BIM 2 3 2006-03-09T15:37:00Z 2006-03-09T15:37:00Z 50 34530 196823 TBMM 1640 393 241712 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22       CİLT: 111       YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

65 inci Birleşim

21 Şubat 2006 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak'ın, kültürümüze, özgürlük sevdamıza hayatı pahasına katkı sağlamış Azerbaycan'ın istiklal şairi Ahmet Cevad'ın edebî kişiliğine ve eserlerine, Türk kültürüne hizmet edenlerin unutulmaması amacıyla yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Zonguldak Milletvekili Harun Akın'ın, Sosyal Sigortalar Kurumundan emekli, dul ve yetim maaşı alanlar arasındaki ücret farklılığının giderilmesi için çıkarılacak olan intibak yasası ile TÜFE farklarının bir an önce ödenmesinin önemine ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, Göltaş hisseleri ve diğer yetkileri belediye meclisi tarafından elinden alınan Isparta Belediye Başkanının, kendisini haber yapan Zaman Gazetesinin iki çalışanını makamına çağırması ve bu kişilerin dövülmesiyle gelişen olaylara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin Börü'nün (6/1620) esas numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/366)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ı temsilen Başkanvekili Nevzat Pakdil'in, Endonezya Temsilciler Meclisi Başkanı Agung Laksono'nun davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Endonezya'ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/974)

3.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Tunus'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/975)

4.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna Geçici Bir Madde İlavesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/621) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/367)

5.- Bursa Milletvekili Niyazi Pakyürek'in, Çanakkale Savaşlarına Katılanlara, Ailelerine Hizmet ve Anı Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/385) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/368)

IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066)

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, bazı kadrolara yapılan atamalara ve üniversitelere verilen akademik kadro sayısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/7318)

* Ek cevap

2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İstanbul Büyükşehir ve ilçe belediyeleri ilgilileri hakkında açılan davalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/11358)

3.- Artvin Milletvekili Yüksel ÇORBACIOĞLU'nun, Artvin'de verilen bir maden işletme ruhsatına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/11397)

4.- Çanakkale Milletvekili İsmail ÖZAY'ın, Çanakkale'deki bir lisesin yerinin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/11425)

5.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Ümraniye Belediyesinin hazırlattığı Çanakkale Savaşıyla ilgili çizgi filme ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/11434)

6.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, yükseköğrenim kredisi ve bursundaki artış miktarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/11439)

7.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Aksaray'daki bir ilköğretim okulunun ek bina ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/11488)

8.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, hesap iş ve işlemlerininin teftişine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11545)

9.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Iğdır'a doğalgaz verilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/11586)

10.- Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK'ın, müfettiş yardımcılığı giriş sınavı duyurusuna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/11602)

11.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Cumhurbaşkanınca affedilen mahkumlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/11612)

12.- Mersin Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK'in, bir yazarın duruşmasında yaşanan olaylara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/11638)

13.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, Türk Hava Sahasının ihlal edildiği iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/11752)

14.- Zonguldak Milletvekili Nadir SARAÇ'ın, Bartın Limanının işletilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/11756)

15.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, yatırım programına alınan belediye yatırımlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/11772)

16.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, TAEK ve Ulusal Bor Enstitüsü Başkanlığına yapılan yapılan atamaya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/11784)

17.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, turizm sektöründeki vergilendirmeye ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11814)

18.- Ankara Milletvekili Mehmet TOMANBAY'ın, Şişli İlaç Fabrikasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/11833)

19.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, görev yeri değiştirilen sendikalı personel ve hızlı tren kamulaştırmalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/11849)

20.- Zonguldak Milletvekili Harun AKIN'ın, Zonguldak Çaycuma Havaalanına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/11851)

21.- Manisa Milletvekili Ufuk ÖZKAN'ın, bir futbol kulübü başkanının bir ifadesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11852)

22.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, milletvekillerine tahsis edilen internet sayfalarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/11858)

23.- Eskişehir Milletvekili Vedat YÜCESAN'ın, milletvekillerine tahsis edilen internet sayfalarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/11859)

24.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Edirne Pazarkule Gümrük Kapısından kamyon geçişiyle ilgili bir iddiaya,

- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, gümrüksüz satış mağazalarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/11901, 11903)

25.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, maaş ödemelerinin yapıldığı bankaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11927)

26.- Konya Milletvekili Nezir BÜYÜKCENGİZ'in, CHP Genel Başkanının Şeb-i Aruz törenlerindeki konuşmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11936)

27.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, ulusal müze uygulamasına ve Şanlıurfa Müzesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11957)

28.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, Alevî-Bektaşi kuruluşlarının yardım taleplerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11959)

29.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Gaziantep seyahatine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/11998)

30.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. KURTULMUŞOĞLU'nun, İstanbul'daki bir imar düzenlemesiyle ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/12238)

31.- Malatya Milletvekili Muharrem KILIÇ'ın, TBMM ile İtalya Temsilciler Meclisi arasında imzalanan işbirliği protokolüne ve gerçekleştirilen ziyaretlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/12331)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak yedi oturum yaptı.

Konya Milletvekili Remzi Çetin, tarihimizdeki, binlerce askerimizin şehit olmasına yol açan Sarıkamış harekâtına,

Konya Milletvekili Ahmet Işık, geçtiğimiz günlerde Konya'da, karikatür krizini protesto amacıyla düzenlenen miting esnasında meydana gelen olaylara,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Türk Medenî Kanununun kabul edilişinin 80 inci yıldönümünde, kanunda, günümüz ihtiyaçlarına uygun bazı düzenlemelerin yapılmasının önemine ilişkin gündemdışı konuşmasına Adalet Bakanı Cemil Çiçek cevap verdi.

Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar, 63 üncü Birleşimde, kürsüdeki konuşmacı için kullandığı bir kelimenin yanlış anlaşıldığını ifade eden bir konuşma yaptı.

İstanbul Milletvekili Ömer Zülfü Livaneli ve 19 milletvekilinin, gençler arasında şiddet olaylarının artmasının sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/337), Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

4 üncü sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

5 inci sırasında bulunan, Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifinin (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066), görüşmelerine devam olunarak 13 üncü maddesine kadar kabul edildi.

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle bir açıklamada bulundu.

21 Şubat 2006 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.13'te son verildi.

 

 

 

Sadık Yakut

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Ahmet Küçük

 

Bayram Özçelik

 

Çanakkale

 

Burdur

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


                  No:                             86

GELEN KÂĞITLAR

20 Şubat 2006 Pazartesi

Tasarılar

1.-    Kurumlar Vergisi Kanunu Tasarısı (1/1170) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2006)

2.-       Değişik Adlar Altında İlave Ödemesi Bulunmayan Memurlara ve Sözleşmeli Personele Ek Ödeme Yapılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/1171) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2006)

3.-      Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1172) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/2/2006)

Teklifler

1.- Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 2 Milletvekilinin; Zonguldak İlinde Beycuma Adında Yeni Bir İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifi (2/701) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2006)

2.-  Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 8 Milletvekilinin; 17/7/1964 Tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'na İki Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/702) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2006)

3.- İzmir Milletvekili Hakkı Akalın ve 3 Milletvekilinin;  Ankara İline Bağlı Olarak Çayyolu Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Yasa Teklifi (2/703) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2006)

4.- İzmir Milletvekili Hakkı Akalın ve 3 Milletvekilinin;  Ankara İline Bağlı Olarak Batıkent Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Yasa Teklifi (2/704) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2006)

Raporlar

1.- Hava Yoluyla Uluslararası Taşımacılığa İlişkin Belirli Kuralların Birleştirilmesine Dair Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1142) (S. Sayısı: 1087) (Dağıtma tarihi: 20/2/2006) (GÜNDEME)

2.- İzmir Milletvekili Enver Öktem ve 14 Milletvekilinin; 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bazı Maddelerin Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/380) (S. Sayısı: 1088) (Dağıtma tarihi: 20/2/2006) (GÜNDEME)

3.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 35 Milletvekilinin; Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi'nin Korunması ve Çevresinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/599) (S. Sayısı: 1089) (Dağıtma tarihi: 20/2/2006) (GÜNDEME)

4.- At Yarışları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/1169) (S. Sayısı: 1090) (Dağıtma tarihi: 20/2/2006) (GÜNDEME)

                                                                             No: 87

21 Şubat 2006 Salı

Yazılı Soru Önergesi

1.- Malatya Milletvekili  Muharrem KILIÇ'ın, TBMM ile İtalya Temsilciler Meclisi arasında imzalanan işbirliği Protokolüne ve gerçekleştirilen ziyaretlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/12331) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/1/2006)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.05

21 Şubat 2006 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya) Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Türkiye ve Türk kültürüne hizmet edenlerin unutulmamasıyla ilgili söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak'a aittir.

Buyurun Sayın Koçak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak'ın, kültürümüze, özgürlük sevdamıza, hayatı pahasına katkı sağlamış Azerbaycan'ın istiklal şairi Ahmet Cevad'ın edebî kişiliğine ve eserlerine, Türk kültürüne hizmet edenlerin unutulmaması amacıyla yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması

MAHMUT KOÇAK (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerimin başında, hepinizi, saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Şöyle bir geriye yaslanır ve beni can kulağıyla dinlerseniz, sizi, birkaç dakika da olsa, başka bir dünyaya, duygu âlemine taşımak istiyorum.

Türkiye ve Türk kültürüne hizmet edenler unutulmamalıdır. Evet, milleti millet yapan değerler vardır, şahsiyetler vardır; hani, bir melodi var ya "unutmamalı, sevgiyle anmalı" diye; bizim kültür hayatımızda kutup yıldızlarımız vardır, bir çırpıda, büyük çoğunluğumuzun, isimlerini rahatlıkla sayabileceği kutup yıldızlarımız. Bazıları da vardır ki, eserlerini yaşattığımız, kalbimize, gönlümüze işlediğimiz; ama, isimlerini bilmediğimiz.

Ben, eserleriyle, yaşam mücadelesiyle, büyük kültürümüze, özgürlük sevdamıza hayatı pahasına katkı sağlamış, Azerbaycan'ın büyük istiklâl şairi Ahmet Cevad'ı, bilmeyenlere tanıtmak, bilenlere hatırasını saygıyla yaşatmak adına gündeminize geldim.

Hepimizin evinde, kalbinde, dilinde bir "Çırpınırdı Karadeniz" türküsü vardır. Söylendi, ağlandı, dinlendi; yazanı hiç hatırlanmadı. Siyasî polemiklere konu oldu; yazanın, hangi ruh halinde, hangi mekânda ve hangi ülkede yazdığı hiç hatırlanmadı.

Bu şiirden birkaç dörtlük hatırlayalım:

"Çırpınırdın Karadeniz

Bakıp Türkün Bayrağına

Ah deyerdin, hiç ölmezdim

Düşebilsem ayağına.

Ayrı düşmüş dost elinden

Yıllar var ki çarpar sinem

Vefalıdır, geldi giden

Yol ver Türkün Bayrağına.

Dost elinden esen yeller

Bana şiir, selam söyler

Olsun bizim bütün eller

Kurban Türkün Bayrağına" der.

Türkiye olarak, dünyanın neresinde olursa olsun, bayrağımıza, vatanımıza, kültürümüze hizmet etmiş ve eden herkese karşı sorumluluklarımız olduğunu unutmamalıyız; millet olmanın gereği budur, büyük devlet olmanın da gereği budur. Görevimizi yapmalıyız. Bu millet, hep vefalı olmuştur, vefalı olmalıdır. Mezarları bile belli olmayan, mana iklimimizi oluşturan bu şahsiyetlere hangi ödülü versek kifayetsizdir; ama, verilmelidir, mutlaka bir devlet nişanıyla ödüllendirilmelidir.

22 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak, bizden öncekilerin unuttuğu, düşünmediği şeyleri düşünerek, tarihe karşı sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz. Kuru kuru sevgi olmaz; bunu, bir devlet sorumluluğu içerisinde taçlandırmalıyız.

Karadeniz'de, Trabzon'da, Sarp'ta, Ardahan'da bir "Çırpınırdı Karadeniz" parkı ve anıtı yapılmalı, eseri ebedileştirmek için, orijinaline uygun klip ve film çalışmaları gerçekleştirmeli. Belgesel olarak Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye Ahmet Cevad'ı anma sempozyumlarıyla belgesel barış ve kardeşlik güçlendirilmeli. Yine, bu görevleri yerine getirmek için özellikle, Kültür ve Turizm Bakanlığımızı ve Dışişleri Bakanlığımızı göreve davet ediyorum. Eserleri yaşayan bu büyük şahsiyetlerin manevî huzurunda saygıyla eğiliyorum, rahmet ve şükranla anıyorum.

Bugünümüze ışık tutan bir şiirini, bu  şiirin yaşanmış hikâyesini sizlerle paylaşmak istiyorum.

1920'de Azerbaycan'ın Bolşevik Rusya tarafından işgalinden sonra, Ahmet Cevad için zor ve meşakkatli, tahkirler ve takiplerle dolu bir hayat başlar. 1937'de Türkçülükle ve karşı devrimle suçlanarak tutuklanır; askerî mahkeme kararıyla ölüm cezasına mahkûm edilir. 1937 sonlarında kurşuna dizilerek şehit edilmiştir. 1955'te Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Başsavcısı, Ahmet Cevad'a karşı ileri sürülen bütün ithamların asılsız olduğunu belirterek, ölümünden sonra beraat kararı verir.

Fırtınalı, acıyla dolu bir yaşamın son meyvesi, son mısraı "Susmaram" şirini sizinle paylaşırken, 2004'te  oğlu, birçok arkadaşımızın da tanıdığı Yılmaz Ahundzade tarafından bana verilen çok güçlü bir  özgürlük şiirinin hikâyesini birkaç cümleyle anarak, ülkemde de ilk kez yayınlanmasına da öncülük edeceğim; bu bir vasiyet çünkü. Bu şiiri bana hediye eden Ahmet Cevad'ın oğlu Yılmaz Cevad Ahundzade…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun  Sayın Koçak.

MAHMUT KOÇAK (Devamla) -…geçtiğimiz günlerde Bakü'de Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. "Susmaram" şiiri, 1937'de yazılmasına rağmen neden 2004 yılında gündeme gelmiştir, tam altmışyedi yıl sonra?!

Yakın arkadaşına hapishane ziyareti esnasında ezberlettirilen bir  şiirdir bu şiir. Çünkü, yazılı metin olarak elde tutulması, yakalanması büyük bir suçtur, hatta, ölümle neticelenecek kadar büyük bir suçtur. Bu cezaya arkadaşının çarptırılmasını istemediği için sadece der ki: "Ağaçlara bakalım, ben söyleyeyim, sen dinle, ama, bunu ezberle; bugünler gelip geçecek; güzel günler, hürriyet dolu günler geldiğinde bunu yazıya döker, oğluma da ulaştırırsın ve bunu yayınlatarak, milletime de hediye edersin" der ve bu şekilde ezberlettirilerek bugünlere taşınır bu şiir.

Bana da, Türkiye'de bir siyasî parti liderimize ve o zamanın Kültür Bakanına hediye edilmek üzere emanet edilmiştir. 2004 yılında, ben de, emaneti yerine getirdim ve emaneti verdim, teslim ettim.

"Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir" diyen Büyük Gazi Mustafa Kemal'i de hatırlatan Ahmet Cevad, gelecek nesillere, 1937'de, yine böyle bir şubat ayında şöyle sesleniyor:

"Men bir gulam, yük altında ezilmişem, gardaşım,

Sevinç bilmez bir mahkumam, ahu-zardır sırdaşım.

Damga vurub, zencirleyib tullamışlar zindana,

Karlı-buzlu cehennemler mesken olmuşdur bana.

 

Mene dinme, sus deyirsen, ne vahtacan susacam,

Buhranların, hicranların, mahbesinde galacam?

Niye susum, konuşmayım, insanlıkda payım var,

Menim ana vatanımdır talan olan bu diyar.

 

Niye susum, konuşmayım, Türk yurdudur bu toprak,

Oğuzların, elhanların vatanında kimdir, bak!

Bu dünyada azadlığı şan şöhretten üstün tut,

Alçaklığı, yaltaklığı rezilliyi sen unut!

 

Nece susum, konuşmayım, men eyleyim heyanet?

Hanı sevgi, hanı vatan, de harda galdı millet?

Men bir gulam, yerim altun, suyum gümüş, özüm aç,

Atam mahkum, anam sail, elim her şeye möhtaç.

 

Men Türk evladıyam, derin aklım, zekam var,

Ne vahtacan çiynimizde gezecekdir yağılar?

Ne kadar ki, hakimlik var, mahkumluk var, ben varam,

Zülme garşı isyankaram, ezilsem de susmaram!" demiştir. (Alkışlar)

Tarihi Şan ve şerefle dolu onurlu milletimizi temsil eden bu Gazi Meclis, büyük kültürümüze hizmet etmiş herkese minnet borçludur. Onları asla unutmamıştır ve unutmayacaktır.

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, Sosyal Sigortalar Kurumunda emekli, dul ve yetim maaşlarındaki düzensizliğin giderilmesi için intibak yasasının önemi ve SSK emeklisinin TÜFE farkları hakkında söz isteyen Zonguldak Milletvekili Harun Akın'a aittir.

Buyurun Sayın Akın.

2.- Zonguldak Milletvekili Harun Akın'ın, Sosyal Sigortalar Kurumundan emekli, dul ve yetim maaşı alanlar arasındaki ücret farklılığının giderilmesi için çıkarılacak olan intibak yasası ile TÜFE farklarının bir an önce ödenmesinin önemine ilişkin gündemdışı konuşması

HARUN AKIN (Zonguldak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, 2005 Aralık sonu itibariyle 4 308 186'yı bulan ülkemizdeki emeklilerimiz, SSK emeklilerimiz hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, emeğin başkenti olarak isimlendirilmiş, fakat, üretim ekonomisinden vazgeçen politikalar sonucu en çok işsizin ve en çok emeklinin yaşadığı, en çok göçün verildiği bir kentin, Zonguldak'ın Milletvekili olarak, bugün, eli öpülesi emeklilerimizin sorunlarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, sizlerle paylaşmak istedim.

Hepimiz biliyoruz ki, millet olarak en önemli özelliklerimizden biri de, büyüklerimize saygı ve sevgi göstermektir; onları el üstünde tutmak ve yine, onlara, geçinme endişesi olmadan, huzur içinde yaşayabilecekleri bir ortam sağlamaktır. Ancak, 1980 sonrası uygulanan politikalarla, ulusumuz, ekonomik değerlerle birlikte manevî değerlerinden de çok şey kaybetmiştir. Yıllardır uygulanan bu yanlış ekonomik politikalar, toplumun sabit ve dargelirli kesimlerini, bunlarla birlikte emeklilerimizi de büyük sıkıntılara ve yaşam savaşı içine sokmuştur. Ülkemizde 1 000 000 insanımız açlık sınırı altında, 20 000 000 insanımız yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır.

Bu memlekete yıllarca çalışarak hizmet etmiş, artık, hizmet süresi sona ermiş, sonrasında da huzurlu, sakin bir yaşamı hak eden ve yaptıkları hizmetlerden dolayı, saygı görmesi, el üstünde tutulması gereken emeklilerimiz, insanca yaşama koşullarından uzak, büyük zorluklar içinde ayakta kalabilme mücadelesi vermektedir. Aldıkları maaşla, bırakın bir ay geçinmeyi, bir hafta bile insanca yaşaması mümkün olmayan emekçi büyüklerimiz, yapılan komik maaş zamlarına rağmen seslerini çıkarmamakta, maaş kuyruklarında saatlerce beklemekte ve maaşları ellerine geçtiğindeyse, yine de "Allah bereket versin, Allah devlete zeval vermesin" diyerek şükretmektedirler. Haklarını arama konusunda da hiçbir zaman devlete saygısızlık yapmamışlardır.

Peki, devleti yöneten, işbaşında bulunan hükümet ne yapmıştır; nasıl olsa sesleri çıkmıyor diye, emekli vatandaşlarımızın sırtına taşıyamayacakları yükü vurdukça vurmuştur; onları, bakkalın, manavın yüzüne bakamayacak, sokağa çıkamayacak hale getirmiştir. Bunun yanında, işbaşındaki hükümet, emeklilerimize, yasal hakları olan TÜFE farklarını dahi ödememek için her gün farklı mahkeme senaryolarıyla emeklilerimizi oyalamaktadır. 4 000 000'u aşkın, ülkemizde, SSK emeklimiz var.

Değerli arkadaşlar, hükümet olarak, emeklilerimizin hakları olan, verilecek olan o TÜFE farkları -kesin bir rakam belki yapamam, faizleri var çünkü- olsun 800 trilyon veya 850 trilyon. Bugüne kadar, ülkemizde, bankalar aracılığıyla halkın gerçek paralarının hortumlanmasıyla ilgili, geçmişteki hükümetler ve bu hükümet, 50 milyar dolarlara bir çizik atmış.

Şimdi, elimizi vicdanımıza koyup da konuşalım. Bu hakları olan emeklilerimizin TÜFE farkını ödememek için elinden gelen her türlü engeli çıkartmayı anlamak mümkün değildir. Yazıktır, günahtır diye düşünüyorum. Emeklilerimizin, bu muameleyi hiç hak etmediğini düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bugün gelinen noktada, üç ayrı sosyal güvenlik kurumunun ödediği maaşlar arasında farklılıklar olduğu gibi, aynı kurumdan emekli olanlar arasında da, alınan maaşlarda farklılıklar bulunmaktadır. SSK emeklileri, 400 Yeni Türk Lirasından başlayarak değişen rakamlarda farklı maaşlar almaktadırlar. Emeklilerimizi çok üzen bu iki haksız durumu, yani, biraz evvel bahsettiğim TÜFE farkları ve maaş farklılıklarını ortadan kaldırmak için, şahsım ve arkadaşlarımın da imzasını altına aldığım bir kanun teklifi hazırladık. Geçen haftada, geçtiğimiz haftada Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sundum. İşçi Emeklileri Genel Merkezinin görüşlerini aldım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundaki uzman arkadaşlarımdan görüşlerini aldım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HARUN AKIN (Devamla) - Bitiyor Başkanım.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

HARUN AKIN (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Emeklilerimizin maruz kaldığı TÜFE farkı ve maaş farklılıkları haksızlıklarını ortadan kaldıracak bu kanun teklifini -biraz evvel de söyledim- geçtiğimiz hafta, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sundum.

Bu yasa teklifinin, değerli arkadaşlar, eksiği olabilir. Bu, gerçekten, çok ciddî uzmanlık isteyen bir kanun teklifi. Eksiğini, burada, kanun Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiği zaman, AK Parti Grubunun da bir hazırlığı olabilir, önergelerle desteklenebilir; ama, sonuçta, değerli arkadaşlar, bu yasa, bu çatı altında görüşülürken, gerçekten sizin tavrınızı çok merak ediyorum, AK Parti Grubuna hitaben söylüyorum. Umarım, bir gaflete düşüp de, kanun teklifimize olumsuz bir yaklaşım içine girmezsiniz diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ayrıca, yine emeklilerimizin tamamının içinde, 1980'li yıllarda 62 000'leri bulan, şimdi -bugün araştırdım baktım- 30 000'lere kadar düşmüş, "süper emeklilik" diye isimlendirilen yasayla, ellerinden toplu paraları alınmış, yüksek maaşla emekli edilen vatandaşlarımız var. Bu insanlar, önce yüksek maaşla kandırıldılar; daha sonra da bu avantajları ortadan kalktı ve mağdur oldular. Ellerindeki toplu paralar gittiği gibi, maaş farklılıkları da kaldırılarak, büyük bir haksızlığa uğramış oldular.

Değerli arkadaşlar, elimizi vicdanımıza koyarak karar vermeliyiz. Bir gün, bizler de, milletvekili de olsak, bizler de emekli olacağız, tıpkı şimdiki emeklilerimiz gibi. Bu iktidar, işbaşındaki hükümet, bu Parlamento, emeklilerimize layık olduğu muameleyi göstermelidir diye düşünüyorum. Geçtiğimiz hafta, yine, bu yüce çatı altında iktidar, bu Meclise bir yasa getirdi ve kabul edildi. "Bu yasayla emeklinin vergi iadesi çilesine son vereceğiz" dediniz, oysa, emeklinin mevcut aldığı parasının yüzde 1'ini bile kestiniz…

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

HARUN AKIN (Devamla) - Bu, size yakışmadı.

Şimdi, önümüzdeki günlerde bir başka çalışma gelecek. Emekçi için yeni bir yıkım sayılacak, yeni sosyal güvenlik yasası çalışmaları bu Meclise gelecek. Tasarıyı incelediğimizde, takip ettiğimiz kadarıyla, emeklilik yaşının, dünyanın hiçbir yerinde olmadığı şekilde, 68 yaşa yükseltildiği, emekli maaşlarının yüzde 23 ile 33 arasında düşürüleceği, aylık geliri 127 YTL üzerinden, herkesten 64 YTL ile 431 YTL arasında sağlık vergisi alınacağı bir yasa. Değerli arkadaşlar, ne verdiniz ki ne almayı düşünüyorsunuz?! Tam aylıkta prim gün sayısı 7 000 günden 9 000 güne, kısmî aylıkta 4 500 günden 5 400 güne çıkıyor. Önümüzdeki günlerde burada bu konuyu tartışacağız.

BAŞKAN - Sayın Akın, lütfen, toparlayalım.

HARUN AKIN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Mevcut emeklilerimizin durumu ortadayken, bu yasayla felaketin sınırları daha da genişleyecektir diye endişelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sevgili arkadaşlar, son olarak, artık, emeklilerimize, hak ettiklerine inandığımız yaşam şartlarını sağlayalım. Açlık sınırının altındaki maaşlarını insanca yaşayabilecekleri düzeye getirelim. TÜFE farklarını, derhal, ama, derhal ödeyelim. Sağlık işlemleri için çektikleri sıkıntılara son verelim. Maaşları arasındaki farklılıkları intibak yasasıyla yeniden düzenleyelim. Süper emeklilere haklarını iade edelim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son söz olarak, önceki durumda, emeklilerimiz, kendilerine yapılan muamelelerle kendi değerlendirmelerini bütün Türkiye kamuoyu biliyor. Yani, emekli bu duruma kendini düşürenleri hiçbir zaman affetmedi. Eğer, işbaşındaki hükümet olarak, bu olumsuzlukları düzeltmeye çalışmazsanız, emeklilerimizin yararına olan kanunlara destek olmazsanız sizleri de affetmeyecektir diye düşünüyorum.

Ülkemizde yaşayan bütün emeklilerimize en içten dileklerimle sevgilerimi ve saygılarımı sunuyor, sağlıklı, huzur dolu bir yaşam temenni ediyorum; hayatta olmayan emeklilerimizi rahmetle anıyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, Isparta İlinde basın ile ilgili cereyan eden konular hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'e aittir.

Buyurun Sayın Coşkuner. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, Göltaş hisseleri ve diğer yetkileri belediye meclisi tarafından elinden alınan Isparta Belediye Başkanının, kendisini haber yapan Zaman Gazetesinin iki çalışanını makamına çağırması ve bu kişilerin dövülmesiyle gelişen olaylara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Isparta İlinde basın ile ilgili cereyan eden konular üzerine gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 9 Şubat 2006 Perşembe günü Isparta'da hiçbirimizin tasvip etmediği olaylar yaşanmıştır. Yaşanan bu üzücü olaylar karşısında da Isparta halkı ayaklanmış, yerel, ulusal basın ve medya konuyu gündeme taşımıştır. Peki, nedir bu olay?

Değerli üyeler, Isparta Belediye Başkanı Sayın Hasan Balaman, Göltaş hisseleri ve diğer yetkiler elinden alınınca belediye meclisi tarafından, ardından, kendisi hakkında haber yapan Zaman Gazetesi İl Temsilcisi Arif Bayramtaş ve muhabiri Mustafa Altıntaş'ı makamına davet etmiştir ve makamına kahve içmek için davet eden Başkan, bu iki elemanı, değerli arkadaşımızı hastanelik edinceye kadar dövmüşlerdir ve şu anda da Isparta'da hastanede yatmaktadırlar. Ben de bu konuyu Yüce Meclisle paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "elimden gelse, kendi oturduğum koltuğu bile özelleştiririm" diyen Belediye Başkanının diğer bir marifeti de şehir içi temizlik ihalesidir. Başkan, bu ihaleyi Çev-Tem Limitet Şirketine vermiş ve yerel televizyonda da Isparta'ya kâr ettirdiğini söylemiştir; maalesef, kendisi, 1 800 000 bin YTL zarara uğratmıştır Isparta'yı. Bu ihaleyi açan Çev-Tem Limitet Şirketinin kurucu ortakları arasında olan Emine ve Kenan Albayrak bulunmaktadır ve Sayın Başkanın Isparta Belediye  Başkanı olmadan önce İstanbul'da bulunduğu dönemde ortağı olduğu Birikim Yayımcılık, Turizm, Gıda Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi ile Çev-Tem Limitet Şirketinin adresi aynıdır. İki şirket de "Merkez Efendi Mahallesi, Tercüman Blokları, Zeytinburnu-İstanbul" adresinde bulunmaktadır. Sizce, Sayın Milletvekilleri, bu, sadece bir tesadüf müdür? Eğer, değilse, Sayın Başkanın, bu şirkette ve bu şirketin sahipleriyle ne tür ilişkisi vardır?

Yine, elimdeki belgelerle, 8.7.2004 tarihli ve 29.11.2004 tarihli şehir içi temizlik hizmetlerine ait yapılan ihalelerin analizi vardır ve analizin bizde mevcut olmasından hareket edilerek, Isparta Belediyesinin 2003 yılında yapmış olduğu ihalede, 34 çöp kamyonuna kullanmış olduğu akaryakıt miktarı 346 tondur. 2005 yılı içinde yapılan ihalede ise 34 araç için 824 ton akaryakıt harcanmıştır.

İhale şartnamesinde adı geçen kontrol araçlarının gece ve gündüz  çalışan 2 adet olduğunu göz önünde bulundurursak, 2 kontrol aracının, yapılan hesaplara göre, yılda 1 728 litre benzin kullanırken, 4,5 ton yağ kullandığı görülmektedir. Bu, nasıl bir hesaptır sayın milletvekilleri; bu araçlar acaba benzin yerine yağla mı çalışmaktadır?!

İhalenin yapıldığı tarihte, Isparta Belediyesinin kendi raporuna göre, kiralık araçlar dahil, araç sayısı 274'tür; bu araçların bakım, onarım giderleri yıllık 296 624 Yeni Türk Lirasıyken, temizlik ihalesini kazanan firmanın sadece 34 aracına verilen amortisman, bakım, onarım giderleri 264 752 Yeni Türk Lirasıdır. Ayrıca, Belediyenin 274 araca kullandığı toplam yağ miktarı 21 tondur; temizlik ihalesini kazanan firmaya verilen yağ miktarı ise 132 tondur.

Sayın milletvekilleri, rakamlar çok açıktır; takdiri size bırakıyorum.

Sayın Başkanımızın icraatları bunlarla da sınırlı değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen Mevlüt Bey.

MEVLÜT COŞKUNER (Devamla) - Isparta halk pazarı ihalesi şu anda yargıdadır; halk pazarı esnafı umutsuzdur.

Ayrıca, Halıkent Pazar Yerindeki Gül Mega Alışveriş Merkezi, mülkiyetiyle birlikte ihale edilmiştir. İhaleye iki şirket girmiştir; biri, Gül Mega Gıda, Tekstil, İnşaat, Turizm Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi adına Ahmet Eski, diğeri Has Yem Sanayi Ticaret Anonim Şirketi adına Mehmet Eski; bunlar, baba-oğuldur. Bu işyerinin 1 600 metrekare kapalı alanı vardır, 2 000 metrekare de açık arsası mevcuttur. Bu işyeri, ihaleye çıkarılmadan önce sadece uzay çatısına 800 000 Yeni Türk Lirası harcanmıştır; ama, maalesef, burası 260 000 Yeni Türk Lirasına satılmıştır.

