DÖNEM:
22 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 118
93 üncü Birleşim
25 Nisan 2006 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Mustafa Said
Yazıcıoğlu'nun, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinin 4 üncü
konferansıyla ilgili izlenimlerine ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Uşak Milletvekili Osman
Coşkunoğlu'nun, Türkiye Bilişim Derneğinin 35 inci kuruluş yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşması
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Yılmazcan'ın, 24 Nisanın sözde Ermeni soykırımı günü olarak ilan edilip dünya
kamuoyunun nasıl yanıltıldığına ilişkin gündemdışı konuşması
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili K.
Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, zehirli atıkların
depolanmasının ve çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/359)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın
İspanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1031)
2.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un
Almanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1032)
3.- Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un
İtalya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1033)
4.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza
Gülçiçek'in, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin (2/481), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/380)
5.- İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın,
Avukatlık Kanununun 96 ncı Maddesinin Değişikliğine Dair Kanun Teklifinin
(2/694), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/381)
IV.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Nüfus Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/1177) (S. Sayısı: 1123)
2.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
4.- Muğla Milletvekili Orhan Seyfi
Terzibaşıoğlu'nun; 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ile 2985 Sayılı Toplu Konut Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/727) (S. Sayısı: 1138)
5.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1
inci Ek)
6.- Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Millî
Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı: 1079)
7.- Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu (1/322) (S. Sayısı: 871)
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Bakanlığın bir dinlenme tesisinde iş akitleri sona erdirilen işçilere ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/12281)
2.- Hakkâri Milletvekili Esat CANAN'ın,
Şemdinli olayları ile ilgili olarak yargılanan iki astsubaya başarı belgesi
verilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı
(7/12434)
3.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
davaların sonuçlandırılma sürelerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil
ÇİÇEK'in cevabı (7/12454)
4.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
tasfiye halindeki İhlas Finans Kurumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/12607)
* Ek cevap
5.- İstanbul Milletvekili Bihlun
TAMAYLIGİL'in, turizm sektörünün sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12621)
6.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya-Köprülü Kanyondaki bazı çevre sorunlarına ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12639)
7.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, F
tipi cezaevlerindeki açlık protestolarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil
ÇİÇEK'in cevabı (7/12738)
8.- Ankara Milletvekili İsmail
DEĞERLİ'nin, F tipi cezaevlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in
cevabı (7/12739)
9.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
yabancı hukuk bürolarının ülkemizdeki faaliyetlerine ve denetimlerine ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/12741)
10.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza
GÜLÇİÇEK'in, Gazi olayları faillerinin bulunmasına ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/12742)
11.- Antalya Milletvekili Osman KAPTAN'ın,
turizm sektörünün bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/12815)
12.- Tunceli Milletvekili V. Sinan
YERLİKAYA'nın, turizmi geliştirici tedbirlere ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12821)
13.- İzmir Milletvekili Muharrem
TOPRAK'ın, İzmir'deki sanat salonlarının durumuna ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12824)
14.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Akdeniz Üniversitesinin dönersermaye gelirlerinin bloke edilmesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/13045)
15.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
ÖZPOLAT'ın, Avasköy Su Kemerinin korunmasına ve yakınındaki konut kompleksi
inşaatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un
cevabı (7/13055)
16.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in,
Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı araçlarının haciz ve keşiflerde
kullanımına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/13059)
17.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
bazı iddianamelerin basında yer almasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil
ÇİÇEK'in cevabı (7/13060)
18.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Kemal Derviş'in Türk ekonomisi hakkında değerlendirme yapmasına ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/13061)
19.- Ordu Milletvekili İdris Sami
TANDOĞDU'nun, işsizliğe ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/13067)
20.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, SSK şeflik sınavına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/13068)
21.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
BDDK eski yöneticileri hakkında İmar Bankasından dolayı açılan davalara ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı
(7/13070)
22.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, mısır ithalatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in
cevabı (7/13074)
23.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
kütüphanelere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı
(7/13087)
24.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya'da bazı tarihî yerlerin elektriklerinin kesilmesine ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/13088)
25.- Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın,
uluslararası bir organizasyonda gösterilen sözde Ermeni iddiaları konulu filme
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/13090)
26.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın,
Marmaris Aktaş'ta yapılan imar planı değişikliğine ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/13091)
27.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
TSK içinde mason olup olmadığına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.
Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/13117)
28.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
bir BDDK raporunun adlî sürece konu edilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13138)
29.- İstanbul Milletvekili Berhan
ŞİMŞEK'in, Başbakanlık Merkez Teşkilatı personeline ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13140)
30.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
Başbakanlık Teftiş Kurulunca hazırlanan Eximbank ile ilgili rapora ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in
cevabı (7/13152)
31.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
Kamu İhale Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı taslağına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/13153)
32.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, TÜFE farklarının SSK emekli aylıklarına eklenmesine ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/13158)
33.- İstanbul Milletvekili Berhan
ŞİMŞEK'in, kurum, kuruluş ve kişilere yapılan yardım ve desteklere ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/13205)
34.- İzmir Milletvekili Erdal
KARADEMİR'in, Yortanlı Barajı suları altında kalacak Antik Kente ilişkin sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/13208)
35.- Kars Milletvekili Selami YİĞİT'in,
Malî Suçları Araştırma Kurulunun çalışmalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/13214)
36.- İstanbul Milletvekili Mehmet
SEVİGEN'in, bir şirketin yumurta borsası kurduğu iddiasına ilişkin sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/13251)
37.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
siyasî partilerin finansmanına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in
cevabı (7/13335)
38.- Ankara Milletvekili Zekeriya
AKINCI'nın, özelleştirme mağduru geçici personele ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/13369)
39.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in,
bir TÜİK çalışanı ile ilgili iddiaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir
ATALAY'ın cevabı (7/13379)
40.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
bir TÜİK çalışanı hakkındaki bir iddiaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir
ATALAY'ın cevabı (7/13381)
41.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in,
Merkez Bankası Başkanı atama kararnamesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/13409)
42.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un,
İngiltere ziyaretine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı
(7/13434)
43.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in,
Merkez Bankası Başkanı atama kararnamesine ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/13465)
44.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in,
Merkez Bankası Başkanı atama kararnamesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/13511)
45.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
bazı okulların mezunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın
cevabı (7/13621)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
14.00'te açıldı.
İstiklâl Marşı okundu;
Genel Kurulu ziyaret eden
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.
Genel Kurulun 5 Nisan
2006 tarihli 84 üncü Birleşiminde alınan karar uyarınca, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kuruluşunun 86 ncı yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramının kutlanması, günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla:
TBMM Başkanı Bülent
Arınç'ın sunuş konuşmasından sonra;
AK Parti Genel Başkan
Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat,
CHP Genel Başkanı ve
Meclis Grubu Başkanı Deniz Baykal,
ANAP Genel Başkanı ve
Meclis Grubu Başkanı Erkan Mumcu,
DYP Genel Başkanı Mehmet
Kemal Ağar,
HYP Genel Başkanı Yaşar
Nuri Öztürk,
Birer konuşma yaptılar.
25 Nisan 2006 Salı günü
saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 15.44'te son verildi.
Bülent Arınç
Başkan
Harun Tüfekci Ahmet Gökhan Sarıçam
Konya
Kırklareli
Kâtip
Üye Kâtip Üye
No.: 127
II.- GELEN KÂĞITLAR
24 Nisan 2006 Pazartesi
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum Merkezdeki sağlık
personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12909)
2. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki
sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12910)
3. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki
sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12911)
4. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki
sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12912)
5. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık
personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12913)
6. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki
sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12914)
7. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki
sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12915)
8. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki
sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12916)
9. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Erzurum'un bir ilçesindeki
sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12917)
10. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12918)
11. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12919)
12. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12920)
13. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12921)
14. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12922)
15. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12923)
16. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12924)
17. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12925)
18. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12926)
19. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12927)
20. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12928)
21. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12929)
22. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12930)
23. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Erzurum'un bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12931)
24. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Gümüşhane
Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12932)
25. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Gümüşhane'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12933)
26. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Gümüşhane'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12934)
27. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Gümüşhane'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12935)
28. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Gümüşhane'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12936)
29. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Gümüşhane'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12937)
30. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kars
Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12938)
31. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kars'ın
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12939)
32. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kars'ın
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12940)
33. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kars'ın
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12941)
34. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kars'ın
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12942)
35. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kars'ın
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12943)
36. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kars'ın
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12944)
37. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri
Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12945)
38. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12946)
39. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12947)
40. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12948)
41. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12949)
42. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12950)
43. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12951)
44. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12952)
45. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12953)
46. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12954)
47. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12955)
48. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12956)
49. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12957)
50. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12958)
51. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kayseri'nin
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12959)
52. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kayseri'nin bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12960)
53. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kilis
Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12961)
54. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kilis'in
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12962)
55. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kilis'in
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12963)
56. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kilis'in
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12964)
57. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Kütahya
Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12965)
58. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12966)
59. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12967)
60. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12968)
61. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12969)
62. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12970)
63. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12971)
64. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12972)
65. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12973)
66. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12974)
67. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12975)
68. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Kütahya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12976)
69. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Nevşehir
Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12977)
70. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Nevşehir'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12978)
71. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Nevşehir'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12979)
72. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Nevşehir'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12980)
73. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Nevşehir'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12981)
74. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Nevşehir'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12982)
75. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Nevşehir'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12983)
76. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Nevşehir'in bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12984)
77. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize
Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12985)
78. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12986)
79. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12987)
80. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12988)
81. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12989)
82. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12990)
83. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12991)
84. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12992)
85. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12993)
86. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12994)
87. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12995)
88. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Rize'nin
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12996)
89. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya
Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12997)
90. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12998)
91. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12999)
92. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13000)
93. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13001)
94. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13002)
95. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13003)
96. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13004)
97. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13005)
98. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13006)
99. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13007)
100. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13008)
101. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13009)
102. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13010)
103. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13011)
104. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13012)
105. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13013)
106. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13014)
107. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13015)
108. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13016)
109. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Sakarya'nın
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13017)
110. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13018)
111. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Sakarya'nın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13019)
112. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Şırnak
Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13020)
113. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Şırnak'ın
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13021)
114. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Şırnak'ın
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13022)
115. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Şırnak'ın
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13023)
116. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Şırnak'ın
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13024)
117. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Şırnak'ın
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13025)
118. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Şırnak'ın
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13026)
119. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Siirt
Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13027)
120. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Siirt'in
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13028)
121. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Siirt'in
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13029)
122. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Siirt'in
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13030)
123. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Siirt'in
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13031)
124. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Siirt'in
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13032)
125. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Siirt'in
bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13033)
126. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Ardahan'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13034)
127. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Ardahan'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13035)
128. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Ardahan'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13036)
129. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Ardahan'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13037)
130. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Ardahan'ın bir ilçesindeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13038)
131. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
Merkezdeki sağlık personeline ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13039)
No.: 128
25 Nisan 2006 Salı
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ali TOPUZ, İzmir Milletvekili K. Kemal
ANADOL ve Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, zehirli atıkların depolanmasının ve
çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/359) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/4/2006)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati : 15.05
25 Nisan
2006 Salı
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 93 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, İslam
Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinin İstanbul'da gerçekleştirdiği 4 üncü
toplantı vesilesiyle, Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Said Yazıcıoğlu'na
aittir.
Buyurun Sayın Yazıcıoğlu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Ankara
Milletvekili Mustafa Said Yazıcıoğlu'nun, İslam Konferansı Örgütü Parlamento
Birliğinin 4 üncü konferansıyla ilgili izlenimlerine ilişkin gündemdışı
konuşması
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul'da 8-13 Nisan
tarihleri arasında gerçekleştirilen İslam Konferansı Örgütü Parlamento
Birliğinin 4 üncü konferansıyla ilgili Yüce Meclisi bilgilendirmek için söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İslam Konferansı
Parlamento Birliği, yeni bir örgüt; 1999 yılında kurulmuş. Şimdiye kadar 3
genel kurul icra etti; 4 üncü genel konferansı da anılan tarihlerde İstanbul'da
gerçekleşti. Bu kuruluş, İKÖPAB diye kısaca adlandırdığımız bu kuruluş, Asya,
Afrika ve Arap gruplarından oluşan ve 47 ülkeden müteşekkil bir grup. İki yılda
bir genel konferansını düzenliyor ve İslam dünyasıyla ilgili değişik konuları
gündeminde tartışıp kararlara bağlıyor.
Tabiî, çok farklı coğrafî
ve etnik gruplardan oluşan böyle bir birliğin, özellikle Sevgili
Peygamberimizle ilgili olumsuzlukların yaşandığı bir dönemden sonraya gelmesi
önemini daha da artırdı. Birleşmiş Milletlerden sonra en çok üyeye sahip olan
bu birliğin toplantıları bu bakımdan önem kazandı. Dolayısıyla, yer ve zaman
itibariyle, toplantının önemi dünya kamuoyunda da ilgiyle takip edildi.
Türk grubu, benim
dışımda, Mersin Milletvekilimiz Sayın Mustafa Eyiceoğlu, Adıyaman
Milletvekilimiz Mahmut Göksu, Hatay Milletvekilimiz Sayın İnal Batu ve yine
Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar'dan oluşan bir komisyon.
Toplantıya, 47 üye
ülkeden, 17 meclis başkanı, 8 meclis başkanvekili, 7 de heyet başkanı olmak
üzere, 436 kişilik bir parlamento grubu katıldı.
Basının ilgisini ifade
etmek açısından şunu söyleyeyim: 48 yabancı basın, 113 de yerli basın mensubu
olmak üzere, 161 akredite basın mensubu, en geniş katılımlı bu toplantıyı çok
yakından izledi.
Açılışında, başta Sayın
Cumhurbaşkanı olmak üzere, Sayın Başbakanımız, Meclis Başkanımız -zaten ev
sahibiydiler; Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan'ın özel temsilcisi
özel mesajını getirip okumuşlardır- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanvekilimiz, tüm siyasî partilerimizin grup başkanvekilleri, uluslararası
komisyonların başkanları, birkısım uluslararası gözlemci üye olan kuruluşlar da
katılmışlardır.
3 komisyon halinde
cereyan eden çalışmalar, altı gün sürmüştür. Politik konular, ekonomik konular
ve kültürel konular olmak üzere 3 komisyon halinde icra edildi çalışmalar.
Sonunda, Türkiye
açısından geldiğimiz noktayı özetleyerek, bilgilenmeniz için bunları ifade
etmek istiyorum. Bizim için önemli olan, Kıbrıs konusuydu. Kıbrıs konusu;
bundan iki sene önce Senegal'de icra edilen genel konferansta, Kuzey Kıbrıs
Türk Toplumu olarak, gözlemci statü almak suretiyle, gözlemci üye olmuştur,
ancak, ondan sonra, 31 inci İslam Konferansı Örgütü Dışişleri Bakanları
Toplantısında, Kuzey Kıbrıs Türk Toplumu değil de, Kıbrıs Türk Devleti olarak
tescil edilmişti. Bizim için öncelikli hedef, Kuzey Kıbrıs Türk Devleti olarak,
bu İKÖPAB nezdinde de tescil edilmesiydi. Burada uzun tartışmalar sonucunda, 4
üncü Konferans belgelerine, Kıbrıs Türk Devleti olarak, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti girmiş ve tescil edilmiştir. Tabiî, sadece bununla da kalınmadı;
ayrıca, Kıbrıs'a uygulanan, gerek ekonomik gerek ticarî, kültürel, her türlü
izolasyonların kaldırılması konusunda söz konusu 47 İslam ülkesinin desteği
talep edildi ve bu destek de vaat edildi; bunlar kararlarımızda yer aldı.
Ayrıca, ilk defa bu
toplantının gündemine, Batı Trakya'da yaşayan Müslüman Türk azınlığı da
girmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
konuşmanızı tamamlayın.
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU
(Devamla) - Toparlayacağım Sayın Başkan.
Batı Trakya'da yaşayan
Müslüman Türk azınlığı, ilk defa, çektikleri sıkıntılar itibariyle, dinî
özgürlükler konusunda çektikleri sıkıntılar itibariyle bu toplantının
belgelerinde de yer almışlardır.
Yine ilk defa, Azerbaycan
ile Ermenistan arasındaki, bildiğimiz Dağlık Karabağ sorununda barışçı bir
çözüme ulaşabilmek için, Azerbaycan lehinde İslam ülkelerinin desteği yine
kabul gördü ve belgelere geçmiş oldu.
Türkiye'nin bu konferansta
İslam ülkelerine verdiği mesaj şu olmuştur: Bu tür toplantılarda -ifade ettiğim
gibi- üç farklı coğrafî gruba mensup ülkelerin oluşturduğu bu birlikte,
kronikleşmiş birkısım sorunlar her zaman öne çıkar; bunlar, Filistin sorunudur
ve bunlara ilave edilen Irak sorunudur son yıllarda. Bunların çözümü elbette
zordur. Çözüm, sadece İslam ülkelerinin gayretleriyle ortaya çıkarılabilecek
bir sonuç değildir; ancak, çözüm için gerekli çabaların gösterilmesi ve
birkısım çözüm önerilerinin üretilmesi de tabiîdir. Ancak, bütün enerjimizi bu
çözümü zor konular etrafında yoğunlaştırmaktan, başka konulara da vakit
ayıramama gibi bir açmazla da karşı karşıya her zaman geliyoruz. Bu bakımdan,
İslam dünyasını yakından ilgilendiren, gerek Başbakanımızın gerek Dışişleri
Bakanımızın bu ülkelere yaptıkları seyahatlerde sıkça dile getirdikleri
demokrasi konusu, insan hakları konusu, çevre konusu, eğitim konusu, sağlık
konusu ve gelir dağılımındaki dengesizlik ve düşüklük gibi çok hayatî konuların
bundan böyle bu ülkelerin katıldığı bu forumlarda daha sıkça dile getirilmesi
konusu bizim tarafımızdan ısrarla gündeme Senegal'de de getirilmişti, İstanbul
toplantılarında da getirildi.
Sonuç olarak şöyle
toparlamak istiyorum: Gerek alınan kararlar gerekse toplantılar sonunda
ortaklaşa şekilde açıklanan İstanbul Deklarasyonu, ona ek olarak da ilk defa
Boğaziçi Deklarasyonu adıyla daha üniversal bir mesajın yayımlanmış olması ve
Türkiye'nin, ev sahibi olması itibariyle, tüm taleplerinin dikkate alınarak
olumlu bir şekilde kararlara yansıtılmış olması önemli sonuçları olmuştur bu
toplantının.
İstanbul Toplantısı
farklı olsun diye çok çaba gösterildi. Toplantılar öncesi çok iyi bir hazırlık
dönemi yaşandı. İyi bir organizasyon gerçekleştirildi Türkiye Büyük Millet
Meclisi Sayın Başkanı ve ekibi tarafından. Sonuçta, yüzümüzü ağartacak,
gerçekten bu toplantının çıtasını çok yükseklere çıkaran bir konferans
gerçekleştirildi.
İstanbul toplantısı her
açıdan bir zirve olmuştur, çıta yükselmiştir. Giderek bu birlik seviye
kazanmaktadır; çünkü, Birleşmiş Milletlerden sonra en çok üyesi olan bu grubun
dünya siyasetinde bundan böyle ağırlığının çok daha fazla hissedilmesi gereği
vardır. Sonuçta, bu yolda önemli bir köşe dönülmüştür, önemli başarılar elde
edilmiştir. Ümidim odur ki, bundan sonraki toplantılarda bu çıta daha da
yükseklere çıkarılmak suretiyle bu büyük grubun, organizasyonun, dünya
siyasetinde daha aktif rol alması sağlanmış olur.
Sözlerime son verirken,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanı ve organizasyonda yer alan tüm personeline,
İKÖPAB Türk Grubu milletvekillerine; Mersin Milletvekilimiz Sayın Mustafa
Eyiceoğlu'na -raportör olarak çok aktif görev almış ve kararların oluşmasında
önemli katkı sağlamıştır- Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Mahmut Göksu'ya, Hatay
Milletvekilimiz Sayın İnal Batu'ya, yine Hatay Milletvekilimiz Sayın Abdulaziz
Yazar'a ve özellikle, Dışişleri Bakanlığının, toplantıları takip etmek üzere
görevlendirdiği ve başarılı bir şekilde, organizasyonun başından sonuna kadar
ciddî bir şekilde katkılar vererek başarılara ortak olan çok değerli
mensuplarına sizlerin adına şükranlarımı sunuyorum.
Bundan sonraki
toplantıların -iki sene sonra Kahire'de olacaktır- daha başarılı bir şekilde
geçmesini ve uluslararası bu birliğin, bu grubun, özellikle, dünyanın çok
sorunlu bölgesinde yer alan ülkelerden oluşan bu birliğin, bundan sonra dünya
siyasetine daha olumlu katkılarda bulunması dileğini ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Yazıcıoğlu.
Gündemdışı ikinci söz
isteği, Türkiye Bilişim Derneğinin 35 inci kuruluş yıldönümü münasebetiyle,
Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Coşkunoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu'nun, Türkiye Bilişim Derneğinin 35 inci kuruluş
yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Bilişim Derneği 22 Nisan 1971'de kuruldu. Bu sözünü ettiğimiz, ne
sıradan bir dernektir ne de sıradan bir tarihtir. Bunu anlamamız ve içimize
sindirmemiz, içinde yaşadığımız çağı anlayabilmek için olağanüstü önemlidir. Bu
amaçla huzurunuzdayım.
Dikkatinizi çekmek
isterim; 70'li yılların başında, 1971'de, daha mikrobilgisayarlar yoktu,
internet, faks yoktu; ama, bilgisayar teknolojisi, ekonomiyi, toplumsal yaşamı,
eğitimi ve kültürü hızla etkileme potansiyeli kazanmaktaydı. Tarihte, tarım ve
sanayi devrimlerini yaşamış insanlık, gelişen iletişim olanaklarıyla,
bilgisayarın ortaya çıkışıyla birlikte yeni bir devrim ile, bilişim devrimi ile
karşı karşıyaydı. İşte, yeryüzünde bu potansiyeli ve yaklaşan bilişim devrimini
ilk görenlerden birisi Japonya'ydı ve öbürü de ülkemizdeki bir avuç vizyonerdi.
Japon Massuda, 1971 yılında Japon Hükümetine "Bilişim Toplumu İçin
Plan" başlıklı raporunu sundu. Aynı yıl ülkemizde de bir avuç vizyoner Türkiye
Bilişim Derneğini kurdu. Bu gerçeği kıvançla ve övünerek bilmemiz gerekir.
Türkiye Bilişim
Derneğinin kuruluşunu gerçekleştiren, otuzbeş yıl boyunca ülkemizi bilişim
toplumuna taşıma vizyonunun önderliğini yılmadan yapan bir isim var. Bu kişiyi
tanımamış, hatta, ismini bile duymamış olabilirsiniz; fakat, her gün bu kişinin
geliştirdiği ve Türkçemize kazandırdığı terimleri kullanıyorsunuz, bilgisayar
gibi, yazılım gibi, donanım gibi, bilişim gibi. Bu kavramları Türkçemize
kazandırmış olan, Türkiye Bilişim Derneğinin kurulmasında öncülük yapmış olan
ve bilişim toplumu konusunda vizyonerliğini otuzbeş yıldır bir görev olarak
yüklenmiş olan kişi Profesör Doktor Aydın Köksal'dır. Hepinizin önünde ve bu
yüce çatı altında insanlığın içinden geçmekte olduğu bilişim devriminin dünyada
bildiğimiz ilk sivil toplum örgütlenmesi olan Türkiye Bilişim Derneğinin 35
inci yaş gününü kutlarken bu devrimin ülkemizdeki vizyoneri ve emekçisi Aydın
Köksal'a ve tüm diğer emeği geçenlere de teşekkürlerimi sunmak isterim.
Değerli milletvekilleri,
bilişim toplumu için Türkiye Bilişim Derneğinden beden bulan sivil toplum,
üstüne düşeni fazlasıyla yapmıştır ve yapmaktadır. Söz konusu olan, bu durumun
bizim üstümüze yüklemiş olduğu sorumluluklar ve yükümlülükler ve bunun
çerçevesi içerisinde bizim kendimizi değerlendirmemizdir.
Bunları ana hatlarıyla
sıralamak istiyorum. Birincisi; bilişim konusunda somut ulusal hedefler olması
gerekir. Bu hedefler piyasanın görünmez eline bırakılamaz, dünyanın hiçbir
iddialı ülkesinde bu böyle yapılmamıştır. Burada, hükümetin sivil toplum
örgütleriyle beraber saydam mekanizmaları oluşturması ve görünen elinin
görünmesi gerekir.
İki; yazılım ve donanım sektörlerinde
uluslararası tekeller bize iyi kullanıcı olmakla yetinmemizi önerebilirler;
bunu kabul edemeyiz. Ulusal teknoloji üretiminin desteklenmesi gerekir.
Örneğin, kamu ihalelerinde sadece uluslararası kuruluşların girebilmesini
mümkün kılan şartnamelerden vazgeçilmesi gerekir.
Üçüncüsü; bilgi toplumu,
sadece bilişim teknolojileriyle ilgili değildir, yaşamın her boyutunu
ilgilendiren bir devrimden geçiyoruz. Bireyin günlük yaşamında, ekonomide,
toplumsal yaşamda, ülke yönetiminde en yeni ve ileri bilginin temel ve ana
girdi olmasıyla ilgilidir. Olay, sadece cihazlarla ilgili değildir, bilgiyle
ilgilidir, bilginin girdi olması ve kullanılmasıyla ilgilidir değerli
arkadaşlar.
Dört; yaşı, cinsiyeti,
işi, ekonomik durumu, coğrafî yeri ne olursa olsun ülkemizin her kesiminin
bilişim devriminden yararlanması sağlanmalıdır. Bunu gerçekleştirecek
politikalar ülkemiz gündeminin önünde gelmelidir.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Bilişim Derneğinin kurucu vizyonerlerini ve tüm emeği geçenleri
kutlamakla yetinemeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Bilişim Derneği
üyeleri, sektörün üyeleri, pastadan ben payımı nasıl büyütürüm değil, pastayı
nasıl büyütürüz mücadelesini ve politikalarını bizden beklemektedir. Bunun
bilincinde görev yapmalıyız. Ülkemizin bilişim devrimini yakalaması için
görevini heyecanlı bir bilinçle yapmış ve yapmakta olan bu sivil toplum örgütü
karşısında, siyasîler olarak, kendimize, politikalarımızın yeterliliğine ve
demokrasi anlayışımıza yeni bir gözle bakmamız gerekir diye düşünüyorum.
Kendimize yeni bir gözle
bakmamız için bu noktada sizlere bir soru sormak istiyorum: Sanayi devrimi
neden İngiltere'de gerçekleşmiştir? Bilimsel bakımdan, sermaye birikimi
bakımından, Kıta Avrupası daha ileriyken, neden sanayi devrimi İngiltere'de
gerçekleşmiştir? Bunu anlamamız, bizim önümüzdeki çağı yakalamamız için çok
önemlidir. Bu sorunun en önemli yanıtı şudur: İngiltere'de, monarşi, Magna
Carta'yla, gücünü keyfî olarak kullanma hakkından vazgeçmişti, bir hukuk
devleti egemen olmuştu. Monarşi bile mutlak egemen olarak davranmıyordu. İşte,
bunun yarattığı özgürlük ortamı ve toplumsal dinamiklerdir ki, sanayi
devriminin İngiltere'de başlamasını sağlamıştır. Magna Carta'yla yönetilen
İngiltere'de, ikiyüz, üçyüz yıl önce monarşinin, kraliyetin bile yapmadığını,
bugünün Türkiyesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi hiç yapmamalıdır değerli
arkadaşlarım. Dolayısıyla, biz çoğunluktayız istediğimizi yaparız, anlayışından
hızla vazgeçmek zorundasınız. Demokrasi, seçimlerden seçimlere oy vermeye
indirgenemez. Seçmenlerin salt çoğunluğunu almış, yüzde 51 oy almış bir iktidar
bile, kurumlarla ve sivil toplum örgütleriyle kavga ederek veya onları
umursamayarak ülkeyi yönetmek hakkına sahip değildir demokrasi anlayışı
içerisinde.
Değerli milletvekilleri,
bugün, bir yıldönümü daha yaşıyoruz, Anayasa Mahkemesinin kuruluşunun 44 üncü
yıldönümü. Üzülerek görüyorum ki, bu önemli ve saygıdeğer kurumu, hukuk devletinin
bu temel taşını, AKP İktidarı, kendisine hasım bir müdahaleci olarak görme
yanlışı içerisindedir. Kurumların ve sivil toplum örgütlerinin Türkiye Büyük
Millet Meclisi çoğunluğunun tahakkümü altında çalışmalarını beklemek,
demokrasiye, hukuk devletine ve yakalamak istediğimiz bilişim çağının
gereklerine aykırıdır. Bilişim çağına ve bu çağı yakalamaya çalışan Türkiye
Bilişim Derneğinin otuzbeş yıldır gösterdiği öncülük ve vizyonerliğine yakışır
bir siyasî irade ve davranış içerisinde olmamızı dilerim. Anayasa Mahkemesine,
dolayısıyla, kurumlara ve hukuka saygılı bir çalışma içerisinde olmamızı
dilerim.
Demokrasiyi, Türkiye
Büyük Millet Meclisi çoğunluğunu, kimseyi umursamadan istediğini yapabilmesi
şeklinde yorumlayarak, kurumları kavga edilecek hasım gibi görerek ileri değil,
ancak geri gideceğimizin bilincinde olmanızı diler, hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Coşkunoğlu.
Gündemdışı üçüncü söz
isteği, 24 Nisan sözde Ermeni soykırımı münasebetiyle Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Mehmet Yılmazcan'a aittir.
Efendim, bu konuda Sayın
Turhan Çömez'in de söz isteği vardı. Aynı konuda iki söz isteği olduğunda
prensip olarak kurayla belirliyoruz. Aynı konuda Sayın Çömez'in de hassasiyeti
olduğunu burada ifade etmiş oluyorum.
Buyurun Sayın Yılmazcan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
3.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan'ın, 24 Nisanın sözde Ermeni
soykırımı günü olarak ilan edilip dünya kamuoyunun nasıl yanıltıldığına ilişkin
gündemdışı konuşması
MEHMET YILMAZCAN
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 24 Nisan sözde Ermeni
soykırımı günü münasebetiyle dünya kamuoyunun yanıltılmasına ilişkin
görüşlerimi açıklamak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
hepinize saygılar sunuyorum.
1970'li yıllarda Türkiye
Cumhuriyeti, köklerini aldığı Osmanlı İmparatorluğu zamanından kalmış ve eski
birtakım olayların intikamı alınıyormuş izlenimini veren bir Ermeni sorunuyla
meşgul edilmiştir. Bu dönemde Ermeni komitacılar, Fransa, Kanada, Avusturya,
ABD gibi dış ülkelerdeki üst düzey elçilik görevlilerimizi hedef alıp, şehit
ederken, dünya seyirci kalmaktaydı.
Vahşi bir terör örgütü
olan ASALA'yla yüz yüze geldiğimiz henüz unutulmamıştır. Türkiye Cumhuriyetinin
çeşitli ülkelerdeki diplomatlarını hedef alan bu terör olayı nereden
kaynaklanmaktadır; Ermeni diasporasının iddiası şudur: "Birinci Dünya
Savaşı yıllarında, Osmanlı İmparatorluğu, Orta ve Doğu Anadolu'da yerleşik
Ermeni nüfusu, yaşadıkları yerden kopararak, zorunlu göçe, tehcire tabi tutmuş
ve bir ırkın, bilinçli olarak yok edilmesini hedeflemiştir; yani, Ermeniler
üzerinde soykırım uygulanmıştır. Türkiye bu soykırımı kabul etmeli ve tazminat
ödemelidir."
Aslında, Ermeniler, bu
işten sorumlu tuttukları Enver ve Talat Paşaları, Berlin ve Tiflis'te
yaptıkları suikastlarla katlederek şehit etmişlerdir. Buna rağmen egoları
tatmin olmamış olacak ki, elli yıl sonra tekrar ortaya çıkıp, kan dökmeye
başlamışlardır.
Ermeniler, başlangıçta
Van Gölü çevresinde Urartulara kadar takip edilebilen bir geçmişte ve
sonrasında sayıları bir ikiyi geçmeyen ve çok uzun yaşamayan küçük krallıkların
dışında, genel olarak o coğrafyada hâkim toplulukların idaresinde yaşayarak yer
almışlardır.
Türkler, Anadolu
coğrafyasında 1071 yılındaki Malazgirt Savaşından sonra kendilerini göstermeye
başlarlar. Türkler, kendilerinden önce Anadolu'ya gelmiş ve yerli halkı
(Frigler, Klikyalılar, Likyalılar vesaire gibi) büyük oranda kendi potasında
eritip ortadan kaldıran Roma ve sonrasında Bizans İmparatorluklarının aksine,
asimilasyona başvurmamış ve farklı dinlere oldukça hoşgörüyle yaklaşmıştır.
Hatta, diğer milletlerin soykırıma uğramaması için, onları korumuştur.
Soykırımdan kurtardığımız milletler, bize minnettarlığını her fırsatta ifade
etmektedirler.
1200'lü yılların sonunda
Osmanlı Devleti kurulup, Anadolu'da birlik sağlandıktan sonra da bu anlayış
devam ettirilmiştir. İşte, bu nedenledir ki, Osmanlı İmparatorluğunda birçok
farklı ırk ve kavmin insanı birbiriyle rahat komşuluklar geliştirip, büyüme
imkânı bulmuştur. Ermeniler de, bu ortam içerisinde diğer bütün Anadolu
yaşayanları gibi rahat, güvenli bir ortamda hayatlarını devam ettirip,
çoğalmışlardır. Ermeniler, askerlikten, kısmen de vergiden muaf tutulurken,
ziraatta, zanaatta, ticarette ve devlet yönetiminde yükselme fırsatı ve imkânı
elde etmişlerdir.
Tarihî kaynaklar,
Ermenilerden 22 bakan, 33 milletvekili, 29 paşa, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos,
11 üniversite öğretim görevlisi, 41 üst düzey yöneticinin olduğunu, ayrıca,
Ermenilerin yaptığı bakanlıklar arasında Dışişleri, Maliye, Dış Ticaret ve
Posta Bakanlıkları gibi son derece önemli kilit mevkilerde bulundukları
bildirilmektedir. Osmanlının itimadını kaybeden Rumların yerini, bürokraside,
Osmanlının güven duyduğu Ermeniler doldurmuştur. Üstelik, Müslüman olmayan
toplumları askerlik ve askerî yükümlülüklerden muaf tutan Osmanlı idaresinde,
tarım, ticaret ve sanatla uğraşarak, hem ekonomik hem de kültürel zenginliğe
kavuşmuşlardır. Bu yüzden de, Osmanlının 19 uncu Yüzyıla kadar Ermenilerle ciddî
bir problemi yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı
tamamlayın efendim.
MEHMET YILMAZCAN
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emperyalizmin Anadolu'yu
sömürge yapmak için planları günümüzden en az yüzelli ikiyüz yıl öncesine
dayanmaktadır ve daha önce sinsice yürütülen bu plan, Birinci Dünya Savaşından
sonra, Sevr Anlaşmasıyla tam yürürlüğe konmak istenmiş; ancak, Kurtuluş
Savaşıyla durdurulmuştur. Bu emperyalist yayılım ve Anadolu'nun sömürge yapılması
planlarında Ermenilere taşeron rolü verilmiştir.
Ezcümle, Rusların
İstanbul Büyükelçisi Zinovyev, 6 Mart 1909'da "Osmanlı İmparatorluğunda
Durum" adı altında geçtiği gizli raporda özetle şunları yazmıştı:
"Bitlis'teki Ermenilerin yönetimden şikâyetleri yoktur. Buna rağmen, Ermeni
komitacılar, Ermenileri ayaklanmaya teşvik etmekte, silah almak için para
toplamakta, vermeyenleri ölüm tehdidiyle sindirmektedirler."
Aynı senaryoyu, bugün,
kanlı terör örgütü PKK'nın uygulamasını dikkatlerinize arz ediyorum.
Aynı Büyükelçi, 26 Kasım
1912'de Rusya'ya gönderdiği raporunda şöyle demektedir: "Ermeni Halkı
gittikçe Rusya'yı tutmaktadır. Van, Beyazıt, Bitlis, Erzurum ve Trabzon
Konsoloslarımızın bildirdiklerine göre, bu vilayetlerdeki Ermenilerin hepsi
Rusya tarafındadırlar ve bizim ordularımızı bekliyorlar. Rusya'nın
korumacılığını istiyorlar. Ermeni Patriği, Rusya'ya, Türkiye'deki Ermeni
Halkını kurtarması için yalvarmaktadır. Bana göre, biz bu koruyucu tavrımızı devam
ettirmeliyiz. Aksi takdirde, bu fırsat Avrupa devletlerine geçecektir."
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çanakkale Savaşında, Mustafa Kemal'in komutasında, Türk
Milletinin, ölüm kalım mücadelesi verdikleri, düşmanların Anadolu'ya ayak
basmamaları için 250 000 şehit verdikleri bir sırada, Ermeniler, Ruslara yardım
için, 15 Nisan 1915'te Van'da, 17 Nisan 1915'te Çatak'ta, 18 Mayıs 1915'te
Bitlis'te ayaklanmışlardır. Van'a giden Rus Ordusunun askerlerinin çoğunun
Ermeni olması dikkat çekicidir. Cani Ermeniler, cephedeki birliklerimizi arkadan
vurmuş, erkekleri cephede olan köyleri basarak, kadın ve çocuklarımızı
katletmişlerdir.
Ünlü tarihçi Ahmet Refik,
harabe haline gelen Erzurum'u gezerken, bir Türk subayı kendisine şunları
anlatmıştır: "Bu gördüğünüz, şehrin temiz halidir. Bu sokaklar, hep kadın
ve çocuk ölüleriyle dolu idi. Kadınların memeleri ve mahrem yerleri kesilmiş,
duvarlara çakılmıştı. Şu telgraf tellerine hep çocuk başları asılmıştı.
Karınları deşilmiş, yarı çıplak kadın cesetleri geçeceğimiz yolun iki tarafına
dizilmişti. Talihsiz milletimizin bu halini görerek delirecek hale gelmiştik.
