DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 112
66 ncı
Birleşim
22 Şubat 2006 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney'in, Bayburt'un düşman
işgalinden kurtarılışının 88 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
2.- İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın, İmar Bankası mağdurlarının
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu'nun, Sungurlu İlçesindeki
istihdam sorunu ile elektrik kesintileri nedeniyle bazı firmaların
faaliyetlerini gerçekleştirememeleri sonucunda karşılaşılan sıkıntılara ve
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
B) Gensoru,
Genel Görüşme, MecLıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı
1.- İzmir Milletvekili Serpil Yıldız ve 19 milletvekilinin, enerji
sektöründeki arz ve talep durumu ile alternatif enerji kaynaklarının
araştırılarak, muhtemel enerji krizi ve dışa bağımlılık konusunda alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/338)
C) Tezkereler ve
Önergeler
1.- Hırvatistan Parlamentosu Başkanı Vladimir Seks'in davetlisi olarak
Hırvatistan'a resmî ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Bülent Arınç'ın beraberindeki Parlamento heyetini oluşturmak üzere
gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/976)
2.- Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Dilekçe Komisyonunun, TBMM Dilekçe
Komisyonu heyetini Çek Cumhuriyetine resmî davetlerine icabet edilmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/977)
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili
Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim
Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı
Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili
Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa
Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar
ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28
Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı
Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın,
Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124,
2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066)
4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma
Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)
5.- Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu
(1/277) (S. Sayısı: 1079)
6.- Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının Gerçekleştirilmesi
Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari Taahhütlere Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında
Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/563) (S. Sayısı: 816)
7.- Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Millî Savunma ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/630) (S. Sayısı: 818)
8.- Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve
Cezaları Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/1017) (S. Sayısı: 1064)
V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ünal Kacır'ın, Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlu'nun, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.
Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak, kültürümüze, özgürlük
sevdamıza hayatı pahasına katkı sağlamış Azerbaycan'ın istiklal şairi Ahmet
Cevad'ın edebî kişiliğine ve eserlerine, Türk kültürüne hizmet edenlerin
unutulmaması amacıyla yapılması gerekenlere,
Zonguldak Milletvekili Harun Akın, Sosyal Sigortalar Kurumundan emekli,
dul ve yetim maaşı alanlar arasındaki ücret farklılığının giderilmesi için
çıkarılacak olan intibak yasası ile TÜFE farklarının bir an önce ödenmesinin
önemine,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, Göltaş hisseleri ve diğer
yetkileri belediye meclisi tarafından elinden alınan Isparta Belediye
Başkanının, kendisini haber yapan Zaman Gazetesinin iki çalışanını makamına
çağırması ve bu kişilerin dövülmesiyle gelişen olaylara ilişkin gündemdışı
konuşmasına Devlet Bakanı Beşir Atalay cevap verdi.
Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin Börü'nün (6/1620) esas numaralı
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu, sorunun geri verildiği
bildirildi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ı temsilen
Başkanvekili Nevzat Pakdil'in, Endonezya Temsilciler Meclisi Başkanı Agung
Laksono'nun davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle
Endonezya'ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık,
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Tunus'a yaptığı resmî ziyarete
katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık,
Tezkereleri ile;
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 325 inci sırasında yer alan 1077, 302 nci sırasında yer
alan 1036, 9 uncu sırasında yer alan 1069, 329 uncu sırasında yer alan 1082
sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 9, 10, 11, 12 nci
sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; 21.2.2006 Salı ve 22.2.2006 Çarşamba günkü birleşimlerde sözlü
sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarısı ve
tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun çalışma sürelerinin ise aynı
birleşimlerde 15.00-21.00, 23.2.2006 Perşembe günkü birleşimde de 14.00-21.00
saatleri arasında olmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisinin,
Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, 6183 Sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna Geçici Bir Madde İlavesi (2/621),
Bursa Milletvekili Niyazi Pakyürek'in, Çanakkale Savaşlarına
Katılanlara, Ailelerine Hizmet ve Anı Madalyası Verilmesi (2/385),
Hakkında Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergelerinin,
Yapılan görüşmelerden sonra;
Kabul edildikleri açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri
alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,
4 üncü sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
5 inci sırasında bulunan, Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi;
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref
Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa
Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı
Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479
Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim
Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifinin
(1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066),
görüşmelerine devam olunarak 17 nci maddesine kadar kabul edildi.
Amasya Milletvekili Hamza Albayrak, Erzurum Milletvekili İbrahim
Özdoğan'ın, konuşmasında, şahsına sataştığı iddiasıyla bir açıklamada bulundu.
22 Şubat 2006 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
20.51'de son verildi.
Ali Dinçer
Başkanvekili
|
Harun Tüfekci |
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
Konya |
Kırklareli |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
Bayram Özçelik
Burdur
Kâtip
Üye
II. - GELEN
KÂĞITLAR No.: 88
22 Şubat 2006 Çarşamba
Tezkereler
1.- Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun;
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/978)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.11.2005)
2.- Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus
Şahin'in; Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/979) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.11.2005)
3.- Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus
Şahin'in; Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/980) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.11.2005)
4.- Tokat Milletvekili Resul Tosun'un; Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/981) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.11.2005)
Meclis
Araştırması Önergesi
1.- İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ ve 19
Milletvekilinin, enerji sektöründeki arz ve talep durumu ile alternatif enerji
kaynaklarının araştırılarak, muhtemel enerji krizi ve dışa bağımlılık konusunda
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/338) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/2/2006)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
15.05
22 Şubat 2006
Çarşamba
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER:Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 ncı
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline
gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Bayburt İlinin düşman işgalinden
kurtuluşunun 88 inci yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Bayburt Milletvekili
Ülkü Güney'e aittir.
İnşallah, ne Bayburt ne de başka bir ülke parçası bundan
sonra işgal görmez.
Sayın Ülkü Güney, buyurun. (Alkışlar)
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp
Güney'in, Bayburt'un düşman işgalinden kurtarılışının 88 inci yıldönümüne
ilişkin gündemdışı konuşması
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, muhterem
milletvekilleri; Bayburt'un düşman işgalinden kurtuluşunun 88 inci yıldönümü
nedeniyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Bayburt, bundan 88 yıl önce
düşman işgalinden kurtulmuştu. Bu düşman kimdi ve niçin Bayburt ve yöresi işgal
edilmişti? Bunlar, Rus işgal güçleriydi; aynı zamanda, Rus işgal güçleriyle
beraber Ermenilerdi; hele hele, o Ermeniler ki, bizlerle birlikte yaşayan, ama,
Rus işgalini müteakip bizde en büyük zulmü yapan insanlardı. Bu işgal iki yıl
sürdü. Buradaki işgale, oradaki insanlarımız, analarımız, dedelerimiz,
büyüklerimiz, iki yıl, kıt imkânlarıyla, bu zulme karşı mücadele verdiler.
Yokluk ve kıtlık içerisindeki halk göçe mecbur edildi ve Bayburtlular, o
dönemde daha güvenli olan bölgelere, Sivas'a, Tokat'a, Zile'ye ve Orta
Anadolu'ya göç edildiler, göç edilmeye mecbur bırakıldılar. Bayburt'ta kalanlar
ise, bu iki yıl zarfında, işgal kuvvetleri tarafından her türlü zulme tabi
tutuldular; bunların başında da, Ermeniler gelmektedir.
Bugün Ermeni soykırımından bahsedenlere, buradan şunu
açıkça ifade ediyorum: Yakın tarihimizi çok iyi okusunlar, yakın tarihimizin
belgelerini incelesinler. Bu iki yıl zarfında, Bayburtlular, orada, taş
mağazalara doldurularak, çocuk, genç, ihtiyar demeden "yiyecek
verilecek" vaadiyle, üzerlerine gaz dökülerek yakılmışlardır; bunlar,
tarihî belgelerde sabittir. Kadınlar, gelinler, ırz ve namuslarından kaçarak,
korkarak kuyulara kendilerini atmışlardır; bunlar da sabittir ve belgeleriyle
ortadadır. Bu kısa süre içerisinde bu zulmün, bu vahşetin detaylarını anlatmam
mümkün değil; ama, biz, bunları 1915 yılında yaşadık. İçimizdeki dost veya
düşman veyahut da gaflet içinde olanlar veya tarihî okumayanlar, zaman zaman
Ermeni soykırımından bahsederlerken, asıl bizim bu gerçeklerimize hiçbir zaman
dönmemiş, bunları sorgulamamışlardır. Bence, Ermeni soykırımını değil, kendi
vatanlarımızda bize yapılan soykırımı bizim daha iyi anlatmamız lazım,
belgelere dahi iyi geçirmemiz lazım. Bu sadece Bayburt'ta değil. İşte, Erzurum
Milletvekili arkadaşım burada ve Trabzon Milletvekili arkadaşım burada. Bizim
bölgemizde, bütün vilayetlerde bu işlem yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri, biz, her 21 Şubat gününü büyük
bir coşkuyla kutluyoruz. Dün, değerli milletvekili arkadaşım Fetani Beyle
beraber Bayburt'taydık ve bu coşkuyu orada birlikte yaşadık.Bundan büyük bir
gurur duyduk, şehitlerimizi andık. Vatanımız elbette kurtulacaktı, bu
muhakkaktı; çünkü, bağımsızlık bizim karakterimizdir. Kop Savunmasını yapan
halk, iradesini ve ümidini her türlü imkânsızlıklara rağmen korumuştur. O Kop
Savunması ki, merhum Mareşal Fevzi Çakmak'ın "Kop Savunması ikinci
Plevne'dir" övgüsüne mazhar olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Bakın, Bayburtlu Zihni o
kara günleri nasıl tasvir etmiş:
"Vardım ki yurdumdan ayak göçürmüş
Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı
Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş
Sakiler meclisten çekmiş ayağı"
Değerli milletvekilleri, bugün memleketimizin en büyük
sorunu, ekonomik darboğaz ve bununla birlikte işsizliktir; biz, bunun
bilincindeyiz. Hükümetimizin bu konuda yaptıklarına biz de yardımcı oluyoruz.
Yöre olarak teşvikten istifade eden bir yöreyiz. Hemşerilerimiz buraya
geliyorlar, burada bazı küçük sanayi birimleri kuruyorlar, bir elbirliği
içerisinde çalışıyoruz. Ama, bizim bir sorunumuz var. Ben, bu sorunumuzu
sizinle paylaşmak istiyorum. Daha önce üniversitemizle ilgili bir kanun teklifi
vermiştik; bu, birbuçuk yıldan beri Meclis gündeminde beklemektedir. Hepiniz yakinen biliyorsunuz, bundan
takriben birbuçuk ay evvel 15 ilde üniversite kanunu çıkardık, onlara
üniversite kurulması için kanun çıkardık; çok yerinde bir kanundu. Ben, o zaman
illerinde üniversite kurulan milletvekillerini burada gördüm, biz onlarla
beraber gece yarılarına kadar birlikte çalıştık. Onlar ne kadar sevindiyse,
hele hele bir üniversite öğretim üyesi olarak, ben de aynı sevinci yaşadım.
Değerli milletvekilleri, kıt imkânlarımızla biz de
üniversitenin altyapısını hazırladık.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Üniversitemizle ilgili,
işadamlarımız, altyapı için fakülte binalarını, dekanlık binasını yaptılar. Halen
memleketimizde 1 eğitim fakültesi, 2 de yüksekokulumuz mevcuttur.
Geçen yıl Sayın Başbakanımızla yapmış olduğumuz bir
toplantıda, altyapı hazırlandığında, iktidarın, hükümetin yardımcı olacağı
sözünü de aldık.
Bizler, bugüne kadar, hiçbir zaman -ülkemizin en kötü
günlerinde, yani, anarşinin en üst düzeye çıktığı günler dahil- memleketimizde
anarşik hiçbir olay olmayan, devletine, milletine karşı hiçbir zaman içinden
hain çıkarmayan, hiç organize suça bulaşmamış, halen kapıları açık, hırsızlık
nedir bilmeyen, cezaevinde 2 veya 3'ten fazla hükümlüsü bulunmayan bir
memleketin çocuklarıyız.
İnanıyorum ki, sizler, günü geldiğinde -inşallah, bu,
kısa bir süre içerisinde olacaktır- bize bu imkânı vereceksiniz; bunu, sizden
bekliyorum.
Bu duygularla hepinizi selamlıyorum; bekliyorum,
inşallah, biz de, bizden evvelki iller gibi o sevinci Bayburtlular olarak
yaşarız diyorum.
Sağ olun, var olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, İmar Bankası
mağdurlarının sorunları hakkında söz isteyen, İzmir Milletvekili Sayın Yılmaz
Kaya'ya aittir.
Buyurun Sayın Kaya. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın,
İmar Bankası mağdurlarının sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması
YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; İmar Bankası mağdurlarının sorunlarıyla ilgili
gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, ben bu konuyla uğraşırken, bir
İmar mağduru vatandaşımızdan bir mektup geldi; konuşmama o mektubu okuyarak
başlamak istiyorum. "Ben -isimleri okumuyorum- (...) SSK, eşim (...)
Emekli Sandığı emeklisi. Bütün gayemiz, şu an üniversite üçüncü sınıfta okuyan
oğlumuz, tek çocuğumuza güzel bir eğitim imkânı sunmaktı; fakat, şu içinde
bulunduğumuz günler, hak, hukuk, adalet, insanlık, bütün erdemlik vasıflarını
kendilerinde gören iktidar tarafından bu hürriyetimizi elimizden almayı bir
zevk addetmek olarak görmektedirler. Yirmibeş otuz yıl çalışarak elde ettiğimiz
bu evi satıp, iyi bir eğitim tahsili görmesi için 2001 yılında İmar Bankasına
yatırdık normal mevduat olarak. 2003 Ocak ayında offshore'a geçtik. Haziran
16'da şubeye müracaatımızla bu hesabı bozdurup, hesaptan 7,5 milyar lira çekip
normal mevduat hesabı açtırarak, geri kalan parayı İmar Bankasına havale ettik.
Ancak, bankaya el konduktan sonra, bizler paramızı beklerken, 2003 Aralık
ayının bir gecesi 5021 sayılı Kanunun bir maddesiyle hüsrana uğrayıp, acılı,
ıstıraplı, travmalı günler -sizlerin o geceki mücadelenizi de takdirle
anıyoruz- başlamış oldu."
Değerli arkadaşlarım, mektup bu şekilde devam ediyor;
ancak, ben, süre kısıtlı olduğu için özetleyerek geçeceğim.
"2003 Aralıktan bugüne kadar nasıl geldiğimizi, bu
işin nelere mal olduğunu kısaca arz edeyim: Eşim, psikolojik rahatsızlıklar
içinde, bunalım, saçkıran, şu an tedavi görüyor; 22 yaşındaki oğlumun bütün
saçları döküldü; benim değişik yerlerimde yaralar, çıbanlar ve siğiller çıktı.
"
Değerli arkadaşlarım, İmar Bankasından mağdur olan
vatandaşlarımızın, emin olun ki, tamamı bu durumda; ancak, biz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak, bu yasanın Anayasaya aykırılığı iddiasıyla dava açmamıza
ve Anayasa Mahkemesinin bu konuyu düzenleyen 1 inci maddeyi iptal etmesine
rağmen, bunun üzerine hükümetin hâlâ ödeme yapmamaya devam etmesi üzerine de
cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunmuştuk; ancak, buna rağmen, ben,
bir hukukçu olarak, hukuk mantığımla yorumladığımda, genel mantığımla
yorumladığımda ve vicdanımla yorumladığımda, niye hâlâ ödeme yapılmadığını
anlayabilmiş değilim. Haa, düşündüm, aklıma şu geldi: Biraz önce, buraya
gelmeden önce İzmir'den bir berber arkadaşımız aradı "diyorlar ki, normal
bankaya yatırsaydınız; fazla tamah ettiniz, onun için bunlar başınıza geldi. Üç
tane çocuğumu üniversitede okutuyorum. Oturduğum evi sattım; sadece, onlar
okusun diye. Bu, fazla tamah değildir. Kim çocuklarını okutmak istemez"
dedi. Üç çocuğu varmış, onu okutmak için evini satmış.
Tabiî, bütün bunlara rağmen, mahkeme kararlarına
rağmen, Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen niye ödenmediği konusunda şu
aklıma geldi: Sizi anlamıyorlar arkadaşlar, sizi anlamıyorlar… Sen üç çocuğunu
okutmak için evini satıyorsun, Sayın Başbakan arkadaşlarının verdiği bursla
yurt dışında çocuklarını okutuyor. O, sizi anlayamaz. Ulaştırma Bakanımızın
zaman darlığı var, Maliye Bakanımızın zaman darlığı var; kendi çocuklarına
nasıl teşvik çıkaracaklar, kendi çocuklarına nasıl iş kuracaklar, onların
peşindeler. Kaldı ki, zaman darlığını aşıp, bunları aşıp bu konuda karar vermiş
olsalar bile, size ödeyecek paraları yok maalesef; o paraların gittiği yerler
belli.
Değerli arkadaşlarım…
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Hangi gezegende yaşıyorsunuz?!
AHMET YENİ (Samsun) - Tutturamadınız bir şey.
YILMAZ KAYA (Devamla) - Öyle mi?!. İçiniz rahat yani,
öyle mi?!
AHMET YENİ (Samsun) - Rahatız tabiî.
YILMAZ KAYA (Devamla) - Peki, devam edin siz, devam
edin…
BAŞKAN -
Değerli milletvekilleri, karşılıklı konuşmayın.
Yılmaz Bey, siz Genel Kurula hitap ediyorsunuz.
YILMAZ KAYA (Devamla) - Genel Kurula hitap ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Herhangi bir başka milletvekili arkadaşla
muhatap değilsiniz, Genel Kurula karşı konuşun.
YILMAZ KAYA (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, bu paraların ödenmemesi konusunda görünen
(zahirî) neden ise yasada şu: Muvazaalı olanları da ödemiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, yürütme organısınız. Sayısal
çoğunluğunuz nedeniyle yasamayı da etkiniz altına alabiliyorsunuz, bunu
yaşıyoruz; ancak, ne zaman yargı organı oldunuz?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
YILMAZ KAYA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
AHMET YENİ (Samsun) - Hiç Uzanları ağzınıza aldınız mı?
Soygundan bahsetmiyorsunuz!
YILMAZ KAYA (Devamla) - Ne zaman yargı organı haline
geldiniz?! Yürütmesiniz. Yasamayı da bu çoğunluk nedeniyle istediğiniz şekilde
yönlendirebiliyorsunuz; ama, yargı organı olmayın.
Biliyorsunuz, muvazaa nedeniyle açılan davalar aylarca,
yıllarca sürüyor. Siz, bir gecede yaptığınız yasada, muvazaa nedeniyle şunları
şunları ödemiyoruz diyorsunuz. Nedir bu? Bunun, hak, hukuk neresinde? Bu nasıl
yasa? Anayasa Mahkemesi iptal ettiği halde, hâlâ ödememekte ısrarlısınız.
AHMET YENİ (Samsun) - Soygundan da bahset.
YILMAZ KAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu, Türk
Ceza Kanununda sayılan görevi kötüye kullanmaktır. Eğer, bu ödemeyi yapmayan
bakanlar bugün milletvekili olmasaydı, bu maddeden dolayı yargılanıyor
olacaktı; ama, ne yazık ki, ısrarla söylediğimiz gibi, dokunulmazlık zırhı
nedeniyle bu da gerçekleşememekte.
Değerli arkadaşlarım, İmar Bankasından paralarını
alamadığı nedeniyle mağdur olan insanlarımız çok zor durumdalar; oturdukları
evler altlarından gitmiş, çocukları perişan durumda; ama, hükümetimiz,
maalesef, maalesef, bu konuda hâlâ bir adım atmamakta ısrarlı. Acaba, ne olunca
ödenecek?
Yani, bir yasa yapıyorsunuz, Anayasa Mahkemesi iptal
ediyor, idare mahkemeleri karar veriyor, Danıştay karar veriyor. Yani, ne
olunca ödeyeceksiniz değerli arkadaşlarım, ne yapmaları gerekiyor bu
arkadaşların?! Yani, kredi mağdurlarında gördük, kredi kartı mağdurlarında. Bu
insanların da mı ölmesi gerekiyor? Yine gündemi kaçırıyorsunuz; yine gündemi
kaçırıyorsunuz.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Onlara sıra gelmiyor.
BAŞKAN - Bir dakika... Müdahale etmeyin.
YILMAZ KAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bakın, ben size, çok kısa -şu anda aklıma geldi- bir
fıkrayla konuşmamı bitirmek istiyorum. Temel yolda gidiyormuş, demiş ki,
"hay Allah, birazdan yine düşeceğiz." "Ne oldu Temel"
demişler. "Ya, ileride muz kabuğu var" demiş!..
Şimdi, değerli arkadaşlar, çok yanlış yapıyorsunuz.
Etrafınız muz kabuğu dolu. Karşınıza almadığınız kesim yok; işçi öyle, çiftçi
öyle, emekli öyle, dul ve yetim öyle, kredi kartı mağdurları öyle, bir de şimdi
İmar Bankası mağdurları.
Değerli arkadaşlarım, düşeceksiniz, düşüyorsunuz; ama,
ne olur, düşerken, birçok insanı da mağdur etmeden düşün ve bu insanlara da
iyilik yapmış olun diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Uzanlardan da bahset biraz.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Bir dahaki sefer de sen
bahsedersin.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Laf atmasan olmazdı!..
BAŞKAN - Bir dakika… Müdahale etmeyin arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri… Bir dakika…
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, onu bir şey
etsene…
BAŞKAN - Bir dakika...
Değerli milletvekilleri, en önemli dokunulmazlık alanı
kürsü çevresidir, kürsüdür. Kürsü muafiyeti, kürsü dokunulmazlığı hepimiz için
gerekli, hepimiz için, rahatlıkla görüşlerimizi açıklamamız için ihtiyaç
duyduğumuz bir dokunulmazlık alanı; ona en çok saygı göstermemiz gerekiyor,
kürsüde konuşan arkadaşa müdahale etmememiz gerekiyor; onun da, tek tek
milletvekilleriyle değil, Genel Kurula hitap etmek durumunda olduğunu bilmesi
gerekiyor. Bu nedenle bu uyarıyı yaptım biraz önceki müdahalelerden dolayı;
bundan sonra, inşallah, uyarı doğrultusunda hareket ederiz.
Gündemdışı üçüncü söz, teşvik kapsamında Çorum İli
Sungurlu İlçesindeki 22 yeni firmanın elektrik kesintileri nedeniyle
faaliyetlerini gerçekleştirememelerine ilişkin söz isteyen Çorum Milletvekili
Feridun Ayvazoğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Ayvazoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Çorum Milletvekili Feridun
Ayvazoğlu'nun, Sungurlu İlçesindeki istihdam sorunu ile elektrik kesintileri
nedeniyle bazı firmaların faaliyetlerini gerçekleştirememeleri sonucunda
karşılaşılan sıkıntılara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çorum İlinin, dolayısıyla ilçelerimizin ve bu ilçelerimiz
içerisindeki merkezden sonra en büyük ilçemiz olan Sungurlu İlçesinin
sorunlarıyla ilgili olmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, gerçekten, ülkenin içinde bulunmuş olduğu çok
ciddî sorunların arasında bizim bir ilimizin belirli bir büyük ilçesinin bu tür
bir sorununun ne anlamda ve ne derecede etkili olup olmayacağını Yüce Meclisin
ve hükümetin takdirlerine bırakacağım.
Değerli arkadaşlarım, elbette, Çorum İli denildiğinde,
tekrar tekrar tarife gerek olmayan, Anadolu ve Karadeniz'in bağlantısı
konumunda olan bir il olduğunu, 14 ilçesiyle birlikte bunların merkezden sonra
en büyük ilçesinin de Sungurlu İlçesi olduğunu ve yine, ilimizin, en son Teşvik
Yasasıyla birlikte teşvik kapsamında olan iller arasında yer aldığını
bilmekteyiz ve Çorum'a bakıldığında da, gerçekten, karayolu ulaşımının dışında,
gerek demiryolu gerekse havayolu gibi ulaşım imkânlarının da olmadığı bir il
olduğunu, yine biliyoruz ve ayrıca, sadece ve sadece, devletin kamu iktisadî
teşebbüsleri olarak adlandırılmış bulunan şeker fabrikası dışında, başkaca da
bir kamu yatırımının, devlet iktisadî teşebbüsü anlamındaki bir kurum ve
kuruluşunun olmadığı bir il olduğunu da, bir kez daha burada ifade etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sungurlu İlçemiz, nüfusuyla
birlikte, gerçekten Çorum İlimizin en büyük ilçelerinden birisi. Yine, diğer
büyük ilçelerimizden olmak üzere, Alaca, Osmancık ve devam eden İskilip, Bayat,
Uğurludağ, Mecitözü, Laçin şeklindeki 14 ilçemizin arasında ciddî bir sorun
yaşamaktadır ve bu ciddî sorunun, ülkemizin içinde bulunduğu istihdam sorununun
Çorum'da ve Sungurlu'da yaşatılmasına sebebiyet veren bir sorun olduğunu
belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, hepimiz biliyoruz ki,
elektrik enerjisinin, artık, çağımızda, ne denli zorunlu, vazgeçilemez bir
enerji çeşidi olduğunu bilmekteyiz. Elbette, bunun yerine yenilenebilir enerji
olanaklarının araştırılması gerektiğini de, bizler, yine, bilmek zorundayız.
Fakat, şu anda vazgeçemediğimiz, vazgeçilemeyecek olan elektrik enerjisinin,
Sungurlu İlçesine, Alaca İlçesinden verilen bir elektrik enerjisi olduğunu, bu
nedenle de Alaca'nın elektrik enerjisinin indirim istasyonundan Sungurlu'ya
gelesiye kadar -çok kısa ve kaba tarifiyle bunu yerine getirirsek- voltajın
düşmesi sonucu, Sungurlu İlçesinde, yıllardan beri bir elektrik sorunu
yaşanmaktadır ve bu sorun giderek artıyor ve şu anda da, teşvik kapsamında
bulunan bu ilçemize, 22 tane firma başvuruda bulunmak istiyor; başvuruda
bulunuyor; ancak, sadece bu elektrik sorunu olması sebebiyle, voltajın düşüklüğü
sebebiyle, bu firmalar kuruluşlarını ve amaçlarını gerçekleştiremiyorlar; o
nedenle de sıkıntı başlıyor. Sıkıntının başlaması sonucu, elbette, bunun bir
yasa sorunu olmadığını hepimiz biliyoruz, bilmeliyiz. Bu sorunu çözebilmenin
yolu ve yöntemi de, Enerji Bakanlığımız bünyesinde, hükümetimizin bünyesinde
yapılabilecek bir işlemle çok rahatlıkla yerine getirilebilecek bir sıkıntı ve
bunun sonunda da açılabilecek bir istihdam alanı söz konusudur.
22 tane firma, tek tek burada çeşitlerini saymamıza gerek
yok. Sungurlu Ticaret ve Sanayi Odamız, bu konuda, gerçekten ciddî bir çalışma
örneği sergilemiş ve bu firmaların -isimleriyle beraber- açıldıkları takdirde,
istihdam imkânlarını sayısal olarak verebilmek açısından da 550'ye yakın işçi
çalıştırma olanağına kavuşacak ve şu anda faaliyette bulunan bazı işyerlerinin
de organize sanayie taşınması sonucu, işçi çalıştırma imkânı sayı olarak 1 000
rakamına ulaşacaktır. Bu, gerçekten, değerli arkadaşlarım, Çorum için, Sungurlu
İlçesi için ve diğer ilçelerimiz için çok önemli bir rakamdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - İşsizliğin ve istihdamın
Türkiye'de her geçen gün korkunç boyutlara ulaştığı gerçeğinin karşısında,
eğer, bizler Çorum adına burada, Meclis kürsüsünde bu sorunu dile getirip de
Sungurlu İlçemizin, eğer, böyle bir sıkıntısını, alınabilecek ve verilebilecek
bir ödenekle rahatlıkla yapılabilecek çözüme kavuşturabilirsek, işte, bu 22
firmayla birlikte 1 000 kişiye yakın işçi istihdamına imkân vereceğiz ve bunun
sonucunda da, ne de olsa, bir nebze de olsa, eğer istihdama çözüm bulabilirsek
diye, ilimizde ve ilçemizde memnuniyetle karşılanacak bir soruna çözümdür diye
düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu olayların sadece
bizim ilimizde yaşanmadığını biliyoruz veya bir Sungurlu İlçesinde, Mecitözü
İlçesinde ve diğer il ve ilçelerimizde yaşanmadığını biliyoruz; her yerde
yaşanıyor, her yerde yaşanan sorunlar. Eğer, bu sorunlara, sayın hükümet
yetkililerimiz, bakanlarımız, ciddî bir şekilde, rahatlıkla yapılabilecek, az
bir harcamayla rahatlıkla yerine getirilebilecek bu çözümleri, bizlere bu
olanakları sağlayabilecekse, inanıyoruz ki, bundan dolayı, yöre milletvekilleri
olarak bizler de memnuniyetimizi ifade edeceğiz. Bu konuda, elbette, değerli
milletvekili arkadaşlarımızın da çalışmalarının olabildiğini, olabileceğini
ihtimal dahilinde görüyoruz ve bu açıdan da, yapılabilecek böyle bir
çalışmanın, ilçemize ve ilimize -diğer ilçelerimizle birlikte- böyle bir katkı
sağlayacağı inancını taşıyoruz. Bu inancın ciddî bir şekilde ele alınmasını
diliyoruz. Öncelikle, Enerji Bakanlığımızın bu konuya ciddî bir şekilde
eğilmesini istiyoruz, bekliyoruz; çünkü, biz, bunu, Sungurlu adına, Sungurlu'da
iş yapmak isteyen, işçi çalıştırmak isteyen 22 tane firma adına ve Çorum adına
istiyoruz; çünkü, bunu beklemek, oradaki insanlarımızın hakkıdır. İkide bir
elektrik kesintisi, çağımızda hiç olmaması gereken bir elektrik kesintisinin
böyle bir ilçede yaşanması… Orada yaşayan insanlarımıza bunun reva görülmemesi
gerektiği noktasından da bunu ifade ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, bu konunun en kısa zamanda
çözüme kavuşturulacağı inancını taşıyarak, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
B) Gensoru,
Genel Görüşme, MecLıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı
1.- İzmir Milletvekili Serpil Yıldız ve
19 milletvekilinin, enerji sektöründeki arz ve talep durumu ile alternatif
enerji kaynaklarının araştırılarak, muhtemel enerji krizi ve dışa bağımlılık
konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/338)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemiz için son derece önem arz eden enerji
sektöründe, üretim ve tüketim ne kadar olacaktır? Yerli üretimimiz talebi ne
ölçüde karşılayabilecektir? Bu önemli konuda dışa bağımlılığımız ne kadar
olacaktır? İleriye yönelik enerji talebimiz ne ölçüde olacaktır? İleride
herhangi bir enerji darboğazıyla karşılaşmamak için ne gibi tedbirler
alınacaktır? Özellikle ülkemiz doğasının bizlere sunduğu alternatif enerji
kaynaklarından yeterince yararlanılmakta mıdır? Ülkemizin metropol illerinden
İzmir'in jeotermal enerjiden yararlanması hususunda ne gibi projeler
üretilmektedir? Ülkemizde atıl olarak duran toryum ve bor gibi element ve
madenlerden niçin yararlanamıyoruz? Yasal düzenlemeye ihtiyaç hâsıl mıdır? Bu konularda
şimdiye kadar önemli bir araştırma olmadığı kanaatindeyiz. Bunun için,
Anayasanın 98 inci maddesi ve İçtüzüğün de 104 ve 105 inci maddesi gereği
Meclis araştırması yapılmasını arz ederiz.