Üzerinde kısaca durmak istediğim diğer bir önemli konu da, Isparta Kültür Sarayıdır. Isparta Kültür Sarayı, Isparta'ya kültür adına hizmet veren bir binadır; alternatifi oluşturulmadan, AKP İlçe Başkanına ihale yoluyla verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Belediye Başkanının satma sevdası bir türlü son bulmamıştır. Isparta Belediye Başkanıyken, Hasan Balaban, Isparta Belediyesine ait (A) grubu Göltaş hisse senetlerinin 50 000 lotunu, işletmeye açılmasından kısa bir süre sonra 40 000 liradan satmıştır. Hisse satışının gerçekleşmesinden bir gün sonra 50 500 liraya çıkmıştır. Bu olaydan kısa bir süre sonra ise, yine bir miktar (E) grubu hisse satışı gerçekleşmiştir. En son da, geriye kalan 115 000 hisseyi ve yetkisi alındıktan bir gün sonra, yetki valiye sunulduğunda, maalesef, onu da satmıştır; satış sebebi de otogar yapacağım demektedir; otogarın ne arsası vardır ne de projesi vardır.

Bu anlattığım olaylardan sonra, gazeteci arkadaşlarımızın tartaklanmasına sebep olan konuyu da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Isparta basını bunu gündeme alınca, Sayın Hasan Balaban bir imparatorluk kurdum zannetti ve o imparatorluğun yıkılmayacağını düşündü. O nedenle, biz, şunu söylüyoruz: Bu hisselerin satışları neden yapılmıştır ve bu hisseler hangi şirkete verilmiştir; neden verilmiştir; bunlar açıklanmalı. Benim elimde de, Isparta Belediyesinin uzmanları tarafından hazırlanmış, analiz edilmiş raporlar mevcuttur. Ayrıca da, birbuçuk yıldır, Sayın Hasan Balaban, uğraşmamıza rağmen, Isparta halkına ıstırap çektirmektedir ve hem partisine hem de Isparta halkına zulmetmektedir. Biz, bugüne kadar, bunu gündeme getirdik. Kendisine sorduğumuzda "siz bu hisseleri sattınız mı" dediğimizde, maalesef, kendisi bize, sattım, satmadım, satabilirim, sattım gibi… Bu dosyanın tümü de kendine aittir ve Sayın İçişleri Bakanından…

BAŞKAN - Toparlayın lütfen, Sayın Coşkuner.

MEVLÜT COŞKUNER (Devamla) - Topluyorum efendim.

Sayın İçişleri Bakanımızdan, bu konunun üzerine gidilmesini diliyoruz; çünkü, Isparta halkı, Isparta basını ve ulusal basın, medya bu kadar üstüne düştüğünde, Hasan Balaban, yine, aynı bildiklerini okumaktadır ve bu kadar tepki varken, öyle zannediyorum, böyle belediye başkanlarının yerinde tutulmaması gerekir ve mutlaka inceleme yapılması gerekir.

Bu incelemeyi bekliyoruz Sayın Bakanımızdan ve buradan da Isparta halkını saygıyla selamlarken, o haklarını demokratik bir anlayış içinde aramalılar ve bu nedenle de, konuşmamı burada bitirirken, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Isparta Milletvekili Sayın Mevlüt Coşkuner'in gündemdışı konuşmasına yanıt vermek üzere, Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay söz istedi.

Buyurun Sayın Atalay. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Isparta Milletvekili Sayın Coşkuner'in, Isparta İlinde basınla ilgili cereyan eden konular hakkında gündemdışı konuşmasıyla ilgili, hükümetimiz adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İfade edildiği gibi, basına da yansıyan bir olay cereyan etmiştir Isparta'da; Belediye Başkanı ile basın mensupları arasında, biraz önce Sayın Coşkuner'in anlattığı gelişme…

Tabiî, bu olay duyulduktan sonra, zaten, buna tepkiler de gelmiştir. Özellikle, Partimizin yerel yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Nihat Ergün ve teşkilattan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı; ayrıca, Medya Tanıtım Başkan Yardımcısı Suat Kılıç olayı kınamışlar, eleştirmişler ve tepkilerini dile getirmişlerdir. Hükümetimiz adına, Hükümet Sözcümüz Sayın Cemil Çiçek, olaya tepki göstermiş, açıklama yapmış, kaba kuvveti tasvip etmediğimizi, yanlışı düzeltmenin medenî yollarının bulunduğunu ifade etmiştir ve ayrıca, bu gelişmelerden sonra, bilindiği gibi, Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlatmış; İçişleri Bakanlığımız, Belediye Başkanı hakkında disiplin soruşturması açtırmıştır ve dün akşam toplanan Partimizin Merkez Yürütme Kurulu da, oybirliğiyle, ilgili parti üyesi Belediye Başkanı hakkında disiplin soruşturması açılmasına karar vermiştir. Önce bu bilgileri sunmuş oluyorum.

Değerli milletvekilleri, yukarıda da arz edildiği üzere, iddialara göre, olay, bir Belediye Başkanı hakkında bir yaygın gazetede yayımlanan haber üzerine, Belediye Başkanı ve yanındakilerin, haberi yazan gazetecilere makam odasında şiddet uygulamalarıdır. Gazetede yayımlanan bir haber nedeniyle, haberi yapan gazeteciye kaba kuvvet uygulamasının gerekçesi olamaz ve bu tavır hoş görülemez. Söz konusu haber, adı geçen Belediye Başkanının şeref ve haysiyetini ihlal ediyor veya Başkanla ilgili gerçeğe aykırı bilgi içeriyor ise, Belediye Başkanınca başvurulacak yöntem, yasal ölçüler içerisinde mücadele etmektir. Hukuk sistemimizde, bu tür basın suçları için yaptırımlar ve kişinin şeref ve onurunu koruyacak çözümler bulunmaktadır. Nitekim, 5187 sayılı Basın Kanununun "Düzeltme ve cevap" başlıklı 14 üncü maddesi, şahsî hakları titizlikle koruyan ve kişilerin mağduriyetini etkin bir şekilde önleyen bir düzenleme içermektedir ve bu, Basın Kanunumuzda en güçlü yaptırımla desteklenmiş bir maddedir ve uygulaması da iyi yürümektedir. Cevap ve düzeltmeyi, kanunun öngördüğü şekilde, aynen ilk haberi yayınladığı şartlarda yayınlamadığı takdirde basın kuruluşuyla ilgili uygulanan ceza çok yüksektir. Onun için de, cevap ve düzeltme hakkı şu anda iyi işleyen bir mekanizmadır ve bunun, biliyorsunuz, yargı süreci kısaltılmıştır; üç güne indirilmiştir. Başvuru üzerine, mahkeme, üç gün içinde, cevap ve düzeltme hakkıyla ilgili kararını vermek durumundadır. Tekrar, bunu, Yüce Meclise de bilgi olarak sunmak istedim.

Ayrıca, tabiî, onur ve şerefi rencide eden bir haberse ve cevap ve düzeltme hakkı eğer yargıca karara bağlandıysa, bir de tazminat davası açılabilmektedir.

Diğer taraftan, yine, Türk Ceza Kanununun 125 inci maddesinde hakaret, 267 nci maddesinde ise iftira fiilleri suç olarak düzenlenmiş ve yaptırıma bağlanmıştır. Ayrıca, Türk Ceza Kanununun 267 nci maddesinde, yine, aslı olmayan, yalan yanlış haberle ilgili, bir kişiye, olmadığı halde, hukuka aykırı bir fiil isnat etme suçuyla ilgili ağır yaptırım getirilmiştir. Dolayısıyla, hukukî yollardan bu tür haklar her zaman aranabilir; bunun imkânları vardır, yolları vardır.

İddialar doğruysa… Burada, tabiî, tercih hukuktan yana değil, şiddetten yana kullanılmıştır. "Doğruysa" diyorum; çünkü, olay yargıdadır. Bu konuyla ilgili gelişmeleri de izleyeceğiz.

Bilgilerinize arz ederim.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin Börü'nün (6/1620) esas numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/366)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 248 inci sırasında yer alan (6/1620) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                        Ayhan Zeynep Tekin Börü

                                                                              Adana

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Kâtip Üye arkadaşımızın oturarak okumasını oylarınıza sunmak istiyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oturarak okumaya devam edin.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ı temsilen Başkanvekili Nevzat Pakdil'in, Endonezya Temsilciler Meclisi Başkanı Agung Laksono'nun davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Endonezya'ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/974)

                                                                 20 Şubat 2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ı temsilen Endonezya Temsilciler Meclisi Başkanı Agung Laksono'nun davetine icabet etmek üzere TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil'in, beraberinde Parlamento heyetiyle, Endonezya'ya resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                   Bülent Arınç

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

3.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Tunus'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/975)

                                                                        17.2.2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un, 27-29 Aralık 2005 tarihlerinde düzenlenen Türkiye-Tunus 7. Dönem Turizm Karma Komisyonu Toplantısına katılmak üzere, bir heyetle birlikte Tunus'a yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                        Recep Tayyip Erdoğan

                                                                         Başbakan

Ekli Liste:

Osman Aslan

(Diyarbakır)

Osman Kılıç

(Sivas)

Hasan Güyüldar

(Tunceli)

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 184                                               Tarihi: 21.2.2006

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 325 inci sırasında yer alan 1077, 302 nci sırasında yer alan 1036, 9 uncu sırasında yer alan 1069, 329 uncu sırasında yer alan 1082 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 9, 10, 11, 12 nci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesinin, 21.2.2006 Salı ve 22.2.2006 Çarşamba günkü birleşimlerde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarısı ve tekliflerinin görüşülmesinin, Genel Kurulun çalışma sürelerinin ise aynı birleşimlerde 15.00-21.00, 23.2.2006 Perşembe günkü birleşimde de 14.00-21.00 saatleri arasında olmasının, Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

 

Bülent Arınç

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

 

Eyüp Fatsa

Haluk Koç

Süleyman Sarıbaş

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

CHP Grubu Başkanvekili

Anavatan Partisi Grubu

 

 

 

Temsilcisi

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Ne demek temsilcisi?!

BAŞKAN - Bir dakika…

"Temsilen grup başkanvekili" olacak.

Bu düzeltme kabul ediliyor mu?

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Temsilen olmaz Sayın Başkan; temsilen olmaz. Bendeki metinde de "temsilci" yazılmış; bu yanlış.

BAŞKAN - Peki…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Bendeki metinde de "temsilci" yazıyor; bu yanlış.

BAŞKAN - Olabilir, imzalarken fark etmemiş Sayın Başkanvekilimiz, Sayın Sarıbaş; şimdi fark etmiş, bizi uyarıyor; biz de ona göre düzeltiyoruz.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Benim fark etmem önemli değil, ben dile getiriyorum; bu yanlış, yazım yanlış.

BAŞKAN - Anlaşıldı.

İstem halinde, ikişer üyeye lehte ve aleyhte 10'ar dakika söz verilir bu konuda, Danışma Kurulu kararıyla ilgili olarak.

Söz isteyen arkadaşımız; Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan aleyhte söz istiyor.

Başka söz isteyen?.. Yok.

Sayın Eraslan, buyurun.

Süreniz 10 dakika.

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Polis memuru Bayram Kafalı kardeşimizin hadisesi, gerçekten, hepimizi derinden üzmüştür, yaralamıştır. Geride 11 yaşında Emre'yi, 6 yaşında Zehra'yı bırakarak, eşini de bırakarak ebedî hayata intikal etmiştir. Bu, bu kadar basit değil; yani, ölen ölür, kalan sağlar da nasıl olsa bizim; ölen de ölür, gider, unutulur şeklinde geçiştirilmemelidir.

Değerli arkadaşlar, milletimizin her bir ferdinin kıymetli olduğunu ve milletimizin her bir insanının yüce olduğunu, mukaddes olduğunu, büyük olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu noktada sosyal devlet anlayışının gereğini yapmak siyasî iradelerindir, siyasî iktidarlarındır. Devlet kimdir; devlet, hepimiziz. Yetmişüç milyon insanla devletiz. Bütün kuruluşlarımızla, bütün kurumlarımızla, bütün misakımillî sınırlarımızla bir devletiz ve devlet olarak, sosyal devlet anlayışının yerine getirilmesi noktasında gayret sarf edecek olan kimdir; siyasî iradedir, Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

Bakın, ben daha önce ifade ettim Sayın İçişleri Bakanımız burada oturur iken, tutanakları açın ve tutanaklardan okuyun, görün. Sayın İçişleri Bakanımıza dedim ki: Sayın Bakanım, güvenlik mensuplarımızın, polislerimizin, görev yaparken süre mefhumu yoktur. 18 saat çalışıyorlar, 24 saat çalışıyorlar, 36 saat çalışıyorlar, 48 saat çalışıyorlar, ara vermeden bazen çalışmak zorunda kalıyorlar; yani, süre mefhumu yok; ama, özlük hakları iyi mi; iyi değil. Ücretleri iyi mi; iyi değil. Ayrıca, bir kredi kartı sorunu var, ona girmeyeceğim; onu, yarın veya öbürsü gün, perşembe günü işleyeceğiz inşallah; ama, değerli arkadaşlar, bu uyarıyı, güvenlik noktasında büyük gayretler sarf eden, bu toplumun huzuru, bu toplumun güvenliği için gecesini gündüzüne katan polislerimizin özlük haklarını sordum, Sayın Bakanımız oturuyor idi. Sayın Bakanımız dedi ki: "Ben, bürokratlarımıza, İçişleri bürokratlarına, özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda talimatımı verdim." Aradan üçbuçuk yıl gibi bir zaman geçti, üçbuçuk yıl geçti. Bu insanlar bizim insanımız, bu insanlar bu milletin evlatları. Bu insanlar ölmemeli. Bu insanlar ölümüne görev yapar iken, ölümüne çalışır iken, kelle koltukta hizmet verir iken, milletin ve devletin yanında durur iken, bunlara da şu sosyal devlet ilkesini uygulayalım, çalışma şartlarını iyileştirelim, özlük haklarını iyileştirelim, aldıkları ücretleri, çoluk çocuklarıyla yaşayabilecekleri, kendi onurlarına, haysiyetlerine, şereflerine yakışır ve yaraşır bir düzeye getirelim, bunlara bu konuda yardımcı olalım dedik ise de, aradan geçen bu kadar uzun zamandan sonra, bu noktada, Allah için, hiçbir şey yapılmamıştır ve insanlar intihar etmekle karşı karşıya kalmıştır.

Niye intihar etsin ya; niye, niye?! Bizim insanımız niye intihar etsin?! Yani, intiharı, açlığı, yoksulluğu, gelirsizliği hak ediyor mu; etmiyor bence, hiçbir şekilde etmiyor. Bunun gereğini kim yapacak; bunun gereğini Türkiye Büyük Millet Meclisi yapacak. Bunun gereğini hepimiz yapacağız. Bunun gereğini iktidar yapacak ve bu noktada gelecek olan her türlü kanun teklifine, kanun tasarısına varız, bekliyoruz ve elimizden gelen bütün katkıyı da sağlamaya hem biz hem de bu Yüce Parlamento her zaman hazırdır.

Değerli arkadaşlar, Danışma Kurulu önerisi, yine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimini, salı günü ve çarşamba günü yapılacak normal denetimleri, yine ortadan kaldırmıştır ve geçen hafta yapılan gündemin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin geçen hafta yapmış olduğu gündemin bir kanunu dahi geçirilememiştir. 1066 sıra sayılı kanun tasarısını, hâlâ, biz, iki haftadan beri bitirebilmiş değiliz. Hal böyle iken, gelmişiz, yeni bir gündem oluşturmuşuz, o gündemin üzerine yeni bir gündem koymuşuz ve iki haftadan beri bir arpa boyu yol alamamışız.

Peki, bu oluşturulan ve sık sık değiştirilen gündem, acaba milletimizin gündemiyle örtüşüyor mu; benim için önemli olan o. Ha, diyor isek, bakın, sevgili milletvekilleri, sayın milletvekilleri, eğer diyor isek; zaman yetmiyor, milletvekilleri çok konuşuyor… Milletvekilleri konuşacak tabiî, milletvekilleri katkı sağlayacak, öneride bulunacak, tekliflerde bulunacak. O zaman gelin, burada bütün arkadaşlara öneride bulunuyorum: Pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma, haftada beş gün çalışalım. Eğer gündem bitmiyor ise, bitmeyen gündeme yeni gündemler ekliyor isek, o zaman, çalışma süremizi, çalışma günlerimizi uzatalım, haftanın yedi günü çalışalım ve bu gündemi bitirelim; ama, bakıyorum, gelen kanunlara bakıyorum -kredi kartlarıyla ilgili kanun da öyle, yani, sorun çözmeyen bir kanun- diğer kanunlara da bakıyorum, hepsi öyle değil, ama, hakkı da teslim etmek istiyorum; ama, kanunlar da toplumumuzun genel manadaki sorunlarına çare olacak şekilde değildir.

Milletin ve hükümetin gündemi ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi ile iktidarın gündemi ile milletin gündemine bakıyorum; orada farklı gündemler var, burada farklı gündemler var; gündem birbirini tutmuyor; yani, milletin derdi başka, vatandaşın derdi başka. Köylüsüyle, çiftçisiyle, esnafıyla, KOBİ'siyle, yatırımcısıyla, genciyle, işsiziyle, memuruyla, ihracatçısıyla, üreticisiyle, her sektörün, toplumun her bir kesiminin feryatları var iken, sıkıntıları var iken, çözüme kavuşturulması noktasında beklentileri var iken, bakıyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi acaba ne; bakıyorum gündeme, o problemleri çözmeye ilişkin, gündemde hiçbir şey göremiyorum. Meclisin gündemi ile milletin gündemi, iktidarın gündemi ile milletin, vatandaşın gündemi, arazide, caddede, sokakta olan insanın gündemi bir değil. Haydi, bunlar iç meselelerdir, iç meseleleri kendi aramızda çözeriz; ama, ya ulusal meseleler; Kıbrıs meselesi, Avrupa Birliği meselesi, Kuzey Irak meselesi?! Önümüze azınlıklar meselesi getiriliyor; başka, daha, Türkiye'nin ulusal birliğini, beraberliğini ve ulusal menfaatlarını, millî menfaatlarını tehlikeye sokacak bir sürü şeyler konuluyor ve yeterince, bunlar Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmüyor. Bunlara ilişkin gerekli stratejiler, maalesef, stratejik politikalar geliştirilemiyor. Bu da, ayrıca, maalesef, bizleri kaygılandırıyor, bizleri üzüyor, milleti de bu noktada üzüyor.

Vatandaşın sesine kulak vermeli, milletin sesine kulak vermeli ve özellikle, en alt gelir grubu ile en üst gelir grubu arasındaki makas her geçen gün artıyor ve millî gelirde çok ciddî bir açılma var, bir adaletsizlik var. Bu ülkede, yoksul daha yoksul; ama, çok az da olsa, zengin biraz daha zengin olma yolunda ilerlerken, geniş halk kitlelerini oluşturan, geniş toplum kitlelerini oluşturan bu vatandaşlarımız, Türkiye Büyük Millet Meclisinden ve iktidardan büyük bir yardım ve büyük bir katkı bekliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Süreniz doldu. Toparlayın lütfen.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Toparlıyorum.

727 000 000 açlık sınırı; Devlet İstatistik Enstitüsü, devletin kurumu bunu açıklamış, 727 000 000 Açlık sınırı 727 000 000 iken, yoksulluk sınırı 1 835 000 000 ve bakıyoruz, kamuda çalışanların birçoğu açlık sınırına yakın maaş alıyor, ücret alıyor ve kamuda çalışanların yüzde 99'u, yoksulluk sınırının altında ücret alarak geçinmenin gayreti içerisinde. Ee, bunlardan verimlilik beklemek… İşte, bakın, milletin gündeminde bunlar var. Ben bunları daha önce de anlattım, söyledim, İçişleri Bakanımız burada otururken de söylemiştim; ama, makroekonomik dengeleri yerine oturtacağız diye, milletin, vatandaşın ne makrosunu bıraktık ne mikrosunu bıraktık ne sefaletini, yoksulluğunu, açlığını bıraktık! Yani, makro dengeler tabiî ki yerine otursun, Türkiye'de ekonomi güzel bir noktaya gelsin; ama, bunu, milleti ezerek, vatandaşı ezerek, yokluk ve yoksulluğa, sefalete onları iterek değil, topyekûn bir kalkınma şeklinde yapalım; sosyal devlet bunu gerektirir. Sosyal devlet, uyguladığı her politikada, önce vatandaşın ne durumda olacağını, hangi konumda olacağını göz önünde bulundurarak hareket eder; işte, bizim de bu şekilde hareket etmemiz gerektiğine inanıyorum.

Bu yüksek vergilerle ve düşük aylıklarla bir yere varmamızın mümkünatı yoktur. Gündemimizi, istirham ediyorum ve rica ediyorum, Meclisin gündemini, artık, milletin gündemiyle barıştıralım.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Milletin gündemi neyse, Türkiye Büyük Millet Meclisine onu taşıyalım ve çiftçisiyle, emeklisiyle, yaşlısıyla, dul yetimiyle, memuruyla, KOBİ'siyle, üreticisiyle…

Son bir şey söylüyorum; tekstil. Maalesef, kalitesiz Çin malının kurbanı oldu tekstil sektörümüz ve feryat ediyor, gazetelerde ilanlar vermeye başladı. İşte, bizim gündemimiz, milletin gündemi olmalı. Meclisin gündemi, hükümetin gündemi, iktidarın gündemi, milletin gündemi olmalı ve acil bir şekilde bunları çözüme kavuşturacak çalışmalar ve stratejiler geliştirmeli diyorum…

BAŞKAN - Sayın Eraslan, lütfen, toparlayalım.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - … ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sağ olun.

Lehte söz isteyen, Mardin Milletvekili Muharrem Doğan.

Buyurun Sayın Doğan. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MUHARREM DOĞAN (Mardin)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisi hakkında görüş belirtmek üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum; öncelikle sizleri ve yüce halkımızı saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, gündem çok önemli. Ele alacağımız her türlü gündem çok önemlidir; ama, bunlardan daha önemli olanlar vardır. Mesela, eğitimde, sağlıkta, ulaşımda ve güvenlikte özellikle almamız gereken öncelikler vardır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, izin verirseniz, seçim bölgem Mardin'le ilgili, eğitim konusunda bazı sıkıntıları anlatmak, görüş ve temennilerde bulunmak istiyorum.

Mardin'de, YÖK'ün tavsiye kararına istinaden 20.1.2006 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla iki fakülte açılması kararlaştırılmış; bir tanesi mühendislik-mimarlık fakültesi, bir tanesi de güzel sanatlar fakültesidir. Mardin halkının çok uzun yıllar özlemini çektiği fakültenin kurulması, Mezopotamya medeniyetlerinin beşiği konumunda olan inanç ve kültür turizminin de gelişmesine katkı sağlayacaktır. Bünyesinde Yezidi, Süryani, Müslüman barındıran, çanın ve ezanın beraber okunduğu, insanların kardeşçe yaşadığı Mardin'de hoşgörü anlayışı daha da güçlenmiş olacaktır.

Midyat'ta 6 ncı Yüzyıldan 13 üncü Yüzyıla kadar Deyrül Umur İlahiyat Fakültesinin varlığından, yine, 15 inci Yüzyılda Mardin'de Kasımiye Medresesinde hukuk, tıp ve felsefe gibi eğitim hizmetlerinin verildiğinden bahsedilmektedir. Dolayısıyla, Mardin, 8 000 yıllık tarihiyle ve inanç kültürüyle o yıllarda bile eğitim merkezi işlevini görmüş mozaik bir ilimizdir.

İlimizde kurulacak olan fakültelerle ilimizin ve bağlı ilçelerimizin sosyal, ekonomik, kültürel, spor ve sanat gibi önemli olan birçok yönlerden gelişmesini sağlayacaktır ve kalkınmasına da yardımcı olacaktır. Bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de yüksek üretimde temel hedef, daha kaliteli bir eğitim vererek, yarının iyi beyinlerini yetiştirmektir; evrensel ölçekte araştırma faaliyetleriyle bilgi üreterek ve teknolojiye dönüştürerek ülkemizi kalkındırmaktır; hedef, bu olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, YÖK'ün, Mardin tarihine ve özgün mimarisine sıcak ve samimî bakması, hükümetin de, bölgelerarasındaki gelişmişlik farkını gidermek için, yaptığı bu değerli katkıyı ve Dicle Üniversitesi Rektörlüğünün konuya gösterdiği duyarlılığa, Mardin halkı adına, teşekkür ediyorum. Fakülteler kararı alınmadan önce, Dicle Üniversitesinin 2006 yılı bütçesi onaylanmıştı ve yeni kurulan bu fakülteler hesapta yoktu. Bu nedenle, Mardin'de kurulan yeni fakültelerin faaliyete geçebilmesi için, bütçe yapılması zarurîdir, bütçesinin tahsisi gerekir. Ayrıca, akademik kadrolar ve bunun için de araştırma görevlisi, yardımcı doçent, doçent, profesör, öğretim görevlisi, okutman ile idarî kadroların, Maliye Bakanlığınca, Dicle Üniversitesi Rektörlüğüne tahsis edilmesi gerekmektedir; zira, Dicle Üniversitesi, 2006-2007 öğretim yılında ekkontenjanla öğrenci almayı hedeflemiştir.

BAŞKAN - Sayın Doğan, Danışma Kurulu önerisi lehinde söz aldınız, bazı tasarıların öne alınmasıyla ilgili, sıra değişikliğiyle ilgili bir öneriydi. Siz, bu eğitim sorunlarının da onunla bağlantısını mı kurmak istiyorsunuz; onlar da öncelikli olması gereken konular arasında mı olsun diyorsunuz?

MUHARREM DOĞAN (Devamla) Tabiî, Sayın Başkanım, izin verirseniz… Aynı fikirdeyiz.

BAŞKAN - Lehinde de düşüncelerinizi açıklarsanız yerinde olur.

Buyurun, devam edin.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Açıklayacağım. Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu fakültelerimiz için tahsis edilen eski hükümet konağının taş yapısıyla özgün mimarimize ve uygarlığımıza kazandıracağı estetik dikkate alındığında, ileride, dekanlık binası için tahsis edilen eski vali konağı binalarıyla birlikte bakım ve onarım ihtiyaçlarının Dicle Üniversitesi tarafından karşılanması gerekir. Bunun için de eködenek verilmelidir. Aksi takdirde, kâğıt üzerinde kurulmuş birer fakülte olmaktan öteye gidemeyecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal, ekonomik ve kültürel bakımdan Mardin fakültelerine verilecek değerler, bütün dünyaya dağılmış olan Mardinli Süryani Kadim Cemaatini de memnun edecektir. Emininim ki, verilen bu değerler ve bu katkılar Avrupa Birliği görüşmelerinde de büyük yarar sağlayacaktır.

İlimizde her yıl 3 500 genç yükseköğretim yapma hevesiyle öğrenci seçme sınavına katılmaktadır; ancak, bazı öğrencilerimiz yükseköğretim yapabilme imkânı yakaladıkları halde başka yörelerde eğitim yapmanın maliyetini karşılayamadıkları için yükseköğrenimlerini yapamamaktadırlar. Şimdi, ise, yeni fakültelerin kurulmasıyla Mardin ve komşu illerdeki gençlerimiz Mardin'de eğitim yapabilme imkânını kazanacaklardır. Bu nedenle fakültelerimiz, bölgenin, hem sosyoekonomik hem de kültürel gelişiminde etkili rol oynayacak ve yörenin çehresini değiştirecektir. İnşallah, en kısa zamanda, Mardin üniversitesinin temel altyapısını oluşturacaktır. Böylece, çağdaş aile yapısının gelişmesi, kadının karar mekanizmasında söz sahibi olmasını da sağlayacaktır. Türkiye, büyük bir ülke; devlet geleneğinde eğitim ve öğretime, geçmişinde, çok büyük özverilerle katkısı mevcuttur. Bu katkıları, başta hükümetimizden ve özellikle Maliye Bakanımızdan bekliyoruz. İnsanlığın en temel paylaşımı, Mustafa Kemal idealinin temel hedefi bilgi ise, ilim irfan ise, bu ışığın tüm ülkenin her bölgesine yayılması zarurîdir, en birincil görevimizdir, Yüce Meclisin çatısı altında çalışan biz milletvekillerinin en birincil görevidir diye düşünüyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, YÖK Başkanlığına, Bakanlar Kuruluna, Dicle Üniversitesi Rektörlüğüne ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Danışma Kurulu önerisinin lehindeyim ve Danışma Kurulu önerilerinin hayırlı olmasını diliyorum. Beni dinlediğiniz için, bana bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Lehte söz isteyen Amasya Milletvekili Hamza Albayrak.

Buyurun Sayın Albayrak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum: hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, zamanın kıymetini bilmeyen, insanın kıymetini bilemez. Zamanı hep en iyi değerlendirmek bizim için bir vebal olduğu gibi, bu Meclis için de bir idealdir. Bugün, milyonlarca sosyal güvenlik kurumu mensuplarını ilgilendiren -Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığı mensupları gibi, emeklileri ilgilendiren- 1066 sıra sayılı kanun tasarısını görüşmeyip de, bu Meclis neyi görüşecek değerli arkadaşlar? Aslında, bu, sosyal güvenlik kurumlarını ilgilendiren, onların prim borç ve faizlerini ilgilendiren yasa tasarısı, takdir edersiniz ki, çok daha önceden bu Yüce Meclisin gündemine gelebilmeliydi. Batık bankalardan sonra bütçede hazineden, en çok transfere, aktarıma yol açan, 2006 yılı bütçesinde de, 24 milyar YTL gibi bir rakama baliğ olan, âdeta, sisteme ilişkin çarkın dönmediğini çok çarpıcı şekilde ortaya koyan bu emeklilerin durumu elbette ki bu gündemin öncelikli maddesi olmalıydı.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, maalesef, görüşülmesi gereken olayları sıralarken, hep, lüks ile zarurî olan ihtiyaçlar birbirine karışılagelmekte. Bazıları, olmayan problemleri problemmiş gibi burada aktarmaya çalışırken, bazıları da, var olan problemleri yerinde ve zamanında görüşme noktasında gereken özen ve hassasiyeti maalesef göstermemektedir. Onun içindir ki, 1961 Anayasasıyla Türk hukuk sistemine giren kuvvetler ayırımı prensibi, yani, yasama, yürütme ve yargı erki, maalesef, 61'den günümüze kadar, Türkiye'nin âli menfaatları noktasında birbiriyle barışık olması gerekirken, hep sataşır halde icrai faaliyette bulunmuştur. Onun için de, bu sataşmayı fırsat bilen birileri, maalesef, Türkiye'de hep değişik gündemler oluşturmuşlar, toplum mühendisleri, bu zarurî olan ihtiyaçların önüne, hiç ama hiç de zarurî olmayan, gerekli olmayan, problem olmayan bazı şeyleri problem olarak süregelmişlerdir.

Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; bugün AK Partinin yapmak istediği şey şudur: Neşter vurulması gereken çok öncelikli problemleri bir an önce çözüme kavuşturmak için bir haftadır, on gündür Türkiye'nin gündemini meşgul eden kamusal alan konusu ile kamusal talanın yer değişmesidir.

Bakınız, Anayasamızın 20 nci maddesinde özel hayatın gizliliği düzenlenmiş. Anayasamızın 24 üncü maddesinde din ve vicdan hürriyeti düzenlenmiş. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 2, 3, 12 ve 18 inci maddelerinde ise yine bu kişisel ve bireysel özgürlüklerin alanı belirlenmiş. Birleşmiş Milletlerin Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine Türkiye taraf olmuş. Bunlar herkesçe malum olmasına rağmen, ne acıdır ki, günümüzde halen kamusal alan tartışması yapılmaktadır.