Bakalım, medenî Avrupa, bu büyük cinayetin faillerini arayacak mı? Tarih, böyle
bir vahşeti kaydetmemiştir."
Rum göçmenler ise şöyle
anlatıyorlardı: "Ermeni askerleri ve silahlı asker kaçakları, yolları
boyunca uğradıkları Türk köylerini yeryüzünden silerek, her şeyi ateş ve
kılıçtan geçiriyor ve düşünmesi bile imkânsız bir vahşet gösterisi
yapıyorlardı. Ermeni çetecilerin savaş ganimetleri, süngü ucuna takılmış süt
emen çocuklarla, çırılçıplak soydukları kadınlardı. Bu cehennem acılarını
görerek çıldırmış kadınlar ile çocukların yürek parçalayan çığlıklarını ve yaşlıların
umutsuz ağlayışlarını dinleyebilmek için insanüstü bir siniri sahip olmak
gerekir."
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Osmanlı Devletinin, 21 Temmuz 1914'te seferberlik ilanı ve
daha sonra da Birinci Dünya Savaşına girmesiyle;
1- Ermenilerin
davranışları,
2- Çıkardıkları isyanlar,
3- Ermeni çetelerinin
Türkleri topyekûn öldürmeye girişmeleri,
4- Ermenilerin düşmanla işbirliği
yapmaları,
5- Türk Ordusunu arkadan
vurmaya kalkmaları sebepleriyle,
Nazi Almanyası modeli bir
yol düşünülmemiş, bu vahşeti ve ihaneti önlemek için Tehcir Kanunu 14 Mayıs
1915 günü yürürlüğe konulmuştur. Buna göre, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde
yaşayan Ermeni ahalinin bir kısmı geçici olarak yine Osmanlı topraklarında,
zararlarını ortadan kaldıracak başka yerlere nakledilmiş; ama, herhangi bir
yerleşim bölgesinin tamamen boşaltılması yoluna gidilmemiştir; ancak, tehcir
dediğimiz bu mecburî iskân doğal olarak meşakkatli geçmiş, pek çok Ermeninin
mağduriyetine sebep olmuş ve 9 000-10 000 Ermeni, eşkıya saldırısı, 30 000'e
yakın kişi de hastalıktan ölmüştür. Buna rağmen, bu büyük yer değişimi olayının
canlı şahitleri naklin büyük bir düzen içinde gerçekleştiğini de yazmışlardır.
Amerika'nın Mersin
Konsolosu Edward Natan, 30 Ağustos 1915'te Büyükelçi Morgenthau'ya gönderdiği
raporunda şöyle diyordu: "Kalabalık yüzünden sefalet ve çektikleri zahmete
rağmen, hükümet, bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare etmekte, şiddete
ve intizamsızlığa yer vermemekte, göçmenlere yeteri kadar bilet sağlanmakta ve
muhtaç olanlara yardımda bulunmaktadır."
BAŞKAN - Sayın Yılmazcan,
sürenizi çok geçtiniz; son cümleleri rica ediyorum.
MEHMET YILMAZCAN
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Ermeni Delegasyonu
Başkanı Boghos Nubar Paşa, Fransa Dışişleri Bakanlığına gönderdiği raporda,
Osmanlı topraklarındaki Ermenilerin ne miktarda, hangi ülkelere sürüldüklerini
bildirerek tehcirin bir soykırım olmadığını ispat etmiştir.
Amerika Büyükelçisi
Morgenthau'nun 1918'de yayımlanan hatıralarında, Ermeni Protestanlarının vekili
Zenop Bezciyan'ın ifadeleri de Boghos Nubar Paşayı doğrulamaktadır. Bunların
verdikleri rakamlar, Osmanlı arşivlerindeki rakamlarla uyuşmaktadır.
24 Nisan 2006 tarihli
Hürriyet Gazetesinde yayımlanmaya başlayan "Talat Paşanın Tehcir
Belgeleri" isimli yazı dizisi de soykırımın olmadığını belgelemektedir.
1915 yılında Fransa,
Amerika, Rusya, İngiltere, İran ve Suriye gibi ülkelere ne kadar Ermeni
gittiğinin nüfus kayıtlarından tespiti, Ermenilerin, iddia edildiği gibi,
öldürülüp öldürülmediğini ortaya koyacaktır. İddiaya göre öldürülen 1,5 milyon
Ermeni nereye gömülmüştür, toplu mezarları nerededir?! Şayet, böyle bir
soykırım olsaydı, toplu mezarların, bugünkü teknik imkânlarla tespit edilmesi
gerekirdi.
Ermeni diasporası,
soykırımı ispatlayan bir belge gösterememekte, Osmanlı'nın, soykırım için emir,
hatta imada bulunduğuna dair somut bir belge ortaya koyamamaktadır.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; içteki ve dıştaki düşmanlar şunu iyi bilsinler ki, Türk
Milletine düşmanlık edenin hasmı Cenabı Allah'tır. Birinci Dünya Savaşında
olduğu gibi, bugün de, tüm dünya birleşse, Türkiye Cumhuriyeti Devletine en
küçük bir zarar veremeyecek, şanlı ay yıldızlı bayrağımız mahşere kadar özgürce
dalgalanacaktır.
Bu duygularla, hepinizi,
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Yılmazcan.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Konya Milletvekili Sayın
Atilla Kart, İçtüzüğümüzün 60 ıncı maddesinin dördüncü fıkrası gereğince,
yerinden, çok kısa bir açıklamada bulunma talebinde, yazılı olarak, bulunmuştur
Başkanlığımıza.
Sayın Kart, bu "çok
kısa" tabiri, 1-2 dakika içerisinde meramın ifadesidir. Lütfen, bu süre
içerisinde açıklamanızı yapın. Size söz veriyorum.
Buyurun.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir
hafta evvel, Genel Kurul gündemine, Diyarbakır-Bismil İlçesi Sinan köylülerinin
dramını anlatan bir konuşmayla Genel Kurulu ve hükümeti uyarmıştım o insanların
sorunlarına sahip çıkmaları konusunda.
Bu insanlar neyi
istiyorlar; bu insanlar iskân talebinde bulunuyorlar. Şu anda iskân edecek,
iskân olunacak bir konutları yok. Abdi İpekçi Parkında, 15 Nisan tarihinden bu
yana çocuklarıyla, bebekleriyle seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Vurmadan,
kırmadan, devlet malına zarar vermeden demokratik haklarını kullanarak
seslerini duyurmak istiyorlar Başkentin göbeğinde ve bunu yaparken de,
bakıyorsunuz, her nedense, hükümetin, bu gösteriden, bırakın tepki vermeyi,
dinlemeyi, rahatsız olduğunu görüyoruz. Abdi İpekçi Parkında battaniyelerine
sarınarak kararlı bir şekilde seslerini duyurmaya çalışan bu insanların elinden
battaniyelerinin ve zatî eşyalarının alındığını görüyoruz ve ben, Genel Kurulu
bir defa daha uyarmak gereğini duyuyorum. Burada bebeklerin, kadınların
ölümleri veya benzeri sonuçların doğması kaçınılmazdır.
Bu sebeple, başta bölge
milletvekilleri olmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisini, temel
sorumluluğunun gereğini yapmaya bir defa daha davet ediyorum. Hükümeti de,
yine, bir defa daha uyarmak gereğini duyuyorum. Bu konu sessiz kalınacak, geçiştirilecek
bir konu değildir.
Bu duygularla, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kart.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önerge var; okutuyorum:
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk
Koç'un, zehirli atıkların depolanmasının ve çevreye etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/359)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İstanbul-Tuzla-Orhanlı
Beldesi Değirmentepe yöresinde bir arazide gömülü durumda, çok sayıda varil
bulunduğu, bir vatandaşın ihbarı üzerine ortaya çıkmış, yapılan incelemeler
sonucunda, varillerin içerisinde, yüksek oranda kanserojen içeren fenol
bulunduğu, atıkların toprağa karıştığı ve kirliliğin yeraltı suyuna da zarar
vermiş olabileceği açıklanmıştır.
Türkiye'de yılda 2 000
000 tondan fazla atık çıkmakta, bunların yaklaşık olarak 40-50 tonu Türkiye'de
tek lisanslı kurum olan, İzmit Atık ve Artıkları Arıtma, Yakma ve Değerlendirme
AŞ (İZAYDAŞ) tarafından bertaraf edilmektedir.
Ülkemizde yüzde 90'ı
sanayiden kaynaklanan, tonlarca tehlikeli atık, denetimsizlikler nedeniyle,
atık arıtma ve bertaraf çözümlerinin uygulanamaması ve katı atık yönetimine
ilişkin yeterli yasal düzenlemenin olmayışı nedeniyle, derelere, göllere, deniz
ve toprağa dökülerek, insan hayatını tehlikeye sokmaktadır. Ülkemizin, atık
yakma tesisleri yerine, atık düzeyini minimuma indirecek ve atıkları ekonomiye
geri kazandıracak stratejiye ihtiyacı bulunmaktadır. Konunun ciddî bir biçimde
ele alınmaması ve yasal yaptırımların yeterli olmaması, ülkemiz topraklarının
çöp deposu haline gelmesine neden olmaktadır. Sinop sahillerine vuran zehirli
variller, İskenderun'da batan tehlikeli atık yüklü Ulla Gemisi, bunlara
verilecek örneklerdir.
Türkiye'de meydana gelen
bu tip olaylar, azalmayarak devam etmektedir. Bu bağlamda Sayın Çevre Bakanının
konuyla ilgili olarak vermiş olduğu demeçlerinde, başka alanlarda da zehirli
varillerin gömülü olabileceğine ilişkin duyumlar aldığını, bazı fabrikaların
yeraltı sularını çekerek, boşalttıkları kuyulara ağır metal içeren kanserojen
maddeleri enjekte ettiklerini ve Çevre Kanununda para cezalarının yetersiz
olduğunu, hapis cezalarının ve ticaretten men cezalarının düşünülmesi
gerektiğini açıklamıştır.
İstanbul'da meydana gelen
olay, doğanın geri dönülmeyecek şekilde tahribatına neden olmuş, gelecek
kuşakların da çevre ve yaşam hakkını gasp etmiştir. Zehirli variller içerisinde
bulunan fenol ve metilen klorür insanların sinir sistemi üzerinde, gözde,
karaciğer, böbrek ve kalpte olumsuz etkiler göstermektedir.
Bu tür olayların daha
fazla meydana gelmesini önleyebilmek, ülkemizin başka yerlerinde zehirli atık
bulunduran, gizli depoların olup olmadığının araştırılarak alınması gerekli
önlemlerin irdelenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci maddesine, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddelerine göre Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz
Ali Topuz Kemal Anadol Haluk Koç
İstanbul İzmir
Samsun
CHP Grup Başkanvekili CHP
Grup Başkanvekili CHP Grup Başkanvekili
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemdeki yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş tezkereleri vardır.
3 adet tezkere var; ayrı
ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
Birinci tezkereyi
okutuyorum:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın İspanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1031)
21.4.2006
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım'ın, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 16-18 Şubat 2006
tarihlerinde İspanya'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste:
Mustafa Tuna (Ankara)
Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
Orhan Taş (Sivas)
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İkinci önergeyi
okutuyorum:
2.- Kültür
ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Almanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1032)
21.4.2006
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla Koç'un, ITB Berlin Turizm Fuarına katılmak ve görüşmelerde bulunmak
üzere bir heyetle birlikte 8-10 Mart 2006 tarihlerinde Almanya'ya yaptığı resmî
ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun
görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste:
Mevlüt Coşkuner (Isparta)
Abdurrezzak Erten (İzmir)
Şükrü Ayalan (Tokat)
BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Üçüncü tezkereyi
okutuyorum:
3.- Sanayi
ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un İtalya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1033)
24.4.2006
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Sanayi ve Ticaret Bakanı
Ali Coşkun'un, görüşmelerde bulunmak üzere 8-11 Mart 2006 tarihlerinde bir
heyetle birlikte İtalya'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste:
Mehmet Daniş (Çanakkale)
Soner Aksoy (Kütahya)
BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunuyorum:
IV.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
No: 195
25.4.2006
Danışma Kurulu Önerisi
Gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmının 354 üncü sırasında yer
alan 1142 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 11 inci sırasına, 42 nci
sırasında yer alan 908 sıra sayılı kanun kasarısının bu kısmın 12 nci sırasına
alınmasının ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesinin;
Genel Kurulun; 25.4.2006
Salı ve 26.4.2006 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer
denetim konularının görüşülmemesinin, 25.4.2006 Salı günkü birleşiminde kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesinin; 25.4.2006 Salı günü 15.00-22.00,
26.4.2006 Çarşamba günü 15.00-21.00 ve 27.4.2006 Perşembe günü 14.00-21.00
saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesinin;
Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Salih Kapusuz Ali Topuz Süleyman Sarıbaş
AK Parti Grubu CHP Grubu Anavatan Partisi Grubu
Başkanvekili Başkanvekili Başkanvekili
BAŞKAN - Efendim, Danışma
Kurulu önerisiyle ilgili lehte ve aleyhte söz isteği var; onlara, gelişine göre
sözlerini vereceğim.
Danışma Kurulu önerisi
aleyhinde söz isteği var.
Denizli Milletvekili
Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
Süreniz 10 dakikadır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Danışma
Kurulu önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum ve bu vesileyle, bu haftaki
Meclis çalışmalarımızın milletimize ve memleketimize de hayırlara vesile olmasını
temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi özel bir gündemle toplandı. Bu toplantıda, Meclis Başkanımız Sayın
Bülent Arınç'ın konuşması, iki günden beri Türkiye'nin gündemini meşgul ediyor.
Şimdi, Sayın Meclis
Başkanımız Bülent Arınç, bu konuşmalarında şunları söylüyor özet olarak:
"Bugün, tüm dünyada geçerli olan parlamenter sistemin genel kuralları
ülkemizde uygulansa da, Meclisimizin fonksiyonu, gücü ve yetkileri kısmen
erozyona uğramıştır." Bunu kim söylüyor; Meclis Başkanımız söylüyor.
Meclisin gücü, fonksiyonu ve yetkileri, kısmen erozyona uğramıştır. Bu bir
tespittir. Bu, Meclis Başkanımızın yapmış olduğu, Meclisin çalışmalarıyla
ilgili yapmış olduğu çok önemli bir tespittir.
Ve devam ediyor:
"Meclisimizin bugün sahip olduğu gücü ve yetkiyi tam olarak kullandığı
tartışmalıdır." Yani, yine, Sayın Meclis Başkanımız diyor ki, Meclisimiz
sahip olduğu gücü, yetkiyi tam olarak kullanamıyor. Yani, bu iki tespit son derece
önemli.
Şimdi, bunun, bu haftaki
Danışma Kurulu önerisiyle nasıl bağlantısını kurmaya çalıştığımı anlatmaya
çalışacağım. Ve yine, Meclis Başkanı, Türkiye'de görüşülen, konuşulan birçok
önemli hususun -örnek de veriyor- millî güvenlik siyaset belgesinin
hazırlanmasında, Meclisin ve ilgili komisyonların tamamen devredışı olduğunu
söylüyor. Çok açık ve net bir şekilde, Meclisin bu konuda da devredışı olduğunu
ifade ediyor.
Ve yine, kurumların
saltanatından bahsediyor Sayın Meclis Başkanımız. Yani, Türkiye'de hâkim olması
gereken iradelerin yerine, birtakım kurumların saltanatının hâlâ devam
ettiğini, Sayın Meclis Başkanımız ifade ediyor.
Sayın Meclis
Başkanımızın, çok güçlü bir anayasa değişikliği yapılması lazım geldiğini,
özgürlüklerin genişletilmesi lazım geldiğini belirten ifadeleri de var.
Şimdi, Sayın Meclis
Başkanımızın, iki gün önce, Meclisin fonksiyonunun, gücünün, yetkisinin
daraltıldığını, azaltıldığını ifade ettiği konuşmanın üzerinden tam iki gün
geçiyor; iki gün sonra, Danışma Kurulu önerisi elimize geliyor. Ne diyor
Danışma Kurulu önerisinde: "Genel Kurulun salı ve çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının
görüşülmemesi..." Danışma Kurulu önerisi bu; sözlü sorular ve yazılı
sorularla ilgili denetim konularının görüşülmemesi. Mutabakat sağlanmış
oybirliğiyle.
Açıyoruz Anayasamızın 87
inci maddesini; Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevini sayıyor 87 nci madde.
Ne diyor 87 nci madde: "Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve
yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak: Bakanlar Kurulunu ve
bakanları denetlemek..." Anayasanın amir hükmü, 87 nci madde; Meclisin
kanun yapmadan sonraki en önemli görevi, Bakanlar Kurulu ve bakanları
denetlemek; Anayasanın amir hükmü.
Meclis İçtüzüğümüzün 96
ncı maddesini açıyoruz; 96 ncı maddesi ve müteakip maddeleri de, Meclisin
denetim yollarının neler olduğunu… Meclisin, haftanın iki günü denetim görevi
yapması gerektiği hükmü, İçtüzüğün amir hükmü.
Şimdi, biz, bu hafta da,
geçmiş haftalarda da, onlarca kez oldu değerli milletvekilleri; biz, denetim
konumuzu, denetim hakkımızı, denetim görevimizi ne zaman yerine getireceğiz
milletvekilleri olarak?!
Şimdi, bakınız, bugün
rakamları aldım, rakamlar elimde; Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ilgili en son
rakamlar. Şimdi, rakamları okuyorum: Meclisin denetim görevi, yazılı soru…
Meclisin denetim görevlerinin başında geliyor, yazılı soru. 13 693 yazılı soru;
cevaplanan 9 300, arkadaşlar, cevaplanan 9 300. 3 500 yazılı soru önergesi
cevaplanmak için sıra bekliyor değerli milletvekilleri veya süresi geçtiği için
cevaplandırılamamış. Bunların içerisinde ne kadar önemli konular var.
Milletvekilleri olarak bizler sormuşuz, denetim görevimizi yapmak için soru
sormuşuz. Bunların 3 500 tanesi ya süresinde cevaplandırılmamış veya bekliyor,
değerli milletvekilleri. Ondan sonra da Sayın Meclis Başkanı buraya geliyor,
Meclis Başkanımız, Meclisin gücünü, otoritesini, yetkisini, fonksiyonunu tam
olarak kullanamadığını söylüyor.
Şimdi, Meclis araştırması
358, değerli milletvekilleri. Meclis araştırmasının büyük çoğunluğunu da
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu verdi. Şimdi, çok önemli konular var, bunlar
bekliyor sayın milletvekilleri. Bunlardan 280 tanesi daha hiç ele alınmamış,
gündemde bekliyor, sırası gelince görüşülecek. Ne zaman görüşülecek? Şurada
kaldı birbuçuk yıl, zamanında yapılırsa; yapılmazsa -büyük bir ihtimalle yıl
sonunda da seçim olacak- büyük bir özenle hazırlamış olduğunuz soru önergeleri,
yazılı-sözlü, Meclis araştırmaları… Dönem sonu geliyor; maalesef, hiçbir işlem
yapılmadan 22 nci Dönem Meclisi çalışmalarını tamamlayıp bitirecek değerli
milletvekilleri ve yine milletvekillerinin hazırlamış olduğu kanun teklifleri
var. Benim de var 20 küsur teklifim. Hazırlamışım, bekliyor. Nedir; 764 tane
kanun teklifi, sizlerin hazırlamış olduğu kanun teklifi. Bunlardan sadece 118'i
görüşülmüş, kanunlaşmış; 600 küsur civarındaki de, kanun teklifleri, bekliyor.
Şimdi, Sayın Meclis
Başkanımız da çıkıyor, burada söylüyor. Şimdi, bu rakamları Sayın Meclis
Başkanımız görmüyor mu? Meclis Başkanı olarak, bu yazılı soru önergeleriyle
ilgili bir işlem yapmıyor mu? Kaldı ki, soru önergelerimize gelen cevaplar var;
öyle enteresan ki, sayın milletvekilleri; sadece yasak savma kabilinden. Biz
başka şey sormuşuz, gelen cevap başka. Meclisimiz, ilgililer, yetkililer, bunu
alıp, ilgili bakanlığa "bu sorunun cevabı olmamış, bu sayın milletvekili
farklı bir cevap bekliyor, o cevabı niye vermiyorsunuz" niye demiyor?!
Şimdi, ben, Enerji
Bakanımıza sormuşum; bu, EGO Genel Müdürlüğünün BOTAŞ'a olan borçlarını sormuşum;
çünkü, çok büyük miktarlarda borçlar var, korkunç derecede borçlar artmış.
Şimdi, Sayın Enerji Bakanı diyor ki: "Bu bilgiler BOTAŞ Genel Müdürlüğünün
ticarî sır niteliğindeki bilgileri olduğundan üçüncü taraflara açıklanması
mümkün olmamaktadır."
Şimdi, ben, bir
milletvekili olarak soruyorum: Ben, üçüncü taraf mıyım arkadaşlar?! Biz, üçüncü
taraf mıyız milletvekili olarak?! Bir milletvekili olarak bunu öğrenmek benim
en tabiî hakkım değil mi?! Meclis olarak bizim bu yetkiyi kullanmamızın önüne
Sayın Bakan -burada mı kendileri bilmiyorum ama- niçin geçiyor?! Niçin böyle
bir cevap verme lüzumu hissediyor Sayın Bakan?!
Değerli milletvekilleri,
bizler milletvekilleri olarak bu hak ve yetkimizi sonuna kadar kullanmanın
yollarını mutlaka bulmamız lazım. Ben, bundan sonra, Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanlığından ve Anavatan Partisi Grup Başkanlığından özellikle istirham
ediyorum; ne olur, bundan sonra Danışma Kurulu önerilerinde, en azından salı ve
çarşamba günleri, belirli saatler de olsa, şu denetim konularımızın görüşülmesi
için, lütfen, ağırlığınızı koyun veya eğer kabul ettiremiyorsanız, muhalefet
şerhinizi koyunuz; geliniz, burada hep beraber bu konularla ilgili birlikte
mücadele edelim.
Bakınız, değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin, kısa bir süre önce yeniden yapılandırmayla
ilgili, Bağ-Kur prim borçlarıyla ilgili bir kanun buradan çıkardı. Bugün
Ünye'den Saim Yıldız isminde bir vatandaşımız beni aradı; borcunu söylüyor.
Hani burada konuşurken, yüzde 30'ların üzerinde borçlar düşüyordu, yeniden
yapılandırma vardı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Toparlıyorum…
Şimdi, bu vatandaşımızın
borcu 13 000 YTL, 13 milyar; yeniden yapılandırmayla bunun 11 758 000 000 liraya düştüğünü
söylüyor ve azalma yüzde 11.
Bakınız, bu kanun buradan
geçerken, yüzde 30'lar, prim borçlarının yeniden yapılandırmayla düştüğü
söyleniyordu; azalma yüzde 11 ve 48 taksite bağlanınca da 13 milyarlık borç
14,5 milyar olmuş değerli arkadaşlar; yani, taksite de bağlanınca, ana borcun
daha üzerinde bir borç bu vatandaşımızın karşısına çıkmış ve ayda, bu
vatandaşımız, hem geçmiş borçlarını hem de cari ay borcunu yatıracağı için, 553
000 000 liralık da bir taksit borcu ortaya çıkmış.
Ben, bunu, arzu ederse,
Sayın Bakanımıza da iletmek istiyorum. Bağ-Kurdan alınan çıktı da buradadır;
kendilerine takdim edeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Son cümlem Sayın Başkanım.
Bu düşüncelerle, bugünkü
Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde olduğumu ifade ediyorum. Aleyhinde olma
sebebim de, denetim konularının, maalesef, bu hafta da gündeme alınmamasından
kaynaklandığını ifade ettim.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kandoğan.
Lehinde söz isteği var.
Edirne Milletvekili Sayın
Rasim Çakır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; grup önerisi lehine söz almış bulunuyorum;
önce, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, son
günlerde Türkiye'de bir varil komedisi oynanmaya başlandı. Tehlikeli atık
içeren variller ülkemizin muhtelif yerlerinde bulunmaya ve bunun üzerine yoğun
siyasetler yapılmaya ve aynen bir trajikomik hadiseye dönüştürülerek de, sanki,
Sayın Bakan ve hükümet, çevreci bir Bakan ve hükümetmiş gibi medyada ve
televizyonlarda gövde göstermeye başladı; çünkü, İskenderun Limanında batırılan
gemi bu Sayın Bakan döneminde batırılmadı; çünkü, Irak Savaşından kalan demir
atıklar, radyasyon içeren atıklar bu Sayın Bakan tarafından Türkiye'ye
sokulmadı; çünkü, Karadeniz'de İtalyan menşeli kimyasal atıklar bu Sayın Bakan
döneminde oralara bırakılmadı. Yani, şu üçbuçuk yıllık dönemde Türkiye'de çevre
felaketi adına ne olduysa hepsi bu dönemde oldu ve bu hükümetin ve bu Sayın
Bakanın sorumluluğu altında oldu.
Hafızanızı tazelemek
istiyorum. Türk Ceza Kanununu görüşüyorduk. İstanbul Milletvekili Sayın Hasan
Fehmi Güneş, Grubumuz adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına aynen şunu
söyledi: "Değerli arkadaşlarım, eğer 181 ve 182 nci maddeleri, Sayın
Bakan, belediye başkanlarımız hapse girer gerekçesiyle korkup, ürküp geri
çekiyorsa, lütfen, bunları geri çekin, düzenleyin, uygun hale getirin ve tekrar
görüşelim ve kabul edelim; ama, eğer, bu maddelerin uygulanması iki yıl ertelenirse,
o zaman, Türkiye'de hukuk boşluğu doğar ve bu süre içerisinde çevre suçu
işleyenlere ceza veremezsiniz." Sayın Milletvekilim burada, aynen bu
cümlelerle ifade etti ve biz ne yaşadık; orada bulunduğunu daha önceden
bildiğini ifade eden Sayın Bakan, Çevre Kanunu gelmeden önce, bu varilleri
birdenbire keşfetti, bir çevreci havarisi kesildi, suç duyuruları yapıldı. Peki
netice ne; gözaltına alınanlar salındı, savcılığa yapılan müracaat reddedildi,
bu konuda ceza verilecek bir kanun yok denildi, ancak idarî cezalar verilebilir
denildi; yani, Türk Ceza Kanununda bu Sayın Bakanın önerisiyle bırakılan hukuk
boşluğu, Türkiye'de çevre suçu işlemeyi azmettirdi.
Şimdi ne oluyor değerli
arkadaşlarım; olan şu: Variller bulunuyor -Edirne'nin Uzunköprü İlçesinde de
bulundu- o variller bakanlık tarafından alınıyor, İZAYDAŞ'a götürülüyor, parası
bakanlık tarafından ödeniyor, varilleri bırakanlar bulunsa bile önemli cezalar
verilemiyor, o varilleri imha etmek için harcanan paralar kadar bile cezalar
verilemiyor; dolayısıyla, bu hukuk boşluğundan yararlanarak çevre katliamı
yapanların faturasını tüyü bitmemiş yetim ödüyor, bu fakir fukara halk ödüyor.
Şimdi olan bu değerli arkadaşlarım.
Sizde çoğunluk var, bizde
uzun bir tarihî birikim ve deneyim var. Ne olurdu sanki, Çevre Yasasını temel
yasa yapmasaydık da, bu yasaya katkılarımızı şu Genel Kurulda devam
ettirebilseydik; bir günde değil de, beş günde çıksaydı ne olurdu?! Alt
komisyondan beri, üç yıldır bu Çevre Yasasıyla ilgili yatıp kalkıyorum ve
çalışıyorum. Komisyon üyesi arkadaşlarım takdir ederler ki, elimizden geldiği
kadar olumlu katkılar yapmaya çalıştık; ama, şunu ifade edeyim: Bu Çevre Yasası,
bu biçimiyle eski Çevre Yasasından bir adım ileri olmakla beraber, Türkiye'de
çevre sorunlarını çözebilecek bir yasa değildir. Bu Çevre Yasası, son aşamada
çevre ceza yasası haline gelmiştir ve bir miktar da, bu Çevre Yasası, Bakanlığa
birtakım fonları yaratmaya yönelik bir yasa haline gelmiştir; bunun dışında,
Türkiye'nin önemli sorunlarını çözme noktasında yeni bir açılım içermemektedir.
Ne olurdu izin
verseydiniz, bu açılımları, burada, Cumhuriyet Halk Partisinin engin
deneyiminden yararlanarak, hep beraber yapabilseydik. Ülkemizin buna ihtiyacı
yok mu?! Ama, maalesef, biz iktidarız, biz Meclisin çoğunluğuna sahibiz, biz
dilediğimiz yasayı dilediğimiz gibi çıkarırız anlayışıyla hareket edildi ve
sanki bir yerler bir yerlere kaçıyormuş gibi bir acelecilikle, bizim olumlu
görüşlerimizi katamayacağımız, Cumhuriyet Halk Partisinin eksik olduğu, bir
Çevre Yasasını hep beraber burada çıkaracaksınız.
Bu bakımdan, biz, Çevre
Yasasının eski yasaya göre ileri bir adım olduğunu kabul etmekle beraber, bu
yasanın Türkiye'de çevre sorunlarını çözebilecek yeni açılımları içermediğini
de ifade ediyoruz. Bu yasayla, Çevre ve Orman Bakanlığı çalışanlarının özlük
haklarından tutun, eğer, bunları çözemezseniz, 4/B'leri çözemezseniz. Burada
çalışan kaliteli insanları tutamayacağınızı bilmenizi istiyoruz ve bu duygu ve
düşüncelerle, grup önerisinin lehinde olmakla beraber, bu kaygılarımızı dile
getiriyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çakır.
Lehte ikinci söz isteği,
İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol'a aittir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum ve okunan Danışma Kurulu
kararının lehinde konuşacağımı arz ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
geçtiğimiz günlerde, Kocaeli Milletvekili Salih Gün, çok aktüel bir tartışmanın
hâlâ içinde olduğumuz günlerin başlangıcında, Tuzla'daki varillerle ilgili,
zehirli varillerle ilgili bir gündemdışı konuşma yaptı ve durumu bütün
açıklığıyla dile getirdi. Sayın Çevre ve Orman Bakanı, bu gündemdışı konuşmaya
verdiği cevapta, bizden, muhalefetten, Çevre Yasasını gündeme almamızı, gündeme
alınan Çevre Yasasına destek olmamızı, bu konuda katkı sağlamamızı istedi. Ben,
Grup Başkanvekili olarak, mecburen, zorunlu olarak yerimden söz istedim, Sayın
Başkan lütfettiler, verdiler ve şunu söyledim Sayın Bakana ve Yüce Meclise:
Biz, Çevre Yasası gibi, üzerinde çok duyarlı olduğumuz, Türkiye'nin gerçekten
mükemmel bir Çevre Yasasına gereksinim duyduğu kanaatinde olduğumuz bir konuda
elbette katkıda bulunmak isteriz; ama, bu temel yasa uygulamasıyla, bu hak
elimizden alınıyor. Çevre Yasasına olumlu katkıda bulunamadığımız için duyduğum
üzüntüyü beyan ediyorum dedim ve Sayın Bakanın da iyi niyetinden kuşku
duymadığımızı; ama, böyle davranıldığı takdirde bu hakkımızı
kullanamayacağımızı beyan ettim. Sayın Bakan, lütfettiler, kalktılar, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubuna kadar geldiler ve bizden destek istediler -Grup
Başkanvekilimiz Sayın Haluk Koç da yanımdaydı o sırada, diğer milletvekili
arkadaşlarım da oradaydı- hay hay, başımızın üstüne dedik. Bir koşulumuz var,
41 maddelik Çevre Yasasını temel yasa diye bize dayatarak, iki bölümle 10'ar
dakika sınırlayarak, madde başına bize 2 dakika süre tanırsanız -ki, aynı süre
İktidar Grubu için de söz konusudur- buna katkıda bulunmamız mümkün değildir,
çıkarın temel yasa statüsünden, getirin gündeme, hep birlikte komisyon
oluşturalım, Anamuhalefet Partisi olarak önerilerimizi söyleyelim, sivil toplum
örgütlerinin önerilerini size iletelim, onlar iletsinler, İktidar Grubu olarak,
hükümet olarak oluşturalım; 2 saatte bu yasa buradan geçsin dedik. Sayın Bakan,
maalesef, olumlu yanıt veremedi ve yerine döndü; çünkü, işler onu da aşıyordu,
Sayın Başbakan, demagojinin en üst örneklerini vererek "boş sıraların
resmini çekiyoruz, Meclisten kaçıyorsunuz" diye, temel yasa uygulamasına
karşı çıkan ve engelleme yapmadan düşüncelerini söyleyen, maddelerine geçildiği
sırada, bu hakkı kısıtlandığı için oturumu terk eden Cumhuriyet Halk Partisine
sataşmakta ısrarlı şekilde bir politika izliyordu.
Sonra, çok enteresan bir
durum oldu arkadaşlar. "Boş sıraların fotoğrafını çekeceğim, sizi teşhir
edeceğim" diyen Başbakan, hasta yatağında, doktordan rapor alıp dinlendiği
sırada, Meclis ekranından çok acı bir manzarayla karşılaştı. Sıralar boştu,
iktidar milletvekilleri yoktu ve Çevre ve Ormanı Bakanı, mahzun bakışlarıyla
İktidar Grubunun sıralarını seyrediyordu. Bu fotoğraf yüksek tirajlı
gazetelerde, televizyon ekranlarında yayınlandı. Sayın Recep Tayyip Erdoğan, en
iyi cevabı kendi grubundan aldı. Boş sıraların sahibinin kim olduğu tescil
edildi medyada.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Çevre Yasası önemli bir yasadır, çok önemli bir yasadır ve bir
gerçek daha vardır; Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarının içinde bilimsel
donanım bakımından, deneyim bakımından, birikim bakımından, çevreyi tanıma
bakımından; havayı, suyu, toprağı yaşama, bilme bakımından, balıkçısından
çiftçisine kadar, zehirli atığın döküldüğü arazi sahibinden kuşların göçüne
kadar her konuda bilgi sahibi, akademik kariyer sahibi yöneticilerin bulunduğu
bir gerçektir ve Türkiye'deki sivil toplum kuruluşları içinde, en
donanımlıları, en birikimlileri, çevreyle ilgili vakıflardır, derneklerdir,
kuruluşlardır. Ayrıca -bir yanlış yapmayayım- hemen, üniversitelerimizdeki bu
konudaki birikimi, deneyimi söylemezsem haksızlık etmiş olurum.
Üniversitelerde, çevre hukukundan çevre bilimine kadar çok değerli bilim
adamlarımız vardır, çalışmalarını, bütün sıkıntılara rağmen sürdürmektedirler
ve üniversiteler de, çevre bakımından, hazine denilebilecek bir birikime
sahiptir.
Şimdi, 41 maddelik bir
çevre yasası hazırlanıyor; Anamuhalefetin haberi yok, üniversitelerin haberi
yok, sivil toplum kuruluşlarının haberi yok, onlarla bir diyalog söz konusu
değil. Bırakınız onlara haber vermeyi, açık davette bulunuyor Anamuhalefet
Partisi "kaldırın şu statüyü, temel yasa statüsünü, birlikte
oluşturalım" diye, "Hayır, olamaz arkadaşlar..." Neden?..
Bakınız, bir paragraf okuyorum. Ne zaman; 26 Eylül Pazar günlü 24 üncü
Birleşim. Ceza Kanununun yürürlük maddesiyle ilgili yaptığım konuşmadan bir
paragrafta: "Bakın arkadaşlar, 344 üncü madde, Sayın Orhan Eraslan
söyledi, daha önce Sayın Hasan Fehmi Güneş söyledi, Grup Başkanvekilimiz Sayın
Haluk Koç söyledi; Anayasanın 56 ncı maddesinde 'Çevreyi geliştirmek, çevre
sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların
ödevidir' deniliyor. Maalesef, bir rekor daha kırdınız; Türkiye Büyük Millet
Meclisi -bilmiyorum dünyada emsali var mı demokratik ülkelerde- bir suçun iki
sene takibatsız kalmasını sağlayan bir madde yasalaştırdı. Çevre suçunu isteyen
istediği gibi işleyecek; ama, hakkında iki sene takibat yapılmayacak,
soruşturma, kovuşturma yapılmayacak, yargılama yapılmayacak. Biz, bu yasanın
tümüne olumlu oy vereceğiz; ama, elbette, bu maddeye karşı, 344 üncü maddeye
karşı, çevre suçunu meşrulaştırmak isteyen bu maddeye karşı Anayasa Mahkemesine
gidip yasal hakkımızı kullanacağız ve Anayasa Mahkemesi -iddiayla söylüyorum
burada- bu maddeyi iptal edecek. Niye uğraşıp duruyorsunuz" demişim. Ve
14.10.2004'te Anayasa Mahkemesine başvurmuş Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
henüz dava sonuçlanmamış durumda.
Arkadaşlar, bir üzüntümü
belirtmek istiyorum. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, haklı çıkmaktan bıktık
arkadaşlar, haklı çıkmaktan bıktık. Yani, biz, yapmayın bunu, bu, çevre suçuna
prim vermektir, yol açmaktır, kapı açmaktır… Demin arkadaşım söyledi, Sayın
Hasan Fehmi Güneş tümü üzerinde konuşurken bunları dile getirdi o zaman,
dinleyen yok.
Sayın Bakan,
belediyelerde arıtma tesislerinin olmadığını, söz konusu suçlarla ilgili
cezaların yürürlüğe girmesi durumunda belediye başkanlarının hapse gireceğini
ve onun için bu iki senelik ertelemenin gerekli olduğunu söylüyor; ondan sonra
da, geçen hafta, evvelki hafta variller bulunduğu vakit Tuzla'da, kendi
partisine mensup belediye başkanını suçluyor. Haklı olabilir suçlamakta; ama,
özünde o haksız. Siz iki sene cezayı ertelerseniz, yürürlük maddesini iki sene
gibi uzun bir süreye atarsanız, ertelerseniz, belediye başkanlarının hapse
girme tehlikesini bu ertelemenin gerekçesi olarak söylerseniz, belediye
başkanlarına söz söyleme hakkınız var mı?! Ne hakla belediye başkanlarını
suçluyorsunuz?! Aslında gerekçe belediye başkanları da değil. Burada
oluşturulan lobileri biliyoruz o Ceza Kanununun çevreyle ilgili maddeleri
görüşülürken. "Siz istihdama karşı mısınız? Şu kadar işçi çalıştırıyoruz.
