DÖNEM:
22 CİLT: 113 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
72 nci Birleşim
8 Mart 2006 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - YOKLAMA
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil'in,
kadının Türk toplumundaki yerinin önemini; cumhuriyet dönemiyle birlikte
yeniden ivme kazanan kadın haklarıyla ilgili düzenlemelerin, bugün, Yüce
Meclisin de gayret ve azmiyle pozitif ayırımcılık noktasına geldiğini; 8 Mart
Dünya Kadınlar Gününü, Parlamentoda onları temsil eden bayan milletvekillerinin
huzurunda kutladığını ifade eden konuşması
B)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin'in,
Dünya Kadınlar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Güldal
Okuducu'nun, Dünya Kadınlar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz'ın,
Tevhidi Tedrisat Kanununun kabul edilişinin yıldönümüne ilişkin gündemdışı
konuşması
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 4
Milletvekilinin, Türk Tabipleri Birliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 35 Milletvekilinin,
23.1.1953 Tarihli ve 6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununun 3224 Sayılı
Yasa ile Değişik 60 ıncı Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(2/672, 2/604) (S. Sayısı: 1069)
4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve
17'ye 1 inci Ek)
5.- Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Millî
Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı: 1079)
6.- Bankacılık Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1160) (S.
Sayısı: 1078)
7.- Değişik Adlar Altında İlave Ödemesi
Bulunmayan Memurlara ve Sözleşmeli Personele Ek Ödeme Yapılması ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1171) (S. Sayısı: 1103)
V.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının başlattığı bir incelemeye
ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/11757)
2.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün,
Çanakkale'deki kamu personelinin görev değişikliklerine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı
(7/11881)
3.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
çimento üretimine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
ÖZAK'ın cevabı (7/11896)
4.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
bazı Devlet orman fidanlıklarının kapatılması kararına ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11898)
5.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın,
İzcilik Yönetmeliğindeki değişikliğe ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11900)
6.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın,
TPAO'nun Irak'taki yatırımlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/11911)
7.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Mavi Akım doğalgazının fiyatlandırılmasına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/11915)
8.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Rus doğalgazının fiyatına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/11916)
9.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın,
İzmir Fen Lisesinin ödüllendirilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/11972)
10.- Antalya Milletvekili Tuncay
ERCENK'in, Aspendos Tiyatrosunun korunmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12144)
11.- İzmir Milletvekili Erdal
KARADEMİR'in, Hasankeyf'teki taşınmaz kültür varlıklarına ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12145)
12.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR'un, Mozart'ı anma ve tanıtma etkinlikleri yapılıp yapılmayacağına ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/12149)
13.- Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, sözleşmeli öğretmenlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/12164)
14.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un,
2006 yılında yapılacak kamu personeli alımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/12229)
15.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
ikamet ettiği il dışına atanan geçici personele ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/12241)
16.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri
SAYGUN'un, kapatılan APK Kurulu personeline ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/12245)
17.- Çanakkale Milletvekili İsmail
ÖZAY'ın, TBMM kulis girişlerindeki döner kapılara ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanvekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/12332)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00'te açılarak dört oturum yaptı.
Oturum Başkanı ve TBMM
Başkanvekili Nevzat Pakdil, Batman'da bir saldırı sonucunda şehit edilen üç
polis memuruna Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı dileyen bir konuşma
yaptı.
Van Milletvekili Mehmet
Kartal, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin kanunlaşması halinde, gümrüklerde müsadere edilen
bazı araçların millî ekonomiye sağlayacağı katkıya,
Erzurum Milletvekili
Muzaffer Gülyurt, Erzurum'un düşman işgalinden kurtarılışının 88 inci
yıldönümüne,
Sivas Milletvekili Osman
Kılıç, Yeşilay Haftası münasebetiyle, içki, sigara ve uyuşturucu madde
kullanımının özellikle gençler üzerindeki olumsuz etkilerine ve bu konuda
alınması gereken tedbirlere,
İlişkin gündemdışı birer
konuşma yaptılar.
Suriye-Türkiye
Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Mohammad Hallaq ve beraberindeki
parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak
ülkemize resmî ziyarette bulunmasına,
Endonezya Temsilciler
Meclisi Başkanı Agung Laksono'nun davetlisi olarak Endonezya'ya resmî ziyarette
bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Nevzat Pakdil'in
beraberindeki Parlamento heyetini oluşturmak üzere gruplarınca isimleri
bildirilen milletvekillerine,
İlişkin Başkanlık
tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Haluk Koç, İstanbul
Milletvekili Ali Topuz ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, çocuklarının
ticarî iş ve ilişkilerinde nüfuzunu kullandığı, lojman giderlerini kamuya
ödeterek siyasî ahlak kurallarına aykırı davrandığı ve kamuyu zarara uğrattığı
iddiasıyla Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/5) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündeme alınıp
alınmayacağı konusundaki görüşme gününün Danışma Kurulu tarafından tespit
edilip Genel Kurulun onayına sunulacağı;
Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım'ın Yunanistan'a,
Devlet Bakanı Mehmet
Aydın'ın Kuveyt'e,
Yaptığı resmî ziyarete
katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkerelerinin;
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 322
nci sırasında yer alan 1078 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 7 nci
sırasına, 297 nci sırasında yer alan 1034 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu
sırasına, 309 uncu sırasında yer alan 1043 sıra sayılı kanun tasarısının 10
uncu sırasına, 324 üncü sırasında yer alan 1083 sıra sayılı kanun tasarısının
11 inci sırasına, 22 nci sırasında yer alan 860 sıra sayılı kanun tasarısının
12 nci sırasına, 8 inci sırasında yer alan 1081 sıra sayılı kanun teklifinin 13
üncü sırasına, 6.3.2006 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 1103 sıra sayılı
kanun tasarısı ile 1102 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, 8 inci
ve 14 üncü sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; Genel Kurulun 7.3.2006 Salı ve 8.3.2006 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine,
7.3.2006 Salı günkü birleşiminde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine;
7.3.2006 Salı, 8.3.2006 Çarşamba günleri 15.00-22.00 ve 9.3.2006 Perşembe günü
14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi ile,
Manisa Milletvekili Ufuk
Özkan'ın, Petrol Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin (2/671), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin,
Yapılan görüşmelerden
sonra;
Kabul edildikleri;
İstanbul Milletvekili Ali
Kemal Kumkumoğlu'nun, Lozan Anlaşmasının İmzalandığı 24 Temmuz Gününden
Başlayan Haftanın "Bağımsızlık Haftası" İlan Edilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin (2/610), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;
Açıklandı.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
3 üncü sırasında bulunan,
Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S.
Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
4 üncü sırasında bulunan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030)
(S. Sayısı: 904),
5 inci sırasında bulunan,
Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 4 Milletvekilinin, Türk Tabipleri Birliği
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve 35 Milletvekilinin, 23.1.1953 Tarihli ve 6023 Sayılı Türk
Tabipleri Birliği Kanununun 3224 Sayılı Yasa ile Değişik 60 ıncı Maddesinin
Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/672, 2/604) (S.
Sayısı: 1069),
Görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
6 ncı sırasında bulunan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın;
209 Sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme
(Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ile 2006
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin (2/699) (S. Sayısı: 1101), görüşmeleri tamamlanarak, elektronik
cihazla yapılan açıkoylamadan sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.
Kocaeli Milletvekili
Nevzat Doğan, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, konuşmasında, ileri
sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle, bir
açıklamada bulundu.
8 Mart 2006 Çarşamba günü
saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.05'te son verildi.
|
|
Nevzat Pakdil |
|
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Yaşar Tüzün |
|
Harun Tüfekci |
|
|
Bilecik |
|
Konya |
|
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
|
|
|
Bayram Özçelik |
|
|
|
|
Burdur |
|
|
|
|
Kâtip
Üye |
|
|
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.05
8 Mart 2006 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM
Başkanvekili Nevzat Pakdil'in, kadının Türk toplumundaki yerinin önemini;
cumhuriyet dönemiyle birlikte yeniden ivme kazanan kadın haklarıyla ilgili
düzenlemelerin, bugün, Yüce Meclisin de gayret ve azmiyle pozitif ayırımcılık
noktasına geldiğini; 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü, Parlamentoda onları temsil
eden bayan milletvekillerinin huzurunda kutladığını ifade eden konuşması
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, bugün, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Sözlerime, tüm
kadınlarımızın, dünya kadınlar gününü tebrik ederek başlamak istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
her toplumda olduğu gibi, kadının, Türk toplumunda da önemli bir yeri vardır.
Tarih boyunca, kadınların, devlet geleneğinde ve toplumda önemli ve saygın bir
yeri olduğunu söylemek mümkündür.
Zaman içinde gelişen
birtakım olumsuzlar ise, istisna olarak kalmaya mahkûmdurlar. Cumhuriyet
dönemiyle birlikte yeniden ivme kazanan kadın haklarıyla ilgili düzenlemeler,
bugün, Yüce Meclisimizin de gayret ve azmiyle, kadın hakları konularında
pozitif ayrımcılık noktasına gelmiştir.
Türk kadınının bugüne
kadar elde etmiş olduğu haklara sahip çıkıp sonuna kadar koruyacağına olan
inancımı bu vesileyle tekrar ediyor, kadınlarımızı bu anlamlı gün vesilesiyle,
Parlamentomuzda onları temsil eden değerli bayan milletvekili arkadaşlarımızın
huzurunda kutluyor, gelişmelerini engelleyen her türlü yasal, fizikî ve sosyal
olumsuzlukların kalktığı bir dünyada yaşamaları dilek ve temennisiyle, tüm
dünya kadınlarına sağlık ve esenlikler diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, 8
Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle söz isteyen Gaziantep Milletvekili Fatma
Şahin'e aittir.
Sayın Şahin, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Kadınlar Günü
münasebetiyle, bugün, konuşma yapacak olan kadın milletvekili arkadaşlarımıza
pozitif ayırımcılık uygulayacağımı da sizlere ifade etmek istiyorum. (Alkışlar)
Sayın Şahin, buyurun.
B)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.-
Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin'in, Dünya Kadınlar Gününe ilişkin gündemdışı
konuşması
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) -
Sayın Başkanım, başka alanlarda da pozitif ayırımcılık istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla gündemdışı
söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tabiî ki, çok önemli bir gün; birtakım
hukuksal mücadelelerin, kazanılmış olan bir hakkın teslim edildiği bir gün;
ama, biz istiyoruz ki, sözde günübirlik kutlamalardan daha çok, özde, biz
bugünleri ne yaptık, ne yapmak istiyoruz ve yakalamaya çalıştığımız hedefler
nelerdir; bu günleri, bir hesaba çekme, kendimizi bir teraziye koyma günü
olarak değerlendirmek istiyoruz.
Bu anlamda, ben,
özellikle bu dönem milletvekili arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Başta Anayasa değişikliği olmak üzere, biliyorsunuz, hepinizin oylarıyla
Anayasanın 10 uncu maddesini değiştirdik. Medenî Kanunda, Türk Ceza Kanununda,
İş Kanununda, Yerel Yönetimler Kanununda yapmış olduğumuz değişikliklerle,
kadınımızın hak etmiş olduğu hukuk mücadelesinde onun bir insan olduğunu, onun
bu hukuk mücadelesinde hak ve hürriyetleri noktasında yasal eksikliklerini
büyük bir çoğunlukla giderdik.
Tabiî ki, çok az
yapılması gereken değişiklikler varsa da, bundan sonraki süreçte de bu
Parlamento bu işi de halledecektir; ama, biz sahaya indiğimiz zaman, değerli
arkadaşlar, hâlâ, eğitim seviyesi yüksek olan kadınlarımızda dahi, yasal
okuryazarlık dediğimiz, yasayla kendine verilen hakkın, hukukun bilinmediğini
gördük. Dolayısıyla, bizim ikinci derecede bir işimiz de, çıkarmış olduğumuz
yasaları, toplum bilincini yükselterek ve kadınımızın yasal okuryazarlığını
yükselterek, hakkını, hukukunu öğretmemiz gerektiğini sahada gördük.
Biliyorsunuz, biz, dört
aylık bir komisyon çalışmasıyla dün raporumuzu tamamladık ve yapmış olduğumuz
yasal düzenlemelerin yerelde de, sahada da, pratikte de ne kadarını uygulama
alanı içerisinde veriyoruz, ne kadarında daha sıkıntılarımız var; bunu da dört
aylık süreç içerisinde izledik.
Değerli arkadaşlar,
hiçbir şeye pembe gözlüklerle bakmıyoruz. Biz, kadınımızın, hâlâ, eğitim ve
sağlık problemleri olduğunu biliyoruz. Kadınımızın ekonomik problemleri
olduğunu biliyoruz. Tabiî ki, ülkemizde üst üste yaşanan ekonomik krizlerden
dolayı yüzde 10 küçülen ekonomi, önce, zayıf halka dediğimiz kadınlarımızı ve
çocuklarımızı vurmuştur. Biz de eğitimde ve sağlıkta, ilk geldiğimiz günden
beri, bunun bir sorun olduğunu ve bu sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğinin
bilinciyle, ilgili bakanlıklarda, ilgili çalışmalar hızla yapılmaktadır; ama,
bu, yeterli mi; değil, daha yapılacak çok işimiz var.
Ben birkaç rakamla
sizlerle bunları paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, biz, Millî Eğitim
Bakanlığıyla, biliyorsunuz, UNICEF'in işbirliğiyle "haydi kızlar
okula" kampanyası başlattık ve başlattığımız zaman gördük ki, 700 000 kız
çocuğumuz okuma yazma yaşında olmasına rağmen okula gitmiyor. Bu yapılan
çalışma sonunda 175 000 kızımız okula başladı. Tabiî, bunların bire bir takip
edilmesi ve bu sürekliliğin sağlanması gerekirken, geriye kalan okula gitmeyen
kızlarımızın da mutlaka okullaştırılması gerekiyor. Bizim hedefimiz okumaz
yazmaz kızımız kalmayacak. Çünkü, eğer, kadının statüsünden bahsediyorsak,
eşitlikten bahsediyorsak, mutlaka, eğitim problemini halletmemiz gerekiyor.
Ve biz, bir şeyi daha
başardık: Yaklaşık üç yıllık iktidarımız boyunca, 70 000 derslik yaptık değerli
arkadaşlar. Bu 70 000 derslik, bu dönüp de tarihî sürece baktığımız zaman,
yıllık yapılan okul sayısı itibariyle bir rekordur diyoruz. Fakat, bunun da
yeterli olmadığını, bu sayıların mutlaka yükseltilmesi gerektiğini biliyoruz.
Bizde, ayrıca, sosyal
devlet olmanın gerektirdiği, biliyorsunuz, Anayasada sosyal devlet olma hükmü
vardır ve biz, bunu başarmak için, yoksul dediğimiz, en yoksul yüzde 6
dediğimiz ailelerimize, dargelirlilerimize, eğitim ve sağlık problemlerini
halletmek için, Sosyal Riski Azaltma Projesi diye bir proje başlattık. Bu
projenin 2 tane önemli ana damarı var; birincisi eğitim, ikincisi sağlık.
Burada şunu yapıyoruz: İlköğretime devam eden erkek öğrenciler için 18 YTL,
yani 18 000 000, ilköğretime devam eden kız öğrenciler için 22 000 000,
ortaöğretime devam eden erkek öğrenciler için 28 000 000, ortaöğretime devam
eden kız öğrenciler için de 39 000 000 yardım yapıyoruz ve toplamda baktığımız
zaman, 2006 Ocak ayı itibariyle, 1,5 milyon öğrenciye 298 000 000 YTL yardım
yapılmıştır. Bu çok önemli bir rakamdır ve mutlaka bu proje sonuna kadar
desteklenerek devam etmelidir.
Gelelim sağlığa. Sağlıkta
da 2005 yılında 4,5 milyon kadınımıza aile planlaması hizmeti verilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu, 2002 yılında 3,1 milyondu, yani, hızla, kadınlarımız,
aile planlaması noktasında bilinçleri artmakta ve gerekli yerlere müracaat
ederek gerekli olan hizmetleri almaktadır. Ayrıca, anne ve bebek ölümlerine
baktığımızda genellikle bunun yetersiz beslenmeden olduğunu araştırmacılar
araştırmışlar ve Sağlık Bakanlığımız da bunu önlemek için, 2005 yılında, 1 580
bebeye demir desteği vermiştir; 2006 yılında ise 1 000 000 kutu demir
alınmıştır; 751 790 bebeye de (D) vitamini verilmiştir. Eğer bunlar
desteklenirse, istemiş olduğumuz binde 10 hedefine, çocuk ölümlerinde, Avrupa
standartlarını yakalamak için çok önemli bir adım olarak görüyoruz ve mutlaka
bu alanda da yapılması gereken hizmetlerin devam etmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Biraz önce belirtmiş
olduğum şartlı nakit transferinde, sağlıkta da başlattık ve şunu yaptık değerli
arkadaşlar: Eğer, yüzde 6 yoksulluk sınırına giriyorsanız ve 0-6 yaş
grubundaysanız, gideceksiniz ve mutlaka sağlık hizmeti aldığınızı
kanıtlayacaksınız. Sağlık hizmeti aldığınızı kanıtladıktan sonra da
geleceksiniz, nakit para yardımı alacaksınız. Burada da hükümetimiz her çocuk
için 17 000 000 vermiştir ve şu da çok önemli: Annelerimizin, biliyorsunuz,
mümkün olduğu kadar hastane şartlarında doğum yapmasının annenin ölümünün
riskini azalttığından dolayı, kadınlarımızın hastanede doğum yapmalarını teşvik
etmek için 55 000 000 nakit yardımı yapılmaktadır. Yani, kadın gidip hastanede
doğum yaparsa ancak, bu parayı alacaktır. Bu şart karşılığında bu para
veriliyor. Bunların toplamında da, 2005 yılında 850 784 çocuk için 96 000 000
YTL yardım yapılmıştır ve 351 491 vatandaşımız bundan yararlanmıştır.
Eğitim ve sağlık önemli.
Ekonomi…
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Kadınlarla ilgili bir şey var mı Sayın Başkan?! Hükümet politikası… (AK Parti
sıralarından "Ayıp, ayıp" sesleri)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Ayıp, ayıp!..
BAŞKAN - Lütfen
dinleyiniz.
Sayın Şahin, buyurun,
devam edin efendim.
FATMA ŞAHİN (Devamla) -
Dünya Kadınlar Günü Sayın Vekilim, dikkatinizi çekiyorum. Bu kadar
tahammülsüzlüğe de hayret ediyorum açıkçası.
Değerli arkadaşlar,
birinci hedefimiz, eğer, Dünya Kadınlar Gününde Türkiye'deki kadınların
problemini konuşmayacaksak, mutlaka ekonomik kalkınmamızı gerçekleştirmek
zorundayız ve hızla, 2 500 dolardan aldığımız millî gelirimizi şu an 5 000
dolarlara çıkardık, hızla 10 000 dolarlara çıkmak zorundayız. 10 000 dolarlara
çıktığımız zaman, kadınımızın birçok eğitim ve sağlık problemi, ekonomi
problemi de hallolacaktır diye bütün yüreğimizle inanıyoruz ve bunun için de,
hem Parlamento ve hem de hükümet olarak gerekli bütün adımları atıyoruz.
Gelelim siyasette kadına.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, yüzde 4,4'üz. Yani, seksen yıllık Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde bir arpa boyu yol ilerleyememişiz. Bu bir sorundur;
çünkü, bilimsel olarak araştırılmıştır ki, bir cinsin bir yerde temsil
edilebilmesi için eşik nokta yüzde 33,3'tür. Şimdi, biz, birçok şeyi başarmış
bir Parlamento olarak bunu da başarmak zorundayız ve bunun için de, siz değerli
erkek milletvekili arkadaşlarımızın desteğinizi esirgemeyeceğinize bütün gönlümle
inanıyorum; çünkü, bunun sorun olduğunu kabul ettiğiniz zaman, çözümün de
beraber geleceğine inanıyoruz. Bunu yaparken de, nasıl bir yol izleyeceksek,
nasıl bir yasal değişim yapacaksak ve nasıl bir teşkilat yapısıyla,
kadınımızın, siyaset okulu gibi çalıştırıp, tabandan da gelebilecek talepleri
aynen erkeklerle beraber aynı şartlarda mücadele…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Bakanınıza söyleyin bunları!
FATMA ŞAHİN (Devamla) -
Efendim?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Ekonomiden sorumlu Bakanınıza söyleyin.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen hatibe müdahale etmeyiniz.
Sayın Şahin, buyurun,
Genel Kurula hitap ediniz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Takıyye oldu biraz.
İSMET ATALAY (İstanbul) -
10 dakika daha verin, az oldu!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.
FATMA ŞAHİN (Devamla) -
Siyasette kadının varlığı şarttır ve bunun için de AK Parti Hükümeti olarak
nasıl birçok radikal değişimlere imza attıysak, bunu da, biz, AK Parti olarak
başaracağımıza bütün kalbimle inanıyorum değerli arkadaşlar.
Ayrıca, biz, Parlamento
olarak demokrasiye, insan haklarına, özgürlüklere çok büyük yatırım yaptık;
bunu yaparken, siz Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın da desteğiyle
yaptık; bunu, bu Parlamento çatısı altında yaptık; ama, tam demokrasi ve tam özgürlük
için sizden bir şey daha istirham ediyorum değerli arkadaşlar; -bunun için de
sizin tarafa bakıyorum dikkat ederseniz- bizim tam özgürlüğü sağlamak için,
mutlaka, kamusal alan dediğimiz soyut kavramların masaya yatırılması ve
kadınımızın eğitimi önündeki engellerin kaldırılması için gerekli desteği
sizden almak istiyoruz. Bu konuda da, bundan önce yaptıklarınızla bunu
yapabileceğinize inancımın tam olduğunu belirtiyorum.
Kadının gününde, kadının
sorunlarının konuşulmasını istemiyoruz ve lütfen, sizlerden, kadının
sorunlarının çözümü yönünde destek istiyoruz. Eğer, hâlâ, biz, kadının
sorunlarını konuşmaya devam edersek, bu sefer kadınlar olarak, "erkekler
günü" yapmaya karar veririz. O zaman, sizin durumunuzun da daha kötü
olacağını düşünüyoruz.
O yüzden, hepinize
saygılar sunuyorum ve Değerli Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, konuşmamın başında, biraz da latife olarak, hanımlara bir pozitif
ayırımcılık kullanacağımı ifade etmiştim. Daha önce, burada, pozitif
ayırımcılık noktasında çok çetin mücadele verdiğini söyleyen birkısım
arkadaşların, bir hanım milletvekiline, konuşmaları sırasında bu kadar
tahammülsüzlük göstereceklerini, doğrusu, tahmin etmemiştim.
Şimdi, aynı hoşgörüyü
Sayın Güldal Okuducu için de kullanacağım.
Sayın Okuducu, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
2.-
İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu'nun, Dünya Kadınlar Gününe ilişkin
gündemdışı konuşması
GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2006'nın 8 Martında Yüce Meclisin huzurunda ülkenin ve
kuşkusuz ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınların yaşamlarına dair birtakım
örnekler sunmak üzere huzurunuzdayım; saygıyla selamlıyorum Yüce Meclisi.
Ben, bu ülkenin bir
kadını olarak, bu ülkenin seçilmiş bir kadını olarak, yaşadığım ve nefes
aldığım her dakika, temsilcisi olduğum kitlelerin ve üzerinde yaşadığım bu
ülkenin daha aydınlık, daha yaşanılır bir ülke olması için nefes alıyorum ve
eğer Meclisteysem, sorumluluklarım da çok daha ağır diye düşünüyorum hepinizin
olduğu gibi ve sorunları çözmenin de bizim, Meclisin omuzlarında olduğunu
biliyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
ülkenin kadınlarının geçmişten bugüne taşıdıkları gücü, gösterdikleri direnci
ve mücadeleyi bilmekte, anlamakta, onu günümüzde yinelemekte yarar var diye
düşünüyorum. Onun için, sizlere, 10 Aralıkta, Kız Muallim Cemiyetinin
bahçesinde, Anadolu ve Rumeli Kadınlar Müdafaai Hukuk Cemiyeti temsilcisi
kadınların yaptıkları konuşmadan birkaç satır okumak istiyorum, bugüne onunla
gelmek istiyorum. Diyor ki kadınlar: "Türk Milletinin, kadınlı erkekli,
savaşlarda can vermeyi asla düşünemeyeceğine, eğer silah ve cephanemizin
bulunmadığına ümit bağlanıyorsa, düşmanları tırnaklarımızla boğacağımızı ve
gerekirse, toprağın üstünde şerefsiz yaşamaktansa, toprağın altında kahramanca
yatmayı tercih edeceğimizi bildiririz." (Alkışlar)
Bu, destansı Kurtuluş
Savaşının bayrağını taşıyan, o ateşten yolda, özgürlük, adalet ve eşitlik diye
yürüyen Türk kadınlarının destansı mücadelesinin abide sözleridir değerli
arkadaşlarım ve o kadınlar, cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte, aydınlığının
hakları olduğu bilincinde bir dizi aydınlanma devrimini gerçekleştirmiş kadınlardır
ve bilinmelidir ki, sekseniki yıldır sahip olduğumuz cumhuriyetin mayasında,
temel felsefesinde, oluşumunda, kadın-erkek eşitliği anlayışı yatmaktadır.
Cumhuriyeti kuran bilinç, kadını ve erkeği eşit bir toplumu yapılandırmadıkça,
insanca bir yaşamın, çağdaş bir yaşamın, kalkınmış, ilerlemiş, gelişmiş bir
yaşamın söz konusu olamayacağını biliyordu. Bugün, kadın-erkek eşitliğine
inanmayanlar, bunu sağlamak için yapılması gerekenleri yapmayanlar ve hatta,
toplumda kadının ikinci bir düzeyde yaşamasına yön verecek uygulama ve
değerlere sahip olanlar, bu sahip olanlar içinde özellikle yönetim noktasında
bulunanlar, eğer bu ülkünün gerçekleşmesine hizmet etmiyorlarsa, eğer onun yara
almasına neden oluyorlarsa, bilmelidirler ki, onlar, cumhuriyetin felsefesinden
nasip almamış olanlardır. Bu felsefeyi kavrayan herkesin, bu inançla bugünü
değerlendirmesi gerektiğine inanıyoruz ve o zaman diyoruz ki sevgili
arkadaşlarım, 65 000 000'luk bir coğrafyada, yarı nüfusu kadın olan bu ülkede,
kadınların büyük bir çoğunluğu hâlâ işsiz, kadınların büyük bir çoğunluğu hâlâ
eğitimsiz, kadınların büyük bir çoğunluğu sağlıksız koşullarda ve sosyal
güvencesiz ve kadınların büyük bir çoğunluğu, o şanslı çoğunluğu, çalışabilen
çoğunluğu ise kölelik koşullarında, insanca yaşamanın çok altında ücretlerle,
örgütsüz, sendikasız çalışmaya mahkûm.
Türkiye'nin kadın
gerçeğinin, Türkiye'nin yüz akı olması gerekir; ama, Türkiye'nin kadın
gerçeğine bakmasını bilen, başta siyasetçiler olmak üzere, ülke yönetiminden
sorumlu olanlar, o aynaya baktıklarında, o aynadan bir tebessümün, bir
mutluluğun yansımadığı gerçeğiyle de karşı karşıyadırlar.
Ben, şimdi, bu kürsüde,
kadınlarla ilgili olarak her konuştuğumda söylediğim bir öyküyü, burada,
yeniden tekrarlayacağım sevgili arkadaşlarım. Onlar, acıklı öyküler ve onlar
sahipsiz ve onlar itilmiş ve onlar görülmeyen kadınların, yüzbinlerce kadının
içlerinden bir tanesinin öyküsü. En acı olanı, insan hakkına, insanın yaşama
hakkına müdahale eden bir anlayışın yansıması. Yine, ceylan gözlü bir kız, yaşadığı
topraklarda, sadece bir başka gence gönül verdiği için ve sadece ailesinin
istemediği bir gençle evlenmek istediği için eve hapsedilir. 17 yaşındaki
Kiraz, dört gece, evdeki altı tane küçük çocuğun arasında yatar yer yatağında,
gece başına bir şey gelecek diye. Gecenin bir yarısında, evin annesi, uyuyan
çocukları yataktan alır, yan odaya taşır ve o gece, evde eli en güçlü olan,
bileği en güçlü olan, Kiraz'ın boynuna biner. Kiraz o yatakta boğulur. Kiraz,
konuşmaktan çekindiğimiz, ifade etmekten çekindiğimiz, bizi tutsak alan, bizi
duvarlarının içine hapseden, kadınıyla erkeğiyle hepimizi mutsuzluğa mahkûm
eden bir değerler sisteminin, bir sürdürülen gelenek anlayışının kurbanı olarak
yerini alır.
Sevgili arkadaşlarım,
bunu, sıradan bir olay, sorumluluğumuzun olmadığı bir olay diye
değerlendirebiliyorsak eğer, orada vicdanlarımızın üzerindeki kabuk kalkmıyorsa
ve o kabuğun kalkması üzerine bütün bu değerler sisteminin, kadını tutsak alan,
onu erkeğiyle eşit saymayan, dolayısıyla onu insan saymayan bu değerler
sisteminin dönüşümü için, ortadan kalkması için Mustafa Kemal inancıyla
gerekenleri yapmıyorsak eğer, orada hangi söz söylenmelidir? Ben inanıyorum ki,
dönüp sorarsak kalplerimize, o sözün ne olduğunu biliriz ve o sözün egemen
olduğu bir Türkiye'de hiç kimse, hiçbir bürokrat ya da siyasetçi "ne
yapalım, kadın da tecavüzcüsüyle evleniversin" diyemez. O değerlerin
olmadığı bir toplumda "sokaktaki kadını koruyamıyoruz, öyleyse
kısırlaştırılsın" diye, devletin, kamunun bir görevlisi söz edemez değerli
arkadaşlarım.
Biraz daha ileriye
gideyim, farklı bir örnek vereyim. Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiyesinde,
bağımsızlık savaşının onuruyla, çağdaş cumhuriyetin yurttaşı olma bilinciyle
yaşamaya, ayakta kalmaya çalışan kadınlar, o kadınlardan bir tanesi, Konya'da
başı açık diye taşlanamaz. Değerli arkadaşlarım, 2006'da Konya'da bir kadın
gazeteci… Olaya bütün ayrıntılarıyla hâkimim, bütün ayrıntıları biliyorum;
yerinde inceleyerek, görerek, dinleyerek biliyorum. Bir kadın gazeteci, eğer,
başı açık görev yapıyor diye, bu ülkede demokratik rejimi değiştirmeyi
kendisine amaç edinmiş birtakım eller tarafından taşlanıyorsa, buna ses
çıkarılmıyorsa, buna ses çıkarmayı yaşam felsefesi kabul eden, inancı kabul
eden, görevi kabul eden kadınlar da, yani, Cumhuriyet Halk Partili kadınlar da
Konya'da bir çalışma yapmak istediklerinde aynı anlayışın bir dolu saldırısına,
sözlü saldırısına, yazılı saldırısına hedef oluyorsa, oturup düşünülmesi
gerekir, laik demokratik cumhuriyetin neyle karşı karşıya olduğunun bir kez daha
anlaşılması, toplum tarafından kavranması gerekir.
Sonuç olarak, ben, şunu
ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım ve ülkemin kadınlarına, onların
geleceğini kuşatan, onların günlük yaşamını tehdit altına alan bir tehlikeli
gelişmeden söz etmek istiyorum: Bu ülkenin kadınları, kazanımlarını, bu ülkenin
devrimlerine borçludur. Bu ülkenin kadınları, laik, demokratik rejimin
kazanımlarıyla insan gibi eşit yaşama haklarını sürdürmeye çalışmaktadırlar ve
bugün, laik, demokratik rejim, bütün kurumlarıyla, bütün kuruluşlarıyla, bütün
değerleriyle ve temel felsefesiyle, bizzat iktidar olanların saldırısı
altındadır; yani, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan kadınlar, bizzat seçtikleri
iktidar eliyle kadın-erkek eşitliğinin ortadan kaldırıldığı, kadın özgürlüğünün
yok edilmeye çalışıldığı koşullarla karşı karşıyadırlar.
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) - Hadi oradan!..
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Ne demek hadi oradan?!
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) - Konuşma!..
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Dinle!..
GÜLDAL OKUDUCU (Devamla)
- Buradayım ve bu sesi çıkarmaya devam edeceğim. Bu ülkenin laik, çağdaş
değerleriyle ve olanaklarıyla bu kürsüyü kullanma hakkını kazanmış bir kadın
olarak ülkemin kadınlarıyla bu acı, bu sıkıntılı gerçekleri, bu kısıtlı
sürelerde paylaşmaya devam edeceğim. O gün Konya'da kalkan el, o gün Aliye'ye
Konya'da kalkan el, bu değerlere inanmış bütün cumhuriyet kadınlarına kalkmış
bir eldir. Dün, Başbakan, ulema sınıfını, ulemalara sorulmasını hedef olarak
göstermişti. Ulemanın var olduğu ülkelerde; yani, laik, demokratik rejimden
nasibini almamış olan ülkelerde kadınlara reva görülenlerin neler olduğunu bir
an için hatırlarsak, asla ve asla, o uygulamaların bu coğrafyada yaşam
bulamayacağına dair kararlılığımızı, bir kere daha, dile getirme ihtiyacını
hissederiz sevgili arkadaşlarım. Eğer herkes elini laik cumhuriyetin üzerinden
çekerse, eğer herkes elini hukuk devletinin ve demokratik anlayışın üzerinden
çekerse, eğer herkes elini toplumun yarısını oluşturan kadınların
eşitliklerinin ve özgürlüklerinin üzerinden çekerse, işte, o zaman, biz, bu
kürsülerde bu konuşmaları yapmayız sevgili arkadaşlarım, başka konuşmaları
yaparız ve ülkemin, aydınlığı özleyen, çocuklarının yarınki mutluluğunu
hevesleyen, sadece ve sadece insan gibi yaşamak, insan gibi çalışmak ve
gülümsemek isteyen kadınlarının ve kuşaklarının da yüzü o zaman güler ve belki,
biz, o zaman, aslında, sosyal devletin ne demek olduğunu bir kez daha
hatırlarız. Aslında, bir iktidarın sosyal devleti ortadan kaldırmak değil,
aslında bir iktidarın ianelerle, poşetlerle, ücretsiz yemek dağıtımlarıyla
yurttaşını kul eden ve ona bütün sahipsizlik duygularını yaşatan bir
uygulamayla değil, onun eşit yurttaş olduğu ve haklarını kullandığı bir yurttaş
haline gelmesini sağlarız.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa)
- Sosyal devlet bizim sayemizde oldu; senin haberin var mı?!
GÜLDAL OKUDUCU (Devamla)
- İktidar, burada, ianelerle övünemez. İktidar, burada, dün ekranlara yansıyan,
Batman'daki, 18 000 000'u almak üzere kuyruğa girmiş beyaz yemenili kadınların
oradaki itiş kakış görüntülerini Türkiye'nin ekranlarına yansıtmış olmakla
övünemez. Onlar insan…
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana) - Onlar memnunsa?..
GÜLDAL OKUDUCU (Devamla)
- Onların hepsi insan ve insan gibi yaşama hakkına sahip. Aynen sizin ve benim
çocuklarımızın okuduğu gibi, o iyi ve güzel okullarda okuma şansına sahip
olmaları gerekmekte.
Sevgili arkadaşlarım,
işte, burada, toplumunu kul olarak görme ile yurttaş olarak görme arasındaki
ayırım ortaya çıkar. O ayırım da bizim bütün politikalarımızın temel ekseni
olur. Herkes bir daha düşünmelidir, herkes bu ülkeye karşı sorumluluğunun ne
olduğunu bir kez daha hatırlamalıdır ve bu ülkenin rejimine varlığını borçlu
olanlar, bu ülkenin rejimini korumayı temel görev addetmelidir. Rejimle
birlikte var olacağımızı biliyoruz cumhuriyetin kadınları olarak ve onunla
birlikte var olacağımızı bildiğimiz için, her tür saldırıyı da göğüslemeye
hazır olduğumuzu burada ifade ediyoruz.
Ülkeme aydınlık günler
diliyorum. Ülkeme, her tarafından kuşatan güçlere karşı gereken mücadeleyi
verip, sonucu ve güzelliği kazandığı günler diliyorum. Ülkemin kadınlarına da,
kazanılmış haklarımıza sahip çıkmak, onları korumak, onları geliştirmede güç ve
dayanışma diliyorum.
Yüce Meclisi
selamlıyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, hepinizin huzurunda yapılan konuşmalarda, gördüğünüz gibi, üç beş
dakika fazla konuşmakla kimseye bir şey olmuyor. Onun için, sabır göstermeyen
arkadaşlarımı, bir kez daha, teenniye davet ediyorum.
Evet, şimdi, hanımlar
için, milletvekili arkadaşlarımızın konuşma süreleri bitti.