Bu tartışma yapılırken, ekonomik suç işleyerek ekonomik güç kazananlar, eline geçirdikleri mikrofonları maalesef kendi menfaatlarını önplana çıkararak mitralyöz olarak kullanabilmektedirler. Türkiye'nin öncelikli problemi, hukuken ilgili zemine oturmuş olan kamusal alan tartışması olmamalıdır; Türkiye'nin öncelikli problemi, kamusal alandan ziyade, kamusal imkânları sömürerek, istismar ederek kamusal talana yol açanlar olmalıdır.

Bakınız, şu anda görüşmekte olduğumuz 1066 sıra sayılı kanun tasarısında sistemi âdeta çökerten iki olgu var. Bunlardan bir tanesi çok masumane ve haklı bir yaklaşım, bir tanesi ise çok da masumane yaklaşım değil maalesef.

Değerli arkadaşlar, yıllardan beri Sosyal Sigortalar ve Bağ-Kur primlerinin aslı ile cezaları Türkiye bütçesine hakikaten yük olmuştur. Sistem, kendi içerisinde çarkını döndürmesi gerekirken, hep hazine tarafından birtakım ciddî transferlerle… Bugün de olduğu gibi, şu anda görüşeceğimiz yasada da bu rakam 21,3 milyar YTL'dir; yani, 21 katrilyon 300 trilyonluk bir transferi konuşuyoruz burada. Bakınız, burada, SSK ve Bağ-Kur primini, bir, gerçekten ödemeyenler var; bir de, imkânları müsait olmadığı için ödeyemeyenler var. İşte, bu yasa tasarısı öncelikle çıktığında, ödemeyenlerin önüne birtakım setler getirilmiş olacak; çünkü, bilanço verilerini vesaireyi ortaya koyacaksınız.

Şimdi, SSK prim borçlarına bakıyorsunuz, 4,6 katrilyon… Bunun tamamını sayısal olarak irdelediğimizde değerli arkadaşlar, bu 4,6 milyar YTL'nin, eski tabirle, katrilyonun 1 446 735 kişiye ait olduğunu görüyoruz. Bu 4,6 milyar YTL'nin içerisindeki en yüksek pay olan yüzde 40 ise, maalesef, 6 259 kişiyi ilgilendiriyor, işvereni ilgilendiriyor. Elbette ki, ülkenin kötü yönetildiği dönemlerde, ciddî anlamda, samimî işverenimiz ekonomik açıdan birtakım krizler yaşamış, birtakım bilanço değerlerini eksiye doğru bu krizler götürmüştür. Biz, bunların iyi niyetinden şüphe duymuyoruz; ama, kayıtların irdelenmesiyle şeffaflık ortaya çıkacak, e-devlet uygulaması, hele hele, meriyete girdiğinde, herkesi daha iyi bir şekilde izleme imkânı doğacaktır. Dolayısıyla, iyi niyetli olmayan, şu veya bu şekilde biraz önce altını çizmeye çalıştığım o kamusal talana yeltenenler için de, bu yasa, frenleyici bir rol üstlenecektir.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, kredi borcunu ödeyemediği için intihar eden polisimizin ailesine sabırlar diliyorum. Çok zor bir hadise; ama, bu vatan için canını, her şeyini önplana atan şehitlerimizi, onların dul ve yetimlerini de hiçbir zaman arka plana atamayız. Geliniz, bu yasalarla, bu yasa tertibinden maaş alanları da… Değerli arkadaşlar, geçen hafta, vergi iadeleriyle ilgili yasayı da çıkardık. Bu vergi iadesi yasasıyla ilgili, 1 inci maddede, 13 tertipten maaş alanlar vardı. Şimdi, bizden önceki bir konuşmacı arkadaşımız çıktı, burada şunu söyledi: "İşçilerin vergi iadesindeki yüzde 5'lik iadesini 1 puan eksilterek, emeklilerin gelirine göz diktiniz." Değerli arkadaşlar, vergi iadesi veren emeklilerin durumunu şöyle gözler önüne getirelim; bunlardan sadece yüzde 10'u, fişini, vergi iade belgesini tam olarak veriyor, yüzde 25'i eksik veriyor, yüzde 65'i ise hiç vermiyor. Dolayısıyla, değişmeden önceki durumda hazineden çıkan para 1,2 katrilyon, bu uygulamayla hazineden çıkacak para 2,9 katrilyon. Şimdi, kim kimin maaşını kesiyor ya da vergi iadesini kesiyor değerli arkadaşlar; ortada gerçek var. Artı, maaşı 400 000 000 liraya kadar olanlara da, zaten, bu iade, yüzde 5 olarak veriliyor.

Dolayısıyla, biz, AK Parti İktidarı olarak… Geçmişte gündeme geldiğinde, anaparası taksitlendirilmek istendiğinde Emek Platformunun tepkisini bir hatırlayalım; kıyamet kopmuştu "hayır efendim, biz, zorunlu tasarrufun -yani, halk arasında nema diye adlandırılan zorunlu tasarrufu teşvik priminin- anaparasının taksitlerle ödenmesini istemiyoruz" demişlerdi. Bakın, AK Parti İktidarı 14 katrilyon tutan bu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - …nemanın, anaparanın 10,7 katrilyon lirasını ödedi, bu nisan ve mayıs ayında ise, 14 katrilyonun geri kalan kısmı da hak sahiplerine ödenmiş olacak.

Değerli arkadaşlar, yine, bizden önceki iktidarların oluşturduğu mağdurlar ordusundan bir grup daha var. Bunlar da, KEY hesabı mağdurları; yani, konut edindirme yardımında bulunulan vatandaşlarımız. 1987'de Türkiye'nin gündemine geliyor, 1999'a kadar devam ediyor. 5 000 000 vatandaşımızdan kesilen, bu süreçteki, para toplamı 393 trilyon lira, bunu nemalandırdığınızda bu rakam 1,5 katrilyona ulaşıyor. AK Parti İktidarı, hiç de kendisini ilgilendirmeyen; ama, devlette devamlılık  esastır prensibinden hareketle bu mağdurları da önlemek için bu  KEY  hesabı ödemelerini tamamlamak üzere. İnşallah, bu Meclis, bu KEY hesabı mağdurlarının  yüzünü güldürecek kararı çok kısa sürede sizlerin de gayretiyle alacaktır diyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bizim şu günlerde çok, ama çok, birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Doğruya, iyiye,güzele taraf  olmada hepimizin bu hassasiyeti göstereceğinden hiç ama  hiç şüphe duymuyorum ve diyorum ki, Aziz Türk Milletinin vatanı bir, menfaatı bir, ezanı bir, bayrağı bir, din bir, iman bir, Kur'an bir, Allah bir, Türkiye'nin âli menfaatlarını gözetmek ve kollamakta elbette ki bu Yüce Meclis çatısı altında bulunan siz değerli milletvekillerimiz de bir olacaktır diyor, sevgi ve saygı sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, kabul edenler… Etmeyenler… Danışma Kurulu önerisi kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 37 nci maddesini göre verilmiş iki adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum :

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

4.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna Geçici Bir Madde İlavesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/621) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/367)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

21.11.2005 günü verdiğim 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna Geçici  Bir Madde İlavesi Hakkında Kanun Teklifi (2/621) esas sayıyla 25.11.2005 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilmiş; ancak, havale gününden itibaren kırkbeş gün içinde sonuçlandırılmamıştır.

Anılan kanun teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37 nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim. 6.2.2006

                                                                           Ertuğrul Yalçınbayır

                                                                               Bursa

BAŞKAN - Önerge sahibi Sayın Yalçınbayır, buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, 1998 yılında, Bursa'yla birlikte 19 il pilot olmak üzere, kadastro paftalarının yenilenmesi çalışması yapıldı. Bu çalışmalar 2003 yılında tamamlandı. Bu çalışmalardan sonra vatandaşlara gönderilen ödeme emirleri, muhtarlar vasıtasıyla, bize yoğun şikâyetlere konu oldu. Şikâyet üzerine konu incelendi. Hukuka uygunluk bakımından yaptığımız incelemede "kadastro yenileme çalışmalarından harç alınır" şeklindeki yönetmelik hükmünün apaçık Anayasaya aykırı olduğu görüldü. Kadastro yenileme çalışmalarıyla ilgili yönetmelik, 50 nci Hükümet döneminde, Birinci Tansu Çiller Hükümeti döneminde çıkarılmış bir yönetmelik.

Yönetmelikle harç ihdası mümkün değildir. Bu, apaçık Anayasanın 73 üncü maddesine aykırıdır. Bu, bir yetki gaspıdır; Meclise ait olan bir yetkiyi yürütmenin gasbetmesidir. Buna dayalı olarak alınan paralar zorla alınan paralardır. Bu paralara harç demek mümkün değildir; bu paraların adı harç değil, haraçtır. Yasal dayanağı yoktur. Sebebi hukuken yoklukla maluldür.

Böylesine bir işlem önümüze geldiğinde, işlemin bütün unsurları itibariyle apaçık hukuka aykırı olduğunu gördük ve bir hak arama mücadelesi başladı. Önce idare nezdinde, ilgili bakanlıklar nezdinde; Maliye Bakanlığı nezdinde müteaddit defalar, Bayındırlık Bakanlığı nezdinde hakeza ve Başbakan nezdinde hak arama mücadelesinden bir sonuç alınamadı.

Değerli milletvekilleri, bu arada, idare vatandaşın haklılığını görmüş olmalı ki, önce,  üç yıldır tahsil etmediği ve yüzde 336'ya ulaşan faizleri, aylık yüzde 7'den yüzde 4'e indirdi. Bu yetmedi. İdare, bu defa bir tasarı hazırladı. Bu tasarıyla "1.1.2004 yılından itibaren kadastro yenileme çalışmalarından harç alınamaz" hükmü getirildi. Meclis beyhude yere işgal edildi; çünkü, öyle bir yasal dayanağı yoktu ki, bu kanunu kaldırasınız.  Buna rağmen, bir adımdı; ama, 1.1.2004'ten önce tahsil edilen, 1995 ile 2004 arasında alınan haraçlar ne olacak? Siz, yetkili organ olarak, düzenlemediğiniz bir işe dayalı, idarenin bir iş yapmasını ister misiniz, yetkinizin gasbına izin verir misiniz? Keyfiyeti Meclis Başkanına da ilettik. Apaçık yetki gasbı var.

Bizde, nedense, idarenin kalitesini yükseltmeyle ilgili yeterince çalışmalar yapılmıyor. Antrparantez söyleyeyim, idare ile birey arasındaki ilişkilerin düzenlenmesiyle ilgili, 100'ün üzerinde ülkede var olan ombudsmanlık, halkın avukatlığı, yurttaş sözcülüğü müessesesini buraya bir an önce getirelim; çünkü, denetimi yeterince yapamıyoruz. Bu denetimin, yine Meclis tarafından seçilecek halk sözcüsü tarafından yapılması halinde, hukuka uygunluk, yerindelik ve idare ile birey arasındaki ilişkilerde büyük bir düzelme olacaktır.

Değerli milletvekilleri, hak arama sonucunda 2 tane tasarı daha getirildi. Bu tasarılarla, sözüm ona, sözde kadastro yenileme çalışmalarından alınan, alınması gereken harçların ödenmesi hususunda yeniden bir yapılanma öngörülüyordu. Öngörüler, apaçık, Anayasaya da aykırıydı, hak arama özgürlüğünü de ortadan kaldırıyordu. Oysa, bu, gerçekten, özür dilenmesi gereken bir olaydır. Bu bir af değildir, bu bir lütuf, bu bir ihsan değildir. Zorla alınan paranın, aynı yöntemle, aslıyla, faiziyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - ...ferî cezalarıyla birlikte, paralellik ilkesi gereği, aynen vatandaşa iade edilmesidir. Getirilen düzenlemeler buradan çıkamadı, geri alındı; çünkü, kanun yapma tekniği o kadar değişti ki "torba kanun" adı altında, nereden neyin geleceğini bizim bile takip edemediğimiz, hukukçuların takip edemediği bu yöntemle, oradan çıkarıldı; ama, oradan yine başkaca kanun, başkaca maddeler çıkarılıp müstakil olarak getirilebildi. Biz, bu konuyla ilgili, bakanlığın daha samimî olmasını istiyoruz. Meclis kürsüsünden defalarca ifade ettik, basında ifade ettik, hak arama özgürlüğünü sonuna kadar kullandık. Yargı, bu konuda, işlemin -birkaç vatandaşın başvurusu üzerine- apaçık hukuka aykırı olduğunu ve yasada böyle bir düzenlemenin olmadığını, bu şekilde, harç türü ihdas edilemeyeceğini vurguladı; ama, yüz binlerce kişi dava açamadı. Bursa'da, 88 000 parsel, 180 000 malik, Türkiye'de, 19 ilde kapsamı bilmiyoruz; Bursa'daki toplam değer 37 trilyon, Türkiye'de 250 trilyon. Bu bir haraçtır. Gelin, bu işlemi düzeltelim ve gruplar, samimî olarak, bunları taa en son sıralara bırakmasın, bir an önce, bu, gelsin geçsin ve ben halkıma şunu da söylüyorum: Türkiye'de, demokratik kurallar içinde, sonuna kadar hak aramak mümkündür. Zordur, meşakkatlidir; ama, yılmayın, herkese karşı, açık ve seçik, sonuna kadar hakkınızı arayın. Bu aramalardır ki, Türkiye'deki standartları yükseltecek; bu aramalardır ki, belli kilitleri açacak.

Değerli milletvekilleri, ümit ediyorum ki, tahakkuk ettirilenler terkin edilecektir, tahsil edilenler ret ve iade edilecektir; ama, faiziyle.

Bu işlerde zamanaşımı olmaz. İdarenin, düzeltme zamanaşımı diye, yarın öbür gün önünüze getireceği işle ilgili diyorum ki, işkencede de zamanaşımı olmaz, gaspta da olmaz, zorla alımda, haraçta da zamanaşımı olmaz.

Ben, bu düzenlemenin kabul edilmesini ve bir an önce yasalaşmasını ve hak arama konusunda halka umut verilmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Başka söz isteyen?.. Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı yoktur; 5 dakika ara veriyoruz.

 

Kapanma Saati: 16.31


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.45

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

4.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna Geçici Bir Madde İlavesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/621) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/367) (Devam)

BAŞKAN - Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın kanun teklifinin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasının oylanmasında karar yetersayısı aradık, bulamadık.

Şimdi, oylamayı tekrarlayacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir; karar yetersayısı da vardır.

İkinci önergeyi okutuyorum:

5.- Bursa Milletvekili Niyazi Pakyürek'in, Çanakkale Savaşlarına Katılanlara, Ailelerine Hizmet ve Anı Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/385) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/368)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

17.02.2005 günü verdiğim "Çanakkale Savaşlarına Katılanlara, Ailelerine Hizmet ve Anı Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi" (2/385) esas sayıyla 24.2.2005 tarihinde Millî Savunma Komisyonuna havale edilmiş; ancak, havale gününden itibaren kırkbeş gün içinde sonuçlandırılmamıştır.

Anılan kanun teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37 nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.

                                                             Niyazi Pakyürek

                                                                               Bursa

BAŞKAN - Sayın Pakyürek, konuşacak mısınız?

NİYAZİ PAKYÜREK (Bursa) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun.

Önerge sahibi olarak, Sayın Pakyürek… (AK Parti sıralarından alkışlar)

NİYAZİ PAKYÜREK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çanakkale Savaşlarına Katılanlara, Ailelerine Hizmet ve Anı Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifimle ilgili söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aradan neredeyse bir asra yakın gibi uzun bir zaman geçmesine rağmen her geçen yıl daha artan bir ilgi, takdir ve saygıyla anılan Çanakkale Savaşlarının siyasî, askerî, iktisadî alanlarda çok önemli etkileri olmuş, bu itibarla birçok ülke üniversitelerinde hâlâ Çanakkale Savaşları araştırılmakta, tezler yazılıp kitaplar yayımlanmaktadır. Diğer taraftan, Çanakkale Savaşları, Türkiye Cumhuriyetinin başlangıç noktasıdır. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale Savaşlarında Anafartalar, Conkbayırı ve Arıburnu kahramanlıklarıyla hem Türk Milleti hem de dünya tarafından tanınmış, bir nevi, vatanı kurtaracak bir önder konumunda görülmeye başlanmıştır; bu savaşlar sonucunda, Türk Milleti açısından, peşinden gidilen lider, umut olmuştur.

Çanakkale Savaşlarında, resmî rakamlara göre 250 000 evladımız şehit olmuş, belki bir o kadar da gazi olmuştur.

Çanakkale Savaşları, Türk Milletinin, bitti denilen yerde, yokluklar içindeyken nasıl büyük başarılara ulaşılacağının çok güzel bir örneğidir. Vatan topraklarına tecavüz eden düşmana karşı vatanı müdafaa ederken şehit düşenler, toplum içinde ayrı bir yere sahiptirler. Bu şehitler Çanakkale Savaşları sırasında şehit düşenler olunca, Türk Milleti açısından çok daha önem kazanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Türk Milleti tarih hazinesidir; Türk Milletinin tarihi, şan ve şeref doludur. Gençliğimize tarih bilgisini vermek, tarih bilincini yerleştirmek zorunluluğumuz vardır. Bu teklifin bir amacı da budur.

Bu teklifin heyetinizce desteklenmesini arzu ediyor; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İki Bursa Milletvekilimizin önergesi vardı; onların işlemleri tamamlandı.

Şimdi, alınan karar gereğince sözlü sorular ve diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, sırasıyla, yarım kalan işlerden başlayacağız.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 3 üncü sırada yere alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmeleri ertelenmiştir.

4 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

5 inci sırada yer alan, Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066) (x)

                               

(x) 1066 S. Sayılı Basmayazı 9.2.2006 tarihli 61 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13.- 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun ek 19 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Ek Madde 19.- Bu Kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde, beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalıların bu sürelere ilişkin prim borçlarının Kurumca yapılacak bildirimde belirtilen süre içerisinde ödenmemesi halinde daha önce prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle, prim ödemesi bulunmayan sigortalının ise tescil tarihi itibariyle sigortalılığı durdurulur. Prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek, Kurum alacakları arasında yer verilmez. Ancak, sigortalı veya hak sahipleri daha sonra sigortalının en son bulunduğu basamağın başvuru tarihindeki değeri üzerinden hesaplanacak borç tutarlarını tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde ödedikleri takdirde bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir. Bu madde kapsamına giren sigortalılar hakkında zamanaşımının kesilmesi ve zamanaşımının işlememesi ile ilgili olarak 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 103 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6), (8) ve (10) numaralı bentleri hariç diğer hükümleri ile aynı Kanunun 104 üncü maddesi hükümleri uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemleri var.

Anavatan Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1066 sıra sayılı yasa tasarısının 13 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Genel Kurulu saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, konuşmama başlamadan önce, tabiî, herkesin olduğu gibi benim de üzüntülerimi mucip olan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Koruma Müdürlüğünde çalışan polis memurumuz kredi kartı borcu yüzünden intihar etmiştir. Bu vesileyle, kederli ailesine, polis camiasına ve Türk Milletine başsağlığı diliyorum; canına kıyan kardeşimize de Cenabı Allah'tan rahmet diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bu vesileyle birkaç söz söylemek istiyorum. Buraya çıkan arkadaşlardan bir kısmı "halkın gündemi ile Meclisin gündemi bir olmalıdır" dedi. Hakikaten buna katılıyorum; fakat, hükümet partisinden bu kürsüye çıkan ve bu durumları eleştiren -kendisini çok sever sayarım- Değerli Amasya Milletvekilimiz Hamza Albayrak'a birkaç söz söylemek istiyorum. Kendisine sınırsız bir saygım olduğunu ve söylediklerine yürekten inandığını da ben biliyorum. Hakikaten, iktidar çevresinden, iktidar yetkililerinden, iktidar milletvekillerinden, çeşitli vesilelerle kürsüye çıkıldığı zaman, din, iman, vatan, millet nutukları, hamaset nutukları havada uçuşuyor. Bu nutukların bini bir para niteliğinde; fakat, iş tatbikata geldiği zaman, maalesef, hepsi olumsuz; o zaman da biri bin para oluyor değerli arkadaşlar. Bunu buradan belirtmek istiyorum. Canına kıyan bu arkadaşımız, elbette ki, durup durduğu yerde değil, gerçekten, zorundan, bunalımdan dolayı canına kıymıştır ve bunun nedeni de kredi kartı borcudur değerli arkadaşlar.

Değerli Amasya Milletvekilimiz, burada, Kur'an'dan, imandan, ezandan, bayraktan bahsetti. Yürekten inandığını da biliyorum buna Sayın Albayrak. Kur'an'da, Cenabı Allah buyurmuyor mu "kat kat faizi yemeyin" diye, buyurmuyor mu; buyuruyor. Öyleyse, gereğini yapmak lazım değerli arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Siz, şimdi, bu kredi kartı mağdurlarının borçlarını, yüzde bilmem kaç faizle, yüzde 20'lerle taksitlendireceksiniz, ondan sonra, iyi bir yasa çıkardık diyeceksiniz. Arkadaşlar, bu faizleri aşağıya çekmek mecburiyetindeyiz. Şimdi, bu ölen kardeşimiz, daha önce de canına kıyan kredi mağduru kardeşlerimiz, insanlarımız, herhalde, keyifleri için bu kredi kartlarını kullanmadılar; ama, hükümet yetkilileri diyorlar ki: "Bu kendi sorunları." Arkadaşlar, kendi sorunları değil. Bu kredi kartıyla neler almıştır; çocuğuna defter almıştır, kalem almıştır, çocuk bezi almıştır, yiyecek almıştır, içecek almıştır; ihtiyaçlarına binaen bu kredi kartlarını kullanmıştır. Gelin, bu sevdadan vazgeçin; bu insanlarımıza kat kat faiz ödetmeyin değerli arkadaşlar. Bankacılardan yana olmayın, faiz yiyen bankacılardan yana olmayın. Siz, iktidara geldiğinizde halkın iktidarı olacağınızı söylediniz; fakat, şimdiki duruma baktığımız zaman, maalesef, Türk Milletini zora sokan bankacıların iktidarı pozisyonundasınız. Günahtır, yazıktır! Mutlak ve mutlak surette, eğer bu zulmü uygularsanız, yarın, mahkemei kübrada çok çetin hesaba tutulacaksınız. Mahkemei kübrayı unutmayın değerli arkadaşlar. Onun için, bu faizleri, mutlak surette minimum seviyeye çekmemiz gerektiğine inanıyorum ve sizlerin de yardımını istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, sokaklara inip de vatandaşa "Türkiye'nin en büyük sorunu nedir" diye sorulsa, hiç şüphesiz "işsizlik" cevabı verilecektir. İşsizlik, kanaması durdurulamamış, aksine, AK Parti icraatlarının yetersizliğiyle azdırılmış bir yaradır. Her konuda olduğu gibi, işsizlik konusunda da bir istatistik veri karmaşası yaşanmakta, art arda açıklanan işsizlik rakamları birbirini tutmakta ve de vatandaşın sorunlarının boyutunu ortaya koymaya yetmektedir.

Bu keşmekeşin içinde, milyonlarca vatandaşımız devlet kapısında iş aramakta, umutlarını doğrudan devlete bağlamaktadır. Bazıları da vardır ki, ellerindeki sınırlı sermayeyi kullanıp, kendisine ekmek kapısı açma yoluna gitmekte, hem kendi rızkını çıkarıp hem de başkalarının rızkına sebep olmaktadırlar. İşte, bu ikinci gruba, serbest meslek erbabı, esnaf ve sanatkârlar diyoruz.

Türkiye'de, serbest meslek erbabının ezici bir çoğunluğu, küçük ölçekli işletme sahibidir ve perakendecidir. Yani, Türkiye'de, esnaf dediğimiz zaman akla, bakkal, manifaturacı, kasap, fırıncı, ayakkabıcı, camcı gibi toptan alıp perakende satan, küçük bir sermayeyle rızkını çıkarmaya çalışan insanlar gelmelidir. Bu insanların çoğu yüksek tahsilli değillerdir; yaptıkları işin  dışında başka bir uğraşları, meslekleri, güvenceleri yoktur. Tek umutları, ekmek kapıları dükkânlarının ayakta kalmasıdır.

Türkiye, nüfus büyüklüğüyle, nüfusun yapısı ve tüketim ihtiyaçlarıyla büyük bir pazardır. Türkiye'de perakende sektörü, 50 milyar doları aşan bir değer transferi demektir. Yani, bu sektörde, satıcıdan tüketiciye, her yıl 50 milyar doları aşkın bir transfer söz konusudur. Bu 50 milyar dolarlık dev pazar, bakkal, kasap, manav gibi 57 farklı meslek grubunun, 4 000 000 civarında serbest meslek erbabının rızkını çıkardığı bir mecradır. Son on yılda, büyük ölçekli şirketlerin dünya piyasasında egemen olmaya başlaması, sermayenin serbest dolaşımına ilişkin yerel hükümetlerin çıkardıkları yasalar, perakende sektörüne dev şirketlerin girmesiyle sonuçlanmıştır. Bu şirketler, Türkiye'deki perakende pazar büyüklüğünün vaat ettiği kârlara odaklanmışlardır. Kendisinden binlerce kat daha büyük şirketlerle eşit olmayan şartlarda rekabet etmeye zorlanan bakkal, kasap, manav, manifaturacı, özellikle de kendisine çok şeyler vaat eden AK Parti Hükümeti tarafından destek görmemiştir. Sonu başından belli olan bu haksız rekabet bakkalımızın, kasabımızın, manavımızın rızkına mâni olmuş, insanları kepenk kapatmaya zorlamıştır. On yıl önce 1 000 000'un üzerinde olan bakkal sayısı 2005 yılı itibariyle 645 000'e inmiştir. On yılda 355 000 bakkal kepenk kapatmıştır. Bugün gelinen noktaysa daha da içler acısıdır. Esnaf kan ağlamaktadır. AK Parti Hükümetinin sözüne itibar edip de işyeri açanlar birer birer kepenk kapatmaktadırlar. Önüne gelen hipermarket açmış, mahalle arasına kadar girmişken; camcı, anahtarcı, manav, bakkal çaresiz kalmışken; büyük balık küçük balığı merhametsizce yutarken, künyesinde "adalet" kelimesi yer alan AK Parti nerededir?! Onun için, oy oranınız hızla düşüyor değerli arkadaşlar.

Adalet ve Kalkınma Partisi, küçük esnafı hor görüp aşağılamaktan başka ne yapmıştır?! Adalet ve Kalkınma Partisi yetkililerinin, bakanlarının, Sayın Başbakanın esnafla alakalı konularda verdikleri demeçlere bakın. Esnaftan söz ederken, sanki, himmete muhtaç, zavallı bir dilenciden söz eder gibi bahsetmektedir. Hükümet, esnafa "hipermarketlerle baş edemiyorsanız bizim sorunumuz değil, sizi biz mi besleyelim" demektedir. Buradan AK Parti Hükümetine seslenmek istiyorum; sizin Kabineniz çiftçiye "gözünüzü toprak doyursun" diyen Bakanlar çıkarmıştır. Sizin Kabineniz, Erzurum'da, çiftçiye "bu millet yatıp kalkıp sizin için mi çalışacak" diye bağıran bir Başbakan tarafından temsil edilmektedir ve yine, sizin Kabineniz, şimdi, çıkmış, kan ağlayan küçük esnafa besleme muamelesi yapmaktadır. Sizin gözünüzde esnaf beslemedir, çiftçi beslemedir. Siz, esnafı, çiftçiyi, dargelirliyi, devletin sırtındaki kambur görecek sakat bir zihniyete büründünüz. Peki, bu ülkenin azamî çoğunluğunu oluşturan çiftçi, esnaf beslemedir de, geriye kim kalmıştır? Siz, kimden tarafsınız? Küçük sermayesiyle günün 15-16 saati çalışarak devletin yakasına "iş ver, aş ver" diye yapışmayan, ülkesine dolaylı ve dolaysız vergi veren, evindeki ve işyerindeki ortalama beş nüfusa bakan yüzbinlerce esnafın ne  suçu vardır? Kabahat kimdedir; esnafta mı, yoksa esnafı bu yıkıcı rekabete hazırlamayan hükümette mi?

Anavatan Partisi olarak bu soruları Yüce Meclisin kürsüsünden sormak, bizim esnafımıza gönül borcumuzdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum…

Sektörün yapısına baktığımızda, hem üretici firma hem de marketler zinciri sahibi iki üç oluşumun bütün pazarı kontrol etme noktasına geldiğini görüyoruz. Dünya piyasasına sahip ABD firmalarının Türkiye pazarına girmeye hazırlandığı bu dönemde yerli esnaf hiçbir zaman yıkıcı rekabetin yeni koşullarına hazırlanmamıştır. Bu da yetmezmiş gibi, dünya devleri de pazara akın etmektedir. Bu da yetmezmiş gibi, AK Parti Hükümetinin aymazlığının doğal sonuçlarından biri olan hipermarketlerin uzantısı süpermarketler mahalle aralarına, esnafın burnunun dibine kadar girmiştir. Vah benim sahipsiz bakkalım, manavım, kasabım, vah!..

Bakkalların Avrupa Birliğine uyum standardı belirleniyor. Meslek odasına kayıtlı, sağlık, eğitim, kişilik, sermaye ve ticarî beceri açısından gerekli özelliklere sahip, en az üç yıl kalfa olarak çalışmış kişiler, sertifika almak şartıyla, bakkal olabilecekler. Bakkal çırakları en az ilköğretim mezunu ve 19 yaşından gün almamış olacak, çıraklık sözleşmesi imzalayarak işe başlayacak. Ayrıca, bakkalların Avrupa Birliğine uyum düzenlemeleri, bakkalların, iş hijyeni, matematik, sayış yöntemleri, bilgisayar, tezgâhtarlık ve işletmecilik konularında eğitim almalarını gerektirecek.

Hipermarketler, aynı malı bakkaldan yüzde 25 daha ucuza satabilmektedir. Esnaf, desteksiz bırakılarak, güçsüz kılınarak, rekabet edemez duruma düşürülmemelidir. Tek çare, maliyetlerin olabildiğince aşağıya çekilmesidir; ama, hükümet, bundan da uzak durmaktadır. Bağ-Kur primleri ve KDV oranlarının yüksekliği, maliye yönetiminin vergilendirmeyi tüketim üzerinden gerçekleştirme çabası, esnafın belini bükmektedir. Bakkalından, kasabından, nalıncısından, camcısından, zücaciyesinden, billuriyecisinden, balıkçısından, manavından tam 57 meslek yok olmaya mahkûm edilmektedir.

Buradan hükümete sormak lazımdır; mevcut işsizlere yeterince sahip çıkılmış mıdır ki, çok önemli bir işgücünü bünyesinde bulunduran esnaf güçsüz düşürülmektedir?!

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Bu esnaf kepenk kapatıp da işsizler ordusuna katılırsa, bunun vebalini kim ödeyecektir?! Ortaya çıkan dehşet tablosuyla kim baş edecektir?!

BAŞKAN - Evet, toparlayalım.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Ey AK Parti, sizi, masa başında hazırlayıp menfaat karşılığı kartel medyası ve birkısım çıkarcı medyada yayınlattığınız sahte anketler de kurtaramayacaktır. Türkiye'nin, 4 000 000 esnafı gözardı etme lüksü yoktur. Mevsim nedeniyle büyük kentlerin boşalması, halkın giderek alım gücünün düşmesi de vardır. Tüm bunlar, esnafın çaresiz kalmasına neden olmaktadır.

Anavatan Partisi olarak bizim, esnafın durumu hakkındaki tasarılarımız, zaten beli bükülmüş olan esnafın vergi borcunu taksite bağlamakla, sigorta prim borcunu taksite bağlamakla sınırlı kalamaz.

BAŞKAN - Lütfen…

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Esnaf, ölçek büyütmesine fırsat tanıyacak düşük faizli krediler alabilmelidir.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen… Toparlayıp teşekkür edin. Aslında, Hamza Albayrak'la ilgili kısım için zaman kullanmasaydınız, süreniz yeterdi.

