DÖNEM:
22 CİLT: 111 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
64 üncü Birleşim
16 Şubat 2006 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Remzi Çetin'in,
tarihimizdeki, binlerce askerimizin şehit olmasına yol açan Sarıkamış
harekâtına ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un,
Türk Medenî Kanununun kabul edilişinin 80 inci yıldönümünde, kanunda günümüz
ihtiyaçlarına uygun bazı düzenlemelerin yapılmasının önemine ilişkin gündemdışı
konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı
3.- Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın,
geçtiğimiz günlerde Konya'da, karikatür krizini protesto amacıyla düzenlenen
miting esnasında meydana gelen olaylara ilişkin gündemdışı konuşması
B) GEÇEN
TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar'ın, 63
üncü Birleşimde, kürsüdeki konuşmacı için kullandığı bir kelimenin yanlış
anlaşıldığını ifade eden konuşması
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İstanbul Milletvekili Ömer Zülfü
Livaneli ve 19 milletvekilinin, gençler arasında şiddet olaylarının artmasının
sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önelemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/337)
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının
Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi;
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref
Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa
Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı
Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479
Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim
Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066)
VI.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın,
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL 'in,
depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman PEPE'nin cevabı (7/11319)
2.- Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, Eğitim-Senin Ankara'daki olaylı eylemine ilişkin Başbakandan
sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11339)
3.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in,
özel ormanlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/11385)
4.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Konya Atıksu Arıtma Tesisi Projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman PEPE'nin cevabı (7/11386)
5.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
ÖZKAN'ın, av yasağına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin
cevabı (7/11387)
6.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
şehit olan veya yaralanan kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11462)
7.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya'daki deniz kirliliğine yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11519)
8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Düzce'nin çevre düzeni planına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman
PEPE'nin cevabı (7/11528)
9.- Edirne Milletvekili Nejat GENCAN'ın,
Ergene Havzası çevre düzeni planı çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11533)
10.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
KESİMOĞLU'nun, Türk İdareciler Derneğinin randevu talebine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11542)
11.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
kente göçün sosyal risklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11583)
12.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in,
Habur Sınır Kapısındaki kamyon kuyruğuna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11658)
13.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
maaş ve fiyat artışlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/11749)
14.- Isparta Milletvekili Mevlüt
COŞKUNER'in, Eğirdir Gölündeki çevre kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11769)
15.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
şehit ve gazilere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı
(7/11794)
16.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
telefon dinleme yöntemlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU'nun cevabı (7/11795)
17.- Malatya Milletvekili Miraç AKDOĞAN'ın,
şeker kaçakçılığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun
cevabı (7/11803)
18.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, bir kredinin kullanımına ve doğrudan gelir desteği ödemelerine
ilişkin Maliye Bakanından sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
EKER'in cevabı (7/11816)
19.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
tarımsal desteklere,
Tarımla ilgili bazı verilere,
- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Sakarya'daki pancar kotasına ve mısır alımlarına,
Bursa-İnegöl'de planlanan atık toplama
alımına,
- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, tarım
sektörünün durumuna,
- Muğla Milletvekili Gürol ERGİN'in, tarım
sektörüyle ilgili bazı konulara,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/11843, 11844, 11845, 11846, 11847, 11848)
20.- İstanbul Milletvekili Kemal
KILIÇDAROĞLU'nun, bakanlıklara iade edilen atama kararnamelerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in
cevabı (7/11867)
21.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin
KOÇYİĞİT'in, SHÇEK yurtlarındaki çocukların bakım ve eğitimlerine,
- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın,
İzmir'e yeni bir kimsesizler yurdu yapılıp yapılmayacağına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet
ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/11906, 11907)
22.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
KESİMOĞLU'nun, terör zararlarının tazminine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11920)
TBMM Genel Kurulu saat
15.00'te açılarak dört oturum yaptı.
Kırıkkale Milletvekili
Vahit Erdem, Türkiye'nin NATO'ya üye oluşunun 54 üncü yıldönümünde,
transformasyon sürecine ve işlevine,
İstanbul Milletvekili
Berhan Şimşek, insanlar arasında iletişim ve düşünme aracı olan dilin önemine
ve Türk Dilini kullanırken gösterilmesi gereken özene,
Denizli Milletvekili
Osman Nuri Filiz, tekstil ve hazır giyim sektörünün sorunlarına ve alınması
gereken tedbirlere,
İlişkin gündemdışı birer
konuşma yaptılar.
(10/41,
170, 177, 263, 295) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici
Başkanlığının, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına
ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Grup Başkanvekilleri Samsun
Milletvekili Haluk Koç, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve İzmir Milletvekili
K. Kemal Anadol'un Galataport ihalesine fesat karıştırdığı; mal bildirimi ve
banka hesapları konularında ticarî sır ve bankacılık sırrını ihlal ettiği, kişi
ve kurumlara iftirada bulunduğu ve suç uydurduğu; görevini, kamu gücü ve
yetkisini, siyasî ve kişisel sebeplerle kötüye kullandığı; bu suretle kamuyu
zarara uğrattığı ve yanlış bilgilendirdiği iddiasıyla Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/4), gündeme alınıp
alınmamasına dair öngörüşmeler tamamlandı; istem üzerine elektronik cihazla
yapılan açıkoylama sonucunda, önergenin gündeme alınmasının kabul edilmediği
açıklandı.
Isparta Milletvekili
Erkan Mumcu, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın, konuşmasında, şahsına sataştığı
iddiasıyla bir açıklamada bulundu.
Mersin Milletvekili
Mustafa Eyiceoğlu ve 23 milletvekilinin, yaş sebze ve meyve üretimindeki ve
ihracatındaki sorunların (10/81),
Muğla Milletvekili Ali
Arslan ve 48 milletvekilinin, narenciye üreticilerinin sorunlarının (10/234),
Antalya Milletvekili
Osman Kaptan ve 24 milletvekilinin, yaş sebze-meyve ve kesme çiçek ihracatında
karşılaşılan sorunların (10/286),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerinin, birlikte yapılan öngörüşmelerinden sonra, kabul edildiği
açıklandı.
Kurulacak komisyonun:
17 üyeden teşekkül
etmesi,
Çalışma süresinin,
başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamak üzere, üç
ay olması,
Gerektiğinde Ankara
dışında da çalışması,
Kabul edildi.
Ordu Milletvekili Eyüp
Fatsa, Muğla Milletvekili Gürol Ergin'in, konuşmasında, Partisine sataştığı
iddiasıyla bir açıklamada bulundu.
16 Şubat 2006 Perşembe
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.29'da son verildi.
Sadık Yakut |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Bayram Özçelik |
Ahmet Küçük |
|
Burdur |
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No.: 85
II. - GELEN KÂĞITLAR
16 Şubat 2006 Perşembe
Teklif
1.- İzmir Milletvekilleri Mehmet S. Tekelioğlu, Fazıl Karaman ve
İsmail Katmerci'nin; İzmir Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor
Oyunları (UNIVERSIADE) Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/700) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/2/2006)
Rapor
1.- Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, 2/7/1965 Tarih ve 634
Sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 20 nci Maddesinin C Bendinin Değiştirilmesi
Hakkındaki Kanun Teklifi ve Nevşehir Milletvekilleri Mehmet Elkatmış ile Osman
Seyfi'nin, Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Adalet Komisyonu Raporu (1/1159, 2/418, 2/447) (S. Sayısı: 1086) (Dağıtma
tarihi: 16/2/2006) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergesi
1. - İstanbul Milletvekili Ömer Zülfü LİVANELİ ve 19 Milletvekilinin,
gençler arasında şiddet olaylarının artmasının sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/337) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2006)
Açılma Saati : 15.04
16 Şubat 2006 Perşembe
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 64 üncü Birleşimini açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
tarihimizdeki Sarıkamış Olayıyla ilgili söz isteyen Konya Milletvekili Remzi
Çetin'e aittir.
Buyurun Sayın Çetin. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Konya
Milletvekili Remzi Çetin'in, tarihimizdeki, binlerce askerimizin şehit olmasına
yol açan Sarıkamış harekâtına ilişkin gündemdışı konuşması
REMZİ ÇETİN (Konya) -
Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; büyük Türk edebiyatçısı rahmetli
Ahmet Kabaklı, tarihin, bir milletin hafızası olduğunu söyler. Tarihi ışığı
altında yapılacak sağlıklı değerlendirmelerle, yanlışların tekerrürünü
önleyebiliriz. Tarihimizde öyle olaylar var ki, hem aktörlerinin ruh hali
itibariyle hem de sonuçları açısından çok iyi tahlili gerekmektedir.
Yediden yetmişe,
Sarıkamış Olayını hepimiz iyi biliriz: 90 000 kahraman Mehmetçik gözünü
kırpmadan şehit olmuştur. Allah bütün şehitlerimize rahmet etsin. Bu olayın
analizinde, ordu ve politika ilişkisi kendisini açık bir şekilde göstermektedir.
Enver Paşa, hem Başkumandan Vekili -yani padişahın vekili- hem de Harbiye
Nazırıdır; bir yönüyle asker, bir yönüyle politikanın içindedir; kararları
hemen hemen tek başına vermektedir, ciddî bir planlama, hazırlık ve tetkik görülmemektedir.
Nitekim, bu harekâta da, çok sayıda kurmay subayın karşı çıkmasına rağmen, tek
başına karar vermiştir. Hiçbir şekilde satın alınamayacak büyük bir vatansever
olduğunda yerli ve yabancı kaynaklar müttefiktir; ama, böyle bir neticeye yol
açmaktan da kendini alamamıştır.
Sarıkamış Harekâtını ağır
kış şartlarında ifa eden üçüncü Ordu, araziye ve mevsime uygun donanıma sahip
değildir. 90 000 askerin ancak 20 000'in de parka vardır. Nitekim, Enver Paşa
cepheleri teftiş ettikten sonra yayımladığı bildiride şöyle demektedir:
"Askerler, hepinizi ziyaret ettim. Ayağınızda çarığınız, sırtınızda
paltonuz olmadığını da gördüm. Fakat, karşınızdaki düşman sizden korkuyor.
Yakın zamanda saldırarak Kafkasya'ya gireceğiz. Siz orada her türlü bolluğa
kavuşacaksınız. İslam dünyasının tüm umudu sizin son bir yardımınıza
bakıyor." Askerin büyük bir yoksulluk içinde bulunduğunu Başkomutan Vekili
biliyordu ve ancak, bu yoksulluğa, Kafkasya'ya girerek çözüm getireceğini
sanıyordu.
93 Harbiyle serhat
şehirlerimiz Rusların elindeydi. Sarıkamış Harbinden sonra bütün Doğu Anadolu
Rus ve Ermenilerin eline geçti. Şimdi burada bir gerçeğe işaret etmek
istiyorum: Asırlardır Büyük Türk Milletinin koruyucu kanatları altında himaye
görmüş, varlıklarını sürdürme imkânı bulmuş Ermeniler, Rusların desteğinde aziz
milletimize karşı toplu katliama başlamışlardır. Ermeni silahlı sürülerinin Rus
destekli bu katliamları sonucunda, o bölgedeki halkımızın can güvenliğini
sağlamak için Ermenilere karşı tehcir (göç) kararı alınmıştır. Esasen Sarıkamış
Harbinin altında yatan ana sebeplerden biri de, halkımızı Ermeni katliamından
korumak içindir. Çünkü, o yıllarda sadece Sarıkamış'ta katliam tehlikesiyle
karşı karşıya kalan 30 000 insanımız vardı. Ermeniler ağır kış şartlarına
rağmen bizi Sarıkamış Harekâtına zorlamak suretiyle 90 000 kahraman Mehmetçiğin
şehit olmasına yol açmanın yanında, o bölgedeki insanımıza da büyük bir
katliamı reva görmüşlerdir. Şunların tıynetlerine bakınız ki, bu kadar cürümü
işlemelerine rağmen bizi katliam yapmakla suçluyorlar.
Değerli milletvekilleri,
işte tehcir bu şartlarda alınan bir karardır. Bunun müsebbibi de kendileridir.
Daha o yıllarda Pierre Loti başta olmak üzere, Avrupa basınında yazdıkları
yazılarla pek çok namuslu yazar ve araştırmacı esas katliamı Ermenilerin
yaptığını savunmuşlardır. Hatta, bu yüzden, büyük Türk dostu Pierre Loti'nin
Fransız vatandaşlığından çıkarılması bile tartışılmıştır.
Tarihimizin, eğitim
sistemimizde, çocuklarımıza çok iyi bir analizle verilmesi gerekir. İttihat ve
Terakki hareketinin de tahlilinin dikkatli yapılması gerekir. İttihat ve
Terakki, Abdülhamid'e karşı girişilen ihtilal hareketiyle işbaşına geldiği
zaman İmparatorluğun toprakları 10 000 000 kilometrekare idi. Ne yazık ki,
bunların iktidarda bulunduğu on yıl zarfında dağılmış bir İmparatorluk ve işgal
edilmiş bugünkü topraklarımız elimizde kaldı. Nihayet, tarih sahnesindeki
varlığımızın tartışıldığı bir sırada, Mustafa Kemal'in komutasındaki bir başka
kurmay heyet, başarıyla İstiklal Harbini gerçekleştirdi. Hepsini saygıyla ve
rahmetle anıyoruz.
İstiklal Harbimizi
gerçekleştiren kurmay heyet, ordu-siyaset ilişkisi konusunda son derece
hassastır; çünkü, siyasete bulaşmış bir orduyla, Balkan Harbini, Sarıkamış
Harbini ve nihayet İmparatorluğu kaybettiğimizi çok iyi bilmektedirler.
Siyasete bulaşan bir ordu harp edemez, kendi içindeki iktidar mücadelesiyle
ihtiraslarının esiri olurlar. Bu noktayı çok iyi değerlendiren Mustafa Kemal,
İstiklal Harbimizden sonra devlet görevi alacak subaylarımızın ordudan
istifasını şart koşmuştur.
Bugünkü demokratik medenî
dünyada, devlet kurumlarının yeri ve görevi anayasa ve kanunlarla
belirlenmiştir. Güçlü ve demokratik ülkelere baktığımız zaman, bu hukuk
sayesinde, disiplinli ve başarılı toplumlar olduklarını görürüz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin,
lütfen, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
REMZİ ÇETİN (Devamla) -
Teşekkür ederim.
İstiklal Harbimizi
başarıyla neticelendiren kurmay heyetimiz de, büyük bir disiplin içinde çok
başarılı bir planlama, hazırlık ve tetkik olduğunu görürüz ve bunlara dayalı
büyük bir azim, gayret, kararlılık, inanç ve iman yapısına sahiptirler. Enver
Paşa ve heyeti, böyle bir disiplinli yapı oluşturamadıkları için, kendisi
Türkistan'da Rus mitralyözleri önünde can verirken, maalesef, diğerleri de iyi
olmayan bir sonuca müncer olmuşlardır. İki hafta kadar süren savaş esnasında
Üçüncü Ordu, hemen hemen büyük oranda şehit olmuştur. - 40 santigrat derecede
açlık, yorgunluk, hastalıkla mücadele yanında lojistik destek de
sağlanamamıştır. Ordunun arkasından erzak kağnılarla taşınmaya çalışılmıştır.
Bu şekilde yol alınamayınca daha güçlü askerlerden hamal bölükleri
oluşturularak cepheye erzak ve malzeme yetiştirilmeye çalışılmıştır.
Bir harpte en önemli iki
husus, istihbarat ve birlikler arasındaki koordinasyondur. Maalesef, o ağır
şartlarda birlikler arasında koordinasyon kurulamamıştır. Mehmetçik kendisine
verilen görevi ölümü pahasına da olsa yerine getirmiştir. Enver Paşanın
aceleciliği ve taktik hatası bu sonuçta kayda değer bir yere sahiptir.
Sarıkamış ve Çanakkale
muharebeleri, tarihimizde arka arkaya cereyan eden iki mühim harptir.
Çanakkale'de verdiğimiz 250 000 şehitle beraber Birinci Dünya Harbinde sadece
bu iki harpte 360 000 şehidimiz var; fakat, aynı zamanda 5 000 000 askerle yedi
cephede savaşmaya devam ediyoruz. Birinci Dünya Harbinde bizim asker kaybımız
yüzde 50, bizi oldubittiyle savaşa sokan müttefikimiz Almanya'nın yüzde 6'dır.
1915-1916 yıllarında başta Galatasaray Lisesi olmak üzere, bazı liselerimiz
mezun verememiştir; çünkü, son sınıf öğrencileri cepheye gitmişlerdir.
Değerli milletvekilleri,
Sarıkamış ve Çanakkale'de verdiğimiz şehitler o anda ülkemizin sahip olduğu
yüksek tahsilli aydın kesimiydi. Bu yüzden İstiklal Harbimizden sonra
Anadolu'yu imar çalışmalarında ciddî insan ihtiyacı bu yüzden doğmuştur.
Bugün, ayrıca, medarı
iftiharımız büyük devlet adamı ve kumandan, İstanbul fatihi, Fatih Sultan
Mehmed'in Hocası Akşemseddin'in vefat yıldönümüdür; bu vesileyle, kendisini, ve
bütün şehitlerimizi rahmetle anarım.
Hepinizi, tekrar,
saygıyla selamlarım.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Gündemdışı ikinci söz,
Medenî Kanunun kabulü nedeniyle söz isteyen Adana Milletvekili Gaye Erbatur'a
aittir.
Buyurun Sayın Erbatur.
2.- Adana
Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Türk Medenî Kanununun kabul edilişinin 80 inci
yıldönümünde, kanunda günümüz ihtiyaçlarına uygun bazı düzenlemelerin
yapılmasının önemine ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in
cevabı
N. GAYE ERBATUR (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Medenî Kanununun kabul edilişinin
yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Yeniden var olmaya
çalışan bir ulusun toplumsal hayatına ilişkin düzenlemeler getiren Türk Medenî
Kanunu, Atatürk devrimlerinin temeli, dinsel hukuk düzeninden, laik hukuk
düzenine geçişin simgesi ve evrensel hukuk anlayışının Türkiye Cumhuriyetine
getirilmesinin başlangıcı olarak bu sene 17 Şubatta 80 inci yılına girecektir.
Türk Medenî Kanunu,
sadece kurallar getiren bir metin olmanın çok ötesinde, savaştan yeni çıkmış
darmadağın bir ulusun toplumsal hayatını düzene sokmanın bilinciyle döneminin
en ileri örneği olarak hazırlanmıştır. Bu bilinç, tasarının gerekçesinde,
Mahmut Esat Bozkurt'un "kanunları dine dayalı olan devletler, kısa bir
zaman sonra ülkenin ve ulusun ihtiyaç ve isteklerini karşılayamazlar; çünkü,
dinler değişmez hükümler belirtirler. Yaşam yürür, ihtiyaçlar hızla değişir,
din kanunları kesinlikle ilerleyen yaşamın önünde biçimden ve ölü sözcüklerden
fazla bir değer, bir anlam ifade edemezler. Değişmemek dinler için bir
zorunluluktur. Bu bakımdan, dinlerin sadece bir vicdan işi olarak kalması,
günümüz uygarlığının esaslarından ve eski uygarlık ile yeni uygarlığın en
önemli ayırt edici özelliklerinden birisidir. Esaslarını dinlerden alan
kanunlar, uygulanmakta oldukları toplumları, indikleri ilkel dönemlere
bağlarlar ve ilerlemeye engel belli başlı etken ve nedenler arasında
bulunurlar" sözlerinde kendini göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Medenî Kanunun temel amacı, sağlıklı bir toplumun oluşması
için gerekli düzenlemeleri yapmaktır. Bir toplumda bireyler arasında eşitlikçi
ilişkiler kurulmasını tesis edemeyen bir Medenî Kanun, temel hedefini
gerçekleştiremez. Türk sosyal hayatının ekonomik ve kültürel yaşantısının
bütününü kavrayan Türk Medenî Kanunu, Atatürk'ün, birçok konuda olduğu gibi,
ileri görüşlülüğünün bir simgesi olarak, sağlıklı bir toplumun önkoşulu olan
kadın-erkek eşitliğini getirmiş ve bu yolla kadının toplumsal hayatta yer
almasını sağlamıştır. Medenî Kanunla atılan adım, Türk kadınına seçme ve
seçilme hakkının verilmesiyle taçlandırılmıştır. Şimdi, bu adımların daha da
ileriye gitmesi gerekmektedir. Bu nedenle, mevcut Medenî Kanunumuzda özellikle
iki konuda değişiklik yapılması gerekmektedir. Bunlardan birincisi, Medenî
Kanunun 10 uncu maddesine ilişkindir. Buna göre, evliliklerin başından itibaren
edinilmiş mallara katılma rejimi ikiden önceki evlilikler için geçerli
değildir. Ayrıca, mal rejimi açısından evliliğin iki ayrı zamana ayrılması
doğru bir yaklaşım da değildir. Evlilik süreci bir bütündür ve yapılan
düzenlemede bunun göz önünde bulundurulması gerekir.
Tüm bu nedenlerle,
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu değişiklik teklifinde olduğu gibi,
Türk Medenî Kanununun yürürlük 10 uncu maddesinin birinci fıkrası
"...yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler, kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten geçerli olarak bir yıl içinde başka bir mal rejimi
seçmemişlerse, yasal mal rejimini seçmiş sayılırlar" şeklinde
değiştirilmelidir. Bu şekilde söz konusu durumda, kadınların ekonomik sıkıntı
yaşamasının önüne geçilebilir.
İkinci olarak, Türk
Medenî Kanununda yer alan, "kadınlar isterse, eşlerinin soyadıyla birlikte
kızlık soyadını da kullanabilir" maddesi, kadınların taleplerini
karşılamamaktadır. Kaldı ki, kadının soyadı konusunda düzenlemenin yapılması
gerekliliği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında da kendini
göstermektedir. Unutulmamalıdır ki, Anayasamızın 41 inci maddesinde, eşler
arasında eşitlik ilkesi kabul edilmiştir. Buna rağmen, kadının, evlilik sonrası
kocasının kütüğüne kaydolması, boşanınca tekrar babasının kütüğüne geri dönmesi
gibi zor ve anlamsız işlemlerin sadece kadınlar için geçerli olması açık bir
ayırımcılıktır. Kadının evlenme nedeniyle soyadını değiştirmesi, bu soyadıyla
tanındıktan sonra, boşanma sonrasında eski soyadına dönmesi kadınlar için son
derece zor şartlar yaratmaktadır. Bu işlemlerin tümü kadının
kimliksizleştirilmesine yol açmaktadır.
Tüm bu nedenlerle, soyadı
konusundaki düzenleme, kadınların kimliklerini koruyabilmeleri için derhal
yapılmalıdır. Bu konuda kadın kuruluşlarının önemle üzerinde durduğu 187 inci
maddenin başlığının, aile adı, evlilik adı veya son ad olarak değiştirilmesi,
eşlerin istedikleri soyadını seçme özgürlüğünün olması, evlilik durumunda
çocukların soyadlarının anneden de gelebilmesi gibi değişikliklerin yapılması
gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erbatur,
buyurun.
N. GAYE ERBATUR (Devamla)
- Bunun yanı sıra, soyadı kavramı namus anlayışını da etkilemektedir. “Benim
soyadımı taşıyorsun, öyleyse benim namusumsun” anlayışını değiştirecek bir
zihinsel düzenlemeye de ihtiyacımız vardır. Bu düzenlemeler, kadını önce
babanın, sonra eşinin malıymış gibi gösteren zihniyetin değişmesini sağlamada
yardımcı olacaktır. Kadının insan haklarını özgürce kullanabildiği bir toplum
olmalıyız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kadının toplumda hak ettiği yeri bulabilmesi için, kadınların,
toplumun her yerinde olduğu gibi, Meclisimizde de yeterli sayıda temsil
edilmesi gerekmektedir. Kadınların varlığı için gerekli kritik eşik olan yüzde
30 oranı Meclisimizde sağlanmadıkça kadınların sorunları çözülemeyecektir. Bu
nedenle, Meclisimizde yüzde 30 oranını sağlayacak şekilde Siyasî Partiler
Kanununda ve Anayasanın 10 uncu maddesinde pozitif ayırımcılığa ilişkin gerekli
düzenlemeler yapılmalı ve önümüzdeki seçimlerde kadınlar için mutlaka kota
uygulanmalıdır.
Yapılması gereken bu
düzenlemeler Medenî Kanunumuzun uygulanmasını da kolaylaştırıcı önlemlerdir.
Medenî Kanunun amacı medenî yaşamın kurallarını kurmaktır. Kadının olmadığı,
bastırıldığı, namus bahanesiyle öldürüldüğü, cinsel bir meta haline getirildiği
bir ortam medenî olamaz. Bizlerin görevi toplumumuzu daha demokratik ve daha
eşitlikçi bir düzeye getirmektir. 1926 yılında, dönemin zor koşulları altında,
Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptığı ilk düzenlemeler arasında Medenî Kanunun kabul
edilmesi bir tesadüf değildir. Medenî Kanun, bir toplumun ne derecede çağdaş
olduğunun en önemli simgesi, toplumsal dengenin ve huzurun kurulmasının başlıca
aracıdır. Bu nedenle, bizlerin görevi Medenî Kanunumuzu en çağdaş düzeye
getirerek toplumsal ilerlememize katkıda bulunmaktır. Bunu yapalım ki
Konya'daki olaylar bir daha yaşanmasın.
Bu vesileyle cumhuriyeti
kuranları saygıyla anıyor, Yüce Meclisimize teşekkür ediyorum. (CHP ve Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Erbatur.
Gündemdışı konuşmaya
Hükümet adına Adalet Bakanı Cemil Çiçek cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 17 Şubat tarihi, bizim hukuk tarihimiz açısından fevkalade önemli
bir gündür. Türk Medenî Kanunu 17 Şubat 1926 yılında kabul edilmiştir ve
kabulün üzerinden de seksen yıl geçmiş bulunmaktadır. Böylesine bir önemli
günde, Türk Medenî Kanununun
Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşme konusu yapılmış olması ve buna vesile olduğu için de Sayın
Erbatur'a teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
Gerçekten, medenî
kanunlar, bütün toplumlarda, herkesi ilgilendiren en temel yasadır, en temel
yasaların başında gelmektedir; hatta, yürüklükte bulunan Medenî Kanunun 28 inci
maddesine baktığımızda, çocuk, sağ doğmak kaydıyla, ana rahmine düştüğü andan
itibaren hak ehliyetini kazanmaktadır, hak ve hukukunun korunması
gerekmektedir. Dolayısıyla, medenî kanunlar, kişinin doğumundan ölümüne kadar,
hatta, ölümünden sonraki bütün hayatını ve gelişmeleri düzenleyen en temel
yasadır. Bundan dolayıdır ki, dünyadaki emsal medenî kanunlara benzer şekilde,
bizim Medenî Kanunumuz da, şahsiyet haklarından tutun, nişanlanmaya, evlenmeye,
boşanmaya, velayete, eşyaya, miras hukukuna kadar kişi hayatının bütün yönlerini
kapsayan önemli düzenlemeleri gerçekleştirmektedir.
Kabul ettiğimiz, 17 Şubat
1926 tarihinde yürürlüğe koyarak ülkemize kazandırdığımız bu kanunun iki tane
temel özelliği var; bunun gözardı edilmemesi gerekmektedir. Bir defa, bu kanun,
her şeyden evvel, Tanzimatla beraber Türkiye'de sürdürülmeye çalışılan
sosyolojik anlamdaki modernleşme çabasının bir devamıdır. Buna paralel olarak,
bu kanunun en önemli özelliği, laik bir temele dayanmış olması; ikincisi de, bu
kanunun, olabildiğince, kadın erkek eşitliğini tesis etme noktasında önemli
adımları atması, belli ilkeleri kanunda madde hükmü haline getirmiş olmasıdır.
Bu kanun, kabulünden bugüne gelinceye kadar, bu temel özelliklerine uygun
olarak, Türkiye'de önemli adımlar atılmış, toplumda önemli değişiklikler
meydana gelmiş ve önemli kazanımlar da elde edilmiştir.
Hiç şüphesiz, bütün temel
yasalarda olduğu gibi, bu yasa da, değişen dünya şartları, toplumun ihtiyaçları
ve beklentilerine paralel olarak, aradan geçen süre içerisinde müteaddit
defalar değişikliğe uğramıştır; bundan daha tabiî bir şey de yoktur. Sadece
bizim ülkemiz açısından değil, zaman zaman başkaca temel yasalar gündeme
geldiğinde de bu konu konuşuluyor. Almanya gibi, İsviçre gibi oturmuş,
istikrarı sağlamış, toplumsal istikrarı sağlamış ülkelerde bile, en başta,
medenî kanun olmak üzere, bu kanunlar yeni baştan gözden geçirilmekte, çağdaş
anlayışa uygun olarak, eskiden kabul edilmiş olan hükümler değiştirilmektedir.
Bunun tabiî sonucu
olarak, aradan geçen seksen yıla yakın süre içerisinde, ihtiyaçların tabiî
sonucu olarak değişikliğe maruz kalan Türk Kanunu Medenisi, en son, 1 Ocak 2002
tarihinde yayımlanıp, yürürlüğe giren Türk Medenî Kanunu şekline çevrilmiş ve
böylece, günün ihtiyaçlarına uygun önemli düzenlemeler, bu kanunla, tekrar,
toplumumuza kazandırılmıştır.
Şimdi, tabiatıyla, kanun
daha yeni yürürlüğe girmiş olmasına ve aradan -uygulamaları açısından- kısa bir
süre geçmiş olmasına rağmen, bazı konularda yeni ihtiyaçların zuhur ettiğini de
bilmekteyiz.
Türkiye, aradan geçen
süre içerisinde, birçok hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası sözleşmelere
imza atmış, taraf olmuş, bunu da iç hukukunun bir parçası haline getirmiştir.
Bunun tabiî sonucu olarak da, Medenî Kanun hükümlerinde de, önümüzdeki
günlerde, bazı değişiklik ihtiyaçlarını görüşmemiz ve bunları karşılamamız
gerekmektedir. Bunlardan bir tanesi, biraz evvel Sayın Erbatur'un gündeme
getirdiği soyadı konusudur. Bilindiği gibi, bu konuyla ilgili olarak, eski
hükme nazaran, kısa bir süre evvel bir değişiklik yapılmış olmakla birlikte,
hem İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu karar hem de bir iç talebin sonucu
olarak, mevcut düzenlemenin ihtiyacı karşılamadığı düşünülmektedir. Eskiden,
evlenen kadın kocasının soyadını almak mecburiyetindeydi. Daha sonra yapılan
değişiklikle, kocasının soyadının önüne kendi soyadını da koyabilme imkânı
vardır. İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen karar gereğince ise, bu iki
seçenek yetmiyor, üçüncü bir seçeneğin daha verilmesi gerekmektedir. Evlenen
kadın, kendi kızlık soyadını da taşıyabilmektedir, taşıyabilmesi arzu
edilmektedir. Bununla ilgili, mevzuatımızda bir boşluğun olduğu ortadadır.
Biz, prensip itibariyle
bu karara olumlu bakıyoruz. Esas itibariyle, kararın, zaten, Türkiye bakımından
da değerlendirilmesi gerekmektedir.
Geçtiğimiz günlerde bu
konuyla ilgili bir çalışmayı başlattık; hem Devlet Bakanı Sayın Çubukçu
tarafından hem Bakanlığımız hem de ilgili üniversitelerimiz, baroların bu
konuda çalışan bayan hukukçuları da dahil olmak üzere, İnsan Hakları Mahkemesi
kararının gereğini yerine getirebilmek, üçüncü bir seçeneği de kadınlarımıza
sunabilmek adına böyle bir düzenlemeyi yapıyoruz. İnşallah, kısa süre içerisinde
Türkiye Büyük Millet Meclisine gelir; böylece, bu alandaki bir eksikliği de
giderme imkânını bulabiliriz.
Ayrıca şunu da ifade
etmek istiyorum: Tabiatıyla, dünyadaki teknolojik gelişmeye, insan
ilişkilerindeki yoğunlaşmaya paralel olarak yasalar çok kısa süre içerisinde
eskimekte ve birkısım ihtiyaçları bu düzenlemeler çerçevesinde karşılayamıyoruz.
O nedenle, bizim Medenî Kanunumuzun bir özelliği olarak işimizi kolaylaştıran
husus budur. Bizim Medenî Kanunumuz kazuistik bir anlayışla konuları düzenleyen
bir nitelik taşımıyor, tamamıyla genel hükümler içermektedir; yani, kişinin
özel hayatıyla ilgili, saydığım konu başlıklarıyla ilgili olarak genel
düzenlemeleri içermektedir. Bunun anlamı şudur: Bu genel düzenlemeler çerçevesi
içerisinde, hayatın akışına uygun olarak, hâkimlerimize büyük bir takdir yetkisi
vermekte, gelişen dünya şartları, uygulandığı toplumun örf ve âdetleri, bu da
karşılamıyorsa, kendisi kanun koyucu olsaydı bu konuda nasıl bir düzenleme
yapacak ise böyle bir yorumla bu ihtiyaçları karşılama noktasında hâkimlerimize
hem bir güven ifade etmekte hem de önemli bir sorumluluk yüklemektedir.
Doğrusunu isterseniz,
aradan geçen seksen sene içerisinde, Türk yargısı, bu konuda önemli başarıları
ortaya koymuş, önemli kazanımları ve tecrübeleri elde etmiştir. İnanıyoruz ki,
son değişikliklerle birlikte, Türk Medenî Kanunu, toplumumuzun daha çağdaş bir
seviyeye ulaşması, kişisel hak ve özgürlükler açısından arz etmeye çalıştığım
temel başlıkları itibariyle kişilerin hukukunu koruma noktasında yeni bir
anlayışla uygulama imkânını bulacaktır.
Ben de, bu vesileyle, bu
yasanın Türkiye'ye kazandırılmasında emeği geçen herkesi şükranla burada anmak
istiyorum. Cumhuriyetin en önemli kazanımı olarak Türk Medenî Kanununun, böyle
kabul edilmesi gerektiğini, böyle anlaşılması gerektiğini ifade ediyor,
hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Gündemdışı üçüncü söz,
Konya'da, karikatür protestosunda meydana gelen olayla ilgili söz isteyen Konya
Milletvekili Ahmet Işık'a aittir.
Buyurun Sayın Işık. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
3.- Konya
Milletvekili Ahmet Işık'ın, geçtiğimiz günlerde Konya'da, karikatür krizini
protesto amacıyla düzenlenen miting esnasında meydana gelen olaylara ilişkin
gündemdışı konuşması
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç gün önce Konya İlimizde yaşanan
ve asla tasvip etmediğimiz, kamuoyunca malum olaydan sonra, hak etmediği bir
sıkıntıyı yaşamakta olan Konya insanımızın duygu ve düşüncelerini Parlamentoya
taşımak amaçlı, gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
geçtiğimiz günlerde Konya'da yapılmış olan karikatür krizinin protestosuna
yönelik bir miting esnasında, gazeteci bir bayan ile birkaç kişi arasında
yaşanmış ve başörtüsüyle asla ilgisi olmayan münferit bir olayın akabinde,
sanki, Konya'daki başı açık bayanların, özellikle de üniversitedeki başı açık
bayan öğrencilerin rahatsızlık içerisinde olduklarına, şehrin cadde ve
sokaklarında ise huzur içerisinde olamadıklarına yönelik bir tablo çizilmeye
çalışılmaktadır. Bu durum ise Konya'da büyük infiale sebep olmuştur.
Asırlarca değişik
medeniyetlere zemin oluşturmuş Konya, dünyanın en eski yerleşim merkezleri
arasında yer almakta ve yüzyıllardır, huzur kenti olarak tescil edilmektedir.
Mevlana Celaleddin Rumî, Kadı Siraceddin Urmevî, Sadreddin Konevî, Şemsi
Tebrizî, Muhyiddin Arabî gibi büyük düşünürler, Konya'da vermiş oldukları büyük
eserlerle, dünya kültürüne, barışına ve hoşgörüsüne büyük katkıda
bulunmuşlardır. Tarihî süreçte "muhteşem Türk şehri" unvanını da almış
olan Konya, 12 nci Asırda ilim ve sanat merkezi haline dönüşerek, dünyada
seçkin bir yere oturmuştur.
"Umutsuzluktan
umuda" çağrısını ayırımsız ve istisnasız olarak herkese, yüzyılları
aşarcasına yapmış olan ve hayatı "hamdım, piştim, yandım" olarak
özetleyen Mevlana'nın hoşgörü, barış ve sevgi felsefesini, gerek bireysel
olarak her bir Konyalı hemşerimiz gerekse toplum olarak tüm Konya halkı
yaşamakta ve dünyada büyük gıpta edilen bu medeniyet bakiyesine onurluca sahip
çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
cumhuriyetin temel niteliklerine bağlı, temel hak ve hürriyetlere saygılı,
Atatürk ilke ve inkılaplarını rehber edinmiş ve çağdaş yaşam biçimini
benimsemiş Konya insanımız, atfedilen isnatlara muhatap olmayı reddetmektedir.
İnsanların din, ırk, renk, mezhep, felsefe, coğrafya farkı, yaşam tarzı ve
giyim şekillerinin eleştirilmemesi Konyalı hemşerilerimin gerek yasal gerekse
de kültürel noktada en büyük hassasiyetlerindendir.
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Niye kızı taşladınız o zaman?!
AHMET IŞIK (Devamla) -
İlimizde, il dışında ve yurt dışında yaşamakta olan 5 000 000 Konyalı
insanımızı hiç kimsenin töhmet altında bırakmaya hakkı yoktur. Oluşan tablo
Konya'yı incitmiş, vicdanları kanatmış ve asla, işbu muameleyi Konya hak
etmemiştir.
Konya, geçmişte ve
bugünde olduğu gibi, gelecekte de huzur, barış ve sevgi kenti olmaya devam
edecektir.
Değerli milletvekilleri,
yukarıdaki duyarlılıklarımızı ve tekziplerimizi, Konyalı hemşerilerim adına
sizlerle paylaşıyor, Genel Kurulu, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Gazeteciyi taşlayanı hapse bile atmadınız, serbest bıraktınız! Söylem değil,
eylem önemli.
BAŞKAN - Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
EYÜP AYAR (Kocaeli) -
Sayın Başkan, İçtüzük 58'e göre söz istiyorum.
BAŞKAN - Hangi konuda
Sayın Ayar?
EYÜP AYAR (Kocaeli) - Bir
düzeltme yapacağım; tutanaklarla ilgili bir düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ayar; Tüzüğün 58 inci maddesine göre, yerinizden, yeni bir sataşmaya mahal
vermeden.
B) GEÇEN
TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Kocaeli
Milletvekili Eyüp Ayar'ın, 63 üncü Birleşimde, kürsüdeki konuşmacı için
kullandığı bir kelimenin yanlış anlaşıldığını ifade eden konuşması
EYÜP AYAR (Kocaeli) -
Sayın Başkan, dünkü, 63 üncü Birleşim İkinci Oturumdaki gensoru görüşmeleri
sırasında, Anavatan Partisi Genel Başkanı kısa bir açıklama yapmak için kürsüye
gelmişti; ancak, süresi bittiği halde, mikrofonu kapatılmasına rağmen, uzun
süre kürsüyü terk etmedi. Ne söylediğini de duymuyordum. Ben de "yeter
artık git" dedim. Bu cümledeki "git" kelimesi, ya benim
telaffuzumdan ya da yanlış anlaşılmasından dolayı tutanaklara başka türlü
geçmiştir. (Anavatan Partisi sıralarından gürültüler)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Yalan!..
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Özcan… Sayın Özcan, lütfen…
EYÜP AYAR (Kocaeli) -
Benim, asla, hakaret etmek gibi bir amacım yoktur. Bir yanlışı düzeltmek ve
kayıtlara, söylediğim şekliyle geçmesini istediğim için söz aldım.
Sizlere teşekkür
ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ayar.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Vicdanın rahatladıysa mesele yok.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Abuşoğlu…
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Vicdanını rahatlatmak için mi söyledin, kayıtları düzeltmek için mi; onu da
söyle.
BAŞKAN - Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları vardır.
Bir Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
İstanbul Milletvekili Ömer Zülfü Livaneli ve 19 milletvekilinin, gençler
arasında şiddet olaylarının artmasının sebeplerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/337)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Son yıllarda gençler
arasında şiddet eğiliminin arttığını üzülerek görmekteyiz. Sorunun ciddiyeti ve
kapsamı sistematik ve bilimsel bir yaklaşım gerekli kılıyor. Gençler arasındaki
şiddet davranışlarının hem istatistikî hem de toplumsal ve ruhbilimsel yönünden
araştırılması, sorunun boyutlarının tespiti ve alınacak tedbirlerin
belirlenmesi yolunda atılacak önemli bir adım olacaktır.
Bu sebeple;
1) Gençler arasındaki
şiddet davranışlarının özelliklerinin tespit edilmesi,
2) Bu davranışların ne
sıklıkla ortaya çıktığı ve yaş, eğitim durumu, sosyal statü gibi faktörler göz
önünde bulundurulduğunda nasıl bir dağılım gösterdiği,
3) Gençleri şiddete
yönelten başlıca faktörlerin neler olduğu,
4) Bu faktörleri etkisiz
kılmak için ne gibi önlemler alınması gerektiği amacı ile Anayasamızın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince "Gençlik ve Artan
Şiddet" konusunun araştırılması için bir Meclis araştırması komisyonu
kurulmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımla.
1 - Ömer Zülfü Livaneli |
(İstanbul) |
2 - Yüksel Çorbacıoğlu |
(Artvin) |
3 - Mehmet S. Kesimoğlu |
(Kırklareli) |
4 - Nejat Gencan |
(Edirne) |
5 - Sıdıka Sarıbekir |
(İstanbul) |
6 - Bülent Tanla |
(İstanbul) |
7 - İnal Batu |
(Hatay) |
8 - Fikret Ünlü |
(Karaman) |
9 - Muharrem Toprak |
(İzmir) |
10 - Mehmet Tomanbay |
(Ankara) |
11 - Ersin Arıoğlu |
(İstanbul) |
12 - Ülkü Gökalp Güney |
(Bayburt) |
13 - Türkân Miçooğulları |
(İzmir) |
14 - Yakup Kepenek |
(Ankara) |
15 - Hakkı Ülkü |
(İzmir) |
16 - Mustafa Gazalcı |
(Denizli) |
17 - Mehmet Ziya Yergök |
(Adana) |
18 - Hasan Ören |
(Manisa) |
19 - Kemal Kılıçdaroğlu |
(İstanbul) |
20 - Zeynep Damla Gürel |
(İstanbul) |
Gerekçe:
Gençler gündelik hayatın
birçok alanında okulda, evde, sokakta, spor müsabakalarında, eğlence
yerlerinde, giderek artan oranda, şiddet dışa vuran davranışlar sergiliyor.
Şiddet sıradanlaşıyor, hayatımızın bir parçası haline geliyor. Yaşadığımız son
olaylar gösteriyor ki, gençlerimiz çok kolay bir biçimde suç işlemeye
yönlenebiliyorlar. Bu durum sorunun çok tehlikeli bir boyut kazandığına işaret
ediyor.
Bütün bu gelişmelerde
kültür-eğlence endüstrisinin payının büyük olduğu konusunda birçok uzman fikir
birliği içindeler. Bu endüstri tarafından üretilen ve hem ülke hem de dünya çapında
dolaşıma sokulan ürünler yerel-ulusal kültürlerin çehresini hızla değiştiriyor,
kültürel değerleri günden güne kemiriyor. Özünde yalnızca tüketimi artırmayı
hedefleyen bu sözde sanat ürünleri hemen hemen her zaman güce, zenginliğe ve
şiddete övgü düzüyorlar. Kişilikleri ve zihinleri mesajlarla şekillenen, rol
modellerini televizyondan ya da diğer medya starları arasından seçen gençler
yüzeysel ve bencil bir yaşam anlayışında kitlenip kalıyorlar. Daha da kötüsü
doğru biçimde sosyalleşememiş ve ruh sağlığı bozuk bireyler yetişiyor.
