DÖNEM:
22 CİLT: 114 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
78 inci Birleşim
22 Mart 2006 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Antalya Milletvekili Hüseyin
Ekmekcioğlu'nun, ihracatta, girdi maliyetlerinin yüksekliği, enerji, istihdam
vergileri, yerli hammadde ve KDV oranlarının yüksekliği gibi sorunlara karşı
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı
Kürşad Tüzmen'in cevabı
2.- Batman Milletvekili Afif
Demirkıran'ın, Dünya Su Gününde, jeopolitik konumundan dolayı önemi daha da
artan suyun verimli kullanılmasının yararlarına ve bu konuda alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun, yeşilkart sistemi ile yeşilkart kullananların sorunlarına ve bu
konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Antalya Milletvekili Hüseyin
Ekmekcioğlu ve 36 milletvekilinin, turizm sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/349)
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S.
Sayısı: 904)
3.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 4
Milletvekilinin, Türk Tabipleri Birliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 35 Milletvekilinin,
23.1.1953 Tarihli ve 6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununun 3224 Sayılı
Yasa ile Değişik 60 ıncı Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(2/672, 2/604) (S. Sayısı: 1069)
4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve
17'ye 1 inci Ek)
5.- Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Millî
Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı: 1079)
6.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1089) (S. Sayısı: 1067)
7.- At Yarışları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (1/1169) (S. Sayısı: 1090)
8.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve
9 Milletvekilinin; Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel
Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin
Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna Bir Geçici Madde
Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/722) (S.
Sayısı: 1113)
9.- Özel Tüketim Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1145) (S. Sayısı: 1112)
V.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
hakkındaki bazı işlemlerle ilgili kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/11879)
2.- Ankara Milletvekili Ersönmez
YARBAY'ın, bazı şahısların telefonlarının dinlenmesine ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/11892)
3.- İstanbul Milletvekili Lokman AYVA'nın,
özürlülerle ilgili yeni yasal düzenlemelerin ilgili kurumlara bildirilip
bildirilmediğine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı
(7/12072)
4.- Mersin Milletvekili Mustafa
ÖZYÜREK'in, bir hükümlünün tahliyesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil
ÇİÇEK'in cevabı (7/12073)
5.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, bir
hükümlünün tahliyesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı
(7/12074)
6.- Malatya Milletvekili Süleyman
SARIBAŞ'ın, bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına yönelik çalışmalara ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/12252)
7.- Tunceli Milletvekili V. Sinan
YERLİKAYA'nın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki kara mayınlarının
temizlenmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı
(7/12298)
8.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in,
yabancı bir dergide yayımlanan bir makaleye ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/12326)
9.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
bir kaçakçılık olayını ihbar eden kişinin açıklamasına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı
(7/12485)
10.- İstanbul Milletvekili Berhan
ŞİMŞEK'in, TRT'nin Başbakanın Mersin'deki bazı görüntülerini yayınlamamasına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/12488)
11.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın,
atamalarla ilgili bazı iddialara,
- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Bolu Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne,
- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
çocuk ve gençlerdeki suça eğilime,
- Afyon Milletvekili Reyhan BALANDI'nın,
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğündeki bazı atamalara,
- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in,
kadın sığınma evlerine,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet
ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/12489, 12490, 12491, 12492, 12493)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00'te açılarak üç oturum yaptı.
Edirne Milletvekili Nejat
Gencan'ın,
Edirne Milletvekili Ali
Ayağ'ın,
Edirne'deki yoğun yağış
ve Bulgaristan'ın barajlardan su bırakması nedeniyle meydana gelen taşkınların
sebep olduğu zarara ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşmalarına, Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak cevap verdi.
Ankara Milletvekili Yakup
Kepenek, Hükümetin, üniversite özerkliğine müdahalesinin yarattığı sıkıntılara
ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
Çek Cumhuriyeti
Parlamentosu Dilekçe Komisyonunun davetlisi olarak Çek Cumhuriyetine resmî
ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonu
üyelerinden oluşacak Parlamento heyetini oluşturmak üzere gruplarınca isimleri
bildirilen milletvekillerine,
Çek Cumhuriyeti
Parlamentosu Bilim, Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı ve
beraberindeki parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu
olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna,
İlişkin Başkanlık
tezkereleri ile,
Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu ve 19 milletvekilinin, tarihî eser kaçakçılığının (10/347),
İstanbul Milletvekili
Bihlun Tamaylıgil ve 25 milletvekilinin, fındık üretimi ve pazarlamasındaki
sorunların (10/348),
Araştırılarak, alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri;
Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacakları ve öngörüşmelerinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Genel Kurulun 21.3.2006
Salı ve 22.3.2006 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer
denetim konularının görüşülmemesine, 21.3.2006 Salı günkü birleşiminde kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ve bu birleşimde, gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 7 nci
sırasında yer alan 1047 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına, 22.3.2006 Çarşamba günü
15.00-21.00 ve 23.3.2006 Perşembe günü 14.00-21.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildi.
Bursa Milletvekili
Mustafa Dündar'ın, Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması (2/641),
İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin'in, 4722 Sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanunun Mal Rejimleri Başlıklı 10. Maddesinin 1. Fıkrası ile 2.
Fıkrasının Son Cümlesinin Değiştirilmesi (2/615),
Hakkında Kanun
Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan
görüşmelerden sonra, oybirliğiyle kabul edildikleri bildirildi.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
3 üncü sırasında bulunan,
Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S.
Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
1 inci sırasında
bulunan,Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/278, 1/1034) (S.
Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)
2 nci sırasında bulunan,
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair 604 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin (1/277) (S. Sayısı: 1079)
4 üncü sırasında bulunan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030)
(S. Sayısı: 904),
5 inci sırasında bulunan,
Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 4 milletvekilinin, Türk Tabipleri Birliği
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve 35 Milletvekilinin, 23.1.1953 Tarihli ve 6023 Sayılı Türk
Tabipleri Birliği Kanununun 3224 Sayılı Yasa ile Değişik 60 ıncı Maddesinin
Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/672, 2/604) (S.
Sayısı: 1069),
Görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
6 ncı sırasında bulunan
ve görüşmeleri tamamlanan, Değişik Adlar Altında İlave Ödemesi Bulunmayan
Memurlara ve Sözleşmeli Personele Ek Ödeme Yapılması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında (1/1171) (S. Sayısı:
1103),
7 nci sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sanayi
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/1096) (S.
Sayısı: 1047),
Kanun Tasarılarının,
elektronik cihazla yapılan açıkoylamalardan sonra, kabul edilip kanunlaştıkları
açıklandı.
22 Mart 2006 Çarşamba
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.27'de son verildi.
Ali Dinçer
Başkanvekili
Harun Tüfekci Bayram Özçelik
Konya Burdur
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Ahmet Gökhan Sarıçam
Kırklareli
Kâtip Üye
No: 106
II. - GELEN KÂĞITLAR
22 Mart 2006 Çarşamba
Raporlar
1.- Nüfus Hizmetleri
Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/1177) (S. Sayısı: 1123)
(Dağıtma tarihi: 22.3.2006) (GÜNDEME)
2.- Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL,
İstanbul Milletvekili Ali TOPUZ ve Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un,
Milletvekilleri Lojmanlarında Mustafa Güngör'ün Öldürülmesinin Aydınlatılması
ve Sorumluların Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105
inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve
(10/185) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 1056)
(Dağıtma tarihi: 22/3/2006)
Yazılı Soru Önergesi
1.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, kadın personele ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/13040)
(Başkanlığa geliş tarihi: 6/3/2006)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Antalya Milletvekili Hüseyin EKMEKÇİOĞLU ve 36 Milletvekilinin,
turizm sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/349) (
S.Sayısı: 1056) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/3/2006)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.07
22 Mart
2006 Çarşamba
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
78 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündemdışı ilk sözü, ülkemizde ihracatta
yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Hüseyin
Ekmekcioğlu'na veriyoruz.
Buyurun Sayın Ekmekcioğlu.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Ekmekcioğlu'nun, ihracatta, girdi maliyetlerinin
yüksekliği, enerji, istihdam vergileri, yerli hammadde ve KDV oranlarının
yüksekliği gibi sorunlara karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde ihracatta yaşanan sorunlar hakkında
gündemdışı söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.
İhracat, bir ülke ekonomisi için çok
önemli bir etkendir. İhracatı artırmak için yatırımları, dolayısıyla, üretimi
artırmanız gerekir. Ancak üretim sonucunda ihracat fazlalaşacaktır. Bu ihracat
sonucunda, ülkeye döviz girişi sağlanacak, ekonominin dengede durması
kolaylaşacaktır. Bununla birlikte, o ülkede yatırımlar artacak, işsizlik de
azalacaktır. Türkiye'de bu söylediklerimizin hepsi tersine gitmektedir. Ülkeye
sıcak para girişi ve sabit kur uygulaması sonrasında yapay olarak azalan
enflasyon, üretimi ve istihdamı teşvik etmeden ithalatı artırarak devam eden
üretim faaliyetleri ve işsizliğin artması sonucunda oluşan bir ekonomi, gün
geçtikçe artan iç ve dışborçlar… Bu politikalarla, AKP Hükümeti, ekonomiyi,
dolayısıyla, ülkeyi tehlikeli bir alana doğru sürüklemektedir. Uygulanan
ekonomik politikalar sonucunda YTL'nin aşırı değerli olması nedeniyle
sıkıntılar başlamıştır.
Şu anda geldiğimiz noktada ihracatçının
dayanacak hali kalmamıştır. İhracatçımız, zor koşullara rağmen pazardan
aldığımız payı kaybetmemek adına faaliyetlerine devam etmektedir; ancak,
üreticinin ve ihracatçının, yüzde 25 oranında maliyet artışına karşılık geliri
sürekli düşmektedir. Bu maliyetlerle dış pazarlarda rekabet şansımız
kalmamıştır. Tekstil sektöründe yaşanan sıkıntılar, bunun en güzel örneğidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ihracatın önündeki başlıca sorunlardan birisi, girdi maliyetlerinin
yüksekliğidir. Enerji, istihdam vergileri, yerli hammadde maliyeti ve KDV
oranlarının yüksekliği, ihracatçının belini bükmektedir.
Enerji bazında, son üç yılda, fuel-oil
yüzde 135, doğalgaz yüzde 89, motorin de yüzde 78 oranında artış göstermiştir.
Bir diğer maliyet unsurunu istihdam
vergileri oluşturmaktadır. Ücretin yüzde 42'si vergiye gitmektedir. Başka
önlemleri almak koşuluyla istihdam vergilerini düşürmek, hem istihdamı teşvik
eder hem de rekabet gücünü artırır.
Bir başka sorun, Yeni Türk Lirasının çok
değerli oluşudur. Dünyadaki aşırı sıcak para hareketlerinden Türkiye de
nasibini almıştır; ancak, bu sıcak paranın geldiği gibi hızlı bir şekilde geri
gitmesi olasıdır ve bu da ciddî sorunlar yaratabilecektir. Aşırı değerli Yeni
Türk Lirası, ihracatçının, üreticinin ve diğer sektörlerin belini bükmüştür.
Orta ve uzun vadede, üretim ve istihdam üzerinde ciddî hasarlar
oluşturabilecektir. Oysa, borçları azaltmak, daha çok üretmek, ürettiğini ihraç
ederek daha çok döviz girişini sağlamak zorundayız. Gerçek büyüme ancak bu
şekilde sağlanabilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ihracatçımızı bu sorunlardan arındırmak için, sanayi girdisi olarak kullanılan
enerji üzerindeki vergiler yeniden düzenlenerek, bunların fiyatı uluslararası
düzeye çekilmelidir. Elektrik fiyatı üzerinden alınan kurum payı kaldırılmalı
ve KDV oranı düşürülmelidir. Ayrıca, fuel-oil, doğalgaz ve diğer petrol
ürünlerinden alınan ÖTV oranları mutlaka düşürülmelidir.
İhracat üzerinde 2006 yılında daha özenli
bir şekilde durulması gereklidir. İthalatın ihracatı karşılama oranı 2002
yılında yüzde 70 iken, 2005 yılı sonunda bu oran yüzde 63'e düşmüştür.
Dışticaret açığı 2002 yılında 10 milyar dolar iken, 2005 yılı sonunda 43 milyar
dolara çıkmıştır. İhracatın artırılarak ithalatımızı karşılaması mutlaka
sağlanmalıdır. Önemli olan, ülkemizde kalan net döviz miktarıdır.
Ülkemiz, git gide dışa bağımlı hale
gelmeye başlamıştır. Ekonomimizin istikrarı, ancak, dışarıdan yüksek faiz
karşılığı gelecek olan paraya bağlanmış durumdadır. Bu durum, ülkemizi yatırım
yapamaz, üretim yapamaz bir tabloya doğru sürüklemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Devamla) - Ülkemizde
2005 yılı sonunda dışticaret açığı 43 milyar dolara yükselmiştir. Aynı şekilde,
cari açık 23 milyar dolardır. Bu, tarihî bir rekordur. Ülkemiz büyük dışticaret
açığı vermektedir. İthalat patlaması yaşanıyor. Dünyada daha çok ithal, daha az
ihraç ederek büyüyen bir ekonomi var mıdır?! Hükümetin istikrar varmış gibi
gösterdiği, gerçeğin hiç böyle olmadığı bir durum pamuğun yanması gibidir.
Bildiğiniz gibi, pamuk da için için yanar; fakat, dışarıdan hiç kimse yandığını
fark etmez.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz, yaklaşık 43 000 000 tonluk yaş meyve ve sebze üretimiyle Avrupa'da 1
inci, dünyada 4 üncü sıradadır. Ürettiğimizin hepsini tüketmemiz mümkün
değildir. Bu nedenle, üretim fazlasını ancak ihracatla değerlendirebiliriz. Dış
pazarlardaki aşırı rekabet, teknik bazı engeller de eklenince, diğer ihracat
sektörlerinde olduğu gibi, yaş sebze ve meyve sektöründe faaliyet gösteren
ihracatçının da dayanma gücü kalmamıştır.
Çiftçi ve köylü perişan bir durumdadır.
AKP Hükümeti narenciyeye verilen ihracat primini 100 dolardan 50 dolara
indirmiştir; ihracat yapamaz hale gelmiş, narenciyeyi alan yok, satan yok,
ağaçta duruyor. Elmaya verilen ihracat
primi ton başına 40 dolardır. Elma, depolarda kalmış durumdadır. Elma
üreticileri zor durumdadır; satış fiyatları maliyetin altındadır. İhraç
yapılamıyor, prim desteği yetersiz kalıyor ve üretici zarardadır.
Üreticilerimiz büyük bir sıkıntı içerisindedirler. AKP İktidarı, üreticileri
ürettiğine pişman etmiştir.
Değerli arkadaşlar, bir gün, ülkemiz, gıda
ve tarımsal ürün ihtiyacının büyük bölümünü ithal etmeye başlarsa, sanayimiz ne
kadar gelişirse gelişsin, ekonomimiz ciddî anlamda zarar görecektir. Sanayi
ürünleri ihracatının yanında tarım ürünleri üretimi ve ihracatı da kesinlikle
ihmal edilmemesi gereken bir gerçektir. Burada yapılması gereken, üretim,
kalite ve standart zincirine sımsıkı sarılıp, tarım ürünlerinin dünya
pazarlarına sunulmasıdır; böylece hem tarım ürünleri potansiyelimizi korumuş
hem de dışticaret açığına pozitif katkıda
bulunmuş oluruz. Aksi durumda, dışticaret açığından kaynaklanan
sorunları çözmek için ekonomideki para arzını artırmak, iç ve dışborç almak
gibi geçici çözümlerle çare aramak zorunda kalırız. Geçici çözümler yerine,
kendi özkaynaklarımıza dayalı ihracata yönelmeliyiz; yani, katmadeğeri kendimiz
yaratıp, bu katmadeğerin ülkemizde kalmasını sağlamalıyız. Böyle yapmadığımız
içindir ki, borçlar ve işsizlik başta olmak üzere sorunlar çığ gibi
büyümektedir.
BAŞKAN - Hüseyin Bey, toparlayalım lütfen.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkanım.
AKP Hükümetini buradan uyarıyorum:
Yatırım, üretim ve ihracat üçgenini bir an önce önemseyip geliştirmeniz
gereklidir. Yoksa, devamlı borç alarak ekonomi ayakta tutulamaz, istikrar bu
değildir. İnsanlarımız kan ağlarken, ceplerindeki para devamlı olarak reel
olarak azalırken, elmamız, narenciyemiz dallarında ve depolarda çürümeyi
beklerken, çiftçimiz, sanayicimiz, ihracatçımız zor durumdayken, "bu
ülkede ekonomik istikrar var, enflasyonumuz düşük seyrediyor" derseniz,
buna hiç kimseyi inandıramazsınız. İnanmadıklarını da önümüzdeki seçimlerde
mutlaka göreceksiniz.
Bu önemli konuyu Yüce Meclisin dikkatine
sunuyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Antalya Milletvekili Sayın
Hüseyin Ekmekcioğlu'nun ihracatla ilgili yaptığı gündemdışı konuşmaya katkıda
bulunmak üzere Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen söz istedi.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Antalya
Milletvekili Sayın Hüseyin Ekmekcioğlu'nun, ülkemizde ihracatta yaşanan
sorunlar hakkındaki konuşmasına cevap vermek üzere huzurunuzda bulunuyorum.
Tabiî, ihracatımızın sorunları var, doğru;
ancak, şunu da ifade edeyim, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir zaman arka
arkaya üç sene -2003, 2004 ve 2005- böyle yüksek bir ihracat artışı Türkiye
görmedi, Türkiye ihracatta altın çağını yaşadı bizim dönemimizde. Bu bir
tespit. Neden; 2003, ihracat artışı yüzde 31; 2004, ihracat artışı bir önceki
seneye göre yüzde 34; 2005, ihracat artışı bir önceki seneye göre yüzde 16. Bu
üç ortalama, gerçekten bizi dünyada ihracatta 22 nci sıraya, ithalatta da
dünyanın en büyük 16 ncı ithalat ülkesi olma sıralamasına soktu. İlk 20'deyiz
yani; dünyanın en büyük dışticaret yapan ilk 20 ülkesi arasındayız.
Ben de, tabiî, dışticaretten sorumlu bakan
olarak isterim ki, ihracatımız ithalatımızdan fazla olsun. Bu da çok güzel;
ama, bunu yakalamamız için daha çok çalışmamız lâzım. Şu andaki oran, ihracatın
ithalatı karşılama oranı yaklaşık yüzde 63'ler seviyesinde ve istikrarlı bir
seyir izliyor. Büyük bir ithalat baskısıyla karşı karşıyayız. Tabiî, burada,
hep ben başından beri ifade ettim, aşırı değerli Türk Lirası çok ciddî bir ithalat
baskısı yapıyor. Bu baskı nedeniyle, bizim ithalatımız, her sene yüzde 10 Türk
Lirasının değer kazanmasıyla, 5 milyar dolar ekstra bir ithalat faturasıyla
karşılaşıyoruz; bu, bir akademik tespittir. Dolayısıyla, şu anda, bu şekilde
devam edecek, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 63'ler seviyesinde
gidecek. Yüzde 70 ve üzeri, arzu edilir, çok güzeldir, inşallah onu da
yakalayacağız; ama, şu anda rahatlıkla çevirebiliriz, onu size söyleyeyim.
Neden; çünkü, ihracat-ithalat farkına baktığımız zaman, 43 milyar dolarlık bir
açık vardır. Dışticaret açığı, cari işlemler dengesini gerçekten etkiler,
tetikler; ama, 43 milyar dolar dışticaret açığına baktığımız zaman, bunun
toplam dışticaretimize oranı -190 milyar dolardır toplam dışticaretimiz- yaklaşık
yüzde 23'ler seviyesindedir ki, bu bizim rahatlıkla bunu çevirebildiğimizin
açık göstergesidir. Türkiye'nin geçmiş tarihindeki ihracat-ithalat
ortalamalarına bakın ve dışticaret dengelerine bakın, ona göre çok daha
sağlıklı bir seyir izlediğimizi görebilirsiniz.
Ancak, tabiî, burada, önceliğimiz bizim,
bütün son üç yılda yaptığımız çalışmalarla, 36,1 milyar dolardan aldığımız
ihracatı şu anda 73,3 milyar dolara -2005 yılı itibariyle- çıkarmış durumdayız.
Bu sene de hedefimiz, program hedefi biliyorsunuz 79 milyar dolar; biz bunu
ihracatçılarla beraber 80 milyar dolara çıkaralım diye bir hedef koyduk;
inşallah, bunu da gerçekleştiririz.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - İthalatı kaça
çıkaracaksınız?!
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) -
Tabiî, dışticaret politikamız oluşturulurken, ciddî temel faktörleri ele
alıyoruz. Biz, stratejimizi sizlerle beraber koyuyoruz. Ben, her sene burada
geliyorum, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir sene öncekinin hesabını verirken, bir
sene sonra da ne yapacağımı açık açık anlatıyorum. Sizler de orada katkıda
bulunuyorsunuz; iktidarı da katkıda bulunuyor, muhalefeti de. Biz, sizlerle
beraber, aldığımız o bilgiler çerçevesinde bu işi yapıyoruz. Bugüne kadar
söylediklerimizi de hep yaptık, bundan sonra da aynen yaparak devam edeceğiz.
Şimdi, biz, burada, Türk Lirasının… Size
onun incelemesini gayet iyi bir şekilde zamanında yaptığımız için söyledim;
yani, orada, doğru, bir sıkıntı var, ihracatı aşağı doğru çeker, ithalatı da
gerçekten çok hızlandırır bir etkisi var; ama, şu anda bunu bir veri olarak
alıp, bizim, diğer çalışmalarla kendimizi, hem pazar açma hem girdi
maliyetlerini aşağı doğru çekme konusunda göstermemiz gerektiğine inanıyoruz.
Burada ne yapıyoruz o arada; Türkiye,
artık, mal ve hizmette kaliteyi satıyor. Yani, bizim sattığımız mal ve hizmet
kalitelidir. Türk müteahhitlerinin dışarıda, yurt dışında yaptıkları işlerin
hepsi dünya kalitesinin üzerindedir. Türkiye'de üretilen mallar, Türk malları
dünya kalitesinin üzerindedir. Bunu, bir kere, dünyaya artık iyice kabul ettirdik.
"Turquality" dediğimiz kavram bu zaten. Türk ve kalite imajını bütün
dünyanın beraber algılaması gerektiğine inanıyoruz. Yapmaya çalıştığımız bu.
Tabiî, girdi maliyetlerinde ciddî bir
sıkıntı var. Burada, ülkemizde -işçilik
maliyetleri üzerinden vergiler yüzde 42 oranında- istihdam vergileri, prim
kesintileri yüksekliği, girdi maliyetlerinin işletmelerin rekabet gücünün
aşağıya doğru çekilmesinde ve kayıtdışı istihdamı teşvik etmesinde ciddî bir
etken olduğunu bizler de biliyoruz.
Sanayide kullanılan elektrik fiyatına
baktığımız zaman, gelişmiş ülkelerin yanı sıra…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Hep aynı şeyleri
söylüyorsunuz…
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Geleli
üçbuçuk yıl oldu!..
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) -
Siz, geldiniz konuştunuz; müsaade ederseniz, ben tamamlayayım, ondan sonra, bir
şey varsa, buyurun.
…Latin Amerika, merkezî doğu Avrupa ve
Uzakdoğu ülkelerinden daha pahalı. Elektrikteki durum bu; yani, ortalama
fiyatlara baktığımız zaman, bunu görüyoruz.
2004 yılında, sanayide kullanılan
elektriğe uygulanan vergi oranlarına baktığımızda, ülkemizde bu oran yüzde
16,1; Macaristan'da bu oran yüzde 1,
İngiltere'de yüzde 6,8; Finlandiya'da yüzde 7,9; Danimarka'da yüzde 8,7;
Polonya'da yüzde 9,1; Fransa'da yüzde 11,2; Norveç'te yüzde 19,4; Avusturya'da
yüzde 25,9. Yani, çok yüksek gelir grubu ülkelerin bazılarında, çok az o da,
iki yerde bizden daha yüksek; ama, diğerlerinde, genellikle, sanayide
kullanılan elektriğe uygulanan vergi, Macaristan gibi yabancı sermaye yatırımı
çekmek isteyen ülkelerde yüzde 1 gibi tutuluyor. Çok ciddî bir teşvik tabiî;
ama, şu anda, bizim gelir-gider dengelerimiz buna izin vermiyor. Yani, keşke,
bizim de gelir-giderimiz çok güzel olsa, biz de böyle yatırım teşvikleri
verebilsek, biz de çekebilsek yabancı sermayeyi, üretim istediğimiz sektörlere,
istihdam maliyetinin gerçekten azaltılıp istihdam rakamının çoğaltılacağı
sektörlere.
Şimdi, yine, girdi maliyetlerinde fuel-oil
fiyatlarına baktığımız zaman -ben, Yüce Meclisi bilgilendirmek açısından
söylüyorum- OECD ülkelerinin fuel-oil ortalama fiyatları, sırasıyla 156, 205,
186 ve 206 dolar. Baktığımız an ilk üst grupta ve ülkemizde, yaklaşık,
fuel-oile uygulanan vergi oranı yüzde 41'ken, Japonya'da fuel-oile uygulanan
vergi oranı yüzde 4,8; İrlanda'da yüzde 5,1; Yunanistan'da yüzde 9,4; Fransa'da
yüzde 10,6; Çek Cumhuriyetinde yüzde 11 ve Kore'de yüzde 12. Yani, bakın,
bunlar, bizim gibi, hani biz 5 000 dolardan 10 000 dolara geçiş sağlamaya
çalışıyoruz; ama, bu ülkeler yaklaşık 30 000 dolar kişi başına gelir seviyesi
olan ve üstü olan ülkeler, orada bile vergi daha az. Neden; çünkü, rahatlıkla,
gelir-gider dengesini sağlamış ülkeler.
Tabiî, bizim bir girdi maliyetinde dünya
fiyatlarına yaklaştığımızı söylememiz mümkün. Yani, bunu niye söylüyorum Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çünkü, bu ihracat -ben, onları, hepsi, ben de
dahil olmak üzere, azap askeriyiz diyorum- bu kadar yüksek girdi
maliyetleriyle, aşırı değerli bir yerli para birimine rağmen, bu ihracat
artışını göstermek bence kolay iş değil. Onun için, sanayicilerimizin,
ihracatçılarımızın bu konuda gerçekten bence takdir edilmesi lâzım.
Son üç yılda sağlanan bütün gelişmelerde
faiz oranları, bir girdi maliyeti faiz oranları… Faiz oranlarında, dünya
fiyatlarına doğru bir iniş başladı. Aşağı doğru çekilen faiz oranları, bizi
dünya fiyatlarına doğru çekiyor. İnşallah, bunu dünya fiyatına getirdiğimiz
zaman, ortalamada, o zaman, ciddî bir girdi maliyetini, biz iyi bir şekle
çevirmiş olacağız. Biz, reel faiz oranlarında -şu anda, yükseklikler- OCED
ülkeleri arasında birinci sıradayız, şu anda en yüksek bizim; ama, bu hızla
aşağı doğru çekiliyor. Hızla düşen enflasyon nedeniyle, yüksek faiz oranı,
gerçekten yüksek reel faiz sorununu ortaya çıkarıyor. Yani, hazine kâğıdına
yatırım yapan yatırımcılar -biliyorsunuz, buralarda konuşulmuştur- YTL'nin
dışticaret açığına rağmen değer kaybetmesine, tabiî, bu durumda engel oluyor.
Tabiî, bütün bu bilgiler ışığında,
ihracatımızın, işgücü ve enerji maliyetlerinin yüksekliği, Yeni Türk Lirasının
değerlenmesi, buna yola açan yüksek faiz oranları gibi faktörlerin baskısı
altında bir ihracat strateji planını gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Biz ne yaptık, bütün bunları birer veri
olarak aldık, oturduk, bir ihracat strateji planı hazırladık. Bunu da bir
dinamik programlama gibi yaptık ki, devamlı sizden gelen bilgiler, Meclisten
gelen bilgiler, özel sektörden gelen bilgileri bu programa hep yediriyoruz ve
program kendisi canlı bir program gibi hareket ediyor. Yani, bir eksik varsa
-ben, açık, her zaman size söylüyorum- yapıcı eleştirilerinize her zaman
açığım. Siz de söyleyin, varsa strateji planımızda bir hata, düzeltelim; çünkü,
bunlar yolda iyice belli oluyor; ama, şu anda koymuş olduğumuz komşu ülkeler,
çevre ülkeler stratejisi, Afrika ülkeleri stratejisi, Asya ülkeleri stratejisi,
Türkiye'nin ihracat artış ortalamasının yaklaşık iki kat ihracat artışlarını
sağlamıştır. Doğru stratejileri doğru zamanda ortaya koyduğumuzun açık bir
göstergesidir.
Bir diğer uygulama; bu sene Amerika
stratejilerini başlattık, görüyorsunuz... Önümüzdeki günlerde gideceğiz ve
açıkçası… Ben, yarın bir EUROMED, Avrupa-Akdeniz Bakanlar Konferansına
katılacağım Marakeş'te. Orada da Akdeniz'i bir serbest ticaret alanı haline
getirmek için eksiklerimizi tamamladık. Filistin'le, Suriye'yle, Fas'la,
Tunus'la 4 tane serbest ticaret anlaşması sağladık bu dönemde. 5 inci olarak
da, Mısır'la, en son, biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanımızın huzurlarında Mısır
Cumhurbaşkanıyla ortak imzayı attık. Orada da 5 ülke serbest ticaret anlaşması
grubuna geldi. Önümüzdeki dönemde Ürdün'ü şu anda planlıyoruz; tahmin ediyorum,
haziranda onlarla da bir serbest ticaret anlaşmasını imzalamış oluruz. Körfez
ülkelerini biliyorsunuz… Dolayısıyla, bütün bu bölgede yaptığımız çalışmalar…
Daha üç gün evvel Sudan'dan geldik. Yani, Türkiye, ihracatını bu bölgelere çok
ciddî bir şekilde, yaşadığı bütün sıkıntılara rağmen, artırma başarısını
gösteriyor.
Şimdi, tabiî, bu arada, değerli Antalya
Milletvekilimizin değindiği konulardan yaş meyve sebze sektörüne de biraz
değinmek istiyorum. Tabiî, dünya meyve üretiminde 11, ihracatında da yüzde 2,2
payla 14 üncü sırada yer alıyoruz. Yani, aslında üretimde 11 inci sıradayız.
Dünya üretimi içerisinde Türkiye'nin çok ciddî bir potansiyeli var. Aslında çok
etkili bir tarım politikası da senelerdir izlenememesine rağmen bu başarılmış
durumda. Bu ülkenin doğasında bu var. Dolayısıyla, bize düşen, bunu ihracata
çevirmek olmalı. İhracatta dünyadan aldığımız pay yüzde 2,2; 14 üncü sıradayız.
Ürünler itibariyle yaş meyve ve sebze ihracatına baktığımız zaman turunçgiller
başta geliyor, kiraz ve üzüm takip ediyor. Yıllık yaş meyve ve sebze
ihracatımız 2005 yılında 679 000 000 dolar.
Değerli arkadaşlar, İspanya, sadece
narenciye ihracatından senede 11 milyar dolar gelir getiriyor, sadece narenciyeden.
Bizim toplam yaş meyve ve sebze ihracatımız 679 000 000 dolar. Bu, ne kadar
gideceğimiz bir yol olduğunun açık bir göstergesi. Bu tabiî… Biz, bunu 3 milyar
dolar seviyesine getirdiğimiz zaman, düşünün, Antalya'da tarım kesiminde işsiz
falan kalmayacaktır. Bütün Anadolu'da, bütün Akdeniz'de, bu böyle olacaktır;
ama, bunun için ciddî bir planlama ve ciddî bir finansmana ihtiyacımız var. Onu
da, değerli bakan arkadaşlarımla beraber gerçekleştirmeye çalışıyorum.
Dünya sebze üretimindeki durumumuz nedir
-Yüce Meclise, bu konuda biraz bilgi aktarmak konusunda- 4 üncü sıradayız.
Dünya sebze üretiminde Türkiye 4 üncü sırada. Pazarlamada yaşanan
sıkıntılarımız var. Burada da üretimdeki kapasitemizi ihracatta
gösteremediğimiz ortaya çıkmış. Neden; dünyada yüzde 1 payımız var. Ama,
unutmayın ki… Şunu da ifade edeyim: Bizim, 2004 senesinde dünya toplam
dışticaretinden aldığımız pay, Türkiye olarak, ilk defa yüzde 1'i geçti; yani,
daha yolun başındayız. Ondan evvel, hep, bindelerle ifade ediliyorduk, ilk defa
dünya ticaretinden yüzde 1 pay almaya başladık. Onun için diyorum ya, işte, 1
olmadan sıfırların bir anlamı olmuyor; ama, sıfırların önüne bir 1 koyarsanız,
yanına hangi rakamı koyarsanız koyun büyüyecek. Bunu da, Yüce Meclisteki
milletvekillerimizle beraber, inşallah, yukarıya doğru çıkaracağız.