Buyurun, toparlayın, teşekkür edin lütfen.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Esnaf, araştırma, geliştirme ve teknolojik destek programlarından yararlanabilmelidir. Esnaf elle kesim yaparken, başkası CNC tezgâh kullanıyorsa, bu kadar haksız rekabet koşulunun neyle sonuçlanacağı zaten başından bellidir. Esnaf, yarıştaki açığını kapatabilmelidir. Devlet, esnafını yanına almalıdır ve büyük sermayeyle hangi koşullarda etkin rekabet edebileceğini beraber kararlaştırmalıdır. Kimse "hipermarketler hiç olmasın" gibi bir iddia ortaya atmamaktadır. Yapılması gereken, bu eğilimin, kontrollü ve düzenli bir şekilde ortaya çıkmasını sağlamaktır.

Anavatan Partisi esnafın gözü kulağı olmaya devem edecektir; çünkü, esnaf, millî bütünlüğümüzü koruyan ortadirektir. Ortadireği yok farz ederseniz, gök kubbe başınıza çöker. Anavatan iktidarında ortadireği güçlendireceğiz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu.

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkanım, sataşmaya çok kısa cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Efendim?..

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sataşmayla ilgili… Sataşmaya çok kısa cevap vermek istiyorum.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - İsmini vererek sataşma var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Şimdi, onu biz değerlendirelim, size uygun bir süre içinde değerlendirmemizin sonucunu aktaralım. Bu arada görüşmeler devam etsin.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu.

Buyurun Sayın Çorbacıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Çorbacıoğlu, kişisel söz hakkınız da var; ikisini bir arada mı kullanmak istersiniz?

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Evet.

BAŞKAN - Peki, süreniz, o zaman 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan yasanın 13 üncü maddesiyle ilgili olarak, şahsım ve Grubum adına söz aldım.

Kural olarak, Cumhuriyet Halk Partisi bu yasayı desteklemektedir; ancak, bu yasanın daha doğru, daha sağlıklı, daha işlevli çıkması için görüşlerini söylemeye çalışıyor. Bu konuda komisyon çalışmaları sırasında 6 maddeden oluşan ayrışık oyunu Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi görüşü olarak komisyon raporuna koydurmuşlardır ve buna yönelik de görüşlerini açıklamaya Genel Kurulda çalışıyorlar.

Şimdi, bu maddeyle de ilgili, yine bu ayrışık oydaki eleştirilerimize uygun eksiklikler var. Bir kere, öncelikle şunu söyleyelim: 1971 yılında kurulan Bağ-Kurda -1479 sayılı Yasa ve 2926 sayılı Yasa da 1983 yılında yasalaşmış- yaklaşık otuzbeş yıl içerisinde 9 kez, irili ufaklı, af niteliğinde, borç ertelemesi niteliğinde veya yeniden yapılanma niteliğinde kanunlar, kanun hükmünde kararnameler çıkmıştır.

Bir kere, sorunu tek kalemde çözmek, bana göre, amaç olmalıdır. Eğer bir sorunu çözemez ve otuzbeş yılda 9 kez yeniden yeniden düzenlemek zorunda kalırsanız, 9 kez af çıkarırsanız, toplumda şöyle bir anlayış oluşacak: Nasılsa bir af çıkar; işte, hükümet değişince af çıkar veya efendim, kriz çıkınca af çıkar. Ki, bizim bu kanunun gerekçesine bakarsanız, 2000-2001 krizini de gerekçe olarak kanunun ana gerekçesinde görüyoruz. O nedenle, bu düzenlemeleri yaparken ya sonucu alacağız ya da bu düzenlemeyi yapmayacağız.

Şimdi, bu anlamda baktığımızda, elimdeki Bağ-Kurla ilgili bugüne kadar yapılan düzenlemelere de baktığımda, bu sorunu tam çözebilmiş olmadığımız ortaya çıkıyor. Ben, Sayın Bakandan ve yetkililerden bir şeyi öğrenmek istiyorum: Bu çıkarılan 9 af sonucu ortalama yüzde kaç borçlu bundan yararlanmıştır? Bakın, şu anda 2005 yılı itibariyle yaklaşık 3,3 milyon Bağ-Kurlunun 2,2 milyonu, yani üçte 2'si, yani her 3 Bağ-Kurlunun 2'si borçlu. Demek ki, bu yasalarla bunu çözememişiz. Ben bir şey öğrenmek istiyorum: Çıkarılan bu yasalar uygulandığında, yüzde kaç mükellef, borçlu, primini ödeyerek o sıkıntıyı çözmüştür; ben onu öğrenmek istiyorum. Şu anda biz neyi çözmeye çalışıyoruz; hem borç ödensin hem denge kurulsun -Bağ-Kurun dengesi kurulsun- hem Bağ-Kurluların emekliliği, sağlık hizmetleri, onlardan yararlansın, sistem yürüsün. Acaba yüzde kaçı bundan yararlanıyor, bu konuda bir açıklama istiyorum, ki, bu yasayı bu koşullarda çıkarırsak, ortalama yine yüzde kaçının yararlanacağını da anlayabiliriz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu maddenin bana göre sorununa geleyim. Bu maddede -biliyorsunuz, 13 üncü madde- 1479 sayılı Yasa ile 2926 sayılı Yasayı kapsayan 1479'un ek 19 uncu maddesinde beş yılı aşan prim borçlarıyla ilgili düzenleme yapılıyor. Yani, bu esnaftır, bu üreticidir, tarım kesimi olur, hangi kanundan yararlanıyorsa fark etmez, bunlarla ilgili borcu  -prim borcu- beş yılı aşan prim borçlarıyla ilgili bir düzenleme yapıyoruz ve bu düzenlemeyi yaparken diyoruz ki, beş yılı aşarsa kurumca yaptırılacak bir bildirim söz konusu. Bu bildirimi yapıyoruz. Ödedin, ödemedin… Ödemedin, o zaman ben seni sigortalılıktan çıkarıyorum. Yani, nereden kesilmişse, primin nerede bitiyorsa veya hiç ödememişsen, o tarih, başvuru tarihi itibariyle sigortalılığını durduruyorum. Ondan sonra da diyorum ki, arkadaş benim senden alacağım yok, senin de benden bir alacağın yok, ne emeklilik adına ne sağlık hizmeti adına. Tamam.

Şimdi, bir kere burada da bir şey öğrenmek istiyorum. Biliyorsunuz, Bağ-Kur alacaklarıyla ilgili borç miktarı 16,7 katrilyon, YTL olarak 16,7 milyar. Yani, ciddî bir rakam. Şimdi, acaba, bu yasa devreye girdi, beş yılı aşan kişilerle ilgili bu düzenlemeyi yaptık. Ödeyen ödedi. Ödemeyen ne oldu; borçlu hanesinden çıktı. Kurumun da borcu düştü. Yani, şimdi, yarın bu iktidar çıkıp şunu mu diyecek: Arkadaş, biz, 16,7 katrilyonu -atıyorum, yarısı eğer ödenmediyse, devre dışı kaldıysa- 8 katrilyona indirdik bir kalemde mi diyecek?! Ha, bunu teknik olarak diyebilirsin, doğru; bakın, biz, bunu yaptık, yapılandırdık, kurumun borcunu azalttık; ama, sorunu çözdünüz mü; hayır. Bir yığın insanı ki, şu anda 2,2 milyonun ne kadarı beş yılı aşan borca sahip onu bilmiyorum, o konuda da bir açıklama olursa memnun olurum; yani, o beş yıldan fazla borcu olanların bu borçlar içerisindeki oranını bilmediğimden bu konuda bir şey söyleyemiyorum; ama, eğer bu işlemi yaparsanız, demek ki, birkısım borç kendi kendine ortadan kalkmış olacak. Bu da, iktidarın başarısı olarak dile getirilirse, çok da doğru olmayacağını bu kürsüden söylemek istiyorum.

Bir sorun daha var; şimdi, kurum alacakları arasında yer vermedik, tamam; ancak, sigortalı veya hak sahipleri, daha sonra sigortalının en son bulunduğu basamağın başvuru tarihindeki değeri üzerinden hesaplanacak borç tutarlarını tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde ödedikleri takdirde bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.

Şimdi, arkadaşlar, değerli milletvekilleri; beş yıldan fazla borcu olan kişiler, ancak tebliğden itibaren üç ay içerisinde bütün borcunu öderse, bu süre sigortalılıktan sayılır. Şimdi, ben, bunu yine anlayamadım; çünkü, kanunun temel amacı neydi; bir kere, ödeme süresi -3 üncü maddede var Bağ-Kurlularla ilgili, 2 nci maddede de var SSK'lılarla ilgili- altmış ay dedik; yani, oradaki yapılanmayı normal borçlulara altmış ay içerisinde ödersen tamam, sigortalılığın devam edecek, primini de ödersen sağlık hizmeti de alacaksın, emekliliğine de sayılacak borcunu ödediği için. Orada altmış ay, burada ise üç ay içerisinde ödeyeceksin; ben, bunu da anlayamadım; yani, beş yıldan fazla prim ödemeyenleri cezalandırıyor muyuz?!

Şimdi, bunlar, bizi nereye götürüyor; sözlerimin başında söylediğim, 9 kez af uygulaması yapıp sonuç alamamaya götürüyor. Bu da sonucun alınamayacağına dair bir delil. Bunu da, Sayın Bakanın ve komisyonun ve Genel Kurulun takdirlerine arz ediyorum.

Şimdi, bir de, tabiî ki, bu borçları ödemek, hani yapılandırdık mapılandırdık, altmış ayda ödeyelim diyoruz; ama, o kadar kolay mı? Bakın, Yusufeli Esnaf ve Sanatkârlar Odası -ki, bütün odaların durumu budur, esnafların, üreticilerin durumu bu- sayı 2005/17, kredilerin ertelenmesi hakkında, Sayın Yüksel Çorbacıoğlu CHP Artvin Milletvekili. "Bilindiği gibi, 2001 kriz yılında, ilçe ve köylerimizde yaşayan halkımız, krizin etkilerinden kurtulmak için, mecburen Ziraat Bankasından kredi kullanmak zorunda kaldı şu prim borçlarını ödemek için..." Bakın, bir kısmı da bu prim borçlarını ödemek için bu borçları kullanmak zorunda kaldı, ki, bizim gerekçemizde de 2000-2001 krizi var, bu da krizin gerekçesi. "… Krediyi kullananların yaklaşık yüzde 90'ı taksitlendirme yaptı, taksitlendirme yapanların 600 kişisi borcunu ödedi, 400 kişi ilk iki taksitini ödeyip son iki taksitini ödeyemedi. Bu durum karşısında, hem borçlu hem kefil olan esnaf, hatta memuru şu anda sıkıntıda…" Yusufeli Esnaf ve Sanatkârlar Odası Başkanı Turgut Koçoğlu diyor ki: "Sayın Milletvekilim, yetkililere lütfen söyleyin, Ziraat Bankası kredi borçlarını takibe başlıyormuş şubat ayı itibarıyla, bunu altı ay geciktirsin."

Şimdi, bunu niye söylüyoruz? Diyeceksin ki, bunun Bağ-Kur borcuyla ne ilgisi var? İlgisi var; çünkü, bu esnaf, bu üretici, kendi adına tarımda çalışan bu üretici, o prim borçlarını ödemek zorunda sağlık hizmetini almak için, gidip bankadan kredi almış. Yani, size borcunu ödedi diye, şimdi, bu insanları cezalandıracak mıyız?! Gitmiş, size borcunu ödemiş, bankaya borçlanmış; bunlara bir şey yok. Hiç olmazsa, bu kanunda düzenleme yapamıyoruz; ama, bu kürsüden, Ziraat Bankasından yetkili, kamu bankalarından sorumlu olan Devlet Bakanımızın, bu konuda vatandaşın sıkıntısına çare olmak için, bu talebi dikkate almasını, borçlarının, istenildiği üzere, altı ay daha ertelenmesini talep ediyorum.

Tabiî, yine, tarım üreticilerimizin, tamam, borcunu öde diyorsunuz, yapılanma, bir yasa çıkarıyoruz; ama, mesela fındık üreticileri… Yine, bölgeden gelen bir haberi söylüyorum: Yine, Artvin'in, özellikle Borçka İlçesinde yaklaşık 8 trilyon alacağı var vatandaşın. Fiskobirlik'in oradaki yönetim binasını vatandaş basmış, girmiş "paramızı ödeyin…" Yani, devlet, alacağına geldiğinde faiziyle alıyor, borcunu ödemeye, ödemiyor. Diyeceksiniz ki, efendim, Fiskobirlik'in tüzelkişiliği var, sorumluları var. Efendim, herkesten sorumlu, her şeyden sorumlu hükümet var, hükümet bu sorunu çözmek zorunda. Ben, tüzelkişilikmiş, ilgisi varmış yokmuş, o işe bakmam; hükümet, eğer vatandaşa "Bağ-Kur borcunu öde" üreticiye "kendi adına tarım faaliyeti yapıyorsun, öde" diyorsa, önce, devlet kendi borcunu ödeyecek, hükümet borcu ödeyecek. Bu, sadece fındık üreticisi için geçerli değil; son dönemlerde, Cumhuriyet Halk Partisinin, Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal'ın son dönemlerde özellikle dile getirdiği, narenciye üreticisinin sorunu var; ona da diyorsunuz "gel, bu borcunu öde." Beş yılı aşan borcu olan narenciye üreticisi nasıl ödeyecek portakalı, mandalinası, elması, meyvesi elinde kalmışsa? Yani, biz, kanunu çıkararak sorunu çözebilmiş oluyor muyuz; olamıyoruz.

Israrla, ilk çıkardığım fotokopiyi tekrar çıkarıyorum. Bir şey yapacaksak, bu sorunları da, insanların bu koşullarını da dikkate alarak, önce, devlet ve hükümet olarak, üreticiye, esnafa olan yükümlülüğümüzü yerine getireceğiz; ondan sonra, çıkardığımız yasayla diyeceğiz ki, gel, şimdi sen de yükümlülüğünü yerine getir… Ne demişler; almadan vermek vatandaşa mahsus değil, Allah'a mahsustur. Önce vatandaş alacak, sonra size verecek.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bu konuda söylenecek çok söz var. Sözlerimin sonuna doğru geliyorum. Ben, bir de, bir öneride bulunmak istiyorum. Önerim şu: Kalkınmada öncelikli yörelerde -bu, teşvik kapsamındaki iller olarak nitelenebilir veya kalkınmada öncelikli yöreler olarak nitelenebilir- bu yörelerde, bu borçların, yani Bağ-Kur, SSK, kanunun içeriği olan tüm borçların ödenmesinde uygulanacak olan hangi faiz ise -TEFE'dir, ÜFE'dir, ne uygulanacaksa- yüzde 50 oranında düşürülerek uygulanır önerisi. Şimdi neden böyle bir talepte bulunuyorum; onun da gerekçesi var. Benzer bir yasal düzenleme yapmıştık. Ne zaman; 2003'ün şubatının 27'sinde. Vergi barışı, vergi affı adı altında bir yasa yaptık. Hatta, bu yasayla ilgili eleştirilerimizi yaparken, onu yaptık, bunu niye geri bıraktık demiştik. 27 Şubat 2003'te vergi affıyla ilgili çıkarılan yasada kısaca demiştik ki: Mükellefler, bir yıl önce ödediği vergisini tekrar beyan etsin ödesin ve defterleri incelenmeyecek. Aradan bir ayı aşkın bir süre geçti, 4 Nisan 2003'te bir kanun, teklif olarak geldi. 2 nci maddesi çok kötü bir maddeydi. Onu bir tarafa bırakıyorum, şimdi yeni tartışma açmak istemiyorum; 1 inci maddesi için getirilmişti o kanun. Orada da denilmişti ki: "Bu matrah artırımı, kalkınmada öncelikli yörelerde yüzde 50 oranında düşürülerek uygulanır." Yani, örneğin, işte Ankara'da bir yıl önce 2 milyar lira vergi ödeyen mükellef burada tekrar 2 milyar ödeyecek; ama, efendim, işte Erzurum'da bir sene önce 2 milyar lira vergi ödeyen mükellef 1 milyar ödeyecek dedik. Böyle bir ayrıcalık tanıdık. Şimdi burada da ben böyle bir ayrıcalığın tanınmasını öneriyorum. Neden? Yine ilk fotokopimi ele alıyorum. Eğer amaç, bu af sayılarını artırmak değil, amaç, Bağ-Kurda yeni bir düzeni kurmak, borçluların borçlarını ödeyebileceği bir ortamı sağlamak ise… Zaten yani, ayakta duramayan esnafımızı ve üreticimizi iyice zaten çökerttiniz, o tarafı da eleştirmiyorum, bırakıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen…

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Amaç, o yasada hangi gerekçeyle kalkınmada öncelikli yörelere -hukuka aykırı değil, vicdana da aykırı değil- hangi gerekçeyle o ayrıcalığı tanıdıysak, şimdi de bu ayrıcalığı tanıyalım. Çünkü, zaten, kalkınmada öncelikli yörelerde her türlü hizmetlerde, yatırımlarda işadamına da, vatandaşa da, memura da ayrıcalıklar tanıyoruz. Niye; bu, işin gereği, doğasında bu var. O nedenle, bu af yasasında da, böyle bir düzenlemeyi önerge olarak -Cumhuriyet Halk Partisi olarak- vereceğiz. İhtimal, bu, hukuk tekniği, kanun tekniği açısından bir geçici madde olacaktır. Böyle bir önergeyi de, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak sizler kabul ederseniz, hem esnafımıza hem üreticimize hem kalkınmada öncelikli yörelerde yatırım yapan iş adamımıza, SSK primi borcundan ve diğer borçlarından dolayı, onlara bir katkı sağlamış oluruz.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına söz isteyen, Kütahya Milletvekili Sayın Abdullah Erdem Cantimur; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1066 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü maddesine ilişkin, şahsım adına, söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu madde, hem 1479 hem de 2926 sayılı Kanuna tabi sigortalıların, eğer beş yıldan itibaren, yani, geriye dönük en son beş yıl içerisinde Bağ-Kur prim borçlarını ödemediler ise, bu sigortalılığın durdurulmasını düzenlemektedir.

Değerli arkadaşlar, elbette ki, beş yıl ve üstü borcu olan sigortalılarımızın, şu anda görüşmekte olduğumuz yapılandırmayla ilgili; yani, beş yıla kadar varan süreyi taksitle ödemeleri imkânı vardır. Yani, 3 ay içinde bunlar ödeyecek, eski borcu olanlar niye 60 ayda ödeyecek bunu diye bir iddia, bir kere, kesinlikle yanlıştır; ancak, bu beş yıl ve beş yılı aşan süreye ilişkin borcu olan Bağ-Kurlular yapılandırmaya başvurmazlarsa veya yapılandırmaya başvurup da taksitlerini süresinde ödemeyip yapılandırma dışına çıkarlarsa, bunların sigortalılıkları durdurulacaktır. Tabiî, gruplar adına konuşan arkadaşlarımız -Sayın Çorbacıoğlu- dediler ki "ben sizi çıkarıyorum diyorsunuz."

Değerli arkadaşlar, burada Bağ-Kur sigortalısının sigortalılıktan çıkarılması söz konusu değil; yani, bunlar, sigortalı niteliğini taşıyorlar…

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Askıya alıyorlar.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR(Devamla) - …sadece askıya alınması söz konusu ve yine, askıya alındı, bunlar eğer isterlerse, gerek sigortalının kendisi gerekse hak sahipleri müracaat etmek suretiyle eskiye dönük prim borcunu 3 ay içinde ödemek suretiyle sigortalılık niteliğini taşıyacaklar. Örneğin: Altı yıl hiç primini ödemeyen ve sigortalılığı askıya alınan bir şahıs ölürse, eşi veya hak sahibi müracaat etmek suretiyle primini öderse, hak sahibi sıfatıyla emekli olma hakkına sahip veya sigortalı, aradan beş altı yıl geçti, dedi ki, maddî imkânım düzeldi, ben bunu ödeyebilirim; eğer öderse, yine, sigortalılık niteliğini taşıyacak, sağlık karnesi verilecek ve eğer prim ödeme gün sayısı tutuyorsa, yaşı tutuyorsa, emekli olma hakkını elde edecek.

Değerli arkadaşlar, bakın, 1479 sayılı Kanunun 26 ncı maddesine göre, sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemez ve kaçınılamaz. Yani, bir kişi, zorunlu sigortalı kapsamında ise "ben Bağ-Kurlu olmayacağım" deme hakkına sahip değil.

Yine, 2926 sayılı Kanunun 5 inci maddesinde de aynı hüküm var; yani "sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemez ve kaçınılamaz." Dolayısıyla, borcu beş yılı aşan sigortalılarımızın icraen takip edilmemesi noktasında sigortalılarımıza bu madde fayda sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlar, Sayın Çorbacıoğlu, beş yıl ve üstü borcu olan sigortalı sayısını sordu. Ben ifade edeyim bunu. Beş yıl ve üstü borcu olan sigortalı sayımız 1 234 000. Dolayısıyla, bu sigortalılarımıza bir imkân sağlamak suretiyle rahatlatmanın gayreti burada düşünülmüştür ve inanıyorum ki, sigortalılarımız bu maddeden yeterince istifade edeceklerdir.

Yine, diğer taraftan, Sayın Çorbacıoğlu "hangi yapılandırmada yüzde kaç başarı elde edildi" diye bir soru sordu. 2001 yılında yapılan yapılandırmada sigortalıların yüzde 18'i, yani 534 285 kişi, 2002 yılında yapılan yapılandırmada yüzde 6'sı, yani 176 798 kişi, 2003 yılında yapılan yapılandırmada sigortalılarımızın yüzde 15'i, yani 421 937 kişi bu yapılandırmadan istifade etmişlerdir ve bu yapılandırmadan -en son 2003'te yapılan yapılandırmadan- 950 000 000 YTL tahsil edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, yine, ANAP Grubu adına konuşan Sayın Özdoğan, AK Parti İktidarında esnafa bir şey yapılmadığını ifade etti.

Değerli arkadaşlar, burada birçok yasa görüştük, esnafımızın yüzünü güldürmek için, esnafımızı rahatlatmak için. Bakın, 3 Kasımdan önce kapanan 400 000 kepenk, AK Parti İktidarı döneminde açılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Yapmayın; açılan bir şey yok.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Devamla) - Yine, 3 Kasımdan önce yüzde 59 olan esnaf kredi faizleri, yine AK Parti İktidarı döneminde yüzde 13'lere indirilmiştir. Yine, esnaf kredileri, AK Parti döneminde 23 kat artırılmış ve 3,5 katrilyon liraya çıkarılmıştır. Yine, esnafımız enflasyonun altında ezdirilmemiştir.

Bakın, şu anda görüştüğümüz Bağ-Kur yapılandırması, SSK yapılandırması da yine esnafımız içindir. Yine, esnafımız için, esnaf sicil affı çıkarmak suretiyle 825 000 esnafımız yeniden ekonomiye kazandırılmıştır. Esnaf, bizim gözbebeğimiz; onlara hizmet etmekten AK Parti Grubu olarak şeref duyuyoruz.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Hamza Albayrak'ın, sataşmadan dolayı bir söz talebi vardı; başka bir sataşmaya meydan vermeden, söz talebinin gereği kürsüye gelebilir.

Buyurun Sayın Albayrak.

Lütfen, kısa olsun, başka bir sataşmaya da meydan vermesin.

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; AK Parti İktidarı, yapmış olduğu icraatlarıyla, olduğu gibi gözüküp, gözüktüğü gibi olma özelliğiyle siyasette bir markadır, bundan sonraki siyasî araştırmalara da tez konusu olacak özellikler içermektedir.

Yapmış olduğumuz ortada değerli arkadaşlar; faizdışı fazlada AK Partinin sağladığı rakamlar ortada. Faizdeki düşüşlerle, her bir puanda AK Parti 2 milyar dolarlık tasarruf sağlamış; AK Parti İktidar olduğu süreçte, yaklaşık 50 milyar dolar olan IMF borcunu, 2005 yılı sonu itibariyle 13,5 milyar dolara düşürmüştür.

Batık bankaları bir hatırlayalım; 55 milyar hazineye yüklemiş olduğu yük var batık bankaların. Şu anda batık bankalardan tahsil edilen para 10 800 000 000 dolar, artı, Katma Değer Vergisi olarak yapılan tahsilat da 1 katrilyon değerli arkadaşlar. AK Parti döneminde, tahsil edilemeyen batık bankalar nedeniyle mahkemeye dahi çıkmayan insanlar, uzlaşmak için TMSF'nin kapısını aşındırdı; bugün herkes, hem şahsî menkul ve gayrimenkulüyle, bu batık bankalar nedeniyle olan borcunu ödemek için yeni bir anlaşma yaptı. Bu, AK Parti döneminde olan uygulamalardan tipik bir örnektir.

AK Partinin, iktidar olduğu süreçte faizleri ne kadar indirdiği herkesin malumudur. Hatırlayınız, tarım kredi borçları nedeniyle… Allahaşkına, tarım krediye borcu olmayan, faiz yükü altında olmayan çiftçi mi vardı?! AK Parti İktidarı döneminde bunlara sağlanan katkı 2,7 katrilyondur. Yine, AK Parti iktidarı döneminde çiftçiye sağlanan desteğin tutarı 10,7 katrilyondur değerli arkadaşlar.

Esnafa bakıyoruz…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Başkanım, başka şey konuştuğumuzda bizim de sözümüzü kesmeyin!

BAŞKAN - Sayın Albayrak, siz, Sayın Özdoğan'ın konuşmasında size yönelik olan sataşma üzerine söz aldınız, o konuyla sınırlı kalın.

HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Efendim, o sataşmalarda Sayın Özdoğan, özellikle benim konuşmamda, faizlerle ilgili bir tespitte, bir iddiada bulundu; onlara cevap vermek istiyorum.

Biz, faizleri savunan bir iktidar değiliz, faizleri savunan konuşmacı da olmadık; ama, reel ekonomiye sağladığımız katkı herkesin malumlarıdır. Ben onun altını çizmeye çalıştım.

AK Partinin hangi icraatta bulunduğunu, nasıl faydalı hizmetlerde bulunduğunu vatandaşımız çok iyi biliyor ve takdir ediyorlar. Bundan sonra da inşallah bu takdirleri, bize olan destekleri devam edecektir diyorum, her kişiyi, ama her kişiyi olduğu gibi gözükmeye, gözüktüğü gibi olmaya davet ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066) (Devam)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Madde 14'e bağlı geçici madde 26'yı okutuyorum:

MADDE 14.- 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 26.- Bu Kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde, 31/3/2005 tarihi itibariyle beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalılar veya hak sahiplerinden bu sürelere ilişkin prim borçlarını yeniden yapılandırma talebinde bulunmayanlar veya yeniden yapılandırma talebinde bulundukları halde yapılandırma haklarını kaybedenler hakkında ek 19 uncu madde hükmü uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Hüseyin Özcan; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü maddesi üzerinde Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu maddeye girmeden önce; geçen hafta, narenciye konusunda, portakal, mandalina ve greyfurta ton başına 20 dolar verildiğini ve buradan da, AKP'nin Sayın Grup Başkanvekili, faks gönderildiğini söylediler. Ben, bugün, saat 14.00'te, Mersin Ziraat Odası Başkanı ve Erdemli Ziraat Odası Başkanını arayarak, gerçekten, bu faks geldi mi gelmedi mi… Saat 14.00'e kadar bu faks gelmedi. On günden beri hâlâ bir faks yetişmiyorsa, neden vatandaşlara doğru şeyler söylemiyoruz?! Biliyorsunuz, Mersin'de, 100 dolar verilecek diye, oraya bir sürü insanı, 5-10 bin tane insanı topladınız ve onlara umut dağıttınız; ama, sonuçta, bu çiftçileri umutsuz gönderdiniz. Hâlâ, o 20 dolar; ki, yetmiyor, 100 dolardan aşağı olmaması gerekir limonun ve portakalın, 80 dolar civarında teşvik alması gerekir. Bunu kime gönderdiniz; belli tüccarları mı gönderdiniz; yoksa, narenciye çiftçilerine mi gönderdiniz? Bunu açıklarsanız, seviniriz.

Değerli arkadaşlar, köylü niye borcunu ödemiyor? İşte, köylü… Bu iktidarın köylüye bakışına göre… Köylüyü korkutmuş, köylüyü sindirmiş; hatta, Menemen'de, Tarım Bakanına bir şey soracak, yaklaşmıyor Tarım Bakanına; Mersin'de örneği var ya, bana diyor şey yaparsınız…

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Hakaret edersiniz…

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - …hakaret edersiniz diyor. Köylüyü niye korkutuyorsunuz?! Köylü bizim içimizde. Köylü olmazsa, esnaf olmaz, memur olmaz. Eğer, köylünün mahsulü para ederse, esnafı harekete geçirir, esnaf borcunu öder, köylü borcunu öder, memur alışveriş yapar, bir hareketlilik gelir. Oysa, maalesef, esnaf… Biraz önce, sanki, farklı dünyada yaşıyoruz gibi, AKP sözcüsü, esnafı multi milyoner göstermeye çalıştı. Kardeşim, gelin, hep birlikte, şurada, Ankara'nın göbeğinde, sanayi çarşısına gidelim; esnaf, siftahsız dükkân kapatıyor. Esnaf, vergisini ödememiş; esnaf, Bağ-Kurunu ödememiş; esnaf, sigortasını ödememiş!.. Esnafı dükkân sahibiyle karşı karşıya getirdiniz. Evet, maalesef, esnafın durumu bu. Köylü zaten perişan. Köylü, sizden korktuğu için, işkenceden ve hakaretten korktuğu için yanınıza yaklaşmıyor. Memuru zaten Kızılay'da coplattırıyorsunuz. Hani, Türkiye'yi tozpembe göstermenin bir anlamı var mı?! İnsanlar yaşıyor, yaşayarak görüyor. Sizin doğru söylemediğinizi yaşadığı hayatında gördüğü için, artık, gülüp geçiyorlar.

Değerli arkadaşlar, kredi kartları konusunda birçok vatandaş mağdur oldu, ölenlerimiz oldu, Allah'tan rahmet diliyoruz. Niye bu noktaya getirdik bu insanları?.. 1992'den beri ve özellikle siz, her şeyi çözdüğünüzü söylediğiniz AKP iktidarı, 3,5 yıldan beri bu çığlığa neden kulak vermediniz?! Bayramlar mı ölsün diyorsunuz?! Daha çok Bayramları, daha çok Hasanları, Mehmetleri mi kaybetmek istiyoruz?! Neden bu kadar geç kalındı?.. Biz, perşembe günü, gerçekten, bu halkın kredi kartının, halka yaraşır, barışı sağlayacak şekilde, geçmişin kötü izlenimini bırakarak, Mecliste, inanıyoruz ki, bu kredi kartları sahiplerine daha güzel bir sayfa açalım, onlara yardımcı olalım.

Değerli arkadaşlar, söz konusu maddeyle, Esnaf ve Sanatkârlar Kanununa 2 geçici madde eklenmektedir. Bu düzenlemelerle, beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin borcu bulunan sigortalılara da, prim borçlarını yapılandırma imkânı verilmektedir. Yeniden yapılandırma başvurusunda bulunmayan veya başvuruda bulunup da haklarını kaybedenlerin ise, sigortalılıkları durdurulacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, esnaf ve sanatkârlar… Sicil kaydı olan küçük işletmelerin sayısı yaklaşık olarak…

BAŞKAN - Hüseyin Bey, bir dakika...

Arkadaşlar, aranızda konuşuyorsunuz…

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Burada konuştuklarımız esnaf ve köylünün sorunları; elbette aralarında konuşacaklar Sayın Başkanım!

BAŞKAN - Hüseyin Beyi duymak zor oluyor; lütfen, aranızdaki konuşmaları kesin.

