BIM 2 2 2006-04-18T14:55:00Z 2006-04-18T14:55:00Z 60 42225 240687 TBMM 2005 481 295580 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22       CİLT: 114       YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

80 inci Birleşim

28 Mart 2006 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1.- Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu'nun, Dünya Kütüphaneler Haftası münasebetiyle, toplumların gelişmesi ve yükselmesinde okuma alışkanlığının yaygınlaştırılmasının önemine ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Mardin Milletvekili Mahmut Duyan'ın, Karayolu Taşımacılık Kanununun uygulanması sonrasında görülen aksaklıklar ile taşımacılık sektöründe yaşanan sıkıntılara ve GAP bölgesindeki enerji sorununa ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı'nın, Osmaniye İli Düziçi İlçesinin düşman işgalinden kurtarılışının 86 ncı yıldönümünde, ilin teşvik kapsamına alınmasını müteakiben ilçedeki ekonomik ve sosyal gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Finlandiya Meclis Başkanı Paavo Lipponen'in davetlisi olarak Finlandiya'ya resmî ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın beraberindeki Parlamento heyetini oluşturmak üzere gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1004)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapılmasına İlişkin Nota, Görüşme Tutanakları ve Müzakere Kayıtlarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/1173) geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1005)

3.- Ordu Milletvekili Enver Yılmaz'ın, İcra ve İflas Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Kanuna Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair (2/725) esas numaralı kanun teklifini geri aldığına ilişkin önergesi (4/378)

4.- Bazı milletvekillerinin, belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1006)

5.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un İsrail'e yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1007)

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 30 milletvekilinin, yabancı dil öğretimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/350)

2.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Suriye ve Irak sınırlarındaki arazilerin mayınlardan temizlenmesi ve kullanımı konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/26)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, milletvekilleri lojmanlarında Mustafa Güngör'ün öldürülmesinin aydınlatılması ve sorumluların belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/185) (S. Sayısı: 1056)

2.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)

5.- Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı: 1079)

6.- Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1133, 1/1074) (S. Sayısı: 1099)

7.- Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyetindeki Avrupa Birliği Polis Misyonuna (EUPOL-PROXIMA) Katılımına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/944) (S. Sayısı: 846)

8.- Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun; Gelir Vergisi Kanunu ve 6183 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/673) (S. Sayısı: 1081)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, kamu lojman ve sosyal tesislerinin mülkiyetinin TOKİ'ye devredilip devredilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/12261)

2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, aynı içerikli soru önergesine ve bilgi edinme başvurusuna verilen cevaplara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/12263)

3.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Star Gazetesinin satışına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/12269)

4.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, işçi emeklilerine verilecek zamma ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/12270)

5.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, danışmanı hakkında basına yaptığı bir açıklamaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/12273)

6.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, 2006 yılında kamuya alınacak personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/12290)

7.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, bazı gençlik ve spor il müdürlüklerine yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/12291)

8.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Emniyet Genel Müdürünün yurt dışı seyahatlerine ve hakkındaki Şemdinli olaylarıyla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/12299)

9.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya Mevlana ve Etnografya Müzeleriyle ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12304)

10.- Adana Milletvekili Mehmet Ziya YERGÖK'ün, müze yönetimiyle ilgili çalışmalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12305)

11.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, cep telefonu kullanımındaki bazı hizmetlere ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12323)

12.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, THY'nin bilet değişikliğinde aldığı ek ücrete ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12325)

13.- Adana Milletvekili Mehmet Ziya YERGÖK'ün, Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/12328)

14.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Hasankeyf'teki tarihî birikimin korunmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12401)

15.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, bazı okulların mezunlarına ve kurum değiştiren Diyanet İşleri Başkanlığı personeline ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/12405)

16.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, tarım ürünleri ithalatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12406)

17.- Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN'in, MGK Genel Sekreterinin yargıya yönelik beyanına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/12422)

18.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, bazı tarım ve hayvancılık ürünlerinin ithalatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12435)

19.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, işgücüne ve oluşturulan istihdama ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/12436)

20.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İstanbul'daki bir koruma kurulu üyeliğine yapılan atamaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12442)

21.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/12460)

22.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, bazı spor federasyonlarına özerklik için baskı yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/12472)

23.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, spor yönetiminde düşünülen yeniden yapılanmaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/12473)

24.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Rusya'dan doğalgaz alımına,

- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, ihraç ürünlerinde yerli girdi kullanımının teşvikine ve ihracattaki sorunlara,

- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, ithal ürünlerde aranan TSE onay belgesine,

- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, evcil ve egzotik hayvan ithalatına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/12480, 12481, 12482, 12483)

25.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, sinema sektörünün desteklenmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12532)

26.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, güneş tutulmasına yönelik tanıtım faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12539)

27.- Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2005 yılında Bartın İline ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12541)

28.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, Devlet Opera ve Balesinin yevmiyeli sanatçılarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12542)

29.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, İstanbul'daki bir koruma kurulu üyeliğine yapılan atamaya ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12543)

30.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Devlet Opera ve Balesindeki yevmiyeli sanatçılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12544)

31.- İstanbul Milletvekili Mehmet SEVİGEN'in, İstanbul'daki bir koruma kurulu üyeliğine yapılan atamaya ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12545)

32.- İstanbul Milletvekili Mehmet SEVİGEN'in, pastörize yumurta üreticiliğine,

- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Manisa'da tabiî afetten zarar gören çiftçilere yapılan ödemelere,

- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bursa İpekböcekçiliği Araştırma Enstitüsünün kapatılmasına,

- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, kuş gribine yönelik önlemler ile köy tavukçuluğuna,

- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, kaçak tohumlara,

- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Hatay'da kuş gribine karşı alınacak önlemlere,

- Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2005 yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe,

- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, kuş gribinin tavukçuluk sektörüne etkilerine ve köy tavukçuluğuna,

- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, tarımsal kalkınma kooperatiflerine damızlık hayvan satışı yapan şirketlerin denetimine,

- Kırşehir Milletvekili Hüseyin BAYINDIR'ın, şekerpancarındaki kota uygulamasına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/12580, 12581, 12582, 12583, 12584, 12585, 12586, 12587, 12588, 12589)

33.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, mobil cihaz kayıt sistemi ihalesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12592)

34.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, karayolu taşımacılığındaki belge harçlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/12601)

35.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, bazı ürünlerdeki KDV oranının indirilmesiyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/12612)

36.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, SPK'nın karar almada yaşadığı sorunla ilgili yazısına,

SPK Başkanı ve üyeleri arasında bazı sorunlar olduğu iddialarına,

İlişkin Başbakandan soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/12724, 12725)

37.- İzmir Milletvekili Hakkı AKALIN'ın, medyaya yönelik bazı ifadelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/12732)

38.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun bazı hükümlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/12735)

39.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Maliye Bakanı hakkındaki iddialar kapsamında basına yönelik açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/12737)

40.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, SPK Başkanlığının Kurul üyeleri hakkındaki yazısına,

SPK yönetimi ile ilgili bazı iddialara,

SPK'nın gönderdiği bir yazıya,

SPK'nın gönderdiği yurt dışı toplantılarla ilgili yazılara,

SPK'nın yurt dışındaki bazı toplantılarla ilgili yazısına

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/12766, 12767, 12768, 12769, 12770)

41.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, TÜİK'in belirlediği açlık ve yoksulluk sınırı miktarlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/12778)

42.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, TRT'de yayınlanan programlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/12779)

43.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, TRT'nin hazırladığı bir belgeselin yayından kaldırıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/12780)

44.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, engelli personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/12781)

45.- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, Anadolu Ajansına alınan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/12782)

46.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, çocuklarının ticarî faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/12839)

47.- İstanbul Milletvekili Mehmet SEVİGEN'in, kızının Telsim ihalesiyle ilgili görüşme yaptığı iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/12840)

48.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, pastörize ve likit yumurtadaki KDV indirimine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/12841)

49.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, verem hastalığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/12876)

50.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, engelli personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/12907)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu, Uluslararası Irk Ayırımıyla Mücadele Gününe,

Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız, Güneydoğu Anadolu Projesi tamamlandığında, bölgenin tarım sektörüne sağlayacağı yararlara,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'un, tekstil ve hazır giyim sektöründe yaşanan sıkıntılara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun cevap verdi.

Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur'un (6/1656, 6/1657 ve 6/1658) esas numaralı sorularını geri aldığına dair önergesi okundu; soruların geri verildiği bildirildi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, uygulanan ekonomi politikalarının esnaf ve sanatkârlara olumsuz etkileri konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/25) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 331 inci sırasında yer alan 1099 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 23 üncü sırasında yer alan 846 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 12 nci sırasında yer alan 1081 sıra sayılı kanun teklifinin 9 uncu sırasına, 340 ıncı sırasında yer alan 1114 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 22.3.2006 tarihinde dağıtılan ve aynı tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan milletvekilleri lojmanlarında Mustafa Güngör'ün öldürülmesinin aydınlatılması ve sorumluların belirlenmesi hakkındaki (10/185) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 1056 sıra sayılı raporunun, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve görüşmelerinin 28.3.2006 Salı günkü birleşimde yapılmasına; Genel Kurulun; 28.3.2006 Salı ve 29.3.2006 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine, 28.3.2006 Salı günkü birleşimde gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alan 1056 sıra sayılı raporun görüşmelerinin ardından kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun; 28.3.2006 Salı günü 15.00-22.00, 29.3.2006 Çarşamba günü 15.00-21.00 ve 30.3.2006 Perşembe günü 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

Kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;

1 inci sırasında bulunan, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)

2 nci sırasında bulunan, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair 604 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin (1/277) (S. Sayısı: 1079)

4 üncü sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S. Sayısı: 904),

Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

5 inci sırasında bulunan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 4 Milletvekilinin, Türk Tabipleri Birliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 35 Milletvekilinin, 23.1.1953 Tarihli ve 6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununun 3224 Sayılı Yasa ile Değişik 60 ıncı Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/672, 2/604) (S. Sayısı: 1069), görüşmeleri tamamlanarak,

8 inci sırasında bulunan, Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 9 Milletvekilinin, Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/722) (S. Sayısı: 1113), yapılan görüşmelerden sonra,

Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

28 Mart 2006 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.56'da son verildi.

                       

                                        Ali Dinçer

                                    Başkanvekili

 

 

Bayram Özçelik

 

Harun Tüfekci

 

Burdur

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 


No: 108

II. - GELEN KÂĞITLAR

24 Mart 2006 Cuma

Teklif

1.- İstanbul Milletvekili Zeynep Karahan Uslu'nun; Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/733) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2006)

No: 109

27 Mart 2006 Pazartesi

Teklifler

1.- Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül'ün; Vatandaşlık Geliri Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/734) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.3.2006)

2.- Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül'ün; Bölgesel Asgari Ücretin Uygulanmasına İlişkin Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/735) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.3.2006)

Tezkere

1.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Ali Arıkan'ın; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1003) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2006)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK'ın, tekstil sektöründeki kriz beklentisine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1682) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/2/2006)

2. - Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK'ın, tekstil sektöründeki politikalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1683) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Maliye Bakanı hakkındaki iddialarla ilgili bir beyanına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13041) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/3/2006)

2. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, doğalgaza yapılan zamlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13042) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/3/2006)

3. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Irak'ta hayatını kaybeden Türk vatandaşlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13043) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/3/2006)

4. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, bazı makro ekonomik verilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13044) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/3/2006)

5. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Akdeniz Üniversitesinin döner sermaye gelirlerinin bloke edilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13045) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

6. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Maliye Bakanı hakkındaki iddialar ile ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13046) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

7. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, bazı kamu personeline ek ödeme yapılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13047) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

8. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, bazı kamu kurumlarındaki kadın bürokrat ve diğer personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13048) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

9. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, mason localarına ve denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13049) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

10. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, İstanbul'daki Dudullu Tüneli inşaatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13050) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/3/2006)

11. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Ulusa Sesleniş programına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13051) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

12. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, milletvekillerinin ulusal stratejik konsept hakkında bilgilendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13052) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

13. - İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, çiftçi borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13053) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

14. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, araç kiralama uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13054) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

15. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, Avasköy Su Kemerinin korunmasına ve yakınındaki konut kompleksi inşaatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13055) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

16. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, bazı şirketlerin aldığı kamu ihalelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13056) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/3/2006)

17. - Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA'nın, mayınlı arazilerin temizlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13057) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/3/2006)

18. - Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, bazı firmaların aldığı TOKİ ihalelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13058) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/3/2006)

19. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı araçlarının haciz ve keşiflerde kullanımına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13059) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

20. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bazı iddianamelerin basında yer almasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13060) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

21. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kemal Derviş'in Türk ekonomisi hakkında değerlendirme yapmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13061) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

22. - Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, infaz koruma memurlarının özlük haklarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13062) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

23.-         İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Van Cumhuriyet Başsavcısı hakkında soruşturma açılıp açılmadığına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13063) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/3/2006)

24. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, kadınların işgücüne katılımına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13064) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

25. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Bursa'daki bir fabrika yangınında hayatını kaybeden işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13065) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

26. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, tekstil ve hazır giyim sektöründeki istihdama ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13066) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

27. - Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, işsizliğe ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13067) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/3/2006)

28. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, SSK şeflik sınavına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13068) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/3/2006)

29. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'ye devredilen bankaların kamuya maliyetine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/13069) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/3/2006)

30. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, BDDK eski yöneticileri hakkında İmar Bankasından dolayı açılan davalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/13070) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

31. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, AB fonlarından yararlanan yerel yönetimlere ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/13071) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

32. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, AB sürecinde yabancı dil öğretimine ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/13072) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

33. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, "Gençliğin AB'ye Bakışı" araştırmasının sonuçlarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/13073) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

34. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, mısır ithalatına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/13074) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

35. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Mercedes-Benz firması ile ilgili ihbara ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/13075) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

36. - Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, sokakta yaşayan çocuklara yönelik çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/13076) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/3/2006)

37. - Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, kadınların işgücüne katılımına ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/13077) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/3/2006)

38. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu İl Müdürü hakkındaki bir iddiaya ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/13078) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

39. - İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ'ın, belediyelerin kadın ve çocuk korunma evi hizmetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13079) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/3/2006)

40. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, AB fonlarından yararlanan belediyelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13080) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

41. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, İzmir'in Aliağa İlçesinde imara aykırı yapılaşmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13081) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

42. - Ankara Milletvekili Zekeriya AKINCI'nın, Ankara'nın Altındağ İlçesinde artan nüfusun gerektirdiği hizmetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13082) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

43. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, palmiye ağacı satın alan belediyelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13083) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

44. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İSKİ ihaleleri ile ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13084) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

45. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Ankara-Altındağ Belediyesiyle ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13085) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/3/2006)

46. - Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, Ankara Büyükşehir Belediyesi otobüslerine, metro çalışmalarına ve Mamak çöplüğüne ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13086) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

47. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, kütüphanelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13087) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

48. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya'da bazı tarihi yerlerin elektriklerinin kesilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13088) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

49. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, Resim ve Heykel Müzesinin bakım ve onarımına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13089) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

50. - Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın, uluslararası bir organizasyonda gösterilen sözde Ermeni iddiaları konulu filme ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13090) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/3/2006)

51. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Marmaris Aktaş'ta yapılan imar planı değişikliğine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13091) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

52. - Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER'in, Samsun Atatürk Kültür Merkezinin İlkadım Belediyesine devrine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13092) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

53. - Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, Tekirdağ'daki vergi uygulamalarıyla ilgili iddialara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13093) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/2/2006)

54. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, turizm bölgelerinde yabancıların taşınmazlarını kiraya vermesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13094) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/3/2006)

55. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, mayınlı arazilerin temizlenmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13095) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/3/2006)

56. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, temel gıda maddelerine uygulanan KDV oranına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13096) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

57. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bazı harcamaların bütçeleştirilmediği iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13097) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

58. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Ankara'daki taksici esnafının mali sorunlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13098) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

59. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Citibank'ın vergi borcunun terkin edildiği iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13099) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

60. - Sivas Milletvekili Nurettin SÖZEN'in, Sivas Demir Çelik İşletmelerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13100) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

61. - Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un, vergi mükelleflerinin matrah artırımına zorlandığı iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13101) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

62. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, ders kitabı hazırlayan yayınevleri ve kitap inceleme komisyonlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13102) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/3/2006)

63. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, yabancı dil öğretimine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13103) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

64. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya'daki bazı okul arazileri üzerindeki tahsisin kaldırıldığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13104) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

65. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, biyoloji kitaplarında yaradılış kuramına yer verilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13105) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

66. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13106) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

67. - Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN'ın, Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13107) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

68. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Açık Öğretim Lisesi Yönetmeliğindeki değişikliğe ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13108) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/3/2006)

69. - Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, Bursa'daki öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13109) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/3/2006)

70. - Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, sosyal güvenlik kurumlarına bağlı hastaların özel hastanelerden yararlanma şartlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13110) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

71. - Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Fatsa Verem Savaş Dispanserinin ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13111) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

72. - Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR'ın, sağlık meslek liselerine öğretmen atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13112) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/3/2006)

73. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, tarım ürünleri ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13113) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/3/2006)

74. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, kamuya personel alımlarında uygulanan yaş sınırlamasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/13114) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

75. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Antalya 2 nci Dış Hatlar Terminalinin işletme süresine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13115) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

76. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, şeker kotasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/13116) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

77. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TSK içinde mason olup olmadığına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13117) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)

78. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türk vatandaşlarının AB ülkelerinde serbest dolaşım, çalışma ve yerleşme haklarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/13118) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/3/2006)

79. - İstanbul Milletvekili Lokman AYVA'nın, özürlü personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/13119) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/3/2006)

80. - İstanbul Milletvekili Halil AKYÜZ'ün, getirilen bir tıbbi cihaza ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/13120) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/3/2006)

No: 110

28 Mart 2006 Salı

Genel Görüşme Önergesi

1.                    - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL, İstanbul Milletvekili Ali TOPUZ ve Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un Suriye ve Irak sınırlarındaki arazilerin mayınlardan temizlenmesi ve kullanımı konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/26) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/3/2006)

Meclis Araştırması Önergesi

1. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ ve 30 Milletvekilinin, yabancı dil öğretimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın  98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/350) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/3/2006)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

28 Mart 2006 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci  Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen, sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Kütüphaneler Haftası münasebetiyle, Bursa Milletvekili Sayın Zafer Hıdıroğlu'na aittir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Hıdıroğlu.

Süreniz 5 dakika.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1.- Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu'nun, Dünya Kütüphaneler Haftası münasebetiyle, toplumların gelişmesi ve yükselmesinde okuma alışkanlığının yaygınlaştırılmasının önemine ilişkin gündemdışı konuşması

ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; bu hafta Dünya Kütüphaneler Haftası. Bu hafta münasebetiyle, kitap okumanın ve bunu yaymanın önemi üzerinde, sizinle fikirlerimi paylaşacağım; hepinize saygılarımı arz ediyorum.

Bir toplumun gelişmesi ve yükselmesi için en önemli ve temel adım okumaktır. Okumaya ne kadar önem verilir ve teşvik edilirse, o ülkenin bilgili insanlarıyla da muasır medeniyetler seviyesine çıkmakta en temel ve sağlam başlangıç sağlanmış olur.

İçinde bulunduğumuz Kütüphane Haftası nedeniyle, bilgiye ulaşmamız için daha çok okumamız lazım, kütüphanelerimizi tanıtıcı ve daha işler hale getirmek için devlet, millet, sivil toplum örgütleri seferber olmamız lazımdır. Bu seferberliğe ihtiyacımız var; çünkü, dünyada yapılan istatistiklerde, maalesef, en az okuyan milletlerden bir tanesiyiz. Tarihî verilere göre, çok okuyan toplumların daha başarılı oldukları görülmektedir.

Sayın milletvekili arkadaşlarım, 10 uncu Yüzyıla kadar Türkler, maalesef, okumayı sevmeyen bir görüntü sergilemişlerdir. Sadece Orhun Abideleri ve Budizme ait bazı dinî yazıtların dışında doğru dürüst bir belgeye rastlamamaktayız.

11 inci Yüzyılda Endülüs bilgini İbni Said diyor ki: Bilimle uğraşan milletlere, örnek olarak İranlılar, Hintliler, Romalılar, Yunanlılar ve Arapları gösteriyor, bir de bilgiyle uğraşmayan milletler olarak da Türkleri, Moğolları ve Çinlileri gösteriyor.

İslamiyetin kabulünden, yani, 10 uncu Yüzyıldan sonra nispeten okumaya daha fazla önem vermeye başlamışız. Açılan medreseler ve yanında, yine, açılan kütüphaneler vasıtasıyla da o devrin Nizamülmülk, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim gibi devlet adamlarının çok okudukları, hatta, günde 8 saat okuduklarını tarihî vesikalardan elde etmekteyiz.

Yine, o devirde, Mevlana, Evliya Çelebi, Kâtip Çelebi gibi ünlü düşünürler de kitap ve önemi üzerinde durarak günümüze ışık tutmuşlardır.

17 nci Yüzyıldan sonra tekrar az okuyan toplum haline geldik. 20 nci Yüzyılın başlarında ise ancak basılan kitaplar 40 000'i geçmemiştir.

1965'e göre üniversiteli oranı Türkiye'de 14 kat artmış; fakat, kitap okuma oranı da artmamıştır. Biz, yılda kitap için 10 dolar harcarken, gelişmiş ülkelerde 100 dolar harcanmaktadır; yani, onda 1'i kadar kitap okuduğumuz… Türkiye'de 100 kişiden 5 kişisi kitap okumaktadır. Japonya'da, yıl-da 4 milyar kitap basılırken, Türkiye'de sadece 23 000 000 kitap basılmaktadır. Biz, yine, dünya sıralamasında, 173 ülke arasında, okuma oranı itibariyle 86 ncı sırada yer almaktayız.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'de 1 600 civarında kütüphane var; ama, maalesef, baktığımızda, 400 000'in üzerinde kahvehane var; ama, bu kahvehanelerin birçoğunda da "kıraathane" yazmakta. Kahvehanelerin, gerçekten, bir bölümünün kıraathane olması yolunda birtakım adımlar atılmalı ve bu konuda, Adana Milletvekilimiz Sayın Atilla Başoğlu'nun verdiği bir yasa teklifi vardır; bunu destekliyor ve inşallah gündeme gelmesini bekliyoruz.

Kişi başına, Fransa'da 7, İsveç'te 10, Japonya'da 25 kitap düşerken, Türkiye'de 7 kişiye 1 kitap düşmektedir. Yine, gazete okuma oranlarına baktığımız zaman, gazete ve dergi okuma oranlarına, Norveç'te, İsveç'te, İsviçre'de ve Japonya'da 1 000  kişiden 550-560 kişisi, yani, yarıdan fazla insan gazete okurken, Türkiye'de bu oran, maalesef, onaltıda 1 seviyesinde; yani, binde 60'larda; bizden aşağıda, sadece, Ukrayna ve Çin'i görmekteyiz. Yani, ortalama, gelişmiş ülkelere göre Türkiye çok geri durumda kalmıştır.

Değerli milletvekili arkadaşlarımız, inandığımız dinin ilk temel emri "oku" diye başlamaktadır ve bu ilahî mesajdan hareketle de, bu ilahî mesaja kulak vererek, insanların hayatta başarılı olduklarını da tarih içinde gözlemekteyiz. Yine, Mustafa Kemal…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayın efendim, lütfen.

ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Çok kısa, özetle, bitirmeye çalışacağım.

Mustafa Kemal Atatürk'ün, en hakiki mürşidin ilim olduğuna dair söylemlerinden tutun da, yine, Fransız Kralı Fenlon, "kitap okumayı dünyanın hiçbir şeyine değişmem" diyor.

İngiliz Kraliçesi Jane Grey, ünlü İngiliz saltanat tacını giyerken, yanındakilere, endişe içinde "acaba kitap okumaya vaktim olacak mı" diye sormuştur. Bir kraliçeye, paha biçilmez bir saltanat tacından daha kıymetli gelen kitap ve okuma problemi, gelişmek ve yükselmek için atılan adımların en önemli örneklerinden birini teşkil etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, ben -vaktim doldu- aslında, size, Kültür Bakanlığımızın yaptığı faaliyetlerden bahsetmek istiyordum. Birçok faaliyetlerimiz var; ama, bunları çok kısaca şu cümleyle noktalamak istiyorum: Kültür Bakanlığımızın kütüphaneler konusundaki çalışmalarının en önemli kampanyası, bugün Ötüken Kütüphanesinin açılışıyla başlayan ve 60 000 kitaba ulaşılan kampanyadır. Bu kampanyada, ister kütüphanelerin yapımı, onarımı ve oraya birtakım teçhizat alımı şeklinde isterse kitap alımı şeklinde bir seferberlik ilan edilmiştir, iki günde 60 000 kitaba ulaşılmıştır.

Ben buradan, 550 milletvekilimizin kendi yörelerinde yapacak olduğu çalışmalar, sivil toplum örgütlerimizin çalışmaları, halkımızın duyarlılığıyla, başta okullarımız olmak üzere kitabı yaymak, yaygınlaştırmak, ilimin en yüksek seviyeye çıkması için Kültür Bakanlığımızın, Kütüphaneler Genel Müdürlüğümüzün başlattığı bu çalışmaya da  destek vermesini ve Türkiye'de okuma oranının artmasını istiyor, bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Hıdıroğlu.

Gündemdışı ikinci söz isteği, 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunuyla ilgili olmak üzere Mardin Milletvekili Sayın Mahmut Duyan'a aittir.

Buyurun Sayın Duyan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

2.- Mardin Milletvekili Mahmut Duyan'ın, Karayolu Taşımacılık Kanununun uygulanması sonrasında görülen aksaklıklar ile taşımacılık sektöründe yaşanan sıkıntılara ve GAP bölgesindeki enerji sorununa ilişkin gündemdışı konuşması

MAHMUT DUYAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ulaştırma Bakanlığı tarafından hazırlanan, 10 Temmuz 2003 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu yürürlüğe girmiştir. Yürürlüğe girdi; ama… Şu anda, bizi televizyonlarının başında izleyen taşımacılık işiyle uğraşan şoför esnafları da ayrıca selamlıyorum.

Bu kanun çıktığı zaman, bu kanun iyileştirmesi için çıkarıldı; ama, uygulamaya geçtiği zaman görüldü ki, şoför esnafı perişan halde ve bu perişanlık, yalnız benim bölgem olan güneydoğuda tek değil. Bu perişanlık, Habur Gümrük Kapısında olduğu gibi, Kastamonu'da da var, Edirne'de de var. Lütfen, buna… Sayın Bakan, keşke burada olsaydı. Hükümetin hiçbir yetkilisi yok. Biz, burada, insanlarımızın sorunlarını dile getiriyoruz; ama, bunları dinleyen bu iktidardaki hiçbir bakan yok. Keşke, burada olsalardı.

Özellikle kara ulaşımında, Habur Gümrük Kapısı, bugün, güneydoğunun ve Türkiye'nin can damarı. Keşke, şu anda, gümrükten sorumlu Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen, Habur Gümrük Kapısındaki çileyi görseydi. Şu anda, 70 kilometre uzunlukta kuyruk var. Bu insanlar, kışın o soğukta, yazın o sıcakta, kamyonların içinde yatıp perişan haldeler. Oradaki ilkel yöntemlerle esnaflarımıza, adetâ, bir çile çektiriyoruz.

Şimdi çıkan kanunda, K1 adı altında bir belge veriliyor. 10 milyarı basan adam bu belgeyi alıyor. Yalnız, tonaj haddi 25 ton. R1 belgesi, burada da aynı… Eski yönetimde… Simsarlık yine had safhaya geçti; yani, bu belge sahibi olan kişi, bir yükü 5 liraya alacak, 1 lirayı kamyoncuya verecek, diğer 4 lirayı cebe atacak. En önemlisi de, bizim bölgeyi ilgilendireni de C2 belgesi. Şimdi, C2 belgesi, uluslararası ve yurtiçi taşımacılığı yapan ve 40 000-50 000 YTL'yi veren bu belgeyi alıyor. Eskiden, bu belge sahibi bir kamyoncu gidip de 4-5 tane firmayla anlaşabiliyordu. Bu belge alındıktan sonra, bire 2 olarak veriliyor. Bire 2 verildiği zaman, hem kamyoncu hem de nakliye sektöründeki patron da zor durumda.

Şimdi, geçmiş dönemde bu yapıldı. Türkî cumhuriyetlere giden kamyonlar, K1 belgesi gibi C2 belgesi de işlem gördü. Şimdi, buna, en azından bire 5 veyahut da bire 10 yapılırsa, bütün esnaf, kamyoncular bir rahatlar; ama, bu durumda olursa herkes kamyonunu takoza çeker ve hiçbir esnaf bu işe girmez.

Değerli arkadaşlar, keşke Ulaştırma Bakanı burada olsaydı da bu konuları beraber görüşseydik. Yani, bu taşımacılık sektörü gerçekten zor durumda. Şimdi, şoförler ne yapacaklar? Adamlar istiap haddini koydular, 20 yaşı koydular, bu paralar toplandı. Bu paraların toplanış sebebi de, 20 yaşın altındaki kamyonlara kredi olarak verilecekti ve herkes kendi kamyonunu yenileyecekti; ama, bu toplanan parayla, Bakanlığın merdivenlerini granit yaptılar, yeni tuvaletler yapıldı, yeni bilgi ağı döşendi. Daha önce de UND'nin yaptığı bir bilgi ağı vardı; bu bilgi ağı çöpe atıldı, Ulaştırma Bakan-lığının döner sermayesine bağlı yeni bir tesis kuruldu ve milyarlarca paralar böyle heba edildi.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu şoför esnafı gerçekten zor durumda. Avrupa'nın en büyük TIR filosu Türkiye'de, Türkiye'nin en büyük TIR filosu da güneydoğuda. Şimdi, güneydoğuda bu belgeleri koydunuz, insanları perişan ettiniz ve 1 500 000 insan aç. Şimdi, güneydoğudaki insanların hepsi kapkaç diyoruz; bu tür sosyal endikasyonları koyduğunuz zaman, insanlar kapkaç da olur, her şey yapar.

İkinci sorunumuz, GAP bölgesindeki elektrik sorunudur. Çiftçi 100 dönüm arazi ekiyorsa, emin olun 100 dönüm arazisinin gelirinin çoğunu elektrik parası olarak veriyor. Şimdi, dışarıdaki, yurt dışından gelen buğdayı ucuz alıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, konuşmanızı tamamlayın.

MAHMUT DUYAN (Devamla) - Özet olarak, tabiî, dert çok, burada 5 dakikaya sığdıramayız; ama, böyle yüzeysel olarak, başlık olarak size anlatacağım.

Güneydoğunun en büyük sorunu da, GAP'ın işlemez hale getirilmesidir. Şimdi, GAP'ta 12 türbin var; bu 12 türbinin, şu anda 4 türbini çalışıyor. Yani, 2 türbin daha çalışırsa, o bölgedeki çiftçilerimize bedava elektrik de versek, yine devlet kâr edecektir; ama, maalesef, en pahalı elektriği bizim çiftçiler ödüyor. Elektrik kaçağı var… Olacak tabiî. Ben burada diyorum, yine de olacak; çünkü, en pahalı elektriği… Bizim o bölgede insanlar, 100 dönüm arazi ektiği zaman, bütün o geliri elektrik parasına verse dahi bunu karşılayamaz.

Bir de mayınlı tarla derdimiz var. Mayınlı tarlayı da, işte, Sayın Bakan Unakıtan'ın açıkladığı gibi, bunu, dışarıdaki firmalara verilecektir. Aslında, o bölgedeki arazilerin çoğu hisseli, çoğu da mahkemelik. Mesela, bir ailenin bir kardeşi Suriye vatandaşı olmuş, bir kardeşi de bizim orada. Şimdi, yarın miras paylaşımı olduğu zaman, mahkeme lehte karar verirse ne olacak?! Toprak köylünündür. Oradaki toprağı da, oradaki vatandaşa vermemiz şart.

Şimdi, Sayın Kürşad Tüzmen keşke burada olsaydı; herhalde, yine Derimodda veyahut da Ayyıldız Mayolarının defilesine gitmiştir. Gidip de, Habur'daki esnafımızın halini bir görseydi; kuyruk 70 kilometre. Bak, burada söylüyorum, şu anda, esnaf orada perişan halde. Kürşad Tüzmen'i, Habur Gümrük Kapısına davet ediyorum. Gitsin, oradaki şoför esnafın halini görsün, Derimoddaki modelist yapılmasın. Orada, gidiyor, fotomodellik yapıyor Kürşad Tüzmen; oraya gitsin.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum; teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Duyan.

Gündemdışı üçüncü konuşma, Osmaniye İli Düziçi İlçesinin düşman işgalinden kurtuluşunun 86 ncı yıldönümü münasebetiyle, Osmaniye Milletvekili Sayın Mehmet Sarı'ya aittir.

Buyurun Sayın Sarı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı'nın, Osmaniye İli Düziçi İlçesinin düşman işgalinden kurtarılışının 86 ncı yıldönümünde, ilin teşvik kapsamına alınmasını müteakiben ilçedeki ekonomik ve sosyal gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET SARI (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 28 Mart, Osmaniye İli Düziçi İlçemizin 86 ncı kurtuluş yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi, ekranları başında bizi izleyen tüm vatandaşlarımızı ve hassaten, Düziçili hemşerilerimi saygıyla selamlıyorum.

Yüce Türk Milleti, Kurtuluş Savaşında onurlu bir millî mücadele örneği vererek vatanımızı işgale yeltenen düşmanlara karşı şanlı bir mücadele vermişlerdir. Bu şanlı mücadele neticesinde çetin savaşlar olmuş, Mustafa Kemal'in önderliğinde kahraman ordumuz ve millî kuvayicilerimiz bu savaştan zaferle çıkmışlardır. Anadolu toprakları işgalden kurtarılmıştır. Düşman askerleri büyük can ve mal kaybı vererek ülkemizi terk etmek zorunda kalmışlardır. Aynı ruh ve aynı heyecanla, bu şanlı mücadelede yiğit ve mert Düziçililer de Haruniye'yi işgal etmeye kalkan Fransızlar ve yerli işbirlikçileri Ermenilere karşı amansız bir mücadele vermiş, komşu illerimiz Gaziantep ve Kahramanmaraş'ın kahraman çeteleriyle birlikte 28 Mart 1920 tarihinde zafere ulaşmışlardır. Bu zafer, Düziçililere ve tüm Türkiye'ye kutlu olsun. Tüm şehit ve gazilerimizin ruhları şad olsun. Onları rahmetle anıyoruz.

Geçmişi hatırlayıp bugün ülkemizin hangi noktada olduğunu karşılaştırdığımızda farkı fark edeceğiz. İnanıyorum ki, önümüzde daha güzel günler olacak. Bugünlerimiz dünden daha iyi, yarınlarımız bugünden çok daha iyi olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; müsaade ederseniz, Düziçi İlçemizle ilgili kısa bir sunum yapmak istiyorum. Düziçi, Çukurova'dan güneydoğuya giderken Avanos Dağlarına tırmanmadan otobanın ve tren istasyonunun solunda kalan, 200 000 dönüm mümbit tarım arazisi, 300 000 dönüm çam ve gürgen ormanlarıyla kaplı, Akdeniz iklimi ile Karadeniz ikliminin birbirine en yakın olduğu yerde, yeşile bürünmüş toplam 100 000 nüfuslu bir ilçedir. Nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının 2 katıdır. İşsizlik büyük boyuttadır. Osmaniye'nin teşvik kapsamına alınmasıyla, ilçemizde de yatırımlar başlamıştır. Küçük ölçekli de olsa, birçok yatırım, ilçemizde devam etmektedir. Üç yıl içerisinde ilçemizde gözle görülür hizmetler yapılmıştır. Eğitim ve öğretimde, Türkiye'de olduğu gibi, ilçemizde de olumlu gelişmeler yaşandı; 8 okul, 140 derslik, 1 tabiat müzesi, 1 kültür sitesi yapıldı, 500 kişilik kapalı spor salonu yapılıyor. Ayrıca, 192 konut sosyal tesisle birlikte tamamlandı. 16 köy içme suyuna kavuştu. İlçemiz ile Andırın İlçesini bağlayan yolumuz genişletildi. Kapalı olan 104 sulama kuyumuz açıldı. Şimdi, ilçemizin en büyük yapısal sorunu olan altyapı ihalesi yapıldı; iki yıl içerisinde tamamlanacak. İlçemizde özel sektör tarafından sertifikalı, Türkiye'nin en geniş fidanlıklarından birisi kuruldu. Tarımsal kalkınma kooperatiflerine Sosyal Yardımlaşma Fonundan 600 inek dağıtıldı. İlçemizde çiftçilerimiz her yönüyle destekleniyor. Şimdiye kadar 810 000 zeytin fidanı dikildi. Amacımız, iki yıl içerisinde bu fidan sayısını 1 000 000'a, on yıl içerisinde 2 000 000'a çıkarmaktır. Ayrıca, bodur elma, kiraz ve badem fidanları köylülerimize ücretsiz dağıtıldı. Hedefimiz, ülkemizle birlikte ilçemizi de büyütmek ve kalkındırmaktır.

Bir tarafında Düldül Dağı, hemen yanında Türkiye'nin en yüksek barajı Berke Barajı olan Haruniye Kaplıcamız, bölgemizin ve Ortadoğu'nun en önemli termal kaplıcası olup, uzun yıllardır pek çok kişi tarafından şifa bulmak, doğal güzelliğini görmek, dağ ve su sporları yapmak amacıyla ziyaret edilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SARI (Devamla) - Osmaniye İl Özel İdaremiz tarafından gerekli altyapı çalışmaları tamamlanmış, yatırımcıların gelip yatırım yapması beklenmektedir. Yatırımcılarımızın bu alanda modern tesis kurmaları halinde, yerli yabancı turist ve ziyaretçilerin kaplıca tedavisi, rehabilitasyon, spor ve turizm yönüyle, yılda oniki ay süreyle yüksek doluluk sağlayarak, konaklama yapılabilecek termal tesislerin bulunduğu turizm beldesi olacaktır.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; Düziçi'nde bu yatırımlar yapılırken, valilerimiz, sayın kaymakamımız büyük gayret sarf etmişlerdir. Bunlara, buradan teşekkür ediyorum. Ayrıca, daire müdürlerimiz ve tüm çalışanlara şükranlarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu hizmetlerin başlamasında, yatırımların sağlanmasında katkısı olan iktidarımızı ve hükümetimizi kutluyorum, onlara teşekkür ediyorum. Ayrıca, bu hizmetlerin yapılması için gerekli kanunların çıkarılmasında büyük gayret sarf eden Yüce Meclisi kutluyorum, teşekkür ediyorum.