Elbette, gençlerin
giderek daha fazla şiddete yönelmelerinin faturasını tamamen medyaya ve kültür
endüstrisine çıkaramayız. Bu toplumsal olguyu anlamak, açıklamak ve doğru
önlemleri alabilmek için, aile ilişkilerini, eğitim-öğretim kurumlarını ve
yaşadığımız hızlı sosyoekonomik dönüşümleri de sorgulamalıyız. Özellikle de
eğitim kurumlarının gençlere barış, sevgi, hoşgörü ve merhamet gibi temel
insanî değerleri aşılamakta neden yetersiz kaldıkları cevaplanması gereken
yakıcı bir soru olarak karşımızda duruyor. Bu amaçla, bir Meclis araştırma
komisyonu kurulması gerekmektedir.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
Önce, sırasıyla, yarım
kalan işlerden başlayacağız.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 3 üncü sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden teklifin görüşmeleri ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 15.45
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.51
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64 üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
4 üncü sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı : 904)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
5 inci sırada yer alan,
Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi;
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref
Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa
Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı
Kanunu Teklifi, Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479
Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim
Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137,
2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı : 1066) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet?.. Yerinde.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5.- 21/7/1953
tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hak-kında Kanunun 79
uncu maddesine birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
"Tahsil dairelerince
düzenlenen haciz bildirimleri, amme borçlusunun hak ve alacak-larının bulunduğu
veya bulunabileceği banka ve katılım bankalarının şubelerine doğrudan veya o
mahaldeki tahsil dairesi aracılığı ile tebliğ edilebileceği gibi; Maliye
Bakanlığınca veya bu Kanunu uygulayan diğer kurumlarca belirlenecek limitin
üzerinde borçlu bulunanlar için alacaklı tahsil dairelerince düzenlenen haciz
bildirileri, banka ve katılım bankalarının genel müdürlüklerine de doğrudan
tebliğ edilebilir. Banka ve katılım bankalarının genel müdürlükle-rine tebliğ
edilen haciz bildirileri hakkında da bu madde hükmü uygulanır."
(x) 1066 S. Sayılı Basmayazı 9.2.2006 tarihli 61 inci
Birleşim Tutanağına eklidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan;
buyurun.
Sayın Özcan, süreniz 10
dakikadır.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesi hakkında,
Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum; milletimizi ve Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dünkü
görüşmeler sırasında, Sayın Genel Başkanımızın konuşmasına -ki, gerçekten,
Sayın Başkanımızın tarafsızlığına sonsuz güvenimiz var, hâlâ da, o güveni devam
ettiriyoruz; ama- 3-5 dakika daha müsaade edilseydi, düşüncelerini anlatmaya
fırsat verilseydi -biz şeffaflıktan, dürüstlükten ve aydınlıktan yanayız- bunu
açıklayacaklardı, izah edeceklerdi. Maalesef, buna fırsat verilmedi. Halktan,
doğru şeyleri kaçırmayalım. Güneş balçıkla sıvanmaz. Ne kadar korumaya
kalkarsanız kalkın, Maliye Bakanı…
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Madde üzerinde konuşun.
BAŞKAN - Sayın Özcan…
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Geleceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Özcan,
lütfen, yasayla ilgili konuşur musunuz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Yasayla ilgili de konuşacağım Sayın Başkanım.
SUAT KILIÇ (Samsun)-
"Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım."
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Özellikle, hiçbir milletvekilinin, bir genel başkana değil hiçbir yaratığa
hakaret etmeye hakkı yoktur. Kınıyorum.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Sosyal güvenlik prim alacaklarıyla alakalı konuşun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Siz çok konuşmayın.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
O prim alacaklarını bu duruma getirdiğinizi, bugün Maliyede ne kadar sıkıntı…
Tahsilat durumuna geleceğiz; acele etmeyin.
Özellikle, dün
görüştüğümüz gensoru konusunda da bütün Meclise… Araştırma önergesi konusunda
yardımcı oldukları için, bütün milletvekillerine çok çok teşekkür ediyoruz. Bu,
Türk çiftçisinin sorunudur, araştırma önergesi. Gensoru sizinle ilgiliydi, siz
vicdanlarınızla baş başa kaldınız; ama, yarın, sandıkta, halk size, o
vicdanların ne ölçüsü olduğunun cevabını verecektir.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Size cevabını verdi 3 Kasımda; bir daha alırsınız.
BAŞKAN - Sayın Kılıç…
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Evet… 3 kasımda, siz ne dediniz kardeşim?! "Halka açığız" dediniz.
İşte, köylüye işkence!.. İşte fotoğraflar.
AHMET YENİ (Samsun) - Cem
Uzan'la görüştü mü Sayın Genel Başkanınız?!
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
"Köylüye işkence" dediniz.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Köylü Başbakandan özür diledi.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Daha nelerle uğraştınız... Halka söz
verdiniz, dürüstlükten bahsettiniz. İşte, Ali Dibo… Ali Dibolarla… Yapmayın, bu
halkı mağdur etmeyin!
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Maddeyle alakalı konuşun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, yine, dünkü araştırma önergesi sırasında, özellikle İktidar
Partili arkadaşlarımızın vatandaşa portakal ve mandalinada da 20 dolar
verdiklerini söylediler; birbirlerinin kulağına mı söylediler halka mı
söylediler?!
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Halka söylediler efendim.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Halka söylemediler; çünkü, Tarım Bakanlığı yetkililerinden dahi, hâlâ
"böyle bir düşüncemiz vardı..." Ama, burada, arkadaşlarımız dediler
ki, bölgeye gelmedi, bilmiyorlar diye şey yaptılar.
BAŞKAN - Sayın Özcan…
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Bir saniye Sayın
Özcan…
Dün, bu konuyla ilgili
sürenizi kullandınız, söyleyeceklerinizi söylediniz. Dün dünde kaldı, bugün
maddeyle ilgili...
Buyurun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Hayır, Başkanım, doğru şeyleri söyleyelim, gizlemeyelim; çünkü, verilmeyen şeyi
verildi gibi göstermek halktan kaçmaktır. Ben, onu söylemek istiyorum.
SUAT KILIÇ (Samsun) - Cem
Uzan'ın ittifak önerdiği doğru mu?
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
lütfen…
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- O ittifakı siz yapıyorsunuz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Cem Uzan'ın ittifak önerdiği, ancak sizler gibi hayal dünyasında yaşayanların
düşüncesidir; öyle bir düşüncemiz, Partimizin öyle bir şeyi yoktur.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Gazeteler…
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
O gazetelere ancak sizler vermişsinizdir diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar,
çiftçi perişan dedik. Bugün, eğer icralar kapısına geldiyse, tahsilatlar
yapılacaksa, çiftçinin perişanlığındandır, tarımda çalışan insanların, Bağ-Kura
ve Sigortaya borçlarını ödemediğinin bir şeyidir. Eğer, biz, bu çiftçilere
yeteri kadar destek verseydik, eminiz ki, hem vergisini ödeyeceklerdi hem
Bağ-Kurlarını; hatta, işçi çalıştıran çiftçilerimiz de işçi sigortalarını
ödeyeceklerdi. Bugün çıkıyoruz, icralar kanalıyla, bunları, daha nasıl çabuk
tahsil edebiliriz diye düşünüyoruz. Oysa, çiftçiyi, bu duruma, üçbuçuk, dört
yıla yakın bir zamandır, çiftçiye vermiş olduğunuz teşviklere baktığınızda,
çiftçi, ne ilacının parasını ödeyebildi ne Tarım Krediye ve Ziraat Bankasına
olan borçlarını ödeyebildi. Faizlerini bile ödeyemez durumdalar çiftçiler.
Bunun için, çiftçinin bu
ödemediği borçlarla ilgili hacizler… Dün aradı arkadaşımız, kapımıza geldi,
“hani hacizler kaldırılacaktı” diyor. Bizim düşüncemiz, bu çiftçilere yardımcı
olmak, bu çiftçileri yoksulluğa terk etmemek. Bu insanları, ömür boyu devlete
vergiden ve emekten başka bir şeyi olmayan bu çiftçilerimizi neden mağdur
edelim?! Neden haciz memurları kapısına gelsin?! Neden avukat parası versin?!
Neden gecikme faizleri için birsürü para ödesin?! Zaten gelirleri belli,
elindeki mallarını satamazsa, nereden alıp ödeyecek?
Narenciyeyi çürüttünüz…
AHMET YENİ (Samsun) -
Traktör satışlarına bak!
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Evet, traktör satışları… Vatandaş traktörünü satmaya başladı; doğru; alma
değil, sattırıyorsunuz traktörlerini vatandaşların, tarlalarını
sattırıyorsunuz. Çocuklarının okutulması için elinden gelen bütün birikimlerini
sunuyorlar.
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Özcan…
MUHARREM DOĞAN (Mardin) -
Sizin işiniz laf atmak mı?! Bakın, konuşuyor!.. Niye laf atıyorsunuz?! Ayıp
değil mi?! Yakışıyor mu size?!
AHMET YENİ (Samsun) -
Otur yerine, otur!
MUHARREM DOĞAN (Mardin) -
Edepli ol!
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Maalesef, köylü bugün şey yapınca, artık, köylüye hakaret ederek bu işi
çözemezsiniz. Yüzlerce Kemal Önceller var, canı yanmış. Dün arkadaşımız diyor
ki: "Biz, bütün zarar ziyanlarını ödedik." Hasan Kılıç -veriyorum-
bizim İçel Milletvekili Hasan Kılıç diyor ki: "Beş seneden beri hâlâ benim
paramı ödemediler." Dün telefonla, Sayın Eyiceoğlu konuşurken aradı. Niye
ödemediniz? Bundan üç ay önce dolu vurdu; hasar etti narenciyesini. Neden
zararlarını ödemediniz? Ama, burada çıkıp ne kadar güzel güzel diyorlar ki:
"Bizim hiçbir çiftçiye borcumuz yok, onların zarar ziyanını ödedik"
diyorlar. Ama, doğru söyleyin. Çiftçinin önünden kaçıramazsınız. Ondan sonra da
icra memurlarını göndereceksiniz, çiftçinin neyi varsa neyi yoksa
toplayacaksınız, "biz çiftçiye yardım ettik" diyeceksiniz! Hani,
2000'de 100 dolar olan teşvik, limonda, portakalda 80 dolar olan, greyfurtta 60
dolar olanı, limona, giderek, Sayın Başbakan "100 000'leri topladık" diyorlar. İnan edin,
orada 10 000 kişi yoktu. 100 000 ne kadar… Bu kadar kolay mı 100 000 kişiyi
toplamak Erdemli gibi yerde; elbette kolay değil; ama, vatandaş onu görüyor.
100 000 dedikleri de, bak, bunlar yüzde 90'ını, yüzde 100'ün üzerinde dahi
doğru söylemiyorlar diyorlar.
Şimdi, geliyorsun,
greyfurt hâlâ 40'ta; ama, burada dün arkadaşlar çıktı "20 daha
verdik" dediler. Verdilerse açıklayın. Meclisten niye kaçırıyorsunuz,
halktan niye kaçırıyorsunuz, köylüden niye kaçırıyorsunuz? Bu köylülere ne
kadar…
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Hüseyin Bey, İçel Valisine sorun. Genelge Valiye ulaştı.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Ben, bugün, Tarım Bakanlığının yetkilileri bazı arkadaşlardan sordum. Hayır,
düşünüyorlar! Düşünmeyin, verin. Zaten mağdurlar bu adamlar.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Şu anda Valiliğe ulaştı. Sorun Valiliğe.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Şu anda mı? Dün "verdik" dediniz.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Geçen hafta ulaştı.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Lütfen, sözümüze şey yapmayın.
BAŞKAN - Sayın Özcan…
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Elbette ki, biz, bu çiftçinin mağdur, köylünün mağdur, esnafın mağdur olmasını
istemiyoruz. Ben de esnaflığı yaşadım; köylü çocuğuyum ben de…
BAŞKAN - Sayın Özcan…
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Evet…
BAŞKAN - Sayın Özcan…
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Kaçıncı madde?!.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Sen, eğer, bu köylünün, icraya gönderiyorsan yokluğundan dolayı, bunların
tahsilatı konusunda da, elbette ki, zorluk çekecektir.
SUAT KILIÇ (Samsun) - Cem
Uzan'la ittifakın var mı yok mu?
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Hiç kimse kapısına…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan, bir
saniye…
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Hangi köylü icrada?!.
BAŞKAN - Sayın Özcan,
lütfen… Maddeyle ilgili konuşacak mısınız?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Yok… Yok ki…
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Madde üzerinde konuşmayacaksa, Cem Uzan'la ittifak var mı yok mu; onu
açıklasın.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Evet…
Bu şekilde, haczin
bildirmelerinin, borçlunun hak ve alacaklarının bulunduğu ve bulunabileceği
banka şubelerine tebliğ edilmesi sağlanmıştır. Maliye Bakanlığı veya Amme
Alacakları Kanununu uygulayan diğer kurumlarca belirlenen limitin üzerinde
borcu olanlar için düzenlenen haciz bildirileri ise, söz konusu bankaların
genel müdürlüklerine doğrudan tebliğ edilecekti, bankalara talimatlar
verilecekti.
Netice olarak şunu
söylüyoruz: Tasarının genel gerekçesi, 2005 yılı mart ayı itibariyle, SSK'nın
4,6 katrilyon, Bağ-Kurun 16,7 katrilyon TL alacağı bulunduğu ifade
edilmektedir. Buna göre, bu tasarının tüm bu borçların yeniden yapılandırılması,
bu yapılırken de belirli bir oranda indirim yapılması amaçlanmaktadır.
Tasarının 5 inci maddesi,
yapılan bu düzenlemeyle de bu kanun kapsamına giren borçların yanı sıra
gelecekte tahakkuk edecek borçların ödenmesi halinde SSK ve Bağ-Kur tarafından
yapılacak haciz işlemlerinin hızlandırılması amaçlandığı görülmektedir.
Hızlandırmayı amaçladığınıza göre, bir an önce, adamların elindeki tarlalarını,
topraklarını da alın, traktörlerini de alın; rahatlarsınız diyoruz.
Bizim düşüncemiz öz.
Anavatan Partisi olarak diyoruz ki, bu köylüleri mağdur… Bugüne kadar olan
faizlerinin affedilmesi, bundan sonra olan borçların da ödenmesi, anaparanın da
bir taksitle vatandaşa yardımcı olunması düşüncesindeyiz.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyoruz.
Sabredin; çünkü,
aydınlıktan kaçamayacaksınız. Halk, gerekli cevabı verecektir. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özcan.
Madde üzerinde…
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Hortumcularla ittifakımız yok; varsa yoksa köylüye…
BAŞKAN - Sayın Kılıç…
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, Grubumuza ve Grup Başkanımıza sataşma olduğu için cevap hakkımı
kullanmak istiyorum.
BAŞKAN - Ne diye sataşma
oldu Sayın Gündüz?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başbakana hakaret etti; birsürü sataşmalar oldu.
BAŞKAN - Ne söyledi Sayın
Gündüz; onu soruyorum. Ne söyledi?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Onu söylüyorum ben.
BAŞKAN - Söylediklerini
ifade eder misiniz; ne için söz istiyorsunuz?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başbakanın İzmir'deki, ki, o çiftçi, kendisi özür diledi yanlış anlaşılma
oldu diye…
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Mersin, Mersin…
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Konuyla ilgili, Grup Başkanımıza sataşma var. Onunla ilgili, ben, cevap hakkımı
kullanmak istiyorum.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
İşkence burada!.. Belgeler burada.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
- Kamuoyunu yanıltıcı beyanatlarda bulunuyor.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
İzleri var…
BAŞKAN - Tutanakları
getirteceğim Sayın Gündüz; inceleyip ona göre işlem yapacağım.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Adana
Milletvekili Kemal Sağ.
Buyurun Sayın Sağ. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ
(Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1066 sıra sayılı Sosyal
Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; sözlerime
başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bundan yaklaşık üç yıl kadar önce, Nisan 2003'te ilk çıkan
sigorta affıyla birlikte, daha doğrusu, ondan da önce olmak üzere, bir teklif
de ben hazırlamıştım ve bu teklif, o zaman AKP'nin çıkarmış olduğu vergi affına
paralel bir yasa teklifiydi ve ben, o teklifle, sadece vergi mükelleflerinin
değil, sigorta borçlularının, Bağ-Kur borçlularının ve hatta, ilave olarak,
tarım kesiminde çalışanların prim borçlarının affı için kapsamlı bir af teklifi
vermiştim; ama, o zaman bu dikkate alınmadı. Bugün, bu teklifin hükümetin
tasarısıyla beraber ele alınmasından dolayı, ben, sevinç duydum; ancak, keşke
bu tasarı o zaman ele alınsaydı da vergi borçlarıyla beraber Sigorta ve Bağ-Kur
borçları da bugün daha rahatlamış olsaydı, SSK ve Bağ-Kur Kurumu da
alacaklarını üç yıl önce tahsil etmiş olsaydı, kötü mü olurdu?! Ben, bunu bir
hatırlatma yaparak, konuşmama başlamak istiyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bugün, Genel Kurul gündemine getirmiş olduğunuz yasa
tasarısında, bizim o günkü teklifimizin tam aksine, karmaşık, anlaşılması güç,
beklentilerin tamamına cevap vermekten uzak, taraflara ödeme ve tahsilat
kolaylığını tam sağlayamayan bir tasarı halinde. Gerçekten, bu tasarının
içerdiği hükümler, öngördüğü ve getirdiği hesaplamalar, âdeta çokbilinmeyenli
bir denkleme benziyor. Prim borçlusu belki borcundan kurtulacak; ama, uygulanacak
formaliteler dolayısıyla canından bezecektir. Zaten uyguladığınız ekonomik
politikalar neticesinde zor duruma düşmüş, hatta muhasebeci parasını vermekte
zorlanan küçük esnaf, üç kuruşluk prim borcu için muhasebecisine, yine, ilave ödeme
yapmak zorunda kalacaktır.
Değerli arkadaşlar, bu
yasa tasarısı, ne yazık ki, ne prim borçlusunu ne de prim alacaklısı
durumundaki Sigorta ve Bağ-Kur Kurumlarını memnun edecektir. Yapılan bu
düzenleme, birinci yasada olduğu gibi, kanundan beklenen amacı, gene, sağlayamayacaktır.
Yasa, bu haliyle, dostlar alışverişte görsün yasası olmaktan öteye
gidemeyecektir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; çoğu zaman yaptığınız gibi, yine, bu yasayla da birilerine sanki
kıyak çekmek ister gibisiniz. Kötü niyetli davranarak, çalıştırdığı işçiyi
Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirmeyen ya da eksik bildiren yahut bildirdiği
halde işçinin prim borcunu yatırmayan müteahhit kesimi bir anlamda
korunmaktadır. Yalnız, bu arada, şunu da belirteyim ki, müteahhitler de çok
kötü bir uygulamayla karşı karşıyadır. Nedeni şu: Hazır beton kullanan ve
hafriyatta makine kullanan müteahhitlerden yüzde 35 oranında ölçümleme metodu
ile sigorta primi istenilmektedir. Bu, bana göre gerçekten bir haksızlıktır.
Mevzuat gereğince müteahhit, iş yaptığı idareye, işin garantisini ihtiva eden
ve yasanın öngördüğü miktardaki teminatı çoğunlukla da banka teminat mektubu
vermek suretiyle taahhüt etmektedir. Söz konusu banka teminat mektupları, iş
bitiminden sonra idarece serbest bırakılıyor. Serbest bırakmanın bir koşulu
ise, o işten dolayı Sosyal Sigortalar Kurumuna, çalıştırdığı işçilere ait prim
borcu olmamasıdır; yani, teminatın serbest bırakılması Sosyal Sigortalar
Kurumunun vereceği ilişkisiz yazısına bağlıdır. Eğer prim borcu söz konusu ise,
teminat nakde çevrilerek prim borçlarına mahsup edilmesi mecburidir. Doğal
olarak böyle bir durumda banka teminat mektubunu nakde çevirmek, tabiî ki,
müteahhidin bankadaki itibarını zedeleyebilir.
Şimdi, soruyorum değerli
arkadaşlar; bugüne kadar neden bu yola başvurularak prim borçlarının tahsili
yoluna gidilmemiştir; Sosyal Sigortalar
Kurumu bugüne kadar bu yola neden
başvurmamıştır ve inşaat işlerinde, Sosyal Sigortalar Kurumu, mevzuatın
öngördüğü denetim mekanizmalarını neden zamanında çalıştırmamıştır?
Kurum olarak görevinizi
zamanında yapmayacaksınız, kurum zarar ediyor diyeceksiniz, çıkan af yasaları
sayesinde tahsilat yapacaksınız, sonra da görevimizi yaptık diyeceksiniz; bu
durumu makul karşılamak mümkün değildir değerli arkadaşlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; anlaşılacağı üzere, kurumlar görevlerini yapmakta yetersiz
kalmakta, vatandaştan önce af beklentisine girmekte ve umutlarını çıkacak af
yasasına bağlamaktadırlar. Olmaz böyle şey arkadaşlar, olmamalı. Bu kürsüden bu
kurumları da uyararak, görev yapmaya davet ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
kurumlar görevini yapmalı ki, bu af yasası son olsun ve gündeme bir daha böyle
bir af tasarısı veya teklifi gelmesin.
Sadece bu kurumlar hatalı
değil değerli arkadaşlar, iktidar da hatalıdır. Bugüne kadar uyguladığı
ekonomik politikalar sayesinde toplumun birçok kesiminde olduğu gibi, SSK'lı ve
Bağ-Kurlu vatandaşlarımızda da ekonomik sıkıntılar yaşanmaya başlamış, hatta
toplum bir sosyal patlamanın eşiğine gelmiştir.
Değerli arkadaşlar,
görüşülmekte olan bu yasa tasarısının 5 inci maddesiyle 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 79 uncu maddesine bir fıkra
eklenerek, tahsil dairelerine yeni bir imkân ve kolaylık sağlanmaktadır.
Gerçekten, bu güzel uygulamadır ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu fıkrayı,
bu hükmü destekliyoruz değerli arkadaşlar; çünkü, bir alacaklı tahsil
dairesinin alacaklarını tahsil etmek için bir bankanın o ildeki veya birkaç ildeki
tüm şubelerine ayrı ayrı haciz varakası göndermesi, doğrusu, çok zaman kaybettiriyordu.
Şimdi, bu hükümle, alacaklı tahsil daireleri, doğrudan doğruya banka genel
müdürlüğüne yazı yazarak veya haczi tebliğ ederek, tüm şubedeki borçlarına, hak
ve alacaklarına el koyabilmektedirler. Bu, gerçekten güzel bir şeydir; sizi
tebrik ediyorum arkadaşlar; ama, keşke, bu prim affındaki yasanızın içindeki
tüm hükümler de böylesi yararlı hükümler içerebilseydi, o zaman onları da
alkışlardık arkadaşlar.
Yalnız, bu düzenleme
sonucunda tahsil dairelerinden bir istirhamımız var değerli arkadaşlar ve bunu,
bu kürsüden yapmak istiyorum; artık, bundan sonra, amme alacağını tahsil
ederken, bundan böyle, artık, mazeret ileri sürmeden, bir an önce, beklenen
tahsilatı ivedilikle yapmaları ve tahsilat oranını artırmalarıdır.
Unutulmamalıdır ki, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, dün olduğu gibi, bugün de
yarın da, kamu alacağını ödemeyenlerin, kamuya olan borcu üzerinden rant elde
edenlerin hep karşısında olduk ve daima da karşısında olacağız. Hiç endişeniz
olmasın, bu konuda yapılacak her türlü olumlu düzenlemeye bugüne kadar destek
verdik, bundan sonra destek vermeye devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde, önemli bulduğum bir konuya daha
değinmek istiyorum. Bilindiği gibi, tasarının 1 inci maddesinde, toplumun
beklentilerini tam karşılamasa da, bir hüküm yer almaktadır. Bu tasarının
gündeme gelmesinden sonra, zannediyorum, benim gibi sizler de birçok mektup ya
da e-mail almışsınızdır. Bunların içerisinde en ağırlıklı olanı, kesintili
olarak çalışan ve çalıştığı süreler arasında kalan çalışılmamış veya çalışıldığı
halde bildirimde bulunulmamış, bugün için belgelendirmesine olanak kalmamış ve
dolayısıyla prim ödenmemiş eksik günler için prim ödeyerek emeklilik hakkı elde
etmek isteyen vatandaşlarımızdan talep geliyor. Sosyal güvenliği olmayan bu
vatandaşlarımızın sosyal güvenceye kavuşturulması için gereken düzenlemeleri
yapmak, sosyal devlet olmanın bir gereğidir değerli arkadaşlar. İnanıyorum ki,
benzer talepler sizlere de ulaşmıştır. Gerçi, Sayın Bakan, salı günkü konuşmasında,
3 üncü madde hakkında bir açıklama yaparken, bunun mümkün olmadığını açıkladı.
Değerli milletvekilleri,
bu yasa bir fırsat olabilir; eğer bu yasada yapmayı düşünmüyorsanız, küçük bir
kanun tasarısıyla bunu yapabilirsiniz ve binlerce mağdur vatandaşın durumunu
düzeltme şansını yakalayabilirsiniz. Geliniz, buna ilişkin bir düzenleme
yapalım ve bu tür beklentisi olan vatandaşlarımızın da bu beklentilerini yerine
getirelim.
Sayın Başkan, izninizle,
bir konuyu tekrar vurgulamak istiyorum. Gerçekten, üç yıl önce, bizim bu sosyal
güvenlik teklifimiz gündeme alınsaydı ve sizin desteğinizle yasalaşsaydı,
bugün, bu sorunların birçoğu yaşanmayacaktı ve vatandaş üç yıldır
beklemeyecekti. Biz, üç yıl önce bugünü görebildik; yani, AKP, bizim
düşüncelerimizin -ayıp olmazsa söylemek istiyorum- üç yıl gerisinden
gelmektedir. Demek ki, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ülke meselelerine
AKP'den daha erken vâkıf olmakta ve çözüm üretmekteyiz.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) -
Siz de, vâkıfsanız…
KEMAL SAĞ (Devamla) - Bir
gün iktidar olursak, onu da yapacağız; hiç merakınız olmasın değerli arkadaşım.
Bu arada, önemli bulduğum
bir teknik bilgiyi de bilgilerinize sunarak konuşmamı bitireceğim değerli
arkadaşlar.
Yasanın 1 inci maddesinin
uygulanmasında 2004 bilançosu esas alınmaktadır. Değerli arkadaşlar, bunun
amacı nedir; mükellefin iyi durumda olup olmadığını anlamaktır. Peki, mükellef
2004 yılında iyi durumda değil; ama, 2005 yılında durumunu düzeltti; peki, o
zaman neye göre karar vereceğiz değerli arkadaşlar? Ben şimdi diyorum ki, eğer
gerçekten bu yasada, bu 1 inci maddede mükellef düşünülüyorsa, gelin, 2004 yılı
bilançosu yerine 2005 yılı bilançosunu esas alalım; eğer mükellef gerçekten iyi
duruma gidiyorsa bunu görmek daha mümkün olur, eğer kötüye gidiyorsa bunu da
görmek mümkün olur.
Yukarıda yaptığım bütün
açıklamalardan anlaşılacağı üzere, bu tasarı, mevcut şekliyle karmaşık,
anlaşılması ve uygulaması güç, topulumun beklentilerine yeterince cevap
vermekten uzak değerli arkadaşlar.Ben, izin verirseniz bir teklifte bulunmak
istiyorum. Bu yasanın yeniden değerlendirilmesini teklif ediyorum. İsterseniz,
sizin döneminizde sıkça görülen tekriri müzakere yöntemine başvurarak bu yasayı
tekrar görüşelim, eksiklerini tamamlayalım ve böylece, siz de iktidar olarak
iyi bir yasa çıkartıp vatandaşın beklentisine daha iyi cevap verme şansını
yakalamış olursunuz.
Sözlerimi tamamlıyorum.
Bir daha af yasası çıkmaması ümidiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tüm
vatandaşlarıma da borçsuz günler diliyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Sağ.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Samsun Milletvekili Ahmet Yeni…
Buyurun Sayın Yeni. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 1066 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Prim
Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer Başkan,
değerli milletvekilleri; 2000 ve 2001 yıllarında ülkemizin tecrübe edindiği
ekonomik krizlerle birlikte işverenlerin ve serbest meslek erbabı esnafımızın
içine düştükleri malî sıkıntılar sebebiyle sosyal güvenlik kurumlarına
ödemeleri gereken primleri ödemelerinde zorluklar yaşamaları sonucu Sosyal
Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur, en önemli gelir kaynağı olan prim gelirlerini
zamanında ve tam olarak tahsil edememiş, bu şekilde sosyal güvenlik açıkları
büyümüş, bu kurumlara olan borçlar 2002 yılı başından 2004 yılı sonuna kadar
yüzde 74 oranında artmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; söz aldığım madde üzerinde aşağıdaki hususları belirtmek
istiyorum. 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü
Hakkında Kanunun 79 uncu maddesine birinci fıkrasından sonra gelmek üzere
"tahsil dairelerince düzenlenen haciz bildirimleri, amme borçlusunun hak
ve alacaklarının bulunduğu veya bulunabileceği banka ve katılım bankalarının
şubelerine doğrudan veya o mahaldeki tahsil dairesi aracılığı ile tebliğ
edilebileceği gibi, Maliye Bakanlığınca ve/veya bu Kanunu uygulayan diğer
kurumlarca belirlenecek limitin üzerinde borçlu bulunanlar için alacaklı tahsil
dairelerince düzenlenen haciz bildirileri, banka ve katılım bankalarının genel
müdürlüklerine de doğrudan tebliğ edilebilir. Banka ve katılım bankalarının
genel müdürlüklerine tebliğ edilen haciz bildirileri hakkında bu madde hükmü
uygulanır" fıkrası eklenmektedir.
5 inci maddeyle,
borçluların üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının haczedilmesinde banka ve
özel finans kuruluşlarının tek tek şubelerine haciz bildirisi gönderilmesinin
yanı sıra, günümüz teknolojik gelişmeleri dikkate alınarak belirlenecek belli
limitin üzerinde borçlu olanların hak ve alacaklarının zaman ve emek kaybına
yol açmadan haczedilmesini sağlayabilmek bakımından 6183 sayılı Kanunu
uygulayan kurumlara, banka ve özel finans kuruluşlarının genel müdürlüklerine
doğrudan haciz bildirisi gönderebilme yetkisinin verilmesi sağlanmaktadır.
Kurumun, bundan böyle prim ve diğer alacaklarının takibinde önceliğinin büyük
meblağlı borçlara verilmesi, ayrıca yasal süresi içinde ödenmeyen alacakların
takibine kısa süre içinde geçilmesi düzenlemesi yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu tasarının yasalaşması sosyal güvenlik reformuna da
başlangıç teşkil edecektir. Aynı SSK ve devlet hastanelerinin
birleştirilmesinde olduğu gibi, tüm sosyal güvenlik kurumlarının, sosyal güvenlik
reform kanunları çerçevesinde birleştirilerek bir çatı altına alınacak olması,
alınan hizmet ve sosyal güvenlik mevzuatı yönünden hak ve sahipleri arasında
var olan mevcut eşitsizlikleri gidermekle kalmayacak, aynı zamanda ilgili
kurumların daha sağlıklı ve sorunsuz bir başlangıç yapmaları bu kanun
tasarısıyla sağlanabilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu tasarı, esas itibariyle, aynı, 27 Şubat 2003 tarihinde
yürürlüğe giren Vergi Barışı Kanununda olduğu gibi, prim affı yoluyla borçların
tahsilini kolaylaştıracağı gibi, taraflara da ödeme kolaylığı getirmektedir;
yani, hem kurumlarımız kazanacak hem de vatandaşlarımız kazanmış olacaklardır.
Kredi kartları mağdurlarının da mağduriyetini gidermek amacıyla bu tasarıyı da
yakında Meclise getiriyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepimizin malumu olduğu gibi, Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden bu yana, daha öncesinde yaşanan
krizler nedeniyle ödeme güçlüğüne düşen ve uygulanan temerrüt faizleriyle
birlikte ödenemeyecek meblağlara ulaşan tarımsal kredi borçlarını, hayvancılık
kredilerinden kaynaklanan borçları, tarımsal sulama, elektrik borçlarını
yeniden yapılandırmak suretiyle temerrüt faizlerini kabul edilebilir oranlara
çekmiş ve yeniden hesaplanan meblağları taksitlendirmek suretiyle de bu
borçların tahsili yoluna gidilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Yeni.
AHMET YENİ (Devamla) -
Alt komisyon başkanlığını yaptığım, Ziraat Bankasında da, bu yapılandırma
sonucunda, vatandaşlarımızın, çiftçilerimizin borçlarını yüzde 90 seviyesinde
ödediklerini görmekten son derece mutlu oldum.
Yine, aynı şekilde, Vergi
Barışı Kanunuyla güç durumdaki vergi mükelleflerimize de belirli kolaylıklar
sağlanmış, toplumda belli bir uzlaşmayla vergi gelirlerinin artırılmasına yol
açılmıştır. Hükümetimizin bu yönde aldığı karar sonucu yapılan düzenlemeler
meyvesini vermiş ve büyük oranlarda bu borçlar tahsil edilebilmiştir; yani,
vatandaşlarımız, kendilerinden kaynaklanmayan nedenlerden dolayı içine
düştükleri olumsuz durumdan bile imkânlar ve şartların zorlanmasıyla atılacak
olumlu adımları fırsat bilerek, dürüst vatandaş olmanın bilinç ve
sorumluluğuyla üzerine düşeni yapmakta, borçlarını ödemektedirler. Yeter ki,
biz, hükümet olarak gereğini yapalım ve bunun yasal zeminini hazırlayalım.
Sözlerime son verirken,
son üç yıllık çalışma döneminde on yıllara sığmayan hizmetlerin kanunî
altyapısını gerçekleştiren bu Yüce Meclisin Sayın Başkanını ve değerli
üyelerini bir kez daha saygıyla selamlıyor, görüşülmekte olan kanun tasarısının
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Yeni.
Madde üzerinde 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Kacır, buyurun.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak ve daha önce alt komisyonda
ve Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen; fakat, bugün, burada, tekrar
tutanaklara geçmesini sağlamak amacıyla, uygulamacılara yol göstermesi için,
sorumu arz etmek istiyorum: 100 000 Yeni Türk Lirası üzerinde borç aslı olup da
rasyosu iyi çıkan ve yüzde 10, yüzde 20, yüzde 30 indirimlerden
yararlanamayacak olan SSK borçlusu işverenlerin borçları da 60 aya kadar
taksitlendirmeye tabi tutulacak mıdır?
Arz ediyorum Sayın
Bakanım.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kacır.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Kacır'ın sorusuna
cevap veriyorum: 100 000 YTL ve üzerinde borcu olup, rasyosu 0,50 ve 0,30'un
üzerinde olmasından dolayı yüzde 10, yüzde 20 ve yüzde 30 terkibinden yararlanmayan
işverenlerimizin borçları indirimsiz olarak borcun yaşı ve miktarına göre 60
aya kadar taksitlendirilecektir.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Başka soru olmadığı için
soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1066
sıra sayılı yasanın 5 inci maddesinin sonuna gelmek üzere aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Kemal
Sağ |
Şevket
Arz |
|
|
Malatya |
Adana |
Trabzon |
|
Osman
Özcan |
Atila
Emek |
Feridun
Fikret Baloğlu |
|
Antalya |
Antalya |
Antalya |
İlave fıkra:
Kamu kurum ve
kuruluşlarından alacağı olduğunu belgeleyen kişi ve kurumlar için bu madde
hükümleri uygulanamaz.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
- Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; bir kurum veya kişi düşünün;
prim borcu var, ödeyecek; ama, kamu kurumlarından alacağı var, bunu belgeliyor.
Benim diyor, doğmuş şu kadar… Eczacıyım, yanımda insanlar çalışıyor, ilaç
verdim devlete, şu kadar alacağım var diyor. Bunu da götürüp belgeliyor. Evet;
ama, ödemiyor diğer kurumlar bu alacağı. Peki, bu insan, bir tarafta kamu
kurumunda alacağı var, bir tarafta da SSK borcunu veya Bağ-Kur borcunu ödemedi
diye siz haczediyorsunuz.
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Mahsup ediliyor herhalde o.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır efendim, edilmiyor. Edilmiyor efendim.
Kamu kurumlarından,
benim, belgeli alacağım var; şimdi, nasıl beni haczedebilirsiniz?! Devlet,
insanı… Komisyon katılmadım diyor, hükümet katılmadım diyor. Benim, onurum var,
şerefim var; neden beni haczediyorsunuz ya?! Alacağımı verin o zaman! Alacağımı
vermeyeceksin, SSK borcunu ödemedi diye beni haczedeceksin; var mı böyle bir
şey?!
Değerli milletvekilleri,
bu insanlar bizim insanlarımız, haksızlık yapmayalım insanlarımıza.
Tabiî, bir başka
haksızlık… Bu Meclisten bir Teşvik Yasası çıkardık. Değerli arkadaşlar, bu
yasayla ilgili, bu yasada, önce 36 ili, sonra 12 ili Teşvik Kanununa tabi
tuttuk. Aynen o günkü konuşmamı hatırlıyorum, yeni giren 12 ile söyledim "çok heveslenmeyin, bir şey
olmayacak..."
Şimdi, bir kere, devlet
haksızlık yapmaz. Yıllardır orada üretim yapıyor, kurulmuş. Ama, standart bir
işçi hacmi var; bunu tamamlamış, kapasitesi bu kadar. Siz, bu adama hiçbir prim
iadesi yapmıyorsunuz, ilave şu kadar işçi alırsam ben bu yasadan faydalanacağım
diyorsunuz; ama, öbür tarafta yeni işe başlayanı bu yasadan faydalandırdık.
Değerli arkadaşlar,
devlet kimseyi rekabet ettirmez. 1 kilo iplikte 200 000 lira fark ediyor. O
kurum, diyelim 200 kişi çalıştırıyor, çok rasyonel bir kurum, güzel çalışıyor,
düzgün çalışıyor, her ay da primini ödüyor işçilerine; ama, ilave işçi alamam
ki ben buraya. Çünkü, niye; benim kapasitem bu kadar, makinem bu kadar.
Yıllarca namusluca çalışıyorum. Ama, yeni kurulan firmalara siz bu işverenin
ödeyeceği primi ödüyorsunuz, Teşvik Yasasıyla, eski kurumlara ödemiyorsunuz.
Haksızlıktır bu. Haksızlıktır. Yani, biz haksızlık yapıyoruz. Bu Teşvik Yasası
-bas bas bağırdık- bu şekilde yürümez. Denizli'deki adam, Denizli'deki firmalar
boşalttı işçileri, Uşak'a götürdü. Ne oldu? İstihdam yarattık! Teşvik Yasasının
amacı istihdam yaratmaktır. Bu mantıkla biz istihdam yaratamayız. Dürüst
olmayan birtakım insanlara biz çanak tutmamalıyız.
Değerli milletvekilleri,
bu verdiğimiz önerge çok açık bir önerge. Devlet insanını kandırmaz. Alacağım
var diyor, belgeliyor; benim şurada, şu kadar alacağım var...
İBRAHİM KÖŞDERE
(Çanakkale) - Mahsup ediliyor...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Edilmiyor efendim, maalesef edilmiyor.
Eğer, bir eczanenin, ilaç
vermiş, Emekli Sandığından, SSK'dan veya bir başka kurumdan... Mal vermiş…
İBRAHİM KÖŞDERE
(Çanakkale) - Mahsup ediliyor...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Mahsup edilmiyor efendim.
Onun için, varsa alacağı,
bunu belgeliyorsa, bu adamın onuruyla oynamayın. Bu adamı haczetmeyin. Bu adama
haciz göndermeyin. Bunu söylüyoruz.
Hepinize saygılar
sunarım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Karar yetersayısı istiyoruz.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın
Sarıbaş.
Kabul etmeyenler…
Sayın Milletvekilleri,
karar yetersayısı yoktur, birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 16.35
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 16.45
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64 üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
1066 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi;
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref
Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa
Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı
Kanunu Teklifi, Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479
Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim
Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137,
2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 5 inci maddesi
üzerinde verilmiş önergenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Önergeyi kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- 17/7/1964
tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 80 inci maddesinin beşinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Kurumun, süresi
içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı
maddeleri hariç diğer maddeleri uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında
Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen
yetkileri kullanır. Şu kadar ki;
Kurumun prim ve diğer alacaklarının süresi içinde ve tam olarak
ödenmemesi halinde, ödenmeyen kısmına, sürenin bittiği tarihten itibaren ilk üç
aylık sürede her ay için % 3 oranında gecikme cezası, ayrıca her ay için
bulunan bu tutarlara ödeme süresinin bittiği tarihten başlamak üzere borç
ödeninceye kadar, her ay için ayrı ayrı Hazine Müsteşarlığınca açıklanacak bir
önceki aya ait YTL cinsinden iskontolu ihraç edilen Devlet iç borçlanma
senetlerinin aylık ortalama faizi, bileşik bazda uygulanarak gecikme zammı
hesaplanır. Ancak ödemenin yapıldığı ay için gecikme zammı günlük hesaplanır. Yapılacak
takip sonunda tahsilinin imkansız veya tahsili için yapılacak giderlerin
alacaktan fazla olacağı anlaşılan 20 YTL'ye kadar (20 YTL dahil) Kurum
alacakları, tahsil zamanaşımı süresi beklenilmeksizin Kurum Yönetim Kurulunca
terkin edilebilir. Kurum Yönetim Kurulu, bu miktarı on katına kadar artırmaya,
terkin yetkisinin tamamını veya bir kısmını yetki sınırlarını da belirterek
Kurum Başkanına, Genel Müdürlere ve Sigorta İl/Sigorta Müdürlerine devretmeye
yetkilidir. Bakanlar Kurulu ilk üç ay için uygulanan gecikme cezası oranını iki
katına kadar artırmaya veya bu oranı % 1 oranına kadar indirmeye, yeniden
kanuni oranına getirmeye ve uygulama tarihini belirlemeye yetkilidir. "
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdağan söz
istemişlerdir. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Sayın Özdoğan, süreniz 10
dakikadır.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı yasa tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
konuya geçmeden önce, dün, burada bir hatip konuşurken, Kocaeli Milletvekili
Eyüp Ayar, hatibe çok ayarsız bir söz söyledi. Siyasetçinin ayarını düzenleyen
seçmendir. Kocaeli seçmeni, Eyüp Ayar'ın ayarını düzenlemesi için… Buradan onu
bildirmek istiyorum. Evet, çok affınıza sığınarak söylüyorum, hatibe
"it" diye hitap etti, bu, tutanaklara geçti; yargıda bunun hesabını
verecektir.
Ben, kendisine, buradan
-bizim atasözlerimiz hikmetlerle doludur- bir atasözü hediye etmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
lütfen… Sayın Ayar o konuyla ilgili açıklama getirdi.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Ses kayıtlarında var efendim. Teşekkür ediyorum.
Ben, bir atasözümüzü
hediye etmek istiyorum; ömrünün sonuna kadar hiç unutmasın. Atasözümüzde der
ki: "Kem söz sahibinindir." "Kem" kötü demektir değerli
arkadaşlar. Bu atasözümüzü de kendisine hediye ediyorum.
