BIM 2 2 2006-03-23T12:48:00Z 2006-03-23T12:48:00Z 48 33833 192851 TBMM 1607 385 236834 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22       CİLT: 112       YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

70 inci Birleşim

2 Mart 2006 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.-Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak'ın, Tokat'ta doğan Plevne kahramanı Gazi Osman Paşanın askerî başarıları ile ilin, özellikle tarıma dayalı ekonomisiyle öne çıkan potansiyelinin sanayie dayalı yatırımlarla hareketlenmesi ve yeni istihdam sahalarının oluşabilmesi için yapılmakta olan projelere ilişkin gündemdışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, tekstil ve konfeksiyon sektörünün sorunlarına ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Yeşilay Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1579) esas numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/371)

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Çorum Milletvekili Muzaffer Külcü ve 19 milletvekilinin, gençler ve çocuklar arasında artan şiddet eğiliminin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/343)

2.- Denizli Milletvekili Mehmet Yüksektepe ve 22 milletvekilinin, tekstil ve hazır giyim sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/344)

V.- ÖNERİLER

A) Sİyasî Partİ Grup Önerİlerİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

3.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 4 Milletvekilinin, Türk Tabipleri Birliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 35 Milletvekilinin, 23.1.1953 Tarihli ve 6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununun 3224 Sayılı Yasa ile Değişik 60 ıncı Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/672, 2/604) (S. Sayısı: 1069)

4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)

5.- Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı: 1079)

6.- At Yarışları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu) (1/1169) (S. Sayısı: 1090)

7.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın; 209 Sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/699) (S. Sayısı: 1101)

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, kapatılan Manisa Tavuk Hastalıkları Araştırma ve Aşı Üretim Enstitüsüne,

- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, kiraya verilen TİGEM işletmelerine,

Kapatılan Manisa Tavuk Hastalıkları Araştırma ve Aşı Üretim Enstitüsüne,

- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Adana'da pamuk üretimindeki düşüşe,

- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, incir üretimine ve ihracatına,

- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, amaç dışı kullanılan tarım arazileriyle ilgili düzenlemeye,

Amaç dışı kullanılan meralarla ilgili düzenlemeye,

- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, bazı tarım ürünlerinin üretim ve ithalatına,

Çiftçilerin kullandığı mazota ve tabiî afet zararlarına,

- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türkiye 2005 İlerleme Raporundaki tarımla ilgili bazı bölümlere,

İlişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Vekili Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/12184, 12185, 12186, 12187, 12188, 12189, 12190, 12191, 12192, 12193)

2.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Ankara Boğaziçi Caddesinde Ziraat Bankası Şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/12200)

3.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Sarmısaklı Tarım İşletmesinin özelleştirilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Vekili Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/12257)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum yaptı.

Konya Milletvekili Orhan Erdem, Türk edebiyatının usta yazarlarından Tarık Buğra'nın ölümünün 12 nci yılında, edebiyatçı kişiliğine ve eserlerine,

İzmir Milletvekili Türkân Miçooğulları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk kadın milletvekillerine, kadınların siyasete katılımda yaşadıkları zorluklara ve bu konuda atılması gereken adımlara,

Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal, Osmaniye Organize Sanayi Bölgesindeki sorunlara ve alınması gereken tedbirlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Finlandiya Parlamentosu Başkanı Paavo Lipponen'in davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Finlandiya'ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;

1 inci sırasında bulunan, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci ek),

2 nci sırasında bulunan, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin (1/277) (S. Sayısı: 1079),

4 üncü sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S. Sayısı: 904),

Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

5 inci sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 30.12.2005 Tarihli ve 5447 Sayılı Kanunun (1/1164) (S. Sayısı: 1096), görüşmeleri tamamlanarak;

6 ncı sırasında bulunan, Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeye Ek İhtiyarî Protokolün (1/891)(S. Sayısı:1003),

7 nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının (1/1126) (S. Sayısı: 1095),

8 inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moğolistan Hükümeti Arasında Büyükelçilik Binasının Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Satışına İlişkin Anlaşmanın (1/1110) (S. Sayısı: 1026),

Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarılarının, görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamalardan sonra;

Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

9 uncu sırasında bulunan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 4 Milletvekilinin, Türk Tabipleri Birliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 35 Milletvekilinin, 23.1.1953 Tarihli ve 6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununun 3224 Sayılı Yasa ile Değişik 60 ıncı Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/672, 2/604) (S. Sayısı: 1069), tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

2 Mart 2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.00'de son verildi.

İsmail Alptekin

Başkanvekili

 

Bayram Özçelik

Ahmet Küçük

 

Burdur

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Harun Tüfekci

Konya

Kâtip Üye

 

                                                    II. - GELEN KÂĞITLAR No.: 94

2 Mart 2006 Perşembe

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Çorum Milletvekili Muzaffer KÜLCÜ ve 19 Milletvekilinin, gençler ve çocuklar arasında artan şiddet eğiliminin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/343) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/2/2006)

2- Denizli Milletvekili Mehmet YÜKSEKTEPE ve 22 Milletvekilinin, tekstil ve hazır giyim sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/344) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/2/2006)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.05

2 Mart 2006 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Gazi Osman Paşa ve Tokat İli hakkında, Tokat Milletvekili Sayın İbrahim Çakmak'a aittir.

Buyurun Sayın Çakmak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.-Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak'ın, Tokat'ta doğan Plevne kahramanı Gazi Osman Paşanın askerî başarıları ile ilin, özellikle tarıma dayalı ekonomisiyle öne çıkan potansiyelinin sanayie dayalı yatırımlarla hareketlenmesi ve yeni istihdam sahalarının oluşabilmesi için yapılmakta olan projelere ilişkin gündemdışı konuşması

İBRAHİM ÇAKMAK (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi Osman Paşa ve Tokat adlı gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlarım.

Plevne müdafaasının komutanı olarak tarihe geçen bu büyük asker, 1832 yılında Tokat'ta doğdu. Anadolu'nun yeşil ve tarihî köşelerinden biri olan bu ilimiz, güzellikleriyle ve şahsiyetleriyle, Mevlana'nın ve Evliya Çelebi'nin büyük övgülerine mazhar olmuştur. Bu önemli şahsiyetler arasında yer alan İbni Kemal, Hayrettin Tokadi, Mehmet Emin Tokadi ve Gazi Osman Paşa, bunlardan birkaçıdır. Adını altın harflerle tarihe yazdıran bu büyük asker Gazi Osman Paşanın ismi, bütün ülkede olduğu gibi, memleketi olan Tokat'ta da, doğduğu köyden şehrin ana caddesine, ilim yuvalarından ilköğretim okuluna, lisesine ve üniversitesine kadar, onun ismi verilmiştir; hatta, yine kendi adıyla anılan stadyumun önünde ve şehrin girişinde, mütevazı heykeliyle, şehre girenleri selamlamaktadır.

Sayın milletvekilleri, her sene olduğu gibi bu sene de, önümüzdeki günlerde anacağımız Gazi Osman Paşa, küçük yaşta geldiği İstanbul'da eğitimini tamamladıktan sonra orduya katılmıştır.

1861 yılında, Rumeli ordusunda görev yaptıktan sonra, sırasıyla Suriye ve Girit'te başgösteren ayaklanmalarda görev alarak, üstün başarılar elde etmiştir.

1868'de Yemen'e gönderilen ve yine üstün başarı örneği gösteren Gazi Osman Paşa, 1873'te Yenipazar Tümen Komutanlığına getirilmiştir.

1875-1876 yıllarında, Osmanlı-Sırp Harbinde düşmanı bozguna uğratarak mareşalliğe yükselmiştir. O yıllarda Osmanlı-Rus Harbi başladığından, kendisine, Rusların Tuna'yı geçmeleri halinde Plevne'yi tutması emredilmiştir. Burada, tarihte az rastlanan bir müdafaa sergileyen Gazi Osman Paşa, elinde bulunan çok az sayıdaki kuvvetlerle Rusların büyük kuvvetlerine beş ay karşı koymuş, teslim tekliflerini her defasında reddetmiştir. Dünya askerî tarihinde "Plevne Müdafaası" olarak geçen ve adına destanlar yazılan bu savaşta, uzun beklemelere rağmen yardım alamadığı için son bir çıkış hareketi yaparak düşman askerini yarıp geçerken, savaş meydanında yaralı olarak esir düşmüştür.

Rus Çarı tarafından, ağır yaralı bir vaziyette büyük bir kahraman olarak karşılanmış ve Rus Çarı şerefle taşıdığı kılıcını "bu kılıç şerefle taşıyana aittir" diyerek iade etmiştir. "Sizi büyük bir misafir olarak kabul ediyorum" diyen Rus Çarı, Gazi Osman Paşayı Kiev Hastanesinde tedavi ettirmiş ve Odessa Limanından, kendisine tahsis ettiği özel bir vapurla İstanbul'a göndermiştir.

İstanbul'da, şanına yakışır bir şekilde karşılanmış ve İkinci Abdülhamit tarafından önce gazi unvanı verilmiş, daha sonra da seraskerliğine yükseltilmiştir. Yedi yıl bu görevi sürdürdükten sonra mabeyin müşavirliğine getirilmiş, 1900 yılında vefat etmiştir.

Kabri, İstanbul Fatih Sultan Camii yanında, Fatih Sultan Mehmet Hanın türbesinin yanındadır.

Değerli milletvekilleri, bu noktada, Gazi Osman Paşa adıyla bütünleşen Tokat'ın özellikle tarıma dayalı ekonomisiyle öne çıkan potansiyelinin sanayie dayalı yatırımlarla hareketlenmesi ve yeni istihdam sahalarının oluşabilmesi için yapılmakta olan ve yapılacak olan bazı projelerden de bahsetmek istiyorum.

Devam etmekte olan yol çalışmalarının bir an önce tamamlanmasıyla beraber, önceki hafta ihalesi yapılan doğalgazın önümüzdeki sene ilimize gelmesiyle ve birkaç ay sonra açılacak olan havaalanıyla birlikte oluşacak yeni hareketliliği halkımız heyecanla beklemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın konuşmanızı.

İBRAHİM ÇAKMAK (Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

Bu sayede, yıllardır beklenen yatırımların ve ticarî zenginliğin bölge insanına ekonomik katkı sağlayacağı kuşkusuzdur. Böylece, Gazi Osman Paşa iline yakışır bir kalkınma ve hayat standardına kavuşması sağlanacaktır. Bu yöndeki taleplerimize duyarlı davranan ve emeği geçen bakanlarımıza teşekkür ediyorum.

Bu vesileyle, ilimizin adıyla bütünleşen millî kahraman Gazi Osman Paşayı tekrar rahmetle anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çakmak.

Gündemdışı ikinci söz isteği, tekstil sektörünün sorunlarıyla ilgili olmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek'e aittir.

Buyurun Sayın Şimşek.

2.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, tekstil ve konfeksiyon sektörünün sorunlarına ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tekstil ve konfeksiyon sektörünün sorunları hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Türkiye ekonomisinin lokomotif sektörlerinden biri olan ve toplam ihracatımızın yüzde 28'ini gerçekleştiren tekstil ve konfeksiyon sektörü, 2,5 milyon kişiye doğrudan, 6,5 milyon kişiye dolaylı istihdam sağlamakta. 20 milyar dolar ihracat yapan sektörün büyüklüğü, Türkiye ekonomisi içindeki yeri, 30 milyar dolar civarındadır. Tekstil ve konfeksiyon sektöründe çalışanların yüzde 70'i kadın olup, bu sektör, ekonomik olarak geri kalmış, eğitim seviyesi düşük yörelerde, istihdam ettiği personeli hem eğiten hem de çalıştıran bir sektördür. Büyük kentlerin çevrelerinde, varoşlarda her dört evden biri bir fason atölyedir.

Tekstil sektörü, diğer sektörler gibi, son yıllarda ciddî sorunlar yaşıyor. Sadece geçtiğimiz yıl 15 000'in üzerinde fason atölye kapanmış, 200 000 kişi işini kaybetmiştir. Ege Üniversitesi Tekstil Bölümü Başkanı Prof. Dr. Işık Tarakçıoğlu, bir açıklamasında, Türkiye'nin tekstil ithalatının yükseldiğine dikkat ederek, ithalattaki artışın oranı bu seviyelerde olursa 2013 yılında sektörün batacağını söylemekte.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tekstil sektöründe üretim maliyetlerinin yüksekliği, düşük kur ve aşırı değerli YTL ve bu sektörde dünya markası yaratamıyor oluşumuz önemli sorunlar olarak karşımızda durmakta. İhracatçı birlikleri kayıtları dikkate alınarak yapılan bir çalışmada, tekstil, deri, konfeksiyon ve halıda 2004 yılında ihracat yapmış, ama, kapandığı için 2005 yılında ihracat yapamamış firma sayısı 1 160 olarak belirlenmiş. Yine, bu sektörde, 2004 yılında 100 000 doların üzerinde ihracat yapmış, 2005 yılında ise ihracatı yüzde 50 ve 50'nin üzerinde azalmış firma sayısı 1 802'dir. Kapanan ve ihracatı azalan firmalar nedeniyle toplam ihracat kaybımız 2 milyar dolar civarında.

Salı akşamı Sayın Başbakanla görüşen sektör temsilcilerinin talepleri, yüksek olan SSK primleri ve vergilerin düşürülmesi, enerji maliyetlerinin düşürülmesidir. Salı akşamı yapılan toplantıda, basına yansıyan haberlerde, Sayın Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer "iki yıl sonra bir daha buraya gelmeyeceğinizi ve bu taleplerde bulunmayacağınızı nereden bilelim" diyor. Sayın Müsteşarın ifadesinin ötesinde, iki yıl sonra kendisinin orada olmayacağını biz biliyoruz; ama, eğer şimdi radikal adımlar atılmazsa, firma sayısı 95'ten, yurt dışına çıkan firma sayıları 95'ten 950'lere, 879'dan da kapanan firma sayısı 8 000'lere çıkar. Yüzde 9,9 büyüdüğümüz bir dönemde Türkiye'nin 95 büyük firmasının yurt dışına çıkması gerçekten düşündürücüdür. Yurt dışına gidenlere "güle güle" değil "goodbye" derken, yurt dışından sıcak parayla gelenlere de "welcome" diyoruz.

Sanayi sektörü zor durumda, madencilik, turizm sektörü sıkıntıda, tarım sektörü bitik. Girdi maliyetleri artarken, ürün fiyatları düşen çiftçimiz mutsuz. Emekli, memur, işçi geçinemiyor, yaşam savaşı veriyor. Sağlık ve eğitim sistemleri de çökmüş durumda.

İktidarın dördüncü yılı içerisindeyiz. Sayın Başbakan, başarısız olduğunu kabul etmek yerine, başarısızlığı örtmek için, geçmiş hükümetlere suç buluyor, basını yalan yazmakla suçluyor. Türkiye'nin ve ekonominin gerçeklerini, biz, bu kürsüden üç yıldır dile getiriyoruz değerli arkadaşlarım.

Siyaset paparazzi, demokrasi, demagoji haline geldi. Siz hiç büyüyen bir ekonomide borcundan dolayı insanların intihar ettiğini, üretimden para kazananların tesislerinin işverenlerinin ağladığını, işçilerin çıkarıldığını, hırsızların arttığını, kapkaççıların şehirleri esir aldığını, işsizliğin rekor kırdığını, rekabet edemeyen üreticinin aynı malın ithalatçısı olduğunu gördünüz mü allahaşkına?!

"Ulusa Sesleniş" konuşmasında Sayın Başbakan, hayallerin gerçeğe dönüştüğünü söylüyor. Hangi hayallerin gerçeğe dönüştüğünü, sanırım ki, kendisinden başka da bilen yoktur. Yoksul sayısında rekorlar kırdığımız doğrudur, işsiz sayısında kırılan rekorlar da doğru. Enflasyon canavarının yerini işsizlik canavarı aldı. Cari işlemler açığı 1,5 milyar dolardan 22,9 milyar dolara çıkarak bir rekor kırıldı; bu da doğru. Başka bir rekor da dışticaret açığında. 15,5 milyar dolardan 42,9 milyar dolara çıkarıldı dışticaret açığı. Çifte vergilemede de rekor kırıldı. Borç 100 milyar doların üzerine artırılarak bir rekor kırıldı.

Sayın Başbakan, yine “Ulusa Sesleniş” konuşmasında, borsanın 47 000 seviyelerine çıktığını söylüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Yüzde 60'ı yabancıların elinde zaten.

BAŞKAN - Buyurun.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bu sesleniş, acaba, millete, ulusa mı -Takasbank verilerine baktığımızda- 5 000 kişinin alım-satım yaptığı azınlığa mı?! Sayın Başbakanın Türkiyesi farklı, üretim yapmak isteyen, istihdam yapmak isteyenlerin Türkiyesi farklı, rakamların Türkiyesi farklı, gerçek yaşamın Türkiyesi farklı.

Sorun sadece tekstilde değil, sorun bütün sektörlerde, değerli arkadaşlarım. Faizlerin düşmesiyle övünüyoruz; ama, reel faizlerin yüksekliği Türkiye'yi sıcak para cennetine çevirdi. Yabancı sermayeden bahsediyoruz; ama, gelen yabancı sermaye sıcak para olarak geliyor, verimli kamu işletmelerini alıyor ya da gayrimenkule geliyor. Türkiye, sanal büyüme rakamları içerisinde sanallaşıyor. Üretim ekonomisi çöküyor. Üretmeden tüketime dayalı, üretmeyen zenginlerin türediği bir ülke haline geliyoruz.

Türkiye, üretmenin, üretimin olmadığı, istihdamın dışlandığı, sıcak paranın cirit attığı Cayman Adaları gibi, Bahama Adaları gibi bir ülke haline geldi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümleniz için rica ediyorum.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Sabit sermaye yatırımlarının üretime, istihdama yönelik yatırım olmadığı, reel sektörün desteklenmediği, ihracatın tekstil sektöründe olduğu gibi azaldığı ve zararına yapıldığı, borcun arttığı, fakirleşen ve istihdam yaratamayan büyümenin olduğu bir dönemin iktidarı olarak, maalesef, karşımızda duruyorsunuz. Yoksulluk, yolsuzluk derinleşiyor, artıyor.

Haksızlık da etmemek gerekiyor değerli arkadaşlarım; iktidarınız döneminde üç sektör ciddî anlamda büyüdü. Bu sektörlerden biri kırmızı ışık sektörü; yani, trafik ışıklarında çocukların dilenen, mendil satanları arttı ve işin ilginç tarafı, inanın, o kırmızı ışıkları hava parasıyla devrediyorlar. Çöp bidonu sektörü arttı. Çöp bidonlarından, gruplar, akşamları ekmek topluyor. Bir de, maalesef, hükümetten umudu kesince insanlar, şans oyunlarına umutlarını bağladılar. Bu sektör de arttı.

Değerli arkadaşlarım, salı günü, Sayın Genel Başkanımız grup toplantısında ifade etti. Tekstil sektöründeki arkadaşların tek umudu şu: Sayın Unakıtan'ın çocukları eğer tekstil sektörüne girerse, tekstil sektöründe KDV de iner, enerji maliyetleri de, vergi indirimleri de olabilir.

Değerli arkadaşlarım, dün, 2 000 arkadaş, Büyük Postanede Sirkeci'den Sayın Başbakana mektup gönderdi ve tekstilin tek istediği şu: 5084 sayılı Yasa çerçevesinde, yani, bu vergi indirimi ve 49 ile uygulanan uygulamanın, bir geçici süre olarak da, hiç değilse tekstil sektörüne uygulanması.

BAŞKAN - Sayın Şimşek, son cümlenizi rica ediyorum.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bitiriyorum; selamlıyorum, bitiriyorum.

2 000 fason çalışanı, tekstil çalışanı, dün, Sayın Başbakana telgraflarını çektiler. Umut ederim ki, Sayın Başbakan da pazartesi günü Bakanlar Kurulunda tekstille ilgili bu gelişmeleri, kararlarını alacaklarını söylediler. Tekstil dünyasına da, çalışanlarına da, işverenlerine de bir umut gösterilir diye düşünüyorum.

Sayın Başkana da söz verdiği için çok teşekkür ediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Şimşek.

Gündemdışı üçüncü söz, Yeşilay Haftası münasebetiyle Adana Milletvekili Sayın Atilla Başoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Başoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Yeşilay Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması

ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her yıl 1-7 Mart tarihleri arasında idrak edilen Yeşilay Haftası nedeniyle görüş ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyor; hepinizi, saygılarımla selamlıyorum.

Aydınlanma filozoflarından Immanuel Kant, kendisine karşı sorumluluklarını yerine getirememiş kişilerin, toplumuna karşı da sorumluluklarını yerine getiremeyeceğini ifade ediyor. Kendisini zelil, ayyaş, berduş durumuna düşüren kimsenin başkalarına karşı ne faydası olabilir değerli arkadaşlar?!

Bir savaşı kazanmanın birçok yolu olabilir. Eline silah almak, göğüs göğüse çarpışarak düşmanı yenmek belki de bunlardan bir tanesidir. Ne kadar insan öldürürseniz öldürünüz ulusal direnci kıramamışsanız o harbi kazandığınızı hiçbir akıllı ifade edemeyecektir. Ancak, bir toplumu mukaddeslerinden koparmışsanız, aklına, bedenine ve ruhuna yerleştirdiğiniz tohumlarla ideallerinden ayrı düşürmüşseniz, o gün galipsinizdir. Nitekim, emperyalizm, Çin'i müptela kılmıştır, Hindistan'ı müptela kılmıştır ve o hüzünlü günlerimizde mütareke İstanbulunu da müptela kılacaktır ki, karşısında millî iradenin inanılmaz gücünü bulur.

1900'ler, hüzünlü destanımızın yazıldığı günler. Çanakkale'ye giderken Galata Kulesini yerle bir etmek, denizi kana bulayıp leş gibi kılmak, Ayasofya mozaiklerini, halılarını yağmalamak, Anadolu'ya sahip olmak hayallerini yüreğinde yeşerten, ancak, Nusret'in mayınlarına çarpanların kardeşleri İstanbul sokaklarında cirit atıyorlar. Başıbozukluk mertebesindeki hareketlerini, öbür taraftan sistemli bir tahribat takip ediyor. Fıçılarla yurda sokulan alkollü içkiler, sağlıklı beyinleri alkolizmin pençesine itiveren bir strateji… Bayrak, namus, vatan elden giderken, uyuşturulmaya çalışılan vatan evlatları. Uyu… Uyu…

"Uyumam" dedi bir avuç güzel insan. Vallahi uyumadılar ve uyutmadılar da. 5 Mart 1920 tarihinde bir yeşil hilalin temsilinde, millî mücadelemizin ilk örgütlerinden birisini kurdular ve bu büyük tehlikeye karşı demirden sağlam manevî duvarlarını ördüler. Eğer, onların "Hilali Ahdar" ismiyle kurdukları cemiyet başarılı olmasaydı, belki de, Kurtuluş Savaşımıza verecek sağlıklı insanlarımız olamayacaktı.

O güzel insanlardan her birisini bugün rahmetle anıyor ve başlattıkları mücadelenin önemini bugün daha iyi anladığımızı milletin kürsüsünden dile getirmek istiyorum.

O günler, havada bulut olmadığı ve kesif dumanların genizleri perişan ettiği zamanlar. Duman… Bir karabasan gibi milletin üzerine çöker de, hastalığı, ölümü hatırlatır. Duman… Kasvetiyle ruhlara esaret hissini veren bir zindanı hatırlatır. Duman… Karanlığı, ışığımın kaynağı güneşin önüne çekilen koca bir duvardır. Ve ışık… Bir tünelin sonunda umudu, bir yaprağın ucunda fotosentezi, hayatı ve yarınları hatırlatır.

İşte, Yeşilay Cemiyeti, dün de bugün de, bir toplumu karamsarlığa, hastalığa ve ölüme götüren, bir sonu gelmez acılı yoldan hayata döndürmeye gayret etmektedir. Bu cemiyetin topluma daveti ışığa doğrudur, yarınlara doğrudur; dumansız ve alkolsüz sıhhatli günlere doğrudur. Ulu Önder Atatürk, bir konuşmasında, askerlerden ve öğretmenlerden oluşan iki ordusu olduğunu ve ikincisinin başarısızlığında birincisinin başarısının uzun vadeli olamayacağını söylemektedir. Başka bir ifadeyle, sağlam ve sağlıklı bir insan malzemesinin yokluğu halinde, bir toplumun geleceğinden bahsedilemez. O halde, Yeşilay Cemiyetinin bugün yaptığı hizmet, kurulduğu günlerden daha aşağı gibi algılanmamalıdır.

Cemiyetin ilgi alanı edindiği maddelerin artık liselere kadar girdiğini müşahede ettiğimiz günlerde, yarınlarımız için bir sancısı olan herkesin kendisini bu cemiyetin bir neferi görmesi ve çalışması gerektiğine inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ATİLLA BAŞOĞLU (Devamla) - Bu maddelerin kişi ve toplum hayatına verdiği zararlar her birinizce malumdur; burada onları tekrar etmek istemiyorum; ancak, hadisenin ekonomik boyutundan çarpıcı olduğuna inandığım iki tane örneklemeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bugün, Türkiye'de bir paket sigara 2 dolara satılmaktadır. Yaklaşık 15 000 000 da tiryakimizin var olduğunu bilmekteyiz, belki bundan daha fazla; ama, acaba, tiryakilerimiz, günde 30 000 000 doları yakıp önce ciğerlerine çektiklerini, daha sonra havaya sarf ettiklerini ve bu günde yakılan 30 000 000 doların bir senede 11 milyar dolar olduğunu bilmekte midirler?! Acaba, evlerinde sigara içen bir anne babanın günde iki paket sigara içmekle yirmi yıl boyunca aile bütçesinden 30 000 doları aldıklarını ve sıhhatlerini tehlikeye attıklarını bilmekte midirler?!

Bu rakamların tasarruf edilmesi halinde, faiz gelirlerinin ilave edileceği ve tedavi masraflarının düşüleceği de malumdur. Ülkemizin ekonomik şartları ve dışborç miktarımızı düşünürseniz, durumun ciddiyeti gerçekten ortaya çıkmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ATİLLA BAŞOĞLU (Devamla) - Sözlerimi tamamlarken, geçenlerde basında çıkan, Mehmetçiklerimize üstleri tarafından verilen cinsel ilişkiler ve korunmanın yöntemleri hakkındaki güzel eğitim aklıma geldi ve burada, değerli komutanlarımızdan, ellerindeki geniş genç kitleleri, askerlikleri esnasında alkol, sigara ve diğer zehirliler hakkında gerekli bilgilendirmeleri yaparak terhis edeceklerini de ve böylece, yapmış oldukları bu kutsal vazifeye aynı değerde başka bir kutsal vazifeyi de ilave edeceklerini umuyor ve bekliyoruz.

Bu vesileyle, hepinizi, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Başoğlu.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır; gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1579) esas numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/371)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 219 uncu sırasında yer alan (6/1579) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                        Feridun Fikret Baloğlu

                                           Antalya

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin 2 önerge vardır; ayrı ayrı okutuyorum:

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Çorum Milletvekili Muzaffer Külcü ve 19 milletvekilinin, gençler ve çocuklar arasında artan şiddet eğiliminin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/343)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gençlerimizin ve çocuklarımızın fiziksel ve ruhsal gelişimini en iyi şekilde sağlamak anayasal sorumluluğumuzdur. Ancak, son dönemde gençlerimizde şiddet eğilimlerinin artışını kaygıyla izlemekteyiz. Artan şiddet, sağlıklı bir nesil yetiştirmemizin önünde engel olarak belirmektedir. Gençlerimiz ve çocuklarımız, şiddetin uygulayıcısı ve aynı zamanda da kurbanları haline gelmektedirler. Toplumumuzun geleceği için gençlerimizi ve çocuklarımızı etkileyen şiddet olgusunun tüm yönleriyle incelenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Bu nedenle;

1) Gençlerimizi ve çocuklarımızı şiddete yönelten etkenlerin tespiti,

2) Sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel yapıların şiddet üretimindeki rollerinin belirlenmesi,

3) Yazılı ve görsel medyanın şiddetin oluşması ve kabulündeki etkisinin ortaya çıkarılması,

4) Alkol, uyuşturucu ve benzeri bağımlılıkların şiddet histerisindeki rolü,

5) Çocuklarımızı ve gençlerimizi şiddet eğiliminden korumak için gerekli yasal tedbirlerin belirlenmesi için Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddesi gereğince, gençlerimiz ve çocuklarımızın şiddete yönelmesinin nedenleri ve çözüm yollarının tespiti konusunda bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

  1.- Muzaffer Külcü (Çorum)

  2.- Metin Kaşıkoğlu (Düzce)

  3.- Mustafa Dündar (Bursa)

  4.- Ahmet Gökhan Sarıçam (Kırklareli)

  5.- Hakan Taşcı (Manisa)

  6.- Rıtvan Köybaşı (Nevşehir)

  7.- Recep Özel (Isparta)

  8.- Sabri Varan (Gümüşhane)

  9.- Mehmet Yaşar Öztürk (Yozgat)

10.- Metin Yılmaz (Bolu)

11.- Sinan Özkan (Kastamonu)

12.- Ömer Kulaksız (Sivas)

13.- Mehmet Soydan (Hatay)

14.- Mevlüt Çavuşoğlu (Antalya)

15.- Ruhi Açıkgöz (Aksaray)

16.- Halil Özyolcu (Ağrı)

17.- Orhan Taş (Sivas)

18.- Ramazan Can (Kırıkkale)

19.- Adem Tatlı (Giresun)

20.- Hasan Kara (Kilis)

Gerekçe:

Şiddet, gündelik hayatımızda gün geçtikçe daha görülür olmaktadır. Modern yaşamın dayatmaları, geleneksel olanı parçalarken, yerine yeterli derinliği olan bir kültürü de koymamakta, onun yerine kaba, şiddetle yoğunlaştırılmış, tüketime yönelik bir kültürü pompalamaktadır. Geleneksel değerlerimiz ortadan kaldırılırken, gençlerimize ve çocuklarımıza, medya aracılığıyla kolay tüketilir bir kültür sunulmaktadır. Genellikle de bu kültür yoğun bir şiddet içermektedir. Medya, şiddet yoğun bu kültürün oluşturucusu ve taşıyıcısına dönüşmüştür. Gerçek ile sanal arasındaki fark ortadan kaldırılmıştır. Gerçek ve sanal şiddet görüntüleri âdeta bir bütün olarak verilmektedir. Günlük hayattaki şiddet ve medyadaki şiddet kol kola yürümektedir.

Televizyonlarda en çok izlenen programlar, yoğun şiddet görüntüleri içermektedir. Gençlerimiz, kendilerine örnek olarak, bu tip şiddeti olağanlaştırmış sahte kahramanları almaktadır. Şiddet, eğlence kültürünün bir parçası haline getirilmekte, eğlencenin aracına dönüştürülmektedir. Gençlerimiz hayatlarının bu en enerji dolu zamanlarını, çok güzel tabirimizle delikanlılık günlerini, şiddet bombardımanı altında geçirmektedirler. Yaratıcılığa aktarılması gereken enerji heba ettirilmekte, toplumumuz için atılım yaratacak güç boşa harcanmaktadır.

Sahte kahramanların patlattığı sanal bombalar, sıktığı kurşunlar, gençlerimizin gelişiminde gerçek etkiler yapmaktadır. Toplumu histerik bir şiddet sarmalına sokmak yapımcılara kâr getirdikçe, bütün olarak topluma zarar vermektedir.

Gençler arasındaki şiddetin yoğun görülmesi siyasetin de zararına olmaktadır. Birçok siyasî grup, gençlerimizin enerjisini kendi lehlerinde kullanmakta, zaman zaman yapılan provokasyonlardan en çok yine gençlerimiz zarar görmektedir. Şiddetin aktörleri ve mağdurları da çoğu zaman gençlerimiz ve çocuklarımız olmaktadır. Bu görüntünün sağlıklı olmadığı açıktır.