1- Serpil
Yıldız (İzmir)
2- Muhsin
Koçyiğit (Diyarbakır)
3- Hasan Özyer
(Muğla)
4- Muharrem
Doğan (Mardin)
5- Süleyman
Sarıbaş (Malatya)
6- Reyhan
Balandı (Afyonkarahisar)
7- Ömer
Abuşoğlu (Gaziantep)
8- Mehmet
Erdemir (Yozgat)
9- Selami
Yiğit (Kars)
10- İbrahim Özdoğan (Erzurum)
11- Turan Tüysüz (Şanlıurfa)
12- Miraç Akdoğan (Malatya)
13- Mehmet Sait Armağan (Isparta)
14- Göksal Küçükali (İstanbul)
15- Hüseyin Özcan (Mersin)
16- Hüseyin Güler (Mersin)
17- Züheyir Amber (Hatay)
18- Dursun Akdemir (Iğdır)
19- Edip Safder Gaydalı (Bitlis)
20- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu (Ankara)
Gerekçe:
Enerji sektörü, bir ülkenin kalkınmasının itici
gücüdür. Enerji, bir ülkenin kalkınmasında gerekli unsurların en başında gelir.
Enerji, toplumsal yaşamın, istihdamın, teknolojinin, bilimin, konforun, kısaca
hayatın maddî ve manevî her parçasının sürdürülmesinde ve gelişmesinde
vazgeçilmez bir ihtiyaçtır.
Ülkemizin enerji talebinin karşılanmasında petrol,
kömür, doğalgaz, odun, hidroelektrik ve jeotermal enerji gibi kaynaklar
kullanılmaktadır. Bu kaynakların yüzde 60'tan fazlasını ithal eden ülkemizin
günümüzde ödediği yıllık döviz miktarı 7 ile 10 milyar doları bulmaktadır.
Yerli üretimin talebi karşılama oranı gün geçtikçe azalmakta ve buna bağlı
olarak da, bu çok önemli sektörde dışa bağımlılığımız artmaktadır. Bu oranın
2005 yılında yüzde 67'ye, 2010 yılında ise yüzde 75'lere çıkacağı
hesaplanmaktadır.
Ülkemizin taşı toprağı altın, zenginlikler içerisinde
yüzüyor; ama, ya haberimiz yok ya da görmezlikten geliyoruz. Dünyanın ikinci
büyük toryum yatağına sahibiz. Sonsuz enerji kaynağı olan toryum, ülkemize bir
servet kazandırabilir. 1 ton toryum en az 1 000 000 ton petrole eşdeğer
tutulmaktadır. Toryum enerjiye çevrildiğinde trilyon dolarlık bir petrol
kullanım değerine sahiptir. Atıl duran toryum elementi değerlendirildiğinde
ülkemizin bugünkü borcunu yüzlerce kere ödeyecek ve enerji konusunda dışa olan
bağımlılığımız tamamen ortadan kalkacaktır. Yüksek ısıya dayanıklılığı
geliştirdiği ve hafif olduğu için sanayiin birçok alanında da alaşım elementi
olarak kullanılan ve Amerika'nın stokunu tuttuğu toryum elementi, aynı zamanda
nükleer enerji elde etmede en temiz ve çevreci hammaddedir.
Türkiyemizin gözde metropollerinden İzmir İlimizde,
ısınmanın karşılanması amacıyla jeotermal enerjinin yeterince kullanılmaması
sonucu, yıllık milyonlarca doların israf edilmesini anlamak mümkün değildir.
İzmir başta olmak üzere, ülkemizde yeterince kullanılmayan jeotermal enerji
kaynaklarının araştırılarak, bir an önce ekonomiye kazandırılması gerekir.
2006 yılına yeni girdiğimiz bugünlerde, elektrik
enerjisi üretimimizi ithal ettiğimiz doğalgazla karşılayabildik. 2005 yılında,
elektrik üretimimiz içinde doğalgazın payı yüzde 47,3 olmuştur. Bu son beş
yılda, elektrik üretimimiz içinde doğalgazla üretim yüzde 100 artış
göstermiştir. Tesadüfî olarak mı doğalgazla elektrik üretimi yapılmakta, yoksa
bilinçli olarak mı?
Ülkemizde, hidroelektrik başta olmak üzere, kömür,
jeotermal, güneş, rüzgâr gibi enerji kaynaklarından yararlanılmaması
düşündürücüdür ve manidardır. Şayet, ülkemizde mevcut olan enerji kaynaklarını
ortaya çıkarmaz isek, birkaç yıl sonra stratejik olarak sıkıntıya girmemizden
kimsenin şüphesi olmasın. Bütün bu verilerin ışığı altında duruma bakacak
olursak, gelecek yıllarda önemli bir enerji darboğazıyla karşılaşmamız
kaçınılmaz olacaktır.
Kullanılabilir hidroelektrik enerji potansiyelimizin
de, şimdiye kadar ancak yüzde 30'u değerlendirilmiş durumdadır. Geriye kalan
yüzde 70'lik potansiyelin kullanımı için gerekenlerin bir an önce yapılması
şarttır.
Bugün, dünyada, alışılmamış enerji kaynakları olarak
adlandırılan jeotermal enerji, hidrojen enerjisi, dalga, rüzgâr ve güneş
enerjileri gibi tükenmez nitelikteki enerji kaynakları üzerinde gerekli
teknolojik çalışmalar hızla sürmekte ve bu enerji kaynakları da yavaş yavaş
devreye alınmaktadır; hatta, hidrojene dayalı yakıt teknolojisi konusunda
çalışmalar hemen hemen tamamlanmış, her sektörde kullanılabilir duruma
gelmiştir.
Daha birkaç yıl önce elektrik kesintilerinin
başlayacağının ifade edildiği ülkemizde, gelecek yıllardaki enerji talebinin
karşılanmasında herhangi bir darboğaza düşmemek için alınması gereken
tedbirlerin sağlıklı bir şekilde araştırılması ve bunların çözümü için gerekli
çalışmalarla, malî kaynakların tespit edilerek, planlı bir şekilde süratle
uygulamaya alınması şarttır. Aksi takdirde, herhangi bir enerji darboğazıyla
karşılaştığımız anda, yeni kaynakların aranması, üretime geçilmesi ve gerekli
teknolojilerin araştırılması oldukça uzun zaman alacaktır.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Değerli milletvekilleri, Kâtip Üye arkadaşlarımızın
okuma işlemlerini yerinde, oturarak yapmalarını onayınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım.
C) Tezkereler ve
Önergeler
1.- Hırvatistan Parlamentosu Başkanı
Vladimir Seks'in davetlisi olarak Hırvatistan'a resmî ziyarette bulunacak olan
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın beraberindeki Parlamento
heyetini oluşturmak üzere gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/976)
21
Şubat 2006
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın
Hırvatistan Parlamentosu Başkanı Vladimir Seks'in davetine icabetle,
beraberinde bir Parlamento heyetiyle Hırvatistan'a resmî ziyarette bulunması,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlemesi Hakkındaki 3620
sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca, Genel Kurulun 31 Ocak 2006 tarihindeki
56 ncı Birleşiminde kabul edilmiştir.
Anılan Kanunun 2 nci maddesi uyarınca, heyetimizi
oluşturmak üzere siyasî parti gruplarınca bildirilen isimler Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Adı Soyadı: Seçim
Çevresi:
Naci Aslan Ağrı
Rasim Çakır Edirne
İbrahim Çakmak Tokat
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi daha vardır; onu da okutup oylarınıza sunacağım.
2.- Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Dilekçe
Komisyonunun, TBMM Dilekçe Komisyonu heyetini Çek Cumhuriyetine resmî
davetlerine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/977)
21 Şubat 2006
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Dışişleri Bakanlığının 2 Şubat 2006 tarihli ve 42949
sayılı yazısında, Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Dilekçe Komisyonunun Türkiye
Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonu heyetini Çek Cumhuriyetine davet ettiği
bildirilmiştir.
Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun
6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
Önce, sırasıyla, yarım kalan işlerden başlayacağız.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 3 üncü sırada yer alan kanun teklifinin geri
alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmeleri
ertelenmiştir.
4 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil
ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
5 inci sırada yer alan, Sosyal Güvenlik Prim
Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve
Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının
Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi;
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref
Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa
Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı
Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479
Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim
Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066)
BAŞKAN - Komisyon?..
Birleşime 5 dakika ara veriyoruz.
Kapanma
Saati: 15.41
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
15.50
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER:Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 66 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin 5 inci sırasında yer alan, Sosyal Güvenlik
Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile
Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının
Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi;
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref
Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa
Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı
Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479
Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim
Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066)
(Devam) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının 16 ncı maddesi kabul edilmişti.
Şimdi, tasarıya yeni madde ilavesine ilişkin 2 önerge
vardır; sırasıyla okutup işleme alacağım.
Şimdi, ilk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı yasanın 16 ncı
maddesinden sonra gelmek üzere 17 nci madde olarak aşağıdaki metnin eklenmesini
ve sonraki maddelerin buna göre oluşturulmasını arz ve talep ederiz.
Madde 17 - En az beş yıl süreyle prim borçlarını
aksatmadan ödemiş olan;
Kamu ve özel tüzelkişi işverenler hakkında tahakkuk
eden idarî para cezaları yüzde 50 oranında tahsil edilir.
Bağ-Kur sigortalılarına bir basamak ilerlemesi hakkı
tanınır.
|
Kemal Sağ |
Mevlüt
Coşkuner |
Yüksel
Çorbacıoğlu |
|
Adana |
Isparta |
Artvin |
|
Ali Cumhur
Yaka |
Feramus
Şahin |
Mehmet
Kartal |
|
Muğla |
Tokat |
Van |
|
Hüseyin
Ekmekcioğlu |
Erdal
Karademir |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
|
Antalya |
İzmir |
Malatya |
(x) 1066 S. Sayılı Basmayazı 9.2.2006
tarihli 61 inci Birleşim Tutanağına eklidir.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) -
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım; yoksa, önerge hakkında
konuşmak istiyor mu arkadaşlar?
HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçe…
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Bu düzenlemeyle prim ödemeleri teşvik
edilecektir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, komisyonun
çoğunluğu olmadığı için yeni madde nasıl ihdas edilecek?!
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Komisyonun çoğunluğu yok.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı kanun tasarısına 16
ncı maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini
saygılarımızla arz ederiz.
Geçici Madde 1 - Prim borcu bulunan muhtarların mevcut
prim borçları yasanın öngördüğü şekilde yapılandırılır. Muhtarların görev
yaptıkları süre içerisinde primleri devlet tarafından ödenir.
|
Hasan Ören
|
Ziya
Yergök |
Tacidar
Seyhan |
|
Manisa |
Adana |
Adana |
|
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Haluk Koç |
Tuncay
Ercenk |
|
Malatya |
Samsun |
Antalya |
|
Nurettin
Sözen |
Atilla
Kart |
Canan
Arıtman |
|
Sivas |
Konya |
İzmir |
|
Nejat
Gencan |
|
Rasim
Çakır |
|
Edirne |
|
Edirne |
BAŞKAN - Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) -
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım, hakkında konuşacak
mısınız?
HALUK KOÇ (Samsun) - Konuşmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç, imza sahiplerinden birisi
olarak.
Süreniz 5 dakika.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; verdiğimiz önergeyle ilgili bilgi arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan kanun
tasarısına bir madde ihdasıyla ilgili önergemiz şunu içeriyor: "Prim borcu
bulunan muhtarların mevcut prim borçları yasanın öngördüğü şekilde
yapılandırılır. Muhtarların görev yaptıkları süre içerisinde primleri devlet
tarafından ödenir" maddesi.
Değerli arkadaşlarım, buna niye ihtiyaç duyuyoruz, bunu
niye bir madde ihdası şeklinde karşınıza getirdik; bunu belirtmeye çalışacağım.
Biliyorsunuz, muhtarların özlük haklarıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun çok değişik kereler buraya kanun teklifi oldu ve en sonunda,
muhtarların aldıkları maaşlarda belirli bir artırıma gidildi. Bu, Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından gerçekleştirildi; fakat, burada, Cumhuriyet Halk
Partisinin konuyu iktidarı zorlayacak şekilde, bir muhalefet görevi çerçevesi
içinde sürekli olarak gündeme getirmesinin sizin üzerinizde yarattığı baskıdan
faydalanmaya çalıştık; bunda amacımıza ulaştık. Bunu ifade etmek istiyorum. O
tasarıya oy veren bütün arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, muhtar deyince -ben daha önce de
belirtmiştim; ben bir Anadolu ilinden milletvekiliyim, Samsun Milletvekiliyim-
genellikle… Şimdi söyleyeceğim muhtarlarım alınmasınlar, Ankara-Çankaya'da,
İzmir-Karşıyaka'da ya da İstanbul-Kadıköy'de muhtar kimliği gözünüzün önüne
gelmesin. Anadolu'da çok zor koşullarda, devletin, âdeta bir organizmanın ana
damarlarından kılcal damarlarına kanı pompalaması gibi, en ücra noktalarında
görev yapan ve devlet mekanizmasını
halkla buluşturan tek tüzelkişilik muhtarlıktır.
Değerli arkadaşlar, muhtarlar, köyün aynı zamanda
asayişinden sorumludur, köyün arazi anlaşmazlığından sorumludur, köyün sağlık
sorunlarından sorumludur, köydeki her şey muhtardan geçer. O kadar zor
koşullarda görev yapan muhtarlar var ki, bu arkadaşlarımızı bir şekilde korumak
zorundayız.
Sayın milletvekilleri, burada, son getirilen, muhtar
maaşlarındaki geçen sene getirilen iyileştirme dahi, şu anda muhtar
arkadaşlarımızın Bağ-Kur prim borçlarını ya da Bağ-Kur primi olarak yatırmaları
gereken parayı karşılamaktan uzak bir meblağdır; bunun dahi altındadır ve buna
rağmen, hâlâ, Bağ-Kur primi yükü bakımından sağlık hizmeti alamayan, kendisi ve
ailesi bakımından, birçok muhtarımız vardır.
Değerli arkadaşlarım, belki muhtarlar maaş istemiyorlar.
Bakın, size çok açık söyleyeyim, Muhtarlar Derneği ve Anadolu'nun her
yerindeki, kendi ilimdeki muhtarlar da dahil olmak üzere -sadece bu önergeye
burada bulunan arkadaşlar imza attı; ama, ben buna inanıyorum, Cumhuriyet Halk
Partisinin şu andaki 154 milletvekili de bu önergeye imza atmış olarak kabul
edebilirsiniz- muhtarlar maaş istemiyorlar, muhtarlar hiçbir destek
istemiyorlar. Muhtarlar bir tek şey istiyorlar, şu anda yükümlü oldukları
Bağ-Kur primlerinin devlet tarafından karşılanmasını istiyorlar. Yani, şimdi,
muhtarlar önümüzdeki dönemlerde de prim matrahı arttığı zaman, aldıkları ücret
sabit kalacağından yine bir makas açılmasıyla karşı karşıya kalacaklar, yine
prim batağının içine girecekler, yine çok büyük bir kısmı ve ailesi,
kendilerine Bağ-Kur tarafından tanınan sağlık hizmetini almaktan yoksun duruma
düşecekler. Ben bunları belirtmek istiyorum ve bu, Anadolu'daki ve Türkiye'deki
çok sayıda muhtarımızın ortak bir temennisidir, ortak bir dileğidir.
Burada, komisyondaki arkadaşlarımızı da rica edelim,
gelsinler; ek madde ihdası için İçtüzükte gerekli olan yetersayıyı komisyon
sıralarında sağlayalım. Şu anda Plan ve Bütçe Komisyonu toplantıda olabilir.
Bir 5 dakika ara vererek, haber vererek, o arkadaşlarımızın buraya oturmasını
sağlayabiliriz.
Gelin, bu ek madde ihdasını sağlayalım. İnanın, bunu
Cumhuriyet Halk Partisi teklif etti de yapıldı şeklinde bir siyasî malzeme
olarak biz kullanmamaya söz veriyoruz. Bunu AK Parti yaptı diye biz sizin
lehinize propaganda yapacağız; ama, bunu yapacak siyasî cesareti gösterin.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 17.- Bu Kanun yayımını takip eden ayın ilk
gününde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler: Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Eyüp Fatsa, Ordu Milletvekili; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Rasim Çakır, Edirne Milletvekili; şahısları adına, Hamit
Taşcı, Ordu Milletvekili, Fahri Keskin, Eskişehir Milletvekili, Ümmet Kandoğan,
Denizli Milletvekili.
İlk söz, Sayın Fatsa'nın.
Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun tasarısının 17 nci
maddesi üzerinde söz aldım; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, yürürlük maddesidir.
Değerli arkadaşlar, bu yürürlük maddesinde söz alma
gerekçem, aslında maddeyle alakalı değil. Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekili Sayın Haluk Koç, bir ek, ilave madde ihdasıyla ilgili bir
önergenin gerekçesi üzerinde konuştu ve bu önerge de, muhtarlarımızın özlük
haklarıyla alakalı bir önergeydi.
Tabiî, AK Parti İktidarıyla beraber, belki, beklenen,
muhtarlarımızın beklemiş olduğu nihaî düzenleme olmasa bile, geçmiş yıllara
oranla, hatta çok uzun yıllara oranla önemli düzenlemeler yapılmıştır. Bir
kere, bu süre içerisinde, gerek yerel yönetimlerle ilgili yapmış olduğumuz
yasal düzenlemelerle muhtarlarımıza önemli imkânlar verilmiş, sorumluluklar
yüklenmiş, gerekse Bakanlar Kurulu kararıyla muhtarlarımızın almış olduğu ücret
yüzde 100 artırılmak suretiyle, yine, bu konuda önemli düzenlemeler
yapılmıştır. Tabiî, biz iddia etmiyoruz ki, yapılan düzenlemelerin tamamı veya
yapılan düzenlemeler, muhtarlarımızın yapmış olduğu hizmetlerinin karşılığıdır;
yani, bunun karşılığını öder gibi bir iddianın sahibi değiliz.
Şimdi, hatırlanacağı üzere, muhtarlarımız, daha çok,
köyünün, mahallesinin suyu, yolu, okulu, varsa diğer köy hizmetleri
çerçevesindeki hizmetleri takip edebilmek için Ankara'da, bakanlıklarda,
milletvekillerinin kapılarında ve ilgili bürokratların kapılarında, köyünün,
mahallesinin suyunu, yolunu, köprüsünü programa aldırabilmek için büyük
gayretler gösteriyordu. Öncelikle, biz, yapmış olduğumuz düzenlemeler
çerçevesinde, artık, muhtarlarımızın Ankara'ya gelerek iş takip etmesini,
hizmet takip etmesini engellemek suretiyle, önlemek suretiyle, yerelde bu
imkânları kendilerine verdik. KÖYDES çerçevesinde, valilik ve kaymakamlıklarda
kurulan birimlerde, muhtarlarımızı, bu programların yapılmasıyla alakalı
sorumluların içerisine koyduk ve şimdi, köylerinin, mahallelerinin
hizmetleriyle ilgili kararları muhtarlar kendileri alıyorlar. Mahalle
muhtarlarımızın belediye meclis toplantılarına, köy muhtarlarımızın da il genel
meclisi toplantılarına katılması suretiyle, direkt kendi problemlerini, görüş
ve düşüncelerini ifade etme imkânı verdik. Bunlar, tabiî, önemli; yani, bugüne
kadar hiçbir yetki kullanma imkânı olmayan muhtarlarımız için önemli
kazanımlardı hizmet noktasında. Ha, yeterli mi; elbetteki değil.
Özlük haklarının düzeltilmesiyle alakalı konuya
gelince. Bakın, il ve ilçelerdeki muhtarlarımızın oluşturduğu dernekler ve o
derneklerin oluşturduğu federasyonlarla da birlikte çalışarak... Federasyon
başkanımız ve federasyonda görev alan il ve ilçelerdeki muhtarlar derneğinde
görev alan arkadaşlarımızın -eğer bizi dinliyorlarsa, ki bizi de teyit
edeceklerdir bu konuda- bizden bu konudaki talepleri hep şuydu özlük haklarıyla
alakalı: Bağ-Kur prim borçlarımızı bile, taksitlerimizi bile ödeyemediğimiz bir
imkân bize takdim ediliyor. Hiç olmazsa, bize öyle bir imkân verin ki, biz,
almış olduğumuz bu imkânla, bırakın diğer ihtiyaçlarımızı gidermeyi -böyle bir
talebimiz yoktur- Bağ-Kur prim borçlarımızı ödeyebilelim. Bakın, 3 Kasım
seçimlerinden önce ve sonraki süreçte ve bugün görev ve sorumluluk almış
federasyondan derneklere, il ve ilçelerdeki derneklere kadar bütün muhtarlarımız
adına konuşan arkadaşlarımızın talepleri bu noktadaydı ve gerçekten bu noktada,
biz, Bağ-Kur prim borçlarını ve taksitlerini ödeyebilecek yüzde 100'ü de aşan
bir ilave imkânı Bakanlar Kurulu kararıyla muhtarlarımıza temin ettik ve bunun
neticesinde de karşılıklı olarak da mutabakatlar olmuştur. Bunların
ayrıntılarına girmek istemiyorum.
Elbette ki, muhtarlarımızın yapmış olduğu hizmetlerin
karşılığı bu verilen imkânlar değildir. Çok daha fazlasını hak ediyorlar ve
gerçekten, Türkiye'de demokrasi adına, hizmetler adına meselenin kılcal
damarlarını, en uçtaki sinirleri oluşturan, bire bir vatandaşla da hizmet
noktasında karşı karşıya gelen önemli bir müessesedir muhtarlık müessesesi.
Yani, hastalığından ölümüne kadar, kaçan kızından ölen ineğine kadar her şeyin
hesabının verildiği ve sorulduğu insanlardır muhtarlarımız. Dolayısıyla, bu
kadar ağır sorumlulukları taşıyan, bu kadar yükümlülük altına giren
muhtarlarımıza vermiş olduğumuz ücretleri veya imkânları yeterli görmemiz söz
konusu değildir. Ancak, şunu da kamuoyuyla paylaşmak istiyorum: İlgili İçişleri
Bakanlığımız nezdinde, muhtarlarımızın özlük haklarıyla ilgili, bunu yasal bir
mevzuata kavuşturma noktasında bir çalışma vardır. İnşallah kısa zamanda
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve komisyonların gündemine gelir. Artık bir daha
muhtarlarımız da kendi özlük haklarıyla ilgili her iktidar ve hükümet
döneminde, her seçim sonrasında "şu imkânları da bize verseydiniz, şu
imkânlarımız da olsaydı" gibi, yani, gerçekten muhtarlarımızın takip
etmemesi gereken, yetkili ve sorumluların da onlar adına bunu yerine getirmesi
gereken sorumluluğu yerine getirmek de elbette ki, bu Parlamentonun görevleri
arasındadır. Ben inanıyorum ki, kısa süre içerisinde bununla ilgili bir yasal
düzenleme Meclisin gündemine ve önüne gelecektir. Bu konuları, gelişmeleri,
sizlerle ve kamuoyuyla paylaşma adına söz aldım.
Sayın Başkan, söz verdiğiniz için çok teşekkür
ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne
Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Şahsım adına da söz istedim
efendim.
BAŞKAN - Son sıraya göre, şahsı adına söz isteyen
arkadaşları bir daha söylüyorum, sizden önce olanlar: Ordu Milletvekili Hamit
Taşcı, Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin. O yüzden, süreniz 10 dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Bağ-Kur ve SSK borçlarının yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili kanunun 17 nci maddesiyle ilgili söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, az önce muhtarlarımızın durumuyla
ilgili bir önerge verdik. Bir haftadır bu yasa tasarısını görüşüyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Anamuhalefet Partisi olarak, bu yasa tasarısına
biz de olumlu oy kullanacağız; ama, yasa tasarısının görüşülmeye başladığı
günden bugüne sürekli, yasanın, toplumun lehine, halkın lehine, Bağ-Kur ve
sigorta primi ödeyen mükelleflerin lehine, daha olumlu, daha adaletli
oluşabilmesi için, önergelerimizle size sürekli katkı yapmaya çalıştık. Biz
arzu ediyoruz ki, bu yasa, toplumsal barış ve toplumsal huzura katkı versin;
yasa, yine, Adalet ve Kalkınma
Partisinin çıkardığı yasa olsun; ama, amacına ulaşsın.
Bu anlamda, gerek primlerini düzgün ödeyenlerle ilgili
gerek deprem bölgesindeki Bağ-Kur ve SSK prim ödeyicileriyle ilgili, az önce de
muhtarlarla ilgili önergelerimiz oldu; ama, maalesef, bizden gelen önergelere
itibar etmediniz; yasanın, beklentilerin çok çok altında, umut edilenin çok çok
altında bir standartta çıkmasına yardımcı oldunuz.
Geçtiğimiz yıl muhtarlarımızla ilgili yasa görüşülürken
-değerli Grup Başkanvekilimiz az önce ifade etti- bizim, o gün için de
muhtarlarımızın özlük haklarının genişletilmesine yönelik önergelerimiz
olmuştu; o gün için de muhtarlarımızın Bağ-Kur primlerinin, en azından, devlet
tarafından ödenmesine yönelik önergelerimiz olmuştu; ama, o gün, aynı Grup
Başkanvekili "bunu, ileriki bir tarihte, ayrı bir düzenlemeyle düşüneceğiz"
sözü verdi bu kürsüden; ama, şimdi, yine, verdiğimiz önergede, yine, ileriki
tarihe yönelik bir sözle karşımıza çıktı. Artık, bizim de, bu milletin de
"cek ve caklara" tahammülü kalmamıştır. Muhtarlarımızla ilgili böyle
bir olumlu düşünceyi yapacaksanız bir an önce yapınız, bir an önce yapınız ki,
biz de alkışlayalım; ama, her defasında buraya çıkıp da "ceğiz,
cağız" derseniz, artık, tahammülümüz de kalmamıştır.
AHMET YENİ (Samsun) - Zam yaptık, zam.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Zammın ne kadar olduğunu
hepiniz biliyorsunuz; en iyi muhtarlar biliyor.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Yüzde 100'ün üzerinde.
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir
muhtar dostum vardı, Uzunköprü-Başağıl Köyü Muhtarı -Allah rahmet eylesin- çok
ağır bir hastalığa yakalandı, Bağ-Kur prim borcu olduğu için yeşilkart
çıkartamıyoruz, Bağ-Kurdan da yararlanamıyor; muhtarlıktan istifa ettirdik.
Yani, kazanmış seçimi; muhtarlıktan istifa ettirdik, Bağ-Kurla ilişiğini
kestik, yeşilkart çıkardık, o şekilde hastaneye gönderdik ve tedavisini yapmaya
çalıştık. Ben, bu acıları yaşadığım için bu konunun ne kadar önemli olduğunu,
özellikle, köy muhtarlarımız için ne kadar önemli olduğunu bildiğim için, bu
önergede ısrarla sözümü devam ettirdim.
Değerli arkadaşlarım, Bağ-Kur ve SSK primlerinin
yeniden yapılandırılmasıyla ilgili, maalesef, toplumda iki yıldan beri çok
büyük beklentiler yarattınız. İlk defa, bana, iki yıl önce Edirne'de köyleri
gezerken, vatandaşlarımız "vekilim, Bağ-Kurun prim borçları
affedilecekmiş, haberin var mı" diye sormaya başladılar. Bu, siyaseten çok
büyük bir hatadır ve iki yıldır insanlar, beyinlerinde ve gönüllerinde büyük
umutlar, büyük heyecanlar beslediler ve iki yıldır bu yasayı bekliyorlar; ama,
maalesef, yasa, öz ve kapsam bakımından bu insanların bu kadar büyüttüğü
umutları tatmin edecek boyutta ve düzeyde çıkmadı. Bu, bir yanlıştır; bu, bir
hatadır. İktidar Partisi, hükümet tarafından bu yasanın iki yıldan beri
kamuoyunda konuşulması hatadır. Konuşulmasının topluma getirdiği büyük zararlar
vardır ve ilk konuşulmaya başladığında büyük umutlar, büyük vaatler ifade
edilerek -İktidar Partisinin sözcüleri tarafından ifade edilerek- beklentilerin
büyük tutulup ondan sonra da bu biçime gelmesi, hem İktidar Partisine zarardır
hem de kamuoyuna zarardır. Bu hatayı sadece bu yasada değil, birçok yasada
yapıyorsunuz. Ben, Anamuhalefet Partisi milletvekili olarak sizleri bir kez
daha bu konuda uyarmak istiyorum.
Öncelikle şunda bir anlaşalım: Bütün konuşmacılarda bir
bakış açısı var; yani, Bağ-Kur ve SSK primi ödeyen kişi ve kuruluşlara sanki bu
yasayla bir ayrıcalık tanınıyor, bir kıyak yapılıyor gibi bir yaklaşım var.
Sanki, o insanlar bir suç işlemişler, prim borçlarını ödememişler, şimdi onları
affediyoruz, bir ayrıcalık tanıyoruz gibi bir bakış açısı var. Değerli
arkadaşlarım, bu, doğru değil. Bu kesinlikle doğru değil; çünkü, o kriz
günlerini, ticaretle uğraşan milletvekili arkadaşlarım hatırlayacaklar, çok
ciddî günlerdi, Türkiye'nin yangın yerine döndüğü günlerdi ve o kriz günlerinde
Bağ-Kur ve SSK primini ödeyemeyen insanlar, o yüksek faizlerden dolayı
ödeyemediler. Oluşturulan, tatbik edilen yüksek faizlerden dolayı ödeyemediler.
Bu krizi çıkaranlar bu insanlar değildi, o krizin sorumlusu, bu ülkede çalışan,
Bağ-Kur primini ödeyen çiftçi değildi, o krizin sorumlusu, fabrikada çalışan,
SSK primini ödeyen işçi değildi; o krizin sorumlusu, ülkenin ekonomisine ve
siyasetine yön veren siyasî iktidardı, 21 inci Dönem Parlamentosuydu ve onlar
da o krizin faturasını zaten ödediler; ama, kriz döneminde buharlaşan milyar
dolarların faturasını, Bağ-Kur emeklisine, Bağ-Kurluya, SSK'lıya, köylüye,
işçiye, memura ödetmeye de hiçbir parlamentonun hakkının olmadığını
düşünüyorum. O bakımdan, yaptığımız düzenleme, o dönemde bu insanlara yapılan
haksızlığı geri almaya yönelik bir düzenlemedir, bir ayrıcalık değildir. Ben,
bunu bir ayrıcalık olarak görmüyorum ve maalesef, yaptığımız düzenleme, bu
insanları hoşnut edebilecek, yeniden sisteme girebilecek kabiliyette olmayan
bir düzenlemedir.