28 Mart Düziçi'nin kurtuluş yıldönümünü, tekrar, kutlarken, sözlerimi bir şiirle tamamlıyorum.

"Bu vatan toprağın kara bağrında

Sıra dağlar gibi duranlarındır.

Bir tarih boyunca onun uğrunda

Kendini tarihe verenlerindir...

 

İleri atılıp sellercesine,

Göğsünden vurulup tam ercesine,

Bir gül bahçesine girercesine,

Şu kara toprağa girenlerindir...

 

Gökyay'ım ne desem ziyade değil,

Bu sevgi bir kuru ifade değil,

Sencileyin hasmı rüyada değil,

Topun namlusundan görenlerindir…"

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sarı.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Finlandiya Meclis Başkanı Paavo Lipponen'in davetlisi olarak Finlandiya'ya resmî ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın beraberindeki Parlamento heyetini oluşturmak üzere gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1004)

27 Mart 2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Finlandiya Meclis Başkanı Paavo Lıpponen'in davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Finlandiya'ya resmî ziyarette bulunması, Türkiye   Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı  Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca, Genel Kurulun 1 Mart 2006 tarihindeki 69 uncu Birleşiminde  kabul edilmiştir.

Anılan Kanunun 2 nci maddesi uyarınca, heyetimizi oluşturmak üzere, siyasî parti gruplarınca bildirilen isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

Adı Soyadı                                Seçim Çevresi

Abdullah Torun                                (Adana)

Mehmet Ali Arıkan                                (Eskişehir)

Fazlı Erdoğan                                (Zonguldak)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Kanun tasarısının geri alınmasına dair bir tezkere vardır; okutuyorum:

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapılmasına İlişkin Nota, Görüşme Tutanakları ve Müzakere Kayıtlarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/1173) geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1005)

27.3.2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 23/2/2006 tarihli ve B.O2.0.0.KKG.0.10/101-1207/770 sayılı yazımız.

İlgide kayıtlı yazımız ekinde Başkanlığınıza sunulan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Nota, Görüşme Tutanakları ve Müzakere Kayıtlarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre geri gönderilmesini arz ederim.

                        Recep Tayyip Erdoğan

                                         Başbakan

BAŞKAN - Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarı geri verilmiştir.

Kanun teklifinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:

3.- Ordu Milletvekili Enver Yılmaz'ın, İcra ve İflas Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Kanuna Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair (2/725) esas numaralı kanun teklifini geri aldığına ilişkin önergesi (4/378)

24.03.2006

TBMM Başkanlığına

(2/725) esas numaralı kanun teklifimi geri çekiyorum. Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

                                  Enver Yılmaz

                                                Ordu

BAŞKAN -  Adalet Komisyonunda bulunan teklif geri verilmiştir.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 30 milletvekilinin, yabancı dil öğretimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/350)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Büyük bir işsizlik sorunu ve yoksullukla boğuşan ülkemizde toplam nüfusumuzun yüzde 60'ını oluşturan gençlerimizin istihdam sorununu çözecek bellibaşlı alan eğitimdir. Bu alanda özellikle yabancı dil bilgisi artık, devlet de dahil olmak üzere tüm işverenlerin gençlerimizden beklediği ilk kriter olarak karşımıza çıkmaktadır.

Oysa şu anda Millî Eğitim Bakanı olan Sayın Hüseyin Çelik'in 21.3.2000 tarihinde TBMM Genel Kurulunda, DYP Van Milletvekili olarak yaptığı konuşmada belirttiği gibi "dünyada, Ortadoğu ülkeleri de dahil olmak üzere, en az yabancı dil bilen ülkelerden birisiyiz. Yabancı dil öğretimimiz bir fecaattir.''

Sayın Bakanın 2000 yılında haklı olarak dile getirdiği bu büyük sorun bugün de devam etmektedir. Türkiye'deki eğitim sistemiyle dil öğrenimi çok yetersiz bir düzeyde kalmakta; devlet gençlerimize İngilizce başta olmak üzere herhangi bir yabancı dili öğretememektedir. Öğrenimini yabancı dille yapan anadolu liseleri ve yabancı dil ağırlıklı Iiselerden mezun olanlar bile yabancı dili uluslararası yeterlilikte konuşamamaktadır.

Yabancı dil bilmeyen nesillerin ülkemizin doğal olarak içinde bulunduğu küreselleşme sürecinin de, müzakerelerine başladığımız Avrupa Birliği üyeliği sürecinin de içinde etkili bir şekilde yer alması beklenemez. Bugün özellikle Hindistan, Güney Kore ve Çin gibi ülkeler bu sorunu büyük ölçüde çözmüş ve başta bilişim sektörü olmak üzere, tıp ve mühendislik gibi doğa bilimlerinde ve dışticarette dünyaya damgalarını vurmaya başlamışlardır. Hatta komşularımız Suriye ve İran'da bile yabancı dil bilenlerin oranının ülkemizin çok üzerinde olduğu iddia edilmektedir. Öte yandan her yıl onbinlerce yardımcı doçentimizin, doçent olabilmek için girip, çoğunun bir türlü yeterli puanı alamadıkları ÜDS sınavları da düşünüldüğünde neden uluslararası alanda yeterince bilimsel makale yayınlayamadığımız sorusu da cevabını bulmaktadır.

Özellikle hükümetin yoğun bir çaba harcadığına dair izlenimler uyandırdığı Avrupa Birliği üyeliği hedefi içinde bu en önemli soruna ilişkin olarak da adımlar atması gerekmektedir; çünkü, Avrupa Birliğinin normlarına göre genç kuşak Avrupalıların en az üç dil bilecek şekilde yetiştirilmesi öngörülmektedir. Avrupa Eğitim Komisyonunun 1995 yılında yayınladığı ''Öğrenen Topluma Doğru'' başlıklı bildirisinde Avrupa Birliği vatandaşlarının anadillerinin dışında en az iki Avrupa dilini yeterli düzeyde bilmeleri ilke olarak benimsenmiş ve bireylere yardım edilmesi kararlaştırılmıştır.

Nitekim AB'ye üye ülke vatandaşlarının yüzde 53'ü anadillerinin yanı sıra başka bir dil daha bilmektedirler. AB'ye üye bütün ülkelerde, hatta neredeyse dünyada en çok öğretilen ve öğrenilen yabancı dil ise İngilizcedir. AB vatandaşlarının yaklaşık yüzde 50'si İngilizce konuşmakta, anadil dışında faydalı olduğuna inanılan yabancı dil olarak da yine İngilizce gösterilmektedir. Bugün AB ülkelerinde öğrencilerin yüzde 89'u İngilizce, yüzde 32'si Fransızca, yüzde 18'i Almanca ve yüzde 8'i de İspanyolca bilmektedir.

Türkiye'de etkili bir şekilde İngilizce eğitimine başlanması, hatta bunun için devletin olanaklarıyla bir eğitim seferberliği başlatılması, nüfusumuzun yüzde 60'ını oluşturan gençlerimizin içinde bulunduğu işsizlik sorununun belli ölçüde aşılması için de, büyük bir potansiyelimiz olan turistik ve kültürel değerlerimizin ekonomimize kazandırılması için de, dışticaret ve bilişim gibi sektörlerde büyük adımlar atılması için de, uluslararası alanda ses getirecek bilimsel çalışmaların yapılabilmesi için de çok büyük bir zorunluluktur.

Bu nedenlerle, Türkiye'de devlet okullarında verilen yabancı dil eğitiminin yetersizliğinin nedenlerinin araştırılarak, gençlerimize en geç lise eğitimi sonunda uluslararası yeterlilikte bir yabancı dil bilgisi kazandırılmış olması için devletin alması gereken tedbirlerin saptanması amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması hususunda gereğinin yapılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

1.- Hakkı Ülkü                                (İzmir)

2.- İsmail Değerli                                (Ankara)

3.- Mehmet Kartal                                (Van)

4.- Mehmet Ali Arıkan                                (Eskişehir)

5.- Kemal Sağ                                (Adana)

6.- Halil Akyüz                                (İstanbul)

7.- Ahmet Ersin                                (İzmir)

8.- Nurettin Sözen                                (Sivas)

  9.- Mustafa Özyurt                                 (Bursa)

10.- Ufuk Özkan                                (Manisa)

11.- Muharrem Toprak                                (İzmir)

12.- Mehmet Mesut Özakcan                                (Aydın)

13.- Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

14.-Muharrem Kılıç                                (Malatya)

15.- Feridun Ayvazoğlu                                (Çorum)

16.- İzzet Çetin                                (Kocaeli)

17.- Kemal Kılıçdaroğlu                                (İstanbul)

18.- Osman Özcan                                (Antalya)

19.- Nail Kamacı                                (Antalya)

20.- Harun Akın                                (Zonguldak)

21.- Ramazan Kerim Özkan                                (Burdur)

22.- Canan Arıtman                                (İzmir)

23.- Bülent Baratalı                                (İzmir)

24.- Türkân Miçooğulları                                (İzmir)

25.- Atila Emek                                (Antalya)

26.- Mehmet S. Kesimoğlu                                (Kırklareli)

27.- Hasan Ören                                (Manisa)

28.- Yüksel Çorbacıoğlu                                (Artvin)

29.- Erdal Karademir                                (İzmir)

30.- Ahmet Yılmazkaya                                (Gaziantep)

31.- Mehmet Boztaş                                (Aydın)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

2.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Suriye ve Irak sınırlarındaki arazilerin mayınlardan temizlenmesi ve kullanımı konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/26)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Mayınlı arazilerin temizlenmesi konusunda kamuoyundan gizli bir şekilde ve bölge halkının yararı gözetilmeden yürütülen uygulamalar ile bu uygulamaların ulusal güvenlik açısından ortaya çıkaracağı sakıncalar konusunda, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 101, 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına genel görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz.

Kemal Anadol Ali Topuz               Haluk Koç

                İzmir                   İstanbul                    Samsun

CHP Grup Başkanvekili    CHP Grup Başkanvekili CHP Grup Başkanvekili

Gerekçe:

Suriye-Irak sınırında, Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Şırnak ve Mardin İllerimizin içinde kalan 508 000 dekarlık alan, sınır güvenliğinin sağlanması amacıyla 1.11.1956 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla tarıma kapatılarak mayınlanmıştır. Dünyadaki ve ülkemizdeki sosyal ve siyasal gelişmeler sonucunda, Millî Güvenlik Kurulunun 29 Mayıs 2001 tarihli görüşü ve Bakanlar Kurulunun 11.6.2001 tarihli kararıyla, 189 000 dekarı mayınlı olan bu alanın temizlenmesine karar verilmiştir.

Bu karar doğrultusunda, Ağustos 2001 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı Karargâhında oluşturulan proje ofisi tarafından mayın temizleme işlemi için ön çalışma başlatılmış; ancak, bu çalışmanın akıbeti ve geldiği aşama bilinmemektedir.

Mayınlı arazilerin temizlenmesi konusunda Millî Savunma Bakanının 22 Şubat 2006 tarihinde TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada "bunun Kara Kuvvetleri tarafından yapılmasının, icabında yeni şehitlere yol açacağı anlaşıldığından, vazgeçildi" ifadelerini kullanması ve bunun Millî Savunma Bakanlığı yetkilileri tarafından tekzip edilmesi, kamuoyundan gizlenmek istenilen birtakım gelişmeler olduğu kuşkularını doğurmuştur. Millî Savunma Bakanının, aynı konuşmada, Bakanlığının mayınlı arazilerin temizlenmesinin ihalesi için yeterli teknik bilgiye sahip olmadığını ve bu nedenle ihale işinin Maliye Bakanlığına devredildiğini ifade etmesi de bu kuşkuları artırmıştır.

Bu arada, Maliye Bakanlığı da, bu kuşkuları doğrularcasına işlem ve uygulamalar içine girmiştir. Mayın temizleme ve temizlenen arazinin işletmeye açılması, kiraya verilmesi ve benzeri işlemlerin 2 ayrı bağımsız aşama olarak değerlendirilip, buna göre yasal uygulama yapılması gerekirken, olay bir bütün gibi değerlendirilip, 3996 sayılı ve kamuoyunda "yap-işlet-devret yasası" olarak bilinen mevzuat çerçevesinde uygulama süreci başlatılmak istenmiştir. Bu kapsamda, Şırnak ve Mardin Defterdarlıkları aracılığıyla ihale süreci başlatılmış; ancak, her nedense, yabancıların da teklif verdiği bu ihaleler sonuçlandırılmamıştır. Yürürlükteki mevzuat, Konya Ovasındaki tarım arazilerinin yabancılara satılmasına izin vermezken, mayınlı arazilerin hangi hukuksal gerekçelere dayalı olarak yabancılara 49 yıllığına devredileceği kamuoyunda kuşkuyla karşılanmaktadır.

2003 yılından bu yana, değişik tarihlerde zaman zaman bakan düzeyinde ve bazen de üst düzey yetkililer tarafından bölgenin mayından temizlenip, organik ve modern tarıma açılacağı yolunda açıklamalar yapılmıştır. Bu açıklamaların doğal sonucu olarak, bölgedeki topraksız ve az topraklı köylüler beklenti içine girmişlerdir. Bu beklentinin sonucu olarak,  Kilis Valiliği İl Özel İdaresi aracılığı ile bir çalışma yapmış, mayınların temizlenip tarıma açılması için proje ve rapor hazırlamış; ancak, bu çalışmanın değerlendirildiğine dair herhangi bir bilgi kamuoyuna yansımamıştır.

Elli yıldan bu yana, mayınlı olan arazilerde kirlenme olmadığı, genç toprak niteliğinde olduğu, ekilip biçilmediği için bir ve ikinci derecede tarıma uygun ve elverişli arazi niteliğinde olduğu ve organik tarım yapılabileceği uzmanlar tarafından ifade edilmektedir.

Bu arazilerin YİD modeliyle ihale edilmesi ve hele 49 yıllığına yabancılara devri sonucunu doğurabilecek uygulamalara gidilmesi, ulusal güvenliğimiz açısından son derece sakıncalı sonuçlar doğuracaktır. Ayrıca, bölgenin yoksul ve topraksız halkı da bu uygulamadan yararlanamayacaktır. Oysa, bu proje, sağlıklı bir şekilde hayata geçirilebilirse, sosyal barış projesi olabilir.

Bu arada, TBMM tarafından 2003 yılında onaylanarak yürürlüğe giren Ottawa Sözleşmesine göre de 1 Mart 2014 tarihine kadar mayınların temizlenmesine ilişkin yükümlülüklerimizin yerine getirilmesi gerekmektedir.

Belirtilen gerekçelerle, yapılacak mayın temizliği yönteminin ve mayınlı alanlar temizlendikten sonra yoksul bölge halkına belirli bir projeye göre ayrılması, modern ve organik tarıma açılması, GAP bölgesine katkılarının TBMM Genel Kurulunda geniş boyutlu olarak ele alınması doğru olacaktır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

B) Tezkereler ve Önergeler (Devam)

4.- Bazı milletvekillerinin, belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1006)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 2 Mart 2006 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

"Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu, hastalığı nedeniyle, 23.1.2006 tarihinden geçerli olmak üzere 24 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay, mazereti nedeniyle, 23.2.2006 tarihinden geçerli olmak üzere 19 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Bursa Milletvekili Kemal Demirel, hastalığı nedeniyle, 22.12.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 16 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Diyarbakır Milletvekili Ali İhsan Merdanoğlu, hastalığı nedeniyle, 23.1.2006 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu, hastalığı nedeniyle, 7.2.2006 tarihinden geçerli olmak üzere 17 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Karabük Milletvekili Hasan Bilir, mazereti nedeniyle, 13.2.2006 tarihinden geçerli olmak üzere 2 hafta"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin, hastalığı nedeniyle, 20.1.2006 tarihinden geçerli olmak üzere 51 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, mazereti nedeniyle, 8.2.2006 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Yalova Milletvekili Şükrü Önder, mazereti nedeniyle, 27.12.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 32 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş 1 tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

5.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un İsrail'e yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1007)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un, IMTM 2006 Uluslararası Akdeniz Fuarına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 6-9 Şubat 2006 tarihleri arasında İsrail'e yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                        Recep Tayyip Erdoğan

                                         Başbakan

              LİSTE

Vahit Kirişçi                                (Adana)

Mehmet Semerci                                (Aydın)

Mehmet Faruk Bayrak                                (Şanlıurfa)

İbrahim Çakmak                                (Tokat)

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Gündemin "Özel Gündemde Yer Alan İşler" kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, milletvekilleri lojmanlarında Mustafa Güngör'ün öldürülmesinin aydınlatılması ve sorumluların belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi üzerine kurulmuş bulunan (10/185) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 1056 sıra sayılı raporu üzerinde görüşmelere başlıyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Milletvekilleri Lojmanlarında Mustafa Güngör'ün Öldürülmesinin Aydınlatılması ve Sorumluların Belirlenmesi Amacıyla  Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/185) (S. Sayısı: 1056) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

İçtüzüğümüze göre, Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerinde genel görüşmede ilk söz hakkı önerge sahibine aittir. Daha sonra, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına 1'er üyeye, şahıslar adına 2 üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde Komisyon ve Hükümete de söz verilecek, bu suretle, Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.

Konuşma süreleri, komisyon, hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahipleri ve şahıslar için 10'ar dakikadır.

Komisyon raporu 1056 sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

                               

(x) 1056 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi olarak İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol, komisyon olarak Sayın Komisyon Başkanı Uşak Milletvekili Sayın Ahmet Çağlayan söz istemiştir. Hükümetin şu ana kadar bir söz isteği yok. Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol, Anavatan Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş, AK Parti Grubu adına Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan; şahısları adına, İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol, Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can söz istemişlerdir.

İlk söz, önerge sahibi olarak Sayın Kemal Anadol'a aittir. Sayın Anadol Grup adına da konuşacağından, konuşma süresini birleştiriyorum, 30 dakika.

Buyurun Sayın Anadol.

CHP GRUBU ADINA K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve imza sahipleri adına söz almış bulunuyorum; bu münasebetle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, komisyonun araştırma konusu, Türkiye Büyük Millet Meclisi İzmir eski Milletvekili Sayın Erol Güngör'ün oğlu merhum Mustafa Güngör'ün, Milletvekili Lojmanları, 6 ncı Sokak, 23 numaralı evde, 1991 yılı 23 Haziranı 24 Hazirana bağlayan gece öldürülmesi ve bu olayın aydınlanmasında ihmal olduğu iddialarının araştırılmasıdır. Olay tarihi, 1991 yılı Kurban Bayramının birinci gününü ikinci güne bağlayan pazar günü gecesidir. Lojmanların çevresi, yakından bildiğiniz gibi, tel ve duvarlarla çevrilidir. İki giriş çıkış kapısı, 24 saat polislerce korunmaktadır. Ayrıca, eski bakan ve milletvekilleri, özel yasalar gereği, devlet tarafından, şahıslarına özel korunmaktadır. Dolayısıyla, bu kampusun içinde gerek dışgüvenlik gerekse içgüvenlik son derece muhkemdir -eski deyimle- ve bu güvenliğin, milletvekilleri ve ailelerine yönelik bir koruma olması doğaldır.

Ankara Emniyet Müdürlüğü Hassas Bölgeleri Koruma Müdürlüğüne bağlı olarak görev yapan koruma polisleri, 12 saatlik vardiyalar halinde çalışmaktadırlar ve Hassas Bölgeleri Koruma Müdürlüğüne bağlı bu polisler, sadece Meclis lojmanlarında değil, elçilikler gibi, diğer kordiplomatik kişiler gibi, bakanlar gibi özel korunacak başka yerlerde de görev yapmaktadırlar; ancak, bu olay vukuundan itibaren sadece burada görevli polisler lojmanları korumaya başlamışlardır bu olaydan sonra.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, bu olayın aydınlatılması ve sorumluların belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri olarak -Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına- Meclis araştırması önergesi verdik. Çok kıvanç verici bir şey, Meclisimiz, oybirliğiyle, Genel Kurulun 8.2.2005 tarihli 55 inci Birleşiminde bu talebimizi kabul etti, 20.4.2005 tarihinde üyeler görev bölümü yaptı ve üç aylık çalışma süresi başladı. Bu münasebetle, bu önergeye büyük duyarlılık gösteren Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç'a, İktidar Grubu milletvekili arkadaşlarımıza, AKP'nin dışında, Anavatan, Doğru Yol'da bulunan ve bağımsız olan milletvekili arkadaşlarımıza ve önerge sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun değerli milletvekillerine teşekkürü bir borç biliyorum.

Komisyon, 9 adet hazırlık soruşturma klasörünü temin ederek incelemiş, 17.11.2005 tarihine kadar İzmir, İstanbul, Tekirdağ'da birer olmak üzere 29 toplantı yapmış, 124 kişinin bilgi ve görüşüne başvurmuş, rapor aşamasında üç ayrı toplantı yaparak bize dağıtılan bu metni düzenlemiştir. Komisyon, ayrıca, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Daire Başkanlığıyla işbirliği yaparak, otopsi raporlarının, tutanakların, delillerin ve ifadelerin yeniden incelenmesini sağlamış, ilgililere açıklattırmış, deliller ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Mal Saymanlığındaki zatî eşyalar incelenmiş ve uzmanlara incelettirilmiştir. Aradan geçen ondört yıla rağmen her delil yeniden gözden geçirilmiş, konuyla ilgili en küçük bilgi sahiplerinin bile görüşü alınmış, ifadesine başvurulmuştur. Grubum adına ve önerge sahibi olarak, Komisyon Başkanına, teker teker bütün komisyon üyelerine gerçekten teşekkür ediyorum.

Raporun 12 nci sayfasında şu husus yer almaktadır; ki, bunu bu şekilde kurulan araştırma komisyonlarına örnek olarak öneriyorum.

 "Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği, çeşitli tarihli genelge ve yazılarında, Anayasa ve İçtüzüğün genel hükümleri içerdiğini belirterek, incelemelerin komisyon kararlarına dayanarak yapılmasına özen gösterilmesi -her inceleme komisyonun kararıyla olmuştur, başkan tarafından resen yapılan bir inceleme yoktur- bilgi toplamanın, komisyon veya komisyonun görevlendireceği kişiler tarafından ve komisyon kararına dayalı olarak yapılması; inceleme tamamlanana kadar mümkün olduğunca toplanan bilgilerin gizli tutulması ve böylece saptırmalara meydan verilmemesi gerektiği ve inceleme konularıyla ilgili olarak ancak komisyon karar verdiğinde kamuoyuna açıklama yapılması; komisyon kurulmasına dayanak teşkil eden önerge ve önergelerin kapsamı içinde kalınarak, komisyon raporlarının yazılması şeklindeki hususlara dikkat çekmişlerdir" diyor.

Başta, günümüzde tartışılan Şemdinli Komisyonu olmak üzere, bütün komisyon çalışmalarında bu hususlara özen gösterilmesini özellikle istirham ediyorum bir milletvekili olarak ve bu komisyona, gösterdiği özenden dolayı teşekkür ediyorum. Daha işe başlarken, bir siyasal parti çekişmesi olmadığı için belki; ama, bütün komisyonlara yansımasını içtenlikle diliyorum. Görev bölümü yaparken, iktidar ve muhalefet, oranlarına göre hareket etmiş, bunu kıstas kabul etmiş; komisyon başkanvekilliğine, İzmir Milletvekili Sayın Yılmaz Kaya'yı seçmiş ve uyum içinde, birbirlerine danışarak, ortak kararlar alarak, ortak bir uygulama anlayışı içinde, baştan sona, çalışmalarını yürütmüşlerdir ve elimizdeki bu değerli komisyon raporu da oybirliğiyle gerçekleşmiştir, tekrar teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu son olaylar, siyasal tartışmalar, Şemdinli olaylarıyla ilgili kurulan komisyonla ilgili tartışmalarda bizzat Sayın Adalet Bakanının da beyanları oldu, çeşitli beyanlar oldu; yani, yargıya intikal etmiş bir olay varken bu komisyonlar kurulabilir mi, çalışabilir mi tartışma konusu yapıldı ve Sayın Adalet Bakanı da, Anayasaya göre pek uygun olmadığı görüşünü, en azından, Meclis kürsüsünden olmasa bile, basına ifade etti.

Şimdi, o tartışmaya girmek istemiyorum, konumuz başka şey, önümüzdeki, gündemimizdeki raporu tartışıyoruz; ancak, bizim komisyon raporumuzun ve kurulan komisyonun bu tartışmaların içinde olmadığı inancındayım. Neden? Anayasanın 138 inci maddesine hep birlikte bir göz atalım. Anayasanın 138 inci maddesi şöyle: "Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.

Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz."

Şimdi, arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz rapora göz attığımızda, Anayasanın 138 inci maddesiyle hiç alakası olmayan bir durumla karşı karşıyayız. Savcıdan bahsetmiyor, polisten bahsetmiyor, açılmış bir dava olacak, hâkimin önünde dosya olacak, mahkeme teşekkül edecek ve bu mahkemeye hiçbir organ, makam ve merci, yargı yetkisinin kullanılmasında, hâkimlere emir ve talimat veremeyecek. Şimdi, bu komisyon niye kuruldu? Hâkimin önüne -bir dava açılamadı- mahkemenin önüne gitmedi olay, faili meçhul cinayetler arasında karıştı kaldı. Onun için bu komisyon kuruldu. Bir an evvel… Ondört senedir niye faili meçhul kaldı, niye yargının önüne çıkmadı; çabamız oydu.

Sayın Erol Güngör, 20.8.1991 tarihinden başlayarak 4.1.2003 tarihine kadar, çeşitli başbakanlara, sırayla göreve gelen başbakanlara, adalet bakanlarına, Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlarına, parti genel başkanlarına, emniyet müdürlerine, cumhuriyet savcılarına, Türkiye Büyük Millet Meclisi idare amirlerine, çeşitli makamlara tam 30 adet dilekçe vermiş ve hiçbir sonuç alamamıştır.

Anayasanın 138 inci maddesini demin okudum. Onun dışında, 17 nci maddesi var yaşam hakkıyla ilgili, Anayasanın başvuru hakkı var vatandaşlara tanıdığı, yurttaşlara tanıdığı, adil yargılanma hakkı var... Bunların hiçbir tanesi gerçekleşmeyince, Erol Güngör, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, 14 Temmuz 1995 tarihinde, 28290/95 numaralı başvurusunu yapmıştır. Yargılama devam ederken, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi arasında yazışmalar olmuştur ve konu, iki kez, 15.3.2003 ve 6.11.2003 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda, İçişleri Bakanlığı bütçesinde dile getirilmiştir. Tarafımdan dile getirilen konuyla ilgili 15.3.2003 tarihinde yaptığım konuşmanın tutanağından bir paragrafı okumak istiyorum. "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, bu demin anlattığım olayla ilgili savunma gönderen hükümet, o zaman bu hükümet değil, yalnız bundan önceki hükümet 'bu olayın aydınlatılmasında resmî makamların karşılaştığı güçlükler, esas olarak, olayın günde 24 saat koruma altında bulundurulan milletvekili lojmanlarında cereyan etmesinden ve site sakinlerinin özel statüden kaynaklanmaktadır. Zira, bu site sahiplerinin milletvekili dokunulmazlığı bulunduğundan, savcılık, sadece gönüllü olarak ifade vermek isteyenleri dinleyebilmiştir'  diyor -yani, benim konuşmanın bir kısmı bu- bizim hükümet, İnsan Hakları Mahkemesine." Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu gerekçe üzerine, hükümete -aynen şunları yazıyor- dilekçe, dava sahibinin hakkında açtığı cinayetin türü ve doğası göz önünde bulundurularak, söz konusu cinayetin tanığı olması muhtemel milletvekili ve yakınlarının sorgulanmasında iç hukukun hangi kuralının dokunulmazlıkla ilgili olduğu şeklinde soru soruyor haklı olarak ve maalesef, hükümet buna cevap vermiyor, veremiyor. O sırada, görevi ihmalden dahi bırakınız dava açmayı, soruşturma bile açılmamıştır. Oysa, çifte standart uygulamalarının bir an evvel ortadan kalkmasını istediğimiz Türkiye'de, yıllar sonra, Sivas'ta bedelli askerlik yaparken, amaçlı biçimde kışlaya giren bir kişi tarafından bıçaklanan Murat Demirel olayı ile ilgili 7 Ağustos 2000 tarihinde görevli iki subay hakkında soruşturma açılmış ve tutuklanmışlardır, niye önlem almadınız bir sivil kişinin kışlaya girmesine ve bıçakla suç işlemesine neden oldunuz diye. Aynı şekilde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu durumla ilgili olarak, hükümete, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca ya da adlî makamlarca cinayetin işlendiği Milletvekili Lojmanları Sitesinde uygulanan genel güvenlik önlemleri konusunda bir soruşturma açılıp açılmadığını sormuştur. Hükümet, İnsan Hakları Mahkemesine gönderdiği cevabî yazıda aynen şunu söylüyor: "Dilekçe sahibinin öldürüldüğü Milletvekilleri Konutları Sitesinde uygulanan genel güvenlik önlemleri konusunda hiçbir soruşturma açılmadığını bilgilerinize sunmakla şeref duyarım."

Yani, olaydan sonra, gerek görevli polisler gerekse hazırlık soruşturmaya başlayan emniyet kuvvetleri ve cumhuriyet savcıları, hiçbir milletvekiline veya eşlerine, ifade verin diye bir çağrıda bulunmamışlardır; sanki milletvekili dokunulmazlığı ifade almaya engelmiş gibi bir tavır içine girmişlerdir; daha da öteye giderek, milletvekili eşlerinin, yeğenlerinin, çocuklarının da dokunulmazlığı varmış gibi bir işlem yapmışlardır. Oysa, Anayasanın 83 üncü maddesi -halen geçerli olan- hepimiz tarafından biliniyor; bir suçüstü hali, ağır cezalık bir suçüstü hali varsa, milletvekili dokunulmazlığı da o anda zaten geçersizdir. Eğer, olaya derhal müdahale edip suçüstü hükümleri uygulansaydı ve başta o zamanki Meclis Başkanı, yetkililer, milletvekillerini ifade vermeye davet etselerdi -zorlamaya filan lüzum yok- herkes orada ifade verebilirdi; ama, maktulün babası Sayın Erol Güngör'ün ifadesini bile tam üç ay sonra almışlardır, aradan üç ay geçmiş, ifadesini öyle almışlardır; oradaki görevli polis hakkında, olayı gören, tanık olan, ilk gören karakoldaki polis hakkında, tam kırbeş gün sonra ifade almışlardır, ifadesine başvurmuşlardır. Yani, böyle bir vurdumduymazlık egemen olmuştur.

Dava devam ediyor arkadaşlar, soruşturma devam ediyor. Bir türlü dava açılamamış. O arada, İnsan Hakları Mahkemesindeki dava devam ediyor. Sayın Bakan hakkında…O sırada Bütçe Plan Komisyonunda yine Sayın Bakan vardı.

Şimdi, çok saygı duyduğum -konuşuyorum- Sayın Bakanım, benim bu konuşmamdan sonra, geçen dönem tutanaklarda aynen şunu söylemiş: "Sayın Anadol'un hissiyatını anlıyorum, Sayın Güngör Ailesinin ıstırabını anlıyorum.  Ankara Cumhuriyet Savcılığımız tarafından o gün başlatılmış bu soruşturmanın, maalesef, henüz davası açılmamış durumda; ama, benim, İçişleri Bakanı olarak, bu konuda yapabileceğimiz ne varsa bunu esirgemeyeceğimden emin olabilirsiniz, işin, meselenin üzerinde duracağımdan emin olabilirsiniz."

Tabiî, bu, on üç yıl sonra söylediği; imkânları sınırlı, aradan on üç yıl geçmiş, deliller karartılmış. Sayın Bakanın da, bu iyi niyetle, görev bilinci içinde, bunu söylemekten başka da çaresi yok.

Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bizim devletimizi, hükümetimizi mahkûm edecek duruma geldi mi "dostane çözüm" diyoruz. "Dostane çözüm" ne demek; suçu kabul etmek... O nedenle, o nedenle, bu dosya rafa kaldırılmasın ve ona göre işlem yapılsın demişiz 6.11.2003 tarihli Plan Bütçe Komisyonunda.

Nihayet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 22 Mart 2005 günlü, 95/28290 sayılı kararını verdi ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini mahkûm etti. Mahkûmiyet gerekçesinde, özetle, şöyle bir başlık var:

"Soruşturmayı Gölgeleyen Eksiklikler

1- Cinayetten -birinci gerekçe- on gün sonra lojmanlardaki işçilerin suçun işlendiği yeri temizlemeleri olayı." Mahkûmiyet gerekçelerinden birincisi bu.

"2- Videoda görülen şövalye yüzük bulunamamış ve soruşturma dosyasına konulmamıştır." Bunlara biraz sonra değineceğim.

3- Ankara Valisi -yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin gerekçesi- basında, cinayet failinin güvenlik güçleri tarafından tanındığını; fakat, bu kişiyi tutuklamakta zorluk bulunduğunu söylemiş, o zamanki Ankara Valisi.

Erol Güngör, gündemdışı söz alarak -o zaman- kuşkularını dile getirmiş; ama, o kuşkuları doğrultusunda bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Ankara Valisi ve Cumhuriyet Savcısının tanık olarak milletvekilleri ve yakınlarının ifadelerinin alınması konusunda tereddüt içinde oldukları ve kararsızlık gösterdiklerinin anlaşıldığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini mahkûmiyet gerekçelerinden biri olarak gerekçeli karara yazılmıştır.

Sonuçta, Mustafa Güngör olayı hakkında etkin bir soruşturma yürütülmediği ve bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2 nci maddesinin gerektirdiği soruşturma zorunluluğunun ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Aynı şekilde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 13 üncü maddesinin de 2 nci maddeyle bağlantılı olarak ihlal edildiği kanısına varmış ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu kararı oybirliğiyle almıştır.

Şimdi, bizde, daha komisyonumuz kurulmadı, soruşturma devam ediyor, bir türlü fail bulunamıyor, dava açılamıyor; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını vermiş, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini bu konuda, demin anlattığım, özetlediğim gerekçelerle mahkûm etmiş. Yetmiyor; komisyonumuzun hazırladığı raporun 19 uncu sayfasında ilginç bir bölüm var: "Komisyon çalışmalarımızın başlamasından sonra, Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Genel Müdür Yardımcılığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderdiği 31.10.2005 tarih ve 442324 sayılı yazıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, Erol Güngör'ün başvurusu üzerine, 22 Mart 2005 tarihli kararında, Mustafa Güngör'ün Meclis lojmanlarında ölümü olayına ilişkin olarak etkili bir soruşturma yapılmaması nedeniyle ihlal kararı verdiği -Dışişleri yazıyor Meclis Başkanlığına- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal kararlarının uygulanmasının da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından denetlendiği ve bu bağlamda, Erol Güngör kararının uygulanmasının denetlenmesi amacıyla Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi gündemine alındığı -yani, mahkeme kararının uygulanmasını denetliyor, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi gündemine almış bunu- belirtilerek, Avrupa İnsan Hakları Direktörlüğü sekreteryasının 13.10.2005 tarihli yazısı ile benzer ihlallerin önlenmesi amacıyla gerekli görülen tedbirler hakkında bilgi ve buna yönelik bir takvim belirlenmesinin istendiği; söz konusu mektubun ekinde ise, bilgi talep edilen bireysel ve genel önlemlere yer verildiği, bireysel önlemler konusunda başvuranın oğlunun ölümü konusunda, komisyon çalışmalarımız hakkında bilgi istendiği -bu kurulan mevcut komisyon hakkında bilgi istendiği- genel önlemler çerçevesinde ise, milletvekili dokunulmazlığı hakkında açıklama istendiği dile getirilmiştir." Yazılan yazı Dışişleri Bakanlığına. Demek ki, komisyonun çalışması da gündeme alınmış.