Şimdi, burada, bizim Türkiye sebze
üretiminde en fazla taze fasulye, domates, kavun ve soğandan pay aldığımızı
görüyoruz. Dolayısıyla, stratejik açıdan yaklaşırsak bu ürünlerin üzerine
gitmemiz lâzım; çünkü, bunlar, zaten doğal olarak pazar payını artırmayı
başarmış ürünler; biraz daha desteklenmesi gerekiyor. Tabiî, Avrupa Birliği,
Rusya ve Ortadoğu gibi önemli pazarlara yakın olmamız nedeniyle, dünya sebze
ihracatından daha fazla pay almamız çok normal. Burada Türkiye lojistik açıdan
en ideal konumda bulunuyor. Komşu çevre ülkeler, bu kadar coğrafî yakınlık…
Enerjinin kesiştiği yerdeyiz, bilginin kesiştiği yerdeyiz, tarihin kesiştiği,
coğrafyanın kesiştiği, bütün ulaşımın, her şeyin kesiştiği bölgede dünya
ticaretini de kesiştirirsek, ciddî bir pay alacağımız ortada; bunu başarmamız
lâzım; ki, lojistik imkânlarla, altyapı ve üstyapı imkânlarımızla, bu imkânlara
da çok yakında ulaşabileceğimizi ben görüyorum.
Tabiî, sektörün ihracat ayağıyla
desteklenmesi için, bir kere, sağlıklı bir üretim zinciri kurmamız lâzım. Siz
Antalya'da olduğunuz için gayet iyi bilirsiniz; yani, bir kere, üretim
yapısının çok sağlıklı olması lâzım; bütün sezonlarda hâkim olması lâzım Türk
ürünlerinin, dünya pazarlarında; sadece belli sezonlarda değil. Bunu
yapabiliriz; ayrıca, bazı ülkelerle tamamlayıcı birtakım üretim faaliyetleri
gerçekleştirilebilir. Tabiî ki, standartlar, ambalajlama, nakliye gibi altyapı
sorunlarına yönelik olarak, Tarım Bakanlığımız başta olmak üzere, ilgili diğer
bakanlıklarımızla çeşitli çalışmaları yürütüyoruz.
İhracatçımıza potansiyel rekabet imkânı
temin edilmesi, üretim fazlasının, yine, ihracat yoluyla değerlendirilmesi için
yaş meyve ve sebze sektörünün ihracat iade sistemi aracılığıyla desteklenmesi
ve mahsup sistemini, biliyorsunuz, senelerdir iyi bir şekilde uyguluyoruz.
Tabiî, bu sistemde firmalara nakit ödeme yapmıyoruz. İhracatçı birlikleri
tarafından hesaplanarak, Merkez Bankasına aktarılan firma alacaklarından,
Kurumlar Vergisi, Gelir Vergisi, SSK primleri, haberleşme giderleri, elektrik,
doğalgaz giderlerinin mahsup edilmesi suretiyle, ihracat iadesi yardımı
sağlıyoruz; yani, şu anda Dünya Ticaret Örgütü kurallarına göre ve Avrupa
Birliği ile yapmış olduğumuz Gümrük Birliği Anlaşması çerçevesinde verebileceğimiz
destekler ancak bunlar oluyor.
Tabiî, Antalya deyince, kesmeçiçek
sektörünü hiçbir zaman ihmal etmemek lâzım; çok önemli. Hızla gelir getiren ve
hızla ihracat artışı sağlayan bir sektör. 50'den fazla ülkede kesmeçiçek
üretimi yapılıyor dünyada ve toplam dünya üretimine baktığımız zaman 2003
yılında toplam dünya üretimi yaklaşık 380 000 hektar; Türkiye, şu anda dünya
üretiminde binde 7'lik bir paya sahip. Tabiî, gelişmekte olan ülkeler bu pazara
girdikçe fiyat rekabeti artıyor ve çeşitli gelişmiş ülkelerde, bakıyoruz,
ithalat rakamları da hızla artıyor kesmeçiçekte. Dünya fiyatlarının genel
olarak düşmesi, kişi başına olan tüketim miktarını da artırıyor.
Tabiî, biz, burada, pazar ülkelere coğrafî
yakınlık, tarım ülkesi olmamız, iklimsel avantajlarımız, tarımsal nüfusun genç
insan kaynağına dayanması, ileri teknoloji uygulanan modern seraların
bulunması, kesmeçiçek sektöründe eğitimli insan kaynağına sahip olunması,
ihracata verilen önemin her geçen gün artması ve bu amaçla yüksek kalitede mal
üretiminin sağlanması gibi nedenlerle avantajlıyız.
En önemli ihraç ürünümüz, şu ana kadar,
kesmeçiçekte karanfil; ihracatımızın yüzde 92'sini, kesmeçiçek sektöründe,
karanfil oluşturuyor. Karanfil dışında önemli ihraç ürünlerimiz, gervera,
lilyum ve süs amacıyla hazırlanan çelenkler. 2005 yılı istatistiklerine göre,
kesmeçiçek ihracatının yüzde 64'ü, Sayın Milletvekilimizin ili olan Antalya'dan
yapılıyor ve İzmir ve Yalova da, 2 nci ve 3 üncü sırada bu konuda söz sahibi
illerimiz. Tabiî, Isparta, Burdur, Korkuteli bölgesinde, yayla üretimi
nedeniyle, ihracat sezonunu da yedi aydan on aya çıkardık; bu, önemli bir
gelişmedir.
Tabiî, 2005 yılında, rakamımız küçük, 35,6
milyon dolarlık bu sektörde, kesmeçiçek sektöründe ihracat var; 35'ten fazla
ülkeye ihracat yapıyoruz; 2005 yılı itibariyle en fazla ihracat yaptığımız
ülkeler, İngiltere, Hollanda, Almanya, Rusya Federasyonu ve Ukrayna.
Tabiî, tanıtım çok önemli burada. Son
dönemde, fuar katılımları, alım heyetleri ve çeşitli diğer etkinliklerle, Türk
çiçeği, tanınmaya ve yeni alıcılara ulaşmaya başlamış durumda. Orta vadede,
tahmin ediyorum, biz, bu sektörden, sadece kesmeçiçekten 100 000 000 dolarlık
bir ihracat geliri sağlayabiliriz.
Sonuç olarak, 73 milyar dolar civarında
olan 2005 yılı ihracatını, inşallah, sizlerin de desteğiyle beraber, bu sene 80
milyar dolar seviyesine getirerek, yeni bir barajı da arkada bırakıp, geçip,
önümüzdeki günlerde cumhuriyetimizin 100 üncü kuruluş yıldönümü olan 2023'te de
500 milyar dolar ihracat rakamını da bu ülkenin göreceğini bir kez daha
huzurlarınızda belirtmek isterim.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bugün,
Dünya Şiir Günü. Çok sayıda arkadaşımız Şiir Günü için konuşma istedi; fakat,
vermemiz mümkün olmadı. Ama, hepimiz biliyoruz ki, şiir, Türk edebiyatında
önplanda yer alıyor. Hemen hemen şiir yazmayan Türk yok. Bizim için edebiyatın
en önemli, birinci türü şiir.
Şiir Gününün kutlu olması dileğiyle,
şairlerimizin, ozanlarımızın daha fazla değer bulması dileğiyle, ikinci sözü
Batman Milletvekili Afif Demirkıran'a vereceğim.
O da, aslında, şiirsel bir madde olan
suyla ilgili konuşacak, Dünya Su Günü hakkında.
Buyurun Sayın Demirkıran. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
2.- Batman
Milletvekili Afif Demirkıran'ın, Dünya Su Gününde, jeopolitik konumundan dolayı
önemi daha da artan suyun verimli kullanılmasının yararlarına ve bu konuda
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
AFİF DEMİRKIRAN (Batman) - Önce su içerek
başlayalım müsaade ederseniz.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22
Mart Dünya Su Günü dolayısıyla gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1992
yılında Rio de Janeiro'da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma
Konferansında, dünyada suyun giderek artan öneminden dolayı, her yıl, 22 Mart
gününün Dünya Su Günü olarak kutlanmasına karar vermiştir. 1993 yılından bu
yana, hayat kaynağı suyun önemini hatırlamak, bu konuda hassasiyetlere dikkat
çekmek amacıyla, bütün dünyada her yıl farklı temalarla kutlanan 22 Mart Dünya
Su Gününün bu yılki teması "su ve kültür"dür. Gün geçtikçe önemi
artan ve bulunduğumuz coğrafyanın jeopolitik konumundan dolayı daha da önemini
artıran suya kamuoyumuzun dikkatini bir kez daha çekmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, su, bireylerin en
temel gereksinimi olma ve başka ekonomik faaliyetlere kaynaklık etme
özelliğiyle, ulusların devamlılığı için yaşamsal bir kaynaktır. Sosyal ve
ekonomik faaliyetlerin sürmesi, büyük ölçüde, temiz ve yeterli su arzına sahip
olmaya bağlıdır.
Su, hayatın kaynağı; dünyanın 3/4'ü,
vücudumuzun yüzde 80'i... Kana kana içtiğimiz, duş yaptığımız, yağmur olup
yağdığında sevdiğimiz; ama, sel olup aktığında korktuğumuz su. Bu arada,
Edirne'de yaşanan su felaketinden dolayı büyük hasar gören Edirneli
vatandaşlarımıza geçmiş olsun der; hükümetimizin, orada yaşayan
vatandaşlarımıza gerekli desteği vermekte olduğunu ve vermeye devam edeceğini
vurgulamak istiyorum. Allah, bir daha böyle bir felaketi ülkemize göstermesin.
Su, insan için çok önemli; ama, öte yandan
da, dünya nüfusunun artması, sanayileşme, ekonomik gelişmeler, küresel ısınmaya
bağlı iklim değişiklikleri, suyun yeryüzündeki dağılımı ve kullanım şekli nedeniyle,
zaten sınırlı olan su kaynakları üzerindeki baskı giderek artmakta ve mevcut su
kaynaklarının en verimli şekilde kullanılmasının önemi giderek artmaktadır. Bu
konuda mevcut su kullanım yöntemlerinin daha ekonomik olan yöntemlerle
değiştirilmesinin yanı sıra, zorunlu ve/veya gönüllü su tasarrufu yapılması da,
artan su ihtiyaçlarının karşılanabilmesinde büyük yarar sağlayacaktır.
Değerli milletvekilleri, suyla ilgili
birtakım teknik verileri bilgilerinize arz etmek istiyorum. Dünyadaki toplam su
miktarı 1,4 milyar kilometreküp olup, bu suyun 1,365 milyar kilometreküpü,
yani, yüzde 97,5'i tuzlu su, 35 000 000 kilometreküpü, yani, yüzde 2,5'i ise
tatlı su kaynaklarından oluşmaktadır.
Dünyadaki toplam su tüketimi çeşitli
kaynaklara göre değişse de, yaklaşık yüzde 70'i tarım sektöründe sulama, yüzde
22'si sanayi, yüzde 8'i içme ve kullanma suyu amaçlı olarak kullanılmaktadır.
Avrupa Birliğindeyse toplam su tüketiminin yüzde 33'ü tarım sektöründe sulama,
yüzde 11'i sanayi, yüzde 6'sı içme ve kullanma suyu amaçlı ve yüzde 40'ı enerji
üretiminde kullanılmaktadır.
Halen dünya nüfusunun yaklaşık yüzde
20'sine karşılık gelen 1,4 milyar insan yeterli içmesuyundan yoksun olup, 2,3
milyar kişi sağlıklı suya muhtaçtır.
Yapılan tahminlere göre, 2025 yılından
itibaren 3 milyardan fazla insan su kıtlığıyla yüz yüze gelecektir ve bunun
nedeni de, su kaynaklarının yetersizliğinden değil, kaynakların iyi
yönetilememesinden kaynaklanmaktadır.
Su kirliliği dünya çapında önemli bir
sorun olup, halen suyla ilişkili hastalıklardan ölen sayısı yılda 7 000 000
kişidir.
Su varlığına göre ülkeler
sınıflandırıldığında, yılda kişi başına düşen ortalama kullanılabilir su
miktarı 1 000 metreküpten az olan ülkeler su fakiri, 2 000 metreküpten az olan
ülkeler su azlığı, 8-10 bin
metreküpten fazla ülkeler ise su zengini olarak kabul edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye, su zengini bir ülke değildir maalesef. Türkiye'de kişi başına düşen
yıllık kullanılabilir su miktarı 1 500-1 700 metreküp civarındadır. Görüldüğü
gibi, ülkemiz, su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır.
DİE'nin tahminlerine göre, 2030 yılına
kadar ülkemiz nüfusunun 100 000 000'a ulaşması durumunda kişi başına düşecek
kullanılabilir su miktarı 1 000 metreküpe düşecektir. Kişi başına günlük
ortalama kentsel su tüketim standardı ise, Türkiye'de 111 litre olup, dünya
ortalaması 150 litredir. Bu rakam, ABD'de 500 litre, İngiltere'de 200 litredir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Birleşmiş Milletler Su Zirvesi ve 22 Mart
Dünya Su Günü nedeniyle 1994 yılında hazırlanan Birleşmiş Milletler Su
Raporunda, Türkiye, 2025 yılında ekonomik olarak su sıkıntısı çekecek ülkeler
arasında gösterilmekte olup, 2040 yılı da, şimdiden önlem alınmadığı takdirde,
su savaşlarına kadar varabilecek kritik bir yıl olarak görülmektedir; çünkü,
dünya petrolünün yüzde 65'ine ve dünya doğalgazının yüzde 34'üne sahip olan
enerji zengini Ortadoğu su sıkıntısını yoğunlukla yaşayacak ve su, Ortadoğu'da
zaman içinde daha da kıymetlenecektir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye su
potansiyelini yeterince kullanamayan ülkeler arasındadır. Ülkemizde teknik ve
ekonomik anlamda tüketilebilir yerüstü ve yeraltı suyu potansiyeli 110 milyar
metreküp olarak belirlenmiştir; ancak, halen bu potansiyelin sadece yüzde 36'sı
kullanılabilmektedir.
Öte yandan, ülkemizin, 127 milyar
kilovat/saate denk gelen 36 000 megavatlık ekonomik hidroelektrik
potansiyelinin de maalesef, sadece
yüzde 30'unu değerlendirmiş bulunmaktayız. Tüm potansiyelimizi
değerlendirebilmek için 678 adet hidroelektrik santral inşasına ihtiyaç vardır.
Değerli milletvekilleri, su denince,
dünyanın en önemli projelerinden biri olan Güneydoğu Anadolu Projesi akla
gelmektedir.Türkiye'nin su ve enerji ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan
GAP, 22 baraj, 7 500 megavat veya bir başka ifadeyle 27 milyar kilovat/saat
elektrik üretimi kapasiteli 19 HES (hidroelektrik santral), ülke çapında
ekonomik sulanabilir arazinin yüzde 20'sine karşılık gelen 1 700 000 hektar
arazi sulamasını öngören önemli bir projedir.
Yapımına otuz yıl önce başlanan proje
kapsamında bugüne kadar 13 adet baraj, 7 adet HES tamamlanmış olup, 236 000
hektar arazi sulamaya açılmıştır. GAP'ın kamu yatırımları finansman gereksinimi
2005 fiyatlarıyla 36 katrilyon TL, eski TL ile ve projenin
nakdî gerçekleşmesi bugüne kadar yüzde 55 olup, 20 katrilyon TL harcanmıştır.
Öte yandan, GAP'ın enerji yatırımlarının yüzde 70'i gerçekleştiği halde, biraz
önce de, yukarıda ifade ettim, 236 000
hektar arazi ve maalesef, sadece yüzde 36'sı, arazinin yüzde 36'sı sulamaya
açılabilmiştir.
BAŞKAN - Afif Bey, toparlayalım lütfen.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Toparlıyorum
efendim, toparlıyorum.
GAP Bölgesinde bulunan seçim bölgem Batman...
Onu geçiyorum. Yalnız, bir konu var ki, Sayın Başkan, söylemeden edemeyeceğim;
çünkü, konuşmamın başında Dünya Su Gününün bu yılkı temasının su ve kültür
olduğunu ifade ettim. Su ve kültür denince, hemen, GAP'ın en önemli enerji
halkalarından ve ülkenin en büyük projelerinden biri olan Ilısu Hidroelektrik
Santralı ve Hasankeyf akla gelmektedir. Hükümetimizin bu önemli hidroelektrik
santralı gerçekleştirirken, binlerce yıllık tarih ve kültür hazinesini
bünyesinde barındıran şirin Hasankeyf İlçemizdeki tarihî eserlerin tümünün layıkıyla korunup, Ilısu Barajı sularına
gömülmesinin önleneceğine dair beklenti ve inancımı bir kez daha bu vesileyle
ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, kalkınmanın
başlıca itici gücü olan su kaynaklarımızı bilinçli, duyarlı, akılcı, adil ve
barışçı biçimde kullanmamız gerekliliğini vurgulayan 22 Mart Dünya Su Gününün,
ülkemiz ve tüm insanlık için kutlu olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Demirkıran'ın konusu da
önemliydi. Her alanda olduğu gibi, üretim kadar tüketimin de planlanması
önemli. Su üretimi önemli; ama, su tüketiminde de planlı olunması önemli. Belki
içmesuyu ihtiyacı karşılamanın dışında hemen her alanda su tüketiminde tasarruf
yapabilmekle ilgili kültürü geliştirmemizde büyük yarar var Türkiye'de, o
konuda israf çok; ama, içmesuyunu da alabildiğine kullanmak gerekiyor sağlıklı
olmak için.
Dünya Su Gününde herkese su gibi ömürler
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, gündemdışı üçüncü
söz, Türkiye'de yeşilkart sistemi ve yeşilkartlıların sorunlarıyla ilgili söz
isteyen Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
3.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, yeşilkart sistemi ile yeşilkart
kullananların sorunlarına ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Eğer bir ailede bir kişinin geliri 127 000
000'un altında ise, dikkatinizi çekiyorum, 127 000 000'un altında ise
yeşilkartı hak ediyor, 128 000 000 ise yeşilkart verilmiyor; baz bu. Bu gelir
derken ziraî geliri de, her türlü geliri de ölçülüyor ilgili kurumlarca; eğer
127 000 000 ise alabiliyor, 128 000 000 ise alamıyor. Ölçek bu arkadaşlar, onun
için dikkatinizi çekiyorum ve bu, hiçbir sosyal güvenlik kurumuna da üye
olmayacak. Bir kere, bu iki kıstas temel kıstas. Manzara bu…
Şimdi, bu manzarada Türkiye'de 12 000 000
insan yeşilkarta sahip. Size birkaç örnek vereceğim. 12 000 000 kişi… Demektir
ki, Türkiye'de 12 000 000 kişi aylık 127 000 000'un altında gelire sahip; ziraî
geliri, her türlü geliri. Bunu, oturup biraz düşünmemiz lâzım arkadaşlar.
Birtakım şeyleri tozpembe göstermeyelim. Yeşilkart vermekle insanların
sorunlarını mı çözüyoruz?!
Ben, size, birkaç ilimizden örnekler
vereceğim; yürekler acısı, oturup bizim bunları düşünmemiz lâzım: Ağrı'da 528
000 kişi yaşıyor, yeşilkartlı sayısı 289 000; yani, yüzde 50'nin üzerinde.
Bingöl'de 253 000 kişi yaşıyor, yeşilkartlı sayısı 151 000; yüzde 60 civarında;
yani, Bingöl'de yaşayan insanların yüzde 60'ı yeşilkarta sahip, arkadaşlar.
Bitlis'te 388 000 kişi yaşıyor, 150 000 kişi. Diyarbakır'da 1 300 000 kişi var,
550 000 kişi yeşilkarta sahip. Hakkâri'de 236 000 kişi yaşıyor, 135 000
yeşilkartlı var. Malatya'da 853 000 kişi var, 156 000 kişi yeşilkarta sahip.
Siirt'te 263 000 kişi yaşıyor, 133 000 kişi. Van'da 877 000 kişi yaşıyor, 490
000 kişi; yüzde 60'ı, orada yaşayan insanların yüzde 60'ı… Bu liste bu şekilde
uzayıp gidiyor arkadaşlar. Çok acıdır. Bunlara bu pencereden bakalım.
Aylık 127 000 000 veya 127 YTL geliri
olmayan, Türkiye'de, 12 000 000 insan var, müracaat eden 18 000 000 insan; 12
000 000 kişininki karşılanmış arkadaşlar.
Şu demektir ki… Demin Sayın Bakanım
söyledi, 5 000 dolar ve üstü... Soruyorum: Nerede 5 000 dolar? Ayda 100 dolardan hesaplasan bunları -1 dolar 1
350 000 lira ya da 1,35 YTL - 100 dolar 135 000 000 yapar eski parayla; demek
ki, bunların 100 doların altında aylık geliri. 100 dolar sayarsak, yılda 1 200
dolar diye -hepsi 100 dolarlık gelire sahip olursa- 12 000 000 insanın millî
gelirden -5 000 dolar diyoruz ya- alması gereken pay 60 milyar dolar. Doğru mu
arkadaşlar? Bu insanlar kaç para alıyorlar; 14 milyar dolar alıyorlar millî
gelirden. Türkiye'deki gelir dağılımının,
Türkiye'deki... Ne kadar; müracaat eden 18 000 000 kişi olarak alırsak
bunu, demek ki, 90 milyar dolar bunların millî gelirden pay alması lâzım, 5 000
dolara göre, bunların aldığı pay 21 milyar dolar arkadaşlar. Ben, bunu, Yüce
Meclisin dikkatlerine sunuyorum.
Yani, bu kadar çarpık bir yapı, bu kadar,
bu insanların... Türkiye'nin geleceğinde ne olacak bu insanlar? Yeşilkart
vermekle sadece... Sosyal devletin görevidir arkadaşlar bunların sağlık
hizmetini karşılamak. Karşılıyor muyuz; hayır arkadaşlar, kimse kimseyi
kandırmasın, bu insanlar hastanelerde itilmiş vatandaş olarak gözüküyor, bu
gerçeği herkes bilsin. Hiçbir hastane yeşilkartlı geldiği zaman bakmak
istemiyor, hep itiliyor bu insanlar. Bunlar bizim insanımız değil mi
arkadaşlar? Eğer, yatıyorsa hastanede, hastane, eczanesinde olan ilaçları
veriyor; ama, çoğunda hastane eczanesinde ilaç yok, git al diyor dışarıdan. Bu
insanlar ölecek mi arkadaşlar? Parası yok, aylık geliri 127 lira. Aylık geliri
127 000 000 olan bir insanın dışarıdaki eczaneden gidip ilaç alacak parası var
mı arkadaşlar? Ölse de...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -
Başkanım, biraz müsaade ederseniz...
BAŞKAN - Toparlayın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bu
insanlar ölüme terk ediliyorlar arkadaşlar. "Git ilacını al gel." Yok
paraları.
Değerli arkadaşlar, yoğun bakımda yatan
bir yeşilkartlının yoğun bakımdan çıkması için alınacak ilaç bedeli yaklaşık 1
milyardır arkadaşlar. Bu insanlar bu parayı ödeyebiliyor mu?
Bunlar toplumun gerçekleri arkadaşlar.
Bunları görmüyoruz ve tabiî, başka pencereden... 2005 yılında, özellikle Emekli
Sandığına tâbi kişilerin gönderildiği özel hastanelerde, 2005 yılından beri,
2005 yılı bedelleri ödenmedi. Malatya'da bazı hastaneler 19 tane kamu kurumunu
icraya verdi arkadaşlar. Bir devlet icraya verilir mi arkadaşlar? 2005 yılında
harcadığı… Emeklisine veya çalışanına bakan özel hastanelerden bazıları -2005
yılından bahsediyorum, 2006 yılı değil arkadaşlar- icraya verdiler. Devleti
icraya veriyorlar. Bu yakışır mı?!. Devlet, önce, sözünde durmalı.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Devlet yok.
Devlet nerede? Kime konuşuyorsun?!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -
Eczaneler… Onsekiz günde ödeyeceğim diyorsun, üç ayda ödemiyorsun. Bir de ne
yapıyorsunuz biliyor musunuz; bu hastaneleri, bu eczaneleri -bunların sigorta
primi var, bunların muhtasarı var, bunların vergisi var- icraya veriyorsunuz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Altı aydır
ödemiyorlar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bir
eczaneden bir yıl önce alınan ilaçları kontrol ediyorlar, bunu değiştir diyor.
Kardeşim, doktor gitmiş, hasta ölmüş; bu eczane nasıl değiştirecek arkadaşlar?
Arkadaşlar, yeşilkartlılar bizim
vatandaşımız; 12 000 000 insan. Sosyal devlet, görevini yapsın. Bu insanları
ölüme terk ediyoruz. Sadece bir kart vermekle, herhalde, her şeyini çözmüş
oluyoruz! Bu insanların hiçbir sorununu çözmüyoruz.
Yine söyleyeceğim; muhtarlara 220 000 000
lira maaş veriyorsunuz, 160 000 000, Bağ-Kura, prim kesiyorsunuz, muhtar diye
yeşilkart vermiyorsunuz. Zaten, 127 000 000. Muhtarın aile ferdi üç kişi olsa,
zaten, bunu alması lâzım arkadaşlar. Birtakım gerçekleri biz kabullenemiyoruz;
ama, yasak savıyoruz. Bu Meclis yasak savamaz arkadaşlar. Bu ülke bizim, bu
insanlar bizim.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Yapılanları da gör.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hayır
efendim! Yapılanlar yasak savma! Yeşilkart vermekle, bu sistemde, insanlara
yasak savıyorsunuz, insanları ölüme terk ediyorsunuz! Eğer hastanede yatıyorsa
bir yeşilkartlı, ilaç alamıyorsa, bu, insanı kaderine ve ölüme terk etmektir
Sayın Milletvekilim.
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
Siz de Genel Kurula hitap edin Sayın
Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Onun
için, arkadaşlar, ben, özellikle
yeşilkart konusunda… Ve ülke nereye gidiyor? 18 000 000 yeşilkart talep eden
insan var Türkiye'de.
Ben, bazı illerden örnekler verdim. Yani,
bir ilin yüzde 60 insanı yeşilkarta sahipse, arkadaşlar, burada her şey olur;
terör de olur, burada hırsızlık da olur, burada her türlü olay olur. Allah
kimseyi gördüğünden geri koymasın arkadaşlar. Siz yokluk bilir misiniz?
BAŞKAN - Ferit Bey, toparlayalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -
Toparlıyorum.
Yokluk bilir misiniz arkadaşlar? Âcizlik
bilir misiniz? Ama, yaşayanları görmüyorsunuz. Onun için, yeşilkart konusunu bu
Meclis temelden değiştirmelidir. Bu insanları, biz, ölüme terk edemeyiz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Gündeme geçiyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, bu
konuda kısa bir açıklama yapmak istiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Olmaz!..
Olmaz!.. Bakan gelsin, açıklama yapsın, Bakan!..
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Hangi sıfatla
açıklama yapacaksın?!
BAŞKAN - Anladım… Anladım…
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kısa bir açıklama
yapmak istiyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bakan gelsin!..
BAŞKAN - Talebinizi aldık, zaman
içerisinde değerlendiririz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır;
okutuyorum:
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Ekmekcioğlu ve 36 milletvekilinin, turizm sektöründeki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/349)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2006 yılında ülkemiz turizminde büyük
sıkıntılar olacağı gözlemlenmektedir. Büyük krizler yaşamadan gerekli
önlemlerin zamanında alınması ve ülkemiz turizminin sorunlarını tespit etmek
amacıyla, Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
2- Nejat Gencan (Edirne)
3- Osman Kaptan (Antalya)
4- Canan Arıtman (İzmir)
5- Mehmet Semerci (Aydın)
6- Muharrem Toprak (İzmir)
7- Mesut Değer (Diyarbakır)
8- Yılmaz Kaya (İzmir)
9- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
10- Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
11- Necati Uzdil (Osmaniye)
12- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
13- İlyas Sezai Önder (Samsun)
14- Gökhan Durgun (Hatay)
15 - Mahmut Duyan (Mardin)
16- Şevket Arz (Trabzon)
17- Yücel Artantaş (Iğdır)
18- Atila Emek (Antalya)
19- Osman Özcan (Antalya)
20- Türkân Miçooğulları (İzmir)
21- Mehmet Tomanbay (Ankara)
22- Nurettin Sözen (Sivas)
23- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
24- Tuncay Ercenk (Antalya)
25- Hasan Fehmi Güneş (İstanbul)
26- A. İsmet Çanakcı (Ankara)
27- Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
28- Ahmet Sırrı Özbek (İstanbul)
29- Algan Hacaloğlu (İstanbul)
30- Mehmet Kartal (Van)
31- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
32- Mehmet Boztaş (Aydın)
33- Hasan Aydın (İstanbul)
34- Tacidar Seyhan (Adana)
35- Hasan Ören (Manisa)
36- Ali Oksal (Mersin)
37- Vahit Çekmez (Mersin)
Gerekçe:
Türk turizm sektörü son iki yıldaki güçlü
performanstan sonra 2006 yılına dış pazarda olumsuz gelişmelerle girmiştir.
Pazarda 2005 sonlarında ortaya çıkan duraklama, yabancı basında geniş yankı
bulan olumsuz haberlerin üst üste gelmesi ile belirgin ve kalıcı bir nitelik
kazanmıştır. 2006 Şubat ayı sonu itibariyle mevcut rezervasyonlara
bakıldığında, bir önceki yıla oranla yüzde 40'lık bir düşüş görülmektedir. Bu
eğilimin devam etmesi durumunda AB ülkelerinden sağlanan turist girişlerinde
yıllık yüzde 20 civarında bir kayıp beklenmektedir. Bu, 2006 yılında Türkiye
genelinde yaklaşık 3 milyonun üzerinde yabancı ziyaretçi kaybı anlamına
gelmektedir. AB pazarındaki bir daralmanın başka pazarlardan telafisi mümkün
olmayacaktır.
Bu oranda bir pazar kaybı, uzun zamandır
düşük döviz kuru ve yüksek vergi baskısı altındaki sektörde önemli bir atıl
kapasite oluşmasına ve işsizliğe neden olacaktır. Pazar daralması, fiyat ve
kalite kaybına neden olacak, ülkemiz en az 2,5 milyar dolar döviz kaybıyla
karşı karşıya kalacaktır. Bu sıkıntıların yaşanmaması için turizm ve sektörünün
sorunlarının tespit edilip, çözüm yollarının bulunmasından ülkemizin büyük
yararı olacağı kuşkusuzdur.
Turizm sektörüne uygulanan yüksek KDV
oranları, alınan özel tüketim vergileri ve bunlara ilave olarak son dönemde YTL
karşısında devamlı değer kaybeden euro ve dolar, sektör gelirlerinde ciddî
azalmalara neden olmaktadır. İlke olarak Avrupa ülkelerinin çoğunda, turizm
sektörüne, genel KDV oranının daha aşağısı uygulanmaktadır. Avrupa ülkeleriyle
rekabet gücümüzün artırılması için ülkemizde turizme uygulanan yüzde 18'lik
oranın mutlaka düşürülmesi gerekmektedir. Bu alanda yapılacak indirimin
devletin vergi gelirlerinde bir düşüşe neden olmayacağı, kayıtdışı uygulamaları
ortadan kaldıracağını düşünmekteyim.
Kıyı yerleşmelerinde altyapı çok yetersiz
kalmaktadır. Altyapı yatırımları, yoğun rant baskısının körüklediği hızlı
yapılaşmaya paralel gelişmemektedir. Bu konuda öncelik gerektiren konular
kanalizasyon altyapılarının tamamlanmaması, arıtma tesislerinin kurulması ve
bazılarının modernizasyonu, katı atık depolama tesislerinin inşa edilmesidir.
Ülkemize gelen turistler, ağırlıkla gelir
seviyesi nispeten düşük ve tesislerden dışarı çıkmayan, her şey dahil sistemini
tercih eden insanlardır. 2005 yılı performansının alışveriş turizminde faaliyet
gösteren işletmecileri umutsuzluğa sevk ettiği görülmektedir. Bununla birlikte,
yetersiz tanıtım, buna bağlı olarak düşük gelirli müşteri profili, turistik
yörelerimizdeki ulaşım altyapılarının yetersizliği ve ülkemiz turizm
politikasının belirsizliği de turizmin belli başlı sorunlarını oluşturmaktadır.
Turizm sektöründe yatırımların artması,
yerli ve yabancı turist sayısının yükseltilmesi amacına yönelik politikalar
kadar, mevcut hizmet kalitesinin yükseltilmesi hususu da son derece önemlidir.
Turistleri ülkeye çekmek kadar, gelen turistleri de ülkede tutabilmek,
dolayısıyla, sektörde istikrar sağlamak öncelikli hedeflerimiz arasında
olmalıdır. Bu nedenle, turizm arzında kaliteyi ve verimi artırmayı amaçlayan,
yerli ve yabancı turistlere kaliteli hizmet sunumunda eşgüdümü sağlayan
politikalar ivedilikle uygulanmalıdır.