Bu yasayla ilgili bir de şunu ifade etmek istiyorum:
Bütün ülkelerde kriz dönemleri olabilir şu veya bu nedenden dolayı; ama,
aslolan, krizin yaralarının bir an önce sarılmasıdır. Kriz döneminin
faturasını, seçmen, krizi yaratanlara ödetmiştir; ama, sizleri de, bu krizin
yaralarını bir an önce sarmak üzere görevlendirmiştir; ama, maalesef, üç yılı
geçtik, dördüncü yıl içerisindeyiz, hâlâ bu yaraların sarılmasına yönelik
gerçekten samimî, gerçekten ciddî bir tutum ve davranışla karşı karşıya
değiliz. Sadece pansuman tedavisi yapmayı prensip haline getirmiş bir bakış
açısıyla hareket ediyoruz. Sadece Bağ-Kur ve SSK'yla ilgili değil, vergilerle
ilgili, diğer bütün ekonomik sektörlerle ilgili maalesef krizin faturaları,
yaraları sarılmamıştır. Krizden halk mağdur olarak çıkmıştır, krizden belirli
insanlar ve sektörler para kazanarak çıkmışlardır; ama, halkın mağduriyeti
maalesef giderilmemiştir. İşte, önümüze sandık geldiğinde de vatandaş bunun
muhasebesini yaparak sizlere bir değer verecektir, bir kıymet verecektir,
krizin yaralarının ne kadar sarıldığını ölçerek, tartarak sizlere kıymet
verecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Biz, yasanın geçmesiyle ilgili
olumlu oy kullanmamıza rağmen -yasanın Bağ-Kur ve SSK çalışanlarına hayırlı
olmasını diliyorum- bu yasanın beklenilen umutları yerine getirmeyeceğine de
inanıyorum.
Yüce Meclisi, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Kişisel söz isteminde bulunan Hamit Taşcı,
Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Taşcı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
HAMİT TAŞCI (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada bitirmek üzere olduğumuz SSK ve Bağ-Kur
primleriyle ilgili yasayla birlikte raflardaki tozlu dosyalardan birini daha
temizlemiş oluyoruz. Daha önce raflara konup tozlanan, ülkemizin insanlarını
binbir çeşit sıkıntıya sokan bu uygulamaların temizliğine bu yasayla birlikte
devam ediyoruz. Bundan sonra da, AK Parti İktidarı olarak, ülkemiz insanının
önündeki bütün sıkıntıları kaldıracak yasal düzenlemelere, çalışmalara devam
edeceğiz; onları, günü geldikçe, birer birer ortadan kaldıracağız. Türkiye'de,
değişimlerle birlikte, sıkıntıları da ortadan kaldırıp, ülkemiz insanının
refahtan, huzurdan pay almasını, birlik ve beraberlik içerisinde insanca
yaşamasını sağlayacak yeni tedbirlerle, gelecek günlerde, yine, AK Parti
İktidarı olarak, burada çalışmaları sürdürmeye devam edeceğiz.
Aslolan, hukuktaki bu sıkıntılı değişimleri sağlarken,
yapılması gereken bir işlevimiz daha var: Öncelikle, Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında zihinsel değişimi ve gelişimi de sağlamak zorundayız.
Burada her ne kadar yasa çıkarırsak çıkaralım, eğer, bu zihinsel değişim ve
gelişimimizi sağlayamazsak… Bu yasaları uygulayan yine insan unsurudur. İnsan
unsurunun zihinsel gelişimi ve değişimi için gerekenleri de yapmaya hep
birlikte devam edeceğiz. Kısacası, 21 inci Yüzyıla yürüdüğümüz şu dönemde,
geçmişteki bütün sıkıntıları aktararak, geleceğe daha güçlü, daha berrak ve
daha aktif ve dinamizm içinde gitmeye devam edeceğiz.
22 nci Dönem milletvekilleri olarak, Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki bu kadro, Türkiye'deki sıkıntıları temizleyip, daha çağdaş
ve dünyaya örnek olacak yeni yapılanmaları yapmaya devam edecektir.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - İkinci kişisel söz talebi, Eskişehir
Milletvekili Fahri Keskin'e aittir.
Buyurun Sayın Keskin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1066 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden
Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum.
Son maddelerini görüştüğümüz bu kanun tasarısı,
vatanımıza, milletimize, Bağ-Kurlumuza, SSK'lımıza hayırlı, uğurlu olsun.
Sosyal güvenlik… Anayasamızın 60 ıncı maddesi
"herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu, devletin bunun gereği
tedbirleri alacağını, gerekli teşkilatlanmada bulunacağını" ifade
etmektedir. Sosyal güvenlik, insanlara, aş, ekmek, su kadar lüzumlu ve
gereksinim duyulmaktadır. Yarın ne iş yaparım, yarın nereye giderim, nerede
tedavi görürüm, çoluk çocuğumu nerede tedavi ettiririm, çalışamaz duruma
düşünce ne yaparım duygusunu ortadan kaldırmaktadır ve vatandaşı daha mutlu
etmektedir. Siyasetin de amacı vatandaşın mutluluğudur.
Bizim anlayışımıza göre, sosyal güvenlik, devletin
vazgeçilmez görevleri arasında yer alır. İnancımıza göre, komşusu açken tok
yatan bizden değildir. Buna göre, sosyal güvenlik sistemi, bu görüşü hayata
geçirmiş olmaktadır.
Sosyal güvenlik sistemleri, toplumda birlik, beraberlik
içinde yaşamayı güçlendirmektedir. Toplumda uzlaşmayı ve kardeşliği
sağlamaktadır. Sosyal güvenlik müesseselerinin varlığı, toplumda hoşgörüyü,
sevgiyi, kardeşliği geliştirir ve besler. Sosyal güvenlik sistemleri toplumda
gelirin ülke geneline dağılımını sağlar. Sosyal güvenlik sistemlerinin varlığı,
suç işleme şartlarını ortadan kaldırdığından, toplumu güçlendirir, aile
yapısını güçlendirir, boşanmaları ve kişinin gurur ve onurunu korur, kişiye
katkıda bulunur.
AK Parti İktidarı olarak, bizler, 2002 yılında, geçmiş
yıllardan gelen bozulmuş, iflas etmiş, maaş ödeyemeyecek duruma düşmüş, ilaç
parasını tahsil edemediğinden Bağ-Kurluya ve SSK'lıya ilaç vermeyen bir sistemi
ayağa kaldırıyoruz. Bunu, hepimiz biliyor ve hepimiz bu günleri yaşamış
bulunuyoruz.
Bunu, bu hale biz getirmedik. Şahsî ikballeri için iki
anahtar vaat edenler, bir kereye mahsus diye defalarca seçim yatırımı olarak
Erken Emeklilik Yasası çıkaranlar, işçiler üzerinden siyaset yapanlar bu
kurumları bu hale onlar düşürmüşlerdir. Almadan vermeyi siyaset gibi görenler,
ülkenin sosyal güvenlik sistemini bu hale getirmişlerdir. Bu kanun tasarısıyla,
2000 ve 2001 yılları arasında yaşanılan krizlerden etkilenerek SSK ve Bağ-Kur
prim borçlarının yeniden yapılandırılmasına gidilmiştir. Kesinlikle bir af söz
konusu değildir.
Bu tasarıdan kaç tane aile, kaç dosya yararlanacak,
onlara da şöyle bir bakmamız lazım: SSK'dan, bu tür, özel sektöre ait 1 466 735
dosya, Bağ-Kurdan 3 385 806 dosya, aktif sigortalılardan da 2 187 450 dosya
sisteme tekrar dönüş yapmaktadır. Bunlar, bizim Türkiyemizin gerçekleridir.
Yargıda yer alan tahsili imkânsız dosyalar da bu
şekilde ortadan kaldırılarak yargıda da bir rahatlama meydana getirilecektir.
Bu tasarıların sosyal yönü ağırlık taşımaktadır. Yapılan düzenlemelerde temel
unsur insandır. Daha önce prim borcundan dolayı Bağ-Kurluların sağlık
hizmetinden yararlanması için tüm borçlarının tamamını ödeme koşullarına
bağlanmışken…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
FAHRİ KESKİN (Devamla) - …bugün bu borçlarının peşin
olarak yüzde 25'ini veya 4 üncü taksitini cari primlerle birlikte yatıran
Bağ-Kurlular ve bunların hissedarları bu hizmetlerden yararlanma imkânına
kavuşmaktadırlar. Bizim sosyal olarak, Bağ-Kurlulara, ülke genelinde
yaptığımız, bütün işlemeyen sistemleri tekrar sisteme kavuşturduğumuzu geçmişte
hepiniz gördünüz.Çiftçi borçlarının yapılandırılması,vergi barışıyla ilgili
çıkarttığımız kanunların hepsi bu sistemi tekrar ayağa kaldırmak için yapmış
olduğumuz düzenlemelerdir.
Şimdi, bizde bir atasözü vardır "yol soy, bel soy,
vicdanı elden bırakma" der.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülke imkânları
göz önüne alındığı zaman, elimizi vicdanımıza koyarak bir değerlendirme
yaptığımız zaman, AK Partiyle ülkede çok şeyin değiştiğini, eskiye hiç
benzemeyen, eskide görülmeyen hareketlerin ortaya çıktığını ve vatandaşın hizmetine
sunulduğunu hep birlikte idrak ederiz.
Bu duygu ve düşüncelerle, bu kanunun ülkemize,
halkımıza hayırlar getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - 17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 18.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler: Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay.
Şahısları adına söz isteyenler: Sayın Ünal Kacır,
İstanbul Milletvekili ve yine, Sayın Engin Altay.
Grup adına ve şahsınız adına… Süreleri birleştirelim
mi?
ENGİN ALTAY (Sinop) - Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, teknik yanını, Grubumuzca
çekincelerimizi günlerdir konuştuğumuz SSK ve Bağ-Kur primlerinin yeniden
borçlandırılmasıyla ilgili olarak bir kanunun son maddesine geldik. Bu son
madde yürütme maddesidir; dolayısıyla, bu kanunu yürütecek olan hükümete ve bu
kanunun yakından ilgilendirdiği milletimize bazı anımsatmaları yapmayı, bu
madde içerisinde, bir görev sayıyorum.
Değerli arkadaşlar, bazı arkadaşlarımızca af niteliği
taşıyan, bazı arkadaşlarımızca borçların yeniden yapılandırılması niteliğini
taşıyan böyle bir kanunu, 22 nci Dönem Parlamentosu, 19 uncu kez çıkarmak
durumunda kaldı. Bu kanunun, cumhuriyet tarihimizin 19 uncu prim affı olması
çok düşündürücüdür; özellikle yürütme organları bakımından son derece
düşündürücüdür, geriye dönük de büyük tarihsel sorumluluğu vardır.
Çok açık ifade etmek lazım, söylemekten korkmamak lazım
ki, bu millet, nasıl, böyle çökertilmiştir; Türkiye gibi bir ülke, zengin bir
ülke, özkaynak zengini bir ülkenin milleti nasıl böyle bir sefalet tablosuyla
başbaşa bırakılmıştır; bunu irdelememiz lazım, buna bakmamız lazım.
Burada çok sarih bir gerçek vardır ki, o da şudur:
Gelmiş geçmiş birçok hükümet, Türk Milletinin duruluğunu, saflığını,
hoşgörüsünü ve yüce dinine olan saygısını istismar ettiği için, SSK'lılar,
Bağ-Kurlular ve bütün millet, bugün, bu haldedir.
Hepiniz kabul edersiniz ki, dünyada, Türkiye'den daha
çok yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından zengin başka bir ülke, belki de
yok. En azından, bu konuda, özkaynak zenginliği konusunda, Türkiye, dünyada ilk
on ülke içindedir; ama, gelişmişlik ve kalkınmışlık kriterlerine göre
baktığımızda, maalesef, Türkiye, dünyadaki 189 ülke içerisinde, son onlarda,
yirmilerde seyretmektedir. Bunun cevabını, bu milletin bu hale nasıl
getirildiğinin cevabını da, çekinmeden, korkmadan, ürkmeden, 83 yıllık Türkiye
Cumhuriyeti tarihinin 59 hükümetinde ayrı ayrı sorgulamak gerekir.
Şöyle bir baktığımızda, Türk Milletine, 83 yıllık
siyasal yaşamında çok bariz damga vuran 8 liderle karşı karşıya kalırız.
Bunlar, tabiî ki, en başında, cumhuriyetimizin ve ülkemizin kurtarıcısı,
kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Karaoğlan, Deniz
Baykal, Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Recep Tayyip
Erdoğan'dır.
Şimdi, bir anlayış var ki, bu anlayış, Türkiye'de, bu
millete, soygunu, rüşveti, yalanı, talanı, devleti soymayı, fütursuzca
borçlanmayı insanlarla tanıştırdı. Bir anlayış da var ki, Türkiye'de, ödünsüz
vatan sevgisini, millet sevgisini, insan sevgisini bu milletle tanıştırdı.
Şimdi, bir lider, bir milleti küllerinden doğurmuş,
Kurtuluş Savaşı yapmış, 600 yıllık Osmanlının üzerinden bir genç cumhuriyet
kurmuş, bir milleti yeniden doğurmuş. Cumhuriyet Halk Partisinin Birinci Genel
Başkanından bahsediyorum. Yine, bir lider var ki, Türkiye'yi, bütün dünyanın
kan gölüne dönüştüğü İkinci Dünya Savaşının ateş çemberinin dışında tutmuş.
Yine, Cumhuriyet Halk Partisinin İkinci Genel Başkanından bahsediyorum. Yine,
bir lider var ki, bir başbakan var ki, Yavruvatan Kıbrıs'ta, Rumlar,
soydaşlarımızı satırla doğrarken, her türlü riski göze almış ve Yavruvatandaki
soydaşlarımızı esaretten özgürlüğe kavuşturmuş. Cumhuriyet Halk Partisinin
Üçüncü Genel Başkanından bahsediyorum. Yine bir lider var ki, Türkiye'yi,
uluslararası sermayenin Ortadoğu'daki kirli emellerine alet olmaktan kurtarmış.
Cumhuriyet Halk Partisinin, şimdiki, Dördüncü Genel Başkanından bahsediyorum.
Türk Milleti bu liderleri de tanıdı; ama, Türk Milleti
başka liderler de tanıdı. Muhafazakâr, milliyetçi, yarı liberal, sağ tandanslı,
sağ zihniyetli siyasî liderlerle de tanıştı Türkiye ve 1950'den beri,
neredeyse, kesintisiz olarak ellibeş yıldır, Türkiye Cumhuriyeti, bu anlayışla
yönetildi ve bu anlayışta, Türk Milleti borçlanmayla tanıştı, yağmayla tanıştı,
talanla tanıştı; Türk Milleti, bu anlayışta, irticaî akımlarla tanıştı. Oysa,
1950'lilere kadar, Türkiye Cumhuriyetinin yönetimine şekil veren liderlerle, bu
millet, sadece istikrar içinde kalkınma, ulusal çıkarları her şeyin üstünde
tutma ve karşılıksız insan ve vatan sevgisiyle tanışmıştı.
1950'lere kadar, Osmanlı dahil tüm borçları sıfırlamış,
emin adımlarla hızlı bir kalkınma ve büyüme trendi yakalamış bir Türkiye,
uluslararası camiada saygın bir Türkiye'yi gördü bu millet; ama, 1950'den
itibaren, fütursuzca bir borçlanma, yağma, talan, vurgun ve türedi zenginleri
tanıdı bu millet. "Her mahallede bir milyoner" projesiyle yola
çıkanların, Türkiye'ye ve bugün konuştuğumuz SSK'lıya, Bağ-Kurluya, emekliye,
çiftçiye neler ettiğini biliyoruz.
Sonra, "yollar yürümekle aşınmaz",
"verdiysem ben verdim", "benzin vardı da biz mi içtik"
diyen liderlerle tanıştı Türkiye ve bu süreçte de, millet ezilmeye, devlet
soyulmaya devam etti.
Daha sonra yeni bir zihniyet geldi Türkiye'ye
"benim memurum işini bilir" dedi "ben zengini severim" dedi
"Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz" dedi. Milletimiz, böyle
bir lider ve böyle bir siyasî anlayışla tanıştı. O liderlerin ve o siyasî
anlayışın, Türkiye'ye, Türkiye yönetimine damgasını vurduğu yıllarda da değişen
bir şey olmadı, talan devam etti, soygun devam etti, beytülmale uzanan ellere
hiçbir şey olmadı, millet daha çok ezilmeye, devlet daha çok soyulmaya yine
devam etti ve son üç dört yıldır daha yeni, daha farklı bir anlayışla bu millet
tanıştı. "Lanet olsun, hisselerimi sattım", "senin maaşın kaç
lira" diye uluslararası meslektaşlarına soran bir anlayış.
"Yahu"lar, "ulan"lar, devlet terbiyesiyle bağdaşmayan argo
ötesi kelimelerle Türkiye'yi yöneten bir anlayışla Türk Milleti tanıştı. Bu
dönemde de değişen bir şey olmadı SSK'lı açısından, Bağ-Kurlu açısından, emekli
açısından. Bu dönemde de millet ezilmeye, devlet soyulmaya, talan edilmeye
devam etti.
Bu eleştirileri geriye dönük olarak yapmamın sebebi,
üzerinde konuştuğum yürütme maddesiyle ilgili olarak Hükümetin dikkatini
çekmektir. Bugün çıkardığımız bu af son olmayacaktır. Bu anlayış devam ettiği
müddetçe, önümüzdeki dönem parlamentolar da, SSK'lının, Bağ-Kurlunun
feryatlarına kulak vermek zorunda kalacaktır.
Ben, Yüce Heyetinize dört zihniyetten bahsettim; 1950
sonrası Türkiye'nin yönetimine damga vuran dört zihniyetten ve bu dört lider,
dört zihniyetin Türkiye'yi getirdiği noktadan bahsettim.
Şimdi, bilinmelidir ki, bu zihniyet kötü bir
zihniyettir, Bu zihniyet yanlış bir zihniyettir, bu zihniyetin, Türkiye'ye ve
Türk Milletine kazandıracağı bir şey yoktur. Türkiye'de,
tarikat-ticaret-siyaset üçgeni ve bu üçgenin içerisinde, bürokrasiyle beraber,
bu yolsuzluk sarmalı son bulmadan, önlenmeden, ne SSK'lı ne de Bağ-Kurlu ne de
çiftçinin yüzü gülmeyecektir.
Değerli arkadaşlar, buradan, bu vesileyle, Yüce
Milletimize de seslenmek istiyorum. Milletçe çok unutkan bir toplumuz. Ey
Türkiye, hayalî sunta ihracatını unutmamalısın. Ey Türkiye, kardeşler,
bacanaklar saltanatını unutmamalısın. Ey Türkiye, hasbahçe sefalarını,
papatyalar devrini unutmamalısın. Ey Türkiye, bisküvi, gofret bayiliklerinden
gelip, "geçinemiyorum" deyip, trilyonlarca servet edinenleri de
görüyorsun, unutmamalısın; mısırcıları, pastörize yumurtacıları unutmamalısın;
"Kısıklı'da villan var mı yok mu" diye sorulduğunda, cevap verme
gereğini duymayanları görmelisin, unutmamalısın; takı zenginlerini görmelisin,
unutmamalısın. Bir ülke olabilir mi ki, bir site açılıyor Maliye Bakanıyla
ilgili "www.kemalabi.com" bunları unutmamalısın ve Türkiye, bu
unutkanlıktan bir an önce kurtulup, Büyük Önder Atatürk'ün, İsmet Paşanın,
Karaoğlan'ın devlet yönetimi anlayışıyla, Deniz Baykal'ın devlet yönetimi
anlayışıyla, yani, sosyaldemokrat sol devlet yönetimi anlayışıyla, muhafazakar,
milliyetçi, yarı liberal sağ devlet yönetimi anlayışlarının Türkiye için, Türk
Milleti için neler yaptığını, ülkeyi hangi noktaya getirdiğini unutmamalıdır.
Bu bir sistem sorunudur, kişilerin sorunu değildir ve Türk Milleti, umuyorum ve
inanıyorum ki, onca tecrübeden sonra, kendisine atılan onca kazıktan sonra
gerçekleri daha iyi görecektir. Yüce dinimizi ve onun kutsal değerlerini
istismar ederek, milletin dinî duygularını sömürerek devletin
yönetilemeyeceğini milletimiz görmüştür, görüyor, görecektir.
Bu Parlamento ve bu Parlamentonun içinden çıkan bu
hükümet, bana göre, Partimize göre, siyasî ömrünü, milletin nezdinde
tamamlamıştır ve ilk seçimlerde, inanıyorum ki, milletimiz, bu zihniyet
farkını, gerçek anlamda kendi gönlündeki, vicdanındaki anlayışı gerçekten
temsil eden sosyal demokratları, solcuları, halkçıları iktidara getirecektir.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Kişisel söz isteminde bulunan Ünal Kacır,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Kacır.
Süreniz 5 dakika.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 1066 sayılı sosyal güvenlik prim alacaklarının yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili yasa tasarısının son maddesi üzerinde görüşlerimi
arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, az önceki sayın konuşmacı bazı şeyler söyledi.
Vaktim çok kısıtlı, onlara cevap verecek çok sözümüz var. Bu ülkede ülkenin
gelirlerinin, vergi gelirlerinin tamamını, tamamından fazlasını, bir de
borçlanarak faiz giderlerine öderken, bugün, Allah'a şükürler olsun, faiz
giderlerini düşürtmüşüz; yüzde 70 faiz oranlarını yüzde 13'ler seviyesine
çekmiş durumdayız. Efendim, bütçe açıkları 40 katrilyonlardan 13 katrilyonlara
inmiş. Bütçe açığının gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 14,6'lardan yüzde
2,5'lerin altına inmiş. Böyle başarılı bir hükümet varken, bu konuşulanları,
hayretle, hem biz hayretle dinliyoruz hem de aziz milletimiz hayretle izliyor.
Tabiî, konumuza gelmek istiyorum, Değerli Başkanım,
değerli arkadaşlar; AK Parti Hükümeti, Meclisimizle beraber çok güzel
çalışmaları yapıyor ve halkımızın problemlerini birer birer çözüyoruz.
Vergi Barışı Yasasıyla, halkımızın problemlerini
çözmüş, işadamımızın vergi barışını sağlamış, bir yandan da hazinemize,
devletimize 4,7 katrilyon gelir elde etmişiz.
Çiftçilerimizin, kredi borçlarıyla beraber 2,7
katrilyonluk borçtan 1,5 katrilyon faiz borcunu silmişiz ve 1,2 katrilyon
ödeyerek, hapishane kapılarından insanımız kurtulmuş, köylümüz kurtulmuş.
Şimdi, yine, Bağ-Kur ve SSK prim borçlarını yeniden
yapılandırıyoruz. "Bu bir af mıdır, yeniden yapılandırma mıdır"
deniliyor. Evet, yeniden yapılandırıyoruz; çünkü, biz bunu yaparken -geçen gün
de söyledim- üç hususa dikkat ettik: Bunlardan birincisi, borcunu harfiyen,
zamanında ödeyenlerin hak ve menfaatlarını da korumak durumundaydık, bunu göz
önünde bulundurduk. Kurumun, hayatî, yaşamını sürdürebilmek için gerekli
tedbirlerin alınmasını göz önünde bulundurduk. Kurumun durumunu da göz önünde
bulundurarak, borçlularımızın durumlarını da mutlaka göz önünde bulundurarak,
en iyi yapılandırmayı sağlamaya çalıştık. Hep beraber, uzun bir süredir bu yasa
üzerinde çalışmalar yapıyoruz ve ciddî mahiyette de halkımızın lehine
iyileştirmeler yapıldı.
Vaktim çok kısıtlı olduğu için, burada -vergiyle
ilişkilendirildi bu yasanın bazı maddeleri- o konuya açıklık getirmek
istiyorum; yani, vergi borcu olan ya da vergi ödemesini aksatanların, bu
yasanın imkânlarından yararlanamayacağı gibi bazı şeyler söylendi. Bu husus,
Bağ-Kur prim borçluları için kesinlikle alakası yoktur. SSK prim borçlularıyla
ilgili de, borcun anaparası 100 000 YTL'nin üzerinde olanları ilgilendirmekte;
100 000 YTL'den daha az borcu olanları ilgilendirmemektedir. İlgilendirdiği
kısımla ilgili…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
Devam edin.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Vergi borcunu aksatan bir sanayici, işadamı, bir
sonraki yılın sonuna kadar bunu ikmal ettiğinde de buradaki yapılandırmadan
faydalanmaya devam edecektir.
Teşviklerden yararlanmama hususuna gelince, yine, bu,
Bağ-Kur prim borçlularını ilgilendirmemektedir; sadece, işverenleri
ilgilendirmekte; ancak, daha önce başlayıp, devam eden ve nakdî olmayan teşvikler
hariç tutulmuştur.
Değerli arkadaşlar, bu borçların yapılandırılması için
teminat istenecek midir; hayır, teminat istenmeyecektir ve en önemli
hususlardan bir tanesi, benden önceki arkadaşlarım da söyledi, tekrar etmekte
fayda var: Bundan önceki yapılandırmalarda borcun tamamı bitinceye kadar sağlık
hizmetinden Bağ-Kurlular yararlanamıyorlardı; ancak, getirdiğimiz bu tasarıda,
borcun yüzde 25'ini yahut dört taksitini aksatmadan ödeyen Bağ-Kur prim
borçluları sağlık hizmetlerinden yararlanacaklar.
Evet, hep beraber, güzel bir yasaya, imkânlar ölçüsünde
hazırlanan yasaya imza atıyoruz. Hayırlı, uğurlu olsun diyorum, emeği geçen
herkese teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - 18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 18 inci madde kabul edilmiştir.
Esas Komisyonun, görüşülmekte olan kanun tasarısının 3
üncü maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre
bir talebi vardır. Başkanlık, bu talebin gereğini yerine getirecektir.
Danışma Kurulunun, Komisyonun, görüşülmekte olan kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin talebi hakkındaki
görüşünü okutuyorum:
Danışma Kurulu Tavsiyesi
Görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Prim
Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin yeniden görüşülmesine dair Plan ve
Bütçe Komisyonunun istemi, Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
|
Salih
Kapusuz |
Haluk Koç |
Süleyman
Sarıbaş |
|
AK Parti
Grubu |
CHP Grubu |
Anavatan
Partisi Grubu |
|
Başkanvekili |
Başkanvekili |
Başkanvekili |
BAŞKAN - Danışma Kurulunun görüşü bilgilerinize
sunulur.
Şimdi, Komisyonun istemini okutup, oylarınıza
sunacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı kanun tasarısının 3
üncü maddesinin, madde metninde yer alan faiz oranlarının düzeltilmesi
amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 89 uncu maddesine göre
yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederim.
Sabahattin Yıldız
Muş
Plan ve Bütçe Komisyonu
Sözcüsü
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bu durumda, tasarının 3 üncü maddesini yeniden
müzakereye açıyorum.
Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı kanun tasarısının 3
üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan;
"on iki aylık sürede ödenirse yıllık % 5, on iki
ayı aşan ancak yirmi dört ayı aşmayan sürede ödenirse yıllık % 6 ve yirmi dört
ayı aşan sürede ödenirse yıllık % 7 oranında taksitlendirme farkı hesaplanarak
ilave edilir"
ibaresinin,
"on iki aylık sürede ödenirse yıllık % 4, on iki
ayı aşan ancak yirmi dört ayı aşmayan sürede ödenirse yıllık % 5 ve yirmi dört
ayı aşan sürede ödenirse yıllık % 6 oranında taksitlendirme farkı hesaplanarak
ilave edilir."
Şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih
Kapusuz |
Kemalettin
Göktaş |
Ünal Kacır |
|
Ankara |
Trabzon |
İstanbul |
|
Recep
Koral |
|
Ahmet Yeni |
|
İstanbul |
|
Samsun |
BAŞKAN - Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunmadan önce, konuşmak mı
istiyor önerge sahipleri, gerekçe mi okunsun?
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okuyun lütfen:
Gerekçe: Borçluların ödeme şartlarının hafifletilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Bu kısa gerekçeden sonra, önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bu, biraz önce kabul edilen önerge doğrultusunda 3 üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Şimdi, tümünün oylamasına geçeceğiz; fakat, daha önce,
oyunun rengini açıklamak üzere söz isteyen milletvekilimiz Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, Malatya Milletvekili...
Lehte mi, aleyhte mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Lehte.
BAŞKAN -Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya
Milletvekili; buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, çok
değerli milletvekilleri; bu yasanın hayırlı olmasını diliyorum.
Oyumun renginin lehte olacağını söylemiştim; ancak,
biraz önceki konuşmalarda Sayın Fatsa ve Sayın Kacır… Sayın Kacır, dört taksit
veya yüzde 25… Bu insanlar hasta olmayacak mı dört taksit ödeyene kadar;
bunların çoluk çocuğu hasta olmayacak mı?! Hakikaten, bu kanun birtakım insanlar
için kolaylık getiriyor; ama, insanı insanca görelim. Bu dört taksiti ödeyene
kadar, acaba, benim bir muhtarımın çocuğu hastalanmayacak mı?! Acaba, bir
Bağ-Kurlu üyemin eşi ameliyat olmayacak mı?! Allah hepimize sağlık versin; ama,
kimin ne olacağı belli değil.
Onun için, benim dileğim, bu madde geçerken -ama, kabul
etmediniz- keşke taksitlendirme talebinin başından itibaren bu insanların
sağlık hizmetinden yararlanması esası…
İkincisi: Yüce Meclis, muhtarlarla ilgili bir yasayı
buraya getirdiğimizde hepiniz kabul ettiniz arkadaşlar, sizler kabul ettiniz.
Bunlar… Kalkıyoruz, Sayın Fatsa, çok olağanüstü şekilde muhtarları övdü;
hakikaten, övülmeye değer. Bu insanlar, hakikaten, son derece sorumluluk
duygusuyla, son derece zor koşullarda görev yapıyorlar bu insanlar; katılmamak
elde değil; ama, sonuç, bir hiç.
Değerli milletvekilleri, son bir şey söylüyorum:
17.1.2005'te, bu Yüce Meclis, hepimiz, tüm gruplar, muhtar ödeneklerinin,
muhtarlarla ilgili bir yasa teklifinin Meclis Genel Kuruluna doğrudan
getirilmesini kabul ediyor. Bu Meclis iradesi bunu söylüyor. Meclis iradesi
bunu söylemesine rağmen, maalesef, neden getirilmez bu?! Meclis iradesi diyor
ki, getirin bu yasayı kardeşim diyor, bu yasayı komisyonda görüşmeden buraya
getirir misiniz diyor; ama, 17.1.2005 değerli arkadaşlarım… Hâlâ biz "cak,
cık"la iş yapıyoruz.
