krediler kullanılarak yapılan çevre yatırımları, hem pahalıdır hem de hizmetlerin yabancı firmalar tarafından yürütülmesi ve kullanılan malzemelerin büyük bölümünün krediyi veren ülkeden alınma zorunluluğu olması nedeniyle ülke ekonomisine yeterince katkı sağlanamamaktadır, çevre teknolojileri ülkeye mal edilememektedir.

Çevre sorununun ne kadar önemli olduğunu hatırlatmamıza, aslında, gerek yoktur, bunu herkes bilir. Bugün çevre sorunu, bir ekonomiden ya da siyasal iktidardan daha az önemli değildir. Keza, çevrenin bozulması demek, her şeyin, doğal yaşama ortamımızdaki dengenin bozulması demektir. Bu sorunlar dün önemsenmediği için büyümüş, bugün bazı sorunlarımız baş edilemez bir hal almıştır.

Su kıtlığı, iklim değişikliği, çölleşme, ormansızlaşma, tarım alanlarının yok edilmesi, biyolojik çeşitliliğin azalması, hava kirliliği ve asit yağmurları, atık su, katı atık ve tehlikeli atıklar, ülkemizde ve dünyada mücadele edilen çevre sorunlarının başında yer almaktadır.

Çevre konusunda etkin düzenlemelerin yapılması gereken şu günlerde AK Parti Hükümeti çevre konusunu iyiden iyiye, maalesef, terk etmiştir. Bugün çevre konusunda profesyonelleşmiş pek çok uzman, çevre teşkilatının, ormancılığın gölgesinde bırakıldığını ve bu durumun halen devam ettiğini söylemektedirler.

Ormancılık, bizim, elbette ki, gözümüzün bebeğidir, ormancılık hiçbir şekilde terk edilmemelidir; fakat, kardeş olması gereken orman ve çevreyi birbirine karıştırmak, kaosa sürüklemek, karmaşaya yol açmak da büyük bir hatadır. Bu hata AK Parti Hükümetinin marifetiyle oluşmuştur.

Değerli arkadaşlar, hepimizin malumudur ki, dünyadaki önemli sorunlardan biri, tatlı su kaynaklarının hızla azalmasıdır. Birleşmiş Milletler çevre programının 2002 yılında yayınladığı rapora göre, dünyadaki nehirlerin yaklaşık yarısının ciddî biçimde kirletildiği belirtilmektedir. Büyük bölümü Afrika ve Asya'da yaşayan 1 milyarın üstündeki insan sağlıklı suya ulaşamamakta, 5 milyar insan ise güvenli arıtma hizmetlerinden yoksun bulunmaktadır. Piyasa şartlarının küresel ölçekteki siyasî, ekonomik ve sosyal şartlara yön vermesi durumunda, 2032 yılı itibariyle, dünya nüfusunun yarıdan fazlası ciddî su sıkıntısıyla karşılaşacaktır.

Dünyadaki su yoksulluk indeksine bakıldığında, Türkiye'nin orta sınıf grubuna girdiği görülmektedir. Türkiye, kişi başına yıllık 2 940 metreküp tatlı su kaynağıyla 7 000 metreküp olan dünya ortalamasının altında bulunmasına rağmen, su kaynaklarımız korunmamakta, nehirlerimiz, göllerimiz ve yeraltı suyu kaynaklarımız hızla kirlenmektedir.

2002 yılında düzenlenen Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesinde, son on yılda temiz suya erişim ve atık suların arıtımındaki yetersizliklerin sebep olduğu çocuk ölümlerinin, İkinci Dünya Savaşından sonra yaşanan silahlı çatışmalarda kaybedilen insan sayısından fazla olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir.

Bu şartlar altında, 2000 yılında Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen bin yıl kalkınma hedefleri arasında yer alan, 2015 yılı itibariyle, güvenli içme suyuna erişim imkânı bulunmayan insan sayısını yarıya indirmek hedefi, sadece bir niyet değil, tüm insanlık adına kaçınılmaz bir zorunluluk olarak algılanmaktadır.

2001 yılı Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, ülkemiz nüfusunun ancak yüzde 72'sine su şebekesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - … yüzde 75'ine ise kanalizasyon şebekesiyle hizmet verilebilmektedir. Yaklaşık olarak, her 4 insanımızdan 1'i yeterli su ve atık su hizmetlerinden yoksundur. Yine, 2001 yılı Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, ülkemiz insanının ancak yüzde 30'una arıtılmış su hizmeti sunulabilirken, ancak, yüzde 17'sinin atık suları uygun şekilde arıtılabilmektedir.

Endüstriyel faaliyetler, atık su oluşumunda önemli bir paya sahiptir. Toplam 58 adet organize sanayi bölgesinden 42'sinde atık su arıtma tesisleri bulunmaktadır. Endüstriyel atık suların ancak yüzde 27'si arıtılmaktadır.

2001 Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, ülkemizde sadece 12 adet düzenli katı atık depolama sahası bulunmaktadır. Çöplerin düzenli olarak depolanmaması nedeniyle, her yıl yerüstü hem de yeraltı su kaynaklarımız kirletilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 BAŞKAN - Sayın Özdoğan, son cümlelerinizi rica edeyim.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Hemen.. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Onmilyarlarca avroluk yatırım, Türkiye'nin önünde aşılması imkânsız bir duvar gibi görünse de, aynı zamanda, çok büyük bir fırsatı da beraberinde getirmektedir. Ülkemizde oluşturulacak çevre sektörüyle, hesaplanan maliyetlerin yarıdan fazla azaltılması mümkün olacakken, yüzbinlerce insanımıza da istihdam oluşturulacaktır.

Çevre konusunda yapılması gerekenler bellidir, her şey gözümüzün önündedir; ama, yeterli insan kaynağınız, altyapınız ve hepsinden önemlisi bir şeyler yapmaya niyetiniz yoksa, böyle kapsamı dar, laf ola beri gele düzenlemelerle bir yere varamazsınız. Buradan, AK Parti Hükümetine sesleniyorum: Kabul edin, çevre konusunda da maalesef çuvalladınız.

Hazır çevreden söz açılmışken, üzerinde önemle durulması gereken bir konu daha vardır: Ülkemizin arıtma tesisi çöplüğüne dönüşmek üzere olduğudur. Bugüne kadar yapılan arıtma tesislerinin birçoğu, uzman kişiler tarafından projelendirilmemesi ve işletilememesi ve yüksek enerji maliyetleri nedeniyle verimli olarak çalıştırılamamakta ve yeterince denetleme yapılmamaktadır.

Faaliyetleri sonucu çevre kirliliğine neden olacak işletmelerde bu sorunun çözümüne yönelik işlemlerin gerçekleştirilebilmesi için, bu konuda üst düzey teknik bilgiye sahip uzmanların görev ve sorumluluk almalarının önü mutlaka açılmalıdır.

Anavatan Partisi olarak bizler, çevre sorunlarının ve çevrenin öneminin farkında olduğumuzu ortaya koymak istiyoruz. İş bilmez, sorun çözemez bir AK Parti Hükümetiyle aynı çatı altında bulunmak, halkımız adına hesap sorma bilincimizi daha da derinleştiriyor. Halkımız da, Anavatan'a, hak ettiği fırsatı inşallah verecektir.

Çevre konusundaki sorunları hep beraber çözeceğiz ve ülkemizi, pek çok bakımdan daha yaşanabilir hale getireceğiz.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.

Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Mustafa Çakır; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MUSTAFA ÇAKIR (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

On yılı aşkın bir süreden beri, Sayın Tansu Çiller, Sayın Mesut Yılmaz, Sayın Bülent Ecevit Hükümetleri, bu kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine dahi getirememiştir. İnanıyorum ki, ülkemizin sağlıklı çevre ihtiyacına bu kanun cevap verecektir. Bu kanunu değiştirmek, inşallah, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığındaki Adalet ve Kalkınma Partimizin İktidarına nasip olacaktır. AK Parti laf üretmiyor, icraat yapıyor!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son birkaç yüzyıl içinde hızlı kentleşme, sanayileşme, dünyamızın ekolojik dengesinin korunması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Yeryüzünde, bitki örtüsünde, su tabakasında ve dünyamızı saran hava tabakasında canlı yaşamını tehdit eden etkenler, son birkaç yüzyıl içinde hızla artmıştır. Zaman zaman, uluslararası ilişkilerde, ekolojik dengenin korunması birinci gündem maddesi haline gelmektedir.