Ayrıyeten, bir
hissiyatımı da belirtmek istiyorum: Dün, Sayın Maliye Bakanını, AK Parti Grubu
adına Sayın Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ savundu. Bekir Bozdağ'ın, ben,
hukukçuluğu yanında aynı zamanda bir ilahiyatçı olduğunu biliyorum ve yıllarca
da merkez vaizliği yaptığını ben biliyorum; küçük dilimi yuttum, gerçekten
küçük dilimi yuttum! Neden…
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
lütfen…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Tek bir söz söylüyorum Sayın Başkanım: Acaba, bu vaazlarını inanarak mı
veriyordu?! (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan…
AHMET YENİ (Samsun) -
Konu ne?!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Konuyu hemen söylüyorum…
AHMET YENİ (Samsun) -
Konuya gel...
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Konuyu hemen söylüyorum -Sayın Bekir Bozdağ çok iyi bilir, ben de İslama
vâkıfımdır, benim de çocuğum ilahiyatçıdır- Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü
Vesselam buyuruyor ki: "Kim bir zalimi savunursa, Allah o zalimin eliyle
onu cezalandırır." Bunu hayatında göreceksin Sayın Bekir Bozdağ. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, 2001
ekonomik krizi, küçük esnaf ve sanatkârlar başta olmak üzere, tüm işverenleri
zor duruma düşürmüş, sırf bu nedenle birçok mükellef vergi ve sosyal güvenlik
primlerini zamanında ödeyememiştir. Üstelik krizin çıktığı dönemde geç ödenen
vergi ve primlere uygulanan gecikme faizinin aylık oranı yüzde 10'lar civarında
gerçekleştirilmiştir; kriz ortamının kendine özgü ağır koşullarının yansıması
olarak değerlendirilmiştir.
2001 krizinin olumsuz
izlerinin çoktan silinmiş olmasının gerektiği bugünlerde, hükümetin halkta
oluşturduğu beklentinin olumsuz yansımaları olumlu taraflarını bastırmıştır.
Bağ-Kur ve SSK primlerinin faizlerinde oluşan af beklentisi, gerçek mağdurlarla
birlikte istismarcıları da artırdığı doğrudur; ancak, öyle bir noktaya
gelinmiştir ki, SSK ve Bağ-Kurun halihazırda kesinleşmiş ve tahsil edilemeyen
prim ve faiz alacaklarının yaklaşık 28 milyar YTL olduğu söylenmektedir.
Dolayısıyla, artık, bu alacakların yeniden yapılandırılması kaçınılmaz bir hal
almıştır; çünkü, tahsil edemediğin para senin değildir.
Şu noktayı, İktidar
Partisi mensuplarından bazıları bile tasvip edemiyor: Mevcut haliyle yapılan
düzenlemeler uygulanabilir değildir. Neden; mükelleflerin vergi dairelerindeki
2004 yılı malî tabloları esas alınarak yapılacak denetim ve hesaplamalara göre,
sadece likidite rasyoları yüzde 50'nin altında olanlar bu düzenlemeden
yararlanabilecektir. Likidite rasyosunun düşüklük yüzdesine göre faizde indirim
imkânı tanınıyor. Peki, mükelleflerce vergi dairelerine verilen malî tabloların
kaçta kaçı işletmenin gerçek durumunu yansıtmaktadır?! Bu malî tablolardan
hareketle, doğru likidite rasyosunu tespit etmek mümkün müdür?! Ardından,
gelsin vergi denetimleri, vergi daireleri ile SSK müdürlükleri arasındaki
bürokratik yazışmalar.
Bir de, prim borçları 50
000 YTL'nin altında olanlar için ayrı, 50 000 YTL'nin üstünde olanlar için ayrı
indirim standartları öngörülüyor.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - O, 100 000; değişiklik var onda.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Bu kriterlerin hiçbiri sağlıklı değildir. Borçlu mükelleflerin başını
ağrıtmaktan öte bir sonuç vermez. Asıl yapılması gereken, yüksek oranlı faiz ve
ceza uygulamalarından vazgeçilerek, bir daha bu türlü afların yapılmayacağının
yasaca güvence altına alınmasıdır.
Kapsama, Bağ-Kur primi,
sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi, sosyal
yardım zammı ve idarî para cezaları ile isteğe bağlı ve topluluk sigortası prim
borçları girmektedir. 31 Mart 2005 tarihinden önceki dönemlere ait bu borçlar,
indirimden yararlanılarak taksitle ödenebilecek. Öte yandan, bu tarihten sonra,
yasanın yürürlüğe girdiği tarihe kadar olan borçlar için de, indirim
uygulanmadan taksit imkânı getiriliyor. 1999'a kadar olan SSK borçlarına
gecikme faizi, bu tarihten sonraki borçlara ise TEFE oranında faiz uygulanacak.
Bağ-Kur prim borçlarında ise, tüm gecikme faizi ve gecikme cezaları silinecek,
yerine TEFE oranı uygulanarak, bu borçlar yine 60 taksite bölünecek. Ayrıca,
Bağ-Kur prim borcunun tamamını ödeyenlere hemen, taksitle ödeyenlere ise, ilk
dört taksitini ödemeleri halinde sağlık hizmeti verilebilecek. Teşvik
kapsamındaki illerde bulunanlar, sigorta primi borçlarını taksitlendirmeleri
halinde bu teşviklerden yararlanabilecekler; aksi takdirde, teşviklerden
yararlanmaları imkânsızdır.
İçerik, ana başlıklarıyla
bunlardan ibarettir. Şimdi, gelelim yapılan düzenlemelere. Hükümetin beyan
ettiği niyetlere göre ne kadar hizmet edecektir? Şimdiye kadar, hükümetin
konuyla ilgili yaptığı çalışmalar istenen sonucu vermemiştir maalesef. Ekonomi
tarihimizin yakın dönemlerinde de bu konuda başarısızlıklar yansımıştır.
2003'te, 18 milyar Yeni Türk Liralık borcun 2 milyar YTL'si tahsil
edilebilmiştir.
Sosyal Sigortalar prim
borçlarına ödeme kolaylığı sağlayan yasal düzenlemelerin, bürokratik karmaşaya
yol açmayacak, eşitsizlik doğurmayacak, sistemin kendi içinde taşıdığı
koşullara başka şartlar eklenmeyecek, işi zora koşmayacak türden düzenlemeler
olması lazım; aksi takdirde, yapılan düzenlemeler sonuç doğurmamaktadır.
Nitekim, geçmişte prim ödeme kolaylığı türünden yapılan düzenlemelerin pek
çoğunun, ne yazık ki, sonuç doğurmadığını görmekteyiz. 2003 yılında çıkarılan
prim borcu ödeme kolaylığının tatminkâr sonuçlar ortaya koyamadığını görüyoruz.
Bu sonuçlar hakkında kısaca bir değerlendirme yapmakta fayda vardır.
Bağ-Kur için, başvuran
sayısı 735 000 mükellef, borcunu ödeyen 445 000 mükellef, tahsilat ise 1,5
milyar YTL olmuştur. SSK için, başvuran 235 000 işyeri, tahsilat ancak 436 000
000 YTL, isteğe bağlı sigortalılar ise 188 000 000 YTL...
Şimdi, hepimiz geçmişte
yapılan hatalardan ders çıkarma eğiliminde olmalıyız. Anavatan Partisi olarak
bizler, hataların tekrarına ve vatandaşımızın bu nedenle mağdur edilmesine
karşıyız. Her ne kadar böyle basiretli bir eğilim göstermese de, iktidar da
aynı ihtiyatlı tavrı uygulamakla yükümlüdür.
Diğer yandan, yazık ki,
hükümet, detaylarını tasarlamadan, ne getireceğini öngörmeden, sadece ana
hatlarıyla, amaca hizmet eder görünen bir düzenlemeyle Yüce Meclisin karşısındadır.
Yapılacak düzenleme ana hatlarıyla ortaya konulmuştur. Bizler de bunu
inceledik. Tasarı, genel olarak, bir temenniler dizisini andırmaktan öteye
gitmemektedir. Diğer yandan, hükümet, her zaman yaptığı gibi önemli gerçeği
ihmal etmektedir. Unutmayalım ki, şeytan ayrıntıda gizlidir.
Hükümet, sadece ana
hatlarıyla başarı vaat eden bir tasarıyı temennilerle alt alta dizmiş, halkın
huzuruna çıkmıştır. Bu türden bir tasarının başarılı olabilmesi için, tasarının
doğuracağı sonuçlarla, bazı özellikleri bünyesinde barındırması gerekir.
Örneğin, sonuçlarıyla bürokratik karmaşa doğurmamalıdır. Bu tasarı için,
bürokratik karmaşa doğurmuyor diyebilir miyiz; tabiî ki, hayır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- 2004 yılı malî tablolar esas alınarak yapılacak denetim ve hesaplamalara
göre, sadece, likidite rasyoları yüzde 50'nin altında olanlar bu
düzenlemelerden yararlanabilecektir.
Peki, mükelleflerce vergi
dairelerine verilen malî tabloların kaçta kaçı işletmenin gerçek durumunu
yansıtmaktadır? Bu malî tablolardan hareketle, doğru likidite rasyosunu tespit
etmek mümkün müdür? Ardından, gelsin vergi denetimleri, vergi daireleri ile SSK
müdürlükleri arasındaki bürokratik yazışmalar.
Sonra, tasarı, borçluyu
tasnif etmekte, her bir grup için uygulama kriterleri koymaktadır. Bu da
yetmezmiş gibi, vergi borcunu ödemiş olmak gibi harici kriterler getirmektedir.
Uygulamada karmaşaya yol açabilecek teferruatı çoğaltmaktadır. Ekonomi
tarihimiz, ödeme kolaylıkları içeren sistemlerin başarısızlıklarıyla doluyken,
iktidar, geçmişin acı tecrübelerinden ders almamaktadır. İktidar, kibrini
aklının önüne geçirmiştir. Halkımız, bunu, artık, anlamıştır ve gereğini
yapacaktır. Anavatan Partisi, sağduyusu, eleştirel bakışı, yenilikçi
anlayışıyla halkımızın yanında olacaktır.
Hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özdoğan.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bozdağ.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
Sayın Başkan, Sayın Hatip, ismimi de anarak, şahsıma sataşmada bulunmuştur;
kısa bir açıklama yapmak istiyorum, izin verirseniz.
BAŞKAN - Sayın Bozdağ,
Tüzüğün 69 uncu maddesine göre, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, kısa bir
açıklama…
Buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ'ın, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın,
konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; benden önce kürsüde siz saygıdeğer
arkadaşlarıma hitap eden Erzurum Milletvekilimiz Sayın İbrahim Özdoğan, ismimi
de anarak, şahsımı itham etmiştir. Ben bu vesileyle, açıklamada bulunmak için
söz aldım. Dün de, Anavatan Partisi Sayın Genel Başkanı, burada konuşurken de
şahsımı yalancılıkla itham etmişti; ama, cevap verme imkânım olmamıştı. Sayın
Özdoğan'a, bana bu cevabı da verme imkânı tanıdığı için, huzurlarınızda
teşekkür ediyorum.
Dün, ben, burada 6.7.2002
tarihinde Özelleştirme Yüksek Kurulunun, Petrol Ofisiyle ilgili blok satış
kararı aldığını ve bu kararı da uyguladığını söylemiştim. Sayın Genel Başkan,
buraya geldi, milletin gözlerinin içerisine baka baka dedi ki: "Biz, böyle bir blok satış yapmadık, yalan
söylüyorsunuz." Elimde evrak vardı, gösterme imkânım olmadı. Şimdi,
telefonla, evrakın üzerinde yazılanların buraya bir kısmını dercettim, yanımda
olmadığı için sizlere takdim edemiyorum; ama, oradakini aynen okumak istiyorum
müsaade buyurursanız:
"Özelleştirme Yüksek
Kurulu Kararı
06.07.2002/41
Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının 05.06.2002 tarih ve 4286 sayılı yazısına istinaden 05.09.1990
tarih ve Özelleştirme 90/7 sayılı Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı kararı ile
özelleştirme kapsamına alınan, 4046 sayılı Kanunun geçici 11 inci maddesi
gereğince özelleştirme programına alınmış sayılan Petrol Ofisinin yüzde 51
oranındaki kontrol hissesinin blok satış suretiyle özelleştirilmesi
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 21.04.2000/37 sayılı kararıyla onaylanmış ve bu
karara istinaden satış falancaya yapılmıştır" deniyor ve altında da
Başbakan olarak Sayın Bülent Ecevit'in, Yılmaz Karakoyunlu'nun, Sümer Oral'ın
imzaları var, diğer imza sahiplerini de saymıyorum.
EDİP SAFDER GAYDALI
(Bitlis) - Sayın Başkan, sataşmadan söz verdiniz, 3 dakika oldu.
BAŞKAN - Lütfen, sayın
milletvekilleri...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Burada milletin gözünün içine bakıla bakıla dendi ki "blok satış
yapılmadı." Belgesi burada. Yalanı ben söylemiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bozdağ…
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Türkiye'nin Başbakanlığına talip olan
insanlar beyanda bulunuyor. Bunun takdirini ben millete arz ediyorum, milletime
sunuyorum.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Milletin gözüne baka baka yalan söylüyordun.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Hayır, ben söylemedim.
BAŞKAN - Sayın Bozdağ…
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Ben, bütün, belgelerle konuştum ve aynı belgeyi de söylüyorum. Bakın, burada.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Sayın Başkan, sataşma konusuyla ne ilgisi var? İbrahim Özdoğan'ın söylediğine
cevap versin.
2 dakika vermiştiniz, ne
oldu?
BAŞKAN - Sayın Bozdağ,
lütfen...
Bugünkü sataşmayla ilgili
söz istediniz, bugünkü sataşmaya cevap veriniz.
Buyurun.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Sayın Başkan, cümlemi bitiriyorum.
Sadece, ben, bana yapılan
ithama karşılık bir cevap verdim. Beni itham ettiler; ben doğruları savundum,
haklıyı savundum, samimîyim; ama, yalan söyleyenleri savunmadım, onların
yanında da yer almadım; işte belgesi.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bozdağ.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Vicdanın rahat değil galiba!
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- İbrahim Özdoğan'ın sözünü yuttun mu?! İbrahim Özdoğan'a Cevap versin.
AHMET YENİ (Samsun) -
Belgeyle konuşuyoruz.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- İbrahim Özdoğan'a cevap ver!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Verdi işte "yalan söylemedim" diyor, "doğruları savundum"
dedi.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Onun cevabını mahşerde verecek herhalde!
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3. - Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi;
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref
Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa
Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı
Kanunu Teklifi, Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479
Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim
Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137,
2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066) (Devam)
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Enis Tütüncü.
Buyurun Sayın Tütüncü.
CHP GRUBU ADINA ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 6 ncı maddesi üzerine, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken,
hepinizi, sevgi, saygıyla selamlıyorum.
Bu maddeyle üç konuda
düzenleme getirilmektedir: Birinci düzenleme, gecikme zammı oranlarının
düşürülmesidir. İkinci düzenleme, 20 YTL'nin altındaki kamu alacaklarına terkin
edilmesi olanağı getirilmektedir; yani, 20 YTL altındaki kamu alacaklarının
üzeri çizilmektedir. Üçüncü düzenleme ise bu maddeyle ilgili, gecikme cezası
oranlarında değişiklik yapılabilmesi için Bakanlar Kuruluna değişiklik yapma
yetkisi verilmektedir. Evet, 6 ncı maddenin, özü, esası, bu üç düzenlemede
yatıyor.
CHP olarak, özelde bu
maddenin, genelde ise yasa tasarısının son derece iyiniyetli bir çaba olduğunu
görüyoruz ve hem bu maddeyi hem biraz sonra söyleyeceğim eksikliklerle birlikte
yasa tasarısını destekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu maddeden yararlanarak, sosyal sigorta kurumlarının finansal
yapılarının düzeltilmesi açısından önemli gördüğümüz bazı konulara hükümetin
dikkatini çekmek istiyoruz. Bu çerçevede, öncelikle beş konuda, çok ciddî çabaya,
çok ciddî gayrete ihtiyaç duyulduğunu bilgilerinize sunuyoruz.
Nedir bu beş konu:
Birincisi, aktif
sigortalı sayısının artırılması.
İkincisi, prim ödeyen
işletmelerin malî yapılarının güçlendirilmesi.
Üçüncüsü, sosyal sigorta
fonlarının kârlı ve verimli bir şekilde işletilmesi.
Dördüncüsü, değişik
sosyal sigorta kurumlarına tabi sigortalılar arasında, farklı haklar elde etme
yarışının önlenmesi ve bu nedenle, ulusal ölçekte sigorta hak ve normlarının
tespit edilmesi ve yerleştirilmesi ve ulusal ölçekteki bu normların
değiştirilmesinin engellenmesi.
Ve son olarak, sosyal
sigorta kurumlarının özerk olması, yönetimlerinin siyasal müdahaleden uzak
tutulması ve tek elden yönetilmesi.
Adalet ve Kalkınma
Partisinin bu konularda ne kadar başarılı, ne kadar başarısız olduğunu, şimdi,
sizlere sergilemek istiyoruz ve dolayısıyla, bu yasa tasarısının da eksiklerini
dile getirmek istiyoruz.
Şimdi, aktif sigortalı
sayısındaki artış, bilindiği gibi iki kanaldan besleniyor. Birinci kanal -ki,
ben buna temel kanal diyorum- istihdam hacminin genişletilmesidir, işsizlikle
mücadele edilmesi ve çalışmak isteyen herkese iş bulunmasıdır. İkinci kanal
ise, istihdam hacmi genişlemese dahi, hatta istihdam hacmi daralsa dahi,
istihdam edilenler içerisindeki kayıtdışı istihdamın -yani, sigortasız
çalışanların, sendikasız çalışanların, vergisiz olarak çalıştırılanların, kaçak
olarak çalıştırılanların sayısının- azaltılmasıdır. İşte, bu her iki kanalın
bir arada çalıştırılması, aktif-pasif sigortalı oranının hızla yükseltilmesini
sağlayacaktır. Bu oran, ne yazık ki, Türkiye'de 2'nin altına düşmüştür; 1,7
olarak çıkıyor; yani, yaklaşık 2 çalışan kişi 1 emekliye bakıyor. Oysa,
gelişmiş ülkelerde bu oran yüksektir, 3-4 çalışan kişi, hatta, kimi Avrupa
Birliği ülkelerinde 6-7 çalışan kişi -yani, sigortaya prim ödeyen aktif sigortalı
çalışan kişi- ancak 1 kişiye bakabilmektedir. Türkiye'nin sosyal sigorta
kurumlarının aktuaryel açıdan sıkıntıya girmesinin altında bu temel sıkıntı,
sorun yatmaktadır.
Prim ödeyen işletmelerin
malî yapılarının iyileştirilmesine gelince, bunun hükümetlerin reel ekonomiye
ve üretime verdikleri öneme ve bunlara sağladıkları desteğe bağlı olduğunu
hepimiz biliyoruz.
Sosyal sigorta fonlarının
kârlı ve verimli bir şekilde işletilmesi, değerlendirilmesiyse, sosyal sigorta
kurumlarında malî yapıların güçlendirilmesi açısından yaşamsal önemdedir. SSK
ve Bağ-Kurun elindeki kaynaklar, bir zamanlar, hükümetler tarafından faizsiz
veya çok düşük faiz oranlarıyla hazine kaynağı gibi kullanılmıştır. Yüksek
enflasyonun da etkisiyle bu kaynaklar giderek erimiştir, çarçur edilmiştir. Bu
çöküntünün altında, aslında, geçmişteki bu yanlış uygulamalar yatmaktadır.
Öte yandan, Türkiye'de,
ulusal ölçekte sosyal sigorta norm ve standartlarının hâlâ belirlenip
oturtulamamış olması, finansal denge üzerinde iki ucu keskin bir balta gibi
sallanmaya devam ediyor. Örneğin, Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu,
Bağ-Kur ve banka sandıkları ile sigorta şirketlerinin her birinde farklı
haklar, farklı standartlar, farklı normların devam etmesi, sigortalılar
arasında bir hak yarışmasının yeniden alevlenmesine neden olabilir. Sosyal
sigorta kurumlarının özerk ve siyasal müdahaleden uzak tutulmasının nasıl
önemli olduğuna, burada değinmeye gerek görmüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; genelde bildiğimiz bu konulara, burada neden değinme
ihtiyacını hissettim; şunun için: Bu gerçeklerin, sosyal sigorta kurumlarının
finansman yapılarını yıllarca nasıl tahrip ettiği apaçık ortadayken, AKP
İktidarı, bu tahribatta kendini sütten çıkmış ak kaşık gibi temiz, pırıl pırıl
gösterme çabası içinde görünüyor. Bu çaba, özellikle yasa tasarısının
gerekçesinde, siyasî etiğe ters bir şekilde âdeta sırıtıyor.
Bakınız, tasarının genel
gerekçesine göre, sosyal sigorta kurumlarının malî dengelerinin bozulmasının
sorumlusu, hâlâ 2000 ve 2001 yılında yaşanan krizlerdir. Bir zamanlar, bu
ülkede, anımsayacaksınız, 70 sente muhtaç olduğumuz edebiyatı yapılıyordu.
Şimdi, AKP İktidarı döneminde ise, kriz edebiyatıyla siyaset yapılmaya
çalışılıyor.
Peki, 2002 Kasımından bu
yana ülkeyi kim yönetiyor? AKP İktidarında, işsizlik ve yoksullukla mücadele
konusunda vaat edilenlere ne oldu? İşsizlikle ciddî bir mücadele yapılabildi
mi? Fakirlik fukaralık azaltılabildi mi? Kayıtdışı ekonomi ve dolayısıyla
sigortasız, vergisiz; yani, kayıtdışı çalışanların oranı düşürülebildi mi? Üç
yıl dört aydır; yani, kırk aydır iktidarda olan AKP, işletmelerin finansal
yapılarını, özellikle de küçük ve orta ölçekli işletmelerin, küçük esnaf ve
sanatkârların, tarım ve hayvancılık işletmelerinin malî durumlarının
düzeltilmesi için,elle tutulur, sonuç alıcı hangi politikaları uyguladı?!
Hükümet bunlarla meşgul
değil, kusura bakılmasın. Hükümet edenler, dışarıdan gelen paraların yarattığı
bir hayal dünyasına kendilerini kaptırmışlar; bütün gözler borsada, dövizde,
faizde, özelleştirmede. Ekonomideki sıcak para, yani, ekonomide kalıcı olmayan,
her an gidebilecek, spekülatif, yabancı para 55 milyar doları aşmış "boş
ver canım, sorun yok" havasında hükümet.
Ulusal tasarrufları artıramıyoruz.
Türkiye'nin gerçek kalkınmayı sağlayabilmesi için, ulusal tasarruflarının
artırılması lazım. Borsada yabancıların payı yüzde 70'lere yaklaşmış,
hükümetten şöyle bir yorum geliyor: Aman, ne kadar iyi, yabancı sermaye
geliyor.
Türk Lirasının aşırı
değerlendirilmesi sonucu, ithalatçı, turizmci ayakta duramaz hale gelmiş,
ithalat ucuzlayarak patlamış, ucuz ithal girdileri ve yabancı mallar piyasayı
işgal etmiş, yerli malları ve yerli üretilen girdileri piyasadan kovuyormuş;
işletmeler peş peşe iflas ediyormuş, kapanıyormuş, artan cari açık dış borçla
finanse ediliyormuş; sadece devletin değil, özel sektörün de dış borcu
eskisiyle kıyaslanamayacak şekilde yükseliyormuş; AKP'den değerlendirme: Canım,
ne önemi var, AB'ye uyum gösteriyoruz.
Hükümet ve hükümete akıl
veren ekonomi çevreleri, bu acı gerçeklere karşı sanki gözlerini kapamışlar,
borsayla yatıyorlar, borsayla kalkıyorlar.
Buradan sormak istiyorum:
Çiftçinin, memurun, işçinin, küçük esnaf ve sanatkârların, KOBİ sahiplerinin,
emekli, dul ve yetimlerinin borsada parası var mı?! İşsizlik 10 000 000'u
aşmış, açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan yurttaşlarımızın toplamı 22 000
000'u geçmiş; bu yurttaşlarımızın borsayla ilişkisi olabilir mi?! Tarım ve
hayvancılık çökmüş. Çiftçimiz, üç sene önceki piyasa fiyatlarının altında
buğday ve ayçiçeği satıyor. Narenciye üreticisi, mısır üreticisi başta, birçok
alandaki çiftçi iflasın eşiğinde. Bu arada, mazot, gübre, tarım ilaçları gibi
girdilerin fiyatları almış başını gidiyor. Açlık sınırı, yani, iki çocuklu dört
kişilik bir ailenin yalnızca mutfak masraflarını karşılamak için, o da ahım
şahım bir mutfak masrafı değil, günde 2 000 kalori alabilecek şekilde asgarî
bir beslenme kalıbının gereğini karşılamak için yapmak durumunda kaldığı masraf
700 YTL'ye çıkmış ve bu durum karşısında hükümet "ne haber, asgarî ücreti
380 YTL'ye çıkardık" diye âdeta böbürleniyor.
Bu arada, SSK ve Bağ-Kur
emekli aylıklarının önemli bir bölümü de açlık sınırının altında kalmış,
protesto edilen senet sayısı ve bunların toplam değeri her yıl artış göstermiş,
2005 yılı sonunda 2 katrilyon 800 trilyon Türk Lirasına çıkmış. Peki, sorarım
size ve hep birlikte kendimize de soralım, biz de soruyoruz: Bu koşullarda,
Bağ-Kur üyeleri primlerini nasıl ödeyecek? Borç takmışsa borcunu nasıl tasfiye
edecek? SSK'ya tabi işyeri, çalışan çalıştıran KOBİ sahipleri, hatta, belli
büyüklükte, büyük büyüklükte işletmeler, sanayi işletmeleri SSK'ya borçlarını
nasıl ödeyecekler?
Bakınız, Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2005 Mart ayı itibariyle Bağ-Kur üyelerinin 16
katrilyon 7 trilyon lira borcu gözüküyor. Bu borcun yaklaşık 4 katrilyonu
çiftçilerimizin borcudur. Borçlu çiftçi sayısı 796 000 kişi; toplam Bağ-Kur
sigortalıların, yani, çiftçilerdeki sigortalıların yüzde 71'ini oluşturuyor.
Küçük esnaf ve sanatkârlar ile diğer bağımsız çalışanlardan borçlu olanların
sayısı ise yaklaşık 1,5 milyon kişi. Bunların toplam borçları 12 katrilyon 800
trilyon. Neden bunlara değiniyorum; Bağ-Kura borçlu üyeler, 2002'den bu yana,
ekonomik açıdan çöküntüden kurtarılamamıştır. Bunlar, bu koşullarda, hem borç
taksitlerini ödeyecekler hem de primlerini ödeyecekler.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; inşallah, öderler; ama, son derece zor ödeyeceklerini biz
sanıyoruz. Benzer olay, SSK'ya borçlu olanlar için de söz konusu. Bu yasa
tasarını getirmeden önce, hükümet, SSK'ya primlerini…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tütüncü,
lütfen, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Toparlayacağım.
…ödeyemeyecek duruma
düşenleri ekonomik açıdan ayağa kaldırmak için hangi ciddî politikaları
uyguladı? Teknik deyimle, reel ekonominin, reel üretimin desteklenmesi için ne
yaptı; ne yazık ki, gerekeni yapmadı. Onları acımasız piyasa koşullarına terk
etti, ithal mallarının ve yabancı malların, yabancı girdilerin rekabeti altında
âdeta ezilmelerini seyretti.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma
Partisi kırk aydır iktidarda ve durumu düzeltmek için ciddî bir çaba
göstermeyecek, kırkbirinci ayın başında bu yasa tasarısını önümüze getirecek ve
diyecek ki, bu tablonun sorumlusu 2000, 2001 yılı krizleridir. Ee, ne diyelim;
kırkbir kere maşallah; ama, Allah, AKP'ye akıl fikir versin, ilgililere de
sabır ihsan eylesin.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Cümlemize!..
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
İlgililere neden sabır ihsan eylesin diyorum; çünkü, bu yasa tasarısının derde,
ne yazık ki, deva olmayacağını tahmin ediyoruz 2003'teki gibi; keşke olsa;
diliyoruz, istiyoruz. İyi niyetli bir çaba; keşke olsa.
Bu niyetle, Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu iyi niyetli yasa tasarısının başarılı olmasını
istiyoruz; hayırlı olmasını, uğurlu olmasını diliyoruz. Bu düşüncelerle, Yüce
Meclisi, tekrar, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tütüncü.
Madde üzerinde 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1066
sıra sayılı yasanın 6 ncı maddesinin sonuna gelmek üzere aşağıdaki fıkranın
ilave edilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Kemal Sağ |
Feridun Baloğlu |
|
|
Malatya |
Adana |
Antalya |
|
Osman Özcan |
Atila Emek |
Şevket Arz |
|
Antalya |
Antalya |
Trabzon |
İlave fıkra:
"Kamu kurum ve
kuruluşlarından alacaklı olduklarını belgeleyen kurum ve kuruluşlara gecikme
cezası uygulanmaz."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın milletvekilleri, bir önceki maddede bir önerge vermiştik,
reddettiniz. Bir kez daha söylüyorum, Millî Eğitim Bakanlığına iş yapıyorum
diyelim veya Sağlık Bakanlığına; istihkakımı hak ettim, alacağım var oradan,
alacağım var, alacağım var oradan. Müteahhidim veya halde kabzımalım; sebze
verdim, yanımda insanlar çalışıyor, bir kuruma verdim, bir okula verdim ve bir
hastaneye verdim. Paramı alamıyorum devletten; ama, yanımda çalışan insanlara
da SSK primini her ay ödemek zorundayım.
Deminki maddede kabul
etmediniz. Eğer bir kurumdan alacağı varsa, arkadaşlarım haciz uyguluyor, haciz
uygulayarak alıyor. Etmeyin tutmayın, onurlu insanlara haciz uyulamayalım,
temlik edelim. Kabul etmediniz o maddede; ama, hiç değilse, burada... Benim
herhangi bir kamu kurumundan alacağım varsa, buna, o alacağıma faiz
vermiyorsunuz. O benim alacağım, orada alacağım var; ama, buradaki borcumu
ödemediğim zaman aylık yüzde 3'ten ceza tatbik ediyorsunuz. İnsanları mağdur etmeyelim.
Devlet kimseyi mağdur etmez. Alacağım var benim devletten; verin, primimi
ödeyeyim. Vermiyorsunuz; o zaman niye bana ceza uyguluyorsunuz?!
Değerli arkadaşlar, bu
önergenin esas anlamı budur. Hiç değilse mağdur etmeyin bu insanları. Devlet
kimseyi mağdur etmez arkadaşlar. Tabiî, yine, bu geçti tabiî… Her türlü borcu
olan, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığına borcu olan, kimin on sene önceden borcu
varsa, onlara bu madde hükmünü uyguluyorsunuz; ama, burada isteğe bağlı
sigortalılara getiriyorsunuz, 1.3.2003 ile 31.3.2005 arasındaki insanlara bu
hakkı tanıyorsunuz. İnsanların işi bozulmuş olabilir, isteğe bağlı sigorta
primini ödeyememiş olabilir. Türkiye, 2001 yılından itibaren çok büyük bir
değişim gösterdi, birsürü insan mağdur oldu, birsürü insan isteğe bağlı primini
ödeyemedi. Neden onlara aynı şeyi yapmıyoruz? Bunlar bizim insanımız değil mi?!
Demin, Antalya Milletvekilim Sayın Tuncay Ercenk Beye mektup gelmiş "ben
55 yaşındayım, artık hastayım" diyor; ama, eğer, biz bir yasa yapıyorsak,
toplumun her kesimini kucaklamak zorundayız arkadaşlar.
Tabiî, bir kez daha...
Bir başka şey, muhtarlarımız… Değerli milletvekilleri, 220 000 000 maaş
veriyoruz, minimum tahsil ettiğimiz prim 143 000 000. Demin, geçen gün bir
milletvekilimiz dedi ki: "Efendim, ödesinler." Değerli arkadaşlarım,
Malatya'da 805 muhtarımız var. Bunun 560 tanesinin prim borcu var.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) -
90 000 000 değil miydi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - 90 000 000 değildi efendim, 102 000 000'du. Eğer, vicdanınız…
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) -
Yüzde 150 zam yaptık.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Sayın Milletvekili, vicdanınız, eğer, bir köy muhtarının 220 000
000 liraya çıkardık diye yeterli görüyorsanız, onu sizin takdirinize
bırakıyorum.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) -
Yüzde 150 zam yaptık; daha ne yapalım?!
ALİ İBİŞ (İstanbul) -
Mevlüt Bey, daha önce kaç liraydı?!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Efendim, daha önce kim bu hatayı yapmışsa, kim bunu yapmamışsa, o,
ben, siz; ama, mesele bir sorunu çözmek değil mi? Onun için, bu insanlar
hastaneye gidemiyor.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Çözüm adımları atılıyor.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) -
Epey çözdük yani.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Adımlar... Bakın, bu konuda, yine rica ediyorum, yine istirham
ediyorum; en azından, bu insanların prim borcu kadar, prim borcunu… Ama, maalesef, kabul etmediniz. Bu
insanlar bizim insanlarımız, bu insanların yüzüne bakıyoruz hep, gidiyoruz. Bu
insanlar bizden daha büyük özveri
gösteriyor. Bu insanlar bazen haftada üç defa, dört defa ile gidiyor köyünün
işini takip etmek için. Bu insanlar bizim insanlarımız arkadaşlar. Bunlar mutlu
olursa biz mutlu oluruz; ama, olayları basit almayalım. Neyle gidilir; kaç lira
otobüs parası?..
Değerli milletvekilleri,
önergemi şiddetle savunuyorum. Devlet... Bir tarafta alacağım var, bir tarafta,
eğer, SSK, Bağ-Kur primimi ödeyemiyorsam, küçük esnafım, mal verdim, sebze
verdim, meyve verdim kamu kurumuna, alacağım var buradan, bana gecikme cezası
uygulamayın, bunun için haykırıyorum. Gelin bu önergeye "evet" deyin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkanım.
Özetle, deminki önergeyi
reddettiniz, hiç değilse, alacağım varsa, ben bunu size ispat ediyorsam, benim
-Millî Eğitim Bakanlığında iş yaptığım müteahhidim- bu kadar alacağım var,
doğmuş alacağım, doğacak değil. Doğmuş alacağım var diyorsam; bu alacağım
ödenene kadar bana ceza tatbik etmeyin diyorum, bunu söylüyorum arkadaşlar.
Vatandaşa haksızlık yapmayalım, devlet baba haksızlık yapmaz; ama, devlet
alacağına şahin, vereceğine başka türlü bakamaz arkadaşlar.
Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Karar yetersayısı istiyorum.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Geç kaldın!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Hayır, olur mu öyle şey.
BAŞKAN - Kabul edenler…
Arayacağım Sayın
Kandoğan.
Kabul etmeyenler… Karar
yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Kaç kişi var şurada Sayın Başkan?!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Kaç kişi var şurada allahaşkına! Sayın, 50 kişi var.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) -
Doğru söylüyor.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
burada…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Lütfen, görevinizi yapın. 50 kişi var…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
hareket yapmayın. Lütfen oturur musunuz.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) -
Doğru söylüyor, 50 kişi yok!
BAŞKAN - Burada
Anamuhalefet Partisinden ve İktidar Partisinden birer kâtip üye bulunmaktadır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Biraz önce, şahıs adına da konuşma yapmadan oylamaya geçtiniz Sayın Başkan.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Başkanımıza böyle hitap edemezsin.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Evet, biraz önce şahıs adına konuşma yapmadan oylamaya geçti.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Otur yerine!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Başkan bu Meclisin oylarıyla seçildi.
BAŞKAN - 7 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 7.- 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 50.-
İşverenler ve üçüncü şahısların bu Kanunun 10, 26, 27 ve 28 inci maddeleri
gereğince, iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle ödemekle yükümlü
bulundukları her tür borcu 36 aya kadar eşit taksitler halinde tahsil edilir.
Söz konusu borca, 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt
Faizine İlişkin Kanunun 1 inci maddesi hükümlerine göre faiz uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Kâzım Türkmen, Ordu
Milletvekili.
Buyurun Sayın Türkmen.
CHP GRUBU ADINA KÂZIM
TÜRKMEN (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşülmekte olan
prim borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili 7 nci madde üzerinde söz
almış bulunuyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu kanunla ilgili madde,
1998'lerden itibaren, bugüne değin her zaman görüşülerek, kamuoyunun oldukça
dikkatini çekmiştir ve kamuoyunda da çok ciddî bir beklenti yaratmıştır.
Dolayısıyla, kanunun bugüne kadar geç gelmiş olmasının sebebini anlamak mümkün
değildir.
Değerli milletvekilleri,
bu kanunun gereğine baktığımız zaman, çok olumlu karşılanan yönleri olduğu
gibi, son derece haksız olan uygulamalar da kanunla beraber gelmektedir.
Örneğin, bu kanunla ilgili 2003 yılında yeniden yapılandırma olmuş; ama, gerçek
amacına ulaşmadığı için tekrar yeniden yapılandırma gibi bir konumla karşı
karşıya kaldık. Şu anda 2006 yılındayız; 2002 yılından bugüne değin, eğer bu
kanun zamanında çıkmış olsaydı, hem devlet alacaklarını almış olacak hem de
birçok vatandaşımız bugün devlete veya diğer kurumlara borçlu olmayacaktı.
Ama, burada, söz konusu
çok önemli iki konu var: Bir tanesi, hükümet yetkililerince, hükümet kanadınca
bu kanunun çıkarılacağı çok önceden beri ilgililer tarafından kamuoyuna
açıklanmakta. Dolayısıyla bu açıklamanın neticesi olarak, nasıl olsa prim
borçları ödenecek diye birçok mükellef bu kanunu beklediler; ama, biz, bu
kanunu beklerken yeni bir haksızlık daha getirdik. Gerçekten, bugün borcunu
ödeyemeyecek durumda olanların, özellikle çiftçinin, esnafın zaten durumu belli,
onlar için son derece önemli kazanımlar da var burada; ama, birçokları var ki,
bu kanunun çıkacağını bildikleri için, nasıl olsa ileride bu borçlar
taksitlendirmeye gidecek düşüncesiyle borçlarını ödemediler. Eğer o gün
olanakları varken borçlarını ödeyenlerin ödedikleri para ceplerinde kalmış
olsaydı, bugün her birisi bir servet sahibi olacaktı. Bunu niçin söylüyorum; bu
kanunla beraber yeniden bir yapılandırma olmuştur, faizlerde düşüş olmuştur;
bunları olumlu karşılıyoruz; ancak, özellikle tarım kesimindeki insanlarımızın,
esnafımızın büyük bir bölümünün bu prim borçlarını, hem şu andaki prim
borçlarını ödeyecek hem de bundan sonraki yapılandırmayla ilgili, 60 ay da
taksit yapacaklar, bunları ödemeleri mümkün görünmüyor. Burada, özellikle 60 ay
taksit gibi, taksitlerin uzamış olması son derece olumlu görünse bile, hem şu
anda ödemesi gereken borcu ödeyecek hem de bundan önceki ödeyemediği borçları
ödemek gibi üzerine bir külfet gelecek, bu borçların ödenmesinde gerçekten
zorluk olacak, bunu hep beraber gördük. Vergi barış yasasında da çok iyi
uygulamalar olduğunu burada söyledik; ama, bu uygulamanın aksaklıklarını daha
sonra görerek, bunu yeniden Meclis olarak ele almak zorunda kaldık.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, özellikle, Cumhuriyet Halk Partisinden diğer sözcü arkadaşlarımız da
söylediler, ben de kendi bölgem Karadeniz'den size bir örnek vermek istiyorum;
çünkü, Karadeniz'deki üreticinin büyük bir bölümü esnaftır, çiftçidir ve tek
geliri fındıktır. Şimdi, bunun, bununla ne ilgisi var diye bazı arkadaşlarımız
sorabilir. Değerli arkadaşlarım, Karadeniz'de 8 000 000 insan fındıktan
geçimini sağlamaktadır. 8 000 000 insan geçimini fındıktan sağlarken, hükümet,
tamamen fındığı desteklemenin dışında bırakarak, âdeta, fındık üreticisini
kendi kaderiyle baş başa bırakmıştır; ama, asıl burada hazin olan, borcuna sadık
olan insanımıza, köylümüze bir başka oyun oynamıştır. Fiskobirlik'in geçen
günlerde yapılan seçimlerine, her ne hikmetse, iktidar partisinin, Düzce'den,
Bolu'dan, Sakarya'dan olmak üzere, tüm fındık bölgelerindeki milletvekilleri,
seçimler için Giresun'a gitmişlerdir; olağanüstü baskı yapmışlar seçimleri
almak için; ama, neticede, bugünkü yönetim, çiftçinin de desteğiyle, büyük bir
başarıyla çıkmıştır. Bunu niçin söylüyorum; ilgili, bakanlık yapmış
arkadaşlarımız dahi, orada "bundan sonra Fiskobirlikle bizim işimiz yoktur,
bu yönetim olduğu süre içerisinde, hiç kimse bizim yanımıza gelmesin"
diyerek, âdeta, fındığın üzerinde yeni bir malî terör estirmişlerdir. Fındık
sezonunda eylül ayında 6 500 000 lira olan fındık, şu anda bugün 4 500 000
liradır. Dolayısıyla, 1 ton fındıkta 2 000 000 000 gibi düşük bir fiyatla karşı
karşıyadır. Bunun asıl nedeni, hükümetin özellikle bu seçimlerden sonra
Fiskobirlik'i gözden çıkarmış olması, Fiskobirlik'in ihtiyacı olan kredilerin
verilmesi konusunda ciddî bir çaba sarf
etmemiş olmasından kaynaklanıyor. Şimdi, böyle bir çiftçimizin,
üreticimizin bu prim borçlarını zamanında ve tamamen ödemiş olması hiç de
mümkün görülmüyor. Bu sadece burada olmuyor. Birçok esnafımız, çiftçimiz bu
prim borçlarını gerçekten ödüyor.
Değerli milletvekilleri,
bu kanunun asıl amacının 2000-2001 krizi olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu krizin
getirmiş olduğu acıları, ıstırapları, nice ailelerin söndüğünü de hep beraber
biliyoruz. Onlara da bir çare olsun diye bu yasaları getiriyorsunuz. Ancak, o günün
tüm şartlarında 800 000 esnafımızın kepenk kapattığını hepimiz yakinen
biliyoruz. Ne yazık ki, her türlü şarta rağmen, her türlü zorluğa rağmen o gün
prim borcunu ödeyenler bu kanunla âdeta cezalandırılmıştır. Diyoruz ki namuslu
vatandaşımıza: Siz borcunuzu ödediğiniz için, devleti düşündüğünüz için,
onurunuzdan açlığa rağmen kaybetmemek uğruna, çoluk çocuğunuza rağmen prim
borçlarını ödediğiniz için bu yasayla mağdur ediliyorsunuz. Bu son derece
haksızlıktır, bundan sonraki uygulamalar için de çok kötü örnekler olacaktır.
Her birinizin iş
âleminden geldiğini biliyorum. Siz, bütün yokluklar içerisinde, sıkıntılar
içerisinde prim borçlarınızı malınızın mülkünüzün azalması pahasına ödemeyi
devlete olan bir borç görüyorsanız, birçok açıkgözler de bu kanunun çıkacağını
bildiği için -fakir fukara için demiyorum- nasıl olsa bir af gelecek diye
ödemeyen insanlarla bunları aynı kefeye koyduğumuz zaman, bundan sonraki
yapılandırmalarda, bu insanlar da kendi durumunu yeniden değerlendireceklerdir.