Tüm bu gelişmelere karşın, hâlâ dava açılmadı. Tam, ondört yıl geçti. Ee, şimdi ne yapılacak?.. Dava açılmamış, hâkim yok, mahkeme yok, Anayasanın 138 inci maddesi geçerli değil. Geçerli olsa, yani, dava zamanaşımı gelsin, bu dava zamanaşımına uğrasın, düşsün diye mi beklenecek?! Öbür davalarla alakası olmayan bir durum. Gecikmiş adaletten vazgeçtik, gerçeği öğrenmek istiyoruz, gerçeği! Gerçeğe bile ulaşamıyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu mevcut Komisyonu kurarak ve çalıştırarak tarihsel bir görev yapmıştır ve Anayasanın kendisine verdiği görevi yerine getirmektedir. Bu nedenle, ben, bu görevi, komisyonumuzun başarıyla sonuçlandırdığı inancımı bir daha tekrarlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu davanın en önemli taraflarından biri -deminden beri dile getirdim- dokunulmazlık göreviyle görevi savsaklamak. Bu raporun 138 inci sayfasında şu bölüm yer alıyor: "Ankara Emniyet Müdürlüğünce yürütülen soruşturmayla ilgili olarak, Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen 29.7.1991 gün ve 1317 sayılı yazı içerisinde, olay yerinde yapılan parmak izi incelemesinde herhangi bir ize rastlanılmadığı belirtilmiş, oysa, olay yerine onlarca insanın girmesine müsaade edilmesi nedeniyle bu çalışmanın zaten başarıya ulaşmasının mümkün olmadığı gibi, dosya içerisinde parmak izi… yapıldığına dair herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmamıştır. Cumhuriyet Savcılığınca böyle bir yazı alındıktan sonra, dosya içerisinde bulunmayan parmak izi aramasına ilişkin tutanağın neden olmadığının sorgulanması gerekirken, sorgulanmadığı, yine, yazının sonunda 6 ncı sokakta lojmanlarda kalanların tespitine yönelik çalışmanın olaydan yaklaşık otuzbeş gün gibi bir süre geçmesine rağmen tamamlanamamış olması, gerek Emniyetin gerekse Cumhuriyet Savcılığının yapmış olduğu çalışmaların yetersiz ve etki altında kalınarak yapıldığını, özellikle, lojmanda oturan kişilerden, milletvekili dışında ailelerin, herhangi bir dokunulmazlığının bulunmadığı hususunun gözardı edilmesi hayretle karşılanmış, zaten, bu husus, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin esasını oluşturan önemli bir gerekçe olmuştur. Çiğdem ve Hülya Taşkıran kardeşlerin babası olan Hasan Taşkıran'ın telefonunun dinlenmesi amacıyla olaydan yaklaşık kırk gün sonra dinleme yapılması, komisyon olarak, yetkililerin olayın üzerinde ne denli hassas durduklarını göstermesi açısından irdelenmesi gereken bir husus olarak görülmüştür." Komisyonumuz, bunu başarıyla saptamış ve aradan otuzbeş gün geçmiş, hâlâ, orada oturanların, sakinlerin, milletvekili veya eşlerinin ifadesine başvurulmamış. Otuzbeş gün geçmiş!..

Şimdi, ben, avukatlık yaptım; ama, aramızda emniyet müdürlüğü yapmış, bu görevde çalışmış değerli arkadaşlarımız var. Birbuçuk iki gün sonra olay ortaya çıkıyor ihbarla. Mecliste söylediğim, karakolda bir polisi eve gönderiyorlar, polis eve gidiyor, olayı görüyor, cinayetin işlendiğini tespit ediyor, gözle tanık oluyor. Ne yapması lazım arkadaşlar? En basit bir şey söylüyorum: Geri dönüp karakola gidecek "evet, böyle bir cinayete tanık oldum" mu diyecek? Öyle yapmış. Elinde telsiz var. Sen oraya gittikten sonra eve başkaları girerse ne olacak? Derhal polisin karakola haber vermesi lazım, karakoldan görevlilerin gelmesi lazım, oranın zapturapt altına alınması lazım, hiç kimsenin oraya girmemesi lazım, parmak izi saptamaları filan sağlıklı biçimde yapılması lazım. Bunlar yok. Gelmiş adam, gitmiş, kapıyı da kilitlememiş, mühürlememiş filan. Sonradan kim geldi kim gitti belli değil. Yani, olayın ele alınış şekli bu. Yani akıl almaz bir şey ve ondan sonra bu olay bitmiş, şöyle böyle, gelmişler, gitmişler içeriye, kalabalık girmiş, rahat çalışma imkânı yok, kaç tane parmak izi belli değil ve parmak izi alınıp alınmadığının dosyada delili yok, evrakı yok ve dokunulmazlık varmış gibi, bu, ifade vermeye engelmiş gibi Anayasanın 83 üncü maddesi kimsenin ifadesini almıyorlar. Maktulün babasının ifadesi üç ay sonra alınırsa, hesap edin, başka bir şey söylemeye gerek yok. Bunların hepsi bahane.

Efendim, 6 ncı sokakta ben oturuyordum aynı tarihte, karşı tarafta benim evim vardı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bugüne kadar komisyonun dışında hiç kimse beni ifade vermeye davet etmedi arkadaşlar.

Ayrıca, saçı -hukukçu arkadaşlar var aramızda, yani sadece emniyet görevlisi olmaya lüzum yok- dipten almadıkça, makasla kestiğiniz vakit bir anlamı var mı saç mukayesesinin? Saçları makasla kesmişler, ondan sonra mukayeseye göndermişler. Şimdi, polis eğitimi almış birisinin bu kadar cahil olması mümkün değildir. O saçı o makasla kesiyorsa, delileri kaybetmek için. Arkadaşlar, Meclis Başkanlığı, aradan on gün geçmiş, sekiz gün sonra ev temizleniyor; savcının haberi yok, savcının haberi yok. İdare Amiri "benim haberim yok" diyor; Mustafa Uğur Ener, burada, ifadesi var. Buradaki memurlar, birkaçı gelmiş; 2 tane de polis memuru... Arkadaşlar, aradan sekiz gün geçmiş. Lojmanda hâlâ oturuyor resmen milletvekili; annesinin haberi yok, babasının haberi yok, kimsenin haberi yok. Evi temizliyorlar arkadaşlar, bütün delilleri yok ediyorlar. Aynı şey, Uğur Mumcu davasında da, bahçesinde olmuştu; ilk iki günde bahçeyi temizlediler, süpürdüler, deliller gitti. Bu daha da vahim; evin içi temizlenmiş. O zamanki Meclis Başkanının haberi yok arkadaşlar. Şimdi, size bir soru soracağım: Evden farkı yok oturduğumuz odalarımızın değil mi, halkla ilişkilerde. Şimdi, orada bir olay olsa,  tabancayla birisi vurulsa, aradan zaman geçse, Sayın Bülent Arınç'ın, Meclis Başkanının haberi olmadan, İdare Amirlerinin haberi olmadan, oraya gidip temizlik yapabilir mi kimse?! Mümkün mü?!

AHMET IŞIK (Konya) - Bizim haberimiz olmadan…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bizim haberimiz olmadan, orada oturanın haberi olmadan… Bunlar olmuş arkadaşlar.

Ayrıca, video filme almışlar ve Erol Güngör, haberi yok video filme alındığından -ev, etrafı, maktul vesaire- savcıya dilekçe veriyor; zorla, çırpınarak, otopsi raporunu, fotoğrafları ve video filmi alıyor -video bandı- bir seyrediyor, bakıyor ki, içeride, sehpanın üzerinde bir şövalye yüzük var. Müracaat ediyor, şövalye yüzük yok, dosyada yok; en önemli delil. Bir yazı geliyor. Ankara Emniyetinden: "Hiçbir şeye benzetilememiştir.". İkinci bir yazı geliyor: "Bu bir SHP rozetidir." Hiç alakası yok! Bu kez, ısrar ediyor ve bu kez 9 Eylül Üniversitesine gönderiliyor, Sinema-Televizyon Bölümüne, bilirkişiler inceliyorlar "büyük ihtimalle şövalye yüzüktür" diye rapor veriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Anadol, konuşmanızı, lütfen, tamamlayın.

Buyurun.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bitireceğim efendim, bitireceğim Sayın Başkan.

Komisyona, yine huzurunuzda teşekkür ediyorum. Bu kez, komisyon, aradan ondört yıl geçtikten sonra, Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Şubesine inceleme yaptırıyor ve oradan net "bu, şövalye yüzüktür" cevabı geliyor; ama, aradan ondört yıl geçtikten sonra.

Babasının verdiği dilekçeler sırasında zamanaşımı yoktu, şimdi zamanaşımına girdi; ama, komisyon -bitiriyorum Sayın Başkanım, sabrınızı suiistimal etmeyeceğim- zamanaşımına girse bile, en azından bundan sonraki olaylara örnek olması için, görev yapan Meclis başkanlarının, o zamanki sorumlu bakanların, emniyette görevli olan insanların, zamanaşımına girse bile, kimin görevini ihmal ettiği, kimin görevini kötüye kullandığı teker teker belirlenmiş.

Komisyonun iki görevi vardı; bir, olayı aydınlatmak, bir de aydınlatmayanları tespit etmek. Komisyon bu kadar dar imkânla, aradan ondört sene geçtikten sonra elbette katili bulacak değildi, onu beklemiyorduk; ama, Sayın Komisyon Başkan ve üyeleri -teker teker tekrar kutluyorum- olayı aydınlatamadı; ama, olayı aydınlatmayanları, olayı karartanları teker teker saptamış ve bu raporda onları belirtmiş ve Meclisin takdirine sunmuş.

Ben, şahsen, tekrar, bütün parti gruplarına, bağımsız milletvekili arkadaşlarımıza, grubu olmayan partilere mensup milletvekili arkadaşlarımıza, İktidar ve Anamuhalefet Partisi Grubu milletvekillerine teşekkür ediyorum ve bu komisyonun raporunun olumlu olduğunu beyanla, Meclisimiz tarafından onaylanmasını istirham ediyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Anadol.

Anavatan Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş.

Buyurun Sayın Sarıbaş.

Süreniz 20 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından, milletvekili lojmanlarında Sayın Erol Güngör'ün oğlu Mustafa Güngör'ün öldürülmesi olayının araştırılmasıyla ilgili Meclis araştırma komisyonu raporu üzerinde Anavatan Partisi Grubunun adına söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, merhumun babasına, ailesine, bir kez daha sabır diliyorum, merhuma Allah'tan rahmet diliyorum. Tabiî, ateş düştüğü yeri yakar.

Özür diliyorum, suyu döktüm.

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, bir dakikanızı rica edeyim.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Estağfurullah…

Ateş düştüğü yeri yakar.

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş "cihaz zarar görebilir" diyorlar; ben, birleşime bir 5 dakika ara veriyorum; konuşmanıza tekrar başlayacaksınız.

Kapanma Saati: 16.28

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.50

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

1056 sıra sayılı Meclis araştırması komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Milletvekilleri Lojmanlarında Mustafa Güngör'ün Öldürülmesinin Aydınlatılması ve Sorumluların Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/185) (S. Sayısı: 1056) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş'a aittir.

Buyurun Sayın Sarıbaş. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından "lojman cinayeti" olarak da tabir edilen, Sayın Erol Güngör'ün oğlu Mustafa Güngör'ün öldürülmesiyle ilgili Meclis araştırması komisyonu raporu hakkında Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, merhuma, bir kez daha, Allah'tan rahmet diliyorum, ailesine sabır diliyorum. Tabiî, ateş düştüğü yeri yakar. Bir adi cinayete genç bir evladın kurban verilmesinin ne demek olduğunu ancak evlat acısı çekenler bilir. Hakikaten ben şunu ifade etmek istiyorum: Evlat acısı çekip de yüzü gülen kimse yok. Onun için, Erol Beye, hakikaten sabır diliyorum ve ondört yıllık mücadelesini, katillerin bulunması yönünde, olayın aydınlatılması yönündeki sabırla, titizlikle sürdürdüğü mücadelesini de takdire değer buluyorum.

Değerli arkadaşlar, komisyon raporunu derinlemesine inceledim. Hakikaten, komisyon başkanımız ve üyelerinin, bir yargıç titizliğiyle, olayı enine boyuna, olayın sorumluları hakkında çok derinlemesine, kendilerine verilen yöntem itibariyle iyi bir araştırma yaptıkları kanaati hepimizde oluşmuş durumda. Olayın gerek oluşu gerek olayın oluşundan sonraki süreç içerisinde olayın adlî yönünün araştırılması noktasında, hakikaten, bazı şüpheler olduğu da açık; yani, hepimiz biliriz ki, bir vaka olduğunda, bir olay olduğunda, öncelikle olay mahalli, meskûn mahal şeritle çevrilmek suretiyle, olayın olduğu alanda kimseyi koymadan, sadece savcı, emniyet, kriminal araştırma yapanlar, cinayet uzmanlarının, titizlikle, hiçbir delili yok saymadan, en ufak ayrıntısına kadar bütün delillerini toparlayıp, olay yerinin bütün işlemlerini bitirip, ondan sonra da, o olayı, orada, o mahallin, artık bir daha araştırmaya gerek kalmayacak şekilde tamamlanması gerekir; ama, maalesef, bizim uygulamalarımızda görürüz ki, birçok zaman fethi kabir dahi yaparız. Bıçakla öldürülmüş diye gömerler, otopsi raporu düzenlerler; bir müddet sonra, katil, "hayır, ben tabancayla vurdum" der; gider fethi kabir yaparsınız, hakikaten tabancayla vurulmuş.

Bu, cumhuriyet savcılarımızın, maalesef, bu olayları polise havale etmesinden kaynaklanan bir olay olarak görülür. İşin özü, adlî tahkikatın başında cumhuriyet savcısının olmasıdır. Hep söyledik, Ceza Usul Muhakemeleri Kanunumuz geçerken de söyledik; bu tür olaylarda, adlî olaylarda, yetki tamamen cumhuriyet savcısının elinde ve kolluk kuvvetlerinin, cumhuriyet savcısının yetkisi içerisinde kullanılmasıyla aydınlatılması gerekir. Oysa, uygulamada, cumhuriyet savcıları gelirler; "ölç bakalım kızım, cesedin rengi nedir, ceset kaç santimdir, kumral mıdır, esmer midir, üstündeki elbisenin rengi nedir" bir de doktora döner sorar, "neyle ölmüştür" bu diye.

Şimdi, tabiî, adlî tıp kurumumuz her ilde yaygınlaştı, cesetlere adlî tıp kurumlarında daha teknik olarak otopsi yapmak mümkün; ama, geçmişte böyleydi. Ondan sonra da, bir türlü katilin izine kavuşacak bulgulara ulaşamayız ve birçok cinayet, birçok faili meçhul olarak kalır ve tarihe geçer. Bu olay da bunlardan biri.

Şimdi, bu olayda, görevlilerin görevi savsaklamadığı yönünde bir iddiada bulunmak mümkün değil, zaten İnsan Hakları Mahkemesi, kararında bunu netleştirmiş; diyor ki: "Yeterli inceleme, yeterli titizlik gösterilmediği ve bu sebeple de yeterli araştırma yapılmadığı için de bu olayın faili meçhul kaldığını..." İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş bir kararı karşısında, artık, aksini savunmak mümkün değil.

Hakikaten, olaya baktığımızda, olayın oluş şekline, olay sonrasındaki sürece baktığımızda, korunan, devlet tarafından korunan, devletin, milletin temsilcilerinin oturduğu, dört tarafı çevrili, kapısında polis karakolu olan bir meskûn mahalde, yani, milletvekili lojmanlarında olay olacak; olaydan bir gün sonra -23-24 Haziran gecesi veya 24'ü olacak olay; o da tam, otopsi raporlarından tam da belirlenmiş değil- cinayetin işlendiği, bir kız arkadaşı tarafından görülmesine rağmen, altı yedi saat sonra ancak polise bildirilecek; altı yedi saat sonra da polisin yaptığı, sadece, savcıya haber vermek olacak ve bu olaydaki deliller, maalesef, usulüne uygun, kanuna uygun, bir dedektiflik anlayışıyla toplanmayacak ve olay, sanki örtbas ediliyormuş gibi, sanki birileri korunuyormuş gibi, daha doğrusu, katiller korunuyormuş gibi bir yönteme, yöne kaymış olacak.

Şimdi, tabiî, keşke böyle olmasaydı; keşke, görevliler o anda bunun gereğini yapsalardı, o anda olay mahallini korumaya alıp, bütün delilleri, sonuna kadar bütün delilleri değerlendirseler ve görevlerini bihakkın yerine getirerek… Ha, sanık, fail yakalanmış olsaydı, fail bilinmiş olsaydı, olayın sebebi çok önemli değil; olay şu şekilde olmuş veya bu şekilde olmuş, şu amaçla olmuş bu amaçla olmuş, önemli değil; ama, önemli olan, bir delikanlının, 21 yaşında bir delikanlının bir cinayete kurban gitmesi, acılı bir aile ve failini yakalayamayan, âciz bir devlet görüntüsünün ortaya çıkmaması gerekirdi.

Şimdi, daha önce de Meclis araştırması, faili meçhul cinayetler araştırması komisyonu kurulmuş, o komisyonda da Sayın Erol Güngör'ün müracaatıyla, konu, inceleme konusu yapılmış; ama, o komisyon raporuna da baktığımızda, çok da bulgu, katilin kimliğine, katilin şahsına dair bir bulguya rastlanılmamış. Tabiî, Meclis araştırma komisyonlarının katili bulmak gibi bir görevleri yok. Sonuçta, Meclis araştırma komisyonları, dinlenen tanıklar ve elde mevcut bulgularla bir komisyon raporu yazılmış. İddiamız şu: Bu bulguların, yeterli bulguların olmadığı; yani, görevini, o günkü görevlilerin bu yeterli bulgulara sahip olmamak için görevlerini yapmadıkları ve yeterli bulguyu adliyenin önüne koymadıkları, yargının önüne koymadıkları.

Şimdi, Anayasamızın 138 inci maddesi kapsamında, tabiî, Meclis araştırma komisyonları, yargı görevine giren, direkt yargı alanlarına müdahale şansımız yok; ama, Sayın Anadol'un dediği gibi, burada ortada yargısal bir durum yok; yani, açılmış bir dava yok. Ha, savcının soruşturma dosyası açmış olması, soruşturma yapmış olması, yargının bir bölümü müdür; evet, bölümüdür; ama, neticeye varamamış ve kapatılmış bir dosya var. Dolayısıyla, komisyon, artık ortada yargılama alanı kapatılmış bir dosya üzerinden araştırma yaptığı için, Anayasa gereğince de yargı alanına girmiş durumda değil. Zaten Komisyon Başkanımız -kendisi çok iyi bir yargıçtır- bunun böyle olduğunu da bilir.

Değerli arkadaşlar, hepimiz üzüntü içerisindeyiz; yani, ondört yıl geçmesine rağmen, devletin en önemli yerinde, yani, devletin, milletin vekillerinin oturduğu bir lojmanda bir cinayetin aydınlatılamamış olması, ülkenin başka köşelerinde, yani, korunulmayan, koruma altında olmayan köylerinde, mezralarında, derelerinde, ovalarındaki cinayetleri bu devlet nasıl aydınlatacak?! Sorunun özü bu. Yani, bu komisyon, araştırma komisyonu raporları, sonuçta, neticeye müessir yaptırımı olan raporlar değil; bir araştırma ve Meclisi bilgilendirme raporları. Buradan çıkarmamız gereken ders şu: Bundan böyle, bu ülkenin neresinde olursa olsun, bir cinayet olduğunda, adi bir suç işlendiğinde, polisimiz nasıl davranmalı, savcımız nasıl davranmalı, yetkililerimiz nasıl davranmalı; bunların faili meçhul kalmaması için ne gibi tedbirler almalıyız; esas tartışmamız gereken konu bu. Mesela, geçen sene, polis kayıtlarına göre, 379 000, mala karşı cürüm işlenmiş; yani, gasp, hırsızlık, haneye tecavüz ve bunların yüzde 38'i ancak aydınlatılabilmiş, geriye kalan yüzde 62'si aydınlatılamamış.

Şimdi, demokratik bir ülkede, çağdaş bir ülkede, siz, hukuk devleti gereğini yerine getiremiyorsanız, insanların can ve mal güvenliğini sağlayamıyorsanız, cana ve mala tecavüz edenleri, devlet olmanın cezalandırma yetkisiyle cezalandıramıyorsanız, bu ülkede huzuru ve güveni temin etmek, bu ülkede insanların vicdanına, mesela, Erol Güngör'ün vicdanına "bu devlet benim devletim; benim oğlumu öldürdüler; ama, katil de cezasını çekti; hukuk devletinden beklenen de bu" diye yazdırabilir misiniz; yazdıramazsınız.

Erol Bey bu ülkenin milletvekilliğini yapmış bir arkadaşımız; devletine sadakatinden hiçbir şüphemiz yok; ama, devletin ne olduğunu bilmeyen milyonlarca insan var ve devletinin, haksızlığa uğradığında kendisini koruyacağına güvenmek isteyen vatandaşlar var. Kime güvenecekler?! Bu güveni sağlayamaz iseniz, işte o zaman insanlar ne yapıyor; ya terör örgütlerinin koruması altına giriyor ya aşiret reislerinin koruması altına giriyor; ancak, vatandaş olmaktan tebaa olmaya doğru da bir yol alıyor.

Hukuk devletinin en önemli özelliği, hukukun hâkim kılınmasının en önemli özelliği nedir; insanları vatandaş yapmak, yurttaş yapmak. İnsanları tebaalıktan, başkasına kulluktan kurtarmanın adıdır hukuk devleti. Siz, eğer hukuku tam uygulayamaz, insanları vatandaş yapamazsanız, insanlar kendilerine özel koruma güvenlik alanları aramaya başlarlar; ki, o zaman ya bir örgütün emri altında kendi güvenliklerini hissederler veya bir aşiret reisinin veya bir ağanın tebaası durumuna getirilirler, karın tokluğuna sırf güvenliklerini temin etmek adına.

Onun için, Türkiye'nin bu tür sorunlarını artık aşması lazım. Hele 21 inci Yüzyılda, Avrupa Birliğine gittiğimiz bir dönemde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, hukuk devleti olan Türkiye için böyle kararlar vermemesi lazım; yani, benim polisimi, adliyemi görevini yapmadığı noktasında suçlayıcı Avrupa Birliği kararlarıyla karşılaşmamamız lazım. Bunlara, yetkili bakan, Bakanlar Kurulumuz, hükümetimiz, Parlamento, ne gibi eksiklikler varsa, zamanında el koymalı olaya.

İşte, ondört yıl sonra raporu yazmış Sayın Başkan; diyor ki: Bu olayda görevi ihmal edenler veya görevi kötüye kullananlar açısından her ne kadar zamanaşımı süresi, ceza zamanaşımı süresi dolmuşsa da, gelecekte bu tür olaylarda daha titiz ve daha emin, dikkatli davranmak için bu raporu, sonucunu bağlıyorum. Doğru söylüyor. Ondört yıl sonra görevi ihmal suçunun… Beş yıldır ceza zamanaşımı, görevi kötüye kullanma da öyle. Şimdi, birçoğu emekli olmuş, birçoğu gitmiş, hiçbirini yargılama şansımız da yok, zaten zamanaşımı da dolmuş; ama, ortada kanayan bir yara var, aydınlatılamamış bir cinayet var ve bu cinayeti aydınlatmakta görevini ihmal eden, görevini savsaklayan devlet görevlileri var.

Ben, tabiî, oradaki Sayın Meclis Başkanının, o günkü Meclis Başkanının görevini yapmadığı kanaatinde değilim. Meclis başkanları… İşte, geçenlerde, Meclisin içinde bir polisimiz intihar etti. Ee, şimdi, Sayın Meclis Başkanı bu polisin gerekli sağlık tedavilerini yaptırmadığı için veya gerekli şeyi yapmadığı için intihar etmiştir, görevini ihmal etmiştir diyebilir miyiz; diyemeyiz. Sayın İçişleri Bakanımız, işte, Türkiye'de 379 000, mala karşı cürüm olmuş, Sayın Bakan görevini yapmıyor, her olayı aydınlatmıyor, görevini ihmal ediyor diyebilir miyiz; diyemeyiz. Dolayısıyla, bu olayda da o günkü İçişleri Bakanının, o günkü Meclis Başkanının sorumluluklarına raporda olduğu şekilde katılmam mümkün değil; ancak, biz de biliriz ki, bu olaylarda, cinayet olaylarında, olay olduğu anda yetki, cumhuriyet savcısının emrindedir; yani, cumhuriyet savcısının yapacağı, cumhuriyet savcısının kullandığı cinayet masasının, kolluk kuvvetlerinin yapacağı bir soruşturmayı, o günkü Meclis Başkanı ne derece etkileyebilir, ne yapabilirdi, bilemiyorum veya İçişleri Bakanı, bugün dahi, Ankara Emniyetindeki cinayet masasında kaç tane dosya var Sayın Bakan; hangilerine hangi işlemler yapılıyor şu anda desem Sayın  Bakan bilebilir mi; bilemez. Ama, bu demek değil ki, o günkü polis yetkilileri, o günkü Emniyet yetkilileri, o günkü siyasî yetkililer gerekli özeni göstermişler midir diye sorduğumda da, dosyadan, rapordan çıkan sonuç -bırakın raporu- fiilî sonuç, sanığın yakalanmaması, failin yakalanmaması bu olayda yeterli tedbirlerin alınmadığı, zamanında yeterince olayda titizlikle davranılmadığı… Sanki... Koruyormuş demek istemiyorum; yani, devlet, birilerini, bir sanığı niye korusun! Ama, ben, beceriksizlik diyorum; ben, milletvekili tanıkların veyahut da görgü şahitlerinin veyahut da o mahalde yaşayanların milletvekili olması nedeniyle polisin sanki olaya korkarak davranmasından kaynaklanan bir hadise diyorum. Yoksa, ben o günkü milletvekili arkadaşların da, bu olaya, eğer görgüsü, bilgisi varsa -bir kanaat içinde olamam- yani, bunu anlatmama noktasında olduklarını zannetmiyorum.

Sayın Anadol biraz önce dedi ki: "Benim bile ifademe o günden bugüne başvurulmadı." Vurulsaydı da, bir görgünüz, bilginiz olmadığı açıktı yani.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Dokunulmazlık gerekçe yapılıyor.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Yani, sadece dinlenmiş olacaktınız, faili işaret etme şansınız yoktu.

Ben, tahmin ediyorum... Netice itibariyle komisyonumuz o günden bugüne 124 kişiyi de dinlemiş, o günden bugüne geçen sürede de o 124 kişiden hiç kimse failin ne eşkâlini  ne tipini ne de olay şeklini tarif etmiş değil. Onun üzerine soruşturma dönmüş dolaşmış, sadece yeterli tedbirleri almayan veyahut da bu araştırmayı, cinayet araştırmasını, sanık araştırmasını yapamayan kamu görevlilerini araştırma komisyonu görevi olarak yapılmış. Aslolan, failin bulunmasıydı. Aslolan, bu failin bulunması, olayın aydınlatılması, ailenin yüreğine su serpilmesiydi. Şimdi, bu komisyon raporundan sonra da aile tatmin edilmiş değil. Değil; çünkü, fail yok ortada, henüz olay aydınlatılmış değil. Değil; çünkü, bundan sonraki olaylarda da bu tür işlemlerin yapılmayacağı anlamında da bir şey yok; çünkü, Türkiye'de hâlâ birçok cinayet işleniyor ve Türkiye'de hâlâ faili meçhul yüzlerce cinayet var.

Türkiye, kriminolojik araştırmalarını dahi bir iki merkezin dışında geliştiremedi. İşte, filmlerde görüyorsunuz, bir failin nasıl yakalanacağını, hangi teknik usullerin uygulanacağını sanal ortamda görüyoruz; ama, Türkiye'de, maalesef, gerek uygulama gerekse teknik yeterlilikler, o boyutlara bir türlü varamadı.

Yapmamız gereken, hükümetimizin, Sayın Bakanımızın yapması gereken, bundan sonraki olaylarda, inşallah, bu tür vakalarla karşılaşmamamız, vatandaşların hukuk devletine olan güvencini zedelemememiz ve bu tür olayda devletin caydırıcı, devletin kararlı, devletin cezalandırıcı yetkisini, yani, egemenliğin hâkimiyetin yetkisini vatandaşların hissetmesini sağlamamızdır.

Ben, bir defa daha aileye başsağlığı diliyorum, Allah'tan sabır diliyorum ve bu araştırmayı yapan komisyon üyelerine ve Değerli Başkanına teşekkür ediyorum, ellerine sağlık diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sarıbaş.

Gruplar adına üçüncü söz isteği, AK Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Salih Erdoğan'ın.

Sayın Erdoğan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekilleri lojmanlarında Mustafa Güngör'ün öldürülmesinin aydınlatılması ve sorumlularının belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu raporu hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarken, onbeş yıldan bu yana bu menfur cinayetin failinin ortaya çıkması mücadelesini sürdüren, merhum Mustafa Güngör'ün babası Erol Güngör ve eşine sabır ve esenlikler diliyorum.

Değerli milletvekilleri, faili meçhul cinayetler, uzunca bir süre ülke gündeminden hiç düşmemiştir; ülkenin gündeminde, siyasetin gündeminde, medyanın gündeminde devamlı yer almıştır. Aslında, faili meçhul cinayetler gündemden hiç düşmemelidir. Canilerin ellerini kollarını sallaya sallaya aramızda dolaştığı bir ortamda, huzur ve güven olmayacaktır. Bu nedenle, faili meçhul cinayetlerle mücadele hepimizin aslî görevi olmalıdır.

Güvenlik güçlerimiz açısından, faili meçhul cinayetlerle, tüm suçlarla mücadele onur meselesidir; çünkü, faili meçhul kalan her cinayet, başta güvenlik güçlerimizi zan altında tutmaktadır; ancak, bu mücadeleyi sadece güvenlik güçlerine terk etmek de, kanımca çok doğru olmayacaktır. Bu konuda, ayrıca toplumun duyarlı olması, suçluların yakalanması noktasında güvenlik güçlerimize de yardımcı olması gerekmektedir. Sadece faili meçhul cinayetlerle ilgili değil, başta terör olmak üzere tüm suçluların tespiti ve etkisiz hale getirilmesinde toplumun duyarlılığı çok önemlidir. Terör örgütü mensupları, bir apartmandan daire kiralıyor, bu dairede bomba imal ediyor ve apartmanda oturan komşular bu olaydan haberdar bile olmuyor; bombanın teröristin elinde patlamasıyla olay aydınlanıyor!.. Toplum olarak bunu iyi düşünmemiz, bazı şeyleri yitirdiğimizin farkına varmamız gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, faili meçhul kalan her cinayet, birtakım kuşkulara ve büyük sorunlara sebebiyet vermektedir. Birincisi, faili meçhul cinayete kurban gidenlerin yakınlarının gözyaşları hiç dinmemiştir. İkincisi, faili meçhul kalan cinayetlerde, hemen hemen her zaman, eğer bu cinayet siyasî ve ideolojik ise, karşı görüşte olanlar toptan suçlanmıştır. Hatta, devletin suç işlediği, güvenlik güçlerimizin suçluları koruduğu, gizlediği gibi ithamlarla karşılaşılmıştır. Bu husus, toplumsal barış ve demokratik rejim açısından hiç de temenni edilmeyen bir ortam meydana getirmektedir.

Mustafa Güngör'ün öldürülmesi olayında birtakım eksiklikler vardır. Bu eksiklikler baştan bu yana dile getirilmiştir. Bu konuda emniyet güçlerimizin ihmali söz konusudur; ancak, faili meçhul suçlar ve cinayetler sebebiyle güvenlik güçlerimizi toptan suçlamak da büyük haksızlık olacaktır. Emniyet güçlerimiz, faili meçhulle mücadelede, suçluları tespit ve adalete teslim etme konusunda pek çok ülkeden daha başarılıdır. Her ülkede faili belirlenemeyen pek çok suç işlenmektedir. Başta terör olmak üzere, bütün suçluların ortaya çıkarılmasında güvenlik kuvvetlerimizin canı pahasına gece gündüz mücadele ettiğini de aklımızdan çıkarmamak gerekir.

Değerli milletvekilleri, temennimiz, bütün cinayetlerin, bütün suçların faillerinin bulunması, hiçbir cinayetin karanlıkta kalmamasıdır. Ülkemizde faili meçhul cinayete kurban giden tek insan elbette Mustafa Güngör değildir. Bugüne kadar, pek çok insan böyle menfur cinayete kurban gitmiştir ve faili bulunmayan cinayetler de mevcuttur; ancak, Mustafa Güngör'ün öldürülmesi diğer cinayetlerden farklılık arz etmektedir. Mustafa Güngör, sokakta yürürken, bir yoldan geçerken öldürülmemiştir. Mustafa Güngör, 10'u aşkını bakan olmak üzere, 395 milletvekilinin oturduğu ve 24 saat korunan, iki güvenlik kapısından geçilerek içeriye girilebilen bir sitede, evin içinde tabancayla vurularak öldürülmüştür, ayrıca boğazı da kesilmiştir. Böyle bir cinayetin bugüne kadar aydınlatılamamış olması, elbette üzücüdür, düşündürücüdür ve bu cinayet sebebiyle pek çok spekülasyonlara neden olması da normaldir.

Değerli milletvekilleri, hiçbir cinayet ve hiçbir suç karanlıkta kalmamalıdır. Faili bulunmayan her cinayet, yeni cinayetlerin habercisidir. Ayrıca, faili meçhul cinayetlerin devlete olan güveni sarstığı da bir gerçektir; çünkü, can güvenliği, kişilerin en önemli haklarının başında gelmektedir. Devletin en önemli görevi, kişilerin can güvenliğini en etkin biçimde korumak ve güvence altına almaktır.

İnsan hakları çağını yaşıyoruz. Bu çağda yaşam hakkı, insan haklarının en başında gelmektedir. Bu hak, insan henüz doğmadan önce, ana karnındayken başlayan ve korunması gereken en kutsal bir haktır. Yaşam hakkı, başta insanın maddî ve manevî varlığının dokunulmazlığı olmak üzere, din, vicdan ve düşünce özgürlüğünü de içine alan bir haktır. Hem aklın hem vicdanın hem canın korunmasıdır yaşam hakkı. Hiç kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı gibi, dinî vecibelerini yerine getirmesi sebebiyle ve açıkladığı fikir ve düşünceler nedeniyle de suçlanamaz, kınanamaz. Anayasamıza göre, insanların dinî inanç, düşünce ve kanaatleri nedeniyle kınanamayacağı, din, vicdan ve düşünce özgürlüğünün Anayasamızın teminatı altında olmasına rağmen, insanların siyasî görüş, din ve düşünceleri sebebiyle öldürülmeleri, devletimizi, rejimimizi ve demokrasimizi yaralayacaktır. Bu sebeple de, elbette, bu olaylar gündemimizde yer almaya devam edecektir.

Burada, biraz önce, CHP Grup Başkanvekili Sayın Kemal Anadol İnsan Hakları Mahkemesinden bahsetti, diğer konuşmacılar da bahsetti. Ben, bu İnsan Hakları Mahkemesi konusunu biraz açmak istiyorum.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu olay sebebiyle Türkiye'yi mahkûm etmiştir; ancak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal kararı iki şekilde olmaktadır. Bunlardan birincisi, pozitif yükümlülük açısındandır; ikincisi, etkin ve verimli mücadele, soruşturma yapılmaması açısındandır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Mustafa Güngör olayında, Türkiye'yi, Mustafa Güngör'ün can güvenliğini koruyamadığı noktasından, yani pozitif yükümlülük açısından mahkûm etmemiştir; etkin ve verimli soruşturma yapmadığı konusunda sorumlu tutmuştur. Bunun anlamı şudur: Mustafa Güngör'ün öldürülmesinin öğrenilmesinden itibaren, devletin olaya müdahale ederek, etkin ve verimli bir soruşturma yapması gerekirdi. Böyle bir soruşturmanın asıl amacı, yaşam hakkını güvence altına alan iç hukuk normlarının etkili bir biçimde uygulanmasını sağlamaktır. Bunun için, maktul yakınlarının şikâyetçi olma ve soruşturma açılması girişiminde bulunmalarına da gerek yoktur. Resen bu araştırma yapılmalıdır ve bu soruşturma, en verimli ve en etkin bir şekilde yürütülmelidir. Soruşturmanın verimliliği, sorumluların tespit edilmesi ve cezalandırılmalarının sağlanması anlamında mutlaka gerçekleşmelidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu konuda, sonuca yönelik değil, kullanılan yönteme yönelik bir yükümlülük üzerinde durmuştur. Yetkililer, olayla ilgili erişilebilir tüm delillerin toplanması yanında, tüm tedbirleri de almış olmalıdır. Özellikle, görevli tanıkların ifadeleri alınmalıydı.

Bu öldürme olayının özel korunan bir mahalde işlenmiş olması, bu olayın belirli bir önem ve ivedilik gerektirdiğini göstermektedir. Cinayetin, ifade edildiği gibi, on gün sonra temizlik amacıyla evde temizlik yapılması, maktulün üzerinde ölü bulunduğu yatağın kaldırılması, delillerin toplanmasında gecikmelere sebebiyet verilmesi gibi durumlar, Türkiye'nin etkin ve verimli soruşturma yapmadığı noktasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, sözleşmenin 2 nci maddesinin ihlali neticesini doğurmuş ve Türkiye mahkûm edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması, hem adaletin gerçekleşmesi hem de toplumsal barış ve huzur açısından önemlidir. Suçluların tespiti kadar, bunda ihmali ve kusuru olanlar varsa, bunların da tespiti önem arz etmektedir. Ancak, bütün bu mücadeleler hukuk ve demokrasi kuralları içinde yapılmalıdır.

Raporunu görüşmekte olduğumuz Mustafa Güngör'ün öldürülmesiyle ilgili bu komisyon, yargılama yapmak için kurulmamıştır. Yargı görevi bağımsız mahkemelere aittir. Bu konuda derdest bir dosya da bulunmaktadır. Komisyonun görevi, bu olayın işlenmesinde fail veya faillerin bulunmamasında görevlilerin ihmali var mı yok mu, bunu ortaya çıkarmak için yapılmıştır. Ancak, halk nezdinde yanlış bir intiba vardır. Ne zaman Meclis bu konuda bir araştırma komisyonu kursa, toplum bunu yargının yerine kurulan bir komisyon gibi algılamaktadır. Oysa komisyonun görevi, yargılama yapmak ve suçluyu bulup cezalandırmak değil. Bu, bağımsız yargının işidir.

Değerli milletvekilleri, Mustafa Güngör olayının aydınlatılmasını sağlamak, suçluları ortaya çıkarmak ve varsa soruşturmalarda ihmali görülenleri tespit etmek amacıyla bugüne kadar 2 Meclis araştırması önergesi verilmiştir. Bunlardan birincisi, 19 uncu Dönem Denizli Milletvekili Adnan Keskin ve arkadaşları tarafından 1.7.1992 tarihinde verilen Meclis araştırma önergesidir. İkincisi ise, 20 nci Dönemde Antalya Milletvekili Sayın Deniz Baykal ve 41 arkadaşı tarafından verilen, 15.5.1998 tarihli Meclis araştırması önergesidir. Ne yazık ki, 19 uncu ve 20 nci Dönemde verilen bu Meclis araştırması önergeleri, dönem sona erdiğinden, Meclis araştırma komisyonları kurulamamış ve önergeler görüşülememiştir.

