BIM 2 3 2006-03-16T16:49:00Z 2006-03-16T16:49:00Z 46 32832 187147 TBMM 1559 374 229829 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 112

 

66 ncı Birleşim

22 Şubat 2006 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney'in, Bayburt'un düşman işgalinden kurtarılışının 88 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

2.- İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın, İmar Bankası mağdurlarının sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu'nun, Sungurlu İlçesindeki istihdam sorunu ile elektrik kesintileri nedeniyle bazı firmaların faaliyetlerini gerçekleştirememeleri sonucunda karşılaşılan sıkıntılara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) Gensoru, Genel Görüşme, MecLıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1.- İzmir Milletvekili Serpil Yıldız ve 19 milletvekilinin, enerji sektöründeki arz ve talep durumu ile alternatif enerji kaynaklarının araştırılarak, muhtemel enerji krizi ve dışa bağımlılık konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/338)

C) Tezkereler ve Önergeler

1.- Hırvatistan Parlamentosu Başkanı Vladimir Seks'in davetlisi olarak Hırvatistan'a resmî ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın beraberindeki Parlamento heyetini oluşturmak üzere gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/976)

2.- Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Dilekçe Komisyonunun, TBMM Dilekçe Komisyonu heyetini Çek Cumhuriyetine resmî davetlerine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/977)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066)

4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)

5.- Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı: 1079)

6.- Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari Taahhütlere Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/563) (S. Sayısı: 816)

7.- Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Millî Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/630) (S. Sayısı: 818)

8.- Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1017) (S. Sayısı: 1064)

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ünal Kacır'ın, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak, kültürümüze, özgürlük sevdamıza hayatı pahasına katkı sağlamış Azerbaycan'ın istiklal şairi Ahmet Cevad'ın edebî kişiliğine ve eserlerine, Türk kültürüne hizmet edenlerin unutulmaması amacıyla yapılması gerekenlere,

Zonguldak Milletvekili Harun Akın, Sosyal Sigortalar Kurumundan emekli, dul ve yetim maaşı alanlar arasındaki ücret farklılığının giderilmesi için çıkarılacak olan intibak yasası ile TÜFE farklarının bir an önce ödenmesinin önemine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, Göltaş hisseleri ve diğer yetkileri belediye meclisi tarafından elinden alınan Isparta Belediye Başkanının, kendisini haber yapan Zaman Gazetesinin iki çalışanını makamına çağırması ve bu kişilerin dövülmesiyle gelişen olaylara ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Beşir Atalay cevap verdi.

Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin Börü'nün (6/1620) esas numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu, sorunun geri verildiği bildirildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ı temsilen Başkanvekili Nevzat Pakdil'in, Endonezya Temsilciler Meclisi Başkanı Agung Laksono'nun davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Endonezya'ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık,

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Tunus'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık,

Tezkereleri ile;

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 325 inci sırasında yer alan 1077, 302 nci sırasında yer alan 1036, 9 uncu sırasında yer alan 1069, 329 uncu sırasında yer alan 1082 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 9, 10, 11, 12 nci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 21.2.2006 Salı ve 22.2.2006 Çarşamba günkü birleşimlerde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarısı ve tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun çalışma sürelerinin ise aynı birleşimlerde 15.00-21.00, 23.2.2006 Perşembe günkü birleşimde de 14.00-21.00 saatleri arasında olmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisinin,

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna Geçici Bir Madde İlavesi (2/621),

Bursa Milletvekili Niyazi Pakyürek'in, Çanakkale Savaşlarına Katılanlara, Ailelerine Hizmet ve Anı Madalyası Verilmesi (2/385),

Hakkında Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin,

Yapılan görüşmelerden sonra;

Kabul edildikleri açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

4 üncü sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

5 inci sırasında bulunan, Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifinin (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066), görüşmelerine devam olunarak 17 nci maddesine kadar kabul edildi.

Amasya Milletvekili Hamza Albayrak, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, konuşmasında, şahsına sataştığı iddiasıyla bir açıklamada bulundu.

22 Şubat 2006 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.51'de son verildi.

Ali Dinçer

Başkanvekili

 

Harun Tüfekci

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

Konya

Kırklareli

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Bayram Özçelik

Burdur

Kâtip Üye

                                                   II. - GELEN KÂĞITLAR          No.: 88

22 Şubat 2006 Çarşamba

Tezkereler

1.- Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/978) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.11.2005)

2.- Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus Şahin'in; Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/979) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.11.2005)

3.- Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus Şahin'in; Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/980) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.11.2005)

4.- Tokat Milletvekili Resul Tosun'un; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/981) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.11.2005)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ ve 19 Milletvekilinin, enerji sektöründeki arz ve talep durumu ile alternatif enerji kaynaklarının araştırılarak, muhtemel enerji krizi ve dışa bağımlılık konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/338) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/2/2006)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.05

22 Şubat 2006 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER:Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Bayburt İlinin düşman işgalinden kurtuluşunun 88 inci yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Bayburt Milletvekili Ülkü Güney'e aittir.

İnşallah, ne Bayburt ne de başka bir ülke parçası bundan sonra işgal görmez.

Sayın Ülkü Güney, buyurun. (Alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney'in, Bayburt'un düşman işgalinden kurtarılışının 88 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Bayburt'un düşman işgalinden kurtuluşunun 88 inci yıldönümü nedeniyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Bayburt, bundan 88 yıl önce düşman işgalinden kurtulmuştu. Bu düşman kimdi ve niçin Bayburt ve yöresi işgal edilmişti? Bunlar, Rus işgal güçleriydi; aynı zamanda, Rus işgal güçleriyle beraber Ermenilerdi; hele hele, o Ermeniler ki, bizlerle birlikte yaşayan, ama, Rus işgalini müteakip bizde en büyük zulmü yapan insanlardı. Bu işgal iki yıl sürdü. Buradaki işgale, oradaki insanlarımız, analarımız, dedelerimiz, büyüklerimiz, iki yıl, kıt imkânlarıyla, bu zulme karşı mücadele verdiler. Yokluk ve kıtlık içerisindeki halk göçe mecbur edildi ve Bayburtlular, o dönemde daha güvenli olan bölgelere, Sivas'a, Tokat'a, Zile'ye ve Orta Anadolu'ya göç edildiler, göç edilmeye mecbur bırakıldılar. Bayburt'ta kalanlar ise, bu iki yıl zarfında, işgal kuvvetleri tarafından her türlü zulme tabi tutuldular; bunların başında da, Ermeniler gelmektedir.

Bugün Ermeni soykırımından bahsedenlere, buradan şunu açıkça ifade ediyorum: Yakın tarihimizi çok iyi okusunlar, yakın tarihimizin belgelerini incelesinler. Bu iki yıl zarfında, Bayburtlular, orada, taş mağazalara doldurularak, çocuk, genç, ihtiyar demeden "yiyecek verilecek" vaadiyle, üzerlerine gaz dökülerek yakılmışlardır; bunlar, tarihî belgelerde sabittir. Kadınlar, gelinler, ırz ve namuslarından kaçarak, korkarak kuyulara kendilerini atmışlardır; bunlar da sabittir ve belgeleriyle ortadadır. Bu kısa süre içerisinde bu zulmün, bu vahşetin detaylarını anlatmam mümkün değil; ama, biz, bunları 1915 yılında yaşadık. İçimizdeki dost veya düşman veyahut da gaflet içinde olanlar veya tarihî okumayanlar, zaman zaman Ermeni soykırımından bahsederlerken, asıl bizim bu gerçeklerimize hiçbir zaman dönmemiş, bunları sorgulamamışlardır. Bence, Ermeni soykırımını değil, kendi vatanlarımızda bize yapılan soykırımı bizim daha iyi anlatmamız lazım, belgelere dahi iyi geçirmemiz lazım. Bu sadece Bayburt'ta değil. İşte, Erzurum Milletvekili arkadaşım burada ve Trabzon Milletvekili arkadaşım burada. Bizim bölgemizde, bütün vilayetlerde bu işlem yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, biz, her 21 Şubat gününü büyük bir coşkuyla kutluyoruz. Dün, değerli milletvekili arkadaşım Fetani Beyle beraber Bayburt'taydık ve bu coşkuyu orada birlikte yaşadık.Bundan büyük bir gurur duyduk, şehitlerimizi andık. Vatanımız elbette kurtulacaktı, bu muhakkaktı; çünkü, bağımsızlık bizim karakterimizdir. Kop Savunmasını yapan halk, iradesini ve ümidini her türlü imkânsızlıklara rağmen korumuştur. O Kop Savunması ki, merhum Mareşal Fevzi Çakmak'ın "Kop Savunması ikinci Plevne'dir" övgüsüne mazhar olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Bakın, Bayburtlu Zihni o kara günleri nasıl tasvir etmiş:

"Vardım ki yurdumdan ayak göçürmüş

Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı

Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş

Sakiler meclisten çekmiş ayağı"

Değerli milletvekilleri, bugün memleketimizin en büyük sorunu, ekonomik darboğaz ve bununla birlikte işsizliktir; biz, bunun bilincindeyiz. Hükümetimizin bu konuda yaptıklarına biz de yardımcı oluyoruz. Yöre olarak teşvikten istifade eden bir yöreyiz. Hemşerilerimiz buraya geliyorlar, burada bazı küçük sanayi birimleri kuruyorlar, bir elbirliği içerisinde çalışıyoruz. Ama, bizim bir sorunumuz var. Ben, bu sorunumuzu sizinle paylaşmak istiyorum. Daha önce üniversitemizle ilgili bir kanun teklifi vermiştik; bu, birbuçuk yıldan beri Meclis gündeminde beklemektedir.  Hepiniz yakinen biliyorsunuz, bundan takriben birbuçuk ay evvel 15 ilde üniversite kanunu çıkardık, onlara üniversite kurulması için kanun çıkardık; çok yerinde bir kanundu. Ben, o zaman illerinde üniversite kurulan milletvekillerini burada gördüm, biz onlarla beraber gece yarılarına kadar birlikte çalıştık. Onlar ne kadar sevindiyse, hele hele bir üniversite öğretim üyesi olarak, ben de aynı sevinci yaşadım.

Değerli milletvekilleri, kıt imkânlarımızla biz de üniversitenin altyapısını hazırladık.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Üniversitemizle ilgili, işadamlarımız, altyapı için fakülte binalarını, dekanlık binasını yaptılar. Halen memleketimizde 1 eğitim fakültesi, 2 de yüksekokulumuz mevcuttur.

Geçen yıl Sayın Başbakanımızla yapmış olduğumuz bir toplantıda, altyapı hazırlandığında, iktidarın, hükümetin yardımcı olacağı sözünü de aldık.

Bizler, bugüne kadar, hiçbir zaman -ülkemizin en kötü günlerinde, yani, anarşinin en üst düzeye çıktığı günler dahil- memleketimizde anarşik hiçbir olay olmayan, devletine, milletine karşı hiçbir zaman içinden hain çıkarmayan, hiç organize suça bulaşmamış, halen kapıları açık, hırsızlık nedir bilmeyen, cezaevinde 2 veya 3'ten fazla hükümlüsü bulunmayan bir memleketin çocuklarıyız.

İnanıyorum ki, sizler, günü geldiğinde -inşallah, bu, kısa bir süre içerisinde olacaktır- bize bu imkânı vereceksiniz; bunu, sizden bekliyorum.

Bu duygularla hepinizi selamlıyorum; bekliyorum, inşallah, biz de, bizden evvelki iller gibi o sevinci Bayburtlular olarak yaşarız diyorum.

Sağ olun, var olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, İmar Bankası mağdurlarının sorunları hakkında söz isteyen, İzmir Milletvekili Sayın Yılmaz Kaya'ya aittir.

Buyurun Sayın Kaya. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın, İmar Bankası mağdurlarının sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İmar Bankası mağdurlarının sorunlarıyla ilgili gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben bu konuyla uğraşırken, bir İmar mağduru vatandaşımızdan bir mektup geldi; konuşmama o mektubu okuyarak başlamak istiyorum. "Ben -isimleri okumuyorum- (...) SSK, eşim (...) Emekli Sandığı emeklisi. Bütün gayemiz, şu an üniversite üçüncü sınıfta okuyan oğlumuz, tek çocuğumuza güzel bir eğitim imkânı sunmaktı; fakat, şu içinde bulunduğumuz günler, hak, hukuk, adalet, insanlık, bütün erdemlik vasıflarını kendilerinde gören iktidar tarafından bu hürriyetimizi elimizden almayı bir zevk addetmek olarak görmektedirler. Yirmibeş otuz yıl çalışarak elde ettiğimiz bu evi satıp, iyi bir eğitim tahsili görmesi için 2001 yılında İmar Bankasına yatırdık normal mevduat olarak. 2003 Ocak ayında offshore'a geçtik. Haziran 16'da şubeye müracaatımızla bu hesabı bozdurup, hesaptan 7,5 milyar lira çekip normal mevduat hesabı açtırarak, geri kalan parayı İmar Bankasına havale ettik. Ancak, bankaya el konduktan sonra, bizler paramızı beklerken, 2003 Aralık ayının bir gecesi 5021 sayılı Kanunun bir maddesiyle hüsrana uğrayıp, acılı, ıstıraplı, travmalı günler -sizlerin o geceki mücadelenizi de takdirle anıyoruz- başlamış oldu."

Değerli arkadaşlarım, mektup bu şekilde devam ediyor; ancak, ben, süre kısıtlı olduğu için özetleyerek geçeceğim.

"2003 Aralıktan bugüne kadar nasıl geldiğimizi, bu işin nelere mal olduğunu kısaca arz edeyim: Eşim, psikolojik rahatsızlıklar içinde, bunalım, saçkıran, şu an tedavi görüyor; 22 yaşındaki oğlumun bütün saçları döküldü; benim değişik yerlerimde yaralar, çıbanlar ve siğiller çıktı. "

Değerli arkadaşlarım, İmar Bankasından mağdur olan vatandaşlarımızın, emin olun ki, tamamı bu durumda; ancak, biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu yasanın Anayasaya aykırılığı iddiasıyla dava açmamıza ve Anayasa Mahkemesinin bu konuyu düzenleyen 1 inci maddeyi iptal etmesine rağmen, bunun üzerine hükümetin hâlâ ödeme yapmamaya devam etmesi üzerine de cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunmuştuk; ancak, buna rağmen, ben, bir hukukçu olarak, hukuk mantığımla yorumladığımda, genel mantığımla yorumladığımda ve vicdanımla yorumladığımda, niye hâlâ ödeme yapılmadığını anlayabilmiş değilim. Haa, düşündüm, aklıma şu geldi: Biraz önce, buraya gelmeden önce İzmir'den bir berber arkadaşımız aradı "diyorlar ki, normal bankaya yatırsaydınız; fazla tamah ettiniz, onun için bunlar başınıza geldi. Üç tane çocuğumu üniversitede okutuyorum. Oturduğum evi sattım; sadece, onlar okusun diye. Bu, fazla tamah değildir. Kim çocuklarını okutmak istemez" dedi. Üç çocuğu varmış, onu okutmak için evini satmış.

Tabiî, bütün bunlara rağmen, mahkeme kararlarına rağmen, Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen niye ödenmediği konusunda şu aklıma geldi: Sizi anlamıyorlar arkadaşlar, sizi anlamıyorlar… Sen üç çocuğunu okutmak için evini satıyorsun, Sayın Başbakan arkadaşlarının verdiği bursla yurt dışında çocuklarını okutuyor. O, sizi anlayamaz. Ulaştırma Bakanımızın zaman darlığı var, Maliye Bakanımızın zaman darlığı var; kendi çocuklarına nasıl teşvik çıkaracaklar, kendi çocuklarına nasıl iş kuracaklar, onların peşindeler. Kaldı ki, zaman darlığını aşıp, bunları aşıp bu konuda karar vermiş olsalar bile, size ödeyecek paraları yok maalesef; o paraların gittiği yerler belli.

Değerli arkadaşlarım…

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Hangi gezegende yaşıyorsunuz?!

AHMET YENİ (Samsun) - Tutturamadınız bir şey.

YILMAZ KAYA (Devamla) - Öyle mi?!. İçiniz rahat yani, öyle mi?!

AHMET YENİ (Samsun) - Rahatız tabiî.

YILMAZ KAYA (Devamla) - Peki, devam edin siz, devam edin…

 BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, karşılıklı konuşmayın.

Yılmaz Bey, siz Genel Kurula hitap ediyorsunuz.

YILMAZ KAYA (Devamla) - Genel Kurula hitap ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Herhangi bir başka milletvekili arkadaşla muhatap değilsiniz, Genel Kurula karşı konuşun.

YILMAZ KAYA (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, bu paraların ödenmemesi konusunda görünen (zahirî) neden ise yasada şu: Muvazaalı olanları da ödemiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yürütme organısınız. Sayısal çoğunluğunuz nedeniyle yasamayı da etkiniz altına alabiliyorsunuz, bunu yaşıyoruz; ancak, ne zaman yargı organı oldunuz?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

YILMAZ KAYA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

AHMET YENİ (Samsun) - Hiç Uzanları ağzınıza aldınız mı? Soygundan bahsetmiyorsunuz!

YILMAZ KAYA (Devamla) - Ne zaman yargı organı haline geldiniz?! Yürütmesiniz. Yasamayı da bu çoğunluk nedeniyle istediğiniz şekilde yönlendirebiliyorsunuz; ama, yargı organı olmayın.

Biliyorsunuz, muvazaa nedeniyle açılan davalar aylarca, yıllarca sürüyor. Siz, bir gecede yaptığınız yasada, muvazaa nedeniyle şunları şunları ödemiyoruz diyorsunuz. Nedir bu? Bunun, hak, hukuk neresinde? Bu nasıl yasa? Anayasa Mahkemesi iptal ettiği halde, hâlâ ödememekte ısrarlısınız.

AHMET YENİ (Samsun) - Soygundan da bahset.

YILMAZ KAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu, Türk Ceza Kanununda sayılan görevi kötüye kullanmaktır. Eğer, bu ödemeyi yapmayan bakanlar bugün milletvekili olmasaydı, bu maddeden dolayı yargılanıyor olacaktı; ama, ne yazık ki, ısrarla söylediğimiz gibi, dokunulmazlık zırhı nedeniyle bu da gerçekleşememekte.

Değerli arkadaşlarım, İmar Bankasından paralarını alamadığı nedeniyle mağdur olan insanlarımız çok zor durumdalar; oturdukları evler altlarından gitmiş, çocukları perişan durumda; ama, hükümetimiz, maalesef, maalesef, bu konuda hâlâ bir adım atmamakta ısrarlı. Acaba, ne olunca ödenecek?

Yani, bir yasa yapıyorsunuz, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor, idare mahkemeleri karar veriyor, Danıştay karar veriyor. Yani, ne olunca ödeyeceksiniz değerli arkadaşlarım, ne yapmaları gerekiyor bu arkadaşların?! Yani, kredi mağdurlarında gördük, kredi kartı mağdurlarında. Bu insanların da mı ölmesi gerekiyor? Yine gündemi kaçırıyorsunuz; yine gündemi kaçırıyorsunuz.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Onlara sıra gelmiyor.

BAŞKAN - Bir dakika... Müdahale etmeyin.

YILMAZ KAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bakın, ben size, çok kısa -şu anda aklıma geldi- bir fıkrayla konuşmamı bitirmek istiyorum. Temel yolda gidiyormuş, demiş ki, "hay Allah, birazdan yine düşeceğiz." "Ne oldu Temel" demişler. "Ya, ileride muz kabuğu var" demiş!..

Şimdi, değerli arkadaşlar, çok yanlış yapıyorsunuz. Etrafınız muz kabuğu dolu. Karşınıza almadığınız kesim yok; işçi öyle, çiftçi öyle, emekli öyle, dul ve yetim öyle, kredi kartı mağdurları öyle, bir de şimdi İmar Bankası mağdurları.

Değerli arkadaşlarım, düşeceksiniz, düşüyorsunuz; ama, ne olur, düşerken, birçok insanı da mağdur etmeden düşün ve bu insanlara da iyilik yapmış olun diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) - Uzanlardan da bahset biraz.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Bir dahaki sefer de sen bahsedersin.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Laf atmasan olmazdı!..

BAŞKAN - Bir dakika… Müdahale etmeyin arkadaşlar.

Değerli milletvekilleri… Bir dakika…

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, onu bir şey etsene…

BAŞKAN - Bir dakika...

Değerli milletvekilleri, en önemli dokunulmazlık alanı kürsü çevresidir, kürsüdür. Kürsü muafiyeti, kürsü dokunulmazlığı hepimiz için gerekli, hepimiz için, rahatlıkla görüşlerimizi açıklamamız için ihtiyaç duyduğumuz bir dokunulmazlık alanı; ona en çok saygı göstermemiz gerekiyor, kürsüde konuşan arkadaşa müdahale etmememiz gerekiyor; onun da, tek tek milletvekilleriyle değil, Genel Kurula hitap etmek durumunda olduğunu bilmesi gerekiyor. Bu nedenle bu uyarıyı yaptım biraz önceki müdahalelerden dolayı; bundan sonra, inşallah, uyarı doğrultusunda hareket ederiz.

Gündemdışı üçüncü söz, teşvik kapsamında Çorum İli Sungurlu İlçesindeki 22 yeni firmanın elektrik kesintileri nedeniyle faaliyetlerini gerçekleştirememelerine ilişkin söz isteyen Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Ayvazoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu'nun, Sungurlu İlçesindeki istihdam sorunu ile elektrik kesintileri nedeniyle bazı firmaların faaliyetlerini gerçekleştirememeleri sonucunda karşılaşılan sıkıntılara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çorum İlinin, dolayısıyla ilçelerimizin ve bu ilçelerimiz içerisindeki merkezden sonra en büyük ilçemiz olan Sungurlu İlçesinin sorunlarıyla ilgili olmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, gerçekten, ülkenin içinde bulunmuş olduğu çok ciddî sorunların arasında bizim bir ilimizin belirli bir büyük ilçesinin bu tür bir sorununun ne anlamda ve ne derecede etkili olup olmayacağını Yüce Meclisin ve hükümetin takdirlerine bırakacağım.

Değerli arkadaşlarım, elbette, Çorum İli denildiğinde, tekrar tekrar tarife gerek olmayan, Anadolu ve Karadeniz'in bağlantısı konumunda olan bir il olduğunu, 14 ilçesiyle birlikte bunların merkezden sonra en büyük ilçesinin de Sungurlu İlçesi olduğunu ve yine, ilimizin, en son Teşvik Yasasıyla birlikte teşvik kapsamında olan iller arasında yer aldığını bilmekteyiz ve Çorum'a bakıldığında da, gerçekten, karayolu ulaşımının dışında, gerek demiryolu gerekse havayolu gibi ulaşım imkânlarının da olmadığı bir il olduğunu, yine biliyoruz ve ayrıca, sadece ve sadece, devletin kamu iktisadî teşebbüsleri olarak adlandırılmış bulunan şeker fabrikası dışında, başkaca da bir kamu yatırımının, devlet iktisadî teşebbüsü anlamındaki bir kurum ve kuruluşunun olmadığı bir il olduğunu da, bir kez daha burada ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sungurlu İlçemiz, nüfusuyla birlikte, gerçekten Çorum İlimizin en büyük ilçelerinden birisi. Yine, diğer büyük ilçelerimizden olmak üzere, Alaca, Osmancık ve devam eden İskilip, Bayat, Uğurludağ, Mecitözü, Laçin şeklindeki 14 ilçemizin arasında ciddî bir sorun yaşamaktadır ve bu ciddî sorunun, ülkemizin içinde bulunduğu istihdam sorununun Çorum'da ve Sungurlu'da yaşatılmasına sebebiyet veren bir sorun olduğunu belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, hepimiz biliyoruz ki, elektrik enerjisinin, artık, çağımızda, ne denli zorunlu, vazgeçilemez bir enerji çeşidi olduğunu bilmekteyiz. Elbette, bunun yerine yenilenebilir enerji olanaklarının araştırılması gerektiğini de, bizler, yine, bilmek zorundayız. Fakat, şu anda vazgeçemediğimiz, vazgeçilemeyecek olan elektrik enerjisinin, Sungurlu İlçesine, Alaca İlçesinden verilen bir elektrik enerjisi olduğunu, bu nedenle de Alaca'nın elektrik enerjisinin indirim istasyonundan Sungurlu'ya gelesiye kadar -çok kısa ve kaba tarifiyle bunu yerine getirirsek- voltajın düşmesi sonucu, Sungurlu İlçesinde, yıllardan beri bir elektrik sorunu yaşanmaktadır ve bu sorun giderek artıyor ve şu anda da, teşvik kapsamında bulunan bu ilçemize, 22 tane firma başvuruda bulunmak istiyor; başvuruda bulunuyor; ancak, sadece bu elektrik sorunu olması sebebiyle, voltajın düşüklüğü sebebiyle, bu firmalar kuruluşlarını ve amaçlarını gerçekleştiremiyorlar; o nedenle de sıkıntı başlıyor. Sıkıntının başlaması sonucu, elbette, bunun bir yasa sorunu olmadığını hepimiz biliyoruz, bilmeliyiz. Bu sorunu çözebilmenin yolu ve yöntemi de, Enerji Bakanlığımız bünyesinde, hükümetimizin bünyesinde yapılabilecek bir işlemle çok rahatlıkla yerine getirilebilecek bir sıkıntı ve bunun sonunda da açılabilecek bir istihdam alanı söz konusudur.

22 tane firma, tek tek burada çeşitlerini saymamıza gerek yok. Sungurlu Ticaret ve Sanayi Odamız, bu konuda, gerçekten ciddî bir çalışma örneği sergilemiş ve bu firmaların -isimleriyle beraber- açıldıkları takdirde, istihdam imkânlarını sayısal olarak verebilmek açısından da 550'ye yakın işçi çalıştırma olanağına kavuşacak ve şu anda faaliyette bulunan bazı işyerlerinin de organize sanayie taşınması sonucu, işçi çalıştırma imkânı sayı olarak 1 000 rakamına ulaşacaktır. Bu, gerçekten, değerli arkadaşlarım, Çorum için, Sungurlu İlçesi için ve diğer ilçelerimiz için çok önemli bir rakamdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - İşsizliğin ve istihdamın Türkiye'de her geçen gün korkunç boyutlara ulaştığı gerçeğinin karşısında, eğer, bizler Çorum adına burada, Meclis kürsüsünde bu sorunu dile getirip de Sungurlu İlçemizin, eğer, böyle bir sıkıntısını, alınabilecek ve verilebilecek bir ödenekle rahatlıkla yapılabilecek çözüme kavuşturabilirsek, işte, bu 22 firmayla birlikte 1 000 kişiye yakın işçi istihdamına imkân vereceğiz ve bunun sonucunda da, ne de olsa, bir nebze de olsa, eğer istihdama çözüm bulabilirsek diye, ilimizde ve ilçemizde memnuniyetle karşılanacak bir soruna çözümdür diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu olayların sadece bizim ilimizde yaşanmadığını biliyoruz veya bir Sungurlu İlçesinde, Mecitözü İlçesinde ve diğer il ve ilçelerimizde yaşanmadığını biliyoruz; her yerde yaşanıyor, her yerde yaşanan sorunlar. Eğer, bu sorunlara, sayın hükümet yetkililerimiz, bakanlarımız, ciddî bir şekilde, rahatlıkla yapılabilecek, az bir harcamayla rahatlıkla yerine getirilebilecek bu çözümleri, bizlere bu olanakları sağlayabilecekse, inanıyoruz ki, bundan dolayı, yöre milletvekilleri olarak bizler de memnuniyetimizi ifade edeceğiz. Bu konuda, elbette, değerli milletvekili arkadaşlarımızın da çalışmalarının olabildiğini, olabileceğini ihtimal dahilinde görüyoruz ve bu açıdan da, yapılabilecek böyle bir çalışmanın, ilçemize ve ilimize -diğer ilçelerimizle birlikte- böyle bir katkı sağlayacağı inancını taşıyoruz. Bu inancın ciddî bir şekilde ele alınmasını diliyoruz. Öncelikle, Enerji Bakanlığımızın bu konuya ciddî bir şekilde eğilmesini istiyoruz, bekliyoruz; çünkü, biz, bunu, Sungurlu adına, Sungurlu'da iş yapmak isteyen, işçi çalıştırmak isteyen 22 tane firma adına ve Çorum adına istiyoruz; çünkü, bunu beklemek, oradaki insanlarımızın hakkıdır. İkide bir elektrik kesintisi, çağımızda hiç olmaması gereken bir elektrik kesintisinin böyle bir ilçede yaşanması… Orada yaşayan insanlarımıza bunun reva görülmemesi gerektiği noktasından da bunu ifade ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu konunun en kısa zamanda çözüme kavuşturulacağı inancını taşıyarak, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) Gensoru, Genel Görüşme, MecLıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1.- İzmir Milletvekili Serpil Yıldız ve 19 milletvekilinin, enerji sektöründeki arz ve talep durumu ile alternatif enerji kaynaklarının araştırılarak, muhtemel enerji krizi ve dışa bağımlılık konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/338)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemiz için son derece önem arz eden enerji sektöründe, üretim ve tüketim ne kadar olacaktır? Yerli üretimimiz talebi ne ölçüde karşılayabilecektir? Bu önemli konuda dışa bağımlılığımız ne kadar olacaktır? İleriye yönelik enerji talebimiz ne ölçüde olacaktır? İleride herhangi bir enerji darboğazıyla karşılaşmamak için ne gibi tedbirler alınacaktır? Özellikle ülkemiz doğasının bizlere sunduğu alternatif enerji kaynaklarından yeterince yararlanılmakta mıdır? Ülkemizin metropol illerinden İzmir'in jeotermal enerjiden yararlanması hususunda ne gibi projeler üretilmektedir? Ülkemizde atıl olarak duran toryum ve bor gibi element ve madenlerden niçin yararlanamıyoruz? Yasal düzenlemeye ihtiyaç hâsıl mıdır? Bu konularda şimdiye kadar önemli bir araştırma olmadığı kanaatindeyiz. Bunun için, Anayasanın 98 inci maddesi ve İçtüzüğün de 104 ve 105 inci maddesi gereği Meclis araştırması yapılmasını arz ederiz.