Hiç olmazsa, bu yasayla şu yapılmalıydı; bu, Vergi Barışı Yasasında da
yapılmadı: Her türlü zorluğa rağmen, o günün şartlarının zorluklarına rağmen,
kendi prim borçlarını ödeyen insanlarımıza, hiç olmazsa, bu yasayla bir olanak
sağlanmalıydı. "Ben zamanında sıkıntı çektim, malımın mülkümün azalmasına
rağmen, çocuklarımı aç bırakmama rağmen ödediğim borçlar karşılığında bugün
devletim bana böyle bir olanak sağladı" diye o gurur tablosunu da
yaşamalıydı. Ama, görüyoruz ki Türkiye'de, hep vuranlar, hep çalanlar, devleti
hep soyanlar hep önde oluyor, hep bunlar kazançlı çıkıyor. Bu yasanın o
bakımdan da son derece olumsuz yönleri vardır.
Değerli
milletvekillerimiz, bu kanun tasarısını hep beraber siz de okuyorsunuz. Şimdi,
başka bir zorlukla karşı karşıya kalacak esnafımız. Esnafımız, bu borcu ödemek
için, kendi borcunun ne kadar olduğunu kimden öğrenecek? Yasanın dilinden
öğrenmesi lazım. Ama, bu yasayı elli defa okusanız, yüz defa okusanız, tek
başınıza karar verme şansına sahip değilsiniz; çünkü, yanınızda her bir kanuna ait
dolu dolu kitaplar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türkmen,
buyurun.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) -
Bitiriyorum.
Bu sefer ne olacak; benim
ne kadar borcum var diye kapı kapı dolaşacak, yeni sıkıntılarla karşı karşıya
kalacak. Hele hele yeni yapılandırmayla ilgili, bakanlıklara vermiş olduğu
yetki, son derece tehlikelidir. Göreceksiniz, birçok esnafımız Ankara'da mesken
tutacak; yapılandırma dairelerinde adam arayacak, kendi işini görecek, hatırı
sayılır insanların peşinde koşacak; dolayısıyla, mağduriyetin üzerine bir
mağduriyet daha gelecek ve içinden diyecek ki, tek bu kanun çıkmasaydı. Çıktı,
ikinci bir mağduriyetle karşı karşıyadır. Bu uygulamaların, bu tip son derece
sıkıntıları olacağını düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu arada, meslek hastalıkları, iş kazaları gibi yeniden yapılandırmayla ilgili,
burada 36 aylık bir süre tanınmıştır. Bu da adaletsiz bir süredir. Nasıl ki,
öbürünü 60 aya çıkarmışsak, bu tip, yani, meslek hastalığı ve sosyal sigorta
kapsamında kaza geçirmiş olan insanlarımızın da mutlak borçlarının 60 ayda
taksitlendirilmiş olması bir adaletin de temsilcisidir. O bakımdan, bu, her
yönüyle yeniden gözden geçirilmesi, üzerinde çok durulması gereken bir kanundur.
Kanunlar buradan çabuk
geçebiliyor; ama, hemen uygulamaya başladığımız zaman sıkıntılarını çok fazla
çekiyoruz. Özellikle, Maliye Bakanlığının, âdeta, bu kanun, vergi toplama
bekçisi gibi haline gelmiştir. Bu kanun ne diyor; Maliye Bakanlığına vergi
borcu olanlar bundan yararlanamaz. Başka neden yararlanamaz; teşviklerden
yararlanamaz. Zaten, teşviklerle ilgili burada son derece olumsuz kararlar
çıktı. O kadar çok teşvik illere dağıtıldı ki…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türkmen,
lütfen, teşekkür edin.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) -
Bitiriyorum.
…hangi illerin teşvikten
yararlanması gerektiği gibi konular hep muallakta kaldı.
Sevgili milletvekilleri,
siz, şimdi, Düzce varken, Doğu Anadolu'da, Güneydoğu Anadolu'da, Karadeniz'de
yatırım yapar mısınız? Hiçbirisi bundan dolayı da gerçekleşmedi. Dolayısıyla,
daha zaman erken, henüz burada yol kapanmamışken, bu kanunun geriye çekilerek,
bu dediğim ilgili maddenin yeniden düzeltilmesinde büyük yarar olduğunu
düşünüyorum.
Bu duygularla, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Türkmen.
Madde üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir; buyurun.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesi hakkında
Grubumuz adına görüş bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle,
Yüce milletimizi ve Yüce Meclisi Anavatan Partisi Grubu adına saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
tasarının 7 nci maddesi, Sosyal Sigortalar Kanununa bir ek madde ilave ediyor
ve bu madde gereğince, iş kazasına maruz kalanlar ve meslek hastalıkları
nedeniyle işverenlerin ödemekle yükümlü bulundukları her tür borcun 36 aya
kadar eşit taksitler halinde tahsil edilmesini hükme bağlıyor. Bu borca, Kanunî
Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanunun 1 inci maddesi hükümlerine göre faiz
uygulanacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
bildiğimiz gibi, çalışma yaşamını düzenleyen mevzuata göre işveren, işçiyi
koruma, işçinin sağlığı ve güvenliğiyle ilgili tedbirleri almakla yükümlü
bulunmaktadır. İşveren, bu tedbirler kapsamında işin getirdiği risk bağlamında,
işçiye koruyucu malzeme sağlamanın yanı sıra, verdiği malzemenin kullanımını
sağlamak, öngördüğü tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanıp uygulanmadığını da
denetlemekle yükümlüdür.
Bu hükümler, işçinin iş
güvenliğini ve sağlığını güvence altına almaya yöneliktir tabiî ve maalesef, bu
alanda birçok sorun mevcuttur. Genellikle ek maliyet ve gereksiz zaman kaybı
düşüncesi, iyi niyetli işverenin gerekli tedbirleri alması ve sigorta
ödemelerinin yapılması konusunda ihmalkâr davranmasına neden olmaktadır.
Sosyal Sigortalar
verilerine göre, ülkemize şöyle bir göz atacak olursak rakamla: 1994-2003
yılları arasında, yani, on yıllık bir sürede ortalama her 82 iş kazasında 1
kişi ölmüştür. Buna göre, on yıllık dönemde Türkiye'de meydana gelen 831 248 iş
kazasında 10 084 kişi hayatını kaybetmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
Uluslararası Çalışma Örgütü verileriyle karşılaştırdığımızda, Türkiye'de, iş
kazasında ölüm oranının çok yüksek olduğu karşımıza çıkıyor. ILO'ya göre, 1994
yılında, her 100 000 çalışanın 6'sı Avrupa Birliği ülkesinde yüzbinde 6,
Danimarka'da yüzbinde 3, Yunanistan'da yüzbinde 4, Almanya'da yüzbinde 5,
Avustralya ve Kanada'da yüzbinde 7 iken, Türkiye'de her 100 000 çalışanın 15'i
iş kazasında ölmektedir. Bu, bizim kaderimiz değildir değerli arkadaşlar.
Bu verilerin bize
söylediği, kanun yapmanın yeterli olmadığı, bu kanunların uygulanmasının da
gerçekleştirilmesi zorunluluğudur. Bunu sağlamanın birinci yolu da, toplumsal
olarak toplum bilinçlenmesini sağlamaktır. İnsanın ve buna bağlı olarak da
insan hayatının değer taşıdığı, benimsetilmesi ve toplum bilincine
yerleştirilmesi gereken bir konudur; burada hepimizin borcu vardır. Bu bilinç,
meslek kazaları ve hastalıkları nedeniyle yaşanan kayıpları tabiî ki kader olmaktan
çıkaracaktır.
Bir başkasının güvenlik
ve sağlığını kendisinin sağlığıymış gibi gözetmek anlayışı, iş hayatını daha
güvenli ve verimli kılacaktır. Biz, Anavatan Partisi olarak, iş güvenliği ve
işçi sağlığının ekonomik tedbirlerinin yanı sıra, ortak bir sahiplenme
duygusunun temel aldığı sosyal politikalarla güvence altına alınması gerektiğini
biliyoruz, inanıyoruz ve bunu tavsiye ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
2002 yılında, iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu kaybedilen işgünü
sayısı -rakama dikkatinizi çekmek istiyorum- 1 831 252'dir. Aynı yıl grevlerde
kaybolan işgünü sayısıysa sadece 43 885 gündür. Yani, iş kazaları ve meslek
hastalıkları nedeniyle grevlerin yaklaşık 50 katı daha fazla işgünü
kaybedilmektedir. Bu yasa tasarısı üzerinde yapılan tüm görüşmelerde, tabiî ki,
konuyu ekonomik boyutuyla irdelemek durumunda olduğumuz halde, sosyal boyutunu
da göz önünde bulundurmalıyız. Size verdiğim bu rakamların da ekonomik açıdan
nasıl bir kayıp yarattığını sizlerin hesaplamasını bu kürsüden rica ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ancak, ekonomik boyutun ötesinde, bu, insan hayatının nasıl algılandığının ve
nasıl ihmal edildiğinin en güzel bir göstergesidir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bu, yalnızca devletin değil, aynı zamanda toplumumuzun da ihmal
ettiği bir konudur. Biz, yine, Anavatan Partisi olarak, ekonomik ve sosyal politikalarımızın
ana eksenini, insan hayatının değerli olduğu anlayışına oturtmak istiyoruz,
öteki tanımına yer vermiyoruz. Herkesin biz olduğunu kabul ediyoruz. Bu
sebeple, insanımıza hak ettiği değerin verilmesi, etrafındaki değerler
sisteminin korunması ve geliştirilmesi öncelikli hedefimiz olmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
insan hayatını korurken, burada kazalardan bahsettik; ama, meslek hastalığını
bildirmeyle ilgili bir kanunu burada okuyacağım ve eksikliğini de, Sayın Sağlık
Bakanım burada, izliyorlar, beni dinlerlerse faydası olacaktır diye
düşünüyorum.
"Meslek hastalığını
bildirme:
Madde 28 - İşveren, bir
sigortalının meslek hastalığına tutulduğunu öğrenirse veya durum kendisine
bildirilirse bunu, örneği Kurumca hazırlanan haber verme kağıdı ile ve
öğrendiği günden başlıyarak iki gün içinde Kuruma bildirmekle yükümlüdür."
Değerli Bakanım, burada
hastaneleri de yükümlü kılmak lazım. Meslek hastalıkları herhangi bir hastanede
teşhis edildiğinde, doktorlar da bu meslek hastası olan kişiyi bildirmek mecburiyetinde
ve bunun gereği yapılmalıdır diye önermek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; biz, burada, prim borçlarına ilişkin düzenlemeler üzerinde
duruyoruz. Toplumun ihtiyacı olan ve büyük bir kesim tarafından arzu edilen
ekonomik bir tedbir olmakla birlikte, aynı zamanda, biz, kısmî bir tedbirle
uğraşıyoruz. Yapılması gereken, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının en aza
indirilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasıdır aynı zamanda. Bu tedbirler
ekonomiktir, bu tedbirler sosyal alandadır; bunların birlikte değerlendirilerek
sonuca gidilmesi lazım.
Burada, meslek hayatımdan
iki örnek vererek konuyu sürdüreceğim.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de kazalardan birisi de daha çok yanık oluşturan kazalardır ve
ülkemizde, maalesef, yeterli oranda tedavi yapan yanık merkezleri yoktur.
Geçmişte bir arkadaşımız iki ay Sağlık Bakanlığı yapmıştı, bize söz vermişti
Türkiye'de bölgelere göre yanık merkezleri oluşturacağım diye; ama, maalesef,
şimdiye kadar hâlâ gerçekleştirilemedi. Ben, şimdiki Sağlık Bakanından,
kendisinden, Değerli Bakanımdan hassaten rica ediyorum; Türkiye'yi bölgelere
ayırarak yanık merkezlerinin oluşturulması, insanlarımızın yanıktan çektiği
çilelere önemli bir son verecektir.
İkinci bir konu, iş
kazasında sağ el bileğinden yaralanmış bir delikanlıyı, ben, mikroskobik
cerrahî merkezine ulaştırmakta saatlerce mücadele ettim, yarıştım; ama,
maalesef, ulaştırdığımda çok geç kalmış ve altın dönem kaybolmuştu. O genç bu
kaza sonucu kolunu kaybetti. Kurban bayramında ziyarete gittiğimde, selam
verdiğimde, benim selamımı almadı ve tepki gösterdi bana. Bu psikolojik durumu
burada yansıtmamın nedeni, mikroskobik cerrahî merkezlerinin bölgesel olarak,
yanık merkezlerinin bölgesel olarak kurulması; Sağlık Bakanlığımızın bu kanunu
takip ederek burada bulunmasını bir şans buluyorum ve kendinden bekliyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
tasarıya göre, borçlara ödenecek faiz oranı çok yüksektir. Kanunda yüzde 30
oranında bir faiz istiyor. Bu faizi indirmemiz mümkündür. Ayrıca, süre olarak,
36 aylık bir süre vermiştir. Bu süre de kısadır. Bu sürenin de uzatılması
lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
lütfen, tamamlar mısınız.
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Efendim, 2 dakika içinde tamamlayacağım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Akdemir.
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Teşekkür ederim Başkanım.
Bu kanun tasarısı, geneli
itibariyle, toplumda benimsenen bir kanundur; biz de, bu kanunun geçmesini
arzuluyoruz. Bu bakımdan, faiz oranının daha düşük bir orana bağlanması ve
sürenin de diğer taksitlendirme sürelerine eşitlenmesi gerekir; bu da, bu
tasarının ruhuna uygun düşecektir. Örneğin, kanunî Faiz ve Temerrüt Faizine
İlişkin Kanunun 1 inci maddesiyle Bakanlar Kuruluna tanınan yetkinin burada da
etkin kılınarak, faizlerin yüzde 5'e indirilmesi, taksitlendirme süresinin
yüzde 72'ye çıkarılması mümkündür. Bu düzenleme, çalışanların sigortalanmasına
ilişkin kayıtdışılığın azaltılmasını da sağlayacaktır aynı zamanda. İş kazaları
ve meslek hastalıklarına ilişkin tedbirlerin de işverenlerce benimsenmesine
olumlu etkileri olacaktır.
Bu düşüncelerle konuşmamı
bitirirken, Yüce Heyetinizi ve milletimizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan
Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akdemir.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Alaettin Güven…
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya)
- Konuşmayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - İstanbul
Milletvekili Sayın Hasan Aydın; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN AYDIN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; diğer konuşmacı arkadaşlarımız, olayın
teknik boyutlarını enine boyuna irdelediler. Benim buradaki temel yaklaşımım şu
olacak: Bir yasa çıkarılırken, devlet ile vatandaş ilişkisinin gözetlenmesi,
devletin yapısıyla, devletin bakışıyla çok yakından ilgili. Şimdi, öyle bir şey
ki, bu yasa şimdi çıkıyor. Bu yasa, bir bakıma da bir af yasası âdeta.
Bu yasa niye bugün
çıkıyor? Bazı arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi üç yıl önce çıkmadı da, bugün
niye çıkıyor; çünkü, sorun, geldi bir noktada tıkandı. Biz yasa çıkararak
toplumu düzenlemek yerine, toplumdaki tıkanıklıklar, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bir yasa çıkarmayı mecbur kılıyor; artık, tahsil edemiyorsunuz,
alamıyorsunuz, devlet, bu noktada zor durumda.
Peki, böyle mi olması
lazım? Şüphesiz ki, böyle olmaması lazım. Devlet ile vatandaş ilişkisini
gözetmeyen, devleti, vatandaşın tepesinde tahsil eden, zorlayan, iten, mecbur
kılan bir mekanizma olarak gördüğümüzde, bu tür yasalar yapmak zorunda
kalırsınız. Yıllardan bu yana, devletin, vatandaştan bir alacağı olduğu zaman,
eğer bürokratik engeller yoksa, eğer teknik sıkıntılar yoksa, icrasıyla,
hacziyle, haczedebilmektedir; ama, vatandaşın bir lafı vardır: "Devlete
elini verirsen, kolunu kurtaramazsın." Çünkü, devletin, vatandaşa borcu
diye bir mantığı, bir oturmuş kültürü, bir kabul ediliş gerekçesi söz konusu
değildir. KDV borcunuz vardır. KDV borcunuzu devlet size faiziyle birlikte
yükler, çatır çatır da tahsil eder; ama, sizin, vergi dairesinde KDV fazlanız
vardır, sizin, vergi dairesi, KDV'nizi ödemediği gibi, geleceğe yönelik mahsup
eder.
Değerli arkadaşlarım,
yasayı yaparken işin bu yanını hiç gözetmiyoruz; yani, günlük sorunlar, günlük
ihtiyaçlar, o günü kurtarmaya yönelik bir duruş, o gün o parayı nasıl tahsil
edebilirim, ona ne kadar faiz yükleyebilirim, eğer bu faizi fazla yüklersem
yine mi tahsil edemem, biraz daha indirirsem çok zarar mı ederim gibi günü
kurtarmaya yönelik bir yaklaşımın, bugünkü iktidarda da -geçmişte olduğu gibi-
maalesef, hâkim olduğunu görüyoruz. Yani, Türkiye'de, yasa, yaşamdan yola
çıkarak, hayattan yola çıkarak ihtiyacı çözmeye yönelik, sorunları çözmeye
yönelik…
Bu af yasası. Bütün
arkadaşlar çıkıp "inşallah son olur" diyorlar. Ben de, değerli
arkadaşlar, her zamanki gibi, ilk olur diyorum. Bundan sonra birçok yasa
çıkacak; çünkü, bu yasa, bu sorunu çözmeye yönelik, köklü, esaslı, problemleri
çözmüş ve devletin vatandaşa güven verişini sağlayan, vatandaşın devlete
güvenmesini sağlayan bir rol oynamıyor. Yani, bu yasalar çıktıktan sonra, prim
borcu olanlar olmayanlar, bundan sonra, bundan öncekinden farklı olarak devlete
güvenecekler, daha düzgün davranacaklar gibi bir teşviki gündeme getirmiyor.
Sorunu çözecek… Yani,
hangi sorunu çözecek; bugünkü sorunu çözecek. Adına da yeniden yapılanma bilmem
ne diyoruz. Yeniden yapılanan bir şey de yok.
Burada bir şey daha
gözetilmiyor, arkadaşlarım ifade ettiler; devlet vatandaş karşısında eşit de
durmuyor. Devlet vatandaşın hizmetkârıdır, devlet mekanizması vatandaşa hizmet
etmek üzere vardır ve devlet vatandaşı karşısında eşit durur, devlet bütün vatandaşlarını
kendisine eşit mesafede görür ve eşit davranır. Vergiyi ödeyene ceza, vergiyi
ödeyemeyene af! Olabilir; ama, nasıl olsa böyle yasalar çıkacak diye vergiyi
ödemeyen üçkâğıtçı ile vergiyi ödeyemeyen fukarayı da aynı kefeye koyar bu
yasalar. Yani, adam uzman, profesyonel, ben, bu vergiyi ödememeliyim, nasıl
olsa çıkaracaklar, etrafımda görüyorum, kimse de ödeyemiyor; benim bu paraları
bankalara, faizlere, borsaya yatırmam söz konusu iken, niye vereyim devlete!
Devletin malı deniz, yemeyen domuz! Herkes yediğine göre, ben de yerim!
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Ahlak meselesi dostum.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Buna çözüm yok işte bu yasalarda, buna çözüm de düşünülmemiş. Burada bir çözüm
sorunu var, bir problem var; insanlarımızın her birini kişi olarak tek tek
ahlakî boyutuyla değerlendirme şansınız yoktur. Toplumdaki insanların ahlaklı
davranmalarını toplumdaki sistemler belirler. Eğer, toplumdaki sisteminiz,
kurumlaşmanız sağlam ise, toplum, orada, teker teker, pirinç ayıklar gibi
dürüst olan ile olmayanı, üçkâğıtçı ile vergisini vereni ayıracaktır; bu
noktada bir sıkıntıya düşmeyecektir, her zamanki gibi.
Değerli arkadaşlarım,
epey bir zamandır konuşmuyorum; İktidar Partisi milletvekili arkadaşlarımdan ve
yasa yapıcılardan, yasayı buraya getiren sevgili bakanlarımızdan, hükümetten
bir ricam var…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aydın,
lütfen, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Sizin getirdiğiniz şeyler mutlak doğrudur değil. Bakınız, televizyon ekranlarında
bizi izleyen insanların, sizin bu noktadaki dayatmalarınızın size de bir
sempatiklik yaratmadığı ortada. Arkadaşım söylüyor, diyor ki: Benim devletten
alacağım var, devlet, benden alacağı nedeniyle beni icraya vermesin. Elinizi
vicdanınıza koyun; yani, devletten alacağı olan bir vatandaşın kapısına icraya
gitmiş olmak ve buna el kaldırmış olmak nasıl bir şey?.. Yani, buna el
kaldırırken arkadaşlarımız ne düşünüyorlar?.. Hadi, arkadaşlarımız, parti
disiplini içinde, göze batmama anlayışı içerisinde el kaldırmak zorunda
kalıyorlar diyelim; buradaki komisyon başkanı, buradaki hükümet temsilcisi, bu
kadar açık, bu kadar net, bu kadar somut, anlaşılabilir bir önergeye hayır
demeyi hangi zihniyetle yapıyorlar?! Yani, muhalefetten birilerinin bir önerge
vermesi ve bir yasayı güzelleştirmesi, son derece açık, çocukların
anlayabileceği kadar sarih ve berrakken, acaba, muhalefetin bir önergesinin
kabul edilmesinin muhalefete prim getirebileceği endişesi mi taşınmaktadır?!
Bir ülkenin menfaatları, ülke sorumlularının böyle davranmasını haklı kılabilir
mi?! Böyle bir yaklaşım biçimi doğru olabilir mi?! Böyle bir yaklaşım biçimini
seyreden insanlar buna sempatiyle bakabilirler mi?! Arkadaşlar, bu duruşu
değiştirin. Bu duruş çağdaş değil, bu duruş uzlaşmacı değil, bu duruş, sorunu
çözme noktasında samimî ve iyi niyetli bir duruş değil. Bu duruş ülkeye zarar
veriyor. Unutulmuştur, gözden kaçmıştır, olabilir; burada, Parlamentoda
arkadaşlarımızın aklına gelebilir, bir önerge verilebilir; ama, çok çıplak, çok
anlaşılabilir bir önerge konusunda inat etmemelidir. Devlet yöneticileri bu
olgunluğu göstermek zorundadırlar. Aksi takdirde, onların devlet yöneticiliği
vasıfları sorgulanır. Gücünüz nedeniyle bu sorgu fiile dönüşmeyebilir; ama,
vicdanlarda sorgulanır. Bugün hesabı sorulmazsa, yarın onun hesabı sorulur.
Küçük küçük…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASAN AYDIN (Devamla) -
Özür dilerim Sayın Başkan; bitiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Aydın,
lütfen…
HASAN AYDIN (Devamla) -
Efendim, zamanım bitti. Sayın Başkanın hoşgörüsüne teşekkür ediyorum.
Son söyleyeceğim şudur:
Türkiye'nin menfaatları için bir adım atmanızda hiçbir mahzur yoktur, kimsenin
burada da zararı yoktur.
Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Çok önemli bir kanunu
görüşüyoruz. Ancak 7 nci maddede bir konuşma fırsatını bulabildim.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kanunların görüşülmesinde, elbette, muhalefetin görüşlerinin ve
önerilerinin, varsa haklı isteklerinin burada iktidar tarafından
değerlendirilmesi gerekiyor. Ancak, iktidar, grup adına konuşmayı boş bırakarak,
orada hiçbir milletvekili konuşmayarak, şahıs adına yapılan konuşmalarda da
konuşmaları kapatarak, muhalefetin, Doğru Yol Partisinin, Ümmet Kandoğan'ın
sesini kısmaya çalışıyorsanız, bu sesi kısamazsınız, bu sesi susturamazsınız!
Ben, buraya gelip, milletimin adına, doğru bildiklerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum. Ancak bu kadar önemli bir kanunun 7 nci maddesinde, lütfen, bir
lütuf olarak huzurlarınıza çıkarılmama müsaade ediliyor. Benim, bunu içime
sindirmem mümkün değil!
Şimdi, yeni aldığım bir
haber; biraz sonra bir Danışma Kurulu önerisi gelecekmiş, o Danışma Kurulu
önerisinde, bu kanunun görüşülmesi yarıda bırakılacak, onun yerine, sırada olan
başka kanunların görüşüleceği şeklinde bir haber.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen, madde üzerinde konuşur musunuz. Danışma Kurulu önerisi geldiği
takdirde, üzerinde konuşursunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Başkanım, bu kanunun görüşülmesinin yarıda kesileceği şeklinde bir
Danışma Kurulu önerisi. Bunu söylemeyeceğim de neyi söyleyeceğim Sayın
Başkanım?! Neyi söyleyeceğim?!. Bu kanunun görüşülmesinin yarım bakılmasının
söz konusu olacağı söyleniyor.
AHMET YENİ (Samsun) -
Duyum… Nerede var?
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Faraziyelerle olmaz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben de diyorum ki, bu kadar önemli bir kanunun burada görüşülmesinin
kesilerek başka kanunların görüşülmesine geçilmesinin yanlış olduğunu ifade
etmeye çalışıyorum.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Genel Kurul, gündemine hâkim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Yani, niye bunu söylememe müsaade etmiyorsunuz Sayın Başkanım? Milyonlarca
insan, vatandaş bizleri izliyor; bu kanunun nasıl çıkacağını, ne zaman
çıkacağını çok merak ediyor…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Onun için mi karar yetersayısı istiyorsunuz!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Onun için istiyorum. Madem bu kadar önemli bir kanunsa Sayın Kapusuz,
vatandaşları, milyonlarca insanı ilgilendiren bir kanunsa, iktidar sıralarında
niye 50 kişi var? Niçin bu sıralarda 50 tane milletvekili…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Bırak bu lafları! Herkes burada; yeter, yeter!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bakın, işte, burada 50 kişi var Sayın Kapusuz. Bu kadar önemliyse bu kanun,
niçin AK Parti milletvekillerini, 138 kişiyi, en azından, burada
tutamıyorsunuz?! Niye bunu sağlayamıyorsunuz Sayın Kapusuz?! Vatandaş sizleri
izliyor, izliyor vatandaş ve bu boş sıraları da görüyor. Eğer, Danışma Kurulu
önerisi gelecek olursa ve o şekilde ise, "5 000 000 - 6 000 000 insan
bundan istifade edecek" diyordunuz, onların beklentisi kesilecek, başka
kanunlar burada görüşülecek.
AHMET YENİ (Samsun) -
Kararı bizim Grup veriyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bakınız, ben, bu kanun tasarısı üzerinde, bu ana
kadar görüşme, konuşma imkânım olsaydı -teknik ayrıntılarına girmeyeceğim; ancak-
bu kanunun, çok açık bir şekilde, Anayasaya aykırı olduğunu buradan ifade
edecektim ve iddia ediyorum, bu kanun, bu şekliyle buradan geçsin, Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha görüşülmek için bu kanun buraya gelecek.
AHMET YENİ (Samsun) - Bir
daha görüşürüz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Hani, o zaman milyonlarca vatandaşımız, bizi, bu kanunun çıkmasını dört gözle
bekliyordu?! Öyleyse, gelin, Anayasaya açıkça aykırı olan hükümlerin
düzeltilmesi için burada tedbir alalım. Bir ay sonra bu kanun tekrar önümüze
gelecek sayın milletvekilleri; milyonlarca vatandaşımız da, bir ay, birbuçuk ay
bu kanunun yasalaşması için bekleyecek ve o bir ay, birbuçuk ay içerisinde
milyonlarca prim borcu artarak katlanacak. Yine, bunun zararını bu fakir
vatandaşlarımız çekecek.
Bakınız, 1 inci madde çok
açık bir şekilde Anayasaya aykırı; çünkü, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı ve
yine geçiyorum 3 üncü maddesine. Sayın Cumhurbaşkanının çok hassas olduğu bir
konu var. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendi inhisarında olan yetkiyi, bir
başka kuruma, kuruluşa verilmesinin karşısında Sayın Cumhurbaşkanı çok hassas
ve bununla ilgili olarak birçok kanun, tekrar, yeniden görüşülmek üzere Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) - O
maddeler geçti, geçti.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen, tamamlar mısınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Şimdi, 6 ncı maddede, yine aynı şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
yetkisini Bakanlar Kuruluna devrediyor; 8 inci maddede yine bir yetki devri söz
konusu, 10 uncu maddede bir yetki devri söz konusu.
Ve değerli
milletvekilleri, biz, vatandaşımıza kolaylık olsun diye bir kanun çıkarmaya
çalışırken, elimizi vicdanımıza koyalım. Şurada, aylık yüzde 3 gecikme cezası
Türkiye'nin hangi kurumunda uygulanıyor arkadaşlar?!
Enflasyon, diyorsunuz ki,
yüzde 8, gecikme cezası yüzde 3; Bağ-Kurlu ve SSK'lıya gelince yüzde 3.
Yetmiyor, bunun üzerine, devlet iç borçlanma senedinin faizini, hem de bileşik bazda
uygulayacaksınız. Böyle bir uygulamaya, nasıl vicdanınız elveriyor değerli
milletvekilleri?! Hem yüzde 3, devlet iç borçlanma senedinin ilavesi, artı,
bileşik bazda faiz uygulanması!.. Hani yüzde 8'di enflasyonumuz, hani yüzde
8'di?! Siz, bu şekilde, bileşik bazda bunu uygularsanız, yüzde 60-70'lere varan
bir faiz uygulamasını SSK ve Bağ-Kurlular için getiriyorsunuz sayın
milletvekilleri.
Onun için, geliniz, vakit
geçmeden, SSK ve Bağ-Kur prim borçlarını çeşitli sebeplerle ödeyemeyen
vatandaşlarımızın derdine derman olmak istiyorsak, buradaki bu rakamları, bu
oranları günün şartlarına uydurarak getirelim.
Bakınız, bu sene,
protesto edilen senet tutarı 2 katrilyon 100 trilyon lira, 2 katrilyon 100
trilyon lira! Beğenmediğiniz 2002 yılında protesto edilen senet tutarı 815
trilyon. Tam 1,5 katı fazla oranda senet, 2005 yılında protesto edilmiş ve yine
bu sene protesto edilen senet sayısı, geçen senenin ilk yedi ayına göre yüzde
81 oranında artmış değil değerli milletvekilleri.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Son cümlem…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
teşekkür ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben teşekkür edeyim…
BAŞKAN - Ek sürenizi
verdim Sayın Kandoğan, teşekkür etmeniz gerekirdi.
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Ek üstüne ek!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben teşekkür edeceğim…
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) - Fal bakacağına konuşsaydın!..
BAŞKAN - Evet, teşekkür
ederim Sayın Kandoğan.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1066
sıra sayılı yasanın 7 nci maddesinin son paragrafına aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Yaşar Tüzün |
İsmet Atalay |
|
Malatya |
Bilecik |
İstanbul |
|
Gökhan Durgun |
|
Zekeriya Akıncı |
|
Hatay |
|
Ankara |
"İş kazası nedeniyle
yargıya intikal eden konularda kesinleşmiş mahke-me kararından sonraki yıldan
itibaren o yılki yasal faiz uygulanır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
konuşacaksınız; buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; önergemiz şu: Bir
torna atölyesi var. Allah kimseye kaza vermesin. Hasbelkader, işçisi kaza
geçirdi. Yıllardır, bu mahkemeler devam ediyor. Sonunda, onüç yıl devam eden
mahkemeler var, on yıl devam eden mahkemeler var. Tabiî, amaç, küçük esnafı, bu
yasanın amacı, mağdur olan insanların mağduriyetini gidermek değil mi
arkadaşlar?.. Tabiî, buna, her yılki -biraz önce görüştüm sayın bürokratlarımla-
yasal faiz uygulanıyor. Bu yasal faiz, on yıl önce belki aylık yüzde 5'ti, daha
sonra yüzde 4, yüzde 3, 2003 yılında yüzde 2,5; 2004 yılında aylık 1,25.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Yüzde 12'ye kadar çıkmıştı…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ya, aylık… yani, onun için, ödenebilir, küçük esnafın bu borcunu
eğer bu yasayla ödenebilir hale getireceksek, diyoruz ki, ödeyemiyor. Niye;
mahkemeye intikal etmiş. Hiç değilse, mahkeme kesinleşmiş, mahkeme
kesinleşmesine rağmen ödeyememişse, o yıldan başlayarak bunu uygulayalım
diyoruz. Yani, dediğimiz bu, başka bir şey demiyoruz arkadaşlar. Yani, Sayın
Komisyon katılmıyor, Hükümet katılmıyor. Neye katılmıyorsunuz? Kimi koruyoruz?
Kimseyi korumuyoruz burada. Ödeyemeyen, mağdur insanı ödeyebilir hale getirmeye
çalışıyoruz. Yani, burada... Hatta hatta, bir başka konu: Diyelim ki, bir
limitet şirket, şirket yok olmuş; yine, tabiî, bulduğundan, dürüst insandan
alıyor. Ortakların çoğu kaçmış, bir kişi kalmış, tüm bu borcu, hem de o yasal
faiz dediğimiz faizi, on yıl önceki faizle getiriyorsun bir kişiden alıyorsun!
Yani, burada bu haksızlığı yapmayalım. Hiç değilse, mahkeme kararı
kesinleşmişse, kesinleştiği tarihten itibaren olan yasal faizi uygulayalım.
Bunu demek istiyoruz arkadaşlar. Artı, yine Bağ-Kurda, adam 1 ton pancar teslim
ediyor, 1 ton arkadaşlar; 1 ton pancar 1 milyar yapar yahu! Bu insanlar mağdur;
siz, 1 ton pancar teslim eden insanı da Bağ-Kurlu yaptığınız zaman adam primini
ödeyemiyor. Bu insanlar, hiç değilse, buradaki standardı, ne bileyim, belli bir
seviyeye getirelim. Yani, gerek parasal olarak gerek mal olarak, ne bileyim, 10
ton pancar teslim edeni yapalım. 250 kilogram tütün teslim ediyor, siz bu
insanı… Yok, başka bir varlığı yok bu insanın…
Onun için, değerli arkadaşlar, burada, mağdur insanı, küçük esnafı
korumak amacıyla, yani kendi elinde olmayan şekilde ödeyemediği bir şeyi, mahkemenin
kararından sonraki yasal faizi uygulayalım, mahkeme kararı tescil edildikten
sonraki faizi.
Önergemiz bu.
Bilgilerinize sunuyorum; takdir sizlerindir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.29
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64 üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
1066 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi;
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref
Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa
Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı
Kanunu Teklifi, Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479
Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim
Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137,
2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet
yerinde.
Tasarının 8 inci
maddesini okutuyorum:
MADDE 8.- 29/7/2003
tarihli ve 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun "Yönetim Kurulunun görev ve
yetkileri" başlıklı 7 nci maddesinin birinci fıkrasına (19) numaralı
bentten sonra gelmek üzere aşağıdaki (20) numaralı bent eklenmiş ve diğer bent
numaraları teselsül ettirilmiştir.
20) 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanununun 80 inci maddesine istinaden takip edilen alacakların,
21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanunun 48 inci maddesine göre tecil ve taksitlendirmesinin yapılabilmesi için
gerekli olan borcun tamamını karşılayacak tutarda teminat gösterme şartının
yerine getirilememesi ve yapılacak araştırma sonucunda borçluların borçlarını
karşılayacak tutarda mal varlığının tespit edilememesi halinde borcun en az
yarısı tutarında teminat alınmak suretiyle
otuzaltı aya kadar taksitlendirilmesine karar vermek, bu konudaki
yetkisini gerektiğinde sınırlarını ve mal varlığı araştırmasının yöntemini
belirleyerek Başkan, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, Daire Başkanı ve
Sigorta İl/Sigorta Müdürlüklerine devretmek,
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Mardin Milletvekili Muharrem Doğan.
Buyurun Sayın Doğan.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı yasa tasarısının 8 inci maddesi üzerinde
görüş belirtmek üzere, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısının bir getirisi yok ve sosyal boyutu da
yoktur; çünkü, burada, bu yasa tasarısıyla, bürokratlarımıza bir prim verilmiş,
ama, borçlulara da boyun eğdirilmiş bir yasa tasarısıdır. Şimdi, değerli
arkadaşlar, 31 Mart 2005 tarihine kadar, Bağ-Kur alacakları 16,7 milyar
YTL'dir; yani, 16,7 katrilyon; SSK alacakları da bu tarih itibariyle 4,6 milyar
YTL, toplam 21,3 milyar YTL; yani, 21,3 katrilyondur. Ben, Sosyal Güvenlik
Bakanına bir soru sormuştum; dedim ki: Getirmiş olduğunuz bu yasa tasarısındaki
yeni yapılandırma bu borçları tasfiye edecek midir; bu sorun çözülecek midir?
Maalesef, bana doyurucu ve mantıklı bir cevap verebilmiş değildir.
Değerli arkadaşlar, bu
yasa tasarısı, yine, borç yapılandırılırken borca esas gecikme zamlarını TEFE
ve ÜFE oranları esas alınarak düzenlenmiş bir tasarıdır. Buna da karşıyım. Ben,
size şöyle bir şey hatırlatmak istiyorum: Halen, AK Parti Grup Başkanvekili
olan Sayın Eyüp Fatsa'nın, 14.8.1999 tarihinde, bu Yüce Meclisin çatısı altında
bununla ilgili yaptığı bir konuşmayı arz edeceğim: "Hepimiz biliyoruz ki,
Devlet İstatistik Enstitüsünün fiyatları belirlemede sık sık kriter
değiştirdiği gözlemlenmektedir. Bu durum, Türkiye gerçekleriyle ne derece
uygunluk arz etmektedir." Bu söz, Sayın Fatsa'ya aittir. O halde, Türkiye
gerçekleriyle uygun olmadığını beyan ettiğiniz Devlet İstatistik Enstitüsünün
-veya Türkiye İstatistik Kurumunun- TEFE ve ÜFE oranlarını nasıl esas alıyorsunuz?!
Geçmişte söylediklerinizin şimdi tersine icraat yapıyorsunuz. Böylelikle, kendi
kendinizi eleştirmiş oluyorsunuz. Üstelik, TÜİK'in istatistikleriyle,
enflasyonun tek haneli rakamlara düştüğünü, gayrî safî millî hâsılanın, 2005
yılının üçüncü çeyreğinde 7,3 oranında arttığını iddia edebiliyorsunuz. Ama,
vatandaş, nedense, bu artışı cebinde bir türlü hissedemiyor. Oysa, siz, iktidar
olduğunuzda "ilk iki sene bizden bir şey beklemeyiniz; ama, iki sene sonra
elinizi cebinize attığınız vakit her şeyi hissedeceksiniz" dediniz.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Üç seneydi o.
MUHARREM DOĞAN (Devamla)
- Şimdi, başka bir örnek vereceğim değerli arkadaşlar. Benim bu örnekleri
vermekte ne kadar haklı olduğumu görüyorsunuz. Bakıyorum, AKP milletvekilleri,
ön sırada oturmakla, burada konuşan hatiplere engel olmakla, sanki gelecek
seçimde, onları, şehirlerinde birinci sıraya koyacaklarını anlıyorlar.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Gelecekleri yok zaten.
MUHARREM DOĞAN (Devamla)
- Ben bunu anlıyorum. Lütfen, bu şeyinizden vazgeçin; konuşacak bir şeyiniz
varsa, bir icraatınız varsa, lütfen, buraya gelin, gerçekleri konuşun,
icraatlarınızı söyleyin, projelerinizi söyleyin; halk da inansın size, biz de
inanalım.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Onları yapıyoruz da, yanlışları düzeltmemiz lazım.
MUHARREM DOĞAN (Devamla)
- Şimdi, Sayın Ergün Dağcıoğlu, yine 14.8.1999 tarihinde, Genel Kurulda yaptığı
bir konuşmasında, sigortalının sağlık yardımından yararlanabilmesi için 120 gün
hastalık primi ödemiş olması şartını eleştirerek "yeni bir sigortalı ve
ailesi, 120 gün prim ödemeden hastalanmayacak ve iş kazası geçiremeyecektir;
bu, çok hazin bir durumdur arkadaşlar" demiştir. Bu da, Sayın
Dağcıoğlu'nun sözleridir.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - İş kazasında 120 gün şartı yok.
MUHARREM DOĞAN (Devamla)
- Evet, hazin bir durum vardır, katılıyorum, sonuna kadar katılıyorum; ama,
sigorta borcu yeniden yapılandırılan bir sigortalının, borcun belli bir oranını
ödemiş olmasını, sağlık sigortasından yararlandırılması için bir önşart olarak
kabul edilmiş olması da, aynı derecede hazin bir durum değil midir? Bunu da ben
size soruyorum. Bu şekilde, sigortalı ve Bağ-Kurlu ailesi âdeta kaderiyle baş
başa bırakılıp, ölüme terk edilmiştir. Sayın Dağcıoğlu'na katılıyorum; ama, AK
Partinin bunları çabuk unuttuğuna da şaşırıyorum.
Bir başka örnek
vereceğim. Yine 16.8.1999 tarihinde... Değerli arkadaşlar, bu 16.8.1999 tarihi,
o gün, 57 nci hükümetin, Fazilet Partisi milletvekilleri tarafından topa
tutulduğu bir tarihtir herhalde, tarihe geçecektir.
Yine, Sayın Mehmet Altan
Karapaşaoğlu arkadaşımızın sözlerini aynen buradan okuyorum: "Şimdi,
düşünün, bir ülkede -grup adına konuşuyor- ekonomik birtakım sıkıntılar var ve
birtakım bozukluklar var. İnsanların bir kısmı işlerini kaybetmişler, iflas
etmişler. Ekonominin genel gereğidir bu; ama, tekrar işe başladıkları zaman,
zaten zor olan imkânları veya olmayan imkânları içerisinde işe başlayacaklar ve
bu defa 'ancak, bundan evvelki borcunu kapat' denilmek suretiyle, tekrar sağlık
sigortasına kavuşturuluyor" demektedir Sayın Karapaşaoğlu. Burada da inkâr
ediyorsunuz, burada da söylemlerinize maalesef sahip çıkamıyorsunuz.
Ayrıca, tasarının genel gerekçesinde,
aktuaryel dengenin korunmasının öneminden bahsediliyor ve hükümet, sosyal
güvenlik kurumlarının içinde bu-lunduğu acıklı durumun sorumlusu olarak, ne
yazık ki, işçilerimizi, esnaf ve sanatkârlarımızı görüyor. Her zamanki gibi,
sorumlu, vatandaştır. Neden; sigortasız çalışıyorlar ya da primlerini zamanında
ödeyemiyorlar. Bunun sorum-lusu kim; vatandaş mı, yoksa hükümet mi? Yaklaşık
üçbuçuk yıldır iktidardasınız ve Anayasayı dahi değiştirebilecek bir gücü
sahipsiniz. Siz, milyonlarca işsiz insana iş gösterdiniz de, gelin, burada iş
var dediniz de gelmediler mi?! Yoksa, ücreti az bulup da gelmediler mi?! Bugün,
işsiz vatandaşlarımız, asgarî ücretin altında ve sigortasız çalışmayı kabul
etmek zorunda kalıyorlar; çünkü, aç ve çaresiz olan bu insanlar, evine ekmek
götürebilmek, eşinin ve çocuklarının yüzüne bakabilmek istiyorlar, huzurlu yaşamak
istiyorlar. Bunları da biliyor musunuz; bunlar için bir projeniz, ürettiğiniz
bir şeyiniz var mı, allahaşkına söyleyiniz.
Değerli arkadaşlar, 57
nci hükümeti kastederek "sosyal güvenlik kurumlarının çıkarları mı var,
kim bunun sorumlusu; hükümete göre sorumlular işçiler, sigortalılar; siz,
milyonlarca işsiz insana işyeri gösterdiniz, gelin, şurada sigortalı çalışın
dediniz de bu insanlar gelip çalışmaktan mı kaçtılar..."