Şiddet sıradanlaştıkça, gençler ve çocuklarca kabul gördükçe, toplumsal yapımız şüphesiz zarar görmektedir. Şiddet bombardımanı altında gençlerimizin ve çocuklarımızın kişilikleri oluşmaktadır. Bu geleceğimiz için bizi endişeye sürüklemektedir. Bu sağlıksız ortamın iyi tahlil edilmesi gerekmektedir. Bilimsel veriler ışığında yapılacak tahliller, çözüm yolunu da bize gösterecektir. Şüphesiz sağlıklı bir toplum, şiddetin kol gezdiği bir toplum değildir. Gençlerimizin ve çocuklarımızın maruz kaldığı şiddet her türlü yönüyle aydınlatılmalıdır. Batı ülkelerde çocukların ve gençlerin gösterdiği şiddetin bizde de görülmemesi için şimdiden tedbir almak zorundayız.

Gençlerimizin ve çocuklarımızın sağlıklı gelişimi için şiddetten korunması gerekmektedir. Gerek günlük hayatta karşılaşılan şiddet, gerekse medya kanalıyla sunulan şiddetin önlenmesi, gençlerimizin ve çocuklarımızın bundan korunması için tedbirler alınmalıdır. Bunların yapılması için Meclisimize sorumluluk düşmektedir. Yüce Meclisimizin bu sorumluluğu yerine getirmesi için bir Meclis araştırma komisyonu kurulması gerekmektedir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, ikinci önergeyi okutuyorum:

2.- Denizli Milletvekili Mehmet Yüksektepe ve 22 milletvekilinin, tekstil ve hazır giyim sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/344)

     20.1.2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemiz ihracatında ve eleman istihdamında lokomotif sektör olarak ülke ekonomisinde önemli bir yer iştigal eden tekstil sektörünün sorunları ile ilgili olarak Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince "Tekstil ve Hazır Giyim Sektörünün Sorunları ile Pamuk Üretimi Konusundaki Sorunları Araştırma Komisyonu" kurulmasını teklif ediyoruz.

Gereğinin yapılmasını takdirlerinize arz ederiz.

Saygılarımızla.

  1- Mehmet Yüksektepe (Denizli)

  2- Cemal Yılmaz Demir (Samsun)

  3- Ramazan Can (Kırıkkale)

  4- Alim Tunç (Uşak)

  5- İsmail Katmerci (İzmir)

  6- Mehmet Ali Suçin (Batman)

  7- Niyazi Pakyürek (Bursa)

  8- Ahmet Koca (Afyonkarahisar)

  9- Mustafa Said Yazıcıoğlu (Ankara)

10- Zeyid Aslan (Tokat)

11- Mehmet Emin Tutan (Bursa)

12- Ali Rıza Alaboyun (Aksaray)

13- Abdullah Erdem Cantimur (Kütahya)

14- Hasan Fehmi Kinay (Kütahya)

15- Burhan Kılıç (Antalya)

16 - Şevket Orhan (Bursa)

17 - Fetani Battal (Bayburt)

18 - Erdoğan Özegen (Niğde)

19 - Sedat Kızılcıklı (Bursa)

20 - Hasan Anğı (Konya)

21 - Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

22 - Muzaffer Külcü (Çorum)

23 - Murat Yıldırım (Çorum)

Gerekçe:

Tekstil ve hazır giyim sektörü 1980'li yılların ortasından günümüze kadar hızlı bir yükseliş trendine girerek, ülkemizin ihracatında ve eleman istihdamında lokomotif sektör olarak ülke ekonomisinde önemli bir yer iştigal etmektedir. Günümüze kadar ihracatımız ciddî artışlar sağlayarak toplam ihracat içerisinde tekstil ve hazır giyim ihracatının payı yüzde 35 civarındadır.

Tekstil ve hazır giyim sektörü incelendiğinde, birçok alt dallardan oluştuğu görülmektedir. Üretim bazında, pamuk lifi üretimi, iplik üretimi (doğal ve kimyasal lifler), kumaş üretimi (dokuma, örme, dokusuz yüzeyler), terbiye (boya, baskı, bitim işlemleri) ve konfeksiyondur. Bununla birlikte her alandaki tekstil eğitimi (mühendislik, teknisyen, tekniker, tasarım ve dizayn, pazarlama vb), yan sanayi (kimyasal maddeler, tekstil makineleri vb) düşünülebilir. Bu kadar geniş alan kaplayan sektör, ülkemiz açısından önemli oranda istihdam yaratmaktadır.

Ülkemizde bazı bölgeler tarihten gelen süreçte veya günümüze kadar uygulanan teşvik sistemleri ile tekstil ve hazır giyim sektöründe bölge ekonomisi olarak ön plana çıkmayı başarmışlardır. Bunlara örnek olarak İstanbul, Bursa, Denizli, Kayseri, Gaziantep, Kahramanmaraş verilebilir.

Günümüz itibariyle sektöre baktığımızda tehlike sinyalleri vermektedir. Dünya Ticaret Örgütünün aldığı karar ile Ocak 2005'te kotaların kaldırılması (ki, geçici olarak 2008 yılına ertelenmiştir) Uzakdoğu ve Asya ülkelerini özellikle de Çin'i her konuda olduğu gibi bu konuda da ön plana çıkarmaktadır. Dünyada en önemli Avrupa ve Amerika pazarları Çin mallarının istilasındadır.

Sektör, hammadde, üretim, işçilik, enerji maliyetleri ile diğer dünya ülkeleri ile rekabet edemez hale gelmiştir. Genel olarak teknoloji takip edilmekte; ancak, ürün gamı sıradan ve kolay yapılabilir ürünlerden devam etmektedir. Ürün kalitesi bugün avantaj gibi görünse de kısa zamanda avantaj olmaktan çıkacaktır. Markalaşma ise kısa zamanda olmayacağı gibi, varsayımla hareket edildiğinde sektörün ancak bazı şirketleri markalaşmayı sağlayabilir.

Sektörün bugüne kadar oluşturduğu bilgi birikimi, az sayıda da olsa kalifiye elemanı, pazarlama ve satıştaki gücünü koruması, istihdamda sürdürülebilirliği sağlaması bağlamında, bu önergeyle kurulmasını teklif ettiğimiz araştırma komisyonunun elde edeceği sonuçlar doğrultusunda, sektörün yaşaması gereken değişim ve dönüşüme ışık tutması ve yeni bir vizyon ve strateji ortaya konması amaçlanmalıdır.

Kısa vadede alınacak tedbirler ile orta ve uzun vadeli bir stratejik hedef ve vizyon ortaya konularak, 2008 dünya kotalarının kaldırılacağı sürece bir an önce adaptasyon sağlanmalıdır; aksi takdirde, üç beş yıl sonra alınan tedbirlerin yine yetersiz kalacağı aşikârdır.

Türkiye'de mevcut sektör yatırımlarının toplam değeri ve çeşidi de göz önünde bulundurularak sektöre bir yön verilmesi amaçlanmalıdır. Mevcut yatırımların alternatif kullanım alanları araştırılmalı, bilgi, teknoloji ve know-how'a dayalı yüksek katma değerli ürünlere (nano-lif ve nano kumaşlar gibi- geçiş sağlanmalı ve gerekirse bazı önemli düzenlemeler ile tekstil harici ürünlerin de işlenmesi sağlanmalıdır. Ayrıca, markalaşma ve moda tasarım noktasında gelinen nokta ile ulaşılması gereken nokta arasında bir stratejik yol haritası çizilerek yatırımcının önü açılmalıdır.

Tüm bunların çerçevesinde, işsizliğin önlenmesi ve ihracatımızın devamlılığı açısından bir araştırma komisyonu kurulmasının gerekli olduğuna inanıyoruz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır.

Efendim, lütfen... Almıyorum şu anda.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 19 uncu maddesine dayanılarak verilen öneriler üzerinde -istem halinde, malumunuz olduğu üzere- 10'ar dakika olmak üzere, süre itibariyle, lehte ve aleyhte ikişer sayın milletvekiline söz vermekteyiz. Bu öneri okunduktan sonra, bir kargaşalığa meydan vermemek için -geçmiş tatbikatlarda Başkanlık Divanımız zaman zaman sıkıntıya girdi- öneri bittikten sonra, ben "söz isteyen var mı" diye milletvekillerime hitap ettiğimde, o zaman alacağız önerileri, şimdi alamıyoruz.

Şimdi, öneriyi okutup, oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) Sİyasî Partİ Grup Önerİlerİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi

                                          2.3.2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 2.3.2006 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                 Kemal Anadol

                                               İzmir

                        CHP Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 63 üncü sırasında yer alan 139 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 6 ncı sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Evet, öneriyi dinledik. Söz isteyen?..

Sayın milletvekilleri, lehte ve aleyhte söz isteyen milletvekillerimiz, lehte veya aleyhte, hangi şekilde söz istediyse, o minvalde görüşlerini bildirmelerini de özellikle rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde olmak üzere, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı ve İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol söz istemiştir. Önerinin aleyhinde olmak üzere, Siirt Milletvekili Sayın Öner Ergenç ile Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan söz istemiştir.

Önce, lehte söz isteyen Sayın Gazalcı'ya söz vereceğim.

Buyurun Sayın Gazalcı. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; önerimin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündeme alınması için söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ben, 4.3.2003 tarihinde 53 arkadaşımla birlikte, 3 Martın, resmî tatil olmadan, kamuda ve okullarda "Laiklik ve Öğretim Birliği Bayramı" olarak kutlanması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir yasa önerisi verdim.

Süresi içerisinde görüşülmediği için, 37 nci maddeye göre, 13 Mayıs 2005'te gündeme alınmasını burada ele aldık, yaklaşık iki yıl önce, oybirliğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi sırasına girdi. Şimdi, her gün masalarımızın üstüne bırakılan bu kitapçıkta, 63 üncü sırada bu bekliyor. İki yıl oldu.

Yarın yine 3 Mart ve 82 nci yılını kutlayacağız. Şimdi, aleyhte alan arkadaşlarımız, inşallah, bir biçimi yerine getirmek için değil ya da bir gerekçe bulmak için aleyhte almıyorlar; o oylarının sahipleri iseler, daha önce kabul ettikleri, oybirliğiyle kabul edilen bu yasa önerimin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınmasını diliyorum.

Peki, nedir bizi bu yasa önerisini vermeye iten duygu? Değerli arkadaşlar, cumhuriyetin duyurulmasından dört ay sonra, Türkiye Cumhuriyetinin, devletinin, toplumunun laik bir anlayışla yaşaması, eğitimde bilimsel bir birliğin olması için, bu Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 3 Mart 1924'te art arda üç devrim yasasını kabul etti. Bu yasayla halifelik kaldırıldı, bakın, bu 1924 3 Martında.

Gençler ve bugünkü insanlar anlasın diye söylüyorum, vakıf ve din bakanlığına son verildi ve en önemlisi de Öğretim Birliği Yasası kabul edildi.

429, 430 ve 431 sayılı bu Yasalar, Türkiye Cumhuriyetinin bir yaşam biçimi, bir yol haritasını belirten yasalardı. O günden sonra, doğal olarak, 1928'de, Anayasadaki "devletin dini İslamdır" maddesi kaldırıldı, 1937'de de laiklik gündeme girdi.

Birçok işler başardı değerli arkadaşlar bu yol; yani, inancı vicdanlara bırakarak, kişi özgürlüğüne bırakarak, toplumda barış, hoşgörü, çağdaşlık olması düşüncesiyle bu temel yasalar kabul edildi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, cumhuriyet, gerçekten, çok güç kazanılmış, en büyük bir devrimdir, Atatürk'ün sözüyle; beş yıllık bir ulusal kurtuluş savaşı sonucunda duyurulmuştur. Kurtuluş Savaşını yapanların kafasında, Türkiye'nin cumhuriyetle yönetileceği ve bunun laik olacağı; öğretiminin, eğitiminin de öğretim birliği içinde olacağı vardı.

Bakın, bu yasa çıktığı zaman, Büyük Atatürk, Nutuk'ta, Söylev'inde -hem halifeliğin kaldırılmasıyla ilgili olarak bir iki cümle okumak istiyorum- diyor ki Atatürk Büyük Nutuk'unda: "Türkiye Cumhuriyetinde insanlararası ilişkilerle ilgili yasaları yapıp yürütmeye Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkili kılınarak, din işleri ve vakıflar bakanlığı kaldırıldı. Türkiye'de bütün bilim, eğitim ve öğretim kurumları, bütün okullar Millî Eğitim Bakanlığına bağlandı.

Bana 'halife ol' diyorlar. -Ben, zaman tüketmemek için söylüyorum- Halifelik devlet başkanlığıdır; Mısır'dan, Hindistan'dan gelenler öyle söylüyor. O benim sözlerim, acaba oralarda kabul edilebilir mi? Bu, en büyük hakarettir" diyor, reddediyor, halife olmayı da reddediyor ve bu üç büyük devrim yasasını kabul ediyor.

İsmet İnönü'nün, yine, en uzun süre Başbakanlık yapmış, cumhuriyetin kurucularından İsmet İnönü'nün de, halifeliğin kaldırılmasıyla ilgili, gerçekten, o tutanaklardan okunması gereken çok güzel sözleri var. "Arkadaşlar, Anadolu'nun bütün ovalarını doldurduğumuz, henüz gözleri açık yatan şehitlerimiz için bundan daha büyük bir saygısızlık olamaz. Mücadelemizdeki başarımız, hilafet makamının Türk Ulusunun bağımsızlığı ve yazgısı üzerinde herhangi bir rol oynamaması düşüncesini fiilen ve maddeten getiren bir sonuçtur" diyor. Bir yıl sonra, Öğretmenler Birliği Kongresinde İsmet İnönü diyor ki: "Öğretim birliğiyle yapılan, daha da yapılacak olan işlerin, memleketin bütün hayatına, düşün, sanayi, teknik hayatlarda olduğu kadar toplumsal hayatta da başlıca bir temel olduğunu düşünüyoruz" diyor. "Ulusal eğitim istiyoruz. Bu ne demektir; bunu, tersiyle, zıddıyla düşünelim. Bunun zıddı, dinsel eğitimdir ya da uluslararası eğitimdir. Biz, ne dinsel eğitim istiyoruz ne uluslararası eğitim istiyoruz. Biz, ulusal eğitim istiyoruz, kendimizin eğitimini istiyoruz" diyor arkadaşlar.

Bu ülkede sekiz yıla yakın bakanlık yapmış, UNESCO'da bizi temsil etmiş olan Hasan Âli Yücel de, bakın, ölümünden çok kısa bir süre önce, 3 Mart Öğretim Birliği Yasasıyla ilgili diyor ki, 3 Mart 1924 tarihli Öğretim Birliği Yasasının 1839'dan bu yana gelen eğitim ve kültür ikiliğini kaldırdığını, laik öğretimin bu yasayla başladığını söylüyor.

Değerli arkadaşlar, hoşgörü istiyorsak, demokrasi istiyorsak, eğitimin bilimsel olmasını istiyorsak, ülkemizin, gerçekten, bugüne değin olduğu gibi, bütün dünya ulusları arasında çağdaş bir biçimde yer almasını istiyorsak, bu büyük günü bize kazandıran…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanla istişarelerinizi gerekirse dışarıda yapalım, lütfen.

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - ...bu devrim yasalarının gündeme alınmasını diliyoruz.

Zaman zaman, Başbakan, yurt dışında, Türkiye'nin laik bir ülke olduğunu söylüyor ve laikliği de, AKP'li birçok arkadaşım da yaşam biçimi olarak kabul ediyorlar. Zaten, Anayasamızın gereği değiştirilmesi bile önerilmeyecek bir madde.

Yine Anayasanın 174 üncü maddesinde, devrim yasalarının başında Öğretim Birliği Yasası kabul ediliyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, sekseniki yıl geçmiş aradan.

Peki, bayramımız çok diyecekler şimdi arkadaşlar, gündemimiz dolu diyecekler, ne gerek var her şeyin bayram olmasına diyecekler. Bunlar birer gerekçedir değerli arkadaşlar, bunlar, maalesef, işi ciddî ele almamaktır. Biz tatil olsun istemiyoruz. Bakın, biz, okullarımızda, çocuklarımıza, laikliğin ve öğretim birliğinin ne olduğunu öğretelim diyoruz. Övünsünler cumhuriyetimizle, laiklikle, öğretim birliğiyle. O, kültürün gelişmesi için de, eğitimin gelişmesi için de gereklidir. Ne zaman, biz, bu ilkelerden, bu yol haritasından sapmışsak, bu ilkeler gölgelenmişse, o zaman başımız gerçekten derde girmiştir sevgili arkadaşlar. Yaşadığımız son zamandaki olayları düşünün, bir 12 Eylülden önce Çorum'da, Sivas'ta, Maraş'ta yaşadıklarımızı düşünün. Bütün bunlar, gerçekten laikliğin ve öğretim birliğinin bir yaşam biçimi olarak hayatımıza girmemesi ve bazı insanlara yanlış telkinlerde bulunulması sonucundadır.

Gelin, hele AKP, eğer gerçekten inanıyorsa, Anayasamızın, laik bir cumhuriyet, devletin laik olduğunu kabul ediyorsa, bunun değiştirilmez bir ilke olduğunu kabul ediyorsa, bu üç devrim yasasının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu önerimizin gündeme alınmasını diliyoruz değerli arkadaşlar. Dün olduğu gibi, bugün de, Türkiye Cumhuriyetinin, Anayasanın olmazsa olmaz temel ilkeleridir bunlar ve halkın çok büyük bir kısmının kabul ettiği bir yaşam biçimidir.

Ülkemizin, çağdaş uluslar arasında yer almasını istiyorsak, bu yasaları kabul edelim, reddetmeyelim. Sudan gerekçelerle, işte biz gündemimizi yapmıştık diye reddetmeyelim.

AKP'li arkadaşların, burada, her gün gündem değiştirdiklerini biz biliyoruz. Ben eskiden de milletvekilliği yaptım. Bakın, ne çalışma süresi kaldı ne de iki gün sonra biz ne yapacağımızı biliyoruz.

Gelin, yarın, 3 Mart, yeni topluma ve çocuklarımıza bir armağan verelim. Bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alalım. Daha önce verdiğiniz bu konudaki oyları da unutmadan desteğinizi bekliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlenizi rica ediyorum.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Hepinize saygılar sunuyorum; 53 arkadaşım adına ve bütün hepiniz adına destek bekliyorum.

Sağolun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gazalcı.

Aleyhte söz isteği, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan, hepinize saygılar sunuyorum.

Hiç kuşkusuz, tevhidi tedrisat, yani, eğitimin birliği, cumhuriyet devrimlerinin en önemlilerinden biridir. Bunu, sevgili dostum Sayın Gazalcı'nın söylediği gibi, Türkiye'nin büyük bir kısmı değil, halkın büyük bir kısmı değil, Türk Halkının tamamı kabul ediyor.

Tabiî, ne hilafetin kaldırılmasına ne eğitim birliğine Türkiye'de itiraz yok. Çünkü, bunlar, Türkiye Cumhuriyetinin temel dinamiklerini oluşturuyor. Yaşadığımız dünyada, yaşadığımız bölgede, Türkiye en güçlü ülkeyse, en aydınlık ülkeyse, en demokratik ülkeyse, cumhuriyet projesi, önemli bir cumhuriyet projesi olan Tevhidi Tedrisata borçludur. Eğer bu, Atatürk'ün ve onun arkadaşlarının düşündüğü şekliyle uygulanabilseydi, lüzumsuz ideolojilerden arındırılabilseydi, eğitime, gerçekten bilimsel olarak bakılabilseydi, hiç kuşkusuz, Türkiye çok daha ötelerde olacaktı. Buna kimsenin itirazı yok.

Tabiî, Sayın Gazalcı, çalışkan bir arkadaş; gerçekten, ondan, Millî Eğitim Komisyonunda da çok faydalanıyoruz. Savunduğu şey doğrudur; eğitimin çağdaşlığı, eğitimin bilimselliği. Buna kimsenin itirazı yok, hiç birimizin itirazı yok. Yalnız, bizim anlaşamadığımız nokta, galiba, bu çağdaşlığın tarifinde. Çağdaşlık nedir; cumhuriyet projesi, cumhuriyetin projelerinden birisi, modernleşme projesidir. Modernleşme, bir değişimi, sürekli değişimi temsil eder. Yani, "otuz yıl önce ben neredeysem, şimdi oradayım" diyorsanız, siz, cumhuriyetin değişim projesine kavga açmışsınız demektir.

"Efendim, siz ne çok değişiyorsunuz" diyorsanız, ben size şunu söylerim: Dünyada değişimin önüne hiçbir güç duramaz. Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir. Cumhuriyetin esas projesi de budur. Cumhuriyetin esas projesi, 1930'lu, 40'lı, 50'li yıllara takılıp kalmamaktır.

Dünya değişiyor, çağ değişiyor. 1930'larda, insanlar, tüberkülozdan ölüyordu, tifodan ölüyordu.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yine var.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Ama, şimdi, tüberküloz bir hastalık olmaktan çıktı.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Bugün gazetelere bakmamışsın!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bak, bak, manşete bak!

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Türk eğitim sistemi, Türkiye Cumhuriyetinin tam bir millî devlet... Siz ona "ulus devlet" diyorsunuz, ben "millî devlet" diyorum.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - O yıllarda ortadan kaldırıldı, siz geri getirdiniz!

AVNİ DOĞAN (Devamla) - ...tam bir millî devlet olarak kavramlaştırılmasını önerir; durağanlığı değil, hareketi, değişimi temsil eder. Atatürkçü çağdaşlaşma isteği, değişimin ve modernleşmenin devamlılığını söyler. Şimdi, düşünün, bir Meclis, hilafeti kaldırıyor. O Meclise büyük saygımız var. O Meclis, millî iradedir. Bir Meclis, tevhidi tedrisatı getiriyor. O Meclise büyük saygımız var. Şimdi, o Meclis, tevhidi tedrisatı getiren Meclis, o günü bayram ilan etmeyi bilmiyor muydu, beceremiyor muydu?! Şimdi, arkadaşlar, bakın, hadiselere oryantalist gözle bakarsanız, siz, kendi ülkenize "öteki" gözüyle bakarsanız, bir yere varamazsınız. Modernleşmeyi batılı anlayış temsil eder, eski demirperde temsil etmez. Her önemli günün yıldönümünün bayram olması geleneği, sadece demirperdede vardır ve demirperde de çökmüştür. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri) Bırakın, o günü, bu günü bayram ilan etmeyi; siz, eğitimi ideolojik düşüncelerden ayırmayı becerebiliyor musunuz? Siz, Türkiye'de mezhepçi anlayışa karşı çıkmayı becerebiliyor musunuz?.. (CHP sıralarından "Bravo(!)" sesleri) İşte, kazanırsınız. Eğer, siz analitik düşünmüyorsanız, ister sağcı olun ister solcu olun, ister ulusalcı olun, ister başka bir şey olun aynı kamptasınız.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Peşindeyiz, büyük…

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Analitik düşünmek zorundayız. Eğitimi çağdaşlaştırmak zorundayız. Eğitimi ideolojik anlayışların dışında tutmak zorundayız. 21 inci Yüzyıl -şunu açık söyleyeyim- ideolojilerin yüzyılı değildir, demokratikleşmenin yüzyılıdır. Şimdi, bakın, Cumhuriyet Halk Partisi çok önemli bir partidir, cumhuriyetin ilk partisidir, Atatürk'ün partisidir. Atatürkçülüğü yeniden düşünme ihtiyacı, yeniden düşünme görevi, "bizim kadar" demiyorum, "diğer partiler kadar" demiyorum, diğer partilerden fazla Cumhuriyet Halk Partisinin görevidir. Atatürkçülük bir skolastik anlayış değildir. Atatürkçülük bir durağanlığın adı değildir. Atatürkçülük bir değişimin adıdır.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Günaydın… Günaydın…

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Atatürkçülük, 1940'lı yıllara takılıp kalmanın adı da değildir. (CHP sıralarından alkışlar[!])

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Takıyye yapma!

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Bırakın tevhidi tedrisatı, yıldönümünü bayram ilan etmeyi, biz, Türkiye'de tevhidi tedrisat yeniden nasıl sağlanır, ona bakalım. Düşünün, tevhidi tedrisattan en çok sapıldığı zamanları düşünün, hangi yılları kapsıyor, onu bir araştırın; ziraat okullarının Tarım Bakanlığında olduğu yılları, sağlık okullarının Sağlık Bakanlığında olduğu yılları bir düşünün. Bakın, bunlar, bugün Millî Eğitim Bakanlığına, Atatürk'ün kurduğu, adında "millî" olan birkaç bakanlıktan biri olan Millî Eğitim Bakanlığına bugün bağlandı.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Geçmişe takılma, 1950 öncesine takılma.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Eğitim çok ciddî bir konudur, ideologlara bırakılmayacak kadar ciddîdir, siyasî partilere bırakılmayacak kadar ciddîdir, adına bayramlar, törenler düzenlenmeyecek kadar ciddîdir.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kime bırakacağız, sana mı bırakacağız?!

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, ben ortalığı germek istemiyorum; tevhidi tedrisat 3 Mart 1924'te çıkartıldı. Kim Cumhurbaşkanı; Atatürk. Ne zaman kaybettik; 1938'de. Ondört yıl o günü bayram ilan etmedi. 29 Ekim bayram ilan edildi, 23 Nisan bayram ilan edildi, 19 Mayıs bayram ilan edildi. Tevhidi tedrisatın yıldönümünü Atatürk bayram ilan etmeyi bilmiyor muydu?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Cumhuriyetin ikinci adamı İnönü ondan sonra oniki yıl iktidarda kaldı; bilmiyor muydu?!

Şimdi, bakın, Türkiye'nin…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Tehlikede değildi o zaman.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Hiçbir zaman tehlikede değil.

Siz, bir şey söylüyorsunuz kırk yıldır: "Laiklik elden gidiyor! Laiklik elden gidiyor, cumhuriyet elden gidiyor!"

Cumhuriyet muhafızlığı geleneği Türkiye Cumhuriyetine has bir kavram değil, İran'a has bir kavramdır. Türkiye'nin cumhuriyet muhafızlarına ihtiyacı yok. Cumhuriyeti cumhuriyet muhafızlarından korumak, kollamak gerekiyor; Atatürk'ü Kemalistlerden korumak, kollamak gerekiyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Cambaza bak cambaza!

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Şimdi, Türkiye'de birileri, din adına, saklanıp "cambaza bak, cambaza bak" deyip işini götürmeye çalışıyor, birileri, Atatürk adına "cambaza bak, cambaza bak" deyip malı götürmeye çalışıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, din istismarı nasıl yanlış bir şeyse, bu ülkenin diğer bir kutsalı olan kurucusunun istismarı da ayrı bir önderdir. Şimdi, Atatürkçülüğü, kimse size kaptırmaz, kimse sizin tekelinize vermez; kusura bakmayın, kesinlikle kusura bakmayın. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu ülkede darbeler de Atatürkçülük adına yapıldı, 12 Eylül de Atatürkçülük adına yapıldı; ama, Atatürkçülerin ne çektiğini gördük! Bu ülkede 28 Şubat da Atatürkçülük adına yapıldı; ama, memleketin bankalarının içi boşaltıldı. "Cambaza bak" dendi; 80 milyar dolar bankalardan çalınan! (AK Parti sıralarından alkışlar) Bir işin, zarfına değil mazrufuna bakmak zorundayız. Biz, AK Parti olarak, ideolojilerin, insan idrakine giydirilmiş deli gömlekleri olduğuna inanıyoruz ve Türk Milletini, büyük Türk Milletini, bu deli gömleklerinden kurtarmak istiyoruz. Bazılarının aradığı halk, bu ülkede yoktur. Bu ülkede olmadığını, 50'den bu yana olan siyasî gelişmeleri araştırırlarsa, görürler.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bunların Atatürk'le ne alakası var?!

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Bu duygular içinde, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Doğan.

Lehte olmak üzere, İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum; hepinizi, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, Mustafa Gazalcı arkadaşımız, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı arkadaşımız, 2003 tarihinde bir yasa önerisi vermiş. Yasa önerisinin amacını, veriliş nedenini kendisi özetledi; bir daha tekrarlamak istemiyorum ve 45 gün içinde, İçtüzüğe göre, görüşülmesi gereken                       -komisyonda- bu öneri, görüşülmedi. O da, İçtüzüğün 37 nci maddesinde kendisine tanınan hakkı kullandı; buraya getirdi ve çok ilginçtir, oybirliğiyle gündeme girmesi kabul edildi.

Demin bu kürsüde felsefe yapan arkadaşımız, yani, bunun bayram haline gelmemesi için ideolojilere çatan; ama, kendisi bal gibi bir ideolojinin göbeğinde politika yapan arkadaşımız hiç bunları söylemedi, bu gerekçeleri anlatmadı. Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımızın da -teşekkür ederim- oylarıyla, oybirliğiyle Meclis gündemine girdi; ama, işte, takıyye deyince sinirleniyorsunuz. İş ciddîye bindiği an, Meclisin gündemine geldiği an Atatürk üzerine tartışma başlıyor! Şimdi, bu tartışmalara girip 10 dakikalık süre içinde vaktimi harcamak istemiyorum, sizin vaktinizi de işgal etmek istemiyorum.

Atatürk -arkadaşlar, şunu iyi bilelim- büyük kumandansa, Atatürk gibi tarihte büyük kumandanlar da vardır. Atatürk büyük yasal devrimler yaptıysa -Medenî Kanun gibi, Ceza Kanunu gibi vesaire- Napolyon da yapmıştır aynı şeyleri. Kılık kıyafet devrimi yaptıysa, tarihte bunu yapan başka liderler de vardır; ama, Atatürk bunların hepsinden farklı bir liderdir, dünya çapında farklı bir liderdir. Neden; çünkü, Atatürk, akılcılığı, rasyonalizmi savunan, aklı öne çıkaran, bilimi öne çıkaran, elbette skolastik değil, durağan değil, sürekli devrimi savunan, devamlı değişimi savunan bir liderdir ve şunu iyi bilelim arkadaşlar: Atatürk'ü şöyle tanımlarsınız böyle tanımlarsınız; ama, Atatürk ve Atatürkçülük dediğimiz kavram, asla, bir su gibi her döküldüğü kabın şeklini alan, ne olduğu belli olmayan bir ideoloji değildir!. (CHP sıralarından alkışlar)

Evvela şunu iyi bilelim: Atatürk, akılcılıktan kaynaklanan ve desteğini halktan alan, halkın içinden seçilen, Meclisten alan bir lider olarak, Türkiye toplumunun, Türk toplumunun kurtuluşunu, çağdaşlaşmasını ancak laik bir toplum olması halinde görmüştür ve 3 Martı bayram olarak istememizin nedenlerinin başında bu gelmektedir. Bir toplum… Arkadaşlar, elbette zaman geçiyor, zaman değişiyor; değişime falan karşı çıkan yok, o anlayışla söylüyoruz; elbette zaman geçiyor; ama, şunu iyi bilelim: "Demokrasi çağında yaşıyoruz" dedi Sayın Doğan, doğrudur; bir toplum, demokratik olmayan bir toplum laik toplum olabilir; ama, laik olmayan bir toplum demokratik bir toplum olamaz; demokrasinin olmazsa olmaz koşulu, laik bir toplumun rejimi olmasıdır. Şimdi, bunu inkâr etmiyorsunuz.

Oraya geleceğim biraz sonra, niye çağımızda -bir nostalji değil bu 3 Martın bayram olarak istenmesi- bir zorunluluk, anlatacağım; ama, bir gerekçeyi elinden almak istiyorum arkadaşların. "Ya, bırakalım, bu bayramlar mayramlar ancak demirperde ülkelerinde oluyor; eğer, Atatürk gerekli görseydi, 3 Martı, 1924'te yasanın çıktığı gün bayram ilan ederdi; nitekim, 29 Ekimi etti, 23 Nisanı etti, 19 Mayısı etti, Atatürk bayram ilan etti" dedi ve sanırım salonda yok, çıktı gitti. Elimde…

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Televizyondan izliyor, kaygı etmeyin.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) -Televizyondan izlesin; o zaman, iyi izlesin.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Avukatı mısınız?!