Bize bunları dayatırsanız fabrikaları kapatmak zorunda bırakırız…" Yani,
bırakın, kirleyen öder filan değil, hem kirletelim hem ödemeyelim anlayışıyla
burada oluşturulan lobiler, bu maddenin yürürlüğünü iki sene sonraya erteletti.
Şimdi Millet Meclisi
görevini yapıyor. Önümüzde Meclis gündemi var. Baktım gündeme, 26 tane
araştırma önergesi var. Ankara Mamak çöplüğüyle ilgili bir tanesi; Trakya'daki
tarım ve sanayi sektörleri yer seçiminden, çarpık gelişmeden; Ankara'nın Mogan
ve Eymir göllerindeki kirlenmeyle ilgili; Asi Nehriyle ilgili; İzmir'de
Harmandalı çöplüğüyle ilgili…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
konuşmanızı lütfen tamamlayın.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Tamamlıyorum.
Okumayayım hepsini. 26
tane araştırma önergesi var. Sayın Bakana soruyorum: Bunların hangisinin
görüşülmesi için iktidar ve muhalefet partileriyle bir işbirliğine girdi de
bunların hangisinin görüşülmesini istedi?! Biz bir Van Gölünü buranın gündemine
getiremedik arkadaşlar. Bir Van Gölü, Türkiye'nin en önemli gölü, en büyük
gölü, büyük sorunlar yaşıyor; yalvardık yakardık, bu Meclisin gündemine alıp
bunu görüşemedik.
MEHMET KARTAL (Van) - AK
Partili arkadaşlarımızın da imzası var o önergede.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Ben boşuna konuştuğumun da farkındayım. İktidara gelir gelmez ilk icraatı,
Çevre Bakanlığını ortadan kaldıran bir zihniyet!.. Bu zihniyetten başka bir şey
beklenebilir mi?!
MEHMET KILIÇ (Konya) -
Nereye kalktı! Çevre Bakanlığı yerinde duruyor.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Çevreyi de kirletmekten başka bir anlayışa sahip olamaz. O nedenle, Çevre
Kanunu biraz sonra görüşülecek, görüşlerimizi söyleyeceğiz; ama, bize
lütfettiğiniz, horlayarak 2 dakikayı çok gördüğünüz maddelerde konuşmayacağız;
bir faydası yok; suçunuza ortak olmayacağız.
Yüce Meclisi saygılarla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Anadol.
Danışma Kurulu önerisi
üzerindeki söz istekleri tamamlanmıştır.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş 2 adet doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Birinci önergeyi
okutuyorum:
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
4.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/481), doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/380)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
(2/481) esas sayılı kanun
teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını
saygılarımla arz ederim.
Ali
Rıza Gülçiçek
İstanbul
BAŞKAN - Önerge
sahibinin, önergesiyle ilgili söz isteği var.
Buyurun Sayın
Gülçiçek.(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11.5.2005 tarihinde Türk
Ceza Kanununun 115, 125 ve 126 ncı maddelerinde değişiklik yapılması için
vermiş olduğum kanun teklifimin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37 nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınması amacıyla söz almış bulunmaktayım; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanun teklifinin verilmesindeki amacım, bu ülkede, bu
topraklarda bin yıldır bütün zorluk ve meşakkatlerine karşın, inanç ve
kültürlerinin gereğini yerine getirmeye çalışan ve kendileri diğer inançlara
nasıl saygı gösteriyorlarsa, aynı saygının kendi inançlarına da gösterilmesini
bekleyen Alevî yurttaşlarımızın ve diğer inanç gruplarının maruz kaldığı iftira
ve hakaretlerin önüne geçmektir.
Çağdaş insan hakları içinde
yer alan "din ve inanç özgürlüğü" kavramında önce inanç özgürlüğü,
sonra da din özgürlüğü gelir. İnanma, inanmama ve herhangi bir dine mensup olup
olmamanın temel ve ilk koşulu inançtır. Her inanç sahibinin muhakkak bir dini
kabul etmesi de zorunlu değildir. Zaten, Anayasanın 24 üncü maddesinde de
"herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir"
denilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Alevî yurttaşlarımıza, geçmişte ve günümüzde bilinçsizce,
resmî ve gayri resmî kimi çevreler, kişiler tarafından, yaşam biçimlerini,
inançlarını tanımadan, bilmeden, duydukları, yanlış öğrendikleriyle hakaret
edildi, incitildi. Günümüzde de bu önyargılar ve karalamalar hâlâ devam
etmektedir. Geçmişte Alevîler, şeyhülislam fetvalarına, sürgünlere, yangınlara
maruz kaldılar, katliamlara uğradılar.
Her inancın kendisine
özgü yorumu ve yine her inançsal yolun kendisine özgü ibadet biçimi
bulunmaktadır. Kimin nasıl inanacağının tartışılması ve dikte edilmesi, dinî
kanaatlerinden dolayı suçlanması ve ayırımcılığa tabi tutulması Anayasal bir
suçtur. Alevî inancının toplumsal ve tarihsel şekillenişini, gelişim sürecini,
atlattığı badireleri ayrıntılı ve bilimsel olarak değerlendirmeden, görmeden
yargıya varmak, eksik, yanıltıcı ve hasmanedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçmişte Diyanet İşleri Başkanlığında üst düzeyde görev yapan
bir kamu görevlisinin "cemevi ibadet yeri olamaz, cemevi cümbüş yeri, saz
çalınıyor" demeci, televizyon program yapımcısı bir şahsın 1995'te
sunuculuğunu yaptığı Star Televizyonundaki Turnike Programında "mum söndü
yapıyorlar" cümlesini kullanarak yaptığı gaf; ülkemizde Adalet Bakanlığı
yapmış bir kişinin parti teşkilatıyla bayramlaşma esnasında "ışık
yakıyorlar, ışık söndürüyorlar, mum yakıyorlar, mum söndürüyorlar"
ifadeleri sayabileceğim birkaç örnektir.
Bu kişiler yaptığı
hakaretlerden dolayı cezalandırılmamıştır. Neden; çünkü, yürürlükte olan yasa
maddelerine göre, bir olay, şikâyet ya da dava konusu olduğunda cumhuriyet
savcılığınca ya da mahkemece, Diyanet İşleri Başkanlığına başvuruluyor ve
oradan gelen yanıta göre ya kovuşturmaya gerek olmadığı ya da beraat kararı
veriliyor. Oysa, sayılan maddelerde, dinin yanına, dinî/dinsel inanç da
eklenirse, Alevîlik korunacak, hakaret ve tezyif edenler ceza alacaklarından
caydırıcı olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uluslararası sözleşmelerde din ile inanç özgürlüğünün ayrı
olarak ele alınması ve değerlendirilmesi öngörülmekte ve devletlere bu konuda
yükümlülükler getirilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları ve
Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesinin 9 uncu maddesinde, Kişisel ve Siyasal
Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 18/1 ve 18/3 maddelerinde, Helsinki Sonuç
Belgesinde, AGİT/Paris Şartında ve Din ya da İnanca Dayalı Her Türlü
Hoşgörüsüzlük ve Ayırımcılığın Kaldırılması Bildirgesinin 1, 3, 5 ve 6 ncı
maddelerinde din ve inanç ayrı ayrı sayılmış, 2 nci maddesinde yaptırım
getirmiş ve "hiç kimse, din ya da başka inançtan gerekçesiyle herhangi bir
devlet, kurum ya da bir kimse tarafından ayırımcılık konusu olamaz"
denilmiştir. Sözleşmenin 7 nci maddesinde ise "bu bildirgede öne sürülen
hak ve özgürlükler, uygulamada, herkese bu hak ve özgürlüklerden yararlanma
olanağı sağlayacak biçimde ulusal yasalarla sağlanır" hükmünü koyarak
devletlere yükümlülük getirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
konuşmanızı tamamlayınız.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(Devamla) - Yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun, hürriyete karşı
suçların sıralandığı inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını
engelleme suçunun düzenlendiği 115 inci maddesinde, "Şerefe karşı
suçlar" başlığını taşıyan 125 inci maddenin (b) bendinde, "Kamu
barışına karşı suçlar" başlıklı bölümde, halkı kin ve düşmanlığa tahrik
veya aşağılamayı düzenleyen 216 ncı maddesinde, yani, yukarıda ifade ettiğim üç
maddede de, tümüyle "din" maddelere girmiş; ancak, hiçbirinde
"dinî inanç/dinsel inanç" maddelere girmemiştir. Eğer yukarıda
saydığım Türk Ceza Kanununun maddelerine, kanun teklifimde belirttiğim
"dinî inanç" ibaresi eklenirse, bir eşitsizliğin ve haksızlığın
giderileceğini düşünmekteyim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uluslararası belgelerde özellikle vurgulandığı gibi, "din
özgürlüğü" ile "inanç özgürlüğü" ayrı kavramlar olup, yasanın
ilgili maddelerinde "inanç, inanç özgürlüğü" konmadığında, uygulamada
büyük bir haksızlığa neden olacaktır. Bu da, Anayasanın 10 uncu maddesindeki
eşitlik ilkesine aykırıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gülçiçek,
son cümlenizi rica ediyorum.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğum yasa
teklifinin Adalet Komisyonunda ele alınması için, Sayın Adalet Komisyonu
Başkanı ve Sayın Adalet Bakanıyla görüşerek, bu kanun teklifimin önemini arz
ettim, kanun teklifime katkı sağlamalarını istedim. Görüşmelerden bir sonuç
alamayınca, kanun teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınması için başvuruda bulundum.
Değerli arkadaşlarım,
yaşadığı bütün olumsuzluklara karşın, Alevî yurttaşlarımız, ulusal
bütünlüğümüzün, laik, demokratik cumhuriyetimizin güvencesi ve çimentosudur.
Avrupa Birliği ilerleme
raporunda "azınlık" ifadesine şiddetle karşı çıkan Alevî
yurttaşlarımızın sorunlarının görmezlikten gelinmesi ve sürekli ertelenmesi bir
haksızlıktır. Bu sorunların görmezlikten gelinmesi, ertelenmesi, sorunların
çözümünü zorlaştıracaktır.
Vermiş olduğum yasa
teklifimin siz değerli milletvekillerinin oylarıyla gündeme alınması ve bir an
önce yasalaşması temennisiyle, hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Gülçiçek.
İkinci söz isteği, bir
milletvekili sıfatıyla, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç'a ait;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Ceza Kanununun 115 inci, 125 inci
ve 126 ncı maddelerinde değişiklik öneren kanun teklifiyle ilgili olarak şahsım
adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi ve
ekranları başında Meclis çalışmalarını izleyen değerli vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Anayasamızın 24 üncü maddesinin birinci fıkrasında "herkes, vicdan, dinî
inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir" denilmektedir. Anayasamızın bu
maddesiyle, din, dinî inanç ve vicdan hürriyeti anayasal güvenceye alınmıştır.
Bu güvencelerle ilgili olarak da, Türk Ceza Kanununda cezalar öngörülmüştür. Bu
cezalardan birkaçını sayacak olursak: Türk Ceza Kanununun 115/1 inci
fıkrasında, cebir veya tehdit kullanarak bir kimseyi dinî, siyasî, sosyal,
felsefî inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değerlendirmeye
zorlamayı; Türk Ceza Kanununun 123/3 üncü fıkrasıyla, kişilerin dinî, siyasî,
sosyal, felsefî inanç ve kanaatlerinden dolayı hakarete uğramasını; Türk Ceza
Kanununun 216 ncı maddesi, halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep ve bölge
farklılığı nedeniyle, bunlardan bir kesimi aleyhinde kin ve düşmanlığa sevk
etme veya yukarıda sayılan kesimlerin alenen aşağılanmasını suç olarak kabul
ederek ceza öngörmüştür.
Değerli arkadaşlar,
Anayasamızın 24 üncü maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9 uncu maddesinde ve pek çok uluslararası
belgede dinî inançlar da güvence altına alınmasına karşın, Türk Ceza Kanununun
suç tanımında sadece din ve mezhepten söz edilmekte, dinî inançtan söz
edilmemektedir. Bu durum ise, geçmişte olduğu gibi, uygulamada sıkıntı
yaratacaktır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türk Ceza Kanununun bu düzenlemesinde vatandaşlarımızın önemli
bir bölümünü oluşturan Alevîlerin inançlarına yapılacak bir inanç zorlaması,
hakaret ve aşağılama, ceza kapsamı içinde değildir. Türk Ceza Kanununda koruma
altına alınan, sadece din ve mezheptir.
1987 yılında Türk Ceza
Kanununda yapılan değişiklikten önce olduğu gibi, böyle bir durumda, mahkeme,
Diyanet İşleri Başkanlığından, Alevîliğin din veya mezhep olup olmadığını
soracak; Diyanet de, Alevîliğin ayrı bir din olmadığını, kabul edilen dört
mezhepten birine de girmediğini bildireceğinden, dava düşürülecektir. Geçmişte
bunun örnekleri yaşanmıştır.
Değerli arkadaşlar, eski
Türk Ceza Kanununun 175 ve 176 ncı maddeleri de -1987 yılına kadar- sadece din
ve mezhep sahiplerinin inançlarını ceza koruması altına almaktayken, bu
maddeler 3369 sayılı Yasayla 1987 yılında değiştirildi, dinî inançlar da koruma
altına alındı. Bu değişiklik bir zorunluluktan kaynaklandı değerli arkadaşlar.
Alevî inancına yönelik hakaretler 1987 yılından sonra ceza davası konusu olmuş
ve birkısım sanıklar da cezalandırılmıştır.
Yeni Ceza Kanunu
çalışmaları sırasında Adalet Komisyonunda ve Genel Kurulda açıklamalarımıza ve
verdiğimiz değişiklik önergelerine karşılık, bu taleplerimiz, maalesef, yerine
getirilmedi; yapılacak hakaretler, aşağılamalar cezasız bırakıldı.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; geçmiş yıllarda, inanç farklılıkları nedeniyle ülkemizde çok
vahim olaylar oldu; Malatya'da, Çorum'da, Sivas'ta kardeş kavgaları yaşandı,
insanlar otellerde diri diri yakıldı. Kimsenin, bir başkasının inancını,
dinini, mezhebini sorgulamaya, hakarete, aşağılamaya hakkı olmamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Din ve inanç, insanların kendisine ait, manevî, özel dünyasıdır. Bununla
ilgili olarak insanları yargılarsanız, insanların inançlarına hakaret
ederseniz, o toplumda barış sağlanamaz.
Değerli arkadaşlar, benim
bu söylediklerim bir paranoyadan ibaret değildir. Ne yazık ki, bunlar,
toplumumuzun gerçekleridir. Sizlere birkaç örnek sunmak istiyorum.
Ulusal yayın yapan bir
gazetede -ismini vermek istemiyorum- bir bulmaca sorusu: "Sapık bir
mezhep?.." Cevabı: "Alevîlik." Bir ilahiyat profesörü, değerli
arkadaşlar, bir polis okulunda konferans veriyor. Öğrencilerine verdiği
konferansta "dört mezhebin dışındaki inançlara sahip olanlar
sapıktır" diyebiliyor. Bir Diyanet İşleri başkan yardımcısı "cemevi,
cümbüş evidir" diyebiliyor. Yine, eski bir sayın bakan, Susurluk
protestosu nedeniyle yapılan ışıkları açıp kapatma eyleminde "mum söndü
yapıyorlar…"
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Sayın Başkan…
BAŞKAN - Efendim, eksüre
verdim, son cümlenizi rica ediyorum.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Sayın Başkan, daha önce, 5'er dakika eksüre verdiniz bundan önceki gündemdışı
yapılan konuşmalarda; lütfen…
BAŞKAN - Efendim, bu ayrı
konu, o ayrı konu.
Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Az bir sürem kaldı efendim…
BAŞKAN - Lütfen, son
cümlelerinizi rica ediyorum.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Tamam efendim.
Bir eski bakan, bu ışık
açıp kapatma olayına "mum söndü yapıyorlar" diyebiliyor. Güya,
bunlar, toplumun elit tabakası. Halk arasında durumun vahametini de sayın
arkadaşlarımın dikkatine sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
hakaret ve aşağılamalar suç oluşturmaz ise, Alevîlere ve Alevîliğe yapılacak
hakaretlerin cezasız kalacak olması, toplum vicdanında tepkiler yaratarak
istenmeyen sonuçlara ulaşırsa, ülkemiz bundan yararlı mı çıkacaktır?! Geçmişte
yaşanan kardeş kavgalarından hiç mi ders çıkarmayacağız?! Yeni inanç
çatışmalarına zemin mi hazırlayacağız?!
Değerli arkadaşlar, bu
ülkede yaşayan Müslümanı, Hıristiyanı, Yahudisiyle, Alevîsi, Sünnîsi,
Şafiîsiyle, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkeziyle, hepimiz, Türk Milletinin birer
parçasıyız. Hiçbirinin, diğerini aşağılamaya, hakaret etmeye hakkı ve haddi
olmamalıdır. Yaparsa da, kanunlarımız gerekli cezayı vermelidir. Bu Meclis
çatısı altında bulunan tüm milletvekili arkadaşlarımızın aynı hassasiyet içinde
olacaklarını düşünmek istiyorum.
Bu yasa teklifinin,
iktidarıyla, muhalefetiyle, tüm arkadaşlarımızın olumlu oylarıyla Meclis
gündemine girerek, en kısa süre içerisinde kanunlaşacağına inanarak, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıç.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Şimdi, öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
İkinci öneriyi
okutuyorum:
5.- İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın; Avukatlık Kanununun
96 ncı Maddesinin Değişikliğine Dair Kanun Teklifinin (2/694), doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/381)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
27.01.2006 tarihinde
Sayın Başkanlığınıza gelen (2/694) esas numaralı "Avukatlık Kanununun 96
ncı Maddesinin Değişikliğine Dair Kanun Teklifi"miz 06.02.2006 tarihinde
Adalet Komisyonuna havale edilmiştir.
Yasa teklifimiz, TBMM
İçtüzüğünün 37 nci maddesi gereği 45 gün içinde komisyonda görüşülüp
sonuçlandırılmadığı için söz konusu yasa teklifimiz İçtüzük madde 37 gereğince
doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu gündemine alınması konusunda
gereğini arz ederim. Saygılarımla.06.04.2006
Yılmaz
Kaya
İzmir
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Söz
istiyorsunuz?..
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Evet.
BAŞKAN - Önerge sahibi
olarak, buyurun efendim.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Avukatlık Kanununun 96 ncı
maddesinin değiştirilmesine ilişkin verdiğimiz yasa teklifinin doğrudan Meclis
gündemine alınması için verdiğimiz teklif üzerine söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa teklifimizde ne yapmak istiyoruz, kısaca ondan bahsetmek istiyorum. Sayın
Kapusuz, gerçi biliyor, incelemiş; ben size anlatmak istiyorum.
1136 sayılı Avukatlık
Kanununun 96 ncı maddesi, 2001 yılından önce -kısa olduğu için okuyacağım-
aynen şu şekildeydi: "Baro başkanı iki yıllık bir görev süresi için
seçilir; yeniden seçilmek caizdir." Ancak, 2001 yılında 21 inci Dönem Türkiye
Büyük Millet Meclisinde yapılan bir değişiklikle 96 ncı maddenin sonuna şu
cümle eklendi: "Ancak, görev süresi iki dönemden fazla olamaz."
Değerli arkadaşlar, ne
acıdır ki, bu Avukatlık Kanunu, 2001 Mayıs ayında, yani bir önceki Meclis
döneminde görüşülürken, aynen bugün görüştüğümüz sosyal güvenlik ve çevre
yasaları gibi bölümler halinde görüşülmüş ve üçüncü bölüm görüşülürken, verilen
bir önergeyle, ilgili maddeye, biraz önce okuduğum "iki dönemden fazla
seçilemez" hükmü, cümlesi eklenmiş.
Ben, Meclis tutanaklarını
incelediğimde değişiklik önergesinin gerekçesini okudum, gerekçe aynen şöyle;
ibret verici, hayret verici bir gerekçedir: "Teklif, demokratikleşme
yolunun açılmasını amaçlamaktadır." Yani, bir baro başkanının iki dönemden
fazla seçilmesini engelleyen değişiklik teklifinin gerekçesi beş sözcükten
ibaret ve öz olarak da demokratikleşme yolunun açılmasını amaçladığı
zannedilerek verilmiş bir teklif.
Değerli arkadaşlarım, bu
teklifin, yani baro başkanlarının üçüncü defa seçilmesini engelleyen yasa
maddesinin nasıl bir demokratikleşmeyi amaçladığını hâlâ anlayabilmiş değilim.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, garip olan sadece bu değil. Bazı meslek örgütlerine getirilen bu
kısıtlama, gerek idare mahkemeleri ve gerek Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmiş. Şu andaki mevcut uygulama da aynen şöyledir: Örneğin, Diş Hekimleri
Odasının Başkanı üçüncü defa, dördüncü defa seçilebilmekte, Esnaf Sanatkâr
Konfederasyonları Başkanı seçilebilmekte; ama, baro başkanları üçüncü defa
seçilememekte. Gariplik bu kadar olsa yine iyi. Bu yasalar ve uygulamadaki
çelişkiden dolayı, bazı baroların yapılan seçimlerinde, üçüncü dönem seçilen
başkanlara ve yapılan seçime itiraz olmadığı takdirde bu seçim geçerli
sayılmakta; bazı baroların yapılan seçimlerine itiraz yapıldığı takdirde, seçim
kurulları, bu itirazı, dolayısıyla haklı bulmakta ve seçim geçersiz
sayılmaktadır. Yani, ortada, böyle bir garabet vardır.
Bizim teklifimiz, değerli
arkadaşlarım, bu garip durumu ortadan kaldırmak ve Anayasadaki kişiler
arasındaki "herkesin yasalar önündeki eşitliği" ilkesine uygun bir
yasayı temin etmek amacına yöneliktir.
Bunun dışında, değerli
arkadaşlarım, ben, biraz önce -bir örnek vermek istiyorum- Meclis albümünü
inceledim. Şu andaki Bakanlar Kurulunda bakanlık yapmakta olan sayın
bakanlardan birisi beşinci dönem milletvekilliğini yapmakta, üçü dördüncü
dönem, bir eski bakan dördüncü dönem, dört bakan da üçüncü dönem
milletvekilliği yapmakta; Sayın Salih Kapusuz da dördüncü dönem
milletvekilliğini yapmakta.
Şimdi, nalıncı keseri
gibi kendimize doğru yontacağız, 4 dönem, 5 dönem, sonsuz dönem seçilme
hakkımız baki; ama, baro başkanlarının üçüncü dönem seçilmelerine mâni olmak
için elimizden gelen her şeyi yapacağız.
Değerli arkadaşlarım,
biraz önce söylediğim gibi, bu, savunulması çok zor bir durumdur, çok zor bir
uygulamadır. Bu yasanın değiştirilmesi için, sizin de, AKP Grubu olarak
oylarınızı esirgemeyeceğinizi umuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
YILMAZ KAYA (Devamla) -
Mecliste 98 tane hukukçu arkadaşımız var. Bunları hep konuşuyorduk, unutmayın.
Birçoğumuz da, belki, önümüzdeki dönem bu sıralarda yer alamayacağız ve o
arkadaşlarımızın arasına gideceğiz. Bunu, bu yasa teklifini destekleyerek,
göğsünüzü gere gere orada bunu anlatmanızı da öneriyorum.
Zaten, üçüncü dönem
seçilmesi gerekmeyen bir baro başkanı adayının seçilmesine, baro mensuplarının,
bir ihtisas sahibi mensupların, zaten, izin vermeyeceklerini düşünüyorum ve bu
teklifime destek vereceğinizi umarak hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaya.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Nüfus
Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/1177) (S. Sayısı:
1123) (x)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmında yer
alan, Nüfus Hizmetleri Kanunu Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.
Daha önce yaptığımız
oylamada, açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması kabul edilmişti.
Şimdi, açıkoylama için 4
dakika süre veriyorum. Bu süre içerisinde cihaza giremeyenlerin, oy
pusulalarını, görevliler vasıtasıyla Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Sayın bakanlar da
oylarını vekâleten kullanacaklarsa bize ulaştırsınlar.
(CHP Grubu
milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk etti)
BAŞKAN - Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Nüfus Hizmetleri Kanunu Tasarısının açıkoylama sonucunu arz
ediyorum:
Kullanılan oy sayısı: 257
Kabul: 250
Ret: 7 (xx)
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın Bakan kısa bir
teşekkür konuşması yapacaklar.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Nüfus Hizmetleri Kanunu Tasarısının kabulü nedeniyle söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Meclisimizin siz değerli üyelerini saygılarımla selamlıyorum.
Bilgi ve iletişim
çağında, etkin kamu yönetiminin ilk şartı bilgiye ve bilginin iletim usullerine
hâkim olmaktır. Bu gerçekten hareketle, Bakanlık olarak hedefimiz, devletin
aslî unsuru olan insana ilişkin kayıtları hızla lüzumlu ve faydalı bilgiye
dönüştürüp, vatandaşa ve kamunun hizmetine sağlıklı bir şekilde sunmaktır. Bu
Nüfus Hizmetleri Kanunuyla, artık, bundan sonra, kişilerin beyanı esas
alınarak, yerleşim yeri adreslerinin tutulmasıyla, eve kapanarak nüfus sayımı
ve tespiti uygulamaları sona erecektir; bu konuda ciddî bir tasarruf
sağlanacaktır.
Yine, kanunî süresi
içerisinde yapılan çocuk bildirimlerinde, nüfus cüzdan ücreti alınmaması,
böylece, kayıt bilincine katkı sağlanacaktır. Tanınan çocukların baba
hanelerine tescili ve baba soyadı almaları, bu konudaki uzun yıllardan beri
devam eden mağduriyetlerin giderilmesini de sağlamış olacaktır.
Kimlik paylaşım
sistemiyle, MERNİS veri tabanındaki bilgilerin, kamu kurumları yanında, banka,
noter gibi kurumların da kullanımına açılmasıyla, zaman ve kaynaklardan da
ciddî bir tasarruf sağlanmış olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti
kimlik numarası uygulaması bütün kuruluşlara yaygınlaştırılacak, vatandaşımızın
daha hızlı hizmet alması da sağlanmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Nüfus Hizmetleri Kanununun komisyonda ve Genel Kurulumuzda
görüşülmesi sırasında, yapıcı eleştiri ve katkı sağlayan siz değerli tüm
milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Kanunla sağlanacak olan
nüfus idarelerimizdeki gelişme ve atılımın, devlet ve vatandaş arasındaki bağı
daha da güçlendireceği inancıyla hayırlara vesile olmasını diliyor; hepinizi
yeniden en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.56
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 17.14
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 93 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince, sözlü sorular ile
diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
Önce, sırasıyla yarım kalan işlerden
başlayacağız.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 3 üncü sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
4 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu
Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
5 inci sırada yer alan, Muğla Milletvekili
Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu'nun; 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile 2985 Sayılı Toplu Konut Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Muğla
Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu'nun; 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 2985 Sayılı Toplu Konut Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/727) (S. Sayısı: 1138)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Yarım kalan işlerle ilgili işlemler
tamamlandığından, şimdi, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine 1 inci
sıradan itibaren devam edeceğiz.
1 inci sırada yer alan, Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu
(1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
2 nci sırada yer alan, Gülhane Askeri Tıp
Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair 604 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
6.- Gülhane
Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı:
1079)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
6 ncı sırada yer alan, Çevre Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
7.- Çevre
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu
(1/322) (S. Sayısı: 871) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporu 871 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, bu tasarı, İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu
nedenle, tasarı, tümü üzerinde görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi
kabul edildikten sonra iki bölüm halinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu
adına, Kayseri Milletvekili Sayın Adem Baştürk; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ADEM BAŞTÜRK
(Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 871 sıra sayılı Çevre
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Grubum adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlarım.
Çevre, çevre kirliliği, ekolojik denge
gibi kavramlar son elli altmış yılda dünya gündemine taşınmıştır. İnsan, var
oluşundan bu yana doğadan faydalanmış, bilgi ve teknik birikimine güvenerek ona
hâkim olmaya çalışmıştır. Kendisini dünyanın efendisi sayarken, onunla
uzlaşmanın, hatta ona boyun eğmenin şart olduğunu anlamıştır; çünkü, çevre
faktörlerinin giderek değiştiğini, değerlerini yitirdiğini ve çevre
kaynaklarının sınırsız olmadığını fark etmiştir.
Bugün, pek çok insan, hâlâ su, hava ve
toprak kaynaklarının dünyada insanlığın yararına sunulmuş sonsuz doğal
kaynaklar olduğunu düşünmektedir. Oysa, sonlu olan doğal kaynaklar, yaşayan bir
gezegen olan dünyamızın vazgeçilmez unsurlarıdır.
Bu temel kaynakların sınırlarını
rakamlarla ifade edersek: Dünyada toplam su miktarı 1,4 milyar kilometreküptür.
Bu, değişemez bir miktardır. Bunun yüzde 97,5'i deniz ve okyanuslarda tuzlu
sular, ancak yüzde 2,5'i tatlı sudur. Yani, insanın, bitkinin, hayvanın
kullanmasına hazır olan sadece yüzde 2,5'tir. Bu canlılar, tüm ihtiyaçlarını bu
yüzde 2,5'ten karşılamak durumundadırlar.
Dünya yüzüne yılda düşen yağış miktarı 100
000 kilometreküptür. Türkiye'de ise bu değer 500 milyar metreküp, yani, 0,5
milyar kilometreküptür; yani, dünyaya düşen miktarın yüzde 0,5'i. Bu düşen
yağışın 40 000 kilometreküpü akışa geçerek deniz ve okyanuslara gidiyor, ancak
9 000 kilometreküpü teknik ve ekonomik olarak kullanılıyor; yani, bütün
insanların hizmetine sunulan ancak 9 000 kilometreküp. Bu bir sınırlamadır.
Benzer sınırlama, toprak kaynakları için
de geçerlidir. Dünyada işlenebilir tarım arazisi 3 200 milyon hektardır. Bunun
1 475 milyon hektarında hâlâ tarım yapılmaktadır ve dünyadaki bu tarım
alanlarının yüzde 15'i yanlış kullanımlar sonucu ekonomik olarak kullanılmaz
hale gelmiştir. Türkiye'de ise potansiyel tarım arazisi 57 000 000 hektardır.
Ülke geneli ciddî bir erozyon ve toprak kirlenmesi riskiyle karşı karşıyadır.
Dünyada diğer bir önemli kirlilik veya
kirlilik çeşidi, iklim değişikliğidir ve ısınma problemidir buna bağlı olarak.
Özellikle fosil yakıtların yakılması sonucu ortaya çıkan karbondioksit,
dünyada, atmosferde sera etkisi oluşturmakta ve dünyanın ısınmasına sebep
olmaktadır. Son yüz yılda dünya 0,7 derece santigrat ısınmıştır. Bu, ölçülen
bir değerdir. Sınırlandırılamaz ise, 1,4 -5,8 derece artacağı tahmin
edilmektedir. Bu durum, buzulların erimesine ve denizlerin yükselmesine sebep
olabilir. İlk kademede su yükselmesinin 9- 88 santimetre olacağı tahmin
edilmektedir. Grönland buzulunun erimesiyle de bu yüksekliğin 7 metreyi
bulacağı tahmin edilmektedir.
Bugünkü hedef, ısınmayı, endüstri
devriminden önceki sıcaklığın 2 derece üstünde tutmak ve karbondioksit
konsantrasyonunu sınırlamaktır ve 2050 yılına kadar da bugünkü karbondioksit
konsantrasyonunu yüzde 50 azaltmaktır. Bununla ilgili olarak, biliyorsunuz,
dünyada, Kyoto Protokolü yapılmıştır. Kyoto Protokolünün konusu, tamamen
dünyadaki ısınmayı ve iklim değişikliğini önlemeye yöneliktir.
Tabiî, aynı sınırlamayı maden kaynakları
için de söyleyebiliriz. Dünyadaki demir kaynakları, bakır kaynakları, petrol
kaynakları sınırlıdır. Bunlar kullanıldıkça azalmaktadır. Dolayısıyla, bunları,
hem çevreyi korumak açısından hem de kaynakları tasarruflu kullanmak açısından
geri kazanmayı veya geri kullanmayı gündeme getirmek gerekiyor.
Dünya hava kirliliği açısından da ciddî
riskler taşımaktadır. 1952 yılında Londra'da hava kirliliğinden dolayı kitlesel
ölümler olmuştur. 1952 yılında Londra'da bir hafta içerisinde 4 000 kişi
hayatını kaybetmiştir. Türkiye'de de benzer hava kirliliklerini hatırlarsınız,
90'lı yıllarda, 80'li yıllarda İstanbul'un, Ankara'nın, diğer büyük şehirlerin
hava kirliliklerini hatırlıyorsunuz. Yine, aynı şekilde 1986 yılında dünya bir
Çernobil hadisesini yaşamıştır ve çevre kirlilikleri açısından birsürü
örnekleri vardır Türkiye'de. Bunlar -biraz önce söylediğim- Ankara, İstanbul ve
diğer büyük şehirlerin hava kirliliği; Haliç kirliliği, Marmara kirliliği gibi
deniz kirlilikleri veya İzmit Körfezi kirliliği; Porsuk, Sakarya gibi
nehirlerin nehir kirliliği. Mesela, katı atıklarıyla ilgili bir Ümraniye çöp
kazasını hatırlayın. 1993 yılında Ümraniye çöplüğü çökmüş, patlamış ve 38 insanımız
hayatını kaybetmiştir. Bu da bir çevre felaketidir. Bundan dolayı da Türkiye
Cumhuriyeti mahkûm olmuştur Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ve bu,
vatandaşlık hakkının bir ihlali olarak görülmüştür.
Çevre kirliliğinin sınır tanımaması,
dünyanın doğal kaynaklar bakımından geri dönülmez bir noktaya gidiyor olması,
dünyadaki çevre duyarlılığını artırmıştır. Uluslararası konferanslar ve
sözleşmeler, ulusal kanunlar çıkmaya başlamıştır; buna, Roma, 1972 Stockholm,
Rio, Barcelona, Kyoto Konferansları sayılabilir.
Türkiye, mevzuatta geç kalmamıştır
aslında. Ülkemiz, Anayasasında çevre korumasıyla ilgili hükümleri ihtiva eden
nadir ülkelerden biridir. Biliyorsunuz, Anayasamızın 56 ncı maddesinde, aynen,
"Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi
geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirliliğini önlemek devletin ve
vatandaşların görevidir" denilmiştir. 1983 yılında, bugün değişikliğini
yaptığımız Çevre Kanunu yayımlanmıştır. Ancak, Çevre Kanunu uygulamada başarılı
olamamıştır.
Çok ana hatlarıyla neden olduğunu şöyle
sıralayabiliriz:
Bir defa, kanunun uygulamasını sağlayacak…
Kanun, bir çerçeve kanundur. Uygulamaları yönetmeliklere bırakılmıştır; ama,
yönetmelikler 1987'den itibaren çıkmaya başlamıştır; hâlâ çıkan yönetmelik
vardır.
Ayrıca, denetim tamamen mülkî idarelere
bırakılmış, valilere, kaymakamlara. Tabiî, teknik donatımı ve bilgi birikimi
olmayan mülkî idareler, denetimleri yeteri kadar yapamamıştır.
Ayrıca, kanunda belirtilen para cezaları,
idarî cezalar, caydırıcı olmaktan uzaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
sebeple, 1995 yılında, 1983 yılında yayımlanan Çevre Kanununun değişikliği
gündeme gelmiştir ve 1995'ten sonra birkaç kere tekrarlanmış, en son 2002
yılının aralık ayında da Meclisimize, bu kanun incelenmek üzere gönderilmiştir.
Bir de, ülkemizin çevre konusunda ne
durumda olduğunu birkaç rakamla size açıklamak istiyorum.
Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine
göre, bugün Türkiye'de evsel atıkların yüzde 50'si arıtılmaktadır; ama, bizim
gerçek anlamda arıtma dediğimiz biyolojik arıtma bunun yarısıdır. Yani, gerçek
arıtma aslında yüzde 25'tir. Demek ki, Türkiye'de evsel atıkların, evsel atık
suların ancak yüzde 25'i arıtılmaktadır. Avrupa Birliği ortalaması yüzde 90'ın
üzeridir ve sanayi atık sularının ancak yüzde 30'u arıtılmaktadır. Bunlar çok
küçük rakamlar.
Aynı şekilde, katı atıkların ancak yüzde
25-30'u mevzuata uygun olarak bertaraf edilmektedir. Bunun da yüzde 15'ini
İstanbul'da sayarsak, demek ki, Türkiye genelinde durum çok da iç açıcı
değildir.
Hava kirliliği… Belki doğalgazın
yaygınlaşmasıyla birlikte ısınmadan gelen hava kirliliği azalmıştır; ama,
bugün, yaz aylarında otomobillerden oluşan hava kirliliği ciddî bir risk
oluşturmaktadır.
AB sürecinde en önemli konulardan biri,
çevre kuralları ve çevre yatırımları olacaktır ve bu kuralları sağlamak için
Türkiye'nin çok ciddî yatırımlar yapması gerekecektir. Bunun için, tüm atık
suların alıcı ortam standartlarında arıtılması, Avrupa Birliğinin bir
kuralıdır; bunu yapmak gerekecektir. Katı atıkların öncelikle geri kazanılması,
sonra bertaraf edilmesi, çok önemli kurallardan bir tanesidir. Mesela, bugün
Almanya'da atıkların depolanabilmesi için organik maddelerinin yüzde 5'e kadar
indirilmesi gerekmektedir. Bu, şu demektir: Atıkları ya geri kazanacaksınız ya
da yakacaksınız. Bu, çok ciddî yatırımları gerektiren bir iştir, Türkiye
bunlara hazır olmak durumundadır.
Sonuç olarak, gelecek nesillerden ödünç
aldığımız dünyayı, bugünün yaşayanları, geleceğe temiz olarak bırakmalıdır. Her
nesil -bir başka çevre kaidesidir bu- kendi atığını kendisi temizlemeli,
gelecek kuşaklara kirlilik bırakmamalıdır.
