Normal basmd06 2 9 2006-04-28T12:52:00Z 2006-04-28T12:52:00Z 50 33645 191782 tbmm 1598 383 235521 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22                                 CİLT: 115                                                   YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

84 üncü Birleşim

5 Nisan 2006 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mustafa Sayar'ın, büyük kentlerde, çocukların yasadışı işlerde kullanılmasının önlenmesine, işsizliğin yol açtığı asayiş sorununa ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı

2.- Uşak Milletvekili Alim Tunç'un, Kanser Haftası münasebetiyle, koruyucu sağlık tedbirlerinin önemine, çevre faktörlerinin bu hastalık üzerindeki etkisine ve kanserojen maddelerle mücadele için alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun, Kanser Haftası münasebetiyle, koruyucu sağlık tedbirlerinin önemine, çevre faktörlerinin bu hastalık üzerindeki etkisine ve kanserojen maddelerle mücadele için alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ve 44 milletvekilinin, 1999 yılında meydana gelen depremlerde orta hasar gören binaların onarım ve güçlendirme çalışmalarında karşılaşılan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/354)

2.- Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 45 milletvekilinin, verem hastalığındaki son durumun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/355)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (10/254, 258) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1019)

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in Avustralya ve Yeni Zelanda'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1020)

3.- Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak'ın Pakistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1021)

IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 86 ncı yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2006 Pazar günü saat 14.00'te toplanmasına, bu toplantıda yapılacak görüşmelerdeki konuşma süreleri ile o gün başka bir konunun görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

2.- (10/16, 262) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun görüşme günü ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

3.- Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/1166) (S. Sayısı: 1114)

4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)

5.- Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı: 1079)

6.- Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya Cumhuriyeti Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1023) (S. Sayısı: 939)

7.- 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Yargıtay Başkanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1105) (S. Sayısı: 1075)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, Adana'da Kızılay battaniyeleri ve çadırlarının satıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/12276)

2.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, suç oranındaki artışa ve alınacak tedbirlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/12301)

3.- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, çeşitli görevlerde kullanılan köpeklere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/12303)

4.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, yabancı sermayenin yatırım türlerine göre dağılımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/12438)

5.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, kamu kurumlarının Ankara'da kent dışında düzenledikleri toplantılara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12448)

6.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, PTT çalışanlarının sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12449)

7.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE'nin, Afyonkarahisar çevre yolundaki bir viraja ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/12455)

8.- Artvin Milletvekili Yüksel ÇORBACIOĞLU'nun, bankaların kredi kartı gelirlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/12474)

9.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE'nin, bankalardan kullanılan kredilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/12475)

10.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, Erfelek Tarım Kredi Kooperatifinin plasman ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/12477)

11.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Ankara Büyükşehir Belediyesinin Hazine garantili borçlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/12479)

12.- Trabzon Milletvekili Şevket ARZ'ın, Trabzon'daki asayiş önlemlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/12529)

13.- Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, Antalya'da Emekli Sandığı bölge müdürlüğü açılmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/12550)

14.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya Limanının geliştirilmesine yönelik yatırımlara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12593)

15.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN'ın, taşımacılık yetki belgesi ücretine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12594)

16.- Artvin Milletvekili Yüksel ÇORBACIOĞLU'nun, posta dağıtıcılarının özlük haklarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12598)

17.- Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2005 yılında Bartın İline ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12599)

18.- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, PTT'ye alınması planlanan personele ve çalışanların sorunlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12600)

19.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, yeni karayolu taşımacılığı mevzuatına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12602)

20.- Edirne Milletvekili Nejat GENCAN'ın, sınır ticaretine getirilen kısıtlamalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12614)

21.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, bir firmanın gümrük mevzuatına aykırı davrandığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12615)

22.- İzmir Milletvekili Ali Rıza BODUR'un, bir şirketin Halk Bankasından kullandığı kredilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/12693)

23.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, tekstil ve konfeksiyon sektörlerinin sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12708)

24.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, tekstil sektöründeki sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12711)

25.- Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, TÜBİTAK Başkanlığına yapılan atamayla ilgili yargı kararına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/12716)

26.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, ithalatta uygunluk denetimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12726)

27.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, ithalatta uygunluk denetimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12736)

28.- Çanakkale Milletvekili İsmail ÖZAY'ın, Çanakkale-Lapseki-Bayramiç yolundaki heyelana ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/12743)

29.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, Burdur'un Karamanlı İlçesine kadastro memuru görevlendirilmesine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/12744)

30.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, engelli personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/12784)

31.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, karayolu taşımacılığındaki yeni düzenlemelere ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12896)

32.- Ankara Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, bir Telekom çalışanının işe iadesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12901)

33.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in engelli personele ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12902)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak yedi oturum yaptı.

 

İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde son günlerde yaşanan olaylarla ilgili gündemdışı açıklamada bulundu; CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Anavatan Partisi Isparta Milletvekili Erkan Mumcu, AK Parti Zonguldak Milletvekili Köksal Toptan, grupları, Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal Ağar da şahsı adına, aynı konuda görüşlerini belirttiler.

 

Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil de ülkemizin birlik ve bütünlüğünün korunması konusunda bütün siyasî parti gruplarımızın ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin yekvücut olarak hareket ettiğinin bugün bir kez daha ortaya çıktığını; ülkemizin bölünmez bütünlüğüne kastedenlerin, geçmişte olduğu gibi, bugün de, yarın da milletimizden hak ettikleri cevabı alacaklarını belirten ve terör eylemlerinde ölen vatandaşlarımıza Tanrıdan rahmet dileyen bir konuşma yaptı.

 

Litvanya-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Vilija Verteliene ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemize resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi,

İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ve 24 milletvekilinin, enerji sektörü ve yap-işlet-devret, yap-işlet yöntemiyle kurulan santrallar konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/353),

Genel Kurulun bilgisine sunuldu, Meclis araştırması önergesinin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasında yer alan 1114 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 5 inci sırasına, 46 ncı sırasında yer alan 939 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 318 inci sırasında yer alan 1075 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 7 nci sırasında yer alan 1112 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 288 inci sırasında yer alan 1013 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 359 uncu sırasında yer alan 1136 sıra sayılı kanunun 11 inci sırasına, 358 inci sırasında yer alan 1135 sıra sayılı kanun teklifinin 12 nci sırasına, 321 inci sırasında yer alan 1084 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 345 inci sırasında yer alan 1122 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına; 3.4.2006 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 1138 sıra sayılı kanun teklifi ile 1137 sıra sayılı kanun teklifinin, 48 saat geçmeden 10 uncu ve 13 üncü sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun, 4.4.2006 Salı ve 5.4.2006 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine; 4.4.2006 Salı günü 15.00-22.00, 5.4.2006 Çarşamba günü 15.00-21.00 ve 6.4.2006 Perşembe günü 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

 

Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, 8.4.1929 Tarihli ve 1416 Sayılı Kanun ile 4.11.1981 Tarihli ve 2547 Sayılı Kanuna Birer Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/693), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı.

 

Kocaeli'nin Gebze İlçesinin Dilovası Beldesindeki sanayi atıklarının çevre ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/254, 258) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine, siyasî parti gruplarınca gösterilen adaylar seçildiler.

 

Başkanlıkça, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

 

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;

1 inci sırasında bulunan, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek),

2 nci sırasında bulunan, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair 604 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin (1/277) (S. Sayısı: 1079),

4 üncü sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S. Sayısı: 904),

Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

 

5 inci sırasına alınan, Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/1166) (S. Sayısı: 1114), tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak 2 nci maddesine kadar kabul edildi; 2 nci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

 

Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle, bir açıklamada bulundu.

 

5 Nisan 2006 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.07'de son verildi.

 

 

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

Başkanvekili

 

 

 

 

Ahmet Küçük

 

Mehmet Daniş

Çanakkale

 

Çanakkale

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

No:116

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

5 Nisan 2006 Çarşamba

 

Teklifler

1.- İzmir Milletvekili Serpil Yıldız'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük Değişiklik Teklifi (2/749) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2006)

2.- İzmir Milletvekili Serpil Yıldız'ın; 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ile 4760 Sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa Birer Geçici Madde Eklenmesi ile İlgili Kanun Teklifi (2/750) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2006)

3.- İzmir Milletvekili Türkan Miçooğulları ve 42 Milletvekilinin; İl Özel İdaresi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/751) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.3.2006)

4.- Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır ve 42 Milletvekilinin; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Ek Madde İlave Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/752) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.3.2006)

5.- Konya Milletvekili Atilla Kart ve 45 Milletvekilinin; 6207 Sayılı Avukatlar Yardımlaşma Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/753) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.3.2006)

Rapor

1.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 31 Milletvekili ile Bursa Milletvekili Şevket Orhan ve 30 Milletvekilinin; Bazı Girişimcilerce Holding Adı Altında Gerçekleştirilen İzinsiz Halka Arz Yoluyla Tasarruf Sahiplerinin Mağduriyetine Yol Açılmasının Neden ve Sonuçlarıyla Bu Süreçte SPK'nın Sorumluluğunun Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/16, 262) (S. Sayısı: 1061) (Dağıtma tarihi: 5/4/2006) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN ve 44 Milletvekilinin, 1999 yılında meydana gelen depremlerde orta hasar gören binaların onarım ve güçlendirme çalışmalarında karşılaşılan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/354) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/3/2006)

2.- Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR ve 45 Milletvekilinin, verem hastalığındaki son durumun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/355) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/3/2006)

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.04

5 Nisan 2006 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, işsizlik sorunları hakkında söz isteyen Amasya Milletvekili Mustafa Sayar'a aittir.

Sayın Sayar, buyurun efendim.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mustafa Sayar'ın, büyük kentlerde, çocukların yasadışı işlerde kullanılmasının önlenmesine, işsizliğin yol açtığı asayiş sorununa ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı

MUSTAFA SAYAR (Amasya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuşma sürem içerisinde, kendimce önemli gördüğüm, ne basın ne de siyasîlerin dillendirmediği iki konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.

Birincisi, evlerimizin gülü, toplumumuzun geleceği çocuklar. İlköğrenim terör yuvası oldu. Yaşanan terör olaylarında, büyük kentteki kapkaç teröründe ve birsürü yasadışı işlerde kullanılan hep çocuklar oldu. Altmış küsur çocuklu babaların kanal kanal televizyon gezdirilerek, çocukları sadece doğurtmayı görev bilen, çocuklarına, onların adlarını bilmeyecek kadar sorumluluk duyan babaların âdeta basın tarafından ödüllendirildiği bir ülkede yaşıyoruz. Böyle babalar cezalandırılmadıkça, bu çocuklara sahip çıkılmadıkça bu ülkede asayişsizliğin önüne geçilemez.

Avrupa Birliği yasalarına bakınız. Orada, çocuklarına iyi davranmayan, şiddet uygulayan ailelerin elinden çocukları alınmakta, aileler cezalandırılmaktadır. Bizim geçmişimizde de bu tür çocuk sığınma yurtları vardır. İstiklal Savaşında Erzurum'da, Erzincan'da Kâzım Karabekir'in kurduğu yuvalar, çocuk için meslek öğrenme yeri ve asker yetiştirme yeri olarak değerlendirilmiştir. Günümüzde ise asıl nedeni yoksulluk olan, özellikle doğu ve güneydoğu kırsalında çocukların para karşılığında satıldığı söylenmektedir. Gerek bu yolla gerek kaçırılarak toplanan çocuklar, büyük kentlerdeki kapkaç terörü ve birçok kanunsuz işin tetikçisi konumundadırlar. Bu durumun, mutlaka önlenmesi lazımdır. O çocukların geleceğinin karardığı gibi, önlem alınmazsa toplumun geleceğini de karartacaklardır. Eğer, bugün, İstanbul'da 50 000 köprüaltı çocuğu varsa, bunlar büyüdüklerinde, -ki, hepsi yasadışı işlerle uğraşıyor olacaklar- 1 000 000 polisle de bu şehirde güvenliği sağlayamazsınız.

İkinci önemli sorun, belki de ülkemizin en önemli sorunu işsizlik. Ülkenin bu en önemli sorununa basın ilgi çekmiyor; çünkü magazin programlarında, işsiz güçsüz Mehmet'in pantolonundaki yırtık, sosyete güzeli kadar ilgi çekici değil. Ekonomi programları ise, borsadaki dalgalanmalar ve döviz fiyatlarına kilitlenmiş durumda. Siyasî partilerde de durum farklı değil. İktidar, hesabına geldiği için, Anamuhalefet de böyle şeylerle uğraşmadıkları için işsizliği gündeme getirmiyorlar. Onlar, bürokrat hanımının türbanı, imam-hatiplinin nereye müdür olacağıyla ilgili önemli işlerle uğraşıyorlar.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Niye, imam-hatipliler zenci mi?!

MUSTAFA SAYAR (Devamla) - Laik-antilaik çatışması olmasa, aralarından su sızmayacak.

Türkiye İstatistik Kurumunun yaptığı 2005 yılı hane halkı işgücü anketine göre 2005 yılında çalışma çağındaki nüfus 50,8 milyon, işgücü arzı 24,6 milyon kişidir. Toplam istihdamın yüzde 30'u tarım, yüzde 19'u sanayi, yüzde 5'i inşaat, yüzde 46,5'i hizmet sektöründe çalışmaktadır. Tarım sektörü sürekli azalmakta, hizmet sektörü artmaktadır. Sanayi sektörü, Türkiye'nin toplam işgücü dikkate alındığında, çok az istihdam yaratmaktadır. 1989'da 2,8 milyon, 2005'te 4,3 milyon kişi istihdam edilmektedir.

İşgücünün eğitimi de çok düşüktür; yüzde 5'i eğitimsiz, yüzde 62'si temel eğitim, yüzde 21'i lise ve meslek lisesi mezunu, yüzde 12'si yükseköğrenimlidir.

Kadınların eğitim düzeyi daha da düşüktür. Tarım dahil toplam istihdam dikkate alındığında, sosyal güvenliği olmayan çalışanların sayısı 11 000 000 kişiyi aşmakta, toplam içindeki payı yüzde 50'ye ulaşmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sayar, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

MUSTAFA SAYAR (Devamla) - Devlet Planlama Teşkilatı, tarihinde ilk kez, 2004 yılı ve takip eden yıllarda istihdam ve işsizliğe ilişkin bir hedef koymamış, tahmin yapmamıştır. Bu tavır, hâlâ, hükümetin konuyu ciddîye almadığının göstergesidir. Oysa, SHP, iki yıl önce İstihdam Kurultayı toplayarak dikkatleri bu konuya çekmeye çalışmıştır.

2005 yılı işsiz sayısı 2,5 milyon, işsizlik oranı yüzde 10,3. Aynı tarihte eksik istihdam 850 000 kişiyle yüzde 3,4 olarak tahmin edilmekte. Bu durumda atıl işgücü yüzde 13,7 olarak hesaplanmaktadır. 15-24 yaş arası gençlerde işsizlik oranı 19,3, eksik istihdam yüzde 3,4'tür. İşsizlerin yüzde 40'dan fazlası uzun dönemli işsizlerdir.

Bütün bunlardan daha kötüsü, işsizlikle ilgili verilerin sürekli kötüye gitmesidir. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 2005 yılı aralık ayı işsizlik oranının yüzde 11,2'ye, tarım dışı işsizlik oranının ise 14,3'e çıktığı saptandı. İstihdamın 596 000 kişi azaldığı belirtildi. Genç nüfusun işsizlik oranının yüzde 21,5'e yükseldiği açıklandı. Her 5 kişiden 1'ini işsizliğe mahkûm eden bir ekonomide hangi iyileşmeden söz edilebilir?!

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, iş bulmaktan ümidini kesip de iş aramaktan vazgeçenlerin sayısı, 2004'te 1,2; 2005'te 1,7 milyon kişiyi bulmuştur. Gerçek işsiz sayısı, bu gruba girenler dahil edilerek bulunabilir. Bu durumda işsiz sayısı 5 000 000'u, işsizlik oranı ise yüzde 20'yi bulmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sayar, 2 dakikalık eksüre vermiştim size, bu sürede tamamlayamadınız; bilmiyorum, metinleriniz ne kadar sürecek bir bakayım…

MUSTAFA SAYAR (Devamla) - 2 sayfalık bir şey kaldı; biz, iki senede bir söz alıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sayar.

MUSTAFA SAYAR (Devamla) - Bu sayıya, kentlerdeki 9 000 000 ev hanımı dahil değildir. Ülkemizde işsizlik ulusal bir afete dönüşmüştür. Bu sorunu görmezden gelmenin hiçbir akılcı ve ahlakî açıklaması olamaz. İşsizliğin yol açtığı yoksulluk ve açlık sorunlarına kayıtsız kalınarak sokak çocukları, kapkaç, gasp, hırsızlık, insan ticareti, fuhuş gibi asayiş sorunlarından yakınmayı dürüstçe bulmuyoruz.

Son olarak, Amaysa Milletvekili ve SHP Genel Başkan Yardımcısı kimliğimle, Diyarbakır'da başlayıp İstanbul'a kadar devam eden, ülkenin tümlüğüne yönelik kalkışma içeren terör olaylarını lanetliyor, Mustafa Kemal Türkiyesinin böyle olayları atlatacağına olan inancımı, güvenimi tazeliyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi öğrendik, Şırnak-Gürpınar'da 5 askerimiz, Bingöl Genç'te de 1 polisimiz şehit olmuştur; şehitlere Allah'tan rahmet, emniyet birimlerimize ve şehit ailelerine başsağlığı diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sayar.

Bizler de, şehit olan güvenlik güçlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyoruz.

Gündemdışı ikinci söz, Kanser Haftası münasebetiyle söz isteyen Uşak Milletvekili Alim Tunç'a aittir.

Sayın Tunç, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Uşak Milletvekili Alim Tunç'un, Kanser Haftası münasebetiyle, koruyucu sağlık tedbirlerinin önemine, çevre faktörlerinin bu hastalık üzerindeki etkisine ve kanserojen maddelerle mücadele için alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

 ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kanser Haftası nedeniyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Şu ana kadar hastalanan ve tedavileri devam eden tüm hastalarımıza acil şifalar diliyorum. Hastalıklarla uğraşan, gece gündüz cansiparane çalışan sağlık çalışanlarına da çalışma azmi ve başarılar diliyorum.

Yine, Polis Haftası nedeniyle tüm Emniyet Teşkilatındaki arkadaşların da haftasını ve günlerini tebrik ediyorum.

Değerli arkadaşlar, dünyada ve ülkemizde, kalp-damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer alan kanser hastalığının önemi her geçen gün artmakta ve kanser sayısı da artmaktadır. Bu artışın nedenlerine bakarsak, beklenen yaşam süresinin uzaması ve toplumda ileri yaş nüfusun yüzdesinin artmasını sayabiliriz; çevresel kanserlerin giderek artışını sayabiliriz, önem kazanmasını sayabiliriz; bulaşıcı hastalık ve bunlara bağlı ölümlerdeki azalmayı sayabiliriz; yine, kayıt sistemimizdeki düzelme ve gerçekçi sayılara ulaşılıyor olmasını sayabiliriz; bu, çok önemlidir. Gerçekten, hükümetimiz döneminde otomasyon sistemlerinin sağlık teşkilatlarımıza yerleşmesi ve kayıtların çok daha düzenli tutulması nedeniyle daha önceden az görülen bazı hastalıkların fazla, fazla görülen bazı hastalıkların da az olduğunun tespiti bu kayıt sistemiyle mümkün olmuştur. Yine, tütün ve tütün ürünlerinin ve alkol tüketiminin artmasına bağlı olarak da bu kanser vakalarının artışını sayabiliriz.

Değerli arkadaşlar, erkeklerde ve bayanlarda, ülkemizde en sık görülen kanserleri de şu şekilde sıralayabiliriz:

Erkeklerde, akciğer kanserleri en sık görülüyor ve mide kanserleri, mesane, larinks ve kolon rektum CA'ları bunu takip etmektedir. Yine, kadınlarda ise, meme kanserleri, maalesef, birinci sırada yer almakta; mide kanserleri, over, akciğer ve lenf bezi kanserleri bu sırayı izlemekte.

Değerli arkadaşlar, kanser hastalığı ortaya çıktıktan sonra, hem tedavisi zor hem de çok pahalı olması nedeniyle, koruyucu sağlık tedbirlerinin alınması çok önemlidir. Bu hastalıkla mücadelede sağlıklı beslenme, sigara ve güneş ışınlarından korunma, erken teşhis ve tedavi çok önemlidir. Kanserlerin bir kısmını engelleyebilmek maalesef mümkün olmasa da, yaklaşık üçte 2'sinin önlenebilir olduğunu biliyoruz. Ulusal kanser kontrol programları oluşturularak, kanserle mücadelede önemli adımlar atılmıştır; ancak, bu programın sağlıklı yürütülebilmesi, hedefine ulaşabilmesi için toplumsal güç birliğine ihtiyaç vardır. Sağlık Bakanlığının yanı sıra, üniversiteler, Millî Eğitim Bakanlığı, kanseri yenmiş ve bu konuda gönüllü çalışan şahıs ve dernekler ve diğer sivil toplum kuruluşları ve özellikle medya gibi, toplumun her kesiminden destek gelmedikçe, başarıya ulaşması son derece zordur.

Ulusal kanser kontrol programı çerçevesinde önlenebilen kanserler yok edilebilir. Tüm kanserlerin üçte 2'sinde sorumlu olan ve ülkemizde yaklaşık 200 000 kişinin ölümüne yol açan sigarayla mücadelede, gençleri hedef alan gizli kampanyaların ve sigarayı özendirici faaliyetlerin engellenmesine yönelik, Mecliste bulunan yasanın çıkmasıyla önemli katkı olacağı düşüncesindeyim.

Değerli arkadaşlar, yine, zararlı alışkanlıklardan alkolle mücadeleyle de, ağız boşluğu kanserleri, mide kanserleri ve karaciğer kanserlerinin önlenebileceğini unutmamak gerekir. Şu anda Sağlık Bakanlığımız tarafından yürütülen kanser erken teşhis ve tarama merkezleri projesi, ülkemizin yarıdan fazla illerinde faaliyet göstermektedir. Ülke genelinde kurulan bu merkezlerde tarama hizmetlerinin etkin yapılabilmesi için, dar gelirlilere ücretsiz yapılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı da alınmıştır. Bu, dargelirli vatandaşlarımıza önemli kolaylık sağlayacaktır, onların taramaları da ücretsiz olarak yapılabilecektir.

Değerli arkadaşlar, yine, biraz önce söylediğim gibi, bu işi gönüllü olarak yapmak en önemlisidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tunç, konuşmanızı tamamlamanızı istirham ediyorum. Eksüre veriyorum size. Kalan kısmı da, Sayın İdris Sami Tandoğdu da aynı konuyla ilgili konuşacak; tamamlar tahmin ediyorum.

Buyurun.

ALİM TUNÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben, Uşak'ta Kanser Tarama ve Tedavi Merkezi, Teşhis Merkezini bize kazandıran ve bu akciğer kanserini yenmiş ve bugüne kadar da Kanserle Savaş Derneği Başkanlığı yapan Mehmet Camcı'yı da buradan şükranla anmak istiyorum; kendisine buradan teşekkür etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 7 Nisan Dünya Sağlık Gününde bu seneki tema "Sağlık İçin Birlikte Çalışalım." Ben, bu seneki temayı çok sevdim. Gerçekten, birlikten kuvvet doğar. Kanseri yenmek için, önlenebilir hastalıklardan kurtulmak için, zararlı alışkanlıklardan kurtulmak ve gençlerimizi ve çocuklarımızı korumak için, gelin, sağlık için birlikte çalışalım. Unutmayalım, erken tanı hayat kurtarır.

Bu vesileyle, Kanser Haftası münasebetiyle, sağlık çalışanlarına ve polislerimize mesleklerinde üstün başarılar diliyorum. Kanser hastaları başta olmak üzere, tüm hastalarımıza acil şifalar, sizlere de sağlıklı ve mutlu günler diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, yine, aynı konuda, Kanser Haftası münasebetiyle söz isteyen Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'ya aittir.

Sayın Tandoğdu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun, Kanser Haftası münasebetiyle, koruyucu sağlık tedbirlerinin önemine, çevre faktörlerinin bu hastalık üzerindeki etkisine ve kanserojen maddelerle mücadele için alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

 İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1-7 Nisan tarihleri arasının Kanser Haftası olması nedeniyle söz almış bulunmaktayım.

Dünya tıp teknolojisinin, dünya tıp biliminin her geçen gün ileri safhalara gitmesi, geçmişten çok ileriye doğru bilimsel çalışmalar yapması nedeniyle, bu teknolojinin ve tıp biliminin Kanser Haftasını ortadan kaldıracağı inancımla hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gelecekte Kanser Haftasının yok olacağını, normal gripal bir enfeksiyon gibi basit bir hastalık haline geleceği düşüncesini ve inancını taşımaktayım.

Sözlerime başlamadan evvel, Şırnak'ta şehit olan 5 erimizin birisi de benim hemşerim; Ordu'nun Kumru İlçesine bağlı Yukarıdamlalı Köyünden Adem Öğlü ismindeki erimi rahmetle anıyor, mekânının cennet olmasını diliyorum.

Aynı gün, Polis Haftası nedeniyle, tüm polis kuvvetlerinin görevlerinde başarılar, sağlıklar diliyor, bütün bu çalışan arkadaşlarıma mutluluklar diliyorum.

Şu anda, yine, hastanede kanser tedavisi gören arkadaşımız, dostum Bursa Milletvekili Kemal Demirel'e, 81 ilde ve ilçelerde, hastanelerde, evlerinde, köylerinde tedavi gören tüm kanserli hastalara sağlıklar, şifalar diliyorum.

Sevgili arkadaşlarım, kanseri basit bir tanımıyla şu şekilde size anlatmak istiyorum: Kanser, vücuttaki hücrelerin kontrol dışı çoğalmasıdır; yani, değişen iç sebeplerle, dış sebeplerle bu hücrelerin çoğalmasını engelleyen mekanizmaların bozulması neticesinde kanser oluşur. Kanser, bulaşıcı bir hastalık olmayıp, erken teşhis konulduğunda bazı türlerinin çok güzel tedaviye cevap verip sağlıklı bir hale geldiği, somut örnekleriyle ülkemizde ve dünya literatürlerinde sabit olarak ortadadır.

Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre, 2003 yılında 6 000 000 kişi kanserden ölmüştür. Gerekli önlemler alınmazsa, 2020 yılında, bu sayı, maalesef 10 000 000'a varacaktır. Önümüzdeki yirmi yıl içerisinde kanser vakalarında tüm dünyada yüzde 330'a varan bir artış oluşacaktır ve bu artış da yeni gelişmekte ve fakir ülkelerde ağırlıklı olacaktır. Türkiye de, maalesef, bu ülkelerin içerisindedir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'de ve dünyada kansere neden olan sebepleri şöyle sıralamak gerekirse, yüzde 33'ü sigaradan kaynaklanmaktadır, yüzde 12'si enfeksiyon hastalıklarından, yüzde 13'ü yaşam koşulları ve meslekî hastalıklar. Bunlar, stres, kanserojen maddeler, baz istasyonları, cebimizdeki telefonlar ve kozmetik ürünler vesaire vesaire. Eğer, bunları saydığım zaman, buradaki ve ekranda bizi izleyen yurttaşlarımızın morali bozulmasın diye daha fazla çoğaltmak istemiyorum. Yüzde 7'si de alkol ve gıdalardaki katkı maddelerinden oluşuyor kanser. Bunlar da, konsantre meyve suları, kolalı içecekler, soda, sucuk, salam vesaire vesaire. Esas en önemlisi de, yüzde 35'le dengesiz beslenme. Aslında bu dengesiz beslenme olayının altında yatan, benim bölgemde ve Türkiye'de en büyük olay, 1986'da olan, Çernobil'de meydana gelen patlamayla radyasyonun meydana getirmiş olduğu kanser vakası ki, bu da yüzde 35'i tutuyor.

Burada, yine, Sağlık Bakanının, Çernobil'deki radyasyonun kansere neden olmadığını söylemelerine karşılık, burada cevap vermesini kendisinden isteyecektim; fakat, maalesef, Sağlık Bakanım, yine, ortalıklarda yok. Peki, bu konuda sizleri ve bu toplumu kim aydınlatacak, kim bilgi verecek? Sağlık Bakanı ne yapıyor, onu da anlamıyoruz; ama, Sağlık Bakanının yaptığı şeyleri burada anlatmaya çalışsam, Sayın Başkan konuşmamın bittiğini söyleyecektir -ki, haklı olarak- ona değinmeyeceğim, gerektiğinde, yine, o konuya değineceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz…

BAŞKAN - Ekranı görmeden sürenizin bittiğini anladınız Sayın Tandoğdu.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, bugün çok önemli…

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, fazla uzatmadan bir açıklama yapmanız ve böyle teferruata girerseniz, hepimizin de morali bozulacak hakikaten, yemekten içmekten vazgeçeceğiz.

Buyurun, ekranınızı açıyorum, konuşmanızı tamamlayınız.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - İşte, bu, inanın, soyut bir şekliyle, böyle, sizlerin ve sağlığın dışındaki kişilerin, milletvekilleri başta olmak şartıyla, toplumun bu konuşmaları dinlemesini istediğim için metnimi tamamlamak istiyorum müsaade ederseniz; çok makbule geçeceği kanısındayım.

Kanseri en çok etkileyen faktörlerin başında sigaranın geldiğini söylemiştim. Hakikaten, arkadaşlar, her 13 saniyede bir kişi sigaradan ölüyor; her 13 saniyede. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13; şu anda bir kişi öldü; nedeni, sigara. Dünya nüfusu 7,5 milyar insanın içinde bir kişinin eksikliğinin sebebi sigaradır. Onun için, başta Meclisteki arkadaşlarıma rica ediyorum, istirham ediyorum, şu koridorda, şu kulislerde sigarayı lütfen bıraksınlar; çünkü, sizler bu toplum için örnek ve bu toplumun da sizlere ihtiyacı olan kişilersiniz, kıymetli kişilersiniz.  Lütfen, bu sigara işini burada kapatalım.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde kanser hastasının sayısı her yıl yüzde 6 olarak artmaktadır. Sağlık Bakanlığına bağlı Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığının bize belirtmiş olduğu söylemlere göre, eğer tedbirler alınmazsa, yirmi yılda 5 000 000 insan kansere yakalanacaktır. Bunlardan da 3,5 milyonu maalesef vefat edecektir.

Sevgili arkadaşlarım, Türkiye'de 55 dakikada bir kadın meme kanseri oluyor; yani, 9 kadınımızdan 1 tanesi meme kanseri. Bu rakamlar çok korkutucu ve çok ürkütücü. Her saat başı bir erkek kişi akciğer kanserine yakalanmaktadır; her saat başı. Yaklaşık olarak her sekiz günde 0-14 yaş arasındaki bir çocuk da kansere yakalanmaktadır.

Sağlık Bakanından, bunun nedenlerini, bunun çarelerini, bu konuşmamdan sonra bu kürsüden cevaplamasını isteyecektim; fakat, maalesef, Sağlık Bakanım yok. Sağlık Bakanı…

CANAN ARITMAN (İzmir)- Atama işleriyle meşgul.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Evet.

AHMET ERSİN (İzmir) - Kadrolaşmayla meşgul.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Sağlık Bakanı, yerine, kimi vekil olarak bıraktı onu bilmiyorum; ama, herhalde bir arkadaşımızın, yetkili bir arkadaşımızın… Burada, bu kadar vahim olan, bu kadar tehlikeli durumda olan sağlığımızın cevabını verecek bir kişiyle karşılaşacağız. Ben de, oturduğum yerden kendilerini dinleyeceğim.