Devam edin Hüseyin Bey.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - …sayısı yaklaşık 3 000 000'dur. Sicile kayıtlı olmayan işletmelerle birlikte bu rakamın 4 000 000 olduğu tahmin edilmektedir.

Türkiye'deki toplam yatırımın yüzde 38'i, küçük ve orta büyüklükteki işletmeler tarafından gerçekleştirilmektedir. Kayıtlı istihdamdan yüzde 77 pay almaktadır ve yüzde 28 oranında katma değer yaratmaktadır. Bu söylediklerimden esnaf ve sanatkarlarımızın ekonomide yeri ve önemi açıkça anlaşılmaktadır. Bu önemin iyi değerlendirilmesi, esnaf ve sanatkarlarımızın mevcut sorunlarının çözümlenmesi güçlendirilmelidir. Hep tekrarladığımız gibi, kanun yapılmasını gerektirecek kadar vahim bir hale gelen bu prim borçları keyfen oluşmamıştır. Esnaf ve sanatkârlarımızın büyüdükçe büyüyen sorunlarının ve ülkedeki genel ekonomik sıkıntıların bir türlü çözülmemesi bu sonucu getirmiştir; bugüne geldik. Bu sorun ve sıkıntılar hâlâ devam ettiğine göre, prim borçlarına ilişkin bu düzenleme de kısa zaman içerisinde hükmünü kaybedecektir. Zira, bu ekonomik gidiş, esnaf ve sanatkârlarımızı sürekli borçlandırmaya itmektedir. Bu sebeple, borç üstüne borç bindiren küçük esnaf, kısa bir zaman içerisinde yine ödeme güçlüğüne dönüşecektir ve belki de birkaç sene sonra bu Meclis yine bir af kanunu çıkarmak zorunda kalacaktır.

Değerli arkadaşlar, biz, Anavatan Partisi olarak ekonomik politikaların, üretim, yatırım, istihdam, rekabet, eğitim, vergi ve teşvik unsurlarını içeren bir bütün olarak şekillendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu politikanın temelinde de sosyo-kültürel yapıların korunması ve geliştirilmesi olmalıdır. Uluslararası birlikler, sürekli gelişen bilim ve teknoloji sonucu giderek küçülen günümüz dünyasında rekabet önemli bir ekonomik unsur haline gelmiştir. Bizim de esnaf ve sanatkârlarımızın ekonomik ortamını rekabete açık hale getirmemiz gerekmektedir. Bu rekabet, yalnızca ulusal değil aynı zamanda uluslararası düzlemle de gerçekleştirilmelidir. Bunun için vergi sistemi yeniden ele alınmalı, vergi indirim ve teşvik oranları esnafın üretim, ticaret, ithalat ve ihracat gibi faaliyetleri üzerinde yük olmamalıdır. İşçi ve işveren sigorta prim oranları yeniden belirlenmeli ve bitirilmelidir. Prim sistemi esnek ve borçlandırmayı azaltıcı hale getirilmelidir.

Anavatan Partisinin esnaf ve sanatkârlarımıza ilişkin iyileştirme programı içinde kredi ve karşılıklı garanti planlarının oluşturulması, mikro finansman araçlarının uygulanması ve bu amaçla mikro finansman kurumlarının oluşturulması, risk, sermaye planlarıyla yönetilen sermaye yatırımlarının artırılması bulunmaktadır. Esnaf ve sanatkârlarımızın içinde bulunduğu darboğazdan çıkması ancak bu şekilde mümkün olabilir.

AKP Hükümeti köylümüzü, çiftçimizi gözden çıkarmıştır. Tabanfiyatlarının düşük olması ürünün tarlada kalmasına neden olmaktadır. Bu durum, sadece çiftçiyi değil, ticaretini buna bağlayan esnafı da yoksullaştırmıştır. Bu kanun tasarısı, hükümetin esnaf ve sanatkâra yönelik bir politikasının olmadığını da göstermektedir.

Bugün, küçük esnaf, büyük alışveriş merkezinin karşısında zor durumdadır, rekabet edemez hale gelmiştir, çoğunlukla kepenk kapatmaktadırlar. Ülke ekonomisinin önemli bir yüzdesini oluşturan bu ticarî faaliyetlerin durması, ekonominin de durması demektir.

Biz, parti olarak, ticaretin rekabete açık olması gerektiği inancı içindeyiz. Bu anlayışla büyük ortaklıkların ve yabancı sermayenin ülke içinde faaliyet göstermesi, bizim açımızdan, ekonominin asıl unsurlarındandır; ancak, rekabet ortamı iyi oluşturulmalı, şartlar doğru belirlenmelidir.

Yukarıda bahsettiğimiz tedbirler alınmadan ve sağlam bir politika olmadan gerçekleştirilecek rekabet, küçük esnafın bugün yaşadığı sıkıntıları da beraberinde getirecektir.

Bu sebeple, bir an önce esnaf ve sanatkârlarımızın sorunlarının çözümüne ilişkin kalıcı tedbirler almak zorundayız. Bu kanun tasarısı tek başına hiçbir şeydir. Sistemi yeniden yapılandırmak zorundayız. Ancak bu şekilde esnaf ve sanatkârlarımız kredi ve prim borçlarından kurtulabilir; kendisi ve ailesi için yeniden geleceğe ümit verecektir.

Değerli arkadaşlar, esnafımızın ve köylümüzün durumu belli, memurumuzun durumu belli, emeklilerimizin durumu belli. Bizim, öncelikle, Meclis olarak, bu insanların çığlığına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Yani, kısa kesmeyelim, toparlamayalım değerli arkadaşlar. Köylülerin, çiftçilerin, esnafın durumu hakeza. Kredi kartlarından mağdur olan -tekrar- insanlar ölmesin diyoruz. Bizim çabamız, o insanlara yardımcı olmak. O insanlar, o gençler bizim insanlarımız.

Dün gazetelerde okudunuz, adam öyle bir çıldırıp şeye gelmiş ki,  evine bile bomba atıyor. Artık, borcunu ödeyemiyor, çocuğunun yüzüne bakamıyor. Borç almış, kefil olmuş… Biraz önce bir amca uğradı, çocuğu kendini bıçaklamış; birine kefil olmuş, memur. Ödeyemez duruma gelince, çocuk kendini bıçaklamış. Yani, bu duruma bu insanları getirmeyelim.

Bir an önce bu sorunu çözelim; onları borç yükünden kurtararak, gelecekte, tekrar,  böyle, insanlar ölmemesi için, hep birlikte, Meclis olarak bu insanlara sahip çıkalım diyor, saygı ve sevgilerle sizleri selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun.

Kişisel söz hakkınızı da birlikte mi?..

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Evet efendim, izin verirseniz...

BAŞKAN - Peki.

O zaman, süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı sosyal güvenlik prim alacaklarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili tasarının 14 üncü maddesi üzerinde CHP Grubunun ve kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görevli bir kamu çalışanının, polis memuru Bayram Kafalı'nın intiharı, aslında, ülkemizde, sosyal güvenlik anlayışının, daha doğrusu, sosyal devlet kavramının ne ölçüde aşındığını, ne ölçüde dejenere olduğunu ve zayıfladığını ayrıca kanıtlamaktadır. Ben, Bayram'a Tanrı'dan rahmet, kalanlarına, sevenlerine ve tüm halkımıza, sizlere, tüm kamu çalışanlarına başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bu maddede yer alan iki geçici madde, prim borçlarının yeniden yapılandırılmasını ve geriye doğru prim ödemesi ve basamak saptanmasını düzenliyor. Öncelikle şunu belirteyim: Çalışanların yararına olan bu düzenlemeler, geç kalmış da olsa, doğrudur, yerindedir.

Ancak, Sosyal Sigorta prim borçlarının hesaplanmasında ve hak sahipleriyle ilgili basamak yükseltmelerinde izlenen, bu, çok ince eleyip sık dokuma titizliğinin, ülkenin sosyal güvenlik sistemi, bunun işleyişi ve yönetimi konusunda da fazlasıyla gösterilmesi gerekir. Geçen, en son verilere göre, 2005'in son verilerine göre, ülkemizde, 2,4 milyonu Emekli Sandığına, 6,6 milyonu SSK'ya, 3,4 milyonu da Bağ-Kura bağlı olmak üzere, toplam 12,4 milyon aktif sigortalı vardır. Gerekçede de belirtildiği gibi, SSK ve Bağ-Kur kapsamında olanların 2,2 milyon kişiye yakını, Emekli Sandığı sigortalılarının da yüzde 22'si, yani dörtte 1'i borçlu sigortalı olarak yeniden yapılandırma kapsamındadır.

Buna karşılık, ülkemizde toplam çalışan sayısı, İstatistik Enstitüsü -yeni adıyla TÜİK- verilerine göre, 24 000 000'a yaklaşmaktadır. Bu durumda, aktif sigortalı sayısı, çalışanların yalnızca yarısı dolayındadır. Türkiye'nin gerçekten kanayan yarası budur. 12,4 milyon aktif sigortalı, borçlanarak harçlanarak, tüm ülkenin sosyal güvenlik sisteminin yükünü çekmektedir. Toplumun, hepimizin, bu çalışanların emeğine, sigortalılara, onların işverenlerine bir teşekkür borcumuz vardır.

Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik, toplumsal yaşamın, çalışma yaşamının, ücretler kadar önemli bir kavramıdır. Son zamanlarda sosyal devlet kavramının zedelenmesi, aşınması, daha çok demokrasiden uzak ülkelerde görülmekte, demokrasisi güçlü ülkelerde, çalışanların haklarının bozulamadığı ülkelerde, sosyal devletin zayıflamadığı, tersine, uluslararası bir düzleme taşınarak güçlendiği görülmektedir.

Küreselleşme, sosyal devleti aşındırma çabalarında ileri gitmek istemekle birlikte, bunda başarılı olamamaktadır. Olamamasının temel nedeni, çalışanların direncidir, karşı koymasıdır.

Türkiye, sosyal güvenlik sisteminde Emekli Sandığı ve SSK, işveren ve çalışanların prim borçlarıyla çalışır. Emekli Sandığında, devlet işverendir ve prim sistemi, çoğu Avrupa ülkesinin tersine, iki ayaklıdır. Burada, devletin bir katkısı yoktur. Bağ-Kur ise, üyelerinin ödentileriyle yaşıyor; eğer buna yaşamak denirse.

Dolayısıyla, Türkiye'nin sosyal güvenlik kurumlarını, esas olarak devlet yönetmekle birlikte, devlet, hiçbir katkıda bulunmadığı büyük bir değere, bir varlığa, yönetim yoluyla sahip çıkmakta. Geçmişte, Sosyal Sigorta ve diğer sosyal güvenlik kaynaklarının, devlet bütçesinin açığını kapatmak için ne kadar acımasızca kullanıldığı, ne kadar kötüye kullanıldığı belleklerdedir, bilinmektedir.

Dolayısıyla, günümüzde kürsüye çıkıp, şu anda SSK ya da sosyal güvenlik devletin sırtında, bütçenin sırtında çok büyük bir yüktür diye söz söylemenin, IMF ağzıyla konuşmanın hiçbir doğru tarafı, geçerliliği yoktur.

Yıllarca, işverenler, SSK prim borçlarını ödemediler, gecikmeli ödediler. Kredi faizlerinin çok yüksek olduğu yıllarda bu gecikmeli ödemeler işverene ekgelir sağladı. Bütün bunların bedelini, şimdi, bu kurumlardan ve kurumların çalışanlarından çıkarmanın doğru bir tarafı yoktur.

Şimdi, değerli arkadaşlar, günümüzde bile sosyal güvenlik kaynaklarının ne kadar kötüye kullanıldığı, geçtiğimiz günlerde gazetelere bile manşet oldu. Bir bebeğe gebelik testi yapıldığı, 77 yaşındaki bir dedeye sünnet yapıldığı başlığı altında, yine, bir hastaya kısa bir dönemde 7 kez MR çekildiği, 907 kez hepatit testi yapıldığı gibi haberler basında yer aldı ve basında bu haberler yer aldığında şu da söylendi: "SSK'da organize işler!" Bu son günlerin geçerli terimiyle SSK'da organize işler yapıldığı her gün yer almaktadır. Peki, bütün bu organize işler ne zaman oldu; 2005 yılında oldu; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun raporundan bir örnek bu; bunu gösteriyor. Şunu demek istiyorum: SSK ve sosyal güvenlikle ilgili düzenlemeler yapılırken, hükümetiniz döneminde, yani, bu dönemde SSK kaynaklarının etkin, verimli, doğru kullanıldığı, yani, SSK'da organize işlerin yapılmadığı söylenemez. Bunu devletin, Başbakanlığın resmî belgeleri,  raporları kanıtlıyor.

Şimdi, burada yasa tasarısının gerekçesinde bir başka önemli noktaya değiniliyor, deniyor ki, bu yolla, yani, biz bu yasayla ve sosyal güvenlik konusunda yapacağımız düzenlemelerle vergi konusunu da düzelteceğiz, daha çok vergi alacağız, daha rahat bir vergi ödeme dönemi gelecek ve vergiler daha etkin, daha yaygın, daha verimli ödenecek.

Değerli arkadaşlar, bu konuda da gözden kaçan çok önemli bir nokta var. Önce şunu söyleyeyim: Bu hükümet döneminde, yani, son üç yılı aşan bir süre boyunca vergilerin en haksız, en adaletsiz, zengini ve yoksulu ayırmayan kısmı, yani, dolaylı vergiler, toplam vergilerin yüzde 65'inden yüzde 70'i dolayına çıktı; 5 puanlık bir artış var. Yani, dolaylı vergilerde, bu hükümet dolaylı vergilere yüklenerek, Gelir ve Kurumlar Vergilerini olabildiğince azaltarak -ki, önümüzdeki günlerde bununla ilgili yeni bir düşürme, oranları azaltma yasası gündeme gelecektir- iktidar, doğrudan doğruya dolaylı vergiye yüklenerek vergi adaletini sağlayacağını düşünüyor ve çok yanılıyor.

Maliye Bakanı 2005 yılını kayıtdışılık ile mücadele yılı ilan etmişti. Burada hiç de başarılı olunmadığı ortada. Biraz evvel sayılarını verdim. Türkiye'de kayıtdışılık çok önemli bir sorundur; ama, aynı dönemde, aynı Maliye Bakanının, vergi konusuna geldiği vakit, kişiye özel KDV indirimi yoluna gittiği ve likit pastörize yumurta üzerindeki KDV'yi yüzde 18'den yüzde 8'e indirdiği de bilinen bir gerçektir.

Değerli arkadaşlar, bunlar doğru davranışlar değil. Kapitalizmin doğuşu yıllarında çok kullanılan bir terim vardır, "vergi ile ölüm kaçınılmazdır" diye. Ben bunu bu kürsüden birkaç kez söyledim; ama, Türkiye'de vergi yapısı o hale getirilmiştir ki, vergi kaçırmamak, tersinden söyleyelim, vergi ödemek, neredeyse, genelde, ilgililer deyimi bağışlasınlar, biraz aptalca sayılır olmuştur. Yani, vergi ödemenin akıllıca bir iş olmadığı, enayilik olduğu türünden bir anlayışın toplumda yaygınlaşmasını önlemek hakça, düzgün, doğru vergi yasalarıyla bizim görevimizdir. Bunu yapmak durumundayız. Bu tür yasalarla, yan öğelerle, yan desteklerle vergi konusunu düzeltme olanağı yoktur. Bu bir.

İkincisi; hükümetin, biraz evvel KDV meselesinde söyledim, hükümetin ekonomi yönetimi, tam bir dağınıklık içindedir. Ben, fazla uzağa gitmeyeceğim; bu, çok başarılı olunduğu söylenen özelleştirmenin, yargı duvarına çarpması, başka duvarlara çarpması o ayrı bir konu; ama, narenciyeden tütüne, tekstilden taşımacılığa kadar, hemen bütün üretim mal ve hizmet üretimi sektörlerinde çok büyük sorunlar yaşanmaktadır ve üzülerek belirteyim, hükümet, bunlara duyarsız davranmaktadır ve asıl duyarsızlık şu noktada görülmektedir: Bizim dokunulmazlık  sorununa dokunmamamız, kamuoyunda büyük kuşkular yaratıyor, ekonomi kamuoyu da dahil. Bundan ne demek istiyorum? Şunu söylemek istiyorum: Bugün, sınıfta öğretmenin ya da mahkemede yargıcın ya da bir adım daha gidelim, camide imamın, hocanın, doğruluktan, dürüstlükten, haktan, hukuktan, saydamlıktan, erdemden söz etmesinin yollarını açmak buradan geçiyor. Nereden geçiyor; dokunulmazlığı kaldırıp, saydam bir yönetimin yollarını açmaktan geçiyor. Biz bunu yapabilmiş değiliz.

Sözlerime son vermeden yeni bir gelişmeye de değinmeden geçmeyeceğim.

Değerli milletvekilleri, hükümetimiz, yeni bir yasa tasarısı hazırlığı içindedir. Anladığımız kadarıyla, yabancı uyruklu doktor, hemşire ve ebelere, ülkemizde çalışma olanağı verilmek isteniyor. Şimdi, burada bir dakika durmak gerekiyor. Önce şunu vurgulayalım: Çağımızda, elbette, yabancılar ülkemizde çalışabilir, bizim yurttaşlarımız yabancı ülkelerde çalışabilir; sorun o değildir. Sorun şudur, temel sorun şudur: Önce, hükümetimiz döneminde, bu hükümet döneminde, doktor, hemşire ve ebe eğitimi konusunda ne yapılmıştır; buna bakmak gerekir. Bu konuda, tam bir başarısızlık sergilenmektedir. Hemşire, ebe ve doktor yetiştirilmesinde, hükümetin hangi programı olduğu belirsizdir. Bir adım daha atalım, başka bir şey söyleyelim; Başbakan diyor ki: "Yurtdışına binlerce hasta gidiyor, hastalar yurtdışına gideceğine doktoru buraya getirelim." Şimdi, aynı mantığı, lütfen, Anadolu'ya uygulayalım; hastalar bin bir zorluk içinde, güçlük içinde Ankara'ya, İstanbul'a, İzmir'e, büyük merkezlere neden gidiyorlar; doktor için gidiyorlar. Peki, hükümet neyi başaramıyor; doktoru hastaya götürmeyi başaramıyor. Yani, yabancı doktora giden hastayı ülkede tutmak için yabancı doktor getiriyoruz; ama, biz, kendi doktorlarımızı… Çok uzağa gitmeye gerek yok, size başka bir örnek daha vereyim: Ankara'nın ilçelerine uzman doktor gönderemiyoruz; yani, biz, var olan doktorlarımızdan etkin, verimli bir biçimde yararlanamıyoruz.

Değerli milletvekilleri, burada, çok önemli bir sosyal güvenlik sorunu var; eğitimi ve sağlığı içeren önemli bir sorun var. Hükümet, sosyal hakların gerçekleştirilmesinde üstüne düşeni, üzerine düşeni tam olarak yapmak zorundadır. Bu yapılmadığı zaman, bu genel bir bakış açısı olarak …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Sosyal devletin etkinliği, eğitimden sağlığa, sosyal güvenlikten muhtaçlara, yoksullara yardıma kadar düzenli bir yapıya kavuşturulmadıkça, yanlışlar büyük oluyor. Ben, şu kanıdayım: Yabancı doktor çalıştırılması özlemi, bir başarısızlığın, sosyal devlete güvensizliğin ve sağlık hizmetini, daha doğrusu sağlık hakkını bir müşteri-doktor ilişkisi içinde gören anlayışın yansımasıdır. Bunun, sosyal devlet anlayışıyla hiçbir bağı yoktur ve Türkiye, her şeyden önce, kendi gençlerini doktor, ebe, hemşire olarak yetiştirecek mekanizmaları tam olarak çalıştırmalı ve daha da önemlisi, bunların ülke genelinde dağılımını; yani, büyük kentlerin dışında da sağlık hizmeti verilmesini sağlayacak mekanizmaları işletebilmelidir. Bu yapılmadığı, bunu yapmadığınız takdirde, bu yapılmadığı sürece, sosyal devletten söz etmenin, başarılı sonuçlar almanın ve sosyal hak ve hukuk kavramını bu toplumda yerleştirmenin olanağı yoktur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1066 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 14 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa aşağıdaki iki geçici madde eklenmiştir.

Geçici 26 ncı maddeye göre, 1479 Sayılı Kanun ve 2926 Sayılı Kanuna göre, kayıt ve tescili yapıldığı halde, 31.3.2005 tarihi itibariyle beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalılar veya hak sahiplerinden bu sürelere ilişkin prim borçlarını yeniden yapılandırma talebinde bulunmayanlar veya yeniden yapılandırma talebinde bulundukları halde yapılandırma haklarını kaybedenler hakkında 1479 sayılı kanunun bu kanunla değişik 19 uncu maddesinin uygulanması hüküm altına alınmaktadır.

Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; yine, 1479 Sayılı Kanuna eklenen geçici 27 nci maddeyle de, bu kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescilleri yapılmış olan sigortalılar, 31.12.2006 tarihine kadar sigortalılık hak ve yükümlülüklerinin tespitine ilişkin her türlü bilgi ve belgeleri kuruma ibraz etmek zorundadırlar.

31.12.2006 tarihinden sonra bilgi ve belge ibraz edenlerin, hizmet süreleri saklı kalmak kaydıyla, ibraz ettikleri bilgi ve belgeler basamak tespiti ve geriye dönük prim hesabında dikkate alınmayacağı, anılan tarihe kadar söz konusu bilgi ve belgeleri kuruma ibraz etmeyen sigortalıların, kurumda mevcut bilgi ve belgelere göre basamak tespitinin yapılması ve geriye dönük prim borçlarının hesaplanacak olması hüküm altına alınmaktadır.

Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısıyla, Sosyal Sigortalar Kurumunun, kamu ve özel sektörden, 2005 Mart ayı itibariyle yaklaşık 4,6 milyar YTL alacağı ile Bağ-Kurun 16,7 milyar YTL prim alacağı yeniden yapılandırılacaktır.

Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur birikmiş alacaklarının enflasyon rakamları baz alınarak güncelleştirilmesi suretiyle alacak asıllarının değerinin korunması, borçluların, gecikme zammı ve faiz yüklerinde, özellikle 2000 ve 2001 ekonomik krizlerinin olumsuz etkilerinden kaynaklanan mağduriyetlerinin belirli ölçüde giderilmesi, borçluların tekrar sisteme düzenli bir prim ödemelerinin teşviki amacıyla borcun ödenebilir seviyeye getirilmesi, kurumların birikmiş alacaklarının tahsil edilmesi ve yeni borç birikimlerinin önüne geçilmesi, sosyal güvenlik prim alacaklarının tahsilinde kurumların daha etkin bir takip yapabilmelerine imkân tanınması amaçlanmaktadır.

Kanun tasarısı kapsamında, 31.3.2005 tarihine kadar tahakkuk ettiği halde ödenmemiş olan, Bağ-Kur kapsamında takip edilen prim ve sosyal güvenlik destek prim borçları, Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamında takip edilen kamu ve özel sektör işverenlerinin sigorta primi ve sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi, idarî para cezası, sosyal yardım zammı borçları, topluluk sigortası prim borçları ve isteğe bağlı sigorta prim borçları yeniden yapılandırılacaktır. Tasarıyla, ülkemizde sosyal güvenlik alanında önemli bir sıkıntı giderilmekte, hak sahipleri rahatlatılmaktadır. Ne mutlu Türkiye'ye ki, vatandaşının sosyal, kültürel, en önemlisi ekonomik düzeyinin artırılması ve kalıcılığının sağlanması yönünde gerekli tedbirleri almakta ve yasal düzenlemeleri yapmakta olan bir hükümet iktidarda.

Bu ülke hepimizin. Bizim insanımızın övüneceği, iftihar edeceği bir Türkiye sevdamızdır. Buna ulaşırken, yani, muasır devletlerin vatandaşlarının sahip olduğu değerleri kendi insanımıza da kazandırırken dikkat etmemiz gereken en önemli husus, elbette ki, sınırlı imkânlarını israf etmemek, akılcı uygulamalarla, makro ve mikro düzeydeki hedeflerimize adım adım yaklaşmaktır. Bu nasıl olacaktır; elbette ki, hırsızlara, hortumculara yaşam hakkı tanımadan, tüyü bitmemiş yetimin hakkını haramzadelere yedirtmeden, helal lokmanın kutsallığını ve erdemini, yetiştirdiğimiz evlatlarımızın beynine ve gönlüne âdeta işleyerek olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, AK Parti gündemi ile Meclis gündeminin aynı olmadığını söyleyenlere sormak istiyorum: AK Parti iktidarından önce, zorunlu tasarruf hesabında biriken katrilyonların nerede olduğu bile belli değildi. Son üç yılda, 10,7 katrilyonları AK Parti İktidarı ödemiştir; halkın gündeminde değil miydi?! AK Parti iktidara geldiğinde yüzde 59 olan esnaf kredileri faizi yüzde 15'e düşürülmüş, bu, AK Parti döneminde yapıldı; halkın gündeminde değil miydi?! 2002'de yüzde 31,8 olan enflasyon kâbusunun yüzde 7,6'ya düşürülmesi, otuz yıldır halkın gündeminde değil miydi?!

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Kimin cebine para giriyor?!

AHMET YENİ (Devamla) - Paradan 6 sıfır atılması halkın gündeminde değil miydi?! Duble yollar, tabiî halkın gündeminde değildi; ama, biz, halkın gündemine bunu taşıdık.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Sokağa çık, sokağa!

AHMET YENİ (Devamla) - Ziraî kredilerin ödenebilir hale getirilmesi, vergi barışı, SSK, Bağ-Kur primlerinin yeniden düzenlenmesi, kredi kartları sorunu halkın gündeminde değil miydi?! AK Parti halkın gündeminde, halkın gündemi AK Partide.

Hepinize, sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde 14'e bağlı geçici madde 26'yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime yarım saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.13
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.53

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

1066 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Madde 14'e bağlı geçici 27 nci maddeyi okutuyorum:

"GEÇİCİ MADDE 27.- Bu Kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescilleri yapılmış olan sigortalılar 31/12/2006 tarihine kadar sigortalılık hak ve yükümlülüklerinin tespitine ilişkin her türlü bilgi ve belgeleri Kuruma ibraz etmek zorundadırlar. 31/12/2006 tarihinden sonra bilgi ve belge ibraz edenlerin hizmet süreleri saklı kalmak kaydıyla, ibraz ettikleri bilgi ve belgeler basamak tespiti ve geriye dönük prim hesabında dikkate alınmaz. Anılan tarihe kadar söz konusu bilgi ve belgeleri Kuruma ibraz etmeyen sigortalıların Kurumda mevcut bilgi ve belgelere göre basamak tespiti yapılır ve geriye dönük prim borçları hesaplanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Grubum adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, sosyal devlet, Anayasamızın da, bize, hükmü amir olan en önemli sürecin bir ayağı sosyal güvenlik primlerinin ödenmesi. Özünde doğru gibi görünen ve bugün de katıldığımız; ama, yetersiz kaldığını sizlerle de paylaşmak istiyoruz.

Evet, sorun, borç… Bu ülke neden bu hale getirildi; başta devlet, sonra da vatandaşım. Güzel bir söz var: "Türküz, doğruyuz, borçluyuz." Sayın iktidar milletvekillerinin, AKP milletvekillerinin sözlerinden düşmeyen üç dört kelime: İşte "enflasyon" işte "faiz düştü" işte "borçlanma". Toplam beş kelimeyi geçmeyen övündüğünüz bir sürecin altını doldurduğumuzda, ne kadar da eksik olduğunu maalesef görüyoruz.

Gazetelerin üçüncü sayfalarına lütfen bir göz atın; toplum cinnet halinde. Her gün, her birey, başta psikolojik olarak bunalımda; gücü yetiyorsa çevresine, yetmiyorsa kendisine… Böyle bir süreçte toplumun yaşadığı bu stresi bir derece rahatlatacağını bizler de düşünüyoruz, hak vermek istiyoruz; ama, şunu bilin ki, bu, sizin karşınıza, bir yıl sonra, tekrar, geri gelecek. Çünkü, bu toplum "borç yiğidin kamçısıdır" der gibi düne kadar borçlandı; ama, bugün borcunu borçla ödeyecek bir takati kalmadı.

Bizim söylediğimiz bir unsur var; sosyal güvenliğin hem başta sağlık hem de yarınların hayali olabilecek bir sosyal devletin gereği olan bu süreçte, bu sacayağının sağlam temellere oturtulması gerekmekte. Ama, görünen o ki, bu süreçte de, maalesef sınıfta kaldınız.

Bizler de diyoruz ki, sosyal güvenliğin sacayaklarını oluşturan, devletin kamu eliyle veya vatandaşın çalışarak, işçi kesiminin veya Bağ-Kur gibi kendisi çalışıp kendisi katkıda bulunmak suretiyle… Baktığımızda, maalesef, kısır döngü. Yaklaşık 2 000 000 insanı ilgilendiren bir süreç yaşıyoruz. Bu, ciddî bir rakam aslında. Türkiye'de ekonomik dağılımın bozukluğu ve bu süreç içerisinde borç, maalesef, ödenmemekte…

Sayın milletvekilleri, borç, namuslu insanların sorunu; namussuz insanların ödeme gibi bir sorunu yok. Burada, yurttaşlarımızın, gerçekten, ödemek gibi bir kaygısı var; ama, sizler de hoşgörüyle karşılayacaksınız ki, burada, mazeret üretmek değil, çözüm üretmeniz gerekmekte. Bu bir sonuçtur, borç. Buraya getiren süreci çok iyi bir tartın; neden insanlar bu hale geldi?!

Evet, borçlanma sürecinde, başta da, ekonominin en önemli sacayaklarında, özellikle rekabete dayalı olabilecek, eşitlik anlamıyla yarışa konulabilecek bir süreçte, maalesef, bunların da tıkandığını görmekteyiz. Temel sorun, kayıtdışı ekonomi ve bunun sacayaklarından biri de, kayıt altına alabilmek ve üretimi teşvik edip, rekabeti eşit koşullar içerisinde yaşatabilir hale getirmek. O zaman, yapılması gereken, bu toplumun üretimini sağlamak; yoksa, tüketimini değil. Bugün, yarınları olan, on yılını, yirmi yılını gerek konut gerek otomobil sektörüyle yarınlarını ipotek altına alan bir ülkede, bu kısır döngünün nasıl işleyeceğini… İnşallah, biz yanılırız, görmek de istemeyiz; ama, bu süreç ona doğru gidiyor.

Evet, narenciye üreticilerinin sorunları… Bağ-Kurlu, tarım sigortalı, bir düşünün bakalım, borçlanacak gücü kalmadı; ama, buna karşın, özellikle tarım sektörünün sıkıntıları had safhadayken, ürettiklerinin, alınterlerinin, emeklerinin karşılığını alamadıkları gibi, nasıl ödeyeceklerini bir sizler düşünün! Ödemek istiyorlar, yüreğiyle ödemek… Çünkü, bu devlete borçlu kalmak değil, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmek istiyorlar; çünkü, bu sorun yarınların sorunu, yarınların hayali. Böyle bir ortam içerisinde narenciye üreticisi -hepimizin karşılaştığı gibi- yarınlarda ekinini, yarınlarda tarlasını, yarınlarda bahçesini, maalesef, borçlanacak bir gücü olmadığından dolayı, bu süreç içerisinde yarınlarının hayal kırıklığını yaşamaktadır.

Olumlu görünüyor. Bizler de -yapılandırma; ama- istiyoruz ki, sonuçlarla değil, nedenlerle ilgilenilsin diye…

Hükümetin birçok alanda iddia ettiği gibi, ranta şu kadar verdik… Bakın, ben size basit bir şey söyleyeyim: Esnaf… Her zaman esnaf kooperatifleri enflasyonun altında destek verirlerdi; enflasyon yüzde 100'ken, esnafına yüzde 50'yle, yüzde 60'la kredi verirdi. Bugün, siz ne yapıyorsunuz; enflasyon yüzde 7 diyorsunuz; esnafa verdiğiniz kredinin oranını hatırlayın lütfen.