Çevre Kanunu değişikliği böyle bir
ihtiyaçtan doğmuştur. Bu ihtiyaç, biraz önce ifade ettiğim gibi, onbir sene
önce görülmüş, ancak, bugünkü Meclisimizde bunu görüşmek mümkün olabilmiştir ve
2002 yılı Aralık ayından beri hükümetçe hazırlanan kanun tasarısı, alt
komisyonda ve üst komisyonda, Çevre Komisyonunda, milletvekillerinin,
bürokratların, sivil toplum örgütlerinin katılımlarıyla olgunlaşmış, bugün
Genel Kurulda huzurunuza çıkarılmıştır.
Bu kanunda, özetle, dünyada değişen ve
gelişen temel anlayışlara paralel olarak, çevrenin korunması ve politikalarının
oluşturulmasıyla ilgili faaliyetlere katılımcı bir anlayış benimsenmiştir.
Yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri, meslek odaları, bu sürece dahil
edilmiştir. Ayrıca, biraz önce ifade ettiğim atıkların geri kazanılması, geri
kullanılması bir temel kaide olarak vazedilmiştir.
Bundan başka, yine, kirleten öder veya
temizler prensibine uygun olarak, kirlenmenin, bozulmanın önlenmesi,
sınırlanması, giderilmesi, çevrenin iyileştirilmesi için yapılan harcamalar
kirleten veya bozulmaya neden olan tarafından karşılanır hükmü getirilmiştir.
Bu, son derece adalete uygun bir düzenlemedir. Bu konuda, 2872 sayılı Kanunun
orijinalinde bulunan ve bilahara kaldırılan çevre kurulları yerine, Yüksek
Çevre Kurulu getirilmiştir. Bu Kurulun görevi, özetle, ülke genelinde çevre
hedef, politika ve stratejilerini belirlemektir.
Görüştüğümüz kanun tasarısının 6 ncı
maddesinde, çok önemli temel düzenlemeler yapılmıştır. Çevre düzeni planının
bölge ve havza bazında Bakanlıkça yapılması benimsenmiştir.
Sulak alanların doldurulması, kurutulması
suretiyle arazi kazanılması yasaklanmıştır. Bu da, bizim, ülke olarak yıllardan
beri yaptığımız hatalardan biridir. Canlıların eko sistemi oluşturduğu sulak
alanların önemli bir kısmı, yıllar önce, çevre şuurunun gelişmediği zamanlarda
kurutularak tarım arazisi kazanılmıştır ve bunu bu kanunla önlüyoruz, inşallah
bunda başarılı oluruz.
Nesli tehdit altında olan bitki ve hayvan
türlerinin korunması esas alınmış, ticarete konu olması yasaklanmıştır. Bu da
çok önemli bir gelişmedir bu kanunla gelen.
Kanunun getirdiği bir başka önemli
yenilik, çevre bilincinin geliştirilmesi amacıyla, örgün ve yaygın öğretimde
eğitim programlarının yapılması şart koşulmuştur. Ayrıca, resmî ve özel
televizyon ve radyo kurumları, çevre konusunda eğitim programları yapmakla ve
yayımlamakla zorunlu kılınmışlardır.
Ayrıca, bu kanunla getirilen bir başka
önemli değişiklik veya yenilik, çevreyle ilgili olarak toplanan kaynakların,
ancak çevrenin korunması ve geliştirilmesinde harcanacağı temel olarak
benimsenmiştir.
Yine, mevcut kanunun 11 inci maddesini
değiştiren 8 inci maddede "izin alma, arıtma, bertaraf etme başlığı"
altında, üretim, tüketim ve hizmet faaliyetleri sonunda oluşan atıkların
arıtılması zorunluluk haline getirilmiştir; tabiî olarak yerleşim birimleri de
buna ilave edilmiştir. Yani, Çevre ve Orman Bakanlığı, arıtma görevini yerine
getirmeyen belediyelere yaptırım uygulayabilecektir. Kullanan öder prensibinden
hareketle, belediyelerin, atık su sistemini kullananlardan katılım bedeli
alması imkân dahiline getirilmiştir. Bu düzenleme, belediyelerin çok önemli bir
problemini çözmektedir. Bedel ödemesinde, kirlilik yükü esas alınmıştır; bu da,
hakkaniyet ölçülerine uygundur.
Yine, belediyelerin sunduğu hizmetlerin
karşılığı olarak, dünyadaki gelişmelere paralel şekilde, katı atık bedeli
almaları ve bu bedelleri, atık hizmeti dışında kullanamayacakları bir kural
olarak getirilmiştir; bu da, çok ileri bir düzenlemedir. Ayrıca, öncelikle,
ambalajları üreten ve piyasaya sürenlere, bunların atıklarını toplama
zorunluluğu getirilmiştir; bu düzenleme de AB kurallarına uyum sağlamaktadır.
Bu kanunla, kamu kurum ve kuruluşlarına
veya şahıslara verilen sorumlulukların yerine getirilip getirilmediğini
denetleme yetkisi Bakanlığa bırakılmıştır, bu kanunun çok önemli
düzenlemelerinden bir tanesi de budur; ancak, Bakanlık bu yetkisini, il özel
idarelerine, belediyelere, Denizcilik Müsteşarlığına, Sahil Güvenlik
Komutanlığına, Bakanlığın uygun göreceği kamu kurum ve kuruluşlarına
devredebilecektir. Böylece, mevcut kanunun çok önemli bir eksikliği
giderilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
kanunla tehlikeli atıkların ithalatı kesinlikle yasaklanmıştır. Tehlikeli
atıkların ve kimyasalların satışı, depolanması, taşınması, bertarafı
faaliyetlerinde bulunanlar, yükümlülükleri açısından müteselsil sorumlu
kılınmıştır.
Söz konusu kanunla çevre kirliliğinin
önlenmesi, çevrenin iyileştirilmesi, çevreyle ilgili yatırımların
desteklenmesine kaynak oluşturulması amacıyla bir seri faaliyete çevre katkı
payı ödeme zorunluluğu getirilmiştir. Böylece, bazı önemli yatırım ve
faaliyetlere finansman desteği mümkün olacaktır.
Ayrıca, idarî cezalar çeşitlendirilmiş,
açıklık getirilmiş, tahsil ve itiraz esasları düzenlenmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı
lütfen tamamlayın.
ADEM BAŞTÜRK (Devamla) - Bu kanunla
getirilen ek maddelerle toprağın korunmasına ilişkin esaslar ve yasaklar da
düzenlenmiştir. Bu da Çevre Kanunu açısından bir yeniliktir. Ayrıca, atık su
arıtma ve katı atık tesislerini kurmamış belediyeler ile sanayi kuruluşlarına
intibak süreleri verilmiştir; ama, bunun için termin müracaatları şart
koşulmuştur.
Avrupa Birliği sürecini de dikkate alarak,
insanlarımızın sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamasını sağlaması ümidiyle
hazırlanan bu tasarıda emeği geçenlere teşekkür eder, ülkemize hayırlı olmasını
diler, bu vesileyle hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Baştürk.
Gruplar adına ikinci söz isteği, Anavatan
Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı'nın.
Buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20 dakika efendim.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER
GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan önce Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının geneli üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, günümüz
dünyasının en önemli gündemini oluşturan çevre, tüm değerleriyle korunması
gereken bir bütündür. Bir ilişkiler bütünü olan çevrenin bozulması ve çevre
sorunlarının ortaya çıkması, genellikle insan kaynaklı etkenlerin doğanın
ilişkiler sistemini ve dengelerini bozmasıyla başlamıştır.
Doğa sınırsız bir kaynak değildir; kendini
yenileme kabiliyeti sınırlıdır. Bozulan ekolojik dengenin yeniden oluşması zor,
hatta imkânsızdır.
Çevre konusundaki sorumluluk sadece bizim
hayatımızla değil, bizden sonraki nesillerin ve hatta yeryüzündeki tüm
canlıların varlığıyla da ilgilidir.
Bizim inancımıza göre insan, yaratılmış
varlıkların en şereflisidir, en kutsalıdır. Bütün varlıklar insanın
istifadesine sunulmuştur. Ancak, bunun bir haddi vardır. Bugün insanlık,
maalesef, bu haddi aşmıştır.
Bilindiği gibi görüşmekte olduğumuz
tasarı, 1983 yılında yürürlüğe girmiş olan 2872 sayılı Çevre Kanununda köklü
değişiklikler öngörmektedir. Bu tasarı eski kanunu değiştirmenin ötesinde
yepyeni bir kanundur. Üstelik bu tasarı, ilk olarak 1995 yılında Meclise
sunulmuştur. Tasarının bugün görüştüğümüz metni ile 1995 yılında Meclise
sunulan metni arasında da çok ciddî farklılıklar vardır. Dolayısıyla, aslında,
yeni bir kanun olarak hazırlanması gereken bu çalışma, ilgili komisyonda ve alt
komisyonda yeni baştan düzenlenmiş ve mantığından ifadelerine kadar her
bakımdan farklı bir tasarı olarak önümüze gelmiştir. Komisyonda ve alt
komisyonda yapılan tartışmalara baktığımızda, konunun, sağlam teknik hazırlığa
dayalı bir tasarının tartışılmasından ziyade, yeni bir tasarı hazırlanması
şeklinde ele alındığı görülmektedir. Görüştüğümüz tasarının zihnî ve teknik
altyapısındaki eksiklikler, tıpkı Türk Ceza Kanununda olduğu gibi, kısa bir
süre sonra, bugün, burada görüştüğümüz kanunda değişiklik ihtiyacının ortaya
çıkmasına sebep olacaktır. Halbuki, bu kanun değişikliğiyle
"sürdürülebilir çevre" ve "sürdürülebilir kalkınma"
kavramları doğrultusunda, evlerden büyük sanayi tesislerine, en küçük
işletmelerden belediyelere kadar tüm kurumları ilgilendiren ciddî yükümlülükler
ve müeyyideler getirilmektedir. Böylesine köklü değişiklikler getiren bir
kanunun, 1994 yılında hazırlanıp 1995 yılında Meclise sunulmuş bir tasarının
delik deşik edilmesi suretiyle hazırlanması yerine, günün ihtiyaçları ile
ilgili kesimlerle varılan konsensüs doğrultusunda yeni bir çalışma olarak
komisyona ve Genel Kurula getirilmesi çok daha doğru olurdu. İşin doğrusu, bu
yasanın, çevreye verilen önemden ziyade, Avrupa Birliği uyum sürecinin gereği
olarak gündemine alındığı; dolayısıyla, bütüncül bir yaklaşım yerine, yama
anlayışıyla hareket edildiği de anlaşılmaktadır.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı
raporunda en dikkati çeken tespitlerden biri de, Çevresel Etki Değerlendirme
Yönetmeliğinin uygulama sürecinde istenen başarının elde edilemediğinin açıkça
belirtilmesidir. Aynı bölgede yer alan aynı işleve sahip kuruluşların her
birinden ayrı ayrı çevresel etki değerlendirme raporu istenmesi, yatırımları
ilave külfetlere sokmakta ve zaman kayıplarına yol açmaktadır. Kimi durumda
yatırımcı ile vatandaşı karşı karşıya getiren, kimi durumda yatırımların bir
yıla varan sürelerde gecikmesine yol açan bu soruna mutlaka bir çözüm
getirilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Benim tespitim, görüşmekte
olduğumuz bu yasa, ÇED raporu alınması safhasındaki bürokratik işlemlerin
istenilen seviyeye indirilmesini sağlama kabiliyetinden yoksundur. Bu kanun,
genel olarak, elbette, Türkiye için bir ihtiyacı karşılamaktadır. Diğer bir
konu gibi, çevre yönetimi alanında, kamu kurumları arasında görev, yetki ve
sorumluluk karmaşası bulunduğu bilinmektedir. Görüşmekte olduğumuz Çevre Kanunu
Tasarısı bu karmaşayı kısmen azaltacak hükümlere de sahiptir. Ancak, Çevre ve
Orman Bakanlığının, yasadaki hükümleri hayata geçirecek insan kaynağına ve
teknik altyapıya sahip olduğunu söyleyebilmek de, maalesef, güçtür. Kanunda
öngörülen uzman yardımcılarının alınması, yetiştirilmesi ve gerçek anlamda
çevre uzmanı olarak işlev görebilmeleri için uzun yıllar geçmesi gerekmektedir.
Oysa, uygulama, kanun çıkar çıkmaz başlayacaktır. Üstelik, Bakanlığın mevcut
personelinin özlük haklarını düzelterek daha verimli çalışmalarını sağlayacak
madde komisyonda tasarı metninden çıkarılmıştır.
Kanunların, ihtiyacı karşılayacak şekilde
yapılmasının yanı sıra, bu kanunları uygulayacak yeterli personelin gerekliliği
ve denetim mekanizmalarının varlığı da en az kanunların kendisi kadar
önemlidir. Hâlâ yürürlükte bulunan 2872 sayılı Çevre Yasasının tüm caydırıcılık
ve ceza maddelerinin tam olarak uygulandığını iddia etmemiz mümkün değildir.
Kanunların caydırıcılık etkisinin
olabilmesi için hükümetlerin gerekli iradeyi ve hassasiyeti göstermelerinin
yanı sıra, gerekli uygulama ve kontrol mekanizmalarının varlığı ve
vatandaşların, kanunun uygulanması hususunda yardımcı olma bilincinin varlığı
da gerekmektedir. Çevreyi kirletici faaliyetlerin gizliden, hiçbir kimseye
görünmeden yapılması imkânsızdır. Bu sebeple, çevre bilinci gelişmiş bir
toplumdan daha etkin bir kontrol mekanizmasının varlığı söz konusu olamaz.
Çevre kirliliği konusunda herhangi bir insanın, bana dokunmayan yılan bin
yaşasın deme imkânı yoktur. Çünkü, bu yılanın dokunmayacağı kimse yoktur.
Diğer taraftan, vatandaşın ihbarda bulunma
mekanizmalarının kolay, ulaşılabilir olması ve ihbar edenin kesin olarak gizli
kalabilmesinin mekanizmalarını kurmak gerekir.
Son dönemlerde gündeme gelen varil
olayında, varillerin herkesin gözü önünde toprağa gömülmüş olma gerçeği,
bizleri derinden düşündürmesi gereken bir vakıadır.
Tasarıda, televizyonlarda ve radyolarda
çevre bilincinin geliştirilmesine yönelik olarak programlara yer verilmesi amir
hükmü getirilmektedir. Bu programların sürelerinin alt limiti, televizyonlar
için ayda en az iki saat, radyolar için yarım saat olarak belirlenmiştir. Bu
sürelerin yeterli olduğunu söylemek, maalesef, mümkün değildir. Ayrıca, bu
programların içeriğinin ve formatının konuyla ilgili kamu ve sivil toplum
üyelerinden oluşacak bir uzman ekip tarafından yönlendirilmesi, kanımca, uygun
olacaktır.
Değerli milletvekilleri, bir diğer dikkat
çekici konu, tasarının Genel Kurula kadar geliş aşamasındaki özensizliklerin,
kanunun, tanımlar, cezalar ve yükümlülükler ağırlıklı bir metin haline
dönüşmesine yol açmıştır. Özellikle yükümlülükler bölümü, belediyeler, organize
sanayi bölgeleri, sanayi kuruluşları ve yerleşim birimleri için on milyarlarca
YTL'lik yatırım yapılmasını da gerektirmektedir. Bu yatırımlar için birbuçuk
yıl ile altı yıl arası süreler verilmektedir. Verilen sürede söz konusu
tesislerin kurulmaması halinde, 10 000 YTL ile 50 000 YTL arasında değişen
cezalar öngörülmektedir.
Ülkemizdeki 3 225 belediyeden 44'ünde
fiziksel, 65'inde biyolojik, 3 tanesinde ileri arıtma olmak üzere, toplam
112'sinde arıtma tesisinin mevcut olduğu, kanalizasyona sahip belediye
sayısının sadece 1 879 olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, sorunun
derinliği ve gerekli malî kaynağın büyüklüğü de çok daha iyi anlaşılabilir.
Kanalizasyona ve arıtma tesisine sahip
olmayan belediyelerin çoğunluğunun küçük yerleşim birimleri olması, sorunu
ortadan kaldıran veya meşrulaştıran bir husus değildir. Özellikle turistik
bölgelerde ve kıyı kesimlerinde, küçük de olsa, yerleşim birimlerinin
kanalizasyon ve arıtma tesisine sahip olmalarının önemi açıktır.
Organize sanayi bölgelerinde de durum çok
parlak değildir. Ülkemizde, 59 organize sanayi bölgesinden sadece 17 tanesinin
arıtma tesisi işletmededir, 9 organize sanayi bölgesi atıklarını belediye
arıtmasına bağlamıştır, 18 tanesinin arıtma tesisi de proje ve inşaat
aşamasındadır, 15 organize sanayi bölgesinde ise, arıtma tesisiyle ilgili
hiçbir çalışma, maalesef, yoktur.
Diğer atıklar konusunda da durum aşağı
yukarı aynıdır. Evsel atıkların üçte 2'si vahşi depolama denilen yöntemle
muhafaza edilmektedir; yani, bu atıklar, toplanıp herhangi bir işleme tabi
tutulmaksızın doğaya bırakılmaktadır.
Endüstri kaynaklı atık suların da yüzde
70'i doğaya salınmaktadır. Görüldüğü gibi, kanun teklifinin geçici 4 üncü
maddesinde ifade edilen atık su arıtma ve evsel nitelikli katı atık bertaraf
tesisi kurma zorunluluğu, üstesinden öyle kolayca gelinebilecek bir husus
değildir. Buradaki hedeflere ulaşabilmesi için yılda en az 7-8 milyar avroluk
yatırım yapılması gerekmektedir.
Belediyelere ve diğer kuruluşlara atık su
arıtma ve katı atık bertaraf tesisi kurma zorunluluğu getirilirken, bunun
finansmanına ilişkin herhangi bir düzenleme, maalesef, yoktur. İşçisine,
memuruna maaş veremeyen belediyelerin veya üyelerinin temel altyapı
ihtiyaçlarını dahi karşılayamayan sanayi bölgelerinin nasıl atık su arıtma ve
katı atık bertaraf tesisi kuracakları da meçhuldür.
Aynı şekilde, Bakanlığın, bu projeler için
hangi kaynaktan krediyle kaynak vereceği de belirsizdir. Mevcut finansman
kaynaklarıyla ihtiyaç duyulan finansman arasında fevkalade büyük uçurumlar
vardır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin en
önemli sorunlarından biri kâğıt üzerinde alınan kararlar ile uygulama arasında
ortaya çıkan farklılıklardır; tıpkı burada olduğu gibi. Kurumlara güçlerinin
çok üzerinde yatırım yapma zorunluluğu getiren kararlar alıyoruz; ancak, bunun
kaynağını göstermiyoruz. Dolayısıyla, bu tasarıda öngörülen cezalar, bir süre
sonra, merkezî idarenin belediyeler ve sanayi kuruluşları üzerinde bir baskı
aracı olmanın ötesinde hiçbir anlam taşımayacaktır. İşin içine kayırmacılık
girecek, işin içine partizanlık girecek, işin içine başka şeyler girecek,
kanunda öngörülen amaç hâsıl olmayacak; ama, zor şartlar altında hizmet
vermenin, üretim yapmanın mücadelesini verenler mecburen bu sıkıntıyı da
sırtlayacaklardır.
Esasen, bu kanunun birçok maddesine
ilişkin uygulanabilirlik sorunu komisyonlardaki görüşmeler sırasında dile
getirilmiştir. Bu yöndeki itirazlar çok fazla dikkate alınmamış ve işin nereye
kadar gidebileceği, uygulamaya bırakılmıştır. Örneğin, kanunla Yüksek Çevre
Kurulu öngörülüyor. Kurulun, yılda en az bir defa, Başbakan veya Çevre ve Orman
Bakanının başkanlığında toplanacağı belirtiliyor, bu Kurulun görevleri
sayılıyor.
Bilindiği gibi, ülkemizde bunun benzeri
çok sayıda kurul vardır. Bu kurullardan birkaç tanesi hariç hiçbiri gerçek
anlamda etkinliğe, sorun çözücü, yol açıcı vasfa sahip değildir. Yüksek Çevre
Kurulunun da, istişarî, bağlayıcı karar alma zorunluluğu olmaması sebebiyle,
etkin olma ihtimali zayıf bir yapı olarak doğma ihtimali oldukça yüksektir.
Konutlar için öngörülen kirlilik
cezalarının uygulanmasında da ciddî sıkıntılar yaşanacağı açıktır. Konutlara
yol açacakları kirlilikten dolayı kesileceği belirtilen 150 ile 600 YTL
arasındaki cezalar, altyapısı sağlıklı kurulmamış yerler ile dağınık yerleşim
birimlerinde kamu kuruluşları ile vatandaşı karşı karşıya getirecektir. Bu
hükmün de bir süre sonra uygulanamaz hale gelmesi, maalesef, kaçınılmaz
olacaktır.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Kanun
tasarısının sadece uluslararası mevzuata uyum açısından değil, uygulanabilirlik
açısından da gözden geçirilmesinde fayda gördüğümüzü belirtmek isterim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının önemine binaen Anavatan Partisi olarak
kapsamlı bir çalışma yapmış olmamıza rağmen, İktidar Partisinin oylarıyla yasa
tasarısının temel yasa olarak görüşülme kararı alınmış olması, katkılarımızı
istediğimiz oranda sağlama imkânımızı, maalesef, kaldırmıştır. Böylesine önemli
bir yasanın hazırlık aşamasındaki dağınıklığın, Genel Kurulda detaylı bir
görüşme çalışmasıyla düzeltilmesi, kanımca, uygun olacaktı, maalesef, bu imkân
da mümkün olamamıştır.
Kanunun, milletimize ve gelecek
nesillerimize hayırlı olması dileklerimle, Yüce Heyetinize en derin saygılarımı
arz ederim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gaydalı.
Gruplar adına üçüncü söz isteği,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Boztaş'ın.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET BOZTAŞ (Aydın) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 871 sıra sayılı Çevre Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini dile getirmek adına söz almış bulunuyorum; sizleri ve
ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı, özellikle de çevre
duyarlılığı taşıyan bütün vatandaşlarımızı en içten duygularla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar buradan
birçok yasa geçti, her birisi toplumun değişik kesimlerini ilgilendiriyor
olmakla beraber, Çevre Kanunu, bütün toplum kesimini, bütün insanlığı ve aynı
zamanda, canlılar âlemini de ilgilendiriyor; sadece bugünü değil, geleceği de
ilgilendiriyor; sadece bugün yaşayan insanları değil, gelecekte yaşayacak olan
insanları, yeni doğan çocuklarımızı da, gelecekte doğacak çocuklarımızı da
ilgilendiren bir kanun tasarısı. Hal böyleyken, bu kanunun görüşülmesi
aşamasında, şu sıraların, AKP sıralarının dolu olması gerekirdi.
Geçtiğimiz perşembe günü, bizim tavır
koymamız nedeniyle "bu, temel yasa hükmündedir" deyip, Parlamentoda
tartışılmasını engelledikleri, yine, muhalefetin katkı sunmasının engellendiği,
halkın doğruları bilme hakkının engellendiği bir süreçte, Cumhuriyet Halk
Partisi, tavır koyarak, biz bu yanlış duruşun bir parçası olmayız noktasında
bir tavır sergilemiş ve salonu terk etmiştik. Ertesi gün, gazeteleri açtık,
baktık, Sayın Bakanın, Milliyet Gazetesinde, çaresizliğini gösteren bir
fotoğrafı var. Sayın Bakan, bunun arkasına sığınırcasına, sanki, cidden çevre
kanunu, çevreyi kapsayan, çevre felsefesini içeren bir kanun çıkarmak
istiyormuş da, Parlamentodaki çoğunluğu sağlayamadığı için çıkaramıyormuş gibi
bir görüntü vererek "ben kitap yazsaydım derdimi anlatamazdım" diyor.
Sayın Bakanım, az sonra, sizinle ilgili,
çevreyle ilgili uygulamalarınızı, burada, tekrar tekrar paylaşacağız. Gerçekten
çevre kanunu olması anlamında ciddî bir çalışma götürülmemiştir. Mevcut yasadan
biraz daha iyi bir yasa olabilir; cezaların artırılması, tanımların, yeni
tanımların getirilmiş olması, yasayı, mevcut yasayı kısmen güncelleştirmiş
olabilir; ama, çevre mantığı içerisinde düzenlenen bir yasa değildir.
Dolayısıyla, Sayın Bakanımızın o görüntüsü, sadece, burada salonların boş
kalmasının getirdiği bir üzüntü olabilir; ama, gerçek anlamda çevre kanununu
çıkaramadığı için bir üzüntü değildir. Bunu neye göre değerlendiriyorum?
Çok değerli arkadaşlarım, bu kanun
tasarısı, yaklaşık üç yıl önce komisyonlara geldi, acilen çıkması gereken bir
yasa olarak değerlendirildi, komisyon toplandı, belli bir aşamaya kadar
gelindi. Nereden talimat geliyor, nereden telkin geliyor bilemiyorum, ama,
belli bir müddet sonra görüşme askıya alındı.
Çok değerli arkadaşlar, komisyondaki
çalışan arkadaşlarımız, gerek alt komisyonda gerek asıl komisyon başkanlığında
bulunan arkadaşlarımız, iyi niyetle, bu komisyonun çalışmalarını sürdürdü;
fakat, onların da üzerinde olan bir irade, bu yasanın, ne hikmetse, bir türlü,
Parlamentoya gelmesini istemedi; engellendi.
Yine, komisyonun görevi Parlamentoyu
temsilen sürdürülüyor idi. Parlamento adına, yasama adına görevini sürdüren
komisyon, belli bir müddet çalışmasını sürdürdü. Bir maddenin görüşmesi
sırasında -Sayın Bakan da vardı- Bakan ile Sayın Komisyon Başkanı, belli bir
konuda ters düştüler. Komisyon Başkanımızın -daha çevreci bir yaklaşım
sergileyerek- bir önerisi komisyonda görüşüldü. Sayın Bakanın karşı çıkmasına
rağmen, bu görüş oylamaya sunuldu, öneri oylamaya sunuldu; komisyon, Komisyon
Başkanının önerisini kabul etti. Rutin çalışmamız sona erdi. Bu rutin
çalışmanın neticesinde, bir başka gün toplanmak üzere, toplantıya ara verildi.
Bizim, Yasama Meclisine olan saygımız,
parlamenter sisteme olan saygımız gereğince içimize sindirmemiz mümkün olmayan
bir görüntüyle, bir gün, Sayın Bakanın yurt dışında olduğunu fırsat bilerek,
Meclis…
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Komisyon
Başkanının…
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Pardon.
…Komisyon Başkanının yurt dışında olduğu
bir zamanda -komisyonu toplantıya çağırmak Komisyon Başkanının görevi iken-
Başkanvekili, Sayın Bakanın isteği üzerine, Komisyonu toplantıya çağırıyor.
Bu, alışılmış, görülmüş bir durum
değildir. Bir bakıma, Komisyon Başkanı by-pass edilerek, Bakanın isteği
doğrultusunda bir komisyon şekillenmesi gerçekleştiriliyor. O zaman da "bu
yanlışın bir parçası olamayız" demiştik; hukuk devletine olan saygımız
gereği, parlamenter sisteme olan saygımız gereği, yasamanın, yürütmenin emrine
girmesini içimize sindiremeyeceğimizi söyleyerek tavır koymuş, komisyon
çalışmalarına katılmamıştık. O komisyon çalışmalarına katılmadığımız süre
içerisinde, Sayın Bakanın isteği doğrultusunda, bu yasa -komisyonun tasarıyı
görüşmesi- bitirilmiştir.
Bunu bilgilerinize neden sunuyorum: Bu bir
yönetme üslubudur. Bugün, buraya, temel kanun niteliğinde, böylesine önemli,
hem bugünü hem yarını, bütün insanlığı, bütün canlıları ilgilendiren bir kanun
tasarısı görüşülürken, madde madde tartışılması gereken, her arkadaşımızın
bilgisinden, birikiminden, tecrübesinden istifade edilmesi gereken bir ortamda,
bir kaptıkaçtı mantığıyla, bir yasa Parlamentodan çıkartılmaya çalışılıyor.
Değerli arkadaşlar, böyle bir olayı, hukuk
devleti anlayışıyla bağdaştırmamız mümkün değil; demokrasi mantığıyla,
parlamenter demokrasi mantığıyla bağdaştırmamız mümkün değil. AKP'li
arkadaşlarımıza zaman zaman sorduğumuzda, bu kürsüye gelen her arkadaşımız
diyor ki "biz, halktan yetki aldık, sayısal anlamda çoğunluğumuz
var."
Demokrasi bu değildir değerli arkadaşlar.
Demokrasinin içini boşaltır, sadece demokrasiyi bir rakama indirirseniz,
sayılar düzeyine indirirseniz, bu, demokrasi anlayışımıza, parlamenter
sistemimize verilebilecek en büyük zarardır diye düşünürüm. Bu, olsa olsa
-demokrasiyi bu şekilde yorumlamak- çoğunluğun tahakkümünü doğurur. Bir bakıma,
uzun…
MEHMET SARI (Osmaniye) - Sizden başka…
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - İzin verir
misiniz...
Bir bakıma, bu, çoğunluk diktasına doğru
Türkiye'yi götürür ki, parlamenter sistem de bundan zarar görür; hukuk
devletinin değerlerini korumaya çalışan herkesi üzeceği gibi, bizi de
üzecektir.
MEHMET SARI (Osmaniye) - Bırak bunları!
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım…
Sizler, ancak, zannediyorum -orada varlık sebebiniz-
bir milletvekili sıfatınızla orada oturmayı, sadece buradaki insanların
konsantrasyonunu bozmak olarak algılıyorsunuz. Yasaların çıkması konusunda
katkı sunarsanız, müspet katkı sunarsanız, herkes gibi biz de size saygı
duyarız… İzin verin. Lütfen…
BAŞKAN - Sayın Boztaş, siz, Genel Kurula
hitap edin.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Kim ne
dedi?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, siz de,
lütfen, hatibe müdahale etmeyin.
NAİL KAMACI (Antalya) - Olar da laf
atmasınlar.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Ne ilgisi
var canım?! Kim ne dedi?!
NAİL KAMACI (Antalya) - Atıyorsunuz
işte!..
BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap edin
efendim.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım…
NAİL KAMACI (Antalya) - Yasayı çıkarmaya
uğraşıyorsunuz; bırakın çıksın.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Siz, Çevre Yasası
çıkmasın istiyorsunuz.
NAİL KAMACI (Antalya) - Ona bile
tahammülünüz yok yahu!
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Arkadaşlar, böyle bir usul yok.
NAİL KAMACI (Antalya) - Bu usulü onlar
başlattılar.
BAŞKAN - Aynı şeyi söylüyorum ben de,
herkese aynı şeyi söylüyorum.
NAİL KAMACI (Antalya) - Yani, olmaz…
Başlattılar…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Boztaş.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Siz bize bakarak
konuşun, onları boş verin.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Bir an, değerli
arkadaşlarım, oturup düşünüyorsunuz: Böylesine önemli bir yasanın, kaptı kaçtı
mantığı içerisinde Parlamentodan geçiriliyor olmasının mantığı ne olabilir?
Böyle bir uygulamanın gereği ne olabilir? İki şey aklıma geliyor: Birisi, AKP
Grubunun, bu anlamda, demokrasi anlamında, bir sıkıntısı var demektir. İkincisi
de, bu yasanın görüşülmesi sırasında, tasarının görüşülmesi sırasında, her
maddesinde, AKP'nin çevreye bakışının sorgulanacağı, üç yıllık süre içerisinde
AKP'nin çevreye ilişkin uygulamalarının buradan deşifre edileceği, hükümetin,
çevreyi korumaktan daha ziyade, çevreyi kirletenlerin yanında tavır aldığı
gerçeğinin burada görülmesi istenmemiştir.
Sayın Bakanın görevde bulunduğu süre
içerisinde yaptığı yanlış uygulamalar, medyanın önüne çıktığında ayrı,
televizyonların karşısına çıktığında ayrı, ama, yönetmelik çıkarırken ayrı,
icranın başında ayrı bir görüntü vermesinin, buradan gösterilmesi
istenmemiştir. Yani, AKP'nin çevreci olmayan yüzünün buradan deşifre edilmesi
istenmemiştir. Bu gerçeklerin altını çizme ihtiyacını özellikle hissettim.
Şimdi, Türkiye açısından baktığımızda
değerli arkadaşlar, her geçen gün, çevreye dayalı hastalıklarda giderek
artışlar söz konusu olmaya başlamış. İşte, Dilovası'nda, işte Karadeniz
Bölgesinde, kanser vakaları hızla artar hale gelmiş. Bunlar, o bölgenin
hassasiyeti anlamında, sadece kamuoyuna yansıyan kısmı. Türkiye'nin neresinden
bir ölüm haberi alırsak alalım, 10 kişi ölmüş diye duysak, 8'ini sorsak, 8'i
kanserden ölüyor.
Hem ülkenin içinde bulunduğu sağlık
sorunları bu kadar devasa boyutlara ulaşmışken, aynı zamanda, dünyanın içinde
bulunduğu koşullara bakıyorsunuz, bir taraftan küresel ısınma, diğer taraftan
iklim değişiklikleri ve yaşam alanlarımızın, havanın, suyun ve toprağın giderek
daha çok kirlendiği bir ortamda, bilim adamları, yakın gelecekte Türkiye'nin ve
dünyanın yaşanamaz bir noktaya sürükleneceğini bas bas bağırıyor, bu konuda
önlem alınması gerektiğini söylüyor. Böyle bir süreçte bu tasarıyı görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, böyle bir süreçte
böylesine talihsiz bir şekilde bu yasayı görüşmek zorunda kalmak gerçekten
bizleri üzüyor; ama, buna rağmen, yine de, belli hususları sizlerle paylaşmak
isterim.
Yakın zamanda ortaya çıkan bu variller
olayı gündemin sıcak konusu. Bu variller olayı ortaya çıkınca Sayın Bakanın
birkaç kez konuşmasına tanık olduk. Hadi, medya marifetiyle bu yansıtılırken
yanlış yansıtılmış olabilir diye düşünebiliriz. Sayın Bakan buraya çıktı,
burada, Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Salih Gün'ün açıklamalarına yanıt vermek
adına buraya çıktığında açıklamalarından birkaç bölüm okuyorum sizlere:
"Türkiye, biraz, dünyadaki gelişmeleri, ne yazık ki, oldukça geriden takip
ediyor. Bunun bedelini de havamızı, suyumuzu, toprağımızı kirleterek ödüyoruz
maalesef." Bunu kim söylüyor; muhalefet sıralarındaki bir milletvekili
değil, sokaktaki üçüncü kişi değil, bunu söyleyen Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin
çevreden sorumlu bakanı, Çevre Bakanı.
Dert yanma makamında mısınız Sayın Bakan,
çözüm üretme makamında mısınız?! Bizimle aynı duyguları paylaşıyorsanız,
icranın başındasınız, yetkilerinizi kullanın bu sıkıntıları çözün; ama,
çözemezsiniz. Çözemezsiniz; çünkü, çevreyle ilgili bir sorununuz yok. Sizin
kafanızın arkasında başka bir gerçek var; onu, buradan, yine sizlere söyleyeceğim.
Bir başka bölümünde, bu varillerin ortaya
çıkmasından sonra, Türk Ceza Kanunundaki 181 ve 182 nci maddeler gündeme
geliyor. Buna ilişkin de, Sayın Bakan "olay yargıya intikal etti; şimdi,
yargı süreci, Türk Ceza Kanununun 181 nci maddesine göre, beş yıldan az olmamak
üzere, hapis cezası da var bu işin içerisinde" diyor.
Değerli arkadaşlarım, beş yıldan az
olmamak üzere… Türk Ceza Kanununu, hepimiz, burada gördük, oylamasına katıldık,
tartışmalarına katıldık. Bir bakan, böylesine gerçekleri çarpıtarak, kamuoyunu
yanıltabilir mi?! Kendi, Meclisteki arkadaşını, arkadaşlarını,
milletvekillerini yanıltabilir mi?! Yanıltabilirse, yanıltırsa eğer, bunu,
bakan sorumluluğuyla bağdaşır bulmamız mümkün mü?!
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bunlar,
bizi, derinden yaralayan olaylardır.
Yine, Sayın Bakan diyor ki: "Kamuoyu,
bize, bu olayda, sonuna kadar destek vermiştir. Basın, bize, sonuna kadar
destek vermiştir. Basın, buradaki olayın aydınlatılması noktasında, bize
yardımcı olmuştur. Ben, basınımızın bütün organlarına teşekkür ediyorum."
Değerli arkadaşlar, bizler de, basınımıza
ve kamuoyuna gerçekten teşekkür ediyoruz. Bizler bu teşekkürü yaparız da, Sayın
Bakan, vatandaş, kamuoyu, gazeteler, medya mensupları, sizin önünüzde
gidiyorsa, sizin, o makamda bulunma gerekçeniz nedir?! Olayları arkadan takip
ediyor olmanız, sizi üzmüyor mu?! Bizi üzüyor. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin
bir bakanının medyanın arkasında kalmış olması, kamuoyunun arkasında kalmış
olması, bizi derinden yaralıyor. Bu, sadece sizin sıkıntınız değil; bu,
Parlamentonun sıkıntısı haline gelmeye başlamıştır, ki, bu, hepimizi üzer.
Yine, Sayın Bakan bu varillerle ilgili
söylemeyi sürdürüyor "suç, dünyanın gelişmiş bir ülkesinde işlenmiş
olsaydı öyle zannediyorum ki, buna… Öyle, zanla konuşmayayım da, yani, kesin
olarak ifade etmek, burada, elbette ki, boynumuzun borcudur. Bununla alakalı
milyon dolarlık cezalar söz konusu olurdu, bununla alakalı kamuoyunda teşhir
söz konusu olurdu."
Sayın Bakan, doğru söylüyorsunuz. Böyle
bir şey dünyada olsa, belki, böyle devasa cezalarla karşılaşabilirsiniz. Peki,
çağdaş ülkelerde, bir ülkenin çevreden sorumlu bakanı böyle bir olayla
karşılaşsa, o bakan ne yapması gerekir Sayın Bakan?