Karadeniz Bölgesindeki kanserin en büyük etkeni "Çernobil" derken, Sağlık Bakanlığı "hayır Çernobil değildir" diyor. Zamanın bakanı sigara, çay içerek buna karşılık vermişti; şimdiki Bakan da, oturduğu yerde veyahut şurada bulunmadığı yerde, vurdumduymazlığa gelerek Çernobil olayını hafife alıyor. Çernobil olayı… Karadeniz'de, bir doktor olarak bana gelen, yalnız bana gelen hastaların her biriyle vermiş olduğum uğraşta görüyorum ki, 10 hasta geliyorsa 8'i kanser arkadaşlar ve ikibuçuk sene evvel vermiş olduğum Meclis araştırması önergesi hâlâ gündeme gelmedi. Sayın Sağlık Bakanından bugün onu isteyecektim. Bir an önce bu Meclis araştırma önergesinin gündeme alınarak, bir an önce Karadeniz Bölgesindeki bu felaketin önüne geçilmesi gerekir.

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, konuşmanızı toparlar mısınız; çünkü, bu, 1986'dan beri konuşuluyor.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Bağlıyorum Başkanım.

BAŞKAN - Yani, milletvekilleri olarak, bizleri bu hususta bilgilendirmek isterseniz, ben de seve seve bu toplantınıza iştirak edeceğim.

Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Karadeniz Bölgesindeki, Çernobil'in meydana getirmiş olduğu kansere karşı söylenen sözler, ağıtlar, türküler, şarkılar, maniler hep havada kalıyor. Bu da, sadece, Bakanlığımızın bu konuya kulağını tıkaması, gayet lakayt bir şekilde yaklaşmasından başka bir şey değildir. Üzüntümü senelerce söyledim, hâlâ da cevabını alamıyorum.

61 ilde kanser tarama merkezi kurduğunu söylüyor Sağlık Bakanı ve sizlere de bunu açıklıyor. Sevgili arkadaşlarım, en çok kanserin görülmüş olduğu benim Ordu'da Boztepe Hastanesinde tabelası var; ama, kanser araştırma merkeziyle hiç alakası yok. Samsun'da hiç yok.

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Peki, bağlıyorum Başkanım.

BAŞKAN - Efendim şöyle, bu sorunları -bakınız 10 dakikayı buldu- halletmemiz mümkün değil. İlminize olan saygım sonsuzdur; ama, burada sözünüzü kesmek mecburiyetindeyim. Lütfen teşekkür eder misiniz. İstirham ediyorum; yani, çünkü, çözemeyiz bunu. Bu bir ilim konusu, bir irfan konusu; uzmanlarıyla tartışmak lazım. Bizi bilgilendirdiniz, ben size teşekkür ediyorum.

Lütfen, Genel Kurula teşekkür ederseniz sevinirim.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Çok önemli bir bölüm var, onu da belirtiyorum Başkanım.

BAŞKAN - Lütfen…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Sevgili milletvekili arkadaşlarım, SSK hastaları, Bağ-Kur hastaları ve yeşilkartlı hastalar, en iyi tedavi görülen yerler, üniversite hastanelerinde tedavi göremiyorlar. Peşin para almadan üniversite kapısından içeri girilmiyor. Bir an evvel, Sağlık Bakanından, bu kurumların da üniversitelerde tedavi olması için mücadele vermesini isteyecektim, uğraş vermesini isteyecektim; fakat, maalesef, yine kendisi yok. Bu Bağ-Kurluların, SSK'lıların ve yeşilkartlıların eczanelerdeki ilaç kuyruklarını kaldırdığı için kendisine teşekkür de edecektim, şu anda da teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu… Sayın Tandoğdu, istirham ediyorum… Efendim, lütfen…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Peki, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bakınız, lütfen… Genel Kurula teşekkür edersiniz sevineceğim.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Peki, teşekkür ediyorum. Beni dinlediğiniz için, sabrınıza da çok teşekkür ediyorum.

Her şeyin, kansersiz günlerle, kansersiz haftalarla geçmesi dileğiyle, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tandoğdu.

Biz de, bütün dünyadaki kanserli hastalarımıza Allah'tan şifa diliyoruz ve sağlıklı olan tüm insanlara da, yaşamları boyunca, sağlıklı bir yaşam diliyorum.

Sayın milletvekilleri, Amasya Milletvekili Sayın Mustafa Sayar'ın…

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bir dakika, müsaade edin Sayın Işık.

Amasya Milletvekili Sayın Mustafa Sayar'ın, işsizlik konusuyla ilgili olarak yapmış olduğu konuşmaya Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın cevap vereceklerdir.

Sayın Bakan, buyurun.

1.- Amasya Milletvekili Mustafa Sayar'ın, büyük kentlerde, çocukların yasadışı işlerde kullanılmasının önlenmesine, işsizliğin yol açtığı asayiş sorununa ilişkin gündemdışı konuşmasına ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı (Devam)

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; SHP Genel Başkan Yardımcısı Amasya Milletvekili Sayın Mustafa Sayar'ın işsizliğe ilişkin gündemdışı konuşması dolayısıyla huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum. İlgili bakanlığın hazırladığı bilgileri sizlere sunmak istiyorum.

İşsizlik, sadece Türkiye'nin değil, küreselleşen dünyanın da en büyük sorunlarından biridir. Teknolojik gelişmeler, şirketlerarası birleşmeler, tarım sektöründeki çözülme, ucuz emeğe yönelebilen serbest sermaye akımları, istihdam açısından genel dezavantajları oluşturmaktadır. Emeğin, istihdam edilebildiği önceki dönemlere nazaran daha zorlaşmıştır işi. Genel olarak, dünyada işsizlik oranı yüzde 6,3'tür; toplam işsiz sayısı ise 2005 yılı sonunda 191,8 milyondur.

Ekonomik büyüme, iş arayan insan sayısının artmasını önleyememiş ve tüm dünyada, işsizler arasında gençlerin sayısı da, maalesef, giderek artmıştır. Avrupa Birliğinde, 2005 yılı sonu itibariyle, ortalama işsizlik oranı yüzde 8,5; işsiz sayısı 18,5 milyona ulaşmıştır.

Ülkemizde işgücü  piyasasına ilişkin bilgiler, Türkiye İstatistik Kurumunun yayınlamış olduğu hane halkı işgücü  anketlerinden elde edilmektedir ve bu bilgiler zaten yayımlanmıştır. İşgücü, 2003 yılında 23 640 000 kişi, 2004 yılında 24 289 000 kişi, 2005 yılında 24 565 000 kişi olmuştur. İstihdam, 2003 yılında 21 147 000 kişi, 2004 yılında 21 791 000 kişi, 2005 yılında 22 046 000 kişi olarak gerçekleşmiştir. İşsiz, 2003 yılında 2 493 000 kişi, 2004 yılında 2 498 000 kişi, 2005 yılında 2 520 000 kişi olmuştur. İşgücü, istihdam ve işsiz sayılarında yıllar itibariyle artış görülmektedir. İşsizlik oranı ise, 2003 yılında yüzde 10,5 iken, 2004 ve 2005 yıllarında yüzde 10,3'e düşmüştür.

Her yıl, çalışma çağındaki nüfusa yaklaşık olarak 1 000 000 kişi dahil olmaktadır. Bunların bir kısmı işgücü piyasasına katılmakta, bir kısmı, maalesef, katılamamaktadır. Mevcut işsizlerin istihdama kazandırılmasının yanında, işgücü piyasasına dahil olan bu kişilerin de istihdam edilmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır ve sorununu ortaya çıkarmaktadır.

İşgücü, 2004 yılında 649 000 kişi, 2005 yılında 277 000 kişi artmış bulunuyor. 2004 yılında, 2003 yılına göre istihdamda 644 000 kişilik bir artış görülmekte iken, bu dönemde işsiz sayısında 5 000 kişilik artış görülmüştür.

2005 yılında, istihdam 255 000 kişi artmışken, işsiz sayısı 22 000 kişi artmıştır. İstihdam edilen kişi sayısındaki artış işsiz sayısındaki artıştan çok daha fazla olmaktadır. İşgücündeki artışın çok büyük bir kısmının istihdamdaki artıştan kaynaklandığı görülmektedir. Her yıl çalışma çağındaki nüfusa yaklaşık 1 000 000 kişi eklenmesine rağmen, işsiz sayısı 2 500 000 kişi civarında sabitlenmiştir. İstihdam sayısında, 2004 yılında 644 000 kişi, 2005 yılında ise 255 000 kişi artış olmuştur. Bu da, bize, ekonominin istihdam yaratma kapasitesinin arttığını göstermektedir.

Son yıllarda istihdamın yapısında bir değişiklik görülmektedir. 2003 yılında, tarım sektörünün istihdamdaki payı yüzde 33,9; sanayiin yüzde 18,2; hizmetlerin yüzde 43,4 ve inşaatın yüzde 4,6 iken, 2005 yılında tarımın payı yüzde 29,5'e gerilemiş, sanayiin payı yüzde 19,4'e, hizmetlerin payı yüzde 45,8'e, inşaatın payı ise yüzde 5,3'e yükselmiştir. Tarım sektöründe, 2005 yılında büyük bir çözülme görülmektedir. 2004 yılında tarım sektöründe istihdam 7 400 000 kişi iken, 2005 yılında 907 000 kişilik azalışla 6 000 495 kişi olmuştur. Tarımdaki 907 000 kişilik çözülmeye rağmen, sanayi, hizmetler ve inşaat sektöründe istihdam artmıştır. Bu istihdam artışı, tarımdaki istihdam azalışından fazla olmuştur. Sanayi sektöründe 293 000 kişi, hizmetler sektöründe 727 000 kişi, inşaat sektöründe 140 000 kişi artmış bulunuyor. Tarım istihdamımız toplam istihdamın yaklaşık üçte 1'ini oluşturmaktadır. 2004 yılına göre 2005 yılında tarım dışı sektörde istihdam 1 162 000 kişi artmasına rağmen, tarım istihdamında yaşanan 907 000 kişilik daralma nedeniyle, toplam istihdam sadece 255 000 kişi artmıştır. Tarım istihdamı mutlak olarak azaldığından, tarım dışı istihdam artsa da, işsizlik oranının aşağı yönde hareketini frenlemektedir.

2004 yılında yüzde 10,3 olan işsizlik oranı, 2005 yılında da yüzde 10,3 olarak kalmasına rağmen, 2004 yılında tarım dışı sektörde işsizlik oranı yüzde 14,7 iken, 2005 yılında yüzde 13,6'ya düşmüştür. Tarım sektöründe görülen çözülme, işsizlik oranının düşmesini engellemiştir. İşgücü piyasasında yaşanan değişim, eğitimli işgücü ihtiyacını önplana çıkarmıştır. İşgücü piyasasında eğitimli işgücünün önemi artmıştır; ancak, işgücüne işgücü piyasasının istediği nitelik ve beceriyi kazandırmak, uzun vadeli eğitim programlarıyla mümkün olmaktadır.

En son olarak, Türkiye İstatistik Kurumunun 2005 yılı kasım, aralık ve 2006 yılı ocak ayını kapsayan aralık dönemi hane halkı işgücü anketi sonuçları yayımlanmıştır. Aralık döneminde işsizlik oranı yüzde 11,2 olarak gerçekleşmiştir. Bu oranın yüksek olmasının sebebi dönemsel gelişmelerden kaynaklanmaktadır. Bu dönemin kış aylarını kapsaması nedeniyle, özelikle tarım ve inşaat sektörlerinde mevsimsel etkilere dayalı olarak istihdam azalışı yaşanmış, bu durum da işsizlik oranının artmasına neden olmuştur. Bu dönem verilerinin önceki dönemlerde tam karşılığı bulunmamaktadır. 2004 yılı aralık ayı ile 2005 yılı ocak ve şubat aylarını kapsayan 2005 yılı ocak dönemi hane halkı işgücü anketi sonuçları aralık dönemine en yakın dönem olarak görülmektedir. 2005 yılı ocak döneminde işsizlik oranı yüzde 11,5 olarak gerçekleşmiştir; dolayısıyla, aralık döneminde işsizlik oranının yüzde 11,2  çıkması doğal bir gelişmedir. Bu oranın ilerleyen dönemlerde düşeceği öngörülmektedir.

Sunacağım bilgiler bu kadardır.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - İnsanlar işsizliğe çare arıyor Sayın Bakan, çare; oran değil!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık'ın, 5 Nisan Avukatlar Günü münasebetiyle yerinden kısa bir açıklama yapmak üzere söz talebi vardır; şimdi, o talebini yerine getireceğim.

Buyurun Sayın Işık.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle, tüm avukatlarımızın bu anlamlı gününü kutluyorum. İşbu kutsal mesleği icra ederken hayatlarını kaybetmiş olan meslektaşlarımıza ve bugün şehit düşen güvenlik görevlilerine Allah'tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, adaletin ideal hukuk düzleminde gerçekleşmesine tartışmasız büyük katkı sağlayan ve hukukun olmazsa var olmazı olan avukatlık kurumu, temel hak ve hürriyetlerin en büyük güvencelerindendir. 50 000 civarındaki büyük camiasıyla, kutsal, onurlu ve özverili olarak mesleği icra eden avukatlarımızın zorunlu olarak Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamında yer almaları ve ihtiyarî olarak sağlık hizmeti alabilmelerini anlamakta zorlanıyoruz.

Ayrıca, meslektaşlarımızın yeşil pasaport kullanma hakkından mahrum olmalarını da bir başka olumsuz tablo olarak değerlendiriyoruz.

Değerli milletvekilleri, avukat meslektaşlarımızın, Avrupalı meslektaşları standartlarında mesleklerini icra edebilmeleri ve aynı oranda sosyal statüye sahip olmalarının en büyük temennimiz olduğunu ifade ederek, tekrar, günü kutluyor, her bir meslektaşıma huzurlu ve sağlıklı yarınlar diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, biz de Başkanlık Divanı olarak, tüm avukatlarımızın Avukatlar Gününü kutluyoruz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin 2 önerge vardır; ayrı ayrı okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ve 44 milletvekilinin, 1999 yılında meydana gelen depremlerde orta hasar gören binaların onarım ve güçlendirme çalışmalarında karşılaşılan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/354)

ÊTürkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin yüzde 96'sının aktif deprem kuşağında yer aldığı konunun ilgililerince belirtilmektedir. Nitekim sürekli olarak irili ufaklı pek çok depremin meydana geldiği yaşanılan gerçektir. Bu depremlerden 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan ve Gölcük depremi olarak bilinen, Richter ölçeğinde 7,4 olarak kaydedilen deprem felaketi ülkemizin 20 nci yüzyılda yaşadığı en büyük felaket olarak tarihe geçmiştir. 15 000'den fazla insanımızın hayatını yitirdiği felakette, 25 000'e yakın insanımız da yaralanmıştır. Yine depremin yapılar üzerindeki tahribatı da ağır olmuş, 17 Ağustos 1999 Gölcük ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinde 103 000 ağır hasarlı, 119 000 orta hasarlı, 128 000 az hasarlı olmak üzere, tespit yaptırmayanlar da dahil edildiğinde bazı kaynaklara göre yaklaşık 400 000 yapının hasar gördüğü tespit edilmiştir. Depremin yarattığı bu can ve mal kaybı, bölgedeki plansız kentleşme ve arazi kullanımı ile imar uygulamalarındaki yanlışlıklar nedeniyle büyük olmuştur.

Depremin üzerinden yaklaşık yedi yıl geçmesine rağmen, deprem yaşanan illerimizde depremin yarattığı sorunlar maalesef tam olarak çözülememiştir. Depremden hasar gören yapıların onarımı ve güçlendirme işlemi hâlâ sonuçlandırılamadığı gibi bu alanda önemli sıkıntıların da yaşandığı bilinmektedir. Özellikle orta hasarlı yapıların onarımı ve güçlendirme çalışmalarının amaca uygun yapılmadığına ilişkin pek çok tespit ve görüş vardır. Deprem sonrasında yapılan onarım ve güçlendirme çalışmaları, uygulamanın bir şartnameye bağlanmaması, uygulayıcılara yeterli eğitim verilemeyişi nedeniyle farklı şekillerde ve bilimsellikten uzak yürütülmüştür. Oysa bilindiği gibi depremde meydana gelen yapı hasarlarının başında mimarlık ve mühendislik kusurları ile yapım hatalarının geldiği gözlenmiştir. Deprem nedeniyle yapılan çalışmaların sonucunda tasarım aşamasından bina üretim sürecine kadar depreme dayanıklı yapı üretilemediği, malzeme ve işçilik hatalarıyla birlikte sağlıksız yapıların ortaya çıktığı görülmüştür. Bu sağlıksız yapılarda meydana gelen hasarların onarımı ve güçlendirilmesi daha çok dikkat, özen ve teknik bilgi gerektirmektedir. Aksi halde özenli yapılmayan onarım fayda yerine zarar da getirebilmektedir. Nitekim 12 Kasım 1999 Düzce depreminde en çok hasar, yanlış onarım ve takviye gören yapılarda meydana gelmiştir. Bu nedenle, onarım ve güçlendirmede doğru tespit, iyi ve amaca uygun proje, tekniğine uygun ve kontrollü imalat, kaliteli malzeme kullanımı önemlidir.

Gölcük ve Düzce depremlerinden sonra, orta hasarlı yapılarını güçlendirmeleri için kredi alan hak sahiplerinin, amaca uygun onarım yapamadıkları, bu konuda kamu kontrollerinin gereği gibi yapılamadığı gibi iddialar vardır. Ancak, bu krediden de, yapıları iskânlı ve hasarlı olan hak sahipleri yararlanabilmiş, yapıları iskânsız olanlar ise yararlanamamıştır. Bu kredilerden yararlanamayanlar ise, kendi olanaklarının elverdiği ölçülerde tekniğe uygun olmayan yöntemlerle onarımlarını yapmışlar ya da bina çatlaklarını sıvamak veya boyamak suretiyle hasarlarını gizleme yoluna gitmişlerdir. Bölgede kaçak yapıların yaygın olduğu göz önüne alındığında, buralarda yaşayan çok sayıda insanımızın olası bir depremde ciddî riskler altında olduğunu söyleyebiliriz. Hâlâ hasarlı yapılarının onarımlarını yapamayan insanlarımız vardır. Belli bir süre sonra onarımları yapılmadığı için, mevzuat gereği, bu yapılar yıkılarak kaldırılmak zorunda kalınacaktır.

Bu konuda çalışma yapan uzmanlar, Türkiye'nin deprem gerçeğini de göz önüne alarak, yaşanabilecek önemli bir depremde özellikle güçlendirilmeyen ya da tekniğe uygun olarak güçlendirilmeyen orta hasarlı binaların çok ciddî sorunlar yaratacağını, bir depremi daha kaldıramayacaklarını belirtmektedirler. Bu anlamda toplantılar düzenlemekte, öneriler üretilmektedir. Depremde mal ve can kaybını önlemenin en etkili ve en ucuz yönteminin, binaları, depremi göz önüne alarak, depreme karşı dayanıklı yapmak olduğu net bir şekilde yakın geçmişte yaşadıklarımızla ortaya çıkmıştır.

17 Ağustos 1999 Gölcük depremi ve 12 Kasım 1999 Düzce depreminin etkilediği Kocaeli, Sakarya, Bolu, Düzce ve Yalova illeri ile yine Gölcük depreminin etkilediği illerden olan İstanbul'da orta hasarlı binaların onarım ve güçlendirme çalışmalarının amaca ve tekniğe uygun yapılıp yapılmadığının, orta hasarlı binalarda güçlendirme işlemlerinin bugüne kadar neden tamamlanamadığının, bu konuda aksamaların nereden kaynaklandığının tespit edilmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1.- İzzet Çetin                                 (Kocaeli)

2.- Enver Öktem                                 (İzmir)

3.- Mehmet Semerci                                 (Aydın)

4.- Mehmet Ziya Yergök                                 (Adana)

5.- Hüseyin Ekmekcioğlu                                 (Antalya)

6.- Nadir Saraç                                 (Zonguldak)

7.- Yücel Artantaş                                 (Iğdır)

8.- Abdurrezzak Erten                                 (İzmir)

9.- Ali Oksal                                 (Mersin)

10.- Yavuz Altınorak                                 (Kırklareli)

11.- Vezir Akdemir                                 (İzmir)

12.- Ufuk Özkan                                 (Manisa)

13.- Nevin Gaye Erbatur                                 (Adana)

14.- Bülent Baratalı                                 (İzmir)

15.- Türkân Miçooğulları                                 (İzmir)

16.- Hakkı Ülkü                                 (İzmir)

17.- Uğur Aksöz                                 (Adana)

18.- Mehmet Işık                                 (Giresun)

19.- Osman Özcan                                 (Antalya)

20.- Mustafa Yılmaz                                 (Gaziantep)

21.- Erdal Karademir                                 (İzmir)

22.- Mehmet Yıldırım                                 (Kastamonu)

23.- Mevlüt Coşkuner                                 (Isparta)

24.- Gürol Ergin                                 (Muğla)

25.- Ali Kemal Kumkumoğlu                                 (İstanbul)

26.- Ali Kemal Deveciler                                 (Balıkesir)

27.- Feridun Fikret Baloğlu                                 (Antalya)

28.- Mehmet Küçükaşık                                 (Bursa)

29.- Hasan Güyüldar                                 (Tunceli)

30.- Mustafa Gazalcı                                 (Denizli)

31.- Ahmet Yılmazkaya                                 (Gaziantep)

32.- Feridun Ayvazoğlu                                 (Çorum)

33.- Mehmet Ali Arıkan                                 (Eskişehir)

34.- Muharrem Kılıç                                 (Malatya)

35.- Birgen Keleş                                 (İstanbul)

36.- Nuri Çilingir                                 (Manisa)

37.- Mustafa Özyurt                                 (Bursa)

38.- Nurettin Sözen                                 (Sivas)

39.- Ali Cumhur Yaka                                 (Muğla)

40.- Yakup Kepenek                                 (Ankara)

41.- Abdulaziz Yazar                                 (Hatay)

42.- Vahit Çekmez                                 (Mersin)

43.- Muharrem Toprak                                 (İzmir)

44.- Mehmet Vedat Melik                                 (Şanlıurfa)

45.- Mehmet Mesut Özakcan                                 (Aydın)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2.- Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 45 milletvekilinin, verem hastalığındaki son durumun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/355)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son aylarda basın ve yayın organlarında ülkemizde verem hastalığının arttığına dair çok sayıda haber yer almaktadır. Bu haberlerin çıkış kaynaklarının çeşitli uzmanlık dernekleri ve sağlık alanında adı geçen sivil toplum örgütleri olması dikkat çekicidir. Sağlık Bakanlığı ya bu konuda sağır kalmakta ya da hastalığın artmadığı yönünde açıklamalar yapmaktadır. Bu çelişkili durum halk sağlığı açısından büyük bir tehdidin gözardı edilmesine neden olabilir. Bu nedenle "verem hastalığının ülkemizdeki son durumu, sosyal ve demografik değişimi, alınacak önlemler ve doğrudan denetimli tüberküloz tedavisi uygulamasının değerlendirilmesi" amacıyla Anayasanın 98 ve Meclis İçtüzüğünün 104 üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.

1.- Mehmet Uğur Neşşar                                 (Denizli)

2.- Abdulaziz Yazar                                 (Hatay)

3.- Ali Oksal                                 (Mersin)

4.- Hüseyin Ekmekcioğlu                                 (Antalya)

5.- Yakup Kepenek                                 (Ankara)

6.- Mehmet Semerci                                 (Aydın)

7.- Muharrem Kılıç                                 (Malatya)

8.- Ufuk Özkan                                 (Manisa)

9.- Bülent Baratalı                                 (İzmir)

10.- Hakkı Ülkü                                 (İzmir)

11.- Mehmet Nuri Saygun                                 (Tekirdağ)

12.- Türkân Miçooğulları                                 (İzmir)

13.- Mehmet Işık                                 (Giresun)

14.- Uğur Aksöz                                 (Adana)

15.- Osman Özcan                                 (Antalya)

16.- Ali Cumhur Yaka                                 (Muğla)

17.- Mustafa Yılmaz                                 (Gaziantep)

18.- Erdal Karademir                                 (İzmir)

19.- Mehmet Yıldırım                                 (Kastamonu)

20.- Mevlüt Coşkuner                                 (Isparta)

21.- Gürol Ergin                                 (Muğla)

22.- Ali Kemal Kumkumoğlu                                 (İstanbul)

23.- Ali Kemal Deveciler                                 (Balıkesir)

24.- Feridun Fikret Baloğlu                                 (Antalya)

25.- Nadir Saraç                                 (Zonguldak)

26.- Mehmet Küçükaşık                                 (Bursa)

27.- Hasan Güyüldar                                 (Tunceli)

28.- Mustafa Gazalcı                                 (Denizli)

29.- Ahmet Yılmazkaya                                (Gaziantep)

30.- Mehmet Ziya Yergök                                 (Adana)

31.- Feridun Ayvazoğlu                                 (Çorum)

32.- Yavuz Altınorak                                 (Kırklareli)

33.- Yücel Artantaş                                 (Iğdır)

34.-Mehmet Ali Arıkan                                (Eskişehir)

35.-Birgen Keleş                                (İstanbul)

36.-Nuri Çilingir                                (Manisa)

37.-N.Gaye Erbatur                                (Adana)

38.-Mustafa Özyurt                                (Bursa)

39.-Nurettin Sözen                                (Sivas)

40.-Vahit Çekmez                                (Mersin)

41.-Muharrem Toprak                                (İzmir)

42.-Mehmet Vedat Melik                                (Şanlıurfa)

43.-Mehmet Mesut Özakcan                                (Aydın)

44.-Vezir Akdemir                                (İzmir)

45.-Enver Öktem                                (İzmir)

46.-Abdurrezzak Erten                                (İzmir)

Gerekçe:

Son aylarda basın ve yayın organlarında ülkemizde verem hastalığının arttığına dair çok sayıda haber yer almaktadır. Bu haberlerin çıkış kaynaklarının çeşitli uzmanlık dernekleri ve sağlık alanında adı geçen sivil toplumu örgütleri olması dikkat çekicidir. Bu açıklamalarda verem aşısının yeterli yapılmaması yanında doğrudan denetimli tüberküloz tedavisinin yeterince uygulanmadığı dile getirilmektedir. Hastalığın özellikle Marmara Bölgemizde ve bilhassa da İstanbul'da süratle arttığı ve metropolde hastalığın yayılmasının büyük riskler taşıdığı ifade edilmektedir.

Verem hastalığı özellikle yoksullukla büyük paralellik gösteren ve tarihler boyu salgınlar yaparak birçok can almış tehlikeli ve sinsi bir hastalıktır. Hastalık günümüzde tedavi edilebilir olmasına karşın düzensiz tedavi yapılması, ilaca karşı direnç gelişmesine ve neticede bir yandan hastalığın tedavisini kimi zaman olanaksız kılarken, diğer yandan hastalığın yaygınlaşmasına yol açmaktadır. Hastalığın sağlık personelinde görüldüğünde, bu olgular sıklıkla ilaca karşı direnç geliştirmiş basillerle ortaya çıkmakta ve hastanede yatan direnci düşük hastalara bulaşmaktadır. Hastalığa yakalanmış bazı doktorların oluşturdukları web siteleriyle hastalığın boyutunun toplumumuza anlatmaya çalıştıkları da bir vakıadır. Bazı doktorların Türkiye'de tedavi olmaktan umut keserek yurt dışında şifa aramaları ise, hastalığa karşı  duyarlı olmaları gerekenlerin içerisine düştükleri aymazlığı açıkça gözler önüne sermektedir.

Bütün bunlar ortada iken, Sağlık Bakanlığı ya bu konuda sağır kalmakta ya da hastalığın artmadığı yönünde açıklamalar yapmaktadır. Bu çelişkili durum halk sağlığı açısından büyük bir tehdidin gözardı edilmesine neden olabilir. Bu nedenle konunun çok yönlü araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını gerekli görüyoruz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Kocaeli'nin Gebze İlçesinin Dilovası Beldesindeki sanayi atıklarının çevre ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (10/254, 258) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1019)               Tarih: 4.4.2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere 4.4.2006 günü saat 18.30'da, B Blok 2 nci Kat 4 üncü Bankodaki Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 8 üyeyle toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

İdris Sami Tandoğdu               

                Ordu                               

       Komisyon Geçici Başkanı       

Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi                Aldığı Oy

Başkan                                Eyüp Ayar                                  Kocaeli                                8

Başkanvekili                                Salih Gün                                Kocaeli                                8

Sözcü                                Recep Yıldırım                                Sakarya                                8

Kâtip                                İ. Sami Tandoğdu                                Ordu                                8

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş tezkereleri vardır, 2 adet; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in Avustralya ve Yeni Zelanda'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1020)

Tarih: 30.3.2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 27 Şubat-9 Mart 2006 tarihlerinde Avustralya ve Yeni Zelanda'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

                Liste

Ramazan Kerim Özkan                  (Burdur)

Mehmet Yüksektepe                  (Denizli)

Fahri Keskin                  (Eskişehir)

Ali Er                                (Mersin)

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3.- Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak'ın Pakistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1021)

Tarih: 3.4.2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak'ın, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 8-10 Mart 2006 tarihlerinde Pakistan'a yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

                Liste

Hüseyin Güler                                 (Mersin)

Cevdet Erdöl                                (Trabzon)

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulu önerileri vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 86 ncı yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2006 Pazar günü saat 14.00'te toplanmasına, bu toplantıda yapılacak görüşmelerdeki konuşma süreleri ile o gün başka bir konunun görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:193       Tarihi:5.4.2006                               

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 86 ncı yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2006 Pazar günü saat 14.00'te toplanmasının, bu toplantıda yapılacak görüşmelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına, siyasî parti grupları başkanlarına ve grubu bulunmayıp da Mecliste üyesi bulunan siyasî partilerin milletvekili olan genel başkanlarına 10'ar dakika süreyle söz verilmesinin, bu toplantıda başka konuların görüşülmemesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

 

İsmail Alptekin

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı Vekili

 

 

 

 

 

İrfan Gündüz

Haluk Koç

Süleyman Sarıbaş

 

AK Parti Grubu

CHP Grubu

Anavatan Partisi Grubu

 

Başkanvekili

Başkanvekili

Başkanvekili

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer öneriyi okutuyorum:

2.- (10/16, 262) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun görüşme günü ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:194        Tarihi:5.4.2006

5.4.2006 tarihinde (bugün) dağıtılan ve aynı tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan Bazı Girişimcilere Holding Adı Altında Gerçekleştirilen İzinsiz Halka Arz Yoluyla Tasarruf Sahiplerinin Mağduriyetine Yol Açılmasının Neden ve Sonuçlarıyla Bu Süreçte SPK'nın Sorumluluğunun Araştırılması (10/16,262) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 1061 sıra sayılı raporunun gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının ve görüşmelerinin 11.4.2006 Salı günkü birleşimde yapılmasının,

Genel Kurulun; 11.4.2006 Salı ve 12.4.2006 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesinin, 11.4.2006 Salı günkü birleşiminde gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alan 1061 sıra sayılı raporun görüşmelerinin ardından kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesinin;

Genel Kurulun; 11.4.2006 Salı günü 15.00-22.00, 12.4.2006 Çarşamba günü 15.00-21.00 ve 13.4.2006 Perşembe günü 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesinin;

Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

 

İsmail Alptekin

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı Vekili

 

İrfan Gündüz

Haluk Koç

Süleyman Sarıbaş

 

AK Parti Grubu

CHP Grubu

Anavatan Partisi Grubu

 

Başkanvekili

Başkanvekili

Başkanvekili

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önerinin aleyhinde Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan ve lehinde Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu'nun söz talepleri vardır.