Yukarıda belirtilen gerekçelerle, ülkemiz
için çok önemli bir yere sahip olan turizmdeki sorunlar ve alınacak tedbirlerin
Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis araştırması açılması yerinde
olacaktır.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Bu arada, sayın milletvekilleri, okuma
işleminin Divan kâtipleri tarafından oturularak yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın Kacır'ın bir talebi oldu; fakat,
gündemdışı konuşmalara genelde bakan yanıt veriyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bir vekil olarak
görüşlerimi söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Milletvekillerimiz önemli
gördükleri bir konuda yerlerinden kısa açıklama yapmak için söz isteyebilirler.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Evet.
BAŞKAN - Fakat, Ünal Bey, Sayın Ferit
Mevlüt Aslanoğlu'nun konuşması üzerine…
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayır, belki o
konuyla ilgili; ama, onunla direkt…
BAŞKAN - Onu söylediniz baştan.
…söz istedi. İnşallah, ileride, bir kabine
değişikliğinde sizi bakan görürüz, o zaman çok rahat söz alabilirsiniz.
("İnşallah" sesleri, gülüşmeler; CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bir gündemdışı konuşmaya başka
milletvekili arkadaşların yanıt vermesine neden olacak bir yolu açmamız etkin
ve verimli çalışmayı engeller. Bu nedenle size söz veremedim, kusura bakmayın.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İçtüzükte de
yok.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bazı konulara
açıklık getirmek istemiştim.
BAŞKAN - Başka bir zaman.
ÜNAL KACIR - Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Alınan karar gereğince sözlü
soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
Önce, sırasıyla yarım kalan işlerden
başlayacağız.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 3 üncü sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden
teklifin görüşmeleri ertelenmiştir.
4 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
5 inci sırada yer alan, Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ve 4 milletvekilinin, Türk Tabipler Birliği Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve 35 milletvekilinin, 23.1.1953 Tarihli ve 6023 Sayılı Türk
Tabipler Birliği Kanununun 3224 Sayılı Yasa ile Değişik 60 ıncı Maddesinin
Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ve 4 Milletvekilinin, Türk Tabipleri Birliği
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve 35 Milletvekilinin, 23.1.1953 Tarihli ve 6023 Sayılı Türk
Tabipleri Birliği Kanununun 3224 Sayılı Yasa ile Değişik 60 ıncı Maddesinin
Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/672, 2/604) (S. Sayısı: 1069)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Yarım kalan işlerin görüşmesi
tamamlandığından, şimdi, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine birinci
sıradan itibaren devam edeceğiz.
1 inci sırada yer alan, Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu
(1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
2 nci sırada yer alan, Gülhane Askerî Tıp
Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair 604 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
5.- Gülhane
Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı:
1079)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
6 ncı sırada yer alan, Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
6.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1089) (S. Sayısı: 1067) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 1067 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyenler:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Öner Ergenç; kişisel söz
istemi olanlar, Şırnak Milletvekili İbrahim Hakkı Birlik, Eskişehir
Milletvekili Fahri Keskin, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Hatay
Milletvekili Mehmet Eraslan.
Şimdi, sıraya göre söz vereceğiz.
Bu arada, Fahri Keskin'e de, Yeni Zelanda
yolculuğu sırasında geçirdiği kazadan dolayı geçmiş olsun diyoruz. Allah, böyle
bir kazayı bir daha göstermesin; sağlık diliyoruz.
Buyurun, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa
Özyurt, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 1067 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak
için söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, hepinizi, en içten
saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, tasarı -sizin de
elinizde var bildiğim kadarıyla- Kadir Has Üniversitesi bünyesinde bulunan Tıp
Fakültesi, Florence Nightingale Hastanesi Hemşirelik Yüksekokulu, Sağlık
Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ve Sağlık Bilimleri Enstitüsü Kardiyoloji
Vakfınca kurulacak olan Sağlık Bilimleri Üniversitesine devredilmiştir diyor;
tasarının ana şeyi bu.
Bir üniversite öğretim üyesi olarak şunu
hemen söylemek istiyorum: Gerçekten, sağlık bilimleri üniversitesinin olması
güzel bir şey; çünkü, daha evvel kurulmuş olan vakıf üniversitelerinin içindeki
tıp fakülteleri, istenildiği düzeyde, yani, kamu, devlet üniversitelerinin tıp
fakülteleri düzeyine çoğunlukla erişemediler. Bunun bir nedeni de,
hastanelerinin yetersiz olması veya hastaneye yatan hastaların pek çoğunun,
paralı hasta oldukları için, öğrenci, asistan gibi, eğitim düzeyinde olan
kişilere yeterince yararlı olamamaları. Hatta, bir şeyi de söyleyebilirim. Bu
üniversitelerin pek çoğunun kadavra salonları yok; yani, eğitim için yeterli
değiller. Bu bakımdan, bu üniversitenin sağlık bilimleri üniversitesi olarak
kurulması bence iyi bir düşünce.
Bildiğiniz gibi, Anayasamızın 130 uncu
maddesinin birinci fıkrası, kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip
üniversitelerin kanunla kurulacağını hükme bağlamıştır. Aynı maddenin ikinci
fıkrasında ise, "kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına
yönelik olmamak kaydıyla, vakıflar tarafından, devletin gözetim ve denetimine
tâbi yükseköğretim kurumları kurulabilir" hükmü yer almaktadır.
Bu, 1982 Anayasamızın getirmiş olduğu bir
değişikliktir; çünkü, daha evvelki anayasalarımızda vakıf üniversiteleri diye
bir olay yoktu. Üniversiteler, devlet tarafından kurulan kurumlardır.
Bir iki rakamla sözlerime başlamak
istiyorum. Üniversitelerimizde şu anda lisans ve önlisans düzeyi programında öğrenci
sayımız 1 940 000, örgün öğretim gören öğrenci sayımız ise 1 200 000; yani,
bunların bir kısmı açıköğretimde öğrenim görüyorlar.
Şu anda, hizmet veren -yükseköğretim
kurumu olarak- 53 tane yerleşik üniversitemiz var, faaliyette olan
üniversitemiz var. Artı, buna, yine burada sizin oylarınızla geçmiş olan 15
yeni üniversitemiz eklendi; ama, henüz rektörleri atanmadığı için, bildiğiniz
gibi, bir mutabakata varıp da, rektör konusunda, gerçekten üniversitemize
yakışan bir rektör atamasına girişmediğimiz için, henüz rektörleri atanamadığı
için, 68 tane kamu üniversitemizin olması gerekiyor.
Yine, şu anda 24'ü vakıf olmak üzere
toplam 68+24 üniversitemiz bulunuyor diyebilirim. Bunların içerisinde 1 tanesi
de, bugün -sizin vereceğiniz oylarla- yasayla eklenmiş bulunuyor.
Gerçi, bu Florence Nightingale
Hastanesinin bazı sakıncaları, bazı istenmeyen yönleri oldu bildiğim kadarıyla;
İstanbul Üniversitesinden kopmalar oldu, mahkemelik oldular; ama, inşallah,
bundan sonraki durumda, bu vakıf üniversitemiz büyük bir sorun çıkarmaz diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, 2004 yılı öğrenci
sayısı veri alındığında, toplam 24 vakıf üniversitemizin öğrenci sayısına
katkısı yalnız yüzde 4,2; yani, bu kadar üzerinde konuştuğumuz şey, yüzde
4,2'lik bir sayıdır. Aslında, AKP İktidarının yeni üniversite açmakta
inandırıcı olmadığını ben başından beri düşünüyorum. Bunu, içtenlikle de her
zaman söyleyebilirim. Gerçekten, üniversite kurmak için inandırıcı olduğunu
sanmıyorum; çünkü, iktidarların çoğu, zaten üniversitelerden hoşlanmazlar.
Değerli arkadaşlarım, toplam bu 1 941 000
öğrenciye eğitim verecek olan yaklaşık olarak 16 445 öğretim elemanımız; yani, profesör, doçent ve
yardımcı doçentimiz var; ama, en kötüsü, öğretim üyesi sayısının dağılımındaki
kötü dağılımdır diyebilirim. Öğretim üyesinin yurt içindeki dağılımı oldukça
dengesiz. Bu 16 000 öğretim üyesinin 10 095'i, İstanbul, Ankara ve İzmir'de
yoğunlaşmakta. Bunlar, 428 000 öğrenciye eğitim veriyor. Kalan 1 500 000
öğrenciye ise 6 440 öğretim üyesi tarafından eğitim verilmekte. Üstüne üstlük,
buradan, birkaç ay evvel bir kanun tasarısı geçti ve bu kanun tasarısı
yürürlüğe de girdi. Öğretim üyesi dağılımımız böyle dengesiz, batıda çok
iyiyken, doğuda kötü olmasına karşılık, buradan bir kanun geçirildi ve Sağlık
Bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma hastanelerine 141 öğretim üyesi Ankara,
İstanbul ve İzmir'e doğudaki üniversitelerimizden geldiler. Böylece, doğudaki
üniversitelerimiz biraz daha fakirleşti. Bu da, yine sizlerin, AKP'li
milletvekillerinin oylarıyla gerçekleşmiştir. O bakımdan, bu dağılımdan biz
şikâyetçiyiz demeye, bana göre, hakkınız yok arkadaşlarım.
Bence, bizim esas önemli sorunumuz,
yükseköğretim sistemindeki doğal büyüme alanımız iki yıllık meslek
yüksekokulları olmalıdır. Meslek yüksekokullarının örgün öğretimdeki payı yüzde
38'dir, toplam payı ise -yani, bütün yükseköğretimdeki payı ise- yüzde 11
dolayında. Bu da çok düşük bir düzeydedir. Bu oran, ileri ülkelerde, çoğunda
yüzde 30'un üzerinde. Örneğin, Singapur gibi bir ülkede yüzde 59, Tayvan'da
yüzde 55, İsviçre'de yüzde 47, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 55
düzeyindedir.
Meslek yüksekokullarındaki, öğretim veren,
yani, öğretim elemanı sayısı da, öğretim görevlisi sayısı da bizim ülkemizde
oldukça az; 6 129 tane öğretim elemanımız var. Bunların şöyle öğrencilere
dağılımını yaptığımızda, yaklaşık olarak 66 öğrenciye 1 öğretim elemanı düşüyor
ki, bu sayı oldukça düşük. Bu oran, Almanya'da 5 öğrenciye 1 öğretim elemanı,
İngiltere'de 20 öğrenciye 1 öğretim elemanı, Japonya'da 9 öğrenciye 1 öğretim
elemanı, Belçika'da 10, Hollanda'da 14, Macaristan'da 11, Amerika Birleşik
Devletlerinde ise 21 öğrenciye 1 öğretim elemanı düşmektedir. Bu bakımdan da,
yani, hem üniversitedeki öğretim üyemiz bakımından hem meslek
yüksekokullarındaki öğretim elemanı bakımından oldukça gerideyiz diyebilirim
arkadaşlar.
Bu arada, bir başka konuya değinmek
istiyorum. Dünya Bankasının Türkiye Direktörü Andrew Vorkink'in hazırladığı bir
rapordan size bazı başlıkları almak istiyorum: "1981'den bu yana, insan
sermayesinin emeğin veriminin artışına katkısı çok azalmıştır. Açıkça,
insanlara, üretim hayatından kopuk, yanlış eğitim verilmektedir. Türkiye'nin
önündeki en büyük zorluk, işgücünün kalitesinin yükseltilmesidir."
Avrupa Birliği, kendi üyeleri içinde, Lizbon
gündemi çerçevesinde eğitim hedeflerini belirlerken, 2010 yılına kadar
gençlerin, yani, 22 yaşına kadar olanların yüzde 85'i lise eğitimi almış
olmalıdır demektedir. Türkiye, bu hedefin çok çok gerisindedir arkadaşlar.
Türkiye, temel eğitim yolunda çok önemli aşamalar kaydetmiştir; ancak, lise
eğitiminde benzer bir başarıdan son derece uzaktır. Türkiye'nin Avrupa Birliği
hedefini yakalayabilmesi, bu koşullarda, hemen hemen 2030, 2040 yılına kadar
mümkün olmayacaktır.
Ayrıca, rakamlara bakıldığında, Türkiye'deki
büyük bölgesel ve cinsiyet eşitsizlikleri de vurgulanmaktadır. Örneğin,
Diyarbakır'da 20-24 yaş grubunun yalnızca yüzde 28'i lise diplomasına sahipken,
bu yaş grubunda kızların yalnız yüzde 17'si lise diplomasına sahiptir
arkadaşlar. Diyarbakır'daki sonuçlar, diğer doğu illerimizde de farklı
değildir; hemen hemen hepsinde aynıdır diyebilirim.
Türkiye'nin eğitim alanında karşılaştığı
diğer bir zorluk da, meslekî eğitim sistemine ilişkindir. Bu sistemde, halen,
lise öğrencilerinin, 3 000 000 öğrencinin 1 100 000'den fazlası yer almaktadır.
Birçok kimse, meslek okullarının, işgücü piyasasının talep ettiği mezunları
yetiştiremediğini varsaymaktadır. Halbuki, işgücü bakımından en kaliteli
elemanlar meslek yüksekokullarından yetişecektir.
Diğer yandan, bizim bir büyük sorunumuz
da, üniversiteye girişte ÖSS sınavı dediğimiz sistemdir ki, Avrupa Birliği
ülkelerinin hiçbirisinde böyle bir sistem yoktur arkadaşlar. Burada bir sınav
sektörü oluşturulmuştur ve bu sınav sektörüne bağlı olarak da, aileler, çocuklarını
dershaneye göndermek zorundadırlar. Her üniversiteye girecek olan öğrencinin
ailesi, üniversite sınavına hazırlık için yaklaşık olarak 5 000 dolar ödemek
zorundadır. Gerçi, hükümet, şimdi, biliyorsunuz, özel okullara, her öğrenci
başına 1 000 dolar vereceğim veya 1 000 000 lira vereceğim diye bir tasarı
getirecek önümüze. Bu, aslında, özel okulları desteklemek yerine, tuvaletleri
pislikten geçilmeyen, tavanları akan, sobaları yanmayan, kapıları doğru dürüst
kapanmayan kamu okulları, yani, devletimizin okulları dururken, özel okullara
bu kadar parayı vereceğim demek, bence, abesle iştigaldir. Sayın Millî Eğitim
Bakanı keşke olsaydı da burada, bu söylediklerime cevap verseydi; çünkü, özel
okulları bu kadar desteklerken, neden kendilerinin okuduğu devlet okullarını bu
kadar hor görüyorlar, bunu da inanın anlamış değilim. Yani, neden, böyle, bu
kadar devlet okullarına karşı hükümet veya Millî Eğitim Bakanı soğuk, bunu
gerçekten anlayamıyorum; çünkü, üçlü eğitim yapan veya 1, 2, 3'ü bir sınıfta
okuyan pek çok yerde okulumuz varken, özel okullara şu kadar para veriyorum
diye Sayın Millî Eğitim Bakanı burada övünüyor. Bunun övünülecek bir tarafı yok
arkadaşlar.
Yine, AKP'nin çok sevdiği bir şey var; bir
şeyi dağıttığı zaman çok övünüyor, işte şu kadar erzak dağıttık, bu kadar şunu
dağıttık diye. Arkadaşlar, bunlar övünülecek şeyler değil, utanılacak şey
bence. Bizim örf ve âdetlerimizde şunu dağıtıyoruz diye iktidar övünmez.
İktidar iyi yaptıklarını ortaya koyar; der ki: ben okullarıma şu kadar iyi bakıyorum, öğrencilerim bu kadar iyi
koşullardadır, okullarımın her biri tertemizdir. Bununla övünür, biz de
alkışlarız.
Değerli arkadaşlar, vakıf üniversitesinin
kurulmasına karşı değilim -bunu, hemen, baştan vurgulamak istiyorum- ama, şunu
da söyleyeyim: Vakıf üniversitelerinin büyük çoğunluğu devlet üniversitelerini
erozyona uğratmaktadır. Koskoca İstanbul Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku
Kürsüsünde bir tek profesör kalmıştır arkadaşlar; o da, önümüzdeki aylarda veya
önümüzdeki yılda emekli olacak. İstanbul Hukuk Fakültesi Anayasa Hukukunda
profesör kalmayacak; çünkü, birçoğu parasal nedenlerle kamu üniversitelerinden
ayrılıp özel üniversitelere gitmektedir. Vakıf üniversitelerinin yapacağı en
önemli şeylerden bir tanesi, öğretim üyesi yetiştirmektir. Vakıf üniversiteleri
öğretim üyesi yetiştirmiyor, hazır kamu üniversitelerindeki öğretim üyelerini
nasıl çekebilirim, onun peşine düşüyor. Gerçekten, vakıf üniversiteleri, eğer
vakıf üniversiteleri olmak istiyorsa, adını altın harflerle yazdırmak istiyorsa
öncelikle buna eğilmeli, önce öğretim üyesi yetiştirmenin ve kaliteli bir
üniversite olmanın yollarını aramalıdırlar.
Bu arada, bu kanun tasarısı önüme geldiği
zaman, bulunan vakıf üniversitelerinin hemen hemen çoğunu aradım, rektörleriyle
teker teker konuştum, bir sıkıntıları, bir şikâyetleri olup olmadığını
öğrenmeye çalıştım. Çoğunun büyük derdi yok. Ufaklarının, böyle, bocalama
içinde olanlar var; onları da kabul ediyorum. Bunlar, yıllar içinde, vakıf
üniversitelerinin bazıları, gerçekten, vakıf üniversitesi olduğunu gösterecek,
kanıtlayacak ve kalıcı olacaktır; bazıları ise, yavaş yavaş eriyecek ve
kaybolacaklardır. İşte bunu yaparken, üniversitelerin öğretim üyesi
yetiştirmesi, mastır ve doktora düzeyinde eleman yetiştirmesi ve yavaş yavaş
kendi üniversitesinin adamlarını yetiştirmesi gerektiğini kendilerine de
vurguladım.
Bazı üniversitelerin yerleşme sorunu var.
Kampuslarında sıkışık olduğunu söylüyorlar. Örneğin, bir üniversite "yurt
yapmak için yerim yok" dedi. Etrafı orman arazisi olduğu için ormandan hiçbir
şey alamıyor ve "sıkıştım kaldım" diyor; ama, bunu yaparken, buraya o
üniversiteyi yerleştirirken herhalde bunu düşünmek lâzımdı, "etrafım orman
arazisi, ben burada bir yere büyüyemem" diye düşünmesi lâzımdı; hiç öyle
olmamış.
Vakıf üniversiteleri YÖK standartları
düzeyine eriştirilmelidir. YÖK standartları düzeyinde değil vakıf
üniversitelerinin çoğu.
Vakıf üniversitelerinde akademik
personelin çalışma düzeyi belli değil arkadaşlar. Kararlaştırılmış, yapılmış
bir tüzük yok. Vakıf üniversitelerindeki öğretim üyeleri, kamu
üniversitelerinden geliyorlar, orada nasıl bir alışkanlıkları varsa onları ya
devam ettiriyorlar veya -vakıf üniversitesinin kendine has bazı özellikleri
var- gelip gidiyorlar, dersini anlatıyor ve bitirip çekip gidiyorlar.
Yine vakıf üniversitelerinden bir rektörün
şikâyeti: "Öğrencilerden Katma Değer Vergisi alınıyor" dedi. Bu da,
bilmiyorum, yani bir eğitim için giden bir öğrenciden… Hem üniversiteye para
yatırıyorsunuz hem artı bunun için bir de Katma Değer Vergisi ödüyorsunuz. Bunu
da ilk defa duydum ve şaşırdığımı da söylemek istiyorum.
Yine bir üniversitemizin şikâyeti; dedi
ki: "Avrupa Birliği müzakere sürecinde müzakerecilere yardımcı olacak olan
hukukçu, iktisatçı gibi üst düzeyde bürokrat yetiştirmek için fakülte kurmak
istiyoruz; ama, şu anda bunu kuramıyoruz, kurmakta zorlanıyoruz." Ben de
kendilerine kamu üniversitelerinde bu düzeyde müzakereci yok mu yapacak olan
dedim. "Var; ama, biz daha değişik şekilde yapmak istiyoruz, daha
kendimize has bazı özelliklerde yetiştirmek istiyoruz" diye söylediler.
Bunları da, teker teker dertlerini dinleyerek sizlere iletmek istedim.
Bu arada şunu da söyleyeyim: İlk defa
böyle bir konu geldiği için, bir vakıf üniversitesi nedeniyle böyle bir konuyu
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsüne taşıdığınız için bize teşekkür
ettiler. Ben de kendilerine buradan başarılar diliyorum, teşekkür ediyorum.
Bu üniversitemizin de ülkemize hayırlı
olmasını diliyorum; ama, dediğim gibi, bazı konuların bir an evvel Türkiye
Büyük Millet Meclisinde çözüme ulaştırılması gerektiğine de inanıyorum.
Bu duygularla, hepinize saygılar
sunuyorum; teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına,
Gaziantep Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU
(Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda değişiklik yapan bir kanun tasarısı üzerinde Grubum adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Bugün görüşmekte olduğumuz, müzakere
etmekte olduğumuz kanun tasarısı, Türk yükseköğretimine yeni bir üniversite
kazandırmak amacıyla huzurunuza getirilen bir tasarı. Bu çerçevede,
yükseköğretimin sorunlarını tartışmadan, yükseköğretimin sorunlarını dile
getirmeden, bu konunun, bu kanunun müzakere edilmesi mümkün değil. O bakımdan,
hem bu kanun çerçevesinde hem de üniversitelerin genel sorunlarıyla ilgili
olarak bu konudaki birkaç hususa değinmek istiyorum.
Şimdi, bir kere, Türk yükseköğretimi,
neticede aynı kanuna tâbi olmak kaydıyla, iki farklı yapıdan oluşmaktadır; bir
vakıf üniversiteleri, bir de devlet üniversiteleri. Devlet üniversitelerinin
zaman içerisinde devletin yükseköğretim talebini karşılayacak yatırımları ve
teşkilatlanmayı yapamayacağı görüldüğü andan itibaren, vakıf üniversiteleri
şeklinde, kâr amacı gütmeyen, tamamen kamu hizmetine yönelik olmak amacıyla
tasarlanmış bir çerçevede, vakıf üniversiteleri sistemini sisteme
kazandırmıştır ve uygulandığı günden bu yana da Türk yükseköğretim talebini
oldukça önemli boyutta karşılayabilmiş ve bu konuda hâlâ birçok eksiği olan bir
yapı ve özellik arz etmektedir.
O çerçevede, gerek vakıf üniversiteleri ve
gerekse kamu, devlet üniversiteleri, nitelik itibariyle ve sağladıkları hizmet
ve sosyal fayda açısından birbiriyle mukayese edilmeyecek ve aynı amaca yönelik
hizmet üreten kuruluşlar olarak karşımıza çıkıyor; ama, gerek vakıf
üniversitelerinin gerekse de devlet üniversitelerinin içerisinde bulunduğu
sorunlar, bugün için, Türk yükseköğretiminin önünü tıkayan, bu sorunlar
çözülmediği takdirde gerek gelişme ve gerekse de üye olmayı düşündüğü, üye
olmayı arzu ettiği Avrupa Birliği sürecinde Türkiye'nin önünü tıkayan önemli
bir problem olarak ortada duracaktır. O bakımdan, Türkiye'de gerek ekonomik
gelişme gerek insanların, toplumumuzun refahının yükseltilmesi ve gerekse de
dünya standartlarında bir toplum ortaya çıkarılması noktasında eğitimin önemini
inkâr etmemek gerekir. Bu noktada da, yükseköğretimin çok özel bir yeri ve çok
özel bir önemi söz konusudur. O bakımdan, Türk toplumu, yükseköğretimin bu
özelliğini dikkate alarak, çok büyük bir oranda, yükseköğretimden hizmet talep
etmektedir ve kamuya düşen görev de, bu talebi karşılayacak düzeyde,
karşılayacak büyüklükte bir yükseköğretim hizmetini toplumun istifadesine
sunmaktır; ancak, ne yazık ki, 1982 yılında kurulan devlet üniversiteleri ve
daha sonra yürürlüğe konulan vakıf üniversitelerinin üzerinden çok uzun bir
zaman geçmesine karşılık, Türkiye'de, üniversite sayısında, geçtiğimiz aylara
kadar ciddî bir artış meydana getiremedi. Yeni üniversite açımında, özellikle,
gerek siyaset ve gerekse de yükseköğretim kurumları fazla da hevesli
olamadılar. Bunun gerisinde birtakım sebepler var. Elbette, siyasetçiler de, yükseköğretim
kurumlarını teşkil eden gerek üniversiteler ve gerekse YÖK de, Türkiye'de yeni
üniversitelerin açılması noktasında fazla hasis, fazla cimri davranmıyorlar;
ama, mevcut üniversitelerimizin de, mevcut yükseköğretim kurumlarımızın da
ihmal edilmeyecek, göz ardı edilmeyecek birtakım problemlerle karşı karşıya
olduğu da bir gerçek. Böylece, öncelikli olarak, mevcut üniversitelerimizin,
mevcut kurumlarımızın sorunlarının çözümü ve daha sonra yeni üniversitelerin
açılması noktasında Türk yükseköğretim sisteminde bir fikir mevcuttur; ancak,
tabiî, siyaset ve siyasetçiler, toplumun önünü açacak her türlü tedbiri almakla
da yükümlüdürler. Bu bakımdan, hükümetin geçen aylarda Yüce Meclisin huzuruna
getirdiği 15 yeni üniversite açılmasıyla ilgili tasarıyı, gerek Anavatan
Partisi ve gerekse de diğer muhalefet partisi destekleyerek bu tasarının bir an
önce kanunlaşmasını elbirliğiyle gerçekleştirdik; ancak, bu demek değildir ki,
Türkiye'de bu yeni açılan 15 üniversiteyle birlikte Türk yükseköğretiminin
sorunları çözülmüştür, Türk yükseköğretiminden hizmet talep eden toplumun bu
noktadaki, bu konudaki sorunları çözülmüştür; hayır.
Türk yükseköğretiminin içerisinde
bulunduğu sorunlar şöyle bir genel hatlarıyla sınıflamaya tâbi tutulacak
olursa, bir kere, yapısal birtakım sorunlarla karşı karşıya Türk
yükseköğretimi. Bu yapısal sorunların bir kısmı sistemimizi yürüten mevzuattan
kaynaklanıyor, bir kısmı yükseköğretimin organizasyon şeklinden kaynaklanıyor
ve kısmı da, temelinde finansman ve kaynak yetersizliği bulunan çok ciddî bir
problemle karşı karşıya. Bu bakımdan, Türk yükseköğretiminde sistemin önünün
açılabilmesi ve sistemin topluma daha iyi hizmet eder hale gelebilmesi için
öncelikle yükseköğretim mevzuatının ciddî bir değişiklik ihtiyacı içerisinde
olduğunu bugün konuyla ilgili hiçbir çevre inkâr etmiyor. Bizzat Yükseköğretim
Kurulu dahi, Yükseköğretim Kanununun artık reforme edilmesi, değiştirilmesi
zamanı geldiğini inkâr etmeyecek cesareti gösterip, bu konuda da her türlü
değişiklik çalışmasına katkıda bulunacağını saklamıyor, açıkça bunu ilan
ediyor. Bu noktada hükümete düşen, AKP İktidarına düşen görev -AK Parti
diyordum, bundan sonra AKP diyeceğim- cesaretle Türk yükseköğretim sistemini
reforme edecek, bu sistemin önünü tıkayan engeller nelerse bunların tümünü
ortadan kaldıracak ciddî ve köklü bir reform tasarısı çalışmasına bugünden tezi
yok başlaması gerekir. Ancak, ne yazık ki, mevcut hükümet -ve biraz da Millî
Eğitim Bakanına serzenişte bulunacağım burada- köklü ve sistemli bir
değişiklikten daha ziyade, günü geldiğinde, işine gelen çerçevede birtakım
zecrî tedbirlerle, birtakım rötuşlar diyebileceğimiz değişiklik teklifleriyle
Parlamentonun huzuruna gelmekte ve tabiî ki, bu teklifler çoğunlukla kabul
görmemektedir.
Bundan yaklaşık bir yıl önce bu Parlamentoda,
sayın hükümetin Parlamentoya sunduğu Yükseköğretim Kanununda değişiklik içeren
bir tasarı önümüze geldi ve o günün şartlarında bu tasarının, ihtiyacı
karşılamaktan uzak, sadece birtakım geçici tedbirlerle, hükümetin istediği
doğrultuda, Millî Eğitim Bakanının istediği doğrultuda birtakım değişiklikleri
içerdiğini biz o zamanlarda da anlattık. Bugün için Türk yükseköğretim
teşkilatının, kurumlarının karşı karşıya bulunduğu sorunlar çok ciddî ve
gerçekten köklü bir reform ihtiyacıyla ancak çözülebilir, reform tasarısı
çerçevesinde çözülebilir. Aksi takdirde, yeni üniversite açarak, bu
üniversitelere öğrencileri doldurarak, bu sorunları çözmek bir yana, bu
sorunları daha da ağırlaştırmış oluruz; çünkü, bugün için üniversitede okuyan
öğrencinin problemi bir tarafa, üniversite öğretim elemanlarının, üniversite
personelinin, yükseköğretim personelinin sorunları bir tarafa, üniversitelerin
bizzat yönetimden kaynaklanan sorunları bir tarafa, üniversitelerin finansal
yetersizlikten kaynaklanan sorunları bir tarafa, bunların çözümü yönünde
herhangi bir tedbir getirilmezken, sadece yeni üniversite açarak var olan
mevcutları daha da artırmak, sistemi daha da içinden çıkılmaz hale
getirecektir. Bugün için yükseköğretimin temel sorunu şeklinde olan, birçok sorunun
peşinden sürükleyicisi durumunda olan finansman problemi çözülmediği sürece,
Türk yükseköğretiminden beklenen faydayı toplumun elde etmesi mümkün değildir.
Bugün için bütçelerden, ne bu hükümet ne bundan sonraki gelecek bir başka
partinin -ki, bizim öngörümüz, Anavatan Partisi hükümeti olacaktır bundan
sonraki hükümet- yeteri kadar kaynak ayırma durumu söz konusu olmayacaktır.
Evet, bazı arkadaşlara, Anavatan Partisi hükümeti oldukça sevimli geldi;
elbette sevimli bir konudur.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Alışırlar, ona
da alışırlar.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Sizin çaba ve
gayretinizle, sizin bize yaptığınız katkılarla, elbirliğiyle, siz ve biz,
Anavatan Partisini iktidar yapacağız. Siz var olduğunuz sürece, Anavatan
Partisi mutlak surette iktidar olacaktır.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Aç tavuk kendini
arpa ambarında görür.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Sizin sayenizde…
Sizin başaramadıklarınızı biz başaracağız.
Mesela, bunlardan birincisi yükseköğretim.
Yükseköğretimde, Sayın Erkan Mumcu'nun Millî Eğitim Bakanıyken sunduğu bir
reform çalışması vardı; fakat, sizin reforma yatkın herhangi bir tarafınız
olmadığı için, sistemi kökünden değiştirmeye yönelik herhangi bir iradeniz,
gayretiniz ve çabanız olmadığı için, cesaretiniz de olmadığı için, bu tür
çalışmaları gözardı ettiniz. Sadece günübirlik, günü kurtarmak amacıyla bir iki
ufak değişiklik teklifiyle geldiniz, Cumhurbaşkanından veto gördü; o
teklifinizi yenilemek cesaretini dahi gösteremediniz. İşte, AK Partinin,
iktidarda iken, Türkiye'nin temel meselelerinin çözümüne yönelik çalışmaları,
çabalarının çerçevesi, olaya bakış açısı bu. O bakımdan, Anavatan Partisi
hükümetine kadar, yükseköğretim sisteminde de herhangi bir köklü reformun
olacağı noktasında, toplumun fazla heves duymaması ve bu sorunlarla daha bir
müddet iç içe yaşamak durumunda kaldığını, maalesef, söylemek zorunda kalmış
bulunuyorum.
Eğer, siz, yükseköğretim sisteminin
problemlerini, sadece, yükseköğretimi, liseyi bitiren çocuklara yükseköğretim
imkânı veren bir müessese çerçevesinde değerlendirirseniz, bu bakış açısıyla,
sistemimizin çözümü ve yükseköğretimin Türk toplumuna yapacağı katkıyı hiç de
anlamamış olursunuz. Bu bakımdan, üniversitelerin bırakınız yapısal
sorunlarını, bırakınız üniversitelerin öğretim üyeleriyle ilgili olan sorunlarını,
bırakınız mevcut okumakta olan öğrencilerin iç içe yaşadığı burs sorununu,
kredi sorununu, yurt sorununu, tüm bu sorunları gözardı edin; ama, üniversite
kapılarında bekleyen milyonlarca gencin istikbal endişesini, istikbal kaygısını
görmezlikten gelip de, bu konuyu hiç Türkiye'nin gündemine getirmemek gibi bir
yanlış içerisinde bulunmak, AK Parti Hükümetinin en affedilmeyecek tarafını
oluşturur. O bakımdan, hükümete sesleniyorum buradan: Eğer, Türk
yükseköğretiminde mevcut olan sıkıntıları çözmek ve toplumun önüne ciddî bir
yükseköğretim reformuyla çıkmak niyetiniz varsa, biz Anavatan Partisi olarak
buna her türlü desteği ve katkıyı, birikimimizi de katarak vermeye hazırız;
ama, ne yazık ki, biraz önce de söylediğim gibi, hükümetin böyle bir iradesi yok,
bu yönde herhangi bir çalışması da söz konusu değildir.