  1- Serpil Yıldız (İzmir)

  2- Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)

  3- Hasan Özyer (Muğla)

  4- Muharrem Doğan (Mardin)

  5- Süleyman Sarıbaş (Malatya)

  6- Reyhan Balandı (Afyonkarahisar)

  7- Ömer Abuşoğlu (Gaziantep)

  8- Mehmet Erdemir (Yozgat)

  9- Selami Yiğit (Kars)

10- İbrahim Özdoğan (Erzurum)

11- Turan Tüysüz (Şanlıurfa)

12- Miraç Akdoğan (Malatya)

13- Mehmet Sait Armağan (Isparta)

14- Göksal Küçükali (İstanbul)

15- Hüseyin Özcan (Mersin)

16- Hüseyin Güler (Mersin)

17- Züheyir Amber (Hatay)

18- Dursun Akdemir (Iğdır)

19- Edip Safder Gaydalı (Bitlis)

20- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu (Ankara)

Gerekçe:

Enerji sektörü, bir ülkenin kalkınmasının itici gücüdür. Enerji, bir ülkenin kalkınmasında gerekli unsurların en başında gelir. Enerji, toplumsal yaşamın, istihdamın, teknolojinin, bilimin, konforun, kısaca hayatın maddî ve manevî her parçasının sürdürülmesinde ve gelişmesinde vazgeçilmez bir ihtiyaçtır.

Ülkemizin enerji talebinin karşılanmasında petrol, kömür, doğalgaz, odun, hidroelektrik ve jeotermal enerji gibi kaynaklar kullanılmaktadır. Bu kaynakların yüzde 60'tan fazlasını ithal eden ülkemizin günümüzde ödediği yıllık döviz miktarı 7 ile 10 milyar doları bulmaktadır. Yerli üretimin talebi karşılama oranı gün geçtikçe azalmakta ve buna bağlı olarak da, bu çok önemli sektörde dışa bağımlılığımız artmaktadır. Bu oranın 2005 yılında yüzde 67'ye, 2010 yılında ise yüzde 75'lere çıkacağı hesaplanmaktadır.

Ülkemizin taşı toprağı altın, zenginlikler içerisinde yüzüyor; ama, ya haberimiz yok ya da görmezlikten geliyoruz. Dünyanın ikinci büyük toryum yatağına sahibiz. Sonsuz enerji kaynağı olan toryum, ülkemize bir servet kazandırabilir. 1 ton toryum en az 1 000 000 ton petrole eşdeğer tutulmaktadır. Toryum enerjiye çevrildiğinde trilyon dolarlık bir petrol kullanım değerine sahiptir. Atıl duran toryum elementi değerlendirildiğinde ülkemizin bugünkü borcunu yüzlerce kere ödeyecek ve enerji konusunda dışa olan bağımlılığımız tamamen ortadan kalkacaktır. Yüksek ısıya dayanıklılığı geliştirdiği ve hafif olduğu için sanayiin birçok alanında da alaşım elementi olarak kullanılan ve Amerika'nın stokunu tuttuğu toryum elementi, aynı zamanda nükleer enerji elde etmede en temiz ve çevreci hammaddedir.

Türkiyemizin gözde metropollerinden İzmir İlimizde, ısınmanın karşılanması amacıyla jeotermal enerjinin yeterince kullanılmaması sonucu, yıllık milyonlarca doların israf edilmesini anlamak mümkün değildir. İzmir başta olmak üzere, ülkemizde yeterince kullanılmayan jeotermal enerji kaynaklarının araştırılarak, bir an önce ekonomiye kazandırılması gerekir.

2006 yılına yeni girdiğimiz bugünlerde, elektrik enerjisi üretimimizi ithal ettiğimiz doğalgazla karşılayabildik. 2005 yılında, elektrik üretimimiz içinde doğalgazın payı yüzde 47,3 olmuştur. Bu son beş yılda, elektrik üretimimiz içinde doğalgazla üretim yüzde 100 artış göstermiştir. Tesadüfî olarak mı doğalgazla elektrik üretimi yapılmakta, yoksa bilinçli olarak mı?

Ülkemizde, hidroelektrik başta olmak üzere, kömür, jeotermal, güneş, rüzgâr gibi enerji kaynaklarından yararlanılmaması düşündürücüdür ve manidardır. Şayet, ülkemizde mevcut olan enerji kaynaklarını ortaya çıkarmaz isek, birkaç yıl sonra stratejik olarak sıkıntıya girmemizden kimsenin şüphesi olmasın. Bütün bu verilerin ışığı altında duruma bakacak olursak, gelecek yıllarda önemli bir enerji darboğazıyla karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır.

Kullanılabilir hidroelektrik enerji potansiyelimizin de, şimdiye kadar ancak yüzde 30'u değerlendirilmiş durumdadır. Geriye kalan yüzde 70'lik potansiyelin kullanımı için gerekenlerin bir an önce yapılması şarttır.

Bugün, dünyada, alışılmamış enerji kaynakları olarak adlandırılan jeotermal enerji, hidrojen enerjisi, dalga, rüzgâr ve güneş enerjileri gibi tükenmez nitelikteki enerji kaynakları üzerinde gerekli teknolojik çalışmalar hızla sürmekte ve bu enerji kaynakları da yavaş yavaş devreye alınmaktadır; hatta, hidrojene dayalı yakıt teknolojisi konusunda çalışmalar hemen hemen tamamlanmış, her sektörde kullanılabilir duruma gelmiştir.

Daha birkaç yıl önce elektrik kesintilerinin başlayacağının ifade edildiği ülkemizde, gelecek yıllardaki enerji talebinin karşılanmasında herhangi bir darboğaza düşmemek için alınması gereken tedbirlerin sağlıklı bir şekilde araştırılması ve bunların çözümü için gerekli çalışmalarla, malî kaynakların tespit edilerek, planlı bir şekilde süratle uygulamaya alınması şarttır. Aksi takdirde, herhangi bir enerji darboğazıyla karşılaştığımız anda, yeni kaynakların aranması, üretime geçilmesi ve gerekli teknolojilerin araştırılması oldukça uzun zaman alacaktır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Değerli milletvekilleri, Kâtip Üye arkadaşlarımızın okuma işlemlerini yerinde, oturarak yapmalarını onayınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım.

C) Tezkereler ve Önergeler

1.- Hırvatistan Parlamentosu Başkanı Vladimir Seks'in davetlisi olarak Hırvatistan'a resmî ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın beraberindeki Parlamento heyetini oluşturmak üzere gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/976)

                                 21 Şubat 2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Hırvatistan Parlamentosu Başkanı Vladimir Seks'in davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Hırvatistan'a resmî ziyarette bulunması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlemesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca, Genel Kurulun 31 Ocak 2006 tarihindeki 56 ncı Birleşiminde kabul edilmiştir.

Anılan Kanunun 2 nci maddesi uyarınca, heyetimizi oluşturmak üzere siyasî parti gruplarınca bildirilen isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

Adı Soyadı:                                Seçim Çevresi:

Naci Aslan                                Ağrı

Rasim Çakır                                Edirne

İbrahim Çakmak                                Tokat

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır; onu da okutup oylarınıza sunacağım.

2.- Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Dilekçe Komisyonunun, TBMM Dilekçe Komisyonu heyetini Çek Cumhuriyetine resmî davetlerine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/977)

                                 21 Şubat 2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Dışişleri Bakanlığının 2 Şubat 2006 tarihli ve 42949 sayılı yazısında, Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Dilekçe Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonu heyetini Çek Cumhuriyetine davet ettiği bildirilmiştir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, sırasıyla, yarım kalan işlerden başlayacağız.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 3 üncü sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmeleri ertelenmiştir.

4 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

5 inci sırada yer alan, Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066)

BAŞKAN - Komisyon?..

Birleşime 5 dakika ara veriyoruz.

Kapanma Saati: 15.41
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.50

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER:Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin 5 inci sırasında yer alan, Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066) (Devam) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının 16 ncı maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, tasarıya yeni madde ilavesine ilişkin 2 önerge vardır; sırasıyla okutup işleme alacağım.

Şimdi, ilk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı yasanın 16 ncı maddesinden sonra gelmek üzere 17 nci madde olarak aşağıdaki metnin eklenmesini ve sonraki maddelerin buna göre oluşturulmasını arz ve talep ederiz.

Madde 17 - En az beş yıl süreyle prim borçlarını aksatmadan ödemiş olan;

Kamu ve özel tüzelkişi işverenler hakkında tahakkuk eden idarî para cezaları yüzde 50 oranında tahsil edilir.

Bağ-Kur sigortalılarına bir basamak ilerlemesi hakkı tanınır.

 

Kemal Sağ

Mevlüt Coşkuner

Yüksel Çorbacıoğlu

 

Adana

Isparta

Artvin

 

Ali Cumhur Yaka

Feramus Şahin

Mehmet Kartal

 

Muğla

Tokat

Van

 

Hüseyin Ekmekcioğlu

Erdal Karademir

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

Antalya

İzmir

Malatya

                                  

(x) 1066 S. Sayılı Basmayazı 9.2.2006 tarihli 61 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım; yoksa, önerge hakkında konuşmak istiyor mu arkadaşlar?

HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçe…

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Bu düzenlemeyle prim ödemeleri teşvik edilecektir.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, komisyonun çoğunluğu olmadığı için yeni madde nasıl ihdas edilecek?!

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Komisyonun çoğunluğu yok.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı kanun tasarısına 16 ncı maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini saygılarımızla arz ederiz.

Geçici Madde 1 - Prim borcu bulunan muhtarların mevcut prim borçları yasanın öngördüğü şekilde yapılandırılır. Muhtarların görev yaptıkları süre içerisinde primleri devlet tarafından ödenir.

 

Hasan Ören

Ziya Yergök

Tacidar Seyhan

 

Manisa

Adana

Adana

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Haluk Koç

Tuncay Ercenk

 

Malatya

Samsun

Antalya

 

Nurettin Sözen

Atilla Kart

Canan Arıtman

 

Sivas

Konya

İzmir

 

Nejat Gencan

 

Rasim Çakır

 

Edirne

 

Edirne

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım, hakkında konuşacak mısınız?

HALUK KOÇ (Samsun) - Konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç, imza sahiplerinden birisi olarak.

Süreniz 5 dakika.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önergeyle ilgili bilgi arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan kanun tasarısına bir madde ihdasıyla ilgili önergemiz şunu içeriyor: "Prim borcu bulunan muhtarların mevcut prim borçları yasanın öngördüğü şekilde yapılandırılır. Muhtarların görev yaptıkları süre içerisinde primleri devlet tarafından ödenir" maddesi.

Değerli arkadaşlarım, buna niye ihtiyaç duyuyoruz, bunu niye bir madde ihdası şeklinde karşınıza getirdik; bunu belirtmeye çalışacağım. Biliyorsunuz, muhtarların özlük haklarıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun çok değişik kereler buraya kanun teklifi oldu ve en sonunda, muhtarların aldıkları maaşlarda belirli bir artırıma gidildi. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gerçekleştirildi; fakat, burada, Cumhuriyet Halk Partisinin konuyu iktidarı zorlayacak şekilde, bir muhalefet görevi çerçevesi içinde sürekli olarak gündeme getirmesinin sizin üzerinizde yarattığı baskıdan faydalanmaya çalıştık; bunda amacımıza ulaştık. Bunu ifade etmek istiyorum. O tasarıya oy veren bütün arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, muhtar deyince -ben daha önce de belirtmiştim; ben bir Anadolu ilinden milletvekiliyim, Samsun Milletvekiliyim- genellikle… Şimdi söyleyeceğim muhtarlarım alınmasınlar, Ankara-Çankaya'da, İzmir-Karşıyaka'da ya da İstanbul-Kadıköy'de muhtar kimliği gözünüzün önüne gelmesin. Anadolu'da çok zor koşullarda, devletin, âdeta bir organizmanın ana damarlarından kılcal damarlarına kanı pompalaması gibi, en ücra noktalarında görev yapan ve devlet  mekanizmasını halkla buluşturan tek tüzelkişilik muhtarlıktır.

Değerli arkadaşlar, muhtarlar, köyün aynı zamanda asayişinden sorumludur, köyün arazi anlaşmazlığından sorumludur, köyün sağlık sorunlarından sorumludur, köydeki her şey muhtardan geçer. O kadar zor koşullarda görev yapan muhtarlar var ki, bu arkadaşlarımızı bir şekilde korumak zorundayız.

Sayın milletvekilleri, burada, son getirilen, muhtar maaşlarındaki geçen sene getirilen iyileştirme dahi, şu anda muhtar arkadaşlarımızın Bağ-Kur prim borçlarını ya da Bağ-Kur primi olarak yatırmaları gereken parayı karşılamaktan uzak bir meblağdır; bunun dahi altındadır ve buna rağmen, hâlâ, Bağ-Kur primi yükü bakımından sağlık hizmeti alamayan, kendisi ve ailesi bakımından, birçok muhtarımız vardır.

Değerli arkadaşlarım, belki muhtarlar maaş istemiyorlar. Bakın, size çok açık söyleyeyim, Muhtarlar Derneği ve Anadolu'nun her yerindeki, kendi ilimdeki muhtarlar da dahil olmak üzere -sadece bu önergeye burada bulunan arkadaşlar imza attı; ama, ben buna inanıyorum, Cumhuriyet Halk Partisinin şu andaki 154 milletvekili de bu önergeye imza atmış olarak kabul edebilirsiniz- muhtarlar maaş istemiyorlar, muhtarlar hiçbir destek istemiyorlar. Muhtarlar bir tek şey istiyorlar, şu anda yükümlü oldukları Bağ-Kur primlerinin devlet tarafından karşılanmasını istiyorlar. Yani, şimdi, muhtarlar önümüzdeki dönemlerde de prim matrahı arttığı zaman, aldıkları ücret sabit kalacağından yine bir makas açılmasıyla karşı karşıya kalacaklar, yine prim batağının içine girecekler, yine çok büyük bir kısmı ve ailesi, kendilerine Bağ-Kur tarafından tanınan sağlık hizmetini almaktan yoksun duruma düşecekler. Ben bunları belirtmek istiyorum ve bu, Anadolu'daki ve Türkiye'deki çok sayıda muhtarımızın ortak bir temennisidir, ortak bir dileğidir.

Burada, komisyondaki arkadaşlarımızı da rica edelim, gelsinler; ek madde ihdası için İçtüzükte gerekli olan yetersayıyı komisyon sıralarında sağlayalım. Şu anda Plan ve Bütçe Komisyonu toplantıda olabilir. Bir 5 dakika ara vererek, haber vererek, o arkadaşlarımızın buraya oturmasını sağlayabiliriz.

Gelin, bu ek madde ihdasını sağlayalım. İnanın, bunu Cumhuriyet Halk Partisi teklif etti de yapıldı şeklinde bir siyasî malzeme olarak biz kullanmamaya söz veriyoruz. Bunu AK Parti yaptı diye biz sizin lehinize propaganda yapacağız; ama, bunu yapacak siyasî cesareti gösterin.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 17.- Bu Kanun yayımını takip eden ayın ilk gününde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler: Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Eyüp Fatsa, Ordu Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Rasim Çakır, Edirne Milletvekili; şahısları adına, Hamit Taşcı, Ordu Milletvekili, Fahri Keskin, Eskişehir Milletvekili, Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.

İlk söz, Sayın Fatsa'nın.

Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun tasarısının 17 nci maddesi üzerinde söz aldım; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, yürürlük maddesidir.

Değerli arkadaşlar, bu yürürlük maddesinde söz alma gerekçem, aslında maddeyle alakalı değil. Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Haluk Koç, bir ek, ilave madde ihdasıyla ilgili bir önergenin gerekçesi üzerinde konuştu ve bu önerge de, muhtarlarımızın özlük haklarıyla alakalı bir önergeydi.

Tabiî, AK Parti İktidarıyla beraber, belki, beklenen, muhtarlarımızın beklemiş olduğu nihaî düzenleme olmasa bile, geçmiş yıllara oranla, hatta çok uzun yıllara oranla önemli düzenlemeler yapılmıştır. Bir kere, bu süre içerisinde, gerek yerel yönetimlerle ilgili yapmış olduğumuz yasal düzenlemelerle muhtarlarımıza önemli imkânlar verilmiş, sorumluluklar yüklenmiş, gerekse Bakanlar Kurulu kararıyla muhtarlarımızın almış olduğu ücret yüzde 100 artırılmak suretiyle, yine, bu konuda önemli düzenlemeler yapılmıştır. Tabiî, biz iddia etmiyoruz ki, yapılan düzenlemelerin tamamı veya yapılan düzenlemeler, muhtarlarımızın yapmış olduğu hizmetlerinin karşılığıdır; yani, bunun karşılığını öder gibi bir iddianın sahibi değiliz.

Şimdi, hatırlanacağı üzere, muhtarlarımız, daha çok, köyünün, mahallesinin suyu, yolu, okulu, varsa diğer köy hizmetleri çerçevesindeki hizmetleri takip edebilmek için Ankara'da, bakanlıklarda, milletvekillerinin kapılarında ve ilgili bürokratların kapılarında, köyünün, mahallesinin suyunu, yolunu, köprüsünü programa aldırabilmek için büyük gayretler gösteriyordu. Öncelikle, biz, yapmış olduğumuz düzenlemeler çerçevesinde, artık, muhtarlarımızın Ankara'ya gelerek iş takip etmesini, hizmet takip etmesini engellemek suretiyle, önlemek suretiyle, yerelde bu imkânları kendilerine verdik. KÖYDES çerçevesinde, valilik ve kaymakamlıklarda kurulan birimlerde, muhtarlarımızı, bu programların yapılmasıyla alakalı sorumluların içerisine koyduk ve şimdi, köylerinin, mahallelerinin hizmetleriyle ilgili kararları muhtarlar kendileri alıyorlar. Mahalle muhtarlarımızın belediye meclis toplantılarına, köy muhtarlarımızın da il genel meclisi toplantılarına katılması suretiyle, direkt kendi problemlerini, görüş ve düşüncelerini ifade etme imkânı verdik. Bunlar, tabiî, önemli; yani, bugüne kadar hiçbir yetki kullanma imkânı olmayan muhtarlarımız için önemli kazanımlardı hizmet noktasında. Ha, yeterli mi; elbetteki değil.

Özlük haklarının düzeltilmesiyle alakalı konuya gelince. Bakın, il ve ilçelerdeki muhtarlarımızın oluşturduğu dernekler ve o derneklerin oluşturduğu federasyonlarla da birlikte çalışarak... Federasyon başkanımız ve federasyonda görev alan il ve ilçelerdeki muhtarlar derneğinde görev alan arkadaşlarımızın -eğer bizi dinliyorlarsa, ki bizi de teyit edeceklerdir bu konuda- bizden bu konudaki talepleri hep şuydu özlük haklarıyla alakalı: Bağ-Kur prim borçlarımızı bile, taksitlerimizi bile ödeyemediğimiz bir imkân bize takdim ediliyor. Hiç olmazsa, bize öyle bir imkân verin ki, biz, almış olduğumuz bu imkânla, bırakın diğer ihtiyaçlarımızı gidermeyi -böyle bir talebimiz yoktur- Bağ-Kur prim borçlarımızı ödeyebilelim. Bakın, 3 Kasım seçimlerinden önce ve sonraki süreçte ve bugün görev ve sorumluluk almış federasyondan derneklere, il ve ilçelerdeki derneklere kadar bütün muhtarlarımız adına konuşan arkadaşlarımızın talepleri bu noktadaydı ve gerçekten bu noktada, biz, Bağ-Kur prim borçlarını ve taksitlerini ödeyebilecek yüzde 100'ü de aşan bir ilave imkânı Bakanlar Kurulu kararıyla muhtarlarımıza temin ettik ve bunun neticesinde de karşılıklı olarak da mutabakatlar olmuştur. Bunların ayrıntılarına girmek istemiyorum.

Elbette ki, muhtarlarımızın yapmış olduğu hizmetlerin karşılığı bu verilen imkânlar değildir. Çok daha fazlasını hak ediyorlar ve gerçekten, Türkiye'de demokrasi adına, hizmetler adına meselenin kılcal damarlarını, en uçtaki sinirleri oluşturan, bire bir vatandaşla da hizmet noktasında karşı karşıya gelen önemli bir müessesedir muhtarlık müessesesi. Yani, hastalığından ölümüne kadar, kaçan kızından ölen ineğine kadar her şeyin hesabının verildiği ve sorulduğu insanlardır muhtarlarımız. Dolayısıyla, bu kadar ağır sorumlulukları taşıyan, bu kadar yükümlülük altına giren muhtarlarımıza vermiş olduğumuz ücretleri veya imkânları yeterli görmemiz söz konusu değildir. Ancak, şunu da kamuoyuyla paylaşmak istiyorum: İlgili İçişleri Bakanlığımız nezdinde, muhtarlarımızın özlük haklarıyla ilgili, bunu yasal bir mevzuata kavuşturma noktasında bir çalışma vardır. İnşallah kısa zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi ve komisyonların gündemine gelir. Artık bir daha muhtarlarımız da kendi özlük haklarıyla ilgili her iktidar ve hükümet döneminde, her seçim sonrasında "şu imkânları da bize verseydiniz, şu imkânlarımız da olsaydı" gibi, yani, gerçekten muhtarlarımızın takip etmemesi gereken, yetkili ve sorumluların da onlar adına bunu yerine getirmesi gereken sorumluluğu yerine getirmek de elbette ki, bu Parlamentonun görevleri arasındadır. Ben inanıyorum ki, kısa süre içerisinde bununla ilgili bir yasal düzenleme Meclisin gündemine ve önüne gelecektir. Bu konuları, gelişmeleri, sizlerle ve kamuoyuyla paylaşma adına söz aldım.

Sayın Başkan, söz verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Şahsım adına da söz istedim efendim.

BAŞKAN - Son sıraya göre, şahsı adına söz isteyen arkadaşları bir daha söylüyorum, sizden önce olanlar: Ordu Milletvekili Hamit Taşcı, Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin. O yüzden, süreniz 10 dakika.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Bağ-Kur ve SSK borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili kanunun 17 nci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, az önce muhtarlarımızın durumuyla ilgili bir önerge verdik. Bir haftadır bu yasa tasarısını görüşüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Anamuhalefet Partisi olarak, bu yasa tasarısına biz de olumlu oy kullanacağız; ama, yasa tasarısının görüşülmeye başladığı günden bugüne sürekli, yasanın, toplumun lehine, halkın lehine, Bağ-Kur ve sigorta primi ödeyen mükelleflerin lehine, daha olumlu, daha adaletli oluşabilmesi için, önergelerimizle size sürekli katkı yapmaya çalıştık. Biz arzu ediyoruz ki, bu yasa, toplumsal barış ve toplumsal huzura katkı versin; yasa, yine,  Adalet ve Kalkınma Partisinin çıkardığı yasa olsun; ama, amacına ulaşsın.

Bu anlamda, gerek primlerini düzgün ödeyenlerle ilgili gerek deprem bölgesindeki Bağ-Kur ve SSK prim ödeyicileriyle ilgili, az önce de muhtarlarla ilgili önergelerimiz oldu; ama, maalesef, bizden gelen önergelere itibar etmediniz; yasanın, beklentilerin çok çok altında, umut edilenin çok çok altında bir standartta çıkmasına yardımcı oldunuz.

Geçtiğimiz yıl muhtarlarımızla ilgili yasa görüşülürken -değerli Grup Başkanvekilimiz az önce ifade etti- bizim, o gün için de muhtarlarımızın özlük haklarının genişletilmesine yönelik önergelerimiz olmuştu; o gün için de muhtarlarımızın Bağ-Kur primlerinin, en azından, devlet tarafından ödenmesine yönelik önergelerimiz olmuştu; ama, o gün, aynı Grup Başkanvekili "bunu, ileriki bir tarihte, ayrı bir düzenlemeyle düşüneceğiz" sözü verdi bu kürsüden; ama, şimdi, yine, verdiğimiz önergede, yine, ileriki tarihe yönelik bir sözle karşımıza çıktı. Artık, bizim de, bu milletin de "cek ve caklara" tahammülü kalmamıştır. Muhtarlarımızla ilgili böyle bir olumlu düşünceyi yapacaksanız bir an önce yapınız, bir an önce yapınız ki, biz de alkışlayalım; ama, her defasında buraya çıkıp da "ceğiz, cağız" derseniz, artık, tahammülümüz de kalmamıştır.

AHMET YENİ (Samsun) - Zam yaptık, zam.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Zammın ne kadar olduğunu hepiniz biliyorsunuz; en iyi muhtarlar biliyor.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Yüzde 100'ün üzerinde.

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir muhtar dostum vardı, Uzunköprü-Başağıl Köyü Muhtarı -Allah rahmet eylesin- çok ağır bir hastalığa yakalandı, Bağ-Kur prim borcu olduğu için yeşilkart çıkartamıyoruz, Bağ-Kurdan da yararlanamıyor; muhtarlıktan istifa ettirdik. Yani, kazanmış seçimi; muhtarlıktan istifa ettirdik, Bağ-Kurla ilişiğini kestik, yeşilkart çıkardık, o şekilde hastaneye gönderdik ve tedavisini yapmaya çalıştık. Ben, bu acıları yaşadığım için bu konunun ne kadar önemli olduğunu, özellikle, köy muhtarlarımız için ne kadar önemli olduğunu bildiğim için, bu önergede ısrarla sözümü devam ettirdim.

Değerli arkadaşlarım, Bağ-Kur ve SSK primlerinin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili, maalesef, toplumda iki yıldan beri çok büyük beklentiler yarattınız. İlk defa, bana, iki yıl önce Edirne'de köyleri gezerken, vatandaşlarımız "vekilim, Bağ-Kurun prim borçları affedilecekmiş, haberin var mı" diye sormaya başladılar. Bu, siyaseten çok büyük bir hatadır ve iki yıldır insanlar, beyinlerinde ve gönüllerinde büyük umutlar, büyük heyecanlar beslediler ve iki yıldır bu yasayı bekliyorlar; ama, maalesef, yasa, öz ve kapsam bakımından bu insanların bu kadar büyüttüğü umutları tatmin edecek boyutta ve düzeyde çıkmadı. Bu, bir yanlıştır; bu, bir hatadır. İktidar Partisi, hükümet tarafından bu yasanın iki yıldan beri kamuoyunda konuşulması hatadır. Konuşulmasının topluma getirdiği büyük zararlar vardır ve ilk konuşulmaya başladığında büyük umutlar, büyük vaatler ifade edilerek -İktidar Partisinin sözcüleri tarafından ifade edilerek- beklentilerin büyük tutulup ondan sonra da bu biçime gelmesi, hem İktidar Partisine zarardır hem de kamuoyuna zarardır. Bu hatayı sadece bu yasada değil, birçok yasada yapıyorsunuz. Ben, Anamuhalefet Partisi milletvekili olarak sizleri bir kez daha bu konuda uyarmak istiyorum.

Öncelikle şunda bir anlaşalım: Bütün konuşmacılarda bir bakış açısı var; yani, Bağ-Kur ve SSK primi ödeyen kişi ve kuruluşlara sanki bu yasayla bir ayrıcalık tanınıyor, bir kıyak yapılıyor gibi bir yaklaşım var. Sanki, o insanlar bir suç işlemişler, prim borçlarını ödememişler, şimdi onları affediyoruz, bir ayrıcalık tanıyoruz gibi bir bakış açısı var. Değerli arkadaşlarım, bu, doğru değil. Bu kesinlikle doğru değil; çünkü, o kriz günlerini, ticaretle uğraşan milletvekili arkadaşlarım hatırlayacaklar, çok ciddî günlerdi, Türkiye'nin yangın yerine döndüğü günlerdi ve o kriz günlerinde Bağ-Kur ve SSK primini ödeyemeyen insanlar, o yüksek faizlerden dolayı ödeyemediler. Oluşturulan, tatbik edilen yüksek faizlerden dolayı ödeyemediler. Bu krizi çıkaranlar bu insanlar değildi, o krizin sorumlusu, bu ülkede çalışan, Bağ-Kur primini ödeyen çiftçi değildi, o krizin sorumlusu, fabrikada çalışan, SSK primini ödeyen işçi değildi; o krizin sorumlusu, ülkenin ekonomisine ve siyasetine yön veren siyasî iktidardı, 21 inci Dönem Parlamentosuydu ve onlar da o krizin faturasını zaten ödediler; ama, kriz döneminde buharlaşan milyar dolarların faturasını, Bağ-Kur emeklisine, Bağ-Kurluya, SSK'lıya, köylüye, işçiye, memura ödetmeye de hiçbir parlamentonun hakkının olmadığını düşünüyorum. O bakımdan, yaptığımız düzenleme, o dönemde bu insanlara yapılan haksızlığı geri almaya yönelik bir düzenlemedir, bir ayrıcalık değildir. Ben, bunu bir ayrıcalık olarak görmüyorum ve maalesef, yaptığımız düzenleme, bu insanları hoşnut edebilecek, yeniden sisteme girebilecek kabiliyette olmayan bir düzenlemedir.