İlk söz, aleyhte, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'a aittir.

Sayın Kandoğan, buyurun.

Süreniz 10 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisi aleyhinde söz aldım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün, yine bir Danışma Kurulu önerisi önümüze geldi ve burada görüşülerek, bu haftanın gündemi belirlendi. Bugün iki Danışma Kurulu önerisi huzurumuzda; hem 23 Nisan ve hem de önümüzdeki haftanın gündemiyle ilgili öneriler.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarının çok verimli ve sağlıklı olduğu inancında değilim. Milletimiz, bizden, daha verimli, daha sağlıklı, daha başarılı Meclis çalışmaları bekliyor.

Dün, burada, terörle ilgili olarak değişik görüşler ortaya konuldu; ancak, yapılan bu görüşmelerin bir yasak savma kabilinden olduğunu, özellikle hükümet kanadının açıklamalarının son derece yetersiz olduğunu ve gazete bilgilerinden öteye herhangi bir açıklamanın yapılmadığını bütün milletimiz üzülerek gördü. Bizler bekliyorduk ki, dün, burada, Sayın İçişleri Bakanından ve Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan milletvekilimizden, terörün hangi sebeplerden kaynaklandığını, bunların sebeplerinin neler olduğunu, hangi ortamlarda gelişip büyüdüklerini, bunların iç ve dış sebeplerinin neler olduğunu ve terörü önlemek için hükümetin hangi stratejilerinin olduğunu, bundan sonra hangi plan ve programları uygulayacağı hususunun burada açıklanmasını bekledik; ancak, bütün konuşmalardan sonra belleğimizde kalan bu konuyla ilgili bir tek husus olmamıştır. Halkımız, bugün, yine, terör örgütünün 5 güvenlik görevlimizi şehit ettiğini öğrendi, çok büyük bir üzüntüyle. Üçbuçuk yıllık dönemde, şehit olan terör örgütü mensuplarımızın (x) sayısı 257'ye ulaştı ve memleketimizin, milletimizin en büyük meselesi olarak, en büyük problemi olarak, en büyük derdi olarak önümüzde duran bu terör meselesi, dün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu şekilde mi görüşülmeliydi?! Bununla ilgili çözüm önerilerinin, özellikle, hükümet kanadından Meclise ve milletimize çok açık bir şekilde, açık bir dille anlatılması gerekmez miydi?!  Dün, büyük bir sukutu hayale uğradık ve terör örgütünün son bir haftadır yapmış olduğu eylemlerden dolayı büyük bir karamsarlık içinde olan milletimizin, bu karamsarlığını izole edecek görüş ve önerilerin buraya konulması gerekirdi.

Biz, dün akşam, bir televizyon kanalında, bu konuyla ilgili bir açıkoturuma katıldık, Sayın Hasan Fehmi Güneş'le beraber. Orada, onlarca telefon, yüzlerce mail açıkoturum esnasında geldi ve vatandaşlarımızda büyük bir karamsarlığın hâkim olduğunu gördük. Bu karamsarlığın mutlaka giderilmesi lazım geldiği inancı ortaya çıktı. O nedenle, terörle ilgili meselenin, dün, sadece, bu kadar kısa bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmesi hiçbirimizi tatmin etmemiştir. Bununla ilgili olarak bir genel görüşme açılması gerekmektedir. Gerekirse, bir gizli oturumla, bunun iç ve dış sebeplerinin çok açık bir şekilde ortaya konulup, bununla ilgili hangi tedbirlerin alınması lazım geldiği hususu, muhalefetin bu noktada hangi katkıları sağlayabileceği hususu, hükümet yetkilileri tarafından dile getirilmesi gerekiyordu.

Değerli milletvekilleri, şimdi, Meclis çalışmalarının sağlıklı olmadığını, verimli olmadığını, muhalefete itibar edilmediğini söyledim. Bakınız, çok canlı bir örnek elimde. Kredi kartlarıyla ilgili, bundan çok kısa bir süre önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir kanunu kabul ettik. O gün o kanun burada görüşülürken, birbuçuk saat içerisinde o kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirilmesi için o kadar büyük bir gayret gösterildi ki, bunu anlamak mümkün değil; ama, bugün gelinen noktada, kredi kartı mağdurlarıyla ilgili olarak Merkez Bankasının belirlemiş olduğu akdî ve gecikme faizlerinin açıklanan rakamların benim bu konudaki yapmış olduğum konuşmaların ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkardı. Aylık akdî faiz 5,75; gecikme faizi 6,88.

Ben, o akşam Meclis kürsüsünden, geldim, bu konuyla ilgili olarak tam 5 konuşma yaptım, "yanlış yapıyorsunuz, Merkez Bankasına bu yetkiyi verirseniz 22 banka Merkez Bankası önünde büyük bir lobi oluşturur ve o lobi, Merkez Bankasında o kadar etkili olur ki, faiz oranlarını yüzde 4, yüzde 5, yüzde 6 olarak açıklar" dediğimde, AK Parti sıralarından milletvekillerimiz bana itiraz etmişlerdi; tutanaklar burada. Ben, yüzde 4, yüzde 5, yüzde 6 olursa ne yapaksınız diyorum; diyor ki oradan birisi "yok yok", "yok, olmaz öyle bir şey", "yok yok, demez" Bunlar tutanaklarda… Yalvardım o akşam, yapmayın, etmeyin dedim. İşte, konuşma tutanaklarım burada. Yani, bu yetkiyi Merkez Bankasına vermeyin dedim; ama, bugün geldiğimiz noktada Merkez Bankası, maalesef, vahşi kapitalizmin çok canlı bir örneği olarak yüzde 5,75 akdî faiz, yüzde 6,88 gecikme faizi.

Değerli milletvekilleri, bunların totali yüzde 80 yapar. Siz, Türkiye'de iktidar olarak enflasyon hedefinizi 2005 yılında yüzde 5 olarak açıklayacaksınız; ancak, kredi kartını herhangi bir sebeple ödeyemeyen vatandaşlarımız, yüzde 5,75; yüzde 6,88 olarak faiz ödeyecekler. O gün -işte tutanaklarda var- dedim ki: "Yeni kredi kartı mağdurları ortaya çıkarırsınız. Altı ay sonra yeni bir kanunu  daha buradan geçirmek mecburiyetinde kalırız." Aynen bunları söylemişim. O gün, muhalefet sıralarından, Cumhuriyet Halk Partisi sıralarından da bana itiraz geldi.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Asla! Olmaz öyle şey!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İşte, burada… Hayır, hayır; burada var. Ben, çok üzüldüm o akşam.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Namluyu o tarafa çevir, bu tarafa değil.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani, 26 ncı maddeye şiddetle itiraz ettim. Keşke, o akşam, hep beraber direnseydik, 26 ncı maddeyle ilgili o önergeyi buradan geçirmemiş olsaydık, bu, kredi kartı mağdurlarıyla ilgili olarak Merkez Bankasının bu uygulaması olmayacaktı.

Şimdi, bakınız, bununla ilgili rapor elimizde. Parası, ödenmesi gereken miktarın asgarîsini ödeyenlerin kredi kartı borcu içerisindeki tutarları yüzde 44 arkadaşlar. Şimdi, asgarîsini ödeyen, hangi faiz oranından gerilerini ödeyecek; yüzde 5,75. Bunun tutarı, yaklaşık 7 katrilyon lira. Şimdiki fiyatla…

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Üst sınır…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır Sayın Milletvekilim; yanlış biliyorsunuz efendim.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Üst sınır, üst sınır.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, yanlış biliyorsunuz; yanlış biliyorsunuz efendim. Lütfen, bakın, o akşam da itiraz ettiniz, bugün gelinen noktada millet feryat ediyor, işte gördünüz. Yüzbinlerce kredi kartı mağdurları olacak yeni, Değerli Milletvekilim. Ne olur, muhalefetin sesine biraz kulak verin. Ben, o akşam, tek başıma burada yalvardım, yakardım arkadaşlar; yapmayın!.. Yani, hem de öyle bir tutum oldu ki burada "Ümmet Bey niye konuşuyorsun? Bu kanunun 8'e, 9'a kadar çıkması lazım. 1 saat içerisinde çıkması gereken bir kanun" diye zikredildi burada ve öyle çıktı. 9'da çalışma süremiz bitti; 1 saat  civarında bir uzatmayla 10'da bitti bu kanun. Şimdi ne oldu; aynı noktaya geldik Sayın Milletvekilim. Şimdi, 8 katrilyon liralık ödeme, yüzde 5,75 faiz oranıyla olacak değerli arkadaşlarım. Yani, Türkiye'de, yüzde 5,75'i, yüzde 6,88'i ödeyecek kaç kişi var allahaşkına, yapmayın! Yüzbinlerce yeni kredi kartı mağduru ortaya çıkacak. O zaman demişlerdi ki: "Bu kanun hemen çıksın; -eğer, çıkmazsa salı gününe kalıyordu- salı gününe kadar Merkez Bankası ve diğer bankalar, 22 banka, lobi faaliyeti oluşturur, bu kanunu bu şekilde buradan geçiremeyiz." Aynen, bu söylendi bu kürsüden. Ben de çıktım dedim ki: Yanlış yapıyorsunuz. 22 banka siyasî partiler üzerinde değil, Meclis üzerinde lobi yapamaz. Yapsa yapsa lobiyi Merkez Bankası üzerinde yapar. İşte yaptılar!.. Üç ay boyunca, temmuz ayına kadar bu rakam değişmeyecek. Temmuzda ne olacak; onu da bilemiyoruz.

O nedenle, değerli milletvekilleri, ne olur, allahaşkına, sizlere yalvarıyorum; yani, çok acele etmeyelim, muhalefetin sesine de kulak verin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, eksüre vereyim.

Bu konu anlaşıldı; yani, çalışmalar konusunda...

Lütfen…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.

BAŞKAN - Toparlıyorum değil; 2 dakika içinde lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tamam.

O nedenle, bu kredi kartı meselesiyle ilgili olarak, maalesef, Meclisimiz büyük bir yanlış yapmıştır, bu yanlışlığın faturasını da, maalesef, büyük sıkıntı içerisinde olan kredi kartı mağdurlarımız ödeyecektir.

Yine, keşke, gündemin içerisinde bu disiplin affı olsaydı. Keşke, dün, Sayın Koç'un gündeme getirdiği, yurt dışındaki öğrencilerimizle ilgili olarak, o mesele kanayan bir yara halindedir, bir kangren halini almıştır. Keşke, dün, Sayın Koç'un teklifi de burada oylanarak kabul edilip, Meclis gündemine direkt alınabilseydi; fakat, maalesef, bunlar olmamıştır.

O nedenle, Meclis Danışma Kurulu toplantılarında, ben, özellikle de istirham ediyorum, gündemimizde olan, vatandaşlarımızı yakından ilgilendiren konularla ilgili kanun tasarı ve tekliflerinin öncelikle gündemimize alınmasında fayda olduğu inancındayım.

Önüme bir not gelmiş; deminki konuşmam esnasında şehit olanları yanlış şekilde zikrettiğim ifade ediliyor. 5 güvenlik görevlimiz, maalesef, bugün de hayatını kaybetmiştir, şehit olmuştur. Allah'tan kendilerine rahmet diliyorum, ailelerine baş sağlığı diliyorum. İnşallah, bu kan, bir an önce durdurulur, daha fazla kan akmasının önüne geçilir diye düşünüyorum ve tekrar ediyorum; Türkiye'nin en öncelikli meselesi terör meselesidir. Bu meselenin ihmale gelmeyeceği çok açık bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. İktidar ve muhalefet ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bu konuda ne yapılması lazım geliyorsa, bir an önce, bunu, mutlaka Türkiye'nin gündemine taşımamız lazım geliyor.

Çok önemli bir şey söylemek istiyorum: Bakınız, İstanbul Emniyet Müdürü, bir basın toplantısıyla, terörle ilgili mücadelede eksiklikleri söylüyor. Türkiye'de örneği yoktur bunun! Bir bürokrat, eğer bir sıkıntısı varsa, bunu, yazılı olarak, ilgili mercilere, Emniyet Genel Müdürlüğüne, İçişleri Bakanlığına iletir. Demek ki, artık, İstanbul Emniyet Müdürü de, bu meselenin halledilmeyeceği inancı kendisinde hâkim ki, bu meseleyi, vatandaşların önünde, milletimizle paylaşmak ihtiyacını hissetmiştir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Önerinin lehinde, Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu…

Sayın Aslanoğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Danışma Kurulunda, özellikle, yurt dışından, haksız bir şekilde, insanları kandırarak para toplayan bazı girişimcilerle ilgili, buradaki SPK'nın sorumluluğunun araştırılması… Hatırlarsanız, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan, iki yıl önce bu teklif verilmişti, bu araştırma; fakat, burada, mağdur olan birsürü insan var. Tabiî, iki yıl sonra Danışma Kurulu kararıyla buraya gelinmesi hepimizi sevindiriyor; ancak, günlerce size yalvardık bu insanların mağduriyetini giderelim diye; ama, iki yıl geçti arkadaşlar. İki yıl önce bulacağın bir şeyi bugün bulamayacaksın, o gün bu insanlardan alacağın bir parayı bugün alamayacaksın; ama, yine de, teşekkür ediyorum. En azından, bundan sonra, bu tür girişimlerin önüne geçilecektir -teşekkür ediyorum- ancak, tabiî, burada, bir mağdurluk konuştuk.

Değerli arkadaşlar -demin sayın milletvekilim bahsetti- Türkiye'de bir kredi kartı sorunu ve kredi kartı mağdurları ve fahiş faiz vardı. Bunu, üç yıldır, defalarca Yüce Meclisin gündemine getirmiştik, üç yıldır, arkadaşlar. On defa getirdik buraya, her seferinde reddettiniz. Daha sonra, hükümet tarafından hazırlanan bir tasarıyla, uzun bir uğraş sonunda bu teklif komisyondan geçmişti; ama, iki madde vardı ki, bu iki madde kabul edilemezdi. Ben, o gün, Sayın Bakanımın duyarlılığına teşekkür ediyorum hâlâ.

Cumhuriyet Halk Partisinden Sanayi Komisyonuna mensup arkadaşlarım -ben, o komisyon üyesi değilim, onlara yardımcı olmak için çalıştım- özellikle 26 ncı madde konusunda 4 ayrı önerge verdik. Dedik ki, enflasyon oranına belli bir katsayıyla uygulayalım, bir sınır getirmeyelim; dikkatinizi çekerim. Hazine bonosu faizine belli bir katsayı koyalım. Mevcut, bankaların uyguladığı tüketici kredisine… Yani, tüketici kredisiyle kredili kredi kartının farkını, arkadaşlar, hâlâ, ben, anlamış değilim. Her ikisi de bir tüketim aracıdır. Dedik ki: Bir operasyon maliyeti var kredi kartlarında; ama, önce, bankalar kendilerini düzeltsin; yani, örneğin, bir işyerinde 10 tane POS olacağına bir tane POS oluştursunlar, onlar maliyetlerini aşağı çeksinler; ama, tüketici kredilerine belli bir oran üzerine belli bir işletme maliyeti koyalım. Örneğin, tüketici kredilerinin yüzde 30 fazlası, hatta yüzde 50 fazlası dedik. Maalesef, ama, 4 önergemiz kabul olmadı. Sayın Bakanımızla iki gün üst üste 3-4 saat beraber çalıştık, Sayın Hasan Anğı Bey bu konuda büyük emek verdi; ama, sonuçta, hepimiz Merkez Bankasının bağımsızlığına ve tarafsızlığına inandık. Dedik ki: Merkez Bankası bağımsız bir kurumdur, tarafsız bir kurumdur, Merkez Bankası Türkiye'de yaşayan herkesin bankasıdır; ama, değerli arkadaşlar, Merkez Bankası bağımsız da değil, Merkez Bankası taraflı. Ben, Merkez Bankasının bağımsızlığından kuşku duyuyorum. Merkez Bankası taraflı davranmıştır. Bunu açıkça söylüyorum. Merkez Bankası, bankalara verdiği bir reeskont faiz oranını yüzde 13,5 olarak belirliyor, enflasyonla ilintili, ekonomiyle ilintili belirliyor; ama, hazine bonosuna uygulanacak tavan faizi, komisyondan ilk şekilde geçenden daha yüksek bir oranda belirliyor. Bu, ne tarafsızlıktır ne bağımsızlıktır; bunun adı, taraflılıktır. Merkez Bankası dağ doğurmuştur, bu insanları mağdur etmiştir, daha da ediyor.

Arkadaşlar, şu anda, bu faiz oranı açıklanmadan önceki bankaların uyguladıkları ortalama faiz 5,25'ti. Bu açıklanan rakamla, pazarda büyük olan bankaların sadece 5,85 olan, 5,80 olan rakamları 5,75'e getirilmiş, dikkatinizi çekerim; ama, öbür tarafta, kamu bankaları içerisinde, 2,90; 2,80; 2,99 olan bankalar var. Aynı operasyon maliyetini kamu bankaları da yapıyor.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Rekabet var.

ASIM AYKAN (İstanbul) - Üst sınır, Mevlüt Bey.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Beyefendi, üst sınır değil, üst sınır değil bu. Hâlâ, bankalar 5,75'le uygulamaya devam ediyorlar.

ASIM AYKAN (İstanbul) - İner aşağı.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - İnmez efendim.

ASIM AYKAN (İstanbul) - Biz indiririz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Meclisin iradesine… Ben, Meclisteki tüm arkadaşlarımın, bunun çok aşağılara geleceği yönündeki inancına hakikaten saygı duyuyorum; bu şekilde, Sayın Bakanım dahil. Bizim beklediğimiz şuydu: Yüzde 40'lar civarında… Dedik ki: Bu ülkenin, eğer siz, tüketici kredisini… Yine söylüyorum arkadaşlar; bir mobilya alacaksınız, gidip, tüketici kredisi alıyorsunuz, aylık maksimum yüzde 2, maksimum diyorum; 1,5'i de var, 1,80'i de var. Maksimum yüzde 2'nin bileşik maliyeti yüzde 30'dur. Bunun üstüne yüzde 50 fazlasıyla operasyon maliyeti koysun, bunun oranı, bizim beklediğimiz yüzde 40, yüzde 45'ti arkadaşlar.

Dağ, fare doğurmuştur. Tarafsızlık ilkesini zedelemiştir. Ben, Merkez Bankasının bugünkü yönetiminin, tarafsızlık   ilkesini   zedelediğine   yüzde 1 000, artık, inanıyorum. Taraf olmuştur Merkez Bankası arkadaşlar. Kimden yana; bankalardan yana. Meclisin iradesinin karşısında taraf olmuştur arkadaşlar. Bizim, hepimizin görevi, bir yasayı çıkarırken toplum için çıkarmamız lazım, toplumun bütününün mutluluğu için çıkarmamız lazım.

Biz, bugün tekrar bir yasa teklifi verdik. Sayın Özyürek ve arkadaşlarımız, Sayın Özyürek'le birlikte oluşturduğumuz bir yasa teklifi verdik arkadaşlar. Ben, buradan hükümete sesleniyorum: Kırkbeş gün beklemeyelim. Gelin, bu Meclis iradesine yapılan saygısızlığı hep beraber temizleyelim arkadaşlar. Bugün verdik yasa teklifimizi ve bunu açıkladık. Yine, orada, biz, hiçbir bankanın kârında değiliz arkadaşlar; ama, bir şeyin bir ortası bulunur arkadaşlar.

Şimdi, 29 000 000 kredi kartı var arkadaşlar, 15 000 000 kişi kullanıyor bunu. Siz, 12 000 000 kişiden, kullanan tek kişiden, onlardan tek kuruş para almıyorsunuz. 12 000 000 kredi kartı kullanan insandan tek kuruş masraf almıyorsunuz; çünkü, siz, gününde ödüyorsunuz. Tüm sorun ne biliyor musun; tüm bu maliyet -demin sayın milletvekilim doğru söylüyor o rakamı, 8 katrilyondur arkadaşlar- 8 katrilyon yükü 3 000 000 kredi kartı kullanan insana yüklüyoruz arkadaşlar. Bu ayıptır. Bunun ahlakî değeri yoktur arkadaşlar. O zaman, siz, 29 000 000 kredi kartına bir işletim masrafı yapıyorsanız, o zaman benden de alın arkadaşlar bunu, ben de bir bedel ödeyeyim; ama, sadece 3 000 000 kişiden bunu alırsanız, bu etik değildir arkadaşlar. 17 katrilyon, bunun… Kredi kartı kullanıyor arkadaşlarımız, ödeyemiyor bu insanlar; çok zor şartlar altında ödüyorlar. Bunun yüzde 40 ile yüzde 70 arasında 30 puandır, arkadaşlar, farkı. 30 puanla çarparsanız, rakamı size sunuyorum arkadaşlar; bu insanların 30 puanını alıp yine bankalara veriyoruz.

Bu Meclis görevini yaptı; ama, hükümet Merkez Bankasına teslim oldu arkadaşlar; bunu açıkça söylüyorum. Tarafsız Merkez Bankası artık taraflıdır arkadaşlar. Toplum adına iş yapmıyor. Ben, hepinizi bu konuda uyarıyorum.

Gelin, özellikle AK Parti Grup Başkanvekillerinden istirham ediyorum, bu kanun teklifini gelecek hafta gündeme alalım. Sizin arkadaşlarınız, ben biliyorum, içinizde bazı arkadaşlarım, buradaki bazı arkadaşlarım, aynı benim gibi düşünüyorlar. Demin KİT Komisyonuna çıktım, basın toplantısı yaptım -ismini vermeyeyim- bir AK Partili kardeşim "ben de seninle beraberim" dedi. Belki içinizde çoğunuz böyle düşünüyorsunuz. Biliyorum, Sayın Varan -dün akşam bir televizyonda…- aynı şekilde düşünüyor.

Değerli arkadaşlarım, bu konuya belki çoğunuzun ilgisi olmayabilir; ama, içinizde ilgi duyan -ben biliyorum, KİT Komisyonunda bana söyleyen kardeşim, bu işi bilen bir arkadaşım- arkadaşları bir dinleyin, onların bir görüşünü alın. Gelecek hafta, verdiğimiz bu yasa teklifini hep beraber Yüce Meclise getirelim. Merkez Bankasının elinden bu yetkiyi alalım arkadaşlar. Merkez Bankası, Meclis iradesinin karşısına çıkmıştır. Biz, sınır belirlemeyelim; ama, belli oranlara bunu endeksleyelim arkadaşlar. İlla her şey sınır, sınır… Hayır, sınır değil, belli şeylere endeksleyelim; enflasyondur, hazine bonosu faizidir, tüketici kredi faizidir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET KARTAL (Van) - Bu doğrularda birleşelim artık, bu doğrularda bulaşalım.

BAŞKAN -  Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bazı arkadaşlarımız, tavan belirlenmesin; yani, bu Meclis, belli bir oran… Tamam, oran belirlemeyelim; ama, endeksleyelim arkadaşlar, endeksleyelim. Biz, bu ülkede hep beraber yaşıyoruz. Eğer enflasyon, hazine bonosu faizi, tüketici kredi faizlerine bunu endekslersek, o zaman, bu Meclis bir faiz belirlememiş olur arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, ben, hepinizden istirham ediyorum; Meclis iradesine son derece saygı duyuyorum; ben, özellikle AK Parti Grup Başkanvekillerinden, tüm partilerin grup başkanvekillerinden, Cumhuriyet Halk Partisi ve Anavatan Partisi Grup Başkanvekillerinden istirham ediyorum: Gelecek haftaki Danışma Kurulu kararımızla, bunu hep beraber Yüce Meclisin bir iradesi olarak hemen getirelim Meclise. Bir tek kelime arkadaşlar: Azamî faiz oranı şuna endekslenirin dışında başka bir… Bir madde, bir dakikamızı almaz, şu konuştuğum kadar sürmez arkadaşlar.

Bu Yüce Meclis bunu başaracaktır ve gelin, bu insanların tekrar 8 katrilyon parasını bir yerlere göndermeyelim arkadaşlar.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Önerinin lehinde, Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan.

Sayın Varan…

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Ben, söz hakkımı, Komisyon Başkanımız Soner Aksoy Beye devrediyorum Başkanım.

BAŞKAN - Kütahya Milletvekili Sayın Soner Aksoy; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SONER AKSOY (Kütahya) - Kıymetli Bakanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce Anamuhalefet Partisinin değerli sözcüsünün yapmış olduğu ifadeler kredi kartları konusuna ulaşınca, ben o istikamette görüşlerimi belirtmek istedim.

Burada, konu, tam mutabakat, bu noktada bir mutabakat arz etmemekle beraber, özellikle çıkarmış olduğumuz yasaya karşı gelindiği veya yasanın uygulanmadığı şeklindeki ifadeler ve tabiî, katılmak mümkün değil.

Değerli sözcü, burada, Cumhuriyet Halk Partisiyle beraber mutabık olarak, ittifak halinde çıkardığımız kredi kartlarındaki bir maddenin yanlış uygulandığını veya efendim, Büyük Millet Meclisine karşı gelerek uygulandığı şeklinde bir ifadede bulundu. Tabiî, bu, doğru bir ifade olamaz. Hiç kimsenin, Büyük Millet Meclisinin, bizim, hepimizin iradesiyle çıkan bir maddeye karşı gelmesi mümkün değildir. Onlar, yasadaki mutabık kaldığımız, Cumhuriyet Halk Partisiyle beraber mutabık kaldığımız ve beraberce çıkardığımız yasa maddesini uygulamaktadırlar.

Bu yasa maddesini hatırlamak gerekirse, burada, son üç ay içerisinde kredi kartlarında meydana gelen akit faizlerinin ortalamalarını alarak, kendileri önümüzdeki üç ay için bir maksimum faiz haddini tespit eden bir çalışma yapma şeklinde bir görev verilmişti Merkez Bankasına. Tarafsız bir kuruluş olması itibariyle de, bunda bir ittifak oluşmuştu. Bu çerçeve içerisinde verilen bu yetkiyi Merkez Bankası bugün kullanmıştır ve akit faizlerini 5,75 olarak tespit etmiştir. Bu rakamı tespit eder etmez, şu anda piyasada icrada bulunan bankalardan 5 tanesi derhal faizlerini 5,75'e çekmiştir; çünkü, bunların içerisinde 6; 6,5; 6,75 uygulayanlar vardı; dolayısıyla, aşağıya doğru iniş  trendi başlamıştır; ama, serbest piyasa ekonomisi koşulları içerisinde faize fazla müdahalenin yapılmadığı  bir ekonomik görüş içerisinde, üç ay içerisinde hemen birden rakamların aşağıya düşmesini beklemek de biraz haksızlık olur.

MEHMET KARTAL (Van) - Sayın Başkan, araç kredilerinde, konut kredilerinde yüzde 1'dir; 6 katı.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Niye haksızlık olur?!

SONER AKSOY (Devamla) - Tabiî haksızlık olur; çünkü, bu kredi kartı faizleri bütün dünyada diğer kullanılan faizlerden…

MEHMET KARTAL (Van) - Yüzde 6 fark ediyor efendim.

SONER AKSOY (Devamla) - … farklı bir faizdir ve kendi içerisinde, kendisiyle alakalı olarak iner çıkar. Dünyadaki bütün diğer ülkelerde de kredi kartı faizleri, tüketici kredi faizlerinin 2 katı, 3 katı civarındadır.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Üç ay sonra nasıl düşecek Sayın Başkanım?

SONER AKSOY (Devamla) - Bu, rekabetle düşecek. Mesela, şu anda kredi kartlarıyla alakalı 2,75 seviyelerinde kalan bankacılar, derhal "ben en üst seviyede kaldım, aşağıya inmem gerekir" diyerek faizlerini düşürmeye başlamışlardır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Yukarı çekiyorlar!

SONER AKSOY (Devamla) - Hayır, yukarı çekemez; çünkü, Merkez Bankasının aldığı rakam 2,75 maksimum değerdir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - 5,75 efendim.

SONER AKSOY (Devamla) - 5,75 maksimum değerdir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ben yukarı çekiyorum diyor.

SONER AKSOY (Devamla) - Onu yukarı çekemez.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Zaten, onun üstünde 4 tane  banka var, diğerlerinin hepsi altındaydı.

SONER AKSOY (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, serbest piyasanın işleme koşullarını, belki bilmiş olmanıza rağmen itiraz ediyorsunuz; ama, serbest piyasa koşulları böyledir. Şimdi, hiç kimse, 2,75'ten veren bankadan kredi kartı almayacaktır; 2,5 olan şu anda kredi kartı faizleri de var.

HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Başkan nasıl alacak?

SONER AKSOY (Devamla) - Ve vatandaş gidecektir, 2,75'in...

HASAN ÖREN (Manisa) - Aylığının 2 katı, nasıl alacak?! Birinde 5 milyarlık kart var…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri… Sayın Ören…

HASAN ÖREN (Manisa) - Biri aylığının 2 katını almış. Nasıl alacak, onu bir izah edin.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın efendim.

Buyurun.

SONER AKSOY (Devamla) - Efendim, nasıl alınacağı konusunda, burada konuştuk. Aylığının 2 katı, gelirinin 2 katı. Limit durumlarını konuştuk. Hepsini, sizin söylediğiniz istikamette kararlaştırdık. Buradan yasayı da böyle çıkardık.

HASAN ÖREN (Manisa) - Tartışma yok, oranda tartışma yok.

SONER AKSOY (Devamla) - Bu yasaya mugayir hiçbir işlem yapılmamıştır şu anda. Merkez Bankası kendisine verilen kanunî yükümlülüğü yerine getirmiştir; ama, sabretmeniz lazım. Yani, burada, popülist bir konuşma yapmanın hiçbir anlamı yok. Burada, serbest piyasa koşulları altında, akit faizleri aşağıya doğru düşmeye başlayacaktır; çünkü, bunun temerrütle alakalı olan faiz bağlantısı da kesilmiştir. O bakımdan, hiçbir tereddüt söz konusu değildir. Bakın, üç ay sonra, tekrar görüştüğümüzde, bu 3,75'in aşağıya indiğini göreceksiniz.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - 5,75, Sayın Milletvekilim.

SONER AKSOY (Devamla) - Pardon, 5,75'in indiğini göreceksiniz.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ne zaman?!

HASAN ÖREN (Manisa) - Size de fazla geliyor, 2,75'i telaffuz ediyorsunuz devamlı.

SONER AKSOY (Devamla) - Çünkü, şu anda 5,75 rakamına bile tahammül edemeyen üst seviyeye gelmiş olan bankalar var. "Niçin ben en üst seviyede olayım, 5,75'te olayım. Bana müşteri gelmez. Ben 5'e ineyim" diye faizlerini indiren bankalar var. Siz, piyasanın içinde olmanız lazım, bunları bilmeniz lazım. Bankacı olan o sözcü kardeşimizin de bunu bilmesi lazım.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Geçmiş nasıl olacak Sayın Milletvekilim, geçmişte 8 katrilyon para birikti!

SONER AKSOY (Devamla) - Siz gidin, bankalarla konuşun.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır, 8 katrilyon para birikti geçmişte; o ne olacak?

