DÖNEM: 22 CİLT: 110 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
61 inci Birleşim
9 Şubat 2006 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün
Bilgehan'ın, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin 2006 kış oturumu
çalışmalarına ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil'in,
Kıbrıs Türk Federe Devletinin kuruluşunun 31 inci yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşması
3.- Konya Milletvekili Remzi Çetin'in,
uzun vadede enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla nükleer santralların kurulmasının önemine ilişkin gündemdışı
konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş'ın
Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/360)
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- 28.12.2005 Tarihli ve 5440 Sayılı
Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir
Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1161) (S. Sayısı: 1068)
4.- Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu
ve 3 milletvekilinin; 406 Sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı: 1074)
5.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının
Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi;
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479
ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum
Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi;
Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve
Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28
Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı
Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın,
Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137,
2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066)
VI.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, konuşmasında, Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, AİHM'nin kararıyla ilgili açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11032)
2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/11317)
3.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un,
Gençlik ve Spor Genel Müdür Vekilinin yurtdışı seyahatlerine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11392)
4.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un,
çevre bilinci ve duyarlılığını artırma çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11529)
5.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
KESİMOĞLU'nun, Trakya'daki sanayi atıklarının denetimine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11530)
6.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya-Belek'teki bir hafriyata ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman
PEPE'nin cevabı (7/11532)
7.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Göller Bölgesinde kuruyan göllere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11644)
8.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Ardahan'daki bir köyün orman köyü sayılmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11646)
9.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Anayasanın 138 inci maddesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in
cevabı (7/11758)
10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-İnegöl'de planlanan atık toplama alanına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11768)
11.- İstanbul Milletvekili Lokman
AYVA'nın, Diyanet İşleri Başkanlığındaki özürlü personel istihdamına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/11856)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00'te açılarak dört oturum yaptı.
Tunceli Milletvekili
Vahdet Sinan Yerlikaya'nın, Alevîler için muharrem ayının önemine ilişkin
gündemdışı konuşmasına Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik cevap verdi.
Antalya Milletvekili
Osman Akman, Dünya Sigarayı Bırakma Gününde, sigaranın insan sağlığına olan
olumsuz etkilerine ve bu kötü alışkanlıktan korunmak için alınması gereken
tedbirlere,
Adana Milletvekili Ayhan
Zeynep Tekin Börü, Yedigöze Barajı, Hidroelektrik Santral Projesi ile İmamoğlu
Sulama Projesinin bir an önce hayata geçirilmesinin bölge ekonomisine
sağlayacağı yararlara,
İlişkin gündemdışı birer
konuşma yaptılar.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Grup Başkanvekilleri Samsun
Milletvekili Haluk Koç, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol'un,
Galataport ihalesine fesat karıştırdığı, mal bildirimi ve banka hesapları
konularında ticarî sır ve bankacılık sırrını ihlal ettiği, kişi ve kurumlara
iftirada bulunduğu ve suç uydurduğu; görevini, kamu gücü ve yetkisini siyasî ve
kişisel sebeplerle kötüye kullandığı, bu suretle kamuyu zarara uğrattığı ve
yanlış bilgilendirdiği iddiasıyla Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/4) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin
gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşme gününün Danışma Kurulu
tarafından tespit edilip Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.
Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün Brezilya'ya yaptığı resmî ziyarete
katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi,
Gündemin Kanun
"Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının
6 ncı sırasında yer alan 1068 sıra sayılı kanunun bu kısmın 5 inci sırasına, 7
nci sırasında yer alan 1074 sıra sayılı kanun teklifinin 6 ncı sırasına alınmasına;
8.2.2006 tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun aynı tarihli 60 ıncı Birleşiminde
okunmuş bulunan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkındaki (11/4) esas numaralı
gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmında yer almasına, Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 15.2.2006 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına; gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 45 inci sırasında yer alan
(10/81), 183 üncü sırasında yer alan (10/234) ve 230 uncu sırasında yer alan
(10/286) esas numaralı, yaş sebze, meyve ve narenciye üretimindeki ve
ihracatındaki sorunların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması önergelerinin öngörüşmelerinin
Genel Kurulun 15.2.2006 Çarşamba günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ve
görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; Genel Kurulun
14.2.2006 Salı günkü birleşiminde sözlü sorular ile diğer denetim konularının
görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 15.2.2006 Çarşamba
günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine; 14.2.2006 Salı ve 16.2.2006
Perşembe günleri 15.00-23.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra,
Kabul edildikleri
açıklandı.
Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın,
konuşmasında, şahsına sataştığı iddiasıyla bir açıklamada bulundu.
Genel Kurulu ziyaret eden
Azerbaycan Millî Meclis Başkanı Oktay Asadov ve beraberindeki heyete
Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan,
Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S.
Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030)
(S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından,
Ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan
ve görüşmelerine devam olunan, T.C. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve
Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ek Ödeme Yapılması ile Sosyal
Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ödenen Gelir
ve Aylıklarda 2006 Yılında Yapılacak Artışlar ve Bazı Kanunlarda (1/1165) (S.
Sayısı: 1076),
4 üncü sırasında bulunan,
Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK
ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda (1/981) (S.
Sayısı: 848),
Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarılarının, müzakereleri tamamlanarak, kabul edilip
kanunlaştıkları açıklandı.
5 inci sırasına alınan ve
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen, Gümrük
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir
Geçici Madde Eklenmesine Dair 28.12.2005 Tarihli ve 5440 Sayılı Kanunun
(1/1161) (S. Sayısı: 1068), tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine
geçilmesi kabul edildi.
9 Şubat 2006 Perşembe
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.08'de son verildi.
|
|
Nevzat Pakdil |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
Türkân Miçooğulları |
|
Kırklareli |
|
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
|
|
Bayram Özçelik |
|
|
|
Burdur |
|
|
|
Kâtip
Üye |
|
No: 80
II.- GELEN KÂĞITLAR
9 Şubat 2006 Perşembe
Raporlar
1.- Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/278,
1/1034) (S. Sayısı: 17'ye 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 9.2.2006) (GÜNDEME)
2.- Türk Silahlı Kuvvetlerinde İlk Nasıp İstihkakına İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Milli Savunma
Komisyonları Raporları (1/1137) (S. Sayısı: 1080) (Dağıtma tarihi: 9.2.2006)
(GÜNDEME)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.06
9 Şubat
2006 Perşembe
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim. Konuşma süreleri 5'er dakikadır.
Hükümet, bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, üyesi olduğu Avrupa
Konseyi Parlamenter Meclisinin çalışmalarıyla ilgili söz isteyen Ankara
Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan'a aittir.
Sayın Bilgehan, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Ankara
Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan'ın, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin
2006 kış oturumu çalışmalarına ilişkin gündemdışı konuşması
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin 2006 kış
oturumuyla ilgili çalışmaları hakkında sizlere bilgi vermek için söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlarım.
Bildiğiniz gibi, Avrupa Konseyi,
Türkiye'nin, 1949'dan beri kurucu üye olarak içerisinde bulunduğu en önemli ve
en geniş Avrupa kurumudur. Doğu bloğunun katılımıyla 1990'lı yıllardan sonra
genişlemiş ve 46 üyenin yer aldığı, bünyesinde barındırdığı Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin de etkisiyle, verdiği kararların hukukî ve siyasî ağırlığı
olan bir meclistir. Bu kurumu, AB kurumları, yani, Avrupa Birliği kurumlarıyla
karıştırmamak lazım; bazen karıştığını biliyorum. Avrupa Birliği müzakereleri
konusunda, geçenlerde, Başmüzakereci Sayın Babacan buradan bilgi vermişti.
Gerçi çok fazla bilgi de vermedi, açıkçası fazla aydınlanamadık; ama, o ayrı
bir konu.
Avrupa Konseyinde ise, üç yıldır Türk
Parlamenter Heyeti olarak önemli aşamalar kaydettik. 1996'dan beri bulunduğumuz
denetim sürecinden çıktık. En önemli komisyon olan Siyasî Komite Başkanlığına,
bir arkadaşımız, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş, çekişmeli ve ciddî bir
seçimle başkan seçildi. Başka bir arkadaşımız, bir genç arkadaşımız, Antalya
Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu, Göç, Mülteciler ve Nüfus Komisyonu başkanı oldu.
Uşak Milletvekilimiz Osman Coşkunoğlu, Sakarya Milletvekili Erol Cebeci ve
İstanbul Milletvekilimiz Ali Rıza Gülçiçek, değişik konularda raportörlük
görevleri aldılar. Yine, bu dönem, Delegasyon Başkanımız Sayın Murat Mercan da,
AKPM Başkanvekili olarak görev yapıyor.
Hemen her oturumda, Türkiye'yi ve
bölgemizi ilgilendiren sorunlarla ilgili olarak, sesimizi ve görüşlerimizi
duyurmaya çalışıyoruz. Bir süredir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini temsil eden
bir milletvekili Kıbrıs Heyeti içinde yer alıyor -ki, bu, başka hiçbir kurumda
yok- yani, gelebildiğimiz son aşama, Avrupa Konseyinde bir Kıbrıslı Türkün yer
alması.
Ermeni meselesi ve Kıbrıs'taki Türklerin
uğradığı haksızlıkları ifade eden açıklamalar yayımladık ve Avrupalı
meslektaşlarımızın bir kısmının desteğini aldık.
Ocak ayı gündeminde yine ilginç konular
yer alıyordu. Öncelikle, Azerbaycan'a, son genel seçimlerde ülkede kaydedilen
ihlallerden dolayı bir yaptırım uygulanması ve üyeliğinin askıya alınması,
girişimlerimiz ve desteğimiz sayesinde son anda önlendi; ancak, Azerbaycan'ın,
bu damgadan, mayıs ayında yapılacak olan ara seçimlerde kurtulması ve adil bir
seçim yapması şart, bunu da belirtiyoruz.
Avrupa Konseyi üyesi ülkelerde, gizli
tutukevleriyle ilgili Marty Raporu ve totaliter komünist rejimlerin suçlarının
uluslararası alanda kınanması ihtiyacı üzerine yazılan raporlar da çok ilgi
çekti; belki basından izlemişsinizdir.
Bu dönemde, benim hazırladığım Avrupa'daki
göçmen kadınların entegrasyonu konulu rapor da, tartışılarak kabul edildi.
Değerli arkadaşlarım, aslında, bugün,
biraz, daha çok bu konuya değinmek istiyorum. Bu rapor, günümüzde Avrupa'da
yaşayan yabancı kökenli insanların yüzde 45'ini kadınların oluşturduğunu
belirtiyor ve kadınların Avrupa'daki ülkelerde karşı karşıya kaldığı sorunları
sıralıyor ve bu sorunlara bir çözüm arayışında bulunuyor.
Yıllar öncesinde eşleriyle birlikte
ülkelerinden göç eden ya da daha sonra, aile bütünleşmesi programlarıyla
Avrupa'ya yerleşen veya son zamanlarda olduğu gibi, tek başlarına, iş bulmak
için evlerinden ayrılan bu kadınlar, bütün çalışmalara rağmen, hâlâ önemli
engellerle karşılaşmaktadırlar.
Avrupa'daki göçmen kadınlar -bunların
arasında, tabiî, Türk kadınları da var- iki türlü ayrımcılıkla mücadele
etmektedirler; hem cinslerinden hem de köklerinden dolayı, toplum içinde ikinci
sınıf vatandaş davranışı görmektedirler; ama, ayrıca, içinde bulundukları
ortamlarda da, yaşadıkları ülkelere uyumlarını zorlaştıran baskılara maruz
kalmaktadırlar.
Kadınlar, yabancılar arasında sık görülen
kimlik sorunlarının ilk kurbanları olmaktadır. Girdikleri yabancı kültürün
içinde kaybolmak istemeyen göçmenler, çoğu kez, kendi ülkelerinde artık var
olmayan eski geleneklere bağlanmakta ve çağın gereklerini gözardı
etmektedirler. Çok kültür arasındaki çelişkilerden en çok kadınlar
etkilenmektedir.
Kadınların, bulundukları ülkelere
uyumlarını engelleyen etkenlerin başında dil sorunları gelmektedir. Ayrıca,
yabancı kadınlar, bulundukları Avrupa ülkelerinde yasal sorunlarla da
uğraşmaktadırlar. Bir kısmının hakları doğdukları ülkelere göre
düzenlendiğinden, medenî yasaların verdiği miras, boşanma gibi çağdaş haklardan
yararlanamamaktadırlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam ediniz.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) - Ancak,
raporda, hemen şunu da belirttik: Göçmen kadınların iyi entegre olmalarının
başlıca şartı, önce erkeklerin uyum sürecinden geçmeleridir. Alınacak bütün
önlemlerden önce göçmen erkeklerin, eşitliğe, kadın haklarına inanmaları
gerekir. Bu amaçla, her türlü eğitim ve sivil bilinçlendirme kampanyası
açılmalı, konu üzerinde çalışan sivil toplum örgütleri desteklenmektedir.
Bu arada hemen belirteyim ki, Türk kadın
göçmenlerinin bir ayrıcalığı var. Özellikle Almanya'da yaşayan kadınlardan...
Almanya'da yaşayan kadın-erkek işçilerimizin 64 000'inin işveren olduğunu,
girişimci olduğunu biliyoruz. Bunların yüzde 24'ü kadındır. Yani, bu,
Avrupa'daki Türk kadınların diğer göçmenlere göre çok daha iyi uyum
sağladıklarını göstermektedir. Bunu da yine raporda ve daha önceki komisyon
çalışmalarında belirtmiştim.
Benim raporum komisyondan oybirliğiyle
geçti. Genel kurulda da yine çok olumlu tepkiler aldı ve oybirliğine yakın bir
oranla kabul edildi. Yalnız, bir tek ret, devamlı birisi ret veriyordu. Onun
da, daha sonra, bir Ermeni milletvekili olduğu anlaşıldı. Yani, o Ermeni
milletvekili, sadece, raporu yazan bir Türk olduğu için rapora ret verdi; ama,
bu da, tabiî, orada, Genel Kurulda bulunanların alaylarına ve gülümsemelerine
yol açtı.
Bu sorunlarla, Türk göçmenlerimiz ve
işçilerimizle ilgili sorunlarla bir başka arkadaşım, Sayın Ali Rıza Gülçiçek de
bir rapor yazıyor; o da, Avrupa'daki Türk işçilerin sorunları. O rapor da,
yakında, sanıyorum, Genel Kurula gelecek.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Biliyorum, dış konularla ilgili çok fazla sizi bilgilendiremiyoruz. Oysa, bu
konuları biraz daha fazla tartışmamız, sizlere bilgi vermemiz gerekir. Ben,
sadece, Avrupa Konseyinin bu dönemki çalışmalarını aktarmak istedim.
Çok teşekkür ediyorum dinlediğiniz için.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bilgehan.
Gündemdışı ikinci söz, Kıbrıs Türk Federe
Devletinin kuruluşunun 31 inci yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Siirt
Milletvekili Öner Gülyeşil'e aittir.
Sayın Gülyeşil, buyurun.
2.- Siirt
Milletvekili Öner Gülyeşil'in, Kıbrıs Türk Federe Devletinin kuruluşunun 31
inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
ÖNER GÜLYEŞİL (Siirt) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kıbrıs Türk Federe Devletinin kuruluşunun 31 inci yıldönümü münasebetiyle,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle ilgili son gelişmeler konusunda görüşlerimi
sizlerle paylaşmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Danimarka'da başlayarak yayılma eğilimi
gösteren karikatür krizi ve sonrasında gelişen olaylar, tüm İslam dünyası
tarafından derin üzüntü ve kaygıyla karşılanmaktadır. Her türlü özgürlüğün,
sadece dünya barışına katkıda bulunması gerektiğine inanıyor ve bu olayların
müsebbiplerini kınıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yaklaşık yarım asırdır bölgemizde huzur ve istikrarı etkileyen Kıbrıs meselesi,
hükümetimiz döneminde, bütün zorluklarıyla yeniden gündemimize girmiştir.
Önümüzdeki aylarda yoğun ve zorlu bir sürecin başlayacağı kanaatindeyim.
Hepimizin yakından bildiği gibi, Kıbrıs
Rum tarafı, 1960 Cumhuriyetinin kurulduğu şekliyle yaşamasına şans vermemiştir.
Türkiye, Ada'daki soydaşlarımızın can güvenliğini dikkate alarak 20 Temmuz 1974
günü Barış Harekâtını başlatmış, Kıbrıslı soydaşlarımızın çektiği zulmü sona
erdirmiştir. Kıbrıs'ta devam eden görüşmelerin kesilmesi ertesinde, Kıbrıs Türk
tarafı, ileride kurulacak muhtemel bir federasyonun Türk kanadını oluşturmak
üzere 13 Şubat 1975 tarihinde Kıbrıs Türk Federe Devletini kurmuştur. Yaklaşık
on yıl süren görüşmeleri müteakip anlaşma sağlanamayınca, Kıbrıslı
soydaşlarımız, 1983'te, kendi devletlerinin, yani, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin kuruluşunu ilan etmişlerdir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bildiğiniz gibi, Kıbrıslı Rumlar Avrupa Birliğine üye olduktan sonra çözüm
yolunda hiçbir yapıcı adım atmazken, Türk tarafı, her zaman olduğu gibi, ilk
adımı atan taraf olmuş ve yeni açılımlar ileri sürmüştür. Sizlere, Türkiye ve
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin son iki yılda yaptığı sayısız açılımlardan
bazı çarpıcı örnekler vermek istiyorum.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamları,
Kıbrıslı Rumların Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini sadece kimlik kartlarıyla
ziyaret edebilmesine imkân veren yeni bir tüzük kabul etmiş ve pasaport
yükümlülüğünü kaldırmıştır.
Kuzey ile güney arasındaki mal ihracat ve
ithalatına yönelik tüm kısıtlamaları kaldırmış; böylece, iki taraflı ticaret
tamamen serbest hale getirilmiştir.
Karpaz Bölgesinde yaşayan Rumlar için
ortaokul açma kararı almıştır. Okul, 13 Eylül 2004 tarihinde hizmete girmiştir.
Ayrıca, güneyden gelen Rum öğretmenlerin bu okulda eğitim vermelerine izin
verilmiştir.
Güzelyurt'taki Ayamama Kilisesinde, otuz
yıl aradan sonra ilk kez, Rum Ortodoks ayini düzenlenmiş ve bu tür ayinler,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde tüm kiliselerde serbest hale getirilmiştir.
Kayıp şahıslar konusunda bilgi edinerek,
bilgi temin ederek, tüm ailelere yardımcı olmak amacıyla, Türk kesiminde Kayıp
Şahıslar Komitesi bünyesinde bir özel bilgilendirme birimi oluşturulmuştur.
Türkiye, Kıbrıs'ta her iki tarafa
uygulanan tüm kısıtlamaların ilgili taraflarca eşzamanlı olarak kaldırılması
çağrısında bulunmuştur. Öneri, Birleşmiş Milletler Belgesinde de belge olarak
yayınlanmıştır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları
içinde yer alan ve 1974'ten önce Rumlara ait olan mallarla ilgili sorunları
çözmek için, tazmin komisyonu yasa değişikliği tasarısı, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyet Meclisinde 19 Aralık 2005 tarihinde kabul edilmiştir.
Bu gelişmelerin tümü Türk tarafının
çabasıyla gerçekleştirilmiştir. Maalesef, Kıbrıslı Rumlar, Türkiye'nin Ada'yı
işgal ederek böldüğünü ve iki halkı birbirine düşürdüğünü iddia etmektedirler;
ancak, ne ilginçtir ki, Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bu
açılımları sayesinde, onlarca yıldan sonra, iki halk, birbiriyle yeniden
tanışma fırsatı bulup, yeni barış köprüleri inşa etmeye başlamışlardır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hükümetimizin tüm dünya kamuoyunun takdirini toplayan en yapıcı açılımlarından
biri de Dışişleri Bakanımız Sayın Abdullah Gül'ün 24 Ocak 2006 tarihinde Kıbrıs
sorununun çözümüne katkıda bulunacağı düşüncesiyle açıkladığı 10 maddelik yeni
bir Kıbrıs eylem planı olmuştur. Bu plan da, özetle, Türkiye'nin deniz
limanları ile havalimanlarının Kıbrıs Rum deniz ve hava taşıtlarına açılması,
aynı şekilde, Kuzey Kıbrıs'taki deniz ve havalimanlarının da uluslararası deniz
ve hava trafiğine açılmasıdır. Bu plan, kabul edilecek bir takvim çerçevesinde,
malların, kişilerin ve hizmetlerin serbest dolaşımına getirilen tüm
kısıtlamaların kaldırılmasını öngörmektedir. Ayrıca, Kıbrıs'taki her iki
tarafa, Avrupa Gümrük Birliği çerçevesinde bütünleşme perspektifi
sunulmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Gülyeşil,
konuşmanızı tamamlayınız.
ÖNER GÜLYEŞİL (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yarım asırdır, Kıbrıslı Türklerin artık
izolasyondan uzak, özgürce ve insanca yaşamasının önünü açmak için, yine,
hükümetimiz, kararlı ve istikrarlı politikaları sayesinde, Kıbrıs Türk
tarafının, uluslararası sportif, kültürel ve sosyal alanlardaki diğer
faaliyetlere serbestçe katılabilmesini sağlamaktadır. Hükümetimizin bu yeni
girişimi, başta Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin raporu, Avrupa Birliği
Konseyinin kararı ve Avrupa Birliği Parlamentosu kararları olmak üzere,
referandum sonrası tüm uluslararası camianın her vesileyle yinelemiş olduğu,
Kıbrıs Türklerinin dünyayla bütünleşmelerine yönelik beklenti ve çağrılarıyla
uyum içindedir; yani, bu çaba, hiçbir şekilde ilgili tarafların hukukî ve
siyasî pozisyonlarını etkilemeyecektir. Bu öneri, Kıbrıs sorununa kalıcı, adil
ve kapsamlı bir çözüm bulunması için kolaylaştırıcı bir adım teşkil etmektedir.
Kıbrıs Rum tarafının bu açılıma olumlu
yanıt vermesini yürekten temenni ediyorum. Zira, Kıbrıs meselesinin
halihazırdaki durumu, tüm tarafların aleyhinedir. Kıbrıslı Rumlar, artık,
Kıbrıs Cumhuriyeti sıfatıyla, Avrupa Birliğini de kullanarak, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti ve Türkiye üzerinde baskı oluşturmayı bırakmalıdırlar; Kıbrıs
meselesini eşit zeminde, Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında çözmek yerine,
konuyu Avrupa Birliğine doğru çekip, zaten haksızlıklarla boğuşan Kıbrıslı
Türkleri daha fazla köşeye sıkıştırma çabasından vazgeçmelidirler.
Kıbrıs meselesinin çözüm zemini, Birleşmiş
Milletlerdedir. Bunu değiştirmeye çaba sarf etmenin hiçbir anlamı, yararı ve
gereği de yoktur. Annan Planı sonrası uluslararası camia, Kıbrıslı Türklerin
referandumda gösterdiği duyarlılık, kararlılık ve siyasî iradeye karşılık dış
destek sağlayıp, izolasyonlara çözüm bulunacağı sözünü vermişlerdi. Ne yazık
ki, medeniyetin beşiği olduklarını iddia edip, insan hakları konusunda dünyaya
örnek olmaya çalışan Batı dünyası, bu konuyla ilgili hiçbir sözünü yerine
getirememiştir.
Kıbrıslı Rumların ve tüm tarafların,
Türkiye'nin, Kıbrıslı Türk soydaşlarını yarı yolda bırakmayacağını, artık,
kabul etmeleri gerekmektedir. Her fırsatta, Kıbrıs konusunda, Türkiye'yi taviz
vermeye zorlayan taraflar, artık, bu politikalarının bir sonuç vermeyeceğini
bilmelidirler. Halen işbaşındaki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin çözüme
yönelik yakaladığı olumlu hava ve halkın desteği, giderek kırgınlığa,
ümitsizliğe ve daha da kötüsü, güvensizliğe dönüşme eğilimindedir. Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin görevlisi olarak altı yıl
görev yapmış ve aynı zamanda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşı olan bir
kardeşiniz olarak ben de, bu olumsuz gelişmeleri yakından müşahede etmekteyim.
Yukarıda ifade edilen açılımlar, Avrupa
Birliği perspektifi ve yakalanan konjonktürel müspet gelişmelerden
yararlanarak, Birleşmiş Milletler önderliğinde, sorun, mutlaka, kısa sürede
çözümlenmelidir. Bu fırsat her zaman ele geçmeyebilir.
BAŞKAN - Sayın Gülyeşil, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız.
ÖNER GÜLYEŞİL (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bilinmelidir ki, Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıslı Türk soydaşlarımız için hiçbir
fedakârlıktan kaçınmamış ve hiçbir zaman da kaçınmayacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi
bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gülyeşil.
Son konuşma, nükleer enerji ve kullanım
alanları hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Remzi Çetin'e aittir.
Sayın Çetin, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
3.- Konya
Milletvekili Remzi Çetin'in, uzun vadede enerji ihtiyacını karşılamak
amacıyla nükleer santralların
kurulmasının önemine ilişkin gündemdışı konuşması
REMZİ ÇETİN (Konya) - Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlarım.
Enerji, insanoğlunun en önemli ihtiyaç
duyduğu bir husustur. Bütün sanayi üretimleri ve teknolojik çalışma neticeleri
enerjiye ihtiyaç duymaktadır. Elektrik enerjisini temin tarzımız;
1- Doğalgaz yakıtlı çevrim santralları.
Kullandığı doğalgaz tamamen ülke dışından sağlanmaktadır. Ciddî ekonomik
maliyeti vardır. Dünyada vuku bulacak herhangi bir kaos halinde temininde de
zorluklar yaşayabiliriz.
2- Hidroelektrik santrallar. Elektrik
ihtiyacımızın yüzde 48'ini bu kanalla sağlıyoruz. Mevcut potansiyelimizin yüzde
30'unu kullanabilir durumdayız. Su seviyesine çok önemli derecede bağımlı
olduğu için, su kaynaklarının güvenilirliğine de çok bağımlıdır.
3- Jeotermal kaynaklardan, rüzgâr ve güneş
enerjisiyle elde edilen elektrik enerjisi yüzde 6'yı geçmiyor.
4- Nükleer santrallar. Uzun vadede enerji
güvenliğinin en sağlam garantisini nükleer santralların teşkil edeceğine artık
kuşku yok. Global enerji talebi, önümüzdeki yirmibeş yılda yüzde 60 oranında
artacaktır. Bu açığın kapatılmasında nükleer enerjinin önemli bir yere sahip
olacağı muhakkaktır. Dördüncü kuşak nükleer santrallar eskisine oranla çok daha
güvenli, üstelik bunların karbon emisyonu hiç yok. Maalesef, ülkemiz, otuz
yıldan beri müteaddit defalar nükleer santral ihalesine çıkmaya hazırlanmasına
rağmen hiçbirisini neticelendirememiştir. Halbuki, bu konuda çok ciddî aciliyet
vardır. Konunun uzmanı bir bilim adamı olumsuz propagandalara karşı şöyle bir
tanım yapmaktadır: "Antinükleer değerlendirme, entelektüel terörün en
kötüsüdür." Şunu hemen ifade etmem gerekir: Nükleer santral kurmak ile
nükleer silah yapmak, birbirinden tamamen ayrı hususlardır. Nükleer enerji
vasıtasıyla yüksek teknolojiye geçmeyi arzu ediyoruz. Ülkemizin atılım
yapmasını istiyoruz. Bunun için, ciddî bir kararlılığın ortaya konması gerekir.
Nükleer santrallar sayesinde bilim
düzeyimizde de ciddî gelişmeler olacaktır. Katı hal fiziği başta olmak üzere,
fizik biliminin bütün dallarında, matematikte, tıbbın bütün alanlarında ve
diğer bilim alanlarında ciddî gelişmeler kaydedeceğiz. Ülke genelinde nükleer
sanayiin yol açacağı diğer sanayi alanlarında da önemli ilerlemeler vuku
bulacaktır.
Bugün, Amerika Birleşik Devletleri,
Japonya, Fransa ve Almanya, nükleer sanayi ve bilgi birikiminin en yoğun olduğu
ilk 4 ülkedir. Özellikle, Japonya ve Almanya, silah dışı nükleer enerjiyi ciddî
bir kalkınmayla yakalamışlardır.
Çok iyi bilinmektedir ki, silahların
kontrolü ve silahsızlanma konularındaki bütün uluslararası anlaşmalara Türkiye
imza koyarak taraf olmuştur. Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması,
yani, NPT, 1968 yılında imzaya açılmış, 1970 yılında da yürürlüğe girmiştir.
Bugün 188 ülke bu anlaşmayı imzalamış bulunmaktadır.
Ülkemizin, Uluslararası Atom Kurumunun
denetimi altında, bir an önce nükleer santral kurma faaliyetine girmesi
gerekir. Ülkemizin barışa hizmeti ve barış esaslı çalışmaları ortadadır. Elli
yıldır Batının güvenliği için her türlü fedakârlığı yaptık.
Bugün, Fransa, Belçika, elektrik enerji
ihtiyaçlarının yüzde 70'ini nükleer santrallardan sağlamaktadır. Avrupa Birliği
ve bütün gelişmiş ülkeler, enerji ihtiyaçlarının yüzde 50'sini nükleer
enerjiden temin etmektedirler.
Nükleer enerji, bugün dünyada ayrı bir
pazar durumundadır. En uygun teknolojiyi seçerek, gerekli pazarlık şartlarında nükleer
sanayie geçmemiz mümkündür. Burada dikkat edeceğimiz en önemli husus, yerli
sanayimizin katkısının en fazla olacağı bir santral tipini seçmemiz her
bakımdan isabetli olabilir. Bu sayede hem maliyet açısından hem de yerli
sanayimizin daha hızlı atılımı bakımından avantajlı oluruz.
Silah üretimini esas alan nükleer
santrallar ile sanayi bazlı nükleer santrallar karakter olarak birbirinden çok
farklıdır. Sanayi tipi nükleer santrallarda plütonyum 239, birkaç gün içinde
plütonyum 240'a dönüşür. En az yüzde 5 civarında atık madde ihtiva eden bu
santrallarda zaten silah üretimi yapılamaz. O bakımdan, konu hakkında bilgi
birikimi olmayanların gereksiz telaşına ve olumsuz propagandaların tesirinde
kalmalarına gerek yok. Bugün yüksek teknoloji ürünü santrallardaki nükleer
yakıt atıklar, son derece az ve rahatlıkla saklanabilecek niteliktedir.
Gelişmiş bir sanayii ve refahı sağlayan ekonomiyi elbette isteriz; bunlara
dayalı millî güvenliğimiz olsun isteriz. Bu hususları dikkate alan ciddî bir
devlet politikası geliştirmemiz gerekir. Bugün, Hindistan'da, toryum yakıtlı
nükleer santrallar faaliyet halindedir. Ülkemiz, toryum rezervleri bakımından
dünya birincisidir. Kanada ve Hindistan'daki çalışmalardan da faydalanabiliriz.
Bizim nükleer silaha ihtiyacımız yok. Ağır su tipindeki santrallar rahatlıkla
düşünülebilir. Soğutma gerekeceği için, Akkuyu, Sinop ve Konya Havzasının uygun
bir yeri olabilir. Nükleer silah üretmek için plütonyum üreten reaktörler
istemediğimize göre, yüksek nükleer teknolojiye sahip bir ülkeyle müşterek
çalışmalar yapılabilir.
Değerli milletvekilleri, nükleer enerjiyle
ilgili dünyadaki durum oldukça dikkat çekicidir. Uluslararası Atom Enerjisi
Kurumu Başkanı Muhammed El Baraday, yaptıkları çalışmaların ışığı altında, 40
ülkenin, sahip oldukları altyapıyla, istemeleri halinde hemen nükleer bomba
geliştirebileceklerini ifade etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Devam ediniz Sayın Çetin;
buyurun.
REMZİ ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Türkiye'nin sorumlu gayretlerine ve
uluslararası bütün anlaşmalara taraf olmasına rağmen, maalesef, bir tarafta da
böyle bir durum var. Mesela, Küba, İsrail, Hindistan ve Pakistan, NPT
Anlaşmasına taraf olmamışlardır. İsrail'in, 1960'lı yıllarda tabiî uranyum ve
ağır su kullanan ve tamamen silah üretimine dayanan nükleer çalışmalar yaptığı
ve bugün elinde kayda değer miktarda plütonyum bulunduğu bilinmektedir.
Nitekim, Mordechai Vanunu isimli İsrailli nükleer teknisyeni, 1986 yılında,
British Sunday Times Gazetesine, İsrail'in nükleer çalışmaları hakkında bilgi
vermiştir. Vanunu, bir aşk oyunuyla yakalanıp İsrail'e getirilmiş ve ceza
verilmiştir. Konuyla ilgili bütün yayınlarda, en az 200 nükleer başlığa sahip
olduğu ifade edilmektedir.
Son birkaç yılda Kuzey Kore'nin durumunu
da göz önüne almamız gerekir. Altı taraflı görüşmeler yapıldı. Sonunda, Kuzey
Kore, bütün nükleer silah edinme çalışmalarını durdurduğunu ve söz konusu
tesisleri sökeceğini ilan etti; fakat, daha sonra bu sözünden vazgeçti ve bütün
çalışmalara kaldığı yerden devam edeceğini ilan etti.
Şu anda, Çin, Amerika Birleşik Devletleri,
Rusya, Fransa ve İngiltere, NPT Anlaşmasını imzalamalarına rağmen, nükleer
silah sahibi olabileceği kabul edilmiş 5 ülkedir ve yapılmaya çalışılan şudur:
Bir şekilde, biz, 5 ülke, nükleer silaha sahip olduk; artık, bu, bizim müktesep
bir hakkımızdır, bizden başka kimse nükleer silaha sahip olamaz, biz buna
müsaade etmeyiz. Bu adı geçen 5 devlet, ellerindeki bu nükleer silahlarla, hem
Birleşmiş Milletleri ve hem de Güvenlik Konseyini bir manivela gibi
kullanmaktadırlar. Peki, doğru olan nedir; bütün dünyayı nükleer silahlardan
arındırmaktır. Türkiye'nin yapmaya çalıştığı gibi, bütün devletler, nükleer
enerjiyi barış amaçlı kullansınlar.
Uluslararası Atom Kurumundaki bir devletin
durumuyla ilgili karar alma çalışmalarında "tüm Ortadoğu nükleer
silahlardan arındırılsın" şeklindeki bir önerge reddedilmiştir. Biz,
herkesten ciddiyet ve samimiyet bekleriz. Bir devletin çalışmaları tehlikeli
bulunurken, diğerlerinin bulunmamasını neyle izah edeceğiz?! Barış amaçlı da
olsa, nükleer santral sahibi olan devletler uranyum zenginleştirme çalışmaları
yapmıyorlar mı?! Nükleer enerji, hiçbir ülkeye kaba bir güç sağlamamalıdır. Bu
enerji bir sorumluluk ister.
Uranyum izabesinde, yellow cake, yani sarı
pasta safhasına kadar zaten bir problem yok. Bu safhada, isterseniz, tıp olmak
üzere, bilimsel maksatlı, enerji maksatlı ve silah üretimine geçebilirsiniz.
Türkiye, bu alanda, ciddî sayıda ve nitelikli elemana sahiptir. Bir an önce,
kararlı bir devlet politikası uygulamaya koymamız gerekir. Toryum rezervlerinde
dünya birincisi olduğumuza göre, bu iyi yetişmiş elemanlarımızla toryum yakıtı
santrallarına yönelebiliriz. Özellikle, dünyanın belli bir kesiminin dengeyi
oldukça bozduğunu göz önüne alırsak, Türkiye'nin nükleer sanayie geçmesi ve
kendini hızla belli bir konuma taşımasının önemi ortadadır.
Bu duygularla, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Komisyondan istifa önergesi vardır;
okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş'ın Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/360)
Ê 9.2.2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Dilekçe Komisyonu üyeliğinden istifa
ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Mustafa Ataş
İstanbul
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
ÊBAŞKAN -1 inci sırada yer
alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan, Bazı Kamu
Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı İle Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.
3 üncü sırada yer alan, 28.12.2005 Tarihli
ve 5440 Sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89
uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince. Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek
üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
3.-
28.12.2005 Tarihli ve 5440 Sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1161) (S. Sayısı: 1068) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı.
1 inci maddeyi okutuyorum:
GÜMRÜK
MÜSTEŞARLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEYE BİR
GEÇİCİ MADDE EKLENMESİNE DAİR KANUN
MADDE 1.- 2/7/1993 tarihli ve 485 sayılı
Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 10.- Ekli (1) sayılı
listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin
Gümrük Müsteşarlığına ait bölümüne eklenmiştir.
22/7/2003 tarihli ve 2003/5932 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı ile kaldırılan Gümrükler Başmüdürlükleri ile Gümrükler
Muhafaza Başmüdürlükleri kadrolarında bulunan ve kadroları 1/9/2003 tarihli ve 2003/6121 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı ile değiştirilen Gümrük Başmüdürü ve Gümrük Muhafaza Başmüdürlerinden
halen memuriyet görevi devam edenler, bu maddeyle ihdas edilen ekli (1) sayılı
listede yer alan Müsteşarlık Müşaviri kadrolarına atanmış sayılırlar. Bu
kadrolar, herhangi bir nedenle boşalmaları halinde hiçbir işleme gerek
kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. Söz konusu personelin atandıkları yeni
kadrolarının aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî
hakları toplamının net tutarı; Müşavirlik kadrolarına atanmadan önce en son
ayda aldıkları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî
hakları toplamı net tutarından az olması halinde aradaki fark, farklılık
giderilinceye kadar, atandıkları kadrolarda kaldıkları sürece herhangi bir
kesintiye tâbi tutulmaksızın tazminat olarak kendilerine ödenir."
BAŞKAN- Madde üzerinde, şahısları adına
Mardin Milletvekili Nihat Eri…
Sayın Eri, buyurun.
Süreniz 5 dakikadır.
NİHAT ERİ (Mardin)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 5440 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
28 Aralık tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulu tarafından kabul edilen yasa teklifi, bilindiği üzere,
Cumhurbaşkanı tarafından maddî hata nedeniyle tekrar görüşülmek üzere Türkiye
Büyük Millet Meclisine iade edilmiştir. Söz konusu maddî hata, yasa metninde
atıfta bulunulan Bakanlar Kurulu kararı sayısının 6121 yerine sehven 6171
olarak yazılmasıdır. 22 nci Yasama Döneminde ülkemiz açısından reform niteliği
taşıyan birçok kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinde değerli oylarınızla kabul
edilmiştir. Bu süreçte maddî hata münasebetiyle geri gönderilen kanun sayısı
oldukça sınırlıdır. Elbette ki, arzulanan, bu türden hataların hiç olmamasıdır.
Yasalar hazırlanırken çok daha titiz ve dikkatli olmak gerekir.
Sayın milletvekilleri, bu yasayla ayrıca
Gümrük Müsteşarlığının taşra teşkilatında değişikliğe gidilmiş ve 18 adet
gümrük başmüdürlüğü ile 18 adet gümrük muhafaza başmüdürlüğü, çok başlı idarî
yapılanmaya son vermek ve kaynak tasarrufu sağlamak amacıyla kapatılmış ve
yerine 18 adet gümrük ve muhafaza başmüdürlüğü kurulmuştur. Söz konusu işlem
Eylül 2003 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Ancak, bir kamu idaresinin
kapatılması işlemiyle birlikte, o idarede görev alan personelin kazanılmış
haklarını ve yeni duruma göre statülerini belirleyen yasal düzenlemelerin de
yapılması şarttır. Gümrük ve muhafaza başmüdürlüklerinin kapatılma işlemlerinin
gerçekleştirildiği dönemde söz konusu yasal düzenleme yapılmadığı için, yeni
kurulan başmüdürlüklere kesin atama yapılamamış ve maalesef, Türkiye'nin en
önemli kurumlarının başında gelen Gümrük Müsteşarlığının taşra teşkilatındaki
görevler, muhalefetin de sık sık eleştiri konusu yaptığı gibi, vekâleten
görevlendirmeler ile yürütülmektedir.
Şu an görüşmekte olduğumuz kanun teklifi,
bir yandan söz konusu yasal boşluğu ortadan kaldırıp yeni kurulan birimlere
aslî atamalar yapmanın yollarını açarken, diğer yandan da, kapatılan
başmüdürlüklerde görev yapan personelin kazanılmış haklarının yasal güvence
altına alınmasını sağlamayı amaçlamaktadır.
Kamu hizmetlerinin temel özelliklerinden
biri de değişken olmasıdır. Toplumsal ihtiyaçlar ve beklentiler doğrultusunda
yasama ve yargı erklerinden farklı olarak yürütme erki daha değişken bir yapıya
sahiptir. Zira, idareye tanınan takdir yetkisinin diğer erklere göre daha geniş
olmasının nedenlerinden biri de budur.
Kamu hizmetlerinde meydana gelen
değişiklikler neticesinde idarenin teşkilatlanmasında da değişikliğe gidilmesi
gerekebilir. Gelişen ve değişen toplumsal ihtiyaçlara uyum sağlanması açısından
bu bir zorunluluktur. Değişen ihtiyaçlar karşısında donuk ve statik bir idare
düşünülemez.
5440 sayılı Kanunla kadrosuz kalan
başmüdürler için yeni 19 adet müsteşarlık müşavirliği kadrosu ihdas
edilmektedir. İdarenin teşkilatlanmasında meydana gelen değişiklikler
neticesinde bazı kamu personelinin halen bulundukları kadrolarında görevlerine
devam etmeleri mümkün olmayabilir. Kadrolarında değişikliğe gidilen kamu
personelinin o kadrolarda mahkeme kararı gereği bulunup bulunmamaları da önem
taşımaz. Önemli olan, görevleri değişen kamu personelinin kazanılmış haklarının
korunmasıdır. Kadrolarının iptal edilmesi sebebiyle yeni ihdas edilen kadrolara
atanan kamu personelinin kazanılmış hakları korunduğu için, 5440 sayılı Kanunda
hukuka aykırı bir durum gözükmemektedir. Zira, Sayın Cumhurbaşkanı da geri
gönderme tezkeresinde bu konuda herhangi bir beyanda bulunmamıştır.