Öyleyse, Türk yükseköğretiminden medet
uman, buradan hizmet talep eden, sistem içerisinde bulunan tüm toplum kesimleri
de, bu sorunlarıyla daha uzun bir müddet iç içe yaşamak durumuyla karşı karşıya
kalacaklardır.
Yeri gelmişken, Türkiye'de -başta da
belirttiğim gibi- kamu üniversiteleri, devlet üniversiteleri ve özel vakıf
üniversiteleri olmak üzere, ikili bir sistem söz konusu olduğundan
bahsetmiştim. Gerçekten, vakıf üniversiteleri, ilk açıldıklarından bu yana, ilk
kurulduklarından bu yana, tahminin üzerinde bir öğrenci talebiyle karşı karşıya
kaldı. Bu da, toplumdaki yükseköğretim ihtiyacının ne ölçüde ciddî bir problem
olarak karşı karşıya bulunduğunu göstermektedir. Velilerimiz, öğrenci babaları,
öğrenci velileri ve gerekse de öğrencilerimiz, her ne pahasına olursa olsun,
kendilerine ne gibi bir maliyet yükleyecek olursa olsun, mutlak surette bir
yükseköğretim diplomasına sahip olmayı arzu etmektedirler, istemektedirler.
Öyleyse, ortada, bu hizmeti satın almak isteyen belli bir kitle var, belli bir
kesim var; hükümete de düşen veya kamuya da düşen görev, bu hizmeti bunlara
sunacak yapıyı ve sistemi ortaya çıkarmaktır.
Bugün için yükseköğretimin içerisinde
bulunduğu yapısal problemleri daha belli bir süre erteleyebilirsiniz; ama,
üniversite kapılarında bekleyen yüzbinleri, milyonları görmezlikten
gelemezsiniz. Bunların problemine acil çözüm bulmak noktasında, ufak birtakım
tedbirlerle dahi olsa, bugünkü mevcut kapasiteyi iki misline çıkarma imkânı
vardır. Bunun için, üniversitelerle, Yükseköğretim Kuruluyla, hükümetin,
oturup, ciddî bir çalışma, ciddî bir proje başlatması yeterli olacaktır. Nedir
bu sistem; biliyorsunuz, Türkiye'de, eğitimde, ikili bir eğitim söz konusu;
normal öğretim ve ikinci öğretim diye bir farklı sistem var. İkinci öğretimde
okuyan öğrenciler, belli bir ücret karşılığı -bu, normal öğretim öğrencilerinin
ödemekte olduğu harcın biraz daha üzerinde bir miktardır- bunu ödeyerek,
üniversitelerin normal mesai saatlerinin dışında, kapasitelerinin
kullanılmadığı zaman dilimleri içerisinde okumaya razı, bu hizmeti almaya razı
olan kesimlerden oluşuyor. Yani, tam gece öğretimi değil ama, bir nevi gece
öğretimi diyebileceğimiz bir sistem içerisinde.
İkinci öğretimde ciddî bir potansiyel var;
fakat, buradaki bu potansiyel birçok üniversitemiz tarafından çok az bir
şekilde kullanılmaktadır. Tabiî, tüm üniversitelerimizde bu ikinci öğretim
potansiyelini harekete geçirmek noktasında birtakım ilave kaynak ihtiyacı söz
konusudur. Hükümet olarak bu kaynakların bu üniversitelere verilmesi halinde,
bugünkü örgün öğretimde, öğrenci kapasitesinin bir yıl içerisinde yüzde 100
oranında artırılabilme imkânı vardır. Meselenin bir yönü bu.
Öyleyse, üniversite kapılarında bekleyen
öğrencilerin üniversiteye girişlerini kolaylaştıracak ve daha fazla öğrencinin
bu hizmetten istifadesini sağlayacak bir adım olarak ikinci öğretim sisteminin
tüm üniversitelere yaygınlaştırılması çok az bir finansman ihtiyacıyla mümkün
olabilecektir ve bunu da buradan hükümete bir yol olarak tavsiye ve teklifte
bulunuyoruz Anavatan Partisi olarak.
Bir başka husus, bu noktada,
üniversitelerin içerisinde bulunduğu ciddî bir finansman problemi var, kaynak
problemi var, kaynak ihtiyacı var, bir taraftan da yükseköğretim hizmetini
parayla almaya, satın almaya razı belli bir kesim var. Ki, bunların bir kısmı
bu taleplerini vakıf üniversiteleri yoluyla karşılayabiliyorlar. Öyleyse, bu
noktada, hükümete düşen bir görev de, yine, Yükseköğretim Kanununda ufak
birtakım değişikliklerle, paralı eğitimin devlet üniversitelerinde de
yapılabilir hale getirilmesiyle, hem üniversitelerin içerisinde bulunduğu
finansman sıkıntılarını kısmen rahatlatacak hem de daha fazla sayıda öğrenciye
yükseköğretim imkânı ortaya çıkarabilecek bir yapı da böylelikle
oluşturulabilir.
Sadece bu saydığım iki husus, bırakınız
yükseköğretimdeki reform talebini, reform ihtiyacını bir tarafa, bunu
görmezlikten gelsek bile, sadece bu iki husus dikkate alınarak,
yükseköğretimdeki kapasitenin yüzde 150 oranında, bugün için, artırılma imkânı
vardır. Böylelikle, üniversiteler, ihtiyaç duydukları gerek bina gerek makine
ve teçhizat kaynağını sadece bütçeden beklemek yerine, kendi ürettikleri
finansman ihtiyacıyla da bunu karşılayabilmektedirler. Bu noktada, eğer, bir
yükseköğretim reformu tasarısı çalışması yapılabilecek olursa, toplumun çeşitli
kesimlerinin, üniversitelerin bu finansman probleminin çözülmesine katkıda
bulunacak şekilde ciddî birtakım reformlar da söz konusu olabilir. Nitekim,
bizim, Anavatan Partisi olarak, hazırladığımız yükseköğretim reformu
tasarısında bu hususta da birtakım hükümler söz konusudur. Böylelikle,
yükseköğretimin, konunun önemine binaen ve Türkiye'nin, toplumun ihtiyaçlarını
da dikkate alarak, sadece genel bütçe içerisinden karşılanacak finansman
imkânıyla sağlama imkânı kalmamıştır. Sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada da,
yükseköğretim, sadece bütçe kaynaklarıyla, kamu kaynaklarıyla yürütülen bir
sistem olmaktan uzaktır. Özel birtakım kaynaklarla, öğrencilerden elde edilen
kaynaklarla sistem yürütülmektedir. Türkiye, bu yola, mutlak surette, er veya
geç girmek zorunda kalacaktır. Bu yola ne kadar erken girecek olursak,
yükseköğretimin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - 20 dakikalık süreniz doldu.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - 1 dakika
içerisinde tamamlayacağım.
Yükseköğretimin birçok probleminin
temelini teşkil eden finansman problemi, bu şekilde, mutlak surette, Türk
yükseköğretim sisteminde paralı eğitime, yani, öğrencinin aldığı hizmeti
parayla satın alma noktasındaki yol açılmayacak olursa… Ki, bunun, elbette,
birçok haklı gerekçeleri vardır, bunlara girme gereği yoktur bu noktada; ama,
dünyanın yürüdüğü yolda, biz, yürümek mecburiyetindeyiz. Dünya, paralı bir
yükseköğretim sistemi içerisindeyken, bizim, sistemimizi, hâlâ, bunun dışında,
bunun aykırısında tutmaya çalışmamız, Türkiye'de, sistemin, giderek iyiden
iyiye tıkanması sonucunu doğuracaktır. Bu bakımdan, hükümetin, mutlak surette,
konuyu bu çerçevede ele alması ve bu çerçevede birtakım düzenlemelerle
yükseköğretim reformunda cumhuriyet tarihinden bu yana yapılabilecek en ciddî
reformu yapması, toplumun büyük bir beklentisidir; ama, hükümetin, bu konuda
bugüne kadar gösterdiği çaba ve performans, hiç de böyle bir cesaret ve irade
isteyen bir konunun üzerine gidip, bunu değiştirme, bu reformu yapma iradesinin
olmadığını açıkça göstermektedir. İnşallah, böyle bir reform Anavatan Partisi
iktidarına nasip olacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.48
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.05
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 78 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
1067 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1089) (S. Sayısı: 1067) (Devam)
BAŞKAN -Komisyon ve Hükümet yerinde.
Şimdi, tasarının tümü üzerinde söz sırası,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Siirt Milletvekili Öner Ergenç'te.
Öner Bey hem Grup adına konuşacak hem de
kişisel söz istemi var; ikisini birleştirecek, 30 dakika konuşacak.
Buyurun Öner Bey. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1067
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, Yüksek Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kanun
tasarısının incelenmesiyle ortaya çıkan durum şudur ki, bu kanun tasarısı,
halen bugüne kadar faaliyetini sürdürmekte olan Kadir Has Üniversitesi
Mütevelli Heyeti ile yine bu üniversitenin bünyesinde bulunan ve Türk
Kardiyoloji Vakfı bünyesinde çalışmalarını sürdüren Tıp Fakültesi ve sağlık
bilimleriyle ilgili diğer meslek yüksekokulları ve enstitüler konusunda yeni
bir düzenleme yapılmak suretiyle, sağlık bilimleriyle ilgili fakülte ve
yükseköğretim kurumlarının Kadir Has
Üniversitesinden ayrılmak suretiyle yeni bir üniversite kurulması hakkındadır.
Burada, sağlık bilimleriyle alakalı olan
üniversite, tasarıda, başlangıçta İstanbul Sağlık-Bilim Üniversitesi olarak
teklif edilmişken, komisyonda, bu, İstanbul Bilim Üniversitesi şeklinde bir
değişikliğe uğramış ve bugün Genel Kurulun huzuruna gelmiştir.
Burada bir yeni vakıf üniversitesi daha
kazanılmakta ve bu vakıf üniversitesiyle, özellikle sağlık bilimleri ağırlıklı
olarak eğitim verecek olan bu üniversiteyle, Türk yükseköğretim hayatına yeni
bir üniversite katılmaktadır.
Bu kanuna göre, mevcut Kadir Has
Üniversitesinde Fen-Edebiyat Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, İktisadî ve İdarî
Bilimler Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İletişim Fakültesi, Hukuk
Fakültesi, Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu, Sosyal Bilimler Meslek
Yüksekokulu, Fen Bilimleri Enstitüsü ile Sosyal Bilimler Enstitüsü yer
almaktadır; dolayısıyla, bu yönde de, mevcut Kadir Has Üniversitesinin de daha
derli toplu bir yapıya kavuşturulduğu ve belli bir alanda, belli alanlarda
eğitim verecek biçimde yeniden dizayn edildiğini görmekteyiz.
Yine, bu üniversiteden ayrılan Kardiyoloji
Vakfı Mütevelli Heyeti tarafından kurulmakta olan yeni İstanbul Bilim
Üniversitesinde de, biraz önce ifade ettiğim ve saydığım, sağlıkla ilgili
yüksekokullar ve tıp fakültesi dahil, bu vesileyle de ikinci bir üniversite
hayata geçmiş oluyor.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
yükseköğretimin amacı, ülkenin bilim politikasına, toplumun yüksek düzeyde ve
çeşitli kademelerdeki insan gücü ihtiyacına göre, öncelikleri, ilgi ve
istidatları doğrultusunda öğrencileri yetiştirmek; bilimsel araştırmalar
yapmak, sonuçlarını ilan etmek, kamu ve özel sektör tarafından istenecek
araştırmaları yapmak ve ülkenin zaman zaman yaşadığı birtakım toplumsal
problemlerle -bunlar sosyal problemler olabilir, kültürel problemler olabilir,
ekonomik problemler olabilir, sınaî problemler olabilir- ilgili araştırmalar
yapmak suretiyle, çağın gereklerine uygun ve ülkeyi bu sıkıntılardan kurtaracak
olan birtakım projeler hazırlamak ve bunu siyasî erkin önüne getirip koymaktır.
Sanıyorum, konuşmasında, Sayın Abuşoğlu,
haklı olarak bir şey ifade etti, ben de ona katılıyorum; yani, demişlerdi ki:
"Üniversiteleri, sadece ortaöğretimde okuyan, liselerde okuyan çocukların
okuduğu kurumlar olarak görmemek lâzım, AK Parti bunu böyle görürse hata
eder." Evet, Sayın Abuşoğlu, ben sizlere katılıyorum, elbette ki, böyle
değildir; ama, hele hele AK Parti, yükseköğretim kurumlarını, sadece lise
mezunlarının öğretim gördüğü eğitim ve öğretim kurumları olarak görmemektedir.
Nitekim, biraz önce ifade ettiğim
konularda, özellikle benim de ihtisas alanım olan bir konuda, mesela, Sokak Çocuklarını
Araştırma Komisyonu olarak biz görev yaptık, üniversitelerle işbirliğine
gittik. Ancak, çok üzülerek ifade edeyim, bugün, hâlâ problemlerin devam ettiği
bu alanda, üniversitelerimizin, ne yazık ki, bu alana önemli bir katkı verecek,
temelde ciddî projeleri ortaya koyabilecek herhangi bir çalışma içerisinde
olmadıklarını, komisyon olarak, bizatihi müşahede ettik ve Komisyon Başkanı
olarak üniversitelerle yaptığım çeşitli görüşmelerde bunu gördüm. Oysaki, bu,
toplumun çok önemli bir problemidir, üniversite kendini bundan soyutlayamaz,
kendini bunun dışında tutamaz ve dolayısıyla, ülkenin bu ve buna benzer
problemleriyle üniversiteler ilgilenmelidir ve birtakım projeler ortaya
koymalıdır. Buna benzer diğer alanlarda üniversitenin bu gibi çalışmaları,
maalesef, bugün, ciddî anlamda görülmemektedir.
15 inci Millî Eğitim Şûrasında,
"öğrenci yetiştirme sınavlarının kapsamı ortaöğretim programları
paralelinde geliştirilmelidir" diye bir karar alınmıştır ve yine bu
şûrada, "yükseköğretime girişte öğrencilerin ilgi, istidat ve
kabiliyetlerini esas alan bir sistem oluşturulmalıdır" denmiştir ve yine,
devamla, yükseköğretime talep ile bu kurumların kapasiteleri ve işgücü
piyasasının ihtiyaçları arasında sağlıklı dengeler kurulmalıdır tarzında, 15
inci Millî Eğitim Şûrasında kararlar alınmıştır. Bugün geldiğimiz noktada, bu,
çok yerinde ve isabetli olarak tespit edilmiş olan, şûranın bu kararları
istikametinde ne gibi sonuçlara ulaşıldığını hep birlikte görmekteyiz.
Peki, bu konuda problemlerimiz devam ederken
ve bu konuda çok ciddî sıkıntılar yaşanmaktayken, yükseköğretim kurumlarımız,
ne yazık ki, öğrencilerimizin, toplumumuzun ve ortaöğretimden yükseköğretime
geçiş sisteminin şartlara uygun, ülkenin şartlarına uygun, ülkenin ihtiyaç
duyduğu insan kaynaklarını karşılayabilecek bir planlama içerisinde, ne yazık
ki, bugüne kadar gerçekleştirememiştir.
Yine, 1996 yılında, Millî Eğitim
Bakanlığının, yükseköğretime geçişin yeniden düzenlenmesi hakkında birtakım
görüşleri olmuştur ve bu kamuoyuna açıklanmıştır. Burada denilmektedir ki:
"Ortaöğretim programları ile üniversite giriş sınavları ve programları
arasında yönlendirme esasına uygun bir bağ kurulamamıştır."
Evet, bugün görülmektedir ki, hâlâ bu bağ
yeterince kurulamamıştır ve bu bağı kurma noktasındaki yükseköğretim kurumları
kendilerine düşen görevi yeterince yerine getirememişlerdir. Ortaöğretimde
kazanılan bilgi ve becerileri daha iyi değerlendirecek bir yapı, ne yazık ki,
bugüne kadar oluşturulamamıştır. Âdeta, sanki, ortaöğretim ayrı bir eğitim
alanı, yükseköğretim ayrı bir eğitim alanı ve sanki, bu iki alan, bu ülkenin
çocuklarının okuduğu, bu ülkenin kurumları, bu ülkenin vazgeçilmez, birbirinden
ayrılmaz unsurları olması gerekirken, ne yazık ki, bu bölümler -ortaöğretim ve
yükseköğretim- âdeta, birbiriyle çelişir, birbiriyle çakışır hale gelmiştir.
Burada, elbette ki, aslolan, bir
öğrencinin ilköğretimden başlayıp ortaöğretimde devam eden ve yükseköğretimde
devam edecek olan öğretimi sırasında, matematikse matematiğin kendi alanında,
tarihse tarih alanında, fizikse fizik alanında kazanılan bilgi ve becerilerin
üzerine her kademede yenilerinin eklenmesi suretiyle, âdeta, yükseköğretimi
bitiren bir çocuğun, daha önceki öğretim kademelerinde aldığı eğitimin nihaî
hedefine ulaşabileceği şekilde bir donanıma sahip kılınması, elbette ki,
yükseköğretimin de amaçları, görevleri ve sorumlulukları içinde olmalıdır.
Ancak, bugünkü yapıya baktığımızda, yükseköğretim kurumları, sanki, böyle bir
sorumlulukları yokmuş gibi, böyle bir görevleri yokmuş gibi, tamamen, kendi
başına bağımsız ve bir önceki kademede, lisede edinilen bilgi ve becerileri
dikkate almadan, kendi sistemi içerisinde bir eğitim ve öğretim sürdürmeye
devam etmektedir.
Ve yine, yükseköğretimin ortaöğretimle
bağı daha güçlü bir hale getirilerek, ortaöğretimde kazanılan bilgi ve
becerilerin, biraz önce ifade ettiğim gibi, yükseköğretimde değerlendirilecek,
yükseköğretimin de bu yolla niteliğini artıracak bir yapı mutlaka kurulmalıdır,
böyle bir sonuç mutlaka sağlanmalıdır, yükseköğretim kurumları ve özellikle
YÖK, üzerine düşen bu tarihî ve millî görevi mutlaka yerine getirmelidir.
Sayın milletvekilleri, günümüzde
üniversite, toplumun en etkin araştırma ve kültürel iletişim merkezleri haline
gelmiştir. Gelişmiş dünyada budur üniversitelerin yapısı. Üstün nitelikli insan
gücü yetiştirme, bilgi üretme, bilgiyi kullanma, bilgiyi yaymada topluma hizmet
götüreceklerin, götürecek olan, götürmesi gereken üniversitelerin temel
görevleri, öğrenci yetiştirmenin yanında, elbette ki bu olmalıdır. Ancak, ne
yazık ki, üniversitelerimizin, bu konuda da çok ciddî bir çalışma içerisinde,
bir gayret içerisinde olmadığını görüyoruz. AK Parti Hükümeti olarak, biz,
bilime, bilimsel gelişmelere ve dolayısıyla, ar-ge çalışmalarına geldiğimiz
günden beri gereken önemi vermekteyiz ve nitekim, ilk defa bizim hükümetimiz
döneminde, ar-ge faaliyetlerine destek vermek üzere, TÜBİTAK bütçesine, bugün,
500 trilyonun üzerinde bir ödenek sağlanmıştır ve bu, elbette ki,
üniversitelerimiz tarafından, öğretim üyelerimiz tarafından, öğrencilerimiz
tarafından kullanılabilecek bir kaynaktır ve üniversitelerin, bu kaynağı
mutlaka iyi değerlendirmesi gerekmektedir ve yine, hükümetteki hedefimiz,
önümüzdeki yıllarda bunu çok daha yüksek seviyelere çıkarmak ve ülkemizin
bilimsel ihtiyaçlarını, gelişme ihtiyaçlarını karşılayabilecek birtakım
çalışmaları bu yolla gerçekleştirmektir.
Bilim ve teknolojideki hızlı gelişme,
bilgi üretilmesini hızlandırdığı gibi, bilginin aynı hızla eskimesini de
beraber getirmektedir. Dolayısıyla, bu durum, eğitimin ömür boyu devam etmesi
gereken bir süreç olduğunu da bizlere göstermektedir. Bugün, Amerika Birleşik
Devletlerinde lisansüstü programlara katılan öğrencilerin yarısını yabancı
öğrenciler oluşturmaktadır. Bilginin üretilmesinde ve kullanılmasında ve
paylaşılmasında akademik hareketliliğin payı bütün dünyada gittikçe
artmaktadır.
Bugün, artık, gelişmiş üniversitelerin en
etkin gücü bilgidir. 3 500 civarında üniversitenin bulunduğu Amerika'da sadece
Harward Üniversitesinin kütüphanesinde 13,5 milyon civarında kitap
bulunmaktadır. Buna mukabil, Türkiye'deki bütün kütüphanelerdeki kitap sayısı
ise, ne yazık ki, 12 000 000
civarında. Dolayısıyla, bunun mutlaka gelişmiş ülkeler düzeyine getirilmesi,
bilgiye ve bilginin üretilmesine ve yayılmasına, paylaşılmasına ve
kullanılmasına sağlayacağı katkıların önemi dikkate alınarak,
üniversitelerimizin bu konuda da ciddî atılımlar yapması gerekmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye'de bütün bu ihtiyaçlara rağmen, bütün bu akademik gelişme ihtiyaçlarına
rağmen, bugün, üniversitelerimiz, ne yazık ki, dayatmacı bir anlayışın, baskıcı
bir anlayışın ipoteği altındadır. Üniversite özerkliği ve akademik özgürlükler,
baskı ve dayatmalarla kısıtlanmıştır; bu kısıtlamalar devam etmektedir. Bakın,
bir örnekle bu konuya açıklık kazandırmak istiyorum değerli milletvekili
arkadaşlarım. Bir ilde, milletvekili olmadan önce, görevli olduğum sırada, o
bölgenin tarımsal kalkınmasıyla ilgili bir tarımsal geliştirme paneli
düzenliyoruz ve o ilde bir ziraat fakültesi var. O ildeki ziraat fakültesinin
dekanı ve bir öğretim üyesi olan profesör hocalarımızdan birini panelist olarak
davet ettim, prensipte "evet" dediler; fakat, panelden bir gün önce
üniversite rektörlüğünden kendilerine giden bir yazıda "hayır, siz bu
panele konuşmacı olarak katılamazsınız" dendi ve o arkadaşlarımız, konusu
tarım olan ve ana konusu, ziraat fakültesinin bulunduğu ilin tarım
problemlerinin, ziraat problemlerinin tartışılacağı ve çözüm önerilerinin
üretileceği böyle bilimsel bir toplantıya, o üniversitenin rektörünün canı
istemediği için veya birtakım siyasî ve ideolojik yaklaşımlarla, o üniversite
hocalarına, fakültenin dekanına bilimsel bir çalışmaya katılmama yasağı
getirebilecek bir yapı mevcuttur bugün üniversitelerimizde. Elbette ki böyle
bir anlayışla bu üniversitelerimizin toplumun ihtiyaçlarını karşılayabilecek
bir yapıya kavuşması mümkün değildir.
Bilgi ve teknolojideki gelişmeleri
izlemek, sonuçlarını topluma intikal ettirmekle de görevli olan üniversiteler,
görevlerini bir tarafa bırakarak, öğrencilerin ve öğretim elemanlarının
düşünceleri, inançları ve kıyafetleriyle uğraşmaktadırlar. Mevcut uygulamayla,
Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) halkın isteklerine ve bilimin gerçeklerine ters
biçimde, ülkenin eğitimini ve geleceğini ne yazık ki ipotek altına almıştır. Bu
haliyle YÖK'ün yapısı demokratik, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
YÖK, yükseköğretimin uzun vadeli planlamasını yapan, uygulamaları denetleyen ve
yükseköğretim kurumları arasında koordinasyonu sağlayacak biçimde yeniden yapılandırılmalıdır.
Evet, Sayın Abuşoğlu'nun, bu konuda köklü
bir reform yapılması istikametindeki düşüncesini paylaşıyorum ve AK Partinin,
Adalet ve Kalkınma Partisinin, elbette ki, böyle bir düşüncesi vardır; bunu,
acil eylem planına almıştır, hükümet programına almıştır, parti programına
almıştır. İnşallah, önümüzdeki dönemde, bunun üzerinde genel bir uzlaşma
sağlamak suretiyle bu reformu gerçekleştireceğiz ve ülkenin geleceğini, bu,
biraz önce ifade ettiğim dayatma ve ipoteğin etkisinden, ipoteğinden kurtaracağız.
Nasıl olmalı üniversiteler; geniş
katılımlı kurullarla yönetilmeli. Bugün, YÖK Başkanı, âdeta bir sultan, her
rektör bir imparator gibi, üniversiteyi arzu ettiği şekilde yönetir, arzu
ettiği şekilde sevk ve idare eder, gider. Üniversiteler toplumla daha fazla
bütünleşmeli, çağın ve bilimin zorunlu kıldığı kurumsal, akademik ve idarî
esnekliğe sahip olmalıdır. Özellikle, akademik özgürlük, hoşgörü, huzurlu bir
yaşama ortamında topluma karşı görev ve sorumluluk anlayışı içinde
faaliyetlerini sürdürebilecek bir yapıya, mutlaka kavuşturulmalıdır. İnşallah,
yakın bir gelecekte, AK Partinin öncülüğünde, Yüce Mecliste birlikte
çıkaracağımız kanunlarla bunu gerçekleştirmiş olacağız.
Son olarak, sayın milletvekilleri,
sözlerimi şöyle bağlıyorum: Hangi alanda bir meslek kazanmış olursa olsun,
başarılı, yetenekli ve istekli olanların yükseköğretime geçişine engel
olunmamalı, önü tıkanmamalıdır. Elbette ki, Türkiye, demokratik, sosyal, hukuk
devletidir. Demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir
yükseköğretim yapısı içerisinde, ülkenin, ileriye dönük, muasır medeniyet
seviyesinin önüne ve üstüne çıkabileceği konusundaki inancımı, burada, sizlerle
paylaşırken, bu vesileyle, çıkacak olan bu kanunu, AK Parti Grubu olarak
desteklediğimizi ve bu yasanın, ülkemiz eğitimine ve bu üniversiteleri kuran
vakıf mütevelli heyetlerine hayırlı, uğurlu olması dileğiyle, Yüce Heyetinizi,
yeniden, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Kişisel söz istemi, Amasya
Milletvekili Hamza Albayrak. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 1067 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili, bu tasarının geneli
hakkında söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, sizleri ve bizleri
izleyen aziz milletimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu kanun
tasarısı 5 maddeden ibaret olup, bu tasarıyla, Kadir Has Üniversitesi
bünyesindeki Tıp Fakültesi, Florence Nightingale Hastanesi Hemşirelik
Yüksekokulu, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ve Sağlık Bilimleri Enstitüsü
ile yeni kurulan Fen ve Edebiyat Fakültesi, Türk Kardiyoloji Vakfına ait olan
ve ismi "İstanbul Bilim Üniversitesi" olarak tadat edilen yeni bir
üniversite kurulmuş oluyor. Değerli arkadaşlar, bu üniversite, şüphesiz ki,
Anayasamızın 130 uncu maddesine göre, 2547 sayılı YÖK Yasasında değişiklik
yapan bir kanunla kuruluyor. İşte bu tasarı da bu kanunu içeriyor.
Değerli arkadaşlar, yükseköğretim,
Türkiyemizde, pahalı olan, maliyeti oldukça yüksek olan, neredeyse maliyetinin
tamamı devlet tarafından karşılanan bir öğretimdir. Elbette ki, sizlerin de
katkısıyla, 22 nci Dönemde, bu Yüce Meclis, bütçe hazırlanırken, eğitime vermiş
olduğu önceliği hep sürdüregelmiştir. Dolayısıyla, ilk defa, 2003'te, 2004'te,
2005'te ve 2006 bütçesinde, eğitime ayrılan pay birinci sırayı almıştır.
Yeterli midir; elbette ki, dünyadaki gelişmiş ülkelere göre bu yeterli değildir;
ama, katedilen mesafe çok önemlidir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
içerisinde bulunduğumuz 21 inci Yüzyıl bilgi çağıdır, eğitim çağıdır.
Dolayısıyla, duyulan ihtiyaç da, bilgili, ilgili, analitik düşünebilen,
sorgulamaya açık nesilleri yetiştiren özerk üniversitelere olan ihtiyaçtır. Bu
bağlamda, Türkiye genelindeki mevcut vakıf üniversiteleri, hakikaten, Türk
eğitim sistemine çok olumlu katkılar vermişlerdir.
Şunu huzurlarınızda belirtmek isterim ki,
dinî öğretimimizin ilk emri olan "oku" emri çok iyi sorgulanmalı ve
günümüzde de, bütün problemlerin çözüm kaynağının eğitim olduğu, hiç ama hiç
hatırdan çıkarılmamalıdır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bugün
üniversitelerimizin dünya üniversiteleri arasındaki nitelik ve nicelik
açısından karşılaştırılması, değerlendirilmesi, maalesef, hiç iç açıcı
değildir. Dünyadaki üniversiteler arasında, Türkiye'deki mevcut üniversiteler
turuncu derecededir. Bu mevcut durumun da, eğitimdeki nitelik ve niceliğin ön
plana çıkarılarak, bir an önce daha üst seviyelere çıkarılması gerekmektedir.
Elbette ki, bugün yükseköğrenim gençliği, Atatürk'ün Türk Gençliğine
Hitabesinde geçen o özdeyişleri çok iyi kavramalı, yine bugünün Türk gençliği,
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesine aynı cümlelerle, aynı kelimelerle cevap olarak,
"Türk Gençliğinin Atatürk'e Cevabı" başlığını taşıyan Emekli Albay
Dursun Yaşa'nın "Türk Gençliğinin Atatürk'e Cevabı"nı da hiç
unutmamalı. Bu düsturları da şiar edinmelidir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
Türkiye'de örgün ve yaygın eğitim kapsamında anaokulları, ilköğretim,
ortaöğretim ve yüksekokulda okuyan öğrenci sayımız yaklaşık 20 000 000
civarındadır. Bu, komşularımız dahil, dünyadaki bütün ülkelerin oldukça
çoğunluğunun nüfusundan daha yüksek bir rakama baliğ olmuştur. Dolayısıyla, Türkiye'nin
eğitimle olan problemleri, bu katılımcıların daha doğrusu bu öğrencilerin
çokluğuyla da kendini önplana taşımaktadır.
Bir taraftan, yüksekokulda okuyan
öğrencilere Yurtkur -yani, Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğü- katkı ve öğrenim kredisi olmak üzere iki kredi vermekte ve bunların
barınma ihtiyacını da karşılamaktadır.
Şunu huzurlarınızda iftiharla söylüyorum
ki, bugün, Yükseköğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünden öğrenim kredisi ve katkı kredisi talep edip
de alamayan hiç ama hiç kimse yoktur. Talep eden herkese, önkoşulsuz,
öğrencinin bire bir taraf olması ve ilgili evrakı Yükseköğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumuna sunması ve bir taahhütname imzalamasıyla, Kredi ve Yurtlar
Kurumunun barınma, beslenme, eğitime katkı ve öğrenim kredilerinden her
yüksekokul öğrencisi faydalanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, yükseköğrenimimizin
güncel sorunu şudur: Eğitim kurumlarımız herhangi bir sorgulama sınırlamasına
tâbi tutulmamalıdır. Yükseköğrenimde okuyan gençlerimiz özgürce sorgulama
yapabilmeli ki, mucit ruhlu olsunlar, başarılı olsunlar. Hatırlarsanız, dünya
kurulduğunda beri, gökyüzündeki cisimler hep yere düşüyor; ama, Newton'un o
elmanın başına düşmesini sorgulamasıyla yerçekimi kuvveti bulunmuştur.
Değerli arkadaşlar, sorgulamaya sınır
koymazsanız, öğrenimi ezbercilikten ve "izm" tacizciliğinden
kurtarırsanız, elbette ki, çok başarılı buluşlara, patentlere, millet olarak
elbirliğiyle imza atarız; ancak, günümüzde birtakım kişi ya da kuruluşlar,
potansiyel vehimlerle korkulu rüyalar görüp, hep suçlular icat etmektedir. Onun
içindir ki, yine suyun basıncını bulan, sorgulamayla suyun basıncını bulan
Einstein "atomu moleküllerine ayırmayı başardım; ama, birtakım kişilerdeki
önyargıyı yok edemedim" demektedir.