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen efendim, karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Aksoy, Genel Kurula hitap ediniz lütfen.

SONER AKSOY (Devamla) - Sayın Başkan, müdahale ediyor, konuşturmuyor ki…

BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap edin efendim.

SONER AKSOY (Devamla) - Efendim, şunu söylemek istiyorum ben: Faizler serbest piyasa içerisinde kendiliğinden teşekkül edecektir. Bunun da her üç ayda bir ortalama değerleri alınmak suretiyle, Merkez Bankası tarafından azamîsi tespit edilecektir. Bu azamînin altında yeniden bir rekabet başlayacaktır. Şimdi, bu rakamlar daha önce azamîsi 6,5; 7; 8 civarındaydı, 5,75'e indi. Şimdi, bu önümüzdeki günlerde göreceksiniz, bu rakam daha aşağıya inecektir. Biz, bu istikamette, ekonomistlerin, bankacıların görüşlerini alarak bu rakamlara vardık ve bunun üzerine de, sizlerle müttefik olarak, bu çözüm yolunu bulduk. Merkez Bankasının böyle bir çözüm geliştirmesinin yararlı olacağını bulduk. Şimdi, sizin, bu yararlı olacağını kendinizin de kabul ettiği bir çözüm nihayetlenmeden hemen itiraz etmeniz bence uygun değil. Görelim, bir üç ay, beş altı ay, altı ay geçsin, sonuçları görelim. Yani, enflasyon da birden inmiyor ki, yavaş yavaş iniyor, faizler de yavaş yavaş iniyor. Onun için, bunun bir trendi var, bir usulü, bir kaidesi var. Oturttuğumuz sistem doğru bir sistemdir. Lütfen, sabredin, göreceksiniz, piyasada bu rakamlar inecektir.

Ayrıca, vatandaşlar da bilinçlenmiştir, eskisi gibi değildir, daha düşük kredi kartı faizlerinin olduğu bankalara doğru yönelmişlerdir. Bu da bir rekabettir, bu da bir teşvik unsurudur. Dolayısıyla, Merkez Bankası, önümüzdeki günlerde, bu maksimum 5,75'i daha düşük bir rakam olarak tespit edecektir. Biz, bu kanaatteyiz.

Ben, sözlerime son verir, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aksoy.

Önerinin aleyhinde, Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan teşekkür ederim. Sayın milletvekili arkadaşlarım, hepinize saygılar sunuyorum.

Kredi kartları, bundan bir ay, birbuçuk ay evvel konuşuldu, tekrar gündeme geldi. Ne istiyoruz biz, bu kredi kartlarında ne istemiştik; mağdur olan insanların haklarının alınmasını istemiştik, geri verilmesini istemiştik. Şimdi ne oldu?! Günlerce, burada, kredi kartları için konuştuk, bu işi düzeltelim diye; ama, öyle oldu ki, dağ fare doğurdu sanki.

Sevgili arkadaşlarım, ben buraya çıktığımda bir iktisatçı olarak konuşmuyorum ve bu konuyu çok iyi bildiğim için de söylemiyorum; ama, bildiğim bir şey var: Halk mağdur, insanlar mağdur, bu mağduriyeti düzeltmek lazım. Temerrüt faizi, yıllık yine yüzde 83'ü buluyor. Normal faiz 5,75. Bu da ne ediyor; bunun da faiz oranı yüzde 69-70 ediyor. Hani, yüzde 40'lar olacaktı?!. Hani, yüzde 30'ları geçmeyecekti?!. Yani, siyaset yapmayayım diye tutturuyorum; ama, iktidarın sözcüsü geldi buraya, sanki banka genel müdürüymüş gibi konuştu. Bunu hiç anlamıyorum; yani, nasıl oluyor?!. Yani, buraya gelip, bunu diyor, ileride indireceklerini söylüyor. Şimdi, niye indirilmiyor da, ileride bakacağız, duruma göre deniyor. O zaman indirecekse, bugünden başlatsın, devam etsin. Hani, bizde bir laf vardır, Anadolu'da, diyemiyorum; ama, onu anlayan anlar. Zaman geçecek, ne olur, kim bilir…

Burada müdafaa eden arkadaşımın, herhalde, tuzu kuru; başka türlü olmaz. Benim gibi borçlu olursa, halk gibi borçlu olursa, burada bunu söylemez, en azından yandığını belli eder, ben yanıyorum der, benim içim yanıyor der; ama, ne güzel, ne kadar rahat, ne kadar huzur içinde! Senelerce banka müdürlüğü yapmış arkadaşım, sanki havadan, uzaydan gelmiş, bir şey anlatır gibi. Burada ona karşılık veriyorum; hayır.

Hükümetin işi, insanları çaresizliğe sevk etmek değildir Sayın Bakan, insanlara çare üretmektir. Hele iktidarın görevi yanlışları düzeltmektir, doğru yolu göstermektir. Tabiî ki, biz de muhalefet olarak, iktidarın doğru yapması için yol göstereceğiz. Burada her şeyin de kötü olduğunu söylemeyeceğiz; ama, bunun kötü olduğunu söylüyorum. Yani, bunun kötü olduğunu söylemek için alim mi olmak lazım, bilim adamı mı olmak lazım?! Ortada her şey… Her şey orta değil mi sevgili arkadaşlarım?! Niye bunda ısrar ediyoruz? Yanlış yapabiliriz; insanız; o yanlışı düzeltmek de bu Meclisin işidir.

Merkez Bankası ilan etti "faizler böyledir; siz ileride düşürün, ben bu şekilde ilan ediyorum" dedi. Yine sen düşüneceksin, ben mi düşüneceğim; yasa senin elinde; yani, böyle, kişilerin takdirine bırakmak… Hele yasalarda böyle bir şey yok. Yasa ne söylüyorsa o yapılır; ama, görüyorum ki, burada bir eksiklik var, bu eksikliği, hakikaten, iktidar milletvekillerinin de gördüğüne, yüzde 80'inin, inanıyorum. Böyle şey olur mu?.. Onlar doğruyu görmüyor mu iktidarda oldu diye; bal gibi de görüyor, bal gibi de biliyor doğru söylendiğini; ama, hep böyle gelmiş ya, hep de böyle gidiyor. İktidar "benim dediğim dediktir…" Hayır, senin dediğin her zaman dedik değildir. Yanlışı insan olarak herkes yapar; yanlıştan dönmek de bir büyüklüktür "evet, biz burada yanlış yapmışız, bu yanlışı burada düzeltelim" demek de erdemliliktir. Buraya gelip banka müdürü gibi konuşulur mu; burası milletvekili kürsüsü, burası Türkiye Cumhuriyeti Millet Meclisi. Banka müdürü mü olmak lazım ille bu şeyi burada tarif ederken?! Burada yanlış var, bu yanlışı, geliniz, hep birlikte, arkadaşımın dediği gibi, bir maddeyle değiştirebiliriz. Ben, buna inanıyorum. Aklıselim her zaman ağır basacaktır, doğruya hiç kimsenin yanlış deme olasılığı yoktur. Ben, size inanıyorum. İktidara tekrar söylüyorum, bunun bir maddeyle değiştirilmesinde yarar vardır diyorum.

Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 3 üncü sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

4 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

5 inci sırada yer alan, Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/1166) (S. Sayısı: 1114) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

2 nci madde üzerinde gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştı.

Şahsı adına talebi olan milletvekillerini söylüyorum.

Recep Garip, Adana?.. Yok.

Tevfik Akbak, Çankırı?.. Yok.

Sayın Haluk Koç, Samsun?.. Yok.

Sayın Ümmet Kandoğan, Denizli?.. Yok.

Sayın Mehmet Eraslan, Hatay?.. Yok.

Sayın Zekeriya Akıncı, Ankara?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1114 sıra sayılı Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İrfan Gündüz

Niyazi Özcan

Yahya Akman

 

İstanbul

Kayseri

Şanlıurfa

 

Telat Karapınar

Fikret Badazlı

 

 

Ankara

Antalya

 

Madde 2- 5104 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin dördüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiş ve beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu Kanun kapsamında belediyeye devredilen gayrimenkullerden, idare ve belediyenin proje kapsamında kullandıkları kaynak dikkate alınarak Bakanlık tarafından belirlenenlerin mülkiyeti, idare adına tescil edilir."

"24.2.1984 tarihli ve 2981 sayılı Kanun ile 2981 sayılı Kanunun bazı maddelerini değiştiren 3290 ve 3366 sayılı Kanunlara göre alınması gereken arsa bedellerini bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar ödemeyenler, bu bedeli 7 nci maddeye göre açılan müşterek banka hesabına proje geliri olarak yatırırlar."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önerilen değişikliklerle;

Projenin Ankara Büyükşehir Belediyesi ile TOKİ Başkanlığı tarafından yerine getirilmesinde projede oluşacak gayri nakdî nitelikteki gayrimenkul gelirlerinden idare adına tescil edileceklerin tespit yöntemi belirlenmekte,

Öte yandan 5104 sayılı Kanunun belirli bir projeye münhasır olması nedeniyle, 5393 ve 5366 sayılı Kanunlara paralel olma zorunluluğu kaldırılmaktadır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.45

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.56

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

1114 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/1166) (S. Sayısı: 1114) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 2 nci maddesi üzerindeki önergenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

2 nci maddeyi kabul edilen önerge istikametinde oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum.

MADDE 3.- 5104 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi aşağıdaki  şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 6.- Proje alan sınırlarındaki kentsel tasarım projeleri ile konut, sosyal donatı, çevre düzenlemesi, teknik alt yapı projeleri, müşavirlik ve kontrollük hizmetleri ile yapım dahil diğer işler Belediye ve İdare tarafından, Bakanlıkça tespit edilecek görev dağılımına göre yapılır veya yaptırılır.

Bu Kanun kapsamındaki proje, müşavirlik ve kontrollük hizmetleri İdare ve Belediye tarafından özel hukuk hükümlerine göre kurulacak veya iştirak edilecek şirkete bedeli karşılığında yaptırılabilir. "

BAŞKAN - Sayın İbrahim Özdoğan burada mı? Yok.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 1114 sıra sayılı yasa tasarısının 3 üncü maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bunun asıl özü, havaalanından Ankara'ya gelirken, yıkılan, yol güzergâhındaki karşılıklı cepheli gecekonduların yerine, yeni, modern binaların yapılması, gölet yapılması, okul yapılması, mescit yapılması, yapılması da yapılması…

Elbette ki, gönlümüz şunu istemektedir: Ankara'da olduğu gibi, gecekonduya muhatap olmuş bütün illerimizde çağdaş binaların yapılması, vatandaşlarımızın çağdaş binalarda yaşamını sürdürmesidir. Arzumuz, gönlümüzden geçen budur; ama, bu yasa, daha önce, yine, Yüce Meclisimize getirildi, gerekli düzenlemeler yapıldı ve kanunlaştı.

Yasa, görebildiğim kadarıyla, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımızın tetkikine sunulduktan sonra birçok eksiklikler tespit edildi ve eksikliklerin yeniden düzenlenmesi için Yüce Meclisimizin bir kez daha görüşüne sunuldu.

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın özü şudur. İçinizde belediye başkanlığı yapmış arkadaşlarım da var. Sayın Belediye Başkanımız diyor ki: Ben böyle ihaleyle mihaleyle iş yapamam, yasayı düzenleyin. Kafama göre proje yaparım, kafama göre ihaleye çıkarım, kafama göre ihaleye veririm ve işi bitiririm. Yasanın özü budur. Sağ olun, siz de, burada, Sayın Belediye Başkanımızın talep ve isteklerini aynen yerine getirdikten sonra, madde, adım adım yürürlüğe girme noktasına doğru gitmektedir.

Şimdi, güzel de bir kılıf hazırlıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Efendim, neymiş; havaalanından misafirlerimiz gelirken… Ee?.. Gecekonduları görürmüş, gecekonduları gördükten sonra bizim fiziksel görünümümüz bozulurmuş. Değerli arkadaşlarım, hadi ki düzenlediniz, Dışkapı'ya kadar konuklar geldi. Maazallah, temenni etmiyorum; Dışkapı'da da bir kaza olmuş, yol kapalı. Konukları Altındağ'a doğru çevirirseniz, oradaki gecekondular, oradaki fiziksel yapı, acaba, konuklarımızı rahatsız etmez mi? Orasını ne yapacaksınız?

Bir konu daha var. Yani, bizim dünyayı tanıdığımız gibi, dünya bizi tanımıyor mu?! Bunca insan yoksulluk sınırının altında yaşadığı bir Türkiye'yi, milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşadığı bir Türkiye'yi, 1 milyon dolar borç alabilmek için IMF'nin arkasında dolanan Türkiye'yi Avrupa tanımıyor mu ki, biz böyle bir konuyu kafamızda besliyoruz?!

Kusura bakmayın arkadaşlar; Züğürt Ağa oyununu oynamaya gerek yok. Burada büyük bir rant  var. İşin özüne gelelim; ama, şunu size özellikle ifade etmek istiyorum: Hiç unutmayın, bu dünya kimseye kalmamış. Şöyle bir geriye bakın. Bütün iş yapanları kastetmiyorum; içinde devletine karşı vergisini verenlerin, çalıştırdığı işçisinin hakkını ödeyenlerin, helâl kazananların başımın üzerinde yeri var; ama, değerli arkadaşlarım, bir tabloya bakınız. Birileri var ki, bunları Sayın Demirel doyuramadı, Sayın rahmetli Özal da doyuramadı, Sayın Tansu Çiller de, Sayın Mesut Yılmaz da doyuramadı; siz de doyuramazsınız, siz de.

Yapacağınız işlerin, değerli arkadaşlarım, denetimini, yönetimini, kontrolünü devletin denetiminden çıkarmamalısınız. Bakınız, geçmişte büyük yanlışlıklar yapılmıştır. Kontrol deyip geçmeyin. Otoyollar yapılmıştır bu Türkiye'de; bir firma bir firmanın kontrolü olmuştur, diğer o firma, iş yapan o firma da, diğer firmanın kontrolü olmuştur; yalan mı? Ne olmuştur biliyor musunuz bunun maliyeti Türkiye'ye; boğazımıza kadar bizi borca gömmüştür. Halen daha o borçların faturasını hep birlikte ödüyoruz değerli arkadaşlarım.

Efendim, konuğu mu güzel bir yoldan getirmek istiyorsunuz; değerli arkadaşlarım, çok güzel çevre yollarımız var. O çevre yollarında inekler geziyor, otobüslerin, arabaların yerine. Bindirirsiniz, çevre yolundan getirirsiniz, tam Turan Güneş'in başına çıkar; yine o güzergâhtan, güzel binaların arasından Başbakanlık konutuna getirirsiniz, Dışişleri Bakanlığı konutuna getirirsiniz. Yani, mazeret aramaya gerek yok efendim; güzergâh çirkinleşiyormuş da, bilmem, bizim göz zevkimizi, misafirlerimizin göz zevkini bozuyormuş diyemezsiniz. Burada birileri çok güzel hazırlık içerisinde. Altındağ'ın ne günahı var o zaman değerli arkadaşlarım?!

Bakınız, burada bir arkadaşınız konuşurken "efendim, köyler, Anadolu boşalıyor" dedi, "Anadolu boşalıyor" dedi. Evet, doğrudur, Anadolu boşalıyor. Nasıl boşalıyor; Anadolu insanı tarımla uğraşıyor, bunun ana kökeni köylü. Ne oldu; öldürdük tarımı. Hayvancılıkla uğraşıyordu, hayvan besliyordu, Et ve Balık Kurumuna getirip satıyordu, sütünü Süt Endüstrisi Kurumuna satıyordu. Şimdi, onların yerlerine Migroslar yaptık değerli arkadaşlarım, yabancı malları satıyoruz. Etin yerine ne yapıyoruz; hormonlu etler geliyor, onları yiyoruz.

Yine, bir aşamanız vardı. Kızmayın da… Şimdi, çok, Avrupalı'ya yakınlaştınız ya, bir ara at etini de serbest ediyordunuz; ne olduysa, onu da bilmiyorum ama…

Şimdi, değerli arkadaşlarım…

Avrupalısınız ya, arkasından domuz eti gelecek; inkâr etmenin ne anlamı var yani! Avrupalı insan, böyle olacaksın; bunu niye kabul etmiyorsunuz?! Bunu demediniz mi? Diyanet İşleri Başkanı "serbesttir" demedi mi? Ben söylemiyorum, bunu hep duyduk.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız, Büyükşehir Belediye Başkanımızın görev sahasını genişlettik. Geçen Kalecik Kazasına gittim, yakınında bir köye gittim. Orada bir gölet yapılsa, beş-altı köyün arazisi sulanacak. Müracaat ediyor Alibey Köy diye bir köy, ses seda yok. Sayın milletvekilim de belki gitmiştir, o da o talebi almıştır. Köyün, aynı köyün orada Devlet Demiryollarının yolu geçiyor. Efendim, kaza olur, bilmem ne olur diye bir köprü yapmak, bir şey yapmak yok; yolu kapatmış, demiryolu kapatmış; 5 kilometre, adam, uzağa gidecek, oradan, bir köprüden öbür tarafa geçecek, arazisine yetişecek de orada iş yapacak!

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu köylü köyünde durur mu?! Bunun gibi binlerce köylü var.

Gölet yapıyoruz. Yap gölet, eline sağlık. O kadar gölet yapıyorsak - gençliğinde çok insan Gençlik Parkı'nda dolaşmıştır- Gençlik Parkı'nı niye öldürüyoruz? Bir de Gençlik Parkı var. Eskiden, gençlik zamanınızda, belki, şey zamanınızda, çok gitmişsinizdir. Orayı niye öldürüyoruz gölete çok meraklıysak?!

Değerli arkadaşlarım, yanlışlıklara hep birlikte parmak basalım; bunlar doğru olmuyor.

Gelelim, asıl, bir gecekonduya. O gecekondu nerede biliyor musunuz; eski milletvekili lojmanları... Bunun hesabını kim verecek değerli arkadaşlarım? Binlerce ilan verdiniz, milyonları yatırdınız. Birisine verdiniz, efendim, iş merkezi yapacak diye taşını toprağını söktürdünüz, dünyanın parasını kazandırdınız, şimdi enkaza getirdiniz, efendim, orada duruyor. Günah değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) - Konuya geçmeden bitti; ne yapalım!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - 5 dakikam daha var.

BAŞKAN - Sayın Meral, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - 15 dakika oldu mu Sayın Başkanım?

BAŞKAN - Araya bir grup konuşması girdi de... Siz konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun, devam edin.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Teşekkür ederim. Sen o 5 dakikayı verirsin, ben bilirim seni.

Değerli arkadaşlarım, ne olacak burası? Efendim, şimdi Toplu Konuta devrettik sözde. Ne olacak; yıkılacak. Evet… Yeniden orada bir inşaat sahası açılacak.

AHMET YENİ (Samsun) - Şehir oldu, şehir.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Orada, o anayolun üzerindeki trafiğin durumunu düşünün, oradaki hava pisliğini düşünün, oradaki olumsuzlukları düşünün.

Siz neden korktunuz biliyor musunuz -söylemezsem içime dert olur- efendim, burası, acaba, Suudi Arabistan mahallesine benzer mi! Benzeseydi bundan daha iyiydi değerli arkadaşlarım! Benzeseydi bundan daha iyiydi! Ne olurdu?! Ne olurdu?!

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?!

AHMET YENİ (Samsun) - Suudi Arabistan mahallesi mi var?! Nerede bu mahalle?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, değerli arkadaşlarım; bunun bedelini kim ödeyecek?! Bunun bedelini kim ödeyecek?!

AHMET YENİ (Samsun) - Mahalle nerede?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Trilyonlar orada batıyor, trilyonlar… Ondan sonra da "tüyü bitmemiş yetimin hakkını aradık, sorduk…" Aradınız, sordunuz, maşallah, değerli arkadaşlarım; elinize sağlık.

Saygıdeğer arkadaşlarım, benim, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanından burada bir isteğim olacak. Atalardan kalma bir laf vardır biliyor musunuz: "At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır." O, Ankara'nın, oniki senedir Büyükşehir Belediye Başkanlığını yapıyor. Yeni yeni düzenlemeler yapacağını söylüyor, Ulus'a yeni bir şekil vereceğini söylüyor. Türkiye'nin güzel şehirlerinin olmasını kim istemez; ama, orada bir çarşı yandı, Modern Çarşı, değerli arkadaşlarım. 20 kişiye yakın insan intihar etti, birçok insanın yuvası söndü.

Benim ondan isteğim, sizden de isteğim, değerli arkadaşlarım -bakanlarımız söz verdi, sözünüzü tutmadınız; canlı şahitleri var Ankara milletvekillerinin- şimdi, orayı açsın, o insanlar, gelsin, orada, işinin başına otursun. Ulus'u eğer yeniden düzenleyecekse, bir şekil verecekse, o arkadaşlar da oradan çıkar. Yani "orayı satın aldım hazineden", "efendim, ben bunları kapının dışına koydum", "orada, yandığı şekilde, verene duruyor" ifadesi Sayın Melih Gökçek'e yakışmıyor. Ben, kendisinden bizzat şunu istiyorum: Orasını düzenlesin, oradaki insanlar, gelsin, değerli arkadaşlarım, yerlerine otursun.

Şimdi "davul zurnayla gecekonduları yıktık" dedi bir milletvekilim. Davulun sesi sonradan gelir biliyor musun. İçinizde Konyalılar var. Karaman'ın koyunu, sonra çıkar oyunu. Vatandaş soruyor, diyor ki: "Orada, göletin kenarında benim arsam vardı, gölet yapılacak yerin. Orada yapılacak dükkânlara güç yetmez. Benim halim ne olacak? Oradan benim yerimi verecekler mi? Dükkânımı mı verecekler, yoksa, belediyenin ta arka taraflarda yaptıracağı, o dağın arkasındaki yerlere mi beni atacaklar?" Bunu soruyor. Sayın Bakanım burada olsaydı, buna açıklık getirmesi lazımdı.

Şöyle, güllük gülistanlık gösteriyoruz, davulla zurnayla yıktırıyoruz -ki, gecekonduların tümünün ortadan kalkmasına ben de taraftarım- ama, değerli arkadaşlarım, ondan sonra, orasını ticarethane şekline getiriyoruz, güzelleştiriyoruz -ki yapacağız- güç yetmeyecek şekilde parası olanlara satıyoruz, o garibanı da ta dağın arkasına atıyoruz. Korkarım ki, bunun, gelecekte olacağı da budur. Bunu, burada, söyledin geçtin demeyin değerli arkadaşlarım. Eğer, ömrümüz kâfi gelirse... Belki hepimiz gelemeyebiliriz; ama -bu daha bir sene, iki sene, üç senede bitecek bir iş değil- deyin ki: Bu zat geldi, burada, bunu söyledi. "Karaman'ın koyunu, sonra çıkar oyunu" demişti, Karaman'ın koyunu da, sonra da oyunu çıktı. Davulun sesi de sonradan geldi. Bunları bilginize, dikkatinize sunuyorum değerli arkadaşlarım.

Burada, özellikle -Sayın Bakanım gitti- bir konuyu da ifade etmek istiyorum. İşsizlik aza indi, işsizlik aza indi… Hangi fabrikayı açtınız, hangi fabrikaya işçi aldınız da, işsizlik aza indi?! Faizlere verdiğiniz, ayırdığınız pay, yatırıma ayırdığınız payın 5 katı. Üstelik, baba baba satıyorsunuz, binlerce insanı kapının dışına koyuyorsunuz. İşe alsanız dahi, ne yapıyorsunuz biliyor musunuz; ikramiye yok, kıdem tazminatı yok, fazla mesai yok -biraz önce işçiler benim yanımdaydı- işe almada bir bölümü yok, "400 küsur milyon liraya, 657'nin 4/C maddesine göre işe aldım..." Bir zamanlar, burada, bir meslektaşım dedi ki: "Biz önünü açıyoruz, sendikalar daha çok örgütlenecek." Nasıl örgütlenecek?! Şu Meclisin içerisinde çalışan binlerce işçi var, biliyor musunuz?! Ben geldikten sonra, işçiler bana uğradı, sağ olsun Sayın Başkanımız, hemen bir karar aldı, hepsinin 657'nin 4/C maddesine göre işini bitirdi. Böyle mi sendikaların önünü açıyorsunuz değerli arkadaşlarım, böyle mi işçilerin hakkını veriyorsunuz?! Şu Meclise geldiniz geleli, Allahınızı severseniz, çalışan emekliye, memura, işçiye, işsize gönlünüzce bir şey verdiğinizi söyleyebilir misiniz? Söyleyemezsiniz.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; sözlerimin sonunda şunu arz etmek istiyorum: Bugün Avukatlar Günü. Bütün avukatlarımızın gününü kutluyorum. Ayrıca, Polis Haftası. Bütün polislerimizin de haftasını kutluyorum. Her iki grubun da ülke içerisinde çok saygın yeri vardır, çok saygın hizmet üretirler; kendilerine sağlık, mutluluk ve başarı diliyorum; bir.

İkincisi: Yine bir ilimizin bir ilçesinde 5 Mehmetçik şehit edilmiştir, birçoğu yaralanmıştır. Şehitlere Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara şifa diliyorum ve bir şey daha söylüyorum. Sayın iktidarımız, atı alan Üsküdar'ı geçmeden elini çabuk tutsun. Huzur olmayan bir yerde hiçbir şey olmaz; huzur olmayan bir yerde yatırım olmaz, huzur olmayan bir yerde rahat sohbet olmaz, rahat yemek olmaz, rahat gezmek olmaz. Bu ülkenin huzura ihtiyacı var. Bu ülkede, hangi etnik kökene sahip olursa olsun, kim olursa olsun, kardeşçe, birlik, bütünlük içerisinde yaşamak, kol kola tutup gezmek zorundayız. Dış güçlerin, iç hainlerin oldubittisine gelmeyelim.

Hepinize saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.

Anavatan Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1114 sıra sayılı yasa tasarısı üzerine Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, konuya geçmeden önce, bugün yine, iç savaş provaları yapan eli kanlı terör örgütü 5 güvenlik görevlimizi şehit etti. Şehitlerimize Cenabı Haktan rahmet diliyorum; geride kalanlara başsağlığı diliyorum

Ayrıyeten, bugünden başlamak üzere bir hafta boyunca Polis Haftası. Güvenlik ve huzur kaynağımız polislerimizin de haftasını canı gönülden kutluyor, görevlerinde başarılar diliyorum, mutlu ömürler diliyorum.

Ayrıyeten, bugün Avukatlar Günü; değerli hukukçularımızın, avukatlarımızın da gününü kutluyor, görevlerinde başarılar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, sanayi toplumunun dev metropollerini yönetenler, klasik şehir kültürünün kaybolan kültürünü ararken, Türkiye'de, tepeden alınan kararlarla, toplumu, emir-komuta zinciri içinde denetimde tutmak isteyen anlayış, az da olsa, yaşayan ruhu yok etmek için, totaliter baskı yöntemleri kullanıyor. Dünyanın en güzel mekânında kurulan, kıymetli tabiat, tarih ve kültür mirasının başkenti İstanbul'un bütün değerleri yıkılıyor, çalınıyor, soyuluyor, yağmalanıyor; aşırı kullanım ve bakımsızlıktan yok oluyor. Devlet adamlarının iktidar gücüne dayanarak kurdukları sınırsız iktidarın ürünü olan şehirler, insanların huzur ve mutluluğu yakaladığı mekânlar hiçbir zaman olamadı. Otoriter şehircilik, kısa süreli olarak, beli bir semtte başarı gösterebildi sadece.

Şehirlerle ilgili kararlar, merkezî siyasî otoritenin tekeline asla bırakılamaz. Hatta, bütün yetkililer, yerel, resmî organlara bile verilemez. Şehirlerin gerçek sahipleri, o şehirlerde yaşayan hemşerilerdir. Şehirlerin geleceği, hemşerilerin kendi tarihî ve toplumsal dinamiklerini diri tutarak, üretecekleri yeni şehir kültürüne bağlıdır. Yöneticilerin gözden kaçırdığı, hatta gizlediği gerçeği ancak hemşeriler görebilir. Her türlü engeli aşarak, şehirlerin tarihî ve kültürüyle, ancak hemşeriler ilişki kurabilir. Yöneticiler, şehir plancıları ve mimarlar da hemşerilerin bu yöndeki gayretini dikkate alarak şehre yaklaşırlarsa, şehir ile insan arasındaki bağ yeniden kurulabilir.

Tarihî zenginliği olan eski şehirler, sınıfsız bir okul, kitapsız bir kütüphane, laboratuvarsız bir üniversite, kültürlerin açık müzesi, azizlerin mabedi, şair ve filozofların kahvesidir. Bu zenginlikte mallar artar ve eksilir, bilgeler çoğalır veya yok olur, düşünceler değişir, fikirler kök salar, yayılır ve yasaklanır. Zıtlıklardan hayat bulan şehir, tarihinin tanığı, geleceğin temsilcisi, değişimin öncüsü olma niteliğini korur. Bütün bunları, ancak, şehirlerine, kendisinden azamî çıkar sağlanacağı neneler gözüyle bakmayan hemşeriler anlar. Şehirler, yaşadığı şehre bu gözle bakabilen hemşerileriyle birlikte değişir, değiştikçe de hayatın bir zenginliği olarak hemşerileriyle beraber yaşamaya devam eder.

Sanayi toplumunun büyük metropollerinde insan ile tabiat, kültür ve inanç arasındaki bağ kopma noktasına geldi. İnsanoğlunun kendini zenginleştirme, hayatı kolaylaştırma adına yapıp ettikleriyle şehirler bozuldu. Kalabalık, gürültülü, korkutucu mekânlar oluştu. Şehir ile insan ve kültür arasında kopan bağı yeniden kurmanın yolları mutlaka aranmalıdır. Yaşanan kötü tecrübelerden, bilgi ve mantıklı yaklaşımın yeterli olmadığı anlaşıldı. Duygu, sevgi, inanç ve coşku eksikliği mutlaka giderilmelidir.

Bir şehrin kimliğini belirleyen o şehirde yaşayan insanlar mı, yoksa, şehri oluşturan fiziksel özellikler mi ya da şehri gezmeye gelen insanların akıllarında kalan imaj mıdır. Her şeyden önce, akla fizikî faktörler geliyor. Bir sahil şehrinin kimliği, ovadaki şehrin kimliğinden farklıdır. Türkiye'de çok geniş sahil olmasına rağmen, çok az şehrin sahil kimliği vardır; yani, deniz kenarında olmasına rağmen denize küsmüş şehirlerimiz çok sayıdadır.

Bunların ötesinde, o yerleşmenin toplu olarak mimarı, anlatımı bir faktördür. Yani, bahçeli şehir düzeninde midir, ayrık düzende midir, blok düzeninde midir. Bütün bunlar kimliği oluşturmazlar; ama, kimliğe eleştirel bir gözle bakma zemini oluştururlar.