CANAN ARITMAN (İzmir) - İstifa etmesi
gerekir, istifa…
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Sadece olayların
arkasına takılıp gider mi, yoksa "bu çevre felaketlerinden, asıl
sorumluluk makamında bulunan benim, bunun gereğini yaparım" mı der. Bunu
da, sizlerin takdirine sunuyorum.
"Türkiye'ye teşhir edilecek. Bunu
herkesin bilmesi lazım; yani, kimseyi korumak, kimseyi kollamak gibi bir
niyetimiz yok, olması da söz konusu olamaz." Bu, Sayın Bakanımızın
açıklamaları. Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımızın konuşmaları bu kadar
ciddî sıkıntılar içermektedir.
Ancak, sadece, bugün, bu tasarının
görüşülmesi sırasında, asıl sıkıntının, asıl sorunun çok daha önceden
başladığını görmek mümkün.
Bugün bir yasa çıkartacağız. En iyi yasa,
uygulanan yasadır. Mevcut, yürürlükte bulunan kanunla bile alınabilecek birçok
önlem varken, bu önlemler alınmamıştır. Alınmamıştır; çevreci bir duruş yoktur,
çevreci bir anlayış yoktur, onun arkasında duracak bir bakan yoktur.
Değerli arkadaşlarım -zamanımın az
kaldığını görerek fazla da uzatmak istemiyorum- bir hususun altını özellikle
çizme ihtiyacını duyuyorum. Sayın Bakanın bir konuşmasını, sizlerle, yine,
paylaşacağım.
Bu kanunun, tasarının belli bir
aşamasından sonra iki kişinin diyaloğu… Üretici Birliği Genel Koordinatörü,
Türkiye Mermer, Doğal Taş ve Makine Üreticileri Birliği Genel Koordinatörünün
bir yaklaşımı var vatandaşın dava açma hakkıyla ilgili bir konuda "Sayın
Bakan, değerli komisyon üyelerimiz; bu kanunu, biz, reel sektör için, sanayici
için çıkarıyorsak…" Bakın, hangi kanundan bahsediyoruz; Çevre Kanunundan.
Çevre Kanununu, bir arkadaşımız nasıl değerlendiriyor: "Biz, bu kanunu,
reel sektör için, sanayici için çıkarıyorsak, sanayiciyi de korumak
durumundayız." Bunu kim söylüyor; sanayici. Kime; Sayın Bakana söylüyor.
Peki, Sayın Bakanımızın, böyle bir konuşma karşısında nasıl bir tepki vermesini
beklersiniz?
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Çevreci bir tepki
vermesini…
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - "Değerli
arkadaşım, yanılıyorsun; biz, sanayi alanını düzenleyen değil -sanayi kanunu
çıkarmıyoruz- burada, biz, çevre kanunu çıkarıyoruz. Çevre Kanununu çıkaracağız
ki, sanayi de çevreye uygun üretim yapacak…"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - "…
kuruluşlar, çevreye daha saygılı olacak" demesini beklersiniz. Fakat,
Sayın Bakan tam tersini söylüyor. Belli bir noktadan sonra diyor ki
"ancak, burada 'yargı yolu' dediniz mi iş değişiyor. Bakın 'yargı' dediniz
mi iş değişti. Türkiye'de kimseye taş koydurmazlar. Ben de katılıyorum, hiçbir
yerde bir maden araması yapamazsınız; hiçbir yerde hafriyat yapamazsınız;
hiçbir yerde sanayiyle alakalı, turizmle alakalı bir tek adım atmak mümkün değildir.
Ancak, burada, 'mağdur olan taraf' derseniz iş değişir" diyor.
Benim asıl gelmek istediğim bir başka
nokta var; Sayın Bakanın çevrecilere bakışı: "Her gün sabahleyin saat
7'de, spora gider gibi, sadece işi bu olan insanlar var. Bunu takip edip ve
bunu hayatının tek meşgalesi edinmiş insanlara çok önemli bir fırsat verilmiş
olur ki, ülkemizin sanayileşmesi ve kalkınması yönünde, ben, bunu mahzurlu
görüyorum." Yargıya başvurma hakkının sadece ve sadece zarar görenle
sınırlı tutulabilir anlamında yaklaşımlar sergiliyor. Böylesi bir yaklaşım
sergileyen Bakanın çevre ruhunu taşıyacak bir kanun çıkarmasını beklemek mümkün
değildir.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, biz
buna, bu kanuna, hiç değilse, mevcut, uygulanmakta olan kanundan bir adım daha
ileride olması nedeniyle olumlu yaklaşabiliriz; ancak, maddelerin görüşülmesi
sırasında katkımızı çok daha üst düzeyde sunabilecek iken, bu hakkımız da
elimizden alınmıştır. Kamuoyunun bunu bilmesini özellikle istedim.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Boztaş.
(CHP Grubu milletvekilleri Genel Kurul
Salonunu terk ettiler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Hükümet
adına söz talebi var.
AHMET YENİ (Samsun) - Arkadaşlar niye
kaçıyorsunuz?! Sayın Bakanı dinleyin...
BAŞKAN - Çevre ve Orman Bakanımız Sayın
Osman Pepe, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre Kanunuyla alakalı olarak değerli
grup sözcülerini dinledikten sonra, Hükümet olarak, Bakanlık olarak bu konuya
bakışımızı, Çevre Kanunuyla alakalı olarak kamuoyunun hassasiyetlerini
karşılama noktasında yapılan çalışmaları, siz değerli milletvekilleriyle ve
kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, çevreyle alakalı,
elbette ki, herkesin kendince söyleyeceği en az birkaç sözü vardır; çünkü,
hepimiz, çevre diye tarif edilen olgunun ayrılmaz birer parçasıyız. Ama,
dünyadaki, çevreyle alakalı tanımları, çevreyle alakalı yapılan çalışmaları ve
ülkemizdeki bu süreçte yapılan çalışmaları, zannediyorum, burada, hepimiz
farklı farklı pencerelerden, farklı farklı boyutlarıyla ifade ederken, bazen,
işin gerçeğinden daha ziyade, belki popülizmini yaparak, bu kürsüden söz
söylemek, aslında, doğru bir iş olmasa gerektir.
Değerli arkadaşlar, Çevre ve Orman
Bakanlığı birleştirildiğinde, Bakanlığın kuruluş kanununun, ana komisyon olan
Plan ve Bütçe Komisyonunda müzakeresi esnasında, Anamuhalefet Partisi
milletvekilleri, Türkiye'deki çevrenin güme gittiğini, çevre diye bir
bakanlığın bundan sonra söz konusu olamayacağını söylemişlerdi; ama, Çevre
Bakanlığı ile Orman Bakanlığı bir araya geldiğinde, Çevre Bakanlığının o günkü
bütçesi sadece 47 trilyondu. Çevre Bakanlığının, o günkü şartlar içerisinde,
günlük zarurî ihtiyaçlarının dışında herhangi bir adım atacak ne kaynağı ne de
mecali vardı. Çevre ve Orman Bakanlığının bir araya gelmesinden sonra,
Bakanlık, hem fizikî olarak hem de inisiyatif alanını genişletmiş olması
açısından, birtakım maddî imkânlarını iyileştirmiş olması açısından da,
gerçekten önemli kazanımlar elde etmiştir.
Çevre Kanunu, bu Parlamentonun gündemine
-on yılı aşkın sürede burada ben milletvekilliği yapıyorum- on yılı aşkın
süredir gelir ve görüşülemeden, kadük olarak bir başka döneme kalırdı. Tabiî,
bu süreçte, çevreyle alakalı, Çevre Kanunuyla alakalı onlarca şey bu kürsüden
ifade edilmiştir.
Çevre Kanunu, bizim Bakanlığımızda, bizim
dönemimizde gündeme geldiğinde, tabiî, son derece şümullü ve dünyadaki çevreyle
alakalı gelişmeler, ülkemizdeki gelişmeler son derece kompleks olması
münasebetiyle, bu kanunun müzakere sistematiğinde daha hassas hareket etmemiz
gerektiğini, bu konuda, sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının görüş
ve düşüncelerini azamî şekilde alalım ve değerlendirelim diye düşünüldüğünden,
komisyonun gündeminde birbuçuk yıldan daha fazla tartışılmıştır, enine boyuna
müzakere edilmiştir. Bütün sivil toplum kuruluşlarının, bütün meslek
kuruluşlarının sözcüleri, avukatları, başkanları katılarak, görüş ve
düşüncelerini orada ifade etmişlerdir. Anamuhalefet Partisinin komisyondaki
milletvekilleri de, temsilcileri de görüşlerini ifade etmişlerdir.
Şimdi, burada, Anamuhalefet Partisinin
değerli grup başkanvekilleri ve milletvekilleri, milletin kürsüsüne çıkıp da,
efendim, bunu, siz, temel kanun olarak getirmeseydiniz, normal prosedürde
getirseydiniz de, biz, çıksaydık, burada, her madde üzerinde konuşsaydık…
Peki, sayın sözcü, senin milletvekillerin,
bu alt komisyonda ve ana komisyonda aylarca görüşülürken, tartışılırken,
partinizin görüşlerini, lütfedip, kerem edip de orada ifade etseydiler ya!
"Bir komisyon kuralım şimdi" diyor. Ne demek; yani, bu Mecliste böyle
bir teamül var mı?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Gıyaba
konuşmayın Sayın Bakan!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla)
- Bu Mecliste ihtisas komisyonları var, bu ihtisas komisyonlarının alt
komisyonları var; bir kanun gelir, ana komisyonda, eğer, müzakere edildiğinde,
daha şümullü olarak, geniş katılımlı olarak, sivil toplum örgütlerinin, meslek
kuruluşlarının sözcüleri gelsinler, azamî mutabakat sağlansın, demokratik
katılım sağlansın, destekler sağlansın diye arzu edilirse, bunun çözüm yolu alt
komisyondur. Bu kanun alt komisyona gitti, alt komisyonda aylarca tartışıldı.
Bakın, sivil toplum kuruluşlarından sadece
bir tanesinin burada temsilcileri var. Hani, bu sivil toplum kuruluşları?! Biz,
onlarla birlikte, defalarca bir araya geldik. En son 20'den daha fazla sivil
toplum kuruluşu, çevreyle alakalı sivil toplum kuruluşuyla, o başkanlarla,
onların yöneticileriyle İstanbul'da bir araya geldik. Defalarca görüşlerini
istedik.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu kanun, eğer
olağan şekilde buraya gelseydi, birkaç ay sürerdi; çünkü, Anamuhalefetin, ben,
Grup Başkanvekillerine, sözcülerine, değerli arkadaşlarımıza -doğrudur; Sayın
Anadol da bizimle geldi, görüştü, etti diyor- defalarca gittim, dedim ki yahu,
Sayın Grup Başkanvekilleri, lütfen, bize destek veriniz. Yani, bu işin
ehemmiyetine binaen, ben, bir seneden bu tarafa, kapılarını defalarca çaldım.
Tuzla'daki variller, efendim, gündem olduktan sonra, biz bu meseleyi kamuoyuyla
paylaşıyor, Cumhuriyet Halk Partisinin sözcülerine gidiyor değiliz ki.
Şimdi, burada konuşan değerli sözcü
arkadaşımız, hukukçu bir arkadaşımız. Burada konuşan muhalefet partisinden
değerli arkadaşlarımızın önemli bir kısmı hukukçu arkadaşlarımız. Bunlar
diyorlar ki: "Efendim, bu, Türk Ceza Kanununun 181 ve 182 nci maddeleri
ertelenirken, Sayın Bakan bunlara destek verdi." Böyle bir şey söz konusu
değil; ama, değerli hukukçulara, değerli sözcülere, şuradan, bu kürsüden şunu
hatırlatmak istiyorum: 181 inci maddenin sadece birinci fıkrası ertelenmiş, 182
inci maddenin sadece birinci fıkrası ertelenmiş. 181'in üçü de duruyor, dördü
de duruyor; 182'nin biri ertelenmiş, ikisi duruyor. Yani, buralarda, evet, bu
suçu, bu fiili işleyenlerle alakalı hapis cezası öngören fıkralar duruyor.
Yani, buradan, kamuoyunu doğru bilgilendirmemiz lazım. Ben bir hukukçu değilim,
ben bir mühendisim; ama, bu konuda, işin uzmanlarıyla, Türk Ceza Kanununu
hazırlayan uzmanlarla yapmış olduğumuz görüşmelerden, Adalet Bakanlığından
almış olduğumuz bilgiler, malumatlardan, bu kanunun bu fiili işleyenlerle
alakalı ceza içeren fıkralarının yerinde olduğunu söylüyor.
Değerli milletvekilleri, çevreyle alakalı
Türkiye'nin fotoğrafını, onlarca kez, bu kürsüden, sizinle birlikte paylaştım.
Belki, söylediklerim kral çıplak manasına geliyordu; ama, onu söylemek de,
bakan olarak bana düşmüştü. "Efendim, Sayın Bakan, siz çözüm
mahallindesiniz, mevkiindesiniz; niye çözmüyorsunuz?.." Bakın, bununla
alakalı bir eylem planını ortaya koyduk biz, Bakanlık olarak. Dedik ki
"önümüzdeki süreci yönetecek bir eylem planını hazırladık Bakanlık olarak."
Bu eylem planındaki durum şudur: Türkiye, Avrupa Birliğine üye olacak çevre
standartlarına gelebilmesi için 30-35 milyar euroluk bir bütçeye, bir harcamaya
ihtiyacı var. Bunun yüzde 10-15'ini Avrupa Birliği fonlarından hibe alsanız
bile, 30 milyar euro kalır. Bunun üçte 1'ini özel sektörün yapması lazım, üçte
1'ini yerel yönetimlerin yapması lazım, üçte 1'ini de merkezî hükümetin
karşılaması lazım. Avrupa Birliği sürecinde bizden önce yürüyüp bu süreci
tamamlayan bütün ülkeler, aynı yöntemi uygulamıştır. "Efendim, biz bu
rakamları şimdi gerçekleştirebilir miyiz? Bunları yapabilecek, Türkiye'nin şu
anda malî durumu, finans durumu buna müsait midir? Belediyelere, efendim, böyle
bir yaptırım getirdiğiniz zaman belediyeler bu işin altından kalkabilir mi?!
Personelin maaşını ödeyemiyor…" Bakın, belediyelerle alakalı bu kanun şunu
getiriyor, diyor ki: "Siz atık su bedeli alıyorsanız, atık su bedelini
ancak atık su arıtma tesisinde kullanabilirsiniz; başka yerde kullanamazsınız.
Siz, çevre temizlik vergisini alıyorsanız, siz, katı atık düzenleme tesisinde
bunu kullanabilirsiniz; başka yerde kullanamazsınız." Peki, nasıl bir
program oluşturuyoruz, nasıl bir takvim öneriyoruz bu kanunda; bu kanun,
bugünden yarına, elbette ki, Türkiye'nin çevre altyapısını güllük gülistanlık
yapacak bir kanun, bir imkân bize getirmiyor. Peki, ne getiriyor; üç ilâ on yıl
içerisinde 3 225 belediyenin, organize sanayi bölgelerinin ve münferit faaliyet
halindeki sanayi kuruluşlarının iş termin planlarını hazırlaması ve işi
tamamlaması için üç ilâ on yıllık bir süreye ihtiyaç var. Niye; çünkü, bu 3 225
belediyenin, doğru, bir kısmı küçük belediyedir; hem de çok önemli bir kısmı
küçük belediyelerdir, bu belediyeler, şu andaki imkânlarıyla bu işin üstesinden
gelemezler. Onun için, Avrupa Birliği hibe fonlarını, alacak olduğumuz
hibelerin çok önemli bir kısmını, biz, bu küçük belediyelerin projelerinin
finansmanında kullanmak istiyoruz.
Bir de, bu kanunla şunu getiriyoruz:
Kirleten öder. Yani, siz, çevreye bir atık bırakıyorsanız, onu bertaraf etme
sorumluluğu sizin üzerinizdedir. Vatandaşlarımızın, elbette ki, bu konuda
bilinçlenmeleri sorunun çözümü açısından bizim elimizi kolaylaştıracak, elimizi
rahatlatacak çok önemli bir fırsatı bize veriyor.
Değerli milletvekilleri, biz, Hükümet
olarak 81 ilin katı atık düzeni depolarının, bertaraf tesislerinin yapımıyla
alakalı bir eylem planı başlattık. 2006'nın sonuna kadar, başta büyükşehir
belediyeleri olmak üzere, bu projelerin hayata geçmesini arzu ediyoruz. Bununla
alakalı, Bakanlık, kendi imkânlarıyla temin etmiş olduğu hibe kredilerle, İller
Bankasının kaynaklarıyla, il özel idaresinin kaynaklarıyla yerel yönetimleri
destekliyoruz. Sanayii de destekliyoruz. Biz, sanayiciyi, ülkede yatırım yapan
insanları, rakip olarak, düşman olarak göremeyiz ki. Biz, Çevre ve Orman
Bakanlığı olarak -sanayicinin arkasında- bu adamlara nasıl ceza kesebiliriz, bu
adamları nasıl mahkûm edebiliriz, bunların sırtını nasıl yere getirebiliriz
diye bir uğraş içerisinde olamayız. Bizim mantalitemiz, bunların bizim
müttefikimiz olduğu; ülkeye hizmet eden herkesle biz kendimizi müttefik olarak
görüyoruz, dost olarak görüyoruz. Yanlış yapan varsa, elbette ki, yanlış
yapandan bunun hesabını da sorarız.
Peki, onlara yol göstermek durumundayız,
onlara kolay çıkış yollarını, çözüm yollarını teklif etmek durumundayız.
Meseleyi ancak bu şekilde çözebiliriz. Yoksa, Türkiye'nin, şu anda, istihdam
açısından, üretim açısından sanayicisinin sıkıntıları, darboğazları olduğunu
biliyorum; ama, bu sanayicisinin bir kısmının, Tuzla'da görüldüğü gibi,
milyarlarca dolarlık cirosu olan ve çok kârlı sektörlerde çalışmasına karşın,
birkaç milyon dolarlık yatırımla çözülecek işini çözmeyen, işin kolayına
başvurup, bir kamyoncuya, bir hafriyatçıya, bir iş makinesi operatörüne 3-5 bin
dolara vererek bu işten kurtulmaya çalışan sanayici ile bu konuyu kendisine
dert edinmiş sanayiciyi, gerçekten atıklarını bertaraf etmek için milyonlarca
dolarlık yatırım yapan sanayiciyi farklı tutmamız lazım; ikisini aynı kefeye
koyamayız. Ama, şimdi, bu kanunda bize yanlış yapana öyle cezalar getiriliyor
ki, ceza vermek bizim kanunumuzun ana felsefesini oluşturmamakla birlikte,
yanlış yapandan, elbette ki, bunun karşılığını da almamız lazım, kirlettiğinin
temizlenmesini, bertaraf bedelini almamız lazım. Sonra, böyle bir şeye,
aslında, tevessül edecek bir adamın düşüncesi bile olamayacak. Niye; şimdi,
yeni kanunda 3 trilyona kadar ceza getiriyorsunuz. 3 trilyona kadar ceza
getirdiğiniz zaman, bu atıkları kamyonların sırtına yükleyip de herhangi bir
görünmeyen yere götürüp depolama imkânı olabilir mi, böyle bir düşünce olabilir
mi; olamaz.
Anında müdahale etmek, anında kapatma
yetkisini de alıyoruz, ceza tatbik etme yetkisini de alıyoruz. Tabiî, burada,
denetici kurum ve kuruluşların kapasitesini geliştirmemiz lazım. Bu kanunla,
Bakanlığımıza, 500 tane uzman istihdam etme imkânı da geliyor. Elbette ki, biz,
Bakanlık olarak, denetim kapasitemizi geliştirirken, ilgili kurumların da
kapasitesini geliştirmesi lazım. Bugün belediyelerin, büyükşehir
belediyelerinin bu konuyla alakalı pek çoğunun yeterli altyapısı, maalesef,
müsait değildir, kadroları yoktur, bu konuyla alakalı işi takip edecek
uzmanları yoktur, laboratuvarları yoktur, araçları yoktur, ölçüm istasyonları
yoktur vesaire. İşte, bu kanun, bu imkânı, bu fırsatı da getiriyor.
Tabiî, bu kanunla birlikte gelen,
getirilen düzenlemeler, onların en enteresanlarından birisi de, değerli
milletvekilleri, onlarca kez Türkiye'de gündem olmuş konulardan birisi de,
Türkiye'nin denizlerinde belli bir kirlilik oluşturan ve Türkiye'nin muhteşem
koylarının bir daha geri dönmemek üzere kaybedilmesine zemin hazırlayan,
yaptırmış olduğumuz ölçümlerle de çok hassas koylarda, çok hassas bölgelerde
balık çiftliklerinin hemen sahilin yanı başında, birkaç adımlık mesafede
kurulduklarının… Şimdi, bu kanunla, hassas bölgelerde, SİT alanlarında, hassas
körfezlerde, artık, balık çiftlikleri kurulamayacak.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Mevcutlar ne
olacak Sayın Bakanım?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla)
- Bunu da bu kanunla düzenliyoruz.
Fabrikalara çevre görevlisi mecburiyeti
geliyor; yani, yeni istihdamlar değil, eğer, bu konuda fabrikalarda mevcut
elemanlarından bu işi çözecek eleman yoksa, evet, çevre mühendisi, kimyager,
biyolog gibi çevre mevzuatını bilen, bu formaliteleri bilen, bu takibi
yapabilecek, bu izlemeyi yapabilecek insanların, fabrikalarda, sanayi
kuruluşlarında olmasını da bu kanun mecburiyet altına alıyor.
Şu andaki yapmış olduğumuz çalışmalarla
Türkiye'de tehlikeli atıkların bertarafıyla alakalı, doğru, sadece 1 tane Kocaeli'de
bir atık tesisi var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla)
- Biz, çimento fabrikalarına ve kireç fabrikalarına da tehlikeli atıkları
yakabilmek için lisans verdik. Gerekli emisyon ölçümleri yapıldıktan sonra bu
fabrikaların bu atıkları yakmasına imkân tanıdık. Lisanslı firmaların taşıması
ve lisans almış olan fabrikaların yakmasının da yolunu açtık. Tabiî, burada
yerli ve yabancı özel sektörün de çevre sanayiine, çevre sektörüne yatırım
yapmalarının, biz, senelerdir gayreti içerisindeyiz. Yani, İstanbul'da 1'den
fazla tesisin, Bursa'da, İzmir'de, İç Anadolu'da, Akdeniz Bölgesinde toplam
olarak 7-8 tane, Türkiye'de, acil, tehlikeli atıkların yakılmasıyla alakalı,
bertarafıyla alakalı tesisin kurulması şart. Bunlar, elbette ki, şu anda bu
çalışmalar sürdürülüyor. Bu çalışmalar sürdürülürken, elbette ki, burada, bu
yatırımları kamunun yapmasını değil, özel sektörün yapmasını ve yap-işlet
olarak bu işi kendisine iş edinmesini, burada yeni bir sektör olarak önemli bir
yatırım imkânının olduğunun altını bir kez daha çizmekte fayda görüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çevreyle alakalı, elbette ki, ÇED sürecinin uzunluğundan biraz önce bir arkadaş
bahsetti. Bizim şu andaki ÇED sürecimiz, yüzde 95 oranında Avrupa Birliği
standartlarına uygun hale getirilmiştir.
Tabiî, benim, çevreyle alakalı epey
söyleyeceklerim var; ama, değerli sözcülere -zamanım da dolduğu için- burada
fırsat vermek için sözlerimi toparlarken, siz değerli milletvekillerinin Çevre
Kanununa verdiğiniz ve bundan sonra da vereceğiniz desteklerden dolayı teşekkür
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakana.
Komisyon adına, Malatya Milletvekili Sayın
Ahmet Münir Erkal; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre Kanunu, maalesef,
ülkemizde çevreyle sıkıntıların yaşandığı bir ortamda gündeme geliyor. Daha
önce de dış kaynaklı kirliliklerle ilgili olarak bazı sıkıntıları yaşadık.
Bütün bunlar bir bütün olarak ele alındığı zaman ortaya çıkan gerçek şudur:
Çevre konusu, siyasetüstü bir yaklaşımla, bir anlayışla ele alınması gereken
bütün insanlığın ortak sorunudur.
Bu sorunun oluşmasında ihmal vardır,
cehalet vardır, kasıt vardır, rant elde etmek vardır, doymayan egoizm vardır,
eğitimsizlik vardır ve bunun gibi birçok parametre, insanın insanca yaşama
ortamını yok etmektedir. Hatta, sadece yok etmekle kalmayıp, uzun süreli kalıcı
etkiler de bırakabilmekte, dünyanın ekonomik, sosyal, fiziksel dengelerini de
bozmaktadır. Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler raporuna göre, çevre bu
şekilde yok edilirse, yoksulluk artacak, tarım toprakları azalacak, su
bulunamayacak ve bunun gibi birçok olumsuz etkiler ortaya çıkacak ve böylece
sosyal patlamalar meydana gelecektir.
Buradan hareketle, çevre problemleri, hem
küresel ölçekte hem de ülke ölçeğinde problem olmaktan her geçen gün çıkmakta
ve insanlık için oldukça ciddîye alınması gereken bir tehdit haline
gelmektedir. Tabiri caizse, insanlık, gözü dönmüş rant talebi, kontrolsüz
egoizm, amansız rekabet ve tüketim çılgınlığıyla, âdeta, çevreyle
savaşmaktadır, onu yok etmek için her türlü tekniği kullanmaktadır. Bu negatif
anlayış, dünyanın tüm doğal sistemleriyle savaş halindedir, çatışma halindedir.
Bugün, dakikada 7 çocuk çevre kaynaklı
hastalıktan ölmektedir. Dünya nüfusunun yüzde 40'ı temiz suya ulaşamamaktadır.
Dünya yüzünde her yıl 6 000 000 hektar alan çölleşmektedir. Ülkemizde erozyonla
kaybettiğimiz toprak, bir Kıbrıs Adası genişliğindedir. Ayrıca, bunun erozyonla
kaybedilen bitki, besin maddesinin maddî değeri de 1,3 milyar dolardır. Yani,
dünya alarm vermektedir, çevre alarm vermektedir. Bu durum, insanın oluşturduğu
teknolojik uygarlığın tüm kurumlarıyla sorgulanmasını gerektirecek kadar büyük
ve ciddîdir. Çözüm de, bu uygarlığı çevre ve diğer sorunlarıyla topyekûn ele
alarak yeni bir sistemle yeniden kurmak kadar büyüktür. Vizyonsuz cüce
politikalar bu olayı çözemezler. Böyle bir vasatta, devekuşu gibi başımızı
kumun altına sokarak çözüm ürettiğimizi zannetmek en büyük hatadır.
Bazı şeylerin tecrübesi ve denemesi olmaz;
çünkü, onların geriye dönüşü yoktur. Aynı şekilde, bazı çevresel kirlenmelerin
geriye dönüşü yüzyıllar almaktadır. İnsana zarar veren bazı kirlenmelerin ise
telafisi imkânsızdır. Bu yüzden, çevre meselesi asla hafife alınmamalı, bunu
çözecek sistem acilen kurulmalıdır. Bu da kesinlikle yeterli değildir. Çevreyle
ilgili kurulan bu sistemi sürdürülebilir hale getirmek, onu yaşayan bir
organizma gibi algılayıp müdahale etmek zorunludur. Ancak o zaman, bizi
kuşatan, bizimle her an beraber olan çevreyi bizimle dost hale getirebiliriz,
insana insanca yaşama ortamını hazırlayabiliriz.
İnsanlığın bilmesi gereken en önemli,
sade, yalın gerçek şudur: İnsan, doğaya hükmetme zavallılığını bir tarafa
bırakıp, onun dengelerine saygılı olmayı, onunla dost olmayı, onunla beraber
hareket etmeyi öğrenmelidir; çünkü, geçen zaman, çok acı olarak, insanlığa şunu
öğretmiştir: Ona hükmetmek isteyenler, yani doğayı yönetmek isteyenler, onun
ürettiği potansiyelden fazlasını kullanmak isteyenler -şu anda insanlık,
dünyanın ürettiği değerden yüzde 30 daha fazlasını kullanıyor- hem dünyayı hem
de kendisini yok etmektedir. Şu andaki bilimsel veriler, ikazlar, uyarılar
bunun en belirgin, en açık göstergesidir.
Şu anda, çevre üzerine yapılan binlerce
bilimsel araştırma, dünyanın geleceği noktasında endişe verici, insanı ürküten
tespitler ortaya koymaktadır. Bu tespitlere rağmen, buna duyarsız kalmak,
ciddîye almamak, gereğini yapmamak uluslararası toplumun vebalidir ve bir
insanlık suçudur.
Biz, AK Parti Hükümeti olarak, birey
odaklı siyaset yapıyoruz. Tüm gayretimiz, insanımıza her alanda onurlu ve
itibarlı bir ortam hazırlamaktır. Bu anlamda, çevre konusunda yapılan yanlışlar
asla affedilemez ve asla mazur görülemez; ama, biz, sadece suçlamayı değil,
çözüm üretmeyi ilke edinen bir zihniyetin muhatabıyız. Bu anlamda, Acil
Müdahale Kanununu çıkardık, Toprak Kanununu çıkardık ve buna mümasil birçok
kanunu Türkiye'nin gündemine getirdik. Sonra, yaklaşık birbuçuk yıl süren bir
çalışmadan ve tüm sivil toplum örgütleri ve reel sektör temsilcileriyle
görüşerek, bugün önünüze gelen kanunu hazırladık. Biraz önce muhalefet
temsilcilerinin yaptığı eleştirilerde, böyle bir görüşmenin yapılmadığının
vurgulanması gerçekten üzüntü vericidir. Ben, Komisyon Başkanı olarak, yaklaşık
150'ye yakın sivil toplum örgütüyle ve talep eden herkesle, çok ciddî, çevreyle
ilgili görüşmeler ve müzakereler yaptım ve onların bütün talepleri, Çevre
Kanununa çok ciddî bir şekilde enjekte edildi. Fakat, bununla beraber,
gerçekten, Komisyonda yaptığımız çalışmada, kesinlikle, bir iktidar-muhalefet
çatışması olmadı. Bu anlamda, bize destek veren tüm Komisyon üyelerimize, Partimizin
değerli üyelerine, CHP'li Komisyon üyesi arkadaşlara çok teşekkür ediyorum.
Asla, bu meseleyi, bir iktidar-muhalefet meselesi olarak algılamadılar, bunu
bir ortak değer olarak algıladılar, bu seviyeli yaklaşımla çok titiz bir
çalışma gerçekleştirdiler.
Değerli arkadaşlar, bu tasarının temelinde
birtakım temel değerler var; sözü çok uzatmak da istemiyorum; ama, bu tasarı,
Avrupa direktifleriyle, yaklaşık 250 direktifle uyum halinde olan bir
tasarıdır, uluslararası kavramlar bu tasarının içine yerleştirilmiştir. İlk
defa, eğitim maddesi konularak, çevre bilincinin, çevre şuurunun gelişmesi için
çok önemli bir kazanım elde edilmiştir.
Ayrıca, Çevre Bakanlığı, burada bir
koordinatör bakanlık, bir organize edici bakanlık olarak sistemin içine
yerleştirilmiş ve böylece, çevre meselesinin, sadece Çevre Bakanlığının
meselesi olmadığı, bütün Türkiye'nin, bütün bakanlıkların bir araya gelerek
çözebileceği, bireysel ölçekten kurumsal ölçeğe kadar, yerel otoriteden merkezî
otoriteye kadar tüm sistemin, seferberlik anlayışı içinde hareket etmesiyle
çözebileceği bir mesele olarak sistemin içine yerleştirilmiştir.
Değerli arkadaşlar, ayrıca, sivil toplum
örgütleri, yerel otoriteler, dernekler, vakıflar ve diğer tüm gönüllü kuruluş
ve derneklerin çevre konusunda çalışabilmesi için Bakanlığa görev verilmiş;
Bakanlık, bunların bir arada çalışabileceği bir zemin oluşturmakla
görevlendirilmiştir. Ayrıca, çevre meselesinin çözülmesi noktasında teşvik
hükümleri getirilmiş, Bakanlığa bu hususta yetki verilmiş; bu hususta gayret
gösteren, çevre konusunda, çevreyi kirletmeme konusunda gayret gösteren reel
sektörümüzün değerli temsilcilerine de birtakım teşvik verme imkânları kanunun
içine derç edilmiştir.
Değerli arkadaşlar, ana başlıklar olarak
vurguladığım bu sistemde, ilk defa, çok önemli olarak, mesela, sürdürülebilir
çevre ve sürdürülebilir kalkınma tarifleri Çevre Kanunumuz içerisine
yerleştirilmiştir. Genel olarak bu çerçeveye baktığımız zaman, Çevre Kanunu,
sizlerin değerli gayretleriyle yasalaştığı zaman kurumsallaşmış bir çevre
altyapısını gerçekten Türkiye'nin önüne koyacaktır.
Bundan sonra tabiî mesele bitmemekte, çok
daha büyük gayret gösterilerek, gerekli tüzükler, yönetmelikler çıkarılarak bu
kurumsallaşmanın hızlandırılması mutlaka sağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlar, Çevre Kanunu on
seneden fazla bir süredir Meclis gündeminde bekliyor, yaklaşık onbir yıldır
bekliyor ve bir türlü gündeme getirilemiyor. Bugün AK Parti Hükümeti olarak, AK
Parti Grubu olarak bu kanunu gerçekten Türkiye'nin gündemine, Meclis gündemine
getirdiğimiz için son derece mutluyuz.
Bu temennilerle, emeği geçen herkese bir
kez daha teşekkür ediyorum. Tasarıyı hazırlayan Hükümetimize, Bakanımıza, büyük
emek sarf eden iktidarı ve muhalefetiyle tüm Komisyon üyelerimize, değerli
bürokrat arkadaşlarımıza tekrar teşekkür ediyor, insanca yaşama
standartlarımıza büyük katkı sağlayacak bu tasarının hayırlı olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Erkal.
Sayın milletvekilleri, saat 19.30'da
toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.52
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati : 19.39
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93 üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
871 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7.- Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu (1/322) (S. Sayısı: 871) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet?.. Hazır.
Tasarının tümü üzerinde
şahısları adına söz isteği var.
İlk söz, İstanbul
Milletvekili Sayın Yahya Baş'a ait.
Buyurun Sayın Baş. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
YAHYA BAŞ (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 871 sıra sayılı Çevre
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünyamızda endüstri ve
teknoloji alanında meydana gelen hızlı gelişmeler ve buna bağlı hızlı kentleşme
sonucu doğal dengelerin bozulması, doğal kaynakların yok edilmesi, canlıların
yaşamını tehdit eden boyutlara varan çeşitli çevre sorunları ortaya
çıkmaktadır.
Son yıllarda dünyanın
çeşitli bölgelerinde, özellikle de ülkemizde ortaya çıkan çevre faciaları
hepimizi derinden yaralamaktadır. Bu tür olumsuzlukların önüne geçebilmek için
yasal düzenlemelerin de kifayetsiz olduğu, günün şartlarına cevap veremediği
hepimizin malumudur.
Çevrenin korunması ve
iyileştirilmesi amacına yönelik ilk yasal düzenleme, 1983 tarihinde, 2872
sayılı Çevre Kanunudur; ancak, Çevre Kanunu yürürlüğe girdiğinden bugüne kadar
geçen yirmi yılı aşkın sürede ülkemizde ve dünyada hızlı değişim ve gelişmeler
yaşanmıştır. Çevrenin daha iyi ve etkin korunabilmesi için adı geçen Çevre
Kanununda bazı değişikliklerin yapılması da zarurî hale gelmiştir.
1995 yılından bu yana
hazırlanan birçok değişiklik çalışmaları, üç kez Türkiye Büyük Millet Meclisine
sevk edildiği halde, kanunlaşamadan kadük olmuştur. Birçok kanunî
düzenlemelerde olduğu gibi, Çevre Kanununda da değişiklik yapılması 22 nci
Dönem Parlamentosuna nasip olmuştur. Zira, geçmiş dönemlerde bir türlü
çözülemeyen, sürekli ertelenerek üst üste yığılmış birçok soruna çözüm getiren
kanunî düzenlemeler AK Parti Hükümetince ve dolayısıyla, 22 nci Dönem Parlamentosunca
gerçekleştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı, 22 nci Dönem başında tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk
edilmiş, 24 Haziran 2004 tarihinden itibaren de komisyonlarda görüşülmeye
başlanmıştır. Tasarının güncel ihtiyaçlara cevap verecek duruma gelmesi için
alt komisyona alınmış ve iki kere alt komisyonda görüşülmüştür. İkinci yasama
yılında kurulan ilk alt komisyonda görüşüldükten sonra, üçüncü yasama yılında
tekrar alt komisyonda görüşülmüş ve esas komisyona rapor haline getirilerek
gönderilmiştir.
Benden önce konuşan,
değerli CHP sözcüsü Sayın Boztaş'ın söylediği gibi, sadece alelusul, alelacele
getirilmiş bir kanun tasarısı değildir. Kendisi, bizimle alt komisyonda
çalışmış arkadaşımızdır. Orada, bu tasarıların yapılışında emeği geçen birçok
arkadaşlarımız gibi onun da emeği geçmiştir. Ancak, ne yazık ki, alışılagelmiş
usul üzre, sürekli "hiç görüşülememiş, alelacele getirilmiş, üzerinde
görüş beyan etme fırsatımız olmamış" sözleri devam etmektedir. Oysa, Sayın
Bakanımın da az önceki konuşmasında belirttiği gibi, gerek alt komisyonda gerek
esas komisyonda, ülkemizdeki bütün bu konuya ilgi duyan sivil toplum
kuruluşlarınca ve birçok uzmanlarımız arasından katılan, destekleyen ve bu
çalışmalara katkıda bulunan insanlarca çok büyük gayretler gösterilmiş,
günlerce oturumlar yapılmış ve yasa, bugünkü güncel haline getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
çevre kirliliğine yol açan en önemli etkenlerin başında, endüstri ve sanayi
atıklarının oluşturduğu kirlilik ile evsel atıkların oluşturduğu kirlilik
gelmektedir. Sürdürülebilir kalkınmayı esas alan bir anlayışla hazırlanan bu
tasarıda, çevre kirliliğine yol açan işletmelerle ilgili çeşitli düzenlemeler
getirilmektedir. Gerekli işletme izinlerinin alınmasından arıtma tesislerinin
yapımına ve atıkların bertarafına kadar çeşitli çözüm yolları öngörülmüştür.