Eski dünyaya değil, fabrika bacalı dünyaya şöyle bir bakalım: Çevre konusunun, hem yakın geleceğin hem uzak geleceğin en önemli gündem konusu olmaya devam edeceği anlaşılmaktadır.

Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı da çevre konusunda hassasiyetini göstermiş ve bu duyarlılığını hiç kaybetmemiştir. Çevre konusunda, uluslararası sözleşmelere ve Avrupa Birliği normlarına ülkemizin uyumu artarak devam edecektir.

Bütün yurtta, az bulutlu, açık, güneşli bir havada, bir uçtan bir uca ülkemize kuşbakışı baktığımız zaman neleri görürüz: Yemyeşil Karadeniz kıyılarını, Samsun, Çarşamba, Bafra Ovalarımızı, Marmara Denizini, ovasını, Ege Denizini, kıyılarını, Akdeniz'i, kıyılarını, Adana Ovasını, Kars'a, Van'a, Hakkâri'ye, Urfa'ya uzanan yemyeşil sıradağları, ovaları, ırmakları, gölleri, barajları, ışıl ışıl şehirlerimizi görürüz. Fabrika bacalarımızı, karayolu ağlarımızı, demiryolu ağlarımızı, limanlarımızı, tersanelerimizi, havalimanlarımızı görürüz; göğsümüz kabarır, onurlanırız. Kuşlarımız, hayvanlarımız, ürün çeşitlerimizle, çevre zenginliğine dünyanın kaç ülkesi sahiptir. Yaşamaya değer, uğrunda fedakârlığa değer, yeryüzünün en güzel ülkesinin bizim ülkemiz olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Yurtdışı seyahatlerimizde, özellikle gelişmiş ülkelerde, sanayi tesisleri, fabrika bacaları, tarımsal alanlar, kalabalık şehirler; hepsi bir arada olduğunu müşahede ettim. Bu ülkeler, eğitim ve teknolojinin imkânlarıyla, yaşanılabilir, sağlıklı çevre kurabilmişlerdir. Bu ülkelerde, tarım alanlarından, sahillerden, ırmak kenarlarından geçen yollar boyu fabrikalara ve sanayi tesislerine rastladım. Sanayi-teknoloji-çevre uyumu mevcut. Bu uyumun önemli bir ayağı da çevreyle ilgili yasaları zamanında yapmaları ve uyum göstermeleridir. İnancım odur ki, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin görüşmekte olduğu bu Çevre Kanunu, ülkemizdeki çevre konusundaki bu boşluğu doldurmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun yasalaştığı takdirde, güzel ülkemizin en tabiî hakkı olan sağlıklı çevre ihtiyacı karşılanmış olacaktır.

Bu vesileyle, sözlerime son verirken, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çakır.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, biraz önce Sayın Bakanın bir açıklamasıyla, cep telefonlarından alınacak olan fatura başı miktarın bir önergeyle tasarıdan çıkarılacağı ifadesini büyük bir memnuniyetle öğrenmiş bulunuyorum; kendilerine de teşekkür etmek istiyorum.

Yalnız, bu kanunla ilgili olarak, 7 nci maddenin üçüncü fıkrasında "petrol, jeotermal kaynaklar ve maden arama faaliyetleri çevresel etki değerlemesi kapsamı dışındadır" ibaresinin son derece yanlış olduğu inancındayım. Özellikle, Türkiye için son derece önemli olan maden arama faaliyetlerinde ÇED raporunun istenmeyecek olmasının, ne tür bir mantıktan yola çıkılarak bu kanun içerisine yerleştirildiğini açıkça merak ediyorum. Bu bölüm görüşülürken bunun da mutlaka bir önergeyle değiştirilmesi gerektiği inancındayım. Bununla ilgili Sayın Yalçınbayır'ın vermiş olduğu bir önerge var; kendilerine de huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Bu maddenin bu fıkrasının çıkarılacak olan bir çevre kanunu içerisinde yer almasının, kanunun ruhuyla, amacıyla bağdaşmadığı inancımı ifade etmek istiyorum.

Yine, bu kanundaki idarî para cezalarıyla ilgili olarak bir önergeyi gördüm. O önergenin de, sadece Bakanlıktaki ilgili kurumlara bir kaynak aktarılma düşüncesinden yola çıkarılarak bir önergeyle değiştirilmeye çalışıldığını da büyük bir üzüntüyle müşahede ediyorum. Çevre Kanunu uyarınca, idarî para cezası veren tüm kurumların verdikleri cezadan pay alacağından yola çıkılarak, merkez teşkilatında, Bakanlığın genel müdürlere, taşra teşkilatında da il çevre ve orman müdürlerine idarî yaptırım kararları verilmesi yetkisinin bir önergeyle değiştirilmesinin de yanlış olduğu inancındayım; çünkü, siz, denetim ve ceza verme yetkisini bu kadar geniş olarak kullanacak olursanız, bu kadar farklı kurumlara verecek olursanız, yarın uygulamada ciddî sıkıntılarla karşı karşıya kalabilirsiniz; ceza ve yaptırım uygulamakla görevli olan kurum ve kuruluşlar, topu birbirinin üzerine atarak, bu kanundan beklenilen amaçların gerçekleştirilmesi önünde bir engel olabilecekleri inancımı taşımak istiyorum.

Yine, bir önergeyi gördüm; bu önergede de "çevreye verilen zararların öğrenildiği tarihten itibaren beş yıl sonra zamanaşımına uğrayacağı" ibaresinin de yanlış olduğu inancındayım. Bunu da özellikle ifade etmek istiyorum.

Çevre gibi son derece önemli bir konuda bundan zarar gören insanların zararlarının tazminiyle ilgili yapacakları girişimlerin önüne siz beş yıllık bir süreyi koyarsanız, beş yıllık sürenin, özellikle çevre gibi çok önemli bir konuda yetersiz bir süre olduğu inancımı ifade etmek istiyorum.

Tam tersine, burada, gerekçede şu söyleniyor: "Zamanaşımı süresi olayın meydana geldiği tarihten bağımsız tutularak, uzatılmak suretiyle, çevre suçlarının işlenmesine karşı caydırıcılığın artırılması amaçlanmıştır."

Siz "on yıl" ibaresi doğru, onu kabul ediyorum, ancak, çevreyle ilgili görülen zararın öğrenildiği tarihten itibaren beş yıllık bir sınırlama getirirseniz, vatandaşların, mağdur olan insanların bu süreden dolayı zararlarını tazmin etmede sıkıntıyla karşı karşıya kalabiliriz. Ben, tam tersine, bu sürelerin biraz daha uzatılmasının daha mantıklı olduğu inancındayım.

Değerli milletvekilleri, bu kanun, mutlaka çıkarılması gereken bir kanun. Bunu çok açıkyüreklilikle ve samimiyetle ifade etmek istiyorum. Geçmişte Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmemesinin faturası geçmişteki siyasetçilerin üzerine kesilmiştir; ancak, bu kanun tasarısının, bu haliyle, eleştirdiğim noktalar dışında, iyi hazırlandığını, mutlaka çıkarılması gerektiğini ve getirilen para cezalarının da günün şartlarına uygun olduğunu ifade etmek istiyorum. Ancak, demin de bahsetmiş olduğum ve şimdi de bahsetmiş olduğum hususların mutlaka değerlendirilmesi gerektiği inancımı ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kandoğan.

Sayın milletvekilleri, bölüm üzerinde, 15 dakika süreyle soru ve cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Özcan, buyurun.

Sayın Bakan, soru faslına geçtik, not alırsanız…

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma 3 tane sorum var.

Birinci sorum: Mersin, metropol bir kent olduğuna göre, hâlâ, çöp sorunu ve arıtma sorunu çözülmemiştir. Sahil boyunda bütün ilçe ve beldelerde denizi kirleten bu sorun, yine, aynı şekilde devam etmektedir. Bu, turizmi etkilemektedir. Burada ne gibi çalışmalarınız var Mersin ve sahilimizde?

Diğer ikinci sorum: Mersin'in Kazanlı beldesinde Kromsan tesislerinin atıkları çevreyi kanserojen maddelerle kirletmektedir; buradaki caretta ve balık ölümlerine sebep olmakta, insanların sağlığını etkilemektedir; ne gibi çalışmalarınız var?