Başka bir faktör, mesela, bir üretim biçimi bir şehirde dominant olarak var olabiliyor. Kütahya'da kocaman bir çini vazo vardır. Şehir kimliği referansla karıştırılmamalı. Şehirde çeşitli güçlü referans noktaları vardır. Eyfel Kulesi Paris'in kimliğidir diyemeyiz, ama, Paris'in önemli yerlerinden birisidir; ama, Atakule, bu referans noktası ve onun çevresinde oluşan aktiviteler, şehrin o kesimiyle acaba ne kadar bütünleşmiştir. Hangi insanlar, orada, zamanlarının önemli bir kısmını geçirirler. Bütün bunlar, kimlik olayını güçlendirecek, zayıflatacak veriler olabilir. Şehir kimliği, arkasında nasıl tekâmülle ilgili bir çizgi gösterir. Bu, geçici olma olayıdır. Bir karayolu boyunca gelişmiş yerlerimiz var. Böyle bir yerde kimlik ne olur. Tarihî şehir dokusunun, onun parçalarının korunması büyük önem arz etmektedir. Koruma olgusu, Türkiye'de, bu kadar çok korunacak şey olmasına rağmen, maalesef, ithal malıdır; ama, bu kadar yıldır, koruma, iç dinamik haline gelememiştir; kamuoyu, tam, gerçek anlamda oluşamamıştır. Bunun arkasında, bilinçsizlik, kültürsüzlük, biraz da yapamamazlık vardır, beceriksizlik vardır.

Kimlik tekâmülünde bir diğer aşama da küreselleşme olayıdır. Buna son aşama da diyebiliriz. Globalizasyon, ticarî bir olay hedefi, bütün dünyayı tek bir pazar haline getirmiştir. Küreselleşme, ülkelerden ziyade şehirleri ön plana çıkarmaktadır. Bir anlamda küreselleşme, şehirlerin birbiriyle yarışması anlamına geliyor. Küreselleşme, herkesi bir açıdan birbirine benzetme gibi bir eylem olmasına rağmen, kimliği daha çok vurgulayacak; bir yönden yerelleşme, bir açıdan yerel kültür kurumları, bugünküne kıyasla, daha önemli bir duruma gelecektir.

Bunları düşünerek ve ileriye yönelerek stratejik kararlar almak gerekiyor; ama, maalesef, merkez yönetimimizde bu eyleme, iç dinamiklerle beslenmemiş olan korumaya inanmıyoruz. İnsanlar, şehirleri üzerine karar verme yetkisini, ne merkezî iktidara ne giderek onun bir uzantısı haline gelen yerel yönetimlere ne de şehir konusunda evrensel bir bilimselliğin taşıyıcı olduğunu iddia eden uzmanlara bırakmamalıdır. Şehirliler işe karışmadan, hiçbir yerel yönetim, şehirlilere, ideal kimlikli şehir hem vaat edemez hem de gerçekleştiremez.

Değerli arkadaşlar, buradan, sayın hükümete bir çağrıda bulunmak istiyorum. Az önce, konuşmaya çıkmadan önce, mağdur olan Modern Çarşı esnafından arkadaşlarımız bizi aradı "bunu kürsüde dile getirin" dedi. Daha önce, Sayın Bakan, hükümet, bu esnafımızın, Modern Çarşı esnafımızın mağduriyetini gidereceklerine dair söz vermesine rağmen, bugüne kadar, maalesef, bu söz yerine getirilmemiştir. Ben, hükümeti, verdiği bu sözde durmaya çağırıyor ve başarılar diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özdoğan.

Şahsı adına, Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda değişiklik yapan kanun tasarısı üzerinde kişisel görüşlerimi açıklayacağım.

Öncelikle, kanunun içeriğine girmeden, bu tasarıyla ilgili gerekçe üzerinde konuşmak istiyorum. Daha önce görüştüğümüz kanunda ve bunda, yurt dışından Türkiye'ye giriş yapan yabancıların Türkiye'ye girdiklerinde gecekondu manzarasıyla karşılaşmamaları düşüncesinden yola çıkılarak hazırlanan bir kanun tasarısı olarak zikrediliyor. Bir kere, ben, bunu şiddetle reddediyorum. Yani, böyle bir kompleks içerisine girmenin ne anlamı, ne önemi var  değerli milletvekilleri! Türkiye'ye giren yabancılar, sadece o bölgede bu manzarayla karşılaşmayacaklar ki. Türkiye'nin birçok bölgesinde olan bir gerçektir bu. Bu gerçeğin üzerine bir şal örterek, bunu yabancılardan gizlemeye çalışmanın anlamı nedir; ben bunu merak ediyorum. Ha, o bölgede böyle bir yapılaşma olsun, böyle bir düzenleme olsun, oralar güzelleşsin, gecekondular ortadan kalksın, yepyeni bir yapılaşma olsun; ona hiçbirimizin itirazı olmaz; ama, siz, yabancılar Türkiye'ye girdiğinde ilk görecekleri manzara bu olmasın derseniz, bunun yanlış olduğu inancındayım. Eğer bu böyle ise, bu doğru ise, o zaman, Diyarbakır'a da gidelim. Şimdi, Diyarbakır Havaalanından şehir merkezine gelinceye kadar benzeri manzaraları görmüyor muyuz orada? Ankara'ya gelen yabancılar kadar, Diyarbakır'a da yabancılar gidiyor. Her gün orada heyetler var; Avrupa Birliğinden, başka kurumlardan, sivil toplum örgütlerinden Ankara'ya ne kadar gelen varsa, Diyarbakır'a da o kadar gelen var. O zaman, hadi, hep beraber, Türkiye'nin daha başka gidilen, yabancı sayısının çok olduğu illerde bu tür yapılaşmaları ortadan kaldıracak kanun tasarılarını hep beraber, hükümet olarak getirin; burada, o bölgelerle de ilgili düzenlemeler, çalışmalar yapalım. Yani, ben, bu çıkış noktasının yanlış olduğu inancımı ifade etmek istiyorum.

Şimdi, ben, haftada iki üç kez o yolu kullanıyorum. O gecekondular yıkıldığı günden beri, oralar bir moloz yığını halinde. Maalesef, her geçtiğimde, şu anki manzaranın, yıkılmadan önceki manzaralara göre, yabancılar üzerinde daha olumsuz etkisi olduğunu görüyorum ve aylardır, o moloz yığınları oradan, maalesef, kaldırılmamış durumda. Bunun sebebinin ne olduğunu da merak ediyorum. Niçin yıkıldı, niçin o moloz yığınları oradan bir an önce kaldırılmıyor, onun da ciddî bir merakı içerisindeyim.

Değerli milletvekilleri…

YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Güzelleşecek.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Güzelleşecek, ondan hiç şüphem yok da, güzelleşirken bazıları da güzelleşmesin; bizim itiraz ettiğimiz nokta odur.

Şimdi, yabancılara oraları güzel gösterelim derken, Ulus'ta Modern Çarşımız var değerli milletvekilleri; gidin, görün bakalım halini, gidin görün… O yangından sonra, hem esnaflarımız perişan, kan ağlıyor. Biz, geçenlerde ziyaret ettik, açlık grevindelerdi; maalesef, bir arpa boyu yol alınmadı ve oradaki esnaflarımızdan tam 14 kişi hayatını kaybetti kalp kriziyle. Esnaf arkadaşlarımız içerisine düştükleri o korkunç durumdan dolayı kalpleri artık ayakta kalmalarına müsaade etmedi, hayatlarını kaybettiler. Siz, yabancılara Ankara'nın girişini güzel gösterelim derken, Ulus Meydanında her gün binlerce, yüzbinlerce insanın gezdiği, dolaştığı bir alanı, o yangından çıkmış haliyle, o pejmürde haliyle orada tutuyorsunuz ve en azından, bırakınız o hali, oradaki esnaf arkadaşlarımızın, esnaf kardeşlerimizin durumlarını düzeltecek olan bir tedbir, maalesef, bir yıldan beri alınamamıştır. Biraz önce telefonla aradılar beni, esnaf arkadaşlarımız, oradan; kan ağlıyorlar, açlık grevi uyguladılar. Yani, Ankara'yı, ne olur, bir bütün olarak ele alın. Bir tarafı güzelleştirelim derken, diğer tarafta feryat figan içerisinde olan esnaflarımıza, lütfen, sahip çıkalım.

Ben, kanunun gerekçesinin bu şekilde ortaya konulmasının yanlış olduğu inancımı bir kez daha ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- 5104 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Projeden elde edilen gelirler Projenin finansmanında kullanılır. Ancak Projenin devamı süresince İdare ve Belediye tarafından müşterek banka hesabına aktarılan ödenekler, müşterek banka hesabında biriken gelirlerden geri tahsil edilebilir. Projenin tamamlanmasından sonra artan Proje geliri varsa bu gelirin Bakanlık tarafından belirlenecek kısmı İdare, Belediye ile Proje sınırları içerisindeki ilçe ve ilk kademe belediyelerinin bütçelerine, kalan kısmı ise genel bütçeye gelir kaydedilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Erdal Karademir.

Sayın Karademir, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 5104 sayılı Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanunu yakın zamanda Meclisimizden geçti; henüz uygulanması yaşama geçmeden değiştirilmesi öngörülmüştür. Bu yaklaşım dahi, gelen kanun tasarısı ve tekliflerinin ne kadar aceleye getirildiğinin, diğer yandan kanunun hazırlanması aşamasında ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınmadığının, yani katılımcılık ilkesinin yaşama geçirilmediğinin bir kanıtıdır.

Değerli arkadaşlarım, dönüşüm projeleri, hepimizin ve gelecek kuşaklarımızın yaşamını, diğer yandan kentlerimizin geleceğini çok yakından ilgilendiren ve yön veren projelerdir. Bundan dolayıdır ki, bu tür projelere yönelik yasal düzenlemelerin, ülke bütünlüğünü kapsayacak biçimde ilgili kurum ve kuruluşların, üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının görüşleri alınarak hazırlanmasında sayısız yararlar olacağı tartışılmazdır. Bu tür parçacı bir anlayışla, kişilere bağlı, o kişinin bilgi, görgü, eğitimi, yaşam tarzı ve kültürüne yönelik bir anlayışla kentlerin geleceğine yön veren yasaların çıkarılması doğru bir yöntem değildir. Kentsel dönüşüm, ülkemizdeki tüm kentlerimizi ilgilendiren bir sorundur. Böylesi bir kentsel dönüşüm yasası, ülke geneline yönelik, hiç vakit kaybetmeden çıkarılmalıdır. İlgili tüm belediyeler, buna uygun projelerini hazırlamalı ve uygulamaya sokmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, eğer, yasalara bütüncül bir anlayışla bakmazsak, bunun sonucu olarak her belediye ve belediye başkanı kendi yaklaşımlarına yönelik projelerine uygun yasal mevzuat çıkarmamızı bizden ister duruma gelir. Bu durum, istenen bir durum değildir. Bu tarz yasal çözüm arayışlarının birçok sakıncası vardır, bunların bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Belediye başkanları kentlerinin sorunlarını çözebilmek, gerekli yasal düzenlemeleri çıkarabilmek için, artık, bundan sonra hükümetlerin arkasında koşması gerekecektir. İkinci bir anlatımla, belediye başkanının siyasî partisi ile hükümeti kuran siyasî parti aynı değilse, sanırım o belediye başkanının istemlerinin yaşama geçmesi zor olacaktır. Bu yasaya, bu anlamda, kişiye özgü bir özel sipariş yasası demekte hiç sakınca görmüyorum.

Değerli arkadaşlarım, AKP Hükümeti gerçekten ülkenin imarına, sağlıklı, yaşanabilir kentlerin oluşumuna ve dönüşümüne içten ve samimî olarak inanıyorsa, öncelikle, iki yıl önce Bayındırlık Bakanlığınca, tüm kurum ve kuruluşların, meslek odalarının katılımıyla ve uzlaşılmış bir şekilde hazırlanan imar kanun tasarısını Meclise getirmesi gerekirdi. Bunu yapmadı, hâlâ yapmıyor. İmar kanun tasarısı içerisinde kentsel dönüşüm de var. Ne için bu tasarının Meclise getirilmesi engelleniyor veya geciktiriliyor, doğrusu bizler merak ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, getirilmeyen, biraz önce bahsettiğim imar kanun tasarısı taslağının genel gerekçesinde şöyle deniliyor: "Ülkemizde 1950'li yıllardan bu yana yaşanan kentleşme, fiziksel yatırımlar, büyüme ve gelişmeler, Türkiye'yi bugün yeni bir aşamaya getirmiş bulunmaktadır. Kentleşme ve fizikî gelişmelerin, güncel dış etkenler kadar yeni iç eğilimler nedeniyle de çok farklı yönlerde olması beklenmektedir. Türkiye kentleşmesinin yakın geleceğinde, geçmişte yaşananlara göre farklı sorunlar yatmaktadır. Küreselleşme ve üretim dinamiklerinin dünyayla etkileşimi, gümrük duvarlarının kalkması, AB üyeliği hedefi ve benzeri gelişmeler, çok yönden kentsel hareketliliği ve öncelikleri belirlemektedir. Öte yandan, kentlerimizdeki ölçek büyümeleri, kapasiteli çağdaş altyapı, ulaşım ve haberleşme sistem yatırımlarının yapılmasına, buna bağlı olarak kentsel alan ve taşınmaz kullanım ve değerlerinin dağılımında farklı süreçlerin başgöstermesine yol açmıştır. Büyük ölçekli yeni nesil kamu ve özel yatırımları karşısında mülkiyeti küçük parçalara bölünmüş alan ve taşınmazların bu gelişmelere ayak uydurması giderek zorlaşmaktadır. Kaçak yapılaşmanın yer aldığı alanlar bu gelişmeler nedeniyle konumları açısından değer kazanmakta ve düzenli yenilenmelere konu olabilmektedir. Buna karşılık geçmişte düzenli imar görmüş kentsel alanlar hızla köhneleşmekte, değer kaybetmekte, mülkiyet sorunları nedeniyle değişimlere uyum gösterememektedir. Bu alanlardaki yasa ve yaptırımların, geçmişte olduğu gibi, bu gelişmeler sonrasında meşrulaştırma çabaları değil, güncel öngörüşlerle birlikte bu dinamiklere yardım eden nitelikte olmasını sağlamak zorundayız."

Yine bu taslakta; Türkiye'nin imar ve planlama düzeni genel çerçevesini oluşturan Anayasanın hükümlerine uygun olarak, düzenli, sağlıklı ve sürdürülebilir kentleşmeyi ve sanayinin ve tarımın dengeli ve uyumlu olarak hızlı gelişmesini sağlamak amacıyla planlı yapılaşmanın yapılacağı, herkesin mülkiyet ve miras hakkına sahip olduğu; ancak bunun kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği, kıyıların toplum yararına aykırı kullanılamayacağı, çevre ve konut hakkı, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının "Yerleşme ve Şehirleşme", "Konut" ve "İnşaat" başlığı altında yer alan ilke ve politikalar bölümünde şunlar ifade edilmektedir:

"Fizikî planlamayı bir bütün içinde kavrayan mevzuatın geliştirilmesi,

Fizikî planlama alanında faaliyette bulunan yatırımcı kurum ve kuruluşlar arasında eşgüdümün sağlanmasına ilişkin esas ve usullerin belirlenmesi yönünde çalışmalar yapılması,

Kentsel alanlarda, bilimsel esaslara dayalı planlara göre arsa sunumu ve düzenli yapılaşmayı sağlayacak yöntemler ve etkin denetim ve yönetim biçim ve araçlarının geliştirilmesi,

Yapı ve çevre kalitesinin artırılarak, tarihî, doğal, sosyal ve kültürel değerlerin korunacağı sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin oluşturulması,

Denetim mekanizmalarının geliştirilmesi,

Doğal olayların felakete dönüşmesini engelleyecek mevzuat düzenlemeleri ile afetlere karşı yapı dayanıklılığını sağlayacak yeni bir yapı kontrol sisteminin oluşturulması,"

Olarak özetlenmektedir. Dolayısıyla, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hedeflerine yönelik çalışmalar derhal hayata geçirilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde mekâna yönelik temel sorunlar, yerleşme ve kentleşme politikasının olmamasından kaynaklanmaktadır. Geleceğe yönelik hedefler ve ilkeler belirlenmemekte, kısa vadeli, günü kurtaran çözümler önerilmektedir. Bu kanun tasarısı da onlardan bir tanesidir.

Değerli arkadaşlarım, Meclise getirilmeyen imar kanun tasarısının "tanımlar" bölümünde, dönüşüm projesi ve uygulama alanları şöyle tarif edilmektedir: "Yerleşme ana stratejisi ve imar planlarında plan kararları getiren, mevcut yapı stokunun kentsel ve kırsal çevrenin standartlarının iyileştirilmesi, sağlıklı, güvenli ve estetik yapı ve çevreler elde edilmesi, doğal, tarihî ve kültürel değerlerin korunması, afet zararlarının azaltılması, yaşam kalitesinin artırılması, yeterli donatı alanlarının oluşturulması amacıyla yapılan sosyal, ekonomik ve fiziksel kararlar içeren koruma, kullanma, yenileme, geliştirme ve güçlendirme veya tasfiye düzenlemelerinden bir veya birkaçını kapsayan proje ve alanları" olarak tanımlamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, dönüşüm alanları ve dönüşüm projeleri dediğimiz zaman neleri öngörüyoruz, bunları sizlerle paylaşmakta yarar görüyorum.

Öncelikle, afet tehlikesi alanlarını, sosyal ve teknik altyapı ihtiyaçları açısından yetersiz ve niteliksiz alanları, yaşam kalitesi düşük alanları, çöküntü bölgeleriyle kentin gelişmesini sağlamak üzere, ulaşımı, merkezî iş alanlarını, konut ve hizmet kullanım alanlarını ve koruma alanlarını, kentsel dönüşüm alanları olarak anlıyoruz. Buralarda, ilgili idareler tarafından hazırlanan yerleşim anaplanı veya nâzım imar planı bütününde, gerekli araştırma ve incelemelere dayalı olarak sınırları belirlenen dönüşüm projeleri hazırlanır veya hazırlattırılır.

Dönüşüm projeleri, planın hedef ve stratejilerine uygun olarak, imar planları ile imar programları bütününden oluşur. Planlardan ve programdan ayrı dönüşüm projeleri gerçekleştirilemez. Bu projeler, ilgili idare meclisinde onaylanır, ilan edilir ve uygulanır. Dönüşüm projeleri, kamu ve özel ya da ortaklıklar aracılığıyla yapılan mevcut yapı stokunun koruma, kullanma, yenileme, geliştirme, güçlendirme veya tasfiye düzenlemelerinden bir veya birkaçını kapsar. Dönüşüm projelerinin uygulanmasını sağlamak üzere malî, yönetim, yapım, kullanım, mülkiyet, işletme, sosyal ve ekonomik yapının iyileştirilmesine ilişkin öneri ve önlem, ilke ve esaslar, imar planı raporunda yer alır.

Değerli arkadaşlarım, dönüşüm projeleri, özelliklerine göre, proje alanında çevre, afet tehlikesi ve riskleri, mülkiyet ve sosyal, teknik altyapı ve yapılaşmaya ilişkin detayları, teknik test bulguları, envanter, analiz, tespit ve fizibilite çalışmaları ile sosyal, ekonomik, kültürel araştırmalara, sorunlar ve imkânlara dayanılarak, süreç, malî yapı ve uygulama araçları belirlemek üzere ilgili idarece hazırlanır ve hazırlattırılır. Gerekli inceleme, araştırma, analiz ve detaylı çalışmaları yapılmayan ve bu projenin malî yapısına yönelik süreç, usul, esas ve araçları belirlenmeyen dönüşüm projeleri, ilgili idarece kabul edilemez.

Dönüşüm projelerinin, birden fazla idarenin yetki alanı kapsamında olması halinde valilik, birden fazla ili kapsaması durumunda bakanlık, eşgüdümü sağlar ve uygulama esaslarını belirler; bu esaslara uyulması zorunludur.

Büyükşehir belediyesi sınırları içinde, dönüşüm projelerine ilişkin imar plan ve programları, parselasyon planları, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni, yapım, yıkım, enkaz bedeli ve kamulaştırmayla ilgili iş ve işlemler, ilgili ilçe belediyelerinin eşgüdümü sağlanarak, imar planı uygulama araç ve yetkileri kullanılarak, büyükşehir belediyesi tarafından yapılır ve yaptırılır.

Değerli arkadaşlarım, dönüşüm projelerinin onaylanan imar planı ve imar programına göre, büyükşehir belediyesi bünyesinde kurulan proje ve yönetim birimleri tarafından eşgüdümü, uygulanması ve denetiminin sağlanması gerekiyor.

Dönüşüm projelerinin yapılmasında, proje yönetim birimleriyle ilgili ilçe belediyeleri, sivil toplum örgütleri, ilgili meslek odalarının temsilcilerinin katılması esas alınır.

Dönüşüm projeleri kapsamındaki taşınmazların, düzenlemeden öncesi ve sonrası değerleri belirlenir. Düzenlemeye tabi tutulan her taşınmazın, düzenlemeden önceki katılım değerinin, düzenlemeye giren taşınmazların toplam katılım değerine oranıyla, katılım payı oranı elde edilir. Dönüşüm projesi sınırları içinde kamuya ait alanlar bedelsiz olarak ayrılır, dönüşüm projesinin altyapı ve proje bedelleri, tanışmazların katılım payları oranında karşılanır. Belirlenen düzenleme alanı içinde kalan taşınmazların, düzenleme öncesi taşınmaz katılım değeri ile düzenleme sonrası taşınmaz katılım değerinin eşit olması esastır. Dönüşüm projesi kapsamında kalan taşınmazlara karşılık olarak, bağımsız bölüm vermek esastır.

Bağımsız bölüm bedelinin, düzenleme sonrası belirlenen bedelden az olması halinde ilgili idare borçlandırılır ve bedel defaten ödenir. Fazla olması halinde ilgili taşınmaz sahibi idareye borçlandırılır.

Taşınmazların düzenleme sonrası belirlenen bedeli, talep halinde, proje bitiminde bedel olarak defaten ödenmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karademir, sürenizi de birleştirmiştim. Lütfen bu eksüre içerisinde konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Dönüşüm alanı uygulamalarında onaylı projeye göre yapılacak kat irtifakı sözleşmesi kapsamında tapuya şerh edilir ve kamulaştırmaya gerek kalmaksızın yapı yıkımına başvurulabilir.

Dönüşüm alanlarında ruhsat verildikten sonra en geç bir yıl içinde uygulamaya başlatılır. Bu süre içinde, basit ve zorunlu onarımlar dışında, bekleme, değişiklik ve kapsamlı onarıma izin verilmez.

Değerli arkadaşlarım, kentsel yenileme ve dönüşüm projelerine bu yaklaşımla bakan bir yasal düzenlemeye gerçekten ülkemizin ihtiyacı vardır. Böylesi bir yasal düzenleme Meclise bir an önce getirilmeli ve yasalaştırılması sağlanmalıdır.

Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Karademir, teşekkür ediyorum.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma saati: 17.49

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.02

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Büyük Millet Meclisinin 84 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

1114 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/1166) (S. Sayısı: 1114) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 4 üncü maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi 4 üncü maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Halil Ürün; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL ÜRÜN (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1114 sıra sayılı Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şüphesiz, kentsel dönüşüm projelerine ciddî manada ihtiyaç vardır. Pek çok kentimizin, özellikle, gecekondulaşma karşısında yeniden gözden geçirilmesine, elden geçirilmesine ciddî manada ihtiyaç vardır.

Bildiğiniz gibi, hazine arazileri üzerine yapılan kaçak yapıların adı "gecekondu" olarak tarif edilmektedir. Ankara-Konya çıkışında, Balgat semtinde uygulanan ve Ankara'da ciddî manada ses getiren kentsel dönüşümün benzeri, bu kanunun kanunlaşıp yürürlüğe girmesiyle birlikte, kuzey aksında da yine hayata geçecektir. Aslında, geçmiş dönemleri burada suçlamak için söz almış değilim; bu kanunun, bu tasarının anlamı, manası, mahiyeti de, Ankara Büyükşehir Belediyesini aklamak ya da karalamak da değildir, Ankara'yı kötü görüntülerden kurtarmaktır. Bu kötü görüntüler bugün için oluşmuş kötü görüntüler değildir. Bunun gerekçesi de, sadece yabancıların Ankara'ya girişinde yol boyunca daha güzel görüntülerle yüzleşmesi de değildir; sadece, kapalı olarak gerekçede sözü edilen bir cümledir o. Asıl olan, gecekondulaşmayla birlikte, kentin bütün bu alanlarına giremeyen, belki itfaiye araçlarının dahi bir yangın karşısında giremediği bu bölgelerin gözden geçirilmek suretiyle, daha yaşanılabilir hale getirilmesidir; asıl amaç budur. Bu amacı gerçekleştirme adına, belediyelerimiz ve hükümetimiz, eğer, bir çaba, bir gayret içerisindeyse, buna övgüyle yaklaşmak gerekir ve bu konudaki yaklaşıma da yardımcı olmak gerekir.

Değerli arkadaşlar, Ankara, kentsel dönüşüm projelerine evsahipliği yapan ve bu konuda çeşitli akslarda, çeşitli bölgelerde bunu hayata geçiren önemli illerimizden birisidir. Kentsel dönüşüm, ilk defa bizim hükümet dönemimizde ve yine mensubu olan, mensubiyeti olan, bize mensubiyeti olan belediyelerimizin yönetiminde iş görmekte ve yapılmaktadır; bu da önemli bir husustur.

Bakınız, burada söz alan, özellikle muhalefete mensup olan arkadaşlarımız, belki kimi noktalarda haklı olarak bazı eleştirilerde bulundular; ama, şu hususu da görmek gerekir: İstanbul'dan Ankara'ya girdiğimiz zaman, eskiden, pek çok, belki kırk tane engelle karşılaşırdık; ama, şimdi, şehir merkezine, Ulus'a hiçbir engele takılmadan, rahatlıkla gelebilmekteyiz. Keza, Konya girişinden; keza, Samsun girişinden de tıpkı bu şekilde, hiçbir engelle karşılaşmadan ulaşım hizmeti verilebilmektedir. Bu kentsel dönüşüm projelerinin bu yasa tasarısıyla birlikte daha kolay uygulanabilmesini sağlamak adına, burada, bu yasayı görüşüyoruz ve umuyorum ki, bu yasamız mutlaka hayata geçecek ve arzu ettiğimiz sonuçları hep birlikte yaşamış olacağız.

Önemli olan, bir kentte yaşayan insanların -bizler de dahil olmak üzere yaşayan herkesin; partili, partisiz- bunların hepsinin daha rahat bir yaşama düzeyine, düzenine kavuşmasını temin etmektir. Bunu temin edemediğiniz takdirde, bu insanların haklı şikâyetlerine muhatap olduğunuz takdirde, bunun yolu, elbette, mevzuatı değiştirmektir; bunun yolu, elbette, değiştirdiğiniz ve uygulamaya soktuğunuz mevzuatı da ciddî manada uygulamak ve takip etmektir. Hatalar da olabilir, yanlışlar da olabilir; ama, önemli olan, bu yoldaki samimiyetimizdir, bu yoldaki ciddiyetimizdir.

AK Parti Hükümeti döneminde -bakınız, burada, söylemeye mecburum- toplu konut faaliyetleri başladı. Toplu konut faaliyetleri, Toplu Konut İdaresiyle yürütülmektedir. Bugün 200 000'e varan toplu konut üretimi sağlanmıştır. Bu, esas itibariyle, hem burada toplu konut açığını ya da konut açığını -daha kısa ifade etmek gerekirse- kapatmak ve böylece de, belki birçoğumuzun gözardı ettiğimiz gecekondulaşmayı tetikleyen konut açığının önüne geçmektir. Bir diğer önemli faydası da, elbette, daha ucuz konuta, konut ihtiyacı olan insanları kavuşturmaktır ve ayrıca, Türkiye'de lokomotif bir sektör olan inşaat sektörünü hayata geçirmek suretiyle -ki, duble yollardaki maksadımız da budur- bu iki sektörü, bu iki alanı ciddî manada ele almak suretiyle, Türkiye'deki diğer alanları daha hızlı iş görür hale getirmek, amaçlarımızın başında gelmektedir.

Toplu Konut İdaresi Başkanımızı ve değerli ekibini buradan kutlamamız gerekiyor. Ciddî, kararlı bir şekilde bu faaliyetleri yürütmeye AK Parti Hükümeti devam edecektir. Bu yoldaki düzenlemeleri mutlaka bu kurulumuza, değerli Yüce Kurulumuza getirip, burada, elbette, hayata geçirmek üzere bu düzenlemeleri yapacağız.

Değerli arkadaşlar, çokça ve sıkça, tenkitlerin içerisinde "buna niye ihtiyaç var; başka yerlerde de yapmak gerekmez miydi; oralarda da yapılsa…" Oralarda da yapılsın. Peki, buralarda yapılmasına mâni midir oralarda yapılmamış olması? Bu, kentin, eğer girişiyse, bu girişte bu düzenlemeler yapılmayacak da nerede yapılacak?! Bu örnek düzenleme, üstelik sadece kentin girişinde değil, kentin muhtelif diğer akslarında da buna dair faaliyetler vardır.

Bakınız, bu konudaki yetkinin Büyükşehir Belediyesinde olması ve ilçe belediyeleri arasında buradaki elde edilen gelirlerin paylaşılması, kısmen birkısım gelirlerin merkezî yönetime dönmesi de esas itibariyle doğru bir iradedir ve bunun da bu şekilde düzenlenmiş olması, haklı olarak, merkezî yönetimin bu konudaki denetim yetkisini de koruduğunu ve bu denetimin takipçisi olacağını, bu denetimi yapacağını da çok açık biçimde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, bu tasarının süratle yasalaşması hepimizin beklentisidir; Ankaramızın beklentisidir, ülkemizin beklentisidir. Elbette, diğer şehirlerimizde de, kentlerimizde de buna benzer düzenlemeler yapılmaktadır ve yapılacaktır. Bu yolda, belediye başkanlarımız, zaten, kimi muhalefete mensup, kimi AK Partiye mensup olan belediye başkanlarımız canla başla çalışmaktadır. Onların hepsinin çalışmalarına bu düzenleme ışık tutacaktır ve onlar da, haklı olarak, kendi kentlerindeki buna benzer birtakım düzenlemelere, birtakım kentsel dönüşüm projelerine hız kazandıracaklardır. Bu yoldaki yapılan çalışmaları takdirle burada ifade etmek istiyorum.

Ben, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Ayrıca, bu haftanın, Polis Haftası olması dolayısıyla değerli polislerimizi buradan kutluyorum ve yine, bugünün, Avukatlar Günü olması dolayısıyla değerli avukatlarımızı kutluyorum. Hepsinin, kendi mesleklerinde üstün başarılarla mesleklerini devam ettirmelerini diliyor, bu münasebetle hepinize tekrar saygılar sunuyorum.

Tabiî ki, ülkemizi korumak, vatanımızı bölücü teröre karşı korumak yolunda, polislerimiz, güvenlik güçlerimiz şehit vermektedir; üzüntüyle ifade etmek gerekirse, bugün de buna hepimiz şahit olduk maalesef. Bunların hepsinin yakınlarına başsağlığı, ülkemize, hepimize başsağlığı diliyor; hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.