Türkiye'deki temel sorunlara baktığımızda, o kadar had safhada ki, söylediğiniz rakamların bile altını doldurmakta zorlanıyorsunuz aslında. Ezberlediğiniz iki üç kelime var ve bunlarla siyaseti, günübirlik kurtarmaya çalışıyorsunuz.

Bu ülke, ranta dünyanın en yüksek faiz oranını veren bir ülke. Bunun altını çiziyoruz. Övündüğünüz yüzde 14-15'le borçlanırken, dünyada en büyük rant, maalesef, ülkemizde verilmekte. Türkiye'ye gelen dış kaynakların büyük bir kısmı ranta yönelmekte. Lütfen, iyi düşünün, neyle övünüyorsunuz; o zaman, enflasyonun yüzde 7'lerde olduğu, devletin yüzde 14'lerde borçlandığı, dövizin yerinde saydığı, hatta, gerilediği bir dönemde bir kıyasladığımızda, nasıl rantın olduğunu çok iyi görürsünüz. Lütfen, rakamları içerisini doldurarak konuşalım. Biz de diyoruz ki, bu ülkede önümüzdeki süreci, önümüzdeki üretim mekanizmasını işletebilecek esnafımıza, çiftçimize ve köylümüze sahip çıkarak, tüketime değil -bunun altını çiziyoruz- üretimi teşvik ederek, bu ülkenin üretim mekanizmasında elde ettiği katmadeğerle, başta borçlarımızı,  sonra da yarınlarımızı kurgulayalım.

Çok yakın bir tarihimizde yaşadığımız şoför esnaflarının sorunları: Belge vermek devletin bir görevi, kayıt altına almak devletin görevi. Belge adı altında, o şoför esnafını, darboğaz içerisindeyken, bütün sıkıntılarına rağmen, sıkboğaz etmenin ne âlemi var? Size, buradan sormak istiyorum: Bu belge haraç belgesi mi?! Lütfen... Ekonomik değeri son derece ağır olan koşullarda, sizin bunları talep etmeniz, maalesef, haksızlık. Haa, birilerine söz verdiyseniz bilmeyiz.

Evet, sayın vekilim söyledi "IMF'e olan borçlarımızı kısmen azaltıyoruz." Ben de size buradan soruyorum: Merkez Bankasının 60 milyar dolar rezervi var; allahaşkına, ne diye biriktiriyorsunuz, bunu hiç düşündünüz mü? O zaman IMF'in tüm borçlarını ödeyin. Gücünüz yetiyorsa ödensin, ben de bundan mutluluk duyarım, vatandaşım da duyar. Yapılması gereken süreç, biraz önce de altını çizmeye çalıştık, üreten, başta da yüzde 45 gibi bir nüfusumuzu sağlayan çiftçilerimize ve köylülerimize, ciddî anlamda bugün SOS veren, isyan eden bu çığlıklara bir kulak verdiniz verdiniz, vermediyseniz yarınlarda, o da sizi dinlemeyecek; çünkü, bu köylüm, esnafım, vatandaşım ve bu oy oranında en büyük oy alan da sizlerdiniz; geçmişinizi unutmayın lütfen. Verdiğiniz sözleri unutmayın; ama, iktidar olunca, kimlere ne söz verdiyseniz, onların etkisinin altında kalıp, maalesef, biraz da emireri gibi görevinizi ifa ederken, yaptığınız şeyler, övündüğünüz şeyler dört beş kelimeyi geçmiyor.

İstikrar diyoruz; neye istinaden istikrar?!. Hepimiz bir hayal aleminde, özellikle tüm iktidarın söyleminde bulunduğu bir süreçte biz de diyoruz ki, rüyadan uyanın lütfen.

Esnafına, çiftçisine ve köylüsüne bir dokun bin ah işit. Aslında hepiniz bunları biliyorsunuz; şu kulislerde hep beraber oturduğumuzda, birebir samimî sohbet içerisinde, sizler de itiraf ediyorsunuz; ama, burada, bulunduğunuz bu grup psikolojisi ile grubun önerisi dışında en ufak bir somut, en ufak bir farklı düşüncenizi hayata geçirme gibi şansınız yok.

Hepimiz yaşıyoruz bunları, görüyoruz sizleri; Anayasayı değiştirecek çoğunlukta bir iktidar ortamı var. Bu, ülke adına şans gibi görünürken, istikrar adına açlık ve sefaletin olmadığı bir ülke hayal ediyoruz. Biz de diyoruz ki, Anavatan olarak, yarınlarımızı kurgularken, üretimi teşvik etmek, rekabet koşullarını eşit koşullar düzeyine getirtebilmek ve başta, vergi, sosyal güvenlik gibi temel konularda somut önerilerle çözmek; ama, görünen o ki, maalesef, olan ülkemizin gerçekten duyarlı yurttaşlarına olmakta.

Temennimiz, buradan çıkacak her somut önerinin toplumun sorunlarına merhem olmasını bekliyoruz; ama, gördüğümüz kadar, iki gün sonra tekrar aynı sıkıntılarla gündeme getireceksiniz. Bu ülkenin borçlanacak gücü kalmadı, daha doğrusu vatandaşın borçlanacak gücü kalmadı. Esnafın kepenk kapattığını, esnafın siftah yapmadan evinin yolunu tutarken kara kara düşündüğünü ve tabiî ki, ifade ettiğim gibi, yaşarken, çiftçimiz olmak üzere, Türkiye'nin hayalini kurmaktan çok günübirlik yaşamak; yani tesadüfen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Öyle bir Türkiye hayal ediyoruz ki, buradan çıkacak her sonucun ülkemin sorunlarına merhem olmasını bekliyor, bu kanunun bir daha ülkemizde aflarla gündeme gelmemesini diliyoruz; çünkü, borç… Borç… Borç… Borçla övünülmez, lütfen… Üreten ülkenin borçlarının azaldığı ve bu dönemde de yarınlarda büyük umutlarla yaşadığımız bir ülke dileğiyle, hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Hepinize, saygılar, sevgiler sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

Kişisel söz hakkınız da var, ikisi bir arada 15 dakika konuşma süreniz.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bir spesifik konudan bahsetmek istiyorum. İsyan eden bir gruptan "biz bu ülkenin insanı değil miyiz, biz bu ülkeye hizmet etmedik mi, biz bu ülkeye emek vermedik mi" diyen Türk Hava Yollarının 500 pilotundan bahsetmek istiyorum. Bunlar, yıllarca emek vermişler, yıllarca Silahlı Kuvvetlerde görev yapmış bu insanlar, yıllarca. Deneyimleri… Düşünün, hepimizin güvenliğini bu insanlara… Yılda, sadece, Türk Hava Yollarının ne kadar yolcu taşıdığını bilmem biliyor musunuz? Bu insanlara canımızı emanet ediyoruz. Bu insanlar, yıllarca Silahlı Kuvvetlere hizmet ediyor, daha sonra emeklilikleri geliyor, emekli olup Türk Hava Yollarında görev alıyorlar. Bu insanlara diyorlar ki, siz, yeniden sigorta primi ödeyeceksiniz; emekli maaşınız yok, alamazsınız. Türkiye'de hangi kurumda bu uygulama var?! Bu insanlar isyan ediyor. Sağlık sigortasını Türk Hava Yolları yaptırmıyor, emekli maaşı vermiyor. Bu insanlar hangi koşulda çalışıyor biliyor musunuz; 48 saat uçuyorlar. Bunların çoluk çocuklarının, bunlar yokken ne kadar güç durumda kaldığını biliyor musunuz? O kadar zor koşulda uçan insanların sağlık problemlerini… SSK kapılarına gidemiyorlar, muayene olamıyorlar bu insanlar, özel sağlık sigortaları yok. Peki, bu insanlara yazık değil mi?!

İlgili bakanım yok burada şu anda; ilgili bakanım olsaydı, kendisinden çok net bir şekilde bu insanlara cevap vermesini isteyecektim. Hakikaten, 500 tane pilot kardeşimiz isyan ediyor "biz, bu ülkenin insanı değil miyiz, biz bu ülkede hizmet etmedik mi ve nedir bizim suçumuz" diye bağırıyorlar. Her seferinde, yıllardır, yıllardır geliyorlarmış, görüşüyorlarmış; "haklısınız" diyorlarmış; ama, sonuçta hiçbir şekilde çözüm getirilmiyor. Sonuçta, Emekli Sandığı Yasasında bir değişiklik olacak; ama, her ne hikmetse getirilmiyor. Torba yasayla getirildi, torba yasa geri çekildiği için yine aynen kaldı arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, hepimiz bu insanlara canımızı emanet ediyoruz. Bu insanların huzur ve mutluluğu hepimiz için çok önemli. Ben, ilgili bakanlık yetkililerinden istirham ediyorum, ne olursun, soru sorayım, soruma cevap versinler veya kalksın, Sayın Bakanım bu konuyu bir açıklasın. Yani, bu insanların sorunlarına çözüm gelecek mi, gelmeyecek mi ve işin daha acısını söylüyorum, önümüzdeki mart ayında, bu arkadaşlarımızın 200 tanesi Türk Hava Yollarından ayrılmaya karar vermişler arkadaşlar. Bir pilotun deneyimi, yıllarca Silahlı Kuvvetlerde pilotluk eğitimi almış insanların deneyimini ben takdirinize sunuyorum. Deneyim çok önemli, canımızı emanet ediyoruz ve bu arkadaşlarımız, sırf bu yüzden, gerek sağlık gerekse diğer sosyal gerekse maaş konularında çok rahatsız olduğu için, bunu bir onur meselesi yapıyor arkadaşlar ve 200 kişisi ayrılacakmış. O kadar pilot talebi var ki… Ben, bir kez daha Sayın Bakanlık yetkililerinin bilgisine sunuyorum. Hakikaten, bu konuya çözüm, acilen çözüm getirilmesi gerekiyor. Bu insanların en büyük sorunu budur.

Ayrıca, bilebiliyor musunuz değerli milletvekilleri, maaşlarının tümü üzerinden, emekli olmalarına rağmen, emeklilik primi kesiliyor biliyor musunuz. Sanki bu insanlar SSK'dan emekli olacakmış gibi, hadi anladım hastalığı, hadi anladım bilmem diğer primi de, sanki emekli olacakmış gibi bir de yeniden emeklilik primi kesiliyor bu insanlardan.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de her gün yaklaşık, benim tahminim, 20 000 insan uçuyor. Kabataslak bir hesap yaptım.

MEHMET KARTAL (Van) - Bu yıl 15 000 000 insan taşımışlar.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Yılda 15 000 000…

Şimdi, 15 000 000 insanın canını emanet ettiğimiz bu insanların kendilerinin ve çocuklarının sorunlarına bu Meclis çözüm getirmezse… Böyle hâletiruhiyedeki insanların, 15 000 000 insanımızı teslim ediyoruz, bu insanların sorununa mutlaka çözüm bulmak zorundayız. Bu Yüce Meclis -sosyal bir devlettir- sosyal devletin Meclisidir; bu Meclisin, mutlaka, hepimizin canını emanet ettiği insanların sorununa çözüm bulmak gibi bir görevi vardır arkadaşlar.

Tabiî, değerli milletvekilleri, ben, bu konuda sayın bakanlık yetkililerinden net bir cevap bekliyorum. Bu insanlar, artık, gelip, bakanlığa bunu anlatmak ve birilerine bunu anlatmaktan bıkmışlar, usanmışlar. Her türlü kapılar kapanmış. Sözler verilmiş, yerine getirilmemiş. Ben, bir kez daha bilgilerinize sunuyorum ve hepimizin can güvenliğini emanet ettiğimiz insanların huzur ve mutluluğu için bu Yüce Meclis mutlak buna çözüm bulacaktır, buna da inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, burada, bu yasayla önemli bir sorunu çözüyoruz, ülkemizde önemli bir kesimin sorunu; ancak -ilk görüşülürken de- yine altını bir kez daha çiziyorum, bir kez daha rakam veriyorum: 7,5 milyon sigortalı var Türkiye'de, sadece SSK'ya prim ödeyen; 4,5 milyon emekli var; 29 000 000 sigortalının ve çalışanın bakmakla yükümlü olduğu kişi var; yapıyor 40 000 000 kişi arkadaşlar. 40 000 000 insana bakıyor SSK.

Değerli arkadaşlarım, dün, Türkiye Hazır Giyim İhracatçıları Birliği Başkanı Sayın Süleyman Orakçıoğlu'nun isyanını ben yaşadım. "200 000 insan iş kaybetti" diyor Sayın Orakçıoğlu. Bu kurumun geleceği, sosyal güvenlik kurumlarının geleceği, ne kadar çok sigortalı olursa… Geleceği buna bağlı arkadaşlar. Düşünün, sadece 7,5 milyon insan 40 000 000 kişiye bakarsa ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, özellikle sağlık konusunda; ben takdirlerinize sunuyorum. Onun için, bu rakam yükselmiyor arkadaşlar. Bu rakam, Türkiye'deki sigortalı sayısı, mevcut SSK'nın içinde bulunduğu malî portföyü karşılayacak şekilde yükselmiyor. Burada tehlike çanları bugün değil, yıllardır çalıyor; ama, kimse hiçbir önlem almıyor. Hep sosyal güvenlik açığı diyoruz, kapatıyoruz; ama, yine, bu yaraya bugün neşter vurulmazsa, bu yaraya bu Meclis neşter vurmazsa arkadaşlar, inanın, gelecekte, altından kalkamayacak bir boyutta cari açık olacaktır.

Sosyal güvenlik sistemi bir finans yönetimidir. Sosyal güvenlik sistemi, han hamam almak değildir. Ha, bunu da bu hale getiren, bu sistemi de bu hale getiren, siyasetçilerdir arkadaşlar. Siyaset ne zaman burnunu sokmuştur, kurum bu hale gelmiştir. Yani, orada çalışan arkadaşlarıma, SSK'da çalışan bürokrat arkadaşlarıma, işte, ora böyle yönetildi diye kimse bahane bulmasın. Siyasetçi bu hale getirmiştir. Siyasetçidir bunun birinci müsebbibi. Onun için, bugün, ben tekrar söylüyorum, SSK'nın elindeki ne kadar han hamam, bağ bahçe… Bunlar eğer likit hale gelmezse… Bunlar, bir şekilde, mevcut kiralarıyla, bugün, SSK'nın bütçesine, olduğu cüssenin çok altında gelir getiriyor. Tüm mesele, SSK'nın ve Emekli Sandığının bugün sahip olduğu mal varlıklarının, yeterince, SSK bütçesine ve Emekli Sandığı bütçesine kaynak üretmediğidir; bunun altını bir kez daha çiziyoruz. Onun için, sosyal güvenlik sistemi bir finans yönetimidir. Bugün bir şey üretmeyen, bugün yeterince gelir üretmeyen; yani, değeriyle geliri arasında çok  büyük farklılıklar olan bir mal varlığı var SSK'nın ve Emekli Sandığının. Bunların, mutlaka, üretebilir hale getirilmesi lazım, likit hale getirilmesi lazım. Eğer, aynı kafayla devam edersek… Bugün, işte, aldık, hanımız var hamamımız var; ama, han ve hamam, gelecekteki bu aktüaryel açıkları kapatamaz arkadaşlar. Bu açıdan, ben, bir kez daha, özellikle tutanaklara geçmesi açısından, bunu belirtiyorum değerli arkadaşlar.

Tabiî, yine bir başka konu… Teşvik Yasası değişmediği sürece, Teşvik Yasasında, özellikle, doğu ve güneydoğudaki illerdeki teşvik sistemi değiştirilmediği sürece, oralarda, uzun vadeli, yirmi yıl, yirmibeş yıl… Altını çiziyorum, üç yıl, beş yıl değil arkadaşlar, yirmibeş yıl gibi daha yüksek… Gerekirse, bir Hakkâri'ye bir Şırnak'a, hiç olmayan, baca tütmeyen illere… Buradaki istihdamı artırmak için böyle bir yasayı getirmezsek… Bu Teşvik Yasası kaldığı sürece, yine, biz, istihdamı teşvik edemeyiz değerli arkadaşlar.

Tabiî, bir başka konu da değerli milletvekilleri, yine söylüyorum, muhtarlara bir sözünüz var; bu sözü yerine getirmiyorsunuz. Bu Yüce Meclis kabul etti, muhtar maaşları bu Meclise gelecekti ve görüşülecek kanunlar içerisinde… Siz kabul ettiniz, tüm parti grupları kabul etti.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Artırdık onu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hayır, sadece torba yasada Maliyeye verdiğiniz bir yetkiyle, 101 000 000'dan 220 000 000'a çıkarıldı.

Değerli arkadaşlarım…

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Yüzde kaç artmış?!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Yüzde 1 000 artır Beyefendi; 1 000 artırın 1 000… Bu insanlara 220 000 000'u hak görüyorsanız, ben bir şey diyemem.

Ha, sadece şunu istiyor bu insanlar: Biz bir şey istemiyoruz, bizi mecburen Bağ-Kurlu yapıyorsunuz. Mecburen yapıyorsunuz; ama, borcumuz var, çoluk çocuğumuzu doktora götüremiyoruz. Hiç değilse, bugün bu yasa geldi, bu yasada borçlulara belli bir şey sağlanacak, gidip insanlara bir ödeme planı verecek; ama, yarın yine aynı olacak. Gelin, o kanun Mecliste ve görüşülecek kanun… Şu muhtar maaşlarını… Orada kanun teklifimiz şu: Muhtar maaşlarının, özellikle sosyal güvenlik primlerini genel bütçeden ödeyelim ve bu insanların sorununu çözelim. Ben, bir kez daha bunun altını çiziyorum. Hepiniz söz vermiştiniz.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bazen gece yatınca düşünüyorum. Hepiniz çok değerli insanlarsınız, hepinize çok saygı duyuyorum; ama, bazen diyorum ki: Biz, şuraya üç tane makine getirsek, grup başkanvekillerinin yanına koysak, onlar bir bassa… Nasıl olsa her şey onların dediği gibi çıkıyor. Bazen, bu millî irade, burada tecelli etmiyor arkadaşlar; yani, şuraya üç tane makine koyalım üç gruba, ne diyorlarsa onlar bassınlar, biz sanki el kaldırmış olalım.

Değerli arkadaşlar, bu Yüce Meclisin milletvekilleri çok değerli, hepinize çok saygı duyuyorum; ama, bazen içimizden geldiği gibi, bazı konularda düşündüğümüz gibi eğer burada dile getiremezsek yarın tarih bizden hesap sorar değerli milletvekilleri.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Kişisel söz talebinde bulunan Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak.

Buyurun Sayın Albayrak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 27 nci maddesiyle ilgili olarak söz almış buluyorum; sizleri ve bizi izleyen aziz milletimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, geçici 27 nci maddede 1479 sayılı Esnaf, Sanatkâr ve Bağımsız Çalışanlar ile 2926 sayılı Kanuna tabi tarım sigortalılarının basamak ve primle ilgili hak ve yükümlülüklerinden elindeki bilgi ve belgeye göre faydalanabilmeleri için, 31.12.2006 tarihine kadarki süreçte, bu vatandaşlarımızın, sigorta hak ve yükümlülükleriyle ilgili bilgi ve belgelerini SSK ve Bağ-Kura iletmeleri gerekiyor. SSK'ya iletmezler ise, o zaman, bu ilgili yasaya göre, SSK, kendi bilgi ve belgelerine göre, bunların basamak ve prim borçlarını yeniden yapılandırıyor. 31.12.2006 tarihinden sonra, bu mükellefler, bilgi ve belgelerini Kuruma ibraz ederlerse ya da hiç ibraz etmezler ise, o zaman, bunlar, Kurumun tespitlerine göre işleme tabi tutulacaklar. Gecikerek, yani, 31.12.2006 tarihinden sonra bilgi ve belgeleri teslim edenler ise, sadece sigortalılık süresinin hesaplanmasında bu bilgi ve belgelerden faydalanacaklar. Aksi halde, yapılacak iş ve işlemlerde kurumun mevzuatına ve tespitlerine göre bunların hak ve yükümlülükleri, basamak ve sigorta borçları belirlenmiş olacak.

Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz bu yasayla, SSK'lı 1 446 735 kişi, Bağ-Kurlu 2 187 540 kişi olmak üzere, 3 634 275 kişi bundan faydalanacak. Bağ-Kurda, 1479  sayılı Kanuna tabi kişilerin 31.3.2005 tarihi itibariyle bu kanundan faydalanacak olanları 2 389 158, 2926 sayılı Kanuna göre bundan faydalanacakların sayısı ise 996 648 kişi olup, bunların toplamı 3 385 806 kişidir, ki, bunlar, aktif sigortalıdır.

Değerli arkadaşlar, bu aktif sigortalılardan 2 187 540 kişiyi düştüğümüzde, geriye kalan 1 198 266 kişi 1479 ve 2926'ya göre prim ödeyen kişilerdir; bunu dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Yani, her Bağ-Kurludan üçte 1 kişi prim ödüyor; 3 kişiden 2 kişisi primini ödemiyor, 1 kişi prim ödüyor.

Yine 506 sayılı Kanuna göre, SSK'lı olanlardan ise, işleme tabi dosya adedi 1 446 735 olup, bunların borcu 50 000 YTL altında olanların sayısı 1 440 476'dır. Bunların SSK ve prim borçları toplam 21,7 katrilyon içerisinde yüzde 60'a tekabül etmektedir. 50 000 YTL üzerinde borcu olan işverenlerin ise sayısı 6 259'dur. Bunların da prim borç ve cezasıysa, genel toplam içerisinde yüzde 40'a tekabül etmektedir.

Değerli arkadaşlar, bizim, grup olarak, bir eksiğimiz olmuş; ben, bunu, huzurlarınızda sizlerle paylaşmak istiyorum; AK Parti İktidarıyla ilgili "Üç Yılda AK Parti Farkı" kitapçığı, maalesef, sizlere iletilmemiş. Eğer, arkadaşlarımız, bu kitabı okuma imkânını elde etmiş olsalardı, AK Partinin bu süreçte neler yaptığını belgeli olarak görebileceklerdi.

BAŞKAN - Evet, kitaptan bahsedin de, göstermenize gerek yok Sayın Albayrak.

HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Efendim, özellikle AK Parti İktidarının, 2002 yılı sonu itibariyle 98 000 000 TL olan muhtar maaşını 250 000 000 TL'ye çıkardığı bir vakıa. Yine, 184 000 000 lira olan asgarî ücreti de 380 000 000'a çıkardığı bir vakıa. Aradaki artışlara bakarsanız, gerçekten yüzde 99'lar civarında. Yeterli mi; elbette yeterli değil; ama, biz şuna inanıyoruz: Değerli arkadaşlar, hayalle yaşayan, müziksiz de dans eder. Biz, hayalle yaşamıyor, müzikli dans ediyoruz; gerçekleri göre göre, popülist politikalardan uzak çözümler üretiyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Çaldığın müziğe bağlı.

HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Onun için, değerli arkadaşlar, geliniz, bir ve beraber olalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN - Lütfen, toparlayın.

HAMZA ALBAYRAK (Devamla) -  Değerli arkadaşlar, geliniz, bir ve beraber olalım, şu güzelim Türkiye'de, çatık kaşlılığa, eğik başlılığa, haram aşlılığa fırsat vermeyelim. Yöneten, şeffaf ve katılımcı demokrasiye hızla geçmede bir ve beraber olalım. Başka Türkiye yok. Her şey Türkiye için diyor; sevgi ve saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Müracaatım vardı Sayın Başkan…

BAŞKAN - Ancak, iki parlamenter konuşabiliyor, şahsı adına iki kişi konuşabiliyor. Başka pek çok arkadaş var; ama, onlar, üç, dört, beş diye gidiyorlar. Onun için size sıra gelmedi, kusura bakmayın; ama, soru sorma hakkınız var; hâlâ soru sormak için devreye girebilirsiniz.

Soru-yanıt faslını başlatıyoruz.

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, ilgili bakanım burada yok; ama, demin konuşmamda arz ettiğim 500 tane Türk Hava Yolları pilotlarının sorununa çözüm bulacak mısınız? Ne zaman bulacaksınız? Bu konuda çok net bir yanıt istiyorum. Artık, bu insanlar, gidiyor, kaçıyor ve "onurumuzla oynanıyor" diyor. Bu açıdan çok net bir cevap istiyorum Sayın Bakanım.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sadece 500 muhtar değil, yani, hepsine buluyoruz zaten.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bu insanlar, tek, spesifik örnek. Bunların sorununa çözüm ne zaman bulacaksınız?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bulduk… Bulduk… Bulacak değiliz, bulduk…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ne zaman efendim?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bulduk diyorum…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hayır, efendim, uygulamada öyle bir şey yok.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Siz, herhalde muhtarlarla ilgili…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Muhtar demedim, pilot dedim efendim.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım. Siz sorunuzu bitirin, ondan sonra Sayın Bakan yanıtlasın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Muhtar demedim Sayın Bakanım.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Emekli Sandığında değişiklik yapıyoruz…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ne zaman efendim? Bir ay, iki ay, üç ay…

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Hazırlık yapıyoruz, hazırlıklar devam ediyor…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bakanım, bir tarih istiyorum.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Hazırlıklar başladı. Tabiî, bu, gündemin programına bağlı.

BAŞKAN - Bir dakika… Bir dakika…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?

BAŞKAN - Bu usul yok efendim. Sayın Bakan bir dakika efendim.

Sayın Aslanoğlu, ayrıntılı bir şekilde sorunuzu sorun, bitirin; Sayın Bakan da ayrıntılı yanıt versin. Karşılıklı olmaz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Efendim, ben daha konuşurken Sayın Bakanım yanıt verdiği için ben konuştum; özür diliyorum.

Sayın Bakanım, net bir tarih istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Emekli Sandığı, şu anda tasarı üzerinde çalışıyor. Biter bitmez, gündeme bağlı olarak getireceğiz buraya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Başka soru sormak isteyen arkadaşımız?.. Yok.

Madde 14'e bağlı geçici madde 27'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 14'ü de oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 15'i okutuyorum:

MADDE 15.- 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun 4 üncü maddesinin mülga (c) bendi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"c) Bu Kanunun 2 nci maddesi kapsamına giren eşlerin birlikte çalışmaları halinde, sigortalı olmak istemediğini Kuruma yazılı olarak bildiren eş veya eşlerden birinin emekli olması halinde diğer eş,"

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler; Anavatan Partisi Grubu adına Muharrem Doğan, Mardin Milletvekili; buyurun Sayın Doğan. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.                   

EYÜP FATSA (Ordu) - Muharrem Ağabey, bak, Ilısu Barajının temeli atılıyor… Biraz kısa tut.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Tamam; peki efendim, Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1066 sıra sayılı sosyal güvenlik yasa tasarısının 15 inci maddesi üzerinde görüş belirtmek üzere, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz 15 inci madde, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar için düzenlenmiş, getirisi ve sosyal boyutu olan bir düzenlemedir, olumlu yönleri vardır.

Sigortalar Kanunu kapsamına giren eşlerin birlikte çalışmaları halinde, çiftçi eşlerinden birine sigortalılık yükümlülüğü getirdiğinde, diğerinin de hak sahibi olarak sağlık yardımlarından yararlanmasını amaçlamaktadır. Bu nedenle, tarım üreticileri için faydalı ve yaşam koşulları bakımından getirisi vardır. Tarım, ülkemizin sosyal ve ekonomik hayatında önemli yer işgal etmektedir. Çiftçilerimiz, en zor dönemlerde bile milletimize alınterleriyle üretim yaparak ve bizlere sunarak bugünlere gelmemizi sağlamışlardır. Bugün, özelleştirme kapsamında bulunup, milyar dolarlara satılan kamu kurumlarının temelinde bile çiftçilerimizin alınteri vardır. Gurur duyduğumuz birçok projenin, hatta, barajların temelinde onların fedakâr çalışmalarının harcı vardır, çakıltaşları vardır. Çiftçilerimiz için ne yaparsak azdır.

Eski tasarıya göre, çiftçilerimize, eşlerin her ikisinin de üzerinde kayıtlı, tarla, bağ, bahçe varsa, her biriniz Bağ-Kur üyesi olup ayrı ayrı prim ödeyeceksiniz deniliyordu. Halbuki, çiftçi eşlerinin toplam bir miktar arazisi var ve birlikte ekip biçiyorlar, geçim kaynakları ortaktır. Bu bakımdan, yapılan yeni düzenleme, kısmen de olsa, çiftçilerimizin lehinedir ve destekliyoruz. Ancak, yapılanlar yeterli değildir.

Sadece, küçük çiftçiler değil, büyük çiftçiler de şaşkın durumdadır. Son yıllarda köylü ve çiftçinin durumu devamlı geriye gidiyor. Her geçen yıl, ürettiği üründen eline geçen para azalmaktadır.

Çiftçilerimiz ve üreticilerimiz için kalıcı ve yaşam koşullarını iyileştirecek, ayrıca, maddî katkı sağlayacak yeni bir yapılandırmanın yapılması gerekir, bunu yapacak olan AKP Hükümetidir. Anavatan Partisi olarak da önerimiz budur. Çiftçi teşvik edilmeli ve ciddî anlamda desteklenmelidir. Bu sektörde çalışanlarla ilgili bir düzenleme yapılırken, sektörün durumu, ülkemizin sosyal ve ekonomik hayatındaki yeri dikkate alınmalıdır.

AKP İktidarı zamanı, çiftçilerimizin en zor durumda kaldıkları dönemdir. Çiftçilerimizin durumu hiç bu kadar kötü olmamıştır. Tütüncülük bitti. Üzümcülerimiz, üzümlerini ya satamadılar veyahutda sattıkları üzümleri de maliyet fiyatı altına sattılar. Domates, patlıcan, narenciye sudan ucuza gitti. Bunlarla ilgili olarak bir önlem alabildiniz mi? Önemli olan da budur. Ben şimdi size başka bir şey anlatmak istiyorum, izninizle.

Değerli arkadaşlar, bazı bakanlarımız görevlerini aşarak başka türlü gündeme gelmektedirler. Ben, izin verirseniz, Anayasamızın 112 nci maddesinin bir kısmını okuyacağım.

"Görev ve siyasî sorumluluk

Madde 112.- Başbakan, Bakanlar Kurulunun Başkanı olarak, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir. Bakanlar Kurulu, bu siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur.

Her bakan, Başbakana karşı sorumlu olup ayrıca kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden de sorumludur."

Şimdi, değerli arkadaşlar, durum böyleyken, ben, size şu resmi göstermek istiyorum. Bugün, Hürriyet Gazetesinde yine yer almış ve gündeme gelmiş.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Allah nazardan saklasın; yakışıklı!

AHMET YENİ (Samsun) - Yakışıklı.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Sayın Bakanımız ne kadar yakışıklı, Allah daha fazlasını versin; ama, bence devlet ve bakanlık ciddiyet ister.

AHMET YENİ (Samsun) - Kıskanmayın; ihracat yapıyor.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Ben, şunu sizden bekliyordum: Siz, o halde böyle bir bakan istiyorsunuz…

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Ne olmuş ki ona?

AHMET YENİ (Samsun) - İhracat yapıyor.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Oysa biz, bakın, biz, Anavatan Partisi olarak bunu istiyoruz.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - 73 milyar dolar ihracat yapıyor.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Gümrüklerde meydana gelen yolsuzlukları ortadan kaldıracak…

AHMET YENİ (Samsun) - İhracat yapıyor.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Kaldırıyor ya.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Habur ve Nusaybin Gümrük Kapılarında meydana gelen olumsuzlukları, yığılmaları önleyecek, üretim yapacak, vatandaşlarımızın o sıkıntılarını giderecek bir bakan arıyoruz, böyle bir bakan istiyoruz.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Vatandaşa "artistlik yapma" diyeceğine bakana artistlik yapma desene.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Ama, siz, maalesef, tamamen gündeme, deri tanıtımını yapan, ama, diğer taraftan, verdiği sözleri yerine getiremeyen "Nusaybin Gümrük Kapısını uluslararası hale getireceğim" diye söz verenler, bugün, deri tanıtımı yapmaktadır.