Pozitif ayırımcılıktan,
Sayın Özyılmaz, siz, çok az istifade edeceksiniz.
Gündemdışı üçüncü söz,
Tevhidi Tedrisat (Öğretim Birliği) Yasasının kabul edilişinin yıldönümü
münasebetiyle söz isteyen Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz'a aittir.
Sayın Özyılmaz, buyurun
efendim.
3.- Erzurum
Milletvekili Ömer Özyılmaz'ın, Tevhidi Tedrisat Kanununun kabul edilişinin
yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tevhidi tedrisatın yıldönümü münasebetiyle
gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. Bu söz imkânını veren Değerli Başkana da saygılarımı sunuyorum.
Bugün 8 Mart Dünya
Kadınlar Günü dolayısıyla biraz önce değerli iki hanımefendi arkadaşımızı
izledik, dinledik; kadınlarımızın, çeşitli bakış açılarından, sorunlarını
gündeme getirdiler. Ben de, kadınlarımızın, analarımızın, bacılarımızın,
eşlerimizin, kızlarımızın, bir bütün halinde kadınlarımızın, bu Dünya Kadınlar
Gününü kutluyorum. Kadınlarımızın geçmişte ve bugün en temel sorunlarından
birisi olan "eğitim" konusuyla huzurunuza çıkmış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
eğitim tarihimizde, özellikle cumhuriyet döneminde çok önemli bir yeri olan
Öğretimin Birliği, şimdiki deyişiyle; o günkü deyişiyle Tevhidi Tedrisat
Kanunuyla ilgili olarak düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bilindiği gibi Tevhidi
Tedrisat Kanunu 3 Mart 1924 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul
edilmiş ve yasalaşmıştır. 1961 Anayasasında 153 üncü madde, 1982 Anayasasında
174 üncü madde olarak yer almış ve ülkemizdeki 8 inkılap kanunlarından birisi
durumundadır.
Tevhidi Tedrisat
Kanununun, şu anda elimde hem Osmanlıcası var hem bugünkü Latin harflerle
yazılmış olanı var; onu, kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kanun, 5 maddelik bir
kanundur.
1 inci maddede:
Türkiye'deki bütün ilmiye ve tedrisiye
müesseseleri; yani, Türkiye'deki bütün eğitim-öğretim kurumları Millî Eğitim
Bakanlığına devredilmiştir; 1 inci madde bu.
2 nci maddede: Kanunun
kabul edildiği tarihte mevcut Şer'iye
ve Evkaf Vekâleti; yani, bakanlığı veya özel vakıflar tarafından idare olunan
bütün medrese ve mektepler Millî Eğitim Bakanlığına devredilmiştir deniliyor.
3 üncü maddede: Şer'iye ve Evkaf Vekâleti bütçesinde mektep
ve medreseler için ayrılan bütçenin de yine Millî Eğitim Bakanlığına
devredileceği söyleniyor.
4 üncü maddede: Millî
Eğitim Bakanlığı uzman din görevlileri ve din bilginleri yetiştirmek üzere
İstanbul Üniversitesinde bir İlahiyat Fakültesi açmayı ve imam ve hatiplik görevlerini yerine getirmek üzere de
orta dereceli okullar içerisinde imam-hatip lisesi açılmasını kanun
emretmektedir.
5 inci maddede: Askerî
liselerin de Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmasını öngörüyor; fakat, kanunun bu
5 inci maddesi daha bir yıl geçmeden geriye alınıyor ve ondan sonra da Millî
Eğitim Bakanlığına devredilmiş olan okul açma ve yönetme yetkisi, daha sonra,
bir bakıma bozuluyor ve pek çok kurum ve kuruluş, bakanlık, okul açmaya
başlıyor.
Değerli arkadaşlar,
Tevhidi Tedrisat Kanununun çıkarılış gayesine bir baktığımızda şunları görürüz:
Birincisi; bütün eğitim
kurumlarını tek elden yönetmeyi hedeflemiştir. Tevhidi Tedrisat Kanununun
birinci çıkarılış gayesi budur.
İkincisi; Osmanlı
Devletinde var olan medresenin yerine, din eğitiminin mercii olarak okullar
gösterilmiştir.
Üçüncüsü; ilkönce Millî
Eğitim Bakanlığına, tekeline verilen okul açma ve yönetme işinin, daha sonra
-biraz önce dediğim gibi- diğer bakanlıklara devredildiğini de görüyoruz.
Dördüncüsü; devlet
geleneğimizde, ulusal devlet geleneğimizde din eğitiminin devlet eliyle
yapılmasını emreden çok önemli bir belgedir.
Beşincisi; okullarda tek
tip insan yetiştirmek değil, eğitim yönetimini tek elden uygulamayı
hedeflemiştir.
Tevhidi tedrisatı
gerektiren sebeplere bir baktığımızda, değerli arkadaşlar, bir defa, kurumlar
belli sürelerde doğarlar, büyürler, gelişirler ve ölürler. Osmanlı dönemindeki
eğitim kurumları da, Osmanlı Devletiyle birlikte ömürlerini tamamlamışlar,
artık yeni devlette yeni bir eğitim kurumuna ihtiyaç vardır, tevhidi tedrisatla
bu hedeflenmiştir.
İkincisi, Osmanlı Devleti
imparatorluktu; çok değişik milletlerin, çok değişik inançların, değişik
coğrafî bölgelerin içerisinde bulunuyordu; ama, Türkiye Cumhuriyeti ulus devlet
olduğu için, o anlayışla eğitim kurumları yeniden düzenlenmiştir.
Değerli arkadaşlar,
Tevhidi Tedrisat Kanununu, bizim hem Meclis olarak, hem ülke olarak, hem
ülkenin aydınları olarak çok iyi okuyup, üzerinde çok iyi düşünmemiz gerekir;
çünkü, çoğu zaman, Tevhidi Tedrisat Kanununda olmayan birtakım anlayışların o
kanuna yüklenmek istendiğine şahit olmaktayız. Mesela, daha kanun çıkarıldığı
günlerde, tevhidi tedrisatın yerine "ilgayı tedrisat", o günkü
tabirle, tedrisatın, yani eğitim-öğretimin bir bölümünü ortadan kaldırmayı
düşünenler ortaya çıkmış; fakat, o gün bunlara fırsat verilmemişti.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyılmaz,
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, aslında, Tevhidi Tedrisat Kanunu, ideolojik ve siyasî bir
yönü olmayan, teknik bir konudur. Bütün bu kanun içerisinde yapılan iş, o gün
medreseler, mektepler ve yabancı okullar diye üç başlı olan eğitim sistemini
tek bir çatı altında toplamak olmuştur. Nitekim, bizim AK Parti Hükümetinin,
2005 yılında sağlık kurumlarını tek elden yönetmek üzere Sağlık Bakanlığına
devretmesi gibi bir olaydır, çok benzemektedir bunlar.
Değerli arkadaşlar, son
olarak şunu söylemek istiyorum: Bugün de, Öğretim Birliği Kanununu ve biraz
önce olduğu gibi Dünya Kadınlar Gününü değişik anlayışlara çekme girişimlerinde
olduğu gibi, değişik kavramları, onlarda olmayan birtakım anlamları onlara
yükleyerek hem aramızda ihtilaf çıkarıyoruz, onu büyütüyoruz hem de hiçbir
kimseye faydası olmuyor. Tevhidi Tedrisat Kanununa da diğer kanunlara da çağdaş
birtakım kavramlara da, hiç kimse, ama hiç kimse, o kavramda veya o kanunda
olmayan birtakım anlayışları, birtakım düşünceleri o kanunlara ve o kavramlara
yüklemeye kalkışmasa, emin olun hayat daha kolay olacak, anlaşmamız ve birlikte
hareket etmemiz daha kolay olacaktır diyorum.
Bu vesileyle, ülkemiz
eğitim sisteminin sorunlarının çözümlenmesini, kadınlarımızın sorunlarının
çözümlenmiş olarak yaşamlarını sürdürmelerini temenni ediyor, hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özyılmaz.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
Önce, sırasıyla, yarım
kalan işlerden başlayacağız.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 3 üncü sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden, teklifin görüşmeleri ertelenmiştir.
4 üncü sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi
ertelenmiştir.
5 inci sırada yer alan,
Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 4 Milletvekilinin, Türk Tabipleri Birliği
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve 35 Milletvekilinin, 23.1.1953 Tarihli ve 6023 Sayılı Türk
Tabipleri Birliği Kanununun 3224 Sayılı Yasa ile Değişik 60 ıncı Maddesinin
Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ve 4 Milletvekilinin, Türk Tabipleri Birliği
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve 35 Milletvekilinin, 23.1.1953 Tarihli ve 6023 Sayılı Türk
Tabipleri Birliği Kanununun 3224 Sayılı Yasa ile Değişik 60 ıncı Maddesinin
Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/672, 2/604) (S. Sayısı: 1069)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Teklifin görüşülmesi
ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine 1 inci sıradan itibaren
devam edeceğiz.
1 inci sırada yer alan
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlayacağız
4.- Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu
(1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi
ertelenmiştir.
2 nci sırada yer alan,
Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair 604 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Gülhane
Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı:
1079)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi
ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, 6
ncı sıraya alınan, Bankacılık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
6.-
Bankacılık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1160) (S. Sayısı: 1078) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 1078 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi; Anavatan
Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit; şahısları adına,
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan, Ankara Milletvekili Faruk Koca,
Samsun Milletvekili Haluk Koç, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan ve Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin söz talepleri vardır.
Sayın Aydoğan, sizin ilk
sırada şahsınız adına da söz talebiniz var; isterseniz, gruplar adına diğer
arkadaşları önce konuşturayım, sizi sonra konuşturup birleştireyim; çünkü,
araya girerseniz, ayrılması lazım.
(x) 1078 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Tamam.
BAŞKAN - Evet, Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon)
- Şahsım adına da talebim var Sayın Başkan; birleştiriyor musunuz?
BAŞKAN - Şahsınız adına;
ama, sizinki sonda; yani, size…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) - Sayın Aydoğan'ı birleştirdiniz de, onun için sordum.
BAŞKAN - Sayın
Aydoğan'ınki ilk sırada, sıra geleceği için o bakımdan söyledim; size sıra
gelme durumu çok zayıf görünüyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) - Peki.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi, buyurun efendim.
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankacılık
Kanununda değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım; sözlerime
başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizin hatırladığı gibi, Bankacılık Yasasını geçen yıl
Türkiye Büyük Millet Meclisi kabul etti ve yürürlüğe girdi. Üzerinde
görüştüğümüz bu değişiklik tasarısı, Bankacılık Kanunundaki ilk değişiklik
oluyor. Bugüne kadar, Türkiye'de, bankacılık sistemini düzenleyen çok çeşitli
yasalar çıkmıştır. 1950'li yıllarda 7129 sayılı Yasa; yine, 1950'li yıllardan
sonra, 80'li yıllarda 3182 sayılı Yasa ve 1999 yılında da 4389 sayılı Yasa
çıkmıştı. Çıkan bu yasaların hepsi, dönemi için son derece ileri adımları
taşıyan, o sektörü düzenleyen, olumlu düzenlemeleri içeren yasalardı. En son
çıkan 4389 sayılı, yani bu yasadan önce çıkmış olan, 1999 yılında çıkmış olan
Yasa da, dönemi için son derece ileri adımları atmış olan bir yasaydı; ama, o
yasa 99 yılında yürürlüğe girdikten sonra toplam 9 kez değişti ve en son, şimdi
üzerinde değişiklik yaptığımız, geçen yıl yürürlüğe giren 5411 sayılı Yasa
yürürlüğe girdi.
Bunları şunun için
söylüyorum: Bu yasaları çok sayıda değiştiriyoruz. Tabiî ki, artan ihtiyaçlara,
ekonominin gelişmesine, yeni kurumların ortaya çıkmasına paralel olarak
yasaların da değişmesi, bu değişime ayak uydurması gerekir; ama, bütün çözümü
yasa değişikliklerinde ararsak, yasaları değiştirmek suretiyle sistemin,
ekonominin sorunlarını çözeceğimizi düşünürsek, son derece yanılırız. Nitekim,
99 yılındaki yasa çok iyi bir yasa olmasına rağmen, Türkiye, o yasanın olduğu
dönemde bir bankacılık krizi yaşadı ve halen, banka sistemimiz bu bankacılık krizinin
etkilerini taşımaktadır. Nasıl taşımaktadır?.. 2001 kriziyle çöken reel
ekonominin sorunları bankacılık sistemini de peşinden sürüklemiş. Aslında bir
finans krizi gibi gözüken kriz, gerçekte bir reel ekonomi kriziydi. O nedenle,
her ikisi birlikte bu kriz ortamına sürüklenmiş ve ekonomi, bankacılık sistemi,
kendinden beklenen görevleri yapamaz duruma gelmiştir. Bankacılık sisteminin
2000 yılı düzeylerine ancak 2005 yılında ulaşabilmiş olduğumuzu sizlerin
dikkatine sunmak istiyorum. Gerek bankacılık sisteminin açtığı kredilerin gayri
safî millî hâsılaya oranı gerekse bankacılık sisteminin toplam aktif
büyüklüğünün gayri safî millî hâsılaya oranlarına baktığımızda, biz, 2000
yılındaki oranları ancak 2005 yılında yakalamış gözüküyoruz. Krizden sonra bankacılık
sisteminde şüphesiz bir iyileşme, bir toparlanma vardır; ama, bu iyileşmenin,
bu toparlanmanın hâlâ bankacılık sistemini arzu edilen düzeye getirmiş olduğunu
söylemek son derece güçtür.
Değerli arkadaşlar,
bankacılık sisteminde, en son yapılan yasayla birlikte, geçen yıl yürürlüğe
giren yasayla birlikte gündemimizde birkaç tane sorun vardır diye düşünüyorum.
Bunlardan birincisi, bu sistem, bankacılık sistemi, ekonomideki gelişmelerin
etkisiyle, doğal olarak, yabancı sermayenin ilgi duyduğu alanlardan biri
olmuştur. Bankacılık sistemi, yabancı sermayenin Türkiye'de yatırım yaptığı
alanların başında gelmektedir. Geçen yıl kabul ettiğimiz 5411 sayılı Yasanın
görüşmeleri sırasında, henüz sistemde yüzde 3-4 düzeyinde olan yabancı sermaye
oranı, bu sistemde şu an yüzde 12'ler düzeyindedir.
Yabancı sermayenin
üzerinde durmamın nedeni şudur: Türkiye'nin şüphesiz doğrudan yabancı
yatırımlara ihtiyacı vardır, Türkiye'nin istihdam yaratan yabancı sermayeye
ihtiyacı vardır, Türkiye'nin tasarruf açığı vardır çünkü; ama, konu bankacılık
sistemine geldiğinde, "Türkiye'nin bankacılık sisteminde sınırsız bir
şekilde doğrudan yabancı sermayeye ihtiyacı vardır" demeyi mümkün
görmüyorum. Şu nedenle mümkün görmüyorum: Çünkü, bankacılık sisteminde doğrudan
yabancı yatarımlar, yabancı sermaye oranı yükseldiği zaman, reel ekonominin
sorunlarına çözüm bulmak biraz zorlaşır. Neden zorlaşır; çünkü, Türk
ekonomisinin öncelikleri, doğrudan yabancı sermaye açısından çok önemli
olmayabilir. Türk ekonomisinin yüzde 96'sı, 97'si KOBİ'lerden oluşmaktadır;
ama, KOBİ'lerin kredilendirilmesi yabancı sermaye için öncelik arz eden bir
konu değildir veya Türk müteahhitlik sektörünün teminat mektubu ihtiyacı, tek
tek bankaların çözmesi mümkün olmayan, karşılaması mümkün olmayan bir
ihtiyaçtır. Yine, bu ihtiyacın giderilmesi, yabancı sermaye açısından önemli
olmayabilir. Bu nedenle, bankacılık sisteminde, biz, Türkiye'deki sermayenin,
Türkiye'deki sermayenin, Türkiye'deki tasarrufun rol almasını, görev almasını
beklemeliyiz, onu sağlamalıyız diye düşünüyorum.
Yine, kriz dönemlerinde
bankacılık sisteminin yabancı sermayesi, kredileri, diğer millî bankalara
kıyasla, ulusal sermayeye kıyasla çok daha çabuk geri çağırırlar. Yine, makro
politikalara uyum konusunda bizim bankalarımız kadar istekli davranmayabilirler.
Yine, yurt dışına gidiş konusunda çok daha aceleci davranabilirler. En son,
2001 krizi sonrasında uygulanan İstanbul yaklaşımında, reel sektörün
sorunlarına çözüm bulmak amacıyla, o zamanki hükümetin uygulamaya koyduğu,
borçları zamana yayarak, reel sektöre, sorunlu sektöre, sorunlu üretim yapan
şirketlere bir zaman tanımak, onlara nefes aldırmak amaçlı projeye yabancı
sermayeli bankalar ilgi göstermemişlerdir. Bu nedenle, sistemde, biz, ulusal
sermayenin, Türkiye'deki tasarrufların daha fazla görev almasını, daha fazla bu
sisteme akmasını sağlayacak tedbirleri almak zorundayız.
Bankacılık sisteminde
hangi sorunlarımız vardır diye baktığımızda, biraz önce sözünü ettiğim, aktif
toplamının veya bankacılık sisteminin toplam varlığının millî gelire oranı
olarak büyüklüğünü değerlendirdiğimizde, daha, almamız gereken çok mesafe
olduğunu görürüz.
Yine, bankacılık
sisteminde henüz vadeler uzamış değildir, mevduatta vade üç ay dolaylarındadır.
Üç aylık vade, ekonomide hâlâ ciddî bir risk unsuru olduğu anlamına gelir.
Makro göstergelerdeki iyileşmelere rağmen vadenin bir türlü uzayamamış olması,
üç ay dolaylarında kalmış olması, vatandaşların, hâlâ sisteme, ekonomiye,
programa güvenleri konusunda bir tereddütü olduğunu ifade eder. Nitekim, Hazine
Müsteşarlığı da, yapmış olduğu iç borçlanmalarda, değişken faizli borçlanmaya,
2005 yılında, ağırlık vermek suretiyle vade uzatımına gitmeye çalışmaktadır;
çünkü, değişken faizli borçlanmaya giderek, piyasaya faiz riski konusunda
Hazine bir güven vermek istemektedir. Faiz riskini Hazine kendisi
üstlenmektedir. Çünkü, bu faiz oranlarıyla vadeyi uzatma konusunda
yatırımcılar, vatandaşlar programa, hükümete o güveni maalesef duyamamaktadır.
Bunlar hem bankacılık sisteminin hem ekonominin sorunlarıdır.
Yine, bankacılık
sisteminde temel sorun nedir diye baktığımızda… Özel sektör, bankacılık
sisteminden kredi aldığı kadar yurt dışından da kredi almaktadır. Hatta, yurt
dışından aldığı kredinin miktarı giderek artmaktadır. 2001 krizine kadar
bankacılık sistemi üzerindeki açık pozisyon dediğimiz olay, yani, bankacılık
sisteminin yurt dışından döviz elde edip, bu dövizi Türk Lirasına çevirip,
Türkiye'de hazine bonosuna yatırım yapması şeklinde oluşan risk, şu anda, belki
bankacılık sistemi üzerinde değil, ama ekonomideki şirketlerin üzerinde, üretim
yapan şirketlerimizin üzerindedir. Çünkü, onların yurt dışından aldığı
kredinin, dövizli kredinin miktarı olağanüstü ölçülerde artmıştır.
Bakın, size rakama vermek
istiyorum: Özel sektörün -üretim yapan özel sektörü, reel sektörü kastediyorum-
bankacılık sektörünü kastetmiyorum, Türkiye'deki bankaları kastetmiyorum, bu
özel sektörün yurt dışından aldığı kredinin miktarına baktığımızda, bu kredi,
2000 yılında 31 milyar dolar düzeyindeydi, 2001 yılında, kriz olduğu yılda 30 milyar
dolardır, 2002'de bu rakam 37 milyar dolara çıkmıştır ve şu andaki rakam, 2005
yılı rakamına baktığımızda, bu, 50 milyar dolar olmuştur. 2002 yılı sonuna
kıyasla, bu hükümet döneminde, özel sektörün yurt dışından aldığı döviz
kredisinin miktarında yüzde 48,7 oranında bir artış olmuştur. Bu, ciddî bir
risktir sayın milletvekilleri, ciddî bir risktir. Kurda herhangi bir
kıpırdamanın, kurda herhangi bir şekilde meydana gelecek radikal bir düzelmenin
reel sektör üzerinde, ekonomi üzerinde etkisinin çok olumsuz olacağını bu
rakamlar ifade etmektedir.
Yine, bankacılık
sisteminin sorunu nedir diye baktığımızda -bu sorun, esasen, yine, ekonominin
sorunudur- aracılık maliyetleri, yani, kredi maliyetleri yüksektir. Sonuçta,
bütün bu maliyetler, üretilen malın maliyetine girerek, vatandaşın bütçesini
etkilemektedir çünkü. Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi vardır. Kambiyo
işlemlerinden, döviz alım satım işlemlerinden alınan gider vergisi vardır.
Esasen yurt dışından kredi alınması veya yurt içindeki tasarrufların yurt
dışına giderek, oradan Türkiye'ye kredi şeklinde gelmesinin gerisinde bu
maliyetler vardır. Bu maliyetleri Türkiye'de indirmek, düzeltmek gerekir.
Uygulanan program, bu
konularda henüz bir iyileşme sağlayamamıştır. Özel sektörün yurt dışından aldığı
krediler, döviz kredileri, ekonominin üzerinde çok ciddî bir risk olarak
durmaktadır ve iç politikadaki, içerideki, iç ekonomideki gelişmeler,
uluslararası gelişmelerle birlikte değerlendirildiğinde, yine, ekonomide ciddî
risklerin olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bakın, cari açık var
diyoruz değerli arkadaşlar. Cari açık, aynı zamanda, ekonominin tasarruf açığı
var demektir; yani, tasarruflarımız o kadar eksik. Bu eksik olan tasarruf
kadar, yurt dışından Türkiye'ye döviz girişi oluyor; sıcakpara diyoruz buna.
2002'de bu rakam yüzde 2,4'tü. Hükümetimiz yüzde 2,4 düzeyinden aldı, 2005
yılında yüzde 6,5 oldu. 2006 yılında yüzde 7'lerde, 7,5'larda bu dengenin
oluşması bekleniyor.
Bu açığı biraz
irdelediğimizde, biraz açtığımızda, karşımıza şu tablo çıkıyor: Özel sektörün
tasarrufları düşüyor. Değerli arkadaşlar, özel sektörün tasarrufları sürekli
olarak düşmektedir. Bakın, tasarrufların millî gelire oranı 2002 yılında yüzde
25,3; 2003 yılında yüzde 24,6; 2005 yılında yüzde 17,8 ve 2006'da yüzde 17,5.
Tasarruflar tüketime
gidiyor değerli arkadaşlar. Tasarruflar, bir başka şekilde, verimli alanlara
gitmiyor. Uluslararası piyasalara bakıyoruz, Çin; en çok tasarruf eden ülke Çin
ve biz, Çin karşısında, kendimizi, Katma Değer Vergisi indirimiyle ayakta
tutmaya, korumaya çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
hükümetin tekstildeki Katma Değer Vergisi indiriminin, tekstil sektörünün
sorunlarına çözüm getirmeyeceğini burada ifade etmek istiyorum. Hükümet, gerçek
sorunu görmezlikten gelmektedir. Hükümet, gerçek sorunu, ekonominin,
vatandaşların, ilgililerin dikkatinden kaçırmaktadır Katma Değer Vergisi
indirimiyle. Katma Değer Vergisi indirimi tekstil sektöründe, KDV oranı yüzde
18'den yüzde 8'e indirilmek suretiyle, 10 puan olarak yapılmıştır. Bu 10
puanlık indirim ithalatta da vardır değerli arkadaşlar; yani, ithal edilen
bütün tekstil ürünlerinde de Katma Değer Vergisi yüzde 18'den 8'e inmiştir.
Yani, bu indirim ithalatı da cazip kılacaktır. İthalat ile yerli üretim
arasında bir ayırım yapma şansı, zaten, teknik olarak mümkün değildir. Oranı
herkes için indirirsiniz. İndirdiğiniz anda, bu oran indiriminden herkes
yararlanır ve bu da, bizim ekonomimizin, tekstilin zaten rakibi olan Çin'in
önünü biraz daha açacaktır. Yanlışlık nerede? Tekstil sektörü kur
politikasından, kurun düzeyinden daha doğrusu şikâyet ediyor, politika değil,
kurun oluştuğu düzey. Sorun burada; kurdaki yanlışlığı Katma Değer Vergisiyle,
indirimiyle çözmek kadar bir yanlış olamaz. Doğru olan nedir? İstihdam maliyeti
yüksek Türkiye'de. Hep söylüyorum, bu kürsüde fırsat buldukça ifade ediyorum,
Türkiye, istihdam vergileri açısından, 30 ülkenin üye olduğu OECD içerisinde
birinci sıradadır. İstihdam vergileri imalat sanayiinde ele geçen ücrete
oranladığımızda yüzde 42,7'ye ulaşıyor. Türkiye birincidir. Hükümet, istihdam
vergilerini indirmek suretiyle tekstil sektörünün ve diğer sektörlerin
sorunlarına çare bulmayı denemelidir.
Değerli arkadaşlar, bu
yasayı, üzerinde değişiklik yapılmasını düşündüğümüz 5411 sayılı Bankacılık
Yasasını geçen yıl Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşürken batık bankalar
konusunu sürekli görüştük, batık bankalar nedeniyle bu toplumun katlandığı
maliyetin 47 milyar dolar olduğunu ve bu 47 milyar dolarlık maliyetin ancak 6-7
milyar dolarlık bir kısmının bu bankaların hâkim ortaklarından alınabileceğini
de konuştuk; yani, geriye kalan 38-39 milyar dolarlık bir maliyet, maalesef, bu
toplumun, bu milletin, vatandaşlarımızın cebinden çıkmıştır, onlar tarafından
karşılanmıştır.
O noktada, bir finans
kurumuyla ilgili olarak, bir değerlendirme yapmıştık. Türkiye'de, sadece,
batanlar bankalar değildi, bir de finans kurumu vardı, bir özel finans kurumu
vardı, 2001 yılı krizi nedeniyle faaliyeti durdurulan, faaliyetine son verilen
ve tasfiyeye sokulan bir özel finans kurumu vardı; fakat, bu özel finans
kurumunun tasfiyesi normal hükümlere göre yürümektedir, normal, diğer
şirketlerin tasfiyesinde hangi hükümler uygulanıyorsa bu finans kurumu da o
şekilde tasfiye edilmektedir; ama, tasfiyenin bugün gelmiş olduğu noktada, 100
000'e yakın vatandaşımız, tutarı 800 000 000 dolara ulaşan alacağını alamamakla
karşı karşıya kalmıştır.
Biz, şunu önerdik o
zaman: Bu finans kurumunun da tasfiyesini Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
üstlensin, tasfiye varlığıyla tasfiye borçlarının ödenememesi halinde -ki,
ödenemiyor, 800 000 000 dolar alacağın ödenme olanağı yok, böyle bir varlık yok
çünkü- bu varlığın, bu alacağın tahsili için Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bu
özel finans kurumunun sahiplerine ve hâkim ortaklarına gidebilsin. Bu
önergemiz, o zaman, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edildi, yasaya girdi; ama,
o yasa burada görüşülürken bir el o maddeyi bu yasadan çıkardı değerli
arkadaşlar. Bunu, o zaman görüşmüştük. Sayın Başbakanımız, bu özel finans
kurumunun tasfiyesinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından yapılmasını,
800 000 000 dolarlık, vatandaşın alacağının bu özel finans kurumunun
sahiplerinden, hâkim ortaklarından alınmasını önlemiştir.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Başbakanın bu yanlış tutumunu, bu haksız tutumunu düzeltmenin yeri bu yasadır.
Üzerinde görüştüğümüz bu tasarının 1
inci maddesinde bu konuya ilişkin bir önergemiz olacaktır. Geçen yıl Plan Bütçe
Komisyonunda kabul edilen; ama, Genel
Kurulda tasarı metninden, yasa metninden çıkarılan bu düzenlemeyi, tekrar,
sizlerin takdirine sunuyoruz. Bu konunun Yüce Meclisin desteğiyle kabul
edilerek, 100 000'e yakın vatandaşımızın bu alacağının o finans kurumunun
sahiplerinden alınarak kendilerine ödenmesinin sağlanmasının uygun olacağını
düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uygulanan ekonomik programla ilgili olarak birkaç rakam daha
vermek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun, eksürenizi
verdim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Programı, Sayın
Başbakanımız ve ilgili bakanlar, makro göstergelerdeki iyileşmeleri söyleyerek
olumlu olarak değerlendiriyorlar. Şüphesiz, makro göstergelerdeki iyileşmeler
hepimizi mutlu ediyor, bunlardan şikâyetçi olmak mümkün değil; ama, ekonomiyi
sadece bu göstergelere bakarak değerlendirmenin doğru olmadığını, eksik
olacağını düşünüyorum. Bunu çok konuştuk.
Benim bu vesileyle size
vermek istediğim rakam, bir başka rakam. Rakam şu: Ekonomik program küçük
tasarruf sahibinin tasarruflarının erimesine yol açıyor değerli arkadaşlar.
Küçük tasarruf sahibinin tasarrufları erirken, bu insanlarımız, bu
vatandaşlarımız ayakta kalabilmek, günlük yaşamını sürdürebilmek için
tasarruflarını bozdururken, büyük tasarruf sahiplerinin tasarrufları
artmaktadır.
Bakın, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunun raporundan size rakam vermek istiyorum: 10 000
YTL'ye kadar olan mevduatın tutarı Kasım 2004'te 26 000 YTL iken; yani, 26
katrilyon lirayken, Kasım 2005'te 21 katrilyona düşmüştür; yani, küçük tasarruf
sahiplerinin tasarrufları 5 katrilyon lira azalmıştır. Düzeltiyorum YTL
cinsinden; 26 milyar YTL'den 21 milyar YTL'ye inmiştir; yani, 26 katrilyon
liradan 21 katrilyon liraya inmiş, 5 katrilyon azalmıştır. 1 000 000 YTL ve üzeri; yani, 1 katrilyon ve
üzerindeki tasarrufun miktarına baktığımızda, bunun da 26 katrilyon liradan 36
katrilyon liraya çıktığını; yani, 10 katrilyon lira, 10 milyar YTL arttığını
görüyoruz. Küçük tasarruf sahibi eriyor; ama, büyük tasarruf sahibinin geliri,
tasarrufu artıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Son cümlem Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu program bu açıdan da
değerlendirilmek durumundadır değerli arkadaşlar. Program, küçük tasarruf
sahibini, dargelirliyi, gerçekten, şu rakamlar bile gösteriyor ki, ezmektedir,
ortadan kaldırmaktadır. Bu sosyal yanını da sizlerin dikkatine sunuyorum.
Sözlerimi burada
bitirirken, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Anavatan Partisi Grubu
adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1078 sıra sayılı Bankacılık Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Anavatan Partisinin görüşlerini belirtmek üzere
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, bugün, hepimizin bildiği gibi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü; bu nedenle,
öncelikle, kadınlarımızın ve tüm dünya kadınlarının Kadınlar Gününü kutluyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının genel gerekçesinde, 5411
sayılı Bankacılık Kanunu ile finansal piyasalarda güven ve istikrarın
sağlanması, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışması, tasarruf sahiplerinin
hak ve menfaatlarının korunması ve ayrıca, bu tasarıyla devletin ve sosyal
güvenlik kuruluşlarının, amme alacağı niteliğinde olan alacaklarının, kamu yararı
açısından, Fonun, imtiyazlı alacaklarının önüne alınması amaçlandığı
belirtilmektedir.
Tabiî, bu vesileyle,
bunlardan bahsetmeden önce, genel olarak bankacılık sistemi, kredilendirme,
tasarruf ve tasarruf sahibinin hak ve güvencelerinden bahsedeceğiz. Bunun için
öncelikle bankacılık sisteminin genel görünümünden bahsetmek istiyorum.
Her ne kadar, bugün,
bankacılık sistemi genel görünüm itibariyle, rakamsal verilere bakıldığında,
olumlu bir tablo çiziyorsa da, eğer önlem alınmadığı takdirde, bankacılık
sistemi bünyesinde bazı riskleri de taşımaktadır. Bu bakımdan, ben, öncelikle
bu risklerin neler olduğu, bunlarla sözlerime başlamak istiyorum.
Bunlardan birincisi,
mevduat vadesi ile kredi vadesi arasındaki uyumsuzluk riski; çünkü, hepimizin
bildiği gibi, bugün, ortalama mevduat vadesi üç ay, bilemediniz altı ay; oysa,
konut kredileri, tüketici kredileri, özellikle konut kredilerindeki vade yirmi
yıl, hatta otuz yıla çıkmaktadır; yani, bankalar, bir yerde, üç ay için
topladıkları mevduatı, otuz yıla fonlamaktadırlar. Tabiî, burada, bir açık
meydana gelmekte. Bu açığın da kapatılabilmesi için bankacılık sistemi fonlanma
yöntemiyle, yurt dışından borç almaktadırlar. Doğal olarak, bir kriz halinde,
yurt dışından alınan bu döviz açıkları, bu borçlar, bir yerde kur riski olarak
bankacılık sistemi bünyesinde mevcut halde kalmaktadır.
İkincisi; konut
kredilerinin kaynak maliyeti ile kredi faiz oranları arasındaki uyumsuzluk.
Hepimizin bildiği gibi, bugün bankacılık sistemi, ortalama yüzde 15, 14, 16, o
civarda mevduat toplamakta. Bu maliyetle topladığı mevduatını, yüzde 1'lerin
altına düştüğü yıllık yüzde 11'ler civarındaki kredilendirme yoluna
gitmektedirler. Bir yerde, mevduatın maliyeti ile kredinin maliyeti arasında
bankacılık sistemi aleyhine bir risk oluşmaktadır. Bu da aslında, bankacılık
sistemi içerisinde var olan bir riskin varlığıdır.
Yine bir diğer risk
unsuru, bilindiği gibi, Türkiye'de, ülkemizde, bankacılık sisteminin derinliği
yoktur, sığdır. Bu sığ, derinliği olmayan bankacılık sistemi içerisinde çok
geniş oranlarda kredilendirilmeye gidilmesi, bir yerde, bir kriz anında,
bankacılık sisteminin bu geniş kredileri kaldıramayacağını göstermekte ve
bünyesinde böyle bir riski bulundurmaktadır.
Yine, kredi kartı riski
vardı; fakat, geçen haftalarda bu Yüce Meclisten geçirilen bir yasa
tasarısıyla, bu risk şimdilik ortadan kaldırılmıştır; bunu buradan geçiyoruz.
Yine, diğer bir risk de
bankaların, konut kredilerini verirken, ipoteklerini konutların aşırı şişmiş,
fiktif değerleri üzerinden teminata bağlamaktadırlar; fakat, en ufak bir risk
anında bu konut maliyetleri, konut fiyatları düşeceğinden, bankaların
teminatları, ipotekleri karşılıksız kalacaktır. Bu da, bir nevi, bankacılık
sistemi içerisinde bir risk olarak varlığını devam ettirmektedir.
Yine, bugün bankacılık
sistemi içerisinde küçük ve orta ölçekli bankaların birleşmemekteki direnci,
bir nevi, yabancı bankaların gelerek, bunların sermayesini ele geçirmesine
neden olmaktadır.
Bunun anlamı nedir;
bankacılık sektörü yabancıların eline geçerse, öncelikle, kredi musluklarını
reel sektöre kapatırlar ve üretimimiz artmaz, istihdamımıza bir çözüm gelmez.
Bu bakımdan, bu da bir risk olarak durmaktadır. Bu konuda Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kuruluna görevler düşmektedir bu bankaların birleştirilmesi
bakımından.
Yine aynı şekilde,
hepimizin bildiği gibi, 2007 yılı başından itibaren "Basel 2
Kriterleri" dediğimiz, bankaların sermaye yeterlik oranlarının
yükseltilmesi, belli bir oranda olması zorunluluğu vardır. Eğer, bankaların bu
sermaye yeterlik oranları, belli bir oranda olmazsa, küçük ve orta ölçekli bu
bankalar, bir yerde, yabancı sermaye ve bankaların denetimine ve onların
yönetimine girecektir. Bu da bir bakıma, Türk bankacılık sisteminin
yabancılaşması sorununu beraberinde getirecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, ülkemizde uygulanmakta olan liberal
kapitalist sistem, bankacılık sistemi bir yerde güvene dayanmaktadır. Yani,
sistemin temelinde güven vardır. Bu güven kurumlarının başında da bankacılık sistemi,
Maliye Bakanlığı, Hazine gelmektedir. Bu bakımdan, özellikle, burada bulunan
yöneticilerin, bakanların, siyasîlerin, demeçlerinde, konuşmalarında çok
dikkatli olmaları, az ve öz konuşmaları gerekmektedir. Aksi halde, en ufak bir
tedirginlikte, sermaye, tasarruf, hepimizin bildiği gibi, ürkektir kaçarak yurt
dışına gidecektir yahut da yurt içinde bankacılık sistemi dışına çıkıp yastık
altına gidip verimsiz bir şekilde orada boşuna bekleyecektir. Bu bakımdan,
özellikle, Maliye Bakanımızın kısa bir süre önce bir siyasî partimizin genel
başkanı ve parti hesapları hakkında yaptığı bir açıklama kamuoyunda büyük yankı
bulmuştur. Aslında, burada önemli olan, acaba, bir siyasî partinin genel
başkanının hesabında para olması mı, yoksa, bir Maliye Bakanının bir şekilde
ıttılaı dahiline giren bir bilgiyi açıklaması mı skandaldır, önemlidir? Bunları
sizlere sormak istiyorum. Bu bakımdan diyorum ki, bu tür kurumlarda Maliye
Bakanı, Hazine Bakanı gibi bakanların bir şekilde öğrendikleri bilgileri
kendilerine saklamaları, bunları kamuoyuna ifşa etmemeleri gerekmektedir.