Bu yasayla ilgili bir de şunu ifade etmek istiyorum: Bütün ülkelerde kriz dönemleri olabilir şu veya bu nedenden dolayı; ama, aslolan, krizin yaralarının bir an önce sarılmasıdır. Kriz döneminin faturasını, seçmen, krizi yaratanlara ödetmiştir; ama, sizleri de, bu krizin yaralarını bir an önce sarmak üzere görevlendirmiştir; ama, maalesef, üç yılı geçtik, dördüncü yıl içerisindeyiz, hâlâ bu yaraların sarılmasına yönelik gerçekten samimî, gerçekten ciddî bir tutum ve davranışla karşı karşıya değiliz. Sadece pansuman tedavisi yapmayı prensip haline getirmiş bir bakış açısıyla hareket ediyoruz. Sadece Bağ-Kur ve SSK'yla ilgili değil, vergilerle ilgili, diğer bütün ekonomik sektörlerle ilgili maalesef krizin faturaları, yaraları sarılmamıştır. Krizden halk mağdur olarak çıkmıştır, krizden belirli insanlar ve sektörler para kazanarak çıkmışlardır; ama, halkın mağduriyeti maalesef giderilmemiştir. İşte, önümüze sandık geldiğinde de vatandaş bunun muhasebesini yaparak sizlere bir değer verecektir, bir kıymet verecektir, krizin yaralarının ne kadar sarıldığını ölçerek, tartarak sizlere kıymet verecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Biz, yasanın geçmesiyle ilgili olumlu oy kullanmamıza rağmen -yasanın Bağ-Kur ve SSK çalışanlarına hayırlı olmasını diliyorum- bu yasanın beklenilen umutları yerine getirmeyeceğine de inanıyorum.

Yüce Meclisi, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Kişisel söz isteminde bulunan Hamit Taşcı, Ordu Milletvekili.

Buyurun Sayın Taşcı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

HAMİT TAŞCI (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada bitirmek üzere olduğumuz SSK ve Bağ-Kur primleriyle ilgili yasayla birlikte raflardaki tozlu dosyalardan birini daha temizlemiş oluyoruz. Daha önce raflara konup tozlanan, ülkemizin insanlarını binbir çeşit sıkıntıya sokan bu uygulamaların temizliğine bu yasayla birlikte devam ediyoruz. Bundan sonra da, AK Parti İktidarı olarak, ülkemiz insanının önündeki bütün sıkıntıları kaldıracak yasal düzenlemelere, çalışmalara devam edeceğiz; onları, günü geldikçe, birer birer ortadan kaldıracağız. Türkiye'de, değişimlerle birlikte, sıkıntıları da ortadan kaldırıp, ülkemiz insanının refahtan, huzurdan pay almasını, birlik ve beraberlik içerisinde insanca yaşamasını sağlayacak yeni tedbirlerle, gelecek günlerde, yine, AK Parti İktidarı olarak, burada çalışmaları sürdürmeye devam edeceğiz.

Aslolan, hukuktaki bu sıkıntılı değişimleri sağlarken, yapılması gereken bir işlevimiz daha var: Öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında zihinsel değişimi ve gelişimi de sağlamak zorundayız. Burada her ne kadar yasa çıkarırsak çıkaralım, eğer, bu zihinsel değişim ve gelişimimizi sağlayamazsak… Bu yasaları uygulayan yine insan unsurudur. İnsan unsurunun zihinsel gelişimi ve değişimi için gerekenleri de yapmaya hep birlikte devam edeceğiz. Kısacası, 21 inci Yüzyıla yürüdüğümüz şu dönemde, geçmişteki bütün sıkıntıları aktararak, geleceğe daha güçlü, daha berrak ve daha aktif ve dinamizm içinde gitmeye devam edeceğiz.

22 nci Dönem milletvekilleri olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bu kadro, Türkiye'deki sıkıntıları temizleyip, daha çağdaş ve dünyaya örnek olacak yeni yapılanmaları yapmaya devam edecektir.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - İkinci kişisel söz talebi, Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin'e aittir.

Buyurun Sayın Keskin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1066 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum.

Son maddelerini görüştüğümüz bu kanun tasarısı, vatanımıza, milletimize, Bağ-Kurlumuza, SSK'lımıza hayırlı, uğurlu olsun.

Sosyal güvenlik… Anayasamızın 60 ıncı maddesi "herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu, devletin bunun gereği tedbirleri alacağını, gerekli teşkilatlanmada bulunacağını" ifade etmektedir. Sosyal güvenlik, insanlara, aş, ekmek, su kadar lüzumlu ve gereksinim duyulmaktadır. Yarın ne iş yaparım, yarın nereye giderim, nerede tedavi görürüm, çoluk çocuğumu nerede tedavi ettiririm, çalışamaz duruma düşünce ne yaparım duygusunu ortadan kaldırmaktadır ve vatandaşı daha mutlu etmektedir. Siyasetin de amacı vatandaşın mutluluğudur.

Bizim anlayışımıza göre, sosyal güvenlik, devletin vazgeçilmez görevleri arasında yer alır. İnancımıza göre, komşusu açken tok yatan bizden değildir. Buna göre, sosyal güvenlik sistemi, bu görüşü hayata geçirmiş olmaktadır.

Sosyal güvenlik sistemleri, toplumda birlik, beraberlik içinde yaşamayı güçlendirmektedir. Toplumda uzlaşmayı ve kardeşliği sağlamaktadır. Sosyal güvenlik müesseselerinin varlığı, toplumda hoşgörüyü, sevgiyi, kardeşliği geliştirir ve besler. Sosyal güvenlik sistemleri toplumda gelirin ülke geneline dağılımını sağlar. Sosyal güvenlik sistemlerinin varlığı, suç işleme şartlarını ortadan kaldırdığından, toplumu güçlendirir, aile yapısını güçlendirir, boşanmaları ve kişinin gurur ve onurunu korur, kişiye katkıda bulunur.

AK Parti İktidarı olarak, bizler, 2002 yılında, geçmiş yıllardan gelen bozulmuş, iflas etmiş, maaş ödeyemeyecek duruma düşmüş, ilaç parasını tahsil edemediğinden Bağ-Kurluya ve SSK'lıya ilaç vermeyen bir sistemi ayağa kaldırıyoruz. Bunu, hepimiz biliyor ve hepimiz bu günleri yaşamış bulunuyoruz.

Bunu, bu hale biz getirmedik. Şahsî ikballeri için iki anahtar vaat edenler, bir kereye mahsus diye defalarca seçim yatırımı olarak Erken Emeklilik Yasası çıkaranlar, işçiler üzerinden siyaset yapanlar bu kurumları bu hale onlar düşürmüşlerdir. Almadan vermeyi siyaset gibi görenler, ülkenin sosyal güvenlik sistemini bu hale getirmişlerdir. Bu kanun tasarısıyla, 2000 ve 2001 yılları arasında yaşanılan krizlerden etkilenerek SSK ve Bağ-Kur prim borçlarının yeniden yapılandırılmasına gidilmiştir. Kesinlikle bir af söz konusu değildir.

Bu tasarıdan kaç tane aile, kaç dosya yararlanacak, onlara da şöyle bir bakmamız lazım: SSK'dan, bu tür, özel sektöre ait 1 466 735 dosya, Bağ-Kurdan 3 385 806 dosya, aktif sigortalılardan da 2 187 450 dosya sisteme tekrar dönüş yapmaktadır. Bunlar, bizim Türkiyemizin gerçekleridir.

Yargıda yer alan tahsili imkânsız dosyalar da bu şekilde ortadan kaldırılarak yargıda da bir rahatlama meydana getirilecektir. Bu tasarıların sosyal yönü ağırlık taşımaktadır. Yapılan düzenlemelerde temel unsur insandır. Daha önce prim borcundan dolayı Bağ-Kurluların sağlık hizmetinden yararlanması için tüm borçlarının tamamını ödeme koşullarına bağlanmışken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

FAHRİ KESKİN (Devamla) - …bugün bu borçlarının peşin olarak yüzde 25'ini veya 4 üncü taksitini cari primlerle birlikte yatıran Bağ-Kurlular ve bunların hissedarları bu hizmetlerden yararlanma imkânına kavuşmaktadırlar. Bizim sosyal olarak, Bağ-Kurlulara, ülke genelinde yaptığımız, bütün işlemeyen sistemleri tekrar sisteme kavuşturduğumuzu geçmişte hepiniz gördünüz.Çiftçi borçlarının yapılandırılması,vergi barışıyla ilgili çıkarttığımız kanunların hepsi bu sistemi tekrar ayağa kaldırmak için yapmış olduğumuz düzenlemelerdir.

Şimdi, bizde bir atasözü vardır "yol soy, bel soy, vicdanı elden bırakma" der.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülke imkânları göz önüne alındığı zaman, elimizi vicdanımıza koyarak bir değerlendirme yaptığımız zaman, AK Partiyle ülkede çok şeyin değiştiğini, eskiye hiç benzemeyen, eskide görülmeyen hareketlerin ortaya çıktığını ve vatandaşın hizmetine sunulduğunu hep birlikte idrak ederiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu kanunun ülkemize, halkımıza hayırlar getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 18.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay.

Şahısları adına söz isteyenler: Sayın Ünal Kacır, İstanbul Milletvekili ve yine, Sayın Engin Altay.

Grup adına ve şahsınız adına… Süreleri birleştirelim mi?

ENGİN ALTAY (Sinop) - Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, teknik yanını, Grubumuzca çekincelerimizi günlerdir konuştuğumuz SSK ve Bağ-Kur primlerinin yeniden borçlandırılmasıyla ilgili olarak bir kanunun son maddesine geldik. Bu son madde yürütme maddesidir; dolayısıyla, bu kanunu yürütecek olan hükümete ve bu kanunun yakından ilgilendirdiği milletimize bazı anımsatmaları yapmayı, bu madde içerisinde, bir görev sayıyorum.

Değerli arkadaşlar, bazı arkadaşlarımızca af niteliği taşıyan, bazı arkadaşlarımızca borçların yeniden yapılandırılması niteliğini taşıyan böyle bir kanunu, 22 nci Dönem Parlamentosu, 19 uncu kez çıkarmak durumunda kaldı. Bu kanunun, cumhuriyet tarihimizin 19 uncu prim affı olması çok düşündürücüdür; özellikle yürütme organları bakımından son derece düşündürücüdür, geriye dönük de büyük tarihsel sorumluluğu vardır.

Çok açık ifade etmek lazım, söylemekten korkmamak lazım ki, bu millet, nasıl, böyle çökertilmiştir; Türkiye gibi bir ülke, zengin bir ülke, özkaynak zengini bir ülkenin milleti nasıl böyle bir sefalet tablosuyla başbaşa bırakılmıştır; bunu irdelememiz lazım, buna bakmamız lazım.

Burada çok sarih bir gerçek vardır ki, o da şudur: Gelmiş geçmiş birçok hükümet, Türk Milletinin duruluğunu, saflığını, hoşgörüsünü ve yüce dinine olan saygısını istismar ettiği için, SSK'lılar, Bağ-Kurlular ve bütün millet, bugün, bu haldedir.

Hepiniz kabul edersiniz ki, dünyada, Türkiye'den daha çok yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından zengin başka bir ülke, belki de yok. En azından, bu konuda, özkaynak zenginliği konusunda, Türkiye, dünyada ilk on ülke içindedir; ama, gelişmişlik ve kalkınmışlık kriterlerine göre baktığımızda, maalesef, Türkiye, dünyadaki 189 ülke içerisinde, son onlarda, yirmilerde seyretmektedir. Bunun cevabını, bu milletin bu hale nasıl getirildiğinin cevabını da, çekinmeden, korkmadan, ürkmeden, 83 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinin 59 hükümetinde ayrı ayrı sorgulamak gerekir.

Şöyle bir baktığımızda, Türk Milletine, 83 yıllık siyasal yaşamında çok bariz damga vuran 8 liderle karşı karşıya kalırız. Bunlar, tabiî ki, en başında, cumhuriyetimizin ve ülkemizin kurtarıcısı, kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Karaoğlan, Deniz Baykal, Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan'dır.

Şimdi, bir anlayış var ki, bu anlayış, Türkiye'de, bu millete, soygunu, rüşveti, yalanı, talanı, devleti soymayı, fütursuzca borçlanmayı insanlarla tanıştırdı. Bir anlayış da var ki, Türkiye'de, ödünsüz vatan sevgisini, millet sevgisini, insan sevgisini bu milletle tanıştırdı.

Şimdi, bir lider, bir milleti küllerinden doğurmuş, Kurtuluş Savaşı yapmış, 600 yıllık Osmanlının üzerinden bir genç cumhuriyet kurmuş, bir milleti yeniden doğurmuş. Cumhuriyet Halk Partisinin Birinci Genel Başkanından bahsediyorum. Yine, bir lider var ki, Türkiye'yi, bütün dünyanın kan gölüne dönüştüğü İkinci Dünya Savaşının ateş çemberinin dışında tutmuş. Yine, Cumhuriyet Halk Partisinin İkinci Genel Başkanından bahsediyorum. Yine, bir lider var ki, bir başbakan var ki, Yavruvatan Kıbrıs'ta, Rumlar, soydaşlarımızı satırla doğrarken, her türlü riski göze almış ve Yavruvatandaki soydaşlarımızı esaretten özgürlüğe kavuşturmuş. Cumhuriyet Halk Partisinin Üçüncü Genel Başkanından bahsediyorum. Yine bir lider var ki, Türkiye'yi, uluslararası sermayenin Ortadoğu'daki kirli emellerine alet olmaktan kurtarmış. Cumhuriyet Halk Partisinin, şimdiki, Dördüncü Genel Başkanından bahsediyorum.

Türk Milleti bu liderleri de tanıdı; ama, Türk Milleti başka liderler de tanıdı. Muhafazakâr, milliyetçi, yarı liberal, sağ tandanslı, sağ zihniyetli siyasî liderlerle de tanıştı Türkiye ve 1950'den beri, neredeyse, kesintisiz olarak ellibeş yıldır, Türkiye Cumhuriyeti, bu anlayışla yönetildi ve bu anlayışta, Türk Milleti borçlanmayla tanıştı, yağmayla tanıştı, talanla tanıştı; Türk Milleti, bu anlayışta, irticaî akımlarla tanıştı. Oysa, 1950'lilere kadar, Türkiye Cumhuriyetinin yönetimine şekil veren liderlerle, bu millet, sadece istikrar içinde kalkınma, ulusal çıkarları her şeyin üstünde tutma ve karşılıksız insan ve vatan sevgisiyle tanışmıştı.

1950'lere kadar, Osmanlı dahil tüm borçları sıfırlamış, emin adımlarla hızlı bir kalkınma ve büyüme trendi yakalamış bir Türkiye, uluslararası camiada saygın bir Türkiye'yi gördü bu millet; ama, 1950'den itibaren, fütursuzca bir borçlanma, yağma, talan, vurgun ve türedi zenginleri tanıdı bu millet. "Her mahallede bir milyoner" projesiyle yola çıkanların, Türkiye'ye ve bugün konuştuğumuz SSK'lıya, Bağ-Kurluya, emekliye, çiftçiye neler ettiğini biliyoruz.

Sonra, "yollar yürümekle aşınmaz", "verdiysem ben verdim", "benzin vardı da biz mi içtik" diyen liderlerle tanıştı Türkiye ve bu süreçte de, millet ezilmeye, devlet soyulmaya devam etti.

Daha sonra yeni bir zihniyet geldi Türkiye'ye "benim memurum işini bilir" dedi "ben zengini severim" dedi "Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz" dedi. Milletimiz, böyle bir lider ve böyle bir siyasî anlayışla tanıştı. O liderlerin ve o siyasî anlayışın, Türkiye'ye, Türkiye yönetimine damgasını vurduğu yıllarda da değişen bir şey olmadı, talan devam etti, soygun devam etti, beytülmale uzanan ellere hiçbir şey olmadı, millet daha çok ezilmeye, devlet daha çok soyulmaya yine devam etti ve son üç dört yıldır daha yeni, daha farklı bir anlayışla bu millet tanıştı. "Lanet olsun, hisselerimi sattım", "senin maaşın kaç lira" diye uluslararası meslektaşlarına soran bir anlayış. "Yahu"lar, "ulan"lar, devlet terbiyesiyle bağdaşmayan argo ötesi kelimelerle Türkiye'yi yöneten bir anlayışla Türk Milleti tanıştı. Bu dönemde de değişen bir şey olmadı SSK'lı açısından, Bağ-Kurlu açısından, emekli açısından. Bu dönemde de millet ezilmeye, devlet soyulmaya, talan edilmeye devam etti.

Bu eleştirileri geriye dönük olarak yapmamın sebebi, üzerinde konuştuğum yürütme maddesiyle ilgili olarak Hükümetin dikkatini çekmektir. Bugün çıkardığımız bu af son olmayacaktır. Bu anlayış devam ettiği müddetçe, önümüzdeki dönem parlamentolar da, SSK'lının, Bağ-Kurlunun feryatlarına kulak vermek zorunda kalacaktır.

Ben, Yüce Heyetinize dört zihniyetten bahsettim; 1950 sonrası Türkiye'nin yönetimine damga vuran dört zihniyetten ve bu dört lider, dört zihniyetin Türkiye'yi getirdiği noktadan bahsettim.

Şimdi, bilinmelidir ki, bu zihniyet kötü bir zihniyettir, Bu zihniyet yanlış bir zihniyettir, bu zihniyetin, Türkiye'ye ve Türk Milletine kazandıracağı bir şey yoktur. Türkiye'de, tarikat-ticaret-siyaset üçgeni ve bu üçgenin içerisinde, bürokrasiyle beraber, bu yolsuzluk sarmalı son bulmadan, önlenmeden, ne SSK'lı ne de Bağ-Kurlu ne de çiftçinin yüzü gülmeyecektir.

Değerli arkadaşlar, buradan, bu vesileyle, Yüce Milletimize de seslenmek istiyorum. Milletçe çok unutkan bir toplumuz. Ey Türkiye, hayalî sunta ihracatını unutmamalısın. Ey Türkiye, kardeşler, bacanaklar saltanatını unutmamalısın. Ey Türkiye, hasbahçe sefalarını, papatyalar devrini unutmamalısın. Ey Türkiye, bisküvi, gofret bayiliklerinden gelip, "geçinemiyorum" deyip, trilyonlarca servet edinenleri de görüyorsun, unutmamalısın; mısırcıları, pastörize yumurtacıları unutmamalısın; "Kısıklı'da villan var mı yok mu" diye sorulduğunda, cevap verme gereğini duymayanları görmelisin, unutmamalısın; takı zenginlerini görmelisin, unutmamalısın. Bir ülke olabilir mi ki, bir site açılıyor Maliye Bakanıyla ilgili "www.kemalabi.com" bunları unutmamalısın ve Türkiye, bu unutkanlıktan bir an önce kurtulup, Büyük Önder Atatürk'ün, İsmet Paşanın, Karaoğlan'ın devlet yönetimi anlayışıyla, Deniz Baykal'ın devlet yönetimi anlayışıyla, yani, sosyaldemokrat sol devlet yönetimi anlayışıyla, muhafazakar, milliyetçi, yarı liberal sağ devlet yönetimi anlayışlarının Türkiye için, Türk Milleti için neler yaptığını, ülkeyi hangi noktaya getirdiğini unutmamalıdır. Bu bir sistem sorunudur, kişilerin sorunu değildir ve Türk Milleti, umuyorum ve inanıyorum ki, onca tecrübeden sonra, kendisine atılan onca kazıktan sonra gerçekleri daha iyi görecektir. Yüce dinimizi ve onun kutsal değerlerini istismar ederek, milletin dinî duygularını sömürerek devletin yönetilemeyeceğini milletimiz görmüştür, görüyor, görecektir.

Bu Parlamento ve bu Parlamentonun içinden çıkan bu hükümet, bana göre, Partimize göre, siyasî ömrünü, milletin nezdinde tamamlamıştır ve ilk seçimlerde, inanıyorum ki, milletimiz, bu zihniyet farkını, gerçek anlamda kendi gönlündeki, vicdanındaki anlayışı gerçekten temsil eden sosyal demokratları, solcuları, halkçıları iktidara getirecektir.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Kişisel söz isteminde bulunan Ünal Kacır, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Kacır.

Süreniz 5 dakika.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1066 sayılı sosyal güvenlik prim alacaklarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili yasa tasarısının son maddesi üzerinde görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, az önceki sayın konuşmacı bazı şeyler söyledi. Vaktim çok kısıtlı, onlara cevap verecek çok sözümüz var. Bu ülkede ülkenin gelirlerinin, vergi gelirlerinin tamamını, tamamından fazlasını, bir de borçlanarak faiz giderlerine öderken, bugün, Allah'a şükürler olsun, faiz giderlerini düşürtmüşüz; yüzde 70 faiz oranlarını yüzde 13'ler seviyesine çekmiş durumdayız. Efendim, bütçe açıkları 40 katrilyonlardan 13 katrilyonlara inmiş. Bütçe açığının gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 14,6'lardan yüzde 2,5'lerin altına inmiş. Böyle başarılı bir hükümet varken, bu konuşulanları, hayretle, hem biz hayretle dinliyoruz hem de aziz milletimiz hayretle izliyor.

Tabiî, konumuza gelmek istiyorum, Değerli Başkanım, değerli arkadaşlar; AK Parti Hükümeti, Meclisimizle beraber çok güzel çalışmaları yapıyor ve halkımızın problemlerini birer birer çözüyoruz.

Vergi Barışı Yasasıyla, halkımızın problemlerini çözmüş, işadamımızın vergi barışını sağlamış, bir yandan da hazinemize, devletimize 4,7 katrilyon gelir elde etmişiz.

Çiftçilerimizin, kredi borçlarıyla beraber 2,7 katrilyonluk borçtan 1,5 katrilyon faiz borcunu silmişiz ve 1,2 katrilyon ödeyerek, hapishane kapılarından insanımız kurtulmuş, köylümüz kurtulmuş.

Şimdi, yine, Bağ-Kur ve SSK prim borçlarını yeniden yapılandırıyoruz. "Bu bir af mıdır, yeniden yapılandırma mıdır" deniliyor. Evet, yeniden yapılandırıyoruz; çünkü, biz bunu yaparken -geçen gün de söyledim- üç hususa dikkat ettik: Bunlardan birincisi, borcunu harfiyen, zamanında ödeyenlerin hak ve menfaatlarını da korumak durumundaydık, bunu göz önünde bulundurduk. Kurumun, hayatî, yaşamını sürdürebilmek için gerekli tedbirlerin alınmasını göz önünde bulundurduk. Kurumun durumunu da göz önünde bulundurarak, borçlularımızın durumlarını da mutlaka göz önünde bulundurarak, en iyi yapılandırmayı sağlamaya çalıştık. Hep beraber, uzun bir süredir bu yasa üzerinde çalışmalar yapıyoruz ve ciddî mahiyette de halkımızın lehine iyileştirmeler yapıldı.

Vaktim çok kısıtlı olduğu için, burada -vergiyle ilişkilendirildi bu yasanın bazı maddeleri- o konuya açıklık getirmek istiyorum; yani, vergi borcu olan ya da vergi ödemesini aksatanların, bu yasanın imkânlarından yararlanamayacağı gibi bazı şeyler söylendi. Bu husus, Bağ-Kur prim borçluları için kesinlikle alakası yoktur. SSK prim borçlularıyla ilgili de, borcun anaparası 100 000 YTL'nin üzerinde olanları ilgilendirmekte; 100 000 YTL'den daha az borcu olanları ilgilendirmemektedir. İlgilendirdiği kısımla ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

Devam edin.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Vergi borcunu aksatan bir sanayici, işadamı, bir sonraki yılın sonuna kadar bunu ikmal ettiğinde de buradaki yapılandırmadan faydalanmaya devam edecektir.

Teşviklerden yararlanmama hususuna gelince, yine, bu, Bağ-Kur prim borçlularını ilgilendirmemektedir; sadece, işverenleri ilgilendirmekte; ancak, daha önce başlayıp, devam eden ve nakdî olmayan teşvikler hariç tutulmuştur.

Değerli arkadaşlar, bu borçların yapılandırılması için teminat istenecek midir; hayır, teminat istenmeyecektir ve en önemli hususlardan bir tanesi, benden önceki arkadaşlarım da söyledi, tekrar etmekte fayda var: Bundan önceki yapılandırmalarda borcun tamamı bitinceye kadar sağlık hizmetinden Bağ-Kurlular yararlanamıyorlardı; ancak, getirdiğimiz bu tasarıda, borcun yüzde 25'ini yahut dört taksitini aksatmadan ödeyen Bağ-Kur prim borçluları sağlık hizmetlerinden yararlanacaklar.

Evet, hep beraber, güzel bir yasaya, imkânlar ölçüsünde hazırlanan yasaya imza atıyoruz. Hayırlı, uğurlu olsun diyorum, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 18 inci madde kabul edilmiştir.

Esas Komisyonun, görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre bir talebi vardır. Başkanlık, bu talebin gereğini yerine getirecektir.

Danışma Kurulunun, Komisyonun, görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin talebi hakkındaki görüşünü okutuyorum:

Danışma Kurulu Tavsiyesi

Görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin yeniden görüşülmesine dair Plan ve Bütçe Komisyonunun istemi, Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

 

Salih Kapusuz

Haluk Koç

Süleyman Sarıbaş

 

AK Parti Grubu

CHP Grubu

Anavatan Partisi Grubu

 

Başkanvekili

Başkanvekili

Başkanvekili

BAŞKAN - Danışma Kurulunun görüşü bilgilerinize sunulur.

Şimdi, Komisyonun istemini okutup, oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin, madde metninde yer alan faiz oranlarının düzeltilmesi amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 89 uncu maddesine göre yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederim.

                             Sabahattin Yıldız

                                                Muş

                        Plan ve Bütçe Komisyonu

                                           Sözcüsü

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bu durumda, tasarının 3 üncü maddesini yeniden müzakereye açıyorum.

Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan;

"on iki aylık sürede ödenirse yıllık % 5, on iki ayı aşan ancak yirmi dört ayı aşmayan sürede ödenirse yıllık % 6 ve yirmi dört ayı aşan sürede ödenirse yıllık % 7 oranında taksitlendirme farkı hesaplanarak ilave edilir"

ibaresinin,

"on iki aylık sürede ödenirse yıllık % 4, on iki ayı aşan ancak yirmi dört ayı aşmayan sürede ödenirse yıllık % 5 ve yirmi dört ayı aşan sürede ödenirse yıllık % 6 oranında taksitlendirme farkı hesaplanarak ilave edilir."

Şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Kemalettin Göktaş

Ünal Kacır

 

Ankara

Trabzon

İstanbul

 

Recep Koral

 

Ahmet Yeni

 

İstanbul

 

Samsun

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunmadan önce, konuşmak mı istiyor önerge sahipleri, gerekçe mi okunsun?

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okuyun lütfen:

Gerekçe: Borçluların ödeme şartlarının hafifletilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Bu kısa gerekçeden sonra, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bu, biraz önce kabul edilen önerge doğrultusunda 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, tümünün oylamasına geçeceğiz; fakat, daha önce, oyunun rengini açıklamak üzere söz isteyen milletvekilimiz Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili...

Lehte mi, aleyhte mi?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Lehte.

BAŞKAN -Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili; buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; bu yasanın hayırlı olmasını diliyorum.

Oyumun renginin lehte olacağını söylemiştim; ancak, biraz önceki konuşmalarda Sayın Fatsa ve Sayın Kacır… Sayın Kacır, dört taksit veya yüzde 25… Bu insanlar hasta olmayacak mı dört taksit ödeyene kadar; bunların çoluk çocuğu hasta olmayacak mı?! Hakikaten, bu kanun birtakım insanlar için kolaylık getiriyor; ama, insanı insanca görelim. Bu dört taksiti ödeyene kadar, acaba, benim bir muhtarımın çocuğu hastalanmayacak mı?! Acaba, bir Bağ-Kurlu üyemin eşi ameliyat olmayacak mı?! Allah hepimize sağlık versin; ama, kimin ne olacağı belli değil.

Onun için, benim dileğim, bu madde geçerken -ama, kabul etmediniz- keşke taksitlendirme talebinin başından itibaren bu insanların sağlık hizmetinden yararlanması esası…

İkincisi: Yüce Meclis, muhtarlarla ilgili bir yasayı buraya getirdiğimizde hepiniz kabul ettiniz arkadaşlar, sizler kabul ettiniz. Bunlar… Kalkıyoruz, Sayın Fatsa, çok olağanüstü şekilde muhtarları övdü; hakikaten, övülmeye değer. Bu insanlar, hakikaten, son derece sorumluluk duygusuyla, son derece zor koşullarda görev yapıyorlar bu insanlar; katılmamak elde değil; ama, sonuç, bir hiç.

Değerli milletvekilleri, son bir şey söylüyorum: 17.1.2005'te, bu Yüce Meclis, hepimiz, tüm gruplar, muhtar ödeneklerinin, muhtarlarla ilgili bir yasa teklifinin Meclis Genel Kuruluna doğrudan getirilmesini kabul ediyor. Bu Meclis iradesi bunu söylüyor. Meclis iradesi bunu söylemesine rağmen, maalesef, neden getirilmez bu?! Meclis iradesi diyor ki, getirin bu yasayı kardeşim diyor, bu yasayı komisyonda görüşmeden buraya getirir misiniz diyor; ama, 17.1.2005 değerli arkadaşlarım… Hâlâ biz "cak, cık"la iş yapıyoruz.