22 nci Dönemde, yani bu dönem, geçen sene, İzmir Milletvekili ve CHP Grup Başkanvekili Sayın Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç tarafından verilen (10/185) esas numaralı bu önerge, AK Parti Grubu ve Mecliste temsil edilen diğer partilerimiz tarafından da desteklenmek suretiyle komisyonumuz kurulmuş ve çalışmalarımız tamamlanmıştır.

Komisyonumuzun kuruluşundan itibaren rapor aşamasına kadar takip edilen süreci ve komisyonun aldığı prensip kararlarını detaylı bir şekilde Sayın Kemal Anadol anlattı.

Hakikaten, bu komisyon, Mecliste her zaman takdirle anılacak bir komisyon olarak çalışmıştır. AK Parti Grubu adına, biz de, bu araştırma görevini yerine getiren komisyonumuza, bu komisyona destek veren, başta CHP Grubu olmak üzere, AK Parti Grubuna ve Mecliste temsil edilen diğer partilerimize teşekkür ediyoruz.

Komisyon, görev süresi içerisinde, ifade edildiği gibi, 3'ü İstanbul, İzmir ve Tekirdağ'da olmak üzere 29 toplantı yapmış, 124 kişinin bilgi ve görüşüne başvurmuş, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığı Kriminal Daire Başkanlığı ile işbirliği yaparak birtakım delilleri incelemiş, diğer yandan komisyon olarak otopsi raporları tutanaklarını, tahkikat dosyasındaki beyanları yeniden gözden geçirerek, açıklanması icap eden hususlar ilgililere yeniden açıklattırılmıştır. İlgili tüm kurum ve kuruluşlarla irtibat halinde çalışma yapılmış, aradan geçen ondört yıllık süreye rağmen her delil yeniden gözden geçirilmiş ve bu konu hakkında en küçük bilgi sahibi olan kişiler de dinlenmiştir. Özellikle, rahmetli Mustafa Güngör'ün babası Erol Güngör ile irtibat hiçbir zaman kesilmemiştir. Görüş ve katkıları her zaman değerlendirilmiştir. Kendilerine, bir kere daha sabır dilerken, komisyonumuza yaptığı katkılar sebebiyle, Sayın Erol Güngör'e teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, temennimiz şudur: Milletimizin yüzü hiçbir zaman solmasın, tek bir suç gizli ve karanlıkta kalmasın diyor, Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Erdoğan.

Sayın Komisyon Başkanı söz istiyor mu?

(10/185) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) - Evet.

BAŞKAN - Komisyon Başkanımız, Uşak Milletvekili Sayın Ahmet Çağlayan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

(10/185) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; kısaca adı "Lojman Cinayeti Komisyonu" olan Komisyon adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlarım, burada görüşmüş olduğumuz konu, 23-24 Haziran 1991 tarihinde Millet Meclisi lojmanlarında öldürülen Milletvekili Erol Güngör'ün oğlu Mustafa Güngör'ün hunharca bir katliamla öldürülmesi olayıdır; ki, Millet Meclisi lojmanları, gerçekten, çok sıkı, yirmidört saat korunan bir yer. Orada bir cinayet işlenmiştir ve aradan, ondört de değil artık, onbeş yıl geçmiştir; ama, hâlâ faili bulunamamıştır.

Burada, faili bulunamayınca olay bitmiş demek değildir; gerçekten, bir aile vardır ki, babası, onbeş yıldır amansız bir şekilde bu olayın arkasını takip etmekte ve çocuğunun kanı yerde kalmasın diye başvurmadık kapı bırakmamıştır; halen de bugün bizi Mecliste izliyor. Annesi evden dışarıya çıkmamış, mezarının başına gidiyor ve onun tüm yaşamı çocuğunun mezarının başında geçiyor. Böyle bir olay var. Hiç kimsenin çocuğunun böyle olmasını veya yakınının böyle olmasını, böyle acılar yaşamasını hiç kimseye Yüce Mevla göstermesin.

Öncelikle, Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu kurulmuş 1995'li yıllarda. Oraya ısrarla, Erol Güngör Bey, alınması için uğraşmış; hatta "siyasî cinayet değil" diyenler olmuş; bunlara gerçekten kırılmış da ve o komisyonda da bir başlık, sonuç bölümünde bir şey olarak, soruşturmayı yürütenlerin ihmalinden bahsedilerek TCK'nın 235 inci maddesi uyarınca cezalandırılmaları istenmiştir.

Şimdi, ayrıca, bu konuda, onbeş yıldır sonuçlanamayan ve failleri bulunamayan bu olayda... Yine, ben, Erol Güngör'ün Mecliste yaptığı konuşmadaki ifadesinden aynen aktarıyorum: "Çocuğuma, kadın, aşk ilişkisi dediler; ne bileyim, terör olayı var dediler, hatta sınav kâğıtlarıyla ilgili şeyler söylediler. Bunların üçü de doğru olması mümkün değil. Mutlaka biri doğruysa, öteki ikisi yanlış. Çocuğum adına üzülüyorum, çocuğuma iftira ediliyor" diyor ve hatta çok ilginç söylediği bir şey de vardı "biz, bu olay olduktan sonra, aradan epey geçip, basın yazmaya başladıktan sonra, en yakın arkadaşlarımız bile bizim yanımıza gelmekten, bu olay nedeniyle yakınlarına herhangi bir söz, herhangi bir sıkıntı yaşamaktan endişe duydukları için bizden uzaklaştılar, en yakınlarımız bile uzaklaştılar" diye söyledi. Bu, gerçekten çok önemli bir şey sevgili arkadaşlarım.

Bu olay neden aydınlanamamıştır? Her şeyden önce, olay, neredeyse bir güne yakın, geç bir vakitte öğrenilmiştir. Yani, hemen olunca, olduğu anda şahidi yoktur olayın, gece vakti olmuştur. Meclis lojmanlarında herkes bayrama gitmiştir; bayramın olduğu bir zamanda, çevrede pek de kimsenin olmadığı zamanda, tenha bir vakitte olmuştur.

Yine, bu dönemde bir başka şanssızlık da, ne yazık ki hükümet değişmiştir. Hükümet değişikliği de bu döneme gelmiştir. Yıldırım Akbulut Hükümeti görevi devretmiş, Mesut Yılmaz Hükümetinin tam göreve başladığı gün orada kamerayla çekilen görüntülerde hükümetin listesi vardır; ölen çocuk, o listeyi o gün almış ve bakmıştır.

Sevgili arkadaşlarım, bizim komisyonumuzun adı, olayın aydınlanması, faillerinin bulunması ve eğer failleri bulunamamış, bugüne kadar bulunamamış olan bu faillerin bulunamamasının sorumluluklarının tespiti; biz, bu konuda araştırmalar yaptık. Ne yaptık? Önce, bir, olay yerini gördük, olay yerinin krokisini temin ettik, kimler nerede oturuyor temin ettik, olay yerine gittik ve bunları tespit ettik. Daha sonra, yapılan hazırlık soruşturması dosyasını istedik, o dosyaya baktık. Onun dışında, olay yerindeki, evdeki eşyalar 1996 yılında bir başka milletvekiline ev tahsis edildiğinde ne yapılmış? Meclisin Mal Saymanlığına getirilip teslim edilmiş. Bu teslim edilen eşyaları, kitapları, kasetleri, neler varsa bunları, bir heyet oluşturup inceledik. Eskiden yapılan otopsi zaptı, olay yeri zaptı, ne bileyim, kriminal laboratuvarından alınan raporları… Biz, tekrar, yeniden teknik imkânların daha da iyi oluşu göz önüne alınarak kriminal incelemelerini yaptırdık. Şahit beyanlarıyla o raporları açıklattırdık. O raporlarda imzası bulunan insanları, tutanaklarda imzası bulunan insanları getirdik dinledik.

Burada, gönül isterdi ki, bu olayı aydınlattık diyebilelim, bunu aydınlatamadık.

Ama, bir şeyi tespit ettik. Düşünün ki, bir savcı olay yerine gidiyor, olay yerinde herkes orada, o kamerayı çeken arkadaş diyor ki, biraz müsaade edin de diyor, ben şu fotoğrafı, kamerayı çekeyim. Böyle bir durumda!

Yani, bir savcı ne yapması lazım önce; oraya gittiğinde, olay yerindeki delilleri emniyet altına alacak, kaybolmasına engel olacaktır. Sonra, tenha bir yer, bayram günü, milletvekilleri gitmiş, orada ışık yandığı, ne bileyim, çevrede o bayram gününde orada olanları tespit etmek anında mümkün ve o insanları çağırdığınızda itiraz da etmezler, gelirler, çünkü acıma ve yardım duyguları vardır. O esnada onları dinlemeniz de, sıcağı sıcağına, ifadelerini almanız da mümkündür. Bu yapılmalıydı. Orada ne yapmışsınız; haricî muayene nedeniyle, işte, bıçakla denmiş… Daha sonra adlî tıbba götürmüşsünüz ve adlî tıpta, tabancayla öldürüldüğü, kurşun yarası da olduğu anlaşılmış; ama, bu kurşun yarası olduğu anlaşıldıktan birbuçuk gün sonra oraya gelip araştırma yapılabiliyor. Hatta, adlî tıptaki o otopsi anında annesi babası oradadır ve o anne baba, gerçekten, tahkikatı yapacak insanlara yardımcı olabilecek en önemli delildir. Onları o anda dinlemeniz de mümkündür. Sizlere yardım etmek için can da atacaklardır; ama, o savcı, orada onları dinlememiştir. Kendisinin elindeki en önemli delilleri, ne yazık ki, değerlendirmemiştir. Annesini kırk gün sonra dinlemiş ve kendisi de dinlememiş -halen o kadın İzmir'den gelmiyor- İzmir'e bir polis gitmiş, o dinlemiştir. Babasını üç ay sonra dinleyebilmiştir. O da, ısrarla, her önüne gelen yere -biraz önce Sayın Anadol bahsetti- 30 tane başvurusu var. Meclis Başkanlarına, başbakanlarına, siyasî parti liderlerine, milletvekillerine, emniyet müdürlerine, valilere ve savcılara, hepsine başvurmuş. Başsavcıların yanında gitmiş konuşmuş. Bu başvurularına rağmen, o babayı, savcı, üç ay sonra dinliyor; düşünün.

Bunun yanında, Meclis Başkanlığı var. Suç işlenen yer, Meclise ait bir yer ve orada görevliler var, İçişleri Bakanlığı var. Bunlar ne yaptılar dersiniz? Bir suç işleniyor ve faili uzun süre bulunamıyor. Oradaki görevlileri orada… Önleyici tedbirler dediğiniz bir olay vardır. Kaymakamın, valinin -ne bileyim- emniyet görevlilerinin önleyici tedbirle ilgili de görevleri vardır. Orada, "lojman koruması" denilen koruma görevlileri vardır. Neyle görevlidir ki onlar; onlar orada oldukları halde, bu korumalar yapıldığı halde, ne yazık ki, bu olay olmuştur. Bu olay oldu, bunlar hâlâ orada duruyorlar; ne idarî tahkikat yapmışsınız ne adlî tahkikat yapmışsınız ve bunlarla ilgili hiçbir sorumluluğunuzu yerine getirmemişsiniz.

Hatta, bir bakan, o bakanlıktan alınıp…Düşünün ki bir başka yerlerde, bu tür olayları aydınlatamayan, böyle, Meclis Lojmanı gibi çok önemli yerde insan hayatı gibi bir şeyi yok eden bir olayla karşı karşıyasınız; böyle bir olayda, yaşam hakkı fevkalade kutsal olan ve bunu kaybetmiş bir insanın ölümüyle ilgili ve Türkiye'nin en iyi korunduğu düşünülen yerlerden birisinde olan böyle bir olayda, sorumlularla ilgili hiçbir işlem yapılmamıştır.

Dolayısıyla, burada bu görevlilerin sorumluluklarını biz, bize tevdi edilen İçtüzük hükümlerine göre, bize düşen görevi yapmak bakımından sorumlulukları ve sorumluları tespit ettik.

İsterdik ki faillerini de bulalım;ama, aradan onbeş yıl gibi çok uzun bir süre geçmiş, onbeş yıl!..

Ve yazıyoruz işte Emniyete: "Şu 055 veya 155 dediğiniz kayıtlarla ilgili belgeleri bize gönderin"

K. KEMAL ANALDOL (İzmir)-SEKA'ya göndermiş…

(10/185) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) - Diyorlar ki: "SEKA'ya gönderilmiş" Yani!..

Böyle birtakım önemli evrakların bakıyorsunuz emanette olmadığı görülüyor. Orada olay yerinde çekilen kamerada dahi var; üzerinde çocuğun slip var, atlet var ve kırık gözlüğü yanında, hatta "Gece Gelen Ölüm" diye bir kitap var yanında. Ne bileyim orada kanlı yastıklar, çarşaflar var; bunların hiçbirisi emanet makbuzunda yok, emanette de yok.

"Saç alındı" deniyor. Evet, kriminal incelemesinden geçmiş; ama, bu emanete alınır. Başka da ben tetkik edeceğim. Bakın, onbeş yıl sonra inceleme yaptırıyoruz; ben, onu  oradan alıp getirip incelememe esas      edebilmeliyim; ama, o da yok. Dolayısıyla, bu olayda öylesine ihmaller üst üste gelmiş ki, biz, bu soruşturmayı yapan savcıya komisyon olarak sorduk: "Ya, siz üç ay sonra babasını nasıl dinlediniz" veya "bu olayda niye böyle yaptınız?" "Ben, polisten olayı aydınlatmasını bekledim; ama, bir türlü aydınlanamadı" dedi. Peki, sen gidip olay yerine el koyuyorsun, olay yerindeki herkes orada doluşmuş, hatta, aradan epey zaman geçtikten sonra parmak izi araştırması yapıyorsun, orada herkesin parmağı dokunmuş, ayakları, bir şeyi, her tarafı; iz içinde ve o delillerin muhafaza edilmesi mümkün değil. Yapılacak en güzel şey: Gidince, orayı emniyet altına alıp, orada ne yapmak gerekiyordu; incelemeleri yapıp derhal mühürleyeceksiniz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Niyetleri yok ki!

(10/185) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) - Ama, aklı estikçe emniyet oraya gitmiş. Hatta "bir bayana anahtarı verdik, oradan aldık" gibi ifadeler var. Çağırdık bayanı, dedi ki: "Böyle bir şey yok." Yıldızevleri Karakolu: "Oradaydı anahtar." Oradaydı, buradaydı… Aslında, anahtar orada burada filan değil. Polis, istediği zaman gelmiş, çok rahatlıkla da girmiş. Halbuki, bir savcı, çok önemli böyle bir olayda, hele hele Meclis lojmanları gibi bir yerde işlenen bir olayda ne yapmalıydı; oraya izinsiz kimseyi sokmamalıydı, o delilleri muhafaza etmeliydi ve oraya gittiğinde, o sıcağı sıcağına, çevrede oturanları tespit edip… Orada oturanları tespit etmek öyle çok zor da değil. Burada, Meclisteki görevlilere yazı yazmaya filan da gerek yok. Oradaki görevlilere dersiniz ki: "Şurada kimler oturuyor..." Ben o otopsiyle ilgili, ölü muayenesiyle ilgili işlemleri yaparken o memur onu yapar, tespit eder, öyle zor bir şey de değildir. O bakımdan, bu işlerin mutlaka yapılması gerekiyordu, yapılmamış. Biz…

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu olayı neden ele aldı? Bu konu, biraz, gerek Süleyman Bey gerekse Sayın Anadol tarafından ele alındı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, aslında, içhukuk imkânları kullanılmadan bir davaya bakmaz; ama, bu davada öyle bir şey var ki... Ümitsiz görünen bir vaka, o nedenle her tarafa başvurmuş olan bir baba... Hatta, etkili başvuru hakkı bir türlü kendisine görevliler tarafından tanınmamış, ne Meclis Başkanı -bir milletvekilidir; yani, Meclis Başkanı onun amiridir, şeyidir- ne İçişleri Bakanı ne adliye görevlileri ne emniyet görevlileri başvurularına yardımcı olup, etkili olarak, o davaya, o olaya katkıda bulunmasını temin etmemiş. Böyle bir durumda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki: "Şu dosyayı getirin." Dosya gidiyor ve yine -eski hukukta da bu böyledir, yeni hukukta da- deliller değişmezse, vatandaş istediği belgeleri alabilir yani. Otopsi zaptı değişmez hiçbir zaman. Ne bileyim, olay zaptı belki gizliliğe şey edilebilir; ama, ne bileyim, doktor raporu değişmez. Bu değişmeyen belgeleri, o müştekisine, mağduruna vermenizin hiçbir engeli yoktur, verebilirsiniz; ama, Sayın Vekil Erol Güngör diyor ki: "Ben, bunu, ancak, İnsan Hakları Mahkemesine dosya gittikten sonra alabildim, ondan önce hiçbir evraktan haberim olmadı." Dolayısıyla, bu çok önemli.

Bir yüzük olayı konuşuldu. Gerçekten o yüzük bulunsa faydalı olur muydu, bulunmasa faydalı olur muydu, o ayrı bir şey; ama, önemli olan şu: Orada, fotoğrafta görülen bir yüzük, daha sonra gidildiğinde yok olmuştur. 

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Önemli delil.

(10/185) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) - O yok olmuşsa, demek ki, başka deliller de yok edilmiştir.

Burada, -hatta çok ilginçtir, olayın olduğu 23-24 Haziran 1991'den 9 Temmuz 1991 tarihine kadar, birbirine çelişkili o kadar tutanaklar vardır ki... Hatta, biz, o temizletme işlemini yapan şeye sorduğumuzda "ben o gün izinliydim" dedi. Getirdik kayıtları -onbeş yıl sonra o kayıtları getirdik- o gün, öyle, izinli filan değil.

Demek ki, olayda çelişki, yalan varsa, karartılmış bir şeyler de var. Biz, bu olayı… Gerçekten, burada şunu ifade etmem lazım: İktidarıyla muhalefetiyle -Erol Bey, yine, o takip işini yapmış, Başbakanımıza başvurmuş, Meclis Başkanımıza başvurmuş ve parti gruplarına başvurmuş- Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önergeye iktidar da destek verdi ve gerçekten güzel bir çalışma oldu.

Ben her zaman şunu söylüyorum: Eskiden, senin teröristin benim teröristim, senin şehidin benim şehidim, senin kanın benim kanım olurdu. Burada, insan hakkı kutsal ve iktidarıyla muhalefetiyle, bir olayı araştırma bakımından, arkadaşlarımızla elbirliği yaptık, mutabakatla bir rapor hazırladık. Bu bakımdan, ben, bu önergenin… Daha önce de başvurulmuş. Adnan Keskin Beyin -biraz önce arkadaşımız bahsetti- keza, Deniz Baykal Beylerin başvurularında bir komisyon kurulamamış, kurulmuşsa da, çalışması mümkün olmamış; ama, bu komisyon kurulmuş, çalışmış, raporunu vermiş, bugün de, bunun sonuçlarıyla ilgili görüşmeleri yapıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başkan, konuşmanızı tamamlar mısınız.

(10/185) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) - Raporda, detaylı olarak, biz, her şeyi yazdık. Burada uzun uzun konuşmanın da bir anlamı yok, kıymetli vakitlerinizi de ben almayacağım.

Bu çalışmanın elbirliğiyle yapılmasında ve mutabakatla raporun çıkmasında emeği geçen herkese, iktidarıyla muhalefetiyle, teşekkür ediyorum ve acılı aileye sabırlar, sağlık ve afiyet diliyorum, ölen Mustafa'ya gani gani Mevla rahmet etsin diyorum, cümlenize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN  - Teşekkür ediyoruz Sayın Çağlayan.

Hükümet adına, İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; milletvekili lojmanlarında Mustafa Güngör'ün öldürülmesinin aydınlatılması ve sorumluların belirlenmesi amacıyla açılan Meclis araştırması sonucunda düzenlenen komisyon raporu üzerine söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi en içten saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 1990'lı yılların başında içimizi burkan, son derece üzücü ve hüzünlü olaylardan birisi de, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulumuzda Araştırma Komisyonu raporu üzerinde konuştuğumuz Mustafa Güngör'ün öldürülmesi hadisesidir.

Mustafa Güngör, daha 21 yaşında, hayatının baharında, hunharca bir cinayete kurban gitti. Bu olay, biraz önce de ifade ettiğim gibi, hepimizi derinden üzdü, yaraladı; ama, tabiî olarak en çok ailesini perişan etti. Ben, Sayın Güngör ve ailesine tekrar başsağlığı diliyorum, bir baba olarak kendisini çok iyi anlıyorum, Allah kendisine ve ailesine sabır versin diyorum.

Eski milletvekili arkadaşım Erol Güngör Bey, olayın faillerinin bulunması için insanüstü gayret sarf etti. Sorumlu herkese giderek, derdini anlattı, faillerin bulunmasını istedi. Sayın Başbakanımız da, söz konusu cinayet olayıyla yakından ilgilenmiş ve merhumun babası, eski milletvekili Sayın Erol Güngör Beyle görüşmüştü. Sayın Başbakan, kendisine, işlenen cinayetin aydınlatılması için ne gerekiyorsa onun yapılacağını ifade etmişti. Ayrıca da, AK Parti Grubuna konunun takip edilmesinin ve Meclis araştırması yapılmasının hafızalarda herhangi bir soru kalmaması açısından uygun olacağını belirtmişlerdi. Baba, mücadelesine yılmadan devam etti, dilekçelerini yetkili makamlara verdi, işin peşini hiç bırakmadı.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Kemal Anadol Bey de, bu konuyu, Bakanlığımın 2003 yılı bütçesi görüşülürken, Bütçe Komisyonunda bana sordular; kendilerine özel bir çalışma grubuyla konuyu araştıracağım sözünü verdim. Nitekim, Ankara Emniyet Müdürlüğüne verdiğim talimat uyarınca özel bir ekip kuruldu. Dosyayı yeniden değerlendirdiler, bilgileri, iddia ve ihbarları yeniden incelediler. Birkısım kişilerle yeniden görüştüler. Dosyayı takip eden Cumhuriyet Savcısı arkadaşımız, daha önce görüşülmeyen bazı eski milletvekillerinin ifadelerini alarak olayı çözmeye çalıştılar. Ancak, bu çabalar da şu ana kadar sonuç alınmasına, maalesef, yetmemiştir.

Değerli arkadaşlarım, cinayetin işlendiği 25 Haziran 1991 tarihinden itibaren, özellikle de son birkaç yıl içerisinde, Türkiye'de hukuk adına çok önemli gelişmeler olmuştur. Bugün, ülkemizde ceza soruşturması için lazım gelen hukuksal yapı pek çok Batı ülkesinden daha ileri seviyeye ulaşmış vaziyettedir. Güvenlik birimlerimizin suç soruşturmalarında kullandıkları teknoloji de, önceki yıllarla mukayese edilmeyecek ölçüde modern hale gelmiştir. Zaten, Hükümetimizin anlayışı da, ülkemizin tam bir hukuk devleti olması için yapılması gereken her işin, zaman geçmeden yapılmasına endekslidir. Bu bağlamda, faili meçhul cinayetlerin üzerine devletin bütün imkânlarıyla gidilmesine, bu manada mümkün olan her çarenin kullanılmasına kararlıyız. Bunu her vesileyle kamuoyuyla da paylaşıyoruz. Mustafa Güngör cinayeti dosyası savcılığın halen elindedir. Emniyet Teşkilatımızın bütün imkânları savcılarımızın emrindedir. Siyasî irade olarak, İçişleri Bakanı olarak, dosyanın faillerinin bulunması konusunda ilgililere talimat verilmiştir ve bizzat da tarafımdan takip edilmektedir.

Bu tarz olayların aydınlatılması titiz ve uzun soluklu bir çalışmayı da gerektirmektedir. Güvenlik mensuplarımız, faillerin tespit edilerek yakalanması için çok yönlü olarak çalışmalarını da sürdürmektedirler. Buna rağmen olayla alakalı olarak soru işareti taşıyan herhangi bir hususun kalmaması için ülkemizin en şeffaf kurumu olan Parlamentonun araştırma yapmasında yarar görüldüğünden -ki, bütün grupların teklifiyle- Yüce Meclisimizin 08.02.2005 tarih ve 55 inci Birleşiminde söz konusu araştırma komisyonu kurulmasına karar verilmiş ve komisyon 20.04.2005 tarihinde çalışmalarına başlayarak bugün görüşülen bu rapor ortaya çıkmıştır. Ben, bu komisyon çalışmalarını büyük bir titizlikle götüren, devam ettiren ve bu raporu hazırlayan çok değerli komisyon başkanı ve komisyon üyesi arkadaşlarıma da huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Yine, buradan ifade ediyorum ki, güvenlik birimlerimiz, adlî teşkilat mensuplarımız düne göre bugün daha iyi imkânlarla teçhiz edilmişlerdir. Bu bakımdan, olayın aydınlatılması için ellerinde ne delil varsa en küçük ayrıntısına kadar üzerinde durmuşlardır, değerlendirmişlerdir ve buna devam edeceklerdir. Yeni bir delil ve ipucunun çıkması halinde de yine değerlendirilecektir.

Başta güvenlik görevlilerimiz ve savcılarımız olmak üzere, bu cinayeti çözmek ve suçluları yüce adaletin önüne çıkarmak hepimizin boynunun borcudur. Araştırma komisyonu raporunda, adlî makamların elinde olmayan yeni veya ilave bir delil varsa bunların da soruşturmayı yürüten adlî makamlarca görev gereği değerlendirileceğini ifade etmek isterim. Ayrıca, komisyon raporundaki öneriler doğrultusunda, soruşturmayı yürütenlerce görev ihmali olup olmadığını, konu adlî soruşturma kapsamında olduğundan, inanıyorum ki, ilgili başsavcılıkça bu konu da değerlendirilecektir ve Adalet Bakanlığımızın da bundan farklı düşünmeyeceğini  sanıyorum.

Sonuç olarak, Mustafa Güngör'ün öldürülmesinin aydınlatılması ve sorumluların belirlenmesi konusunda Hükümet olarak, İçişleri Bakanlığı ve güvenlik birimleri olarak üzerinde hassasiyetle durduğumuzu tekrar yinelemek istiyorum.

Yine, değerli arkadaşım, eski milletvekili arkadaşım ve ailesine başsağlığı, sabır diliyorum; Allah, böyle acılar göstermesin kendilerine diyorum ve konuşmamı bitirirken, müsaade ederseniz, bugün, bir arkadaşımız gündemdışı, Irak'a yönelik uluslararası eşya taşımacılığıyla ilgili bir problemi dile getirmişti. Sayın Ulaştırma Bakanımız, bilahara beni aradılar; bugün itibariyle bu konunun çözümüyle ilgili bir genelgeyi yayımlamış olduklarını da bana ifade ettiler; çünkü, bu konuyla ilgilenen çok sayıda arkadaşımız, geçen gün bana da gelmişlerdi; ben de Ulaştırma Bakanını aramıştım, daha sonra, bütün arkadaşlar, Ulaştırma Bakanımızı ziyaret etmişlerdi ve bugün, Mahmut Duyan arkadaşım gündeme getirmişti. Bu milletvekili arkadaşlarımızın Sayın Bakanı ziyareti, sivil toplum örgütlerinin konuyu kendine iletmesi üzerine, konu, Sayın Bakan tarafından değerlendirilmiş ve bugün yayımlanan 28.03.2006 tarihli genelgeyle, bölgedeki taşımacılık yapanların, bu tüzükteki, bu yönetmelikteki hükümlere intibak edebilmeleri için…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Araştırma önergesiyle ne ilgisi var Sayın Bakan bunların?!

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Buyurun?..

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Araştırmayla ne ilgisi var?!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sabretsen, bilgi veriyor; sabret!

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Bilgi veriyorum; bir genelgenin yayımlandığını bugün…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bakın, bir araştırma önergesinin görüşülmesinde böyle bir konudan bahsedilmez. Acılı baba orada.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Bir genelgenin yayımlandığını söylüyorum; arkadaşım sormuştu, gündeme getirmişti. Bugün itibariyle, bir genelgeyle, buna cevap verildiğini…

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin.

Bir Bakan, elbette ki açıklama yapıyor; yerinizden müdahale etmeyin. Bu da size uygun olan bir şey değil Sayın Ercenk.

Buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Bugün, bu genelgenin de yayımlandığını değerli milletvekili arkadaşlarıma duyuruyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahsı adına, İzmir milletvekili Sayın Yılmaz Kaya.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz, milletvekili lojmanlarında işlenen cinayetin ve sorumlularının araştırılmasıyla ilgili komisyon raporu üzerinde söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu komisyonda çalışırken öyle enteresan şeyler yaşadık ki, ben, şimdi onlardan bazılarını anlatacağım. Olayın gelişimiyle ilgili diğer milletvekili arkadaşlarım ve Grup Başkanvekilimiz konuştu.

23-24 Haziran 1991 tarihinde, milletvekili lojmanlarında bir cinayet işleniyor; 21 yaşında bir kardeşimiz, çok sıkı korunan öyle bir yerde, etrafı çevrili, giriş-çıkışları kontrol altında. Bakanların ikamet etmekte oldukları lojmanların önünde özel korumalar; ayrıca, emniyet mensupları burada bulunmakta; ama, orada cinayet işlenmekte, silah ve kesici aletle işlenmiş olmasına rağmen bir tek silah sesi duyan yok, olayı gören yok. Karşıda koruma görevi yapmakta olan kimselerden bu konuda çıt yok. Böyle enteresan bir olay. Komisyonumuza da daha enteresan şeyler yansıdı, onlardan da bahsetmek istiyorum.

Şimdi, olayın mahiyeti, bu, sıradan bir olay değil. Olaya başlarken lojmana gidiliyor, bir polis görevlisi lojmanın krokisini çiziyor. Savcı ortada yok ve bu lojman krokisi, daha sonra hiç düzeltilmiyor. Lojman krokisi, baştan, bir kere yanlış çizilmiş; daha sonra  düzeltilmiyor, öyle gidiyor. Maktulün, önce, kesici aletle öldürüldüğüne kanaat getiriliyor; birbuçuk gün sonra, ateşli silahla da öldürüldüğü, otopsi sonucu anlaşılıyor. Tabiî, bu birbuçuk günlük süre zarfında, ateşli silah hiç dikkate alınmadığı için, cinayetin işlendiği yerde, ne bir mermi çekirdeği aranıyor ne bir boş kovan aranıyor veya ateşli silahın bırakabileceği herhangi  bir delil aranıyor. Lojmana giren çıkan belli değil; tabiri caizse -hoşgörün tabirimi- pazaryerine dönmüş, herkes orada. Böyle bir şekilde başlanıyor tahkikata ve olay mahallinde fotoğraf çekmeye giden emniyet görevlisinin komisyonumuza verdiği ifade aynen şöyle: "Fotoğraf çekmek için içeriye giremedim. 'Ya arkadaşlar, biraz müsaade edin de fotoğrafımı çekeyim' diye, zorla, kalabalığı yararak girdim" dedi ve ayrıca, yine enteresan bir durum "o zamanki tekniklerimize göre gece sağlıklı fotoğraf alabilmemizi sağlayabilen yeterli teçhizat yok; belli ki, yarın, gündüz de fotoğraf çekeceğiz; bunu, herkes biliyor, bütün emniyet yetkilileri biliyor; ama, biliyor olmasına rağmen, maalesef, içeride, birsürü insan dolaşmakta ısrar ettiler ve buna da kimse mâni olmadı" diye bir beyanı var. Bir cinayetin bu şekilde soruşturulması son derece ilginçtir.

Yine, bir ilginç nokta. Cinayetin işlendiği yatak, değerli arkadaşlarım -altını çiziyorum- birkaç kere imha edilmiş; tutanakla. Birkaç kere imha edilen yatakta, tekrar mermi çekirdeği aranmış. Mermi çekirdeği aramak için yatak parçalanıyor, tutanak tutuluyor, parçalanmış yatakta, birkaç gün sonra, tekrar mermi çekirdeği aranıyor, tutanak tutuluyor. Meclis, demirbaşından düşmek için, parçalanmış yatak işe yaramaz diye imha tutanağı tutuyor. Bu tutanaktan daha sonraki bir tarihte, bu yatakta tekrar çekirdek aranıyor. Şimdi, bunu nasıl izah edersiniz?! Bunlar yaşanmış.

Evde bir temizlik olayı var, evlere şenlik… "Kim size 'temizlik yap' dedi" diyorsunuz "vallahi bir telefon geldi" diyor temizlik yapan. "Kime telefon geldi, kimden geldi" diyorsunuz "bir arkadaşa gelmiş, o 'hadi temizliğe gidiyoruz' dedi, gittik" diyor. "O arkadaş kim" diyorsunuz "bilmiyoruz" diyor ve temizlik yapılırken, evde de, Sayın Güngör'ün hiç kullanmadığı silahı bulunuyor. Deniliyor ki: Telsiz konuşmalarıyla… Komisyonumuza gelen, ifade veren bir kişi -kim olduğunu şu anda tutanak olmadığı için hatırlamıyorum- "emanete aldık" diye bildiriyor. Temizlik yapmaya gidiliyor -temizlik nasıl yapılıyor, kimsenin haberi yok- bir de, silah bulununca "emanete aldık" diye belli yerlere bildiriliyor.

Parmak izi alınıp alınmadığına dair bir tutanak yok.

Fotoğrafla ilgili olayı biraz önce anlattım.

6 ncı Sokakta oturanların hiçbirinin ifadesine başvurulmuyor.

Komisyonumuzda ifade veren eski bir milletvekili arkadaşımız diyor ki: "Ben, silah sesi duydum diye, aylarca ifade verecek bir merci aradım. Meclise ifade almaya geldiler. Emniyetten ifade almaya gelen polislere 'ben ifade verecek bir yer bulamadım, bunu size söylüyorum' dedim ve ondan sonra da, ertesi gün bu cinayeti öğrenince, demek ki, yanılmamışım diye kendi kendime düşündüm" dedi. Böyle bir olay var.

Lojmanda görevli polislerin ifadesi aylar sonra alınıyor. Sayın Güngör, savcıya "bu polislerin ifadesini almayacak mısınız" diye defalarca gidiyor ve sayın savcı, komisyonumuzda, bununla ilgili şu beyanda bulunuyor: "Ben, onların bir şey bilmediğine zaten emindim, Sayın Güngör kırılmasın diye sonradan ifadelerini aldım."

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Savcıya dikkat!..

YILMAZ KAYA (Devamla) - Böyle enteresan şey olabilir mi?!. Yani, maalesef, bütün bunları yaşadık.

Kapı girişinde, lojmanlara girerken, değerli arkadaşlarım, usul şudur: Girenin kaydı yapılır; ismi, soyismi alınır ve bir kart verilir. Ama, Sayın Güngör'ün evine gelen Çiğdem Taşkıran ile kardeşinin Sayın Güngör'ün lojmanına girdiğine dair tutanak tutulmuş, tutanak; yani, şu saatte minibüsten şunlar, şunlar indi, Çiğdem Taşkıran ve kardeşi indi, daha sonra da şu saatte geri döndüler diye bir tutanak! Şimdi, bu, normal bir olay mı? Meclis kapısından girerken yapılan uygulamayı biliyorsunuz. Yarın, birisi size dese ki, filanca girdi de -görevli polis arkadaşımız- ben, onunla ilgili tutanak tuttum. 

Değerli arkadaşlarım, komisyonumuzda uyanan intiba şudur: Tutulan birçok tutanağın, sonradan, duruma göre ayarlandığı ve sonradan tutulduğu… Bu tutanak da, kanımızca, böyle bir tutanaktır.

Değerli arkadaşlarım, yine, enteresan bir olay: Böyle bir olay ve buna benzer kim bilir ne çok olayın yer aldığı 155 başvuru kayıtlarının, 2000 yılında, artık gerek yok diyerek SEKA'ya gönderilerek imha edilmesi. Faili meçhul birsürü cinayet, bunlara ilişkin telefon kayıtları, başvurular ve artık buna gerek görülmeyerek SEKA'da imha edilmesi.

Bunların hepsini topluyorsunuz, üst üste koyuyorsunuz; hiç mi normal bir şey olmamış burada; hep mi anormal, hep mi ters gitmiş?

Yine, size, bunların üzerine bir ilave daha yapayım. Bu soruşturmada görev alan birçok görevli -ne olur, başarısız oldunuz dersiniz rütbe tenzilinde bulunursunuz, açığa alırsınız, bilmem ne- hiçbir kişi hakkında soruşturma açılmamış, idarî soruşturma yok, cezaî soruşturma yok ve aksine, birçoğu da görevlerinde yükselmiş. Böyle de enteresan bir şey var. Yani, bu kadar tesadüf de fazla geliyor bana.

Burada, yine -vaktim de doluyor- yüzük-rozet olayı var. Sayın Güngör, onu Dokuz Eylül Üniversitesinde en son inceletmiş, yüzük olduğuna karar verilmiş. Biz, Jandarma Kriminoloji laboratuarında incelettik. İnceleyen arkadaş diyor ki: "Ben bakıyorum ekrana, ekranda inceliyorum; yani, iyice konsantre oldum; odaya birisi girdi 'yahu, sen günlerdir o yüzükle niye uğraşıyorsun' dedi."

Şimdi, bu yüzük, önce SHP rozeti oldu. Sayın Güngör, çalışmalarıyla bunu yüzük haline tekrar getirdi haklı olarak. Daha sonra "mobilya vidası" oldu ve olay mahallinden alınan eşyalara dair tutanakta, yüzük hariç, rozet de alınmış, mobilya vidası da alınmış, aynı yerden; yani, ne kadar enteresan ki, yüzük devamlı dönüşüyor, mobilya vidası oluyor, öyle bir enteresan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

YILMAZ KAYA (Devamla) - Tamamlamak üzereyim Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan söyledi; kıl örneği, yine, dipten alınması gerekirken makasla kesilmiş.