Çünkü, tamamen bu sistem güvene dayalıdır; güven zedelenirse, beraberinde
krizleri de getirecektir. Tabiî, hepimizin bildiği gibi, bankalar, sahip
oldukları bilgileri sadece Vergi Usul Kanununun 148 inci maddesi uyarınca vergi
incelemesi yapmakla mükellef olanlara bildirmek zorundadırlar, bunların dışında
kimseye bir sır, bir bilgi vermek zorunda değildirler. Bu vergi inceleme
elemanları da aldıkları bu bilgileri sadece kendilerinde kalmak zorunda, hiç kimseye
açıklamak, bilgi sızdırmak mecburiyetinde değildirler ve hatta bunların bu
bilgi sızdırmalarını engellemek üzere Vergi Usul Kanununun 5 inci maddesinde
"vergi mahremiyeti" dediğimiz bir maddede düzenlenmiştir, bunu
dışarıya sızdırmaması gerekmektedir. Bu bakımdan, herkesin dikkat etmesi,
herkesin, sistemin işlemesi için elinden gelen gayreti göstermesi
gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; elbette sır olacak, sırrı kabul ediyoruz, ticarî sırrı kabul
ediyoruz; ama, bu sırrın da ne olduğu yasalarla, objektif kurallarla açık ve
net şekilde belirlenmesi lazım; aksi halde bazı yolsuzlukların sır kavramı adı
altında gizlenerek birilerine rant sağlama aracı haline gelmemesi lazım. Bu
bakımdan, sırra evet; ama, sırrın objektif, açık ve net olması, yolsuzlukların
üzerini örtmemesi gerektiğine inanmaktayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının, bildiğimiz gibi, yüksek,
net döviz varlığının olması, yani dövizde uzun pozisyon almasının artıları ve
eksileri vardır. Özellikle bugün içinde bulunduğumuz dönemde kurun aşırı
değerli olması sonucu olarak Merkez Bankasının böyle bir pozisyonda 50 milyar
doların üzerinde net döviz varlığı tutması bir şekilde ekonominin zarar
hanesine yazılmaktadır. Şöyle ki: Hepimizin bildiği gibi, kur değişikliklerinin
izlendiği Merkez Bankasının değerleme hesabında 2004 yılı sonu itibariyle 129
000 000 YTL olan zarar 2005 yılı sonu itibariyle 2.161 trilyon YTL'ye
çıkmıştır, yani neredeyse 20 kata yakın zararı artmıştır. Bu bakımdan, Merkez
Bankasının bir şekilde aşırı değerli kuru, faiz politikasını yüksek tutarak,
dışarıdan gelen kaynaklara, yabancılara Merkez Bankasının faizlerini bir
şekilde rant olarak aktarması, Hazinede, bu devletimize, milletimize bir yük
olarak gelmektedir.
Yine, aynı şekilde,
Merkez Bankasının bu kuru ayarlamaması sonucu cari işlemler açığı artmakta,
ithalat patlamakta, ihracat düşmekte ve ithalat patlaması sonucu, dışticaret
açığına paralel olarak cari işlemler açığı da artarak, yurt dışına Türk
Lirasının, dövizin rant olarak gitmesine neden olmaktadır. Bunların
önlenebilmesi için, Merkez Bankasının daha gerçekçi bir kur politikası izlemesi
gerektiğine inanmaktayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yabancı sermaye bir ülkeye sosyal amaçla gelmez, o ülkenin
kalkınmasına katkıda bulunmak için de gelmez. Yabancı sermayenin amacı, gittiği
ülkede kısa sürede kâr ederek, kârını tekrar dövize dönüştürüp kendi ülkesine
gitmektir. Bu bakımdan, yabancı sermayenin gelişi genel olarak reel sektöre
değil finans sektörüne olmaktadır. Finans sektöründe olan bir yatırım, finans
sektöründe olan bir yabancı sermaye de doğal olarak reel sektöre gelmediğinden,
yatırımlara, üretime ve istihdama bir katkıda bulunmayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bankacılık sistemi içerisinde izlenmekte olan takipteki
alacaklar ve bunun bir uzantısı olarak protestolu senet sayıları gün geçtikçe
artmaktadır.
Şöyle ki, 2004 yılı sonu
itibariyle protestolu senet sayısı 46 000 civarındayken, 2005 yılı ocak ayında
62 000'e, yani, yüzde 74 artışla 62 000'e ve 2005 yılı sonunda ise kasım
ayındaysa 90 000'e çıkmıştır. Yani, 2004'te 46 000 olan protestolu senet
sayısı, 2005 yılı sonunda 90 000'e, yüzde 100'e yakın bir artışla 90 000'e
çıkmıştır. Bu da bize neyi gösteriyor; demek ki, ülkemizde, esnaf ve
sanatkârlarımız, ticaret erbabımız işlerini yürütemiyorlar, tamamen icralık
olmuş durumdadırlar. Hatta, bugün, esnaflarımız, bankacılık sisteminden kredi
almakta zorlanmaktadırlar, aldıkları ticarî kredileri ödeyemez duruma
gelmişlerdir ve bununla karşılaşan esnafımız yolunu bulmuştur; ne yapmaktadır;
daha düşük faizli olan konut kredilerini alabilmek için, kendi üzerindeki
evlerini zincirleme şekilde kardeşine, bir yakınına aktararak, satın almış
göstererek, bu şekilde bir nevi konut kredisi almakta ve bunu ticarî kredi
olarak işlerinde kullanmaktadır. Bu da, sistemin bir yerde tıkanması durumunda,
sistemin bağrında, yapısında büyük oranda krize neden olacak bir riski de
bünyesinde taşıdığını göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısıyla başlıca iki düzenleme
yapılmıştır.
Birincisi; Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonunun imtiyazlı alacakları vardır, bankalar imtiyazlı
alacakları; bundan sonra, 6183 sayılı Yasaya göre devletin ve sosyal güvenlik
kuruluşlarının alacakları, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundaki bankaların
imtiyazlı alacaklarının önüne alınmıştır. Bu, bir yerde olumlu bir
düzenlemedir; çünkü, bir yerde, devletin alacağı, halkın alacağı, özel sektörün
alacağının önüne geçmiştir; bu, olumludur.
Aynı şekilde, bu yasa
tasarısıyla yapılan bir düzenlemeyle, denetimi ve yönetimi Fonda olan bazı
şirketlerin tasfiyesinin bundan böyle Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre
değil, Fonun kendi özel statüsüne göre yapılacağıdır; bu da olumludur. Ancak,
burada bir eşitsizlik vardır; çünkü, geçmiş dönemde burada yapılan bir
düzenlemeyle, İhlas Finansın aynı nitelikteki mağdurlarının alacakları Fonun
dışına çıkarılarak, bir yerde Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi tutulmak
suretiyle, 100 000'e yakın İhlas Finans mağdurunun 800 000 000 dolar
tutarındaki alacakları, bir yerde, uzun vadeye yayılmış ve bu mağdurların
mağduriyeti bugün de devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yine, kısa bir süre önce, Merkez Bankası, hepimizin bildiği
gibi, piyasadan 5 milyar doların üzerinde döviz alımı yaptı ve bu döviz
alımından sonra döviz fiyatları dengede kalmadı, daha da aşağıya gitti. Bu
suretle, Hazineden gereksiz yere, Merkez Bankasından gereksiz yere milyonlarca
dolarlık bir kayıp oluştu. Biz, burada, sormak istiyoruz: Acaba, Merkez
Bankasının bu döviz alımını yaptığı bankalar yahut da yabancı sermaye
kimlerdir; burada yabancı bir portföy var mıdır; ne kadar alım yapılmıştır;
burada oluşan zararın miktarı ne kadardır?
Aynı şekilde, bir yerde,
açıklıktan, şeffaflıktan ve Merkez Bankasının bağımsızlığından bahsediyoruz;
ama, öte yandan da yine Merkez Bankası, bir talimatla, sanki bir talimat alır
gibi, bir anda, devasa miktarda, 5 milyar dolarlık bir yabancı sermayeyi sanal
tutarak döviz alımı yapmaktadır. Tabiî, buradan kamu zarara uğramıştır. Bu
zararın genel çerçevesini, genel tutarın ne olduğunu öğrenmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabiî, Bankacılık Kanununda yapılan bu değişiklik, teknik
olarak olumludur; sadece, bizim burada karşı olduğumuz, bu Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunun imtiyazlı alacakları ve bu Fonun bundan sonra yapacağı
tahsilatlarda elde edeceği paraların dağıtımında gerçekten de kamu
alacaklarını, devletin alacaklarını, sosyal güvenlik alacaklarını öncelikli
ödeyecek midir ödemeyecek midir? Eğer, bu yasa değişikliğine uyulursa, bunun,
bir yasa kuralı olarak yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan, bunu,
olumlu bir düzenleme olarak görmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimi burada bitirirken, bu yasa tasarısının, milletimize
ve devletimize ve bankacılık sistemimize hayırlı uğurlu olmasını diliyor;
hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koçyiğit.
AK Parti Grubu adına,
Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Aydoğan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Aydoğan, gruplar
adına konuşmalar tamamlandığı için, şahsınız adına olan talebinizle
birleştiriyorum.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1078
sıra sayılı Bankacılık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Ben de, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına ve şahsım adına, bütün kadınlarımızın ve dünya
kadınlarının Kadınlar Gününü kutluyorum.
OSMAN KAPTAN (Antalya) -
Sayın Başkan, 30 dakika süre verdiniz.
BAŞKAN - Sayın Aydoğan,
birkaç saniyenizi rica edeyim süre verdiniz!
Saygıdeğer arkadaşlarım,
Sayın Aydoğan'ın şahsı adına da söz talebi vardır tümü üzerinde, ikisini
birleştirerek verdim. O bakımdan süresi o haldedir. Bilgilerinize sunulur.
Buyurun.
HALİL AYDOĞAN (Devamla) -
Son üç yıl içerisinde hükümetimiz tarafından hazırlanıp Yüce Meclisimizin
takdirine sunulan ve Meclisimizce de kabul edilen çok sayıda yasayla, ülkemizin
ihtiyacı olan, hemen hemen tüm alanlardaki sorunların giderilmesine çalışılmış,
yapılan yasal düzenlemelerle, ülkemiz, siyasî ve ekonomik istikrara
kavuşturulmuştur.
Sağlam bir altyapının
oluşturulması, Avrupa Birliği standartları ve uluslararası ilkelerle tam uyumun
sağlanması çerçevesinde, finans piyasalarının etkin, düzenli ve şeffaf bir
yapıya kavuşturulması, kurumsal yönetim ilkelerinin hayata geçirilmesi, Türk
bankacılık sisteminin uluslararası piyasalarla entegrasyonunun sağlanması,
finansal piyasaların değişen koşullarına cevap verebilecek, yeterli kalitede
bir denetim ve gözetim sistemi ile düzenleme yapısının oluşturulması
amaçlarından hareketle, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu, Türkiye Büyük Millet
Meclisince kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir.
Ülkemizde AK Parti
İktidarı tarafından sağlanan siyasî ve ekonomik istikrar sonucu, Türkiye
ekonomisinde 2003-2005 döneminde yaşanan olumlu gelişmeler bankacılık
sisteminin performansını olumlu yönde etkilemiş, bankacılık sistemi, istikrarlı
büyüme seyrini, 2005 yılında da sürdürmüştür.
Bankacılık sektöründe
özkaynaklar güçlenmiş, serbest sermayedeki iyileşme sürmüş, kaynak maliyeti
düşmüştür. Bankaların, yurt dışından, daha iyi şartlarla borçlanma imkânı
artmış, kredi portföyü büyümüş ve çeşitlenmiştir. Kurumsal krediler yanında,
hem tüketici kredileri hem de konut kredileri artmış, sorunlu kredilerin toplam
kredilere oranı düşmüş, likidite yüksek seviyede kalmaya devam etmiş, duran
aktiflerin toplam aktifler içindeki payı azalmış, aktif getirisi ve sermaye
kârlılığı iyileşmiştir. Banka sisteminde çalışan sayısı artmış, şube sayısında
artış eğilimi sürmüştür. Mevduat bankaları ile yatırım ve kalkınma bankalarının
2002 yılı sonunda şube sayısı 6 106, çalışan sayısı ise 123 271 iken, 2005
itibariyle, şube sayısı 6 247'ye, personel sayısı da 132 258'e yükselmiştir.
Şu anda, Türkiye'de, 34
mevduat bankası, 13 yatırım ve kalkınma bankası ve 4 katılım bankası faaliyet
sürdürmektedir.
Türkiye ekonomisinde ve
finansal sektörde 2003-2005 döneminde yaşanan gelişmelerin bankacılık sistemine
olan en önemli yansıması, bilanço büyümesine ve yapısına olmuştur. Toplam
aktifler 2002 yılında 129 milyar dolar iken, Eylül 2005 itibariyle 271 milyar
dolara yükselmiştir. TL kaynakların pasifteki payı 2002 yılında yüzde 50 iken,
2005 yılı eylül ayında yüzde 63'e yükselmiştir. Benzer şekilde, TL aktiflerin
toplam aktifler içindeki payı yüzde 46'dan yüzde 66'ya yükselmiştir. Bunda,
TL'ye olan güçlü talep yanında, bankacılık sistemine duyulan güven artışının,
daha da önemlisi AK Parti İktidarının sağladığı siyasî ve ekonomik istikrarın
önemli etkisi olmuştur.
Diğer önemli bir gelişme
özkaynakların güçlenmesidir. Özkaynaklar 15,6 milyar dolardan 36 milyar dolara
yükselmiştir. Aktif yapısında en önemli değişiklik, kredi portföyünün büyümesi
ve çeşitlenmesi olmuştur. Kredilerin toplam aktiflere oranı 15 puan artarak
yüzde 40'a yükselmiştir. Kredilerin toplam mevduata oranı ise yüzde 38'den
yüzde 61'e çıkmıştır. Kredilerin gayri safî millî hâsılaya oranı, 2002 yılında
yüzde 20 iken, 2005 Eylül ayında yüzde 32 olmuştur. Buna karşılık, menkul
kıymetler portföyünün toplam aktifler içindeki payı yüzde 40'tan yüzde 37'ye
gerilemiştir.
Türkiye ekonomisi ve
bankacılık sisteminin performansındaki olumlu gelişmeler bankaların piyasa
değerine de yansımıştır. Hisseleri İMKB'de işlem gören finansal kurumların
-ağırlıklı olarak bankalar- piyasa değeri 2002 yılı sonunda 7,3 milyar dolar
iken, 2005 yıl sonunda 62 milyar dolara yükselmiştir.
İktidarımız döneminde
bankacılık sektöründe yasal, kurumsal ve fonksiyonel çerçevede
gerçekleştirdiğimiz değişim ve dönüşümler sonucunda önemli ölçüde normalleşme
sürecine girilmiş bulunmaktadır. Bu konuda sizlere iki önemli göstergeyi
aktarmak istiyorum: Sektörde toplam kredi tutarı, uzun süreden beri, ilk defa,
toplam menkul kıymet portföy tutarını aşmıştır. Ortalama mevduat faiz oranı da,
ortalama DİBS faiz oranının üstünde seyretmektedir. Bu iki gösterge, bankacılık
sektörünün finansal aracılık rol ve fonksiyonunu daha etkin ve verimli şekilde
yerine getirdiğini, daha önceki dönemlere göre, fon, kaynak ve tahsis sürecinin
kalitesinin arttığını göstermektedir.
5411 sayılı Bankacılık Kanunuyla
Fon alacakları bakımından sağlanan ve haklı gerekçelere dayanan imtiyazların
sonucu olarak, İcra ve İflas Kanununun alacaklılar arasındaki sıra ilişkisini
düzenleyen 206 ncı maddesine göre, Fonun alacağı üçüncü sırada ödenmektedir.
Bununla birlikte, kamu hizmetlerinin aksatılmadan yerine getirilmesi için
gerekli olan ve finansman ihtiyacının temel kaynağı olan 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamındaki amme alacakları ve
sosyal güvenlik kuruluşlarının alacakları ise imtiyazsız alacak olarak dördüncü
sırada ödenmek durumundadır.
Bu kanun tasarısıyla,
5411 sayılı Bankacılık Kanununun 106 ve 107 nci maddelerinde yapılacak
değişiklikle, artık, tahsil edilen tutarlardan, öncelikle 6183 sayılı Kanun
kapsamındaki amme alacakları ve sosyal güvenlik kuruluşlarının alacakları
ödenecek, Fon ise alacağına bunlardan sonra kavuşacaktır. Böylelikle, bankalar
ve bankayla birlikte sorumlu tutulan kişilerden yapılacak tahsilatların, bir an
önce, hazineye intikali sağlanmış olacaktır.
Herkesin malumu olduğu
üzere, amme alacakları, kamu hizmetlerinin aksatılmadan yerine getirilmesi için
gerekli olan finansman ihtiyacının temel kaynağı niteliğindedir. Devlet,
üstlendiği görevleri, elde edeceği bu gelirlerle yerine getirmek durumundadır.
Zaten, bu nedenledir ki, bu alacakların takip ve tahsil usulü de, özel hukuk
ilişkisinden doğan alacakların takip ve tahsil usulünden farklı düzenlenmiştir.
Amme alacaklarının takip ve tahsil usulünün düzenlendiği 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda yapılması planlanan düzenlemelere
paralel olarak, amme alacağından borçlu bulunan bankalar ve bankayla birlikte
sorumlu tutulan kişilerin, bu borçlarının, bir an önce hazineye intikalini
sağlamak amacıyla bu kanun tasarısı hazırlanmıştır.
Hazırlanan tasarıda, Fon
alacaklarına tanınan imtiyaz korunmakta; ancak, devletin ve sosyal güvenlik
kuruluşlarının amme alacağı niteliğindeki alacakları Fon alacaklarının önüne
geçirilmektedir.
Diğer taraftan, yapılan
düzenlemeyle, bankaların şube açmaları hususunda getirilen düzenlemelerde,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından belirlenecek esaslara
uygunluk ve Kuruma bildirim şartı yeterli görülmektedir.
5411 sayılı Bankacılık
Kanununun 93 üncü maddesinin dördüncü fıkrası, BDDK'ya, bu kanun ve ilgili
diğer mevzuat hükümleri çerçevesinde verilen yetkilerini düzenleyici işlemler
tesis ederek ve özel nitelikli kararlar alarak kullanma yetkisi vermektedir.
Yapılan düzenlemeyle, bu yetkinin BDDK'nın karar organı olan kurul tarafından
kullanılmasına açıklık kazandırılmaktadır. Yine, Fon tarafından, yönetim ve
denetimi devralınan şirketlerin mal varlıklarının iktisadî ve ticarî bütünlük
içerisinde satılmasına karar verildiği takdirde, varlıkların satışı neticesinde
elde edilecek bedelden, eğer karar verilmişse, şirketlerin geçmiş dönem borcu
ödenecektir. Daha sonra, sırasıyla, bu kişilerin devlete ve sosyal güvenlik
kuruluşlarına olan ve 6183 sayılı Kanun kapsamındaki borçları ile GSM imtiyaz
sözleşmesinden doğan hazine payı borçlarının ödenmesi sağlanacaktır. Bundan
sonra, bakiye kısım, kişilerin diğer kamu kurum ve kuruluşları ile üst
kurullara olan borçlarına garameten taksim edilecektir.
Bilindiği üzere, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu, 4389 sayılı Bankalar Kanunu, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu
ve ilgili diğer mevzuat hükümleriyle verilen yetkiler kapsamında Türk Ticaret
Kanunu hükümlerine göre kurulmuş ve faaliyetlerini sürdüren şirketlerin,
yönetim ve denetimi kendisine devrolunan bankaların bünyesindeki iştiraklerin,
6183 sayılı Kanun uygulaması neticesinde ve kendisine borçlu gerçek ve
tüzelkişilerle imzaladığı borç tasfiye protokollerine istinaden sahip olduğu
iştiraklerin yönetim ve denetimini, Fon, alacaklarının tahsilini teminen
üstlenmiştir.
Kamu alacaklarının
tahsiline yönelik gerçekleştirilen işlemler kapsamında, Fon tarafından yönetim
ve denetimi devralınan şirketlerin ve iştiraklerin bir kısmı için hisse satışı
veya varlık satışı, bir kısmı için de şirketlerin varlıklarından ticarî ve
iktisadî bütünlük oluşturularak satışı cihetine gidilmiştir.
Varlıklarının
satılmasının akabinde, şirketlerin tüzelkişiliklerinin devam etmesi, ancak, Fon
alacaklarının tahsili anlamında herhangi bir değer taşımaması karşısında, bu
şirketlerin tasfiyesinin gerçekleştirilmesi, kamu kaynaklarının verimli ve hak
kaybına sebebiyet vermeyecek bir şekilde kullanılması anlamında önem arz
etmektedir.
Yine, bu şirketlerin
kayda değer bir mal varlığının kalmadığı, ancak, hâlâ şirketlerin kamu
borçlarının varlığını sürdürdüğü de bilinen bir gerçektir. Bu şirketlerden
tahsilatın sağlanması amacıyla yapılan işlemlere devam edileceği tabiîdir;
ancak, bu sürecin sonunda, şirketlerin, iflas veya tasfiye süreciyle
karşılaşacakları da aşikârdır. Mevcut düzenlemeler çerçevesinde, bu sürecin,
beş ile on yıl arasında süreceği kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu ise, kamunun katlanamayacağı bir külfet olarak görülmektedir.
Bu nedenle, kanunda
getirilen düzenlemeyle, bu şirketlerin kısa sürede tasfiyesinin sağlanması
amaçlanmıştır. Bankacılık Kanununun 129 uncu maddesinde yapılan değişiklikle,
5436 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişik Yapılması Hakkında Kanunla, Fonun, 5018 sayılı
Kanuna ekli 3 sayılı cetvelden ve dolayısıyla merkezî bütçe kapsamındaki
kuruluşlar arasından çıkarılması çerçevesinde gerekli düzenlemeler yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanun tasarısının hazırlanmasındaki katkılarından dolayı
hükümetimize, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve üyelerine, ilgili kamu kurum
ve kuruluşlarına çok teşekkür ediyorum. Bu kanun tasarısının, hayırlı olmasını
ve Yüce Meclisimizin tasvibiyle beklediğimiz olumlu sonuçları sağlamasını
diliyorum.
Sayın Başkan, sözlerime
son verirken, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ve şahsım adına, sizi, Yüce
Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aydoğan.
Şahsı adına ikinci
konuşmacı, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Sayın Kandoğan, buyurun.
Süreniz 10 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle, getirilen bu
kanun tasarısını, çok yerinde ve yapılması gereken bir değişiklik olarak
gördüğümü de ayrıca ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu kanun tasarısıyla devlet alacaklarının önplana alınması son derece yerinde
olan bir uygulamadır. İnşallah, bu kanunla beraber, bundan sonra devlet
alacaklarının önplana geçmesiyle devletin gelirlerinin daha da artacağı
inancındayım.
Değerli milletvekilleri,
Bankacılık Kanunundaki bu değişiklik vesilesiyle, özellikle bugünlerde son
derece önplana çıkan, ekonomiyle ilgili, bankacılıkla ilgili görüşlerimi ifade
etmek istiyorum.
Öncelikle, banka
sisteminin son dönemlerde vermiş olduğu kredilerle, özel kesime ayrılan
kredilerin rakam ve miktar olarak azaldığını görüyoruz ve özellikle, bankaların
kaynaklarının tüketici kredilerine ve banka kredi kartlarına yönelmiş olması,
ekonomide ciddî anlamda sıkıntıların ortaya çıkmasına sebebiyet veren
uygulamalardır.
Uzun zamandan beri,
değişik vesilelerle, değişik kesimler Türkiye'deki ekonominin kırılgan bir
noktaya doğru ilerlemekte olduğunu söylüyorlar. Bunu, biz de söylüyorduk.
Ancak, Sayın Kemal Derviş Türkiye'ye geldi, cari açıkla ilgili endişelerini
dile getirdi, Türk parasının aşırı değerlendiğini ifade etti ve Sayın Kemal
Derviş'in ifadelerinden sonra, Türk ekonomisinin ne kadar kırılgan olduğu, bir
kez daha ortaya çıktı. Sayın Derviş konuşmadan önce dolar kuru 1,30 YTL iken,
bugün 1,35 YTL'ye çıkmıştır. Demek ki, Türkiye'deki düşük döviz, yüksek faiz,
her an kırılabilecek bir seviyeye, bir noktaya gelmiştir.
Şimdi, hep söylenen
şudur: "Türkiye'deki cari açık sıcakparayla finanse edildiği için bir
tehlike görmüyoruz." Hep söylenen bu ve şu anda en son rakam, Türkiye'de
sıcakparanın 64 milyar dolar civarında olduğu ve bununla cari açığın finanse
edilebildiği. Ancak, Sayın Ali Babacan'ın bir konuşması… Türkiye'deki cari
açığın altı yedi yıl daha yüksek seviyede devam edebileceğini söylüyor Sayın
Babacan ve eğer, altı yedi yıl daha yüksek şekilde cari açık Türkiye'de
seyredecekse, ben, buradan, ciddî manada sizleri uyarmak istiyorum. Bakınız,
son üç günde borsanın kaybı yüzde 10'ların üzerinde ve Türkiye'ye gelen
sıcakparanın büyük bir bölümü de borsada ve borsadaki, şu andaki yabancı payı
yüzde 67'lerin üzerinde ve Türkiye'ye gelen sıcakpara, bir şekilde Türkiye'deki
kârını realize ettikten sonra yurt dışına çıkacak olursa, siz, Merkez
Bankasındaki rezervlerinizi her ne kadar 56 milyar dolar seviyesine de çıkarmış
da olsanız, Türkiye'de ciddî manada bir sıkıntının ortaya çıkabileceğinin
işaretleri görülmek üzeredir.
Dün de söyledim, bir kez
daha söylüyorum; cari açıktaki dünyadaki ölçü, kırılgan olan nokta, hassas olan
nokta, tehlikeli olan nokta, cari açığın gayri safî yurtiçi hâsılanın yüzde
4'ler seviyesi kritik eşiktir. Bakınız, şu anda bu eşik çok aşılmış ve şu anda
cari açık, gayri safî yurtiçi hâsılanın yüzde 6,4'üne ulaşmıştır. Bu, çok
hassas bir noktadır. Beğenilmeyen, 2002 yılındaki cari açık 1,5 milyar dolar.
Bunun altını çizmek istiyorum. Dışticaret açığı, 2002 yılı sonunda 10 milyar
dolar. Eğer, Sayın Babacan'ın söylemiş olduğu gibi, altı yedi yıl daha cari
açık yüksek bir şekilde devam edecek ise, bunun maliyeti, Türk ekonomisine, çok
pahalı olacaktır; çünkü, gelen sıcakpara, Türkiye'den çıkışta çok büyük
miktarda kazançlar alıp götürecek olan bir sıcakparadır ve bu gidecek olan
paralar, Türk ekonomisinden, Türk Milletinin tasarruflarından yurt dışına
çıkarılacak olan kaynaklardır.
Şimdi, durum bu şekilde
devam edecek olursa, Türk sanayicisinin, Türk ihracatçısının, KOBİ'lerin
dünyayla rekabet etme şansının da her geçen gün azalacağını hep beraber
göreceğiz; çünkü, 2002 yılında, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 70
iken, 2005 yılı sonu itibariyle bu oran yüzde 63'ler seviyesine inmiştir ve bu
şekilde gidecek olan bir temponun neticesinde, bu açık daha da büyüyecektir.
2005 yılında, 73 milyar dolarlık ara malı ve hammadde ithalatı yapılmıştır.
Getirilen her birim ara malı, Türkiye'de bunu üreten bir sanayi tesisinin, bir
KOBİ'nin, bir işletmenin kapanması veya işçi çıkarması şeklinde ortaya
çıkmaktadır.
Getirilen KDV
indiriminin, tek başına, Türk sanayicisine ve ihracatçısına çok büyük bir katkı
sağlayamayacağı da ortaya çıkmıştır. Yapılması gereken, istihdam üzerindeki
yükün hafifletilmesidir, enerji maliyetlerinin indirilmesidir. Bir rakam vermek
istiyorum: Türkiye, dünyadaki en pahalı enerjiyi kullanmaktadır. Sadece Japonya
-yüzde 13,9- birinci sırada, onun dışında, Türkiye, 9,8 sentle dünyanın en
pahalı elektriğini kullanmaktadır ve yine, istihdam, işçi ücretleri üzerindeki
işverenin payı yüzde 70'ler seviyesindedir. Bu oran, dünyada yüzde 25'tir. Bu
iki maliyet, sanayicimizin, ihracatçımızın belini kırmaktadır ve dünyayla rekabet
etme şansını da ortadan kaldırmaktadır.
Son rakam; ocak ayı
içerisindeki sanayi üretiminin yüzde 4,6 düştüğü, bugün, Türkiye İstatistik
Kurumu tarafından ilan edilmiştir.
Durum böyle iken,
ekonominin ayakta durabilmesi ve dünyayla rekabet edebilmesi açısından,
sanayicimizin ve istihdamın üzerindeki bu yüklerin, mutlaka azaltılması
gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Bakınız, elimde bir rakam
daha var; 2005 yılında Türkiye'deki ilk 1 000 şirketin kârlılık durumlarını ve
cirolarını sizlere vermek istiyorum: İlk büyük 1 000 şirketin 250 adedi
cirosunu yüzde 25 artırmış, kârını da yüzde 19 artırmış; ilk 250'de hiçbir
problem yok. İlk 250'nin -enflasyonun da yüzde 8 olduğunu hesap edecek olursak,
2005 yılında- enflasyonun üzerinde, yüzde 10 civarında bir kârı var ilk 250
büyük şirketin. İkinci büyük 250 şirketin ciro artışı yüzde 16, kârlılığı yüzde
10; ikinci 250, başa baş; Ama, esas önemli olan üçüncü 250, ciro artışı yüzde
7, kârlılık artışı yüzde - 12. Üçüncü büyük 250 şirket, 2005 yılında yüzde 12
zarar etmiş ve son 250'lik bölüm, Türkiye'de, yüzde 8 zarar etmiş değerli
milletvekilleri. Şimdi, hep söyleniyor ya "makroekonomi son derece
iyi." Bunu kim söylüyor; işte, Türkiye'nin kaymağını yiyen ilk 250 şirket,
2005 yılında, uygulanan bu ekonomik politikalar doğrultusunda cirosunu ve
kârlılığını artırmış ve bunun içerisinde Türkiye'deki büyük bankacılar da var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Demek ki, Türkiye'de uygulanan ekonomik politikalar, maalesef, toplumun çok
geniş kesiminin mağduriyetine sebep olurken, çok küçük bir azınlık, bu
uygulanan ekonomik politikalardan kârlı çıkmış.
Şimdi, size, bunun ne
kadar haklı olduğunu gösteren rakamlar vermek istiyorum: 2005 yılında
Türkiye'de protesto edilen senet tutarı 2,1 katrilyon lira ve kapanan işyerleri
sayısını da hepimiz çok yakından biliyoruz ve çok enteresandır, Türkiye'de,
dışarıyla rekabet etmekte zorlanan sanayicimiz, ihracatçımız, yatırımcımız,
artık, yatırımlarını yurt içinde değil, Bulgaristan, Romanya, Suriye,
Özbekistan, Türkmenistan gibi, istihdam üzerindeki vergi yükünün, maliyetlerin
ve enerji yükünün daha az olduğu ülkelere Türkiye'den kaçmaya başlamışlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen, teşekkürünüzü alayım. Konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Son cümlelerimi söylüyorum.
Türkiye'deki kayıtdışı
ekonomi korkunç oranda artmıştır. Uygulanan vergi politikalarının yanlışlığı
neticesinde dolaylı vergiler bugün yüzde 73 seviyelerine gelmiştir. Uygulanan
bu politikalarla, Türkiye'deki ekonominin daha iyiye gidebileceğine dair hiçbir
işaret görülmemektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, biraz sonra hepimizin destekleriyle
çıkacak olan bu kanunun, inşallah, ülkemize, milletimize ve ekonomimize
katkılar sağlamasını temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kandoğan.
Sayın Kepenek, soru
talebiniz mi var?
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Efendim, ben soru yöneltecektim.
BAŞKAN - Peki, buyurun
efendim.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakanımıza şu soruyu
yöneltmek istiyorum:
Şimdi, bildiğiniz gibi,
dünyadaki son gelişmeler, özellikle Avrupa Birliğindeki gelişmeler, büyük
şirketlerin birleşmesine ülkelerin karşı çıktığını gösteriyor. Örneğin,
Fransızlar, İngilizler, Almanlar kendi büyük şirketlerinin yabancılar
tarafından satın alınmasına ulusal politika olarak karşı çıkıyorlar. Bunun
örneklerini tek tek sayabiliriz; ama, zamanınızı almamak için saymayacağım.
Şimdi, Türkiye'de, bildiğim kadarıyla, bankacılık alanında, yabancı bankaların
Türk bankalarını satın alması konusunda herhangi bir sermaye sınırlaması yok.
Bu durumda, siz, hükümet olarak, büyük bankalarımızın yabancı bankalar
tarafından satın alınmasına nasıl bakıyorsunuz? Bu bankaların tek tek veya
topluca yabancı sermayenin eline geçmesini hükümet olarak nasıl
karşılayacaksınız? Bu konudaki hükümet politikasını öğrenmek istiyorum.
Çok teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kepenek.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, çok kısa iki sorum olacak Sayın Bakana.
Sayın Bakanım, İcra İflas
Kanununun 206 ncı maddesi uyarınca dördüncü sırada yer alan devlet alacağı
sırasında bir değişiklik olmuş mudur, olacak mıdır?
Son olarak; bu
düzenlemenin faizdışı fazlaya katkısı nedir?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, buyurun.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Kepenek'in
sorusunu cevaplamak istiyorum:
Şimdi, Avrupa Birliğinde
ve diğer Batı ülkelerinde sermayenin kısıtlanması yok. Sermayenin
kısıtlanmasıyla ilgili olarak bazı görüşler ileri sürülebilir; demokratik
ülkelerdir, nitekim bizde de özelleştirmelerle ilgili birçok görüş ileri
sürülebiliyor. Bunlar gayet normaldir; fakat, aslolan burada yürütülen
politikalarda, efendim, ulusal bir bankayı dışarıdaki bir banka alabilir mi;
alabilir. Nitekim, çok yakında görüldü, Avrupa Birliğinde, İtalya'da bir
İtalyan bankasını bir yerli banka almak istedi, bir yabancı banka almak istedi.
Hatta burada Merkez Bankası başkanıyla ilgili birtakım söylentiler çıktı, şu
oldu, bu oldu; fakat, neticede, yabancı banka geldi aldı, hatta Avrupa Birliği
de bu konuda tavır koydu. Dolayısıyla, şimdi, gazetelerde çıkan birtakım
haberlerle, efendim, Amerika'da yabancı bir şirket gelip başka bir şirketi
alamaz diye bir kaide yok; Avrupa Birliğinde de aynı şekilde. Bizde de, Türkiye'de
de, efendim, şurasını yabancılar alamaz, burasını yerliler alır ancak, falan
diye böyle bir kısıtlamamız yok.
Hükümet politikasını ben
açıklıyorum: Herhangi bir yabancı sermaye kısıtlamamız yoktur. Yerli sermayenin
aldığı gibi yabancı sermaye de gelir alır. Özelleştirmelere de girerler veyahut
da kendileri gelirler, anlaşmalar yaparlar. Bu, gayet açık olarak… Zaten, biz,
açık bir politika takip ediyoruz. Bunu herkes biliyor.
Bu konuyu tekrar
belirtmeme vesile olduğu için, Sayın Kepenek'e de teşekkür ediyorum.