Değerli arkadaşlar, insanlara karşı dürüst olalım, insanlara karşı mert olalım, insanlara karşı, bu Yüce Meclis verdiği sözü tutsun. Bir şekilde "cek"le "hazırlanacak"la... Hazırlanmış ve bu yasa, bu Yüce Meclis, tüm, herkes, AK Partili, CHP'li ve Anavatan Partili arkadaşlarım "bu kanunu buraya getirin" demiş Meclis iradesi; ama, her nedense, hükümet, Meclis iradesinin üstünde olamaz arkadaşlar. Bu yasayı buraya getirmek zorundasınız. "Getirin" demiş Meclis iradesi; ama, maalesef, gelmiyor.

Onun için, benim sizden bir tek ricam var. Burada, şu veya bu şekilde değil, Yüce Meclisteki tüm üyelerin iradesiyle kabul edilen muhtar ödenekleriyle ilgili konunun, acilen… Hazır yasa arkadaşlar, hazır; kabul etmişsiniz ve 211 inci sırada görüşülmek üzere Meclis gündeminde yer almış. Bir Danışma Kurulu önerisiyle yarın sabah buraya gelebilir; ama, maalesef, hep öteliyoruz, hep erteliyoruz. Yazık ediyoruz bu insanların geleceğine. Özellikle muhtarlara saygımız varsa, ben, tüm milletvekillerinden tekrar rica ediyorum; gelin, bu yasayı, burada, hep beraber görüşelim.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Kacır, lehte oyunun rengiyle ilgili konuşma yaptı Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu. Siz, eğer oyunuzun rengini belirtmek için konuşacaksanız, ancak aleyhte konuşabilirsiniz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Efendim, ben, aleyhte değil…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Efendim, sizin söylediğinize cevap verdim.

BAŞKAN - Bir dakika… Bir dakika… Karşılıklı konuşmayın.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - İsmimden de bahsederek bir sataşmada bulundular; cevap vermek durumundayım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sataşma yapmadım efendim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sanki, ben karşıymışım gibi bir şey algılandı; düzeltmemiz lazım.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sizi övdü…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sataşma yapmadım.

BAŞKAN - Sizin isminizden bahsedebilir de; yani, sizin söylediklerinizin dışında, sizin söylediklerinizi farklı bir şekilde mi yorumladı?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hayır efendim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Evet efendim.

BAŞKAN - Yok, hayır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hayır…

BAŞKAN - Yani, öyle bir durumu biz tespit edemedik. Yalnız, sizden bahsetti, isminizden bahsetti; fakat, sizin daha önce söylediklerinizi nakzeden bir konuşma yapmadı arkadaşımız.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ama soru soruyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Soru sormadım ben.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Soru soruyorlar efendim "hiç kimse hastalanmayacak mı" gibi, yani…

BAŞKAN - Olabilir; yani, o bir yorum.

Peki, teşekkür ederiz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Aleyhte söz istiyorum.

BAŞKAN - Aleyhte… Yani, o zaman, oyunuzun rengini belirtmek için söz istiyorsanız, aleyhte olmak kaydıyla ancak, söz verebiliyorum.

Buyurun.

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) - Tasarıya ret oyu versin Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar… Müdahale etmeyin.

Buyurun Ünal Bey.

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ünal Kacır'ın, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, bu yasa tasarısı Meclise geldiğinde üzerinde epey çalıştığımızdan bahsettim az önceki konuşmamda ve az önce Sayın Aslanoğlu'nun belirttiği husus, bu tasarıda bu şekilde değildi, bu imkân yoktu. Arkadaşlarımızla beraber, gruptaki arkadaşlarımızla beraber, milletvekillerimizle beraber, komisyondaki arkadaşlarımızla beraber çok güzel bir iyileştirme yaptık. Bugüne kadar Bağ-Kur borçlusu, borçlu olduğu sürece, bütün yapılandırmalarda borcunun tamamı bitinceye kadar sağlık hizmeti alamıyor idi. Biz, şimdi, dört taksit ödedikten sonra, dördüncü aydan sonra bu hakkı elde edecek şekilde tasarıya bunu koyduk. Tabiî…

BAŞKAN - Sayın Kacır, söz talebiniz oyunuzun rengini belirtmek üzere aleyhte idi.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim, müsaade buyurun.

BAŞKAN - Siz, bu talebi istismar etmeyin lütfen; bu talep doğrultusunda konuşun.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim, biz yasada bu iyileştirmeyi, bu güzelleştirmeyi yaptık.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bunun için aleyhte…

ÜNAL KACIR (Devamla) - Aslında, gönül arzu eder ki, bütün insanlarımıza, sağlık sigortasını, hiçbir kayda bağlı kalmaksızın hemen verelim; ama, almadan vermek Allah'a mahsus. Şimdi, kurumlar para toplamadan hizmeti nasıl verecek; yani, bugüne kadar, yıllarca, bu insanlar sağlık hizmeti alamamışlar. Şimdi, dört ay sonra almaya başlayacak. "Ya hastalanırsa" demenin, burada hiçbir manası yoktur.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Hastalanamaz mı?! Sayın Kacır, hastalanamaz mı?!

ÜNAL KACIR (Devamla) - Oyumun rengini bilmeyen kimse yok. Ben, elbette ki, bu yasaya, bu tasarıya emek vermiş bir kardeşinizim. Elbette ki, daha iyi bir yasa çıkarmamız gönlümün arzu ettiği bir husus; ama, imkânlar nispetinde yapılmış olan budur ve elbette ki, bunu takdir etmek gerekir diyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Aleyhinde konuştu, lehinde oy verdi.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler…

Bazen söylenilenin aksi davranışlar oluyor. Bir yerde bir şey söyleniyor, başka bir yerde başka bir davranışta bulunuluyor. Bununla ilgili atasözleri de var.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, onlara kaypak deniliyor.

BAŞKAN - Sayın Ünal Kacır da, oyunun rengini belirtmek için aleyhte söz aldı; ama, lehte oy verdi. Bunu, tutanaklara geçirelim.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Değerli milletvekilleri, yarım kalan işlerin görüşmeleri tamamlandığından, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine 1 inci sıradan itibaren devam edeceğiz.

1 inci sırada yer alan, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17 ve 17'ye 1 inci Ek)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2 nci sırada yer alan, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu raporunun  görüşmelerine başlayacağız.

5.- Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/277) (S. Sayısı: 1079)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

6 ncı sırada yer alan, Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari Taahhütlere Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

6.- Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari Taahhütlere Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/563) (S. Sayısı: 816)

BAŞKAN - Komisyon?..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Burada…

BAŞKAN - Burada! Hani nerede?! Biz de görelim! Sadece Salih Kapusuz Beyin "Burada" demesi yetmez.

Birleşime 5 dakika ara veriyoruz.

Kapanma Saati:17.06

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.15

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

6 ncı sırada yer alan, Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari Taahhütlere Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari Taahhütlere Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/563) (S. Sayısı: 816) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 816 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Var mı?.. Yani, bize ulaşmadı, ama…

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Gelmiş olması lazım ama…

BAŞKAN - Siz, tasarının tümü üzerinde söz istiyor musunuz?

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Evet Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Peki, buyurun o zaman Hüseyin Bey.

Yani, yazılı talebiniz daha önce gelmedi. Siz, nasıl söz istiyorsunuz; Grubunuz adına mı, şahsınız adına mı?

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Grup adına…

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Grubumuz adına, Sayın Başkan; şimdi gönderiyoruz yazıyı.

BAŞKAN - Grubunuz adına söz talebinizle ilgili yazı yok.

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - O zaman, diğer gruplara verin; biz, bilahara, Grup Başkanvekilimiz kanalıyla talepte bulunalım.

BAŞKAN - Biz, milletvekilimizin beyanını yeterli görüyoruz. Sözlü beyanı üzerine, sözlü talebi üzerine, Mersin Milletvekili Sayın Özcan'a, Anavatan Partisi Grubu adına 20 dakikalık konuşma hakkını veriyoruz.

Buyurun Sayın Özcan.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;

Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari Taahhütlere Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik

                                    

(x) 816 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Yapılmasına Dair 816 sıra sayılı kanun tasarısı hakkında Grubum adına söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum Yüce Meclisi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, devletin varlığını güvenli bir şekilde devam ettirmesi için, millî güvenlik ve savunma ihtiyaçlarının, millî hedefler doğrultusunda çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında da, Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı ve Millî Savunma Bakanlığı bütçesi kapsamındaki tüm kuruluşların aynı kapsamda değerlendirilmesi kaçınılmazdır. Ayrıca, Türkiye'nin stratejik konumu, gelişimi, şimdiki durumu ve geleceğe yönelik gelişim potansiyeli, dengeli bir millî güvenlik ve savunma ihtiyacını daima önplanda bulundurtmayı zorunlu kılmaktadır. Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin aktivitelerinin iç ve dış güvenliğe yönelik plan, programları ile savunma sanayiinin, ülkenin ekonomik gücü ve yapısıyla paralel bir gelişmede olması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin savunma harcamalarının nasıl planlandığıyla ilgili sizlere bilgi vermek istiyorum.

Türkiye'de, savunma harcamalarının ve bunlara ait kaynakların belirlenmesi Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde yapılan planlama, programlama ve bütçeleme sistemi çerçevesinde yürütülmektedir. Planlama, orta olarak on yıl, uzun vadeli onbir, oniki yıl içerisinde, askerî strateji ile stratejik hedeflerin ve kuvvet yapısının belirlenmesi. Programlama, planlamayla belirlenen hedeflerin, kaynaklar bazında nasıl gerçekleştirildiğinin bir zaman boyutu üzerinde projelendirilmesi gerekmektedir. Bütçeleme ise, on yıllık tedarik programlarında belirtilen muhtemel kaynak tahsislerinin her yıl için, o bütçe yılında, nereye, ne maksatla, ne kadar tahsis edileceğinin kararlaştırılması işlemidir.

Türk Silahlı Kuvvetlerine tahsisi muhtemel kaynakların değerlendirilmesi yapılırken, genel ekonomik göstergeler, büyüme hızı, dışticaret dengesi, fiyat ve maliyet artışları, dış yardım ve kredi imkânları, kalkınma planları, hükümet programı gibi etkenler çerçevesinde plan döneminde savunma harcamalarına ayrılabilecek kaynak boyutlarının ne olabileceği değerlendirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, savunmaya ayrılan kaynağın en önemli bölümünü Millî Savunma Bakanlığı bütçesi oluşturmaktadır ve bir sonraki yıla ait bütçe çalışmalarına cari yılın ilk yarısında başlanmaktadır. Bu çerçevede, fiyat tespiti ve fiilî kadro komiteleri oluşturulmakta ve bütçenin hazırlanmasında esas alınacak ilkeleri açıklayan bir dizi direktif yayımlanmaktadır.

Programa uygun olarak ihtiyaçlar en küçük birlik seviyesinde belirlenmekte, hazırlanan taslak bütçeler Millî Savunma Bakanlığı bütçe teklifi olarak, her yıl temmuz ayının sonunda, önce Maliye Bakanlığında, daha sonra da Parlamentoda yapılacak inceleme süreci içinde Maliye Bakanlığına gönderilmektedir.

Bütçenin en önemli bölümlerinde ise, stratejik planlamada yer alan modernizasyon projeleri, askerî personelin yasalarla belirlenmiş beslenme ve giyim istihkakları, inşaatlar, bina onarımları, görev yollukları, akaryakıt, elektrik, su, tedavi, ilaç ve ihtiyaçları vesaire bu ana hizmet grubunda bulunan ödeneklerle sağlanmaktadır. Bu grupta yer verilen modernizasyon harcamalarının en önemli bir bölümü, ekonomik alanda yatırım kategorisinde bulunmakla birlikte, bütçenin fonksiyonel ayırımına göre, Devlet Planlama Teşkilatı denetimine tabi olmadığından cari gider olarak kabul edilmektedir.

Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin dağılımına baktığımızda ise, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin gayri safî millî hâsıla içerisinde payının ortalama yüzde 2,5; konsolide bütçe için yüzde 9,7 civarında olduğu görülmektedir.

Diğer taraftan, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin ortalama olarak yüzde 30'u personel giderlerine, yüzde 68,9'u ise cari harcamalara, kalan kısım ise yatırım ve transferlere harcanmaktadır. Elbette ki, Millî Savunma Bakanlığımız ve askerlerimiz içerisinde emekli olan ve görevde olan birsürü askerlerimizin, gerçekte, mevcut olan bu maaşlarla yetinemediğini görüyoruz ve personellerimizin, teknik elemanlarımızın da özel sektöre kayması, gerçekten malî sıkıntı içerisinde, hatta, kart sıkıntısı içerisinde olan birsürü personelimizin, yetişmiş elemanlarımızın askeriyemiz içerisinde özel sektöre gitmemesi de dikkat çekicidir.

Yapılan bu çalışmalardan sonra, orta ve uzun vadede Türk Silahlı Kuvvetlerinin kuvvet yapısı ve bu yapının ihtiyacı olan ana sistemler, harbe hazırlık ve harekâtı idame ile inşaat konularında ulaşmayı amaçladığı hedefleri ortaya koyan stratejik hedef planı yapılır. Stratejik hedef planının hazırlanmasından sonra, bu plana dayanılarak on yıllık tedarik planlama hazırlanır. Bu programda belirlenen kuvvet yapısı ve güce ulaşmak amacıyla müteakip on yıl boyunca kaynakların arzu edilen yetenekler içerisinde tahsisini içeren bir dokümandır. Çeşitli kaynaklardan sağlanması öngörülen malî kaynakların kullanılmasına ilişkin usul ve esasları belirler ve yıllık bütçelerin hazırlanmasına esas teşkil eder. Uygulamaya başlanılan programlar üç ayda bir gözden geçirilerek, gerekli düzenlemelere tabi tutulur.

Türkiye'de savunma bütçesi, gerek planlama gerekse harcama aşamasında, diğer bakanlık bütçesinde olduğu gibi, kontrol ve denetime tabidir. Bu kontrol ve denetimin gelişmesi de her zaman desteklenmelidir. Durum böyleyken, bazılarının söylediği "Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde, yasama, yürütme ve yargı bağlamında hiçbir organın denetimi ve yetkisi yoktur" şeklindeki sözler doğru değildir ve gerçekten de ülkenin öz evlatlarından oluşan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını yaralamaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin asıl görevi dış tehditlere karşı ülke güvenliğini korumak ve savaşta, barışta, içte ve dışta tehdit unsuru olan gelişmelere karşı her an hazır durumda olmaktadır. Bu hazır durumda olmak da, ciddî bir planlama, eğitim, teçhizat ve stratejik planlama ister.

Dışpolitika ve içgüvenlik denildiğinde ise, akla, ilk öncelikle, bizim için en önemli konu olarak Irak ve PKK gelmektedir. Bu kapsamda ise ülkemizin güvenliği için büyük önem taşıyan komşumuz Irak'taki gelişmelerin gittikçe belirsizliğe büründüğü bir gerçektir. Türkiye, Irak'ın siyasî birliğinin, egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasının önemine inanmaktadır. Çünkü, Irak'ın toprak bütünlüğü, yalnızca Irak'ta değil, tüm bölge istikrarının tesisi için en önemli yapı taşlarından biridir. Irak'ta istikrarın sağlanmasına yönelik adımlar atılırken, bazı grupların, Kerkük'ün demografik yapısını değiştirmeye yönelik çabaları da devam etmektedir. Irak'ta kabul edilen geçici idarî yasa, Kerkük'ün nihaî statüsünün belirlenmesini, Irak'ta nüfus sayımının yapılmasına ve anayasasının kabulüne kadar ertelenmiştir.

Bu itibarla, Irak geçici hükümetinin Kerkük'ün demografik yapısının değiştirilmesine engel olacağını beklemeden hükümetin faaliyete geçmesi beklenmektedir. Anavatan Partisi olarak, aksi gelişmelerin Kerkük için adil ve kalıcı bir çözüm bulunmasını imkânsız hale getirilmesinin yanında, Irak'ın toprak ve siyasî bütünlüğünü dahi tehdit edebileceğinden ciddî endişe duymaktayız.

Böyle bir gelişmenin ise, Türkiye için ciddî bir güvenlik sorunu olarak görülmesi kaçınılmazdır. Bunun bütün ilgili taraflarca açıkça anlaşılmasında bölge istikrarı bakımından yarar görülmektedir.

Anavatan Partisi olarak, bölge için çok ciddî sorunların çıkmasını engelleyecek çözümün, Kerkük'ün özel statüde bir yapıya kavuşturulması ve bu yapının korunması şeklinde olacağını değerlendirmekteyiz. Zaten geçici idarî yasanın 53 üncü maddesi de Kerkük'ün bu özel durumuna işaret etmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin güvenliği için Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaklaşık son yirmi yıldan beri güneydoğuda olan bu eylem hareketleri ve sıkıntılarımız her geçen gün daha büyümüştür ve 2000 yılına göre, bugün ise 5 kat daha artmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü rakamlarına göre, PKK/KONGRAGEL terör örgütünün 2002 yılında gerçekleştirdiği terör olaylarının sayısı 255 iken, 2004'te 935 olmuştur; yani, 5 katı kadar artmıştır. Bir daha tekrarlanmaması için hükümetin gerekli tedbiri almasında yarar vardır diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Irak'a ilişkin 28 Mayıs 2004 tarihli kararının 8 inci maddesiyle, Irak'taki uluslararası güce, terörist hareketlerin önlenmesi ve caydırılması görevleri verilmiştir. Aynı kararın 17 nci maddesiyle de, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Irak'a yönelik ve Irak'tan komşu bölgelere olabilecek terörist hareket ve eylemlerin önlenmesiyle ilgili sorumluluklarını bütün ilgili ülkelere bir kez daha belirtmektedir. Bu çerçevede, Irak'taki uluslararası gücün terörizmle mücadele sorumluluğu aynen devam etmesine rağmen, nedense PKK'ya yönelik hiçbir şey yapılmamıştır. Bunlarla birlikte, bu hükümet tarafından dışpolitikada tamiri imkânsız zararlar ve geri dönülmesi imkânsız kararlar verilmektedir. Mesela, Avrupa Birliğine, müzakerelere başlamak için, 3 Ekim 2005 tarihli Müzakere Çerçeve Belgesi ve 17 Aralık 2004 tarihli Brüksel Zirve Kararı metinleri kapsamında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türk-Yunan sorunlarında, ABD'ye, IMF bağlantılı kredi ve finansal destek için, Irak'taki 2001 yılında millî siyaset belgesinde son şekli verilen kırmızı çizgiler konusunda tavizler verilmiş ve ulusal çıkarlarımız ayaklar altına alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, tekrar konumuza dönersek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarının karşılamasında stratejik hedef planının önemli bir yer tuttuğunu söylemeliyiz. Bu kapsamda, 3833 sayılı Kanun gereği, anılan planda yer alan modernizasyon projeleri ve kaynak miktarları her yıl Bakanlar Kurulu onayına sunulmaktadır. Ayrıca, stratejik hedef planında yer alan önemli ve parasal boyutu büyük modernizasyon projeleri, Başbakan başkanlığında, Genelkurmay Başkanı, Millî Savunma Bakanı ve Savunma Sanayii Müsteşarının katılımıyla oluşturulan Savunma Sanayii İcra Komitesinde karara bağlanarak, onay ve kontrolden geçmektedir.

Sonuç olarak, açıklanan bu süreç, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanımına tahsis edilen kaynakların da, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının bütçelerinin hazırlanması, planlanması, programlanması ve denetimiyle aynı kurallara tabi olduğunu açıkça göstermektedir. Bu bağlamda, Türk Silahlı Kuvvetleri, kendine tahsis edilen kaynakları, mevcut yasal çerçevesinde, her türlü, kontrol ve denetime açık olarak, en etkin ve şeffaf şekilde kullanmaktadır.

İşin teçhizat ve mal tedariki boyutuna baktığımızdaysa, ihtiyaç duyulan sistem için de, savunma sanayii kuruluşlarıyla önceden ortak çalışma yapılmadığından, genelde, tedariklerin, yurt dışından satın alma veya yabancı ülkelerdeki bir sistemin yurt içinde üretimi yoluyla yapıldığını, bu nedenle de, ar-geye dayalı tedariklerin gerçekleştirilmediğini görmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, bu şekildeki uygulamaların, millî teknolojinin ve savunma sanayiinin gelişmesini olumsuz yönde etkilediği unutulmamalıdır ve artık bu tarz uygulamalara son verilip, en üstün teknoloji kullanılan savunma sanayii oluşturulmalıdır.

Tedarik sistemindeki bir diğer sorunsa, halen tedarik faaliyetlerini yürüten teşkilatın yetersiz olmasıdır. Tedarik faaliyetleri, birden fazla kuruluş tarafından çok az sayıda uzman personel kullanılarak ve aralarında yeterli koordinasyon sağlanmadan yürütülmeye çalışılmaktadır. Dahası, tedarikle ilgilenenler, ana sistem tedarikinden ziyade satın alma faaliyetlerine ağırlık vermektedir.

Bu kapsamda bir diğer önemli konuysa, savunma sistem tedarikinin yasal dayanağını oluşturan 2886 sayılı Devlet İhale Yasası ile 3238 sayılı Savunma Sanayii Müsteşarlığı Yasasının ülkemizdeki millî savunma sanayiinin kurulması ve geliştirilmesinde yetersiz kalmasıdır. Yasanın, tekliflerin değerlendirilmesinde millî şirketlere avantaj sağlamaya yönelik maddesi de uygulanmamaktadır. Savunma sanayii, ancak ve ancak yerli şirketlerle birlikte güçlendirilir. Dünyanın en stratejik bölgesinde bir kilit ülke konumunda olan ülkemizin, kendi savunma sanayiine yeterince önem vermemesi affedilemez bir hata olarak görülmektedir.

Aynı şekilde, bir vahim hata olarak da, 3238 sayılı Savunma Sanayii Müsteşarlığı Yasasında yabancı sermaye ve yabancı teknoloji kullanılması önplana çıkarılmış, savunma sanayiinde hedefin millileşme olduğu âdeta ikinci plana itilmiştir. Tedarik sistemimizin başka bir sorunu da, ihtiyaç tespiti, planlama, programlama, bütçeleme, program yönetimi, lojistik destek, off-set ve bu gibi faaliyetleri yürütebilecek çeşitli disiplinlerde eğitilmiş ve görev sürekliliği sağlanmış personelin istihdam edilemeyişi de bir noksanlıktır.

Son olarak, Sahil Güvenlik Komutanlığının bazı görevlerinin, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması kapsamında belediyelere veya Denizcilik Müsteşarlığına verilmesi güvenlikle ilgili gelişmelerin tek elden ve koordineli bir şekilde gerçekleştirilen şimdiki yapıya ciddî sekteler vuracağı bilinmelidir.

Bu vesileyle bütün Meclisi saygıyla selamlıyorum; bu kanunun, başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, başka söz isteyen?.. Yok.

Tasarının tümü üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ STRATEJİK HEDEF PLANININ GERÇEKLEŞTİRİLMESİ MAKSADIYLA GELECEK YILLARA SARİ TAAHHÜTLERE GİRİŞME YETKİSİ VERİLMESİ HAKKINDA KANUNUN BİR MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 2.7.1992 tarihli ve 3833 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari Taahhütlere Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 2.- Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının yıllık programlarının gerektirdiği ödenekler, ilgisine göre Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı ilgili yılları bütçelerinin ilgili tertibinde yer alır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde…

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, Sayın Bakanıma soru sormak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Millî Savunma Bakanımıza bir sorum var.

Sayın Bakanım, mayınlı arazilerle ilgili bir gelişme var mıdır? Temizle-işlet-devret ihalesi yapılmış mıdır? Bu arazilerin organik tarıma kazandırılması noktasında bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Bu yasayla ve bu yasanın maddesiyle ilgili değil sorularınız.

MUHARREM DOĞAN (Mardin)- Millî Savunma Bakanımız burada olduğu için…

BAŞKAN - Peki.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkanım, arz edeyim.

Mayınlı arazilerin mayından temizlenerek tarıma ve özellikle organik tarıma kazandırılması, prensip itibariyle, kabul edilmiştir; ancak, Bakanlığımız tarafından bunun ihalesine girişilmesinde çok yüksek tekliflerle karşılaşıldığı için, temizleme miktarının çok yüksek rakamlara ulaşması sebebiyle, bizim bütçemizde yeterli miktarda para olmadığından… (AK Parti sıralarından "Sayın Başkanım, duyamıyoruz" sesleri)

BAŞKAN - Sayın Bakan, mikrofonu biraz kaldırın ve yanaşın.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Bizim bütçemizde yeterli miktarda ödenek bulunmadığından ve gelecek yıllara sari böyle bir ihaleyi yapmamız kanuna göre de mümkün olmadığından, konu, Maliye Bakanlığına devredilmiştir. Maliye Bakanlığı da, mayınlı araziyi ihale edebileceği ölçüde parçalara ayırmak suretiyle, yap-işlet-devret prensibi uyarınca ihaleye çıkarmıştır. İhalenin safahatı hakkında bizim bir bilgimiz yoktur.

Bakanlık olarak bizim yaptığımız, Maliye Bakanlığına mayınların planlarını, projelerini vermek, ayrıca, mütehassıslarını, uzmanlarını o mıntıkada gezdirmek, yerinde göstermek ve ihale için gereken bütün bilgileri kendilerine aktarmaktan ibarettir. Bundan sonrasının bilgisini, Maliye Bakanından, belki daha iyi almak mümkün olur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

Değerli milletvekilleri, 7 nci sırada yer alan, Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler, Millî Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

7.- Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Millî Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/630) (S. Sayısı: 818) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?... Yerinde.

Komisyon Raporu 818 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde gruplara, komisyona ve hükümete 20'şer dakika, şahıslar adına iki üyeye 10'ar dakika söz vereceğiz.

Söz isteyenler: Anavatan Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı.

Buyurun Sayın Gaydalı. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis)- Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde Anavatan Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle de, bir kez daha Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Ben, muhalefet partisine mensup bir milletvekili olmama rağmen, şimdi üzerinde görüşmelerini yapmakta olduğumuz yasa tasarısı gibi, millet yararına olan hükümet tasarılarını desteklemekten de kıvanç duyuyorum. Ne yazık ki, Sayın Hükümetimiz, bizlerin bu kıvancı sık sık yaşamamıza imkân vermiyor. Çünkü, aktif siyasete başladığım ve benim için aynı zamanda okul olan partim Anavatandan aldığım terbiye, millet yararına, memleket yararına olanı, kimden geldiğine bakmaksızın, desteklemektir. Devlet ve millet olarak şehitlerimize ve gazilerimize yaptıklarımız ve daha da yapmamız gerekenler, onlara karşı olan borcumuzun ödenmesi olarak asla algı-

                             

(x) 818 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

lanmamalıdır; çünkü, yapılanlar ve yapılması gerekenler, devlet ve millet olarak bizlerin sorumluluğudur. Eğer, buna borç dersek, bu borç, hiçbir şekilde karşılığını ödeyemeyeceğimiz bir borçtur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla, malullerimiz ile şehitlerimizin dul ve yetimlerinin anayasal hakları olan sağlık bakımlarında karşılaşılan idarî yöndeki aksaklıkların giderilmesi için hazırlanmış olan teknik bir düzenlemedir. Bir gazimize, bir şehit yakınımıza, gittiği hastanede herhangi bir nedenle "sana bakamıyoruz" denilmesi, tabiatıyla bu milletin hiçbir ferdinin kabullenemeyeceği bir durumdur. Zaten, Anayasamızın 61 inci maddesi "Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar" demektedir. Bu sebeple, böyle bir ihtimali ortadan kaldıran bu tasarıyı Meclisimize sevk etmiş olan Sayın Hükümete teşekkürlerimizi arz ederiz.

Malumlarınızdır ki, pratiğe baktığımızda, ancak hükümet tasarıları veya hükümet telkiniyle hazırlanmış olan kanun teklifleri kanunlaşabilmektedir. Bu, bizim parlamenter sistemimizin bir sonucudur muhakkak; ama, bu Yüce Meclisin hiçbir döneminde olmadığı kadar, bu hükümet döneminde, hükümetin kulağı milletvekillerine ve muhalefete kapalıdır. İktidarın durumu bu olunca, biz muhalefet partilerinin kanun teklifleri, maalesef, teklif aşamasını geçememektedir. Böyle de olsa, bizler, memleket yararına gördüğümüz konularda önerilerimizi ve yasa tekliflerimizi yapmaya devam edeceğiz. Bu Meclis aritmetiği ebedî değildir, en azından, gelecek parlamentolara yön göstermesi ve kamuoyumuzu bilgilendirmemiz, fikirlerimizi paylaşmamız için bu çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Bu noktada, Anavatan Partisi olarak vermiş olduğumuz bir kanun teklifinden, görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili olması sebebiyle, müsaadelerinizle bahsetmek istiyorum: Çeşitli kanunlarda değişiklik yapılması hakkında kanun teklifimizde, şehit olanların hatırası olarak kalan silahlar için harç muafiyetinin getirilmesi, şehit ailelerine kendilerine nakdî tazminat ödenene kadar mağduriyetlerinin giderilmesi için avans ödenmesi, şehit derneklerinin imkânlarının genişletilmesi ve şehit ailelerine tanınan kamuda iş imkânının 1'den 2'ye çıkarılması hususları da yer almaktadır.

Değerli grup başkanvekili arkadaşlarımızdan istirhamım, bu kanun teklifinin bir an önce Genel Kurulda görüşülmesine katkı sağlamalarıdır.

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Gaydalı.

Değerli arkadaşlarım, sükûneti temin edelim; arkadaşımızı, Sayın Gaydalı'yı duymamız zor oluyor.

Buyurun Sayın Gaydalı.

EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir ülkenin insanlarının ekonomik durumları ile o ülkedeki suç istatistikleri arasında doğrudan bir ilişki olduğu, sosyolojide kabul görmüş bir gerçektir. Çok şükür ki, milletimizi millet yapan değerlerin, erozyona uğratılmış olmasına rağmen, sıfırlanmamış olması, Türk aile yapısının varlığı ve Türk insanının dayanışma kültürü, ekonomik şartlardaki gerilemenin aynı oranda suç oranlarına yansımasına engel olabilmektedir. Buna rağmen, suç oranlarındaki artış, kaygı verici boyutlardadır.

Sayın Başbakan ve İktidar Partisinin diğer değerli mensupları, iktidarlarının icraatlarını anlatırken, ilk iş olarak, 2001 krizinden konuya giriyorlar ve kriz ortamının rakamları ile şu anki durumu karşılaştırmak suretiyle, iktidarlarını başarılı göstermek çabası içine giriyorlar. Adı üzerinde, bu bir krizdi, olağanüstü bir haldi yani. Sizler, olağanüstü ile olağanı karşılaştırmak suretiyle ancak kendinizi başarılı hissedebiliyorsanız, bu, sizlerin ruhsal tatmini için yararlı olabilir; ama, memlekete bir şey kazandırmaz.

Sık sık iyiye gittiği ifade edilen ülkemizde suç oranlarının azalıyor olması, en azından azalma meylinde olması, mantığın beklediğidir. Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsünün basın bilgilendirme toplantısında verdiği bilgiler: İyiye gittiği öne sürülen ülkemizde asayiş olayları, bırakınız azalmak, yerinde bile durmuyor, hızla artıyor. 2005 yılında, polis sorumluluk bölgesinde işlenen suçlar, bir önceki yıla göre yüzde 38'lik artışla 487 762'ye ulaşmıştır. Bu rakam, hükümetin işbaşına geldiği 2002 yılı sonunda yaklaşık 207 000 civarındaydı.

Bu orandaki bir artışı nüfus artışıyla, şehirleşmeyle açıklamak imkânsızdır. Zaman zaman basında da yer alan kamuoyu araştırmaları gösteriyor ki, insanlar hızla gelecek umutlarını kaybediyor. Gelecek umudunu kaybetmiş bir insanın suça yönelmesi anlaşılmaz bir şey değildir.

İş aramaktan umudu kesmişleri de dahil ettiğimizde, ülkemizde işsizlik yüzde 25'lere varmaktadır; yani, her 4 kişiden 1'i işsiz. Bu, iyiye gittiği iddia edilen bir ekonomiyle hiç de uyuşmayan bir durumdur.

Gelir dağılımındaki adaletsizlik de insanların suç yönelmesinde önemli bir sosyolojik sebeptir. Dünya Bankası verilerine göre, ülkemizdeki en alt gelir grubundaki yüzde 10'luk nüfusun millî gelirden aldığı pay sadece yüzde 2,3 iken, en üstteki yüzde 10'luk grubun aldığı pay yüzde 30,7'dir. Türkiye'de yaklaşık 20 000 000 kişi, yani, nüfusumuzun yüzde 27'si, günlük, yaklaşık 2 dolar 15 sentle yaşamaya çalışmaktadır. Bu adaletsizliğin daha birçok göstergelerini sıralayabiliriz; fakat, bu tablo, zaten, gören gözler için, son derece net olarak görülmektedir.

Televizyon haberlerinde, hırsızlık, gasp, suç haberlerinden geçilmiyor. Bu olumsuzlukları, zaten, insanlarımız, günlük hayatlarının içinde yaşıyorlar. İnsanlar, artık, gelecek umutlarını o kadar kaybetmişler ki, her türlü riski almaya hazır hale gelmişlerdir. Bakan makam araçları çalabiliyorlar, soyabiliyorlar, emniyet müdürlerinin evlerini soyabiliyorlar. Bu manzaraların ortada olduğu ülkemizde insanlarımızın kendini güvende hissetmesi mümkün mü?!

Bu izahatlarımdan, suçluya, hırsıza hak verdiğim gibi bir sonuç çıkarmamak gerekir. Adalet kavramının ve toplumsal huzurun gereği olarak, devlet, suç işleyene cezasını mutlaka vermelidir; fakat, diğer taraftan da, suçun oluşumuna sebep hazırlayan sebepleri ortadan kaldırabilmemiz de, öncelikle, bu sebepleri anlayabilmemize bağlıdır.

Devletin anayasal görevi olan vatandaşın canını, malını koruma görevinde zafiyet olduğu açıktır. Geçtiğimiz yıl polis bölgesinde işlenen suçların ancak yüzde 63'ü aydınlatılabilmiştir.

Diğer taraftan, maalesef, emniyet mensuplarımızın sayısı ve gelir durumları da başka bir olumsuzluktur. Personel yetersizliğinden, bugün, hâlâ, büyük şehirlerimizin içinde kalmış bazı bölgeler, jandarma sorumluluğundadır. Emniyet mensuplarımızın aldığı maaş da, çalışma şartlarının ağırlığıyla orantılı değildir maalesef.

Sayın Hükümet, ne suçun sebeplerini ve ne insanların marjinalleşmesinin sebeplerini ortadan kaldırmak için ciddî bir politika üretiyor ne de suçu önleme ve asayişi sağlama hususunda gerekli tedbirleri alabiliyor. Hükümetin görevi, olayları sadece arkasından takip etmek değil, olayların önünde, olayları önlemektir, testiyi kırdırmamaktır; önemli olan, kırılan testiyi tamire çalışmak değildir. Övünerek anlattığınız dağıtılan kömürler, erzaklar, ortadaki sosyolojik gerçekleri ve sonuçlarını, maalesef, ortadan kaldırmıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Hükümet işbaşına geldiğinde, uzun bir mücadelenin sonucu olarak, terörü, sıfır noktasında teslim almıştı. Peki, ne yaptı bu süreç içerisinde Sayın Hükümet; üzülerek belirtmeliyim ki, maalesef, hiç. İktidara hazırlıksız gelen Sayın Hükümet, üç yılı da geride bırakmış olmalarına rağmen, hâlâ, olaylar karşısında hazırlıksız yakalanmaktadır. Hazırlıksız yakalanmış olması, olaylar karşısında ilerisi hesaplanmamış ani refleksler göstermesine sebep olmaktadır. Bu yüzdendir ki, Sayın Başbakanın terör konusunda verdiği demeçler birbirini tutmamaktadır. Bulunduğu ortamın kendisinden beklentisine göre sözler söylemektedir. "Kürt sorunu" "demokratik cumhuriyet" söylemleriyle, "devletin milletiyle bölünmez bütünlüğü" "üniter yapı" söylemlerinin aynı ağızdan çıkması, en hafif deyimiyle, çelişkidir.

Terör, netice itibari ile insanların zihninde meşruluk kazanarak güçlenmeyi hedefler. Bu meşrulaşma çabalarına ve çabalarına katkı sağlayacak tutum ve davranışlardan uzak durmak gereği açıktır.

İlk aşamada terör, devlet otoritesini zaafa uğratmayı, insanlar üzerinde bir otorite kurmayı amaçlamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, 30 000 insanımıza ve milyarlarca dolarlık ekonomik kayba sebep olması bedeline rağmen, terör örgütünün insanlarımızın üzerinde bir otorite olmasını engellemiştir. İlk aşamada başarısız olmuşken, terör örgütünün ikinci aşamada olan meşrulaşma çabalarının da kuşkusuz başarıya ulaşması imkânsızdır.

Maalesef, Sayın Başbakan, terör örgütü için bile kullanmadığı "kandan ve terörden medet ummak" sözünü, bu ülkenin, meşru, demokratik muhalefeti için söylemiştir. Bu söz, vicdan sahibi herhangi bir kişinin kullanabileceği bir söz değildir. Terörün panzehiri, millî birlik ve bütünlüğümüzdür. Bulunduğu makam gereği millî birlik ve bütünlüğümüze sahip çıkmakta öncelikli sorumluluk sahibi olan insanların daha dikkatli konuşması gerekir.

Ülkemizin yüz yüze bulunduğu terör sorununun birinci ve en önemli boyutu uluslararası boyutudur. Terör örgütünü bir taşeron olarak kullanan çevreler, Ortadoğu'ya ilişkin kendi senaryolarını hayata geçirmek noktasında Türkiye'yi, kendi diktikleri kılıfın içine girmeye zorlamakta, kendi sınırlarının dışında inisiyatif sahibi olabilmesini engellemeye çalışmaktadırlar. Sınırlarımızın hemen ötesindeki Türkiye'nin geleceğini hayatî noktada etkileyecek olaylara Türkiye'yi müdahil olacak güçten yoksun bırakmak için kendi iç sorunlarıyla boğuşan bir ülke durumuna sokma çabalarını sürdürmektedirler. Bu nokta, her türlü siyasî mülahazalarımızın üzerinde tutulmalı ve dalgalanmayan, iyi hesaplanmış net bir dış politikayla bu hesaplar mutlaka boşa çıkarılmalıdır.

İkinci mesele, bölücü terör örgütünün kendi hedef kitlesi ve kendi organizasyonu içinde kaybettiği itibarını yeniden yakalama girişimidir ve bombaların, mayınların patlamasının temel nedeni, terör örgütünün kendisine alternatif bir muhalefet oluşumunu ta başından kurduğu stratejiye de uygun olarak engellemektir. Terör örgütünün bu amacının engellenebilmesi için, güvenlik güçlerinin istek ve önerileri mutlaka dikkate alınmalıdır. Demokrasinin uluslararası kabul edilmiş standartları ile Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesinin, coğrafyasının getirdiği zorlukların çözümünün ve tarihsel birikiminin optimum bir politikada birleştirilmesi gerekmektedir. Bu politikanın unsurlarından biri için diğerini feda etmek, geleceğimiz için zaaf yaratacaktır.

Üçüncü boyut, Türkiye'yi, uluslararası ilişkileri üzerinden, terör örgütünün meşru bir aktör olduğunu kabule razı etmektir. Bunun için izlenen yöntem de, sivil unsurları, devletine başkaldırıya teşvik edip, toplumsal çatışmanın yurt geneline yayılması çabasıdır. Olaylar karşısında vatandaşa itidal tavsiye etmenin ötesinde, çok hızlı bir şekilde provokatörlerin yakalanıp adalete teslim edilmesi, vatandaşın vicdanını, devlet gereğini yaptı, yapıyor inancıyla rahatlatmaktır.

Türkiye'nin, demokratikleşme yolunda aldığı mesafeler, kesinlikle terörün bir sonucu değildir; hatta, bölücü terör, en fazla bölgeye ve bölge insanına zarar vermiş, ekonomik olarak bölgeyi körelttiği, bölge insanını göçe zorlayarak mağdur ettiği gibi, demokratik açılımların da önünü tıkamıştır. Dolayısıyla, bölücü terörün, Türkiye'nin demokratikleşmesine değil, bölge sorunlarının ağırlaşmasına yol açtığı da bir gerçektir. Bu nedenle, demokratik açılımların hayata geçirilmeye çalışıldığı her safhada terör örgütünün sahne almasını bu anlamda yadırgamamak gerekir; çünkü, bu örgütün ve bu örgütü açık veya kapalı olarak destekleyen çevrelerin, hiçbir zaman hedeflerinde, Türkiye'nin demokratikleşmesi, güneydoğunun ekonomik olarak güçlenmesi ve tümüyle Türkiye'nin müreffeh bir toplum olması gibi bir amaç olmamıştır. Bu sebeple, demokratik açılımlarını sağlamış Türkiye, ekonomik kalkınmasını başarmış Türkiye, gelir dağılımının hakkaniyetli olduğu bir Türkiye, terör olaylarının zemin bulamayacağı bir Türkiye olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, bir daha şehit ve gazi vermememiz dileğiyle, Yüce Heyetinize en derin saygılarımı arz ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Onur Öymen.

Onur Bey, kişisel söz isteminiz de var; ikisini birleştirelim mi?

ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Lütfen.

BAŞKAN - Peki; o zaman süreniz 30 dakika.

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Terörle Mücadele Yasasının bir maddesinin değiştirilmesiyle ilgili olarak hükümetin sunduğu yasa tasarısı hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, hükümetin, Terörle Mücadele Yasasında değişiklik yapılmasını öngören bir tasarı sunacağını öğrendiğimiz zaman, gerçekten çok memnun olmuştuk. Terörle Mücadele Yasası konusunda yurt içinde, basında, akademik çevrelerde, yurt dışında pek çok tartışma yapılıyor. Biz, tahmin etmiştik ki, hükümet, bütün bu tartışmaları dikkate alarak, Terörle Mücadele Yasasını özlü bir şekilde ele alacaktır ve Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap veren bir metni Yüce Meclisin huzuruna getirecektir. Ne yazık ki, şu anda, Meclisin huzuruna getirilen metin son derece sınırlı bir alanı kapsamaktadır. Şehit ailelerimizin yararlandığı sağlık olanaklarının genişletilmesi amacını gütmektedir bu değişiklik. Gayet tabiî ki, bu konuda görüşlerimizi açıklayacağız, gayet tabiî ki, küçük bir adım bile olumlu bir adım sayılmalıdır; ama, şu soruyu kendi kendimize sormaktan alıkoyamıyoruz kendimizi: Bu metin, acaba bu tasarı, şu sırada hükümetin Terörle Mücadele Yasasına getirebileceği tek değişiklik önerisi mi olmalıydı, bu kadar ciddî terör tehdidine maruz bir ülkede, bu kadar ciddî tartışmaların yer aldığı bir ülkede, hükümetin getirebileceği tasarı sadece bundan mı ibaret olmalıydı; bu soruyu kendi kendimize soruyoruz.

Değerli arkadaşlarım, hükümetin, bu yasa tasarısının gerekçesinde dile getirdiği bazı hususlar son derece kaygı vericidir. Bakınız, gerekçede ne deniliyor: "Şehit dul ve yetimlerinin ve malullerin yaşadıkları yerlerde yeterli donanıma sahip sağlık kuruluşu bulunmaması -bu doğal olabilir- veya bu gibi kuruluşlar bulunmakla birlikte, tabi oldukları sosyal güvenlik kurumunca bunlardan yararlanmalarının öngörülmemesi nedeniyle tedavi olamamakta, tedavileri aksamakta veya başka şehirlere gitmek zorunda kalmaktadırlar."

Değerli arkadaşlarım, işin vahametini görebiliyor musunuz?! Şehit ailelerimiz, bulundukları yerlerdeki bazı sağlık kuruluşlarından yararlanmaya mevzuat müsait olmadığı için tedavi olamıyorlar. Bu, gerçekten utanç verici bir durumdur. Bunun iyileştirilmesi için hükümetin öneri getirmesi çok güzeldir, olumlu bir girişimdir; ama, bu kadar zaman, bu kadar yıldır, biz, şehit ailelerimizi, demek ki, yeterli sağlık koşullarından mahrum bırakmışız. Bu, hepimiz için utanç vericidir. Gerçekten, bu gerekçeyi okuduğumuz zaman çok üzüldük; bu, affedilmez bir hatadır ve bize gelen bilgilere göre, son zamanlarda bazı illerimizde, ilçelerimizde, beldelerimizdeki şehit yakınları, gerçekten, muayene olmakta, ilaç yazdırmakta büyük güçlük çekmektedirler. Bu kadar büyük bir dram yaşamış, bu kadar büyük bir acı çekmiş insanları bu gibi bürokratik engellerle zorlamamak, hırpalamamak, hepimizin borcudur, devletin borcudur. Bu konuda, gerçekten geç kaldığımızı kabul etmek lazım.

Değerli arkadaşlarım, kendi kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: Bu vatan için hayatını feda etmiş insanların ailelerine, şehitlerimizin ailelerine, ayrıca malul gazilerimize devletçe yeterince ilgi gösterebiliyor muyuz, onlara yeterince destek sağlayabiliyor muyuz, onların temel ihtiyaçlarına yeterince katkıda bulunabiliyor muyuz? Biraz önce dile getirdiğim husus, bunu, maalesef, yeterince yapamadığımızı gösteriyor.

Şimdi, şunu dikkatinize sunmak istiyorum: Farklı koşullarda şehit olmuş vatandaşlarımız var; bunların ailelerine farklı muamele yapıyoruz. Bir insan, teröristle çarpışırken veya terör kurşunuyla şehit olmuşsa, onun ailesinin yararlandığı olanaklar başkadır; teröristle çarpışmak üzere giderken mayına basarak ölmüşse, göreve giderken trafik kazasında ölmüşse veya bir asker, arkadaşını suda boğulmaktan kurtarmak için çalışırken kendisi boğularak ölmüşse, onun ailesine daha kısıtlı yardım sağlıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu insanların vatan için öldüğünü kabul etmemiz lazım. Hepimiz kabul edelim ki, bu insanlar vatan uğruna şehit olmuşlardır, kendi kusurları yok. O bakımdan, aileleri arasında ayırımcılık yapmanın doğru olmadığını düşünüyoruz.

Yasalarımızı inceledik -eğer, hükümet mensubu arkadaşlarımız, değerli bakanlarımız, bizim göremediğimiz bir hususu tespit edip de yasalarda bizi uyarırlarsa, kendilerine teşekkür ederiz- dikkatle inceledik, gördüğümüz kadarıyla, bizim yasalarımızda "şehit" kavramının tarifi yok. Kime şehit denir, kime şehit denmez, bunun açık bir tarifi yasalarımızda yer almıyor. Terör şehidi deniliyor, görev şehidi deniliyor; ama, şehit kimdir, bunun tarifi tam olarak yapılamıyor.

Ayrıca, bütün şehit ailelerimizin ve bütün gazilerimizin sorunlarını, sıkıntılarını karşılayacak, bunların dertlerine çare arayacak bir makam da yok Türkiye'de; yani, kimdir şehit ailelerinin sorunlarının incelenmesinden, çözümünden sorumlu makam dediğiniz zaman, karşınızda bir makam yok. Eğer, şehit olan vatandaşımız bir askerse, gayet tabiî ki, Genelkurmayın, Millî Savunma Bakanlığımızın kendi örgütü içinde çare var; polis ise polis örgütü içinde örgütlenmeler var; ya öğretmense, ya Dışişleri mensubuysa, ya başka bir bakanlığımızın mensubuysa, imamsa, bu arkadaşlarımızın, bu şehitlerimizin ailelerinin sorunlarından sorumlu tek bir makam yok. Başka ülkelerde öyle değil. Mesela Fransa'da, bütün şehitlerin sorunlarından sorumlu olan, onların dertlerini…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, burada şehitler konuşulurken, arkadaşlar orada…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Kahkahalarla gülüyorlar...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Burada şehitler konuşuluyor.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, koltukların hemen arkasında... Belki, konuşanı ve diğer dinleyenleri rahatsız etmiyor zannediyorsunuz; ama, konuşmalarınız rahatsızlık verici.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Gülerek…

BAŞKAN - Sessizliği bozuyor.

Lütfen, ya dışarıda konuşalım ya da içeride sessiz kalalım.

Buyurun Sayın Onur Öymen.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, terörle mücadele sırasında şehit olan askerlerimizin ailelerine gerek devlet olarak gerek ilgili kuruluşlarımız olarak belli bir katkıda bulunuluyor, belli bir ikramiye ödeniyor; bunu, hiç azımsamıyoruz; ama, bu insanların hayatlarını sürdürmeleri için verdiğimiz maaşlar, şehit ailelerine ödediğimiz maaşlar, acaba yeterli midir; bunu kendi kendimize sormamız lazım.

Mesela, elimde, şehit annelerinin, şehit babalarının bordroları var. Bir ayda aldıkları maaş 233 Türk Lirasıdır; bunun, en son düzenlemelerle 240 liraya çıkarıldığı söyleniyor. Bir şehit anasına verdiğimiz maaş 240 liradır. Bu, gerçekten, çok üzüntü vericidir, utanç vericidir. Zannediyorum ki, en azından asgarî ücret kadar bir maaş verirsek şehit ailelerine, görevimizi daha iyi yapmış oluruz.

Bunun dışında, başka sorunlar var. Mesela, şehit ailelerimize konut edindirme yardımı yapıyoruz eğer şehirde yaşıyorlarsa, ya köyde yaşıyorlarsa, ya o köyde bir toplukonut projesi yoksa ne olacak; onlara bir katkı sağlamayı düşünemez miyiz; eğer arzu ediyorlarsa, mesela, bir tarım araç gereci almamız çok zor mu olur; bu miktarda bir yardımı kendilerine sağlayamaz mıyız? (CHP sıralarından alkışlar)

Bir şey daha söyleyeyim. İşe alınmakta, şehit ailelerine belli bir öncelik tanınıyor, belli bir olanak sağlanıyor; güzel, iyi bir şey bu; fakat, bakıyoruz, mesela, bir şehidin hem eşi varsa hem de oğlu veya kızı varsa, bunlarından sadece bir tanesi işe alınıyor. Şehidin eşi işe alınıyorsa oğlu alınmıyor veya kızı alınmıyor; yani, bir devlet, acaba, bir şehidin, hem eşine hem oğluna veya kızına iş bulmak, öncelikle iş bulmak görevini yerine getiremez mi? Çok mu zordur? Bunu sağlamak, devletin imkânlarını çok mu zorlar?

Aynı şekilde, malul gazilerimizin sorunu var. Malul gazilerimizin de işe yerleştirilmesi için yasal düzenlemeler yapılmış; bizdeki bilgiye göre, şu anda, 110 malul gazi işe girmek için sıra bekliyor. İşte, hükümetten ricamız, bu konularda daha dikkatli olmasıdır ve bu konularda devletin olanaklarını daha cömertçe kullanmasıdır. Özellikle işe almak gibi insanî konularda, zannediyorum ki çok daha dikkatli olmak zorundayız.

Tütün ve alkol gelirlerinden şehit ailelerine bir katkı sağlanıyor. Ne kadar katkı sağlanıyor; bir yılda 1 500 YTL; yani, ayda 100 YTL'den biraz fazla. Zannediyorum ki, Türkiye'nin bugünkü koşullarında, Türkiye Cumhuriyeti bundan daha fazlasını yapabilir.

Onun için, bizim şehit ailelerimiz ve gazilerimiz çok gururlu insanlardır. Bunlar, hiçbir zaman kayıplarının bedelini parayla karşılamak istemezler, bunu düşünmezler bile, bunu teklif bile etmezler; ama, bunu teklif etmek bizim görevimiz. Milletin seçtiği milletvekilleri olarak, bu insanların ıstırabını, sıkıntısını, yoksulluğunu burada gündeme getirmek, zannediyorum ki bizim görevimizdir ve bu görevi de yerine getirmeye çalışıyoruz.

Şehit ve malul gazi çocuklarının, eğitim sistemi içinde, özel öğretim kurumlarında, meslekî, teknik kurslarda, ücretsiz öğrenci olarak bu kurslardan yararlanmaları mümkündür; fakat, bizim öğrendiğimize göre, buralarda çok ciddî sıkıntılar var.

Örneğin, gazilerimizin çocukları üniversiteye girerken, üniversite harcı alıyoruz kendilerinden. Bu, dargelirli insanlar için büyük bir yüktür. Devlet, acaba küçük bir gayret gösterip gazi çocuklarının üniversiteye girişinden kayıt ücreti istemese, doğru bir iş yapmış olmaz mıyız?

Bir gaziye verilen vatanî hizmet maaşı ne kadardır, bilmiyorum bunu araştırma imkânınız oldu mu. Bugün, bir gazimize devletimizin verdiği vatanî hizmet maaşı 230 Yeni Türk Lirasıdır; bundan ibarettir ve eğer gazimiz ölürse eşine verdiğimiz para sadece ve sadece 170 Yeni Türk Lirasıdır. Bu parayla bir insan geçinebilir mi, ailesini geçindirebilir mi?! Annesi ve babası vefat eden gazi çocuklarımıza da devletin yeterince sahip çıkmadığı yolunda elimizde çok ciddî bilgiler var.

Bir vatandaşımız şehit olduğu zaman silahını ailesine anı olarak veriyoruz; çok güzel bir jest; ama, biliyor musunuz ki, o silahın ruhsatı için o şehit ailesinden biz 1 500 YTL ruhsat parası istiyoruz. Bir elimizle veriyoruz, bir elimizle alıyoruz. Bu, günah değil midir; yani, biz, devlet olarak böyle bir uygulamayı gerçekten utanç verici buluyoruz. Böyle bir düzenleme yapmak çok mu zordur?! Eğer, hükümet, bu Terörle Mücadele Yasası içinde şehitlerin haklarını dile getiren, onlara çözüm arayan öneriler yaparken bunları da yapsaydı, zannediyorum ki, çok iyi olurdu.

Değerli arkadaşlar, bunlarla bitmiyor. Bir grup şehit ailesine, biz, demiryollarında ve denizyollarında ücretsiz seyahat imkânı tanıyoruz, terör şehidiyse. Görev şehidiyse, demin söylediğim gibi, mayına basarak şehit olmuşsa, göreve giderken trafik kazasında olmuşsa onların ailesine vermiyoruz. İşte, bu gibi düzenlemeleri, zannediyorum, hükümetimiz kolaylıkla yapabilir ve bütün bunları, biz, şehitlerimizin ailelerine, malul gazilerimize, hepimizin bir vicdan borcu olarak görüyoruz. Ümit ediyorum ki, hükümetimiz, bu önerilerimizi önemle dikkate alacaktır ve pek yakında bütün bu eksiklikleri ve daha pek çok eksikliği düzeltecek yeni önerilerle önümüze gelecektir.

Bütün bunlar işin maddî tarafı; bir de manevî tarafı var. Değerli arkadaşlarım, size bir örnek vereyim: Dışişleri Bakanlığı mensupları, biliyorsunuz, ASALA terör örgütlerinin ve başka terör örgütlerinin saldırılarına uğrayıp, pek çoğu, birçoğu şehit oldu; büyükelçilerimiz, başka arkadaşlarımız… Bunlar için, daha, bugüne kadar bir anıt dikebilmiş değiliz; bu da, ayrıca, utanç vericidir. Yani, işin maddî yanının yanı sıra, bir de manevî boyutu var. Yalnız onlar için değil, şehit edilen öğretmenlerimiz için de, bizim bildiğimiz, bir anıt dikemedik. Şimdi, Ankara Belediyesinin şehit diplomatlar için bir anıt dikmeye çalıştığını öğreniyoruz; bunu, memnunlukla karşılıyoruz, kendilerini tebrik ediyoruz. Ümit ediyoruz ki, bütün şehitlerimiz için, bütün büyük kentlerimizde hiç değilse, böyle anıtlar dikilecektir.

Değerli arkadaşlarım, bu, meselenin bir boyutudur. Terörle mücadele konusunda söyleyeceklerimizin bir boyutu bu şehit ailelerine ve malul gazilerimize yapabileceğimiz katkılarla ilgilidir; ama, meselenin başka bir boyutu var. Bizim esas görevimiz, bundan sonra hiç değilse, mümkün olduğu kadar şehit vermemeye çalışmaktır; vereceğimiz şehitlerin sayısını en aza indirmektir ve bunun için de, devletimizin, Silahlı Kuvvetlerimizin, güvenlik kuvvetlerimizin gerekli yasal yetkilerle donatılması lazım.

Sayın Genelkurmay Başkanımız, Türkiye Emekli Subaylar Derneğinin yayın organı olan Birlik Dergisine geçenlerde açıklamalarda bulundu. Okuduğumuz zaman görüyoruz ki, Genelkurmay Başkanımız "hiç olmazsa Avrupa Birliği ülkelerindeki kanunlara yakın kanunlara sahip olalım, hiç değilse Avrupa Birliği ülkelerindeki güvenlik kuvvetlerinin sahip olduğu yetkilere yakın yetkilere sahip olalım "diyor. O kadarını da istemiyor da, ona yakın yetkilere sahip olalım… Yıllardan beri Türkiye'ye baskı yapıyorlar "aman efendim, Terörle Mücadele Yasasını değiştirin, Ceza Yasasını değiştirin, şunu yapın, bunu yapın…" Fakat, o ülkelerin kendi mevzuatına bakıyoruz, terör konusunda bir tehditle karşılaştıkları zaman derhal kendi terörle mücadele yasalarını, ceza yasalarını değiştiriyorlar ve terörle en etkili bir biçimde mücadele etme imkânını veriyorlar kendi güvenlik kuvvetlerine. Biz niye vermiyoruz?!

Şimdi, Sayın Genelkurmay Başkanımızın bu açıklamalarını okuyunca, biz hayrete düştük. Hükümet, terörle mücadele konusunda bir yasa tasarısı hazırlarken Genelkurmay Başkanlığımızın görüşünü almamış mıdır?! Genelkurmay Başkanımız bir yasadan yakınıyorsa, öyle anlaşılıyor ki, yeterince istişare edilmemiştir; yani, bir hükümet, terörle mücadele yasası hazırlarken Genelkurmay Başkanıyla, güvenlik kuvvetleriyle, Millî Güvenlik Kuruluyla istişare etmezse, kiminle eder?! İki ihtimal var; ya hiç istişare edilmedi veya Genelkurmay Başkanımızın, askerî makamlarımızın, güvenlik kuvvetlerimizin mütalaalarını dikkate almadılar yeterince. Her ikisi de yanlış.