Değerli arkadaşlar, insanlara karşı dürüst olalım,
insanlara karşı mert olalım, insanlara karşı, bu Yüce Meclis verdiği sözü
tutsun. Bir şekilde "cek"le "hazırlanacak"la... Hazırlanmış
ve bu yasa, bu Yüce Meclis, tüm, herkes, AK Partili, CHP'li ve Anavatan Partili
arkadaşlarım "bu kanunu buraya getirin" demiş Meclis iradesi; ama,
her nedense, hükümet, Meclis iradesinin üstünde olamaz arkadaşlar. Bu yasayı
buraya getirmek zorundasınız. "Getirin" demiş Meclis iradesi; ama,
maalesef, gelmiyor.
Onun için, benim sizden bir tek ricam var. Burada, şu
veya bu şekilde değil, Yüce Meclisteki tüm üyelerin iradesiyle kabul edilen
muhtar ödenekleriyle ilgili konunun, acilen… Hazır yasa arkadaşlar, hazır;
kabul etmişsiniz ve 211 inci sırada görüşülmek üzere Meclis gündeminde yer
almış. Bir Danışma Kurulu önerisiyle yarın sabah buraya gelebilir; ama,
maalesef, hep öteliyoruz, hep erteliyoruz. Yazık ediyoruz bu insanların
geleceğine. Özellikle muhtarlara saygımız varsa, ben, tüm milletvekillerinden
tekrar rica ediyorum; gelin, bu yasayı, burada, hep beraber görüşelim.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Kacır, lehte oyunun rengiyle ilgili
konuşma yaptı Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu. Siz, eğer oyunuzun rengini
belirtmek için konuşacaksanız, ancak aleyhte konuşabilirsiniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Efendim, ben, aleyhte değil…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Efendim, sizin
söylediğinize cevap verdim.
BAŞKAN - Bir dakika… Bir dakika… Karşılıklı konuşmayın.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - İsmimden de bahsederek bir
sataşmada bulundular; cevap vermek durumundayım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sataşma yapmadım
efendim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sanki, ben karşıymışım gibi bir
şey algılandı; düzeltmemiz lazım.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sizi övdü…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sataşma yapmadım.
BAŞKAN - Sizin isminizden bahsedebilir de; yani, sizin
söylediklerinizin dışında, sizin söylediklerinizi farklı bir şekilde mi
yorumladı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hayır efendim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Evet efendim.
BAŞKAN - Yok, hayır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hayır…
BAŞKAN - Yani, öyle bir durumu biz tespit edemedik.
Yalnız, sizden bahsetti, isminizden bahsetti; fakat, sizin daha önce
söylediklerinizi nakzeden bir konuşma yapmadı arkadaşımız.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ama soru soruyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Soru sormadım ben.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Soru soruyorlar efendim
"hiç kimse hastalanmayacak mı" gibi, yani…
BAŞKAN - Olabilir; yani, o bir yorum.
Peki, teşekkür ederiz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Aleyhte söz istiyorum.
BAŞKAN - Aleyhte… Yani, o zaman, oyunuzun rengini
belirtmek için söz istiyorsanız, aleyhte olmak kaydıyla ancak, söz
verebiliyorum.
Buyurun.
NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) - Tasarıya ret oyu versin
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar… Müdahale etmeyin.
Buyurun Ünal Bey.
V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ünal Kacır'ın,
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, bu yasa tasarısı Meclise geldiğinde üzerinde
epey çalıştığımızdan bahsettim az önceki konuşmamda ve az önce Sayın
Aslanoğlu'nun belirttiği husus, bu tasarıda bu şekilde değildi, bu imkân yoktu.
Arkadaşlarımızla beraber, gruptaki arkadaşlarımızla beraber,
milletvekillerimizle beraber, komisyondaki arkadaşlarımızla beraber çok güzel
bir iyileştirme yaptık. Bugüne kadar Bağ-Kur borçlusu, borçlu olduğu sürece,
bütün yapılandırmalarda borcunun tamamı bitinceye kadar sağlık hizmeti alamıyor
idi. Biz, şimdi, dört taksit ödedikten sonra, dördüncü aydan sonra bu hakkı
elde edecek şekilde tasarıya bunu koyduk. Tabiî…
BAŞKAN - Sayın Kacır, söz talebiniz oyunuzun rengini
belirtmek üzere aleyhte idi.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim, müsaade buyurun.
BAŞKAN - Siz, bu talebi istismar etmeyin lütfen; bu
talep doğrultusunda konuşun.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim, biz yasada bu
iyileştirmeyi, bu güzelleştirmeyi yaptık.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bunun için aleyhte…
ÜNAL KACIR (Devamla) - Aslında, gönül arzu eder ki,
bütün insanlarımıza, sağlık sigortasını, hiçbir kayda bağlı kalmaksızın hemen
verelim; ama, almadan vermek Allah'a mahsus. Şimdi, kurumlar para toplamadan
hizmeti nasıl verecek; yani, bugüne kadar, yıllarca, bu insanlar sağlık hizmeti
alamamışlar. Şimdi, dört ay sonra almaya başlayacak. "Ya
hastalanırsa" demenin, burada hiçbir manası yoktur.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Hastalanamaz mı?! Sayın
Kacır, hastalanamaz mı?!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Oyumun rengini bilmeyen kimse
yok. Ben, elbette ki, bu yasaya, bu tasarıya emek vermiş bir kardeşinizim.
Elbette ki, daha iyi bir yasa çıkarmamız gönlümün arzu ettiği bir husus; ama,
imkânlar nispetinde yapılmış olan budur ve elbette ki, bunu takdir etmek
gerekir diyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının
Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi;
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref
Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa
Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı
Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479
Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim
Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066)
(Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Aleyhinde konuştu,
lehinde oy verdi.
BAŞKAN - Kabul etmeyenler…
Bazen söylenilenin aksi davranışlar oluyor. Bir yerde
bir şey söyleniyor, başka bir yerde başka bir davranışta bulunuluyor. Bununla
ilgili atasözleri de var.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, onlara
kaypak deniliyor.
BAŞKAN - Sayın Ünal Kacır da, oyunun rengini belirtmek
için aleyhte söz aldı; ama, lehte oy verdi. Bunu, tutanaklara geçirelim.
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.
Değerli milletvekilleri, yarım kalan işlerin
görüşmeleri tamamlandığından, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine 1
inci sıradan itibaren devam edeceğiz.
1 inci sırada yer alan, Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve
17'ye 1 inci Ek)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
2 nci sırada yer alan, Gülhane Askerî Tıp Akademisi
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde
Kararname ve Millî Savunma Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Gülhane Askerî Tıp Akademisi
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde
Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı: 1079)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
6 ncı sırada yer alan, Türk Silahlı Kuvvetleri
Stratejik Hedef Planının Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari
Taahhütlere Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik
Hedef Planının Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari Taahhütlere
Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/563) (S.
Sayısı: 816)
BAŞKAN - Komisyon?..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Burada…
BAŞKAN - Burada! Hani nerede?! Biz de görelim! Sadece
Salih Kapusuz Beyin "Burada" demesi yetmez.
Birleşime 5 dakika ara veriyoruz.
Kapanma
Saati:17.06
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
17.15
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER:
Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 66 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
6 ncı sırada yer alan, Türk Silahlı Kuvvetleri
Stratejik Hedef Planının Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari
Taahhütlere Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunun müzakeresine başlıyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.- Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik
Hedef Planının Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari Taahhütlere
Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/563) (S.
Sayısı: 816) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 816 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Var Sayın Başkan.
BAŞKAN - Var mı?.. Yani, bize ulaşmadı, ama…
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Gelmiş olması lazım ama…
BAŞKAN - Siz, tasarının tümü üzerinde söz istiyor
musunuz?
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Evet Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Peki, buyurun o zaman Hüseyin Bey.
Yani, yazılı talebiniz daha önce gelmedi. Siz, nasıl
söz istiyorsunuz; Grubunuz adına mı, şahsınız adına mı?
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Grup adına…
EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Grubumuz adına, Sayın
Başkan; şimdi gönderiyoruz yazıyı.
BAŞKAN - Grubunuz adına söz talebinizle ilgili yazı
yok.
EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - O zaman, diğer gruplara
verin; biz, bilahara, Grup Başkanvekilimiz kanalıyla talepte bulunalım.
BAŞKAN - Biz, milletvekilimizin beyanını yeterli
görüyoruz. Sözlü beyanı üzerine, sözlü talebi üzerine, Mersin Milletvekili
Sayın Özcan'a, Anavatan Partisi Grubu adına 20 dakikalık konuşma hakkını
veriyoruz.
Buyurun Sayın Özcan.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının
Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari Taahhütlere Girişme Yetkisi
Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik
(x) 816 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Yapılmasına Dair 816 sıra sayılı kanun tasarısı
hakkında Grubum adına söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına saygıyla
selamlıyorum Yüce Meclisi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle,
devletin varlığını güvenli bir şekilde devam ettirmesi için, millî güvenlik ve
savunma ihtiyaçlarının, millî hedefler doğrultusunda çok iyi değerlendirilmesi
gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında da, Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı ve
Millî Savunma Bakanlığı bütçesi kapsamındaki tüm kuruluşların aynı kapsamda
değerlendirilmesi kaçınılmazdır. Ayrıca, Türkiye'nin stratejik konumu,
gelişimi, şimdiki durumu ve geleceğe yönelik gelişim potansiyeli, dengeli bir
millî güvenlik ve savunma ihtiyacını daima önplanda bulundurtmayı zorunlu
kılmaktadır. Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin aktivitelerinin iç ve dış
güvenliğe yönelik plan, programları ile savunma sanayiinin, ülkenin ekonomik
gücü ve yapısıyla paralel bir gelişmede olması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin savunma harcamalarının nasıl planlandığıyla ilgili sizlere bilgi
vermek istiyorum.
Türkiye'de, savunma harcamalarının ve bunlara ait
kaynakların belirlenmesi Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde yapılan planlama,
programlama ve bütçeleme sistemi çerçevesinde yürütülmektedir. Planlama, orta
olarak on yıl, uzun vadeli onbir, oniki yıl içerisinde, askerî strateji ile
stratejik hedeflerin ve kuvvet yapısının belirlenmesi. Programlama, planlamayla
belirlenen hedeflerin, kaynaklar bazında nasıl gerçekleştirildiğinin bir zaman
boyutu üzerinde projelendirilmesi gerekmektedir. Bütçeleme ise, on yıllık
tedarik programlarında belirtilen muhtemel kaynak tahsislerinin her yıl için, o
bütçe yılında, nereye, ne maksatla, ne kadar tahsis edileceğinin
kararlaştırılması işlemidir.
Türk Silahlı Kuvvetlerine tahsisi muhtemel kaynakların
değerlendirilmesi yapılırken, genel ekonomik göstergeler, büyüme hızı,
dışticaret dengesi, fiyat ve maliyet artışları, dış yardım ve kredi imkânları,
kalkınma planları, hükümet programı gibi etkenler çerçevesinde plan döneminde
savunma harcamalarına ayrılabilecek kaynak boyutlarının ne olabileceği
değerlendirilmektedir.
Değerli milletvekilleri, savunmaya ayrılan kaynağın en
önemli bölümünü Millî Savunma Bakanlığı bütçesi oluşturmaktadır ve bir sonraki
yıla ait bütçe çalışmalarına cari yılın ilk yarısında başlanmaktadır. Bu
çerçevede, fiyat tespiti ve fiilî kadro komiteleri oluşturulmakta ve bütçenin
hazırlanmasında esas alınacak ilkeleri açıklayan bir dizi direktif
yayımlanmaktadır.
Programa uygun olarak ihtiyaçlar en küçük birlik
seviyesinde belirlenmekte, hazırlanan taslak bütçeler Millî Savunma Bakanlığı
bütçe teklifi olarak, her yıl temmuz ayının sonunda, önce Maliye Bakanlığında,
daha sonra da Parlamentoda yapılacak inceleme süreci içinde Maliye Bakanlığına
gönderilmektedir.
Bütçenin en önemli bölümlerinde ise, stratejik
planlamada yer alan modernizasyon projeleri, askerî personelin yasalarla
belirlenmiş beslenme ve giyim istihkakları, inşaatlar, bina onarımları, görev
yollukları, akaryakıt, elektrik, su, tedavi, ilaç ve ihtiyaçları vesaire bu ana
hizmet grubunda bulunan ödeneklerle sağlanmaktadır. Bu grupta yer verilen
modernizasyon harcamalarının en önemli bir bölümü, ekonomik alanda yatırım
kategorisinde bulunmakla birlikte, bütçenin fonksiyonel ayırımına göre, Devlet
Planlama Teşkilatı denetimine tabi olmadığından cari gider olarak kabul
edilmektedir.
Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin dağılımına
baktığımızda ise, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin gayri safî millî hâsıla
içerisinde payının ortalama yüzde 2,5; konsolide bütçe için yüzde 9,7 civarında
olduğu görülmektedir.
Diğer taraftan, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin
ortalama olarak yüzde 30'u personel giderlerine, yüzde 68,9'u ise cari
harcamalara, kalan kısım ise yatırım ve transferlere harcanmaktadır. Elbette
ki, Millî Savunma Bakanlığımız ve askerlerimiz içerisinde emekli olan ve
görevde olan birsürü askerlerimizin, gerçekte, mevcut olan bu maaşlarla
yetinemediğini görüyoruz ve personellerimizin, teknik elemanlarımızın da özel
sektöre kayması, gerçekten malî sıkıntı içerisinde, hatta, kart sıkıntısı
içerisinde olan birsürü personelimizin, yetişmiş elemanlarımızın askeriyemiz
içerisinde özel sektöre gitmemesi de dikkat çekicidir.
Yapılan bu çalışmalardan sonra, orta ve uzun vadede
Türk Silahlı Kuvvetlerinin kuvvet yapısı ve bu yapının ihtiyacı olan ana
sistemler, harbe hazırlık ve harekâtı idame ile inşaat konularında ulaşmayı
amaçladığı hedefleri ortaya koyan stratejik hedef planı yapılır. Stratejik
hedef planının hazırlanmasından sonra, bu plana dayanılarak on yıllık tedarik
planlama hazırlanır. Bu programda belirlenen kuvvet yapısı ve güce ulaşmak
amacıyla müteakip on yıl boyunca kaynakların arzu edilen yetenekler içerisinde
tahsisini içeren bir dokümandır. Çeşitli kaynaklardan sağlanması öngörülen malî
kaynakların kullanılmasına ilişkin usul ve esasları belirler ve yıllık
bütçelerin hazırlanmasına esas teşkil eder. Uygulamaya başlanılan programlar üç
ayda bir gözden geçirilerek, gerekli düzenlemelere tabi tutulur.
Türkiye'de savunma bütçesi, gerek planlama gerekse
harcama aşamasında, diğer bakanlık bütçesinde olduğu gibi, kontrol ve denetime
tabidir. Bu kontrol ve denetimin gelişmesi de her zaman desteklenmelidir. Durum
böyleyken, bazılarının söylediği "Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde,
yasama, yürütme ve yargı bağlamında hiçbir organın denetimi ve yetkisi
yoktur" şeklindeki sözler doğru değildir ve gerçekten de ülkenin öz
evlatlarından oluşan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını yaralamaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
asıl görevi dış tehditlere karşı ülke güvenliğini korumak ve savaşta, barışta,
içte ve dışta tehdit unsuru olan gelişmelere karşı her an hazır durumda
olmaktadır. Bu hazır durumda olmak da, ciddî bir planlama, eğitim, teçhizat ve
stratejik planlama ister.
Dışpolitika ve içgüvenlik denildiğinde ise, akla, ilk
öncelikle, bizim için en önemli konu olarak Irak ve PKK gelmektedir. Bu
kapsamda ise ülkemizin güvenliği için büyük önem taşıyan komşumuz Irak'taki
gelişmelerin gittikçe belirsizliğe büründüğü bir gerçektir. Türkiye, Irak'ın
siyasî birliğinin, egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasının önemine
inanmaktadır. Çünkü, Irak'ın toprak bütünlüğü, yalnızca Irak'ta değil, tüm
bölge istikrarının tesisi için en önemli yapı taşlarından biridir. Irak'ta
istikrarın sağlanmasına yönelik adımlar atılırken, bazı grupların, Kerkük'ün
demografik yapısını değiştirmeye yönelik çabaları da devam etmektedir. Irak'ta
kabul edilen geçici idarî yasa, Kerkük'ün nihaî statüsünün belirlenmesini,
Irak'ta nüfus sayımının yapılmasına ve anayasasının kabulüne kadar
ertelenmiştir.
Bu itibarla, Irak geçici hükümetinin Kerkük'ün
demografik yapısının değiştirilmesine engel olacağını beklemeden hükümetin
faaliyete geçmesi beklenmektedir. Anavatan Partisi olarak, aksi gelişmelerin
Kerkük için adil ve kalıcı bir çözüm bulunmasını imkânsız hale getirilmesinin
yanında, Irak'ın toprak ve siyasî bütünlüğünü dahi tehdit edebileceğinden ciddî
endişe duymaktayız.
Böyle bir gelişmenin ise, Türkiye için ciddî bir
güvenlik sorunu olarak görülmesi kaçınılmazdır. Bunun bütün ilgili taraflarca
açıkça anlaşılmasında bölge istikrarı bakımından yarar görülmektedir.
Anavatan Partisi olarak, bölge için çok ciddî
sorunların çıkmasını engelleyecek çözümün, Kerkük'ün özel statüde bir yapıya
kavuşturulması ve bu yapının korunması şeklinde olacağını değerlendirmekteyiz.
Zaten geçici idarî yasanın 53 üncü maddesi de Kerkük'ün bu özel durumuna işaret
etmektedir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin güvenliği için Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yaklaşık son yirmi yıldan beri güneydoğuda olan bu eylem
hareketleri ve sıkıntılarımız her geçen gün daha büyümüştür ve 2000 yılına
göre, bugün ise 5 kat daha artmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü rakamlarına göre,
PKK/KONGRAGEL terör örgütünün 2002 yılında gerçekleştirdiği terör olaylarının
sayısı 255 iken, 2004'te 935 olmuştur; yani, 5 katı kadar artmıştır. Bir daha
tekrarlanmaması için hükümetin gerekli tedbiri almasında yarar vardır diye
düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin Irak'a ilişkin 28 Mayıs 2004 tarihli kararının 8 inci maddesiyle,
Irak'taki uluslararası güce, terörist hareketlerin önlenmesi ve caydırılması
görevleri verilmiştir. Aynı kararın 17 nci maddesiyle de, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi, Irak'a yönelik ve Irak'tan komşu bölgelere olabilecek
terörist hareket ve eylemlerin önlenmesiyle ilgili sorumluluklarını bütün
ilgili ülkelere bir kez daha belirtmektedir. Bu çerçevede, Irak'taki
uluslararası gücün terörizmle mücadele sorumluluğu aynen devam etmesine rağmen,
nedense PKK'ya yönelik hiçbir şey yapılmamıştır. Bunlarla birlikte, bu hükümet
tarafından dışpolitikada tamiri imkânsız zararlar ve geri dönülmesi imkânsız
kararlar verilmektedir. Mesela, Avrupa Birliğine, müzakerelere başlamak için, 3
Ekim 2005 tarihli Müzakere Çerçeve Belgesi ve 17 Aralık 2004 tarihli Brüksel
Zirve Kararı metinleri kapsamında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türk-Yunan
sorunlarında, ABD'ye, IMF bağlantılı kredi ve finansal destek için, Irak'taki
2001 yılında millî siyaset belgesinde son şekli verilen kırmızı çizgiler
konusunda tavizler verilmiş ve ulusal çıkarlarımız ayaklar altına alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, tekrar konumuza dönersek, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarının karşılamasında stratejik hedef planının
önemli bir yer tuttuğunu söylemeliyiz. Bu kapsamda, 3833 sayılı Kanun gereği,
anılan planda yer alan modernizasyon projeleri ve kaynak miktarları her yıl
Bakanlar Kurulu onayına sunulmaktadır. Ayrıca, stratejik hedef planında yer
alan önemli ve parasal boyutu büyük modernizasyon projeleri, Başbakan
başkanlığında, Genelkurmay Başkanı, Millî Savunma Bakanı ve Savunma Sanayii
Müsteşarının katılımıyla oluşturulan Savunma Sanayii İcra Komitesinde karara
bağlanarak, onay ve kontrolden geçmektedir.
Sonuç olarak, açıklanan bu süreç, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin kullanımına tahsis edilen kaynakların da, diğer kamu kurum ve
kuruluşlarının bütçelerinin hazırlanması, planlanması, programlanması ve
denetimiyle aynı kurallara tabi olduğunu açıkça göstermektedir. Bu bağlamda,
Türk Silahlı Kuvvetleri, kendine tahsis edilen kaynakları, mevcut yasal
çerçevesinde, her türlü, kontrol ve denetime açık olarak, en etkin ve şeffaf
şekilde kullanmaktadır.
İşin teçhizat ve mal tedariki boyutuna baktığımızdaysa,
ihtiyaç duyulan sistem için de, savunma sanayii kuruluşlarıyla önceden ortak
çalışma yapılmadığından, genelde, tedariklerin, yurt dışından satın alma veya
yabancı ülkelerdeki bir sistemin yurt içinde üretimi yoluyla yapıldığını, bu
nedenle de, ar-geye dayalı tedariklerin gerçekleştirilmediğini görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, bu şekildeki uygulamaların,
millî teknolojinin ve savunma sanayiinin gelişmesini olumsuz yönde etkilediği
unutulmamalıdır ve artık bu tarz uygulamalara son verilip, en üstün teknoloji
kullanılan savunma sanayii oluşturulmalıdır.
Tedarik sistemindeki bir diğer sorunsa, halen tedarik
faaliyetlerini yürüten teşkilatın yetersiz olmasıdır. Tedarik faaliyetleri,
birden fazla kuruluş tarafından çok az sayıda uzman personel kullanılarak ve
aralarında yeterli koordinasyon sağlanmadan yürütülmeye çalışılmaktadır.
Dahası, tedarikle ilgilenenler, ana sistem tedarikinden ziyade satın alma
faaliyetlerine ağırlık vermektedir.
Bu kapsamda bir diğer önemli konuysa, savunma sistem
tedarikinin yasal dayanağını oluşturan 2886 sayılı Devlet İhale Yasası ile 3238
sayılı Savunma Sanayii Müsteşarlığı Yasasının ülkemizdeki millî savunma
sanayiinin kurulması ve geliştirilmesinde yetersiz kalmasıdır. Yasanın,
tekliflerin değerlendirilmesinde millî şirketlere avantaj sağlamaya yönelik
maddesi de uygulanmamaktadır. Savunma sanayii, ancak ve ancak yerli şirketlerle
birlikte güçlendirilir. Dünyanın en stratejik bölgesinde bir kilit ülke
konumunda olan ülkemizin, kendi savunma sanayiine yeterince önem vermemesi
affedilemez bir hata olarak görülmektedir.
Aynı şekilde, bir vahim hata olarak da, 3238 sayılı
Savunma Sanayii Müsteşarlığı Yasasında yabancı sermaye ve yabancı teknoloji
kullanılması önplana çıkarılmış, savunma sanayiinde hedefin millileşme olduğu
âdeta ikinci plana itilmiştir. Tedarik sistemimizin başka bir sorunu da,
ihtiyaç tespiti, planlama, programlama, bütçeleme, program yönetimi, lojistik
destek, off-set ve bu gibi faaliyetleri yürütebilecek çeşitli disiplinlerde
eğitilmiş ve görev sürekliliği sağlanmış personelin istihdam edilemeyişi de bir
noksanlıktır.
Son olarak, Sahil Güvenlik Komutanlığının bazı
görevlerinin, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması kapsamında belediyelere
veya Denizcilik Müsteşarlığına verilmesi güvenlikle ilgili gelişmelerin tek
elden ve koordineli bir şekilde gerçekleştirilen şimdiki yapıya ciddî sekteler
vuracağı bilinmelidir.
Bu vesileyle bütün Meclisi saygıyla selamlıyorum; bu
kanunun, başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere, ülkemize hayırlı olmasını
diliyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, başka söz isteyen?..
Yok.
Tasarının tümü üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRK SİLAHLI
KUVVETLERİ STRATEJİK HEDEF PLANININ GERÇEKLEŞTİRİLMESİ MAKSADIYLA GELECEK
YILLARA SARİ TAAHHÜTLERE GİRİŞME YETKİSİ VERİLMESİ HAKKINDA KANUNUN BİR
MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1.- 2.7.1992 tarihli ve 3833 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek
Yıllara Sari Taahhütlere Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunun 2 nci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 2.- Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef
Planının yıllık programlarının gerektirdiği ödenekler, ilgisine göre Millî
Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı
ilgili yılları bütçelerinin ilgili tertibinde yer alır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde…
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, Sayın Bakanıma
soru sormak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Millî Savunma Bakanımıza bir sorum var.
Sayın Bakanım, mayınlı arazilerle ilgili bir gelişme
var mıdır? Temizle-işlet-devret ihalesi yapılmış mıdır? Bu arazilerin organik
tarıma kazandırılması noktasında bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Bu yasayla ve bu yasanın maddesiyle ilgili
değil sorularınız.
MUHARREM DOĞAN (Mardin)- Millî Savunma Bakanımız burada
olduğu için…
BAŞKAN - Peki.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) -
Sayın Başkanım, arz edeyim.
Mayınlı arazilerin mayından temizlenerek tarıma ve
özellikle organik tarıma kazandırılması, prensip itibariyle, kabul edilmiştir;
ancak, Bakanlığımız tarafından bunun ihalesine girişilmesinde çok yüksek
tekliflerle karşılaşıldığı için, temizleme miktarının çok yüksek rakamlara
ulaşması sebebiyle, bizim bütçemizde yeterli miktarda para olmadığından… (AK
Parti sıralarından "Sayın Başkanım, duyamıyoruz" sesleri)
BAŞKAN - Sayın Bakan, mikrofonu biraz kaldırın ve
yanaşın.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) -
Bizim bütçemizde yeterli miktarda ödenek bulunmadığından ve gelecek yıllara
sari böyle bir ihaleyi yapmamız kanuna göre de mümkün olmadığından, konu,
Maliye Bakanlığına devredilmiştir. Maliye Bakanlığı da, mayınlı araziyi ihale
edebileceği ölçüde parçalara ayırmak suretiyle, yap-işlet-devret prensibi
uyarınca ihaleye çıkarmıştır. İhalenin safahatı hakkında bizim bir bilgimiz
yoktur.
Bakanlık olarak bizim yaptığımız, Maliye Bakanlığına
mayınların planlarını, projelerini vermek, ayrıca, mütehassıslarını,
uzmanlarını o mıntıkada gezdirmek, yerinde göstermek ve ihale için gereken
bütün bilgileri kendilerine aktarmaktan ibarettir. Bundan sonrasının bilgisini,
Maliye Bakanından, belki daha iyi almak mümkün olur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.
Değerli milletvekilleri, 7 nci sırada yer alan, Terörle
Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler, Millî Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonları
raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
7.- Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler;
Millî Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/630) (S. Sayısı: 818)
(x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?... Yerinde.
Komisyon Raporu 818 sıra sayısıyla bastırılıp,
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde gruplara, komisyona ve hükümete
20'şer dakika, şahıslar adına iki üyeye 10'ar dakika söz vereceğiz.
Söz isteyenler: Anavatan Partisi Grubu adına, Bitlis
Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı.
Buyurun Sayın Gaydalı. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER GAYDALI
(Bitlis)- Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce
hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının tümü üzerinde Anavatan Partisinin görüşlerini arz etmek üzere
huzurlarınızdayım; bu vesileyle de, bir kez daha Yüce Heyetinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Ben, muhalefet partisine mensup bir milletvekili olmama
rağmen, şimdi üzerinde görüşmelerini yapmakta olduğumuz yasa tasarısı gibi,
millet yararına olan hükümet tasarılarını desteklemekten de kıvanç duyuyorum.
Ne yazık ki, Sayın Hükümetimiz, bizlerin bu kıvancı sık sık yaşamamıza imkân
vermiyor. Çünkü, aktif siyasete başladığım ve benim için aynı zamanda okul olan
partim Anavatandan aldığım terbiye, millet yararına, memleket yararına olanı,
kimden geldiğine bakmaksızın, desteklemektir. Devlet ve millet olarak
şehitlerimize ve gazilerimize yaptıklarımız ve daha da yapmamız gerekenler,
onlara karşı olan borcumuzun ödenmesi olarak asla algı-
(x) 818 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
lanmamalıdır; çünkü, yapılanlar ve yapılması
gerekenler, devlet ve millet olarak bizlerin sorumluluğudur. Eğer, buna borç
dersek, bu borç, hiçbir şekilde karşılığını ödeyemeyeceğimiz bir borçtur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla,
malullerimiz ile şehitlerimizin dul ve yetimlerinin anayasal hakları olan
sağlık bakımlarında karşılaşılan idarî yöndeki aksaklıkların giderilmesi için
hazırlanmış olan teknik bir düzenlemedir. Bir gazimize, bir şehit yakınımıza,
gittiği hastanede herhangi bir nedenle "sana bakamıyoruz" denilmesi,
tabiatıyla bu milletin hiçbir ferdinin kabullenemeyeceği bir durumdur. Zaten,
Anayasamızın 61 inci maddesi "Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve
yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat
seviyesi sağlar" demektedir. Bu sebeple, böyle bir ihtimali ortadan
kaldıran bu tasarıyı Meclisimize sevk etmiş olan Sayın Hükümete
teşekkürlerimizi arz ederiz.
Malumlarınızdır ki, pratiğe baktığımızda, ancak hükümet
tasarıları veya hükümet telkiniyle hazırlanmış olan kanun teklifleri
kanunlaşabilmektedir. Bu, bizim parlamenter sistemimizin bir sonucudur
muhakkak; ama, bu Yüce Meclisin hiçbir döneminde olmadığı kadar, bu hükümet
döneminde, hükümetin kulağı milletvekillerine ve muhalefete kapalıdır.
İktidarın durumu bu olunca, biz muhalefet partilerinin kanun teklifleri,
maalesef, teklif aşamasını geçememektedir. Böyle de olsa, bizler, memleket
yararına gördüğümüz konularda önerilerimizi ve yasa tekliflerimizi yapmaya
devam edeceğiz. Bu Meclis aritmetiği ebedî değildir, en azından, gelecek
parlamentolara yön göstermesi ve kamuoyumuzu bilgilendirmemiz, fikirlerimizi
paylaşmamız için bu çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Bu noktada, Anavatan Partisi olarak vermiş olduğumuz
bir kanun teklifinden, görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili olması sebebiyle,
müsaadelerinizle bahsetmek istiyorum: Çeşitli kanunlarda değişiklik yapılması
hakkında kanun teklifimizde, şehit olanların hatırası olarak kalan silahlar
için harç muafiyetinin getirilmesi, şehit ailelerine kendilerine nakdî tazminat
ödenene kadar mağduriyetlerinin giderilmesi için avans ödenmesi, şehit
derneklerinin imkânlarının genişletilmesi ve şehit ailelerine tanınan kamuda iş
imkânının 1'den 2'ye çıkarılması hususları da yer almaktadır.