Allah'a emanet olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ürün.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Değerli arkadaşlarım, 5 inci maddeyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir konuda hemfikir olmak zorundayız: İyi yapılan her şeyin yanındayız; bundan hiç şüpheniz olmasın. Yalnız, toplu konuttan bahsetti bir arkadaşımız. Ben de tebrik ediyorum. Yalnız, konut almak için, değerli arkadaşlarım, para lazım. Parayı kazanmak için iş lazım. Sizinle anlaşamadığımız konunun ana noktası bu. Konut yapılıyor, vatandaş konutu alıyor, ondan sonra ne yapıyor?.. Çoluğunun çocuğunun ayağının altındaki halıyı satıyor, buzdolabını, yeri geliyor, satıyor, çamaşır makinesini satıyor, aldığı dairenin taksitini ödüyor. Gülmeyin! Türkiye'de mühendisler asgarî ücretle iş arıyor. Yalandır diyebilir misiniz?! Nedir asgarî ücret; 300 küsur milyon lira. Taksit nedir; 300 000 000 lira. Sormuyorsunuz, vatandaşım sen bunu nasıl ödüyorsun? Olayın ana noktası bu değerli arkadaşlarım. İmkânlarımız olsa da, hortumcudan, talancıdan, vurguncudan tahsil edecektiniz, keşke etseydiniz de bu paralar oraya yatsaydı. Üzerine yattınız, ahbap oldunuz, uçaklarda sohbetleri geliştirdiniz. Bırakın orayı!..

Şimdi, ben burada bir şey söyledim… Bakınız, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanını siz ne kadar tanırsınız, Sayın Gökçek'i? Ben çok iyi tanırım. Sayın Başbakanlarımız kusura bakmasın, Sayın Başbakanımızın dışında hiç kimseyi işine karıştırmaz. Bunu böyle bilesiniz. Bu yasayı da hazırladı, getirdi; şimdi, kim geliyor kim gelmiyor, kim destek oluyor kim destek olmuyor, adım adım izliyordur. Bunu biliyorsunuz, değil mi? Bunu adım adım izliyordur.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yurt içinde bile değil!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Olduğundan bahsediyorum, Beyefendi, ben olduğundan bahsediyorum. Sayın… Neyse, beni konuşturma, otur! Otur orada, senin konuştuğuna…

Değerli arkadaşlarım, burada, Sayın bir eski Belediye Başkanımız konuştu; hakikaten, o il, güzel illerimizden biri olmuş; keşke, bütün illerimiz öyle olsa; ama, böyle bir imkân kesinlikle o belediye başkanına verilmedi, verilemez. Şimdi, o ki yapıyorsunuz değerli arkadaşlarım, bir madde hükmü daha getirin, bütün belediyelere bu yetkiyi verin; o ki veriyorsunuz; yapılsın; bir defa gelsin, biz de bir defa şey yapalım.

Sayın arkadaşlarım, bakın, Bakanlık ve Toplu Konut, göstermelik isim olarak burada geçmiştir; bunu çok samimî söylüyorum. Sayın Başkan da burada; yarın, benim bu söylediklerim aynen önüne gelecek.

Şimdi, burada, çok dikkat etmek lazım. Proje, para yutan bir proje; aynen Karadeniz otoyoluna benziyor; doldur, Karadeniz götürsün; doldur, Karadeniz götürsün! Yapılan o değil mi, öyle olmuyor mu?!

Şimdi, burada da, bir vadi; karşılıklı vadi; çok istismara müsait bir proje… Ne yapmışız burada şimdi; projenin yapımını ihaleye vermişiz, özel sektöre, kontrolünü de özel sektöre vermişiz, müşavirliğini de özel sektöre vermişiz, inşaatını da özel sektöre veriyoruz. Ne edecek burada, Toplu Konut ne edecek, Bakanlık ne edecek, kimi kontrol edecek?.. Birbirimizi mi kandırıyoruz değerli arkadaşlarım?!

Burada, çok ciddî sıkıntılar yarın yaşanacak ve başınız ağrıyacak, başınız ağrıyacak. Yoksa, efendim, güzel şeyler yapılıyor… Yapılsın, Türkiye'nin her tarafına yapılsın. Burada, arkadaşım çıktı, söyledi, Diyarbakır'dan bahsetti, diğer illerden bahsetti. Kim istemez ki! Biz de istiyoruz, yapılsın; ama, muhterem arkadaşlarım, yapılmanın bir kuralı, usulü var. Bir taraftan yapıyoruz, bir taraftan yıkıyoruz. Bir taraftan, yanmış bir müesseseyi, şehrin, Ulus'un göbeğinde, sayın bakanlarımız söz vermesine rağmen, birçok milletvekilimiz söz vermesine rağmen, bir Modern Çarşıyı orada bekletiyoruz! Peki, niye değerli arkadaşlarım?.. Vatandaş diyor ki, benim orada dükkânım vardı -yanmış, her neyse- versin bana, hiç olmazsa, neyim var, neyim yok, onun yolunda kullanayım, dükkânımı açayım, öyle atıl, öyle rezil durmasın orada. Ulus'u yeniden mi yıkacaksınız; orayı da yıkın o zaman… Bunu kabul ettiremiyor kimse değerli arkadaşlarımız. Sayın milletvekilleri, katkılarınızı istiyoruz. Burada çalışan insanlar sizin de vatandaşınız, daha fazlası, size oy veren insanlar; ama, günah. Orada boşu boşuna bir bina duruyor, yanmış, etrafına tahta çakmışlar, bir şeyler etmişler, bina olduğu gibi duruyor. Ne olacak; efendim, ben Ulus'u yıkacağım… Ee?.. Onun için, bu beklesin, bir daha buradaki esnafı dışarıya çıkarmayayım... Şimdi, bu inandırıcı bir şey mi değerli arkadaşlarım?.. Pireye kızdım, yorganı yakıyorum; adı bu. Mutlaka, orada birisi bir laf etmiştir, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımızın da kulağına gitmiştir, o bir kişinin yüzünden, 100 kişi orada mağdur edilmiştir; ötesi kesinlikle yoktur değerli arkadaşlarım; ama, bu olmaz muhterem arkadaşlarım, sayın milletvekilleri. Yaşıyoruz şimdi… Nerede bu?..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, arkadaki sohbeti bir engelleyin lütfen.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Saygıdeğer arkadaşlarım, özür dilerim, bir şey söylememe müsaade eder misiniz…

Böyle bir çalışmayı -içinizde genel müdürlük yapmış insanlar var, belediye başkanlığı yapmış insanlar var, işverenler var- işçiler yapsa ne yaparsınız? Bakınız, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi değerli arkadaşlarım. Kendimize çekidüzen vermek zorundayız; millet bizi izliyor. Bu yanlış bir hareket. Şuraya bakar mısınız Allahınızı severseniz! Kahve mi, Büyük Millet Meclisi mi! Şuraya bak ya! Ayıp!.. Ayıp!..

ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Bırak ya!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ayıp!.. Ayıp!... (CHP sıralarından alkışlar)

ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Sen konuşmanı yap!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Otur da burada milleti dinle; ayıp!.. Elini kolunu sallayıp durma!

ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Sana ne benim ne yaptığımdan; sen konuşmana devam et!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sayın Başkan, lütfen!.. Burası kahve değil!

BAŞKAN - Sayın Hıdıroğlu….

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Git dışarıda çayını iç, orada konuş.

BAŞKAN - Sayın Meral, Genel Kurula hitap ediniz.

Buyurunuz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ayıptır!.. Millet bizi izliyor...

Değerli arkadaşlarım…

ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - İllâ bize sataşacak; bizimle uğraşacaksın!

BAŞKAN - Sayın Meral…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Arkadaşlar…

Sayın Meral, zaman zaman Genel Kurul içerisinde her gruptan milletvekili arkadaşlarımız, çıkıp, ayakta…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Böylesi olmamış efendim, böylesi olmamış.

BAŞKAN -Hayır, müsaade edin, müsaade edin.

Ayakta konuşmaları, birileriyle sohbetleri olmuştur. Bu hususta gerekli ikazı Başkanlık yapar. Lütfen, siz Genel Kurula hitap ediniz ve konuşunuz.

Buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ben, Genel Kurula hitap ettiğim gibi Saygıdeğer Başkanım, bir milletvekiliyim, birilerinin şu güzel Meclisi istismar etmesinden rahatsız olduğum için bunu söylüyorum. Beni ilgilendirmiyor, isterse yatak getirsin, uyusun; benim sorunum o değil. Vatandaş burayı izliyor, "milletvekilleri bu işi yapıyor" diyorlar, "milletvekilleri gelmiyor" diyorlar. Bu milletvekili yasa çıkarıyor… Üst üste üç gün işe gelmeyen işçinin işine son veriliyor. Aylardır işe gelmeyen milletvekilleri var. Ayıptır!.. Bunu söylemek istiyorum.

Saygılar sunuyorum hepinize. (CHP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Sakarya) - Sayın Başkan, burada ancak kayıt düşer ve burada beni dinleyen arkadaşlara konuşmamızı yapabiliriz… Vatandaş dinliyor diye burada şov yapmanın bir anlamı yok!

BAŞKAN - Sayın Gündüz, oturunuz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, konuşmalar sırasında, zaman içerisinde, burada, her kademede görev yapan, hükümet sıralarında, komisyon sıralarında, milletvekilleri sıralarında, her birimiz -zaman zaman ikaz ediyoruz burada, doğru ama- burada, komisyon sırasına gelip komisyon başkanlarıyla, burada, sayın bakanlarla görüşmeyen, hemen hemen hiçbir milletvekilimiz yoktur veya hükümet sıralarına gidip hükümet sıralarındaki bakanlarla konuşmayanlar yoktur. Burada, konuşmalar sırasında bu hususları teenniyle karşılamak gerekir. Bunu takdirlerinize sunuyorum. Her birimiz zaman zaman konuşuyoruz. Bunun içerisine Meclis Başkanvekilleri dahil, grup başkanvekilleri dahil, ama, bunu çok abartılı bir şekilde sunmak, Meclisin mehabetine de yakışmıyor.

Teşekkür ediyorum hepinize.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş; buyurun.

CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, dün, yasa tasarısının tamamı üzerinde Grubumuz adına da görüşlerimizi açıklarken, Ankara'nın sorunlarını da dile getirmiş, bu yasanın iki yıl önce, aslında, çıktığını, 10 maddelik olan yasanın, şimdi, 6 maddesinin değiştirilmekte olduğunu da dile getirmiştim.

Ankaramızın sorunlarını dile getirirken, Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Pepe'ye de teşekkür ediyorum, Ankara'ya güzel bir haber verdiler. Diliyorum ki, Sayın Bakanımız gereğini yapar; temmuz ayında da, Ankara'nın yüzkarası olarak nitelendirilen Mamak çöplüğü de, artık, tarihe karışır, yeni Çadırtepe çöplüğü de, planlandığı gibi, modern bir çöplük statüsüne kavuşturulur.

Sayın milletvekilleri, demokrasi, bir güçler dengesidir. Eğer, bu güçler dengesini iyi oturtamaz isek, bunun, zaman zaman, otoriter, totaliter rejimlere doğru da kaydığını hepimiz görüyoruz. Bu yasa tasarısı…

Maalesef, şu anda, bu kanunu çıkaran iktidarımız görev başında, bu projeyi uygulayan Belediye Başkanı da İktidar Partimizden. Toplu Konut İdaresinden, öyle anlaşılıyor ki, bir sorun yok, o da İktidar Partisinin atadığı, iktidarın atadığı bir bürokrat. Doğrusu, iki yıl içinde ne oldu da, bu ihtiyaç gelişti de, yasanın tamamına yakını değiştirilir hale geldi?! Doğrusu, bunlar doğru şeyler değildir. Neden doğru değildir?

Değerli arkadaşlar, Büyükşehir Belediye Başkanından, sadece muhalefete mensup belediye başkanları veya muhalefet sözcüleri şikâyetçi olmuyor, aynı partiye mensup belediye başkanlarının da çok sayıda şikâyeti, itirazı var.

Şimdi, bu kanun tasarısıyla, belediye başkanı, bakanlarüstü bir güce, totaliter bir rejimin bir yöneticisi konumuna getiriliyor. Şimdi, bu doğru değildir, bu sakıncalıdır. Bununla, biz, Ankara'ya hizmet etmiyoruz.

Şimdi -belki, Sayın Bakanın da haberi yoktur- hükümetimiz, değerli arkadaşlar, çok yerinde, uygun bir Bakanlar Kurulu kararı çıkardı. Yıllardır, bu belediyeler arasında, büyük şehir, küçük şehir, ilçe belediyeleri arasında kanayan bir yara vardı. Gerçekten, hükümet, yerli yerinde bir teşhis koydu, belediyelerarası bir uzlaşma komisyonunu oluşturdu. Burada da, il düzeyinde 14 belediye başkanı görev yapıyor. 14 belediye başkanının 13'ü uyuyor, o uzlaşma komisyonuna geliyor, kendi aralarındaki sorunları ilçelerle çözüyorlar, taahhüt ediyorlar, götürüp hazineye veriyorlar, kimin kimden ne alacağı varsa, hazine de ona göre işlem yapıyor; fakat, değerli arkadaşlar, yalnız Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı buna uymuyor.

Sayın Bakanım, size, üzüleceğiniz bir haber vereyim: Sayın Belediye Başkanınız, Bakanlar Kurulunun bu kararını da yargıya götürdü; gayri resmî aldığım bilgilere göre de, aleyhinize bir karar almak üzeredir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyetinde, bir hukuk devletinde; bir, kişiye özel kanun çıkmaz; iki, kişiye göre özel düzenleme, özel yetkiler getirilmez. Şimdi, hükümetimiz... Ne değişti iki yıla göre? Neden buna ihtiyaç duyuldu?

Şimdi, bunu dile getirince, deneyimli, belediye başkanlığı yapmış sayın milletvekillerimiz de "ya, muhalefet olarak hep bunları söylüyorsunuz, eleştiriyorsunuz; güzel şeyler..."

Bu yasanın altında yatan, eğer, Ankara'ya, gerçekten, güzel hizmetse, başımızın üstüne, hay hay; ama, bu, bir kişiye, bir diktatörlükte görülen yetkiler getiriliyor

Şimdi, pergel yasasını çıkardınız; itiraz ettik, doğru değil dedik. Değerli arkadaşlar, Ankara'nın Gölbaşısında -Gölbaşı buradan 15 kilometre, 20 kilometrede köyü var- cenazemiz iki gün yerde kalıyor. Doktor gelecek… Vatandaşın ahırının damı çöküyor; haydi, gideceksin, belediyenin imar müdürlüğünden projesini onaylatacaksın, getireceksin. 200 000 000-250 000 000'a mal olacak bir ahırın çatısı, damı -Anadolu'nun deyimiyle- değerli arkadaşlar, 2 milyara yakın, harçtı, projeydi, bilmem neyle geçiyor. Şimdi, bu, vatandaşa zulümdür. Yapmayın bunu.

Şimdi, bu pergel yasasını koyduk. Konumuz Ankara olduğu… Erzurum'u söylemiyorum. Erzurum'dan muhtarlar geldi; bir hafta, cenazelerinin, doktor nedeniyle yerde kaldığını -sanırım, sizin Gruba da, geldiler, söylediler- bizim Gruba gelip söylediler. Meclis Başkanvekiliydim; bana geldiler, bunu söylediler "böyle, böyle; aman, buna çözüm bulun" diye.

Şimdi, muhalefetin bu önerilerini dikkate almanızda büyük yarar var. Kişiye özel yasa çıkarmanın sonuçlarıdır bunlar.

Şimdi, bakın, Ayaş'ı bağladık, Elmadağ'ı bağladık, Kalecik'i bağladık, Temelli'yi bağladık, Balâ'yı bağladık. Değerli arkadaşlar, partinize mensup belediye başkanları dahi illallah etmiş durumda. Neden; keyfî uygulama…

Şimdi, Büyükşehir Belediyesinin, gidip, mezarlıkları, itfaiyeyi, otobüs işletmesini, su ve kanalizasyon idaresini teslim alması gerekiyordu.  Sayın milletvekilleri, yirmi ay geçti; daha, bir tek belediyenin buna ilişkin bir idaresi alınmadı.

Şimdi, yollar, bütün bu saydığım ilçelerde delik deşik; delik deşik… Şimdi, bulvarlar, 12 metre üzerindeki yollar Büyükşehir Belediyesinin; ama, Büyükşehir Belediyesi gidip yapmıyor.

Daha acısını söyleyeyim; yakında muhtarlarımızın hepsi suç işlemekten cezaevine girerse hiç şaşırmayın. Neden, biliyor musunuz? Eskiden, bu köylerde, su parasını muhtarlar topluyordu, köy bütçesine katıyordu. Şimdi, bunlar büyük ilçe belediyesine bağlandı, büyükşehir belediyesinin de mahallesi haline geldi. Şimdi, belediye gidip, bu su idaresini almamış, ilçe belediyesi diyor ki: "Ben alırsam, zimmetime para geçirmiş olurum, toplayamam." Şimdi, muhtar, kelleyi koltuğuna almış, köylüden su parası alıyor. Yarın biri gitse, zimmetine para geçirmekten muhtarların hakkında dava açacak. Şimdi, bunlar doğru değil. Bunlar doğru uygulamalar değil; yani, bunlara mutlaka iktidarın bir el koyması gerekir.

Şimdi, çalışarak, birbirimizle yarışarak, başarı kazanmamız kadar saygıdeğer bir mücadele yoktur. Ama, değerli arkadaşlar, sadece… Ankara'nın, eskiden, 8 tane metropol ilçesi vardı, şimdi yenileriyle beraber 12 oldu. Eski 8 ilçenin içerisinde 1 ilçe, Anamuhalefet Partisi üyesi bir belediye başkanı tarafından yönetiliyor.

Sayın milletvekilleri, sizi bütün samimiyetimle temin ederim ki, her gün kovalamaca oynanıyor, her gün… Hangi bankaya haciz koyacak, hangi binaya ruhsat vermeyecek, hangi arsası…

Değerli arkadaşlar, cami yeri var; benzinliğe açılan yeri cami yeri yapıyor. Şimdi, benzinlik yeri belli; hayır, ben yeşil alan yaptım…

Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; iktidar demek, hakkaniyet ölçülerine göre, hukuka göre hareket eden makamdır. Oradaki yetkileri hakka, hukuka uygun kullanmazsanız, bunun adı demokrasi olmaz diktatörlük olur.

İl başkanlığım döneminde, Ankara'nın bütün belediyeleri, mensubu olduğum parti üyesiydi; ama, ara yerel seçim yapıldı, 1990'da, Etimesgut İlçemizi Anavatan Partisine mensup bir arkadaşımız kazandı. İlk ziyaret edenlerden biri oldum, Anakent Belediye Başkanını da davet ederek, ikisini de bir araya getirerek, rica ettim, sakın diğerlerinden ayırmayın diye. Biz de, yarıştık, bu arkadaşlarımız kazandılar. Artık, bundan sonra hizmette taraf olmaz; hepimiz bu ülke için çalışıyoruz. Şimdi, değerli arkadaşlar, ama, maalesef, Ankara'da olan bu mu?!

Şimdi, bu projeden vatandaş düşünülüyor… Gazeteler de yazmadı. Değerli arkadaşlar, bir kişiyi ben biliyorum, ailesini tanıyorum, çıkardılar, kira yardımı da yapmadılar diye çocuk bunalımdan gitti intihar etti. Bunu gazeteler bile yazmadı. Şimdi, vatandaşı çıkarıyorsunuz oradan, üç ay geçmeden kira ödenmiyor, artı, yüzde 10 ile yüzde 30 arasında değişen de kira anlaşmasından eksik ödeniyor. Üç ay geçecek… Şimdi, vatandaş bir de mecbur kalınca, o kadar hane boşaltılınca… Depozit almadan da ev vermiyor. Şimdi vatandaş bir de depozit parası ödeyecek. Evlere giremiyor. Şimdi bir kısmı yıkıldı, mezbelelik oralar değerli arkadaşlar, Ankara'nın önemli ölçüde tinercileri şimdi o bölgede. Evini terk edemeyenler de korku, endişe içinde.

Şimdi, Ankara'yı güzelleştiriyoruz diye, değerli arkadaşlar, vatandaşa bu kadar zulüm edilir mi?!

Dün ben buradan konuşurken, lokantacısından tekstilcisine kadar, yedek parçacısına kadar "aman ne olursun, bizim işyerleri de kapandı, bizim sektörde şu kadar... Yılmaz Bey 6 000 dedi; ama, ne 6 000'i, siz gelin de bize sorun bakayım kaç işyeri kapandı; o resmîdir; en az bunun 2 katıdır" diye... Şimdi, Ankara'nın sorunları bununla bitmiyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, çok garip uygulamaları var belediyelerimizin. Bir süre önce, değerli arkadaşlar, gazeteler yazdı: Canlı canlı, hayvanlar, yıllarca bu dünya yüzünde bir arada yaşadığımız hayvanlar itlaf edildi, itlaf da belki yetersiz kalır, katledildi. Değerli arkadaşlar, katledilemeyenler toplanıp canlı canlı toprağa gömüldü.

Şimdi, Sayın Çevre Bakanımız burada, lütfeder açıklarsa çok memnun olurum; yoksa, yazılı soru önergemi de yarın veriyorum. Ya, bunu yapan kimler, bu çağımızda, bu günümüzde?! Hükümetimizi kutluyorum; gerçekten, hayvan hakları konusunda çok güzel, düzgün bir yasa çıkardılar; dört gözle bekledik; inşallah, bu uygulanır; ama, vazgeçtik uygulamasını, şimdi, Ankara'nın merkezinde, eğer, bu hayvanlar bu kadar katlediliyor, itlaf ediliyorsa, acaba Anadolu'nun diğer yerlerinde nedir? Kamuoyunda yaygın olan çok söylenti var. Bunun gerçek sebebi nedir? Bunu yapanlar hakkında, acaba, Sayın Bakanlığımız, sayın ilgili, yetkili merciler ne tür işlem yaptı?

Sayın Bakanım, katılıyorum, bu Mamak çöplüğü Ankara'nın yüzkarasıdır; ama, inanın ki, bu hayvan katliamını yapan kişiler, şimdi, Ankara'nın yüzkarasının yüzkarası konumuna gelmişlerdir. (CHP sıralarından alkışlar) Bunun, bu sorumlular, bu yetkililer hakkında, eğer bu ülke kanun devletiyse ve burası başkentse, eğer bu zulüm burada yaşanıyorsa, acaba Anadolu'da ne yaşanıyordur? Bunları görmezlikten gelemeyiz. Bütün bunlar, Ankara'da gözümüzün önünde oluyor. Hükümetin yaptığı başarılı çalışmalardan, hiçbir komplekse kapılmadan, övgüyle bahsediyoruz; ama, lütfen, siz de, bu eksiklerinizi kabul edin. Şahsa özel yasa çıkarmayın; yazık ediyorsunuz bu ülkeye, yazık oluyor.

Değerli arkadaşlar, bir ilçemizde, ASKİ'nin, EGO'nun yetkilileri gidiyorlar, şimdi, otobüsler alınmadığı için otobüsler hurdaya çıkmış, otobüsler yenilenemiyor; asfalt yapılamıyor. Bu, size, puan getirmez. Gidiyor bizim EGO'nun Fen İşlerinin ekibi, Adalet ve Kalkınma Partimizin önündeki çukurlar kapatılıyor; ama, diğer ilçenin oraya açılan ana cadde, bulvarları mezbelelik halde devam ediyor. Şimdi, bunu da seyrediyoruz ve şimdi, bu Belediye Başkanına -bunlar yetmiyor gibi- siz, bir de özel kanun çıkarıyorsunuz. Bu, doğru değildir.

Dilerim, Bakanlar Kurulumuz, hükümet -bu yasa çıkacağa benziyor- ama, bu uygulamalar konusunda titiz davranır diye düşünüyorum; Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ateş, teşekkür ediyorum.

AK Parti Grubu adına Sayın Salih Kapusuz.

Buyurun Sayın Kapusuz.

AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, Ankara Milletvekili arkadaşlarımızın bu tasarıyla ilgili olarak birtakım eleştirilerini dikkatle takip etmeye çalıştım. Birkaç hususu hem Genel Kurulumuzun bilgilerine arz etmek hem de bizleri takip eden vatandaşlarımızın yanlış bir kanaat sahibi olmamaları açısından da bilgilenmesi açısından kısaca kullanmak istedim bu hakkı.

Değerli arkadaşlar, her şeyden önce, konuştuğumuz şey bir yasama alanına giren bir kanun çalışmasıdır. Elbette, bu Meclis yasama görevini yapar. Uygulamacılar olarak ister bakanlarımız ister bürokratlarımız ister belediye başkanları, bu yüce çatının vermiş olduğu karar, çıkarmış olduğu kanunları uygulamaktan sorumludur.

Elbette, burada olmayan şahıslarla ilgili birçok şey konuşuluyor. Cevap hakkı olmayan insanlarla, eğer, konuşmak istiyorsanız, ben bu konuşmayı temin ederim, isterseniz televizyon huzurunda da temin ederim. Sizin böyle bir talebiniz varsa, ben, muhatabınız olan bir belediye başkanıyla, her zeminde, arkadaşlarımızı topluca veyahut da fert fert karşı karşıya getiririm; çünkü, Ankara'dan sorumluluk taşıyan bir görev yapıyoruz.

Yaptığımız şey nedir; değerli arkadaşlar, yıllardan beri, 1950 yılından beri dünyada ve Türkiye'de, özellikle ülkemizde, Ankaramızda bir gecekondu problemi var. Ankara'nın her tarafı büyük ağırlıkla gecekondulardan oluştu. Soruyorum size: Bugüne kadar -şu anda yapılıp ve gerçekleştirilen- yaklaşık olarak 4 500 gecekondu yıkıldı. Biliyorsunuz gecekonduların yıkılması, her zaman, böyle, gönüllüce olmaz. Bir insanın evinin yer değişmesi, yıkılması kolay bir iş mi; sahipleri buna kolay kolay razı olabilir mi; elbette olamaz; ama, demek ki, burada, bir kanaat, bir karar ve bir ortak buluşulan nokta var ki, 4 500 gecekondu, kavgasız, dövüşsüz terk edildi ve yıkıldı. Bu, bence, takdir edilecek, alkışlanacak bir tavır olarak görülmelidir. (AKP sıralarından alkışlar) Peki, bu, neye göre değişti, neye göre yapıldı? Değerli arkadaşım diyor ki: "Efendim, bu kanunu daha önce çıkardınız; şimdi, niye getirdiniz?" Bu kanun daha önce çıkmamış olsaydı, o 4 500 tane gecekondu yıkılamazdı. Demek ki, o kanun var diye, millet güvendi, öncüleriyle beraber, bu işe karar verdi.

Değerli arkadaşlar, bakın, bir bilgi vereyim: Burası, iki etaptan oluşmaktadır; birinci etap ve ikinci etap olarak. Birinci etapta, tapulu hak sahipleri var, 4 500 kişi; tapu tahsisli hak sahipleri var, 850 kişi; vergi ödemiş; ama, hak sahibi olamamış olan 1 350 kişi var; bunların içerisinde, gecekondu olarak, mesken olarak kullanılanlar var, dükkân olarak yapılmış olanlar var. Lütfen, dikkat buyurun, birinci etapta, 6 700 kişinin, hak sahibinin hakkı tamamen korunmuştur. Hak sahiplerine, karşılıksız, bedelsiz evleri yapılmaktadır; bu anlaşmalar yapılmıştır. Diğerlerine ise, maliyetinin altında, onbeş yıllık vadelere yayılmış, mesken edindirme hakkı kullanılmaktadır; dolayısıyla, evlerini yıkan, terk eden bütün vatandaşlarımız, bu çalışmalardan memnundur, gönüllüce bu evlerini yıkmışlardır.

Peki, yıktık da bugüne kadar bir şey yaptık mı; değerli arkadaşlar, bakınız, yine, ifade etmekte yarar vardır diye söylüyorum: Şu anda, 3 500 konut, gece gündüz çalışılarak yapılmaktadır; temelleri atılmıştır, inşallah, büyük bir ekseriyeti de, bu sene, 2006 yılı itibariyle hak sahiplerine devredilecek ve içine yerleşeceklerdir. Peki, yıktıktan sonra, bu insanlar evlerini terk edince ne yaptık; her bir vatandaşa 200 000 000 Türk Lirası -200 YTL- olarak kira ödüyoruz. Bir kısmı para aldı, bir kısmı kira bedeli olarak, şu anda, tıkır tıkır bunu alabiliyor.

Soruyorum size: Böyle sosyal amaçlı, gönül birliği içerisinde yapılabilmiş benzeri projeler var mı? Bu projeyi gerçekleştirmiş olan hükümetimize de Toplu Konutumuza da Büyükşehir Belediye Başkanımıza da Ankaralılar adına, bir örnek, model bir çalışma olduğu için ancak teşekkür edilir; ben de grubumuz adına teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, ikinci etapta da yaklaşık 4 500 tane gecekondu bulunmaktadır. İnşallah, bu birinci etabı gerçekleştirdikten sonra, ikinci etabı da peşinden yapacağız. Değerli konuşmacılar diyorlar ki… Yani, toplam olarak 11 000 gecekonduyu, artık, şehir haline getiriyoruz, modern kent haline getiriyoruz. Toplam 11 000 konut.

Değerli arkadaşlar, kıymetli konuşmacılar, Ankara'nın girişi sadece kuzey midir diyorlar; Ankara'nın her tarafı kıymetlidir, doğusu da batısı da güneyi de kuzeyi de; her tarafını güzelleştirmek için her türlü çalışmalar yapılmaktadır. Şu Ankara'nın giriş yollarına, Anadolu'nun ister İstanbul'undan gelin ister Konya'sından ister Samsun'undan ister Adana'sından, nereden gelirseniz gelin, girişler sizi tatmin ediyor mu arkadaşlar? Yol olarak iyileştirildi; fakat, gecekondulardan kurtulmak kolay değil.

Şimdi, bununla ilgili olarak, bu yapılan işlerin tamamı ihale kapsamındadır. İhale kapsamı dışında olunmasını istediğimiz hususlar, sadece ve sadece proje ve müşavirliktir.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Onu da ihale edebilirsiniz  Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Proje ve müşavirlikle ilgili olarak hizmetlerin de özel sektörden alınması kadar doğal bir şey yoktur; çünkü, devletin kademelerindeki bürokratik engeller ve çalışma temposu bu hıza yetişemeyebilir. Bizim ise zamanla yarışmak gibi bir sorumluluğumuz ve mecburiyetimiz söz konusudur.

Değerli arkadaşlar, şimdi, belki, daha söylenecek çok şey olmasına rağmen, ben, şunu ifade etmek isterim ki, bu çalışmalar, keşke, her gecekondu bölgemizde, Türkiyemizin her tarafında bu hızla devam edebilse. İnşallah, inanıyorum ki, bu uygulamadan cesaret bulan hem vatandaşlarımız hem yöneticilerimiz hem hükümetimiz, bu süreci hızla tamamlayacaktır.

Sonuç olarak şunu ifade etmek isterim ki, Melih Gökçek bizim arkadaşımızdır, partilimizdir; ama, biz bunu atamadık. Ankara gibi bir büyükşehirde, bir dönem Keçiören İlçe Başkanlığı yapmış, Keçiören Belediye Başkanlığı yapmış; üç dönem hiç kimseye nasip olmayan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına Ankaralılar seçmiş. Bu, sadece saygı duyulacak bir sonuçtur. Onun için, elbette, tenkit edilecek yönü bulunabilir, eksiği, yanlışı da olabilir; ama, Ankaralılar seviyor, bağrına basıyor, o da Ankaralılara elinden geldiği kadar hizmet ediyorsa, ben de, huzurlarınızda hem teşekkür ediyorum hem de başarılı çalışmalarının devamını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tümünün oylamasından önce, oyunun rengini belirtmek üzere, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'ın söz talebi vardır.