O bakımdan, bu konunun açıklığa kavuşturulmasını istiyoruz. Hükümet gelip de bize burada "efendim, biz, bütün ilgili makamlarımızın, askerî makamlarımızın, güvenlik kuruluşlarımızın, hepsinin görüşünü aldık ve o görüşleri yasa tasarısına yerleştirdik" derse, o zaman, Sayın Genelkurmay Başkanımızın yakınmasının neden kaynaklandığını anlayamayacağız. Eğer dikkate almadılarsa, onu söylesinler ve desinler ki Meclise: Askerî makamlar şunları istiyordu, biz veremedik, şunun için veremedik. Yani, her halükârda bu konu mutlaka açıklığa kavuşturulması gereken bir konudur daha fazla şehit vermemek için. Son zamanlarda hortlayan terörizmle daha etkili bir mücadele yapmak için, bizim, bu mücadeleyi yapan silahlı kuvvetler mensuplarımıza, Genelkurmay Başkanımızın dediği gibi, en azından, Batı Avrupa ülkelerinde, oranın güvenlik güçlerinin sahip olduğu yetkileri, mevzuat olanaklarını sağlamamız gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, terörle mücadelenin bir de dış boyutu var. Bütün bunlar içeride alacağımız tedbirlerle ilgili; bir de dış boyutu var. Terörle mücadelenin dış boyutunda, herkes biliyor ki ve bütün dünya ülkeleri de kabul ediyor ki, terörle etkili bir mücadele yapabilmek için uluslararası alanda işbirliği şarttır. Biz, bunun tecrübesini yıllardan beri yaşıyoruz ve diğer ülkelerin terörle mücadelede desteğini en çok isteyen ülkelerin başında Türkiye gelmektedir; çünkü, bazı teröristler, Türkiye'nin dışında konuşlandırılıyor, sınırlarımızı aşarak gelip burada eylem yapıyorlar, insanlarımızı öldürüyorlar. Onlarla mücadele etmek için, bütün dünyadan destek istiyoruz. Öyle değil mi; öyle.

Peki, biz, terörle mücadelede dünyaya yeterince destek veriyor muyuz? İşte, soru buradadır. Şimdi, size bir örnek vereyim. 1996 yılında ilk canlı bomba terörist eylemleri olduğunda Kudüs'te, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in daveti üzerine, Şarm El Şeyh Şehrinde bir dünya zirvesi toplandı, bu bombalı eylem üzerine dünya zirvesi toplandı. O zaman Sayın Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel de katıldı. Ben de Dışişleri Müsteşarı sıfatıyla katılıp, bu ortak bildirinin yazımına katılmıştım ve bütün dünya devletleri -Amerikası Rusyası, Almanyası, Fransası- bütün Arap ülkeleri, önde gelen Arap ülkeleri -Mısır, Suudi Arabistan vesaire- hepsi bunu imzaladılar, altında Türkiye'nin de imzası var.

Terörle mücadelede uluslararası belgeleri imzalayan ülkelerden biri Türkiye. Başka pek çok sözleşmeyi imzaladık. En son belgeyi ne zaman imzaladık değerli arkadaşlarım, ne zaman kabul ettik, size onu söyleyeceğim. Şimdi, elimde metinleri var. 29 Kasım 2005 tarihinde, Avrupa Birliği, terörle mücadele konusunda bir ortak tutum belgesi kabul etti. Bu ortak tutum belgesinde, işte, terörle mücadele için neler yapılacağı yazılı, altında da terör örgütlerinin listesi var. Açıp bakıyorsunuz, görüyorsunuz ki, bu listenin 17 nci sırasında Hamas örgütü yer alıyor, 23 üncü sırada da PKK yer alıyor, eski ismiyle yeni ismiyle; ama, Hamas, bu listede 17 nci sırada yer almaktadır. Burada bitmiyor. 6 Şubat tarihinde -onun da metni var burada- Avrupa Birliği Dönem Başkanı Avusturya bir açıklama yapıyor ve diyor ki o açıklamasında: "İşte, Hırvatistan, Makedonya, Arnavutluk -birkaç aday ülkeyi veya aday olmak isteyen ülkeyi sayıyor- ve Türkiye, bizim bu 29 Kasım tarihli terörle mücadele ortak tutum belgemizi aynen kabul etmişlerdir ve millî mevzuatlarını da buna uydurmak için taahhütte bulunmuşlardır." Tarih, 6 Şubat 2006. Biz ne yapıyoruz; ondan on gün sonra, terörist örgüt olarak resmen kabul ettiğimiz ve onunla mücadele etmek için uluslararası alanda taahhütte bulunduğumuz bir örgütün başkanını Türkiye'ye davet ediyoruz ve Dışişleri Bakanı düzeyinde onunla masaya oturuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, terörle uluslararası mücadelede bu yapılacak iş midir, bu yapılacak iş midir?! Başka bir ülkenin dışişleri bakanı, aynı listede yer alan, Türkiye'ye saldıran bir terör örgütünün başkanıyla veya bir sorumlusuyla bir masaya otursa biz buna tepki göstermez miyiz? Bu konudaki gelişmeler bizi çok rahatsız etmiştir, birçok bakımdan rahatsız etmiştir; ama, terörle mücadelede uluslararası taahhütlerimiz açısından bizi özellikle rahatsız etmiştir. Bir tek Batı ülkesi bu örgütü muhatap kabul etmedi. Niçin; çünkü, bu örgüt, 1988 yılında kurulurken kabul ettiği temel yasasında, açıkça, şiddete başvuran Müslüman Kardeşler Örgütünün devamı olduğunu söylüyor, şiddet kullanarak İsrail'i haritadan sileceğini söylüyor, Müzakereyi reddediyor. Açıkça İsrail'le müzakere ederek çözüm bulma yöntemini reddediyor ve siz, Ankara'da bu örgütü kabul ettiğiniz ana kadar ve hatta ondan sonra bu örgüt, yasasındaki bu temel ilkelerden vazgeçtiğini söylemiş değildir. Eğer bu örgüt, deseydi ki, biz terörden vazgeçiyoruz, bundan sonra müzakere yoluyla meselelerimizi çözeceğiz; o zaman, yeniden değerlendirirdik hep birlikte; bunu söylemiyor.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Türkiye onu tavsiye etti ama.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Siz diyorsunuz ki, efendim, buraya kabul etmeseydik İran'a gidecekti. İran'a gidecekti, hiç değilse İran'a gitmesini önledik...

Değerli arkadaşlarım, bu konuda size bir bilgi vereyim. Buraya gelen zat, Ankara'ya gelmeden birkaç gün önce, 28 Ocak tarihinde Şam'da, İran Cumhurbaşkanına konuşmuştur; yani, İran'la görüşmesini engellemiş filan değiliz. Buradan gittikten iki gün sonra da Tahran'a davet edilmiştir, İran'a gitmiştir ve orada, şiddet yoluna başvurmaya devam edeceğini dünyaya ilan etmiştir. Şimdi biz ne kazanmış olduk; bir sonuç aldık mı yaptığımız bu işten; alamadık. Uluslararası terörle mücadele alanında verdiğimiz taahhütleri ihlal ettik ve hiçbir sonuç da alamadık ve bakınız, bugünkü havadisi biliyorsunuz, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek bu örgütle görüşmeyi reddetti; yani, Mısır reddediyor görüşmeyi, düşünebiliyor musunuz! Şimdi, biz, dışpolitikada, değerli arkadaşlarım, çok dikkat ederiz. Türkiye, çok uzun yıllardan beri, Ortadoğu politikasında bütün devletlerin itimadını kazanan, son derece ilkeli, son derece tutarlı bir politika izlemiştir. Bu politikanın iki temel ilkesi vardır. Birinci ilke şu: Yapan kim olursa olsun, hedefi kim olursa olsun, gerekçesi ne olursa olsun, biz, bütün şiddet eylemlerini reddederiz ve şiddete başvuran hiçbir örgütü muhatap almayız. Türkiye, yıllardan beri bu politikayı izliyor. İki; bölge ülkeleriyle ilişkilerimizde, gerçekten bütün ülkelerin itimadını kazanmaya özen gösteririz.

Şimdi biz ne yaptık; şiddete başvuran, teröre başvuran, Türkiye'nin resmen terör örgütü olduğunu kabul ettiği bir örgütü muhatap aldık; bir. İkincisi, Ortadoğu'da bazı devletler nezdinde itibarımızı, inandırıcılığımızı, güvenilirliğimizi kaybettik. Son derece yanlış iştir. Efendim, parti işiydi bu veya hükümet işiydi demekle kendimizi kurtaramayız. İktidar Partisinin ayrı dışpolitikası, hükümetin ayrı dışpolitikası olmaz. Üstelik, partiye davet ediyoruz; o partide, Türkiye Cumhuriyetinin Dışişleri Bakanı bunlara muhatap oluyor. Davet ettiğimiz insan, Interpol tarafından kırmızı bültenle aranan bir insandır. Kırmızı bültenle aranan bir Türk vatandaşını bir yabancı ülkenin dışişleri bakanı muhatap alsa biz ne deriz?! Sayın Başbakan diyor ki, "efendim, bunlar seçim kazanmıştır" yani, seçim kazanmak meşrulaştırmıştır...

Değerli arkadaşlar, seçim, 25 Ocak tarihinde oldu. Siz, seçimden onbir gün sonra, bu örgütü terör örgütü olarak kabul etmişsiniz; işte belgesi burada. Niye itiraz etmediniz?! Efendim, bunlar seçim kazanmıştır, artık terörist sayılmaz, meşru muhatap sayılabilir diye itiraz ettiniz mi; hayır. Onbir gün sonra, siz, hükümet olarak, bu örgütü terör örgütü olarak kabul ediyorsunuz; belgesi burada, ilan edilmiş dünyaya; yani, bunlar olacak şey değil. Kaldı ki, seçimi kazanmak yetmiyor. Bakınız, 1999 yılında, Avusturya'da yapılan seçimi kazanan ırkçı eğilimli Hayder'in partisi, bugünkü Başbakan Schüssel'le koalisyon kurdu. O zaman 15 ülkesi vardı Avrupa Birliğinin, 14 ülke karar verdi "biz, bunu muhatap almayacağız, bu, hükümette olduğu sürece, Avusturya'yla hiç temas etmeyeceğiz, el sıkışmayacağız" dediler. Devletler böyle davranıyor; demiyorlar ki, efendim, mademki seçimi kazandı, ırkçı da olsa, benim makbulümdür; diyen çıkmadı, hiçbiri elini sıkmadı. Sonunda ne oldu; bu zat, 2000 yılında, partisinin başından ayrılmak zorunda kaldı. Seçimi kazanmak, bir partinin, bir örgütün demokratikleşmesi için yeterli değil veya seçime katılmak. İspanya'da Herri Batasuna Partisi var; işte, ETA teröristlerini destekleyen; seçime girdi, milletvekili çıkardı; fakat, sonra, İspanyol mahkemeleri, bu örgütü süresiz olarak kapattı, 23 tane parti yöneticisini hapse attı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Süreniz doldu; lütfen, toparlayın.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Hiç kimse, dünyada, kalkıp da bu örgüt seçime girmiştir, meşruiyet kazanmıştır demedi.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar gösteriyor ki, terörle mücadelenin bir insanî boyutu var, şehitlerimize karşı görevlerimiz var; bir içgüvenlik boyutu var, terörle etkili biçimde mücadele etmek için gerekli yasal düzenlemeleri yapma zorunluluğumuz var; bir de dış boyutu var, terörle mücadelede uluslararası alanda işbirliği yapmaya ihtiyacımız var ve başka ülkelerin de terörle mücadelesine destek olma ihtiyacımız var. Biz, ümit ediyoruz ki, bu gelişmelerden hükümetimiz yeterince ders almış olsun ve bu hatamızı, hiç değilse, bundan sonra tekrarlamamak için çok daha dikkatli bir politika izlesin.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Derse ihtiyacımız yok bizim.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Biz, muhalefet olarak, hükümeti bu konularda uyarmayı bir görev sayıyoruz ve son olarak da şunu söylüyorum ki, çok kısıtlı bir iyileştirme bile olsa, Terörle Mücadele Yasasında hükümetimizin önerdiği değişikliği Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak destekliyoruz ve bu değişikliğe olumlu oy vereceğimizi bildiriyoruz.

Yüce Meclisi bu vesileyle saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Birleşime 30 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.27

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.09

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

818 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Millî Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/630) (S. Sayısı: 818) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa.

Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 818 sıra sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla ilgili Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Başkanlık Makamını ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tasarı, ihtiva ettiği içerik itibariyle, terörle mücadelede hayatını kaybetmiş, terörle mücadelede yaralanmış, malul, gazi olmuş, bunların geride bıraktıkları yakınlarıyla alakalı bir dizi düzenlemeyi beraberinde getiriyor; özellikle, eğitim, iş ve sağlık alanlarındaki yeni birtakım imkânları, şehitlerimizin, gazilerimizin ve bu mücadelede hayatını kaybetmişlerimizin yakınlarına yeni birtakım imkânlar getiren bir düzenlemedir. Muhalefet sözcüsü arkadaşlarımızın da olumlu olarak görmüş olduğu ve destek vereceklerini ifade ettiği bu düzenleme, elbette ki, bugüne kadar yapılması gereken, hatta, hiç kamuoyuyla bu şekliyle paylaşılmadan, bu millet, vatanı için, milleti için, bayrağı için, dirliği için, ülkesi için ve insanı için canını feda etme erdemliliğini ve yüceliğini ortaya koymuş, bu uğurda gazi olmayı başarabilmiş, bu mücadelede birtakım organlarını kaybetmiş, yani vücut organlarından bir kısmını kullanamaz hale gelmiş, gerçekten hiçbir kıymetle ölçülemeyecek kadar, hiçbir değerle ölçülemeyecek kadar büyük fedakârlıklar yapabilme erdemliliğini göstermiş bu insanlara karşı, bu insanlarımıza karşı, bu değerlerimize karşı keşke yasal düzenlemeleri daha önceden yapabilmiş olsaydık! Bunların, Genel Kurulda kamuoyuna açık bir şekilde tartışılıyor olması bile insana sıkıntı veriyor doğrusunu isterseniz. Bu hassasiyetimi de Grubum adına sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bugünün meselesi değil. Biz -kendi kuşağımız itibariyle de biliyorum- büyüklerimizden de hep dinleyerek geldik. Burada, onların birçok canlı şahitleri, yaşayan, en azından ailesinde bu tür büyük fedakârlıklar ortaya koymuş insanların evlatları ve yakınları olarak aramızda da bulunan arkadaşlarımız var.

İstiklâl Savaşı gazilerimizden başlamak suretiyle, hep gazilerimizin, şehitlerimizin ve bunlara bağlı olarak, bunların millete emaneti olan yakınlarının durumlarıyla ilgili, karşılaştıkları sıkıntılarla ilgili hep bu ülkede çok şeyler konuşulmuştur. Keşke, bu ülke ve bu ülkeyi idare edenler, bu fedakârlığı yapma erdemliliğini gösteren, hayatını ortaya koyan insanların yapmış olduğu fedakârlığın çok daha azını, bunları bütün siyasi polemiklerin de dışında tutarak, bütün endişelerin de ötesine taşıyarak, bunları biz hiç konuşmadan, biz de millet olarak bu değerlerimize karşı bu erdemliliği göstermiş olabilseydik! Gönül bunu arzu ederdi; ama, bir başlangıçtır. Elbette ki, bundan önce de birtakım yasal düzenlemeler yapılmıştır, bunların yakınlarıyla ilgili, eşleriyle ilgili, yetimleriyle alakalı ve aile yakınlarıyla, bakmakla yükümlü olduğu yakınlarıyla alakalı birtakım düzenlemeler yapılmıştır; ama, daha önce yapılan düzenlemeler, daha çok, bire bir, şehidin ve gazinin birinci derece eş ve çocuklarıyla alakalıydı. Bu, biraz daha kapsamı genişletmek suretiyle, bunun kapsamını, bunların birinci, ikinci derece yakınlarına ve en azından sorumlu olduğu insanlara karşı genişletmektedir. Önemli bir gelişmedir, önemli bir düzenlemedir; ama, yeterli bir düzenleme değildir. Bu millet bunları bağrına basabilmeli, bu insanların yapmış oldukları fedakârlıklar karşısında da bunlara verilenleri, verilmesi gerekenleri, hiçbir şekilde, ne siyasetinin ne pazarlığının ne günlük hayatının konusu yapmamalıdır; erdemlilik de doğru olan da budur diye düşünüyorum. Bunun üzerinde çok fazla konuşmak istemiyorum. Önemli bir düzenlemedir. İnşallah, bir sıkıntıyı, bir büyük beklentiyi… Bütün bunların ötesinde de, milletçe bir büyük vefayı ödeme gibi küçük bir gayret olarak bunları düşünüyorum. Elbette ki -biraz önce Sayın Öymen de uzun uzun anlattı- bunların özlük haklarını, sıkıntılarını, problemlerini ve ihtiyaçlarını bir çatı altında toplayan bir yasal düzenlemenin yapılmasında da zaruret olduğu kanaatindeyim. Parça parça, işte, bizim dışişlerinde şehitlerimiz var, millî eğitim camiasında şehitlerimiz var, emniyette şehitlerimiz var, jandarmada, askerde şehitlerimiz, gazilerimiz var ve diğer, bu ülkeye hizmet eden çok değişik alanlarda, diyanette ve diğer, tapu kadastrodan ulaşıma kadar, Devlet Demiryollarına kadar, bu ülkede, hizmet noktasında, bu ülkeye yararlı olabilme noktasında farklı şekillerde fedakârlık yapmış, hayatını kaybetmiş insanlarımız vardır. Bunlara karşı elbette ki milletçe vefamız ve sorumluluğumuz da vardır. Bunlarla ilgili yapılacak bütün çalışmaları ve bunlar için ödenecek bütün minnetleri ve şükranları bir çatı altında toplayarak bir elden yürütülmesi… Aslında, bu millete yakışan da bu ülkeye yakışan da budur diye düşünüyorum. İnşallah, bununla ilgili de mutlaka bir yasal düzenlemenin yapılmasında, buna öncülük edilmesinde de zaruret olduğunu, bütün bu konuşmalardan ve uygulamalardan da görmüş oluyoruz. Tabiî, gerek kendilerine sağlanan imkânlar, ekonomik imkânlar gerekse sağlık ve eğitim alanında birtakım imkânlar sağlanmıştır; ama, bunlar, elbette ki yeterli değildir. Bunları daha ileriye, hatta, hiçbir şekilde konuşmaya, günlük hayatımızın malzemesi yapılacak birtakım uygulamalara ve konuşmalara fırsat vermeden, imkân vermeden de bunların yapılması gerektiği kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, bir konuyla ilgili, bu vesileyle bir açıklama yapmak istiyorum. Sayın Öymen, özellikle şehitlerin kendi ailelerine emanet olarak verildiği, bir aziz hatıra olarak verdiği silahlardan bile onlara bir taşıma ruhsatı ücreti, 1 500 YTL'lik bir ücret talep edildiğini ifade etti. Doğrusunu isterseniz, tabiî, bunlar çok hoş ve şık şeyler değil; ifade etmesi bile zor. En azından, hayatını verme erdemliliğini göstermiş insanın aziz hatırasına bir saygısızlıktır bu, bir saygısızlıktır. Bununla ilgili, Grup Başkanvekilimiz Sayın Faruk Çelik'in bir kanun teklifi verdiğini, komisyonda olduğunu, inşallah, kısa zamanda da komisyon gündeminden Genel Kurulun gündemine getirilmek suretiyle, en azından, bu aziz hatıraya Meclis olarak sahip çıkmamız gerektiği konusunda da bir sorumluluğumuzun olduğunu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, burada, Sayın Öymen, bütün bunların dışında, terörle mücadelenin iç ve dış boyutlarıyla ilgili, geniş, ayrıntılı bilgiler verdi. Evet, terörden, biz, ülke olarak, millet olarak çok acı çektik ve yeryüzündeki, dünyadaki bütün ulusal terörün uluslararası boyutunda, ülke olarak, millet olarak da her türlü katkıyı verdik; ama, belki, bizim yapmış olduğumuz fedakârlığı, bizim sağlamış olduğumuz, terörün uluslararası boyutundaki gelişmelerin giderilmesi noktasındaki, ülke olarak, millet olarak sağlamış olduğumuz katkıyı da, maalesef, muhatap ülkelerden görmediğimiz de bir gerçektir. Türkiye'nin, terör konusunda, gerçekten, bütün dünyanın başvurabileceği çok önemli bir tecrübe ve bilgi birikimi vardır. Türkiye, dünyadan bunu esirgememiştir; ama, dünyanın bazı ülkeleri, elindeki imkânları terörle mücadele konusunda Türkiye'yle paylaşmaktan sarfınazar etmiş, bunu Türkiye'den esirgemiştir. Bu da bilinen, kamuoyu tarafından bilinen bir gerçektir.

Yine, bu noktada bir hususu da sizlerle paylaşarak huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, son zamanın, son günlerin sıcak gündemidir; Filistin'deki seçimler ve bu seçimlerin arkasından gelişen olaylarla ilgili gerek yurt içinde gerek yurt dışında gerek siyaset çevresinde gerekse medya çevresinde farklı yorumlar ve düşünceler ortaya konuldu. Ben, bu konuyla ilgili düşüncelerimi de Genel Kurulla ve sizlerle bir kere daha paylaşmak istiyorum.

Tabiî, biz, bu bölgenin, bu coğrafyanın insanıyız. Bizim coğrafyamız, belki başka coğrafyalarda çok rastlanmayan; ama, sürekli krizlerin yaşandığı bir coğrafyadır burası. Başka coğrafyalarda, belki, bizim coğrafyamız kadar sürekli savaşların, cinayetlerin, krizlerin yaşandığı bir başka coğrafyayı tahayyül etmek mümkün değil. Tarih boyunca da bu böyle olmuştur.

Ortadoğu'nun en güncel ve en dinamik süreci İsrail-Filistin anlaşmazlığıdır. Dolayısıyla, her ülkenin bu konularla ilgili birtakım yaklaşımları, birtakım değerlendirmeleri olduğu gibi, haklı olarak Türkiye Cumhuriyetinin de, Türkiye'deki her sağduyulu insanın da bu anlaşmazlıkla ilgili, burada yaşanan gelişmelerle ilgili düşünce üretmesi, fikir üretmesinden, burayla ilgili birtakım endişe ve kaygıları taşımasından ve paylaşmasından daha tabiî bir şey olamaz.

Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz günlerde Filistin'de bir serbest seçim oldu. Bu seçimlerde iki örgüt, iki siyasî teşekkül seçime katıldı. Bunlardan bir tanesi iktidarda bulunan El Fetih, diğeri de muhalefeti temsil eden Hamas. Bu, sadece… Bu seçime girerken, yani, o günkü şartları da, o gün dünya kamuoyunu, Ortadoğu'daki kamuoyunu da, gelişmeleri, düşünceleri de bir kere daha hatırlamakta fayda var diye düşünüyorum. Bugüne kadar serbest seçimlere katılmayı sürekli reddeden Hamas'ın, ilk defa seçimlere katılıyor olması bir olumlu gelişme olarak bölgede değerlendirilmiştir; bütün dünya da bunu böyle değerlendirmiştir. Yani, o gün, Hamas'ın yasal çizgide bir demokratik seçime taraf olması, yani bunun içerisinde yer alması, bölgedeki gelişmeler adına olumlu olarak değerlendirilmiştir; ama, belki hesaplar hep şöyle yapılmıştır; Filistin halkının iradesi bu hesapları doğru çıkarmadı: Yani, nasılsa bu seçimden yine El Fetih çıkar, dolayısıyla Hamas belki buradan iktidar olarak çıkmaz gibi bir düşünceden hareketle, yasal çizgide Hamas'ın mücadele ediyor olması memnuniyetle karşılandı; ama, Filistin halkının iradesi bu beklentiyi bu şekilde tezahür ettirmedi; Filistin halkının iradesi Hamas'a bu konuda yetki vermiştir.

Şimdi, tabiî, değerli arkadaşlar, çok şey söylenebilir; ama, Filistin'de önemli bir süreç, Ortadoğu'da önemli bir süreç başlamıştır. Bugün değil, geçmişi de vardır; Oslo Barış Süreciyle gelen bir süreç var. Bu sürecin yaşaması gerekir; bütün dünyanın gayreti ve Türkiye'nin gayreti de, bölge ülkelerinin gayreti de bu noktadadır. Şimdi, bu noktada, Sayın Başbakanımızın, Davos'ta, özellikle hiç kimse açıklama yapmadan önce yapmış olduğu ve dünya kamuoyuyla paylaştığı bir düşüncesi var. Yani, bu noktada tarafları anlamak lazım, dinlemek lazım, fırsat vermek lazım; yani, bu işin demokratik zeminde yürütülebilmesinin imkânlarının ve şartlarının zorlanması lazım. Hem ilgili ülkelere hem de her fırsatta Hamas'a şu çağrıyı yaptı ülke olarak Türkiye; özellikle hükümet olarak söylüyorum. Sayın Başbakan "bir elde silah, bir elde demokrasi, bu işi yapamazsınız; buna dünya müsaade etmez, buna konjonktür müsaade etmez, buna bölgenin şartları ve gelinen süreç buna müsaade etmez. Eğer, ülkenize, milletinize karşı, uluslararası camiaya karşı bir sorumluluğunuz varsa ve demokratik iradeye saygı duyuyorsanız, tavrınızı demokrasiden yana koyun ve silahı bırakın; silahla demokrasiyi birlikte yürütemezsiniz, bu şekilde halkınızın beklentisini de gerçekleştiremezsiniz" diye, değişik vesilelerle söylemiştir. Türkiye'ye geldiği zaman da, bunların yetkililerine söylenen söz ve bunlara iletilen ifade, bunlarla paylaşılan düşünce bundan farklı bir şey değildir.

Efendim, Hamas, tüzüğünde kendisini farklı şekilde ifade etmiş olabilir. Bakın, daha önce de bu coğrafyada, yine aynı ülke üzerinde, aynı millet üzerinde, gayret eden, kendi halkı için mücadele eden Yaser Arafat ve onun temsil ettiği El Fetih örgütü de, geçmişte terörist ve terör örgütü olarak adlandırılmıştır; ama, sonuçta, dünya veya onları terörist ve terör örgütü olarak ifade edenler, reddedenler, kabul etmeyenler, bir şekilde bir araya gelip, barış haritasını da, barışın yol haritasını da bunlarla beraber yapmışlardır. Bu mümkündür, fırsat vermek lazım; yani, neticede Hamas'ın ne olacağı değil, Filistin Halkının ne olacağı çok önemlidir. Filistin Halkının daha fazla acı, daha fazla gözyaşı, daha fazla ıstırap, daha fazla açlık, sefalet çekmemesi için, elbette ki, bütün hür dünyanın yapabileceği bir şey var olduğu gibi, Türkiye'nin de yapabileceği şeyler vardır. Biz, şimdi, yeniden Filistin'de gözyaşı olmasın, yeniden Filistin'de yol haritasını silahlar belirlemesin, yeniden Filistin'de vahşet olmasın, bombalı saldırılar, intihar saldırıları, canlı bombalar olmasın, bundan sonraki süreçte herkes aklını başına alsın, herkes sorumluluğunu, ülkesine, milletine karşı, hür dünyaya karşı olan sorumluluğunu idrak etsin ve bölgede girilen barış süreci sekteye uğramasın diye, bir sorumlu ülke olarak, birtakım telkinlerde bulunduk. Bu, aslında, bizim ağzımızdan bütün hür dünyanın telkinleridir. Ha, Hamas bunu ciddîye alır almaz, o ayrı bir olay. Süreci hep beraber göreceğiz; ama, her insan gibi, her aklı başında insan gibi, her sağduyulu insan gibi, bizim de gönlümüzden geçen, arzu ettiğimiz, Filistin'de artık silahın yerini barış, terörün yerini demokrasi alsın, insanlar daha fazla acı çekmesin, daha fazla ıstırap duymasın, her iki ülke de birbirini kabul etsin, birbirinin varlığını kabul etsin, birbirini yok etme üzerine siyaset argümanları, mücadele argümanları geliştirmesin, temennimiz budur; dün de buydu, bugün de bundan ibarettir. Aksi takdirde, bir terör örgütünü, salt bir terör örgütünü, terörle itham edilen bir örgütü muhatap alma olarak konu algılanırsa, doğrusunu isterseniz, mesele anlaşılmamış, meseleye Türkiye'nin hassasiyeti, bölgede yaşanan sürecin ve bölgedeki hassasiyetin anlaşılmadığı gibi bir gerçek ortaya çıkar ki, maazallah, bundan en fazla bölge insanı zarar görür, Filistin Halkı zarar görür, bundan herkes zarar görür, insanlık zarar görür.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Örgütün listesini niye onayladınız?

EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın bir şey söyledim.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.

EYÜP FATSA (Devamla) - Bakın, El Fetih ve Yaser Arafat için de aynı şeyler söylenmiştir. Dünyada terörist olarak iddia edilen, ilan edilen ve terör olarak ilan edilen birçok insan…

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Altına imza atmışsınız.

BAŞKAN - Hatibe müdahale etmeyelim lütfen.

EYÜP FATSA (Devamla) - …mücadeleyi veren, halkı adına, milleti adına mücadele veren insanlar, sonunda, gelmişler, ülkelerine devlet başkanı, hükümet başkanı olmuşlar ve hür dünyayla da barış görüşmelerini götürebilmişlerdir. Bunun, onlarca, yüzlerce, dünyada örnekleri vardır. Filistin halkına bir fırsat vermektir; yapılan budur. Bunun ötesinde de, hiç kimsenin bir art niyeti, farklı bir niyeti, düşüncesinin olması da söz konusu değildir.

Bu duygu ve düşüncelerle, 818 sıra sayılı kanun tasarısının hayırlı olmasını temenni ediyor; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Kişisel söz isteminde bulunan, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan.