Sayın Işık, tabiî, şimdi,
devlet alacaklarının öne geçmesinden bazı şeyler oluyor. Devletin, şimdi, vergi
alacakları var, TMSF de gitmiş el koymuş oraya, ondan dolayı bir paralar almış;
ama, ben, devlet olarak demeliyim ki, kardeşim, benim alacağım vardı, önce
benim bir alacağımı ver. Yani, bu, onu getiriyor. Tabiî, benim alınamayan
vergileri almam dolayısıyla da vergi gelirlerimde artış olacak, tabiî ki,
faizdışı fazlaya da müspet olarak etki edecektir.
Sayın Işık'a da teşekkür
ediyorum; çok kıymetli bir soru sordu.
Sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.04
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.18
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72 nci Birleşimin İkinci
Oturumunu açıyorum.
1078 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6.-
Bankacılık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1160) (S. Sayısı: 1078) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 1 inci
maddesini okutuyorum:
BANKACILIK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1.- 19/10/2005
tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun;
a) 13 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 13.- Bu
Kanunda yer alan kurumsal yönetim hükümleri ile koruyucu hükümler dikkate
alınarak Kurulca belirlenecek esaslara
uyulması ve Kuruma bildirilmesi kaydıyla yurt içinde şube açılması
serbesttir."
b) 93 üncü maddesinin
dördüncü fıkrasının ilk cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Kurum, bu Kanun ve
ilgili diğer mevzuat hükümleri çerçevesinde kendisine verilen yetkilerini,
Kurulca tesis edilecek düzenleyici işlemler veya alınacak özel nitelikli
kararlar ile kullanır."
c) 106 ncı maddesinin
beşinci fıkrasında yer alan "tüm imtiyazlı alacaklılardan önce"
ibaresinden sonra gelmek üzere ", ancak Devletin ve sosyal güvenlik
kuruluşlarının 6183 sayılı Kanun kapsamındaki alacaklarından sonra"
ibaresi eklenmiştir.
d) 107 nci maddesinin
dördüncü fıkrasının son cümlesinde yer alan "tüm imtiyazlı alacaklılardan
önce" ibaresinden sonra gelmek üzere ", ancak Devletin ve sosyal
güvenlik kuruluşlarının 6183 sayılı Kanun kapsamındaki alacaklarından
sonra" ibaresi eklenmiştir.
e) 129 uncu maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 129.- Fon
giderlerinin, Fon gelirleri ile karşılanması esastır. Fonun bütçe yılı, takvim
yılıdır.
Fon, bu Kanunda belirtilen
usul ve esaslar çerçevesinde kendisine tahsis edilen kaynaklarını görev ve yetkilerinin gerektirdiği ölçüde, serbestçe
kullanır.
Fon mevcudunun kullanılış
usul ve esasları ile bu Kanunla Fona verilen yetkilerin kullanılmasına ilişkin
diğer usul ve esaslar Fon tarafından
hazırlanacak yönetmelikte gösterilir.
Fon giderleri Fon kaynaklarından karşılanır.
Fonun giderleri Fon
Kurulu kararıyla yürürlüğe giren, stratejik planları ve performans hedefleri
ile kurumsal, işlevsel ve ekonomik sınıflandırma sistemine göre hazırlanan
yıllık bütçeye göre yapılır."
f) 134 üncü maddesinin
sekizinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye bu fıkradan sonra
gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Gerçek ve tüzel
kişilerin sahip olduğu varlıkların, bu maddede yer alan hükümler çerçevesinde
ticari ve iktisadi bütünlük kapsamında veya bu Kanunda yer alan hükümler
çerçevesinde ayrı ayrı cebri icra yoluyla satışlarından elde edilen bedelden;
satış tarihine kadar tahakkuk etmiş olmak şartıyla, sırasıyla Fon Kurulu
tarafından karar verilmesi halinde şirketlerin teknik bilgi, yazılım, donanım,
ekipman, mal ve hizmet alımından doğan geçmiş dönem borçları, kişilerin Devlete
ve sosyal güvenlik kuruluşlarına olan 6183 sayılı Kanun kapsamındaki borçları
ile GSM imtiyaz sözleşmesinden doğan Hazine payı borçları ödendikten sonra
kalan kısım, kişilerin diğer kamu kurum ve kuruluşları ile üst kurullara olan
borçlarına garameten taksim edilerek ödenir. Bu hükme göre yapılan dağıtım
sonrasında bakiye borç kalması; lisans, ruhsat, imtiyaz sözleşmesi, geçici
frekans ve kanal kullanımı ve benzeri hakların devri ve yeni alıcısı tarafından
işletilmesi için gerekli olan ve kamu kurum ve kuruluşları ile üst kurullarca
yapılması gereken devrin tescil ve nakli işlemine engel teşkil etmez."
"Bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (7)
numaralı fıkrası ile bu madde kapsamında olan ve sermayesinin % 50'sinden
fazlasını temsil eden hisselere Fonun, Fon Bankasının veya Fon iştiraklerinin
sahip olduğu şirketler, yönetim kurulları tarafından alacaklılarına ve
borçlularına Fonun belirlediği esaslar çerçevesinde yapılacak ilanı müteakiben
düzenlenen bilançoları esas alınarak Fon Kurulu kararı ile İcra ve İflas
Kanunu, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın tasfiye olunur. Bu
şirketler Fonun yazılı bildirimi üzerine ilgili sicilden başkaca bir işleme
gerek kalmaksızın terkin olunur. Tasfiye kararı aleyhine ilgililer tarafından
açılacak davalar Fonun merkezinin bulunduğu yer idare mahkemelerinde görülür.
Fon Kurulu tarafından tasfiyesine karar verilen şirketlerin iflas ve ihyası
istenemez. Yapılan ilan neticesinde kayıt altına alınan alacaklar Fon
tarafından bu Kanun, 6183 sayılı Kanun ve İcra ve İflas Kanununun 206 ncı
maddesine uygun olarak düzenlenecek sıra cetveli ile tasfiye kararı verilen
şirketin alacaklılarına dağıtılır. Bu madde hükümlerine uygun olarak tasfiye
olunan şirketlerin hâkim ortakları ve yöneticileri ile üçüncü şahıslar aleyhine
açılan şahsi sorumluluk, iflas ve alacak davaları kanuni halef; ceza davaları
kanuni müdahil sıfatıyla Fon tarafından devam ettirilir. Bu davalar sonucunda
herhangi bir tahsilat yapılması halinde başkaca bir işleme gerek kalmaksızın
tahsil edilen meblağ düzenlenmiş sıra cetveline uygun olarak dağıtılır. Dağıtım
sonrasında alacağını tamamen alamamış olan alacaklılara talepleri halinde
şirketin tasfiye edildiğine ve dağıtılacak tasfiye bakiyesi bulunmadığına dair
bir belge verilir. Bu belge İcra ve İflas Kanununun 105 inci maddesi hüküm ve
sonuçlarını doğurur. Alacaklılara sıra cetveline uygun olarak yapılacak dağıtım
sonrası tasfiye bakiyesi kalması halinde bu bakiye şirket hissedarlarına
hisseleri oranında ödenir. Tasfiyenin usûl ve esasları Fon Kurulu tarafından
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."
g) 136 ncı maddesinin son
cümlesinde yer alan "her türlü hak ve alacakların bedelinden,"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Devletin ve sosyal güvenlik kuruluşlarının
6183 sayılı Kanun kapsamındaki alacaklarından sonra gelmek üzere," ibaresi
eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kemal Kılıçdaroğlu, AK Parti Grubu adına
Ahmet Yeni; şahısları adına, Ahmet Yeni, Fatih Arıkan, Haluk Koç ve Kemal
Kılıçdaroğlu.
AK Parti Grubu adına
Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 1078 sıra
sayılı Bankacılık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1
inci maddesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer Başkan,
değerli milletvekilleri; malumlarınız olduğu üzere, ülkemizde ilki 2000 yılı
kasımı, ikincisi ise 2001 Şubatında vuku bulan iki ekonomik kriz, sonuçları
itibariyle sadece finans kesimiyle sınırlı kalmamış, eşzamanlı olarak ülke
ekonomisinin bütününü etkilemiştir.
Sistemin daha sağlıklı
bir yapıya kavuşturulma gereğiyle de yapısal dönüşüm çalışmaları başlatılarak,
BDDK tarafından, bankacılık sektörü yeniden yapılandırma programı uygulamaya
konulmuştur.
Başbakanlık
müfettişlerinin 26 banka üzerinde yaptığı ayrıntılı çalışma sonucunda, yaşanan
bu bankacılık krizlerinin sebepleri ortaya konulmuş ve daha önceleri muhtelif
zamanlarda görüşülmüş ve bugün görüşülmekte olan bankacılık kanunu
tasarılarının her birine bu hususlar ışığında istikamet kazandırılmıştır.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; bugün görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesi üzerinde ne
gibi değişiklikler öngörülmektedir, dikkatlerinize sunmak istiyorum.
19.10.2005 tarihli ve
5411 sayılı Bankacılık Kanununun 13 üncü maddesi, BDDK'nın talepleri
çerçevesinde ve görüşmekte olduğumuz tasarının (a) bendinde "Bu Kanunda
yer alan kurumsal yönetim hükümleri ile koruyucu hükümler dikkate alınarak
Kurulca belirlenecek esaslara uyulması ve Kuruma bildirilmesi kaydıyla yurt
içinde şube açılması serbesttir" şeklinde değiştirilmiştir.
Yine, 5411 sayılı Kanunun
93 üncü maddesinin dördüncü fıkrası kapsamındaki değişikliklerle de, görüşmekte
olduğumuz tasarının (b) bendinde "Kurum, bu Kanun ve ilgili diğer mevzuat
hükümleri çerçevesinde kendisine verilen yetkilerini, Kurulca tesis edilecek
düzenleyici işlemler veya alınacak özel nitelikli kararlar ile kullanır"
şeklinde öngörülmüştür ve adı geçen Kanunun 106 ncı maddesinin beşinci
fıkrasında da, 107 nci maddesinin dördüncü fıkrasının son cümlesinde yapılan
değişikliklerle, Bankacılık Kanununa göre faaliyet izni kaldırılan ve yönetim
ve denetimi Fona intikal eden bankalar hakkında iflas kararı verilmesi halinde,
bankanın, iflas masası tarafından küllî icra yoluyla tasfiye edilmesi
sonucunda, dağıtımında Fona tanınan imtiyazın önüne, sırayla, devlet ve sosyal
güvenlik kuruluşlarının 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanuna tabi alacakların gelmesi öngörülmektedir.
Yine, görüşülmekte olan
tasarının 1 inci maddesinin (e) bendinde, 5411 sayılı Kanunun 129 uncu
maddesinde yapılan değişiklikle, 5436 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunla, Fonun, 5018 sayılı Kanuna ekli 3 sayılı cetvelden ve
dolayısıyla, merkezî bütçe kapsamındaki kuruluşlar arasından çıkarılması
çerçevesinde gerekli düzenlemeler yapılmaktadır.
Yine, tasarının 1 inci
maddesinin (f) bendinde, 5411 sayılı Kanunun 134 üncü maddesinin sekizinci
fıkrasında yapılan değişikliklerle, Bankacılık Kanununa göre faaliyet izni
kaldırılan ve yönetim ve denetimi Fona intikal eden bankalar ile bankayla
ilişkileri Kanunun 134 üncü maddesinde tanımlanan gerçek ve tüzelkişilerin
sahip oldukları varlıkların satışı neticesinde elde edilecek bedelden,
öncelikle, 134 üncü maddenin beşinci
fıkrasına göre de, Fon Kurulu tarafından karar verilmesi halinde, devlet ve sosyal
güvenlik kuruluşlarının 6183 sayılı Kanun kapsamındaki alacaklar ile GSM
imtiyaz sözleşmelerinden doğan hazine payı alacaklarının öncelikle tahsili
sağlanmaktadır.
134 üncü maddenin
sekizinci fıkrasından sonra gelmek üzere bir fıkra eklenmesi suretiyle de,
varlıklarının satılmasının akabinde şirketlerin tüzelkişiliklerinin devam
etmesi; ancak, Fon alacaklarının tahsili anlamında herhangi bir değer
taşımaması karşısında, bu şirketlerin tasfiye prosedürünü çabuklaştıracak ve
hızlandıracak yeni düzenlemeler getirilmektedir.
Yine, tasarının 1 inci
maddesinin (g) bendindeyse, 5411 sayılı Kanunun 136 ncı maddesinin son bendinde
yer alan "her türlü hak ve alacakların bedelinden" ibaresinden sonra
gelmek üzere, "Devletin ve sosyal güvenlik kuruluşlarının 6183 sayılı
-Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında- Kanun kapsamındaki alacaklarından
sonra gelmek üzere" ibaresinin eklenmesi, yine, öngörülmektedir.
İktidarın gündemi ile
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi ile
halkın gündeminin aynı olmadığını söyleyen muhalefet milletvekillerine ve
birkaç gündür de sürekli konuşan arkadaşlarımıza da sormak istiyorum:
Bankaların insafına terk edilmiş kredi kartları mağdurlarının mağduriyetlerinin
giderilmesi gerçekten halkımızın gündemi değil miydi?!
MEHMET KARTAL (Van) -
Kredi kartlarında faiz fazlalığı var.
AHMET YENİ (Devamla) -
Otuz yıldır düşürülemeyen enflasyon canavarını yok etmemiz, gerçekten, halkın
gündemi değil miydi?!
Bankalararası gecelik
faizlerin yüzde 100, yüzde 200, yüzde 300 hatta yüzde 7 500'lerden bugünkü
rakamlara düşürülmesi halkımızın gündemi değil miydi?!
SSK ve Bağ-Kur prim
borçlarının yeniden yapılandırılması halkımızın gündeminde değil miydi?!
Yıllarca nerede biriktiği
dahi bilinmeyen, bir yerlerde buharlaşmış durumdaki 15 katrilyona yakın zorunlu
tasarruf ödemelerinin bugüne kadar ödenmemesi halkımızın gündeminde değil
miydi?!
Enflasyonun üzerinde maaş
zamları, Meclise getirilen yasa tasarısıyla, polislerimize, memurlarımıza,
öğretmenlerimize, din görevlilerimize "özel hizmet tazminatı" adı
altında eködeme talepleri gerçekten halkımızın gündeminde değil mi?!
Köylümüzün, çiftçimizin
ahırındaki ineğini, öküzünü, traktörünü iktidarımız döneminde haczetmedik;
bilakis, hacizlerden kurtarılması için borçlara af getirildi, anaparalar
yapılandırıldı; on yılda onlara verilen destek 10 katrilyon, silinen borç faizi
2,7 katrilyondur. Vergi yükünü azaltmak halkımızın gündemi değil miydi?! İlaç
fiyatlarındaki KDV'leri aşağı çekmek gerçekten halkımızın gündemi değil mi?!
Yine, üç yılda, sadece faiz ödemelerinden 100 katrilyon tasarruf elde etmek,
bizim, Meclisin ve halkımızın gündemi değil mi?!
Biz, fakiri ve garibi
çaresizlikleriyle baş başa bırakmadık. Üç yılda 3 katrilyonun üzerinde sosyal
yardımda bulunduk. Anayasada ifade edilen sosyal adalet kavramının gereği bu
değil mi?! Yapamazsınız dediler; oysa, biz yine yapmaya devam ediyoruz.
Hırsızların ve hortumcuların burnundan fitil fitil getiriyoruz ve hortumcuların
hortumlarını kesmek bizim vazifemiz değil miydi?! Yine, millî geliri,
iktidarımızın ilk üç yılında ikiye katladık, şimdiden sonra daha da artırmaya
devam edeceğiz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Kimin geliri arttı?!
AHMET YENİ (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, bu, bizim halkımızın gündemi değil mi? Daha ne sayalım
sayın milletvekilleri; tarımda, eğitimde, sağlıkta, turizmde, toplukonutta,
özelleştirmede, dış politikada, sosyal yardımlarda, desteklerde, ekonomide,
üretimde, verimlilikte, her şeyden önce, Mecliste var kıldığımız AK Parti
farkını anlatmaya gerçekten zaman yetmemektedir.
Saygıdeğer Başkan,
değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisiyle birlikte siyasî ve
ekonomik istikrarın tesis edildiği, karşılıklı güven ortamının oluştuğu
ülkemizde bugün bankacılık sektörünün ulaştığı nokta, şüphesiz ki, iktidarımız
döneminde bankacılık ve finans sektöründeki kanunî altyapının çağın gereklerine
uygun olarak revize edilmesiyle mümkün olabilmiştir. Zamanın ve hizmet
sektöründeki değişimlerin hızlı yaşandığı günümüzde, iktidar olarak, bunun
altyapısını oluşturmuş olmakla birlikte, sektördeki çalışmalarımızı yeterli
göremeyiz. İleride olası olumsuzlukların yaşanmaması noktasında da, gerekli
önlemleri, dün olduğu gibi bugün de almak durumundayız. Gerekli gördüğümüz
zamanlarda da bu çalışmalarımıza kararlılıkla devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Yeni, devam edin.
AHMET YENİ (Devamla) - Bu
düşüncelerle, sözlerime son verirken, görüşülmekte olan tasarının hayırlı
olmasını diliyor; Kadınlar Gününü kutlayarak, Yüce Heyetinizi bir kez daha
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ederim.
Sayın Yeni, şahsınız
adına konuşma talebiniz var, eğer konuşma talebiniz olmayacaksa, Sayın
Kılıçdaroğlu'nun süresini birleştireceğim.
AHMET YENİ (Samsun) -
Tamam efendim; Sayın Kılıçdaroğlu buyursunlar.
BAŞKAN - Peki, teşekkür
ederim.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Grup ve şahsınız adına
taleplerinizi birleştirdim efendim.
CHP GRUBU ADINA KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
aslında Bankalar Kanununda yapılan 2 maddelik bir değişiklik; ama, bu
değişikliğin temel amacı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun uygulamada
karşılaştığı sorunları çözmek; bu arada, kamu alacaklarına, özellikle sosyal
güvenlik alacaklarına öncelik sağlayan bir düzenleme.
Değerli arkadaşlar,
benden önce konuşan değerli hatip, Bankalar Kanunuyla ilgili önemli
düzenlemeler yapıldığını belirtti; doğrudur. Bankalar Kanunu, uzun süredir
çözüm bekleyen, sağlıklı işlemesi gereken bir kanundu; bu konuda önemli
düzenlemeler yapıldı. Hatta, daha da ileriye gidildi, Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonunun, özellikle batan bankalardan olan alacakların tahsili için, yine
Parlamentonun ortak iradesiyle, yani, hem iktidar kanadının hem muhalefet
kanadının oybirliğiyle âdeta, çıkardığı kanunlarla, Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonunun, alacakları tahsil etmesi yönünde eli oldukça güçlendirildi.
Değerli arkadaşlar, ama,
yasaların çok iyi çıkması, yasaların eksik çıkması, yasalarda bazı boşlukların
olması, çoğu zaman beklentilerin altında ya da beklediğimiz ölçüde sonuca
ulaşamamamız sonucunu da doğurabiliyor. Eğer, bürokrasi iyi çalışmazsa, bu
konuda siyasal müdahaleler bürokrasiyi yönlendirmezse, o zaman, daha sağlıklı
sonuçları alabileceğimizi görüyoruz.
Şimdi, bakın değerli
arkadaşlar, Sayıştay Başkanlığı, 6.10.2005 tarihinde, yani, geçtiğimiz yılın
sonunda, kendi genel kurulunda 2004 yılı Hazine işlemleri raporunu görüşüyor ve
bu raporu, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderiyor.
Bizi izleyen değerli
yurttaşlarımıza da hemen şu açıklamayı yapalım: Sayıştay, Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına denetim yapan bir organ, bir anayasal organ.
Şimdi, Sayıştay, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonunun da hesaplarına bakıyor, Hazine işlemlerini incelerken,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ile Hazine işlemlerinin ne ölçüde bağdaştığını,
ne ölçüde gereklerin yerine getirildiğini bu raporda belirtiyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu rapora göre, 2005 sonu itibariyle, Hazinenin, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonundan olan alacağı, 49 273 000 000 dolar. 49 milyar dolarlık bir
alacağı, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu alacak; çünkü, batan bankalara, batan
bankaların içine, devlet, 49 milyar dolar bir para koymuş ve Parlamento da
iradesini, görevini yerine getirmiş Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna "49
273 000 000 doları tahsil et, Hazineye olan borcunu öde" diyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, peki, öde diyor da ne oluyor? Yine, bu rapora göre "bugüne
kadar -yani, raporun Parlamentoya geldiği güne kadar- 49 milyar ABD Dolarına,
alacak, ulaşmıştır" diyor. Bunun, 16,5 milyar dolarlık kısmı vadesi geçmiş
alacaklardır. Yani, Hazinenin öngördüğü sürede iadesi yapılmayan vadesi geçmiş
alacaklardır. Bugüne kadar yapılan tahsilat ise yaklaşık 2 milyar ABD Dolarıyla
sınırlı kalmıştır.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Hangi tarih?..
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Raporun Parlamentoya geldiği tarih.
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Tarih hangisi?..
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Evet, onu da söyledim ben; herhalde siz duymadınız; ama, yine onu
söyleyeyim, 6.10.2005 tarihi itibariyle.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, 49 milyar dolarlık bir hazine alacağı var, ödenen para miktarı 2
milyar dolar. Elbette, bu süre içinde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu çalıştı,
belli satışları gerçekleştirdi, bir miktar daha para ödedi; ama, bu paranın 49
milyar dolarlık bir alacağı kapatma şansı yok. 2014'e kadar yapılan bir
programlama var. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun yapacağı tahsilatla ilgili
bir hesaplama var; ama, bunun da çok yetersiz kaldığı görünüyor.
Şimdi, bakın, Sayıştay
Başkanlığı ne diyor değerli arkadaşlar; Sayıştay Başkanlığı diyor ki:
"Hazine Müsteşarlığınca, bugüne kadar, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun
elindeki varlıkların çözümlenmesinden elde ettiği veya edeceği gelir ile
Hazineye olan yükümlülüğünü ne oranda yerine getirdiği veya getirebileceğine
yönelik bir analiz çalışması yapılmamıştır." Kim söylüyor bunu; Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan kurum söylüyor. Kime söylüyor;
Parlamentoya diyor ki: "Hazine Müsteşarlığı, gerekli çözümlemeyi, sağlıklı
analizi bugüne kadar yapmamıştır." Peki, bu rapordan sonra yaptı mı,
hayır, bu rapordan sonra da yapmadı.
Geliyorum başka bir
konuya arkadaşlar. Şimdi, bir de niyet mektupları var. Türkiye'nin IMF'ye,
Sayın Ali Babacan ile Sayın Merkez Bankası Başkanının imzalayıp verdiği niyet
mektupları var. Bakın, o niyet mektuplarında da ne deniyor değerli arkadaşlar,
15 Temmuz 2004 tarihli niyet mektubu: "Hazine Müsteşarlığının, bankacılık
sisteminin yeniden yapılandırılmasının finansmanı çerçevesinde TMSF'den olan
alacaklarının 2004 sonuna kadar çözüme kavuşturulması konusundaki planımız
hedeflendiği gibi ilerlemektedir." Peki, değerli arkadaşlar, neyi
hedeflediler; alacağın tahsili. Alacak ne kadardı; 49 milyar dolar. Ne kadarı
tahsil edildi; 2 milyar dolar, belki de,5 milyar dolar olabilir; son rakamı
bilemiyorum veya belli bir rakama ulaşmıştır. Peki, 2004 sonuna kadar
öngördükleri şekilde gerçekleşme oldu mu; gerçekleşme olmadı. Peki, sonra ne
diyor IMF'ye verilen niyet mektuplarında; "biz bu sorunu en kısa sürede
çözümleyeceğiz" diyorlar. En kısa sürede ne çözümlenecek; en kısa sürede
bu alacakların üzerine devletin bir bardak su içmesiyle bu sorun çözülmüş
olacak. Bunu nerede söylüyor hükümet; bunu hükümet, IMF'ye verdiği niyet
mektuplarında söylüyor ve bu taahhüdü yerine getiriyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, TMSF'den olan alacakların Hazine tarafından sağlıklı
denetlenmediğini, sağlıklı gözetlenmediğini ve bu konuda çok ciddî olumsuz bir
yapılanmanın olduğunu Sayıştay söylüyor. Ben, yine bu rapordan bir bölüm daha
okuyorum izninizle: "Bugüne kadar, TMSF'nin, ikraz anlaşmalarından gelen
bu yükümlülüğe yeteri kadar uyup uymadığını güvence altına alacak kontrol
mekanizmaları da Hazine Müsteşarlığınca kurulup işletilmemiştir. Ayrıca, Hazine
Müsteşarlığı, 4749 sayılı Yasadan gelen denetim yetkisini TMSF'den olan
alacakları dolayısıyla kullanmamıştır."
Peki, değerli arkadaşlar,
sizler, iktidar kanadından değerli milletvekilleri, acaba, Hazine
Müsteşarlığına, TMSF ile ilgili denetim yetkinizi niye kullanmıyorsunuz diye
bir soru sordunuz mu? Hani, siz demiyor muydunuz "efendim, biz yetimin
hakkını koruyacağız, fakir fukaranın hakkını koruyacağız, tüyü bitmemiş yetimin
hakkını hortumlayanlardan hesap soracağız." Sayın Çiçek, gelip, burada
"efendim, biz bu konuda çalışma yapıyoruz" demedi mi?! Peki, nerede
bu çalışmalar?! Bu çalışmalar yok. Bu çalışmaların olmadığını kim söylüyor;
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştay Başkanlığı söylüyor.
Değerli arkadaşlar,
sadece bu kadar mı; hayır, bu kadar değil. Sayıştay Başkanlığı ayrıca şunu
söylüyor değerli arkadaşlar: "TMSF'nin elindeki aktiflerin çözümlenmesi
süreci tüm hızıyla sürerken, hazineye olan borçlarının silinmesi seçeneğinin
zamanlaması uygun görülmemektedir. Yani, IMF'ye verilen niyet mektubuyla
"biz, bu alacakları sileceğiz diye taahhüt edilmesi uygun değildir"
diyor. Neden uygun değildir diyor; adamlar kaçacaklar, siz, zaten, sileceğinizi
baştan itiraf ediyorsunuz; baştan "biz bu alacağı sileceğiz" diye
IMF'ye taahhütte bulunursanız, karşıdaki adam da bu parayı ödemez. Kim söylüyor
bunu; Sayıştay söylüyor yine. Peki, niye, biz o mektubu imzalayıp verdik;
çünkü, birtakım güçlerin baskısı altında, bu hükümet, IMF'ye o taahhüdü yapmak
zorunda kalıyor. Eğer, o baskı altında hükümet kalmazsa, bu taahhütte
bulunamaz. Siz demiyor muydunuz "biz, IMF'ye karşıyız", seçim
meydanlarında "IMF'nin taahhütlerini yerine getirmeyeceğiz" diye?!
Şimdi geldiniz, Adalet ve Kalkınma Partisi, IMF'nin tutsağı konumuna geldi.
Adalet ve Kalkınma Partisi, tüyü bitmemiş yetimin hakkını alma konusunda
IMF'den talimat alıyor. Oysa, talimat alacağı yer Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşlarıdır.
Sadece bu mu; bakın, bu
raporda bir şey daha söyleyeyim değerli arkadaşlar: "TMSF'nin, hazineye
aktarması gereken malî kaynakların doğru ve zamanında aktarılmasını teminen bir
denetim mekanizması kurulmalıdır" diyor. Peki, kuruldu mu böyle bir
denetim mekanizması; hayır. Peki, niçin kurulmadı; ona da hayır, onun da yanıtı
yok. Kurulmamasının nedeni, TMSF'nin birilerinin üzerine gitmemesi için,
hükümetin üzerindeki baskıdır. Hazine Müsteşarlığı, IMF'nin sözünü dinlemeyip
de, Parlamentonun sözünü dinleseydi, herhalde, bu alacakların tahsili konusunda
çok daha etkin bir çaba içinde olabilirdi.
Değerli milletvekilleri,
size bir şey daha söyleyeyim. Sayın Çiçek burada dedi ki, muhalefet kanadına
dönerek: "Siz, acaba, kredi kartları sorununu çözdük; bu, halkın
gündeminde değil miydi?" Daha pek çok örnek verdi ve bunların halkın
gündeminde olup olmadığını sordu.
RECEP KORAL (İstanbul) -
Çiçek değil, Sayın Yeni.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Sayın Yeni, affedersiniz, Sayın Yeni söyledi.
Şimdi, birinci nokta şu:
Kredi kartları konusunda, acaba, iktidar kanadı olumsuz oy mu verdi; hayır.
Kredi kartları konusunda, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhuriyet Halk
Partisi belli bir uzlaşma sağlamadı mı; sağladı. Uzlaşmaya zorlayan parti
Cumhuriyet Halk Partisi değil miydi, daha düşük bir faiz oranı uygulansın
diyen; Cumhuriyet Halk Partisiydi.
AHMET YENİ (Samsun) -
İktidar biziz iktidar…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - İktidar sizsiniz elbette Sayın Yeni; biz, siz iktidar değilsiniz
demedik. Siz, IMF'ye karşı iktidar değilsiniz; sorununuz da orada zaten. Eğer,
IMF'ye karşı da aynı iktidar dirayetini gösterebilseniz biz sizi
alkışlayacağız; ama, siz, IMF'ye gelince el pençe divan duruyorsunuz…
AHMET YENİ (Samsun) - 25
milyar dolar azalttık dış borcu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - …her talimatını yerine getiriyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) - Dış
borcu düşürdük.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Bakın, siz, bir şey daha söyleyeyim…
ALİM TUNÇ (Uşak) - IMF'ye
muhtaç edenlere söyleseniz…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Bak, ne kadar güzel söyledi: "IMF'ye muhtaç edenlere siz
şikâyet edin." Bu halkı IMF'ye muhtaç edenleri... Evet, bu halkı IMF'ye
muhtaç edenler bu Parlamentonun dışında kaldılar; ama, sizler, aynı politikayı,
hiç şaşmaksızın ve ödün vermeksizin aynen devam ettiriyorsunuz.
Bağ-Kur, SSK'yla ilgili
de dediniz gündemdedir diye, doğrudur; ama, Bağ-Kur ve SSK'da...
AHMET YENİ (Samsun) - Nereden
nereye…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Bakın, Sayın Yeni, çok kısa bir süre içinde tekrar bir kanun
değişikliği getireceksiniz; çünkü, siz, yine, IMF'nin talimatıyla yaptınız onu.
IMF dedi ki: 100 000 YTL'nin üstünde olanı ayrı, altında olanı ayrı uygulayın.
Siz, diyor musunuz acaba, böyle bir af kanunu olabilir mi?! Bakın, yakında yeni
değişiklikler getireceksiniz.
Biz, sadece, size şunu
söylüyoruz değerli milletvekilleri: Halkın gündemindeydi, çözdünüz, güzel
yaptınız, teşekkür ediyoruz. Peki, değerli arkadaşlar, bu İhlaszedelerin
sorununu niye çözmüyorsunuz, bu insanlar halk değil mi?! Peki, bonozedelerin
sorununu niye çözmüyorsunuz; bu insanlar bu ülkede yaşamıyor mu, halk değil mi
bunlar?! Peki, İmarzedelerin sorununu niye çözemiyorsunuz, bu insanlar halk
değil mi?! Onlara IMF dayattığı için çözmüyorsunuz, birileri de sizinle aynı
siyasal paralelde düşündüğü için çözmüyorsunuz. Oysa, tüyü bitmemiş yetimin
hakkını çözmek, bir siyasal iktidarın tutarlı, devamlı, sağlam bir politikası
olması gerekir.
Biz, bir önerge
vereceğiz. Biraz sonra o önergeyle ilgili olarak da AKP'nin maskesini
göreceğiz, gerçek yüzünü göreceğiz.
AHMET YENİ (Samsun)- AK
Partinin maskesi yok.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti Halkı, AKP'nin gerçekten de birilerinin yanında
mı, yoksa, halkın yanında mı, onu göreceğiz.
Hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın milletvekilleri,
konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın Tütüncü'nün soru
talebi var.
Buyurun Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanımıza, aracılığınızla, iki sorum var.
Birinci sorum, bankaların
ve özel sektörün, özellikle son bir yıl içinde çok büyük oranda yabancı kredi
aldığı, dışborç yaptığı biliniyor. Bizim elimizdeki verilere göre, 2005 Haziran
sonu itibariyle bunların toplamı 34,5 milyar dolar oldu. Acaba, 2005 yılı sonu
itibariyle bu rakam kaçtır; yani, banka artı özel sektörün dışborç toplamı,
2005 yılı sonu itibariyle, kaç milyar dolar olmuştur? Dolar fiyatındaki yüzde 1
artışın, acaba bu dışborç toplamındaki kur riskini ne kadar artırdığına dair
bir hesap yapılmış mıdır; yapılmışsa nedir? Son derece kritik bir döneme
giriyor Türkiye; birinci sorum bu.
İkinci sorum ise;
bankacılıkta yoğunlaşma artıyor Sayın Başkan, değerli milletvekilleri. Aktif
toplam itibariyle, Ziraat Bankası, İş Bankası, Akbank, Yapı Kredi Bankası ve
Garanti Bankasının, yani bu beş bankanın aktif toplam itibariyle sistemdeki
payı yüzde 61'e çıkmış durumda. Türkiye, geçmiş yıllarda, bu yoğunlaşmaya karşı
ve yoğunlaşmadan sakınan bir politika izledi. Şimdi, bu durum karşısında, acaba
nasıl bir politika düşünülüyor bankacılık sisteminde? Bu yoğunlaşma, acaba
Türkiye'nin yararına mı olacak, zararına mı olacak? Zararına olacaksa yararlı
hale getirmek için nasıl bir politika düşünülmektedir? Az önce söylediğim bu
yüzde 61 oranı, beş yıl önce yüzde 48'di; böylece, çok kısa sürede çok büyük
bir yoğunlaşma yaşandı. Bu konuda Sayın Bakandan yanıt rica edeceğim.
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tütüncü.
Sayın Bakanım, buyurun
efendim.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Tütüncü'ye, önce
teşekkür ediyorum. Bankalarla ilgili sormuş olduğu, bu dışarıdan aldığı
krediler, yıllar itibariyle bunların artış seyri nedir, bunlar şu anda benim
elimde yok tabiî, bu rakamlar. Biz, Sayın Tütüncü'ye, onu yazılı olarak,
soralım; ama, BDDK'dan da her zaman bunlar alınır; çünkü, yayınlanıyor bunlar,
yayın halinde, bankaların kredileri, iç kredileri, dış kredileri, bunların
hepsi yayınlanıyor. Onu kendisine biz bildirelim.
İkinci soru, bankacılıkta
yoğunluk artıyor meselesini, ben, biraz daha geniş ele almak istiyorum.
Şimdi, bizim, Türkiye'deki
bankacılık… Son zamanlarda yaşanan kriz bankacılık krizi oldu bizde, 2000, 2001
krizinde. Bankacılığın yapısı çok zayıf, çok çürüktü ve sonradan, arka arkaya
yapılan reformlar, bankacılıkta yaptığımız reformlar, bankacılığı daha kuvvetli
hale getirdi. Eskiden Türkiye'de öyle şeyler oldu ki -çok affedersiniz- önüne
gelen banka açtı; yani, bu, banka açmaya ehil mi, şartları taşıyor mu taşımıyor
mu... Bir ülkede finans sektörü çok önemli. Eğer finans sektörü kuvvetli
olmazsa, o ülkenin ekonomisinin önemli bir ayağı kötü demektir, çürük demektir.
Şimdi, onun arkasından,
biliyorsunuz, bizden önce BDDK da kuruldu; yani, artık, tamamen bağımsız
kuruluşlar, bankacılığı devamlı surette takip ediyor. Bu, Türkiye için
fevkalade önemli bir husus. Sonra, bankaların o eski dönemde, mesela, açık
pozisyonları fazlaydı. Bunlar takip edilmedi. Hatta, hatta, öyle şey… Bunu
açıkça yaşadık, almış, bankayı kurmuş, milletten boyuna mevduat topluyor, bu
mevduatı kaydına yazmıyor. İmar Bankasında yaşadık. Topluyor, herkes, banka
diye şubelerine akın akın geliyor, tak tak yazıyorlar, bilgisayara giriyorlar
falan; meğerse, kayda girmemiş adamlar. Bunlar hiç incelenmedi mi; bunlar hiç
bilinmiyor mu; yani, o eski iktidarlar değişip de bizim iktidar gelene kadar
buna dokunan bile olmadı. Bu derece kontrolden çıkmış ve yapısı fevkalade kötü,
çürük bir finans yapısı vardı. Şimdi, Türkiye, tabiî, öyle değil. Türkiye, bir
defa, finans sektörünü kuvvetli bir hale getirdi ve bir de yakından takip
edilir hale geldi. Sonra, biz, buradan öyle kanunlar çıkardık ki, dışarıda,
piyasalarda söylüyorlar, artık Türkiye'de bankacılara kız verilmez diyorlar.
Neden; ondan da sorumlu, bundan da sorumlu, bunu yapmazsa şu kadar ceza var,
bunu yapmazsa bu kadar ceza var... Bu konuda oldukça ağır cezalar da, hükümler
de getirildi.