Yasanın aynı şekilde kabul edilmesini
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Eri, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına Uşak Milletvekili Alim Tunç...
Konuşmuyor.
Şahsı adına Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan... Konuşmuyor.
Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, 1 inci madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi ekli cetveliyle birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Mardin
Milletvekili Sayın Nihat Eri.
Buyurun Sayın Eri.
NİHAT ERİ (Mardin) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu madde üzerinde biraz önce de tekrar konuşmuştum. Ben, bu
vesileyle bir konuyu, müsaadelerinizle, gündeme getirmek istiyorum; bu da,
Irak'la tek sınır kapımız olan Habur sınır kapısıdır.
Bu kapı, bilindiği gibi, sadece Irak'a
değil Suudi Arabistan'a ve dolayısıyla Körfez ülkelerine Türkiye'yi bağlayan
biricik kapıdır. Bu açıdan da alternatifi olmayan bir kapıdır. Bu kapıda şu
anda bir inşaat çalışması vardır; çünkü, birçok sınır kapımızda modernizasyon
çalışmaları yapılmaktadır. Bu kapıdaki çalışmalar dolayısıyla, zaten geçmişte
de bütün uğraşmalara rağmen, bütün kapasite artırımlarına rağmen, ortadan
kalkmayan kuyruklar ve sıkıntılar daha da artmıştır geçici olmasına rağmen.
Burada, ben, bir hususu dile getirmek
istiyorum, o da, bu kapıyla ilgili ne yaparsak yapalım, ne tür tedbir alırsak
alalım, karşı karşıya kaldığı nakliye yükünü taşıyacak durumda değil; ikinci
bir kapının, Habur'a alternatif değil, ama, Habur'un yükünü paylaşacak ikinci
bir kapının mutlaka açılması gerekiyor. Bununla ilgili çalışmalar yıllardır
devam ediyor. Irak'ın eski yönetimi, Saddam yönetimiyle de görüşmeler
yapılmıştı ve bu konuda mutabakat da sağlanmıştı; ancak, aradan geçen uzun
yıllara rağmen, özellikle karşı tarafta, Irak tarafında muhatap bir yönetimin,
istikrarlı bir otoritenin bulunmayışı yüzünden bugüne kadar bu konuda bir çözüm
sağlanamamıştır; ama, bugünden tedbirimizi almak zorundayız.
Kurulacak Irak hükümeti ile Türkiye
Cumhuriyetinin ele alacağı tek ve öncelikli proje, bu ikinci kapı olmalıdır;
ama, bugün bile bu kapı için karar alırsak, oradaki binaların kurulması,
köprünün yapılması, yolların yapılması vesaire birkaç yılı bulacaktır. Bu da,
bu kapıda bugün yaşanan olumsuzlukların, gelecekte, bir tıkanma noktasına
geleceğini göstermektedir. Ben, Sayın Bakanımdan bu konuda çaba harcamasını
istiyorum. Kendileri, ihracatçıları, azap askerlerine benzetmektedirler; bu,
doğru bir tespit; ama, bence, asıl azap askerleri, nakliye şoförleridir,
özellikle Habur'a çalışan nakliye şoförleridir. Nitekim, bu durum, sinema
yapımcılarının, dizi yapımcılarının da dikkatini çekmiş ve Habur'a çalışan
şoförlerin hayatını konu alan "Azap Yolu" diye bir dizi çekimi
yapılmıştır. Dolayısıyla, bu konuya hepimizin duyarlı olması gerekiyor; çünkü,
o kapı, hem ihracatımız açısından önemli hem bulunduğu bölgede işsizlik had
safhadadır, sosyal bir yararı vardır. Onbinlerce insan, onbinlerce aile, bu
kapıdan sağladıkları gelirle geçimlerini sağlamaktadırlar. Bu kapıdaki sıkıntı,
otomatik olarak, bu ailelerin sıkıntısı demektir. Bu kapıdaki bir gelişme, bir
ferahlama, orada yaşayan yüzbinlerce insanın, ekonomik olarak, durumlarının
iyileşmesi anlamındadır. Bu nedenle, bu kapıyla ilgili çalışmalara öncelik tanımamız
gerekiyor.
Bu maddenin kabul edilmesi, bu yasanın
çıkması yönünde, biraz önce görüşlerimi belirtmiştim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eri.
Sayın Tunç, konuşacak mısınız?
ALİM TUNÇ (Uşak) - Bir iki kelime
söyleyeyim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; şu anda görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, muhalefetin de sık
sık gündeme getirdiği, müsteşarlıktaki görevlerin vekâleten yürütülmesi
uygulamasına son vererek, asaleten atama yapılabilmenin önünü açacak ve bu
yönüyle de, müsteşarlığın bugüne kadar yaptığı başarılı çalışmalara katkıda
bulunacaktır.
Ben bunu belirtmek istedim.
Hepinize saygılar sunar, yasanın hayırlı
olmasını dilerim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tunç.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan,
karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - "Kabul edenler"
ifadesini ben önce kullanmıştım Sayın Özyürek; bir sonraki maddede istersiniz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bir sonrakinde
isteriz.
BAŞKAN - Kabul edenler demiştim… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Sayın Nihat
Eri?..
NİHAT ERİ (Mardin) - Konuşmayacağım Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Tunç?..
ALİM TUNÇ (Uşak) - Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan?..
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Sayın Eraslan?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Karar
yetersayısı istiyorum.
BAŞKAN - Karar yetersayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı yoktur; birleşime 10
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.46
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.03
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 61 inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
1068 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.-
28.12.2005 Tarihli ve 5440 Sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1161) (S. Sayısı: 1068) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 3 üncü maddesinin oylamasında
karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 3 üncü maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; Gümrük Müsteşarlığımız ve milletimiz için hayırlı, uğurlu
olmasını temenni ediyorum.
Sayın Bakanın bir konuşma talebi var.
Sayın Bakanım, buyurun.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, 2003/5932 sayılı,
22.7.2003 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla, Gümrük Müsteşarlığının taşra
birimleri olan gümrükler başmüdürlükleri ile gümrükler muhafaza başmüdürlükleri
birleştirilmiş, diğer taraftan, 2003/6121 sayılı, 1.9.2003 tarihli Bakanlar
Kurulu kararıyla, kadroları değiştirilerek hukukî altyapısı hazırlanmıştır. Bu
suretle, hatırlarsanız, sizinle, daha evvel, bürokrasinin daha etkin
çalışabilmesini sağlamak amacıyla, farklı başlıklar altındaki müdürlüklerin tek
bir başlık altında toplanması, gümrük muhafaza başmüdürlükleri ile gümrük
başmüdürlüklerinin birleştirilmesini burada oylarınıza sunmuştuk. Böylelikle,
36 tane olan başmüdürlük sayısı 18'e indirilmiş ve hem devlette kadro tasarrufu
sağlanmış hem de tekbaşlılık yaratılarak, sevk ve idare ile denetim ve
kontrolde etkinlik daha da artırılmıştır.
Bugün kabul edilen bu kanunla, daha önce
bu görevlerdeyken mülga hale gelen başmüdürler, özlük hakları korunarak, hem
mağdur edilmemişler hem de halen daha vekâletle yürütülen bu görevlere asaleten
atama imkânı getirilmiştir. Öte yandan, kabul edilen bu kanunla müsteşarlık müşaviri
kadroları oluşturularak bu kadrolara alınan eski başmüdürlerimiz,
memuriyetlerinin emeklilik, istifa ve bunlar gibi nedenlerle bitmesi halinde
kadroları da otomatik olarak lağvedileceğinden, kamuda kadro israfına da
sebebiyet verilmemiş olunacaktır.
Bu düşünce ve duygularla, Yüce Meclise, bu
kanunda göstermiş oldukları destek ve çabalardan ötürü teşekkür ediyorum.
Ayrıca, dün gece saat 11'de Sayın
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir sorusu vardı, onu da aydınlatmak
istiyorum.
Burada, kanun teklifi yapılırken…
Biliyorsunuz, bürokrasiden gelen değil, bu bir kanun teklifiydi. Bu kanun
teklifi, yukarıda, Plan Bütçe Komisyonunda görüşüldü. Plan Bütçe Komisyonunda
görüşülürken, bu, Plan Bütçe Komisyonu raporunda 2003/6121 sayıyla görüşüldü.
2003/6121, aynı şekilde, Plan Bütçe Komisyonu raporunun çıkışında da, aynı
şekilde, devamını 2003/6121 olarak görüyoruz. Ondan sonra, burada, en son,
teklif olarak, şu hazırlanan teklif metninde tekrar 2003/6171'e dönüşüyor; 2, 7
oluyor. Yani, sehven böyle bir hata yapılmış; ama, bürokrasiden kaynaklanan bir
şey değil. Bizim, burada, tahmin ediyorum, belki bir yanlış tuşa basıldı
daktiloda.
Dolayısıyla, bu şekilde maddî hatayla
gittiği için, Cumhurbaşkanlığından, maddî hata gerekçesiyle buraya geri
gönderildi. Şimdi, bu da düzeltilmiş oluyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, 4 üncü sırada yer
alan, Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu ve 3 milletvekilinin; 406 Sayılı
Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
4.- Karaman
Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu ve 3 milletvekilinin; 406 Sayılı Telgraf ve
Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı: 1074) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 1074 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde, AK Parti Grubu
adına Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu ve şahısları adına, Manisa
Milletvekili İsmail Bilen, Kütahya Milletvekili Alaettin Güven, Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan ve Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın söz
talepleri vardır.
İlk konuşmacı, AK Parti Grubu adına
Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu.
Sayın Çavuşoğlu, buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU
(Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 406 sayılı Telgraf
ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde AK
Parti Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın
Başkanım; sözlerime başlamadan önce, izninizle, içerisinde yaşadığımız
günlerde, son derece meşgul eden birkaç konuya, kısaca, değinerek geçeceğim.
Birincisi, bütün Müslümanları derinden
üzen Kerbela olayının senei devriyesi münasebetiyle, milletimize yeniden birlik
ve tesanüt noktasında düşünme fırsatı vermesi temennisiyle, 10 Muharrem Aşure
Günümüzün bütün milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Bütün dünyanın, özellikle içerisinde
bulunduğumuz günlerde, barış ve huzura ihtiyacı vardır, insanlığın barış ve
huzura ihtiyacı vardır. Bu barış ve huzur ise, medeniyetler ittifakıyla ancak
mümkün olacaktır ve bir yerde buna muhtaçtır. Hal böyleyken, İslam âlemini çok
meşgul eden ve üzen, provokasyon amaçlı, Hazreti Peygamber Efendimize hakaret
ihtiva eden yayınları bütün kalbimle kınıyor, telin ediyorum ve hem bütün
insanları hem de demokrasiyi özümsemiş Avrupalı lider ve fikir adamlarını derin
düşünmeye davet etmekteyim.
Bir üçüncüsü ise, İtalya'da elim bir kaza
sonucu ahrete intikal eden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına da
başsağlığı diliyorum.
Bu arada, Trabzon'da üzücü bir saldırı
sonucu öldürülen Santa Maria Kilisesi Papazı Andrea Santoro'nun ailesine ve
yakınlarına başsağlığı diliyor ve acılarını paylaşıyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
ülkemizin telekomünikasyon şebekesinin altyapısının tamamına hizmet eden ve
büyük gayretlerle kurulmuş bu ağdan, 217'den fazla telekomünikasyon şirketinin,
GSM'leri de sayarsak, operatörle birlikte 220'yi geçen bu şirketlerin istifade
etmesini sağlayan, 24 000 civarında nakle tabi olmak üzere, yaklaşık 51 000
civarında çalışan personeli ve 19 000 000 sabit hat telefon, 1,5 milyon
internet, ADSL ve dial-up abonesi olan Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketinin
-ki, bundan sonra Türk Telekom diyeceğiz- yüzde 55 oranındaki hissesinin blok
olarak satışına ilişkin özelleştirme süreci kapsamında, 1.7.2005 tarihinde
yapılan ihalenin kesinleşmiş sonuçları Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanmıştır.
Böylece, Türk Telekomun satışıyla devletin kasasına, yaklaşık olarak, 6,5
milyar dolar civarında bir para girmiş veya en yakın zamanda girecektir. Bu
ihalenin bir gereği ve ihale sürecine uygun olarak Türk Telekomda yüzde 55
oranındaki hissenin devir süresi ise 14.11.2005 tarihi itibariyle tamamlanmış
bulunmaktadır. Dolayısıyla, Türk Telekom hisselerinin yüzde 45 oranındaki bir
miktarı ise, hâlâ, kamuda kalmaya devam etmektedir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türk
Telekom özelleştirmesinin tamamlandığı bu tarih itibariyle Türk Telekomun nakle
tabi personelinin başka kamu kurum ve kuruluşlarına, özelleştirmeden itibaren
150 gün içerisinde nakil hakkı ihtiva eden süreç de başlamış bulunmaktadır.
Ancak, diğer özelleştirmelerden farklı olarak Türk Telekom, yaptığı sözleşmelerle
şirket personelinin tamamının Türk Telekomda kalarak çalışmalarına devam
etmesini istemektedir. Aynı statüde kalarak aynı yüksek ücretleri
alabilecekleri gibi, yeni bir sözleşmeyle, farklı bir sözleşmeyle çalışmaya
devam edecekler için ise mevcut maaşlarına ortalama olarak yüzde 30 oranında
maaş artışı, maaş zammı yapılabileceği ifade edilmektedir. Böylece, personel
maaşlarına yüksek oranda zam yapılarak belli bir süre de iş güvencesi teklif
edilmektedir. Ancak, basından takip edildiği ve değerli milletvekili
arkadaşlarımızın, sizlerin bildiği üzere, önceki özelleştirmelerden kaynaklanan
olumsuz numuneler nedeniyle, emekliliklerine kadar geçen süre zarfında iş
güvencesini sağlamak isteyen Türk Telekom personelinin büyük bir kısmı, nakil
haklarını kullanarak kamu kurum ve kuruluşlarına nakil olmak istemektedirler.
Burada, iki noktayı açıklığa kavuşturmak
istiyor ve ilgili müesseseleri, ilgili kişileri biraz daha düşünmeye davet
ediyorum. Birincisi, naklen geçecek çalışanların, geçtiği yıllarda 15 Ocak tarihinin
esas alınmasının bir caydırıcılık görevini yerine getireceğini düşünüyorum.
Yani, birtakım insanlar güvence istiyorlar bilhassa maaşları noktasında.
İkinci nokta ise; artık, devlete
çalışanlarımızın bu devlet garantisi olayını, kolaya kaçmayı, kendine güvenmeme
diyemeyeceğim; ama, rahatlığa özen gösterilmesini daha detaylı düşünmeleri
gerekir. Bence kendine güvenen insan her gittiği yerde başarılı olabilir ve
kimse onların hakkına tecavüz edemez.
Nakle tabi personelin büyük bir kısmının
başka kamu kurum ve kuruluşlarınada nakledilmesi durumunda bu alandaki bilgi
birikimi ve tecrübenin taşınması mümkün olmayacağı gibi, örneğin, Türk
Telekomda yüksek ücretle çalışmakta olan bir uzman Telekom personelini ele
alacak olursak, kazanılmış hakkı olan bu yüksek ücreti nakil olduğu kamu kurum
ve kuruluşunda da almaya devam edecektir. Oysaki, oradaki ücret seviyesi çok
düşük olduğu için, bu ücretlerle orada çok daha nitelikli bir personelin
istihdam edilmesi söz konusu olabilecek; ama, böylece mâni olunmuş olacaktır;
düşünülmesi gerekir. Aksi takdirde, yani, kurumda kalırlarsa, yine teklifte
öngörülen süre zarfında çoğu personelin emekliliği gelecek, birçoğu da
gelişmeleri gördükçe belki de şirkette kalmayı tercih edecekler, kamuda
görünmez gizli işsizlik böylece önlenmiş olacak diye düşünüyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu
kapsamda, kanun teklifiyle nakle tabi personelin kamu kurum ve kuruluşlarına
naklinin beş yıllık bir süreye yayılarak, söz konusu personelin Türk Telekomla
imzalayacakları iş sözleşmesine istinaden Türk Telekomda çalışma imkânlarının
da cazip hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Bu durum şirket açısından her ne
kadar bir belirsizlik teşkil etse de, şirket tarafından, çalışma barışı,
özellikle ve şayet şirket hakkında olumsuz bir imaj veya bir duyum alınmış ve
menfi icraatlar söz konusuysa, bunların bertaraf edilmesi ve özelleştirmelere
kamuoyunun olumlu bakışının devamının sağlanabilmesi, personelin, yerinin,
özlük hakları ve çalışma şartlarının değiştirilmeyerek mağdur edilmemesi adına
makul karşılandığı gibi, personel ve sendika, dernek gibi sivil toplum
örgütleri tarafından da talep edilmektedir. Bu sayede, nakil talebinde
bulunacak personel sayısı asgarî seviyede tutulacak, kamu hizmetinin aksamadan
yürütülmesi sağlanacak ve personelin malî yükleri de kamuya en az seviyede
yansıtılmış olacaktır; işsizlik artmamış olacaktır böylece. Keza, bu sayede,
telekomünikasyon sektöründe uzmanlaşmış nitelikli insan gücünden de uzmanlık
alanlarında mümkün olabildiğince faydalanılması ve bu personelin sektöre
ilişkin edindikleri tecrübelerin atıl kalmaması da, kamu yararı doğrultusunda
sağlanmış olacaktır. Başka bir ifadeyle söyleyecek olursak, ülkenin,
telekomünikasyon alanında yetişmiş uzman kadrolarının, kamuda, başka bir
kurumda masada oturması önlenmiş, kamudaki özlük haklarının ve sicil gibi,
şahsa taalluk eden hususların, rahat olmasına karşı, özel sektörde tereddütler
uyandıran spesifik istifhamların izale edilmesi ve bu nitelikli işgücünün
kamuya katkılarının devamıyla, kamunun üzerinden, ödenilmesi gereken önemli bir
ücret yükü de alınmış olacaktır. Böylelikle, Türk Telekomun bu sürecindeki
hassasiyetler dikkate alınarak gerçekleştirilen özelleştirmenin sağlıklı bir
şekilde devamı sağlanarak, bundan sonraki özelleştirmelere de örnek olacağını
düşünüyoruz.
Çalışanlarımızın devlet işine olan
alışkanlıkları değişecektir. Bu sayede, özelleştirme sonrasında tek handikap
olan personel olayları da, önümüzdeki özelleştirmelerde, örnek teşkil edecek
biçimde çözüm bulmuş olacaktır.
Burada, bir başka noktaya da değinmeden
geçemeyeceğim; çalışan personelin 12 000'inin kapsam dışı 28 000'inin kapsam
içi olmasının, kazanılan haklar bakımından bir sıkıntı doğurmuş olduğunu
biliyoruz; ama, 2000 yılında 4502 sayılı mevzuatla kayıt altına alınan bu
düzenleme, ayrı bir platformda belki de ele alınabilinir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, sonuç
olarak, bu amaçla yapılan teklifle Türk Telekom personelinden, diğer kamu kurum
ve kuruluşlarına nakil talebinde bulunmayarak Türk Telekomda çalışmaya devam
edenlerin, hisse devir tarihinden itibaren en geç beş yıl içinde iş sözleşmesi
herhangi bir nedenle sona erdiğinde, bu tarihten itibaren otuz gün içinde
başvurmaları halinde, 15 Ocak tarihi esas olarak, nakil hakları korunmuş
olacaktır.
Bu sayede, kamu önemli bir ücret yükünden,
personel değişik kurumlara geçme ve çalışma barışı açısından yaşadığı
tedirginlikten ve yine, kamuda genel olarak hizmetin halen uzman, ehil
kişilerce ve yine, kamuda genel olarak hizmetin sağlanması gibi faydalardan
yararlanılmış olunacaktır.
Böylelikle, Türk Telekom özelleştirilmesi
sonrasındaki sürecin hassasiyetleri dikkate alınarak, sağlıklı bir personel
politikası yürütülebilmesi açısından Türk Telekomun özelleştirilmesi, bundan
sonraki özelleştirmelerde olumlu bir örnek teşkil edecektir.
Bu kanun teklifimizin vatanımıza,
milletimize ve kurum çalışanlarına hayırlı olması dileğiyle, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) -
Ogerlere!..
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çavuşoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu.
CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Türk Telekomun
özelleştirilmesinden sonra ortaya çıkan bir sorunu çözme amacını güden bir yasa
teklifini tartışıyoruz. Bu yasa teklifi hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini sunmak için huzurunuzdayım.
Bu yasa teklifi, özelleştirilen Türk
Telekomda, aslında çoktan öngörülmüş olması gereken bir tehlikenin ortaya
çıkması üzerine, alelacele, Meclis gündemine getirilmiştir. Nedir o tehlike;
Türk Telekom özelleştirildikten sonra, Türk Telekom çalışanlarının, yasal
haklarını kullanarak, Türk Telekomu terk edip, kendilerinin kamu kurum ve
kuruluşlarına nakillerini talep etme eğilimi ortaya çıkmıştır. Bu, neden
çıkmıştır; çok sayıda, binlerce -çeşitli rakamlar veriliyor- binlerce çalışan,
Türk Telekom çalışanı, Türk Telekomu bırakıp başka bir kamu kuruluşuna veya
kurumuna naklini istemiştir. Bunlar neden çıkıyor; çok haklı bir ihtiyaç; hiç
de, hiçbir kimsenin küçümsemeye hakkı olmadığı bir ihtiyaç; herkesin,
hepimizin, sizlerin de duyduğu bir ihtiyaç olan iş güvencesi ve iş tatmini
sonucudur. Alıcı, Türk Telekomu alan, birtakım cazip maaş önerilerinde
bulunmuştur; bu, yetmemiştir, insanlar iş güvencesi ve iş tatmini, çalışanlar
iş güvencesi ve iş tatmini aradıkları için nakillerini istemiştir. Bu ne
demektir; Türk Telekomun, çok önemli olan hizmetlerini veremez duruma düşmesi
demektir.
İşte, bu tehlikeyle karşı karşıya gelince,
alelacele, bu yasa teklifi getirildi; 1 maddelik, yürürlük maddeleriyle
birlikte 3 maddelik. Aslında, komisyonlarda tamamlanmış olan ve Genel Kurul
gündemine girmeyi bekleyen -70 küsur maddelik- elektronik haberleşme yasası da
bu yasanın gördüğü işi görecekti; ama, onu bile beklemeden, alelacele, bir
panik içerisinde bu yasayı biz görüşüyoruz; bir kere, bunu saptayalım. Bu
Meclisin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu Yüce Meclisin, bu
yurttaşlarımızın temsil edildiği Yüce Meclisimizin, zaman zaman gereksiz tekrarlara
başvurduğunu tespit edelim, saptayalım. Üstelik, ortaya çıkan sorun bir sürpriz
değildir.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa teklifi,
birden Türk Telekomun içinin boşalması tehlikesiyle karşı karşıya kalan alıcı
firmanın, Türk Telekomun yüzde 55 hissesinin şimdiki sahibinin, insan
kaynakları politikalarını geliştirmek için belli bir süreye ihtiyacı olması
sonucu ortaya çıkıyor. Bir süre veriyoruz işverene; bu süreyi verebilmek için,
çalışanı da şu anda nakil hakkı kullanma acelesinden kurtarıp, kaçınılmaz
olarak çalışana da bu süreyi veriyoruz; yani, bu beş yıl içerisinde şu veya bu
şekilde sözleşmesi iptal edilirse, tekrar kamuya geçme hakkını saklı tutması,
tabiî, çalışanı şu anda ferahlatacak mı; onu da göreceğiz, o ayrı mesele, onu
bilemeyiz; ama, bu yasanın amacı budur.
Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle,
hükümetin sadece yanlış politikalar izlemekte -bize göre yanlış tabiî, farklı
siyasî görüşler olduğu için- olduğunun değil, bu bizim yanlış gördüğümüz
politikaların uygulamasını da yanlış yaptığının bir yeni örneği dahadır,
yanlışlar zincirindeki bir halka dahadır. Öyle inanıyorum ki, tahmin ediyorum
ki, en azından, eğer milletvekilliğimden sonra üniversiteye dönecek olursam, bu
özelleştirme süreci, bu özelleştirme politikasının uygulandığı zincirin
halkalarının her birindeki inanılmaz yanlışlıkların kötü bir örnek olarak ders
kitaplarında bile yer alması gerektiğini düşünüyorum.
Bu özelleştirme süreci içerisindeki bütün
halkaları saymama burada imkân yok; fakat, birkaç tanesini hatırlatmak istiyorum.
Birincisi, özelleştirme, kendisi zaten
yanlış bir politikaydı, özelleştirme taraftarı olan bir ideoloji sahibi olan
bir parti için bile yanlıştı. Neden; çünkü, bilimsel çalışmalar, araştırmalar,
Dünya Bankası raporları, hepsi göstermiştir ki, telekom gibi bir sektörde
yapılacak özelleştirme; yani, tekel niteliği olabilecek sektörde yapılacak bir
özelleştirmeden önce tamamlanması gereken aşamalar vardır. Bunlardan birincisi
serbestleşmedir. Serbestleşmenin tam olarak tamamlanması, ondan sonra rekabet
ortamını düzenleyici kurulun, yani Telekom kurumunun rekabet ortamını
düzenleyici güç ve donanımla, personelle donatılması gerekli ki, hem bir piyasa
oluşsun, hem de o piyasanın düzgün çalışması garanti altına alınabilsin; yani,
özelleştirmeyi savunan bir ideoloji bile bunu ister. Oysa, ne serbestleşme
gerçekleştirilmiştir, yasa gereği 2004 başında gerçekleştirilmiş olması gereken
serbestleşme gerçekleştirilmiştir ne de Telekom kurumu arzu edilen güce
kavuşmuştur. Zaten, Elektronik Haberleşme Yasası, Meclis gündemine gelmeyi
bekleyen yasanın bir amacı da budur; ama, at, arabanın arkasına sürülmüştür;
önce özelleştirme yapılmış, ondan sonra, bu gibi, esas bitirilmiş olması
gereken konular ele alınmaktadır. Bunun yarattığı tehlikeyi sektörde görüyoruz.
Özel bir tekel yaratılma tehlikesiyle karşı karşıyayız; bunu da görüyoruz. Bu
özelleştirmenin kendisi yanlıştı. Nitekim, özel tekel kaygısı etrafı sarmıştır;
bu, bir halkadır, sözünü etmek istediğim özelleştirme sürecindeki yanlışlarda.
İkincisi, yasanın kendisi yanlış
hazırlanmıştı. Yasada, kablo da özelleştirmeye tabiydi ilk haliyle. Ben burada,
yine, konuşurken, kablonun özelleştirilmesine karşıyız, çeşitli nedenlerle;
ama, illa özelleştirecekseniz, bari kabloyu bunun dışında tutun dedim, bunu
dedik. Dinlenmedi, yasa çıkarıldı; arkasından, birkaç ay sonra çıkarılan bir
torba yasanın bir maddesinde, kablo, özelleştirme kapsamı dışında bırakıldı,
Türksat AŞ'ye verildi. Biz, eleştiri değil sadece, öneriyi de getiriyoruz; o
dinlenmiyor ve Meclisin zamanı, bu patinajlarla… Yani, yanlış politikayı
uygulamada bile doğru adım atılamadan, patinajlarla zaman geçiriyoruz. Bu,
verebileceğim bir örnek. Yasanın kendisi de yanlıştı, sonradan kısmen
düzeltildi.
Hukuka uygunluğu -üçüncü halka- her zaman
karşıya çıkan sorunlardan biri. Hukuka uygunluğu kuşkulu. İşte, TÜPRAŞ'ı
Danıştay iptal ettiği ihalesini. Bunun üzerine, gözler, tabiî, Türk Telekoma
çevrildi.
TELAT KARAPINAR (Ankara) - Türk Telekomu
reddetti.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Hayır,
reddetmedi. Hayır… O, bugün, bir tanesini reddetti. 19 tane veya 20 tane
açılmış dava vardır, belki Sayın Bakanım daha iyi bilir; 19 veya 20 tane
açılmış dava vardır. Edebilir, etmeyebilir; o, bizim konuşma hakkımız değil;
ama, bir kuşku var. Nitekim, Sayın Bakan da bu kuşkuyu dile getirdi, dünkü
gazetede çıkan açıklamasında. Yargıda problem var demek doğru değil. Doğru;
ama, hukukî altyapının gözden geçirilmesi gerekebilir. Danıştaya hangi
kararların gideceğinin gözden geçirilmesi, çıkacak sorunları azaltabilir. Yani,
biz, kendi yasama icraatımızı, kendi politikalarımızı, hukuka ve hukuk sürecine
uydurmak değil, hukuku veya hukuk sürecini kendimize uydurmak gibi -hükümetin
tutarlı olduğu konulardan bir tanesidir bu- bir örneğini daha yaşıyoruz.
Çok ilginçtir ki, gündemde bekleyen
elektronik haberleşme yasasında da idare mahkemesine gitme, belli konularda
idare mahkemesine gitme hakkı alınıyor, Danıştaya gitme hakkı veriliyor. Şimdi,
Sayın Bakan "Danıştaya gitme hakkını da belki alabiliriz, farklı bir hukuk
yapılandırması yapabiliriz" diyor. Hukukla bu kadar olay bazında oynamak,
icraatlarımızda, politikalarınıza uygun değilse hukuku değiştirmek anlayışı çok
ciddî bir yanlıştır ve sık sık duvara vurma sonucuna varıyor. Ondan sonra da
hukuku suçluyoruz veya suçluyor -tabiî, biz değil de- suçlayanlar. Yani, bu
süreçte diğer bir sözü edilmesi gereken, tekrar eden hatalardan birisi de
hukuka uygunluğu konusunda ortaya çıkan kaygılardır.
Dördüncü konu, çalışanına saygı duymak.
AKP'nin "önce insan" gibi söylemleri oluyor. Önce insansa, hadi bu
sattığımız, Telekom dediğimiz, bu kadar stratejik önemi, teknoloji bakımından
bu kadar önemi olan bir kurumu arazi, bina gibi satıyor, satılıyor. Bunun
içindeki insanları, bunun çalışanlarını, bunun emekçilerini önceden düşünmek
gerekmez mi?! Bu satış sonrası ortaya çıkabilecek sorunları önceden düşünmek
gerekmez mi?! Hayır, onlar da düşünülmedi. İşte, şimdi bir tehlikeyle karşı
karşıya kalındı. Alelacele, 12 Şubat gibi bir önümüzdeki zaman sınırı
içerisinde bir maddelik bir yasayı çıkarıyoruz. Bunlar, bu Meclisin çalışma
üslubu, çalışma âdeti olmamalı. Arada bir, alelacele bir yasa gerekebilir,
arada bir, bir yasada hata yapılabilir, sonradan düzeltilebilir; ama, bunun bir
âdet haline geldiğini görmüş olmaktan ciddî olarak üzüntü duyuyorum, bunu ifade
etmek isterim.
Neden bunlar oluyor? Yasalar çıkarılıyor,
ondan sonra patinaj yapılıyor, düzeltme yapılıyor, öngörülmesi imkânsız olmayan
birtakım sorunları düzeltmek için panik yaratılıyor. İstikrar dediğimiz,
değerli arkadaşlarım, sadece tek parti hükümeti değildir, politikaların
öngörülebilirliğidir, öngörülebilir durumlar için politikalar demektir. Şimdi,
neden bunlar olmuyor? Neden bunlar olmuyor? Bunların olmamasının en önemli
nedeni, özelleştirme âdeta bir tutku haline geldi. Önceleri, bir amaç olmasını
eleştiriyordum ben özelleştirmenin, özelleştirme bir amaç değil, araçtır
diyorduk; şimdi, amacı da aşan bir tutku haline geldi. "Bir an önce
satalım…" Haa, bu, hukukî sorun çıkarırmış... O zaman, hukuku kötüleriz...
Haa, bunu Cumhurbaşkanı veto edermiş… O zaman, devlet kurumlarını önümüzde
engel gibi göstermeye çalışırız. Ama, çalışanları isyan ediyormuş… O zaman,
döneriz, çalışanları suçlarız. Bu, olmaz!.. Bu, olmaz!..
Özelleştirme bir amaç değildir;
özelleştirme, hele hele bir tutku olarak, refleksle yasa çıkarmak "aman,
bir an önce satayım" anlayışında yaklaşılacak bir konu değildir genel
olarak. Hele hele Telekom gibi bir, Türk Telekom gibi bir kuruluş için hiç
böyle olmamış olması gerekirdi. Özelleştirme bir araç olabilir; belli
kurumların özelleştirmesi bir araç olabilir. Neyin aracı olabilir, bunu
unutmayalım, neyin aracı olabilir; ekonominin gelişmesi için, teknolojinin
gelişmesi için, insanımızın, çalışanımızın emeğinin hakkını alabilmesi için,
istihdam yaratılması için… Bunlardır amaç. Oysa, bir özelleştirme bütün bu
amaçların tersine işliyorsa, bu neye hizmet ediyordur; teknoloji geliştirmeye…
Örneğini çok defalar yaşadık. Teletaş özelleştirildi, Alkatele geçti. Alkatel
Teletaş oldu, satıldı. Teletaşta ar-ge bölümü, araştırma geliştirme bölümü kapatıldı
ondan sonra, kapatıldı… Orada çalışan mühendisleri ben, Amerika'da
"teknoloji vadisi" denilen, "silikon vadisi" denilen
teknoloji vadisinde gördüm. "Türkiye için teknoloji üretecektik; şimdi,
burada teknoloji üretiyoruz" diyor. Şimdi, neye hizmet etti o?! Bu Telekom
da bundan başka bir şeye hizmet etmeme tehlikesi altında. Kehanet yapmak
istemiyorum, olumsuz konuşmak istemiyorum; ama, öyle bir riskin olduğunu
geçmişte yaşananlardan ve diğer ülkelerde yaşanmış olanlardan bilmemek,
öngörmemek mümkün değil değerli arkadaşlarım.
Teknolojiye hizmet etmesi beklenmeyen,
insanına… İşte gazetelerde haberler çıkıyor. Çok çok üzülüyorum; çalışanlar
hakkında bu haberler. Neymiş; Telekom çalışanı işin kolayına kaçıyormuş da,
kalmak istiyormuş da, şuraya buraya naklini istiyormuş.
Değerli arkadaşlar, çalışmak bir insanın
hakkıdır, iş sahibi olmak bir insanımızın hakkıdır. Bunu böyle bir lüks gibi
görmek, bunu böyle bir ulufe gibi görmek, ne kadar yanlış. Hükümetlerin görevi,
istihdam yaratmaktır -istihdam yaratmak derken, devlet, basma üretsin, ayakkabı
üretsin… Hemen, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşleri bu şekilde, zaman zaman
yanlış değerlendiriliyor; onu demiyorum- İstihdam yaratacak bir ekonomidir.
Bunu başaramayınca, devletin burada sorumluluğu vardır. Burada dönüp de
çalışanı suçlamak, ne kadar haksız bir şey.
Çalışan güvence istiyormuş; bu haksız bir
talep mi?! Çalışan işini kaybetmemek istiyormuş; bu haksız bir talep mi?! Çıkın
bu kürsüden söyleyin "çalışanlar, güvence istemek, istihdam istemek haksız
bir taleptir" deyin, söyleyin; eğer değilse, bu haklı talebe yanıt vermek
zorundayız. Bunu bir ulufe gibi… İşte, birtakım çalışanları suçlamak, ne kadar
yakışıksız bir şey. Bu, hükümetlerin görevidir.
Dolayısıyla, birçok eksiğine rağmen,
birçok eksiğine rağmen bu yasa, bu 1 maddelik yasa teklifi, hiç değilse, bir
yandan işverene tabiî insan kaynakları politikalarını geliştirmek için süre
tanırken kaçınılmaz olarak, ister istemez, çalışana da belli bir süre tanımış
oluyor. Bu bakımdan, bu hatalar zincirinin bir tanesini daha yarım yamalak
düzeltme -eksikleri vardır; onu madde üzerinde konuşan arkadaşlarımız söyler-
yarım yamalak bir düzeltme çabası içerisinde olan bir yasadır. Bu nedenle, bu
yasayı, Cumhuriyet Halk Partisi olarak destekleyeceğiz; bu yasa teklifini,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak destekleyeceğiz; fakat, yapılmış olan bu
hatalardan, bu zincirin, özelleştirme zincirinin her biri hata dolu. Bundan bir
an önce vazgeçmenin, politikaları düzeltmenin, hukuku düzeltmenin -hukuku
kendimize uydurmak değil, çalışanı kendimize, taleplerimize uydurmak değil-
hükümetin bir görevi olduğunu, bir kez daha, hatırlatır; hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.
Madde üzerinde Anavatan Grubu adına,
Şanlıurfa Milletvekili Turan Tüysüz. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA TURAN TÜYSÜZ
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başkan, 406 Sayılı
Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi
hakkında Grubum adına söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türk Telekomun
devredileceği yıllar öncesinden belli olmasına rağmen ve yüzde 55'inin Oger
Telekoma satışının, 25.7.2005 tarih ve 2005/9146 sayılı Bakanlar Kurulu
kararıyla onaylanarak, 2.8.2005 tarih ve 25894 sayılı Resmî Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girmesine rağmen, o günden bugüne, devlet kurumlarının
verilerinin işlendiği ve entegrasyonun sağlandığı e-devlet projelerinin
altyapısının devri için çalışma yapan bir kurum halen bulunamamaktadır. Bundan
sonrası için yapılacak çalışmaların, Ulaştırma Bakanlığının tespit edeceği bir
kurum tarafından yönetileceği açıklanmıştır; fakat, aradan yedi ay geçmesine
rağmen, halen yetkili bir kurum bulunamamıştır. Devlet Planlama Teşkilatından
aldığımız bilgiye göre, ancak bu hafta içerisinde bir çalışma yapılacağı
öngörülmüştür.
Değerli milletvekilleri, hükümet etmek
ciddiyet ister. Aradan aylar geçmesine rağmen, daha hangi kurumun kamuya
internet için gerekli teknik desteği vereceği belli değil. Telekomdan sonra
e-devlet hizmetinin Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yerine
getirilebileceği söylendi; ama, Devlet Planlama Teşkilatının da veri tabanını
devralması bir yılı bulur. Bir de buna içerik, tasarım veri toplanması ve aktif
hale getirilmesini eklediğimiz zaman, en az altı ay gibi bir zaman süreci
gerekiyor. Bu durumda, toplamda, Türk Telekom özelleştikten sonra iki sene
anlamına gelmektedir. Bunu bir sorumsuzluk olarak kabul ediyoruz biz. Sorumlu
kimdir belli değil. Peki aradaki sürede kamu hizmetlerinin aksamaması için
devreye kim girecek; yani, kamuya ait gizli bilgiler kimin eline geçecek; evet,
isterseniz ben bunu söyleyeyim, Oger Telekom.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere,
Telekomu satın alan firma, geçtiğimiz aylarda öldürülen Lübnan eski Başbakanı
Refik Hariri'ye aittir. Hariri ailesi, başta Lübnan ve Fransa'da yaşayan
Ermeniler olmak üzere, Ermenistan'la da çok yakın ilişkiler içinde
bulunmaktadır. Hariri'nin, öldürülmesinden önce sık sık Ermenistan'a gittiği de
bir gerçektir.
İşte, devletin gizli bilgilerinin
güvenliği, e-devlet çalışmalarıyla ilgili bir kurum görevlendirilip çalışmalara
başlayana kadar bilgiler Hariri'nin Oger Telokomunda bulunacaktır, onların
elinde kalacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türk Telekomda şu
an için 55 000 insan çalışmaktadır ve bunlardan 24 000'inin diğer kurumlara
geçmesine yönelik dilekçe verme hakları bulunmaktadır. Şu ana kadar da, nakle
tabi personelin kurumda 5 yıl daha kalması gündemde olmasına rağmen, kamuya
geçmek için aceleci davranan çalışan sayısı 7 300'e ulaşmış durumdadır.
Teslimin yapıldığı 2005 Kasım ayında, vergilerdeki yüksek kesinti nedeniyle,
maaşlarda 100 ile 300 YTL arasında değişen düşüşler yaşanmıştır.
Değerli milletvekilleri, Türk Telekom
personelinin başka kurumlara geçiş süreci 5 yıl daha uzatılmasına rağmen,
personel, Oger Telekoma güvenememektedir; çünkü, Oger Telekom, çalışanlara iki
ayrı sözleşme önermektedir. Bu sözleşmeler uzun vadeli iş güvencesini
kapsamamaktadır. 55 000 Türk Telekom çalışanı belirsizlikler içerisinde mağdur
durumdadır. Bu nakiller başlarsa, Telekomda işi bilen kalifiye eleman
kalmayacaktır. Bu durumda da, hizmetlerin aksaması ve kargaşa gündeme
gelecektir.