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Arkadaşıyız!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakın, elimde bir belge var; rakam konuşuyorum, tarih söylüyorum tarih: 19 Mayısla ilgili kanunun kabul tarihi 20.6.1938; 1923 değil, 1924 değil, 1925 değil, Atatürk vefat etmeden, aramızdan ayrılmadan dört ay önce çıkarılmış, yayım tarihi de 4.7.1938; yani, 19 Mayıs, 4.7.1938'de ulusal bayram olmuş. Böyle, anlamadan dinlemeden, karakuşi birtakım hükümlerle bu Meclise gerçek dışı beyanda bulunmayın. Ölmeden üç ay önce 19 Mayısı bayram olarak kabul etmiş Türkiye Büyük Millet Meclisi

Şimdi, siz buna, böyle, rasgele karşı çıkma durumunda değilsiniz değerli arkadaşlarım. Çağımız gereği, bunu, bayram olarak kabul etmek zorundayız. Neden?.. Türkiye, bir dayatma karşısında; dış güçler tarafından, sürekli -dikkatinizi çekerim- ılımlı İslam, Türkiye Cumhuriyeti ılımlı İslamla yönetilen bir devlet… Sürekli bu söyleniyor. Kim söylüyor; Amerika'nın, ABD'nin Savunma Bakanı söyledi, Dışişleri Bakanı söyledi. Yani, bunu bilmeden söylüyorlarsa, bir Dışişleri Bakanının, bu kadar, cehaletin batağına saplanması çok vahim bir şey! Dünya jandarması geçinen ABD Bakanı, çıkıyor, Türkiye'ye ılımlı İslam ceketini geçiştiriyor. Yok, bilerek söylüyorsa, kasıtlı söylüyorsa, ha, işte, onun altını çizelim. Türkiye, 21 inci Yüzyılda, medeniyetler çatışmasının ortasında, çok özel konuma sahip ve dünyanın takdirini kazanacak, Atatürk devrimlerinin altyapısı üstünde yükselen, çağdaş, medeniyetleri çatıştıran değil, uzlaştıran niteliklere sahip bir ülke.

Vaktiyle -değişmenize bir şey demiyorum- Sayın Genel Başkan -burada, tartışma açmak da istemiyorum- AK Partinin Genel Başkanı ve bugünkü Başbakanın, İstanbul Belediye Başkanlığı zamanında, laikliğin aleyhine, onu kabul etmeyen, reddeden, üstüne çarpı çeken beyanları var; olabilir -tartışma açmak için söylemiyorum- bugün, dışarıda, Başbakan sıfatıyla, Türkiye'nin laik bir rejime sahip olduğunu ağzından duymaktan da çok mutluluk duyuyorum; onu söyleyeyim, çok mutluluk duyuyorum ve bu değişimi de olumlu bulduğumu söylüyorum. Tartışma açmak için söylemiyorum. Demek ki, 21 inci Yüzyılda, hâlâ, Türkiye'nin rejiminin laikliği yurt dışında ve yurt içinde tartışma konusu yapılıyor; bilerek yapılıyor. Türkiye, 11 Eylül ikiz kuleler saldırısından sonra, dünyada belirlenen yeni politikanın içinde, laik olduğunu, bir daha, bir daha, bir daha, altını çizerek, Anayasanın değiştirilemeyecek olan 1 inci maddesindeki Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik, sosyal bir devlet olduğu gerçeğini kabul etmek durumundadır; bundan bir zarar görmez. Anneler Günü var Türkiye'de; fena değil, annelerimizi anıyoruz. Babalar Günü var; ona hiç itiraz falan edilmiyor, Babalar Günü işte. Sevgililer Günü var. Ne olur bir de laiklik günü olursa?! Kime zararı var?! Yani, bunu, burada, çeşitli gerekçelerle, laiklik gibi önemli bir kavramı, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel niteliği olan, birinci öğeyi, ana unsuru bayram olarak kabul ettiğimiz vakit ne zarar görürsünüz arkadaşlar?!

Haa, bir şey söyleyeyim. Bitiriyorum... Devamlı bu değişim sonucunda, iyi bir noktaya gelmek istiyorsunuz, diyorsunuz ki, millî görüş gömleğini çıkardık, merkez partisiyiz artık. Bu öneri var ya bu öneri, merkez partisi misiniz değil misiniz, onun testidir arkadaşlar. (AK Parti sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Siz mi test edeceksiniz?!

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sizin testinize mi muhtacız?!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Buna aykırı oy kullanırsanız, takıyyenin yeni bir örneğini yaparsınız, yeni bir örneğini verirsiniz; millet de sizi ibretle, hayretle, dehşetle televizyon ekranından izler.

A. MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) - Seni de izliyor dehşetle!..

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - İstediğiniz gibi oy kullanın. Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi ortada.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Anadol.

Aleyhte son söz isteği, Siirt Milletvekili Sayın Öner Ergenç'te…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, yerimden bir şey ifade edebilir miyim efendim..

BAŞKAN - Buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Edemez efendim. Niye etsin?!

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli sözcü, Sayın Başbakanımızla ilgili olarak doğru olmayan bir ifade kullandılar.

Başbakanımızın Anayasada zikredilmiş olan laiklik ilkesiyle ilgili görüşü, dün Belediye Başkanı iken de aynı, bugün de aynıdır. Değişen bir şey söz konusu değildir. (CHP sıralarından alkışlar [!])

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yapma ya!..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - İkinci söylemek istediğim şey…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Tutanaklara geçsin; söyle…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - İkinci söylemek istediğim şey de şudur…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Tutanaklara geçsin de şak diye vuralım yüzüne!

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bu, kanunun gündeme alınıp alınmaması testi değil, burada verilecek olan, Yüce Parlamentonun bir kararıdır. Arkadaşlarımızın da bu testi yapmaya ne hakları vardır ne de hadleri! (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Millet yapıyor testi, millet!..

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öner Ergenç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi aleyhinde söz almış olarak huzurunuzdayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Denizli Milletvekili Sayın Gazalcı ve arkadaşlarının 139 sıra sayılı teklifinde öngörülen, laikliğin ve öğretim birliğinin bayram ilan edilmesi konusu hakkındaki konuşmalarını, diğer sözcülerle birlikte, sizinle beraber, hep beraber dinledik.

Değerli milletvekilleri, hiç şüphe yok ki, geçmişiyle, tarihiyle, kültürüyle, bütün dünyaya insanlık, kültür ve çağdaşlık dersi vermiş olan bu millet, bugün de, bizatihi kendisinin içinde yer aldığı ve bizatihi kendisinin kurduğu cumhuriyetin temel niteliklerine, çağdaş niteliklerine, başında olduğu gibi bugün de sonuna kadar bağlıdır ve bu bağlılık ilanihaye devam edip gidecektir ve bu Yüce Meclis, bu bağlılığın bir ifadesi olarak, siz değerli milletvekili arkadaşlarımla birlikte, cumhuriyetin sembolü olan, en yüksek makamı ve mevkii olan Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu kutsal çatının ilanihaye devam edeceğini, buradan, bir kez daha, aksini düşünmek isteyenlere ve düşünenlere haykırarak ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her vesileyle kafalara yerleştirilen birtakım ideolojik şablonların burada gündeme getirilmesi ve bu gündeme getirme içerisinde, farklı mecralarda farklı konuları içine alabilecek şekilde bu Yüce Meclisteki kürsünün işgal edilmesini, doğrusu, doğru bulmuyorum.

Şimdi, ne diyor Sayın Gazalcı ve arkadaşlarının teklifinde: "1924 yılında, laiklik, bu ülkenin olmazsa olmaz unsurları arasında yer almış. Bugün, aynı şekilde, önemini ve ehemmiyetini koruyarak devam etmektedir." Bu konunun üzerinde herhangi bir ihtilaf söz konusu değildir bu Yüce Meclisin çatısı altında ve dolayısıyla, bu aziz milletimizin de laikliği bir hayat biçiminde algılamış olduğu ve bugüne kadar, cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne kadar, devlet ile din işlerinin birbirinden ayrı olarak getirildiği ve başarıyla yürütüldüğü bu anlayışın, bu anlayışı kabullenmenin başarılı bir sonucudur; ancak, burada, Sayın Gazalcı'dan ayrıldığım bir husus var. Laiklik, sadece din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak değil; ama, aynı zamanda, bununla beraber, kişilerin, fertlerin, bireylerin, vatandaşların din ve vicdan özgürlüğünü, inanç özgürlüğünü de teminat altına alan bir hususu içinde ihtiva etmektedir. (CHP sıralarından "evet, doğru" sesleri)

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Gelin, o zaman, bayram yapalım.

ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Laiklik, sadece, din ve devlet işlerinin ayrılması değil; ama, aynı zamanda, insanların hür ve bilimsel bir ortam içerisinde inancını yaşayabilmesini ve yaşadığı inancını ifade edebilmesini de gerekli kılar diye düşünüyorum ve laiklikle ilgili bu hususu ifade ettikten sonra da…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kişi laik olmaz, devlet laik olur.

ÖNER ERGENÇ (Devamla) - …Tevhidi Tedrisat Kanunuyla ilgili; yani, eğitimin birliğiyle ilgili hususta da görüşümü şu şekilde ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, "tevhidi tedrisat" dediğimiz eğitimin birliği, sadece, böyle, ideolojik nutuklar atmak suretiyle ifade edilecek kadar basit bir konu değil; bunun birkaç safhası vardır. Bunlardan bir tanesi, eğitimde amaç birliğidir; yani, siz, hangi kademede eğitim veriyor olursa olunuz, okulöncesinden başlayıp yükseköğretime ve onun üstündeki kademelere kadar eğitim yaptığınızda bu eğitimin bir amacı vardır ve bu amaç, Millî Eğitim Temel Kanunuyla çok açık bir biçimde ortaya konmuştur. Nedir o amaç; Türk Milletinin bütün fertlerini, millî, manevî, ahlakî, insanî ve kültürel değerlere bağlı fertler olarak yetiştirmek ve bütün bunları insanlarda davranış haline dönüştürmektir. Yani, dolayısıyla, eğitimin hangi kademesinde oluyorsa olsun, bu amaca yönelik yapılması gerekmektedir ve cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne kadar da bu istikamette yapılmaya devam etmektedir.

İkinci olarak, müfredatta birlik. Dolayısıyla, eğitimin kademelerinde okutacak olduğunuz ders müfredatının nerede, hangi kademede oluyorsa olsun; ama, mutlaka bir birlik içerisinde olması gerekiyor konusu vardır. Bu da, bugün, yerini almıştır ve bu şekilde devam etmektedir ve netice olarak, bir üçüncüsü, eğitimin sonunda verdiğiniz hukukî sonucun birliğidir; yani, diploma birliğidir. Dolayısıyla, bu açıdan olaya baktığımızda, Türkiye'de eğitimin birliği konusunda, yani tevhidi tedrisat konusunda herhangi bir sıkıntı yaşanmamaktadır, böyle bir sıkıntı mevcut değildir.

Şimdi, bütün bunlarla beraber, eğitimin birliğini... Biraz önce Sayın Anadol, Sayın Doğan'ın konuşmasına cevaben verdiği bir şeyde dediler ki: "19 Mayısı, işte, Atatürk, ölümünden çok kısa bir süre önce bayram ilan ettirdi."

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Evet.

ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Doğru.

Peki, ben, şimdi soruyorum Sayın Anadol'a; Atatürk, eğer laikliği bir bayram haline getirmek isteseydi, eğitimin birliğini bir bayram olarak ilan etmek isteseydi, vefatından önceki süre içerisinde, 19 Mayısı ettiği gibi, bunları da bayram olarak ilan edemez miydi?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Allah allah!..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Çevirme!..

ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Evet efendim.

Demek ki, bu eğitim birliğini ortaya koyan irade, laikliği Türkiye'de ortaya koyan irade, bunun bayram olarak ilan edilmesini öngörmedi ki, bayram haline getirilmedi ve dolayısıyla, aradan sekseniki yıl geçtikten sonra bugün ne oldu da yeniden bunlar bayram olarak kutlansın demeye başladık?!

Bir hususu daha ifade etmek istiyorum. Demin, yine, Sayın Anadol'un, işte, laikliğin altını çize çize, bir daha laiklik, bir daha laiklik, bir daha laiklik demesini de, ben, şahsen yadırgadım; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti, laikliği devletinin temel niteliği olarak ifade etmiş ve Anayasasına almıştır. Dolayısıyla, bu Yüce Meclisin, Anayasada ifadesini bulan laiklik ilkesi üzerinde herhangi bir tereddüdü yoktur.

Ben, buradaki bütün gruplardaki arkadaşlarımı tenzihen ifade etmek istiyorum; eğer, bu anlamda laiklik konusunda herhangi bir endişesi ve tereddüdü olan varsa, onlar, kendi o eksikliklerini tamamlamak üzere laikliği bayram olarak ilan etmede değil, kendilerinin nerede eksik kaldıklarını araştırıp, ona dönerek eksikliklerini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ÖNER ERGENÇ (Devamla) - …kendilerini test ederek, nerede eksiklikleri varsa, o eksikliklerini gidermeliler diyorum ve son olarak şunu da ifade edeyim: Zaman darlığından dolayı belki burada tek tek sayma imkânım olmayacak; ancak, yine, Atatürk döneminde çıkarılmış, cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ortaya konmuş bir sürü devrim kanunları var ve bunların ortaya koyduğu birtakım sonuçlar var. Nedir bunlar; mesela, eğer, bütün bunları bayram olarak ilan etmek gerekirse, bir şapka iktisabı bayramı mı ilan edelim?!

Bir başka husus: Tekke ve zaviyelerin kapatıldığı günü, tekke ve zaviyeleri kapatma bayramı mı ilan edelim?!

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Edelim, edelim…

ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Bir başka şey: Resmî nikâhın kabulüyle ilgili, resmî nikâhın kabulü bayramı mı ilan edelim?!

Bir başka husus: Uluslararası rakamın kabulü bayramını mı ilan edelim?!

Bir başkası: Türk harflerinin kabulü zaten bir bayram olarak geçmiş.

Netice itibariyle... Paşa, bey gibi birtakım lakapların terk edildiği günü, bu isimle bayram mı yapalım?!

Ve yine, birkısım kisvelerin giyilmeyeceğine dair kanun var. O halde, birkısım kisvelerin giyilmeyeceği bayramını mı ilan edelim?!

Yani, değerli arkadaşlarım, değerli milletvekili arkadaşlarım; mesele, bayram ilan etmede değil, mesele... Kâğıt üzerinde bayram ilan ederek çağdaş olunmaz. Çağdaşlık eğitimde, teknikte, teknolojide, güçlü bir ekonomide, halkla bütünleşmede, halkının bir parçası olmada ve halkını çağdaş dünyanın, gelişen dünyanın onurlu bir mensubu olarak, devletini, dünya devletleri içerisinde hak ettiği onurlu yere oturtmakla olur. Dolayısıyla, AK Parti olarak biz, şu anda çağdaşlığı bu şekilde anlıyoruz ve ülkemizi bu anladığımız istikamette çağdaşlığa taşımaya çalışıyoruz.

Bu vesileyle ben, bu teklif üzerindeki kanaatimin aleyhte olduğunu yeniden ifade ediyorum; hepinize tekrar saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ergenç.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerisi üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır; şimdi, oylamaya geçiyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN - …önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

Karar yetersayısı arayacağım.

Kabul etmeyenler…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Merkez partisine bak!

BAŞKAN - Karar yetersayısı vardır ve öneri kabul edilmemiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, sırasıyla, yarım kalan işlerden başlayacağız.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 3 üncü sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmeleri ertelenmiştir.

4 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

5 inci sırada yer alan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 4 Milletvekilinin, Türk Tabipleri Birliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 35 Milletvekilinin, 23.1.1953 Tarihli ve 6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununun 3224 Sayılı Yasa ile Değişik 60 ıncı Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 4 Milletvekilinin, Türk Tabipleri Birliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 35 Milletvekilinin, 23.1.1953 Tarihli ve 6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununun 3224 Sayılı Yasa ile Değişik 60 ıncı Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/672, 2/604) (S. Sayısı: 1069)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Şimdi, yarım kalan işlerin görüşülmesi tamamlandığından, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine 1 inci sıradan itibaren devam edeceğiz.

1 inci sırada yer alan, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2 nci sırada yer alan, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair 604 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı: 1079)

BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

6 ncı sırada yer alan, At Yarışları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

6.- At Yarışları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu) (1/1169) (S. Sayısı: 1090)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

7 nci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın; 209 Sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Dönersermaye Hakkında Kanun ile 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

7.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın; 209 Sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/699) (S. Sayısı: 1101) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 1101 sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç.

Buyurun Sayın Koç.

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, şahsım adına da söz talebim var, birleştirmek mümkün olursa, konuşmanın bütünlüğü açısından; uygun görürseniz efendim.

                                 

(x) 1101 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN - Sayın Koç, sizden önce istek var; onun için birleştiremiyorum.

HALUK KOÇ (Devamla) - Peki, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Tekrar, bir, sıra oturulmayarak başka bir kanun tasarısı öne alındı. Bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi ifade edeceğim; fakat, hemen, konuşmama başlamadan önce, dün akşamki oturumda, yukarıda odamda, içim ürpererek Sayın Bakanı izledim.

Değerli arkadaşlarım, olabilir, siyaset herkesi her an belli bir noktaya taşıyabilir; bu, bir gerçektir; yani, siyasette politikacı olarak Sağlık Bakanı olunabilir; ama, Sayın Bakanın dünkü ifadelerini, gergin, hiddetli ve Anamuhalefet Partisine saldırı düzeyindeki seçilmiş cümlelerini işitince, inanın, Sağlık Bakanı olunsa bile devlet adamı olunmada güçlük çekilebileceğinin bir örneğini görmüş oldum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, şimdi, biz, sosyal boyutuyla bakıyoruz, sol açısından bakıyoruz sağlığa; siz, liberal sistem açısından bakıyorsunuz, ona göre programlarınızı yapıyorsunuz. Arada farklılıkların olması çok doğaldır. Bizim şu andaki uygulamalarınıza getirdiğimiz eleştiriler, bizim açımızdan normaldir; ama, öyle bir eleştirilmeme zırhı istiyorsunuz ki, hiçbir konuda, hiçbir yanlışınız, hiçbir olumsuzluğunuz söylenmesin; bunlar söylendiği zaman da en iyi savunma saldırıdır şeklinde bir tutum takınarak, muhalefet sıralarına dönük, cehalete varıncaya kadar, buradaki hekim arkadaşlarımı, dolaylı olarak gıyabımda da beni, cehalete varıncaya kadar birtakım suçlamalarının bir bakanın ağzından çıkmasına inanın çok üzüldüm.

Değerli arkadaşlarım, ben, Sayın Bakanı izledikçe dün, sürekli olarak, Bakanlığının insan malzemesini ve onların meslek odalarını, sendikal yapılarını küçük düşüren, alay eden bir üslupla konuşmasını, inanın, çok yadırgadım. Bir kere daha söylüyorum bunu ve zaman zaman da düşünüyorum, acaba, Sağlık Bakanı, gerçekten bir Sağlık Bakanlığı mı yapıyor, yoksa, eski dönem-lerden kalma bazı mücadele dernekleri vardı biliyorsunuz, acaba, hekimlerle ve sağlık çalışanlarıyla mücadele derneği gibi bir dernek var da, biz bilmiyoruz da, bunun başkanlığını mı yapıyor, ben merak ediyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Vardır belki, illegal…

HALUK KOÇ (Devamla) - "Vardır belki, illegal" diyor, onu bilmiyorum; ama, Sayın Bakanın üslubunu görünce, burada ürpermemek mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, ben, Sayın Bakanın -hemen konuşmamın başında- dünkü üslubuna dönük, şu sözleri bir kere hatırlatmak istiyorum: Sait Paşadan bir alıntı yapacağım Sayın Bakan, belki size bir örnek olabilir. Önce yazıldığı dille olanını söyleyeceğim, sonra Türkçe yorumunu da yapacağım, sizin söylediğiniz seviyeye inmeden yapacağım bunu. "Kesb ile ta o kadar cehl olmaz, cehlin ol mertebesi sehl olmaz" demiş Sait Paşa. Açılımını istiyor musunuz?

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Biz anladık…

HALUK KOÇ (Devamla) - "Tahsil cehaleti götürür, geriye kocaman bir boşluk kalır" demiş veya…

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - "Kesk" olmaz, "kesb."

HALUK KOÇ (Devamla) - Kesb, kesb… Kesb diyorum ben.

Elimde yazılı, ne söylediğimi de biliyorum, Türkçe vurguları da kötü yapmayan bir insanım. Siz de Türkçeyi iyi anlayan bir insansınız, biliyorum. Bir tashih gereği duydunuz, herhalde sizin yanlış anlamanızdan kaynaklandı.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın… Sayın Bakan, böylesine cehalet, ancak tedris ile mümkün olur, biliyor musunuz?

Şimdi, gelelim size, ilaç konusunda, grup başkanvekiliniz, burada, çıktı, basit demagojilerle, basit çarpıtmalarla "siz insanlarımızın serbest eczanelerden ilaç almasına karşısınız, bu şekildeki uygulamayla devletin hiçbir kaybı olmamıştır" dediniz.

Sayın Bakan, iyi dinleyin şimdi, iyi dinleyin; 2005 rakamlarını burada veremediniz. Şimdi, iyi dinleyin. Bakın, bizim, ikide bir getirdiğiniz "Cumhuriyet Halk Partisinin sağlık programında da bu çatıları bir araya getirmek vardı, kendi programınızda yazdığınız zaman iyi de, biz getirdiğimiz zaman karşı çıkıyorsunuz." Evet, vardı... Evet, vardı...

Ne oldu; yeterli bürokratlar yok mu cevap verecek?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bu kadar laubalilik olmaz!

HALUK KOÇ (Devamla) - Evet, vardı, vardı, var; çok farklı bir noktada var ve bunu sakın çarpıtmayın.

Birinci kademede verilmesi gereken ilk basamak sağlık hizmetlerinin, Türkiye gibi sosyal devlet boyutunu tam gerçekleştirememiş bir ülkede, içi standart norm bir kadro ve norm bir hizmet donanımıyla doldurulduktan sonra, Bağ-Kur, SSK, Emekli Sandığı ve yeşilkartlı tüm insanlarımıza bir ulusal güvenlik numarası verilerek -bu, e-devlet projesindeki, MERNİS'teki vatandaşlık numarası da olabilir- ilk kademede, bulunduğu her yerde ücretsiz, o donatılmış, içi doldurulmuş birinci kademe hizmetini aldıktan sonra, herkesin ortak çatıdan hizmet alması felsefesi bizde de var; ama, hukuksal açıdan da gasp boyutunda gözüken birtakım el koymalarla, bir gecede tabela değiştirmelerle ve ondan sonra devlet üzerine gelebilecek olan -ilaç alımlarına geliyorum burada- birtakım ek yüklerle; ondan sonra, karşımıza çıkacaksınız, ucuz demagoji yapacaksınız. Böyle bir şey olmaz!..

Değerli arkadaşlarım, bakın, şimdi, önce, oraya geçmeden, size çok net bir şey söyleyeyim, bunu bütçe görüşmelerinde de çok söylemiştim. 24 Kasım 2005 tarihli, de Rato'ya yazılmış, Hazineden sorumlu Bakanımızın imzaladığı, son niyet mektubu. Değerli arkadaşlarım, güdümlü bir bütçe yaptığımızı söylemiştim ve bu Parlamentonun yasama görevi aşılarak bir bütçe yapma telkiniyle karşı karşıya olduğumuzu söylemiştim ve sabah 05.42'de, sizlerin de alkışladığı bir konuşmayla "gönlüm, Türkiye'nin kendi doğrularıyla, kendi kaynaklarıyla, kendi ayakları üzerinde duran, telkin altında olmayan bütçe yapacağı günleri birlikte yaşayalım" diye bitirmiştim.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Yaşıyoruz zaten.

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Manisa Milletvekili, siz yaşıyor musunuz bilmiyorum; ama, elimdeki IMF mektubu size yaşatıyor bunu.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Bütçe rakamlarına bakın.

HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, bakın, burada, sağlıkla ilgili…

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Bütçe rakamlarına bakın.

HALUK KOÇ (Devamla) - Biraz sonra çıkın, konuşun.

Şimdi, bakın, ne diyor burada 13 üncü paragrafta ve şimdi yaşadıklarımıza bakın ve o gece Maliye Bakanlığının getirdiği önergeyle -şimdi düzeltmeye çalıştığımız- nerenin, ne kaynağının, nasıl kesildiğine bakın değerli arkadaşlarım.

"2006 bütçe hedeflerine ulaşılması, önemli ölçüde sosyal güvenlik sistemi açığının kontrol altında tutulmasıyla bağlıdır. Dolayısıyla, sosyal güvenlik açığına ilişkin gösterge niteliğindeki hedeflerin altışar aylık performans kriterlerine dönüştürülmesi teklif edilmektedir."

Şimdi, iyi dinleyin: "Sağlık harcamalarını daha iyi kontrol edebilmek amacıyla gerçekçi bir, yıllık global bütçe hazırlanmıştır. Bu bütçeyle, her hastanenin, tüm hastalarının harcamalarını finanse etmesi beklenmektedir. Söz konusu global bütçe, sene başında tahsis edilecek ve sosyal güvenlik kuruluşlarının devlet hastanelerine yapacağı toplam ödemelerin üst sınırını teşkil edecektir."

Yani, sağlık hizmetlerinin tanımlanmasındaki en temel ilke ortadan kalkıyor ve sağlık hizmetlerinin öncelikli bir kamu hizmeti olduğu gözardı ediliyor, tamamen bütçe içerisinde ayrılan payı aşmaması telkiniyle bir bütçe yaptırılıyor size.

Değerli arkadaşlarım, şimdi gelelim ilaç meselesine.

Evet, vatandaşa getirilecek her türlü kolaylık, tarafımızdan da olumlu karşılanır. Bunun üzerinde hiç tartışmaya gerek yok. Bizim o gün getirdiğimiz… Ben burada bazı müstahzar isimlerini ve birim fiyatlarını da vererek çok basit bir karşılaştırma yapmanızı sağlamaya çalışmıştım.

Şimdi, biraz daha genişini söyleyelim Sayın Bakan: Şimdi, SSK ilaç alım modelinde imalatçı, ithalatçı, zaman zaman da depocu fiyatı üzerinden, toplu alımlar nedeniyle, kıran kırana bir rekabetle yüzde 90'lara varan indirimler sağlanabiliyordu. Daha önce sendikalarda görev yapan arkadaşlarım, bu konuda bilgi sahibidirler veya SSK'da yönetici olarak çalışmış arkadaşlarım varsa, hekim olarak veya yönetici olarak, bu konuda çok geniş bilgi sahibidirler. Elbette tüm ilaçlarda, demin söylediğim boyutta, bu denli yüksek bir ıskonto sağlanamıyordu; ama, kümülatif ortalamada SSK büyük avantaj sağlıyordu. SSK ortalama yüzde 50 daha avantajlıydı diyebiliriz. Dolayısıyla, 100 liralık ilaç harcaması yerine, 50 liralık bir harcama söz konusuydu; 2 kat avantaj vardı. Şimdi, Eylül 2004 ihalesiyle, serbest eczane ilaç fiyatları ve listede -isterseniz onu takdim edebilirim merak eden arkadaşlarımıza- şu andaki bunların karşılığı olan -serbest piyasadan tedarik edilmesi karşısında- fiyatı karşılaştırmalı olarak yer alıyor.

Değerli arkadaşlarım, bir basit örnek vereyim. Bir ilaç firması adı altında doğan bir skandal yaşanmıştı, firmayı söylemiyorum. Bu firmanın eritropoetin adını verdiğimiz, kırmızı kan hücrelerini artırıcı bir biyoteknolojik ürünü vardı. Bu ürün, SSK'ya sıfır ıskontoyla 230 000 000 liraya alınmıştı o tarihte. Bu kadar büyük alımda sıfır ıskonto olması nedeniyle, haklı olarak, kıyamet kopmuştu. Biliyorsunuz, firma etrafında, genel müdürler etrafında, epey bir olay yaşanmıştı. Şimdi, bu ihalede bile SSK avantajlıydı. Zira, değerli arkadaşlarım, bakın, sıfır ıskontoyla 230 000 000'a SSK'ya alınıyor, aynı tarihte Emekli Sandığı, Bağ-Kur, devlet memuru kapsamındakiler için, kurumları, aynı ilaç için eczanelerden alınanlara 330 000 000 lira ödüyorlardı. Bir basit ilaç, bir basit ilaç... Şimdi, Maliye Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, Türk Eczacılar Birliği arasında 14 Aralık 2004'te, biliyorsunuz, kamu ilaç alım protokolünün, SSK'nın avantajlı ilaç alım modeli yok edilerek, büyük bir kamusal zarara yol açacağı, gerek protokol imzalanmadan gerekse imzalandıktan sonra, yazılı ve görüntülü medyada yer alan açıklamalarla eleştirildi.

Değerli arkadaşlarım, sizi o tarihe götüreyim. Büyük gazetelerimize, ulus ötesi büyük ilaç şirketlerinin verdiği teşekkür ilanlarını, lütfen, gözlerinizin önüne getirin. Ulus ötesi büyük ilaç şirketlerinin, büyük gazetelerimize verdiği teşekkür ilanlarını, lütfen, gözünüzün önüne getirin.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın -kulakları çınlasın, şu sıralar çok revaçta- Sayın Maliye Bakanı başta olmak üzere, protokole imza atan taraflar, o zaman hızlarını alamayarak, bu uygulamayla, kamunun yıllık 1 katrilyon lira kârı olacağını -tabiî, biz, onun kâr-zarar hesabını pek anlayamıyoruz, pek değerlendiremiyoruz. O konuya, onun bakış açısından bakmadığımız, onun yaşadıklarını yaşayamadığımız için çok farklı- SSK'nın tasfiyesiyle gelen maliyetin 400 trilyon lirayı aşmayacağını, bu nedenle, ilaç kuyruklarının biteceğini, hem de her yıl 600 trilyon liranın üzerinde bir tasarruf yapılacağını müjdelemişlerdi. Neydi bu SSK ilaç alım modelinin sunusu; gümüş tepsi içerisinde ulus ötesi şirketlere ve onların hâkim olduğu piyasaya sunulan, "devede kulak" diye nitelendirebileceğimiz ıskonto için, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın şu sözlerini bir kere daha Sayın Bakana hatırlatıyorum; çünkü, şu anda aynı kabinede görev yapma bahtiyarlığına sahipler.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Sayın Unakıtan şöyle diyor: "Kamunun yıllık ilaç maliyeti katrilyonlarca lira. Bu kadar büyük alım söz konusu olunca, devlet, ben, bu kadar çok ilaç alıyorsam o zaman da bir kıyak isterim…" Bunlar benim değil, haşa, Sayın Maliye Bakanının sözleri. "Bundan tüm taraflar kazançlı çıktı." Tüm taraflar kazançlı çıktı, kamu kaybetti, ulus ötesi şirketler 2,5-3 katrilyon liraya yakın bir parayı çok rahatlıkla kazandı. Bizim söylemek istediğimiz buydu değerli arkadaşlarım.

Şimdi, IMF'nin 2005 yılı Türkiye verileri, perakende satışlarda imalatçı -ithalatçı fiyatları baz alındığında ilaç pazarımızın yüzde 50'ye yakın bir büyümeyle 6 katrilyondan 9 katrilyon liraya sıçradığını gösteriyor. Şimdi, bakın, bu 9 katrilyon liraya, söylediğim rakama, ilaç harcamasına, hastanelerde kullanılan, gerçekleştirilen ilaç harcamaları dahil değildir.

Değerli arkadaşlarım, eczane satış fiyatlarıyla toplam ilaç harcaması ise 12 katrilyon lira, yaklaşık 9 milyar dolar civarındadır. Perakende satış fiyatlarıyla bir yıllık ilaç harcaması artışı ise yaklaşık 4 katrilyon liradır.

Sayın Bakan, dün gevelediniz burada, kem, küm, hiçbir yük getirmedi… Size rakamla söylüyorum, 4 katrilyon liradır bu.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hiç bilmiyorsun, bilmiyorsun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sen biliyorsan açıkla!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Öğreneceksin biraz sonra.

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Bakan, şimdi, vallahi, söz atmalara biz alışığız, zaman zaman yapıyoruz; ama, ben, henüz bir Bakan sıfatını taşımıyorum. Türkiye Cumhuriyetinin Parlamentosunda bakan seviyesinde, komisyon ya da Bakanlar Kurulu sırasından hatibe söz atıldığını da bir iki bakanda gördüm; Sayın Akdağ da bunlardan bir tanesi, Sayın Akdağ da bunlardan bir tanesi.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Başbakana neler söylüyorsunuz siz!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - "Geveleme" lafını kullanamazsın! Konuşacağım, göreceksin biraz sonra.