Sayın milletvekilleri, bu
sözler bana ait değildir. Bu sözler kimindir biliyor musunuz; ben şimdi size
söylüyorum: Bu sözler, Sayın Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Mehmet Ali
Şahin'e aittir ve bu sözleri yine bu Yüce Meclisin çatısı altında 16 Ağustos
1999 tarihinde söylemiştir. Şimdi, 2000 ve 2001 krizlerinden önce yapılmasına
inandığınız işleri şimdi neden yapmaktan kaçıyorsunuz? Buna bir sayın grup
başkanvekilimiz mi açıklama getirecek, bir başka milletvekili mi getirecek,
bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar,
söyleyecek çok şeyler vardır; ama, bir teşekkürü de borç biliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Doğan.
MUHARREM DOĞAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, seçim bölgem Mardin'le ilgili bir şey söyleyeceğim, izin
verirseniz. Mardinimiz dünya kenti, Süryanilerin ve Müslümanların bir arada
yaşadığı, çanın ve ezanın paylaşıldığı hoşgörü diyarıdır. Bugüne kadar, bu
ilimizde, ne yazık ki, ne bir üniversite ne bir fakülte yoktu. Ancak, YÖK
Başkanı ve YÖK kurul üyeleri Mardinimizi ziyaret ettiler. O tarihî kültürümüzü
gördükten sonra burada iki fakültenin kurulmasına karar verdiler. Tavsiye
kararını aldılar. Dicle Üniversitesine bağlı olarak mimarlık mühendislik
fakültesinin kurulması ve güzel sanatlar fakültesinin kurulmasına karar
verdiler. Millî Eğitim Bakanımız da 21.1.2006 tarihinde Bakanlar Kuruluna sevk
ederek çıkmasını sağlamıştır. Kendilerine teşekkür ediyorum. Burada emeği olan
herkese teşekkür ediyorum; ancak, takdir edersiniz, bu fakültelerin sadece
kâğıt üzerinde kalmasını da istemiyorum. Lütfen, buraya da ödenek gönderilsin.
Bu fakültelerimiz eğitime başlasın ve cehalet zincirindeki halkaları eksiltmeye
çalışsın diyorum, saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Doğan.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Sayın Ensar
Öğüt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Öğüt, süreniz 15
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; görüşülmekte olan 1066 sayılı sosyal güvenlik prim alacaklarının
yeniden yapılanması için, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, çok
önemli, ciddî bir kanun geçiriyoruz; toplumun bütün kesimlerini ilgilendiriyor.
Bu kanunu geçirirken enine boyuna tartışmamız lazım; niye toplum sıkıntıya
girdi?.. 1999 Marmara depremi, 2000 krizi, 2001 krizi sonucu, üçlü koalisyon
hükümetinden halkımızın da bıkması sonucu bizleri Büyük Millet Meclisine
taşıdı, 3 Kasımda Adalet ve Kalkınma Partisini tek başına iktidar yaptı,
derdimize çare bulsun… 3 Kasımdan önce, herkes, meydanlarda, bütün genel
başkanlar, gelir gelmez "SSK, Bağ-Kur primlerindeki faizleri sileceğiz,
anaparayı taksite böleceğiz…" Onun dışında "çiftçilerin borcunun
faizleri de silinecek, anapara taksite bölünecek" dendi; ama, 2003'te iki
tane kanun çıkardık; biri SSK ve Bağ-Kurla ilgili, diğeri çiftçilerle ilgili.
Bu, yeniden yapılandırma adı altında yapılan iki kanun da maalesef işe
yaramadı. Şu anda, yarasaydı, zaten, üç sene sonra bu kanunu yeniden çıkarma
ihtiyacı duymazdık. O dönem, 2003 yılında, esnaf temsilcileri, bütün ticaretle
uğraşan, hatta muhtarlarımız, SSK, Bağ-Kurla ilgili bütün vatandaşlarımız isyan
ettiler; yani "1999'dan, 2000'den, 2001'den gelen yüksek faizlerin altında
ezildik; faizler silinmese, anaparada kolaylık sağlanmasa borcumuzu ödememiz
mümkün değil" dedi insanlar; ama, böyle bir yasa çıktı, memnun olmadılar.
Bugün, hükümet, tekrar bu yasayı getirdi; biz de destekliyoruz çıkması için;
ancak, eksik çıkıyor. Bunların faizleri silinerek, anaparanın taksite bölünmesi
lazım. Faizleri silmeden TEFE, TÜFE ortalaması alınarak taksitlendirme
yapılması, arkadaşlar, yine sakat bir kanun olacak, yine vatandaşlarımız
borcunu ödeyemeyecek, perişan olacak. 60 ay değil, 160 ay taksit yapsak yine
ödeyemeyecek insanlarımız.
Şimdi, çiftçilerde de
aynısı oldu. Şu anda Türkiye'nin her tarafından bana telefon geliyor,
çiftçilerden; ahırdaki ineğimizi, devlet, haciz yapıp icra yoluyla sattırıyor.
Eskişehir'den, Sivas'tan, Maraş'tan, Erzurum'dan, Ardahan'dan, Kars'tan,
Van'dan, Ağrı'dan, her yerden ama. İnanın, samimî söylüyorum. Evvelsi gün de
Sivas-Yıldızeli'nden çiftçiler gelmişti.
Şimdi, burada, bu kanunu
çıkarırken, değerli arkadaşlar, düzeltmek Büyük Millet Meclisinin elindedir.
Halk bize ümit bağlamıştır. Gelin, burada, faizleri silerek anaparayı taksite
bağlayalım, insanlar rahat etsin ve ödesin; yani, devletin kasasından dünya
kadar her yıl 15 katrilyon lira, 15 katrilyon Türk Lirası SSK ve Bağ-Kur için,
prim borçları için para çıkacaksa, o zaman, bir anlamı kalmıyor. Devlet yine
zarar ediyor, yine hazineden karşılıyor; çünkü, vatandaş ödeyemiyor, ödemiyor.
Söylüyoruz, size de söylüyorlardır, faizler silinmedikten sonra, bizim bunları
ödememiz mümkün değil diyor insanlar.
Değerli arkadaşlar,
muhtarlarımız fevkalade huzursuz. Önceden 104 000 000 lira maaş alıyorlardı,
bizim de vermiş olduğumuz kanun teklifleriyle beraber, buradan bir yasa çıktı,
muhtarların maaşı 240 000 000 liraya çıktı. Bu güzel; ancak, muhtarlar diyor
ki: "Ben köyde kaymakamı ağırlıyorum, köye gelen kaymakamı ağırlıyorum,
jandarmayı ağırlıyorum, misafiri ağırlıyorum, bir de şehre gidip geliyorum
cebimde beş kuruş kalmıyor; kalmadığı gibi, Bağ-Kurumun parasını ödeyemiyorum."
Özellikle şehirlerdeki muhtarlarımızın belki ikametgâh, nüfus cüzdanı örneği
alınırken bir geliri olabilir; ama, Doğu Anadolu, İç Anadolu, Anadolu'daki köy
muhtarlarımız inanın perişan durumda. Ben, şimdi, sizden istirham ediyorum; bu
köy muhtarlarımızın ve bütün muhtarlarımızın maaşları, hiç olmazsa, asgarî
ücrete çekilsin; yani, asgarî ücret olursa, hiç olmazsa, hem Bağ-Kurunu öder
hem de cebinde bir 50 000 000, 100 000 000 da gelene gidene masraf eder değerli
arkadaşlar; yani, bu muhtarlar bizim insanlarımız, doğumumuzdan ölümümüze kadar
bizimle ilgileniyor, halkla ilgileniyor. Köyde muhtardan başka kimse yok. Kim
giderse, muhtar gelsin, muhtar gitsin, muhtar ne yaptı, muhtar ne verdi, muhtar
ne yapacaksın…
Şimdi, bu muhtara biz ne
veriyoruz; Büyük Millet Meclisine milletvekili olduk geldik, muhtarlara hiçbir
şey vermiyoruz doğru dürüst. Şimdi, ben, siz sizden istirham ediyorum,
hükümetten de rica ediyorum, Sayın Kapusuz özellikle sizden de rica ediyorum;
şu muhtarların maaşlarını asgarî ücrete çekelim, maaşlarını asgarî ücretten
alsınlar.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Muhtarlar bize teşekkür ediyorlar.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Değerli arkadaşlar…
Teşekkürle değil, getirin
kanunu geçirelim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Hatta bazı muhtarlar dedi ki: "Daha yükseltmeyin, birbirimizi
öldürürüz."
HASAN ANĞI (Konya) -
Yüzde 100 arttı.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Değerli kardeşim, yüzde 100 zam yapıldı da, 104 000 000'du, 240 000 000 oldu;
ama, asgarî ücretle…
BAŞKAN - Sayın Öğüt,
lütfen, maddeyle ilgili konuşur musunuz.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Şimdi, değerli arkadaşlar, Sivas Yıldızeli'nden bana faks geldi -fakslar
burada- diyorlar ki: "Toprak Mahsulleri Ofisine buğday verirken,
şekerpancarı verirken, bizden Bağ-Kur primi kesiyorlar." Bakın, Bağ-Kur primi
kesiyorlar. Şeyden de, et kombinaları… İşte burada belgeleri, Toprak Mahsulleri
Ofisinin alım fişi. Bağ-Kur primi kesmişler. Burada, ben belgeleri vereyim
size.
Şimdi burada, bir de
Tokat-Turhal'dan geldi. Turhal'dan da şekerpancarı için Bağ-Kur primi kesilmiş.
Şimdi, bu primi ne vatandaşa ödüyor devlet ne de hizmetine sayıyor. Böyle bir
sosyal devlet olabilir mi arkadaşlar?! Yani, lütfen, ben rica ediyorum, bu
çiftçilerin mutlak suretle, kesilen primlerini kendilerine iade etsin. Zaten
adam perişan, Bağ-Kur primini ödeyemiyor. Bir de almışız vermiyoruz; bunlar çok
sakıncalı değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, karşılıksız çek miktarını vereceğim: 2003'te, 2004-2005'te toplam 307
000. Türkiye'de kapanan şirket 2004'te 3 150; 2005'te 3 423; toplam, 6 575.
Karşılıksız protestolu senetler 199 313. Kredi kartlarının 2004'te 100
tanesinden 57'si ödenemiyor.
HASAN ANĞI (Konya) - Yok
öyle şey.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Yüzde 50'si ödenmiyor.
HASAN ANĞI (Konya) - Yasa
bizden geçti, hiç, rakamlar öyle değil.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
2005'te 100 kişiden 82'si borcunu ödeyemiyor.
Şimdi bu tabloda… Değerli
dostum ben bunu anketlerden aldım. Bu tabloda, bu insanların bu primleri
ödemesi zor. Ancak bir de 8 inci maddede bir teminat isteniyor. Ne teminatı;
yani, vatandaş, gelip borcunu, ben tamam
yenilendirme, iyileştirme yapacağım, taksitlendirmeye razı oluyorum dediği
zaman o yetmiyor; hayır diyor, borcunun yarısı kadar da teminat vereceksiniz.
Şimdi değerli arkadaşlar,
zaten adamın teminat verecek gücü olsaydı borcunu öderdi. Hadi, borcunu
ödeyemedi, teminat verecek, adamın gayrimenkullerinde ipotek vardır belki,
haciz vardır. Birinci, ikinci derecede haczi veya ipoteği olan vatandaş getirip
buraya gayrimenkul ipoteği veya herhangi bir teminat veremeyeceğine göre, o
zaman, taksitlendirmeyi de yapamayacak demektir. Taksitlendirmeyi yapamayan
vatandaşımızdan ödeme beklenebilir mi?!
Bizim şimdi amacımız
parayı tahsil etmek değil mi; parayı tahsil etmek, devletin hazinesine parayı
getirmek ve devleti güçlü kılmak. Şimdi, amaç buysa, o zaman vatandaşımıza niye
zorluk çıkartıyoruz? Yani, sizden rica ediyorum, Sayın Bakanım, bu çok önemli
bir şeydir. Bu teminat olayını kaldırın.
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Yok ki zaten…
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Bu, vatandaşa zulümdür.
8 inci maddeyi okuyun.
Borcunun yarısına teminat isteniyor. Okuyun 8 inci maddeyi…
HASAN ANĞI (Konya) - Yok
diyor arkadaşlar.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Canım, olur mu... Ben, ayrıntısıyla okumuşum.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, şimdi, bakın, önemli bir şey daha açıklayacağım. Türkiye'de bir
topal…
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Teminat yok ki, teminat nereden çıktı.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Yarısına teminat istiyor, 8 inci madde, okuyun.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Yok, yok... Başka bir şey o.
AHMET YENİ (Samsun) -
Yanlış o söylediklerin.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Şimdi, değerli arkadaşlar, SSK, müteahhitlere, binasına bir değerlendirme
yaparak… Yani, şimdi iki bina var. Bir özel bina yapılıyor, vatandaş kendine
özel bir bina yapıyor, bir de devletten ihale alıyor. Özel binada da, devletten
aldığı binada da, şimdi diyor ki "senin çalıştırdığın işçi primini ben
tanımıyorum" diyor. Bir müteahhit çalıştırıyor işçisini, primini ödüyor;
ama "ben onu tanımıyorum, benim bir değerlendirmem var" diyor.
"Binanın tümünün üzerinde değerlendirmem var; sen bunun üzerinden SSK
primi ödeyeceksin."
Şimdi, onun üzerinden
olduğu zaman, o zaman, vatandaş, SSK primini ödeyemiyor işveren. Burada
örneğini vereceğim. Şimdi, bana bir şirketten 4-5 tane buraya faks geldi.
Bakın, 26 milyar lira borcu varmış, 124 milyar olmuş. Yani, 98 milyar lira
gecikme zammı arkadaşlar.
HASAN ANĞI (Konya) - Kaç
daire karşılığıymış o?!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Başka bir şey diyorum: 3 173 000 000 anaparası prim borcu varmış, gecikme zammı
23 milyar, toplam 26 milyar olmuş.
Bir başkasını söylüyorum
arkadaşlar, belgeleri veririm size.
AHMET YENİ (Samsun) -
Yılları da söyle!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - 5
000 900 000 lira olan prim borcu, gecikme zammı 41 milyar 800 küsur olmuş;
toplam 47 milyar.
HASAN ANĞI (Konya) -
Hangi yıldan beri?!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Şimdi, bu…
AHMET YENİ (Samsun) -
Yıllarını da söyle!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
1999'dan geliyor, 1999'dan. 1999'dan geliyor; işte burada belgeleri var,
vereceğim.
Değerli arkadaşlar, şimdi
neyse, bu bizim vatandaşımız, bu vergisini ödemek istiyor; ama, diyor ki, ben,
çalıştırdığım işçinin SSK borcunu ödüyorum. Devlet diyor ki, ben onu tanımam.
Sen bu kadar inşaat yaptın, birim metrekaresiyle çarpıyorum, bu kadar daha
vereceksin; ben nasıl ödeyeyim, ben para mı kazanıyorum ki ödeyeyim diyor; ya
zarar ettiysem nasıl olacak? Şimdi, bunu da düzeltmemiz lazım. Bunu özellikle
şirket sahipleri beni aradılar ve belgelerini gönderdiler. Bu, çok önemli bir
şey arkadaşlar; yani, bu değerlendirmeyi, global değerlendirmeyi hem özel
inşaatta hem genel inşaatta kaldırmamız lazım; bu, çok önemlidir arkadaşlar.
Burada, değerli
arkadaşlar, yaklaşık bunun oranı da yüzde 9'a geliyor; yani, yüzde 10. Bir
müteahhidin kârı yüzde 20 civarında, yüzde 15 civarındadır; bazen de kırdığın zaman
o daha da düşer. Şimdi bir de yüzde 9-10'u alırsanız, bu daha da perişan olur.
Değerli arkadaşlar, son
olarak, Ardahan'la ilgili açıklama yapacağım. 1995-1996'da, Ardahan'da,
vatandaşlarımız mazot ithali için 750 tane tanker aldılar. Mazot ithalatı yapan
vatandaşlarımdan bir anda iki sene sonra küt kesildi, herkes iflas etti,
tankerini sattı. SSK'ya, Bağ-Kura, devlete, Gelir Vergisi, Stopaj Vergisi, ne
kadar vergi varsa hiçbir şey ödeyemedi, perişan oldu. Şu anda, Ardahan'da, 3
462 Bağ-Kurlu esnafımız var, 1 900 de tarım sigortalı arkadaşımız var. Bunların
toplam borcu 46 trilyon 850 milyar lira; Ardahanlı esnafın borcu,46 trilyon 850
milyar değerli arkadaşlar.
HASAN ANĞI (Konya) - Hiç
ödememişler o zaman!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Yani, onu nasıl ödeyecek değerli kardeşim?! Yedi sekiz ay karlar altında, kış,
zemheri, perişan bir durumdalar. İstanbul'da bir kar yağıyor, herkesin eli
ayağına dolaşıyor. Ardahan'da sekiz ay kar var. Şu anda, 2 metre kar var.
Yarın, ben, Ardahan'a gideceğim. Buz Festivalimiz var Çıldır'da, Yalnızçam'da
Kar Festivalimiz var; sizi davet ediyorum, buyurun gelin, yarın gidiyorum.
Eskimolar gibi yaşayıp sınırda, yaşam mücadelesi veren bir toplumda, özellikle,
bütün Doğu Anadolu -sadece Ardahan demiyorum- Güneydoğu Anadolu, mağdur olan,
kalkınmakta öncelikli illerde, arkadaşlar, bir perişanlık var.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, burada, bakın, çok önemli…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Sayın Başkan, toparlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Öğüt,
lütfen, maddeyle ilgili konuşmanız tamamlandı zaten.
Buyurun, teşekkür için.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, batıda, çiftçi, iki defa, üç defa mahsul alıyor, Ardahan'da
bir defa alamıyor. Ardahan'da, adam, dört ay, beş ay, kesinlikle kepenk
açamıyor, siftah yapamıyor, yok!.. İşte, burada arkadaşlarımız var, Ardahan
Milletvekilimiz de burada. Herkes biliyor. Kars'ta da öyle, Ağrı'da da öyle,
Erzurum'da da öyle bu, Artvin'de de böyle, Rize'de de böyle.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bir kere, şu sistemi kurmamız lazım: Adaletli bir sistemse, doğu
ile batıyı birbirinden ayırmamız lazım, oradaki esnafa, oradaki çiftçiye, orada
yaşayan vatandaşlara, bölgenin boşalmaması için, özel imkânlar tanımamız lazım.
Bağ-Kur ve SSK'yı, primlerinde veya diğer çiftçi borçlarında, diğer esnaf
borçlarında, burada bir yapıyorsak, oraya iki tanımamız lazım ki, o insan,
orada, imkânı dahilinde devletine vergisini versin. Aksi takdirde, işte,
gördünüz, ben, rakamları söyledim; borcunu ödeyemiyor. Sekiz ay kar yağıyor,
zaten dört ay, beş ay dükkânını adam açamıyor. Ee, böyle bir durumda, adam,
yani enayi midir orada dursun?! O da kalkıp geliyor buraya, bölge boşalıyor.
Bölge boşaldığı zaman, bölge kime kalacak?! Böyle bir devlet anlayışı olabilir
mi ya ?!
Ben, değerli arkadaşlar,
sizin sağduyunuza inanıyor ve güveniyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisini, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyor, Ardahan'a ve bütün Türkiye'ye desteğinizi
bekliyorum.
Sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Öğüt.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Ünal Kacır.
Buyurun Sayın Kacır. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR İstanbul) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 8 inci maddesi ve geneli üzerinde görüşlerimi arz etmeye çalışacağım.
Değerli arkadaşlar,
genellikle, muhalefet partisinden arkadaşlarımız bazı konulara değiniyorlar;
ama, birbirleriyle çeliştiklerinin biraz farkında değiller.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Şart mı muhalefetin ağız birliği yapması?!
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Nedir o; bir arkadaşımız çıkıyor diyor ki: "Ödeyenler enayi mi, niye bu
yapılıyor, bu böyle olmamalı." Bir başka arkadaşımız çıkıyor
"faizleri hiç almayalım, anaparayı alalım, faizlere dokunmayalım, anapara
üzerinden taksitlendirme yapalım" diyor. Şimdi, bunlar çelişki.
Biz, burada, bu yasayı
yaparken, üzerinde duracağımız üç husus var. Bunlardan bir tanesi, borçluların
durumu, bunu göz önünde bulundurmak mecburiyetindeyiz, borçluların durumunu.
Bir diğeri, daha önce, kuruma, mükellef olup ödeme yapanlar, hiç aksatmadan
ödeme yapanların durumu, onların da hak ve menfaatlarını korumak kollamak
durumundayız. Neticede, toplanan parayı hepsine bölüştüreceğiz emekli
olduklarında. Bir diğeri de değerli arkadaşlar, kurumlarımızın durumu. Bunları
göz ardı edemeyiz. Mesela, kurumlarımızın durumu deyince, hemen, bir tablo var
önümde, oradan size bazı bilgiler vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, 2000
yılında sosyal güvenlik kurumlarımızın açığı 3,3 katrilyon; dolayısıyla,
bütçeden aktarılan para var. Ama, biliyorsunuz ki, bu, 2005 yılında 23
katrilyonu aştı. Bağ-Kuru ele alırsak; 2001 yılında 1 katrilyon açığı olan
Bağ-Kurun, 2001 yılında 1,4; 2002'de 2,6; 2003'te 4,9; 2004'te 5,2; 2005'te 6,5
katrilyon açığı var. Dolayısıyla, bu gidiş iyiye gidiş değil. Bunu düzeltmek
durumundayız. Onun için de, sosyal güvenlik kurumlarımızın yeniden yapılandırılması
çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Dolayısıyla "şunlara şunu verelim, bunlara
bunu verelim, verelim canım, ne olacak..." Verelim de, nereden verelim?!
Zaten kasada bir şey yok, hazine destekli yürüyor bu işler ve Hazineden de
verdiğimiz para, sokakta işsiz gezenimizin de hakkı olan paradır. Onun için,
biz hakkaniyeti gözetmek durumundayız. Peki, ne yaptık; biz, borçların fahiş
olan faizlerini sildik, bunları attık ve bugüne kadar olan kısmını -yani,
kanunun ilgili tarihine kadar, 31.3'e kadar olan bölümüne, borçların bu
bölümüne bugüne kadar olan bu kısmını- toptan eşya fiyat endeksi ve ÜFE
(üretici fiyat endeksi) uygulayarak, yani, enflasyon uygulayarak borcu
güncelleştiriyoruz ve sonra bu borcu 60 aya kadar taksitlendirme yetkisi
veriyoruz kurumlara. Bu yetki, usul ve esasları belirleme yetkisidir, keyfiyet
yoktur burada; yani, falanca şahsa şöyle, filancaya böyle uygulama yapılmaz,
yapılamaz. Bununla ilgili usul ve esasları belirleme yetkisi veriyoruz
kurumların yönetimine.
Değerli arkadaşlar,
vaktim sınırlı, biliyorum, bitmek üzere. Ama, son günlerde bir telesiyaset
yapılıyor; telesiyaset, telefonla siyaset. "İşte bana şurada şu telefon
geldi, buradan bu telefon geldi…"
Değerli arkadaşlar, siz
bilmiyordunuz da telefonla gelince mi öğrendiniz?! Ben zannediyorum ki, herkes
bu konuları biliyor, bilmesi lazım. Yoksa "bana telefon geldi, hadi onu
düzelteyim; telefon geldi, şunu düzelteyim..." Böyle bir yapılaşma olmaz.
Az önce Değerli
Aslanoğlu'nun vermiş olduğu teklifler vardı. Bunları dinlediğimiz zaman da,
bunlara…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Halkın sesini dinleyeceksin önce.
Sayın Başkan, telefon
edenleri suçluyor!
NAİL KAMACI (Antalya) -
"Telefon etmeyecek vatandaş" diyor, Sayın Başkan "telefon
etmeyecek vatandaş" diyor.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen…
Sayın Kacır,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, bu
öneriler karşı çıkılacak öneriler değil; ama "şu kanunun altına da şunu
yazalım, bu maddenin altına da şunu yazalım, şunun da altına şunu
yazalım…" O zaman kanun sistematiği kalmaz, hiçbir şey kalmaz.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Kalır, kalır…
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Kim, nasıl takip edecek kanunları uygulayıcılar?.. Böyle olmaz! Görüşünüz
varsa, komisyonlarda bu iş enine boyuna tartışılırken gelirsiniz orada
konuşursunuz. Yoksa, burada seçmene selam, siyasete devam politikasıyla netice
alınmaz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Burada konuşmayacağız da nerede konuşacağız?
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, biz çiftçimizin -az önce "çiftçi" dedi değerli
konuşmacı- 2,7 katrilyonluk borcunun 1,5 katrilyonunu daha yeni sildik.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Ne zaman?..
ÜNAL KACIR (Devamla) - Ne
zaman? Takip et. Bizim iktidar dönemimizde sildik. Her ay mı sileceğiz? Her ay
mı olacak?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Ne zaman sildin bakalım?
NAİL KAMACI (Antalya) -
Ne zaman?.. Saatini söyle!..
ÜNAL KACIR (Devamla) - Ne
saatini söyleyeceğim; takip edersin, bakarsın, görürsün. Her ay mı
çıkarılmasını istiyorsunuz? (CHP sıralarından gürültüler)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Çiftçi öyle demiyor ama.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bizim iktidarımız döneminde diyorum… Bizim iktidarımız
döneminde diyorum. Açar takip edersiniz ve hacizle karşı karşıya olan, mal
bildiriminde bulunmadı diye cezaevine girmekle karşı karşıya olan çiftçimizin
sıkıntısını biz giderdik, elektrik borçlarını biz yeniden yapılandırdık…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Evdeki elektriği kesiyorlar, işte bak!
ÜNAL KACIR (Devamla) -
…vergi barışını biz çıkardık. Hiç ummuyordunuz, kimse ummuyordu, 5 katrilyona
yakın tahsilat oldu, hem insanımız sıkıntıdan kurtuldu hem kamu, alacağını
tahsil etti.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kacır,
lütfen…
Teşekkür için, Sayın
Kacır…
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Sayın Başkan, bir konuyu daha söyleyeyim.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Kacır... Maddeyle ilgili konuşmuyorsunuz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Konuşsun; konuşsun ki, yerinden laf atmasın.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Yasayı tam okuduğumuz zaman göreceğiz ki, bu yeniden yapılandırmada teminat
istenmiyor. Sadece bir maddeyi okumayın, o madde, bu yapılandırmayla ilgili
madde değil, tasarının tamamını okuyun, göreceksiniz, bu yapılandırmayla ilgili
teminat istenmiyor, böyle bir şey yok.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Hayır, hayır; isteniyor… Arkadaşlar da kabul etti.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
İstenmiyor beyefendi… Gel, görüşürüz.
BAŞKAN - Teşekkür eder
misiniz Sayın Kacır.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Hayırlı akşamlar diliyorum, tasarının, yasanın hayırlı olmasını diliyorum,
saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kacır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum…
MEHMET ERASLAN (Hatay) -
Karar yetersayısı, Sayın Başkan… Karar yetersayısı yok. (AK Parti sıralarından
"oylamaya geçildi Sayın Başkan" sesleri, gürültüler)
BAŞKAN - İsteyeceğim
sayın milletvekili.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Sayın milletvekilleri,
karar yetersayısı yoktur; birleşime saat 20.00'ye kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.09
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 20.06
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64 üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
1066 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi;
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref
Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa
Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı
Kanunu Teklifi, Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479
Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim
Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137,
2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 8 inci
maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 8 inci maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
8 inci maddeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri,
karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 20.08
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.22
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64 üncü Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
1066 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi;
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref
Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa
Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı
Kanunu Teklifi, Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479
Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim
Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137,
2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 8 inci
maddesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı; şimdi, 8 inci maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım: 8 inci maddeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır; madde kabul
edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9.- 4958 sayılı
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 9
uncu maddesinin (B) fıkrasına (5) numaralı bentten sonra gelmek üzere aşağıdaki
bent eklenmiş ve (6) numaralı bent (7) numaralı bent olarak teselsül ettirilmiştir.
"6) Sektörel
analizler yapmak, denetlenecek sektörleri her yıl için belirlenecek risk
değerlendirme kriterlerine göre sınıflandırmak suretiyle riskli sektörlerin
denetimine öncelik vermek."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim
Özdoğan.
Buyurun Sayın Özdoğan.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı yasanın 9 uncu maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün
Türk ekonomisinin en büyük sorunu kayıtdışılıktır. Kayıtdışı ekonomi, devletin
vergi idaresinden sosyal güvenlik kurumlarımızın kaynak yetersizliğine ve
masraf yüküne kadar, uzun yıllar başımızı ağrıtmıştır; hâlâ da ekonomimizin
sırtının kamburu olan ne kadar mesele varsa hepsi kayıtdışı ekonominin olumsuz
etkisine maruzdur.
Kayıtdışı ekonomi
sorununun boyutlarına şöyle bir göz attığımız zaman, durumun vahametini daha
iyi kavrama fırsatı buluruz. Türkiye İstatistik Kurumunun 2004 yılı açıklanan
rakamlarından, bugünlere kadar kayıtdışılığın seyri hayli ürkütücüdür.
Türkiye'de kayıtdışı ekonominin millî gelire oranı OECD ülkelerinin 2 katına
ulaşmıştır. Kayıtdışılığın millî gelire oranı, 2004 yılında, Türkiye'de yüzde
30 seviyelerinde gerçekleşirken, OECD ülkelerinde yüzde 16,4; sanayileşmiş,
gelişmiş ülkeler liginde yüzde 8-10 arası, gelişmiş ülkelerde yüzde 10-30,
gelişmekte olan ülkelerde yüzde 30-60, az gelişmiş ülkelerde ise yüzde
60-80 düzeyindedir.
Türkiye İstatistik Kurumu
verilerine göre, Türkiye'de çalışanların neredeyse yarısı sosyal güvenlik
sistemimizin kaydı altında değildir. Kayıtdışı çalışan kesim, doğal olarak,
prim ödemesi yapmamaktadır; ama, buradan yola çıkıp da, bu insanlar sosyal
güvenlik sisteminin dışındadır diyemeyiz. Sosyal güvenlik kurumlarına prim
yatırmayan bu insanlar, ihtiyaç duydukları anda, özellikle de sağlık
hizmetlerinde sosyal güvenlik sisteminin imkânlarından bir şekilde yararlanmaktadır;
gelirini saklayıp, prim yatırmadığı sisteme külfet olmaktadır. Yakın geçmişte
yeşilkart uygulamasına yönelik olarak yapılan teftişlerde, aslında, yoksul
olmayan çok sayıda insanın da yeşilkart için başvurup, bu kartı bir şekilde
temin ettiği gerçeğinin işaret ettiği durum da budur.
Türkiye'de kayıtdışılık
vardır. Kayıtdışındaki kesim, sosyal güvenlik sistemine gelir beyan edip prim
yatırmamakta; ama, iş, o sistemden yararlanmaya geldiğinde, bir yolunu bulup
sistemden faydalanmaktadırlar.
Bu çarpık düzende hakkı
yenen, vergisini, primini yatıran, kayıt altındaki dürüst vatandaştır; bu
çarpık düzende talan edilen, Türkiye Cumhuriyetinin hazinesidir; bu çarpık
düzende çökertilen, bizim sosyal güvenlik kuruluşlarımızdır, bizim
geleceğimizdir. Sosyal güvenliğin tek ve en büyük sorunu da budur değerli
arkadaşlar.
Bize, bakan değil, gören
lazımdır. Buradan, gören gözlere sesleniyorum, buradan, nasır tutmamış
vicdanlara sesleniyorum: Sosyal güvenlik sistemimizin sorunu, ikide bir af
çıkararak, ödeme kolaylığı düzenlemeleri yaparak çözülemez. Ödeme kolaylığını
bugün çıkarırsınız, o da kesin değil; ama, yarın belki kasanız dolar. Peki,
ertesi gün ne yapacaksınız? O kasa yine boşalacak; çünkü, senin sorunun,
kayıtlı kişi ve kuruluşların ödeme güçlüğü değil, kayıtdışılığın üzerinde
oluşturduğu baskı ve sen, bu baskıdan kurtulmak için, kayıtlı çalışanına
yükleneceksin, vatandaşı dehşete düşüren prim oranları uygulayacaksın; vatandaş
ödeyemeyince de, af diyeceksin, ödeme kolaylığı diyeceksin, taksit diyeceksin,
günü kurtarmaya bakacaksın. Yarın öbür gün, yine keşmekeş çıkacak. Neden
çıkacak; çünkü, kayıtdışılıkla mücadele etmek için dişe dokunur tek bir
icraatınız yok; bütün icraatlarınız, kayıt altındaki dürüst vatandaşın canına
okumak üzere. Bu yüzden, AK Partinin oy oranı sürekli düşüyor.
Anavatan Partisi olarak
biz gördüğümüzü söylüyoruz, Anavatan Partisi olarak biz devletin istatistik
kurumunun bize gösterdiğini söylüyoruz; ama, bu gerçekler, iktidarın görmek,
bilmek, duymak istemediği gerçeklerdir. Sosyal güvenlik prim oranları
indirilmelidir. Çalışan, üreten, kayıt altındaki vatandaşın sırtına daha fazla
binilmemelidir ve kayıtdışı istihdamı aynı hızla kayıt altına almak için
girişimlerde bulunulmalıdır. Kayıtdışı istihdam, kayıt altına girmesi için
teşvik edilmelidir. Hâlâ kayıt altına girmeyenler sistematik olarak
cezalandırılmalı, dürüst vatandaşın hakkı korunmalıdır. Anavatan Partisinin
görüşü budur. Yoksa, prim borcu ödeme kolaylığıyla, afla, taksite bağlamayla ancak
günü kurtarırsınız; yarın vatandaşın karşısına çıkacak yüzünüz olmaz.
Peki, nedir bu
kayıtdışılık, kökü, kaynağı nerededir? Nerede olduğu apaçık ortadadır. Türkiye
genelinde tüm çalışabilir nüfusun yüzde 28'i, çalışanların ise yüzde 26'sı üç
büyük kentte yaşıyor. Tarım hariç tutulduğunda ise, bu illerin çalışanlarının
nüfusu yüzde 37'ye yükseliyor. Türkiye İstatistik Kurumu verileri kullanılarak
hazırlanan rapora göre, Türkiye genelinde yüzde 53'e yükselen kayıtdışı
çalışmada, üç büyük il ortalamaların altında kalıyor. Üç ilde kayıtdışı çalışanlar,
Türkiye genelinde kayıtdışı çalışanların yüzde 16'sını oluşturuyor. Üç ilin
kayıtdışılık maliyeti de, 2004 yılı verilerine göre, yıllık 3,2 katrilyonu
buluyor.
Beklentilerin aksine, üç
büyük şehirde kayıtdışılık oranları Türkiye ortalamasının altında seyrediyor.
Türkiye'de her 100 çalışandan 53'ü kayıtdışı çalışırken, bu oran, İstanbul'da,
yüzde 32, Ankara'da yüzde 29, İzmir'de de yüzde 42'dir değerli arkadaşlar. Üç
ilde kayıtdışı çalışanlar, Türkiye genelinde, kayıtdışı çalışanların yüzde
16'sını oluşturuyor.
Tarım sektörü hariç
tutulduğunda, Türkiye'de kayıtdışılık oranı yüzde 34'e geriliyor. Tarım hariç,
İstanbul'da her 100 kişinin 32'si, Ankara'da 25'i, İzmir'de 31'i kayıtdışı
istihdam ediliyor.
Açıklanan verilere
baktığınız zaman, kayıtdışılığın en çok tarım sektöründe olduğunu, bunun hemen
arkasından da inşaat sektörü geldiğini görüyorsunuz. Liste böyle devam edip
gidiyor.
Kayıtdışılığın sektörlere
göre dağılımından, illere göre dağılımına kadar her türlü bilgiye
ulaşabiliyoruz. Bu kayıtdışılığın adresi bellidir, kimliği bellidir; ama, ne
hikmetse, hükümet bunu bulamamaktadır. Bunu bulamadığı için de kayıtlı
vatandaşın canına okumaktadır. Bu, resmen, iktidarın popülist uygulamasıdır. AK
Parti İktidarı, bir de, muhalefeti popülizmle suçlamaktadır. Asıl popülist
kendileridir. Bu popülizmin ilacı da Anavatan Partisidir.
Diğer taraftan,
Türkiye'deki küçük ve orta ölçekli işletmelerle ilgili 2000 yılı verileri,
KOBİ'lerin, işgücünün büyük bir bölümünü istihdam etmesine rağmen -yaklaşık
yüzde 64- meydana getirilen toplam katmadeğer içindeki paylarının oldukça düşük
olduğunu -yaklaşık yüzde 36 göstermektedir. Bunun nedeni, değerli arkadaşlar,
kayıtdışılıktır. İşletmelerin çalışan sayısı arttıkça kayıtdışılık azalıyor.
Türkiye genelinde kayıtdışı olarak çalışanlar, toplam çalışanların yüzde 53'ü
iken, kayıtdışı çalışan her 100 kişiden 75'i mikro işletmelerde, yüzde 2'si ise
50 kişiden fazla çalışanı olan işletmelerde çalışıyor. Rakamların verdiği mesaj
yeterince açık değil midir?!
Kayıt altındaki
işletmelere o kadar çok yüklenilmiş ki, bu işletmelerden orta ve küçük olanları
bu baskıyı kaldıramamakta, prim ödeme sadakati düşmekte, kayıt dışına kayma
eğilimi artmaktadır. Eksik beyan, düşük verimi getirmektedir. Verimlilik ölçüsü
ortadadır, olan, dürüst vatandaşa olmaktadır.
Sosyal güvenliğimizin
belini büken nedenler ayan beyan ortadadır. İktidarın günübirlikçi zihniyeti,
önerdiği çözümün derinliği de ortadadır. Tüm bunların çözümü de Anavatan
Partisidir. Dürüst vatandaşlarımızı ve çalışanlarımızı zulümden kurtarma adına,
iktidarımızda, kayıtdışılıkla ve her türlü yolsuzlukla mücadele edeceğiz. Gün
ola harman ola.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özdoğan.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına Hasan Ören, Manisa
Milletvekili.
Buyurun Sayın Ören. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Ören, süreniz 15
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HASAN
ÖREN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1066 sıra sayılı kanun
tasarısı üzerinde, 7 nci madde üzerinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
tasarının, gerçekten, incelediğimizde, vatandaşın beklediği gibi, vatandaşın
umduğu gibi bir tasarı olmadığını hepimiz biliyoruz.
3 üncü madde üzerinde
görüşlerimi belirtir iken söylemiştim; bu tasarı, çok iyi niyetle hazırlanmış,
Plan Bütçede saatlerce, günlerce tartışılmış, vatandaşın lehine birtakım
düzenlemeler yapılmış idi; ama, ne yazık ki, 2 nci madde üzerinde Plan ve Bütçe
Komisyonunun görüşünün dışında, hükümetin getirdiği bir önergeyle bu tasarı
tamamen çökertilmiş vaziyete geldi. Belki, dikkatlerinizden kaçtı; ama,
bölgelerinize gittiğinizde, Bağ-Kur prim borcu olanların, Bağ-Kur ve SSK'ya gittiklerinde
karşılaştıkları durumu görüp de size ilettiklerinde, herhalde, bir hayli
yüzünüz kızaracaktır. Çünkü, bu tasarının 2 nci maddesi değiştirilir iken,
tamamen, sistem çökertilmiş vaziyete getirildi. Neydi Plan Bütçede savunulan ve
halkın lehine geliştirilmek istenen; Bağ-Kur borcu olanların, borçlu olduğu bu
süreler içerisinde sağlık sektöründen hizmet almadıklarından dolayı, sağlık
sektörüne ödedikleri primler düşülerek bulunacak anaparaya bugünkü reel faiz
üzerinden hesap yapılacak, bu hesap bir yıl, iki yıl ve beş yıl olmak kaydıyla,
yüzde 5, yüzde 6, yüzde 7 faizlendirilerek tüm para bulunacak, 60 aya, 2 yıla
veya 1 yıla yayılacaktı; ama, hükümetin getirdiği önergeyle, sizlerin
kaldırdığı parmaklarla yasa bu durumdan çıktı, şimdi, bütün borçların toplamı,
1998 sonu, 1999 başına kadar, bütün faizleriyle beraber borçların toplamı,
bunlara reel faizin, bileşik faizin yüklenmesi ve sonucunda 12 ay, 24 ay veya
60 aya bölünmesiyle vatandaşın borcunun tahsili. Eşittir; bugün ne borcu var
ise, bugün, faizlendirilmiş ne borcu var ise bugün faizlendirilmiş, bugün ne
borcu var ise 1 lira yukarısında olacak, 1 lira aşağında olmayacak; yani, beş
yıllık borcu olan bir Bağ-Kurlu, yani, 13 milyar borcu olan bir Bağ-Kurlu,
şimdi, televizyonun karşısında geçmiş "Yarabbim, ne olur şu yasa bir gün
evvel çıksa da, ben de borcumu en az yarı yarıya veya üçte 2'si eksilmiş
şekilde gitsem ödesem" diye düşünüyor. Ama, bunun böyle olmadığını
gördüğünde, işte, siz yüz yüze geleceksiniz o zaman. 13 milyar borcu olan
arkadaşımız, Bağ-Kura gittiğinde, 13 300 000 000 para ödeyecek.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Kaç ayda?
HASAN ÖREN (Devamla) - 60
ayda.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Bitti!
HASAN ÖREN (Devamla) - O
zaman şunu söyleyin…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Siz söyleyin.
HASAN ÖREN (Devamla) - O
zaman şunu söylemeniz gerekliydi: "Biz, bugünkü mevcut borcunuzu 60 aya
faiz almadan yayıyoruz" deseydiniz. Halka onu vermediniz. Halka dediniz
ki: "Bağ-Kur borcu olanlarla ilgili bir yapılandırma getiriyoruz, bunu da
şunun için getiriyoruz: Bugüne kadar olan olmuştur, gecelik faizler yüksek,
yüksek faizlerden dolayı esnaf ve sanatkâr zor durumda kalmıştır. Zor durumda
kalan esnaf ve sanatkârla ilgili, işleri bozulmuştur; biz, o dönemin sıkıntılarını
bildiğimiz için şimdi size kolaylık getiriyoruz". Böyle de olması
gerekliydi, bu yasanın böyle çıkması gerekliydi. Ama, yasa nereye geçti... Ben
geçen gün de söyledim, yine, Sayın Bakanımın çalışkanlığından, bu konudaki
bilgi ve tecrübesinin halkın lehine kullanılacağından yana hiçbir kuşkum yok;
ama, egemen güçler, halkın lehine çıkmasını engelliyor. Şimdi, bu yasayla,
Bağ-Kurlunun, hiçbir şekilde derdine deva olmuş değiliz. Sadece, Sayın Grup
Başkanvekilinin dediği gibi, tavşana kaç, tazıya tut; 60 ay vade yapıyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gecikme zamları ne oluyor?!