Bu, işin bir tarafı;
diğer tarafı, bankacılığa baktığınız zaman, Türkiye'de, diğer ülkelerle
kıyaslarsak… Diğer ülkelerle, kimlerle mesela; Avrupa Birliği üyesi olmuş
ülkelerle -bundan sonra bizim kıyaslamamız öyle olması lazım- kıyasladığımız
zaman, Türkiye'deki bankacılık sektörü daha, henüz, çok zayıf. Neden; şimdi,
bizim bankaların tamamını topla, aktif büyüklüğünün tamamını topla -geçen gün,
bir gazete de yayımlanmıştı- Avrupa'daki bir banka büyüklüğü kadar değil. Türkiye'nin
toplam bankacılığının aktif büyüklüğü Avrupa'daki önemli bankaların birisi
kadar değil, onun yarısı kadar. Yani, bir banka, Türkiye'nin 2 misli, 3 misli
aktif büyüklüğüne sahip. Dolayısıyla, Türkiye'deki, şimdi… Gayri safî millî hâsılaya göre oranına baktığımız zaman,
daha, Türkiye'de, gayri safî millî hâsılanın, bankaların aktif büyüklüğü yüzde
75, yeni, yüzde 75'e çıktı. Şimdi, geldiğimiz günden beri, hem mevduatlar
artıyor bankalarda hem krediler artıyor hem de aktif büyüklükleri artıyor
bankaların ve hızlı bir gelişme var; fakat, her şeye rağmen, daha henüz yüzde
75; yani, 70-75.
Bir yabancı ülkeye
baktığımız zaman, oradaki ülkenin bankalarının aktif büyüklüğü, gayri safî
millî hâsılasının 2 katı, 3 katı, yüzde 200, yüzde 300 büyüklüğü. Bu, bize bir
şey gösteriyor; demek ki, Türkiye'nin bankacılıkta daha çok yol alması
gerekiyor; ama, sağlam yapıda, sağlam temellerde yol alması gerekiyor ve bizim
bazı bankaların, işte, Akbank olsun, Garanti Bankası olsun, İş Bankası olsun,
Ziraat Bankası olsun, büyüklükleri hakikaten bize gurur veriyor; ama, diğer
ülkelerle kıyasladığımızda, o kadar değiliz, yani, çok daha düşüklerdeyiz. Bu
yoğunlaşmaların bizi fazla da ürkütmemesi lazım. Dediğim gibi, Türkiye'de,
şimdi, bazı bankalara ortaklık yapan bankalar var. Mesela Fortis geldi, mesela
GE geldi, mesela diğerleri geldi. Onlara bakın; onların, şimdi, bir tanesinin
aktif büyüklüğü bizim Türkiye'nin birkaç misli ve böyle olunca ve onlar da
girince bu finans sektörüne, bankacılığa girince, burada, artık bu yoğunlaşmaların,
bizi çok fazla tereddütlere veya endişelere sürüklememesi icap ediyor.
Göreceksiniz; İş Bankası da, Akbank da, diğer bankalarımız da, hem aktif
büyüklükleri bakımından hem de diğer büyüklükleri bakımından -kredi olsun,
mevduat olsun, diğer özkaynaklar olsun- artışlar çok hızlı olacaktır
Türkiye'de, çok fazla olacaktır. Bu, Türkiye'nin, tabiî, tamamen, ekonomisinin
istikrarına bağlı bir husustur, ekonomisinin güvenilirliğine bağlı bir
husustur. Biz ekonomiyi güvenilir ve istikrarlı kıldığımız müddetçe, bu
büyümelere hep birlikte şahit olacağız.
Ben, Sayın Tütüncü'ye,
önemli bir noktaya temas ettiği için teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın
Kılıçdaroğlu, girdiğinizi gördüm; ama, şu anda, soru-cevap işlemi için verilen
süre tamamlandı, kusura bakmayın.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sıralarına göre
okutup, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Bankacılık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci
maddesinin (f) fıkrası ile 134 üncü maddenin sekizinci fıkrasından sonra gelmek
üzere eklenen fıkranın ilk cümlesinde yer alan "bu madde kapsamında olan
ve sermayesinin" ibaresinin, "bu madde kapsamında olan şirketler ile
sermayesinin" şeklinde, ikinci cümlesinde yer alan "Bu şirketler
Fonun yazılı bildirimi üzerine ilgili sicilden başkaca bir işleme gerek
kalmaksızın terkin olunur." ibaresinin "Tasfiyeye ilişkin Fon Kurulu
kararı şirketin infisah ettirilmesi anlamında olup, bu şirketler Fonun yazılı
bildirimi üzerine ilgili sicilden başkaca bir işleme gerek kalmaksızın terkin
olunur." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan
Gündüz |
Ahmet
Yeni |
Şevket
Orhan |
|
İstanbul |
Samsun |
Bursa |
|
Alaettin
Güven |
Muharrem
Karslı |
|
|
Kütahya |
İstanbul |
|
BAŞKAN - Şimdi, ikinci
önergeyi okutup, işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 1078
sıra sayılı Bankacılık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
1 inci maddesine aşağıdaki bendin (b) bendi olarak eklenmesini ve müteakip
bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif
Hamzaçebi |
Ali
Kemal Kumkumoğlu |
Bülent
Baratalı |
|
Trabzon |
İstanbul |
İzmir |
|
Enis
Tütüncü |
Kemal
Kılıçdaroğlu |
Ali Kemal
Deveciler |
|
Tekirdağ |
İstanbul |
Balıkesir |
|
Güldal
Okuducu |
Osman
Kaptan |
Mustafa
Özyürek |
|
İstanbul |
Antalya |
Mersin |
|
Kemal
Sağ |
Gürol
Ergin |
Hasan
Aydın |
|
Adana |
Muğla |
İstanbul |
|
|
Mehmet
Yıldırım |
|
|
|
Kastamanonu |
|
"b) 20 nci maddesine
ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiştir:
12.5.2001 tarihli ve 4672
sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin (a) fıkrası hükmü uyarınca genel
hükümlere göre tasfiye edilmekte olan özel finans kurumlarının tasfiyesi fon
tarafından yürütülür. Genel hükümlere göre atanmış olan tasfiye memurlarının
görevi bu fıkra hükmünün yürürlüğe girdiği tarih itibariyle sona erer. Özel
Finans Kurumlarının iradî tasfiyesine kaldığı yerden Fon tarafından devam
edilir. Tasfiye kapsamındaki alacakların tasfiye kapsamındaki borçları
karşılayacak olmaması halinde aradaki fark özel finans kurumunun yönetim ve
denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde
bulunduran ortaklardan tahsil edilir.
Fon söz konusu özel
finans kurumlarının tasfiyesine ilişkin olarak bu kanun ve diğer kanunların
kendisine vermiş olduğu görev ve yetkilere sahiptir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun, Sayın
Kılıçdaroğlu.
Süreniz 5 dakika.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde, insanların önemli bir kısmı, faiz geliri elde etmemek için,
paralarını, faiz geliri elde etmeyecek finans kurumlarına yatırıyorlar ve
karşılığında kâr payı alıyorlar. Bu kuruluşlardan birisi de İhlas Finans.
Yaklaşık 800 000 000 dolar bu kurumda gitti. Şimdi, eğer insanların
düşüncelerine, onların dünya görüşlerine, onların manevî dünyalarına itibar
ediyorsak, bu insanların faiz değil de kâr payı almak için paralarını bir
finans kurumunda değerlendirmelerini de normal karşılamamız gerekiyor. Yasal
altyapımız var, herhangi bir sorunumuz yok; ama, bu kurum battı. Binlerce insan
şu anda mağdur, binlerce insan mağdur.
Bakın, 12 Şubat 2001
tarihli belge, bu kurumun belgesi. "Mudilerimizin alacakları son kuruşuna
kadar ödenecektir" diyor. 12 Şubat 2001… Geçiyoruz, bir süre ortalık
yatışıyor, sıra geliyor bunun genel kuruluna. 2-4 Ağustos 2001 tarihli Genel
Kurul, İhlas Finans Kurumu Anonim Şirketinin Genel Kurulu şu karara varıyor:
"Kurum borçlarının tamamı beş yıl içinde ödenerek tasfiye
tamamlanacaktır." 2001, 2006… Tamamlandı mı; hayır. 800 000 000 dolar...
Binlerce vatandaş perişan vaziyette.
Geliyoruz Bakanlığın
yaptığı denetime. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bir denetim yapıyor. Müfettişin
vermiş olduğu 3.12.2004 tarihli ve 8 sayılı rapor. O raporda da şu söyleniyor
değerli arkadaşlar: Kurum borçlarının ödenmesi işlemi 2010 tarihine kadar
erteleniyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, siz, hep diyorsunuz ya; yahu, şu CHP hep muhalefet ediyor, hiç
çözüm önermiyor; ne biçim, bu, muhalefet partisi?! Şimdi, biz, size bir çözüm
öneriyoruz ve diyoruz ki, gelin, bu insanları kurtaralım. Bu insanların
kurtarılış yolu da, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bu olaya el koysun. İmar
Bankasına nasıl el koyduysa, Egebanka nasıl el koyduysa, diğer benzerleri gibi
-bu da bir finans kurumu- buna da el koysun, 5020 sayılı Yasayı bunlar için de
uygulasın. Öyle, birilerinin Amerika'ya kaçmasına da izin vermesin. Değil mi
arkadaşlar?! Değil mi Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri?!
Şimdi, siz, buna
"evet" diyecek misiniz? "Evet" derseniz, biz, sizin, hem
dünya görüşünüze hem IMF'ye karşı da yeri geldiğinde durabileceğinize hem de
tüyü bitmemiş yetimin hakkını da koruyabileceğinize inanacağız. Eğer, burada
"hayır" derseniz, siz, o insanlara verdiğiniz sözü tutmuyorsunuz
demektir.
Elinizi vicdanınıza
koyarak oy kullanacağınızı umuyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, önergeyi oylarınıza sunacağım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Peki,
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı yoktur;
birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.07
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.20
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72 nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
1078 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6.-
Bankacılık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1160) (S. Sayısı: 1078) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet
yerinde.
Tasarının 1 inci maddesi
üzerinde verilen ilk önergenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri,
karar yetersayı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.21
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.35
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72 nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
1078 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6.-
Bankacılık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1160) (S. Sayısı: 1078) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 1 inci maddesi
üzerinde verilen ilk önergenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir; karar
yetersayısı vardır.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Bankacılık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci
maddesinin (f) fıkrası ile 134 üncü maddenin sekizinci fıkrasından sonra gelmek
üzere eklenen fıkranın ilk cümlesinde yer alan "bu madde kapsamında olan
ve sermayesinin" ibaresinin "bu madde kapsamında olan şirketler ile
sermayesinin" şeklinde, ikinci cümlesinde yer alan "Bu şirketler
Fonun yazılı bildirimi üzerine ilgili sicilden başkaca bir işleme gerek
kalmaksızın terkin olunur." ibaresinin "Tasfiyeye ilişkin Fon Kurulu
kararı şirketin infisah ettirilmesi anlamında olup, bu şirketler Fonun yazılı
bildirimi üzerine ilgili sicilden başkaca bir işleme gerek kalmaksızın terkin
olunur." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Fıkra kapsamındaki
şirketlerin kapsamının netleştirilmesi ve tasfiye sürecine hukukî belirlilik
kazandırılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
kabul edilen önerge istikametinde 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 2
nci madde üzerinde iki tane geçici madde vardır. Madde 2, geçici madde 24'ü
okutuyorum:
MADDE 2.- 5411 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 24.-
Banka tarafından yetkili mercilere beyan edilen sigortaya tâbi mevduat tutarı
ile Fon tarafından tespit edilen mevduat tutarı arasında bir fark bulunması
nedeniyle bu maddenin yayımı tarihinden önce haklarında Fon tarafından takibat
başlatılmış kişilerin ve bankaların (iflas kararı verilmiş olanlar dahil), Fona
olan borçlarından dolayı bu Kanun hükümlerine göre cebri icra yoluyla
varlıklarının satışından elde edilen bedelin, bu Kanunun 134 üncü maddesinin
sekizinci fıkrası uyarınca yapılan garameten dağıtımı sonrasında Fon payına
düşen kısmı, yukarıdaki nedene dayanılarak Fon tarafından haklarında takibat
başlatılmış kişilerin ve bankanın Devlete ve sosyal güvenlik kuruluşlarına olan
6183 sayılı Kanun kapsamındaki borçlarına ödenmek üzere bir hesapta toplanır.
Bankanın ve bu madde kapsamındaki kişilerin, Devlete ve sosyal güvenlik
kuruluşlarına olan 6183 sayılı Kanun kapsamındaki borçlarının ödenmesinden
sonra kalan tutar, Fon alacağına mahsup edilir. Bu madde hükmü, maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan satışlar için de uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
AK Parti Grubu adına, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Aydoğan; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1078
sıra sayılı Bankacılık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
2 nci maddesi hakkında, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi ve halkımızı saygılarımla selamlıyorum.
Bu maddeyle, 5411 sayılı
Kanuna geçici 24 üncü ve 25 inci maddeler eklenmektedir. Getirilen geçici 24
üncü maddeyle, banka tarafından yetkili mercilere beyan edilen sigortaya tabi
mevduat tutarı ile fon tarafından tespit edilen mevduat tutarı arasında bir
fark bulunması halinde, banka, banka hâkim ortakları ve bunlarla ortak hareket
etmesi nedeniyle fon tarafından haklarında takibat başlatılmış kişilerin
Bankacılık Kanununun 134 üncü maddesi hükümleri çerçevesinde başlatılan cebri
icra takibi sürecinde mal varlıklarının paraya çevrilmesiyle elde edilecek
tutarların aynı maddede yer alan garameten dağıtımı sonucunda Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna düşen kısmının bir hesapta toplanması ve bu hesaptan sırasıyla
devletin ve sosyal güvenlik kuruluşlarının bu kişilerden olan ve 6183 sayılı
Kanun kapsamında bulunan alacaklarının tahsili için ödemede bulunulması yönünde
düzenleme yapılmaktadır.
Yapılan bu düzenlemeyle
birlikte, devletin ve sosyal güvenlik kuruluşlarının alacaklarının önemli
ölçüde tahsili ve yapılan bu tahsilatla birlikte kamu hizmetlerinin yerine
getirilmesinde önemli bir katkı sağlanmış olacaktır.
Fon tarafından
gerçekleştirilecek satışlarda uygulanacak Katma Değer Vergisi istisnasına
yönelik açıklama getirilmektedir. Fonun 5411 sayılı Kanuna göre faaliyet izni
kaldırılan, yönetim ve denetimi Fona intikal eden bankalar ile bankayla
ilişkileri kanunun 134 üncü maddesinde tanımlanan gerçek ve tüzelkişilerin
sahip oldukları varlıkların satışı neticesinde elde edilecek bedelin dağıtımı
sırası değiştirilmektedir. Satış bedelinin alacaklılara dağıtılmasına ilişkin
yapılan bu değişiklikler, usul hükmü olduğundan, kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten önce gerçekleştirilmiş, ancak, bedeli alacaklılara dağıtımı yapılmamış
satışlar ile henüz ilan aşamasında olan satışlara da uygulanması gerekmektedir.
Bu kanunda, Bankacılık Kanununda yapılan değişiklikler ile satış bedelinden Fon
lehine ayrılacak tutar değiştiğinden, Katma Değer Vergisi istisnasının
uygulanacağı tutar da değişmektedir. Vergi güvenliği sağlanması açısından ve
yapılan değişikliğin satış bedelinin alacaklılar arasında dağıtımı açısından
yapıldığı dikkate alındığında, Katma Değer Vergisi istisnası uygulanacak mevcut
tutarın değiştirilmemesi, bu değişiklik öncesi yapılmış işlemler açısından
zorunluluk arz etmektedir.
İşte, getirilen
düzenlemeyle, Fon tarafından satış ilanı verilmiş, satışı gerçekleşmiş, ancak,
ihale bedelinin alacaklılara dağıtımı sonuçlanmamış satışlar ile 31.12.2006
tarihine kadar ilan edilecek satışlarda söz konusu Katma Değer Vergisi
istisnalarının aynen muhafaza edilmesi sağlanmakta, bu ise Anayasamızla güvence
altına alınan vergi güvenliği ilkesine tamamen uygun bir düzenleme olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Şimdi de, biraz önce,
muhalefet milletvekilimiz Kemal Bey tarafından hazinenin TMSF'den alacaklarıyla
ilgili olarak yapılan bir açıklamayı, daha iyi anlaşılması açısından
takdirlerinize arz etmek istiyorum.
Hazinenin TMSF'den
alacakları ile TMSF'nin batan bankaların hâkim ortakları ve diğer şirketlerden
ve kişilerden alacakları birbirine karıştırılmaktadır. Teorik olarak, hazinenin
TMSF'den alacaklarının silinmesi, TMSF'nin alacaklarından vazgeçmesi, tahsil
etmemesi anlamını taşımamaktadır; bunun, IMF'yle de herhangi bir ilişkisi de
yoktur. TMSF, her halükârda, borçlular hakkında bütün hukukî süreci sonuna
kadar sürdürecektir.
Sayın Başkan, sözlerime
son verirken, sizi, Yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aydoğan.
Anavatan Partisi Grubu
adına, Malatya Milletvekili, Grup Başkanvekili Sayın Süleyman Sarıbaş.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşülmekte olan Bankacılık Yasasında değişiklik öngören kanun
tasarısının 2 nci maddesi hakkında, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini ifade
etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
aslında, tasarı, tümü itibariyle, Anavatan Partisi Grubu olarak desteklediğimiz
bir tasarı. Sonuç itibariyle, sıra cetvelini yeniden düzenleyen, devletin
alacaklarını, yani vergi alacaklarını ve sosyal güvenlik alacaklarını sıra
cetvelinde ön sıraya getiren bir tasarı; teknik itibariyle de, kanun itibariyle
de desteklediğimiz bir tasarı. Söz alışımın sebebi, biraz önce, Sayın Bakanımın
açıklamasıdır. Sayın Bakanım, Türkiye'deki bankaların, hakikaten, büyüklük
olarak Avrupa'daki bir bankaya dahi kavuşmadığını ifade ettiler; doğrudur.
Değerli arkadaşlar, bir
banka nasıl büyür; halkın tasarruflarıyla büyür. Kim tasarruf eder; orta direk
tasarruf eder. Yani, orta direk dediğimiz kesim, tarifi şu: Kişi, kişiler,
kendi ihtiyaçlarını, sosyal ihtiyaçlarını, normal ihtiyaçlarını karşıladıktan
sonra, gelirlerinin bir kısmını tasarruf eden kişiye orta sınıf, ortadirek
denir. Şimdi, bugünün Türkiyesinde Türkiye'ye bir bakalım, orta sınıf var mı. 5
000 000 asgarî ücretli var, 380 000 000 maaş alıyorlar. Yani, bu insanlar,
gelirlerinin bir kısmını, ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra tasarruf edebilecek
durumdalar mı; hayır. Türkiye'nin 30 000 000 insanı köylü, çiftçi; 10 000 000
çiftçi ailesi var, inim inim inliyor. Bunlar tasarruf edecek durumda mı; hayır.
Aksi takdirde, devletten destek istemezler; aksi takdirde, devlete "açız,
tarım işletmelerimizi yürütemiyoruz" diye feryat etmezler. Bunlar da
tasarruf edemiyorlar. Memurlar… En üst memurlar, milletvekili arkadaşlarım.
Tasarruf eden arkadaşımız var mı içlerinde, aldığı ücreti o ay götürüp kendi
ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra bir kısmını bankada tasarruf eden arkadaşımız
var mı; bu da yok. Esnaf… İşte biraz önce arkadaşlarım söyledi; aylık 90 000
senet protesto oluyor. Bağ-Kur alacaklarını daha geçen gün yapılandırdık;
esnafımız Bağ-Kurunu yatıramıyor. Peki, esnafınız da tasarrufta bulunamıyor,
normal ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra bir tasarrufu yok; çiftçi tasarruf
etmeyecek, çalışan tasarruf etmeyecek, esnafınız tasarruf etmeyecek, edemeyecek
daha doğrusu; herkes bir bunalımın, bir krizin sürekliliğinde yaşayacak, normal
ihtiyaçlarını karşılayamayacak, ülkede bankaların büyümesi beklenecek!
Sayın Bakanım bir şeyde
bulundu, dedi ki: "Tasarruflar büyüyor." Acaba -bakmak lazım- bu
bankalarda büyüyen tasarrufların hesap sahipleri yerli mi yabancı mı veya ne
kadarı yerli ne kadarı yabancı?! Değerli arkadaşlar, Türkiye'de büyüyen
tasarruflar tamamen yabancıların parasıdır. Sayın Bakanımın elinde rakamlar
vardır. Bu hesap sahiplerinin, tasarrufta bulunanların kimlik adreslerine,
ikamet adreslerine baktığı zaman ne kadarının yabancı ne kadarının yerli
olduğunu görmek mümkün. Türkiye'de tasarruf edemeyecek durumda yaşayan
halkımızın bankaların büyümemesinden sorumlu olması mümkün mü; değil. Yani, bu
halka "niye tasarruf yapmıyorsunuz" diyemezsiniz; çünkü, halkın
kazancının yüzde 50'sini, yüzde 70'ini dolaylı vergi olarak zaten elinden
alıyorsunuz. Yani siz, halkın tasarruflarını, tasarruf edeceği kısımları
dolaylı vergi olarak elinden aldıktan sonra, halk normal ihtiyaçlarını dahi
karşılayamıyorsa, çiftçi mazotunu alamıyorsa, memur çocuğuna bir ayakkabı
alamıyorsa, esnaf senedini ödeyemiyorsa, çekini ödeyemiyorsa, nasıl tasarruf
edecek?! Elbette tasarruf edemeyecek. Yani, bu ülkede tasarruf eden olmadığına
göre, bu ülkenin ortadireği kalmamıştır. Bir ülkede ortadireği yok ederseniz,
değerli arkadaşlar, kriz yaşanır; demokraside kriz yaşanır, sosyal hayatta kriz
yaşanır, geleceğimizde kriz yaşanır.
Bakın, meydan meydan
söylüyoruz, burada da söylüyorum: Eğer bu çıpalı kur durumunu düzeltmez iseniz,
eğer ülkeyi ithalat cenneti yapmaya devam eder iseniz, vallahi bunun arkasından
gelecek, sosyal bir patlamadır. Artık 2001 krizi gibi falan filan geçiştirilecek
krizler gelmez. Bu ülkede kapkaç artmışsa, bu ülkede hırsızlık artmışsa, bu
ülkede insanlar geçim sıkıntısı yaşıyorsa, bundan sonra gelecek kriz, sosyal
bir kriz olur. Allah korusun diyorum.
İşin başındasınız. Bakın,
Kemal Bey geldi, bir laf söyledi, dedi ki: "Türk parası aşırı
değerlenmiştir." İki gündür borsa yüzde 4, yüzde 4 gitti, yaklaşık yüzde 8
değer kaybetti. Demek ki hâlâ ekonomimiz kırılgan. Hani kırılganlık geçmişti,
hani çok güzel gidiyordu, hani cari açıklar artık sorun değildi, sekiz on yıl
cari açık vermemizde hiçbir sakınca yoktu?! Bakın, bir beyan, yüzde 10'a yakın
borsayı düşürdü. Borsayı düşürmesi vatandaşı fazla ilgilendiren bir konu da
değil; yani, borsa çıksa ne olur vatandaşa göre, inse ne olur, vatandaşın
borsada parası mı var!.. Para sahipleri, borsayı yükseltenler, yabancılar;
borsa düşüyorsa bundan zarar eden de yabancılar.
Biraz önce, bir
arkadaşım, burada ilk 1 000 şirketin durumunu açıkladı. İşte, Türkiye'de 250
şirketin -ki, bunların çoğuna da baktığın zaman mutlaka yabancı tekellerle
iştirakleri olan şirketler- durumu iyi. Bu şirketler bu ülkenin kaymağını
yiyor. Deyin ki beşer ortaklarından, onar ortaklarından yaklaşık olarak 1 000
kişi bu ülkenin kaymağını yiyor. 72 000 000'un 1 000 kişisi kâr etmiş. Peki, 71
999 000 kişi ne yapıyor; inim inim inliyor, ağlıyor arkadaşlar. Vallahi Anadolu
ağlıyor! Geçen hafta Eskişehir'deydik. Dükkân dükkân gezdim Eskişehir'i, en iyi
caddesini, Hamamönü Caddesini... Esnaf, siftah etmediğini söylüyor; esnaf,
Bağ-Kurunu yatıramadığını söylüyor; esnaf, kirasını veremediğini söylüyor;
esnaf, senedini, çekini ödeyemediğini, sahtekâr duruma düştüğünü, dolandırıcı
duruma düştüğünü söylüyor. Şimdi, Türkiye manzarası bu. Türkiye manzarasında
orta sınıf diye bir sınıf kalmamış, hiç kimse tasarruf edemiyor, hiç kimse
gelirlerinin kendi ihtiyacının dışında bir kısmını tasarrufa ayıramıyor; ama,
diyoruz ki, bankalar, tasarruf bakımından, işte, Avrupa'nın bankaları kadar
değil bütün bankalarımızı toplasak. Doğru... Doğru... Yani, üretimin durduğu, ara
malı üretimlerinin dahi ithalatla karşılandığı, KOBİ'lerin artık üretemediği,
rekabet edemediği, işletme girdilerinin dünyanın en pahalı ülkesi olduğu bir
ülkede kim tasarruf edecek? Herkes, bir an önce şu işletmeyi başımdan kurtarsam
da, daha fazla zarar etmeden bunun altından çıksam diye feryat ediyor; ama,
alıcı da bulamıyorlar. İşte, kârlı, kaymaklı sektörlere geliyor yabancılar,
basıyor parayı, alıyor, millî şirketler birer birer el değiştiriyor; ondan
sonra, ülke güllük gülistanlık! Açıyorsunuz televizyonları, açıyorsunuz
gazeteleri, her şey iyi, her şey tozpembe...
Değerli arkadaşlar, bu
senaryoyu 2001'de de gördük. Bakın, 2001 Ekim krizi çıkmadan evvelki gazeteleri
bir açın bakın. Aynı gazeteler o günkü iktidara da, her şey iyi, her şey güzel,
enflasyon yüzde 100'lerden yüzde 30'a düşmüş, cari açık yüzde 2 civarlarında,
Türkiye iyi gidiyor, bu iktidar başardı, IMF programı başarılı olacak… O IMF
temsilcisi de geliyor gidiyordu, boy veriyordu, Türkiye'de ofis açmaya falan
filan… Bir anda ne oldu; bir anda bir 5 milyar dolar çıktı, Türkiye, şap,
ekonomisi oturdu.
Değişen ne arkadaşlar?
Aynı sistem... Yabancılar para getirmiş, borsa yükselmiş, 250 şirket kaymağı
yiyor; halk gene malını ürettiği maliyetine satamıyor, halk gene perişan, halk
gene tasarruf edemiyor, halkın orta direği kalmamış. Neye bağlıyız şimdi?
Yabancılara yalvarmak durumundayız, aman paralarınızı çekmeyin… Aman
paralarınızı çekmeyin, kriz gelir. Herkes söylüyor... Ben ekonomist değilim;
ama, bütün ekonomistler diyor ki, yabancı sıcakpara çekildiği an Türkiye 2001
krizinden daha beter kriz yaşar.
İşin özü şu: Kendi yerli
programınız yoksa, kendi halkınızın üretimine dayanan programlar yapmamışsanız,
kendi halkınızın rekabet önceliklerini göz önünde bulunduran programlar
yapmamışsanız, IMF'nin dördüncü sınıf, beşinci sınıf bürokratlarının geri
kalmış üçüncü dünya ülkeleri için hazırladığı programları abartarak
uyguluyorsanız, bunun sonu, bu filmin sonu kötü biter arkadaşlar ve kötü
bitmesin diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı
tamamlar mısınız Sayın Sarıbaş?
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Bu filmi 2001'de bu
Türkiye gördü. Hani, dönüp dönüp o krizden bahsediyorsunuz ya, artık ondan
bahsetmeyin, onun aynısını uygulamayın. Bakın, bugünkü uyguladığınız program,
gene o IMF bürokratlarının hazırladığı, sizin de kılına dahi dokunmadığınız,
hatta, yeni stand-by sözleşmesinde devamını garanti ettiğiniz bir programdır,
sıcakpara politikalarına bağlı bir programdır, halkın tasarrufuna, halkın
üretimine, halkın dertlerine çare olmayan bir programdır. Bu programın sonunda,
ama bir yıl, ama iki yıl, kendi aile bütçemizde, yani, borçlanarak nereye
gidebiliriz? Borcu borçla ödeyerek, borcu borçla ödeyerek… Bakın 220 milyar
dolardan 350 milyar dolara çıktı. Ortada ne var? Yani, 120 milyar dolarlık bu
ülkeye fabrika mı yaptınız, bu ülkeye yol mu yaptınız, bu ülkeye baraj mı
yaptınız? Ne oldu para? Para parayla gitti, borcu borçla ödediniz gitti, faizi
faizle ödediniz gitti...
AHMET IŞIK (Konya) -
Sizin döneminizde…
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Şimdi, eski diyorsanız Sayın Ahmet Bey, eskinin kötülerini almayın,
iyilerini alın. Eskinin kötüleri... Onlar kötüydü, kötüler gitti. Biz de, o
kötülerin yaptıklarını yapacağız diyorsanız, vallahi, siz de gidersiniz,
zamanınız yakındır.
RECEP KORAL (İstanbul) -
Ama siz de gelmeyeceksiniz!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; ben,
94 yılına gitmek istiyorum, 5 Nisan 1994 öncesine. Bazı şeylerden ders almamız
lazım. 5 Nisan 1994 öncesi, Türkiye'de, kamu borçlanmasındaki zorlanmalar
nedeniyle, hazine bonosu faizleri, günlük, dakikalık, saatlik değişiyordu.
Kamu, borçlanma adına, teklif usulü ihaleler açıyordu, en az teklif verenden en
yüksek teklif verene kadar bir ihale açıyordu, bir ortalama faiz buluyorlardı.
En az, en aşağıdaki teklif çok düşük seviyeli, az faizli; ama, daha büyük
teklif verenler, yüksek faizle kamudan kâğıt alıyorlardı. Bunların çoğu
yabancıydı. Ne oluyordu; Türkiye'yi geriyorlardı, kamu borçlanamıyordu ve bir
hafta, on gün önce bir germe politikasıyla faizler yükseltiliyordu ve Türkiye
geriliyordu, faizler 20 puan artıyordu, bu beyler 20 puan yüksek faizle bono
alıyorlardı, on gün sonra havayı yumuşatıp bu hazine bonolarını 10 puan, 15
puan aşağı satıp gidiyorlardı. Ne oldu; 5 Nisan geldi, Türkiye'de mevduatın
yüzde 100'üne bir devlet güvencesi getirildi. Bu, haksız bir uygulamaydı; ama,
o günün, bunun müsebbibi kamudur, bunun müsebbibi kamu adına görev yapanlardır
arkadaşlar. Mevduatın yüzde 100'üne güvence getirildi. Haksız bir uygulamaydı
ve sonuçta, o krizi, güya, mevduata yüzde 100 güvence getirerek aşmaya
çalıştılar; ama, daha sonra fatura, 2001 krizinde fatura nereye çıktı? O günkü
rakamlarla -demin Sayın Kılıçdaroğlu bahsetti- 50 milyar dolarlık rakam; belki
o gün yüzde 100 güvence getirilmeseydi, belki 5-6 milyar dolayındaki
rakamlardı; ama, çok büyük yanlışlar yapıldı. Birileri ülkeyi gerdi, ülkenin
ekonomisi özgür olmadığı için, ülkenin ekonomisi dimdik ayakta durmadığı için,
hep birilerinin oyuncağı olduk. 2001 krizinde ise yine aynı şekilde.
Demin Sayın Bakanım
söyledi "kur riski açığı." Evet, reel faiz devam ettiği sürece bu
ülkede -bugün de var, dün de var, evvelsi gün de var- birileri buraya, yabancı
sermaye adı altında veya birtakım koşullarla para gönderip, hâlâ, o gün... O
gün de böyle bugün de böyle arkadaşlar, aynı senaryo, aynı şekilde gidiyor ve o
gün kur riski açığı o kadar büyük seviyelere geldi ki, bunu, kamu adına denetim
yapan herkes biliyordu, bilmiyorum diyorsa yalan söylüyor. Bankaların kur riski
açığını denetleyen tüm denetçiler, hepsinin raporu vardı; ama, bu raporlar
dikkate alınmadı arkadaşlar. Kur riski açıklarının hangi seviyede olduğunu, o
gün kamu adına denetim yapan Hazine hepsini biliyordu; ama, herkese göz
yumdular, ceza vermediler ve yabancı bankalar Türkiye'ye günübirlik para
verdiler; bir gün bu pimi bir Alman bankası çekti, günlük 2 milyar mark
fonluyordu o dönemde ve pimi çekti arkadaşlar ve 2001 krizinin bir numaralı
müsebbibi, bir yerden talimat alan bir yabancı bankadır arkadaşlar. Şimdi biz
bunlardan, hiçbirinden ders almıyoruz.
Tabiî, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunun gerçeği, reel tasarruf mevduatını korumaktı sayın
milletvekilleri, yani, tasarruf mevduatı, yani, halkın mevduatını korumak
amacıyla bir sigorta fonu kurulmuştur; ama, gerek 1994 krizinde gerekse 2001
krizinde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, tamamen kendi yasasının dışında
kullanıldı sayın milletvekilleri. Çok gitmeyelim; sizin döneminizde de oldu;
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan ticarî mevduat ödendi; Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonundan, yabancı bankaların alacakları ödendi; Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonundan bankaların yurt dışında her türlü taahhütleri ödendi; ama, bir
İmar Bankasında veya diğer, gerçek halkın mevduatı ödenmedi. Yani, İmar
Bankasında, çıkardığınız yasada, ticarî mevduatı ödettiniz. TMSF'ye görev
verdiniz, görev verdiniz. TMSF ödemedi bu parayı; Hazine adına TMSF bunu ödedi
ve Hazine, bu alacağını götürdü, iflas masasına kaydettirdi arkadaşlar. Böyle
şey mi olur?! Gerçek tasarruf mevduatlarını ödetmediniz. Yani, İmar Bankası
mudileri, bilmez; Türk insanı, gider, bankaya teslim olur; bilmez bu parasını,
bankanın, hangi fona yatırdığını arkadaşlar. Gerçek mevduat; ama, bunları
ödemediniz veya diğer katılım bankalarındaki halkın gerçek mevduatını, halkın
gerçek mevduatını… Demin verdiğimiz önergede diyoruz ki: Biz, TMSF'nin
adaletine inanıyoruz, o tasfiye etsin. Bunun için önerge verdik arkadaşlar;
ama, bunu da kabul etmediniz.
Değerli milletvekilleri,
bir ülkenin ekonomisi özgür değilse, o ülkede, her zaman, bu, halktan çıkıyor;
bunu bilin.
Ben, bir de birkaç rakam
vermek istiyorum sayın milletvekilleri; bu verdiğim rakamlar, 30 Eylül sonu
itibariyle, Türk bankacılığının, 30 Eylül sonundaki global rakamları.
Değerli milletvekilleri,
Türk bankacılığının, 30 Eylül sonu itibariyle, 364 katrilyon bir pasif toplamı
var; yani, pasif toplamı dediğimiz, mevduat ve borçlanmalar, yurt dışından
aldığı krediler. 364 katrilyon, yani yaklaşık, 280 milyar dolar değerli
milletvekilleri, Türk bankacılığının, tüm sistemin. Burada, bir tek katılım
bankaları hariç, kalkınma bankaları var, yabancı bankalar var; yaklaşık 285
milyar dolar. Geliyorum, bu Türk bankalarının, tüm bankaların 231 katrilyon
mevduatı var, mevduat toplamışlar; tasarruf mevduatı, ticarî mevduat, döviz
tevdiat, diğeri de yurt dışından aldığı krediler.
Dönelim
aktife. Ne yapmışlar Türk bankaları bu paraları, 30 Eylül itibariyle değerli
milletvekilleri: Değerli milletvekilleri, bunun, Türk bankacılık sistemi, 142
katrilyonunu devlete borç vermiş. Devlet, Türk bankacılık sisteminden 142
katrilyon, hazine bonosu adı altında para almış; yani, 364 katrilyonun 142
katrilyonunu devlet almış. Hazine bonosu almış sistem devletten ve üzülerek
söylüyorum, tüm bankacılık sisteminin verdiği krediyse 134 katrilyon. Değerli
milletvekilleri, şimdi, bunun da -biliyorsunuz, geçen hafta konuştuk- 47
katrilyonu tüketici kredisi; yani, konut, araba ve ihtiyaç kredisi, kredili
kredi kartı.