Değerli arkadaşlar, önyargıların yok
edilmesinin çözümü de, eğitim ve öğretim kurumlarındaki kaliteden geçmektedir.
Dolayısıyla, hepimiz, her zaman "gelecek gençlerle gelecektir"i
hiçbir zaman unutmamalıyız. Elbette ki, gençlere, eğitim ve öğrenim noktasında,
var olan bireysel, toplumsal ve kamusal bütün imkânlarımızı, onlara, hiç ama
hiç kısıtlama yapmadan sunmalıyız.
Bu arada, yüksekokul öğrencilerimizin
muhatap oldukları bir yanlış sorunun da, huzurlarınızda altını çizmek
istiyorum. Çeşitli yazar ya da çizerler, öğrencilerle muhatap olduklarında
"boş zamanlarınızda ne yapıyorsunuz" sorusunu soruyorlar.
Değerli arkadaşlar, Türk gencinin, hele
hele yüksekokul öğrencisinin asla boş zamanı olmaz, onların olsa olsa serbest
zamanı olur, o serbest zamanı da, elbette ki birtakım sosyal ve kültürel
etkinliklerle değerlendirirler.
Değerli arkadaşlar, sizlere ve bizlere
düşen en büyük görevlerden bir tanesi şu: Türkiye'deki YÖK'ü; yani,
Yükseköğretim Kurulunu dünya standartlarına, Avrupa Birliği kriterlerine uygun,
özgürlükçü, şeffaf, katılımcı, hiç ama hiç sınır getirmeyen, ülke menfaatlarını
ön planda tutan, vatanperver ve sevgi kahramanları olarak öğrenci yetiştiren
kurumlar haline dönüştürmeliyiz.
Dolayısıyla, ben içtenlikle talep ediyor
ve inanıyorum ki, YÖK Yasasını çıkarmak, bu, 22 nci Dönem Yüce Meclise nasip
olacaktır. İnşallah, bu Yüce Meclis, bir konsensüsle YÖK Yasasını çıkaracak ve
Türkiye'de eğitim ve öğrenim özgürlüğünün önü tamamen açılacaktır. Elbette ki,
eğitim ve öğretim, cumhuriyetimizin bekasına, vatanımızın bölünmez bütünlüğüne,
aziz milletimizin birlik ve beraberliğine katkı verecektir diyor; tekrar,
gelecek, gençlerle gelecektir diyor; bu kanunun hayırlı ve uğurlu olması
dileğiyle, hepinizi içtenlikle selamlıyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLÂTI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI
HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1.- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununun ek 3 üncü maddesinin birinci
fıkrasında geçen "ile Türk Kardiyoloji Vakfı" ibaresi çıkarılmış ve
maddenin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu Üniversite;
a) Fen-Edebiyat Fakültesinden,
b) Mühendislik Fakültesinden,
c) İktisadî ve İdarî Bilimler
Fakültesinden,
d) Güzel Sanatlar Fakültesinden,
e) İletişim Fakültesinden,
f) Hukuk Fakültesinden,
g) Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulundan,
h) Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulundan,
ı) Fen Bilimleri Enstitüsü ile Sosyal
Bilimler Enstitüsünden,
oluşur
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler,
sırasıyla, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Mustafa
Gazalcı, Anavatan Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu.
Kişisel söz istemleri: Konya Milletvekili
Halil Ürün, Konya Milletvekili Ahmet Işık, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan,
Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan, Sivas Milletvekili Nurettin Sözen, Denizli
Milletvekili Mustafa Gazalcı.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'da. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Kişisel…
BAŞKAN - Kişisel söz istemi iki kişi için
söz konusu olabiliyor. Siz, o ilk iki kişisi arasında değilsiniz. Onun için,
size, birleştirme yapıp, 15 dakika süre vermemiz mümkün olmuyor. Süreniz 10
dakika.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 1067
sıra sayılı yeni bir vakıf üniversitesinin kurulmasına ilişkin tasarıda
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu yasayla, İstanbul
Bilim Üniversitesi adında yeni bir vakıf üniversitesi kuruluyor. Bu, bir eğitim
konusu, üniversite konusu. Ne hikmetse, Millî Eğitim Komisyonuna gelmedi bu
tasarı; Plan Bütçeden, doğru buraya geliyor. Birçok kez böyle oluyor. Geçen de,
eğitimle ilgili bir konu Millî Eğitim Komisyonuna gelmeden getiriliyor ve iş
ivedi olarak, kamuoyunda tartışmadan, üniversitelerde tartışmadan,
milletvekilleri konuda bilgi sahibi olmadan, "ya bu iyi bir iş, hayırlı
bir iş, alalım götürelim..." Tamam, ama tartışalım, ama konuşalım, içini
dolduralım.
Şimdi, AKP adına çıkan grup sözcüsü
arkadaşım, -ki, bunu Bakan da yapıyor, Plan Bütçede yaptı, Millî Eğitim
Komisyonunda yaptı- üniversiteye vuruyor, vuruyor. Bir ipotek varmış, dayatma
varmış, bilmen ne yerdeki bir panele bir arkadaş gelmemiş, sokak çocuklarıyla
ilgili bir konuda işbirliği yapmamış; öyleyse vur üniversiteye. Vuralım…
Savunma?.. Nerede o suçladığımız üniversitenin yetkilileri ya da ne
konuşuyoruz biz? Millî Eğitim Bakanı
kendi okul aşamalarını bırakmış, sanki, okul öncesini, ilköğretimi,
ortaöğretimi çözmüş; YÖK'e karşı bir savaş, geldi geleli. Geçen gün,
televizyonlarda bir açıklama, diyor ki: "Millî Eğitim Bakanı YÖK'ü
kınıyor." YÖK, Millî Eğitim Bakanının yaptığı bir yönetmeliği mahkemeye
götürüyor; mahkemeden de karar alıyor, açık lise konusunda olduğu gibi.
Değerli arkadaşlar, üniversite, dünyanın
her yerinde bilim üreten özerk bir kuruluştur. Şimdi arkadaşlar diyorlar ki:
"Dileriz bize nasip olacak, işte bir YÖK Kanunu çıkaracağız." Sizin
nasıl bir yasa istediğinizi biz üç yıldır biliyoruz; yoğurdu üflememiz gerekir.
Yani, tamam, YÖK'ün geçmişteki kimi merkezî yapısından biz de şikâyetçiyiz,
programımıza bile yazdık. Özgürlükçü, katılımcı bir anlayışla bir yükseköğretim
eşgüdümü olsun istiyoruz. Öğrenci de katılsın, öğretim üyeleri de katılsın,
bilim üretsin, üniversiteler baskı altında olmasın; ama, sizin verdiğiniz
ipuçları bunu mu gösteriyor sevgili arkadaşım?! Yani, 2003'ten beri
getirdiğiniz yasa önerisi, yükseköğretimle ilgili yeni bir AKP yönetimi YÖK'ü
yaratmak; yani, üniversiteye egemen olmak, üniversiteyi kuşatmak.
Bakın, biz, burada her şeyi bıraktık,
üniversiteye girecek öğrencilerin katsayısını yasayla belirleme kalktık.
Yapmadık mı bunu; yaptık. Sonra, bir açık lise yönetmeliği yaptık, açık lise
ruhuna aykırı. Üniversiteyi de bitirsen, gel bana kaydol, bana kaydol; liseyi
de bitirsen gel bana kaydol.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Ne mahzuru
var?!
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Danıştay
durdurdu; ama, devam edildi kayıtlar. Bereket kamuoyuna açıklandı da, bir
suçüstü oldu. ÖSYM, geçen gün o çocukların hakkını kaybetmemek için
"gelin, ben birinci diplomalarınızı kabul ediyorum" dedi. Kimsenin de
bir hak kaybı olmadı.
Değerli arkadaşlar, şunu içinize sindirin,
bakın: Biz yasamayız, yasalar yapacağız tabiî; ama, üniversiteler, yalnız
Türkiye'de değil, bütün dünyada özerktirler, her yönden özerktir. Hele bilimsel
özerklik… Cumhurbaşkanının geçen gün 15 yeni üniversitede gönderdiği gibi, bir
yönetsel özerkliği de içerir diyor; ama, biz, arkadaşlara bunu anlatamadık, ne
Plan ve Bütçe Komisyonunda ne burada. Hayır, ille de 15 yeni üniversiteyi
kuruyoruz, benim ölçütlerime göre kuruyoruz ve o rektörleri de biz
atayacağız... 1992'de böyle olmuş. Kötü örnek örnekmiş gibi… O zaman başka Cumhurbaşkanı
varmış, köprülerin altından çok sular akmış.
Burada, ikinci kez görüşmede dedik ki,
yalvardık, gelin arkadaşlar, hukuk duvarına çarpmayın, üniversitelere kıymayın;
gelin, altı aylığına, Yükseköğretim Kurulu, Anayasanın ruhuna uygun olarak, 130
ve 131'e uygun olarak bir rektör adayı Cumhurbaşkanı tarafından atansın, altı
ay içinde seçim yapsın. Hani özerklikti?! Hayır, ille ben atayacağım onu...
Peki ne oldu şimdi, ben size soruyorum, ne oldu? İkinci kez onayladığı halde,
işler dondu, durduruldu; yani, 15 yeni üniversitenin rektörü atanamıyor şu
anda. Sizin yüzünüzden, inat, ısrar… İta amirleri yok 15 yeni üniversitedeki
öğretim üyelerinin, yurtdışına bile çıkamıyorlar şu anda.
MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) - Kanun
çıktı…
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Yani, kurucu
rektör olmadan…
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Kurucu rektör
olmadan üniversite açılabilir mi?! (AK Parti sıralarından gürültüler)
Peki, sevgili arkadaşlarım, beni dinleyin
lütfen; ben, sizin sözcülerinizi grubumuz olarak dinledim. Bakın…
BAŞKAN - Siz, Genel Kurula hitap edin.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Ben, Genel
Kurula hitap etmeye çalışıyorum.
BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahale etmeyin.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakın, burada da, bir ivedi oldubitti var. Biz, yeni
üniversitelerin, vakıf üniversitelerinin kurulmasına karşı değiliz, bir kere
bunu bilin; ama, içi dolsun, altyapısı olsun, öğretim elemanı olsun, yeterince
fakülte olsun, gerçekten üniversite olsun; ama, şimdi bu tasarının gerekçesine
bakın, adı başka, maddede gelen başka. Yani, o gerekçede başka şeyler
söyleniyor, burada başka. Anayasanın 130 uncu maddesinde, kazanç amacı gütmemek
kaydıyla bir üniversitenin, vakıf üniversitesinin açılacağı söyleniyor; ama,
dışarıda siz ne söylüyorsunuz, başta Başbakan olmak üzere: "Sizin kafanız
basmıyor, bu üniversiteyi özel kesim de kurmalı." Yani, önüne gelen
kurmalı. Böyle bir şey olabilir mi?! Yani, parası olsun adamın, hemen bir
üniversite mi açmalı?!
Değerli arkadaşlar, bakın, daha dün, yani
bundan onbeş gün önce, Orhangazi İlçe Kongresinde, Başbakan "bitti,
devletin eğitim işlerine yatırımı, okul yapma işi. Yapın okul, bize kiraya
verin" diyor. Daha önce de, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında demişti
ki: "Eğitim işinden devlet çekilmeli, özel kesim bunu alıp
götürmeli." Şimdi, bir yasa tasarısı hazırlanıyor, yakında buraya gelecek.
Ben, başta AKP'liler olmak üzere… Eğer, gerçekten, siz, yasa tasarısının içine
girdiği zaman, devletin kıt kaynaklarını özel okula aktarmayı kabul edecek
misiniz, etmeyecek misiniz? Devletin
okulunda maaş alacak öğretmen, başka bir yerde ders ücretine girecek.
Değerli arkadaşlar, bu olmaz. Bakın, özel
okul olsun, vakıf üniversitesi olsun; ama, kendi ayakları üzerinde dursun.
Hatta, yalnız öğrenciye yüklemeyi Anayasa kabul etmiyor, kazanç amacıyla
üniversite kurulmasını kabul etmiyor. Siz, gerçekten üniversite olacaksanız,
yani, ben eğitim, bilim alanında iddialı olacağım üniversite olarak, ben
araştırma görevleri yapacağım, bilimi geliştireceğim, ben topluma hizmet
edeceğim… Üniversite bu… Batı'da, 13 üncü Yüzyılda başlayarak bir üniversite
kavramı böyle gelişmiş. Bakın, demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından birisi
üniversite özerkliğidir; ama, sizin niyetiniz, amacınız bu değil, kamu hizmetleri
olmaktan eğitimi çıkarmak istiyorsunuz. Bu yanlış. Eğitim…
RESUL TOSUN (Tokat) - Akademik özerklik,
idarî özerklik değil…
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar…
RESUL TOSUN (Tokat) - Müdahale etmiyorum…
Konuyu açıklıyorum… Yanlış söylüyor…
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Eğitim,
dünyanın her yerinde öncelikli bir kamu hizmetidir.
BAŞKAN - Bir dakika Mustafa Bey.
Arkadaşlar, müdahale etmeyin, dinleyin.
İktidar Partisi adına da grup olarak konuşma hakkı alabilir, konuşabilirsiniz.
RESUL TOSUN (Tokat) - Müdahale etmiyorum
Sayın Başkan, katkıda bulunuyorum.
BAŞKAN - Henüz bir isim yok, bir şeyler
söylemek isteyen arkadaşlar…
RESUL TOSUN (Tokat) - Düzeltiyorum,
doğrusunu söylüyorum.
BAŞKAN - … olarak, Partinizin Grup
yönetiminin ilgilileriyle görüşün, siz de söz hakkı isteyin, kalkın, burada
konuşun. Kürsüden konuşanın konuşmasını kesmeyin.
Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Başkanım,
teşekkür ederim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki Sevgili
Başkanım.
Şimdi, bu üniversite, yeni bir vakıf
üniversitesi kurulacak, biz, geçmişini de karıştırmıyoruz. Yani, İstanbul
Üniversitesi ile oradaki yer mahkemelik olmuş, tartışma olmuş, Kadir Has Vakfı
ile bu vakıf tartışmış; bunları çok fazla karıştırdığınız zaman geriye dönük,
çok güzel şeyler çıkmıyor. Biz, işin, gerçekten üniversite olmasıyla ilgiliyiz;
ama, üniversitelerin, değerli arkadaşlar, bir kadro sorunu var bakın, öğrenci
sorunu var, kadro sorunu var, kaynak sorunu falan var; ama, üniversite, şu anda
7 000 kadroya benim gereksinimim var diye bildiriyor, acilen 4 500 kadro olması
gerekir, 2 000 kadro veriliyor. Bakın, siz iktidara gelmeden önce, ortalama
yılda 5 000 kadro verilirken üniversiteye -elimde sayılar var- bu rakamlar
düşmüş değerli arkadaşlar. Buna karşın, üniversiteler, makale sayısı bakımından
çok iyi bir duruma gelmiş. Yani, bu kadar da, savunmasız, üniversiteye vurmak
çok yanlıştır. Gerçekten, araştırma fonlarına el koyuyorsunuz. Bakın, 2003'te
110 trilyonuna el konuldu, 20 trilyon 2004'e aktarıldı, 90 trilyonu verilmedi.
Araştırma görevlilerinin atanması yargı kararlarıyla olanaklı oluyor değerli
arkadaşlar.
Millî Eğitim Bakanlığı, AKP, YÖK'le
kavgadan, üniversiteyle kavgadan vazgeçin, olan öğrenciye oluyor, olan halka
oluyor. Burada çıkıp, tek yanlı tabanca gibi böyle saldırmak, işte sultandı da,
diktatördü de, baskıcıydı da, şuydu da buydu da… Bunlar gerçeğe de uygun değil,
tasarıya da uygun değil. Gerçekten özerk üniversiteler istiyorsak, oraları siyasallaştırmayalım,
dünyadaki ve Türkiye'deki özerklik gelişmesinden geriye düşmeyelim.
Amerika'daki kitap sayısı şu, Türkiye'deki bu diyor. Bunu herkes biliyor. Sen
üniversitede okuyan çocuğa kişi başına kaç para veriyorsun, bütçeden ne kadar
veriyorsun?! Araştırma, 2,8'de tutuyorsun genel bütçenin. Yani, kaynak
vermedikçe, araştırma görevlileri kadrosu vermedikçe nasıl gelişecek, nasıl
gelişecek?! Buna rağmen, gidin bir İnönü Üniversitesini görün Malatya'da,
Van'daki bu kitap sayısına bakın; ama, onları bir şekilde baskı altında tutmak
için neler yaptık değerli arkadaşlar hep beraber. Üniversite zarar görmedi mi
geçtiğimiz Van Rektörünün içeride kalmasından, başka şeyden?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, süre
tamam, süre 3 dakika geçti.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki efendim.
Ben özetle şunu söylüyorum: Değerli
arkadaşlar, üniversitenin çok sorunları var. Başta 2 000 000 öğrencimiz okuyor orada yaklaşık. 89 000
öğretim elemanı var; ama, maalesef, Avrupa'yla, dünyayla kıyasladığınız zaman
öğrenci başına düşen öğretim elemanı son derece düşük. Orada 15 kişiye, 10
kişiye bir öğretim elemanı düşüyor, bizde 45 kişiye düşüyor değerli arkadaşlar.
Bu koşullardan kurtarmak için üniversiteye kaynak aktaralım; ama, devletin
kaynağını önce devlet üniversitelerine aktaralım. Öğretim elemanları, araştırma
görevlilerini verelim, sonra onlardan görev bekleyelim.
BAŞKAN - Lütfen, toparlayın.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tabiî ki
denetleyelim; yani, hukuk denetlesin, Sayıştay denetlesin, kamu denetlesin;
ama, biz parti olarak, Parlamento olarak karışmayalım, üniversite özerkliğini
sağlayalım diyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Anavatan Partisi Grubu adına
Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu.
Buyurun Sayın Abuşoğlu. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU
(Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri;
üzerinde müzakere yaptığımız tasarının 1 inci maddesi üzerinde, partimin
görüşünü belirtmek üzere, huzurlarınızdayım.
Tasarının geneli üzerinde konuşurken AKP
sözcüsü arkadaşımız, YÖK'ün baskıcı ve dayatmacı bir rejim ortaya koyduğunu ve
benzer birtakım serzenişlerde bulunarak, YÖK'le ilgili şikâyetlerini dile
getirdi. Evet, YÖK'le ilgili şikâyetlerini dile getiren sadece AK Parti veya
AKP değil; toplumun birçok kesimi benzer şikâyetleri dile getiriyor.
Üniversitelerin rektörleri de YÖK'le ilgili şikâyetlerini dile getiriyor,
YÖK'ün bizzat kendisi de YÖK'le ilgili şikâyetlerini dile getiriyor zaman
zaman. Öğrenci velisi de YÖK'ten şikâyetçi, öğrencinin kendisi de YÖK'ten
şikâyetçi, öğretim üyesi, üniversite personeli de YÖK'ten şikâyetçi. YÖK'ten
şikâyetçi olmayan yok, ben de şikâyetçiyim. Düzeltme noktasına gelince, bu
konuda görev bir tek kesime düşüyor; o da iktidara düşüyor. İktidar, şikâyet
etme mercii değil; bir kere, bunu, kafanıza iyice sokmanız lâzım. İktidar,
şikâyet edilen bir konu varsa, bu konunun çözüm merciidir. Öyleyse, iktidarın
söz söylemekten daha çok, icraat yapmak noktasında çaba ve gayret içerisinde
olması lâzım. Madem YÖK baskıcı ve dayatmacıysa, değiştirin bunu. Getirin, bu
rejimi, bu sistemi değiştirecek tasarıyı Meclisin huzuruna çıkarın, biz de size
destek verelim; ama, yok. AKP, hükümetiyle, iktidarıyla sadece şikâyet yapıyor;
icraat yapma noktasına geldiği zaman ciddî bir kısırlık içerisinde. Bunun
zararını kim çekiyor; bunun zararını toplumun tamamı çekiyor. YÖK'le ilgili
meselede üniversite personeli çekiyor, öğrenci çekiyor, üniversiteye girmek
için kapıda bekleyen milyonlarca öğrenci, velisi ve ailesi çekiyor; öyleyse,
niçin dediğinizi yapmıyorsunuz? Niçin, ortaya koyduğunuzu, iddia ettiğinizi,
yapacağız dediğiniz işleri yapmak konusunda ayak sürütüyorsunuz, direniyorsunuz
yapmama noktasında? Allah adama sorar "niçin dediğinizi yapmıyorsunuz,
yapmazsınız" diye sorar. Bu çerçevede, Anavatan Partisi olarak, toplum
adına yaptığınız her iyi icraatta, her faydalı icraatta yanınızdayız, destek
veriyoruz. Sizin göremediğiniz, sizin farkına varamadığınız hususlarda da zaman
zaman çözüm önerilerimizle karşınıza geliyoruz: "Şu işi böyle yaparsanız
toplum yararına bir şey çıkar. "Varsın, AK Parti de bundan
yararlanacakmış, yararlansın; bizim derdimiz o değil, bizim derdimiz, toplum
yararına icraat ortaya konsun.
Nitekim, Sayın Erkan Mumcu dedi ki:
"Millî Eğitim Bakanlığı okul ihtiyacını karşılamakta, yeni yatırım
yapmakta sıkıntı içerisindeyse, okul binalarını yapmasın, kiralasın."
Teşekkür ediyoruz, Sayın Başbakan da çıktı "bundan sonra okul binalarını
kiralayacağız" dedi. Bizim bu tür önerilerimizin kayda değer öneriler
olduğunu görmek, elbette, bizi de mutlu ediyor ve vatandaşın da kesinlikle
gözünden kaçmıyor.
Biraz önce, tasarının geneli üzerinde
konuşurken, iki hususu sizin dikkatinize çektim. Neydi; üniversite kapısında
bekleyen binlerce öğrenciye ilave kapasiteler yaratacak çok küçük önemli iki
husus: İkinci öğretimi yaygınlaştıralım, ikinci öğretime üniversitelerin
geçmesini sağlayacak ilave kaynak ihtiyacı varsa hükümet olarak bunları verin
ve kapasitelerin bir anda yüzde 100 oranında artma imkânı ortaya çıksın.
İkincisi, devlet üniversitelerinin
finansman sıkıntısı var. Bu, bu dönem için de var, bundan sonraki gelecek dönem
için de olacak. Bu problemi çözmenin yollarından birisi dünyanın gittiği yoldan
gitmek. O da nedir; paralı öğretimi Türk yükseköğretim sistemine sokmaktır.
Devlet üniversiteleri paralı eğitime mutlak surette geçmek durumundadırlar. Bu
da, size -eğer uygulama cesaretiniz ve yüreğiniz varsa- ikinci bir yol gösterme…
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Yüreğimiz
var.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Yüreğiniz yok.
Lafla olmaz. Yüreğinizin olduğunu ortaya koyacaksınız, icraatınızla ortaya
koyacaksınız; ama, maalesef, birçok iktidar yetkilisi, hükümet; konulardan
sorumlu hükümet yetkilileri, bakanlar, sadece işin şikâyetini yapıyor,
dedikodusunu yapıyor, onunla tartışma, bununla müzakere; sanki münazaraya girmiş gibi devletin
kurumlarıyla bir laf yarışı içerisine giriyorlar.
Şimdi, bugün, üzerinde tartıştığımız,
müzakeresini yaptığımız tasarının 1 inci maddesinde Kadir Has Üniversitesi
adıyla yeni bir üniversite kuruluyor ve bu üniversitenin hangi fakültelerden
oluşacağı da burada, metinde sayılmış. Bunlardan birincisi, Kadir Has
Üniversitesini oluşturacak fakültelerden birincisi fen-edebiyat fakültesi.
Burada ne gibi problem var; fen edebiyat fakülteleriyle ilgili Türkiye'de ne
gibi problem yaşanıyor; iktidar olarak buradaki yaşanan probleme ne gibi çözüm
getiriyorsunuz? Eğer, bu problemi çözmek noktasında ciddî bir çözüm getiriyorsanız,
sonuna kadar destekliyoruz sizi.
Burada ne gibi problem var: Fen edebiyat
fakültesi mezunu öğrenciler, fakülte diploması aldıktan sonra, eskiden
öğretmenlik hakları vardı, öğretmen olurlardı, şimdi artık olmuyorlar. Ne
oluyorlar; hiçbir şey olmuyorlar, sadece fen edebiyat fakültesi mezunu, çeşitli
bölümlerinden mezun olmuş diplomalı işsiz durumunda. Bunlar, çaresizlik
içerisinde gidiyorlar, özel dershanelerde, özel eğitim kurumlarında çok düşük
maaşla öğretmenlik yapmak üzere düşük ücretlere talip oluyorlar. Ha, bunların
öğretmenlik yapmasının, önü tümüyle tıkanmış mı; hayır. YÖK sistemi diyor ki,
sizin öğretmenlik hakkını elde edebilmeniz için tezsiz yüksek lisans yapmanız
lâzım. Nerede; eğitim fakültelerinde. Tezsiz yüksek lisans yapma hakkı sadece
eğitim fakültelerine verilmiş, âdeta bir tekel oluşturulmuş. Orada ne gibi
dümenler dönüyor, onları da biliyoruz. Tabiî, kapasiteleri yetersiz. Fen
edebiyat fakültesi mezunu öğrenciler, tezsiz yüksek lisans yapmaya gelince
kapasite yetersizliğine çarpıyorlar ve bunlardan çok azı tezsiz yüksek lisans
yapma imkânı elde edip, neticede "öğretmenlik yapabilir" belgesini
elde ediyorlar. Geri kalan; geri kalanı, işte, otursun, tarih mezunuysa evde
ana babasına tarih anlatsın veya çok düşük ücretle, gitsin, özel dershanelerde
öğretmenlik yapsın.
Geçenlerde, Millî Eğitim Bakanlığı, bu
problemi çözmek üzere bir yönetmelik yayımladı. Millî Eğitim Bakanlığının bu
gayretini ve çabasını destekliyoruz; ama, biraz önce, sizin de, benim de,
toplumun birçok kesiminin de şikâyet ettiği; fakat, sizin, hiç düzeltme çabası
içerisinde olmadığınız YÖK diyor ki "olmaz, yaptırmam!.." Sen yap
"yapmayız…" O halde, bırak yapsınlar "yaptırmayız…" Bir
toplumun yükseköğretiminden sorumlu kurumu, yapmayız ve yaptırmayız çabası ve
cesareti içerisindeyse, bu noktada hükümete düşen görev, toplumun çıbanı,
yarası haline gelmiş bu müesseseyi temizlemek ve oradaki cerahati akıtmak
zorunluluğudur. Hükümetin, bu noktadaki, fen edebiyat fakültesi mezunu
öğrencilerin, en azından bir pedagojik formasyon alma noktasındaki onların
önüne sunduğu imkânı, onlara sağladığı imkânı destekliyoruz ve YÖK'ün bu imkânı
ortadan kaldırmak üzere ortaya koyduğu tavrı da kınıyoruz. Danıştaya mı, nereye
müracaat etmişler veya edeceklermiş…
İnsanlar, dört yıl boyunca, dünyanın
parasını harcayarak, kimisi, koyununu, keçisini, danasını satarak çocuğunu
okutuyor -neticede bir diploma sahibi oluyor- çocuğumun eli ekmek tutsun diye.
Gencecik delikanlılar, gencecik genç kızlar, ellerinde diplomalar, YÖK'ün, bu
dar kafalı, dar çerçeveli zihniyetine gelip tosluyorlar. Hiçbir kurumun, Türk
insanına, Türk gencine böyle bir muamele yapmaya hakkı yoktur. Eğer, birisi
bunu yapmakta ısrar ediyorsa, direniyorsa, hükümetin görevi bu kurumu ıslah
etmektir. Biraz önce, YÖK'te reform ihtiyacı varken, tüm bu hususları dikkate
alarak toplumun her kesiminin şikâyetçi olduğu YÖK'teki reform beklentisini,
toplumda, Anavatan Partisi olarak biz de koruyacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan,
bitiriyorum.
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Ama, ne yazık
ki, AKP sözcüleri, YÖK reformuyla ilgili çalışmaları gelecek döneme havale
ettiler. Bu dönemin suyu mu çıkmış? Daha önümüzde birbuçuk yıllık dönem var
diyorsunuz, seçime birbuçuk yıllık dönem var. Böyle bir tasarının kanunlaşması
iki ay sürer en fazla. Getirin, önümüzdeki döneme havale etmeyin. Yani, işleri
veresiyeye bırakmayın. Getirin, destekleyelim, hep beraber bu problemi çözelim,
Allah da kulları da bu çözümden razı olur.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Kişisel söz istemi; Halil Ürün,
Konya Milletvekili. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
HALİL ÜRÜN (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 1 inci maddeyle,
geneli üzerinde konuşan arkadaşlarımızın da ifade ettiği üzere, Kadir Has
Üniversitesinin, Türk Kardiyoloji Vakfıyla ortak olarak kurdukları Kadir Has
Üniversitesinin, iki vakfın kurduğu bu üniversitenin ayrılması, yapısal bir
değişiklik öngörülüyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Yapısal
değişiklik değil.
HALİL ÜRÜN (Devamla) - Yani, bu kanunda
yapılması lâzım gelen husus bu. Dolayısıyla, bu yapısal değişikliğin gereği
olarak Türk Kardiyoloji Vakfına bağlı olan fakülteler olacak, o vakfın kurduğu
fakülteler bir üniversite olacak -ki İstanbul Bilim Üniversitesi adıyla,
müteakip maddelerde de adı geçecek- bir de, Kadir Has Üniversitesi olacak,
yani, iki tane üniversite teşekkül etmiş olacak. Aslında, altı da dolu, içi de
dolu, her tarafı dolu; yani, fakülteler şu anda faaliyetlerini sürdürüyorlar;
öğretim kadroları var, öğrencileri var. Nitekim, o öğrencilerin, o öğretim
üyelerinin de hukuklarını, haklarını korumak üzere 3 üncü madde teşekkül
ettirilmiştir. Dolayısıyla, burada, yapısal bir değişiklikten söz ediyoruz.
Bu, aslında, olumlu bir yapısal
değişikliktir. Birçok üniversitemizde de buna gerek var. Nitekim, Konya Selçuk
Üniversitesi de çok büyümüş; gerçekten, ciddî manada büyümesi dolayısıyla, tek
bir üniversite olarak fonksiyonunu yerine getiremeyecek konuma gelmiş. Onun da,
iki ayrı üniversite olarak, mutlaka, bir yapısal değişikliğe, daha etkin, daha
güçlü bir kadroyu kendi bünyesinde tutarak ve daha verimli hizmet üretmesine
yönelik bir yapısal değişikliğe ihtiyacı var.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) -
Konya'ya tıp fakültesi açabiliyor musun?!.
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
HALİL ÜRÜN (Devamla) - Dolayısıyla, buna
benzer birçok üniversitemizde, daha verimli daha kaliteli daha üretken, bilim
anlayışının etkin bir biçimde uygulandığı bir üniversite yapısına, üniversiteler
yapısına ihtiyaç var.
Dolayısıyla, 1 inci maddede sözü edilen
değişiklik, bir ihtiyaçtan doğmuştur ve gerçekten, yapılması gereken bir
değişikliktir.
Ben, aslında, süremin kısalığı
dolayısıyla, başımdan geçmiş bir olayı anlatmak istemiyordum; ama "bilim
özerkliği midir, akademik özerklik midir, yoksa, idarî özerklik midir,
üniversitelerde ne olsun?" sorusu var. Bu soruyu, özellikle muhalefet
sözcüsü arkadaşlarımız seslendirdiler. Bakınız, 1981 yılında uygulanan 2547
sayılı YÖK Kanunu uygulamasıyla birlikte mağdur olan bir insan var karşınızda.
Trabzon'da, Karadeniz Teknik Üniversitesinde, geçici maddeye istinaden, orada
görev yapmakta olduğumuz halde, doktor asistan olarak görev yaptığımız halde…
Bir statü değişikliği var, yapısal bir değişiklik var; o kadrodan, masa
başından sizi alacaklar, öbür kadroya yazacaklar, o kadar. Ama, YÖK Kanununun
geçici maddesi şunu söylüyordu: "Şu tarihe kadar kadrolarına
atanmayanların kurumlarıyla ilişkisi kesilir." Şimdi, kadroya atayacak
olan orası, kurumla ilişiği kesecek olan da orası. O tarihi geçirdiler, bizim
kurumla ilişiğimizi kestiler. Sadece benim değil, 23 arkadaşımızın kurumla
ilişkisini kestiler. Şayet, idarî özerklik olsaydı, bu haksızlık onların yanına
kalacaktı; ama, idare mahkemesine gittim, mahkeme bu haksız uygulamayı durdurdu
ve bizi kendi görevimize tekrar iade etti diğer arkadaşlarla birlikte.
Şimdi, idarî özerklik ile bilimsel
özerkliği, akademik özerkliği birbirine karıştırmamak lâzım. Hükümetin de idarî
özerkliği yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayalım. Size,
toparlamanız için kısa bir süre veriyorum.
Buyurun.