Buyurun Sayın Özdoğan. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 818 sıra sayılı yasa tasarısının geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi, en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ne yazık ki, bugün, ülkemizde, gazilerin fiziksel sağlık sorunlarından travma sonrası yaşadıkları psikolojik gerilimin giderilmesine kadar, komple bir sağlık hizmeti verilememektedir. Bu türden, donanımlı sağlık kurumları, belli merkezlerde ve çok az sayıda bulunmaktadır. Diğer yandan, bu ülkenin dört bir yanı gazilerle doludur. Her şeyden önce, gazilerimizin hepsine adil ve etkili sağlık hizmetlerinin götürülebilmesi, bu noktada bir bilinç oluşturulması gerekmektedir.

Gazilik olgusu bugüne kadar birkaç basit, süslü cümleyle gündeme getirilmiş, gazinin kim olduğu, nasıl bir şok yaşadığı, vatanı uğruna neleri kaybettiği, psikolojisinin ne olduğu ve nasıl yardımcı olunacağı pas geçilmiştir.

İktidarın gazilere yaklaşımına, icraatlarına baktığımızda, gazilerle ilgili bu yüzeysel anlayışın, bu samimiyetten nasibini almamış yanar döner duruşun izlerine rastlanmaktadır.

Buradan, iktidara seslenmek istiyorum: Gazilerimiz nasıl gazi oldular, bunu hiç düşündünüz mü? Anavatan Partisi olarak bizler cevap verelim: Gazilerimiz, bu vatan için görev yaparken, bu vatanın hayrına çalışırlarken, maruz kaldıkları şiddet sonucu gazi olmuşlardır ve gazi unvanını kazanan herkes, şu ya da bu kadar -hiç fark etmez- bu şiddetten nasibini almıştır.

Siz, hiç, silahların patladığı, şiddetin egemen olduğu bir ortamda bulundunuz mu?! Vatan için şiddete maruz kaldınız mı?! Bunun ne anlama geldiğini tahmin etmek zor değildir. Her şeyden önce, bu insanların psikolojileri yara almıştır. Bakınız, her üç gazimizin birinde, yaşadıkları kötü olayların bir sonucu olarak, psikolojik travma sendromu görülmektedir. Bu travmayı yaşayan insanda, travma sonrasında stres bozukluğu, gerginlik, mutsuzluk gözlenmektedir. Hatta, bu travmayı yaşayan insan travma sonrasında stres bozukluğu, gerginlik, mutsuzluk gözlenmektedir. Hatta, bu travma eğer rehabilite edilmezse, travmaya maruz kalan gazimizin aşırı şiddet eğilimine bile yönelmesine neden olmaktadır.

Şimdi buradan sormak lazımdır: Bu ülke için değerli hizmetler vermiş, gazilik mertebesine ulaşmış evlatlarımız neden stres bozukluğuna mahkûm edilsinler, neden ruhsal gerilim yaşasınlar, niye mutsuz olsunlar?! Elbette ki, mutluluk, başta şehit yakınlarımız, gazilerimiz olmak üzere tüm vatandaşlarımızın en tabiî hakkıdır. O halde, buradan iktidara sormak lazımdır: Gazilerimizi ruhsal bunalımın pençesinden kurtarmak için çalışan rehabilitasyon merkezlerinin sayısı neden bu kadar azdır? Hiç şüphesiz, iktidar bu soruya cevap verecek duyarlılıktan, bilinçten, samimiyetten çoktan uzaklaşmıştır. İktidar, gazinin, şehit yakınının sesini duyacak durumda değildir. İktidarın kulakları başkalarındadır; ama, Anavatan Partisi olarak, biz, gazilere yönelik kapsamlı sağlık hizmeti sunan rehabilitasyon merkezlerinin sayısının artırılması konusunda söz vermeyi boynumuzun borcu biliriz. Biz, gaziler ve şehit yakınları konusunu, öyle, bir iki püsküllü beylik lafla geçiştirecek kadar bilinçsiz değiliz. Halkımızın iltifatının sandığa yansıdığı gün de gerekeni yaparız. Bu memleketin bir evladı olarak iddia ediyorum; gazilerimizin en önemli sorunu bir güler yüz görememek, yalnızlık duygularını paylaşacak ağabeyce bir sahiplenme duygusundan mahrum kalmaktır. Gazilerin istediği, malul, sakat veya zavallı görülmemek, devletin nazarında gazi olarak kalmaktır. Bu nedenle, gazilerimize yapılan "malul" nitelemesi bile o insanları incitmektedir; ama, bu iktidar bunu görememiştir.

Bugün, gazilerimiz ve şehit yakınlarımızın sağlık hizmetlerinin aksamadan ve yeterlilikle sürmesinden sonra ikinci büyük sorunu, gazilik maaşı, tazminat, gazilerimiz ve şehit yakınlarına geçim güvencesi sağlamak için yapılan uygulamaların aksamasıdır. Gazilerimize aylık bağlanması, şehit yakınlarına iş güvencesi gibi bazı uygulamalar bir süreden beri yapılmaktadır. Biz, Anavatan Partisi olarak, daha önce de değindik; maalesef, bugün, ne emeklimiz ne gazimiz ne de devletin sosyal güvenliğinden hizmet alan diğer vatandaşlarımız, mutlu değillerdir. Emekli maaşlarının durumu ortadadır. Maaşların tabanı da bellidir, tavanı da bellidir. Maaşlar, emeklimiz, gazimiz, dul ve yetimimiz daha elini değmeden, kolonya gibi uçup gitmektedir.

Şimdi, biz, Anavatan Partisi olarak, burada "gazi maaşıyla eskiden şu kadar simit alınıyordu, şimdi bu kadar simit alınıyor, üzerine de çay içilebiliyor" gibi merhametsiz karşılaştırmalara girmeyeceğiz. Bu merhametsizlik, bu pişkinlik bize yakışmaz. Biz, yaşanan durum karşısında, gerçekler karşısında, elimizi vicdanımıza koyup şu kadarını söyleyebiliriz: Maaş düzeyleri ne emeklinin ne gazinin ne dul ve yetimin yüzünü güldürebilmektedir. Kimse mutlu değildir; çünkü, toplumun hiçbir kesimi müreffeh değildir. İş büyüme rakamlarını şişirmeye geldiğinde mangalda kül bırakmayan hükümet, o sözde büyüme rakamlarından emekliye, gaziye, yetime hak ettiği payı vermeye gelince suspus olmaktadır.

Hâsılı, bugün geldiğimiz noktada, bu vatan için bedel ödemiş ama yeterince onore edilmemiş gazilerimiz, şehit yakınlarımız ve başımızda duyarsız bir hükümet vardır. Ama, bu kadarla da bitmemektedir, gazilerimizin, şehit yakınlarımızın sorunları bununla da sınırlı kalmamaktadır. Bilindiği gibi, yakınlarının istihdamına yönelik bazı kolaylıklar, gazilerimize ödenen tazminat paketleri uygulamada mevcuttur; ancak, uygulamadaki aksaklıklar bu insanlarımızı fazlasıyla üzmekte, insanlık onuruna yakışmayan durumlar gerçekleşmektedir. Uygulamadaki aksamalar, çelişkiler, çark etmeler, gazilerimizi, şehit yakınlarını üzmektedir. Gazilik payesine bağlı olarak devletten tazminat almaya hak kazanmış, ancak, tazminatını aldıktan kısa bir süre sonra tazminat hakkı reddedilmiş, aldığı parayı faiziyle ödemek zorunda kalmış insanlarımızın sayısı az değildir. Düşünün bir kere, vatan için mücadele etmiş, vatan için bedel ödemiş, gazi olmuş bir vatandaşımız, zahmetlerle dolu hayatını biraz olsun kolaylaştıracak üç kuruş para almış, o parayla ev alıyor, özürlü arabası alıyor derken, devlet, tazminat ödemesi kararının yetersizliğine hükmediyor ve gazisine verdiği üç kuruşu faiziyle geri istiyor. O gazimiz, sanki yaşadığı sıkıntılar kâfi gelmiyormuş gibi, bir de hacizle, icrayla, mahkemeyle uğraşıyor.

Soruyorum iktidara; bu yapılan hak mıdır?! Gazilerin sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin aksamaması, kimsenin mağdur edilmemesi için hangi düzenlemeleri yaptınız? Bu iktidarın, sorunu çözmek için hiçbir şey yapmadığı ortadır; ama, Anavatan Partisi olarak boynumuzun borcudur, bu ülke için kolunu feda edenin koluyuz, bacağını feda edenin yürüyen bacağıyız, gözünü kaybedenin gözü, kulağıyız, evladının canını feda edenin evladıyız.

Şimdi, bizlerin Anavatan Partisi olarak, gazilere, şehitlere sahip çıkan bir söylemi benimsememize iktidardan tepki geliyor. İktidarın bu konudaki refleksi hiç değişmemektedir. Ne vakit gazi, şehit yakını hakkını arasa, sesini yükseltse, Sayın Başbakan âdeta kükremekte, şehit yakınlarının, gazilerin hakkını arayanları kan üzerinden, ceset üzerinden siyaset yapmakla suçlamaktadır. Sayın Başbakanın bilmesi gereken bir şey vardır; biz, kan üzerine değil, can üzerine siyaset yapıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Süreniz doldu; toparlayalım lütfen.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Burada söz konusu olan, ülkemiz için bedel ödemiş, sonra da namusuyla, onuruyla aramıza dönmüş gazilerimizin, vatan için evladının canından olmuş insanlarımızın haklarıdır, onların taşıdıkları misyonun onuruna uygun olarak yaşamalarıdır.

Anavatan Partisi olarak bizim, gazilere taahhüdümüz şudur: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına gazi ve şehit yakınları kriteri getirilmelidir. Buna göre, gazilerimiz ve şehit yakınlarımızın durumu yıldan yıla iyiye gidecek şekilde düzenlenmelidir. Gazilerin ve şehit yakınlarının durumlarını kötüleştirecek hiçbir düzenleme hiçbir gerekçeyle yapılmamalıdır.

Şair ne diyor değerli arkadaşlar:

"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır;

Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır."

Şimdi, bu beyte baktığımız zaman, bize bu toprakları vatan olarak veren ve vatan olarak muhafaza eden gazilerimize son derece itinayla bakmamız lazım.

Değerli arkadaşlar, biz, Anavatan Partisi olarak, bu konuda, gazilerimizin birçok hakkının düzeltilmesi için bir yasa teklifi verdik, komisyonda beklemektedir. Bunlardan birisi, şehit olanların hatırası olarak kalan silahlar için muafiyet getirilmesi konusudur; diğeri de, hepimizin, az önce diğer hatip arkadaşların, muhalefetteki hatip arkadaşların belirttikleri gibi, 330 YTL maaş almaktadır gazilerimiz, şehit yakınları da 170 YTL maaş almaktadırlar. Biz, bu maaşların da yükseltilmesi hususunda Anavatan Partisi olarak bir yasa teklifi verdik. Şimdi, İktidar Partisinden ve diğer muhalefet partilerinden ricamız, bir araya gelip, bu şehitlerimiz için ne yaparsak, başımıza taş değse…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlelerinizi söyleyin, tamamlayın.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu konudaki Anavatan Partisinin yasa teklifini diğer partilerimizin de desteklemesini istemekteyiz.

Değerli arkadaşlar, bu duygu ve düşüncelerle hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. Diğer düşüncelerimizi diğer maddelerde belirteceğiz. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, söz sizin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; huzurunuza getirdiğimiz tek maddelik kanun tasarısı, görüyorum ki, büyük teveccühünüze ve desteğine sahip. Bu desteği veren Türkiye Büyük Millet Meclisi gruplarına, milletvekillerimize ve özellikle konuşmalarında bunu belirten değerli milletvekillerimize şükranlarımı sunuyorum.

Terörle ilgili olmakla beraber, çok acil olduğu için müstakilen, ayrı olarak getirilen bu madde ne getirmektedir; daha önce böyle bir madde vardı ve bu maddede "eksilen vücut organları, yurtiçi veya yurt dışında en son teknik usullere göre yapılması mümkün sunîlerle tamamlatılır ve gerekirse tamir ettirilir veya yenisi yaptırılır" diyordu. Bu, elbette iyi niyetle hazırlanmış bir bent, bir maddenin bir bendi; ancak, kim yapar; hangi hastane yapar; buraya nasıl müracaat edilir; hastaneler arasında bu müracaatı kabul etmeyen varsa ne yapılır ve en önemlisi, bu paralar nereden karşılanır, bu yoktu. Acilen huzurunuza getirmemizin sebebi, özellikle bu gibi tedavi veya diğer organ tamamlamalarının eğer başka bir bütçeden karşılanması mümkün değilse Millî Savunma Bakanlığı bütçesinden karşılanması keyfiyetini takdirlerinize arz etmektir. Bunu uygun göreceğinizi ümit ediyorum; ancak, konuşmalar sırasında temas edilen birkaç hususu da açıklamak ihtiyacını hissediyorum müsaadelerinizle.

Her şeyden evvel, terörle ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisinin beklentileri ifade edildi. Böyle bir hazırlık yapılmaktadır; ancak, bu, Adalet Bakanlığının koordinatörlüğünde ve bizim Bakanlığımızın ve özellikle Genelkurmayın talepleri dikkate alınarak hazırlanan bir metindir ve ümit ediyorum en kısa zamanda huzurunuza ilgili arkadaşlarımız tarafından getirilecektir.

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bakanım…

Değerli arkadaşlarımız, Millî Savunma Bakanımız konuşuyor önemli bir konuda. Sessizliği sağlamak gerekir en azından, dinlemek isteyenlerin dinlemesini sağlayabilmek amacıyla. Lütfen, sessizliği sağlayın. Aranızdaki konuşmaları durdurun.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu arada, bir konuşmada Sayın Öymen, şehitlerin geride bıraktıklarına verilen paranın azlığından bahsetti ve bir miktar söyledi. Ben, size, bu yıl itibariyle güncelleşmiş miktarı arz edeyim; çünkü, hem bilginizin doğru olmasında fayda var hem de gücümüz neye yetiyorsa onu yapıyorsak, bunu sizlerin bilip, ona göre belki daha iyisini yapmak için elbirliğiyle gayret göstermemizde fayda var.

Bir er şehit olduğunda ailesine ne maaş bağlanıyor; eğer, bir meslek sahibi değilse, herhangi bir memuriyeti yoksa, subay değilse, assubay değilse, erse, şu anda, Allah göstermesin, böyle bir şehidimiz olursa, ailesine ayda 956 000 000 Türk Lirası yahut 956 YTL en düşük, en fazlası da 963 YTL maaş bağlanmaktadır.

Bunun dışında ne gibi yardımlar yapılıyor; nakdî tazminat 40 517 YTL. Kuvvet Komutanlığı yardımı 2 000 YTL. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı yardımı 10 600 ila 27 700 YTL arasında bir rakam. Ölüm yardımı 800 YTL. Subaylar için, assubaylar için emekli yardımı, rütbelerine göre, ama, asgarî 62 000 YTL. OYAK ölüm yardımı, gene rütbesine göre, ama, asgarî 28 000 YTL. OYAK emeklilik ikramiyesi, gene rütbesine göre değişen bir rakam. Toplukonut kredisi 40 253 YTL, Mehmetçik Vakfı yardımı 5 758 YTL. Mehmetçik Vakfı yardımının bir özelliği var; herhangi bir kayıt aramaksızın, belge beklemeksizin, şehitin olduğu gün, mümkünse o akşam, ailenin eline 5 700 YTL ulaştırılmakta. Vakıf çalışanlarına bu konuda şükranlarımı sunmak istiyorum; bugüne kadar hiç aksamadı.

Kira yardımı yapılmakta; eğer evi yoksa, kirası devlet tarafından -şehit ailesinin- ödenmekte. Şehidimizin çocukları varsa, ilköğretimdeki çocuğa 499 YTL, lisedekine 748 YTL, yüksekokuldakine 998 YTL burs verilmektedir. Ayrıca, okula gitmeyen çocuklar için 128 YTL yardım yapılmaktadır. Başka, madalya gibi, belediye otobüslerinde, trende seyahat gibi avantajlar var; bunları zikre değer görmüyorum.

Esasen, bunların hepsi, ne yaparsak yapalım, gene de, onların aziz hatırasına hiçbir şey yapmış olmuyoruz; gene de, onların yükseldiği en yüksek rütbenin yanında bizim yaptıklarımız burada zikre bile değmez. Ben, yalnızca maddî bir düzeltme yapmak için, yalnızca bir bilgi size ulaştı, onun doğru rakamlarını vermek için huzurunuzdayım.

Dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.

ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Onur Bey, talebiniz neydi efendim?

Lütfen, söz talebinizin gerekçesini…

ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Bakan, benim sözlerime atfen, şehit ailelerine yapılan yardımdan bahsetti. Ben, şehitlerin annelerini ve babalarını söyledim. Sayın Bakan eşlerine yapılan yardımı, eşlerine ödenen maaşı anlattı.

Ben, şunu soruyorum: Bu eşlerine verilen maaşın dışında, annesine ve babasına kaç para veriyoruz?

BAŞKAN - İsterseniz, ben, size… Soru-yanıt faslına geçtik. Yerinizden, sisteme girerseniz, size soru sorma olanağı tanıyalım. Yani, Genel Kurul da duysun, Sayın Bakan da rahat duysun.

Şimdi, soru-yanıt işlemine başladık.

İlk soru, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı'nın.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Duyarlı bir konuyu görüşüyoruz değerli arkadaşlar ve adında "millî" olan bir bakanlık var. Biraz önce, başka bir yasada konuşma yapılırken, bu sınırdaki mayınlı arazilerin temizliği için, maliyetin yüksek olduğu gerekçesiyle bu işin Maliye Bakanlığına devredildiğini, Maliye Bakanlığının da yap-işlet-devret yöntemiyle bu temizlik işini ihaleye çıkardığını Sayın Bakan söyledi. Ben, kaygılandım tabiî. Bugün, bir gazetede, hepiniz okumuşsunuzdur, Kilis eski Valisi Sayın Aslan Kütük'ün bu konuda açıklamaları var; bu arazilerin köylülere, çiftçilere dağıtılması yerine, yabancı firmaların burayı temizleyerek kullanması yolunda birtakım savlar var. Bu, stratejik açıdan doğru mu Sayın Bakan? Gerçekten, böyle bir ihale sonucunda, bunlar yabancı bir ülkenin eline geçecek olursa -orada şehit vermişiz, birçok olaylar olmuş- komşularımızla ilişki bozulmaz mı? Acaba, dünyada, böyle, sınır topraklarını yap-işlet-devret yöntemiyle ihaleye çıkaran başka bir ülke var mı? Ben bilmiyorum. Bunu öğrenmek istiyorum; birinci soru bu.

İkinci soru…

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, sorunuzun, tasarıyla ilgili, maddeyle ilgili bağını da kurmanız gerekiyor.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Evet, az önce burada konuşuldu; ben milletvekiliyim, Millî Savunma Bakanından öğrenmek istiyorum Sayın Başkanım.

Konuyla ilgili de, değerli arkadaşlar, görev başında, PKK terörüyle birçok şehit verdik. Bunun 150'sinden fazlası da Millî Eğitim Bakanlığında çalışan öğretmenlerdir, kaleminden başka bir şeyi olmayan. Öteki şehitlerimiz de azizdir, hepsi azizdir. Acaba, Millî Savunma Bakanlığı, başta Millî Eğitim Bakanlığıyla işbirliği yaparak, öteki bakanlıklar da dahil, bu şehitlerin adlarını okullara ya da ilgili bakanlıkta bir kuruluşa vermesi için bir çalışma yapıyor mu adlarını yaşatma yönünden?

Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hamza Albayrak.

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sevgili Bakanıma bir soru yöneltmek istiyorum.

Şubat 2003'te NATO'nun İstanbul'da yapılan toplantısında, ilk defa, terörle mücadele, 11 Eylül'de ikiz kulelerin bombalanmasını müteakip NATO'nun gündemine girdi; yani, aslî görevleri arasında yer aldı. Türkiye, NATO'nun hak ve yükümlülüklerini eksiksiz yerine getiren en önemli müttefiklerinden birisidir. Uzun yıllar terörden ciddî anlamda zarar gören Türkiye, NATO'ya bu konuda herhangi bir teklifte bulunmuş mudur? Yüce Parlamentoda, aramızda, NATO daimî temsilciliği yapan arkadaşlarımız da var. Ben bunu merak ediyorum. Türkiye, terörden zarar gören ülke olarak NATO'ya herhangi bir teklifte bulunmuş mudur terörle mücadele konusunda? Biliyorsunuz, NATO, kararlarını oybirliğiyle alır.

İkincisi şu: Terörle ilgili olarak NATO'nun gündemine giren bu görevi takiben, NATO'nun Türkiye'ye yönelik terörle ilgili herhangi bir katkısı var mıdır?

Yine, müttefiki bulunduğumuz NATO, kurulduğu günden günümüze kadarki 55 yıllık süreçte harcamalarıyla ilgili Türkiye'den herhangi bir alımda bulunmuş mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN- Sayın Onur Öymen…

ONUR ÖYMEN (İstanbul)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN- Size de soru geldi.

ONUR ÖYMEN (İstanbul)- Tabiî, onu da söyleyeceğim.

Sayın Bakana, verdiği bilgiler için teşekkür ediyorum. Fakat, zannediyorum ki, bir konuda verdiği bilgi, bizim Meclis kürsüsünden yaptığımız açıklamanın doğru olmadığı gibi bir izlenim uyandırabilir. Şimdi ben konuşmamda, şehit ailelerine ikramiye verildiğini söyledim, bundan memnunluk duyduğumuzu söyledim. Fakat, onun dışında, şehit ailelerine verilen maaşlardan bahsederken, şehit eşlerine verilen maaşlardan söz etmedim. Şehitlerin bir eşlerine verilen para vardır, bir de, ayrıca annelerine ve babalarına verilen para vardır. Sayın Bakanın sözünü ettiği para, şehidin eşine verilen paradır. Ama, şehitlerin eşleri ile anneleri ve babaları her zaman aynı evde yaşamıyor. Bir şehidin annesine verilen para, bizim gözümüzle gördüğümüz bordroya göre, ayda 233 YTL'den ibarettir. Bu, son düzenlemeyle 240 YTL'ye çıkarılmıştır; bir.

İkincisi; gazilerimize verilen para, vatana hizmet maaşı -gözümüzle gördük- 230 YTL'dir. Bu gazi ölürse, eşine verilen para 170 YTL'dir. Bu bilgileri biz icat etmedik. O bakımdan, Sayın Bakan burada sanki yanlış bilgi vermişiz gibi bir izlenim yarattı. Bunu düzeltmesini özellikle rica ediyorum.

Ayrıca, bazı konular var ki, onlara cevap vermedi. Mesela, şehitlerin ailelerine tabancasını verirken onlardan ruhsat ücreti istiyor muyuz istemiyor muyuz? 1 500 YTL para istiyor muyuz istemiyor muyuz? Son derece büyük bir yüktür bu. Arkadaşım teyit etti, değerli AKP sözcüsü. Sayın Bakan buna hiç değinmedi.

Sonra, "bazı seyahat araçlarında bedava seyahat etmeleri filan o kadar mühim değildir" dedi. O insanlar için çok mühim. Eğer terör şehidi ise, demiryollarında ve denizyollarında bedava seyahat edebiliyorlar; görev şehidi ise edemiyorlar. Bu, onlar için son derece önemli. Yani, bizim burada geçiştirebileceğimiz bir konu değildir. Üstelik, şehitlerden bahsederken, biz, sadece şehit olan askerlerimizi kastetmiyoruz. Terör şehidi olanlar, gayet tabiî ki başta askerlerimiz geliyor, onlara karşı çok büyük bir vicdan borcumuz var, ondan ibaret değil, şehit olan polislerimiz var, şehit olan öğretmenlerimiz var, şehit olan diplomatlarımız var. Bunlara ne sağlıyoruz, bunlara ne veriyoruz? İmamlarımız var… Yani, Genelkurmayın, demin Sayın Bakanın sözünü ettiği çok değerli katkıları, acaba, şehit olan herkese mi veriliyor, yoksa sadece askerlere mi veriliyor? O bakımdan, bu konuda çok dikkatli olmalıyız. Acaba, şehit olan bir diplomatın ailesine biz bu ödenekleri veriyor muyuz veya yurt dışında bir büyükelçinin şoförü şehit olduysa, Sayın Bakanın sözünü ettiği bütün tazminatlar ona da ödeniyor mu? O da şehit. Onun ailesi de aile, onlar da insan. O bakımdan, bizim önerimiz, bu konuları çok kapsamlı bir şekilde ele almaktır. Sayın Bakan lütfetti, "biz bu konuda kapsamlı bir tasarı getireceğiz Meclise." Biz, bütün bunları, hükümetin o getireceği tasarıya konulabilecek unsurlar olarak söylüyoruz. Daha çok şey var… Daha çok şey var.. "Şehidin tarifi yapılmamıştır" dedik. Sayın Bakan çıkıp da "hayır, yapılmıştır" demedi. O zaman demek ki daha şehidi tarif etmemişiz biz. Bir merkezî makam yok. Bu makamı tayin etmemişiz. Yani, yapılacak çok şey var. Sayın Bakanı tebrik ediyoruz bu öneriyle geldiği için Meclise. Biz de destekleyeceğimizi söyledik; ama, zannediyorum ki, o da lütfedecektir ve bizim söylediklerimizi dikkatle değerlendirecektir. Yani, muhalefet yanlış bilgi veriyor izlenimini vermeden Meclise, bizim verdiğimiz bilgilerin doğruluğunu kabul edecektir ve bunun çaresini arayacaktır.

Türkiye'nin NATO konusundaki tutumuna gelince, değerli arkadaşım sordu, söyleyeyim:

Çok değerli arkadaşlar, 11 Eylül saldırılarından önce, NATO'nun herhangi bir belgesinde terörle mücadele için dayanışma sözü geçiyorsa, biliniz ki, bu, sadece ve sadece Türkiye'nin katkısıyla konulmuştur. Türkiye'den başka hiçbir ülke 11 Eylül'den önce terör meselesini NATO'nun gündemine sokmamıştır; Türkiye bu konuda öncülük yapmıştır.

NATO'nun katkısına gelince; keşke böyle bir katkı olabilseydi, biz de bunu söyleseydik; bunun tersi var. Bazı NATO ülkeleri, terörle mücadelede onların Türkiye'ye verdiği silahları kullanıyoruz diye Türkiye'ye silah ambargosu uygulamışlardır. Bir büyük Avrupa ülkesi -NATO ülkesi- tam üç defa Türkiye'ye askerî ambargo uygulamıştır, biz onların silahlarını terörle mücadelede kullanıyoruz diye; ama, Türk halkı onlara öyle bir tepki göstermiştir ki, kısa zamanda bu ambargoyu kaldırmak zorunda kalmışlardır.

Şunu üzülerek söylüyorum ki, terör örgütü lideri, bir NATO ülkesinin büyükelçiliğinde yakalanmıştır ve şu anda Avrupa Birliğine üye olan bir ülkenin pasaportunu cebinde taşıyordu. Ne yazık ki, Türkiye, müttefiklerinden, terörle mücadele konusunda hak ettiği desteği görememiştir. Bu bakımdan, değerli arkadaşımın sorusunu çok isabetli bir soru olarak kabul ediyorum ve bu konuda…

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Türkiye'nin yazılı müracaatı var mı Sayın Öymen?

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar; müdahale etmeyin.

Toparlayalım.

ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Şimdi, Türkiye, terörle mücadele konusunda, NATO'nun ilgili komitesi vardır, o komitede bütün taleplerini sürekli olarak dile getirmiştir; ama "gerekli desteği gördük mü" diye sorarsanız, size bu desteği bugüne kadar gördük diyemeyeceğim.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Mahmut Göksu, buyurun.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakana iki soru sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, şehitlerin geride bıraktığı çocuklarının, eğer ilkokuldaysa 450 000 000, lisede ise 750 000 000, üniversitede okuyorsa 930 000 000 burs aldığını söylediniz. Bu, her ay verilen burs mu? Her ay veriyorsanız, kaç ay veriyorsunuz -genelde burslar 7 ay, 8 ay oluyor- 12 ay mı veriyorsunuz, yoksa, daha kısa bir süre mi veriyorsunuz?

Bir de, bu verilen burslar, sadece askerde şehit olan erlerimiz, subay ve assubaylar için mi? Diğer kamu görevlileri için, diyelim, imam için, öğretmen için, köy korucusu için ve diğer kamu görevlileri için de geçerli midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Tamam mı, bitti mi sorunuz?

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Bitti Sayın Başkan, soru bu kadar; böyle sorulur zaten.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Soru böyle sorulur.

BAŞKAN - Ensar Bey, siz sisteme bir daha gireceksiniz…

Sayın Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili, açıldı, konuşabilirsiniz.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Süre bitti Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim?..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkanım, süre bitti.

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar… Bu, 20 dakika… Maddeler üzerinde 10 dakika, tümü üzerinde 20 dakika.

Buyurun Ensar Bey.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Tamam, 10 dakika doldu.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - 10 dakika soru, 10 dakika cevap…

BAŞKAN - Henüz daha 10 dakika yeni doluyor.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Efendim, önemli, şehit ve gazilerimizle ilgili bir konu; lütfen…

BAŞKAN - Bu, tümü üzerinde olduğu için soru-yanıt bölümü 20 dakika, 10 dakika değil; Ensar Bey de son soru...