HALUK KOÇ (Devamla) - Evet, devam edin Sayın Akdağ, devam edin, devam edin, devam edin; dün boş buldunuz burayı, konuşuyordunuz, gel konuş bakalım!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Konuşacağım tabiî.

HALUK KOÇ (Devamla) - Gel konuş bakalım!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Biraz sonra konuşacağım.

HALUK KOÇ (Devamla) - Sen gel bakalım, konuş bakalım!

BAŞKAN - Sayın Koç, siz Genel Kurula hitap edin.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Konuşacak; kürsü size mi ait?!

HALUK KOÇ (Devamla) - Benim sizinle bir derdim yok, siz niye heyecanlanıyorsunuz?! Sayın Çerçi, sizin derdiniz ne? Sizin derdiniz ne? Siz de çıkın konuşun, savunun.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Konuşuyoruz tabiî.

HALUK KOÇ (Devamla) - Konuşun, benle değil; oradan gel konuş.

BAŞKAN - Sayın Koç…

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Konuşacak, kürsüyü size mi bırakacak! Her türlü eleştiriyi yapıyorsunuz, konuşacak tabiî.

HALUK KOÇ (Devamla) - Sen bakan mısın kardeşim?!

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ben bakanımı savunacağım tabiî.

HALUK KOÇ (Devamla) - Sen, çıkar, kürsüden savunursun.

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen, karşılıklı konuşmayın.

HALUK KOÇ (Devamla) - Müdahale ediyor Sayın Başkan.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - İkide birde Bakana dönüyorsun...

BAŞKAN - Sayın Çerçi, siz de müdahale etmeyin.

Buyurun Sayın Koç.

MEHMET KILIÇ (Konya) - Grup Başkanvekilinin haline bakın ya! Ne kadar ayıp!..

HALUK KOÇ (Devamla) - O ayıp size ait Sayın Milletvekilim.

MEHMET KILIÇ (Konya) - Utanıyoruz bundan!

HALUK KOÇ (Devamla) - O ayıp size ait; utanıyorsanız, arka sıraya geçebilirsiniz, sizi tutan yok. Kendi utancınızla sizi baş başa bırakayım; iyi yolculuklar!

Değerli arkadaşlarım, evet, gerçeklerle karşılaşınca zor oluyor, zor oluyor gerçeklerle karşılaşınca. Yani, kürsü boş olunca gel konuş; hekim ihtiyacından tut, getireceğin kısıtlamalara kadar, burada, hakaret seviyesinde her şeyi yap; öyle yalnız değilsiniz, merak etmeyin, takipsiz de değilsiniz.

Değerli milletvekilleri, şimdi, sonuç olarak söyleyeyim: Bu küresel güç odaklarının telkinleriyle uygulamaya konan bir Sağlıkta Dönüşüm Programı var. Zaman zaman diliniz kayıyor, buna "sağlıkta devrim" diyorsunuz. Ne devrimi allahaşkına bu; sağlık devrimi mi, yumurta devrimi mi?! Ne devrimi bu?!

İSMET ATALAY (İstanbul) - Unakıtan devrimi!

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bazı şeyleri söylerken de ölçüp biçmek lazım.

Şimdi, bu harcamalarımızı büyük ölçüde artırırken, ilaç sektöründe dışa bağımlılığımız her geçen yıl daha da derinleşmektedir. İlaç ihracatımızın ithalatı karşılama oranı, değerli milletvekilleri, sadece yüzde 9'dur. Eğer utanacaksak, bu orana utanalım. 2005 yılında 3 milyar dolara yakın eczacılık ürünü ithalatı gerçekleştirilmiştir. Türkiye'nin artan dışticaret açığında -ki, 43 milyar dolara yaklaşmıştır geçen sene biliyorsunuz- ilaç ticaretimizdeki bu dengesizliğin de çok önemli bir payı vardır. Bu küresel kıskaçtan çıkış yolu elbette vardır, elbette vardır. Türkiye'nin Türkiye'den yöneltildiği, ulusal reçetelerin yaşama geçirildiği programlar elbette vardır. Yani, alternatif sunun denirse, daha uzun bir zamanda onu da konuşuruz.

Değerli arkadaşlarım, sağlıkta getirdiğiniz program, bir çöküş dönemi yaşatmaktadır. Hiç kendi kendinizi aldatmayın, isteyen istediği yere gidiyor… Bana söyler misiniz, bir Bağ-Kurlu hastanın bir üniversite hastanesine para ödemeden tedavi edilebildiğinin bir örneğini verebilir misiniz? Bir örneğini verin bana? Sizler milletvekilisiniz, her gün geliyor hastalarınız. Her gün geliyor hastalarınız.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Kurulduğundan beri öyle.

HALUK KOÇ (Devamla) - Hayır "yaptık" diyorsunuz, "düzelttik" diyorsunuz; eksik söylemeyin değerli arkadaşlarım; insanlar telefonlara düşüyorlar daha sonra, yaşadıklarını anlatıyorlar. Bir Bağ-Kurlunun bir üniversite hastanesinde parasız tedavi olması mümkün değildir. Parasını yatırır, senede bağlanır, senet gelir, üzerine gidilir, Bağ-Kura o faturayı yollar, üç ay, dört ay, beş ay sıra bekler, yüzde 60'ı ödenir, ödenmez, bazı kalemler ödenir, bazı kalemler ödenmez.

Değerli arkadaşlarım, hiç mi hasta gelmiyor size ya? Hiç mi hasta gelmiyor? Hiç mi hastanelere rica etmiyorsunuz? Bir tanıdık doktor arkadaşınız, bir tanıdık yol gösteren insanınız olmadıktan sonra, o insanların neler çektiğini biliyor musunuz? Ceplerinden ek bir katkı yapmadan, bu, istediği hastaneden faydalanıyor, sanki, markete şey asmış gibi, hani "bir sünnet yapılana ikinci sünnet bedava", "bir doğum yapana ikinci doğum bedava" tarzındaki sağlık promosyonlarıyla, hangi sektörde, bir kamu görevlisine, bir SSK'lıya cebinden ek katkı yapmadan sağlık hizmeti verilebiliyor? Daha bugün var gazetelerde, daha bugün var: Saat 5'ten sonra, bu anlaşmalı hastanelerde hasta kabul edilmiyor, kamu hastaları kabul edilmiyor. Sağlık hizmetinin kesintiye uğradığını hiç duydunuz mu? Her hizmet kesintiye uğrar; sağlık hizmeti kesintisizdir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, getirilen teklifle, bütçe üzerindeki, Sayın Maliye Bakanının o gece getirdiği, çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarının sağlık kurumlarına olan alacaklarının silinmesine ait bir önerge vardı, hatırlıyorsunuz. O önergeyi sizler oyladınız değerli arkadaşlarım, sizler oyladınız. Üzerinde, siz verdiğiniz için bizim konuşma hakkımız da yoktu. Siz oy verdiniz, ondan sonra, şimdi, Sağlık Bakanlığı Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı, eylül ayında, ekim ayında değişik genelgeler yayımlıyor ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Teşekkür ederim.

…kamu kurum ve kuruluşlarının maddî durumları, malî durumları iyi olan kurumlarımızın, ihtiyaç sahibi olan kurumlara, ilgi genelge doğrultusunda borç vermekten imtina ettikleri görüldüğünden, borç aktarımı için yeterli nakdî kaynağının bulunmadığını veya planlanan harcamaların olduğunu belirttiği, buna karşılık bu kurumların şu programdan güncel malî durumlarının sorgulanması ile işte, borcu olanlara para aktarmalarına imkân veren bir şey. Güllük gülistanlık bir şey!

Hekim istihdamına, genel sağlık sigortasına, isterseniz sağlık politikalarındaki sizin yaptığınız bütün çarpıtmalara ve koruyucu sağlık hizmetlerinde burada çizdiğiniz pembe tablolara ve gariban Türkiye'nin Doğubeyazıtından Edirnesine kadar olan sağlık manzaralarına siz konuşun, biz size cevap verelim Sayın Bakanım. Boş değilsiniz, burada da boş bulup da Cumhuriyet Halk Partisine bir daha hakaret etmeyin.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Biraz sonra alacaksınız cevabını.

HALUK KOÇ (Devamla) - Bir daha hakaret etmeyin, sizi pişman ederiz.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Koç.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Pişman falan da edemezsiniz, gücünüz yetmez ona.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yeter mi yetmez mi görürsünüz.

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Nevzat Doğan.

Buyurun Sayın Doğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın; 209 Sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Rehabilitasyon Tesislerine Verilecek Dönersermaye Hakkında Kanun ile 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu teklifle, bilindiği üzere, 209 sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Dönersermaye Hakkında Kanuna 11.1.2001 tarihli ve 4618 sayılı Kanunla bir fıkra eklenerek, Sağlık Bakanlığına bağlı birinci basamak sağlık kuruluşları dahil bütün sağlık kurum ve kuruluşları dönersermayeli işletmeler haline dönüştürülmüştür.

375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 27 nci maddesiyle 209 sayılı Kanunun 5 inci maddesinde yapılan düzenlemeyle, dönersermayeli işletmelerde görev yapan personele dönersermaye gelirlerinden eködeme yapılmaktadır. Ancak, 2003 yılından itibaren, bütçe kanunlarında yapılan düzenlemelerle, Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında dönersermayeden yapılan ödeme performansa bağlanarak, yapılan ikincil düzenlemelerle de uygulama istikrar kazanmış durumdadır. Dolayısıyla, bütçe kanunlarıyla yıllık olarak yapılmakta olan düzenlemelerin 209 sayılı Kanuna taşınması suretiyle, uygulamanın süreklilik kazanması özel önem kazanmaktadır.

Diğer taraftan, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanununun 31 inci maddesinin (c) fıkrasıyla, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve yeşilkarta tabi hastalara, Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarınca, 31.12.2005 tarihine kadar sağlanan tedavi hizmetlerinden bedeli ödenmemiş olanlar terkin edilmiş bulunmaktadır. 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanununun 31 inci maddesinin (c) fıkrasında yer alan "31.12.2005" tarihinin "31.12.2004" olarak değiştirilmesi suretiyle, Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarının malî sıkıntıyla karşılaşmadan, sağlık hizmetlerinin kaliteli bir şekilde yürütülmesinin devamının sağlanması amaçlanmaktadır.

Yukarıda açıklanan gerekçelere dayanılarak işbu kanun teklifi hazırlanmıştır.

Biz, bu maddenin, bütçe görüşmeleri sırasında, tekriri müzakere istemiyle düzeltilmesini aslında o zaman istedik; ama, mümkün olamadı maalesef o zaman. Şimdi, bu düzenlemeyle, bu tarih değişikliği yapılmakta ve dolayısıyla, o dönemde oluşan bazı sıkıntılar ortadan kalkmaktadır.

Evet, hastanelerimiz belki bu nedenle bir iki ay bazı sıkıntılar yaşamıştır; ama, 2006 tarihinden itibaren -sizler de biliyorsunuz- hastanelerimize, yaklaşık 1,5 katrilyon liraya yakın, borçlarını ödemek ve dönersermayelerini dağıtmak üzere gönderilmiş ve bu sıkıntı büyük ölçüde atlatılmıştır. Şu anda bu anlamda bir sıkıntı yoktur. Kaldı ki, devlette kimsenin bir kuruşu kalmaz, devlet, bir şekilde, bunu, mutlaka öder.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Hastanelerin kaldı.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, AK Parti, güçlü bir toplumun oluşması, güçlü bir geleceğin inşa edilmesi için özellikle sağlıklı ve eğitimli nesillerin yetiştirilmesinin bilinciyle çalışmaktadır. Bunu her iki alanda yapılan çalışmalar net olarak göstermektedir. Bugün eğitim bütçesi, eğer, ilk defa AK Parti döneminde en fazla payı alıyorsa, bu, bu anlayışın bir göstergesidir. İşte, sağlıkta da buna benzer çok ciddî adımlar atılmaktadır, atılmıştır.

Tabiî, sağlıkta iyinin sonu yok. Bugün hangi ülke, hem de en gelişmiş, sağlıkta sorunlarını halletmiş gibi görünen hangi ülke sorunsuz, sağlık alanında? Her yıl sağlıkla ilgili çalışmalarını, programlarını yeniden masaya yatırıyorlar ve tekrar gözden geçiriyorlar.

Evet, ülkemiz birçok alanda olduğu gibi, sağlıkta da tarihî bir dönem yaşıyor. Yıllarca hep konuşulmuş şeyler, hep "ya, yapılsa iyi olur, bunu mutlaka bu dönemde yapmalıyız" denilen şeyler, bizim dönemimizde birer birer hayata geçirilmeye başlamıştır.

Evet, bunları uzun uzun anlatmaya belki burada zaman yetmeyebilir; ama, bazı başlıklar halinde, özellikle, AK Partinin "Sağlıkta Dönüşüm Programı" çerçevesinde yaptıklarını özetleyebiliriz.

Evet, özellikle, Sağlık Bakanlığının yeniden yapılandırılması, genel sağlık sigortası sisteminin geliştirilmesi, aile hekimliği sisteminin geliştirilmesi, kamu kurum ve kuruluşlarının sağlık birimlerinin tek çatı altında toplanması şeklinde bir program olan Sağlıkta Dönüşüm Programının bu bileşenleri birer birer hayata geçmektedir.

Evet, hastaneler tek çatı altına toplanmıştır ve hakikaten, yıllardır, özellikle SSK'lılarımızı mağdur eden, sadece 150 tane SSK hastanesinden hizmet almaya zorlayan bu durum ortadan kalkmış, bugün, SSK'lılarımız, emeklilerimiz ve yakınları, 800'e yakın devletin hastanelerinden, 6 000'in üzerindeki sağlık ocaklarından hizmet almaktadırlar.

Kötü mü oldu? Kapısının dibindeki sağlık ocağına gidip muayene olamayan amcamız, bugün, orada muayene oluyor, sağlık sorunlarıyla ilgili müdahaleleri yaptırıyor da, kötü mü oldu?

Evet, bugün, sadece, SSK'lılarımız, mevcut kamu kurum ve kuruluşlarından değil, özel sektörden de hizmet alma imkânını elde etmiştir, kavuşmuştur. Hatta yurt dışına gitme imkânı da, yine, AK Parti döneminde, biliyorsunuz, SSK'lılara verilmiştir. Bağ-Kurlulara da öyle. Sağlık Komisyonundaki değerli arkadaşlarımızın yaptığı çalışmalarla, yine, AK Parti döneminde, yurtdışı tedavi imkânlarından, bu güzide vatandaşlarımız faydalanır duruma gelmiştir.

Askerî hastaneler, yine, AK Parti döneminde, belli oranlarda da olsa, vatandaşımızın hizmetine açılmıştır.

Evet, yıllardır kangren olmuş... Kangren diyeceğim; çünkü, hekimlik yaparken üzülerek gözlerdik, SSK hastanelerinde, o ilaç kuyruklarında, yaşlı, çoluk çocuk, hamile kadınların ne sıkıntılar çektiğini, önüne -çalışan kişinin eczacı da olmaması nedeniyle- konulan bir tutam ilacı nasıl kullanacağını düşünerek, orada çektiği sıkıntıları, hatta, o kuyruklarda canını kaybeden vatandaşlarımızı... Yüreğimizi parçalardı hekimlik yaparken. Ya, birileri gelse de şuna bir dur dese; ne olur yani, şunlar da, şu değerli SSK'lı vatandaşlarımız da, Bağ-Kurlular gibi, Emekli Sandığındaki vatandaşlarımız gibi, niye onlar dışarıdaki eczanelerden alamıyorlar; onlar da sağlık primi ödüyorlar, onların da hakkı değil mi; niye buradaki kuyruklara reva görülüyor diye, hep söyler dururduk ve derdik ki, gerçekten, bunu yapan iktidar, sağlıkta, en önemli adımlardan birini atmış olacaktır.

İşte, değerli milletvekilleri, bu dediğimiz adım Türkiye'de atılmıştır. Bugün SSK hastanelerinde -ki, eskiden SSK'ydı, şimdi devlet hastanesi oldu- bu tablolar artık görülmüyor. SSK'lı amcamız, teyzemiz, vatandaşımız, gidiyor, en yakınındaki anlaşmalı eczaneye, oturuyor, ilacı hazırlanıyor, üzerine eczacı tarafından tarifi yazılıyor, nasıl kullanacağı anlatılıyor ve evine gidiyor. Peki, kötü mü oldu?

Evet, değerli arkadaşlar, diğer bir konu: Düne kadar, iktidarımızdan önce, kandan, serumdan, aşıdan yüzde 18 KDV alınıyordu. Bu ayıptır, bu yazıktır diyorduk her zaman. Sağlıkçı arkadaşlarımız bilirler ve kaç iktidar geldi geçti, değişmedi bir şey. Bugün, biliyorsunuz, bunlarda KDV oranı yüzde 1'e inmiştir. Bunu, AK Parti İktidarı yapmıştır.

İlaçta KDV; yüzde 18'den, yıllardır konuşuldu, kim indirebildi? Bugün yüzde 8'e inmiştir ve ilk defa "ilaçta ucuzlama" lafını tanıdı Türkiye AK Partinin sağlıkta attığı bu adımlarla.

Evet, ilaç ucuzladı Türkiye'de. Buna önceleri inanamayanlar olmuştu; ama, bunun gerçek olduğunu hep birlikte gördünüz ve yüzde 80 hatta yüzde 100'lere varan ucuzlamalar oldu.

Şimdi, bir parantez açıp, çok değerli muhalefet partisi sözcülerinin, zaman zaman da başka örgütlerin, başka kuruluşların dile getirdiği "ya, ilacı serbest bırakıyorsunuz, bıraktınız, devletin parası boşa gidiyor, dış ülkelerin sağlık firmalarına, ilaç firmalarına, ilaç fabrikalarına, şirketlerine para gidiyor" deniyor. Değerli arkadaşlar, az önce bahsettiğim tabloyu Türk insanı yaşıyordu, Türkiye'de yaşayan SSK'lılar yaşıyordu. Hastane kuyruklarında, az önce bahsettiğim çileyi onlar yaşıyordu. Peki, ne oldu; bugün yaşamıyorlar. Ya, bunun bedeli ne olursa olsun, ne olursa olsun, kuyruktaki bir insanımızın hayatına değmez mi?! Orada kaybedilen bir hayatı kurtarsak trilyonlara, katrilyonlara değmez mi?! Bugün, çok şükür, hiç de öyle de olmadı, hiç de tahmin ettiğiniz gibi de olmadı, onun hayal kırıklığını biraz da yaşıyorsunuz. Ne oldu?.. Sağlıktaki, özellikle, ilacın serbest bırakılmasıyla ortaya attığınız rakamların hiçbiri gerçekleşmedi. Kaldı ki, bir de ilaçtaki ucuzlamanın yılda getirdiği 1 milyar dolara yakın -tam o rakamlara gelmese de oraya yakın- artı, işte bunları aşağı yukarı birbirine yaklaştırmış oldu. Onun için, bunların hepsi, hesabı kitabı yapılarak atılmış adımlardır.

Sağlık Bakanlığının yeniden yapılandırılma çalışmaları başladı, gene program çerçevesinde. Artık, hantal, merkeziyetçi, bütün kararların merkezden verilmeye çalışıldığı sistem yerine, Sağlık Bakanlığı, denetleyici, organize edici, koordine edici, planlayıcı role adım adım gitmektedir. Önemli değişimler yaşanmıştır. Birtakım sağlık kuruluşlarının kararları da dahil, eczanelerin açılma kararı da dahil, eczanelerin açılma kararı da dahil, bunlar hep perifere, taşraya verilmiştir.

Yeşilkartlılar: iktidarımızdan önce, evet, gidiyorlardı, ellerinde yeşilkartlarıyla muayene oluyorlardı, reçete ellerine veriliyordu "buyurun, gidin ilacınızı alın..." Peki, nasıl alacağım? "Biz, ancak muayenesini bedava yapabiliriz, ilacını alacaksın." Yeşilkartlımız, zaten muhtaç bir kişi; yollara düşüyordu, insanlar arıyordu, siyasîleri araya sokuyordu. Bugün, böyle bir tablo var mı; yok. Çünkü, yeşilkartlılarımız da -tıpkı SSK'lılarımızın hak ettiği o ilacı diğerleri gibi serbest eczanelerden alma hakkı gibi, yeşilkartlılarımız da- ilacını, rahatlıkla, istediği eczaneden, ücretsiz alma hakkını elde etti. Sadece ilacını değil, ortez, protez, gözlük, diş tedavisi; bunların hepsi, bizim dönemimizde yeşilkartlılarımıza kazandırılmış imkânlardır. Sadece yeşilkartlılarımıza değil, 2022 sayılı Yasadan maaş alan, maluliyet aylığı alan yaşlılarımıza da bu hak kazanıldı. Onlar da çok mağdur oluyorlardı. Muayeneleri oluyordu "yatarsan ilacın tamam, yatmazsan başının çaresine bak." Bugün, o sıkıntı da yoktur.

Evet, koruyucu sağlık hizmetlerine gelince, değerli arkadaşlar, belki de hiçbir dönemde atılmayan adımlar, koruyucu sağlık hizmetlerinde, iktidarımızda atılmıştır. Bir çocuk hekimi olarak hep hayal ederdik; yahu, bu menenjit aşısını, devlet programında yok; ama, gerekli, gelişmiş ülkeler çoluk çocuğuna yapıyor biz yapamıyoruz, ülkenin kaynakları yok. Ne yapıyoruz; diyoruz ki, parası olan yaptırsın. Ama, yüreğimiz de burkuluyor; yani, parası olmayan çocuk ne olacak?! "Yahu, keşke, devlet bunu da verebilse" derdik yıllardır. Gene kabakulak aşısı, buna benzer aşılama eksiklerimizden biriydi.

Değerli arkadaşlar, bugün övünerek, gururla söyleyebiliriz ki, Sağlık Bakanlığımız, artık, Ulusal Aşı Programına bunları almıştır. Maliyeti ne olursa olsun, bir çocuğumuzun hayatını kurtarmaya değer mi; değer. Parasal konular bir şekilde aşılıyor; ama, kaybedilen hayatlar, hiçbir şekilde telafi edilemiyor.

Bugün, çok şükür, yine, bebeklerimize koruyucu demir damlası veriyoruz; bu da büyük bir adımdır. (D) vitamini damlası veriyoruz kemik zayıflığından korumak için. Bu da, yıllardır, hep yapılması gereken işlerdi; ama, kimse yapamamıştı, hep, sadece konuşulmuştu. Bugün, guatr testi de denilen hipotiroidi testi, artık, yeni doğan bebeklerimize yapılır duruma gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, bunlar, az buz işler değil. Bunlar, gelecek neslimizin, sağlıklı, sıhhatli, güçlü yetişmesini sağlayan adımlar; bunlar, önemli adımlar. Çağdaş uygarlıklarla, Atatürk'ün gösterdiği çağdaş uygarlıklara ulaşmak, onlarla mücadele etmek, öyle, oturduğumuz yerden laf söyleyerek olmuyor. Bunları yapacaksınız; gençliğinizi, çocuklarınızı, geleceğinizi sağlıklı ve güçlü yetiştireceksiniz ve o çağdaş uygarlıklarla mücadele edecek, rekabet edecek duruma getireceksiniz. Yoksa, oturduğunuz yerden, lafla olmuyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Çok değerli milletvekilleri, yine, iktidarımızın, çok örnek olacak bir uygulaması, şartlı nakil transferi. Hani, eleştirirken diyor ya "koruyucu sağlık hizmetlerinde ne yapıyorsunuz?" İşte, bir tane daha söyleyeyim; belki, bunu, aklınıza bile getirememiş olabilirsiniz, hayal bile edememiş olabilirsiniz, ama, biz hep söylüyoruz; sizin hayal edemediklerinizi bizler gerçekleştiriyoruz. Bakın, şartlı nakil transferi özellikle yoksul kesimin…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Onu, Dünya Bankası önerdi.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Özellikle yoksul kesimin, özellikle…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Dünya Bankası projesi…

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Daha henüz anlatmadım. Nasıl anladınız daha anlatmadan hemen?!

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Ben biliyorum neyi anlatacağınızı.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Özellikle yoksul kesimin annelerini, 0-6 yaş grubu çocuklarının periyodik takiplerinin yapılabilmesi için teşvik ediyoruz, belli bir miktarda maddî destek veriyoruz. Eğer, çocuğunu düzenli olarak bizim sağlık ocağımıza getirir baktırırsan, kontrolünü yaptırırsan, buyurun, size şu kadar destek veriyoruz. Eğer, siz, doğumunuzu, devletin sağlık kuruluşlarında yaptırırsanız, buyurun, size 50 000 000 lira ya da 50 YTL destek veriyoruz. Evet, 500 000'i aşkın vatandaşımıza bu destek verilmiştir. İşte, AK Partinin koruyucu sağlık hizmetlerindeki farkı budur değerli arkadaşlar.

Bunu, biz, sadece sağlıkta yapmadık, eğitimde de yapıyoruz biliyorsunuz "haydi kızlar okula" kampanyasında da, bunun benzeri çalışmaları bir yandan yürütüyoruz. Çünkü, biz, ne yaptığımızı biliyoruz. Başında söylediğim gibi, biz, biliyoruz ki, güçlü bir Türkiye'yi gelecekte inşa etmek, ancak eğitimli ve sağlıklı nesilleri yetiştirmekle olur. Onun yolu da, az önce söylediğim gibi, lafla değil, bunları birer birer hayata geçirmekle olur.

Ben, bir cümleyle, çok değerli Anamuhalefet Partimizin Grup Başkanvekilinin bahsettiği Bağ-Kur konusuna değinmek isterim. Çok değerli milletvekilleri, evet, bizi son derece üzmektedir. Bağ-Kurlularımız üniversite hastanelerinden yeterince istifade edememektedirler ve bu, bizim dönemimizde başlamış bir şey değildir, bizden önceki dönemde üniversite hastaneleri, tıp fakültesi hastaneleri, Bağ-Kur zamanında ödemelerini yapmıyor gerekçesiyle anlaşmalarını feshetti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Bizim iktidarımız döneminde, gerçekten, bizler de, bu anlaşmaların tekrar yapılması için büyük uğraş veriyoruz, hükümetimiz veriyor. Bugüne kadar önemli sayıda tıp fakültesi hastanesi bu anlaşmasını yaptı; ama, yapmayanlar var. Dedik ki, bakın, bu dönem farklı bir dönem. Geçmiş dönemlerde, evet, birtakım büyük aksamalar olmuş olabilir; ama, bugün, ufak tefek zaman kayıplarını bir kenara bırakırsak, bugün, eczanelerimiz de, üniversitelerimiz de, dışarıdaki diğer hizmet veren kuruluşlar da yaptıkları hizmetlerin karşılığını almaktadır.

Şimdi, konu saptırılarak, halka yanlış bilgilendirme yapılarak bu tür durumun faturasını AK Parti İktidarına yüklemeye çalışmak, bence, çaresizliğin bir göstergesidir; yani, konuşacak, eleştirecek çok fazla şey bulunamayışının bir işaretidir. Bağ-Kurlularla olan anlaşmalar eğer yapılmıyorsa, lütfen üniversitelere çağrıda bulunun, tıp fakültesi hastanelerine "ya yapmayın, etmeyin, yani artık devlet ödemelerinizde önemli bir titizlik gösteriyor; mağdur etmeyin bu vatandaşlarımızı, senet imzalatarak, siyasîleri araya sokarak bu işleri yaptırmayın" deyiniz. Bu, tıp fakültesi hastanelerinin kararı, özerk kuruluşlar olduğu için, kendileri tarafından verilmektedir. Ha, bizim de gönlümüzden geçen, bu vatandaşlarımızın bu mağduriyetinin giderilmesidir.

Sözlerimi bitirirken şunu söyleyeyim: Bu, tamamen ortadan kalkacak; genel sağlık sigortası yasası, inşallah, önümüzdeki zaman diliminde Meclisimize gelecek ve önümüzdeki yıl uygulanmaya başlandığı zaman, bu tür sorunları, artık, konuşmaz olacağız; yani, radikal çözüm de peşinden geliyor. Hiç merak edilmesin, bu konudaki sıkıntılar da birer birer bitecektir.

Ben, sözlerimi tamamlarken, bu mevcut düzenlediğimiz yasayla önemli bir aksaklığı gidermiş olacağımızı ve önümüzdeki süreçte, halkımızın layık olduğu hizmetler için, bütün kapıların halkımıza açılmaya devam edeceğini tekrar dile getiriyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Doğan.

Anavatan Partisi Grubu adına, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir; buyurun.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 209 Sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme Tesislerine Verilecek Dönersermaye Hakkında Kanun ile 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin üzerinde konuşmak üzere, Anavatan Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği üzere, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 27 nci maddesi ile 209 sayılı Kanunun 5 inci maddesinde yapılan düzenlemeyle, Sağlık Bakanlığına bağlı dönersermayeli işletmelerde görev yapan personele, dönersermaye gelirlerinden eködeme yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunu görüşmeden önce, bundan önce gündeme getirilmesi gereken Türk Tabipler Birliğini ilgilendiren yasa geri çekildi. Niçin?.. Ben, Sayın Komisyon Başkanına, birkaç gün önce, bu konunun, özellikle 4 üncü maddenin değerlendirilerek bu yasanın Meclise getirilmesini teklif ettiğimde, kendisinden beklemediğim bir tepkiyle, kızarak, bana karşılık vermişti. Bunu, buradan açıklamak mecburiyetinde kaldım. Değerli meslektaşıma, bu yüce kürsüden, kızgınlığının sonucunu bugün aldığını belirtmek istiyorum; çünkü, orada getirilen 4 üncü maddede, muayene, tetkik, ameliyatlara serbest fiyat bırakılmasını, bütçe uygulama talimatına göre bırakılıyor ve bir baz rakam tespit edilmiyordu; yani, bir taban fiyat yoktu orada. Şimdi, eğer, sağlıkta bir taban fiyat belirlemezseniz, kargaşalık çıkar değerli arkadaşlarım; insan canı, parayla alınır, satılır meta haline gelir. Onun için, belli standartta bir sağlık hizmeti verebilmek için, o standardı da tutturabilmek için, sağlık kuruluşlarının standardını belirlemesi ve bunu da, bu standardı da Sağlık Bakanının belirlemesi, Bakanlığının belirlemesi gerekir. Sağlık Bakanlığı hastanelerinde ya da üniversite hastanelerinde, diyeceksiniz ki, fiyatlar, bütçe uygulama talimatına göre, şu kadardır. Evet, doğrudur. Elektriği, binanın fizikî yapısı, personeli, suyu, her türlü masrafı, tüketim malzemelerinin hepsi o hastanenin kendi bütçesinden karşılanıyor ve dolayısıyla, tabiî ki, belli bir rakamda karşılık almak kaydıyla hizmeti götürmek mümkün olabilir; ama, yeni kurulmakta olan bir özel kuruluş, eğer belli rakamın altına çekerseniz, hizmet vermekte zorlanacak. Dolayısıyla, hastane, kendisini sürdürebilmek için elinden gelen gayreti sarf ederek, insanın sağlığını korumayı ucuz fiyata mal etmeye çalışacaktır. O nedenle, bir taban fiyatın olması gerekirdi diye Sayın Komisyon Başkanıma teklif etmiştim ve bundan sonra, bu konu Meclise geldiğinde, buradan, onu dikkate almasını önermek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuya dönersek, Sağlık Bakanlığı tarafından 2004 yılı itibariyle yürürlüğe konulan dönersermaye performans uygulaması, sağlık çalışanlarının gelirlerinde kısmî bir iyileşme sağlayarak, sağlıkta uygulamaların sürecine dönük tepkileri bir miktar yumuşatmıştı. Ancak, bilindiği üzere, bütçesinde, devletin kamu hastanelerine olan 3,5 katrilyon liralık borcu silinmiş durumdadır. Aslında 3,5 deniyor; ama, bu 5,75 milyar YTL'dir.

Değerli arkadaşlarım, sağlık çalışanlarının dönersermaye katkı payları iki üç yıldır ödenmemektedir ve ücretleri dönersermayeden karşılanan taşeron ve sözleşmeli işçiler de üç aydır maaşlarını ve ücretlerini alamamaktadırlar.

