DÖNEM:
22 CİLT: 115 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
84 üncü Birleşim
5 Nisan 2006 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Amasya Milletvekili Mustafa Sayar'ın,
büyük kentlerde, çocukların yasadışı işlerde kullanılmasının önlenmesine,
işsizliğin yol açtığı asayiş sorununa ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı
2.- Uşak Milletvekili Alim Tunç'un, Kanser
Haftası münasebetiyle, koruyucu sağlık tedbirlerinin önemine, çevre
faktörlerinin bu hastalık üzerindeki etkisine ve kanserojen maddelerle mücadele
için alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Ordu Milletvekili İdris Sami
Tandoğdu'nun, Kanser Haftası münasebetiyle, koruyucu sağlık tedbirlerinin
önemine, çevre faktörlerinin bu hastalık üzerindeki etkisine ve kanserojen
maddelerle mücadele için alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı
konuşması
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ve 44
milletvekilinin, 1999 yılında meydana gelen depremlerde orta hasar gören
binaların onarım ve güçlendirme çalışmalarında karşılaşılan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/354)
2.- Denizli Milletvekili Mehmet Uğur
Neşşar ve 45 milletvekilinin, verem hastalığındaki son durumun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/355)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/254, 258) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1019)
2.- Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Eker'in Avustralya ve Yeni Zelanda'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1020)
3.- Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk
Nafız Özak'ın Pakistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1021)
IV.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Kuruluşunun 86 ncı yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının
kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel
bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2006 Pazar
günü saat 14.00'te toplanmasına, bu toplantıda yapılacak görüşmelerdeki konuşma
süreleri ile o gün başka bir konunun görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi
2.- (10/16, 262) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporunun görüşme günü ile Genel Kurulun çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm
Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/1166) (S.
Sayısı: 1114)
4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve
17'ye 1 inci Ek)
5.- Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Millî
Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı: 1079)
6.- Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya
Cumhuriyeti Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1023) (S. Sayısı: 939)
7.- 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Yargıtay Başkanlığına Ait
Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1105) (S. Sayısı: 1075)
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın,
Adana'da Kızılay battaniyeleri ve çadırlarının satıldığı iddiasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/12276)
2.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın,
suç oranındaki artışa ve alınacak tedbirlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/12301)
3.- Şanlıurfa Milletvekili Turan
TÜYSÜZ'ün, çeşitli görevlerde kullanılan köpeklere ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/12303)
4.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
yabancı sermayenin yatırım türlerine göre dağılımına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/12438)
5.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
kamu kurumlarının Ankara'da kent dışında düzenledikleri toplantılara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12448)
6.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
PTT çalışanlarının sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı
Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12449)
7.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil
ÜNLÜTEPE'nin, Afyonkarahisar çevre yolundaki bir viraja ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/12455)
8.- Artvin Milletvekili Yüksel
ÇORBACIOĞLU'nun, bankaların kredi kartı gelirlerine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/12474)
9.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil
ÜNLÜTEPE'nin, bankalardan kullanılan kredilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Ali BABACAN'ın cevabı (7/12475)
10.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın,
Erfelek Tarım Kredi Kooperatifinin plasman ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/12477)
11.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Ankara Büyükşehir Belediyesinin Hazine garantili borçlarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/12479)
12.- Trabzon Milletvekili Şevket ARZ'ın,
Trabzon'daki asayiş önlemlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU'nun cevabı (7/12529)
13.- Antalya Milletvekili Atila EMEK'in,
Antalya'da Emekli Sandığı bölge müdürlüğü açılmasına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/12550)
14.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya Limanının geliştirilmesine yönelik yatırımlara ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12593)
15.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat
YÜCESAN'ın, taşımacılık yetki belgesi ücretine ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12594)
16.- Artvin Milletvekili Yüksel
ÇORBACIOĞLU'nun, posta dağıtıcılarının özlük haklarına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12598)
17.- Bartın Milletvekili Hacı İbrahim
KABARIK'ın, 2005 yılında Bartın İline ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12599)
18.- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün,
PTT'ye alınması planlanan personele ve çalışanların sorunlarına ilişkin sorusu
ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12600)
19.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in,
yeni karayolu taşımacılığı mevzuatına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
YILDIRIM'ın cevabı (7/12602)
20.- Edirne Milletvekili Nejat GENCAN'ın,
sınır ticaretine getirilen kısıtlamalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12614)
21.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
bir firmanın gümrük mevzuatına aykırı davrandığı iddialarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12615)
22.- İzmir Milletvekili Ali Rıza BODUR'un,
bir şirketin Halk Bankasından kullandığı kredilere ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/12693)
23.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in,
tekstil ve konfeksiyon sektörlerinin sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12708)
24.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, tekstil sektöründeki sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12711)
25.- Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un,
TÜBİTAK Başkanlığına yapılan atamayla ilgili yargı kararına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı
(7/12716)
26.- İzmir Milletvekili Erdal
KARADEMİR'in, ithalatta uygunluk denetimine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12726)
27.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
ithalatta uygunluk denetimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12736)
28.- Çanakkale Milletvekili İsmail
ÖZAY'ın, Çanakkale-Lapseki-Bayramiç yolundaki heyelana ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/12743)
29.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
ÖZKAN'ın, Burdur'un Karamanlı İlçesine kadastro memuru görevlendirilmesine
ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı
(7/12744)
30.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
engelli personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı
(7/12784)
31.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
karayolu taşımacılığındaki yeni düzenlemelere ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12896)
32.- Ankara Milletvekili N. Gaye
ERBATUR'un, bir Telekom çalışanının işe iadesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12901)
33.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in
engelli personele ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı
(7/12902)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00'te açılarak yedi oturum yaptı.
İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde son günlerde yaşanan
olaylarla ilgili gündemdışı açıklamada bulundu; CHP Antalya Milletvekili Deniz
Baykal, Anavatan Partisi Isparta Milletvekili Erkan Mumcu, AK Parti Zonguldak
Milletvekili Köksal Toptan, grupları, Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal Ağar da
şahsı adına, aynı konuda görüşlerini belirttiler.
Oturum Başkanı TBMM
Başkanvekili Nevzat Pakdil de ülkemizin birlik ve bütünlüğünün korunması
konusunda bütün siyasî parti gruplarımızın ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin yekvücut olarak hareket ettiğinin bugün bir kez daha ortaya
çıktığını; ülkemizin bölünmez bütünlüğüne kastedenlerin, geçmişte olduğu gibi,
bugün de, yarın da milletimizden hak ettikleri cevabı alacaklarını belirten ve
terör eylemlerinde ölen vatandaşlarımıza Tanrıdan rahmet dileyen bir konuşma
yaptı.
Litvanya-Türkiye
Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Vilija Verteliene ve beraberindeki
parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak
ülkemize resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi,
İstanbul Milletvekili
Birgen Keleş ve 24 milletvekilinin, enerji sektörü ve yap-işlet-devret,
yap-işlet yöntemiyle kurulan santrallar konusunda Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/353),
Genel Kurulun bilgisine
sunuldu, Meclis araştırması önergesinin gündemdeki yerini alacağı ve
öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı
sırasında yer alan 1114 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 5 inci
sırasına, 46 ncı sırasında yer alan 939 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı
sırasına, 318 inci sırasında yer alan 1075 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci
sırasına, 7 nci sırasında yer alan 1112 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci
sırasına, 288 inci sırasında yer alan 1013 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu
sırasına, 359 uncu sırasında yer alan 1136 sıra sayılı kanunun 11 inci
sırasına, 358 inci sırasında yer alan 1135 sıra sayılı kanun teklifinin 12 nci
sırasına, 321 inci sırasında yer alan 1084 sıra sayılı kanun tasarısının 14
üncü sırasına, 345 inci sırasında yer alan 1122 sıra sayılı kanun tasarısının
15 inci sırasına; 3.4.2006 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 1138 sıra sayılı
kanun teklifi ile 1137 sıra sayılı kanun teklifinin, 48 saat geçmeden 10 uncu
ve 13 üncü sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; Genel Kurulun, 4.4.2006 Salı ve 5.4.2006 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine;
4.4.2006 Salı günü 15.00-22.00, 5.4.2006 Çarşamba günü 15.00-21.00 ve 6.4.2006
Perşembe günü 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Samsun Milletvekili Haluk
Koç'un, 8.4.1929 Tarihli ve 1416 Sayılı Kanun ile 4.11.1981 Tarihli ve 2547
Sayılı Kanuna Birer Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/693),
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra,
kabul edilmediği açıklandı.
Kocaeli'nin Gebze
İlçesinin Dilovası Beldesindeki sanayi atıklarının çevre ve insan sağlığı
üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan (10/254, 258) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu üyeliklerine, siyasî parti gruplarınca gösterilen adaylar seçildiler.
Başkanlıkça, Komisyonun
başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacağı gün,
saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
3 üncü sırasında bulunan,
Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S.
Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
1 inci sırasında bulunan,
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve
17'ye 1 inci Ek),
2 nci sırasında bulunan,
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair 604 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin (1/277) (S. Sayısı: 1079),
4 üncü sırasında bulunan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030)
(S. Sayısı: 904),
Görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
5 inci sırasına alınan,
Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının (1/1166) (S. Sayısı: 1114), tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak 2 nci maddesine kadar kabul edildi; 2 nci maddesi
üzerinde bir süre görüşüldü.
Çevre ve Orman Bakanı
Osman Pepe, Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, konuşmasında, ileri sürmüş
olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle, bir açıklamada
bulundu.
5 Nisan 2006 Çarşamba
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.07'de son verildi.
|
|
|
|
Nevzat Pakdil |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
|
Ahmet Küçük |
|
Mehmet Daniş |
Çanakkale |
|
Çanakkale |
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
|
|
|
|
|
|
No:116
II.- GELEN KÂĞITLAR
5 Nisan 2006 Çarşamba
Teklifler
1.- İzmir Milletvekili Serpil Yıldız'ın; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü'nde Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük Değişiklik Teklifi
(2/749) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2006)
2.-
İzmir Milletvekili Serpil Yıldız'ın; 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ile
4760 Sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa Birer Geçici Madde Eklenmesi ile
İlgili Kanun Teklifi (2/750) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.3.2006)
3.- İzmir Milletvekili Türkan Miçooğulları ve 42 Milletvekilinin; İl
Özel İdaresi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/751)
(Tarım, Orman ve Köyişleri ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31.3.2006)
4.- Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır ve 42 Milletvekilinin;
657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Ek Madde İlave Edilmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/752) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.3.2006)
5.- Konya Milletvekili Atilla Kart ve 45 Milletvekilinin; 6207
Sayılı Avukatlar Yardımlaşma Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/753) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.3.2006)
Rapor
1.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 31 Milletvekili ile Bursa
Milletvekili Şevket Orhan ve 30 Milletvekilinin; Bazı Girişimcilerce Holding
Adı Altında Gerçekleştirilen İzinsiz Halka Arz Yoluyla Tasarruf Sahiplerinin Mağduriyetine
Yol Açılmasının Neden ve Sonuçlarıyla Bu Süreçte SPK'nın Sorumluluğunun
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/16,
262) (S. Sayısı: 1061) (Dağıtma tarihi: 5/4/2006) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN ve 44 Milletvekilinin, 1999
yılında meydana gelen depremlerde orta hasar gören binaların onarım ve
güçlendirme çalışmalarında karşılaşılan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/354) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/3/2006)
2.- Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR ve 45 Milletvekilinin,
verem hastalığındaki son durumun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/355)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/3/2006)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.04
5 Nisan 2006 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er
dakikadır. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin konuşma süresi 20
dakikadır.
Gündemdışı ilk söz,
işsizlik sorunları hakkında söz isteyen Amasya Milletvekili Mustafa Sayar'a
aittir.
Sayın Sayar, buyurun
efendim.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Amasya
Milletvekili Mustafa Sayar'ın, büyük kentlerde, çocukların yasadışı işlerde
kullanılmasının önlenmesine, işsizliğin yol açtığı asayiş sorununa ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı
MUSTAFA SAYAR (Amasya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgilerimle
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
konuşma sürem içerisinde, kendimce önemli gördüğüm, ne basın ne de siyasîlerin
dillendirmediği iki konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Birincisi, evlerimizin
gülü, toplumumuzun geleceği çocuklar. İlköğrenim terör yuvası oldu. Yaşanan
terör olaylarında, büyük kentteki kapkaç teröründe ve birsürü yasadışı işlerde
kullanılan hep çocuklar oldu. Altmış küsur çocuklu babaların kanal kanal
televizyon gezdirilerek, çocukları sadece doğurtmayı görev bilen, çocuklarına,
onların adlarını bilmeyecek kadar sorumluluk duyan babaların âdeta basın
tarafından ödüllendirildiği bir ülkede yaşıyoruz. Böyle babalar cezalandırılmadıkça,
bu çocuklara sahip çıkılmadıkça bu ülkede asayişsizliğin önüne geçilemez.
Avrupa Birliği yasalarına
bakınız. Orada, çocuklarına iyi davranmayan, şiddet uygulayan ailelerin elinden
çocukları alınmakta, aileler cezalandırılmaktadır. Bizim geçmişimizde de bu tür
çocuk sığınma yurtları vardır. İstiklal Savaşında Erzurum'da, Erzincan'da Kâzım
Karabekir'in kurduğu yuvalar, çocuk için meslek öğrenme yeri ve asker
yetiştirme yeri olarak değerlendirilmiştir. Günümüzde ise asıl nedeni yoksulluk
olan, özellikle doğu ve güneydoğu kırsalında çocukların para karşılığında
satıldığı söylenmektedir. Gerek bu yolla gerek kaçırılarak toplanan çocuklar,
büyük kentlerdeki kapkaç terörü ve birçok kanunsuz işin tetikçisi
konumundadırlar. Bu durumun, mutlaka önlenmesi lazımdır. O çocukların
geleceğinin karardığı gibi, önlem alınmazsa toplumun geleceğini de
karartacaklardır. Eğer, bugün, İstanbul'da 50 000 köprüaltı çocuğu varsa,
bunlar büyüdüklerinde, -ki, hepsi yasadışı işlerle uğraşıyor olacaklar- 1 000
000 polisle de bu şehirde güvenliği sağlayamazsınız.
İkinci önemli sorun,
belki de ülkemizin en önemli sorunu işsizlik. Ülkenin bu en önemli sorununa
basın ilgi çekmiyor; çünkü magazin programlarında, işsiz güçsüz Mehmet'in
pantolonundaki yırtık, sosyete güzeli kadar ilgi çekici değil. Ekonomi
programları ise, borsadaki dalgalanmalar ve döviz fiyatlarına kilitlenmiş
durumda. Siyasî partilerde de durum farklı değil. İktidar, hesabına geldiği
için, Anamuhalefet de böyle şeylerle uğraşmadıkları için işsizliği gündeme
getirmiyorlar. Onlar, bürokrat hanımının türbanı, imam-hatiplinin nereye müdür
olacağıyla ilgili önemli işlerle uğraşıyorlar.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Niye, imam-hatipliler zenci mi?!
MUSTAFA SAYAR (Devamla) -
Laik-antilaik çatışması olmasa, aralarından su sızmayacak.
Türkiye İstatistik
Kurumunun yaptığı 2005 yılı hane halkı işgücü anketine göre 2005 yılında
çalışma çağındaki nüfus 50,8 milyon, işgücü arzı 24,6 milyon kişidir. Toplam
istihdamın yüzde 30'u tarım, yüzde 19'u sanayi, yüzde 5'i inşaat, yüzde 46,5'i
hizmet sektöründe çalışmaktadır. Tarım sektörü sürekli azalmakta, hizmet
sektörü artmaktadır. Sanayi sektörü, Türkiye'nin toplam işgücü dikkate
alındığında, çok az istihdam yaratmaktadır. 1989'da 2,8 milyon, 2005'te 4,3
milyon kişi istihdam edilmektedir.
İşgücünün eğitimi de çok
düşüktür; yüzde 5'i eğitimsiz, yüzde 62'si temel eğitim, yüzde 21'i lise ve
meslek lisesi mezunu, yüzde 12'si yükseköğrenimlidir.
Kadınların eğitim düzeyi
daha da düşüktür. Tarım dahil toplam istihdam dikkate alındığında, sosyal
güvenliği olmayan çalışanların sayısı 11 000 000 kişiyi aşmakta, toplam
içindeki payı yüzde 50'ye ulaşmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sayar,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
MUSTAFA SAYAR (Devamla) -
Devlet Planlama Teşkilatı, tarihinde ilk kez, 2004 yılı ve takip eden yıllarda
istihdam ve işsizliğe ilişkin bir hedef koymamış, tahmin yapmamıştır. Bu tavır,
hâlâ, hükümetin konuyu ciddîye almadığının göstergesidir. Oysa, SHP, iki yıl
önce İstihdam Kurultayı toplayarak dikkatleri bu konuya çekmeye çalışmıştır.
2005 yılı işsiz sayısı 2,5
milyon, işsizlik oranı yüzde 10,3. Aynı tarihte eksik istihdam 850 000 kişiyle
yüzde 3,4 olarak tahmin edilmekte. Bu durumda atıl işgücü yüzde 13,7 olarak
hesaplanmaktadır. 15-24 yaş arası gençlerde işsizlik oranı 19,3, eksik istihdam
yüzde 3,4'tür. İşsizlerin yüzde 40'dan fazlası uzun dönemli işsizlerdir.
Bütün bunlardan daha
kötüsü, işsizlikle ilgili verilerin sürekli kötüye gitmesidir. Türkiye
İstatistik Kurumu verilerine göre, 2005 yılı aralık ayı işsizlik oranının yüzde
11,2'ye, tarım dışı işsizlik oranının ise 14,3'e çıktığı saptandı. İstihdamın
596 000 kişi azaldığı belirtildi. Genç nüfusun işsizlik oranının yüzde 21,5'e
yükseldiği açıklandı. Her 5 kişiden 1'ini işsizliğe mahkûm eden bir ekonomide
hangi iyileşmeden söz edilebilir?!
Türkiye İstatistik Kurumu
verilerine göre, iş bulmaktan ümidini kesip de iş aramaktan vazgeçenlerin
sayısı, 2004'te 1,2; 2005'te 1,7 milyon kişiyi bulmuştur. Gerçek işsiz sayısı,
bu gruba girenler dahil edilerek bulunabilir. Bu durumda işsiz sayısı 5 000
000'u, işsizlik oranı ise yüzde 20'yi bulmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sayar, 2
dakikalık eksüre vermiştim size, bu sürede tamamlayamadınız; bilmiyorum,
metinleriniz ne kadar sürecek bir bakayım…
MUSTAFA SAYAR (Devamla) -
2 sayfalık bir şey kaldı; biz, iki senede bir söz alıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Sayar.
MUSTAFA SAYAR (Devamla) -
Bu sayıya, kentlerdeki 9 000 000 ev hanımı dahil değildir. Ülkemizde işsizlik
ulusal bir afete dönüşmüştür. Bu sorunu görmezden gelmenin hiçbir akılcı ve
ahlakî açıklaması olamaz. İşsizliğin yol açtığı yoksulluk ve açlık sorunlarına
kayıtsız kalınarak sokak çocukları, kapkaç, gasp, hırsızlık, insan ticareti,
fuhuş gibi asayiş sorunlarından yakınmayı dürüstçe bulmuyoruz.
Son olarak, Amaysa
Milletvekili ve SHP Genel Başkan Yardımcısı kimliğimle, Diyarbakır'da başlayıp
İstanbul'a kadar devam eden, ülkenin tümlüğüne yönelik kalkışma içeren terör
olaylarını lanetliyor, Mustafa Kemal Türkiyesinin böyle olayları atlatacağına
olan inancımı, güvenimi tazeliyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi öğrendik, Şırnak-Gürpınar'da 5 askerimiz, Bingöl Genç'te de 1 polisimiz
şehit olmuştur; şehitlere Allah'tan rahmet, emniyet birimlerimize ve şehit
ailelerine başsağlığı diliyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sayar.
Bizler de, şehit olan
güvenlik güçlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyoruz.
Gündemdışı ikinci söz,
Kanser Haftası münasebetiyle söz isteyen Uşak Milletvekili Alim Tunç'a aittir.
Sayın Tunç, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
2.- Uşak
Milletvekili Alim Tunç'un, Kanser Haftası münasebetiyle, koruyucu sağlık
tedbirlerinin önemine, çevre faktörlerinin bu hastalık üzerindeki etkisine ve
kanserojen maddelerle mücadele için alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı
konuşması
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Kanser Haftası nedeniyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım;
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Şu ana kadar hastalanan
ve tedavileri devam eden tüm hastalarımıza acil şifalar diliyorum.
Hastalıklarla uğraşan, gece gündüz cansiparane çalışan sağlık çalışanlarına da
çalışma azmi ve başarılar diliyorum.
Yine, Polis Haftası
nedeniyle tüm Emniyet Teşkilatındaki arkadaşların da haftasını ve günlerini
tebrik ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
dünyada ve ülkemizde, kalp-damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer alan
kanser hastalığının önemi her geçen gün artmakta ve kanser sayısı da
artmaktadır. Bu artışın nedenlerine bakarsak, beklenen yaşam süresinin uzaması
ve toplumda ileri yaş nüfusun yüzdesinin artmasını sayabiliriz; çevresel
kanserlerin giderek artışını sayabiliriz, önem kazanmasını sayabiliriz;
bulaşıcı hastalık ve bunlara bağlı ölümlerdeki azalmayı sayabiliriz; yine, kayıt
sistemimizdeki düzelme ve gerçekçi sayılara ulaşılıyor olmasını sayabiliriz;
bu, çok önemlidir. Gerçekten, hükümetimiz döneminde otomasyon sistemlerinin
sağlık teşkilatlarımıza yerleşmesi ve kayıtların çok daha düzenli tutulması nedeniyle
daha önceden az görülen bazı hastalıkların fazla, fazla görülen bazı
hastalıkların da az olduğunun tespiti bu kayıt sistemiyle mümkün olmuştur.
Yine, tütün ve tütün ürünlerinin ve alkol tüketiminin artmasına bağlı olarak da
bu kanser vakalarının artışını sayabiliriz.
Değerli arkadaşlar,
erkeklerde ve bayanlarda, ülkemizde en sık görülen kanserleri de şu şekilde
sıralayabiliriz:
Erkeklerde, akciğer
kanserleri en sık görülüyor ve mide kanserleri, mesane, larinks ve kolon rektum
CA'ları bunu takip etmektedir. Yine, kadınlarda ise, meme kanserleri, maalesef,
birinci sırada yer almakta; mide kanserleri, over, akciğer ve lenf bezi
kanserleri bu sırayı izlemekte.
Değerli arkadaşlar,
kanser hastalığı ortaya çıktıktan sonra, hem tedavisi zor hem de çok pahalı
olması nedeniyle, koruyucu sağlık tedbirlerinin alınması çok önemlidir. Bu
hastalıkla mücadelede sağlıklı beslenme, sigara ve güneş ışınlarından korunma,
erken teşhis ve tedavi çok önemlidir. Kanserlerin bir kısmını engelleyebilmek
maalesef mümkün olmasa da, yaklaşık üçte 2'sinin önlenebilir olduğunu
biliyoruz. Ulusal kanser kontrol programları oluşturularak, kanserle mücadelede
önemli adımlar atılmıştır; ancak, bu programın sağlıklı yürütülebilmesi,
hedefine ulaşabilmesi için toplumsal güç birliğine ihtiyaç vardır. Sağlık
Bakanlığının yanı sıra, üniversiteler, Millî Eğitim Bakanlığı, kanseri yenmiş
ve bu konuda gönüllü çalışan şahıs ve dernekler ve diğer sivil toplum
kuruluşları ve özellikle medya gibi, toplumun her kesiminden destek gelmedikçe,
başarıya ulaşması son derece zordur.
Ulusal kanser kontrol
programı çerçevesinde önlenebilen kanserler yok edilebilir. Tüm kanserlerin
üçte 2'sinde sorumlu olan ve ülkemizde yaklaşık 200 000 kişinin ölümüne yol
açan sigarayla mücadelede, gençleri hedef alan gizli kampanyaların ve sigarayı
özendirici faaliyetlerin engellenmesine yönelik, Mecliste bulunan yasanın
çıkmasıyla önemli katkı olacağı düşüncesindeyim.
Değerli arkadaşlar, yine,
zararlı alışkanlıklardan alkolle mücadeleyle de, ağız boşluğu kanserleri, mide
kanserleri ve karaciğer kanserlerinin önlenebileceğini unutmamak gerekir. Şu
anda Sağlık Bakanlığımız tarafından yürütülen kanser erken teşhis ve tarama
merkezleri projesi, ülkemizin yarıdan fazla illerinde faaliyet göstermektedir.
Ülke genelinde kurulan bu merkezlerde tarama hizmetlerinin etkin yapılabilmesi
için, dar gelirlilere ücretsiz yapılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı da
alınmıştır. Bu, dargelirli vatandaşlarımıza önemli kolaylık sağlayacaktır,
onların taramaları da ücretsiz olarak yapılabilecektir.
Değerli arkadaşlar, yine,
biraz önce söylediğim gibi, bu işi gönüllü olarak yapmak en önemlisidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tunç,
konuşmanızı tamamlamanızı istirham ediyorum. Eksüre veriyorum size. Kalan kısmı
da, Sayın İdris Sami Tandoğdu da aynı konuyla ilgili konuşacak; tamamlar tahmin
ediyorum.
Buyurun.
ALİM TUNÇ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben, Uşak'ta Kanser
Tarama ve Tedavi Merkezi, Teşhis Merkezini bize kazandıran ve bu akciğer
kanserini yenmiş ve bugüne kadar da Kanserle Savaş Derneği Başkanlığı yapan
Mehmet Camcı'yı da buradan şükranla anmak istiyorum; kendisine buradan teşekkür
etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, 7
Nisan Dünya Sağlık Gününde bu seneki tema "Sağlık İçin Birlikte
Çalışalım." Ben, bu seneki temayı çok sevdim. Gerçekten, birlikten kuvvet
doğar. Kanseri yenmek için, önlenebilir hastalıklardan kurtulmak için, zararlı
alışkanlıklardan kurtulmak ve gençlerimizi ve çocuklarımızı korumak için,
gelin, sağlık için birlikte çalışalım. Unutmayalım, erken tanı hayat kurtarır.
Bu vesileyle, Kanser
Haftası münasebetiyle, sağlık çalışanlarına ve polislerimize mesleklerinde
üstün başarılar diliyorum. Kanser hastaları başta olmak üzere, tüm
hastalarımıza acil şifalar, sizlere de sağlıklı ve mutlu günler diliyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tunç.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı üçüncü söz, yine, aynı konuda, Kanser Haftası münasebetiyle söz
isteyen Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'ya aittir.
Sayın Tandoğdu, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
3.- Ordu
Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun, Kanser Haftası münasebetiyle, koruyucu
sağlık tedbirlerinin önemine, çevre faktörlerinin bu hastalık üzerindeki
etkisine ve kanserojen maddelerle mücadele için alınması gereken önlemlere
ilişkin gündemdışı konuşması
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1-7 Nisan tarihleri arasının Kanser Haftası
olması nedeniyle söz almış bulunmaktayım.
Dünya tıp teknolojisinin,
dünya tıp biliminin her geçen gün ileri safhalara gitmesi, geçmişten çok
ileriye doğru bilimsel çalışmalar yapması nedeniyle, bu teknolojinin ve tıp
biliminin Kanser Haftasını ortadan kaldıracağı inancımla hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Gelecekte Kanser Haftasının yok olacağını, normal gripal bir
enfeksiyon gibi basit bir hastalık haline geleceği düşüncesini ve inancını
taşımaktayım.
Sözlerime başlamadan
evvel, Şırnak'ta şehit olan 5 erimizin birisi de benim hemşerim; Ordu'nun Kumru
İlçesine bağlı Yukarıdamlalı Köyünden Adem Öğlü ismindeki erimi rahmetle
anıyor, mekânının cennet olmasını diliyorum.
Aynı gün, Polis Haftası
nedeniyle, tüm polis kuvvetlerinin görevlerinde başarılar, sağlıklar diliyor,
bütün bu çalışan arkadaşlarıma mutluluklar diliyorum.
Şu anda, yine, hastanede
kanser tedavisi gören arkadaşımız, dostum Bursa Milletvekili Kemal Demirel'e,
81 ilde ve ilçelerde, hastanelerde, evlerinde, köylerinde tedavi gören tüm
kanserli hastalara sağlıklar, şifalar diliyorum.
Sevgili arkadaşlarım,
kanseri basit bir tanımıyla şu şekilde size anlatmak istiyorum: Kanser,
vücuttaki hücrelerin kontrol dışı çoğalmasıdır; yani, değişen iç sebeplerle,
dış sebeplerle bu hücrelerin çoğalmasını engelleyen mekanizmaların bozulması
neticesinde kanser oluşur. Kanser, bulaşıcı bir hastalık olmayıp, erken teşhis
konulduğunda bazı türlerinin çok güzel tedaviye cevap verip sağlıklı bir hale
geldiği, somut örnekleriyle ülkemizde ve dünya literatürlerinde sabit olarak
ortadadır.
Dünya Sağlık Örgütünün
verilerine göre, 2003 yılında 6 000 000 kişi kanserden ölmüştür. Gerekli
önlemler alınmazsa, 2020 yılında, bu sayı, maalesef 10 000 000'a varacaktır.
Önümüzdeki yirmi yıl içerisinde kanser vakalarında tüm dünyada yüzde 330'a
varan bir artış oluşacaktır ve bu artış da yeni gelişmekte ve fakir ülkelerde
ağırlıklı olacaktır. Türkiye de, maalesef, bu ülkelerin içerisindedir.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye'de ve dünyada kansere neden olan sebepleri şöyle sıralamak gerekirse,
yüzde 33'ü sigaradan kaynaklanmaktadır, yüzde 12'si enfeksiyon
hastalıklarından, yüzde 13'ü yaşam koşulları ve meslekî hastalıklar. Bunlar,
stres, kanserojen maddeler, baz istasyonları, cebimizdeki telefonlar ve
kozmetik ürünler vesaire vesaire. Eğer, bunları saydığım zaman, buradaki ve
ekranda bizi izleyen yurttaşlarımızın morali bozulmasın diye daha fazla çoğaltmak
istemiyorum. Yüzde 7'si de alkol ve gıdalardaki katkı maddelerinden oluşuyor
kanser. Bunlar da, konsantre meyve suları, kolalı içecekler, soda, sucuk, salam
vesaire vesaire. Esas en önemlisi de, yüzde 35'le dengesiz beslenme. Aslında bu
dengesiz beslenme olayının altında yatan, benim bölgemde ve Türkiye'de en büyük
olay, 1986'da olan, Çernobil'de meydana gelen patlamayla radyasyonun meydana
getirmiş olduğu kanser vakası ki, bu da yüzde 35'i tutuyor.
Burada, yine, Sağlık
Bakanının, Çernobil'deki radyasyonun kansere neden olmadığını söylemelerine
karşılık, burada cevap vermesini kendisinden isteyecektim; fakat, maalesef,
Sağlık Bakanım, yine, ortalıklarda yok. Peki, bu konuda sizleri ve bu toplumu
kim aydınlatacak, kim bilgi verecek? Sağlık Bakanı ne yapıyor, onu da
anlamıyoruz; ama, Sağlık Bakanının yaptığı şeyleri burada anlatmaya çalışsam,
Sayın Başkan konuşmamın bittiğini söyleyecektir -ki, haklı olarak- ona değinmeyeceğim,
gerektiğinde, yine, o konuya değineceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz…
BAŞKAN - Ekranı görmeden
sürenizin bittiğini anladınız Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, müsaade
ederseniz, bugün çok önemli…
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
fazla uzatmadan bir açıklama yapmanız ve böyle teferruata girerseniz, hepimizin
de morali bozulacak hakikaten, yemekten içmekten vazgeçeceğiz.
Buyurun, ekranınızı
açıyorum, konuşmanızı tamamlayınız.
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - İşte, bu, inanın, soyut bir şekliyle, böyle, sizlerin ve sağlığın
dışındaki kişilerin, milletvekilleri başta olmak şartıyla, toplumun bu
konuşmaları dinlemesini istediğim için metnimi tamamlamak istiyorum müsaade
ederseniz; çok makbule geçeceği kanısındayım.