Değerli grup başkanvekili arkadaşlarımızdan istirhamım,
bu kanun teklifinin bir an önce Genel Kurulda görüşülmesine katkı
sağlamalarıdır.
BAŞKAN - Bir dakika Sayın Gaydalı.
Değerli arkadaşlarım, sükûneti temin edelim;
arkadaşımızı, Sayın Gaydalı'yı duymamız zor oluyor.
Buyurun Sayın Gaydalı.
EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Bir ülkenin insanlarının ekonomik durumları ile o
ülkedeki suç istatistikleri arasında doğrudan bir ilişki olduğu, sosyolojide
kabul görmüş bir gerçektir. Çok şükür ki, milletimizi millet yapan değerlerin,
erozyona uğratılmış olmasına rağmen, sıfırlanmamış olması, Türk aile yapısının
varlığı ve Türk insanının dayanışma kültürü, ekonomik şartlardaki gerilemenin
aynı oranda suç oranlarına yansımasına engel olabilmektedir. Buna rağmen, suç
oranlarındaki artış, kaygı verici boyutlardadır.
Sayın Başbakan ve İktidar Partisinin diğer değerli
mensupları, iktidarlarının icraatlarını anlatırken, ilk iş olarak, 2001
krizinden konuya giriyorlar ve kriz ortamının rakamları ile şu anki durumu
karşılaştırmak suretiyle, iktidarlarını başarılı göstermek çabası içine
giriyorlar. Adı üzerinde, bu bir krizdi, olağanüstü bir haldi yani. Sizler,
olağanüstü ile olağanı karşılaştırmak suretiyle ancak kendinizi başarılı
hissedebiliyorsanız, bu, sizlerin ruhsal tatmini için yararlı olabilir; ama,
memlekete bir şey kazandırmaz.
Sık sık iyiye gittiği ifade edilen ülkemizde suç
oranlarının azalıyor olması, en azından azalma meylinde olması, mantığın
beklediğidir. Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsünün basın bilgilendirme
toplantısında verdiği bilgiler: İyiye gittiği öne sürülen ülkemizde asayiş
olayları, bırakınız azalmak, yerinde bile durmuyor, hızla artıyor. 2005
yılında, polis sorumluluk bölgesinde işlenen suçlar, bir önceki yıla göre yüzde
38'lik artışla 487 762'ye ulaşmıştır. Bu rakam, hükümetin işbaşına geldiği 2002
yılı sonunda yaklaşık 207 000 civarındaydı.
Bu orandaki bir artışı nüfus artışıyla, şehirleşmeyle
açıklamak imkânsızdır. Zaman zaman basında da yer alan kamuoyu araştırmaları
gösteriyor ki, insanlar hızla gelecek umutlarını kaybediyor. Gelecek umudunu
kaybetmiş bir insanın suça yönelmesi anlaşılmaz bir şey değildir.
İş aramaktan umudu kesmişleri de dahil ettiğimizde,
ülkemizde işsizlik yüzde 25'lere varmaktadır; yani, her 4 kişiden 1'i işsiz.
Bu, iyiye gittiği iddia edilen bir ekonomiyle hiç de uyuşmayan bir durumdur.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik de insanların suç
yönelmesinde önemli bir sosyolojik sebeptir. Dünya Bankası verilerine göre,
ülkemizdeki en alt gelir grubundaki yüzde 10'luk nüfusun millî gelirden aldığı
pay sadece yüzde 2,3 iken, en üstteki yüzde 10'luk grubun aldığı pay yüzde
30,7'dir. Türkiye'de yaklaşık 20 000 000 kişi, yani, nüfusumuzun yüzde 27'si,
günlük, yaklaşık 2 dolar 15 sentle yaşamaya çalışmaktadır. Bu adaletsizliğin
daha birçok göstergelerini sıralayabiliriz; fakat, bu tablo, zaten, gören
gözler için, son derece net olarak görülmektedir.
Televizyon haberlerinde, hırsızlık, gasp, suç
haberlerinden geçilmiyor. Bu olumsuzlukları, zaten, insanlarımız, günlük
hayatlarının içinde yaşıyorlar. İnsanlar, artık, gelecek umutlarını o kadar
kaybetmişler ki, her türlü riski almaya hazır hale gelmişlerdir. Bakan makam
araçları çalabiliyorlar, soyabiliyorlar, emniyet müdürlerinin evlerini
soyabiliyorlar. Bu manzaraların ortada olduğu ülkemizde insanlarımızın kendini
güvende hissetmesi mümkün mü?!
Bu izahatlarımdan, suçluya, hırsıza hak verdiğim gibi
bir sonuç çıkarmamak gerekir. Adalet kavramının ve toplumsal huzurun gereği
olarak, devlet, suç işleyene cezasını mutlaka vermelidir; fakat, diğer taraftan
da, suçun oluşumuna sebep hazırlayan sebepleri ortadan kaldırabilmemiz de,
öncelikle, bu sebepleri anlayabilmemize bağlıdır.
Devletin anayasal görevi olan vatandaşın canını, malını
koruma görevinde zafiyet olduğu açıktır. Geçtiğimiz yıl polis bölgesinde
işlenen suçların ancak yüzde 63'ü aydınlatılabilmiştir.
Diğer taraftan, maalesef, emniyet mensuplarımızın
sayısı ve gelir durumları da başka bir olumsuzluktur. Personel
yetersizliğinden, bugün, hâlâ, büyük şehirlerimizin içinde kalmış bazı
bölgeler, jandarma sorumluluğundadır. Emniyet mensuplarımızın aldığı maaş da,
çalışma şartlarının ağırlığıyla orantılı değildir maalesef.
Sayın Hükümet, ne suçun sebeplerini ve ne insanların
marjinalleşmesinin sebeplerini ortadan kaldırmak için ciddî bir politika
üretiyor ne de suçu önleme ve asayişi sağlama hususunda gerekli tedbirleri
alabiliyor. Hükümetin görevi, olayları sadece arkasından takip etmek değil,
olayların önünde, olayları önlemektir, testiyi kırdırmamaktır; önemli olan,
kırılan testiyi tamire çalışmak değildir. Övünerek anlattığınız dağıtılan
kömürler, erzaklar, ortadaki sosyolojik gerçekleri ve sonuçlarını, maalesef,
ortadan kaldırmıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Hükümet
işbaşına geldiğinde, uzun bir mücadelenin sonucu olarak, terörü, sıfır
noktasında teslim almıştı. Peki, ne yaptı bu süreç içerisinde Sayın Hükümet;
üzülerek belirtmeliyim ki, maalesef, hiç. İktidara hazırlıksız gelen Sayın
Hükümet, üç yılı da geride bırakmış olmalarına rağmen, hâlâ, olaylar karşısında
hazırlıksız yakalanmaktadır. Hazırlıksız yakalanmış olması, olaylar karşısında
ilerisi hesaplanmamış ani refleksler göstermesine sebep olmaktadır. Bu
yüzdendir ki, Sayın Başbakanın terör konusunda verdiği demeçler birbirini tutmamaktadır.
Bulunduğu ortamın kendisinden beklentisine göre sözler söylemektedir.
"Kürt sorunu" "demokratik cumhuriyet" söylemleriyle,
"devletin milletiyle bölünmez bütünlüğü" "üniter yapı"
söylemlerinin aynı ağızdan çıkması, en hafif deyimiyle, çelişkidir.
Terör, netice itibari ile insanların zihninde meşruluk
kazanarak güçlenmeyi hedefler. Bu meşrulaşma çabalarına ve çabalarına katkı
sağlayacak tutum ve davranışlardan uzak durmak gereği açıktır.
İlk aşamada terör, devlet otoritesini zaafa uğratmayı,
insanlar üzerinde bir otorite kurmayı amaçlamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, 30
000 insanımıza ve milyarlarca dolarlık ekonomik kayba sebep olması bedeline
rağmen, terör örgütünün insanlarımızın üzerinde bir otorite olmasını
engellemiştir. İlk aşamada başarısız olmuşken, terör örgütünün ikinci aşamada
olan meşrulaşma çabalarının da kuşkusuz başarıya ulaşması imkânsızdır.
Maalesef, Sayın Başbakan, terör örgütü için bile
kullanmadığı "kandan ve terörden medet ummak" sözünü, bu ülkenin,
meşru, demokratik muhalefeti için söylemiştir. Bu söz, vicdan sahibi herhangi
bir kişinin kullanabileceği bir söz değildir. Terörün panzehiri, millî birlik
ve bütünlüğümüzdür. Bulunduğu makam gereği millî birlik ve bütünlüğümüze sahip
çıkmakta öncelikli sorumluluk sahibi olan insanların daha dikkatli konuşması
gerekir.
Ülkemizin yüz yüze bulunduğu terör sorununun birinci ve
en önemli boyutu uluslararası boyutudur. Terör örgütünü bir taşeron olarak
kullanan çevreler, Ortadoğu'ya ilişkin kendi senaryolarını hayata geçirmek
noktasında Türkiye'yi, kendi diktikleri kılıfın içine girmeye zorlamakta, kendi
sınırlarının dışında inisiyatif sahibi olabilmesini engellemeye
çalışmaktadırlar. Sınırlarımızın hemen ötesindeki Türkiye'nin geleceğini hayatî
noktada etkileyecek olaylara Türkiye'yi müdahil olacak güçten yoksun bırakmak
için kendi iç sorunlarıyla boğuşan bir ülke durumuna sokma çabalarını
sürdürmektedirler. Bu nokta, her türlü siyasî mülahazalarımızın üzerinde
tutulmalı ve dalgalanmayan, iyi hesaplanmış net bir dış politikayla bu hesaplar
mutlaka boşa çıkarılmalıdır.
İkinci mesele, bölücü terör örgütünün kendi hedef
kitlesi ve kendi organizasyonu içinde kaybettiği itibarını yeniden yakalama
girişimidir ve bombaların, mayınların patlamasının temel nedeni, terör
örgütünün kendisine alternatif bir muhalefet oluşumunu ta başından kurduğu
stratejiye de uygun olarak engellemektir. Terör örgütünün bu amacının
engellenebilmesi için, güvenlik güçlerinin istek ve önerileri mutlaka dikkate
alınmalıdır. Demokrasinin uluslararası kabul edilmiş standartları ile Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluş felsefesinin, coğrafyasının getirdiği zorlukların
çözümünün ve tarihsel birikiminin optimum bir politikada birleştirilmesi
gerekmektedir. Bu politikanın unsurlarından biri için diğerini feda etmek,
geleceğimiz için zaaf yaratacaktır.
Üçüncü boyut, Türkiye'yi, uluslararası ilişkileri
üzerinden, terör örgütünün meşru bir aktör olduğunu kabule razı etmektir. Bunun
için izlenen yöntem de, sivil unsurları, devletine başkaldırıya teşvik edip,
toplumsal çatışmanın yurt geneline yayılması çabasıdır. Olaylar karşısında
vatandaşa itidal tavsiye etmenin ötesinde, çok hızlı bir şekilde
provokatörlerin yakalanıp adalete teslim edilmesi, vatandaşın vicdanını, devlet
gereğini yaptı, yapıyor inancıyla rahatlatmaktır.
Türkiye'nin, demokratikleşme yolunda aldığı mesafeler,
kesinlikle terörün bir sonucu değildir; hatta, bölücü terör, en fazla bölgeye
ve bölge insanına zarar vermiş, ekonomik olarak bölgeyi körelttiği, bölge
insanını göçe zorlayarak mağdur ettiği gibi, demokratik açılımların da önünü
tıkamıştır. Dolayısıyla, bölücü terörün, Türkiye'nin demokratikleşmesine değil,
bölge sorunlarının ağırlaşmasına yol açtığı da bir gerçektir. Bu nedenle,
demokratik açılımların hayata geçirilmeye çalışıldığı her safhada terör
örgütünün sahne almasını bu anlamda yadırgamamak gerekir; çünkü, bu örgütün ve
bu örgütü açık veya kapalı olarak destekleyen çevrelerin, hiçbir zaman
hedeflerinde, Türkiye'nin demokratikleşmesi, güneydoğunun ekonomik olarak
güçlenmesi ve tümüyle Türkiye'nin müreffeh bir toplum olması gibi bir amaç
olmamıştır. Bu sebeple, demokratik açılımlarını sağlamış Türkiye, ekonomik
kalkınmasını başarmış Türkiye, gelir dağılımının hakkaniyetli olduğu bir
Türkiye, terör olaylarının zemin bulamayacağı bir Türkiye olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, bir daha şehit ve gazi
vermememiz dileğiyle, Yüce Heyetinize en derin saygılarımı arz ediyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Onur Öymen.
Onur Bey, kişisel söz isteminiz de var; ikisini
birleştirelim mi?
ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Lütfen.
BAŞKAN - Peki; o zaman süreniz 30 dakika.
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; Terörle Mücadele Yasasının bir maddesinin
değiştirilmesiyle ilgili olarak hükümetin sunduğu yasa tasarısı hakkında,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, hükümetin, Terörle Mücadele
Yasasında değişiklik yapılmasını öngören bir tasarı sunacağını öğrendiğimiz
zaman, gerçekten çok memnun olmuştuk. Terörle Mücadele Yasası konusunda yurt
içinde, basında, akademik çevrelerde, yurt dışında pek çok tartışma yapılıyor.
Biz, tahmin etmiştik ki, hükümet, bütün bu tartışmaları dikkate alarak, Terörle
Mücadele Yasasını özlü bir şekilde ele alacaktır ve Türkiye'nin ihtiyaçlarına
cevap veren bir metni Yüce Meclisin huzuruna getirecektir. Ne yazık ki, şu
anda, Meclisin huzuruna getirilen metin son derece sınırlı bir alanı
kapsamaktadır. Şehit ailelerimizin yararlandığı sağlık olanaklarının
genişletilmesi amacını gütmektedir bu değişiklik. Gayet tabiî ki, bu konuda
görüşlerimizi açıklayacağız, gayet tabiî ki, küçük bir adım bile olumlu bir
adım sayılmalıdır; ama, şu soruyu kendi kendimize sormaktan alıkoyamıyoruz
kendimizi: Bu metin, acaba bu tasarı, şu sırada hükümetin Terörle Mücadele
Yasasına getirebileceği tek değişiklik önerisi mi olmalıydı, bu kadar ciddî
terör tehdidine maruz bir ülkede, bu kadar ciddî tartışmaların yer aldığı bir
ülkede, hükümetin getirebileceği tasarı sadece bundan mı ibaret olmalıydı; bu
soruyu kendi kendimize soruyoruz.
Değerli arkadaşlarım, hükümetin, bu yasa tasarısının
gerekçesinde dile getirdiği bazı hususlar son derece kaygı vericidir. Bakınız,
gerekçede ne deniliyor: "Şehit dul ve yetimlerinin ve malullerin
yaşadıkları yerlerde yeterli donanıma sahip sağlık kuruluşu bulunmaması -bu
doğal olabilir- veya bu gibi kuruluşlar bulunmakla birlikte, tabi oldukları
sosyal güvenlik kurumunca bunlardan yararlanmalarının öngörülmemesi nedeniyle
tedavi olamamakta, tedavileri aksamakta veya başka şehirlere gitmek zorunda
kalmaktadırlar."
Değerli arkadaşlarım, işin vahametini görebiliyor
musunuz?! Şehit ailelerimiz, bulundukları yerlerdeki bazı sağlık
kuruluşlarından yararlanmaya mevzuat müsait olmadığı için tedavi olamıyorlar.
Bu, gerçekten utanç verici bir durumdur. Bunun iyileştirilmesi için hükümetin
öneri getirmesi çok güzeldir, olumlu bir girişimdir; ama, bu kadar zaman, bu kadar
yıldır, biz, şehit ailelerimizi, demek ki, yeterli sağlık koşullarından mahrum
bırakmışız. Bu, hepimiz için utanç vericidir. Gerçekten, bu gerekçeyi
okuduğumuz zaman çok üzüldük; bu, affedilmez bir hatadır ve bize gelen
bilgilere göre, son zamanlarda bazı illerimizde, ilçelerimizde,
beldelerimizdeki şehit yakınları, gerçekten, muayene olmakta, ilaç yazdırmakta
büyük güçlük çekmektedirler. Bu kadar büyük bir dram yaşamış, bu kadar büyük
bir acı çekmiş insanları bu gibi bürokratik engellerle zorlamamak, hırpalamamak,
hepimizin borcudur, devletin borcudur. Bu konuda, gerçekten geç kaldığımızı
kabul etmek lazım.
Değerli arkadaşlarım, kendi kendimize şu soruyu
sormamız gerekiyor: Bu vatan için hayatını feda etmiş insanların ailelerine,
şehitlerimizin ailelerine, ayrıca malul gazilerimize devletçe yeterince ilgi
gösterebiliyor muyuz, onlara yeterince destek sağlayabiliyor muyuz, onların
temel ihtiyaçlarına yeterince katkıda bulunabiliyor muyuz? Biraz önce dile
getirdiğim husus, bunu, maalesef, yeterince yapamadığımızı gösteriyor.
Şimdi, şunu dikkatinize sunmak istiyorum: Farklı
koşullarda şehit olmuş vatandaşlarımız var; bunların ailelerine farklı muamele
yapıyoruz. Bir insan, teröristle çarpışırken veya terör kurşunuyla şehit
olmuşsa, onun ailesinin yararlandığı olanaklar başkadır; teröristle çarpışmak
üzere giderken mayına basarak ölmüşse, göreve giderken trafik kazasında ölmüşse
veya bir asker, arkadaşını suda boğulmaktan kurtarmak için çalışırken kendisi
boğularak ölmüşse, onun ailesine daha kısıtlı yardım sağlıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu insanların vatan için öldüğünü
kabul etmemiz lazım. Hepimiz kabul edelim ki, bu insanlar vatan uğruna şehit
olmuşlardır, kendi kusurları yok. O bakımdan, aileleri arasında ayırımcılık
yapmanın doğru olmadığını düşünüyoruz.
Yasalarımızı inceledik -eğer, hükümet mensubu
arkadaşlarımız, değerli bakanlarımız, bizim göremediğimiz bir hususu tespit
edip de yasalarda bizi uyarırlarsa, kendilerine teşekkür ederiz- dikkatle
inceledik, gördüğümüz kadarıyla, bizim yasalarımızda "şehit"
kavramının tarifi yok. Kime şehit denir, kime şehit denmez, bunun açık bir
tarifi yasalarımızda yer almıyor. Terör şehidi deniliyor, görev şehidi
deniliyor; ama, şehit kimdir, bunun tarifi tam olarak yapılamıyor.
Ayrıca, bütün şehit ailelerimizin ve bütün
gazilerimizin sorunlarını, sıkıntılarını karşılayacak, bunların dertlerine çare
arayacak bir makam da yok Türkiye'de; yani, kimdir şehit ailelerinin
sorunlarının incelenmesinden, çözümünden sorumlu makam dediğiniz zaman,
karşınızda bir makam yok. Eğer, şehit olan vatandaşımız bir askerse, gayet
tabiî ki, Genelkurmayın, Millî Savunma Bakanlığımızın kendi örgütü içinde çare
var; polis ise polis örgütü içinde örgütlenmeler var; ya öğretmense, ya
Dışişleri mensubuysa, ya başka bir bakanlığımızın mensubuysa, imamsa, bu
arkadaşlarımızın, bu şehitlerimizin ailelerinin sorunlarından sorumlu tek bir
makam yok. Başka ülkelerde öyle değil. Mesela Fransa'da, bütün şehitlerin
sorunlarından sorumlu olan, onların dertlerini…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, burada şehitler
konuşulurken, arkadaşlar orada…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Kahkahalarla
gülüyorlar...
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Burada şehitler konuşuluyor.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, koltukların hemen
arkasında... Belki, konuşanı ve diğer dinleyenleri rahatsız etmiyor
zannediyorsunuz; ama, konuşmalarınız rahatsızlık verici.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Gülerek…
BAŞKAN - Sessizliği bozuyor.
Lütfen, ya dışarıda konuşalım ya da içeride sessiz
kalalım.
Buyurun Sayın Onur Öymen.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, terörle
mücadele sırasında şehit olan askerlerimizin ailelerine gerek devlet olarak
gerek ilgili kuruluşlarımız olarak belli bir katkıda bulunuluyor, belli bir
ikramiye ödeniyor; bunu, hiç azımsamıyoruz; ama, bu insanların hayatlarını
sürdürmeleri için verdiğimiz maaşlar, şehit ailelerine ödediğimiz maaşlar,
acaba yeterli midir; bunu kendi kendimize sormamız lazım.
Mesela, elimde, şehit annelerinin, şehit babalarının
bordroları var. Bir ayda aldıkları maaş 233 Türk Lirasıdır; bunun, en son
düzenlemelerle 240 liraya çıkarıldığı söyleniyor. Bir şehit anasına verdiğimiz
maaş 240 liradır. Bu, gerçekten, çok üzüntü vericidir, utanç vericidir.
Zannediyorum ki, en azından asgarî ücret kadar bir maaş verirsek şehit
ailelerine, görevimizi daha iyi yapmış oluruz.
Bunun dışında, başka sorunlar var. Mesela, şehit
ailelerimize konut edindirme yardımı yapıyoruz eğer şehirde yaşıyorlarsa, ya
köyde yaşıyorlarsa, ya o köyde bir toplukonut projesi yoksa ne olacak; onlara
bir katkı sağlamayı düşünemez miyiz; eğer arzu ediyorlarsa, mesela, bir tarım
araç gereci almamız çok zor mu olur; bu miktarda bir yardımı kendilerine
sağlayamaz mıyız? (CHP sıralarından alkışlar)
Bir şey daha söyleyeyim. İşe alınmakta, şehit
ailelerine belli bir öncelik tanınıyor, belli bir olanak sağlanıyor; güzel, iyi
bir şey bu; fakat, bakıyoruz, mesela, bir şehidin hem eşi varsa hem de oğlu
veya kızı varsa, bunlarından sadece bir tanesi işe alınıyor. Şehidin eşi işe
alınıyorsa oğlu alınmıyor veya kızı alınmıyor; yani, bir devlet, acaba, bir
şehidin, hem eşine hem oğluna veya kızına iş bulmak, öncelikle iş bulmak
görevini yerine getiremez mi? Çok mu zordur? Bunu sağlamak, devletin
imkânlarını çok mu zorlar?
Aynı şekilde, malul gazilerimizin sorunu var. Malul
gazilerimizin de işe yerleştirilmesi için yasal düzenlemeler yapılmış; bizdeki
bilgiye göre, şu anda, 110 malul gazi işe girmek için sıra bekliyor. İşte,
hükümetten ricamız, bu konularda daha dikkatli olmasıdır ve bu konularda
devletin olanaklarını daha cömertçe kullanmasıdır. Özellikle işe almak gibi
insanî konularda, zannediyorum ki çok daha dikkatli olmak zorundayız.
Tütün ve alkol gelirlerinden şehit ailelerine bir katkı
sağlanıyor. Ne kadar katkı sağlanıyor; bir yılda 1 500 YTL; yani, ayda 100
YTL'den biraz fazla. Zannediyorum ki, Türkiye'nin bugünkü koşullarında, Türkiye
Cumhuriyeti bundan daha fazlasını yapabilir.
Onun için, bizim şehit ailelerimiz ve gazilerimiz çok
gururlu insanlardır. Bunlar, hiçbir zaman kayıplarının bedelini parayla
karşılamak istemezler, bunu düşünmezler bile, bunu teklif bile etmezler; ama,
bunu teklif etmek bizim görevimiz. Milletin seçtiği milletvekilleri olarak, bu
insanların ıstırabını, sıkıntısını, yoksulluğunu burada gündeme getirmek,
zannediyorum ki bizim görevimizdir ve bu görevi de yerine getirmeye
çalışıyoruz.
Şehit ve malul gazi çocuklarının, eğitim sistemi
içinde, özel öğretim kurumlarında, meslekî, teknik kurslarda, ücretsiz öğrenci
olarak bu kurslardan yararlanmaları mümkündür; fakat, bizim öğrendiğimize göre,
buralarda çok ciddî sıkıntılar var.
Örneğin, gazilerimizin çocukları üniversiteye girerken,
üniversite harcı alıyoruz kendilerinden. Bu, dargelirli insanlar için büyük bir
yüktür. Devlet, acaba küçük bir gayret gösterip gazi çocuklarının üniversiteye
girişinden kayıt ücreti istemese, doğru bir iş yapmış olmaz mıyız?
Bir gaziye verilen vatanî hizmet maaşı ne kadardır,
bilmiyorum bunu araştırma imkânınız oldu mu. Bugün, bir gazimize devletimizin
verdiği vatanî hizmet maaşı 230 Yeni Türk Lirasıdır; bundan ibarettir ve eğer
gazimiz ölürse eşine verdiğimiz para sadece ve sadece 170 Yeni Türk Lirasıdır.
Bu parayla bir insan geçinebilir mi, ailesini geçindirebilir mi?! Annesi ve
babası vefat eden gazi çocuklarımıza da devletin yeterince sahip çıkmadığı
yolunda elimizde çok ciddî bilgiler var.
Bir vatandaşımız şehit olduğu zaman silahını ailesine
anı olarak veriyoruz; çok güzel bir jest; ama, biliyor musunuz ki, o silahın
ruhsatı için o şehit ailesinden biz 1 500 YTL ruhsat parası istiyoruz. Bir
elimizle veriyoruz, bir elimizle alıyoruz. Bu, günah değil midir; yani, biz,
devlet olarak böyle bir uygulamayı gerçekten utanç verici buluyoruz. Böyle bir
düzenleme yapmak çok mu zordur?! Eğer, hükümet, bu Terörle Mücadele Yasası
içinde şehitlerin haklarını dile getiren, onlara çözüm arayan öneriler yaparken
bunları da yapsaydı, zannediyorum ki, çok iyi olurdu.
Değerli arkadaşlar, bunlarla bitmiyor. Bir grup şehit
ailesine, biz, demiryollarında ve denizyollarında ücretsiz seyahat imkânı
tanıyoruz, terör şehidiyse. Görev şehidiyse, demin söylediğim gibi, mayına
basarak şehit olmuşsa, göreve giderken trafik kazasında olmuşsa onların
ailesine vermiyoruz. İşte, bu gibi düzenlemeleri, zannediyorum, hükümetimiz
kolaylıkla yapabilir ve bütün bunları, biz, şehitlerimizin ailelerine, malul
gazilerimize, hepimizin bir vicdan borcu olarak görüyoruz. Ümit ediyorum ki,
hükümetimiz, bu önerilerimizi önemle dikkate alacaktır ve pek yakında bütün bu
eksiklikleri ve daha pek çok eksikliği düzeltecek yeni önerilerle önümüze
gelecektir.
Bütün bunlar işin maddî tarafı; bir de manevî tarafı
var. Değerli arkadaşlarım, size bir örnek vereyim: Dışişleri Bakanlığı
mensupları, biliyorsunuz, ASALA terör örgütlerinin ve başka terör örgütlerinin
saldırılarına uğrayıp, pek çoğu, birçoğu şehit oldu; büyükelçilerimiz, başka
arkadaşlarımız… Bunlar için, daha, bugüne kadar bir anıt dikebilmiş değiliz; bu
da, ayrıca, utanç vericidir. Yani, işin maddî yanının yanı sıra, bir de manevî
boyutu var. Yalnız onlar için değil, şehit edilen öğretmenlerimiz için de, bizim
bildiğimiz, bir anıt dikemedik. Şimdi, Ankara Belediyesinin şehit diplomatlar
için bir anıt dikmeye çalıştığını öğreniyoruz; bunu, memnunlukla karşılıyoruz,
kendilerini tebrik ediyoruz. Ümit ediyoruz ki, bütün şehitlerimiz için, bütün
büyük kentlerimizde hiç değilse, böyle anıtlar dikilecektir.
Değerli arkadaşlarım, bu, meselenin bir boyutudur.
Terörle mücadele konusunda söyleyeceklerimizin bir boyutu bu şehit ailelerine
ve malul gazilerimize yapabileceğimiz katkılarla ilgilidir; ama, meselenin
başka bir boyutu var. Bizim esas görevimiz, bundan sonra hiç değilse, mümkün
olduğu kadar şehit vermemeye çalışmaktır; vereceğimiz şehitlerin sayısını en
aza indirmektir ve bunun için de, devletimizin, Silahlı Kuvvetlerimizin,
güvenlik kuvvetlerimizin gerekli yasal yetkilerle donatılması lazım.
Sayın Genelkurmay Başkanımız, Türkiye Emekli Subaylar
Derneğinin yayın organı olan Birlik Dergisine geçenlerde açıklamalarda bulundu.
Okuduğumuz zaman görüyoruz ki, Genelkurmay Başkanımız "hiç olmazsa Avrupa
Birliği ülkelerindeki kanunlara yakın kanunlara sahip olalım, hiç değilse
Avrupa Birliği ülkelerindeki güvenlik kuvvetlerinin sahip olduğu yetkilere
yakın yetkilere sahip olalım "diyor. O kadarını da istemiyor da, ona yakın
yetkilere sahip olalım… Yıllardan beri Türkiye'ye baskı yapıyorlar "aman
efendim, Terörle Mücadele Yasasını değiştirin, Ceza Yasasını değiştirin, şunu
yapın, bunu yapın…" Fakat, o ülkelerin kendi mevzuatına bakıyoruz, terör
konusunda bir tehditle karşılaştıkları zaman derhal kendi terörle mücadele yasalarını,
ceza yasalarını değiştiriyorlar ve terörle en etkili bir biçimde mücadele etme
imkânını veriyorlar kendi güvenlik kuvvetlerine. Biz niye vermiyoruz?!
Şimdi, Sayın Genelkurmay Başkanımızın bu açıklamalarını
okuyunca, biz hayrete düştük. Hükümet, terörle mücadele konusunda bir yasa
tasarısı hazırlarken Genelkurmay Başkanlığımızın görüşünü almamış mıdır?!
Genelkurmay Başkanımız bir yasadan yakınıyorsa, öyle anlaşılıyor ki, yeterince
istişare edilmemiştir; yani, bir hükümet, terörle mücadele yasası hazırlarken
Genelkurmay Başkanıyla, güvenlik kuvvetleriyle, Millî Güvenlik Kuruluyla
istişare etmezse, kiminle eder?! İki ihtimal var; ya hiç istişare edilmedi veya
Genelkurmay Başkanımızın, askerî makamlarımızın, güvenlik kuvvetlerimizin
mütalaalarını dikkate almadılar yeterince. Her ikisi de yanlış.