Sanayileşme ve kalkınma,
hiç şüphesiz, insanların yaşam düzeylerini yükseltmektedir. Ancak, insan
sağlığını tehdit eden her türlü sanayileşme, tüm canlıların yok olmasına ve
sağlıksız nesillerin yetişmesine yol açacaktır. Unutmayalım ki, bu dünya, bize,
atalarımızdan miras değil, çocuklarımızın emanetidir. Bu emaneti sahiplerine
sağlıklı bir şekilde teslim etmek de, bizim aslî görevimizdir. Görüşülmekte
olan bu yasanın tek amacı da, çevreyi sürdürülebilir bir şekilde korumak ve
daha sonraki nesillere temiz ve sağlıklı bir gelecek bırakmaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sanayileşmenin getirdiği bir diğer önemli sonuç da, hızlı
kentleşme olgusudur. Ülkemizde, özellikle büyük şehirlerin çevresinde oluşan
gelişme ve sanayileşme sonucu, bu bölgelerde kentleşme hızlı bir şekilde
artmakta ve yıllardır oluşan çarpık yerleşim sonucu, altyapı yetersizliğinden
oluşan çarpık yerleşim sonucu, büyük çevre sorunları ortaya çıkmaktadır.
Belediyelerin arıtma tesislerini yapmamaları sonucu, derelerimiz,
akarsularımız, denizlerimiz kirlenmekte, dolayısıyla, buralardan yararlanma
imkânımız da gittikçe azalmaktadır.
Kirli ve kontrolsüz yakıt
kullanımı sonucu, hava kirliliği de tahammül edilemez seviyelere gelmiştir.
İşte, bu yasada, sözü edilen çözümlerin sağlanması için gerekli düzenlemeler
yapılmış, belediyelerimizin arıtma tesisleri yapmaları için kademeli süreler
verilerek, çözüm üretilmiştir.
Yine bu yasada, çevre
konusunda toplumsal katılımın azamî düzeyde tutulmasına, bir yandan tüm
kesimlerin çevre konusunda eğitilmesini sağlamaya yönelik hükümlere yer
verilerek, diğer yandan da, çevre konusunda bilinçlendirilen bu kesimlerin
çevreye yönelik kararlara katılımını da sağlamaya ilişkin düzenlemeler
yapılmıştır. Çevre gönüllüsü uygulamasıyla da, katılım ve denetim,
devlet-vatandaş işbirliği olgusunu hayata geçirmiştir.
2872 sayılı Çevre
Kanununda yapılmakta olan bu değişikliklerle, kronikleşen çevre sorunlarımızın
bir bir çözüleceğine inanıyorum. Bu yasanın hazırlanmasında emeği geçen bütün
komisyon arkadaşlarıma ve bütün katılımcılara, özellikle değerli
bürokratlarımıza teşekkür ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Baş.
Şahsı adına ikinci söz
isteği, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'ın.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Çevre Kanunuyla ilgili
görüşlerimi açıklamaya çalışacağım; yalnız, -görüşlerimi açıklamadan önce-
biraz önce Sayın Çevre Bakanımızın konuşmalarını büyük bir üzüntüyle izledim.
Böyle bir konuşma yapmak istemiyordum; ama, Sayın Çevre Bakanını dinledikten
sonra, konuşmamın sistematiğini değiştirmek mecburiyetinde kaldım.
Şimdi, öncelikle, Sayın
Çevre Bakanı "sivil toplum örgütleri nerededir" şeklinde bir ifadede,
beyanda bulundu. Ben de, Sayın Bakanıma buradan sormak istiyorum: Bu kadar
önemli bir kanun, temel kanun olarak getirilmiş bir kanun, devrim niteliğinde
olduğu ifade ediliyor; ben de Sayın Bakanıma buradan sormak istiyorum: Nerede
iktidar milletvekilleri?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Bırak bunları, böyle konuşmayı bırak!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- "Bırakın" olur mu Sayın Kapusuz?! Şurada, bu kadar önemli kanunsa,
temel kanunsa, bu kanun devrim niteliğinde bir kanunsa, burada 20 kişiyle mi
bunu görüşmemiz lazım?! Niye, o zaman, temel kanun esprisi içerisinde, bu
kanunu getiriyorsunuz? Bunu söylemek en tabiî hakkımız.
Sayın Bakan da, geçen
hafta perşembe günü, bir gazetede yer alan fotoğrafıyla ilgili, aynı
düşünceleri, benim söylediklerimi, aynı düşüncelerini Sayın Bakan da paylaştı.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan diyor ki: "Efendim, komisyonlarda uzun süre
konuşuldu, Türkiye Büyük Millet Meclisinden de konuşulmadan geçse de
olur." Siz, bu tür bir yaklaşımı nereden elde ediyorsunuz Sayın Bakanım?
Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanunlar konuşulmayacaksa,
görüşülmeyecekse, tartışılmayacaksa, o zaman, bir İçtüzük değişikliği yapalım,
komisyonlarda görüşülsün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmeden bu
kanunlar bitsin. Böyle bir anlayışı kabul etmek mümkün mü?
Şimdi, Sayın Bakan
dediler ki: "181'in birinci fıkrası ile 182'nin birinci fıkrası…"
Tamam, iki yıl sonra yürürlüğe giriyor; ama, diğer fıkralar orta yerde duruyor.
Şimdi, Sayın Bakanım; yani, sizi yanıltıyorlar. Buraya gelip yanlış şeyler
söylüyorsunuz. Şimdi, 181'in birinci fıkrası, kasten -bu ibare var- çevreyi kirleten
kişilerle ilgili olarak bir hapis cezası uygulaması iki yıl ertelendi, iki yıl
sonra yürürlüğe girecek. Siz diyorsunuz ki, sonraki fıkralar orta yerde
duruyor. Sonraki fıkrayı okuyalım, ne diyor Sayın Bakanım. Dördüncü fıkrası ne
diyor: "Birinci ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin insan veya
hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına..."
Şimdi "tedavisi zor
hastalık"tan ne anlarsınız Sayın Bakanım? Bunun nihayeti ölümdür Sayın
Bakanım, ölüm! Tedavisi zor hastalık nedir; ölümdür. Siz diyorsunuz ki:
"Tedavisi zor hastalıklarla ilgili olan bölüm, fıkra yürürlükte."
Yani, siz, adamı öldüreceksiniz; bu fıkra yürürlükte diyeceksiniz!.. Böyle bir
mantık olabilir mi, böyle bir anlayış olabilir mi?!
Ben, o gün, bakınız, bu
Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden, bu fıkraların iki yıl sonra yürürlüğe
girmesiyle ilgili olarak bu kanunla ilgili hüküm buraya geldiğinde, bakınız,
konuşma yapmışım; tutanağım burada; tutanağı okuyorum, 26 Eylül 2004: "181
inci maddenin birinci fıkrası, 182 nci maddenin birinci fıkrasının kanun
yürürlüğe girdikten iki yıl sonra yürürlüğe girmesinin makul ve mantıklı bir
açıklamasını… Eğer, o Bakanlıkta Bakan olarak oturuyorsanız, bu madde bu
şekilde geçerse, derhal, o Bakanlıktan istifa etmeniz lazım." Bunu, ben, o
kanun burada görüşülürken yapmış olduğum bir konuşmadan, tutanaktan okuyorum
Sayın Bakanım. Bunu, o gün söylemişim; o gün…
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Yanlış söylemişsin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Yanlış söylemişim Sayın Kacır! İsmini de vereyim de, bütün millet bizi
izliyor...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Ee…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Nasıl yanlış olduğu hususunu, gel burada anlat.
Şimdi devam ediyorum:
"Evet, biraz önce de bahsettiler, Anayasanın 56 ncı maddesi çok açık
arkadaşlar. Çevreyi kasten kirletenlere, iki yıl boyunca çevreyi kasten
kirletmeye devam edin, yetmiş milyon insana, çok kötü sağlık şartları içerisinde,
çok kötü bir çevre içerisinde yaşamaya devam edin diyorsanız; ancak, hemen şunu
da ifade etmek istiyorum -Sayın İpek burada ifade ettiler- belediyeler bu işi
iki yıl içerisinde ancak yapabilirlermiş. Ben iddia ediyorum ve huzurlarınızda
ifade ediyorum -burası çok önemli- arıtma tesislerinin maliyetini, birçok
arkadaşımız çok yakından bilirler; iki yıl sonra geleceksiniz, yine bu maddenin
yürürlüğünü, belediyeler bu konuda gerekli hazırlıkları yapamadılar, maddî imkânları
yok, belediyeler borç batağı içerisinde, gelin, bunu iki yıl sonra, dört yıl
sonra yürürlüğe koyalım diye, bir değişiklik maddesini, yine bu Meclisten
geçireceksiniz."
Şimdi, yeni Çevre
Kanununda aynı şeyler var arkadaşlar, aynı hükümler. "Üç yıl sonra, dört
yıl sonra, beş yıl sonra, altı yıl sonra yürürlüğe girecek" şeklinde,
belediyelerinin nüfuslarına göre bir düzenleme getirmişsiniz.
Şimdi, ben birbuçuk yıl
önce bunu Meclis kürsüsünden söylemişim. Keşke ben yanılsaydım, keşke ben
haksız çıksaydım; ama, bugün geldiğimiz noktada, maalesef, bu gerçekle karşı
karşıyayız.
Bakınız, o gün, ben, 5
milletvekili arkadaşımla -Sayın Dursun Akdemir de burada- bir önerge vermişiz.
Önergemizde diyoruz ki… "181 ve 182'nin 1 inci maddeleriyle ilgili
yürürlüğün yayımı tarihinde yürürlüğe girsin" diye bir önerge vermişiz
burada; ama, maalesef o önergemiz ciddîye alınmamış.
Bakınız, 30 Martta ben
bir konuşma daha yapmışım, burada, tutanaktan okuyorum: Yine aynı şekilde…
Sayın Çevre ve Orman Bakanına hitap etmek istiyorum. Eğer, o Bakanlıkta Bakan
olarak oturuyorsanız, bu madde bu şekilde geçerse derhal o Bakanlıktan istifa
etmeniz lazım; çünkü, Anayasanın 56 ncı maddesi çok açık. Siz, çevreyi kasten
kirletenlerle ilgili, taksirli olarak kirletenlerle ilgili hükmü iki yıl sonra
yürürlüğe girer diye kanunun içerisine yerleştiriyorsunuz; çevreyi kirletenleri
ödüllendiriyorsunuz demektir. Şimdi, bu iki madde iki yıl sonra yürürlüğe
girecek. 184'ün üçüncü fıkrasını kaldırıyorsunuz diye devam ediyorum ve haklı
ve mantıklı, makul bir açıklamayı sizden talep ediyorum. Bunu burada
söylemişim.
Şimdi, Sayın Bakanımızın,
bu kanun bu şekilde geçtikten sonra ertesi gün gazetelerde beyanatları var.
Hepsini getirdim, beyanatlar burada. Sayın Bakan diyor ki: "Önümüzdeki
birkaç ay içerisinde Çevre Yasasını çıkaracağız." Tarih 28 Eylül 2004,
yani birbuçuk yılı aşkın bir süre önce "önümüzdeki birkaç ay içerisinde
Çevre Yasasını çıkaracağız" diyor Sayın Bakanım.
Şimdi, bu Çevre Kanunu
komisyondan ne zaman geçmiş arkadaşlar biliyor musunuz; komisyondan geçiş
tarihi 13.4.2005, yani Türkiye Büyük Millet Meclisinde Çevre Komisyonu bu kanun
tasarısını 13.4.2005 tarihinde kabul etmiş. Ne kadar süre önce; bir yılı aşkın
bir süre önce bu kanun Çevre Komisyonunca kabul edilmiş. Peki, ne zaman gündeme
geldi; bir yılı aşkın süre sonra gündeme geldi. Peki, bu kadar önemli bir
kanun, Çevre Komisyonundan da geçmiş olmasına rağmen, niçin, bir yıl sonra
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine geliyor arkadaşlar? Ben, bunu merak
ediyorum ve Sayın Bakanımın da, bu konuyla ilgili bir açıklamasını, özellikle
Sayın Bakanımdan bekliyorum.
Şimdi, Sayın Bakan diyor
ki, işte, bu kanunun yürürlüğünün, 181 ve 182'nin birinci fıkralarının
yürürlüğe giriş tarihinin iki yıl sonraya ertelenmesiyle ilgili: "3 200
tane belediye var -ee- 3 200 belediye, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra
arıtma tesislerini yapamayacakları için, belediye başkanlarımıza hapis yolu
göründü." Sayın Bakanın ifadesi...
Şimdi, ben, buradan
soruyorum Sayın Bakanıma: Bu geçen birbuçuk yıllık süre içerisinde, Türkiye'de,
kaç tane belediye, arıtma tesisi yapmıştır? Kendisini hapis cezasından -sizin
ifadenizle- kurtaracak olan arıtma tesislerini yapmıştır? Ben, merak ediyorum;
Sayın Bakanım da, buradan, lütfen cevaplandırsın.
YAHYA BAŞ (İstanbul) -
Soru önergesi verin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sordum, soru önergesi de verdim; ama, bu sorunun cevabı burada verilmeli.
Niye; çünkü, Sayın Bakan diyordu ki: "Biz iki yıl süre veriyoruz
belediyelerimize. Bu iki yıl içerisinde, bunlar arıtma tesislerini yaparlar,
bitirirler ve böylelikle de, ceza, hapis cezası almaktan kurtulurlar."
Şimdi, soruyorum: Kaç
belediye -sizin ifadenizle- hapis cezası almaktan kurtulmuştur? Yok arkadaşlar,
yok; ben, söylemişim o gün. Yani, bu belediyelerin, bu birbuçuk yıllık süre
içerisinde…
ALİM TUNÇ (Uşak) - Var,
var; Uşak Belediyesi var.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- İstiyorsa, cevabını versin Sayın Bakanım; 3 200 belediyeden kaç tanesi.. Ben
istiyorum; halk adına istiyorum, millet adına istiyorum. Cevabını, Sayın
Bakanımdan bekliyorum.
Şimdi, mesele, belediye
başkanları meselesi değil arkadaşlar. Niye belediye başkanları meselesi değil;
çünkü, 181 inci maddede diyor ki: "Suya ve havaya…"
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Suya, havaya konuşma.
BAŞKAN - Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- "… kasten veren kişi..."
Şimdi, hiçbir belediye
başkanı, halkın oylarıyla seçilmiş olan belediye başkanı, bu zararlı maddeleri,
suya ve havaya kasten verir mi arkadaşlar, verir mi?!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Vermez.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Vermez. Vermezse, bu kanunun yürürlük tarihini iki yıl sonraya bırakmanın
sebebi, demek ki, belediyeler değil. Ben, bunu öğrenmek istiyordum zaten; demek
ki, belediyeler değil. Bir yıldan beri bu kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna gelmemesinin altında yatan sebep de, işte bununla bağlantılı
değerli milletvekilleri.
Şimdi, ben, eğer vaktim
elverirse, bu kanunla ilgili olarak tespit ettiğim bazı hususları sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Yüksek Çevre Kurulu
kuruluyor, yılda en az bir kere toplanacak. Bu kadar çok önemli bir görev ifa
edecek, icra edecek olan Yüksek Çevre Kurulunun yılda en az bir kere toplanma
meselesinin, ben, son derece yetersiz olduğu inancındayım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son cümleleriniz
için… Rica ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Şimdi, bu çevreyle ilgili televizyonlarda, 2 saat, ayda, yapılacak olan
yayınların yeterli olmadığı inancındayım. Bunların da sadece yüzde 20'sinin
prime time'da yayınlama mecburiyeti getirilmesinin, çevrenin çok önemli olduğu
ülkemizde yeterli olmadığı inancındayım ve yine, denetim konularının çok
çeşitli kurumlara bırakılmış olmasının da çok sağlıklı olmadığı inancındayım.
Şimdi, denetimle ilgili olarak, il özel idarelerine, çevre birimi kurmuş
belediyelere, Denizcilik Müsteşarlığına, Sahil Güvenlik Komutanlığına,
karayollarında trafikle ilgili olan kurumlara ve Bakanlığın uygun gördüğü diğer
kurum ve kuruluşlara bırakılma meselesinin çok sağlıklı olmadığı inancındayım.
Yine, çok önemli bir
husus değerli milletvekilleri; şimdi, bu kanunla ilgili olarak tam 27 yerde
yönetmelik çıkarılacağı söyleniyor. Burası çok önemli değerli milletvekilleri.
27 yönetmelik çeşitli maddelerin arasına sıkıştırılmış. Saydım, 27 adet -bu
konularla ilgili- onun sayısı düşürülebilir- yönetmelik çıkarılması isteniyor
ve bunlarla ilgili de bir yıllık bir süre getiriliyor.
Değerli milletvekilleri…
Sayın Bakanım, özellikle istirham ediyorum… Bu bir yıllık süre, son derece uzun
bir süredir. Şimdi, nihayetinde, oturacaksınız, Çevre Bakanlığı, bazı diğer
bakanlıklar da var… Ne olur, otursun bürokratlarımız, o bakanlıkların
bürokratları da bir araya gelsin, bu yönetmelikleri çok kısa süre içerisinde
çıkarsınlar. Siz, yönetmeliklerin çıkarılmasıyla ilgili bir yıllık süre
verirseniz, bu kanunun hayata geçme süresini de otomatik olarak bir yıl uzatmış
olursunuz. Niye uzatmış olursunuz; çünkü, buradaki hükümlerin büyük çoğunluğu,
çıkarılacak yönetmeliklerle hayata geçecek. O bakımdan, bir yıllık sürenin,
Türkiye gibi çevre problemlerinin çok yoğun olduğu bir ülkede bu sürenin çok
uzun bir süre olduğu inancındayım. O nedenle, bu yönetmeliklerle ilgili
hükümlerin, bu sürenin, mutlaka, daha öne çekilmesi gerektiği inancındayım.
Yine, bu kanunla, cep
telefonlarından konuşanlardan, cep telefonu sahiplerinden, ayda 1 000 000
liralık katkı payı alıyoruz arkadaşlar. Yani, çevre kanunu çıkarıyoruz,
insanların en tabiî, en doğal hakkı, teknolojinin en güzel imkânlarından biri
telefonla konuşma işi, 1 000 000 liralık fatura başına her ay alınacak katkı
payı…
Çevre Temizlik Vergisinin
yüzde 20'sini belediyelerin ellerinden alıyoruz. Değerli milletvekilleri, niye
alıyoruz? Yani, zaten, belediyelerimiz, bu çevreyle ilgili çok ciddî sıkıntılar
içerisinde, bu Çevre Temizlik Vergilerinde tahsil ettikleri paranın yüzde
20'sini de belediyelerin elinden alıp, kurulacak olan fona aktarılmayla ilgili
bir husus…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen tamamlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Şimdi, ek yükümlülüklerle ilgili, Bakanlıkça, bir yıla kadar süre verilmesi
var.
Değerli milletvekilleri,
zaten, çevrenin -hele 181 ve 180 inci maddelerden dolayı da- kasten
kirletildiği bir ortamda, ek yükümlülükler için bir yıllık bir sürenin
verilmesinin de çok sağlıklı olmadığı inancındayım.
Yine, arıtma tesisi
kuranlar için teşvik uygulaması getiriliyor. Bu teşvik uygulamasında kullanılan
elektrik bedellerinin, sanayide kullanılan elektrik bedellerinin yüzde 50'sine
kadar indirimli olarak verilmesini, Bakanın yetkisiyle Bakanlar Kuruluna
bırakıyoruz. Geliniz, kanunda bunu koyalım. Yani, niye Sayın Bakanın teklifi ve
Bakanlar Kurulunun bunu kabul etmesine bağlıyoruz? İşte, burada bir kanun
görüşüyoruz. Kanunun içerisine bunu monte edelim ve çevreyle ilgili, arıtma
tesisi kuracaklarla ilgili olarak, elektrik ve enerji bedellerinin, sanayide
kullanılan diğer enerji bedellerine göre yüzde 50 oranında daha düşük
verilmesiyle ilgili hükmü burada kendimiz verelim.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
son cümlenizi alıyorum; 7 dakika eksüre verdim. Kanunun önemini…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Süreyi çok aştı!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Teknik şeyler söylemeye çalışıyorum Sayın Kapusuz; yani…
BAŞKAN - Ama, bunu başta
söyleyecektiniz. Bölümlerde de size söz veririz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Yani, söylediğim hususlar, kanunun daha iyi çıkması için; şahsî görüşlerimi
ifade etmeye çalışıyorum.
BAŞKAN - Efendim, lütfen…
Siz de Başkanlığın bu müsamahasına saygı gösterin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Son cümlelerim.
Organize sanayi
bölgelerinde iki yıllık bir geçiş süresi, organize bölge dışındaki yerlerde
onsekiz aylık bu sürelerin de uzun olduğu inancındayım.
Daha söyleyecek çok husus
vardı; ama, diğer maddelerde, diğer bölümde konuşma imkânı bulacak olursam
bunları dile getirmeye çalışacağım.
Sayın Başkanım,
müsamahanız için de teşekkür ediyor; sizleri saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kandoğan.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, kürsüden ismim söylenerek, "buyurun, cevap verin"
denilmiştir, sataşma yapılmıştır; söz istiyorum.
BAŞKAN - Nasıl bir
sataşma? Ben duymadım bunu.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Önce kendisi sataştı Sayın Başkan.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
İsmimi söylediler efendim. "Çıkın burada söyleyin, bu böyle değil mi"
dediler. Ben de söz istiyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Biraz sonra bölüm var, geliyor, orada konuşursunuz.
BAŞKAN - Zabıtlara
bakayım, gereğini yaparız İçtüzük neyi emrediyorsa. O zabıtlara bakalım.
Teşekkür ederim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Ama, şimdi, sıcağı sıcağına olunca kıymeti vardı.
BAŞKAN - Şimdi,
soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Özdoğan, buyurun;
kısa, öz, yorumsuz lütfen.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
delaletinizle Sayın Bakana iki üç soru sormak istiyorum.
Birinci sorum: Canlı,
bakıma muhtaç, sokakta dolaşan başıboş hayvanların katledilerek belediyelerin
çöplüklerinde bulunması konusunda bugüne kadar neler yapıldı? Bakanlıktan bu
konuda hiç ses çıkmıyor. Bu bir çevre felaketi değil midir?
Belediyelerimizin her yıl
bütçelerine koydukları başıboş hayvan rehabilitasyon merkezleri ödenekleri ve
veteriner kadroları ücretleri bu sorunları çözemiyor mu? Örneğin, Ankara-Mamak
çöplüğü, yıllardır faciaya sebebiyet verecek durumda. Belediyelerimizin bu
çöplük sorunları için çalışmalarınız nelerdir? Şimdi, bu yasayla tüm
belediyelerin çöp arıtma tesisi kurmasını düzenleyeceksiniz. Peki; ama,
toplanan bu para buna yetecek midir? Birinci sorum bu.
İkinci sorum: Sayın Bakan
yaklaşık üçbuçuk yıldır o Bakanlık koltuğunda oturmasına rağmen, on yıl
öncesinden hazırlanmış bu yasa tasarısını bu hükümet döneminde hazırlanmış gibi
sunmasını, açıkçası, garipsiyorum. Sayın Bakan, sizden beklenen, Tuzla'da
varillerin bulunmasından sonra bu yasayı buraya getirmeniz değil, o bakanlık
koltuğuna oturur oturmaz bu yasayı buraya getirmenizdi. Acaba, bu gecikmenin
nedeni, basının da yazdığı gibi, ticarî kuruluş sahiplerinin çevre yatırımından
kaçıp, size ve hükümetinize baskı uygulaması mıdır?
Üçüncü ve son soruyu
soruyorum: Sayın Bakan, günümüzdeki zehirli variller olayında fail kim
tartışması sürerken, analiz raporu hâlâ açıklanmadı. Bütün sanayi bölgelerinde
aynı durum söz konusu. İzmit Körfezi, özellikle Dilovası, İzmir-Aliağa,
İskenderun ve Mersin tehdit altında. Bergama'daki durum ise daha vahim. Bergama
Ovacık Çamköy mevkiinde bulunan siyanür liçi yöntemiyle çalışan altın madeninin
işletilmesine ilişkin idarî işlemler mahkemelerce defalarca iptal edilmesine,
AİHM tarafından iptal kararı verilmesine karşın, son olarak, Danıştayın,
Bakanlar Kurulu kararınızı iptal etmesine karşın hâlâ çalıştırılan altın madeni
tesisine karşı ne gibi önlemler alınacaktır?
Teşekkür ediyor,
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Özdoğan.
Sayın Akdemir, buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakana sorularımı soruyorum.
Değerli Bakanım,
İstanbul'da zehirli ve zararlı atıkların çevreye verdiği zararların boyutları
maddî olarak hesaplanabilmiş midir ve insan sağlığı üzerine olan etkileri
konusunda yapılan araştırmalar nelerdir ve bunların sonuçlarını açıklar
mısınız?
İkinci sorum: Herhangi
bir sanayi tesisinin kurulması aşamasında çeşitli bakanlıklardan izin
alınmaktadır. Bu çeşitli bakanlıklardan izin alırken süreç, tabiî, zorlaşıyor
ve dolayısıyla, bu sanayi kuruluşlarının çevresel atıklarını kontrol etme
zorluğu oluyor. Yasayı getirirken bu yetki karmaşasını ortadan kaldırmayı nasıl
amaçladınız; açıklar mısınız?
Üçüncü sorum: Sivil
toplum örgütlerinin çevre ve tabiat varlıklarının doğal haliyle korunmasında
özel gayretleri olduğunu biliyoruz. Bu yasa çıkarılırken sivil toplum
kuruluşlarının denetim mekanizmalarına aktif katılabilmesi konusunda bir hak
getirildi mi; açıklar mısınız?
Dördüncü ve son sorum:
Hepimizin bildiği gibi, komşumuz Ermenistan'ın Erivan Kentinde demode olmuş
Metsamor Nükleer Santralı her an tehlikeye açık ve sürekli şua yaymaktadır. Bu
ışınlar dolayısıyla Iğdır, Kars ve çevresinde, çevreyi, canlı ve cansız
varlıkları etkileme konusunda koruyacak tedbirleriniz neler olmuştur ya da
oluşturduğu etkiler yönünden herhangi bir araştırma yaptınız mı?
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Akdemir.
Buyurun Sayın Sarıbaş.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma sormak
istiyorum: Genelde kanalizasyonu olmayan dahi belediyelerimiz var. 3 200
belediyemizden, özellikle nüfusu 5 000'den aşağı olan belediyelerimizin, İller
Bankası katkı payıyla bu kanunda öngörülen arıtma tesisleri kurmaları mümkün
değil. Acaba, Sayın Bakanlığımız, nüfusu 5 000'den aşağı olan belediyelerin
arıtma tesisi kurmalarında en azından yüzde 50'sini Bakanlık fonlarından
karşılamayı düşünürler mi?
İkinci bir sorum var:
Çevre ve Orman Bakanlığımız çalışanları, zor şartlarda çalışan arkadaşlarımız,
özellikle tehlikeli atıklarla da mücadele eden arkadaşlarımız; dolayısıyla, bu
arkadaşlarımızın çalışma ücretlerinin, bir hafta önce çıkardığımız Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı tasarısında orada çalışanlara yapılan eködeme gibi,
bir eködeme… Çünkü, deniliyor ki, personel rejimi yeniden düzenlenecek… Öyle
bir şey yapılmayacak. Üç senedir yapılmıyor, bundan sonra da olmayacak. Bu
çalışanlarımızı böyle bir hayalle avutmaktansa, bu yasa içerisinde, tıpkı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın tasarısında olduğu gibi, ek bir
düzenleme düşünülebilir mi?
Bir başka sorum da… Bu
cep telefonları kullananlar zaten yeteri kadar vergi ödüyorlar; yani, Özel
İletişim Vergisi ödüyorlar; biliyorsunuz, depremden dolayı bunlara bir vergi
gelmişti, kalıcı hale geldi. Artık, her şeyi, direkt, dolaylı vergiler
noktasında vatandaşın sırtına yüklemekten ziyade, bu ülkenin kazananlarından,
bu ülkenin çevreyi kirleten büyük sanayicilerinden, yani, tabiri caizse, bu
ülkenin kaymağını yiyenlerden almak varken, sokakta telefon kullanan
simitçiden, telefon kullanan dolmuşçudan, telefon kullanan fakir fukaradan
dolaylı vergi almaktan vazgeçmek mümkün değil mi?
Teşekkür ediyorum
efendim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Sarıbaş.
Sayın Bakan, buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Özdoğan'ın
"sokak hayvanlarıyla alakalı olarak, sokak hayvanlarına bazı illerde, bazı
bölgelerde uygulanan insanlıkdışı itlaf eylemleriyle alakalı olarak neler
yapıyorsunuz" diye bir suali oldu.
Tabiî, bizim, Çevre ve
Orman Bakanlığı olarak, sokak hayvanlarının durumunun rehabilitasyonuyla
alakalı olarak, Bakanlık olarak çıkartmış olduğumuz kanunlar, yerel
yönetimlerle birlikte, belediyelerle birlikte ortak hareket etmemizi gerektiren,
bir çalışma takvimi içerisinde, bazı çalışmalarımız bazı bölgelerde bitti, bazı
bölgelerde de bununla alakalı altlıklarını oluşturduk. Öyle zannediyorum ki,
önümüzdeki mayıs ayı içerisinde, bazı bölgelerde, bu konuyla alakalı eylem
planımızı kamuoyuna açıklayacağız.
Tabiî, yerel yönetimlerin
sokak hayvanlarına karşı uygulamış oldukları bu haksız eylemi kınamamak mümkün
değildir. Biz, öyle bir gelenekten geliyoruz ki, yük taşıyan beygirlerin günde
ne kadar arpa yiyeceğiyle, günde kaç saat çalıştırılacağıyla alakalı, kuşlarla
alakalı yapılan düzenlemeler, evcil hayvanlarla alakalı, evde beslenen
hayvanlarla alakalı çıkartılan fermanlar… Bizim medeniyetimizde, hayvanlara
merhamet etmenin insanlığın şiarından olduğunu hepimiz biliyoruz; ama,
maalesef, bu usule uymayan, herhangi bir kural tanımayan ve faili meçhul gibi
âdeta, kim tarafından yapıldığı belli olmayan -araştırsanız da, hiç kimse bunu
üstlenmiyor- bazı belediye çöplüklerinden çıkan hayvan ölülerinin kamuoyundaki
hassasiyetini, Bakanlık olarak, fazlasıyla paylaştığımızı ve… Bu konuyla
alakalı il müdürlüklerimizin yapmış oldukları tespit çalışmaları, elbette ki,
bizim Bakanlığımızın zaten yapması gereken çalışmalardır.
Sayın Özdoğan, altın madeniyle
alakalı ve bazı maden işletmeleriyle alakalı sormuş olduğu bir sualde de
"bu konularda neler yapılıyor, nasıl bir yöntem izleniyor" diye
soruyorlar.
Değerli arkadaşlar, beş
altı ay kadar önceydi, Avustralya'ya gittiğimde… Avustralya, dünyadaki altın
madenlerinin en geniş şekilde işletildiği ve dünya altın rezervlerinin önemli
bir kısmına sahip olan… Türkiye'deki altın işletmeciliği aramasını yapan firma,
aynen Avustralya'da da yapıyor bunu, dünyanın pek çok yerinde yapıyor. Zaten,
uluslararası bir firma. Avustralya Çevre Bakanına sordum, dedim ki: Bunu hangi
yöntemlerle yapıyorlar, buradaki altın işletmesi ocaklarda hangi yöntemlerle
yapılıyor? Bizdeki aynı yöntemle yapılıyor. Yani, Türkiye'de Normandi diye bir
şirket hangi yöntemleri kullanıyorsa, Avustralya'da da aynısını kullanıyor,
dünyanın gelişmiş ülkelerinde de aynısını kullanıyor; çünkü, dünyada ticarî
altın işletmesinde aşağı yukarı kullanılan yöntem belli.
Sayın Akdemir,
İstanbul'daki varillerle alakalı olarak "insan sağlığına verilen zararlarla
alakalı bir araştırma yapıldı mı" diye sordular. Biz, varilleri çıkarmaya
başladığımız ilk günde almış olduğumuz numuneleri TÜBİTAK'a götürmüştük.
TÜBİTAK'tan bugün il müdürlüğümüze ulaşan raporlarda, atıkların son derece
toksik olduğunu, zehirli olduğunu, tehlikeli olduğunu… Hani, bazıları
"efendim, bu atıklar hiç de iddia edildiği kadar zehirli değildir"
diyorlardı; ama, elimizde, bugün, atıklarla alakalı, Türkiye'nin en saygın
kuruluşlarından birisi olan TÜBİTAK'ın raporları, atıkların son derece zehirli
olduğunu ifade ediyor. Tabiî, biz, Devlet Su İşleriyle birlikte bölgede yapılan
sondajlarla, yeraltı sularında herhangi bir kirlenme var mı, bu kirlenmenin
boyutu nedir; toprakta kirlenme var mı, bunun boyutu nedir… Kirlenen toprak,
zaten, yüzlerce ton olarak kaldırılmış, bölgeden götürülmüştür. Şu anda,
bölgede, toprak açısından insan sağlığını tehdit edecek herhangi bir durum söz
konusu değildir.
Yine, ölçümlerle, yapılan
sondajlarla yeraltı sularında herhangi bir kirlenmenin olmadığını da görmüş
durumdayız; ama, hemen derenin yatağına gömülmüş olan bu varillerin gömülürken
delinmiş olmaları, muhtemeldir ki, yüzey sularıyla birlikte bu varillerin
içerisindeki atıklar dere tarafından alınıp, denize götürülmüştür.
Yine, ÇED süreciyle
alakalı olarak "pek çok kurumdan siz görüş alıyorsunuz. Bakanlık olarak bu
ÇED sürecini yönetirken -ilgili kurum ve kuruluşların vermiş oldukları raporlar
süreci uzatıyor- burada, acaba, siz sınırlayıcı olamaz mısınız?.." Bu
minval üzere, zannediyorum, bir soru oldu Sayın Akdemir tarafından. Tabiî,
bizim şu andaki ÇED sürecimiz, Avrupa Birliği ÇED süreciyle, mevzuatıyla aşağı
yukarı yüzde 95 oranında uyumlu hale getirilmiştir. Tabiî, halkın katılımı
sürecini önümüzdeki günlerden itibaren başa alarak, ÇED sürecini bu şekilde
yeniden tanzim ediyoruz ve AB standartlarına aynen, birebir uygun hale
getiriyoruz; ancak, şu kadarını ifade edeyim… Avrupa Birliğinden ÇED sürecini,
bizim, Bakanlık olarak otuz güne indirmemizden dolayı eleştiri aldığımızı,
sürecin çok kısa olmasından dolayı yeterince irdelemelerin yapılamadığını ve
birtakım risklerin oluşabileceğini, Avrupa Birliği makamları, bize ifade
ediyorlar; ancak, şunu söyleyeyim: Biz, tabiî, Bakanlık olarak, ÇED sürecinde
pek çok kurumun görüşünü alıp, Bakanlık olarak maksimum bir ay içerisinde
cevabı veriyoruz. Yani, ÇED raporunu hazırlayanlar ve de bu süreci takip
edenler işin hızlanmasında önayak olabilirler.
"Sivil toplum
kuruluşları, önümüzdeki süreçte, bu süreçte size katkı sağlamaları noktasında
ne tür bir çalışma yapıyorsunuz?"
Değerli milletvekilleri,
sivil toplum örgütleriyle, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak çok yakinen çalışmak
mecburiyetindeyiz; çünkü, son derece hassas olan bu iki başlık, Türkiye'nin
gündemini her zaman meşgul eden ve sürdürülebilir kalkınma açısından da olmazsa
olmaz olan bu enstrümanlar, bu başlıklar, bizim, sivil toplum kuruluşlarıyla
zaten belli periyotlarda paylaştığımız bir husustur. Biz, sivil toplum
kuruluşlarıyla belli randevuya göre, randevu esasına göre çalışmayı benimsemiş
bir bakanlık değiliz. Zaten, sivil toplum kuruluşlarıyla…
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkan, konuşmacıyı dinlemiyorlar, Sayın Bakanımızı dinlemiyorlar…
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan sorulara cevap veriyor ve
haklı olarak da, soruyu soran arkadaşımız bu hususu Başkanlığa iletti. Lütfen…
Bakanlar Kurulu bölümünde
olan arkadaşlarımız da… Sayın Bakan…
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Herkesin bir siparişi var. Nasıl olsa işgal ediyorlar kurumları!
BAŞKAN - Buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
Sayın Başkanım,
hassasiyetinize teşekkür ediyorum.
Sayın Sarıbaş
"nüfusu 5 000'den az olan belediyeler yüzde 50…"
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Arıtma tesisleri...
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - "Bu arıtma tesislerine destek verebilir
misiniz" diyorlar.