Üçüncü sorum: Mersin'in Karaduvar Mahallesinde, yeraltı sularına petrol atıkları katılmıştı; buralarda, hem sağlığı hem yeraltı sularını hem de sebze üretimini etkiliyor; ne gibi çalışmalarınız var? Bunları sormak istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özcan.

Sayın Özdoğan, buyurun.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Delaletinizle, Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, 1971 senesinde, İran'ın Ramsar Kentinde kabul edilen, özellikle su kuşları yaşama ortamı olarak uluslararası öneme sahip sulak alanlar hakkında sözleşme veya kısaca Ramsar Sözleşmesi olarak bilinen sözleşmeyi, Türkiye, 17 Mayıs 1994'te resmen yürürlüğe sokmuştur. Uzun vadede ulusal sulak alan politikalarının geliştirilmesini amaçlayan sözleşmedeki en önemli düzenleme, uluslararası öneme sahip sulak alanlar listesi veya kısa adıyla Ramsar listesidir. Ülkemizde, Ramsar listesine dahil 9 sulak alan bulunmaktadır; lakin, gelin görün ki, bu sulak alanlarımız elden gitmek üzeredir. Ramsar listesine dahil 9 sulak alanımız için; Bakanlık olarak, ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.

Sayın Akdemir, buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma 3 soru soruyorum.

Değerli Bakanım, Çevre ve Orman Bakanlığının Teşkilat Kanununu görüştüğümüzde, Bakanlık, çevre sorununa etkisiz kalmaması için çeşitli yetkilerle donatıldı; buna rağmen, siz, basına yaptığınız açıklamalarda kanunî yetersizlikten söz ettiniz. Acaba, kanunî boşluklar, bu sözünü ettiğiniz boşluklar nelerdir? Çevre atıklarına karşı, çevreye zarar veren kişi ve kuruluşlara kanundan kaynaklanan mevcut yetkilerinizden, şimdiye kadar, hangilerini kullandınız İstanbul'daki bu variller olayında?

İkinci sorum: İstanbul Avcılar'da… Birkaç ay önce yazılı soru önergesiyle Başbakana da sorduğum gibi, Avcılar'da 300 kişilik bir sitenin su depolarına lağım karışmıştı ve İçişleri Bakanlığı kanalıyla verilen cevapta olay doğrulanmış, gerekli tedbirlerin alındığı söylenmişti. Ancak, İstanbul'da yaklaşık 900 000 su deposu bulunduğuna göre ve bu su depolarının da ancak yüzde 10'u dezenfekte edilebildiğine göre -ki, bu veri Büyükşehir Belediyesinin verileridir- bu su depolarının tümünün dezenfekte edilebilmesi için şimdiye kadar alınan önlemler nelerdir? Siz, Çevre Bakanı olarak bu önlemlerin alınmasında hangi görevleri üstleniyorsunuz? Yaptırım gücünüz nedir?

Bir diğer sorum: Ülkemizin özellikle Kapadokya bölgesinde, Nevşehir İlinde akciğer kanseri yapan erionit madeniyle, bu bölgede akciğer kanserini yaratan üç köyümüz bulunmaktadır. Erionit madeni ve asbest, özellikle Nevşehir'in Gülşehir, Tuzköy ve Karain Köyleri ile Ürgüp İlçesinin Sarıhıdır Köylerinde bulunmaktadır. Dolayısıyla, burada meydana gelen akciğer kanserleri kesindir, bilim bunu ispat etmiştir. Geçen ay TÜBİTAK'ın yayımlamış olduğu bir bilimsel dergide, bu bölgedeki kanser vakalarına engel olabilmek için yüzeye müdahale edilmesi gerektiğinden söz ediliyor ve bunun da gerçekleştirilememesinin sebebinin yasal boşluk olduğu belirtiliyor idi.

Böyle bir yayından haberiniz var mıdır? Varsa, getirdiğiniz Çevre Kanununda bu kanunî boşluğu dolduracak bir tedbir aldınız mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Bakanım, Türk Ceza Yasasının 181 inci maddesinde, çevrenin kirletilmesi ya da çevreye zarar verilmesine yönelik müeyyide olarak bir düzenleme söz konusu; fakat, kamuoyuna farklı yansıdı, 181 inci maddenin uygulamasının ertelendiği şeklinde. Çevreye zarar verilmesi noktasında şu an meri mevzuatta karşılığını bulan bir madde var mıdır ve 181 inci madde ertelenmiş midir; halen, yoksa, yürürlükte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Akgün, buyurun.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Bakanım, İç Anadolu Bölgesinde son yıllarda yaşanan kuraklık sebebiyle özellikle göller tek tek kurumakta ve büyük bir çevre felaketiyle bölge karşı karşıya.

Özellikle KOP Projesinin ve Mavi Tünel kısmının bizim hükümetimiz döneminde programa alınması ve yakın zamanda ihale edilecek olması da düşünüldüğü zaman ve bu projeyle birtakım çevre projelerinin de hayata geçirileceği bilgimiz dahilinde olduğundan, özellikle İç Anadolu Bölgesinde yaşanan kuraklıklar sebebiyle hangi çevre tedbirleri ve çevrenin korunmasına yönelik projeler üretilmektedir? Bu konuda düşünceler nelerdir?

Bunu öğrenmek istiyor; saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akgün.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Anadolu'daki göllerin kurumasıyla alakalı bir sual var; Sayın Akgün'ün sorduğu sual. Aslında, sadece Türkiye'nin Orta Anadolu Bölgesindeki göllerin kaderi böyle değil.

Tabiî, Türkiye'de, Ramsar Sözleşmesi kapsamındaki pek çok sulak alanla alakalı olarak, uluslararası anlaşmalara da riayet etmeksizin, daha fazla üretim alanı kazanabilmek için, Devlet Su İşleri yıllardır yanlış bir politika izlemiştir. Devlet Su İşlerinin izlemiş olduğu yanlış politikalar, Türkiye'deki pek çok sulak alanın kökünü kazımıştır adeta. Bunlardan biri de Kayseri'deki meşhur Sultan Sazlığıdır. Tabiî, sadece Sultan Sazlığı bu kadere uğrayan yerlerden biri değil. Orta Anadolu'da, Ege'de, Akdeniz Bölgesinde aynı kaderin ortakları var.

Şimdi, DSİ, tabiî, yeni politikalara geçiyor, eski politikalarını değiştiriyor. DSİ eski politikalarını değiştirirken yapılan yanlışların farkına varılıyor. Göllerin, su kaynaklarının ve uluslararası sözleşmeler doğrultusunda korumak ve iyi yönetmek mecburiyetinde olduğumuz Ramsar alanlarının da hayatiyetini sürdüreceği, oradaki biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliği açısından yeni politikalara DSİ'yle birlikte günümüzde yön veriyoruz.

Sayın Akdemir, Avcılar'daki 300 kişilik sitenin içme suyu deposuna kanalizasyonun karıştığından bahsetti ve "Bakanlık olarak ne yapıyorsunuz" dedi. Bu, İSKİ'nin sorumluluğundaki bir meseledir; yani, Bakanlık olarak bizim sorumluluk alanımızda olmayan bir mesele. Yalnız, şunu söyleyeyim: Tabiî, İSKİ'nin, içme suyu kalitesiyle alakalı yönetmeliklerin kendilerine vermiş oldukları sorumluluklar doğrultusunda bu konuların üzerine gittiklerini, İSKİ Genel Müdürü, bir ay önce bize vermiş oldukları bir brifingde ifade ettiler. Hatta, bazı bölgelerde yapılan çalışmalardan, rasatlardan, oradaki ölçümlerden de bize birtakım örnekler verdiler.

Sayın Işık: "181 inci madde, acaba, yürürlükte midir, değil midir?" Çünkü, bu 181 inci madde, Türk Ceza Kanununun 181 inci maddesi, doğrusu, epey tartışmalara konu olan bir madde; ama, bugün, en son, komisyonun uzmanı olan, danışmanlığını yapan, İstanbul Üniversitesinden Doç. İzzet Özgenç'le yapmış olduğum görüşmede ve Bakanlıktan almış olduğumuz malumat, 181 inci maddenin dördüncü fıkrasının geçerli olduğunu, yürürlükte olduğunu ve bu fıkra münasebetiyle de, Tuzla'daki ve benzer eylemleri işleyenler hakkında yasal sürecin, bu fıkra üzerinden, kanunun bu bölümüyle alakalı olarak yürütülebileceğini ifade ettiler.