O bakımdan, bu konunun açıklığa kavuşturulmasını
istiyoruz. Hükümet gelip de bize burada "efendim, biz, bütün ilgili
makamlarımızın, askerî makamlarımızın, güvenlik kuruluşlarımızın, hepsinin
görüşünü aldık ve o görüşleri yasa tasarısına yerleştirdik" derse, o
zaman, Sayın Genelkurmay Başkanımızın yakınmasının neden kaynaklandığını
anlayamayacağız. Eğer dikkate almadılarsa, onu söylesinler ve desinler ki
Meclise: Askerî makamlar şunları istiyordu, biz veremedik, şunun için
veremedik. Yani, her halükârda bu konu mutlaka açıklığa kavuşturulması gereken
bir konudur daha fazla şehit vermemek için. Son zamanlarda hortlayan terörizmle
daha etkili bir mücadele yapmak için, bizim, bu mücadeleyi yapan silahlı
kuvvetler mensuplarımıza, Genelkurmay Başkanımızın dediği gibi, en azından,
Batı Avrupa ülkelerinde, oranın güvenlik güçlerinin sahip olduğu yetkileri,
mevzuat olanaklarını sağlamamız gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, terörle mücadelenin bir de dış
boyutu var. Bütün bunlar içeride alacağımız tedbirlerle ilgili; bir de dış
boyutu var. Terörle mücadelenin dış boyutunda, herkes biliyor ki ve bütün dünya
ülkeleri de kabul ediyor ki, terörle etkili bir mücadele yapabilmek için
uluslararası alanda işbirliği şarttır. Biz, bunun tecrübesini yıllardan beri
yaşıyoruz ve diğer ülkelerin terörle mücadelede desteğini en çok isteyen
ülkelerin başında Türkiye gelmektedir; çünkü, bazı teröristler, Türkiye'nin
dışında konuşlandırılıyor, sınırlarımızı aşarak gelip burada eylem yapıyorlar,
insanlarımızı öldürüyorlar. Onlarla mücadele etmek için, bütün dünyadan destek
istiyoruz. Öyle değil mi; öyle.
Peki, biz, terörle mücadelede dünyaya yeterince destek
veriyor muyuz? İşte, soru buradadır. Şimdi, size bir örnek vereyim. 1996 yılında
ilk canlı bomba terörist eylemleri olduğunda Kudüs'te, Mısır Cumhurbaşkanı
Hüsnü Mübarek'in daveti üzerine, Şarm El Şeyh Şehrinde bir dünya zirvesi
toplandı, bu bombalı eylem üzerine dünya zirvesi toplandı. O zaman Sayın
Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel de katıldı. Ben de Dışişleri Müsteşarı
sıfatıyla katılıp, bu ortak bildirinin yazımına katılmıştım ve bütün dünya
devletleri -Amerikası Rusyası, Almanyası, Fransası- bütün Arap ülkeleri, önde
gelen Arap ülkeleri -Mısır, Suudi Arabistan vesaire- hepsi bunu imzaladılar,
altında Türkiye'nin de imzası var.
Terörle mücadelede uluslararası belgeleri imzalayan
ülkelerden biri Türkiye. Başka pek çok sözleşmeyi imzaladık. En son belgeyi ne
zaman imzaladık değerli arkadaşlarım, ne zaman kabul ettik, size onu
söyleyeceğim. Şimdi, elimde metinleri var. 29 Kasım 2005 tarihinde, Avrupa
Birliği, terörle mücadele konusunda bir ortak tutum belgesi kabul etti. Bu
ortak tutum belgesinde, işte, terörle mücadele için neler yapılacağı yazılı,
altında da terör örgütlerinin listesi var. Açıp bakıyorsunuz, görüyorsunuz ki,
bu listenin 17 nci sırasında Hamas örgütü yer alıyor, 23 üncü sırada da PKK yer
alıyor, eski ismiyle yeni ismiyle; ama, Hamas, bu listede 17 nci sırada yer
almaktadır. Burada bitmiyor. 6 Şubat tarihinde -onun da metni var burada-
Avrupa Birliği Dönem Başkanı Avusturya bir açıklama yapıyor ve diyor ki o
açıklamasında: "İşte, Hırvatistan, Makedonya, Arnavutluk -birkaç aday
ülkeyi veya aday olmak isteyen ülkeyi sayıyor- ve Türkiye, bizim bu 29 Kasım
tarihli terörle mücadele ortak tutum belgemizi aynen kabul etmişlerdir ve millî
mevzuatlarını da buna uydurmak için taahhütte bulunmuşlardır." Tarih, 6
Şubat 2006. Biz ne yapıyoruz; ondan on gün sonra, terörist örgüt olarak resmen
kabul ettiğimiz ve onunla mücadele etmek için uluslararası alanda taahhütte
bulunduğumuz bir örgütün başkanını Türkiye'ye davet ediyoruz ve Dışişleri
Bakanı düzeyinde onunla masaya oturuyoruz.
Değerli arkadaşlarım, terörle uluslararası mücadelede
bu yapılacak iş midir, bu yapılacak iş midir?! Başka bir ülkenin dışişleri
bakanı, aynı listede yer alan, Türkiye'ye saldıran bir terör örgütünün
başkanıyla veya bir sorumlusuyla bir masaya otursa biz buna tepki göstermez
miyiz? Bu konudaki gelişmeler bizi çok rahatsız etmiştir, birçok bakımdan
rahatsız etmiştir; ama, terörle mücadelede uluslararası taahhütlerimiz
açısından bizi özellikle rahatsız etmiştir. Bir tek Batı ülkesi bu örgütü
muhatap kabul etmedi. Niçin; çünkü, bu örgüt, 1988 yılında kurulurken kabul
ettiği temel yasasında, açıkça, şiddete başvuran Müslüman Kardeşler Örgütünün
devamı olduğunu söylüyor, şiddet kullanarak İsrail'i haritadan sileceğini
söylüyor, Müzakereyi reddediyor. Açıkça İsrail'le müzakere ederek çözüm bulma
yöntemini reddediyor ve siz, Ankara'da bu örgütü kabul ettiğiniz ana kadar ve
hatta ondan sonra bu örgüt, yasasındaki bu temel ilkelerden vazgeçtiğini
söylemiş değildir. Eğer bu örgüt, deseydi ki, biz terörden vazgeçiyoruz, bundan
sonra müzakere yoluyla meselelerimizi çözeceğiz; o zaman, yeniden
değerlendirirdik hep birlikte; bunu söylemiyor.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Türkiye onu tavsiye etti
ama.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Siz diyorsunuz ki, efendim,
buraya kabul etmeseydik İran'a gidecekti. İran'a gidecekti, hiç değilse İran'a
gitmesini önledik...
Değerli arkadaşlarım, bu konuda size bir bilgi vereyim.
Buraya gelen zat, Ankara'ya gelmeden birkaç gün önce, 28 Ocak tarihinde Şam'da,
İran Cumhurbaşkanına konuşmuştur; yani, İran'la görüşmesini engellemiş filan
değiliz. Buradan gittikten iki gün sonra da Tahran'a davet edilmiştir, İran'a
gitmiştir ve orada, şiddet yoluna başvurmaya devam edeceğini dünyaya ilan
etmiştir. Şimdi biz ne kazanmış olduk; bir sonuç aldık mı yaptığımız bu işten;
alamadık. Uluslararası terörle mücadele alanında verdiğimiz taahhütleri ihlal
ettik ve hiçbir sonuç da alamadık ve bakınız, bugünkü havadisi biliyorsunuz,
Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek bu örgütle görüşmeyi reddetti; yani, Mısır
reddediyor görüşmeyi, düşünebiliyor musunuz! Şimdi, biz, dışpolitikada, değerli
arkadaşlarım, çok dikkat ederiz. Türkiye, çok uzun yıllardan beri, Ortadoğu
politikasında bütün devletlerin itimadını kazanan, son derece ilkeli, son
derece tutarlı bir politika izlemiştir. Bu politikanın iki temel ilkesi vardır.
Birinci ilke şu: Yapan kim olursa olsun, hedefi kim olursa olsun, gerekçesi ne
olursa olsun, biz, bütün şiddet eylemlerini reddederiz ve şiddete başvuran
hiçbir örgütü muhatap almayız. Türkiye, yıllardan beri bu politikayı izliyor.
İki; bölge ülkeleriyle ilişkilerimizde, gerçekten bütün ülkelerin itimadını
kazanmaya özen gösteririz.
Şimdi biz ne yaptık; şiddete başvuran, teröre başvuran,
Türkiye'nin resmen terör örgütü olduğunu kabul ettiği bir örgütü muhatap aldık;
bir. İkincisi, Ortadoğu'da bazı devletler nezdinde itibarımızı,
inandırıcılığımızı, güvenilirliğimizi kaybettik. Son derece yanlış iştir.
Efendim, parti işiydi bu veya hükümet işiydi demekle kendimizi kurtaramayız.
İktidar Partisinin ayrı dışpolitikası, hükümetin ayrı dışpolitikası olmaz.
Üstelik, partiye davet ediyoruz; o partide, Türkiye Cumhuriyetinin Dışişleri
Bakanı bunlara muhatap oluyor. Davet ettiğimiz insan, Interpol tarafından
kırmızı bültenle aranan bir insandır. Kırmızı bültenle aranan bir Türk
vatandaşını bir yabancı ülkenin dışişleri bakanı muhatap alsa biz ne deriz?!
Sayın Başbakan diyor ki, "efendim, bunlar seçim kazanmıştır" yani,
seçim kazanmak meşrulaştırmıştır...
Değerli arkadaşlar, seçim, 25 Ocak tarihinde oldu. Siz,
seçimden onbir gün sonra, bu örgütü terör örgütü olarak kabul etmişsiniz; işte
belgesi burada. Niye itiraz etmediniz?! Efendim, bunlar seçim kazanmıştır,
artık terörist sayılmaz, meşru muhatap sayılabilir diye itiraz ettiniz mi;
hayır. Onbir gün sonra, siz, hükümet olarak, bu örgütü terör örgütü olarak
kabul ediyorsunuz; belgesi burada, ilan edilmiş dünyaya; yani, bunlar olacak
şey değil. Kaldı ki, seçimi kazanmak yetmiyor. Bakınız, 1999 yılında,
Avusturya'da yapılan seçimi kazanan ırkçı eğilimli Hayder'in partisi, bugünkü
Başbakan Schüssel'le koalisyon kurdu. O zaman 15 ülkesi vardı Avrupa
Birliğinin, 14 ülke karar verdi "biz, bunu muhatap almayacağız, bu,
hükümette olduğu sürece, Avusturya'yla hiç temas etmeyeceğiz, el
sıkışmayacağız" dediler. Devletler böyle davranıyor; demiyorlar ki,
efendim, mademki seçimi kazandı, ırkçı da olsa, benim makbulümdür; diyen
çıkmadı, hiçbiri elini sıkmadı. Sonunda ne oldu; bu zat, 2000 yılında,
partisinin başından ayrılmak zorunda kaldı. Seçimi kazanmak, bir partinin, bir
örgütün demokratikleşmesi için yeterli değil veya seçime katılmak. İspanya'da
Herri Batasuna Partisi var; işte, ETA teröristlerini destekleyen; seçime girdi,
milletvekili çıkardı; fakat, sonra, İspanyol mahkemeleri, bu örgütü süresiz
olarak kapattı, 23 tane parti yöneticisini hapse attı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Süreniz doldu; lütfen, toparlayın.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Hiç kimse, dünyada, kalkıp da bu örgüt seçime
girmiştir, meşruiyet kazanmıştır demedi.
Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar gösteriyor ki,
terörle mücadelenin bir insanî boyutu var, şehitlerimize karşı görevlerimiz
var; bir içgüvenlik boyutu var, terörle etkili biçimde mücadele etmek için
gerekli yasal düzenlemeleri yapma zorunluluğumuz var; bir de dış boyutu var,
terörle mücadelede uluslararası alanda işbirliği yapmaya ihtiyacımız var ve
başka ülkelerin de terörle mücadelesine destek olma ihtiyacımız var. Biz, ümit
ediyoruz ki, bu gelişmelerden hükümetimiz yeterince ders almış olsun ve bu
hatamızı, hiç değilse, bundan sonra tekrarlamamak için çok daha dikkatli bir
politika izlesin.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Derse ihtiyacımız yok bizim.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Biz, muhalefet olarak, hükümeti
bu konularda uyarmayı bir görev sayıyoruz ve son olarak da şunu söylüyorum ki,
çok kısıtlı bir iyileştirme bile olsa, Terörle Mücadele Yasasında hükümetimizin
önerdiği değişikliği Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak destekliyoruz ve bu
değişikliğe olumlu oy vereceğimizi bildiriyoruz.
Yüce Meclisi bu vesileyle saygılarımla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Birleşime 30 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.27
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma Saati:
19.09
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER:
Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 66 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
818 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7.- Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler;
Millî Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/630) (S. Sayısı: 818)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Şimdi, tasarının tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz isteyen Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa.
Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 818 sıra sayılı Terörle Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla ilgili Grubum adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Başkanlık Makamını ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tasarı, ihtiva ettiği içerik
itibariyle, terörle mücadelede hayatını kaybetmiş, terörle mücadelede
yaralanmış, malul, gazi olmuş, bunların geride bıraktıkları yakınlarıyla
alakalı bir dizi düzenlemeyi beraberinde getiriyor; özellikle, eğitim, iş ve
sağlık alanlarındaki yeni birtakım imkânları, şehitlerimizin, gazilerimizin ve
bu mücadelede hayatını kaybetmişlerimizin yakınlarına yeni birtakım imkânlar
getiren bir düzenlemedir. Muhalefet sözcüsü arkadaşlarımızın da olumlu olarak
görmüş olduğu ve destek vereceklerini ifade ettiği bu düzenleme, elbette ki,
bugüne kadar yapılması gereken, hatta, hiç kamuoyuyla bu şekliyle
paylaşılmadan, bu millet, vatanı için, milleti için, bayrağı için, dirliği
için, ülkesi için ve insanı için canını feda etme erdemliliğini ve yüceliğini
ortaya koymuş, bu uğurda gazi olmayı başarabilmiş, bu mücadelede birtakım
organlarını kaybetmiş, yani vücut organlarından bir kısmını kullanamaz hale
gelmiş, gerçekten hiçbir kıymetle ölçülemeyecek kadar, hiçbir değerle
ölçülemeyecek kadar büyük fedakârlıklar yapabilme erdemliliğini göstermiş bu
insanlara karşı, bu insanlarımıza karşı, bu değerlerimize karşı keşke yasal
düzenlemeleri daha önceden yapabilmiş olsaydık! Bunların, Genel Kurulda
kamuoyuna açık bir şekilde tartışılıyor olması bile insana sıkıntı veriyor
doğrusunu isterseniz. Bu hassasiyetimi de Grubum adına sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bugünün meselesi değil. Biz -kendi
kuşağımız itibariyle de biliyorum- büyüklerimizden de hep dinleyerek geldik.
Burada, onların birçok canlı şahitleri, yaşayan, en azından ailesinde bu tür
büyük fedakârlıklar ortaya koymuş insanların evlatları ve yakınları olarak
aramızda da bulunan arkadaşlarımız var.
İstiklâl Savaşı gazilerimizden başlamak suretiyle, hep
gazilerimizin, şehitlerimizin ve bunlara bağlı olarak, bunların millete emaneti
olan yakınlarının durumlarıyla ilgili, karşılaştıkları sıkıntılarla ilgili hep
bu ülkede çok şeyler konuşulmuştur. Keşke, bu ülke ve bu ülkeyi idare edenler,
bu fedakârlığı yapma erdemliliğini gösteren, hayatını ortaya koyan insanların
yapmış olduğu fedakârlığın çok daha azını, bunları bütün siyasi polemiklerin de
dışında tutarak, bütün endişelerin de ötesine taşıyarak, bunları biz hiç
konuşmadan, biz de millet olarak bu değerlerimize karşı bu erdemliliği
göstermiş olabilseydik! Gönül bunu arzu ederdi; ama, bir başlangıçtır. Elbette
ki, bundan önce de birtakım yasal düzenlemeler yapılmıştır, bunların
yakınlarıyla ilgili, eşleriyle ilgili, yetimleriyle alakalı ve aile
yakınlarıyla, bakmakla yükümlü olduğu yakınlarıyla alakalı birtakım
düzenlemeler yapılmıştır; ama, daha önce yapılan düzenlemeler, daha çok, bire
bir, şehidin ve gazinin birinci derece eş ve çocuklarıyla alakalıydı. Bu, biraz
daha kapsamı genişletmek suretiyle, bunun kapsamını, bunların birinci, ikinci
derece yakınlarına ve en azından sorumlu olduğu insanlara karşı genişletmektedir.
Önemli bir gelişmedir, önemli bir düzenlemedir; ama, yeterli bir düzenleme
değildir. Bu millet bunları bağrına basabilmeli, bu insanların yapmış oldukları
fedakârlıklar karşısında da bunlara verilenleri, verilmesi gerekenleri, hiçbir
şekilde, ne siyasetinin ne pazarlığının ne günlük hayatının konusu
yapmamalıdır; erdemlilik de doğru olan da budur diye düşünüyorum. Bunun
üzerinde çok fazla konuşmak istemiyorum. Önemli bir düzenlemedir. İnşallah, bir
sıkıntıyı, bir büyük beklentiyi… Bütün bunların ötesinde de, milletçe bir büyük
vefayı ödeme gibi küçük bir gayret olarak bunları düşünüyorum. Elbette ki
-biraz önce Sayın Öymen de uzun uzun anlattı- bunların özlük haklarını,
sıkıntılarını, problemlerini ve ihtiyaçlarını bir çatı altında toplayan bir
yasal düzenlemenin yapılmasında da zaruret olduğu kanaatindeyim. Parça parça,
işte, bizim dışişlerinde şehitlerimiz var, millî eğitim camiasında şehitlerimiz
var, emniyette şehitlerimiz var, jandarmada, askerde şehitlerimiz, gazilerimiz
var ve diğer, bu ülkeye hizmet eden çok değişik alanlarda, diyanette ve diğer,
tapu kadastrodan ulaşıma kadar, Devlet Demiryollarına kadar, bu ülkede, hizmet
noktasında, bu ülkeye yararlı olabilme noktasında farklı şekillerde fedakârlık
yapmış, hayatını kaybetmiş insanlarımız vardır. Bunlara karşı elbette ki
milletçe vefamız ve sorumluluğumuz da vardır. Bunlarla ilgili yapılacak bütün
çalışmaları ve bunlar için ödenecek bütün minnetleri ve şükranları bir çatı
altında toplayarak bir elden yürütülmesi… Aslında, bu millete yakışan da bu
ülkeye yakışan da budur diye düşünüyorum. İnşallah, bununla ilgili de mutlaka
bir yasal düzenlemenin yapılmasında, buna öncülük edilmesinde de zaruret
olduğunu, bütün bu konuşmalardan ve uygulamalardan da görmüş oluyoruz. Tabiî,
gerek kendilerine sağlanan imkânlar, ekonomik imkânlar gerekse sağlık ve eğitim
alanında birtakım imkânlar sağlanmıştır; ama, bunlar, elbette ki yeterli
değildir. Bunları daha ileriye, hatta, hiçbir şekilde konuşmaya, günlük
hayatımızın malzemesi yapılacak birtakım uygulamalara ve konuşmalara fırsat
vermeden, imkân vermeden de bunların yapılması gerektiği kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlar, bir konuyla ilgili, bu vesileyle
bir açıklama yapmak istiyorum. Sayın Öymen, özellikle şehitlerin kendi
ailelerine emanet olarak verildiği, bir aziz hatıra olarak verdiği silahlardan
bile onlara bir taşıma ruhsatı ücreti, 1 500 YTL'lik bir ücret talep edildiğini
ifade etti. Doğrusunu isterseniz, tabiî, bunlar çok hoş ve şık şeyler değil;
ifade etmesi bile zor. En azından, hayatını verme erdemliliğini göstermiş
insanın aziz hatırasına bir saygısızlıktır bu, bir saygısızlıktır. Bununla
ilgili, Grup Başkanvekilimiz Sayın Faruk Çelik'in bir kanun teklifi verdiğini,
komisyonda olduğunu, inşallah, kısa zamanda da komisyon gündeminden Genel
Kurulun gündemine getirilmek suretiyle, en azından, bu aziz hatıraya Meclis
olarak sahip çıkmamız gerektiği konusunda da bir sorumluluğumuzun olduğunu
ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, tabiî, burada, Sayın Öymen, bütün
bunların dışında, terörle mücadelenin iç ve dış boyutlarıyla ilgili, geniş,
ayrıntılı bilgiler verdi. Evet, terörden, biz, ülke olarak, millet olarak çok
acı çektik ve yeryüzündeki, dünyadaki bütün ulusal terörün uluslararası
boyutunda, ülke olarak, millet olarak da her türlü katkıyı verdik; ama, belki,
bizim yapmış olduğumuz fedakârlığı, bizim sağlamış olduğumuz, terörün
uluslararası boyutundaki gelişmelerin giderilmesi noktasındaki, ülke olarak,
millet olarak sağlamış olduğumuz katkıyı da, maalesef, muhatap ülkelerden
görmediğimiz de bir gerçektir. Türkiye'nin, terör konusunda, gerçekten, bütün
dünyanın başvurabileceği çok önemli bir tecrübe ve bilgi birikimi vardır.
Türkiye, dünyadan bunu esirgememiştir; ama, dünyanın bazı ülkeleri, elindeki
imkânları terörle mücadele konusunda Türkiye'yle paylaşmaktan sarfınazar etmiş,
bunu Türkiye'den esirgemiştir. Bu da bilinen, kamuoyu tarafından bilinen bir
gerçektir.
Yine, bu noktada bir hususu da sizlerle paylaşarak
huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, son zamanın, son
günlerin sıcak gündemidir; Filistin'deki seçimler ve bu seçimlerin arkasından
gelişen olaylarla ilgili gerek yurt içinde gerek yurt dışında gerek siyaset
çevresinde gerekse medya çevresinde farklı yorumlar ve düşünceler ortaya
konuldu. Ben, bu konuyla ilgili düşüncelerimi de Genel Kurulla ve sizlerle bir
kere daha paylaşmak istiyorum.
Tabiî, biz, bu bölgenin, bu coğrafyanın insanıyız.
Bizim coğrafyamız, belki başka coğrafyalarda çok rastlanmayan; ama, sürekli
krizlerin yaşandığı bir coğrafyadır burası. Başka coğrafyalarda, belki, bizim
coğrafyamız kadar sürekli savaşların, cinayetlerin, krizlerin yaşandığı bir
başka coğrafyayı tahayyül etmek mümkün değil. Tarih boyunca da bu böyle
olmuştur.
Ortadoğu'nun en güncel ve en dinamik süreci
İsrail-Filistin anlaşmazlığıdır. Dolayısıyla, her ülkenin bu konularla ilgili
birtakım yaklaşımları, birtakım değerlendirmeleri olduğu gibi, haklı olarak
Türkiye Cumhuriyetinin de, Türkiye'deki her sağduyulu insanın da bu
anlaşmazlıkla ilgili, burada yaşanan gelişmelerle ilgili düşünce üretmesi,
fikir üretmesinden, burayla ilgili birtakım endişe ve kaygıları taşımasından ve
paylaşmasından daha tabiî bir şey olamaz.
Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz günlerde Filistin'de
bir serbest seçim oldu. Bu seçimlerde iki örgüt, iki siyasî teşekkül seçime
katıldı. Bunlardan bir tanesi iktidarda bulunan El Fetih, diğeri de muhalefeti
temsil eden Hamas. Bu, sadece… Bu seçime girerken, yani, o günkü şartları da, o
gün dünya kamuoyunu, Ortadoğu'daki kamuoyunu da, gelişmeleri, düşünceleri de
bir kere daha hatırlamakta fayda var diye düşünüyorum. Bugüne kadar serbest
seçimlere katılmayı sürekli reddeden Hamas'ın, ilk defa seçimlere katılıyor
olması bir olumlu gelişme olarak bölgede değerlendirilmiştir; bütün dünya da
bunu böyle değerlendirmiştir. Yani, o gün, Hamas'ın yasal çizgide bir
demokratik seçime taraf olması, yani bunun içerisinde yer alması, bölgedeki
gelişmeler adına olumlu olarak değerlendirilmiştir; ama, belki hesaplar hep
şöyle yapılmıştır; Filistin halkının iradesi bu hesapları doğru çıkarmadı:
Yani, nasılsa bu seçimden yine El Fetih çıkar, dolayısıyla Hamas belki buradan
iktidar olarak çıkmaz gibi bir düşünceden hareketle, yasal çizgide Hamas'ın
mücadele ediyor olması memnuniyetle karşılandı; ama, Filistin halkının iradesi
bu beklentiyi bu şekilde tezahür ettirmedi; Filistin halkının iradesi Hamas'a
bu konuda yetki vermiştir.
Şimdi, tabiî, değerli arkadaşlar, çok şey söylenebilir;
ama, Filistin'de önemli bir süreç, Ortadoğu'da önemli bir süreç başlamıştır.
Bugün değil, geçmişi de vardır; Oslo Barış Süreciyle gelen bir süreç var. Bu
sürecin yaşaması gerekir; bütün dünyanın gayreti ve Türkiye'nin gayreti de,
bölge ülkelerinin gayreti de bu noktadadır. Şimdi, bu noktada, Sayın
Başbakanımızın, Davos'ta, özellikle hiç kimse açıklama yapmadan önce yapmış
olduğu ve dünya kamuoyuyla paylaştığı bir düşüncesi var. Yani, bu noktada
tarafları anlamak lazım, dinlemek lazım, fırsat vermek lazım; yani, bu işin
demokratik zeminde yürütülebilmesinin imkânlarının ve şartlarının zorlanması
lazım. Hem ilgili ülkelere hem de her fırsatta Hamas'a şu çağrıyı yaptı ülke
olarak Türkiye; özellikle hükümet olarak söylüyorum. Sayın Başbakan "bir
elde silah, bir elde demokrasi, bu işi yapamazsınız; buna dünya müsaade etmez,
buna konjonktür müsaade etmez, buna bölgenin şartları ve gelinen süreç buna
müsaade etmez. Eğer, ülkenize, milletinize karşı, uluslararası camiaya karşı
bir sorumluluğunuz varsa ve demokratik iradeye saygı duyuyorsanız, tavrınızı
demokrasiden yana koyun ve silahı bırakın; silahla demokrasiyi birlikte
yürütemezsiniz, bu şekilde halkınızın beklentisini de
gerçekleştiremezsiniz" diye, değişik vesilelerle söylemiştir. Türkiye'ye
geldiği zaman da, bunların yetkililerine söylenen söz ve bunlara iletilen
ifade, bunlarla paylaşılan düşünce bundan farklı bir şey değildir.
Efendim, Hamas, tüzüğünde kendisini farklı şekilde
ifade etmiş olabilir. Bakın, daha önce de bu coğrafyada, yine aynı ülke
üzerinde, aynı millet üzerinde, gayret eden, kendi halkı için mücadele eden
Yaser Arafat ve onun temsil ettiği El Fetih örgütü de, geçmişte terörist ve terör
örgütü olarak adlandırılmıştır; ama, sonuçta, dünya veya onları terörist ve
terör örgütü olarak ifade edenler, reddedenler, kabul etmeyenler, bir şekilde
bir araya gelip, barış haritasını da, barışın yol haritasını da bunlarla
beraber yapmışlardır. Bu mümkündür, fırsat vermek lazım; yani, neticede
Hamas'ın ne olacağı değil, Filistin Halkının ne olacağı çok önemlidir. Filistin
Halkının daha fazla acı, daha fazla gözyaşı, daha fazla ıstırap, daha fazla
açlık, sefalet çekmemesi için, elbette ki, bütün hür dünyanın yapabileceği bir
şey var olduğu gibi, Türkiye'nin de yapabileceği şeyler vardır. Biz, şimdi,
yeniden Filistin'de gözyaşı olmasın, yeniden Filistin'de yol haritasını
silahlar belirlemesin, yeniden Filistin'de vahşet olmasın, bombalı saldırılar,
intihar saldırıları, canlı bombalar olmasın, bundan sonraki süreçte herkes
aklını başına alsın, herkes sorumluluğunu, ülkesine, milletine karşı, hür
dünyaya karşı olan sorumluluğunu idrak etsin ve bölgede girilen barış süreci
sekteye uğramasın diye, bir sorumlu ülke olarak, birtakım telkinlerde bulunduk.
Bu, aslında, bizim ağzımızdan bütün hür dünyanın telkinleridir. Ha, Hamas bunu
ciddîye alır almaz, o ayrı bir olay. Süreci hep beraber göreceğiz; ama, her
insan gibi, her aklı başında insan gibi, her sağduyulu insan gibi, bizim de
gönlümüzden geçen, arzu ettiğimiz, Filistin'de artık silahın yerini barış,
terörün yerini demokrasi alsın, insanlar daha fazla acı çekmesin, daha fazla
ıstırap duymasın, her iki ülke de birbirini kabul etsin, birbirinin varlığını
kabul etsin, birbirini yok etme üzerine siyaset argümanları, mücadele argümanları
geliştirmesin, temennimiz budur; dün de buydu, bugün de bundan ibarettir. Aksi
takdirde, bir terör örgütünü, salt bir terör örgütünü, terörle itham edilen bir
örgütü muhatap alma olarak konu algılanırsa, doğrusunu isterseniz, mesele
anlaşılmamış, meseleye Türkiye'nin hassasiyeti, bölgede yaşanan sürecin ve
bölgedeki hassasiyetin anlaşılmadığı gibi bir gerçek ortaya çıkar ki,
maazallah, bundan en fazla bölge insanı zarar görür, Filistin Halkı zarar
görür, bundan herkes zarar görür, insanlık zarar görür.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Örgütün listesini niye
onayladınız?
EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın bir
şey söyledim.
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.
EYÜP FATSA (Devamla) - Bakın, El Fetih ve Yaser Arafat
için de aynı şeyler söylenmiştir. Dünyada terörist olarak iddia edilen, ilan
edilen ve terör olarak ilan edilen birçok insan…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Altına imza atmışsınız.
BAŞKAN - Hatibe müdahale etmeyelim lütfen.
EYÜP FATSA (Devamla) - …mücadeleyi veren, halkı adına,
milleti adına mücadele veren insanlar, sonunda, gelmişler, ülkelerine devlet
başkanı, hükümet başkanı olmuşlar ve hür dünyayla da barış görüşmelerini
götürebilmişlerdir. Bunun, onlarca, yüzlerce, dünyada örnekleri vardır.
Filistin halkına bir fırsat vermektir; yapılan budur. Bunun ötesinde de, hiç
kimsenin bir art niyeti, farklı bir niyeti, düşüncesinin olması da söz konusu
değildir.