Kanseri en çok etkileyen
faktörlerin başında sigaranın geldiğini söylemiştim. Hakikaten, arkadaşlar, her
13 saniyede bir kişi sigaradan ölüyor; her 13 saniyede. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8,
9, 10, 11, 12, 13; şu anda bir kişi öldü; nedeni, sigara. Dünya nüfusu 7,5
milyar insanın içinde bir kişinin eksikliğinin sebebi sigaradır. Onun için,
başta Meclisteki arkadaşlarıma rica ediyorum, istirham ediyorum, şu koridorda,
şu kulislerde sigarayı lütfen bıraksınlar; çünkü, sizler bu toplum için örnek
ve bu toplumun da sizlere ihtiyacı olan kişilersiniz, kıymetli
kişilersiniz. Lütfen, bu sigara işini
burada kapatalım.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde kanser hastasının sayısı her yıl yüzde 6 olarak artmaktadır. Sağlık
Bakanlığına bağlı Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığının bize belirtmiş olduğu
söylemlere göre, eğer tedbirler alınmazsa, yirmi yılda 5 000 000 insan kansere
yakalanacaktır. Bunlardan da 3,5 milyonu maalesef vefat edecektir.
Sevgili arkadaşlarım,
Türkiye'de 55 dakikada bir kadın meme kanseri oluyor; yani, 9 kadınımızdan 1
tanesi meme kanseri. Bu rakamlar çok korkutucu ve çok ürkütücü. Her saat başı
bir erkek kişi akciğer kanserine yakalanmaktadır; her saat başı. Yaklaşık
olarak her sekiz günde 0-14 yaş arasındaki bir çocuk da kansere
yakalanmaktadır.
Sağlık Bakanından, bunun
nedenlerini, bunun çarelerini, bu konuşmamdan sonra bu kürsüden cevaplamasını
isteyecektim; fakat, maalesef, Sağlık Bakanım yok. Sağlık Bakanı…
CANAN ARITMAN (İzmir)-
Atama işleriyle meşgul.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Evet.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Kadrolaşmayla meşgul.
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Sağlık Bakanı, yerine, kimi vekil olarak bıraktı onu bilmiyorum;
ama, herhalde bir arkadaşımızın, yetkili bir arkadaşımızın… Burada, bu kadar
vahim olan, bu kadar tehlikeli durumda olan sağlığımızın cevabını verecek bir
kişiyle karşılaşacağız. Ben de, oturduğum yerden kendilerini dinleyeceğim.
Karadeniz Bölgesindeki
kanserin en büyük etkeni "Çernobil" derken, Sağlık Bakanlığı
"hayır Çernobil değildir" diyor. Zamanın bakanı sigara, çay içerek
buna karşılık vermişti; şimdiki Bakan da, oturduğu yerde veyahut şurada
bulunmadığı yerde, vurdumduymazlığa gelerek Çernobil olayını hafife alıyor.
Çernobil olayı… Karadeniz'de, bir doktor olarak bana gelen, yalnız bana gelen
hastaların her biriyle vermiş olduğum uğraşta görüyorum ki, 10 hasta geliyorsa
8'i kanser arkadaşlar ve ikibuçuk sene evvel vermiş olduğum Meclis araştırması
önergesi hâlâ gündeme gelmedi. Sayın Sağlık Bakanından bugün onu isteyecektim.
Bir an önce bu Meclis araştırma önergesinin gündeme alınarak, bir an önce
Karadeniz Bölgesindeki bu felaketin önüne geçilmesi gerekir.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
konuşmanızı toparlar mısınız; çünkü, bu, 1986'dan beri konuşuluyor.
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Bağlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Yani,
milletvekilleri olarak, bizleri bu hususta bilgilendirmek isterseniz, ben de
seve seve bu toplantınıza iştirak edeceğim.
Buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız.
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.
Karadeniz Bölgesindeki, Çernobil'in
meydana getirmiş olduğu kansere karşı söylenen sözler, ağıtlar, türküler,
şarkılar, maniler hep havada kalıyor. Bu da, sadece, Bakanlığımızın bu konuya
kulağını tıkaması, gayet lakayt bir şekilde yaklaşmasından başka bir şey
değildir. Üzüntümü senelerce söyledim, hâlâ da cevabını alamıyorum.
61 ilde kanser tarama
merkezi kurduğunu söylüyor Sağlık Bakanı ve sizlere de bunu açıklıyor. Sevgili
arkadaşlarım, en çok kanserin görülmüş olduğu benim Ordu'da Boztepe
Hastanesinde tabelası var; ama, kanser araştırma merkeziyle hiç alakası yok.
Samsun'da hiç yok.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu…
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Peki, bağlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Efendim şöyle,
bu sorunları -bakınız 10 dakikayı buldu- halletmemiz mümkün değil. İlminize
olan saygım sonsuzdur; ama, burada sözünüzü kesmek mecburiyetindeyim. Lütfen
teşekkür eder misiniz. İstirham ediyorum; yani, çünkü, çözemeyiz bunu. Bu bir
ilim konusu, bir irfan konusu; uzmanlarıyla tartışmak lazım. Bizi
bilgilendirdiniz, ben size teşekkür ediyorum.
Lütfen, Genel Kurula
teşekkür ederseniz sevinirim.
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Çok önemli bir bölüm var, onu da belirtiyorum Başkanım.
BAŞKAN - Lütfen…
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Sevgili milletvekili arkadaşlarım, SSK hastaları, Bağ-Kur hastaları
ve yeşilkartlı hastalar, en iyi tedavi görülen yerler, üniversite
hastanelerinde tedavi göremiyorlar. Peşin para almadan üniversite kapısından
içeri girilmiyor. Bir an evvel, Sağlık Bakanından, bu kurumların da
üniversitelerde tedavi olması için mücadele vermesini isteyecektim, uğraş
vermesini isteyecektim; fakat, maalesef, yine kendisi yok. Bu Bağ-Kurluların,
SSK'lıların ve yeşilkartlıların eczanelerdeki ilaç kuyruklarını kaldırdığı için
kendisine teşekkür de edecektim, şu anda da teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu…
Sayın Tandoğdu, istirham ediyorum… Efendim, lütfen…
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Peki, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bakınız, lütfen…
Genel Kurula teşekkür edersiniz sevineceğim.
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Peki, teşekkür ediyorum. Beni dinlediğiniz için, sabrınıza da çok
teşekkür ediyorum.
Her şeyin, kansersiz
günlerle, kansersiz haftalarla geçmesi dileğiyle, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tandoğdu.
Biz de, bütün dünyadaki
kanserli hastalarımıza Allah'tan şifa diliyoruz ve sağlıklı olan tüm insanlara
da, yaşamları boyunca, sağlıklı bir yaşam diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
Amasya Milletvekili Sayın Mustafa Sayar'ın…
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Bir dakika,
müsaade edin Sayın Işık.
Amasya Milletvekili Sayın
Mustafa Sayar'ın, işsizlik konusuyla ilgili olarak yapmış olduğu konuşmaya
Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın cevap vereceklerdir.
Sayın Bakan, buyurun.
1.- Amasya
Milletvekili Mustafa Sayar'ın, büyük kentlerde, çocukların yasadışı işlerde
kullanılmasının önlenmesine, işsizliğin yol açtığı asayiş sorununa ilişkin
gündemdışı konuşmasına ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı (Devam)
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; SHP Genel Başkan Yardımcısı Amasya Milletvekili Sayın Mustafa
Sayar'ın işsizliğe ilişkin gündemdışı konuşması dolayısıyla huzurlarınıza
gelmiş bulunuyorum. İlgili bakanlığın hazırladığı bilgileri sizlere sunmak
istiyorum.
İşsizlik, sadece
Türkiye'nin değil, küreselleşen dünyanın da en büyük sorunlarından biridir.
Teknolojik gelişmeler, şirketlerarası birleşmeler, tarım sektöründeki çözülme,
ucuz emeğe yönelebilen serbest sermaye akımları, istihdam açısından genel
dezavantajları oluşturmaktadır. Emeğin, istihdam edilebildiği önceki dönemlere
nazaran daha zorlaşmıştır işi. Genel olarak, dünyada işsizlik oranı yüzde
6,3'tür; toplam işsiz sayısı ise 2005 yılı sonunda 191,8 milyondur.
Ekonomik büyüme, iş
arayan insan sayısının artmasını önleyememiş ve tüm dünyada, işsizler arasında
gençlerin sayısı da, maalesef, giderek artmıştır. Avrupa Birliğinde, 2005 yılı
sonu itibariyle, ortalama işsizlik oranı yüzde 8,5; işsiz sayısı 18,5 milyona
ulaşmıştır.
Ülkemizde işgücü piyasasına ilişkin bilgiler, Türkiye
İstatistik Kurumunun yayınlamış olduğu hane halkı işgücü anketlerinden elde edilmektedir ve bu
bilgiler zaten yayımlanmıştır. İşgücü, 2003 yılında 23 640 000 kişi, 2004 yılında
24 289 000 kişi, 2005 yılında 24 565 000 kişi olmuştur. İstihdam, 2003 yılında
21 147 000 kişi, 2004 yılında 21 791 000 kişi, 2005 yılında 22 046 000 kişi
olarak gerçekleşmiştir. İşsiz, 2003 yılında 2 493 000 kişi, 2004 yılında 2 498
000 kişi, 2005 yılında 2 520 000 kişi olmuştur. İşgücü, istihdam ve işsiz sayılarında
yıllar itibariyle artış görülmektedir. İşsizlik oranı ise, 2003 yılında yüzde
10,5 iken, 2004 ve 2005 yıllarında yüzde 10,3'e düşmüştür.
Her yıl, çalışma
çağındaki nüfusa yaklaşık olarak 1 000 000 kişi dahil olmaktadır. Bunların bir
kısmı işgücü piyasasına katılmakta, bir kısmı, maalesef, katılamamaktadır.
Mevcut işsizlerin istihdama kazandırılmasının yanında, işgücü piyasasına dahil
olan bu kişilerin de istihdam edilmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır ve
sorununu ortaya çıkarmaktadır.
İşgücü, 2004 yılında 649
000 kişi, 2005 yılında 277 000 kişi artmış bulunuyor. 2004 yılında, 2003 yılına
göre istihdamda 644 000 kişilik bir artış görülmekte iken, bu dönemde işsiz
sayısında 5 000 kişilik artış görülmüştür.
2005 yılında, istihdam
255 000 kişi artmışken, işsiz sayısı 22 000 kişi artmıştır. İstihdam edilen
kişi sayısındaki artış işsiz sayısındaki artıştan çok daha fazla olmaktadır.
İşgücündeki artışın çok büyük bir kısmının istihdamdaki artıştan kaynaklandığı
görülmektedir. Her yıl çalışma çağındaki nüfusa yaklaşık 1 000 000 kişi
eklenmesine rağmen, işsiz sayısı 2 500 000 kişi civarında sabitlenmiştir.
İstihdam sayısında, 2004 yılında 644 000 kişi, 2005 yılında ise 255 000 kişi
artış olmuştur. Bu da, bize, ekonominin istihdam yaratma kapasitesinin
arttığını göstermektedir.
Son yıllarda istihdamın
yapısında bir değişiklik görülmektedir. 2003 yılında, tarım sektörünün
istihdamdaki payı yüzde 33,9; sanayiin yüzde 18,2; hizmetlerin yüzde 43,4 ve
inşaatın yüzde 4,6 iken, 2005 yılında tarımın payı yüzde 29,5'e gerilemiş,
sanayiin payı yüzde 19,4'e, hizmetlerin payı yüzde 45,8'e, inşaatın payı ise
yüzde 5,3'e yükselmiştir. Tarım sektöründe, 2005 yılında büyük bir çözülme
görülmektedir. 2004 yılında tarım sektöründe istihdam 7 400 000 kişi iken, 2005
yılında 907 000 kişilik azalışla 6 000 495 kişi olmuştur. Tarımdaki 907 000
kişilik çözülmeye rağmen, sanayi, hizmetler ve inşaat sektöründe istihdam
artmıştır. Bu istihdam artışı, tarımdaki istihdam azalışından fazla olmuştur.
Sanayi sektöründe 293 000 kişi, hizmetler sektöründe 727 000 kişi, inşaat
sektöründe 140 000 kişi artmış bulunuyor. Tarım istihdamımız toplam istihdamın
yaklaşık üçte 1'ini oluşturmaktadır. 2004 yılına göre 2005 yılında tarım dışı
sektörde istihdam 1 162 000 kişi artmasına rağmen, tarım istihdamında yaşanan
907 000 kişilik daralma nedeniyle, toplam istihdam sadece 255 000 kişi
artmıştır. Tarım istihdamı mutlak olarak azaldığından, tarım dışı istihdam
artsa da, işsizlik oranının aşağı yönde hareketini frenlemektedir.
2004 yılında yüzde 10,3
olan işsizlik oranı, 2005 yılında da yüzde 10,3 olarak kalmasına rağmen, 2004
yılında tarım dışı sektörde işsizlik oranı yüzde 14,7 iken, 2005 yılında yüzde
13,6'ya düşmüştür. Tarım sektöründe görülen çözülme, işsizlik oranının
düşmesini engellemiştir. İşgücü piyasasında yaşanan değişim, eğitimli işgücü
ihtiyacını önplana çıkarmıştır. İşgücü piyasasında eğitimli işgücünün önemi
artmıştır; ancak, işgücüne işgücü piyasasının istediği nitelik ve beceriyi
kazandırmak, uzun vadeli eğitim programlarıyla mümkün olmaktadır.
En son olarak, Türkiye
İstatistik Kurumunun 2005 yılı kasım, aralık ve 2006 yılı ocak ayını kapsayan
aralık dönemi hane halkı işgücü anketi sonuçları yayımlanmıştır. Aralık
döneminde işsizlik oranı yüzde 11,2 olarak gerçekleşmiştir. Bu oranın yüksek
olmasının sebebi dönemsel gelişmelerden kaynaklanmaktadır. Bu dönemin kış
aylarını kapsaması nedeniyle, özelikle tarım ve inşaat sektörlerinde mevsimsel
etkilere dayalı olarak istihdam azalışı yaşanmış, bu durum da işsizlik oranının
artmasına neden olmuştur. Bu dönem verilerinin önceki dönemlerde tam karşılığı
bulunmamaktadır. 2004 yılı aralık ayı ile 2005 yılı ocak ve şubat aylarını
kapsayan 2005 yılı ocak dönemi hane halkı işgücü anketi sonuçları aralık
dönemine en yakın dönem olarak görülmektedir. 2005 yılı ocak döneminde işsizlik
oranı yüzde 11,5 olarak gerçekleşmiştir; dolayısıyla, aralık döneminde işsizlik
oranının yüzde 11,2 çıkması doğal bir
gelişmedir. Bu oranın ilerleyen dönemlerde düşeceği öngörülmektedir.
Sunacağım bilgiler bu
kadardır.
Sayın Başkan ve değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) -
İnsanlar işsizliğe çare arıyor Sayın Bakan, çare; oran değil!
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri,
Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık'ın, 5 Nisan Avukatlar Günü münasebetiyle
yerinden kısa bir açıklama yapmak üzere söz talebi vardır; şimdi, o talebini
yerine getireceğim.
Buyurun Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle, tüm
avukatlarımızın bu anlamlı gününü kutluyorum. İşbu kutsal mesleği icra ederken
hayatlarını kaybetmiş olan meslektaşlarımıza ve bugün şehit düşen güvenlik
görevlilerine Allah'tan rahmet diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
adaletin ideal hukuk düzleminde gerçekleşmesine tartışmasız büyük katkı
sağlayan ve hukukun olmazsa var olmazı olan avukatlık kurumu, temel hak ve
hürriyetlerin en büyük güvencelerindendir. 50 000 civarındaki büyük camiasıyla,
kutsal, onurlu ve özverili olarak mesleği icra eden avukatlarımızın zorunlu
olarak Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamında yer almaları ve ihtiyarî olarak
sağlık hizmeti alabilmelerini anlamakta zorlanıyoruz.
Ayrıca,
meslektaşlarımızın yeşil pasaport kullanma hakkından mahrum olmalarını da bir
başka olumsuz tablo olarak değerlendiriyoruz.
Değerli milletvekilleri,
avukat meslektaşlarımızın, Avrupalı meslektaşları standartlarında mesleklerini
icra edebilmeleri ve aynı oranda sosyal statüye sahip olmalarının en büyük
temennimiz olduğunu ifade ederek, tekrar, günü kutluyor, her bir meslektaşıma
huzurlu ve sağlıklı yarınlar diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
biz de Başkanlık Divanı olarak, tüm avukatlarımızın Avukatlar Gününü
kutluyoruz.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin 2 önerge vardır; ayrı ayrı okutuyorum:
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Kocaeli
Milletvekili İzzet Çetin ve 44 milletvekilinin, 1999 yılında meydana gelen
depremlerde orta hasar gören binaların onarım ve güçlendirme çalışmalarında
karşılaşılan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/354)
ÊTürkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin yüzde 96'sının
aktif deprem kuşağında yer aldığı konunun ilgililerince belirtilmektedir.
Nitekim sürekli olarak irili ufaklı pek çok depremin meydana geldiği yaşanılan
gerçektir. Bu depremlerden 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan ve Gölcük depremi
olarak bilinen, Richter ölçeğinde 7,4 olarak kaydedilen deprem felaketi
ülkemizin 20 nci yüzyılda yaşadığı en büyük felaket olarak tarihe geçmiştir. 15
000'den fazla insanımızın hayatını yitirdiği felakette, 25 000'e yakın
insanımız da yaralanmıştır. Yine depremin yapılar üzerindeki tahribatı da ağır
olmuş, 17 Ağustos 1999 Gölcük ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinde 103 000 ağır
hasarlı, 119 000 orta hasarlı, 128 000 az hasarlı olmak üzere, tespit
yaptırmayanlar da dahil edildiğinde bazı kaynaklara göre yaklaşık 400 000
yapının hasar gördüğü tespit edilmiştir. Depremin yarattığı bu can ve mal
kaybı, bölgedeki plansız kentleşme ve arazi kullanımı ile imar uygulamalarındaki
yanlışlıklar nedeniyle büyük olmuştur.
Depremin üzerinden
yaklaşık yedi yıl geçmesine rağmen, deprem yaşanan illerimizde depremin
yarattığı sorunlar maalesef tam olarak çözülememiştir. Depremden hasar gören
yapıların onarımı ve güçlendirme işlemi hâlâ sonuçlandırılamadığı gibi bu
alanda önemli sıkıntıların da yaşandığı bilinmektedir. Özellikle orta hasarlı
yapıların onarımı ve güçlendirme çalışmalarının amaca uygun yapılmadığına
ilişkin pek çok tespit ve görüş vardır. Deprem sonrasında yapılan onarım ve
güçlendirme çalışmaları, uygulamanın bir şartnameye bağlanmaması,
uygulayıcılara yeterli eğitim verilemeyişi nedeniyle farklı şekillerde ve
bilimsellikten uzak yürütülmüştür. Oysa bilindiği gibi depremde meydana gelen
yapı hasarlarının başında mimarlık ve mühendislik kusurları ile yapım
hatalarının geldiği gözlenmiştir. Deprem nedeniyle yapılan çalışmaların
sonucunda tasarım aşamasından bina üretim sürecine kadar depreme dayanıklı yapı
üretilemediği, malzeme ve işçilik hatalarıyla birlikte sağlıksız yapıların
ortaya çıktığı görülmüştür. Bu sağlıksız yapılarda meydana gelen hasarların
onarımı ve güçlendirilmesi daha çok dikkat, özen ve teknik bilgi
gerektirmektedir. Aksi halde özenli yapılmayan onarım fayda yerine zarar da
getirebilmektedir. Nitekim 12 Kasım 1999 Düzce depreminde en çok hasar, yanlış
onarım ve takviye gören yapılarda meydana gelmiştir. Bu nedenle, onarım ve
güçlendirmede doğru tespit, iyi ve amaca uygun proje, tekniğine uygun ve
kontrollü imalat, kaliteli malzeme kullanımı önemlidir.
Gölcük ve Düzce
depremlerinden sonra, orta hasarlı yapılarını güçlendirmeleri için kredi alan
hak sahiplerinin, amaca uygun onarım yapamadıkları, bu konuda kamu
kontrollerinin gereği gibi yapılamadığı gibi iddialar vardır. Ancak, bu krediden
de, yapıları iskânlı ve hasarlı olan hak sahipleri yararlanabilmiş, yapıları
iskânsız olanlar ise yararlanamamıştır. Bu kredilerden yararlanamayanlar ise,
kendi olanaklarının elverdiği ölçülerde tekniğe uygun olmayan yöntemlerle
onarımlarını yapmışlar ya da bina çatlaklarını sıvamak veya boyamak suretiyle
hasarlarını gizleme yoluna gitmişlerdir. Bölgede kaçak yapıların yaygın olduğu
göz önüne alındığında, buralarda yaşayan çok sayıda insanımızın olası bir
depremde ciddî riskler altında olduğunu söyleyebiliriz. Hâlâ hasarlı yapılarının
onarımlarını yapamayan insanlarımız vardır. Belli bir süre sonra onarımları
yapılmadığı için, mevzuat gereği, bu yapılar yıkılarak kaldırılmak zorunda
kalınacaktır.
Bu konuda çalışma yapan
uzmanlar, Türkiye'nin deprem gerçeğini de göz önüne alarak, yaşanabilecek
önemli bir depremde özellikle güçlendirilmeyen ya da tekniğe uygun olarak
güçlendirilmeyen orta hasarlı binaların çok ciddî sorunlar yaratacağını, bir
depremi daha kaldıramayacaklarını belirtmektedirler. Bu anlamda toplantılar
düzenlemekte, öneriler üretilmektedir. Depremde mal ve can kaybını önlemenin en
etkili ve en ucuz yönteminin, binaları, depremi göz önüne alarak, depreme karşı
dayanıklı yapmak olduğu net bir şekilde yakın geçmişte yaşadıklarımızla ortaya
çıkmıştır.
17 Ağustos 1999 Gölcük
depremi ve 12 Kasım 1999 Düzce depreminin etkilediği Kocaeli, Sakarya, Bolu,
Düzce ve Yalova illeri ile yine Gölcük depreminin etkilediği illerden olan
İstanbul'da orta hasarlı binaların onarım ve güçlendirme çalışmalarının amaca
ve tekniğe uygun yapılıp yapılmadığının, orta hasarlı binalarda güçlendirme
işlemlerinin bugüne kadar neden tamamlanamadığının, bu konuda aksamaların
nereden kaynaklandığının tespit edilmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1.- İzzet Çetin (Kocaeli)
2.- Enver Öktem (İzmir)
3.- Mehmet Semerci (Aydın)
4.- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
5.- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
6.- Nadir Saraç (Zonguldak)
7.- Yücel Artantaş (Iğdır)
8.- Abdurrezzak Erten (İzmir)
9.- Ali Oksal (Mersin)
10.- Yavuz Altınorak (Kırklareli)
11.- Vezir Akdemir (İzmir)
12.- Ufuk Özkan (Manisa)
13.- Nevin Gaye Erbatur (Adana)
14.- Bülent Baratalı (İzmir)
15.- Türkân Miçooğulları (İzmir)
16.- Hakkı Ülkü (İzmir)
17.- Uğur Aksöz (Adana)
18.- Mehmet Işık (Giresun)
19.- Osman Özcan (Antalya)
20.- Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
21.- Erdal Karademir (İzmir)
22.- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
23.- Mevlüt Coşkuner (Isparta)
24.- Gürol Ergin (Muğla)
25.- Ali Kemal Kumkumoğlu
(İstanbul)
26.- Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)
27.- Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
28.- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
29.- Hasan Güyüldar (Tunceli)
30.- Mustafa Gazalcı (Denizli)
31.- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
32.- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
33.- Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
34.- Muharrem Kılıç (Malatya)
35.- Birgen Keleş (İstanbul)
36.- Nuri Çilingir (Manisa)
37.- Mustafa Özyurt (Bursa)
38.- Nurettin Sözen (Sivas)
39.- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
40.- Yakup Kepenek (Ankara)
41.- Abdulaziz Yazar (Hatay)
42.- Vahit Çekmez (Mersin)
43.- Muharrem Toprak (İzmir)
44.- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
45.- Mehmet Mesut Özakcan
(Aydın)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
2.- Denizli
Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 45 milletvekilinin, verem hastalığındaki son
durumun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/355)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Son aylarda basın ve
yayın organlarında ülkemizde verem hastalığının arttığına dair çok sayıda haber
yer almaktadır. Bu haberlerin çıkış kaynaklarının çeşitli uzmanlık dernekleri
ve sağlık alanında adı geçen sivil toplum örgütleri olması dikkat çekicidir.
Sağlık Bakanlığı ya bu konuda sağır kalmakta ya da hastalığın artmadığı yönünde
açıklamalar yapmaktadır. Bu çelişkili durum halk sağlığı açısından büyük bir
tehdidin gözardı edilmesine neden olabilir. Bu nedenle "verem hastalığının
ülkemizdeki son durumu, sosyal ve demografik değişimi, alınacak önlemler ve
doğrudan denetimli tüberküloz tedavisi uygulamasının değerlendirilmesi"
amacıyla Anayasanın 98 ve Meclis İçtüzüğünün 104 üncü maddeleri gereğince bir
Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.
1.- Mehmet Uğur Neşşar (Denizli)
2.- Abdulaziz Yazar (Hatay)
3.- Ali Oksal (Mersin)
4.- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
5.- Yakup Kepenek (Ankara)
6.- Mehmet Semerci (Aydın)
7.- Muharrem Kılıç (Malatya)
8.- Ufuk Özkan (Manisa)
9.- Bülent Baratalı (İzmir)
10.- Hakkı Ülkü (İzmir)
11.- Mehmet Nuri Saygun (Tekirdağ)
12.- Türkân Miçooğulları (İzmir)
13.- Mehmet Işık (Giresun)
14.- Uğur Aksöz (Adana)
15.- Osman Özcan (Antalya)
16.- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
17.- Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
18.- Erdal Karademir (İzmir)
19.- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
20.- Mevlüt Coşkuner (Isparta)
21.- Gürol Ergin (Muğla)
22.- Ali Kemal Kumkumoğlu
(İstanbul)
23.- Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)
24.- Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
25.- Nadir Saraç (Zonguldak)
26.- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
27.- Hasan Güyüldar (Tunceli)
28.- Mustafa Gazalcı (Denizli)
29.- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
30.- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
31.- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
32.- Yavuz Altınorak (Kırklareli)
33.- Yücel Artantaş (Iğdır)
34.-Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
35.-Birgen Keleş (İstanbul)
36.-Nuri Çilingir (Manisa)
37.-N.Gaye Erbatur (Adana)
38.-Mustafa Özyurt (Bursa)
39.-Nurettin Sözen (Sivas)
40.-Vahit Çekmez (Mersin)
41.-Muharrem Toprak (İzmir)
42.-Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
43.-Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
44.-Vezir Akdemir (İzmir)
45.-Enver Öktem (İzmir)
46.-Abdurrezzak Erten (İzmir)
Gerekçe:
Son aylarda basın ve
yayın organlarında ülkemizde verem hastalığının arttığına dair çok sayıda haber
yer almaktadır. Bu haberlerin çıkış kaynaklarının çeşitli uzmanlık dernekleri
ve sağlık alanında adı geçen sivil toplumu örgütleri olması dikkat çekicidir.
Bu açıklamalarda verem aşısının yeterli yapılmaması yanında doğrudan denetimli
tüberküloz tedavisinin yeterince uygulanmadığı dile getirilmektedir. Hastalığın
özellikle Marmara Bölgemizde ve bilhassa da İstanbul'da süratle arttığı ve
metropolde hastalığın yayılmasının büyük riskler taşıdığı ifade edilmektedir.
Verem hastalığı özellikle
yoksullukla büyük paralellik gösteren ve tarihler boyu salgınlar yaparak birçok
can almış tehlikeli ve sinsi bir hastalıktır. Hastalık günümüzde tedavi
edilebilir olmasına karşın düzensiz tedavi yapılması, ilaca karşı direnç
gelişmesine ve neticede bir yandan hastalığın tedavisini kimi zaman olanaksız
kılarken, diğer yandan hastalığın yaygınlaşmasına yol açmaktadır. Hastalığın
sağlık personelinde görüldüğünde, bu olgular sıklıkla ilaca karşı direnç
geliştirmiş basillerle ortaya çıkmakta ve hastanede yatan direnci düşük
hastalara bulaşmaktadır. Hastalığa yakalanmış bazı doktorların oluşturdukları
web siteleriyle hastalığın boyutunun toplumumuza anlatmaya çalıştıkları da bir
vakıadır. Bazı doktorların Türkiye'de tedavi olmaktan umut keserek yurt dışında
şifa aramaları ise, hastalığa karşı
duyarlı olmaları gerekenlerin içerisine düştükleri aymazlığı açıkça
gözler önüne sermektedir.
Bütün bunlar ortada iken,
Sağlık Bakanlığı ya bu konuda sağır kalmakta ya da hastalığın artmadığı yönünde
açıklamalar yapmaktadır. Bu çelişkili durum halk sağlığı açısından büyük bir
tehdidin gözardı edilmesine neden olabilir. Bu nedenle konunun çok yönlü
araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını gerekli görüyoruz.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Kocaeli'nin Gebze
İlçesinin Dilovası Beldesindeki sanayi atıklarının çevre ve insan sağlığı
üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/254, 258) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye
seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1019) Tarih: 4.4.2006
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere 4.4.2006 günü saat
18.30'da, B Blok 2 nci Kat 4 üncü Bankodaki Araştırma Komisyonu Toplantı
Salonunda 8 üyeyle toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen
görevlere seçilmişlerdir.
İdris Sami Tandoğdu
Ordu
Komisyon Geçici Başkanı
Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi Aldığı Oy
Başkan Eyüp Ayar Kocaeli 8
Başkanvekili Salih Gün Kocaeli 8
Sözcü Recep Yıldırım Sakarya 8
Kâtip İ. Sami Tandoğdu Ordu 8
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Başbakanlığın Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş tezkereleri vardır, 2 adet; ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
2.- Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in Avustralya ve Yeni Zelanda'ya yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1020)
Tarih:
30.3.2006
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker'in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 27
Şubat-9 Mart 2006 tarihlerinde Avustralya ve Yeni Zelanda'ya yaptığı resmî
ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun
görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
Mehmet Yüksektepe (Denizli)
Fahri Keskin (Eskişehir)
Ali Er (Mersin)
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer tezkereyi
okutuyorum:
3.-
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak'ın Pakistan'a yaptığı resmî
ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1021)
Tarih:
3.4.2006
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Bayındırlık ve İskân
Bakanı Faruk Nafız Özak'ın, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte
8-10 Mart 2006 tarihlerinde Pakistan'a yaptığı resmî ziyarete, ekli listede
adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Hüseyin Güler (Mersin)
Cevdet Erdöl (Trabzon)
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Danışma Kurulu önerileri vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
IV.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 86 ncı yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla
Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
23 Nisan 2006 Pazar günü saat 14.00'te toplanmasına, bu toplantıda yapılacak
görüşmelerdeki konuşma süreleri ile o gün başka bir konunun görüşülmemesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No:193 Tarihi:5.4.2006
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Kuruluşunun 86 ncı yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel
Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23
Nisan 2006 Pazar günü saat 14.00'te toplanmasının, bu toplantıda yapılacak
görüşmelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına, siyasî parti grupları
başkanlarına ve grubu bulunmayıp da Mecliste üyesi bulunan siyasî partilerin milletvekili
olan genel başkanlarına 10'ar dakika süreyle söz verilmesinin, bu toplantıda
başka konuların görüşülmemesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma
Kurulunca uygun görülmüştür.
|
|
|
İsmail Alptekin |
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı Vekili |
|
|
|
|
|
İrfan Gündüz |
Haluk Koç |
Süleyman Sarıbaş |
|
AK Parti Grubu |
CHP Grubu |
Anavatan Partisi Grubu |
|
Başkanvekili |
Başkanvekili |
Başkanvekili |
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer öneriyi okutuyorum:
2.- (10/16,
262) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun görüşme günü ile
Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No:194 Tarihi:5.4.2006
5.4.2006 tarihinde
(bugün) dağıtılan ve aynı tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan Bazı
Girişimcilere Holding Adı Altında Gerçekleştirilen İzinsiz Halka Arz Yoluyla
Tasarruf Sahiplerinin Mağduriyetine Yol Açılmasının Neden ve Sonuçlarıyla Bu
Süreçte SPK'nın Sorumluluğunun Araştırılması (10/16,262) Esas Numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun 1061 sıra sayılı raporunun gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının ve görüşmelerinin
11.4.2006 Salı günkü birleşimde yapılmasının,
Genel Kurulun; 11.4.2006
Salı ve 12.4.2006 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer
denetim konularının görüşülmemesinin, 11.4.2006 Salı günkü birleşiminde
gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alan 1061 sıra
sayılı raporun görüşmelerinin ardından kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesinin;
Genel Kurulun; 11.4.2006
Salı günü 15.00-22.00, 12.4.2006 Çarşamba günü 15.00-21.00 ve 13.4.2006
Perşembe günü 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesinin;
Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
|
|
|
İsmail Alptekin |
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı Vekili |
|
İrfan Gündüz |
Haluk Koç |
Süleyman Sarıbaş |
|
AK Parti Grubu |
CHP Grubu |
Anavatan Partisi Grubu |
|
Başkanvekili |
Başkanvekili |
Başkanvekili |
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, önerinin aleyhinde Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan ve
lehinde Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu'nun söz talepleri vardır.