Yani, bütün bunları, hiç emniyetten, hukuktan, soruşturmadan vesaireden anlamayan birisi yapsa, diyeceksiniz, ya, adam bilmiyor zaten, ne yapsın. Polis yapıyor, soruşturmayı yapanlar yapıyor; bu kadar tesadüf, dediğim gibi, çok üst üste gelmiş bulunmakta.

Değerli arkadaşlarım, daha söylenecek çok şey var; ama, ben, şunu söylemekle sözlerime son veriyorum: Sayın Komisyon Başkanı, biraz önce, Sayın Güngör'ün ve ailesinin, bu olay nedeniyle içinde bulunduğu durumu anlattı, benim tekrar anlatmama gerek yok. Yani, çok elim bir olay, çok üzüntü verici bir olay! Ayrıca, Meclis lojmanlarında işlenip de hâlâ bulunamaması nedeniyle ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini mahkûm etmesi nedeniyle, ben, açık söylemek gerekirse, hicap duyuyorum.

Bu olayı, tabiî, biz komisyon olarak çözemedik; ama, sorumlularını tespit ettik. Sonuç itibariyle, o kısma da kısaca değinerek konuşmamı bitirmek istiyorum.

Sonuç itibariyle, Ankara eski Emniyet Müdürü Hasan Özdemir'in görevini ihmal ettiği, Ankara eski Emniyet Müdürü Mehmet Canseven'in görevini ihmal ettiği, Ankara Emniyet Müdürlüğü eski Asayiş Şube Müdürü Hüseyin Özalp'in adlî görevi ihmal ettiği, Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Masasında görevli eski Komiser Temel Aydın'ın adlî görevi kötüye kullandığı, Komiser Ethem Cennet'in görevini kötüye kullandığı; Türkiye Büyük Millet Meclisi İşletme ve Yapım eski Müdür Yardımcısı Kemal Şensoy'un görevini kötüye kullandığı, Meclis eski Genel Sekreter Yardımcısı Fahri Köprülü'nün görevini kötüye kullandığı, Meclis eski Başkanı Kaya Erdem'in görevini ihmal ettiği; Cumhuriyet Savcıları Davut Karademir, Ali Erol Özgenç, Ali Eker Yasan'ın görevlerini ihmal ettikleri; eski Cumhuriyet Savcısı Yaşar Beğendik'in görevini kötüye kullandığı ve eski İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli'nin aleyhinde Meclis soruşturması açılması gerektiğine ilişkin raporumuzu tanzim ettik ve takdim ettik Meclise.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Bu konudaki katkılarınızdan dolayı da, hem Komisyonumuza hem Meclisimize teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kaya.

Şahsı adına, Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can.

Buyurun Sayın Can. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1056 sıra sayılı Komisyon Raporu üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Her şeyden önce, bu cinayet, sıradan bir cinayet olmadığı gibi, sıradan bir yerde, sıradan birine karşı da işlenmemiştir. Çok sıkı güvenlik önlemlerinin alındığı Meclis lojmanlarında, acaba bu cinayet işlenebilir miydi; işlenmesi halinde, failleri bulunamaz mıydı; yine, işlenmesi halinde, sorumluları görevden uzaklaştırılamaz mıydı diye devam eden soru silsilelerine verilecek cevapta bu cinayetin gizemi saklıdır.

Meclis lojmanlarında bir milletvekili oğluna karşı bu cinayetin işlenmesi, emniyetin, valiliğin, savcılığın, bakanlığın ve Meclis Başkanlığının, Erol Beyin ısrarlı takibine rağmen tahkikattaki laubalilikleri, ihmalleri, vurdumduymaz tavırları, delillerin toplanmasındaki ihmaller; cinayetten bir hafta sonra, temizlik bahanesiyle delillerin karartılması; tahkikatta normal olmayan savcılık değişimleri ve yeni gelen savcıların da aynı tavırlara devam etmesi… İlginçtir, olay tarihinden yaklaşık kırkbeş gün sonra, 10.8.1991 tarihinde, ilk kez savcı ifade alıyor. Olaydan sonra, eski tarihli tutanaklar hazırlanıyor. Temizlikten sorumlu memur, komisyonda, temizlik tarihinde, izinli olduğunu söylemesine rağmen aksi sabit oluyor. Ölüm nedeni bıçak yarası deniyor, kurşun yarasına bağlı olduğu tespit ediliyor. Böyle devam eden garabetler ve skandallar zinciri… Medya marifetiyle, aşk cinayeti süsü verilerek kapatılmaya çalışılması, bu cinayetin sıradan birilerince işlenmediği, aksine, devlet içerisine nüfuz etmiş ve buradan beslenmiş Susurluk benzeri örgütlenmelerle işlenmiş olduğu izlenimini veriyor.

Katil ya da katillerin bulunması için azamî gayret sarf edilmesi gerekirken, Erol Beyin ısrarlı takibine rağmen, aksi yapılmıştır. "Efendim, aşk cinayetiymiş; bir milletvekilinin eşiyle ilişkisi varmış" gibi söylentilerle cinayet kapatılmaya çalışılmıştır. Nitekim, komisyonda dinlediğimiz Mustafa Güngör'ü yakinen tanıyan kişilerin beyanlarının değerlendirilmesinde "Mustafa, içine kapanık, kendi halinde, dürüst, namuslu bir çocuktur; elverişli şartlar oluştuğu halde arkadaşı Çiğdem Taşkıran'a elini dahi sürmemiştir…" Konuyu aşk cinayetine çevirme gayretleri bilinçli bir tezgâhtır.

Diğer yandan, bu nasıl lojman güvenliği allahaşkına; girenin, çıkanın kaydı yok?! Cinayetten sonra eski tarihle hazırlanmış sahte tutanaklar, kampus girişinde görevliler, lojman sokaklarında görevliler, buna rağmen cinayet işleniyor; ama, ne hikmetse, kimse görmüyor. Görevleri sadece lojmanın güvenliği olan, bu görevi ifa etmeleri karşısında devletten maaş alan görevliler görevlerini yerine getirmedikleri halde, aleyhlerinde herhangi bir idarî  tahkikat bile açılmaması manidar değil mi?! Dönemin Meclis Başkanı, Allahaşkına, ne işle meşguldü?!

Buna benzer bir olay, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Reagan'a karşı işlenmeye çalışıldığında, koruma, kendini öne atarak ağır yaralanıyor. Buna rağmen, Beyaz Saraydaki 600'ü aşkın korumanın işine son veriliyor. Bizde ise, idarî tahkikat bile açılmıyor.

Olay tarihi itibariyle Başbakan olan Sayın Mesut Yılmaz'ın beyanları da hayli ilginçtir. Sayın Yılmaz, olayla ilgili bir gazetecinin sorusu üzerine aynen şöyle bir açıklamada bulunuyor: "Bizimle ilgili bir konu değil; konu, adliyeye intikal etmiştir, gereken neyse o yapılır. Ben, o konuyla ilgili bir açıklama yapmak istemiyorum." Acaba, gereken neyse yapıldı mı? Gereken, cinayetin faili meçhul kalması mıydı Sayın Yılmaz diye sormadan geçemiyorum.

Diğer yandan, Sayın Demirel ise aynen "konu adalete intikal etmiştir, cumhuriyet savcısı olaya el koymuştur; hiçbir şey gizli kalmaz, kısa bir süre sonra fail yakalanır" diyor. Klasik Demirel yaklaşımları… Her şey gizli kalmıştır, fail de yakalanamamıştır diye Sayın Demirel'e hatırlatıyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dönemin Ankara Valisi Sayın Saffet Arıkan Bedük'ün 5.8.1991 tarihli Hürriyet Gazetesindeki açıklamaları ise ilginçtir. Aynen: "Ankara Valiliğim sırasında iki olay faili meçhul kalmıştı; birincisi Bahriye Üçok, ikincisi ise Muammer Aksoy olaylarıdır. Ankara Valiliği ve polisi için lojman cinayeti faili meçhul değildir; hedef bellidir; polis, kimin, neyin üzerine gideceğini bilmektedir. Boş kovan ile çekirdeğin alınması, cinayetin profesyonel kişilerce ve ruhsatlı silahla işlendiğinin açık delilidir. Polis, hedefi belirlemiştir. Ben Ankara'dan ayrıldığım sıralarda, bu olaya aydınlanmış gözüyle bakıyorduk" diyor ve görevden alınarak Antalya Valiliğine atanıyor.

Acaba, bu görev değişikliğinin bu cinayetle alakası var mıydı diye sormak geliyor içimden. Zira, Sayın Bedük, neredeyse olayın çözüldüğünü, teferruat ve müşahhas beyanlarda bulanarak izah ediyor. Yine, Sayın Bedük'ün, cinayeti, faili bilinenler kategorisinde sayması, ortada, bilinen ama saklanan bir şeyler olduğunu izah eder nitelikte. Bu cinayetin aydınlatılması noktasında kilit isimlerden biri Sayın Bedük'tür. Sayın Bedük isterse, bu cinayetin gizemi çözülür diyorum. Sayın Bedük'ten hassasiyet bekliyoruz; en azından, bir imzasız ihbar mektubu göndertebilir ve cinayet aydınlatılır umuduyla bekliyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gazeteci yazar Sayın Oktay Ekşi'nin, 11.8.1991 tarihli "Cinayet ve Lojmanlar" başlıklı yazısında, aynen "birbuçuk aydan beri Ankara'da tüyler ürperten bir cinayete şahidiz. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin nasıl işlediğini, daha doğrusu nasıl işlemekten alıkonulduğunu gösteren trajik bir olay yaşanıyor. Bir baba, üstelik milletvekili sıfatını taşıyan bir baba, cinayete kurban giden oğlunu öldürenlerin ortaya çıkarılması için var gücünü ortaya koyuyor; ama, soruşturma bir milim dahi ilerlemiyor; çünkü, polis, bir meslektaşımızın belirttiği gibi, âdeta kurtarılmış bölge olan milletvekili lojmanlarında oturanların ifadelerini alamıyor, silahları toplayıp balistik muayeneye gönderemiyor. Oysa, tek parti döneminde bile, Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay'ın oğlu yargılanıyor ve onsekiz yıl hapse mahkum oluyordu. Devleti yönetenler bile polise yardımcı olmuyor. Böyle bir rezalet daha önce yaşanmadı. Ancak, bu rezalet şu işe yaradı; Sayın Necmettin Karaduman, yeni seçilen milletvekillerinin kiralık ev arama sıkıntısına son vermek niyetiyle lojmanları yaptırmıştı. Bu bir kolaylık sağladı; ama, milletvekillerini halktan kopardı. Kurtarılmış bölge oluştu, hem de kanun koyanların oturduğu yerde" diye beyanda bulanan Sayın Ekşi'nin, dönemin siyasî tablosunu yansıttığı için beyanlarını önemsiyoruz.

Yine, Parlamentonun saygınlığını koruması için bu cinayetin çözülmesini isteyen ve gayretlerini esirgemeyen, komisyonumuza da gelerek beyanda bulanan tecrübeli gazeteci Sayın Yavuz Donat ise beyanında, aynen: Olay tarihinden itibaren her kurulan hükümetin İçişleri Bakanıyla lojman cinayetini görüştüğünü, cinayetle ilgili sorular sorduğunu, aldığı cevaplarda ise sürekli bazı şeylerin olduğunu, ancak, netleşmesinin gerektiğini "bazı şeyler var; ama, şu an söylemek doğru olmaz, işin mahremiyeti var" diye bilgi aktarıldığını; hep özel hayata giren bazı yönlerinden şüphelendiği için bu konuya pek girilmediğini; ancak, bu olayın aydınlatılmasının Parlamentonun saygınlığı açısından önemli bir puan olacağı; Amerika Birleşik Devletlerinde Reagan'a ateş edildiğinde bir korumanın kendisini öne attığını ve ağır şekilde yaralanmasına rağmen, aynı gün, Beyaz Saray korumalarından 600 kişinin görevden alındığını… "Çünkü, başkana ateş edilen yerde, artık, o personelin görev yapmasına müsaade edilemez, bizde ise hiçbir görevlinin yeri değiştirilmemiştir" demektedir.

Sayın Donat, tecrübeli, saygın bir gazeteci-yazardır. Gazetecilik etiği gereği, özel hayata giren konularda sayın bakanları, özellikle Kutlu Aktaş'ı sıkıştırmamıştır. Bunu takdirle karşılıyoruz; ancak, Sayın Donat'ın, tecrübeleriyle, Kutlu Aktaş'ın olayı, daha doğrusu cinayeti kimin işlediğini veya kimlerin engel olduğunu bildiğini biliyordur diye düşünüyoruz. Bu nedenle, özellikle Kutlu Aktaş'a ve Sayın Donat'a çok iş düştüğünü; cinayetin aydınlatılması için, Saffet Arıkan Bedük, Sayın Aktaş ve Sayın Donat'a ihtiyacımız olduğunu belirtmeden geçemiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Mustafa Güngör'ün katledilmesinin ardından gazetelere yansıyan haber ve yorumlarda, ihbar mektuplarından aşk ilişkisine ve milletvekili lojmanlarında oluşan çetelere kadar birçok iddiaya yer verilmiş. Haber ve yorumlarda adı geçenlerin, Anayasanın 83 üncü maddesi gerekçe gösterilerek ifadeleri alınmamış. Bunların birçoğunun dokunulmazlığı kalktığı halde -milletvekili yakınlarının zaten dokunulmazlığı yoktur- derinlemesine bir inceleme, maalesef, yapılamamıştır veya yaptırılmamıştır.

Cinayet sonrasında Ankara Emniyet Müdürlüğünün olay yerinde yaptığı incelemeler ve tetkiklerin yeterli olmadığı, olaydan sonra çekilen video kayıtları, objelerin dahi yeterli oranda araştırılmadığı, tahkikata nezaret eden savcının gereken hassasiyeti ve ihtimamı göstermediği veya gösteremediği sabit olmuştur.

Yaşanan panik ve üstlerine şirin görünme mantığıyla soruşturmanın başlangıcında cinayetin tabancayla işlendiğinin bile tespit edilemediği, mermi çekirdeği, kovanların olay yerinde bulunamadığı, buna rağmen görevlilere idarî soruşturma dahi açılmadığı, hatta terfi edildikleri acı bir geçektir. Acaba idarî tahkikat yapılsaydı, birinin nasırına basılsaydı, gerçek ortaya çıkar mı diye tahkikat yapmadılar demekten kendimi alamıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Erol Güngör'ün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaatıyla mahkeme, Soruşturmaya Leke Süren Eksiklikler başlıklı raporunda, cinayetten on gün sonra cinayet mahallinde temizlik yapılması, maktulün yatağının değiştirilmesi, muhtemel delillerin ve özellikle yüzüğünün bulunamayışı, güvenlik güçlerinin delilleri koruyamadığı, aksine kararttığı, soruşturmacılar tarafından ciddî tedbirlerin alınmadığına karar vermiştir.

Yine, mahkemece, soruşturma Meclis çalışmalarıyla alakalı olmadığı için yasama dokunulmazlığından yararlanılamayacağı halde, savcı, ilgililerin celpleri konusunda zorlayıcı tedbirleri uygulamamıştır. İşte bu nedenlerle 2 nci madde ihlal edilmiş olup başvurucunun talebi kabul edilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kuşkusuz faili meçhul her cinayet büyük acılara, kuşkulara ve söylentilere neden olur; ama, Mustafa Güngör cinayetinin işlendiği yer, cinayet zanlıları arasında milletvekilleri ve devletin güvenlik güçleri mensuplarının bulunduğu iddiaları, bütün soruşturma aşamalarında açıkça görülen ciddîyetsizlik, işi oluruna bırakma ve unutturma, hatta delilleri karartma çabaları daha da acıdır.

Bu nedenle, cinayetin aydınlatılması, Güngör ailesinin hakkı olduğu kadar, güvenlik güçlerinin, milletvekillerinin, Yüce Meclisin ve devletin itibarı açısından çok önem arz etmektedir. Hatta, bu cinayeti işleyenlerin, devlet gücünü kullananlar olması halinde bile ortaya çıkarılması devletin itibarına zarar vermez; bir şekilde devlete nüfuz etmişler varsa onlar da temizlenir diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

RAMAZAN  CAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Böylece "lojmanlarda devletin kanunları geçerli değildi; yoksa, karga kargayı gagalamaz kuralı  mı egemen" sorusunu kimseye sordurmamalıyız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu olayın gizemi, Sayın  Donat'ın Sayın Aktaşla görüşmesinde "emniyet güçleri arasında uyum olur ise faili meçhul cinayet kalmaz" cümlesindedir ve yine, Sayın Saffet Arıkan Bedük'ün, -İçişleri Bakanları- özellikle Kutlu Aktaş'ın, cinayetin faillerini veya aydınlatılmasını engelleyenleri bildiklerini, Sayın Donat'ın bildiğini tahmin ediyorum.

Bu kişilerin kamuoyunu rahatlatmaları, devletin ve Parlamentonun saygınlığını perçinleştirmeleri adına gereken açıklamaları yapacağı temennisiyle, merhum Mustafa Güngör'e Allah'tan rahmet, yakınlarına  başsağlığı diler, hepinize tekrar saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Can.

Sayın milletvekilleri, konuşmalar tamamlanmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, milletvekilleri lojmanlarında Mustafa Güngör'ün öldürülmesinin aydınlatılması ve sorumluların belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/185) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konuları görüşülmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

Önce, sırasıyla yarım kalan işlere başlayacağız.

2.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 3 üncü sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

4 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Yarım kalan işlerle ilgili işlem tamamlandığından, şimdi, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine 1 inci sıradan itibaren devam edeceğiz.

1 inci sırada yer alan, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Savunma Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2 nci sırada yer alan, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair 604 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Milli Savunma Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı: 1079)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

5 inci sırada yer alan, Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

6.- Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1133, 1/1074) (S. Sayısı: 1099)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

6 ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyetindeki Avrupa Birliği Polis Misyonuna Katılımına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

7.- Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyetindeki Avrupa Birliği Polis Misyonuna (EUPOL-PROXIMA) Katılımına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/944) (S. Sayısı: 846)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

7 nci sırada yer alan, Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun; Gelir Vergisi Kanunu ve 6183 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

8.- Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun; Gelir Vergisi Kanunu ve 6183 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/673) (S. Sayısı: 1081) (x)

BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon yerinde.

Komisyon raporu, 1081 sıra sayısıyla bastırıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteği var.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Vergi Kanunlarında yapılması öngörülen değişikliklerle ilgili Plan ve Bütçe Komisyonu raporu hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, özellikle Gelir Vergisi Kanununda öngördüğü değişiklikler itibariyle son derece önemli bir tasarıdır. Bir yandan Gelir Vergisi tarifesinde 5 puanlık bir indirim yapıyor; ama, bunu, sadece serbest meslek kazançları ve ticarî kazançlar vesair kazançlarla ilgili olarak yapıyor, ücret gelirlerinde herhangi bir değişiklik yapmıyor. Yani, ücret gelirlerinin vergilendirilmesi, şu anda yürürlükte bulunan tarifeye göre yapılıyor.

Bir diğer önemli değişiklik burada öngörülen, yatırım indirimi kaldırılıyor ve yararlanılamayan bölümleri için de üç yıllık bir geçiş süresi öngörülüyor.

Onun dışında, bazı amme alacaklarıyla ilgili, Özel Tüketim Vergisiyle ilgili bazı düzenlemeler yapılıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, vergi indirimleri, elbette, her zaman memnuniyetle karşılanır; çünkü, Türkiye'de vergi oranlarının yüksek olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu, Katma Değer Vergisi için de söz konusudur, Özel Tüketim Vergisi için de söz konusudur, Gelir ve Kurumlar Vergisi için

                          

(x) 1081 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

de söz konusudur. Tabiî, bu vergi oranlarının yüksekliği, artık, öylesine dayanılmaz hale gelmiştir ki, reel sektör temsilcileri -işte, daha önce, tekstil sektörüne mensup olanlar- Sayın Başbakanla görüşmek suretiyle, tekstil sektöründe yüzde 18'lik KDV oranlarının yüzde 8'e çekilmesini sağlamışlardır. Tabiî, bunun, tekstil sektörüne fazla bir şey getirmediği bizzat sektörün içinde olanların açıklamalarıyla ortaya çıkmıştır. Turizm sektörü sıradadır, sanayi sektörü sıradadır. Bunların hepsinin taleplerindeki haklılık payı, şu anda uygulanmakta olan vergi tarifelerinin yüksek olmasıdır. Şimdi, Gelir Vergisi tarifesi de yüksektir, Kurumlar Vergisi tarifesi de yüksektir. Kurumlar Vergisiyle ilgili olarak yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmekte olan tasarıda, Kurumlar Vergisi oranlarının da indirilmesi; ama, buna karşılık, yatırım indiriminin tümüyle ortadan kaldırılması öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, şu anda, vergi oranları, Gelir Vergisi oranları yüzde 20'den başlıyor, yüzde 40'a kadar gidiyor; ama, ücret gelirleri için, yani çalışanların elde ettikleri gelirler için, bu tarife, yüzde 15'ten başlıyor, yüzde 35'e kadar gidiyor. Şimdi, önümüze gelen kanun teklifinde deniliyor ki, diğer kesimler için yani tacirler için, serbest meslek erbabı için ve benzeri kesimler için de Gelir Vergisi tarifesi yüzde 15'ten başlasın yüzde 35'e kadar gitsin. Tabiî, burada, belli bir kesime bir avantaj sağlanınca -ki bu tarifenin bünyesinde, özellikle orta gelirlilerin aleyhine olan bir uygulama var; onu, özellikle belirtmek istiyorum. Ama, o konuyu parantez içine alarak söylemek istiyorum ki- ücret gelirlerinde herhangi bir indirim yapmadığınız zaman, diğer kesimlerdeki indirim, ücret kesiminin aleyhine oluyor. Yani, dünyanın her yerinde, emek gelirleri, ücretler, diğer gelirlere göre daha düşük tarifeden vergilendirilirler. O nedenle de, Türkiye'de uzun zamandır, yıllardır ücret gelirlerini 5 puan daha az vergilendiriyoruz. Şimdi, hükümet diyor ki: "Ben, ücret gelirlerine tanınan bu avantajı ortadan kaldırıyorum. Öbür kesimleri de ücret gelirleri gibi vergiliyorum." Şimdi, değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidara geldiğinde, hatırlayınız, çok iddialı bir acil eylem planı açıklamıştı. Orada her şey vardı; bir ayda yapılacaklar, üç ayda yapılacaklar, altı ayda yapılacaklar, bir senede yapılacaklar. Şimdi dördüncü yıla girdik değerli arkadaşlarım; o acil eylem planı, bir kere, unutuldu. Eskiden, ilk başlarda yeni heves, durmadan, acil eylem planımızda şunu söyledik, şunu yaptık diye birtakım konuşmalar buralarda yapılırdı. Şimdi o yok. AKP'li arkadaşlarıma da sorsam acil eylem planında neler vardı diye, planı açıp bakmazlarsa hatırlayamazlar; çünkü, unutuldu.

OSMAN KILIÇ (Sivas) - Bitti.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - O acil eylem planında -tabiî, Sayın Milletvekilimiz "bitti" dedi, bitmedi- tersini yaptınız. Acil eylem planında "ücret gelirlerinde gelirin bir kısmını vergiden istisna eden özel indirim yükseltilecek" deniliyordu. Sonra AKP bir kanun çıkardı, özel indirimi bütünüyle kaldırdı; yani, acil eylem planında söylediğinin yüzde yüz tersini yaptı. Yani, özel indirimi yükseltmek, hatta, giderek asgarî ücret düzeyine çıkarmak yönündeki vaadi unutuldu; onun yerine, özel indirim kaldırıldı. Şimdi 5 puanlık bir fark gene de şu anda ücretler için, emeğiyle çalışanlar için var; fakat; bu kanun teklifi komisyondan geçtiğine göre, Sayın Maliye Bakanı komisyonda bu teklifi kabullendiğine göre burada da kabullenecektir. O zaman, ücretlilerin hiçbir avantajı kalmayacak.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, durmadan, AKP, bir garip gureba, fakir fukara edebiyatı yapar. Şimdi, emeğiyle geçinen insanlarla çok yüksek para kazanan avukatı, önemli iş yapan tüccarı aynı görmek mümkün mü?! Çünkü, emeğiyle geçinen insanlar, herhangi bir şekilde hastalanırsa, çalışamaz hale gelirse, onun geliri elden gider; ama, buna karşılık, bir tüccar, bir tacir düzenini kurmuşsa, kendisi hastalansa, çalışamasa bile ya çocukları ya ortakları ya orada çalışan insanlar düzeni götürebilirler, yürütebilirler. O bakımdan, ücretlinin gelirini vergilendirirken, diğer kesimlere göre biraz avantaj tanımak gerekiyor. Nitekim, Türkiye, bu avantajı tanımıştı. Şu anda yürürlükte bulunan ücret tarifesinde de ücretlilere dönük böyle bir avantaj vardı. Şimdi bu avantajı bütünüyle ortadan kaldırıyorsunuz.

Biz diyoruz ki, ticarî kazançlarda, meslekî kazançlarda vergi tarifesini 5 puan indiriniz. Bu, doğru bir yaklaşımdır; ama, ücretlilerin vergilendirilmesinde kullanılan tarifeyi de 5 puan daha indiriniz; yani, onlar, yüzde 10'dan başlayarak vergilendirilsinler.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, asgarî ücret, tanımı gereği, insanların en az tükettikleri zorunlu ihtiyaç maddelerini karşılayan düzeyde bir gelirdir. Bu gelirden, Türkiye, yüzde 15 vergi alıyor. Şimdi, eğer, hakkaniyete uyacaksak, eğer, emekçileri, çalışanları düşünüyorsak, ücretliler için uygulanmakta olan vergi tarifesini de 5 puan mutlaka aşağı indirelim. Bu yönde bizim önergelerimiz var. Eğer, kabul ederseniz; yani, emeğiyle geçinen insanları, ücretlileri, asgarî ücretle geçinen insanları düşünüyorsak, diğer kesimlere bir avantaj sağlarken, onlara bir indirim uygularken, ücretlilere de bir indirim uygulamamız gerekir diye düşünüyorum. Bu, emeğe saygının gereğidir değerli arkadaşlarım; bu, çalışan insanların mevcut haklarını korumanın bir gereğidir. Bu yönde verdiğimiz önergenin kabul edilmesini özellikle rica ediyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu yeni tarife, şu anda görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, bir yeni ücret tarifesi öngörüyor; yani, dediğim gibi, 5 puan indirim yapıyor, yani yüzde 40'ı yüzde 35'e indiriyor, yüzde 20'yi -en alt dilime uygulanacak şeyi söylüyorum- yüzde 15'e indiriyor. Ama, burada, özellikle dört basamaklı bir tarife var. Bu basamaklardan, özellikle orta gelirlilere hitap eden bölüm birden yükseliyor; yani, onlardan daha çok vergi alınıyor. Bu demektir ki, şimdi, ücretlilerin vergisini düşürmüyoruz, yani oran olarak düşürmüyoruz, ayrıca, önerdiğimiz tarifeyle bir adaletsizlik yapıyoruz; işte, ücretiyle geçinen, beyaz yakalı diye tanımladığımız özel sektörde çalışan kesimlere, KOBİ şeklinde çalışıp orta düzeyde ticarî kazanç elde eden kesimlere daha fazla vergi yüklüyoruz; yani, tarifenin içinde çok önemli bir haksızlık da yapıyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu tasarının, bizim, özellikle şiddetle karşı çıktığımız bir düzenlemesi var; o da, yıllardır uygulanan, zannediyorum 1961 yılından beri uygulanmakta olan yatırım indirimini kaldırıyoruz. Şimdi, niçin kaldırıyoruz yatırım indirimini; deniliyor ki, vergi planlamasına neden oluyor, yatırımları yanlış yönlendiriyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, üç beş kişi bir sistemi amacı dışında kullandı diye o sistem bütünüyle ortadan kaldırılmaz, sistemi, varsa eksiği, ıslah edersiniz; ama, yatırımcı, gerçekten, düşünerek, hesap ederek, işte "yatırım yaparsam vergi avantajım olacak" diyecek, diğer avantajlarını düşünerek yatırım yapacak.

Şimdi, Türkiye'de en çok şikâyet ettiğimiz şey nedir değerli arkadaşlarım; işsizlik değil mi. Şimdi, Türkiye İstatistik Kurumu resmî rakamlarını açıkladı, ocak ayı itibariyle işsizlik oranı yüzde 11,2'ye çıktı; diğer mevsimlik işçilerle ilgili değerlendirmeleri filan da yaparsanız, bu, yüzde 20'lere varan bir işsizlik demektir.

Şimdi, işsizliğe karşı ilk akla gelen çözüm nedir; yatırımdır değerli arkadaşlar. Siz, getirdiğiniz vergi kanununda, yatırımı cezalandırırsanız, yıllardır uygulanmakta olan yatırım indirimini kaldırırsanız, işsizlikle mücadele iddianız havada kalır.

Şimdi, yatırım indirimini kaldırmak, gerçekten, yatırım yapan insanları, Türkiye'de işsizlikle mücadele etmek için, üretime katkı getirmek için, ihracatı artırmak için mücadele eden insanlara yıllardır tanınan avantajı, şimdi, tutuyoruz, ellerinden alıyoruz. Değerli arkadaşlarım, bu yanlıştır, özellikle, büyüme açısından yanlıştır, yatırım açısından yanlıştır ve son derece adaletsizdir.

Şimdi, Sayın Başbakan bir açıklama yaptı, o açıklamadan sonra da, işte, kanun teklifleri, kanun tasarıları gelmeye başladı ve Kurumlar Vergisinde 10 puan indirim yapılıyor, Gelir Vergisinde de 5 puan indirim yapılıyor. Peki, buna karşı ne oluyor; buna karşı, yatırım indirimi kaldırılıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, özellikle, tabiî, şey de, artan oranlı bir tarife olduğu için, misalleri, daha çok Kurumlar Vergisiyle ilgili vermek istiyorum. Şimdi, yatırım indirimini kaldırdığınız zaman, aslında, Kurumlar Vergisini 10 puan indirmenize rağmen, şirketlerin, özellikle yatırım yapan şirketlerin vergi yükünü artırıyorsunuz. Peki, işte, bu vergi indiriminden kimler yararlanıyor; mesela, finans sektörü yararlanıyor; çünkü, onlar, fazla yatırım yapmazlar veya iş hacmi içinde önemli bir yatırımları olmaz veya işte, Telekomu satın alan Hariri gibi şirketler… İşte, bu hesaplar yapıldı, sık sık kamuoyunda da gündeme geldi, mesela Türk Telekomu satın alanların 10 puanlık indirimden yararlanacakları meblağ 250 000 000 dolara ulaşıyor.

Değerli arkadaşlarım, peki, oranları indiriyoruz, belli kesimlere avantaj sağlıyoruz; ama, yatırım yapan özellikle küçük ve orta boy işletmeleri cezalandırıyoruz. Bu, son derece yanlıştır. Türkiye'nin, yatırım hamlesi açısından, büyümesi açısından, kalkınması açısından böylesine önemli teşviklere ihtiyacı var. Böylesine önemli teşviklere en çok ihtiyaç duyulan, reel sektörün büyük sıkıntılar çektiği bir dönemde yatırım indirimini kaldırmak, gerçekten, son derece yanlıştır, çok olumsuz sonuçlar doğuracaktır; bundan mutlaka vazgeçilmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, deniliyor ki, yatırım indirimini kaldırıyoruz, ama, henüz indirilmemiş yatırım harcamaları varsa, onlar üç yıl içinde bunları indirebilirler, indirsinler. Peki, herhangi bir şekilde indiremez de dördüncü yıla sarkarsa ne olacak, beşinci yıla sarkarsa ne olacak? Hayır, artık, diyorsunuz, onlar, hiçbir şekilde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyürek, konuşmanızı tamamlar mısınız?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Müteakip yıllara sarkan yatırımlar için, artık, onlar hiçbir şekilde indirim konusu olmaz.

Değerli arkadaşlarım, bu, Anayasaya aykırı bir düzenlemedir. Yani, ancak eskiden yaptığınız yatırımları veya şu ana kadar yapmış olduğunuz yatırımları üç yıl içinde indirirseniz indirirsiniz, indiremezseniz, artık, hiçbir şekilde indiremezsiniz şeklinde bu yasa teklifinde yer alan düzenleme kesinlikle Anayasaya aykırıdır; bu Anayasaya aykırılığın, mutlaka, düzeltilmesi gerekiyor. Şimdi, eğer, bu düzeltilmezse, biliniz ki, Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemeyi iptal eder.

Sayın Başkan, şimdi, sözlerimi toparlarken şunları söylüyorum: Bu tasarıyla ilgili olarak, ücretlilere de mutlaka 5 puanlık indirim yapılmalıdır. Diğer kesimlere indirim yapılması doğrudur, yerindedir; ama, ücretlilere bu indirimin yapılmaması suretiyle, ücretliler mağdur edilmektedir. Onların mağduriyetini engellemek için, ücretliler için de, mutlaka, ücret tarifesinde 5 puanlık indirim yapılmalıdır. Yatırım indirimi devam ettirilmelidir. Yatırım indirimini suiistimal eden, amacı dışında kullananlar varsa, elbette, bunları da önleyecek çareler vardır diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

Sayın milletvekilleri, saat 19.20'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.46

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.40

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci  Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

1081 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8.- Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun; Gelir Vergisi Kanunu ve 6183 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/673) (S. Sayısı: 1081) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, teklifin tümü üzerinde, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu…

Buyurun Sayın Abuşoğlu. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz, Tokat Milletvekili Sayın Dağcıoğlu'nun, Gelir Vergisi Kanunu ve 6183 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin geneli üzerinde Anavatan Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; hepinizi, Partim ve şahsım adına saygıyla selamlarım.

Şu hususa öncelikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Milletvekilleri, yasama çalışmalarına katkıda bulunmak, ister muhalefet ister iktidar milletvekilleri olsun, yasama çalışmalarına katkıda bulunmak ve milletin kendilerine verdiği temsil görevini, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, bihakkın yerine getirmek sorumluluğundadır. Bu, sorumluluk değil sadece, aynı zamanda, bir mecburiyettir; çünkü, yaptığımız bu hizmet karşılığında, hepimize, bu millet birtakım ödemelerde bulunuyor. Bize, kişi olarak düşen görev, bu ödemeleri, aldığımız -hangi ad altında olursa olsun- gelirleri biraz daha olsun hak etmeye çalışmaktır.

Uzun zamandan beri Meclisin çalışmalarından edinilen intiba şudur, bize vatandaştan gelen tepkiler de bu doğrultudadır: Meclisi çalıştırmak İktidar Partisinin görevidir; ama, İktidar Partisi milletvekilleri, Meclise gelmemektedir ve Genel Kurul boş bir ortamda çalışmalarını sürdürmektedir. Sayıyı orana vurduğumuz zaman, her iki muhalefet partisinden de, gerek Anavatan Partisinden ve gerekse de Cumhuriyet Halk Partisinden Meclise devam, İktidar Partisinden daha yüksek orandadır. O bakımdan, ben, İktidar Partisi milletvekili arkadaşlarımdan, biraz daha sorumluluklarının idraki içerisinde, Meclis çalışmalarına daha aktif katkıda bulunmalarını rica ediyorum. En azından bu, milletvekili olarak bizlerin, aldığımız görevin ne ölçüde sorumluluğunda ve bilincinde olduğumuzu Türk Milletine göstermek açısından da gereklidir. Bu yüzden, şu anda Genel Kurulda hazır bulunan İktidar Partisi milletvekillerini kutluyorum; çünkü, büyük bir fedakârlık örneği göstererek -diğer kendi Grup arkadaşlarına göre- bu çalışmaları, özellikle Meclisin çalışmalarını sürdürmesi açısından kendi paylarına düşen katkıyı yeterince yerine getirmektedirler. Benim buradaki hazır bulunan arkadaşlardan ricam, benim bu temennimi, hazır bulunmayanlara iletmeleri.

Biz, iktidar partisi olarak, muhalefet partisi olarak… Allah söyletiyor herhalde, Anavatan Partisi iktidar partisi olacaktır. Yalnız, şunu hemen peşinen söyleyeyim: AK Partisi ve AK Parti Grubu bu fikre kendisini yavaş yavaş alıştırsa iyi olur.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Önce siz öyle alıştırın…

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Sonra, büyük hayal kırıklığı yaşamayasınız birdenbire… Onun için, bu fikre biraz kendinizi alıştırın…

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Takdir…

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Takdir elbette… Takdir, öyle tecelli edecektir, takdir tecelli edendir…

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Göreceğiz inşallah…

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Bu kanun teklifi, Sayın Dağcıoğlu'nun bu kanun teklifi, herhalde Maliye Bakanlığınca da benimsendiği için, komisyon çalışmaları sırasında da buna birtakım ilavelerde bulunulmuş; ancak, bir Gelir Vergisi düzenlemesi veya vergi kanunlarında herhangi bir düzenleme yapıldığı zaman, acaba, bu düzenleme hangi amaca yönelik, makro düzeyde nasıl bir değişim ve vergi sisteminde nasıl bir değişim ve toplum adına da nasıl bir gelişme meydana getiriyor, ben, öncelikle ona bakarım.

Bugün vergi sistemimizi incelediğimizde, vergi sistemimizin en büyük rahatsızlığı -size bir iki rakam vererek bunları dile getirmek istiyorum- büyük ölçüde vergi sistemimiz vasıtalı vergiler üzerine dayalı hale gelmiştir. Sistemimizde, doğrudan vergiler yerine dolaylı vergiler daha yaygın ve daha yoğun bir biçimde uygulanır hale gelmiştir; vergi gelirlerinin büyük bir çoğunluğu da, yaklaşık yüzde 70'ten fazlası da vasıtalı vergilerden elde edilen gelirlerden oluşmaktadır.