3 225 tane belediye var
Türkiye'de.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - 5 000'den küçük belediyelere diyorum Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Değerli arkadaşlar, Allah'ını seven, politik kaygılarla,
tamamen popülizm kokan anlayışlarla, 2 tane ağacın gölgesini belediye
yapmışlardır Türkiye'de. Biz, nüfusu 2 000'den küçük belediyelerin
tüzelkişiliklerini kaldıralım diye, Türkiye gerçeklerine ışık tutan bir tavrı
burada benimsedik ve kanunlaştırdık; ama, heyhat, birileri karşımıza geçtiler
"olmaz da olmaz" dediler. Bugün, Türkiye'de, 2 000 nüfuslu, 1 500
nüfuslu belediyelerin çevreyle alakalı yatırım yapması mümkün değildir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
- O zaman muaf tutalım.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Önce işin bu tarafına bakmak lazım; ama, Sayın Sarıbaş'a
şunu söyleyeyim: 3 225 belediyenin her biri kendi başlarına bu işleri
çözemezler. Biz, bu konuyla alakalı, 81 ilde, su ve kanalizasyon idarelerinin
kurulması ve belediyelerin bu birlikler içerisinde, bu koordinasyon içerisinde
yer almaları, hem finansman açısından hem de yönetim açısından çok ciddî bir
tasarrufun bu şekilde temin edilebileceğini, Bakanlık olarak da, Avrupa Birliğinin
hibe fonlarını, öncelikli olarak geri kalmış bölgelerden başlamak üzere, gücü
olmayan, imkânı olmayan, bu nüfusu az olan, kaynağı kıt olan belediyelere
kullandırtmayı düşünüyoruz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Yazalım kanuna bunları Sayın Bakan, kanuna yazalım.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Bakanlık olarak, zaten, bugünkü uygulamış olduğumuz
politika da, belediyelerden, atık suyla alakalı, katı atıkla alakalı
projelerine yüzde 25, yüzde 30, yüzde 40'a kadar hibe olarak destek veriyoruz,
ÇED'lerine destek veriyoruz, projelerin yapılmasına destek veriyoruz. Bunu
niçin yapıyoruz bizim aslî görevimiz olmamasına rağmen; bu yerel yönetimlerin
gerekli elemanları yok, gerekli finansmanları yok, gerekli denetim
mekanizmaları da yok; işte, bunu bildiğimiz içindir ki, Türkiye'nin bütün
belediyelerine, iktidar ve muhalefet ayırımı yapmaksızın hepsine destek
veriyoruz, bundan sonra da bu desteğimizi sürdüreceğiz.
Telefon aboneleriyle
alakalı, Sayın Sarıbaş, işte "Simitçi de kullanıyor, ayakkabı boyacısı da
kullanıyor…"
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Doğru; evet.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - 35 000 000, doğru, Türkiye'de bugün GSM abonesi var.
Biz, bunu bildiğimiz için, bir önergeyle, GSM abonelerinden ayda 1 YTL
almayacağız; bir önergeyle bunu kaldırıyoruz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Teşekkür ederiz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Ama, GSM operatörlerine buradan bir külfet gelecektir
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Tamam, gelsin.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Yani, vatandaştan alacak olduğumuz parayı GSM
operatörlerinden alacağız.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - O da vatandaşa yansıtacak Sayın Bakan, o da vatandaşa yansıtacak;
tarifesini değiştirecek.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Hayır, hayır, hayır… Bunu faturasına yansıtamaz, bunu
faturasına yansıtamaz. Zaten, 1 YTL'yi kaldırmamızın sebebi… Vatandaşa,
tüketiciye, kullanıcıya yansımasın diye bunu yaptık. Türkiye'de bazı GSM
operatörleri, ciddî paralar, ciddî kârlar elde ediyorlar; bundan da çevreye
küçücük bir katkıları olursa, elbette ki, onlar da sosyal sorumluluklarını
yerine getirmiş olurlar diyor, Sayın Başkana ve siz değerli milletvekillerine saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkanım, ben soruma cevap alamadım.
BAŞKAN - Efendim, Sayın
Akdemir, süre bitti. İsterseniz yazılı cevap versin ya da aranızda konuşun;
çünkü, süre geçti.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Yazılı mı cevap vereceksiniz Sayın Bakan?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
- Orman Bakanlığı çalışanlarının durumunu sordum Sayın Bakan. Orman Bakanlığı
çalışanlarının durumu ne olacak? Orman Bakanlığı çalışanları sahipsiz mi?
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ilâ 22
nci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde
söz istekleri var.
Anavatan Partisi Grubu
adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan.
Buyurun Sayın Özdoğan.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 871
sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, çevre
konusuna en büyük kötülük, AK Parti Hükümeti, 59 uncu Hükümet kurulurken
yapılmıştır. Müstakil olarak bulunan Çevre Bakanlığı, Orman Bakanlığıyla
birleştirilerek, çevre konusu boğulmuştur.
Dünyada çevre bilinci
geliştirilirken, bu operasyon, Çevre Bakanlığının Orman Bakanlığıyla
birleştirilmesi, çevre konusundaki en primitif, ilkel ve gülünç bir hadisedir;
aynen Kültür Bakanlığının Turizm Bakanlığıyla birleştirilmesi gibi. Sanki şöyle
düz bir mantık, ilkel bir mantık sezinliyorum burada: İşte, ormanlar,
karbondioksiti emecek, oksijen verecek ve çevre temizlenecek. Aynen, sanki,
turistler Türkiye'ye gelecek, bu vesileyle kültürümüz de çoğalacak anlamında
olduğu gibi. Bu, son derece gülünç ve vahim bir durumdur.
Biz, Anavatan Partisi
olarak, inşallah, iktidara geldiğimizde, hem Kültür Bakanlığını hem de Çevre
Bakanlığını müstakil bakanlıklar haline getireceğiz. (AK Parti sıralarından
alkışlar [!])
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Hayal görüyorsunuz. Hâlâ iktidara geleceğinizi hayal
ediyorsunuz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Evet, bu alkışlarınızı "amin" demeye benzetiyorum; teşekkür
ediyorum ve siz de ağlayacaksınız.
Sorun, bir defa, temelde
doğrudan doğruya çevresel sorunlarla ilgilenmekle görevli Çevre ve Orman
Bakanlığının yapılanmasındadır. Sorun, çevre yasalarının en önemli uygulama
birimlerinden olan yerel yönetimlerdedir. Çevre ve Orman Bakanlığında çevreyle
ilgili düzenlemeleri uygulayabilecek yeterli ve eğitimli personel
bulunmamaktadır. Çevreyle ilgili olarak yapılan yeni düzenlemeleri uygulayacak
yeterli insan kaynağı ve altyapı Bakanlıkta bulunmadığı için, yasada tanımlanan
izinlerin verilmesi, izlenmesi, denetlenmesi ve çevre projelerinin
geliştirilmesi, onaylanması, kamu organizasyonunun bugünkü yapısı
düşünüldüğünde mümkün değildir.
Çevre konusunda kâğıt
üzerinde yapılan düzenlemelerle devlet teşkilatının bu konudaki donanımının
yetersizliği arasındaki çarpık ilişkiyi yakın geçmişten bir örnek vererek
somutlaştırmak istiyorum.
Türkiye'de bulunan 100
000'in üzerindeki tesisin atık su arıtma tesislerinin denetimi, Çevre ve Orman
Bakanlığına verilmek istenmektedir. Bu, işin yetki boyutudur; ama, bulvar
gazetelerinin kupür dağıttığı gibi, sağa sola yetki dağıtan hükümetin gözünden
kaçan bir husus vardır. Bakanlık bünyesinde bu denetimleri yapabilecek personel
sayısı 1 000'den azdır. Sayısal açıdan yeterli personel yok, mevcut personelin
eğitim ve donanım eksikliği vardır; fakat, bunlara rağmen AK Parti Hükümeti,
çevre konusunda devrim niteliğinde adımlar attığını iddia ediyor. İşte, tipik
bir AK Parti klasiği. Uygulamada kıymeti olmayan, net, somut sonuçlar
doğurmayacak, sırf zevahiri kurtarmaya, göz boyamaya odaklanmış bir düzenleme
mantığı. Bugün, eski Çevre Bakanlığı personeli etkisiz hale getirilmiştir.
Çevre düzenlemesinden sorumlu olan personelin uygulama kapasitesi,
profesyonelleşme düzeyi, çalışma verimliliği, bütçesi, kadrosuyla, altyapısı
yoktur. Bu hükümet, çevreyle ilgili tüm yapıcı düzenlemeleri kökünden
budamıştır. Atık su arıtma tesislerinin denetimi gibi konularda önemli adımlar
atılmıştır; ancak, bunlar yeterli değildir. Bugün, Türkiye nüfusunun dörtte
1'i, temiz ve yeterli su ve atık su hizmetinden yoksun bulunmaktadır.
Organize sanayi
bölgelerinin durumu daha da kötüdür. Türkiye İstatistik Kurumu 2004 Yılı
Organize Sanayi Bölgeleri Anketi kapsamında değerlendirilen 58 organize sanayi
bölgesinin sadece 9'unda atık su deşarj izninin olduğunun, 16 tanesinin arıtma
tesisi kullandığı belirtilmiştir.
Bugün bu durum çok da
değişmiş değildir. Sahaya çıkıp da, vatandaşın nabzını tuttuğunuzda net olarak
bunu görürsünüz. İçme suyu, atık su ve katı atık gibi temel çevre sorunlarının
çözümü için, 30 ilâ 50 milyar euro arasında bir finansmana ihtiyaç
bulunmaktadır. Yurtdışı kaynaklı krediler kullanılarak yapılan çevre
yatırımları, hem pahalıdır hem de hizmetlerin yabancı firmalar tarafından
yürütülmesi ve kullanılan malzemelerin büyük bölümünün krediyi veren ülkeden
alınma zorunluluğu olması nedeniyle ülke ekonomisine yeterince katkı
sağlanamamaktadır, çevre teknolojileri ülkeye mal edilememektedir.
Çevre sorununun ne kadar
önemli olduğunu hatırlatmamıza, aslında, gerek yoktur, bunu herkes bilir. Bugün
çevre sorunu, bir ekonomiden ya da siyasal iktidardan daha az önemli değildir.
Keza, çevrenin bozulması demek, her şeyin, doğal yaşama ortamımızdaki dengenin
bozulması demektir. Bu sorunlar dün önemsenmediği için büyümüş, bugün bazı
sorunlarımız baş edilemez bir hal almıştır.
Su kıtlığı, iklim
değişikliği, çölleşme, ormansızlaşma, tarım alanlarının yok edilmesi, biyolojik
çeşitliliğin azalması, hava kirliliği ve asit yağmurları, atık su, katı atık ve
tehlikeli atıklar, ülkemizde ve dünyada mücadele edilen çevre sorunlarının
başında yer almaktadır.
Çevre konusunda etkin
düzenlemelerin yapılması gereken şu günlerde AK Parti Hükümeti çevre konusunu
iyiden iyiye, maalesef, terk etmiştir. Bugün çevre konusunda profesyonelleşmiş
pek çok uzman, çevre teşkilatının, ormancılığın gölgesinde bırakıldığını ve bu
durumun halen devam ettiğini söylemektedirler.
Ormancılık, bizim,
elbette ki, gözümüzün bebeğidir, ormancılık hiçbir şekilde terk edilmemelidir;
fakat, kardeş olması gereken orman ve çevreyi birbirine karıştırmak, kaosa
sürüklemek, karmaşaya yol açmak da büyük bir hatadır. Bu hata AK Parti
Hükümetinin marifetiyle oluşmuştur.
Değerli arkadaşlar,
hepimizin malumudur ki, dünyadaki önemli sorunlardan biri, tatlı su
kaynaklarının hızla azalmasıdır. Birleşmiş Milletler çevre programının 2002
yılında yayınladığı rapora göre, dünyadaki nehirlerin yaklaşık yarısının ciddî
biçimde kirletildiği belirtilmektedir. Büyük bölümü Afrika ve Asya'da yaşayan 1
milyarın üstündeki insan sağlıklı suya ulaşamamakta, 5 milyar insan ise güvenli
arıtma hizmetlerinden yoksun bulunmaktadır. Piyasa şartlarının küresel
ölçekteki siyasî, ekonomik ve sosyal şartlara yön vermesi durumunda, 2032 yılı
itibariyle, dünya nüfusunun yarıdan fazlası ciddî su sıkıntısıyla
karşılaşacaktır.
Dünyadaki su yoksulluk
indeksine bakıldığında, Türkiye'nin orta sınıf grubuna girdiği görülmektedir.
Türkiye, kişi başına yıllık 2 940 metreküp tatlı su kaynağıyla 7 000 metreküp
olan dünya ortalamasının altında bulunmasına rağmen, su kaynaklarımız
korunmamakta, nehirlerimiz, göllerimiz ve yeraltı suyu kaynaklarımız hızla
kirlenmektedir.
2002 yılında düzenlenen
Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesinde, son on yılda temiz suya erişim ve
atık suların arıtımındaki yetersizliklerin sebep olduğu çocuk ölümlerinin,
İkinci Dünya Savaşından sonra yaşanan silahlı çatışmalarda kaybedilen insan
sayısından fazla olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir.
Bu şartlar altında, 2000
yılında Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen bin yıl kalkınma hedefleri
arasında yer alan, 2015 yılı itibariyle, güvenli içme suyuna erişim imkânı
bulunmayan insan sayısını yarıya indirmek hedefi, sadece bir niyet değil, tüm
insanlık adına kaçınılmaz bir zorunluluk olarak algılanmaktadır.
2001 yılı Türkiye
İstatistik Kurumu verilerine göre, ülkemiz nüfusunun ancak yüzde 72'sine su
şebekesi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
konuşmanızı tamamlayın.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- … yüzde 75'ine ise kanalizasyon şebekesiyle hizmet verilebilmektedir.
Yaklaşık olarak, her 4 insanımızdan 1'i yeterli su ve atık su hizmetlerinden
yoksundur. Yine, 2001 yılı Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, ülkemiz
insanının ancak yüzde 30'una arıtılmış su hizmeti sunulabilirken, ancak, yüzde
17'sinin atık suları uygun şekilde arıtılabilmektedir.
Endüstriyel faaliyetler,
atık su oluşumunda önemli bir paya sahiptir. Toplam 58 adet organize sanayi
bölgesinden 42'sinde atık su arıtma tesisleri bulunmaktadır. Endüstriyel atık
suların ancak yüzde 27'si arıtılmaktadır.
2001 Türkiye İstatistik
Kurumu verilerine göre, ülkemizde sadece 12 adet düzenli katı atık depolama
sahası bulunmaktadır. Çöplerin düzenli olarak depolanmaması nedeniyle, her yıl
yerüstü hem de yeraltı su kaynaklarımız kirletilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, son cümlelerinizi
rica edeyim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Hemen.. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Onmilyarlarca avroluk
yatırım, Türkiye'nin önünde aşılması imkânsız bir duvar gibi görünse de, aynı
zamanda, çok büyük bir fırsatı da beraberinde getirmektedir. Ülkemizde
oluşturulacak çevre sektörüyle, hesaplanan maliyetlerin yarıdan fazla
azaltılması mümkün olacakken, yüzbinlerce insanımıza da istihdam
oluşturulacaktır.
Çevre konusunda yapılması
gerekenler bellidir, her şey gözümüzün önündedir; ama, yeterli insan
kaynağınız, altyapınız ve hepsinden önemlisi bir şeyler yapmaya niyetiniz
yoksa, böyle kapsamı dar, laf ola beri gele düzenlemelerle bir yere
varamazsınız. Buradan, AK Parti Hükümetine sesleniyorum: Kabul edin, çevre
konusunda da maalesef çuvalladınız.
Hazır çevreden söz
açılmışken, üzerinde önemle durulması gereken bir konu daha vardır: Ülkemizin
arıtma tesisi çöplüğüne dönüşmek üzere olduğudur. Bugüne kadar yapılan arıtma
tesislerinin birçoğu, uzman kişiler tarafından projelendirilmemesi ve
işletilememesi ve yüksek enerji maliyetleri nedeniyle verimli olarak
çalıştırılamamakta ve yeterince denetleme yapılmamaktadır.
Faaliyetleri sonucu çevre
kirliliğine neden olacak işletmelerde bu sorunun çözümüne yönelik işlemlerin
gerçekleştirilebilmesi için, bu konuda üst düzey teknik bilgiye sahip
uzmanların görev ve sorumluluk almalarının önü mutlaka açılmalıdır.
Anavatan Partisi olarak
bizler, çevre sorunlarının ve çevrenin öneminin farkında olduğumuzu ortaya
koymak istiyoruz. İş bilmez, sorun çözemez bir AK Parti Hükümetiyle aynı çatı
altında bulunmak, halkımız adına hesap sorma bilincimizi daha da
derinleştiriyor. Halkımız da, Anavatan'a, hak ettiği fırsatı inşallah
verecektir.
Çevre konusundaki
sorunları hep beraber çözeceğiz ve ülkemizi, pek çok bakımdan daha yaşanabilir
hale getireceğiz.
Hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özdoğan.
Şahsı adına, Samsun
Milletvekili Sayın Mustafa Çakır; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
MUSTAFA ÇAKIR (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 871 sıra sayılı Çevre Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
On yılı aşkın bir süreden
beri, Sayın Tansu Çiller, Sayın Mesut Yılmaz, Sayın Bülent Ecevit Hükümetleri,
bu kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine dahi getirememiştir.
İnanıyorum ki, ülkemizin sağlıklı çevre ihtiyacına bu kanun cevap verecektir.
Bu kanunu değiştirmek, inşallah, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın
başkanlığındaki Adalet ve Kalkınma Partimizin İktidarına nasip olacaktır. AK
Parti laf üretmiyor, icraat yapıyor!
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son birkaç yüzyıl içinde hızlı kentleşme, sanayileşme,
dünyamızın ekolojik dengesinin korunması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.
Yeryüzünde, bitki örtüsünde, su tabakasında ve dünyamızı saran hava tabakasında
canlı yaşamını tehdit eden etkenler, son birkaç yüzyıl içinde hızla artmıştır.
Zaman zaman, uluslararası ilişkilerde, ekolojik dengenin korunması birinci
gündem maddesi haline gelmektedir.
Eski dünyaya değil,
fabrika bacalı dünyaya şöyle bir bakalım: Çevre konusunun, hem yakın geleceğin
hem uzak geleceğin en önemli gündem konusu olmaya devam edeceği
anlaşılmaktadır.
Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarı da çevre konusunda hassasiyetini göstermiş ve bu duyarlılığını
hiç kaybetmemiştir. Çevre konusunda, uluslararası sözleşmelere ve Avrupa
Birliği normlarına ülkemizin uyumu artarak devam edecektir.
Bütün yurtta, az bulutlu,
açık, güneşli bir havada, bir uçtan bir uca ülkemize kuşbakışı baktığımız zaman
neleri görürüz: Yemyeşil Karadeniz kıyılarını, Samsun, Çarşamba, Bafra
Ovalarımızı, Marmara Denizini, ovasını, Ege Denizini, kıyılarını, Akdeniz'i,
kıyılarını, Adana Ovasını, Kars'a, Van'a, Hakkâri'ye, Urfa'ya uzanan yemyeşil
sıradağları, ovaları, ırmakları, gölleri, barajları, ışıl ışıl şehirlerimizi
görürüz. Fabrika bacalarımızı, karayolu ağlarımızı, demiryolu ağlarımızı,
limanlarımızı, tersanelerimizi, havalimanlarımızı görürüz; göğsümüz kabarır,
onurlanırız. Kuşlarımız, hayvanlarımız, ürün çeşitlerimizle, çevre zenginliğine
dünyanın kaç ülkesi sahiptir. Yaşamaya değer, uğrunda fedakârlığa değer, yeryüzünün
en güzel ülkesinin bizim ülkemiz olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yurtdışı
seyahatlerimizde, özellikle gelişmiş ülkelerde, sanayi tesisleri, fabrika
bacaları, tarımsal alanlar, kalabalık şehirler; hepsi bir arada olduğunu
müşahede ettim. Bu ülkeler, eğitim ve teknolojinin imkânlarıyla, yaşanılabilir,
sağlıklı çevre kurabilmişlerdir. Bu ülkelerde, tarım alanlarından, sahillerden,
ırmak kenarlarından geçen yollar boyu fabrikalara ve sanayi tesislerine
rastladım. Sanayi-teknoloji-çevre uyumu mevcut. Bu uyumun önemli bir ayağı da
çevreyle ilgili yasaları zamanında yapmaları ve uyum göstermeleridir. İnancım
odur ki, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin görüşmekte olduğu bu Çevre Kanunu,
ülkemizdeki çevre konusundaki bu boşluğu doldurmasıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanun yasalaştığı takdirde, güzel ülkemizin en tabiî hakkı
olan sağlıklı çevre ihtiyacı karşılanmış olacaktır.
Bu vesileyle, sözlerime
son verirken, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Çakır.
Şahsı adına ikinci söz
isteği, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan
önce, biraz önce Sayın Bakanın bir açıklamasıyla, cep telefonlarından alınacak
olan fatura başı miktarın bir önergeyle tasarıdan çıkarılacağı ifadesini büyük
bir memnuniyetle öğrenmiş bulunuyorum; kendilerine de teşekkür etmek istiyorum.
Yalnız, bu kanunla ilgili
olarak, 7 nci maddenin üçüncü fıkrasında "petrol, jeotermal kaynaklar ve
maden arama faaliyetleri çevresel etki değerlemesi kapsamı dışındadır"
ibaresinin son derece yanlış olduğu inancındayım. Özellikle, Türkiye için son
derece önemli olan maden arama faaliyetlerinde ÇED raporunun istenmeyecek
olmasının, ne tür bir mantıktan yola çıkılarak bu kanun içerisine
yerleştirildiğini açıkça merak ediyorum. Bu bölüm görüşülürken bunun da mutlaka
bir önergeyle değiştirilmesi gerektiği inancındayım. Bununla ilgili Sayın
Yalçınbayır'ın vermiş olduğu bir önerge var; kendilerine de huzurlarınızda
teşekkür etmek istiyorum. Bu maddenin bu fıkrasının çıkarılacak olan bir çevre
kanunu içerisinde yer almasının, kanunun ruhuyla, amacıyla bağdaşmadığı
inancımı ifade etmek istiyorum.
Yine, bu kanundaki idarî
para cezalarıyla ilgili olarak bir önergeyi gördüm. O önergenin de, sadece
Bakanlıktaki ilgili kurumlara bir kaynak aktarılma düşüncesinden yola
çıkarılarak bir önergeyle değiştirilmeye çalışıldığını da büyük bir üzüntüyle
müşahede ediyorum. Çevre Kanunu uyarınca, idarî para cezası veren tüm
kurumların verdikleri cezadan pay alacağından yola çıkılarak, merkez
teşkilatında, Bakanlığın genel müdürlere, taşra teşkilatında da il çevre ve
orman müdürlerine idarî yaptırım kararları verilmesi yetkisinin bir önergeyle
değiştirilmesinin de yanlış olduğu inancındayım; çünkü, siz, denetim ve ceza
verme yetkisini bu kadar geniş olarak kullanacak olursanız, bu kadar farklı
kurumlara verecek olursanız, yarın uygulamada ciddî sıkıntılarla karşı karşıya
kalabilirsiniz; ceza ve yaptırım uygulamakla görevli olan kurum ve kuruluşlar,
topu birbirinin üzerine atarak, bu kanundan beklenilen amaçların
gerçekleştirilmesi önünde bir engel olabilecekleri inancımı taşımak istiyorum.
Yine, bir önergeyi
gördüm; bu önergede de "çevreye verilen zararların öğrenildiği tarihten
itibaren beş yıl sonra zamanaşımına uğrayacağı" ibaresinin de yanlış
olduğu inancındayım. Bunu da özellikle ifade etmek istiyorum.
Çevre gibi son derece
önemli bir konuda bundan zarar gören insanların zararlarının tazminiyle ilgili
yapacakları girişimlerin önüne siz beş yıllık bir süreyi koyarsanız, beş yıllık
sürenin, özellikle çevre gibi çok önemli bir konuda yetersiz bir süre olduğu
inancımı ifade etmek istiyorum.
Tam tersine, burada,
gerekçede şu söyleniyor: "Zamanaşımı süresi olayın meydana geldiği
tarihten bağımsız tutularak, uzatılmak suretiyle, çevre suçlarının işlenmesine
karşı caydırıcılığın artırılması amaçlanmıştır."
Siz "on yıl"
ibaresi doğru, onu kabul ediyorum, ancak, çevreyle ilgili görülen zararın
öğrenildiği tarihten itibaren beş yıllık bir sınırlama getirirseniz,
vatandaşların, mağdur olan insanların bu süreden dolayı zararlarını tazmin etmede
sıkıntıyla karşı karşıya kalabiliriz. Ben, tam tersine, bu sürelerin biraz daha
uzatılmasının daha mantıklı olduğu inancındayım.
Değerli milletvekilleri,
bu kanun, mutlaka çıkarılması gereken bir kanun. Bunu çok açıkyüreklilikle ve
samimiyetle ifade etmek istiyorum. Geçmişte Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine getirilmemesinin faturası geçmişteki siyasetçilerin üzerine
kesilmiştir; ancak, bu kanun tasarısının, bu haliyle, eleştirdiğim noktalar
dışında, iyi hazırlandığını, mutlaka çıkarılması gerektiğini ve getirilen para
cezalarının da günün şartlarına uygun olduğunu ifade etmek istiyorum. Ancak,
demin de bahsetmiş olduğum ve şimdi de bahsetmiş olduğum hususların mutlaka
değerlendirilmesi gerektiği inancımı ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri,
bölüm üzerinde, 15 dakika süreyle soru ve cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Özcan, buyurun.
Sayın Bakan, soru faslına
geçtik, not alırsanız…
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma 3 tane sorum var.
Birinci sorum: Mersin,
metropol bir kent olduğuna göre, hâlâ, çöp sorunu ve arıtma sorunu
çözülmemiştir. Sahil boyunda bütün ilçe ve beldelerde denizi kirleten bu sorun,
yine, aynı şekilde devam etmektedir. Bu, turizmi etkilemektedir. Burada ne gibi
çalışmalarınız var Mersin ve sahilimizde?
Diğer ikinci sorum:
Mersin'in Kazanlı beldesinde Kromsan tesislerinin atıkları çevreyi kanserojen
maddelerle kirletmektedir; buradaki caretta ve balık ölümlerine sebep olmakta,
insanların sağlığını etkilemektedir; ne gibi çalışmalarınız var?
Üçüncü sorum: Mersin'in
Karaduvar Mahallesinde, yeraltı sularına petrol atıkları katılmıştı; buralarda,
hem sağlığı hem yeraltı sularını hem de sebze üretimini etkiliyor; ne gibi
çalışmalarınız var? Bunları sormak istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Özcan.
Sayın Özdoğan, buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Delaletinizle, Sayın
Bakanıma bir soru sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, 1971
senesinde, İran'ın Ramsar Kentinde kabul edilen, özellikle su kuşları yaşama
ortamı olarak uluslararası öneme sahip sulak alanlar hakkında sözleşme veya
kısaca Ramsar Sözleşmesi olarak bilinen sözleşmeyi, Türkiye, 17 Mayıs 1994'te
resmen yürürlüğe sokmuştur. Uzun vadede ulusal sulak alan politikalarının
geliştirilmesini amaçlayan sözleşmedeki en önemli düzenleme, uluslararası öneme
sahip sulak alanlar listesi veya kısa adıyla Ramsar listesidir. Ülkemizde,
Ramsar listesine dahil 9 sulak alan bulunmaktadır; lakin, gelin görün ki, bu
sulak alanlarımız elden gitmek üzeredir. Ramsar listesine dahil 9 sulak
alanımız için; Bakanlık olarak, ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özdoğan.
Sayın Akdemir, buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma 3 soru soruyorum.
Değerli Bakanım, Çevre ve
Orman Bakanlığının Teşkilat Kanununu görüştüğümüzde, Bakanlık, çevre sorununa
etkisiz kalmaması için çeşitli yetkilerle donatıldı; buna rağmen, siz, basına
yaptığınız açıklamalarda kanunî yetersizlikten söz ettiniz. Acaba, kanunî
boşluklar, bu sözünü ettiğiniz boşluklar nelerdir? Çevre atıklarına karşı,
çevreye zarar veren kişi ve kuruluşlara kanundan kaynaklanan mevcut
yetkilerinizden, şimdiye kadar, hangilerini kullandınız İstanbul'daki bu
variller olayında?
İkinci sorum: İstanbul
Avcılar'da… Birkaç ay önce yazılı soru önergesiyle Başbakana da sorduğum gibi,
Avcılar'da 300 kişilik bir sitenin su depolarına lağım karışmıştı ve İçişleri
Bakanlığı kanalıyla verilen cevapta olay doğrulanmış, gerekli tedbirlerin
alındığı söylenmişti. Ancak, İstanbul'da yaklaşık 900 000 su deposu bulunduğuna
göre ve bu su depolarının da ancak yüzde 10'u dezenfekte edilebildiğine göre
-ki, bu veri Büyükşehir Belediyesinin verileridir- bu su depolarının tümünün
dezenfekte edilebilmesi için şimdiye kadar alınan önlemler nelerdir? Siz, Çevre
Bakanı olarak bu önlemlerin alınmasında hangi görevleri üstleniyorsunuz?
Yaptırım gücünüz nedir?
Bir diğer sorum:
Ülkemizin özellikle Kapadokya bölgesinde, Nevşehir İlinde akciğer kanseri yapan
erionit madeniyle, bu bölgede akciğer kanserini yaratan üç köyümüz
bulunmaktadır. Erionit madeni ve asbest, özellikle Nevşehir'in Gülşehir, Tuzköy
ve Karain Köyleri ile Ürgüp İlçesinin Sarıhıdır Köylerinde bulunmaktadır.
Dolayısıyla, burada meydana gelen akciğer kanserleri kesindir, bilim bunu ispat
etmiştir. Geçen ay TÜBİTAK'ın yayımlamış olduğu bir bilimsel dergide, bu
bölgedeki kanser vakalarına engel olabilmek için yüzeye müdahale edilmesi
gerektiğinden söz ediliyor ve bunun da gerçekleştirilememesinin sebebinin yasal
boşluk olduğu belirtiliyor idi.
Böyle bir yayından
haberiniz var mıdır? Varsa, getirdiğiniz Çevre Kanununda bu kanunî boşluğu
dolduracak bir tedbir aldınız mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akdemir.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Bakanım, Türk Ceza Yasasının 181 inci maddesinde, çevrenin kirletilmesi
ya da çevreye zarar verilmesine yönelik müeyyide olarak bir düzenleme söz
konusu; fakat, kamuoyuna farklı yansıdı, 181 inci maddenin uygulamasının
ertelendiği şeklinde. Çevreye zarar verilmesi noktasında şu an meri mevzuatta
karşılığını bulan bir madde var mıdır ve 181 inci madde ertelenmiş midir;
halen, yoksa, yürürlükte midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Sayın Akgün, buyurun.
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) -
Sayın Bakanım, İç Anadolu Bölgesinde son yıllarda yaşanan kuraklık sebebiyle
özellikle göller tek tek kurumakta ve büyük bir çevre felaketiyle bölge karşı
karşıya.
Özellikle KOP Projesinin
ve Mavi Tünel kısmının bizim hükümetimiz döneminde programa alınması ve yakın
zamanda ihale edilecek olması da düşünüldüğü zaman ve bu projeyle birtakım
çevre projelerinin de hayata geçirileceği bilgimiz dahilinde olduğundan,
özellikle İç Anadolu Bölgesinde yaşanan kuraklıklar sebebiyle hangi çevre
tedbirleri ve çevrenin korunmasına yönelik projeler üretilmektedir? Bu konuda
düşünceler nelerdir?
Bunu öğrenmek istiyor;
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Akgün.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Anadolu'daki
göllerin kurumasıyla alakalı bir sual var; Sayın Akgün'ün sorduğu sual.
Aslında, sadece Türkiye'nin Orta Anadolu Bölgesindeki göllerin kaderi böyle
değil.
Tabiî, Türkiye'de, Ramsar
Sözleşmesi kapsamındaki pek çok sulak alanla alakalı olarak, uluslararası
anlaşmalara da riayet etmeksizin, daha fazla üretim alanı kazanabilmek için,
Devlet Su İşleri yıllardır yanlış bir politika izlemiştir. Devlet Su İşlerinin
izlemiş olduğu yanlış politikalar, Türkiye'deki pek çok sulak alanın kökünü
kazımıştır adeta. Bunlardan biri de Kayseri'deki meşhur Sultan Sazlığıdır.
Tabiî, sadece Sultan Sazlığı bu kadere uğrayan yerlerden biri değil. Orta
Anadolu'da, Ege'de, Akdeniz Bölgesinde aynı kaderin ortakları var.
Şimdi, DSİ, tabiî, yeni
politikalara geçiyor, eski politikalarını değiştiriyor. DSİ eski politikalarını
değiştirirken yapılan yanlışların farkına varılıyor. Göllerin, su kaynaklarının
ve uluslararası sözleşmeler doğrultusunda korumak ve iyi yönetmek
mecburiyetinde olduğumuz Ramsar alanlarının da hayatiyetini sürdüreceği,
oradaki biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliği açısından yeni politikalara
DSİ'yle birlikte günümüzde yön veriyoruz.
Sayın Akdemir,
Avcılar'daki 300 kişilik sitenin içme suyu deposuna kanalizasyonun
karıştığından bahsetti ve "Bakanlık olarak ne yapıyorsunuz" dedi. Bu,
İSKİ'nin sorumluluğundaki bir meseledir; yani, Bakanlık olarak bizim sorumluluk
alanımızda olmayan bir mesele. Yalnız, şunu söyleyeyim: Tabiî, İSKİ'nin, içme
suyu kalitesiyle alakalı yönetmeliklerin kendilerine vermiş oldukları
sorumluluklar doğrultusunda bu konuların üzerine gittiklerini, İSKİ Genel
Müdürü, bir ay önce bize vermiş oldukları bir brifingde ifade ettiler. Hatta,
bazı bölgelerde yapılan çalışmalardan, rasatlardan, oradaki ölçümlerden de bize
birtakım örnekler verdiler.
Sayın Işık: "181
inci madde, acaba, yürürlükte midir, değil midir?" Çünkü, bu 181 inci
madde, Türk Ceza Kanununun 181 inci maddesi, doğrusu, epey tartışmalara konu
olan bir madde; ama, bugün, en son, komisyonun uzmanı olan, danışmanlığını
yapan, İstanbul Üniversitesinden Doç. İzzet Özgenç'le yapmış olduğum görüşmede
ve Bakanlıktan almış olduğumuz malumat, 181 inci maddenin dördüncü fıkrasının
geçerli olduğunu, yürürlükte olduğunu ve bu fıkra münasebetiyle de, Tuzla'daki
ve benzer eylemleri işleyenler hakkında yasal sürecin, bu fıkra üzerinden,
kanunun bu bölümüyle alakalı olarak yürütülebileceğini ifade ettiler.
Mersin çöplüğüyle alakalı
bir sual vardı.
Sayın milletvekillerim,
Türkiye'nin 3 225 belediyesiyle alakalı, buradaki değerli arkadaşlarım, konunun
özetini yaparken, işte, nüfusu 5 000'den az olan, işte, 10 000 olan; yani,
küçük belediyelerden bahsettiler. Küçük belediyeleri şöyle bir tarafa koyun,
büyük belediyelerin bile bu meseleyi çözmemiş olduğunu, çözememiş olduğunu...
Bunlara örnek olarak gösterebilecek olan belediyelerden biri Mersin'dir.
Mersin'de, tabiî, Belediye Başkanı arkadaşımızla tam bir koordinasyon içerisinde,
uyum içerisinde çalışıyoruz. Farklı partiden olsak da hiç önemli değil. Sadece
Mersin'de değil, Türkiye'nin dört bir tarafında, bütün büyükşehir belediyeleri,
öncelikli olarak bu çalışmamızda bizimle birlikte hareket ediyorlar. Yer
problemleri vardı, bazı itirazlar vardı, bu meseleyi de hallettik. Birbuçuk iki
ay kadar önce, Mersin'de yapmış olduğumuz bir toplantıda -iktidar ve muhalefet
partisi milletvekilleri katıldılar- kendilerine yerin tahsisini yaptık.
Zannediyorum, bu yıl içerisinde inşaatı başlayacak, önümüzdeki yılın başında
da, Mersin, bu vahşi depolamadan, inşallah, kurtulmuş olacaktır.
Tabiî, Mersin
sahillerindeki atık su meselesi, Akdenizi kirleten önemli kaynaklardan
birisidir. Anamur'dan başlayarak, bütün Mersin'in ilçelerinin ve beldelerinin
böyle bir risk taşıdığını biliyoruz.
Bu konularla alakalı,
maalesef, küçük beldelerin, küçük belediyelerin, şu anda, bütün projelerini
finanse edecek imkânımız yok. Belediyelerin kendilerinin de, bu konuda, tabiî,
tek başlarına meselenin üstesinden gelebilecek imkânları yok. Ancak, biraz önce
ifade ettiğim şekliyle, yani, Mersin'i, tek bir koordinasyonla, bir çatı
kuruluşla çözme imkânımız olabilecek. Sadece Mersin'i değil, diğer illeri de
aynı şekilde. Yani, Mersin Su ve Kanalizasyon İdaresi ile bu meselenin çözümü
mümkün olacak.
Tabiî, oradaki bazı
sanayi tesislerinin tehlikeli atıklarının, hiçbir tedbir alınmaksızın, bazı
yerlerde depolandıklarını, depolanmaktan daha öte, kaderlerine terk
edildiklerini gördük. Bununla alakalı, Sayın Vali, Çevre Orman İl Müdürlüğü
marifetiyle bazı müeyyideler uyguladık ve bu tablo bundan sonra olmayacak, onu
söyleyeyim.
Karaduvar Mahallesindeki
petrol depolarının Mersin'de oluşturduğu tehlikeyi yakından biliyoruz. Tabiî,
orası tam bir petrol bataklığına neredeyse dönmüş diyebilirim. Tabiî, konuyla
alakalı, bizim, Enerji Bakanlığıyla birlikte bir çalışmamız var bölgede. O
çalışma neticesinde, öyle zannediyorum ki, petrolün sızıntısından ve içme suyu
kuyularına karışmasından dolayı vatandaşın şikâyetleri Bakanlık olarak bizim
takibimizdedir.