Mersin çöplüğüyle alakalı bir sual vardı.

Sayın milletvekillerim, Türkiye'nin 3 225 belediyesiyle alakalı, buradaki değerli arkadaşlarım, konunun özetini yaparken, işte, nüfusu 5 000'den az olan, işte, 10 000 olan; yani, küçük belediyelerden bahsettiler. Küçük belediyeleri şöyle bir tarafa koyun, büyük belediyelerin bile bu meseleyi çözmemiş olduğunu, çözememiş olduğunu... Bunlara örnek olarak gösterebilecek olan belediyelerden biri Mersin'dir. Mersin'de, tabiî, Belediye Başkanı arkadaşımızla tam bir koordinasyon içerisinde, uyum içerisinde çalışıyoruz. Farklı partiden olsak da hiç önemli değil. Sadece Mersin'de değil, Türkiye'nin dört bir tarafında, bütün büyükşehir belediyeleri, öncelikli olarak bu çalışmamızda bizimle birlikte hareket ediyorlar. Yer problemleri vardı, bazı itirazlar vardı, bu meseleyi de hallettik. Birbuçuk iki ay kadar önce, Mersin'de yapmış olduğumuz bir toplantıda -iktidar ve muhalefet partisi milletvekilleri katıldılar- kendilerine yerin tahsisini yaptık. Zannediyorum, bu yıl içerisinde inşaatı başlayacak, önümüzdeki yılın başında da, Mersin, bu vahşi depolamadan, inşallah, kurtulmuş olacaktır.

Tabiî, Mersin sahillerindeki atık su meselesi, Akdenizi kirleten önemli kaynaklardan birisidir. Anamur'dan başlayarak, bütün Mersin'in ilçelerinin ve beldelerinin böyle bir risk taşıdığını biliyoruz.

Bu konularla alakalı, maalesef, küçük beldelerin, küçük belediyelerin, şu anda, bütün projelerini finanse edecek imkânımız yok. Belediyelerin kendilerinin de, bu konuda, tabiî, tek başlarına meselenin üstesinden gelebilecek imkânları yok. Ancak, biraz önce ifade ettiğim şekliyle, yani, Mersin'i, tek bir koordinasyonla, bir çatı kuruluşla çözme imkânımız olabilecek. Sadece Mersin'i değil, diğer illeri de aynı şekilde. Yani, Mersin Su ve Kanalizasyon İdaresi ile bu meselenin çözümü mümkün olacak.

Tabiî, oradaki bazı sanayi tesislerinin tehlikeli atıklarının, hiçbir tedbir alınmaksızın, bazı yerlerde depolandıklarını, depolanmaktan daha öte, kaderlerine terk edildiklerini gördük. Bununla alakalı, Sayın Vali, Çevre Orman İl Müdürlüğü marifetiyle bazı müeyyideler uyguladık ve bu tablo bundan sonra olmayacak, onu söyleyeyim.

Karaduvar Mahallesindeki petrol depolarının Mersin'de oluşturduğu tehlikeyi yakından biliyoruz. Tabiî, orası tam bir petrol bataklığına neredeyse dönmüş diyebilirim. Tabiî, konuyla alakalı, bizim, Enerji Bakanlığıyla birlikte bir çalışmamız var bölgede. O çalışma neticesinde, öyle zannediyorum ki, petrolün sızıntısından ve içme suyu kuyularına karışmasından dolayı vatandaşın şikâyetleri Bakanlık olarak bizim takibimizdedir.

Değerli arkadaşlar, geri kalan soruları da yazılı olarak cevaplayacağım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa, o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Şimdi, 1 inci maddenin başlığını okutuyorum:

ÇEVRE KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MADDE 2-

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 önerge var; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesi ile değiştirilen 2 nci maddesinde yer alan çevre düzeni planı tanımının madde metninden çıkarılmasını ve yerine aşağıdaki hassas alan tanımının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Sadullah Ergin Mustafa Çakır               Yahya Baş

              Hatay                    Samsun                   İstanbul

Hamit Taşcı                               Mehmet Yılmazcan

                Ordu                                     Kahramanmaraş

"Hassas alan: Ötrofikasyon riski yüksek olan ve Bakanlıkça belirlenecek kıyı ve iç su alanlarını,"

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Diğer kanunlarda tanımlandığından mükerrerlik önlenmektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun uygun görüş belirttiği, Hükümetin katıldığı, gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MADDE 3-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MADDE 4-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MADDE 5-

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MADDE 6-

BAŞKAN - 6 ncı maddede 1 önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 6 ncı maddesi ile değiştirilen 9 uncu maddenin (b) bendinin birinci cümlesinde yer alan "ihtiyaç alanlarını belirlemek, bu" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını, aynı bende "üzere bölge ve havza bazında" ibaresinden sonra gelmek üzere "1/50.000-1/100.000 ölçekli" ibaresinin eklenmesini, (d) bendinin birinci fıkrasına "tespit ve ilan etmeye" ibaresinden sonra gelmek üzere "bu alanlarda uygulanacak koruma ve kullanma esasları ile plan ve projelerin hangi Bakanlıkça hazırlanıp yürütüleceğini belirlemeye" ibaresinin eklenmesini, aynı bendin ikinci fıkrası ile (h) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Sadullah Ergin Mustafa Çakır               Yahya Baş

              Hatay                    Samsun                   İstanbul

           Mehmet Yılmazcan                           Hamit Taşcı

Kahramanmaraş                                                      Ordu                              

"Bu bölgelere ilişkin plan ve projelerde; 03/05/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun 9 uncu maddesi, 04/04/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanununun plan onama yetkisini düzenleyen hükümleri, 21/07/1983 tarihli 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 8 inci maddesinin tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunların korunma alanlarının tespit ve tescili dışında kalan yetkileri düzenleyen hükümleri ile aynı Kanunun 17 nci maddesinin (a) bendi hükümleri uygulanmaz."

"h) Ülkenin deniz, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının ve su ürünleri istihsal alanlarının korunarak kullanılmasının sağlanması ve kirlenmeye karşı korunması esastır. Atıksu yönetimi ile ilgili politikaların oluşturulması ve koordinasyonunun sağlanması Bakanlığın sorumluluğundadır. Su ürünleri istihsal alanları ile ilgili alıcı ortam standartları Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca belirlenir.

Denizlerde yapılacak balık çiftlikleri, hassas alan niteliğinde kapalı koy ve körfezler ile doğal ve arkeolojik sit alanlarında kurulamaz.

Alıcı su ortamlarına atıksu deşarjlarına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkartılacak yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu önergeye?

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bakanlığın görevleri arasında bulunmayan barınma, çalışma ve ihtiyaç alanlarını belirleme hükmü çıkarılmış, özel nitelikleri gereği korunması zorunlu olduğu için özel çevre koruma bölgesi olarak ilan edilen yerlerle ilgili olarak 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı görevli ve yetkili kılınmıştır.

İçerisinde Sit alanları bulunan özel çevre koruma bölgelerine ilişkin koruma kararlarının uygulanmasında yaşanan sorunların önlenmesi, ayrıca koordinatları Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen özel çevre koruma bölgeleri sınırları içerisinde yer alan karasal alanlar ile denizsel alanlarda ayrı idarelerce yapılan farklı düzenlemeler nedeniyle ortaya çıkan kıyı ve deniz ekosistemlerinin bozulmasına engel olunması amaçlanmaktadır.

Ayrıca, halihazırda atıksu yönetimiyle ilgili olarak deşarj standartları koyma, atıksu projelerini onaylama, teknoloji belirleme ve denetleme gibi görevler Çevre ve Orman Bakanlığına verilmiştir. Atıksu yönetimi politikalarının Çevre ve Orman Bakanlığınca gerçekleştirileceğine dair düzenleme yapılarak mevcut çalışmaların daha etkin ve bütünlük içinde yürütülmesinin sağlanması amaçlanmaktadır.