Tasarıda 12 Nisana kadar teklifin
yasalaşmaması durumunda bu personelin Devlet Personel Başkanlığına bağlı havuza
atanacakları ilkesi vardır; fakat, nakil için dilekçe verenler "acaba hata
mı yapıyoruz" diye düşünmektedirler; çünkü, Devlet Personel Başkanlığının,
kendilerini, atandıkları bakanlıklar bünyesinde nasıl ve hangi kadroda istihdam
edeceğini bilememektedirler. Hükümetin bir an evvel bu konuda bilgilendirme
yapması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere,
Mayıs 2003'te Aria hissedarları -Telecom Italia Mobile (TIM) ve İş Bankası
ortaklığı- ve Aycell'in hissedarı Türk Telekom, mobil telefon operasyonlarını
yeni bir şirkette birleştirme kararı almışlardır. Yeni şirket (TT&TIM
İletişim Hizmetleri AŞ) resmî olarak 19 Şubat 2004 tarihinde kurulmuş ve yeni
marka Avea'nın lansmanı da 23 Haziran 2004 tarihinde yapılmıştır.
Bugün itibariyle, birleşme, hemen hemen
Türkiye'nin tamamında tamamlanmıştır. Operasyonel sistemler tümüyle
birleştirilmiş olup, şirket tek bir marka olarak faaliyet göstermektedir.
Avea'daki hisse sahiplik oranlarını, isterseniz ben size açıklayayım: Türk
Telekom yüzde 40, TIM yüzde 40, İş Bankası yüzde 20.
Ama, asıl buradaki mesele ise çok daha
başkadır. Aria ve Aycell birleşmeden önce, devletin, yani, Ulaştırma
Bakanlığının elinde 1 adet daha GSM lisans sözleşmesi bulunmakta idi ve bu
birleşmenin olduğu tarihlerde, bu GSM lisansıyla ilgili olarak ihaleye
çıkılacaktı. Tabiî ki, o ihale de böylece yapılamadı. Şu an, kimse bu bilgiyi
hatırlamıyor bile; ama, devletin kaybı yaklaşık olarak 1 milyar dolar
civarındadır. Sayın Başbakanın, İtalya Başbakanı Berlusconi'nin Türkiye'yi
ziyareti sırasında, kanunu, yasası, yönetmeliği bile olmadan, oldubittiyle
gerçekleştirdiği bu operasyonun devlete maliyeti tam olarak 1 milyar dolardır.
Türk Telekom'da usulsüz ve haksız yapılan
işlerle ilgili son olarak belirteceğim husus ise gerçekten de çok önemlidir.
Derinliği olmayan borsamızın, yeni halk arzları beklediği şu günlerde, Türk
Telekomun Oger Telekoma blok satışı sonrası ilk başta yaklaşık yüzde 15'inin
halka arzı söz konusu idi. Daha önce de söylediğim gibi, aradan yedi ay
geçmesine rağmen, bu konuda bir ilerleme yoktur. Halka arz gerçekleşmediği
gibi, ne zaman olacağı konusunda da bir emare bulunmamaktadır; çünkü, şu aralar
borsa yüksektir ve halka arz olursa, Oger Telekom ve onunla birlikte hareket
eden Türkiye'deki işbirlikçileri, ucuz fiyattan bu hisseleri toplayamazlar. Bu
işleri düzenleyenler, Oger Telekomla gizli ortaklık kuranlar kimler ise,
gerçekten ayarlamaları iyi yapıyorlar. Sanmayın ki, kimse bunları görmüyor ve
bilmiyor. Bunlar Yüce Divanlık olaylardır değerli arkadaşlarım. Bunların
hesabını tek tek vereceksiniz. Onu size söyleyeyim. (AK Parti sıralarından
gülüşmeler)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Ama,
gülüyorlar Turhan Bey, gülüyorlar… Bir şey söyle… Son gülen iyi güler!
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Gülsünler…
Bu oyunun içinde yer alanları biliyoruz
biz. Bunlar, daha önce, bütçe görüşmelerinin öncesinde, Kurumlar Vergisi
oranlarını 10 puan düşürüp, Türk Telekomun 2006 yılında ödemesi gereken 400 000
000 YTL'yi, yani 400 trilyonu Oger Telekom'a bağışlamışlardır. Peki, tekrar
soruyorum: Bu uyanıklığı, neden, daha önce, yani blok satış öncesi ihaleye
giren firmalara eşit hak şeklinde yapmadınız? Çünkü; Oger Telekomla yapılan
pazarlıklar, o aşamada, erken Kurumlar Vergisi indirmeye müsaade etmiyordu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk Telekom, teknolojik haberleşme alanında Avrupa ülkeleri grubunda hizmet
üretmektedir. Üretilen hizmet kalitesi, Türk Telekomda çalışan özverili,
deneyimli personelin çabası ve emekleridir. Bu emeklerin boşa gitmemesini
temenni ediyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum
arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tüysüz.
Şahsı adına, Manisa Milletvekili Sayın
İsmail Bilen; buyurun.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu ve 3
milletvekili arkadaşımızın, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım;
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, burada kanun
teklifiyle getirilmek istenen sistem, Telekomda halihazırda çalışan personelin,
özelleştirme nedeniyle mağdur olacağı endişesi, zannıyla, diğer kamu kurum ve
kuruluşlarına nakil talepleriyle ilgilidir. Bu talep biraz abartılı olmuştur.
Kamu kurum ve kuruluşlarına da buradan ciddî manada bir yük gelmesi hesap
edilmektedir. Verilen kanun teklifinde yapılmak istenen düzenlemeyle, buradan
ayrılmak isteyen, Telekomdan ayrılarak diğer kamu kurum ve kuruluşlarına gitmek
isteyen arkadaşlara bir güvence, bir teminat verilmekte; çünkü, Özelleştirme
Kanununda, biliyorsunuz, daha önce yapılan bir değişiklikle, özelleştirme
nedeniyle mağdur olmuş, işsiz kalmış, işinden çıkarılmış, iş akti feshedilmiş
arkadaşlar, bir ay içerisinde müracaatları halinde diğer kamu kurum ve
kuruluşlarında istihdam ediliyorlardı. Dolayısıyla, burada da hisse devrinden
sonra gerçekleşen olay neticesinde, burada çalışan personelin, bir an önce kamu
kurum ve kuruluşlarına nakil talepleriyle ilgili yoğun bir arzuları, istekleri
olmuş ve bu şekilde de, Telekomun bundan sonraki hizmetini yürütmesinin belki
sıkıntılı olacağı düşünülmüş ve hem kurumun, özelleştirilen kurumun aynı
hizmeti, kamusal hizmeti vermesi arzulanmış, teminat altına alınmak istenmiş
hem de orada iş güvencesi ve tatmini -dedi benden önce CHP Grubu adına konuşan
arkadaşım- bu da sağlanmak istenmiştir. Dolayısıyla, burada aşırı bir evhama
kapılması önlenmiştir burada çalışan personelin. Bu personelin, yerli yersiz
endişeleri giderilmek istenmiştir ve bu beş yıllık garanti bu kanun teklifiyle
getirilerek, Türk Telekomda çalışan bu arkadaşların, her ne sebeple olursa
olsun, iş akitleri feshedildiğinde, o fesih tarihinden itibaren bir ay
içerisinde yine Devlet Personel Başkanlığına müracaatla herhangi bir kamu kurum
ve kuruluşunda istihdamları sağlanmış olacaktır.
Teklifle, hem özelleştirilen bir kurumun
geleceği veya gelecekte karşılaşacakları sorunlar giderilmek istenmiş hem de
burada çalışan arkadaşların böyle bir iş güvencesi endişesiyle bu kurumu terk
ederek kamu kurum ve kuruluşlarında çalışma arzuları veya bu kamu kurum ve
kuruluşlarına gelme talepleri engellenmek istenmiş; aynı zamanda da, kamu kurum
ve kuruluşlarına buradan gelebilecek malî külfetin, yükün önüne geçilmek
istenmiştir.
Bu teklifin çalışanlarımıza, kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışanlarımıza, özellikle Türk Telekomda çalışanlarımıza ve
memleketimize hayırlı uğurlu olması dileğiyle Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bilen.
Hükümet adına Ulaştırma Bakanı Sayın
Binali Yıldırım…
Sayın Bakanım, buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 1
maddelik yasa tasarısı, esasen, Türk Telekomun yüzde 55 hissesinin blok halinde
satışından sonra personelin sosyal güvencesinin sürekli olarak teminiyle
ilgilidir. Şöyle ki: 2000 tarihinde çıkarılan 4502 sayılı Kanun, Türk Telekomun
özelleştirilmesini, modelini, nasıl yapılacağını düzenleyen bir kanundu. Bu
kanuna göre, Türk Telekomun, diğer kurumların özelleştirilmesinden farklı bir
modelle özelleştirilmesi öngörülmüş; Hazine, Ulaştırma Bakanlığı ve
özelleştirmenin bağlı olduğu bakanlığın ortak bir çalışma yürütmesi şeklinde
karara bağlanmıştı. Yine bu kanun kapsamında, nakle tabi olacak personelin
hangileri olacağına karar verilmişti.
Bizim yapmak istediğimiz, 3 Temmuz 2005
tarihinde, 5398 sayılı Kanunla, bu nakle tabi olan personelin kamuya geçişi
için tanınan bir aylık süreyi altı aya çıkarmak olmuştur. Bildiğiniz gibi Türk
Telekomun devri, çok uzun bir hazırlık sürecinden sonra, 14 Kasım 2005'te
fiilen gerçekleşmiş ve bu süre çalışmaya başlamıştır.
Ancak, yıllarca Telekomda hizmet görmüş,
Telekomda tecrübe kazanmış nakle tabi yaklaşık 23 500 civarındaki personel ki,
bunlar 233 ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre çalışan, özlük hakları
buna göre düzenlenmiş; ancak, Emekli Sandığıyla emeklilik bakımından
ilişkilendirilmiş personeldir. Dolayısıyla bu personelin, getirilecek bu teşvik
tedbirleriyle Türk Telekomda kalarak bilgisini, birikimini, çalışmasını burada
kullanması, kamuya geçmemesini özendiren bir düzenlemedir. Bunu, bu 1 maddeyle,
geçiş süresini altı aydan beş yıla çıkarıyoruz. Beş yıl daha düşünme, karar
verme hakkı tanıyoruz personele. İster bugün geçebilir ister beş yıl sonra
geçebilir ister beş yıl sonra da geçmez, devam eder. Hani "bu düzenleme
personelin mağduriyetini getiriyor" şeklinde bir söylem, doğrusu, bu
yaptıklarımızla hiçbir şekilde bağdaşacak bir şey değildir. Biz, geçmişte
yapılan özelleştirmeleri hatırlıyoruz. Özelleştirme yapılmış, kurumlar
devredilmiş ve personel kapının önüne konulmuştur. O bekleyen onbinlerce insanın
sorununa da, bizim hükümetimiz, geldi, çareyi buldu; onların kamu
kuruluşlarında geçici de olsa çalışmalarına olanak sağlayan yasayı da biz
çıkardık. Çalışanların, hakkını, hukukunu gözeten bu hükümet, işte, çalışana
duyduğu saygıyı, bu şekilde de, geçmişte yapılan hataları da düzeltmek
suretiyle göstermiştir.
Onun için, değerli arkadaşlar, özellikle
Sayın Coşkunoğlu, Sayın Hocam size söylemek istiyorum. Bu hisse devrinde en
fazla titizlikle üzerinde durulan konu, çalışanların, bu işlemden sonra
haklarının zayi olmaması olmuştur ve bu yapılmakla beraber bazı ilave haklar da
kendilerine tanınmıştır. Şöyle ki, SSK'ya tabi olanlar dahi emeklilik
bakımından Emekli Sandığıyla ilişkilendirilmişlerdir. Dolayısıyla, insanın şunu
diyesi geliyor: "Özelleştirme öncesi, keşke, Türk Telekomda kapsam dışı
nakle tabi personel olsam." Bunu
samimiyetle söylüyorum. Bunu niçin yaptık; çünkü, çalışanın hakkını, hukukunu
ve geleceğe yönelik endişelerini kaldırmak, bizim, idare olarak, hükümet
olarak, sorumlu bakan olarak, en önemli görevlerimizden bir tanesidir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Kimin hakkını
koruyorsunuz şimdi Sayın Bakan; çalışanların mı, yoksa, Oger'in mi?!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Eğer, şimdiye kadar, Sayın Koç, anlayamadıysan, ben daha…
HALUK KOÇ (Samsun) - Yok, çok iyi anladım,
kimi koruduğunuzu anladım da, birazdan söyleyeceğim.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Ben, kimin hakkını koruduğumu teker teker açıklıyorum.
AHMET IŞIK (Konya) - Millet biliyor Sayın
Bakanım, millet biliyor…
HALUK KOÇ (Samsun) - Burada, çok açık bir
şekilde, Oger'in hakkı korunuyor, çalışanların değil.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Şimdi, bak, sabote etme konuşmamı Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Biz konuşacağız…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Sen, şimdi, laf atmada şampiyonsun zaten; bu, kayıtlarda belli.
HALUK KOÇ (Samsun) - Öyle mi?!.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- 400'ün üzerinde sataşmanız olmuş.
HALUK KOÇ (Samsun) - Çok memnun oldum!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Bu, sizin çok aktif olduğunuzu gösteriyor.
HALUK KOÇ (Samsun) - Gerçekdışı
konuşursanız…
BAŞKAN - Sayın Bakanım, Sayın Koç, lütfen,
karşılıklı konuşmayalım efendim.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Buradaki görüşmelere katılımcı olduğunuzu gösteriyor; teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Gerçekdışı
konuşursanız, her zaman…
BAŞKAN - Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap
ediniz.
Sayın Koç, lütfen…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Şimdi, konumuza dönelim.
Şimdi, bu konu… Personelin geçişiyle
ilgili süreyi beş yıla çıkarıyoruz. Özetle söylüyorum, tekrar ediyorum, belli
ki iyi anlaşılmamış, tekrarda yarar görüyorum. Bu süreyi çıkarmakla kalmıyoruz,
beş yıl sonra da, yine, personele diyoruz ki, istersen devam et, istersen yine
kamuya geç; bu hakkı da veriyoruz. Bu geçişi yaparken de, ücretlerden vergi
kesintisi diliminin en düşük olduğu 15 Ocak tarihindeki hakları esas alarak
veriyoruz. İşte, bunlar, üst üste çalışana verilen haklardır. Anlaşılmadıysa,
bir kez daha tekrar edeyim.
RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Koç'a soralım…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Şimdi, tabiî, bu Türk Telekomun özelleştirilmesi öyküsü çok hazindir. 1994'lü
yıllara gidelim; ortaya atılan bir laf var, ne deniyor: "Efendim, Türk
Telekomu satalım, borçlarımızı ödeyelim; 20-25 milyar dolar eder ve Türkiye'nin
borcu kalmaz." Bu çok söylenen bir laf. Ben bu konuyu biraz araştırdım.
Acaba, bunun arkasında ne işlem yapılmış, hakikaten böyle bir satış var mı,
böyle bir parayı veren olmuş mu, olmuşsa ne işlem yapılmış; bunu araştırdım.
Gördüğüm manzara şudur değerli arkadaşlar: Dönemin Başbakanı böyle bir laf
söylüyor. Ondan sonra, ilgili bakanlıkları harekete geçiriyor ve özelleştirme
için çalışmalara başlanıyor ve görülüyor ki, burada yasal yetersizlikler var,
Anayasa değişikliği gerektiriyor. Nihayetinde Anayasa değişikliği de yapılıyor,
özelleştirmenin yolu açılıyor. Ancak, 1998 yılında, özelleştirilmesi için,
yüzde 35'inin özelleştirilmesi için bir ihale hazırlığı yapılıyor, ihaleye
çıkılıyor; teklif veren olmuyor. İkinci hazırlık tekrar başlıyor; 2000 yılında,
yine, kısmî bir hissesini özelleştirmek için bu girişim başlatılıyor; sonunda,
özelleştirme süreci devam ederken, mahkeme, yürütmeyi durdurma veriyor ve
böylece de yine akamete uğruyor.
Şimdi, o dönemlerde, değerlendirme
kuruluşlarınca hazırlatılan değer, Türk Telekomun değeri 10 milyar dolar,
tamamı için. Muteber, makbul uluslararası değerlendirme kuruluşları diyor ki:
"Türk Telekomu satarsanız 10 milyar doların altında satmayın."
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Hangi yılda
Sayın Bakan?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Onun üzerine, tartışma başlıyor. Bakın, tartışmalardan… Sizi şöyle geçmişe
götürüp bir nostalji yapalım beraber. O günkü Meclis Genel Kurul görüşmelerine
bir göz attım; 3 Mayıs 2001, Çiller-Derviş görüşmesi: "Yarısının -Türk
Telekomun- satılmasının bile iç borçları tümüyle kapatmaya yeteceğini ifade
ederek, şimdi, siz, bizim önümüze, sekiz yıl sonra, değeri 3,5 milyara inmiş,
üzerinde anlaşamadığımız bir projeyi kurtuluş reçetesi olarak
getiriyorsunuz." Ve devam ediyor, onu daha atlıyorum: "Telekomda elde
edeceğimiz gelir sadece 3,5 milyar dolardır."
Şimdi, bu tarih… 2001 yılına geldiğimizde
Türk Telekomun durumu neydi; Türk Telekomun ses tekeli var, sabit telefon
rekabete açılmamış, uydu Türk Telekomun bünyesinde, kablo Türk Telekomun
bünyesinde ve bütün avantajlara sahip. O tarihte bile, daha sonra, eski Anayasa
Mahkemesiyle, 3 Mayıs 2004'te, daha çok yakın zamanda bir söyleşi yapılıyor ve
şimdi diyor ki: "Özelleştirme davalarında benim çok muhalefetlerim oldu.
Mesela, Telekom konusunda Başkan Yekta Bey ile Sezer'in görüşlerini hiç tasvip
etmedim, karşı oy kullandım. Yener Bey, çok doğru yaptığımı bugün daha iyi
anlıyorum. Türk Telekom o zaman 20 milyar dolar ediyor idi, şimdi indi 2
milyara. Arkadaşlara şunu anlatamadığıma yanarım: Bütün idarî işlemler kamu
yararına tesis edilmek zorundadır; edilmez ise, bunun yargı denetimi idarî
yargıya, Danıştaya aittir."
Şimdi, değerli arkadaşlar, peki, Türk
Telekomla ilgili davalardan söz edildi. Türk Telekomun özelleştirilmesi
kararından itibaren 18 tane dava açıldı. Bu davaların bir kısmı bölge idare
mahkemelerinde- daha sonra, özelleştirme davalarına, tam bu sırada, Danıştay
bakacak diye bu Meclis bir karar aldı, o yüzden- bir kısmı da Danıştaya açıldı.
Sonra, bunların tamamı birleştirildi. Bu birleştirilen 18 dava için 13. Dairede
bir yürütmeyi durdurma talebi vardı, bu talep reddedildi. Anayasa Mahkemesinde,
yüzde 49'undan fazla hisse devriyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisinin,
Anamuhalefet Partimizin bir talebi vardı, bu da reddedildi. Bugün de, bu sabah
da, bu 18 birleştirilmiş davayla ilgili karar verildi, esas kararı verildi, o
da reddedildi.
Bu şunu gösteriyor: Özelleştirme, ben onu
pek tasvip etmiyorum... Bu hisse devri işleminde yapılan hukukî çalışmalar,
altyapının muntazam yapıldığının en güzel göstergesidir. Biz bunu nasıl yaptık;
biz bunu bu Parlamentoyla yaptık. Bütün hususları buraya getirdik ve burada
sizlerin desteğiyle gerçekleştirdik. Bunu ifade ediyor, bir kez daha
desteğinize teşekkür ediyorum.
Şimdi, asıl konuya geliyorum. Türk
Telekomun 2000'li yıllarda, 2001'de, 1999'da değerinin 3,5-2 milyara düştüğünü
söyleyerek ah vah edenler üzülmesin. Türk Telekomun şu andaki devriyle kamu
yararının hangi boyutta olduğunu ben sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, 2004 yılından itibaren tekeli
kalktı; yani, sabit telefon A, B, C tipi lisanslar verildi ve herkes bu işi
yapmaya başladı. Özelleştirme kararından önce, Türksat'ı ayırdık, uyduyu
ayırdık Rekabet Kurulunun tavsiyelerine uygun olarak.
Bu hesapları alt alta yaptığımızda sonuç
şöyle çıkıyor değerli arkadaşlar: Yüzde 55'i 6 550 000 000, tamamına bunu
taşıdığımızda, geri kalan yüzde 45'ini de koyduğumuz zaman, 12 milyar.
Ayırdığımız uyduyla, kablo 4,5 milyar, etti 16,5 milyar dolar. Ayrıca, ayırdığımız uydu ve kabloya
Türk Telekom içinden 630 000 000 YTL koyduk, 500 000 000 dolar da onu derseniz,
etti 17 milyar dolar. Lisans verilen 3 adet cep telefonu şirketinden alınan
-toplam 3 milyar birinden, 1 milyar ikisinden- 4 milyar doları da koyduğunuz
zaman, etti 21 milyar dolar. Bunun üzerine Türk Telekomun kasasından aldığımız,
yıllarca çözülemeyen ihtilaflar ve nakit fazlasını; yani, devirden önce içeriği
boşalttığımız paraları koyduğumuz zaman, 4 milyar da onu, etti 25 milyar dolar.
Yani, bütün avantajlarını, bütün imtiyazlarını kaybeden Türk Telekomu, başarılı
bir şekilde hazırlıkları yapılarak, bugün, 25 milyar dolar bedele getirdik. 2,5
milyar dolardan 25 milyar dolara getirdik. İşte, kamu yararı budur, kamu
kazancı budur değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, Türk Telekomu bekleyen bir sorun
var. Bakın, bir yıllık trafiğine bakıyorum, sabit telefondaki düşüş miktarı
anormal; çünkü, sabit telefonlar boş odaları arıyor, cep telefonları insanları
arıyor.
Şimdi, hangimiz, evimizdeki telefonu ne
kadar kullanıyoruz; sizlere soruyorum. O halde, Türk Telekom, bundan sonra,
kayıplarını telafi etmek için farklı şeyler yapması lazım, "IT" denen
bilişim teknolojileri, yani, katma-değer üretecek yeni alanlara, yeni
hizmetlere yönelmesi lazım. Aksi halde, sadece sabit telefon üzerinden ses
naklinin, Türk Telekom için gelecekte yeterli olması mümkün değildir. İşte, biz
bunu gördük; özelleştirme hisse devri öncesi de, bu ülkede hızlı internet,
geniş bant internet yoktu, bunu başlattık ve şu anda 2 milyon aboneye ulaştı.
Bunun süratle artırılması lazım; çünkü, gelecek, artık, burada. İşte, bu
telekomünikasyon, bilişim, iletişim teknolojileri baş döndürücü bir hızla
ilerlemektedir değerli milletvekilleri. Bunların ilerlemesini, gelişmesini
anında takip etmek, sürekli takip etmek, gerekli tedbirleri almak
mecburiyetindeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, biz de konuşmanın
rehavetine kapıldık galiba; buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Teşekkür ederim.
İşte, bunun için, yine hükümetimiz,
Elektronik İmza Yasasını çıkardı. Türk Telekom, çoğunluk hissesi devredildikten
sonra kamu hizmetlerinin aksamaması için, yani, hizmetin götürülmesinin de,
maliyetin geliri karşılamadığı, gelirin maliyeti karşılamadığı noktalarda,
destek verilmesi için Evrensel Hizmet Kanununu çıkardık. Bundan sonra bizim
için Türk Telekom, herhangi bir telekom şirketiyle aynıdır. O yüzden, biz, kamu
olarak, bu görevleri kim isterse, farkını vererek, aynı kalitede yurdun, her
köşesine götürmek mecburiyetindeyiz.
Bunun ilk uygulamasına da başlıyoruz.
Önümüzdeki günlerde Millî Eğitim Bakanlığına tüm okulların bilgisayar sınıfına
kavuşturulması için Evrensel Hizmet Fonundan 25 000 000 YTL aktaracağız. İşte,
kamuya hizmet, halka hizmet budur değerli arkadaşlar. Vatandaştan aldığınızı
vatandaşa vereceksiniz. Aksi halde, vatandaş size istediğiniz desteği vermez.
Eğer, vatandaştan oyu alıp, hizmeti onlara layıkıyla götürmezseniz, vatandaş,
seçime gittiğinizde "hoş geldin" demez size. Bu hükümet, bu bilinçle
çalışıyor değerli arkadaşlar.
Şimdi, burada dile getirdi, e-devlet
kapısıyla ilgili. Ben teşekkür ediyorum Sayın Tüysüz'e; kendisi yok; ama...
E-dönüşüm Türkiye İcra Kurulu var; Başkanı Başbakan Yardımcısı; ben ve Sanayi
Ticaret Bakanı, sivil toplum kuruluşları, DPT bunların üyeleri. Bu kurulun
amacı nedir; Türkiye'de bilişim sektörünü halkımızın kullanımına yaygın olarak
sunmak. Yani, gelişen dünyada, artık, vatandaş, günlük yaşamında bu
bilgisayarı, interneti yüzde 70'e varan oranda kullanıyor. Yani, devletin
kapısında ömrünü geçirmiyor. Türkiye'de de bunun adımlarını atalım dedik ve
bunun ilk adımını da e-Türkiye kapısını, e-devlet kapısını oluşturmak için
attık. Türk Telekoma ve Devlet Planlama Teşkilatına görev verdik, ihaleyi yaptılar,
bilgi toplumu stratejisi ihalesi de yapıldı DPT tarafından ve şu anda 19 kalem
hizmeti içeren e-devlet portalı için
çalışmalar devam ediyor; firma bu çalışmaları yapıyor; süresi bir
yıldır, süre kasım ayında başlamıştır önümüzdeki kasım ayında bu işler
tamamlanacak ve böylece vatandaşın tek kapısı olacak, her kurumun kapısına
teker teker gitmeyecek, oluşturulan arayüzle beraber hizmet, tek kapıdan
vatandaşa verilmeye çalışılacak.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan; toparlıyorum.
Tabiî, arkadaşlar, yatırımcı düşmanlığı
yaparak bir yere varamayız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın
Bakan, yatırımcı düşmanlığı kim yapıyor?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Ben size söylemiyorum; burada dile getirildi.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ne alakası
var?! Siz buraya ne maksatla çıktınız?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Ben cevap veriyorum Sayın Özyürek.
Sayın Anavatan Partisi Milletvekili,
burada, Türk Telekom hissesine talip olan firmayla ilgili şeyler söyledi; bunun
cevabını veriyorum. Ben boş konuşmam; söylenen şeyin cevabını veriyorum.
Lüzumsuz konuşma benim âdetim değildir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bir de şunu
zamanında bitirebilseniz çok iyi olur.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen, Genel
Kurulu hitap ediniz ve konuşmanızı tamamlayınız; süremiz 5 dakika geçti.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Şimdi, bir birleşme, Aria-Aycell birleşmesinden bahsediliyor "Burada
devlet zarara uğradı, kamu zarara uğradı" diye birsürü iddialar dile
getirildi. Ben Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlara soruyorum: Bu birleşmeyi siz
desteklediniz. Desteklediniz; çünkü, bu ülkenin yararına bir iş yapıldı onun
için desteklediniz; teşekkür ediyorum. Onun için, burada gerçekleri
saptırmayalım. 3 milyar dolar para vermiş, bu ülkeye yatırım yapmış bir
kuruluşa, siz, ara bağlantı, roaming vermezseniz, işin sonunda adam iflasın
eşiğine gelir, gitmeye karar verir. Onun en büyük ortaklarından birisi Türkiye
İş Bankası, bu ülkenin önemli bankalarından bir tanesi, biz o işlemi gördük
Aycell ile Aria'yı birleştirdik. Şimdi, karşımızda, 7 000 000 abonesi olan 4
milyar dolarlık bir şirket var. Bunların ikisi de zarar ediyordu; yılda, Aycell
600 trilyon zarar ediyordu, Aria 800 trilyon, 1 milyar zarar ediyordu. Bu zarar
kimin; İş Bankasının. İş Bankası kimin; bu ülkenin değeri arkadaşlar. Biz, bunları
korumak zorundaydık, onun için bu birleşmeyi yaptık. Bu birleşmeyi yaptığımıza
da hiç pişman değiliz. Çok iyi bir iş yaptığımızı da düşünüyoruz; çünkü, bu
birleşmeden sonra, bunu yaparken, Bakanlar Kurulu kararı da aldık, bu Meclisten
kanun da geçirdik, her şeyi yasalara uygun yaptık. Daha sonra, bu konu, teftiş
konusu yapıldı. Yüksek Denetleme Kurulu, bu konuyu aylarca teftiş etti ve bu
birleşmenin de kamu yararına, hukuka uygun olduğunu tescil etti, raporunu da
yayınladı. Onun için, bu tezviratlara artık bir son verelim. Öyle bir şey yok.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, öbür maddelerde de
konuşma hakkınız var hükümet adına. Konuşmanızı tamamlarsanız, 7 nci dakikayı
bulduk çünkü.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Efendim, toparlıyorum. Çok teşekkür ediyorum.
Getirilen bu yasanın, çalışanlar lehine
oldukça kapsamlı bir düzenleme olduğunu ifade ediyorum ve Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Şahsı adına Alaettin Güven, Kütahya…
Buyurun Sayın Güven.
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1074 sıra sayılı Karaman Milletvekili Yüksel
Çavuşoğlu ve 3 Milletvekilinin 406 Sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin tümü üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 23 Ekim 1840
tarihinde Sultan Abdülmecit tarafından kurulan Postahane-i Amiraneden bugüne,
yaklaşık yüzaltmışbeş yıldır, Türk Telekom önemli mesafeler katetmiş, çağın
getirdiği haberleşme imkânlarını müşterilerine sunmaya çalışan özel ve önemli
bir kuruluş olagelmiştir.
Bu kuruluş, özel olarak bölgesel iletişim
pazarında, genel olarak da dünya pazarlarında rekabet edebilecek güç, yetkinlik
ve bilgi birikimine sahip kadroları bünyesinde barındırmaktadır.
Bilindiği gibi, Türk Telekomun yüzde 55
oranında hissesinin blok olarak satışına ilişkin özelleştirme süreci kapsamında
yapılan ihalenin kesinleşmiş sonuçları Resmî Gazetede yayımlanmış, Bakanlar
Kurulu tarafından da onaylanmış. Daha sonra, yüzde 55 oranındaki hissesinin
Oger Ortak Girişim Grubuna devir süreci 14 Kasım 2005 tarihi itibariyle
tamamlanmıştır.
Böylece, Türk Telekom, 406 sayılı Kanun ve
özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirket haline gelmiş, hisse devir
işlemleri tamamlanarak özelleşmiş, dolayısıyla, kamu kurum ve kuruluşlarına
uygulanan mevzuat Türk Telekoma uygulanmamaktadır.
Bu yasa teklifinin amacı, bu kurumda
çalışanların, önceki özelleştirmelerde yaşanan sorunlarla karşılaşmadan,
herhangi bir mağduriyet yaşamalarını önlemektir çalışanlarının.
Ayrıca, bu yasa teklifiyle, Türk Telekomda
çalışma imkânları daha cazip hale getirilmekte, bu sayede nakil talebinde
bulunacak personelin sayısı en aza indirilerek, kamuya malî yükün de en az
seviyede olması sağlanacaktır.
Teklifin yasalaşmasıyla, bu kurumda
yaşanan tedirginlik, belirsizlik ortadan kalkmış ve Türk Telekom personelinin
mağdur olması önlenmiş olacaktır.
Bu vesileyle, Telekom çalışanlarına ve
ülkemize bu yasa teklifinin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güven.
Sisteme girmiş olan milletvekili
arkadaşlarımız var soru-cevap için; o arkadaşlarıma söz vereceğim.
Sayın Coşkunoğlu, buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakana, aracılığınızla, üç sorum
var:
Bir tanesi, söylentiler var Sayın Bakanım,
bu Oger firmasının şerh koyduğu sözleşmeye, imtiyaz sözleşmesine; bu, doğru
mudur? Bir, onu sormak istiyorum. Doğruysa, ne gibi bir anlam taşıyabilir
ileride bizim için?
İkincisi, önemli bir hesap sundunuz;
rakamlar olarak, sonunda 25 milyara varan. Bunun 12 milyarı değeri, şu andaki
Türk Telekomun, diğerleri ek değerler. Bunu, yaklaşık bir ay önce
özelleştirilen Danimarka Telekom 13 milyar dolara, 13 milyar avroya gitti,
onunla karşılaştırırsak... Danimarka, oldukça küçük bir ülke, tabiî, Türk
Telekom çok daha büyük -ama, ben incelemedim Danimarka Telekomu, bilmiyorum siz
incelediniz mi- onunla karşılaştırırsak, küçücük bir ülkenin telekomunun 13
milyara gitmesi ile Türk Telekomun 12 milyar değer -artı değer, tabiî, uydu ve
diğerleri var- bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu değerlendirme…
Üçüncü sorum da, eğer, bu yasa teklifine
rağmen, çok sayıda Türk Telekom çalışanı, havuza, yani, nakil için başvuracak
olursa -bu olabilir hâlâ- veya kritik noktalardaki kritik sayıda eleman naklini
isterse, hükümetin bir (B) planı, ayrıca başka bir planı var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.
Sayın Bakanım, buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Tabiî, Türk Telekomda, nakle tabi 23 500
civarında personel var. Bu personelin bir kısmı kapsam dışı, bir kısmı 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre çalışan personel; yani, bunların tamamı
nakle tabidir; teorik olarak, bunların hepsi geçebilir. Şimdi geçebilir, bu
yasayla birlikte, beş sene içerisinde her an geçebilir veya beş sene sonunda
geçebilir veya hiç kalmaz, devam edebilir. Bu kadar geniş bir imkân
getiriliyor. Bunu yapmamızdaki amaç nedir; bunu yapmamızdaki amaç, hem kamuya
daha az yük getirmek hem de tecrübe kazanmış personelimizin anladığı işi
yapmaya devam etmesini sağlamak. Onları…
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Ya devam
etmezse…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Devam etmezse ne olacak; kamuya geçecek, bu hakkı onlara vermek
zorundayız. Eğer, oradan, işten çıkarılırsa, bunlar mağdur olsa, buna kayıtsız
kalmamız daha mı iyi olacak?!
Kamuya geçti; bu sefer, Türk Telekom
-yüzde 55'i ortağın, yüzde 55'i kamunun- gereken tedbiri alacak, personel
takviyesini yapacak. Bunda hiçbir sıkıntı yok. Şu anda da yapabilir; ama, bizim
istediğimiz, bu tecrübeli personelin orada devam etmesini sağlayacak yasal
düzenlemeleri en iyi şekilde yapmak ve onların kafalarındaki tereddütleri
gidermek. Bu konuda da çok önemli bir mesafe aldık. Son yapacağımız işlemle de,
artık, bunu, altı ay gibi kısa bir süreye sıkıştırmak yerine, beş yıla, hatta,
sonuna kadar, çalışabildiği kadar çalışmasını sağlamak. O bakımdan, bir
tereddüt yoktur.
İkinci olarak, tabiî, Danimarka Telekomu
detaylı incelemedim; ama, arkadaşlarımızın şimdi verdiği bilgiye göre,
Danimarka Telekomun bizim ciromuzun 1,5 katı cirosu var; çünkü "arpu"
denen, abone başına değer, kullanılan konuşma bedeli, Batı ülkelerinde millî
gelire göre daha fazla; dolayısıyla, ciroları daha yüksek. Bu kıyaslama ne
kadar doğrudur; onu da doğrusu,
kamuoyunun, sizlerin takdirine sunuyorum; çünkü, her firma kendi şartları
içerisinde değerlendirmek mecburiyetindedir. Neler dahil edilmiştir, neler
dahil edilmemiştir; imtiyazları nedir, ne değildir detaylara bakmak gerekir.
Bizim kıyasımız, kendi tarihsel süreci
içerisinde yapılmıştır; yani, Türk Telekom çok büyük avantajlara sahipken, her
şeyin tekeli ondayken, maalesef, değeri düşmüş, 2 milyar, 2,5 milyar, 3
milyarlar telaffuz edilirken, yapılan çok titiz ve gayretli bir çalışmayla,
tekrar, Türk Telekomun, değerinin çok üzerinde satılması başarılmıştır yüzde
55'lik hisse için; yüzde 45'i hâlâ kamunundur ve bu da, zaman içerisinde
-metodu da bellidir- halka arz edilecektir.
Oger şerh koymuştur, bu şayia değildir;
çünkü, her idarî işlemde şerh koyabilir. Bu da dava konusu olmuştur;
mahkemeler, bunun şerhinin yerinde olup olmadığına karar verecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Tamam Sayın Kandoğan.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı yoktur; birleşime 10
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.34
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.54
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
1074 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Karaman
Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu ve 3 milletvekilinin; 406 Sayılı Telgraf ve
Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı: 1074) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Teklifin maddelerine geçilmesinin
oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, teklifin maddelerine
geçilmesini oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Karar yetersayısı
vardır.
Madde 1'i okutuyorum:
TELGRAF VE
TELEFON KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1.- 4/2/1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon
Kanununun ek 29 uncu maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan
"otuz" ibaresi, "doksan (yüzseksen günlük aylıksız izin süresi
aşılmamak kaydıyla)" şeklinde, aynı fıkranın son cümlesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve bu fıkraya aşağıdaki cümleler eklenmiş, maddenin dördüncü
fıkrasındaki "Başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilen 4857 sayılı İş
Kanununa tabi kapsam dışı personele" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve
hisse devir tarihinden itibaren en geç beş yıl içerisinde iş sözleşmesi sona
eren ve Devlet Personel Başkanlığına bildirimi yapılan personele" ibaresi
eklenmiştir.
"Bu fıkranın birinci cümlesinde sayılanlardan
aylıksız iznin bitiminden sonra Türk Telekomun tabi bulunduğu mevzuata ve bu
fıkraya istinaden akdedilen sözleşmeye göre çalışmaya devam edenlerden hisse
devir tarihinden itibaren en geç beş yıl içinde iş sözleşmesi herhangi bir
nedenle sona erenler, bu madde hükümlerine göre işlem yapılmak üzere iş
sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren otuz gün içinde sözleşmenin sona
erdiği yılın 15 Ocak tarihindeki üçüncü fıkraya göre hesaplanan ücretleriyle
Devlet Personel Başkanlığına bildirilir ve bunların bildirim tarihine kadar
geçen süre içindeki aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri
ve ölüm yardımı ile diğer malî ve özlük hakları Türk Telekom tarafından
karşılanır. Söz konusu personel hakkında üçüncü fıkra hükümlerinin
uygulanmasında hisse devir tarihindeki kadro ve pozisyon unvanları esas alınır.
Bu fıkra hükümleri gereğince azami olarak yüzseksen gün süreyle kamu
görevlerinden aylıksız izinli sayılarak Türk Telekom'da çalıştırılmaya devam
olunanlar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklen geçiş hakkını
kullanmayarak İş Kanunu hükümlerine tabi olarak yeni bir sözleşme yapmak
suretiyle Türk Telekom'da çalışmaya devam edenlerin aksine bir talepte
bulunmamaları halinde kesenekleri kendileri, kurum karşılıkları ise Türk
Telekom tarafından karşılanmak suretiyle bağlı bulundukları sosyal güvenlik
kurumları ile ilgileri devam ettirilir ve kamu kurum ve kuruluşlarına nakil
hakkından vazgeçmiş olan personele ilişkin karşılıklılık esasına dayalı bir
müşterek bildirim Devlet Personel Başkanlığına sunulur. Önceden bağlı
bulundukları sosyal güvenlik kurumu ile ilgileri devam ettirileceklerin
emeklilik hak ve yükümlülüklerinin tespitinde, devir tarihi itibariyle
emeklilik hak ve yükümlülüklerine esas alınmakta olan kadro, görev veya
pozisyonlarının dikkate alınmasına devam olunur. Önceden bağlı bulundukları
sosyal güvenlik kurumu ile ilgileri yukarıda belirtilen şartlar dâhilinde devam
ettirileceklerin nakil talebinde bulunabilecekleri veya nakil işlemlerinin
devam ettiği dönem içerisinde geçecek hizmet süreleri; hisse devir tarihindeki
statülerinde geçmiş sayılarak bu süreleri kıdem aylıklarının hesabında dikkate
alınır ve bunların kazanılmış hak aylık derece ve kademeleri genel hükümler çerçevesinde
yükseltilmeye devam olunur. Bunlardan bu fıkrada belirtilen beş yıllık süre
içerisinde iş sözleşmesi fesholunanların kıdem tazminatları bu Kanunun ek 32
nci maddesinin dördüncü fıkrası dikkate alınarak ödenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika Sayın Yıldırım.
CHP GRUBU ADINA MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merakla bu yasayı bekleyen
sevgili Telekom çalışanları, hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu yasa nereden çıktı;
bu yasa, Elektronik Haberleşme Yasasının -70 maddelik bir tasarı- yılbaşından
önce Sayın Bakanımız Binali Yıldırım'ın komisyona gelip "bu yasa
yılbaşından önce çıkmalıdır -burada altkomisyon çalışmaları yapıldı- ve bir an
önce, bu yasanın çıkması gerekli" diyerek katılım sağladık. Biz de,
Bayındırlık, İmar Komisyonunun Başkanı Sayın Mustafa Demir'in başkanlığında
Adalet ve Kalkınma Partisinin bütün milletvekilleri, komisyon üyeleri ve
Cumhuriyet Halk Partisinin komisyon üyeleri, partimizin grup başkanlarının
direktifleri doğrultusunda, çalışanların mağdur olmayacak bir şekilde bir
çalışma yaptık, altkomisyon oluşturduk. Sayın Nusret Bayraktar'ın
başkanlığında, komisyonumuz, onbeş günlük bir süre içerisinde, yılbaşından
önce, bu yasaya gerek olmadan, Elektronik Haberleşme Yasasının 69 uncu
maddesinde de çalışanların özlük haklarını değerlendirecek bir madde de
komisyondan oybirliğiyle geçmiştir. Ancak, Meclisin gündemi, araya bayram
girmesi, birsürü sıkıntılarla, 70 maddeden oluşan o yasanın Meclisi epeyce
oyalayacağı gerekçesiyle, bu sefer, Yüksel Çavuşoğlu ve arkadaşlarımızın bir
teklifiyle, komisyonumuza 26.1 tarihinde geldi ve komisyon da orada
oybirliğiyle karar verdi. Aslında, daha önce komisyondan geçen bir maddenin
aynısıydı, 69 uncu madde bu sefer de bir teklife dönüşmüştü; ama, biz dedik ki,
o maddenin görüşülmesi, o yasanın görüşülmesi zaman alacağı gerekçesiyle, hemen
bu maddeyi, bu kanunu komisyonumuz görüşmeye almıştır ve kararı vermiştir ve hemen
de komisyon oybirliğiyle karar vermiştir. Cumhuriyet Halk Partili ve Adalet ve
Kalkınma Partisinin bütün üyeleriyle oybirliğiyle kanun kabul edilerek, teklif
kabul edilerek Genel Kurula gelmesi sağlanmıştır.