İlk söz, aleyhte, Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan'a aittir.
Sayın Kandoğan, buyurun.
Süreniz 10 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisi aleyhinde söz
aldım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün, yine bir Danışma
Kurulu önerisi önümüze geldi ve burada görüşülerek, bu haftanın gündemi belirlendi.
Bugün iki Danışma Kurulu önerisi huzurumuzda; hem 23 Nisan ve hem de önümüzdeki
haftanın gündemiyle ilgili öneriler.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarının çok verimli ve sağlıklı olduğu
inancında değilim. Milletimiz, bizden, daha verimli, daha sağlıklı, daha
başarılı Meclis çalışmaları bekliyor.
Dün, burada, terörle
ilgili olarak değişik görüşler ortaya konuldu; ancak, yapılan bu görüşmelerin
bir yasak savma kabilinden olduğunu, özellikle hükümet kanadının açıklamalarının
son derece yetersiz olduğunu ve gazete bilgilerinden öteye herhangi bir
açıklamanın yapılmadığını bütün milletimiz üzülerek gördü. Bizler bekliyorduk
ki, dün, burada, Sayın İçişleri Bakanından ve Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına konuşan milletvekilimizden, terörün hangi sebeplerden
kaynaklandığını, bunların sebeplerinin neler olduğunu, hangi ortamlarda gelişip
büyüdüklerini, bunların iç ve dış sebeplerinin neler olduğunu ve terörü önlemek
için hükümetin hangi stratejilerinin olduğunu, bundan sonra hangi plan ve
programları uygulayacağı hususunun burada açıklanmasını bekledik; ancak, bütün
konuşmalardan sonra belleğimizde kalan bu konuyla ilgili bir tek husus
olmamıştır. Halkımız, bugün, yine, terör örgütünün 5 güvenlik görevlimizi şehit
ettiğini öğrendi, çok büyük bir üzüntüyle. Üçbuçuk yıllık dönemde, şehit olan
terör örgütü mensuplarımızın (x) sayısı 257'ye ulaştı ve memleketimizin,
milletimizin en büyük meselesi olarak, en büyük problemi olarak, en büyük derdi
olarak önümüzde duran bu terör meselesi, dün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bu şekilde mi görüşülmeliydi?! Bununla ilgili çözüm önerilerinin, özellikle,
hükümet kanadından Meclise ve milletimize çok açık bir şekilde, açık bir dille
anlatılması gerekmez miydi?! Dün, büyük
bir sukutu hayale uğradık ve terör örgütünün son bir haftadır yapmış olduğu
eylemlerden dolayı büyük bir karamsarlık içinde olan milletimizin, bu
karamsarlığını izole edecek görüş ve önerilerin buraya konulması gerekirdi.
Biz, dün akşam, bir
televizyon kanalında, bu konuyla ilgili bir açıkoturuma katıldık, Sayın Hasan
Fehmi Güneş'le beraber. Orada, onlarca telefon, yüzlerce mail açıkoturum
esnasında geldi ve vatandaşlarımızda büyük bir karamsarlığın hâkim olduğunu
gördük. Bu karamsarlığın mutlaka giderilmesi lazım geldiği inancı ortaya çıktı.
O nedenle, terörle ilgili meselenin, dün, sadece, bu kadar kısa bir şekilde
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmesi hiçbirimizi tatmin
etmemiştir. Bununla ilgili olarak bir genel görüşme açılması gerekmektedir. Gerekirse,
bir gizli oturumla, bunun iç ve dış sebeplerinin çok açık bir şekilde ortaya
konulup, bununla ilgili hangi tedbirlerin alınması lazım geldiği hususu,
muhalefetin bu noktada hangi katkıları sağlayabileceği hususu, hükümet
yetkilileri tarafından dile getirilmesi gerekiyordu.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, Meclis çalışmalarının sağlıklı olmadığını, verimli olmadığını,
muhalefete itibar edilmediğini söyledim. Bakınız, çok canlı bir örnek elimde.
Kredi kartlarıyla ilgili, bundan çok kısa bir süre önce Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bir kanunu kabul ettik. O gün o kanun burada görüşülürken, birbuçuk
saat içerisinde o kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirilmesi için o
kadar büyük bir gayret gösterildi ki, bunu anlamak mümkün değil; ama, bugün
gelinen noktada, kredi kartı mağdurlarıyla ilgili olarak Merkez Bankasının
belirlemiş olduğu akdî ve gecikme faizlerinin açıklanan rakamların benim bu
konudaki yapmış olduğum konuşmaların ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkardı.
Aylık akdî faiz 5,75; gecikme faizi 6,88.
Ben, o akşam Meclis
kürsüsünden, geldim, bu konuyla ilgili olarak tam 5 konuşma yaptım,
"yanlış yapıyorsunuz, Merkez Bankasına bu yetkiyi verirseniz 22 banka
Merkez Bankası önünde büyük bir lobi oluşturur ve o lobi, Merkez Bankasında o
kadar etkili olur ki, faiz oranlarını yüzde 4, yüzde 5, yüzde 6 olarak
açıklar" dediğimde, AK Parti sıralarından milletvekillerimiz bana itiraz
etmişlerdi; tutanaklar burada. Ben, yüzde 4, yüzde 5, yüzde 6 olursa ne
yapaksınız diyorum; diyor ki oradan birisi "yok yok", "yok,
olmaz öyle bir şey", "yok yok, demez" Bunlar tutanaklarda…
Yalvardım o akşam, yapmayın, etmeyin dedim. İşte, konuşma tutanaklarım burada.
Yani, bu yetkiyi Merkez Bankasına vermeyin dedim; ama, bugün geldiğimiz noktada
Merkez Bankası, maalesef, vahşi kapitalizmin çok canlı bir örneği olarak yüzde
5,75 akdî faiz, yüzde 6,88 gecikme faizi.
Değerli milletvekilleri,
bunların totali yüzde 80 yapar. Siz, Türkiye'de iktidar olarak enflasyon
hedefinizi 2005 yılında yüzde 5 olarak açıklayacaksınız; ancak, kredi kartını
herhangi bir sebeple ödeyemeyen vatandaşlarımız, yüzde 5,75; yüzde 6,88 olarak
faiz ödeyecekler. O gün -işte tutanaklarda var- dedim ki: "Yeni kredi
kartı mağdurları ortaya çıkarırsınız. Altı ay sonra yeni bir kanunu daha buradan geçirmek mecburiyetinde
kalırız." Aynen bunları söylemişim. O gün, muhalefet sıralarından,
Cumhuriyet Halk Partisi sıralarından da bana itiraz geldi.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Asla! Olmaz öyle şey!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- İşte, burada… Hayır, hayır; burada var. Ben, çok üzüldüm o akşam.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Namluyu o tarafa çevir, bu tarafa değil.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Yani, 26 ncı maddeye şiddetle itiraz ettim. Keşke, o akşam, hep beraber
direnseydik, 26 ncı maddeyle ilgili o önergeyi buradan geçirmemiş olsaydık, bu,
kredi kartı mağdurlarıyla ilgili olarak Merkez Bankasının bu uygulaması
olmayacaktı.
Şimdi, bakınız, bununla
ilgili rapor elimizde. Parası, ödenmesi gereken miktarın asgarîsini ödeyenlerin
kredi kartı borcu içerisindeki tutarları yüzde 44 arkadaşlar. Şimdi, asgarîsini
ödeyen, hangi faiz oranından gerilerini ödeyecek; yüzde 5,75. Bunun tutarı,
yaklaşık 7 katrilyon lira. Şimdiki fiyatla…
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Üst sınır…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Hayır Sayın Milletvekilim; yanlış biliyorsunuz efendim.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Üst sınır, üst sınır.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Hayır, yanlış biliyorsunuz; yanlış biliyorsunuz efendim. Lütfen, bakın, o
akşam da itiraz ettiniz, bugün gelinen noktada millet feryat ediyor, işte gördünüz.
Yüzbinlerce kredi kartı mağdurları olacak yeni, Değerli Milletvekilim. Ne olur,
muhalefetin sesine biraz kulak verin. Ben, o akşam, tek başıma burada
yalvardım, yakardım arkadaşlar; yapmayın!.. Yani, hem de öyle bir tutum oldu ki
burada "Ümmet Bey niye konuşuyorsun? Bu kanunun 8'e, 9'a kadar çıkması
lazım. 1 saat içerisinde çıkması gereken bir kanun" diye zikredildi burada
ve öyle çıktı. 9'da çalışma süremiz bitti; 1 saat civarında bir uzatmayla 10'da bitti bu kanun. Şimdi ne oldu; aynı
noktaya geldik Sayın Milletvekilim. Şimdi, 8 katrilyon liralık ödeme, yüzde
5,75 faiz oranıyla olacak değerli arkadaşlarım. Yani, Türkiye'de, yüzde 5,75'i,
yüzde 6,88'i ödeyecek kaç kişi var allahaşkına, yapmayın! Yüzbinlerce yeni
kredi kartı mağduru ortaya çıkacak. O zaman demişlerdi ki: "Bu kanun hemen
çıksın; -eğer, çıkmazsa salı gününe kalıyordu- salı gününe kadar Merkez Bankası
ve diğer bankalar, 22 banka, lobi faaliyeti oluşturur, bu kanunu bu şekilde
buradan geçiremeyiz." Aynen, bu söylendi bu kürsüden. Ben de çıktım dedim
ki: Yanlış yapıyorsunuz. 22 banka siyasî partiler üzerinde değil, Meclis
üzerinde lobi yapamaz. Yapsa yapsa lobiyi Merkez Bankası üzerinde yapar. İşte
yaptılar!.. Üç ay boyunca, temmuz ayına kadar bu rakam değişmeyecek. Temmuzda
ne olacak; onu da bilemiyoruz.
O nedenle, değerli
milletvekilleri, ne olur, allahaşkına, sizlere yalvarıyorum; yani, çok acele
etmeyelim, muhalefetin sesine de kulak verin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
eksüre vereyim.
Bu konu anlaşıldı; yani,
çalışmalar konusunda...
Lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Toparlıyorum.
BAŞKAN - Toparlıyorum
değil; 2 dakika içinde lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Tamam.
O nedenle, bu kredi kartı
meselesiyle ilgili olarak, maalesef, Meclisimiz büyük bir yanlış yapmıştır, bu
yanlışlığın faturasını da, maalesef, büyük sıkıntı içerisinde olan kredi kartı
mağdurlarımız ödeyecektir.
Yine, keşke, gündemin
içerisinde bu disiplin affı olsaydı. Keşke, dün, Sayın Koç'un gündeme
getirdiği, yurt dışındaki öğrencilerimizle ilgili olarak, o mesele kanayan bir
yara halindedir, bir kangren halini almıştır. Keşke, dün, Sayın Koç'un teklifi
de burada oylanarak kabul edilip, Meclis gündemine direkt alınabilseydi; fakat,
maalesef, bunlar olmamıştır.
O nedenle, Meclis Danışma
Kurulu toplantılarında, ben, özellikle de istirham ediyorum, gündemimizde olan,
vatandaşlarımızı yakından ilgilendiren konularla ilgili kanun tasarı ve
tekliflerinin öncelikle gündemimize alınmasında fayda olduğu inancındayım.
Önüme bir not gelmiş;
deminki konuşmam esnasında şehit olanları yanlış şekilde zikrettiğim ifade
ediliyor. 5 güvenlik görevlimiz, maalesef, bugün de hayatını kaybetmiştir,
şehit olmuştur. Allah'tan kendilerine rahmet diliyorum, ailelerine baş sağlığı
diliyorum. İnşallah, bu kan, bir an önce durdurulur, daha fazla kan akmasının
önüne geçilir diye düşünüyorum ve tekrar ediyorum; Türkiye'nin en öncelikli
meselesi terör meselesidir. Bu meselenin ihmale gelmeyeceği çok açık bir gerçek
olarak karşımızda durmaktadır. İktidar ve muhalefet ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak, bu konuda ne yapılması lazım geliyorsa, bir an önce, bunu,
mutlaka Türkiye'nin gündemine taşımamız lazım geliyor.
Çok önemli bir şey
söylemek istiyorum: Bakınız, İstanbul Emniyet Müdürü, bir basın toplantısıyla,
terörle ilgili mücadelede eksiklikleri söylüyor. Türkiye'de örneği yoktur
bunun! Bir bürokrat, eğer bir sıkıntısı varsa, bunu, yazılı olarak, ilgili
mercilere, Emniyet Genel Müdürlüğüne, İçişleri Bakanlığına iletir. Demek ki,
artık, İstanbul Emniyet Müdürü de, bu meselenin halledilmeyeceği inancı
kendisinde hâkim ki, bu meseleyi, vatandaşların önünde, milletimizle paylaşmak
ihtiyacını hissetmiştir.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Önerinin lehinde, Malatya
Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu…
Sayın Aslanoğlu,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Danışma Kurulunda,
özellikle, yurt dışından, haksız bir şekilde, insanları kandırarak para
toplayan bazı girişimcilerle ilgili, buradaki SPK'nın sorumluluğunun
araştırılması… Hatırlarsanız, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan, iki yıl önce
bu teklif verilmişti, bu araştırma; fakat, burada, mağdur olan birsürü insan
var. Tabiî, iki yıl sonra Danışma Kurulu kararıyla buraya gelinmesi hepimizi
sevindiriyor; ancak, günlerce size yalvardık bu insanların mağduriyetini
giderelim diye; ama, iki yıl geçti arkadaşlar. İki yıl önce bulacağın bir şeyi
bugün bulamayacaksın, o gün bu insanlardan alacağın bir parayı bugün alamayacaksın;
ama, yine de, teşekkür ediyorum. En azından, bundan sonra, bu tür girişimlerin
önüne geçilecektir -teşekkür ediyorum- ancak, tabiî, burada, bir mağdurluk
konuştuk.
Değerli arkadaşlar -demin
sayın milletvekilim bahsetti- Türkiye'de bir kredi kartı sorunu ve kredi kartı
mağdurları ve fahiş faiz vardı. Bunu, üç yıldır, defalarca Yüce Meclisin
gündemine getirmiştik, üç yıldır, arkadaşlar. On defa getirdik buraya, her
seferinde reddettiniz. Daha sonra, hükümet tarafından hazırlanan bir tasarıyla,
uzun bir uğraş sonunda bu teklif komisyondan geçmişti; ama, iki madde vardı ki,
bu iki madde kabul edilemezdi. Ben, o gün, Sayın Bakanımın duyarlılığına
teşekkür ediyorum hâlâ.
Cumhuriyet Halk
Partisinden Sanayi Komisyonuna mensup arkadaşlarım -ben, o komisyon üyesi
değilim, onlara yardımcı olmak için çalıştım- özellikle 26 ncı madde konusunda
4 ayrı önerge verdik. Dedik ki, enflasyon oranına belli bir katsayıyla
uygulayalım, bir sınır getirmeyelim; dikkatinizi çekerim. Hazine bonosu faizine
belli bir katsayı koyalım. Mevcut, bankaların uyguladığı tüketici kredisine…
Yani, tüketici kredisiyle kredili kredi kartının farkını, arkadaşlar, hâlâ,
ben, anlamış değilim. Her ikisi de bir tüketim aracıdır. Dedik ki: Bir
operasyon maliyeti var kredi kartlarında; ama, önce, bankalar kendilerini
düzeltsin; yani, örneğin, bir işyerinde 10 tane POS olacağına bir tane POS
oluştursunlar, onlar maliyetlerini aşağı çeksinler; ama, tüketici kredilerine
belli bir oran üzerine belli bir işletme maliyeti koyalım. Örneğin, tüketici
kredilerinin yüzde 30 fazlası, hatta yüzde 50 fazlası dedik. Maalesef, ama, 4
önergemiz kabul olmadı. Sayın Bakanımızla iki gün üst üste 3-4 saat beraber
çalıştık, Sayın Hasan Anğı Bey bu konuda büyük emek verdi; ama, sonuçta,
hepimiz Merkez Bankasının bağımsızlığına ve tarafsızlığına inandık. Dedik ki:
Merkez Bankası bağımsız bir kurumdur, tarafsız bir kurumdur, Merkez Bankası
Türkiye'de yaşayan herkesin bankasıdır; ama, değerli arkadaşlar, Merkez Bankası
bağımsız da değil, Merkez Bankası taraflı. Ben, Merkez Bankasının
bağımsızlığından kuşku duyuyorum. Merkez Bankası taraflı davranmıştır. Bunu
açıkça söylüyorum. Merkez Bankası, bankalara verdiği bir reeskont faiz oranını
yüzde 13,5 olarak belirliyor, enflasyonla ilintili, ekonomiyle ilintili
belirliyor; ama, hazine bonosuna uygulanacak tavan faizi, komisyondan ilk
şekilde geçenden daha yüksek bir oranda belirliyor. Bu, ne tarafsızlıktır ne
bağımsızlıktır; bunun adı, taraflılıktır. Merkez Bankası dağ doğurmuştur, bu
insanları mağdur etmiştir, daha da ediyor.
Arkadaşlar, şu anda, bu
faiz oranı açıklanmadan önceki bankaların uyguladıkları ortalama faiz 5,25'ti.
Bu açıklanan rakamla, pazarda büyük olan bankaların sadece 5,85 olan, 5,80 olan
rakamları 5,75'e getirilmiş, dikkatinizi çekerim; ama, öbür tarafta, kamu
bankaları içerisinde, 2,90; 2,80; 2,99 olan bankalar var. Aynı operasyon
maliyetini kamu bankaları da yapıyor.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Rekabet var.
ASIM AYKAN (İstanbul) -
Üst sınır, Mevlüt Bey.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendi, üst sınır değil, üst sınır değil bu. Hâlâ, bankalar
5,75'le uygulamaya devam ediyorlar.
ASIM AYKAN (İstanbul) -
İner aşağı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - İnmez efendim.
ASIM AYKAN (İstanbul) -
Biz indiririz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Meclisin iradesine… Ben, Meclisteki tüm arkadaşlarımın, bunun çok
aşağılara geleceği yönündeki inancına hakikaten saygı duyuyorum; bu şekilde,
Sayın Bakanım dahil. Bizim beklediğimiz şuydu: Yüzde 40'lar civarında… Dedik
ki: Bu ülkenin, eğer siz, tüketici kredisini… Yine söylüyorum arkadaşlar; bir
mobilya alacaksınız, gidip, tüketici kredisi alıyorsunuz, aylık maksimum yüzde
2, maksimum diyorum; 1,5'i de var, 1,80'i de var. Maksimum yüzde 2'nin bileşik
maliyeti yüzde 30'dur. Bunun üstüne yüzde 50 fazlasıyla operasyon maliyeti
koysun, bunun oranı, bizim beklediğimiz yüzde 40, yüzde 45'ti arkadaşlar.
Dağ, fare doğurmuştur.
Tarafsızlık ilkesini zedelemiştir. Ben, Merkez Bankasının bugünkü yönetiminin,
tarafsızlık ilkesini zedelediğine yüzde 1 000, artık, inanıyorum. Taraf olmuştur Merkez Bankası
arkadaşlar. Kimden yana; bankalardan yana. Meclisin iradesinin karşısında taraf
olmuştur arkadaşlar. Bizim, hepimizin görevi, bir yasayı çıkarırken toplum için
çıkarmamız lazım, toplumun bütününün mutluluğu için çıkarmamız lazım.
Biz, bugün tekrar bir
yasa teklifi verdik. Sayın Özyürek ve arkadaşlarımız, Sayın Özyürek'le birlikte
oluşturduğumuz bir yasa teklifi verdik arkadaşlar. Ben, buradan hükümete
sesleniyorum: Kırkbeş gün beklemeyelim. Gelin, bu Meclis iradesine yapılan
saygısızlığı hep beraber temizleyelim arkadaşlar. Bugün verdik yasa teklifimizi
ve bunu açıkladık. Yine, orada, biz, hiçbir bankanın kârında değiliz
arkadaşlar; ama, bir şeyin bir ortası bulunur arkadaşlar.
Şimdi, 29 000 000 kredi
kartı var arkadaşlar, 15 000 000 kişi kullanıyor bunu. Siz, 12 000 000 kişiden,
kullanan tek kişiden, onlardan tek kuruş para almıyorsunuz. 12 000 000 kredi
kartı kullanan insandan tek kuruş masraf almıyorsunuz; çünkü, siz, gününde
ödüyorsunuz. Tüm sorun ne biliyor musun; tüm bu maliyet -demin sayın
milletvekilim doğru söylüyor o rakamı, 8 katrilyondur arkadaşlar- 8 katrilyon
yükü 3 000 000 kredi kartı kullanan insana yüklüyoruz arkadaşlar. Bu ayıptır.
Bunun ahlakî değeri yoktur arkadaşlar. O zaman, siz, 29 000 000 kredi kartına
bir işletim masrafı yapıyorsanız, o zaman benden de alın arkadaşlar bunu, ben
de bir bedel ödeyeyim; ama, sadece 3 000 000 kişiden bunu alırsanız, bu etik
değildir arkadaşlar. 17 katrilyon, bunun… Kredi kartı kullanıyor
arkadaşlarımız, ödeyemiyor bu insanlar; çok zor şartlar altında ödüyorlar.
Bunun yüzde 40 ile yüzde 70 arasında 30 puandır, arkadaşlar, farkı. 30 puanla
çarparsanız, rakamı size sunuyorum arkadaşlar; bu insanların 30 puanını alıp
yine bankalara veriyoruz.
Bu Meclis görevini yaptı;
ama, hükümet Merkez Bankasına teslim oldu arkadaşlar; bunu açıkça söylüyorum.
Tarafsız Merkez Bankası artık taraflıdır arkadaşlar. Toplum adına iş yapmıyor.
Ben, hepinizi bu konuda uyarıyorum.
Gelin, özellikle AK Parti
Grup Başkanvekillerinden istirham ediyorum, bu kanun teklifini gelecek hafta
gündeme alalım. Sizin arkadaşlarınız, ben biliyorum, içinizde bazı
arkadaşlarım, buradaki bazı arkadaşlarım, aynı benim gibi düşünüyorlar. Demin
KİT Komisyonuna çıktım, basın toplantısı yaptım -ismini vermeyeyim- bir AK
Partili kardeşim "ben de seninle beraberim" dedi. Belki içinizde
çoğunuz böyle düşünüyorsunuz. Biliyorum, Sayın Varan -dün akşam bir
televizyonda…- aynı şekilde düşünüyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
konuya belki çoğunuzun ilgisi olmayabilir; ama, içinizde ilgi duyan -ben
biliyorum, KİT Komisyonunda bana söyleyen kardeşim, bu işi bilen bir arkadaşım-
arkadaşları bir dinleyin, onların bir görüşünü alın. Gelecek hafta, verdiğimiz
bu yasa teklifini hep beraber Yüce Meclise getirelim. Merkez Bankasının elinden
bu yetkiyi alalım arkadaşlar. Merkez Bankası, Meclis iradesinin karşısına
çıkmıştır. Biz, sınır belirlemeyelim; ama, belli oranlara bunu endeksleyelim
arkadaşlar. İlla her şey sınır, sınır… Hayır, sınır değil, belli şeylere
endeksleyelim; enflasyondur, hazine bonosu faizidir, tüketici kredi faizidir...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET KARTAL (Van) - Bu
doğrularda birleşelim artık, bu doğrularda bulaşalım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bazı arkadaşlarımız, tavan belirlenmesin; yani, bu Meclis, belli
bir oran… Tamam, oran belirlemeyelim; ama, endeksleyelim arkadaşlar,
endeksleyelim. Biz, bu ülkede hep beraber yaşıyoruz. Eğer enflasyon, hazine
bonosu faizi, tüketici kredi faizlerine bunu endekslersek, o zaman, bu Meclis
bir faiz belirlememiş olur arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım,
ben, hepinizden istirham ediyorum; Meclis iradesine son derece saygı duyuyorum;
ben, özellikle AK Parti Grup Başkanvekillerinden, tüm partilerin grup
başkanvekillerinden, Cumhuriyet Halk Partisi ve Anavatan Partisi Grup
Başkanvekillerinden istirham ediyorum: Gelecek haftaki Danışma Kurulu
kararımızla, bunu hep beraber Yüce Meclisin bir iradesi olarak hemen getirelim
Meclise. Bir tek kelime arkadaşlar: Azamî faiz oranı şuna endekslenirin dışında
başka bir… Bir madde, bir dakikamızı almaz, şu konuştuğum kadar sürmez
arkadaşlar.
Bu Yüce Meclis bunu
başaracaktır ve gelin, bu insanların tekrar 8 katrilyon parasını bir yerlere
göndermeyelim arkadaşlar.
Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu.
Önerinin lehinde,
Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan.
Sayın Varan…
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Ben, söz hakkımı, Komisyon Başkanımız Soner Aksoy Beye devrediyorum Başkanım.
BAŞKAN - Kütahya
Milletvekili Sayın Soner Aksoy; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SONER AKSOY (Kütahya) -
Kıymetli Bakanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce
Anamuhalefet Partisinin değerli sözcüsünün yapmış olduğu ifadeler kredi
kartları konusuna ulaşınca, ben o istikamette görüşlerimi belirtmek istedim.
Burada, konu, tam
mutabakat, bu noktada bir mutabakat arz etmemekle beraber, özellikle çıkarmış
olduğumuz yasaya karşı gelindiği veya yasanın uygulanmadığı şeklindeki ifadeler
ve tabiî, katılmak mümkün değil.
Değerli sözcü, burada,
Cumhuriyet Halk Partisiyle beraber mutabık olarak, ittifak halinde çıkardığımız
kredi kartlarındaki bir maddenin yanlış uygulandığını veya efendim, Büyük
Millet Meclisine karşı gelerek uygulandığı şeklinde bir ifadede bulundu. Tabiî,
bu, doğru bir ifade olamaz. Hiç kimsenin, Büyük Millet Meclisinin, bizim,
hepimizin iradesiyle çıkan bir maddeye karşı gelmesi mümkün değildir. Onlar, yasadaki
mutabık kaldığımız, Cumhuriyet Halk Partisiyle beraber mutabık kaldığımız ve
beraberce çıkardığımız yasa maddesini uygulamaktadırlar.
Bu yasa maddesini
hatırlamak gerekirse, burada, son üç ay içerisinde kredi kartlarında meydana
gelen akit faizlerinin ortalamalarını alarak, kendileri önümüzdeki üç ay için
bir maksimum faiz haddini tespit eden bir çalışma yapma şeklinde bir görev
verilmişti Merkez Bankasına. Tarafsız bir kuruluş olması itibariyle de, bunda
bir ittifak oluşmuştu. Bu çerçeve içerisinde verilen bu yetkiyi Merkez Bankası
bugün kullanmıştır ve akit faizlerini 5,75 olarak tespit etmiştir. Bu rakamı
tespit eder etmez, şu anda piyasada icrada bulunan bankalardan 5 tanesi derhal
faizlerini 5,75'e çekmiştir; çünkü, bunların içerisinde 6; 6,5; 6,75
uygulayanlar vardı; dolayısıyla, aşağıya doğru iniş trendi başlamıştır; ama, serbest piyasa ekonomisi koşulları
içerisinde faize fazla müdahalenin yapılmadığı
bir ekonomik görüş içerisinde, üç ay içerisinde hemen birden rakamların
aşağıya düşmesini beklemek de biraz haksızlık olur.
MEHMET KARTAL (Van) -
Sayın Başkan, araç kredilerinde, konut kredilerinde yüzde 1'dir; 6 katı.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Niye haksızlık olur?!
SONER AKSOY (Devamla) -
Tabiî haksızlık olur; çünkü, bu kredi kartı faizleri bütün dünyada diğer
kullanılan faizlerden…
MEHMET KARTAL (Van) -
Yüzde 6 fark ediyor efendim.
SONER AKSOY (Devamla) - …
farklı bir faizdir ve kendi içerisinde, kendisiyle alakalı olarak iner çıkar.
Dünyadaki bütün diğer ülkelerde de kredi kartı faizleri, tüketici kredi
faizlerinin 2 katı, 3 katı civarındadır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Üç ay sonra nasıl düşecek Sayın Başkanım?
SONER AKSOY (Devamla) -
Bu, rekabetle düşecek. Mesela, şu anda kredi kartlarıyla alakalı 2,75
seviyelerinde kalan bankacılar, derhal "ben en üst seviyede kaldım,
aşağıya inmem gerekir" diyerek faizlerini düşürmeye başlamışlardır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Yukarı çekiyorlar!
SONER AKSOY (Devamla) -
Hayır, yukarı çekemez; çünkü, Merkez Bankasının aldığı rakam 2,75 maksimum
değerdir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - 5,75 efendim.
SONER AKSOY (Devamla) -
5,75 maksimum değerdir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Ben yukarı çekiyorum diyor.
SONER AKSOY (Devamla) -
Onu yukarı çekemez.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Tekirdağ) - Zaten, onun üstünde 4 tane
banka var, diğerlerinin hepsi altındaydı.
SONER AKSOY (Devamla) -
Şimdi, arkadaşlar, serbest piyasanın işleme koşullarını, belki bilmiş olmanıza
rağmen itiraz ediyorsunuz; ama, serbest piyasa koşulları böyledir. Şimdi, hiç kimse,
2,75'ten veren bankadan kredi kartı almayacaktır; 2,5 olan şu anda kredi kartı
faizleri de var.
HASAN ÖREN (Manisa) -
Sayın Başkan nasıl alacak?
SONER AKSOY (Devamla) -
Ve vatandaş gidecektir, 2,75'in...
HASAN ÖREN (Manisa) -
Aylığının 2 katı, nasıl alacak?! Birinde 5 milyarlık kart var…
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri… Sayın Ören…
HASAN ÖREN (Manisa) -
Biri aylığının 2 katını almış. Nasıl alacak, onu bir izah edin.
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayın efendim.
Buyurun.
SONER AKSOY (Devamla) -
Efendim, nasıl alınacağı konusunda, burada konuştuk. Aylığının 2 katı,
gelirinin 2 katı. Limit durumlarını konuştuk. Hepsini, sizin söylediğiniz
istikamette kararlaştırdık. Buradan yasayı da böyle çıkardık.
HASAN ÖREN (Manisa) -
Tartışma yok, oranda tartışma yok.
SONER AKSOY (Devamla) -
Bu yasaya mugayir hiçbir işlem yapılmamıştır şu anda. Merkez Bankası kendisine
verilen kanunî yükümlülüğü yerine getirmiştir; ama, sabretmeniz lazım. Yani,
burada, popülist bir konuşma yapmanın hiçbir anlamı yok. Burada, serbest piyasa
koşulları altında, akit faizleri aşağıya doğru düşmeye başlayacaktır; çünkü,
bunun temerrütle alakalı olan faiz bağlantısı da kesilmiştir. O bakımdan,
hiçbir tereddüt söz konusu değildir. Bakın, üç ay sonra, tekrar görüştüğümüzde,
bu 3,75'in aşağıya indiğini göreceksiniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- 5,75, Sayın Milletvekilim.
SONER AKSOY (Devamla) -
Pardon, 5,75'in indiğini göreceksiniz.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Ne zaman?!
HASAN ÖREN (Manisa) -
Size de fazla geliyor, 2,75'i telaffuz ediyorsunuz devamlı.
SONER AKSOY (Devamla) -
Çünkü, şu anda 5,75 rakamına bile tahammül edemeyen üst seviyeye gelmiş olan
bankalar var. "Niçin ben en üst seviyede olayım, 5,75'te olayım. Bana
müşteri gelmez. Ben 5'e ineyim" diye faizlerini indiren bankalar var. Siz,
piyasanın içinde olmanız lazım, bunları bilmeniz lazım. Bankacı olan o sözcü
kardeşimizin de bunu bilmesi lazım.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Geçmiş nasıl olacak Sayın Milletvekilim, geçmişte 8 katrilyon para birikti!
SONER AKSOY (Devamla) -
Siz gidin, bankalarla konuşun.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Hayır, 8 katrilyon para birikti geçmişte; o ne olacak?
