BIM 2 3 2006-03-06T15:44:00Z 2006-03-06T15:44:00Z 61 42761 243738 TBMM 2031 487 299327 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22                                    CİLT: 110                                         YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

61 inci Birleşim

9 Şubat 2006 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

 IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan'ın, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin 2006 kış oturumu çalışmalarına ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil'in, Kıbrıs Türk Federe Devletinin kuruluşunun 31 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Konya Milletvekili Remzi Çetin'in, uzun vadede enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla  nükleer santralların kurulmasının önemine ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş'ın Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin  önergesi (4/360)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

3.- 28.12.2005 Tarihli ve 5440 Sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1161) (S. Sayısı: 1068)

4.- Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu ve 3 milletvekilinin; 406 Sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı: 1074)

5.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066)

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, AİHM'nin kararıyla ilgili açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11032)

2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/11317)

3.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Gençlik ve Spor Genel Müdür Vekilinin yurtdışı seyahatlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11392)

4.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, çevre bilinci ve duyarlılığını artırma çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11529)

5.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Trakya'daki sanayi atıklarının denetimine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11530)

6.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Belek'teki bir hafriyata ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11532)

7.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Göller Bölgesinde kuruyan göllere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11644)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'daki bir köyün orman köyü sayılmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11646)

9.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Anayasanın 138 inci maddesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11758)

10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-İnegöl'de planlanan atık toplama alanına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11768)

11.- İstanbul Milletvekili Lokman AYVA'nın, Diyanet İşleri Başkanlığındaki özürlü personel istihdamına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/11856)

 

 


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum yaptı.

 

Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya'nın, Alevîler için muharrem ayının önemine ilişkin gündemdışı konuşmasına Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik cevap verdi.

 

Antalya Milletvekili Osman Akman, Dünya Sigarayı Bırakma Gününde, sigaranın insan sağlığına olan olumsuz etkilerine ve bu kötü alışkanlıktan korunmak için alınması gereken tedbirlere,

Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin Börü, Yedigöze Barajı, Hidroelektrik Santral Projesi ile İmamoğlu Sulama Projesinin bir an önce hayata geçirilmesinin bölge ekonomisine sağlayacağı yararlara,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

 

Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Haluk Koç, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve İzmir Milletvekili      K. Kemal Anadol'un, Galataport ihalesine fesat karıştırdığı, mal bildirimi ve banka hesapları konularında ticarî sır ve bankacılık sırrını ihlal ettiği, kişi ve kurumlara iftirada bulunduğu ve suç uydurduğu; görevini, kamu gücü ve yetkisini siyasî ve kişisel sebeplerle kötüye kullandığı, bu suretle kamuyu zarara uğrattığı ve yanlış bilgilendirdiği iddiasıyla Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşme gününün Danışma Kurulu tarafından tespit edilip Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.

 

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün Brezilya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi,

Gündemin Kanun "Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasında yer alan 1068 sıra sayılı kanunun bu kısmın 5 inci sırasına, 7 nci sırasında yer alan 1074 sıra sayılı kanun teklifinin 6 ncı sırasına alınmasına; 8.2.2006 tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun aynı tarihli 60 ıncı Birleşiminde okunmuş bulunan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkındaki (11/4) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına, Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 15.2.2006 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına; gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 45 inci sırasında yer alan (10/81), 183 üncü sırasında yer alan (10/234) ve 230 uncu sırasında yer alan (10/286) esas numaralı, yaş sebze, meyve ve narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması önergelerinin öngörüşmelerinin Genel Kurulun 15.2.2006 Çarşamba günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; Genel Kurulun 14.2.2006 Salı günkü birleşiminde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 15.2.2006 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine; 14.2.2006 Salı ve 16.2.2006 Perşembe günleri 15.00-23.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra,

Kabul edildikleri açıklandı.

 

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, konuşmasında, şahsına sataştığı iddiasıyla bir açıklamada bulundu.

 

Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan Millî Meclis Başkanı Oktay Asadov ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.

 

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

 

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

 

3 üncü sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, T.C. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ek Ödeme Yapılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ödenen Gelir ve Aylıklarda 2006 Yılında Yapılacak Artışlar ve Bazı Kanunlarda (1/1165) (S. Sayısı: 1076),

4 üncü sırasında bulunan, Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda (1/981) (S. Sayısı: 848),

Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarılarının, müzakereleri tamamlanarak, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

 

5 inci sırasına alınan ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen, Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair 28.12.2005 Tarihli ve 5440 Sayılı Kanunun (1/1161) (S. Sayısı: 1068), tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi.