Ülkemizde kurulan balık çiftlikleri maliyet hesapları yaparak koylarda ve körfezlerde yapılmakta, bunun sonucunda da denize girmeyi imkansız kılacak boyutta ciddî bir tehdit oluşturmaktadır. Önergeyle bu durumun önlenmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6 ncı madde kabul edilmiştir.

MADDE 7-

BAŞKAN - 7 nci madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                           Ertuğrul Yalçınbayır

                                               Bursa

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahibi önergesinin gerekçesini açıklayacak;

Buyurun Sayın Yalçınbayır.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fevkalade sınırlı bir süre içinde Çevre Kanunundan bahsedebilmek fevkalade zor.

Çevre, hayatın ta kendisi. Çevre, insanların birbiriyle, canlı ve cansız bütün varlıklarla, evrenle, komşularıyla, kentiyle ilişkisi olduğu bir yer. Çevre, bu anlamı itibariyle, insanlığın ve siyasetin en önemli gündem maddesi. Bakıldığında, çevrenin, çevre hakkının nitelikleri hukukîdir, insan haklarıyla ilgilidir, demokratiktir, bilimseldir, evrenseldir ve sınır tanımaz. Çevrenin sınır tanımaz tehditleri, insanoğlunu, belli toplantılarda birleştirdi. Özellikle, 1992 Rio Konferansına, dünyanın çok büyük devlet adamları, çok sayıda devlet adamı, başbakan, üst düzeyde görevliler katıldı ve dünya tehdit altında. Bu tehdidi önlemekle ilgili birtakım projeler ortaya kondu. 1992'den sonra, 83'te yaptığımız Çevre Kanunu üzerinde değişiklikler gündeme geldi; ama, maalesef, 95'te hazırlanan tasarı, ancak, bugün geliştirilerek görüşülebilir oldu.

Çevre, demokrasinin en önemli enstrümanlarından birisi. Demokrasinin vardığı seviye, katılımcı bir seviye. Çevre Kanununun da, bu katılımcı anlayışla yapılması gerekirken, bundan sarfınazar edilmesi, bu kanunun yapılmasındaki usul, usulün tercih edilmesi, bana göre, ayıplı bir demokratik harekettir. Buradaki ayıbı, maalesef, hep birlikte yaşıyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin şöyle geçmişine baktığımızda, Türkiye'de yaşanan büyük çevre ihlallerine rağmen, hiçbir bakan hakkında, hiçbir başbakan hakkında, ne gensorunun verildiği ne de soruşturma önergesinin verildiği görüşmüştür.

Oysa, milletvekilleri, denetim görevi içinde, gerek soru önergeleriyle gerekse araştırma önergeleriyle halktan gelen tepkileri Meclise taşımıştır; ama, bir siyasî irade konamamıştır.

Bu siyasî irade nerelerde konabilirdi: 53 üncü Hükümet, mahkeme kararına rağmen, kapatılması emredilen Orhaneli Termik Santralıyla ilgili mahkeme kararına rağmen prensip kararı aldı. 54 üncü Hükümet, Yatağan Termik Santralıyla ilgili mahkeme kararına rağmen prensip kararı aldı. 57 nci Hükümet, İzmir-Bergama ve ayrıca Bursa Cargill'le ilgili kararlar aldı. Mahkeme kararlarını uygulamamak, çevre hakkı ihlalinin en üst seviyedeki durumu.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, Dünya Çevresel Sürdürülebilirlik Endeksi içinde, 114 ülke arasında 91 inci sırada. Türkiye'nin bu sırada olması, bana göre iyi sıralardı. Oysa, o kriterler arasında, kamunun çevreyi kirletenlerle ilgili gösterdiği performans, hukukun üstünlüğünü dikkate almayan, mahkeme kararlarını uygulamayan anlayış ve yine, çevre ile rüşvet ilişkisi arasında kurulan ve süregelen bir anlayışı, hâlâ, biz defedemedik.

Öylesine bir rant var ki burada, kentli hakları sürekli ihlal ediliyor, kentler kaçak yapıdan geçilmiyor. Kimisi ruhsata uygun; ama, verilmemesi gereken fazla katlar… Bunlarla ilgili bir rant ekonomisini şöyle bir düşünün.

Birinci sınıf tarım arazileri 3'e, 4'e çevrilip, tarıma değil, imara açılıyor. Bunları bugün de yaşıyoruz, ilimde de yaşıyoruz.

Bir kere, bizim çıkardığımız kuralları hükümetin uygulaması gerekir. Biz, en iyi şekildeki kuralları çıkarmak durumundayız ve bunların uygulanmasını izlemek, takip etmek ve denetlemek görevi içindeyiz. Bürokrasinin görevi bu kuralları uygulamaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, tamamlayın.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Bakın, Cargill'le ilgili yaşanan süreci burada size bir hikâye etmeye kalksam, neleri görürsünüz!.. 9 defa mahkeme kararı uygulanmadı. Zamanın başbakanına "Sayın Başbakan, aramızda ihtilaf var, bu ihtilafı yargı çözmeli, müsaade edin dava açalım" dediğimizde "hayır, açmayın" dedi. "Bakın, açmayacağız; ama, Bursa Barosu açacak, kararları alacak, siz uygulamayacaksınız…" Evet, uygulanmadı. Uygulanmamasıyla ilgili, bir Amerika gezisinde, bize, Amerika'daki yetkililer telkinde bulundu ve daha sonra bu telkinler başbakanlar düzeyinde de oldu.

Değerli milletvekilleri, çevre hakkı insan haklarının başında, yaşam hakkıyla fevkalade ilişkili. Bizim Anayasamızda yazıldığı gibi, sadece ekonomik ve sosyal haklar kapsamında olan bir iş değil. Ekonomik ve sosyal haklar kapsamında görürseniz, devletin malî gücünün yeterliliği oranında tedbir almasını istersiniz; ama, yaşam hakkıyla sıkı sıkıya ilgili. Artık, bu düzenlemelerden, bu anlayıştan bizim kurtulmamız lazım. O endeks içindeki kriterleri karşılama kabiliyetimizin zorluğunu biliyoruz ve biz, Avrupa Birliği sürecinde, Devlet Planlamaya göre 50-60 milyar euro, Bakanlığa göre 25-30 milyar euro yatırım yapsak da, o kriterleri yakalayamayacağız. Önce, halkın hak arama talebini artırmak ve bu kuralların uygulanmasıyla ilgili, halkta talebi artırmak gerekiyor. Siz, çevre politikaları nedeniyle iktidara gelen bir parti veya iktidardan giden bir parti gördünüz mü?! Ama, Türkiye, artık, buna doğru gidiyor. Bilgi Edinme Kanunundan en fazla yararlananlar çevreciler. Artık şeffaflık her tarafı sardı.

Bakın, bu kanunî düzenlemeyle ne getiriliyor: Çevre Kanununun en önemli maddesi 10 uncu maddesi. Bir de, halkın katılımı maddesi. 10 uncu maddesi ÇED raporunu düzenliyor. Getirilenle, petrol, jeotermal kaynak ve maden arama faaliyetleri çevresel etki değerlendirmesi kapsamı dışındadır.

Bunlar, bugüne kadar hiç düşünülemedi. Kanunlardaki istisnalar ve muafiyetler üzerinde durmak lazım. İstisnalar ve muafiyetler, belli lobilerin de eseri olabilir. Türkiye'nin yapması gereken, lobicilik faaliyetlerini düzenleyen, bunun şeffaf, açık, herkes tarafından bilinmesini emreden bir düzenlemeyi de yapmaktır. Eğer bunları yaptığımız takdirde, gerçekten demokratik bir tavır da sergilemiş oluruz.

Bu, Maden Kanununun kapsamı içine alındı. Daha önce öyle bir düzenleme yapılmış. Öylesine bir kanun yapma tekniğimiz var ki, bazı kanunlarda, torba kanunlarda değişiklik… Bunları, biz, hukukçu parlamenterler takip edemediğimiz gibi, profesyonel hukukçular da takip edemiyor, halkın bilgi edinmesi de mümkün olamıyor.

BAŞKAN - Sayın Yalçınbayır, lütfen tamamlayın.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Bu kanun tekniğinden mutlak surette vazgeçmek gerekir.

Değerli milletvekilleri, temel kanun diye kabul ediyoruz; bu kanunun en önemli hükmünü de Maden Kanununa koyuyoruz!

Saygılarımla. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yalçınbayır.