Nedir bu vasıtalı vergiler; işin erbabı olanlar bilir, ben diğer milletvekili arkadaşlarım için ifade etmeye çalışıyorum; Gelir adaleti, vergi adaleti ve ödeme gücü prensipleri dikkate alındığında, vasıtalı vergiler, bu prensiplerle en fazla çatışan ve en fazla çelişen bir vergi türüdür. Olabilir, böyle bir özelliği olabilir; ama, şu hususla birleştiği zaman bu özellik daha da önem kazanır: Bugün, ekonomimizde ve toplumumuzda, şartların ortaya çıkardığı ciddî bir gelir dağılımı adaletsizliği söz konusudur ve bu adaletsizlik, gelir dağılımıyla ilgili rakamlara bakıldığında çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Böyle bir gelir adaletsizliğinin söz konusu olduğu bir ortamda, bir de, siz, ağırlığı vasıtalı vergilere verir ve bütçenin açığını, kamu gelirlerini, vasıtalı vergilerden kaynaklanan bir yapı içerisinde düşünürseniz ve uygulamalarınızı da, getirdiğiniz düzenlemeleri de bu çerçeve içerisinde değerlendirirseniz, ortaya çıkan adaletsizliği, gelir adaletsizliğini bir kat daha artırmış olursunuz.

Bu yönüyle, AKP İktidarı, her ağzını açtığında "biz iktidara geldiğimizde şöyleydi, şu kadar kötüydü, ölmüştü, bitmişti ekonomi de, toplum da; ama, biz, şöyle şöyle gelişmeleri gerçekleştirdik…"

Bakıyorum, bu vergi konusunda, acaba ne gibi gelişmeler gerçekleşmiş; toplumun, özellikle bu gelir bölüşümündeki adalet, vergi yükü, vergi altında ezilen var mı yok mu, buna baktığımızda, 2002'de vergi yükü yüzde 29'muş, toplam vergi yükü; bunun içerisine, SSK ödemeleri falan gibi birtakım ödemeler de dahil olmak üzere. Madem 2002 ile karşılaştırıyoruz, ben de 2002'yi esas olarak aldım. 2002'de yüzde 29 oranında olan  bu rakam, 2004'e gelindiğinde yüzde 32,6'ya çıkmış, yani, yüzde 33 düzeyine çıkmış. Halkın üzerindeki, Türk toplumunun üzerindeki vergi yükü, iktidara geldiğinden bu yana, AKP İktidarı tarafından daha da kötüleştirilmiş. Halk, toplum, vergi altında inlerken 2002'de, 2004'e geldiğinde, inim inim inlemeye başlamış. Bu rakamlar, benim uydurduğum, benim icat ettiğim rakamlar değil, Maliye Bakanlığının yayınlarından alınmış.

Öyleyse, gelir adaletinin oldukça tartışıldığı bir toplumda, vergi yükünün giderek halkı inim inim inletecek bir seviyeye çıkması, acaba, AKP İktidarının övündüğü bir konu mudur; yoksa, elimize ilk fırsat geçtiğinde bunu düzelteceğiz dediği bir kötüye gidiş midir?

Ben, iyi niyetle bakıyorum yine konuya. İktidar, eline bir fırsat geçtiği zaman, bu kötü gidişi, vergi yükünün ağırlığını nispeten hafifletmek üzere, acaba, herhangi bir düzenleme, herhangi bir tedbir yapar mı, yapabilir düşüncesi içerisinde beklerken, Gelir Vergisi Kanununda değişiklik yapan bir kanun geliyor. Burada görüyoruz ki, ortaya çıkan bu adaletsizliği düzeltmek yerine, vergi yükü altındaki ezilen kitlelerin yükünü hafifletmek yerine, bu yükü bir miktar daha ağırlaştırıyor ve kimin yükünü hafifletiyor, biliyor musunuz; büyüklerin, zenginlerin, yüksek gelir sahibi kişilerin vergi yükünü hafifletiyor. Nitekim, Gelir Vergisi oranlarındaki kademeler itibariyle meydana gelen indirim, her kademede 5'er puan bir indirim yapılmış. Tabiî eski duruma göre ücretliler, normal gelir elde eden serbest meslek kazançları ve sair şartlar altında gelir elde edenlerden; yani, beyannameli mükelleflerden her kademede yüzde 5 puan daha düşük bir vergi oranına tabi idi. Niçin; ücret gelirleri çeşitli sebeplerle, işte vergilerini peşin öderler, diğer gelir sahipleri, beyannameli mükellefler gelirlerini kazanırlar, yıl sonunda verdikleri beyannamelerle öderler. Aynı zamanda ücretlilerin vergi kaçırma imkânı yoktur, bordrolarında her kuruş gelirleri bellidir, dolayısıyla ücretlilere tanınan bir kısmî indirimdir, ücretlilerin vergi yükünü hafifletmek noktasında. Ama, bu yapı içerisinde yeni gelen tasarıda, beyannameli mükelleflerin vergi oranları 5'er puan indiriliyor. Kim seviyesine; dargelirli, sabit gelirli ve vergi kaçırma imkânı olmayan, vergiden kaçınma imkânı olmayan kesimlerin seviyesine indiriyor. Öyleyse, bu durumda ortaya çıkan bu tasarı, vergi adaleti, gelir dağılımı gibi hususlar dikkate alındığında, mevcut durumu daha da kötüleştiren bir düzenleme olarak karşımıza çıkıyor. Bir taraftan gelir adaletsizliği altında, düşük gelir seviyelerinde, fakirlik ve yoksulluk sınırı altında yaşayan asgarî ücretli de aynı oranda vergiye tabi, bir başka gelir sahibi de, esnaf da aynı oranda vergiye tabi. Bu bakımdan, hükümetin getirdiği bu tasarının en olumsuz yanı, vergi adaleti ve vergi yükünün topluma adil bir şekilde dağılımı açısından ciddî bir eksiklik ve ciddî bir tutarsızlık ortaya koyuyor, AKP'nin söylemleri ve bugüne kadar iddia ettiği hususların aksine.

Meselenin bir yönü vergi yüküyle ilgili, diğer bir yönü de, acaba, bu ücretliler dediğimiz kesim diğer kesimlerle mukayese edildiği zaman ücretlilerin vergi yükü ile diğer kesimlerin vergi yükü arasında nasıl bir ilişki söz konusu: Toplam Gelir Vergisinden elde edilen vergi gelirlerine bakıyoruz, Gelir Vergisinden elde edilen vergi gelirlerinin oranı her geçen gün giderek azalıyor. 2002'de, yine AKP İktidarının en sıkça karşılaştığı yıla göre bir mukayese yapıyorum; hatta, 2001'e göre de yapabiliriz -2001, biliyorsunuz kriz yılı- bu yıla göre de mukayese ettiğimizde, 2001 yılında Gelir Vergilerinden elde edilen gelirlerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı yüzde 29, 2005 yılında ise yüzde 19; yani, gelire dayalı kazanan, kazandıkça da vergisini ödemesi gereken kesimlerin üzerindeki vergi yükü giderek azalıyor, bunlardan elde edilen vergi gelirleri toplam vergi gelirlerine oranlandığında giderek düşüyor. Yük nereye kayıyor; vasıtalı vergilere kayıyor, başta da söylemiştik.

Mesele bununla bitmiyor. Gelir Vergisi içerisinde, acaba toplumun çeşitli kesimleri ne ölçüde Gelir Vergisini ödeyerek bu yükü paylaşıyor diye baktığımızda, ücretliler; yani, bordro mahkûmları dediğimiz kesimlerin toplam Gelir Vergisi içerisindeki payı 2005 yılında yüzde 88; yani, devletin Gelir Vergisi adı altında aldığı vergi gelirlerinin yüzde 90'ını, yaklaşık, ücretliler ödüyor. Bunun içerisinde asgarî ücretlisi de var, orta gelir düzeyinde ücret elde eden de var, yüksek gelir düzeyinde ücret elde edenler de var. Ücretlilerin dışında Gelir Vergisi veren; yani, beyannameli mükelleflerin sayısı yaklaşık 4 000 000. 4 000 000 mükellefin ödediği toplam gelir vergisi, vergi gelirleri içerisindeki payı sadece yüzde 11 civarında. Bu yönüyle de baktığımızda, hem gelir vergilerinin içerisinde, kazanarak vergisini ödemesi gereken kesimlerden toplanabilen vergi gelirleri düşük hem de giderek bunların oranı azalıyor. Öyleyse, vergi adaleti ve ödeme gücü prensibi açısından meseleye yaklaştığımızda, bu yönüyle de vergi sistemimizde ciddî bir çarpıklık var. Bu, şunu gösteriyor: Bu çarpıklığın düzeltilmesi yolunda herhangi bir adım atılmaması ve gelen tasarının bu çarpıklığı biraz daha büyütmesi sonucunda, toplumun, âdeta, kazanandan, gelir elde edenden değil de, Maliye Bakanlığının, tuttuğundan vergi tahsilatına gitmesi gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Kazanmışsın, kazanmamışsın, düşük gelir elde etmişsin, ücretlisin veya asgarî ücretlisin ayırımı yapmadan, vasıtalı vergileri, Özel Tüketim Vergisi, Katma Değer Vergisi gibi vergilerle, toplumun her kesimine eşit ölçüde gırtlağına yapışmış durumda. Sayın Rahmi Koç da bir ekmek satın aldığı zaman aynı vergiyi veriyor, asgarî ücretli, zaten elde ettiği ücret sadece ekmek ve bulgur almaktan öteye bir şey satın almıyor, o da aynı ölçüde vergi veriyor. Hükümetin esas dikkate alması gereken, vergi kanunu değişikliği gibi herhangi bir tasarıyla ve teklifle Meclisin huzuruna geldiği zaman, bu çarpık yapıyı düzeltmesi yönünde birtakım yeniliklerle gelmesi gerekirken, bu çarpık yapıyı değiştirme yönünde herhangi bir gayret içerisinde olmadan, yüksek Gelir Vergisi ödemesi gereken kişilerin Gelir Vergisini ücretlilerin gelir seviyesine indirmekle oluyor. Böylelikle, bu tasarının bu haliyle desteklenmesi mümkün değildir.

Ayrıca, ücretlere yönelik vergi istisna ve muafiyetleri var. AK Parti, iktidara gelirken bu konuda da iyileştirmeler yapacağı hususunda sözler vererek, vaatler vererek geldi; ama, ilk yaptığı iş, bunları iyileştirmek yerine, bu istisna ve muafiyetleri ücretliler aleyhine tümüyle ortadan kaldırmak oldu.

Hani siz fakir fukaranın sahibiydiniz, kimsesizlerin kimiydiniz?!. Sırf bu vergi politikanızdan, vergi sisteminde meydana getirmeye çalıştığınız değişiklikleri dikkate aldığımızda, siz, yüksek gelirlilerin, zenginlerin, orta halli insanların, toplumda refahı ve geliri iyi olanların kimi olma yolunda bir çaba ve gayret içerisine girmişsiniz demektir. Öyleyse, bundan sonra, AKP İktidarının kimsesizlerin kimi olmak yönünde herhangi bir iddiasının kalmaması ve bu noktada da, bu yönde de herhangi bir söyleminin olmaması beklenir. Yani, bu konuyu artık bundan sonra istismar edemeyeceksiniz. Bir taraftan vergi adaletsizliği, bir taraftan gelir adaletsizliği, toplumun gırtlağına âdeta nefes almasını imkansızlaştıracak derecede çökmüşken, siz, bir de gelip vergi kanunlarında değişiklik yaparak yüksek gelirlilerden elde ettiğiniz vergi oranlarını düşürüyorsunuz. Ha, modern anlamda bunların belki düşürülmesi gerekiyor, buna karşı çıkmak bir yerde yanlış olabilir; ama, aynı zamanda, ücretlilerden alınan vergilerin de vergi oranlarını, eskiden olduğu gibi, daha düşük oranda, 5 puanlık daha düşük bir oranda gerçekleştirmek gerekirdi. Bu yönüyle, biz, bu teklifi kabul etme imkânına sahip değiliz.

Bir diğer husus yatırım indirimiyle ilgili. Yatırım indirimi, bildiğiniz gibi, yatırım ortamının iyileştirilmesi ve yatırımları teşvik aracı olarak kullanılan bir enstrüman, bir unsur. Bugüne kadar gerek geri kalmış birçok yörenin veya az gelişmiş birçok yörenin sanayileşmesinde, ekonomik kalkınma yapmasında, ekonomik hamle gerçekleştirmesinde önemli bir teşvik aracı olarak kullanılmış; ama, bundan sonra artık yatırım indirimi söz konusu değil. Siz, Hakkâri'ye veya Muş'a veya Van'a gidip yatırım yapmak isteseniz, devlet artık diyor ki, ben sana yatırım indirimi, vergi istisnası getirmiyorum. Bunun yerine ne getirecek? Bunun yerine, işte, teşvik sisteminde yaptığınız, bazı illeri teşvik kapsamına alan tasarıda da ortaya koyduğunuz çerçevede birtakım düzenlemeler getireceksiniz. Bunlar bir işe yaradı mı? Teşvik Yasasında değiştirilen sistem, 1 500 doların altındaki illere verilen teşvikler bir işe yaradı mı? Bu illerden hangisine ne kadar yardım gitti? Öyleyse, bu bölgelere ilave yatırımların akmasını sağlamak için sizin getirdiğiniz teşvik tedbirleri yeterli değil. Bu yönüyle, yatırım indirimi, birtakım itirazlar var büyük şirketlerin işine yarıyor noktasında. Madem büyük şirketlerin işine yarıyorsa, siz, bunu, orta ve küçük işletmelerin işine yarayacak şekilde organize edin; Türkiye'nin geri kalmış yörelerini kalkındırmak noktasında, buralara yatırımları çekmek noktasında organize edin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu, konuşmanızı tamamlayın.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Tümden kaldırmak yerine, bu bölgelere gidecek yatırımlarda yatırım indirimini sürdürün; ama, mutlak surette, yatırımcı için önemli bir unsur olan yatırım indirimi sistemimizde bir şekilde dursun, sistemimizden büsbütün kaldırılmasın. Yarın seçime gideceksiniz, belki, seçime gitmek üzere vatandaşa biraz şirinlik yapmanız gerekebilir. İşte, o şirinliği yapmanız gerektiği zaman, elinizin altında bir enstrüman var, bunu kullanabilirsiniz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bizim işimiz değil bu.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Yaparsınız, yaparsınız, hiç merak etmeyiniz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - O, ANAP'ın eski siyaseti.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - İlk üç senede bütçeyi kıstınız kıstınız, küçücük küçücük yatırım rakamları koydunuz; seçim zamanı yaklaşıyor diye, bu sene doldurdunuz yatırım rakamlarını.

YAHYA BAŞ (İstanbul) - Ona da mı karşısınız?!.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Ondan dolayı değil…

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Elbette…

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Şimdi imkânlar arttı.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Yani, siz de, seçim ekonomisini uygulamak yönünde ne kadar iştahlı olduğunuzu, bütçeye koyduğunuz rakamlarla net ve açık bir şekilde gösterdiniz. Bunu inkâr edemezsiniz, rakamların dili var.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Paramız çok.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Anlayanlar, rakamların o şekilde bir ifadesi olduğunu açıkça ortaya koyuyor. O bakımdan, yarın seçime giderken, böyle bir enstrümana ihtiyacınız olur.

Aslında, bu konuda daha söyleyecek bazı şeyler var. Tasarının ilerleyen maddelerinde devam etmek üzere, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Abuşoğlu.

AK Parti Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, benim için çok anlamlı bir gün; çünkü, geçtiğimiz ay içerisinde çok büyük bir trafik kazası geçirmiş idim, uzun süredir, Meclis etkinliklerine katılamıyor idim. Bu vesileyle, başta Meclis Başkanımız olmak üzere, bakanlarımız, milletvekili arkadaşlarımız, sağ olsunlar, gelerek veya telefonla, taziyede bulunmuşlardı.

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Geçmiş olsun Ergün Bey; duymadım.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - İzninizle, bu vesileyle, bütün arkadaşlarımıza da şükranlarımı arz ediyorum ve hepinize de sağlıklar diliyorum ve böyle ilk işgünü tabir edeceğim bir günde de kendi kanunumla huzurunuzdayım; bu da, hakikaten, benim için güzel bir vesile oldu teşekkür etmek için.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizin, ekonominin yeniden yapılandırıldığı güçlü bir süreç içerisinde olduğu hepinizin malumudur. Yeniden yapılanmanın yaşandığı bu süreçte uygulanan maliye politikalarının en önemli araçlarından biri de, hiç şüphesiz ki, vergi politikalarıdır; çünkü, vergi politikaları tek başına değerlendirilmeyip, yatırım, tasarruf, büyüme, gelir dağılımı başta olmak üzere, birçok enstrümanı da kendi içerisinde mezceden bir politika anlayışı içerisinde tatbik edilmek ve sunulmak durumundadır.

AK Partinin vergi politikalarındaki temel hedefini ortaya koymak lazım vergi rakamlarıyla ilgili konuşmadan önce diye düşünüyorum. Bizim vergi politikalarımız nedir diye baktığımızda, öncelikle, anlaşılabilir ve saydam bir vergi politikasının mutlaka ülkemizde hâkim kılınması gerekiyordu. Bununla ilgili çalışmalarımızı yoğunlaştırdık takdir edeceğiniz üzere; üç yıllık bir süreç içerisinde gözlemlenmektedir.

Yine, öngörülebilir bir vergi yükü ve güçlü ve etkin bir vergi idaresi kurulmalıydı. Öteden beri, bu, bütün hükümetlerin arzusuydu; ama, tabiî, yapabilme imkânına belki kavuşamamışlardı; bunu, Cenabı Hak, bize nasip etti.

Değerli arkadaşlar, yine, maliye politikasının etkin işleyebilmesi için de, vergi sisteminde yaşanan yapısal sorunların mutlaka dikkate alınması, kayda alınması ve bu sorunların çözülmesi gerekiyordu. Bu yapısal sorunları öne çıkarmak suretiyle çözüm getirmeye çalıştık üç yıl içerisinde.

Bu yapısal sorunlar nedir diye baktığımızda, konu başlıklarıyla bu olayı irdeleyecek olursak, Türk vergi sistemi sağlıklı bir zemine oturmamıştı. Bunun düzenlenmesiyle ilgili çalışmalar çok yoğun bir takvim aldı.

Yine, ikinci sırada, 2005 yılında, mesela, toplanan Gelir Vergisinin yaklaşık yüzde 80'inin stopaj yoluyla tahsil edilmesi, verginin tabana yayılması konusu, verginin vatandaş ile hükümet, maliye politikaları arasındaki irtibatın sağlıklı bir şekilde kurulamadığının ifadesiydi. Bu konuda da yaptığımız çalışmalarla çok ciddî mesafeler katettiğimizi vurgulamak istiyorum milletimize.

Yine, Kurumlar Vergisinin toplam vergi gelirlerinin yüzde 10'u civarında olduğu ve ilginç bir örnek verecek olursak, bu yüzde 10'da da Kurumlar Vergisi mükelleflerinin sayısının yaklaşık 600 000 civarında olmasına rağmen, geçmiş hesap dönemlerinde, baktığımızda, bunlardan sadece 100 tane firmanın Kurumlar Vergisinin yüzde 61'ini ödediğinin, bu konunun da, mutlaka müdahale edilmesi gereken bir husus olarak gündeme oturduğunun altını çizmek istiyorum.

Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirlerine oranının -zaman zaman tartışıyoruz, Bütçe Komisyonumuzda da tartışıyoruz- yaklaşık yüzde 70'ler seviyesinde olması, tabiî ki, çok iç açıcı bir durum değil; çünkü, bu, hepinizin bildiği gibi, Avrupa Birliği sürecindeki ülkelerde ortalama yüzde 35'ler civarındadır.

İnşallah, biz de, bu yapmış olduğumuz çalışmaların ışığında, koşar adımlarla, Avrupa Birliği sürecindeki bütün kriterleri nasıl yakalıyorsak, bu yüzde 70'leri yüzde 35'lere indirme bazında da, bu tür çalışmalarla, bugün huzurunuzda olduğumuz kanun çalışmalarıyla, Kurumlar Vergisi Kanunu çalışmalarıyla, vergi mevzuatının yeniden yapılandırılması, yapısal sorunların çözümü çalışmalarıyla, hepsini birden aşmayı planlıyoruz.

Yine, en önemli problemlerimizden birisi, kayıtdışı ekonominin yüksek rakamlarda olduğu, geldiğimiz üç yıl önceki dönemlerde yaklaşık yüzde 60'lar mertebesinde konuşulanın, şimdi yüzde 40'lar mertebesinde konuşulmasının, bu problemin tamamen izale edildiği manasına gelmeyeceğini ve hâlâ bizim yapacağımız çok işin olduğunu ve ancak, bu konularda bu problemlerin çözülebilme imkânı varsa, bu hükümetle, bu maliye politikalarıyla çözülebileceğini de Yüce Milletimizle paylaşmak istiyorum.

Yine, mükelleflerin yüzde 3 veya yüzde 4'ünün vergi incelemesine tabi tutulabildiğini ve bu rakamların da çok küçük olduğunu, bunun da mutlaka realize edilmesi ve vergi incelemelerinin, çağdaş ülkelerde olduğu gibi, çok daha yüksek rakamlarda gerçekleştirilmesinin gereğini vurgulamak istiyorum.

Yine, vergi kanunlarının -geçmişle ilgili, tabiî, bu tespitlerim hep- öteden beri... Çünkü, ben, üçüncü kuşaktan malî müşavir bir ailenin çocuğuyum; yani, tabiri caizse, 6 yaşımdan beri muhasebecilik yapmaktayım ve 6 yaşımdan bugüne kadar geçen süreç içerisinde ne kadar çok sık vergi kanunlarının değiştiğini ve bunların birçoğunun kabili tatbik olmadığı için art arda ve çok kısa sürelerle değişiklik yapılma zarureti doğurduğunu gördüğüm için, bu geçmişteki yapısal sorunların içerisinde bunu da mutlaka ifade etmek gerekir.

Biz, işte, maliye politikalarıyla ilgili olarak, vergi politikalarıyla ilgili olarak, bu problemleri biliyor, tespitini yapmış oluyor ve ondan sonra, harekete geçmek suretiyle, bu problemlerin çözümü için gayret sarf ediyoruz AK Parti Hükümeti olarak.

Değerli arkadaşlarım, evet, vergi politikamızın temel amacı nedir diye baktığımızda, tabiî ki, büyüme ve istihdam bunun başındadır ve istihdam politikalarını destekleyici vergi politikalarımızın büyüme ve istihdam politikalarını destekleyecek bir formata oturması gerekiyor.

Yine, deminden beri saydığım şekilde, kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınması ve kayıtdışının azaltılmasıyla ilgili çalışmalar, aynı zamanda, makroekonomik politikalarla uyumlu, etkin ve basit bir vergilendirme sisteminin oluşturulması olarak belirledik çalışmalarımızın başında, temrin planı olarak baktığımızda.

Bu çerçevede, AK Partinin orta vadedeki öncelikleri nedir diye baktığımızda, vergi tabanının genişletilmesi, kayıtdışılığın ve vergi kaçakçılığının azaltılabilmesi, vergi oranlarının düşürülmesi, vergi sisteminin anlaşılabilir ve basit hale dönüştürülmesi şeklinde belirlemiştik. Bugün baktığımızda, yani, üç yıl evvel söylediklerimizi bugün gözden geçirdiğimizde, nasıl, anlamlı bir şekilde, adım adım, istediklerimizi yaparak bugünlere geldiğimizi görüyor ve bunun mutluluğunu sizlerle paylaşıyorum.

Sayın milletvekilleri, biraz önce eksiklikleri saydım. Peki, bunlar nasıl çözülmeli dediğinizde, dolaylı vergilerin payını süratle azaltabilmek için, verginin tabana yayılması, dolaylı vergiler yerine Gelir ve Kurumlar Vergisinin tahsil kabiliyetinin makul tatbik ve makul kanunlarla teçhiz edilmesi gerekir. İşte, bugün de bunun için buradayız.

Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi ve Katma Değer Vergisi oranlarını düşürmek artık bir zorunluluk haline gelmişti. Son yıllarda, yerli ve yabancı yatırımların teşvik edilmesine yönelik olarak, vergi kanunlarında önemli düzenlemeler yapılmıştır. Özellikle yabancı yatırımcının teşviki için vergi sistemli olarak basitleştirilmekte dikkat ederseniz. Tabiî, bu, bizim yerli yatırımcılarımızla da birlikte düşünülüyor; ancak, daha önce yabancı yatırımcının ülkemize bir seyahat için bile gelmediğini düşündüğümüzde, bugünkü gerçekleşme oranında da, yabancı yatırımcıların, âdeta, Türkiye'yi, yatırım yapılması için bir güvenlik adası kabul ettiği bir ortamı gözden geçirdiğimizde, uygulamış olduğumuz maliye, ekonomi ve vergi politikalarının ne kadar doğru olduğunu vurgulayan hususlardır diye düşünüyorum.

Vergi oranlarının Avrupa Birliğine üye ülkelerde uygulanan ortalama vergi oranlarına yaklaştırılmasına hep özen gösterildi ve bugün geldiğimiz noktada, gerek Kurumlar Vergisi gerekse bugün tartışacağımız ve inşallah, sizlerin de destekleriyle geçireceğimiz Gelir Vergisi oranlarının, mutlaka, yatırımları teşvik ve tetikleme adına ne kadar önemli bir görev ve fonksiyon üstlendiğini ve bütün bunların dışında da, üretimi ve istihdamı artırdığı ölçüde vergiyi tabana yaymak suretiyle tahsil edilebilirlik oranını da ne kadar büyük ölçüde artırabildiğini gözler önüne seriyor.

Bu doğrultuda, Gelir Vergisi oranlarında, tabiî ki, değişiklik yapmamız gerekiyordu. Bugün, bunun detaylarını madde madde inceleyeceğiz inşallah.

Arkadaşlar, yapısal sorunlar demiştim ve izah etmeye çalıştım. Bu yapısal sorunlarla mücadele kapsamında, peki, siz, AK Parti Hükümeti olarak neler yaptınız diye hem muhalefet partilerimiz hem yüce milletimiz içerisindeki kardeşlerimiz zaman zaman dile getiriyorlar. "Hafızai beşer nisyan ile maluldür" diye meşhur bir atasözümüz var. Tabiî, insanlara, zaman zaman, bu tür vergi kanunlarının, bu tür tarihî kanunların çalışmasını yaptığımız esnada, bizim de, bir bilgi alışverişi, bilgi akışı temin etmemiz gerekiyor ve hafızayı tazelememiz gerekiyor diye düşünüyorum.

Kısaca hafızalarımızı tazelemeye çalışırsak, bu çerçevede, şimdiye kadar, vergi sistemini sağlıklı bir yapıya oturtabilmek için, tarihte ilk kez, Gelir İdaresi Başkanlığı kurduk. Uzun yıllardır düşünülen, bir reform olarak hayal edilen; ancak, gerçekleşmesi hep hayal sadedinde kalan bir önemli konuyu, ilk defa bizim iktidarımız döneminde, Gelir İdaresi Başkanlığı kurarak gerçekleştirdik. Hemen bunun ardından, bununla uyum içerisinde olan Gelir Politikaları Genel Müdürlüğünü kurduk. İşte, bundan sonra, çağdaş vergicilik anlayışını, ancak, bu piramidal yapıdaki çalışmalarımızla tatbik edebileceğiz.

Tabiî, hemen bunun ışığında, 29 ilde vergi dairesi başkanlıkları kurmak suretiyle -ki, bu 16 Eylül 2005 tarihinde faaliyete geçirildi- gerek Gelir İdaresi Başkanlığını gerek Gelir Politikaları Genel Müdürlüğünü kurmak suretiyle, bunun altyapısını da bölgelere yaymak suretiyle, zannediyorum, çok ciddî mesafe katettik.

Yine, enflasyon muhasebesi uygulaması, bildiğiniz gibi, bizim zamanımızda gerçekleşti. Hemen bunun akabinde, Türkiye'de, belki de, sistemi derinden etkileyen ve geçmişteki olumsuzlukları çağdaş bir ekonomik anlayışla olumlama imkânı veren çok tarihî bir kanun çıkardık, 5084 sayılı bir Teşvik Yasasını ikame ettik. Geçmişte çıkarılan gerek daha önceki, 1998 yıllarında, 1994 yıllarında çıkarılan teşvik yasaları gerekse 2001 yılındaki 4562 sayılı, organize sanayi bölgelerindeki teşvikleri derpiş eden kanunların yetersizliğinden ve kabili tatbik olmayışından ve bölgeler arasında dengesizlik ve adaletsizliğin mütemadiyen tartışıldığı günleri hatırlarsak, 5084 ile öyle bir yeni yapılanma oluşturduk ki, hem vergiden istisna etmek hem sigortadan istisna etmek hem müteşebbislerimize bedava, altyapısı hazırlanmış yer tahsisleri yapmak ve elektrik enerjisinde de -en önemli yatırım enstrümanlarından, gider kalemlerinden birisi olan- yüzde 50'ye varan indirimler gerçekleştirdik.

İşte, bütün bunlar, bizim ülkemizdeki iş, istihdam ve üretim adına sistemin çağdaşlaşma doğrultusundaki tetikleyen en önemli unsurlardan birisidir diye düşünüyorum.

Yine, hemen bunun akabinde, hatırlayacaksınız, eğitim, sağlık, kültür ve spora önemli vergi kolaylıkları getirdik. Daha evvel gayri safî gelirinin yüzde 5'ini gider kaydetme imkânı olan, onun da birsürü prosese tabi olduğu bir ortamı düşündüğümüzde, geçmiş yıllarda, bunları, prosesi azaltmak ve yüzde 100'e varan indirimlerle insanlarımızın hem hayırda yarışmasını hem sıcak paranın, imkânın süratle hizmete dönüşmesini, birtakım vergileme proseslerini de atlamak suretiyle, bir anda sıcak yatırıma dönüşmesini, eğitim, kültür ve buna benzer, az önce söylediğim sağlık alanlarındaki bu yüzde 100'lük indirimlerle, çok ciddî, tarihî sıçramalar yaptığımızı düşünüyor ve bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yine, yatırım indirimi, ihracat, döviz kazandırıcı faaliyetlerle ilgili olarak teşvikleri basitleştirdik -az önce bir bölümünü söylemiştim- 5084'le, etkin ve otomatik işler hale getirdik bunları.

Kurum kazançları üzerindeki vergi yükü, hakikaten sanayici ve yatırımcılarımızın en büyük açmazlarından ve problemlerindendi. Bunları, Sayın Başbakanımız, kamuoyuna lanse ettiğinde, hatırlayacaksınız, bir anda gülle gibi oturdu, gülle gibi düştü, bütün sanayicilerimiz ve vatandaşlarımız bu tarihî, devrim sayılacak açıklamanın sonucunda yüzde 30'dan, Kurumlar Vergisi oranını, yüzde 20'ye çekmemiz ve Avrupa Birliği normlarında ve komşu ülkelerimizdeki yatırımlarla ilgili, bizim yatırımcılarımızın komşu ülkelerimize kaçışını tetikleyen yüksek vergi oranlarını, bir anda kabili tatbik ve vergiyi Kurumlar Vergisi bazında da tabana yayan ve genişleten, dolayısıyla, tahsil kabiliyetini yükselten, 100 firmadan yüzde 61'inden Kurumlar Vergisi geliri elde edeceğimize, ülke çapında, en küçük ilçelerimizde ve beldelerimizde bile kurulmuş olan kurumlarımızdan bu kadar düşük oranların hayata geçmesi sonucunda, ciddî vergi gelirleri elde edeceğimiz düşüncesi içerisinde biz bunları yaptık.

Şimdi, vergiyi tabana yayıp, düşürdüğünüzde, vergi politikalarına olumlu yaklaştığınızda, belki bazılarınız "vergi gelirlerini azaltıyorsunuz, peki, yatırımları nasıl gerçekleştireceksiniz" diyebilirler. Her ne kadar ANAP sözcüsü arkadaşım, az önce "siz, son, bu yıl içerisinde yatırımları, seçim yatırımı diye, yatırımları bir anda doldurdunuz ve yatırım portföyünüzü artırdınız" dedi. Tabiî, yatırımlara kaynak aktarıyorsunuz, yaranamıyorsunuz; kaynak aktarmıyorsunuz, biraz temkinli politikalarla önümüzü görelim diyorsunuz, yaranamıyorsunuz. Tabiî ki, muhalefet partili milletvekili arkadaşlarımız da tez-antitez sentezi için bizi eleştirecekler ve bize ışık tutacaklar, ona saygı duyuyoruz; ancak, işte, yatırımları, bu sene kendilerinin de fark ettiği ve biraz önce burada dile getirdiği üzere, hemen biraz nefes alıp, yani, tabiri caizse, kandilimize biraz yağ damladıysa, onu hemen milletimizle paylaşmanın da sevincini yaşıyoruz şu anda.

Şimdi, bakın, 2002'de biz geldiğimizde vergi gelirleri 65 katrilyon liraymış arkadaşlar, 2003'te 90'a, 2004'te 111'e, 2005'te 132 katrilyona ve 2006'da da bu tam 146 katrilyona çıkacak hedef çalışması. Şimdi, 2002 yılında vergi geliri olarak 65 katrilyon tahsil edeceksiniz ve 2006 yılında da 146 katrilyon liraya çıkaracaksınız. Bu vergi gelirleri, bizim Maliye Bakanımızın sevimliliğinden mi artıyor allahaşkına; hayır, bu vergi gelirlerini, biz, vergi politikalarında, milletimizle doğru elektriklenmek suretiyle doğru zamanda doğru kanunları çıkarıp, doğru zamanda doğru uygulamaları hayata geçirmek suretiyle ancak bu mutabakatı sağlıyor ve bu yüksek geliri elde ediyoruz. Yüksek gelir elde ediyoruz, elde ettiğimiz gelirle borçlarımızı ödeyip, faiz ödemelerini bile düşürüyoruz ve toplumsal ve de hatta, uluslararası kredi ve itibarımız her geçen gün artıyor. İşte, bu çalışmalarla ancak gerçekleşiyor. Yani, yüzde 30'dan yüzde 20'ye düşürdüğümüz Kurumlar Vergisi bizim gelirlerimizi azaltmayacak, artıracaktır. Bu artan rakamlar da yeni yatırımlara geçecektir.

Gelir ve Kurumlar Vergileri Kanunlarının sadeleştirilerek yeniden yazımı konusunda çalışmalar yapılmaktadır biliyorsunuz. Vatandaşlarımız, artık, kırk yamalı bohça halindeki vergi mevzuatından kurtulacak, anlaşılabilir, sade, kabili tatbik kanunlar halinde, biz, bunları vatandaşlarımızla paylaşacağız.

Hem mükelleflerimiz hem de vergi idaresi açısından büyük kolaylık sağlayan e-beyanname uygulaması başlattık. Belki insanlar unuttular; ama, biz burada, bu Parlamentoda, yani, muhalefetiyle iktidarıyla birlikte, biz, bu dönemde bir tarih yazdık. O tarihin içerisinde en önemli sıçrama tahtalarından birisi de e-imzadır arkadaşlar. E-imzayı çıkardık, e-imzadan sonra, işte, e-beyanname uygulamasını başlattık. Yani, bilgisayar ortamında, internet ortamında, artık, insanlarımız çağdaş bir şekilde vergi daireleriyle ve vergi kurumlarıyla iletişim içerisindedir. Yine, vatandaşlarımızın vergi dairesine gitmeden bankalar aracılığıyla cari dönem vergi borçlarını bile öğrenebilme ve vergi borçlarını ödemeleri konusunda kolaylıklar getirdik. Son yıllarda vergi kanunlarında yapılan değişiklikler, vergi sisteminin basitleştirilmesine yönelikti. Bütün bu anlattıklarımdan, zaten, elde ettiğimiz 65 katrilyondan 146 katrilyon liraya çıkan vergi gelirimizle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, tamamlayın konuşmanızı Sayın Dağcıoğlu.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bu, vergi gelirlerimizle, basit, anlaşılabilir ve vatandaşıyla kontakt halinde olan bir hükümet, Maliye Bakanlığı ve vergi politikaları oluşturduğumuzun, zannediyorum, en veciz örneğidir.

Yine, kayıtdışı ekonominin küçültülmesi, akaryakıt için, akaryakıt pompalarını ödeme kaydedici cihazlara bağlama uygulaması başlattık. Yine, malî milat diye bir garabet var idi ve insanlarımızın devletine karşı güvensiz, devletin insanlarına karşı güvensiz olduğu varsayılan bir ortamı, bu malî miladı, demokles'in kılıcı gibi tepemizde duran bu sıkıntılı kanunu da ortadan kaldırmak suretiyle, tamamen gündem dışına iterek, insanlarımızın derin bir oh çekerek, devletine güvenen, vergi politikalarıyla vergiyi yeniden yapılandırma, SSK'yı yeniden yapılandırma, sosyal güvenliği yeniden yapılandırma politikalarıyla oluşan bahar havasını, inşallah, bugün tartışacağımız maddelerinde de sık sık belki beraber olacağımız şekilde Gelir Vergisi mükelleflerine de indirgediğimizde, biz, ne yapıyoruz Kurumlar Vergisine uyumlu olarak arkadaşlar; yüksek vergi dilimlerini küçültüyoruz. Diğer, Kurumlar Vergisinde nasıl 30'dan 20'ye indirmişsek, yine, bugün burada sizlerin değerli katkılarıyla önce yüzde 45'lerden 40'a çekilen, şimdi de yüzde 40'tan 35'e en yüksek dilimini, en küçük dilimini de yüzde 20'den 15'e çektiğimiz ve bunu 5 gruptan 4 gruba indirgediğimiz, daha anlaşılabilir ve kabili tatbik hale getirdiğimiz, bütün bunların yanı sıra da vergilendirmede anlaşılabilir ve yeknesaklığı, çokbaşlılığı ortadan kaldırdığımız bir kanunu tartışıyoruz bugün, Gelir Vergisi Kanunu. Niye böyle söylüyorum; çünkü, bir ülkede kurumlara ayrı bir anlayış, Gelir Vergisine tabi olan birsürü, işte, serbest meslek gelirleri, gayrimenkul sermaye iratları, diğer ücretler, Gelir Vergisi gibi birçok kalemde değişik uygulamaların hepsini bir çatı altında toplamak, anlaşılabilir ve kabili tatbik hale getirmek için bugün bu kanunu getirdik.