Hatta, komisyonumuzdan çıktıktan sonra,
Grup Başkanvekilimiz Kemal Anadol'a şahsım bilgi vererek, komisyona böyle bir
tasarı geldi, daha önceki Haberleşme Yasasının 69 uncu maddesinin aynısı;
fakat, o madde zaman alacağı için, Telekom çalışanlarında büyük bir tedirginlik
var, sendikacılarda büyük bir tedirginlik var; ülke bizim, özelleştirmeye
mantık olarak belirli noktalarda karşı olsak bile, çalışanların hak ve
hukuklarının kaybolmaması için, bu yasanın hemen Genel Kurula getirilmesine
Cumhuriyet Halk Parti Grubu olarak destek vermemiz gerektiğini Sayın Kemal
Anadol'a ilettim; o da "derhal" dedi. Aynı gün aynı zamanda Sayın
Sadullah Ergin'e de burada, Genel Kurulda gelerek, biz, komisyonda bir yasa
konuştuk, şu anda aciliyeti vardır, Bakanlığın aciliyeti vardır; çünkü, o
haberleşme yasası da 70 maddeden oluşmaktadır. Milletvekillerimiz, muhalefet
olsun diye değil, belki maddenin bütün konularını daha iyi içerik olarak
anlatmak için, bir katkı vermek için söz istemektedir, gruplar olarak konuşma
istemektedirler; bu, bir süreç alacaktır; o kanunun 69 uncu maddesini by-pass
yapmadan, bu kanun teklifi hemen Genel Kurula gelmelidir ve konuşulmalıdır
diye, kendisinden de talep ettim. O da dedi ki: "Rapor yayınlansın, hemen
alırız." Ama, 26.1'de çıkan komisyon kararını, ancak, bugün konuşmaya
başladık.
Değerli milletvekilleri, bu yasaya biz
karşı değiliz, çalışanın hak ve hukukuna karşı değiliz; ama, maalesef,
özelleştirmenin birtakım şartlarından -Sayın Bakan da söyledi- biz,
Kastamonu'da çok mağdur olduk, işçimiz mağdur oldu, çiftçimiz mağdur oldu. Taşköprü
SEKA özelleştirildi, 460 işçi sokağa bırakıldı; Küre Eti Bakır AŞ
özelleştirildi, 260 işçi sokağa bırakıldı; daha sonra 4/C maddesiyle ilgili bir
yasa çıkarılarak, bugün, onlar ne işçi ne memur, farklı konumlarda. Teknik
görev yapılan fabrikada kâğıt üretim teknisyeni olan, dozer operatörü olan
arkadaşlarımız, şu anda Adalet Bakanlığında mübaşir veya temizlikçi, hizmetli.
Gene, SEKA çalışanları, Millî Eğitim Bakanlığında, okullarda hizmetli olarak
görev yapmaktadır.
Evet, o yasayı da -Sayın Bakanın dediği
gibi- daha önce özelleştirmenin böyle bir altyapısını oluşturmadan, burada
çalışanlarla ilgili bir kanun getirilmeden onlar mağdur edilmiştir. Bu Meclis
döneminde 4/C'yle bir noktaya getirilmiştir, bu doğrudur; ama, eksiklikler
vardır, yanlışlıklar vardır; onlar ne işçidir ne memurdur. Bunlar
düzeltilmelidir; çünkü, süreç, sözleşmelidir, on ay çalışabilmekte ve daha
sonra iş akitleri yok olmaktadır; ama, Telekoma sağladığımız imkân onların
ötesindedir.
Bakın, hükümet tasarısında 69 uncu maddede
tasarı üç yıl iken, komisyonda bütün sendikacıların önerisiyle alt komisyonda
önce dört yıla, daha sonra da üst komisyonda "siyasî bir karardır"
diyerek Sayın Bakanın beş yıl olsun önerisiyle beş yıl süreye çıkmıştır. Ne
demektir beş yıl; beş yıl süreyle bugün havuza gitmek isteyen vatandaşlarımız,
Telekom çalışanları, istedikleri zaman da bu kanunun kapsamı içerisinde
Telekomdan ayrılabilecekler, bugünkü hakları ne ise beş yıl sonra da
ayrıldıkları tarihten itibaren, ilk 15 Ocaktan itibaren aynı hakları ve
hukukları sağlayabilecekler. Yani, bu yasa, bir diğer deyişle haberleşme
yasasının 69 uncu maddesi yeni bir madde olarak, kanun olarak buraya
getirilmiştir ve Cumhuriyet Halk Partisinin de, Adalet ve Kalkınma Partisinin
de çalışanlar için ortak bir ürünüdür.
Değerli arkadaşlar, ama, beni bir şey
üzdü, bakın, Türk Haber-Sen'in Genel Başkanları önemli duyuru yapıyor ve diyor
ki: "Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefeti yüzünden bu yasa
gecikiyor." Bu, gerçekten haksızlık. Yani, ben, Türk Haber-Sen'in Genel
Başkanına ve sendikacı arkadaşlarıma buradan seslenmek istiyorum; Cumhuriyet
Halk Partisine yapılan böyle bir
haksızlığı, bu dünyada insanlara insanlar sorar, ahrette de Yüce Allah sorar;
çünkü, bütün Cumhuriyet Halk Partililer ve biz, hepimiz, bu yasanın bir an önce
burada konuşulmasını, görüşülmesini, işçilerimizin ve Telekomda, işte, yok,
bilmem Oger'in lehine veya kamu… Zaten yüzde 55'i özel sektörün ise, yüzde 45'i
devletin. Yani, özel sektör buradan batacaksa biz de payımıza düşeni alacağız
demektir. Burası güçlenecekse, 100 lira kazanacaksa 55'i onun 45'i bizim
demektir; yani, kamunun demektir. Buranın başarılı olması için, buranın daha
etkin duruma gelmesi için, bundan sonra yapacağımız iş, o kuruma destek
olmaktır. Bizim yapacağımız iş budur. Bizim davranışımız bu noktadadır.
Değerli arkadaşlar, gerçekten bu yasayı
tüm içtenliğimizle destekliyoruz. Bütün çalışanlarımıza hayırlı olsun diyoruz.
Ürkmeye gerek yoktur. Verdikleri dilekçeleri geri alsınlar. Her zaman, istedikleri
zaman, kendi aleyhlerinde gelişecek bir tavır karşısında, o çalışanlarımız bu
hakkı, hukuku koruyabileceklerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bütün
Türkiye'den de, Kastamonu'dan da sürekli fakslar gelmektedir "aman, biz
havuza geçeceğiz..." bir telaş… Telaş etmeye gerek yoktur. İşte, yasa,
bugün bu saatlerde Türkiye Büyük Millet Meclisinden oybirliğiyle geçecektir. Cumhurbaşkanımızın
da hemen onaylamasıyla, sanıyorum, 16 Şubattan önce Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe girecektir.
Bu yasa, hayırlı olsun, uğurlu olsun.
Bütün insanlarımızın kaderi değişsin diyoruz.
Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Anavatan Partisi Grubu adına, Malatya
Milletvekili Süleyman Sarıbaş; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz Anavatan Partisi
olarak, çalışanlarımızın lehine olan bu yasayı açık desteklediğimizi ifade
etmek istiyorum. Yani, yasayla getirilen, kapsam dışı çalışan Türk Telekomdaki
personelimizin beş yıl süreyle, istedikleri zaman, havuza geçmek suretiyle
devlet memuru olma haklarının saklı kalmasının, yani, ücret haklarında da bir
kayba uğramamalarını temin eden bir yasa.
Tabiî, bu yasanın, sadece hükümetin, Sayın
Bakanımızın teklifiyle oluştuğu kanaatinde değilim. Muhtemelen, şirketi satın
alan, yüzde 55'ini satın alan Oger Telekomun da bir talebi olarak geldi; çünkü,
24 000 kişi, yaklaşık, bunların, herhalde, yüzde 90'a yakını kamu kurumlarına,
havuza geçme talebinde bulununca, şirketin kalifiye eleman bulma zorluğu
ortadan kalkacağı için, işletme zorluğuna düşeceği için, onların da işine gelen
bir teklif oldu. Mademki, onların böyle işine gelen bir teklifti, buna şeylerdi,
keşke bu süreyi on yıla çıkarabilseydik; çünkü, ben inanıyorum ki, on yıl
içerisinde, bu 24 000 kişiden en az yüzde 80'i, emekliliğini kazanmış, artık,
emekli olmuş, havuza geçmesine de gerek kalmayan personel haline gelirlerdi;
çünkü, havuzdan bunları atayacağınız başka kurumlarda da çok da bunların
niteliğine uygun iş bulma şansınız olmayacağı için, boş yere ücret ödemenin
önünü de kesecek şekilde, onların emekliliğini sağlayacak bir düzenleme olurdu
on yıla çıkmış olsaydı.
Efendim, tabiî, özel sektöre geçmiş; özel
sektör on yıl bunları tutmaz, tutamayabilir; ona da o hakkı, sermayeyi koyana o
hakkı vermek lazım gibi çok yatırımcıya övgü dolu sözler olabilir; ancak, onun
da buna ihtiyacı vardı; yani, bu pazarlıkta o bunu kabul eder idi diye
düşünüyorum. Keşke, bu beş yıl, on yıl olsaydı da, artık kamuya bir daha yük
getirmeden, bunlar tamamen orada emekliliklerini kazanabilecek duruma
gelselerdi.
Değerli arkadaşlar, bir de, tabiî,
geçmişten beri, Türk Telekomda çalışan personelin özlük haklarıyla,
güvenceleriyle ilgili çok yasa çıktı. Kapsam içi personel var, kapsam dışı
personel var, İş Yasası kapsamında çalışanlar var, 399 sayılı Kararname gereği
sözleşmeli çalışanlar var; yani, bir kurumda aynı işi yapan insanlar bile
değişik statülerde çalışıyorlar. Şimdi, bu yasayla, 24 000'e yakın Telekom
çalışanımız; yani, kamuya geçme hakkı olan, havuza geçme hakkı olan Telekom
çalışanlarımız, çok büyük ölçüde rahatlayacaklar. Yeterli midir; ben, on yılı
teklif ediyorum; on yıl, çok daha iyi olur; devlet açısından iyi olur, şirket
açısından da iyi olur, şirketin de kabul edebileceği bir tekliftir diye
düşünüyorum; ama, bir de, 24 000 kişiye yakın kapsam içi personel var. Yani,
onların bir kısmı kapsam dışına alındı satıştan evvel, Adamını bulanlar, hatır
gönül kullananlar, kapsam dışına alınarak bu haktan faydalanma hakkını
kazandılar; ama, kimseye kavuşamayan, adamını bulamayanlar kapsam içi olarak kaldılar,
İş Kanunu statüsündeler. Muhtemelen, evet, yüzde 45'i devletin hissesi,
mutlaka, devlet, devir sözleşmesine, imtiyaz sözleşmesine bunların iş
güvenliğiyle ilgili birtakım maddeler eklemiştir diye düşünüyorum, en azından
eklemesi gerekir kanaatini taşıyorum; bu sözleşmeyi görmedik, okumadık ama.
Fakat, bir şey var; bu insanlara da bu hakkı verelim. Bu insanları da, yani
kapsam içi personeli de, nasıl olsa, iş güvenceleri sona erdiği takdirde,
657'yle ilişkilendiren, özelleştirmeden doğan bir kanunumuz var; biz, bunları
4/C'ye göre kamu personeli yapıyoruz ve onları, zannediyorum, bugünkü
ücretlerle, 450 000 000-500 000 000 bir ücretle kamunun değişik işyerlerinde,
işte, Adalet Bakanlığımızda, Sağlık Bakanlığımızda, Millî Eğitim Bakanlığımızda
4/C'ye göre geçici statüde memur olarak çalıştırıyoruz; ancak, on ay
çalıştırıyoruz. Dolayısıyla bu insanların izin hakkını vermiyoruz. Dolayısıyla,
kıdem tazminatlarının ne olacağı da, emeklilik haklarının ne olacağı da meçhul.
Biz, Anavatan Partisi olarak, bu konuda bir kanun teklifi verdik; dedik ki: Bu
insanların, yani işçi olup özelleştirilince işini kaybedenlerin 657'nin
4/C'sine göre devletle ilişkilendirilmesini artık kaldıralım.
Bana, bir mühendis geldi. Divhan'da
çalışıyormuş mühendis, iş sözleşmesiyle; özelleştirmeden sonra dışarı çıkmış.
Bu 4/C maddesi kapsamında, tekrar, geçici personel olarak, Millî Eğitim
Bakanlığında, Malatya'da bir okula vermişler. Mühendisin aynen dediği şu:
"Onbeş yıllık makine mühendisiyim. Geçici personel olduğum için, 657'ye
tabi odacıdan daha alt statüdeyim. Bana, okulun odacısı 'şu sobayı yak, şu
lavaboları temizle diyor' kendisi güvenceli devlet memuru olduğu için benden
daha üst statüde." Şimdi, bu, onur kırıcı bir şey arkadaşlar; bu, onur
kırıcı bir şey. Yani, özelleştirmede, işçi statüsünde çalışan mühendisimizi,
teknisyenimizi, sürveyanımızı, makinistimizi alıp da, 4/C'ye göre, odacıdan
daha alt bir statüde, onların onurunu kırıcı bir çalışma hayatını sağlamak
doğru değil. Mademki bu insanları 4/C'ye göre kamuda faydalandıracağız, o
halde, mevcut çalıştıkları dikkate alınarak, mevcut statüleri -mühendisse
mühendis, teknisyense teknisyen- 657'yle direkt irtibatlandırıp, kendi
mesleklerine uygun -Devlet Su İşlerimizde, Karayollarımızda, TEAŞ'ımız da,
başka yerlerde- onurlu bir çalışma ortamını sağlayalım. Bunların sayısı çok
fazla da değil, 5-6 bin kişi. Telekomda da bu böyle; kapsam içi olan personelin
muhtemelen büyük bölümü teknik, vasıflı insanlar. Şimdi, bu insanları -belki
bir kısmı devam edecek; ama- yarın yerine asgarî ücretle alıp yetiştireceği
elemanları aldıktan sonra, bir de sendikasızlaştırma hareketiyle,
tazminatlarını verip kapı dışarı bırakacağız; ondan sonra, 4/C'yle ilişkilendirip,
Millî Eğitimde, Adalet Bakanlığında odacı olarak… Peki, bunların içinde mühendis
olanları biz odacı olarak nasıl çalıştıracağız veya hizmetli olarak nasıl
çalıştıracağız?! Ben diyorum ki, onları da sağlam statüye bağlayalım; bunlar
çok fazla değiller; ki, bu 24 000 kişiden muhtemelen 8-10 bininin emekliliği
dolmuştur, muhtemelen emekliliklerini vereceklerdir. Zaten, mevcut 6-7 bin
kişiyi ilişkilendirdik 4/C'ye göre. Ne yapalım, bu 10 000 kişiye de devlet, bu
şirket, bu imtiyazları kullanan şirket… Bak, 400 trilyon lira da Kurumlar
Vergisi indirdiğimize göre, yani bu imkânı da ona tanıdığımıza göre… Ee, artık,
bu 20 000 kişiye, 15 000 kişiye de, kendisine çalışma karşılığı, insanca yaşama
hakkı sağlayacak gücü de var. Yani, yüzde 55'e…
Evet, yatırımcıyı, Anavatan Partisi
korumuyor dedi Sayın Bakan. Bütün Türkiye'de dinleyenler bilir ki, Anavatan
Partisi liberal bir partidir, her türlü yatırımcının sonuna kadar yanındadır.
Yani, Anavatan Partisi, öyle, sermayenin ırkına, cinsine, cinsiyetine,
milliyetine, falan filan bakmaz; kim gelip bu memlekete bir taş koyar ise, ona
bütün yatırım engellerinin önünü açan zihniyetin partisidir. Türkiye'de
değişimi, bu yatırımların önündeki engelleri açan bir partidir. Sayın Bakanım,
yani "Anavatan Partisi yatırımlara karşı mı" derseniz, bütün
Türkiye'de herkes güler. Herkes bilir ki, Anavatan Partisi, liberal,
yatırımcının önünü açan, özel teşebbüse büyük önem veren bir partidir. Yani,
yatırımlara karşı olmamız mümkün mü?! Veya yatırımlar noktasında Türkiye'ye kim
gelip yatırım yapacaksa, buna hükümetin desteğinin arkasında olacağımızı,
sonuna kadar destek olacağımızı buradan açıkça ifade ediyorum. Yani, Türk
Telekomun özelleştirilmesindeki statü tartışılır; usule uygun mudur değil
midir, Hariri'yle neler görüşülmüştür, bu Kurumlar Vergisi indirimi önceden mi
yapılmalıdır, bilinmeli midir?.. Bunlar ayrı bir tartışmanın konusu. Bugün o
tartışmanın içinde değiliz. Burada, çalışanların hakkının konuşulduğu bir kanun
maddesinin üzerinde çalışıyoruz. O ayrı bir tartışmanın konusu olarak da
gündeme gelmelidir. Yani, ihaleden evvel Kurumlar Vergisi düşürülse idi belki
de ihale fiyatı 7,5 milyar dolar olacaktı. Yani, bunu yapacaksak önceden
yapmalıydık. Veya diğer özelleştirilen kurumlardaki çalışanlara bu Telekom
çalışanlarındaki hakkı niye vermiyoruz; onu da ayrı bir tartışma konusu
yaparız; ama, bu yasa, hiç değilse, kapsamdışı çalışan Telekom çalışanları için
hayırlıdır. Sonuna kadar destekliyoruz. Eksiktir, onu da ifade ediyorum; çünkü,
kapsam içindeki personel mağdur edilmektedir. Dün bana geldiler, söyledikleri
şu: "Sendika bizi sattı" diyorlar. "7 000 kişinin telefonu var,
hepsini yığayım. Özel, sektör, yarın asgarî ücretle alacağı kişilere işi
öğrettiği takdirde bizim tazminatları ödeyip dışarıda bırakacak" diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Pardon Sayın Sarıbaş, buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Tamamlıyorum
efendim.
Onlara da o güvenceyi sağlatalım, yüzde
45'i zaten devletin kontrolünde. Devletin, evet, yüzde 45 hakkı bu güvenceyi
veriyor mu?! Anonim şirketler hukukunda yüzde 51'i alan her türlü kararı,
yönetim yetkisini eline aldığına göre, devletin yüzde 45 hisse sahibi olması
yeterli güvence değildir. O insanları da rahatlatırsak, 24 000 aileyi de,
çocuklarını da iş güvencesi yoluyla sevindirmiş oluruz; çünkü, onlar da
çalışıyor, hizmet ediyorlar ve onun karşılığını istiyorlar, iş güvencesi
istiyorlar. Bu, çok bir istek değil. Bu duygularla, bu yasa teklifini
desteklediğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz.
Hepinize sayılar sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıbaş.
Şahsı adına Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun teklifinin ülkemize ve Telekom
çalışanlarına da hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Uzun zamandan beri büyük bir tereddüt,
endişe ve merak içerisinde olan Telekom çalışanlarının, bir nebze de olsa, bu
endişe ve meraklarının giderilmekte olduğuna da inanıyorum. Ancak, gönül
isterdi ki, bu kanun teklifiyle, Telekom çalışanlarımızın gelecek güvencesi ve
endişesi daha sıkı bir şekilde sağlanmış olsun, en azından beş yıl sonrası için
bile bir endişe ve tereddüt içerisinde olmasalardı.
Değerli milletvekilleri, özelleştirme,
artık, günümüzün çok açık ve net bir gerçeği. Dünyanın bütün ülkelerinde,
artık, özelleştirme, toplumun büyük kesimleri tarafından kabul edilen, tasvip
edilen bir uygulama ve Türkiye'de de, uzun yıllardan beri bunun örneklerini hep
beraber görüyoruz, yaşıyoruz. Yalnız ben, Sayın Ulaştırma Bakanımızın,
Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili, geçmişten günümüze yapmış olduğu
açıklamalara bazı ilaveler yapmak istiyorum.
1994 yılı içerisinde, Telekomun
özelleştirilmesiyle ilgili olarak yapılan çalışmalar karşısında, Türkiye Büyük
Millet Meclisinden milletvekillerimiz, Anayasa Mahkemesine, bu yapılan
çalışmalarla ilgili bir iptal davası açtılar.
Bu iptal davasının altında imzası olan
bazı milletvekillerinin isimlerini okumak istiyorum: Sayın Abdüllatif Şener,
Sayın Abdullah Gül, AK Parti Grup Başkanvekili olan arkadaşımız ve şu anda,
burada, bu sıralarda oturan bazı milletvekilleri arkadaşlarımız.
Bakınız, orada hangi gerekçeyle Anayasa
Mahkemesine itiraz ediyorlar, bunu dikkatlerinize sunmak istiyorum ve bir ibret
vesikası olarak önünüze koymak istiyorum: "Mondros Mütarekesiyle Osmanlı
Devletinin bütün haberleşme birimlerine el konması, dört yıllık yenilgiyle
biten bir savaştan sonra ve ancak işgal kuvvetlerinin fiilî müsaderesiyle
olmuşken, bu yetkiyi altın tepsi içinde sunma anlamı taşıyan bir düzenleme,
ulusal bağımsızlıktan bile bile vazgeçme ve sömürgeleşmeyi kabul etme anlamına
gelir." Ve yine aynı itirazla, bakınız: "Türk Milletinin
bağımsızlığını korumakla görevli olanların, devletin ekonomik bağımsızlığını
sağlamak üzere kurulmuş devlet tekellerini satmasının, Türkiye'yi ekonomik,
dolayısıyla, siyasal açıdan bağımlılaştıracağı ortadadır."
Değerli milletvekilleri, bugün, Sayın
Bakanımızın 1994 yılında özetlediği bir konunun, Anayasa Mahkemesine iptale
götürülen bir konunun altında, bugün yan yana oturdukları hangi bakanların
imzası olduğunu ve bunu Türkiye'yi satmakla eşanlamlı olarak Anayasa
Mahkemesine itirazda bulunduklarını da Türk kamuoyu önünde ve Meclisin önünde
bunları ifade etmeyi bir borç olarak görüyorum. Ancak, biz, özelleştirmenin
yanında olan bir partinin mensubuyuz ve özelleştirmeler mutlaka yapılmalı
Türkiye'de; ancak, bizim itiraz ettiğimiz bir nokta var; özelleştirmeler şeffaf
bir şekilde yapılmalı, halkın gözü önünde özelleştirmeler yapılmalı; ama, son
dönemlerde yapıldığı gibi, kamuoyundan gizlenerek geceyarısı yapılan
görüşmelerle özelleştirmelerin yapılmasına hem milletimiz hem de bizler
şiddetle karşıyız. O nedenle, bundan sonra yapılacak olan özelleştirmelerde de,
özellikle o kurumda çalışan insanların geleceklerinin güvence altına
alınmasıyla ilgili tedbirlerin de mutlaka alınması lazım.
Bakınız, bugün TÜPRAŞ çalışanları da büyük
bir endişe ve merak içerisinde, gelişecek olan gelişmeleri takip etmektedirler.
O nedenle, değerli milletvekilleri,
inşallah, bu kanun, buradan geçtikten sonra, bir nebze de olsa, Telekom
çalışanlarının sıkıntılarını hafifletecek olan bir kanun teklifidir.
Demin de söyledim, gönül isterdi ki, bu
beş yıllık süre daha uzun süre olsun ve bunun yanında bazı ek tedbirler
alınsın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür
cümlenizi de alayım…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi
söylüyorum.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle bu kanun
teklifinin, tekrar, Telekom çalışanlarına hayırlara vesile olmasını diliyor,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.
Sayın Kapusuz, buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yerimden bir şey
arz edebilir miyim efendim?
BAŞKAN - Buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli konuşmacı hangi çağda nerede yaşıyor bilmiyorum; ama…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Böyle bir hitap
olur mu?! Lütfen…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - …bütün
özelleştirmeler…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Yani, böyle bir
hitap tarzı var mı?!
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - …televizyonlarda
canlı yayınlarda yapılıyor…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Size yakıştı mı
Sayın Grup Başkanvekili?!
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - …herkesin gözünün
önünde yapılıyor.
İki, bu arkadaşımızın bahsettiği…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Böyle bir hitap
tarzı olur mu?!
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ben, onu yine
kendisine bırakacağım. O dönemden sonra Anayasa değişiklikleri yapıldı,
yasalarda onlarca defa değişiklik yapıldı; yapılan özelleştirme şimdi buna göre
yapılmaktadır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, hepimiz bu çağda
ve 21 inci yüzyılda yaşıyoruz. Teşekkür ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
benim oradaki itirazlarım, Anayasa Mahkemesine yapılan müracaattaki
ifadelerdir. Türkiye'nin satılmakta olduğunu söylüyorsunuz Sayın Kapusuz. Senin
de imzan var bunun altında.
BAŞKAN - Tamam Sayın Kandoğan. Teşekkür
ederim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hangi çağda
yaşadığına aklın ermiyor senin daha!..
BAŞKAN - Sayın Telat Karapınar...
Konuşacak mısınız Sayın Karapınar?
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
TELAT KARAPINAR (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1074 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesi
üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan, bizim yapmış
olduğumuz özelleştirmeler hakkında da bir bilgi vermek istiyorum. Hepinizce
malum; ama, bizim, yapmış olduğumuz özelleştirmeler, yetmiş milyonun gözü
önünde, televizyon ekranlarında yapılıyor. Ama, geçmiş dönemde, o 1994
tarihlerinde yapıldığı gibi, birilerinin kocalarına bir yerler peşkeş
çekilmiyor; bunu, öncelikle, açıklamak istiyorum.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Kimin dönemi
oluyor o dönem?
TELAT KARAPINAR (Devamla) - Daha sonra da,
konuşmama başlamak istiyorum.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Kimin dönemi
olduğunu hep beraber bilelim.
TELAT KARAPINAR (Devamla) - O dönemin
hangi dönem olduğunu bütün arkadaşlarımız biliyorlar; benim tekrarlamama da
gerek yok.
Benim de imzamın bulunduğu bu teklif,
malumunuz olduğu üzere, Türk Telekom kamu payının yüzde 55'inin blok satışı
yapılarak özelleştirilmesi ve 14.11.2005 tarihinde de devir sürecinin
tamamlanması nedeniyle, kamu payının yüzde 50'nin altına düşmesi dolayısıyla
gelmiştir. Bu nedenle, Türk Telekomda bulunan birkısım personelin diğer kamu
kuruluşlarına nakline ilişkin süreç de başlamıştır.
Bu kanunun 1 inci maddesi, nakle tabi
personele daha cazip imkânlar sağlayarak kurumda kalmalarının sağlanması; bu
vesileyle, Türk Telekom, nitelikli insan gücünü koruyacak ve kamu da, bu
personelin malî yüklerinden daha az etkilenecektir.
Bu kanunda öngörülen en önemli haklardan
bir tanesi, nakil hakkı bulunduğu halde naklolunmayan personele, beş yıllık
süre içerisinde, kamuya dönme hakkının tanınmasıdır. Bu sürede, bağlı bulunduğu
sosyal güvenlik kuruluşuyla ilişkileri devam ettirilerek, Türk Telekomda
çalıştığı süre içerisinde geçecek beş yıllık hizmet sürelerinin kazanılmış hak,
aylık ve derecesi ile kıdem aylığının hesabının da dikkate alınabilmesine imkân
sağlanmış; devletin üzerine herhangi bir yük yüklenmemekte olup, Türk Telekom çalışanları
arasındaki tedirginliği de büyük oranda gidermektedir.
Ben, konuşmama son verirken, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karapınar.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2
adet önerge vardır.
Önergeleri, önce, geliş sırasına göre
okutup; sonra, aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1074 sıra sayılı Telgraf
ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "aşılmamak kaydıyla"
ibaresinden sonra gelmek üzere "ve 15 Ocak 2006 tarihindeki üçüncü fıkraya
göre hesaplanan ücretleriyle" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Yüksel Çavuşoğlu |
Telat Karapınar |
|
İstanbul |
Karaman |
Ankara |
|
Metin Kaşıkoğlu |
Ekrem Erdem |
|
|
Düzce |
İstanbul |
|
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1074 sıra sayılı Telgraf
ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci
maddesiyle 4.2.1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun ek 29
uncu maddesinin birinci fıkrasına
eklenen cümlelerin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Mustafa Ilıcalı |
Telat Karapınar |
|
Ordu |
Erzurum |
Ankara |
|
Nusret Bayraktar |
Hamit Taşcı |
|
|
İstanbul |
Ordu |
|
"Bu fıkra gereğince bağlı
bulundukları sosyal güvenlik kurumları ile ilgilerinin devam ettirilmesi
talebinde bulunanların beş yıllık sürenin bitiminden sonra da Türk Telekomda
çalışmaya devam etmeleri durumunda, beş yıllık sürenin bitiminden sonraki emeklilik
hak ve yükümlülükleri hakkında yukarıda belirtilen usul ve esaslara göre işlem
yapılmaya devam olunur."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz.
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçeyi okutun
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Beş yıllık sürenin bitiminden
sonra Türk Telekomda çalışmaya devam etmek isteyenlerin beş yıllık sürenin
bitiminden sonra Türk Telekomda geçecek hizmet sürelerinin de emeklilik
yönünden hisse devir tarihinden önceki statülerinde geçmiş sayılarak,
kazanılmış hak aylık derece ve kademeleri ile kıdem aylıklarının hesabında
değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1074 sıra sayılı Telgraf
ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "aşılmamak kaydıyla" ibaresinden
sonra gelmek üzere "ve 15 Ocak 2006 tarihindeki üçüncü fıkraya göre
hesaplanan ücretleriyle" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle, sözleşme imzalayarak Türk
Telekomda kalan personele daha sonra kamuya nakil halinde verilen hakkın, 12
Nisan 2006'ya kadar nakil talebinde bulunacak personele de tanınmasıyla
eşitliğin sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önergeler istikametinde
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu.
Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Buraya, kürsüye gelen Adalet ve Kalkınma
Partisinin değerli milletvekilleri bir kanun teklifiyle ne kadar önemli bir
yasayı Parlamentoya getirdiklerini ifade ettiler ve bunun, Telekom
çalışanlarına çok ciddî ayrıcalıklar taşıdığını da, yine, konuşmalarında ifade
ettiler.
Şimdi, birinci nokta, değerli
milletvekilleri; bu kadar önemli bir yasa, hangi gerekçeyle, hükümet tarafından
buraya getirilmiyor? Bir kanun teklifi olarak getirilmesinin nedenini,
doğrusunu isterseniz, anlayamadım.
Bu tür kişiler arasında ayırım yapan,
ayırımcılığı önplana çıkaran, benim adamlarıma iyi yasa çıkarayım, benim adamım
olmayanlar da okka altına gidebilirler diye çifte standart getiren bir teklifi,
niçin, acaba hükümetten kaçırırız biz?
İkinci önemli nokta; bakın değerli
milletvekilleri, şurada, Plan ve Bütçe Komisyonuna da sevk edildiği söyleniyor
bu teklifin. Hangi gerekçeyle, bu teklif, Plan ve Bütçe Komisyonundan
gizlenmiştir?! Hangi gerekçeyle gizleniyor?! Malî haklar var burada; malî
haklar Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeyecek de nerede görüşülecek?!
Şimdi, bu teklifteki garabete bakın
arkadaşlar; diyor ki: Eğer, bu çıkmazsa, çok önemli bir kamu hizmetinin
aksaması sonucunu doğuracaktır. Arkadaşlar, siz bunun yüzde 55'ini
özelleştirmediniz mi; ne kamu hizmetinden bahsediyorsunuz?! Hangi kamu hizmetinin
engelleneceğinden söz ediyorsunuz siz?! Olay bitmiş, özelleştirmişsiniz,
kalkmışsınız diyorsunuz ki, eğer bu yasa çıkmazsa, kamu hizmeti aksayacak.
Hangi kamu hizmetinden bahsediyorsunuz?! Ortada kamu hizmeti diye bir şey yok.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Haberleşme…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Ortada Oger
var. Sayın Bakanın olağanüstü destek
verdiği, hükümetin destek verdiği, Sayın Başbakanın, Sayın Abdullah Gül'ün
özelleştirme öncesinde Lübnan'a gittikleri, bir özel finans kurumunun genel
müdür vekiliyle beraber gittikleri, pazarlama faaliyetini orada
gerçekleştirdikleri bir kuruluşu konuşuyoruz; yüzde 55'i gidiyor, biz, gelmişiz
buraya, kamu hizmeti aksar diyoruz.
Başka ne diyoruz; nakle tabi personelin
büyük bir kısmının nakil hakkını kullanması durumu kamuya aşırı yük
getirecekmiş. Günaydın! Özelleştireceksiniz, şimdi de kalkıp diyeceksiniz ki,
bu kanun çıkmazsa kamuya aşırı yük gelecek. Ee, aklınız neredeydi değerli
arkadaşlar?! Kamuya aşırı yük geleceğini siz özelleştirme kararı alırken
düşünmediniz mi?!
Daha garip bir şey söyleyeyim; kamunun
beklenmeyen bir yükle karşılaşma ihtimalinin önüne geçiyormuşuz bununla,
beklenmeyen bir yükle karşılaşabilirmiş!
Sayın Bakan, az önce, burada, Telekomun
özelleştirilmesinden nasıl olağanüstü bir gelir elde ettiğini anlattı. Bu kadar
olağanüstü bir gelirin elde edildiği bir özelleştirmede, niye acaba kamuya bir
beklenmeyen yük gelirmiş, hangi gerekçeyle gelirmiş?
Şimdi, değerli arkadaşlar, eğer bunlar
varsa ve doğruysa, o zaman, hükümetin, özelleştirmeleri yaparken oturup
düşünmesi lazım, ayrıntılara girmesi lazım, doğrusu nedir eğrisi nedir bakması
lazım, personel ne olacak ona bakması
lazım; ama, bütün bunlar, maalesef, gözardı ediliyor.
Bakın şimdi değerli arkadaşlar, deniliyor
ki… Sayın Bakan ve Plan Bütçe Komisyonunda bir konuşmasında dedi ki: "Türk
Telekomda yalnızca 1 000 vasıflı eleman vardır."
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Yanlış.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Tarihini de
söyleyeyim; 4.7.2004 Sayın Bakanım. Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmanız.
Sadece 1 000 vasıflı eleman Türk Telekomda
çalışıyorsa -ki, bunu, aynı zamanda Telekom yetkilileri de zaman zaman
seslendirdiler- 1 000 tane vasıflı eleman varsa, peki, o zaman, nasıl oluyor
da, siz, 24 000 kişiyi, o diğer vasıfsızların tümünü kamuya yıkmaya
çalışıyorsunuz? Türk Telekomun nitelikli elemanlarını bu derece aşağılamaya,
acaba, Bakan olarak sizin yetkiniz var mı?!
İşin garip tarafı, beş yıla çıkarıyorsunuz
bunu; beş yıl… Beş yıl içinde, kişi, birkısım personel -Türk Telekomun bütün
personeli değil, birkısım personeli- diyorsunuz ki, beş yıl, bunlar, Oger'de
çalışabilir. Ne anlama geliyor biliyor musunuz arkadaşlar bu -bunlar 339 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye tabi- devlet memurlarının beş yıl süreyle Oger'e
kiralanması anlamına geliyor arkadaşlar.
Siz, acaba, kamu çalışanlarının özel
sektöre kiralandığı bir modeli gördünüz mü hiç?! Bu modelle, siz, Türkiye
Cumhuriyetinin personel sisteminin dibine dinamit koyuyorsunuz. Dinamit
koyuyorsunuz, farkında değilsiniz. Gelip, burada, diyorsunuz ki, çok güzel
şeyler yapıyoruz. Bana gösterebilir misiniz, hangi çağdaş ülkede devlet
memurları özel sektöre kiralanıyor?! Siz yarın, buraya, hâkimleri de
kiralarsanız hiç şaşmayacağız! Böyle bir şeyi nasıl yapabilirsiniz?!
Kiralama şununla da kalsa iyi: Beş yıl
diyorsunuz. Oger diyecek ki: "Bir dakika arkadaşlar… Şunları kabak seçer
gibi seçeceğim, sizi ben kabul etmiyorum, siz gidin, siz gidin; şunlar benim
işime yarıyor, ben bunlarla çalışacağım."
Yani, şimdi, siz Oger'e ne avantajlar
sağladığınızı biliyor musunuz Sayın Bakanım? Ne avantajlar sağladığınızı
biliyor musunuz? Siz, bununla, ihale koşullarını değiştiriyorsunuz. Düşünün
şimdi, ben ihaleye giriyorum. İhalede 30 günlük süre tanınmış arkadaşlar -30
gün içinde tercih yapacağım, ya devlet
ya burası- onu 90 güne çıkarıyorsunuz, bir de beş yıl veriyorsunuz. Beş yıl
içinde gelirsen tamam, öbür tarafa gidersen tamam.
Peki, arkadaşlar, ben ihaleye girerken, bu
beş yılı bana söyleseydiniz, belki, ben daha yüksek fiyat verirdim. Sizin ne
hakkınız var Sayın Bakanım, ihale koşullarını değiştirmeye? Sizin yetkiniz var
mı ihale koşullarını değiştirmeye? Bunu nasıl yapabilirsiniz siz? Bu teklifi
Plan ve Bütçe Komisyonundan, bir uzmanlık komisyonundan kaçıracaksınız, buraya
geleceksiniz, bu teklifi, burada, savunacaksınız. Akılla, mantıkla bağdaşır bir
yönü yok bunun.
Şimdi, burada, sadece, onlar çalışmıyor
tabiî. Beş yıla tabi olan kapsam içi, kapsam dışını ikiye ayırmışsınız. Peki,
burada çalışan işçiler bu ülkenin insanı değil mi? Onlar uzaydan mı geldi? Bu
ülkenin işçilerine sizin sahip çıkma göreviniz yok mu? Sizin Telekom
çalışanları arasında ayırım yapma yetkiniz var mı Sayın Bakan? Onlar bu ülkenin
insanı değil mi? Onlar alınteri dökmüyor mu? Onlar akşam evlerine, çoluk
çocuğuna yemek götürmüyor mu, ekmek götürmüyor mu? Siz, bu ayırımı hangi hakla
yaparsınız? Ama, siz, bunu yapıyorsunuz. Bunu, ne adına yapıyorsunuz; fakir
fukara, garip gureba edebiyatı yaparak yapıyorsunuz. Bunda hakkınız yok sizin.
Siz, Telekomda çalışan işçi, memur, herkese sahip çıkmak zorundasınız. Ayırım
yapamazsınız onlar arasında. Hak verirseniz herkese, hak vermezseniz kimseye
vermezsiniz. Birileri size gelip "bana hak ver" dediği zaman
diyeceksiniz ki, ben, o kurumda çalışan tüm personel için aynı kararları
alırım. Eşitleri yaparım diyeceksiniz.
YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Karaman) - O, 2000
yılında yapıldı.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Siz...
Bakın, 2006 yılı. Siz eşitlikten bahsetmiyor musunuz? Adalet sözcüğü sizin
partinizin adında yazılı. 2000 yılında haksızlık yapılmışsa, 2006'da, şu
kürsüye gelip, diyeceksiniz ki, biz, Adalet ve Kalkınma Partisiyiz, biz,
adaleti sağlayacağız... 2000 yılında haksızlık yapıldı, biz, bunu düzeltiyoruz.
Siz, gelip, o adaletsizliğin üstüne tuz biber ekiyorsunuz. İsyanımız da buradan
zaten. Bunu nasıl yaparsınız siz?
Siz, kamu çalışanları üzerinde otorite
kamu değil diyorsunuz, otorite, artık, Oger firmasıdır diyorsunuz. Bunu, hangi
yetkiye dayanarak söylüyorsunuz? Bunun Anayasaya aykırı olduğunu siz bilmiyor
musunuz değerli arkadaşlar?
Sayın Bakan burada bir şey daha söyledi.
"Aycell-Aria birleşmesini biz yaptık" dedi, "Cumhuriyet Halk
Partisi olarak siz de destek verdiniz." Doğru.
Sayın Bakan, biz desteği, zarar eden iki
kurumun birleşmesi ve onun kârlı bir kuruluş haline gelmesi, ülkenin
ekonomisine katkıda bulunması için verdik, ekonominin gereği için verdik; ama,
biz size şunu söylemedik: Bu birleşmeden önce Aycell'in içini parayla doldurun,
götürün öbür tarafa peşkeş çekin… Biz size böyle mi yetki verdik?! Şimdi, Sayın
Bakan diyecek ki, o zaman niye bunu, yetkiyi verdiniz, yani, niye desteklediniz
bunu biliyorsanız.