Değerli milletvekilleri,
Türk bankacılık sistemi, 364 katrilyon bir aktif ve pasif toplamının sadece
reel ekonomiye 87 katrilyonunu verirse, böyle bir ekonomide büyümeden söz
edebilir miyiz?! Nerede bizim millî ekonomimiz, nerede?!
Değerli arkadaşlar, eğer,
bu ülkede millî bankalarımız; ben, biraz sonra ona da geleceğim... Yavaş yavaş
-Sayın Bakanım dedi- bir sakınca görmüyor bankalarımızın yabancılaşmasına.
Arkadaşlar, bunu -tutanaklara geçsin- söylüyorum: Bize bizden başkasının
faydası yok. Bağımsız ekonomi, ulus devlet, millî ekonomi politikası olmazsa,
bu ülkede ekonomi bir gün yok olacaktır; bunu unutmayın arkadaşlar.
Onun için, 364
katrilyonun sadece 87 katrilyonu reel ekonomiye veriliyorsa ve bunun da yüzde
50'lik kısmı, arkadaşlar, ithalatın finansmanı.
Değerli milletvekilleri,
bir ülkenin kalkınmasında, bir ülkenin kendi millî değerlerinin üretiminde eğer
finansman bacağın yoksa, o ülkenin ekonomisi bir gün yok olacaktır. Uzun vadeli
finansman politikan var mı?!
Değerli milletvekilleri,
birkaç rakam da kalkınma bankalarından, yani bu ülkede uzun vadeli sanayii
fonlayan, uzun vadeli… Ülkeye sanayiin kazandırılmasında uzun vadeli fon
olmazsa, o ülkede ekonomi bir yere gitmez arkadaşlar; ama, maalesef, bakıyorum,
kalkınma ve yatırım bankalarının Türkiye'de sağladığı tüm kaynak ise 10
katrilyon.
Değerli arkadaşlar, eğer
bir ülkede ekonominin uzun vadeli finansmanı yoksa, o ekonominin sağlığından, o
ekonominin geleceğinden hep kuşku duymak gerekir arkadaşlar; hep birileri bir
gün gelir, birileri toplar gider arkadaşlar; bunu unutmayın. Onun için, ben,
özellikle Türk bankacılık sisteminin çoğunluk hisselerinin yabancıların eline
geçmesinde son derece sakınca görüyorum. Bana benden başkasının faydası yok! Bu
insanlar sadece günlük politika izler; uzun vadeli sistem, uzun vadeli
politika, ülke ekonomisinin bir yere gitmesinde, kesinlikle böyle bir
politikaları yok arkadaşlar.
Geleyim kamu bankalarına
arkadaşlar; kamu bankalarından birkaç rakam vermek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, dikkatle ve ibretle dinleyin. Kamu bankalarının toplam kaynakları
87 katrilyon, bu kadar kaynak toplamış kamu bankaları, yani mevduat toplamı 87
katrilyon; ama, ne yapmış bu kaynakları arkadaşlar: Bunun 64 katrilyonunu devlete
borç vermiş; yani, Halk Bankası, Ziraat Bankası ve özellikle esnafa ve tarıma…
Bizim millî bankalarımız, arkadaşlar, 64 katrilyon Hazineye borç vermiş,
verdiği kredilerin toplamı ise 27 katrilyon. Bu 27 katrilyon rakamının içinde,
yaklaşık 6 katrilyon da nemadan dolayı kredilendirme var, yani, nemalardan
dolayı bir kredilendirme var ve önemli bir kısmı da tüketici kredisi
arkadaşlar.
Benim kamu bankalarım, bu
ekonomiyi yönlendirecek, bu ekonomiye ışık tutacak kamu bankalarım, eğer, bu
ülke köylüsüne, bu ülkenin esnafına önderlik etmiyorsa, bunlara uzun vadeli
fonlama sağlamıyorsa, bu esnafların önünü açmıyorsa arkadaşlar, bu finansman
politikasıyla, bu ekonomi bir gün iflas edecektir. Belki bunlar acı; ama,
bunları söylemek bizim temel görevimiz. Bunun adı siyaset değil arkadaşlar; bu
ülke hepimizin, bu ülkenin çocukları hepimizin; ama, biz, bu ülkenin kendi
değerlerini, bu ülkenin millî ürünlerini eğer ihraç edemezsek… Bu ülkede 50
milyar dolar dışticaret açığını bir finanse ettin; ama, bu, gelecek sene 70
milyar dolara gelecek arkadaşlar. Bunun önünü alamayız. Türkiye ithalat cenneti
oldu. Fransa -arkadaşlar, bir daha söylüyorum- hâlâ, küreselleşmeye karşı
kendini koruyor, hâlâ, ekonomisini korumak için çabalar gösteriyor. Liberal
ekonomiden vazgeçin demiyorum; ama, liberal ekonomi içerisinde, kendi millî
devlet, ulus devlet ve millî ekonomimizi korumak kollamak, bu ülkede herkesin
görevidir. Tamamen birilerine teslimiyetçi olmak, bu ülkenin insanlarına ihanet
etmektir.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, kaynaklar bir tek tasarruf mevduatında aranıyor. Bu ülkenin başka
kaynakları, kesinlikle Türk bankacılık sistemine kazandırılmıyor. Ben yine
söylüyorum, bu ülkede 100 milyar dolarlık altın var, bunu bir defa burada size
söylemiştim. Bu benim verdiğim rakamları İstanbul Altın Borsası Başkanı da
teyit etti arkadaşlar. Biz altını yıllarca getiririz, sadece yastık altında
durur. Ülke ekonomisine zerre kadar faydası olmayan bu altını ekonomiye
kazandırıp, ilave kaynak bulmak hepimizin görevidir; ama, birinci şart, kamu borçlanmamalı.
Kamu, bankacılık kesiminin tüm parasını, yüzde 60 parasını aldığı sürece
arkadaşlar, bu ülkede bağımsız bir ekonomiden ve ülkenin kaynaklarının
değerlendirilmesinden bahsedemeyiz arkadaşlar. Bunlar acıdır; ama, bu
gerçekleri biz söylemek zorundayız.
Tabiî, ülkede uzun vadeli
hiçbir finansman politikası yok arkadaşlar. Eğer, siz, bir gemi sektörüne, gemi
imal sektörüne, beş yıl vadeli, dört yıl vadeli, fazla değil arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkanım, toparlıyorum.
…bazı sektörlere uzun
vadeli finansman sağlayın; ama, yabancı bankalar bunu sağlamaz arkadaşlar. Bu
ülkenin geleceği için, çocuklarımızın geleceği için, uzun vadeli, beş yıl
vadeli, yedi yıl vadeli -çok değil- 1 milyar dolar, gemi inşa sanayiini
fonlayın, onların araç gerecini fonlayın; bunlar, her yıl 1 milyar dolar bu
ülkeye döviz getirir arkadaşlar.
Bu ülkenin geleceği
ihracatta, bu ülkenin geleceği kendi ürünlerimizin değerlendirilmesinde; ama,
bunu sağlayacak bir finansman politikan yoksa, bunu sağlayacak bir politika
geliştiremiyorsak arkadaşlar, hep kısır döngüde döneriz ve şunu bilin ki
arkadaşlar, yabancılar, hava azıcık karardığı zaman, puslandığı zaman -1994
krizi, 2001 krizi- azıcık havayı puslu gördüğü zaman, kendi çıkarlarını korumak
için ülkedeki her şeyi teper, ülkedeki tüm değerleri yıkar, paralarını alıp
çeker giderler.
Onun için, ben, kısaca
sistemin geleceğinden ve uzun vadeli finansman politikası olmaksızın, bu
ülkede, bankacılık sisteminin ekonomiye daha büyük yarar getireceğine
inanmıyorum.
Gelin, Kaynak Kullanımı
Destekleme Fonunu kalkınma bankalarına verelim, devletin kalkınma bankasına. 1
milyar dolar, 2 milyar dolar. Bunlar, uzun vadeli fonlasın, yedi yıl vadeli, on
yıl vadeli fonlasın; bakalım, o zaman ekonomide yatırım olmuyor mu arkadaşlar.
Bu Teşvik Yasasıyla, bu Teşvik Yasasındaki olmayan finansman sistemiyle,
Türkiye'deki teşvikten, yatırımdan ve
üretimden bahsetmemiz çok zor.
Hepinize saygılar
sunarım, teşekkür ederim. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu.
Madde üzerinde -ekranda
görüyorum- soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Tütüncü, buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Benim, Sayın Bakana bir sorum olacak. Yalnız,
izin verirseniz, Sayın Başkan, bu sorumdan önce, bundan önce sorduğum sorunun
yanlış anlaşıldığını gördüm; bu soruya, kısa da olsa bir açıklama getirmek
istiyorum.
Sayın Bakanımız, aslında,
sorduğum iki sorunun birisine yanıt vermediler, yazılı verecekler; ama, aktif
büyüklüklerle ilgili soruya gerçekten ayrıntılı yanıt verdiler, kendisine
teşekkür ediyorum; ancak, bu yanıtın, benim sorumun yanlış anlaşıldığına dönük
bir yanıt olduğunu kavramış bulunuyorum. Şöyle: Ben, aktif büyüklüklerle ilgili
bir soru sormadım. Gerçekten, Türkiye'deki bankacılık sisteminin aktif
büyüklüklerinin gayri safî millî hâsılaya oranı çok düşük, aktif toplamları çok
düşük ve toplamda da çok düşük, yüzde 71. Oysa, Avrupa Birliği ülkelerinde
ortalama yüzde 280. Burada çok ciddî bir yetersizlik var ve Sayın Bakan da, bu
yetersizliği son derece güzel bir şekilde dile getirdiler.
Benim sormak istediğim
konu, bu yetersiz aktif büyüklüğü içinde bir yoğunlaşma; 4 ya da 5 bankanın,
aktif büyüklüğü içinde, bu düşük orandaki aktif büyüklüğü içinde yüzde 61
oranına çıkmış olması. Beş yıl önce yüzde 48'di. Geçmiş dönemlerde, bu sorun,
daha doğrusu bu olay, yoğunlaşma olayı çok tartışıldı, olumsuz görüldü. Acaba,
içinde bulunduğumuz koşullarda bu nasıl görülüyor? Eğer bu yetersiz aktif
büyüklüğü oranında, durumunda diyelim, yoğunlaşma artarsa, yani, 4 ya da 5
bankanın, aktif toplamı içindeki oranı yüzde 61'den yüzde 71'e, yüzde 81'e
çıkarsa ne olur ve bu durumda hükümetin politikası nedir, ülkenin geleceği
açısından? Bu soruma açıklık getirme fırsatını verdiniz, teşekkür ederim.
Şimdi, sorumu soruyorum
Sayın Başkanım: Türkiye'de kredilerin millî gelir içindeki payı yüzde 20. Oysa,
Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 150; Japonya'da, Amerika'da daha fazla. Yani,
bankacılık sektörü büyümeyi finanse edemiyor; edemiyor, ne oluyor; tarıma kredi
verilemiyor, reel ekonomiye kredi verilemiyor, ihracatçıya verilemiyor, küçük
esnaf, sanatkâra verilemiyor, verilemiyor, verilemiyor ve büyüme, reel
ekonominin dışında, dışborçla finanse edilmeye çalışıyor. Şimdi, bankacılığın
kredi hacminin artırılması yaşamsal önemde. Bunun için, hükümetin düşünebildiği
yönlendirici politikaları nedir, özendirme politikaları nedir?
BAŞKAN - Sayın Tütüncü, 3
dakikayı geçti soru sorma süreniz. Diğer arkadaşlara soru sorma hakkı
kalmayacak, Kılıçdaroğlu da bekliyor yanı başınızda.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Sordum Sayın Başkan, sordum soruyu.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim.
Kredilerinin artırılması
açısından…
Değerli arkadaşımızın
uyarısına da teşekkür ediyorum; sağ olun, Sayın Başkanı uyardınız, eksik
olmayınız.
RECEP KORAL (İstanbul) -
Sıra bekliyoruz.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Sayın Başkan, sorumu sordum. Kredilerin oranının artırılması için bankacılık
sistemine nasıl bir yönlendirme politikası uygulanabilir, özendirme politikası
uygulanabilir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tütüncü.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Bir sorum olacak Sayın Bakana,
aracılığınızla.
İmar Bankasının
off-shore'zedeleri var. Bu insanlar, devletten olan alacaklarını, TMSF'den olan
alacaklarını alamıyorlar; çünkü, bu konuda siyasal irade off-shore'zedelerden
farklı düşünüyor.
Birinci sorum şu: Acaba,
off-shore'zedelerin talep ettikleri alacak tutarı ne kadar?
İkinci sorum da şu:
Acaba, bu off-shorezedelerin tümü mü kötü niyetli olarak algılanıyor hükümet
tarafından? Bu konuda Sayın Bakan bilgi lütfederse sevinirim.
Teşekkür ederim.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Son cümleyi bir tekrarlar mısınız?
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Son cümle şu, Sayın
Bakanım: Off-shore'zedelerin tümü kötü niyetli olarak mı algılanıyor hükümet
tarafından? Bunların içinde, iyi niyetle, İmar Bankasına el konulmadan bir ay
önce, yurt dışından off-shore parasını getirip normal mevduata döndüren iyi
niyetli insanlar yok mu?
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Çok kısa sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, tasarıyla
yapılan düzenlemede, Fon tarafından el konulan bankaların tahsil edilecek kamu
borçlarının yanı sıra, bu bankalara ait şirketlerin kamu borçlarının da tahsili
imkânı sağlanabilecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
buyurun.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Tütüncü'ye… Bu
"şu andaki aktif büyüklüğü belli olan Türk bankacılığındaki yoğunluk
artarsa -ki, eskiye göre biraz arttı- bu artarsa, bu iyi mi olur, kötü mü
olur" diyorsunuz, değil mi?
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Evet.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Tütüncü, teşekkür ediyorum önce.
Şimdi, bunun artması;
yani, şu andaki durum, endişe verici bir durum yok ortada. Bir de,
biliyorsunuz, daha henüz özelleştirmesi yapılmamış, devletin elindeki bankalar
var ki, Ziraat Bankası gibi -efendim, büyük bankalar bunlar da- Halk Bankası
gibi bankalar; bunları da kattığımız zaman o büyük bankaların içerisine -ki,
Ziraat Bankası bugün en büyük bankamız bizim ve devletin elinde olan bir banka-
şu anda endişe verici bir durum söz konusu değil. Zaten, diğer ülkelere de
baktığınız zaman, bazı büyük bankalar büyük payı alıveriyorlar, götürüyorlar.
Diğer orta büyüklükte ve küçük bankalar da, onların da kendilerine yönelik bazı
işlevleri var yani, onlar da yapıyorlar. Yani, büyük banka olması ve yoğunluğun
artması çok büyük sıkıntı getirmiyor şu andaki; ama, ileriye doğru bu, efendim,
4-5 tane banka bütün yüzde 100'ünü, 99'unu alır mı, 95'ini alır mı; ben, onu
tahmin etmiyorum; çünkü, Türkiye'de bankacılık iyi temellere oturdu. Yani, her
musibetten bir hayır çıkarmış derler; o 2000-2001 krizinden sonra, Türkiye'deki
bankacılığın tekrar toparlanması ve kuvvetlendirilmesine önem verildiği için ve
bu sağlandığı için, şimdi, artık, bankacılık öyle eskisi gibi değil; yani,
isteyen, ben banka açmak istiyorum diyen, gelen, öyle banka açamıyor artık,
yok. Yani, fevkalade -daha önceki konuşmamda da belirttim- kaidelere bağlı ve o
yoğunlaşma da, böyle giderek artan, aritmetik şekilde veya geometrik şekilde
bir yoğunlaşma, çok fazla yoğunlaşma, sıkıntıya sokulan bir yoğunlaşma
yaşanmaz; çünkü, serbest piyasa ekonomisi ona pek cevaz vermez. Yani, otomatik
çalışır bunlar, fazla sıkıntı olmaz; onu söylüyorum.
Şimdi, kredi hacminin
artmasını bir de sordunuz ki, evet, fevkalade, bir ekonomi için eğer siz kredi
kaynaklarınızı artıramıyorsanız, büyüyen ekonominin ihtiyacı olan krediyi
sağlayamıyorsanız, orada bazı sıkıntılar çıkar.
Şimdi, Türkiye'de, daha
önce, maalesef, sağlıklı bankacılık yoktu. Neden; bankalarda toplanan paraların
tamamını devlet çekiyordu. Devlet, çünkü, öyle fazla borçlanmıştı ki ve öyle
borçlanmaya aç bir haldeydi ki, ne bulursa alıyordu, faizine maizine bakmadan
nerede ne para bulursa alıyordu.
Ben, size söyleyeyim;
şimdi nemaları ödüyoruz biz. Nemaları nereden almışlar daha önce; çalışan
işçinin, memurun parasını almışlar elinden, hadi sizden de borç alıyoruz
demişler. Resmen el koymuş, yani, daha önceki hükümet, hani şimdi, işçi, memur
falan diyoruz ya, o dargelirlinin parasına bile el koymuş. Şimdi, biz geldik de
ödüyoruz bunları, biz geldik de ödüyoruz ve bitireceğiz. Aşağı yukarı 14
katrilyon para toplanmış, bankalarda ne
varsa toplanmış. Bankalar da yatıyorlar, devlete veriyorlar borcu, devletten
alıyorlar faizi, efendim, biz çok iyi iş yaptık diyorlar. Ne işi?! Bankacılık
mankacılık değil ki o. Ver parayı devlete…
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
konuşmanızı tamamlar mısınız; süreniz de doluyor.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Evet, tamamlayayım.
Dolayısıyla, şimdi, bir
zamanlar bütün bankaların verdiği toplam kredi 45 milyar YTL civarındaydı.
Şimdi, o 145'e çıktı. O kredi 145'e çıktı üç sene içerisinde. Peki, niye 145'e
çıktı; artık, kredi verme imkânları gelişiyor. Hem aktif büyüklükleri şey
ediyor, otofinansman yapıyorlar hem de devlet artık daha az borçlanıyor
giderek, borcu ödüyor, geriye para almıyor, borçlanmıyor. Dolayısıyla,
ekonomiye daha fazla para aktarılıyor. Bu da, sağlıklı, ekonominin sağlıklı
çalışmasına meydan veriyor ki, bu bahsettiğiniz konu, işaret ettiğiniz konu,
hakikaten ekonomi için fevkalade önemli bir konu. Doğrusu teşekkür ediyorum,
çok güzel bir soru.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun,
"İmarbankın" off-shore'zedelerle ilgili talep ettikleri alacak tutarı
ne kadar?.. "Şu anda, ben, onu yazılı olarak bildireyim, elimde bir rakam
yok; ama, biz hiçbirisini kötü niyetli diye hiçbir zaman öyle bir şey
söylemedik, öyle bir şey de söylemiyoruz kötü niyetlidir, şu niyetlidir falan.
Herkesin niyeti kendisine ait. Biz niyetleri okuyacak bir insan değiliz; ama,
burada bir de bir sistem var. O sistemle ilgili olarak zaman zaman bizim SPK
toplanıyor, diğerleri toplanıyor, Enerji Bakanı, Maliye, Hazine… Bir çıkış yolu
yok orada yani. Öyle bir çıkış yani. Hukuken orada bir sıkıntı var ve SPK da
bunu söylüyor. O sıkıntıyı, geliyor, ortaya koyuyor. Şimdi, o şartları, biz,
yok farz edip de, şunu yaptık, bunu yaptık diyecek halimiz yok. Burası bir
hukuk devleti. Hukuka saygılı olmamız lazım.
Sayın Işık da -çok hızlı
bir şekilde söyleyeyim- güzel bir soru sordu, teşekkür ediyorum. Bankacılık
Yasası, faaliyet izni kaldırılan ve fon tarafından yönetim ve denetimi
devralınan bankalar hakkında yapılacak takibin, bankayla ilişkisi bulunan
kişilerin, şirketlerin malları hakkında da sürdürülebilmesine imkân sağlıyor.
Dolayısıyla, bankayla ilişkisi olan kişi veya şirketlerin mallarının satışından
elde edilen bedelden bunların kamuya olan borçları da tahsil edilebilecektir;
yani, kimsede bir şey bırakmıyoruz, hepsinden biz tahsilimizi yapıyoruz.
Çok teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Geçici madde 24'ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 25'i
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 25.- Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce Fon tarafından satış ilanı verilmiş,
satışı gerçekleşmiş ancak ihale bedelinin alacaklılara dağıtımı sonuçlanmamış
satışlar ile 31/12/2006 tarihine kadar ilan edilecek satışlar kapsamında
yapılacak teslimlerde, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 17 nci maddesinin (4) numaralı
fıkrasının (m) bendi uyarınca istisna uygulanacak kısmın hesaplanmasında, 5411
sayılı Kanunun bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki hükümlerine göre
Fona intikal etmesi gereken tutar esas alınır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahsı adına, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu…
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Grup adına da geliyor.
BAŞKAN - Efendim?..
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Grup adına da var.
BAŞKAN - Şahsı ve Grup
adına, buyurun.
CHP GRUBU ADINA KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aslında söz almayacaktım; ama, Sayın Halil Aydoğan
arkadaşım, Plan ve Bütçe Komisyonunda beraber çalıştığım arkadaşım, benim
yaptığım bir konuşmada TMSF'den olan Hazine alacaklarının silinmesinin,
alacakların tahsil edilmemesi anlamına gelmeyeceğini ifade etti ve bunun da bu
şekliyle algılanması gerektiğini altını çizerek belirtti.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bir bankaya el koyuyorsunuz, el koyduktan sonra bankanın içi boş. TMSF gidiyor
diyor ki Hazineye, "vatandaşın parasını ödeyeceğim, bankaya el koyduk,
mevduat garantisi vardı." O da "olur, ben sana vereyim" diyor.
Veriyor. Ne kadar veriyor; 49 milyar dolar veriyor.
Şimdi, TMSF, IMF
sıkıştırıyor "bu alacakları sil" diyor. Yani, "Hazinenin,
TMSF'den olan alacağını sil" diyor. O da "olur" diyor, "şu
vadede, şu vadede sileceğim" diyor.
Elbette ki, bu TMSF'nin
alacağını takip etmemesi anlamına gelmiyor; ama, bir anlama geliyor; Hazine,
artık TMSF'ye "bu alacağı niye tahsil etmiyorsun" diyemeyecek.
Sayıştay da onu söylüyor, diyor ki: Arkadaş, sen para verdin. Bu paranın sonu
ne oldu? Bu parayı ne yaptın? Bu parayı, niye alacağımı vermiyorsun? Bunun,
16,5 milyar liralık süresi doldu, zamanı doldu; geçti bunun vadesi, niye
ödemiyorsun; bunu soramayacak ve TMSF'nin Sayın Başkanı da diyor ki: "Biz
bu alacağın tamamını zaten tahsil edemeyiz. Bunun üzerine bir bardak su
içeceğiz" diyor. Güzel…
Demek ki, aslolan bu
paranın tamamının tahsil edilmesidir. Tamamının tahsil edilmemesi… Ve, Sayıştay
şunu da söylüyor, diyor ki: "Siz, bu alacağınızı sileceğinizi önceden
açıkladınız. Bu yanlıştır. Bunu açıklamanız zamanlama olarak yanlıştır"
diyor. Önce siz bir takip edin, alamıyorsanız, ondan sonra ben bunu sileceğim
deyin. Siz daha işin başında "biz bunu sileceğiz" dediniz. Sayıştay
da diyor ki: "Bu yanlıştır, bunu yapamazsınız" diyor.
Geliyorum ikinci konuya…
Sayın Aydoğan dedi ki: "Bunun IMF'yle hiçbir ilgisi yoktur." Bu,
Sayın Aydoğan, Hazineye gelen… Sayıştayın gönderdiği rapor, Türkiye Büyük
Millet Meclisine gönderdiği rapor.
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - TMSF'nin alacaklarının IMF'yle ilişkisi yoktur; onu söyledim
ben.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Şimdi, bakın, 15.7.2004 tarihli Niyet Mektubu… Aynen okuyorum Sayın
Aydoğan: "Hazine Müsteşarlığının bankacılık sisteminin yeniden
yapılandırılmasının finansmanı çerçevesinde TMSF'den olan alacaklarının 2004
sonuna kadar çözüme kavuşturulması konusundaki planımız hedeflendiği gibi
ilerlemektedir."
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - TMSF'nin alacaklarının ilişkisi yoktur dedim; gene
tekrarlıyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Şimdi, bakın, eğer TMSF ile Hazine alacakları arasında hiçbir
ilişki olmasaydı, Hazine niye oraya para veriyor 49 milyar dolar?
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Onu bilmem…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Niye veriyor?...
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Benim söylediğim öyle.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Bir ilişki var ki veriyor oraya. O parayı veriyor ki, sen
vatandaşın borcunu öde diyor, mevduatını öde, ben devlet olarak garanti ettim
diyor. 2004'te değil, 2005'te de aynı şeyi söylüyor.
Şimdi, geliyorum bir
başka konuya değerli arkadaşlar. Ben, burada, daha doğrusu oturduğum yerden Sayın
Bakana bir soru sordum; dedim ki, off-shore'zedelerle ilgili olarak acaba
alacak tutarı nedir, bu insanlar ne kadar alacak talebinden bulunuyorlar; yani,
İmar Bankasına el konulmadan bir ay önceye, geriye doğru gidip, getirip bu
paralarını mevduata döndürdüler bu insanlar, bunların alacakları nedir? Sayın
Bakanım, bilmiyorum dedi; doğrudur, yani, belki elinde bilgi olmayabilir;
yazılı olarak yanıtlayacak, onu da öğreneceğiz. Şimdi, hükümet bunu ödemiyor.
Şimdi, mevduat garantisi var. Peki, el konulduğu tarihte bu mevduat mıydı;
evet. Hukukî sıkıntı var mı; hayır, hukukî sıkıntı yok. Sıkıntı, siyasî sıkıntı
var; siyaseten bu parayı ödemek istemiyor hükümet. Niçin ödemek istemiyor;
diyor ki, ben bu bankaya el koyacağımı biliyordum, bir ay önceden belliydi bu;
ama, ben zamanında el koymadım. El koymadığım için de, bunlar bu süre içinde
off-shore'daki parayı getirip mevduata yatırdılar. Şimdi de benden istiyorlar;
ben, bunu ödemem. Peki, vatandaşın günahı ne?! Siz zamanında hükümet olarak
niye el koymadınız?! Bu sorunun cevabı nerede?! Zamanında el koyun, deyin ki,
parayı, off-shore'u kabul etmem şu tarih itibariyle. Zamanında el
koymuyorsunuz. Niye el konulmuyor değerli arkadaşlar, biliyor musunuz; BDDK
yönetiminde karar alacak kadar yönetim kurulu üyesi yoktu, BDDK yönetimi karar
alamıyordu. Hükümet atamayı geç yaptığı için bu tablo çıktı ortaya.
Şimdi, bütün bunların
gerçek olmadığını düşünelim, hepsi gerçek değil diyelim.
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Gerçek değil!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Geliyorum ikinci noktaya; ikinci nokta da şu: Sayın Bakan diyor ki,
hukukî sıkıntı var; olabilir. Peki, hukukî sıkıntıyı giderecek olan kişi kim;
hükümet değil mi?!
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Yargı!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Hükümet, hukukî sıkıntıyı gidermek zorundadır. Varsa burada bir
hukukî sıkıntı, hükümet bunu gidermek zorundadır. Hükümet, vatandaşın haklarına
sahip çıkmak zorundadır. Getirecek buraya, yasayı yapacağız, düzenleyeceğiz
hukukî sıkıntı varsa. Şimdi, denilebilir ki, efendim, biz, bunların paralarını
vereceğiz; ama, yargı çözsün.
Peki, Sayın Aydoğan, İmar
Bankasındaki bir miktar mevduatın, ticarî mevduatın parasını nasıl ödediniz
siz?! AKP Hükümeti, ticarî mevduatı, kendi yandaşlarının parasını nasıl ödedi?!
Kendi yandaşları… Bakın, neden kendi yandaşları, Değerli Milletvekilim…
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Onların listesini vermen lazım…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - ... kendi yandaşları, neden, biliyor musunuz; ticarî mevduat sahibi
için, burada, belli bir ticarî mevduat sahibi için, kanun çıkardınız, özel
kanun çıkardınız.
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - İsim vermen lazım…
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Isparta) - Sizin yandaşlarınızın parasını da ödedik…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Efendim, onların kim olduğunu…
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Onların listesini vermen lazım…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Niçin?.. Sayın Bakan orada oturuyor… Ticarî mevduata ödenmedi
diyorsanız…
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
İddia ediyorsan, ispatla…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Efendim, kanun çıktı, ispatı mı var?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Hayır, kim olduğunu söyle, yandaş olduğunu ispatla…
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Listesini vereceksin…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Şimdi, siz bana isim verin, ben size yandaş olup olmadığını
söyleyeceğim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Allah Allah!..
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Ben, size… Yandaş… Niye söylüyorum…
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - O
zaman niye yandaş olduğunu söylüyorsun?!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Niye yandaş olduğunu söylüyorum, değerli milletvekillerim.
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Listesini verecektiniz, listesini!..
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Bakın, neden söylüyorum…
Ama, beni dinleyin…
Bakın, şimdi, ticarî
mevduat sahiplerine, bankaya el konulunca parası ödenmez. Niçin; ticarî mevduat
sahibi, TMSF'ye para ödemez de onun için; ama, siz, bir düzenleme yaptınız,
belli bir tarih için "biz, bu ticarî mevduat sahiplerinin parasını
ödeyeceğiz" dediniz. Peki, hangi gerekçeyle bunların parası ödenir; bana
söyler misiniz?! Sayın Bakanımız burada. Sayın Bakan, çıksın, desin ki, bu
ticarî mevduat sahiplerinin, bunların, zinhar, Adalet ve Kalkınma Partisiyle
hiçbir ilgisi yoktur, bunların listesi de budur, buyurun bakın; ey sözcü, sen
doğruyu söylemiyorsun, bu listedekilerin hiçbirisinin Adalet ve Kalkınma
Partisiyle yakınlığı yoktur; biz, bunlar çok zor durumda olduğu için, bunların
parasını ödedik.
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Elinde liste yokken nasıl konuşuyorsun üstat?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Biliyorsan söyle…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, ikinci konu: Sayın Bakan dedi ki:
"Biz, bu off-shore'zedelerin hiçbirisinin kötü niyetli olduğunu kabul
etmiyoruz; biz, niyet okuyucusu da değiliz." Peki, hukukta aslolan nedir;
iyi niyettir. Ben bankaya el koyduğum tarihte bu para mevduat mıydı; mevduattı.
Bu para TMSF kapsamında mıydı; TMSF kapsamındaydı. Bu paranın ödenmesi
gerekiyor muydu; ödenmesi gerekiyordu. Hani iyi niyet esastı?! Hani, hukukta
iyi niyet vardı?! Niçin ödemiyorsunuz?! Ödemek istemiyorsunuz; siyasî sıkıntı
var, hukukî sıkıntı yok.
Bir başka konu: Az önce
burada, İhlas Finansa para yatıran insanların dramını dile getirdim. Bu
insanlar, siyasal düşünce olarak size yakın olan insanlar. Bu insanlar, katılım
payı; faiz değil, katılım payı almak isteyen insanlar. Bu insanların dramı var;
800 000 000 dolar hortumlandı bu insanlardan.
Bakın, ben size, Sanayi
ve Ticaret Bakanının onayladığı müfettiş raporundan bir bölüm daha okuyacağım;
siz reddettiniz; ama, bir bölüm daha okuyacağım, şöyle diyor: "Bu durumda,
şirketin, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna alınan bankalar gibi tasfiye
edilmesinin daha uygun olacağı gözlendiği; ancak, bunun gerçekleşmesinin yeni
yasal düzenlemelere bağlı olduğunun anlaşıldığı belirtiliyor." Peki, biz
getirdik yasal düzenleme; niye kabul etmediniz?! Niye kabul etmiyorsunuz
arkadaşlar?! Bu adamlar, hadi, off-shore'a para yatırdı diye reddediyorsunuz;
bu insanlar off-shore'a da para yatırmadılar. Bu insanlar, geldiler, Türkiye
Cumhuriyetinde kurulan bir finansal şirkete para yatırdılar, karşılığında da
paralarını alacaklar. Siz, bakın, ticarî mevduatı koruyorsunuz, onların
paralarını hazineden ödüyorsunuz, bu insanların paralarını ödemiyorsunuz! Siz,
sadece bunu da yapmadınız; siz, yurt dışından kredi alan, Türkiye'ye kredi veren
bütün yabancıların da parasını ödediniz; ama, kendi insanınızın parasını
ödemediniz. Bunun, adaletle ne ölçüde bağdaşacağını siz söyleyebilir misiniz?!
Hangi adalet bunu kabul edebilir?! Hangi insanlık onuru kabul edebilir bunu?!
Bu Parlamento, az önce yaptığı bir oylamayla, dürüstlüğün yanında değil de,
hortumculuğun yanında olduğuna dair bir gölge, bir görüntü sergiledi. Bu
görüntü doğru bir görüntü değildir. Hortumcuları korumak bu Parlamentonun
görevi değildir, hortumculardan halkın parasını almak bu Parlamentonun
görevidir. Bu göreve ben Yüce Parlamentoyu tekrar davet ediyorum; hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Geçici madde 25'i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 2'yi, geçici madde
24 ve 25'le birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
saat 20.30'da toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.41
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.35
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72 nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
1078 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.-
Bankacılık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1160) (S. Sayısı: 1078) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 3 üncü
maddesini okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü.
Sayın Tütüncü, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, kişisel söz hakkım da vardı; acaba mümkün mü
ikisini bir arada kullanmak?
BAŞKAN - Şimdi, size
öncelikle söz hakkı verdiğim için, daha sonra isterseniz kullanın veya size
biraz müsamahakâr davranayım; o arada onu da kapatalım.
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
3 üncü madde üzerine söz almış bulunuyorum; hepinizi, sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Maddeyle ilgili konuşmaya
geçmeden önce, ben de, bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü, içtenlikle
kutluyorum. Bizim Anadolu kültüründe, Anadolu hümanizmasında, kadınların, son
derece önemli bir konumda görüldüğünü dikkatlerinize çekmek istiyorum,
anımsatmak istiyorum. 13 üncü Yüzyılda, örneğin, Konya'dan Mevlana şöyle
seslenmiş, demiş ki: "Kadın Tanrı ışığıdır, sevgili değil. O sanki
yaratıcıdır, yaratılmış değil." Acaba kadının değerini, kadının yüceliğini
bundan daha güzel söyleyen, anlatan ne söylenmiş ve yine aynı zaman kesitinde,
Anadolu'nun bir diğer yöresinde Hacı Bektaş Veli "kadınlarınızı
okutunuz" demiş.
Ve 13 üncü Yüzyıldan söz
ediyorum. Avrupa'nın, özellikle Avrupa'nın ortaçağ karanlığında bunaldığı,
kilisenin baskısı altında, engizisyon mahkemelerinin baskısı altında bunaldığı,
kadınların, cayır cayır, içine cadı girmiş suçlamalarıyla suçlandığı bir zaman
kesitinde, Anadolu'da, Anadolu felsefesinde, kadını böylesine yüce bir noktada
gören bir felsefe sisteminin mirasçılarıyız, temsilcileriyiz ve bu sistemi en
güzel bir şekilde Gazi Mustafa Kemal Paşa yakalamış.
Gazi Mustafa Kemal
Paşa'nın, 1921 yılında kadınlarla ilgili söylediğini size nakletmek istiyorum:
"Tam eşitlik, erkeklerin hakları neyse kadınlarınki de aynı. Özgürlüklerini
hakkıyla kazandılar. Milletin yarısının sosyal hayata yabancı, uzak kalması
uygun bulunamaz." 1921... Ve yine, 1923'te "Bundan dolayı,
kadınlarımız, hatta erkeklerden çok daha aydın, daha çok ilim ve kültür sahibi,
daha çok bilgili olmak zorundadırlar." Mustafa Kemal'in Anadolu
hümanizması felsefe sistemiyle tam anlamıyla, her konuda, kadın açısından da,
kadının yüceliği açısından da bütünleşmiş olduğunu tekrar dikkatlerinize sunmak
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bankacılık sektörünün kredilendirme işleviyle ilgili bir
çarpıklığı dile getirmek, sizlerle paylaşmak amacıyla söz aldım.
Bankalarımız, ne yazık
ki, yatırımın ve üretimin kredilendirilmesine, hâlâ yeterince yönelebilmiş,
yeterince ağırlık verebilmiş değil.