Yine "sınır kapılarında, sınır ticaret merkezlerini yapacağız" diyen Sayın Bakanımızın yaptığı şeyleri, hizmetleri, şimdi,  siz takdir ediyorsunuz ve ben de sizi buradan alkışlıyorum; size de bu anlayışınıza da teşekkür ediyorum.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yarın dericiler kapına gelir.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Şimdi, biz dericilerimizi seviyoruz, biz tekstil sektörümüzü seviyoruz.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Bakan da…

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Ve bu sektörde hizmet veren tüm üreticilerimizi kutluyorum, kalbimiz onlarla beraberdir, biz, onlar için çalışıyoruz; ama, bir bakanın mankenlik yapması, siyaset etiği bakımından uygun değildir diyorum. Böyle bir bakanımız, bu kadar, memleketin sorunları varken, nasıl böyle bir iş için zaman bulabiliyor da bunları yapabiliyor?! Siz, nasıl böyle bir işe de şey veriyorsunuz?!

AHMET YENİ (Samsun) - Ne sakıncası var, ne sakıncası var?!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sen anlayamamışsın; ne var bunda?!

BAŞKAN - Lütfen, dinleyelim; karşılıklı konuşmayalım.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Peki, siz böyle diyorsunuz, sizin dediğiniz olsun; ama…

BAŞKAN - Sayın Doğan, siz, konuyla ilgisini, bağını kurun anlattıklarınızın.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, bu arkadaş, durmadan resim gösteriyor.

BAŞKAN - Siz müdahale etmeyin, biz müdahale ederiz arkadaşlar.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Şimdi, demek istediğim şu… Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Sayın konuşmacıya müdahale etmeyin, konuşmacı konuşsun; gerektiği zaman biz sadede gelmesini rica ederiz. Siz dinleyin lütfen.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) -Çiftçiye "artistlik yapma" diyenler kendileri artistlik yapıyorlar!

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım, şimdi, çiftçimizin durumu böyleyken, üreticimizin durumu böyleyken, muhtarlarımız primlerini ödeyemez durumdayken, böyle bir bakanın, böyle bir tasarrufta bulunmasını siz takdir eder misiniz, siz uygun buluyor musunuz Sayın Başkanım?! Ben, hiçbir zaman uygun bulmuyorum, etik bulmuyorum; siyaset ahlakına da uygun düşmemektedir.

Ben, şunu söylemek istiyorum: Bakın, siz, iktidara gelmeden önce, birçok sözler verdiniz. Siz muhalefetteyken, sizin milletvekillerinizin yaptığı konuşmaları ben tutanaklardan buldum, getirdim. Bunları da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Tarih 12.8.1999. Mehmet Altan Karapaşaoğlu bakın ne diyor:"Rahmetli Özal'ın…"

AHMET YENİ (Samsun) - Siz ne diyorsunuz; onu boş ver…

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Ben de aynısını söylüyorum.

"Rahmetli Özal'ın bir prensibi vardı. 'Benim vatandaşım doğru ifade ediyor, benim vatandaşım doğru söylüyor, benim vatandaşım doğru beyan ediyor prensibini önüme koyup bu şekilde yasaları hazırlarım, bu şekilde kurumlarım davranış içinde bulunurlar' diyordu. Şimdi görüyorum ki, efendim, benim işverenim beni yanıltır, benim işverenim beni kandırır, benim işverenim beni yanlış yere sürükler gibi bir imajla piyasanın üzerine bir taraftan yükleniliyor, işçinin üzerine de diğer taraftan yükleniliyor."

Ben, Sayın Karapaşaoğlu'na katılıyorum, sonuna kadar katılıyorum; ama, şunu söylemek istiyorum: Muhalefetteyken konuştukları farklı, iktidara geldiğinde, hele hele Plan ve Bütçe Komisyon Başkan Yardımcısıyken konuşmaları farklı; bunu dile getirmek istiyorum.

Bir başka bir şey söylüyor, bakın, yine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Karapaşaoğlu geldi geldi, bak orada…

AHMET YENİ (Samsun) - Sataşma var…

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Asla sataşma yok.

BAŞKAN - Sayın Doğan, sataşmaya meydan vermeden, söz aldığınız madde üzerinde lütfen…

AHMET YENİ (Samsun) - Sataştı sataştı…

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Efendim, maddeyle ilgili…

BAŞKAN - Kendinizi, söz aldığınız madde üzerinde yoğunlaştırın, sataşmayın…

AHMET YENİ (Samsun) - Hiç yok, hiç konuşmadı…

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Sosyal güvenlikle ilgili olarak sosyal güvenliğin içindedir bunlar. İşçinin ve üreticinin sorunlarını konuşuyoruz.

BAŞKAN - Sayın Doğan, siz, Genel Kurula hitap edeceksiniz, Genel Kurul da sizi dinleyecek. Biz, burada, İçtüzüğe göre yönetmekle yükümlüyüz. Genel Kurul sizin muhatabınız.

AHMET YENİ (Samsun) - Maddeyle ilgili bir şey söylemedi Sayın Başkan.

BAŞKAN - Siz, lütfen, dinleyin.

Süreniz tamamlandı, lütfen, toparlayın.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Tabiî, efendim, teşekkür ederim.

Şimdi, efendim, İktidar Partisinin Grup Başkanvekili Sayın Salih Kapusuz 14.8.1999 tarihinde Yüce Mecliste yaptığı bir konuşmasında aynen şöyle diyor: "Bu ülkede birlikte yaşıyoruz; bu ülkenin şartları ne kadar iyileşirse, bu memlekette huzur o kadar temin edilirse, elbette bundan hep memnun oluruz; hiç kimse şikâyetçi olmaz, hiç kimse de keyfinden sokaklara dökülmez." Doğru, evet aynen katılıyorum. Bu memleketin şartları ne kadar iyileşirse insanlarımız da o kadar mutlu olacaktır; ama, Sayın Salih Kapusuz'un vaat ettiği pembe tablo gerçekleşmiş midir; soruyorum size. Yine, Sayın Kapusuz, aynı gün konuşmalarında, devamla "aslolan söz değildir, ateş düştüğü yeri yakar. Bugün çocuğunu okutmakta, ekmek almakta sıkıntı çeken çalışanlarımız huzursuzluk duyuyorsa, iktidar olarak sizin sorumluluğunuz bu duyguyu ortadan kaldırmak değil midir" diye Sayın Salih Kapusuz soruyor, o günkü 57 nci hükümete söylüyor.

Şimdi, ben, burada size sesleniyorum; Sayın Salih Kapusuz'un, Sayın Altan Karapaşaoğlu ağabeyimin dediklerine katılıyor musunuz, bunları yapıyor musunuz; bir projeniz, bir yatırımınız var mı?!

Görüşmekte olduğumuz 15 inci maddenin hayırlı olmasını diliyorum, sizleri, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Pekel, şahsınız adına da söz hakkınız var; konuşma süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA SEDAT PEKEL (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci maddesi üzerinde, Grubum ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik kurumları, çalışmaya engel olan hastalık, malullük ve yaşlılık hallerinde yurttaşın, yine bu yurttaşın ölümü sonrasında da dul ve yetimleri gibi yakınlarının gelecekleriyle ilgili kaygılardan kurtarılmasını ve böylece birtakım sorunlarla karşı karşıya kalınmamasını sağlamak gibi çok önemli bir görevi üstlenmişlerdir.

Bununla birlikte, güvence altına alınanların da -iş ve çalışma gücüne sahipken- gelirinden, prim adı altında zorunlu kesinti yapılarak, yükümlülüklerini yerine getirmesi beklenmektedir. İşte, bu yükümlülüğün çeşitli nedenlerle yerine getirilememesiyle, getirilmemesiyle ortaya çıkan büyük bir sorunu, burada ele alarak çözümlemeye çalışıyoruz.

Görüşmekte olduğumuz tasarıyla, SSK ve Bağ-Kurun birikmiş alacaklarının yeniden yapılandırılması ve bu yolla her iki kurumun alacaklarının tahsil edilmesi amaçlanmakta, böylelikle, bu sosyal güvenlik kurumlarının bozulan malî dengelerinin yeniden ve kısmen toparlanması hedeflenmektedir. Diğer yandan da, kuruma borçlu olanların, sisteme, tekrar düzenli olarak prim ödemeleri sağlanmak istenmektedir.

Hedeflenen amaçlar doğrultusunda, bu yasa tasarısı, yurttaşa ve kurumlara soluk aldırabilecek bir özellik taşımaktadır; ancak, tasarıya dikkatle bakıldığında, SSK ve Bağ-Kura prim borcu olanların bu yapılandırmadan yararlandırılırken çifte standartla karşı karşıya kalacakları, yurttaşların yasa karşısında eşit olmadığı, yasanın, kolay uygulanabilir ve anlaşılabilir olmadığı gibi, karmaşık, kabarık bürokratik işlemlere yol açacağı ve en önemlisi de iyi niyetli prim borçlusunu cezalandıran bir yasa olacağı görülmektedir.

Bu yasa tasarısı, bürokratik işler nedeniyle zaten çok ağır iş yükü olan SSK ve Bağ-Kur personelinin iş yükünü daha da artıracaktır ve uygulamada, personelin zamanının yeteceği de şüphelidir.

Ayrıca, bu yoğunluk içinde bu kadar işverenin nasıl takip edileceği, suiistimallerin nasıl önleneceği de merak konusudur. Bununla birlikte, konuyla ilgili meslek ve sivil toplum örgütlerinin görüşleri de alınarak hazırlanmamış olan tasarı, AKP Hükümetinin, alışageldik, demokratik olmayan bir uygulaması olarak yine karşımızda durmaktadır. Bu sakıncalar ortadan kaldırıldığı takdirde, tasarı, gerçek anlamda amacına ulaşabilecektir.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla, SSK ve Bağ-Kur alacaklarının yapılandırılması, bir af yasası olarak çok uzun zamandır Türkiye'nin gündemindedir. AKP Hükümeti, bu yasal düzenlemeyi çok uzun bir süre kamuoyunun gündeminde tutarak, halkımızı bir af beklentisi içine sokmuştur. Bu beklenti, aynı zamanda istismara yol açacak uygulamalar nedeniyle, büyük malî sorunlar içindeki sosyal güvenlik kurumlarının daha çok zarar görmesine yol açmıştır. Af ifadesini duyan bazı istismarcılar, sosyal güvenlik kurumlarının en önemli gelir kaynağı olan prim ödemelerini, nasıl olsa af çıkacak diyerek, yapmaktan kaçınmışlardır.

Hepimizin bildiği gibi, af, temel sorunları çözmeyecek bir yöntemdir. Bu nedenle, af niteliği taşıyan bu yasal düzenlemenin son olması ve bir daha bu tür afların yapılmaması, ülkenin geleceği açısından son derece önem arz etmektedir.

Sayın milletvekilleri, ancak bu temenninin hayata geçmesi için de, sistemi altüst eden politikaları ve dengesizlikleri yaratan nedenleri ortadan kaldırmak gerekmektedir. Bunların en başında işsizlik ve kayıtdışı istihdam gelmektedir.

İşsizlik, bugün, AKP Hükümetinin çözemediği en yakıcı sorundur. İşsizlik, toplumsal bunalım düzeyine tırmanmıştır. 2003-2005 AKP İktidarı döneminde, kümülatif reel toplam büyüme yüzde 22,2 düzeyinde gerçekleşirken, bu büyümenin istihdam artışına yansıması son derece sınırlı kalmıştır. Türkiye, her yıl asgarî 1 000 000 ek istihdam yaratacak, yani, her yıl 1 000 000 kişiye ek iş olanağı sağlayacak bir yatırım ve üretim atılım programını derhal uygulamaya koymalıdır. Aksi takdirde, işsizlik, toplumumuzu kemiren bir yara olarak, giderek daha da büyüyecektir. İşsizlik sorununun çözümlenememesi durumunda, sosyal güvenlik kurumlarına prim ödeyecek yurttaş sayısı azalacak ve kurumların kaynakları da giderek kuruyacaktır. Bu sorunla birlikte, neredeyse 1 çalışana 1 emeklinin düştüğü ülkemizde, kayıtdışı istihdamın 11 000 000'u bulduğu da bilinmektedir. Bu büyüklükteki kayıtdışılığın ülkeye yıllık maliyeti yaklaşık 20 milyar YTL olarak hesaplanmaktadır. Kayıtdışı istihdam nedeniyle, sosyal güvenlik kurumları primlerini, devlet vergisini toplayamamakta, kayıtdışı çalışan ise, bakmakla yükümlü olduklarıyla birlikte, sosyal güvenceden mahrum kalmaktadır.

Değerli milletvekilleri, kayıtdışı çalışarak emekli olamayan yurttaşlarımızın sıkıntılarının yanı sıra, yıllarca bu ülkeye hizmet vermiş, yaşamlarının son günlerini rahat ve huzur içerisinde geçirmek isteyen işçi, memur ve Bağ-Kur emeklilerimiz, dul ve yetimlerimiz büyük sorunlarla karşı karşıyadır. Türkiye'de, şu anda, işsizlerden sonra en mağdur kesim olan emekliler, bununla birlikte dul ve yetimlerimiz, ne yazık ki, insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürmekten uzaktır ve gelir dağılımı bakımından da haksızlığa uğrayan bir kesim oldukları çok açıktır.

Emekli aylıklarına yapılan zam ve KDV yerine verilen ek ödemeyle, en düşük SSK emekli aylığı 481 YTL, Bağ-Kur emeklisinin de en düşük aylığı 236 YTL olmuştur; ama, bakıyoruz, açlık sınırı nerede?! 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 520, yoksulluk sınırı ise 1 600 YTL; aradaki farkı takdirlerinize sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, aldıkları aylıklarla yoksulluk sınırının altında yıllardır eziyet çekerek yaşam mücadelesi veren işçi, memur ve emeklilerimiz, dul ve yetimlerimiz, yoksulluk sınırından, artık, haklı olarak, kurtarılmayı istemekte, Başbakan Sayın Erdoğan'ın her fırsatta acil olduğunu üstüne basa basa yinelediği ve "3Y" olarak formüle ettiği yoksulluk, yolsuzluk ve yasakların kaldırılmasıyla ilgili laf üretmek yerine gereğini yaparak yoksulluktan kurtulmayı ve gelirlerinin, bir an önce, insanca yaşanabilir bir seviyeye çıkarılmasını beklemektedirler. Emeklilerimizin hâlâ banka kuyruklarında gün ağarmadan dondurucu soğuklarda beklemeye başladığını görüyor ve kimi zaman kuyruklarda yaşamlarını yitirdiklerini üzülerek duyuyoruz. Hak etmedikleri bu işkencenin henüz son bulmamış olması, AB kapısını zorlayan Türkiye'nin büyük bir ayıbıdır. Hükümet "emeklinin vergi iadesi eziyetini kaldırıyorum, fiş toplama, yazma ve kuyruklarda bekleme eziyetini sonlandırıyorum, emekliyi kurtardım" diyerek, gerçekte yurttaşını kandırmaktadır. Bunu yaparken de, IMF'ye şirin görünmek istemektedir. Bu konuyla ilgili karşı çıkışlarımızı Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızla bu kürsüden çokça dile getirdik. IMF'ye verilen taahhütler doğrultusunda vergi iadesi uygulaması, emeklilerimizin, yüzde 1'lik kaybına yol açacak şekilde, maalesef, kaldırılmıştır.

Sayın milletvekilleri, sosyal güvenlik primlerini ve borçlarını ödemede zorluk çeken, sadece emeklilerimiz değildir; tarım kesiminde çalışanlarımız da prim borçlarını ödeyememektedir. Bilinmektedir ki, tarım, makroekonomik açıdan stratejik olarak desteklenmesi ve uzun vadeli, istikrarlı politikalarla yönlendirilmesi gereken bir sektördür. Tarım sektörü, ülkenin geleceği için, sağlıklı nesil yetiştirilebilmesi için yaşamsal bir sektördür. Bu denli önemli sektör, ne yazık ki, AKP İktidarında çökmüştür.

2005 ve 2006 bütçeleri, çiftçimizin, ulusal gelirden en az destek aldığı bütçelerdir. Tarıma yapılan destekler, diğer sektörlere yapılan desteklerin, maalesef, çok altında kalmıştır. Tarımı desteklemek, bu ülke insanını desteklemekten başka bir şey değildir. Tarımdan destekleri çekiyorsun; yetmiyor, kredileri engelliyorsun; yetmiyor, tarıma yönelik kurum ve kuruluşları tek tek ortadan kaldırıyor, etkisiz hale getiriyorsun. Bütün bunlara rağmen üretmek, ekmeğini tarımdan kazanmak isteyen çiftçiyi görmezden geliyorsun. Bu da yetmiyor, sözünü ettiğim gerçeklerden şikâyetçi olan, bu gerçekleri gören, gerçekleri en yakıcı haliyle yaşayan, gerçeklerin altında ezilen ve Yüce Atatürk'ün "milletin efendisidir" dediği çiftçiyi azarlıyorsun. Bu politikalar doğru politikalar değildir; bu politikalar, ülkeyi aç bırakma politikalarıdır. 

Değerli milletvekilleri, yatırımları yetersiz bırakan, işsizliği çığ gibi büyüten, işçiye, memura düşük ücret veren, emeklisine insanca yaşanır aylık vermeyen, tarım ve hayvancılık sektörünü, çiftçisini desteklemeyen, esnafına kepenk kapattıran AKP İktidarının, kayıtdışı çalışanları kayıt altına alması da çok zor görünmektedir. Tarımı desteklemediğiniz takdirde, tarım sigortalısından alacağınızı tahsil edemeyeceksiniz. Esnafın vergi yükünü, prim yükünü azaltmadığınızda kepenk kapattıracak, yine alacaklarınızı tahsil edemeyeceksiniz. Sosyal güvenlik primlerini, vergi oranlarını makul bir düzeye çekmediğiniz sürece "alacakların yapılandırılması" adı altında af yasaları hazırlayacak, ülkeyi düze çıkaramayacaksınız. Bu geçici çözümler de, ne yazık ki, ülkenin iyi yönetilmediğinin göstergesi olarak halkımızın belleğine kazınacaktır. O nedenle, af yasaları ile yamalı bohça gibi duran bir mevzuat oluşturmak yerine, kalıcı ve sağlıklı politikalar üreterek, işçinin, emeklinin, memurun, çiftçinin, esnafın sırtındaki yükü ortadan kaldırmalı, onlara, yaşıyorken sosyal güvenlik yükümlülüklerini yerine getirmelerini sağlamalı ve emeklilik dönemlerinde de insanca yaşanabilir sosyal güvenlik hizmetleri sunulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, Türkiye'de, ilk kez ekim ayında Manyas-Kızıksa'da kuş gribi hastalığı görüldü. Benim de görev aldığım bir heyetle -Cumhuriyet Halk Parti heyeti olarak- bölgede incelemelerde bulunduk ve incelemelerin hemen ardından da bir rapor hazırlayarak kamuoyuna açıkladık ve ilgililere, yetkililere ilettik. Hükümeti, kuş gribi tehdidine karşı uyardık; ancak, böylesine büyük bir tehlikeye karşılık uyarılarımızı dikkate almayan, kulağının üstüne yatan AKP Hükümeti, Iğdır ve diğer illerimizde de görülen hastalığın ölümlere yol açmasından sonra, ancak harekete geçebilmiştir.

Şu an beyaz et sektörünün önemli merkezlerinden biri olan Balıkesir'de, hastalığın yol açtığı ekonomik darboğaz çok ciddî bir şekilde hissedilmektedir. Ekim ayından bu yana, beyaz et ve yumurta sektörü başta olmak üzere, özellikle Bandırma, Manyas ve diğer ilçelerimizdeki şoför esnafı ve turizm sektörüyle geçimini sağlayan halkımız büyük ekonomik sıkıntılar çekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Süreniz doldu, toparlayalım.

SEDAT PEKEL (Devamla) - Toparlıyorum.

Öyle ki, birçok şoför esnafı prim borçlarını ve kredi borçlarını ödeyemez duruma gelmiştir. Turizmle geçinen halk, kuş gribinin yaz sezonunda kendisini olumsuz etkilemesinden endişe duymaktadır. Hükümetin kuş gribinden etkilenen kanatlı sektörüne yönelik 53 000 000 YTL'lik önlemler paketi sevindiricidir; ama, bu paket gerçekten yetersizdir. Tavukçulara, altı aylık SSK primi ve vergi borcu ertelemesi getirilmesi olumlu bir gelişmedir; ancak, bu süre de yetersizdir ve tavukçuluk sektörünün yanı sıra, sektörle yakından bağlantısı bulunan ve işleri durma noktasına gelen diğer sektörlerin de prim, vergi ve kredi ödemelerinin ertelenmesi son derece yararlı olacaktır.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken, AKP Hükümetinin bu uyarılarımızı dikkate alacağını umuyor, hepinizi saygıya selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsî söz istemi olan Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut.

Buyurun Sayın Akbulut. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kura prim borcu olan vatandaşlarımızın borçlarının yeniden yapılandırılarak taksitler halinde ödenmesini öngören tasarının 15 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, 3 Kasım 2002'den önce millet olarak çok sıkıntılı günler yaşadık. Ülkemiz, ekonomik ve siyasî istikrarsızlıklar içinde, kaynaklarının talan edildiği, her türlü yolsuzluk ve partizanlığın hüküm sürdüğü, anarşi ve terörün kol gezdiği, demokrasi, adalet ve özgürlük gibi evrensel değerlerin bir kenara itildiği çok acı günler yaşadı. Demokratik parlamenter sistemin gereği olarak yapılan seçimlerde iradesini parlamentoya yansıtan vatandaşlarımız, bu yüce iradenin birileri tarafından, güya, demokratik parlamenter sistemi korumak adına, nasıl hiçe sayılıp örselendiğini, nasıl karanlık ve şaibeli ilişkilere konu edildiğini ve baskıcı yöntemlerle nasıl çarpıtıldığını üzüntüyle izledi. Günübirlik tedbirlerle durumu idare etmeye çalışan hükümetlerin, ülke sorunlarını çözmek bir yana, bu sorunları daha da artırdıklarını bir kez daha gördü. Millete rehber diye öne çıkanların, her seferinde milyonlarca insanımızın umudunu boşa çıkarması, verilen sözlerin, ölçüsüz vaatlerin ve hesapsız taahhütlerin yerine getirilmemesi, halkımızı, siyaset kurumundan ve siyasetçiden soğutup, uzaklaştırdı.

Değerli milletvekilleri, bu sürecin doğal sonucu olarak ülkemiz, tarihinin en ağır ekonomik bunalımlarından birini yaşamış, gelecekle ilgili umutları tükenen ve günlük geçimlerini dahi temin etmekte güçlük çeken çaresizlik içindeki onbinlerce vatandaşımız, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kura olan prim borçlarını ödeyemez hale gelmişti.

Sayın milletvekilleri, ülke bu durumdayken, halkımızın, son bir umut olarak gördüğü Adalet ve Kalkınma Partisini büyük bir güçle iktidarı getirmesi, milletimizin acı hatıralarla dolu olan son ikiyüz yıllık tarihinde, gelecek nesillerin gurur duyacağı yepyeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Hükümetin kurulmasıyla birlikte, ülkemizde, güven ve istikrar yeniden tesis edilmiş, milletimiz üzerindeki karabulutlar dağılmış, umutsuzluk umuda, üzüntü sevince, korku ve endişe, yerini huzura ve güvene terk etmiştir.

Geçen üç yıllık sürede, her alanda büyük atılımlar yapılmış, demokrasi, adalet, insan hakları ve özgürlük konularında önemli ilerlemeler kaydedilmiş, ekonomi her geçen gün daha iyiye gidecek şekilde rayına oturtulmuş, üst üste büyüme rekorları kırılmış, istikrarlı ve sürekli bir kalkınma ivmesi yakalanmıştır. Bu sürede yaşanan ekonomik sıkıntıların halk üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması ve bozulan piyasa şartlarının yeniden düzeltilmesi amacıyla bir dizi tedbir uygulamaya konulmuş ve bu arada, esnaf ve tüccarımızın birikmiş vergi borcu indirilerek taksitlendirilmiş, çiftçimizin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borç faizleri düşürülerek üç yıllık ödeme kolaylığı sağlanmış, birikmiş elektrik borçları da benzer şekilde yapılandırılmış ve uzun vadede ödenebilmelerine imkân tanınmıştır.

Geçen üç yıl içinde zorunlu tasarruf hesabında biriken ve hiçbir hükümetin ödemeyi aklından dahi geçiremediği toplam 14 katrilyon civarındaki borcun yaklaşık 11 katrilyon lirası ödenmiş, kalan kısmı da birkaç ay içinde ödenecek şekilde planlanmıştır.

İşçi ve memur ile diğer sabitgelirli vatandaşlarımız, sürekli olarak, maaş ve ücretlerinde enflasyonun üstünde artışlar görmüşlerdir.

Diğer yandan, esnaf ve tarım kredi faizleri yüzde 60'lardan yüzde 15 ve daha aşağılarına düşürülmüş, verilen miktarlar önceyle kıyaslanmayacak kadar artırılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlayalım.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Tamam Sayın Başkan.

Çiftçilerimizin 2 katrilyon 700 trilyonluk borcu, borç faizi silinmiş ve üç yılda tarım sektörüne hayvancılık, doğrudan gelir, mazot, gübre ve ürün desteği olmak üzere toplam 10 katrilyon liralık kaynak sağlanmıştır.

AHMET ERSİN (İzmir) - Hangi maddeyi konuşuyorsun Sayın Vekilim?!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur emekli maaşlarında, engelli vatandaşlarımızın aylıklarında, yaşlılık aylığı alan vatandaşlarımızın, muhtarlarımızın, tarım sigortalılarımızın maaşlarında ve üniversite öğrenci burslarında enflasyonla kıyaslanmayacak ve enflasyonun çok üzerinde artışlar yapılmıştır.

Yaşam koşulları her geçen gün daha da iyileşen vatandaşlarımız hızla kalkınmakta olan ülkemizin aydınlık geleceğinden emin olmanın gururunu ve huzurunu yaşamaktadır.

Yüzbinlerce vatandaşımızın umutla beklediği bu tasarının ülkemize ve milletimize hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İrfan Gündüz

Mahfuz Güler

Abdullah Erdem Cantimur

 

İstanbul

Bingöl

Kütahya

 

İbrahim Köşdere

Hakan Taşcı

Ahmet Yeni

 

Çanakkale

Manisa

Samsun

"Madde 15.- 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun 4 üncü maddesinin mülga (c) bendi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

c) Yıllık tarımsal faaliyet gelirlerinden bu faaliyete ilişkin masraflar düşüldükten sonra kalan tutarın aylık ortalamasının, 16 yaşından büyükler için tespit edilen asgarî ücret tutarından az olduğunu beyan eden veya belgeleyenler."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Uygun görüşle, takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılıyoruz.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının mevcut halindeki düzenleme ile eşlerden birinin çalışması veya sosyal güvencesi olması halinde, diğer eş kapsama alınmayarak, sorun giderilmeye çalışılmaktadır. Ancak, 2926 sayılı Kanunun kapsam maddesinin geniş olması ve herhangi bir sınırlama getirmemesi nedeniyle diğer aile bireyleri ile yeterli geliri olmayanlar kapsam dışında kalamamakta ve zorunlu sigortalı sayıldıkları için mağdur olabilmektedirler. Bu nedenle yapılan yeni düzenlemede gelir unsuru getirilerek, prim ödeme gücü bulunmayanların talepleri halinde kapsam dışında kalmalarına imkân tanınmış hem de sigortacılık ilkeleri gözetilerek aynı statüde bulunan şahıslar arasında ayırımcılık yapılmaması amaçlanmıştır. Bu düzenleme ile uygulamada yaşanılan sorunların çözülmesi ve uygulamaya ilişkin usul ve esasların bu çerçevede düzenlenerek sigortalı olmaması gerekenlerin kapsam dışında sağlanmış olacaktır. Böylece, prim ödeme gücü olmayanlar ile miras yoluyla mal edinen aile üyeleri diğer sosyal güvenlik kanunlarına göre hak sahipliklerini kaybetmeyeceklerdir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16.- Bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olması gerekirken, bir başka sosyal güvenlik kurumuna prim ödeyen sigortalının, bu durumunun tespiti halinde, yanlışlıkla prim yatırdığı sosyal güvenlik kurumunda geçen süreleri, herhangi bir işleme gerek olmaksızın, halen prim ödemeye devam ettikleri sosyal güvenlik kurumuna aktarılır. Bu aktarımda, eksik prim ödendiğinin tespit edilmesi halinde, aradaki fark, yasal faiziyle birlikte bu durumun tespit edildiği ayı takip eden ay başından başlamak üzere 60 gün içinde sigortalıdan tahsil edilir. Fazla ödemenin tespit edilmesi halinde ise bu fark sigortalıya ödenir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemeye Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur Yönetim Kurulları yetkilidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Kemal Sağ söz istemişlerdir.

Buyurun. Sayın Sağ. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; 1066 sıra sayılı yasa tasarısının 16 ncı maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, binlerce, hatta, yüzbinlerce insanın beklediği bu af tasarısı, nihayet, yasalaşıyor. Yaklaşık üç yıldan beri prim borçlusu olan insanlar, daha önceki SSK Yasasının uygulamada iyi bir sonuç vermemesi dolayısıyla, perişan durumda bekliyordu ve bugün, nihayet, tekrar, yeni bir afla SSK, Bağ-Kur ve diğer çalışanların durumları düzeltiliyor. İnşallah, darısı diğer, acil, bekleyen yasaların başına diyorum.

İşte, bu hafta görüşeceğimiz bir başka yasa da, kredi kartları yasası da bunlardan bir tanesi. Eğer o yasanın da yaklaşık bir yıldan beri Genel Kurula getirilmesi geciktirilmemiş olsaydı, zannediyorum, o, birkaç gün önce intihar etmek zorunda kalan polis kardeşimiz bugün hayatta olacaktı, belki de evini yakan o vatandaş evini yakmak zorunda kalmayacaktı.

Değerli arkadaşlar, yasa sona ererken yapacağım genel değerlendirme öncesinde bir noktaya temas etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, bu maddenin yazımında maddî olarak hata vardır. Bakın, ben, maddeyi okumak istiyorum: "Bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olması gerekirken, bir başka sosyal güvenlik kurumuna prim ödeyen sigortalının, bu durumunun tespiti halinde, yanlışlıkla prim yatırdığı sosyal güvenlik kurumunda geçen süreleri, herhangi bir işleme gerek olmaksızın, halen prim ödemeye devam ettikleri sosyal güvenlik kurumuna aktarılır. Bu aktarımda, eksik prim ödendiğinin tespit edilmesi halinde, aradaki fark, yasal faiziyle birlikte bu durumun tespit edildiği ayı takip eden ay başından başlamak üzere 60 gün içinde sigortalıdan tahsil edilir. Fazla ödemenin tespit edilmesi halinde ise bu fark sigortalıya ödenir."

Değerli arkadaşlar, bir sigortalı düşünün, bir kuruma, örneğin Bağ-Kura tabi olması gerekirken yanlışlıkla sigortalı olmuş. Tekrar, deniliyor ki, daha önceki, yanlışlıkla çalıştığı, sosyal sigorta kurumunun prim ödemesi devam eder ve bir önceki yanlış ödenen kurumun primleri de aktarılır.

Değerli arkadaşlar, benim önerim, henüz bu madde geçmemiş iken, bu maddî hatanın düzeltilmesi. Biz önerge versek kabul etmezsiniz; ama, İktidar Partisi tarafından bir önerge verilerek bu yanlışın giderilmesi gerekir değerli arkadaşlar.