HALİL ÜRÜN (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Hükümetin de birtakım tasarrufları idare
mahkemesinden dönüyor. Üstelik, hükümet icra makamı; daha verimli, daha üretken
birtakım icraatları ortaya koymak için bu değişikliklere ihtiyacı olduğu halde,
efendim, o icraatlar yarım kalıyor. Dolayısıyla, idarî özerklikten, kesinlikle,
bu noktada söz etmemek lâzım; ama, bilimsel özerklik mutlaka olmalı, akademik
özerklik mutlaka olmalı.
Elbette, sivil alandaki eğitim kurumlarını
güçlendirmemiz lâzım. Bakın, bizim 10 000 öğrenciyi özel okullarda okutma
projemiz çok masum ve çok haklı gerekçelere dayanıyordu. Maliyetin ne olduğunu
hepimiz biliyoruz, bir öğrenci maliyetinin ne olduğunu. O maliyeti düşürecek
olan bir projeydi.
Bakın, maliyeti konuşuyoruz "devletin
üzerine bir yük, artırıyoruz bunu" diyoruz. Halbuki, o yükü biz aşağı
çekecektik, bir; sivil alanda, özel alandaki eğitim çalışmalarını, eğitim
imkânlarını artırmak suretiyle, devletin üzerindeki yükü daha da aşağı
çekecektik. Ama, meselelerde eğer, ideolojik bakış söz konusu olursa, bunu
yapamıyorsunuz. Maalesef, bu idarî özerkliği isteyenlerin de bakış açısı
tamamen ideolojiktir ve meseleye ideolojik bir gözlükle bakılıyor.
Bizim arzumuz, ideolojik gözlükle bakmak
değil. Bakın, AK Parti ideolojik gözlükle bakmayı bıraktı. Kesinlikle kendi
programında da, kendi tüzüğünde de…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -İnanmadık!… Yok,
yok...
HALİL ÜRÜN (Devamla) - …kendi yapısı
içerisinde de buna yer vermiyor.
O bakımdan, üniversitelerimizin de
bilimsel gözlükle meselelere bakmasında ihtiyaç var, bizim istediğimiz budur.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
HALİL ÜRÜN (Devamla) - Daha üretken daha kaliteli
daha ciddî hizmetleri ortaya koymak temel amacımızdır. Bu amacı gerçekleştirmek
adına biz kanunlar yapıyoruz burada. Dolayısıyla, bu kanun da, inşallah,
mensuplarına hayırlı olacaktır inancındayım.
Ben, bu münasebetle, bu kanunun, başta
Kadir Has Üniversitesi ve yine, yeni kurulan İstanbul Bilim Üniversitesine ve
ülkemize, bütün insanlık alemine hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi
saygıyla, sevgiyle, muhabbetle tekrar selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ahmet Işık…
Süreniz 5 dakika. Mümkün olduğu kadar
süreye uymanızı rica ediyorum.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkındaki 1067 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerine
şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, üniversiteler,
özgür ve demokratik ortamlarda bilginin üretildiği, yayıldığı, gerçeğe
ulaşmanın değişik yöntemlerle araştırıldığı, insanın ve ülkenin geleceğinin
inşa edildiği vazgeçilmez kurumlar olarak çağdaşlaşma ve kalkınma hamlesinin
motor gücü mesabesinde olup, toplum üzerindeki olumlu etkileri ise açıkça
görülmektedir.
Üniversitelerimizde eğitim-öğretim
kalitesinin artırılması; akademik denetimin yapılabilmesi ve bilimsel
özgürlüğün sağlanması; yönetimde demokratikleşme, performans değerlendirmesi ve
yönetimin sorumluluklarını gereği gibi yerine getirmesi ile öğrencilerin
yönetime katılımlarının sağlanması; yükseköğretime girişte ve akademik
yükseltilmelerde yaşanan sorunların önemli ölçüde giderilmesi; ortaöğretim ile
yükseköğretimin, sanayi ile üniversitenin bütünlüğünün sağlanması;
bilim-eğitim, istihdam-üretim ilişkilerinin geliştirilmesi ve Avrupa Birliği
yükseköğretim alanının gereklerinin yerine getirilmesi siyasal iktidarımızın
hedefleri arasında yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
meslekî ve teknikeğitime talebi düşüren, haksız ve adaletsiz uygulamalara sebep
olan mevcut üniversite yerleştirme sistemi, yarışmayı teşvik edecek ve adaleti
sağlayacak şekilde değiştirilmelidir.
Meslekî eğitim veren meslek yüksekokulları
meslek standartlarına uyumlu niteliklere sahip ara insangücü yetiştirecek
şekilde yeniden ele alınmalıdır.
Açıköğretim, her yaştan ve meslekten
insanın bir mesleği öğrenmesine ya da kendisini geliştirmesine imkân veren, çok
yönlü eğitim kurumları olarak yaygınlaştırılmalıdır.
Üniversitelerin, bölgelerindeki
potansiyelleri de dikkate alarak, belirli alanlarda ihtisaslaşmaları
sağlanmalıdır.
Eğitim ve öğrenim hakkının kullanılmasının
önündeki engeller kaldırılarak, eğitim, hayat boyu devam edecek bir süreç
olarak kabul ve teşvik edilip, kademeler arasında yatay ve dikey geçiş
imkânları sağlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, gençlik, ülkemizin
sadece zenginliği değil, aynı zamanda, dinamizmin ve değişim potansiyelinin
kaynağıdır. Genç nüfusa sahip olmak Türkiye için büyük bir imkân ve fırsattır.
Özgür düşünceli, kendi başına karar verebilen, sorgulayan, kendi toplumunun ve
evrensel anlayışın doğrularından haberdar olan ve hayatın güçlükleriyle baş
edebilecek donanımlı ve yetenekli gençlerle ülkemizin çok daha büyük vizyon
yakalayacağı bir gerçektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
evrensel hukuk ölçütlerinin yakalandığı, ulusal tam kalkınmışlık şartlarının
gerçekleştiği, temel hak ve hürriyetlerin ve fırsat eşitliğinin ideal anlamda
hayata geçtiği süreçlerin sonuçlanması temennisiyle, Genel Kurulu, tekrar,
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek
madde eklenmiştir.
"İstanbul Bilim Üniversitesi
EK MADDE 71.- İstanbul'da Türk Kardiyoloji
Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim
kurumlarına ilişkin hükümlerine tâbi ve kamu tüzel kişiliğine sahip olmak üzere
İstanbul Bilim Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.
Bu Üniversite;
a) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan
Fen-Edebiyat Fakültesi ile Kadir Has Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı
ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve rektörlüğe bağlanan Tıp
Fakültesinden,
b) Kadir Has Üniversitesi Rektörlüğüne
bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve rektörlüğe bağlanan
Florance Nightingale Hastanesi Hemşirelik Yüksekokulundan,
c) Kadir Has Üniversitesi Rektörlüğüne
bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve rektörlüğe bağlanan
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan,
d) Kadir Has Üniversitesi Rektörlüğüne
bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve rektörlüğe bağlanan
Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemleri,
gruplar adına; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Arslanoğlu. Kişisel söz istemleri; Erzurum Milletvekili Muzaffer
Gülyurt, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Sayın Ferit Mevlüt Arslanoğlu, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika. Sürenizi aşmamanızı
rica ediyoruz.
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu yasa bir yapısal değişiklik değil,
herkes bunu böyle bilsin. 1992 yılında, iki ayrı grup "bir üniversite
kuralım" demiş, kurulmuş. Şimdi anlaşamamışlar "bir tane daha
kuralım, biri senin, biri benim olsun" deniliyor. Birbirimizi
kandırmayalım arkadaşlar. Yani, biri Sayın Kadir Has'ın kurduğu vakıf, biri
Florance Nıghtingale grubu. Aynı kişiler değil ki bunlar, farklı insanlar,
farklı kişiler. Yeni bir üniversite kuruyorsunuz; işin adı bu. Yani, yapısal
bir değişiklik değil arkadaşlar. Hep gelen sözcüler "yapısal..."
Hayır arkadaş, yapısal değişiklik değil bu, bir üniversite kuruyorsunuz.
Ben dikkatlerinizi çekeceğim arkadaşlar.
Bu üniversiteyle ilgili yasa teklifi -ben, Türkiye'de üniversiteler kurulmasına
taraftar bir insanım; ama, böyle "yapısal değişiklik"le
geçiştirmeyelim, gerçekleri bu Meclis öğrensin- 4.8.2005 tarihinde gelmiş arkadaşlar; bu yasayla ilgili, Başbakanlıktan,
Kanunlar Kararlardan, 4.8.2005'te yani, sekiz ay önce gelmiş bu Meclise ve Plan
Bütçe Komisyonundan da 20.1.2006 yılında geçmiş; yaklaşık üç ay önce.
Değerli milletvekilleri, üniversiteleri
kuralım; ama, illâ vakıf üniversitesi mi olması lâzım bu Meclisten geçmesi
için? Yazık değil mi?! Alın size
Malatya İnönü Üniversitesi'nin... Üç yıl önce, 26.2.2003… 26.2.2003 arkadaşlar,
üç yıl geçmiş ve burada, tüm Malatya doğumlu ve bu Mecliste her üç grupta olan
arkadaşlarımın imzası var. Bunları adam saymıyor musunuz siz?! Bunlar adam
değil mi?! Bunların imzasına siz itibar etmiyor musunuz?!
Plan Bütçe Komisyonundan bir yıl önce
geçti. Kanun basıldı. Plan Bütçe Komisyonunda -her iki partinin Plan Bütçe
Komisyonu üyelerine teşekkür ediyorum- bir yıl önce, tam bir yıl… Kanun basıldı arkadaşlar. Bir yıldır adam
kandırıyorsunuz "Meclis çok yoğun, getiremiyoruz…" Bu niye geldi?! Bu
nedir?! Bu nedir arkadaşlar?! İllâ vakıf mı olmak lâzım?!
Siz, Malatya milletvekillerinin… Ben,
İktidar Partisinden arkadaşlarımla da konuşuyorum; onlarla AK Parti grup
başkanvekiline gittik. Teşekkür ediyorum Sayın Ali Osman Başkurt'a. Beraber
gittik, dedik ki "hiç değilse, bu kanunun… 1 000 tane arkadaşımız temizlik
şirketi kadrosunda çalışıyor. Hiç değilse bunu verin." KPSS veriyor bu
insanları, KPSS sınavından veriyorsunuz, üniversite kendi almıyor. Hep
atlattınız. Yazık ediyorsunuz arkadaşlar! Malatya size ne yaptı?! Malatya ne
yaptı size?!
Ben size rakam vereceğim arkadaşlar: Bugün
Malatya İnönü Üniversitesinin 1 200 tane akademik kadrosu var; profesör,
doçent, asistan… Ağırlıklı asistan arkadaşlar. Aynı ölçekte, aynı öğrenci
sayısıyla, bir Erzurum Atatürk Üniversitesinin 3 500 tane, bir Trabzon
Karadeniz Üniversitesinin 2 700 tane öğretim görevlisi var. Neyi tartışıyoruz
arkadaşlar? Otuz yıldır kadro kanunu olmayan tek üniversite. Bir de Bursa
Osmangazi Üniversitesi. Otuz yıldır… Bunu buraya getirdik arkadaşlar. Yani,
haksızlık yapmıyor musunuz? İllâ vakıf üniversitesi mi olmamız lâzım?!
15 yeni üniversite kuruyoruz. 15 yeni
üniversitede, her bir kurduğumuz üniversiteye en az 1 200 kişi verdik; 1 200 kişi… Malatya Üniversitesi de
bizim üniversitemiz arkadaşlar, 1 200 kişi veriyorsunuz! Peki, bu üniversitenin
20 000 öğrencisi var. O öğrenciler bizim öğrencilerimiz, başkasının değil. Bu
üniversiteler hepimizin üniversitesi.
Değerli arkadaşlarım, 20 000 öğrenci, 1
200 tane öğretim görevlisi var. Yazık etmiyor muyuz?! İzin verilen üç fakülteyi
biz açamıyoruz; çünkü, öğretim görevlisi yok, kadro kanunu yok.
Buyurun Malatya Üniversitesi Turgut Özel
Tıp Merkezine gidin. Türkiye'de, böyle bir acil servis yok arkadaşlar. Gitmek
isteyeni ben götüreyim. Önemli olan, halkımıza hizmet. Üniversite, kişilerin
değildir. Kurum olmalı; ama, kurumlara saygı göstermemiz lâzım. Yeni açılan bir
üniversiteye, 1 200 tane kadro veriyorsunuz; ama, Malatya İnönü Üniversitesine
vermiyorsunuz arkadaşlar. 1 000 tane, röntgen teknisyenimiz, hemşiremiz, ebemiz
temizlik şirketinde çalışıyor arkadaşlar. Buna hakkınız yok arkadaşlar. Orada çalışan
arkadaşlarımıza çok yazık ediyoruz! Ben, hakikaten, bir kez daha, bunu,
hepinizin dikkatine sunuyorum. Bir kez daha sunuyorum.
İkincisi: Oradaki hastanemiz… Bu sene
yatırım bütçesi arkadaşlar sıfır, sıfır yatırım bütçesi, sıfır… Böyle bir şey
mi olur arkadaşlar?! Döner-sermayeden 1 000 kişiye maaş veriyoruz. Arkadaşlar
haksızlık yapmayın. 4 000 - 5 000 tane öğretim görevlisi verdiğiniz
üniversiteler var. Ben, size, başka bir şey söylüyorum; 16 000 öğretim
görevlisinin 10 000 tanesi Ankara, İstanbul, İzmir'de 6 000 tanesi doğuda ve 420 000 öğrenciye 10 000 öğretim
görevlisi öğretim veriyor; ama, 1 500 000 insana 6 000 kişi öğretim veriyor.
Ben, burada, dikkatinize sunuyorum: Milli
Eğitim Bakanlığının Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğü, Malatya İnönü
Üniversitesinin ne kadar öğretim üyesi açığı olduğunu… Ben söylemiyorum, Sayın
Bakanlık yetkilileri söylesin arkadaşlar. Onlar söylesinler arkadaşlar…
BAŞKAN - Konuya gelelim lütfen.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hangi
konu efendim?! Konuda devam ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır, bu maddeyle ilgili…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -
Maddeyle ilgili efendim.
BAŞKAN - Tamam…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bu
Meclis haksızlık yapmaz Sayın Başkanım.
Bir; Bu madde… Yeni bir üniversite
kuruluyor, yapısal bir değişiklik değil. Ben de diyorum ki, yeni bir üniversite
kurabiliyorsak, devlet üniversitelerini, bu kadar, elimizin tersiyle itmeye
hakkımız var mı?!
Değerli milletvekilleri, tabiî, bir başka
konu: Türkiye'de üniversiteyi bitirmek, diploma almak hiçbir şey; ancak, bu
insanlara, biz, yeterince eğitim veremiyorsak, bu insanları eğer yabancı dille
eğitemiyorsak, üniversiteyi bitiren her çocuğumuza yabancı dil öğretimi
veremiyorsak, üniversiteyi bitirmiş, ne işe yarar?! Birbirimizi kandırmayalım;
bitirmiş üniversiteyi… Demin, Sayın Abuşoğlu söyledi, fen-edebiyat fakültesi…
Birsürü gencimiz okuyor. Yazık ediyoruz bu çocuklara. Diplomalı, diplomasız…
Diplomalı işsiz üretiyoruz.
OSMAN KILIÇ (Sivas) - İlmin yazığı olur
mu?!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Yazık
ediyoruz; vermiyoruz efendim, onlara bir ilim vermiyoruz.
OSMAN KILIÇ (Sivas) - Nerede yazık?!.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -
Bunların eline bir ekmek, yiyecek bir şey vermiyoruz.
Bu açıdan, ben, bir kez daha rica
ediyorum. Her üniversiteyi bitirene, biz, özellikle yabancı dil eğitimi
öğretemezsek, biz, sonuçta, hakikaten gençlerimize yazık ediyoruz.
Türkiye'de binlerce üniversite kurulsun,
herkes, ilmi ve irfanı alsın; ilim ve bilim… Ancak, örnekler almıyoruz. Bugün
yurt dışına giden öğrenci sayımız kaç biliyor musunuz arkadaşlar?! Bu ülkenin
dövizi gidiyor; çünkü, biz kendi üniversitelerimizde, özellikle devlet
üniversitelerimizde bu eğitimi veremiyoruz. Burada bir sorun var. Gelin, bu
soruna el basın. Herkes, ekonomik durumu iyi olan birçok insan, çocuklarını
yurt dışına gönderiyor.
Bu açıdan, ben, bir kez daha hepinizin
dikkatine sunuyorum. Devlet üniversitelerine sahip çıkalım, oradaki öğretim
görevlilerimize… Hepsi özel vakıf üniversitelerine gidiyor. Biz burada kadro
vermiyoruz. Kadro vermeyince, acaba, gelecekte biz bu çocukları kimlere
eğittireceğiz?
Hepinize saygılar sunarım, teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Kişisel söz istemi, Ahmet Münir
Erkal, Malatya milletvekili…(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce Yükseköğretim Kanunuyla ilgili
olarak konuşan Malatya milletvekili arkadaşımız, yaptığı değerlendirmelerde,
maalesef, olayın gerçek yüzünü ortaya koymamış, tamamen farklı bir yaklaşımla
konuyu başka bir mecraya çekmiştir. Bir kere bu meselenin bilinmesi lâzım.
Tabiî, biz, yükseköğretim kurumundan, üniversitelerin akademik potansiyelinin,
bilimsel potansiyelinin, araştırma potansiyelinin en yüksek seviyede
oluşturulduğu ve bu potansiyelin de halka, ilgili bölgeye, vatandaşa, sanayie,
işadamına aktarıldığı, servis yapıldığı mekânlar olarak anlıyoruz. On yıllık
belediye başkanlığımızda da bu diyaloğu sağlamış biri olarak, üniversiteyle
Malatya'nın hedef raporlarını yapmak için anlaşma yapmış biri olarak, meselenin
böyle anlaşılması lâzım; ama, yükseköğretim kurumlarındaki üniversiteleri
temsil eden kişiler, bu ülkenin doğrularına ters davranırsa, yanlış işler
yaparsa, milletten koparsa, üniversitede ideolojik bir yapılanmayı gündeme
getirmek için gayret gösterirse, yolsuzluklara zemin hazırlarsa, üniversite
öğretim kadrolarını, yıllarca oluşmuş kadroların büyük bir kısmını Malatya'dan
gitmek, göndermek zorunda bırakırsa, o zaman, tabiî, bu meselenin ciddiyetle
gündeme getirilmesi lâzım.
Biliyorsunuz, Malatya İnönü Üniversitesi
hakkında bir araştırma komisyonu kurulması teklifini veren bir kişi olarak, bu
hususla ilgili iddiaları da, biz, müracaatımızda gündeme getirmiş ve Meclisin
gündemine girmişti. Türkiye Büyük Millet Meclisi denetim görevini yapacaktır.
Birileri kanunun kendine sağladığı özerkliği yanlış kullanır, istismar ederse,
Meclis, bu denetim görevini yapacak, ilgililerden de gereken, yanlışın hesabını
soracaktır.
Şimdi, İnönü Üniversitesine farklı
davranıldığı şeklinde burada yorumlar, sürekli, Sayın Milletvekilimiz
tarafından gündeme getiriliyor. İşin hep bir tarafı gündeme getiriliyor; ama,
öbür tarafta yanlışları hiç söylenmiyor. Peki, bu doğru bilgileri niçin gündeme
getirmiyorsunuz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Nedir o
doğru bilgiler?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Niçin bu
yanlışları ortaya koymuyorsunuz? Biz, yeri gelirse objektif davranırız.
Bakın, yakın zamanlarda geçici işçilerin
bir kadro meselesi oldu; onunla ben bizzat ilgilendim ve bu 296 arkadaşımızın
da kararını imzalattık Maliye Bakanlığımıza ve üniversiteye sunduk.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Peki, bu kadro
kanunundan ne farkı var?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Lütfen,
dinlerseniz Muharrem Bey, anlayacaksın ne demek istediğimi.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Bunun şu andaki
kadro kanunundan ne farkı var?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Ondan sonra,
şimdi, diğer…
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
Siz de söz aldığınız konu üzerine gelin
kısa süre içerisinde.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Üniversitenin kadro meselesi Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Anlaşıldı; bu maddeyle ilgili söz
aldınız.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Şimdi, İnönü
Üniversitesinde, bir örnek vermek istiyorum; çok enteresan bir örnektir bu: Tıp
fakültesinde yaklaşık, toplam 300'e yakın öğretim görevlisi var, öğretim
görevlisinin en az 76 tanesi gönderildi mevcut rektör döneminde. Birçoğu
Ankara'ya, İstanbul'a… Bunlar beş sene, altı sene, on sene, onbeş sene görev
yapmış öğretim görevlileri. Bunların hepsinin listesi elimizde var.
Şimdi, bir taraftan, tıp merkezi İnönü
Üniversitesinin lokomotif yapısıdır; rahmetli Cumhurbaşkanımız Özal, özellikle,
klasik üniversite hastanesi olarak kurmamıştır burayı, tıp merkezi olarak
kurmuştur, Turgut Özal Tıp Merkezi olarak kurmuştur. Siz bunu kıracaksınız,
arkasından buradaki gerçekten kurumsallaşmış bir yapıyı yok edeceksiniz, 70
tane arkadaşımızı, bunun, galiba, yaklaşık 50 tanesi tıp fakültesi; buralarda
yanıma geliyorlar, şu anda Ankara'da görev yapıyor birçok kısmı; bu
üniversiteden uzaklaştırılacak, ondan sonra burada bilimsel potansiyelin
olduğunu iddia edeceksiniz.
BAŞKAN - Sayın Erkal, biraz da Kadir Has
Üniversitesinin Tıp Fakültesiyle ilgili görüşürseniz daha iyi olur. Yani,
Malatya'yı bitirip buraya geçerseniz maddeyle ilgili olur.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Sayın
Başkanım, Kadir Has Üniversitesinde Tıp Fakültesinin potansiyelinin artmasını
arzu ediyoruz; ama, Malatya örneğinden, bütün tıp fakültelerinin aynı
potansiyelde bir davranış içinde bulunması gerektiğini vurguluyorum.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - O zaman, yönetim
kadrosunu beğenmeyince…
BAŞKAN - Müdahale etmeyin.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Ayrıca, son
yapılan, Muharrem Bey, son yapılan Sayıştay denetiminde de ortaya çıkan yolsuzluk
iddiaları fevkalade ürkütücüdür ve ciddîdir. Bunların da, yakında,
araştırmaları gündeme gelecek. Bir taraftan, biz, birtakım hakları talep etmek
durumunda bulunacaksınız; burada bağırıp, çağırarak, meseleyi, bambaşka bir
mecraya götüreceksiniz, bir taraftan da, mesela, kız yurdunun yapımında,
temellerin ihaleden bir birbuçuk ay önce atıldığını da söyleyeceksiniz. O zaman
objektif olursunuz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Maliye
Bakanı ne olacak?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Süreniz doldu; 5 dakikaydı. Varsa
Kadir Has Üniversitesiyle ilgili söyleyeceğiniz, söyleyin. Malatya'yla ilgili
yeteri kadar konuştuğunuzu zannediyorum.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Oldu; bitirin lütfen.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Maliye
Bakanını da katsın Sayın Başkan; gündemdeki her şeyi konuşuyorsa, Maliye
Bakanını da anlatsın.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Onun için,
değerli milletvekillerimizin, meseleyi, bu objektif bazda dikkate almasını
vurguluyorum. İnönü Üniversitesini ve üniversitelerimizi küçültmeye dönük,
kurumsal yapısını yok etmeye dönük davranışlara karşı da tavır almaya Sayın
Milletvekilini davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Ümmet Kandoğan…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Başkan, benim, farklı mecralara çektiğimden ve gerçekleri saptırdığımdan
bahsetti; 69'a göre söz istiyorum.
BAŞKAN - İnceleriz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - 69'a
göre ben de söz istiyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
İnönü savaşları, büyük bir ciddiyetle
devam ediyor; ancak, mesele, çok yanlış bir mecrada tartışılıyor. Ben,
öncelikle, bunu dile getirmek istiyorum. İnönü Üniversitesinde, Sayın Erkal'ın
dediği hususlar varsa, o hususlar araştırılır, incelenir, ortaya konulur ve
neticesi neyse ortaya çıkar; ancak, Sayın Milletvekilimizin ifade etmeye
çalıştığı bir başka meseledir. O meseleler çözülür; ama, diğer tarafta,
söylenilen hususlar varsa, bunlar da ele alınır, değerlendirilir. O bakımdan,
mesele yanlış bir mecrada tartışılıyor, bunu düzeltmek istedim.
Değerli milletvekilleri, bugün Kadir Has
Üniversitesiyle ilgili bir kanun tasarısını görüşüyoruz ve biraz sonra da bu
tasarı burada kanunlaşacak.
Tabiî, Türkiye'de üniversiteler hep
tartışılan kurumlar olmuş. 2 000 000'a yakın öğrencimizin okuduğu, 100 000'e
yakın öğretim görevlimizin görev yaptığı üniversiteler hep tartışma odağında;
ama, gönlümüz arzu ediyor ki, üniversitelerimiz bu tartışma ortamından en iyi
şekilde faydalansınlar ve bu kurumlardan istifade etmeye çalışan öğrencilerimiz
çağın gereğine uygun olarak yetiştirilsinler. En büyük temennimiz ve arzumuz
budur.
Ancak, gördüğümüz noktada,
üniversitelerimizin çok ciddî problemleri var. Kadro yetersizlikleri var,
ödenek yetersizlikleri var ve bunun dışında, üniversite öğretim
görevlilerimizin maaş problemleri var. Bu kadar ciddî sıkıntılar içerisinde
olan üniversitelerimizle ilgili, mutlaka, ciddî tedbirlerin alınması lâzım
geldiği inancındayım.
Ben, demin, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına konuşan milletvekilini dinledim. Gözlerimi kapatsaydım, kimin
konuştuğunu görmeseydim, bu konuşmanın, üçbuçuk yıllık bir Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarından sonra, bir iktidar partisi milletvekilinin grup adına
konuştuğuna inanamazdım. Şimdi, Sayın Milletvekilimiz YÖK'le ilgili öyle şeyler
söylediler ki, rektörlerin padişah olduğunu ve bunların, YÖK Başkanının sultan
olduğunu, büyük bir dayatma yaptıklarını, geleceğin ipotek altına alındığını,
Türkiye'nin geleceğinin karartıldığını, önünün kesilmeye çalışıldığını… O kadar
ifadelerde bulundular ki, ben, merak ediyorum; şimdi, bu Sayın Milletvekilimize
sormak istiyorum: Siz, bir, İktidar Partisi Milletvekilisiniz; orası ağlama
yeri değildir, orası icraat yeridir; üçbuçuk yıldan beri, eğer, YÖK böyle idi
ise niçin bunun gereğini yapmıyorsunuz? 357 milletvekiliniz var; Anavatan
Partisi Grubu da demin dedi ki "destek veririz", Doğru Yol Partisi
olarak biz de destek veriyoruz; Anayasa değişikliği gerekiyorsa, buyurun.
Şimdi, acil eylem planınıza baktım. Acil
eylem planında, altı ve oniki ay içerisinde YÖK'ün yeniden yapılandırılması
var; altı ay, oniki ay içerisinde... Üçbuçuk yıl geçti sayın
milletvekillerimiz, üçbuçuk yıl!.. Peki, bu, ne zaman yapılacak?! Sayın
Milletvekili diyor ki: "Yakın bir gelecekte, uzlaşmayla…" Yakın
gelecek ne zaman sayın milletvekilleri?! Elbette, YÖK'ün antidemokratik uygulamaları
var, kabul ediyorum; yanlı davranışları var, kabul ediyorum; mutlaka
düzeltilmesi gereken hususlar var, kabul ediyorum. Gelin, bu Meclisle, işte,
Anayasayı değiştirdik, çoğunluk da sizin arkanızda; getirin YÖK'le ilgili
yeniden yapılanmayı, YÖK Kanunundaki değişikliği, hep beraber, burada, bunu
yapalım.
Bakınız, değerli milletvekilleri, haziran
ayında üniversite imtihanı var. İktidarınızdan beri, dördüncü üniversite
imtihanı, dördüncü... Hani, imam-hatip liseleriyle ilgili düzenleme nerede?!
Hani, imam-hatip liseleri, diğer liselerle girdikleri yarışta, ayaklarına 50
kilogram, 100 kilogram taş bağlanarak yarışa sokuluyordu...
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Meslek
liseleri…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Dördüncü yıl…
Seneye de seçim yılı, seneye de, normal dönemde yapılırsa, son imtihan. Ne
zaman yapılacak?!
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Sen
geldiğinde yapacağız!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bunu ne zaman
çözeceksiniz sayın Milletvekili?! Buna…
BAŞKAN - Lütfen, müdahale etmeyin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Meydanlarda, bu
meselenin çözümüyle ilgili, millete söz verilmedi mi?! İmam hatip liseleri ile
meslek liselerini, bu meselelerin halledilmesinin içine, çözüm için, destek ve…
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Rahatsız mı
oldunuz Sayın Kafkas?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, az
önce, ikaz ediyordunuz "Kadir Has Üniversitesiyle ilgili" diye…
BAŞKAN - Ümmet Bey, söz süreniz…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ama,
Başkan, doğru söylüyor, müdahale
ediyorlar…
BAŞKAN - Bir dakika… Bir dakika
arkadaşlar… Karşılık konuşmayın.
Sayın Kandoğan, süreniz bitti.
Toparlamanız için, kısa bir süre veriyorum; lütfen, toparlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Haziran ayı
içerisinde imtihan… Ne zaman yapılacak?!.
Şimdi, türban meselesi… Bu, meydanlarda, o
kadar çok, sıkça söylendi. Şimdi, bununla ilgili ne yapıyorsunuz?!. Bırakınız
üniversitelere türbanla girmeyi, üniversite imtihanlarına bile türbanla, artık,
girilemiyor. Fotoğrafınız bile türbanlı olmayacak; gidip, liselerde, orada
çektiriyorsunuz fotoğrafı, devri iktidarınızda... Peki, bunlar ne zaman
çözülecek?!
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Siz iktidar
olunca!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ne zaman
yapacaksınız Sayın Kavuştu?!. Ne zaman?!.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Siz iktidar
olunca!..
BAŞKAN - Lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biz iktidar olursak bunu çözeriz; çünkü,
bizim…
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Hadi bakalım!..
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın arkadaşlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biz, iktidar
olma ile muktedir olma arasındaki farkı biliyoruz.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, sataşmaya neden
olmadan tamamlayın lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biz iktidar da
oluruz, muktedir de oluruz; ama, siz iktidarsınız; ama, muktedir değilsiniz;
yapamıyorsunuz!
BAŞKAN - Lütfen konuya gelelim, sataşmaya
meydan vermeyelim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Çekiniyorsunuz,
korkuyorsunuz! Ne zaman bunları çözeceksiniz, işte geldiniz gidiyorsunuz?!
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Sakarya) - Sizin döneminizi de gördük!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İşte, iktidar
devriniz bitiyor. Büyük bir ihtimalle, bu sene seçim yılı. Bu sene
çözemezseniz, önümüzdeki yıl da ne olacağı belli değil.
Öyleyse, değerli milletvekilleri, buraya
gelip YÖK'ten şikâyet edeceğinize, geliniz, YÖK'le ilgili, o şikâyet ettiğiniz
konuları çözmek için kanun tasarısı getirin, kanun teklifi getirin, anayasa
değişikliği getirin, hep beraber destekleyelim, bizim de karşı çıktığımız
birçok antidemokratik uygulamayı, YÖK'ün yeniden yapılandırılması meselesini,
geliniz, bu dönemde çözelim.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, Sayın
Başbakan, bütün diğer konularda, istedikleri kanun tasarılarını, tekliflerini
buraya getiriyor, buradan geçiriyor; imam-hatiple, YÖK'le, türbanla ilgili oldu
mu "efendim, uzlaşmayla biz bunu yapıyoruz…"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
- Toparlayalım lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Bir cümleyle…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Uzlaşmayı,
sadece Cumhuriyet Halk Partisiyle yapılan bir uzlaşma olarak mı görüyorsunuz?!
Bakın, uzlaşma ise, Anavatan Partisi Grubu burada, Doğru Yol Partisi de burada;
gelin, uzlaşacaksanız, bizimle de uzlaşın. Size, Anayasayı değiştirecek
çoğunluğu vermeyi taahhüt ediyoruz.
Onun için, değerli milletvekilleri,
geliniz, bu meseleleri çözmek istiyorsanız, bu meselelerin çözümünde samimî
iseniz -bunun da altını çizmek istiyorum- bu meseleleri çözmek istiyorsanız,
biz, size destek vermeye hazırız.