HASAN ÖREN (Devamla) -
Peki, 60 ay vade yaptık. Vade yaptığımızda, kimdir Bağ-Kur primi ödeyen;
Bağ-Kur primi ödeyen, tarımsal kesimde bir bölüm. Terzi Bağ-Kur primi ödüyor,
tıraş olduğumuz berber Bağ-Kur primi ödüyor, kaynakçı Bağ-Kur primi ödüyor,
marangozu Bağ-Kur primi ödüyor. Peki, şimdi, siz diyorsunuz ki: Ey terzi
Yüksel, 250 000 000, şimdi, düzenli olarak Bağ-Kurunu ödeyeceksiniz. En az,
asgarî beş yıl borcunu ödememiş Bağ-Kurluya da 222 000 000 da oradan
ödeyeceksiniz diyorsunuz; yani, Alaşehir'de terzilik yapan Yüksel, 472 000 000,
ayda, Bağ-Kura prim ödeyecek... Aklınız alıyor mu?! OIması mümkün mü?! Yani,
siz, bir berberin, bir marangozun, bu kadar darbe yemiş, bu yıllar içerisinde
yaşanan bu krizlerden hiç sorumlu olmayan o Alaşehir'deki berberin, o
Alaşehir'deki terzinin suçu, günahı ne?! 472 000 000'u ödeyemeyeceğini bildiği
halde, bildiğiniz halde, bunu ödemekle ilgili bir zorunluluk getiriyorsanız,
bunun olması mümkün değil arkadaşlar. Haa, şu olabilir…
TEVFİK AKBAK (Çankırı) -
Silelim…
HASAN ÖREN (Devamla) -
Silmeyelim… Silmeyelim…
Bakın, hani dersiniz ya:
Ey muhalefet, konuşmak kolaydır; çözüm getir, öneriyi getir. Öneri getirelim.
Amaç nedir; amaç şudur: Sağlık kurullarında, sosyal güvenlik şemsiyesi altında toplanan
insanların, en azından, bu yasa çıktıktan sonra, doğru düzenli primlerinin
ödetilmesinin gerekliliğine inanmamız lazım; yani, bugünden itibaren
çıkaracağımız yasa öyle bir şeyi getirmeli ki, herkes, bundan sonra, en az
yüzde 90'ı, Bağ-Kurlunun bundan sonra 250 000 000'luk priminin ödenmesini
sağlamamız gerekli. Bunu yapabilmemiz için, işte, bu borç, aslında bir avantaj.
Düşünürseniz, bu borçlu olan kesim, emeklilik süresinde ödesin bunu; on yılda,
onbeş yılda, yirmi yılda ödesin. 20 000 000, 20 000 000 ödesin; ama, bir
kayıt koyalım; eğer, bu 250 000 000'u
ödemezsen, bu yapılandırma bozulmuştur. Mesele, bugün, bu 250 000 000'u
ödetmek. Yoksa, bu 12 nci basamak Bağ-Kurdan 250 000 000'u ödetirken, bir de
yanına 250 000 000, geçmişe dönük, borçlarını öde, ayda 500 000 000 öde der
iseniz, 2006 erken seçiminde veyahut 2007'de yapılacak seçimde, yine, bu
Meclisin önüne gelecek, yine bu Meclisin vaktini alacak. Hani, hep
övünüyorsunuz ya, övünüyoruz ya, deriz ki: Bu Parlamento tek partili olduğundan
dolayı hızlı kanun çıkarır, hızlı yasa çıkarır.
TEVFİK AKBAK (Çankırı) -
Sayenizde...
HASAN ÖREN (Devamla) -
Ama, hızlı yasa çıkarırken ne olur; çıkardığımız yasaların Cumhurbaşkanından
üçte 1'i geriye dönmesin.
TEVFİK AKBAK (Çankırı) -
Sayenizde...
HASAN ÖREN (Devamla) -
Anayasa Mahkemesinden üçte 1'i geri dönmesin. Bugün çıkardığımız yasa, ertesi
gün yine önümüze çıkmasın. Geçmişe baktığımızda, eğer bugün yaptığınız bu
acemice veya bu yönlendirilmiş yasa tasarılarıyla, bugün yaptıklarınızla mümkün
değil bu zamanın israf olmaması. İşte israf oluyor zaman.
Sigortada da aynı şey var
arkadaşlar. Bakınız, sigortayla ilgili brüt asgarî ücret 531 YTL, işçinin eline
geçen net 380 YTL, işverene maliyeti 645 YTL; yani, istihdamın vergi yükü 265
YTL, yüzde 41. Hani, hep yakınırız ya, Çin malları geldi, Hindistan'dan geldi,
ekonomimizde üretim azaldı, rekabet gücümüz eksiliyor... Eh, eksilecek tabiî;
yani, siz, istihdamın üzerine bu kadar, devlet olarak, vergi yükünü salar
iseniz, bu kadar vergiyi devlet olarak almaya kalkar iseniz, Türkiye'deki
sanayicinin dışarıyla rekabet etmesi mümkün değildir.
Peki, bunun tablosu var
mı önümüzde; ee, var tabiî. Yani, övünerek söylediğimiz… 73 milyar dolarlık
ihracat yaptığımız söyleniyor. Çoğunuz incelemişsinizdir, 73 milyar dolarlık
ihracatın yarısına yakını ara malı. Yani, ne demektir; 115 milyar dolarlık
yaptığımız ithalatın, Türkiye'den, transit, üzerine etiket yapıştırılarak
dışarıya sattığımız… Neyle kalkınacaktı Türkiye; Türkiye, üreterek
kalkınacaktı; ama, bu kadar, istihdamın üzerinde vergi olur ise, bu kadar
vergiyi yükler isek, nasıl sağlayacağız bunu?! Bu vergi yükü işçinin eline de
geçmiyor. İşçinin eline geçen 380 000 000. Bir işçinin aldığının üçte 2'sini
devlet alıyor. Şimdi, ne oluyor, işveren ne yapıyor; işveren, tabiî ki,
kolayını bulma yolu ve yöntemini deniyor.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de çalışma saati 8 saat; ama, şimdi, 12 saate çıktı. Gerekçesi;
gerekçesi, bu kadar vergi yükünün olmasından kaynaklanıyor. Eğer, SSK primleri
bu kadar yüksek olur ise, üç vardiya çalıştıracak bir fabrika, 12'şer saatten,
iki vardiya çalıştırmaya başladı. Niye; sigorta primlerinden kurtulmak için.
Eğer, böyle gider ise, inanın, sanayici üretmekten vazgeçecek, sadece ithalatla
devam edecek.
Bakınız, bir çarpıcı
örnek daha vereyim size. Çalışma Bakanlığımız, kümesin içindeki tavukları
yolmaya ve kümesin içindeki tavuklardan bu açığı kapatmaya gayret gösteriyor;
ama, ne yazık ki, devlet, bize örnek olmuyor. Bakınız, devlet, Millî Eğitim
Bakanlığı, çalıştırdığı vekil öğretmenlerin sigorta primleriyle ilgili bir
uygulama yapıyor. Eğer, siz, vekil öğretmen olarak haftanın dört günü, haftanın
beş günü 3'er saat, 4'er saat, 5'er saat derse giriyor iseniz, Millî Eğitim
Bakanlığı, Çalışma Bakanlığına dört gün üzerinden sigorta primi ödüyor; yani, o
bize örnek olacak, sanayiciye örnek olacak Millî Eğitim Bakanlığının, Çalışma
Bakanlığına ödediği onbeş günlük sigorta primi.
Bir örnek var elimde,
vekil öğretmenlik yapan; ekim ayında 11 gün çalışmış, kasım ayında 15 gün
çalışmış, aralık ayında 16 gün çalışmış, ocak ayında 15 gün çalışmış. Çalıştığı
süreler içerisinde sigortalı gösteriyor; yani, pazartesi çalışacaksın, salı
çalışıyorsun, çarşamba çalışıyorsun, perşembe çalışıyorsun, cuma günü de
çalışmış olsa 30 gün gösterecek. Cuma günü çalışmadığından dolayı vekil
öğretmen, 16 gün, 15 gün sigortalı gösteriliyor. Şimdi, biz de mi öyle yapalım
Sayın Bakanım?! Biz de, pazartesi, salı, çarşamba 12'şer saat çalıştıralım
işçileri, cuma, cumartesiyi boşa çıkaralım, sanayici olarak size gelelim 16 gün
sigorta primi ödeyelim. Biz böyle yapmayacağız; ama, ne olursunuz bu
aksaklıklara, devletin, gerçekten, sanayiciye örnek olacağı bu konulara
hassasiyetle dikkat etmek durumundayız.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa tasarısı altı aya kalmaz önümüze tekrar gelir. Bu tasarı, gerçekten, ne
sigortalıya ne Bağ-Kurluya bir kolaylık sağlamıyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Yapma ya!..
HASAN ÖREN (Devamla) -
Bunu, gittiğinizde göreceksiniz. Bakınız, burada tabloları geçen gün okudum,
bir daha okumak istemiyorum. Bugün borcu olan insanın altmış ay içerisinde
ödeyeceği borç, bugünkünün üzerinde, aşağısında değil. Vatandaş bunu
beklemiyor, sanayici de bunu beklemiyor. Eğer sanayici sigorta primlerini
ödemediyse bilin ki, o sanayici üzüntü içindedir. O geçmiş dönemin sıkıntıları
içerisinde, gecelik faizlerin yüksek olduğu, Türkiye'nin krize girdiği
dönemlerde kaybettiği işgücünü toparlamaya çalışıyor. Ona şimdi derseniz ki: Bu
sigorta primlerinin hepsini şöyle şöyle, şu kadar zamanda ödeyeceksiniz; o da
ödeyemez. İşini toparlaması ve işini istenilen düzeye getirmesi için ona da
daha iyi kolaylıklar sağlayalım. Ona da
şunu yapalım: Çalıştırdığı işçilerin hepsinin
primini hiç aksatmadan bu
saatten sonra ödesin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ören,
lütfen…
HASAN ÖREN (Devamla) -
Toparlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
HASAN ÖREN (Devamla) -
Geriye kalanını da faizlerinden arındırılmış şekilde, ama beş yıl içerisinde,
ama on yıl içerisinde ödesin; çünkü, o sanayiciye ihtiyaç var. O sanayici, o,
hani, cumhuriyet tarihinin 10,5'lik, 10,3'lük, AKP döneminin yarattığı
işsizlere iş bulacak o sanayici. Eğer o sanayiciye bunu yapmaz iseniz, o
sanayicinin işini toparlaması mümkün değil. Zaten yanında çalışanlara verdiği
para yeterli değil; 380 000 000 para… 380 000 000'la geçinen insan sayısı 17
000 000.
Hani, o baştan,
hatırlıyor musunuz 2002 3 Kasım seçimlerini; o seçimlerde Sayın Genel
Başkanımız Deniz Baykal ve Sayın Başbakanınız Recep Tayyip Erdoğan bir şey
söylemişti -belki de o temeldi; o seçimlerin belki de temel noktası, mihenk noktası
orasıydı- seçilirsek, hangimiz iktidar olur isek, asgarî ücretten vergi
almayacağız sözü vermişlerdi. O insanlar, belki bu iki partiye, çoğunlukla, bu
sözünden dolayı oy verdiler; ama, ne yazık ki… O günün koşullarında asgarî
ücretten vergi alınmasaydı, 2002 3 Kasımında, 450 000 000 lira asgarî ücret
olacaktı, şimdi de 600 000 000 liranın üzerinde olacaktı; ama, ne yazık ki,
demek ki seçim atmosferinde söylenenler, seçim döneminde söylenenler, iktidara
geldiğinde herhalde ya unutuluyor veya egemen güçler tarafından unutturuluyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa tasarısı, tahmin ediyorum, çok kısa süre içerisinde bu Meclisin gündemine
bir daha gelecektir. Bu yasa tasarısı bir daha geldiğinde, ben tahmin ediyorum,
hepiniz bugün söylediklerimi düşüneceksiniz; ama, yol yakınken bu tasarı
üzerinde değişiklik yapmak mümkündür. 2 nci maddede yapılan değiştirilebilir;
yani, Bağ-Kur borcu olanların sağlık hizmetleriyle ilgili ödediği kısmı bir
tarafa bırakabiliriz. Geriye kalanının üzerinden, söylediğiniz tarzda bir
uygulama yapılabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASAN ÖREN (Devamla) - Bu
tasarının, ne Bağ-Kurluya ne SSK'lıya bir faydası yoktur. İnanıyorum ki,
önümüzde 6-7 madde daha var, bu maddeler içerisinde düzenlemeler, düzeltmeler
olacaktır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ören.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Ahmet Işık, Konya Milletvekili...
Buyurun Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1066 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Prim
Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının 9 uncu
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
son yirmi yılda, ülkemizde 6 büyük kriz yaşanmıştır. Bu krizlerin en
önemlilerinden biri de 2001 yılında yaşanan büyük malî krizdir. Ülke,
servetinin yüzde 40'ını kaybetmiş, 1,5 milyon insanımız maalesef işsiz kalmış,
onbinlerce işyeri kapanmış, gecelik faizler yüzde 7 000'lere çıkmış, büyüme -
9,5 oranında gerçekleşmiştir. Cumhuriyet tarihinde ilk defa esnafımız sokağa
dökülmüştür.
Kriz sürecinin getirdiği
tabloya baktığımızda ise, iç borçlanma faiz oranları yüzde 66, millî gelirdeki
faiz yükü yüzde 23,3; faiz giderlerinin bütçe içindeki payı yüzde 46,78; faiz
giderlerinin vergi gelirlerine oranı yüzde 103, bütçe açığının gayri safî millî
hâsılaya oranı yüzde 16,5; kamu net borç stokunun gayri safî millî hâsılaya
oranı yüzde 91; bütçe açığının kontrol edilememesi sonucu ise, kısa vadeli ve
yüksek oranlı borçlanmalar yaşanmıştır.
Değerli milletvekilleri,
şayet 1998-2002 yılları arasındaki ekonomik trend devam etmiş olsaydı, bugünkü
kamu net borç stokumuz 1 katrilyon 162 milyar YTL olacaktı. Yaşanan işbu derin
krizler, insanımızın ekonomik ve sosyal hayatlarında derin tahribatlar meydana
getirmiş, üretimin daralması, malî büyümenin zayıflaması gibi olumsuz
gelişmeler sonucu işyeri sahiplerinin, işletmelerin ve işverenlerin finans sıkıntısı
nedeniyle sosyal güvenlik kurumlarına zamanında prim ödeyememeleri sonucunda,
kurumların malî dengelerinde bozucu etkiler yaratmış, zamanında tahsil
edilemeyen primler, bir süre sonra, sosyal güvenlik açıklarını büyütmüştür.
2002-2004 arası, Bağ-Kur
ve SSK borçlarında yüzde 74'lük artış gerçekleşmiştir. Bağ-Kurun kayıtlı toplam
prim alacağı, 31 Mart 2005 tarihi itibariyle 16,7 milyar YTL, SSK'da ise Mart
2005 tarihi itibariyle prim alacağı toplamı 4,6 milyar YTL olmuştur. 2004
yılında sosyal güvenlik kurumlarına hazineden aktarılan miktar 19,6 milyar YTL,
2005'te aktarılan miktar ise 23,75 milyar YTL olmuştur.
Değerli milletvekilleri,
tasarıyla, özellikle, 2000-2001 malî krizi sürecindeki yaşanan olumsuzluklar
sebebiyle prim ödeme şartlarını yitirmiş, sosyal hayata tutunmaya çalışan
insanımıza yeni bir imkân tanımak, onları toplumda daha etkin, özgüvenleri daha
da oluşmuş, yarınlara umutla bakar hale getirmenin imkânını Parlamentoda
sağlayarak, biriken alacakların yeniden yapılandırılmasıyla, makul ölçülerde
ekonomiye kazanım sağlanmış olacak ve kurumların daha etkin tahsilat
yapabilmeleri de gerçekleşmiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
siyasal iktidarımız, aynı amaçla, Ziraat Bankası ve tarım kredi
kooperatiflerinden aldıkları kredileri ödeyemeyen 765 000 üreticimizin 2,7
katrilyon TL'lik borcunun 1,5 katrilyon TL'lik kısmı silinmiş, geriye kalan
borçları ise uygun ödeme şartlarında yeniden yapılandırılmıştır.
Üreticilerimizin tarımsal sulamada kullandıkları ve 1995 yılından bu yana
günümüze taşınan toplam 660 trilyon TL'lik enerji borçlarına da ödeme kolaylığı
getirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatılmıştır)
BAŞKAN - Sayın Işık,
buyurun.
AHMET IŞIK (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, tasarıyla, sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı
altında birleştirilecek olmasına yönelik düzenleme ve çalışmalarla da, sağlıklı
ve sorunlarından arındırılmış bir başlangıca hizmet edilmiş olacaktır.
İşbu tasarıyla, ekonomik
ve sosyal sorunların, kısmen de olsa giderilerek, tekil faydayla birlikte,
toplam faydanın sağlanmasını temenni ediyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Madde üzerinde 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu kanun tasarısı Türkiye
Büyük Millet Meclisine sevk edilirken gerekçesinde şöyle bir hüküm var:
"Sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryel dengelerin korunmasında en önemli
faktörlerden biri de, kayıtdışı istihdamın önlenmesi." Elimde, Sanayi ve
Ticaret Bakanımızın üç gün önce yapmış olduğu bir konuşma var. Sanayi ve
Ticaret Bakanımız şöyle diyor: "Kayıtdışı ekonomiye de esnafımızı,
tüccarımızı, sanayicimizi iten devlettir." Şimdi, böyle bir kanun tasarısı
getiriyoruz, gerekçesinde "kayıtdışılığın önlenmesi" ibaresini
koyuyoruz; ancak, hükümetin bir Sayın Bakanı da, kayıtdışılığa iten nedenin
devlet olduğunu söylüyor.
Sayın Bakanımdan öğrenmek
istiyorum. Bakanlar Kurulunda yanınızda oturan Sayın Bakanımızın bu görüşlerine
katılıyor musunuz? Bu, tasarının gerekçesiyle çelişmiyor mu?
Bir diğer sorum: Sayın
Bakanım, bu kanun tasarısında "prim borçlarının zamanında ödenmemesi
halinde, ilk üç ay için yüzde 3 oranında gecikme cezası ve ayrıca her ay için,
bulunan bu tutarlara, ödeme süresinin bittiği tarihten başlamak üzere, borç
ödeninceye kadar, her ay için ayrı ayrı Hazine Müsteşarlığınca açıklanacak bir
önceki aya ait YTL cinsinden iskontolu ihraç edilen devlet iç borçlanma
senetlerinin aylık ortalama faizi bileşik bazda uygulanarak gecikme zammı hesaplanır."
Enflasyonun yıllık yüzde 7,75 olduğunu söylediğiniz bir dönemde bu gecikme
cezasının ilk üç ay için yüzde 3 ve daha sonra, biraz önce söylemiş olduğum
şekilde hesaplanması, prim borçlarını bir şekilde ödeyemeyen SSK ve Bağ-Kur
prim borçlularını çok ciddî manada sıkıntı içerisine sokmayacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Kandoğan.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Kandoğan'a da çok
teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; kayıtdışı ekonomi, genelde ve kayıtdışı istihdam alt başlığı
altında, etik olmayan bu durumu, tabiî, savunmak veyahut da hoş görmek mümkün
değil.
Hükümet olarak, kayıtdışı
istihdamın önlenmesi konusunda, göreve geldiğimiz günden bugüne kadar önemli
adımlar attık. Maliye Bakanlığımızın çalışmaları var. 2006 yılında da bu
çalışmalara devam edeceğiz. Ancak, kayıtdışı istihdamla ilgili şunu söylemek
istiyorum: Bir hesap yapılıyor. Türkiye'de istihdamda olanlar veyahut da
işgücünde olanların sayısı 23 000 000. Bunların, işte, yaklaşık yarısı sosyal
güvenlik kuruluşlarıyla irtibatlı. O halde, geriye kalan yüzde 50 kayıtdışı
istihdam gibi bir hesap yapılıyor.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, kayıtdışı olarak adlandırılan bu vatandaşlarımızın önemli bir
bölümü, şu andaki sosyal güvenlik yasalarımıza göre, kayıt içerisine mevzuat
gereği giremeyen vatandaşlarımızdır. Örneğin, Sosyal Sigortalar Kurumunu hesap
edersek, yaklaşık ancak 3 000 000 civarında kişi bu potansiyeli
oluşturmaktadır. Onun dışında, 10 000 000 olarak ifade edilen sayının bu 7 000
000'luk bölümünün Sosyal Sigortalar mevzuatına göre sisteme girmeleri mümkün değildir.
Yani, bir ay içerisindeki çalışmaları 30 günün altında olan, çok kısa süreli
çalışan insanların bu sisteme girmeleri mümkün değildir.
Kayıtdışılık konusu,
elbette bugünün konusu değildir; geçmişten devam eden, birikerek gelen yapısal
bir sorun haline gelmiştir. Kayıtdışılıkla mücadelenin hem caydırıcı yönden ele
alınması gerekmektedir hem de şikâyet edilen istihdam vergileri, girdi
maliyetlerinin rekabet edilebilirlik açısından dikkate alınması gerekmektedir.
Hükümet olarak bu konuda,
özellikle Sosyal Sigortalar açısından önemli adımlar attık. Neler yaptık:
Hepinizin bildiği gibi, "sanal asgarî ücret" denilen SSK primine esas
alt kazanç sınırı ile asgarî ücret arasındaki farkı ortadan kaldırarak
eşitledik; yani, ülkede asgarî ücret ne kadar artarsa, SSK primleri de o oranda
artacak. 2004 yılından itibaren bu uygulamaya geçtik. 2004 yılına kadar bu
konuda farklı bir uygulama vardı. İşletmelerimiz işçisine ödemediği prim matrahı
üzerinden SSK'ya prim ödemek zorundaydılar. Bunu eşitledik. Bu, sigortalı
başına, eski para birimiyle yaklaşık 38,5 milyon liralık bir imkân sağlamış
oldu. Onun dışında, asgarî ücreti 2004 yılında yüzde 34, net, artırdık; ama, bunun
ancak yüzde 20'lik bölümünü işletme üzerinde bıraktık. Geri kalan bölümü hazine
tarafından karşılandı.
İşsizlik sigortası işveren
prim oranlarını 2003 yılından itibaren birer puan düşürdük, 2003'te, 2004'te,
2005 yılında ve bunu kalıcı uygulama haline getirdik. 49 ilde yine SSK primleri
açısından, teşvik tedbirleri getirdik. Bütün bunlar kayıtdışı istihdamın
önlenmesi konusunda önemli olan adımlardır. Özellikle 49 ilde hem yeni işyeri
açılması konusunda hem de yeni sigortalılık açısından rakamların arttığını,
yükseldiğini görüyoruz.
2006 yılında da, yine
hükümet olarak, bu kayıtdışı istihdamla mücadele konusunda hem denetim sistemlerimizi
çalıştıracağız hem de işletmelerimizin rekabet edebilmeleri açısından
kurumlarımızın da malî dengesini bozmaksızın bu tedbirleri almaya devam
edeceğiz.
Devamlı gündeme geliyor,
SSK primlerinin yüksekliğinden bahsediliyor, Sayın Ören de ifade etti.
Değerli milletvekilleri,
Sosyal Sigortalar prim artış oranı, biz hükümete geldiğimizde yüzde 40 idi,
hatta bunu çok gördük, ikiye böldük, yüzde 20 ve yüzde 16,5 uyguladık, yüzde
36,5 uyguladık. Bugün, Sosyal Sigortalar prim oranında artış oranı -demin de
ifade ettim- 8,65'tir. Hem Bağ-Kur hem de SSK prim artış oranları bu
seviyededir. Bütün bunlara rağmen, özellikle Uzakdoğu kökenli ucuz işgücünün
yaratmış olduğu piyasalardaki dengesizliği biliyoruz, görüyoruz ve işletmelerimizin,
bu anlamda yanında olmamız gerektiğini, destek olmamız gerektiğini de
kabulleniyoruz; ancak, şu kısır döngüyü de takdirlerinize sunmak istiyorum:
Sosyal Sigortalarda 1 puanlık bir prim indirimi kuruma, yılda yaklaşık 500
trilyon liralık bir maliyet getiriyor. 1 puan indirmek de işletmeye çok fazla
bir kıymeti harbiyesi olan bir şey değil; yani, ben, 10 puanlık bir indirim
yapmam lazım ki, girdiler de, maliyetler de o derece düşük olsun. 10 puanlık bir
düşüşün maliyeti de kuruma, 2 katrilyon yahut da 2 milyar YTL'yi bulan bir
husustur. Peki, bir kurum, hizmetlerine devam eden bir kurum; emekli ödemesi
yapıyor, hastalık, sağlık giderlerini karşılıyor, bu açığını kimden
karşılayacak; hazineden karşılayacak. Hazineden karşılaması ne demek; bu
sistemle ilgisi olmayan vatandaşlardan toplanan vergileri buraya aktarması
demek; yani, malum, sosyal güvenlik sisteminin finansman açığı. Bu yıl
aktarılan miktar 23,5 katrilyon liradır. Bu 23,5 katrilyon lira,
vatandaşlarımızdan toplanan verginin buraya aktarılması demektir. Onun için, bu
kısır döngü içerisinde ne kadar hareket kabiliyetimiz olabileceğini
takdirlerinize sunmak istiyorum.
Bizim de elbette
amacımız, gerek vergide gerekse SSK'da prim tabanını genişletmek, kayıtdışını
olabildiğince kayıt içine alarak, mevcut mükellefler üzerindeki bu prim yükünü
hafifletmektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum…
MUHARREM DOĞAN (Mardin) -
Sayın Başkan, karar yetersayısı istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım.
Maddeyi kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10.- 2/9/1971
tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanununun 53 üncü maddesinin ikinci fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümleler eklenmiş ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Kurumca, birikmiş
alacakların tahsili ile ilgili olarak banka ve katılım bankalarının genel
müdürlüklerinden borçlu sigortalıların hak ve alacaklarına ilişkin istenen her
türlü bilgi ve belgenin yedi iş günü içinde verilmesi zorunludur. Söz konusu
yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde en yüksek basamağın prim tutarı kadar
idari para cezası uygulanır."
"Sigortalılar tarafından
ödenmesi gereken primlerin süresi içinde ve tam olarak ödenmemesi halinde,
primlerin ödenmeyen kısmına, sürenin bittiği tarihten itibaren ilk üç aylık
sürede her ay için %3 oranında gecikme cezası; ayrıca her ay için bulunan bu
tutarlara ödeme süresinin bittiği tarihten başlamak üzere borç ödeninceye
kadar, her ay için ayrı ayrı Hazine Müsteşarlığınca açıklanacak bir önceki aya
ait YTL cinsinden iskontolu ihraç edilen Devlet iç borçlanma senetlerinin aylık
ortalama faizi, bileşik bazda uygulanarak gecikme zammı hesaplanır. Yapılan
prim ödemeleri, öncelikle ödemenin yapıldığı aya ait prim borcuna, fazlası ise
en eski dönem prim ve prime ilişkin gecikme zammı ve faiz borcuna, artan olması
halinde diğer borçlara mahsup edilir. Bakanlar Kurulu ilk üç ay için uygulanan
gecikme cezası oranını iki katına kadar artırmaya veya bu oranı % 1 oranına kadar indirmeye, yeniden kanuni
oranına getir-meye ve uygulama tarihini belirlemeye yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Feridun
Ayvazoğlu, Çorum Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Ayvazoğlu, süreniz
15 dakikadır.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
1066 sıra sayılı sosyal güvenlik primlerinin yeniden yapılandırılmasına ilişkin
kanun tasarısının 10 uncu maddesiyle ilgili olmak üzere, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten, şu anda görüşmekte olduğumuz bu tasarının Türkiye'de milyonlarca
kişiyi, mükellefi ilgilendiren, gerek SSK'lısı gerekse Bağ-Kurlusu olarak
adlandırdığımız kesimi yakından ilgilendirmiş bulunan bir tasarı olduğunu
hepimiz bilmekteyiz.
Elbette, böyle bir,
sosyal güvenlikle ilgili tasarının bu kadar, milyonlarca kişiyi
ilgilendirmesinin yasal temeline bakıldığında, Anayasamızdaki sosyal devlet
anlayışından kaynaklanan bir bakış açısından dolayı devlete yüklenilmiş bulunan
sorumlulukla bağdaştırmak gerekiyor. Çünkü, Anayasamızın gerek
"başlangıç" bölümünün altıncı fıkrasında gerekse değişemeyecek
nitelikte sayılan cumhuriyetin temel ilkeleri doğrultusundaki 2 nci
maddesindeki "sosyal devlet" ilkesinden ve devamında, Anayasanın 48
inci maddesi ve 60 ıncı maddelerinde de sosyal devlet anlayışında devlete
verilmiş bulunan başlıca sorumlulukların içerisinde böyle bir yükümlülüğün
olduğu bilinci içerisinde bu tasarılarla zaman zaman karşı karşıya kalmak
durumundayız. Kaldı ki, daha geçen hafta, yine, sosyal güvenlik bağlamında
olmak üzere, tüm emeklileri ilgilendiren bir yasa tasarısını da bu Meclisin
çatısı altında birlikte görüştük ve ilgilendirmiş olduğu kesime getirebileceği
ihtimali kuvvetle muhtemel bulunması nedeniyle de, öyle bir tasarıya da, bizler
de, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, destek verdik, oybirliğiyle çıkarmış olduk.
Değerli arkadaşlar, bu
tasarının öncelikle 10 uncu maddesindeki teknik bir dil eksikliğini, dil
çelişkisini, kısaca -Sayın Bakanımız da buradayken- ifade etmek istiyorum.
Şimdi, tasarının 10 uncu maddesiyle, anlaşılıyor ki, gerek gerekçe bölümünde
gerekse tasarının bu metninde bir yükümlülük getiriliyor. Bu yükümlülüğün
yerine getirilme süresi 7 gün. Bu 7 gündeki bu yükümlülük kim tarafından yerine
getirilecek? Şimdi, dikkat edilirse, bakılırsa "53 üncü maddenin üçüncü
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir" denildikten hemen sonra,
tırnak içerisinde "kurumca" denildikten ve virgül konulduktan sonra
"birikmiş alacakların" şeklinde devam ettikten sonra da "banka
ve katılım bankalarının genel müdürlüklerinden borçlu sigortalıların hak ve
alacaklarına ilişkin istenen her türlü bilgi ve belgenin yedi iş günü içinde
verilmesi zorunludur" deniliyor. Şimdi, Sayın Bakanım, dikkat edilirse,
burada, gerçekten, "kurumca" tabirinden sonra, bu sorumluluğun,
sanki, kurumca mı yerine getirileceği, yoksa, bankalar tarafından mı yerine
getirileceği konusunda her iki tarafa da gidebilecek muğlak bir yapı var.
Mutlaka, Türkçe dili olarak, burada bir redaksiyona gidilmesi gerekir; mutlaka
ve mutlaka, yanlış anlaşılıyor. Verilecek cezanın kime ait olacağı noktasında
açıklık vardır; ama, ilk aşamadaki "kurumca" tabirinden sonra, onun
yanıbaşına "kurumca"nın yerine "bankaları" getirdiğimizde
de bu sorumluluk sanki kuruma yükleniyor veya yer değiştirildiğinde de, kuruma
değil, bankalara yüklenmiş gibi algılanıyor; ama, madde gerekçesine
bakıldığında da, bu sorumluluğun bankalara yüklenmiş olduğunu bizler anlıyoruz;
fakat, anlamakta güçlük çekilecek nokta olduğu için de, bunun mutlaka giderilmesi
gerekir diye düşünüyoruz. Bunu, teknik yönden giderilmesi çok basit bir
eksiklik diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, burada, sosyal devletle… Yükümlülüklerini yerine getirmeye çalışan,
hayatını idame ettirmeye çalışan SSK'lı ve Bağ-Kurlu yükümlüler, kendilerine
karşı olan sorumluluklarının yanıbaşında, devlete olan sorumluluklarını ne
şekilde yerine getireceklerdir? Bu sorumluluklarını, mükellefiyetlerini yerine
getirirken de, gerçekten, getirebilme koşullarını, acaba, kendi bünyelerinde
nasıl taşıyabileceklerdir? Bugüne kadar, eğer, prim borçlarının ödenmesiyle
ilgili büyük sıkıntılar çekilmesi sonucu böyle bir tasarı getirildiyse,
gerçekten, getirilen bu tasarıyla, amaca ulaşılabilecek midir? Elbette, devlet,
bir eliyle vermiş olduğunu, pek de cimri davranmak suretiyle, başka bir eliyle
de almak istiyor noktasında bir anlayışla karşı karşıya olduğumuzu görmekteyiz.
Buraya gelen ve konuşma yapan arkadaşlarımızın çoğunluğunun özünde ve
yüreğindeki endişede de bu yatmaktadır.
Şimdi, elbet, bu
kolaylıkların, bir defasında… Faizlerin indiriminden tutalım, primlerin 60 aya
kadar taksitlendirilerek ödenmesindeki kolaylıklara kadar birtakım
kolaylıkların getirilmek istendiği gerçektir; bunu inkâr etmiyoruz, edemeyiz;
fakat, acaba, getirilen ve getirilmek istenen bu kolaylıklarda, eşitlik ve
adalet ilkelerine uyulabilmiş mi uyulamamış mı? Nedir bu eşitlik ilkesi ve
adalet ilkesine uyulup uyulmama noktası? O nokta, şu ana kadarki ortaya çıkan
sorunlar da gösteriyor ki, bugüne kadar gerek Bağ-Kura olan prim borçları
gerekse SSK'ya olan prim borçlarını gerçekten disiplinli bir şekilde ve
imkânlarını olabildiği ölçüde kullanmak suretiyle yerine getiren mükelleflere,
bir ceza mı verilmiş oluyor "siz neden zamanında yatırdınız, bunun
karşılığında biz size herhangi bir iyilik ve prim vermiyoruz, ödün vermiyoruz,
sen de bunlar gibi yatırmasaydın, biz de sana bu kolaylığı gösterirdik"
anlayışının, vatandaşlar arasında, mükellefler arasında bir eşitsizlik ve
adaletsizlik doğuracağı gözükmektedir.
Bunu nasıl
giderebilirdik; bunu, gerçekten şu şekilde giderebilmenin yolları olabilirdi:
Birincisi, bu konuda,
örneğin, zamanında ödemesini yapan mükelleflere birtakım harçların, pasaport
harçları gibi... Elbette, bir SSK'lının veya Bağ-Kurlunun, işi gücü olmayıp da,
her gün yurtdışına gidecek, pasaport kullanacak hali yoktur; ama, bir pasaport
harcının alınmamasından örnek verip, yirmibeş yıl süreyle Bağ-Kura prim
borçlarını hiçbir aksamaya meydan vermeksiniz ödeyen kişilere de hiç olmazsa 1
derece basamak verilme imkânı olamaz
mıydı, düşünülemez miydi?..
Bunu, elbette düşünülmek
suretiyle burada mükellefler arasındaki, ödeyenlerle ödeyemeyenler arasındaki
eşitsizliği gidermenin bir yolu olarak görmenin de uygun olacağı kanısını
taşımaktayız.
Yine, buna benzer bir
şekilde bazı imkânların da zamanında ödeyenlere getirilebilmesi olanağı
tartışılmalıydı ve bu tasarıyla yerine getirilebilmeliydi.
Değerli arkadaşlar,
elbette, bizim, 27 Ekimde gündeme gelen
ve "bazı kamu alacakları" adı altındaki tasarının görüşülmesi
sırasında Sayın Bakanımıza -şu andaki Sayın Bakanımız makamında değildi, yerine
bakan Sayın Maliye Bakanıydı- sorduğumuz bir soru vardı, sorular vardı. Bu
soruların başında, topluluk sigortası ile isteğe bağlı sigortalılar arasındaki
birtakım imkânların da bu tasarıya yerleştirilip yerleştirilmediğinin düşünülüp
düşünülmediğini sormuştuk ve Sayın Bakan "bununla ilgili 10-15 maddelik
bir tasarı hazırlanıyor" demişti ki, bu tasarıyla karşı karşıya geldik.
Bizim o sorumuz ve
sorularımız doğrultusunda olmak üzere, gerçekten, şimdiye kadar avukatların ve
noterlerin prim borçlarıyla ilgili çekmiş oldukları sıkıntıları, ben de aynı
meslek grubundan olmam nedeniyle, onyedi yıl boyunca avukatlık yapan bir
arkadaşınız olarak, bu sıkıntıları çekmiş olan birisi olmam nedeniyle, o
arkadaşlarımızın da topluluk sigortasına olan ödemelerinin zorluklar içerisinde
olduğunu görmekten dolayı, her gün, gerçekten, bizler üzüntü içerisindeydik.
Bunların bu tasarıya girmiş olması bizleri ve o meslek gruplarını, özellikle
yeni avukatlığa başlamış arkadaşları hiç olmazsa belirli bir noktada
rahatlatmış oldukları için de, bu açıdan teşekkürü de, biz, o arkadaşlarımız
adına sizlere sunmak istiyoruz.
Yine, değerli
arkadaşlarım, bir hususu daha, çok önemli olduğu için, o gün soru şekline
dönüştürmüştük, soru imkânımız olması sebebiyle o şekilde sormuştuk. Hepimiz
biliyoruz ki, Türkiye'de kayıtdışılıktan tutalım istihdamına kadar, bu
sorunların, belli başlı, Türkiye'nin sorunları olduğunu biliyoruz.
Kayıtdışılığı ne zamanki kayıt içerisine alabiliriz, Türkiye, devlet olarak
rahatlayacaktır, ekonomi olarak rahatlayacaktır ve Türkiye'de yaşayan
insanlarımız, sosyal devlet ilkesinde "devlet vatandaşı için vardır"
ilkesinden hareketle bunu düşündüğümüzde de, elbette, biz, bu noktalara çare
bulabilmeyi de o şekilde algılamamız gerekir düşüncesiyle şunu ifade etmiştik.
Biliyorsunuz, Bağ-Kur ve SSK'dan emekli olanların yeniden başka bir işe, vergi
mükellefi olarak çalışmak zorunda oldukları bir işe devam etmeleri halinde,
emekli maaşlarından, ücretlerinden yüzde 10 ve yüzde 15 kesinti yapılmaktadır.
Şimdi, gerçekten, biz bu
insanlara baktığımızda, bu meslek grupları avukatlar olabilir, küçük esnaf
olabilir, diğer ticaret sahibi kişiler olabilir, kendileri emekli olmuş
olabilir. Peki, biz, bunlara, yanında 3-5 tane işçi çalıştırıyor diye, sanki,
neden, bu kadar istihdam sıkıntısının olmuş olduğu ülkemizde 1-2 işçiye iş
imkânı verdin, sana ceza veriyorum gibi anlayışla, bunlara ceza vererek, ben de
senin maaşından yüzde 10, yüzde 15 kesiyorum demek suretiyle, dolayısıyla bir
ceza vermiş oluyoruz. Ödül vermemiz gereken bir yerde, onlara ceza vermiş
oluyoruz. Kesinlikle, Bakanlığımızın, Sayın Bakanın bu konu üzerinde de
özellikle durmasını, şu andaki milyonlarca esnafın, çalışmak zorunda olan, birkaç
kişiyi çalıştırmak zorunda olan esnafın da bu sorunlarının çok ciddî bir sorun
olduğunu, emekli olanlar açısından bu sorunun devam etmekte olduğunu, özellikle
Yüce Meclisin huzurunda sizlere sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
elbette, bizler bu ülkede yaşıyoruz. Bu ülkede yaşadığımız süre içerisinde,
devletimize karşı, olan sorumluluklarımızı hepimiz yerine getirmekle
mükellefiz; ama, devlet ki, devletin sorumluluklarının, vatandaşlarına karşı
getirmek zorunda olduğu sorumluluğun daha ağır olduğu, daha ciddî olduğu da bir
gerçektir; çünkü, bugüne kadar, bütün Avrupa ülkelerinde, sosyal devlet
anlayışında, işsizlik sigortasının yüzde 90'ları aşar bir şekilde uygulanmış
olduğu gerçeği karşısında, Türkiyemizde, henüz, işsizlik sigortasının o derece
yetişebilmesinin mümkün olmadığını da görüyoruz. Böyle bir durumda, artık,
işverenlere yüklenilen prim borçlarından tutunuz, bu malî girdilerin alabildiğince
sosyal devlet anlayışı ölçüleri içerisinde daha da geriye çekilmesinin,
istihdamın önünü açabilecek tek bir şart, ana bir şart olduğunu da lütfen kabul
edelim. Yok, eğer, biz, hâlâ, bazı güçlerin, dış güçlerin etkisinde kalmak
suretiyle, SSK primlerinden, Bağ-Kur primlerinden yüzde 1 indirmek suretiyle
devlete 500 katrilyon civarında bir yük getirebileceği hesabıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ayvazoğlu,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bu hesaplardan
kurtulamazsak, bu ufak hesapları bir tarafa atamazsak, Anayasamızın -devlet
olarak- devlete vermiş olduğu sosyal devlet güvencesini ve sorumluluğu yerine
getirmeyi, bırakınız üç yıllık iktidarda, bundan sonra kaç yıl iktidara
gelinirse gelinsin, o anlayıştan, sosyal devlet anlayışından uzaklaşıldığı
sürece, o anlayışa yaklaşamadığımız sürece, somut adımlar atamadığımız sürece,
bunda çözüm yolu bulabilmenin mümkünü olmadığını, her birimiz, kendi kendimize,
vicdanlarımızda kabul edelim. Siyaseti bir tarafa bırakmak suretiyle,
iktidar-muhalefet anlayışını salt bu çerçevede bir tarafa bırakmak suretiyle,
mutlaka ve mutlaka, olaya bu şekilde bakalım.
Gelip geçen iktidarların
hepsine baktığımızda, bağımsız Türkiye diyoruz, bağımsız ekonomi diyoruz; ama,
bağımsız Türkiye ve bağımsız ekonomi diyenlerin şimdiye kadar çok cezalar
çektiğini de biz biliyoruz. Yıllar sonra, ne zaman ki bağımsız Türkiye
diyenlere yıllar sonra bu hakları -onlara- teslim edildiyse ki, onlar Hakk'ın
rahmetine kavuşan insanlar, gençler olduysa, onları bir kez daha burada ruhları
şad olsun diye anmak zorunda olduğumuzu ifade ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ayvazoğlu.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan.
Buyurun Sayın Doğan.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Anavatan Partisi Grubunun söz talebi vardı.
BAŞKAN - Herhangi bir
talep yok.
Buyurun Sayın Doğan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1066 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Prim
Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 10 uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarıyla, hepimizin
bildiği gibi, 2000 ve 2001 yılındaki, ülkemizi âdeta perişan eden, ekonomik
krizler nedeniyle, ödenmeyen sosyal güvenlik primlerinin yeniden
yapılandırılmasını sağlıyoruz.
O dönemleri şöyle bir
hatırlayacak olursak; ekonomik hayat neredeyse toz duman olmuş bir halde,
işletmelerin malî yapıları bozulmuş, bazı işletmeler kapatılmış, bazı
işletmeler üretimini durdurmuş, bazı işletmeler üretimini daraltmış, kepenkler
kapanmış ve bir yandan da finansal sıkıntılar nedeniyle prim ödemeleri askıya
alınmış ya da ödenememiş.
İşte böyle bir tablo
vardı. Tüm bunların sonucunda doğal olarak da işsizlik had safhaya varmış ve
Bağ-Kur ve SSK'lı, primlerini yeterince ödeyemeyince, zaten zor giden sosyal
güvenlik sistemi aktuaryel dengeleri bozmuş ve âdeta çökme noktasına gelmişti.
İşte, tam böyle bir
dönemin sonunda, AK Parti İktidarı icraatlara başlamış ve öncelikle ekonomik ve
siyasî hayatta istikrar, ülkeye, gelmiş ve işletmeler canlanmaya başlamış,
kepenkler açılmış, yeni işletmeler kurulma çalışmaları başlamış, üretim
artırılmaya başlamış ve tüm bunların sonucunda da işsizlik yükselme trendini
durdurmuş hatta son dönemlerde, hepimizin bildiği gibi, azalma şeklinde de
görülmeye başlamış.
Bugün, doğaldır ki, taa o
yıllardan gelen bu sorun, yine, ülkemizin bir numaralı sorunu olmaya ve
iktidarımızın da bir numaralı çalışma alanı, hedefi olmaya devam etmektedir.