Sayın milletvekilleri, gerekçesini Sayın Önerge Sahibinden dinlediğiniz, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

MADDE 8-

BAŞKAN - 8 inci maddede 2 adet önerge vardır; önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 8 inci maddesiyle değiştirilen 11 inci maddenin altıncı fıkrasının son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını ve altıncı fıkrasının birinci cümlesinde ve yedinci fıkrasında yer alan "kirlilik yükü" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve atıksu miktarı" ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz.

İrfan Gündüz Ali İbiş           Fahri Keskin

           İstanbul                   İstanbul                 Eskişehir

Halil Özyolcu                               Nur Doğan Topaloğlu              

                 Ağrı                                                   Ankara

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge aykırı önerge olduğundan, okuttuktan sonra işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çevre Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısının 8 inci maddesiyle değiştirilen 11 inci maddenin onbirinci fıkrasının belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                Hüseyin Güler

                                            Mersin

"Büyükşehir belediyeleri ve belediyeler, evsel katı atık, tehlikeli atık bertaraf tesislerini kurmak, kurdurmak, işletmek veya işlettirmekle yükümlüdürler. Bu hizmetten yararlanan ve/veya yararlanacaklar, sorumlu yönetimlerin yapacağı yatırım, işletme, bakım, onarım ve ıslah harcamalarına katılmakla yükümlüdür. Bu hizmetten yararlananlardan belediye meclisince belirlenecek tarifeye göre katı atık toplama, taşıma ve bertaraf ücreti alınır. Bu fıkra uyarınca tahsil edilen ücretler katı atıkla ilgili hizmetler dışında kullanılamaz."

BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?..

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahibi?..

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Gerekçeyi rica edeyim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutalım o zaman.

Gerekçe:

Tehlikeli atık bertaraf tesislerinin planlanması, kurulması ve işletilmesine yönelik koordinasyonun kimin tarafından yapılacağı belirsizdir. Yükümlülüklerinin ve katılımlarının açık olarak tanımlanması gerekmektedir. İlgili değişiklikle koordinasyon işlevinin büyükşehir belediyesi ve belediyelere verilmesi sağlanmış olacaktır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 8 inci maddesiyle değiştirilen 11 inci maddenin altıncı fıkrasının son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını ve altıncı fıkrasının birinci cümlesinde ve yedinci fıkrasında yer alan "kirlilik yükü" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve atıksu miktarı" ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                        İrfan Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe…

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu fıkranın başında kirlilik yükü oranı esas alındığından ve ön arıtmadan sonra da bir kirlilik yükü mevcut olacağından bir çelişki oluşturmaması amaçlanmıştır.

Ayrıca, bir faaliyetin kirlilik yükü az olsa dahi, atıksu miktarı, özellikle kanalizasyon ve arıtma tesisi yatırım ve işletim maliyetlerinin artmasına neden olduğundan kıstas olarak alınmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11 inci madde üzerinde 1 önerge var.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çevre Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 11 inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 14 üncü maddesinin aşağıdaki belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                Hüseyin Güler

                                            Mersin

"Madde 14.- Kişilerin huzur ve sükûnunu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde elektromanyetik alan kirliliği, gürültü ve titreşim oluşturulması yasaktır.

Ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlardan kaynaklanan elektromanyetik alan kirliliğinin, gürültü ve titreşiminin yönetmeliklerle belirtilen standartlara indirilmesi için faaliyet sahipleri tarafından gerekli tedbirler alınır."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu önergeye?

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Güler?..

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde 11, yalnızca titreşim dahil gürültü kirliliğini içeriyor, ancak elektromanyetik alan kirliliğini içermiyor. Elektromanyetik alan kirliliğinin de yaşamsal bir konu olarak yasada yer alması gerekmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddede 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 12 nci maddesiyle değiştirilen 15 inci maddenin ikinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birleştirilerek tek fıkra haline getirilmesini arz ve teklif ederiz.

İrfan Gündüz Ali İbiş           Fahri Keskin

           İstanbul                   İstanbul                 Eskişehir

Halil Özyolcu                               Nur Doğan Topaloğlu

                 Ağrı                                                   Ankara

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?..

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İfade bütünlüğünün sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddede 1 önerge vardır:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 871 sıra sayılı "Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 13 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Salih Kapusuz Zafer Hıdıroğlu               Muharrem Eskiyapan

             Ankara                       Bursa                   Kayseri

Ayhan Sefer Üstün                     Muzaffer Baştopçu

            Sakarya                                                   Kocaeli

"Madde 13.- 2872 sayılı Kanunun mülga 18 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Çevre katkı payı alınması, diğer gelirler ve bütçe ödenekleri

Madde 18.- Çevre kirliliğinin önlenmesi, çevrenin iyileştirilmesi ve çevre ile ilgili yatırımların desteklenmesi amacıyla,

a) İthaline izin verilen kontrole tabi yakıt ve atıkların CIF bedelinin yüzde biri ile, hurdaların CIF bedelinin binde beşi oranında alınacak miktar,

b) Büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerince tahsil edilen su ve kullanılmış suları uzaklaştırma bedelinin yüzde biri,

Çevre katkı payı olarak tahsil edilir. Tahsil edilen bu tutarlar, ilgililerce en geç ertesi ayın onbeşine kadar ilgili mal saymanlıkları hesaplarına aktarılır ve bütçeye gelir kaydedilir.

Ayrıca, yurtiçi ve yurt dışından temin edilecek her türlü hibe, yardım ve bağışlar ile kredi anapara geri dönüşleri ve kredi faizleri de tahsil edilerek, Çevre ve Orman Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılır ve bütçeye gelir kaydedilir.

Bu maddede sayılan gelirlerin tahsilatında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.

Bakanlar kurulu (a) ve (b) bentlerinde yer alan oranları ayrı ayrı veya topluca sıfıra kadar indirmeye veya kanuni oranına kadar yükseltmeye yetkilidir.

Atıksu arıtımı, atık bertarafı ve katı atık geri kazanım tesislerinin gözetim, fizibilite, etüt, proje ve inşaat işlerinin kredi veya yardım suretiyle desteklenmesi ile çevre düzeni planlarının yapımı, hava, su ve toprak kalitesinin ölçüm ve izleme ağının oluşturulması, gürültünün önlenmesi ile ilgili etüt ve projelerin desteklenmesi, acil müdahale planlarının hazırlanması, çevresel etki değerlendirmesi faaliyetleri, havza koruma planı çalışmaları, biyolojik çeşitliliğin korunması, çölleşme ve iklim değişikliği ile mücadele çalışmaları, stratejik çevresel değerlendirme, nesli tehlikede olan bitki ve hayvan türleri ile yaşama ortamlarının korunması, uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerin karşılanması, çevre eğitimi ve yayını ile ilgili faaliyetler ve ihtisas komisyonları için yapılan harcamalar ile çevre kirliliğinin giderilmesi çalışmaları için Bakanlık bütçesine, yılı bütçe gelirleri içerisinde tahmin edilen yukarıdaki gelirler karşılığı ödenek öngörülür.

Yukarıda sayılan gelirlerin tahsili ve bütçede öngörülen ödeneklerin kullanımı ile ilgili usul ve esaslar, Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor mu?..

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutalım mı?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bilindiği üzere, ülkemizde iç hat yolcu taşımacılığında havayolu taşımacılığın payı yaklaşık yüzde 3 civarında olup, bu oranın ülkemiz nüfusu ve coğrafi büyüklüğü ile ticaret ve turizm merkezlerinin dağınıklığı da dikkate alındığında son derece yetersiz olduğu bilinen bir gerçektir.

Gerekçe:

Bilindiği üzere, ülkemizde iç hat yolcu taşımacılığında havayolu taşımacılığın payı yaklaşık yüzde 3 civarında olup, bu oranın ülkemiz nüfusu ve coğrafi büyüklüğü ile ticaret ve turizm merkezlerinin dağınıklığı da dikkate alındığında son derece yetersiz olduğu bilinen bir gerçektir.