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen efendim, karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Aksoy, Genel Kurula
hitap ediniz lütfen.
SONER AKSOY (Devamla) -
Sayın Başkan, müdahale ediyor, konuşturmuyor ki…
BAŞKAN - Siz Genel Kurula
hitap edin efendim.
SONER AKSOY (Devamla) -
Efendim, şunu söylemek istiyorum ben: Faizler serbest piyasa içerisinde
kendiliğinden teşekkül edecektir. Bunun da her üç ayda bir ortalama değerleri
alınmak suretiyle, Merkez Bankası tarafından azamîsi tespit edilecektir. Bu
azamînin altında yeniden bir rekabet başlayacaktır. Şimdi, bu rakamlar daha
önce azamîsi 6,5; 7; 8 civarındaydı, 5,75'e indi. Şimdi, bu önümüzdeki günlerde
göreceksiniz, bu rakam daha aşağıya inecektir. Biz, bu istikamette,
ekonomistlerin, bankacıların görüşlerini alarak bu rakamlara vardık ve bunun
üzerine de, sizlerle müttefik olarak, bu çözüm yolunu bulduk. Merkez Bankasının
böyle bir çözüm geliştirmesinin yararlı olacağını bulduk. Şimdi, sizin, bu
yararlı olacağını kendinizin de kabul ettiği bir çözüm nihayetlenmeden hemen
itiraz etmeniz bence uygun değil. Görelim, bir üç ay, beş altı ay, altı ay
geçsin, sonuçları görelim. Yani, enflasyon da birden inmiyor ki, yavaş yavaş
iniyor, faizler de yavaş yavaş iniyor. Onun için, bunun bir trendi var, bir
usulü, bir kaidesi var. Oturttuğumuz sistem doğru bir sistemdir. Lütfen,
sabredin, göreceksiniz, piyasada bu rakamlar inecektir.
Ayrıca, vatandaşlar da
bilinçlenmiştir, eskisi gibi değildir, daha düşük kredi kartı faizlerinin
olduğu bankalara doğru yönelmişlerdir. Bu da bir rekabettir, bu da bir teşvik
unsurudur. Dolayısıyla, Merkez Bankası, önümüzdeki günlerde, bu maksimum 5,75'i
daha düşük bir rakam olarak tespit edecektir. Biz, bu kanaatteyiz.
Ben, sözlerime son verir,
saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aksoy.
Önerinin aleyhinde,
Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) - Sayın Başkan teşekkür ederim. Sayın milletvekili arkadaşlarım,
hepinize saygılar sunuyorum.
Kredi kartları, bundan
bir ay, birbuçuk ay evvel konuşuldu, tekrar gündeme geldi. Ne istiyoruz biz, bu
kredi kartlarında ne istemiştik; mağdur olan insanların haklarının alınmasını
istemiştik, geri verilmesini istemiştik. Şimdi ne oldu?! Günlerce, burada,
kredi kartları için konuştuk, bu işi düzeltelim diye; ama, öyle oldu ki, dağ
fare doğurdu sanki.
Sevgili arkadaşlarım, ben
buraya çıktığımda bir iktisatçı olarak konuşmuyorum ve bu konuyu çok iyi
bildiğim için de söylemiyorum; ama, bildiğim bir şey var: Halk mağdur, insanlar
mağdur, bu mağduriyeti düzeltmek lazım. Temerrüt faizi, yıllık yine yüzde 83'ü
buluyor. Normal faiz 5,75. Bu da ne ediyor; bunun da faiz oranı yüzde 69-70
ediyor. Hani, yüzde 40'lar olacaktı?!. Hani, yüzde 30'ları geçmeyecekti?!.
Yani, siyaset yapmayayım diye tutturuyorum; ama, iktidarın sözcüsü geldi
buraya, sanki banka genel müdürüymüş gibi konuştu. Bunu hiç anlamıyorum; yani,
nasıl oluyor?!. Yani, buraya gelip, bunu diyor, ileride indireceklerini
söylüyor. Şimdi, niye indirilmiyor da, ileride bakacağız, duruma göre deniyor.
O zaman indirecekse, bugünden başlatsın, devam etsin. Hani, bizde bir laf
vardır, Anadolu'da, diyemiyorum; ama, onu anlayan anlar. Zaman geçecek, ne
olur, kim bilir…
Burada müdafaa eden
arkadaşımın, herhalde, tuzu kuru; başka türlü olmaz. Benim gibi borçlu olursa,
halk gibi borçlu olursa, burada bunu söylemez, en azından yandığını belli eder,
ben yanıyorum der, benim içim yanıyor der; ama, ne güzel, ne kadar rahat, ne
kadar huzur içinde! Senelerce banka müdürlüğü yapmış arkadaşım, sanki havadan,
uzaydan gelmiş, bir şey anlatır gibi. Burada ona karşılık veriyorum; hayır.
Hükümetin işi, insanları
çaresizliğe sevk etmek değildir Sayın Bakan, insanlara çare üretmektir. Hele
iktidarın görevi yanlışları düzeltmektir, doğru yolu göstermektir. Tabiî ki,
biz de muhalefet olarak, iktidarın doğru yapması için yol göstereceğiz. Burada
her şeyin de kötü olduğunu söylemeyeceğiz; ama, bunun kötü olduğunu söylüyorum.
Yani, bunun kötü olduğunu söylemek için alim mi olmak lazım, bilim adamı mı
olmak lazım?! Ortada her şey… Her şey orta değil mi sevgili arkadaşlarım?! Niye
bunda ısrar ediyoruz? Yanlış yapabiliriz; insanız; o yanlışı düzeltmek de bu
Meclisin işidir.
Merkez Bankası ilan etti
"faizler böyledir; siz ileride düşürün, ben bu şekilde ilan ediyorum"
dedi. Yine sen düşüneceksin, ben mi düşüneceğim; yasa senin elinde; yani,
böyle, kişilerin takdirine bırakmak… Hele yasalarda böyle bir şey yok. Yasa ne
söylüyorsa o yapılır; ama, görüyorum ki, burada bir eksiklik var, bu eksikliği,
hakikaten, iktidar milletvekillerinin de gördüğüne, yüzde 80'inin, inanıyorum.
Böyle şey olur mu?.. Onlar doğruyu görmüyor mu iktidarda oldu diye; bal gibi de
görüyor, bal gibi de biliyor doğru söylendiğini; ama, hep böyle gelmiş ya, hep
de böyle gidiyor. İktidar "benim dediğim dediktir…" Hayır, senin
dediğin her zaman dedik değildir. Yanlışı insan olarak herkes yapar; yanlıştan
dönmek de bir büyüklüktür "evet, biz burada yanlış yapmışız, bu yanlışı
burada düzeltelim" demek de erdemliliktir. Buraya gelip banka müdürü gibi
konuşulur mu; burası milletvekili kürsüsü, burası Türkiye Cumhuriyeti Millet
Meclisi. Banka müdürü mü olmak lazım ille bu şeyi burada tarif ederken?! Burada
yanlış var, bu yanlışı, geliniz, hep birlikte, arkadaşımın dediği gibi, bir
maddeyle değiştirebiliriz. Ben, buna inanıyorum. Aklıselim her zaman ağır
basacaktır, doğruya hiç kimsenin yanlış deme olasılığı yoktur. Ben, size
inanıyorum. İktidara tekrar söylüyorum, bunun bir maddeyle değiştirilmesinde
yarar vardır diyorum.
Hepinize saygılar ve
sevgiler sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.
Sayın milletvekilleri,
Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 3 üncü sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
4 üncü sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi
ertelenmiştir.
5 inci sırada yer alan,
Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Kuzey
Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonları Raporları (1/1166) (S. Sayısı: 1114) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
2 nci madde üzerinde
gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştı.
Şahsı adına talebi olan
milletvekillerini söylüyorum.
Recep Garip, Adana?..
Yok.
Tevfik Akbak, Çankırı?..
Yok.
Sayın Haluk Koç,
Samsun?.. Yok.
Sayın Ümmet Kandoğan,
Denizli?.. Yok.
Sayın Mehmet Eraslan,
Hatay?.. Yok.
Sayın Zekeriya Akıncı,
Ankara?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1114
sıra sayılı Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Niyazi Özcan |
Yahya Akman |
|
İstanbul |
Kayseri |
Şanlıurfa |
|
Telat Karapınar |
Fikret Badazlı |
|
|
Ankara |
Antalya |
|
Madde 2- 5104 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin
dördüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiş ve beşinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Bu Kanun kapsamında
belediyeye devredilen gayrimenkullerden, idare ve belediyenin proje kapsamında
kullandıkları kaynak dikkate alınarak Bakanlık tarafından belirlenenlerin
mülkiyeti, idare adına tescil edilir."
"24.2.1984 tarihli
ve 2981 sayılı Kanun ile 2981 sayılı Kanunun bazı maddelerini değiştiren 3290
ve 3366 sayılı Kanunlara göre alınması gereken arsa bedellerini bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihe kadar ödemeyenler, bu bedeli 7 nci maddeye göre açılan
müşterek banka hesabına proje geliri olarak yatırırlar."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Önerilen değişikliklerle;
Projenin Ankara
Büyükşehir Belediyesi ile TOKİ Başkanlığı tarafından yerine getirilmesinde
projede oluşacak gayri nakdî nitelikteki gayrimenkul gelirlerinden idare adına
tescil edileceklerin tespit yöntemi belirlenmekte,
Öte yandan 5104 sayılı
Kanunun belirli bir projeye münhasır olması nedeniyle, 5393 ve 5366 sayılı
Kanunlara paralel olma zorunluluğu kaldırılmaktadır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri,
karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.45
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.56
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84 üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
1114 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- Kuzey
Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonları Raporları (1/1166) (S. Sayısı: 1114) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 2 nci maddesi
üzerindeki önergenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir; karar
yetersayısı vardır.
2 nci maddeyi kabul
edilen önerge istikametinde oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum.
MADDE 3.- 5104 sayılı
Kanunun 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 6.- Proje
alan sınırlarındaki kentsel tasarım projeleri ile konut, sosyal donatı, çevre
düzenlemesi, teknik alt yapı projeleri, müşavirlik ve kontrollük hizmetleri ile
yapım dahil diğer işler Belediye ve İdare tarafından, Bakanlıkça tespit
edilecek görev dağılımına göre yapılır veya yaptırılır.
Bu Kanun kapsamındaki
proje, müşavirlik ve kontrollük hizmetleri İdare ve Belediye tarafından özel
hukuk hükümlerine göre kurulacak veya iştirak edilecek şirkete bedeli
karşılığında yaptırılabilir. "
BAŞKAN - Sayın İbrahim
Özdoğan burada mı? Yok.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 1114 sıra sayılı
yasa tasarısının 3 üncü maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bunun asıl özü, havaalanından Ankara'ya gelirken, yıkılan, yol güzergâhındaki
karşılıklı cepheli gecekonduların yerine, yeni, modern binaların yapılması,
gölet yapılması, okul yapılması, mescit yapılması, yapılması da yapılması…
Elbette ki, gönlümüz şunu
istemektedir: Ankara'da olduğu gibi, gecekonduya muhatap olmuş bütün
illerimizde çağdaş binaların yapılması, vatandaşlarımızın çağdaş binalarda
yaşamını sürdürmesidir. Arzumuz, gönlümüzden geçen budur; ama, bu yasa, daha
önce, yine, Yüce Meclisimize getirildi, gerekli düzenlemeler yapıldı ve
kanunlaştı.
Yasa, görebildiğim
kadarıyla, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımızın tetkikine sunulduktan sonra
birçok eksiklikler tespit edildi ve eksikliklerin yeniden düzenlenmesi için
Yüce Meclisimizin bir kez daha görüşüne sunuldu.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasanın özü şudur. İçinizde belediye başkanlığı yapmış arkadaşlarım da var.
Sayın Belediye Başkanımız diyor ki: Ben böyle ihaleyle mihaleyle iş yapamam,
yasayı düzenleyin. Kafama göre proje yaparım, kafama göre ihaleye çıkarım,
kafama göre ihaleye veririm ve işi bitiririm. Yasanın özü budur. Sağ olun, siz
de, burada, Sayın Belediye Başkanımızın talep ve isteklerini aynen yerine
getirdikten sonra, madde, adım adım yürürlüğe girme noktasına doğru gitmektedir.
Şimdi, güzel de bir kılıf
hazırlıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Efendim, neymiş; havaalanından
misafirlerimiz gelirken… Ee?.. Gecekonduları görürmüş, gecekonduları gördükten
sonra bizim fiziksel görünümümüz bozulurmuş. Değerli arkadaşlarım, hadi ki
düzenlediniz, Dışkapı'ya kadar konuklar geldi. Maazallah, temenni etmiyorum;
Dışkapı'da da bir kaza olmuş, yol kapalı. Konukları Altındağ'a doğru
çevirirseniz, oradaki gecekondular, oradaki fiziksel yapı, acaba, konuklarımızı
rahatsız etmez mi? Orasını ne yapacaksınız?
Bir konu daha var. Yani,
bizim dünyayı tanıdığımız gibi, dünya bizi tanımıyor mu?! Bunca insan yoksulluk
sınırının altında yaşadığı bir Türkiye'yi, milyonlarca insan açlık sınırının
altında yaşadığı bir Türkiye'yi, 1 milyon dolar borç alabilmek için IMF'nin
arkasında dolanan Türkiye'yi Avrupa tanımıyor mu ki, biz böyle bir konuyu
kafamızda besliyoruz?!
Kusura bakmayın
arkadaşlar; Züğürt Ağa oyununu oynamaya gerek yok. Burada büyük bir rant var. İşin özüne gelelim; ama, şunu size
özellikle ifade etmek istiyorum: Hiç unutmayın, bu dünya kimseye kalmamış.
Şöyle bir geriye bakın. Bütün iş yapanları kastetmiyorum; içinde devletine
karşı vergisini verenlerin, çalıştırdığı işçisinin hakkını ödeyenlerin, helâl
kazananların başımın üzerinde yeri var; ama, değerli arkadaşlarım, bir tabloya
bakınız. Birileri var ki, bunları Sayın Demirel doyuramadı, Sayın rahmetli Özal
da doyuramadı, Sayın Tansu Çiller de, Sayın Mesut Yılmaz da doyuramadı; siz de
doyuramazsınız, siz de.
Yapacağınız işlerin,
değerli arkadaşlarım, denetimini, yönetimini, kontrolünü devletin denetiminden
çıkarmamalısınız. Bakınız, geçmişte büyük yanlışlıklar yapılmıştır. Kontrol
deyip geçmeyin. Otoyollar yapılmıştır bu Türkiye'de; bir firma bir firmanın
kontrolü olmuştur, diğer o firma, iş yapan o firma da, diğer firmanın kontrolü
olmuştur; yalan mı? Ne olmuştur biliyor musunuz bunun maliyeti Türkiye'ye;
boğazımıza kadar bizi borca gömmüştür. Halen daha o borçların faturasını hep
birlikte ödüyoruz değerli arkadaşlarım.
Efendim, konuğu mu güzel
bir yoldan getirmek istiyorsunuz; değerli arkadaşlarım, çok güzel çevre
yollarımız var. O çevre yollarında inekler geziyor, otobüslerin, arabaların
yerine. Bindirirsiniz, çevre yolundan getirirsiniz, tam Turan Güneş'in başına
çıkar; yine o güzergâhtan, güzel binaların arasından Başbakanlık konutuna
getirirsiniz, Dışişleri Bakanlığı konutuna getirirsiniz. Yani, mazeret aramaya
gerek yok efendim; güzergâh çirkinleşiyormuş da, bilmem, bizim göz zevkimizi,
misafirlerimizin göz zevkini bozuyormuş diyemezsiniz. Burada birileri çok güzel
hazırlık içerisinde. Altındağ'ın ne günahı var o zaman değerli arkadaşlarım?!
Bakınız, burada bir
arkadaşınız konuşurken "efendim, köyler, Anadolu boşalıyor" dedi,
"Anadolu boşalıyor" dedi. Evet, doğrudur, Anadolu boşalıyor. Nasıl
boşalıyor; Anadolu insanı tarımla uğraşıyor, bunun ana kökeni köylü. Ne oldu;
öldürdük tarımı. Hayvancılıkla uğraşıyordu, hayvan besliyordu, Et ve Balık
Kurumuna getirip satıyordu, sütünü Süt Endüstrisi Kurumuna satıyordu. Şimdi,
onların yerlerine Migroslar yaptık değerli arkadaşlarım, yabancı malları
satıyoruz. Etin yerine ne yapıyoruz; hormonlu etler geliyor, onları yiyoruz.
Yine, bir aşamanız vardı.
Kızmayın da… Şimdi, çok, Avrupalı'ya yakınlaştınız ya, bir ara at etini de
serbest ediyordunuz; ne olduysa, onu da bilmiyorum ama…
Şimdi, değerli arkadaşlarım…
Avrupalısınız ya,
arkasından domuz eti gelecek; inkâr etmenin ne anlamı var yani! Avrupalı insan,
böyle olacaksın; bunu niye kabul etmiyorsunuz?! Bunu demediniz mi? Diyanet
İşleri Başkanı "serbesttir" demedi mi? Ben söylemiyorum, bunu hep
duyduk.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bakınız, Büyükşehir Belediye Başkanımızın görev sahasını
genişlettik. Geçen Kalecik Kazasına gittim, yakınında bir köye gittim. Orada
bir gölet yapılsa, beş-altı köyün arazisi sulanacak. Müracaat ediyor Alibey Köy
diye bir köy, ses seda yok. Sayın milletvekilim de belki gitmiştir, o da o
talebi almıştır. Köyün, aynı köyün orada Devlet Demiryollarının yolu geçiyor.
Efendim, kaza olur, bilmem ne olur diye bir köprü yapmak, bir şey yapmak yok;
yolu kapatmış, demiryolu kapatmış; 5 kilometre, adam, uzağa gidecek, oradan,
bir köprüden öbür tarafa geçecek, arazisine yetişecek de orada iş yapacak!
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu köylü köyünde durur mu?! Bunun gibi binlerce köylü var.
Gölet yapıyoruz. Yap
gölet, eline sağlık. O kadar gölet yapıyorsak - gençliğinde çok insan Gençlik
Parkı'nda dolaşmıştır- Gençlik Parkı'nı niye öldürüyoruz? Bir de Gençlik Parkı
var. Eskiden, gençlik zamanınızda, belki, şey zamanınızda, çok gitmişsinizdir.
Orayı niye öldürüyoruz gölete çok meraklıysak?!
Değerli arkadaşlarım,
yanlışlıklara hep birlikte parmak basalım; bunlar doğru olmuyor.
Gelelim, asıl, bir
gecekonduya. O gecekondu nerede biliyor musunuz; eski milletvekili
lojmanları... Bunun hesabını kim verecek değerli arkadaşlarım? Binlerce ilan
verdiniz, milyonları yatırdınız. Birisine verdiniz, efendim, iş merkezi yapacak
diye taşını toprağını söktürdünüz, dünyanın parasını kazandırdınız, şimdi
enkaza getirdiniz, efendim, orada duruyor. Günah değil mi?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) -
Konuya geçmeden bitti; ne yapalım!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - 5 dakikam daha var.
BAŞKAN - Sayın Meral,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - 15 dakika oldu mu Sayın Başkanım?
BAŞKAN - Araya bir grup
konuşması girdi de... Siz konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun, devam edin.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Teşekkür ederim. Sen o 5 dakikayı verirsin, ben bilirim seni.
Değerli arkadaşlarım, ne
olacak burası? Efendim, şimdi Toplu Konuta devrettik sözde. Ne olacak;
yıkılacak. Evet… Yeniden orada bir inşaat sahası açılacak.
AHMET YENİ (Samsun) -
Şehir oldu, şehir.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Orada, o anayolun üzerindeki trafiğin durumunu düşünün, oradaki
hava pisliğini düşünün, oradaki olumsuzlukları düşünün.
Siz neden korktunuz
biliyor musunuz -söylemezsem içime dert olur- efendim, burası, acaba, Suudi
Arabistan mahallesine benzer mi! Benzeseydi bundan daha iyiydi değerli
arkadaşlarım! Benzeseydi bundan daha iyiydi! Ne olurdu?! Ne olurdu?!
NURETTİN AKTAŞ
(Gaziantep) - Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?!
AHMET YENİ (Samsun) -
Suudi Arabistan mahallesi mi var?! Nerede bu mahalle?!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, değerli arkadaşlarım; bunun bedelini kim
ödeyecek?! Bunun bedelini kim ödeyecek?!
AHMET YENİ (Samsun) -
Mahalle nerede?!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Trilyonlar orada batıyor, trilyonlar… Ondan sonra da "tüyü
bitmemiş yetimin hakkını aradık, sorduk…" Aradınız, sordunuz, maşallah,
değerli arkadaşlarım; elinize sağlık.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
benim, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanından burada bir isteğim olacak.
Atalardan kalma bir laf vardır biliyor musunuz: "At ölür meydan kalır,
yiğit ölür şan kalır." O, Ankara'nın, oniki senedir Büyükşehir Belediye Başkanlığını
yapıyor. Yeni yeni düzenlemeler yapacağını söylüyor, Ulus'a yeni bir şekil
vereceğini söylüyor. Türkiye'nin güzel şehirlerinin olmasını kim istemez; ama,
orada bir çarşı yandı, Modern Çarşı, değerli arkadaşlarım. 20 kişiye yakın
insan intihar etti, birçok insanın yuvası söndü.
Benim ondan isteğim,
sizden de isteğim, değerli arkadaşlarım -bakanlarımız söz verdi, sözünüzü
tutmadınız; canlı şahitleri var Ankara milletvekillerinin- şimdi, orayı açsın,
o insanlar, gelsin, orada, işinin başına otursun. Ulus'u eğer yeniden
düzenleyecekse, bir şekil verecekse, o arkadaşlar da oradan çıkar. Yani
"orayı satın aldım hazineden", "efendim, ben bunları kapının
dışına koydum", "orada, yandığı şekilde, verene duruyor" ifadesi
Sayın Melih Gökçek'e yakışmıyor. Ben, kendisinden bizzat şunu istiyorum:
Orasını düzenlesin, oradaki insanlar, gelsin, değerli arkadaşlarım, yerlerine
otursun.
Şimdi "davul
zurnayla gecekonduları yıktık" dedi bir milletvekilim. Davulun sesi
sonradan gelir biliyor musun. İçinizde Konyalılar var. Karaman'ın koyunu, sonra
çıkar oyunu. Vatandaş soruyor, diyor ki: "Orada, göletin kenarında benim
arsam vardı, gölet yapılacak yerin. Orada yapılacak dükkânlara güç yetmez.
Benim halim ne olacak? Oradan benim yerimi verecekler mi? Dükkânımı mı
verecekler, yoksa, belediyenin ta arka taraflarda yaptıracağı, o dağın
arkasındaki yerlere mi beni atacaklar?" Bunu soruyor. Sayın Bakanım burada
olsaydı, buna açıklık getirmesi lazımdı.
Şöyle, güllük gülistanlık
gösteriyoruz, davulla zurnayla yıktırıyoruz -ki, gecekonduların tümünün ortadan
kalkmasına ben de taraftarım- ama, değerli arkadaşlarım, ondan sonra, orasını
ticarethane şekline getiriyoruz, güzelleştiriyoruz -ki yapacağız- güç
yetmeyecek şekilde parası olanlara satıyoruz, o garibanı da ta dağın arkasına
atıyoruz. Korkarım ki, bunun, gelecekte olacağı da budur. Bunu, burada,
söyledin geçtin demeyin değerli arkadaşlarım. Eğer, ömrümüz kâfi gelirse...
Belki hepimiz gelemeyebiliriz; ama -bu daha bir sene, iki sene, üç senede
bitecek bir iş değil- deyin ki: Bu zat geldi, burada, bunu söyledi.
"Karaman'ın koyunu, sonra çıkar oyunu" demişti, Karaman'ın koyunu da,
sonra da oyunu çıktı. Davulun sesi de sonradan geldi. Bunları bilginize,
dikkatinize sunuyorum değerli arkadaşlarım.
Burada, özellikle -Sayın
Bakanım gitti- bir konuyu da ifade etmek istiyorum. İşsizlik aza indi, işsizlik
aza indi… Hangi fabrikayı açtınız, hangi fabrikaya işçi aldınız da, işsizlik
aza indi?! Faizlere verdiğiniz, ayırdığınız pay, yatırıma ayırdığınız payın 5
katı. Üstelik, baba baba satıyorsunuz, binlerce insanı kapının dışına
koyuyorsunuz. İşe alsanız dahi, ne yapıyorsunuz biliyor musunuz; ikramiye yok,
kıdem tazminatı yok, fazla mesai yok -biraz önce işçiler benim yanımdaydı- işe
almada bir bölümü yok, "400 küsur milyon liraya, 657'nin 4/C maddesine
göre işe aldım..." Bir zamanlar, burada, bir meslektaşım dedi ki:
"Biz önünü açıyoruz, sendikalar daha çok örgütlenecek." Nasıl
örgütlenecek?! Şu Meclisin içerisinde çalışan binlerce işçi var, biliyor
musunuz?! Ben geldikten sonra, işçiler bana uğradı, sağ olsun Sayın Başkanımız,
hemen bir karar aldı, hepsinin 657'nin 4/C maddesine göre işini bitirdi. Böyle
mi sendikaların önünü açıyorsunuz değerli arkadaşlarım, böyle mi işçilerin
hakkını veriyorsunuz?! Şu Meclise geldiniz geleli, Allahınızı severseniz,
çalışan emekliye, memura, işçiye, işsize gönlünüzce bir şey verdiğinizi
söyleyebilir misiniz? Söyleyemezsiniz.
Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlarım; sözlerimin sonunda şunu arz etmek istiyorum: Bugün Avukatlar
Günü. Bütün avukatlarımızın gününü kutluyorum. Ayrıca, Polis Haftası. Bütün
polislerimizin de haftasını kutluyorum. Her iki grubun da ülke içerisinde çok
saygın yeri vardır, çok saygın hizmet üretirler; kendilerine sağlık, mutluluk
ve başarı diliyorum; bir.
İkincisi: Yine bir
ilimizin bir ilçesinde 5 Mehmetçik şehit edilmiştir, birçoğu yaralanmıştır.
Şehitlere Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara şifa diliyorum ve bir şey daha
söylüyorum. Sayın iktidarımız, atı alan Üsküdar'ı geçmeden elini çabuk tutsun.
Huzur olmayan bir yerde hiçbir şey olmaz; huzur olmayan bir yerde yatırım
olmaz, huzur olmayan bir yerde rahat sohbet olmaz, rahat yemek olmaz, rahat
gezmek olmaz. Bu ülkenin huzura ihtiyacı var. Bu ülkede, hangi etnik kökene
sahip olursa olsun, kim olursa olsun, kardeşçe, birlik, bütünlük içerisinde
yaşamak, kol kola tutup gezmek zorundayız. Dış güçlerin, iç hainlerin
oldubittisine gelmeyelim.
Hepinize saygılar
sunuyorum; teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Meral.
Anavatan Partisi Grubu
adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1114
sıra sayılı yasa tasarısı üzerine Anavatan Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
konuya geçmeden önce, bugün yine, iç savaş provaları yapan eli kanlı terör
örgütü 5 güvenlik görevlimizi şehit etti. Şehitlerimize Cenabı Haktan rahmet
diliyorum; geride kalanlara başsağlığı diliyorum
Ayrıyeten, bugünden
başlamak üzere bir hafta boyunca Polis Haftası. Güvenlik ve huzur kaynağımız
polislerimizin de haftasını canı gönülden kutluyor, görevlerinde başarılar
diliyorum, mutlu ömürler diliyorum.
Ayrıyeten, bugün
Avukatlar Günü; değerli hukukçularımızın, avukatlarımızın da gününü kutluyor,
görevlerinde başarılar diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
sanayi toplumunun dev metropollerini yönetenler, klasik şehir kültürünün
kaybolan kültürünü ararken, Türkiye'de, tepeden alınan kararlarla, toplumu, emir-komuta
zinciri içinde denetimde tutmak isteyen anlayış, az da olsa, yaşayan ruhu yok
etmek için, totaliter baskı yöntemleri kullanıyor. Dünyanın en güzel mekânında
kurulan, kıymetli tabiat, tarih ve kültür mirasının başkenti İstanbul'un bütün
değerleri yıkılıyor, çalınıyor, soyuluyor, yağmalanıyor; aşırı kullanım ve
bakımsızlıktan yok oluyor. Devlet adamlarının iktidar gücüne dayanarak
kurdukları sınırsız iktidarın ürünü olan şehirler, insanların huzur ve
mutluluğu yakaladığı mekânlar hiçbir zaman olamadı. Otoriter şehircilik, kısa
süreli olarak, beli bir semtte başarı gösterebildi sadece.
Şehirlerle ilgili
kararlar, merkezî siyasî otoritenin tekeline asla bırakılamaz. Hatta, bütün
yetkililer, yerel, resmî organlara bile verilemez. Şehirlerin gerçek sahipleri,
o şehirlerde yaşayan hemşerilerdir. Şehirlerin geleceği, hemşerilerin kendi
tarihî ve toplumsal dinamiklerini diri tutarak, üretecekleri yeni şehir
kültürüne bağlıdır. Yöneticilerin gözden kaçırdığı, hatta gizlediği gerçeği
ancak hemşeriler görebilir. Her türlü engeli aşarak, şehirlerin tarihî ve
kültürüyle, ancak hemşeriler ilişki kurabilir. Yöneticiler, şehir plancıları ve
mimarlar da hemşerilerin bu yöndeki gayretini dikkate alarak şehre
yaklaşırlarsa, şehir ile insan arasındaki bağ yeniden kurulabilir.
Tarihî zenginliği olan
eski şehirler, sınıfsız bir okul, kitapsız bir kütüphane, laboratuvarsız bir
üniversite, kültürlerin açık müzesi, azizlerin mabedi, şair ve filozofların
kahvesidir. Bu zenginlikte mallar artar ve eksilir, bilgeler çoğalır veya yok
olur, düşünceler değişir, fikirler kök salar, yayılır ve yasaklanır.
Zıtlıklardan hayat bulan şehir, tarihinin tanığı, geleceğin temsilcisi,
değişimin öncüsü olma niteliğini korur. Bütün bunları, ancak, şehirlerine, kendisinden
azamî çıkar sağlanacağı neneler gözüyle bakmayan hemşeriler anlar. Şehirler,
yaşadığı şehre bu gözle bakabilen hemşerileriyle birlikte değişir, değiştikçe
de hayatın bir zenginliği olarak hemşerileriyle beraber yaşamaya devam eder.
Sanayi toplumunun büyük
metropollerinde insan ile tabiat, kültür ve inanç arasındaki bağ kopma
noktasına geldi. İnsanoğlunun kendini zenginleştirme, hayatı kolaylaştırma
adına yapıp ettikleriyle şehirler bozuldu. Kalabalık, gürültülü, korkutucu
mekânlar oluştu. Şehir ile insan ve kültür arasında kopan bağı yeniden kurmanın
yolları mutlaka aranmalıdır. Yaşanan kötü tecrübelerden, bilgi ve mantıklı
yaklaşımın yeterli olmadığı anlaşıldı. Duygu, sevgi, inanç ve coşku eksikliği
mutlaka giderilmelidir.
Bir şehrin kimliğini
belirleyen o şehirde yaşayan insanlar mı, yoksa, şehri oluşturan fiziksel
özellikler mi ya da şehri gezmeye gelen insanların akıllarında kalan imaj
mıdır. Her şeyden önce, akla fizikî faktörler geliyor. Bir sahil şehrinin
kimliği, ovadaki şehrin kimliğinden farklıdır. Türkiye'de çok geniş sahil
olmasına rağmen, çok az şehrin sahil kimliği vardır; yani, deniz kenarında
olmasına rağmen denize küsmüş şehirlerimiz çok sayıdadır.
Bunların ötesinde, o
yerleşmenin toplu olarak mimarı, anlatımı bir faktördür. Yani, bahçeli şehir
düzeninde midir, ayrık düzende midir, blok düzeninde midir. Bütün bunlar
kimliği oluşturmazlar; ama, kimliğe eleştirel bir gözle bakma zemini
oluştururlar.
Başka bir faktör, mesela,
bir üretim biçimi bir şehirde dominant olarak var olabiliyor. Kütahya'da
kocaman bir çini vazo vardır. Şehir kimliği referansla karıştırılmamalı.