Buyurun Ensar Bey.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma bir soru ve aynı zamanda uygulama yapabilir mi; onu soracağım. Vatanımızın bölünmez bütünlüğünü sağlamak için ve milletimizin birliği için şehit olan, gazi olan insanlarımız çok mağdur. Gazilerimize kırmızı pasaport verilebilir mi Sayın Bakanım? Bugün, biliyorsunuz, komisyonda, kırmızı pasaport verilmesi için bir karar alındı, bizim katılmadığımız bir karar alındı. Gazilerimize ve şehit ailelerine de, şehit eşlerine de kırmızı pasaport verme şansı var mı veya yeşil pasaport da olabilir yani, kırmızı olmazsa yeşil pasaport? En azından, gazilerimizin ve şehitlerimizin yüreğine bir su serpmiş oluruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli)- Sayın Başkanım, arz edeyim.

Sayın Gazalcı'nın sorusu, mayınlı araziyle ilgili. Mayınlı araziyle ilgili daha teferruatlı bilgi vermek istersem; önce, Kara Kuvvetlerimiz bunu kendisi yapabilir mi diye gayret sarf etti. Aşağı yukarı bir senelik çalışma sonucunda, bunun Kara Kuvvetleri tarafından yapılmasının, icabında yeni şehitlere yol açacağı anlaşıldığından, vazgeçildi. Sonradan Kara Kuvvetleri, Millî Savunma Bakanlığına devretti. Millî Savunma Bakanlığı, biz, bütün alanı ihaleye çıkarttık. Bu ihaleye gelen teklifleri, tabiî, ticarî sır olduğu için açıklayamam; ancak, milyarlarca doların üzerindeydi. Bu milyarlarca doların üzerindekini bizim Bakanlık bütçesinden karşılamamız mümkün değildi; böyle bir faslımız yok. Kaldı ki, bunu ihale edecek teknik bilgimiz de yoktu, böyle bir büyük ihaleyi uygulamayı kastediyorum; yoksa, diğer bilgiler evet, elbette bizde. Bu bizdeki bilgileri Maliye Bakanlığına devrettik, onlar da prensip itibariyle yap-işlet-devretten başka çıkar yol bulamadılar. Çünkü, onların da aldıkları teklifler, gerçekten astronomikti; yani, bütçeyle karşılanması mümkün olmayan, ayrıca, oranın tarımıyla yıllar boyunca elde edilemeyecek -devlet tarafından işletilmesi halini arz ediyorum- mümkün olmayan rakamlardı. Bu sebeple, Maliye Bakanlığı yap-işlet-devret'e dönüştü.

Merkeze alınmış bir bürokratın yorumlarına ben görevdeyken değer veririm, görevden ayrıldıktan sonra değil ve şu anda böyle bir iddianın varit olmaması gerektiğini düşünüyorum, her ne  kadar şu anda Bakanlığımız bu sorumluluğu taşımasa da.

Diğer şehitlerimiz, tabiî, bizim Bakanlığımızın dışında; ancak, benim bildiğim bir şey var; şehidin kim olduğu, kimin şehit olmadığı mevzuatımızda çok iyi yerleşmiştir ve bunun ortak karar noktası Emekli Sandığı Yönetim Kuruludur. Binaenaleyh, mevzuatımızda öğretmen için şehit tarifi yapılmışsa, zannediyorum -ödemeleri bizden geçmediği için kesin bir şey söylemem mümkün değil- onlar da er şehitler yahut asker şehitlerin tabi olduğu muameleye tabidirler; ama, bildiğim bir alan değil.

Sayın Hamza Albayrak Beyin… Terörle ilgili herhangi bir teklifte bulunulmuştur NATO'ya. NATO, kendisini doğrudan terörle mücadele örgütü olarak görmemektedir. Bunun tek istisnası Afganistan'a yaptığı görev sevkidir; ancak, orada dahi terörle mücadeleyi ISAF yürütmemektedir; Oparetion Enduring Freedom diye Amerikalıların yönettiği başka bir güç vardır, terörle mücadeleyi o yapmaktadır. Bu bakımdan, bir başka yerde örneği olmayan bir görev anlayışını yurdumuz için talep etmek imkânı bugün görünmüyor, 5 inci madde kapsamına sokmak imkânı görünmüyor; ancak, bizim bir talebimiz var, yeni yapılan bir talep; PKK'yı NATO da terörist olarak tanısın diye. Bu, müzakere halindedir; bunun neticesini takip edeceğiz. Görev tarifi böyle olunca, tabiî, terörle mücadeledeki harcamalara da -eğer doğru anladıysam "katkı var mı" diye soruyorsunuz- herhangi bir katkı da söz konusu olamaz.

Sayın Öymen'in sorusu: "Şehit annelerine verilen para nedir?"

Ben belki sözünüzü yanlış anladım, tamamını kastediyorsunuz zannettim. Ben şimdi, taksimatını, gerek tazminatın gerek diğer paranın taksimatını arz edeyim. O dediğiniz rakam olabilir, bu taksimatın bir bölümünde.

Şehit, subay, assubay, uzman çavuş ise, şehit olmamış gibi maaşını alır ailesi ve terfi eder; üç yılda da bir terfi eder; hiç şehit olmamış gibi, ailesi, o maaşı almakta devam eder, terfileriyle beraber. Onun için, onu, bir kenara bırakıyorum.

Bekâr ise şehidimiz, er olarak, yüzde 50 annesi, yüzde 50 babası alıyor. Neyin yüzde 50'sini; 956 Yeni Türk Lirasının yüzde 50'sini. Bekâr, anne veya babadan biri vefat etmişse, yüzde 50 hayatta kalan ebeveynine, yüzde 50'si de kardeşlere veriliyor. Evli ve çocuksuzsa, yüzde 50 eş, yüzde 25 anne, yüzde 25 baba. Evli, çocuklu ise, yüzde 70 eş, yüzde 15 anne, yüzde 15 baba; belki de, buradaki rakam, sizin tespit ettiğiniz rakamdır. Evli, çocuklu, anne ve babadan biri vefat etmişse, yüzde 85 eş, yüzde 15 hayatta kalan anne veya baba.

Evet, zannediyorum bir noktada buluşmuş olduk.

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Bakanım, bir sorum cevapsız kaldı efendim, özür dilerim; NATO, Türkiye'den herhangi bir ihtiyaç karşılamış mıdır, 1950 yılından beri; harcamalarında, araçgereç, gıda vesaire gibi, alım yapmış mıdır? Bu sorum cevapsız kaldı.

Bir de efendim, NATO Şubat 2003 kararları…

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Albayrak. Bu usulü yürütemeyiz; böyle bir usul yok.

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkanım, soru sormuyorum efendim, sorduğum sorulara cevap verilmediği için bunu söylüyorum.

BAŞKAN - Ama, yani, Sayın Bakan da aramızdan milletvekili, ek sorunuz varsa, daha sonra kendisine sorup, alırsınız; ama, burada, yerinizden, soru-yanıt bölümü, milletvekillerinin soru sorma kısmı bittikten sonra, Sayın Bakan yanıt verirken, tekrar soru sorma hakkınız yok.

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Soru sormuyorum efendim, sorduğum soruya cevap verilmedi; onu hatırlatıyorum.

BAŞKAN - Onun için, lütfen, durduralım bu aktiviteyi; daha sonra Sayın Bakanla görüşüp, halledersiniz.

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkanım, ilave soru sormuyorum, özür dilerim; sorduğum sorunun bir tanesine cevap verilmedi, onu ifade ediyorum.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz cevap vereyim ben.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Şimdi, sorduğunuz soru, tabiî, elliiki elliüç senelik bir tarihi kapsıyor; müsaade ederseniz, ben, sorduğunuz şekli de zabıtlardan çıkartmak suretiyle size yazılı cevap arz edeyim.

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Teşekkür ederim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Diğer bir konu, tabanca ruhsat harcı. Gerçekten, hepimizi üzen bir konu. Sayın Grup Başkanvekilimiz cevap verdiği için, ben ona temas etmemiştim konuşmamızda; ama, şunu arz edeyim: Bizim teklifimiz Bakanlar Kurulunda tasarı haline geldi ve şu anda 215 sırayla Meclisin gündemindedir. Bu, kabul edildiği takdirde, tarafınızdan kabule şayan bulunduğu takdirde, böylece, bundan sonra, hayattayken devlet tarafından kendisine verilen ve kullanılan tabancanın verilmesi yanında, bu tabancanın taşınması için de veya evde bulundurulması için de ruhsat harcı alınmamış olacak.

Sayın Mahmut Göksu'nun sorusu: Bu, demin arz ettiğim rakamlar eğitim süresince ve burs olarak verilmektedir.

Diğer kamu görevlileri için, şehit sayılıyorlarsa, zannediyorum geçerlidir. Onu ilgili bakandan öğrenmek lazım.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Aylık mı?..

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Aylık veriliyor, burs olarak veriliyor; ama, eğitim süresince veriliyor; her ay veriliyor; ama, eğitim süresince veriliyor.

Gazilere kırmızı pasaport; Sayın Ensar Öğüt'ün sorusu: Biz, kırmızı değil de yeşili teklif etmiştik; ancak, muhterem komisyonumuzca kabul görmediğini bugün öğreniyoruz.

Arz ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TERÖRLE MÜCADELE KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1.- 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

e) Malûl olanlar ile ölenlerin dul ve yetimleri, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığınca kendilerine verilen tanıtım kartlarını ibraz etmeleri durumunda, Devlet ve üniversite hastaneleri ile askerî hastanelerde muayene ve tedavi edilirler. Bunların her türlü tedavi giderleri; ilgililerin herhangi bir kamu kurumu veya kuruluşunda çalışmaları halinde bu kurum veya kuruluşça; emekli, yaşlılık, malûllük veya dul ve yetim aylığı almaları halinde bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumunca, herhangi bir kuruma tabi olarak çalışmamaları, emekli, yaşlılık, malûllük veya dul ve yetim aylığı almamaları durumunda Millî Savunma Bakanlığınca karşılanır. Malûl olanların eksilen vücut organları, yur tiçi veya yurt dışında en son teknik usullere göre yapılması mümkün sunîleriyle tamamlatılır ve gerekirse tamir ettirilir veya yenisi yaptırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına mı?

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Evet efendim.

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı; buyurun.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis)- Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; madde üzerinde, aslında bir konuşma talebimiz yoktu; ama, Sayın Fatsa'nın konuşmasından sonra bu konuşma gereğini hissettim. Cumhuriyet Halk Partisi adına da Sayın Öymen, konuşmalarında bizim teklifimiz ve önerilerimiz üzerinde de durdular, bizim aynen kanun teklifimizdeki maddeleri de sıralayıp "bunların çıkması lazım" dediler. Daha sonra, Sayın Fatsa da, AK Partisi Grubu Başkanvekili de bunu destekledi. O zaman neyi bekliyoruz?! Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan üç siyasî parti bu konuda bir konsensüs sağlamış durumda; o zaman, bir Danışma Kuruluyla, hemen bu hafta, bu hafta yetişmezse önümüzdeki hafta bu kanun teklifini alarak çıkaralım; çünkü, gazilerimiz ve şehitlerimiz için -birinci konuşmamda da söyledim- ne yapsak azdır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Fatsa, konuşmasında, bir haftadır Ankara'da oynanan bu kovalamacaya açıklık getirmek istedi. Kendisine teşekkür ediyoruz. Konuşmasının bir yerinde "gelen heyete 'bir elde silah, bir elde demokrasi olmaz' dedik" dedi. Şimdi, bu sözü alkışlamayacak bir Allah'ın kulu içimizde yok; ne iktidar kanadında ne muhalefet kanadında ne dünya kamuoyunda. Şimdi, bu kadar tepkiyi o zaman niye aldık?! Eğer bir tek bu söylendiyse, bu, kamuoyundan niye gizlendi?! Niye VIP'ten karşılayıp da kargodan bu misafirleri yolcu ettik?! Niye Sayın Başbakan bir mobilya mağazasına girip de karşılaşmama ihtiyacı duydu?! Şimdi, söylenen gayet mantıkî, gayet yerinde bir söz. Neden o zaman, bir siyasî partinin ön kapısından girmeyi tercih etmedi de Sayın Dışişleri Bakanımız, arka kapısından girmeyi tercih etti?! Şimdi, bir alışkanlık var; bu, siyasî partimizin bağlantılı olduğu eski siyasî partide de vardı. Sayın Adalet Bakanı Şevket Kazan, bir mahkûmu ziyaretinde "ben, Adalet Bakanı sıfatımla ziyaret etmedim, milletvekili sıfatımla ziyaret ettim" demişti. Bu alışkanlık oradan geliyor. Sayın Dışişleri Bakanımız da "ben, milletvekili sıfatımla ziyaret ettim, görüştüm" dedi. Peki, bu milletvekili sıfatlarımızdan önce bir de vatandaşlık sıfatımız var. O zaman, diyelim ki, biz vatandaş olarak görüştük. Efendim, biz vatandaşlık ve milletvekili sıfatımız… Gerektiğinde vatandaşlık sıfatımızı ve milletvekili sıfatımızı kullanırız; ama, bu ülkenin, Türkiye Cumhuriyetinin Dışişleri Bakanıysak, Dışişleri Bakanlığımız milletvekilliğinden de, vatandaşlıktan da önce gelir; çünkü, siz artık bir siyasî partinin Dışişleri Bakanı değilsiniz, siz Türkiye Cumhuriyetinin, 72 000 000 insanın Başbakanı ve Dışişleri Bakanısınız. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, şehitlerimize, gazilerimize, doğrudur, ne yapsak azdır; ama, görevde bulunan güvenlik güçlerimize de, mutlaka, sahip çıkmamız lazım. Güvenlik güçlerimiz zor durumdalar. Haftalık 40 saat çalışması gereken güvenlik güçlerimiz, 70 ilâ 80 saat çalışmaktalar. Özlük hakları mutlaka iyileştirilmelidir. AB standartlarına her konuda Türkiye'yi getirmek istiyoruz. Acaba, hiç araştırdınız mı, AB standardında güvenlik güçlerinin maaşları nedir diye? Lojmanı olan güvenlik güçlerimiz neyse; ama, lojmanı olmayan güvenlik güçlerimiz, maaşlarının yarısına yakınını kiraya vermektedirler. Bakın, getirin, önümüzdeki hafta bunları masaya yatıralım, bunları iyileştirelim.

Değerli arkadaşlarım, bununla ilgili bir önergemiz de var; hem iktidar hem muhalefet bütün milletvekillerinden de bu önergemize destek istiyoruz. Sadece dul eşe, hanımına, çocuklarına bu imkânı sağlıyoruz, sağlık hizmetlerini; ama, getirdiğimiz önergede, şehit ve gazilerimizin anne ve babalarını da buna ilave ediyoruz. Bu önergemize de, şimdiden hepinizden destek bekliyorum.

Bu, gazilerle ilgili kanunu görüşürken, bir nevi siyasî gazi olan spordan sorumlu Sayın Bakanımıza da geçmiş olsun diyorum. Dün, gazetelerden okuduk, penaltı atarken düşmüş, kolunu incitmiş, kendisine geçmiş olsun diyoruz. Önemli olan sporda düşmek değildir. Sporda düşülen acı çabuk, iki günde unutuluyor da, önemli olan siyasette düşmemektir; onun acısı uzun süre unutulmuyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Size de geçmiş olsun efendim.

EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize en derin saygılarımı arz ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Size her gün geçmiş olsun demek lazım.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Siz ayağa kalkamıyorsunuz!

BAŞKAN - Lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sataşma nedeniyle söz istiyorum Sayın Başkan.

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Geçmiş olsun dedim Sayın Bakan, gazetelerden öyle okuduk.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Siyaseten biz düşmedik, siz düştünüz.

BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına başka söz talebi yok.

Şahıslar adına taleplerde birinci sırada Sayın Ümmet Kandoğan var; ama, kendisi yok zannedersem.

İkinci sırada, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan.

Buyurun Sayın Özdoğan.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Vazgeçtim efendim.

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 818 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin (e) fıkrasında "Malul olanlar ile ölenlerin dul ve yetimleri," ibaresinin "Malul olanlar, ölenlerin dul ve yetimleri ile bunların anne ve babaları," şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

İbrahim Özdoğan

Süleyman Sarıbaş

Turan Tüysüz

 

Erzurum

Malatya

Şanlıurfa

 

Muhsin Koçyiğit

Edip Safder Gaydalı

 

 

Diyarbakır

Bitlis

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, katılmadığımızı arz edeyim.

Aslında, biz, önergenin bu ifadesine karşı değiliz. Düşüncemiz, Emekli Sandığının 43 üncü maddesindeki ifadeyi buraya naklettiğimiz için, bu yeni bir düzenlemeye ihtiyaç kalmadığıdır. Yoksa, fikir olarak aynı fikirdeyiz. Kanun sistematiğine aykırı olacağı için katılmıyoruz.

Arz ederim.

BAŞKAN - Anlaşıldı.

Önergeyle ilgili konuşmak mı isterseniz, gerekçeyi mi okutalım?

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak, yıkmak veya devleti ele geçirmek amacıyla gerçekleştirilen terör eylemlerinde, vatanı uğruna hayatını kaybeden veya sakat kalan pek çok şehit ve malûlümüz, bunların dul ve yetimleri ile anne ve babaları bulunmaktadır.

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile şehit ve dul ve yetimleri ile malûllerin, herhangi bir endişe taşımaksızın ve de güçlükle karşılaşmaksızın, yaşadıkları yerlerde muayene ve tedavilerinin sağlanarak mağdur olmalarının önüne geçilmesi sağlanırken; düzenlemede, biricik evlatlarını ülke için feda eden, onların yokluklarının acısını derinden yaşayan anne ve babaların mağduriyetleri dikkate alınmamıştır.

Şehitleri ve terörle mücadelede ölen kamu görevlilerini vatan sevgisiyle yetiştiren yaşlı ve aynı zamanda hasta olan anne ve babaların, yaşadıkları yerlerde hiçbir güçlükle karşılaşmaksızın, tedavi olmak bakımından, en çok hak sahibi kişiler olduğu aşikârdır. Evlatlarının acısını her zaman içlerinde taşıyacak olan bu fedakâr insanların, kanun değişikliğiyle getirilen haklardan mahrum bırakılması, her şeyden önce şehitlerimizin aziz hatıralarına saygısızlık olacaktır.

Bu değişiklikle, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sosyal hukuk devleti anlayışına ve şehitlerine vefa duygusuna uygun bir şekilde terörle mücadelede malul kalan ve ölen kamu görevlilerinin anne ve babalarının da değişiklikle getirilen haklardan yararlanmaları amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelerine geçilmesinde olduğu gibi, 1 inci maddenin oylamasında da sonuç oybirliğiyle kabul.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına söz talebi yok.

Kişisel söz istemi, Ümmet Kandoğan... Burada değil.

Sayın İbrahim Özdoğan...

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

Hayırlı uğurlu olsun, ülkemize büyük hizmeti dokunanların yakınlarına yararlı olsun; onlar her şeye layık.

Değerli milletvekilleri, 8 inci sırada yer alan, Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

8.- Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1017) (S. Sayısı: 1064) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 1064 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu; şahısları adına da, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Ayvazoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1064 sıra sayısıyla görüşülmekte olan Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yargılama sözünün geçmiş olduğu her tasarıda, her kanunda, elbette, bu kanunun gücünü aldığı, kaynağını bulduğu Anayasamızda yer alan hükümlerle donatılmış olduğu gerçeğinin karşısında yargılamanın ne anlama geldiğini ve hukuk devleti yapısında yargılamanın mutlaka hukuk kuralları içerisinde yapılan bir işlem olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Anayasamızın 138 inci maddesi ve devamı maddeleri "Yargı" başlığı altında yer almış olup, bunun devamında 145 inci maddede ise "Askerî yargı" başlığı, adı altında askerî yargıdan bahsedilmektedir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım "askerî yargı" denildiğinde neden genel yargı tabirinden uzaklaşmak suretiyle bir "askerî yargı" tabiri Anayasamızda yer almıştır? Hepimiz bilmekteyiz ve az önceki görüşülen terörle ilgili tasarının da…

BAŞKAN - Sayın Ayvazoğlu, bir dakikanızı rica ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bayağı zaman geçti, belki yoruldunuz; ama, Sayın Ayvazoğlu'nu dinlememiz için, lütfen, sessizliği sağlayalım.

Buyurun Sayın Ayvazoğlu.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, askerî yargı şeklinde özel bir yargı, elbette, Anayasamızda yer almaktadır. Bunun sebeplerinin, gerçekten, yıllardan beri uygulanagelen hem uygulamayla hem de gerçeklerle bağlantılı olması sebebiyle özel bir yargı hükümlerinin yer alması kadar doğal bir şey olamaz. O nedenle, askerî yargı denildiğinde, bunun disiplin mahkemelerinin ayrı bir şekilde mahkeme olduğunu, askerî mahkemelerin yine ayrı bir görevle görevlendirildiğini, gerek Anayasamız gerekse bununla ilgili olmak üzere kanunlarımız hüküm altına almıştır.

Az önce de görüşülen terörle ilgili tasarının yasalaşmasında bir gerçek daha ortaya çıktı ki, gerçekten, güvenlik güçlerimizin ülkemizin birliği ve bütünlüğü için yapmış olduğu görevleri sırasında şehit düşmeleri ve o ağır ve şerefli görevlerin yerine getirilmesindeki sıkıntıların maddî, manevî olarak yer aldığını hepimiz görmekle birlikte, onların o şekildeki yaşamlarını yüreğimizde hissetmekle birlikte, bunların yerine getirdikleri görevlerin de belirli bir disiplin içerisinde yerine getirmelerinin gerekli olduğu bir kez daha ortaya çıkmış ve görüşmekte olduğumuz tasarıyla da sanki bir bütünlük arz etmektedir.

                                  

(x) 1064 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli milletvekilleri, bu çerçevede olmak üzere, disiplin mahkemeleriyle ilgili 1964 tarihinden bugüne kadar uygulana gelen ve bütün kuvvet komutanlıklarıyla ilgili olmak üzere yerine getirilen disiplin mahkemelerinin bu konudaki bugüne kadar olan uygulamalarında görülen eksiklikleri yerine getirebilmek amacıyla, zaman zaman ilgili yasalarda değişikliklere ihtiyaç duyulmuş ve bu değişiklikler, yine, zaman zaman yerine getirilmiştir. Bu bağlamda ve çerçevede olmak üzere, 477 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde "Sahil Güvenlik Komutanlığı" ibaresi yer almaktadır; yani, 1964 tarihli 477 sayılı disiplin mahkemelerine ilişkin Yasada "Sahil Güvenlik Komutanlığı" adı altında müstakil bir komutanlık yer almış bulunmaktadır.

Şimdi, bugüne kadar yapılan uygulamalar da ise, sanki Sahil Güvenlik Komutanlığının bu komutanlıklar arasında sayılmış olmasına rağmen, 8 inci ve 9 uncu maddeyle ilgili olmak üzere bir eksiklik ortaya çıkmıştır. İşte, bu eksikliği giderebilmek açısından böyle bir tasarının hazırlanması zorunlu olmuştur ve bu tasarı, gerek Millî Savunma Bakanımızın katılımıyla gerekse Adalet Bakanlığı temsilcilerinin katılımıyla Adalet Komisyonumuzda görüşülmüş ve Adalet Komisyonunda da oybirliğiyle bu tasarı rapor halinde kabul edilmiş bulunmaktadır ve şu anda da o rapor, komisyonumuzun raporu Yüce Meclisimizin yasalaşma adına huzurunda bulunmaktadır.

Şimdi burada yapılacak değişiklik genelde şu şekilde tarif edilebilir: Şimdi, yine bu yasada belirtildiği gibi, askerî hâkim sınıfından olan disiplin subaylarına, disiplin suçlarıyla ilgili olmak üzere iddianame tanzimi yapma yetkisi veriyorsunuz, veriliyor. Hâkim sınıfından kabul edilen disiplin subaylarının iddianame yapma yetkileri olmalarına rağmen ve yargılamaya katılmalarına rağmen, disiplin mahkemelerince verilecek olan kararların disiplin subayları tarafından herhangi bir yetkileri olmaksızın itiraz edemiyorlar şeklinde bir hüküm bulunmaması sebebiyle de burada bir boşluk vardı, bir çelişki vardı. İşte bu çelişkinin giderilmesi için, disiplin subaylarına böyle bir itiraz yetkisinin verilebilmesi için ve bunun Sahil Güvenlik Komutanlıklarına uygulanabilmesi için, buradaki yetkili asker ve kişilere uygulanabilmesi için böyle bir tasarıyla karşı karşıya gelinildi ve bunun, biz, mevcut eksikliğin giderilmesi açısından olumlu olduğunu belirtmek istiyoruz.

Yine, burada gerçekten, usul ekonomisi açısından ve kuvvet komutanlıkları olsun, disiplin mahkemelerinin bulunduğu komutanlık ve askerî kurum yetkilisinin işlerinin de aza indirilebilmesi açısından gerçekten bunun olumlu bir tasarı olduğunu bu noktalardan da belirtmek istiyoruz.

Yine, değerli arkadaşlar, böyle bir disiplin mahkemeleri kararlarına karşı bazı suçlardan dolayı rütbelere ilişkin olmak üzere, subay ve assubayların dışındaki askerlerle ilişkin olmak üzere verilen kararlara karşı, az önceki belirttiğimiz, disiplin subayının itiraz etme yetkisi bu tasarıyla getiriliyor.

Bir diğer eksikliğin giderilmesi de şu şekilde olmuştur: Bu eksiklik, daha önce Millî Savunma Bakanlığına, uygun görülmesi halinde yazılı emir yoluna gidilmesi noktasında emredici bir hüküm var idi, şimdi, bu emredici hükmün gerçekten hukuk kurallarına da uygun olmaması açısından değerlendirilmek suretiyle verilebilir, verebilir şeklinde serbestliği tanınmış olması da hukuk kurallarımıza daha uygun olacağı kanaatiyle, biz yine gerek komisyonda gerekse şu andaki görüşümüzü olumlu bir biçimde Yüce Meclise yansıtmak istiyoruz. Bu değişikliğin de olumlu olduğunu belirtmek istiyoruz ve bu şekilde hazırlanmış bulunan, disiplin mahkemeleriyle ilgili, Sahil Güvenlik Komutanlığının da, diğer komutanlıklarla birlikte sayılmış olması göz önüne alınarak, ilgili kanunun 8 inci ve 9 uncu maddeleri bu paralelde değiştiriliyor.

Yine, az önce belirttiğimiz disiplin subaylarının itiraz etme yetkisi getiriliyor. Verilen kararlara karşı itiraz etme yetkisi getiriliyor. Yine, az önce de belirttiğimiz gibi, Millî Savunma Bakanlığına yazılı emir yoluna gider şeklindeki tabir çıkartılarak, daha özgür bir ortama kavuşturulmak ve hukuk nosyonuna uygun olması yönünden de gidebilir şeklindeki serbestlilik tanınması gerçekten olumlu bir görüşü huzurumuza getirmiştir.

Bu duygu ve düşüncelerimizle, getirilen tasarının olumlu olduğunu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak da bu tasarıya olumlu oy vereceğimizi bildiriyor, bu vesileyle görev yapan, askerî kuruluşlarımızdaki bütün askerlerimize, güvenlik güçlerimize bir kez daha burada başarılar diliyoruz. Şehit olanları saygıyla anıyoruz, gazi olanların hürmetle karşılarında saygıyla eğiliyoruz ve duymuş olduğumuz, iki üç gün içerisindeki, emniyet güçlerimizden Meclisimizde çalışan bir polis arkadaşımızın kendisini intihar etmesi ve geride bıraktığı acılı ailesine de başsağlığı diliyoruz. Aynı şekilde ve gerekçelerle duymuş olduğumuz Adana'daki intihar olayından dolayı da Emniyet camiasına son iki günde yaşadığı acı olaylar sebebiyle başsağlığı diliyoruz; geride kalanlara da başsağlığı dileyerek, bu sözlerimizi, Yüce Meclisin huzurunda hepinize saygıyla sevgiyle arz ediyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Kişisel söz isteminde bulunan arkadaşlar; Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Mehmet Eraslan?.. Yok.

Ünal Kacır?..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Konuşmayacağım efendim.

BAŞKAN - Konuşmak istemiyorsunuz.

O zaman, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitti.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandığına göre, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

DİSİPLİN MAHKEMELERİ KURULUŞU, YARGILAMA USULÜ VE DİSİPLİN SUÇ VE CEZALARI HAKKINDAKİ KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN

TASARISI

MADDE 1. - 16/6/1964 tarihli ve 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasına "Jandarma Genel Komutanının" ibaresinden önce gelmek üzere "Sahil Güvenlik Komutanının," ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 477 sayılı Kanunun 9 uncu maddesine "Jandarma Genel Komutanlığı" ibaresinden önce gelmek üzere "Sahil Güvenlik Komutanlığı," ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 477 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin (II) numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"II- Hükme katılan disiplin mahkemesi başkan ve üyesi, aleyhine kanun yoluna gidilen disiplin mahkemesi hükmünün, üst disiplin mahkemesindeki incelenmesine katılamaz."

BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 477 sayılı Kanunun 30 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Subay ve astsubay dışındaki asker kişiler hakkında disiplin mahkemeleri tarafından verilen hükümler ile ilgili olarak, teşkilâtında disiplin mahkemesi kurulan komutan veya askerî kurum amiri tarafından askerî hâkim sınıfına mensup disiplin subaylarına itiraz hakkını kullanabilmeleri için yazılı yetki verilebilir."

BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 477 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "verir" ibaresi "verebilir" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

Tasarı yasalaşmıştır; hayırlı uğurlu olsun.

Değerli milletvekilleri, çalışma süremiz tamamlanmak üzere. Bu nedenle, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 23 Şubat 2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.44