Değerli arkadaşlar, geri
kalan soruları da yazılı olarak cevaplayacağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde
yer alan maddeleri, varsa, o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Şimdi, 1 inci maddenin
başlığını okutuyorum:
ÇEVRE KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1-
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MADDE 2-
BAŞKAN - Madde üzerinde 1
önerge var; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 871
sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 2 nci maddesi ile değiştirilen 2 nci maddesinde yer alan çevre düzeni
planı tanımının madde metninden çıkarılmasını ve yerine aşağıdaki hassas alan
tanımının eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Sadullah Ergin Mustafa Çakır Yahya Baş
Hatay Samsun İstanbul
Hamit Taşcı Mehmet Yılmazcan
Ordu Kahramanmaraş
"Hassas alan:
Ötrofikasyon riski yüksek olan ve Bakanlıkça belirlenecek kıyı ve iç su
alanlarını,"
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Diğer kanunlarda
tanımlandığından mükerrerlik önlenmektedir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun uygun görüş belirttiği, Hükümetin katıldığı,
gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MADDE 3-
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MADDE 4-
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MADDE 5-
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MADDE 6-
BAŞKAN - 6 ncı maddede 1
önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 871
sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 6 ncı maddesi ile değiştirilen 9 uncu maddenin (b) bendinin birinci
cümlesinde yer alan "ihtiyaç alanlarını belirlemek, bu" ibaresinin
madde metninden çıkarılmasını, aynı bende "üzere bölge ve havza
bazında" ibaresinden sonra gelmek üzere "1/50.000-1/100.000
ölçekli" ibaresinin eklenmesini, (d) bendinin birinci fıkrasına
"tespit ve ilan etmeye" ibaresinden sonra gelmek üzere "bu
alanlarda uygulanacak koruma ve kullanma esasları ile plan ve projelerin hangi
Bakanlıkça hazırlanıp yürütüleceğini belirlemeye" ibaresinin eklenmesini,
aynı bendin ikinci fıkrası ile (h) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Sadullah Ergin Mustafa Çakır Yahya Baş
Hatay Samsun İstanbul
Mehmet Yılmazcan Hamit Taşcı
Kahramanmaraş Ordu
"Bu bölgelere
ilişkin plan ve projelerde; 03/05/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun 9
uncu maddesi, 04/04/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanununun plan onama
yetkisini düzenleyen hükümleri, 21/07/1983 tarihli 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununun 8 inci maddesinin tabiat varlıkları, doğal sit
alanları ve bunların korunma alanlarının tespit ve tescili dışında kalan
yetkileri düzenleyen hükümleri ile aynı Kanunun 17 nci maddesinin (a) bendi
hükümleri uygulanmaz."
"h) Ülkenin deniz,
yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının ve su ürünleri istihsal alanlarının
korunarak kullanılmasının sağlanması ve kirlenmeye karşı korunması esastır.
Atıksu yönetimi ile ilgili politikaların oluşturulması ve koordinasyonunun
sağlanması Bakanlığın sorumluluğundadır. Su ürünleri istihsal alanları ile
ilgili alıcı ortam standartları Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca belirlenir.
Denizlerde yapılacak
balık çiftlikleri, hassas alan niteliğinde kapalı koy ve körfezler ile doğal ve
arkeolojik sit alanlarında kurulamaz.
Alıcı su ortamlarına
atıksu deşarjlarına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkartılacak
yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bakanlığın görevleri
arasında bulunmayan barınma, çalışma ve ihtiyaç alanlarını belirleme hükmü
çıkarılmış, özel nitelikleri gereği korunması zorunlu olduğu için özel çevre
koruma bölgesi olarak ilan edilen yerlerle ilgili olarak 383 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı görevli ve yetkili
kılınmıştır.
İçerisinde Sit alanları
bulunan özel çevre koruma bölgelerine ilişkin koruma kararlarının
uygulanmasında yaşanan sorunların önlenmesi, ayrıca koordinatları Bakanlar
Kurulu kararıyla belirlenen özel çevre koruma bölgeleri sınırları içerisinde
yer alan karasal alanlar ile denizsel alanlarda ayrı idarelerce yapılan farklı
düzenlemeler nedeniyle ortaya çıkan kıyı ve deniz ekosistemlerinin bozulmasına
engel olunması amaçlanmaktadır.
Ayrıca, halihazırda atıksu
yönetimiyle ilgili olarak deşarj standartları koyma, atıksu projelerini
onaylama, teknoloji belirleme ve denetleme gibi görevler Çevre ve Orman
Bakanlığına verilmiştir. Atıksu yönetimi politikalarının Çevre ve Orman
Bakanlığınca gerçekleştirileceğine dair düzenleme yapılarak mevcut çalışmaların
daha etkin ve bütünlük içinde yürütülmesinin sağlanması amaçlanmaktadır.
Ülkemizde kurulan balık
çiftlikleri maliyet hesapları yaparak koylarda ve körfezlerde yapılmakta, bunun
sonucunda da denize girmeyi imkansız kılacak boyutta ciddî bir tehdit
oluşturmaktadır. Önergeyle bu durumun önlenmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 6 ncı madde kabul edilmiştir.
MADDE 7-
BAŞKAN - 7 nci madde
üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
871 sıra sayılı Çevre
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin üçüncü
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Ertuğrul
Yalçınbayır
Bursa
BAŞKAN - Sayın
Komisyon?..
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahibi
önergesinin gerekçesini açıklayacak;
Buyurun Sayın
Yalçınbayır.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fevkalade sınırlı bir süre
içinde Çevre Kanunundan bahsedebilmek fevkalade zor.
Çevre, hayatın ta
kendisi. Çevre, insanların birbiriyle, canlı ve cansız bütün varlıklarla,
evrenle, komşularıyla, kentiyle ilişkisi olduğu bir yer. Çevre, bu anlamı
itibariyle, insanlığın ve siyasetin en önemli gündem maddesi. Bakıldığında,
çevrenin, çevre hakkının nitelikleri hukukîdir, insan haklarıyla ilgilidir,
demokratiktir, bilimseldir, evrenseldir ve sınır tanımaz. Çevrenin sınır
tanımaz tehditleri, insanoğlunu, belli toplantılarda birleştirdi. Özellikle,
1992 Rio Konferansına, dünyanın çok büyük devlet adamları, çok sayıda devlet
adamı, başbakan, üst düzeyde görevliler katıldı ve dünya tehdit altında. Bu
tehdidi önlemekle ilgili birtakım projeler ortaya kondu. 1992'den sonra, 83'te
yaptığımız Çevre Kanunu üzerinde değişiklikler gündeme geldi; ama, maalesef,
95'te hazırlanan tasarı, ancak, bugün geliştirilerek görüşülebilir oldu.
Çevre, demokrasinin en
önemli enstrümanlarından birisi. Demokrasinin vardığı seviye, katılımcı bir
seviye. Çevre Kanununun da, bu katılımcı anlayışla yapılması gerekirken, bundan
sarfınazar edilmesi, bu kanunun yapılmasındaki usul, usulün tercih edilmesi,
bana göre, ayıplı bir demokratik harekettir. Buradaki ayıbı, maalesef, hep
birlikte yaşıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin şöyle geçmişine baktığımızda, Türkiye'de
yaşanan büyük çevre ihlallerine rağmen, hiçbir bakan hakkında, hiçbir başbakan
hakkında, ne gensorunun verildiği ne de soruşturma önergesinin verildiği
görüşmüştür.
Oysa, milletvekilleri,
denetim görevi içinde, gerek soru önergeleriyle gerekse araştırma önergeleriyle
halktan gelen tepkileri Meclise taşımıştır; ama, bir siyasî irade konamamıştır.
Bu siyasî irade nerelerde
konabilirdi: 53 üncü Hükümet, mahkeme kararına rağmen, kapatılması emredilen
Orhaneli Termik Santralıyla ilgili mahkeme kararına rağmen prensip kararı aldı.
54 üncü Hükümet, Yatağan Termik Santralıyla ilgili mahkeme kararına rağmen
prensip kararı aldı. 57 nci Hükümet, İzmir-Bergama ve ayrıca Bursa Cargill'le
ilgili kararlar aldı. Mahkeme kararlarını uygulamamak, çevre hakkı ihlalinin en
üst seviyedeki durumu.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye, Dünya Çevresel Sürdürülebilirlik Endeksi içinde, 114 ülke arasında 91
inci sırada. Türkiye'nin bu sırada olması, bana göre iyi sıralardı. Oysa, o
kriterler arasında, kamunun çevreyi kirletenlerle ilgili gösterdiği performans,
hukukun üstünlüğünü dikkate almayan, mahkeme kararlarını uygulamayan anlayış ve
yine, çevre ile rüşvet ilişkisi arasında kurulan ve süregelen bir anlayışı,
hâlâ, biz defedemedik.
Öylesine bir rant var ki
burada, kentli hakları sürekli ihlal ediliyor, kentler kaçak yapıdan
geçilmiyor. Kimisi ruhsata uygun; ama, verilmemesi gereken fazla katlar…
Bunlarla ilgili bir rant ekonomisini şöyle bir düşünün.
Birinci sınıf tarım
arazileri 3'e, 4'e çevrilip, tarıma değil, imara açılıyor. Bunları bugün de
yaşıyoruz, ilimde de yaşıyoruz.
Bir kere, bizim
çıkardığımız kuralları hükümetin uygulaması gerekir. Biz, en iyi şekildeki
kuralları çıkarmak durumundayız ve bunların uygulanmasını izlemek, takip etmek
ve denetlemek görevi içindeyiz. Bürokrasinin görevi bu kuralları uygulamaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
tamamlayın.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Devamla) - Bakın, Cargill'le ilgili yaşanan süreci burada size bir hikâye
etmeye kalksam, neleri görürsünüz!.. 9 defa mahkeme kararı uygulanmadı. Zamanın
başbakanına "Sayın Başbakan, aramızda ihtilaf var, bu ihtilafı yargı
çözmeli, müsaade edin dava açalım" dediğimizde "hayır, açmayın"
dedi. "Bakın, açmayacağız; ama, Bursa Barosu açacak, kararları alacak, siz
uygulamayacaksınız…" Evet, uygulanmadı. Uygulanmamasıyla ilgili, bir
Amerika gezisinde, bize, Amerika'daki yetkililer telkinde bulundu ve daha sonra
bu telkinler başbakanlar düzeyinde de oldu.
Değerli milletvekilleri,
çevre hakkı insan haklarının başında, yaşam hakkıyla fevkalade ilişkili. Bizim
Anayasamızda yazıldığı gibi, sadece ekonomik ve sosyal haklar kapsamında olan
bir iş değil. Ekonomik ve sosyal haklar kapsamında görürseniz, devletin malî
gücünün yeterliliği oranında tedbir almasını istersiniz; ama, yaşam hakkıyla
sıkı sıkıya ilgili. Artık, bu düzenlemelerden, bu anlayıştan bizim kurtulmamız
lazım. O endeks içindeki kriterleri karşılama kabiliyetimizin zorluğunu
biliyoruz ve biz, Avrupa Birliği sürecinde, Devlet Planlamaya göre 50-60 milyar
euro, Bakanlığa göre 25-30 milyar euro yatırım yapsak da, o kriterleri
yakalayamayacağız. Önce, halkın hak arama talebini artırmak ve bu kuralların
uygulanmasıyla ilgili, halkta talebi artırmak gerekiyor. Siz, çevre
politikaları nedeniyle iktidara gelen bir parti veya iktidardan giden bir parti
gördünüz mü?! Ama, Türkiye, artık, buna doğru gidiyor. Bilgi Edinme Kanunundan
en fazla yararlananlar çevreciler. Artık şeffaflık her tarafı sardı.
Bakın, bu kanunî
düzenlemeyle ne getiriliyor: Çevre Kanununun en önemli maddesi 10 uncu maddesi.
Bir de, halkın katılımı maddesi. 10 uncu maddesi ÇED raporunu düzenliyor.
Getirilenle, petrol, jeotermal kaynak ve maden arama faaliyetleri çevresel etki
değerlendirmesi kapsamı dışındadır.
Bunlar, bugüne kadar hiç
düşünülemedi. Kanunlardaki istisnalar ve muafiyetler üzerinde durmak lazım.
İstisnalar ve muafiyetler, belli lobilerin de eseri olabilir. Türkiye'nin
yapması gereken, lobicilik faaliyetlerini düzenleyen, bunun şeffaf, açık,
herkes tarafından bilinmesini emreden bir düzenlemeyi de yapmaktır. Eğer
bunları yaptığımız takdirde, gerçekten demokratik bir tavır da sergilemiş
oluruz.
Bu, Maden Kanununun
kapsamı içine alındı. Daha önce öyle bir düzenleme yapılmış. Öylesine bir kanun
yapma tekniğimiz var ki, bazı kanunlarda, torba kanunlarda değişiklik… Bunları,
biz, hukukçu parlamenterler takip edemediğimiz gibi, profesyonel hukukçular da
takip edemiyor, halkın bilgi edinmesi de mümkün olamıyor.
BAŞKAN - Sayın
Yalçınbayır, lütfen tamamlayın.
ERTUĞRUL
YALÇINBAYIR (Devamla) - Bu kanun tekniğinden mutlak surette vazgeçmek gerekir.
Değerli milletvekilleri,
temel kanun diye kabul ediyoruz; bu kanunun en önemli hükmünü de Maden Kanununa
koyuyoruz!
Saygılarımla. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Yalçınbayır.
Sayın milletvekilleri,
gerekçesini Sayın Önerge Sahibinden dinlediğiniz, Hükümetin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
7 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
MADDE 8-
BAŞKAN - 8 inci maddede 2
adet önerge vardır; önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 871
sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 8 inci maddesiyle değiştirilen 11 inci maddenin altıncı fıkrasının son
cümlesinin madde metninden çıkarılmasını ve altıncı fıkrasının birinci
cümlesinde ve yedinci fıkrasında yer alan "kirlilik yükü" ibaresinden
sonra gelmek üzere "ve atıksu miktarı" ibaresinin madde metnine
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan Gündüz Ali İbiş Fahri Keskin
İstanbul İstanbul Eskişehir
Halil Özyolcu Nur Doğan Topaloğlu
Ağrı Ankara
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge aykırı önerge olduğundan, okuttuktan
sonra işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çevre
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısının 8 inci maddesiyle
değiştirilen 11 inci maddenin onbirinci fıkrasının belirtilen şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hüseyin
Güler
Mersin
"Büyükşehir
belediyeleri ve belediyeler, evsel katı atık, tehlikeli atık bertaraf
tesislerini kurmak, kurdurmak, işletmek veya işlettirmekle yükümlüdürler. Bu
hizmetten yararlanan ve/veya yararlanacaklar, sorumlu yönetimlerin yapacağı
yatırım, işletme, bakım, onarım ve ıslah harcamalarına katılmakla yükümlüdür.
Bu hizmetten yararlananlardan belediye meclisince belirlenecek tarifeye göre
katı atık toplama, taşıma ve bertaraf ücreti alınır. Bu fıkra uyarınca tahsil
edilen ücretler katı atıkla ilgili hizmetler dışında kullanılamaz."
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
katılıyor musunuz?..
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahibi?..
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Gerekçeyi rica edeyim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutalım o zaman.
Gerekçe:
Tehlikeli atık bertaraf
tesislerinin planlanması, kurulması ve işletilmesine yönelik koordinasyonun
kimin tarafından yapılacağı belirsizdir. Yükümlülüklerinin ve katılımlarının
açık olarak tanımlanması gerekmektedir. İlgili değişiklikle koordinasyon
işlevinin büyükşehir belediyesi ve belediyelere verilmesi sağlanmış olacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 871
sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 8 inci maddesiyle değiştirilen 11 inci maddenin altıncı fıkrasının son
cümlesinin madde metninden çıkarılmasını ve altıncı fıkrasının birinci
cümlesinde ve yedinci fıkrasında yer alan "kirlilik yükü" ibaresinden
sonra gelmek üzere "ve atıksu miktarı" ibaresinin madde metnine
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan
Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın
Komisyon?..
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe…
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu fıkranın başında
kirlilik yükü oranı esas alındığından ve ön arıtmadan sonra da bir kirlilik
yükü mevcut olacağından bir çelişki oluşturmaması amaçlanmıştır.
Ayrıca, bir faaliyetin
kirlilik yükü az olsa dahi, atıksu miktarı, özellikle kanalizasyon ve arıtma
tesisi yatırım ve işletim maliyetlerinin artmasına neden olduğundan kıstas
olarak alınmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11 inci madde üzerinde 1
önerge var.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çevre
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 11 inci maddesiyle
değiştirilmesi öngörülen 14 üncü maddesinin aşağıdaki belirtilen şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hüseyin
Güler
Mersin
"Madde 14.-
Kişilerin huzur ve sükûnunu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde ilgili
yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde elektromanyetik alan kirliliği,
gürültü ve titreşim oluşturulması yasaktır.
Ulaşım araçları, şantiye,
fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlardan
kaynaklanan elektromanyetik alan kirliliğinin, gürültü ve titreşiminin
yönetmeliklerle belirtilen standartlara indirilmesi için faaliyet sahipleri
tarafından gerekli tedbirler alınır."
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet
katılıyor mu?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Güler?..
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Madde 11, yalnızca
titreşim dahil gürültü kirliliğini içeriyor, ancak elektromanyetik alan
kirliliğini içermiyor. Elektromanyetik alan kirliliğinin de yaşamsal bir konu
olarak yasada yer alması gerekmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
11 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddede 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 871
sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 12 nci maddesiyle değiştirilen 15 inci maddenin ikinci fıkrası ile
üçüncü fıkrasının birleştirilerek tek fıkra haline getirilmesini arz ve teklif
ederiz.
İrfan Gündüz Ali İbiş Fahri Keskin
İstanbul İstanbul Eskişehir
Halil Özyolcu Nur Doğan Topaloğlu
Ağrı Ankara
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?..
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
İfade bütünlüğünün
sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
12 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddede 1 önerge
vardır:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 871
sıra sayılı "Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın
13 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Salih Kapusuz Zafer Hıdıroğlu Muharrem Eskiyapan
Ankara Bursa Kayseri
Ayhan Sefer Üstün Muzaffer Baştopçu
Sakarya Kocaeli
"Madde 13.- 2872
sayılı Kanunun mülga 18 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
yeniden düzenlenmiştir.
"Çevre katkı payı
alınması, diğer gelirler ve bütçe ödenekleri
Madde 18.- Çevre
kirliliğinin önlenmesi, çevrenin iyileştirilmesi ve çevre ile ilgili
yatırımların desteklenmesi amacıyla,
a) İthaline izin verilen
kontrole tabi yakıt ve atıkların CIF bedelinin yüzde biri ile, hurdaların CIF
bedelinin binde beşi oranında alınacak miktar,
b) Büyükşehir
belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerince tahsil edilen su ve kullanılmış
suları uzaklaştırma bedelinin yüzde biri,
Çevre katkı payı olarak
tahsil edilir. Tahsil edilen bu tutarlar, ilgililerce en geç ertesi ayın
onbeşine kadar ilgili mal saymanlıkları hesaplarına aktarılır ve bütçeye gelir
kaydedilir.
Ayrıca, yurtiçi ve yurt
dışından temin edilecek her türlü hibe, yardım ve bağışlar ile kredi anapara
geri dönüşleri ve kredi faizleri de tahsil edilerek, Çevre ve Orman Bakanlığı
Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılır ve bütçeye gelir kaydedilir.
Bu maddede sayılan
gelirlerin tahsilatında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanun hükümleri uygulanır.
Bakanlar kurulu (a) ve
(b) bentlerinde yer alan oranları ayrı ayrı veya topluca sıfıra kadar indirmeye
veya kanuni oranına kadar yükseltmeye yetkilidir.
Atıksu arıtımı, atık
bertarafı ve katı atık geri kazanım tesislerinin gözetim, fizibilite, etüt,
proje ve inşaat işlerinin kredi veya yardım suretiyle desteklenmesi ile çevre
düzeni planlarının yapımı, hava, su ve toprak kalitesinin ölçüm ve izleme
ağının oluşturulması, gürültünün önlenmesi ile ilgili etüt ve projelerin
desteklenmesi, acil müdahale planlarının hazırlanması, çevresel etki
değerlendirmesi faaliyetleri, havza koruma planı çalışmaları, biyolojik
çeşitliliğin korunması, çölleşme ve iklim değişikliği ile mücadele çalışmaları,
stratejik çevresel değerlendirme, nesli tehlikede olan bitki ve hayvan türleri
ile yaşama ortamlarının korunması, uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan
yükümlülüklerin karşılanması, çevre eğitimi ve yayını ile ilgili faaliyetler ve
ihtisas komisyonları için yapılan harcamalar ile çevre kirliliğinin giderilmesi
çalışmaları için Bakanlık bütçesine, yılı bütçe gelirleri içerisinde tahmin edilen
yukarıdaki gelirler karşılığı ödenek öngörülür.
Yukarıda sayılan
gelirlerin tahsili ve bütçede öngörülen ödeneklerin kullanımı ile ilgili usul
ve esaslar, Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Bakanlıkça çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
katılıyor mu?..
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutalım mı?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bilindiği üzere,
ülkemizde iç hat yolcu taşımacılığında havayolu taşımacılığın payı yaklaşık
yüzde 3 civarında olup, bu oranın ülkemiz nüfusu ve coğrafi büyüklüğü ile
ticaret ve turizm merkezlerinin dağınıklığı da dikkate alındığında son derece
yetersiz olduğu bilinen bir gerçektir.
Gerekçe:
Bilindiği üzere,
ülkemizde iç hat yolcu taşımacılığında havayolu taşımacılığın payı yaklaşık
yüzde 3 civarında olup, bu oranın ülkemiz nüfusu ve coğrafi büyüklüğü ile
ticaret ve turizm merkezlerinin dağınıklığı da dikkate alındığında son derece
yetersiz olduğu bilinen bir gerçektir.
Hükümetimize ve Ulaştırma
Bakanlığı tarafından başlatılan Bölgesel Hava Yolu Taşımacılığının gelişip
yaygınlaşması konusunda ciddi çalışmalar yapılmıştır. Havayolu ulaşımının
belirli bir kesimin tercih edeceği bir ulaşım aracı olmaktan çıkarılması ve
yolcu taşımacılığının teşvik edilmesi amacı ile 1 Ocak 2004 tarihinden itibaren
yolcu biletindeki Özel Tüketim Vergisi (7 YTL) ile Eğitime Katkı Payı (4,5 YTL)
kaldırılmış, ayrıca DHMİ iç hat ücret tarifesinde iyileştirme yapılarak yolcu
başına gidiş-dönüş bilet ücretinde toplam 19 YTL tutarında bir indirim imkanı
yaratılmıştır.
İç hat yolcu kargo
taşımacılığında dünyadaki gelişmiş ülkeler de dahil bir çok ülkelerde
sübvansiyonların uygulandığı bir dönemde konacak verginin olumsuz etkileri,
Ulaşım modları arasında kara taşımacılığı lehine olan iç hat taşımacılığının
dağılımını daha da bozacağı açıktır. Ayrıca 5431 sayılı Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun hazırlanırken sivil havacılık
sektörüne olumsuz etkileri düşünülerek SHGM gelirlerinden bile bilet başına
yüzde pay alınması metinden çıkarılmıştır. Hal böyle iken bu tasarı ile hava
yolu taşımacılığına yeni yükümlülükler getirilmesi tüm gelişmeleri olumsuz
etkileyecektir. Bu nedenle maddede yer alan (c) bendinin tasarıdan çıkarılması
gerekmektedir.
Diğer taraftan; 1994
yılından itibaren özel sektör yatırımcılarının girişimi ile ülkemize giren
mobil telefonlar artık hem iş hem de özel hayatımızın vazgeçilmez aracı haline
gelmiştir. Ancak mobil şebeke işletmecileri ve bu şebekelerden hizmet alan
yurttaşlar, devletimizin kaynağa ihtiyacı olduğunda akla gelen ilk kişiler
olmuştur.
Cep telefonlarından halen
normal görüşme ücreti dışında, % 25 Özel İletişim Vergisi, % 15 Hazine Payı ve
% 18 KDV alınmaktadır. İşletmeciler tarafından faturalı ve faturasız hatta
sahip abonelerden tahsil edilen diğer ücretlerde dikkate alındığında çeşitli
isimler altında 6 çeşit vergi ve benzeri yükümlülük bulunmaktadır.
İşletmeciler tarafından
abonelerden tahsil edilen ücretlerin yüksek bir bölümünün vergi, Hazine Payı,
KDV ve benzeri yükümlülükler olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri ve
Türkiye arasında biri kıyaslama yapıldığında, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde
ortalama ödenmekte olan vergi ve benzeri yükümlülükler % 20 civarında iken, bu
oran ülkemizde % 60 civarındadır.
Dolayısıyla her ilave
mali yük hem işletmecileri hem de tüketicileri olumsuz etkileyecektir. Bu
hizmeti üzerindeki vergilerin arttırılması tüketicilerin bu hizmeti
kullanmalarını caydırıcı yönde olduğu bilinen bir gerçektir. Hal böyle olunca
da devletin elde ettiği gelir de artış değil tam tersine düşüşler ile
karşılaşılacaktır. Ayrıca GSM abonelerinin başka ülkelerin haberleşme
sistemlerine yönelmelerine neden olacaktır. Bu nedenle söz konusu maddelerin
(d) bendinin de tasarısından çıkarılması gerekmektedir.
Yine, 1990'lı yılların
sonuna doğru iyice artan Türk Bayrağından kaçışın önlenmesi ve Türk
Denizciliğinin gelişimini hızlandırmak ve ekonomiye katkısını artırmak amacıyla
16/12/1999 tarihli ve 4490 sayılı Türk Uluslar arası Gemi Sicili Kanunu ile 491
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun yürürlüğe
konulmak suretiyle, bu kanun kapsamındaki gemiler, yani bu kanun ile kurulan
Türk Uluslar arası Gemi Siciline kayıtlı gemiler, bazı vergi ve harçlardan muaf
tutulmuşlardır.
Söz konusu kanun ile, hiç
değilse yabancı bayrağa kaçış kısmen önlenmiştir. Ülkemizde denizcilik sektörü,
gelişme potansiyeli ve döviz kazandırıcı niteliği ile ekonomimizin lokomotif
sektörlerindendir. Diğer taraftan, milli deniz ticaret filomuzun korunması,
geliştirilmesi ve güçlendirilmesi önemli denizcilik hedef ve
politikalarındandır. Bunun gerçekleştirilmesi de bir plan dahilinde olmaktadır.
Bu bakımdan uluslar arası denizi taşımacılığında Türk gemilerine rekabet
eşitliği, hatta rekabet avantajı sağlanması hükümet politikası olup bu hususta
bütünüyle bir mutabakat mevcuttur.
Her iki sicile Türk
Bayraklı gemilere, uluslar arası sözleşmeler gereği çevre kirliliğinin
önlenmesi ve bertaraf edilmesi amacıyla sigorta yükümlülükleri getirilmiştir.
Aynı zamanda Türk Bayraklı gemilere deniz kirliliğinin önlenmesi yönünden
bayrak devleti denetimleri de sıkı sıkıya uygulanmaktadır. Bu çerçevede zaten
deniz kirliliğinin önlenmesi bakımından bu kadar ağır sorumluluk yüklenilmiş
gemiler için ilave bir yükümlülük getirilmesi, tasarının 13 üncü maddesiyle
getirilmek istenilen düzenlemenin amacına ters düşmektedir. Getirilmek istenen
hüküm, denizcilikte rekabetin sağlanması yönünde yıllardır yapılan çalışmaların
sonuca ulaşılmasında engel teşkil etmektedir.
Bu itibarla, Türk
denizciliğinin geliştirilmesi, Türk Siciline kayıtlı gemilerin Türk Bayrağından
kaçmalarının önlenerek filomuzun artırılması amacıyla, Türk Sicillerine kayıtlı
gemilere ek yükümlülük getirilmesi doğru olmayacaktır. Söz konusu maddenin (e)
bendinin de tasarıdan çıkarılması gerekmektedir.
Değişiklik önerimizle,
Belediyelerce tahsil edilen çevre temizlik vergisinden pay almak yerine, tahsil
edilecek su ve atık bedellerinden pay alınması düzenlenmiştir. Belediyelerin
çevre temizlik konularındaki yükümlülükleri ve görevleri dikkate alındığında,
belediyelerin gelirlerinin azaltılmasının çevrecilik faaliyetlerine ve kanunun
amacına ters düşeceği açıktır.
Yukarıda açıklanan
nedenlerle söz konusu maddede yer alan (b) bendinin önergemizdeki gibi
düzenlenmesi (c), (d), (e) bendlerinin metinden çıkarılması ve tasarının 13
üncü maddesinin önergemizdeki şekilde değiştirilmesi gerekmektedir.
Hükümetimizin ve
Ulaştırma Bakanlığı tarafından başlatılan gerek haberleşme gerekse hava ve
deniz yolcu yük taşımacılığının gelişip yaygınlaştırılması ve tüketiciye ucuz
ve kaliteli hizmet verilmesi yönünde ciddi çalışmalar yapılmış ve hizmete
sokulmuştur. Burada temel amaç son kullanıcıya hem kaliteli hem de ucuz hizmet
sunmaktır.
Dolayısıyla bu sektörlere
her ilave mali yük hem işletmecileri hem de tüketicileri olumsuz
etkileyecektir. Bu hizmetin üzerindeki vergilerin ve diğer yükümlülüklerin
arttırılmasının tüketicilerin bu hizmetleri kullanmalarını caydırıcı yönde
olduğu bilinen bir gerçektir. Hal böyle olunca da devletin elde ettiği
gelirlerde artış değil tam tersine düşüşler ile karşılaşılacaktır. Ayrıca hem
haberleşmede hem de hava ve deniz yolcu ve yük taşımacılığında kullanıcıların
başka ülkelere yönelmelerine ve Ülkemiz sektörlerinin zayıflamasına neden
olacaktır.
Bu nedenle söz konusu
kanun maddesinin önergemizdeki gibi değiştirilmesi gerekmektedir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Hükümetin katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14 üncü maddede 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 871
sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 14
üncü maddesi ile değiştirilen 20 nci maddesinin
a) (ı) bendinin (4)
numaralı alt bendinin dördüncü paragrafında geçen "klüp" ibaresinin
"kulüp" olarak değiştirilmesini,
b) (i) bendinin "i)
Bu Kanunun Ek 9 uncu maddesi uyarınca yürürlüğe konulan yönetmelik hükümlerine
aykırı davrananlara 1 000 Türk Lirası idari para cezası verilir." olarak
değiştirilmesini,
c) "Bu maddede
öngörülen idari para cezaları her takvim yılı başından geçerli olmak üzere 213
sayılı Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca o yıl için tespit ve ilan edilen
yeniden değerleme oranında artırılır." şeklindeki üçüncü fıkrasının
metinden çıkarılmasını,
d) (c), bendinin üçüncü
paragrafında, (ı) bendinin (4) numaralı alt bendinin altıncı paragrafında (j)
bendinin ikinci paragrafında, (n) bendinin ikinci paragrafında yer alan
"Yöneticinin bağımsız bölümleri kullananlara genel hükümlere göre rücu
hakkı sıklıdır" cümlesinin metinden çıkarılmasını,
e) (d) bendinin ikinci
paragrafında yer alan "ikinci" ibaresinin "üçüncü" olarak,
(v) ve (y) bentlerinde yer alan 100 000 Türk Lirası" ibarelerinin
"100 000 Türk Lirasından 1 000 000 Türk Lirasına kadar" olarak
değiştirilmesini, (z) bendinin madde metninden çıkarılmasını ve (i), (v) ve (y)
bentleri hariç diğer bentlerinde yer alan para cezası miktarlarının bir kat
artırılmasını,
(f) madde metnine,
"Bu maddenin uygulanmasında Türk Ceza Kanunu ile diğer kanunların, fiilin
suç oluşturması haline ilişkin hükümleri saklıdır." şeklinde yeni bir
fıkra eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Salih Kapusuz Muzaffer Baştopçu Ayhan Sefer Üstün
Ankara Kocaeli Sakarya
Recep Koral Cengiz Kaptanoğlu
İstanbul İstanbul
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?..
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet
katılıyor mu?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Gerekçesini hiç sormuyorsunuz Salih Beye Sayın Başkan!..
BAŞKAN - Evet, Sayın
Güler, soralım.
Gerekçeyi mi okutalım,
açıklayacak mısınız?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçe…
Gerekçe:
Madde metninde yer alan
bazı ibarelerin düzeltilmesi ve Kabahatler Kanunu ile uyumunun sağlanması
amacıyla işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
16 ncı maddede 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 871
sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 16 ncı maddesiyle değiştirilen 24 üncü maddenin birinci fıkrasında
geçen "idari para cezalarını" ibaresinin "idari yaptırım
kararlarını" olarak değiştirilmesini, üçüncü fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını, dördüncü fıkrasında yer alan "ve genel bütçe dışında yer
alan" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını ve maddeye ikinci
fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Salih Kapusuz İrfan Gündüz Ali İbiş
Ankara İstanbul İstanbul
Fahri Keskin Halil Özyolcu Nur Doğan Topaloğlu
Eskişehir Ağrı Ankara
"Bu Kanunda
öngörülen idari yaptırım kararları Bakanlık merkez teşkilatında genel müdürler,
taşra teşkilatında il çevre ve orman müdürlerince verilir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?..
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükümet
katılıyor mu?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
30/03/2005 tarihli ve
5326 sayılı Kabahatler Kanununun 17 nci maddesinin dördüncü bendinde, tahsil
edilen idari para cezalarının kanunla belirlenen bir oranının ilgili kamu
kuruluşunun hesabına aktarılacağına dair bir düzenlemeye yer verilmiş olup, bu
düzenlemeye paralel olarak, Çevre Kanunu uyarınca idari para cezası veren tüm
kurumların, verdikleri cezadan pay almalarına imkân tanınmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…Kabul edilmiştir.
17 nci maddede 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 871
sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 17 nci maddesi ile değiştirilen 25 inci maddesinin başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan Gündüz Ali İbiş Fahri Keskin
İstanbul İstanbul Eskişehir
N. Doğan Topaloğlu Halil Özyolcu
Ankara Ağrı
"İdari yaptırımların
uygulanması, tahsil usulü ve itiraz
Madde 25- Bu Kanunda
öngörülen idari yaptırımların uygulanmasını gerektiren fiillerle ilgili olarak
yetkili denetleme elemanlarınca bir tutanak tanzim edilir. Bu tutanak denetleme
elemanlarının bağlı bulunduğu ve idari yaptırım kararını vermeye yetkili mercie
intikal ettirilir. Bu merci, tutanağı değerlendirerek gerekli idari yaptırım
kararını verir. İdari yaptırım kararı, 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı
Tebligat Kanunu hükümlerine göre idari yaptırım kararını veren merci tarafından
ilgiliye tebliğ edilir.
İdari yaptırım
kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde idare mahkemesinde
dava açılabilir. Dava açmış olmak idarece verilen cezanın tahsilini durdurmaz.
İdari para cezalarının
tahsil usulü hakkında 30/03/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu
hükümleri uygulanır.
Ceza vermeye yetkili
kurum ve merciler tarafından tahsil edilen idari para cezaları, Maliye
Bakanlığından izin alınarak Bakanlıkça bastırılan ve dağıtılan makbuz
karşılığında tahsil edilir.
Bu Kanuna göre verilecek
idari para cezalarında ihlalin tespiti ve cezanın kesilmesi usulleri ile ceza
uygulamasında kullanılacak makbuzların şekli, dağıtımı ve kontrolüne ilişkin
usul ve esaslar Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın Başkan, uygun görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet
katılıyor mu?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe...
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: İdari yaptırımların uygulanması, idari
para cezalarının tahsili usulü ile ilgili hükümler, 30/03/2005 tarihli ve 5326
sayılı Kabahatler Kanunu hükümleri ile paralel hale getirilmiştir.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddede 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 871
sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 18
inci maddesi ile değiştirilen 26 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Salih Kapusuz Muzaffer
Baştopçu Ayhan Sefer Üstün
Ankara Kocaeli
Sakarya
Recep Koral Cengiz Kaptanoğlu
İstanbul İstanbul
Madde 26.- Bu Kanunun 12
nci maddesinde öngörülen bildirim ve bilgi verme yükümlülüğüne aykırı olarak
yanlış ve yanıltıcı bilgi verenler, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
Bu Kanunun uygulanmasında
yanlış ve yanıltıcı belge düzenleyenler ve kullananlar hakkında 26.9.2004
tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun belgede sahtecilik suçuna ilişkin
hükümleri uygulanır.
Bu maddeye göre yargıya
intikal eden çevresel etki değerlendirmesine ilişkin ihtilaflarda çevresel etki
değerlendirmesi süreci yargılama sonuna kadar durur."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın Başkan, uygun görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet
katılıyor mu?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe...
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Madde metninde
yer alan değişiklikle Türk Ceza Kanununun belgede sahtecilik suçlarına ilişkin
hükümleriyle uyumun sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, 19 uncu maddede 2
önerge vardır; bu önergeleri ayrı ayrı okutacağım ve aykırılık durumuna göre de
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 871
sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 19 uncu maddesiyle değiştirilen 28 inci maddeye eklenen fıkranın
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan Gündüz Ali İbiş Fahri Keskin
İstanbul İstanbul Eskişehir
Halil Özyolcu Nur Doğan Topaloğlu
Ağrı Ankara
"Çevreye verilen
zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat
yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren beş yıl sonra zaman aşımına
uğrar."
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çevre
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısının 19 uncu maddesiyle
eklenen fıkranın aşağıda belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Hüseyin
Güler
Mersin
"Çevreye verilen
zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat
yükümlülüğünü öğrendiği tarihten başlayarak yirmibeş yıl ve her hal ve durumda
zarara neden olan fiilin meydana gelmesinden itibaren otuz yıl geçmekle zaman
aşımına uğrar."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükümet
katılıyor mu?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Güler?..
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Gerekçe lütfen…
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Madde 19, zamanaşımı
süresini düzenliyor. Bu maddeyle öngörülen zamanaşımı süreleri, radyoaktivite
veya asbeste bağlı kanserler ve diğer sağlık sorunlarının 20-30 yıl gibi
sürelerde ortaya çıktığı, öte yandan yasada sözü bile edilmeyen genetiği
değiştirilmiş organizmalar için 5-10 yıllık zamanaşımı sürelerinin yeterli
olmadığı dikkate alınırsa yetersiz kalacaktır. Değişiklikle gerekli zaman
süreleri tanınmış olacaktır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz, Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 871
sıra sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 19 uncu maddesiyle değiştirilen 28 inci maddeye eklenen fıkranın aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan
Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları
"Çevreye verilen
zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat
yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren beş yıl sonra zaman aşımına
uğrar."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet
katılıyor mu?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe...
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe :
Zamanaşımı süresi olayın
meydana geldiği tarihten bağımsız tutularak uzatılmak suretiyle çevre
suçlarının işlenmesine karşı caydırıcılığın artırılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
İkinci bölüme geçmemiz
gerekiyor; ancak, çalışma süremizin bitmesine çok az bir süre kalmış
olduğundan, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için 26 Nisan 2006 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
İyi akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 21.52