Bir de, bir konuyu ben eleştirmek istiyorum bu madde üzerinde… Diyor ki, tahsil ederken yasal faiz alırım; ama, geri öderken faiz ödemem. Değerli arkadaşlar, bir deyim vardır; ama, burada o deyimi tekrar etmeyeceğim. Yalnız, devletin gücünü gösterirken de, mutlaka, vatandaşın haklarını da gözardı etmemek gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasada eleştirmek istediğim birkaç husus var, onlara kısaca değinip konuşmamı tamamlayacağım.

Bakın, prim borcu olan borçlular açısından bu af yasası uygulanırken, uygulamada eşitsizlik yapılıyor. Örneğin, 100 milyarın altında borcu olan bir mükellef ile 100 milyarın üzerinde borcu olan mükellefe yapılan uygulama farklıdır. Ayrıca, SSK borçlusu ile Bağ-Kur borçlusuna yapılan uygulamada çok farklılık vardır. Bu, adil değildir değerli arkadaşlar.

İkinci bir faklı durum; çok zor durum halinin belirlenmesi sağlıklı bir sonuç vermeyecektir. Bunu yaparken 2004 bilançosunun esas alınması yerine, kanaatimce, 2005 bilançosunun esas alınması mükellefin gerçek durumunun doğru tespitinde daha yararlı olurdu diye düşünüyorum.

Tasarı, metin olarak oldukça karışık ve zor anlaşılır durumda. Bürokratik işlemler oldukça fazla ve maalesef, korkarım ki, pek çok yeni uyuşmazlık da bu anlaşmazlıktan doğacaktır.

Bir başka haksız bir durum var. Diyor ki yasa tasarısı: "Sigorta veya Bağ-Kur borcu affından istifade etmek için vergi borcu olmaması gerekir." Değerli arkadaşlar, 2003 yılındaki çıkardığınız vergi affında böyle bir hüküm getirmiş miydiniz? Bu da bana göre adil değildir değerli arkadaşlar.

Bir başka yanlış hüküm "daha önce yapılan tecil ve taksitlendirmelerden yararlananlar, aftan yararlanamaz" deniliyor. Bu koşul da bana göre adil değildir. Bu durumda, daha önce, af çıkmayacağını varsayarak, borcunu yapılandıranlar, bir bakıma, iyi niyetlerinin kurbanı olmaktadırlar.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Orada bir yanlışlık var Kemal Bey.

KEMAL SAĞ (Devamla) - O zaman, Sayın Bakan açıklama yapar, eğer, yanlışım varsa, ben de kabul ederim, teşekkür ederim.

Bir yanlışlık daha var. Bakın, yürürlükteki yasalara göre, prim borçlusu durumundaki Bağ-Kurlular sağlık hizmetlerinden istifade edemiyor değerli arkadaşlarım; ama, siz, bu durumdaki bir Bağ-Kur borçlusuna, bu af yasası uygulaması sırasında, diyorsunuz ki, tüm prim borçlarını ödeyin; yani, o adam, zamanında sağlık hizmetinden istifade etmediği halde, bugün, eğer, bu aftan istifade etmeyi düşünüyorsa, tüm primleri ödemek zorunda kalıyor. Bence, bu da adil bir durum değildir değerli arkadaşlar.

Bakın, her af uygulamasında, iyi niyetli, gerek vergi mükellefi gerekse SSK ve Bağ-Kur borçlusu suiistimal ediliyor ve bence, haksızlığa uğruyor.

Değerli arkadaşlar, buradan ben bir çağrı yapıyorum tekrar -5 inci maddede bu çağrımı yapmıştım, yineliyorum- evet, bu af yasası, artık, bugün itibariyle, hemen hemen çıkacak; ama, lütfen, iktidarıyla muhalefetiyle, bundan sonra, ne vergi konusunda ne SSK ve Bağ-Kur konusunda ne de diğer konularda, bu Mecliste, artık, af konuşulmasın.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Bu af değil!

KEMAL SAĞ (Devamla) - Herkes, kendi alanındaki yükümlülüğünü bilsin ve yükümlülüğünü yerine getirsin. O zaman, herkes iyi vatandaş olma yolunda adım atar ve ülkemiz için de iyi bir sonuç gelir diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hatırlarsanız, yine, 5 inci maddede söz aldığım sırada, bu yasadaki bazı yanlışların giderilmesi için, AKP İktidarının sık sık başvurduğu tekriri müzakere yöntemiyle, yanlışların giderilmesi için, bu yasanın yeniden görüşülmesi, en azından bazı maddelerinin görüşülmesinde ben yarar mülahaza ediyorum… Bu düşüncelerimi arz ettikten sonra, bu af yasasının…

Ayrıca, bilmiyorum, burada, benim, bir şey dikkatimi çekti. Oylama sırasında, çoğunluk aranmıyor. Bunun bir af yasası olduğundan acaba bir şüphe mi var? Yani, burada…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bu, af yasası değil.

KEMAL SAĞ (Devamla) - Öyle ya efendim; peki, nasıl oluyor da, borçlar yeniden yapılandırılırken, borç aslını esas alıyorsunuz, TEFE'yi uyguluyorsunuz da, diğer faizleri neden almıyorsunuz? "Bu af değil..". Peki, adına ne diyorsunuz, bilmiyorum.

O yüzden, burada, çoğunluk aranması gerektiğini de düşünüyorum. Tabiî ki, bu konuda, Divan karar verir, Sayın Başkan karar verir. Ben düşüncemi arz ettim. Bu duygularla Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir.

Buyurun Sayın Akdemir. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı kanun tasarısının 16 ncı maddesi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Meclisimizi ve milletimizi Grubum adına saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tasarının, bu 16 ncı maddesinde, bir sosyal güvenlik kurumuna prim ödenmesi gerekirken, yanlışlıkla diğer bir sosyal güvenlik kurumuna prim ödeyenlerin durumlarıyla ilgili bazı düzenlemeler getirilmektedir. Bu düzenlemeye göre, bu durumda olanların ödedikleri primler, başkaca bir işleme gerek kalmaksızın, ödemeleri yapmaları gereken sosyal güvenlik kurumuna aktarılacaktır denmektedir. Bu aktarım sırasında tespit edilen eksik ödemeler, yasal faiziyle birlikte, 60 gün içinde ilgiliden tahsil edilecektir kuralı getiriliyor.

Sigortalı tarafından fazla ödeme yapıldığının tespiti halinde de, bu miktar, ilgiliye geri ödenecektir deniliyor.

Maddenin gerekçesinde, sosyal güvenlik sisteminin karmaşık olmasından kaynaklanan sorunların giderilmesi ve sigortalıların farklı zamanlarda farklı sosyal güvenlik kurumlarına ödedikleri primlerin mahsuplaşma yöntemiyle bir tek kurumda toplanmasına imkân vermek amacıyla bu çalışma, bu taslak getirilmiştir…

Bu şekilde yapılan çalışma, değerli arkadaşlarım, gerek maddenin içeriği ve gerekse gerekçesi dikkate alındığında, sosyal güvenlik sistemimizin son derece hantallaştığını, son derece de karmaşık bir yapı içinde olduğunu görmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, ülkemiz insanının emeğini emanet ettiği, geleceğinin emanet altına alındığı, güvence altına alındığı, umut ettiği sosyal güvenlik sistemimizin içindeki çıkmaz gözler önünde duruyor. Bu yapı, düşünün ki, yaptığı yanlışlığı düzeltmek için yeni bir kanun çıkarmak zorunda bırakıyor hükümeti. Tasarrufu Teşvik Yasası çıkarılırken, efendim, Bakanımız da oradaydı; Maliye Bakanı Sayın Unakıtan'a ricada bulundum: Bazı maddelerin böyle çıkması birtakım eksiklikler getireceği... "Hocam, merak etme, bir dahaki kanunla düzeltiriz" demişti. İşte, bu zihniyet, yeni kanunlarla yanlışları düzeltme alışkanlığını getiriyor. Arkadaşlar, bunu, özellikle dikkate almamız gerekiyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, kişilerin yanlış yapması anlaşılabilir, bir ödeme yapılırken. Bu yanlışın sistem içinde sürdürülmesi ise, akıl alır bir şey değildir. Yani, şunu demek istiyorum: Vatandaşımız, sigorta primini, tabi olmadığı başka, yanlış bir kuruma ödeyebiliyor. Fakat, bu kurum, bu yanlışı nasıl fark etmez ve nasıl sürekli bu yanlışı devam ettirir?! İşte, dikkati buraya çekmek istiyorum. Bunun tamamen bir sistem sorunu olduğu, söz konusu maddede en azından bu sorunu çözmek ve bir düzene koymak gerektiği karşımıza çıkmaktadır. Ancak, maddenin, içeriği ve dili itibariyle de, bu maksadı karşılamaktan uzak olduğu gözümüzün önüne geliyor. Öncelikle, maddenin birinci cümlesinde, prim ödemelerinin ödeme yapılması gereken asıl kuruma aktarılması, durumun tespiti şartına bağlanmıştır. Bu durumun tespiti şartı nasıl oluşacaktır ve bu durum tespiti ne şekilde gerçekleştirilecektir? Buna cevap bulmak zor. Kurumların esas görevi, zaten, prim ödemelerinin tahsilatını yapmak değil midir?! Hal böyleyse, bir hata olduğu takdirde, bunun daha başvuru sırasında tespit edilmesi gerekmiyor mudur?! Dolayısıyla, bu, yapılmadığı için bu tasarıyı getirmek durumunda kalmıştır hükümet. Kurumlar, işlemlerini düzenli olarak denetleseler, bu tür yanlışlıklar olmayacak, böylece, sigortalının gereksiz yere borçlanması da önlenmiş olacaktır.

Madde metninde geçen durum tespiti şartını ise, idarenin, hatasını sürdürmesine neden olmakta ve onu sorumluluktan kurtarmaktadır şeklinde değerlendirmek mümkündür.

Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan, maddede aynen şöyle denmektedir: "… Yanlışlıkla prim yatırdığı süreleri, herhangi bir işleme gerek olmaksızın, halen prim ödemeye devam ettikleri sosyal güvenlik kurumuna aktarılır." Peki, şu hususa dikkatinizi çekmek istiyorum arkadaşlar: Ya vatandaşın halen prim ödediği sosyal güvenlik kurumu yanlışsa, o zaman ne olacak; ödemelerin, yanlış kuruma ödenmesine devam edilecek durumda olacaktır. Bu düzenlemenin amacı da, yanlış yere ödeme yapanların ödemelerini doğru yere yapmalarını sağlamak değil miydi? Ama, bu da gerçekleşmeyecek böylece. Cümlede, bu nedenle, bir tutarsızlık olduğu açıktır ve bu şekilde yasalaşması halinde, öyle korkuyorum ki, düzeltilmeye çalışılan karışıklıklar yeniden bir karışıklığa neden olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; maddede karşı olduğumuz bir başka husus da eksik ve fazla prim ödemelerine ilişkin yapılan düzenlemelerdir. Sigortalının eksik ödemelerine ilişkin borcun ilgiliden 60 gün içinde faiziyle birlikte tahsil edilmesi öngörülüyor, yani affedilmiyor borçlu. Sigortalının fazla ödeme yapması halinde ise bu miktarın sadece geri ödenmesi hükme bağlanmıştır; ancak, bu geri ödemeyle ilgili ne bir zaman kaydı ne de yasal faiz uygulaması öngörülmüştür, bundan söz edilmiyor. İşte burada bir haksızlık çıkıyor ortaya. Yani, devlet, alacağını 60 gün içinde, devlet adına hükümet yapıyor tabiî bunu, 60 gün içinde hem de yasal faiziyle tahsil edecek; kendi borcunu Allah'ın herhangi bir gününde ödeyecektir.

Değerli arkadaşlar, bu haksızlıktır. Hükümet burada alacağına şahin kesiliyor; borcuna ise karga durumuna düşüyor.

Değerli arkadaşlar, bu hiç değil, hiç de adil olmayan bu düzenlemeleri… Devlet elbette ki alacağına şahin olmalı, takip etmeli; ama, aynı zamanda bizim devletimiz adil ve cömert olmalıdır; güvencesi altındaki vatandaşını da, kendi hakkını koruduğu gibi koruması gerekir. Bu maddede devlet bilinçli olarak vatandaşına açıkça haksızlık yapmaktadır hükümeti kanalıyla.

Değerli arkadaşlar, yanlışlıklar dizisi sonucu, kişinin kendi kusuru kadar, ilgili kurumun da kusuru sonucu ortaya çıkan bu ödemelere ilişkin bu kadar ayırımcı bir düzenleme, her şeyden önce, vatandaşın devlete olan güvenini de sarsacak konuma geliyor. Bizim insanımız, her zaman devletine gönülden bağlı olmuş, devletini kendi devleti olarak başının tacı etmiş; öyle olmuştur ki, onu tanımlarken, her konuda "devlet baba" tabirini kullanagelmiştir. Bu bir güven ifadesidir; adalet ve hakkaniyete olan inancın dışa vurumudur, göstergesidir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, toplumumuz zorlu dönemlerden geçiyor. İnsanlarımız ve devlet mekanizması, her gün, doğal ve sunî birtakım olaylarla yüz yüze gelmektedir. Bu nedenle, bu olayları aşarken, tabiî ki, doğru şeyler yapmak mecburiyetindeyiz. Birçok değerin sarsıldığı, soru işaretlerinin oluştuğu bir zaman içerisindeyiz. Sistemler sarsılıyor. Buna karşılık, onarılması mümkün olmayan veya yerine yenilerinin konamayacağı bir ortamdan geçiyoruz. Bu nedenle, biz, Anavatanlılar olarak, Anavatan Partisi olarak, insan-toplum-devlet ilişkisinin yeniden yapılanması, yeniden şekillendirilmesi gerektiğini ısrarla vurguluyoruz; kaybettirilmeye çalışılan değerlerimize sahip çıkılması ve bunların yeniden canlandırılmasının şart olduğunu biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Tamamlayacağım Sayın Başkanım.

Anavatan Partisi politikaları daima insanı odak almıştır ve bu bakımdan "insan devlet için değil, devlet insan için var olmalıdır" diyoruz. Böylece, vatandaştan borcuna karşılık faiz istiyorsa, kendi borcunu da faiziyle ödemelidir veya vatandaşından faiz almamalıdır. Kendisi de faiz ödememeyi böylece öngörmüştür zaten. Bu anlayış insanı yaşatıp yüceltirken, devlet mekanizmasını da işlevsel ve devamlı kılar hale gelecektir. Bunun sonucu da devlete güven oluşacak, devletimiz güçlü olacak ve Türkiye'nin dünyada sözü sayılacaktır.

Değerli arkadaşlar, madem ki bu bir af tasarısıdır, biz, parti olarak, borçludan yasal faiz alınmasına ilişkin düzenlemenin madde metninden çıkarılmasını ve devletin yapması gereken ödemelerin de vatandaşı koruyacak şekilde bir süreye bağlanmasını öneriyoruz. Bu konuda bir değişiklik önergesi verdik, bu önergemizin desteklenmesini Yüce Heyetinizden bekliyoruz. Böyle bir düzenleme, borç yükü altında ezilen vatandaşlarımıza bir soluk aldıracaktır. Ayrıca, kanun tasarısının ruhuna da uygun düşülecektir.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi tamamlarken, önerimin desteklenmesini sizden bekliyor, Yüce Meclisimizi ve milletimizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum; yasanın ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Kişisel söz isteminde bulunanlar: Fahri Keskin… Konuşmuyor.

Mustafa Gazalcı, Denizli Milletvekili…

Buyurun Sayın Gazalcı.

Süreniz 5 dakika.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşmekte olduğumuz 1066 sıra sayılı sosyal güvenlik primlerinin yeniden yapılanmasına ilişkin tasarının 16 ncı maddesinde kişisel söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

16 ncı madde, arkadaşlarımın da söylediği gibi, kayıtlı olduğu sosyal güvenliğin dışında yanlışlıkla prim ödeyenlerin kendi sosyal güvenlik kurumlarına primlerinin yatırılmasına ilişkin bir düzenlemeyi öngörüyor.

Değerli arkadaşlar, geçen hafta bu tasarı görüşülürken kişisel söz almıştım. O zaman, köylünün, esnafın, işletme sahibinin ekonomik sıkıntılar nedeniyle primini ödeyemediğini ve bu yüzden de hacizli duruma düştüğünü söylemiştim; çünkü, çiftçi, üç yıldır ürünü para etmediği için prim ödeyemiyor.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Borç on yıl önceden geliyor, üç yıllık değil!

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Çiftçinin durumu iyi olmayınca, esnaf da iş yapamıyor, Bağ-Kur primini ödeyemiyor; işletme sahibi de, içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar nedeniyle, işçinin primini ödeyemiyor demiştim ve devlet de buna yardımcı olmuyor; yani, devlet, çalışanı, üreteni destekleyeceği yerde, bir bakıma cezalandırıyor demiştim. Hatta, devletin, vatandaşını, vergi oranında, yüzde 70'lere varan dolaylı vergi nedeniyle, Avrupa'nın en pahalı elektriğini kullanma, akaryakıtını kullanma, suyunu, telefonunu kullanma nedeniyle, bir çeşit, vatandaşı soyduğunu söylemiştim. Çalışma Bakanımız da, oradan "Sayın Gazalcı amacını aştı, devlet vatandaşı soymaz…" Elbette silah çekip soymaz; ama, en pahalı elektriği kullanırsa, akaryakıtı kullanırsa, temizliğin gereği olan suyun bedeli ağır olursa, çarşıdan aldığı zorunlu tüketim maddelerine en yüksek vergiyi öderse o yurttaşın ayakları üzerinde durması olanaksızdır, bir çeşit soyuluyor demektir. Bu anlamda bir soygundan söz etmiştim; ama, o zaman, Başkan düzeltme olanağı vermemişti. Bir kez daha söylüyorum. Bırakın sosyal devleti, bir liberal devletin bile yapmayacağı bir soygun düzenini yurttaşımıza reva görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, ben, bu madde dolayısıyla, Egeli, Denizlili dokumacının isyanını, bir kez daha, bu kürsüden sizlere duyurmak istiyorum. Bakın, günlerdir -gazeteleri okuyorsunuz- işverenler, yani, işçi çalıştıran, 1 000 kişi, 1 500 kişi çalıştıran dokuma sektörü, hazır giyim sektörü isyan ediyor; diyor ki: Acil olarak sorunlarımıza çözüm bulunsun. Hükümet bizi dinlesin. Söz verildiği gibi, KDV oranları yüzde 18'den yüzde 8'lere indirilsin.

Değerli arkadaşlar, dışta bir haksız yarışma var; başta Çin malları olmak üzere, haksız bir yarışma var. Girmeye çalıştığımız Avrupa Birliğine girerken, başta vize olmak üzere, bürokratik işlemler çok fazla. Şimdi, bu insanlar diyor ki: Biz üretmek istiyoruz, biz istihdamı sağlamak istiyoruz; ama, bizim sorunlarımıza çözüm getirin, aksi halde biz de yürüyeceğiz.

Bakın, işçi yürüyor, tınmıyorsunuz; köylü isyan ediyor, tınmıyorsunuz; dün dayanak kabul ettiğiniz işadamları şimdi bir isyan halinde. Geçen sefer kürsüden göstermiştim, bir kez daha gösteriyorum. Denizli'de 25… İşadamları Platformunun açıkladığı bir bildiri bu, size de geldi. Bakın, diyorlar ki: Çardak Havaalanını sivil uçuşlara açınız, doğalgazı bir an önce kullanıma getiriniz, Jeotermal yasasını getiriniz

OSMAN ÖZCAN ( Antalya) - İran vermezse ne olacak?

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - …haksız Teşvik Yasasını bırakın, ürüne teşvik yapın.

Değerli arkadaşlar, dokuma, moda deyimle tekstil -ben Türkçesini kullanmak isterim- Denizli'de geleneği 500 yıl, 600 yıl önceye dayanır. Bugün, eğer 1,5 milyar doların üstünde bir dışsatım gerçekleşiyorsa Denizli'de, bunun yüzde 70'i, 80'i dokumadan oluyorsa, buna kulak vermek gerekir, bunların sorunlarını dinlemek gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tabiî, Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, Egeli, Denizlili işadamlarının çığlığına, bir kez daha iktidarın kulak vermesini diliyoruz. Onların, madde madde saydıkları ve herkesçe bilinen sorunlarının çözülmesini istiyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, iktidar niçin iktidar olur; sorunları çözmek için. Sorun sahibi olanlar diyorlar ki: Biz üretemiyoruz bu durumda. Bakın, 2 000 000 insanın ekmek yediği dokuma alanında yaklaşık 200 000 kişinin işine son verilmiş, verilmek zorunda kalınmış, yüzde 10'u işten çıkarılmış.

Şimdi, diyorlar ki, acil olarak… Bakın, İhracatçılar Birliği Başkanı günlerdir konuşuyor; bizi iktidar milletvekilleriyle bir araya getirdi, "bizim sorunlarımızı çözün" dedi. Biz gittik, orada konuştuk; gazeteler yazıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, merhem yapar gibi, asıl sorunlardan uzaklaştırıp, insanların çığlığına kulakları tıkayıp, günümüzü gün etmeyelim. Gelin, altın yumurtlayan tavuğu kesmeyelim; gelin, üretim yapan, Türkiye'nin yüz akı, dışsatımı sağlayan kuruluşların sorunlarına çözüm getirelim. Avrupa'nın en pahalı elektriğini kullandıracaksınız, akaryakıtı en pahalı kullandıracaksınız, telefon pahalı olacak, vergi çok olacak, ondan sonra da yurttaş haksız olacak…

Değerli arkadaşlar, bizden bir bağış beklemiyorlar; bizden, sorunlarının çözülmesini, altyapının iyileştirilmesini istiyorlar; yani, Denizli ile İzmir arasındaki demiryolu yük taşımacılığının çözülmesi. Çardak Havaalanı… Belki, bunu kaç kez dile getirdik; dedik ki: Gelin, bunu çözelim. Doğalgaz, geldi geliyor, geldi gelecek… E, bir an önce kullanıma açın!

Değerli arkadaşlar, Denizli, hem turizm alanında hem iş alanında, gerçekten Türkiye'ye büyük katkı veriyor. Biz, sorunlarımızın, başta prim ödeyen, tabiî, köylünün, çiftçinin, esnafın, işverenin sorunlarının daha köklü bir biçimde çözülmesini istiyoruz ve Denizlili, Egeli işadamlarının sorunlarına kulak verilsin istiyoruz. Onların bu demokratik tepkilerini eğer iktidar algılayıp çözüme kavuşturmazsa, ileride daha büyük acılara yol açacak sonuçlar doğurabilir diyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, her zaman söz isteyen Ümmet Kandoğan'a sıra geldi; ama, kendisi yok herhalde, değil mi? Yok.

O zaman, 10 dakikalık soru-cevap kısmına başlanıyor.

Sayın Kemal Sağ, Adana Milletvekili…

KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakana bir soru yöneltmek istiyorum.

Bu yasayı günlerdir konuşuyoruz. Sayın Bakan, acaba, bu yasayla ne kadarlık bir tahsilat bekliyor? SSK ve Bağ-Kur bünyesindeki ne kadarlık bir borcun veya alacağın yeniden yapılandırılmasını sağlayacaklar ve bu yasayla, tahminen kaç bin kişi istifade ediyor? Bu rakamı açıklarsa, teşekkür edeceğim.

Sağ olun Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun, söz sizin.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)- Bağ-Kur alacağı 16,7 katrilyon olacak, 8'ini de bunun tahsil edeceğimizi düşünüyoruz. SSK'da da 3,5 katrilyon. Bunun da yaklaşık…

BAŞKAN - Sayın Bakan, mikrofonu kaldırın, duyulmuyor sesiniz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)- 16,7 katrilyonluk Bağ-Kur alacağı söz konusu. Ayrıca, SSK'dan da 3,5 katrilyon. Bundan da yarı yarıya tahsil edeceğimizi düşünüyoruz; takriben, toplam olarak da 11 katrilyon yapacak.

KEMAL SAĞ (Adana) - Toplam SSK alacağı ne kadar Sayın Bakan?

BAŞKAN - Yararlanacak yurttaş sayısı?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - SSK'dan da 5 katrilyon söz konusu olacak. Bunun da 3 veya 3,5 katrilyonunu tahsil edeceğimizi düşünüyoruz. (AK Parti sıralarından "Sayın Bakan, yazılı verin" sesleri)

KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Bakan, kaç kişi yararlanacak?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Şu anda söylememizde yarar var. Ayrıca, rakam olarak da yararlanacak sayısını da size yazılı olarak bildireceğiz.

BAŞKAN - Anlaşıldı, tamam.

Geri kalan yanıtlarınızı yazılı olarak verecekler.

Madde üzerinde soru-yanıt bölümü de bittiğine göre, 2 adet önerge var; o önergelerle ilgili işlemleri yapacağız. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1066 esas sayılı Kanun Tasarısının 16 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İrfan Gündüz

Mahfuz Güler

Abdullah Erdem Cantimur

 

İstanbul

Bingöl

Kütahya

 

İbrahim Köşdere

Ahmet Yeni

Hakan Taşcı

 

Çanakkale

Samsun

Manisa

Madde 16.- "8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile 506, 1479, 2925 ve 2926 sayılı Kanunlardan birine tabi sigortalı iken, aynı sürede bir diğer sosyal güvenlik kurumuna adına prim ödendiği anlaşılan sigortalılardan, yersiz tahsil edilen prim asılları, sigortalı ya da hak sahiplerinin talebi, T.C. Emekli Sandığı bakımından ayrıca kurumların da talebi halinde işsizlik sigortası primi hariç olmak üzere hizmetlerin çakıştığı sürede prim borcu aslına mahsup edilmek üzere en geç 6 ay içinde tabi olması gereken sosyal güvenlik kurumuna devredilir. Çakışan hizmet süresine ilişkin devredilen miktarın prim borcu aslını karşılamaması halinde, bakiye prim borcu ilgili kanun hükümlerine göre sigortalıdan veya 5434 sayılı Kanuna tabi kurumdan tahsil edilir. Sosyal sigorta kanunlarındaki sigortalılığın tespiti ile hizmetlerin birleştirilmesine ait hükümler saklıdır.

Bu nitelikte olup bu Kanunun yürürlük tarihine kadar çakışan hizmet süreleri, sosyal güvenlik kurumlarınca iptal edilmemiş olan sigortalılar da bu hükümden yararlandırılır."

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutup, işleme koyacağız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı kanun tasarısının 16 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Dursun Akdemir

Edip Safder Gaydalı

Süleyman Sarıbaş

 

Iğdır

Bitlis

Malatya

 

Muharrem Doğan

Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu

 

 

Mardin

Ankara 

 

Madde 16.- Bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olması gerekirken, bir başka sosyal güvenlik kurumuna prim ödeyen sigortalının, bu durumunun tespiti halinde, yanlışlıkla prim yatırdığı sosyal güvenlik kurumunda geçen süreleri, herhangi bir işleme gerek olmaksızın, prim ödemesinin yapılması gereken asıl kuruma aktarılır ve bundan sonraki ödemeler de bu kuruma yapılır. Bu aktarımda, eksik prim ödendiğinin tespit edilmesi halinde, aradaki fark, bu durumun tespit edildiği ayı takip eden aybaşından başlamak üzere 60 gün içinde sigortalıdan tahsil edilir. Fazla ödemenin tespit edilmesi halinde ise, bu durumun tespit edildiği ayı takip eden aybaşından başlamak üzere 60 gün içinde bu fark sigortalıya ödenir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemeye Sosyal Sigorta Kurumu ve Bağ-Kur yönetim kurulları yetkilidir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahibine soruyorum: Gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız?

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Söz konusu maddede, yanlış yere prim ödemesi yapanların, durumlarının düzeltilmesi ve doğru yere prim ödemesi yapmalarının sağlanmasına ilişkin ifadeler anlaşılır değildir. Ayrıca, prim borçlusunun yapması gereken ödemelere yasal faiz ve süre uygulanırken, fazla ödeme yapılması halinde bu miktarın geri ödemesinde yasal faiz ve süre öngörülmemiştir. Bu hakkaniyetli bir düzenleme değildir. Yasal faiz ve süre uygulamasıyla borçluyu zora sokarken, fazla ödemede bulunan için herhangi bir kolaylık içermemektedir. Bu bağlamda, maddeye ilişkin önerilen değişiklikle prim ödemelerine ilişkin düzenlemenin anlaşılır olması.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1066 esas sayılı kanun tasarısının 16 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İrfan Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları

MADDE 16.- "8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile 506, 1479, 2925 ve 2926 sayılı Kanunlardan birine tabi sigortalı iken, aynı sürede bir diğer sosyal güvenlik kurumuna adına prim ödediği anlaşılan sigortalılardan, yersiz tahsil edilen prim asılları, sigortalı ya da sahiplerinin talebi, TC Emekli Sandığı bakımından ayrıca kurumların da talebi halinde işsizlik sigortası primi hariç olmak üzere hizmetlerin çakıştığı sürede prim borcu aslına mahsup edilmek üzere en geç 6 ay içinde tabi olması gereken sosyal güvenlik kurumuna devredilir. Çakışan hizmet süresine ilişkin devredilen miktarın prim borcu aslını karşılamaması halinde, bakiye prim borcu ilgili kanun hükümlerine göre sigortalıdan veya 5434 sayılı Kanuna tabi kurumdan tahsil edilir. Sosyal sigorta kanunlarındaki sigortalılığın tespiti ile hizmetlerin birleştirilmesine ait hükümler saklıdır.

Bu nitelikte olup bu Kanunun yürürlük tarihine kadar çakışan hizmet süreleri sosyal güvenlik kurumlarınca iptal edilmemiş olan sigortalılar da bu hükümden yararlandırılır."

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Uygun görüşle Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçe mi, konuşma mı?..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sosyal güvenlik kurumlarından birine tabi olması gereken dönemde diğer bir sosyal güvenlik kurumuna kendisi tarafından veya işverenince kendisi adına prim ödenmesi nedeniyle çakışan hizmet süresi iptal edilmekte ve esasen tabi olması gereken kurum tarafından da gecikme zammı ile birlikte bu döneme ilişkin borç çıkartılmaktadır.

Esas itibariyle emeklilik aşamasında karşılaşılan bu durumlarda sigortalılar mağduriyete uğramaktadırlar.

Söz konusu mağduriyeti gidermek ve sosyal güvenlik kurumlarının uygulamada karşılaştıkları sorunları önlemek için, yersiz prim ödenen kurumun işsizlik sigortası primi hariç bu primlerin tamamını ilgili dönemdeki ana paraları üzerinden sigortalının o dönemde tabi olması gereken kuruma devredilmesi, fark prim borcu oluşması halinde o dönemden tahsil edileceği tarihe kadar kurumların kendi mevzuatına göre gecikme zammı uygulanarak fark primlerin tahsil edilmesi, böylece çakışan hizmet sürelerinin geçerli sayılması, madde hükmünün uygulanmasında kurumlarca uygulanan sosyal sigorta kanunlarındaki sigortalılığın tespit ve tesciline ilişkin hükümler ile değişik sosyal güvenlik kurumlarına tabi geçen hizmetlerin birleştirilmesi konularında bir ihtilaf söz konusu olduğunda sosyal güvenlik kurumlarının uyguladıkları hükümlerin öncelikle uygulanması amaçlanmıştır.

Diğer taraftan, bu kanunun yürürlük tarihinden önce tespit edilmiş olmakla birlikte henüz kurumlarca iptal edilmemiş çakışan hizmet süreleri için de bu doğrultuda işlem yapılması öngörülmüştür.

Tasarının mevcut halinde kurumların sigortalılık tespiti ve hizmetlerin birleştirilmesine ilişkin esaslarına uygunluk olmadığından maddenin bu şekilde değiştirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Süremiz dolmak üzere.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 22 Şubat 2006 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 20.51