 

9 Şubat 2006 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.08'de son verildi.

                       

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

Türkân Miçooğulları

 

Kırklareli

 

İzmir

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Bayram Özçelik

 

 

 

Burdur

 

 

 

Kâtip Üye

 


No: 80

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

9 Şubat 2006 Perşembe

 

Raporlar

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 607 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/278, 1/1034) (S. Sayısı: 17'ye 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 9.2.2006) (GÜNDEME)

2.- Türk Silahlı Kuvvetlerinde İlk Nasıp İstihkakına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Milli Savunma Komisyonları Raporları (1/1137) (S. Sayısı: 1080) (Dağıtma tarihi: 9.2.2006) (GÜNDEME)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.06

9 Şubat 2006 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim. Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet, bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, üyesi olduğu Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin çalışmalarıyla ilgili söz isteyen Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan'a aittir.

Sayın Bilgehan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

 IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan'ın, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin 2006 kış oturumu çalışmalarına ilişkin gündemdışı konuşması

AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin 2006 kış oturumuyla ilgili çalışmaları hakkında sizlere bilgi vermek için söz aldım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bildiğiniz gibi, Avrupa Konseyi, Türkiye'nin, 1949'dan beri kurucu üye olarak içerisinde bulunduğu en önemli ve en geniş Avrupa kurumudur. Doğu bloğunun katılımıyla 1990'lı yıllardan sonra genişlemiş ve 46 üyenin yer aldığı, bünyesinde barındırdığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de etkisiyle, verdiği kararların hukukî ve siyasî ağırlığı olan bir meclistir. Bu kurumu, AB kurumları, yani, Avrupa Birliği kurumlarıyla karıştırmamak lazım; bazen karıştığını biliyorum. Avrupa Birliği müzakereleri konusunda, geçenlerde, Başmüzakereci Sayın Babacan buradan bilgi vermişti. Gerçi çok fazla bilgi de vermedi, açıkçası fazla aydınlanamadık; ama, o ayrı bir konu.

Avrupa Konseyinde ise, üç yıldır Türk Parlamenter Heyeti olarak önemli aşamalar kaydettik. 1996'dan beri bulunduğumuz denetim sürecinden çıktık. En önemli komisyon olan Siyasî Komite Başkanlığına, bir arkadaşımız, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş, çekişmeli ve ciddî bir seçimle başkan seçildi. Başka bir arkadaşımız, bir genç arkadaşımız, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu, Göç, Mülteciler ve Nüfus Komisyonu başkanı oldu. Uşak Milletvekilimiz Osman Coşkunoğlu, Sakarya Milletvekili Erol Cebeci ve İstanbul Milletvekilimiz Ali Rıza Gülçiçek, değişik konularda raportörlük görevleri aldılar. Yine, bu dönem, Delegasyon Başkanımız Sayın Murat Mercan da, AKPM Başkanvekili olarak görev yapıyor.

Hemen her oturumda, Türkiye'yi ve bölgemizi ilgilendiren sorunlarla ilgili olarak, sesimizi ve görüşlerimizi duyurmaya çalışıyoruz. Bir süredir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini temsil eden bir milletvekili Kıbrıs Heyeti içinde yer alıyor -ki, bu, başka hiçbir kurumda yok- yani, gelebildiğimiz son aşama, Avrupa Konseyinde bir Kıbrıslı Türkün yer alması.

Ermeni meselesi ve Kıbrıs'taki Türklerin uğradığı haksızlıkları ifade eden açıklamalar yayımladık ve Avrupalı meslektaşlarımızın bir kısmının desteğini aldık.

Ocak ayı gündeminde yine ilginç konular yer alıyordu. Öncelikle, Azerbaycan'a, son genel seçimlerde ülkede kaydedilen ihlallerden dolayı bir yaptırım uygulanması ve üyeliğinin askıya alınması, girişimlerimiz ve desteğimiz sayesinde son anda önlendi; ancak, Azerbaycan'ın, bu damgadan, mayıs ayında yapılacak olan ara seçimlerde kurtulması ve adil bir seçim yapması şart, bunu da belirtiyoruz.