Anayasa Mahkemesi, 7.2.2006 tarihinde, sağlık personeline dönersermaye gelirlerinin nasıl ödeneceğine ilişkin 2004 yılı bütçe yasasının ilgili hükmümün iptaline karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, Sağlık Bakanlığına Bağlı İkinci ve Üçüncü Basamak Sağlık Kuruluşlarında Görevli Personele Dönersermaye Gelirlerinden Ek Ödeme Yapılmasına Dair Yönergenin, kimi madde, fıkra ve ibarelerinin iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle açılan davada, Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunun dava konusu kuralın iptali için yaptığı başvuruyu değerlendirmiş ve kanunun ilgili hükmünü iptal etmiştir.

Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel kurulunun itiraz gerekçesinde, Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme Tesislerine Verilecek Dönersermaye Hakkında 209 sayılı Kanunla, Sağlık Bakanlığı kurum ve hastaneleri ile rehabilitasyon merkezlerinden dönersermaye işletmesi kurulmuş ve kanunun 5 inci maddesinin değişik üçüncü fıkrası ve devamında, personel katkısıyla elde edilen dönersermaye gelirlerinden, o birimde görevli personele belirli oranlarda eködeme yapılabileceği kurala bağlanmıştır.

Gerekçeli kararında, Anayasa Mahkemesinin, personelin katkısıyla elde edilen dönersermaye gelirlerinin görevli personele ödenmesi usul ve esaslarının, 2004 malî yılı için yeniden düzenlendiği ifade edilmiştir. Mahkeme, ilgili yasanın hükümlerinin 2004 yılı malî bakımından değiştirildiği belirtilerek, bu nedenle diğer yasalarla değiştirilmesi gereken bir kanunun bütçe yasasıyla düzenlenmesinin Anayasaya aykırı olduğunu vurgulamıştır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye genelinde, Sağlık Bakanlığı çatısı altında, benim edindiğim rakamlarla 206 dönersermaye saymanlığı ve 450 hastaneyi ilgilendirmektedir bu yasa. Bu da, Türkiye genelinde 120 000 sağlık çalışanına denk düşer. Ankara, İstanbul ve İzmir kamu hastanelerinde çalışıp, iki üç aydır dönersermaye katkı paylarını alamayan ve tepkilerini basın açıklamalarıyla dile getiren binlerce sağlık emekçisi, buzdağının görünen kısmıdır ancak.

Değerli arkadaşlar, dönersermaye uygulaması, aslında çalışanların gelirlerini düzeltmekten ziyade, hastaneleri sağlık işletmelerine dönüştürmenin bir başlangıcıydı. Hastaneler, dönersermaye uygulamasında adım adım ilerleyince, hükümet bütçede kasıtlı bir yanlış yaparak, hastanelerin 5,75 milyar YTL alacağını silmiş ve hastaneleri kendi kaderiyle baş başa bırakmıştır.

Değerli milletvekili arkadaşlar, hükümetin getirdiği performans uygulamasıyla, kimi alanlarda gereksiz yere çok fazla işlem yapıldığını -bunun da harcamaları artırdığı çok açıktır- hepimiz yakından izlemekteyiz. Tabiî, bu da, hükümetin, kamu sağlık kurumlarına kaynak ayırmak istememesiyle birleşince, malî bir çöküntü doğmaktadır. Bu koşullarda, hastanenin, harcamalarını karşılayabileceği tek kaynak olan dönersermaye ise gerçek yüzünü göstermektedir. Hastanın cebinden çıkan artacak, sağlık çalışanının ücreti giderek düşecek bundan sonra ve hastaneler, iflas bayrağını çekmiş olacak böylece.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; bu teklifle, performans ölçütlerini belirleyen somut objektif kıstaslar getirilememiştir. Performans bakımından, niteliğin mi, yoksa niceliğin mi esas alınması gerektiği konularında tam bir netlik oluşturulamamıştır. Özellikle, performans ölçütleri olarak niceliğin esas alınması halinde, bir yandan mutlak gerekmeyen tahlil ve ameliyatlarla kamu zarara uğratılacak, öte yandan da insan sağlığına gerekli titizlik ve özen gösterilemeyecektir.

Yine, bu yasa teklifiyle, dönersermaye gelirlerinden merkezde çalışanlara pay verilirken, merkezden uzak, taşrada, mahrumiyet bölgelerinde çalışanlara ise pay verilmemesi, hizmetin uç bölgelerde, yani, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde gönüllü olarak götürülmesine engel teşkil etmektedir. Biz, Anavatan Partisi olarak, bunu bir eksiklik olarak görmekteyiz.

Muhterem milletvekili arkadaşlarım, teklifle, ayrıca, Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarından 31.12.2005 tarihine kadar alınan tedavi hizmetlerinden bedeli ödenmemiş olanların tamamının terkin edilmesi, 31.12.2004 tarihine çekilerek, Sağlık Bakanlığının sosyal güvenlik kurumlarından olan alacağının silinmesi şeklinde sonuçlanmış; terkin edilecek bu tutarın, demin de söylediğim gibi, rakamı 5,75 milyar YTL'ye ulaşmıştır. 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 21 inci maddesiyle, ödenek aktarmanın kanunla yapılacağı hükme bağlanmıştır. Söz konusu teklifle, Meclisin bütçe yapma hakkı elinden alınarak, kanunla yapılması gereken bir düzenleme "Kemal Abi", yani, Maliye Bakanlığınca yapılmış olmuştur.

Bütçe disiplini ve malî saydamlık ilkeleri bir tarafa bırakılarak tedavi hizmetlerinden bedeli ödenmemiş tutarların bütçeyle ilişkilendirilmeksizin silinmesi, aynı zamanda, ekonomi üzerinde de olumsuz etki yaratmıştır ve giderek yaratacaktır.

Değerli arkadaşlar, sağlık hizmetlerinin bir bütün olduğu ve bir ekip anlayışı içerisinde yürütülmesi gerektiği temel prensibinden hareketle, elde edilen dönersermaye gelirlerinin adil bir şekilde dağıtılması, hepimizin istediği, kuşkusuz, kaçınılmaz bir doğrudur. Bu sistemde, tabip dışı diğer sağlık personeli ile tabipler arasında farklılıklar doğmaktadır. Bu durum, işyerlerinde huzursuzluğa ve sağlık hizmetlerinin sunumunda moral ve motivasyon azalmasına sebebiyet vermekte ve bu arada tabip ve diğer personel arasında kolektif çalışma kültürünü ve düzenini bozmaktadır.

Muhterem arkadaşlarım, hastanelerimizin can damarı olan dönersermaye gelirleri, bugün itibariyle, birçok ilimizde SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığının Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelere olan borçlarını ödememesi yüzünden kesilmiştir. Bugün itibariyle, yaklaşık, Türkiye genelinde 450 hastanemizde dönersermaye ödemelerinde sıkıntılar başgöstermiştir. Genel bütçeden sağlığa ayrılan payın yüzde 10'lar civarında olması gerekirken yüzde 4 civarlarında kalmış olması, ülkemizde sağlık sektörünü ayakta tutan dönersermaye gelirlerinin önplana çıkmasına vesile olmuş ve böylece, sağlık sisteminde işlemeyen, işletilemeyen bir fasit daire ortaya çıkmıştır.

Muhterem milletvekili arkadaşlarım, hastaneler, elektrik, su, yakacak, kira gibi, malzeme alımı gibi, tüketim malzemeleri alımı gibi konularda ve personel ücretleri konumlarında şu anda büyük sıkıntı içindedir. Alacaklılar, borç batağında olan hastaneleri icraya vermek durumundalar. Eğer bu borçlar kapatılıp dönersermaye gelirleri ödenmezse, acil, çalışan hastanelerin durumu da sıkıntı içinde kalacaktır. Ayrıca, hastanelerin icralık olması nedeniyle hastane yöneticileri de sıkıntıya girerek mağdur olacaklar ve sanık durumuna düşecekler; çünkü, mevzuat gereği icraya gelen hastanelerin başhekimi ve başhekim yardımcılarıyla ilgili diğer sorumluları hakkında görevi kötüye kullanma suçlamasıyla soruşturmalar, hatta davalar açılabilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu vahim tablonun bir diğer yüzü de, dönersermayeden alacakları payları aylardır ödenmeyen sağlık personelinin içine düştüğü negatif durumdur. Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan bir genelgeyle dönersermaye gelirlerinin dağıtımında personel ödemelerinin öncelikli olduğu belirtilmiş; fakat, bu genelgeye hiçbir yerde itibar edilmemiştir. İdareciler, sağlık çalışanının hakkını taşeron firmalara dağıtmıştır. Yaşanan bu yönetim zafiyetinden dolayı sağlık personeli mağdur edilmiş, alacakları aksatılmıştır. Şu anda ise, bu gelirden tamamen yoksun bırakılan ve bütçesini dönersermayeden aldığı paya göre ayarlayarak harcama yapan sağlık personeli, kredi kartını, borcunu, taksitlerini ödeyemez duruma gelmiştir. Ayrıca, sağlık personelinin, yaşadığı ekonomik sıkıntı yüzünden iş verimi düşmüş, çalışma ortamında, demin söylediğim gibi, huzur kalmamıştır.

Değerli arkadaşlar, dönersermaye adaletsizliğinin çözülmesi için bazı öneriler olabilir; ama, bu konu, aslında, daha sonra değişik şekilde gündeme getirilerek çözümlenmeliydi. Sağlık Bakanlığı bünyesinde bulunan kurum, kuruluşlarının gelirleri tek havuzda toplanabilir. Bu gelirlerden bütün meslek gruplarına dağıtılacak miktar yeniden tespit edilebilinir. Tespit edilen oranlar, her birimde çalışan aynı unvanlı personele aynı oranda olmadır şeklinde olmalı; fakat, bu oranların üzerine performansına göre elde ettiği puanların hesaplanmasıyla ilave yapılabilir. Performans belirlenmesinde sadece tabibin değil, ekip içindeki tüm personelin çalışma alanları dikkate alınmalıdır. Bu arada, sizlere, mevcut sistemin bazı aksaklıklarından da bahsetmek isterim tabiî ki.

Değerli arkadaşlar, hastası çok olan hastanelerin geliri yüksek olduğu için tabip ve diğer personel bu hastaneye tayin yaptırmak için çaba sarf etmekte, bu nedenle personelin dengeli dağılımı ilkesi zedelenmektedir. Ayrıca, tabip, daha fazla performans elde etmek için -ki, bunu üzülerek belirtmek istiyorum, Sayın Sağlık Bakanımıza da bu konuda daha önceden bir uyarıda bulunmuştum, tekrarlıyorum bunu ve meslektaşlarımdan da özür dileyerek bu konuyu açıklamak istiyorum- tahlil ve tedavi yapılırken sağlık harcamalarını artıran çabalar, maalesef, artmıştır. Tabipler arasında etik olmayan davranışlar ortaya çıkmıştır. Aynı işi yapanlar arasında unvan değişikliği nedeniyle farklı dönersermaye primi dağıtılmış ve dolayısıyla, bu da huzursuzluklar getirmiştir. Bizzat katkısı olmayan kişilere de pay verilmesi, personel arasında huzursuzluğun kaynağı olmuştur.

Anavatan Partisi olarak, bu teklifin şu anda kanunlaşmamasını, genel sağlık sigortası çıkarıldıktan sonra finansmanla ilgili yasaların çıkarılmasının uygun olacağını belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, demin söyledim, biraz önce, bütçeden, genel bütçeden Sağlık Bakanlığının aldığı pay yüzde 4,39 olarak Sağlık Bakanlığının konuşma kitapçığında; ama, gayri safî millî hâsılada ise Sağlık Bakanlığına bütçeden düşen pay 1,39. Şimdi, genel olarak, gayri safî millî hâsıladan toplam olarak sağlığa ayrılan payı yüzde 6 gibi bir rakamla telakki edersek, o zaman sağlığa harcanan -ki, önemsenecek kadar yüksek- bu rakam, nasıl ve ne şekilde hangi kurumlarda kullanılıyor?! İşte, asıl dengesizliğin temelinde bu yatıyor. Buna, Sağlık Bakanının dikkatini çekmek istiyorum burada.

Değerli arkadaşlar, Sağlık Bakanımız, her konuşmasında "Avrupa'da 52 nci ülkeyiz hekim sayısında" dediğinde gerçek payı var; ama, bugün, gerçek anlamda, bir hekime düşen hasta sayısı 750 olduğuna göre ve Avrupa ortalaması da, yaklaşık olarak, hekim başına düşen hasta sayısı 500 civarlarında olduğuna göre, İstanbul ve Ankara'da da Avrupa dağılımına eşit bir hekim bulunduğuna göre, Sayın Bakanımızın açıkladığı şekilde sayının dramatik çokluğu sağlık sistemini bozmuyor. Bu sayının dengesiz, uygunsuz ve yetersiz dağıtımından kaynaklanan, yönetimin zafiyetinden kaynaklanan bir eksiklik var burada. İşte, bu eksiklik çözülmeli.

Evet, eksikliğimiz var, ben de kabul ederim; ama, şu anda, ben kabul ediyorum, sağlık sisteminin bozukluğu nedeniyle üniversitelerde bulunan toplam öğretim üyeleri sayısını bir araya getirir, dengeli şekilde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - …bütün üniversitelerdeki -ki, özellikle ben sağlık mensubu olduğum için tıp fakültelerini kastederek konuşmak istiyorum- piramit tersine dönmüştür; üstte öğretim üyesi sayısı azalmış, altta hükümetin cimriliği nedeniyle yeni yetişen genç kuşak sayısı azalmıştır. Dolayısıyla bu sayıların belli merkezlerde toplanmasını, adil bir şekilde dağıtılacak YÖK ve hükümetle ortak bir anlayış belirlenirse mevcut tıp fakültelerinin sayısına denk tıp fakültesi çalıştıracak, eğitim yaptıracak, asistan yetiştirecek öğretim üyesi sayısı var Türkiye'de; ama, atıl kapasiteyle bir serviste 2 öğretim üyesi idare edecekken 20 öğretim üyesi var.

İşte bu gerçekleri çözemeyen bir Sağlık Bakanlığının, ülkede insanımıza sağlığı dengeli şekilde götürecek çalışmaları yapmasını ben şahsen beklemiyorum. O nedenle politika yapmıyorum burada, ülkenin gerçeklerinden bahsediyorum. Her ne kadar aynı kurum mensubu olsak da ve hasbelkader kendisine hocalık yapmış olsam da, bu söylediklerim kendisine bir kızgınlığın sonucu değil; Türkiye'de sağlık sisteminin düşürüldüğü ortamın yetersizliğine kendisi de saplanıp kaldı; onu uyarmak istiyorum. Bu saplantıdan ve bu bataklıktan bir an önce çıkmalı, ülkemizin gerçeklerini cesurca ortaya koyarak, -ki, çok konularda çalışkanlığını, cesaretini ve zekâsını biliyorum- çözebilecek kapasitededir; ama, maalesef, hükümetin yanlış politikaları Sağlık Bakanını da kilitlemiştir; dolayısıyla, bir anahtarla kendisinin açılmasını -o anahtarın kimde olduğunu bilmiyorum ama- tavsiye ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akdemir.

Şahsı adına, Trabzon Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1101 sıra sayılı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın; 209 Sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Dönersermaye Hakkında Kanun ile 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün iki önemli olaydan bahsederek konuşmama başlamak istiyorum. Birincisi, bu hafta, Yeşilay Haftası ve çok güzel bir tevafuk olarak, Yeşilay Haftasında, tütünle ilgili 4207 sayılı Kanunda Değişlik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Adalet Komisyonumuzca kabul edildi. Bu büyük bir müjde oldu bizim için. Gerek altkomisyonda çalışan değerli komisyon başkanı ve üyelerine ve Adalet Komisyonunun çok değerli Başkan ve üyelerine şahsım adına ve tüm gençliğimiz ve çocuklarımız adına, bir sağlık mensubu olarak teşekkürlerimi ve saygılarımı arz ediyorum efendim.

İkincisi, bugün Türk Tabipler Birliği Kanununu bazı nedenlerden dolayı görüşmedik. Bununla ilgili, Sayın Akdemir, benim şahsıma da bir şey söyleyerek, kendisinin beni kızdırdığını veya benim ona kızdığımı ifade ettiler. Kendileri alındıysa, ben kendilerinden özür dilerim. Ben onu kırma niyetiyle değil; ama… Onu da tebrik ediyorum. Ben hatırlamıyorum; ama, belki beni de kızdırabilmiştir. Onun için, o da büyük bir işi başarmıştır, onu da tebrik ediyorum.

Mevcut kanunumuzun iki önemli getirisinden bahsetmek istiyorum. Birincisi, dönersermayeyle ilgili kanunda değişiklik yapıyor. Malumunuz, dönersermayeyle, özellikle sağlık çalışanlarının çalıştıkları yerlere, konumlarına, hizmet sunumlarının durumlarına, ihtisas yapıp yapmadıklarına göre ve belli diğer kriterlere göre dönersermayeden aldıkları payları ayarlayan bir kanun teklifimiz vardır. Bu, oldukça önemli bir kanun teklifidir. Eyüp Fatsa Beyi bu kanun teklifini verdiğinden dolayı kutluyorum; ama, burada bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Özellikle performansla ilgili pek çok spekülasyon yapılıyor. Efendim, hastaneye giden kişiler için, özellikle hekimler performansı artırsın diye şu şu şu tahlilleri yok yere istiyorlar gibi çok çeşitli dedikodu ve spekülasyonlarla zaman zaman karşılaşıyoruz. Ben, bir meslek mensubu olarak, çok çeşitli hastanelere ve çok çeşitli zamanlarda gidiyorum, bunlara gece 1, 2, 3, 4 dahil. Ben, habersiz olarak gittiğimiz bu hastanelerde, hekim arkadaşların istedikleri tetkik formlarını istiyorum; neleri, hangi tahlilleri istemişler acaba. Ben, bütün samimiyetimle şunu söylemek istiyorum, hiçbir hastanede böyle bir kötü uygulamaya örnek teşkil edecek hiçbir uygulamaya rastlamadım. Burada da meslektaşlarımı gerçekten kutlamak istiyorum.

Yapmak istediğim bir diğer eklenti de, bu Türk Tabipler Birliğinin kanununun, hani savsaklanacağı, gündeme getirilmeyeceği gibi bir intibaa kapılınmasın; meslektaşlarımızı ilgilendiren bu kanunun da en kısa zaman içerisinde, mutlaka, Meclisimizde çalışmalarımıza devam ederek yasalaşmasını temin edeceğiz; bunu da ifade etmek istiyorum.

Biz, birçok şeyler yaptık arkadaşlar. Mesela, Nevzat Bey, biraz önce pek çok yaptığımız şeylerden bazılarını saydılar; ama, ben, bir iki ekleme daha yapmak istiyorum. Biz bunları yaparken, sağlıkta yaptığımız önemli değişikliklerden, mesela, vekil ebe, vekil hemşire olayı şimdiye kadar hiç gündeme gelmiş bir şey değildi. Kırsalda, ne kadar ücret verirseniz, ne kadar özendirirseniz özendirin, çok küçük yerlere ebe ve hemşire göndermek imkânı olmuyordu. Yerelden temin edilebilecek olan bu ebe ve hemşireler, vekil ebe ve vekil hemşire olarak görev yapacaklar ve bununla ilgili kanunun da, biz, gerçekten, büyük bir özveri ve çalışma eseri olarak, arkadaşlarımızın katkılarıyla Sağlık Komisyonunda bunu görüşerek, oradaki verilen önergeyle kanunlaşmasını sağladık. Bu arada, bununla ilgili öneriyi ilk getiren Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu Beyi de burada hatırlatmak istiyorum, kendilerine teşekkürlerimi arz etmek istiyorum.

Arkadaşlar, bir diğer önemli konu, burada, bütçe kanunu görüşülürken, verilen bir önergeyle, Sağlık Bakanlığının alacağı 3,5 katrilyon liranın silinmesiyle ilgili olaydı. Bu, düzeltilmesi gereken bir hadiseydi. Gerçekten, burada, bununla ilgili, verilen bu teklifte de, Sağlık Bakanlığının hastanelerinin 2005 alacaklarını geri getirecek bir düzenleme yapılıyor. Bunu da, oldukça, şahsen çok önemsiyorum. Bu 2005 alacaklarının silinmesinin veya 2006'ya kadar olan alacakların silinmesinin, hastanelerin cebinden bir anda bir şey götürmediyse bile, psikolojik olarak, hastanelerimizi ve sağlık çalışanlarımızı oldukça olumsuz etkilediğini, burada açıklıkla ifade etmek istiyorum. Bu olumsuzluğu da bu Meclis düzeltecektir. Bu kanun teklifi bugün kanunlaştığı takdirde, Sağlık Bakanlığı 2005 alacaklarını alabilecek ve dolayısıyla, bu olumsuzluk da ortadan kalkmış olacaktır. Bu konuda vermiş olduğunuz katkı için, gerek muhalefet partisi mensubu arkadaşlarımıza gerek İktidar Partisindeki arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer arkadaşlar, bir şeyleri bilmek, onu uygulayabilmek için yeterli değildir. Yani, size bir misal vereyim, futbolu çok seven bir arkadaşınız olarak. Her iki ayağını aynı özellikte kullanabilen futbolcu sayısı, dünyada parmak sayısından daha azdır belki. Aynı bilgi, aynı tecrübe olmakla birlikte, aynı şekilde iki ayağınızla topa vuramazsınız veya aynı bilgiye, aynı zihnî melekeye, aynı beyin gücüne sahip olduğunuz halde, sağ elinizle yazdığınız gibi, eğer sağ elle yazıyorsanız, sol elinizle aynı şekilde yazamazsınız. Bir şeyleri bilmek ayrı, bir şeyleri yapmak ayrı şeylerdir. Bizler, sağlık sistemi üzerinde çok önemli şeyler yaptık. Bildiklerimizi uygulayabilen bir tarzda değişiklikler yaptık. Bunda, tabiî ki, kendi adıma, komisyonumuzda, gerçekten, bizlere çok katkı veren değerli Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup ve Anavatan Partisi Grubuna mensup arkadaşlarımız ve AK Parti Grubuna mensup arkadaşlarımız, 24 tane üyemizle, gerçekten, parti görüşlerinin dışında, bir meslek ve bir ihtisas komisyonu özelliğiyle pek çok olumlu kanuna imza attık hep birlikte. Yine, bugün, bu teklifin hazırlanmasında bu gayreti sarf eden arkadaşlarımı ve Plan ve Bütçe Komisyonunun Değerli Başkanını ve arkadaşlarını da tebrik ediyorum. Bu teklifin bir an önce yasalaşması, önümüzde, oldukça önemli, belki de psikolojik etkisi daha fazla olan bir sorunu çözecektir; Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerin alacaklarını almasına yol açacaktır.

Bu kanun teklifinin yasalaşmasını ve bu kanunun hayırlı olmasını temenni ediyorum; katkılarınızdan dolayı hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Erdöl.

Hükümetin söz isteği var; Sağlık Bakanımız Sayın Recep Akdağ söz istemiştir.

Buyurun Sayın Akdağ. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben konuşmama başlarken, Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Grup Başkanvekili Değerli Prof. Dr. Haluk Koç Beyefendinin dışarıya çıkmakta olduğunu görüyorum.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Dışarıdan çağırdılar, danışmanlarıyla toplantısı var.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ben buradayım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Şimdi… Yalnız, Meclis boş kalacak; yani, Cumhuriyet Halk Partisi sıraları açısından…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ben buradayım.

İSMET ATALAY (İstanbul) - Biz buradayız, yeter; iki kişi de yeter.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Ben de aynı kanaatteyim…

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Burası da boş!..

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - … ama, bunu Sayın Grup Başkanvekiline anlatmanız lazım.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Burası da boş!

ATİLLA KART (Konya) - Provokasyon yapmayın!

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Her zaman aynı şeyi yapıyorsun!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Grup Başkanvekilinize anlatmanız lazım; çünkü…

ATİLLA KART (Konya) - Biraz ciddî olun!

İSMET ATALAY (İstanbul) - Kaç kişi var burada?! Sen şuraya bak; 350 kişiden kaç kişi var? Ne anlatıyorsun?!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Dün, yani 1 Şubat 2006 günü…

ATİLLA KART (Konya) - Biraz ciddî olun!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Şimdi, ne anlattığımı ifade edeceğim Değerli Milletvekillim, hiç endişe etmeyin.

ATİLLA KART (Konya) - Ciddî olun Sayın Bakan!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Dün, yani 1 Şubat 2006 günü, ben Meclis kürsüsünde konuşurken, burada, Cumhuriyet Halk Partisinin Değerli Grup Başkanvekili Sayın Kemal Anadol ve değerli Anamuhalefet Partisi sözcüleri vardı, onlar konuştular -sözcüler- ben cevap verdim ve değerli Grup Başkanvekilimiz de buradaydı. Bu sebeple, Sayın Atilla Koç'un "CHP sıralarını boş buldunuz konuştunuz, şimdi gelin konuşun bakalım" biçimindeki ifadelerini ziyadesiyle yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Bu, Sayın Koç'un ifadeleridir. Tutanakları aldırıp bakabilirsiniz. Sayın Koç, kendisi Genel Kurulda bulunmayınca, CHP sıralarının boş kaldığı gibi bir, kanaatimce, talihsiz ifadede bulunmuştur. Dolayısıyla, bunu Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun takdirine bırakıyorum.

Değerli milletvekilleri, Grup Başkanvekili olunsa dahi -Sayın Koç için ifade ediyorum; çünkü, kendisi hakikaten çok ağır ifadelerde bulundu- yapıcı muhalefet yapamayabiliyor bazen, sayın milletvekilleri. Şimdi, Sayın Koç'un bir alışkanlığı var. Bu Meclis kürsüsüne geliyor, burada siz sayın milletvekillerimize hitap etmek yerine, bazen bu tarafa komisyona dönüp konuşuyor, bazen bu tarafa dönüp Bakanlar Kurulu üyelerine konuşuyor. Sonra da bana diyor ki -ben cevap verdim ona- "niçin bana cevap veriyorsun." Canım, sen, oradan, Türkiye Cumhuriyetinin bir bakanına, hiç ağza alınmayacak yakışıksız ifadeler kullanırsan tabiî ki bir tepki alırsın. Yani, geleceksin, burada, "geveleme" gibi, hiç bu yüce çatının altına yakışmayacak ifadelerde bulunacaksın!.. Yani, bir defa bu lafı Sayın Haluk Koç'un kendisine iade ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Kendisinin üslubuna her ne kadar yakıştığını düşünüyorsam da, bu Yüce Meclisin çatısı altına bu ifadelerin hiç yakışmadığına inanıyorum. Ayrıca, bilmediği konularda konuşurken de, biraz daha dikkatli olmasını öneriyorum. Biraz sonra rakamları vereceğim, mesele daha iyi anlaşılacak.

Sayın Koç, burada konuşurken yine talihsiz bir ifadede daha bulundu: "Sizi pişman ederim" dedi. Halbuki, kendisinin gücü buna yetmez, Sayın Koç'un gücü buna yetmez.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Grubunun da yetmez.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Ben Sayın Koç'u bu ifadelerinden dolayı edebe davet ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Gerçekleri, ne Sayın Koç ne de bir başka kişi, bu yüce çatının altında polemik üslubuyla örtemez. Biz gücümüzü aziz milletten alıyoruz, halkımızdan alıyoruz. Değerli Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da gücünü Anamuhalefet Partisi olarak aziz milletten alıyor. Dolayısıyla, ne Sayın Koç'un ne de bir başkasının öyle pişman etmeye falan gücü yetmez. Bu konuda kararı verecek olan aziz millettir. Ben, bunu, dünkü konuşmamda da gayet açık bir biçimde ifade ettim. Nasıl 3 Kasımda, nasıl 28 Martta sandık milletin önüne konulduğunda, aziz millet herkese cevabını vermişse, hiç merak edilmesin, 2007'deki seçimlerde de bu cevabı aziz milletimiz verecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Erken versin o zaman… Erken versin Sayın Bakan… Daha erken versin…Erken versin…

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Hemen gidelim…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kaçmak yok!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Sayın Koç konuşurken, haklı olarak, Bağ-Kurlu vatandaşlarımızın üniversitelerden doğrudan hizmet alırken önce parasını ödeyip daha sonra da faturasını Bağ-Kurdan tahsil etmesi hususundaki bir sıkıntıya işaret etti. Bu sıkıntıya katılıyorum ve bu sıkıntının, genel sağlık sigortasıyla birlikte, belki, daha önce çözülebileceğine de inanıyorum. Ancak, Sayın Koç bundan bahsetti; ama, tabiatıyla, muhalefet yapma ihtiyacı hissettiği için, diğer gerçeklerden hep kaçındı. Neden kaçındı; bakınız, bu uygulama geçmişten beri gelen uygulama; ama, sadece bir tek burada noksanımız kaldı. Onun için o da oraya işaret etmek istiyor. Dün, SSK'lı vatandaşımız, işçimiz ne durumdaydı, yeşilkartlımız ne durumdaydı hizmet alırken, bugün ne durumda; tabiî ki Sayın Koç bundan bahsetmedi, bahsedemezdi.

Dün, işçimiz, yalnızca mahdut sayıdaki SSK hastanesinin kapısına gidebilirken, o kapılarda randevu alamadan bekleşirken, bir şekilde yolunu bulup da ilacını yazdırsa bile, aynı hastanenin daracık koridorlarında saatlerce ilaç kuyruğunda beklerken, bugün bunlar olmuyor. Biz, her şey güllük gülistanlık demiyoruz, biz tamamen pembe tablolar da çizmiyoruz. Hâlâ yapılarımızın sıkışıklığından kaynaklanan bazı problemler var; ama, geçmişle kıyaslanamayacak kadar mesafe aldık. Bugün, bir SSK'lı işçimiz, onun yakını, emeklisi, kamunun bütün hastanelerinden yararlanabiliyor; bu bir.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Havale edilmeden gidiyor mu? Havale edilmeden gitsin Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - İkincisi, SSK'lı vatandaşımız…

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - SSK havale edecek de gidecek.

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Senden başka konuşan yok mu ya!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - …SSK'nın, Çalışma Bakanlığımızın anlaşma yaptığı özel sağlık kuruluşlarından yararlanabiliyor… (AK Parti ve CHP sıralarından karşılıklı konuşmalar ve gürültüler)

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Konuşma be!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sen konuşma!

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Konuşma, dinle!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Terbiyesiz herif!

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Sensin terbiyesiz! Şerefsiz!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Şerefsiz senin yedi ceddin! Utanmaz!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - …ve ilaçlarını serbestçe, bir işçimiz, bir SSK'lı vatandaşımız, ilaçlarını serbestçe eczanelerden alabiliyor. (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ne demek ya, şerefsiz?!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - İte bak ite! Bağla köpeği… (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen, yerinize oturun sayın milletvekilleri. Lütfen, yerinize oturun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekillerim…

BAŞKAN - Sayın Meral, size yakışmıyor bu.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ona söyle, ne konuşuyor, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, yerinize oturun efendim.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan "şerefsiz" diyor.

BAŞKAN - Lütfen…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan "şerefsiz" diyor, tutanağa bakın.

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz konuşmanıza devam edin.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bugün, yeşilkartlı vatandaşlarımız, ilaçlarını eczanelerden serbestçe alabiliyorlar. 900 trilyon civarında bir ilaç ödemesi yaptık yalnızca 2005 yılında yeşilkartlı vatandaşlarımız için. Ayrıca, yeşilkartlılarımız, geriye yönelik olarak yeşilkartlılıktan yararlanabiliyorlar. Yani vatandaşımız, yoksul vatandaşımız hastaneye gittiği zaman, yeşilkartı olmasa bile, 90 gün geriye kadar, aldığı hizmetler için, yeşilkart çıkarıldıktan sonra, yine ödemesi, devletimiz tarafından, Türkiye Cumhuriyeti tarafından ödeniyor ve bu hususta sıkıntı çekmiyor. Dün, yeşilkartlılarımız gözlüklerini alamazken, diş sağlığı, ağız-diş sağlığı hizmetlerini alamazken, bugün bunları alabiliyorlar. Devlet memurlarımız ve emeklilerimiz, özel sağlık kuruluşlarından rahatça istifade ediyorlar.