Diğer taraftan, yine
malum krizlerle daha da bozulan sosyal güvenlik sisteminin dengelerinin
düzeltilmesine yönelik çalışmalar da bir yandan başlatılmıştır, bu çalışmalar
da devam ediyor.
İşte bu düzenleme,
Bağ-Kurda 16,7 milyar YTL ve yine SSK'da 4,6 milyar YTL, ki, toplamda 21,3
milyar YTL, yani, 21,3 katrilyon liralık bir prim borcunun ödenebilir hale
gelmesini ve krizler nedeniyle oluşan bu mağduriyetin giderilmesini ve
borçluların tekrar bu sisteme prim öder hale gelmesini hedefleyen bir
düzenlemedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, sağlığa erişim, sosyal koruma sisteminin en
önemli unsurlarından biridir. Bunun idraki içerisinde olan iktidarımız,
gerçekten, sağlık hizmetlerinde, sizlerin de bildiği, o yıllardır atılamayan
adımları birer birer cesaretle atmış ve gerçekten, az önce de konuşulan sosyal
devletin gerçek yüzünü halkımıza göstermeye başlamıştır -ben bunları teker
teker anlatmayacağım- ve halkımız, sağlıkta, istediği hizmetleri adım adım
almaya başlamıştır.
İşte, bu anlamda,
Bağ-Kurlu vatandaşlarımız, gerçekten büyük bir mağduriyet de yaşamaktaydı. Prim
borçları nedeniyle sağlık güvencesinden mahrum kalmaktaydı. Bu düzenleme, yine
bu vatandaşlarımızın bu sıkıntılarını da gidermiş olmaktadır.
Burada, tabiî, konu
açılmışken bir noktayı da vurgulamak isterim ki, Bağ-Kurlu vatandaşlarımız,
diğer vatandaşlarımız -sosyal güvencedeki diğer vatandaşlarımız- gibi,
üniversite hastanelerinden yeterince faydalanamıyorlar ve gerçekten sorunlar
yaşanıyor. Önce paralarını yatırıyorlar, sonra Bağ-Kurdan geri alma derdine
düşüyorlar. Ben bu anlamda, tıp fakültesi hastanelerimizin bazılarının
anlaşmalar yaptığını biliyorum son dönemlerde; ama, bunlar yeterli değil. Halkımızın
bu alandaki, özellikle Bağ-Kurlu vatandaşlarımızın bu alandaki mağduriyetini
gidermede, üniversite hastanelerimizin, güzide üniversite hastanelerimizin
yöneticilerinin daha hassasiyetle davranmalarını ve bu vatandaşlarımızın da
buralardan rahat hizmet almalarına imkân vermelerini diliyorum.
Şüphesiz ki, buna benzer
yıllardır süregelen sorunlar ülkemizde mevcuttur ve bunun en önemli nedeni de,
mevcut sosyal güvenlik sisteminin yaşadığı yapıdır ve biz, bunu kırk yıldır hep
duyuyoruz. Her iktidar döneminde sosyal güvenlik sistemlerinin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Doğan,
lütfen, toparlayabilir misiniz; buyurun.
NEVZAT DOĞAN (Devamla) -
Teşekkür ediyorum.
Hep, sosyal güvenlik
sisteminin çok parçalı bir yapıda olduğunu, mevcut sistem içerisinde standart
birliğinin olmadığını, prim ödemelerinin arzu edilen ölçülerde olmadığını,
kayıtdışı ekonomiye fırsat veren bir yapının olduğunu ve özellikle, sosyal
güvenliğin, sosyal korumanın yoksul vatandaşları içine almasını gerektiren yapıda
olmadığı gibi birçok eleştiriyi yıllarca hep duyduk; doğrudur da bunlar. İşte,
iktidarımızın da en önemli adımlarından biri, bu mevcut sistemi, Bağ-Kur, SSK,
Emekli Sandığı gibi parçalı sistemi tek çatı altında toplayıp, gerçekten,
sosyal güvenceye ihtiyacı olan, sosyal korumaya ihtiyacı olan fakir fukaranın
da bu sistemden faydalanır hale gelmesine yönelik hazırlıklarını sizler de
biliyorsunuz. Bu sosyal güvenlik reform yasası adı altında, içerisinde hem
emeklilik sigortasını hem de genel sağlık sigortası ki, bütün 73 000 000
vatandaşımızı sağlık güvencesine alan genel sağlık sigortası da bu kapsam
içerisinde hazırlanıyor. Biz, umuyoruz ki, gerçekten, ülkemizin yetmişbeş
yılını planlayarak hazırlanan bu tasarının, bu reform çalışmasının ve
vatandaşlarımızın tümünün sağlık güvencesini sağlayan, ki, Bağ-Kurlu
vatandaşlarımızın şu anda yüzde 20 olan primini yüzde 12,5'e indiren ve 18
yaşına kadar olan tüm çocuklarımıza sağlık güvencesi getiren bu reform
yasasına, biz, diliyoruz ki, değerli muhalefet partimiz de destek verir,
vatandaşımızın bu alandaki sıkıntılarını giderir.
Sözlerime son verirken,
bu yasanın binlerce, hatta milyonlarca SSK'lı işletme sahibi vatandaşlarımıza,
Bağ-Kurlu vatandaşlarımıza kolaylıklar getirmesini ve sosyal güvenlik sistemine arzu edilen desteği vermesini diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Doğan.
Madde üzerinde soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Biraz önceki maddede de
Sayın Bakanıma bir soru sormuştum; ancak, zamanın darlığından herhalde, cevap
vermediler. Tekrar ediyorum sorumu.
10 uncu maddede, herhangi
bir sebeple prim borcunu süresi içinde ve tam olarak ödeyemeyen
vatandaşlarımızla ilgili olarak ilk üç ay için yüzde 3 gecikme cezası, ayrıca
her ay için de devlet içborçlanma senetlerinin aylık ortalama faizi bileşik
bazda uygulanacağı hükmünü amir. Demin de sordum, şimdi tekrar soruyorum:
Türkiye'de enflasyonun yüzde 7,70 olduğunu söylediğiniz bir dönemde, herhangi
bir sebeple borcunu süresinde ve tam olarak ödeyemeyen vatandaşlarımıza
uygulanacak olan bu faiz oranları çok çok yüksek değil midir ve bunu ödeyemeyen
birçok vatandaşımız olacağına göre, onlara uygulanacak olan bu faiz oranları
onlar için acımasız bir uygulama olmayacak mıdır?
Yine, bu maddeyle ilgili
olarak, yüzde 3 gecikme zammını 2 katına kadar artırma veya bu oranı yüzde 1
oranına kadar düşürme yetkisini Bakanlar Kuruluna veriyoruz. Şimdi, bir yasama
yetkisinin yürütme organına verilmesi hususunun Anayasaya aykırı olup
olmadığını Sayın Bakanımdan öğrenmek istiyorum.
Biraz önce konuşan sayın
milletvekili işsizliğin düşürüldüğünü ifade ettiler.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Soru sormuyor; soru sorsun Sayın Başkan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- İşsizlik 2002 yılında yüzde 10,3; 2003'te yüzde 10,5; 2004'te yüzde 10,3;
2005'te ekim ayı itibariyle yüzde 10,1'dir. İki aylık işsizlik rakamlarını da
bunu ekleyecek olursanız, devraldığınız Türkiye'deki yüzde 10,3 işsizlik oranından
daha yüksek oranda bir işsizlik Türkiye'de geçerli olacak mı, olmayacak mı; onu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
sorunuzu soruyor musunuz? Soruyor musunuz Sayın Kandoğan?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sordum… 3 soru sordum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu yüzde 10, yüzde 3
konusunu demin de sordu sayın milletvekilimiz; ama, zaman darlığı nedeniyle
cevaplayamadık. Öncelikle, burada sigortalılar lehine bir avantajlı durum var.
Daha önceki mevzuatımızda ilk aylık gecikmede yüzde 10 olarak uygulanan oran
burada yüzde 3'e düşürülüyor, ilk üç ay için yüzde 3'e düşürülüyor ve yüzde
3'lük oranlar üçer aylık fasılalarla devam ediyor. Burada mükellef lehine bir
uygulama olduğunu ifade etmek isterim. Tabiî, enflasyon oranıyla bu gecikme
faizlerinin bağlantısını kurdular kendileri; ama, mutlaka, burada bulunan bütün
milletvekillerimiz de anlayışla karşılayacaklardır; yani, bu devlet iç
borçlanma senetlerinin uygulanması nedeni, borca devletin borçlanma maliyeti
kadar faiz uygulaması ve borcun bir yerde ucuz kredi olarak kullanılmasını
önlemeye yöneliktir; yani, genelde bu tür caydırıcı önlemler, bu hesap
mantığıyla yapılmıştır.
Bakanlar Kuruluna yetki
vermek anayasal açıdan sorgulanabilir mi? Şahsî kanaatim; herhangi bir mahzuru
yoktur. Yüce Meclisimiz, alt ve üst sınırları belirlenmek kaydıyla Bakanlar
Kuruluna bu tür yetkileri geçmişte vermiştir. Bu faiz oranlarının yüzde 3'ten
yüzde 1'e indirilmesi veyahut da artırılması konusunda da Bakanlar Kurulunun bu
çerçeve içerisinde hareket etmesinin anayasa hukuku açısından bir sakınca
yaratmayacağı kanaatindeyim.
İşsizlik oranları
konusunda, değerli arkadaşlarım, cüzî de olsa, bir düşme trendi gözlenmektedir.
2002 Aralık ayı ile 2005 Aralık ayını kıyasladığımız zaman, işsizlik
oranlarında, genel oranda bir düşme trendi söz konusudur. Bu düşme neye rağmen
gerçekleşmiştir? Biz hükümete ilk geldiğimizde, tarımdaki istihdam oranı yüzde
33'tür; bugün tarımdaki istihdam oranı yüzde 28,5'tir; yani, tarımda çok büyük
miktarda bir çözülme söz konusudur. Tarım istihdamından kopan insanlarımız
nereye gelmiştir; kentlere gelmiştir. Kentlerde bu insanlarımızın büyük
bölümüne iş imkânı sağlanmıştır; ama, Türkiye, nüfusu artan bir ülkedir ve her
yıl işgücü piyasasına yaklaşık 750 000 ilâ 800 000 kişinin girdiği büyük bir
işgücü piyasasını barındırmaktadır Türk ekonomisi.
Dolayısıyla, yapısal hale
gelmiş bu işsizlik sorununun bu şekilde bir azalma trendine girmesi gerçekten
sevindiricidir; ama, yüzde 10'lar civarında yapısal bir durum akseden bu
işsizlik oranını, tabiî, tedrici olarak ancak azaltabiliriz; yani, makul
seviyelere inmesi için Türkiye'deki ekonomik büyümenin sürdürülebilir olması
lazım ve her yıl yüzde 5 ve 6'lar civarında ekonomimizin bir büyüme performansı
göstermesi gerekiyor; ancak bu büyümeyi, bu performansı gösterebildiği takdirde
ve bununla birlikte aktif istihdam politikalarını uygulayarak Türkiye'de
işsizliği makul oranlara çekme gayreti içinde olacağız.
Hükümetimizin ve
toplumumuzun önündeki en büyük problemlerden birisi işsizlik sorunudur.
İşsizliği sadece bir ekonomik gelirden yoksunluk olarak almıyoruz, sosyal
yansımalarını da dikkate alıyoruz. Bunun için de, diğer ülkelerde olduğu gibi,
ülkemizde de güçlü bir sosyal koruma sisteminin, sosyal güvenlik sisteminin
kurulmasına da gayret ediyoruz. Bu mücadeleyi Meclisiyle, hükümetiyle, bütün
sivil toplum örgütleriyle yapmamız lazım. Kamunun istihdam kapasitesinin belli
olduğunu biliyoruz. Yeni iş yaratmanın özel sektörü eliyle olacağının
bilincindeyiz. Bunun için de özel sektörü, çeşitli anlamlarda, iş yaratma ve
istihdam artırma konusundaki kapasitesini artırmak için teşvik ediyoruz.
Evet, teşekkür ederim
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11.- 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 54 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 54.- Tahakkuk
etmiş ve ödenmemiş toplam üç aylık prim borcu bulunan sigortalı, takip eden ay
içinde Kurumca borç tutarı hakkında yazılı olarak bilgilendirilir. Yapılan
bilgilendirme üzerine borcun ödenmemesi durumunda bilgilendirmeyi takip
eden dört ay içinde 7201 sayılı
Tebligat Kanununa göre borç bildirimi yapılır. Bildirim üzerine sigortalı prim
borcunu cari ay primleri ile birlikte bildirimde belirtilen sürede ödemezse sigortalı aleyhine icra takibi başlatılır.
Kurumca düzenlenen ve
sigortalının prim borcu miktarını gösteren borç bildirimleri resmi dairelerin
usulüne göre verdikleri belgeler hükmünde olup, icra ve iflas dairelerince,
bunların tabi oldukları hükümlere göre işlem yapılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan.
Buyurun Sayın Özcan.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci maddesi hakkında
görüş bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Anavatan Partisi ve
şahsım adına, Yüce Meclisimizi ve Yüce Milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
nedense, Başbakanın bulunduğunda 344 tane AKP'li milletvekili arkadaşlar
buradaydı; maalesef, Sayın Başbakan Meclisten ayrıldığında, nedense, karar
sayısını bulmak için birsürü ara veriliyor, zaman kaybediliyor.
Değerli arkadaşlar, bizim
muhalefet olarak görevimiz iktidarı çalıştırmaktır. Neden Mecliste bu kadar
arkadaşlarımız, bu güzel yasaların çıkarıldığında Meclisten uzaklaşıyor, AKP'li
milletvekilleri, sormak istiyoruz. Vatandaşlarımız, milyonlarca insan, bu
yasaların, gözlerini dikmiş, bir an önce çıkmasını bekliyor. Durumu,
vatandaşların gözleri önüne sermek istiyoruz.
Değerli arkadaşlar,
tasarının bu maddesiyle, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununun 54 üncü
maddesinde bazı değişiklikler
yapılmaktadır. Bu değişikliklerle,
halen ödenmeyen primlere ilk ay için uygulanan yüzde 10'luk gecikme zammı
oranının üç ay süreyle her ay için yüzde 3 olarak ödenmesi gerektiği
düşüncesindeyim. Ayrıca, prim mahsup sistemi değiştirilmektedir. Buna göre,
yapılan ödemeler öncelikle ödemenin yapıldığı aya ait prim borcuna, kalan kısmı
ise en eski borçtan başlayarak mahsup edilecektir.
Değerli arkadaşlar,
yukarıdaki düzenlemeler, esnaf ve sanatkârlarımızın prim borcu yükünün
azaltılmasına yönelik olumlu düzenlemeler şeklinde değerlendirilmektedir. Ancak
bu yükün azaltılmasında daha da önemlisi, böyle bir yükün oluşmasını
engelleyici tedbirler almaktır. Gerek bu madde gerekse bu kanun tasarısının
tamamı günü kurtarma amacını taşımaktadır. Sorun, bir sistem sorunudur. AKP
Hükümeti, dört yıla yakın, mevcut sistemdeki sorunları gidermeye yönelik hiçbir
girişimde bulunmamıştır. Gerekçesinde, 2000 ve 2001 yılında yaşanan ekonomik
krizler yüzünden ödeme yapılmaması nedeniyle birikmiş prim borçlarının
ödenmesinin sağlanması amacıyla böyle bir kanun tasarısı hazırlandığından bahsedilmektedir.
Esasta, AKP Hükümeti, kendi yönetiminin yarattığı ekonomik krizin sonuçlarını
bu şekilde gidermeye çalışmaktadır; yani, bu kriz, geçmişin krizi değil,
bugünkü krizdir; yani, bu kriz, asıl, AKP Hükümetinin yarattığı ekonomik krizdir.
Son dört yıldır esnaf ve
sanatkârlarımıza ekonomik açıdan rahatlama sağlayacak hiçbir gelişme
olmamıştır. Bu insanlarımızın gelirlerinde ve satın alma güçlerinde bir artış
olmamıştır. Bunu bilmek için, karışık bir süre ekonomik göstergenin
incelenmesine ve birtakım değerlendirmeler yapılmasına da gerek yoktur. Bu
hususun tespiti çok basittir; eğer,
gerçekten ekonomide bir iyileşme olsaydı, insanlarımız aradan geçen dört sene
de zaten borçlarını ödeyecek duruma gelirlerdi, böyle bir kanun çıkarmanın da
gereği kalmazdı.
Yani, değerli
arkadaşlarım, hükümetin her fırsatta sözünü ettiği ekonomik göstergeler halkın
göstergeleri değildir. Halkımızın gerçek ekonomik göstergelerini ben size
anlatayım. Esnaf zor durumda, kirasını ve stopajını ödeyemiyor. Bu ülkede
açılan işyerleri sayısının üçte 1'ine yakını kapanıyor.
Değerli arkadaşlar,
esnafı ele aldığımızda, neden esnaf borcunu ödemediğinde, karşımıza esnafın
sorunlarından, kira sorunu, stopaj sorunu, muhasebe, personel, sigorta,
Bağ-Kur, muhtasarlık, bankaya olan borçlar…
Biliyorsunuz, banka
korkunç faizlerle esnafı perişan etti. Yalnız banka mı; özellikle bu
dönemlerde, kriz döneminde almış oldukları mallarda, firmalar vade farklarıyla
-ki, banklardan çok çok yüksek vade farklarıyla- müşterilerini mağdur etmiştir.
Haliyle, firma, bu vade farkını artı bir de KDV'sini almıştır; çünkü,
firmaların da işin geliyordu. Firmalar, nasıl olsa satsak bu kadar bu kriz
döneminde kâr etmeyiz, nasıl olsa bu vatandaşın ipoteği vardır veyahut da
bankada teminatı vardır diye, korkunç vade farklarıyla çok esnafı mağdur
etmiştir.
Değerli arkadaşlar,
sadece bunlarla kalmıyor. Bu vade farklarının dışında, vergisi de var. Hele
ödenmeyen müşteriler, ki, bu dönemde çok müşterilerini, bütün esnafların
durumunu güç duruma bırakmıştır; çünkü, müşteriler de paralarını tahsil
edemeyince, esnafın parasını ödeyememiştir.
Çok esnaf
arkadaşlarımızın, gerçekten, bu mağduriyetlerinden dolayı, ancak güçleri neye
yetebilirdi; ya Bağ-Kurlarını veyahut da sigorta primlerini veyahut da
vergilerini ödeyemez duruma gelmişlerdir. Haliyle, vergiden, sigorta primlerinden
ve Bağ-Kur primlerinden kaçarak, bugünkü birikim, bu noktaya getirmiştir.
Değerli arkadaşlar,
yalnız SSK ve Bağ-Kur primleri değil, kredi kartlarıyla olan, ki, kredi
kartları kullanan esnaflarımız da var, banka kredilerine ödeme yapmalarında
zorluklarını hep birlikte yaşadık. Çevremizdeki esnaf arkadaşlar da görüyor.
Bileşik faiz uygulamaları ve vade farkları nedeniyle kredi borçları 5-10 katına
çıkmış durumdadır. Yani, esnaf ve sanatkârlarımız, ticarî borçlarının yanında
şahsî borçlarının da altında ezilmektedirler.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; bir kez daha yineliyorum; asıl sorun sistemden kaynaklanıyor
ve biz, Anavatan Partisi olarak, sosyal güvenlik sisteminin yeniden
yapılandırılması gerektiği bilincindeyiz. Bu sistemin adalet ve hakkaniyet
ölçütleri üzerine temellendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu çerçevede, prim
sistemi yeniden düzenlenmeli, prim oranları düşürülmeli, esnek bir ödeme,
tahsilat yöntemleri oluşturulmalıdır.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılması kaçınılmaz
bir ihtiyaç olmakla birlikte, tek başına yeterli değildir. Bugün, Türkiye'de,
topyekûn kalkınma modeli oluşturulması ve bu modelin hayata geçirilmesi her
zamankinden daha fazla gerekmektedir. Yeni bir yılın başında, dünyada hüküm
süren gelişmiş tüm ülkelerde kalkınma bir bileşenler bütünü olarak
algılanmaktadır. Ekonomik, sosyal, kültürel olgular, bu bütünün önemli bir
bileşenidir. Bu bütünün merkezinde yer alan unsur ise kuşkusuz insandır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin kalkınması, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda
sağlanacak ilerlemelere bağlıdır. Bu ilerlemenin tek endişesi, bizim
insanlarımızın refahını sağlamakta olmalıdır. Bir reformlar paketine ihtiyaç
vardır. Gerçekçi ekonomik hedefler belirlenmeli, tarım ve sanayide üretimin
artırılması amaçlanmalıdır. Rekabete açık ve rekabet edebilir bir ekonomik
düzen oluşturulmalıdır. Çalışanların emeklilerine bakabildiği, hiç kimsenin
prim borcu yüzünden sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılmadığı bir sosyal
güvenlik sistemi kurulmalıdır. Verginin düzenli toplandığı, gelirin adaletli
dağıtıldığı bir mekanizma bu sistemi çalıştırmaktadır.
AKP, tek parti iktidarı
olmanın verdiği gücü, bugüne kadar verimli bir şekilde kullanmayı
başaramamıştır. Yerinde olduğu kabul edilecek yasal düzenlemeler ve uygulamalar
bile, sadece günü kurtarmaya yöneliktir. Bu yasa tasarısı da aynı mahiyettedir.
Tasarı, sosyal güvenlik primi alacaklarına ilişkin borçlardan indirim yapılması
yoluyla bir tür af tasarısı olup, prim borçlarının yükünü azaltmayı
amaçlamaktadır. İçinde barındırdığı birsürü karışık hesaplama yöntemiyle bunun
nasıl yapılacağı biraz meçhul olmakla birlikte, bu tasarı, yine de iyi niyetli
bir girişim olarak kabul edilebilir.
Benim asıl dikkat çekmek
istediğim nokta, insanımızın sosyal güvenlik primlerini bile ödeyemez hale
gelerek borçlanmasını önleyecek, refah düzeyini artıracak hiçbir iyileşmenin
bugüne kadar yapılmamış olduğudur. AKP Hükümeti, prim borçlarını düşürüp
taksitlendirmekle herhangi bir soruna çözüm getirmemekte, sadece sorunları
ötelemektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sosyal güvenlik sorunları, hâlâ olduğu gibi durmaktadır. Eğer,
gereken yapılandırma gerektiği gibi gerçekleştirilmezse, bizim çalışmamızın,
bizim emeklerimizin, yani bizim milletimizin beş yılı daha heba edilmiş
olacaktır. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur. Biz, Anavatan Partisi olarak, bizim
insanlarımızın faydasına olacak her türlü çalışmanın içinde olmaya, her türlü
girişimi desteklemeye hazırız. Bu düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özcan.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.53
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 22.06
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64 üncü Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
1066 sıra sayılı
tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana
Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479
ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum
Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi,
Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve
Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28
Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı
Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın,
Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399,
2/457) (S. Sayısı: 1066) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 11 inci maddesi
üzerinde, şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz
isteyen Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ta.
Buyurun Sayın Küçükaşık.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
1066 sıra sayılı tasarının 11 inci maddesi hakkında Grubum ve şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Sevgili arkadaşlar, bu
yasa, çok geç konuştuğumuz bir yasa. Hatırlarsanız, 2003 yılında, çiftçinin
Ziraat Bankasına veya tarım kredilere olan borçlarının yeniden yapılandırılması
hakkındaki yasada gerçekten de tam bir af yapmıştık biz. Arkasından vergi
barışı yaptık. Vergi barışı adı altında sadece borcu öteledik. Yine aynı
şekilde o yıl, 2003 yılında yaptığımız değişiklikle ise hem Bağ-Kur hem de SSK
borçlarını yine öteledik. O zaman da biz demiştik: Arkadaşlar, siz sadece
borçları ödüyorsunuz, taksitlendiriyorsunuz. Bu gerçek bir af değil. Yarın öbür
gün tekrar bir af yapmak zorunda kalacaksınız denilmişti. 2006'nın ocağı geldi;
ikibuçuk yıl sonra biz yeniden bu borçları ötelemek için af yapıyoruz. Bu affı
niçin yapıyoruz? Gerçekten de af mı yapıyoruz? Bir de bunu konuşmak lazım.
Bilindiği gibi, sosyal
güvenlik yasası gelecek. Bundan sonra hem Emekli Sandığı hem Bağ-Kur hem de
Sosyal Sigortalar Kurumu tek bir çatı altında birleşecek ve artık üç kurum
arasındaki eşitsizlikler giderilmeye çalışılacak. Elbette ki, hem SSK'nın hem
de Bağ-Kurun -çünkü, Emekli Sandığının borçları olmaması nedeniyle- borçlarının
tasfiye edilmesi gerekiyor. Bu yasa da bunun için hazırlandı. Borçlar tasfiye
edilecek. İşte 11 inci madde de, bu tasfiyede kullanılacak olan -yani,
vatandaşa, esnafa kolaylık getirme değil de- Bağ-Kur prim alacaklarının nasıl
tahsil edileceği hükmünü içeriyor, yeni bir düzenleme getiriyor. Ama, yine hata
yaptık arkadaşlar. Bakınız, biz sekiz ay önce, yani haziran ayında SSK ve
Bağ-Kur affının çıkacağını bütün Türkiye'ye ilan ettik. Dedik ki: Arkadaşlar,
hiç merak etmeyin, SSK ve Bağ-Kur affı çıkacak. Eylülde de ilk iş olarak hemen
bu affı çıkartacağız ve bunu özellikle AKP'nin sözcüleri arkadaşlar yaptılar. Niye
bunu yaptılar; yapmalarının nedeni şuydu: Çünkü, 1 Ekim tarihi itibariyle esnaf
odaları seçimleri başlayacaktı. Esnafa bir mesaj vermek gerekiyordu, yeşil bir
ışık yakmak gerekiyordu. "Hiç merak etmeyin, Meclis açılır açılmaz biz bu
yasayı çıkartacağız" diye söz verildi. Bizim Bursa'da katıldığımız bütün
toplantılarda arkadaşlar hep bu sözü verdiler. Eylül, ekim, kasım, aralık,
ocak, şubat… Altı ay geçti. altı ay sonra bu yasayı getirmeye çalışıyoruz.
Ödeyebilecek durumda olan veya ödeyemeyecek durumda olan insanlar da, nasılsa
af çıkacak diye, gerçekten de Bağ-Kur prim borçlarını ödemediler. Ama, şimdi,
Bağ-Kur prim borçları için 31 Mart 2005 tarihini getiriyorsunuz. Bu insanlar
hangi durumda kalacak arkadaşlar?! Yani, bizim iktidarın sözcülerinin söylediği
"ödemeyin, biz nasılsa af çıkartacağız, size kolaylıklar getiriyoruz"
diye söz verdiği insanlar, iktidara güvendiler, borçlarını ödemediler,
ödeyebilecek durumda olanlar da ödemediler ve birikmiş taksitlerini, nasılsa af
çıkacak, ben beraber öderim diye ödemediler ve şu anda biz bu insanların
sırtına çok daha büyük bir yük getirmeye çalışıyoruz. Bu reva mıdır
allahaşkına?! Ve bunun adına politika mı diyorsunuz?! Gecikmiş bir tasarı dedim
başlangıçta, üç yıl önce bunu yapmanız gerekiyordu. O zaman ötelediniz. Şimdi
diyorsunuz, af getiriyorsunuz, altmış ay vadeye yayıyorsunuz, bakıyorsunuz yine
af getirmiyorsunuz, yine borcu öteliyorsunuz, faiz koyarak. O zaman,
birileriyle dalga mı geçiyoruz biz allahaşkına?! Bakın, -Bağ-Kur kapatılacak
sosyal güvenlik yasasıyla beraber- 11 inci maddeyle ne yapılıyor; Bağ-Kur
Yasasının 54 üncü maddesinde değişiklik yapılarak, üç ay Bağ-Kur prim borcunu
ödememiş, tahakkuk etmiş borçların tahsili için yeni kolaylıklar
getiriyorsunuz. Artık beklemeye gerek yok diyorsunuz. Vatandaş üç ay Bağ-Kur
prim borcu ödemediği zaman, bir ay içerisinde ödeme… Mektup yazıyorsunuz,
"borcunuz bu kadardır; dört ay içerisinde parasını getirmezse hemen icraya
koyacağım" diye bildirimde bulunuyorsunuz ve icra emri niteliğindeki, ilam
niteliğindeki hükmüyle icraya koymak için yeni yasal kolaylıklar
getiriyorsunuz. 11 inci maddeyle siz vatandaşa bir iyilik falan
getirmiyorsunuz. Kapatılacak olan Bağ-Kurun -demek ki Bağ-Kur, bu birleşmelerde
süre yine uzayacak demektir sosyal güvenlik yasasında- kapatılacak olan
Bağ-Kurun, Sosyal Sigortalar Kurumunun tahsil ettiği biçimde yeni kolaylıklar
getirerek vatandaştan parayı tahsil etmenin kolaylıklarını aramaya
çalışıyorsunuz. Bakın, bu çelişki… Bu çelişki…
Şimdi, eğer kapatacaksak,
sosyal güvenlik yasası meydana gelecekse, bu borçları biz tasfiye etmek
zorundayız. Bu borçlar, SSK'nın da Bağ-Kurun da gerçekten de birikmiş olan
borçları tasfiye edilmek zorundadır. Eğer tasfiye edilmeyecekse, tekrar
uzatılacak ise, yeni çıkarılacak sosyal güvenlik yasası içerisindeki ve diğer
yasalarda biz yine çelişkilere düşeriz. İleride tekrar bazıları gelip, sizden
sonra gelecek iktidarlar da yeniden affederek, gerçekten de hem Bağ-Kurun hem
SSK'nın tasfiyesini de yaparak yeni bir yönteme geçmeye çalışırlar.
Şimdi, biraz önce
konuşmalarda, Sayın Ünal Kacır bir laf söylüyordu: "Biz, çiftçinin
elektrik parasını ödedik." Dün bana, Bursa Yenişehir Ziraat Odası
Başkanından bir faks geldi, aynen okuyorum: "İlçemizde kullanılmakta olan
tarımsal sulama elektrik abonelerinin ödenemeyen borçlarından dolayı oturmuş
oldukları evlerinin elektrikleri kesilmektedir." Bakınız, arkadaşlar,
artık, nereye geldik tahsilat yapabilmek için. Şimdi, tarım Bağ-Kuruna da af
getiriyoruz, değil mi. Türkiye'de 900 000 tarım Bağ-Kurlusu var, 700 000
tanesinin borcu var; 900 000 kişinin 700 000'i borçlu. Şu anda, Bursa gibi,
tarımda en ileri gitmiş bir ilin Yenişehir Ziraat Odası Başkanı yazıyor, diyor
ki: "Artık, elektrik borcu yüzünden, tarla sulamak için kullandığımız borç
yüzünden evimizdeki elektrikler dahi kesiliyor." Tarih 14.2.2006, Ziraat
Odası Başkanı Mustafa Özdemir. İlgilenen arkadaşların dikkatine sunarım.
Şimdi, ikincisi, bir
hafta önce ilginç bir şey daha oldu. Bursa Mustafa Kemalpaşa'ya da Bursa
Defterdarlığından yetkililer gelmişler. Esnaf temsilcileri oturuyorlar ve
diyorlar ki: "Ey esnaf, bizim hayat standardını kaldırdığımıza bakmayın,
aslında hayat standardı devam ediyor." Bakınız, liste aynen şöyle idi:
2005 yılı basit usul matrahlarını okuyorum; şimdi, bunlar uygulanmıyor,
2000'lere indi, yarıya indi:
Bakkal ve benzerleri:
İkinci derecede 5 000 000 000, üçüncü derecede 3 800 000 000.
Tost, sandviç büfeleri:
Üçüncü derece 2 500 000 000.
Berberler: 3 000 000 000,
ikinci derece; üçüncü derece 2 000 000 000.
Kahveciler: İkinci derece
4 000 000 000, üçüncü derece 3 000 000 000.
Terziler: İkinci derece 3
000 000 000, üçüncü derece 2 000 000 000.
Lokantalar: İkinci derece
4 000 000 000, üçüncü derece 3 000 000 000.
Madenî eşya ve ağaç
işleri: İkinci derece 4 000 000 000, üçüncü derece 3 000 000 000.
Ayakkabıcılar: Tamirciler
bunlar... İkinci derecede matrah 3 000 000 000, üçüncü derecede matrah 2 000
000 000.
Pazarcılar: İkinci derece
4 000 000 000, üçüncü derecede matrah 3 000 000 000.
Nakliyeciler, (S) plaka
sahipleri 5 000 000 000, otobüsler 5 000 000 000, köy otobüsleri ve diğerlerine
3 000 000 000 lira matrah bildireceksiniz dediler. Müdahale ettik. Bursa Esnaf
Odaları Birlikleri devreye girdi, bu kaldırıldı "sorma, ver" parası.
Şimdi, hayat standardı
yok diyorsunuz ve ondan sonra da diyorsunuz ki, arkadaş, siz, bu paraları beyan
etmek zorundasınız!.. Ya, Allahaşkına, böyle uygulama olur mu arkadaşlar?!
Yine, aralık ayında
ilginç bir uygulama geldi; vergi borçları nedeniyle, bizim Mustafa Kemal Paşa
Vergi Dairesi Müdürü, bütün bankalara yazı yazarak, ne kadar vergi dairesi
borçlusu var ise, kaç lira olursa olsun, hepsinin bankalardaki hesaplarına
haciz konduruldu. Şimdi, yapılan uygulamalara bakıyorsunuz, herkesten
"sorma, ver" parası, "kazansan da kazanmasan da bu parayı
vereceksiniz" diyorsunuz.
Bakın, arkadaşlar, belki,
siz farkında değilsiniz, belki, kırsal kesimlerde, köylerde dolaşmıyorsunuz;
ama, köylü bitti.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Dolaşıyoruz.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Devamla) - Bizim orada hâlâ domates, biber paraları, 80 000 liraları bile
ödenmedi. Kasımda ödenmesi gereken domates paraları ödenmedi daha. Bakın, şubat
geldi, 90 000'ler ocakta ödenecekti, aralıkta onlar ödenmedi, şubat bitiyor
şimdi, 80 000 lirayı bekliyoruz hâlâ, bunlar ödenmedi. Esnaf, tamamen çok
berbat bir şekilde duruyor.
Yine, aynı şekilde, başka
bir şey daha söyleyeceğim. Bursa'da, biliyorsunuz, artık, İzmirli ve Denizlili
tekstilcilerimiz Ankara'ya yürümekten bahsettiler. Salı günü de Sayın
Başbakanla TOBB'da bir görüşme oldu. Bizim, Bursa'daki tekstilciler de aynı
şeyi söylediler: "Eğer, onlar yürürlerse biz de yürürüz." Ya,
allahaşkına, söyler misiniz, siz, sanayicileri dahi yürütecek kadar, üç yıl
içerisinde ne yaptınız böyle, sanayici bile yürümekten bahsediyor?! İşçilerin
SSK primlerinin ödenmesinden bahsediyorsunuz, sanayici, prim ödemekten
bahsediyorsunuz.
Bakın, Petrol-İş Bursa
Şube Başkanının elimde bir mektubu var: "Sayın Milletvekilim Mehmet
Küçükaşık'ın dikkatine: Reno fabrikasına plastik tampon üreten BPO Plastik
Omnium adlı fabrikada üç yıl önce
örgütlenme çalışmalarına başladığımızda, işverenin, işyerini, metal üretim
yapıyor göstererek, işkolunu metal olarak gösterdiğini öğrendik. Çalışma
Bakanlığından işkolu tespiti istedik. Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin verdiği
rapor 3 no'lu plastik kimya işkolu olduğu yönündeydi; fakat, işveren itiraz
etti ve plastik üretim yaptığını kanıtlamak için üç yıl uğraştık. Sonunda
mahkeme kararını verdi. Biz de arkadaşlarımızı sendikaya üye yapmaya başladık.
Sendikaya üye olduğundan şüphelendiği 5 işçiyi işten çıkardı. Bir gün sonra, 24
Ocak 2006 günü, işyerinde çalışan işçiler, fabrika müdürüyle yapılan normal
günlük toplantıda 5 arkadaşının neden işten çıkarıldığını ve sendikalı olmak
yasal hakları olduğunu söylediklerinde, fabrika müdürü tarafından jandarma
çağrılarak 110 işçi zorla fabrika dışına çıkarılmıştır. 24 Ocak 2006 tarihinden
bugüne dek 110 işçi yirmidört saat fabrikalarında bekliyor."
Pazartesi günü ben de bu
insanların yanındaydım. Evet, o karda kışta insanlar ekmeğini almaya çalışıyor.
Çıkartmış olduğunuz İş Yasasıyla, İş Güvencesi Yasasıyla ve uygulamakta
olduğunuz işkolları nedeniyle, şu anda insanlar, herhangi bir şekilde,
bırakınız sigortalı olmayı, emekli olmayı, artık, iş güvencesi de kalmadı,
sokaklarda gidiyorlar.
Şimdi, bakınız, böyle bir
Türkiye içerisinde yaşıyoruz. Gerçekten de, esnafın hali içler acısı, köylünün
hali içler acısı. Bir Karayolları Taşıma Yönetmeliği nedeniyle… Biliyorsunuz,
24 Ocak tarihinde bütün kamyon şoförleri, kamyoncular ve kooperatifçiler
Türkiye'de eylem yapacaktı. 18 Ocakta çıkarttığınız yönetmelikle bunları
engellediniz. Pazartesi günü, bu sefer bütün komisyoncular ve nakliyeciler
Türkiye'de eylem yaptılar, iş bırakma eylemi yaptılar.
Bakınız, artık, herkes
yürümeye başladı ve sizler hiçbir şeyin farkında değilsiniz sanki.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Haberleri yoktur onların!
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Devamla) - Hiçbir şeyin farkında değilsiniz. Yani, gerçekten de, ben, merak
ediyorum, insanlarla konuşmuyor musunuz; yoksa, insanlar, siz iktidarsınız diye
"evet arkadaşlar, siz haklısınız, çok güzel, her şey güzel gidiyor,
maşallah, turp gibiyiz" mi diyorlar? Yoksa, bize söyledikleri gibi, biz
soruyoruz, niye cevap vermiyorsunuz onlara, dediğimizde, Mersin'deki gibi bazı
kanallar bazı olayları verip de bazıları vermiyor mu acaba? Çünkü, Mersin'de
cumartesi günü yapılan eylemde köylülerin protestosunu kanallar vermedi. Sadece
bir kişininkini verdi. Orada da insanlar, narenciyeciler "açız" diye
bağırıyorlardı. Oturma eylemi yaptılar, onları vermediler. Her yerde bunlar mı
yapılıyor yoksa?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Bir tane miting! Bir kapalı spor salonu toplantısı yapıldı. Olur mu öyle bir
şey ya!
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Devamla) - Ben CD'sini gösterebilirim o zaman; bende var CD'si.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Bir kapalı spor salonu toplantısı!..
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Devamla) - Bende CD'si var o zaman yapılanların; ben, size göstereyim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Bir tane miting!..
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Devamla) - Bende CD'si var, ben gösteririm.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Olur mu öyle şey!..
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Devamla) - O zaman, bende CD'si var; ben göstereyim size.
Şimdi, bakınız,
Türkiye'nin her yerinde bu hareketler yapılmaya başlıyor. Bizim bir köylümüzün
dediği gibi; şunu söylemişti: Ee, gelenler misafir, yola çıktılar, köyümüze
kadar geldiler. Ya, onları, gelen misafiri de geri çekecek halimiz yok ya,
nasılsınız diye soruyorsa, Allah'a şükür, iyiyiz, idare edip gidiyoruz diyorlar
diyor. Şimdi, buna mı geldik?..
Ben, Sayın Bakanımız
hazır buradayken, başka bir şey daha söylemek istiyorum. Bursa, bildiğiniz
gibi, Türkiye'deki göçmenlerin en yoğun olduğu illerden bir tanesi. 1991
yılından sonra Türkiye'ye gelen göçmenler, Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi, 3201
sayılı Yasa gereğince -pardon, Bakanımız da ayrılmış, oradaydı, ayrılmış- bu
insanlar mahkemelerde dava açarak, daha önce Yunanistan veya Bulgaristan
vatandaşı olan, Balkan ülkeleri vatandaşı olan ve yurt dışından gelen soydaşlarımız,
o ülkelerdeki çalışma sürelerini tespit ettirerek, Türkiye'de, SSK'dan emekli
olabiliyorlardı; ancak, Yargıtayın vermiş olduğu bir karar neticesinde, artık,
onların borçlanma hakkı ortadan kalktı, yani, günde 2 dolar ödeyerek borçlanma
hakkı ortadan kalktı ve bu yüzden, şu anda, Sosyal Sigortalar Kurumu ve
Yargıtay, bu konudaki bütün davaları bozmaya başladı ve şu anda, bu insanlar,
sosyal güvenlik haklarından tamamen mahrum kalmaya başladılar. En acı
taraflarından bir tanesi de şu: Mahkemece tespit yaptırarak, Sosyal Sigortalar
Kurumuna başvuran ve borçlanarak emekli olma hakkını kazanan insanların da,
artık, emeklilik işlemleri iptal edilmeye başlandı. Eğer, yasal bir düzenleme
yapılmazsa, o düzenleme yapılmadıktan sonra, bu insanlara ödenen primlerin de
haksız ödendiği iddiasıyla, istirdat davası açılması tehlikede… O nedenle, bu
af ve sosyal güvenlik yasası düşünülürken, düzenlenmeye çalışılırken,
soydaşlarımızı da ve Türkiye'de sosyal güvenlik şemsiyesi altına aldığımız bu
insanlarımızı da tekrar bu şemsiyenin dışında mahrum etmeyelim diye
düşünüyorum.
Hepinizi sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Küçükaşık.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Kütahya Milletvekili Sayın Abdullah Erdem Cantimur; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11 inci madde, 1479 sayılı
Kanunda yapılan bir değişikliktir. Hepimiz, zaman zaman şahit olmuşuzdur; bir
Bağ-Kurlu, kendisine gelen bir borç ihbarını bize gösterir, "benim haberim
yok, ben Bağ-Kurlu olmuşum; işte, bana şu kadar prim borcu ihbarı geldi; niçin
bunu Bağ-Kur bana daha önce ifade etmedi, bildirmedi" derler ve şikâyetler
tarafımıza gelir. Dolayısıyla, belki, sigortalı olan bu vatandaşımızın borcu
ödeyemeyecek şekilde birikmiş olur. İşte, bunu önlemek amacıyla, bu maddeyle,
Bağ-Kur prim borcunu üç ay arka arkaya ödemeyen sigortalıya ihbar yapılacak,
eğer, yine ödemediyse, dört ay sonra, 7201 sayılı Kanuna göre yeni ihbar
yapılacak ve sigortalının Bağ-Kur borcunun birikmemesi sağlanacaktır.
Değerli arkadaşlar, üç
gündür bu tasarıyı görüşüyoruz. Muhalefet grubuna mensup arkadaşlarımızın da,
bu tasarıyla ilgili, kürsüden eleştirileri oldu, değerlendirmeleri oldu; fakat,
ilgimi çeken bir konu oldu. Muhalefet grubuna mensup arkadaşlarımız, meslek
hayatı sosyal güvenlik içerisinde geçenler dahi, bu tasarıda olmayan bazı
ifadeleri buradan yaptılar. Ben bu ifadeleri kayıtlardan çıkardım. Bakın,
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu 5 yıl 9 ay SSK Genel Müdürlüğü yapmış.