Avrupa Konseyi üyesi ülkelerde, gizli tutukevleriyle ilgili Marty Raporu ve totaliter komünist rejimlerin suçlarının uluslararası alanda kınanması ihtiyacı üzerine yazılan raporlar da çok ilgi çekti; belki basından izlemişsinizdir.

Bu dönemde, benim hazırladığım Avrupa'daki göçmen kadınların entegrasyonu konulu rapor da, tartışılarak kabul edildi.

Değerli arkadaşlarım, aslında, bugün, biraz, daha çok bu konuya değinmek istiyorum. Bu rapor, günümüzde Avrupa'da yaşayan yabancı kökenli insanların yüzde 45'ini kadınların oluşturduğunu belirtiyor ve kadınların Avrupa'daki ülkelerde karşı karşıya kaldığı sorunları sıralıyor ve bu sorunlara bir çözüm arayışında bulunuyor.

Yıllar öncesinde eşleriyle birlikte ülkelerinden göç eden ya da daha sonra, aile bütünleşmesi programlarıyla Avrupa'ya yerleşen veya son zamanlarda olduğu gibi, tek başlarına, iş bulmak için evlerinden ayrılan bu kadınlar, bütün çalışmalara rağmen, hâlâ önemli engellerle karşılaşmaktadırlar.

Avrupa'daki göçmen kadınlar -bunların arasında, tabiî, Türk kadınları da var- iki türlü ayrımcılıkla mücadele etmektedirler; hem cinslerinden hem de köklerinden dolayı, toplum içinde ikinci sınıf vatandaş davranışı görmektedirler; ama, ayrıca, içinde bulundukları ortamlarda da, yaşadıkları ülkelere uyumlarını zorlaştıran baskılara maruz kalmaktadırlar.

Kadınlar, yabancılar arasında sık görülen kimlik sorunlarının ilk kurbanları olmaktadır. Girdikleri yabancı kültürün içinde kaybolmak istemeyen göçmenler, çoğu kez, kendi ülkelerinde artık var olmayan eski geleneklere bağlanmakta ve çağın gereklerini gözardı etmektedirler. Çok kültür arasındaki çelişkilerden en çok kadınlar etkilenmektedir.

Kadınların, bulundukları ülkelere uyumlarını engelleyen etkenlerin başında dil sorunları gelmektedir. Ayrıca, yabancı kadınlar, bulundukları Avrupa ülkelerinde yasal sorunlarla da uğraşmaktadırlar. Bir kısmının hakları doğdukları ülkelere göre düzenlendiğinden, medenî yasaların verdiği miras, boşanma gibi çağdaş haklardan yararlanamamaktadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, devam ediniz.

AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) - Ancak, raporda, hemen şunu da belirttik: Göçmen kadınların iyi entegre olmalarının başlıca şartı, önce erkeklerin uyum sürecinden geçmeleridir. Alınacak bütün önlemlerden önce göçmen erkeklerin, eşitliğe, kadın haklarına inanmaları gerekir. Bu amaçla, her türlü eğitim ve sivil bilinçlendirme kampanyası açılmalı, konu üzerinde çalışan sivil toplum örgütleri desteklenmektedir.

Bu arada hemen belirteyim ki, Türk kadın göçmenlerinin bir ayrıcalığı var. Özellikle Almanya'da yaşayan kadınlardan... Almanya'da yaşayan kadın-erkek işçilerimizin 64 000'inin işveren olduğunu, girişimci olduğunu biliyoruz. Bunların yüzde 24'ü kadındır. Yani, bu, Avrupa'daki Türk kadınların diğer göçmenlere göre çok daha iyi uyum sağladıklarını göstermektedir. Bunu da yine raporda ve daha önceki komisyon çalışmalarında belirtmiştim.

Benim raporum komisyondan oybirliğiyle geçti. Genel kurulda da yine çok olumlu tepkiler aldı ve oybirliğine yakın bir oranla kabul edildi. Yalnız, bir tek ret, devamlı birisi ret veriyordu. Onun da, daha sonra, bir Ermeni milletvekili olduğu anlaşıldı. Yani, o Ermeni milletvekili, sadece, raporu yazan bir Türk olduğu için rapora ret verdi; ama, bu da, tabiî, orada, Genel Kurulda bulunanların alaylarına ve gülümsemelerine yol açtı.