Bu duygu ve düşüncelerle, 818 sıra sayılı kanun
tasarısının hayırlı olmasını temenni ediyor; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Kişisel söz isteminde bulunan, Erzurum
Milletvekili İbrahim Özdoğan.
Buyurun Sayın Özdoğan. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 818 sıra sayılı yasa tasarısının geneli
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi,
en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ne yazık ki, bugün, ülkemizde,
gazilerin fiziksel sağlık sorunlarından travma sonrası yaşadıkları psikolojik
gerilimin giderilmesine kadar, komple bir sağlık hizmeti verilememektedir. Bu
türden, donanımlı sağlık kurumları, belli merkezlerde ve çok az sayıda
bulunmaktadır. Diğer yandan, bu ülkenin dört bir yanı gazilerle doludur. Her
şeyden önce, gazilerimizin hepsine adil ve etkili sağlık hizmetlerinin
götürülebilmesi, bu noktada bir bilinç oluşturulması gerekmektedir.
Gazilik olgusu bugüne kadar birkaç basit, süslü
cümleyle gündeme getirilmiş, gazinin kim olduğu, nasıl bir şok yaşadığı, vatanı
uğruna neleri kaybettiği, psikolojisinin ne olduğu ve nasıl yardımcı olunacağı
pas geçilmiştir.
İktidarın gazilere yaklaşımına, icraatlarına
baktığımızda, gazilerle ilgili bu yüzeysel anlayışın, bu samimiyetten nasibini
almamış yanar döner duruşun izlerine rastlanmaktadır.
Buradan, iktidara seslenmek istiyorum: Gazilerimiz
nasıl gazi oldular, bunu hiç düşündünüz mü? Anavatan Partisi olarak bizler
cevap verelim: Gazilerimiz, bu vatan için görev yaparken, bu vatanın hayrına
çalışırlarken, maruz kaldıkları şiddet sonucu gazi olmuşlardır ve gazi unvanını
kazanan herkes, şu ya da bu kadar -hiç fark etmez- bu şiddetten nasibini
almıştır.
Siz, hiç, silahların patladığı, şiddetin egemen olduğu
bir ortamda bulundunuz mu?! Vatan için şiddete maruz kaldınız mı?! Bunun ne
anlama geldiğini tahmin etmek zor değildir. Her şeyden önce, bu insanların
psikolojileri yara almıştır. Bakınız, her üç gazimizin birinde, yaşadıkları
kötü olayların bir sonucu olarak, psikolojik travma sendromu görülmektedir. Bu
travmayı yaşayan insanda, travma sonrasında stres bozukluğu, gerginlik,
mutsuzluk gözlenmektedir. Hatta, bu travmayı yaşayan insan travma sonrasında
stres bozukluğu, gerginlik, mutsuzluk gözlenmektedir. Hatta, bu travma eğer
rehabilite edilmezse, travmaya maruz kalan gazimizin aşırı şiddet eğilimine
bile yönelmesine neden olmaktadır.
Şimdi buradan sormak lazımdır: Bu ülke için değerli
hizmetler vermiş, gazilik mertebesine ulaşmış evlatlarımız neden stres
bozukluğuna mahkûm edilsinler, neden ruhsal gerilim yaşasınlar, niye mutsuz
olsunlar?! Elbette ki, mutluluk, başta şehit yakınlarımız, gazilerimiz olmak
üzere tüm vatandaşlarımızın en tabiî hakkıdır. O halde, buradan iktidara sormak
lazımdır: Gazilerimizi ruhsal bunalımın pençesinden kurtarmak için çalışan
rehabilitasyon merkezlerinin sayısı neden bu kadar azdır? Hiç şüphesiz, iktidar
bu soruya cevap verecek duyarlılıktan, bilinçten, samimiyetten çoktan
uzaklaşmıştır. İktidar, gazinin, şehit yakınının sesini duyacak durumda
değildir. İktidarın kulakları başkalarındadır; ama, Anavatan Partisi olarak,
biz, gazilere yönelik kapsamlı sağlık hizmeti sunan rehabilitasyon
merkezlerinin sayısının artırılması konusunda söz vermeyi boynumuzun borcu
biliriz. Biz, gaziler ve şehit yakınları konusunu, öyle, bir iki püsküllü
beylik lafla geçiştirecek kadar bilinçsiz değiliz. Halkımızın iltifatının
sandığa yansıdığı gün de gerekeni yaparız. Bu memleketin bir evladı olarak
iddia ediyorum; gazilerimizin en önemli sorunu bir güler yüz görememek,
yalnızlık duygularını paylaşacak ağabeyce bir sahiplenme duygusundan mahrum
kalmaktır. Gazilerin istediği, malul, sakat veya zavallı görülmemek, devletin
nazarında gazi olarak kalmaktır. Bu nedenle, gazilerimize yapılan
"malul" nitelemesi bile o insanları incitmektedir; ama, bu iktidar
bunu görememiştir.
Bugün, gazilerimiz ve şehit yakınlarımızın sağlık
hizmetlerinin aksamadan ve yeterlilikle sürmesinden sonra ikinci büyük sorunu,
gazilik maaşı, tazminat, gazilerimiz ve şehit yakınlarına geçim güvencesi
sağlamak için yapılan uygulamaların aksamasıdır. Gazilerimize aylık bağlanması,
şehit yakınlarına iş güvencesi gibi bazı uygulamalar bir süreden beri
yapılmaktadır. Biz, Anavatan Partisi olarak, daha önce de değindik; maalesef,
bugün, ne emeklimiz ne gazimiz ne de devletin sosyal güvenliğinden hizmet alan
diğer vatandaşlarımız, mutlu değillerdir. Emekli maaşlarının durumu ortadadır.
Maaşların tabanı da bellidir, tavanı da bellidir. Maaşlar, emeklimiz, gazimiz,
dul ve yetimimiz daha elini değmeden, kolonya gibi uçup gitmektedir.
Şimdi, biz, Anavatan Partisi olarak, burada "gazi
maaşıyla eskiden şu kadar simit alınıyordu, şimdi bu kadar simit alınıyor,
üzerine de çay içilebiliyor" gibi merhametsiz karşılaştırmalara
girmeyeceğiz. Bu merhametsizlik, bu pişkinlik bize yakışmaz. Biz, yaşanan durum
karşısında, gerçekler karşısında, elimizi vicdanımıza koyup şu kadarını
söyleyebiliriz: Maaş düzeyleri ne emeklinin ne gazinin ne dul ve yetimin yüzünü
güldürebilmektedir. Kimse mutlu değildir; çünkü, toplumun hiçbir kesimi
müreffeh değildir. İş büyüme rakamlarını şişirmeye geldiğinde mangalda kül
bırakmayan hükümet, o sözde büyüme rakamlarından emekliye, gaziye, yetime hak
ettiği payı vermeye gelince suspus olmaktadır.
Hâsılı, bugün geldiğimiz noktada, bu vatan için bedel
ödemiş ama yeterince onore edilmemiş gazilerimiz, şehit yakınlarımız ve
başımızda duyarsız bir hükümet vardır. Ama, bu kadarla da bitmemektedir,
gazilerimizin, şehit yakınlarımızın sorunları bununla da sınırlı kalmamaktadır.
Bilindiği gibi, yakınlarının istihdamına yönelik bazı kolaylıklar, gazilerimize
ödenen tazminat paketleri uygulamada mevcuttur; ancak, uygulamadaki aksaklıklar
bu insanlarımızı fazlasıyla üzmekte, insanlık onuruna yakışmayan durumlar
gerçekleşmektedir. Uygulamadaki aksamalar, çelişkiler, çark etmeler,
gazilerimizi, şehit yakınlarını üzmektedir. Gazilik payesine bağlı olarak
devletten tazminat almaya hak kazanmış, ancak, tazminatını aldıktan kısa bir
süre sonra tazminat hakkı reddedilmiş, aldığı parayı faiziyle ödemek zorunda
kalmış insanlarımızın sayısı az değildir. Düşünün bir kere, vatan için mücadele
etmiş, vatan için bedel ödemiş, gazi olmuş bir vatandaşımız, zahmetlerle dolu
hayatını biraz olsun kolaylaştıracak üç kuruş para almış, o parayla ev alıyor,
özürlü arabası alıyor derken, devlet, tazminat ödemesi kararının yetersizliğine
hükmediyor ve gazisine verdiği üç kuruşu faiziyle geri istiyor. O gazimiz,
sanki yaşadığı sıkıntılar kâfi gelmiyormuş gibi, bir de hacizle, icrayla,
mahkemeyle uğraşıyor.
Soruyorum iktidara; bu yapılan hak mıdır?! Gazilerin
sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin aksamaması, kimsenin mağdur edilmemesi
için hangi düzenlemeleri yaptınız? Bu iktidarın, sorunu çözmek için hiçbir şey
yapmadığı ortadır; ama, Anavatan Partisi olarak boynumuzun borcudur, bu ülke
için kolunu feda edenin koluyuz, bacağını feda edenin yürüyen bacağıyız, gözünü
kaybedenin gözü, kulağıyız, evladının canını feda edenin evladıyız.
Şimdi, bizlerin Anavatan Partisi olarak, gazilere,
şehitlere sahip çıkan bir söylemi benimsememize iktidardan tepki geliyor.
İktidarın bu konudaki refleksi hiç değişmemektedir. Ne vakit gazi, şehit yakını
hakkını arasa, sesini yükseltse, Sayın Başbakan âdeta kükremekte, şehit
yakınlarının, gazilerin hakkını arayanları kan üzerinden, ceset üzerinden
siyaset yapmakla suçlamaktadır. Sayın Başbakanın bilmesi gereken bir şey
vardır; biz, kan üzerine değil, can üzerine siyaset yapıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Süreniz doldu; toparlayalım lütfen.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Burada söz konusu olan, ülkemiz için bedel ödemiş,
sonra da namusuyla, onuruyla aramıza dönmüş gazilerimizin, vatan için evladının
canından olmuş insanlarımızın haklarıdır, onların taşıdıkları misyonun onuruna
uygun olarak yaşamalarıdır.
Anavatan Partisi olarak bizim, gazilere taahhüdümüz
şudur: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına gazi ve şehit yakınları kriteri
getirilmelidir. Buna göre, gazilerimiz ve şehit yakınlarımızın durumu yıldan
yıla iyiye gidecek şekilde düzenlenmelidir. Gazilerin ve şehit yakınlarının
durumlarını kötüleştirecek hiçbir düzenleme hiçbir gerekçeyle yapılmamalıdır.
Şair ne diyor değerli arkadaşlar:
"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır;
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır."
Şimdi, bu beyte baktığımız zaman, bize bu toprakları
vatan olarak veren ve vatan olarak muhafaza eden gazilerimize son derece
itinayla bakmamız lazım.
Değerli arkadaşlar, biz, Anavatan Partisi olarak, bu
konuda, gazilerimizin birçok hakkının düzeltilmesi için bir yasa teklifi
verdik, komisyonda beklemektedir. Bunlardan birisi, şehit olanların hatırası
olarak kalan silahlar için muafiyet getirilmesi konusudur; diğeri de,
hepimizin, az önce diğer hatip arkadaşların, muhalefetteki hatip arkadaşların
belirttikleri gibi, 330 YTL maaş almaktadır gazilerimiz, şehit yakınları da 170
YTL maaş almaktadırlar. Biz, bu maaşların da yükseltilmesi hususunda Anavatan
Partisi olarak bir yasa teklifi verdik. Şimdi, İktidar Partisinden ve diğer
muhalefet partilerinden ricamız, bir araya gelip, bu şehitlerimiz için ne
yaparsak, başımıza taş değse…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son cümlelerinizi söyleyin, tamamlayın.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Bu konudaki Anavatan Partisinin yasa teklifini diğer
partilerimizin de desteklemesini istemekteyiz.
Değerli arkadaşlar, bu duygu ve düşüncelerle hepinizi,
tekrar, saygıyla selamlıyorum. Diğer düşüncelerimizi diğer maddelerde
belirteceğiz. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, söz sizin. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; huzurunuza getirdiğimiz tek maddelik
kanun tasarısı, görüyorum ki, büyük teveccühünüze ve desteğine sahip. Bu
desteği veren Türkiye Büyük Millet Meclisi gruplarına, milletvekillerimize ve
özellikle konuşmalarında bunu belirten değerli milletvekillerimize şükranlarımı
sunuyorum.
Terörle ilgili olmakla beraber, çok acil olduğu için
müstakilen, ayrı olarak getirilen bu madde ne getirmektedir; daha önce böyle
bir madde vardı ve bu maddede "eksilen vücut organları, yurtiçi veya yurt
dışında en son teknik usullere göre yapılması mümkün sunîlerle tamamlatılır ve
gerekirse tamir ettirilir veya yenisi yaptırılır" diyordu. Bu, elbette iyi
niyetle hazırlanmış bir bent, bir maddenin bir bendi; ancak, kim yapar; hangi
hastane yapar; buraya nasıl müracaat edilir; hastaneler arasında bu müracaatı
kabul etmeyen varsa ne yapılır ve en önemlisi, bu paralar nereden karşılanır,
bu yoktu. Acilen huzurunuza getirmemizin sebebi, özellikle bu gibi tedavi veya
diğer organ tamamlamalarının eğer başka bir bütçeden karşılanması mümkün
değilse Millî Savunma Bakanlığı bütçesinden karşılanması keyfiyetini
takdirlerinize arz etmektir. Bunu uygun göreceğinizi ümit ediyorum; ancak,
konuşmalar sırasında temas edilen birkaç hususu da açıklamak ihtiyacını
hissediyorum müsaadelerinizle.
Her şeyden evvel, terörle ilgili, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin beklentileri ifade edildi. Böyle bir hazırlık yapılmaktadır; ancak,
bu, Adalet Bakanlığının koordinatörlüğünde ve bizim Bakanlığımızın ve özellikle
Genelkurmayın talepleri dikkate alınarak hazırlanan bir metindir ve ümit
ediyorum en kısa zamanda huzurunuza ilgili arkadaşlarımız tarafından
getirilecektir.
BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bakanım…
Değerli arkadaşlarımız, Millî Savunma Bakanımız
konuşuyor önemli bir konuda. Sessizliği sağlamak gerekir en azından, dinlemek
isteyenlerin dinlemesini sağlayabilmek amacıyla. Lütfen, sessizliği sağlayın.
Aranızdaki konuşmaları durdurun.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu arada, bir konuşmada Sayın Öymen, şehitlerin geride
bıraktıklarına verilen paranın azlığından bahsetti ve bir miktar söyledi. Ben,
size, bu yıl itibariyle güncelleşmiş miktarı arz edeyim; çünkü, hem bilginizin
doğru olmasında fayda var hem de gücümüz neye yetiyorsa onu yapıyorsak, bunu
sizlerin bilip, ona göre belki daha iyisini yapmak için elbirliğiyle gayret
göstermemizde fayda var.
Bir er şehit olduğunda ailesine ne maaş bağlanıyor;
eğer, bir meslek sahibi değilse, herhangi bir memuriyeti yoksa, subay değilse,
assubay değilse, erse, şu anda, Allah göstermesin, böyle bir şehidimiz olursa,
ailesine ayda 956 000 000 Türk Lirası yahut 956 YTL en düşük, en fazlası da 963
YTL maaş bağlanmaktadır.
Bunun dışında ne gibi yardımlar yapılıyor; nakdî
tazminat 40 517 YTL. Kuvvet Komutanlığı yardımı 2 000 YTL. Türk Silahlı
Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı yardımı 10 600 ila 27 700 YTL arasında bir
rakam. Ölüm yardımı 800 YTL. Subaylar için, assubaylar için emekli yardımı,
rütbelerine göre, ama, asgarî 62 000 YTL. OYAK ölüm yardımı, gene rütbesine
göre, ama, asgarî 28 000 YTL. OYAK emeklilik ikramiyesi, gene rütbesine göre
değişen bir rakam. Toplukonut kredisi 40 253 YTL, Mehmetçik Vakfı yardımı 5 758
YTL. Mehmetçik Vakfı yardımının bir özelliği var; herhangi bir kayıt
aramaksızın, belge beklemeksizin, şehitin olduğu gün, mümkünse o akşam, ailenin
eline 5 700 YTL ulaştırılmakta. Vakıf çalışanlarına bu konuda şükranlarımı
sunmak istiyorum; bugüne kadar hiç aksamadı.
Kira yardımı yapılmakta; eğer evi yoksa, kirası devlet
tarafından -şehit ailesinin- ödenmekte. Şehidimizin çocukları varsa,
ilköğretimdeki çocuğa 499 YTL, lisedekine 748 YTL, yüksekokuldakine 998 YTL
burs verilmektedir. Ayrıca, okula gitmeyen çocuklar için 128 YTL yardım
yapılmaktadır. Başka, madalya gibi, belediye otobüslerinde, trende seyahat gibi
avantajlar var; bunları zikre değer görmüyorum.
Esasen, bunların hepsi, ne yaparsak yapalım, gene de,
onların aziz hatırasına hiçbir şey yapmış olmuyoruz; gene de, onların
yükseldiği en yüksek rütbenin yanında bizim yaptıklarımız burada zikre bile
değmez. Ben, yalnızca maddî bir düzeltme yapmak için, yalnızca bir bilgi size
ulaştı, onun doğru rakamlarını vermek için huzurunuzdayım.
Dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.
ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Onur Bey, talebiniz neydi efendim?
Lütfen, söz talebinizin gerekçesini…
ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Bakan, benim sözlerime
atfen, şehit ailelerine yapılan yardımdan bahsetti. Ben, şehitlerin annelerini
ve babalarını söyledim. Sayın Bakan eşlerine yapılan yardımı, eşlerine ödenen
maaşı anlattı.
Ben, şunu soruyorum: Bu eşlerine verilen maaşın
dışında, annesine ve babasına kaç para veriyoruz?
BAŞKAN - İsterseniz, ben, size… Soru-yanıt faslına
geçtik. Yerinizden, sisteme girerseniz, size soru sorma olanağı tanıyalım.
Yani, Genel Kurul da duysun, Sayın Bakan da rahat duysun.
Şimdi, soru-yanıt işlemine başladık.
İlk soru, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa
Gazalcı'nın.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, teşekkür
ederim.
Duyarlı bir konuyu görüşüyoruz değerli arkadaşlar ve
adında "millî" olan bir bakanlık var. Biraz önce, başka bir yasada
konuşma yapılırken, bu sınırdaki mayınlı arazilerin temizliği için, maliyetin
yüksek olduğu gerekçesiyle bu işin Maliye Bakanlığına devredildiğini, Maliye
Bakanlığının da yap-işlet-devret yöntemiyle bu temizlik işini ihaleye
çıkardığını Sayın Bakan söyledi. Ben, kaygılandım tabiî. Bugün, bir gazetede,
hepiniz okumuşsunuzdur, Kilis eski Valisi Sayın Aslan Kütük'ün bu konuda
açıklamaları var; bu arazilerin köylülere, çiftçilere dağıtılması yerine,
yabancı firmaların burayı temizleyerek kullanması yolunda birtakım savlar var.
Bu, stratejik açıdan doğru mu Sayın Bakan? Gerçekten, böyle bir ihale
sonucunda, bunlar yabancı bir ülkenin eline geçecek olursa -orada şehit
vermişiz, birçok olaylar olmuş- komşularımızla ilişki bozulmaz mı? Acaba,
dünyada, böyle, sınır topraklarını yap-işlet-devret yöntemiyle ihaleye çıkaran başka
bir ülke var mı? Ben bilmiyorum. Bunu öğrenmek istiyorum; birinci soru bu.
İkinci soru…
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, sorunuzun, tasarıyla ilgili,
maddeyle ilgili bağını da kurmanız gerekiyor.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Evet, az önce burada
konuşuldu; ben milletvekiliyim, Millî Savunma Bakanından öğrenmek istiyorum
Sayın Başkanım.
Konuyla ilgili de, değerli arkadaşlar, görev başında,
PKK terörüyle birçok şehit verdik. Bunun 150'sinden fazlası da Millî Eğitim
Bakanlığında çalışan öğretmenlerdir, kaleminden başka bir şeyi olmayan. Öteki
şehitlerimiz de azizdir, hepsi azizdir. Acaba, Millî Savunma Bakanlığı, başta
Millî Eğitim Bakanlığıyla işbirliği yaparak, öteki bakanlıklar da dahil, bu
şehitlerin adlarını okullara ya da ilgili bakanlıkta bir kuruluşa vermesi için
bir çalışma yapıyor mu adlarını yaşatma yönünden?
Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hamza Albayrak.
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sevgili Bakanıma bir soru yöneltmek istiyorum.
Şubat 2003'te NATO'nun İstanbul'da yapılan
toplantısında, ilk defa, terörle mücadele, 11 Eylül'de ikiz kulelerin
bombalanmasını müteakip NATO'nun gündemine girdi; yani, aslî görevleri arasında
yer aldı. Türkiye, NATO'nun hak ve yükümlülüklerini eksiksiz yerine getiren en
önemli müttefiklerinden birisidir. Uzun yıllar terörden ciddî anlamda zarar
gören Türkiye, NATO'ya bu konuda herhangi bir teklifte bulunmuş mudur? Yüce
Parlamentoda, aramızda, NATO daimî temsilciliği yapan arkadaşlarımız da var.
Ben bunu merak ediyorum. Türkiye, terörden zarar gören ülke olarak NATO'ya
herhangi bir teklifte bulunmuş mudur terörle mücadele konusunda? Biliyorsunuz,
NATO, kararlarını oybirliğiyle alır.
İkincisi şu: Terörle ilgili olarak NATO'nun gündemine
giren bu görevi takiben, NATO'nun Türkiye'ye yönelik terörle ilgili herhangi
bir katkısı var mıdır?
Yine, müttefiki bulunduğumuz NATO, kurulduğu günden
günümüze kadarki 55 yıllık süreçte harcamalarıyla ilgili Türkiye'den herhangi
bir alımda bulunmuş mudur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN- Sayın Onur Öymen…
ONUR ÖYMEN (İstanbul)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN- Size de soru geldi.
ONUR ÖYMEN (İstanbul)- Tabiî, onu da söyleyeceğim.
Sayın Bakana, verdiği bilgiler için teşekkür ediyorum.
Fakat, zannediyorum ki, bir konuda verdiği bilgi, bizim Meclis kürsüsünden
yaptığımız açıklamanın doğru olmadığı gibi bir izlenim uyandırabilir. Şimdi ben
konuşmamda, şehit ailelerine ikramiye verildiğini söyledim, bundan memnunluk
duyduğumuzu söyledim. Fakat, onun dışında, şehit ailelerine verilen maaşlardan
bahsederken, şehit eşlerine verilen maaşlardan söz etmedim. Şehitlerin bir
eşlerine verilen para vardır, bir de, ayrıca annelerine ve babalarına verilen
para vardır. Sayın Bakanın sözünü ettiği para, şehidin eşine verilen paradır.
Ama, şehitlerin eşleri ile anneleri ve babaları her zaman aynı evde yaşamıyor.
Bir şehidin annesine verilen para, bizim gözümüzle gördüğümüz bordroya göre,
ayda 233 YTL'den ibarettir. Bu, son düzenlemeyle 240 YTL'ye çıkarılmıştır; bir.
İkincisi; gazilerimize verilen para, vatana hizmet
maaşı -gözümüzle gördük- 230 YTL'dir. Bu gazi ölürse, eşine verilen para 170
YTL'dir. Bu bilgileri biz icat etmedik. O bakımdan, Sayın Bakan burada sanki
yanlış bilgi vermişiz gibi bir izlenim yarattı. Bunu düzeltmesini özellikle
rica ediyorum.
Ayrıca, bazı konular var ki, onlara cevap vermedi.
Mesela, şehitlerin ailelerine tabancasını verirken onlardan ruhsat ücreti
istiyor muyuz istemiyor muyuz? 1 500 YTL para istiyor muyuz istemiyor muyuz?
Son derece büyük bir yüktür bu. Arkadaşım teyit etti, değerli AKP sözcüsü.
Sayın Bakan buna hiç değinmedi.
Sonra, "bazı seyahat araçlarında bedava seyahat
etmeleri filan o kadar mühim değildir" dedi. O insanlar için çok mühim.
Eğer terör şehidi ise, demiryollarında ve denizyollarında bedava seyahat
edebiliyorlar; görev şehidi ise edemiyorlar. Bu, onlar için son derece önemli.
Yani, bizim burada geçiştirebileceğimiz bir konu değildir. Üstelik, şehitlerden
bahsederken, biz, sadece şehit olan askerlerimizi kastetmiyoruz. Terör şehidi
olanlar, gayet tabiî ki başta askerlerimiz geliyor, onlara karşı çok büyük bir
vicdan borcumuz var, ondan ibaret değil, şehit olan polislerimiz var, şehit
olan öğretmenlerimiz var, şehit olan diplomatlarımız var. Bunlara ne
sağlıyoruz, bunlara ne veriyoruz? İmamlarımız var… Yani, Genelkurmayın, demin
Sayın Bakanın sözünü ettiği çok değerli katkıları, acaba, şehit olan herkese mi
veriliyor, yoksa sadece askerlere mi veriliyor? O bakımdan, bu konuda çok
dikkatli olmalıyız. Acaba, şehit olan bir diplomatın ailesine biz bu ödenekleri
veriyor muyuz veya yurt dışında bir büyükelçinin şoförü şehit olduysa, Sayın
Bakanın sözünü ettiği bütün tazminatlar ona da ödeniyor mu? O da şehit. Onun
ailesi de aile, onlar da insan. O bakımdan, bizim önerimiz, bu konuları çok kapsamlı
bir şekilde ele almaktır. Sayın Bakan lütfetti, "biz bu konuda kapsamlı
bir tasarı getireceğiz Meclise." Biz, bütün bunları, hükümetin o
getireceği tasarıya konulabilecek unsurlar olarak söylüyoruz. Daha çok şey var…
Daha çok şey var.. "Şehidin tarifi yapılmamıştır" dedik. Sayın Bakan
çıkıp da "hayır, yapılmıştır" demedi. O zaman demek ki daha şehidi
tarif etmemişiz biz. Bir merkezî makam yok. Bu makamı tayin etmemişiz. Yani,
yapılacak çok şey var. Sayın Bakanı tebrik ediyoruz bu öneriyle geldiği için
Meclise. Biz de destekleyeceğimizi söyledik; ama, zannediyorum ki, o da
lütfedecektir ve bizim söylediklerimizi dikkatle değerlendirecektir. Yani,
muhalefet yanlış bilgi veriyor izlenimini vermeden Meclise, bizim verdiğimiz
bilgilerin doğruluğunu kabul edecektir ve bunun çaresini arayacaktır.
Türkiye'nin NATO konusundaki tutumuna gelince, değerli
arkadaşım sordu, söyleyeyim:
Çok değerli arkadaşlar, 11 Eylül saldırılarından önce,
NATO'nun herhangi bir belgesinde terörle mücadele için dayanışma sözü
geçiyorsa, biliniz ki, bu, sadece ve sadece Türkiye'nin katkısıyla konulmuştur.
Türkiye'den başka hiçbir ülke 11 Eylül'den önce terör meselesini NATO'nun
gündemine sokmamıştır; Türkiye bu konuda öncülük yapmıştır.
NATO'nun katkısına gelince; keşke böyle bir katkı
olabilseydi, biz de bunu söyleseydik; bunun tersi var. Bazı NATO ülkeleri,
terörle mücadelede onların Türkiye'ye verdiği silahları kullanıyoruz diye
Türkiye'ye silah ambargosu uygulamışlardır. Bir büyük Avrupa ülkesi -NATO
ülkesi- tam üç defa Türkiye'ye askerî ambargo uygulamıştır, biz onların
silahlarını terörle mücadelede kullanıyoruz diye; ama, Türk halkı onlara öyle
bir tepki göstermiştir ki, kısa zamanda bu ambargoyu kaldırmak zorunda
kalmışlardır.
Şunu üzülerek söylüyorum ki, terör örgütü lideri, bir
NATO ülkesinin büyükelçiliğinde yakalanmıştır ve şu anda Avrupa Birliğine üye
olan bir ülkenin pasaportunu cebinde taşıyordu. Ne yazık ki, Türkiye,
müttefiklerinden, terörle mücadele konusunda hak ettiği desteği görememiştir.
Bu bakımdan, değerli arkadaşımın sorusunu çok isabetli bir soru olarak kabul
ediyorum ve bu konuda…
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Türkiye'nin yazılı müracaatı
var mı Sayın Öymen?
BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar; müdahale etmeyin.
Toparlayalım.
ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Şimdi, Türkiye, terörle
mücadele konusunda, NATO'nun ilgili komitesi vardır, o komitede bütün
taleplerini sürekli olarak dile getirmiştir; ama "gerekli desteği gördük
mü" diye sorarsanız, size bu desteği bugüne kadar gördük diyemeyeceğim.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Mahmut Göksu, buyurun.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, delaletinizle
Sayın Bakana iki soru sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, şehitlerin geride bıraktığı
çocuklarının, eğer ilkokuldaysa 450 000 000, lisede ise 750 000 000,
üniversitede okuyorsa 930 000 000 burs aldığını söylediniz. Bu, her ay verilen
burs mu? Her ay veriyorsanız, kaç ay veriyorsunuz -genelde burslar 7 ay, 8 ay
oluyor- 12 ay mı veriyorsunuz, yoksa, daha kısa bir süre mi veriyorsunuz?
Bir de, bu verilen burslar, sadece askerde şehit olan
erlerimiz, subay ve assubaylar için mi? Diğer kamu görevlileri için, diyelim,
imam için, öğretmen için, köy korucusu için ve diğer kamu görevlileri için de
geçerli midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Tamam mı, bitti mi sorunuz?
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Bitti Sayın Başkan, soru bu
kadar; böyle sorulur zaten.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Soru böyle sorulur.
BAŞKAN - Ensar Bey, siz sisteme bir daha gireceksiniz…
Sayın Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili, açıldı,
konuşabilirsiniz.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Süre bitti Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim?..
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkanım, süre bitti.
BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar… Bu, 20 dakika… Maddeler
üzerinde 10 dakika, tümü üzerinde 20 dakika.
Buyurun Ensar Bey.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Tamam, 10 dakika doldu.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - 10 dakika soru, 10 dakika
cevap…
BAŞKAN - Henüz daha 10 dakika yeni doluyor.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Efendim, önemli, şehit ve
gazilerimizle ilgili bir konu; lütfen…
BAŞKAN - Bu, tümü üzerinde olduğu için soru-yanıt
bölümü 20 dakika, 10 dakika değil; Ensar Bey de son soru...
Buyurun Ensar Bey.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Bakanıma bir soru ve aynı zamanda uygulama yapabilir mi; onu soracağım.
Vatanımızın bölünmez bütünlüğünü sağlamak için ve milletimizin birliği için
şehit olan, gazi olan insanlarımız çok mağdur. Gazilerimize kırmızı pasaport
verilebilir mi Sayın Bakanım? Bugün, biliyorsunuz, komisyonda, kırmızı pasaport
verilmesi için bir karar alındı, bizim katılmadığımız bir karar alındı.