Sayın Kandoğan, buyurun; lehte…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

İsmim okununca, AK Parti sıralarından büyük bir uğultu çıktı. Şimdi, aleyhinde konuşuyoruz, oradan müdahale ediyorsunuz; lehinde söz istiyoruz, oradan müdahale ediyorsunuz; ne yapalım, biz de şaşırdık.

Değerli milletvekilleri, bakınız, bu kanun tasarısını ilk günden itibaren desteklediğimizi ifade ettik. Sayın AK Parti Grup Başkanvekili de, bu kanun tasarısının bir an önce kanunlaşması gerektiğini, Sayın İrfan Gündüz de ifade ettiler ve bunu bir an önce çıkaralım dediler. Biz de bu tekliflerini memnuniyetle karşıladık; ama, ne enteresandır ki, dünden beri bu kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşuluyor, görüşülüyor.

Dün akşam burada karar yetersayısı istendi; yoktu.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Var… Var…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Dün akşam burada karar yetersayısı istendi; iki kez yoktu. Bugün karar yetersayısı istendi; iki kez gene yoktu.

Şimdi, biz, muhalefet olarak destekliyoruz. Bu kanun, bir an önce, çıksın diye gayret sarf ederken, İktidar Partisi milletvekilleri, ne hikmetse, altında Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da imzası bulunan bir kanun tasarısının buradan geçmemesi için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. Bunu anlamak mümkün değil. Bunun sebebini, ben, inanın, anlayamıyorum. Tavrınız Sayın Başbakana karşı mı, Sayın Gökçek'e karşı mı; ben bir türlü anlayabilmiş değilim. Eğer bu kanun bir an önce çıkması gerekiyorsa niye dün akşam karar yetersayısı istendiğinde burada 139 milletvekili yok. Biraz önce iki kez karar yetersayısı istendi; yine iktidar sıralarında 139 milletvekili bulunamadı değerli milletvekilleri.

Onun için, şunu söylemek istiyorum. Yani, Meclise getirdiğiniz tasarıların, tekliflerin, ne olur, arkasında durun.

Bakın, biz muhalefet olarak, ben, bu kanun görüşülmeye başlandığı andan itibaren buradayım; destek de veriyorum, katkı da sağlamaya çalışıyorum. Muhalefetin zaman zaman haklı eleştirileri oldu; onları da alın, lütfen, değerlendirin.

Demin söyledim; kredi kartlarıyla ilgili olarak burada 5 kez konuşma yapmıştım. O konuşmamın tutanaklarını getirdim, demin okudum. O toplantıda da, sayın milletvekilleri, sizlerin sıralarından, İktidar Partisi milletvekilleri bana itiraz etmişlerdi; ancak, Merkez Bankası Başkanının açıklamış olduğu akdî faiz yüzde 5,75; gecikme faizi yüzde 6,88. Ben bunu söylediğimde, Merkez Bankası Başkanı gecikme faizini yüzde 4 veya yüzde 5 olarak ilan ederse ne yaparsınız dediğimde "yok, olmaz öyle şey; yapamaz" demiştiniz. İşte, Merkez Bankası Başkanı yaptı.

Onun için, değerli milletvekilleri, ne olur, sizlerden istirham ediyorum, sizlere yalvarıyorum; geliniz, bu Meclisi iyi bir şekilde çalıştıralım. 139 milletvekilini, her an, lütfen, sayın grup başkanvekilleri, burada tutun; yani, milletimiz bizi izliyor. Şimdi, bu boş sıraları görünce, iki kez karar yetersayısı istenip bulunamadığını görünce, milletimizin Türkiye Büyük Millet Meclisine olan bakış açısı değişiyor, bizlere olan güveninde bir sarsılma söz konusu oluyor.

Ben, bu kanun tasarısının milletimize, memleketimize hayırlı olmasını temenni ediyorum; ancak, demin de söyledim, gerekçesinde sadece yabancılara şirin görünelim, o bölgeleri güzel gösterelim şeklindeki bir anlayışa karşı olduğumu ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Tasarı üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime 30 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.53

 

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.34

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Yarım kalan işlerle ilgili işlem tamamlandığından, şimdi, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine 1 inci sıradan itibaren devam edeceğiz.

1 inci sırada yer alan, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

2 nci sırada yer alan, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair 604 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı: 1079)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 6 ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya Cumhuriyeti Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

6.- Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya Cumhuriyeti Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1023) (S. Sayısı: 939) (x)

BAŞKAN -  Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 939 sıra sayısıyla bastırıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Haluk Koç'un söz talebi vardır.

Sayın Koç, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya Cumhuriyeti Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Balkanlar deyince Türkiye'nin çok hassas davranması gereken bir coğrafya hepimizin aklına gelmeli. Türklerin -kısaca anımsatmak gerekirse- Rumeli'ye geçişleri, biliyorsunuz, Gelibolu'da 1354 yılında gerçekleşti ve o tarihten sonra, ardı ardına o dönemki koşullar içerisindeki savaşlarla, mücadelelerle Balkanlarda bir Türk yapılaşması, önce koloni olarak, ondan sonra kültür olarak sürekli olarak hayat buldu ve günümüze kadar çeşitli etkiler altında geldi.

Değerli arkadaşlarım, Makedonya'da da, bu 1354 yılından itibaren çok sayıda Türk göçmen yerleştirildi ve yaklaşık, 1953 yılında, bugünkü Makedonya sınırları içerisinde, 203 000 Türk kökenli soydaşımız yaşarken, bu nüfus, bugün 97 500 civarına inmiştir. Makedonya'da yapılan 2002 nüfus sayımında, Türk kökenlilerin nüfusu 78 000 olarak açıklanmış ve tek bir bölgede değil, Makedonya içerisinde, Üsküp ve Gostivar ve yöresi, onun yanında Kalkandelen, Negotino, Resne, Ohri, Manastır, Radoviş, Valandova, Ustrumca, Köprülü bölgelerinde de dağınık olarak bugün soydaşlarımız, bu altıyüz yıllık, altıyüzelli yıllık kültürle beraber yaşamlarını, o topraklarda anayurtları olarak sürdürmektedirler.

Sayın milletvekilleri, Türkler, Makedonya ile Türkiye'nin daha iyi ilişkileri geliştirmesinde önemli roller üstlenmişlerdir ve şu anda da Makedonya vatandaşı olarak, huzur içinde yaşamaktadırlar. Bunlar, her iki toplumun da ortak temennisi olarak bugün de karşılık bulmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, ben, konuyla ilgili, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının Makedonya'da yapılacak olan değişik yatırımlara dönük bir büro kurması ve bu çerçevede Türkiye'ye düşen yükümlülüklerin maddeler olarak belirtildiği bu uluslararası sözleşmenin, anlaşmanın onaylanması lehinde olduğumuzu ifade ediyorum.

Fakat, biz, Türkiye'de "Makedonya Cumhuriyeti" adı altında bu cumhuriyeti tanımlıyoruz; fakat, Avrupa Birliği ve Yunanistan ölçeğinde… Dikkatlerinize getirmek istiyorum, bunlar önemli konular; çünkü, dış politikada, Türkiye'nin, eğer, iddia edildiği gibi yüzyıllardır süren bölge üzerindeki kültür etkisini, nüfus etkisini göz önüne alacak olursak, bugün Makedonya'ya, Türkiye Cumhuriyeti dışında "Makedonya" dışında birtakım isimler ifade edilmektedir, takılmaktadır. Bunlardan en sık kullanılanı ve resmî olarak kullanılanı "Former Yugoslavian Republic of Macedonia" yani "Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya" olarak geçmektedir.

Şimdi, burada, Kuzey Yunanistan'daki Makedonya Bölgesinin azınlık statüsünde olup olmadığı tartışmaları vardır. Buradaki Makedonların, bölge olarak yaşadıkları bölgenin Makedonya olarak adlandırılması ve Yunanistan'ın karşı çıkışıyla, Yunanistan, kendi sınırları dışında bir ülkenin "Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya Cumhuriyeti" olarak ifade edilmesini sağlamış bulunmaktadır. O kadar ki, Eurovision şarkı yarışmalarında bile, Üsküp'teki Makedon halk jürisi oyunu verirken, resmî ifade olarak bu Former Yugoslavian Republic of Macedonia ifadesini kullanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu bölüme tekrar dönmek istiyorum; burası önemli, Türk dış politikası bakımından da önemli; ama, isterseniz, kısaca, Makedonya'nın ekonomisine bir göz atalım. Makedonyalılar, yeni sistem içerisinde, yeni dünya düzenine uyum sağladıkları sürece ve ekonomilerini bu kapsamda düzelttikleri sürece, Balkanların İsviçresi olacaklarına inanan bir toplum. Yunanistan'la politik ilişkilerindeki aksaklıklara, kopukluklara, anlaşmazlıklara rağmen, tam tersine, Yugoslavya'nın ticaret ilişkilerine baktığımız zaman, Yunanistan'ın, Makedonya Cumhuriyetinin en önemli dışticaret partneri olduğunu görmekteyiz rakamlarda. Yunanistan, ayrıca, Makedonya'da en önemli dış yatırımcı ülke. Ancak, isim sorunu ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulunda bu konudaki görüşmelerin devam etmesi, hemen bir, demin söylediğim noktada bir çözüm vaat etmiyor; çünkü, demin vurguladım, kısaca tekrar değinmek istiyorum, çok uzun süreler, Yunanistan'ın kuzeyine Makedonya denilmiş. Yunanistan, kendi toprak bütünlüğü kaygısıyla, şu anda bu ismi tanımak istemiyor değerli arkadaşlarım. Ne ilgisi var diyeceksiniz; ne ilgisi var: Türkiye'yi de bir misakımillî sınırları içerisinde bir bütün olarak düşündüğümüzde, şu anda, sınırlarımız dışında, Irak işgali sonrasında, Irak'taki etnik ve mezhepsel temelde olan bölünmenin Kuzey Irak'taki parçasının, yine aynı şekilde, Türkiye'yle, sınır bölgesi bakımından, bazı isimler konusunda benzer sıkıntılar çıkaracağını ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 1990'lı yıllarda, Üsküp Hükümeti, Makedonya'nın Yunan işgali altında olduğunu beyan etmekle, kendilerini "Özgür Yunanlılar" olarak tanımlayan Makedonyalıların Yunanlılardan kurtarılmasını, Yunanistan topraklarında kendi para birimlerini kullanmak istemekle, Yunanistan topraklarının üçte 1'ini Makedon toprağı olarak gösteren haritalar basarak ve Tito'nun, eski Yugoslavya Devlet Başkanı Tito'nun hayali olan tüm Makedon Halkını Makedonya ulusu olarak tanımlamakla suçlamış; Yunanistan Hükümeti, bu yaklaşımın tansiyonu artıracağı, şiddetin bölgede baş göstereceği, Balkanları destabilize edeceği endişesini halen taşımaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Yunanlılar, tabiî, birçok argümanın yanı sıra, bu konuda İncil'i de referans olarak göstermektedirler ve burada, İskender ve tüm Makedonyalılar, aslında, Yunanlı denilmekte ve 16 Aralık 1991'de de bir Avrupa Birliği deklarasyonuyla, Makedonya ismini kullanmadan, bunun bir yayılmacılık politikası olduğunu da ifade ediyorlar.

Değerli arkadaşlarım, Amerika Birleşik Devletleri -yani, 1991 sonrasında, dünyaya kendi çıkarları doğrultusunda nizam verme gücü diyelim- tabiî, Makedonya'yı da bir tramplen olarak kullanmak istiyor Balkanlar için, çok açık ve nettir. Bugün, Türkiye'den bulamadığı karargâh ve cephe ülkesi olma konumunu, nasıl ki, Kuzey Irak'ta daha sonraki uzun vadeli stratejileri için yapılandırmak istiyorsa, Balkanlarda da Makedonya'yı, böyle, karada yerleşmiş bir büyük uçak gemisi haline getirmek istiyor ve Kuzey Yunanistan'daki azınlıklar konusunda, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı, 91 ve 94 yılları arasındaki yıllık raporlarında, Yunanistan'ın -dikkat edin- buradaki azınlık haklarını inkâr ettiğini yazmış. Bu azınlıklar arasında, Trakya'daki Makedonlar ve Ege Makedonları da yer almıştır.

Buradan şu çıkarımı yapmak istiyorum değerli milletvekilleri. Dün terörü konuştuk. Ülkemizin bütünlüğünü tehdit eden ve hepimizi üzen, bir an önce çok ciddî tanımlar ve önlemler getirilmesini istediğimiz terörü konuştuk. Şimdi, bakın, bir büyük güç, bizim sınırlarımızın çok dışında, bir başka bölgede, yine etnik farklılıkları kullanarak "böl ve yönet"e ve kaynakları kullanmaya dönük stratejileri, çok rahatlıkla, okyanus ötesinden planlamaktadır. Bize, ne gibi dersi olabilir?! Sadece bizim başımızda değil bu olay, sadece bizim başımızda değil. Yani, bizim karşımıza, basit, şoven, etnik milliyetçilik temelinde dayatılan bugünkü terör kavramı, oralarda da, yine, farklı etnik kimlikler kullanılarak, bir egemenlik paylaşımı ve oranın kaynaklarını kullanma, belki jeostratejik olarak o kara parçasını kullanma yolunda -yine büyük güçlerin etkisi altında- bir çerçeveye oturtulmak istenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Profesör Anıl Çeçen'in, Küresel Balkanlar Projesinden -ekstrem bir görüş olmakla birlikte- faydalanmakta, değerlendirmekte fayda var. Burada amaç -demin de söylediğim gibi- Amerika Birleşik Devletlerinin, daha uzun vadede -henüz gündemde değil bu, daha uzun vadede- temel amacı, Uzakdoğu'da büyüyen Çin'in, bir büyük küresel dünya gücü olacak olan Çin'in, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri dışında, mutlaka kendi coğrafyası dışında, Amerika Birleşik Devletleri stratejisinde sınırlanması gerekmektedir ve bunun için, kuleler teorisi -teorisi diyeceğim- Afganistan işgali, İran planlaması, Irak'ın elden geçirilmesi, Türkiye'ye dönük birtakım, orta ve uzun vadede, Türkiye'nin gücünü, Türkiye'nin ulusal bütünlüğünü, Türkiye'nin devlet olma geleneğinden gelen gücünü küçük görerek yaptıkları planlar, bir yandan Kafkaslarda ve biraz daha yukarılarda turuncu devrimlerle o bölgenin Çin tarafına bakan yönünün sınırlanması… Yani, Amerika çok büyük bir proje peşinde. Zaten 1991'deki ilk Körfez harekâtından sonra, anımsayacaksınız, bu kuleler yıkıldıktan sonra Başkan Bush'un bir açıklaması vardı. Bunu hiç kimsenin kulağından çıkarmaması gerekiyor. "Yüz yıl sürecek bir savaş" başladığını ifade etmişti. Değerli arkadaşlar, bu yüz yıl sürecek olan savaş, Türkiye'nin de içinde bulunduğu, genellikle mazlum ve mağdur insanların, ülkelerin, halkların yaşadığı bu coğrafyayı çok yakından ilgilendirmektedir.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Kafkasya…

HALUK KOÇ (Devamla) - Karadeniz, Kafkasları söyledim Sayın Aykan.

Şimdi, kafamızı kuma gömmek, siyasetin bazen gereği olabilir iktidarlar için, iktidarın yürütme kanadı için; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi bunları tartışabilmelidir; Türkiye Büyük Millet Meclisi, bunları, bütün boyutlarıyla değerlendirebilmelidir ve buradan çıkacak olan bir ulusal politika, yürütmeye de, buradan alacağı destekle yön verebilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, bir kısmınız beni hayal teorileri kurmakla değerlendirebilir; bir kısmınız çok afakî konuştuğumu söyleyebilir; ama, emperyalizmin tarihine bakacak olursak, 2000 yılından sonraki, bu yüzyıldaki hedefi, tamamen Çin'i sınırlayacak olan tampon bölgenin yaratılması noktasındadır. Onun için, böyle, stratejik ortaklık, stratejik çıkar ilişkileri, inanın, o büyük gücün kendi çıkarları gündeme geldiğinde çok fazla önem taşımamaktadır. Biz, bu ortaklığın bir parçası olarak kendimizi avutabiliriz; ama, masa üstüne geldiğinde, hareket edilmesi anı geldiğinde mutlaka kendi çıkarları ön plana gelecektir ve o çıkarlar doğrultusunda da, bu ülkelerin hepsiyle, böyle küçük oyuncak kartların oynanması gibi, oynanma durumu da yaratılabilecektir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Makedonya'nın ekonomisinin bazı bölümlerine değineceğim ve Türkiye'yle ilişkilerine değineceğim.

İnanın, bu konuşmayı, bir zaman kullanma olarak yapmıyorum. Bunu, Makedonya'nın şu anda içinde bulunduğu durum ve Amerika'nın bu taleplerine, bu beklentilerine karşı, Avrupa Birliğinin, diğer bir başka gücün, Romanya, Bulgaristan ve Hırvatistan etabından sonra Makedonya'yı da stabilize ederek kendi gücünün içinde yer almasını sağlayacak girişimleri Türkiye'nin üyeliğinden önce gerçekleştireceğini de hepimiz görmek zorundayız. O bölgeden gelen, o kökenden gelen çok sayıda arkadaşlarımız, soydaşlarımız var.

Değerli arkadaşlarım, ekonomik ve ticarî ilişkilerimize baktığımız zaman, söylediğim gibi, çok büyük bir kısmını Yunanistan'la yaptığını ve Makedonya topraklarında şu anda en önemli dış yatırımcı ülkenin, bütün aralarındaki anlaşmazlıklara rağmen, Yunanistan olduğunu görüyoruz. Hem bankacılık hem gıda hem petrokimyasal alan, inşaat alanı gibi önemli alanlarda Yunanistan önplanda bir ticarî partner olarak önümüzde durmaktadır. Türkiye'nin ticaret ilişkileri son derece düşüktür.

Makedonya ekonomisinin genel verilerine girmek istemiyorum. Kendi çapında, yine cari açığı olan yine bugünkü yeni dünya düzeni, küresel ekonomi rüzgârları Makedonya'yı da, belli bir ekonomik düzen şeklinden çıkan bu küçük devletçiğin de ekonomik tablosunu bizimkine benzer bir noktada tutmaktadır. Yani, Makedonya borçlanmaya devam etmektedir, Makedonya cari açık vermeye devam etmektedir. Her zaman maniple edilebilecek olan ve siyasette bir kilit, anahtar rolü oynayabilecek olan sıcakpara da, yine, Makedon ekonomisinde her zaman, gerektiğinde geri çıkıp orayı bir krize sokabilecek şekilde, üzerlerinde, Demokles'in kılıcı gibi tutulmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Türk firmalarının Makedonya'daki faaliyetleri gittikçe artıyor. Türk-Makedon İş Konseyi çalışmalarına devam ediyor.

Bütün bunları söyledikten sonra, Makedonya'yla daha önce yaptığımız bazı işbirliği anlaşmaları var; çok kısaca onlara değinmek istiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya arasında işbirliğinin geliştirilmesi, ticarî, ekonomik ilişkilerin yasal çerçevesini oluşturmak amacıyla 1994 yılında iki ülke arasında ticaret ve ekonomik işbirliği anlaşması imzalanmış, bu anlaşma 1995 yılı Nisan ayında yürürlüğe girmiş. İki ülke arasında imzalanan çifte vergilendirmenin önlenmesi anlaşması, yatırımların karşılıklı teşviki, korunması anlaşması Nisan 1997'de yürürlüğe girmiş. Gümrük idareleri arasındaki karşılıklı yardımlaşma anlaşması 9 Mayıs 1997'de imzalanmış. Bu anlaşmayla ticarî mübadelelerin kolaylaştırılması, gümrükte karşılaşılan gecikmelerin giderilmesi hedeflenmiş. İki ülke arasında 30 Mayıs 1997'de imzalanan Karma Ulaştırma Komisyonu Protokolüyle transit geçiş belgesi sayısı da artırılmış. Eylül 2000'de ve daha sonraki yıllarda da ilişkilerimiz gelişmeye devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, son bölümde, aynı Kosova'da olduğu gibi, Türkiye'nin, sadece, ekonomik, ticarî ve sosyal anlamda değil; altıyüz yıl boyunca orada soydaşlarımızla bıraktığımız kültürümüze de sahip çıkmamız gerekiyor. Onun için, bu anlaşmada, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının olayı, salt, bu coğrafyada ekonomik ilişkiler düzleminde görmemesi gerekiyor. Biz, Balkanlarda, Vahabi kültürünün Osmanlı kültürünün üzerine çıkmasını engellemek lazım. Bu, son derece önemli bir konudur. Umuyorum, basit bir uluslararası sözleşmenin Mecliste görüşülmesi sırasındaki olağan bir konuşma olarak almaz bunu hükümet, Dışişleri Bakanı, Kültür Bakanı -umarım, yetkilileri tarafından, bürokratları tarafından- konuşmanın bu bölümünden faydalanırlar. Kosova'da olduğu gibi, oradaki Osmanlı kültür mirasına Türkiye'nin sahip çıkması gerekmektedir. Kesinlikle, Vahabi kültürüne, Osmanlı kültürünün üzerinden geçecek bir maddî güçle orada yeşermesine Türkiye müsaade etmemelidir.

Değerli arkadaşlarım, bunları da hatırlattıktan sonra, bir an önce, Makedonya'nın, Türkiye Cumhuriyetinin onları adlandırdığı "Makedonya Cumhuriyeti" olarak tüm Avrupa ve dünya tarafından adlandırılmasını diliyor ve bu anlaşmanın, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından olumlu karşılandığını ifade ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

AK Parti Grubu adına, Ordu Milletvekili ve Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

939 sıra sayısıyla basılmış olan, Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya Cumhuriyeti Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Makedonya, yakın tarihimizin önemli mekânlarından birisidir. Özellikle, yakın tarihimizdeki İttihat ve Terakki faaliyetlerinin ve o çerçevedeki yapılanmaların ana merkezlerinden birisi olmuştur; ama, bunun da ötesinde, tarihi, kültürü, ortak birtakım değerleri, uzun yıllar, asırlarca, Türkiye'yle, o günkü Osmanlı'yla birlikte yaşamış, bizim de tarihimizin ve kültürümüzün çok önemli, vazgeçilmez bir parçasıdır. Birçok yönden Türkiye için vazgeçilmez, Türkiye için önemli bir yerdir Makedonya. Yugoslavya Cumhuriyeti dağıldıktan sonra, Yugoslavya Cumhuriyetini oluşturan 6 özerk cumhuriyetten birisidir Makedonya. Bağımsızlığını ilan edince, kendisini ilk tanıyan ülkelerin başında Türkiye gelmiştir. Ancak, Makedonya -biraz önce Sayın Koç'un da ifade ettiği gibi- isim ve bayrak ihtilafını Yunanistan'la hâlâ halledebilmiş değildir. Birtakım sıkıntıları bünyesinde barındıran küçük bir ülkedir;ama, önemli bir ülkedir.

Makedonya, coğrafî yapı itibariyle Doğu ve Batı Makedonya diye iki bölgeden oluşur. Doğu Makedonya'da nüfusun yaklaşık yüzde 40'ına yakın bir bölümü, Arnavutlar, Boşnaklar, Pomaklar, Torbejler, Romenler ve Türklerden oluşur -ki, bunu, belki bu rakamı, yüzde 40, yüzde 45 olan bu rakamı pek resmî rakam olarak Makedonya Cumhuriyeti kabul etmese de- gerçekte, nüfusunun yaklaşık yüzde 40'nı Müslümanların oluşturduğu, geriye kalan yüzde 60'ı da Makedonlardan oluşan bir cumhuriyettir. Doğusunda, biraz önce söylemiş olduğum Müslüman unsurlar, yani, din olarak İslamı seçmiş, İslamı kabul etmiş, Arnavutlar, Boşnaklar, Türkler, Pomaklar, Torbejler ve Romenler vardır. Daha fakir bir bölgesidir, biraz daha ihmal edilmiş, hatta tamamen göz ardı edilmiş,ihmal edilmiş bir bölgedir.

Batı Makedonya, Makedonların yaşadığı bir bölgedir; ama, orası daha müreffeh, daha imar edilmiş, eğitim, kültür seviyesi ve diğer imkânları fazla bir bölgedir.

Makedonya'nın özellikle doğu bölgesinde…

BAŞKAN - Sayın Fatsa, üç dört saniyenizi rica edebilir miyim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz  önce bir grup başkanvekili arkadaşımız konuştu, şu anda da, İktidar Partisinin Grup Başkanvekili konuşuyor. Belki, sıradan bir sözleşme gibi görünüyor; ama, çok önemli konuları muhtevidir. Arkadaşlarımız da bu hususta geniş izahatlar yapıyorlar. Lütfen, sükûnetle arkadaşlarımızı dinleyelim; çünkü, uğultudan, hatibin sesi buradan dahi anlaşılmıyor.

Evet, ayaktaki arkadaşlarımız da lütfen yerlerine otururlarsa memnun olurum.

Buyurun.

EYÜP FATSA (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabiî, bizim için Makedonya tarih olarak da, kültür olarak da, orada yaşayan insanlar olarak da önemli bir yerdir. Belki, bizim ülkemizde, bazı yerlerde bizim geçmiş tarihimizle ilgili bilgiler veya birtakım değerler tarih kitaplarında vardır, daha çok; ama, Balkanlarda, özellikle, Makedonya'da yaşayan bir tarihimiz vardır. Gerçekten, Türkiye'ye karşı, Türk insanına karşı, Türkiye Cumhuriyetine karşı sevgi besleyen, saygı besleyen insanlar var orada, tarihi, kültürü onlarla birlikte olan insanlar var.

1992 yılında, henüz daha yeni bağımsızlığını kazandığında, zamanın Cumhurbaşkanı Rahmetli Özal, Üsküp Havaalanına Cumhurbaşkanı sıfatıyla indiği zaman, onbinlerce Makedonyalı insan kendisini karşılamıştır. Belki, birçok Makedon yöneticisinin karşılandığından çok daha fazla… Bu, gerçekten, Makedonya'da yaşayan insanlar için Türkiye adına önemli bir tarihtir, önemli bir olaydır, onbinlerce insanın, Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanını Üsküp Havaalanında karşılamış olması.

Ayrıca, tarihî ve kültürel miraslarımızla da yaşayan bir Türkiye, yaşayan bir Osmanlı vardır Makedonya'da; medreseleriyle, hanlarıyla, şehirleriyle, çarşılarıyla, tekkeleriyle, zaviyeleriyle. Bunların belli başlılarına baktığımız zaman, özellikle, Üsküp merkezdeki Osmanlı Çarşısı, gerçekten belki bir benzerini Türkiye'de muhafaza edemediğimizden çok daha fazla Türk ve Osmanlı izi, varlığı taşımaktadır. Hemen Makedonya'nın içindeki İsa Bey Medresesi ve Külliyesi ki, şehitliğiyle beraber oradadır. Yine, Kalkandelen'deki, bizim tarihimizle, kültürümüzle çok yakından alakalı olan, dünyanın bilinen en eski tekkelerinden olan Harabati Baba Tekkesi, Sitruka ve Ohri'deki Halveti Tekkeleri; yine, birçok Osmanlı eserleri, köprüleri Makedonya'da hepsi ayakta kalmayı başarmış, bugün faal olarak varlığını devam ettiren, Türkiye'den giden herkesin de gıptayla, hayranlıkla, takdirle ve büyük bir heyecanla da ziyaret ettiği mekânların başında gelir.

Yine, Makedonya'nın, bizim yakın tarihimiz açısından, bize kazandırmış olduğu büyük edebiyatçımız Yahya Kemal'le de alakası vardır. Biliyorsunuz, Yahya Kemal, merhum Üsküp'lüdür. Üsküp için "Bursa'nın biraz küçültülmüş hali" diye ifade edilmiştir. Gerçekten de, görenler, Üsküp'ün Bursa'ya çok benzediğine şahit olmuşlardır. Yahya Kemal gibi bir büyük değeri de, bir büyük edebiyatçıyı, diplomatı da bize hediye etmiş önemli bir mekândır; hatta Yahya Kemal'in hatıratlarında vardır; Lizbon Büyükelçisiyken, daha henüz Türkiye Cumhuriyetinin nüfusu 15 000 000; kendisine soruluyor: "Türkiye'nin nüfusu ne kadardır?" Diyor ki Yahya Kemal merhum: "Türkiye'nin nüfusu 200 000 000'dur." Derler ki: "Güzel söylüyorsun da Türkiye'nin resmî kayıtlardaki nüfusu 15 000 000'dur." Der ki: "Biz Türkler ölülerimizle beraber yaşarız." Yani, gerçekten çok önemli hatıraların, çok güzel şeylerin söylenebileceği, bulunabileceği bir yerdir Makedonya. Tabiî, türkülerimize, edebiyatımıza geçmiş, Şar Dağları, Vardar Ovası. Ayrıca, Makedonya'nın, gerçekten, bizim edebiyatımızda da, türkülerimizde de, tarihimizde de önemli bir yeri vardır; önemlidir, hep duygulanırız Vardar Ovasıyla ilgili, Şar Dağlarıyla ilgili türküleri duyduğumuz zaman. Aynı zamanda, bir zincir şeklinde baktığımızda, Üsküp, Kalkandelen, hemen Şar Dağlarının arkasındaki Kosova, sonra gelen Sancak, arkasından Saraybosna, böyle bir zincir gibi, bir gerdanlık gibi eski Osmanlı ve Türk şehirleridir. Buralarda, tarihimizin bütün güzelliklerini, bütün özelliklerini bulma imkânımız vardır.

Değerli arkadaşlar, aslında, Balkanlarla ilgili, Makedonya'yla ilgili çok şeyler söylenebilir, burada, çok uzun konuşmalar yapılabilir; ama, bugün, gerçekten, Makedonya ile Türkiye'yi, zaten var olan tarihî ve kültürel bağlarını, ekonomik bağlarını -ki, bu, her ne kadar çok gelişmiş olmasa bile- daha da yaklaştıracak, daha da birbiriyle kaynaştıracak, kucaklaştıracak önemli bir ikili anlaşma imzalanıyor. Bunun, Türkiye ve Makedonya'nın birlikteki geleceği adına önemli neticeler doğuracağına inanıyorum. Son zamanlarda Türk yatırımcıların ve müteşebbislerin, çok yoğun olmasa bile, buralarda yatırımlar yaptığını, hatta özelleştirme çerçevesinde bazı işletmeleri devraldıklarına da yakinen gördük ve şahit olduk. Bunlar, Türkiye adına önemli gelişmelerdir.

Yine, Türkiye, gerek birtakım kurumlarıyla gerekse birtakım sivil toplum örgütleriyle, dernekler, vakıflar aracılığıyla, Makedonya'daki, tarihî, kültürel mirasımıza, oradaki, bizimle beraber aynı ortak geçmişi ve tarihi yaşamış, bizimle aynı heyecanı ve hisleri taşıyan insanlarımıza karşı,  insanlara karşı, Makedonya'da yaşayan insanlara karşı birtakım eğitim, kültür ve insanî yardım çerçevesinde önemli hizmetlerin de, yine, Türkiye'den giden işadamlarımız, dernekler, vakıflar, sivil toplum örgütü veya birtakım kurumlar aracılığıyla da önemli hizmetlerin oralarda yapılmış olduğunu görmüş olmanın mutluluğunu ve bahtiyarlığını her zaman yaşadık.