Değerli milletvekillerim, uyguladığımız performans ödemeleri sayesindedir ki, kamuda çalışan hekimlerimiz, büyük ölçüde tam gün çalışma esasına geçtiler. Bu, çok önemli bir noktadır sayın milletvekillerim. Biz geldiğimizde, göreve başladığımızda, kamuda çalışan uzman hekimlerin yalnızca yüzde 11'i tam zamanlı çalışıyordu, geri kalanları, hep part time çalışıyorlardı, muayenehane çalıştırıyorlardı. Bugün, bu hekimlerimizin yüzde 54'ü muayenehanelerini gönüllü olarak kapatmışlardır ve vatandaşımıza tam gün olarak hizmet etmektedirler. Bunun ne anlama geldiğini, hem bu Yüce Meclis çatısı altındaki değerli milletvekillerim, sizler hem de halkımız iyi biliyor. Halkımız, dün hizmet almak için muayenehanelerin yolunu tutmak zorundaydı; bu, bugün büyük ölçüde kırılmıştır. Belki, tamamen yok olmamıştır; ama, asırlık bir kültür Türkiye'de ortadan kalkıyor ve gönüllü olarak ortadan kalkıyor. Benim değerli meslektaşlarım, uzman arkadaşlarım gönüllü olarak muayenehanelerini kapatıyorlar, part time çalışmaktan vazgeçiyorlar, tüm gün kamuda çalışarak vatandaşlarımıza hizmet ediyorlar ve ortalama olarak da, maaşlarına ilaveten, 2 800 000 000 Türk Lirası -ortalama rakamları konuşuyorum- 2005 yılı içerisinde uzman hekimlerimiz, dönersermaye katkı payı bu surette almışlardır. Bütün sağlık personelimize ödediğimiz miktar 2 katrilyon Türk Lirasının üzerindedir.

Değerli milletvekillerim, kuşkusuz ki, koruyucu sağlık hizmetleri önemli. Bakın, elimde bir grafik var. Hep sürekli olarak birtakım sloganlardan bahsediliyor. Buraya çıkan sayın muhalefet partisi sözcüleri Türkiye'de koruyucu sağlık hizmetlerine yeterli pay ayrılmadığından vesaireden bahsediyor. Dün, aşılamalara ayırdığımız rakamdan bahsetmiştim, bugün de size, şu grafikle aşılama oranlarımızı gösteriyorum.

Bakınız, net olarak ifade ediyorum. 2005 yılı, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin çocuk aşılamalarında ulaştığı en yüksek rakamları ifade ediyor. Verem aşısında yüzde 88'e ulaşmışız, karma aşılarda yüzde 90'a ulaşmışız, kızamık aşısında da yüzde 90'a ulaşmışız.

Tekrar söylüyorum değerli arkadaşlarım, bunlar, Türkiye Cumhuriyetinin rekor rakamlardır. Daha önce böyle bir rakam hiç yoktu; hatta, size daha çarpıcı rakamlar vereceğim. Bitlis'te, 2002 yılında, aşılama oranları, biz geldiğimizde yüzde 63 iken, bugün yüzde 86'ya ulaşmıştır; Hakkâri'de yüzde 44 iken, yüzde 89'a ulaşmıştır; Şırnak'ta yüzde 37 iken, yüzde 86'ya ulaşmıştır.

Değerli arkadaşlarım, işte, sosyal devlet olma prensibinin gereği budur. Bunu, özellikle, Anamuhalefet Partimizin dikkatlerine sunuyorum. Bir sosyal demokrat partinin, bunun önemini gayet iyi kavraması gerekir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sağlık kuruluşlarımızda muayene ettiğimiz hasta sayısı, 2002 yılında 165 000 000 iken, 2005 yılında 270 000 000 kişi olmuştur. SSK hastaneleri, Sağlık Bakanlığı hastaneleri ve sağlık ocaklarımızdaki toplam muayene sayısı 2002 yılında 165 000 000 iken, 2005 yılında bu rakam 270 000 000'a ulaşmıştır. Tabiî ki, bu sebeple, vatandaşlarımız, bundan, ziyadesiyle memnundur.

Sayın Koç, Anamuhalefet Partimizin Değerli Grup Başkanvekili -bu kanun için sözcüsü Sayın Koç- ilaç harcamalarından bahsetti. Aslında, tam da istediğim konuya temas etti değerli milletvekilleri. İlaç harcamaları, acaba, Türkiye'de ne oldu, geçmiş yıllarda neydi, şimdi ilaç harcamalarımız ne noktaya geldi; önce, bunun hikâyesini size kısaca ifade etmek isterim. Biz geldiğimizde, yirmi yıldır uygulanan bir ilaç kararnamesi vardı. Bu kararnameye göre, ithal ettiğiniz bir ilaca masrafları ekliyordunuz, onun üzerine belli bir kâr payı koyuyordunuz, bunun piyasa fiyatı bu oluyordu. Yirmi yıl boyunca Türkiye'de bu uygulanmıştı. Yeni bir yöntem getirdik. Bu yeni yöntemle dedik ki: Biz, Avrupa'daki ilaçların... İlaç fiyatlarını, en ucuzlarına, yaklaşık olarak, en ucuzlarına Türkiye'de ilaç sattıracağız ve bunu da gerçekleştirdik. Bakınız, kararnamenin detaylarına girmiyorum; ama, burada bazı rakamlardan bahsedeceğim. Bunlar gerçek rakamlar değerli milletvekilleri, bunlar hayal değil. Bunlar, geçmişte, başkalarının hayal edemediği rakamlardır. Bazı örnekler veriyorum değerli milletvekillerim: Piyasada Zokor adıyla bilinen kolesterol düşürücü bir ilaç, biz geldiğimizde -15 Temmuz rakamlarını veriyorum; çünkü, kararname, daha sonra, temmuzda yapılmıştı- 15 Temmuz 2003'te 50 000 000 Türk Lirasıymış bir kutusu. Değerli milletvekillerim, piyasada bugün kaç lira biliyor musunuz bu ilaç...

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - 80 küsur…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - 10 000 000 Türk Lirası. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Yanlışınız var; ben kullanıyorum.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Benim yanlışlığım olmaz; ben, Türkiye Cumhuriyetinin Sağlık Bakanıyım ve rakamlarla konuşuyorum. Bu, bütçe konuşmamda size verdiğim…. İnanamıyorsunuz tabiî.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ben kullanıyorum diyor Sayın Bakanım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - İnanamıyorsunuz; göreceksiniz.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Bakan, ben kullanıyorum diyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Hayır, rakam bu.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, Prozac diye bildiğimiz bir depresyon ilacı 5 649 000 lirayken, bugün, 2 100 000 liradır. Değerli milletvekilleri, Duocıd diye bildiğimiz bir antibiyotik 16 000 000 lirayken, bugün 7 000 000 liradır. Örnekleri çoğaltabilirim. 900'e yakın ilaçta, bu şekilde, yüzde 1 ilâ yüzde 80 oranında indirimler gerçekleşmiştir.

Peki, biz ilaçları... Dışarıya çıktık; yani, SSK'lı vatandaşımız, işçimiz, işçimizin yakını, emeklisi, yeşilkartlımız ilacını gitsin eczaneden alsın dedik. Bunun bedeli olacaktı değil mi; hep bunlar iddia edildi. Denildi ki: "Siz bunu yapıyorsunuz, ama, bunun altından nasıl çıkacaksınız; İlaç harcamaları iki katına çıkacak, 4 milyar artacak, 8 milyar artacak…" Böyle bir felaket tellallığı yapıldı. Hiç kimse şunu bilmedi, bu muhalefeti yapanlar düşünmedi ki; iktidarda AK Parti Hükümeti vardır ve yapmaya karar verdiği bir şeyi, istikrarlı bir biçimde gerçekleştirir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, 2003 yılında ilaç harcamaları, kamunun ilaç harcamaları 6,8 milyar YTL'dir. 2004 yılında 7,8 milyar YTL'dir. 2005 yılında 8,8 milyar YTL'dir. Bunlar gerçekleşmiş rakamlar, bunlar nominal değerler. Reel değerlere baktığımızda; yani, enflasyondan arındırılmış değerlere baktığımızda, 2003'ten gelerek; 2003'te bu 6,8 milyar YTL, 2004'teki rakamı, nominal değeri reel rakama çevirdiğimizde 6,6 milyar, 2005'te de 6,8 milyar YTL'dir. Bu ne anlama geliyor?.. Bakınız, elimde bir grafik daha var. Değerli milletvekillerim, şu grafik, bize, kamunun ilaç harcamalarının son yıllardaki değişimini gösteriyor. 2000 yılında reel olarak değişim… Reel değişimden bahsediyorum, nominal değil, enflasyondan arındırılmış rakamlardan bahsediyorum. İlaç harcamalarımızda, 2000 yılında yüzde 16,6 artış vardır, 2001 yılında yüzde 23,8 artış vardır, 2002 yılında yüzde 9,6 artış vardır.

Kendi iktidar dönemimize geliyorum değerli arkadaşlarım: 2003 yılında yüzde 3,4'tür, reel olarak ilaç harcaması artışı yalnızca yüzde 3,4'tür. 2004 yılında, biraz önce size bahsettiğim kararnameyle, bu başarılı uygulamayla kamunun ilaç harcaması artışı - 3,6'dır; yanlış işitmediniz, 2004 yılındaki rakam - 3,6'dır; yani, ilaç harcamalarında reel azalma var. 2005 yılında ne oldu; yüzde 3,5'lik bir artış oldu.

İşte, bu yüzde 3,5'lik bir artışla biz neyi gerçekleştirdik; artık, işçimiz, gidip ilacını rahatça eczaneden alabiliyor; artık, yeşilkartlımız, gidip ilacını rahatça eczaneden alabiliyor.

Bu, bir sosyal projenin, mükemmel bir sosyal projenin çok başarılı bir biçimde gerçekleştirilmesidir. Bu, bir sosyal dönüşüm projesidir.

Değerli milletvekilleri; biz, AK Parti Hükümeti olarak ilaç fiyatlarıyla ilgili uygulamalarımızda bunları yapmamış olsaydık, ilaç kararnamesinden dolayı, evet, 1 katrilyon Türk Lirası civarında ilaç tasarrufumuz olacaktı ve bu, oldu. Biz, bu tasarrufu, sosyal bir proje olarak, yeşilkartlılarımızın ve işçilerimizin ilaca erişimini kolaylaştırma şeklinde dönüştürdük ve bugün, bu mükemmel proje, bu sosyal fayda gerçekleşmiş oldu.

Bu arada, eczanelerden geriye alınacak vergiyi de bundan düşmüyorum. Eczanelerin ciroları arttığı için bir de vergi ödeyecekler; onun gerçekleşen rakamlarını göreceğiz.

Ayrıca, 20 000 civarında da yeni istihdam gerçekleşmiştir eczanelerimizde.

Değerli milletvekillerim, hakikaten, bu Meclis kürsüsündeki zamanlar, hükümet olarak sağlıktaki icraatlarımızı anlatmaya yetmeyecek kadar kısa zamanlardır. Değerli muhalefet partileri arzu ederlerse, kendilerini, bu konularda çok daha geniş olarak bilgilendirebiliriz.

Şimdi, ben, Sayın Koç'tan, kendisi her ne kadar... Şimdi gelmişler; hoş geldiniz.

Sayın Koç'tan, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili olarak, işçilerimizden, SSK'lı vatandaşlarımızdan, onların yakınlarından, işçi emeklilerinden, bu Meclis kürsüsüne gelerek, özür dilemesini bekliyorum.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Niye?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Çünkü, kendisi bu projeye karşı çıkmıştı. Ya şimdi yine karşı çıkmalıdır; bu projeye hâlâ karşı çıkıyoruz; kardeşim, siz, cumhuriyet hükümeti olarak, yanlış yaptınız bu ilaçları dışarıya çıkarmakla diye, bunu söylemelidir, açıkça gelip bunu savunmaya devam etmelidir, elinde yeteri kadar veri yokken, bilgi yokken, ilaç harcamalarının arttığı gibi, kontrolsüz arttığı gibi bir iddiada asla bulunmamalıdır -bizden verileri isteseydi, biz kendisine verirdik- veya halkımızdan gelip özür dilemelidir, bu çok doğru bir sosyal projeymiş, siz artık...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - ..hastane köşelerinde, saatlerce ilaç kuyruğunda beklemiyorsunuz, bu doğru projeyi biz de destekliyoruz, zamanında karşısına çıkmakla yanlış yaptık demelidir, beni affedin demelidir halkımıza.

Değerli arkadaşlarım, sağlıkta yaptığımız iyileştirmeler, sağlıkta dönüşüm programımız çerçevesinde, bundan sonra yapacaklarımızın teminatıdır.

Tekrar aziz halkımıza sesleniyorum: Kuşkusuz, bu üç yıl içerisinde, on yılların kötü alışkanlıklarını, yanlış uygulamalarını, bazen bile bile ihmal edilen, bazen de yetersiz yönetimlerden dolayı ihmal edilen bütün eksiklikleri bu üç yılda tamamlayamadık; ama, çok mesafe aldık. Geriye dönüp baktığımızda, hakikaten, bu aldığımız mesafeden dolayı, hükümet olarak mutluyuz, iftihar ediyoruz ve halkımızın dualarının, halkımızın bizim arkamızda durmasının en önemli motivasyon kaynağımız olduğunu, gücümüzü de buradan aldığımızı bir kere daha ifade ediyor, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Şahsı adına, ikinci söz isteği, Antalya Milletvekili Sayın Osman Akman... (AK Parti sıralarından alkışlar)

OSMAN AKMAN (Antalya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 209 Sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ile 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin geneli üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, burada, sağlığı konuşuyoruz. "Halk içinde muteber nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" diyerek, cihan padişahı Muhteşem Kanunî Sultan Süleyman'ın sağlığa verdiği önemi, burada, bir kez daha, hep birlikte konuşmuş oluyoruz. Ayrıca, şair Fitnat Hanımın "Bilmedik zevki visalin, çekmeyince firkatin/ olmayınca hasta, kadrin bilmez adem sıhhatin."

Değerli arkadaşlar, sağlık, gerçekten, her şeyin başında, her şeyin önünde geliyor. Burada, sağlığı konuşurken, elbette, herkesin sağlıklı da düşünmesi gerekiyor.

AK Parti İktidarı olarak, Sayın Bakanımızın da verdiği emek ve gayretle Sağlık Dönüşüm Projesi çerçevesinde, eğer, Sosyal Güvenlik Kanunu ve genel sağlık sigortasını saymayacak olursak, hemen hemen birçok projeler gerçekleştirdik. İnşallah, onları da, biraz önce saydığım sosyal güvenlik kanunu tasarısı ve genel sağlık sigortası kanunu tasarısı komisyonlarımızdan geçiyor, çok kısa sürede, inşallah, hepimizin, muhalefetin de desteğiyle, hep beraber geçireceğiz ve sosyal dönüşüm projesini -sağlıktaki- hep beraber gerçekleştirmiş olacağız.

Biraz önce arkadaşlarım ve Sayın Bakanım, sağlıkta gerçekleştirilen projelerden söz ettiler. Gerçekten, ben de, milletvekili olmazdan önce, mensubu olduğum bu kurumların içerisinde, sağlıkla ilgili, hem hastalarımız açısından, insanlarımız açısından hem de hizmeti veren sağlık personelleri açısından, konuyu, enine boyuna, yüreklerinde idrak etmiş birisi olarak, bugünkü görüştüğümüz, özellikle performans ve hastanelerimizin alacaklarıyla ilgili konunun önemini, ben de sizlere birkaç kelimeyle ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, aslında, tabiî, şimdiye kadar, bizim iktidarımızdan önce de yapılmış güzel şeyler olabilir; ancak, özellikle, 2002 3 Kasım öncesi, hastanelerimizde, özellikle devlete bağlı sağlık kurumlarında büyük sıkıntılar yaşanıyordu. 900'e yakın, sağlıkla ilgili, işletmelerin, neredeyse, 1/3'ünden fazlasında icra mevzuları bahis konusuydu.

İşte, şimdi üzerinde konuştuğumuz dönersermaye primleri, çok uzun süredir, aylardır, hatta, altı ayı, bir yılı geçen zamanlardan itibaren alınamıyordu. Ben de, bu dönersermaye primini alamayanlardan birisiydim.

Değerli arkadaşlar, üstelik, bu primler, performansa dayalı da değildi; çok çalışan da aynı oranda dönersermaye primi alıyordu, az çalışan da aynı oranda dönersermaye primi alıyordu. Bizler, bunu, performansa bağlamış olduk ve zamanla, performansın kriterleri gelişti. Burada, Sayın Bakanıma ve değerli bürokratlarına, bu konudaki gelişmelerden dolayı ayrıca teşekkür ediyorum.

Şimdi, 2005 yılı sonu itibariyle, aslında, hemen hemen her yıl sonunda görülebilen, birtakım hastanelere olan sosyal güvenlik kurumlarının ödeme sıkıntıları 2005 yılı son bir iki ayında da baş gösterdi. Şimdi, bugün, burada görüştüğümüz bu yasayla, inşallah, bu sıkıntıyı "31 Aralık 2005" yazısını "31 Aralık 2004" yazarak hep birlikte halledeceğiz.

Değerli arkadaşlar, bu dönemde, özellikle, sözleşmeli sağlık personelinden bahsetmek istiyorum. Çünkü, ben, Antalya milletvekiliyim; ancak, özellikle, doğu ve güneydoğuya hekim ve sağlık personeli göndermekte güçlük çekiliyordu. Aşağı yukarı, bu sözleşmeli sağlık personeli yasasıyla, pratisyen ve hekim olarak, 2 000 civarında hekim gönderdik dersek mübalağa etmemiş oluruz; 8-10 ilavesiyle 2 000'i buluyor ve özellikle, birçok konuda sıkıntı çeken o bölgelerdeki vatandaşlarımız, tamamıyla bu sıkıntılardan kurtuldu belki diyemeyiz; ama, büyük bir rahatlığa kavuşmuş oldu. Aslında, tabiî, bu ara, ben, yine, hem Bakanımıza hem bürokratlarına teşekkür ediyorum. Aslında, batı illerimizin bazı ilçelerinde, bazı bölgelerinde de bu sözleşmeli sağlık personelinden yararlanılıyor. Özellikle, merkeze uzak olan ilçelerde, mesela, deniz kenarında olmasına rağmen, bizim Kaş İlçemizde veya kırsal kesimde olan Akseki İlçemizde de, bu yasadan yararlanarak sağlık personeli, başta hekim olmak üzere, istihdam yapmış olduk.

Değerli arkadaşlar, hepiniz milletvekili olarak veya sağlıktan gelen arkadaşlarımız, hekim olanlarımız daha fazla bu konuda aranıyordur diye umuyorum; çünkü, eğer, yeşilkartlılara ilaçlarını eczaneden alma hakkını vermemiş olsaydık… Her gün şahsen beni 5-6 kişi "ben, yeşilkartla hastanede muayene oldum; ancak, ilaçlarımı serbest eczanelerden alamıyorum. Kaymakamlıkla, valilikle görüşerek bizlere yardımcı olur musunuz" veya bazen de "bize bu konuda maddî kaynak, acaba, nasıl bulabilirsiniz" diye hep vatandaşlarımız arıyordu. Bu sorun, hep beraber görüyorsunuz, çözüldü. Şu anda bütün yeşilkart mensubu vatandaşlarımız serbest eczanelerden ilaçlarını rahatça alabiliyorlar ve onlar mutluluklarını bize her seferinde, her defasında ifade ediyorlar. Aslında, keşke, o başta alınmayan yüzde 20 katkı payı da alınmasaydı; ancak, maalesef, her şeyde olabildiği gibi burada da ufak tefek suiistimaller nedeniyle yüzde 20 katkı payı da alınmak zorunda kaldı. Çünkü, Bağ-Kurlu olanlar, Emekli Sandığı mensubu olanlar veya herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olanlar da yeşilkartlıların karnelerinden maalesef yararlanıyorlardı. O nedenle, istenmeye istenmeye yeşilkartlılardan katkı payı alınmak zorunda kalındı.

Değerli arkadaşlar, bugünkü görüştüğümüz yasa teklifinde, şu şekilde, biraz önce Sayın Bakanımızın da ifade ettiği gibi, hastanelerimizde bakılan, muayene olan vatandaşlarımızın sayısını göze aldığımız zaman, bugün bu yasanın ne kadar önemli olduğunu hep beraber idrak etmiş olacağız. 2002 yılında 165 000 000 vatandaşımız muayene olurken, 2003 yılında 195 000 000, 2004 yılında 225 000 000, 2005 yılında da 275 000 000 hasta vatandaşımız bu sağlık kurumlarında, önce Sosyal Sigortalar Kurumu, artık, Sağlık Bakanlığına devredildikten sonra bu hastanelerde 275 000 000 vatandaşımız muayene oldular. Dolayısıyla, bugün, özellikle Emekli Sandığı dışındaki sosyal güvenlik kurumlarının, Sağlık Bakanlığına bağlı bu hastanelere olan borçlarının, biraz önce ifade ettiğimiz gibi, "2005" yerine "2004" yazılmamasından kaynaklanan, dolayısıyla, 3,5 milyar YTL'ye yaklaşan borçlarının tekrar Sağlık Bakanlığına tevzi edilmesini sağlamış olacağız.

Ben, burada sözlerimi tamamlarken, bu yasanın hem bütün milletimize hayırlı olmasını hem de Sağlık Bakanlığımızın hastanelerinin, başta değerli hekimlerimizin, değerli diğer yardımcı sağlık personellerimizin çalışmalarını rahatlatacağını umuyor, hepinize, tekrar, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akman.

Geneli üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Kart, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakana sorumu yöneltiyorum.

58 ve 59 uncu Hükümetler döneminde, vasıfsız kadrolaşmanın, belli referanslara bağlı kadrolaşmanın yapıldığı yolunda ciddî iddialar var. Bürokratik yapıyı parti devleti anlayışıyla yapılandırmak isteyen bir uygulama sürekliliği söz konusu. İlginç olan husus, iktidar sözcüleri, bu anlayış ve uygulamaları, olağan bir durum gibi anlatmak ve kamuoyuyla paylaşmaktan da kaçınmıyorlar. Böyle bir anlayışın ise, demokrasiyle bağdaşmaması bir tarafa, faşizan bir yönetim anlayışını uygulamaya sokması kaçınılmazdır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı'nın açıklama ve değerlendirmeleri, bu gerçeği, bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Sayın Ünaldı, basında yayınlanan ve tekzip görmeyen açıklamasında, aynen, Konya İl Sağlık Müdürlüğündeki görevlendirme ve değişimleri siyasî müdahalelere bağlayarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Konya ve Kars milletvekilleri arasındaki mücadeleyi, komisyon üyelerinin, AKP Konya il örgütü, komisyon üyelerinin taraf olma durumlarını, bütün boyutlarıyla anlatmaktan çekinmemiştir. Aslında, Türkiye genelindeki uygulamayı bir anlamda anlatmıştır; Türkiye fotoğrafını, bütün unsurlarıyla ortaya koymuştur.

Bu değerlendirmeler ve bu bilgiler karşısında, kamuoyuna mal olan bu bilgiler karşısında sorularımı soruyorum:

AKP il örgütleri, hangi sıfatla, hangi yasal dayanakla ve hangi güçle bürokratik yapılanmalarda ve değişimlerde söz sahibi olmakta ve taraf durumuna girmektedirler?

Kıdem ve liyakati ayaklar altına alan, hiçbir adalet duygusu ve idarî takdirle bağdaşmayan bu tür kadrolaşmaların kamu yönetimi verimliliğini ortadan kaldırması ve kaosa yol açması kaçınılmaz olmasına göre, siz, Sağlık Bakanlığı olarak hangi gerekçeyle bu işlem ve uygulamalara göz yumuyorsunuz?

Kamu yönetiminin zafiyet içine girmesi için özel bir amaç mı, özel bir yapılanma mı söz konusu?

Ve sonuç olarak, bu vakıalar ve genel uygulamalar ve Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin açıklamaları karşısında sağlık politikalarının verimli, etkin ve yararlı sonuçlar verdiğinden hangi duyguyla söz edebiliyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın Kaptan, buyurun.

Yalnız, Sayın Kart gibi yorumlarla vermeyelim; çünkü, zamanımız yok.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

1- Sayın Bakan, Türkiye'de icralık olan hastane sayısı kaçtır?

2- Antalya İli ve ilçelerindeki devlet hastanelerinin silinen alacakları toplamı kaç liradır? Bu paraların karşılanması için gerekli ödenekler ne zaman gönderilecektir?

3- Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğünün bir yazısı var elimde. Bu yazıda deniyor ki: "Akdeniz Üniversitesi 2006 yılı yatırım ödeneklerinde, Tıp Fakültesi Hastanesi faslının sıfırlanmasıyla hastane yatırımları durmuştur. Toplam yatırım bütçesinin yüzde 39'una karşılık gelen bu kesintiyle, ülkemiz için çok büyük önemi olan, Avrupa Birliği sürecinde yüzümüzü ağartacak İsveç Karolinska Enstitüsüyle ortak projelendirilen Sağlık ar-ge Projesi askıya alınmıştır. Dönersermaye gelirlerimizin hemen hemen tamamını sağlayan tıp fakültesi hastanesi hizmet fiyatlarına 2005 Mart ayında KDV eklenmesi ve enflasyon farkının yansıtılmaması nedeniyle, cirolarda yüzde 25'lik bir azalma olmuştur; bunun bütçemizde yol açtığı kayıp 25 000 000 YTL'dir. Resmî kurumlardan alacakların tahsilatlarında yaşanan güçlükler nedeniyle, tedarikçi firmalara olan borçların ödenmesi yedi ay gecikmeyle yapılır duruma gelmiştir. Duyumlara göre, 2006 yılı hizmet fiyatlarında da, enflasyon farkı yansıtılmayacağı gibi, yüzde 2 ilâ 10'lara varan azalmalar söz konusudur. Gerçekleşirse, bu durum, hizmetlerimizi iyice çıkmaza sokacak ve hizmetlerin durmasına neden olacaktır."

Bu sorunların çözülmesi için, bir Sağlık Bakanı olarak ve hükümetin üyesi olarak ne gibi önlemler alacaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kaptan.

Sayın Tüysüz, buyurun.

TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana birkaç soru yöneltmek istiyorum; çok kısa olacak.

Sayın Bakan biraz önce konuşmasında, yeşilkartla ilgili bir açıklamada bulundu ve sağlık sigortası olmayan vatandaşlarımıza yeşilkart aracılığıyla sağlık hizmeti verildiğine dair bir şey söyledi. Gerçekten takdire şayan şeyler bunlar; ama, şu anda, yeşilkartlıların büyük bir mağduriyet içerisinde oldukları ve bunların hastanelerde bile, yatırılmadıkları, tedavi hizmeti göremedikleri; artı, eczaneler, bunların almış oldukları ilaçların paralarını tahsil edemedikleri için, eczanelerden ilaç alamadıkları görülüyor; bir.

İkincisi, yeni gelen yasayla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Ayrıca, Urfa'da, bildiğiniz gibi -dokuz ay içerisinde- yaklaşık olarak beş ay içerisinde 9 başhekimin değiştirilmesiyle ilgili Sayın Bakanımız bir açıklamada bulunursa memnun olurum. Bunun nedeni nedir? Acaba, bu değiştirilen 9 başhekimin değiştirilmesinin sebebi, o başhekimlerin yeteneksiz olmalarından dolayı mıdır; yoksa, sadece, birileri istediği için mi, bu beş ay içerisinde, bu 9 başhekim değiştirildi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Işık.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Vasıtanızla, Sayın Bakanıma 3 soru yöneltmek istiyorum.

Sayın Bakanım, SSK hastaneleri ile devlet hastanelerindeki… SSK hastanelerinin devriyle, devlet hastanelerindeki performansa dayalı sistemden dolayı, biriken borcun 4,5 katrilyon olduğu iddia ediliyor; devir sonrası, performansa dayalı yapıdan dolayı. Bu iddia doğru mudur?

İkinci sorum: Şef atamalarında, Danıştayın ilgili dairesinin yürütmeyi durdurma kararı söz konusudur. Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulunun bu noktadaki kararı nedir?

Son olarak ise, Mecburî Hizmet Yasası, 1981 yılından 2003 yılına kadar uygulanmıştı. Görülen zaruret üzerine, tekrar, bu yasa çıkarıldı; ama, mahkemenin bu konuda vermiş olduğu karar, öze ilişkin bir karar mıdır, yoksa, yönteme ilişkin bir karar mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Bakan, buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Kart'ın sorularında kadrolaşma iddiaları var. Bunu, öteden beri, Anamuhalefet Partimiz başta olmak üzere, Hükümetimize muhalefet eden çevreler, öteden beri bunu iddia ediyorlar. Oysa, uygulamalarımız, hükümet etmeye başladığımız andan itibaren uygulamalarımız, atama ve nakillerde, tamamen şeffaf, objektif, adalet ve hakkaniyeti gözeten bir usul ortaya koyduğumuzu gösteriyor. Bunu herkes biliyor, net biçimde biliyor.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Bakan, somut olaydan söz ediyorum…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Burada şunu açıkça ifade etmek isterim ki…

ATİLLA KART (Konya) - Somut olaydan söz ediyorum… Somut olaya cevap verin…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - … böyle, bu klasikleşmiş, faşizan anlayış vesaire gibi laflarla, meseleyi bir soru gibi sunmak mümkün değildir.

ATİLLA KART (Konya) - Olaya cevap verin olaya… Olaya… Soruya cevap verin…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bunlar soru değil, yorum; olabilir. Yorumun sahibine aittir, kendi ifadeleri.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tamam da, olay… Olay, Sayın Bakan…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ben şunu ifade ediyorum…

ATİLLA KART (Konya) - Olaydan söz ediyorum Sayın Bakan…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Biz, hiçbir…

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Bir gecede 175 şef…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli arkadaşlarım, böyle gazete haberleriyle falan Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmaz.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Gazete haberi değil…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ben Türkiye Cumhuriyetinin Sağlık Bakanı olarak açıkça ifade ediyorum…

ATİLLA KART (Konya) - Ben isimden söz ediyorum, olaydan söz ediyorum…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - …atama ve nakillerimizde -yönetici atamalarımız dahil- tamamen adalet, liyakat ve ehliyet esasına göre davranmaktayız.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Burada isim var, isim, Sayın Bakan…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Böyle davranmasaydık, biz de, bizden öncekiler gibi başarısız olurduk değerli arkadaşlarım.

ATİLLA KART (Konya) - Milletvekilinden söz ediyorum…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - İşte, sağlıkta aldığımız mesafeler, aslında…

ATİLLA KART (Konya) - Milletvekilinden söz ediyorum Sayın Bakan…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli arkadaşlarım, soru sordunuz, bırakın cevap vereyim.

ATİLLA KART (Konya) - Ben milletvekilinden söz ediyorum Sayın Bakan, soruma cevap verin…

BAŞKAN- Sayın Kart…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sen gazete haberinden bahsediyorsun değerli arkadaşım.

ATİLLA KART (Konya) - Soruma cevap vermiyorsun…

BAŞKAN - Sayın Kart…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bunu âdet haline getirdiniz. Bu Meclis, gazete haberlerinin tartışılacağı bir meclis değildir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Bütün gazeteler yalan yazıyor!..

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yani, soru sordunuz, müsaade edin, cevabınızı vereyim.

Ben, kendi uygulamalarımdan bahsediyorum, birilerinin iddiaları beni bağlamaz.

ATİLLA KART (Konya) - Sizin iktidarınıza mensup…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Kendimden, ekibimden ve yaptığım hizmetlerden, Hükümetim adına, dün emindim, bugün eminim, yarın da emin olacağım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

"Sağlık politikalarının yararlarından nasıl bahsediyorsunuz" dediniz. Bu, ortada; yani, işte, Halep oradaysa arşın burada. Biraz önce ifade ettim Değerli Milletvekilim; sadece muayene edilen hasta sayısına bakınız. Geldiğimizde, kamu hastanelerinde 165 000 000 hasta muayene edilirken, insanlar hastane kapılarında sürünürken, hastane acillerine bile giremezken, 2005 yılında 270 000 000 insan muayene edilmiştir. Tekrar söylüyorum; Her şey güllük gülistanlık olmamıştır; olması için daha zamana ihtiyacımız var; ama, çok büyük mesafeler aldık.