Konuya girmeden önce,
bankacılık sektörüyle ilgili gerçekleşen olumlu gelişmelerden bir iki tanesine
kısaca değineyim. 2000-2001 krizlerinin tahribatını hızla onarıyor ve ciddî bir
atılım sürecine girmiş görülüyor bankacılık sektörü. Elimizdeki Ağustos 2005
verilerine göre, sektörde bir önceki yıla göre büyüme oranı yüzde 23,
kredilerdeki artış oranı yüzde 40, vergi öncesi kârlardaki artış oranı ise yine
bir önceki yıla göre yüzde 40; çok ciddî bir performans, alkışlanacak bir
performans. Bankacılık sistemindeki büyüme ve güçlenme, ekonomi açısından ne
kadar önemli, ne kadar yaşamsal önemde burada söylemeye, anlatmaya gerek yok;
çünkü, banka sistemi, temelde yatırımı ve üretimi kredilendiren bir
mekanizmadır.
Bakınız, yine Ağustos
2005 itibariyle sistemdeki mevduat toplamı 205 milyar Yeni Türk Lirası olmuş.
Tabiî ki, bankacılık sistemi bu parayı satmak mecburiyetinde; çünkü,
maliyetler, mevduat maliyetleri oldukça yüksek. Nerelerde satacak, nerelerde
kullanacak; en verimli alanlarda kullanacak, en fazla kâr sağlayan alanlarda
kullanacak. Bu açıdan baktığımızda, bankacılık sistemi elindeki kaynağının 130
milyar YTL'lik kısmını kredide kullanmış ve 137 milyar Yeni Türk Lirasını ise,
hazinenin ballı börekli kâğıtlarına, bonolarına, hazine kâğıtlarına yatırmış.
Nereye gitmiş bu hazine kâğıtlarının dışındaki o 130 milyar YTL'lik kredi
paketi; üretime, yatırıma ve tüketime kredi olarak gitmiş. Yani, buradan şuraya
gelmek istiyorum: Bankacılık sektörünün, kesiminin yumuşak karnını size
sergilemek istiyorum. Gerçekten, bankacılık kesimi, kaynaklarının yarısından
fazlasını, hâlâ, bankacılık sistemiyle ilgisi olmayan, bankacılık işleviyle
ilgisi olmayan, sorumluluğuyla ilgisi olmayan alanda kullanmış (yüksek kârlar,
hazine kâğıtları) oturduğu yerden para kazanmış. Geçmiş dönemde çok daha
fazlaydı bu durum; ama, şimdi, hâlâ, krizden hızla çıkışın, iyi bir
performansın gösterildiği bir zaman kesitinde hâlâ, bankacılık kesiminin,
gerçek işlevinden oldukça uzak olduğunu görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bankaların kredi toplamının dağılımına baktığımızda, sistemin
yumuşak karnı iyice ortaya çıkıyor. Bu 130 milyar Yeni Türk Liralık kredi
toplamından yaklaşık 40 milyar Yeni Türk Lirası -ki, bu yüzde 30'unu
oluşturuyor- tüketiciye verilmiş; yani, konut, otomobil, kart kredisi olarak
kullandırılmış. Reel ekonomiye ne kadar kredi açılmış diye incelediğimizde,
tarıma verilen krediler, tüm krediler içinde sadece 6 milyar Yeni Türk Lirası
civarında; otomobil kredileri kadar. Ancak ve ancak otomobil kredileri kadar,
koskoca tarım sektörüne kredi ayırabilmiş, kredi açabilmiş ve bu tarım
sektörüne açılan kredi toplamını kredi kartları borcuyla kıyasladığımızda,
kredi kartları borcu 2,5 kat daha fazla tarıma açılan kredilerden. Yakın zamana
kadar hem ihracat hem de istihdam açısından kilit sektörlerden biri olan
tekstile gelince, buraya verilen kredilerin toplamı yaklaşık 7 milyar Yeni Türk
Lirası; yani, toplam banka kredilerinin yüzde 5 dolayı. Hemen belirteyim ki,
bankacılık sektöründe bireysel bankacılığın önplana çıktığı bir değişim süreci
yaşanıyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu süreç, yeni teknolojik devrimle başlayan küreselleşme
olgusunun bir sonucu, bir gereği olarak görülmekte. Sanayi ötesi toplumu; yani,
bilgi toplumu, tüketici toplumu aşamasına gelmiş olan, geçmiş olan ülkelerde,
bankacılık sektöründeki bu yapısal değişikliğin doğru, yararlı olduğu kabul
edilebilir; ancak, bizim gibi sanayileşme sürecinin belli bir aşamasına sıkışıp
kalmış; yani, tüketim malları sanayiini iyi ya da kötü oluşturmuş; ancak, ara malları
sanayiinin kurulmasında ciddî sorunlar ve eksikler yaşayan, yatırım malları
sanayii açısından; yani, fabrika yapan, fabrikaları üreten sanayi, yatırım
malları sanayii açısından ise çok gerilerde kalmış Türkiye'de, ne yaptığını, ne
yapacağını bilmeyen, hedefi, stratejisi olmayan, belli olmayan bir ülkede,
bankacılık sektörünün işlevi ve kredilerinin kompozisyonu, herhalde sanayi
ötesi ekonomilerine göre çok farklı olsa gerektir diye düşünüyorum. Bankaların
kaynaklarının yarısından fazlası -az önce söylediğim gibi- yine hazine
tarafından emiliyor, kalan yarısının yüzde 30'u tüketim kredilerine, bireysel
bankacılık alanına gidiyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu durum, Türkiye'nin geleceği açısından iyiye işaret
değildir. Bu duruma nasıl gelindi, hangi süreçte gelindi, bu yapı neden
böylesine çarpık hale geldi; bunları yaşayarak, acı şekilde yaşayarak,
sonuçlarına katlanarak gördük.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Şimdi, kanımca tartışmamız gereken konu, bu çarpık yapı nasıl düzeltilir, nasıl
düzeltilebilir, bankaların kaynakları, artan oranda, yatırıma ve üretime nasıl
yöneltilebilir? Tabiî ki bu soru, bankacılık ve finans sektörünün
sorumluluklarını aşıyor; bu konu, ülkeyi yönetenlerin görev ve sorumluluğu
altındadır; ama, ne yazık ki hükümetin bu konularla pek ilgisi yok. Bu
konularla ilgilenmiyor ne yazık ki hükümet. Bunun için, bir strateji ve bir
politika planlaması vizyonuna sahip olmak gerekiyor. Biz, burada, yıllardan bu
yana söylüyoruz, bir politika ve strateji planlaması vizyonuna sahip olunması
gerekiyor. Türkiye, geleceğin dünyasında, kazananlar safında nasıl yer tutacak;
bu amaçla, geleceğin dünyasındaki mal ve hizmet talebi hangi alanlarda
yoğunlaşacak; Türkiye, ekonomik avantajını, sosyal, coğrafî ve stratejik
avantajlarını kullanarak, hangi endüstrilerde dünya çapında iddialı hale
getirilecek; seçilecek olan kilit endüstrilerde başarılı olmak için nasıl bir
yabancı sermaye politikası, nasıl bir yatırım politikası, nasıl bir üretim ve teşvik
politikası uygulayacak? İşte, finans ve bankacılık sektörü böyle hedefler
çerçevesinde yönlendirilmek, onlara destek olmak gereği içinde Türkiye.
Bu söylediklerim şu açıdan önemli, Sayın
Başkan değerli milletvekilleri: Türkiye'de ekonomik büyüme, giderek iç talebe
ve ithalata bağlı olmaya başladı. İhracatın 1 dolar artırılması için ya da 1
dolarlık bir büyüme sağlanması için, önceki yıllara göre çok daha fazla ithalat
yapmak mecburiyetinde Türkiye, ithal girdileri almak mecburiyetinde Türkiye.
Bazı çok bilen çevreler
şöyle kelam kesiyorlar: Efendim, ithalatın finansmanı sağlandığı sürece, Türkiye yüksek ekonomik büyüme oranlarını
sürdürebilir. Peki, ithalatın finansmanı nasıl sağlanıyor; dış borçla ve
sıcakparayla sağlanıyor. Dış ticaret açığı ve buna bağlı cari işlemler açığı
artıyor, ekonomide dolarla borçlananlar için, dolarla kredi alanlar için kur
riski büyüyor.
Bu gidiş, iyi bir gidiş
değildir, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri. Ufak bir kıvılcımla patlama
olabilir; hükümetin, bir an önce… Nitekim, o süreç başladı; inşallah, bu kur
riski almış olanlar, bu başlayan süreçte sıkıntıyla karşılaşmaz.
Bunları şunun için
söylüyorum, sözlerimi toparlıyorum Değerli Başkanım; bankacılık ve finans
sektörünün belli bir hedefe göre yönlendirilmesi, hatta desteklenmesi
gerekiyor. Kaynaklarının yarısından fazlasını bankacılıkla ilgisi olmayan
alanlara yatıran ve temel işleviyle ilgisi olmayan kârlarla, faaliyetlerle
övünen, reel ekonomiye, yatırıma, üretime ağırlık vermeyen bir bankacılık
anlayışıyla Türkiye'nin ileriye götürülmesi kesinlikle mümkün değildir.
Hükümetin, güçlü ve ulusalcılığı gözden kaçırmayan bir bankacılığın
geliştirilmesi için, gerekli politikaları bir an önce tespit edip uygulamaya
geçmesi gerekiyor.
Bu duygu ve düşüncelerle,
bu maddenin ülkemize, bankacılık kesimine hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum;
hepinizi en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla yeniden selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tütüncü.
Madde üzerinde, Anavatan
Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşülmekte olan 1078 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi en kalbî
duygularımla, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
sözlerime başlamadan önce, ben de, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle,
şerefli ve yüce Türk kadınının Kadınlar Gününü kutluyor ve bu münasebetle,
mutlu, müreffeh bir hayat haklarını elde etmiş bir hayat diliyorum Türk kadını
için. Bu vesileyle de bir iki söz söylemek istiyorum.
Dünyada bugüne kadar
kadın için söylenmiş gerek felsefî açıdan gerekse insanların, çeşitli
liderlerin söylediği güzel sözler vardır; fakat, dünya çapında en güzel sözü,
Allah'tan aldığı ışıkla, İslamın Yüce Peygamberi Hz. Muhammed aleyhisselatı
vesselam söylemiştir: "Cennet annelerin ayakları altındadır." Diğer
sözler bu hadisi şerifin içerisinde birer noktadan, birer cüzden ibarettir sadece.
Bu duygularımı da belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Türk
iktisat tarihine şöyle bir baktığımız zaman, cumhuriyet tarihi boyunca
ülkemizde yaşanmış, yaşanmışlığıyla da hepimizin bilincinde iz bırakmış pek çok
olay görmekteyiz. Doğal olarak, pek çok iktisadî olay toplumumuzun gündelik
hayatını, geleceğe yönelik beklentilerini, hayata bakışını etkilemiştir; yani,
ekonomideki gelişmeler etkilerini sadece ekonomik olaylarda değil, sosyal
olaylarda da göstermektedir.
Ekonomide yaşanan olaylar
toplumumuzda iz bırakmıştır. Geçmişte yaşanan önemli ekonomik olaylar arasında
halkta en çok iz bırakanlara gelince, ani ekonomik daralmalar sonucu yaşanan
iflaslar, bunun hemen ardında da bankacılık sektöründeki bazı tuhaf oluşumlar
olmuştur. Ekonomik daralmaların, krizlerin toplumumuz üzerinde, toplumumuzun
hayata bakışı üzerinde nasıl etkiler doğurduğu malumdur. Türkiye'de on yıllık
bir zaman diliminde ortalama üç kez büyük ekonomik daralmalar ve buna bağlı
iflas dalgaları yaşanmıştır. Aramızda ticaretle uğraşıp da hiç iflas etmemiş,
çeki, senedi hiç yazılmamış ya da siftahsız ticarethane kapatmamış varsa, ne
mutlu ona diyoruz. Zira, bu ülkede ticaret yapmış insanların ezici bir
çoğunluğu yokluk nedir, darlık nedir, kriz ne demektir, çok iyi bilir. Tabiî,
yaşananlar, insanlar üzerinde izler bırakıyor. Bunca badire atlatmış bir toplum
olarak bizler geçmişte yaşadıklarımızın etkisiyle daha şüpheci, daha gayretli,
gelecek korkusunu hiçbir zaman, hiçbir yerde üzerinden atamamış bir toplum
olduk. Her an bir kriz yaşanabilir, onca yıl çalışıp didinip sahibi
olduklarımız elimizden uçup gider endişesiyle, ne kendimize güvenebildik ne de
başımıza geçenlere güvenebildik.
Neticede, bugün
geldiğimiz noktada, vatandaşın duyduğu güven, siyasetçi için en büyük lüks
oldu. Vatandaş, AK Parti Hükümetine güvenmiştir. Vatandaş, uzun zamandır pek
çok siyasî partiden esirgediği güveni AK Partiye yöneltmiştir; fakat, bu
güvenin semeresini görememiştir. Vatandaşımız, özellikle de esnafımız, kendini
oltaya gelen şaşkın balık gibi hissetmeye başlamıştır. Vatandaş, gazetelerde
yer alan, televizyonlarda dile getirilen ekonomik verilere bakmakta, buralarda
yer alan olumlu göstergelerle ekonominin iyiye gittiği sonucuna varmaktadır.
Bunun yanı sıra, hükümete
güvenip ticarethane açan vatandaşımız, özellikle de küçük esnafımız, güveninin
bedelini kepenk kapatarak ödemektedir. Odalar ve Borsalar Birliğinin son
yıllarda açılan ve kapanan işyeri istatistik rakamlarına baktığınızda, bu
sonuca rahatlıkla ulaşabilirsiniz; yani, açık ya da örtülü olarak yaşanan
krizler, geçmişten günümüze vatandaş üzerinde en çok iz bırakan ekonomik
olaylardır.
Ekonomik krizlerden
sonra, zihinlerimizde yer etmiş ekonomik olaylara baktığımızda, bankaları
görürsünüz. Hakikaten, bankacılık sisteminde yaşanan aksamalar ve istismarlar,
toplumumuzun bilincinde, hafızasında önemli yer tutar. Bunlardan bazılarını
telaffuz ettiğimiz zaman, yaşı müsait olanlar rahatlıkla hatırlayacaklardır.
Bir zamanlar bu ülkede banker krizi adı altında bir kriz yaşanmıştır. Yüksek
faiz vaadiyle vatandaştan para toplayan bankerler sırra kadem basmış, vatandaş
yediği kazıkla baş başa bırakılmıştır. Bu olayın vatandaşımızın bilinçaltında
bıraktığı izler, inanılmaz biçimde, hâlâ hafızalarda tazeliğini korumaktadır.
Zira, yaşanan ciddî bir kriz bunalımıydı. Banker krizi üzerine filmler çekildi,
kitaplar yazıldı, belgeseller hazırlandı. Olay sadece ekonomik olmaktan çıktı,
sosyal, hukuksal boyutlarıyla kompleks bir hal aldı.
Banker krizini takip eden
dönemde bir de baktık kamu bankalarının soygunu gerçeği, bankacılıkla ilgili
bir olay olarak toplumumuzun gündemine oturdu. Adam, kamu bankasından kredi
alıyor, fabrikasındaki değersiz artık kumaşları kıymetli kravat kumaşı olarak
gösterip, teminat gösteriyor, sonra giden kredi gelmiyor. Tabiî, bu tür olaylar
da, ne yazık ki, siyaset destekli, Parlamento destekli olarak gerçekleşiyor.
Bankacılıkla ilgili bu olay kamu vicdanını o kadar yaralamıştır ki, yıllar yılı
"yolsuzluk" denince akla ya müteahhidin malzemeden çalması ya da kamu
bankalarının dolandırılması gelmektedir.
Kamu bankalarının
hortumlanmasını takip eden yıllar içinde de özel bankaların kurulması, yüksek
faiz vaadiyle mevduat toplanması ve bu paraların batırılması gerçekleşmiştir.
Daha bu olayın sosyal etkileri geçmeden, geçenlerde Mecliste görüştüğümüz kredi
kartı sorunu gündeme geldi. Yeni bankalar bu milletin gündemine ne zaman gelse,
ne zaman bu millet bankacılık sistemine güvense altından bir maraz çıkıyor, bir
hin oğlu hin çıkıyor.
Türkiye'de bankacılığın
kurumsallaşmaması, çarpık düzenlemeler, bankalara güvenen vatandaşı hep perişan
etmiştir, yakmıştır. Vatandaş bankalarla ilgili olarak canının acısını
unutmamıştır. Şimdi, siz, bankacılık sisteminin insafına, devletin düzenleyici
işlevine güvenip, canı yanan vatandaşın canının acısını gideremezsiniz. Bunun
bedelini yine piyasalar öder.
Siz, hem "kardeşim,
bu memlekette para yastık altında, piyasalar hamamtası derinliğinde"
diyerek yakınacaksınız hem de vatandaşla bankacılık sistemi arasındaki güven
bunalımının çözülmesine yardımcı olmayacaksınız. Bunlar birer çelişkidir. Bu
millet bankalara küsmüştür. Banka dediğiniz zaman vatandaşın aklına para tuzağı
gelmektedir. Bankacılıkla ilgili düzenlemeleri yaparken, düzenlemenin sosyal
etkileri birinci planda olmalıdır. Eğer böyle yapmazsak, bankaları vatandaşın
gözünde canavar olmaktan kurtaramayız; parayı da yastık altından asla ve
katiyetle çıkaramayız.
Değerli arkadaşlar, bu
tasarıyla, yönetimi Fonda olan şirketlerin tasfiyesinin, Ticaret Kanunu
hükümlerine bağlı olmaksızın, Fon tarafından yapılması gibi bir düzenleme söz
konusudur. Bu düzenlemenin bazı toplumsal etkileri de olacağı muhakkaktır;
bekleyip göreceğiz.
Biz Anavatan Partisi
olarak, bu kanun teklifini destekliyoruz. İnşallah, çıktığı takdirde,
vatanımıza, milletimize hayırlı uğurlu olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ediyor,
hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özdoğan.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Mersin Milletvekili Mustafa
Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Umarım devre arasıdır,
biraz daha izleyicimizin bol olduğu bir toplantıda konuşma fırsatı buluruz.
Değerli arkadaşlarım,
görüşmekte olduğumuz tasarı, TMSF'yle
ilgili ve bankacılıkla ilgili bazı düzenlemeleri içeriyor. Ben, bu vesileyle
banka sistemimizde ve TMSF'yle ilgili bazı gözlemlerimi size aktaracağım, belki
de süremi tamamlamadan da sözlerimi bitireceğim.
Şimdi, banka sistemimiz…
Burada arkadaşlarım daha önce rakamları açıkladılar, Sayın Aslanoğlu da ifade
etti. Bankacılığın esası, halktan toplanan paralarla reel sektörün
ihtiyaçlarını karşılamaktır. Ama, ne yazık ki, bizim banka sistemimiz, reel
sektöre kaynak aktarmaktan ziyade, işte, kamu kâğıtlarını almak... Son
zamanlarda çok yaygın hale geldiği gibi, bir miktar da tüketici kredisi
veriyor; ama, esas reel sektöre, üretim yapan sektöre çok fazla bir kaynak
aktarmıyor.
Tabiî, tüketici kredileri
ve kredi kartları için kullanılan kaynaklar riski az olduğu için, 50 katrilyona
ulaşan bu kaynaklar riski az olduğu için bankalarımız tarafından çok istekle
kullandırılıyor; ama, orada da, kredi kartları nedeniyle, burada uzun uzun
müzakere ettiğimiz gibi, önemli sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz.
Tabiî, bankacılık
sistemimizi, gerçek anlamda işlevine döndürmek, reel sektöre, üretici kesimlere
kredi kullandırır hale getirmek başlı başına önemli bir görevdir.
Burada gene tartışıldı,
bankacılık sektörümüze yoğun bir yabancı ilgisi var. Yani, yabancılar
geliyorlar, bizim, tutunmuş, yerleşmiş, yıllardır büyük emeklerle Türkiye'ye
hizmet veren hale gelmiş bankalarımızın hisselerini satın alıyorlar. Bu konuda
bir sınır getirilmesi meselesi zaman zaman tartışıldı. Hatta, bu tartışmalara
Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener de katıldı. Gerçekten, bu bir
yabancı düşmanlığı filan değil; ama, her ülke, kendi ulusal bankacılığını
korumak ister. Elbette, belli ölçülerle katılım olabilir, yüzde 20 olur, yüzde
25 olur, yüzde 30 olur; ama, esas hisse çoğunluğu Türk müteşebbisinde
olmalıdır. Bu noktada eğer bir sınır getiremezsek, korkarım ki, giderek bizim
bankalarımızın tamamı yabancıların eline geçer. Bu, bankacılıkta ulusal
sermayeden yana olmak, bildiğimiz anlamda bir yabancı düşmanlığı filan
değildir. Olayın hem rasyonalitesi vardır hem de işte -şikâyet ettiğimiz-
bankalar reel sektöre kredi aktaramıyor şikâyetini, eğer yabancılar gelirse çok
daha fazla yapar hale geliriz; yani, reel sektöre yabancı bankalar eliyle daha
az kaynak aktarılır. Olayın o tarafına bakmak lazım ve -ağırlığı- bankacılıkta
ağırlık mutlaka ulusal sermayede olmalıdır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
TMSF, yani, bir karadelik haline gelmiştir. El konulan bankaların, esas
sahiplerinden veya kredi kullananlardan olan alacakları bir türlü tahsil edilemiyor.
Buna karşılık, hazinenin TMSF'ye aktardığı paralar, işte, yavaş yavaş, bir
kısmının, 16,5 katrilyon liralık kısmının vadesi geldi, öbürlerinin de vadesi
geliyor ve hazine, bu paraları tahsil edemiyor. TMSF de, esas borçlusu olan, el
konulmuş olan bankalara borçlu olan kimselerden alacaklarını tahsil edemiyor.
Ne oluyor sonunda; hazinenin sırtında büyük bir yük oluşuyor. Tabiî, bu konuda,
TMSF Başkanının, "yani, çok az miktarda bir bölümünü tahsil ederiz; ama,
büyük kısmının üzerine, ne yazık ki, bir soğuk su içmek gerekir" gibi bir
açıklaması oldu. Daha sonra, bazı ihalelerde, belki, bir miktar iyi fiyatlar
elde edildi; ama, bunlar, tabiî, o büyük karadeliği kapatmaya yetmiyor. Onun
için, olabildiği kadar, bütün olanaklar kullanılmak suretiyle, TMSF'nin
alacakları mutlaka tahsil edilmelidir, bunun mutlaka bir yolu bulunmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bu
vesileyle bizim verdiğimiz bir önerge vardı; İhlas Finansın tasfiyesine
TMSF'nin nezaret etmesi, el koyması yönündeki önerimiz, ne yazık ki -Plan ve
Bütçe Komisyonunda kabul edilmişti- burada reddedildi. Bugün, gene bu yönde bir
önerge vermiştik bu vesileyle, gene reddedildi.
Şimdi, bu konuda binlerce
insan gerçekten büyük bir mağduriyet içinde. Tasfiye kurulu, İhlas Finansın
yakınlarından oluştuğu için, doğru dürüst tasfiyeyi yapamıyor ve tahsilat yapsa
bile bunu esas ihtiyaç sahiplerine ödemiyor; büyük bir keyfîlik, büyük bir
vurdumduymazlık almış başını gidiyor. Ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi, ne
yazık ki, bu olayda hep seyirci kaldı. Oysa -öyle zannediyorum ki, bizlere
gelen başvurular sizlere de geliyordur- İhlas Finanstan alacağı olan insanlar,
gerçekten büyük bir mağduriyet içinde. Tabiî, bir kısmı, hâlâ, önemli bölümünü
alamadı; ama, diyelim, İmar Bankasından olan alacaklar konusunda iyi kötü
kararlar verildi, fiilen para alanın sayısı az; ama, nasıl olsa alırız diye
bekliyorlar, çünkü, devlet taraf oldu. Ama, İhlas Finansta ortada devlet yok,
bir tasfiye kurulu var ve son derece keyfî çalışan bir tasfiye kurulu. Buna,
mutlaka, hükümetin ve Meclisin el koyması gerekiyor; ama, ne yazık ki, bu
konuda, nedense, bazı konularda hassas olan AKP çoğunluğu bazı sesleri
duymazlıktan geliyor.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Isparta) - İhlas Finans, Bankacılık Kanununa tabi değil.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Benim elimde, İhlas Finans mağdurlarının bir bildirisi var; Sayın Başkan,
size de hitap ediyorlar, sizi de göreve çağırıyorlar. Diyorlar ki "artık,
ne olur, Sayın Nevzat Pakdil dahil milletvekilleri bu şikâyetimizi duysunlar,
buna bir çözüm getirsinler." Ama, ne yazık ki, bunlar, bekledikleri çözümü
bir türlü bulamıyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
TMSF'nin bazı tasarruflarının çok keyfî olduğunu zaman zaman gözlemliyoruz.
Bunlardan biri -bugün basında da vardı- İzmir Televizyonu Müdürlüğüne, AKP'nin
Konak İlçe eski Başkanı Fatih Yıldırım atanmış. Şimdi, zaten TRT elinizde,
bütün televizyonlarda, maşallah, Başbakanımız, bakanlarımız ne söylese haber
oluyor. Nedir bu kadar açgözlülük; bir de, tutup, TMSF'nin elinde olan bir
televizyona, kendi ilçe başkanınızı müdür olarak tayin ediyorsunuz?! Bu
partizanlık yakışmıyor. TMSF yetkililerini de, ben, buradan kınıyorum. Yani,
bu, bir kamu parası bir anlamda. Size emanet edilmiş bir kuruluş; bu kuruluşu,
bağımsız ve tarafsız bir şekilde yönetmek sizin göreviniz, sorumluluğunuz.
Şimdi, böylesi bir görevi ve sorumluluğu, AKP'nin eski ilçe başkanına vermek
suretiyle katmerli bir partizanlık yapmak, doğrusu yakışmıyor. Ben bu yanlıştan
bir an önce dönülmesini diliyorum. İzmir'de bu konu son derece tartışılıyor,
herkes ayakta; İzmir'deki tarafsız çevrelerin hepsi buna büyük tepki
gösteriyorlar. Umarım bu yanlıştan bir an önce dönülür.
Ben,
bu düşüncelerimi sizlerle paylaştım. Ama, biliniz ki değerli arkadaşlarım, bu
İhlas konusu çözülmediği sürece, her vesileyle, biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bu konuyu sizlerin huzuruna getireceğiz; ta ki, bu konu çözülünceye,
orada mağdur olan milyonlarca insanın hakkı teslim edilinceye kadar.
Ben, tekrar hepinizi
saygıyla selamlıyorum, iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özyürek.
Sayın Tütüncü, soru
soracaksınız galiba?
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla, kara para aklanmasıyla ilgili bir
soru soracağım Sayın Bakana.
Kara para aklanmasının
ilk adımı, bilindiği gibi, bir bankada hesap açtırılmasıyla başlıyor. Daha
sonra başka bankalara transfer ediliyor, hatta, başka ülkelere transfer
ediliyor ve paranın izi kaybettirilmeye çalışılıyor. Kara para aklanmasının ilk
adımı bir bankada hesap açtırmakla başlıyor. Şimdi, Türkiye, geç de olsa, bu
konuda, karaparanın aklanmasıyla ilgili geniş bir düzenlemede bulundu ve öyle
geniş bir düzenleme ki -hemen bitiriyorum, soruma geleceğim- borsada
manipülasyon yapmak dahi, bir yorumla, karapara konumuna gelebilir ya da
aklamaya gelebilir. Acaba, getirilen düzenleme, Türkiye'de, karapara
aklanmasıyla ilgili mücadelede yeterli midir, etkin midir? Bu konuda kısa bir
değerlendirmenizi rica edeceğim Sayın Bakan.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tütüncü.
Sayın Bakanım, buyurun.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Tütüncü, çok teşekkür ediyorum.
Biliyorsunuz, bizim
karapara aklanmasıyla ilgili bir kuruluşumuz var; o da MASAK, Malî Suçları
Araştırma Kurulu. Şimdi, MASAK'ın kendi kanunu var. Bu kanunun da, bazı
suçların veyahut da karaparayla ilgili ve terörün finansmanıyla ilgili daha
genişletici olması gerekiyor. Uluslararası karapara aklanmasıyla ilgili mevzuatlara
baktığımız zaman, bizim, bazı yeni değişiklikler yapmamız icap ediyordu ve
çeşitli uluslararası kuruluşlarla yapılan toplantılarda, MASAK'ın iştirak
ettiği toplantılarda bunlar ortaya çıktı ve kuruluşlar da bizden bunu talep
ettiler; yani "şu şu şu değişiklikleri yaparsanız, uluslararası, bu
konudaki uygun mevzuata sahip bir ülke olursunuz" diye. Bir de, gelip
bununla ilgili gözlem yapıyorlar.
Şimdi, biz, MASAK'la
ilgili çok ileri düzeyde yeni bir kanun hazırladık ve burada öncül suçları
tekrar anlattık -şüpheli işlem bildirimi- şüpheli işlem bildiriminde
bulunanların korunmasıyla ilgili; ama, uluslar arasında kabul görmüş bazı yeni
düzenlemeler yaptık ve bunu da Meclisimize sunduk. Plan ve Bütçe Komisyonumuzda
bu konuşuldu. Zatıâliniz de oradasınız ve alt komisyona havale edildi,
bildiğiniz gibi. Şimdi alt komisyonda görüşülüyor ve orada, Türkiye, yepyeni ve
çok ileri bir mevzuata sahip olacak sizlerin de katkılarıyla, inşallah.
O bakımdan, Türkiye, bu
malî suçlar konusunda ve bir de terörün finansmanı konusunda… Malum, şimdiye
kadar terörün finansmanı suç sayılmıyordu bizde, şimdi suç sayılıyor; hem Ceza
Kanunumuza göre hem de bu hazırladığımız yeni taslağa göre. Onları, hep
birlikte orada tekrar müzakere edeceğiz ve böylece de, Türkiye, güzel bir
mevzuata kavuşmuş olacak.
Bilgi olarak arz
ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri,
maddeyi oylarınıza sunuyorum...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Özyürek
"maddeyi oylarınıza sunuyorum" ifadesini kullandım. Tasarının tümünü
de oylarınıza sunacağım, eğer, yoklama talebiniz varsa, bir 30 saniye sonra
-tekrar- yerine getireyim, olur mu efendim?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Tamam.
BAŞKAN - Tamam.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümünü oylarınıza sunacağım...
II.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, tasarının tümünü oylamadan önce bir yoklama talebi vardır.
Yoklama talebinde bulunan
üyelerin isimlerini tespit edeceğim:
Sayın Mehmet Akif
Hamzaçebi, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Özyürek, Sayın Öğüt, Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, Sayın Sedat Pekel, Sayın Sinan Yerlikaya, Sayın Hasan Ören, Sayın
Bayram Meral, Sayın Orhan Eraslan, Sayın Türkân Miçooğulları, Sayın Bülent
Baratalı, Sayın Nail Kamacı, Sayın Gökhan Durgun, Sayın Yücel Artantaş, Sayın
Yavuz Altınorak, Sayın Mehmet Yıldırım, Sayın Enis Tütüncü, Sayın Ziya Yergök,
Sayın İsmail Değerli, Sayın Atilla Kart, Sayın Gülçiçek.
Yoklama isteğini yerine
getireceğim.
Sayın milletvekilleri, şu
anda ismini kaydettiğim milletvekili arkadaşlarım yoklama için sisteme girmesinler.
Yoklama için 4 dakika
süre vereceğim ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6.-
Bankacılık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1160) (S. Sayısı: 1078) (Devam)
BAŞKAN - Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, 7 nci sırada yer alan, Değişik Adlar Altında İlave Ödemesi
Bulunmayan Memurlara ve Sözleşmeli Personele Eködeme Yapılması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
7.- Değişik
Adlar Altında İlave Ödemesi Bulunmayan Memurlara ve Sözleşmeli Personele Ek
Ödeme Yapılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1171)
(S. Sayısı: 1103) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 1103 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek, AK
Parti Grubu adına Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu; şahısları adına;
İstanbul Milletvekili İnci Özdemir, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, Samsun
Milletvekili Haluk Koç, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Hatay Milletvekili
Mehmet Eraslan ve yine, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek ve Manisa
Milletvekili İsmail Bilen'in söz talepleri vardır.
Evet, ilk söz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'e aittir.
Sayın Özyürek, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Özyürek, süreniz 20
dakika.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; son derece önemli
bir tasarıyı görüşüyoruz. Büyük sıkıntılar içinde bulunan kamu personelinin
durumuyla ilgili bazı düzenlemeler öngörülüyor.
Bu düzenleme ihtiyacı
nereden çıktı? Biliyorsunuz, yürürlükteki kamu sendikalarıyla ilgili yasaya
göre, hükümet ile kamu, hükümet ile memur sendikaları arasında toplugörüşmeler
yapılıyor. Ancak, bu görüşmeler sonunda herhangi bir uzlaşmaya varılmazsa,
sendikaların elinde herhangi bir yaptırım yok; çünkü, grev hakkı öngörülmemiş.
Böyle olunca, ister istemez, memur sendikaları ya istemeseler de kerhen bazı
noktalarda uzlaşıyorlar veya daha sonra bir uzlaşma komisyonuna gitmek
suretiyle hükümetin dediği oluyor.
Bu noktada, 2005 yılının
ağustos ayında, memur sendikaları ile hükümet temsilcileri arasında yapılan
görüşmelerde bazı noktalar ortaya çıkmıştı. Gerçi, tasarıda, bu noktada bir
mutabakata varıldığı yazılıyor; ama, ortada bir mutabakat yok. Çünkü, KESK bu
zabta muhalefet şerhi vermiştir -bir başka- Eğitim-Sen de bu zabta muhalefet
şerhi vermiştir.
Çoğunlukla, diyelim,
imzalanmış olan bu zabıtta, yan ödeme, eködeme, tazminat almayan memurlara, ilk
altı ayda 40 000 000 lira -eski para olarak söylüyorum- ikinci altı ayda 40 000
000 lira olmak üzere bir denge zammı verilmesi öngörülmüştür. Ayrıca, yine, bu
zabıtta, tüm memurlara, ilk altı ayda yüzde 2,5; ikinci altı ayda da yüzde 2,5
bir artış öngörülmüştür. Bu yüzde 2,5'luk artışlarla ilgili düzenleme bütçe
kanunuyla yapıldı. Bozdur bozdur harca!.. Memurlarımız bu yüzde 2,5 artışı
alıyorlar; ama, 40 + 40'la ilgili düzenleme, ne yazık ki, mutabakat zaptı
ağustos ayında düzenlenmiş olmasına rağmen, bugüne kadar tasarı getirilmedi;
ancak bugün bu saatte bu tasarıyı görüşmek durumuyla karşı karşıya bulunuyoruz.
(x) 1103 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlarım,
hükümet, bu mutabakat zaptına bağlı olarak getirdiği tasarıyla, din görevlileri
gibi, polis gibi bazı kesimlere, bu 40 + 40'a ek olarak da bazı ödemeler, 100
000 000 lira civarında ödemeler öngörmüştür. Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler
sırasında, Karayolları, DSİ, Tapu Kadastro gibi yerlerde çalışan teknik
personele de bir eködeme yapılması noktasında önergeler verildi; bunlar da
kabul edildi ve bu şekliyle tasarı önümüze geldi. Ayrıca, çeşitli uzmanlara
eködemeler de öngörüldü; ama, üzülerek haber alıyoruz, öğreniyoruz ki, Plan ve
Bütçe Komisyonunda uzmanlar için öngörülen artışlar, tazminatlar, bugün,
burada, biraz sonra, verilen bir önergeyle geri alınacak ve sadece belediye
müfettişlerine bir ek tazminat verilecekmiş. İnşallah doğru değildir, inşallah
bize yanlış gelen bir istihbarattır.
Değerli arkadaşlarım, bu
tasarı gündeme geldiği andan itibaren, tüm milletvekillerini ziyaret eden kamu
görevlileri, memurlar var. Herkes kendi mağduriyetinin giderilmesini istiyor.
Bunların çoğu haklı. Özellikle belli gruplara -din görevlilerine, polislere-
verilmesinden biz mutluluk duyuyoruz, helal olsun, keşke daha fazlası verilsin;
ama, bunlara verip başka gruplara vermediğiniz zaman, büyük dengesizliklere,
büyük haksızlıklara sebebiyet vermiş oluyorsunuz. Onun için, bu haksızlıkların
mutlaka giderilmesi lazım. Biz, bu haksızlıkları gidermek üzere, Plan ve Bütçe
Komisyonunda önergeler verdik, pek çoğu kabul edilmedi. Burada da yine o
önergelerimizi vereceğiz ve sizlerin desteğini bekliyoruz.