Biz bunu, siz bu birleşmeyi yaptıktan
sonra Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun raporlarından öğrendik Sayın
Bakan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bağlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Karar
çıktıktan sonra, siz kalkıyorsunuz, Aycell'in içini dolduruyorsunuz, öbür
tarafa peşkeş çekiyorsunuz. Eğer istiyorsanız, açarsınız, 2004 yılı Aycell
raporuna bakarsınız, orada bütün ayrıntılar yazılıdır.
Siz, Oger'in haklarını savunmak zorunda
değilsiniz Sayın Bakan. Siz, Oger'in çıkarlarını savunmak zorunda değilsiniz.
Sizin göreviniz, Türkiye Cumhuriyetinin çıkarlarını savunmaktır, kamunun
çıkarlarını savunmaktır. Siz bu tutumunuzla, bu davranışınızla, Telekom
çalışanları arasında ayırım yapıyorsunuz; ayırımı yaparken, Türkiye
Cumhuriyetinin lehine değil, Oger'in lehine davranıyorsunuz. Sizin buna
hakkınız yoktur. O koltuğu, lütfen, bir an önce bırakın.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Yaşa be!..
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Kılıçdaroğlu.
Hükümet adına, Ulaştırma Bakanı Sayın
Binali Yıldırım.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, kafam karıştı doğrusu,
Cumhuriyet Halk Partisinin iki tane sözcüsünü dinledik. Burada hiç birbiriyle
örtüşmeyen bir konuşma izledim.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Gerçeği
söylüyoruz Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Acaba, biz mi yanlış yapıyoruz, yoksa, bu işte bir yanlışlık mı var; bunu
burada düzeltmemiz lazım. Sayın…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - O işte bir
yanlışlık var Sayın Bakan.
İSMET ATALAY (İstanbul) - Çelişki var.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Şimdi, ben, size şunu söyleyeyim: Türk Telekomun yüzde 100'ü de satılmış
olsa, tamamen de özelleştirilmiş olsa, verdiği hizmet, kamu hizmetidir. Bu
halka haberleşme hizmeti vermektedir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Siz
"kamu" tanımını bilmiyorsunuz Sayın Bakan!
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Özel sektörün
yaptığı işler kamu hizmeti mi?!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Tıpkı, Turkcellin yaptığı gibi, tıpkı, Aveanın yaptığı gibi…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Siz
"kamu"nun ne anlama geldiğini bilmiyorsunuz herhalde!
RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Bir dinleyin
ya, yeter artık!..
MUHARREM KILIÇ (Malatya) -
"Kamu"nun ne olduğunu bilmiyor!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- …tıpkı Telsimin yaptığı gibi. Kamu adına verilen her türlü hizmet, kamu
hizmetidir. (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)
SONER AKSOY (Kütahya) - Muharrem Bey,
dinleyin.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, Sayın Kılıç,
Sayın Özkan, Sayın Aksoy… Lütfen, arkadaşlar…(AK Parti ve CHP sıralarından
gürültüler) Sayın Yıldırım… Lütfen, Sayın Bakanı dinleyelim arkadaşlar… Lütfen…
Buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, kamu hizmeti, bu ülkenin yetmişiki milyonuna verilen
hizmettir.
SONER AKSOY (Kütahya) - O kadar, tarif bu
işte!..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Kim verirse versin bu hizmeti. Bunun herhangi bir tasnifini yapmak, devlet
eliyle verilenler kamu hizmetidir, makbuldür; özel sektör eliyle verilenler
makbul değildir, biz bunu tanımayız deme lüksümüz yoktur.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Hayır, asla
bunu diyemezsiniz! (AK Parti sıralarından gürültüler)
RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Dinle ya, dinle
kardeşim!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Lütfen, dinleyin, efendim. Lütfen, dinleyin. Siz, böyle söylediniz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Hayır
efendim, ben öyle söylemedim.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- "Ortada kamu hizmeti kalmadı, Oger'e hizmet vermek var" diyen
sizsiniz Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Evet, öyle
söyledim, doğru.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Halkımız dinliyor burada, lütfen…
RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Devam edin
Sayın Bakanım, devam edin.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Şimdi, bu Türk Telekomda 2000 yılında çıkarılan bir yasa var, 4502 sayılı
Yasa. Sayın Kılıçdaroğlu her şeyi iyi bilir, bürokrasiden geliyor, devlette kaç
türlü çalışma statüsü olduğunu yıllardan beri biliyor. Başında olduğu kurumda
da bu vardır. Onun için, burada gerçekleri görmezden gelip, siyaseten bir şey
söylemek kolaydır, bunu söylersiniz. 4502'de kapsam dışı, kapsam içi, kapsam
dışı nakle tabi personel, kapsam dışı ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
göre çalışanlar olarak tanımlanmış; yani, bunlar İş Kanununa tabi değil,
ücretleri yönetim kurulu kararıyla veriliyor, emeklilik bakımından da Emekli
Sandığına bağıtlanmış personel.
"Hisse devri yaptınız. Bu personeli,
tamamen, nakle tabi olduğu için havuza alacaksınız ve diğer kurumlara
dağıtacaksınız." Bunun önünde bir engel yok. Burada getirilen, çalışana
tercih hakkı vermektir değerli arkadaşlar. Kimse, kamu çalışanını, birini kiraya
vermeye haddi yoktur, bunu burada söylüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Personel, istediği zaman, istediği şekilde
gelir, devletin diğer onurlu kuruluşlarında çalışır, bu yol her zaman açıktır.
Biz bir şey diyoruz; diyoruz ki: Size şu
hakkı getiriyoruz, gelmeyin, tecrübenizi, düzeninizi kurduğunuz bu kurumda
çalışmaya devam edin. Bu iş altı ay içinde olacaktı, bu süreyi beş yıla
yayıyoruz, hatta beş yıl sonra da gelmek isteyenlere yine aynı hakkı tanıyoruz.
Şimdi yaptığımız budur değerli arkadaşlar ve burada bir yanlışlık varsa,
Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri "biz bu yasayı destekliyoruz" dedi,
komisyonda da tam mutabakatla geçti ve Plan ve Bütçe Komisyonu da tali komisyon
olarak... Meclis Başkanının takdiriyle verildi, bizim tercihimiz yok, bizim bir
şeyi saklayıp gizlediğimiz yok. Kaldı ki, bu, kamuya bir malî yük getirmiyor,
aksine, kamudan bazı malî yükleri alıyor.
İki türlü faydası var: Birincisi, kamu
hizmetinin aksamasını engelliyor; ikincisi, bu personel millete, memlekete,
insanımıza, kaldığı yerde daha çok faydalı oluyor, havuza gelmek yerine. İşte,
bu tercih seçeneklerini biz sunduk; yaptığımız bundan ibaret. Bu, yanlışsa,
suçsa, biz bu suçun muhatabıyız; bunu şerefle kabul ederiz arkadaşlar.
Çalışanlar için her şeyi yaparız. (AK Parti sıralarından alkışlar) Çalışanlar
üzerinden de siyaset yapmayı reddederiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Haluk Koç'a bir düzeltme yapacağım;
ben, burada dedim ki: "Sayın Haluk Koç, sataşmada şampiyon." Bu,
yanlış bir tabir oldu; düzeltiyorum. Kendisinin Grup Başkanvekili olduğunu
unuttum; çünkü, Grup Başkanvekili olarak, zaman zaman buradaki konuşmalara
sıkça müdahale ediyor. Bu, karşılıklı konuşma grubuna giriyor. Ben, bunu, bu
şekilde düzeltiyorum yeri gelmişken.
Sayın Kılıçdaroğlu, bakınız, şimdi, Türk Telekomun özelleştirme
süreci, bütün kamuoyunun gözü önünde gerçekleşti. Bunun her aşamasını, biz,
kamuoyuyla paylaştık ve ihale de, en şeffaf şekilde, kamuoyunun gözü önünde,
basın ve medyanın gözü önünde gerçekleşti ve özelleştirmeyle birlikte başlayan
yargı süreci de, adım adım devam etmekte ve bugün, daha sabahleyin,
birleştirilmiş 18 davanın da kararı verildi; yani, bütün her şey ortadayken,
kalkıp "efendim, Telekomu, filana falana peşkeş çektiniz" düşüncesini,
ithamını ben kabul etmiyorum; halkın huzurunda, bunu, bu sözleri size iade
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu ülkenin kaynaklarını, bu ülkenin
değerlerini, tek bir çakıl taşını bile kimseye vermeye, peşkeş çekilmeye haddi
yoktur. Bunu da, huzurlarınızda ifade ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, şimdi, Aycell-Avea
birleşmesi; doğru, desteklediniz, teşekkür ediyorum; çünkü, doğru bir işti,
ülkenin yararına bir işti. Zarar eden iki kuruluşu birleştirdik ve şimdi kâr
eden güçlü bir kuruluş var. Gayet güzel, içini parayla doldurdunuz.
Değerli arkadaşlar, bu kanun sizin önünüze
geldi, siz incelediniz, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü, burada görüşüldü.
Birleşmede kurulacak şirkete 300 000 000 dolar sermaye verileceği nerede
gizliydi, nerede sırdı?! Kanunda vardı, önünüzden geçti, burada oylandı.
Lütfen, gerçekleri çarpıtmayalım.
Biz, toplam faydaya bakarız değerli
arkadaşlar, toplam faydaya. Neye verdiğinizi, neye aldığınızı değil, günün
sonunda bu işten bu ülke ne kadar kazandı, ne kadar kaybetti, bunun hesabını
yaparız. Burada da bu hesap yapılmıştır, kimse endişe etmesin.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Aynen öyle
Sayın Bakanım.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, ben, bu kanunun, bu maddenin, Türk Telekom çalışanlarının
önemli ölçüde var olan güvencelerini daha da artırdığını ve onlara ilave
seçenekler sunduğunu bir kez daha tekrar ediyorum.
Bunu söylerken de, hiçbir zaman, ben, Türk
Telekom çalışanlarında vasıflı-vasıfsız ayırımı yapmadım, o konu da
çarptırılıyor. Dediğim şudur: Türk Telekomda mühendis 1 000 kişi, diğer grup 60
000 kişi. Bu çarpık bir yapıdır, bunun mutlaka düzeltilmesi lazım; çünkü,
bilişim teknolojisi gelişiyor. Artık, Telekom deyince tellerle telefon bağlamak
değil, bu bitti, öldü. Bilişim teknolojisini, telsiz haberleşmeyi, katmadeğerli
internet hizmetlerini verenler ayakta kalıyor, buna göre yapılanması lazım
dedim, bunu ifade etmek için söyledim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Bunu, kalkıp da burada çalışanları hor görüyor şeklinde tasnif etmek, bunu
böyle takdim etmek haksızlıktır; ben, bunu da huzurlarınızda düzeltmek
istiyorum.
Bu değişikliğin, ülkemize, Telekom çalışanlarına
hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın İsmail Bilen?.. Yok.
Sayın Alaettin Güven, buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım, 1074 sıra sayılı Karaman Milletvekili Yüksel
Çavuşoğlu ve 3 milletvekilinin, 406 Sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 2 nci maddesi üzerinde, şahsım
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yazılı olmasında fayda var Sayın Başkanım
"söz çuvala sığmaz" diyorlar.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bilindiği gibi, telekomünikasyon sektörü özel uzmanlık gerektiren
bir alandır. Bu yasa tasarısıyla, nitelikli insan gücünden azamî derecede ve
gerekli, layık olduğu yerde faydalanılması hedeflenmektedir. Bu yasa
teklifiyle, Türk Telekomdan diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakil hakkı
bulunanlardan, nakil talebinde bulunmayarak Türk Telekomda çalışmaya devam
edenlerin, hisse devir tarihinden, yani 14 Kasım 2005 tarihinden itibaren en
geç beş yıl içinde iş sözleşmesi herhangi bir nedenle sona erdiğinde, bu
tarihten itibaren otuz gün içinde Devlet Personel Başkanlığına başvurmaları
halinde, nakil hakları korunmaktadır. Ayrıca, uzatılan bu süre içinde de
personelin önceden bağlı oldukları sosyal güvenlik kurumuyla bağlılıkları devam
ettirilerek, bu şekilde geçecek beş yıllık hizmet sürelerinin, kazanılmış hak,
aylık, derece ve kademesi ile kıdem aylığının hesabında dikkate alınabilmesine
imkân sağlanmıştır. Buna ilave olarak, bu sürelerin, kazanılmış hak, aylık,
derece ve kademesi ile kıdem aylığının hesabında dikkate alınabilmesi için,
öncelikle, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklen atanmış olma şartı da
kaldırılmıştır. Teklifin yasalaşmasıyla, nitelikli elemanları bünyesinde
taşıyan bu kurumda yaşanabilecek mağduriyetler önceden belirlenerek, çözüm
bulunmuş olacaktır.
Teklifin, hayırlı uğurlu olmasını temenni
eder, sağlıklar dilerim. (AKP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güven.
Komisyon Başkanının bir açıklaması olacak;
buyurun.
BAYINDIRLIK, İMAR ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Tabiî, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü
arkadaşımızın "komisyondan, Plan ve Bütçe Komisyonundan kaçırıldı"
ifadesine dayalı olarak, bir açıklama yapma gereği duyuyorum. Aslında, bu
görüştüğümüz teklif, Sayın Başkanım, basılı gündemde 315 inci sırada yer alan,
5.1.2006 tarihinde basılıp, dağıtılan, görüşülmede sıra bekleyen Elektronik
Haberleşme Kanunu Tasarısının 69 uncu maddesinin ehemmiyetine binaen, 15 Şubat
sonu, yani, 16 Şubata kadar, ihtiyaç olduğu için; ancak, anlam ifade edeceği
için, bir teklif şeklinde, tekrar gelmiştir. Bayındırlık Komisyonumuz, esas
komisyon olarak, asıl komisyon olarak tespit edilmiş, aynı anda da, Plan ve
Bütçe Komisyonuna, tali komisyon olarak gönderilmiştir; fakat, Elektronik
Haberleşme Kanunu Tasarısında da Plan ve Bütçe Komisyonu tali komisyondu.
"Söz konusu tasarıyı görüşmeyeceği" şeklinde görüş beyan ettiği için,
komisyonumuzda görüşülmüştür, altkomisyon kurulmuştur; Cumhuriyet Halk Partili
üyelerimiz de dahil olmak üzere, tam bir mutabakatla, tarafların da mutabakatıyla...
Tüm ilgili taraflar da komisyonda görüşmelere davet edilmiştir ve 69 uncu madde
de, o kapsamda, aslında, Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısında yer almıştır.
Bu madde aciliyete binaen geldiği için kaçırılma diye söz konusu değildir.
Böyle söylendiğinde, komisyondaki Cumhuriyet Halk Partisi üyelerimiz dahil
olmak üzere, tüm çalışan milletvekillerimizin verdiği emeği ve tam mutabakatla
çıkan bir kanun teklifine halel gelmemesi açısından, komisyonumuzdaki
arkadaşlarımızın çalışmalarının da ifade edilmesi açısından söz aldım.
Söz verdiniz Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demir.
Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun teklifiyle ilgili
tartışmalar farklı mecralara kayıyor, özelleştirme ihalelerinin nasıl yapıldığı
hususu yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışmalı bir hale geliyor.
Değerli milletvekilleri, bizler, bu
ülkenin insanları olarak, yapılan ihalelerde, ihaleyi alan kişilerin Hariri
veya Ofer olması veya herhangi bir farklı ırka, millete mensup olmasından
kesinlikle rahatsız olmayız. Önemli olan, bu özelleştirmeye dahil olan
kuruluşların gerçek değeriyle satılması, ihalelerin şeffaf bir şekilde
yapılması, hiçbir şaibeyi taşımayan ihaleler olarak yetmiş milyon insan
tarafından kabul edilmesidir; önemli olan budur. Ancak, son günlerde, son
aylarda yapılan ihalelerle ilgili bunları söylememiz mümkün değil.
Bakınız, TÜPRAŞ'la ilgili bir ihale
yapıldı. Yüzde 67,6'sı 1 300 000 000 dolara gitti ve o ihaleden sonra çıktık
biz, söyledik; dedik ki: Yapmayın, etmeyin; TÜPRAŞ Türkiye'nin dev bir
tesisidir; yüzde 67'si bunun 1 300 000
000 dolara gitmez dedik. Ancak, ertesi günü Sayın Maliye Bakanı çıktı
-örnekleri de var- basında manşetlerden verilen haberlerde, TÜPRAŞ'ı çok iyi
fiyata sattıklarını, hatta, yüzde 100'ü ihaleye çıkarılmış olsaydı, ancak bu
fiyat edeceğini, Sayın Maliye Bakanı, Türkiye'nin huzurunda söyledi; ancak,
bunun üzerinden bir yıl geçmeden, aynı TÜPRAŞ, 4 140 000 000 dolara gitti.
Bizim itirazımız buna ve yine, bu arada yüzde 14,76'sı ayrıca satıldı
TÜPRAŞ'ın. O da çok enteresandır değerli milletvekilleri. Yüzde 14,76'sı,
maalesef, ihaleye çıkarılmadan -ihale yapılmadı- ve o günkü borsa fiyatının yüzde
10 altında, bir tanıdık simaya, tanıdık isme ihalesiz verildi ve o gün TÜPRAŞ
hisseleri, borsada 17 000 000 lirayken 1 lotu, bu Ofer'e 15 400 000 liraya
satıldı ve TÜPRAŞ hisseleri, aynı hafta içerisinde, beş gün içerisinde 22 000
000 liraya çıktı ve bu Ofer, yüzde 14,76'sına 450 000 000 dolar ödeyen Ofer,
beş gün içerisinde 150 000 000 dolar kazandı. Bu milletin, bu fakir fukaranın,
garip gurebanın sırtından 150 000 000 dolar kazandı ve eğer bu yüzde 14,76'yı 4
140 000 000 dolara satılmaya tekabül ettirecek, yuvarlayacak olursak, bu rakam
450 000 000 dolar değil, 1 küsur milyar dolar olması gerekiyordu.
Bakınız,
TÜPRAŞ ihalesinin nasıl -ihale tabirini ikinci ihaleyle ilgili
kullanıyorum- ne kadar şaibeli olduğu, milletin vicdanını nasıl sızlattığı çok
açık ve net bir gerçek olarak ortada duruyor. Sayın Bakanımızın Telekomla
ilgili geçmişte yuvarlak rakamlarla söylemiş olduğu ifadelerin de doğru
olmadığı inancındayım. 1994'lü yıllarda, o yıllardaki Telekomun değerinin ne
olduğunu, hem Türk kamuoyu hem de dünya kamuoyu çok yakından biliyor ve onun
"2,5 milyar dolar, 3 milyar dolar tabirlerinin ne kadar havada kalan
rakamlar olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu kanun
teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir an önce geçirilmesini, Telekom
ihalesini alan Ofer de gönülden istiyor. Bunu bütün Türk Milleti biliyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Zaten
sorun orada.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bütün Türk
Milleti biliyor bunu; Ofer'in isteği ve arzusuyla bu kanun teklifinin Türkiye
Büyük Millet Meclisine geldiğini herkes biliyor.
Burada önemli olan nedir? Ofer istiyor ki,
bu geçiş döneminde, Türk Telekomun bu işle ilgili başarılı personelini bir
müddet daha ben Telekomda tutayım, bu geçiş dönemini bu şekilde atlatayım,
geçiş döneminden sonra, beş yıl sonra, bu personelin durumunun ne olacağı
ortalıkta kalsın. Bizim itirazımız buna. Yanlışlığın bu noktada olduğuna
inanıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız 1 dakikalık süre içinde.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yoksa, bu kanun
teklifi gelmemiş olsaydı, burada çalışanların havuza dahil olacağını ve daha
sonra nerede kendilerine görev verilirse orada çalışacaklarını biz çok iyi
biliyoruz; ancak, bizim burada söylemek istediğimiz husus şudur: Yapılan bu
düzenlemeyle beş yıl yeterli değildir. Beş yıl sonra bunların ne olacağıyla
ilgili, bu çalışanların haklı tereddüt ve endişeleri vardır. Önemli olan, bu
personelin tamamının 7 000 prim/gün sayısını dolduruncaya kadar şirkette
çalışmasının güvence altına alınacak hususların mutlaka bu kanun içerisinde yer
alması gerekiyor ve yine, bu 7 000 gün sayısını dolduran personel, memuriyette
geçen hizmet sürelerinin kıdem tazminatı hesabında dikkate alındıktan sonra
emekliye sevk edilmelerini bekliyorlar ve yine, emekliliği hak etmiş olan
personelin de, bu kurumda, Telekomda yeniden iş sözleşmesi yapabilme imkânının
kendilerine sağlanması, bu hususların mutlaka güvence altına alınması gerektiği
ortadadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen son
cümlelerinizi alayım.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yoksa, bunları
sağlamadan yapılacak olan düzenlemelerin sağlıklı olmadığını, sadece Ofer'in,
beş yıl süreyle, Telekomun çok iyi çalışması için bu personelden istifade etme
arzusundan başka bir şey olmadığını ifade ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 10
dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz; 5 dakikası soru, 5
dakikası cevap olacaktır.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanın düzeltmesi için de teşekkür
ediyorum. O konuya bir daha girmeyeceğim; ama, benim 3 tane sorum var.
Bir tanesi; kurumda çalışan kapsam dışı ve
399 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameye tabi çalışan kadrolu ve sözleşmeli
personelin mevcut şirkette çalışmaya devam ederek, beş yıl nakil hakkının saklı
tutulacağı ortada. Yani, burada, 25 000 kadar ifade edilen, kurumda nakil hakkı
verilmeyen; yani, kapsam içi çalışanlara nakil hakkının tanınması konusunda bir
girişimde bulunacak mısınız? Bu önemli bir konu. Gerçi, bağlı bulundukları
yasalar ikinci grubun, kapsam içi olanların, 506 sayılı SSK ve 4502 sayılı Kanun;
ama, bu konuda eşitlik ilkesine aykırı bir durum çıkıyor. Bu konunun
düzeltilmesi için bir girişiminiz olacak mı; bir.
İkincisi; önemli bir konu -Sayın Bakan,
burada, son iki soruya çok net ve açık cevap verirseniz çok sevineceğim- o da
şu: Türk Telekomun hisse devri sözleşmesi 14 Kasım 2005 tarihinde yapıldığı
halde, 1.10.2005'ten devir tarihine kadar olan 45 günlük telefon görüşme
ücretleri, data kiralık kanal ücretleri alıcı şirkete bırakılmış gözüküyor;
yani, yaklaşık 1 310 000 000 dolarlık peşinatın yarıdan fazlasının, peşinen, şu
anda, Oger şirketine ikram edildiği gibi bir tablo ortaya çıkıyor. Bu ara ödeme
farkı ne oldu Sayın Bakan; bu nereye gitti? Çok açık ve net bir soru.
Üçüncüsü; Sayın Bakan, şu anda, arkanızda
oturan Sayın Mehmet Ekinalan'ın statüsü nedir ve Genel Kurulda bulunma
pozisyonu nedir? Buna bir açıklık getirin. Yapılan bir statü hatası varsa,
bunun derhal, şu anda düzeltilmesi gerekiyor. Şöyle ki: Değerli arkadaşlarım,
şu anda, Sayın Mehmet Ekinalan 14 Kasımda hisse devri yapıldığı için özel bir
şirketin genel müdürüdür. Şu anda sizin arkanızda bulunmaması gerekiyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Yanında…
HALUK KOÇ (Samsun) - Yanınızda. Yer
değiştirmiş. Bu konuda da, eğer kalan son maddede… Eğer dediğim doğruysa, şu
anda statüsü Sayın Ekinalan'ın, özelleştirilme sonrasında, yani, devredilme
sonrasında, hisse devri sonrasında özel şirketin genel müdürüdür. Kamuyu temsil
etme noktasında değildir ve orada bulunmasını ben uygun görmüyorum. Eğer siz de
aynı fikirdeyseniz, kalan son maddede Sayın Ekinalan'ın Genel Kurulu terk
etmesini rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Yeni…
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Bakanım, yirmi
yıla yakındır özelleştirme devam ediyor. AK Parti İktidarı döneminde
ihalelerin, şeffaf, herkesin gözü ününde, televizyonlardan tüm halkımızın
izleyeceği bir şekilde yapıldığını görüyoruz ve biliyoruz. Türk Telekomun özelleştirilmesi nasıl
yapılmıştır, açıklar mısınız?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Özcan…
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum. Seçim bölgelerimde -Alanya, Gazipaşa,
Gündoğmuş gibi bölgelerde- sabit telefonlar çalışmıyor. Altı aydır çalışmayan
telefonlar var; fakat, her ay bunun ücretleri alınıyor. Ben, Telekom
müdürlerine gittim; diyorlar ki: "Özelleştirmeden dolayı ustalar gitti,
acemiler geldi. Gönderiyoruz, hazır santralı da bozup geliyorlar."
Müdürlerden işittim bunu. Bunun hakkında bilgi istiyorum.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan.
Sayın Tekin…
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Ben
çok teşekkür ediyorum.
Tabiî ki, arkadaşım aynı soruyu sordu.
Yalnız, telefonlarımın kilitlendiğini söylemek istiyorum. Bir Telekom çalışanı
olarak, otuz yıl orada hizmet etmiş bir Telekom çalışanı olarak, gerçekten
-bunu CHP'li arkadaşlarıma nispet olsun diye söylemiyorum- otuz yıl bu hizmeti
vermiş bir insan olarak olumlu eleştirilerine teşekkür ediyorum; ama, benim
telefonlarım kilitlendi teşekkürden. Bunu da belirtmek istiyorum bu vesileyle.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Eskimez bir Telekomcu olarak,
teşekkür ederiz biz de size.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Telefonunu
göstersin Sayın Başkan.
BAŞKAN - Telefonların gizliliği var Sayın
Şahin.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Ben, Sayın Bakanımıza, Sayın Genel Müdürle
ilgili bir soru sormak istiyorum. Yüzde 45'i devletin payı, yüzde 45… Sayın
Genel Müdür, aynı zamanda yüzde 45'lik payı temsil etme durumunda değil mi;
yoksa, tamamen burada özel sektör inisiyatifin de mi değerlendirmek gerekiyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın Bakanım, buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabiî, Sayın Koç'un… Kurumda çalışan
personelden 399'a tabi ve kapsam dışı personel dışındakiler, bildiğiniz gibi
Sayın Koç, bunlar İş Kanununa tabi ve söylediniz, orada başkaca bir düzenleme
bu kanun içermiyor. Bütün kurumlarda olduğu gibi, Türk Telekomun yüzde 45'i
hâlâ kamunun. Oradaki örgütlenme çerçevesinde çalışanların hakları zaten
garanti altına alınmış durumda.
Türk Telekomun hisse devrinde gelir
bölüşümü, bütün malî konular sözleşmede mevcuttur. Şu an için detay bilmiyorum,
yazılı vereceğim. Yani, benim o detayı burada bilmemi bekleyemezsiniz; ama,
bakıp, size…
HALUK KOÇ (Samsun) - Tarihleri bir daha
tekrarlayayım mı?
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Ödendi mi,
ödenmedi mi? Neyi bileceksiniz?!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Efendim, Türk Telekomun devir tarihi itibariyle, nasıl hesap
kesileceği, ne olacağı çok önceden belli, ta ihaleye çıkmadan önce bellidir. Şu
anda, ben, nasıl olduğu konusunda yanlış bir bilgi vermek istemiyorum; bunu
söyledim. Onun için yazılı vereceğim.
Şimdi, Mehmet Ekinalan Türk Telekomun
Genel Müdürüydü. Şu anda da Genel Müdürü. Burada bir usul hatası varsa, bunu
hemen telafi ederiz. Ben, bir şey söyleyeceğim; hâlâ o da memurdur ve nakle
tabi personeldir; bize burada lojistik destek veriyor. Bundan rahatsızlık
duyuyorsak veya kuralları ihlal ediyorsak…
HALUK KOÇ (Samsun) - Rahatsızlık değil
efendim. Ben, bir uygulamanın gerekçesini ortaya koymaya çalışıyorum.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Burada…
HALUK KOÇ (Samsun) - 14 Kasımda hisse
devri yapıldıktan sonra, yani, yüzde 50'den fazlası bir özel şirkete devroldu…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul)
- Doğru…
HALUK KOÇ (Samsun) - …ve özel şirkette de
şu anda Sayın Ekinalan sözleşmeli Genel Müdür olarak bulunuyor yanılmıyorsam,
Yönetim Kurulu üyesi değil.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Evet.
HALUK KOÇ (Samsun) - Yani, burada bir
KİT'i temsilen oturmasının hukuken uygun olup olmadığını ben tartışmaya
getirdim. Eğer bir eksiklik varsa söylediğim çerçevede, son kalan maddede
tashih edilsin tabiî ki.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Aynı şeyi ben de söylüyorum Sayın Koç. Arkadaşımız bu kuruluşun
Genel Müdürüdür; devirden sonra da Genel Müdürlüğü devam etmektedir. Kendisi de
nakle tabi bir memur statüsündedir. Buna rağmen, burada bulunmasının, bizim
Büyük Millet Meclisinin çalışma usulüne göre uygun olmayan bir yanı varsa,
arkadaşımız gider.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanlık
takdir etsin.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkanlık
takdir etsin.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Bizim burada herhangi bir kastî yahut da bir tasarrufumuz söz
konusu değildir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, bir suçlama
getirmedim ben; bir tespitte bulunuyorum.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Ben de izah ediyorum Sayın Koç; yani, bu konuda…
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Ekinalan'la da
hiçbir sorunum yok. Eğer bir usul hatası varsa düzeltirsiniz.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Yeni, söylediğiniz şey çok uzun bir
iş; anlattım, ama, yine de anlatırım; fakat, vakit yok. Türk Telekomun
özelleştirilmesi, Türkiye'de örnek bir işlem olmuştur. Bu kadarını söylemekle
yetiniyorum. Bunu yargı çevreleri de, yaptıkları tasarruflarla ortaya
koymuştur.
Sayın Özcan, daha Türk Telekomda kimse
gitmedi. Onun için, yeni adam da alınmadı. Bu bilginin doğru olduğunu
zannetmiyorum.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Müdürlerden var.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Size yanlış bilgi vermişler. Bizim amacımız da, işte, bu yetişmiş
elemanlar gitmesin de orada çalışmaya devam etsinler, bu söylediğiniz
şikâyetler olmasın, bunlar ortadan kalksın; bunun için gayret ediyoruz, çalışmamız
bundan ibarettir.
Sayın Kandoğan, size söyleyeceğim bir şey
var, yeri gelmişken onu da söyleyeyim: Biz, onun, bunun, şunun menfaatını
gözetmiyoruz. Biz, burada, Türk Halkının menfaatını gözetiyoruz. Benim için,
Türkcell'in sahibi de makbuldür; çünkü, o, Türk Halkının 43 000 000 insanına
hizmet veriyor, birbiriyle görüşmesine destek veriyor. Ben, onu düşman mı ilan
edeceğim?! Benim ülkemde hizmet eden herkesin, bu milletin bir işini gören,
ihtiyacını gören herkesin başımızın üzerinde yeri var arkadaşlar. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bu kadar söylüyorum.
Sonra, bu personeli kimse mecbur tutmuyor.
Bu personel, isterse gider, isterse kalır. Bu, tamamen personelin seçimidir.
Hiçbir şekilde, Oger'in, onun, bunun isteğiyle personelin orada kalmasına
gayret eden, onların bizi zorlamasıyla bu düzenlemeyi getirdik ithamlarını
reddediyorum, yakışıksız buluyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
arkadaşlarımızla istişare sonucu bir hususu açıklamak istiyorum.
Sayın bakanlarla birlikte Mecliste
çalışmaları izleyen personelle ilgili husus, tamamen teamüllere göre
düzenlenmiş bir husustur. Bu hususta bir netlik yok; fakat, Sayın Koç'un daha
önceden hisseleri devredilmiş bir şirketin genel müdürü olmasıyla ilgili olarak
bir ikazı, bir itirazı söz konusu. Sayın Bakan da, halen nakle tabi bir
personel olma durumunu izah ediyor; ama, bu hususta, Sayın Ekinalan Meclis
çatısı içerisinde bulunarak, bu bilgiler de alınabilir. Ben, o hususta Sayın
Bakana durumu iletiyorum. Çok özel bir durum var, spesifik bir durum var. Sayın
Ekinalan'ın içeride veya Meclisin hemen dışında, kuliste olması arasında, bilgi
alışverişi noktasında fazla bir farklılık olmayacaktır. Orta yolu buluruz.
Sayın Bakanım, gereğini siz yaparsınız.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun.
CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan benim yaptığım
konuşmaya yanıt verirken, Türkiye Cumhuriyetinde, bu ülkenin insanlarına hizmet
eden herkesin hizmetinin kamu hizmeti olduğunu söyledi ve "kamu hizmetinin
-bu anlayışla- başımızın üstünde yeri var dedi. Şimdi, hani derler ya, kahvede
konuşursa Sayın Bakan hiç itiraz etmeyiz, kahvede vatandaşa anlatabilir; ama,
Sayın Bakan, siz kahvede değilsiniz, siz Parlamentodasınız. Kamu hizmetinin ne
olduğunu siz bilmiyorsanız, kusura bakmayın, siz, Anayasayı bilmiyorsunuz. Kamu
hizmetinin ne anlama geldiğini bilmiyorsanız, siz, Anayasanın kamu hizmetiyle
ilgili maddelerini -bir madde de değil, birden fazla maddesini- bilmiyorsunuz.
Eğer, bu saatten sonra biz size kamu hizmetinin ne olduğunu anlatacaksak, hiç
anlatmayalım. Size boşuna demedik "o koltuğu bırakın" diye.
Kamu hizmetinin tanımı vardır; "kamu
hizmeti, ancak ve ancak kamu görevlileri tarafından yerine getirilir" der.
Bu konuda, onlarca Anayasa Mahkemesi kararı var.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Kimin tarafından yerine getirildiğini söylemedim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın
Bakan, siz o kadar ileri gittiniz ki, özelleştirdiğiniz kurumun Genel Müdürünü
getirip yanınıza oturttunuz. Sizin, Parlamentonun geleneklerinden dahi
haberinizin olmadığı ortaya çıkıyor. Siz, hangi yetkiyle getirirsiniz?! Bir
özel sektör temsilcisini, özel sektörün atadığı bir kişiyi, Türkiye
Cumhuriyetinin Parlamentosuna getiriyorsunuz, aynı konu tartışılırken yanı
başınıza oturtuyorsunuz ve sonra da gelen soru üzerine diyorsunuz ki:
"Acaba doğru mu yapıyoruz, yanlış mı yapıyoruz, takdiri Genel Kurul
bilir." Olur mu Sayın Bakanım?! Siz, nasıl olur da bunu bilmezsiniz?! Siz
bilmezseniz, sizin bürokratlarınızın hatırlatması lazım, yanınızda oturan
Komisyon Başkanının hatırlatması lazım. Özel sektörden buraya kimse gelemez;
seçilir, Parlamentoya gelir, başımızın üstüne yeri vardır, elbette. Buraya,
ancak ve ancak, sizin yanınıza, kamu görevlileri gelirler. Devletin geleneği
budur. Bu, sadece bizim ülkemizde değil, bütün dünya parlamentolarında
böyledir. Siz daha bunu bilmiyorsunuz.
Efendim, diyorsunuz ki: "Çalışanlar
üzerinden biz siyaset yapmayı reddederiz." Sayın Bakan, biz size,
çalışanlar arasında ayırım yapmayın dedik. Eğer Telekomda insanlara sahip
çıkacaksanız, hepsine sahip çıkın dedik size. Siz diyorsunuz ki: "Kafamız
karıştı." Kafanız, siz herkese eşit davranmadığınız için karışıyor zaten.
Biz size diyoruz ki: Telekom'da çalışıyor. Güvence mi vereceksiniz? Herkese
güvence verin. Oradaki işçi bu ülkenin vatandaşı değil mi?! Ona da güvence
verin. Ona güvence vermiyorsunuz; çünkü, o ezilmeye mahkûm olsun diyorsunuz.
Buna sizin hakkınız var mı?!
Diyorsunuz ki: "Biz, kimseye bir tek
çakıltaşını bile vermeyiz." Siz zaten çakıltaşını veremezsiniz Sayın
Bakanım; sizin o gücünüz olamaz, sizin o gücünüz yoktur. Sizin, çakıltaşını
götürüp de birilerine verme gücünüz yoktur. Ne yasalar size bu gücü verir ne de
bu Parlamento o gücü verir size. Biz size, birilerine çıkar sağlamayın diyoruz,
birilerine peşkeş çekmeyin diyoruz. Siz bunu bana aynen iade ettiniz; dediniz
ki: "Ben bunu aynen size iade ediyorum."
Değerli milletvekilleri, bakın, ben size,
nasıl peşkeş çekildiğini anlatacağım. Aramızda, sizlerin arasında Sosyal
Sigortalar Kurumunda, Bağ-Kurda çalışan çok değerli milletvekilleri var. Bir
insan Bağ-Kurda çalışabilir, SSK'da çalışabilir, Emekli Sandığında çalışabilir.
Hizmetler arasında en son emekli olduğu yerde, eğer en son Emekli Sandığından
emekli olmuşsa, Emekli Sandığı, bu, beş yıl süreyle SSK'da çalıştı, beş yıllık
payını bana vereceksin der. Bu iç hesaplaşmadır ve kanuna göre bu kurumlar her ay
düzenli birbirlerine bu paraları gönderirler.
Şimdi beni iyi dinleyin Sayın Bakanım,
kime nasıl peşkeş çekiyorsunuz. Oger'e beş yıl süreyle adamı kiraladınız.
Nerede çalıştı bu adam; Oger'de çalıştı. Geldi sonra, beşinci yılın sonunda
dedi ki: "Ben devlette çalışmak istiyorum." Güzel, devlette çalışmaya
başladı. Peki, bu beş yıllık çalışmanın karşılığında, sonra, devletten emekli
oldu, emekli ikramiyesi alıyor. Sayın Bakanım, siz, bu beş yıllık sürenin
emekli ikramiyesi için Oger'e başvuracak mısınız; hayır. Peki, kime peşkeş
çektiniz bu beş yılı? Kime çektiniz Sayın Bakanım, bana söyler misiniz?
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Vatandaşa.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Siz,
Oger'in lehine çalışıyorsunuz. Siz, bunu, gelin, şu kürsüde deyin ki, ben,
emekli hakkını, kıdem tazminatını, o beş yıllık süreyi Oger'den alacağım.
Alamazsınız Sayın Bakanım, alamazsınız.
Yine, size bir şey söyleyeyim. Sayın Bakan
dedi ki: Efendim, biz, çalışanların lehine çalışıyoruz, onlara hak sağlamaya
çalışıyoruz.
Bakın, şu, Yüce Parlamentoda sizlere
dağıtılan metindir; şöyle diyor: "Bu durumun şirket tarafından makul
karşılandığı…" Cümle devam ediyor. Yani, Oger de bunu makul karşılıyor.
Nasıl makul karşılamasın; kıdem tazminatı, ödemeyecek, emekli ikramiyesi ödemeyecek,
maaş farkını ödemeyecek, beş yıl süreyle çalışacak, istemediğim adamı devlete
geri göndereceğim, böyle bir hakkım var; bunu makul karşılamasın da kim
karşılasın makul?! Bir Oger makul karşılıyor Sayın Bakanım, bir de siz
karşılıyorsunuz; bir Oger karşılıyor, bir de bu yasaya olumlu oy verenler
karşılıyor. Bizim karşı çıktığımız, isyan ettiğimiz nokta bu. Biz diyoruz ki,
çalışanlar arasında ayırım yapmayın, yapacaksanız bir iyilik herkese yapın;
ama, siz diyorsunuz ki, hayır, ben, Oger'in isteğine göre tasarıyı buraya
getireceğim, Oger'in isteğine göre ben burada iş yapacağım. Olmaz Sayın
Bakanım, yanlış olur, yargıdan döner bu, yargıdan döner.
Yine, diyorsunuz ki, sermaye payları sır
mıydı; yani, Aycell-Aria birleşmesinde, siz, kabul ederken belli değil miydi
bunlar? Ben, size, Sayın Bakanım, sermaye payları sırdı, biz bilmiyorduk diye
bir şey söylemedim. Ben, size, Aycell'in içini doldurduğunuzu ve o parayı bir
anlamda Berlusconi'ye armağan ettiğinizi söyledim. Berlusconi, işi gücü yok da
Sayın Başbakanın düğününe niye gelir?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Arkadaşı canım!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Siz,
Berlusconi'nin bir başka ülkenin devlet adamının düğününe gittiğini gördünüz mü
hiç? Gidebilir tabiî, benim ülkemin şirketine çok büyük kıyak geçerseniz, benim
Başbakanım da gider; ben, gitmesinden de onur duyarım ayrıca. Gider, bu ülkenin
çıkarları için elbette gider. O, kendi ülkesinin çıkarları için geldi buraya.
Biz bunları ne zaman öğrendik? Biz bunları
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun 2004 yılı raporları KİT Komisyonuna
geldiği zaman öğrendik. Siz o KİT Komisyonu raporlarını gördünüz mü Sayın
Bakanım? O KİT Komisyonu raporlarında soruşturma açılması isteniyor, devletin
ne kadar zarara uğratıldığı söyleniyor. Biz birleşin dedik, bu şekliyle
birleşin mi dedik size Sayın Bakan?
Siz, devlete sahip çıkmıyorsunuz Sayın
Bakanım. Bakın, dediniz ki: "Herkes memnun." Siz diyorsunuz ki
"memuru kiraya vermek nereden görülüyor, böyle bir şey var mı, bu yanlıştır"
diye.