Gazilerimize ve şehit ailelerine de, şehit eşlerine de kırmızı pasaport verme
şansı var mı veya yeşil pasaport da olabilir yani, kırmızı olmazsa yeşil
pasaport? En azından, gazilerimizin ve şehitlerimizin yüreğine bir su serpmiş
oluruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli)-
Sayın Başkanım, arz edeyim.
Sayın Gazalcı'nın sorusu, mayınlı araziyle ilgili.
Mayınlı araziyle ilgili daha teferruatlı bilgi vermek istersem; önce, Kara
Kuvvetlerimiz bunu kendisi yapabilir mi diye gayret sarf etti. Aşağı yukarı bir
senelik çalışma sonucunda, bunun Kara Kuvvetleri tarafından yapılmasının,
icabında yeni şehitlere yol açacağı anlaşıldığından, vazgeçildi. Sonradan Kara
Kuvvetleri, Millî Savunma Bakanlığına devretti. Millî Savunma Bakanlığı, biz,
bütün alanı ihaleye çıkarttık. Bu ihaleye gelen teklifleri, tabiî, ticarî sır
olduğu için açıklayamam; ancak, milyarlarca doların üzerindeydi. Bu milyarlarca
doların üzerindekini bizim Bakanlık bütçesinden karşılamamız mümkün değildi;
böyle bir faslımız yok. Kaldı ki, bunu ihale edecek teknik bilgimiz de yoktu,
böyle bir büyük ihaleyi uygulamayı kastediyorum; yoksa, diğer bilgiler evet,
elbette bizde. Bu bizdeki bilgileri Maliye Bakanlığına devrettik, onlar da
prensip itibariyle yap-işlet-devretten başka çıkar yol bulamadılar. Çünkü,
onların da aldıkları teklifler, gerçekten astronomikti; yani, bütçeyle
karşılanması mümkün olmayan, ayrıca, oranın tarımıyla yıllar boyunca elde
edilemeyecek -devlet tarafından işletilmesi halini arz ediyorum- mümkün olmayan
rakamlardı. Bu sebeple, Maliye Bakanlığı yap-işlet-devret'e dönüştü.
Merkeze alınmış bir bürokratın yorumlarına ben
görevdeyken değer veririm, görevden ayrıldıktan sonra değil ve şu anda böyle
bir iddianın varit olmaması gerektiğini düşünüyorum, her ne kadar şu anda Bakanlığımız bu sorumluluğu
taşımasa da.
Diğer şehitlerimiz, tabiî, bizim Bakanlığımızın
dışında; ancak, benim bildiğim bir şey var; şehidin kim olduğu, kimin şehit
olmadığı mevzuatımızda çok iyi yerleşmiştir ve bunun ortak karar noktası Emekli
Sandığı Yönetim Kuruludur. Binaenaleyh, mevzuatımızda öğretmen için şehit
tarifi yapılmışsa, zannediyorum -ödemeleri bizden geçmediği için kesin bir şey
söylemem mümkün değil- onlar da er şehitler yahut asker şehitlerin tabi olduğu
muameleye tabidirler; ama, bildiğim bir alan değil.
Sayın Hamza Albayrak Beyin… Terörle ilgili herhangi bir
teklifte bulunulmuştur NATO'ya. NATO, kendisini doğrudan terörle mücadele
örgütü olarak görmemektedir. Bunun tek istisnası Afganistan'a yaptığı görev
sevkidir; ancak, orada dahi terörle mücadeleyi ISAF yürütmemektedir; Oparetion
Enduring Freedom diye Amerikalıların yönettiği başka bir güç vardır, terörle
mücadeleyi o yapmaktadır. Bu bakımdan, bir başka yerde örneği olmayan bir görev
anlayışını yurdumuz için talep etmek imkânı bugün görünmüyor, 5 inci madde
kapsamına sokmak imkânı görünmüyor; ancak, bizim bir talebimiz var, yeni
yapılan bir talep; PKK'yı NATO da terörist olarak tanısın diye. Bu, müzakere
halindedir; bunun neticesini takip edeceğiz. Görev tarifi böyle olunca, tabiî,
terörle mücadeledeki harcamalara da -eğer doğru anladıysam "katkı var
mı" diye soruyorsunuz- herhangi bir katkı da söz konusu olamaz.
Sayın Öymen'in sorusu: "Şehit annelerine verilen
para nedir?"
Ben belki sözünüzü yanlış anladım, tamamını
kastediyorsunuz zannettim. Ben şimdi, taksimatını, gerek tazminatın gerek diğer
paranın taksimatını arz edeyim. O dediğiniz rakam olabilir, bu taksimatın bir
bölümünde.
Şehit, subay, assubay, uzman çavuş ise, şehit olmamış
gibi maaşını alır ailesi ve terfi eder; üç yılda da bir terfi eder; hiç şehit
olmamış gibi, ailesi, o maaşı almakta devam eder, terfileriyle beraber. Onun
için, onu, bir kenara bırakıyorum.
Bekâr ise şehidimiz, er olarak, yüzde 50 annesi, yüzde
50 babası alıyor. Neyin yüzde 50'sini; 956 Yeni Türk Lirasının yüzde 50'sini.
Bekâr, anne veya babadan biri vefat etmişse, yüzde 50 hayatta kalan ebeveynine,
yüzde 50'si de kardeşlere veriliyor. Evli ve çocuksuzsa, yüzde 50 eş, yüzde 25
anne, yüzde 25 baba. Evli, çocuklu ise, yüzde 70 eş, yüzde 15 anne, yüzde 15
baba; belki de, buradaki rakam, sizin tespit ettiğiniz rakamdır. Evli, çocuklu,
anne ve babadan biri vefat etmişse, yüzde 85 eş, yüzde 15 hayatta kalan anne
veya baba.
Evet, zannediyorum bir noktada buluşmuş olduk.
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Bakanım, bir sorum
cevapsız kaldı efendim, özür dilerim; NATO, Türkiye'den herhangi bir ihtiyaç
karşılamış mıdır, 1950 yılından beri; harcamalarında, araçgereç, gıda vesaire
gibi, alım yapmış mıdır? Bu sorum cevapsız kaldı.
Bir de efendim, NATO Şubat 2003 kararları…
EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Böyle bir usul var mı
Sayın Başkan?!
BAŞKAN - Bir dakika Sayın Albayrak. Bu usulü
yürütemeyiz; böyle bir usul yok.
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkanım, soru
sormuyorum efendim, sorduğum sorulara cevap verilmediği için bunu söylüyorum.
BAŞKAN - Ama, yani, Sayın Bakan da aramızdan
milletvekili, ek sorunuz varsa, daha sonra kendisine sorup, alırsınız; ama,
burada, yerinizden, soru-yanıt bölümü, milletvekillerinin soru sorma kısmı
bittikten sonra, Sayın Bakan yanıt verirken, tekrar soru sorma hakkınız yok.
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Soru sormuyorum efendim,
sorduğum soruya cevap verilmedi; onu hatırlatıyorum.
BAŞKAN - Onun için, lütfen, durduralım bu aktiviteyi;
daha sonra Sayın Bakanla görüşüp, halledersiniz.
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkanım, ilave soru
sormuyorum, özür dilerim; sorduğum sorunun bir tanesine cevap verilmedi, onu
ifade ediyorum.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) -
Sayın Başkanım, müsaade ederseniz cevap vereyim ben.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) -
Şimdi, sorduğunuz soru, tabiî, elliiki elliüç senelik bir tarihi kapsıyor;
müsaade ederseniz, ben, sorduğunuz şekli de zabıtlardan çıkartmak suretiyle
size yazılı cevap arz edeyim.
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Teşekkür ederim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) -
Diğer bir konu, tabanca ruhsat harcı. Gerçekten, hepimizi üzen bir konu. Sayın
Grup Başkanvekilimiz cevap verdiği için, ben ona temas etmemiştim konuşmamızda;
ama, şunu arz edeyim: Bizim teklifimiz Bakanlar Kurulunda tasarı haline geldi
ve şu anda 215 sırayla Meclisin gündemindedir. Bu, kabul edildiği takdirde,
tarafınızdan kabule şayan bulunduğu takdirde, böylece, bundan sonra,
hayattayken devlet tarafından kendisine verilen ve kullanılan tabancanın
verilmesi yanında, bu tabancanın taşınması için de veya evde bulundurulması
için de ruhsat harcı alınmamış olacak.
Sayın Mahmut Göksu'nun sorusu: Bu, demin arz ettiğim
rakamlar eğitim süresince ve burs olarak verilmektedir.
Diğer kamu görevlileri için, şehit sayılıyorlarsa,
zannediyorum geçerlidir. Onu ilgili bakandan öğrenmek lazım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Aylık mı?..
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) -
Aylık veriliyor, burs olarak veriliyor; ama, eğitim süresince veriliyor; her ay
veriliyor; ama, eğitim süresince veriliyor.
Gazilere kırmızı pasaport; Sayın Ensar Öğüt'ün sorusu:
Biz, kırmızı değil de yeşili teklif etmiştik; ancak, muhterem komisyonumuzca
kabul görmediğini bugün öğreniyoruz.
Arz ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TERÖRLE
MÜCADELE KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN
TASARISI
MADDE 1.- 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
e) Malûl olanlar ile ölenlerin dul ve yetimleri,
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığınca kendilerine verilen tanıtım kartlarını
ibraz etmeleri durumunda, Devlet ve üniversite hastaneleri ile askerî
hastanelerde muayene ve tedavi edilirler. Bunların her türlü tedavi giderleri;
ilgililerin herhangi bir kamu kurumu veya kuruluşunda çalışmaları halinde bu
kurum veya kuruluşça; emekli, yaşlılık, malûllük veya dul ve yetim aylığı
almaları halinde bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumunca, herhangi bir
kuruma tabi olarak çalışmamaları, emekli, yaşlılık, malûllük veya dul ve yetim
aylığı almamaları durumunda Millî Savunma Bakanlığınca karşılanır. Malûl
olanların eksilen vücut organları, yur tiçi veya yurt dışında en son teknik
usullere göre yapılması mümkün sunîleriyle tamamlatılır ve gerekirse tamir
ettirilir veya yenisi yaptırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..
EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, söz
istiyorum.
BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına mı?
EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Evet efendim.
BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına, Bitlis
Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı; buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER GAYDALI
(Bitlis)- Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; madde üzerinde, aslında
bir konuşma talebimiz yoktu; ama, Sayın Fatsa'nın konuşmasından sonra bu
konuşma gereğini hissettim. Cumhuriyet Halk Partisi adına da Sayın Öymen,
konuşmalarında bizim teklifimiz ve önerilerimiz üzerinde de durdular, bizim
aynen kanun teklifimizdeki maddeleri de sıralayıp "bunların çıkması
lazım" dediler. Daha sonra, Sayın Fatsa da, AK Partisi Grubu Başkanvekili
de bunu destekledi. O zaman neyi bekliyoruz?! Türkiye Büyük Millet Meclisinde
grubu bulunan üç siyasî parti bu konuda bir konsensüs sağlamış durumda; o
zaman, bir Danışma Kuruluyla, hemen bu hafta, bu hafta yetişmezse önümüzdeki
hafta bu kanun teklifini alarak çıkaralım; çünkü, gazilerimiz ve şehitlerimiz
için -birinci konuşmamda da söyledim- ne yapsak azdır.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Fatsa, konuşmasında, bir
haftadır Ankara'da oynanan bu kovalamacaya açıklık getirmek istedi. Kendisine
teşekkür ediyoruz. Konuşmasının bir yerinde "gelen heyete 'bir elde silah,
bir elde demokrasi olmaz' dedik" dedi. Şimdi, bu sözü alkışlamayacak bir
Allah'ın kulu içimizde yok; ne iktidar kanadında ne muhalefet kanadında ne
dünya kamuoyunda. Şimdi, bu kadar tepkiyi o zaman niye aldık?! Eğer bir tek bu
söylendiyse, bu, kamuoyundan niye gizlendi?! Niye VIP'ten karşılayıp da
kargodan bu misafirleri yolcu ettik?! Niye Sayın Başbakan bir mobilya
mağazasına girip de karşılaşmama ihtiyacı duydu?! Şimdi, söylenen gayet mantıkî,
gayet yerinde bir söz. Neden o zaman, bir siyasî partinin ön kapısından girmeyi
tercih etmedi de Sayın Dışişleri Bakanımız, arka kapısından girmeyi tercih
etti?! Şimdi, bir alışkanlık var; bu, siyasî partimizin bağlantılı olduğu eski
siyasî partide de vardı. Sayın Adalet Bakanı Şevket Kazan, bir mahkûmu
ziyaretinde "ben, Adalet Bakanı sıfatımla ziyaret etmedim, milletvekili
sıfatımla ziyaret ettim" demişti. Bu alışkanlık oradan geliyor. Sayın
Dışişleri Bakanımız da "ben, milletvekili sıfatımla ziyaret ettim, görüştüm"
dedi. Peki, bu milletvekili sıfatlarımızdan önce bir de vatandaşlık sıfatımız
var. O zaman, diyelim ki, biz vatandaş olarak görüştük. Efendim, biz
vatandaşlık ve milletvekili sıfatımız… Gerektiğinde vatandaşlık sıfatımızı ve
milletvekili sıfatımızı kullanırız; ama, bu ülkenin, Türkiye Cumhuriyetinin
Dışişleri Bakanıysak, Dışişleri Bakanlığımız milletvekilliğinden de,
vatandaşlıktan da önce gelir; çünkü, siz artık bir siyasî partinin Dışişleri
Bakanı değilsiniz, siz Türkiye Cumhuriyetinin, 72 000 000 insanın Başbakanı ve
Dışişleri Bakanısınız. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, şehitlerimize, gazilerimize,
doğrudur, ne yapsak azdır; ama, görevde bulunan güvenlik güçlerimize de,
mutlaka, sahip çıkmamız lazım. Güvenlik güçlerimiz zor durumdalar. Haftalık 40
saat çalışması gereken güvenlik güçlerimiz, 70 ilâ 80 saat çalışmaktalar. Özlük
hakları mutlaka iyileştirilmelidir. AB standartlarına her konuda Türkiye'yi
getirmek istiyoruz. Acaba, hiç araştırdınız mı, AB standardında güvenlik
güçlerinin maaşları nedir diye? Lojmanı olan güvenlik güçlerimiz neyse; ama,
lojmanı olmayan güvenlik güçlerimiz, maaşlarının yarısına yakınını kiraya
vermektedirler. Bakın, getirin, önümüzdeki hafta bunları masaya yatıralım,
bunları iyileştirelim.
Değerli arkadaşlarım, bununla ilgili bir önergemiz de
var; hem iktidar hem muhalefet bütün milletvekillerinden de bu önergemize
destek istiyoruz. Sadece dul eşe, hanımına, çocuklarına bu imkânı sağlıyoruz,
sağlık hizmetlerini; ama, getirdiğimiz önergede, şehit ve gazilerimizin anne ve
babalarını da buna ilave ediyoruz. Bu önergemize de, şimdiden hepinizden destek
bekliyorum.
Bu, gazilerle ilgili kanunu görüşürken, bir nevi siyasî
gazi olan spordan sorumlu Sayın Bakanımıza da geçmiş olsun diyorum. Dün,
gazetelerden okuduk, penaltı atarken düşmüş, kolunu incitmiş, kendisine geçmiş
olsun diyoruz. Önemli olan sporda düşmek değildir. Sporda düşülen acı çabuk,
iki günde unutuluyor da, önemli olan siyasette düşmemektir; onun acısı uzun
süre unutulmuyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Size de geçmiş olsun efendim.
EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Bu duygu ve
düşüncelerle, hepinize en derin saygılarımı arz ediyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Size her gün geçmiş olsun demek
lazım.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Siz ayağa kalkamıyorsunuz!
BAŞKAN - Lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sataşma nedeniyle söz istiyorum Sayın Başkan.
EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Geçmiş olsun dedim Sayın
Bakan, gazetelerden öyle okuduk.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Siyaseten biz düşmedik, siz düştünüz.
BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına başka söz talebi
yok.
Şahıslar adına taleplerde birinci sırada Sayın Ümmet
Kandoğan var; ama, kendisi yok zannedersem.
İkinci sırada, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan.
Buyurun Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Vazgeçtim efendim.
BAŞKAN - Madde üzerinde 1 önerge vardır; önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 818 sıra sayılı kanun tasarısının 1
inci maddesinin (e) fıkrasında "Malul olanlar ile ölenlerin dul ve
yetimleri," ibaresinin "Malul olanlar, ölenlerin dul ve yetimleri ile
bunların anne ve babaları," şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
|
İbrahim
Özdoğan |
Süleyman
Sarıbaş |
Turan
Tüysüz |
|
Erzurum |
Malatya |
Şanlıurfa |
|
Muhsin
Koçyiğit |
Edip
Safder Gaydalı |
|
|
Diyarbakır |
Bitlis |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)
- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) -
Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, katılmadığımızı arz edeyim.
Aslında, biz, önergenin bu ifadesine karşı değiliz.
Düşüncemiz, Emekli Sandığının 43 üncü maddesindeki ifadeyi buraya naklettiğimiz
için, bu yeni bir düzenlemeye ihtiyaç kalmadığıdır. Yoksa, fikir olarak aynı
fikirdeyiz. Kanun sistematiğine aykırı olacağı için katılmıyoruz.
Arz ederim.
BAŞKAN - Anlaşıldı.
Önergeyle ilgili konuşmak mı isterseniz, gerekçeyi mi
okutalım?
EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Gerekçeyi okutun Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığını tehlikeye
düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devlet otoritesini zaafa
uğratmak, yıkmak veya devleti ele geçirmek amacıyla gerçekleştirilen terör
eylemlerinde, vatanı uğruna hayatını kaybeden veya sakat kalan pek çok şehit ve
malûlümüz, bunların dul ve yetimleri ile anne ve babaları bulunmaktadır.
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile şehit ve dul ve yetimleri ile malûllerin,
herhangi bir endişe taşımaksızın ve de güçlükle karşılaşmaksızın, yaşadıkları
yerlerde muayene ve tedavilerinin sağlanarak mağdur olmalarının önüne geçilmesi
sağlanırken; düzenlemede, biricik evlatlarını ülke için feda eden, onların
yokluklarının acısını derinden yaşayan anne ve babaların mağduriyetleri dikkate
alınmamıştır.
Şehitleri ve terörle mücadelede ölen kamu görevlilerini
vatan sevgisiyle yetiştiren yaşlı ve aynı zamanda hasta olan anne ve babaların,
yaşadıkları yerlerde hiçbir güçlükle karşılaşmaksızın, tedavi olmak bakımından,
en çok hak sahibi kişiler olduğu aşikârdır. Evlatlarının acısını her zaman
içlerinde taşıyacak olan bu fedakâr insanların, kanun değişikliğiyle getirilen
haklardan mahrum bırakılması, her şeyden önce şehitlerimizin aziz hatıralarına
saygısızlık olacaktır.
Bu değişiklikle, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sosyal
hukuk devleti anlayışına ve şehitlerine vefa duygusuna uygun bir şekilde
terörle mücadelede malul kalan ve ölen kamu görevlilerinin anne ve babalarının
da değişiklikle getirilen haklardan yararlanmaları amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Maddelerine geçilmesinde olduğu gibi, 1 inci maddenin
oylamasında da sonuç oybirliğiyle kabul.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına söz talebi yok.
Kişisel söz istemi, Ümmet Kandoğan... Burada değil.
Sayın İbrahim Özdoğan...
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Vazgeçtim.
BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Hayırlı uğurlu olsun, ülkemize büyük hizmeti
dokunanların yakınlarına yararlı olsun; onlar her şeye layık.
Değerli milletvekilleri, 8 inci sırada yer alan,
Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları
Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
8.- Disiplin
Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1017)
(S. Sayısı: 1064) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 1064 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu; şahısları adına da, Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan, Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan, İstanbul
Milletvekili Ünal Kacır söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Ayvazoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1064 sıra sayısıyla görüşülmekte
olan Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları
Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yargılama sözünün geçmiş olduğu
her tasarıda, her kanunda, elbette, bu kanunun gücünü aldığı, kaynağını bulduğu
Anayasamızda yer alan hükümlerle donatılmış olduğu gerçeğinin karşısında
yargılamanın ne anlama geldiğini ve hukuk devleti yapısında yargılamanın
mutlaka hukuk kuralları içerisinde yapılan bir işlem olduğunu hepimiz
bilmekteyiz. Anayasamızın 138 inci maddesi ve devamı maddeleri
"Yargı" başlığı altında yer almış olup, bunun devamında 145 inci
maddede ise "Askerî yargı" başlığı, adı altında askerî yargıdan
bahsedilmektedir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım "askerî yargı"
denildiğinde neden genel yargı tabirinden uzaklaşmak suretiyle bir "askerî
yargı" tabiri Anayasamızda yer almıştır? Hepimiz bilmekteyiz ve az önceki
görüşülen terörle ilgili tasarının da…
BAŞKAN - Sayın Ayvazoğlu, bir dakikanızı rica ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bayağı zaman geçti, belki
yoruldunuz; ama, Sayın Ayvazoğlu'nu dinlememiz için, lütfen, sessizliği
sağlayalım.
Buyurun Sayın Ayvazoğlu.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, askerî yargı şeklinde özel bir
yargı, elbette, Anayasamızda yer almaktadır. Bunun sebeplerinin, gerçekten,
yıllardan beri uygulanagelen hem uygulamayla hem de gerçeklerle bağlantılı
olması sebebiyle özel bir yargı hükümlerinin yer alması kadar doğal bir şey
olamaz. O nedenle, askerî yargı denildiğinde, bunun disiplin mahkemelerinin
ayrı bir şekilde mahkeme olduğunu, askerî mahkemelerin yine ayrı bir görevle
görevlendirildiğini, gerek Anayasamız gerekse bununla ilgili olmak üzere
kanunlarımız hüküm altına almıştır.
Az önce de görüşülen terörle ilgili tasarının
yasalaşmasında bir gerçek daha ortaya çıktı ki, gerçekten, güvenlik
güçlerimizin ülkemizin birliği ve bütünlüğü için yapmış olduğu görevleri
sırasında şehit düşmeleri ve o ağır ve şerefli görevlerin yerine
getirilmesindeki sıkıntıların maddî, manevî olarak yer aldığını hepimiz
görmekle birlikte, onların o şekildeki yaşamlarını yüreğimizde hissetmekle
birlikte, bunların yerine getirdikleri görevlerin de belirli bir disiplin
içerisinde yerine getirmelerinin gerekli olduğu bir kez daha ortaya çıkmış ve
görüşmekte olduğumuz tasarıyla da sanki bir bütünlük arz etmektedir.
(x) 1064 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli milletvekilleri, bu çerçevede olmak üzere,
disiplin mahkemeleriyle ilgili 1964 tarihinden bugüne kadar uygulana gelen ve
bütün kuvvet komutanlıklarıyla ilgili olmak üzere yerine getirilen disiplin
mahkemelerinin bu konudaki bugüne kadar olan uygulamalarında görülen
eksiklikleri yerine getirebilmek amacıyla, zaman zaman ilgili yasalarda
değişikliklere ihtiyaç duyulmuş ve bu değişiklikler, yine, zaman zaman yerine
getirilmiştir. Bu bağlamda ve çerçevede olmak üzere, 477 sayılı Kanunun 1 inci
maddesinde "Sahil Güvenlik Komutanlığı" ibaresi yer almaktadır; yani,
1964 tarihli 477 sayılı disiplin mahkemelerine ilişkin Yasada "Sahil
Güvenlik Komutanlığı" adı altında müstakil bir komutanlık yer almış
bulunmaktadır.
Şimdi, bugüne kadar yapılan uygulamalar da ise, sanki
Sahil Güvenlik Komutanlığının bu komutanlıklar arasında sayılmış olmasına
rağmen, 8 inci ve 9 uncu maddeyle ilgili olmak üzere bir eksiklik ortaya
çıkmıştır. İşte, bu eksikliği giderebilmek açısından böyle bir tasarının
hazırlanması zorunlu olmuştur ve bu tasarı, gerek Millî Savunma Bakanımızın
katılımıyla gerekse Adalet Bakanlığı temsilcilerinin katılımıyla Adalet
Komisyonumuzda görüşülmüş ve Adalet Komisyonunda da oybirliğiyle bu tasarı
rapor halinde kabul edilmiş bulunmaktadır ve şu anda da o rapor, komisyonumuzun
raporu Yüce Meclisimizin yasalaşma adına huzurunda bulunmaktadır.
Şimdi burada yapılacak değişiklik genelde şu şekilde
tarif edilebilir: Şimdi, yine bu yasada belirtildiği gibi, askerî hâkim
sınıfından olan disiplin subaylarına, disiplin suçlarıyla ilgili olmak üzere
iddianame tanzimi yapma yetkisi veriyorsunuz, veriliyor. Hâkim sınıfından kabul
edilen disiplin subaylarının iddianame yapma yetkileri olmalarına rağmen ve
yargılamaya katılmalarına rağmen, disiplin mahkemelerince verilecek olan
kararların disiplin subayları tarafından herhangi bir yetkileri olmaksızın
itiraz edemiyorlar şeklinde bir hüküm bulunmaması sebebiyle de burada bir
boşluk vardı, bir çelişki vardı. İşte bu çelişkinin giderilmesi için, disiplin
subaylarına böyle bir itiraz yetkisinin verilebilmesi için ve bunun Sahil
Güvenlik Komutanlıklarına uygulanabilmesi için, buradaki yetkili asker ve
kişilere uygulanabilmesi için böyle bir tasarıyla karşı karşıya gelinildi ve
bunun, biz, mevcut eksikliğin giderilmesi açısından olumlu olduğunu belirtmek
istiyoruz.
Yine, burada gerçekten, usul ekonomisi açısından ve
kuvvet komutanlıkları olsun, disiplin mahkemelerinin bulunduğu komutanlık ve
askerî kurum yetkilisinin işlerinin de aza indirilebilmesi açısından gerçekten
bunun olumlu bir tasarı olduğunu bu noktalardan da belirtmek istiyoruz.
Yine, değerli arkadaşlar, böyle bir disiplin
mahkemeleri kararlarına karşı bazı suçlardan dolayı rütbelere ilişkin olmak
üzere, subay ve assubayların dışındaki askerlerle ilişkin olmak üzere verilen
kararlara karşı, az önceki belirttiğimiz, disiplin subayının itiraz etme
yetkisi bu tasarıyla getiriliyor.
Bir diğer eksikliğin giderilmesi de şu şekilde
olmuştur: Bu eksiklik, daha önce Millî Savunma Bakanlığına, uygun görülmesi
halinde yazılı emir yoluna gidilmesi noktasında emredici bir hüküm var idi,
şimdi, bu emredici hükmün gerçekten hukuk kurallarına da uygun olmaması
açısından değerlendirilmek suretiyle verilebilir, verebilir şeklinde
serbestliği tanınmış olması da hukuk kurallarımıza daha uygun olacağı
kanaatiyle, biz yine gerek komisyonda gerekse şu andaki görüşümüzü olumlu bir
biçimde Yüce Meclise yansıtmak istiyoruz. Bu değişikliğin de olumlu olduğunu
belirtmek istiyoruz ve bu şekilde hazırlanmış bulunan, disiplin mahkemeleriyle
ilgili, Sahil Güvenlik Komutanlığının da, diğer komutanlıklarla birlikte
sayılmış olması göz önüne alınarak, ilgili kanunun 8 inci ve 9 uncu maddeleri
bu paralelde değiştiriliyor.
Yine, az önce belirttiğimiz disiplin subaylarının
itiraz etme yetkisi getiriliyor. Verilen kararlara karşı itiraz etme yetkisi
getiriliyor. Yine, az önce de belirttiğimiz gibi, Millî Savunma Bakanlığına
yazılı emir yoluna gider şeklindeki tabir çıkartılarak, daha özgür bir ortama
kavuşturulmak ve hukuk nosyonuna uygun olması yönünden de gidebilir şeklindeki
serbestlilik tanınması gerçekten olumlu bir görüşü huzurumuza getirmiştir.
Bu duygu ve düşüncelerimizle, getirilen tasarının
olumlu olduğunu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak da bu tasarıya olumlu oy
vereceğimizi bildiriyor, bu vesileyle görev yapan, askerî kuruluşlarımızdaki
bütün askerlerimize, güvenlik güçlerimize bir kez daha burada başarılar
diliyoruz. Şehit olanları saygıyla anıyoruz, gazi olanların hürmetle
karşılarında saygıyla eğiliyoruz ve duymuş olduğumuz, iki üç gün içerisindeki,
emniyet güçlerimizden Meclisimizde çalışan bir polis arkadaşımızın kendisini
intihar etmesi ve geride bıraktığı acılı ailesine de başsağlığı diliyoruz. Aynı
şekilde ve gerekçelerle duymuş olduğumuz Adana'daki intihar olayından dolayı da
Emniyet camiasına son iki günde yaşadığı acı olaylar sebebiyle başsağlığı
diliyoruz; geride kalanlara da başsağlığı dileyerek, bu sözlerimizi, Yüce
Meclisin huzurunda hepinize saygıyla sevgiyle arz ediyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Kişisel söz isteminde bulunan arkadaşlar;
Ümmet Kandoğan?.. Yok.
Mehmet Eraslan?.. Yok.
Ünal Kacır?..
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Konuşmayacağım efendim.
BAŞKAN - Konuşmak istemiyorsunuz.
O zaman, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitti.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandığına
göre, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
DİSİPLİN
MAHKEMELERİ KURULUŞU, YARGILAMA USULÜ VE DİSİPLİN SUÇ VE CEZALARI HAKKINDAKİ
KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1. - 16/6/1964 tarihli ve 477 sayılı Disiplin
Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki
Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasına "Jandarma Genel
Komutanının" ibaresinden önce gelmek üzere "Sahil Güvenlik
Komutanının," ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 477 sayılı Kanunun 9 uncu maddesine
"Jandarma Genel Komutanlığı" ibaresinden önce gelmek üzere
"Sahil Güvenlik Komutanlığı," ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - 477 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin (II)
numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"II- Hükme katılan disiplin mahkemesi başkan ve
üyesi, aleyhine kanun yoluna gidilen disiplin mahkemesi hükmünün, üst disiplin
mahkemesindeki incelenmesine katılamaz."
BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - 477 sayılı Kanunun 30 uncu maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Subay ve astsubay dışındaki asker kişiler
hakkında disiplin mahkemeleri tarafından verilen hükümler ile ilgili olarak,
teşkilâtında disiplin mahkemesi kurulan komutan veya askerî kurum amiri
tarafından askerî hâkim sınıfına mensup disiplin subaylarına itiraz hakkını
kullanabilmeleri için yazılı yetki verilebilir."
BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5. - 477 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan "verir" ibaresi "verebilir" şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Tasarı yasalaşmıştır; hayırlı uğurlu olsun.
Değerli milletvekilleri, çalışma süremiz tamamlanmak
üzere. Bu nedenle, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 23
Şubat 2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.44