Arkadaşlar, sizlerin değerli katkılarıyla, inşallah, bugün buradan çıkaracağımız kanun, öyle zannediyorum ki, imza atan arkadaşlarımız adına, kısa, birkaç on yıllık geçmişimizi gözden geçirdiğimizde tarihî bir sıçrama olarak kabul edilebilecek, tarihî özelliği olan bir kanunu hep birlikte bugün buradan çıkaracağız.

Gelir Vergisinin oranlarını düşürürken -belki zamanımız yetişmediği için maddelerinde tartışacağız- önemli bir şey daha yaptık. Yatırım indirimleriyle ilgili yeni bir düzenleme getirdik ve 19 uncu maddeyi kaldırmak suretiyle yatırım indirimleriyle ilgili de bizim yüzde 30'dan 20'ye inen Kurumlar Vergisine uyum sağlayacak olan,  Gelir Vergisinde de,  şu,  şimdi  çıkaracağımız yüzde  15 ile 35 aralığındaki vergilendirme sistemine uyum sağlayacak olan ve bundan sonra teşvikleri, sadece, geçici, kısır birtakım bölgelerde ve kurumlarda tatbik etmek yerine, genele ve genişe, en geniş kitlelere yaymak suretiyle bütün milletimizle teşvikleri paylaşma arzusu ve mantalitesiyle bu kanunu getirdik.

BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu, lütfen, tamamlayın.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - İnşallah, bu kanun hayırlara verile olacaktır diyor, şimdiden destekleriniz için teşekkür ediyor, maddeleri konuşurken gerekirse detay açıklama yapmak üzere huzurlarınıza geleceğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dağcıoğlu.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahıslar adına söz istekleri vardır.

Kütahya Milletvekili Sayın Abdullah Erdem Cantimur?.. Yok.

Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu?.. Yok.

Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?.. Yok.

Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.

Ordu Milletvekili Sayın Cemal Uysal?.. Yok.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, benim söz talebim vardı.

BAŞKAN - Geçtik; ama, bütün buna rağmen söz istiyor musunuz?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Evet.

BAŞKAN - Şahsı adına, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Dağcıoğlu'na ben de geçmiş olsun diyorum; haberim olmamıştı bir kaza geçirdiğinden. Yalnız, Sayın Dağcıoğlu bu teklifi verdi, hem komisyonda hem burada teklifiyle ilgili konuşmalar yaptı.

Değerli arkadaşlarım, böylesine kapsamlı bir teklifin, tabiî, hükümetin tasarısı olarak gelmesi bizim Meclisin teamüllerindendir. Yani, milletvekili teklif veremez mi; elbette verir; ama, bu teklif ne zaman verilmiştir; Sayın Başbakan, işte "Gelir Vergisi tarifesinde 5 puan, Kurumlar Vergisi tarifesinde 10 puan indireceğiz" dedikten sonra verilmiştir.

Bir diğer önemli nokta: Hükümet, daha önce kurulmuş olan Vergi Konseyini yasal hale getirdi. Vergi Konseyi, çeşitli toplum kesimlerinin katılımıyla çalışan ve vergiyle ilgili konuları görüşen bir konsey. Tabiî, böylesine önemli bir teklif, konseyde, keşke, görüşülmüş olsaydı. Yani, acaba, işçi sendikaları bu konuda ne diyor; yani, ticarî kesimin vergisi 5 puan indirilirken, ücretlilerin vergisinin indirilmemesi konusunda onlar ne diyor, diğer kesimler ne diyor; bunların hepsinin, orada görüşülmesi lazımdı. Tabiî, bu görüşülmemiştir. Hükümetin de, herhalde, katkısı ve desteğiyle, Sayın Dağcıoğlu'nun teklifi olarak buraya gelmiştir.

Bir de, Sayın Dağcıoğlu konuşmasında dedi ki: "Toplam Kurumlar Vergisinin yüzde 60'ını 100 şirket ödüyor." Doğrudur. Peki, o zaman, Kurumlar Vergisindeki 10 puanlık indirimi, siz, 100 şirket için mi getiriyorsunuz? Şimdi, bunu hangi bağlamda söyledi, çok yakından takip edemedim; ama, şimdi, 100 şirket için 10 puanlık indirim yapıyorsanız, bu, tabiî, adalet açısından çok doğru bir yaklaşım değil.

Şimdi, geçmiş dönemde çok fazla vergi kanunu çıkarıldı, filan… Tabiî, bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak geçmiş dönemle ilgili değerlendirmelerden, eleştirilerden gocunacak hiçbir tarafımız yok; ama, 2002 yılından beri biz de bu Parlamentodayız. Meclise devam eden arkadaşlarım bilirler ki, sürekli vergi kanunu görüşüyoruz. Ne yazık ki, AKP İktidarı döneminde de vergi kanunlarında çok sayıda değişiklik olmuştur.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu teklifin Özel Tüketim Vergisiyle ilgili bölümünde, tıraş sabununun Özel Tüketim Vergisi yüzde 6,7'ye indiriliyor. Daha önce, yine bu hükümet döneminde, tıraş sabununun vergisi yüzde 20'ye çıkarılmıştı. Şimdi bu… Yani, AKP ne yapmak istiyor anlamadım; yani, tıraşı mı ucuzlatıyor, sabunu mu ucuzlatıyor, yoksa ne yapıyor? Yani, bir kargaşa var, bir yanlışlık var. Eğer, tıraşı teşvik etmek için yüzde 6,7'ye düşürüyorsanız, daha önce yüzde 20'ye niye çıkardınız? O zaman, çok sakallı insan gördünüz de şimdi düşürüyor musunuz?! Yani, bunu -espri bir yana- şunun için söylüyorum: Gelir vergi politikasında, ne yazık ki, bu hükümet döneminde de çok zikzaklar çizilmiştir, çok yanlışlar yapılmıştır. Hep, bir adım ileri iki adım geri, bir kargaşa dönemi yaşanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, yine, bu Parlamento döneminde, AKP'nin tasarısıyla, vergi beyan sürelerini hep öne çektik. O zaman da, ben, burada, bu kürsüde, bu vergi beyan sürelerinin öne çekilmesinin çok yanlış olduğunu söyledim. Bunun bir mantığı yoktu, ihtiyaç yoktu. Yani, bir kapris uğruna, 1950 yılından beri yerleşmiş olan vergi beyan süreleri öne çekildi ve o beyan süreleri öne çekildikten sonra, sürekli, Maliye Bakanlığı, yetkisini kullanmak suretiyle eski tarihlere yakın tarihler belirledi. Şimdi, bu düzenlemenin yanlışlığı ortaya çıkmıştır. Malî müşavirlerin, mükelleflerin, sürekli şikâyetini ortadan kaldırmak için, vergi beyan sürelerini eski haline getirmek lazım. İşte, denildi ki o zaman: Ödemelerde zorluk çıkıyor, bunun beyan süresiyle ödeme süresi arasına bir mesafe koyalım. Peki, öyle bir mesafe ihtiyacı varsa, niçin, fiilen Bakanlık yetkisiyle bu süreleri uzatıyorsunuz?! Onun için, bu yanlıştan bir an önce geri dönülmeli ve beyan süreleri eski haline mutlaka getirilmelidir diye düşünüyorum.

Şimdi, Sayın Dağcıoğlu dedi ki: "Biz, yabancı yatırımcıyı düşünerek, yerli yatırımcıyı düşünerek önemli düzenlemeler yaptık. Vergi oranlarını indiriyoruz, yatırımları teşvik ediyoruz."

Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada böyle propaganda yapmak kolay. Peki, Sayın Başbakanın bile şikâyet ettiği yatırımcılar Bulgaristan'a gitmiyor mu, Romanya'ya gitmiyor mu? Peki…

YAHYA BAŞ (İstanbul) - Daha önce de gitti.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hayır… Diyor ki Sayın Dağcıoğlu, "biz, teşvik ediyoruz, kolaylaştırıyoruz." Ama, sizin döneminizde de çok sayıda yatırımcının Bulgaristan'da yatırım yaptığını biliyoruz.

YAHYA BAŞ (İstanbul) - Yeni değil onlar, yeni değil…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hayır, şu anda yapmıyorlar mı?! Artık, diyebilir misiniz ki bana "Romanya'ya gidilmiyor, Bulgaristan'a gidilmiyor."

YAHYA BAŞ (İstanbul) - Çok az…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Gidiliyor…

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Gidilmiyor, gidilmeyecek; işte, bu kanunla gidilmeyecek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - …eskisinden daha fazla gidiliyor.

Şimdi, onun için, bu getirdiğiniz kolaylıkları burada anlatmak yerine, yatırımcıya anlatmanız lazım. Yatırımcı hesap yapan insandır, yatırımcı gerçekçi insandır, böyle nutuklara filan itibar etmez; açar vergi kanunlarını, ne getiriyor ne götürüyor; teşvik mevzuatını açar, ne getirmiş, fiilî olarak kendisine ne getirmiş, bu hesabı yapar. Bu hesabı yaptığında, ne yazık ki, Türkiye'de yatırımları engelleyen, yatırımları caydıran pek çok düzenleme var, vergi mevzuatında pek çok aleyhte düzenleme var. Bunlardan birisini de, bu kanun teklifiyle yapıyorsunuz değerli arkadaşlarım; yatırım indirimini kaldırıyorsunuz. Yıllardır uyguladığımız, yatırımın teşvikinde önemli işlevini gördüğümüz ve bu gerekçede yazılanın dışında şikâyet eden hiç kimseye de rastlamadığım bir yatırım indirimini hep beraber burada kaldırmaya çalışıyorsunuz. Arkasından da bu kürsüye geliyorsunuz "biz yatırımın önündeki engelleri kaldırdık, şöyle teşvik ediyoruz, böyle teşvik ediyoruz…" Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!

Şimdi, yatırımı teşvik edecekseniz, yatırımın önündeki engelleri kaldıracaksanız, öncelikle yatırım indirimini kaldırmaktan vazgeçeceksiniz. Göreceksiniz değerli arkadaşlarım, bugün belki bizim söylediklerimiz sizin için bir şey ifade etmiyor. Bazı bürokratlar oturuyorlar, kendilerine göre karar veriyorlar. Sayın Dağcıoğlu da, sağ olsun, onların isteği doğrultusunda yatırım indirimini kaldıran bir kanun teklifini hazırlayıp arkadaşlarına imzalatıyor, geliyor önümüze, yatırım indirimi kalktı... Peki, acaba, yatırımcı kuruluşlar ne diyor buna; TOBB ne diyor, diğer yatırımcıların üyesi olduğu kurumlar ne diyor? Onlar, buna karşı olduklarını çok açık şekilde ifade ediyorlar değerli arkadaşlarım.

Onun için, yanlış yapmayınız. Bu yanlışı yaparsanız, bir süre sonra, çeşitli baskılarla… Çünkü, bu değişikliğin mantığı yok, bu değişiklik yanlış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Özyürek, son cümlelerinizi rica ediyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Tamam… Tamam… Son cümlemi söylüyorum.

Geliniz, bu yanlışa alet olmayınız, yatırım indirimini kaldırmaktan vazgeçiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyürek.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi...

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin teklif hakkında kişisel olarak söz aldım; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, biraz önce, tasarının tümü hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz alan arkadaşımızı dinlerken, doğrusu, biraz hayretle dinlediğimi sizlere itiraf etmeliyim. Değerli arkadaşımız, konuşmasında, vergi gelirlerinde meydana gelen artışla oldukça övündü. Hepinizin bildiği gibi vergi, ekonomide aslında bir araçtır; asıl hedef, daima ekonomidir. Ekonominin üreten bir ekonomi olması, büyüyen bir ekonomi olması ve bu büyüyen ekonomiden de, bütün kesimlerin, bütün fertlerin pay almasıdır; asıl hedef budur. Tabiî ki vergi çok önemli bir araçtır, vergiyi ihmal etmek mümkün değildir; ancak, vergi gelirlerinde meydana gelen artışla, bir milletvekilimizin, kendisini Gelir İdaresi başkanı yerine koyarak övünmesini biraz yadırgıyorum. Şu nedenle yadırgıyorum: Vergi gelirinde meydana gelen artış, ekonomide bu miktar bir yükün oluştuğu anlamına gelir. Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümete geldiğinde, 2002 yılı sonunda Türkiye'de vergi yükü, yani, toplanan vergilerin millî gelire oranı yüzde 30,5 dolayındayken -sosyal güvenlik primleri dahil- 2006 yılında bu rakam yüzde 34'lere gelmiştir; yani, rakamla ifade edecek olursak, yaklaşık 20 milyar YTL, yani, 20 katrilyon lira civarında toplum daha fazla vergi ödüyor demektir; birincisi bu.

İkincisi; değerli arkadaşımız "dolaylı vergilerin payını azaltmak bizim hedefimizdir" dedi. Değerli arkadaşlar, dolaylı vergilerin toplam vergiler içerisindeki payı, sizin hükümetiniz döneminde olağanüstü ölçüde artmıştır. Zaten bu noktada bozuk olan, güven vermeyen veya sağlıklı olmayan denge veya dengesizlik, bu hükümet döneminde daha artmıştır. Dolaylı vergilerin toplam vergi içindeki payı yüzde 66'ydı 2002 yılı sonunda, şimdi yüzde 70'lere gelmiştir; 2006 yılı hedefi yüzde 69,9'dur.

Bakın ne yapıldı hükümet döneminde: Özel Tüketim Vergisinde olağanüstü artışlar yapıldı. Petrol ürünlerinden, benzinden, mazottan içki ve sigaraya kadar çeşitli tüketim mallarındaki vergi kalemleri olağanüstü ölçüde artmıştır. Arkadaşımız ve sizler, rakamlara bakarsanız göreceksiniz. 2003 yılında, yani, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümetinin icraatının ilk yılında Özel Tüketim Vergisi tahsilatı 2002 yılına göre yüzde 66 düzeyinde artmıştır. 2006'da bu rakam nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlar; Özel Tüketim Vergisi tahsilatının tutarı, 2006 yılında, 2002 yılına göre yüzde 166 oranında artmaktadır. Dolaylı vergiler, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti döneminde, artık, ekonomik büyümeyi, istihdamı tehdit edecek şekilde artmıştır.

Şimdi, bu tasarı ne yapıyor; bu tasarı, Gelir Vergisi tarifesinde, ücret geliri dışındaki gelirlerin vergi oranını 5 puan indiriyor. Peki, bunu yaparken başka ne yapıyor; ücretlilerin yararlandığı 5 puanlık bir indirim vardı. Yani, ücret dışındaki gelirler hangi orandan vergi öderse ödesin, ücretliler, o oranların 5 puan altında vergi öder. Tasarı, bu hükmü kaldırıyor, ücretlilerinin bu sistemde kalmış olan son avantajını da elinden alıyor. Ücret gelirleri, bütün vergi sistemlerinde, daha korumacı bir yaklaşımla ele alınır; bir sermaye gibi vergilenmez, sermaye gelirleri gibi vergilenmez. Bütün ülkelerde bu vardır. Üstelik tasarı, genel gerekçesinde ve madde gerekçesinde, bu konuda, maalesef, eksik bilgi veriyor; diyor ki: Bütün dünya uygulamalarına paralel olarak, vergide ikili tarife uygulamasına son veriyoruz. Peki, bütün dünya uygulamalarında, gelişmiş ülke uygulamalarında ücretlileri koruyan hükümlere neden yer verilmiyor, neden ona paralel bir uygulama getirilmiyor veya neden ona paralel, bizim sistemde varolan hüküm yürürlükten kaldırılıyor? Bunun cevabı yok.

Türkiye'de vergi yükü ağır mı değerli arkadaşlar; ağır. Peki, hedef ne olmalı; bu vergi yükünü hafifletmek olmalı. İşte, sanayicimiz diyor ki: Benim önümdeki en büyük engel istihdamdaki vergi yükü. Tekstilde hükümet KDV indirimi yaptı, bütün tekstilciler ortalıkta. Birkaç iplikçi, birkaç sanayici hariç herkes diyor ki: "Bu bizim derdimize çözüm değil." Neden; çünkü, bu, ithalatı da teşvik ediyor. Bu çözüm değil. Çözüm nerede? Sanayici diyor ki: "İstihdam üzerindeki vergiyi  azaltın." İstihdam üzerindeki vergi Türkiye'de yüzde 42,7'dir; imalat sanayiinde çalışan bir işçinin ödediği vergilerin ücretine oranı yüzde 42,7'dir. OECD dediğimiz, Türkiye'nin de üyesi olduğu 30 ülkenin ortalaması nedir değerli arkadaşlar, biliyor musunuz; yüzde 26,6. Türkiye birinci sıradadır. Peki, bu tasarıdan beklenen ne olmalıydı, bu tasarının hedefi ne olmalıydı; istihdam üzerindeki vergi yükünü hafifletmek olmalıydı. Tam tersini yapıyor, istihdam üzerindeki vergi yükünü ağırlaştırıyor.

Şimdi, Sayın Bakanımız çıkıp diyecek ki: Efendim, vergi iadesi var, biz ücretlinin vergi oranına dokunmadık. Bunu söyleyeceği için, cevabını hemen veriyorum: Toplam vergi gelirleri içerisinde ücretlilerin 2006 yılında ödeyeceği pay 2005'e göre artacak mı azalacak mı veya gelir üzerinden alınan vergilerde ücretlilerin ödediği vergilerin payı artacak mı azalacak mı; artacak. Sayın Bakanım azalacak derse eğer, ben birazdan çıkıp, onun da rakamlarını sizlere sunacağım. Konu bu. Konumuz, istihdam üzerindeki vergi yükünün azaltılması olmalıydı; ama, hükümet, bilinçsiz bir tutumla, işte tekstil sektörü şikâyet ediyor, Çin'e karşı rekabet edemiyorum diyor, senin KDV'ni indiriyorum diyor. Benim sorunum enerjide, istihdamda…

Efendim, şimdi ne yapıyor; beyannameyle vergi ödeyen, ücret dışındaki gelirlerini beyan ederek ödeyen mükelleflerimizin vergisini indiriyor. İndirelim değerli arkadaşlar, bunu indirelim; ama, öte tarafta ücretliye neden bir şey yapmıyorsunuz? Bunu, salt bir sosyaldemokrat anlayışla söylemiyorum; aynı zamanda, bu ekonominin, bu sanayinin ihtiyacı. Yani, sadece, ücret gelirlileri korunmalı yaklaşımından hareket etmiyorum. Bu, hareket noktamdan sadece bir tanesi. İkincisi: Bu sanayinin rekabet gücü kazanabilmesi için istihdam maliyetini düşürmek zorundayız. En son işsizlik rakamları açıklandı, hepimiz görüyoruz; bu ekonomi, bu program istihdam yaratmıyor, işsizlik yaratıyor. İstihdamda bu maliyet olduğu sürece de, bizim işsizlik oranımız çok daha fazla artabilir diye endişe ediyorum arkadaşlar. Hükümetin, kapsamlı, tutarlı bir vergi indirim projesi yoktur; gelişigüzel vergi indirimleri yapmaktadır. Bunların bir hedefe ulaşması mümkün değildir. Bu indirimle Türkiye'de yatırımların artacağı kanaatinde de değilim değerli arkadaşlar. Yatırımın uyarılması için vergi indirimi araçlardan sadece birincisidir, en önemlisi değildir. Türkiye'de yıllık rakamları verebilirim sizlere, zamanım olmadığı için burada ona girmeyeceğim; ama, Türkiye'nin toplam yatırımlarına bakın, yıllar itibariyle yatırım düzeyine bakın, tasarruflarına bakın. Türkiye, yüksek vergi olduğu dönemlerde en çok yatırımları yapmış aslında. Yüksek vergiyi savunmuyorum; şimdi konjonktür değişti tabiî, vergi oranları düşüyor, vergi rekabeti var. Bütün bunlara paralel olarak Türkiye vergi oranlarını gözden geçirmek zorunda; ama, bunu bir politikaya, bir stratejiye dayandırmazsanız, bu oranlarda indirim, sadece vergi gelirinde azalışla sonuçlanır ve tüketime de gidebilir, harcamaya da gidebilir; yatırıma dönüşeceğinin hiçbir garantisi yok. Hele yatırım indiriminin kaldırıldığı bir teklifte, ben, bu indirimin yatırımları uyaracağı, yatırımları artıracağı kanaatinde değilim değerli arkadaşlar.

Tasarı ne yapmaktadır; toplam vergi yükü aynen duruyor; bu yükün dağılımını değiştiriyor ekonomide. Bu yük, işte, beyannameli mükelleflerin yükünde bir miktar azalıyor. Bu yükü birisi ödeyecek, birisinin omuzuna binecek bu yük; bu da ücretliler. Toplam yükte bir azalma yok. Hükümetimizin öteden beri yaptığı, yükün dağılımını değiştirip, başka kesimlerin omuzuna koymaktır bu yükü.

Sözlerimi burada bitiriyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Sayın milletvekilleri…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, karar yetersayısı talep ediyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunarken karar yetersayısı arayacağım.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı bulunamamıştır; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.50

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.00

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci  Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

1081 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8.- Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun; Gelir Vergisi Kanunu ve 6183 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/673) (S. Sayısı: 1081) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, teklifin maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.

1 inci maddeyi okutuyorum:

GELİR VERGİSİ KANUNU, AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN, ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ KANUNU VE VERGİ USUL KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1.- 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü mad-desi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 103.- Gelir vergisine tabi gelirler;

  7 000 YTL'ye kadar                                                                  % 15

16.000 YTL'nin 7.000 YTL'si için 1.050   YTL, fazlası                % 20

40.000 YTL'nin 16.000 YTL'si için 2.850 YTL, fazlası                 % 27

40.000 YTL'den fazlasının 40.000 YTL'si için 9.330 YTL, fazlası % 35

oranında vergilendirilir. "

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Kemal Deveciler.

Sayın Deveciler, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu ile 6183 sayılı Kanunda değişiklik yapılmasıyla ilgili 1081 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz bu yasayla, beyanname vermekte olan, bilanço usulü defter tutan, işletme defteri tutan Gelir Vergisi mükelleflerinin, yine, serbest meslek kazançlarından, aynı zamanda gayrimenkul sermaye iradı ve menkul sermaye iradı üzerinden kazancı olan Gelir Vergisi mükelleflerinin, yürürlükteki mevcut listedeki tarifedeki gelirleri üzerinden yüzde 5 indirim yapılmaktadır; ama, bunun yanında, mevcut Gelir Vergisi tarifesinde bulunan -ne yazık ki- ücretlilerden vergi indirimi yapılmamaktadır. Ücretliler lehine yüzde 5'lik -mevcut tarifede olan- vergi indirimi de burada kaldırılmaktadır; âdeta, AKP Hükümeti tarafından, ücretlilerin bu yüzde 5'lik vergi indirimi gasp edilmektedir bu maddeyle.

Hükümet, ücretiyle çalışan, emeğiyle çalışan, alınteriyle kazanıp vergisini ödeyen, vergi kaçırma gücü olmayan, vergisi maaş bordrosundan, peşin olarak kaynağından kesilen ücretliye gücünü göstererek, sadece ücretlinin, emekçinin vergisinde indirim yapmamakta; ama, diğer tüm kesimlerin vergilerindeyse yüzde 5'lik indirim yapmaktadır.

Maliye biliminde "ayırma kuramı" denilen bir şey vardır. Emek gelirleri korunur, ücretiyle geçinenler korunur; ama, siz, AKP İktidarı olarak, bunun, şu yasayla tamamen tersini yapmaktasınız.

Hani, zaman zaman Sayın Başbakanımız söylüyor, "biz, fakir fukarayı, garip gurebayı koruyoruz" diye. Bu fakir fukara, garip gureba doğru; yani, Kurumlar Vergisi sahibi olanlar fakir fukara oluyor sizin anlayışınıza göre, ticarî kazanç sahipleri fakir fukara, garip gureba oluyor; ücretliler, emekliler, emekçiler ise herhalde varlıklı kesim oluyor; çünkü, onlar, sizin anlayışınıza göre garip gureba, fakir fukara olmadığından, onların vergilerinde indirim yapılmıyor; hatta, mevcut tarifede, şu anda kullanılan tarifedeki yüzde 5'lik -bunların lehine olan- vergi indirimini de yok ediyorsunuz. Şimdi, bu mantık bunu getirmiyor mu?!

Yapılan bu düzenlemede, milyonlarca asgarî ücretli çalışanlar ve bordrolu memurlarımız, emekçilerimiz, âdeta unutularak bir kenara itilmiştir. Asgarî ücretliler, bu yasada yok sayılmıştır. Bu yapılan düzenlemeyle, mevcut yasadaki yüzde 5'lik -çalışanlar lehine olan- vergi avantajı da, âdeta AKP Hükümeti tarafından ellerinden alınmıştır.

Sayın Bakan, Maliye Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerde, Kurumlar Vergisinde yapılan indirimler -yüzde 30'dan yüzde 20'ye düşürüldüğünde- ve bu yasayla ilgili yaptığımız görüşmelerde de, "Gelir Vergisi mükelleflerine ait tüm tarife dilimlerinde yüzde 5'lik indirim, -ilgili görüşmelerde- ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde tarifedeki vergi oranlarını 5 puan indirmek suretiyle uygulanır" diye bir önerge verdik; ama, ne yazık ki, Sayın Maliye Bakanımızın ve İktidar Partisi milletvekillerinin oylarıyla, bu önerge reddedildi.

Sayın Maliye Bakanımız her defasında, asgarî ücretlinin ve normal ücret geliriyle geçinenlerin, memurlarımızın maaşlarından kesilen verginin yüzde 15 olmadığını, bunun yüzde 7-8 civarında olduğunu söylemektedir ve söylemeye de devam etmektedir. Sebebine gelince; çünkü, asgarî ücretli ve memurlarımızın yüzde 6-7 civarında bir vergi iadesi aldıklarını, bunu da 15'ten düştüğümüz takdirde, bunların da vergi ödemelerinin yüzde 7-8 civarında olduğunu söylemektedir.

Sayın milletvekilleri, vergi iadesi sanki AKP İktidarı döneminde getirilmiş bir uygulamaymış gibi göstermektedir Maliye Bakanı. 1985 yılındaki, o günkü hükümetler döneminde getirilen bir uygulamadır. Yirmi yılı aşkın bir zamandır, ücretliler, her ay yüzde 6-7 civarında bir vergi iadesi almaktadır; ama, Sayın Maliye Bakanı, gözünü, ücretlilerin almış olduğu bu vergi iadesine dikmiş durumdadır. Sanki, bu vergi iadesi uygulamasının, AKP İktidarı döneminde, kendi Maliye Bakanlığı döneminde bunlara verilmiş bir hak olduğunu iddia etmektedir.

Sayın Bakan -komisyonda söylediği gibi- bunun, ücretlilerin bu yüzde 5'lik yok edilen tarifenin gerekçesini vergi iadesi olarak gösteremezsiniz Sayın Bakan. Gerçi, kendisi burada yok, ama…

Yine, ayrıca, ücretlilerde aynı vergi diliminin uygulanacak olması, ücretlilere indirim değil, ayrıca yük getirmektedir. Görüşmekte olduğumuz vergi dilimleri aynen kabul edildiğinde, mevcut tarifede ücretlilere uygulanan 15 000 ile 30 000 YTL arasındaki gelirler için yüzde 25'lik vergi dilimi, bugün değiştirmek istediğimiz tarifeyle yüzde 27'ye çıkarılmaktadır. Yani, 15 000 ile 20 000 arasında -15 milyar ile 20 milyar arasında- bir ücret geliri almakta olan ücretlinin mevcut tarifedeki indirim… İndirim değil, yüzde 2 daha, vergisi yükseltilmektedir.

Yine, 30 000 ile 78 000 arası mevcut tarifedeki bir yüzde 30'luk vergi dilimi, 40 000 üzerindeki maaşlar için yüzde 35'e artırılmakta olup, yüksek ücret alanlara da yüzde 2 ile 7 arasında ilave vergi yükü getirilmektedir. Yani, bu yasanın, ücretlilerden yapılan, tahsil edilen vergi kesintilerini düşüreceği yerde, vergi yükünü daha da artırdığı açık ve net olarak görülmektedir.

Bugüne kadar, Türk vergi sisteminde, diğer ülkelerin vergi sistemlerine paralel olarak, çalışanların gelirleri daha koruyucu bir yaklaşımla ele alınmıştır. Daima ya düşük oranlı olarak vergilendirilmişlerdir ya da bu gelirlere ayrıca bir indirim uygulanmak suretiyle, daha düşük oranda vergilendirilmesi sağlanmıştır. Bunun araçları neydi; özel indirimdi, düşük tarifeli vergilendirmeydi; ama, hükümet, işbaşına gelir gelmez, özel indirimi de kaldırdı. Aslında, seçim meydanlarında ve seçim beyannamesinde ve iktidara geldikten sonra açıklamış olduğunuz acil eylem planında, özel indirimin artırılarak, asgarî ücret seviyesine çıkaracağınızı ve asgarî ücretliden vergi almayacağınızı söylemiştiniz. Bırakınız özel indirimi asgarî ücret seviyesine çıkarmasını, siz, özel indirimi tamamen kaldırdınız.

Yılda 540 000 000 liralık bir indirim vardı, kalkınmada öncelikli illerde ise toplam 756 000 000 liralık bir indirim vardı, bu indirimi de yok ettiniz. Şimdi de, tüm ücretin, gelirin tamamını vergi haline getirdiniz ve şu anda, bir asgarî ücretliden 82 000 000 lira bir Gelir Vergisi almaktasınız. AKP iktidara gelmeden evvel, iktidar döneminde yayınlamış olduğu acil eylem planında da bunu açık olarak söylemişti.

Şimdi görüşmekte olduğumuz bu yasayla, maalesef, kazanandan beyanname veren mükelleflere uyguladığımız yüzde 5'lik vergi indirimi, ücretlilerin aleyhine çalışmaktadır. Anayasamızın 73 üncü maddesi "herkes, malî gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür" demektedir; ama, ne yazık ki, AKP İktidarı döneminde bu tamamen tersine dönmüştür. AKP İktidarı döneminde, az kazanandan çok, çok kazanandan az alma dönemi -ne yazık ki, sizin döneminizde- başlamıştır.

Artan oranlı tarifenin temel amacı, gelirlerin yeniden dağıtımıdır; ekonomide oluşan, yaratılan gelirin artan oranlı tarife aracıyla yeniden dağıtılmasıdır ve vergide eşitlik ilkesi de, vergide adalet ilkesi de budur. Herkesi malî gücüne göre vergi ödemekle yükümlü kıldığı Anayasanın 73 üncü maddesinin vergi kanunlarında uyarlaması, artan oranlı tarifedir. Artan oranlı tarife, geliri az olanların daha düşük oranda, geliri yüksek olanların ise daha yüksek oranda vergilendirilmesini sağlar.

İstihdamdaki vergi yükü 1999 yılında yüzde 30,3 iken, 2000 yılında, IMF programlarıyla, yüzde 40,4'e çıkmış, AKP Hükümeti döneminde ise yüzde 42,7 ile hükümetimiz, OECD ülkeleri içerisinde rekora imza atmıştır. Diğer ülkelere baktığımızda, ABD'de bu oran yüzde 15,5; İngiltere'de yüzde 18,8; Japonya'da yüzde 23,2… Ülkemizden daha yüksek oranda kesinti yapan başkaca da bir ülke dünyada yoktur. İstihdamdan en fazla vergi alan, prim alan ülke Türkiye'dir. Yani bu programların, kısa dönemde gelir yaratma amaçlı IMF programlarının Türk ekonomisinde, Türk vergi sisteminde yarattığı sonuç, kayıtdışının körüklenmesi olmuştur. Bizim şu anda birinci önceliğimiz, kayıtdışını kayda alacak tedbirleri uygulamaya koymak olması gerekmektedir; ama, tersini yapıyoruz. Yine, Kurumlar Vergisinin oranını 10 puan indirdik. Gelir Vergisi tarifesinden 5 puan indirmekle, kayıtdışını kayıt altına alacağız demek bir hayaldir.

Şimdi, bu indirimler karşılığı, 3,5 katrilyon lira civarında bir gelir kaybı var, vergi kaybı var. Bunu da, ÖTV ve KDV olarak tüketicilerin omuzlarına, o asgarî ücretlinin, o bordrodan maaş alan ücretlinin omuzlarına yükleyeceğiz; çünkü, şu anda dolaylı vergilerin oranı yüzde 73 civarında rekora doğru gitmektedir. Bu da, AKP Hükümeti dönemindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. 

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Şimdi, bakınız, Kurumlar Vergisi 10 puan indirildi. 2005 yılında 9,5 katrilyon lira civarında bir Kurumlar Vergisi geliri varken, bunun üçte 1'ini indirim yaptık. Bu da  aşağı yukarı 3,5 katrilyon lira civarındadır. Ama, şimdi, şöyle bir şey söyleyeyim size: Özelleştirme yoluyla -bir örnek vermek istiyorum- Telekom  6,5 milyar dolara Hariri'ye satıldı ve bunun 2005 yılı için ödeyeceği Kurumlar Vergisi 1 katrilyon 200 milyar lira iken, ihale şartnamesinde Kurumlar Vergisi yüzde 30 kabul edilerek bu vatandaş özelleştirme ihalesine katılmışken, ne yazık ki, özelleştirme ihalesinden sonra yapılan bu yüzde 10'luk, sizin yapacağınız yüzde 10'luk indirimden 400 trilyon lirayı, Hariri'nin cebine, vatandaşlarımızın cebinden alarak, AKP İktidarı döneminde koymuş oluyoruz. Eğer, yüzde 20'lik bir avantaj sağlanacak idiyse, üçte 1'lik bir Kurumlar Vergisi oranı düşürülecek idiyse, o zaman bunun şartnamede konması gerekmez miydi arkadaşlar?

BAŞKAN - Sayın Deveciler, lütfen, son cümleniz…

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Tamam.

Şimdi, bir kişiye, özelleştirme ihalesinde, şartnamede olmayan indirimi, 400 trilyonluk indirimi yaparken, bunun yanında milyonlarca insanımızın, açlık sınırının altında yaşam mücadelesi vermekte olan asgarî ücretlimizin, memurlarımızın yüzde 5'lik avantajını burada kaldırıyorsunuz. Bizim bununla ilgili önergelerimiz var. Geliniz, bu önergelerimize sahip çıkalım, bu insanlarımızın, açlık sınırının altında yaşam mücadelesi vermeye devam eden, gününü zor geçiren bu insanlarımızın yüzde 5'lik vergi avantajını tekrar bunlara verelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Deveciler.

Anavatan Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu adına, 1081 sayılı kanun teklifi üzerine, söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, modern devlet yapılanması içinde vatandaşın bazı hakları vardır, bu hakların karşılığı olarak da bazı ödevler düzenlenmiştir. Haklar ve yükümlülükler arasındaki denge, devlet mekanizmasının işleyişinin selametini gösteren en temel göstergedir. Vatandaşın vergi yükümlülüğü, belki de yükümlülükler içinde en önemli olanıdır; zira, vergi, devletin temel gelir kaynaklarının en önemlisidir. Pek çoğumuzun bildiği gibi, vergilendirme, öyle ezbere yapılacak bir uygulama olmanın çok ötesindedir. Durumun gereklerine göre davranmak, keyfî vergilendirme yapmak ya da başı her sıkıştığında vatandaşın kesesine müracaat etmek, modern devletin yapabileceği türden bir şey değildir. Vergi, sosyal boyutu da olan, sosyal alanda da sonuca yönelmiş süreçler başlatabilecek olan kompleks bir uygulamadır. İşte, bu yüzden vergilendirmenin temel ilkeleri vardır. Vergilendirme ilkeleri bunun için önemlidir ve maliye okullarında, iktisat fakültelerinde öğrencilere vergilendirme öğretilirken evvela vergilendirmenin temel ilkeleri öğretilir. Vergilendirmede eşitlik ve adalet fevkalade önemlidir. Adalet, vergi oranlarında ve salınan miktarlarda mutlak eşitliğin sağlanması demek değildir; adalet, vatandaşa gücü nispetinde vergi salınması anlamına gelmektedir.

Burada, tasarının 1 inci maddesine baktığımızda, tasarı, Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesini değiştirmeye yönelmiştir. Burada, ücret gelirleri dışındaki vergilerin vergilendirildikleri tarife dilimleri de yeniden düzenlenmiştir. Tarife, yüzde 20-40 aralığından yüzde 15-35 aralığına düşürülmek istenmektedir. Aynı zamanda "ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde tarifede yer alan oranlar 5'er puan indirimli uygulanır" şeklindeki hüküm kaldırılmak istenmekte, ücretlilerin vergi avantajı da böylece ortadan kalkmaktadır.

Sonuçta, ücretlilerin vergi oranlarında herhangi bir indirim göze çarpmamaktadır. Bu hükümet, zaten, ücretlilerin yararlandığı özel indirimi de daha önceki bir uygulamasıyla kaldırmıştır. Ücretliye garez nereden gelmektedir anlayamıyorum. Ücretliden ne istenmektedir? Bunu, Anavatan Partisi olarak anlamakta güçlük çekiyoruz. Böyle bir düzenleme, vergilendirme ilkeleri içinde nereye oturtulmuştur? Nizamî midir, etik midir sorusunun cevabını merak etmekteyim. Ayrıca, yatırım indiriminin kaldırılmasına ilişkin bir motivasyon, hangi teknik gerekçelerle, hangi teoriye dayanmaktadır bilmek istiyorum.