Devlet Denetim Elemanları Derneği, bütün
bakanlıkların, genel müdürlüklerin müfettişlerinin oluşturduğu bir dernek. Bu
dernek, 31.1.2006'da bir bildiri yayınlıyor arkadaşlar. Bildirinin sadece bir
cümlesini okuyorum: Bu tasarı yasalaşırsa, devlet, memurunu beş yıllığına
kiraya vermiş olacaktır.
Ben söylemiyorum, biz söyleyince itiraz
ettiniz. Olur ya, ben politikacıyım, art niyetli düşünebilirim; ama, bu
arkadaşlarımız devlette şu anda denetim yapıyorlar. Sizin adınıza denetim yapan
insanlar söylüyor bunu. Sizin adınıza denetim yapan insanlar diyorlar ki, bu
tasarı yanlıştır. Bu tasarıyla siz devlet memurunu beş yıllığına bir özel
şirkete kiralıyorsunuz diyorlar. Siz bunu nasıl bilmezsiniz Sayın Bakanım?!
Siz, kalkıyorsunuz, bizim burada
söylemediğimiz şeyleri söyleyerek kendinize gerekçe yaratıyorsunuz. Biz,
yabancı sermaye gelmesin demedik; biz, yatırım yapılmasın demedik; biz, yatırım
düşmanlığı yapmadık; biz, niye özelleştirme yapıyorsunuz da demedik. Plan ve
Bütçe Komisyonunda söylediğimi aynen tekrar ediyorum: Bir siyasal parti kendi
seçim bildirgesine özelleştirmeyi koyarsa, o özelleştirmenin gereğini iktidar
olduğu zaman yapabilir; halkına söz vermiştir, vatandaş da oy vermiştir,
özelleştirme yapabilir. Bizim istediğimiz, özelleştirmenin hukuk içinde
yapılması, özelleştirmenin şeffaf olması, özelleştirmenin saydam olması.
Özelleştirilecek bir kurumu alamadan, Bilkent Otelin arka kapısından,
Başbakanla görüşemez; görüşürse, ön kapıdan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Konuşmamı
bağlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Görüşürse,
adam gibi gider ön kapıdan, Sayın Başbakanla görüşür. Yani, basın mensupları
görmesin diye, arka kapıdan, birisi gidip, Başbakanla görüşürse sizin aklınıza
bir şey gelmez mi Sayın Bakanım?! Bir ülkenin Maliye Bakanı gizli görüşmeler
yaparsa sizin aklınıza bir şey gelmez mi?! Hani şeffaftı?!. Efendim,
televizyonda yayınlanıyormuş… Sizin, televizyonda yayınladığınız şeffaf olan
ihalelerinize biz bir şey söyledik mi?! Sizin saydam olan… TMSF'yi de zaman
zaman eleştiririz. Onun da saydam olan ihaleleri var; biz, onlara bir şey
söyledik mi?! Kapalı kapılar ardından birilerine adrese teslim ihaleye biz
karşı çıkıyoruz, adrese teslim ihaleye. Biz diyoruz ki, gelin, adrese teslim
ihale yapmayın; bir. Bunu, özelleştirme bağlamında söylüyorum.
İki; eğer, Telekom çalışanlarına bir
iyilik yapmak istiyorsanız Sayın Bakanım, Oger'in dediğini değil, Telekom
çalışanlarının, 30 000 çalışanının isteğini yapın, yerine getirin.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Hükümet adına, Ulaştırma Bakanı Sayın
Binali Yıldırım; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş, münazaraya dönsün
istemiyorum, böyle bir niyetim yok; ama, şunu söylemek istiyorum: Sayın
Kılıçdaroğlu, sizin üslubunuzu çok yadırgıyorum ve bu üslupla da konuşmamaya
karar verdim.
Bir kere şunu söyleyeyim; çok söyledim,
bir daha tekrar edeyim: Bu, bir kiraya verme işlemi değildir; bu, çalışana,
Türk Telekomda çalışana seçenek geliştirme metodudur. Yani, diyoruz ki: İster
Türk Telekomda çalış, istersen kamuya geç. Eskiden kamuya geçme mecburiyeti
vardı. Bu, onlardan gelen talebin bir sonucudur.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Hepsine
aynı şeyi yapıyor musunuz Sayın Bakan?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Lütfen, dinlerseniz ben söyleyeceğim her şeyi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Ama
hepsine aynı şeyi yapmıyorsunuz Sayın Bakan.
RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Siz konuşurken
biz bir şey dedik mi Kılıçdaroğlu, hep dinledik ama; biraz sabırlı ol.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Şimdi, bu personel… Şunu bir kere iyi bilmesi lazım herkesin: Anayasa
Mahkemesinin kararlarında, defeatle, telekomünikasyon hizmetinin kamu hizmeti
olduğu tescil edildi, bunlar, bu kararlarda yer aldı. Yani, şimdi, ne kamu
hizmeti, ne kamu hizmeti değil, bunu tartışmayı yersiz buluyorum. Vatandaşa
verilen her türlü hizmet kamu hizmetidir. Bunu kamu görevlisi de verebilir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Bakan,
Anayasanın 128 inci maddesini açın okuyun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Tamam, Anayasa da doğrudur; ama, hâlâ, kamu hizmeti verip de, memur olmayan
sektörler de vardır. Kamu hizmeti ayrı, kamu hizmetinin nasıl verileceği
ayrıdır. Yaşanan fiilî duruma bakalım arkadaşlar. Bu detaylara takılıp
kalmayalım. İnsanımızın önünde bekleyen işler var, hizmetler var, biz bunları
vermek zorundayız. Bu tartışmalara halkımız ne kadar ilgi duyuyor, ben, bunu,
kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
Şimdi, bu personel oraya kalırsa kamuya
zararı olacak gibi bir yaklaşımı kabul etmek mümkün değildir; çünkü, bu
personel orada kaldığı sürece primleri, her türlü yasal yükümlülükleri Türk
Telekom tarafından karşılanacak ve süre sonunda ayrılırlarsa kıdem tazminatını
da yine şirket ödeyecek. Şimdi, bunun neresi kamuya zarar?! Eğer, asıl zarar…
Zarar da değil, malî bir sorumluluk, düzeltiyorum. Bu personel hemen kamuya
geçerse, biz, maaşlarını yarından itibaren devlet bütçesinden vereceğiz. Orada
kaldığı müddetçe şirket verecek. Kamu yararı buradadır efendim. Bunun da yıllık
bedeli 400 trilyondur Sayın Kılıçdaroğlu, 400 trilyon. Bu, işçilerden gelen bir
taleptir, çalışanlardan gelen bir taleptir; biz de bu talebi getirdik.
Plan ve Bütçe Komisyonu tali komisyon,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ana komisyon. Arkadaşlarımızın
hepsi -muhalefet-iktidar- buna destek verdi, siz de destek verdiğinizi
söylediniz. Ben merak ediyorum; yani, hem destek vereceksiniz hem kalkıp burada
farklı şeyler söyleyeceksiniz; bunu anlamak mümkün değil.
Teşekkür ediyorum; hayırlı, uğurlu
olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlarım, Telekomla ilgili
bir hususu görüşüyoruz; dolayısıyla, iletişimimizin, haberleşme kanallarımızın
çok iyi olması lazım; birbirimize bu hususta daha müşfik olalım; hep beraber,
inşallah.
Şimdi, şahsı adına, Manisa Milletvekili
Sayın İsmail Bilen.
Sayın Bilen, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Bilen, süreniz sadece 5 dakika.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın Kılıçdaroğlu'na benim de
yakıştıramadığım bir üslup, bir ifade tarzı kullandı. Cumhuriyet tarihinin en
şeffaf, en açık ihaleleri bizim dönemimizde yapılır, canlı yayınla yapılır,
basının, medyanın, halkın gözünün önünde yapılır.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Ne
yaptığınızın açık olduğunu kabul ediyorum!
İSMAİL BİLEN (Devamla) - Bakın, bunu şey
olsun diye söylemiyorum, hissî de davranmıyorum; ancak, bütün ihaleleri böyle
töhmet altında bırakacak olursak, bundan sonraki ihalelerde belki katılımcı da
bulamazsanız. Bu, ülkenin de aleyhine olur.
Bir başka şey: "Kamu menfaatı
nerededir" denildi.
Sayın Bakan da izah ettiler; yani, bu 400
trilyonun kamu bütçesinden, devlet bütçesinden çıkmasından memnuniyet duyacaksanız,
bu, kamuya yüktür. O memurların, o işçilerin uzun süre, beş yıl müddetle orada
kalmalarını sağlamanız da, aşağı yukarı, nereden baksanız 2 katrilyona yakın
bir tasarruf sağlayacaktır.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - O zaman on yapalım, 4 olsun…
İSMAİL BİLEN (Devamla) - O da olabilir;
yani, bu, netice itibariyle, Süleyman Bey, bir tercih meselesidir. Dolayısıyla,
burada getirilen, bu süreyle getirilmek istenen, orada çalışan görevlilerin
herhangi bir endişeye kapılmalarını engellemek amacıyladır ve işçiler
tarafından da geldiğini Sayın Bakan izah etmiştir.
Bir başbakanın düğününe bir başka ülkenin
başbakanının katılmasını garipsemenizi de çok üzüntüyle karşılıyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) -
Garipsemedim, gerekçelendirdim efendim.
İSMAİL BİLEN (Devamla) - Yani, böyle çok
da şık bulmuyorum, hele hele, özellikle buradan ifade etmenizi çok şık
bulmuyorum. Bunun altında, elinizde bir belge, bir delil varsa, lütfen, bunu
ilgili yerlere veriniz; ama, buradan, bir başbakanın düğününe bir başka ülkenin
başbakanının veya devlet adamının katılmasından, ben, bir Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olarak ve halkın temsilcisi bir vekil olarak iftihar ediyorum, gurur
duyuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sevmiş, saymış,
gelmiş.
İSMAİL BİLEN (Devamla) - Sizin de bundan
iftihar etmeniz, gurur duymanız gerekirdi. Bunu da, o ülkenin başbakanına ve
ülkemizin Başbakanına yapılmış bir saygısızlık olarak algılıyorum.
Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Elazığ Milletvekili Sayın Şemsettin Murat…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın
Başkan, bir düzeltme yapmak istiyorum; çünkü, ben, kimseye saygısızlık yapmak
için bir ifade kullanmadım; söz istiyorum.
BAŞKAN - Şu konuşmaları bir tamamlayalım
Sayın Kılıçdaroğlu.
Saygıdeğer arkadaşlarım, bir an önce
konuşmaları tamamlayalım; çünkü, vakit geldi, arkadaşlarımızın bir kısmı da o
vakti bekliyorlar; onun için…
Sayın Murat, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sürenizi uygun bir şekilde kullanacağınızı tahmin ediyorum.
ŞEMSETTİN MURAT (Elazığ) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan; çok kısa konuşacağım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, 14.11.2005 tarihi
itibariyle, Türk Telekomun nakle tabi personelinin başka kamu kurumlarına
nakline ilişkin süreç başlamış bulunmaktadır. Bu süreçte, Türk Telekom
çalışanları Türk Telekomda kalıp kalmama konusunda tereddüt etmektedirler.
İşte, bu kanunla, söz konusu personelin yeni şirketi yakından tanımalarına
imkân sağlanmaktadır. Zira, bu kanunla, Türk Telekomda çalışmaya devam
edenlerin, hisse devir tarihinden itibaren beş yıl içinde iş akitleri herhangi
bir nedenle sona erdiğinde, bu tarihten itibaren 30 gün içinde başvurmaları
halinde diğer kamu kurumlarına nakil hakları korunmaktadır. Bu sayede, nakil
talebinde bulunacak personel sayısı azalacak ve personelin malî yükleri de
devlete en az seviyede yansıtılacaktır. Ayrıca, bu kanunla, Türk Telekomun
kalifiye işgücünden ve uzmanlık alanlarından daha etkin faydalanmak mümkün
olacaktır.
Burada şunu ifade etmek istiyorum:
Geçmişte, AK Parti İktidarından önce yapılan özelleştirmelerde, o kurumdaki,
özelleştirilen kurumdaki çalışanlar, derhal, özelleştirilme sonunda kapının
önüne konulmuşlardı ve bu insanlar, bu mağdurlar AK Parti İktidarıyla iş sahibi
oldular ve bugün devletin çeşitli birimlerinde çalışmaktadırlar. Bu aşağı
yukarı 10 000 kişi -daha fazlası; ama, açıkta kalan 10 000 kişi- kapının önüne
konulduğunda kimsenin sesi çıkmadı ve kimse bu konuyu gündeme getirmedi ve
Allah'a çok şükür, AK Parti İktidarı bunu gerçekleştirdi ve bu mağdur
insanlarımızı iş sahibi yaptı.
Bu kanunun Telekom çalışanlarına ve
ülkemize hayırlı olmasını temenni eder, Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla
selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Murat.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylamadan önce, oyunun rengini belli etmek üzere, İçtüzüğün 86 ncı maddesine
göre, aleyhte, Sayın Kılıçdaroğlu.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Aslında, bir tartışma yapmak veya
tartışmayı sürdürmek niyetinde değilim. Kamu yönetiminde saydamlığın temel
unsur olduğunu hepimizin kabul etmesi lazım. Kamu yönetiminde, kamu hizmetinin
ne olduğunu, kamu hizmetini sunan insanların kim olduğunu, bunların yasal
güvencelerini de hepimizin çok iyi bilmesi lazım.
İtiraz ettiğimiz tek nokta -ki, bunu,
sadece, biz, muhalefet partisi olarak söylemiyoruz, bunu, devletin denetim
elemanları da söylüyorlar- kamu görevlilerinin, beş yıl süreyle, bir özel
firmaya kiralanması sonucunu doğuruyor bu. Bizim itiraz ettiğimiz temel
felsefe, nokta bu.
Elbette ki, burada, devletin tasarrufu
var. Ben, size, bir örnek vereyim; örneğin, TÜPRAŞ ihalesi yapıldı. Oraya bir
madde koyabilirdiniz. Diyebilirdiniz ki, onbeş yıl süreyle, bu ihaleyi alacak
kişi, şart, onbeş yıl süreyle devlette valilerin aylığını ödeyecektir. Böylece,
valilerin maaşından kurtulmuş olurdunuz. Böyle bir şey olabilir mi?! Olmaz,
mümkün değil, doğru değil; ama, siz, burada, aynısını yapıyorsunuz.
İtiraz ettiğimiz nokta: Şimdi, Sayın Bakan
dedi ki: "İşçilerden talep geldi" Ben de, Sayın Bakana söylüyorum,
Sayın Bakanım, 506 sayılı Yasaya tabi olan işçiler için, niçin bir girişimde
bulunmadınız? Onlar da orada çalışıyor, onlar da hak bekliyor, orada, onlar da
bir devlet güvencesi bekliyor. Onlara hangi gerekçeyle üvey evlat muamelesi
yapıyorsunuz? İtiraz ettiğimiz temel nokta bunlar arkadaş. Eşitlikse, eşitlik.
Eşitliği getirin. Güvenceyse, getirin. Siz, birilerine güvence, birilerine tu
kaka... Bizim itiraz ettiğimiz nokta bu. Yoksa, biz, efendim, siz şunu
yaptınız, bunu yaptınız... ihaleler şeffaftır...
Arkadaşlar, ihale konusunda konuşursak,
çok şey söyleriz. İhaleler konusunda, eğer, siz, lütfedip, bir araştırma verin.
Deyin ki, ihaleler konusu için bir gündem belirleyelim. Ben, size, ihaleler
konusunda, sizin duymadığınız çok şey anlatırım, belgeleriyle beraber. Ta
Bingöl'deki ihalelerden, Millî Eğitim Bakanlığının ihalelerine kadar, hepsini
anlatırız. Kuşadası Limanı ihalesinden... Bakın, mesela şu soruyu sorun,
değerli milletvekillerime söyleyeyim araştırsınlar; İzmir'de Piyer İskelesi
var, bir sorun bakayım, bu Piyer İskelesiyle ilgili en son, Sayın Maliye Bakanı
ile Sayın Millî Savunma Bakanı nasıl bir protokol imzaladılar? Ben size
söylüyorum. Öyle ya, siz iktidar milletvekilisiniz, Sayın Millî Savunma
Bakanını da tanıyorsunuz, Sayın Maliye Bakanını da tanıyorsunuz. Niye
sormuyorsunuz, ben size söylüyorum, buyurun sorun. Neyi imzaladınız? Bu
protokolle, hangi aileye, ne sağladınız?
Bakın, bu, televizyon kanallarında açık
artırmayla veya şeyle gösterilmiyor. Zaten, büyüklüğü fazla olanı, siz zaten
yapamazsınız, televizyonda elbet göstereceksiniz; ama, birilerine bir şey
yapmak için arada güzel şeyler de yapmanız lazım, tıpkı size söylediğim
örnekteki gibi.
Bunlardan, arkadaşlar, sizin çoğunuzun
bilgisi yok maalesef. Size bir bilgi gelmiyor, ama, biz muhalefetiz, bize
geliyor, dokümanlar geliyor, bilgiler geliyor. Siz düşünebiliyor musunuz
değerli arkadaşlar, Gasprom Türkiye'de ihaleye girecek şirketleri belirleyecek,
Gasprom!
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Daha önceden
yapılmış bu sözleşme.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hayır
efendim. Bunu öngören kanun bu Meclisten geçti maalesef, bunu öngören; sizlerin
oylarıyla geçti.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Uluslararası
bir sözleşme; belki, siz de oy verdiniz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hayır
efendim. Efendim, hayır diyorum, vermişsiniz diyorsunuz. Biz hayır diyoruz,
eleştiriyoruz değerli arkadaşım. Bu bir kapitülasyon hakkıdır.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Bizden önce
yapılmış.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hayır
efendim. Bakın, Sayın Enerji Bakanı, ilk bu konu gündeme geldiğinde
-tutanaklara bakarsanız- orada şunu söyledi: "Böyle bir taleple
karşılaştık ve bu talebi savdık" dedi. Tutanağı vardır; lütfederseniz, ben
size o tutanağı da veririm; ama, bir yıl sonra -2004'te söylüyor bunu- Sayın
Bakan düşüncesini değiştiriyor.
Siz kalkıp şu soruyu da sordunuz mu acaba
kendinize: Antalya'da bir otelde kamp yaptınız; kamp yaptığınız bu müteahhide,
acaba, hangi ihalelerde yer aldı bu müteahhit?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, istirham
ediyorum, lütfen efendim, bu konular devam edip gidecek.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) -
Kapatıyorum.
BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayınız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bu
müteahhit ihale kazanmadığı halde, ihaleyi kaybettiği halde, ilgili bakanlık
olarak niçin zorla bu şirketi, ihaleyi alan şirkete ortak ettiniz? Yüzde kaç
biliyor musunuz: Yüzde 50-50! Ve bu müteahhidin otelinde kamp yaptınız
arkadaşlar, beş kuruş para ödemeden. Niye bu soruları kendinize sormuyorsunuz?
Ben, hepinize teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Kılıçdaroğlu.
Oyunun rengini belirtmek üzere, lehte,
Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Oyumun rengini
belirtmek üzere, söz aldım.
Yalnız, oyumun rengini belirtmeden önce,
biraz önce Sayın Bakanımız benim -şahsımla ilgili- söylemiş olduklarımı ya
dikkatli takip etmediler veyahut da yanlış anladılar. Ben, öncelikle şunu ifade
etmek istiyorum: Bu kanun teklifini, Telekomda çalışan değerli personelin bir
başka kuruma gitmeden orada kalabilmesinin önünü açtığı için desteklediğimi
ifade ettim ve dedim ki, keşke, bu süre beş yılla bağlı olmasa; bunu daha uzun
sürelere yayalım ve bunun yanında biraz önce de söylemiş olduğum gibi bazı ilave
tedbirlerle onların orada iş güvencesi içerisinde çalışmalarını sağlayalım.
Bunu söylerken de, Türk Telekomu devralan Oger'in de böyle bir uygulamadan
memnun olduğunu, memnun olacağını ve bunu Oger'in de istediğini,
isteyebileceğini, böyle bir kanun teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisine
gelmesinden mutlu ve memnun olacağını ifade ettim. Bunu niye söyledim, nereden
söyledim bunu; bunu, dağıtılan metinden okuyorum, buradan söylüyorum Sayın
Bakanım, benim şahsî görüşüm değil. Okuyorum: "Türk Telekomun personelinin
tamamının Türk Telekomda kalarak çalışmalarına devam etmesini istediği…"
Devralan şirketin sahibi, şu anda Telekomda çalışanların Telekomda
çalışmalarına devam etmelerini istediği bu metinde yazıyor; bu önümüzdeki
metinde var. Demek ki, Oger, personelin orada çalışmasını, devam etmesini
istiyor. Niye istiyor onu da söyledim demin; en azından bu beş yıllık geçiş
süresi içerisinde, tecrübeli personelin en azından beş yıl kendisine hizmet
etmesini, dolayısıyla, şirketin kârlılığının daha fazla olmasını arzu
ettiğinden istediğini ifade ettim. Daha sonra nereden bunu çıkardım; işte
"cazip hale getirilmesinin amaçlandığı, bu durumun şirket tarafından makul
karşılandığı…" Bunu sizler yazmışsınız; komisyon, ilgili komisyon bu
metnin içerisine bunları dahil etmiş. Şirket, bu uygulamanın makul olduğunu,
memnun olduğunu ifade ediyor; yani, ben bunları söyledim. Yoksa, bunun dışında
benim herhangi bir sözüm olmadı. Teklifi desteklediğimi ifade ettim. Ancak,
çekincelerimi tekrar ifade ediyorum. Bu beş yıllık süre, sadece Oger'in istemiş
olmasından dolayı konulan bir süredir. Bunun mutlaka uzatılması lazım. Başka ek
tedbirlerle bunun desteklenmesi lazım. Yoksa, beş yıl sonra ne olacağı meçhul
olan insanların beş yıl sonra pişmanlık içerisine girmemesinin tedbirlerinin
alınması lazımgeldiğini ifade ediyorum.
Biraz önce Sayın Bilen de konuştu burada;
"bu ihaleleri eleştirirsek, bu ihalelerle ilgili şeffaf olmadığını
söylersek, bundan sonraki ihalelere girecek kurum, insan bulamayız" diyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bu eleştirmelerin sonucu değil midir ki, 1 300
000 000 dolara satılan TÜPRAŞ, yapılan itirazlar üzerine, bir yıl geçmeden tam
4 140 000 000 dolara satılmadı mı?! O zaman Türkiye'de hiç kimse sesini
çıkarmasaydı, "bu ihale çok şeffaf, çok dürüst, çok namuslu bir şekilde
yapılmıştır" deseydi ve itiraz edilmeseydi…
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) -
Petrol fiyatları arttı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, itiraz
edilmeseydi, TÜPRAŞ o gün -yüzde 67,6'sı- 1 300 000 000 dolara satılmıştı Sayın
Milletvekilim. Bakınız, bu itirazlardan, bu eleştirilerden dolayı TÜPRAŞ
yeniden ihale edildi. Yüzde 51'i 4 140 000 000 dolara gitti. Tam, bu ülke 3
milyar dolar para kazandı arkadaşlar, değerli milletvekilleri.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Sizin
döneminizde değil…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Eğer… Bakınız,
o TÜPRAŞ'la ilgili ilk basın toplantısını yapan benim.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Konjonktür!.. Konjonktür!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu 1 300 000
000 dolar TÜPRAŞ'ın gerçek değeri değildir diyen milletvekili benim. Daha sonra
14,76'sını Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşıyan ilk milletvekili
benim. Benim vicdanım sızladı…
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) -
"Ben, ben" yok; "biz, biz…"
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kan ağlıyorum…
Hepimizin aynı durum içerisinde olması lazım değerli milletvekilleri. Bu fakir
milletin, bu garip gurebanın servetleriyle, biriktirdikleri paralarla bu TÜPRAŞ
tesisi yapılmıştır. Üçbuçuk yıllık iktidarınız döneminde var mı bir tesisiniz,
var mı bir eseriniz allahaşkına; koyun ortaya!..
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Eser sensin!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Siz, geçmiş
dönemlerde yapılan dev eserleri bile doğru dürüst özelleştiremeyip, doğru
dürüst satışını bile yapamadınız.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - 3 katı arttı; demagoji yapıyorsun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bütün ihaleler
ile şaibeler ortalarda ve Sayın Başbakan geçen gün diyor ki: "Burnuma pis
kokular geliyor…"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Kandoğan,
buraya AK Partiyle geldin!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, oyunuzun rengini
belirtecek misiniz efendim?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Belirtiyorum…
Belirtiyorum…
Sayın Başbakan, geçen…
BAŞKAN - Bakınız, Sayın Kandoğan… Bir
dakika, müsaade edin efendim.
Bakınız, 1 dakikalık süre vereceğim ve
otomatik olarak kapandığında, tekrar açmayacağım. Lütfen, oyunuzun rengini
belirtiniz ve konuşmanızı tamamlayınız efendim.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başbakan,
geçen, AK Parti il başkanlarının bulunduğu bir toplantıda "burnuma pis
kokular geliyor" dedi. Sayın Başbakan söyledi bunu. Yani, bu ülkenin
Başbakanı "burnuma pis kokular geliyor" diyebiliyorsa ve yapılan
ihalelerle ilgili olarak bu kadar şaibe ortalıkta dolaşıyorsa, yapılan bu
ihalelerin şeffaf olduğu noktasında hiç kimse gelip bu kürsülerden bir şey
söyleme hakkına sahip değildir.
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Ne
alakası var?! Burnunu tıkasa daha mı iyi olurdu?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben,
çekincelerimle beraber, bu kanun teklifinin orada çalışanların haklarını bir
nebze olsun muhafaza ettiği için oyumun renginin "kabul" olduğunu
ifade ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Tasarının tümünü…
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Efendim?..
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, bir
konuyla ilgili düzeltme yapmak istiyorum. Sayın Kılıçdaroğlu, bizim Antalya'da
milletvekili arkadaşlarımızla beraber kalmış olduğumuz otel ödemeleriyle
alakalı bir iddiada bulundu. Bununla ilgili bir düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN - 69'a göre, buyurun.
Kısa bir teknik açıklama rica edeyim.
Sayın Fatsa, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
VI.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun,
konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması
EYÜP FATSA (Ordu) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
1074 sayılı Telekom çalışanlarıyla alakalı
bir kanun teklifini görüşüyoruz. Elbette ki, bu kanun teklifiyle alakalı
arkadaşlarımızın görüş, düşünce ve eleştirilerine saygı duyarız. Karşılıklı
olarak, iktidar ve muhalefet, bu konudaki düşüncelerini paylaşıyorlar. Bu da
olması gereken işin tabiî seyridir; ancak, Sayın Kılıçdaroğlu, biraz önce
özelleştirmeler ve ihalelerle ilgili düşüncelerini Genel Kurulla paylaşırken,
AK Partinin Grup olarak Antalya'da bir otelde yapmış olduğu bir toplantıda
otele oradaki yapmış olduğu toplantının ücretlerini ödemediğini, bunu
bilabedel, ücretsiz olarak bu toplantıları gerçekleştirdiği gibi bir ifadede
bulundu. Eğer Sayın Kılıçdaroğlu'nun elinde onu teyit eden belgeler varsa,
bilgiler varsa, lütfen, kamuoyuyla beraber paylaşsın. Bu büyük bir iddiadır. Bu
iddiayı kabul etmemiz mümkün değildir. Sayın Kılıçdaroğlu'ndan bu konuyla
ilgili net ve doğru açıklama bekliyoruz; bir.
İkincisi; Partimiz, Grubumuz, gerek
Antalya'da gerekse Kızılcahamam'da yapmış olduğu bütün programların ücretlerini
ödemiştir. Bunun bütün belgeleri de… Ben, buraya çıkmadan önce de, bu programın
sorumlusu arkadaşlarla görüşerek geldim ve asla böyle bir şeyin söz konusu
olmadığını, programı organize eden ve ödemeyi yapan arkadaşlarımız teyit
etmişlerdir.
Dolayısıyla, ben, Partimizi zan altında
bırakan bu açıklamayla ilgili Sayın Kılıçdaroğlu'ndan bir düzeltme
beklediğimizi huzurlarınızda ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sözünü geri alsın.
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) - Faturaları
görelim!..
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Fatsa.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Karaman
Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu ve 3 milletvekilinin; 406 Sayılı Telgraf ve
Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı: 1074) (Devam)
BAŞKAN - Bir açıklamanız var mı Sayın
Başkan, bir teknik açıklama mı yapacaksınız; öyle bir bilgi geldi.
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Sayın Başkanım, bir noktaya açıklık
getirmekte fayda var. Ben daha önceki aldığım sözde de ifade ettim. Bu,
aslında, Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısının içerisinde, komisyon
çalışmalarıyla birlikte kabul edilmiş olan 69 uncu maddenin, ayrıca teklif
olarak gündeme getirilmesi. Bugün bunu görüşüyoruz.
Hükümet tasarısında bu süreyle alakalı bir
teklif yoktu, bir madde yoktu. Bu, alt komisyon çalışmaları sırasında, -tüm
taraflar, sendika temsilcileri de dahil olmak üzere- alt komisyondaki
çalışmalar esnasında dört yıl olarak, karşılıklı mutabakatla birlikte, alt
komisyonda, Sayın Nusret Bayraktar'ın başkanlığında, İstanbul
Milletvekilimizin, dört yıl olarak belirlenmişti; üst komisyonda da beş yıl
olarak, en son çıkarıldığı şekli, Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısının
komisyonda çıkış şekliyle belirlenmiştir, teklif olarak buraya gelmiştir.
Bunun üzerinde çok duruldu; ama, şunu
ifade etmekte fayda görüyorum: Tabiî ki, karşıdaki ihaleyi alan şirketin
çalıştırmayı kabul etmemesi durumunda, zaten bu insanların beş yıllık bir süre
içerisinde çalışması söz konusu değildir. Bu, açık da bir şeydir. Siyasî olarak
tartışma konusu yapmanın çok anlamlı olduğunu ben düşünmüyorum. Bu, biraz da
teknik bir konudur; ama, netice itibariyle, aksi takdirde, şu anda
çalışanlarımızın yarın dilekçesini verip havuza geçmesi durumunda, kamu kurum
ve kuruluşlarına geçiş hakkı vardır. İfade etmekte fayda gördüm.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Fatsa
konuşmanızla ilgili olarak söz talebinde bulundu ve konuşmasında, Grup olarak
yapmış oldukları AK Partinin bütün toplantılarında ücretlerin ilgili kurumlara
ödendiğini ve bu hususta herhangi bir şey olmadığını söyledi. Tahmin ediyorum,
konuşmalarınız arasında, konuşmalarda belki eksik, yanlış anlaşılacak yönlere
gitmiş olabilir. Sayın Fatsa bu hususta sizin de bir açıklama yapmanızı
istirham etti. O konuda bir açıklama yapacaksınız tahmin ediyorum.
Buyurun, mikrofonunuzu açıyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Ücretsiz kaldınız diye bir ifade
kullanmadım; ama, o anlama gelen bir ifade kullanıldıysa, bu yanlış. Ben…
HASAN AYDIN (Giresun) - "Beş kuruş
para vermeden" dedi.
KEMAL KALIÇDAROĞLU (İstanbul) - Evet,
anladım, affedersiniz…
BAŞKAN - Arkadaşlar dinleyelim.
Buyurun…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Ben, bu
iktidar döneminde hemen hemen her büyük ihaleyi alan bir kişinin otelinde
kalındığını, bunun etik olarak da doğru olmaması gerektiğini… (AK Parti
sıralarından gürültüler)
AHMET IŞIK (Konya) - Bırak allahaşkına
akşam akşam…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - İki, bir
şey daha söyleyeyim efendim, itiraz etmeyiniz efendim. Bir şey daha söyleyeyim;
eğer Sayın Fatsa lütfeder bu faturayı da bize gösterirse…
AHMET IŞIK (Konya) - Laf mı bu ya?!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - …çok mutlu
oluruz.
EYÜP FATSA (Ordu) - Hay hay, memnuniyetle…
Memnuniyetle…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
AHMET IŞIK (Konya) - Ayıp, ne böyle ya?!
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım…
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, ne
böyle allahaşkına?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
"Söylemedim" diyor.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
Arkadaşlar…
AHMET IŞIK (Konya) - Her gün bir isnat!
BAŞKAN - Sayın Işık… Sayın Işık…
Sayın Kılıçdaroğlu konuşmasında ücretsiz
olarak bir yerde kalındığını söylemediğini açıkça ifade etti ve zabıtlara geçti
arkadaşlar. "Böyle bir şey
kullanmadım" diyor. Eğer sehven kullanılmış bir kelimeyse tashih
edilmiş vaziyettedir.
Evet, teklifin tümünü oylarınıza arz
ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Teklif kabul edilmiş ve yasalaşmıştır;
hayırlı, uğurlu olsun.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, saat
21.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 20.01
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 21.04
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin 5 inci sırasında yer alan, Sosyal
Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın,
Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf
ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu
Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri
Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören
ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve
SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı
Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Sosyal
Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın,
Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf
ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu
Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri
Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören
ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve
SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı
Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399,
2/457) (S. Sayısı: 1066) (x)
ÊBAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 1066 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, AK Parti Grubu
adına Ankara Milletvekili Mehmet Zekai Özcan, Anavatan Partisi Grubu adına
Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş; şahısları adına, Manisa Milletvekili
Hüseyin Tanrıverdi, Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen, Denizli Milletvekili
Ümmet Kandoğan, Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in söz talepleri
vardır.
Tasarının tümü üzerinde ilk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'na
aittir.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri; önemli bir
tasarıyı görüşüyoruz. Bu tasarının çıkışı biraz gecikmeli gelmiştir. Tasarının
genel gerekçesine baktığımız zaman, 2000 ve 2001 yıllarında ortaya çıkan
ekonomik krizlerin bu tasarının gelişine neden olduğu yazılı. Hemen genel
gerekçeyi okuduğumuzda, 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ekonomik krizlerin
ülkemizin ekonomik ve sosyal yaşamında ciddî boyutlarda olumsuzluklar yarattığı
ifade edildikten sonra, 2002 ve 2004 yıllarında SSK ve Bağ-Kurun prim
gelirlerinin yüzde 74 oranında düştüğünü ifade eder.
Şimdi, değerli arkadaşlar, önce kendimize
sormamız gereken bir soru var. 2000 ve 2001 yıllarında ekonomik kriz çıkıyor.
AKP 2002'nin sonunda iktidar oluyor. 2005 yılını bitirdik, 2006'nın şubat
ayındayız. 2001 yılında ortaya çıkan ekonomik krizlerin sonucunu gidermeye
çalışıyoruz!.. Acaba İktidar Partisi niçin bu kadar gecikti?.. Yani, bu
insanlar perişan oldu, olağanüstü faiz yükleri geldi, bazıları gidip
bankalardan kredi çekip borçlarını ödemeye kalktılar; ama, şimdi biz bu
tasarıyı gündeme getiriyoruz!
Daha önce, hatırlarsanız, AKP'nin iktidar
olduktan sonra getirdiği ilk yasalardan birisi, adına vergi barışı kanunu
dediğimiz vergi affıydı. O da 2000 ve 2001 yıllarındaki ekonomik krize
dayanıyordu. Peki, o zaman belki de ilk sorulması ve yanıt istenmesi gereken
bir soru var; vergi barışı yasasıyla beraber sosyal güvenlik primleriyle ilgili
af niçin eşzamanlı gelmedi? Bu, ciddî bir aksaklık. Belki şu olabilir:
"Efendim, biz o dönem uygun görmedik." Aslında gecikmesinin temel
nedeni, IMF'nin izin vermemesi. Bakın, 2005'in ekim ayında bu tasarı sevk
edildiğinde IMF karşı çıktı. Oturuldu uzun uzun görüşüldü, IMF ikna edilmeye
çalışıldı. IMF'nin
istemlerine paralel bir tasarı
Parlamentoya sevk edildi ve bu tasarıyı şimdi görüşüyoruz.
Değerli milletvekilleri, tasarıda şöyle
bir uygulama var; bugüne kadar cumhuriyet parlamentolarında örneği olmayan bir af
uygulaması var. Af uygulaması şu: Deniyor ki "100 000 YTL'nin üstünde prim
borcu olanlarla 100 000 YTL'nin altında prim borcu olanlara ben farklı
standartlar getireceğim."
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir insanın
prim borcu varsa, bunun için farklı standart getirmeye kimin ne hakkı var? Borç
borçtur. Borcunu ödememiş, faizi zaten istiyorsunuz. O zaman, eğer bir af
uygulaması getiriyorsanız, prim borcu olan herkese eşit getirin, insanlar
bundan faydalansın. Hayır diyorsunuz, 100 000 YTL'nin üstünde borcu olanlara
ayrı, 100 000 YTL'nin altında olanlara ben ayrı uygulayacağım... Bu, Anayasanın
eşitlik ilkesine aykırı arkadaşlar. Geçmişte, aynı uygulamalar, af bağlamında
değil de başka tür aflarda, özellikle adlî suçlarla ilgili aflarda, bu tür
eşitsiz uygulamalar Anayasa Mahkemesine gitti, Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edildi. Şimdi burada bu standardı getirmeye ne hakkımız var?!
Şimdi, geliyorum değerli arkadaşlar, kendi
içinde bir başka çelişki daha var. Deniyor ki, "biz bilançoyu
alacağız…" Bu kanunda bir de formül getiriliyor. Doğalgaz formülü değil
tabiî bu formül. Bu da ilk sefer af yasasıyla gelen bir formül, enteresan bir
formül değerli arkadaşlar.
Şimdi, deniyor ki bu formülde, dönen
varlıklar eksi stoklar bölü kısa vadeli yabancı kaynaklar işlemi sonunda
bulunacak oran yüzde 50'nin altında olursa, çok zor durumda kabul edeceğiz bu
kişiyi. Yüzde 50'nin altında olmazsa bu aftan yararlanamayacak.
Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, yani
yüzde 49 olsa, geçmiş olsun; yüzde 50 olsa yararlanabilirsin. Şimdi, bu ne tür
bir af, anlamak mümkün değil. Böyle bir şeyi niçin yaparız; anlamak mümkün
değil. Böyle bir şeyi niçin yaparız anlamak mümkün değil.
Şimdi, deniyor ki, efendim -Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülürken- durumu iyi olanı ben niye aftan yararlandırayım?..
Bilançosu iyi, durumu da iyi, parayı yatırsaydı, benim onu ayrıca aftan
yararlandırmama ne gerek var?.. Haklı bir gerekçe; ama, bunu söyleyebilmeniz
için o mükellefin 2000-2001 sonrası bilançosuna bakmanız lazım. Öyle ya,
krizden o mademki etkilendi, o krizden etkilendiği tarihteki bilançoya bakalım,
bu formülü uygulayalım, durumu kritikse faydalansın. Hayır diyor tasarı, ben,
en son verdiği bilanço neyse bu kanun
çıkmadan önce, ona bakacağım. İyi de, o tarihte bu adam gitti İstanbul
yaklaşımından yararlandı, bankalarla, oturdu masaya, pazarlık yaptı, iflastan
kendisini zor kurtardı, bugün, hafif sırtını düzeltmiş, siz diyorsunuz ki, sen
düzeldin artık, sen aftan faydalanmayacaksın!.. Ee, şimdi, arkadaşlar, bunun
adalet neresinde?! Böyle bir adalet, böyle bir af anlayışı olabilir mi?!
Bir başka şey: Eğer, Adalet ve Kalkınma
Partisi böyle bir af anlayışına sahipse aynı uygulamayı niye vergi barışında
yapmadınız?.. Orada da yapsaydınız, orada da mükellefler devlete olan
yükümlülüklerini yerine getirmiyorlardı, orada da insanların bilançoları vardı.
O zaman, bu çifte standardı niye yapıyoruz biz?.. Bu da bir başka uygulama
değerli arkadaşlar.
Şimdi, bilanço nerede; bilanço vergi
dairesinde, SSK'da, Bağ-Kurda bilanço yok, kimse oraya bilanço vermez. Af nasıl
uygulanacak; efendim, bunlar, önce gidilecek vergi dairelerinden alınacak
bilançolar, formüllere bakılacak, onu Maliye çıkaracak -çünkü, Maliye,
bilançoları SSK ve Bağ-Kura gönderemez, vergi mahremiyeti var, bilançoları
gönderme şansı yok- yazı yazacak, bak bakayım bilançoda bunun durumu nedir
diye; oradan gelecek yazılar, burada affa girip girmediğine karar verilecek ve
ona göre de bir uygulama yapılacak.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir yasanın her
şeyden önce uygulanabilir olması lazım. Bir yasanın her şeyden önce
anlaşılabilir olması lazım. Eğer, siz, yeni bürokratik işlemlere yol
açıyorsanız, yeni bir sürü bürokrasi yaratıyorsanız, bu, ileride pek çok sorun
yaratır. Kaldı ki, aranızda çok değerli işadamları var. Bilançoların nasıl
düzenlendiğini hepimiz biliyoruz. Bankadan kredi alınacaksa, bilanço bankaya
verilirken çok güzel gösterilir. Ama, bu mükellefin durumu gerçekten iyi mi?
Hayır. Gerçek durum nedir? Gerçek durum, her zaman Maliyeye verdiği bilançoya
yansımaz ki. İnsan her zaman zor durumda olmayabilir. Zor durumda da olabilir.
Hatırlarsanız, banka bilançoları yayınlanırdı, bankaların hepsi kârlı
görülürdü; ama, Maliyeye verdikleri bilançolarda bütün bankalar zararlı
görünürdü. Hangi bilançoya inanacaksınız?
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Mükellefler de
öyle, kredi almak için şişirirler.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Mükellefler
de aynı, dediğiniz gibi, kredi almak için çok iyi bilanço verir bankaya; ama,
öbürü ayrı.