Şehirde çeşitli güçlü referans noktaları vardır. Eyfel Kulesi Paris'in
kimliğidir diyemeyiz, ama, Paris'in önemli yerlerinden birisidir; ama, Atakule,
bu referans noktası ve onun çevresinde oluşan aktiviteler, şehrin o kesimiyle
acaba ne kadar bütünleşmiştir. Hangi insanlar, orada, zamanlarının önemli bir
kısmını geçirirler. Bütün bunlar, kimlik olayını güçlendirecek, zayıflatacak
veriler olabilir. Şehir kimliği, arkasında nasıl tekâmülle ilgili bir çizgi
gösterir. Bu, geçici olma olayıdır. Bir karayolu boyunca gelişmiş yerlerimiz var.
Böyle bir yerde kimlik ne olur. Tarihî şehir dokusunun, onun parçalarının
korunması büyük önem arz etmektedir. Koruma olgusu, Türkiye'de, bu kadar çok
korunacak şey olmasına rağmen, maalesef, ithal malıdır; ama, bu kadar yıldır,
koruma, iç dinamik haline gelememiştir; kamuoyu, tam, gerçek anlamda
oluşamamıştır. Bunun arkasında, bilinçsizlik, kültürsüzlük, biraz da
yapamamazlık vardır, beceriksizlik vardır.
Kimlik tekâmülünde bir
diğer aşama da küreselleşme olayıdır. Buna son aşama da diyebiliriz.
Globalizasyon, ticarî bir olay hedefi, bütün dünyayı tek bir pazar haline
getirmiştir. Küreselleşme, ülkelerden ziyade şehirleri ön plana çıkarmaktadır.
Bir anlamda küreselleşme, şehirlerin birbiriyle yarışması anlamına geliyor.
Küreselleşme, herkesi bir açıdan birbirine benzetme gibi bir eylem olmasına
rağmen, kimliği daha çok vurgulayacak; bir yönden yerelleşme, bir açıdan yerel
kültür kurumları, bugünküne kıyasla, daha önemli bir duruma gelecektir.
Bunları düşünerek ve
ileriye yönelerek stratejik kararlar almak gerekiyor; ama, maalesef, merkez
yönetimimizde bu eyleme, iç dinamiklerle beslenmemiş olan korumaya inanmıyoruz.
İnsanlar, şehirleri üzerine karar verme yetkisini, ne merkezî iktidara ne
giderek onun bir uzantısı haline gelen yerel yönetimlere ne de şehir konusunda
evrensel bir bilimselliğin taşıyıcı olduğunu iddia eden uzmanlara
bırakmamalıdır. Şehirliler işe karışmadan, hiçbir yerel yönetim, şehirlilere, ideal
kimlikli şehir hem vaat edemez hem de gerçekleştiremez.
Değerli arkadaşlar,
buradan, sayın hükümete bir çağrıda bulunmak istiyorum. Az önce, konuşmaya
çıkmadan önce, mağdur olan Modern Çarşı esnafından arkadaşlarımız bizi aradı
"bunu kürsüde dile getirin" dedi. Daha önce, Sayın Bakan, hükümet, bu
esnafımızın, Modern Çarşı esnafımızın mağduriyetini gidereceklerine dair söz
vermesine rağmen, bugüne kadar, maalesef, bu söz yerine getirilmemiştir. Ben,
hükümeti, verdiği bu sözde durmaya çağırıyor ve başarılar diliyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Özdoğan.
Şahsı adına, Sayın Ümmet
Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Kuzey Ankara Girişi
Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda değişiklik yapan kanun tasarısı üzerinde
kişisel görüşlerimi açıklayacağım.
Öncelikle, kanunun
içeriğine girmeden, bu tasarıyla ilgili gerekçe üzerinde konuşmak istiyorum.
Daha önce görüştüğümüz kanunda ve bunda, yurt dışından Türkiye'ye giriş yapan
yabancıların Türkiye'ye girdiklerinde gecekondu manzarasıyla karşılaşmamaları
düşüncesinden yola çıkılarak hazırlanan bir kanun tasarısı olarak zikrediliyor.
Bir kere, ben, bunu şiddetle reddediyorum. Yani, böyle bir kompleks içerisine
girmenin ne anlamı, ne önemi var
değerli milletvekilleri! Türkiye'ye giren yabancılar, sadece o bölgede
bu manzarayla karşılaşmayacaklar ki. Türkiye'nin birçok bölgesinde olan bir
gerçektir bu. Bu gerçeğin üzerine bir şal örterek, bunu yabancılardan gizlemeye
çalışmanın anlamı nedir; ben bunu merak ediyorum. Ha, o bölgede böyle bir
yapılaşma olsun, böyle bir düzenleme olsun, oralar güzelleşsin, gecekondular
ortadan kalksın, yepyeni bir yapılaşma olsun; ona hiçbirimizin itirazı olmaz;
ama, siz, yabancılar Türkiye'ye girdiğinde ilk görecekleri manzara bu olmasın
derseniz, bunun yanlış olduğu inancındayım. Eğer bu böyle ise, bu doğru ise, o
zaman, Diyarbakır'a da gidelim. Şimdi, Diyarbakır Havaalanından şehir merkezine
gelinceye kadar benzeri manzaraları görmüyor muyuz orada? Ankara'ya gelen
yabancılar kadar, Diyarbakır'a da yabancılar gidiyor. Her gün orada heyetler
var; Avrupa Birliğinden, başka kurumlardan, sivil toplum örgütlerinden
Ankara'ya ne kadar gelen varsa, Diyarbakır'a da o kadar gelen var. O zaman,
hadi, hep beraber, Türkiye'nin daha başka gidilen, yabancı sayısının çok olduğu
illerde bu tür yapılaşmaları ortadan kaldıracak kanun tasarılarını hep beraber,
hükümet olarak getirin; burada, o bölgelerle de ilgili düzenlemeler, çalışmalar
yapalım. Yani, ben, bu çıkış noktasının yanlış olduğu inancımı ifade etmek
istiyorum.
Şimdi, ben, haftada iki
üç kez o yolu kullanıyorum. O gecekondular yıkıldığı günden beri, oralar bir
moloz yığını halinde. Maalesef, her geçtiğimde, şu anki manzaranın, yıkılmadan
önceki manzaralara göre, yabancılar üzerinde daha olumsuz etkisi olduğunu
görüyorum ve aylardır, o moloz yığınları oradan, maalesef, kaldırılmamış
durumda. Bunun sebebinin ne olduğunu da merak ediyorum. Niçin yıkıldı, niçin o
moloz yığınları oradan bir an önce kaldırılmıyor, onun da ciddî bir merakı
içerisindeyim.
Değerli milletvekilleri…
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) -
Güzelleşecek.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Güzelleşecek, ondan hiç şüphem yok da, güzelleşirken bazıları da
güzelleşmesin; bizim itiraz ettiğimiz nokta odur.
Şimdi, yabancılara
oraları güzel gösterelim derken, Ulus'ta Modern Çarşımız var değerli
milletvekilleri; gidin, görün bakalım halini, gidin görün… O yangından sonra,
hem esnaflarımız perişan, kan ağlıyor. Biz, geçenlerde ziyaret ettik, açlık
grevindelerdi; maalesef, bir arpa boyu yol alınmadı ve oradaki esnaflarımızdan
tam 14 kişi hayatını kaybetti kalp kriziyle. Esnaf arkadaşlarımız içerisine
düştükleri o korkunç durumdan dolayı kalpleri artık ayakta kalmalarına müsaade
etmedi, hayatlarını kaybettiler. Siz, yabancılara Ankara'nın girişini güzel
gösterelim derken, Ulus Meydanında her gün binlerce, yüzbinlerce insanın
gezdiği, dolaştığı bir alanı, o yangından çıkmış haliyle, o pejmürde haliyle
orada tutuyorsunuz ve en azından, bırakınız o hali, oradaki esnaf
arkadaşlarımızın, esnaf kardeşlerimizin durumlarını düzeltecek olan bir tedbir,
maalesef, bir yıldan beri alınamamıştır. Biraz önce telefonla aradılar beni,
esnaf arkadaşlarımız, oradan; kan ağlıyorlar, açlık grevi uyguladılar. Yani,
Ankara'yı, ne olur, bir bütün olarak ele alın. Bir tarafı güzelleştirelim
derken, diğer tarafta feryat figan içerisinde olan esnaflarımıza, lütfen, sahip
çıkalım.
Ben, kanunun gerekçesinin
bu şekilde ortaya konulmasının yanlış olduğu inancımı bir kez daha ifade
ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kandoğan.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- 5104 sayılı
Kanunun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Projeden elde
edilen gelirler Projenin finansmanında kullanılır. Ancak Projenin devamı
süresince İdare ve Belediye tarafından müşterek banka hesabına aktarılan
ödenekler, müşterek banka hesabında biriken gelirlerden geri tahsil edilebilir.
Projenin tamamlanmasından sonra artan Proje geliri varsa bu gelirin Bakanlık
tarafından belirlenecek kısmı İdare, Belediye ile Proje sınırları içerisindeki
ilçe ve ilk kademe belediyelerinin bütçelerine, kalan kısmı ise genel bütçeye
gelir kaydedilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Erdal
Karademir.
Sayın Karademir, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzey Ankara Girişi
Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının 4 üncü maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım
adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
5104 sayılı Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanunu yakın zamanda
Meclisimizden geçti; henüz uygulanması yaşama geçmeden değiştirilmesi
öngörülmüştür. Bu yaklaşım dahi, gelen kanun tasarısı ve tekliflerinin ne kadar
aceleye getirildiğinin, diğer yandan kanunun hazırlanması aşamasında ilgili
kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınmadığının, yani katılımcılık ilkesinin
yaşama geçirilmediğinin bir kanıtıdır.
Değerli arkadaşlarım,
dönüşüm projeleri, hepimizin ve gelecek kuşaklarımızın yaşamını, diğer yandan
kentlerimizin geleceğini çok yakından ilgilendiren ve yön veren projelerdir.
Bundan dolayıdır ki, bu tür projelere yönelik yasal düzenlemelerin, ülke
bütünlüğünü kapsayacak biçimde ilgili kurum ve kuruluşların, üniversitelerin,
sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının görüşleri alınarak hazırlanmasında
sayısız yararlar olacağı tartışılmazdır. Bu tür parçacı bir anlayışla, kişilere
bağlı, o kişinin bilgi, görgü, eğitimi, yaşam tarzı ve kültürüne yönelik bir
anlayışla kentlerin geleceğine yön veren yasaların çıkarılması doğru bir yöntem
değildir. Kentsel dönüşüm, ülkemizdeki tüm kentlerimizi ilgilendiren bir
sorundur. Böylesi bir kentsel dönüşüm yasası, ülke geneline yönelik, hiç vakit
kaybetmeden çıkarılmalıdır. İlgili tüm belediyeler, buna uygun projelerini
hazırlamalı ve uygulamaya sokmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
eğer, yasalara bütüncül bir anlayışla bakmazsak, bunun sonucu olarak her belediye
ve belediye başkanı kendi yaklaşımlarına yönelik projelerine uygun yasal
mevzuat çıkarmamızı bizden ister duruma gelir. Bu durum, istenen bir durum
değildir. Bu tarz yasal çözüm arayışlarının birçok sakıncası vardır, bunların
bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Belediye başkanları
kentlerinin sorunlarını çözebilmek, gerekli yasal düzenlemeleri çıkarabilmek
için, artık, bundan sonra hükümetlerin arkasında koşması gerekecektir. İkinci
bir anlatımla, belediye başkanının siyasî partisi ile hükümeti kuran siyasî
parti aynı değilse, sanırım o belediye başkanının istemlerinin yaşama geçmesi
zor olacaktır. Bu yasaya, bu anlamda, kişiye özgü bir özel sipariş yasası
demekte hiç sakınca görmüyorum.
Değerli arkadaşlarım, AKP
Hükümeti gerçekten ülkenin imarına, sağlıklı, yaşanabilir kentlerin oluşumuna
ve dönüşümüne içten ve samimî olarak inanıyorsa, öncelikle, iki yıl önce
Bayındırlık Bakanlığınca, tüm kurum ve kuruluşların, meslek odalarının
katılımıyla ve uzlaşılmış bir şekilde hazırlanan imar kanun tasarısını Meclise
getirmesi gerekirdi. Bunu yapmadı, hâlâ yapmıyor. İmar kanun tasarısı
içerisinde kentsel dönüşüm de var. Ne için bu tasarının Meclise getirilmesi engelleniyor
veya geciktiriliyor, doğrusu bizler merak ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
getirilmeyen, biraz önce bahsettiğim imar kanun tasarısı taslağının genel
gerekçesinde şöyle deniliyor: "Ülkemizde 1950'li yıllardan bu yana yaşanan
kentleşme, fiziksel yatırımlar, büyüme ve gelişmeler, Türkiye'yi bugün yeni bir
aşamaya getirmiş bulunmaktadır. Kentleşme ve fizikî gelişmelerin, güncel dış
etkenler kadar yeni iç eğilimler nedeniyle de çok farklı yönlerde olması
beklenmektedir. Türkiye kentleşmesinin yakın geleceğinde, geçmişte yaşananlara
göre farklı sorunlar yatmaktadır. Küreselleşme ve üretim dinamiklerinin
dünyayla etkileşimi, gümrük duvarlarının kalkması, AB üyeliği hedefi ve benzeri
gelişmeler, çok yönden kentsel hareketliliği ve öncelikleri belirlemektedir.
Öte yandan, kentlerimizdeki ölçek büyümeleri, kapasiteli çağdaş altyapı, ulaşım
ve haberleşme sistem yatırımlarının yapılmasına, buna bağlı olarak kentsel alan
ve taşınmaz kullanım ve değerlerinin dağılımında farklı süreçlerin
başgöstermesine yol açmıştır. Büyük ölçekli yeni nesil kamu ve özel yatırımları
karşısında mülkiyeti küçük parçalara bölünmüş alan ve taşınmazların bu
gelişmelere ayak uydurması giderek zorlaşmaktadır. Kaçak yapılaşmanın yer aldığı
alanlar bu gelişmeler nedeniyle konumları açısından değer kazanmakta ve düzenli
yenilenmelere konu olabilmektedir. Buna karşılık geçmişte düzenli imar görmüş
kentsel alanlar hızla köhneleşmekte, değer kaybetmekte, mülkiyet sorunları
nedeniyle değişimlere uyum gösterememektedir. Bu alanlardaki yasa ve
yaptırımların, geçmişte olduğu gibi, bu gelişmeler sonrasında meşrulaştırma
çabaları değil, güncel öngörüşlerle birlikte bu dinamiklere yardım eden
nitelikte olmasını sağlamak zorundayız."
Yine bu taslakta;
Türkiye'nin imar ve planlama düzeni genel çerçevesini oluşturan Anayasanın
hükümlerine uygun olarak, düzenli, sağlıklı ve sürdürülebilir kentleşmeyi ve
sanayinin ve tarımın dengeli ve uyumlu olarak hızlı gelişmesini sağlamak
amacıyla planlı yapılaşmanın yapılacağı, herkesin mülkiyet ve miras hakkına
sahip olduğu; ancak bunun kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği,
kıyıların toplum yararına aykırı kullanılamayacağı, çevre ve konut hakkı,
tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması öngörülmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının "Yerleşme ve Şehirleşme",
"Konut" ve "İnşaat" başlığı altında yer alan ilke ve politikalar
bölümünde şunlar ifade edilmektedir:
"Fizikî planlamayı
bir bütün içinde kavrayan mevzuatın geliştirilmesi,
Fizikî planlama alanında
faaliyette bulunan yatırımcı kurum ve kuruluşlar arasında eşgüdümün
sağlanmasına ilişkin esas ve usullerin belirlenmesi yönünde çalışmalar
yapılması,
Kentsel alanlarda,
bilimsel esaslara dayalı planlara göre arsa sunumu ve düzenli yapılaşmayı
sağlayacak yöntemler ve etkin denetim ve yönetim biçim ve araçlarının
geliştirilmesi,
Yapı ve çevre kalitesinin
artırılarak, tarihî, doğal, sosyal ve kültürel değerlerin korunacağı sağlıklı,
güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin oluşturulması,
Denetim mekanizmalarının
geliştirilmesi,
Doğal olayların felakete
dönüşmesini engelleyecek mevzuat düzenlemeleri ile afetlere karşı yapı
dayanıklılığını sağlayacak yeni bir yapı kontrol sisteminin
oluşturulması,"
Olarak özetlenmektedir.
Dolayısıyla, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hedeflerine yönelik çalışmalar
derhal hayata geçirilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde
mekâna yönelik temel sorunlar, yerleşme ve kentleşme politikasının olmamasından
kaynaklanmaktadır. Geleceğe yönelik hedefler ve ilkeler belirlenmemekte, kısa
vadeli, günü kurtaran çözümler önerilmektedir. Bu kanun tasarısı da onlardan
bir tanesidir.
Değerli arkadaşlarım,
Meclise getirilmeyen imar kanun tasarısının "tanımlar" bölümünde,
dönüşüm projesi ve uygulama alanları şöyle tarif edilmektedir: "Yerleşme
ana stratejisi ve imar planlarında plan kararları getiren, mevcut yapı stokunun
kentsel ve kırsal çevrenin standartlarının iyileştirilmesi, sağlıklı, güvenli
ve estetik yapı ve çevreler elde edilmesi, doğal, tarihî ve kültürel değerlerin
korunması, afet zararlarının azaltılması, yaşam kalitesinin artırılması,
yeterli donatı alanlarının oluşturulması amacıyla yapılan sosyal, ekonomik ve
fiziksel kararlar içeren koruma, kullanma, yenileme, geliştirme ve güçlendirme
veya tasfiye düzenlemelerinden bir veya birkaçını kapsayan proje ve alanları"
olarak tanımlamaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
dönüşüm alanları ve dönüşüm projeleri dediğimiz zaman neleri öngörüyoruz,
bunları sizlerle paylaşmakta yarar görüyorum.
Öncelikle, afet tehlikesi
alanlarını, sosyal ve teknik altyapı ihtiyaçları açısından yetersiz ve
niteliksiz alanları, yaşam kalitesi düşük alanları, çöküntü bölgeleriyle kentin
gelişmesini sağlamak üzere, ulaşımı, merkezî iş alanlarını, konut ve hizmet
kullanım alanlarını ve koruma alanlarını, kentsel dönüşüm alanları olarak
anlıyoruz. Buralarda, ilgili idareler tarafından hazırlanan yerleşim anaplanı
veya nâzım imar planı bütününde, gerekli araştırma ve incelemelere dayalı
olarak sınırları belirlenen dönüşüm projeleri hazırlanır veya hazırlattırılır.
Dönüşüm projeleri, planın
hedef ve stratejilerine uygun olarak, imar planları ile imar programları
bütününden oluşur. Planlardan ve programdan ayrı dönüşüm projeleri
gerçekleştirilemez. Bu projeler, ilgili idare meclisinde onaylanır, ilan edilir
ve uygulanır. Dönüşüm projeleri, kamu ve özel ya da ortaklıklar aracılığıyla
yapılan mevcut yapı stokunun koruma, kullanma, yenileme, geliştirme,
güçlendirme veya tasfiye düzenlemelerinden bir veya birkaçını kapsar. Dönüşüm
projelerinin uygulanmasını sağlamak üzere malî, yönetim, yapım, kullanım,
mülkiyet, işletme, sosyal ve ekonomik yapının iyileştirilmesine ilişkin öneri
ve önlem, ilke ve esaslar, imar planı raporunda yer alır.
Değerli arkadaşlarım,
dönüşüm projeleri, özelliklerine göre, proje alanında çevre, afet tehlikesi ve
riskleri, mülkiyet ve sosyal, teknik altyapı ve yapılaşmaya ilişkin detayları,
teknik test bulguları, envanter, analiz, tespit ve fizibilite çalışmaları ile
sosyal, ekonomik, kültürel araştırmalara, sorunlar ve imkânlara dayanılarak,
süreç, malî yapı ve uygulama araçları belirlemek üzere ilgili idarece
hazırlanır ve hazırlattırılır. Gerekli inceleme, araştırma, analiz ve detaylı
çalışmaları yapılmayan ve bu projenin malî yapısına yönelik süreç, usul, esas
ve araçları belirlenmeyen dönüşüm projeleri, ilgili idarece kabul edilemez.
Dönüşüm projelerinin,
birden fazla idarenin yetki alanı kapsamında olması halinde valilik, birden
fazla ili kapsaması durumunda bakanlık, eşgüdümü sağlar ve uygulama esaslarını
belirler; bu esaslara uyulması zorunludur.
Büyükşehir belediyesi
sınırları içinde, dönüşüm projelerine ilişkin imar plan ve programları,
parselasyon planları, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni, yapım, yıkım, enkaz
bedeli ve kamulaştırmayla ilgili iş ve işlemler, ilgili ilçe belediyelerinin
eşgüdümü sağlanarak, imar planı uygulama araç ve yetkileri kullanılarak,
büyükşehir belediyesi tarafından yapılır ve yaptırılır.
Değerli arkadaşlarım,
dönüşüm projelerinin onaylanan imar planı ve imar programına göre, büyükşehir
belediyesi bünyesinde kurulan proje ve yönetim birimleri tarafından eşgüdümü,
uygulanması ve denetiminin sağlanması gerekiyor.
Dönüşüm projelerinin
yapılmasında, proje yönetim birimleriyle ilgili ilçe belediyeleri, sivil toplum
örgütleri, ilgili meslek odalarının temsilcilerinin katılması esas alınır.
Dönüşüm projeleri
kapsamındaki taşınmazların, düzenlemeden öncesi ve sonrası değerleri
belirlenir. Düzenlemeye tabi tutulan her taşınmazın, düzenlemeden önceki
katılım değerinin, düzenlemeye giren taşınmazların toplam katılım değerine oranıyla,
katılım payı oranı elde edilir. Dönüşüm projesi sınırları içinde kamuya ait
alanlar bedelsiz olarak ayrılır, dönüşüm projesinin altyapı ve proje bedelleri,
tanışmazların katılım payları oranında karşılanır. Belirlenen düzenleme alanı
içinde kalan taşınmazların, düzenleme öncesi taşınmaz katılım değeri ile
düzenleme sonrası taşınmaz katılım değerinin eşit olması esastır. Dönüşüm
projesi kapsamında kalan taşınmazlara karşılık olarak, bağımsız bölüm vermek
esastır.
Bağımsız bölüm bedelinin,
düzenleme sonrası belirlenen bedelden az olması halinde ilgili idare
borçlandırılır ve bedel defaten ödenir. Fazla olması halinde ilgili taşınmaz
sahibi idareye borçlandırılır.
Taşınmazların düzenleme
sonrası belirlenen bedeli, talep halinde, proje bitiminde bedel olarak defaten
ödenmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karademir,
sürenizi de birleştirmiştim. Lütfen bu eksüre içerisinde konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ERDAL KARADEMİR (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan.
Dönüşüm alanı
uygulamalarında onaylı projeye göre yapılacak kat irtifakı sözleşmesi
kapsamında tapuya şerh edilir ve kamulaştırmaya gerek kalmaksızın yapı yıkımına
başvurulabilir.
Dönüşüm alanlarında
ruhsat verildikten sonra en geç bir yıl içinde uygulamaya başlatılır. Bu süre
içinde, basit ve zorunlu onarımlar dışında, bekleme, değişiklik ve kapsamlı
onarıma izin verilmez.
Değerli arkadaşlarım,
kentsel yenileme ve dönüşüm projelerine bu yaklaşımla bakan bir yasal
düzenlemeye gerçekten ülkemizin ihtiyacı vardır. Böylesi bir yasal düzenleme
Meclise bir an önce getirilmeli ve yasalaştırılması sağlanmalıdır.
Bu düşüncelerle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Karademir,
teşekkür ediyorum.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı yoktur;
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 17.49
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.02
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Büyük Millet Meclisinin 84 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
1114 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- Kuzey
Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonları Raporları (1/1166) (S. Sayısı: 1114) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 4 üncü
maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi 4 üncü maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir; karar yetersayısı
vardır.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - 5 inci madde
üzerinde, AK Parti Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Halil Ürün; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HALİL ÜRÜN (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1114 sıra sayılı
Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
şüphesiz, kentsel dönüşüm projelerine ciddî manada ihtiyaç vardır. Pek çok
kentimizin, özellikle, gecekondulaşma karşısında yeniden gözden geçirilmesine,
elden geçirilmesine ciddî manada ihtiyaç vardır.
Bildiğiniz gibi, hazine
arazileri üzerine yapılan kaçak yapıların adı "gecekondu" olarak
tarif edilmektedir. Ankara-Konya çıkışında, Balgat semtinde uygulanan ve
Ankara'da ciddî manada ses getiren kentsel dönüşümün benzeri, bu kanunun kanunlaşıp
yürürlüğe girmesiyle birlikte, kuzey aksında da yine hayata geçecektir.
Aslında, geçmiş dönemleri burada suçlamak için söz almış değilim; bu kanunun,
bu tasarının anlamı, manası, mahiyeti de, Ankara Büyükşehir Belediyesini aklamak
ya da karalamak da değildir, Ankara'yı kötü görüntülerden kurtarmaktır. Bu kötü
görüntüler bugün için oluşmuş kötü görüntüler değildir. Bunun gerekçesi de,
sadece yabancıların Ankara'ya girişinde yol boyunca daha güzel görüntülerle yüzleşmesi
de değildir; sadece, kapalı olarak gerekçede sözü edilen bir cümledir o. Asıl
olan, gecekondulaşmayla birlikte, kentin bütün bu alanlarına giremeyen, belki
itfaiye araçlarının dahi bir yangın karşısında giremediği bu bölgelerin gözden
geçirilmek suretiyle, daha yaşanılabilir hale getirilmesidir; asıl amaç budur.
Bu amacı gerçekleştirme adına, belediyelerimiz ve hükümetimiz, eğer, bir çaba,
bir gayret içerisindeyse, buna övgüyle yaklaşmak gerekir ve bu konudaki
yaklaşıma da yardımcı olmak gerekir.
Değerli arkadaşlar,
Ankara, kentsel dönüşüm projelerine evsahipliği yapan ve bu konuda çeşitli
akslarda, çeşitli bölgelerde bunu hayata geçiren önemli illerimizden birisidir.
Kentsel dönüşüm, ilk defa bizim hükümet dönemimizde ve yine mensubu olan,
mensubiyeti olan, bize mensubiyeti olan belediyelerimizin yönetiminde iş
görmekte ve yapılmaktadır; bu da önemli bir husustur.
Bakınız, burada söz alan,
özellikle muhalefete mensup olan arkadaşlarımız, belki kimi noktalarda haklı
olarak bazı eleştirilerde bulundular; ama, şu hususu da görmek gerekir:
İstanbul'dan Ankara'ya girdiğimiz zaman, eskiden, pek çok, belki kırk tane
engelle karşılaşırdık; ama, şimdi, şehir merkezine, Ulus'a hiçbir engele
takılmadan, rahatlıkla gelebilmekteyiz. Keza, Konya girişinden; keza, Samsun
girişinden de tıpkı bu şekilde, hiçbir engelle karşılaşmadan ulaşım hizmeti
verilebilmektedir. Bu kentsel dönüşüm projelerinin bu yasa tasarısıyla birlikte
daha kolay uygulanabilmesini sağlamak adına, burada, bu yasayı görüşüyoruz ve
umuyorum ki, bu yasamız mutlaka hayata geçecek ve arzu ettiğimiz sonuçları hep
birlikte yaşamış olacağız.
Önemli olan, bir kentte
yaşayan insanların -bizler de dahil olmak üzere yaşayan herkesin; partili,
partisiz- bunların hepsinin daha rahat bir yaşama düzeyine, düzenine
kavuşmasını temin etmektir. Bunu temin edemediğiniz takdirde, bu insanların
haklı şikâyetlerine muhatap olduğunuz takdirde, bunun yolu, elbette, mevzuatı
değiştirmektir; bunun yolu, elbette, değiştirdiğiniz ve uygulamaya soktuğunuz
mevzuatı da ciddî manada uygulamak ve takip etmektir. Hatalar da olabilir,
yanlışlar da olabilir; ama, önemli olan, bu yoldaki samimiyetimizdir, bu
yoldaki ciddiyetimizdir.
AK Parti Hükümeti
döneminde -bakınız, burada, söylemeye mecburum- toplu konut faaliyetleri
başladı. Toplu konut faaliyetleri, Toplu Konut İdaresiyle yürütülmektedir.
Bugün 200 000'e varan toplu konut üretimi sağlanmıştır. Bu, esas itibariyle,
hem burada toplu konut açığını ya da konut açığını -daha kısa ifade etmek
gerekirse- kapatmak ve böylece de, belki birçoğumuzun gözardı ettiğimiz
gecekondulaşmayı tetikleyen konut açığının önüne geçmektir. Bir diğer önemli
faydası da, elbette, daha ucuz konuta, konut ihtiyacı olan insanları
kavuşturmaktır ve ayrıca, Türkiye'de lokomotif bir sektör olan inşaat sektörünü
hayata geçirmek suretiyle -ki, duble yollardaki maksadımız da budur- bu iki
sektörü, bu iki alanı ciddî manada ele almak suretiyle, Türkiye'deki diğer
alanları daha hızlı iş görür hale getirmek, amaçlarımızın başında gelmektedir.
Toplu Konut İdaresi
Başkanımızı ve değerli ekibini buradan kutlamamız gerekiyor. Ciddî, kararlı bir
şekilde bu faaliyetleri yürütmeye AK Parti Hükümeti devam edecektir. Bu yoldaki
düzenlemeleri mutlaka bu kurulumuza, değerli Yüce Kurulumuza getirip, burada,
elbette, hayata geçirmek üzere bu düzenlemeleri yapacağız.
Değerli arkadaşlar, çokça
ve sıkça, tenkitlerin içerisinde "buna niye ihtiyaç var; başka yerlerde de
yapmak gerekmez miydi; oralarda da yapılsa…" Oralarda da yapılsın. Peki,
buralarda yapılmasına mâni midir oralarda yapılmamış olması? Bu, kentin, eğer
girişiyse, bu girişte bu düzenlemeler yapılmayacak da nerede yapılacak?! Bu
örnek düzenleme, üstelik sadece kentin girişinde değil, kentin muhtelif diğer
akslarında da buna dair faaliyetler vardır.
Bakınız, bu konudaki
yetkinin Büyükşehir Belediyesinde olması ve ilçe belediyeleri arasında buradaki
elde edilen gelirlerin paylaşılması, kısmen birkısım gelirlerin merkezî
yönetime dönmesi de esas itibariyle doğru bir iradedir ve bunun da bu şekilde
düzenlenmiş olması, haklı olarak, merkezî yönetimin bu konudaki denetim
yetkisini de koruduğunu ve bu denetimin takipçisi olacağını, bu denetimi
yapacağını da çok açık biçimde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, bu tasarının
süratle yasalaşması hepimizin beklentisidir; Ankaramızın beklentisidir,
ülkemizin beklentisidir. Elbette, diğer şehirlerimizde de, kentlerimizde de
buna benzer düzenlemeler yapılmaktadır ve yapılacaktır. Bu yolda, belediye
başkanlarımız, zaten, kimi muhalefete mensup, kimi AK Partiye mensup olan
belediye başkanlarımız canla başla çalışmaktadır. Onların hepsinin
çalışmalarına bu düzenleme ışık tutacaktır ve onlar da, haklı olarak, kendi
kentlerindeki buna benzer birtakım düzenlemelere, birtakım kentsel dönüşüm
projelerine hız kazandıracaklardır. Bu yoldaki yapılan çalışmaları takdirle
burada ifade etmek istiyorum.
Ben, emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum.
Ayrıca, bu haftanın,
Polis Haftası olması dolayısıyla değerli polislerimizi buradan kutluyorum ve
yine, bugünün, Avukatlar Günü olması dolayısıyla değerli avukatlarımızı
kutluyorum. Hepsinin, kendi mesleklerinde üstün başarılarla mesleklerini devam
ettirmelerini diliyor, bu münasebetle hepinize tekrar saygılar sunuyorum.
Tabiî ki, ülkemizi
korumak, vatanımızı bölücü teröre karşı korumak yolunda, polislerimiz, güvenlik
güçlerimiz şehit vermektedir; üzüntüyle ifade etmek gerekirse, bugün de buna
hepimiz şahit olduk maalesef. Bunların hepsinin yakınlarına başsağlığı,
ülkemize, hepimize başsağlığı diliyor; hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle
selamlıyorum.
Allah'a emanet olun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ürün.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) - Değerli arkadaşlarım, 5 inci maddeyle ilgili, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir
konuda hemfikir olmak zorundayız: İyi yapılan her şeyin yanındayız; bundan hiç
şüpheniz olmasın. Yalnız, toplu konuttan bahsetti bir arkadaşımız. Ben de
tebrik ediyorum. Yalnız, konut almak için, değerli arkadaşlarım, para lazım.