Bu vesileyle, bu kanun tasarısında
kurulmaya çalışılan üniversitelerimizin de hayırlı olmasını temenni ediyor,
sizleri saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Münir
Erkal Beyin konuşması sırasında, daha önce kendisinin bahsetmediği konuları
bahsetmiş varsayarak, değişik konularda kendisiyle ilgili sataşma söz konusu
olduğunu söyleyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu'na, çok kısa olmak kaydıyla, yerinden…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) -
Kürsüden…
BAŞKAN - Yerinizden lütfen. İçtüzüğe göre
yerinizden.
Yerinden, çok kısa olmak kaydıyla açıklama
hakkı sözü veriyorum.
Çok kısa olmak kaydıyla; buyurun.
Başka bir sataşmaya da lütfen, fırsat
vermeyin.
Sadece sizinle ilgili açıklık getirilmesi
gereken konuyu ele alın; tamam mı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Başkanım, farklı mecralara çektiğim….
Bu çocuklar benim çocuklarım, bu çocuklar
Malatya'nın çocukları, buradaki hastalar Malatya'nın hastaları; bunlar, başkası
değil. İlk defa, bu Mecliste, kendi kurumunu… Kurumdur. Malatya İnönü
Üniversitesi, Malatya Turgut Özal Tıp Merkezi, bizim kurumumuzdur. Kurumlarla
kişileri karıştırmayalım. Hükümettir üçbuçuk yıldır Sayın Milletvekili, varsa
yolsuzluk, araştırsın ortaya çıkarsın.
BAŞKAN - Siz, sizinle ilgili açıklık
getirin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Evet.
Suçluluğu varit olmayan kişileri itham
etmek; bu, bir abesle iştigal etmektir. Varsa, ben de bağıracağım, suçlu…
BAŞKAN - Anlaşıldı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Onun
için, varsa diyorum. Varsa… Ama, bağışlayın Başkanım, bir gün, Sayın
Milletvekili, gidip o Turgut Özal Tıp Merkezine ne ihtiyacınız varmış demiştir!
Burada ahkâm kesmek yetmez Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Anlaşıldı. Sataşmaya meydan
vermeden…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - O
üniversite, benim üniversitem.
BAŞKAN - Tamam; süreniz de doldu.
Teşekkür ederim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - O
üniversite benim üniversitem, o çocuklar benim çocuklarım, o hastalar benim
hastalarım. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Tamam.
Hepimizin çocukları, hepimizin
müesseseleri.
Değerli milletvekilleri, maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 3'ü okutuyorum:
MADDE 3.- 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 33.- Kadir Has
Üniversitesine bağlı olan Tıp Fakültesi, Florance Nightingale Hastanesi
Hemşirelik Yüksekokulu, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ile Sağlık
Bilimleri Enstitüsünde hâlen öğrenimlerini sürdüren öğrenciler ile bu
yükseköğretim kurumlarının öğretim elemanları ve malvarlığı, bu Kanunla Türk
Kardiyoloji Vakfı tarafından İstanbul'da kurulan İstanbul Bilim Üniversitesine
devredilir.
Kadir Has Üniversitesinin 28/5/1997
tarihli ve 4263 sayılı Kuruluş Kanunu ve diğer düzenlemeler uyarınca kazanmış
olduğu bütün hak ve yetkiler saklıdır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek.
Daha sonra, kişisel söz istemi; Ordu
Milletvekili Hamit Taşcı, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır.
Buyurun Sayın Şimşek.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) -
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan yasanın 3 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Maddeye geçmeden önce, bugün, Aşık Veysel
Şatıroğlu'nun ölümünün 33 üncü yıldönümü; saygıyla, rahmetle, şükranla
anıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Kadir Has
Üniversitesi Mmütevelli Heyeti içerisinde ve üniversiteyi kuran iki farklı
vakfın, kendi aralarında, anlaşılan o ki, uzlaşmamaları nedeniyle, bu kanun
tasarısıyla, bu üniversitenin içerisinden İstanbul Bilim Üniversitesi adıyla
yeni bir vakıf üniversitesi kurulmakta.
Ülkemizde 23 tane vakıf üniversitesi
bulunmaktadır. Anayasanın 130 uncu maddesi, vakıf üniversitelerinin, kazanç
amacına yönelik olmamak şartıyla vakıflar tarafından kurulabileceğini
öngörmekte. Anayasanın böyle bir şartı öngörmesine rağmen, vakıf
üniversitelerinin kâr amacına yönelik çalışıp çalışmadığı, uygulamada sorgulanması
gereken önemli bir konudur.
Öncelikle, burada, üzerinde durulması
gereken nokta, vakıf üniversitelerinin binalarının üzerinde kurulu bulunduğu
arazilerin kimlere ait olduğudur. Bu binaların o vakfı kuran kişilere ait
olduğu ve o vakıf tarafından kurulan üniversitenin, bu binaları, bu kişilerden,
rayiç bedelinin çok üstünde fahiş fiyatlarda kiraladığı yönünde iddialar
bulunmakta.
Yine, vakıf üniversiteleriyle ilgili
açıklığa kavuşturulması gereken başka bir konu, başka bir nokta var. Hepimizin
bildiği gibi, bazı vakıf üniversiteleri, devlet üniversitelerinden daha düşük
puanlarla öğrenci almakta; hatta, bazen, vakıf üniversitelerinde kontenjanların
dolmaması nedeniyle önkayıtla öğrenci alınmakta; ancak, vakıf üniversitelerine
kayıt yaptıran öğrenciler, daha sonra devlet üniversitelerine yatay geçiş
yapmaktalar. Dolayısıyla, sınavda görece daha düşük not almış bir öğrenci,
parasıyla vakıf üniversitelerine devam etmekte, sınavdan kendisinden daha
yüksek not alan öğrencilerin bulunduğu devlet üniversitelerine geçebilmekte. Bu
durum iki açıdan adaletsizlik yaratmakta: Birincisi, ÖSS için büyük çaba sarf
eden öğrenci ile daha az çalışan veya daha başarısız öğrenci, sonuçta, aynı
diplomanın ve aynı hakların, aynı eğitimin sahibi olmaktadır. Bu, ciddî bir adaletsizliktir,
çok çalışan çocukların emeğine, bilgisine saygısızlıktır.
İkinci bir nokta ise; vakıf üniversiteleri, bu açıdan, parası olan
ve sınavdan düşük puan alan öğrenciler ile parası olmayan ve düşük not alan
öğrenciler arasında ciddî bir ayırımcılık, adaletsizlik yaratmakta. Bunu
söylerken, biz, vakıf üniversitelerine karşı değiliz. Yalnızca, sakat bir
mantığı ve uygulamayı eleştiriyoruz. O nedenle, vakıf üniversitelerine kayıt
yaptıran bir öğrencinin devlet üniversitesine yatay geçiş yapmasını zorlaştıracak
düzenlemelere ihtiyaç vardır diye düşünüyorum.
Sayın Bakan veya bakanlığınız döneminde,
vakıf üniversitelerinden kaç öğrencinin yatay geçişle devlet üniversitelerine
acaba geçtiklerini biliyorlar mı?
Sayın Bakan, yine, başka bir konu daha var.
Sayın Bakanı da, maalesef, göremiyorum. Herhalde, bugün görüştüğümüz konu,
efendim, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkındaki Kanun Tasarısı, Sayın Bakanın ilgili alanı dışında. Hükümeti
temsilen Sayın Bakanım burada bulunuyor; ama, kendisine birazdan bir iki şey
soracaktım ben.
Sayın Bakana veya hükümete, bakana
soruyorum, başka bir konu daha var: Hükümetiniz döneminde, Ankara'da, Haymana
civarında teknokent kurulması amacıyla arazi tahsis edilmiş midir? Bu araziler,
daha sonra hangi üniversitelere, hangi vakıf üniversitelerine, hangi sanayi
kuruluşlarına verilmiştir? 18 sente arazi aldılar, sattınız, 10 dolara satan
vakıf üniversiteleri var mıdır bu arazileri? Yani, bu üniversitelere arazi
verilirken yeni bir rant kapısı sağlanmıştır da, kimlere sağlanmıştırı merak
ediyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın
Başbakanın, çoğu zaman ayaküstü kızgınlığıyla, bazen bilgi eksikliğiyle yaptığı
açıklamalar var. Vakıf üniversiteleriyle ilgili olduğu için bunu söylemek istiyorum; Sayın Başbakan bir
açıklamasında, bazı özel üniversitelerin sahiplerinin, kendisini, para
harcadıkları üniversiteye rektör atayamadıkları gerekçesiyle aradıklarını
söyledi. Ancak, Vakıf Yükseköğretim Kurumları
Yönetmeliğinde: "Vakıf üniversitesi veya yüksek teknoloji enstitüsünün
yöneticileri olan rektörler, Yükseköğrenim Kurulunun olumlu görüşü alındıktan
sonra -Sayın Başbakanım, buradan
öğrenmiş olun- mütevelli heyeti tarafından atanır" denilmekte. Ciddî bilgi
eksikliği var ve Sayın Başbakanı da bu konuda sanırım bilgilendirmiyorlar.
Sayın Başbakanın sadece bu konuyla ilgili
değil bilgi eksiklikleri; biliyorsunuz, bütçe görüşmeleri esnasında, Sayın
Başbakan, hükümetleri döneminde yaptırılan derslik sayısını 70 000 olarak
açıklamış ve bu rakamı cumhuriyet tarihinin de rekoru olarak ifade etmişti.
Sayın Başbakanın tutanaklara geçen bu sözleri üzerine, 12.2.2005 tarihinde
kendisine yönelttiğim yazılı soru önergesinde, 1923 yılından bu yana yıllar
itibariyle yaptırılan derslik sayılarını ve "cumhuriyet tarihinde bu rakam
yok" ifadesinin ve iddiasının temelini, dayanağını sormuştum.
"Cumhuriyet tarihinde bu rakam yok" ifadesini kullanabilmek için,
cumhuriyet tarihini ve tarihi boyunca yaptırılan derslik sayısını iyi bilmek
gerekir. Bilmeden söylenilenlerin
dayanağı ve desteği olmaz. Soru önergesinde yer alan 14 sorunun 7'si
cevaplanmıştır Bakanlık tarafından.
Daha önemlisi, Sayın Başbakanın ve zaman
zaman, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik'in konuşma ve açıklamalarında
"cumhuriyet tarihinde bu rakam yok" iddiası, temeli, dayanağı da
açıklanmamıştır. 1998, 1999, 2000 yıllarında yaptırılan derslik sayısı toplamı
verilmemiştir; yani, Sayın Başbakanın yine bu konuda da eksik bilgiyle
konuştuğu ortaya çıkmıştır.
Değerli arkadaşlarım, cumhuriyet tarihi 28
başbakan gördü; ama, Sayın Başbakana buradan tavsiyem, bundan sonra bu
açıklamaları yaparken bilgileri doğru şekilde alarak ifade etmesidir.
Hukuk devleti ilkesi temelinde
yönetenlerin hesap verirliliği vardır. Söylediğimiz sözleri aynı şekilde bir
başbakan kimliğimizle de değerlendirip, sunmamız gerekir diye düşünüyorum.
Ayrıca,
Sayın Millî Eğitim Bakanına bir yazılı soru önergesinde bulundum.
Sizlerin de bilgisi dahilinde olduğunu düşünüyorum. Bu, bir ajanda
bastırılmıştı ve bu ajandada Sayın Mustafa Kemal Atatürk'ün vecizesi yoktu,
burada Sayın Cumhurbaşkanının kirli sakalla bir resmi vardı, burada Sayın
Başbakanın vecizesi vardı, Sayın Hüseyin Çelik'in burada vecizeleri vardı.
Bununla ilgili, milletin vekâletliği adına soru sordum ve bu sorulardan -6 soru
sordum- Sayın Bakan, bana bir açıklama, böyle, bir cümlelik bir açıklama yapmış
ve bizim çıkarmış olduğumuz, sanıyorum ki, biraz da kanuna tezat teşkil ederek…
Sayın Bakanın açıklaması şu: 1, 2, 3, 4,
5, 6… Bunlara cevap yok. "Bakanlığımızın yeni okul projelerini yaptırdığı
müşavir firmalar tarafından, yaptıkları yeni okul projelerini tanıtım amacıyla
yaptırılmış bir promosyondur." Yani, Sayın Bakanlık, müteahhitlerden
ajanda promosyonu mu alıyor değerli arkadaşlar?!
BAŞKAN - Sayın Şimşek, toparlayalım. Bir
de konuya gelelim lütfen.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Toparlıyorum
efendim.
BAŞKAN - Konuya gelerek toparlayalım.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Efendim, burada
üniversiteler ve okullar, öğrencilerle ve onların müştemilatıyla bütünleştiği
için ve Millî Eğitim Bakanlığı en üst kurum olduğundan dolayı, Sayın Başkanım,
bu arada sanıyorum ki, konunun tam ortasında ve tam içindeyim açıklamalarımla.
Toparlamaya çalışıyorum.
Şimdi, özel okullara biz burada bir yasa
çıkardık ve bu çıkarmış olduğumuz yasada kamu görevlilerinin etik kurulu
yasasında, bizim, kanuna göre, bu ajandalar acaba bürokratlara da verildi mi ve
o kanun çıkarken, neden milletvekilleri ve bakanlıkların da etik kurulu olarak
ayrı tutulduğunu da pek anlamış değilim.
Değerli arkadaşlarım, burada farklı farklı
dertleri, meseleleri anlatabilmek mümkün; ama, bugüne kadar sayın hükümetin,
işin özüyle çok ilgilendiğini göremiyorum. Bakınız, ciddî bir problem var.
Bizim millî sporcularımız var. Bu çocuklarımız spor akademilerinde okuyorlar.
Spor akademilerinde okudukları zaman, çocuklar sürekli antrenmanlara gidiyorlar
ve derslerine çalışamıyorlar. Okullarını bitirdikten sonra, KPSS sınavına
girdiklerinde… Bu çocuklardan madalyalar alıyoruz. Sayın bakanlarımız da
geliyor, burada, aman bakın, biz Universiade'ta bu kadar madalya aldık, yurt
dışında güreşte, halterde, bu kadar madalya aldık ve bu çocuklarımızın, sporcu
çocuklarımızın hiçbiri -buradan Sayın Burhan Beye de söylüyorum- bir sporcu
olarak, bu kardeşlerimiz, bu çocuklarımız, KPS sınavlarında başarılı
olamıyorlar. Bende, en az 200-250 tane e-posta var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Çok doğru;
katılıyorum.
BAŞKAN - Süreniz doldu, toparlayın lütfen;
aştınız sürenizi.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Şimdi, efendim,
bu arkadaşlarımızla ilgili mutlaka bir iyileştirme yapılması gerekir; yani, KPS
sınavlarında artı 10'la mı başlatırız, bir uygulamanın yapılmasında, İktidar
Partisi olarak size…
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Beraber
çalışalım.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Evet, hep
beraber görev düştüğünü düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, ayrıca, bazı
değerlendirmeler de vardır, o da şudur: Biraz önce konuşan arkadaşlarımdan biri
ideolojik yapılanmalardan bahsetti. Özel okullara, şimdi, 1 000 Yeni Türk Lirası
ödeyerek çocuklarımızı özel okullara gönderelim diyoruz. Bunlar, tarikat,
cemaat okullarına mı gidecek?! Acaba, bu paraları oralara göndereceğimize,
bakın, Millî Eğitimin yapmış olduğu istatistiklere göre, benim oturduğum,
milletvekili olduğum İstanbul-Esenler'de derslik başına 99, Bağcılar'da 88,
Sultanbeyli'de 89, Bahçelievler'de 76 öğrenci düşüyor derslik başına; yani, bu
anlayış içerisinde, Sayın Bakanın burada olmasını isterdim. Maalesef, üçbuçuk
yıldır, AKP İktidarında, millî eğitim altın dönemini değil, teneke dönemini -bu
sayılarla ispattır- yaşamaktadır. Onun için, özel okullara karşı değiliz. Özel
okullara, hani, Sayın Başbakanın diliyle söyleyeyim…
BAŞKAN - Lütfen toparlayın.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - …kıyak yapmak
yerine, devletin okullarına, Karadeniz'de ip üstünde yürüyerek okullarına
giden, Doğu Anadolu'da sallarla okullarına giden, bu vatanın, bu ülkenin
çocuklarına katkı sunalım diye düşünüyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Kişisel söz istemi, Hamit Taşcı,
Ordu Milletvekili...
HAMİT TAŞCI (Ordu) - Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Sayın Ünal Kacır...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Konuşmayacağım.
BAŞKAN - O zaman, Komisyonun, düzeltmeyle
ilgili bir söz talebi var.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkanım, geçici madde 33'ün ikinci fıkrasının
ikinci satırında "4263 sayılı Kuruluş Kanunu" ifadesindeki
"Kuruluş" kelimesinin ve "Kanunu" kelimesindeki
"u" harfinin çıkarılmasını ve madde oylamasının bu redaksiyonla
yapılmasını arz ve teklif ediyoruz.
BAŞKAN - Halil Bey, uyarınızı aldık, not
ettik. Bu, teknik bir konu.
Bu düzeltmeyle birlikte, maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Söz istemi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, tasarı kabul
edilmiş ve yasalaşmıştır.
Şimdi, 7 nci sırada yer alan, At Yarışları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
7.- At
Yarışları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/1169) (S. Sayısı: 1090) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 1090 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Necati Uzdil;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sürenize riayet etmenizi rica ediyoruz
özellikle.
CHP GRUBU ADINA NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Etmeye çalışırız. Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; At
Yarışları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, atçılık, at sevgisi,
atalarımızdan bu yana, neredeyse genlerimize işlemiş, geleneklerimiz arasına
girmiştir; günümüzde de bu gelenek, zor şartlar altında da olsa sürdürülmeye
çalışılmaktadır. Atla birlikte yapılan çeşitli oyunlar, yarışlar, kültürümüzün
bir parçası olmuştur, at yarışları da bunlardan biridir. At yarışlarının tarihi
ise çok eski; düzenli olarak yarışların başlaması 1856 yılına dayanmaktadır. O
yıllardan 1950 yılına kadar, Jokey Kulübü değişik isimler altında kurulmuş, at
yarışlarını, sekteye uğrayarak da olsa, sürdürmüştür. 1920'lerde, Mustafa Kemal
Atatürk'ün Ankara'da yarışlar düzenlediğini, bu yarışların 1927'de Gazi Koşusu
adı altında devam ettiğini görüyoruz.
Jokey Kulübü, resmî olarak 1950 yılında
kurulmuş, 1953'te Türkiye Jokey Kulübü adını alarak kamu yararına hizmet veren
derneklerden sayılmıştır. Yine, 1953'te kabul edilen 6132 sayılı At Yarışları
Hakkında Kanuna dayanılarak, Türkiye Jokey Kulübü ile Tarım Vekâleti arasında
yapılan sözleşmeyle, kulüp, at yarışlarını, Tarım ve Köyişleri Bakanlığından
aldığı yetkiyle düzenlemeye devam etmektedir.
Halen 7 ilimizde at yarışları
sürdürülmektedir. Günümüzde at yarışları ve atçılık sektöründe yaklaşık 30 000
kişi çalışmaktadır. Aileleriyle birlikte yaklaşık 200 000 kişinin geçimi bu
sektördendir.
Değerli arkadaşlarım, at yarışlarının
yapılabilmesi için gerekli altyapı ve organizasyonlar için tek maddî kaynak, at
yarışlarında oynanan müşterek bahislerden elde edilen gelirdir. Bu da, müşterek
bahislerde elde edilen brüt hâsılatın yaklaşık yüzde 15-25'i kadardır. Bu
gelirlerle atçının yarış ikramiyesi, yetiştiricinin primleri, hipodromlar ve
haraların cari harcamaları karşılanmaktadır.
Türkiye Jokey Kulübü, son üç yılda
gelirlerinin azalması nedeniyle zarar etmektedir. Şans oyunları sektöründe daha
az kesinti yapılan, yüzde olarak daha çok ikramiye dağıtan diğer şans
oyunlarının artışı, at yarışlarına olan ilginin azalmasına neden olmuştur.
Örneğin, son iki yılda şans oyunlarındaki payı şöylece gözlerinizin önüne
sermek istiyorum. 2004 yılında at yarışlarının payı, şans oyunlarında, yüzde 49
iken, 2005 yılında yüzde 34'e düşmüştür; Millî Piyangonun payı yüzde 41'den
yüzde 28'e düşmüştür. Biliyorsunuz, İddaa diye bir şans oyunumuz daha var;
bunun payı yüzde 10'dan, 2005 yılında yüzde 38'e çıkmıştır.
Oranların hızla değişmesinin en büyük nedeninin
kesintilerdeki farktan kaynaklandığı göz önündedir. At yarışlarında kesintiler
yüzde 65'lere varmakta iken, İddaada bu kesintiler yüzde 27 civarındadır.
Dünyadaki örneklerden birkaç tane vermek istiyorum: Hindistan'da at
yarışlarındaki kesinti yüzde 15, Hong Kong'ta, İngiltere'de yüzde 19,
Yunanistan'da yüzde 20, İrlanda'da yüzde 21, Fransa'da yüzde 28, Arjantin'de
yüzde 30, Türkiye'de yüzde 65. Değerli arkadaşlarım, bu şartlarda ne olur;
tabiî ki, Türkiye Jokey Kulübü zarar eder. Türkiye Jokey Kulübünün birikmiş
kaynakları tükenmektedir. İleriki yıllarda yarışların sürdürülmesi
zorlaşmaktadır.
Şimdi, önümüzde At Yarışları Hakkında
Kanunda değişiklik yapan bir yasa bulunmaktadır, şu an bunu görüşmekteyiz. Ne
var bu yasada; dopingle ilgili bir değişiklik; ikinci olarak, ceza yetkisinin
artırılmasıyla ilgili bir konu; üçüncü olarak, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
hesabında biriken paraların kullanımıyla ilgili bir değişiklik.
Değerli arkadaşlarım, bu değişiklikler
yukarıdaki sıkıntılarını saydığımız Türkiye Jokey Kulübünün at yarışlarıyla
ilgili sorunlarını ve Türk atçılık sektörünün dünyadaki atçılık sektörleriyle
yarışmasını sağlamaya yeter mi sizce?! İçinizden, yeter diyebilecek olan var
mı?! İktidarın, her zaman yaptığı gibi, getirilen yasalarla sorunlara köklü
çözümler getirme yerine, sıradan, günübirlik kaygılarla yasalarda değişiklik
yaparak, kendine övünme payı çıkarmaktadır. İşte, bugünkü yasa da bunlardan bir
tanesidir.
Değerli arkadaşlarım, bunun en güzel
örneği, Tarım ve Köyişleri Bakanımızın her zaman yaptığı gibi, kürsüye çıkıp,
Mera Kanununu değiştirdik, çiftçi borçlarını yeniden yapılandırdık, Toprak
Koruma ve Arazi Kullanım Kanununu çıkardık, Tarım Kredi ve Kooperatifler
Kanununda değişiklik yaptık.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Doğru.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Doğru!..
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Doğru.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Dinleyin…
Doğru!..
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Doğru bunlar.
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Çiftçiye, köylüye
faydası olmayan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü de kapattık, Organik Tarım
Kanununu çıkardık vesaire.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) -
Doğru.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Evet, reklamınızı
yapıyorum.
BAŞKAN - Genel Kurula hitap edin lütfen.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Saydığımız
kanunlara bir yenisini eklemiş olacağız bugün sevgili arkadaşlarım. Bu
kanunları çıkardık, çiftçiyi, köylüyü mutlu mu ettik?! Peki, mademki, bu kadar
laf attınız, konunun dışında diye tuttuğum bir yazı var elimde; size, bunu,
çiftçimizin isteğini de yerine getirerek okumak istiyorum: "Sayın
Milletvekilim…" Bu milletvekili, aynı zamanda sizsiniz, sizsiniz...
BAŞKAN - Lütfen, Genel Kurula hitap edin.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Evet Sayın
Başkanım, okuyorum.
"Ben, Osmaniye'nin Kırmıtlı
Kasabasının Üçtepe Mezrasında çiftçilik yapmaktayım. Durumumuzu anlatmak
istiyorum..."
Sevgili arkadaşım Şükrü Ünal Bey de
burada, bu yazdığım yerleri çok iyi bilir, kişileri de büyük bir ihtimalle
tanır.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Soracağız bakalım!
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Köy
doğru da, isim doğru mu bakalım!
NECATİ UZDİL (Devamla) - "Geçen yıl
mısırımı Toprak Mahsulleri Ofisine 332 000 TL'den sattım. Sonra 25 000 TL'den
destekleme aldım. Bu sene 360 000 TL
fiyat verdiniz. Alımda nem oranı yüzde 13 dediniz. Bu yıl 260 000 TL'den aldınız, 260 000 TL'nin 7
000 TL'sini geri aldınız."
İfadelerdeki cümle düşüklükleri, aynen
çiftçi yazdığı için değiştirmeden okuyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Soracağız doğru
mu?!
NECATİ UZDİL (Devamla) - Müsaade edin,
biraz sabredin, daha yaşın küçük, büyürsün derim yoksa.
BAŞKAN - Lütfen karşılıklı konuşmayın…
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Adı var mı?!
NECATİ UZDİL (Devamla) - Yine, "50
YTL'lik destekleme verdiniz. Geçen yıl 332+25=357 YTL. Bu yıl, 253+50=303 YTL
verdiniz. Mazot ne idi, gübre ne idi, ilaç ne idi, bu sene ne oldu? Bu
haksızlık değil mi?.."
BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen konuya gelin
ve toparlamaya çalışın, süreniz bitiyor.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Söyledikleri
atçılıkla ilgili değil.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Sayın Başkanım,
bundan daha iyi şey olur mu; çiftçinin düşüncesini okuyorum. "Yasalarla
ilgili reklam yaptınız" diyorlar. Bakanımız da burada, gündemdışı bir
konuşma yapsak, çıkıyor aslan gibi bu yasaları sayıyor…
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Atçılıkla ilgili
birşey yok Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Anladım…
NECATİ UZDİL (Devamla ) - Peki, bu yasalar
çiftçiye ne getirmiş;onu anlatmaya çalışıyorum. Atçılık… (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Evet, evet…
NECATİ UZDİL (Devamla ) - At Yarışları
Kanunundaki değişiklik de, ne atçılık sektörümüze ne de Türkiye Jokey
Kulübümüze en ufak bir yarar getirmeyecek. Sadece Bakanım çıkacak buradan yine
bir soru karşısında övünmek için bu yasayı da sayacak. Sorunlara bir çözüm
değil, demagoji yaratacak. Ben, bu yazıyı okumak istiyorum müsaade ederseniz.
"Mazot ne idi, gübre ne idi…"
(AK Parti sıralarından gürültüler)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Adı neydi?!
BAŞKAN - Lütfen, müdahale etmeyin, lütfen,
konuşması bittikten sonra görüşürsünüz.
NECATİ UZDİL (Devamla) - "İlaç ne
idi, bu sene ne oldu? Bu, haksızlık değil mi? Bu, Müslümana gavur eziyeti değil
? Fiyatta benden çaldığınız 54 000 TL haram zıkkım olsun. Sonra da çıkıp
çiftçiyi destekliyoruz diyorsun, bu yalanlarla çiftçiyi, köylüyü kandırdığınızı
mı zannediyorsun! Köyde bir laf var, seni unutanı sen de unut diye…"
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Bizim köyde öyle
denmez!
NECATİ UZDİL (Devamla) - "Biz, size oy verdik; ama, siz, bizi
unuttunuz. Biz de sizi unuttuk. Seçimde görüşürüz. Çiftçi…" (AK Parti
sıralarından gürültüler) Evet, yaz bir tarafa bir not al, çık da…
BAŞKAN - Genel Kurula hitap edin… Genel
Kurula Necati Bey.
NECATİ UZDİL (Devamla) - "Çiftçi
Yüksel Çarıkçı, Üçtepe Köyü, telefon 0328 Osmaniye'nin kodu, 812 05 22…"
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Bu bilgileri sonra da
verebilirsiniz isteyenlere, siz konuya gelin lütfen.
MEHMET DURDU KASTAL (Osmaniye) - CHP
delegesi mi yoksa Necati Ağabey?!
NECATİ UZDİL (Devamla) - "Not:
Milletvekilim, bu mektubumu Mecliste okur musun." İşte, okuduk.
Değerli arkadaşlarım, Yüksel Çarıkçı,
Cumhuriyet Halk Partili değil, ben, çiftçi olduğu için biliyorum.
MEHMET DURDU KASTAL (Osmaniye) -
Delegeymiş…
NECATİ UZDİL (Devamla) - Merak etmeyin,
senin partinden, senin partinden Durdu Kastal, ara sor…
BAŞKAN - Genel Kurula hitap edin lütfen…
Lütfen, Genel Kurula hitap edin.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Şükrü Hoca, hangi
partiden olduğunu gayet iyi bilir Yüksel Çarıkçı'nın.
Değerli arkadaşlarım, işte, buradan
sesleniyorum: Bu kanunları çıkardık, çiftçiyi mutlu mu ettik deyince, bana
verilen cevaba bu mektupla cevap verdim, bana atılan lafa.
Sayın Bakanım, At Yetiştiricileri Derneği
ve Türk Jokey Kulübü yetkililerini dinleyip, sorunlarına çözüm getirecek bir
yasa değişikliği daha iyi olmaz mı idi? Türk Jokey Kulübünün, At
Yetiştiricileri derneğinin ve Bakanlığınızın hazırlayacağı At Yarışları
Kanununda değişiklikle ilgili bir taslak daha iyi olmaz mı idi? Değişiklik
yapılırken, komisyonda bu taslağın gündeme getirilmesi yararlı olmaz mı idi?
Bir tarafta, ülkemizin atçılık sektörü ve
kamu yararına bir dernek olan Türkiye Jokey Kulübü, bir tarafta sanal âlemde
oynanan ve yaşanan şans oyunu iddaa. En azından, yasalar karşısında eşit
olmasını sağlamak gerekmez miydi?!
Değerli arkadaşlarım, bu 3 maddelik yasa
değişikliğine Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz de evet diyeceğiz, gönlünüz
rahat olsun. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ama,
bu değişiklikle yapmanız gerekeni yaptığınıza inanıyor musunuz; önemli olan bu.
Önemli olan, acaba, Tarım Bakanımız yapması gerekeni yaptığına inanıyor mu?!
Sayın At Yetiştiricileri Derneği Başkanımız, yapılması gerektiğinin yapıldığına
inanıyor mu?! Çıksın, inanıyorum desin hay hay, başımızın tacı olsun.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, şeffaf toplum, katılımcı demokrasi, ortak akıl diyoruz, diyoruz;
ama, yasaklar, yasalar hükümet kanadından üç kişinin, beş kişinin ne derse o
şekilde çıktığını da biliyor musunuz?! En güzel örneği...
Peki, atçılık sektörümüzün ve Türkiye
Jokey Kulübünün gelişmesine katkı koyacak yasal değişikliklerin yapılması
dileğiyle bu yasayla yapılacak küçücük değişikliklerin hayırlı olmasını diler,
sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili İnci Özdemir; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkanım,
bir söz talebim vardı.
AK PARTİ GRUBU ADINA İNCİ ÖZDEMİR
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1090 sıra sayılı At
Yarışları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde
AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmeye
başladığımız bu birkaç maddelik tasarıyla, teknik ve bazı ilave düzenlemeler
getirilmektedir. At yarışları yapmak ve bu yarışlar üzerinde, memleketin
neresinde olursa olsun, müşterek bahisler tertip etmek hak ve salahiyeti Tarım
ve Köyişleri Bakanlığına aittir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, yasanın 1
inci maddesinde yazılı bu hak ve salahiyetleri, at yetiştirme ve ıslahını
teşvik gayesiyle kurulmuş ve amme menfaatına çalıştığı usulen onanmış
derneklerden, uygun görülecek bir veya birkaçına muayyen şartlarla ve otuz
seneyi geçmemek üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının teklifi ve Bakanlar
Kurulu kararıyla devredilebilir. Şu anda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı adına bu
görev Türkiye Jokey Kulübünce yürütülmektedir. Sadece yurt içinde at yarışları
yapmak ve müşterek bahisler tertip etmek hak ve salahiyetlerine sahip, ilgili
Bakanlığa, tasarıyla "Türkiye sınırları içerisinde at yarışı düzenlemeye,
yurt içinde ve yurt dışında düzenlenen yarışlar üzerine, yurt içinden ve yurt
dışından müşterek bahis kabul etmeye Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yetkilidir"
denilerek ilave bir boyut getirilmektedir. Bakanlık adına bu işlemi
gerçekleştirecek yarış müessesesi Türkiye Jokey Kulübü, dünyada geçerli tüm
bahislerin kabul edilebileceği gerçekten bir altyapıya sahip olmuştur. Bu
altyapıyla gerçekleştirilecek uygulama sonucunda, yarış gelirlerinin
artırılması hedeflenmiştir. Böylece, bu tür katılımların, yasalarımıza uygun
biçimde, devletimize gelir getirecek şekilde olması da sağlanmış hale gelir.