Şimdi, zor bela bilançosunu güzelleştirip
bankadan kredi alacak kişiyi cezalandırıyoruz, sen aftan yararlanamazsın
diyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu, doğru bir uygulama
değil. Doğru bir uygulama değil.
Bir başka konu, değerli arkadaşlar. Dedik
ki, gelin bunu kaldıralım, 100 000 sınırını da kaldıralım, vergi barışında ne
yaptıysak, mükellefler aynı koşullarda sigorta, Bağ-Kur affından da
yararlansınlar. İnsanlara işkence çektirmeyelim. Vergi dairesiydi, sigorta
müdürlüğüydü, Bağ-Kurdu, buralarda mekik dokumasın bu insanlar. Yok bilançosunu
yeminli malî müşavir tasdik etti, yok serbest muhasebeci malî müşavir tasdik
etsin mi etmesin mi, bunlarla uğraştırmayalım. Kişi gitsin, borcu neyse borcu
hesaplansın, yasaya göre faiz isteniyorsa faizini de tahakkuk ettirin, taksiti
var, ödesin ve bu iş bitsin. Ama, diyorsunuz ki, hayır, biz, illa mükelleflere,
sigortalılara işkence çektireceğiz!.. Anlamak mümkün değil.
Bir başka şey: Şimdi, düşünün değerli
milletvekilleri, beni bir işadamı olarak düşünün. Ben, devlete olan
yükümlülüğümü yerine getiriyorum; prim borçlarım olmuş, gitmişim başvurmuşum;
demişim ki, benim borçlarımı taksitlendirin. Ben, devlete, iyi bir vatandaş
olarak, sigorta prim borçlarımı ödemek istiyorum. Taksitlendirme yapılmış, altı
ayını ödemişim; vergi barışı çıkmış, sigorta af yasası çıktı, diyorum ki,
arkadaş, en azından, ödediğim taksitleri de dikkate alarak, bu af yasasından
ben de faydalanayım. Bu yasa tasarısı diyor ki: Hayır, sen faydalanmayacaksın,
ödediğinle kal, ödemeseydin arkadaş; ödedin, artık, sen, o faizi maizi, onu
sırtına çekeceksin; ancak, bundan sonra, bu kanun çıktıktan sonra, ben, ondan
sonraki taksitler için sana bu kanunu uygularım. Şimdi, arkadaşlar, iyi
niyetliyi, bakın, iyi niyeti cezalandırıyoruz, kötü niyeti ödüllendiriyoruz. Bu
kişi gidip başvurmasaydı, iyi niyetle borcunu ödemek için taksit talebinde
bulunmasaydı, hem mevcut taksitini hem borcunu ödemeseydi, o adam aftan daha
fazla yararlanacaktı; ama, maalesef, yapılan uygulama, tam tersi bir uygulama.
Bir başka önemli nokta şu: Bu tasarıyla,
ilk sefer yeni bir düzenleme daha geliyor; deniyor ki: Sen, Bağ-Kur ve SSK prim
borcunu tam ödeyeceksin; evet; normal primlerini de zamanında ödeyeceksin;
evet; ödemezsen yararlanamazsın; evet, doğrudur; ama, vergi borçlarını da
aksatmayacaksın, vergiyi de aksatmayacaksın, KDV'ydi, geçici vergiydi, Gelir
Vergisiydi, Kurumlar Vergisiydi, onları da aksatmayacaksın; aksatırsan, kusura
bakma, sen bu aftan yararlanamazsın diyor. Şimdi, arkadaşlar, bunu biz niye
çıkarıyoruz?!
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) -
Bağ-Kur için var mı bu?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Var, var,
hepsi için var.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - 100
000 YTL'yi aşanlar 2 655 kişi…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bakın,
arkadaşlar buradalar, gelirler cevap verirler.
Bir kişi için bile olsa Değerli
Milletvekilim, bırakın hepsini, bir kişi için bile böyle bir şey yapılsa,
haksızlıktır bu.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Doğru;
ama, yok.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) -
Dolayısıyla, Parlamentonun, haksızlıkları giderme gibi bir iradesi var; bu
iradeyi sergilemesi lazım. Eğer, bir yanlışlık varsa, bir haksızlık varsa, bir
eşitsizlik yaratacak bir işlem varsa; biz, bu işlemi gidermek zorundayız.
Bununla ilgili, CHP Grubu olarak, biz, önergelerimizi hazırladık. Umuyorum ve
diliyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi de önergelerini hazırlar ve biz, bunu,
vergi barışında ne yaptıysak, burada da aynı uygulamayı yaparız, sigortalı,
Bağ-Kurlu gider prim borcunu öder; ödemezse de kusura bakma arkadaş, sen aftan
yararlanamazsın diyebilelim. Vergiyle bunun ne anlamı var?.. Düşünün, bir kişi,
af çıkmış…
Peki, şunu diyebilir: Ben, şu SSK,
Bağ-Kuru tam yatırayım, borçlarımdan da kurtulayım, emekli olma hakkımı
kazanayım en azından, zamanı gelince vergi borcumu da öderim. Aksatabilir onu,
bu affı kaçırmamak için. Öyle bir çıta koyuyorsunuz ki, adamın bunları aşma
şansı yok. Plan Bütçe Komisyonunda, gerçi, bazı taksitleri belli dönem
aksatırsa hakkı kaybolmasın diye bir esneklik sağladık; ama, bu esnekliğin, 60
ay gibi bir sürede, her zaman aksayacağını kabul etmemiz lazım. Bu zorluğu, bu
kişilere -bu kadar ciddî zorlukları- yaratmamamız lazım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, sadece bu da
olsa gene iyi. Bir şey daha getiriyoruz: Aksatırsa hem aftan yararlanamıyor hem
de eğer, devlet yardımı ve teşviki almışsa, onları da, diyoruz ki "artık
geçmiş olsun, devlet yardımı da alamazsın, teşvik de alamazsın." Yani,
hani "vur deyince öldür" denir ya, tam, vur deyince öldürüyoruz
adamı. Bunun adına af denilmez; bunun adına, işverenlere ve Bağ-Kurlulara nasıl
işkence yapabiliriz; bunun adı o. Bunu yapmaya bizim hakkımız var mı değerli
arkadaşlar?! Ya, bunun adı afsa doğru dürüst yapalım, bu işi uygulamaya
koyalım; bu insanların da en azından hayır duasını alırsınız. Dersiniz ki, bir
tasarı çıktı, bizim lehimizedir bu tasarı, gidip borçlarımızı ödeyelim. Faizse
faiz… Çünkü, faizsiz değil. 60 aya kadar uzatılıyor; ama, uzatılan süre
içerisinde kişiden faiz de alıyor, alması da gerekir; ama, siz aftan
yararlanamazsınız… Bakın, primini ödeyeceksin, taksitini ödeyeceksin,
vergilerin tamamını ödeyeceksin, ödemezsen, affın gittiği gibi, bir de teşvik
almışsan, teşvik de elden gidiyor. Şimdi, düşünün, bir kişi düşünecek, ya, ben
60 ayda, eğer aksatırsam bunu, mevcut teşviklerim de elden gidecek, en iyisi
ben aftan yararlanmayayım diyecek adam. Dolayısıyla, bizim, bu tasarıyı
sağlıklı tahlil etmemiz ve sağlıklı yasalaştırmamız gerekiyor.
Bir başka konu, değerli milletvekilleri:
Bugüne kadar çıkan bütün af yasalarında devlete karşı yükümlülüğünü yerine
getiren vatandaşların tamamı enayi konumuna konulmuştur. Kişi ne zaman
borçlarını ödemişse, arkadan çıkan afla, biz, bu insanı cezalandırıyoruz.
Plan ve Bütçe Komisyonunda şöyle bir
önerimiz oldu; dedik ki: Gelin, bir de bunun aksini yapalım. Vergisini, nasıl,
zamanında ödeyenler zaman zaman plaketler alıyorlar, Maliye Bakanları bu
insanları kısmen de olsa onore ediyor, defterdarlar onore ediyorlar, vergi
başkanları onore ediyorlar; ama, sigorta primini, Bağ-Kur primini zamanında
ödedi diye kimseyi kimsenin onore ettiği yok. Dedik ki: Madem böyle bir af
yasası çıkarıyorsunuz, gelin, ilk kez cumhuriyet tarihinde, yükümlülüklerini
zamanında yerine getiren insanlara da bir kolaylık sağlayalım. Önerdiğimiz
model şu değerli arkadaşlar; dedik ki: Primini zamanında yatırmış, bu yasanın
çıktığı tarihe kadar primini zamanında yatırmış, aksatmamış insanlar, bir yıl
süreyle, eğer hastalanır hastaneye giderlerse, bunlardan ilaç katkı payı
almayalım, devlet olarak almayalım. Hastalanmazsa zaten bir sorun yok. O da çok
komik bir rakam; ama, hiç değilse, adam diyecek ki, yahu, devlet beni adam
yerine koydu; ben, bak, işçinin primlerini zamanında ödedim, kendi Bağ-Kur
primimi zamanında ödedim; demek ki, devlet beni de hatırlıyor, diyor ki, yahu,
evet, bak, bu insan iyidir; dolayısıyla, eğer bu hastalandığında, eşi, çocuğu
hastalandığında yüzde 20 ilaç katkı payını devlet benden almıyor. Dolayısıyla,
devletin bir vergi prim kaybı da olmayacak, hastalandığı zaman alınmayacak bu;
bunu önerdik.
Arkadan bir şey daha önerdik; dedik ki: Bu
insanlar eğer pasaport alırlarsa, bir defaya mahsus, bu insanlardan pasaport
harcı almayalım. Ne olacak, çok büyük bir rakam değil bunlar; ama, bu insanlar
devlete bir kadirşinaslıkla bağlanmış olacaklar.
Şimdi, bunun da önergesini verdik Plan ve
Bütçe Komisyonunda; ama, maalesef, kabul ettiremedik. Eğer, lütfeder, bizim
önergemizi kabul ederseniz… Değerli arkadaşlarım, iktidar kanadındaki arkadaşlarım da önerge hazırlayabilirler,
belki, bizim hazırladığımız önergeyi yetersiz; ama, daha farklı, daha iyi
boyutlarda bir önerge hazırlayabilirler; ona da şükran duyarız; ama, en
azından, devlete karşı yükümlülüklerini yerine getiren insanların bir şekliyle
ödüllendirilmesi lazım.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Katılıyoruz…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bunu
ödüllendirelim, bu insanları küstürmeyelim devlete karşı.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Bence de…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bu
insanları, her seferinde enayi konumuna koyuyoruz.
Şimdi, öyle bir toplum yarattık ki, ya,
nasıl olsa af çıkar, ben ödemeyeyim… Bir bakıyorsunuz, hep aynı şey oluyor,
"nasıl olsa" dediğimiz olay, her iktidar değiştiğinde bir af çıkıyor.
Ee, yükümlülüğünü yerine getirene, bir bakıyorsunuz, yok.
Benim tanıdığım bir firma var değerli
arkadaşlar. Bu tasarı görüşüldüğünde, muhalefet partisi olarak bize bir yazı
yazmış, diyor ki: Bilmem kaç yüz milyar lira borcu var bu firmanın -üretim
yapan, o ekonomik krizde büyük olaylar yaşayan, işçileri çıkaran; ama, daha
sonra durumu İstanbul yaklaşımıyla
kurtaran, ihracattan sonra biraz gelişen- ve prim borcunun 3 katı faiz
ödemiş arkadaşlar, prim borcunun 3 katı! Af çıkacak deyince, adam neredeyse
ağlayacak; ya, peki, ben, prim borcunun 3 katını niye ödedim?!
Şimdi, arkadaşlar, eğer inanmazsanız,
lütfen, çevrenizdeki işadamlarına sorun, işçi çalıştıran işadamlarına sorun.
50-60 kişi… Bakın, bu insan, çalıştırdığı 50-60 kişiyi kayıtdışı çalıştırmıyor;
çünkü, onların hakkı var bende diyor; ben, onların çoluk çocuğuna yarın nasıl
bakacağım, onlar emekli olacaklar, onların çoluk çocuğu hastalanacak, tedavi
olacak; ben kayıtdışı çalıştırırsam o insanın yüzüne bakamam diyor; ama, devlet
olarak biz bu adamı küstürüyoruz.
Dedik ki, bu insan eğer zamanında
başvurmuşsa, primlerini de ödemişse, gelin, baştan itibaren bu da bu aftan
faydalansın. Niçin cezalandırıyoruz bu insanları?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, tasarıya genelde
olumlu bakıyoruz; ama, tasarının aksaklıklarını, bu alanda uzun süre emeği olan
bir arkadaşınız olarak sizlere sunmaya çalıştım. Eğer, lütfedip tasarıyı daha
da olgunlaştırırsanız, güzelleştirirseniz, kendi insanımızın gönlünü kazanmış
oluruz, kendi insanımızı kazanmış oluruz; insanlarımız daha iyi üretim yapmış
olurlar, kendi ülkesine, en azından, daha iyi bağlanmış olur, affın bir anlamı
ve bir tutarlılığı olur.
Ben, bunu sizin vicdanlarınıza teslim
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili
Mehmet Zekai Özcan.
Sayın Özcan, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Güvenlik Prim
Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına konuşmama başlamadan
önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Borç faizlerinden sonra, sosyal güvenlik
açıkları Türkiye'nin en büyük açığını oluşturmaktadır. Sadece 2005 yılında
bütçenin yüzde 16'sı, 16,1'i sosyal güvenlik açığıdır; 23 300 000 000
civarında.
Borç faizlerinin ekonominin iyileşmesiyle
hızı düşerken, ne yazık ki, sosyal güvenlik açıkları, maalesef, aynı süratle
yükselmektedir. Bu bakımdan, sosyal güvenlikte bugüne kadar yapılan birçok
borçlanma yasası ve af çıkarılmıştır. Türkiye'nin en büyük sosyal güvenlik
kurumu olan SSK'da üç kez genel hizmet borçlanması, 13 kez de borçlanma
yasaları çıkarılmıştır. Aynı şekilde, Bağ-Kurda da çıkarılmıştır.
Burada, şunu söylemek gerekir ki, primini
düzenli ödeyenler ile bazı yasalarla kolaylaştırılmış şekilde ödeyenler
arasında ciddî bir adaletsizlik oluşturmaktadır. Hem adaletsizlik
oluşturmaktadır hem de sosyal güvenlikte sigorta mantığına da aykırıdır.
Bu bakımdan, bugün, görüşeceğimiz tasarı,
geçmiş uygulamalardan oldukça farklıdır. Bir defa, öncelikle söylemek gerekir
ki, bu bir af yasası değildir. Sayın Kılıçdaroğlu, üzerinde, ısrarla af yasası
olduğunu söylüyor. Burada, af yasasıyla ilgili hiçbir hüküm yoktur; çünkü, hiçbir
prim alacağının aslı terkin edilmemektedir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Vergi aflarında
da bu yok.
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Sadece,
gecikmeyle ilgili uygulamadan farklı bir uygulama yapılmaktadır, 1999'dan önce
kendi mevzuatları içerisinde değerlendirilmekte, 1999 sonrası ise, TÜFE
uygulaması getirilmektedir.
Şimdi, bunun gerekçelerini söylemek
gerekirse; birincisi, ekonomik gerekçelerdir. Bunlar, biliyoruz, 1999-2001
yıllarında Türkiye ciddî kriz yaşamıştır ve Türkiye'de orta sınıf dediğimiz
esnaf vatandaşlarımız kepenk kapatıp, ilk defa, protesto için sokağa çıkmıştır.
Bu geniş kesim, primini hiç ödemeyenlerle, zaman zaman ödeyenlerin sayısı 2 150
000 kişidir. Bunlar, sosyal güvenlik çatısı dışına çıkartılmış ve sağlık
hizmetinden yararlanma imkânından mahrum edilmiştir.
İkincisi, demin muhalefet partisinin
değerli konuşmacısı söyledi, bu sadece ekonomik gerekçelerle çıkartılmamıştır,
gecikmesinin sebebi de doğrudur; çünkü, bu yasanın esas çıkış sebebi, AK Parti
Hükümetinin hazırlamakta olduğu, emeklilik sigortası ve genel sağlık
sigortasına ilişkilidir.
Şimdi, bildiğiniz, Bağ-Kur, SSK ve Emekli
Sandığı yerine tek bir kurum oluşmaktadır, tek bir emeklilik sistemi
getirilmektedir. Tabandaki prim ve prim oranı aynı olacaktır. Çalıştığı süre
sonunda herkes aynı emekli maaşı alacaktır ve herkes eşit sağlık hizmeti
alacaktır.
Şimdi bu sisteme geçerken, geçmişte şu
veya bu şekilde primini ödeyemeyen vatandaşlarımızın sosyal güvenlik çatısından
mahrum olmaması için yeniden bir yapılandırmaya ihtiyaç duyulmuştur; işin esas
gerekçelerinden biri budur.
Yapılan düzenleme, sadece borçların
yapılandırılması değil, bundan sonra da borcunu ödeyen ve ödeyemeyenler için
daha kolay primini ödeme imkânı getiren birçok düzenleme yapılmıştır, onları da
sayacağız.
Şimdi, sosyal güvenlik açıklarının bir
nedeni de, prim tahsilat oranındaki düşüklüktür. Sosyal Sigortalar Kurumu, 1950
ile 2000 yılları arasında, ortalama prim tahsilat oranı yüzde 80'dir. Son beş
yıla baktığımızda, genelde yüzde 81,5; özel kesimi düşünürsek yüzde 83,5'tur ve
SSK'da prim tahsilat oranı da, hiçbir zaman yüzde 70'in altına düşmemiştir.
Yalnız, bazı beklentiler bunu düşürdüğünü görüyoruz; mesela, 1991'de genel
seçim ve af beklentileri bunu yüzde 70'lere kadar çekebilmiştir.
SSK'nın toplam alacağı, 31.3.2005 tarihi
itibariyle 5 025 000 000 YTL'dir. Bağ-Kurdaki tahsilat oranına baktığımızda,
Bağ-Kurun 1981-2000 yılları arasındaki ortalama tahsilat oranı 69,5, yalnız son
beş yıla baktığımızda bu oran yüzde 60'a düşmüştür.
Bağ-Kurdaki tahsilat oranında zaman zaman
çok düşmeler olmaktadır, yüzde 50'nin altına düştüğü dönemler de olmuştur.
Bugün için Bağ-Kurun açığı 6,9 milyar YTL, fakat, prim alacağı 16,7 milyar
YTL'dir.
Şimdi, bu yapılanmada iki yol izlenmiştir.
SSK'da 100 bin YTL'nin üstü ve altı diye iki kategoriye ayrılmıştır. Tabiî,
burada tenkit konusu olmuştur. Aslında bu, adaletin yerine getirilmesi
bakımından son derece önemlidir. Bu kapsama girenler sigorta primi, sosyal
güvenlik destek primi, işsizlik sigortası, idarî para cezaları, sosyal yardım
zammı, özel bina ve ihale konusu işlerde asgarî işçilik farkı, topluluk
sigortası ve 2002 ile 2005 yılları arasındaki isteğe bağlı sigortalıların fark
ödemesidir.
Özellikle, burada idarî para cezaları
konusunda bir tereddüt olmuştur; fakat, bu idarî para cezalarının tabiî ki,
yine, asıllarında herhangi bir indirim olmamıştır. Şimdi, buradaki dosya sayısı
1 446 000 civarındadır, SSK'nın borçlu dosya sayısı. Bunun yaklaşık 20 YTL
civarında, yönetim kuruluna yetki verdiğimizde yaklaşık yüzde 60'ı zaten
tasfiye edilmektedir.
Biz, 100 000 YTL üstü diye düşündüğümüzde
işveren sayısı 2 655'tir. Bunların borcu ise, toplam borç içerisinde yüzde
44'tür. 100 bin YTL'nin altındaki borç tutarı da yüzde 56'dır. Dolayısıyla, 2
650 civarındaki mükellefin farklı tutulmasındaki esas gerekçe, bunların,
gerçekten, primini ödemeyip başka alanlarda kullanıp kullanmadığını ölçmek
içindir ve bu, doğru bir tespittir. Ben, bunu biraz sonra da açıklayacağım.
Şimdi, bu son 5 yılın değerlendirmesine baktığımızda, 1 yıldan az olan alacak
miktarı yüzde 31'dir. 1 ile 5 yıl arasında yüzde 59; 5 yıldan fazla olanlar ise
yüzde 10'dur. Şimdi, 100 000 YTL üzerindeki prim borçlarının hangi sebepten
ödenmediği araştırılmaktadır. Finansal analizlerde de kullanılan bilimsel
metotlara göre yapılacak hesaplamalar sonucu çok zor durum hali tespit edilmesi
halinde yüzde 10 ile yüzde 30 civarında bir terkin yapma imkânı verilmektedir.
Şayet çok zor durum haline girmemişse, o zaman, uzun taksit imkânı kendisine
verilmektedir ve burada, tabiî ki, bunların borç hesabı mevzuata göre
yapılmaktadır. Bu 100 000 YTL prim aslıdır; yani, yaklaşık 200 000 YTL
civarındaki borçlu olanlardan bahsediyoruz. 100 000 YTL'nin altındakiler ise
31.12.1998'e kadar SSK'nın mevzuatına göre hesaplanıyor, ondan sonra da TÜFE
uygulanıyor ve bunlara da yüzde 30 civarında bir terkin yapılıyor. Burada 100
000 YTL üzerindeki borç asıllarında Gelir, Kurumlar ve Katma Değer Vergisi yükümlülüğünün
istenmesi de normaldir; çünkü, bunlar, devletin eşit ödenmesi gereken vergileridir
ve eğer biz bunu tekrar buraya koymazsak, yeni çıkarılan vergi barışı sebebiyle
tekrar bir beklentiye girme durumu ortaya çıkabilir. Her iki kategoride de,
biz, devlet yatırım teşviklerinden yararlanma imkânını ancak prim borçlarını
taksitlendirmesi halinde kabul ediyoruz; etmediği takdirde hem prim borcunu
ödemeyecek hem devletin nakdî teşviklerinden yararlanacak gibi bir durum ortaya
çıkmaktadır ki, bunun haklı bir tarafı yoktur.
Bağ-Kura gelince… Hiç ödeyemeyenlerin
borcuna baktığımızda yüzde 23'tür. Borçlular yüzde 41, borçsuzlar yüzde 36'dır;
yani, toplam 3 367 000 mükellefin dağılımı bu şekildedir. Bir başka deyimle,
borçlu ve hiç primini ödeyemeyenlerin payı yüzde 63,6'dır; yani, yüzde 64
civarındaki mükellef ya primini hiç ödememiş ya da borçlu durumdadır. Bu da,
belirttiğim gibi, 2 150 000 kişi civarındadır. 1972-80 yılları arasında primini
ödeyemeyenlerin sayısı 20 000, 80-84 arasında 60 000'dir. Dolayısıyla, 72-84
yılları arasında 80 000 kişinin borcu 1,5 milyar YTL'dir.
Peki, buradan ne bekleniyor? Bağ-Kur,
yaklaşık, her yıl 70 000 kişiyi emekli yapmaktadır. Bu getirilen yapılandırmada
yaklaşık 500-600 bin civarındaki Bağ-Kurlunun müracaat edebileceğini ve bunun
sonucundan da 300 000 kişinin bu taksitlendirmeyi sürdürebileceğini; yani, bu
sosyal güvenlik çatısı altına girebileceği tahmin edilmektedir. Bu, oldukça
ciddî bir rakamdır; yani, 300 000 kişinin
tekrar sosyal güvenlik çatısına girmesi -ailesiyle
birlikte- ve sağlık hizmeti alması çok önemlidir. Bu yapılanma sonucu, 2006
yılında, yaklaşık 30-35 bin emekli bekliyoruz. 2007'de 20 000, 2008'de de 15
000; yani, yaklaşık olarak üç sene içerisinde 70 000 ilave bir emekli Bağ-Kura
katılma ihtimali vardır.
Burada 14 700 YTL'yi ödeyen, hiç prim
ödemeyen Bağ-Kurlu emekli maaşını almaya hak kazanmaktadır. Bu, çok önemlidir.
Eğer, hayırdua varsa, bu, burada vardır. Bu 14 700 YTL'yi peşin ödeyebileceği
gibi, taksitle de ödeme imkânı vardır, 1 ile 5 sene arasında taksit yapma
imkânı da vardır. Bu, birinci sene yüzde 5, ikinci sene yüzde 6, üçüncü sene
yüzde 7, dört ve beşinci sene aynı şekilde devam etmektedir.
Şimdi, burada, üzerinde durmamız gereken
bir husus… Bağ-Kur, bugün, topladığı primleri, ödediği sağlık hizmeti ve emekli
sigortasını düşündüğümüzde, ancak yüzde 37'sini karşılıyor; yüzde 60'ından
fazlasını ise devlet transfer ediyor; yani, bu genel bütçeden aktarma
yapılıyor. Şimdi, böyle bir kurumun, biz, aktuaryasını yükleniyoruz ve diyoruz
ki: "Siz, 14 700 YTL ödemek suretiyle emekli olacaksınız." Peki,
emekli olduklarında ne yapacak esnaf kesimi; ikibuçuk sene içerisinde bu
ödediği 14 700 YTL'yi geri alacak. Tarım kesimi ise, ikibuçuk sene içerisinde
bu ödediği 8,5 milyon YTL'yi geri alacak. Dolayısıyla, burada, Bağ-Kurlular
adına oldukça önemli bir şanstır, kullanmaları gerekmektedir. Burada, tabiî, yaş
durumu da gerekiyor. Bugünkü kademeli geçişte 47 yaşında olması gerekiyor
erkeklerin, kadınların 43 yaşında olması gerekiyor. Tabiî, Bağ-Kurlunun başka
bir durumu da var; bu kısmî emeklilik dediğimiz onbeş sene prim ödemek şartıyla
da emekli olabiliyor. Yine, yaş koşulu var. Bugün geçiş olarak 57-53 diye
söyleyebiliriz.
Şimdi, Bağ-Kurlu, aynı zamanda, bu 14 700
YTL'nin veyahut da daha sonraki borçluysa, daha düşük borcu varsa, bu borcun
yüzde 25'ini peşin ödediği takdirde, doğrudan sağlık hizmeti alabilmektedir
veya taksitlendirdiği takdirde, 4 taksitini ödediği takdirde, yine sağlık
hizmeti alabilmektedir. Halbuki, bugünkü sistemle, Bağ-Kurlu, Bağ-Kura kaydolan
bir kişi, ancak sekiz ay prim ödedikten sonra sağlık hizmeti alabilmektedir;
yani, bu tasarı, aslında, Bağ-Kurluların lehine getirilmiş olmaktadır.
Burada şunu da belirtmek istiyorum: Tabiî,
acaba daha kolaylaştırmak imkânı var mıdır; daha kolaylaşması mümkün değildir
değerli arkadaşlarım; çünkü, bugünkü sistemde geriye doğru değil ileriye doğru
gittiğimizde, bir Bağ-Kurlunun emekli olabilmesi için 95-100 bin YTL prim
ödemesi gerekmektedir; ama, Bağ-Kurun yasalarındaki boşlukları da dikkate
aldığımızda, 14 700 YTL bu yapılanmayla beraber ödemek suretiyle emeklilik hakkı
kazanmaktadır. Arada oldukça çok büyük bir fark vardır.
Şimdi, burada bir şey daha söylemek
istiyorum. Bu tasarı, bir borçlanma yasası değildir; bunun üzerine vurgulamak
istiyorum; yani, geriye doğru bir borçlanma hükümleri getirmemektedir; ama, şu
sorulabilir: Geri borçlanma yok da, Bağ-Kurda niye geriye doğru
borçlandırıyorsunuz diyebilirsiniz. O, Bağ-Kurun yasasındaki boşluktan
kaynaklanmaktadır; yani, biz, bu tasarıyı çıkarmasak da, Bağ-Kurlu, mevzuatı
içerisindeki faizleri ödemek suretiyle de bu haktan yararlanma imkânına
kavuşmaktadır; yoksa, biz, bir yasal değişiklik yaparak bir borçlanma yasası
çıkarmıyoruz. Belirttiğim gibi de, bir af yasası kesinlikle değildir. Zaten,
bundan sonra, yeni emeklilik sistemiyle, bunların tarihe karışacağını ve bir
daha gündeme gelmeyeceğini diliyorum.
Burada, hem SSK'lı hem Bağ-Kurluya bu yasa
çıktıktan sonra, iki ay içerisinde kurumlarına müracaat etme hükmü
getirilmiştir. Burada, yönetim kurullarına da bir ay bunu düzenleme imkânı
getirilmiştir ve önemli değişikliklerden birkaç tanesini söylemek istiyorum;
çünkü, arkadaşlarımız da diğer maddelerde konuşabilir. Bu yeni düzenlemelerden
bir tanesi, biliyoruz ki, bu prim borçlarının artmasının sebebi, prim borcunu
bir gün dahi geciktirse, zamanında ödemeyen kişiye, bir de yüzde 10 gecikme
zammı uygulamaktayız. Tabiî ki, zaten primini ödemekte güçlük çeken
vatandaşımızı, yüzde 10 gecikme faizini de üzerine bindirdiğin zaman, bunu daha
ödeyemez hale getirmektedir. Bugün ekonomik göstergelerin de iyi olduğu göz
önüne alınarak, biz, bunu, yüzde 3'e düşürdük, ilk üç ay yüzde 3 yaptık ve bu
oranı, Bakanlar Kuruluna yüzde 1'e kadar düşürme yetkisi verdik; yani, bu
gecikme faizini yüzde 1'e kadar düşürmek için Bakanlar Kuruluna yetki verdik.
İş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle,
işverenlerin, ödemekte olduğu tazminat niteliğinde borçları vardı. Bunlara da
36 ay taksit imkânı getirdik. Yine, bu borçlu işverenlerin banka mevduatlarının
haczi konusunda banka genel müdürlüklerini muhatap aldık.
Burada borcunu iyiniyetle -bundan sonraki
dönemi söylüyorum- ödemek isteyen işveren olup da, teminat gösteremediği de göz
önüne alınarak dedik ki yönetim kurullarına, teminat mektubunun tamamını
almanıza gerek yok. Yüzde 50'ye kadar bir yetki verdik.
Bağ-Kurda, ödenen primlerin mahsup
sistemini değiştirdik; çünkü, bu yüzde 10 gecikmeyi her seferinde yüklenmek
suretiyle borçlar artıyordu. Bu değişti.
Yine, üç aylık prim borçlarını kurum tarafından kendilerine bildirme
yükümlülüğü getirdik. Eğer üç ay içerisinde ödemediği takdirde Tebligat
Kanununa göre tebligat çıkarılacak, ancak ondan sonra icra takibine geçilme
hükmünü getirdik.
Yine burada ilgililerin, kamu denetim
elemanları ile sigorta müfettişleri ve sigorta yoklama memurlarına, Bağ-Kura
kayıt ve tescili olup olmadığının araştırılması yetkisini verdik. Beş…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan, konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Evet, diğer
maddelerde de arkadaşlarımız konuşacaktır muhakkak. Ben, bu tasarının özellikle
2 100 000 Bağ-Kurluyu ilgilendirmesi ve 1 400 000 civarındaki sigortalıların
dosyasını ilgilendirmesi ve bunlara kolaylık getirmesi bakımından çok önemli
bir yasa olduğunu düşünüyorum ve sadece
bu yapılanmadan değil, bundan sonra da primleri ödeme bakımından kolaylık
getirdiğini ve yeni bir düzenleme olduğunu, onun için hayırlı olmasını diliyor;
hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi
Grubu adına Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş.
Sayın Sarıbaş, buyurun. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
hakikaten çok önemli bir tasarı hakkında, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabiî, benden önce konuşan iki değerli
sözcü, Sosyal Sigortalar Kurumumuzun içinden gelen, genel müdürlüğünü yapan,
teknik detaylarını bilen arkadaşlarım olunca, ben sivilden gelen, serbestten
gelen bir arkadaşınızım; ama, onlar, herhalde SSK veznesine hiç prim
ödemediler. Ben, yıllarca SSK veznesine bizzat prim ödeyen biriyim.
Değerli arkadaşlar, hakikaten, ülkemizde
2000-2001 yılında yaşanan krizler esnafımızın belini bükmüş, yaklaşık olarak
800 000 esnafımızın kepenk kapatmasına vesile olmuş. Bu arada, o gün
babasından, dedesinden kalan birikimleriyle sanayici olmaya kalkan, işadamı
olmaya kalkan, yatırım yapan insanlarımız da, o krizin etkisiyle fabrikalarını
kaybetmişler, işlerini kaybetmişler; SSK'ya, ilgili kurumlara milyarlarca lira
borç takarak, büyük bunalımlar içerisinde kendilerini toparlamaya çalışıyorlar.
Daha önce, 2003 yılında, bildiğiniz gibi,
SSK borçlarını da, Bağ-Kur borçlarını da yeniden yapılandırma noktasında bir
çalışma yapmıştık. Ancak, görünen o ki, henüz, bir yıl evvel, birbuçuk yıl
evvel yaptığımız çalışmadan bir netice alamadık. Netice alamayışımızın sebebi,
bu kanun taslağını hazırlayan arkadaşlarımızın SSK'da uzun yıllar genel
müdürlük yapmanın ve kurum taassubunu aşamamanın sıkıntılarını yaşıyoruz.
Değerli arkadaşlar, ben hukukçuyum.
İçinizde işadamı arkadaşlarımız var, bu işi bilen arkadaşlarımız var. Şu
tasarıda 1 inci maddeyi okuyup, anlayıp, ortaya koyacak, buna göre borcunu
hesap edip "benim, haa bu tasarıdan faydalandığım nokta şu. Şu kadar
faydalandım. Üstünü de tedarik edip, gidip yatırayım" diyecek bir tane
işadamı, bir tane SSK'ya prim ödeyen veya Bağ-Kura prim ödeyen insan,
Türkiye'de bulamazsınız. Yok; çünkü, yazılış biçiminden hesaplama biçimine,
değerlendirme biçimine kadar, o kadar teknik, o kadar detaylı yazılmış ki,
âdeta, ya bir yapılandıralım, ama, aslında hiçbir şey yapmayalım; AK Parti
Hükümeti, biz, yapılandırdık mı; evet, yapılandırdık; esnafımıza, sanayicimize
kolaylık getirdik mi; evet, getirdik; ama, işin esasında hiçbir şey getirmedik
mantığıyla hazırlanmış bir tasarı. Bunu daha evvel yaptık arkadaşlar; 2003
yılında yaptık ve netice alamadık. Bağ-Kur borçlarını yapılandırdık; Sayın
Maliye Bakanım bilir, Sosyal Güvenlik Bakanım yok ama, SSK borçlarını da
yapılandırdık. Bir netice alamadığımız için bugün 16 katrilyon lira, yeni
parayla 16 milyar Yeni Türk Lirası bu kurumun alacağı var; 5 katrilyon lira, 5
milyar Yeni Türk Lirası SSK'nın alacağı var; bunlar ödenmemiş. Daha önceki
yapılandırmadan faydalananların oranı yüzde 22.
Şimdi, Sayın Zekai Özcan Bey, geldi,
burada bir sürü rakamlar verdi; hepimizin kafası karıştı. Bu rakamlar zaten
ilgili kurumun internet sitesinde var. Ben, uzmanıma dök dedim; 5 dakikada
döktü getirdi. Ben, bu rakamları duymak istemiyorum. Ne yapacağız; bu, bir
sorun, evet sorun. Şimdi deniliyor ki, biz af yasası çıkarmıyoruz, yeniden
yapılandıracağız. Çıkaramazsınız ki, IMF koymuyor zaten; IMF bar bar bağırıyor,
affedemezsiniz diyor.
Şimdi, 5 000 000 Bağ-Kurlu var. Adam
hayatı boyunca üç ay muhtar olmuş, dört ay muhtar olmuş, Bağ-Kura kaydolmuş
veya bir yerden geçerken bir limitet şirkete yönetim kurulu üyesi olmuş,
Bağ-Kurlu olmuş. Adam çobanlık yapıyor, iflas etmiş, cebinde para yok. Köyde
muhtar; ama, üç ay yapmış. Şimdi adama diyorsunuz ki, ben seni
yapılandırıyorum, parayı yatır. Nereden yatıracak; arkadaşlar, olmayan şeyi
nereden yatıracak?! Yok adamın yok, bunların çoğu yok, iflas etmiş, bitmiş.
Aslında bunların sigortalılığını kaldırıp terkin etsek, borçlarını terkin edip
sigortalılıklarını iptal etsek, adamlara hayretmiş olacağız. Bu hayrı yapalım.
Haa, bir şey söyleniyor; efendim, borcunu yatıranlar var. Evet, doğru, vefakâr,
cefakâr, malını mülkünü satan, gerektiğinde varlıklarını satıp devlete olan
borcunu sadakatle ödeyen insanlar var. Onlara da başka kolaylıklar getirelim.
Nasıl getirelim; bundan sonraki ödemelerinde, SSK ödemelerinde, yüzde 10 destek
primi verelim; onlara da mükâfat olarak yüzde 10 düşürelim. Ne yapıyoruz biz;
bütçeden senede 25 katrilyon lira SSK, Bağ-Kura keş para vermiyor muyuz;
veriyoruz. Ee keş vereceğimize, dolaylı yoldan verelim, onları teşvik edelim,
destek olalım; ama, yine, ilgili yere verelim. Yatırımın, işletmenin hiç
değilse bir kısmını, keş vereceğimize, bu yolda sağlamış olalım. Sosyal adalet
dediğimiz, gelir dağılımında eşitlik dediğimiz şey, var olanlardan, durumu iyi
olanlardan alıp, fakir fukaraya sosyal olarak destek olmak değil mi? Ee bunlara
da destek olmuş olalım. Bu parayı, vergileri sonuçta kimden topluyoruz; geliri
olan insanlardan. Gerçi, şimdi, geliri olanlardan toplamıyoruz, olandan da,
olmayandan da yüzde 73 dolaylı vergi alıyoruz; ama, farz et ki, geliri
olanlardan topladığımız vergiyi, işte bu zor duruma düşmüş fakir fukaranın
borçlarını ödeme yolunda sosyal olarak kullanalım. Ne yapalım; keş
vereceğimize, bunların borcunu kapatıcı bir noktada, hiç değilse bunlara destek
olacak şekilde, bu 25 katrilyonu bu kanaldan verelim, bu insanları da
rahatlatalım.
Yani, demek istediğim şu, arkadaşlar: Çok
kolay bir formül öneriyorum. Hiç, böyle, uzun uzun maddelere, kurum taassubuyla
hareketlere falan gerek yok. Eğer biz gerçekten esnafımızı, eğer biz gerçekten
SSK'ya borcu olan insanlarımızı rahatlatmak istiyorsak, belirlenen tarihten
geriye doğru, asıl borçlarına 2005'in TEFE rakamını uygulayarak hesaplayalım,
36 aya mı böleriz, 60 aya mı böleriz, 25 aya mı böleriz, bölelim,
yapılandıralım, bu iş bitsin. 4 satırlık bir madde arkadaşlar. Yani, 4 satırla
bunu halledelim. Bunu böyle halledersek ne olur; borcunu yapılandırdığımız
insanlar, en azından, o maddeyi okudukları zaman, borçlarının hangi döneme ait
olduğunu, ne kadar TEFE uygulanacağını bilirler, kendi hesaplarını yapıp ona
göre iki ay içerisinde tedarikine bakarlar, yoluna, yöntemine bakarlar. Şimdi,
bu yasayla ne yapacaklar; ne yapacaklar ben söyleyeyim: Önce, bir tane
muhasebeci bulacaklar, zor durumu ispat edecekler ya! Ondan sonra, muhasebeciye
diyecekler ki, yahu, ben zaten iflas ettim, dört senedir şirkete gitmiyorum,
işletmeye gitmiyorum, evrakım yok, kaydım yok, hele sen bana biraz evrak
tedarik et. Ne yap; bilançolar hazırla. Ne yap; defterler tanzim et. Uydurmasyon
birtakım evraklarla başlayacaklar işe. Zaten, o muhasebeciye verecekleri para,
bu evrakları tedarik etmek için, hiçbir gerçek payı olmayan evrakları tedarik
etmek için verecekleri para, ya ceplerinde var ya yok. Diyelim ki, bunu tedarik
ettiler. Ondan sonra, kurumların yönetim kurullarına, zor durumu ispat etme
mükellefiyetleri başlıyor. Ondan sonra, bizlere gelecekler, sizlere gelecekler
"ya, bu kurumda hiç tanıdığınız yok mu; il müdürünü tanıyor musunuz veya
yönetim kurulu üyesini tanıyor musunuz; şu, bana bir zor durum kararı
verse" diye, tavassutlar, aracılar kullanmaya başlayacaklar. Onu da
aşarlarsa, o bürokratın insafına bağlı olarak, zor durum kararı alacaklar. 1995
yılında borcu olan biri, 1998 yılına kadar normal gecikme cezalarını, 1998'den
2004'e kadar TEFE, 2004'ten 2005'e kadar da ÜFE olmak üzere… Peki, ne ödeyecek;
normalde gecikme cezalarıyla ödese, yüzde 1 238 gecikme cezası ödeyecek. Bu
bulduğunuz sistemle, 1995'te borcu olan öderse ne ödeyecek; 100 000 YTL'nin
altındaysa yüzde 961, 100 000 YTL'nin üstündeyse -yani, zor durumunu da ispat
ediyorsa- yüzde 945 ödeyecek. Yani, arkadaşlar, şimdi, yüzde 1 238'i ödeyememiş
de, yüzde 961'i mi ödeyecek veya yüzde 945'i mi ödeyecek?! Benim borcum 99 000
lira, bir arkadaşımın borcu 101 000 lira; ya, onunla benim aramdaki 2 000 lira
için mi bu ayrıma tabi tutuyorsunuz?! "Efendim, parası vardı da, belki
başka kanallara yatırdı ise, bunu bir tetkik edelim, değerlendirmeye tabi
tutalım..." "Ee, bunun parası var da, siz, şimdiye kadar, icra
işlemleriyle bu işletmelerden bir netice alamadınızsa, bir kurulun değerlendirmesiyle
mi çıkaracaksınız bunu?! İcra memurunu götürmüşsünüz, adamın işyerine
götürmüşsünüz, evine götürmüşsünüz, fabrikasına götürmüşsüz; 1995'ten beri
herhalde durmadınız, kurum durmadı. Peki, götürmüş, alamamış, bulamamış da,
yani, bu belgeler, sahte belgeler tanzim edilir, yüzde 30 değerlendirmeye tabi
olursa mı bulacaksınız?! Böyle bir şey yok arkadaşlar!