Şuradan, aşılama oranlarından bahsettim. 2005 yılında, Türkiye Cumhuriyetinin en yüksek aşılama oranlarına sahip olduğumuzu söyledim. Bir örnek vereyim size: Sıtma… Urfa, Diyarbakır, Batman İllerimiz çevresinde, yıllık sıtma vakaları biz geldiğimizde 10 000'di. 2005 yılı sıtma vakaları sayımız 2 000'dir; yani, burada, sağlık politikalarının neyle sonuçlandığını ifade etmeye, bu, sorular için ayrılan kısa zaman elbette yetmiyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sorulara cevap vermiyorsunuz ki, Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Kaptan, Antalya'nın silinen alacaklarının ne kadar olduğundan bahsetti. Tabiî, şu anda bu bilgilere sahip değilim. Yalnız, şunu söyleyebilirim: Son iki ay içerisinde, ocak ve şubat ayları içerisinde, Maliye Bakanlığımızın doğrudan, yeşilkart ödemeleri için veya SSK ödemeleri için ve diğer ödemeler için aktardığı avanslarla, hastanelerimizin tamamının borçlarını ödeyecek kadar hastanelerimize para aktarabildik hamdolsun.

Tabiî ki, biz, alacaklarımızı daha çok almak, bu alacaklarımızla da daha çok hizmet etmek istiyoruz; ama, kamu bütçesinin imkânlarının elverdiği kadar, bunu kamu maliyemizle tartışarak, birlikte görüşerek yolumuza devam edeceğiz. Aynı mantığa üniversite hastanelerimiz de sahip olmalıdır. Antalya'daki üniversite hastanemizden bahsedildi. Üniversite hastanelerimiz de verimliliklerini artırmak, masraflarını azaltmak için bir gayret içerisine girmelidir.

Değerli arkadaşlarım, kamu maliyesinin kaynakları, malum, vergilerle oluşmaktadır. Kaynakları sınırsız olarak harcamaya hiçbirimizin, bu anlamda, bir imkânı yok; keşke olsaydı da biz de arzuladığımız biçimde daha yüksek rakamları harcayabilseydik; ama, bakın, ben size bir şey ifade edeceğim: Bugün, üniversite hastanelerimizde -bunu suçlamak için söylemiyorum, bir resmi ortaya koymak için söylüyorum- uzman ve asistan olarak, 20 000 civarında hekimimiz hizmet vermektedir. Bu 20 000 civarındaki hekimin muayene ederek hizmet ettiği hasta sayısı yılda 10 000 000 civarındadır. Çok düşük bir rakam bu; mutlaka, bu rakamı, birlikte, üniversitelerimizle el ele vererek artırmalıyız, üniversitelerimizi daha verimli hale getirmeliyiz. Yetersiz hasta sayılarıyla, üniversitelerimiz, kuşkusuz ciddî bir verimlilik eksiği içerisinde görülmektedir.

Akdeniz Üniversitesiyle alakalı olarak, borçlar nedir, ne kadardır; bunları tespit edip, ödemeleriyle ilgili olarak Maliye Bakanlığımızdan da bilgi alıp, değerli milletvekilimize bilgi vereceğim.

Sayın Tüysüz yeşilkart mağduriyetinden bahsetti, yatırılamadığından; böyle bir şey yok Sayın Tüysüz. Eğer, bunu, lokal olarak, herhangi bir bölgede, herhangi bir hastane yöneticisi yapıyorsa, kusur işliyor demektir; siz, o hastane yöneticilerini bize söylersiniz, biz de meseleyi yerinde inceleyerek gereğini yaparız; ama, artık yeşilkartlı vatandaşlarımız, geçmişteki sıkıntılarını, sistematik sıkıntılarını bugün yaşamıyorlar.

Eczanelerin para tahsiliyle ilgili olarak da ciddî bir problem kalmamıştır. Buradaki problemler, daha çok, eczanelerin oluşturdukları faturalar ile bu faturaların incelenme aşaması sırasında, kurumlar arasındaki iletişimden veya anlaşmazlıklardan kaynaklanmaktadır, bir ödenek sıkıntısından bunun kaynaklanmadığını biliyorum; yani, sonuç itibariyle bu ödemeleri Sağlık Bakanlığı olarak biz yapmıyoruz, geri ödeme kurumlarımız yapıyor; ama, çok iyi biliyorum ki, sıklıkla bir araya geldiğim bir sektör olarak, değerli eczacı meslektaşlarımız da, şu günkü durumdan, geçmişe kıyasla ziyadesiyle memnundurlar.

Urfa'da değişen başhekimlerden bahsetti Değerli Milletvekilimiz. Şu anda, tabiî, rakam olarak -o bir rakam verdi- bu rakamın gerçekliğini bilemiyorum; ancak, başhekimlik konusunda, yöneticilikler konusunda şunu ifade edeyim değerli arkadaşlarım, değerli milletvekili arkadaşlarım. Bir başhekimlik, aslında bir hizmet için bir nöbet yeridir; yani, bir başhekimin, ben buraya oturdum, burada on sene çalışacağım, yirmi sene çalışacağım diye bir düşüncesinin olması gerçekte yanlıştır; çünkü, başhekimlikler…

TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - 12 saatte değişen başhekimler var Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bakın, bilmediğiniz için söylüyorum; başhekimlikler ikinci görev yerleridir. Biz, hiçbir hekimimizi başhekimlik görevinden aldığımız zaman, o başhekimimiz mağdur olmuyor; onlar, değerli meslektaşlarımız olarak yine mesleklerini icra ediyorlar. Üstelik, dönersermaye katkı paylarından da, yine, alması gereken miktarları, hizmetleri çerçevesinde almaya devam ediyorlar. Dolayısıyla, meselenin bu kısmını bu kadar büyütmenin hiçbir âlemi yoktur. Yani, bir hastaneye atanan bir başhekim, artık, ilânihaye o koltukta oturacak; böyle bir şey yok. Yani, bizler buraya geliyoruz, seçiliyoruz; şu Yüce Meclisin çatısı altındaki koltuklar bir müddet sonra boşalıyor, başka arkadaşlarımız geliyor, nöbeti onlar alıyor, yoluna bu şekilde devam ediyorlar. Yani, oturduğu koltuğa, böyle, yapışıp kalmak isteyen birileri varsa, bunlar yanlış hareket ediyorlar.

TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - Sayın Bakanım, ortalama 15 günde bir başhekim…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Işık, Danıştayın, şef atamalarıyla ilgili, geçmişte, bir yürütmeyi durdurma kararı var, doçent ve profesörlerin şef atanmasıyla ilgili. Daha sonra, Dava Kurulu, Danıştayla ilgili bir üst kurul, bu husustaki yürütmeyi durdurmanın iptaline karar verdi. Bu, enteresan bir karardır. Yani, şu anda, bir taraftan Danıştay bunun uygun olduğuna karar verdi, öte yandan da, biliyorsunuz, daha sonra yaptığımız bir kanuna istinaden, Anayasa Mahkememiz, Yüce Mahkeme, doçent ve profesörlerin doğrudan şef atanması, şef yardımcısı atanmasıyla ilgili olarak bir yürütmeyi durdurma kararı verdi. Anayasa Mahkememizin bu yürütmeyi durdurma kararı da hep yanlış yorumlanıyor; bu, iptal edilmiş gibi konuşuluyor.

Değerli arkadaşım, biz, kendimizi Yüce Mahkemenin yerine koyamayız. Bir yürütmeyi durdurma kararı vardır; iptal edilecek mi, edilmeyecek mi kanun gelecekte ne şekilde icra edilecek, buna da yine Anayasa Mahkememiz karar verecektir.

Mecburî hizmetle alakalı olarak Danıştayın verdiği yürütmeyi durdurma kararı, Başbakanlık genelgesine karşı verilmiş olan bir yürütmeyi durdurma kararıdır. Burada da enteresan bir uygulamayla karşı karşıyayız. Danıştay, Başbakanlığın yürütmeyle ilgili kararına, yani, Başbakanlığın devlet hizmeti yükümlülüğünün uygulanmasıyla ilgili kararına, buna ilişkin bir genelgesine yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Gerekçesi, devlet hizmeti yükümlülüğünün aslıyla ilgili değildir. İki maddesiyle alakalı olarak detayla alakalıdır ve bu gerekçeleri de Anayasaya aykırı bulduğunu ifade ederek, kanunun yürütülmesini durdurması için Anayasa Mahkemesine müracaat etmiştir. Aslında, Danıştay, bu uygulamasıyla, âdeta, Yüce Mahkemenin, Anayasa Mahkememizin bir kanunun yürütmeyi durdurulması konusundaki kararını zımnen veya fiilen uygulamış gibi olmaktadır. Bunu da hukukçularımız değerlendirmelidir. Burada enteresan bir uygulama var ve bu yüzden aslında bir sıkıntının da içerisindeyiz. Bir taraftan, yürürlükte bir kanun var. Öte taraftan, o kanunun yürütül-mesi durdurulmuş durumda. Ben, ümit ediyorum ki, Yüce Mahkeme, Anayasa Mahkemesi, kısa süre içerisinde bu kanuna karşı yürütmeyi durdurma istemine cevap verecek ve o cevaba göre de, biz, gerekli düzenlemeleri yaparak yolumuza devam edeceğiz.

Yüce Meclisinize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısı…

BAŞKAN - Karar yetersayısı arayacağım.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Geç kaldı ama, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Efendim, ihtilaf var; saymaya devam etsinler.

Kabul edenler…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bu arada gelsinler!..

BAŞKAN - Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı bulunamamıştır; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.42

İKİNCİ OTURUM

Açılma saati: 17.57

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

1101 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın; 209 Sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/699) (S. Sayısı: 1101) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Teklifin maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, teklifin maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir ve karar yetersayısı vardır.

1 inci maddeyi okutuyorum:

SAĞLIK BAKANLIĞINA BAĞLI SAĞLIK KURUMLARI İLE ESENLENDİRME (REHABİLİTASYON) TESİSLERİNE VERİLECEK DÖNERSERMAYE HAKKINDA  KANUN İLE 2006 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1.- 4/1/1961 tarihli ve 209 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları yürürlükten kaldırılmış, maddeye ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Personelin katkısıyla elde edilen dönersermaye gelirlerinden, dönersermayeli sağlık kurum ve kuruluşlarında görevli olan memurlar ile bu kurum ve kuruluşlarda 10/7/2003 tarihli ve 4924 sayılı Kanun uyarınca sözleşmeli olarak istihdam edilen sağlık personeline ve 13/12/1983 tarihli ve 181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesine göre istihdam edilen sözleşmeli personele mesai içi veya mesai dışı ayrımı yapılmaksızın ek ödeme yapılabilir. Sağlık kurum ve kuruluşlarında Bakanlıkça belirlenen hizmet sunum şartları ve kriterleri de dikkate alınmak suretiyle, bu ödemenin oranı ile esas ve usulleri; personelin unvanı, görevi, çalışma şartları ve süresi, hizmete katkısı, performansı, serbest çalışıp çalışmaması ile muayene, ameliyat, anestezi, girişimsel işlemler ve özellik arz eden riskli bölümlerde çalışma gibi unsurlar esas alınarak Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

Yukarıdaki fıkrada yer alan hükme göre personelin katkısıyla elde edilen dönersermaye gelirlerinden personele bir ayda yapılacak ek ödemenin tutarı, ilgili personelin bir ayda alacağı aylık (ek gösterge dahil), yan ödeme ve her türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatı hariç) toplamının; pratisyen tabip ve diş tabiplerinden serbest çalışanlara yüzde 250'sini, serbest çalışmayanlara yüzde 500'ünü, uzman tabip, Tıpta Uzmanlık Tüzüğünde belirtilen dallarda bu Tüzük hükümlerine göre uzman olanlar ve uzman diş tabiplerinden serbest çalışanlara yüzde 350'sini, serbest çalışmayanlara yüzde 700'ünü, serbest çalışmayan klinik şef ve şef yardımcılarına yüzde 800'ünü, diğer personele ise yüzde 150'sini geçemez. İşin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, kemik iliği nakil ünitesi ve acil servis gibi özellikli hizmetlerde çalışan personel için yüzde 150 oranı, yüzde 200 olarak uygulanır. Sözleşmeli olarak istihdam edilen sağlık personeline yapılacak ek ödemenin tutarı ise, aynı birimde aynı unvanlı kadroda çalışan ve hizmet yılı aynı olan emsali sağlık personeli esas alınarak belirlenir ve bunlara yapılacak ek ödeme, hiçbir şekilde emsaline yapılabilecek ek ödeme üst sınırını geçemez.

Personelin katkısı ile elde edilen dönersermaye gelirlerinden, o birimde görevli personele yapılacak ek ödeme toplamı, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarında, ilgili birimin carî yıldaki dönersermaye gelirinin yüzde 50'sini, birinci basamak sağlık kuruluşlarında ise, ilgili birimin cari yıldaki dönersermaye gelirinin yüzde 65'ini aşamaz.

Sağlık Bakanlığına bağlı dönersermaye işletmeleri, sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi, kaliteli ve verimli hizmet sunumunun teşvik edilmesi, sağlık kurum ve kuruluşlarının kendi imkânlarıyla karşılayamadıkları ihtiyaçların giderilmesi, eğitim, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi, birinci basamak sağlık kuruluşlarının desteklenmesi ve Bakanlık merkez teşkilatında görev yapan memurlar ile sözleşmeli personele ek ödemede bulunulması amacıyla Bakanlıkça yapılacak giderlere iştirak etmek için aylık gayrisafi hasılattan aylık tahsil edilen tutarın yüzde 2'sini geçmemek üzere Sağlık Bakanlığınca belirlenecek oranı Bakanlık Dönersermaye Merkez Saymanlığı hesabına aktarırlar. Bu hesapta toplanacak tutarların dağılım ve harcanmasına ilişkin kriterler ile personele yapılacak ek ödemenin oran, esas ve usûlleri Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Sağlık Bakanlığınca belirlenir. Personele yapılacak ek ödemenin tutarı, en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) yüzde 200'ünü geçemez. Ek ödeme tutarı; görev yapılan birim ve iş hacmi, görevin önem ve güçlüğü, çalışma süresi, personelin sınıfı, kadro unvanı, derecesi ve atanma biçimi gibi kriterler ile personele aylık ve özlük hakları dışında ilgili mevzuatına göre yapılan diğer ilave ödemeler dikkate alınarak belirlenir. Merkez teşkilatında görev yapan personele bu fıkra kapsamında yapılacak toplam ek ödeme, dönersermaye işletmelerinden carî yılda aktarılan tutarın yüzde 50'sini geçemez ve bu ödemeler gelir vergisine tabî tutulmaz.

4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 38 inci maddesine göre Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatı ve bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında görevlendirilenler, aynı maddede belirtilen ilave ödemelerden yararlanmamak kaydıyla, Bakanlık merkez veya bağlı sağlık kurum ve kuruluşunda görev yaptıkları unvan için belirlenen ek ödemeden faydalandırılır.

Birinci basamak ve koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi ve bölgelerarası gelişmişlik farklarının giderilmesi amacıyla, dönersermayeli işletmelerden uygun görülenlerin merkeze aktaracağı payı yüzde 4'e kadar yükseltmeye Sağlık Bakanı yetkilidir. 24/11/2004 tarihli ve 5258 sayılı Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun kapsamında, aile hekimliği uygulamasına geçilen illerde, il sağlık müdürlüğü ve birinci basamak sağlık hizmeti sunan kurum ve kuruluşlarda çalışan personele (aile hekimi ve aile sağlığı elemanı olarak çalışanlar hariç) merkeze aktarılan yüzde 2 oranına kadar olan paya ilave olarak alınacak paydan karşılanmak ve unvanlarına göre dördüncü fıkrada belirtilen oranları geçmemek üzere Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenecek esas ve usullere göre ek ödeme yapılabilir. Merkeze aktarılan yüzde 2 oranına kadar olan paya ilave olarak alınacak tutarlar, bu fıkrada belirtilen amaçlar dışında kullanılamaz.

Dönersermayeli işletmelerin malî imkânı elverişli olanlarından, malî durumu yetersiz olanlara karşılıksız veya borç olarak kaynak aktarmaya Sağlık Bakanı yetkilidir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler.

Buyurun Sayın Güler.

Süreniz 10 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1101 sıra sayılı kanun üzerinde Grubum adına konuşmak üzere huzurlarınıza geldim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, maalesef, "göç, yolunda düzelir" diye bir mantığın bir uzantısıyla bugün yine karşı karşıya kaldık. Bütçe görüşmeleri esnasında tamamlanması gereken bu yasal süreç, sonradan fark edilerek, bugün tamamlanma ihtiyacı duyulmuştur ve büyük çalışan kitlenin, özellikle hastane gibi teşkilatlarımızın, kurumlarımızın ciddî anlamda zor durumda kaldığı bir süreci yaşadık.

Dönersermaye gibi refleksleri olan, ihtiyaçlarını yasal çerçeve içerisinde, bir an önce yerelde çözüm unsuru olan bu anlayış içerisinde ve aynı zamanda da çalışanın performansını artıracak kriter gibi görünen bir süreçte, maalesef, tıkanıklığı yaşadık.

Sayın Bakan burada açıkladığında, keşke onun dünyasıyla, onun gözüyle dünyayı, biz de Türkiye'yi görebilseydik. İşin gerçeği maalesef bu değil. Bir siyasî iktidar, hiçbir zaman yeşilkartıyla övünmez, övünmemelidir de. Bugün, 20 000 000'a yakın, yaklaşık yüzde 20, nüfusumuzun oranı olan kitlenin büyük bir kısmı, maalesef, aç veya yoksul.

Yeşilkarttaki aksayan yönleri çözmek, sadece semptomatik bir çözümdür. Önemli olan, yerinde bu koşulların neden ve sonuç ilişkisini değerlendirip, insanlarımızı böyle iaşeye bağımlı, böyle devlete bağımlı ve alışkanlık yapar gibi, maalesef, biraz da süreç içerisinde daha çok bağımlılık gibi bir alışkanlık haline gelir düzeyde…

Sayın Bakana burada sormak lazım. Evet, kamu sağlığı bir bütündür. Özellikle de insanlarımızın en iyisine layık olduğunu hepimiz iddia ediyoruz ve Anavatan Grubu olarak da bunun ilkesini, bunun prensiplerini de edinmiş bulunmaktayız.

Sağlık Bakanlığının yapılanmasına baktığımızda, bir bütün olarak değerlendirelim. Biz de düne kadar kısmen savunduk, Sağlık Bakanlığının, tüm sağlık kurumlarının tek çatı altında yönetilmesi olayına ilk planda biz de sıcak baktık; ama, tekel mantığıyla değil. Bugünkü gelinen süreç, tekel mantığıyla, alabildiğine, günübirlik yaşamını idame ettirir gibi, tesadüfen yapılanan bir kurumla karşı karşıyayız.

Sayın Bakanın dünkü söylemlerine baktığımızda, Türk Tabipleri Birliğinin kanununun konuşulması esnasında söylediği bir iki not var, altını çizmek lazım. Diyor ki: "Bilmiyorsanız, ben size şimdi öğreteyim. Biz, 52 nci sıradayız, son sıradayız. O rakamlarını verdiğimiz OECD ülkelerinin içinde de son sıradayız. Onun için, gerçekleri bilmeden veya bilseniz bile saptırarak bir yere gelemezsiniz." Ben de Sayın Bakana buradan soruyorum: Dört yıldır neredeydiniz?!

İkinci bir sorumuz: "Türkiye'de bu hekim açığını mutlaka gidermek zorundayız. Türkiye'deki bu hekim açığını, hem Türkiye'deki tıp fakültelerinde öğrenim gören öğrenci sayısını artırarak hem yeni tıp fakülteleri kurarak hem de dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi, bütün çağdaş ülkelerinde olduğu gibi, başka milletlerden olan insanların, hekimlerin de Türkiye'de çalışmasının önünü açarak yapmalıyız. Kuşkusuz ki, Türkiye'de çalışacak hekimler, denklik gereğini de yerine getireceklerdir." Sayın Bakana buradan hatırlatmak isterim. Türkiye gibi ülkelerde, beyin göçü verirken ithal edilen, insan kaynağı, muz değil. Buna çok dikkat etmek lazım. Bugünkü Türkiye koşullarında hekimin özlük koşulları ve çalışma koşulları açısından baktığımızda, hangi hekimi getirteceksiniz?! Evet, sağlığı da bir pazar payı olarak görüyorsanız pazarlayacaksınız; ama, olan, buradaki çalışma koşulları içerisinde özveriyle çalışan büyük bir hekim grubu ve bunun da sacayağı, hizmeti satın alan büyük bir insan kitlesinin mutsuzluğunu da gözardı etmemeliyiz.

Evet, gelişmiş ülkeler, günübirlik bugüne gelmedi. Önümüzdeki süreci bir beş ile on yıl içerisinde değerlendirdiğimizde, yapılanma ona göre olur. Bu da bir palyatif tedavi. Asıl bilinçaltındaki unsur ve gerçekleşmesi de gerekecek görünen olay o ki, Türkî cumhuriyetlerdeki gibi tıp fakültelerinden mezun, eğitim kalitesi tartışılır ve bu süre içerisinde de hizmet açısından baktığımızda, özlük hakları açısından baktığımızda maaşlarında çok asgarî düzeyde çalışacak bir kitlenin hazır olduğunu biliyoruz. Bugünkü insan kaynağımızın kalitesini yükseltmek, Sağlık Bakanlığının da temel görevlerinden birisidir. Bu konudaki tıp fakültelerinin eğitimi, planlaması, öğrenci sayısı ve kalitesi açısından bir bütünlük arz eder. Bu konuda, sadece bir anlık, tesadüfen yaşıyormuşuz gibi, hekim sayısını artırmak, bu ülkenin sağlık sorununu çözmez. Sağlık bir bütündür. Sağlık, gerek hizmeti sunan, organize eden Sağlık Bakanlığı, hizmeti veren hekim, sadece hekimler değil, bunun yanında hemşire, ebe, sağlık teknisyeni, yardımcı personel ve aynı zamanda, hizmeti satın alan, hizmetten sosyal devletin gereği olarak faydalanan kitle. Bu sacayağına baktığımızda, Sağlık Bakanlığı -biraz önce de altını çizdik- tekel mantığıyla, hem hizmeti sunan hem hizmeti kontrol eden bir anlayış içerisinde. Bunun da sağlıksız olduğunu, maalesef, görmekteyiz.

Şu ana kadar Sağlık Bakanlığının yapmış olduğu politikalara baktığımızda, bir derece… Burada, defaten tekrar edildi, bizler de tekrar etme ihtiyacı duyuyoruz. Zorunlu hizmeti kaldırırken, burada, kamuoyuna devrim niteliğinde diye sunarken, altı ay, bir yıl geçmeden, o eksik kalan yörelerde hekim kadrosunu atayamadınız. Bana göre, bu yetersizliği kendinizde arayın, hekim camiasını günah keçisi ilan etmeyin. Özveriyle gecesini gündüzünü veren ve eğitim sürecini başarıyla sunan, arkasından da sağlıkta, pratik hayatta gereğini yapan hekim camiasını dışlamanın, hakaret etmenin bir anlamı yok. Bu toplumda, özveriyle çalışan büyük bir hekim kitlesi var. Onun yanında, sağlık kurumlarında çalışan ebe, hemşire ve sağlık personeli, gece gündüz, özveri içerisinde yaşamına devam etmektedir.

Hepimiz, aslında, bunları çok iyi biliyoruz; ama, sağlık o kadar hassas bir konu ki, suiistimale de çok hassas. Sağlık Bakanlığının bu konudaki, sağlığı suiistimal etmeden -altını çizerek söylüyorum- vatandaşın duygularını suiistimal etmeden, sağlık sorunlarının çözüm önerisi ve siyasî anlayışı oturması gerekmekte. Bu konuda, Şu ana kadarki yapılan sağlık sunumlarının da, maalesef, katılımcı demokrasi anlayışından yoksun olduğunu da görüyoruz. Türk tabiplerine karşı, Türk Tabipleri Birliğine karşı bir önyargı var; onlar, belirli fraksiyonların veya farklı siyasî ideolojilerin temsilcileri olarak algılanıyor. Hani biz katılımcı demokrasiden yanaydık?! Sağlık sorunları açısından, Türk Tabipleri Birliğinin birikimlerini hepimiz çok iyi biliyoruz, siyasallaşmadan, diyalog ve iletişim kanallarıyla çözüm önerilerine katkısını çok iyi biliyoruz.

İkincisi; evet, bu halkımız, yıllardır, sağlıktan yoksun bir şekilde, sadece sıkıntılarla baş başa bırakıldı ve aynı dönem içerisinde, biraz, kısmen rahatlatıcı gibi görünen, yani balayı gibi görünen bir süreç yaşanmakta. Sağlığın tek çatı altında toplanmasından itibaren -size bir veride bulunmak istiyorum- SSK'ya bağlı hastane ve kurumların devrinden sonra, SSK'ya yükünü şöyle bir hatırlatmak lazım. Verdiğimiz soru önergesinde, 2004 ile 2005 yılı kıyaslanmış. Totalde, 2004 yılında SSK, sağlık primini toplam -bugünkü YTL karşılığında- 4 760 000 YTL bedelle gerçekleştirmişken, 2005 yılında toplam 7 040 000 YTL olarak... Aradaki farkı görün. Aradaki fark da, Sayın Bakanın dediği gibi, "ilaçta artış yok, azalış var" demesine katılmak mümkün değil. Çalışma Bakanlığının, bize vermiş olduğu, soru önergelerinin cevabı burada. İlaç firmalarına ve depolarına yaklaşık 1 000 000 YTL fazla verilmiştir.

Evet, Sayın Bakanım ilacın fiyatının düşürüldüğünü söylüyor; ama, ülkeye, toplam gider açısından baktığımızda… Evet, eczacılar da arkadaşlarımız, artan pazar payı konusunda memnuniyetlerini esirgememişler; ama, gönül istiyor ki, bu balayı süreci olmasın. Halkımızın, tabiî ki, eczane kuyruklarında üçüncü sınıf bir vatandaş muamelesi görmesini bizler de istemiyoruz, daha iyilerine layık; ama "göç yolunda düzelir" mantığından lütfen kurtulalım. Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Bizler, sağlığın tek çatı altında organizesinin Sağlık Bakanlığına; ama, işletmesinin farklı birimlerle; yani, bir yandan yöneten, bir yandan kontrol eden farklı güçlerin bir arada organize olduğu bir sürecin yaşanmasını istiyoruz. Yoksa, bugün yaşanılan sıkıntılar yarın gene karşımıza gelir.

Eczacıların alacakları konusunda zaman zaman gelen büyük şikâyetleri hep beraber burada biliyoruz; bizlere de ulaşan bir ortamla, ilaç paralarının, bedellerinin ödenmediği... Tabiî, Sayın Maliye Bakanının Türkiye'deki tercihleri belli.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.

Sayın Maliye Bakanlığının tasarruf politikası belli. Faiz dışı her alanda nerede tasarruf yaparsanız yapın, faize yeter ki dokunmayın. Faiz konusunda, bütçe fazlalığı konusunda var gücüyle tasarrufa yönelirken, sağlıkta tasarruf olmayacağını hepimizin bilmesi gerekmekte. Bu konuda vatandaşımız ve milletimiz her şeyin en iyisine layıktır.

Özellikle çalışanlar için böyle bir dönersermaye konusunda geç kalındığının altını tekrar çiziyorum. Bütçe görüşmeleri esnasında geçmesi gereken bir süreçti, yeni geçiyor. Yine de hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Güler.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç…(CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Koç, kişisel söz isteğinizi de birleştiriyorum.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle 1101 sıra sayılı kanun teklifinde Cumhuriyet Halk Partisinin teknik itirazlarını dile getireceğim. Burada, zaten ayrışık oy yazısında belirtilmiş durumda. Komisyondaki görüşmelerde bazı önergelerle hükümler eklendiği biliniyor bu tasarıya. Teklife eklenen hükümlerle, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanununun 11 inci maddesinde değişiklikler yapılıyor. Cumhuriyet Halk Partili üyeler, yapılan bu düzenlemelerin malî saydamlığa ve bütçe ilkelerine aykırı olduğunu orada vurgulamış bulunuyorlar.

Değerli arkadaşlarım, yine, iki kez görüştüğümüz, üzerinde düzeltmeler yaptığımız 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 21 inci maddesinde ödenek aktarmasında sınır yüzde 5 olarak belirlenmiş iken, 2006 bütçe yasasının 11/B maddesiyle bu sınır, 2006 yılı için yüzde 20 olarak değiştirilmiştir. Şimdi ise bu sınır yüzde 100'e çıkarılmaktadır. Bu düzenleme, malî saydamlığa aykırı olup Parlamentonun bütçe yapma hakkının bir şekilde elinden alınması anlamına gelmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konudaki karşı görüşümüzü, teknik aykırılıkları, teknik çekincelerimizi burada ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanı demin dinledim. Yukarıda internetten bir bilgi almak için çıkmıştım, son bölümüne geldim; ama, televizyondan izledim. Beni Türk Milleti önünde bir özür dileme çağrısında bulundu. Ben onun gereğini yerine getireceğim; ama, kim kimden, nasıl özür dileyecek, onu da bundan sonraki maddede bağlayacağım.

Değerli arkadaşlarım, birkaç konuya değinmek istiyorum; çünkü, bu konuda biz, çok teknik bir tartışmaya girmek istemedik. Burada dün Sayın Bakanın, bir bakanın, eleştiriler karşısında, bazı eleştirileri absorbe etme, emme, kendisinde onu saygıyla karşılama, onu sükûnetle üstüne alma becerisinden biraz yoksun olduğunu gördük ve Sayın Komisyon Başkanının sağduyusuna ben teşekkür ediyorum, Sayın Erdöl'ün ve ona… Ve beni edep konusunda uyardı, Türkiye Cumhuriyetinin Bakanı olduğunu ifade ederek. Edep konusunda, Sayın Bakanın dünkü konuşmasında ifade ettiklerini bir kez kayıttan, CD'den ben kendisinin seyretmesini diliyorum ve sanırım, ondan sonra Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yanıt hakkımızın ne kadar kutsal ve haklı bir gerekçeye dayandığını da kendisi teslim edecektir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan, burada, yine bir İktidar Partisi milletvekili arkadaşım, Bağ-Kurlu hastaların tıp fakültesinden hizmet alması noktasında "işte bakın, ne güzel, bütün fakülteler bu işi kabul etmeli" tarzında yaklaşıyorlar. Bilmiyorum, bugün gazeteleri gördünüz mü. Benim de uzun süre öğretim üyeliği yaptığım, bölüm başkanlığı yaptığım Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi -ki, hepinizin bir hastası vardır şu anda, şu anda vardır, mutlaka vardır- Dekanının bugün gazetelere yansıyan feryatlarını hiç gördünüz mü, bilmiyorum. Bakın, ne diyor, Dekan Sayın Tümer Çorapçıoğlu ne diyor...