Hükümetimize ve Ulaştırma Bakanlığı tarafından başlatılan Bölgesel Hava Yolu Taşımacılığının gelişip yaygınlaşması konusunda ciddi çalışmalar yapılmıştır. Havayolu ulaşımının belirli bir kesimin tercih edeceği bir ulaşım aracı olmaktan çıkarılması ve yolcu taşımacılığının teşvik edilmesi amacı ile 1 Ocak 2004 tarihinden itibaren yolcu biletindeki Özel Tüketim Vergisi (7 YTL) ile Eğitime Katkı Payı (4,5 YTL) kaldırılmış, ayrıca DHMİ iç hat ücret tarifesinde iyileştirme yapılarak yolcu başına gidiş-dönüş bilet ücretinde toplam 19 YTL tutarında bir indirim imkanı yaratılmıştır.

İç hat yolcu kargo taşımacılığında dünyadaki gelişmiş ülkeler de dahil bir çok ülkelerde sübvansiyonların uygulandığı bir dönemde konacak verginin olumsuz etkileri, Ulaşım modları arasında kara taşımacılığı lehine olan iç hat taşımacılığının dağılımını daha da bozacağı açıktır. Ayrıca 5431 sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun hazırlanırken sivil havacılık sektörüne olumsuz etkileri düşünülerek SHGM gelirlerinden bile bilet başına yüzde pay alınması metinden çıkarılmıştır. Hal böyle iken bu tasarı ile hava yolu taşımacılığına yeni yükümlülükler getirilmesi tüm gelişmeleri olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle maddede yer alan (c) bendinin tasarıdan çıkarılması gerekmektedir.

Diğer taraftan; 1994 yılından itibaren özel sektör yatırımcılarının girişimi ile ülkemize giren mobil telefonlar artık hem iş hem de özel hayatımızın vazgeçilmez aracı haline gelmiştir. Ancak mobil şebeke işletmecileri ve bu şebekelerden hizmet alan yurttaşlar, devletimizin kaynağa ihtiyacı olduğunda akla gelen ilk kişiler olmuştur.

Cep telefonlarından halen normal görüşme ücreti dışında, % 25 Özel İletişim Vergisi, % 15 Hazine Payı ve % 18 KDV alınmaktadır. İşletmeciler tarafından faturalı ve faturasız hatta sahip abonelerden tahsil edilen diğer ücretlerde dikkate alındığında çeşitli isimler altında 6 çeşit vergi ve benzeri yükümlülük bulunmaktadır.

İşletmeciler tarafından abonelerden tahsil edilen ücretlerin yüksek bir bölümünün vergi, Hazine Payı, KDV ve benzeri yükümlülükler olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri ve Türkiye arasında biri kıyaslama yapıldığında, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde ortalama ödenmekte olan vergi ve benzeri yükümlülükler % 20 civarında iken, bu oran ülkemizde % 60 civarındadır.

Dolayısıyla her ilave mali yük hem işletmecileri hem de tüketicileri olumsuz etkileyecektir. Bu hizmeti üzerindeki vergilerin arttırılması tüketicilerin bu hizmeti kullanmalarını caydırıcı yönde olduğu bilinen bir gerçektir. Hal böyle olunca da devletin elde ettiği gelir de artış değil tam tersine düşüşler ile karşılaşılacaktır. Ayrıca GSM abonelerinin başka ülkelerin haberleşme sistemlerine yönelmelerine neden olacaktır. Bu nedenle söz konusu maddelerin (d) bendinin de tasarısından çıkarılması gerekmektedir.

Yine, 1990'lı yılların sonuna doğru iyice artan Türk Bayrağından kaçışın önlenmesi ve Türk Denizciliğinin gelişimini hızlandırmak ve ekonomiye katkısını artırmak amacıyla 16/12/1999 tarihli ve 4490 sayılı Türk Uluslar arası Gemi Sicili Kanunu ile 491 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun yürürlüğe konulmak suretiyle, bu kanun kapsamındaki gemiler, yani bu kanun ile kurulan Türk Uluslar arası Gemi Siciline kayıtlı gemiler, bazı vergi ve harçlardan muaf tutulmuşlardır.

Söz konusu kanun ile, hiç değilse yabancı bayrağa kaçış kısmen önlenmiştir. Ülkemizde denizcilik sektörü, gelişme potansiyeli ve döviz kazandırıcı niteliği ile ekonomimizin lokomotif sektörlerindendir. Diğer taraftan, milli deniz ticaret filomuzun korunması, geliştirilmesi ve güçlendirilmesi önemli denizcilik hedef ve politikalarındandır. Bunun gerçekleştirilmesi de bir plan dahilinde olmaktadır. Bu bakımdan uluslar arası denizi taşımacılığında Türk gemilerine rekabet eşitliği, hatta rekabet avantajı sağlanması hükümet politikası olup bu hususta bütünüyle bir mutabakat mevcuttur.

Her iki sicile Türk Bayraklı gemilere, uluslar arası sözleşmeler gereği çevre kirliliğinin önlenmesi ve bertaraf edilmesi amacıyla sigorta yükümlülükleri getirilmiştir. Aynı zamanda Türk Bayraklı gemilere deniz kirliliğinin önlenmesi yönünden bayrak devleti denetimleri de sıkı sıkıya uygulanmaktadır. Bu çerçevede zaten deniz kirliliğinin önlenmesi bakımından bu kadar ağır sorumluluk yüklenilmiş gemiler için ilave bir yükümlülük getirilmesi, tasarının 13 üncü maddesiyle getirilmek istenilen düzenlemenin amacına ters düşmektedir. Getirilmek istenen hüküm, denizcilikte rekabetin sağlanması yönünde yıllardır yapılan çalışmaların sonuca ulaşılmasında engel teşkil etmektedir.

Bu itibarla, Türk denizciliğinin geliştirilmesi, Türk Siciline kayıtlı gemilerin Türk Bayrağından kaçmalarının önlenerek filomuzun artırılması amacıyla, Türk Sicillerine kayıtlı gemilere ek yükümlülük getirilmesi doğru olmayacaktır. Söz konusu maddenin (e) bendinin de tasarıdan çıkarılması gerekmektedir.

Değişiklik önerimizle, Belediyelerce tahsil edilen çevre temizlik vergisinden pay almak yerine, tahsil edilecek su ve atık bedellerinden pay alınması düzenlenmiştir. Belediyelerin çevre temizlik konularındaki yükümlülükleri ve görevleri dikkate alındığında, belediyelerin gelirlerinin azaltılmasının çevrecilik faaliyetlerine ve kanunun amacına ters düşeceği açıktır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle söz konusu maddede yer alan (b) bendinin önergemizdeki gibi düzenlenmesi (c), (d), (e) bendlerinin metinden çıkarılması ve tasarının 13 üncü maddesinin önergemizdeki şekilde değiştirilmesi gerekmektedir.

Hükümetimizin ve Ulaştırma Bakanlığı tarafından başlatılan gerek haberleşme gerekse hava ve deniz yolcu yük taşımacılığının gelişip yaygınlaştırılması ve tüketiciye ucuz ve kaliteli hizmet verilmesi yönünde ciddi çalışmalar yapılmış ve hizmete sokulmuştur. Burada temel amaç son kullanıcıya hem kaliteli hem de ucuz hizmet sunmaktır.

Dolayısıyla bu sektörlere her ilave mali yük hem işletmecileri hem de tüketicileri olumsuz etkileyecektir. Bu hizmetin üzerindeki vergilerin ve diğer yükümlülüklerin arttırılmasının tüketicilerin bu hizmetleri kullanmalarını caydırıcı yönde olduğu bilinen bir gerçektir. Hal böyle olunca da devletin elde ettiği gelirlerde artış değil tam tersine düşüşler ile karşılaşılacaktır. Ayrıca hem haberleşmede hem de hava ve deniz yolcu ve yük taşımacılığında kullanıcıların başka ülkelere yönelmelerine ve Ülkemiz sektörlerinin zayıflamasına neden olacaktır.