Parayı kazanmak için iş lazım. Sizinle anlaşamadığımız konunun ana noktası bu.
Konut yapılıyor, vatandaş konutu alıyor, ondan sonra ne yapıyor?.. Çoluğunun
çocuğunun ayağının altındaki halıyı satıyor, buzdolabını, yeri geliyor,
satıyor, çamaşır makinesini satıyor, aldığı dairenin taksitini ödüyor.
Gülmeyin! Türkiye'de mühendisler asgarî ücretle iş arıyor. Yalandır diyebilir
misiniz?! Nedir asgarî ücret; 300 küsur milyon lira. Taksit nedir; 300 000 000
lira. Sormuyorsunuz, vatandaşım sen bunu nasıl ödüyorsun? Olayın ana noktası bu
değerli arkadaşlarım. İmkânlarımız olsa da, hortumcudan, talancıdan,
vurguncudan tahsil edecektiniz, keşke etseydiniz de bu paralar oraya yatsaydı.
Üzerine yattınız, ahbap oldunuz, uçaklarda sohbetleri geliştirdiniz. Bırakın
orayı!..
Şimdi, ben burada bir şey
söyledim… Bakınız, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanını siz ne kadar tanırsınız,
Sayın Gökçek'i? Ben çok iyi tanırım. Sayın Başbakanlarımız kusura bakmasın,
Sayın Başbakanımızın dışında hiç kimseyi işine karıştırmaz. Bunu böyle
bilesiniz. Bu yasayı da hazırladı, getirdi; şimdi, kim geliyor kim gelmiyor,
kim destek oluyor kim destek olmuyor, adım adım izliyordur. Bunu biliyorsunuz,
değil mi? Bunu adım adım izliyordur.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Yurt içinde bile değil!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Olduğundan bahsediyorum, Beyefendi, ben olduğundan bahsediyorum.
Sayın… Neyse, beni konuşturma, otur! Otur orada, senin konuştuğuna…
Değerli arkadaşlarım,
burada, Sayın bir eski Belediye Başkanımız konuştu; hakikaten, o il, güzel
illerimizden biri olmuş; keşke, bütün illerimiz öyle olsa; ama, böyle bir imkân
kesinlikle o belediye başkanına verilmedi, verilemez. Şimdi, o ki yapıyorsunuz
değerli arkadaşlarım, bir madde hükmü daha getirin, bütün belediyelere bu
yetkiyi verin; o ki veriyorsunuz; yapılsın; bir defa gelsin, biz de bir defa
şey yapalım.
Sayın arkadaşlarım,
bakın, Bakanlık ve Toplu Konut, göstermelik isim olarak burada geçmiştir; bunu
çok samimî söylüyorum. Sayın Başkan da burada; yarın, benim bu söylediklerim
aynen önüne gelecek.
Şimdi, burada, çok dikkat
etmek lazım. Proje, para yutan bir proje; aynen Karadeniz otoyoluna benziyor;
doldur, Karadeniz götürsün; doldur, Karadeniz götürsün! Yapılan o değil mi,
öyle olmuyor mu?!
Şimdi, burada da, bir
vadi; karşılıklı vadi; çok istismara müsait bir proje… Ne yapmışız burada
şimdi; projenin yapımını ihaleye vermişiz, özel sektöre, kontrolünü de özel
sektöre vermişiz, müşavirliğini de özel sektöre vermişiz, inşaatını da özel
sektöre veriyoruz. Ne edecek burada, Toplu Konut ne edecek, Bakanlık ne edecek,
kimi kontrol edecek?.. Birbirimizi mi kandırıyoruz değerli arkadaşlarım?!
Burada, çok ciddî
sıkıntılar yarın yaşanacak ve başınız ağrıyacak, başınız ağrıyacak. Yoksa,
efendim, güzel şeyler yapılıyor… Yapılsın, Türkiye'nin her tarafına yapılsın.
Burada, arkadaşım çıktı, söyledi, Diyarbakır'dan bahsetti, diğer illerden
bahsetti. Kim istemez ki! Biz de istiyoruz, yapılsın; ama, muhterem
arkadaşlarım, yapılmanın bir kuralı, usulü var. Bir taraftan yapıyoruz, bir
taraftan yıkıyoruz. Bir taraftan, yanmış bir müesseseyi, şehrin, Ulus'un
göbeğinde, sayın bakanlarımız söz vermesine rağmen, birçok milletvekilimiz söz
vermesine rağmen, bir Modern Çarşıyı orada bekletiyoruz! Peki, niye değerli
arkadaşlarım?.. Vatandaş diyor ki, benim orada dükkânım vardı -yanmış, her
neyse- versin bana, hiç olmazsa, neyim var, neyim yok, onun yolunda kullanayım,
dükkânımı açayım, öyle atıl, öyle rezil durmasın orada. Ulus'u yeniden mi
yıkacaksınız; orayı da yıkın o zaman… Bunu kabul ettiremiyor kimse değerli
arkadaşlarımız. Sayın milletvekilleri, katkılarınızı istiyoruz. Burada çalışan
insanlar sizin de vatandaşınız, daha fazlası, size oy veren insanlar; ama,
günah. Orada boşu boşuna bir bina duruyor, yanmış, etrafına tahta çakmışlar,
bir şeyler etmişler, bina olduğu gibi duruyor. Ne olacak; efendim, ben Ulus'u
yıkacağım… Ee?.. Onun için, bu beklesin, bir daha buradaki esnafı dışarıya
çıkarmayayım... Şimdi, bu inandırıcı bir şey mi değerli arkadaşlarım?.. Pireye
kızdım, yorganı yakıyorum; adı bu. Mutlaka, orada birisi bir laf etmiştir,
Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımızın da kulağına gitmiştir, o bir kişinin
yüzünden, 100 kişi orada mağdur edilmiştir; ötesi kesinlikle yoktur değerli
arkadaşlarım; ama, bu olmaz muhterem arkadaşlarım, sayın milletvekilleri.
Yaşıyoruz şimdi… Nerede bu?..
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sayın Başkan, arkadaki sohbeti bir engelleyin lütfen.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Saygıdeğer arkadaşlarım, özür dilerim, bir şey söylememe müsaade
eder misiniz…
Böyle bir çalışmayı
-içinizde genel müdürlük yapmış insanlar var, belediye başkanlığı yapmış
insanlar var, işverenler var- işçiler yapsa ne yaparsınız? Bakınız, bu Türkiye
Büyük Millet Meclisi değerli arkadaşlarım. Kendimize çekidüzen vermek
zorundayız; millet bizi izliyor. Bu yanlış bir hareket. Şuraya bakar mısınız
Allahınızı severseniz! Kahve mi, Büyük Millet Meclisi mi! Şuraya bak ya!
Ayıp!.. Ayıp!..
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) -
Bırak ya!..
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Ayıp!.. Ayıp!... (CHP sıralarından alkışlar)
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) -
Sen konuşmanı yap!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Otur da burada milleti dinle; ayıp!.. Elini kolunu sallayıp durma!
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) -
Sana ne benim ne yaptığımdan; sen konuşmana devam et!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Sayın Başkan, lütfen!.. Burası kahve değil!
BAŞKAN - Sayın
Hıdıroğlu….
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Git dışarıda çayını iç, orada konuş.
BAŞKAN - Sayın Meral,
Genel Kurula hitap ediniz.
Buyurunuz.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Ayıptır!.. Millet bizi izliyor...
Değerli arkadaşlarım…
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) -
İllâ bize sataşacak; bizimle uğraşacaksın!
BAŞKAN - Sayın Meral…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Arkadaşlar…
Sayın Meral, zaman zaman
Genel Kurul içerisinde her gruptan milletvekili arkadaşlarımız, çıkıp, ayakta…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan…
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Böylesi olmamış efendim, böylesi olmamış.
BAŞKAN -Hayır, müsaade
edin, müsaade edin.
Ayakta konuşmaları,
birileriyle sohbetleri olmuştur. Bu hususta gerekli ikazı Başkanlık yapar.
Lütfen, siz Genel Kurula hitap ediniz ve konuşunuz.
Buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Ben, Genel Kurula hitap ettiğim gibi Saygıdeğer Başkanım, bir
milletvekiliyim, birilerinin şu güzel Meclisi istismar etmesinden rahatsız
olduğum için bunu söylüyorum. Beni ilgilendirmiyor, isterse yatak getirsin,
uyusun; benim sorunum o değil. Vatandaş burayı izliyor, "milletvekilleri
bu işi yapıyor" diyorlar, "milletvekilleri gelmiyor" diyorlar.
Bu milletvekili yasa çıkarıyor… Üst üste üç gün işe gelmeyen işçinin işine son
veriliyor. Aylardır işe gelmeyen milletvekilleri var. Ayıptır!.. Bunu söylemek
istiyorum.
Saygılar sunuyorum
hepinize. (CHP sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Sakarya)
- Sayın Başkan, burada ancak kayıt düşer ve burada beni dinleyen arkadaşlara
konuşmamızı yapabiliriz… Vatandaş dinliyor diye burada şov yapmanın bir anlamı
yok!
BAŞKAN - Sayın Gündüz,
oturunuz.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, konuşmalar sırasında, zaman içerisinde, burada, her kademede
görev yapan, hükümet sıralarında, komisyon sıralarında, milletvekilleri
sıralarında, her birimiz -zaman zaman ikaz ediyoruz burada, doğru ama- burada,
komisyon sırasına gelip komisyon başkanlarıyla, burada, sayın bakanlarla
görüşmeyen, hemen hemen hiçbir milletvekilimiz yoktur veya hükümet sıralarına
gidip hükümet sıralarındaki bakanlarla konuşmayanlar yoktur. Burada, konuşmalar
sırasında bu hususları teenniyle karşılamak gerekir. Bunu takdirlerinize
sunuyorum. Her birimiz zaman zaman konuşuyoruz. Bunun içerisine Meclis
Başkanvekilleri dahil, grup başkanvekilleri dahil, ama, bunu çok abartılı bir
şekilde sunmak, Meclisin mehabetine de yakışmıyor.
Teşekkür ediyorum
hepinize.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz
Ateş; buyurun.
CHP GRUBU ADINA YILMAZ
ATEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
dün, yasa tasarısının tamamı üzerinde Grubumuz adına da görüşlerimizi
açıklarken, Ankara'nın sorunlarını da dile getirmiş, bu yasanın iki yıl önce,
aslında, çıktığını, 10 maddelik olan yasanın, şimdi, 6 maddesinin değiştirilmekte
olduğunu da dile getirmiştim.
Ankaramızın sorunlarını
dile getirirken, Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Pepe'ye de teşekkür ediyorum,
Ankara'ya güzel bir haber verdiler. Diliyorum ki, Sayın Bakanımız gereğini
yapar; temmuz ayında da, Ankara'nın yüzkarası olarak nitelendirilen Mamak
çöplüğü de, artık, tarihe karışır, yeni Çadırtepe çöplüğü de, planlandığı gibi,
modern bir çöplük statüsüne kavuşturulur.
Sayın milletvekilleri,
demokrasi, bir güçler dengesidir. Eğer, bu güçler dengesini iyi oturtamaz isek,
bunun, zaman zaman, otoriter, totaliter rejimlere doğru da kaydığını hepimiz
görüyoruz. Bu yasa tasarısı…
Maalesef, şu anda, bu
kanunu çıkaran iktidarımız görev başında, bu projeyi uygulayan Belediye Başkanı
da İktidar Partimizden. Toplu Konut İdaresinden, öyle anlaşılıyor ki, bir sorun
yok, o da İktidar Partisinin atadığı, iktidarın atadığı bir bürokrat. Doğrusu,
iki yıl içinde ne oldu da, bu ihtiyaç gelişti de, yasanın tamamına yakını
değiştirilir hale geldi?! Doğrusu, bunlar doğru şeyler değildir. Neden doğru
değildir?
Değerli arkadaşlar,
Büyükşehir Belediye Başkanından, sadece muhalefete mensup belediye başkanları
veya muhalefet sözcüleri şikâyetçi olmuyor, aynı partiye mensup belediye
başkanlarının da çok sayıda şikâyeti, itirazı var.
Şimdi, bu kanun
tasarısıyla, belediye başkanı, bakanlarüstü bir güce, totaliter bir rejimin bir
yöneticisi konumuna getiriliyor. Şimdi, bu doğru değildir, bu sakıncalıdır.
Bununla, biz, Ankara'ya hizmet etmiyoruz.
Şimdi -belki, Sayın
Bakanın da haberi yoktur- hükümetimiz, değerli arkadaşlar, çok yerinde, uygun
bir Bakanlar Kurulu kararı çıkardı. Yıllardır, bu belediyeler arasında, büyük
şehir, küçük şehir, ilçe belediyeleri arasında kanayan bir yara vardı.
Gerçekten, hükümet, yerli yerinde bir teşhis koydu, belediyelerarası bir
uzlaşma komisyonunu oluşturdu. Burada da, il düzeyinde 14 belediye başkanı
görev yapıyor. 14 belediye başkanının 13'ü uyuyor, o uzlaşma komisyonuna
geliyor, kendi aralarındaki sorunları ilçelerle çözüyorlar, taahhüt ediyorlar,
götürüp hazineye veriyorlar, kimin kimden ne alacağı varsa, hazine de ona göre
işlem yapıyor; fakat, değerli arkadaşlar, yalnız Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanı buna uymuyor.
Sayın Bakanım, size,
üzüleceğiniz bir haber vereyim: Sayın Belediye Başkanınız, Bakanlar Kurulunun
bu kararını da yargıya götürdü; gayri resmî aldığım bilgilere göre de,
aleyhinize bir karar almak üzeredir.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyetinde, bir hukuk
devletinde; bir, kişiye özel kanun çıkmaz; iki, kişiye göre özel düzenleme,
özel yetkiler getirilmez. Şimdi, hükümetimiz... Ne değişti iki yıla göre? Neden
buna ihtiyaç duyuldu?
Şimdi, bunu dile
getirince, deneyimli, belediye başkanlığı yapmış sayın milletvekillerimiz de
"ya, muhalefet olarak hep bunları söylüyorsunuz, eleştiriyorsunuz; güzel
şeyler..."
Bu yasanın altında yatan,
eğer, Ankara'ya, gerçekten, güzel hizmetse, başımızın üstüne, hay hay; ama, bu,
bir kişiye, bir diktatörlükte görülen yetkiler getiriliyor
Şimdi, pergel yasasını
çıkardınız; itiraz ettik, doğru değil dedik. Değerli arkadaşlar, Ankara'nın
Gölbaşısında -Gölbaşı buradan 15 kilometre, 20 kilometrede köyü var- cenazemiz
iki gün yerde kalıyor. Doktor gelecek… Vatandaşın ahırının damı çöküyor; haydi,
gideceksin, belediyenin imar müdürlüğünden projesini onaylatacaksın,
getireceksin. 200 000 000-250 000 000'a mal olacak bir ahırın çatısı, damı
-Anadolu'nun deyimiyle- değerli arkadaşlar, 2 milyara yakın, harçtı, projeydi,
bilmem neyle geçiyor. Şimdi, bu, vatandaşa zulümdür. Yapmayın bunu.
Şimdi, bu pergel yasasını
koyduk. Konumuz Ankara olduğu… Erzurum'u söylemiyorum. Erzurum'dan muhtarlar
geldi; bir hafta, cenazelerinin, doktor nedeniyle yerde kaldığını -sanırım,
sizin Gruba da, geldiler, söylediler- bizim Gruba gelip söylediler. Meclis
Başkanvekiliydim; bana geldiler, bunu söylediler "böyle, böyle; aman, buna
çözüm bulun" diye.
Şimdi, muhalefetin bu
önerilerini dikkate almanızda büyük yarar var. Kişiye özel yasa çıkarmanın
sonuçlarıdır bunlar.
Şimdi, bakın, Ayaş'ı
bağladık, Elmadağ'ı bağladık, Kalecik'i bağladık, Temelli'yi bağladık, Balâ'yı
bağladık. Değerli arkadaşlar, partinize mensup belediye başkanları dahi
illallah etmiş durumda. Neden; keyfî uygulama…
Şimdi, Büyükşehir
Belediyesinin, gidip, mezarlıkları, itfaiyeyi, otobüs işletmesini, su ve
kanalizasyon idaresini teslim alması gerekiyordu. Sayın milletvekilleri, yirmi ay geçti; daha, bir tek belediyenin
buna ilişkin bir idaresi alınmadı.
Şimdi, yollar, bütün bu
saydığım ilçelerde delik deşik; delik deşik… Şimdi, bulvarlar, 12 metre
üzerindeki yollar Büyükşehir Belediyesinin; ama, Büyükşehir Belediyesi gidip
yapmıyor.
Daha acısını söyleyeyim;
yakında muhtarlarımızın hepsi suç işlemekten cezaevine girerse hiç şaşırmayın.
Neden, biliyor musunuz? Eskiden, bu köylerde, su parasını muhtarlar topluyordu,
köy bütçesine katıyordu. Şimdi, bunlar büyük ilçe belediyesine bağlandı,
büyükşehir belediyesinin de mahallesi haline geldi. Şimdi, belediye gidip, bu
su idaresini almamış, ilçe belediyesi diyor ki: "Ben alırsam, zimmetime
para geçirmiş olurum, toplayamam." Şimdi, muhtar, kelleyi koltuğuna almış,
köylüden su parası alıyor. Yarın biri gitse, zimmetine para geçirmekten
muhtarların hakkında dava açacak. Şimdi, bunlar doğru değil. Bunlar doğru
uygulamalar değil; yani, bunlara mutlaka iktidarın bir el koyması gerekir.
Şimdi, çalışarak,
birbirimizle yarışarak, başarı kazanmamız kadar saygıdeğer bir mücadele yoktur.
Ama, değerli arkadaşlar, sadece… Ankara'nın, eskiden, 8 tane metropol ilçesi
vardı, şimdi yenileriyle beraber 12 oldu. Eski 8 ilçenin içerisinde 1 ilçe,
Anamuhalefet Partisi üyesi bir belediye başkanı tarafından yönetiliyor.
Sayın milletvekilleri,
sizi bütün samimiyetimle temin ederim ki, her gün kovalamaca oynanıyor, her
gün… Hangi bankaya haciz koyacak, hangi binaya ruhsat vermeyecek, hangi arsası…
Değerli arkadaşlar, cami
yeri var; benzinliğe açılan yeri cami yeri yapıyor. Şimdi, benzinlik yeri
belli; hayır, ben yeşil alan yaptım…
Değerli arkadaşlar, sayın
milletvekilleri; iktidar demek, hakkaniyet ölçülerine göre, hukuka göre hareket
eden makamdır. Oradaki yetkileri hakka, hukuka uygun kullanmazsanız, bunun adı
demokrasi olmaz diktatörlük olur.
İl başkanlığım döneminde,
Ankara'nın bütün belediyeleri, mensubu olduğum parti üyesiydi; ama, ara yerel
seçim yapıldı, 1990'da, Etimesgut İlçemizi Anavatan Partisine mensup bir
arkadaşımız kazandı. İlk ziyaret edenlerden biri oldum, Anakent Belediye
Başkanını da davet ederek, ikisini de bir araya getirerek, rica ettim, sakın
diğerlerinden ayırmayın diye. Biz de, yarıştık, bu arkadaşlarımız kazandılar.
Artık, bundan sonra hizmette taraf olmaz; hepimiz bu ülke için çalışıyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ama, maalesef, Ankara'da olan bu mu?!
Şimdi, bu projeden
vatandaş düşünülüyor… Gazeteler de yazmadı. Değerli arkadaşlar, bir kişiyi ben
biliyorum, ailesini tanıyorum, çıkardılar, kira yardımı da yapmadılar diye
çocuk bunalımdan gitti intihar etti. Bunu gazeteler bile yazmadı. Şimdi,
vatandaşı çıkarıyorsunuz oradan, üç ay geçmeden kira ödenmiyor, artı, yüzde 10
ile yüzde 30 arasında değişen de kira anlaşmasından eksik ödeniyor. Üç ay
geçecek… Şimdi, vatandaş bir de mecbur kalınca, o kadar hane boşaltılınca… Depozit
almadan da ev vermiyor. Şimdi vatandaş bir de depozit parası ödeyecek. Evlere
giremiyor. Şimdi bir kısmı yıkıldı, mezbelelik oralar değerli arkadaşlar,
Ankara'nın önemli ölçüde tinercileri şimdi o bölgede. Evini terk edemeyenler de
korku, endişe içinde.
Şimdi, Ankara'yı
güzelleştiriyoruz diye, değerli arkadaşlar, vatandaşa bu kadar zulüm edilir
mi?!
Dün ben buradan
konuşurken, lokantacısından tekstilcisine kadar, yedek parçacısına kadar
"aman ne olursun, bizim işyerleri de kapandı, bizim sektörde şu kadar...
Yılmaz Bey 6 000 dedi; ama, ne 6 000'i, siz gelin de bize sorun bakayım kaç işyeri
kapandı; o resmîdir; en az bunun 2 katıdır" diye... Şimdi, Ankara'nın
sorunları bununla bitmiyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, çok garip uygulamaları var belediyelerimizin. Bir süre önce,
değerli arkadaşlar, gazeteler yazdı: Canlı canlı, hayvanlar, yıllarca bu dünya
yüzünde bir arada yaşadığımız hayvanlar itlaf edildi, itlaf da belki yetersiz
kalır, katledildi. Değerli arkadaşlar, katledilemeyenler toplanıp canlı canlı
toprağa gömüldü.
Şimdi, Sayın Çevre
Bakanımız burada, lütfeder açıklarsa çok memnun olurum; yoksa, yazılı soru
önergemi de yarın veriyorum. Ya, bunu yapan kimler, bu çağımızda, bu
günümüzde?! Hükümetimizi kutluyorum; gerçekten, hayvan hakları konusunda çok
güzel, düzgün bir yasa çıkardılar; dört gözle bekledik; inşallah, bu uygulanır;
ama, vazgeçtik uygulamasını, şimdi, Ankara'nın merkezinde, eğer, bu hayvanlar
bu kadar katlediliyor, itlaf ediliyorsa, acaba Anadolu'nun diğer yerlerinde
nedir? Kamuoyunda yaygın olan çok söylenti var. Bunun gerçek sebebi nedir? Bunu
yapanlar hakkında, acaba, Sayın Bakanlığımız, sayın ilgili, yetkili merciler ne
tür işlem yaptı?
Sayın Bakanım,
katılıyorum, bu Mamak çöplüğü Ankara'nın yüzkarasıdır; ama, inanın ki, bu
hayvan katliamını yapan kişiler, şimdi, Ankara'nın yüzkarasının yüzkarası
konumuna gelmişlerdir. (CHP sıralarından alkışlar) Bunun, bu sorumlular, bu
yetkililer hakkında, eğer bu ülke kanun devletiyse ve burası başkentse, eğer bu
zulüm burada yaşanıyorsa, acaba Anadolu'da ne yaşanıyordur? Bunları
görmezlikten gelemeyiz. Bütün bunlar, Ankara'da gözümüzün önünde oluyor.
Hükümetin yaptığı başarılı çalışmalardan, hiçbir komplekse kapılmadan, övgüyle
bahsediyoruz; ama, lütfen, siz de, bu eksiklerinizi kabul edin. Şahsa özel yasa
çıkarmayın; yazık ediyorsunuz bu ülkeye, yazık oluyor.
Değerli arkadaşlar, bir
ilçemizde, ASKİ'nin, EGO'nun yetkilileri gidiyorlar, şimdi, otobüsler
alınmadığı için otobüsler hurdaya çıkmış, otobüsler yenilenemiyor; asfalt
yapılamıyor. Bu, size, puan getirmez. Gidiyor bizim EGO'nun Fen İşlerinin
ekibi, Adalet ve Kalkınma Partimizin önündeki çukurlar kapatılıyor; ama, diğer
ilçenin oraya açılan ana cadde, bulvarları mezbelelik halde devam ediyor.
Şimdi, bunu da seyrediyoruz ve şimdi, bu Belediye Başkanına -bunlar yetmiyor gibi-
siz, bir de özel kanun çıkarıyorsunuz. Bu, doğru değildir.
Dilerim, Bakanlar
Kurulumuz, hükümet -bu yasa çıkacağa benziyor- ama, bu uygulamalar konusunda
titiz davranır diye düşünüyorum; Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ateş,
teşekkür ediyorum.
AK Parti Grubu adına
Sayın Salih Kapusuz.
Buyurun Sayın Kapusuz.
AK PARTİ GRUBU ADINA
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, Ankara
Milletvekili arkadaşlarımızın bu tasarıyla ilgili olarak birtakım
eleştirilerini dikkatle takip etmeye çalıştım. Birkaç hususu hem Genel
Kurulumuzun bilgilerine arz etmek hem de bizleri takip eden vatandaşlarımızın
yanlış bir kanaat sahibi olmamaları açısından da bilgilenmesi açısından kısaca
kullanmak istedim bu hakkı.
Değerli arkadaşlar, her
şeyden önce, konuştuğumuz şey bir yasama alanına giren bir kanun çalışmasıdır.
Elbette, bu Meclis yasama görevini yapar. Uygulamacılar olarak ister
bakanlarımız ister bürokratlarımız ister belediye başkanları, bu yüce çatının
vermiş olduğu karar, çıkarmış olduğu kanunları uygulamaktan sorumludur.
Elbette, burada olmayan
şahıslarla ilgili birçok şey konuşuluyor. Cevap hakkı olmayan insanlarla, eğer,
konuşmak istiyorsanız, ben bu konuşmayı temin ederim, isterseniz televizyon
huzurunda da temin ederim. Sizin böyle bir talebiniz varsa, ben, muhatabınız
olan bir belediye başkanıyla, her zeminde, arkadaşlarımızı topluca veyahut da
fert fert karşı karşıya getiririm; çünkü, Ankara'dan sorumluluk taşıyan bir
görev yapıyoruz.
Yaptığımız şey nedir;
değerli arkadaşlar, yıllardan beri, 1950 yılından beri dünyada ve Türkiye'de,
özellikle ülkemizde, Ankaramızda bir gecekondu problemi var. Ankara'nın her
tarafı büyük ağırlıkla gecekondulardan oluştu. Soruyorum size: Bugüne kadar -şu
anda yapılıp ve gerçekleştirilen- yaklaşık olarak 4 500 gecekondu yıkıldı.
Biliyorsunuz gecekonduların yıkılması, her zaman, böyle, gönüllüce olmaz. Bir
insanın evinin yer değişmesi, yıkılması kolay bir iş mi; sahipleri buna kolay
kolay razı olabilir mi; elbette olamaz; ama, demek ki, burada, bir kanaat, bir
karar ve bir ortak buluşulan nokta var ki, 4 500 gecekondu, kavgasız, dövüşsüz
terk edildi ve yıkıldı. Bu, bence, takdir edilecek, alkışlanacak bir tavır
olarak görülmelidir. (AKP sıralarından alkışlar) Peki, bu, neye göre değişti,
neye göre yapıldı? Değerli arkadaşım diyor ki: "Efendim, bu kanunu daha
önce çıkardınız; şimdi, niye getirdiniz?" Bu kanun daha önce çıkmamış
olsaydı, o 4 500 tane gecekondu yıkılamazdı. Demek ki, o kanun var diye, millet
güvendi, öncüleriyle beraber, bu işe karar verdi.
Değerli arkadaşlar,
bakın, bir bilgi vereyim: Burası, iki etaptan oluşmaktadır; birinci etap ve
ikinci etap olarak. Birinci etapta, tapulu hak sahipleri var, 4 500 kişi; tapu
tahsisli hak sahipleri var, 850 kişi; vergi ödemiş; ama, hak sahibi olamamış
olan 1 350 kişi var; bunların içerisinde, gecekondu olarak, mesken olarak
kullanılanlar var, dükkân olarak yapılmış olanlar var. Lütfen, dikkat buyurun,
birinci etapta, 6 700 kişinin, hak sahibinin hakkı tamamen korunmuştur. Hak
sahiplerine, karşılıksız, bedelsiz evleri yapılmaktadır; bu anlaşmalar
yapılmıştır. Diğerlerine ise, maliyetinin altında, onbeş yıllık vadelere
yayılmış, mesken edindirme hakkı kullanılmaktadır; dolayısıyla, evlerini yıkan,
terk eden bütün vatandaşlarımız, bu çalışmalardan memnundur, gönüllüce bu
evlerini yıkmışlardır.
Peki, yıktık da bugüne
kadar bir şey yaptık mı; değerli arkadaşlar, bakınız, yine, ifade etmekte yarar
vardır diye söylüyorum: Şu anda, 3 500 konut, gece gündüz çalışılarak
yapılmaktadır; temelleri atılmıştır, inşallah, büyük bir ekseriyeti de, bu
sene, 2006 yılı itibariyle hak sahiplerine devredilecek ve içine
yerleşeceklerdir. Peki, yıktıktan sonra, bu insanlar evlerini terk edince ne
yaptık; her bir vatandaşa 200 000 000 Türk Lirası -200 YTL- olarak kira
ödüyoruz. Bir kısmı para aldı, bir kısmı kira bedeli olarak, şu anda, tıkır
tıkır bunu alabiliyor.
Soruyorum size: Böyle
sosyal amaçlı, gönül birliği içerisinde yapılabilmiş benzeri projeler var mı?
Bu projeyi gerçekleştirmiş olan hükümetimize de Toplu Konutumuza da Büyükşehir
Belediye Başkanımıza da Ankaralılar adına, bir örnek, model bir çalışma olduğu
için ancak teşekkür edilir; ben de grubumuz adına teşekkür ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
ikinci etapta da yaklaşık 4 500 tane gecekondu bulunmaktadır. İnşallah, bu
birinci etabı gerçekleştirdikten sonra, ikinci etabı da peşinden yapacağız.
Değerli konuşmacılar diyorlar ki… Yani, toplam olarak 11 000 gecekonduyu,
artık, şehir haline getiriyoruz, modern kent haline getiriyoruz. Toplam 11 000
konut.
Değerli arkadaşlar,
kıymetli konuşmacılar, Ankara'nın girişi sadece kuzey midir diyorlar;
Ankara'nın her tarafı kıymetlidir, doğusu da batısı da güneyi de kuzeyi de; her
tarafını güzelleştirmek için her türlü çalışmalar yapılmaktadır. Şu Ankara'nın
giriş yollarına, Anadolu'nun ister İstanbul'undan gelin ister Konya'sından
ister Samsun'undan ister Adana'sından, nereden gelirseniz gelin, girişler sizi
tatmin ediyor mu arkadaşlar? Yol olarak iyileştirildi; fakat, gecekondulardan
kurtulmak kolay değil.
Şimdi, bununla ilgili
olarak, bu yapılan işlerin tamamı ihale kapsamındadır. İhale kapsamı dışında
olunmasını istediğimiz hususlar, sadece ve sadece proje ve müşavirliktir.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Onu da ihale edebilirsiniz Sayın
Kapusuz.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Proje ve müşavirlikle ilgili olarak hizmetlerin de özel sektörden alınması
kadar doğal bir şey yoktur; çünkü, devletin kademelerindeki bürokratik engeller
ve çalışma temposu bu hıza yetişemeyebilir. Bizim ise zamanla yarışmak gibi bir
sorumluluğumuz ve mecburiyetimiz söz konusudur.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, belki, daha söylenecek çok şey olmasına rağmen, ben, şunu ifade etmek
isterim ki, bu çalışmalar, keşke, her gecekondu bölgemizde, Türkiyemizin her
tarafında bu hızla devam edebilse. İnşallah, inanıyorum ki, bu uygulamadan
cesaret bulan hem vatandaşlarımız hem yöneticilerimiz hem hükümetimiz, bu
süreci hızla tamamlayacaktır.
Sonuç olarak şunu ifade
etmek isterim ki, Melih Gökçek bizim arkadaşımızdır, partilimizdir; ama, biz
bunu atamadık. Ankara gibi bir büyükşehirde, bir dönem Keçiören İlçe Başkanlığı
yapmış, Keçiören Belediye Başkanlığı yapmış; üç dönem hiç kimseye nasip olmayan
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına Ankaralılar seçmiş. Bu, sadece saygı
duyulacak bir sonuçtur. Onun için, elbette, tenkit edilecek yönü bulunabilir,
eksiği, yanlışı da olabilir; ama, Ankaralılar seviyor, bağrına basıyor, o da
Ankaralılara elinden geldiği kadar hizmet ediyorsa, ben de, huzurlarınızda hem
teşekkür ediyorum hem de başarılı çalışmalarının devamını diliyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, tümünün oylamasından önce, oyunun rengini belirtmek üzere,
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'ın söz talebi vardır.