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Sayın Müsteşar da burada -gerçi, Sayın Bakan, benim oraya dönüp zaman zaman adres göstermemden rahatsız oluyor; ama, Sayın Maliye Bakanı Müsteşarımız orada- ben sormak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, bakın, bütçe çıktı; iki aydır bütçe uygulama talimatı henüz çıkarılmadı. Teknik arkadaşlar bunu bilir, iki aydır bütçe uygulama talimatı çıkarılmadı. Ocak ayının başından itibaren üniversite hastaneleri fatura kesemiyorlar, işlem yapamıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, neden?.. Neden?.. Yani, bir darboğaza sokma politikası mı var burada? Şimdi, Sayın Çorapçıoğlu bağırıyor "şu anda SSK'dan -ben, Sayın Müsteşardan da rica ettim Ülkü Güney ile beraber kuliste- 25 trilyon, yeşilkarttan 5,5 trilyon, toplam kamudan alacağım 80 trilyon lira ve ödeme alamıyorum" diyor. Bu bildiğim, Ankara Tıp Fakültesi; Türkiye'de, şu anda Hacettepe, Gazi… Ankara'dakileri sayalım. Tıp fakülteleri bazında söylüyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, çok acı bir söz var burada; ben, bunu paylaşmak istiyorum. Aranızda, koroner anjiyografi geçiren bir yakını veya kendisi olan vardır; stent takılan, tünel takılan, damarları hasta vardır. İki tip tünel var arkadaşlar; bir tanesi, ilaçlı, takıldıktan sonra içinde pıhtı oluşturma riski daha düşük olan, gelişmiş, fakat, fiyatı pahalı olan bir stent; bir tanesi de, rutin kullanılan, takıldıktan sonraki dört ay içerisinde tıkanma riski yüzde 40'lara, 50'lere, 60'lara varan bir stent var. Şimdi, sizin ananız, babanız, kendiniz, bir yakınınız, onu da bırakın, sorumlu olduğumuz, vekâletini yürüttüğümüz Türk Milletinden -hani Bakanımız söylüyor ya "Yüce Türk Milleti" diye- bir azamız, bir bireyimiz, böyle bir hastalığa maruz kalsa ve böyle bir işlem yapılması gerekse, burada ne yapacaksınız değerli arkadaşlarım?! Gelin, buna açıklık gösterin. 2 000 dolar vereceksin cebinden ki ilaçlı olan takılsın, daha uzun yaşa! Parayla uzun yaşamak olur mu değerli arkadaşlarım, böyle sağlık politikası olur mu?! Bunları eleştirdiğimiz zaman kızacaksınız bize; kızmayın, düzeltmeye çalışın; getirin öneri, beraber düzeltelim. Haksızsak, haksızsınız deyin. Burada, çıkıp, üç kelimesinden birinde Anamuhalefet Partimiz şöyle, Anamuhalefet Partimiz böyle… İşte, bakınız, getiriyorum eksiklikleri, söylüyorum. Üniversitelerden yeşilkartlılar faydalanamıyor. Sayın Bakan, yanlış bir tespitiniz var. Üniversite hastaneleri de bizim devlet hastaneleri poliklinikleri gibi hasta bakma sayısını artırsın diyorsunuz, üniversiteden geldiğinizi söylüyorsunuz. Üniversite hastaneleri, üçüncü kademe hastanelerdir, özel alt dal uzmanlığı konusunda eğitim veren hastanelerdir. Orada, hasta sayısı, kuru hasta sayısı önemli değildir, yapılan alt dal uzmanlığının gerektirdiği şifayı verebilecek ekipman ve teknik yapı önemlidir. Yani, ucuz politikanın bir yansımasını burada getirip üniversite hastanelerini suçlamak... Sayın Başbakandan esinlenmeyin lütfen, yanlışlarını tekrar etmeyin; siz, bir öğretim üyesi olduğunuzu söylüyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, koruyucu hekimliğe de değinmişti dün Sayın Bakan. Bakın, koruyucu hekimlik konusunda, intihal yapmamak için, ben, 1993 ile 1997 arasında yedi sayın bakanla çalışan bir arkadaşımızın değerlendirmesini sunuyorum; Uzman Doktor Aytun Çıray. Şimdi, bakın, 23 Ocak 2006 tarihli bir değerlendirmesi. Düşünün, çok uzun yıllar yedi ayrı bakanla müsteşar olarak çalışmış bir arkadaşımız; "Koruyucu sağlık hizmetlerinde ne yazık ki iflas dönemi." Dün söylediniz. "Şimdi, bu hükümet koruyucu sağlık hizmetlerinde başarısızdır." Aynı tespitte bulunuyoruz. "Aşılama oranlarını düşüren ilk hükümet olma unvanını almıştır." Birtakım rakamlar söylediniz, şimdi o rakamları ben size tekrar vereceğim. 2005 yılında aşılamada en düşük il oranını yüzde 80 olarak beyan ettiniz. Halbuki, hükümete geldiklerinde yüzde 90 olan bu oran, 2004'te yüzde 60'lara düşürülmüştür. İstediğiniz kadar özel sağlık hizmetlerinden faydalanın; özel sağlık hizmetleri, koruyucu sağlık hizmetleri, kâr getirmediği için bu yönde bir çalışma yapmaz. Bu, tamamen kamunun üzerinde olan bir görevdir. Kamu, koruyucu sağlık hizmetleri konusunda, kendini bugünkü küresel rüzgârlara kaptırıp, bütün temel görevlerini, ana görevlerini, halkına karşı sağlık verme, eğitim verme, sosyal güvenlik verme görevlerini maskeli olarak özelleştirip piyasalaştırdığı sürece, bu konuda başarılı olmanız mümkün değildir.

Bakın, Ankara'da yazın yaşanan, telaffuz edilmeyen kolera olayları, ağır bağırsak enfeksiyonları, 15 000 nüfuslu Doğubeyazıt'ın 1/3 nüfusunun ishal nedeniyle hastaneye yatması… Sayın Bakan, buradan değişik rakamlar verdiniz. O açıklamalarla ilgili oranlar da var, bunları da dile getiririz. Burada da bir eksikliğiniz var, bir başarısızlığınız var. Bu politikayla koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelik alması, öncülük alması mümkün değildir; çünkü, özel sağlık hizmetlerine ağırlıklı olarak yayılan bir politika, koruyucu sağlık hizmetleri kâr getirisi olmadığı için, hiçbir paket içerisinde değerlendirilmez ve hiçbir zaman da onların ilgi alanına girmez.

Değerli arkadaşlarım, bazı konulara değinmek istiyorum. Birinci basamak sağlık personelinin istihdamında yaşanan sorunlar... Oradan, yabancı doktor olayına da gireceğim; ama, hemen girmeden önce, özellikle, dün geceden itibaren yağan telefonları ve gelen mesajları bilgilerinize sunmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Yakınınızda doktor olan, hekim olan mutlaka vardır. Sayın Bakan dün öyle bir sunu yaptı ki gece burada, bir uzman hekimin, bir hekimin, sözleşmeli olarak 7,5 milyar liraya yakın para aldığını... Sanki, vatandaşa, bütün hekimlerin ayda 7,5 milyar lira civarında temel bir maaş aldığı gibi yanlış bir ifade yansıttı değerli arkadaşlarım. Bu gerçek değildir. Bu gerçek değildir. Bordrolarını fakslıyorlar Sayın Bakan. 657 başka, sözleşmeli personel başka. Sözleşmenin birtakım avantajları var maddî olarak; fakat, iş güvencesi yok. Hele Türkiye'de siyasetin bu denli kutuplaştığı, il, ilçe başkanlarının bu denli atamaların içine girdiği bir sistemde, iş güvencesi, ancak kendi vücut dilinizden konuşanlara dönük bir güvence olarak kalır.

Değerli arkadaşlarım, doğru konuşalım, ifade edelim. Ben, buradan milletimize seslenmek istiyorum: Yani, zannetmeyin ki, size sağlık hizmeti veren o gencecik çocuklar, o gencecik kızlar, genç hekimlerimiz, kardeşlerimiz, sağlık personeli, Sayın Bakanın söylediği gibi, bu kadar çok yüksek maaş alan insanlar değil, onlara düşman olmayın, onlara yan gözle bakmayın. Onlar da, aynı sizin gibi yaşam sıkıntısı çeken, belki de yoksulluk sınırında çoğunun gezindiği, büyükşehirlerde kendi çocuklarını yaşatmak, okutmak, beslemek için ne sıkıntı çekiyorsa Türk toplumu, o toplumla beraber aynı sıkıntıyı çeken insanlar. Yanıltmayın, yanılsatmayın.

Değerli arkadaşlarım, birinci basamak sağlık hizmetleri…

YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Doğuya gel, Doğuya.

HALUK KOÇ (Devamla) - Doğuya da geliriz.

YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Doğuya gelsinler, güzel de maaş alırlar.

HALUK KOÇ (Devamla) - Siz dinlemediniz; ben, 657 ayrı, sözleşmeli personel ayrı dedim.

Tabiî, tezatları da var Sayın Bakanın. Bakın, burada, Parlamentoda, aynı çatı altında, mecburî hizmet uygulamasını kaldıran bir hükümetin bakanı olarak devrim yaptığını söyledi; alkışladık, hatırlıyorsunuz. Bir süre geçti "ben yapamadım bu işi, tekrar mecburî hizmeti getiriyorum" dedi. Ne yaptı, ne etti? Şimdi üzerinde konuştuğumuz kanun tasarısında, bütçe görüşmeleri olurken, değerli arkadaşlarım, sevgili meslektaşlarım, o gece, o önergeyi kim verdi? Ne olur bunu bir sorun. Kim verdi, neyi bozdu, ne telkin altında bozuldu?

Bakın, 24 Kasım 2005 tarihli bir IMF niyet mektubundan hep bahsediyorum. İsteyen birçok arkadaşıma, o gece ben fotokopi de vermiştim, tekrar isterlerse verebilirim. Oradaki güvenceler, istenen talimatlar doğrultusunda bu yapıldı; ama, neye mal olduğu sonradan ortaya çıkınca, toparlanmaya çalışıldı. Değerli arkadaşlarım, sizler el kaldırdınız buna. Bence sormanız gerekli şu anda. Bunu kim getirdi, niye getirdi ve bizi niye bu sıkıntıya soktu işletmeler karşısında, hastaneler karşısında, personel karşısında ve bugün neyi düzeltmeye çalışıyoruz?! Biz niye bozduk ki, şimdi niye yapıyoruz; değerli arkadaşlarım, bunlar eleştirilecek hususlar değil mi sizce?!

Bunlara kızarak, burada kükreyerek cevap vermenin hiçbir anlamı yok. Bunlara açıklık getireceksiniz; yani, bir Sağlık Bakanının haberi olmadan, bu konudaki bütçe görüşülürken, o önerge bir tek Maliye Bakanlığı tarafından getirilebilir mi; getirilebilir mi değerli arkadaşlarım?! Niye o zaman, Sayın Bakan, karşı çıkmadınız; bu, benim teşkilatımda geri dönülmez yaralar açacaktır, sarsıntılar açacaktır niye demediniz o gece ve onayladınız hepiniz oybirliğiyle?!

Hatalar söylenince rahatsız olunmayacak değerli arkadaşlar; kızıp Anamuhalefet Partisine, hakarete varan düzeyde, cevap hakkı doğuracak ifadede, sertlikte, gerginlikte tavır sergilenmeyecek.

Değerli arkadaşlarım, birinci basamak sağlık hizmetlerinde personel istihdamında yaşanan sorunları, yabancı hekimleri, şef ve şef yardımcısı atamalarını… Tekrar ilaçlar konusunda bir talebi oldu ve bir şey daha oldu; Haluk Koç'la başladı konuşmasına, Haluk Koç'la bitirdi; teşekkür ediyorum ben Sayın Bakana. Benden…

SELAMİ UZUN (Sivas) - Meşhur oldun!

HALUK KOÇ (Devamla) - Yeterince o konuda belli bir noktaya ulaştım Sayın Uzun.

Benden, Türk Milleti önünde özür dilemeye beni çağırdı. Ben, bütün bu çarpıklıkları, bütün bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK KOÇ (Devamla) - Son sözüm…

BAŞKAN - Buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) - …süreç içerisinde dile getireceğim ve AKP Grubundaki iyi niyetli, duyarlı arkadaşlarımı, gidişattan rahatsız olan arkadaşlarımı üzmeden, onları tenzih ederek, kimin kimden, nasıl özür dilemesi gerektiğini de bundan sonraki maddede ifade edeceğim.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Koç.

Şahsı adına ikinci söz isteği Uşak Milletvekili Sayın Alim Tunç'un.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme Tesislerine Verilecek Dönersermaye Hakkında Kanun ile 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, muhalefet partisi konuşmacıları, sürekli olarak, sağlıkla ilgili yaptığımız reformları eleştirmekle geçiriyorlar. Sağlık Bakanlığına, 2002'den bugüne kadar, gerek çalışanlar gerekse bu hizmeti alan vatandaşlarımız karşısında, aslında, hiç de hak etmedikleri bir eleştiri sunmaktalar. Neden; bugüne kadar hastanelerin birleştirilmesi mi yanlıştı; bugüne kadar yapılamayan, sağlıkta çalışanların dönersermaye ve performansa bağlı hak ettikleri ekonomik özgürlüklere, ekonomik iyiliklere mi karşı çıkıyorlar? Yine, vatandaşlarımızın her istedikleri sağlık kuruluşundan hizmet almalarını sağladığımız için mi karşı çıkıyorlar?

Değerli arkadaşlar, herkes kendi çıkarına, kendi eksiğine bağlı olarak burada söz söylüyor.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Alim Bey, ne çıkarı olabilir ki!..

ALİM TUNÇ (Devamla) - Hadi, var mısınız, vatandaşın içine çıkalım. (CHP sıralarından "Hayhay; hadi, çakalım" sesleri) Eğer, yüzde 60'ın altında bir memnuniyet yoksa sağlıkta, ben bu işi bilmiyorum. Ben bu işin içinden gelen birisiyim, hem özel sektörde hem kamu kuruluşunda çalışan birisiyim.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Vatandaşın karşısına geçemiyorsunuz!

ALİM TUNÇ (Devamla) - Bugüne kadar, sağlıkta çalışanlara verilen hak kadar, hiçbir hükümet döneminde verilmiş mi? Bugüne kadar, siz, zenci, beyaz diye ayırım, Bağ-Kurlu, SSK'lı, Emekli Sandığı, yeşilkartlı diye ayırım yaparak bunları düzelten bir iktidar gördünüz mü?

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Düzelttiniz mi?!

ALİM TUNÇ (Devamla) - Düzelttik.

Genel sağlık sigortası, aile hekimliği ve sosyal güvenlik kurum kanunu çıktıktan sonra bu tür bir sıkıntı da ortada kalmayacaktır.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - AKP'nin mahalle temsilcisi veriyor yeşilkartı; ayıp değil mi?!

ALİM TUNÇ (Devamla) - Yeşilkartlı, SSK'lı, Emekli Sandığı, Bağ-Kurlu, her biri farklı ilaçlar, her biri farklı hastanelerden faydalanıyorlardı. Bunları düzelttiğimiz için mi karşı çıkıyorsunuz? Aşılamada yüzde 88 ve yüzde 99'dur 2006, 2005 yılı. 2003 yılı için eleştiriler belki doğru olabilir; ama, 2003 yılında belirli değişimler, belirli reformlar vardı. Değişimler ve dönüşümler zordur değerli arkadaşlar, bunları yapmak gerçekten güçtür, alışkanlıkları kırmak, onları düzeltmek zordur. O nedenle, belirli inişler, çıkışlar gösterebilir; ama, 2005 yılını, 2004 yılını referans olarak alırsanız, aşılamada, bugüne kadar yapılmamış, 2001 yılının üzerinde de olduğunu görebiliriz, boğmacada, difteride, tetanozda, kızamıkta, hatta hatta BCG'de. Yani, bunlara karşı çıkmak, muhalefet yapmak için mi buraya çıkıp konuşuyor arkadaşlar; bugüne kadar çeşitli hükümetlerin ve çeşitli partilerin hükümet programında ya da parti programında yazıp hayalini bile yapamadıklarını biz yaptığımız için mi karşı çıkıyorlar?

Değerli arkadaşlar, lütfen, eleştiri yapalım; ama, güzel yaptığımız bir işi de, bunun da hakkını verelim. Bugüne kadar sağlık teşkilatında, ebesinden -çünkü en uç noktada çalışandır ebelerimiz- hekimine varıncaya kadar, acilinde çalışan, röntgeninde, laboratuvarında çalışan bütün arkadaşlarımız bu kutsal görevi hakkıyla yerine getirmektedir. O nedenle, performansa bağlı, onların, 9 milyar, 7 milyar, 5 milyar almalarında bizim gözümüz yok; hakkıdır, almaları da gerekir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bizim söylemek istediğimiz şu: Birtakım -ülkemizin- gerçekleri vardır, zor bölgelerimiz var; hizmet götürmek zorunda olduğumuz, Anayasanın gereği hizmet götürmek zorunda olduğumuz yerlere de, bu hekim arkadaşlarımızın, bu sağlık çalışanlarımızın, ebelerimizin, hemşirelerimizin, sağlık memurlarımızın... Fedakâr olarak çalıştıklarını zaten biliyoruz; ama, buralarda çalışacak arkadaşlarımızın da, lütfen, burada, belirli bir süre görev yapmalarını biz istiyoruz, millet adına istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ALİM TUNÇ (Devamla) - Bunu istemek, onların iş güvenliğini, iş güvencesini sağlamadığımızı mı gösteriyor?! Sözleşmeli olarak gitmeleri, iş güvencesiz olduklarını mı gösteriyor?! Lütfen, haksızlık yapmayalım.

Değerli arkadaşlar, ben, bu yasanın, özellikle bu maddenin daha önceden sadece bütçe talimatıyla yapıldığını ve sağlık çalışanlarımızın, hekimlerimizin en çok bana sordukları "bu sene dönersermaye kalkıyor mu? Bu önümüzdeki yıl kalkacakmış" gibi birtakım sorularını da ortadan kaldıran en önemli kanun maddesidir. Bu, artık, kanunlaşmaktadır. Dönersermaye, performansa dayalı ücret almaları da, kanunla hak kazandıklarını gösteren en önemli kanun maddesidir. Bu nedenle, hekimlerimiz, sağlık çalışanlarımız, ebelerimiz, hemşirelerimiz, röntgen teknisyenleri, laboratuvar teknisyenleri ve Türkiye'de çalışan tüm sağlık çalışanlarının, çalıştıklarının, hak ettiklerinin karşılığını alacakları bir yasadır. Bununla ilgili olarak belki bir bütçe konuşmalarında bir sıkıntı ortaya çıkmıştır; ama, bunun sonucunda da, bu sıkıntının sonucunda da, daha güzel bir olay, bu işlem yasalaşmıştır.

BAŞKAN - Sayın Tunç, konuşmanızı tamamlayın.

ALİM TUNÇ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

İnşallah, aile hekimliği, genel sağlık sigortası, sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı altında toplanmasıyla, sağlıktaki reformumuz tamamlanacaktır ve tarih bunu AK Parti Hükümetinin en büyük başarısı olarak yazacaktır. Bu düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Kart, buyurun.

Yalnız, lütfen, yorumsuz, açık, net, kısa…

ATİLLA KART (Konya) - Gayret edeceğim Sayın Başkan; teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, imzanızı taşıyan önerge cevabındaki bilgilere göre sorularımı soruyorum.

Gaziantep'te imam olarak görevli Mehmet Ali Çelik, Haziran 2004 tarihinde, Erzincan İl Sağlık Müdürlüğü Sağlık Müdür Yardımcısı görevine, tarafınızdan atanıyor. Ne zaman ki, konu, tarafımızdan dile getiriliyor ve basına yansıyor, bu defa, aynı kişi, yani aslî görevi imam olan bu kişi, Erzincan'dan, bu defa, Kahramanmaraş Devlet Hastanesine Hastane Müdür Yardımcısı olarak görevlendiriliyor.

Şimdi, hemen yeri gelmişken ifade ediyorum, yanlış anlaşılmaması ve istismar edilmemesi için hemen ifade ediyorum, cami imamlarının da toplum hayatı içinde önemli bir görevlerinin bulunduğu açıktır. Cami imanlarından da, kıdem ve liyakat ölçüleri içinde, kendi meslekleriyle ilgili alanlarda, elbette, yararlanmak gerekir.

Bunun devamında hemen sorumu soruyorum Sayın Bakan; biraz evvel sorduğum sorularla bağlantılı bir şekilde bu soruyu soruyorum. Hangi kıdem ve liyakat ölçülerine göre, sağlık konusunda üst düzey idarecilik görevine, bu meslekle, bu eğitimle hiçbir ilgisi olmayan bir imamı görevlendiriyorsunuz?

58 ve 59 uncu Hükümetler döneminde, kıdem ve liyakat ölçülerinin bir tarafa bırakılarak, belli referans ilişkilerinin esas alındığı yolundaki yoğun seyir kazanan bu eleştirilerimize, bu iddialarımıza somut olarak cevap verir misiniz, bu açıkladığım olay çerçevesinde.

Ve yine devamında şunu soruyorum: Bu kişi, halen idareci olarak görevini nerede sürdürmektedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Sayın Arslan, buyurun.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, ben de, aracılığınızla, Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum:

Bildiğiniz gibi, 1 000 kişiye düşen hasta yatağı açısından da OECD ülkeleri içinde son sıralardayız. Tabiî, bunun dağılımında da büyük sorunlarımız var. 1 000 kişiye 2,4 hasta yatağımız var Türkiye'de; ama, bazı bölgelerimizde 1 000 kişiye düşen hasta yatağı sayısı 1, hatta, 1'in çok çok altında. Muğla İli yaz aylarında turist akını nedeniyle nüfusu çok artan bir ilimiz ve yaz aylarında bu sıkıntı çok daha fazla yaşanıyor, hasta yatağı yetersizliği sorunu. Ortaca-Dalaman-Köyceğiz bölgesi de, yine, turizm bölgesinde olan bir bölge olarak bu sıkıntıyı en çok yaşayan ilçelerimiz. Özellikle, Ortaca, bu ilçelerin tam ortasında bulunan ve sağlık merkezi konumunda bulunan bir ilçe. Ortaca'da, daha doğrusu, bu 3 ilçede ortalama 1 000 kişiye düşen hasta yatağı sayısı 1,2. Türkiye'nin gelirine önemli katkıları olan bu 3 ilçenin gerçekten bu konuda büyük bir ihmal edilmişliği var. Ben, Ortaca-Köyceğiz-Dalaman bölgesinin ve özellikle, Ortaca Devlet Hastanesinin fizikî yetersizliğinin Bakanlığınızca bilindiğini biliyorum. Birlikte birçok defa görüştük. Bu bölgedeki hastane yetersizliğinin giderilmesi açısından Bakanlığınızca ne tür çalışmalar yapılmaktadır; onu sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

Sayın Ünlütepe.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana aşağıdaki soruları sormak istiyorum.

Sayın Bakan, hafta sonu, Dinar AKP İlçe Kongresine katılmak üzere Afyon'daydınız. Size, Sandıklı İlçemiz Devlet Hastanesindeki yolsuzluklarla ilgili soru sormak istiyorum. İktidarınızın son iki yılında kadrolaşmaların sonucu Sandıklı İlçesi Devlet Hastanesindeki yolsuzluklar ilimiz ve ilgili ilçe kamuoyunda tartışılır bir hale gelmiştir. Bu yolsuzluklar tamamen ayyuka çıkmıştır. Örneğin, devlet hastanesindeki medikal malzeme alımları, devlet hastanesine mal ve hizmet temin eden firmaların konumu, iktidarınız döneminde atadığınız kamu görevlilerinden bazılarının davranışları, örneğin, çok kısa süre içinde çabucak zenginleşmeleri ilçede bilinmekte ve kamuoyunda genel kanı bunların iktidarca da korundukları yönündedir.

Sayın Bakan, ayrıca; bu devlet hastanesinde meydana gelen olaylar sonucu, yurttaşların yakınmaları sonucu cumhuriyet başsavcılığınca soruşturma başlatılmış ve belki de ilk defa bir devlet hastanesi dün gece saat 22.30 sıralarında hem emniyet güçleri hem jandarma güçleri tarafından basılarak, resmî evraklara el konulduğu gibi, atadığınız kişilerin evlerinde de resmî evraklara el koymak için arama yapılmıştır.

Şu soruları sormak istiyorum:

Sayın Bakan, yolsuzlukların bu derece yoğunlaşması partizanca kadrolaşmanın bir sonucu mu acaba?

İkinci sorum: İhtisas isteyen yerlere partizanca atamalara devam edecek misiniz?

Üçüncü sorum: Kamuya ait olan bir devletin hastanesinde, yakınmalar sonucu, Bakanlığınız döneminde atanan kadrolara cumhuriyet savcılarının güvenmemesi nedeniyle baskın yapılarak resmî evraklara el konulması durumunda, baskın yapılan bir hastaneye hastalarımız ne derece güvenebilir ve devlet hastanelerinin güven duyulmayacak bir duruma düşmesinde kusurlu olduğunuza inanıyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.

Sayın Karademir, buyurun.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla, Sayın Bakana sormak istiyorum.

Sayın Bakan, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tümer Çorapçıoğlu, bugün bir basın açıklaması yaptı: "Personelin maaşını ödeyemiyoruz; hastane masraflarını karşılayamıyoruz. Devletten alacağımız var, ödenmiyor. Bizim borçlandıklarımız, bizi hacze veriyor. Şu an 9 trilyon lira borcum, buna karşılık 100 trilyon lira alacağım var. Buna rağmen, icralık oldum. Suçlusu ben değilim" diyor. Sizce, bunun suçlusu, AKP Hükümeti ve başında bulunduğunuz Bakanlık mıdır?

İki…

BAŞKAN - Sayın Karademir, süremizi aştık zaten; lütfen, hemen, süratli bir şekilde…

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Hemen bitiriyorum.

Sayın Bakan, iki aydan bu yana bütçe uygulama talimatı çıkarılmadı. Bundan dolayı, ocaktan beri faturalar kesilemiyor. Nedeni nedir sizce?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Işık, çok hızlı bir şekilde; buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, çok kısa sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, performans kriteri uygulamalarıyla ilgili değerlendirmenizi almak istiyorum; özellikle, hekim verimliliği ve vatandaşın hizmet alımı noktasındaki. Bir de, sisteme 4,5 katrilyon yük getirdiği iddia ediliyor. Doğruluk derecesi nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Kart, bir personelin, Mehmet Ali Çelik isimli bir personelin müdür yardımcısı oluşundan bahsederek, yine, hangi kıdem ve liyakat ölçülerine göre atandığından bahsetti; "belli referans ilişkileriyle mi atanıyor" dedi. Görevinin şu anda nerede olduğunu sordu. Tabiatıyla, onu, şu anda cevaplayamıyorum; ama, Sayın Kart'a şunu ifade etmek isterim ki, söz konusu kişi, bir iktisat fakültesi mezunudur. Biz, bir iktisat fakültesi mezununu, hastane müdür yardımcısı veya il müdür yardımcısı kadrosuna koyabilmişsek, ne mutlu bize. Bir kişinin, geçmişte, imamlık yapması, öğretmenlik yapması, başka bir meslek yapması, siz de çok güzel bir biçimde ifade ettiniz, o kişinin gelecekte başka meslekler yapamayacağı anlamına gelmez.

ATİLLA KART (Konya) - Bu, niye kural haline geliyor?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bir iktisat fakültesi mezunu, kanaatimce, bir il müdür yardımcılığına, bir hastane müdür yardımcılığına pekala yakışır. Onun için, bunun liyakat ölçüleri içinde olmadığını ifade edemeyiz. Tekrar ifade ediyorum: Bir iktisat fakültesi mezunundan bahsediyoruz. Belki, bu hususta bilginiz yoktu.

ATİLLA KART (Konya) - Bilgi doğru değil Sayın Bakan, doğru değil…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Arslan, 1 000 kişiye düşen hasta yatağından, Ortaca'daki ihtiyaçlardan bahsetti. Kendisiyle bunu daha önce de şifahen görüşmüştük.

Gerçekten, Türkiye'de, tıpkı hekim yetersizliği olduğu gibi, hasta yatağı sayısı itibariyle de yetersiz olduğumuz bölgeler, bundan daha önemlisi, binalarımızın çok eskimiş olduğu yerler var. Yani, çağdaş, modern hastanecilik yapmak üzere sıkıntı içinde olduğumuz yerler var.

Şunu ifade edeyim: Bizden önceki iktidar döneminde -yaklaşık üçbuçuk yıllık bir iktidar dönemidir biliyorsunuz- Türkiye'ye kazandırılmış olan yeni kamu hastanesi yatağı 4 000 civarındadır. Dönemimizde, üç yıl içerisinde kamuya kazandırılmış olan hastane yatağı sayısı 13 000'dir. Tabiî, bu sayı da yeterli olmuyor. İşte, bunun içindir ki, şimdi kamu-özel ortaklığı yoluyla, temmuz ayında yaptığımız bir kanunla, yerli veya yabancı sermayeyi, kamuya hastane yapmak ve bunları uzun sürelerle, yirmi yıl, yirmişbeş yıl gibi kiralamaları suretiyle yeni bir finansman modeli oluşturduk.

Ortaca'yla ilgili teklifinizi de değerlendirerek gereğini yerine getirmeye çalışacağız, ihtiyaçlar ve imkânlar çerçevesinde.

Sayın Ünlütepe, Sandıklı'daki hastane yolsuzluğundan, bu arada bir savcılık soruşturmasından bahsetti. Şunu ifade etmek isterim ki Değerli Milletvekilimize, biz, Sandıklı'da bir soruşturma başlatmış durumdayız ve bu soruşturma da tamamlandı, sonuçları bana da getirildi. Yani, buradaki problemlerle ilgili olarak, biz, zaten tavrımızı koymuş ve gerekli soruşturmamızı yapmıştık. Muhtemelen, savcılıkla ilgili muameleler de bu soruşturmayla ilişkilendirilmiştir.

Yalnız, bu arada, yine, enteresan bir şey çıktı karşıma, bir bilgi: Hani, biz, başhekimleri değiştirdiğimiz zaman kadrolaşmış oluyorduk; Sandıklı'da da, şu işe bakın ki, biz, Başhekimi değiştirmemişiz, mevcut yönetimi almışız, mevcut yönetimle yolumuza devam etmişiz. Tabiî, bunu söylerken, oradaki Başhekimi şimdiden suçlu ilan etmiyorum, buna hakkımız yok; ama, ortada bir iddia var, bu iddia soruşturulmuş, savcılık soruşturması var. Sonuç itibariyle, bizim oluşturduğumuz bir başhekimlik yönetimi olmadığını da vurgulamak istiyorum; yani, demek ki, bunlar olabiliyor. Tabiî ki, biz, Hükümet olarak, yolsuzluklar konusunda büyük bir hassasiyet gösteriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Sağlık Bakanlığının 900'den fazla dönersermaye işletmesi var ve onbinlerce ihale yapılıyor. Dolayısıyla, bu ihaleler sırasında bazı usulsüzlüklerin, hatta yolsuzlukların olması her zaman mümkündür; önemli olan, bunlara karşı siyasî iktidarın aldığı tavırdır. Tavrımız çok nettir; gerekli soruşturmaları yapıyoruz, idarî soruşturmalar veya adlî soruşturmalar konusunda her türlü hassasiyeti gösteriyoruz; bugüne kadar gösterdik, bundan sonra da göstermeye devam edeceğiz. Ancak, şunu ifade etmeliyim ki, hizmetlerin bu kadar arttığı, sağlıkla alakalı olarak, hastanelerimizde cihaz alımlarının, hizmet alımlarının, hizmet sunumlarının bu kadar yüksek seviyede geliştiği bir dönemde ciddî ölçüde yolsuzluk yapılmış olsa, hakikaten bunlar başarılamazdı; bir defa, malî açıdan bunları başarmak imkânsız hale gelirdi. Dolayısıyla, bu husustaki hassasiyetlerinize bizim de katıldığımızı ve gereğini yaptığımızı ifade ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, süremizi aştık.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Sayın Tümer Çorapçıoğlu'nun ifadelerinin, gazetelere yansımış ifadelerinin gerçeğin ne kadarını yansıttığını, takdir edersiniz ki, benim bilmem mümkün değildir. Ancak, iki aydan beri bütçe talimatının niçin çıkarılmadığını soruyorsunuz. Bu işle ilgilenenler bilirler, kamuda, genellikle bütçe talimatları mart ayı içerisinde çıkarılabiliyor. Biz de, daha erken oluşmasını istiyoruz; ama, karşılıklı görüşmeler yapılıyor, karşılıklı teknik çalışmalar yapılıyor ve genelde bu ay içerisinde bütçe talimatları çıkarılır, geçmişten beri hep böyle olagelmiştir; biraz erkene alınmasının da yararlı olduğuna inanıyorum. Ancak, burada bir husus var; bütçe talimatının gecikmiş olması, fatura kesmek ve faturaları ilgili geri ödeme kurumlarına göndermek konusunda bir engel değil, bu, yapılabilir; yani, bu hususta bir engel yok.

Vaktim kalmadığı için son sorulara cevap veremiyorum.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum...

III. - YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Toplantı yetersayısı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Evet, tespit edelim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Lütfen, 20'den fazla yazmayın.

BAŞKAN - Sayın Anadol, Sayın Çilingir, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Ünlütepe, Sayın Ercenk, Sayın Koç, Sayın Baratalı, Sayın Ekmekcioğlu, Sayın Dinçer, Sayın Miçooğulları, Sayın Uzdil, Sayın Arslan, Sayın Kart, Sayın Ayvazoğlu, Sayın Gazalcı, Sayın Şahin, Sayın İnce, Sayın Gencan, Sayın Kartal, Sayın Neşşar.

İsimlerini okuduğumuz sayın milletvekillerimiz cihaza girmesinler, katılmasınlar.

Yoklama için 4 dakika süre veriyorum; adlarını okuduğum sayın üyelerin, yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.02

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.12

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - 1101 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin, oylanmasından önce yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştır; bu nedenle, yeniden yoklama yapacağım.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 7 Mart 2006 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar.

Kapanma Saati: 19.17