Son olarak bir şey söylemek istiyorum: Saraybosna'da bir üniversite Türkiye'nin girişimiyle ve öncülüğüyle kurulmuştur. İkincisi, inşallah, Makedonya'da ve Üsküp'te bir üniversite kurulma çalışmaları başlamıştır. Bu da ortak tarih ve kültür adına, ortak değerler adına önemli kazanımlar getirecektir diye düşünüyorum.

Bu duygu ve düşüncelerimle, Türkiye Cumhuriyeti ve Makedonya Cumhuriyeti arasında imzalanan bu ikili anlaşmanın, her iki ülke için hayırlı ve olumlu neticeler vereceği kanaatimi sizlerle bir kere daha paylaşıyor; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Fatsa, teşekkür ederim.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına Bursa Milletvekili Sayın Ali Dinçer; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)

ALİ DİNÇER (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Makedonya, Balkanların, küçük, ama, önemi özellikle bizim için büyük olan bir ülkesi. Bizim, Makedonya'yla kültürel bağlarımız, tarihî bağlarımız çok geriye gidiyor.

Makedonya, diğer Balkan ülkeleri gibi sınırları gerçekçi olarak çizilmemiş bir ülke. Son yüzelli yıl içinde Osmanlı'dan ayrılmaların başlamasıyla birlikte Balkanlarda sınırlar çok değişti, sık değişti. O yüzden sağlıklı, gerçekçi sınırların olduğunu kabul etmek mümkün değil; ama, bugünkü uluslararası nizama göre, ülkelerin sınırlarının değişmezliğini hepimiz kabul ediyoruz.

Bu karmaşık tarih nedeniyle, Balkanlarda, biz Türklerin, Makedonyalıların,  Arnavutların benzer bazı özellikleri var. Bugün Makedonya sınırları dışında yaşayan çok Makedon var; Kuzey Yunanistan'da Yunan Makedonyasında, Güney Bulgaristan'da Bulgar Makedonyasında yaşayan Makedonlar var. Arnavutların da Yugoslavya'da, Makedonya'da, Yunanistan'da yaşayan çok büyük kolonileri var. Zaten Türkler de, Osmanlı İmparatorluğunun uzun süre yönettiği bu yörelerde, yaygın bir şekilde, hâlâ yerleşik durumdalar.

Makedonya'nın bizim için önemi şu: Pek çok Balkan ülkesi Osmanlı İmparatorluğundan ayrılırken, tabiî, sıkıntılar olmuştu; fakat, bu sıkıntıların en az yaşandığı ülkelerden birisi Romanya ise diğeri de Makedonya'dır. O nedenle de, Balkan ülkelerini dolaştığınız zaman, Osmanlı'dan kalma, Türklerden kalma pek çok eseri Makedonya'da daha fazla görürsünüz. Üsküp'te, Ohri'de bazı yerleri gördüğünüz zaman, Türkiye'deki, Anadolu'daki eski yerleşim yerleriyle kıyaslayabilirsiniz, belki de hemen hemen aynılarını görürsünüz. Ankara'da Kale içindeki evlerin benzeri evleri, bağdadî evleri Üsküp merkezde görebilirsiniz, Ohri'de görebilirsiniz. Hatta, Osmanlı dönemindeki çok kültürlülüğün izlerini, Üsküp'te, diğer Makedon şehirlerinde, üç semavî dinin ibadethanelerinin yan yana olmasında görürsünüz. Hatta Halvetîlik, Cerrahilik, Mevlevîlik, Bektaşilik, Nakşîlik gibi pek çok dergâhın da yan yana olduğunu görürsünüz. Hatta, bu dergâhlarda, bu tarikatlar arasında geçişlerin çok rahat olduğunu görürsünüz. Belli bir süre bir dergâha mensup olan kişinin, örneğin, Halvetîlikten Bektaşîliğe geçebildiğini görürsünüz. Son derece özgür bir inanç dünyası yerleşmiş ve hâlâ onun izleri burada görülüyor.

Bizim, Makedonya'yla ilgili, ta baştan onu ilk tanıyan ülke olmaktan kaynaklanan bir titizliğimiz var. Biz, sadece, Makedonya'nın ismini kullanmasını değil, ulusal simgesini, sembolünü kullanmasını da öngördük ve o konuda onları destekledik, Yunanistan'ın bütün baskılarına rağmen. Bir Makedon güneşi sembolleri var, bayrakları var; gündöndüyü, ayçiçeğini andırıyor; onun kullanılmasını dahi, Yunanlılar önlediler. Aslında, birlikte, Balkanlarda temel insan hak ve özgürlüklerinin eksiksiz uygulanabilmesi için işbirliği yapabileceğimiz önde gelen ülkelerden biri Makedonya; çünkü, Kuzey Yunanistan'daki Makedonlara "Makedon" denmesini kabul etmiyor Yunanistan. Nasıl, Batı Trakya'daki Türklere "Türk" denmesini kabul etmiyorsa, aynı şekilde, yine, Kuzey Yunanistan'daki Ulahlara, Romence konuşanlara da "Yunanlı" olarak bakıyor. Hatta, çok sayıda Arnavut var Yunanistan'da, onların bile kendi kültürel haklarını sınırlıyor. Biz, bu tür temel insan hak ve özgürlüklerinin en geniş anlamda Balkanlarda, Avrupa'da uygulanabilmesi için, Makedonya'yla çok rahat işbirliği yapabiliriz.

Makedonya'nın sınırları tarihî olarak çok geniş. Bugün Bulgaristan'da bulunan Filibe Şehri, aslında, Büyük Makedonya'nın ilk başkenti ve adını da, büyük İskender'in babası Kral Philip'ten alıyor. Makedonlara tarih boyunca barbar diye bakan Yunanlılar, nedense, bugünkü devletlerinin politikasıyla onların kimliklerini kabul etmiyor; onları, Yunanlı kabul ediyor. Halbuki, çok farklı dilleri var. Makedonlar Slav kökenli bir dil kullanıyorlar; Yunancayla hiç ilgisi yok. Hatta, öğrenciliği sırasında, Büyük İskender Atina'da öğrenciyken olimpiyatlara katılmasını kabul etmiyorlar; çünkü, o zaman olimpiyatlara sadece hür Atina vatandaşları katılabiliyormuş. Büyük İskender'i barbar addediyorlar ve onun olimpiyatlara katılmasını dahi engelliyorlar; ama, şimdi, bir tezat içinde yaşıyorlar. Bu haksızlığın giderilmesi için, Makedonya'ya, biz, pek çok konuda yardım ettiğimiz gibi yardım ediyoruz.

Makedonların Türkiye'ye bakışında da çok olumlu yanlar vardır. Selanik de, aslında, Büyük Makedonya'nın Ege limanı olarak kabul edilir. Selanik'te doğan, bugünkü Makedonya sınırları içerisindeki manastırda, askerî lisede okuyan Mustafa Kemal Atatürk'ü Makedonya'nın yetiştirdiği bir büyük devlet adamı olarak görürler. Hatta "Makedonya dünya tarihine iki büyük devlet adamı vermiştir; birisi Büyük İskender, birisi Mustafa Kemal Atatürk'tür" derler. Böylesine yakın ilişkiler içinde olduğumuz bu ülkeyle bizim çok daha yakın ilişkiler içine girebilmemiz lazım; ama, arkadaşlarımız da belirtti, Haluk Bey de belirtti, Makedonya'da komşumuz Yunanistan çok etkin, bütün bu problemlere rağmen. Bugünlerde Türkiye'de adı çok geçen Finansbank'ı alan Yunan bankası şu anda Makedonya'nın da en büyük bankası. Finans sektöründe olsun, üretim sektöründe, reel sektörde, sanayide olsun, ticarette olsun, Yunanistan bayağı etkili. Yugoslavya'yla hâlâ güçlü ticarî ilişkileri var. Biz ise, çok daha geniş ekonomik ilişkilere sahip olabilecekken, hemen hemen sadece ticaret yapıyoruz Makedonya'yla. Halbuki, Türkiye'de, şu çatı altında olsun, iş dünyasında olsun, sanat dünyasında olsun, akademik dünyada olsun çok değerli yurttaşlarımız var Makedonya kökenli.

Biliyorsunuz, Balkanlar soğuk bir ülkedir. "Balkanlar üzerinden gelen soğuk dalga" deriz hep Türkiye'de, kar getirir. O nedenle de, dericilik, kürk işi, saraciye çok gelişmiştir ve ağırlıklı da, bizim soydaşlarımızın elinde olan bir sanattır. Onların Türkiye'ye göç etmesiyle, bu sektörde, deri sektöründe, deri konfeksiyon sektöründe bellibaşlı firmalar Makedonya kökenli patronlara sahiptir. Daha pek çok alanda çok başarılı Makedonya kökenli yurttaşımız var. Bizim, öncelikle onları teşvik etmemiz ve onların Makedonya'ya yatırım yapmasını sağlamamız gerekiyor. Makedonya'yla siyasî, kültürel ilişkileri çok yoğun ekonomik ilişkilerle güçlendirmek durumundayız. Balkanlar, bizim, Avrupa'ya açılan kapımız, Makedonya da; orada önemli bir mücevher bizim içim.

Değerli arkadaşlarım, sadece ticaret yapmakla kalmamak gerekiyor. Altyapı açısından taahhüt sektörümüzü de hareketlendirerek, uluslararası işbirliği imkânlarını da ortaya çıkarmak için gerekli koordinasyonu üstlenerek, biz, büyük projelere imza atabiliriz. Örneğin, bir proje, Türkiye'den başlayıp, bizim otoyolumuzla devam edip, Üsküp'ten geçip, Arnavutluk'un Durres Limanına ulaşmak durumunda. Makedonya, şu anda, kötü koşullardaki bu yolu kullanıyor denize açılmak için; çünkü, Selanik'i kullanması, Yunanistan'la arasındaki ilişkilerden dolayı zor durumda. Çok daha rahat kullanabilecekken Selanik'i, liman olarak kullanamıyor, demiryolu olarak da kullanamıyor; zorunlu olarak Arnavutluk'a, Durres'e gidiyorlar, bir de Bulgaristan'ın Burgaz Limanına gidiyorlar. Bu yol biterse, Makedonya, Arnavutluk, Adriyatik, bizim çok yakından ilgili olduğumuz bu bölgeler, Türkiye'yle çok daha sıkı bir ilişkiye geçebilirler. Bu projenin finansmanı için, uluslararası finans konsorsiyumunun gerçekleştirilmesi için, Türkiye'nin öncülük yapması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ DİNÇER (Devamla) - Zaten, böyle bir proje, kuvveden fiile çıkarsa, büyük olasılıkla taahhüdünü de bizim firmalarımız üstlenecektir.

Bir başka alan, Makedonya ile bizim işbirliği yapmamız açısından, turizm alanı. Türkiye'deki göller bölgesine benzer çok güzel bir göller bölgesi var Makedonya'nın ve Türkiye'de o bölgeden gelen çok sayıda insan var. O Ohri'ye, Struga'ya, o göller bölgesine Türkiye'den insanların turist olarak gidebilmesi için gerekli desteği Türkiye Cumhuriyeti sağlamalı ve Makedonya'dan Türkiye'ye turizm akımını da desteklemeli. Hatta Türk firmalarının, Avrupa'da önemli bir turizm merkezi olan, kış sporları açısından olsun, yayla sporları açısından olsun, göl kenarı turizmi açısından olsun, önemli bir turizm merkezi olan Makedonya'da, turistik yatırım firmalarımızın iş yapmasını, yatırım yapmasını TİKA kanalıyla desteklemek gerekiyor. Zaten bu protokolü yürütecek olan Türkiye İşbirliği Kalkınma Ajansı (TİKA). Onun, özellikle Makedonya'ya yönelik faaliyetlerinde, operasyonlarında daha geniş finansman olanaklarıyla donatılması Türkiye'nin de lehine olacaktır. Orada yatırımları desteklemesinde büyük yarar vardır.

Batı'yla, Avrupa'yla bütünleşmek durumunda olan Türkiye'nin, böylesine bir dost ülkeyle, kardeş ülkeyle işbirliğini zenginleştirecek olan bu anlaşmayı sevinçle karşılıyoruz, destekliyoruz.

Sayın Başkana, müsamahasından dolayı teşekkür ediyorum. Divan üyesi olarak bu kadar süresini almamam gerekirdi; kusura bakmasın, özür diliyorum. Siz değerli milletvekillerine de en derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Dinçer'e, bu güzel konuşmasından dolayı teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE MAKEDONYA CUMHURİYETİ ARASINDA İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 15 Mart 2005 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya Cumhuriyeti Arasında İşbirliği Protokolü"nün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 939 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya Cumhuriyeti Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan Oy Sayısı                                : 282

Kabul                                : 282 (x)

Bu anlaşmanın, ülkemiz ve dost, kardeş Makedonya Cumhuriyeti için hayırlar getirmesini diliyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 7 nci sırada yer alan, 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Yargıtay Başkanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

7.- 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Yargıtay Başkanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1105) (S. Sayısı: 1075) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 1075 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç, AK Parti grubu adına, Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu; Anavatan Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş söz istemişlerdir.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın.

Sayın Kılıç, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarıyla ilgili görüşlerimi açıklamadan önce, bugün, 5 Nisan Avukatlar Günü; öncelikle, üyesi olmaktan onur duyduğum Malatya Barosuna mensup avukat arkadaşlarımın ve tüm avukat arkadaşlarımın Avukatlar Gününü kutluyor, saygılarımı sunuyorum.

Ayrıca, bu vesileyle, avukatlarımızın bir iki taleplerini hemen kısaca belirteyim. Avukatlık, biliyorsunuz, yargının önemli bir parçası; ancak, yargının genelinde olduğu gibi, avukatlık da, avukatların mensup olduğu barolar, Barolar Birliği de, henüz tam anlamıyla bağımsız konumda değil, yürütmenin vesayeti altında. Avukatlık, ne yazık ki, Anayasamızda da yargı bölümünde yer almamakta. Bu eksikliğin de, mutlaka, Yüce Parlamento tarafından giderilmesinde yarar olduğunu düşünmekteyiz.

Yine, avukatlarımızın sosyal güvenliklerinde bir yetersizlik vardır; topluluk sigortası uygulanmaktadır. Bu da, sağlık ve sosyal güvenlik açısından avukatlarımızda, maalesef, yeteri kadar güvence sağlamamaktadır. Yine, kamu avukatları, statü ve özlük hakları yönünden, maalesef, çok zor  durumdadırlar.

Değerli arkadaşlarım, 2005 yılında yürürlüğe giren Ceza Muhakemeleri Kanunu müdafilik sistemini oldukça genişletmiştir. Bu anlamda, müdafilere ayrılan kaynak da yetersiz olduğundan, avukatlar, geçen hafta cumartesi günü yaptıkları toplantıda, artık, müdafilik hizmetini veremeyecek durumda olduklarını açıklamışlardır. Bu nedenle, bu soruna Adalet Bakanlığının ve Maliye Bakanlığının acil olarak çözüm bulması gerekir. Bunu belirtiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu hafta, aynı zamanda Polis Haftası. Polislerimiz çok zor koşullarda görev yapıyorlar. Polislerimiz, hem çalışma sürelerinin uzunluğu hem de almış oldukları ücretlerle çok zor durumda yaşıyorlar. Nitekim, son zamanlarda, polislerde meslek hastalıkları, hatta yer yer cinnet geçirmeler, intihar vakaları giderek artmaktadır. Hatta, bununla ilgili, yine, Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Feridun Fikret Baloğlu arkadaşımız İçişleri Bakanına bir soru yöneltmiş; bunlarla ilgili, polislerin şartlarının düzeltilmesiyle ilgili neler yapılıyor diye bir soru yöneltmiş; ancak, henüz cevap verilmemiş.

Yalnız, değerli arkadaşlar, şunu belirteyim: Biz Polis Haftasını kutlarken, polislerimizle ilgili çok üzücü haberler de alıyoruz. Bingöl'ün Genç İlçesinde polis karakoluna yapılan bir saldırıda 1 polisimiz şehit oldu, 7 polisimiz de yaralandı. Bunun üzüntüsü içindeyken, bugün de, Şırnak'ta, 5 askerimizin şehit olduğunu, 6 askerimizin de yaralandığını üzülerek duyduk. Bu vesileyle, gerek polislerimize gerek askerlerimize Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerine taziyelerimizi bildiriyorum ve yaralı olan, gerek polis gerekse askerlerimize de acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, teröristlerin bir kısmının, kimlikleri belirlendiğinde, bunların Türk vatandaşı bile olmadığını görüyoruz; ancak, gerek içeriden gerekse dışarıdan yapılan bu saldırılara karşı, ne yazık ki, hükümet büyük bir vurdumduymazlık içinde görünüyor.

Değerli arkadaşlar, bu konulara değindikten sonra, şu anda üzerinde konuşmakta olduğumuz tasarıya geliyorum.

Değerli arkadaşlar, tasarıyı genel hatlarıyla olumlu buluyoruz; çünkü, bu tasarıyla ne getirilmek isteniyor; yüksek yargı mensuplarına, 30 tane, güvenlikle ilgili kadro veriliyor. Bu kadroların verilmesi de çok doğru bir hadisedir; çünkü, Yargıtay, yargının en yüksek karar merciidir. Burada Yargıtay başkanlarımız var, Yargıtay üyelerimiz var, cumhuriyet başsavcıları var. Tabiî, bunların en iyi şekilde korunması çok önemli bir olay. Bir de, bunun üstüne, yargı mensuplarına karşı yapılan, Sayın Başbakan tarafından, Bakanlar Kurulu üyeleri tarafından, hatta hükümet üyeleri tarafından yapılan bu sözlü saldırılar da dikkate alındığında… Örneğin, Danıştayın bir kararını beğenmeyen Sayın Başbakan, Danıştayın ilgili dairesine çok rahatlıkla sözlü saldırıda bulunabiliyor. Bu saldırıdan cesaret alan başka bir gazete, Danıştaydaki o daire üyelerinin hepsinin fotoğrafını gazetede yayımlayabiliyor. Bunlar ne anlama geliyor; Danıştay üyelerimizin birkısım çevrelere hedef olarak gösterilmesi anlamına geliyor. Bu anlamda, gerek Yargıtay üyelerimizin gerek Danıştay üyelerimizin, yüksek yargı organı mensuplarının mutlaka en iyi şekilde korunması, cumhuriyetimizin korunmasıyla eşdeğer bir durumdur diye düşünüyor ve bunu önemsiyoruz.

Değerli arkadaşlar, yalnız, bu gibi düzenlemelerle yargının sorunlarını çözeceğimizi düşünüyorsak, yanılıyoruz. Yargının sorunları bunlar değil. Değerli arkadaşlar, hükümet de yargının sorunlarının çok olduğunu görmüş olacak ki, hükümet programında "yargı yetkisini kullanan kişi ve kurumların bağımsız ve tarafsız karar vermelerini sağlayacak bir yargı reformunu gerçekleştirmek için, Anayasa ve yasalardaki yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatıyla bağdaşmayan hükümlerin değiştirileceğine…" Değerli arkadaşlar, okuduğum bu bölüm hükümet programından bir parçadır. Ancak, hükümet programındaki bu düzenlemelere ne kadar uyuldu?! Yargı bağımsızlığıyla ilgili talepler, düzenlemeler, hangi önlemlerin alınacağına ilişkin hükümler bilinmiyor değil. Bunu, daha önce, geri gönderme gerekçelerinde Sayın Cumhurbaşkanımız açıkça belirtti, Anayasa Mahkememizin kararlarında yargı bağımsızlığının nasıl olması gerektiğine ilişkin düzenlemeler var, Yargıtay Birinci Başkanlığının buna dair defalarca yaptığı açıklamalar var, Danıştay Başkanlığının, Barolar Birliğinin, defalarca, yargı bağımsızlığına yönelik açıklamaları var. Yine, bu kürsüden biz milletvekillerinin defalarca yaptığı açıklamaları var; ancak, hükümet tarafından tüm bu talepler dikkate alınmıyor, tüm bu öneriler dikkate alınmıyor. Hükümet programında var, yüksek yargı mensupları talep ediyorlar, biz talep ediyoruz; ancak, hangi görünmez kuvvetse o kuvvet -bir türlü- bu yargı bağımsızlığına yönelik anayasa değişikliklerini ve yasa değişikliklerini engelliyor!

Değerli arkadaşlar, bu talepler sadece bizimle de kalmıyor. Hükümet, kurulduktan bu yana, getirmiş olduğu yasal düzenlemelerin çoğuna "AB sürecidir, AB'den böyle istiyorlar, bu yasaları çıkarmazsak AB süreci tehlikeye girer" diyor; ancak, bu yargı bağımsızlığına ilişkin olarak da AB sürecinde bizden talepler var. Örneğin, 2003 istişarî raporunda... İstişarî raporda ne deniliyor: "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesinin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı çıkarılacak şekilde yeniden düzenlenmesi" diyor "hâkim adaylarının seçilmesi usulünde Adalet Bakanının yetkisinin kaldırılması, halen Adalet Bakanı tarafından yerine getirilen seçim usulünün bu boyutlarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu veya Adalet Akademisine aktarılması" diyor "hâkimlerin yer değiştirme yetkisinin Adalet Bakanlığı ve Müsteşarının bulunduğu kuruldan alınması" diyor "Adalet Bakanlığı merkez teşkilatından adalet müfettişleri kaldırılmalı" diyor "müfettişlerin doğrudan Hâkimler Yüksek Kurulunun denetimi altına alınması gerekir" diyor. Aynı talepler, 2004'te yayımlanan AB ilerleme raporunda da var.

Değerli hükümet üyeleri, şu anda Sayın Adalet Bakanımız burada yok; ancak, Sayın Adalet Bakanımızın bu yargı bağımsızlığına ilişkin düzenlemeleri getirmesini engelleyen hangi güç var? Çünkü, demin de belirttim, bunlar, hükümet programında da var değerli arkadaşlar, hükümet programında olmasa, belki, diyeceksiniz ki: "Bizim şu anda, çalışma programımızda, bizim düşüncemizde yargı bağımsızlığı olayı söz konusu değil; bizim gündemimizde yok" diyebilirsiniz; ancak, hükümet programında bu hususlar olduğu halde, maalesef, şimdiye kadar bir düzenleme yapılmadı.

Değerli arkadaşlar, yargı bağımsızlığı olmayınca hukuk devleti ilkesi, ne yazık ki, zayıflıyor; çünkü, yargı üç ana kuvvetten bir tanesidir. Yasama ne ise, yürütme ne ise, yargı da odur; çünkü, Anayasamızda bu kuvvetler ayrılığı ilkesinde hiçbir kuvvetin diğerinden üstün olmadığı belirtiliyor, bunlar arasında bir hiyerarşik sıra olmadığı belirtiliyor; ancak, şu anki yargı sistemimiz, ne yazık ki, yürütmenin etkisi ve denetimi altında gözüküyor. Bundan ne çıkıyor değerli arkadaşlar? Ben de, bir avukat olarak, yargının bir parçası olarak kendimi görüyorum; ancak, yargıya bu kadar müdahale olursa, değerli arkadaşlar, şimdiye kadar görmediğimiz uygulamalarla karşılaşıyoruz. Bir iki örnek verecek olursak, İstanbul'daki Ermeni konferansının ertelenmesine yönelik kararı veren hâkim kimdi değerli arkadaşlar; bu hâkim, Adalet Bakanlığında daha önce bürokrat olarak çalışan bir hâkimdi. Bu bürokrat hâkim, İstanbul'a, Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığına getiriliyor; bağlı olduğu Sayın Bakanın bir yıl önceki açıklamalarını, Ermeni konferansıyla ilgili yaptığı açıklamaları bildiği için, ben bu konferansı ertelersem, Sayın Bakanım, beni, herhalde yükseltir diyor. Bakanlığın bürokratik yapısında iyi bir makama getirir diye düşünüyor ve o konferansı erteliyor; ancak, durum, sayın hâkimin beklediği gibi gelişmiyor. Arkasından, Sayın Başbakan bir açıklama yapıyor, Sayın Dışişleri Bakanı başka bir açıklama yapıyor. Bunun üzerine, Sayın Adalet Bakanı da, sanki, o konferansı yapacak olanların avukatlığına soyunarak "bu karar sadece o üniversiteyi bağlar, başka üniversitelerde bu konferans yapılabilir" diyor. Arkasındaki gelişmeleri de eğer öğrenmek isterseniz, daha sonra da, hâkimin o görevden alındığını, başka bir yere tayin edildiğini görüyoruz.

Bu uygulamaların bir başkasını da Van'da yaşadık. Van'da, Van rektörüyle ilgili soruşturmayı başlatan savcı yardımcısının, bir bakıyoruz ki, soruşturmayı başlattıktan sonra, kendi üzerine düşen görevi yaptıktan sonra, önemli bir ile başsavcı olarak gittiğini görüyoruz. Bu düzenlemeler, yargıda rahatsızlık yaratıyor, toplumda rahatsızlık yaratıyor değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar "adalet, mülkün temelidir" diyoruz. Bir ülkede, bir muhitte adalet olmazsa orada büyük sorunlar çıkar. Bu yargı bağımsızlığına niye çok özel önem veriyoruz; çünkü, yargı, üç kuvvetten birisidir dedik. Özellikle bu, hâkim, savcı alımlarında çok büyük kayırmalar yaşanıyor; çünkü, hâkim, savcı alımlarında mülakatı Sayın Adalet Bakanlığının bürokratları yapıyor değerli arkadaşlar. Bu bürokratlar da, şahıslara bir şey demiyorum; ancak, bunlar, hiyerarşi içinde çalışıyorlar, Sayın Bakana bağlı olarak çalışıyorlar. Sayın Bakanın da şahsını tenzih ediyorum; ancak, Sayın Bakan da bir siyasî kişidir, kendi partisinden, kendi grubundan ayrı hareket edemez.

Nitekim, uygulamaları ben size birkaç örnekle izah etmek istiyorum değerli arkadaşlar. Şu anda, 2006 yılında yapılan hâkim, savcı sınavındaki mülakat sonuçlarının birkaç tanesini örnek olarak göstereceğim.

Örneğin, burada, Ayla Akcan, yazılıda 95,780 puan almış, ancak, mülakatta başarısız. Abdulkadir Kuru, yazılıda 95,417 puan almış, ancak, mülakatı aşamamış. Oktay  Sayı, 91 puan almış, aşamamış.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Bizde de örnekleri var, önceki hükümetler döneminde de aynı.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Aşanları gösteriyorum: Deniz Karacabey, 71 puan almış, ama, mülakatı aşmış. Ziyaettin Polater, 70 puan almış, ama. mülakatı aşmış.

Değerli arkadaşlar, biz bunlardan sağlık raporu alıyoruz. Bunların herhangi bir sakatlığı yok, fiziklerinde veya ruhsal yapılarında bir sakatlık olsa, anlayacağım. Bunlar ne yapıyorlar; kendi mesleklerinde bilgilerini en iyi şekilde ortaya koyuyorlar; ancak, mülakat sonucunda, mülakatı aşamıyorlar. Belki, başka kurumlarda bu göze batmayabilir; ancak, yargı, bu teraziyle haklının haksızın tartıldığı bir ortamda bu kadar haksızlık yapılırsa, gerçekten, toplum için çok üzücü oluyor değerli arkadaşlar.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Türkiye'de ilk defa oluyor değil mi?!

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ilk defa oluyor, son defa oluyor; yani, siz, başka birileri yanlış yapınca, ona devam mı edeceksiniz değerli arkadaşlar?! Hani siz Adalet ve Kalkınma Partisiydiniz, hani siz adaletli davranacaktınız, hani geçmişteki yolsuzluklara bulaşmış olan diğer siyasî gruplardan farklı olacaktınız?! Bu nedenle, bu, yani "geçmişte başkaları da yaptı" anlayışı bence doğru bir savunma değil. Başka bir gerekçe bulursanız, ona bir şey diyemem değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, bunun yanında, yargı mensuplarının bir başka sorunu da, yargı mensupları şu anda ekonomik olarak çok…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, size çok az bir eksüre vereceğim; çünkü, arkanızdan diğer arkadaşlar var; maddelerine geçilmesini bugün sağlamaya çalışacağım.

Buyurun efendim, konuşmanızı 2 dakika içinde tamamlayınız.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Tamam, teşekkür ederim efendim.

Değerli arkadaşlar, hâkimlerimiz, savcılarımız yaptıkları hizmetin karşılığını alamıyorlar. Yine, adliyelerimizde çalışan yazı işleri müdürlerimizin, zabıt kâtiplerimizin, mübaşirlerimizin şu anda aldıkları maaşlar, açlık sınırına yakın, yoksulluk sınırında maaş alıyorlar değerli arkadaşlar. Bunun yanında, bir başka mağdur olan grup da, infaz koruma memurları değerli arkadaşlar. İnfaz koruma memurları, cezaevlerinde, deyim yerindeyse, cezasını çeken hükümlü kişilerle aynı koşullarda yaşıyorlar. Çok büyük risk altında görev yapıyorlar. Ancak, bu, cezaevlerinde görev yapan infaz koruma memurlarımıza vardiya tazminatı, güvenlik tazminatı; yine, yıpranma hakkı vermiyoruz, zor alım silahlarından yararlandırmıyoruz. Bu insanlar kendi hayatlarını tehlikeye atarak çok güç koşullarda oralarda görev yapıyorlar. Dışarıdaki emniyet mensuplarımız hangi koşullar altında, hangi özveriyle görev yapıyorlarsa cezaevlerindeki infaz koruma memurları da aynı anlayışla görev yapıyorlar. Bu nedenle bu arkadaşlarımızın da özlük haklarının ve ekonomik durumlarının düzeltilmesi gerekir.

Başta da söyledim değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu yasayı destekliyoruz, olumlu oy kullanacağız. Yine, yargı bağımsızlığına yönelik, hükümet programında belirtildiği gibi, Anayasa değişikliği, yasa değişikliğine hükümet gidecek olursa, Cumhuriyet Halk Partisi olarak buna da destek vereceğiz.

Bu düşüncelerle saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

Saygıdeğer arkadaşlarım, saygıdeğer grup başkanvekilleri; şu anda Genel Kurul salonunda söz talebi olan iki arkadaşımız var. AK Parti Grubu adına, Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu ve Anavatan Grubu adına, Grup Başkanvekili Sayın Süleyman Sarıbaş.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yarına kalsın.

BAŞKAN - Şimdi, sizlerin de onayını alarak, çalışma süremize çok az bir vakit kaldı, isterseniz çalışmaları burada nihayetlendirelim, yarın devam edelim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yarın devam edelim, bırakalım.

BAŞKAN - Sayın Fatsa, Sayın Başkanım, çalışma süremiz için çok az bir vakit kaldı, şu anda iki konuşmacı var, 20'şer dakika tümü üzerinde, 40 dakika; şahıslar var…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, 5'er dakikayı geçmeyecek.

BAŞKAN - Hayır efendim, başkaları üzerinde siz nasıl dersiniz "5 dakikayı geçmeyecek" diye?..

Sayın Sarıbaş'ın ne kadar konuşacağını biz bilemeyiz.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - 25 dakika konuşacağım.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, arkadaşlarımız, bizim konuşmacılarımız konuşmayacaktı. Dolayısıyla, ittifakla bu yasanın çıkması konusunda bir kanaat belirmişti.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Yarına kalsın.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, konuşmalardan anladığım kadarıyla, görüşmelerin çok az bir vakit kaldı tamamlanmasına; onun için, yarın devam edeceğiz.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 6 Nisan 2006 Perşembe günü saat 14.00'te toplamak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 20.53