Şimdi, gene, bu
tasarıyla, öğretmenlerin ekders ücretlerine, cüzi de olsa bir artış
öngörülüyor; ama, değerli arkadaşlarım, sayısı 600 000'e ulaşan
öğretmenlerimizin yarısının ekders ücreti alamadığını biliyoruz ve en önemlisi,
burada, yetersiz de olsa, bazı gruplara getirilmiş olan eködemeler, emekli
aylıklarına yansımıyor. Burada, herhangi bir tazminat almayan, yan ödeme,
eködeme almayan kesimlere 40 + 40, 80 000 000 liralık bir artış öngörüyoruz;
fakat, bu, emekli oldukları zaman onların emekli maaşına yansımıyor. Tabiî, şu
andaki emekli olanların aylıklarına da yansımıyor. Oysa, bu tasarının
gerekçesinde, hiçbir yan ödeme almayan memurların çok güç durumda olduğu,
bunlara bir telafi edici denge zammının yapılması gerektiği düşünülüyor. Bu
kişiler, başka hiçbir yan ödeme almayan bu kişiler, emekli oldukları zaman çok
daha mağdur olacak, çok daha güç durumla karşı karşıya kalacaklardır. Öyleyse,
hiç yoksa, yetersiz de olsa, verdiğimiz bu eködemelerin, onların emekli maaşına
da yansıması gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, personel meselesini böyle kısmî çözümlerle ele aldığınız zaman, mevcut
dengesizliklere yeni yeni dengesizlikler katıyorsunuz. Örneğin, Tapu Kadastroda
çalışan, Devlet Su İşlerinde çalışan, Karayollarında çalışan mühendislere, mimarlara
eködemeler getiriyoruz. Peki, orada çalışan istatistikçiler var, fizikçiler
var, matematikçiler var, bunlar da ciddî bir eğitimden geçiyorlar; mesela,
bunların günahı nedir, niye bunlara hiçbir iyilik, hiçbir çözüm düşünmüyoruz?
Şimdi, Karayollarında çalışan mühendislere, teknik personele eködeme
getiriyoruz, Bayındırlık Bakanlığında çalışan mühendise eködeme vermiyoruz,
getirmiyoruz. Bunun gibi, başka bakanlıklarda çalışan teknik personele de
eködeme vermiyoruz. Şimdi, her nasılsa Devlet Su İşlerinde çalışan,
Karayollarında çalışan, Tapu Kadastroda çalışan insanlar dertlerini
anlatabildiler veya hükümet, AKP çoğunluğu onların derdini anladı. Peki, öbür
kesimlerin derdini niçin anlamıyoruz?! Arada ne fark var?! İller Bankasında
çalışan mühendisin günahı ne?! Bunlara mutlaka bir çözüm getirmemiz lazım.
Zaten verdiğimiz paralar doğru dürüst bir denge sağlamıyor. Bu dengesizlik
içinde, hiç yoksa, tüm teknik personele, nerede çalışırsa çalışsın, bir ödeme
verelim de, yetersiz de olsa onların derdine derman olalım, hiç yoksa bunu
yapmamız gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Türkiye'de, biliyorsunuz, mühendislerin yanında, özellikle teknik
hizmetlerde büyük görevler yapan teknikerler var. Bunlar, teknik lise üstüne
iki yıl eğitim gören kesimler. Gene, teknik liselerden mezun olan, önemli
teknik elemanlar var. Bunların dertlerine de mutlaka bir çare bulmak gerekir.
Şimdi, ben, yıllarca
bürokraside çalışan bir insanım. Devlet memurları, maaşlarının yeterli
olmadığını bilirler; çünkü, derler ki, devletin imkânı bu kadar, bize bunu
veriyor; ama, bunun içinde dengesizlik, haksızlık olduğu zaman, yan yana iki
masada oturan insanlardan birisi eködeme alıp, bitişik masadaki oturan birine
eködeme vermediğiniz zaman, esas kıyamet o zaman kopar, insanlar mutsuz
olurlar, insanların verimi düşer.
Onun
için, geliniz, tüm çalışanlar açısından, tabiî, mağdur olanlar açısından,
hiçbir ödeme yapmadığımız insanlar açısından bir düzenlemeyi burada yapalım. Bu
noktada, bizim, ince eleyip sık dokuyarak hazırladığımız önergelerimiz var;
destek olursanız, önemli düzeltmeleri hep birlikte yapmış oluruz.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, bu sistem, öyle zannediyorum ki, Maliye Bakanından İktidar Partisine
mensup milletvekiline, muhalefet partisine mensup milletvekiline kadar,
hepimiz, bize gelen talepleri karşılayamamanın büyük üzüntüsü içindeyiz. Zaten,
böyle, parça parça bir konuyu çözmek, düzeltmek, ne yazık ki, mümkün değil.
Onun için, bir global yaklaşım yapılabilir. Nedir o; önce bir geçici düzenleme;
çünkü, esas sorunun bir personel reformuyla çözüleceğini yıllardır Türkiye'de
herkes söyler durur ve memurların beklentisi de esas bir personel reformudur.
Şimdi, bu personel reformu yapılıncaya kadar, tüm kamu görevlilerine -bu,
sendikalarla toplu görüşmeler sırasında da gündeme gelmiş bir konudur- 200 000
000'ar liralık bir ilave ödeme yapalım; bu, geçici bir düzenleme olarak yerini
bulsun. Daha sonra personel reformuyla meseleyi kökünden çözelim. Herkese,
yaptığı hizmete göre ücret verelim, kariyerine göre ücret verelim, çalışma
süresine göre ücret verelim.
Şu anda, ne yazık ki,
personel sistemimiz, ücretler açısından da içinden çıkılmaz bir hale gelmiştir.
Ben, 1971 yılında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun çıktığı sırada Maliye
Bakanlığında çalışan bir arkadaşınızım. O zaman da, biz, büyük emeklerle güzel
bir sistem hazırlamıştık; ama, sistemi oturturken herkes çıktı, geldi:
"Benim durumum ne olacak?.." Şimdi, mevcut durumdaki bir
dengesizliği, yaptığınız reforma da taşıdığınız zaman zaten dengesizliği aynen
devam ettiriyorsunuz. Onun için, ciddî bir personel reformu mutlaka yapılması
lazım. Bu yapılıncaya kadar -gerçekten, içinden çıkılmaz bir sistem var; bu
içinden çıkılmaz sistemi, bu dengesiz kararlarla daha da içinden çıkılmaz hale
getiriyoruz- hiç yoksa bir iyileştirme yapalım. Hükümet bu konuda bir karar
vermiş, bir iyileştirme için adımını atmış; ne demiş "din hizmetleri
sınıfında çalışanlar mağdur." Evet, mağdur, düzeltelim. Polisin
mağduriyetine çözüm bulalım. O zaman, başka kesimlere de, nispî de olsa, bir
çözümü bulmamız lazım.
Bir diğer önemli nokta,
bu konuda köklü çözümlerden birisi, niçin, kamuda çalışan işçilerin sorunu
buraya gelmiyor, biz oturup günlerce müzakere yapmıyoruz ve hepimize, işçiler,
kapı kapı dolaşıp kulis yapmıyor; çünkü, onların iyi kötü işleyen bir grevli
toplusözleşme hakkı var. Memura da grevli toplusözleşme hakkı verelim. Onlar
da, hükümetle, işverenle otursunlar sorunlarını çözsünler. Bunun köklü çözümü
budur. Yani, köklü çözüm personel reformudur, köklü çözüm, grevli, toplusözleşmeli,
sendikal haktır. Bunları vermeden, işte, böyle, gece yarılarına kadar
konuşuruz; günlerce, bütün kamu görevlileri, hepimizi ziyaret eder "aman
bir çözüm" der. Birkaç kesimin sorununu çözer gibi yapsak da, büyük
çoğunluğu da darıltan, mutsuz eden bir uygulamayla karşı karşıya kalırız.
Değerli arkadaşlarım, bu
uzmanlarla ilgili, tasarıda olmayan; ama, Plan ve Bütçe Komisyonunda ilave
edilen düzenlemeler var. O düzenlemeler, inşallah, burada kalır ve biraz daha
geliştirerek götürürüz. Mesela, vergi denetmenleri -ben, Maliyeden de geldiğim
için, sorunlarını yakından biliyorum- onların sorunları var, onlara bir
tazminatı öngörmemiz lazım. Vergi dairesinin müdürleri var, müdür yardımcıları
var; Gelir İdaresi Başkanlığında çalışan şube müdürlerinin sorunları var;
onların ihmal edilmemesi gerekiyor; yani, bunun gibi pek çok sorunun, pek çok
kesimin çok önemli sorunları var. Geliniz, bunları, ciddî bir şekilde ele
alalım veya belki, hükümet, şunu diyebilir bize: "Ben, bu iş için şu ana
kadar ayırdıklarıma ek olarak şu kadar daha kaynak aktarıyorum; bunu, adil ve
dengeli bir şekilde paylaştırın." Belki, bu yapılabilir; ama, şimdi, hangi
talep ortaya çıksa, hangi kesim bir taleple gelse, hükümetin cevabı hazır
"kaynak yok." Ama, sonunda bakıyoruz, kaynak yok diye 40 + 40'tan
başladık, bazı kesimleri sisteme aldık. Öyleyse, öbür kesimlere de bir şey
yapılacak herhalde. Bu Genel Kurulda da, zannediyorum, bazı önergeler gündeme
gelecektir, kabul edilecektir. Onu adaletli bir şekilde çözmemiz, insanlara,
size şunu verdim, hakkındı; sana, istedin bunu vermiyorum; çünkü, sen, şu
nedenle bunu hak etmiyorsun diyebilmemiz lazım. Ee, bir cevap veremeyince, ne
yapalım, hükümet bunu istedi... Doğal olarak, belki milletvekili cevabı olarak
bunu söyleyeceğiz; ama, buna kimse inanmıyor ki. O zaman "bu kesime niye
verdiniz" diyorlar "demek ki, hükümete, istediğiniz zaman etkili
olabiliyorsunuz" diyorlar. Bırakınız sizi, bize bile bunu söylediklerine
göre, İktidar Partisi milletvekillerine haydi haydi bunu söylerler. İktidar
Partisi milletvekillerinin de bunlara rahat bir şekilde cevap verecek konumda
olması lazım. Bunun çaresi de adil ve dengeli bir düzenlemeden geçer.
Tabiî, tümüyle konuyu
kökünden çözeriz iddiası yanlıştır; ama, hiç yoksa bu yaptığımız kısmî
düzenlemeler içinde bir adalet sağlayabilirsek, işte, o kurumda çalıştığı için
eködeme alır, öbür kurumda aynı hizmeti yapan birisine eködeme vermezsek bunu
anlatamayız ve bunlar insanların verimliliğini düşüren düzenlemelerdir.
"Hükümet bizi ihmal etti" diyecekler, "Meclis bizi görmezden
geldi" diyecekler. Gerçekten, güç şartlarla çalışan insanların üretimi,
verimi daha da düşecek.
Değerli arkadaşlarım,
dünyanın her yerinde hizmet, kamu görevi, memurlar eliyle yürütülür. O nedenle,
memurların hakkını mutlaka korumak lazım, mutlaka onlara adil ve dengeli bir
düzenleme yapmak lazım.
Bu tasarıda bir diğer
önemli düzenleme, doğrusu, benim, devlet hiyerarşisi açısından kabul edemediğim
bir düzenleme var. Deniliyor ki, şu anda, diyelim, Dışişleri Bakanlığı
personeli, Çalışma Bakanlığı personeliyle ilgili bakanın takdirine bağlı olan
tazminatlar var. İşte, en yüksek devlet memuru maaşının yüzde 20'sini geçmemek
üzere bakanın takdiriyle verilen tazminatlar var. Burada bir düzenleme
getiriliyor; deniliyor ki: "Bu
konularda bakanın verdiği onay, Maliye Bakanından uygunluk alınmadıkça geçerli
değildir."
Şimdi, tabiî, hükümet
arasındaki uyum benim işim değil; ama, devlet hiyerarşisi benim derdim. Şimdi,
siz, bir Dışişleri Bakanının, kanunun verdiği ölçüler içinde verdiği bir zammı
Maliye Bakanının onayına tabi tutarsanız, bu, devletin işleyişi açısından
sıkıntı yaratır; çünkü, bunu kanuna koyuyorsunuz, kalıcı bir sistem haline
getiriyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkan.
Gene, burada bir
düzenleme var, diyoruz ki: İşte, ocak ayında, şubat ayında bu düzenlemeleri
yapmışsa, diyelim Dışişleri Bakanı, şu büyükelçiye, şu genel müdüre ben şu
kadar tazminat verilmesini istiyorum diye bir onay vermişse, o da geçerli değildir;
bunda da Maliye Bakanının onayı şart. Bu, doğru bir yaklaşım değil, bu, doğru
bir düzenleme değil değerli arkadaşlarım. Bunu belki bir komiteye
bırakabilirsiniz, olsa olsa Başbakana bırakabilirsiniz. O bakımdan, elbette,
Maliye Bakanı tüm ödeneklerin dağılımını filan gözetir, ama, bu noktalarda çok
fazla yetki aldığını söyleyebiliriz. O bakımdan, bu da sakıncalı bir
düzenlemedir.
Ben, bu tasarının, biraz
sonra verilecek önergelerle daha dengeli, daha adaletli bir şekilde çıkmasını
istiyorum ve gerçekten, büyük güçlükler içinde çalışan kamu personeline,
Meclisimiz, sizler, hep beraber bir nebze yardımcı olalım, onların
mağduriyetini önleyelim diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özyürek,
teşekkür ediyorum.
Sayın grup
başkanvekilleri, arkadaşlarım, şu anda çalışma süremizin tamamlanmasına az bir
zaman kaldı. İkinci sırada, AK Parti Grubu adına Sayın Mücahit Daloğlu
konuşacak. Sayın Daloğlu konuşursa, sizden, onun konuşma süresinin
tamamlanmasına kadar eksüre isteyeceğim. Eğer, yoksa…
EYÜP FATSA (Ordu) - 15
dakikada bitirir Sayın Başkanım… Süre içerisinde bitirir…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Grup konuşmaları bitinceye kadar…
EYÜP FATSA (Ordu) -
Hayır, Mücahit Daloğlu'nun Grup konuşması bitene kadar.
BAŞKAN - Hayır, gruplar
olarak da düşünüyorsanız, ona göre karar vereceğim veya konuşmasını yarına
bırakacağım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Bitinceye kadar olabilir.
BAŞKAN - Evet, Sayın
Daloğlu buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Mücahit Daloğlu'nun
konuşma süresi tamamlanıncaya kadar çalışma süremizin uzatılmasını oylarınıza
arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın Daloğlu, buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gündemle ilgili konuşmama geçmeden önce, Türk annelerinin
Dünya Kadınlar Günü nedeniyle, ben de bu güzel günlerini tebrik ediyorum;
ancak, ne acıdır ki, dün, Batman'da şehit olan üç kardeşimize bugün acı bir haberle
dördüncü bir şehidimiz daha eklendi. Bu dört polisimizin, eş ve bacılarının da,
annelerinin de bu güzel günleri mutlaka acıya boğuldu; biz onu gönlümüzde,
kalbimizde hissediyoruz, üzülüyoruz ve acıyoruz. Dolayısıyla, Balıkesir'de,
Manyas'ta ve Maraş-Göksun'da bugün defnedilen bu şehitlerimizi, hem kendi
Grubum hem Parlamentodaki diğer siyasî partiler adına, rahmetle, minnetle ve
şükranla anıyorum, makamları cennet olsun, yakınlarına sabır ve taziyelerimizi
arz ediyorum ve terörü, yine burada Yüce Meclis adına, lanetliyoruz ve onlara
çanak tutan mihrakları da lanetliyoruz. Türk Milletinin sabır ve vakarının da,
bu pis terörü ve ona destek verenleri, bu sabırlarıyla, bu metanetleriyle
boğacağına olan inancımız da tamdır ve bunu da sizlerle paylaşıyorum.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Değişik Adlar Altında İlave Ödemesi Bulunmayan Memurlara ve
Sözleşmeli Personele Eködeme Yapılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak AK
Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; sizleri, saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
Bu yasada genel gerekçe
olarak, değerli milletvekilleri, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu ile kamu
görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve meslekî hak ve menfaatlarını korumak
ve geliştirmek amacıyla sendika kurabilme ve Kamu İşveren Kurulu ile yetkili
kamu görevlileri sendikaları ve bu sendikaların bağlı bulunduğu
konfederasyonlar arasında kamu görevlileri için uygulanacak katsayı ve
göstergeler, aylık ve ücretler, her türlü zam ve tazminatlar, fazla çalışma
ücretleri, harcırah, ikramiye, lojman tazminatı, doğum, ölüm, kira, aile
yardımı gibi ödenekler, tedavi yardımı vesaire… Verimlilik artırıcı diğer
yardımları kapsayan konularda toplugörüşme yapılmasına imkân sağlanmıştır.
Şimdi, bu görüşmeler…
Değerli milletvekilleri, 2001 yılında, 2002'de, 2003'te, 2004 yıllarında
çeşitli vesilelerle toplugörüşmeler yapılmış; ancak, bir mutabakat
sağlanamamıştır. 2006 yılına ilişkin toplugörüşmeler 15 Ağustos 2005 tarihinde
başlamış, 29 Ağustos tarihinde de bitmiştir.
Biraz evvel Cumhuriyet
Halk Partisinin Değerli Sözcüsü Mustafa Özyürek Beyefendi burada ifade ettiler;
ben kendilerine bir yönüyle teşekkür ediyorum. Hangi yönüyle; burada,
gerçekten… Değerli arkadaşlarım, benim Mecliste hep arzu ettiğim, muhalefet
bizi eleştirecek, eksiklerimizi söyleyecek; ama, bir üslup da olacak. Ben,
Mustafa Beye teşekkür ediyorum; ben bugün o üslubu, arzu ettiğim üslubu Mustafa
Özyürek Beyefendide gördüm, kendisine teşekkür ediyorum. Hepimize örnek
olmasını da diliyorum; böyle olması lazım. Eleştireceğiz, kırmayacağız,
dökmeyeceğiz. Teşekkür ediyorum.
Kendisi ifade ettiler;
ancak, yani, ağustos ayında başlayan görüşmeler, elbette ki, 2006 yılına cari
bir görüşmelerdi. 2006 yılı bütçesi gelmeden, bu görüşmeler sağlıklı bir
zeminde ve zamanda yapılarak 2006 yılı bütçesine yetiştirildi ve 2006 yılında
da sağlıklı bir şekilde… Daha evvel, dört yıl bu sendikalarla yapılan
görüşmelerden bir mutabakat çıkmazken, çok şükür -bu mutabakat metni elimizde-
bugün, AK Parti Hükümetinin gayretli çalışmaları, sendikalarımızın özverili ve
anlayışlı çalışmalarıyla… Elbette, itiraz eden arkadaşlarımız, sendikalarımız
olmuştur; ama, sonuçta uyum komisyonu da var; uyum komisyonunda hükümetin
dediği değil -oraya ben itiraz ediyorum, Mustafa Bey ifade etti- hükümetin
dediği olmaz uyum komisyonunda, tarafların dediği olur ve sonuçta zaten bir
hakem kuruluşudur ve tarafların dediği olmuştur.
Değerli milletvekilleri,
toplantı sonucunda, 2006 yılında kamu görevlilerine sağlanacak malî ve sosyal
haklara ilişkin mutabakat metninde şunlar yer almıştır: Biraz evvel ifade
edildiği gibi, aylık katsayılar kullanılmak suretiyle, ocak ve temmuz aylarında
yüzde 2,5 zam öngörülmüştür ki, hükümetin 2006 yılı için öngörmüş olduğu
enflasyon oranı da yüzde 5'tir. Dolayısıyla, bunlar birbiriyle örtüşmektedir.
Temsil ve görev tazminatı alanlar ile kadro karşılığı sözleşmeli personel hariç
tutularak, ocak ayından itibaren 40 000 000 ve temmuz ayından itibaren de 40
000 000, toplamda 80 000 000, ortalaması 60 000 000 zam yapılmıştır ve bir
iyileştirme yapılmıştır.
Şimdi, buradan, bizi de
günlerce arayan değerli memurlarımıza, teknik elemanlarımıza, AK Parti Hükümeti
ve AK Parti Grubunun da, en azından onların menfaatını onlar kadar düşünüp,
gece gündüz komisyonlarda da nasıl daha fazla iyileştirme yapılır endişesiyle
çalıştıklarını burada ifade ediyorum ve bizi de anlamalarını istirham ediyorum;
ancak, halkımıza şunu da ifade etmek istiyorum: Hükümetin elinde bir bütçesi
var; bu bütçeyi, mutlaka, milletin ve özellikle devlet işlerinde hükümete
yardımcı olan memurlarımızın ücretlerinin iyileştirilmesi için kullanacağından
emin olsunlar. Değerli milletvekilleri, bugüne kadar, çalışanlar, ücretliler
arasındaki gelir dağılımı o kadar dengesizdi ki, AK Parti Hükümeti, bunu üç
yıldır çalışıyor, nasıl iyileştireceği üzerinde hesaplar yapıyor. Sosyal
Güvenlik Kurumu Yasası olsun bir, Sosyal Güvenlik Yasası olsun, iki; Devlet
Personel Rejimi Reformu Yasası olsun, üç; birçok çerçeve yasalar var; bunlarla
da mutlaka birçok şeyler, eksik kalan ve ihmale ihtiyacı olan noktalar
düzeltilecektir; ancak, bütçe disiplini içerisinde iyileştirme aşağıdan
yukarıya doğru yapılacağından dolayı, daha az maaş alan, daha düşük ücretleri
olan, daha çok mağdur edilen veya görevleri daha sıkıntılı olan, daha riskli
olan kesimlerden daha iyi olanlara doğru gidildiği için, iyileştirme de, ister
istemez, bu espri çerçevesinde yapılmıştır. Onun için, bunu da dikkatlerinize
arz ediyorum.
Ayrıca, aile yardımı ödeneği
gösterge rakamı 1 250'den 1 450'ye ve sendika üyesi olan personelin sendika
aidatlarında 5 000 000'luk bir iyileştirme gibi iyileştirmeler yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
bu tasarıda, mevcut bakanlıklarımızın tümü -buradan tek tek isimlerini saymak
yarım sayfa tutacağı için, sizleri ve halkımızı sıkmak istemiyorum- mevcut
bakanlıklarımıza bağlı müsteşarlıklar, genel müdürlükler, bağımsız
başkanlıklar, bunların merkez ve taşra teşkilatları ile bağlı kurumları
kapsayan bir tasarı getirilmiştir ki, saymıyorum, aşağı yukarı 51, yani
bakanlıklara bağlı 51 alt kurum ve bağlı kuruluşları ifade etmektedir. İşte,
bunların merkez ve taşra teşkilatı ile varsa bunların dönersermaye kadrolarında
657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre istihdam edilen memurlar ve bunların
aylıklarının, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar, 2914 sayılı Yükseköğretim
Personeli Kanununa göre ve mevcut, sayılı tarihlerdeki subay, assubay,
sözleşmeli assubay gibi, bunların ilgili gösterge rakamlarına ve memur
aylıklarına uygulanan katsayının çarpımı sonucu bulunacak tutarda her ay
eködeme yapılır diye bir teknik düzenleme yapılmıştır.
Böylece, buradaki
esprimiz, mevcut çalışan devlet memurlarımızın daha fazla mağdur olmamaları;
ama, mutlaka ve mutlaka, devletin imkânları da göz önüne alınarak bir
iyileştirme yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
AK Parti, 2002 Kasımında iktidar oldu ve AK Parti Hükümeti kurulduktan sonra,
parti programına uygun olarak ve onunla örtüşen, sürdürülebilir bir acil eylem
planı halkımıza deklare edildi. Bu plan ve program şu zaruretten ortaya
çıkmıştı: Siyaset alanının daraldığı, devlet ile toplum arasında güven
sorununun derinleştiği, toplumun değişik kesimleri arasındaki iletişim
kanallarının tıkandığı, ağır bir ekonomik krizin, sosyal krizin, hatta ve hatta
yönetim krizinin toplumu bunalttığı bir ortamda, milletle paylaşılmış ve hayata
geçirilmiş bir programdır. acil eylem planı, hepinizin malumudur, bir ay, üç
ay, altı aylık ve oniki aylık olmak üzere -zaten acil olması nedeniyle- bir
yıllık bir programdı; ancak, hükümetin programı ise beş yıllık yapılmıştı.
Burada bazı bütçe hedeflerine ve toplumun çeşitli kesimleriyle ilgili hedeflere
bakmak istiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
bakın, faizler yüzde 67'den yüzde 14'e -hepimizin bildiği- enflasyon yüzde
36'dan yüzde 8'lere; millî gelir 2 200 dolardan 5 000 dolara; KDV yüzde 18'den
yüzde 10'a, 8'e, 1'e, 0'a, çeşitli sektörlerde, böylece, bir iyileştirme
süreci; gayri safî millî hâsıla yüzde 100 artıyor, 180 milyar dolardan 320
milyar dolara; ihracat 75 milyar dolar, ithalat 95 milyar dolar; yani, ithalat,
ihracattan fazla; ama, bu rakamlara baktığımız zaman, takdir edersiniz, mesela
ithalat rakamlarının yüzde 80'e yakını, makine ve yatırım, ekipman malzemeleri
olarak görülmektedir. Bu da, en azından, ülkemizde yeni istihdam alanlarının
yaratılacağına dair bir işaret vermektedir.
Böylece, bu çalışmalar
milletimiz için yapılmıştır. Ekonomik istikrarın sağlanmış olması, rekabetçi
piyasa yapısı oluşturulmuştur, sürdürülebilir bir kalkınma programı uygulanmıştır,
yolsuzlukların ve hortumların önü kesilmiştir. Bunu, şöyle ifade etmek
istiyorum. Değerli milletvekilleri, yine biraz evvel muhalefet sözcülerimizin,
elbette haklı olarak, bu hortumlar, bu milletin parası, banka batıranlar
tarafından nereye götürüldüğünün hesabını burada görmek zorundayız. Şöyle ki:
Kayıtlı 50 milyar dolar, bankalarda batırılan paraların, bugün, TMSF tarafından
10 milyar doları tahsil edilmiş ve devlet hazinesine irat kaydedilmiştir.
Değerli milletvekilleri, onun için, bizden evvel çarpık yapılaşmayla, bazen
kasıtlı, bazen kayırmacı yapılanmalarla bankalar kurdurulmuş, bankalar
batırılmış. Acaba, AK Parti döneminde -soruyorum muhalefete de, bizi
izleyenlere de- TMSF'ye devredilen bir tane banka var mı; olamaz. Kaldı ki, AK
Parti bu dönemde 10 milyar doları tahsil etmiş, devletin hazinesine koymuştur
ve 10 milyar dolar da, tahsil edilmek üzere hem görüşmeleri hem de kayıtları
tutulmuştur. Ama, çok üzücüdür, 30 milyar doların ne olduğu henüz belli değil;
çünkü, bir hukuk devleti; hukuk devleti ancak hukuk çerçevesinde icra
edebileceğini alacaktır. Demek ki, burada milletimizle bir gerçeği paylaşmak
zorundayız; AK Parti Hükümeti, hukuk çerçevesinde, 10 milyar dolar tahsil etti,
10'unu da Allah'ın izniyle edecektir; ama, bir 30 milyar dolara henüz
ulaşılamamıştır hukuk çerçevesinde; ama, inşallah ulaşır, onu da tahsil ederiz.
Onun için, burada, AK Parti Hükümeti zamanında, AK Parti İktidarı zamanında
hortumculara göz yummak, onlara hortumlatmak gibi 1 liralık bir rakam kimse
söyleyemez. Lütfen, bunu konuşan arkadaşlarımızdan da, bu konuda daha
merhametli, daha dürüst ifade etmelerini de istirham ediyoruz.
Değerli milletvekilleri,
memurlarımıza yapılan bu iyileştirmelerin bir başka esprisini ifade etmek
istiyorum. AK Parti Hükümeti kurulduğunda, hükümet programında Türk Milletine
şu sözü verdi: "Üç yıl AK Parti Hükümetinden bir şey beklemeyin."
Aslında, bu "bir şey beklemeyin" demek, "bizden hizmet
beklemeyin" anlamına gelmezdi ve milletimiz de bunu çok iyi algıladığı
için ta seçimden önce kendisine bu dürüst sözü veren AK Partiye destek verdi.
Çünkü, üç yıllık bir dönem, en azından bir rehabilitasyon süreciydi. Şu anda
dördüncü yılımızı yaşıyoruz, seneye inşallah beşinci yılımız ve onun sonunda
seçimler gelecektir. İşte, bu üç yıldan sonraki rehabilitasyon sürecinde,
hükümetimiz, Maliyemiz, hazinemiz, yapmış olduğu devlet tasarruflarıyla,
yapılan ihracatlarla, yapılan turizm gelirleriyle bütçemizde iyileşmeler oldu,
bunu da halkımıza yansıtıyor; ama, elbette ki, değerli milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyetinin bütçesi, Maliye Bakanının ulufesi değildir ki, elini cebine
atsın, sorumsuzca, istediği gibi dağıtsın; bir planı var, bir programı var,
elbette ki, bu işin yine millete vereceğimiz bir hesabı var. Ancak, ne kadar
biriktiyse havuzumuzda, bunu en adil bir şekilde, en ölçülü bir şekilde bütün
kesimlere yansıtmak da hükümetin görevidir.
Şunu da ifade etmek
isterim: Elbette, bizim niyetimiz en doğru, en adil şekilde bu taksimatı yapmak
olmakla beraber, eksikler, hatalar var mıdır; elbette vardır; ama, bunu ikmal
edecek irade de, yine bizim hükümetimizde mevcuttur. Zira, Maliye Bakanlığımıza
verilen yetkiyle, biraz evvel değerli milletvekilimiz Mustafa Bey de ifade
ettiler "daha iyileştirilemez mi..." Elbette, hatalar varsa
görülecektir, düzeltilecektir. Biz de kendi Grubumuzda, acaba şunlar yapılamaz
mı, diye mütalaalar etmişizdir; ama, elini cebine attığın zaman, paran kaç
kuruşsa, elbette ki, gücünün yettiğini vermek zorundasın. Onun için biz, 1 400
000 memurumuza bu iyileştirmeyi yaparken -onlara helal olsun, onlar daha
fazlasına layıktır ve haklarıdır- yapamadıklarımıza karşı elbette biz de onlar
kadar üzgünüzdür; ancak, bu yapamamak, biraz evvel ifade ettiğim gibi,
iyileştirme periyotları çerçevesinde, bir plan program içerisinde yapılmıştır ve
devam edecektir.
Değerli milletvekilleri,
bunları ifade ederken, bir de genel bütçe dengeleri üzerinden bir bilgi vermek
istiyorum. Şimdi, 2002 yılında Türkiye'de yetmiş milyondan toplanan vergiler,
bizim dışborç faizlerine yetmezken ve buna 3 lira da -100 birim üzerinden
düşündüğümüz zaman- 100 liraysa, 103 lira ekleyerek biz dışborç faizlerini
öderken, bugün AK Parti İktidarının tasarruflu, kanaatkâr ve bilinçli
çalışmalarıyla bu, yüzde 50'ye düşmüştür. Bu yüzde 50'lik faiz giderleri de
bizi üzmektedir; ancak, üç yılda yüzde 50'lik bir rehabilitasyon yapılmıştır.
Dolayısıyla, buralardan elde edilen, örneğin hükümete geldiğimizde 37
bakanlığın 23'e düşürülmesinde her bakanlık adına 1 milyar dolarlık bir
tasarruf yapıldığını, muhalefetteki değerli maliye kökenli arkadaşlarımız
bizden daha iyi bilirler.
Bu bir tasarruftu ve aynı
zamanda bunun çok psikolojik bir mesajı vardı; devlet tasarruf yapacaktır ve
önce kendinden başlamıştır. Bütün bu tasarruflar, tekrar tekrar bu kürsüden
konuşulmuştur, hepinizin malumu, bir defa daha halkımızla paylaşmak istiyoruz.
Bu tasarruflar, öğrencilerimize ucuz veya bedava kitap olarak, yeni yatırım
yapılan hastaneler, koğuş sisteminden oda sistemine dönüşüm yapan hastanelere,
ucuz ilaca… Cumhuriyet tarihimizde ilk defa ilaçlarımızda yüzde 80'den yüzde
10'lara kadar ucuzlama yapılmıştır, ilaç soygunu önlenmiştir, sağlık
hizmetlerinin birleştirilmesiyle insanımıza bir psikolojik güven gelmiş,
ayırımcılık kaldırılmıştır. Onun için, sağlık hizmetinde, eğitim hizmetinde
halkımıza eşit davranmayı felsefe ve ilke edinen AK Parti İktidarı, elbette ki
ücret dağıtımında da bu adaleti, bu ilkeyi hesap etmiştir; ama, gücünün yettiği
kadarını yapabilmiştir.
Bir şeyi daha ifade
edeyim: Bizden evvelki dönemlerde, elbette ki, memurun tasarrufu adına kesilmiş
olan 14 katrilyonluk nemalar, maalesef, değerli milletvekilleri ve değerli
halkımızdan da dinleyenlere hitap etmek istiyorum, kâğıt üzerinde tasarruf
edilmiş bir rakamsal değeri olan bir tasarruftu; AK Parti İktidarı bunu
görmezden gelebilirdi ve tasarrufa devam edebilirdi. Halbuki, bunu borç kabul
etti, devlet geleneğinin, saygısının bir gereği olarak bunu borç kabul etti ve
en son borç taksitlerimiz de inşallah haziranda ödenerek, 14 katrilyonluk
milletimize olan borcumuz bu şekilde ikmal ve ifa edilmiş olacaktır.
Dolayısıyla, AK Parti İktidarı elini toplumun hangi kesimine atmışsa, elbette
-efendim, parantez içinde söylüyorum- bizden evvel bu memlekete hizmet
yapanları minnetle, şükranla ve hayatta olmayanları da rahmetle anıyoruz. Biz de
onların devamını daha iyiye götürmek için çalışıyoruz; ancak, bugüne kadar el atılmayan yüzlerce sektöre
AK Parti İktidarı el atmıştır. Efendim, bunlardan bir tanesi de kredi
kartlarıydı. Geçen hafta, mutlaka muhalefetimizin de destekleriyle ideal seviyede
olmasa bile, bir rehabilitasyon yapılmıştı; bir soygun, bir vurgun ve
kartzedeler bu sıkıntıdan, kısmen de olsa, kurtarılmıştır. Geçen hafta
içerisinde, Ulaştırma Bakanlığımız, 800 000 tane, kamyon sahibi olan, Türkiye
Cumhuriyetinde, sınırsız, sorumsuz, parası olanın kamyon aldığı, sektöre
girdiği, ne taşıdığı belli olmayan bir sektör varken, bu sektör kayıt altına
alındı, bu sektöre bir kimlik verildi ve bu sektörün bütün faaliyetleri de bir
disipline edilmiş oldu ve sektörün yüzde 99'u da bundan memnun olduğunu, bizzat
ifade ederek, gelip, burada, bakanlarımızı ziyaret etmişlerdir. Eksik olan da
vardır; o da düzeltilir.
Burada ifade etmek
istediğimiz şudur: AK Parti İktidarı döneminde, birçok ilkler yaşanmıştır ve bu
ilkleri AK Parti yaşatmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Daloğlu,
konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.
Buyurun.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla)
- Teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Sözlerimi, o zaman, şöyle
tamamlayayım izin verirseniz Değerli Başkanım: Bu kanunlarda, ben, şöyle ifade
ediyorum: "Her şey tamamdır, yüzde yüz
her şey yerine oturmuştur" AK Parti de demiyor. Mutlaka
yapılacaklar vardır ve en iyisini, inşallah, bu iradeyle yapacağız. Şu anda,
içinde sıkıntı hisseden değerli devlet memurlarımızın da, o sıkıntılarını
ikinci periyotta gidereceğimize inanıyoruz.
Yıllardır ihmal edilmiş
olan bu konuların düzeltilmesi, elbette ki, bu Parlamentoya nasip oldu, AK
Partiye nasip oldu. Nitekim, biraz evvel ifade etmiş olduğum dört yıldır
anlaşamayan sendikaların mutabakat metnini de birlikte paylaştık.
Son olarak şunu ifade
etmek istiyorum: Hükümet, tarafları tatmin etmeyen, değişik aksaklıkları ikmal
için de gerekli düzenlemeleri yapacak ve Maliye Bakanlığımız ve onun değerli
bürokratları da, bu konuda, bugünden itibaren çalışmalara başlamışlardır.
Böylece, özellikle çalışanlarımızın, devlet memurlarımızın, bürokratlarımızın
ve sosyal kesimlerin tümünün, bu sıkıntılarını bir nebze giderdiğimize
inanıyoruz. Bu, bize, mutluluk vermektedir. Gideremediğimiz değerli
memurlarımıza ve bürokratlarımıza da, buradan, elbette ki söz veriyoruz; çünkü,
biz, memleketin her sıkıntısını düzelten bir iktidar olarak, onları da ileriki
dönemlerde düzelteceğimize inanıyorum.
Gecenin bu saatinde
sizlere de çok teşekkür ediyorum.
Saygılar, sevgiler
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Sayın Daloğlu,
teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, çalışma süremiz tamamlanmıştır.
Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 9 Mart 2006 Perşembe günü, alınana karar
gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Sizlere ve bizi izleyen
izleyicilerimize hayırlı geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 22.08