Bakın, samimî söylüyorum, genelini
görüşelim de… Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız burada yok. İnşallah salı
günü döner maddeler üzerine. Bunu değiştirelim; yani, bunu tahsil edilecek bir
hale getirelim. Kolaylık yapacaksak vatandaşa, yapalım.
Çevrenizde Bağ-Kurlu arkadaşlar vardır.
Mahalle bakkalları var. Allah için, hangisinin ödeme gücü var?! Kirasını
veremiyor, elektriğini veremiyor. Şimdi, kirayı veremeyip tahliye mi olsa,
işyerini mi kaybetse iyi yoksa Bağ-Kura… "Lanet olsun, emekli olmayayım
tek; ama, hiç değilse, çoluğumun nafakasını kazanıyorum burada" diyor.
Mahallenizde muhtarlar var. Bir dönem adam
muhtar olmuş; üç ay, beş ay, bir sene, iki sene. Yapmışız Bağ-Kurlu. Limitet
şirkete ortak olmuş. Haberi bile yok adamın. Almışlar elinden belgeyi -ailenin
büyüğü- adamı limitet şirkete ortak yapmışlar; adam olmuş Bağ-Kurlu. Beş sene
sonra, Bağ-Kur "sen Bağ-Kurlusun, şu kadar para vereceksin…" Yahu,
adam, benim öğle yemeğim yok kardeşim, sen deli misin; ne Bağ-Kurlusu, ne borcu
diyor.
Şimdi bu insanlar... Bu, 16 katrilyon lira
boşa birikmemiş. "Şimdi yapılandıralım…" Yapılandıralım; ama,
gerçekçi bir şey yapılandıralım. Ülkenin gerçeğine, ülke insanlarının
gerçeğine, onların gördüğü zaman anlayacağı, adam bulmayacağı, tavassut
kullanmayacağı, muhasebeci aramayacağı, sahte evrak tanzim etme yollarına
düşmeyeceği, böyle adam gibi bir yapılandırma yapalım ve rahatlatalım. 2003'te
Bağ-Kuru yapılandırdık arkadaşlar. O zaman ben de AK Parti sıralarındaydım.
Bölgemizdeki Bağ-Kurlu borcu olanlardan hiç kimse memnun oldu mu?! Hiçbir esnaf
derneği, hiçbir sivil toplum örgütü bu yapılandırmadan hoşnut kaldı mı; hayır,
kalmadı "böyle bir yapılandırma olmaz, biz bunu kabul etmiyoruz"
dediler ve kimse de borcunu yatıramadı. Yatıramadı derken, devlete isyan edip
yatıramadı değil; yok ki yatırsın. Olmayan şey yatırılmaz arkadaşlar. Benim
cebimde 50 000 lira varsa, siz 100 000 lira ver deseniz, vallahi veremem,
billahi veremem. Veremez!.. Hırsızlık mı yapsın adam yani. Yok. Muhtarlık
yapmış bir dönem; ama, şimdi davar yayıyor, çobanlık yapıyor adam. Nerden
verecek?! Veremiyorsa... 25 katrilyon para veriyorum keş olarak Bağ-Kura,
SSK'ya Hazineden, bütçeden. O halde onların borcunu da aradan çıkartmış olalım,
dolaylı yoldan verelim. Hiç değilse, sosyal devletin gereğini, olandan aldığım
vergiyi olmayanın refahına yansıtalım. Ne var bunda?! Sonuçta bu para çıkıyor
bütçeden. Bunları halledelim, sorunu çözelim.
Yani, ben bunu, AK Parti bunu yapmadı,
yapmadı diye suçlayarak söylemiyorum; ama, hakikaten bir vatandaş olarak
diyorum ki, bu sorunu çözelim.
Şimdi, Zekai Bey söyledi, dedi ki:
"Efendim, bu işte kurumlar bu kadar açık veriyor, kendi giderlerinin şu kadarını
karşılamıyor." Doğru, çok doğru. Bunlar yapılandırılacak, on senedir
söyleniyor; ama, hiç kimse yapılandırmıyor; kusura bakmayın, üç senedir,
üçbuçuk senedir AK Parti de yapılandırmıyor. Bakın bir tasarı geldi Meclise.
Kaç ay oldu; bildiğim kadarıyla geçen sene nisan, mayıs aylarında geldi; bir
senesi doldu, komisyonda bekliyor. Niye yapılandırılmıyor?.. IMF'ye diyet
mektubu diyorum ben ona, siz stand-by diyorsunuz; aslında diyet mektubu,
doğrusunu söyledim. Sürçülisan oldu; ama, hakikaten diyet mektubu. Diyet
ödediğimiz o mektupta diyoruz ki, SSK'da şunları şunları yapacağız. Kaçıncı
stand-by, yedinci mi sekizinci mi bilmiyorum, ama hepsinde var bu, hepsinde bu
taahhütte bulunmuşuz. Bırakın siz IMF'yi, bunu yapmamız gerektiğini zaten
rakamlar gösteriyor; yani, bunu yapılandırmamız gerektiğini, bu reformu
yapmamız gerektiğini, artık, devletin topladığı vergilerden sosyal güvenlik
açıklarını kapatma sisteminin dünyada kapandığı bir yöntem, kapandığı bir yol
olduğunu, zaten bütün dünya, aklı başında olan herkes söylüyor. Niye yapmıyoruz
peki üç buçuk senedir? Niye yapmıyoruz?!.. Çok mu zor? Yani, yapamamamızın
sebebi ne?
"Şimdi, efendim, kurumları
birleştireceğiz…" Geçenlerde de söyledim; arkadaşlar, üç hastadan bir
sağlam çıkmaz. Üç tane, bütçesi bozuk, yönetimi bozuk, sistemi bozuk, sosyal
adaleti bozuk üç tane hasta kurumu yan yana getireceksiniz, bir sağlam kurum
olacak; yok böyle bir şey! Üç hastadan bir sağlam olmaz. Yeni bir şey
yapacağız, yeni bir şey olmalı, adı yeni, sistemi yeni, çağdaş, gelişmiş
ülkelerde olan bir sistemi yeniden kurmalıyız ve kurumlar da, diğer kurumları
da buna entegre edip bunun arasında eritmeliyiz. Başka bir şey yapamayız. Ama,
yapalım.
Tek başına iktidar dediğiniz şey, tek
başına iktidar gücü, evet, istikrar gücü; ama, bu reformları da yapan güç
demek. Yani, bu millet, tek başına iktidarı verirken, bunu istediğiniz gibi
kullanın, bu süreleri har vurun harman savurun diye falan vermedi. Ne diye
verdi; koalisyonların çözemediği, 90'lı yıllarda çözülmeyen bu temel sorunları
çözün, adam bir gibi anayasa yapın, sivil bir anayasa yapın, bu ülkenin
çatışmacı anlayışından, öteleyici anlayışlardan uzak, herkesi kucaklayan,
herkese inanç özgürlüğü, teşebbüs özgürlüğü, teşebbüs hürriyeti veren bir
anayasa yapın dedi, size bu sayıyı veriyorum dedi, bozuk düzeni değiştirin
dedi, ahlaksız düzeni değiştirin dedi, gelir dağılımındaki eşitsizliği kaldırın
dedi, fakir fukaranın derdine merhem olun diye verdi çoğunluğu, bu yetkiyi. Biz
ne yapıyoruz şimdi; ne olduğu anlaşılmayan, okuduğun zaman ne getirip ne
götürdüğü bilinmeyen, vatandaşı kandırmaya yönelik, popülist "efendim,
işte, biz, esnafımızın borçlarını yapılandırdık" anlayışıyla, aslında
hiçbir yapılandırma getirmeyen... Yani, yüzde 1 200 gecikme cezalı şeyi yüzde
961'e düşürmekle adama dağ mı bağışladınız, bağ mı bağışlıyorsunuz yani. Adam
onu ödeyememiş, bunu nasıl ödeyecek? Yüzde 961 gecikme cezalı, ana borcun
üstüne koyarsanız, kim öder bunu arkadaşlar? Neyle ödeyecek? Adamdan alacağınız
neyi var? Elli defa icra götürmüşsünüz, zaten alamamışsınız adamdan; canını mı
alacaksınız?! On defa daha yapılandırın... Haa, ben diyorum ki, bunu yapalım.
Nasıl yapalım; adamın ödeyebileceği şekilde yapalım. Ödeyemeyene de... O 25
katrilyon bütçeden verdiğim para üzerinden ödeyelim; ama, sosyal adaleti
sağlayalım. Ödeyenlere haksızlık olmaz mı; onlara da bir yenilik yapalım,
bundan sonraki ödemelerinde teşvik primi verelim devlete borçlarına sadakat
olarak ödedikleri için, yüzde 10 indirim yapalım, onları da hazineden sübvanse
edelim, yapalım yani. Bunu yaparsak, toplumun bu esnaf kesimimizi…
Arkadaşlar, hiç Siteler'e gittiniz mi
bilmiyorum; gidin Siteler'e. Bakın, bu Siteler çok önemli, bunların yüzde 90'ı
AK Partiye oy verdi. Vallahi kan ağlıyorlar, billahi kan ağlıyorlar. Bırakın
Bağ-Kuru, şeyi, adam, yanında çalışan çırağın haftalık parasını veremiyor,
haftalığını veremiyor, mal satamıyor. Şimdi, bu adama diyorsun ki, senin
borçlarını affetmiyorum, yeniden yapılandırıyorum, yüzde 1 250 faizle değil de,
yüzde 961 faizle bunu ödeyeceksin, bak, ödemezsen teşvikten de faydalandırmam.
Vergini ödemezsen de olmaz. Ne yapacak bu adam, yani, ödeyecek mi al ödemiyorum
diyecek, yapılandırmazsan yapılandırma, bildiğin kadar yap" diyecek,
devletine isyanı da artacak.
Onun için, gelin, asıl borçlarını 2005
TEFE'sinden, TEFE üzerinden geriye doğru adamın borcunu -yaşlı, gençliğe göre
zaten o şeyi artar- yarım maddelik -vallahi yarım satır tutar- yarım satırlık
bir düzenleme yapalım; insanlara da diyelim ki: Artık, bunu yatırın, bir daha
olmayacak, bak, yeniden yapılandırma esas kanunu geliyor sosyal güvenliğin,
hele o kanun çıktıktan sonra, artık, bu mümkün olmayacak; olmaması lazım. Bak,
bunu halledelim, bu yarayı kesip atalım, toplumu rahatlatalım. Benim önerim bu.
Olmayacak şeylerle ne Meclisi oyalayalım ne milleti oyalayalım.
İşte, yazmış adam "biz, Yıldızeli'nin
muhtarlarıyız" diyor. Bakın, 30 tane mühür var. 30 tane mühür… Mühürlemiş
gelmişler. Diyor ki: "Bizi, zannediyorlar ki İstanbul'un mahalle
muhtarıyız, mühür başı para alıyoruz zannediyorlar" diyor. "Biz
geçimimizi sağlayamıyoruz bey" diyor "bari şu Bağ-Kur sigorta
borcumuzu devlet yatırsa da" diyor "temel direğiyiz ya, hani,
milletin" diyor "muhtar Türkiye'nin temel direği diyorlar, jandarmayı
bizim eve gönderiyorlar, bizim evde yiyor yemeğini jandarma, temel
direğiz" diyor "ama, benim Bağ-Kura borcum var, bunu halledin
bey" diyor. Halledelim arkadaşlar, bunu halledelim.
Yine, Zonguldak'tan bir arkadaşımız
yazmış, çok güzel yazmış; diyor ki: "Böyle yüzde 961'le yapılandırma falan
olmaz, bunu da kimse yatırmaz" diyor. Gelin, TEFE üzerinden… Nasıl ki,
daha önce, vergi borçlarını ödeyemeyenlere bir yapılandırma yaptık; aynı sistem
üzerinden, 2005 TEFE'sinden geriye doğru gecikme zammı tahakkuk ettirerek, ana
borçlarıyla beraber -otuzaltı ay olur, kırksekiz ay olur, neyse artık- bunu
yapılandıralım, insanların da ödeyebilecekleri bir yapıya getirelim,
Bağ-Kurlumuzu da, SSK'lımızı da, esnafımızı da rahatlatalım, işverenlerimizi de
rahatlatalım. Sosyal devletin gereğini de yapmış oluruz, milletin arzusunu da
yerine getirmiş oluruz. Ama, bir daha da yapmayalım; bir daha da yapmayalım.
Zaten, herhalde, artık, dördüncü yılda, bu reform dediğiniz sosyal güvenlik
tasarısını getirirsiniz, oraya da kesin hükümler herhalde koyarsınız, öyle bir
bağlarsınız ki, çok nitelikli çoğunlukla ancak bu yapılandırmanın geçeceğini
Anayasa da yazarız; bir daha da, kimse, yapmaya cesaret edemez. Millet de bilir
ki, bu, bundan sonra bir daha yapılmayacak. Durumu iyi olanlar öder, iyi
olmayanlar da sistemden çıkmak zorunda kalır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Adamın parası
yoksa, ya sosyal devlet olarak, o bütçeden verdiğimiz 25 katrilyon üzerinden,
adamı sosyal olarak destekler, sigortasını öderiz veya o da mümkün değilse,
deriz ki ne yapalım, parası yok adamın, sistemden çıkarırız. Yani, bunlar,
geçici çözümler. Zaten, bunlar, işin esası değil, çözümü değil. Çözümü olmayan
şeylerle bu Parlamentoyu uğraştırmayalım. Esas işi sosyal güvenlik reformu
dediğiniz -geldiğinde göreceğiz, reform mudur değil midir- ona bırakalım; ama,
burada, bir maddeyle bu işi halledelim diyorum.
Hepinize, Yüce Heyetinize, bizi dinleyen
vatandaşlarıma saygılarımı, hürmetlerimi sunuyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıbaş.
Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.13
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 22.33
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
1066 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Sosyal
Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın,
Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf
ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu
Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri
Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören
ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve
SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı
Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399,
2/457) (S. Sayısı: 1066) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde, şahısları adına,
Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Tanrıverdi, süreniz 10 dakika.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının
Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının tümü üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerimin başında, Danimarka'daki bir
gazetede, kainatın rehberi olan Peygamberimiz Hazreti Muhammet Mustafa Sallallahu
Aleyhi Vesellemi hedef alan, insanlığın yüzkarası olan karikatürler yayımlandı.
Bu karikatürleri yayımlayan gazeteler ve yayımlanmasına imkân veren ülkelerin
yönetimleri, sadece İslam'a değil, bütün insanlığa karşı bir suç işlemişlerdir
ve bütün dünya kamuoyu önünde özür dilemelidirler; çünkü, hiçbir din, hiçbir
inanç, hiçbir ahlakî ve kutsal değer asla basite alınamaz, polemik konusu
yapılamaz; ötekini karalayarak, küçümseyerek, hor görerek var olmaya çalışan
bir hareket asla meşru olamaz ve kabul edilemez. Basın ve fikir özgürlüğünün
arkasına sığınılarak yapılan bu çirkin saldırıyı, tekrar, esef ve şiddetle
kınıyorum.
Değerli Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bugün, ülkemizin yakın geçmişte yaşadığı ekonomik krizin
neticesinde zor duruma düşen esnafımızın, çiftçimizin, çalışanların ve
işverenlerimizin sosyal güvenlik kuruluşlarına olan prim borçlarının yeniden
yapılandırılması hakkındaki kanunu görüşmekteyiz.
Öncelikle şunu netleştirmemiz, ifade
etmemiz gerekiyor ki, bu kanunla, bir af değil, yeniden bir yapılandırma,
gecikme zamlarına ilişkin yeniden bir yapılandırma söz konusudur; primin aslı
alınmakta, gecikme zamları yeniden yapılandırılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, sosyal güvenlik,
tabiî, bir insan hakkı olup, devletin yapmakla yükümlü olduğu görevlerindendir;
sosyal risklerin yol açabileceği gelir kayıpları ile gider artışlarının
zararlarından kurtarıcı bir sistemdir; karşılaşılan zararlara karşı bireylere
çalışma gücünü yeniden kazandırmayı ve insan haysiyetine yaraşır yaşama seviyesini
yakalamayı amaç edinen bir sistemdir.
İnsanoğlu, yarına güvenli bakmak isteyen
ve yarınından emin olma duygusunu taşıyan bir varlıktır; bunun sonucunda da
sosyal güvenlik kavramını gündeme getirmektedir.
Modern anlamda sanayileşmenin bir sonucu
olarak ortaya çıkan sosyal güvenlik, her dönem önemli bir ihtiyaç olagelmiştir;
çünkü, insanın karşılaştığı risk ve tehlikelere karşı kendisini koruma hissi
insanlık tarihiyle yaşıttır.
Sosyal güvenlik, bir ülke halkının bugününü ve yarınını güven altına almayı
amaçlayan ve birbiri arasında sıkı bir birlik ve uyum kurulmuş olan kurumlar
bütünüdür. Bu amaçla, bugün görüştüğümüz kanun tasarısıyla, SSK'da -özel
sektöre ilişkin olarak- 1 446 735 dosya, Bağ-Kurdaki 3 385 806 aktif
sigortalıdan 2 187 540 borçlu yeniden yapılandırılma kapsamına alınacak ve
sistemde kalması sağlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
yüzbinlerce SSK ve Bağ-Kurlu vatandaşımız, ilgili kuruluşlarımıza ve Partimiz
AKİM birimine, faks ve mektup yoluyla, prim borçlarının yeniden
yapılandırılmasına ilişkin başvuruda bulunmuşlardır. Bütün milletvekili
arkadaşlarımıza da, değişik siyasî partilere de bu yönde talepler iletilmiştir.
Hâlâ, ekranı başında, uyumayan ve şu saatte, bu kanunun bir an önce
yasalaşmasını bekleyen Gökçeörenliler, Alifakılılar, Yuntdağlılar, Osmancıklılar,
Karacaalililer ve bir bütün Türkiye'deki çiftçimiz, esnafımız, büyük bir
heyecanla bunu beklemektedirler.
Tabiî, bu yasa ne getiriyor ne götürüyor
konusunda, burada, siyasî parti temsilcileri konuşma yapıyorlar. Özellikle
Sayın Süleyman Sarıbaş -gelmesini
çok bekledim; ama, gelmedi, yüzüne karşı söyleyeyim istedim- vatandaşı
kandırmaya yönelik popülist bir kanun olarak nitelendirdi. Oysa, bizim
tarihimizde ve şu anki faaliyetlerimizde, vatandaşı kandırmaya yönelik, şu güne
kadar, herhangi bir eylemimiz, hareketimiz, tavrımız olmamıştır ve bugüne
kadar, üç yıllık geçmişimizde, biz, politikalarımızda kesinlikle popülist bir
yaklaşım içerisinde olmadık ve olanları da sürekli bir şekilde kınadık.
Ve Sayın Sarıbaş şunu ifade etti:
"Hiç Siteler'e gittiniz mi?" Biz Siteler'e de gidiyoruz, diğer
esnafların bulunduğu kooperatiflerin oluştuğu sitelere de gidiyoruz, küçük
sanayi sitelerine de gidiyoruz ve biz sürekli halkımızın içerisindeyiz ve
halkımızın ne istediğini, ne beklediğini de çok iyi biliyoruz. Mesela, Siteler
dedi Sayın Sarıbaş. Sayın Sarıbaş gerçekten Siteler'e gidiyorsa, orada, mobilya
sektörünün, bizim dönemimizde, bu dönemde yüzde 46 oranında büyüdüğünü de
biliyor olmalı. Mobilya sektörünün yüzde 46 oranında büyümesi Siteler'de
durumun hangi noktada olduğunu çok açık göstermektedir.
Ve bütün bunlara karşılık şunu ben Sayın
Sarıbaş'a ifade ediyorum: Biz vatandaşı ne kandırırız ne de sırtımızı döneriz;
çünkü, biz, halka rağmen politikalar uygulamıyoruz. Sosyal tarafları sosyal
ortak kabul etmiş bir partiyiz ve iktidarız; dolayısıyla, sırtımızı halkımıza
dönmeyiz, kucaklaşırız ve ne de -Sayın Sarıbaş şunu kulağına küpe etsin- renk
değiştirip halkın gözünü boyamayız. Dolayısıyla, böylesi bir çirkinliğimiz,
kirliliğimiz söz konusu değildir. Bunları bilerek konuşmalı ve burada, buna
yakışır bir şekilde ifadelerde bulunmalı.
Ve ayrıca, bu yasayla ne getirildiğini
anlamamış Sayın Sarıbaş veya bir başka milletvekilimiz de çıkar aynı şeyleri
ifade edecek olursa, ben, bu yasayla neyin getirildiğini, bu yasayla
çiftçimize, esnafımıza, işçimize, işverenlerimize ne tür bir kolaylık
sağlandığını şöyle ifade edebilirim: Bu getirilen yeni düzenlemeyle, değerli
arkadaşlarım, prim alacaklarının yeniden yapılandırılması ile sosyal güvenlik
kurumlarımızın mükelleflerden çeşitli nedenlerden dolayı tahsil edemediği primlerin
ödenmesini kolaylaştırmak, borçluların gecikme zammı ve faiz yüklerinde,
özellikle, 2000 ve 2001 ekonomik krizlerinin olumsuz etkilerinden kaynaklanan
mağduriyetlerinin belirli ölçüde giderilmesi, borçluların tekrar sisteme
düzenli prim ödemelerinin teşviki amacıyla, borcun ödenebilir seviyeye
getirilmesi, kurumların birikmiş alacaklarının tahsil edilmesi ve yeni borç
birikimlerinin önüne geçilmesi, sosyal güvenlik prim alacaklarının tahsilinde
kurumların daha etkin bir takip yapabilmelerine imkân sağlanması, sosyal
güvenlik reform kanunları çerçevesinde, tek çatı altında yeniden
yapılandırılması düşünüldüğünden, kurumların daha sağlıklı ve sorunsuz bir
başlangıç yapmaları amaçlanmıştır.
Ayrıca, bu kanun şunu kapsamaktadır:
31.3.2005 tarihine kadar tahakkuk ettiği halde, ödenmemiş olan, Bağ-Kur
kapsamında takip edilen prim ve sosyal güvenlik destek primi borçları, SSK
kapsamında takip edilen, kamu ve özel sektör işverenlerinin sigorta primi,
sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi, idarî para cezası,
sosyal yardım zammı borçları, topluluk sigortası prim borçları ve isteğe bağlı
sigorta prim borçları ile yine SSK kapsamında 31.3.2005 tarihi ve öncesinde
biten özel bina inşaatı ve ihale konusu işlerden dolayı fark, işçilik tutarı
üzerinden hesaplanacak borçlar yeniden yapılandırılacaktır.
Ödeme şekli taksitlendirmelerini teknik
olarak Sayın Özcan burada ifade ettiler ve bu kanundan yararlanmak isteyen
mensuplar, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, iki ay içerisinde
müracaat edecekler ve bu süre yetersiz kaldığında, yönetim kurulları bir ay
daha bunu uzatabilecekler.
Bu kanunla çok önemli bir konu
getirilmekte, toplam borçlarının yüzde 25'ini peşin veya 4 taksitini carî aya
ait primleriyle birlikte ödeyenler için…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Tekrar
ifade ediyorum: Toplam borçlarının yüzde 25'ini peşin veya 4 taksitini cari ay
primleriyle birlikte ödeyenler için sağlık hizmetinden faydalanmak mümkün
olacaktır. Özellikle Bağ-Kur mensubu esnafımız, çiftçimiz, bu konuda çok
beklenti içerisindeydi, sağlık hizmetlerinden yararlanamıyordu. Bu şartlarda,
bu sağlık hizmetinde de yararlanmış olacaklar ve bir önemli kolaylık daha
getirilmekte. Halen, SSK ve Bağ-Kurda gecikme zammı oranları, değerli
arkadaşlarım, yüzde 10'dur. Bu düzenlemeyle, üç aylık sürede her ay için yüzde
3 olarak bu gecikme zamları düzenlenmiştir ve bu kanunda, her gittiğimiz köyde,
beldede karşılaştığımız önemli bir olay daha var. Bu olay da orada hemen
karşınıza çıkar, derler ki, 2 dönüm, hanımımın üzerinde arazi vardı; bu 2
dönümlük araziden dolayı, hanımım, Bağ-Kur sigortalısı olmuş veya benim
sigortamdan faydalanamıyor veya bir teyzeyle karşılaştığınızda, ben kocamın
sağlık hizmetlerinden faydalanamıyorum diyor ve bütün köylerde, hemen hemen
böylesi soruyla, beklentilerle karşılaştık ve halkın sesine kulak veren,
kimsesizlerin kimsesi olarak kendini tarif eden partili arkadaşlarımız,
milletvekili arkadaşlarımız, bir duyarlılık göstererek buna da bir çözüm
getirdi ve 15 inci madde, özellikle bu sorunu çözüyor. Şimdi, artık, hiç kimse,
2 dönüm tarlamdan dolayı ben kocamın sağlık hizmetinden faydalanamıyorum
diyemeyecek. Daha önceki, Medenî Kanunda yapılan bir düzenlemeden dolayı, aile
reisi erkek olmaktan çıktı, biliyorsunuz, aile bireyleri eşit hale geldi.
Dolayısıyla, kadının üzerinde 2 dönümlük de olsa bir arazi varsa ve bu arazi
bildirimini çiftçi olarak yapmışsa, otomatikman tarım sigortalısı oluyor.
Dolayısıyla, sağlık hizmetlerinden faydalanamıyordu. 15 inci maddeyle, bu
düzenleme de yapılıyor. Bundan sonra beyan verecek, ben çiftçilikle
uğraşmıyorum diyecek. Bu beyanı doğrultusunda kurum işlem yapacak ve
dolayısıyla, kocasının sağlık hizmetlerinden, o hanımefendi teyzemiz de,
ablamız da faydalanmış olacak. Bu da şunu çok açık bir şekilde ortaya
koymaktadır ki, gerçekten, AK Parti İktidarı, halkın istediğini,
beklediklerini, yerine getirmektedir. Halkla kucaklaşmış bir partidir. Halkın
bağrından çıkan bu parti, elbette, halka sırtını dönmez ve halkın da gözünü
boyamadan politikalarını ortaya koyar, icraatlarını ortaya koyar.
Ben, sabrınızı daha fazla taşırmadan,
sözlerimi burada noktalıyorum. İleriki maddelerde ihtiyaç hissedilirse, tekrar,
huzurunuza çıkar açıklamalarda bulunurum.
Sayın Başkana müsamahasından dolayı
teşekkür ediyorum.
Hepinize iyi akşamlar diliyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tanrıverdi.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
tasarının tümü üzerindeki son konuşmacı, Sayın Erdoğan Özegen…
Buyurun Sayın Özegen. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1066 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Prim
Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sosyal güvenlik, insanların, bulundukları
toplumlarda insan onuruna yakışır bir şekilde başka insanlara muhtaç olmadan
yaşamalarının ve kişisel özgürlüklerinin teminatıdır.
Sosyal güvenlik sistemleri, toplumda
yoksulluğu ve gelir dağılımındaki eşitsizlikleri, toplumsal huzuru sağlamada
çok önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 60 ıncı
maddesinde, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu, devletin, bu
güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alacağı ve gerekli teşkilatı kuracağı
belirtilmiştir.
Ülkemizin sosyal güvenlik sisteminin ciddî
sorunları olduğu hepimizin malumudur. Bugün, özellikle, sosyal güvenlik
sistemimizin, finans yapısı, ülke ekonomisi üzerinde taşınamayacak bir yük
haline geldiği de hepimizce malumdur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz tasarıyla, sosyal güvenlik sisteminde önemli bir yere
sahip olan SSK ve Bağ-Kur finansal yapısını sorunlu hale getiren prim
alacaklarının yeniden yapılandırılması hedeflenmektedir. Sosyal güvenlik sistemi
ve bu sistemin unsurları, ülkemizin genel ekonomik durumundan bağımsız
değildir. Bu nedenle, 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ve ülkemizin ekonomik ve
sosyal hayatında ciddî olumsuz etkiler doğuran ekonomik krizler, sosyal
güvenlik sisteminde de önemli tahribata yol açmıştır. Yaşanan krizlerle
birlikte işletmelerin malî bünyeleri zayıflamış, üretim daralmış, birçok işyeri
kepenk kapatmış, işsizlik artmıştır.
Yine, bu olumsuz gelişmelerin önemli
sonuçlarından biri de işyeri sahiplerinin, işletmelerin, işverenlerin, finansal
sıkıntılar nedeniyle, sosyal güvenlik kurumlarına ödemeleri gereken primlerin
ödenmesinde yaşadıkları zorluklardır. Nitekim, Bağ-Kur ve SSK'ya olan prim
borçları, 2002 yılından 2004 yılı sonuna kadar yüzde 74 oranında artmıştır.
2006 yılı itibariyle toplam sosyal güvenlik açıkları 20 milyar YTL'yi, yani 20
katrilyonu aşmıştır. Bu açıkların 4,6 milyar YTL'si SSK alacağı, 16,7 milyar
YTL'si ise Bağ-Kur alacağıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarıyla, SSK ve Bağ-Kurun birikmiş alacaklarının enflasyon rakamları baz
alınarak güncellemesi suretiyle alacak asıllarının değerinin korunması, bunun
yanında, borçluların gecikme zammı ve faiz yüklerinde özellikle 2000 ve 2001
ekonomik krizlerinin olumsuz etkilerinin bulunduğundan ortaya çıkan
mağduriyetlerinin belirli ölçüde giderilmesi amaçlanmaktadır.
Diğer yandan, borçluların tekrar sisteme
düzenli prim ödemelerinin teşviki amacıyla, borcun ödenebilir seviyeye
getirilmesi, kurumların birikmiş alacaklarının tahsil edilmesi öngörülmektedir.
Ayrıca, yeni borç birikimlerinin önüne geçilmesi ve sosyal güvenlik prim
alacaklarının tahsilinde kurumların daha etkin bir takip yapabilmeleri
hedeflenmektedir.
Yine, hazırlanmakta olan sosyal güvenlik
reformu çerçevesinde tek çatı altında yeniden yapılandırılması düşünülen
kurumların daha sağlıklı ve sorunsuz bir başlangıç yapmaları amaçlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 1066 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının
Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısıyla amaçlanan hedeflere ulaşabilmek için bazı tedbirler alınmıştır.
Yeniden yapılandırılan borçlarda yapılandırma sürecinde yapılandırma süresine
bağlı taksitlendirme farkı alınarak taksitlendirilen borcun reel anlamda değer
kaybına uğramamasının önüne geçilmesi düşünülmüştür. Borçluların taksit
ödemelerini aksatmaları halinde, aksatılan taksitlerin, devlet iç borçlanma
senetlerinin aylık ortalama faizine 1 puan eklemek suretiyle bulunacak faiz
oranı üzerinden ödenmesi kaydıyla kanun hükümlerinden faydalandırılma hakkının
devam ettirilmesi amaçlanmıştır. Yapılan düzenlemeden faydalanacak olanların
yeni borç birikiminin önüne geçilmesi için taksitlendirme süresince tahakkuk
edecek aynı türden yeni borçların ödenmesi şartı getirilmiştir. Bir başka
düzenlemeyle, borçluların kanun kapsamına giren borçlarından dolayı daha önce
idare ve yargı nezdindeki ihtilaflarından vazgeçmeleri suretiyle yargı
organları ve ilgili kurumların yığılmış dosyalarından kurtulması, bilahara
doğabilecek ihtilafların önüne geçilmesi de amaçlanmıştır.
Yapılan düzenlemelerde genel olarak
mükellef yararı önplanda tutulmuştur. Örneğin, daha önce yapılandırmada
Bağ-Kurluların sağlık hizmetlerinden yararlanmaları -benden önceki konuşmacı
arkadaşım da bu konunun altını çizdi; bu, Bağ-Kurlular için önemli bir
gelişmedir- borçlarının tamamını ödeme koşuluna bağlanmışken geçmişte, bu
düzenlemeyle borçları yeniden yapılandıran sigortalılar veya bunların hak
sahipleri, toplam borçlarının yüzde 25'ini peşin veya 4 taksitini cari ay
primiyle birlikte ödemeleri durumunda, sağlık sigortasından yararlanabilir hale
getirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
burada konuşan muhalefete mensup arkadaşlarımız, bu tasarının birçok yönünü
eleştirmekle beraber, tasarıya destek olacaklarını beyan etmişlerdir. Şimdi,
tabiî, burada şöyle bir mantık çıkıyor: Demek ki, bu tasarının, arkadaşlarımız,
eleştiri anlamında, tamamını eleştirirken, diğer taraftan da "biz, bu
tasarıya destek vereceğiz" derken, biraz önce bizim ifade ettiğimiz gibi,
bu tasarıdan mükellef lehine çok olumlu gelişmelerin olduğunu da aslında zımnen kabul etmiş oluyorlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tabiî, bu tabloya bakarken, aslında, burada arkadaşlarımızın dile getirdikleri
birçok konuya ondokuz yıllık Bağ-Kur mükellefi olan bir arkadaşınız olarak ben
de aynen katılıyorum. Ne yazık ki, ülkemizdeki bu sosyal güvenlik kurumlarının
işte 20 katrilyona varan devlet hazinesi üzerindeki yükü bugün oluşmuş bir yük
değildir.
AK Parti iktidara geldiğinde, özellikle
toplumun bütün kesimlerinde, farklı alanlarda birçok sorunun yaşandığını
hepimiz biliyoruz. Biz, seçim meydanlarında, işin doğrusu, vatandaşımıza pembe
tablolar çizmedik; ama, onların bize güvenmelerini, ülke imkânlarını ve
kaynaklarını onların lehine kullanacağımızı, dünkü gibi hortumculara değil,
vatandaşın hakkını vatandaşa teslim edeceğimizi belirterek seçime gittik.
Yoksa, daha önceki siyasî anlayışlar gibi, seçim öncesi "kimin kamuya
borcu varsa bunu affedeceğiz" diye vatandaşa söz vererek seçim meydanından
gelmedik.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; işte, bu çerçevede, işbaşına geldiğimiz günden beri, sorunlu olan
alanların hepsini, ülke gerçekleri, ülkenin ekonomik tablosunu göz önüne
alarak, bunları bir bir çözmeye çalıştık.
Bakınız, vergi barışı: Yine, bu vergi
barışı çok eleştirildi; ama, bundan, hem mükelleflerimiz hem de devletimizin
tahsil edeceği alacaklarda çok önemli bir yere geldiğimizi biliyoruz.
Çiftçi barışı: Ziraat Bankası ve Tarım
Kredi borçlarını özellikle yüksek faizlerden dolayı ödeyemeyen çiftçilerimizin,
Tarım Kredi ve Ziraat Bankasına olan borçlarını da, yine, bu çerçevede
yapılandırarak, otuzaltı ay taksitlendirdik.
Enerji: Tarımsal sulamada, 440 000
tarımsal sulama abonemizi ve köy içmesuyu abonemizi ilgilendiren, yine, yüzde
200-300 faizlerle ödenemez hale gelen bu borçları, faizlerini kaldırarak,
tarımsal TEFE anaparaya ilave edilerek, otuzaltı ay taksitlendirildi.
Burada, Kılıçdaroğlu'nun bir sözünü, ben,
maddeler görüşülürken, bu konuyla ilgili, bizim Grubumuzun da, bu konuyu,
aslında, değerlendirmesi gerektiğine inanıyorum; o da şudur: Özellikle
"af" kelimesi arkadaşlar, bir tarafı memnun ederken, diğer tarafı
mağdur eden bir kelimedir. Dolayısıyla, biz, bütün bunları, aslında, hiç
kimsenin parasını af ederek, bir başkasını mağdur ederek…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özegen, konuşmanızı,
lütfen, tamamlar mısınız.
Buyurun.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkanım.
Aslında af olarak değil, yeniden
yapılandırma olarak… Sebebi de şudur: İşte, bu faizleri, vatandaşın, çoğu kez,
iradesi dışında gelişen olaylardan kaynaklanan sıkıntılarıyla ortaya çıkan bu
yüksek faizle katlanan borçların, faizlerini kaldırarak, özellikle ülkemizin
ekonomik koşullarındaki TEFE ve TÜFE'yi anaparaya ilave etmek suretiyle, bir
taraftan kamunun alacaklarının tahsili, diğer taraftan da bu durumda olan
vatandaşlarımızın borcunu ödemelerine imkân tanıdığımızı düşünüyorum.
Enerji barışında bir uygulama yapmıştık.
Özellikle Tarım Bakanlığına 52 trilyonluk bir kaynak aktarmak suretiyle,
borcunu gününde ödeyen vatandaşlarımıza da yüzde 15 gibi bir geri iade söz
konusu olmuştu. Burada borcunu gününde ödeyen vatandaşlarımıza da, gerçekten,
haksızlık yapmamak adına bir düzenleme yapılabilir.
Yine, diğer sorunlu alanlardan bir tanesi
de, uzun yıllar, kamu emekçilerinin, devlet memurlarının uzun süredir kendi
alınterlerinden kesilen, ama, bir türlü nereye harcandığı da tespit edilemeyen
14 katrilyonluk nemasını ödemek de yine AK Parti İktidarı tarafından
gerçekleştirilmiştir. Şunu ifade ederek sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aslında, tablo ortadadır. Ülkemiz, hazinesi, ekonomisi, kasası, kesesi -Anadolu
tabiriyle- dolu bir tablo almadığımızı biliyorsunuz. Elbette ki, bu
yapılandırmaları yaparken çok daha iyi koşullarda bu yapılandırmaları yapmak
mümkündür; ancak, bu yapılandırmaları o…
BAŞKAN - Sayın Özegen…
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkanım. Tamamlıyorum.
BAŞKAN - Hayır, üç, beş saniyeyi ben
sizden istirham edeyim. Gazını almış giden araba gibi oldu; gidiyor otoyolda.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıncaya kadar çalışma süremizin
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Buyurun Sayın Özegen.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Şunu ifade
etmek istiyorum arkadaşlar: Anadolu'da bir tabir vardır; deve bir pula, yaramaz; ertesi gün, deve bin pula;
çek gel oğlum... Ülkemizin imkânları geliştikçe, gönlümüz arzu ediyor ki,
artık, mükelleflerimiz, insanlarımız bu tür mağduriyetlere düşmesinler, duçar
olmasınlar. Ancak, elbette ki, bu yapılandırmalarda çok daha mükemmelini yapmak
mümkünken, ülkenin genel ekonomik koşullarını göz önünde bulundurarak bu
yapılandırmayı yapmanın, zannediyorum ki, daha sonra vatandaşa yeni bir yük
yüklememek adına dürüst bir yaklaşım olduğuna inanıyorum.
Bu tasarının, Bağ-Kur ve SSK'lı
mükelleflerimize ve tüm vatandaşlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyor; Yüce
Heyetinizi, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özegen, teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
III.- Y O K
L A M A
(AK Parti sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
KERİM ÖZKUL (Konya) - Sayın Başkan,
yoklama talebimiz var.
BAŞKAN - Yoklamayı 20 kişi ister, 20 kişi
varsanız, sayacağım; olur.
Sayın Fatih Arıkan -ismini okuduğum
arkadaşlarımız otursunlar- Sayın Hakan Taşcı, Sayın Mustafa Tuna, Sayın Osman
Kılıç, Sayın Ayhan Sefer Üstün, Sayın Sinan Özkan, Sayın Kerim Özkul, Sayın
Zeynep Ayhan Tekin Börü, Sayın Sedat Kızılcıklı, Sayın Kerim Özkul, Sayın
İsmail Bilen, Sayın Şükrü Önder, Sayın Mehmet Soydan, Sayın Fahri Keskin, Sayın
Mehmet Sarı, Sayın Ali Yüksel Kavuştu, Sayın Hikmet Özdemir, Sayın Mehmet
Kılıç, Sayın Abdurrahman Anik, Sayın Zülfü Demirbağ, Sayın Orhan Erdem, Sayın
Süleyman Gündüz, Sayın Telat Karapınar, Sayın Cavit Torun, Sayın Recep
Yıldırım.
Bu ismini kaydettiğimiz 20 arkadaşımız
yoklamaya girmeyeceklerdir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
maddelere geçişten önce, malumunuz olduğu üzere, bir yoklama talebi vardır.
Yeterli sayı bulunmuştur. Şimdi, bu talebi yerine getireceğim.
Yoklama talebinde bulunan ve isimleri
kaydedilen arkadaşlarımız sisteme girmesinler.
Yoklama için 3 dakika süre vereceğim.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, toplantı yetersayısı bulunamamıştır.
Çalışma süremiz de tamamlanmıştır.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
bugün göstermiş olduğunuz gayret ve çalışmadan dolayı hepinizi tebrik ediyorum,
teşekkür ediyorum.
Ayrıca, tarihin sayfasına bir destan yazan
Kahramanmaraşlıların 12 Şubat
Kurtuluş Gününü bu vesileyle canı gönülden kutluyorum. (Alkışlar)
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 14 Şubat 2006 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 23.09