Burada, esasen, illegal bir durum ortadan
kaldırılıp, legal hale getirilmektedir; çünkü, Türkiye'de, kanun dışı bir
şekilde, internet üzerinden kredi kartı kullanılarak, yurt dışına ciddî boyutta
oyun oynanmaktadır. Oldukça ciddî boyutta olan bu kayıtdışılık, devletin
kontrolünde kayıt altına alınmış olacaktır.
Tasarıdaki bir diğer değişiklik ise,
doping testi uygulamalarıyla ilgilidir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının
çalışmalarıyla, Türkiye'de doping vakaları, dünya seviyelerinin ciddî olarak
altına indirilmiştir. Halihazırda yarışlarda koşan atlara uygulanan doping testi,
bu değişiklikle, yarışlara kaydolan her ata uygulanabilecektir.
Diğer bir disiplin uygulaması ise,
atçımızın ve yarışseverin mağduriyetini önlemeye, güvenini artırmaya
yöneliktir. Bir yarışta ceza alan jokeyin cezası hemen yarıştan sonra
uygulanmakta olduğundan, yarış neticelerine tesir etmekte, mağduriyet
yaratmaktadır. Yeni düzenlemeyle, jokeyin o gün ve başka atlara deklare olduğu
takip eden ikinci gün at binmesine olanak sağlanmış olacaktır.
3 üncü maddeyle de, fon dediğimiz, atçının
yedek akçesinde biriken paranın at ıslahı ve tesisleri ile, hayvancılığın
geliştirilmesi amacıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca sarf edileceği veya
yarış müessesesine sarf ettirileceğine dair bir düzenleme yapılmıştır.
Değerli Vekilim, biraz önce, Dernek
Başkanı sıfatımla da bana da laf attı diye düşünüyorum. Elbette ki, yasalar
bununla kısıtlı kalmayacak. Şu anda Maliye Bakanlığımızın ciddî bir çalışması
ve kesintilerin aşağıya indirilmesi yönünde de önemli çabaları var.
Hükümetimizden de bu konuda ciddî destek aldığımızı da burada ifade etmek
istiyorum. Eminim ki, bu haksızlığın, bu adaletsizliğin hep beraber önüne
geçeceğiz.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - İnşallah…
İNCİ ÖZDEMİR (Devamla) - Oylarınızla
yasalaşacağına inandığım tasarının, ata yadigârım, köklerimle bağım olan, ata
gönül veren, bu aşkla atçılık sektörünü ayakta tutmaya çalışan at sahiplerine,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığına ve Türkiye Jokey Kulübüne hayırlı olmasını
diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - İnci Hanım, kısa ve özlü
konuşmanızdan dolayı teşekkür ediyoruz.
Anavatan Partisi Grubu adına Turan Tüysüz,
Şanlıurfa Milletvekili.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA TURAN TÜYSÜZ
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; At Yarışları Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Anavatan Partisi
adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Konuşmamı kısa kesmek üzere birkaç şeyden
bahsedeceğim; çünkü, atçılık gerçekten Urfa için çok önemli.
Değerli milletvekilleri, at ve at
yetiştiriciliğine, özellikle cumhuriyetin ilk yıllarında savaştan ulaşıma,
tarımdan yarışçılığa kadar olan ihtiyaç nedeniyle at neslinin ıslahı ve
sayısının çoğaltılmasına büyük önem verilmiştir, daha çok ıslah çalışmaları
için kullanılmıştır. Resmî olarak 1953 yılından itibaren çıkarılan, Türkiye
Jokey Kulübü tarafından organize edilen at yarışları, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının denetiminde sürdürülmekteyken, yarışlarda safkan atlara duyulan
ihtiyaç, yurt dışından damızlık at ihtiyacını önplana çıkarmıştır. Yurt
dışından ithal edilen damızlık, ülkemizde yeterince başarılı olamamıştır. 1983
yılında rahmetli Özal'ın talimatlarıyla ithalat serbest bırakılınca, safkan
İngiliz ve Arap atları ülkemize gelmeye başlamıştır. Gelen bu atlar ve at
yetiştiriciliğiyle birlikte büyük haralar yapılmaya başlanmış, at yetiştirmek
ve at yarışları da zevkli hale gelmiştir. Bu yönüyle de atçılık, spor ve
erdemin birlikte anıldığı asil bir yapıya sahip diyebiliriz.
Değerli milletvekilleri, atçılık
sektörümüzün gelişmesi için yapılması gereken çalışmalar vardır; eğitim,
pazarlama, tanıtım en önemli kavramlardır. Eğitim, her zaman, her alanda olduğu
gibi, atçılık sektöründe de önemli bir yer kaplamaktadır. Her kademedeki
personelin eğitimi önem kazanmaktadır.
Ayrıca, toplumun, at yarışlarını bir kumar
olarak değil, bir spor yarışması olarak görmesinin sağlanması gerekmektedir.
Toplumsal çöküntülerin yaşandığı günümüzde, fukaralığın giderilmesine bir umut
kapısı olarak aralanan, sonra bağımlılığa dönüşen kumar kapıları, ailelerin
çökmesine sebep olarak, sektörü töhmet altında bırakmaktadır. Sağduyulu
yaklaşım ve tedbirlerle, ata sporumuz olan atçılığın hak ettiği itibarlı bir
düzeyde faaliyeti sağlanmalıdır. Kahramanlık, ideal güzellik ve sadakat sembolü
olan at, üzerine kumar oynanan bir vasıta olmaktan çıkarılmalıdır.
Cirit, rahvan, arabalı ve binicilik
yarışlarının ülkemizde daha çok benimsenmesi ve geniş kesimlerin ilgi duyması
için gerekli çalışmaların yapılması gerekmektedir.
Türkiye'de bulunan yerli atları, belli ırk
ya da tiplere ayırmak mümkün değildir. Buna rağmen, halk elinde, yerli kabul
edilebilecek küçük cüsseli, düzgün yapılı ve çok dayanıklı atlara
rastlanmaktadır. Öncelikle tiplerin belirlenmesi, ardından da bunların
korunması önlemleri başlatılmalıdır. Özellikle, yerli at ırkının ve yarış atı
yetiştiriciliğinin teşvik edilmesi önemlidir.
Bakınız, kısaca birkaç bilgi vermek
istiyorum ilimden. Şanlıurfa İlinde Arap atı yetiştiriciliği, Jokey Kulübü
tarafından, 1 000 dönümlük arazi üzerinde yapılandırılmış, Şanlıurfa Arap Atı
Pansiyon Harasında 2003 yılında aşım faaliyetlerine başlanmıştır.
Tarım Bakanlığımızdan teknik konularda
destek sağlanması durumunda, Şanlıurfa Arap atı yetiştiriciliği, ilin
ekonomisine, ayrıca, bu konuda, 400 at sahibi ve 600 at yetiştiricisi ve
bunların yardımcı elemanlarıyla birlikte ortalama 2 000 civarında kişiye katkı
sağlamaktadır.
Atçılığın dünyaya açılabilmesi için de, at
ihracatının desteklenmesi ve yurtdışına tanıtımının yapılması gerekmektedir.
Atçılık Meslek Yüksek Okulundan mezun olan öğrencilerin sisteme entegrasyonunun
sağlanması için istihdam önceliği verilmesi, ayrıca at yetiştiriciliği
konusunda at yetiştiricilerinin kurslarda eğitilmesi için, üniversitelerle
ilgili bilimsel çalışmaların yapılması gerekmektedir.
At satışlarının sağlıklı yürütülebilmesi
için de pazarlama çalışmaları önem kazanmaktadır. Ayrıca, atçılık sektörünün
kamuoyunda daha iyi tanıtılabilmesi ve yurt dışına açılabilmesi için tanıtım
faaliyetleri de çok önemlidir.
Değerli arkadaşlar, atçılık sektöründen,
daha doğrusu Jokey Kulübünden elde edilen gelirlerin birçoğu vergilere
gitmektedir ve başka fonlara aktarılmaktadır. Bu fonlara aktarılan bu paranın
atçılık sektöründe kullanılabilmesi için, bu fonların payının azaltılması
gerekmektedir. Birkaç örnek vermek gerekirse: KDV'nin yüzde 18'lerde olması,
şans oyunlarına yüzde 10 payın ayrılması, Veraset İntikal Vergisi adı altında
alınan vergiler, belediye eğlence vergisi olarak alınan vergiler, Savunma
Sanayii Fonuna, Kredi ve Yurtlar Kurumu Fonuna yüzde 5'lik, yüzde 5'lik, Türk
Tanıtma Fonuna, Çocuk Esirgeme Kurumuna yüzde 1 oranında bir pay ayrılmakta,
toplam kesinti yüzde 43 civarında. Dünyada ortalama yüzde 22 iken, bizde bu pay
yüzde 43 civarında. Bizden sonra en yüksek payı da Arjantin, Brezilya
almaktadır, yüzde 30 civarındadır.
Bu kanunun yasalaşması dileğiyle diyorum;
teşekkürler sunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Kişisel söz istemi?.. Yok.
Soru sormak isteyen bir arkadaşımız var; o
da gitmiş.
Hükümet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sayın Mehdi Eker.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ
EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
At Yarışları Hakkında Kanunda değişiklik
yapan kanunla ilgili yapılan değerlendirmelere cevap vermek ve bu konuda Yüce
Meclise bazı bilgiler sunmak için huzurlarınızdayım.
Öncelikle, tabiî, bu kanun değişikliği,
uluslararası gelişmelerin ve birtakım yeni teknolojilerin icabı olarak gündeme
gelmiştir. Onu ifade etmek istiyorum.
Tabiî, Türkiye'de yarış atçılığının,
elbette ki, bütün sorunları bu kanunla çözülüyor değildir; ama, önemli,
özellikle teknik anlamdaki sorunların çoğu, bu kısa, yani, birkaç maddelik kanunla
çözülüyor. Bunlar özellikle, doping konusunda, yurtdışı bahis konusunda ve fon
kullanımı konusunda getirilen yenilikler, hakikaten ihtiyaç duyulan, sektörün
ihtiyaç duyduğu ve bizim de hem Türkiye Jokey Kulübüyle hem Yarış Atı Sahipleri
Derneğiyle, yani, sektörün bütün temsilcileriyle istişare halinde
hazırladığımız bir tasarıdır. Bu nedenle, Sayın Uzdil'in işaret ettiği hususlar
burada geçerli değildir; çünkü, biz, bunu, gerçekte ilgililerle zaten
görüşüyoruz ve o ihtiyaca binaen çıkarıyoruz.
Şimdi, Türkiye Jokey Kulübünün son üç
yılda gelirlerinde azalma olmuştur; doğrudur. Ancak, Hükümetimiz döneminde yeni
hiçbir kesinti getirilmemiştir; bunu, özellikle ifade etmek istiyorum.
Kesintiler daha çok son yirmi yıllık dönemde yapılmış. Bizim yaptığımız sadece
ekonomik istikrarı sağlamak olmuştur.
Yurt dışından daha önce bazı atlar ithal
edilmiştir; ancak, bunların başarıları konusunda geçmişte bazı tereddütler
vardır. Yalnız, son yıllarda Türk atları uluslararası yarışmalarda çok ciddî
başarılar elde ediyorlar. Grand Ekinoks, Sabırlı, Win River Win ve Ribella
isimli atlarımız uluslararası yarışlarda birincilik, ikincilik ve üçüncülük
aldılar.
Biz, bu sektörü daha ileriye götürmek için
nihaî tedbir olan kesintilerle ilgili sorunu da yakında çözeceğiz ve bu arada,
Sayın Uzdil'in, tabiî, konu dışında bahsettiği hususlarla ilgili de benim bir
iki cümle söylemem gerekiyor; çünkü, haksızlık yapıldı.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Laf atanlara
söyle Sayın Bakan, laf atanlara söyle!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ
EKER (Devamla) - Mısır üretimiyle ilgili, mısırda biz 50 liraya çıkardık primi.
260 lira fiyat uyguladık; doğrudur, 310 lira yapıyor.
Yalnız, Sayın Uzdil bir şeyi de akılda
tutmalıdır: Önceki yılla mukayese yapıyor, önceki yılda Türkiye'nin mısır
üretimi 2,3 milyon ton iken, bu yıl Türkiye'nin mısır üretimi 4 000 000 ton
olmuştur ve Türkiye, artık, mısır ithal etmeyen bir ülke olmuştur. Dolayısıyla,
bizim dönemimizde sektöre giren para önceki yıllardan çok daha fazla olmuştur,
bir.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Gübre mi
ucuzladı, mazot mu ucuzladı?!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ
EKER (Devamla) - İkincisi, böyle ikide birde mazot ve gübre parasından
bahsediliyor.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Oraya
girerseniz, kaybedersiniz.
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ
EKER (Devamla) - Mazot parası olarak biz 410 000 000 YTL ödedik. Gübre parası
da 273 000 000 lira ödedik. Bunlar bizim dönemimizde, ilk defa uygulanan
teşviklerdir. Biz çiftçilerimize…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Çiftçiler çok
mutlu, çok!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ
EKER (Devamla) - Biz çiftçilerimize her türlü desteği, her türlü imkânı sunma
gayreti içerisindeyiz. Bugüne kadar sunduk, bundan sonra da sunacağız.
Bu kanun da Türk atçılığının önemli
sorunlarını çözüyor. Bundan kesinlikle hiç kimsenin şüphesinin bulunmaması
gerekiyor.
Ben yasanın hayırlı olmasını diliyorum ve
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Karar yetersayısı
istiyorum Sayın Başkan.
ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Hayır, hayır, yok…
Geç kaldın, geç kaldın…
BAŞKAN - Ben oylarınıza sunuyorum dedikten
sonra istediniz.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Eşzamanlı istedim
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bundan sonraki maddede
isterseniz, zamanında istersiniz.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum. Bu 1
inci maddede karar yetersayısı isteyebilir arkadaşımız.
AT
YARIŞLARI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN
TASARISI
MADDE 1.- 10/7/1953 tarihli ve 6132 sayılı
At Yarışları Hakkında Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Madde 1.- Türkiye sınırları içerisinde at
yarışları düzenlemeye, yurt içinde ve yurt dışında düzenlenen yarışlar üzerine
yurt içinden ve yurt dışından müşterek bahis kabul etmeye Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı yetkilidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemleri:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili;
Anavatan Partisi Grubu adına İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili; şahısları
adına, İnci Özdemir, Alaettin Güven, Haluk Koç.
Sayın Ramazan Kerim Özkan, buyurun.
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Sayın Başkan, görüşülmekte olan 1090 sıra sayılı At Yarışları
Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz
edilen maddeyle, yurt dışında düzenlenen yarışlar ile yine yurt dışından
müşterek bahis kabul etme konularında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yetkili
kılınmıştır. Bir başka deyişle, Bakanlığın yetkileri yurt içinde sınırlı
kalmayıp yurt dışını da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Tasarı hakkında,
daha önce Grubumuz ve İktidar Grubu tarafından yapılan görüşmelerle mutabakat
sağlanmış olup, Türkiye Jokey Kulübü yetkilileriyle konu tartışılmış ve bu
tasarı hazırlanmıştır. Tasarıyı Grubumuz adına desteklediğimizi belirtiyor,
ülkemiz için hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün, at yarışları, hemen hemen tüm dünya ülkelerince kabul görmüş ve birçok
kişiye istihdam olanağı sağlayan bir sektör haline gelmiş bulunmaktadır. Özellikle
ülkemizde yaklaşık 40 000 kişi bu sektörden doğrudan yararlanmakta ve
geçimlerini temin etmektedirler. Bu istihdam olanağının dışında, at
yarışlarından sağlanan gelirlerin yüzde 58,65'lik bir kısmı diğer devlet
kuruluşlarına aktarılmakta ve ülkemizin önemli ihtiyaçlarında kullanılmaktadır;
ancak, bu oranın yüksekliği bir tartışma konusudur. Atçılığımızın
sürdürülebilirliğinin olması için bu oranın Avrupa Birliğindeki oranlara
çekilmesi bir zorunluluktur. Avrupa Birliğinde oranlar, at yarışlarından sağlanan
gelirlerin yüzde 20-30'u arasındadır. Korkarım, bu oranlar ayarlanmazsa, atı
hayvanat bahçelerinde, yarışları da başka ülkelerden televizyon yayınlarında
izleme konumuna geleceğiz. Konunun acilen gündeme getirilmesi gerekmektedir.
Diğer yandan, at yarışları üzerine oynanan
bahisler, bugün, ülke sınırlarını aşmış bulunmaktadır. Tasarıyla kapsamın
genişletilmesi ve yurtdışı müşterek bahis kabul edilmeye başlanmasıyla, yarış
gelirlerinde önemli oranda bir artış beklenmektedir. Bu da, dolayısıyla, ülkemizin
önemli ihtiyaçlarının karşılanması yönünde daha fazla bir birikim sağlamasına
yol açacağı yönünde olumlu olacaktır. Aynı zamanda, tasarının kapsamının
genişlemesi, daha kaliteli, safkan damızlıkların yetiştirilmesine olanak
sağlayacaktır. Bu da, yarış kalitesinin ve görsel zevkin artması anlamına
gelmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının amaçlarından en önemli olanı da, yarış gelirlerinden hesapta biriken
paranın yalnızca Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından harcanması yerine,
amacı doğrultusunda ve tabiî ki, mutlak surette kamu yararı gözetilmek şartıyla
ve daha da önemlisi, hızlı ve etkin bir şekilde yatırıma dönüştürülmesi
amacıyla sarf yetkisinin paylaştırılmasıdır. Bu amaçla biriken paralar, kamu
hazinedarlığı sistemine dahil bir kamu bankasındaki özel hesaba aktarılacaktır
ve bu paralar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından sarf edilir veya
ettirilir. Bu anlamda, tasarıyla, biriken paranın harcanmasında ve kamu
yararına kullanılmasında bir inisiyatifin ortaya çıkacağı anlaşılmaktadır.
Tasarının görüşülmesi esnasında komisyonlarda verdiğimiz önergelerle, bu
konudaki tereddütlerimizi belirtmiştik. Umarız, bu tasarıyla, Kızılayımızın,
Çocuk Esirgeme Kurumumuzun, Türk Hava Kurumumuzun gelirlerinde herhangi bir
azalmaya gidilmez; çünkü, bu kurumlar için at yarışları gerçekten de önemli bir
gelir kaynağıdır ve bu gelirlerle ayakta kalabilmektedirler. Bu tasarının
amacına ulaşabilmesi için, her ortamda bu kurumlarımızın korunması ve
gözetilmesi öncelikli amacımız olmalıdır.
Diğer bir yandan, her ne kadar Bakanlığın
uhdesinde olmakla birlikte ve takdir hakları saklı kalmak şartıyla, ülke
hayvancılığının geliştirilmesi açısından bu gelirlerden bir pay ayrılmasının
son derece yararlı olacağı kanısındayım. Zira, hayvancılığın gelişmesi demek,
daha fazla et, daha fazla süt ve dolayısıyla daha fazla protein demektir. Bu
da, bu sektörle doğrudan ilgilenen ve sayıları 40 000'e ulaşan kesimin daha iyi
beslenmesi demektir; daha sağlıklı, daha zinde ve daha iyi düşünen çalışanlar
demektir. Yani, bir anlamda, bu amaç için ayrılan paralar, yine onlara
dönecektir. Aynı zamanda da, ülke hayvancılığında büyük katkı sağlanarak,
ekonomiye büyük oranda bir katmadeğer sağlaması açısından tasarı daha bir
işlerlik kazanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yine, tasarının önemli bir konusu da "koşulara kayıtlı her at doping
muayenesine tâbi tutulur" ibaresinin madde metnine eklenmesidir. Bu da,
kanımızca, hukukî olarak bazı sorunların çözüme kavuşturulması ve çelişkiye
düşülmemesi açısından son derece yararlı olmuştur. Yalnız, burada bir konuya
daha izninizle değinmek istiyorum.
Bilindiği üzere, at yarışlarıyla ilgili
olarak doping muayenesiyle ilgili referans tek laboratuvar, Etlik Merkez
Veteriner ve Kontrol Araştırma Enstitüsüdür. Gelişen teknolojiyle birlikte,
doping olarak kullanılan ilaç ve maddelerin artması ve bunların teşhisinin
ileri teknoloji gerektirmesi nedeniyle, bu enstitümüz olanaklarının çağın
gereklerine uydurulması açısından desteklenmesi ve tüm ileri tekniklerin uygulanabilirliğinin
sağlanması gerekmektedir. Bugüne kadar başarıyla görevini sürdüren bu
laboratuvarın gelişen şartlara uyum sağlaması, bazı kötü niyetli at
sahiplerinin bu konularda yapacakları suiistimallerin önüne geçecektir. Yine,
biliyorsunuz, atların ithalat ve ihracatında Avrupa Birliği ülkelerince zorunlu
olarak istenilen birçok test, yakın zamanlara kadar yapılamıyordu; ancak,
günümüzde, her türlü test, ilgili enstitümüzde, Avrupa Birliği ülkeleriyle
rekabet edercesine yapılabilmektedir. Bu konularla ilgili laboratuvarlarımız,
referans laboratuvar olmuş ve enstitümüz de akredite olmuştur. Bu gelişmelerin
kısa sürede olması gerçekten sevindiricidir. Her gün gelişen teknoloji ve
bilimsel gelişmelerin olduğu dünyamızda, bu laboratuvarlarımızın çağın gereklerine
uyum sağlayacağına ve bu konuda Bakanlığımızın gereken desteği sağlayacağına
inancım tamdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bizim halkımız atsever, atasever, yurtseverdir. At, avrat, silah, yiğidin
bahtınadır. Halk arasında "at koşar baht kazanır" şeklinde yaygın bir
deyim vardır. Ben de, at koşsun, ülke kazansın diyor, at sahiplerinin,
yetiştiricilerinin, seyislerin, jokeylerin haklarının korunması dileklerimle
yasanın tüm ülkeye hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, selam ve sevgilerimi
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın İbrahim Özdoğan...
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) -
Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 6132 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin
üçüncü fıkrasının (a) bendinin başına "Koşulara kayıtlı her at, doping
muayenesine tâbi tutulabilir." cümlesi eklenerek birinci cümlesinde yer
alan "koşturulduğunun" ibaresi "olduğunun" şeklinde, (b)
bendi ile dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"b) Doping eylemine, at ilgililerinin
katıldıkları tespit edilememiş olsa bile, dopingli olduğu tespit edilen at, ilk
defasında bir yıl süreyle, ikinci defasında iki yıl süreyle, üçüncü defasında
süresiz koşulara katılmaktan yasaklanır. İlk kez dopingli olduğu tespit edilen
at, kayıtlı olduğu koşudaki birincilik ikramiyesinin üç katı tutarındaki para
cezasının, at sahibi veya at sahibi vekili tarafından yarış müessesesine nakden
ve bir defada ödenmesi halinde koşulara katılır. Bu durum atın ilgililerine
verilen disiplin cezalarını ortadan kaldırmaz. Aynı atta tekrar doping tespit
edilmesi veya aynı şahsa ait bir başka atta doping tespiti halinde bu maddedeki
tekerrür hükümleri uygulanır."
"Bu maddede öngörülen ihtar cezası
ile onbeş yarış gününe kadar koşulara katılmaktan ve yarışlarla ilgili yerlerde
sanat icrasından geçici yasaklama cezaları, Yarış Komiserler Kurulu tarafından
ilgililerin savunmaları alınmak kaydıyla verilir. Yarış Komiserler Kurulu
tarafından alınan savunmalar ile diğer bilgi ve belgeler dikkate alınarak,
onbeş yarış gününü aşan geçici yasaklama cezaları ile süresiz yasaklama
cezaları Yüksek Komiserler Kurulunca verilir. Bu maddede belirtilen para
cezaları ise her iki Kurul tarafından da verilebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Vedat Melik… (Alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; At Yarışları Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinde
görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yarışlar
sırasında ve özellikle yarışlarda derece alan atlarda görülen performanslarını
olumlu veya olumsuz etkileyecek maddelerin kullanımının kontrol edilmesi,
bildiğiniz gibi, 6132 sayılı Yasayla her an mümkündür. Yani, yarışlara kayıtlı,
daha doğrusu, deklare edilen bir at hakkında herhangi bir şüpheye kapılınması
durumunda o ata doping kontrolü yapılmakta ve tespit edilmesi durumunda başta
atın sahibi olmak üzere, ata, antrenörüne, jokeyine ve seyisine çok ağır
cezalar verilebilmektedir.
Bu yasayla yapılacak değişikte ise, at,
ister koşsun ister koşmasın, yarış için kayıt yaptırılmışsa, istenirse doping
testine tâbi tutulabilecektir. Bu konu, öncelikle at sahiplerini, daha sonra da
elbette ki, müşterek bahis oynayanları ilgilendiren bir konudur; ancak, bazı at
sahipleri, yarışa kayıt yaptırdıkları atlarının yarıştan hemen önce
rahatsızlanabileceğini, hemen tedaviye başlamaları gerekebileceğini ve tedavi
için kullandıkları ilaçların da, yapılacak bir testte ata doping yapıldığı
kanaati oluşturacağı düşüncesiyle bu yasa değişikliğine çekinceli
yaklaşmaktadırlar. At yetiştiricileri benim ne söylediğimi çok iyi
anlamaktadırlar; ancak, bu yasa değişikliği önerilirken, hem Türkiye Yarış Atı
Yetiştiricileri Derneğinin hem de Türkiye Jokey Kulübünün tam olarak görüş ve
desteği alınmıştır. Bu madde değişikliğinin iyi niyetli yarışçılar açısından
hiçbir sakıncası yoktur.
6132 sayılı Yasanının, yine, 4 üncü
maddesinin (b) bendinde yapılacak değişiklik ise, mevcut yasada verilen
cezaların bir an önce yerine getirilmesi için bazı düzenlemeler yapmakta ve
sorunun yerinde çözülmesi için Yüksek Komiserler Kurulu ile Yarış Komiserler
Kuruluna ayrı ayrı yetki vermektedir.
Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz
yasa tasarısı, daha çok, hipodromun içini, ahırları, seyisleri ve antrenörleri
ilgilendiren biraz teknik bir konudur. Türkiye'de yarış atı yetiştiricilerinin
en önemli sorunu yüzde 60'ları geçen ve dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen
kesinti oranlarıdır. Benden önceki konuşmacılar bu konuya değindikleri için,
ben, bu konuya tekrar girmek istemiyorum; ama, bu vesileyle şunu belirtmek
isterim ki, bu kadar kesinti yapılmasının nedeni de, tabiî ki, sektör hakkındaki
önyargı, yanlış bilgilendirme ve sektörün sahipsizliğidir. Bizim, zaman zaman
hamasi duygularla övündüğümüz, kıtaları fethettiğimizi sık sık vurguladığımız,
ayrılmaz bir parçamız olarak gördüğümüz ata kamuoyunun verdiği önem hiç de bu
duygularla bağdaşmamaktadır.
Türkiye'de atçılığı ayakta tutan iki tür
aktivite vardır bildiğiniz gibi; bunlardan biri, atla engelli atlamadır,
diğeriyse üzerinde konuştuğumuz düz koşu, yani yarış atçılığıdır. Birincisi,
ülkemizde spor olarak kabul edilen, birçok gencimizi at binmeye teşvik eden,
güzel bir spor yapmalarına neden olurken, diğeriyse, konu hakkında doğrudan
fikir sahibi olanlar dışındaki insanların biraz dudak bükerek baktıkları bir
faaliyettir. Aslında, ülkemizde, hem ekonomik hem kültürel hem de sosyal yönden
birçok faydası olan ve belki de verdiği sonuçlar itibariyle hizmet sektörü
içinde sayılması gereken yarış atçılığıdır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde at
yetiştiren ve at koşturan insanların büyük bir çoğunluğu, orta ve onun
altındaki gelir seviyesine sahip insanlardır. Her atın bir seyisi vardır; bu
seyislerin büyük bir çoğunluğu da ilkokul mezunu ve belli bir meslek sahibi
olmayan vatandaşlarımızdır.
Eğer, bir at, üç yaşından sonra yarışlarda
dereceye girmeye başlarsa, bu başarısından çok sayıda insan faydalanmaktadır;
ama, eğer, ilk yarışında, herhangi bir sakatlık nedeniyle yarışlara dönmemek
üzere yarışlardan koparsa, birçok umudu da beraberinde götürmektedir.
Yarış atçılığının, dünyanın gelişmiş
ülkelerinde hangi noktalara geldiği ve o ülkelerin ekonomileri için de önemini,
verilen rakamlar ortaya koymaktadır. Fransa, İngiltere, Avustralya ve İrlanda
gibi ileri ülkelerde dahi yarış atçılığı, o ülkelerin ekonomilerine çok ciddî
katkılarda bulunmaktadırlar. Türkiye'de ise, bütün engellemelere rağmen tarım
ve turizm sektörüne önemli katkı yapan, vasıfsız işgücünün istihdam
edilebildiği, ayrıca yetimlerin ve kimsesizlerin geçim kaynağı olan bir
sektördür. Dolayısıyla dünyadaki örnekler göz önüne alınarak, ülkemizde yarış
atçılığının hak ettiği düzeye getirilmesi için Tarım Bakanlığı bu konuya el
atmalı, dünyada atçılık hangi düzeyde ise, örneğin, düz koşuların dışındaki
yarışmaların yapılabilmesi için gerekli yasal düzenlemeler de bir an önce
yapılmalıdır. Bu fikir de, komisyonda, Sayın Tarım Bakanına aittir, onu da
belirteyim. Yani, düz koşu dışında televizyonlarda gördüğümüz rahvan yarışlar,
arabayla yapılan yarışlar veya İngiltere'de olan engelli yarışlar da
yapılabilmelidir. Yani, atçılıkla ilgili yapacağımız tüm değişiklikleri yapıp,
bir an önce bu konuyu kapatmalıyız, atçılığı gerekli seviyeye ulaştırmalıyız.
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, çok kısaca,
atçılığın faydalarını anlatabilmek için kendi seçim bölgem Urfa İlinden
bahsetmek zorundayım. Çünkü, Arap atının Anadolu'daki en önemli yatağı Urfa
İlidir, Arap atı üzerine türkülerin yazıldığı şehirdir. Cumhuriyet döneminden
itibaren atçılığın yeniden geliştirilmesi amacıyla bugün sahibi bulunduğumuz
tarım işletmelerindeki haralar kurulurken ve özellikle, Arap atları
toplanırken, Anadolu'da en çok yararlanılan kaynak, Urfa ve Mardin İlleri
olmuştur. Urfa'da bugün Tarım Bakanlığına bağlı cins erkek atların bulunduğu
atçılık istasyonunun son yıllarda kapatılarak…
ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) - Suruç'u
unutma.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) -Urfa'yı
derken, tabiî Suruç son yıllarda lokomotiftir, onu da söylemek isterim.
Bugün, Urfa'da çağdaş bir pansiyon
hara vardır. Bu hara sayesinde Urfa ve
çevre illerinde Arap atı yetiştiriciliği daha da gelişmiştir.
Atçılığın Urfa'ya en basit bir faydasını
söyleyerek konuşmamı tamamlamak istiyorum Sayın Başkanım. 2005 yılında
Şanlıurfa Hipodromundan Şanlıurfa Belediyesine 2 trilyon gelir kalmıştır; ki,
Şanlıurfa Belediyesi, bu hipodroma 20 kilometre uzaklıktadır, hiçbir ilgisi ve
alakası yoktur bu atçılıkla.
Son olarak, atın yumurtlayan tavuğu
kesmeye çalışmamalıyız, aksine, büyütmeliyiz. At, kendi yemini kendi artıran
uğurlu bir hayvandır.
Bu kanunun ülkemizde yarış atçılığının
sorunlarının çözümüne başlangıç olması umuduyla, herkese hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- 6132 sayılı Kanunun ek 1 inci
maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Carî yılda, yarış gelirlerinin bir
evvelki takvim yılındaki yarış geliri toplamından fazla olması halinde, aradaki
farkın yüzde kırklık kısmı Kamu Haznedarlığı Sistemine dahil bir kamu
bankasında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı emrine açılacak özel hesaba aktarılır.
Bu hesapta biriken para, at ıslahı ve tesisleri ile hayvancılığın
geliştirilmesi amacıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca sarf edilir veya yarış
müessesesine sarf ettirilir.
Carî yılda yarış gelirinin bir evvelki
takvim yılındaki yarış geliri toplamından az olması halinde yarış
ikramiyelerinin açığı bu hesaptan kapatılır."
BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN -
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN -
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Yasa tasarısının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, yasalaşmıştır;
hayırlı olsun.
Değerli milletvekilleri, gündemin 8 inci
sırasında bulunan, Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 9 Milletvekilinin;
Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden
Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve
Satımına, 4046 sayılı Kanunda ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.
8.-
Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 9 Milletvekilinin; Tütün, Tütün
Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması
ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046
Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/722) (S. Sayısı: 1113)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Değerli milletvekilleri, 9 uncu sıradaki,
Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.
9.- Özel
Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1145) (S. Sayısı: 1112)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Diğer yasa tasarılarında da komisyon
bulunamayacağından, grupların da onayıyla bugünkü çalışma süremizi süresinden
önce, 21.00'den önce tamamlıyoruz.
Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 23 Mart 2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat
14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.58