Bu sorunlarla, Türk göçmenlerimiz ve işçilerimizle ilgili sorunlarla bir başka arkadaşım, Sayın Ali Rıza Gülçiçek de bir rapor yazıyor; o da, Avrupa'daki Türk işçilerin sorunları. O rapor da, yakında, sanıyorum, Genel Kurula gelecek.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Biliyorum, dış konularla ilgili çok fazla sizi bilgilendiremiyoruz. Oysa, bu konuları biraz daha fazla tartışmamız, sizlere bilgi vermemiz gerekir. Ben, sadece, Avrupa Konseyinin bu dönemki çalışmalarını aktarmak istedim.

Çok teşekkür ediyorum dinlediğiniz için. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bilgehan.

Gündemdışı ikinci söz, Kıbrıs Türk Federe Devletinin kuruluşunun 31 inci yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil'e aittir.

Sayın Gülyeşil, buyurun.

2.- Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil'in, Kıbrıs Türk Federe Devletinin kuruluşunun 31 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

ÖNER GÜLYEŞİL (Siirt) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kıbrıs Türk Federe Devletinin kuruluşunun 31 inci yıldönümü münasebetiyle, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle ilgili son gelişmeler konusunda görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Danimarka'da başlayarak yayılma eğilimi gösteren karikatür krizi ve sonrasında gelişen olaylar, tüm İslam dünyası tarafından derin üzüntü ve kaygıyla karşılanmaktadır. Her türlü özgürlüğün, sadece dünya barışına katkıda bulunması gerektiğine inanıyor ve bu olayların müsebbiplerini kınıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaklaşık yarım asırdır bölgemizde huzur ve istikrarı etkileyen Kıbrıs meselesi, hükümetimiz döneminde, bütün zorluklarıyla yeniden gündemimize girmiştir. Önümüzdeki aylarda yoğun ve zorlu bir sürecin başlayacağı kanaatindeyim.

Hepimizin yakından bildiği gibi, Kıbrıs Rum tarafı, 1960 Cumhuriyetinin kurulduğu şekliyle yaşamasına şans vermemiştir. Türkiye, Ada'daki soydaşlarımızın can güvenliğini dikkate alarak 20 Temmuz 1974 günü Barış Harekâtını başlatmış, Kıbrıslı soydaşlarımızın çektiği zulmü sona erdirmiştir. Kıbrıs'ta devam eden görüşmelerin kesilmesi ertesinde, Kıbrıs Türk tarafı, ileride kurulacak muhtemel bir federasyonun Türk kanadını oluşturmak üzere 13 Şubat 1975 tarihinde Kıbrıs Türk Federe Devletini kurmuştur. Yaklaşık on yıl süren görüşmeleri müteakip anlaşma sağlanamayınca, Kıbrıslı soydaşlarımız, 1983'te, kendi devletlerinin, yani, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kuruluşunu ilan etmişlerdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, Kıbrıslı Rumlar Avrupa Birliğine üye olduktan sonra çözüm yolunda hiçbir yapıcı adım atmazken, Türk tarafı, her zaman olduğu gibi, ilk adımı atan taraf olmuş ve yeni açılımlar ileri sürmüştür. Sizlere, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin son iki yılda yaptığı sayısız açılımlardan bazı çarpıcı örnekler vermek istiyorum.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamları, Kıbrıslı Rumların Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini sadece kimlik kartlarıyla ziyaret edebilmesine imkân veren yeni bir tüzük kabul etmiş ve pasaport yükümlülüğünü kaldırmıştır.

Kuzey ile güney arasındaki mal ihracat ve ithalatına yönelik tüm kısıtlamaları kaldırmış; böylece, iki taraflı ticaret tamamen serbest hale getirilmiştir.

Karpaz Bölgesinde yaşayan Rumlar için ortaokul açma kararı almıştır. Okul, 13 Eylül 2004 tarihinde hizmete girmiştir. Ayrıca, güneyden gelen Rum öğretmenlerin bu okulda eğitim vermelerine izin verilmiştir.

Güzelyurt'taki Ayamama Kilisesinde, otuz yıl aradan sonra ilk kez, Rum Ortodoks ayini düzenlenmiş ve bu tür ayinler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde tüm kiliselerde serbest hale getirilmiştir.

Kayıp şahıslar konusunda bilgi edinerek, bilgi temin ederek, tüm ailelere yardımcı olmak amacıyla, Türk kesiminde Kayıp Şahıslar Komitesi bünyesinde bir özel bilgilendirme birimi oluşturulmuştur.