Sayın Kandoğan, buyurun;
lehte…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
İsmim okununca, AK Parti
sıralarından büyük bir uğultu çıktı. Şimdi, aleyhinde konuşuyoruz, oradan
müdahale ediyorsunuz; lehinde söz istiyoruz, oradan müdahale ediyorsunuz; ne
yapalım, biz de şaşırdık.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, bu kanun tasarısını ilk günden itibaren desteklediğimizi ifade ettik.
Sayın AK Parti Grup Başkanvekili de, bu kanun tasarısının bir an önce
kanunlaşması gerektiğini, Sayın İrfan Gündüz de ifade ettiler ve bunu bir an
önce çıkaralım dediler. Biz de bu tekliflerini memnuniyetle karşıladık; ama, ne
enteresandır ki, dünden beri bu kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisinde
konuşuluyor, görüşülüyor.
Dün akşam burada karar
yetersayısı istendi; yoktu.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Var… Var…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Dün akşam burada karar yetersayısı istendi; iki kez yoktu. Bugün karar
yetersayısı istendi; iki kez gene yoktu.
Şimdi, biz, muhalefet
olarak destekliyoruz. Bu kanun, bir an önce, çıksın diye gayret sarf ederken,
İktidar Partisi milletvekilleri, ne hikmetse, altında Sayın Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan'ın da imzası bulunan bir kanun tasarısının buradan geçmemesi
için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. Bunu anlamak mümkün değil. Bunun
sebebini, ben, inanın, anlayamıyorum. Tavrınız Sayın Başbakana karşı mı, Sayın
Gökçek'e karşı mı; ben bir türlü anlayabilmiş değilim. Eğer bu kanun bir an
önce çıkması gerekiyorsa niye dün akşam karar yetersayısı istendiğinde burada
139 milletvekili yok. Biraz önce iki kez karar yetersayısı istendi; yine
iktidar sıralarında 139 milletvekili bulunamadı değerli milletvekilleri.
Onun için, şunu söylemek
istiyorum. Yani, Meclise getirdiğiniz tasarıların, tekliflerin, ne olur,
arkasında durun.
Bakın, biz muhalefet
olarak, ben, bu kanun görüşülmeye başlandığı andan itibaren buradayım; destek
de veriyorum, katkı da sağlamaya çalışıyorum. Muhalefetin zaman zaman haklı
eleştirileri oldu; onları da alın, lütfen, değerlendirin.
Demin söyledim; kredi
kartlarıyla ilgili olarak burada 5 kez konuşma yapmıştım. O konuşmamın
tutanaklarını getirdim, demin okudum. O toplantıda da, sayın milletvekilleri,
sizlerin sıralarından, İktidar Partisi milletvekilleri bana itiraz etmişlerdi;
ancak, Merkez Bankası Başkanının açıklamış olduğu akdî faiz yüzde 5,75; gecikme
faizi yüzde 6,88. Ben bunu söylediğimde, Merkez Bankası Başkanı gecikme faizini
yüzde 4 veya yüzde 5 olarak ilan ederse ne yaparsınız dediğimde "yok,
olmaz öyle şey; yapamaz" demiştiniz. İşte, Merkez Bankası Başkanı yaptı.
Onun için, değerli
milletvekilleri, ne olur, sizlerden istirham ediyorum, sizlere yalvarıyorum;
geliniz, bu Meclisi iyi bir şekilde çalıştıralım. 139 milletvekilini, her an,
lütfen, sayın grup başkanvekilleri, burada tutun; yani, milletimiz bizi
izliyor. Şimdi, bu boş sıraları görünce, iki kez karar yetersayısı istenip
bulunamadığını görünce, milletimizin Türkiye Büyük Millet Meclisine olan bakış
açısı değişiyor, bizlere olan güveninde bir sarsılma söz konusu oluyor.
Ben, bu kanun tasarısının
milletimize, memleketimize hayırlı olmasını temenni ediyorum; ancak, demin de
söyledim, gerekçesinde sadece yabancılara şirin görünelim, o bölgeleri güzel
gösterelim şeklindeki bir anlayışa karşı olduğumu ifade ediyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kandoğan.
Tasarı üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime 30 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.53
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.34
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84 üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Yarım kalan işlerle
ilgili işlem tamamlandığından, şimdi, kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşmelerine 1 inci sıradan itibaren devam edeceğiz.
1 inci sırada yer alan,
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlayacağız.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu
(1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi
ertelenmiştir.
2 nci sırada yer alan,
Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair 604 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Gülhane
Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı:
1079)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi
ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, 6
ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya Cumhuriyeti Arasında
İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Makedonya Cumhuriyeti Arasında İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1023) (S. Sayısı: 939) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 939 sıra
sayısıyla bastırıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Haluk Koç'un söz talebi
vardır.
Sayın Koç, buyurun
efendim.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ
(Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile
Makedonya Cumhuriyeti Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; Grubum adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Balkanlar deyince Türkiye'nin çok hassas davranması gereken bir coğrafya
hepimizin aklına gelmeli. Türklerin -kısaca anımsatmak gerekirse- Rumeli'ye
geçişleri, biliyorsunuz, Gelibolu'da 1354 yılında gerçekleşti ve o tarihten
sonra, ardı ardına o dönemki koşullar içerisindeki savaşlarla, mücadelelerle
Balkanlarda bir Türk yapılaşması, önce koloni olarak, ondan sonra kültür olarak
sürekli olarak hayat buldu ve günümüze kadar çeşitli etkiler altında geldi.
Değerli arkadaşlarım,
Makedonya'da da, bu 1354 yılından itibaren çok sayıda Türk göçmen yerleştirildi
ve yaklaşık, 1953 yılında, bugünkü Makedonya sınırları içerisinde, 203 000 Türk
kökenli soydaşımız yaşarken, bu nüfus, bugün 97 500 civarına inmiştir.
Makedonya'da yapılan 2002 nüfus sayımında, Türk kökenlilerin nüfusu 78 000
olarak açıklanmış ve tek bir bölgede değil, Makedonya içerisinde, Üsküp ve
Gostivar ve yöresi, onun yanında Kalkandelen, Negotino, Resne, Ohri, Manastır,
Radoviş, Valandova, Ustrumca, Köprülü bölgelerinde de dağınık olarak bugün
soydaşlarımız, bu altıyüz yıllık, altıyüzelli yıllık kültürle beraber
yaşamlarını, o topraklarda anayurtları olarak sürdürmektedirler.
Sayın milletvekilleri,
Türkler, Makedonya ile Türkiye'nin daha iyi ilişkileri geliştirmesinde önemli
roller üstlenmişlerdir ve şu anda da Makedonya vatandaşı olarak, huzur içinde
yaşamaktadırlar. Bunlar, her iki toplumun da ortak temennisi olarak bugün de
karşılık bulmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
ben, konuyla ilgili, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının
Makedonya'da yapılacak olan değişik yatırımlara dönük bir büro kurması ve bu
çerçevede Türkiye'ye düşen yükümlülüklerin maddeler olarak belirtildiği bu
uluslararası sözleşmenin, anlaşmanın onaylanması lehinde olduğumuzu ifade
ediyorum.
Fakat, biz, Türkiye'de
"Makedonya Cumhuriyeti" adı altında bu cumhuriyeti tanımlıyoruz;
fakat, Avrupa Birliği ve Yunanistan ölçeğinde… Dikkatlerinize getirmek
istiyorum, bunlar önemli konular; çünkü, dış politikada, Türkiye'nin, eğer,
iddia edildiği gibi yüzyıllardır süren bölge üzerindeki kültür etkisini, nüfus
etkisini göz önüne alacak olursak, bugün Makedonya'ya, Türkiye Cumhuriyeti
dışında "Makedonya" dışında birtakım isimler ifade edilmektedir,
takılmaktadır. Bunlardan en sık kullanılanı ve resmî olarak kullanılanı
"Former Yugoslavian Republic of Macedonia" yani "Eski Yugoslav
Cumhuriyeti Makedonya" olarak geçmektedir.
Şimdi, burada, Kuzey
Yunanistan'daki Makedonya Bölgesinin azınlık statüsünde olup olmadığı
tartışmaları vardır. Buradaki Makedonların, bölge olarak yaşadıkları bölgenin
Makedonya olarak adlandırılması ve Yunanistan'ın karşı çıkışıyla, Yunanistan,
kendi sınırları dışında bir ülkenin "Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya
Cumhuriyeti" olarak ifade edilmesini sağlamış bulunmaktadır. O kadar ki,
Eurovision şarkı yarışmalarında bile, Üsküp'teki Makedon halk jürisi oyunu verirken,
resmî ifade olarak bu Former Yugoslavian Republic of Macedonia ifadesini
kullanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu
bölüme tekrar dönmek istiyorum; burası önemli, Türk dış politikası bakımından
da önemli; ama, isterseniz, kısaca, Makedonya'nın ekonomisine bir göz atalım.
Makedonyalılar, yeni sistem içerisinde, yeni dünya düzenine uyum sağladıkları
sürece ve ekonomilerini bu kapsamda düzelttikleri sürece, Balkanların İsviçresi
olacaklarına inanan bir toplum. Yunanistan'la politik ilişkilerindeki
aksaklıklara, kopukluklara, anlaşmazlıklara rağmen, tam tersine, Yugoslavya'nın
ticaret ilişkilerine baktığımız zaman, Yunanistan'ın, Makedonya Cumhuriyetinin
en önemli dışticaret partneri olduğunu görmekteyiz rakamlarda. Yunanistan,
ayrıca, Makedonya'da en önemli dış yatırımcı ülke. Ancak, isim sorunu ve
Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulunda bu konudaki görüşmelerin devam etmesi,
hemen bir, demin söylediğim noktada bir çözüm vaat etmiyor; çünkü, demin
vurguladım, kısaca tekrar değinmek istiyorum, çok uzun süreler, Yunanistan'ın
kuzeyine Makedonya denilmiş. Yunanistan, kendi toprak bütünlüğü kaygısıyla, şu
anda bu ismi tanımak istemiyor değerli arkadaşlarım. Ne ilgisi var diyeceksiniz;
ne ilgisi var: Türkiye'yi de bir misakımillî sınırları içerisinde bir bütün
olarak düşündüğümüzde, şu anda, sınırlarımız dışında, Irak işgali sonrasında, Irak'taki
etnik ve mezhepsel temelde olan bölünmenin Kuzey Irak'taki parçasının, yine
aynı şekilde, Türkiye'yle, sınır bölgesi bakımından, bazı isimler konusunda
benzer sıkıntılar çıkaracağını ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
1990'lı yıllarda, Üsküp Hükümeti, Makedonya'nın Yunan işgali altında olduğunu
beyan etmekle, kendilerini "Özgür Yunanlılar" olarak tanımlayan
Makedonyalıların Yunanlılardan kurtarılmasını, Yunanistan topraklarında kendi
para birimlerini kullanmak istemekle, Yunanistan topraklarının üçte 1'ini
Makedon toprağı olarak gösteren haritalar basarak ve Tito'nun, eski Yugoslavya
Devlet Başkanı Tito'nun hayali olan tüm Makedon Halkını Makedonya ulusu olarak
tanımlamakla suçlamış; Yunanistan Hükümeti, bu yaklaşımın tansiyonu artıracağı,
şiddetin bölgede baş göstereceği, Balkanları destabilize edeceği endişesini
halen taşımaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
Yunanlılar, tabiî, birçok argümanın yanı sıra, bu konuda İncil'i de referans
olarak göstermektedirler ve burada, İskender ve tüm Makedonyalılar, aslında,
Yunanlı denilmekte ve 16 Aralık 1991'de de bir Avrupa Birliği deklarasyonuyla,
Makedonya ismini kullanmadan, bunun bir yayılmacılık politikası olduğunu da
ifade ediyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
Amerika Birleşik Devletleri -yani, 1991 sonrasında, dünyaya kendi çıkarları
doğrultusunda nizam verme gücü diyelim- tabiî, Makedonya'yı da bir tramplen
olarak kullanmak istiyor Balkanlar için, çok açık ve nettir. Bugün, Türkiye'den
bulamadığı karargâh ve cephe ülkesi olma konumunu, nasıl ki, Kuzey Irak'ta daha
sonraki uzun vadeli stratejileri için yapılandırmak istiyorsa, Balkanlarda da
Makedonya'yı, böyle, karada yerleşmiş bir büyük uçak gemisi haline getirmek
istiyor ve Kuzey Yunanistan'daki azınlıklar konusunda, Amerika Birleşik
Devletleri Dışişleri Bakanlığı, 91 ve 94 yılları arasındaki yıllık
raporlarında, Yunanistan'ın -dikkat edin- buradaki azınlık haklarını inkâr
ettiğini yazmış. Bu azınlıklar arasında, Trakya'daki Makedonlar ve Ege
Makedonları da yer almıştır.
Buradan şu çıkarımı
yapmak istiyorum değerli milletvekilleri. Dün terörü konuştuk. Ülkemizin
bütünlüğünü tehdit eden ve hepimizi üzen, bir an önce çok ciddî tanımlar ve
önlemler getirilmesini istediğimiz terörü konuştuk. Şimdi, bakın, bir büyük
güç, bizim sınırlarımızın çok dışında, bir başka bölgede, yine etnik
farklılıkları kullanarak "böl ve yönet"e ve kaynakları kullanmaya
dönük stratejileri, çok rahatlıkla, okyanus ötesinden planlamaktadır. Bize, ne
gibi dersi olabilir?! Sadece bizim başımızda değil bu olay, sadece bizim
başımızda değil. Yani, bizim karşımıza, basit, şoven, etnik milliyetçilik
temelinde dayatılan bugünkü terör kavramı, oralarda da, yine, farklı etnik
kimlikler kullanılarak, bir egemenlik paylaşımı ve oranın kaynaklarını
kullanma, belki jeostratejik olarak o kara parçasını kullanma yolunda -yine
büyük güçlerin etkisi altında- bir çerçeveye oturtulmak istenmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Profesör Anıl Çeçen'in, Küresel Balkanlar Projesinden -ekstrem bir görüş
olmakla birlikte- faydalanmakta, değerlendirmekte fayda var. Burada amaç -demin
de söylediğim gibi- Amerika Birleşik Devletlerinin, daha uzun vadede -henüz
gündemde değil bu, daha uzun vadede- temel amacı, Uzakdoğu'da büyüyen Çin'in,
bir büyük küresel dünya gücü olacak olan Çin'in, Avrupa Birliği ve Amerika
Birleşik Devletleri dışında, mutlaka kendi coğrafyası dışında, Amerika Birleşik
Devletleri stratejisinde sınırlanması gerekmektedir ve bunun için, kuleler
teorisi -teorisi diyeceğim- Afganistan işgali, İran planlaması, Irak'ın elden
geçirilmesi, Türkiye'ye dönük birtakım, orta ve uzun vadede, Türkiye'nin
gücünü, Türkiye'nin ulusal bütünlüğünü, Türkiye'nin devlet olma geleneğinden
gelen gücünü küçük görerek yaptıkları planlar, bir yandan Kafkaslarda ve biraz
daha yukarılarda turuncu devrimlerle o bölgenin Çin tarafına bakan yönünün sınırlanması…
Yani, Amerika çok büyük bir proje peşinde. Zaten 1991'deki ilk Körfez
harekâtından sonra, anımsayacaksınız, bu kuleler yıkıldıktan sonra Başkan
Bush'un bir açıklaması vardı. Bunu hiç kimsenin kulağından çıkarmaması gerekiyor.
"Yüz yıl sürecek bir savaş" başladığını ifade etmişti. Değerli
arkadaşlar, bu yüz yıl sürecek olan savaş, Türkiye'nin de içinde bulunduğu,
genellikle mazlum ve mağdur insanların, ülkelerin, halkların yaşadığı bu
coğrafyayı çok yakından ilgilendirmektedir.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Kafkasya…
HALUK KOÇ (Devamla) -
Karadeniz, Kafkasları söyledim Sayın Aykan.
Şimdi, kafamızı kuma
gömmek, siyasetin bazen gereği olabilir iktidarlar için, iktidarın yürütme
kanadı için; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi bunları tartışabilmelidir;
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bunları, bütün boyutlarıyla değerlendirebilmelidir
ve buradan çıkacak olan bir ulusal politika, yürütmeye de, buradan alacağı
destekle yön verebilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, bir
kısmınız beni hayal teorileri kurmakla değerlendirebilir; bir kısmınız çok
afakî konuştuğumu söyleyebilir; ama, emperyalizmin tarihine bakacak olursak,
2000 yılından sonraki, bu yüzyıldaki hedefi, tamamen Çin'i sınırlayacak olan
tampon bölgenin yaratılması noktasındadır. Onun için, böyle, stratejik
ortaklık, stratejik çıkar ilişkileri, inanın, o büyük gücün kendi çıkarları
gündeme geldiğinde çok fazla önem taşımamaktadır. Biz, bu ortaklığın bir
parçası olarak kendimizi avutabiliriz; ama, masa üstüne geldiğinde, hareket
edilmesi anı geldiğinde mutlaka kendi çıkarları ön plana gelecektir ve o
çıkarlar doğrultusunda da, bu ülkelerin hepsiyle, böyle küçük oyuncak kartların
oynanması gibi, oynanma durumu da yaratılabilecektir.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, Makedonya'nın ekonomisinin bazı bölümlerine değineceğim ve Türkiye'yle
ilişkilerine değineceğim.
İnanın, bu konuşmayı, bir
zaman kullanma olarak yapmıyorum. Bunu, Makedonya'nın şu anda içinde bulunduğu
durum ve Amerika'nın bu taleplerine, bu beklentilerine karşı, Avrupa
Birliğinin, diğer bir başka gücün, Romanya, Bulgaristan ve Hırvatistan
etabından sonra Makedonya'yı da stabilize ederek kendi gücünün içinde yer
almasını sağlayacak girişimleri Türkiye'nin üyeliğinden önce
gerçekleştireceğini de hepimiz görmek zorundayız. O bölgeden gelen, o kökenden
gelen çok sayıda arkadaşlarımız, soydaşlarımız var.
Değerli arkadaşlarım,
ekonomik ve ticarî ilişkilerimize baktığımız zaman, söylediğim gibi, çok büyük
bir kısmını Yunanistan'la yaptığını ve Makedonya topraklarında şu anda en
önemli dış yatırımcı ülkenin, bütün aralarındaki anlaşmazlıklara rağmen,
Yunanistan olduğunu görüyoruz. Hem bankacılık hem gıda hem petrokimyasal alan,
inşaat alanı gibi önemli alanlarda Yunanistan önplanda bir ticarî partner
olarak önümüzde durmaktadır. Türkiye'nin ticaret ilişkileri son derece
düşüktür.
Makedonya ekonomisinin
genel verilerine girmek istemiyorum. Kendi çapında, yine cari açığı olan yine
bugünkü yeni dünya düzeni, küresel ekonomi rüzgârları Makedonya'yı da, belli
bir ekonomik düzen şeklinden çıkan bu küçük devletçiğin de ekonomik tablosunu
bizimkine benzer bir noktada tutmaktadır. Yani, Makedonya borçlanmaya devam
etmektedir, Makedonya cari açık vermeye devam etmektedir. Her zaman maniple
edilebilecek olan ve siyasette bir kilit, anahtar rolü oynayabilecek olan
sıcakpara da, yine, Makedon ekonomisinde her zaman, gerektiğinde geri çıkıp
orayı bir krize sokabilecek şekilde, üzerlerinde, Demokles'in kılıcı gibi
tutulmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
Türk firmalarının Makedonya'daki faaliyetleri gittikçe artıyor. Türk-Makedon İş
Konseyi çalışmalarına devam ediyor.
Bütün bunları söyledikten
sonra, Makedonya'yla daha önce yaptığımız bazı işbirliği anlaşmaları var; çok
kısaca onlara değinmek istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti ile
Makedonya arasında işbirliğinin geliştirilmesi, ticarî, ekonomik ilişkilerin
yasal çerçevesini oluşturmak amacıyla 1994 yılında iki ülke arasında ticaret ve
ekonomik işbirliği anlaşması imzalanmış, bu anlaşma 1995 yılı Nisan ayında
yürürlüğe girmiş. İki ülke arasında imzalanan çifte vergilendirmenin önlenmesi
anlaşması, yatırımların karşılıklı teşviki, korunması anlaşması Nisan 1997'de
yürürlüğe girmiş. Gümrük idareleri arasındaki karşılıklı yardımlaşma anlaşması
9 Mayıs 1997'de imzalanmış. Bu anlaşmayla ticarî mübadelelerin
kolaylaştırılması, gümrükte karşılaşılan gecikmelerin giderilmesi hedeflenmiş.
İki ülke arasında 30 Mayıs 1997'de imzalanan Karma Ulaştırma Komisyonu
Protokolüyle transit geçiş belgesi sayısı da artırılmış. Eylül 2000'de ve daha
sonraki yıllarda da ilişkilerimiz gelişmeye devam ediyor.
Değerli arkadaşlarım, son
bölümde, aynı Kosova'da olduğu gibi, Türkiye'nin, sadece, ekonomik, ticarî ve
sosyal anlamda değil; altıyüz yıl boyunca orada soydaşlarımızla bıraktığımız
kültürümüze de sahip çıkmamız gerekiyor. Onun için, bu anlaşmada, Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının olayı, salt, bu coğrafyada ekonomik
ilişkiler düzleminde görmemesi gerekiyor. Biz, Balkanlarda, Vahabi kültürünün
Osmanlı kültürünün üzerine çıkmasını engellemek lazım. Bu, son derece önemli
bir konudur. Umuyorum, basit bir uluslararası sözleşmenin Mecliste görüşülmesi
sırasındaki olağan bir konuşma olarak almaz bunu hükümet, Dışişleri Bakanı,
Kültür Bakanı -umarım, yetkilileri tarafından, bürokratları tarafından-
konuşmanın bu bölümünden faydalanırlar. Kosova'da olduğu gibi, oradaki Osmanlı
kültür mirasına Türkiye'nin sahip çıkması gerekmektedir. Kesinlikle, Vahabi
kültürüne, Osmanlı kültürünün üzerinden geçecek bir maddî güçle orada
yeşermesine Türkiye müsaade etmemelidir.
Değerli arkadaşlarım,
bunları da hatırlattıktan sonra, bir an önce, Makedonya'nın, Türkiye
Cumhuriyetinin onları adlandırdığı "Makedonya Cumhuriyeti" olarak tüm
Avrupa ve dünya tarafından adlandırılmasını diliyor ve bu anlaşmanın,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından olumlu karşılandığını ifade ediyor,
sizleri saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
AK Parti Grubu adına,
Ordu Milletvekili ve Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP
FATSA (Ordu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
939 sıra sayısıyla
basılmış olan, Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya Cumhuriyeti Arasında İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK
Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Makedonya, yakın tarihimizin önemli mekânlarından birisidir. Özellikle, yakın
tarihimizdeki İttihat ve Terakki faaliyetlerinin ve o çerçevedeki
yapılanmaların ana merkezlerinden birisi olmuştur; ama, bunun da ötesinde,
tarihi, kültürü, ortak birtakım değerleri, uzun yıllar, asırlarca, Türkiye'yle,
o günkü Osmanlı'yla birlikte yaşamış, bizim de tarihimizin ve kültürümüzün çok
önemli, vazgeçilmez bir parçasıdır. Birçok yönden Türkiye için vazgeçilmez,
Türkiye için önemli bir yerdir Makedonya. Yugoslavya Cumhuriyeti dağıldıktan
sonra, Yugoslavya Cumhuriyetini oluşturan 6 özerk cumhuriyetten birisidir
Makedonya. Bağımsızlığını ilan edince, kendisini ilk tanıyan ülkelerin başında
Türkiye gelmiştir. Ancak, Makedonya -biraz önce Sayın Koç'un da ifade ettiği
gibi- isim ve bayrak ihtilafını Yunanistan'la hâlâ halledebilmiş değildir.
Birtakım sıkıntıları bünyesinde barındıran küçük bir ülkedir;ama, önemli bir
ülkedir.
Makedonya, coğrafî yapı
itibariyle Doğu ve Batı Makedonya diye iki bölgeden oluşur. Doğu Makedonya'da
nüfusun yaklaşık yüzde 40'ına yakın bir bölümü, Arnavutlar, Boşnaklar,
Pomaklar, Torbejler, Romenler ve Türklerden oluşur -ki, bunu, belki bu rakamı,
yüzde 40, yüzde 45 olan bu rakamı pek resmî rakam olarak Makedonya Cumhuriyeti
kabul etmese de- gerçekte, nüfusunun yaklaşık yüzde 40'nı Müslümanların
oluşturduğu, geriye kalan yüzde 60'ı da Makedonlardan oluşan bir cumhuriyettir.
Doğusunda, biraz önce söylemiş olduğum Müslüman unsurlar, yani, din olarak
İslamı seçmiş, İslamı kabul etmiş, Arnavutlar, Boşnaklar, Türkler, Pomaklar,
Torbejler ve Romenler vardır. Daha fakir bir bölgesidir, biraz daha ihmal
edilmiş, hatta tamamen göz ardı edilmiş,ihmal edilmiş bir bölgedir.
Batı Makedonya,
Makedonların yaşadığı bir bölgedir; ama, orası daha müreffeh, daha imar
edilmiş, eğitim, kültür seviyesi ve diğer imkânları fazla bir bölgedir.
Makedonya'nın özellikle
doğu bölgesinde…
BAŞKAN - Sayın Fatsa, üç
dört saniyenizi rica edebilir miyim.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, biraz önce bir grup
başkanvekili arkadaşımız konuştu, şu anda da, İktidar Partisinin Grup
Başkanvekili konuşuyor. Belki, sıradan bir sözleşme gibi görünüyor; ama, çok
önemli konuları muhtevidir. Arkadaşlarımız da bu hususta geniş izahatlar
yapıyorlar. Lütfen, sükûnetle arkadaşlarımızı dinleyelim; çünkü, uğultudan,
hatibin sesi buradan dahi anlaşılmıyor.
Evet, ayaktaki
arkadaşlarımız da lütfen yerlerine otururlarsa memnun olurum.
Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabiî, bizim için
Makedonya tarih olarak da, kültür olarak da, orada yaşayan insanlar olarak da
önemli bir yerdir. Belki, bizim ülkemizde, bazı yerlerde bizim geçmiş
tarihimizle ilgili bilgiler veya birtakım değerler tarih kitaplarında vardır,
daha çok; ama, Balkanlarda, özellikle, Makedonya'da yaşayan bir tarihimiz vardır.
Gerçekten, Türkiye'ye karşı, Türk insanına karşı, Türkiye Cumhuriyetine karşı
sevgi besleyen, saygı besleyen insanlar var orada, tarihi, kültürü onlarla
birlikte olan insanlar var.
1992 yılında, henüz daha
yeni bağımsızlığını kazandığında, zamanın Cumhurbaşkanı Rahmetli Özal, Üsküp
Havaalanına Cumhurbaşkanı sıfatıyla indiği zaman, onbinlerce Makedonyalı insan
kendisini karşılamıştır. Belki, birçok Makedon yöneticisinin karşılandığından
çok daha fazla… Bu, gerçekten, Makedonya'da yaşayan insanlar için Türkiye adına
önemli bir tarihtir, önemli bir olaydır, onbinlerce insanın, Türkiye
Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanını Üsküp Havaalanında karşılamış olması.
Ayrıca, tarihî ve
kültürel miraslarımızla da yaşayan bir Türkiye, yaşayan bir Osmanlı vardır
Makedonya'da; medreseleriyle, hanlarıyla, şehirleriyle, çarşılarıyla,
tekkeleriyle, zaviyeleriyle. Bunların belli başlılarına baktığımız zaman,
özellikle, Üsküp merkezdeki Osmanlı Çarşısı, gerçekten belki bir benzerini
Türkiye'de muhafaza edemediğimizden çok daha fazla Türk ve Osmanlı izi, varlığı
taşımaktadır. Hemen Makedonya'nın içindeki İsa Bey Medresesi ve Külliyesi ki,
şehitliğiyle beraber oradadır. Yine, Kalkandelen'deki, bizim tarihimizle,
kültürümüzle çok yakından alakalı olan, dünyanın bilinen en eski tekkelerinden
olan Harabati Baba Tekkesi, Sitruka ve Ohri'deki Halveti Tekkeleri; yine, birçok
Osmanlı eserleri, köprüleri Makedonya'da hepsi ayakta kalmayı başarmış, bugün
faal olarak varlığını devam ettiren, Türkiye'den giden herkesin de gıptayla,
hayranlıkla, takdirle ve büyük bir heyecanla da ziyaret ettiği mekânların
başında gelir.
Yine, Makedonya'nın,
bizim yakın tarihimiz açısından, bize kazandırmış olduğu büyük edebiyatçımız
Yahya Kemal'le de alakası vardır. Biliyorsunuz, Yahya Kemal, merhum
Üsküp'lüdür. Üsküp için "Bursa'nın biraz küçültülmüş hali" diye ifade
edilmiştir. Gerçekten de, görenler, Üsküp'ün Bursa'ya çok benzediğine şahit
olmuşlardır. Yahya Kemal gibi bir büyük değeri de, bir büyük edebiyatçıyı,
diplomatı da bize hediye etmiş önemli bir mekândır; hatta Yahya Kemal'in hatıratlarında
vardır; Lizbon Büyükelçisiyken, daha henüz Türkiye Cumhuriyetinin nüfusu 15 000
000; kendisine soruluyor: "Türkiye'nin nüfusu ne kadardır?" Diyor ki
Yahya Kemal merhum: "Türkiye'nin nüfusu 200 000 000'dur." Derler ki:
"Güzel söylüyorsun da Türkiye'nin resmî kayıtlardaki nüfusu 15 000
000'dur." Der ki: "Biz Türkler ölülerimizle beraber yaşarız."
Yani, gerçekten çok önemli hatıraların, çok güzel şeylerin söylenebileceği,
bulunabileceği bir yerdir Makedonya. Tabiî, türkülerimize, edebiyatımıza
geçmiş, Şar Dağları, Vardar Ovası. Ayrıca, Makedonya'nın, gerçekten, bizim
edebiyatımızda da, türkülerimizde de, tarihimizde de önemli bir yeri vardır;
önemlidir, hep duygulanırız Vardar Ovasıyla ilgili, Şar Dağlarıyla ilgili
türküleri duyduğumuz zaman. Aynı zamanda, bir zincir şeklinde baktığımızda,
Üsküp, Kalkandelen, hemen Şar Dağlarının arkasındaki Kosova, sonra gelen
Sancak, arkasından Saraybosna, böyle bir zincir gibi, bir gerdanlık gibi eski
Osmanlı ve Türk şehirleridir. Buralarda, tarihimizin bütün güzelliklerini, bütün
özelliklerini bulma imkânımız vardır.
Değerli arkadaşlar,
aslında, Balkanlarla ilgili, Makedonya'yla ilgili çok şeyler söylenebilir,
burada, çok uzun konuşmalar yapılabilir; ama, bugün, gerçekten, Makedonya ile
Türkiye'yi, zaten var olan tarihî ve kültürel bağlarını, ekonomik bağlarını
-ki, bu, her ne kadar çok gelişmiş olmasa bile- daha da yaklaştıracak, daha da
birbiriyle kaynaştıracak, kucaklaştıracak önemli bir ikili anlaşma imzalanıyor.
Bunun, Türkiye ve Makedonya'nın birlikteki geleceği adına önemli neticeler
doğuracağına inanıyorum. Son zamanlarda Türk yatırımcıların ve müteşebbislerin,
çok yoğun olmasa bile, buralarda yatırımlar yaptığını, hatta özelleştirme
çerçevesinde bazı işletmeleri devraldıklarına da yakinen gördük ve şahit olduk.
Bunlar, Türkiye adına önemli gelişmelerdir.
Yine, Türkiye, gerek
birtakım kurumlarıyla gerekse birtakım sivil toplum örgütleriyle, dernekler,
vakıflar aracılığıyla, Makedonya'daki, tarihî, kültürel mirasımıza, oradaki,
bizimle beraber aynı ortak geçmişi ve tarihi yaşamış, bizimle aynı heyecanı ve
hisleri taşıyan insanlarımıza karşı,
insanlara karşı, Makedonya'da yaşayan insanlara karşı birtakım eğitim,
kültür ve insanî yardım çerçevesinde önemli hizmetlerin de, yine, Türkiye'den
giden işadamlarımız, dernekler, vakıflar, sivil toplum örgütü veya birtakım
kurumlar aracılığıyla da önemli hizmetlerin oralarda yapılmış olduğunu görmüş
olmanın mutluluğunu ve bahtiyarlığını her zaman yaşadık.