Bu milletvekilimiz diyor ki: "Bağ-Kurlu gider prim borcunu öder. Ödemezse
de, kusura bakma arkadaş, sen aftan yararlanamazsın diyebilelim. Vergiyle bunun
ne anlamı var?" Değerli arkadaşlar, tasarıda, Bağ-Kur borcunu yapılandırılan
sigortalıların vergi borcunu ödeme zorunluluğu yok ki? Yani, Bağ-Kur borcunu
yapılandırdıysa, vergi borcunu eğer ödemiyorsa, yapılandırmanın bozulması söz
konusu değil. Hem esnaf Bağ-Kur hem de tarım Bağ-Kurda böyle bir şey söz konusu
değil. Bunu niye açıkladım; televizyonları başında vergi borcu olan
sigortalılarımız diyecekler ki: "İşte, ben bu aftan istifade
edemeyeceğim."
Yine, diğer taraftan,
sevgili meslektaşım Ali Kemal Deveciler konuşmasında -bu, tarımla
alakalı-" diyor ki: "2926 sayılı Bağ-Kur Yasasına tabi olan tarım
sigortalısı çiftçi primlerini aksattığında, ödeyemediğinde, bundan sonra
devletten almış olduğu doğrudan gelir desteği primleri ile ekmiş olduğu ürüne
eğer şayet devlet tarafından verilen bir ürün desteği varsa, mesela,
zeytinciye, pamukçuya, ayçiçekçiye bu primler de kesilip çiftçiye
ödenmeyecek."
Değerli arkadaşlar, yine
tasarıda, eğer, tarım Bağ-Kurlu bir sigortalımız primlerini ödemezse doğrudan
gelir desteği kesilir diye bir hüküm yok, ürün desteği verilmeyecek diye bir
hüküm yok. Bunu buradan ifade etmekte fayda var.
Yine, Sayın Deveciler
konuşmasında diyor ki: "SSK, Bağ-Kur primi ödeyecek, bunları ödeyecek
vatandaş, bir de vergi dairesinin borcunu öder!.."
Değerli arkadaşlar, bu
hususun çok iyi bilinmesi lazım.
Yine, Anavatan Partisi Erzurum Milletvekili
İbrahim Özdoğan diyor ki: "Zira, bu tasarının gündeminde olan konu, SSK ve
Bağ-Kur alacaklarının tahsilidir. Primler konusunda bir af söz konusu olacak
diye hem oraya vergi borçlarının ödenmesine ilişkin şartların sokuşturulmasının
esprisi nedir?"
Değerli arkadaşlar, ne
esnaf Bağ-Kurun ne tarım Bağ-Kur sigortalılarımızın bu yapılanmadan istifade
ettikleri süre içerisinde ödeyemedikleri vergilerinden dolayı herhangi bir
şekilde yapılanmanın bozulması söz konusu değil.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Cantimur,
buyurun.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Devamla) - Yine, aynı zamanda, yapılandırmaya müracaatta bulunan tarım
Bağ-Kurlularımızın da, doğrudan gelir desteğine, ürün desteğiyle ilgili
herhangi bir -tasarıda- bağlantı söz konusu değildir. Ürün desteği, doğrudan
gelir desteği ayrı bir şeydir, tarım Bağ-Kurlumuzun borçlarının
yapılandırılması ayrı bir konudur.
Ben, bu tasarının hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Cantimur.
Madde üzerinde soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, İvedik
Organize Sanayi Bölgesinde sanayicilerle bir toplantı yapmışsınız. Bu
toplantıda yapmış olduğunuz konuşmada Türkiye'deki sıkıntının kayıtdışı ekonomi
olduğunu vurgulayarak "aynen rant ekonomisine devletin politikalarıyla
sürüklendiğimiz gibi, kayıtdışı ekonomiye de esnafımızı, tüccarımızı,
sanayicimizi iten yine devlettir" şeklinde bir konuşmanız var. Bu
konuşmanız Türkiye'deki birçok basın ve yayın kuruluşunda yer aldı ve önümde de
duruyor şu anda.
Bu kanunun gerekçesinde,
kayıtdışı istihdamın önlenmesiyle ilgili bir tedbir olacağı da ifade ediliyor.
Şimdi, gerekçedeki bu
ifadelere baktıktan sonra, sizin bu konuşmanızın, kayıtdışılığı devletin
sebebiyet verdiği şeklindeki ifadenizin hangi gerekçeyle yapıldığını merak
ediyorum ve bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kandoğan.
Sayın Baratalı, buyurun.
BÜLENT BARATALI (İzmir) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana bir soru sormak
istiyorum.
Az önce konuşan değerli
AKP sözcüsü, Sayın Kılıçdaroğlu'nun da isminden bahsederek "bu görüşmekte
olduğumuz tasarının vergiyle ne alakası var" dedi.
Oysa, 3 üncü maddenin bir
fıkrasını okumak istiyorum. Bu Kanunun 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının (b)
bendi kapsamında borçları yeniden yapılandırılanlarca, taksitlendirme süresinde
beyanları üzerine tahakkuk eden; yıllık gelir ya da kurumlar vergisinin
süresinde veya vade tarihlerinin rastladığı yerlerde ödenmemesi konumunda bu
kanundan yararlanamıyor.
Şimdi soru soruyorum
Sayın Bakan: Bu kanun için müracaat edip taksitlendirme yapan vergi borcunu
ödememişse veya 6183 sayılı Tahsili Emval Kanununa göre taksitlendirmenin bir
üç taksitini arka arkaya ihlal ederse
bu hakkı kayboluyor mu kaybolmuyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Baratalı.
Sayın Bakan, buyurun.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (İstanbul) - Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; birinci soruyu
cevaplandırıyorum. Evet, Türkiye'nin haksız olarak geçirmiş olduğu ekonomik
krizler, depremler sonrası uygulanan yanlış politikalar sonucunda, biz iktidar
olduktan sonra makroekonomik dengeler kurulmuş ve Türkiye, sürdürülebilir bir büyüme sürecine
girmiştir. Geldiğimiz bu noktada -vaktinizi fazla almak istemiyorum- ekonominin
önündeki en büyük sorunlardan biri, kayıtdışı ekonomi ve kayıtdışı ekonomiyi
besleyen kayıtdışı istihdamdır. Bunları, ekonomik yolla, bir taraftan kayıt
altına alacak reçeteleri hazırlarken, diğer taraftan da, denetimlerle ve yasal
değişikliklerle bu konuyla hükümetimiz mücadele ediyor.
Basında çıkan söz
doğrudur, eksiği vardır; çünkü, ben, geçmiş hükümetlerin uyguladığı devlet
politikaları neticesinde, bu insanların, rekabet edebilmek için kayıtdışına
itildiğini söyledim; aynen, yüksek faiz, yüksek enflasyon dönemindeki rant
ekonomisinin oluştuğu gibi. O bakımdan, geçmiş dönemin yanlış politikalar
izlediğini söylemiştim. Basında, sadece, cümle son kısmıyla yer aldı. O
bakımdan, burada, yasada alınan tedbirler ile benim sözüm arasında herhangi bir
çelişki yok.
İkinci suale gelince:
"Sosyal Sigortalar Kurumu prim borçlarıyla ilgili yapılandırmadan faydalananlar
için, yıllık Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi ve Katma Değer Vergisi ödeme
yükümlülüklerinin kanunî süresinde yerine getirilmesi şartı konulması." Bu
hüküm, Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamında olup, borç aslı 100 000 Yeni Türk
Lirası ve üstünde borcu olan işverenler için geçerlidir. Bu kişilerin prim
borçlarını devlete olan diğer yükümlülüklerini aksatarak ödemelerinin önüne
geçmek amaçlanmaktadır. Böylece, yeni borçların birikmesi ve yeni bir af
beklentisi kısır döngüsünün doğmaması için böyle kararlaştırılmıştır. Burada da
2 600 dosya mevcuttur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12.- 1479 sayılı
Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanununun 68 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Kamu denetim
elemanları ile sigorta müfettişleri ve sigorta yoklama memurları kendi mevzuatı
gereğince işyerlerinde yapacakları her türlü incele-me ve denetim sırasında
ilgililerin Kuruma kayıt ve tescili olup olmadığını incelemeye yetkilidirler."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal
Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 12 nci maddesi üzerinde
düşüncelerimi ifade etmek üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi, öncelikle, saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
22 nci Dönem Parlamentosu, bugüne kadar, toplumun yaşamını yakından
etkileyecek, çok önemli yasalar çıkardı. İster iktidar ve muhalefetin anlaşarak
çıkardığı yasalar olsun ister Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim karşı
çıktığımız yasalar olsun, bu Parlamentonun çok yoğun bir yasama çalışması
yaptığı, sanıyorum, gözardı edilemeyecek bir gerçektir.
Ancak, yasalar
çıkarılırken veya değiştirilirken, toplumun sıkıntıları ve konunun aciliyeti
gözönünde bulundurularak çıkarılması, o yasanın, sorunların çözümündeki
etkinliğinin en önemli göstergesi olma durumundadır.
Bugün, görüşmekte
olduğumuz bu yasa da, işte, belki de, hemen hemen bütün kesimlerin yıllardır
sabırsızlıkla beklediği, başta küçük ve orta ölçekli esnafla, tarım kesiminde
mal sahibi veya işçi olarak iştigal eden, herkesi çok yakından ilgilendiren bir
yasadır. Hatta, şu anda, izleme oranını tespit edebilme imkânı olsaydı,
inanıyorum ki, şimdiye kadar çıkarılan yasalar arasında izleme reytingi en
yüksek yasa olurdu. Dolayısıyla, bu derece önemli bir yeniden yapılandırma
yasasının, bugün değil de, elbetteki, 3 Kasım seçimlerinin hemen ardından,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelmesi gerekirdi. Ancak, bu böyle
olmadı, bugüne dek beklendi, ya çiftçinin, esnafın feryadına inanılmadı veya
daha kötüsü olayın ciddiyeti kavranamadı.
Değerli milletvekilleri,
sosyal güvence bir insan için neden önemlidir. Elbetteki, herkes için
önemlidir. Ancak, herhangi bir resmî kurumda veya büyük özel sektör
kuruluşlarının birinde çalışmayan, kendi dükkânında esnaflık yaparak, günlük
kazandığını o gün yiyen, yarınki kazancı tamamen Allah'ın takdirine kalmış
kesimlerle, kazancı tamamen doğa şartlarına ve kendi inisiyatifi dışındaki
piyasa şartlarına göre oluşan tarım sektöründe çalışan insanlarımız için hayatî
bir öneme sahiptir. Hayatî bir öneme sahiptir; çünkü, bu kesim için önemli olan
belli bir yaştan sonra alacağı emekli maaşı değil, onun ve ailesinin sağlık
güvencesi; yani, doktor parası ve hastane masrafıdır.
Hükümetin sunduğu
görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının, genel gerekçesinin ilk cümlesinde ki,
şimdiye kadar da, çok değerli konuşmacılar tarafından da bu konu dile
getirildi. 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ekonomik krizler, ülkemizin ekonomik
ve sosyal hayatında ciddî boyutlarda olumsuz etkiler doğurmuştur. Bu krizlerin
ekonomik hayata doğrudan yansımaları ise, işletmelerin malî bünyelerinin zayıflaması,
üretimin daralması veya işyerlerinin kapanmasıyla, işsizliğin artması şeklinde
olmuştur. Bunun sonucunda da, sosyal güvenlik kurumlarına ödenmesi gereken
primler ödenememiştir tespiti yapılmaktadır. Bu durum tespiti hükümet
tarafından ne zaman yapılmıştır? Tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk
tarihi 25 Ekim 2005'tir.
Burada şunu sormak
istiyorum: 2000-2001 ekonomik krizinin yarattığı sosyal güvenlik primlerinin
ödenememesi sorununun bir nebze olsun çözümü için, hükümet, neden bugüne kadar beklemiştir?
Özellikle, sağlık primlerini yatıramayan esnaf, sanatkâr ve yüzbinlerce çiftçi,
bu süre zarfında tedavi giderlerini nasıl karşılamışlardır? Hükümet, bu
kesimlerin feryatlarını inandırıcı mı bulmamıştır, yoksa, malum uluslararası
kuruluştan yeni mi izin alınabilmiştir?
Sayın Bakanın bu konuya
bir açıklık getirmesini, bütün kamuoyu gibi bizler de merakla beklemekteyiz.
Değerli milletvekilleri,
Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur prim aflarına yönelik bir düzenlemenin
gerekliliği, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu milletvekillerince, 3 Kasım
seçimlerinden sonra birçok kez gündeme getirilmiş, birçok kanun teklifi
verilmiş, ancak, AKP Grubunun ve Hükümetinin duyarsızlığı neticesinde, konu,
ancak, bugün gündeme getirilebilmiştir.
Ancak, sorunun kaynağının
doğru tespiti, önümüzdeki süreçte benzer sıkıntıların doğmasına engel
olabilecek önlemlerin alınabilmesi açısından son derece önemlidir.
Değerli arkadaşlar,
tasarının genel gerekçesinden de anlaşılıyor ki, tahsil edilemeyen prim
alacaklarının toplamı, 2005 Mart ayı itibariyle, Sosyal Sigortalar Kurumunda
4,6 milyar YTL, Bağ-Kurda ise, 16,7 milyar Yeni Türk Lirası, toplamda ise 21,3
milyar Yeni Türk Lirasıdır.
Sosyal güvenlik
kurumlarının alacaklarının bu denli büyük boyutlara ulaşmış olması dahi tek
başına ekonominin durumu hakkında belirleyici bir göstergedir ve genel ekonomik
sistemde çok ciddî sıkıntıların olduğunu ve bu sıkıntıların 59 uncu Hükümet
döneminde de devam ettiğini gözler önüne sermektedir.
Değerli arkadaşlar,
yıllardır, bütün iktidarlar, ülkenin büyük bir gelişme içinde olduğunu, yakında
herkesin rahatlayacağı ve refaha kavuşacağı sözleriyle milleti oyalamışlardır.
Sizler ve bizler de, seçim sırasında biz iktidara gelirsek, milletin bütün
sorunlarını kısa zamanda çözeceğiz diye söz vermedik mi?! Sizin iktidarınız da
halen aynı sözleri tekrarlamakta, sık sık Türkiye'nin son üç yıldaki büyüme
rakamlarını vermektedir. Ekonomi uzmanları da bunu doğrulamaktadır. Büyüme
rakamları doğru olabilir; ancak, çiftçi, esnaf, işçi fakirleşmektedir. Bugün
görüşmekte olduğumuz bu yasa da bunu zaten doğrulamaktadır. Öyleyse, büyüyen
kimdir? Büyüyen kişiler veya sektörler çiftçinin, esnafın, işçinin aleyhine mi
büyümektedirler? Yani, çiftçiden, esnaftan, işçiden alınıp, bu sektörlere
aktaran bir sistem mi vardır? Eğer, öyle değilse, yüz binlerce insanımız, neden
prim borçlarını bugüne kadar ödeyememişlerdir? Yıllardır, bu insanlar hiç mi
hastalanmadılar?! Bu süre zarfında, bunların içinde hiç mi kansere yakalanan,
by-pass olan veya karaciğer nakli yaptıran olmadı?! Şimdi, dönüyoruz, tedavi
olmadıkları süre içerisindeki sağlık prim borçlarını da onlardan tahsil etmeye
karar veriyoruz. Bence, üzerinde önemle düşünülmesi gereken konu budur. Bakın,
ben bu konuyla ilgili olarak, size güncel bir örnek vermek istiyorum. Sayın
Sağlık Bakanı da burada oturuyor. Şu anda Şanlıurfa'nın bütün ilçelerinde ve
merkezde çocuk ölümleri olmaktadır, özellikle Viranşehir İlçesinde. Bugün,
Cumhuriyet Halk Partisi de buraya bir heyet göndermiştir. Bu ölümlerin nedeni,
kızamık aşısının zamanında yapılamamasından dolayı, SSP denilen, beyinde
tahribat yapan ve sonuçta da çocukları ölüme götüren bir hastalıktır. Bu
çocukların içinde… Çocuk dediğime bakmayın, içlerinde yetişkin insanlar vardır;
16, 17, 18 yaşında insanlar vardır. Bunlar, zamanında, eğer kendi ihmalleri,
eğer ailelerinin ihmalleri veya Sağlık Bakanının zamanında almadığı tedbirler
yüzünden, kızamık aşılarını zamanında yaptırmadıkları için daha sonra beyinde
bir hastalık oluşmakta ve bu hastalığın sonucunda da ölüme götürmektedir bu
hastalık insanları. Bugüne kadar, alınan resmî rakamlara göre 8 çocuk ölmüş, 48
hasta da müşahede altındadır.
BAŞKAN - Sayın Melik,
maddeyle ilgili konuşur musunuz lütfen…
MEHMET VEDAT MELİK
(Devamla) - Geleceğim ona Sayın Başkanım, onunla bağlayacağım.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, bu hastalanan çocukların içinde, hastalanan çocukların ailelerinin
içinde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Melik.
MEHMET VEDAT MELİK
(Devamla) - Sayın Başkanım, benim hem grup adına hem şahıs adınadır, sanıyorum.
BAŞKAN - Sayın Melik,
biliyorum; ama, Anavatan Partisi Grubu adına da İbrahim Özdoğan Beyin konuşması
var.
MEHMET VEDAT MELİK
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, bu hasta çocuklardan ailelerinin,
babalarının adına eğer bir dönüm arazi varsa bunlar zaten yeşilkart
alamamaktadırlar. Bugüne kadar da eğer primlerini yatırmamışlarsa, bu çocuklar
-tekerlekli sandalyeyle dolaşanlar vardır, bunların içinde yatalak olanlar
vardır, bunların içinde birçoğu maalesef bez kullanmaktadırlar- bunlar nasıl
karşılayacaklardır bu masraflarını?! Bağ-Kurunuz yok. Bağ-Kur primini yatırmadığınız
için ondan faydalanamıyorsunuz. Yeşilkart alamıyorsunuz. Zaten, SSK'lı
değilsiniz. İşte, bu, yıllardır sağlık prim borçlarını ödeyemeyen insanlardan
bizim şimdi ödemedikleri ve faydalanamadıkları sağlık hizmetleri için bugün bu
primleri talep etmemiz, bence, çok yanlıştır.
Değerli milletvekilleri,
çiftçinin, esnafın, tüccarın ve işçinin gelir düzeyini artıracak, daha doğrusu,
bunların çarklarının dönmesini sağlayacak temel, yapısal önlemlerin alınamaması
durumunda ülkemizde sosyal güvenlik sisteminin ciddî bir çöküşle karşı karşıya
olacağı anlaşılmaktadır. Sosyal güvenlik kurumlarının ayakta kalabilmesi için,
düzenli prim ödemelerinin sağlanması gerektiği konusunda zaten bir anlaşmazlık
yoktur. Ödenemeyecek rakamlar talep edilmemelidir; dolayısıyla, özellikle
sağlık sigortalarına genel bütçeden pay ayrılmalıdır. Avrupa ülkelerinde kamu
sağlık sigortalarına devlet bütçesinden yüzde 20 ilâ yüzde 70 oranlarında
parasal destek sağlanmaktadır. Bunun gerekçesi, sigorta kuruluşlarına prim
ödeyen sigortalıların doğrudan ve dolaylı mekanizmalarla genel bütçeye de vergi
vermeleri…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Melik.
MEHMET VEDAT MELİK
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür için
Sayın Melik…
MEHMET VEDAT MELİK
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, konuşmamın kalan bölümünü biraz sonra şahıs
adına aldığım konuşmayla yapacağım. Şimdilik, hepinizi saygılarımla selamlarım.
(CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Melik.
Madde üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan;
buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1066 sıra sayılı yasa tasarısının 12 nci maddesi üzerinde söz
almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce bu kürsüye çıkan Kütahya Milletvekilimiz Sayın Abdullah Erdem Cantürk,
benim geçmiş bu yasayla alakalı bir…
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Cantimur…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Özür diliyorum… Özür diliyorum…
...işte, sigorta primleri
ödendiği takdirde, bunun vergiyle alakası yok. Benim, alakam varmış gibi
gösterdiğimi söylediler; doğru, o ifadeleri kullandım.
Şimdi, bu 12 nci maddeyi
okuduğumuz zaman, çok direkt ve sert bir şekilde alakasının olduğunu göreceğiz.
Esnaf kardeşlerimiz bizi buradan izliyorlarsa, izlemeyenlere anlatsınlar. Madde
12 ne diyor: "1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 68 inci maddesine aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
Kamu denetim elemanları
ile sigorta müfettişleri ve sigorta yoklama memurları kendi mevzuatı gereğince
işyerlerinde yapacakları her türlü inceleme ve denetim sırasında ilgililerin
Kuruma kayıt ve tescili olup olmadığını incelemeye yetkilidirler."
Değerli arkadaşlar, bu ne
manaya geliyor; bu Abdullah Bey kardeşime bir cevap olmakla birlikte, bu yasa
maddesiyle ceberut devlet anlayışının esnafımızın boynuna binmesi anlayışıdır
değerli arkadaşlar. Sigorta müfettişleri, bir işyerine, bir esnaf dükkânına
gittikleri zaman, kendi denetim konuları dışında vergi kayıt sistemlerini de
denetleyecek anlamına geliyordur. Bu böyle değil mi, Türkçe değil mi Abdullah
Bey kardeşim?! Çok çok açık burada. Ceberut devlet anlayışı bizim esnafımızın
boğazını sıkacaktır bundan sonra. Bu madde çok açıktır ve şimdiye kadar İktidar
Partisinden çıkan arkadaşlar, bu yasanın hazırlanma gerekçesi olarak veya
iddiası olarak hep 2000 ve 2001 krizini göstermiştir kendi ekranlarından.
Bakalım, bizim ekranımızdan, bu yasa bu krize dayalı olarak mı çıkarılmıştır,
İktidar Partisinin bu konuda hiç suçu yok mudur, esnafımız, bu İktidar Partisi
yüzünden krize girmemiş midir; rakamların dilini burada konuşturmak istiyorum
değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar,
burada gündeme getirilen tasarı, 2001 ekonomik krizinden etkilenmiş, krizin
neden olduğu parasal bunalımla sosyal güvenlik primlerini ödeyememiş esnaf ve
sanatkâra primlerini ödeyebilmeleri için kolaylık sağlanması amacına
yönelmiştir. Anavatan Partisi olarak, tasarının içeriğine ilişkin görüş ve
önerilerimizi, itirazlarımızı çeşitli yollardan dile getirdik ve esnafımızın,
sanatkârımızın sıkıntılarına tercüman olmaya çalıştık.
Şimdi, önemli bir gerçeği
ortaya koyalım. Tasarının gerekçesinde, hükümet, ödeme kolaylığının, 2001 krizi
ve takip eden dönemde esnafımızın içine düştüğü buhranı gidermek için
çıkarıldığını iddia etmektedir. Bu gerekçenin içinde masummuş gibi görünen
esaslı bir politik cambazlık vardır. Hükümet, esnafın yaşadığı tüm sorunları,
2001 yılında gerçekleşen ekonomik krize bağlamakta, esnafın belini büken
aymazlığının, hatalı icraatlarının duyarsızlığının sorumluluğundan kaçmaktadır.
Her şeyden önce, esnafın
geçmişten gelen borçlarını ödeyebilmesi için, bugün, belini doğrultmuş olması
lazımdır. Siftahsız dükkân kapatan, çekinin arkası yazılan, senedi protesto
edilen, varlığı rivayet edilen ekonomik iyileşmenin zerresini hissetmemiş
esnaf, hangi güce dayanarak borcunu ödeme iradesi gösterebilecektir?! Siz,
esnafın belini doğrultunuz da, esnaf kasten mi borcunu ödememiştir?! Buradan
hükümete sormak lazımdır; esnafın hayrına olacak hangi icraat yapılmıştır?!
Anavatan Partisi olarak, biz, bu sorunun cevabını biliyoruz. Biz, esnafın
sorunlarını birkaç beylik cümleyle geçiştirmeyiz; biz susarız, rakamlar
konuşur.
Türkiye tarihinin en ağır
krizinin yaşandığı 2001 yılında 1 768 653 olan Gelir Vergisi mükellefi sayısı,
2005 yılı eylül sonu itibariyle 1 699 862'ye gerilemiştir. KDV mükellefi sayısı
da azalma göstermiştir. 2001 yılında 2 870 826 olan KDV mükellefi sayısı yüzde
24,4 gerileyerek 2005 Eylül sonunda 2 168 925'e düşmüştür. 2001 yılında 808 787
olan basit usule tabi mükellef sayısı ise, 2005 Eylül sonunda 797 466 olmuştur.
Vatandaştan toplanan
vergilerin yatırıma yönlendirilmediği, borç ve faiz ödemelerinde kullanıldığı
da çok açıktır. Bütçeden yatırıma ayrılan paydaki düşüş de bunun en bariz
göstergesidir. 2001 yılında yatırıma ayrılan pay millî gelirin yüzde 2,4'ü
olarak gerçekleşirken, 2004 yılında bu oranın 1,8'e gerilediği yer aldı. Yani,
AK Partinin rüzgârıyla krizden çıkması gereken Türkiye, her nedense bir adım
daha gerilemiştir.
2002 yılında 498 748 adet
olan protestolu senetlerin, 2004 yılı sonu itibariyle 589 892 adede çıktığı
saptanmıştır. 2005 yılının aynı döneminde yüzde 54 artış göstererek 634 841'e
ulaşmıştır. Protestolu senet tutarlarının izlediği seyir ise daha vahim bir
tabloyu resmetmektedir. 2002 yılında 816,1 trilyon olan protestolu senet tutarı, 2003 yılında 907,9
trilyona, 2004 yılında 1 katrilyon 652 trilyona tırmandı. 2005 yılının ilk
dokuz ayında ise 1 katrilyon 905 trilyona ulaşarak 2004 yılının toplamını
aşmıştır. 2005 yılının ilk dokuz ayında 813 368 olarak gerçekleşen karşılıksız
çek sayısı, geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 18 artış göstermiştir.
Şimdi, bu rakamların
üzerine iktidarın cevaplaması gereken mühim bir soru vardır; esnafın durumu
2001 krizi sonrası süreçte AK Parti İktidarının yaşandığı dönemde iyiye mi
gitmiştir, yoksa kötüye mi gitmiştir? Rakamlar söylenmesi gereken her şeyi
söylemektedir; ama, iktidar kendi oluşturduğu sahte iyimserlik havasında ısrar
ederse, onlara herhangi bir ticaret ya da sanayi odasına gidip, esnafın
durumunu bizzat görmelerini önerebiliriz.
Özellikle makro verilerde
görülen düzelme ve piyasalarda oluşan iyimserlik havası esnaf ve
sanatkârlarımızı umutlandırmaya devam etmekle beraber, halen çok geniş bir
kitleyi kapsayan esnaf ve sanatkârlarımızın günlük yaşamlarına somut olarak
yansıyan hiçbir şey olmadığı gibi, üretimi ve yatırımı artırıcı sonuçlar da
görülmemektedir.
Biz Anavatan Partisi
olarak diyoruz ki: Uygulanan ekonomik programlar göstermiştir ki, ekonomik ve
malî politikalar ilgili kurumların koordinasyonu sağlanarak ve sosyal boyut
kesinlikle göz önünde tutularak, üretimi, yatırımı, istihdamı, vergiyi ve
teşvikleri bir bütün olarak ele aldığı takdirde başarıya ulaşabilmektedir.
Vergi uygulamalarında
ilgili kesimlerin işbirliği sağlanmalı, yapılan yasal düzenlemenin
uygulanabilirliği, sürdürülebilirliği ve getirileri bizzat bu uygulamanın
muhatabı olacak olan kesimin temsilcileriyle ve her yönüyle tartışılmalıdır.
Yeni vergi düzenlemeleri
yükümlülükler getirirken, esnaf ve sanatkârlar sadece kazancının belli bir
kısmını vergi olarak ödeyen kesim olarak değerlendirilmemeli, esnaf ve
sanatkârların üretime, yatırıma, istihdama, genel anlamda gelir dağılımındaki
adaletsizliğin giderilmesine ve toplumsal barışın sağlanmasına yaptığı katkılar
gözardı edilmemelidir; ama, AK Parti Hükümeti ne yapmaktadır; İvedik Organize
Sanayi Bölgesinin açılışına katılan Ticaret Bakanı "kayıtdışı ekonomiye de
esnafımızı, tüccarımızı, sanayicimizi iten, devlettir" demiştir. Sayın
Ticaret Bakanı kayıtdışını kayıt altına almaktansa, vergisini ödeyen kayıtlı
esnafa yüklenen hem akılsız hem de merhametsiz bir maliye yönetiminin kayıtlı
esnafı da kayıtdışına ittiğini belirtmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Öte yandan, aynı
hükümetin Maliye Bakanı, kayıtlı esnafa yüklenmeye devam etmektedir. Vergi
mükellefi sayısındaki azalmaya karşın, vergi gelirleri yükselmektedir. Vergi
ödeyen kesimin üzerindeki yük artmıştır. Bu nasıl bir hükümettir ki, bir
bakanın kınadığı icraatı bir başka bakan yapmaktadır. Ancak, çelişkiler burada
da bitmemiştir; aynı hükümetin Çalışma Bakanı da Maliye Bakanından eksik
kalmamakta, istihdam için prim oranlarını indirme konusunda esnafa, tüccara
şart koşmaktadır. Sanki, kayıtdışını kayıt altına almak esnafın göreviymiş
gibi, kayıtlı çalışan sayısının 1 000 000 artmasını sağlayın, prim oranlarını
düşürelim demektedir. Esnafın bugün yaşadığı krizin, bugün çekilen ödeme zorluğunun
tek nedeni 2001 ekonomik krizi değildir. AK Parti Hükümeti de, çarpık
icraatlarıyla kriz gazisi esnafın tamamen çökmesine neden olmuştur.
Bugün Türkiye'de şirketlerin
ortalama ömrü oniki yıldır. Bir müessese, evladiyelik diye kurulan bir
tüzelkişilik, bırakın esnafın oğluna, torununa da geçim kaynağı olmasını,
kurucusu kadar yaşayamamaktadır. Bu şirket katliamında, bu esnafı ezen düzende
AK Parti Hükümetinin katkısı büyüktür.
Vergi mükellefi sayısı
her geçen yıl düşmektedir. 2001'de 8 369 000 olan mükellef sayısı, Eylül 2005
sonu itibariyle 7 973 000'e gerilemiştir ve AK Parti Hükümeti, sanki esnafın
işleri yoluna girmiş, esnaf belini doğrultmuş gibi, tüm sorumluluktan kaçmakta,
esnafın ödeme güçlüğünü, doğrudan 2001 krizine bağlamaktadır. Bu tablo içinde
prim ödeme kolaylığı ne kadar sonuç doğurabilecektir?!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Yarım dakika efendim…
Karnını doyuracak,
geçimini sağlayacak takatı kalmamış esnaf, belini kıran hükümet vadeye bağladı
diye borcunu ödeyebilecek midir?! Anavatan Partisi olarak, esnaf adına bunların
hesabını sormak, esnafın sesi soluğu olmak görevimizdir. Bu iktidarın ülkeyi getirdiği
nokta, allayıp pullama ekonomisidir; allama pullama içinde, açlık, yoksulluk,
hırsızlık, gasp ve kapkaçtır, işsizlik cehennemidir.
Hepinizi saygı ve
sevgiyle tekrar selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özdoğan.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen, Kütahya Milletvekili Sayın Abdullah Erdem Cantimur. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
çalışma süremiz tamamlanmış bulunduğundan, çalışma süresinin 12 nci maddenin
tamamlanmasına kadar uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Cantimur.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yine, 12 nci
madde, 1479 sayılı Yasayla alakalıdır. Bu madde, kamu denetim elemanlarının,
sigorta müfettişlerinin ve sigorta yoklama memurlarının, yapacakları denetimler
esnasında, denetim yaptığı kişilerin Bağ-Kur numaralarının tespitiyle
ilgilidir. Yani, denetim esnasında, adını soyadını yazacak, ana adı, baba adını
yazacak, TC kimlik numarasını yazacak, Bağ-Kur numarasını yazacak; yoksa,
benden önce konuşan milletvekilimizin ifade ettiği gibi, vatandaşa sıkıntı
vermeyecek. Sadece bilgi almadır. Bu şekilde, bunun, anlaşılması lazım.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- O kadar basit demek ki!..
MUHARREM DOĞAN (Mardin) -
Allah razı olsun; öğrenmiş olduk!
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla, üç tür borcu yapılandırıyoruz;
birincisi esnaf Bağ-Kur, ikincisi tarım Bağ-Kur, üçüncüsü SSK borçları.
Biraz önce, konuşmamda
ifade ettiğim gibi, esnaf Bağ-Kur ile tarım Bağ-Kurun borçlarının
yapılandırılmasıyla alakalı olarak, vergi borcunun alakası yoktur. Yani,
mükellef vergi borcunu ödemez ise, Bağ-Kurlu mükellef, yapılandırması bozulmayacaktır.
Yine, aynı zamanda, SSK'ya borcu olan, ancak, borcu 100 000 YTL'nin altında
olan vatandaşlarımızla, vergi borcuyla alakası yoktur.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Anaborcu…
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Devamla) - Prim aslı 100 000 YTL'nin altındaki sigortalılarımızın da vergi
borcuyla herhangi bir şekilde bağlantısı yoktur; ancak, SSK'ya borcu 100 000
YTL üzerinde olan ve Türkiye'deki 2 655 işyerinin vergi borcuyla alakalı
bağlantısı olacaktır. Yani, bu sigortalılar, vergi borçlarını ödeyecekler; ama,
öyle zorlayıcı bir şey yok.
Bakın, Gelir Vergisi ve
Kurumlar Vergisi 3 taksitte ödenir; Gelir Vergisi, mart, haziran, eylül;
Kurumlar Vergisi, nisan, temmuz, ekim. Diyelim ki, bu SSK borçlusu arkadaşımız,
borcu 100 000 YTL'yi aşan -prim aslı- vatandaşımız, 2006 yılındaki 3 taksit
vergi borcunu ödemezse, 2007 yılı sonuna kadar ödeyebilecek, bunda bir sıkıntı
yok. Örneğin, marttaki vergisini ödeyemedi, yapılandırma bozulmuyor; bu
vergisini 2007 yılının aralık ayı sonuna kadar ödeyebilecek. Yine, diğer taraftan,
Katma Değer Vergisiyle ilgili olarak da, örneğin 3 tane Katma Değer Vergisini
ödeyemedi bir takvim yılı içerisinde; bu 3 KDV'sini de, 2007 yılının son ayına
kadar yine ödeyebilecek. Yani, burada, sigorta borçlarını yapılandıran, borç
aslı 100 000 YTL'yi aşan sigortalılarımızın mağdur olacağını düşünmüyoruz.
Yine, resen ve idarece
tarhiyat yapılırsa eğer vergi incelemesi sonucunda, hukuk, son, nihaî kararı
verinceye kadar yine bunu ödemeyecek; hukuk sonlandı, karar verildi, onu takip
eden yılın sonuna kadar ödeyebilecek. Yine, burada, sigorta borçlularımızı
sıkıntıya sokacak herhangi bir şey yoktur.
Yine, CHP'li milletvekili
arkadaşımızın bir ifadesi oldu, dedi ki: "Borçlarını yapılandıranlar
teminat verecek." Arkadaşlar, gerek SSK gerek Bağ-Kur borcunu yapılandıran
hiçbir kimse, borcu yapılandırırken teminat falan vermeyecek. O, 8 inci
maddedeki teminatla ilgili hüküm, ayrı bir hüküm, yapılandırmayla alakası yok
METİN KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Söyle, nedir o zaman?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Devamla) - Orada net şekilde açıklanıyor Sayın Milletvekilim, dikkatli
okursanız anlaşılır.
METİN KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
O da onu söyledi zaten; yok diyorsunuz..
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Devamla) - Benim vaktimi şimdi çalmayın; zaten, çok vaktim kaldı.
Yine, Ferit Mevlüt
Aslanoğlu dedi ki: "Vatandaşın
vergi iadesi alacağı var devletten; fakat, SSK'ya borcu var. Niçin mahsubu
yapılmıyor?" Yapılıyor arkadaşlar. Yapılsın diye önerge de verildi.
Bununla alakalı yasal düzenleme var zaten. Vatandaş müracaatta bulunursa,
devletten olan vergi iadesi alacağını, KDV iadesi alacağını, SSK'ya olan
borcundan, hatta vergi dairesine olan borcundan mahsup edebilir. Bununla
alakalı yasal bir düzenlemeye şu anda gerek yok.
Diğer taraftan, Mehmet
Küçükaşık Milletvekilimizin bir ifadesi var. Onunla alakalı cevabı
arkadaşlarımız aldılar. Bursa Yenişehir İlçemizde 900'ün üzerinde tarımsal
sulama abonesi vardır ve elektriği kesilen, sadece ve sadece, 3 milyar borcu
olan -ismi burada yazılı- bir kişidir. Yenişehir Ziraat Odası Başkanımız eğer
size faks çektiyse…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Cantimur,
lütfen, tamamlar mısınız.
Buyurun.
YILMAZ KAYA (İzmir)- 8
inci maddede açıkça yazıyor.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Devamla)- Eğer Ziraat Odası Başkanı faks çektiyse, bu faks yalandır. Bunu
buradan ifade etmek istiyorum.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Cantimur.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik.
Buyurun Sayın Melik.
MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1066 sıra sayılı yasa
tasarısının 12 nci maddesi üzerinde kişisel görüşlerimi belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
özellikle sağlık sigortalarına genel bütçeden pay ayrılmalıdır. Avrupa
ülkelerinde, kamu sağlık sigortalarına, devlet bütçesinden yüzde 20 ile yüzde
70 oranlarında parasal destek sağlanmaktadır. Bunun gerekçesi, sigorta
kuruluşlarına prim ödeyen sigortalıların, doğrudan veya dolaylı mekanizmalarla,
yerel bütçeye de vergi vermeleridir. Türkiye'de ise Sosyal Sigortalar Kurumuna
genel bütçeden yeterli katkının yapıldığı söylenemez. Kuşkusuz, prim
alacaklarının tahsil edilememesinin yanında SSK'nın yaşadığı parasal sorunların
önemli nedenlerinden biri de, kamunun, genel bütçeden yeterli katkıyı
sunamamasıdır.
Değerli arkadaşlar, gerek
işverenlerimizi gerekse kendi nam ve hesabına çalışan esnaf ve
sanatkârlarımızla çiftçilerimizi borçlarını ödeyemez noktaya getiren sebepler
nelerdir? Ülkemizdeki primler, Avrupa Birliği ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerle
bile kıyaslandığında çok yüksek oranlardadır. Halbuki prim oranlarının
düşürülmesi, işçi maliyetlerini azaltacağından, hem istihdam açısından olumlu
katkı yapacak, hem de kayıtdışına yönelişin önüne geçilmesi bakımından olumlu
etkileri olacaktır.
Ülkemiz ekonomisinin
içinde bulunduğu en önemli açmaz, kayıtdışılıktır. Kayıtdışı çalıştırmanın
ortaya çıkmasında ve yaygınlaşmasında, kuşkusuz ki, o ülkede uygulanan
ekonomik, malî ve sosyal politikaların etkisi bulunmaktadır.
Türkiye'de kayıtdışı
istihdam, önemli bir sorun olarak gündemdedir. Ülkede, 2004 yılı itibariyle,
istihdam edilenlerin yüzde 53'ünün herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kaydı
bulunmamaktadır. Çoğunluğu genç olan nüfusumuzun, hem teknik beceriden yoksun
hem de yeterince öğrenim görmemiş olması, kentlere göç ederek tarımsal
üretimden uzaklaşması, kent varoşlarında istihdam dışında kalmasına yol
açmıştır. Şanslı olanlar, buldukları gündelik işlerle ya da çeşitli
işkollarında düşük ücretlerle ve iş seçme olanakları olmaksızın, sendikasız ve
sosyal güvenlik kapsamı dışında, sağlıksız ortamlarda, işyeri ve iş güvenliği
olmadan, pazarlık gücünden yoksun ve korumasız, istismara açık olarak çalışmak
zorunda kalmaktadırlar.
İşsizliğin yaygınlaştığı,
yeni istihdam alanlarının yeterli olmadığı durumlarda, işsizler, kayıtlı
ekonomide bulamadığı istihdam imkânlarını kayıtdışı faaliyetlerde
aramaktadırlar. İşverenler ise, işçi maliyetlerini düşürmek ve istihdam-üretim
açısından esnek davranabilmek için kayıtdışına yönelmek zorunda kalmaktadırlar.
Özellikle, maliyetleri istihdam vergileri yönünden azaltıcı adımlar,
işverenlerin kayıtdışı istihdama yönelik eğilimini büyük ölçüde azaltacaktır.
Bu amaçla, işçi ücretlerinden yapılan Gelir Vergisi ve sosyal sigorta prim
kesinti oranlarının azaltılması, kayıtdışı istihdamı bir ölçüde de olsa
zayıflatacaktır. Bunun yanında, işverenin prim yükü azalacağından ödeme
sürekliliği de sağlanabilecektir.
Değerli milletvekilleri,
özelde esnafı ve çiftçiyi, genelde ülkedeki bütün kesimleri, uyguladığınız
politikalarla, günü kurtarmak için yaşar bir noktaya getirdiniz. Şimdi de
onlara geç kalmış bir düzenlemeyi sunarak, esnaftan, çiftçiden "haydi,
size kolaylık yapıyoruz, ödeyin artık şu borçları" diyorsunuz. Diyorsunuz
da arkadaşlar, esnafın, çiftçinin elinde avucunda olacak ki, bu düzenlemeden
faydalanabilsin.
Bütün toplum kesimleri
yoksullaşmış, dolayısıyla bu, esnafa da yansımıştır. Dünyanın en liberal
ekonomilerinde dahi tarım, serbest pazar anlayışına teslim edilmemiş, tarım
hiçbir yerde korumasız, çiftçi hiçbir yerde sahipsiz bırakılmamıştır.
Türkiye'de ise tarım, iktidarınız döneminde, tamamen IMF insafına teslim
edilmiştir. Türk çiftçisi, dünyada en az destek alan çiftçidir. Hükümetin
verdiği destek, 2005 yılında…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Melik,
lütfen, tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET VEDAT MELİK
(Devamla) - …IMF'nin istemi doğrultusunda gayri safî millî hâsılanın binde 7'si
oranındadır. Avrupa'da tarımın nüfustaki payı yüzde 2-3 iken, tarımın millî
hâsılaya katkısı yüzde 2, tarımın gayri safî millî hâsıladan aldığı pay ise
yüzde 1,5'tir; yani, millî gelire verdiğine yakın bir destek almaktadır.
Değerli arkadaşlar, bu
yasadan beklenen faydanın sağlanabilmesi için, yeniden yapılandırma yasasının
yürürlük tarihine kadar olan gecikme faizleri silinmeli ve faizi anaparaya
ekleyip, yeniden faiz almaya son verilmelidir; yani, gecikmiş borç sabitlenmeli
ve adedi belli taksitlere bağlanmalıdır; aksi halde, bu yasadan da beklenen
fayda sağlanamayacağı ortadadır.
Ayrıca, 1479 ve 2926
sayılı Kanunlar kapsamında bulunan ve borçları bu kanuna göre yeniden
yapılandırılan sigortalılar veya bunların hak sahipleri, ilk taksitlerini
ödedikleri aydan itibaren sağlık sigortasından yararlanabilmelidirler.
Cumhuriyetin kurulduğu günden bu yana, ülkenin, bugün olduğu gibi bütün borç
yükünü çeken, sanayileşmesi için her türlü fedakârlığa katlanan, yine,
Türkiye'nin gelişmesi için aşını, ekmeğini veren, hayatında ülkemizin
olanakları dahilinde dahi gün yüzü görmeyen çiftçimize, esnafımıza ve işçimize,
bu yasanın nasıl bir fayda getireceğini çok yakında göreceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle,
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Melik.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sözlü soru önergeleri ile
diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 21 Şubat 2006 Salı günü saat
15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 23.13