Tasarının gerekçesinde bu konuda da doyurucu hiçbir açıklama getirilmemiştir. Yatırım indiriminden yararlanmış olanların kazanılmış hakları ellerinden alınacak mıdır? Eğer öyleyse, bu uygulama ne gibi güçlüklere yol açacaktır? Bu konu da, doldurulması gereken bir boşluk olarak karşımızda durmaktadır.

İndirimin 2006, 2007 ve 2008'i kapsayan dönemde üç yılla sınırlandırılmış olması, kazanılmış haklara, hukuka, nizama duyulan güvene indirilecek bir darbeymiş izlenimi vermektedir. İndirilmiş Kurumlar Vergisi oranının yatırım indiriminden yararlanmaya yönelmiş mükellefe uygulanmamasının yadırganmayacak tarafı yoktur.

Sonuç olarak, tasarı üzerine konulan çekincelerin hepsi bu noktalarda birleşmektedir. Bu tasarının uygulamada bazı sorunlara neden olacak boşluklar içerdiği, ilkesel anlamda çok da sağlam bir altyapıya sahip olmadığı gerçeği apaçık karşımızda durmaktadır.

Tasarının, mevcut boşlukları da dikkate alındığında, itiraz edilmeyecek bir tarafı da yoktur. Buradan AK Parti Hükümetine söylenecek tek bir şey vardır: Sayın hükümet yetkilileri, lütfen bir işi de tam yapın da, şu halk da, vaktiyle size duyduğu güvenden bir gün olsun pişmanlık duymasın.

Değerli arkadaşlar, IMF'ye verilen niyet mektubunda, ücret ve ücret dışı gelirlere uygulanan vergi tarifelerinin birleştirilmesiyle, vergi dilimi sayısının azaltılması suretiyle verginin yapısının iyileştirilmesine yönelik yasal değişikliklerin geçirileceği taahhüdünde bulunulmuştu.

Bu tasarıyla, Gelir Vergisinde, ücret ve ücret dışı gelir alanlarının tabi olduğu ikili vergi tarife yapısından vazgeçilerek tek tarifeye geçiliyor. Hükümetin, benzer bir motivasyonla gündeme getirdiği bu türden tasarılar da mevcuttur.

Tasarıların görünürdeki motivasyonu, vergi mevzuatını sadeleştirmek, tutarsızlıkları gidermek ve uygulama birimlerinin işini kolaylaştırarak, vergiyi bir çile olmaktan çıkarmak olmalıdır. Böyle bir niyete saygı duymamak mümkün değildir. Anavatan Partisi olarak bizler de isteriz, vergi mevzuatı sadeleşsin, uygulamada güçlük doğuran unsurlar birer birer kaldırılsın.

Şu anda Türk vergi sisteminin ve bu sistemin sorunlarının en önemli yansıması, vergiyi devletle vatandaş arasında ikili bir mücadeleye dönüştürmesidir. Öyle bir algılama oluşturulmuştur ki; kaçarsa vatandaş rahat edecektir, yakalarsa devlet nefes alacaktır. Türkiye'de vergi tahsilatı, böyle bir kaçış-kovalamaca oyununa dönüştürülmüş, bu anlayış, hem devletin ciddiyetine hem devlet adamının vakarına yakışmayan sonuçlar doğurmuş, vatandaşının gururu ve kesesi de ciddî şekilde yaralanmıştır.

Tabiî, vatandaş derken, kayıt altında, değer üreten ya da ücretli çalışan olarak kayıt altında bulunan bizim insanımızı kastediyoruz. Maliye Bakanlığından, ondan kaçacak ya da hükümete şantaj yapacak kadar güçlü, kudretli olanlar, kayıtdışında, merdiven altında üretim yapanlar bu gidişten hiç de şikâyetçi değillerdir. Yani, özetle, Maliye, yakaladığının canına okumuş, kaçanın da peşini çoktan bırakmıştır. Şimdi, hakça yönetilen bir Maliye Bakanlığının yapması gereken, kayıtdışındakini kayıt altına almak, bunca yıl kamu gelirlerinin yükünü omuzlamış, yasalara saygılı vatandaşın yükünü biraz hafifletmek olmalıdır; ama, ne yazık ki, AK Parti Hükümeti ve bu hükümetin Maliye Bakanı, kayıt altındaki işadamına efelendiği kadar, kayıtdışı çalışana efelenmemiştir; çünkü, iş oraya gelince, sokak ağzı iflas eder, sistematik düşünce ve makul olma bilinci devreye girer; AK Parti, bu bilincini çoktan yitirmiştir. Hal böyle olunca, AK Parti, kayıtdışını kayıt altına almak peşine düşeceğine, kayıt altındaki vatandaşın canına okuyan, merhametsiz ve rasyonellikten uzak tavrını sürdürmektedir. Öyle ki, vergi konusu her gündeme geldiğinde, vergiyle ilgili her tasarıda, bu tavır kendisini hissettirmektedir.

Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesinin değiştirilmesi uygulamasıyla karşı karşıyayız. Peki, o zaman bakalım, bu tipik AK Parti icraatının altından hayır mı çıkacaktır, yoksa şer mi çıkacaktır?! Söz konusu değişiklik, ücret gelirleri dışındaki gelirlerin vergilendirildiği tarife dilimlerini de yeniden düzenliyor. Tarife, yüzde 20-40 aralığından yüzde 13-35 aralığına çekiliyor; fakat, "ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde tarifede yer alan oranlar 5'er puan indirimli uygulanır" hükmü değiştiriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, konuşmanızı tamamlayın efendim.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan, tamamlayacağım.

Neticede, ücretli çalışan vatandaşlarımıza herhangi bir indirim yok. Bu, hükümetin ücretli çalışanlarımıza attığı ilk kazık değil, daha önce de, ücretlilerin yararlandığı özel indirimi kaldırmışlardı. Şimdi, bu son kazıklarıyla beraber, ücretli çalışanın Gelir Vergisi sisteminde yararlandığı hiçbir indirim kalmıyor.

Değerli arkadaşlar, vergi uzmanları, önerilen yeni yapıyla çalışanların mevcut vergi yüklerinin artacağına dikkat çekiyorlar. Mevcut sistemde ücretlere uygulanan vergi oranları dilimlere göre yüzde 15, 20, 25, 30 ve 35 olurken, ücret dışı gelirlerde en üst dilimden yüzde 40 vergi alınıyor. Yeni sistemle, ücret dışı gelirlerde en yüksek vergi oranı yüzde 40'tan 35'e inecek; teklifte, ücretlerini 1 Ocakta alan işçiler ile 15 Ocakta alan devlet memurları ile sözleşmeliler ve kamu işçilerinin ücret ve maaşlarının geçen yılki Gelir Vergisi tarifesi üzerinden hesaplanması öngörülüyor. Şimdi, bu tasarıyla gündeme gelen belki de en önemli konu bu.

Buradan hükümete seslenmek istiyorum: Bu ücretliden ne istiyorsunuz?! Ücretlinin ücreti kendine fazla mı geliyor ki, Gelir Vergisi sistemi içinde tutunacak dal, yararlanacak indirimli tarife bırakmadınız?!

Değerli arkadaşlar, diğer görüşlerimizi diğer maddelerde açıklamak üzere, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.

Şahısları adına söz isteği var.

Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı.

Efendim, süreniz 5 dakika.

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Tokat Milletvekili Ergün Dağcıoğlu'nun, Gelir Vergisi Kanunu ve 6183 sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporu hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; öncelikle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkçemizde bir söz vardır, hep de bunu tekrar ederiz: Söylemek çok kolaydır, ancak, yapmak gerçekten zordur. Allah'a çok şükür, AK Parti İktidarı, yıllardır süregelen söylemleri, konuşulanları, dillendirilenleri teker teker yapmaya başlamıştır ve işin zor olan kısmını üstlenmiştir. Biz, yıllardır şu söylemleri dinliyoruz bütün siyasî partilerden ya da bütün sözcülerden: "Vergi oranları indirilirse vergi gelirleri artar, kayıtdışılık bu şekilde engellenir" diye; ama, bununla ilgili maalesef hiçbir adım atılamamıştı. İşte, bugün, bu dönemde KDV indirimleriyle tanışıyoruz, Kurumlar Vergisi indirimleriyle tanışıyoruz, şimdi de Gelir Vergisi indirimiyle tanışmak için bu yasa teklifini konuşuyoruz.

Yıllarca eğitimde yüzde 18 KDV aldık; ama, bu hükümet döneminde eğitime uygulanan KDV oranlarının yüzde 8'e düşürüldüğünü hep beraber gördük. Yine, yıllarca, sağlık sektörü hayatî bir mesele, insanların en önemli ihtiyacı, yüzde 18 KDV uygulandı, bunlar sanki alt gelir gruplarının değilmiş gibi… İşte, alt gelir gruplarına yapılacak en büyük hizmetlerden birisi de, ilaçtaki, sağlıktaki, kandaki KDV oranlarını yüzde 18'lerden yüzde 8'lere düşürmekti. Yine, gıda sektörü tabiî ki Türkiye'de herkesi ilgilendiriyor ama, alt gelir gruplarını daha fazla ilgilendiriyor; dolayısıyla, biz, gıdada da yüzde18'lik KDV oranını 8'e indirdik. En son, tekstilde de yüzde 18'lik KDV oranını 8'e indirme başarısını elde ettik. Evet, belki bunlar tekstil sektörü için yeterli adımlar değildir ama, bu birinci adımdır, uzun yıllardır beklenen bir adımdır. Bu beklenen adımı da AK Parti Hükümeti atmıştır. İnşallah, enerji üzerindeki yük olsun, istihdam üzerindeki yükler olsun, bunlarla ilgili de adımları kaynak buldukça atmaya devam edecektir.

Değerli arkadaşlar, bütçe gerçekleşmeleri bugünlerde, bu yıllarda gerçekten çok başarılı bir şekilde gerçekleşiyor. Bakın, ben daha önce de bunun örneğini verdim, Türkiye'de bütçe gelirlerinin veya vergi gelirlerinin tamamı faiz ödemelerine gidiyordu. 2001 yılında Türkiye Cumhuriyeti hükümeti 37 katrilyon vergi toplamış, 2001 katrilyon faiz ödemiş; ama, bugün, 2005 yılı sonunda şu gerçekleşmeyi görüyoruz: 106 katrilyon vergi toplayan bir hükümet, karşılığında 45 katrilyon faiz ödeyen bir hükümetle karşı karşıyasınız. Yani, dün, bütün milletten topladığınız vergileri faize veren hükümetlerle, bugün, bütün milletten topladığınız vergilerin ancak yüzde 40'ını faize veren bir hükümetle karşı karşıyasınız. Yüzde 60'ı yatırıma gidiyor. Yüzde 60'ı, emeklinin, işçinin, memurun cebine gidiyor, alt gelir grubuna hizmet olarak dönüyor. Dolayısıyla, bu, hepimizi sevindirmesi gereken bir durumdur diye düşünüyorum.

Yine, Maliye Bakanlığında, Gelir İdaresinin yeniden yapılandırılması uzun yıllardır konuşuluyordu. Gelir İdaresi de, çok şükür, şimdi, yeniden yapılandırılıyor.

Bu teklifin 1 inci maddesinde de, uzun zamandır beklenen vergi dilimleriyle ilgili 5'er puanlık indirim gerçekleştiriliyor. İşte, diğer, ticarî ve meslekî kazançlardaki vergi dilimlerinde yüzde 40 olan oran yüzde 35'e, en alt grup olan yüzde 20'lik oran da yüzde 15'e çekiliyor.

Burada, şu gösterilmeye çalışılıyor diğer sözcüler tarafından: Sanki, ücretlilere bu yük bindiriliyormuş, onlardan alınıp buraya geçiriliyormuş gibi; böyle bir şey kesinlikle yok. Ücretlilerin 5 puanlık diğerlerine göre olan indirim muafiyeti belki eşitleniyor; ama, kesinlikle onlara yük bindirilmiyor veya ticarî ve meslekî kazancın üzerindeki vergi yükü oradan alınıp ücretlilerin üzerine bindirilmiyor. Aynı zamanda, 1 milyar, 1,5 milyar gibi maaşlar verilebiliyor bugün ücretlilere ve bu maaşların hepsi de yüzde 20'lik dilim içerisinde; yani, onlara böyle bir… Zaten, şimdi, son önergeyle de, zannedersem, 16 milyarlık rakam 18 milyara çıkarılacak; dolayısıyla, biz, ücretlilere de herhangi bir yük bindirmeden… Aslında, işin doğrusunu konuşmak gerekirse, bizden önceki hükümetler döneminde bindirilen yüklerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız Sayın Kızılcıklı.

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) - Hemen tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Bizden önceki hükümetler döneminde milletimizin sırtına bindirilen, yüklenen, yüklendirilen yükleri, bu hükümet, yavaş yavaş, bir bir indirmektedir, indirmeye devam edecektir ve bu konuda da halkımıza en güzel hizmetleri yapacaktır diyorum.

Dolayısıyla, bu maddeye olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kızılcıklı.

Şahsı adına, ikinci söz isteği, Tokat Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; az önce arkadaşımın da ifade ettiği gibi, bu maddeyle, uzun zamandır beklenilen vergi oranlarındaki iyileştirme gerçekleşiyor. Yine, arkadaşımın ifade ettiği gibi, yüzde 40 olan vergi diliminin üst barajını yüzde 35'e çekiyoruz ve yüzde 20 olan vergi diliminin, en alt dilimin barajını da yüzde 15'e çekiyoruz.

Burada bir şeyi anlamakta güçlük çekiyorum doğrusu; o da şudur: Bir konuda muhalefet yapılırken, adaleti, adalet terazisini elden kaçırmamalıyız diye düşünüyorum; çünkü, az önceki arkadaşımızın da ifade etmeye çalıştığı gibi, sanki, biz, yüzde 15'lik vergi dilimine yüzde 20'yi çekerken, ücretlilerin iyileştirilmiş olan şartlarını ellerinden alarak, ücretlilerin elinden aldığımız birtakım puanları, vergi puanlarını Gelir Vergisi ve diğer gelir gruplarına taşıyormuşuz gibi bir anlam çıkıyor ve bizi buradan izleyen yüce milletimiz de, acaba, bu iktidar neden ücretlilere zulüm yapıyor, bu iktidar neden ücretlileri korumuyor, bu iktidar niye az gelirli gelir gruplarına baskı yapıyor gibi bir sonuç, bir fotoğraf çıksın gayretini görüyor ve buna üzülüyorum. Yani, bu Yüce Meclis, birtakım güzellikleri yaparken, neden ortak refleksler geliştirmez, güzellikleri neden beraber ortaya, gündeme koymak suretiyle, Türkiye'de oluşan bahar havasına ortak olmaya gayret etmez; inanın, bir türlü anlayamıyorum.

Şimdi, biz, daha önceki uygulamalarda, alt vergi dilimi olan 6 600 000 000 lirayı 7 milyar liraya hem çıkarıyor, ona orada bir elastikiyet getiriyoruz hem de yüzde 20'lik puanı, vergi puanını yüzde 15'e indiriyoruz. Yani, ücretliler yüzde 15'le vergilendirilirken, bir çıtada tutulurken, ondan daha üst vergi diliminde, yüzde 20'yle vergilendirilen Gelir Vergisi mükelleflerimizi ücretlilerimizin seviyesine indiriyoruz. Buradaki dikkat edilmesi gereken yumuşak karın bu. Yani, biz, ücretliler yüzde 15'ken yüzde 20'ye çıkarmıyoruz ki, ücretlilere yeni bir vergi getirmiyoruz ki; yüzde 15'e, az olan, Gelir Vergisi mükelleflerine göre 5 puan az olan o puana, vergilendirmedeki yeknesaklığı elde edebilmek için, üstteki vergi grubunu ücretlilerin seviyesine indiriyoruz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yeknesaklık ihtiyacı nereden doğuyor?..

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Çünkü, birisini yüzde 15, birisini yüzde 20'yle vergilendiriyorsunuz.

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Yeknesaklığın kime ne faydası var?..

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Yeknesaklığın Gelir Vergisi mükelleflerine faydası var Sayın Milletvekilim.

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Fakire fukaraya?..

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ücretlilere ne faydası var?..

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Bu kadar basit bir şeyi nasıl anlayamıyorsunuz?!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, ücretliye ne faydası var?..

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Yani, Gelir Vergisi mükellefi olarak, bizim, Anadolu'da, tırnaklarıyla üretmeye çalışan, tırnaklarıyla geçinmeye çalışan, geçmiş hükümetlerin ekonomik sıkıntıları üstlerine tahmil ettiği ekonomik sıkıntılardan nefes almaya çalışan Anadolu'daki esnafımızın gelirlerinin yüzde 20 olmasını maliye politikalarımız olarak kabul etmemişiz, demişiz ki, hiç  değilse ücretlilerin seviyesine indirelim demişiz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ücretlileri niye indirmiyorsunuz?..

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ücretliyi niye indirmiyorsunuz?..

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Buna teşekkür edileceğine, tebrik edileceğine, takdir edileceğine, öyle birtakım elastikî ifadeler kullanıyoruz ki, sanki ücretlilere yeni bir vergi yükü getiriyoruz...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hayır, indiriyor musunuz?..

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) -  ...ve bunun da faturasını ücretlilerin üzerine getirerek Gelir Vergisi mükelleflerini rahatlatıyormuşuz gibi anlaşılıyor. Böyle bir şey yok.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Çarpıtmayın! Ücretlileri niye indirmiyorsunuz?

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Bakın, bir de burada bir şeyin altını çizmek lazım. Yüzde 15'lik vergi dilimi daha önceden 6 600 000 000 liraydı ve biz bunu 7 milyar liraya çıkardık. Bütçede yaptığımız benim kanun teklifimde, 16 milyar liraya kadar olan bölümünün yüzde 20'ye çıkarılmasını da... Bu 16 milyar liralık dilimi de biz ne yaptık?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ne yaptınız; hiç.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, bir önergeyle, onu da yeniden, tekrar balans etmek suretiyle, biraz daha rahatlatalım milletimizi dedik ve o 16 milyar liralık sınırı da 18 milyar liraya çıkarıyoruz. Bunu yüzde 20'yle vergilendiriyoruz. Ondan sonraki vergi grubu olan yüzde 27'lik grubu da ne yapıyoruz; daha önce 30 milyar iken, onu da 40 milyar liraya çıkarıyoruz. Yani, ücretlerde de, aslında, gözle görülür bir iyileştirme var.

Kaldı ki, ücret gelirleriyle ilgili, her ne kadar, Balıkesir Milletvekilimiz itiraz etmiş ve "sanki vergi iadeleri bu hükümet tarafından veriliyormuş, halbuki, bu, öteden beri veriliyor" diyor; ama, biz bu vergi iadelerini sonuçta kaldırmamışız, vergi iadelerini ödemeye devam ediyoruz ve ücret gelirlerinden vergi iadesi alan vatandaşlarımızın almış oldukları vergiyi de orana ithal ettiğimizde, onun da yüzde 6,5'e düştüğünü görüyoruz. Yani, biz, birinci dilimdeki, alt gelir grubundaki ücretlilerimizin vergi yükünü de aslında yüzde 6,5'te tutuyoruz; ama, biz, işin, yani bardağın dolu tarafını görmemeye, hep boş tarafını tarif etmeye gayret edersek, toplumsal barışı nasıl elde ederiz?.. Bunu anlamakta zorlanıyorum diyorum.

Bu madde, inşallah, uzun zamandır beklenilen tarihî problemleri çözecek olan ve vergiyi tabana yayan, alt gelir gruplarını kollayan ve alt gelir gruplarının rahat etmesi suretiyle de toplumsal rahatlama ve huzur ve dinginlik ortamını sağlayacaktır diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dağcıoğlu.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, 10 dakika süreyle soru-cevap işlemine başlıyoruz.

5 dakika soru, 5 dakika cevap.

Sayın Özkan, buyurun.

Lütfen, kısa ve öz…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla, Sayın Bakana bir soru yöneltmek istiyorum.

Ülkemizde temel gıda maddesi olan un ve unlu mamullerden ekmekte KDV yüzde 1'dir. Günümüzde fakir fukaranın katığı durumunda olan makarnada ise yüzde 8'dir. Benim bildiğim kadarıyla -yanlışlık varsa düzeltin- makarna da undan elde ediliyor. Uygulanan ekonomik politikalarla açlığa ve yoksulluğa terk edilen vatandaşlarımızın mutfaklarında temel gıda maddesi olarak tükettikleri makarnada KDV'yi yüzde 1'e ne zaman düşüreceksiniz? Pırlantanın KDV'sinin sıfır olduğu bir ülkede makarnanın yüzde 8'lerde olmasına anlam veremiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Şimdi, Sayın Ufuk Özkan -Özkanlar karışmasın- buyurun.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Teşekkür ederim. Aracılığınızla, Sayın Bakana iki tane sorum olacak.

İşbaşına geldiğiniz 2002 yılında SSK'lı işçi sayısı ne kadardı, şimdi, içinde bulunduğumuz yıl -bugünlerde- SSK'lı işçi sayısı ne kadar?

Seçimlerden önce, asgarî ücretlilere vergi yükünü kaldıracağınızı söylemiştiniz seçim meydanlarında. Bu sözünüzü unuttuğunuzu görüyorum üçbuçuk yıllık iktidarınız döneminde. Önümüzdeki birbuçuk yıl içinde -şayet, erken seçim olmazsa- asgarî ücretlinin üzerindeki vergi yükünü kaldırmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Maliye Bakanını kendisiyle ilgili bir kanunun görüşülmesi sırasında komisyon sıralarında görmek sevindirici.

Şunu sormak istiyorum Sayın Bakana: Dolaylı vergilerin yüzde 70'ler veya biraz daha üzerinde bulunduğu acaba kaç ülke var? Türkiye bu sıralamada nerede yer alıyor ve dolaylı vergilerin yüzde 70'lerin üzerinde olduğu bir vergi sistemini işleten, bundan sorumlu bir Maliye Bakanı olarak acaba mutlu mu değil mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, üst dilimde yüzde 40'tan yüzde 35'e düşme söz konusu, alt dilimde ise yüzde 15 olmakta, tüm kazançlar için tek bir tarife uygulamasına geçilmektedir. Burada dünya uygulamalarıyla ilgili yorumunuzu almak istiyorum; dünyadaki uygulama nedir?

Bir de, üst dilimdeki bu düşüşün müteşebbis noktasındaki ana gerekçesi nedir? Buradan ne elde etmek istiyoruz? Hedef, amaç nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sen maliye okuluna git; bunu anlamak için maliye okulunda okuman lazım, bir çırpıda anlayamazsın.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Özkan, un ve unlu mamullerde, KDV oranının, ekmekte yüzde 1 olduğunu, makarnada ise yüzde 8 olduğunu söylediler ve temel gıda maddesi olan makarnada da yüzde 1'e ne zaman düşeceğini söylediler. Bir de "pırlantada KDV yok, o nasıl oluyor" diye söylediler.

Şimdi, değerli arkadaşlar, takdir edersiniz ki, görüşmekte olduğumuz kanun maddesi Gelir Vergisine tabi gelirleri sıralıyor ve sorulan soru ile maddenin ilgisi olmadığından dolayı cevaplayamayacağımı belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Söyleyiver canım…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Vatandaş bekliyor bu sorunun cevabını; vatandaş beklediği için soruyoruz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Yalnız, pırlantada yüzde 20 ÖTV var, biliyorsunuz.

Yine, Sayın Özkan, SSK'lı işçi sayısını sordu, "vergi yükünü ne zaman azaltacaksınız" dedi, "asgarî ücretteki vergi yükünü ne zaman kaldıracaksınız" diye sordular. Teşekkür ediyorum.

Biz, böyle bir şeye girmemiştik; ama, yine, aynı şekilde, maddeye bakıyorum, maddeyle bir ilgisi yok.

Teşekkür ederim.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Söyleyiver.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Vatandaş bu sorunun cevabını bekliyor Sayın Bakan.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, genel anlamda söyleyin efendim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Geneli falan değil; yani, maddeyle ilgili sorun, yani onunla ilgili sorun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Tek cevap rica ediyorum efendim.  Uzun cevap istemiyoruz. Vatandaş bekliyor. Bir hafta sonra veya bir ay sonra indireceğiz deyin. Onu bekliyoruz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - İlgili değil Sayın Özkan. Ne yapayım; ama, buranın usulüne uymak zorundayız.

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Koç'un, aynı şekilde, dolaylı vergilerle ilgili olarak bir sorusu oldu. Aynı şekilde, burada da, onunla ilgili bir durum olmadığı için cevap veremeyeceğim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri…

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Bakan, benim sorum maddeyle tam ilgili efendim.

BAŞKAN - Sayın Işık'ın sorusu…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Işık güzel bir soru sordu; teşekkür ederim. (CHP sıralarından gülüşmeler) Evet, Sayın Işık'ı alkışlayabilirsiniz; yani, hep beraber. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar[!]) Evet, alkışa değer bir arkadaşımız.

Şimdi, bu dilimlerdeki… Biliyorsunuz, bizim, eskiden iki tane dilimimiz vardı, tarife vardı; şimdi, iki tarifeyi bir tarife haline getirdik. Tam maddeyle ilgili soru sordu, ben niye cevap vermeyeceğim şimdi. Ve bunlar altı tane idi, dört dilime indi. Biz, şimdi, vergilerde, hem Kurumlar Vergisinde hem Gelir Vergisinde indirim yaptık. Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisindeki indirimler yatırımların önünü açacak, müteşebbislerin vergi yükünü daha azaltacak; dolayısıyla, daha fazla yatırıma meydan verecek bir düzenleme. Diğer ülkelerde de bu şekilde indirimlere gidiliyor ve bizim de ülke olarak rekabet edebilir bir düzeye gelmemiz için, diğer komşu ülkelerde, yakın ve uzak komşu ülkelerdeki gibi vergilerimizi indirmemiz lazımdı ve Türkiye'de aşağı yukarı bu ilkler yapılıyor. Biz geldiğimiz zaman, AK Parti Hükümeti geldiği zaman toplam vergi yükü; yani, Kurumlar Vergisi artı dağıtılan kazançlardan elde edilen vergilerin toplam yükü yüzde 65 idi, geldiğimizde, 2002'de; şimdi bunlar yüzde 34'e indi. Yani, konu bu ve bunu açıklamama da vesile olduğunuz için teşekkürlerimi sunuyorum. Sağ olun.

Genel Kurula saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, daha 40 saniye var; sorum var, söz istiyorum.

BAŞKAN - Daha 40 saniyemiz var. Sayın Koç söz istedi.

Buyurun.

Sayın Koç,  soru soracaklar.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanın cevap verebilmesi için böyle çanak sorular sorulması gerektiğini, bir kere, öğrenmiş oluyoruz. Bu bir

İkincisi, Sayın Bakan, İçtüzüğe çok uygun davrandığını ifade ediyor; yani, kendisiyle ilgili ya da görüşülen konuyla ilgili bağlantı kuramadığı konularda, çanak olmadıktan sonra da, cevap vermemeyi tercih ediyor. Sayın Bakanın, kendisiyle ilgili verilen gensorularda bile, konunun ilgisi dışında cevap verdiğini, bu Genel Kurul salonunda çok iyi hatırlıyoruz…

SELAMİ UZUN (Sivas) - Ne alakası var!

HALUK KOÇ (Samsun) - Çok alakası var… Çok alakası var… Sayın Maliye Bakanını bu mahcubiyetiyle karşı karşıya bırakıyoruz. Ben Grup arkadaşlarıma da söylüyorum, çanak soru sorulması lazım Sayın Maliye Bakanına.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, "çanak" kelimesini aynen kendisine iade ediyorum! Bu ifade Yüce Meclise hiç yakışmıyor. Lütfen ikaz et Sayın Başkan!

BAŞKAN - Anlayamadım; ne söyledi?

AHMET IŞIK (Konya) - Bu tür ifadeler Yüce Meclisin mehabetine hiç yakışmıyor.

BAŞKAN - Sayın Koç, buna katılıyorum. Tabiî, bu size yakışmıyor.

HALUK KOÇ (Samsun) - Düzelteyim efendim. Altı hazırlanmış, Sayın Bakanın kolay cevap verebilmesi için…

AHMET IŞIK (Konya) - Size yakışmıyor, bir profesöre yakışmıyor.

HALUK KOÇ (Samsun) - Susarsa anlatacağız Sayın Başkanım… Yani, bu arkadaşımızın bir alışkanlığı bu. Ben değiştireyim şeyi; tabak soru diyeyim, hazır soru diyeyim. (CHP sıralarından gülüşmeler)

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Koç, bir de Grup Başkanvekilisiniz; yakışmıyor!

HALUK KOÇ (Samsun) - Otur yerine; sana yakışıyor mu?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki soru-cevap tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili 5 önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Zafer Hıdıroğlu

Hamza Albayrak

 

Bursa

Bursa

Amasya

 

Fikret Badazlı

 

Nusret Bayraktar

 

Antalya

 

İstanbul

Madde 1- 31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 103- Gelir Vergisine tabi gelirler,

  7 000 YTL'ye kadar               % 15

18 000 YTL'nin 7 000 YTL'si için 1 050 YTL, fazlası    % 20

40 000 YTL'nin 18 000 YTL'si için 3 250 YTL, fazlası    % 27

40 000 YTL'den fazlasının 40 000 YTL'si için 9 190 YTL, fazlası                        % 35

oranında vergilendirilir."

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1081 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Akif Hamzaçebi

Ali Kemal Deveciler

Ali Kemal Kumkumoğlu

 

Trabzon

Balıkesir

İstanbul

 

Bülent Baratalı

Güldal Okuducu

Mustafa Özyürek

 

İzmir

İstanbul

Mersin

 

Osman Kaptan

Kemal Sağ

Gürol Ergin

 

Antalya

Adana

Muğla

 

Hasan Aydın

 

Mehmet Yıldırım

 

İstanbul

 

Kastamonu

"Yukarıdaki tarifede yer alan vergi oranları ücret gelirleri için beş puan indirilmek suretiyle uygulanır."

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1081 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hüseyin Özcan

Muharrem Doğan

Ömer Abuşoğlu

 

Mersin

Mardin

Gaziantep

 

İbrahim Özdoğan

 

Züheyir Amber

 

Erzurum

 

Hatay

"…ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde yukarıdaki tarifede yer alan vergi oranları 5'er puan indirilmek suretiyle uygulanır."

BAŞKAN - Dördüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1081 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle düzenlenen 31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                              Mehmet Eraslan

                                              Hatay

"Ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde yukarıdaki tarifede yer alan vergi oranları beş puan indirilmek suretiyle uygulanır."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 1 inci maddeyle ilgili olarak şimdi okutacağım Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi ve arkadaşlarının önergesi ile az önce okunan Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın ve Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu ve arkadaşlarının önergeleri aynı mahiyette olduğundan, işlemlerini ve oylamalarını birlikte yapacağım.

Şimdi, Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi ve arkadaşlarının önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1081 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Akif Hamzaçebi

Ali Kemal Kumkumoğlu

Ali Kemal Deveciler

 

Trabzon

İstanbul

Balıkesir

 

Bülent Baratalı

Mustafa Özyürek

Güldal Okuducu

 

İzmir

Mersin

İstanbul

 

Gürol Ergin

Osman Kaptan

Mehmet Yıldırım

 

Muğla

Antalya

Kastamonu

 

 

Kemal Sağ

 

 

 

Adana

 

"Madde 1- 31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 103- Gelir Vergisine tabi gelirler,

  7 000 YTL'ye kadar                                              % 15

16 000 YTL'nin 7 000 YTL'si için 1 050 YTL, fazlası    % 20

40 000 YTL'nin 16 000 YTL'si için 2 850 YTL, fazlası    % 27

40 000 YTL'den fazlasının 40 000 YTL'si için 9 330 YTL, fazlası                        % 35

oranında vergilendirilir.

Üret gelirlerinin vergilendirilmesinde, yukarıdaki tarifede yer alan vergi oranları beş puan indirilmek suretiyle uygulanır."

BAŞKAN - Sayın Komisyon, mahiyeti aynı olan 3 önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, katılamıyoruz.

BAŞKAN - Soruyu tekrar ediyorum: Üç önerge aynı mahiyette. Sayın Hükümet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergenizi açıklamak üzere, buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin bu maddesi, Gelir Vergisi tarifesinde ücret dışındaki gelirlerin vergilendirilmesinde kullanılan oranları indiriyor. Yüzde 20'lik oranı 15'e ve yüzde 40'lık oranı da, en yukardaki oranı da 35'e indiriyor ve aradaki dilimlerde yer alan oranları da buna paralel olarak indiriyor; ancak, yapılan bir şey daha var; o da "ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde tarifede yer alan oranlar 5 puan indirimli uygulanır" hükmü yürürlükten kaldırılmaktadır. Bizim önergemiz bu hükmün yeniden ihdas edilmesini öngörüyor.

Gerekçesi şudur değerli arkadaşlar: Burada çıkıp söz alan İktidar Partisine mensup bir milletvekili arkadaşımız, "aslında, ücretliler aleyhine yapılan herhangi bir şey yok, diğer gelir unsurlarının vergi oranını ücretlilerin vergi oranına indiriyoruz" dedi.

Değerli arkadaşlar, ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde 1960'lı yıllardan bu yana bir indirim uygulanır: Özel indirim. Özel indirim ücret gelirinin belli bir kısmının vergiye tabi tutulmaması demektir. Esasında bu çok büyük bir rakam değildir. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümetinin bunu kaldırdığı zamandaki tutarı da 30 - 40 milyon civarında bir şeydi, sembolik bir rakamdı. Bunun yanında, bizim sistemimizde bir de bir indirimli tarife uygulaması vardı; yani, diğer gelir unsurlarında yüzde 20 olan vergi oranı ücretlilerde yüzde 15 ve yukardaki dilimde yer alan vergi oranı da, beyannamelilerde yüzde 45 olduğu halde, ücret gelirlerinde yüzde 35'ti. Şimdi, bu özel indirim hükümet tarafından kaldırıldı, iki sene önce kaldırıldı, "asgarî ücret düzeyine bunu çıkaracağız" vaadini yapmış olmasına rağmen kaldırıldı. Şimdi, var olan ikinci uygulama, indirimli tarife uygulaması da sistemden çıkarılıyor, ücret gelirlerini koruyan herhangi bir hüküm kalmıyor.

Şimdi, burada söz alan arkadaşımız "diğer gelir unsurlarının vergi oranını buna indiriyoruz" açıklamasını yaparken bir hususu unutmuş gözüküyor. 2004 yılında, yine bu hükümet, yine bugünkü Sayın Maliye Bakanımız Gelir Vergisi tarifesinde bir indirimle buraya gelmişti. O günleri hatırlayın. Gelir Vergisi tarifesinin en üst oranı yüzde 45'ti, ücretlilerde bu oran yüzde 40'tı. Yüzde 45'lik oran yüzde 40'a, ücretlilerdeki yüzde 40'lık oran da yüzde 35'e indiriliyordu ve o zaman hükümetimiz, Maliye Bakanımız "bakın, sadece beyannamelilerde yapmıyoruz, ücret gelirlerinde de indirim yapıyoruz" diyerek eşit davrandığını açıklamıştı. Esasında, o zaman da eşitlik söz konusu değildi. Hepiniz biliyorsunuz, ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde en üst dilimden vergi ödeyen, yani yıllık geliri 170 milyar Türk Lirasını aşan -yanlış hatırlamıyorsam bu tutardı- ücret gelirinin vergilendirilmesinde vergi oranını 5 puan indiriyor. Bundan dolayı Maliyenin ciddî bir vergi kaybı yoktu; ama, ücret dışındaki gelir unsurlarının tarifesini yüzde 45'ten yüzde 40'a indirmesi nedeniyle, yanlış hatırlamıyorsam, 2004 yılı bütçesinde 150 trilyon liralık bir gelir azalması meydana geldi, yani o indirimin faturası Maliyeye 150 trilyon lira oldu. Şimdi, o zaman "ücret gelirleri ile diğer gelirlere aynı davranıyorum" diyen hükümet, sonuçları, biraz önce belirttiğim gibi, adaletsiz de olsa en azından şeklen oranların indirilmesinde bir eşitlik var gibi gözüküyordu, şimdi bu eşitlik ortadan kaldırıldı, beyannameli mükelleflerde, yani ücret dışındaki gelirlerde yapılan indirim Gelir Vergisi mükelleflerinden esirgenmiştir. Tablo şudur değerli arkadaşlar; hiç lafı uzatmaya gerek yok, size birkaç rakam vereceğim: Ücret üzerinden alınan vergilerin gelir üzerinden alınan vergiler içerisindeki payı nedir, yıllar itibariyle birkaç rakam vereceğim size: Bakın, bu rakam, 2000 yılında yüzde 28,4; 2001 yılında yüzde 27,7; 2002 yılında yüzde 31,2; 2003 yılında yüzde 34. Bakın, iktidara geldiğiniz ilk yılda ücret…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Hamzaçebi.

Sayın milletvekilleri, maddeyle ilgili önergeleri de işleme aldığımızdan, bu maddenin oylanmasına kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum…

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Karar yetersayısı istiyoruz Başkan.

BAŞKAN - Oyladım… (CHP sıralarından gürültüler) Efendim, oyladım…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Olmaz Sayın Başkan.

HALUK KOÇ (Samsun) - 2 kişi istedik.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Önergede isteyeceğiz o zaman… Önergede işleme alsın.

BAŞKAN - Kabul edenler…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısı…

BAŞKAN - Arıyorum efendim, arıyorum.

Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı yoktur.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 29 Mart 2006 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.01