Son olarak bir şey
söylemek istiyorum: Saraybosna'da bir üniversite Türkiye'nin girişimiyle ve
öncülüğüyle kurulmuştur. İkincisi, inşallah, Makedonya'da ve Üsküp'te bir
üniversite kurulma çalışmaları başlamıştır. Bu da ortak tarih ve kültür adına,
ortak değerler adına önemli kazanımlar getirecektir diye düşünüyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerimle, Türkiye Cumhuriyeti ve Makedonya Cumhuriyeti arasında imzalanan
bu ikili anlaşmanın, her iki ülke için hayırlı ve olumlu neticeler vereceği
kanaatimi sizlerle bir kere daha paylaşıyor; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
teşekkür ederim.
Tasarının tümü üzerinde,
şahsı adına Bursa Milletvekili Sayın Ali Dinçer; buyurun.(CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ DİNÇER (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Makedonya, Balkanların, küçük, ama,
önemi özellikle bizim için büyük olan bir ülkesi. Bizim, Makedonya'yla kültürel
bağlarımız, tarihî bağlarımız çok geriye gidiyor.
Makedonya, diğer Balkan
ülkeleri gibi sınırları gerçekçi olarak çizilmemiş bir ülke. Son yüzelli yıl
içinde Osmanlı'dan ayrılmaların başlamasıyla birlikte Balkanlarda sınırlar çok
değişti, sık değişti. O yüzden sağlıklı, gerçekçi sınırların olduğunu kabul
etmek mümkün değil; ama, bugünkü uluslararası nizama göre, ülkelerin
sınırlarının değişmezliğini hepimiz kabul ediyoruz.
Bu karmaşık tarih
nedeniyle, Balkanlarda, biz Türklerin, Makedonyalıların, Arnavutların benzer bazı özellikleri var.
Bugün Makedonya sınırları dışında yaşayan çok Makedon var; Kuzey Yunanistan'da
Yunan Makedonyasında, Güney Bulgaristan'da Bulgar Makedonyasında yaşayan
Makedonlar var. Arnavutların da Yugoslavya'da, Makedonya'da, Yunanistan'da
yaşayan çok büyük kolonileri var. Zaten Türkler de, Osmanlı İmparatorluğunun
uzun süre yönettiği bu yörelerde, yaygın bir şekilde, hâlâ yerleşik durumdalar.
Makedonya'nın bizim için
önemi şu: Pek çok Balkan ülkesi Osmanlı İmparatorluğundan ayrılırken, tabiî,
sıkıntılar olmuştu; fakat, bu sıkıntıların en az yaşandığı ülkelerden birisi
Romanya ise diğeri de Makedonya'dır. O nedenle de, Balkan ülkelerini
dolaştığınız zaman, Osmanlı'dan kalma, Türklerden kalma pek çok eseri
Makedonya'da daha fazla görürsünüz. Üsküp'te, Ohri'de bazı yerleri gördüğünüz
zaman, Türkiye'deki, Anadolu'daki eski yerleşim yerleriyle kıyaslayabilirsiniz,
belki de hemen hemen aynılarını görürsünüz. Ankara'da Kale içindeki evlerin
benzeri evleri, bağdadî evleri Üsküp merkezde görebilirsiniz, Ohri'de
görebilirsiniz. Hatta, Osmanlı dönemindeki çok kültürlülüğün izlerini, Üsküp'te,
diğer Makedon şehirlerinde, üç semavî dinin ibadethanelerinin yan yana
olmasında görürsünüz. Hatta Halvetîlik, Cerrahilik, Mevlevîlik, Bektaşilik,
Nakşîlik gibi pek çok dergâhın da yan yana olduğunu görürsünüz. Hatta, bu
dergâhlarda, bu tarikatlar arasında geçişlerin çok rahat olduğunu görürsünüz.
Belli bir süre bir dergâha mensup olan kişinin, örneğin, Halvetîlikten
Bektaşîliğe geçebildiğini görürsünüz. Son derece özgür bir inanç dünyası
yerleşmiş ve hâlâ onun izleri burada görülüyor.
Bizim, Makedonya'yla
ilgili, ta baştan onu ilk tanıyan ülke olmaktan kaynaklanan bir titizliğimiz
var. Biz, sadece, Makedonya'nın ismini kullanmasını değil, ulusal simgesini,
sembolünü kullanmasını da öngördük ve o konuda onları destekledik,
Yunanistan'ın bütün baskılarına rağmen. Bir Makedon güneşi sembolleri var,
bayrakları var; gündöndüyü, ayçiçeğini andırıyor; onun kullanılmasını dahi,
Yunanlılar önlediler. Aslında, birlikte, Balkanlarda temel insan hak ve
özgürlüklerinin eksiksiz uygulanabilmesi için işbirliği yapabileceğimiz önde
gelen ülkelerden biri Makedonya; çünkü, Kuzey Yunanistan'daki Makedonlara
"Makedon" denmesini kabul etmiyor Yunanistan. Nasıl, Batı Trakya'daki
Türklere "Türk" denmesini kabul etmiyorsa, aynı şekilde, yine, Kuzey
Yunanistan'daki Ulahlara, Romence konuşanlara da "Yunanlı" olarak
bakıyor. Hatta, çok sayıda Arnavut var Yunanistan'da, onların bile kendi
kültürel haklarını sınırlıyor. Biz, bu tür temel insan hak ve özgürlüklerinin
en geniş anlamda Balkanlarda, Avrupa'da uygulanabilmesi için, Makedonya'yla çok
rahat işbirliği yapabiliriz.
Makedonya'nın sınırları
tarihî olarak çok geniş. Bugün Bulgaristan'da bulunan Filibe Şehri, aslında,
Büyük Makedonya'nın ilk başkenti ve adını da, büyük İskender'in babası Kral
Philip'ten alıyor. Makedonlara tarih boyunca barbar diye bakan Yunanlılar,
nedense, bugünkü devletlerinin politikasıyla onların kimliklerini kabul
etmiyor; onları, Yunanlı kabul ediyor. Halbuki, çok farklı dilleri var.
Makedonlar Slav kökenli bir dil kullanıyorlar; Yunancayla hiç ilgisi yok. Hatta,
öğrenciliği sırasında, Büyük İskender Atina'da öğrenciyken olimpiyatlara
katılmasını kabul etmiyorlar; çünkü, o zaman olimpiyatlara sadece hür Atina
vatandaşları katılabiliyormuş. Büyük İskender'i barbar addediyorlar ve onun
olimpiyatlara katılmasını dahi engelliyorlar; ama, şimdi, bir tezat içinde
yaşıyorlar. Bu haksızlığın giderilmesi için, Makedonya'ya, biz, pek çok konuda
yardım ettiğimiz gibi yardım ediyoruz.
Makedonların Türkiye'ye
bakışında da çok olumlu yanlar vardır. Selanik de, aslında, Büyük Makedonya'nın
Ege limanı olarak kabul edilir. Selanik'te doğan, bugünkü Makedonya sınırları
içerisindeki manastırda, askerî lisede okuyan Mustafa Kemal Atatürk'ü
Makedonya'nın yetiştirdiği bir büyük devlet adamı olarak görürler. Hatta
"Makedonya dünya tarihine iki büyük devlet adamı vermiştir; birisi Büyük
İskender, birisi Mustafa Kemal Atatürk'tür" derler. Böylesine yakın
ilişkiler içinde olduğumuz bu ülkeyle bizim çok daha yakın ilişkiler içine
girebilmemiz lazım; ama, arkadaşlarımız da belirtti, Haluk Bey de belirtti,
Makedonya'da komşumuz Yunanistan çok etkin, bütün bu problemlere rağmen.
Bugünlerde Türkiye'de adı çok geçen Finansbank'ı alan Yunan bankası şu anda
Makedonya'nın da en büyük bankası. Finans sektöründe olsun, üretim sektöründe,
reel sektörde, sanayide olsun, ticarette olsun, Yunanistan bayağı etkili.
Yugoslavya'yla hâlâ güçlü ticarî ilişkileri var. Biz ise, çok daha geniş
ekonomik ilişkilere sahip olabilecekken, hemen hemen sadece ticaret yapıyoruz
Makedonya'yla. Halbuki, Türkiye'de, şu çatı altında olsun, iş dünyasında olsun,
sanat dünyasında olsun, akademik dünyada olsun çok değerli yurttaşlarımız var
Makedonya kökenli.
Biliyorsunuz, Balkanlar
soğuk bir ülkedir. "Balkanlar üzerinden gelen soğuk dalga" deriz hep
Türkiye'de, kar getirir. O nedenle de, dericilik, kürk işi, saraciye çok
gelişmiştir ve ağırlıklı da, bizim soydaşlarımızın elinde olan bir sanattır.
Onların Türkiye'ye göç etmesiyle, bu sektörde, deri sektöründe, deri
konfeksiyon sektöründe bellibaşlı firmalar Makedonya kökenli patronlara
sahiptir. Daha pek çok alanda çok başarılı Makedonya kökenli yurttaşımız var.
Bizim, öncelikle onları teşvik etmemiz ve onların Makedonya'ya yatırım
yapmasını sağlamamız gerekiyor. Makedonya'yla siyasî, kültürel ilişkileri çok
yoğun ekonomik ilişkilerle güçlendirmek durumundayız. Balkanlar, bizim,
Avrupa'ya açılan kapımız, Makedonya da; orada önemli bir mücevher bizim içim.
Değerli arkadaşlarım,
sadece ticaret yapmakla kalmamak gerekiyor. Altyapı açısından taahhüt
sektörümüzü de hareketlendirerek, uluslararası işbirliği imkânlarını da ortaya
çıkarmak için gerekli koordinasyonu üstlenerek, biz, büyük projelere imza
atabiliriz. Örneğin, bir proje, Türkiye'den başlayıp, bizim otoyolumuzla devam
edip, Üsküp'ten geçip, Arnavutluk'un Durres Limanına ulaşmak durumunda.
Makedonya, şu anda, kötü koşullardaki bu yolu kullanıyor denize açılmak için;
çünkü, Selanik'i kullanması, Yunanistan'la arasındaki ilişkilerden dolayı zor
durumda. Çok daha rahat kullanabilecekken Selanik'i, liman olarak kullanamıyor,
demiryolu olarak da kullanamıyor; zorunlu olarak Arnavutluk'a, Durres'e gidiyorlar,
bir de Bulgaristan'ın Burgaz Limanına gidiyorlar. Bu yol biterse, Makedonya,
Arnavutluk, Adriyatik, bizim çok yakından ilgili olduğumuz bu bölgeler,
Türkiye'yle çok daha sıkı bir ilişkiye geçebilirler. Bu projenin finansmanı için,
uluslararası finans konsorsiyumunun gerçekleştirilmesi için, Türkiye'nin
öncülük yapması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ DİNÇER (Devamla) -
Zaten, böyle bir proje, kuvveden fiile çıkarsa, büyük olasılıkla taahhüdünü de
bizim firmalarımız üstlenecektir.
Bir başka alan, Makedonya
ile bizim işbirliği yapmamız açısından, turizm alanı. Türkiye'deki göller
bölgesine benzer çok güzel bir göller bölgesi var Makedonya'nın ve Türkiye'de o
bölgeden gelen çok sayıda insan var. O Ohri'ye, Struga'ya, o göller bölgesine
Türkiye'den insanların turist olarak gidebilmesi için gerekli desteği Türkiye
Cumhuriyeti sağlamalı ve Makedonya'dan Türkiye'ye turizm akımını da
desteklemeli. Hatta Türk firmalarının, Avrupa'da önemli bir turizm merkezi
olan, kış sporları açısından olsun, yayla sporları açısından olsun, göl kenarı
turizmi açısından olsun, önemli bir turizm merkezi olan Makedonya'da, turistik
yatırım firmalarımızın iş yapmasını, yatırım yapmasını TİKA kanalıyla desteklemek
gerekiyor. Zaten bu protokolü yürütecek olan Türkiye İşbirliği Kalkınma Ajansı
(TİKA). Onun, özellikle Makedonya'ya yönelik faaliyetlerinde, operasyonlarında
daha geniş finansman olanaklarıyla donatılması Türkiye'nin de lehine olacaktır.
Orada yatırımları desteklemesinde büyük yarar vardır.
Batı'yla, Avrupa'yla
bütünleşmek durumunda olan Türkiye'nin, böylesine bir dost ülkeyle, kardeş
ülkeyle işbirliğini zenginleştirecek olan bu anlaşmayı sevinçle karşılıyoruz,
destekliyoruz.
Sayın Başkana,
müsamahasından dolayı teşekkür ediyorum. Divan üyesi olarak bu kadar süresini
almamam gerekirdi; kusura bakmasın, özür diliyorum. Siz değerli
milletvekillerine de en derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Dinçer'e,
bu güzel konuşmasından dolayı teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE MAKEDONYA CUMHURİYETİ ARASINDA
İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 15 Mart 2005
tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya
Cumhuriyeti Arasında İşbirliği Protokolü"nün onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN - 1 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, 939 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya
Cumhuriyeti Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan Oy Sayısı : 282
Kabul : 282 (x)
Bu anlaşmanın, ülkemiz ve
dost, kardeş Makedonya Cumhuriyeti için hayırlar getirmesini diliyorum.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, 7 nci sırada yer alan, 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Yargıtay Başkanlığına Ait Bölümünde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
7.- 190 Sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin
Yargıtay Başkanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1105) (S. Sayısı: 1075) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 1075
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç, AK
Parti grubu adına, Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu; Anavatan Partisi Grubu
adına, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş söz istemişlerdir.
İlk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın.
Sayın Kılıç, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
tasarıyla ilgili görüşlerimi açıklamadan önce, bugün, 5 Nisan Avukatlar Günü;
öncelikle, üyesi olmaktan onur duyduğum Malatya Barosuna mensup avukat
arkadaşlarımın ve tüm avukat arkadaşlarımın Avukatlar Gününü kutluyor,
saygılarımı sunuyorum.
Ayrıca, bu vesileyle,
avukatlarımızın bir iki taleplerini hemen kısaca belirteyim. Avukatlık,
biliyorsunuz, yargının önemli bir parçası; ancak, yargının genelinde olduğu
gibi, avukatlık da, avukatların mensup olduğu barolar, Barolar Birliği de,
henüz tam anlamıyla bağımsız konumda değil, yürütmenin vesayeti altında.
Avukatlık, ne yazık ki, Anayasamızda da yargı bölümünde yer almamakta. Bu
eksikliğin de, mutlaka, Yüce Parlamento tarafından giderilmesinde yarar olduğunu
düşünmekteyiz.
Yine, avukatlarımızın
sosyal güvenliklerinde bir yetersizlik vardır; topluluk sigortası
uygulanmaktadır. Bu da, sağlık ve sosyal güvenlik açısından avukatlarımızda,
maalesef, yeteri kadar güvence sağlamamaktadır. Yine, kamu avukatları, statü ve
özlük hakları yönünden, maalesef, çok zor
durumdadırlar.
Değerli arkadaşlarım,
2005 yılında yürürlüğe giren Ceza Muhakemeleri Kanunu müdafilik sistemini
oldukça genişletmiştir. Bu anlamda, müdafilere ayrılan kaynak da yetersiz
olduğundan, avukatlar, geçen hafta cumartesi günü yaptıkları toplantıda, artık,
müdafilik hizmetini veremeyecek durumda olduklarını açıklamışlardır. Bu
nedenle, bu soruna Adalet Bakanlığının ve Maliye Bakanlığının acil olarak çözüm
bulması gerekir. Bunu belirtiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
hafta, aynı zamanda Polis Haftası. Polislerimiz çok zor koşullarda görev
yapıyorlar. Polislerimiz, hem çalışma sürelerinin uzunluğu hem de almış
oldukları ücretlerle çok zor durumda yaşıyorlar. Nitekim, son zamanlarda,
polislerde meslek hastalıkları, hatta yer yer cinnet geçirmeler, intihar
vakaları giderek artmaktadır. Hatta, bununla ilgili, yine, Cumhuriyet Halk
Partisinden Sayın Feridun Fikret Baloğlu arkadaşımız İçişleri Bakanına bir soru
yöneltmiş; bunlarla ilgili, polislerin şartlarının düzeltilmesiyle ilgili neler
yapılıyor diye bir soru yöneltmiş; ancak, henüz cevap verilmemiş.
Yalnız, değerli
arkadaşlar, şunu belirteyim: Biz Polis Haftasını kutlarken, polislerimizle
ilgili çok üzücü haberler de alıyoruz. Bingöl'ün Genç İlçesinde polis
karakoluna yapılan bir saldırıda 1 polisimiz şehit oldu, 7 polisimiz de
yaralandı. Bunun üzüntüsü içindeyken, bugün de, Şırnak'ta, 5 askerimizin şehit
olduğunu, 6 askerimizin de yaralandığını üzülerek duyduk. Bu vesileyle, gerek
polislerimize gerek askerlerimize Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerine
taziyelerimizi bildiriyorum ve yaralı olan, gerek polis gerekse askerlerimize
de acil şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
teröristlerin bir kısmının, kimlikleri belirlendiğinde, bunların Türk vatandaşı
bile olmadığını görüyoruz; ancak, gerek içeriden gerekse dışarıdan yapılan bu
saldırılara karşı, ne yazık ki, hükümet büyük bir vurdumduymazlık içinde
görünüyor.
Değerli arkadaşlar, bu
konulara değindikten sonra, şu anda üzerinde konuşmakta olduğumuz tasarıya
geliyorum.
Değerli arkadaşlar,
tasarıyı genel hatlarıyla olumlu buluyoruz; çünkü, bu tasarıyla ne getirilmek
isteniyor; yüksek yargı mensuplarına, 30 tane, güvenlikle ilgili kadro
veriliyor. Bu kadroların verilmesi de çok doğru bir hadisedir; çünkü, Yargıtay,
yargının en yüksek karar merciidir. Burada Yargıtay başkanlarımız var, Yargıtay
üyelerimiz var, cumhuriyet başsavcıları var. Tabiî, bunların en iyi şekilde
korunması çok önemli bir olay. Bir de, bunun üstüne, yargı mensuplarına karşı
yapılan, Sayın Başbakan tarafından, Bakanlar Kurulu üyeleri tarafından, hatta
hükümet üyeleri tarafından yapılan bu sözlü saldırılar da dikkate alındığında…
Örneğin, Danıştayın bir kararını beğenmeyen Sayın Başbakan, Danıştayın ilgili
dairesine çok rahatlıkla sözlü saldırıda bulunabiliyor. Bu saldırıdan cesaret
alan başka bir gazete, Danıştaydaki o daire üyelerinin hepsinin fotoğrafını
gazetede yayımlayabiliyor. Bunlar ne anlama geliyor; Danıştay üyelerimizin
birkısım çevrelere hedef olarak gösterilmesi anlamına geliyor. Bu anlamda,
gerek Yargıtay üyelerimizin gerek Danıştay üyelerimizin, yüksek yargı organı
mensuplarının mutlaka en iyi şekilde korunması, cumhuriyetimizin korunmasıyla eşdeğer
bir durumdur diye düşünüyor ve bunu önemsiyoruz.
Değerli arkadaşlar,
yalnız, bu gibi düzenlemelerle yargının sorunlarını çözeceğimizi düşünüyorsak,
yanılıyoruz. Yargının sorunları bunlar değil. Değerli arkadaşlar, hükümet de
yargının sorunlarının çok olduğunu görmüş olacak ki, hükümet programında
"yargı yetkisini kullanan kişi ve kurumların bağımsız ve tarafsız karar
vermelerini sağlayacak bir yargı reformunu gerçekleştirmek için, Anayasa ve
yasalardaki yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatıyla bağdaşmayan hükümlerin
değiştirileceğine…" Değerli arkadaşlar, okuduğum bu bölüm hükümet
programından bir parçadır. Ancak, hükümet programındaki bu düzenlemelere ne
kadar uyuldu?! Yargı bağımsızlığıyla ilgili talepler, düzenlemeler, hangi önlemlerin
alınacağına ilişkin hükümler bilinmiyor değil. Bunu, daha önce, geri gönderme
gerekçelerinde Sayın Cumhurbaşkanımız açıkça belirtti, Anayasa Mahkememizin
kararlarında yargı bağımsızlığının nasıl olması gerektiğine ilişkin düzenlemeler
var, Yargıtay Birinci Başkanlığının buna dair defalarca yaptığı açıklamalar
var, Danıştay Başkanlığının, Barolar Birliğinin, defalarca, yargı
bağımsızlığına yönelik açıklamaları var. Yine, bu kürsüden biz
milletvekillerinin defalarca yaptığı açıklamaları var; ancak, hükümet
tarafından tüm bu talepler dikkate alınmıyor, tüm bu öneriler dikkate
alınmıyor. Hükümet programında var, yüksek yargı mensupları talep ediyorlar,
biz talep ediyoruz; ancak, hangi görünmez kuvvetse o kuvvet -bir türlü- bu
yargı bağımsızlığına yönelik anayasa değişikliklerini ve yasa değişikliklerini
engelliyor!
Değerli arkadaşlar, bu talepler
sadece bizimle de kalmıyor. Hükümet, kurulduktan bu yana, getirmiş olduğu yasal
düzenlemelerin çoğuna "AB sürecidir, AB'den böyle istiyorlar, bu yasaları
çıkarmazsak AB süreci tehlikeye girer" diyor; ancak, bu yargı
bağımsızlığına ilişkin olarak da AB sürecinde bizden talepler var. Örneğin,
2003 istişarî raporunda... İstişarî raporda ne deniliyor: "Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 159 uncu maddesinin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan Adalet
Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı çıkarılacak şekilde yeniden
düzenlenmesi" diyor "hâkim adaylarının seçilmesi usulünde Adalet
Bakanının yetkisinin kaldırılması, halen Adalet Bakanı tarafından yerine
getirilen seçim usulünün bu boyutlarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
veya Adalet Akademisine aktarılması" diyor "hâkimlerin yer değiştirme
yetkisinin Adalet Bakanlığı ve Müsteşarının bulunduğu kuruldan alınması"
diyor "Adalet Bakanlığı merkez teşkilatından adalet müfettişleri
kaldırılmalı" diyor "müfettişlerin doğrudan Hâkimler Yüksek Kurulunun
denetimi altına alınması gerekir" diyor. Aynı talepler, 2004'te yayımlanan
AB ilerleme raporunda da var.
Değerli hükümet üyeleri,
şu anda Sayın Adalet Bakanımız burada yok; ancak, Sayın Adalet Bakanımızın bu
yargı bağımsızlığına ilişkin düzenlemeleri getirmesini engelleyen hangi güç
var? Çünkü, demin de belirttim, bunlar, hükümet programında da var değerli
arkadaşlar, hükümet programında olmasa, belki, diyeceksiniz ki: "Bizim şu
anda, çalışma programımızda, bizim düşüncemizde yargı bağımsızlığı olayı söz
konusu değil; bizim gündemimizde yok" diyebilirsiniz; ancak, hükümet
programında bu hususlar olduğu halde, maalesef, şimdiye kadar bir düzenleme
yapılmadı.
Değerli arkadaşlar, yargı
bağımsızlığı olmayınca hukuk devleti ilkesi, ne yazık ki, zayıflıyor; çünkü,
yargı üç ana kuvvetten bir tanesidir. Yasama ne ise, yürütme ne ise, yargı da
odur; çünkü, Anayasamızda bu kuvvetler ayrılığı ilkesinde hiçbir kuvvetin
diğerinden üstün olmadığı belirtiliyor, bunlar arasında bir hiyerarşik sıra
olmadığı belirtiliyor; ancak, şu anki yargı sistemimiz, ne yazık ki, yürütmenin
etkisi ve denetimi altında gözüküyor. Bundan ne çıkıyor değerli arkadaşlar? Ben
de, bir avukat olarak, yargının bir parçası olarak kendimi görüyorum; ancak,
yargıya bu kadar müdahale olursa, değerli arkadaşlar, şimdiye kadar
görmediğimiz uygulamalarla karşılaşıyoruz. Bir iki örnek verecek olursak,
İstanbul'daki Ermeni konferansının ertelenmesine yönelik kararı veren hâkim
kimdi değerli arkadaşlar; bu hâkim, Adalet Bakanlığında daha önce bürokrat
olarak çalışan bir hâkimdi. Bu bürokrat hâkim, İstanbul'a, Bölge İdare Mahkemesi
Başkanlığına getiriliyor; bağlı olduğu Sayın Bakanın bir yıl önceki
açıklamalarını, Ermeni konferansıyla ilgili yaptığı açıklamaları bildiği için,
ben bu konferansı ertelersem, Sayın Bakanım, beni, herhalde yükseltir diyor.
Bakanlığın bürokratik yapısında iyi bir makama getirir diye düşünüyor ve o
konferansı erteliyor; ancak, durum, sayın hâkimin beklediği gibi gelişmiyor.
Arkasından, Sayın Başbakan bir açıklama yapıyor, Sayın Dışişleri Bakanı başka
bir açıklama yapıyor. Bunun üzerine, Sayın Adalet Bakanı da, sanki, o
konferansı yapacak olanların avukatlığına soyunarak "bu karar sadece o
üniversiteyi bağlar, başka üniversitelerde bu konferans yapılabilir"
diyor. Arkasındaki gelişmeleri de eğer öğrenmek isterseniz, daha sonra da,
hâkimin o görevden alındığını, başka bir yere tayin edildiğini görüyoruz.
Bu uygulamaların bir
başkasını da Van'da yaşadık. Van'da, Van rektörüyle ilgili soruşturmayı
başlatan savcı yardımcısının, bir bakıyoruz ki, soruşturmayı başlattıktan
sonra, kendi üzerine düşen görevi yaptıktan sonra, önemli bir ile başsavcı
olarak gittiğini görüyoruz. Bu düzenlemeler, yargıda rahatsızlık yaratıyor,
toplumda rahatsızlık yaratıyor değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar
"adalet, mülkün temelidir" diyoruz. Bir ülkede, bir muhitte adalet
olmazsa orada büyük sorunlar çıkar. Bu yargı bağımsızlığına niye çok özel önem
veriyoruz; çünkü, yargı, üç kuvvetten birisidir dedik. Özellikle bu, hâkim,
savcı alımlarında çok büyük kayırmalar yaşanıyor; çünkü, hâkim, savcı
alımlarında mülakatı Sayın Adalet Bakanlığının bürokratları yapıyor değerli
arkadaşlar. Bu bürokratlar da, şahıslara bir şey demiyorum; ancak, bunlar,
hiyerarşi içinde çalışıyorlar, Sayın Bakana bağlı olarak çalışıyorlar. Sayın
Bakanın da şahsını tenzih ediyorum; ancak, Sayın Bakan da bir siyasî kişidir,
kendi partisinden, kendi grubundan ayrı hareket edemez.
Nitekim, uygulamaları ben
size birkaç örnekle izah etmek istiyorum değerli arkadaşlar. Şu anda, 2006
yılında yapılan hâkim, savcı sınavındaki mülakat sonuçlarının birkaç tanesini
örnek olarak göstereceğim.
Örneğin, burada, Ayla
Akcan, yazılıda 95,780 puan almış, ancak, mülakatta başarısız. Abdulkadir Kuru,
yazılıda 95,417 puan almış, ancak, mülakatı aşamamış. Oktay Sayı, 91 puan almış, aşamamış.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
- Bizde de örnekleri var, önceki hükümetler döneminde de aynı.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Aşanları gösteriyorum: Deniz Karacabey, 71 puan almış, ama, mülakatı aşmış.
Ziyaettin Polater, 70 puan almış, ama. mülakatı aşmış.
Değerli arkadaşlar, biz
bunlardan sağlık raporu alıyoruz. Bunların herhangi bir sakatlığı yok,
fiziklerinde veya ruhsal yapılarında bir sakatlık olsa, anlayacağım. Bunlar ne
yapıyorlar; kendi mesleklerinde bilgilerini en iyi şekilde ortaya koyuyorlar;
ancak, mülakat sonucunda, mülakatı aşamıyorlar. Belki, başka kurumlarda bu göze
batmayabilir; ancak, yargı, bu teraziyle haklının haksızın tartıldığı bir
ortamda bu kadar haksızlık yapılırsa, gerçekten, toplum için çok üzücü oluyor
değerli arkadaşlar.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Türkiye'de ilk defa oluyor değil mi?!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, ilk defa oluyor, son defa oluyor; yani, siz, başka
birileri yanlış yapınca, ona devam mı edeceksiniz değerli arkadaşlar?! Hani siz
Adalet ve Kalkınma Partisiydiniz, hani siz adaletli davranacaktınız, hani
geçmişteki yolsuzluklara bulaşmış olan diğer siyasî gruplardan farklı
olacaktınız?! Bu nedenle, bu, yani "geçmişte başkaları da yaptı"
anlayışı bence doğru bir savunma değil. Başka bir gerekçe bulursanız, ona bir
şey diyemem değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, bunun
yanında, yargı mensuplarının bir başka sorunu da, yargı mensupları şu anda
ekonomik olarak çok…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
size çok az bir eksüre vereceğim; çünkü, arkanızdan diğer arkadaşlar var;
maddelerine geçilmesini bugün sağlamaya çalışacağım.
Buyurun efendim,
konuşmanızı 2 dakika içinde tamamlayınız.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Tamam, teşekkür ederim efendim.
Değerli arkadaşlar,
hâkimlerimiz, savcılarımız yaptıkları hizmetin karşılığını alamıyorlar. Yine,
adliyelerimizde çalışan yazı işleri müdürlerimizin, zabıt kâtiplerimizin,
mübaşirlerimizin şu anda aldıkları maaşlar, açlık sınırına yakın, yoksulluk
sınırında maaş alıyorlar değerli arkadaşlar. Bunun yanında, bir başka mağdur
olan grup da, infaz koruma memurları değerli arkadaşlar. İnfaz koruma
memurları, cezaevlerinde, deyim yerindeyse, cezasını çeken hükümlü kişilerle
aynı koşullarda yaşıyorlar. Çok büyük risk altında görev yapıyorlar. Ancak, bu,
cezaevlerinde görev yapan infaz koruma memurlarımıza vardiya tazminatı,
güvenlik tazminatı; yine, yıpranma hakkı vermiyoruz, zor alım silahlarından
yararlandırmıyoruz. Bu insanlar kendi hayatlarını tehlikeye atarak çok güç
koşullarda oralarda görev yapıyorlar. Dışarıdaki emniyet mensuplarımız hangi
koşullar altında, hangi özveriyle görev yapıyorlarsa cezaevlerindeki infaz
koruma memurları da aynı anlayışla görev yapıyorlar. Bu nedenle bu
arkadaşlarımızın da özlük haklarının ve ekonomik durumlarının düzeltilmesi
gerekir.
Başta da söyledim değerli
arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu yasayı destekliyoruz, olumlu
oy kullanacağız. Yine, yargı bağımsızlığına yönelik, hükümet programında
belirtildiği gibi, Anayasa değişikliği, yasa değişikliğine hükümet gidecek
olursa, Cumhuriyet Halk Partisi olarak buna da destek vereceğiz.
Bu düşüncelerle
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıç.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
saygıdeğer grup başkanvekilleri; şu anda Genel Kurul salonunda söz talebi olan
iki arkadaşımız var. AK Parti Grubu adına, Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu ve
Anavatan Grubu adına, Grup Başkanvekili Sayın Süleyman Sarıbaş.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, yarına kalsın.
BAŞKAN - Şimdi, sizlerin
de onayını alarak, çalışma süremize çok az bir vakit kaldı, isterseniz
çalışmaları burada nihayetlendirelim, yarın devam edelim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, yarın devam edelim, bırakalım.
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
Sayın Başkanım, çalışma süremiz için çok az bir vakit kaldı, şu anda iki
konuşmacı var, 20'şer dakika tümü üzerinde, 40 dakika; şahıslar var…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, 5'er dakikayı geçmeyecek.
BAŞKAN - Hayır efendim,
başkaları üzerinde siz nasıl dersiniz "5 dakikayı geçmeyecek" diye?..
Sayın Sarıbaş'ın ne kadar
konuşacağını biz bilemeyiz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - 25 dakika konuşacağım.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, arkadaşlarımız, bizim konuşmacılarımız konuşmayacaktı.
Dolayısıyla, ittifakla bu yasanın çıkması konusunda bir kanaat belirmişti.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Yarına kalsın.
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, konuşmalardan anladığım kadarıyla, görüşmelerin çok
az bir vakit kaldı tamamlanmasına; onun için, yarın devam edeceğiz.
Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 6 Nisan 2006 Perşembe günü saat 14.00'te
toplamak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.53