Bu nedenle söz konusu kanun maddesinin önergemizdeki gibi değiştirilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Hükümetin katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14 üncü maddede 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 14 üncü maddesi ile değiştirilen 20 nci maddesinin

a) (ı) bendinin (4) numaralı alt bendinin dördüncü paragrafında geçen "klüp" ibaresinin "kulüp" olarak değiştirilmesini,

b) (i) bendinin "i) Bu Kanunun Ek 9 uncu maddesi uyarınca yürürlüğe konulan yönetmelik hükümlerine aykırı davrananlara 1 000 Türk Lirası idari para cezası verilir." olarak değiştirilmesini,

c) "Bu maddede öngörülen idari para cezaları her takvim yılı başından geçerli olmak üzere 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca o yıl için tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılır." şeklindeki üçüncü fıkrasının metinden çıkarılmasını,

d) (c), bendinin üçüncü paragrafında, (ı) bendinin (4) numaralı alt bendinin altıncı paragrafında (j) bendinin ikinci paragrafında, (n) bendinin ikinci paragrafında yer alan "Yöneticinin bağımsız bölümleri kullananlara genel hükümlere göre rücu hakkı sıklıdır" cümlesinin metinden çıkarılmasını,

e) (d) bendinin ikinci paragrafında yer alan "ikinci" ibaresinin "üçüncü" olarak, (v) ve (y) bentlerinde yer alan 100 000 Türk Lirası" ibarelerinin "100 000 Türk Lirasından 1 000 000 Türk Lirasına kadar" olarak değiştirilmesini, (z) bendinin madde metninden çıkarılmasını ve (i), (v) ve (y) bentleri hariç diğer bentlerinde yer alan para cezası miktarlarının bir kat artırılmasını,

(f) madde metnine, "Bu maddenin uygulanmasında Türk Ceza Kanunu ile diğer kanunların, fiilin suç oluşturması haline ilişkin hükümleri saklıdır." şeklinde yeni bir fıkra eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Salih Kapusuz Muzaffer Baştopçu Ayhan Sefer Üstün

             Ankara                    Kocaeli                   Sakarya

Recep Koral                               Cengiz Kaptanoğlu

           İstanbul                                                  İstanbul

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?..

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Gerekçesini hiç sormuyorsunuz Salih Beye Sayın Başkan!..

BAŞKAN - Evet, Sayın Güler, soralım.

Gerekçeyi mi okutalım, açıklayacak mısınız?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçe…

Gerekçe:

Madde metninde yer alan bazı ibarelerin düzeltilmesi ve Kabahatler Kanunu ile uyumunun sağlanması amacıyla işbu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

16 ncı maddede 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 16 ncı maddesiyle değiştirilen 24 üncü maddenin birinci fıkrasında geçen "idari para cezalarını" ibaresinin "idari yaptırım kararlarını" olarak değiştirilmesini, üçüncü fıkrasının madde metninden çıkarılmasını, dördüncü fıkrasında yer alan "ve genel bütçe dışında yer alan" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını ve maddeye ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Salih Kapusuz İrfan Gündüz                    Ali İbiş

             Ankara                   İstanbul                   İstanbul

Fahri Keskin Halil Özyolcu Nur Doğan Topaloğlu

          Eskişehir                         Ağrı                    Ankara

"Bu Kanunda öngörülen idari yaptırım kararları Bakanlık merkez teşkilatında genel müdürler, taşra teşkilatında il çevre ve orman müdürlerince verilir."

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?..

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

30/03/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 17 nci maddesinin dördüncü bendinde, tahsil edilen idari para cezalarının kanunla belirlenen bir oranının ilgili kamu kuruluşunun hesabına aktarılacağına dair bir düzenlemeye yer verilmiş olup, bu düzenlemeye paralel olarak, Çevre Kanunu uyarınca idari para cezası veren tüm kurumların, verdikleri cezadan pay almalarına imkân tanınmıştır.

BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

17 nci maddede 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 17 nci maddesi ile değiştirilen 25 inci maddesinin başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İrfan Gündüz Ali İbiş            Fahri Keskin

           İstanbul                   İstanbul                 Eskişehir

N. Doğan Topaloğlu                        Halil Özyolcu

             Ankara                                                        Ağrı

"İdari yaptırımların uygulanması, tahsil usulü ve itiraz

Madde 25- Bu Kanunda öngörülen idari yaptırımların uygulanmasını gerektiren fiillerle ilgili olarak yetkili denetleme elemanlarınca bir tutanak tanzim edilir. Bu tutanak denetleme elemanlarının bağlı bulunduğu ve idari yaptırım kararını vermeye yetkili mercie intikal ettirilir. Bu merci, tutanağı değerlendirerek gerekli idari yaptırım kararını verir. İdari yaptırım kararı, 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre idari yaptırım kararını veren merci tarafından ilgiliye tebliğ edilir.

İdari yaptırım kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde idare mahkemesinde dava açılabilir. Dava açmış olmak idarece verilen cezanın tahsilini durdurmaz.

İdari para cezalarının tahsil usulü hakkında 30/03/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümleri uygulanır.

Ceza vermeye yetkili kurum ve merciler tarafından tahsil edilen idari para cezaları, Maliye Bakanlığından izin alınarak Bakanlıkça bastırılan ve dağıtılan makbuz karşılığında tahsil edilir.

Bu Kanuna göre verilecek idari para cezalarında ihlalin tespiti ve cezanın kesilmesi usulleri ile ceza uygulamasında kullanılacak makbuzların şekli, dağıtımı ve kontrolüne ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu önergeye?

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın Başkan, uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe...

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

 Gerekçe: İdari yaptırımların uygulanması, idari para cezalarının tahsili usulü ile ilgili hükümler, 30/03/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümleri ile paralel hale getirilmiştir.

BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddede 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 18 inci maddesi ile değiştirilen 26 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Salih Kapusuz Muzaffer Baştopçu Ayhan Sefer Üstün

             Ankara                     Kocaeli                    Sakarya

Recep Koral                                Cengiz Kaptanoğlu

           İstanbul                                                   İstanbul

Madde 26.- Bu Kanunun 12 nci maddesinde öngörülen bildirim ve bilgi verme yükümlülüğüne aykırı olarak yanlış ve yanıltıcı bilgi verenler, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Bu Kanunun uygulanmasında yanlış ve yanıltıcı belge düzenleyenler ve kullananlar hakkında 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümleri uygulanır.

Bu maddeye göre yargıya intikal eden çevresel etki değerlendirmesine ilişkin ihtilaflarda çevresel etki değerlendirmesi süreci yargılama sonuna kadar durur."

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu önergeye?

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın Başkan, uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe...

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Madde metninde yer alan değişiklikle Türk Ceza Kanununun belgede sahtecilik suçlarına ilişkin hükümleriyle uyumun sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, 19 uncu maddede 2 önerge vardır; bu önergeleri ayrı ayrı okutacağım ve aykırılık durumuna göre de işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 19 uncu maddesiyle değiştirilen 28 inci maddeye eklenen fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İrfan Gündüz Ali İbiş           Fahri Keskin

           İstanbul                   İstanbul                 Eskişehir

Halil Özyolcu                               Nur Doğan Topaloğlu

                 Ağrı                                                   Ankara

"Çevreye verilen zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren beş yıl sonra zaman aşımına uğrar."

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çevre Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısının 19 uncu maddesiyle eklenen fıkranın aşağıda belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Hüseyin Güler                              

                                            Mersin

"Çevreye verilen zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat yükümlülüğünü öğrendiği tarihten başlayarak yirmibeş yıl ve her hal ve durumda zarara neden olan fiilin meydana gelmesinden itibaren otuz yıl geçmekle zaman aşımına uğrar."

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu önergeye?

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Güler?..

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Gerekçe lütfen…

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde 19, zamanaşımı süresini düzenliyor. Bu maddeyle öngörülen zamanaşımı süreleri, radyoaktivite veya asbeste bağlı kanserler ve diğer sağlık sorunlarının 20-30 yıl gibi sürelerde ortaya çıktığı, öte yandan yasada sözü bile edilmeyen genetiği değiştirilmiş organizmalar için 5-10 yıllık zamanaşımı sürelerinin yeterli olmadığı dikkate alınırsa yetersiz kalacaktır. Değişiklikle gerekli zaman süreleri tanınmış olacaktır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 871 sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 19 uncu maddesiyle değiştirilen 28 inci maddeye eklenen fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        İrfan Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları

"Çevreye verilen zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren beş yıl sonra zaman aşımına uğrar."

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe...

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Zamanaşımı süresi olayın meydana geldiği tarihten bağımsız tutularak uzatılmak suretiyle çevre suçlarının işlenmesine karşı caydırıcılığın artırılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

İkinci bölüme geçmemiz gerekiyor; ancak, çalışma süremizin bitmesine çok az bir süre kalmış olduğundan, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 26 Nisan 2006 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati: 21.52