Türkiye, Kıbrıs'ta her iki tarafa uygulanan tüm kısıtlamaların ilgili taraflarca eşzamanlı olarak kaldırılması çağrısında bulunmuştur. Öneri, Birleşmiş Milletler Belgesinde de belge olarak yayınlanmıştır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan ve 1974'ten önce Rumlara ait olan mallarla ilgili sorunları çözmek için, tazmin komisyonu yasa değişikliği tasarısı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet Meclisinde 19 Aralık 2005 tarihinde kabul edilmiştir.

Bu gelişmelerin tümü Türk tarafının çabasıyla gerçekleştirilmiştir. Maalesef, Kıbrıslı Rumlar, Türkiye'nin Ada'yı işgal ederek böldüğünü ve iki halkı birbirine düşürdüğünü iddia etmektedirler; ancak, ne ilginçtir ki, Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bu açılımları sayesinde, onlarca yıldan sonra, iki halk, birbiriyle yeniden tanışma fırsatı bulup, yeni barış köprüleri inşa etmeye başlamışlardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümetimizin tüm dünya kamuoyunun takdirini toplayan en yapıcı açılımlarından biri de Dışişleri Bakanımız Sayın Abdullah Gül'ün 24 Ocak 2006 tarihinde Kıbrıs sorununun çözümüne katkıda bulunacağı düşüncesiyle açıkladığı 10 maddelik yeni bir Kıbrıs eylem planı olmuştur. Bu plan da, özetle, Türkiye'nin deniz limanları ile havalimanlarının Kıbrıs Rum deniz ve hava taşıtlarına açılması, aynı şekilde, Kuzey Kıbrıs'taki deniz ve havalimanlarının da uluslararası deniz ve hava trafiğine açılmasıdır. Bu plan, kabul edilecek bir takvim çerçevesinde, malların, kişilerin ve hizmetlerin serbest dolaşımına getirilen tüm kısıtlamaların kaldırılmasını öngörmektedir. Ayrıca, Kıbrıs'taki her iki tarafa, Avrupa Gümrük Birliği çerçevesinde bütünleşme perspektifi sunulmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gülyeşil, konuşmanızı tamamlayınız.

ÖNER GÜLYEŞİL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yarım asırdır, Kıbrıslı Türklerin artık izolasyondan uzak, özgürce ve insanca yaşamasının önünü açmak için, yine, hükümetimiz, kararlı ve istikrarlı politikaları sayesinde, Kıbrıs Türk tarafının, uluslararası sportif, kültürel ve sosyal alanlardaki diğer faaliyetlere serbestçe katılabilmesini sağlamaktadır. Hükümetimizin bu yeni girişimi, başta Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin raporu, Avrupa Birliği Konseyinin kararı ve Avrupa Birliği Parlamentosu kararları olmak üzere, referandum sonrası tüm uluslararası camianın her vesileyle yinelemiş olduğu, Kıbrıs Türklerinin dünyayla bütünleşmelerine yönelik beklenti ve çağrılarıyla uyum içindedir; yani, bu çaba, hiçbir şekilde ilgili tarafların hukukî ve siyasî pozisyonlarını etkilemeyecektir. Bu öneri, Kıbrıs sorununa kalıcı, adil ve kapsamlı bir çözüm bulunması için kolaylaştırıcı bir adım teşkil etmektedir.

Kıbrıs Rum tarafının bu açılıma olumlu yanıt vermesini yürekten temenni ediyorum. Zira, Kıbrıs meselesinin halihazırdaki durumu, tüm tarafların aleyhinedir. Kıbrıslı Rumlar, artık, Kıbrıs Cumhuriyeti sıfatıyla, Avrupa Birliğini de kullanarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye üzerinde baskı oluşturmayı bırakmalıdırlar; Kıbrıs meselesini eşit zeminde, Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında çözmek yerine, konuyu Avrupa Birliğine doğru çekip, zaten haksızlıklarla boğuşan Kıbrıslı Türkleri daha fazla köşeye sıkıştırma çabasından vazgeçmelidirler.

Kıbrıs meselesinin çözüm zemini, Birleşmiş Milletlerdedir. Bunu değiştirmeye çaba sarf etmenin hiçbir anlamı, yararı ve gereği de yoktur. Annan Planı sonrası uluslararası camia, Kıbrıslı Türklerin referandumda gösterdiği duyarlılık, kararlılık ve siyasî iradeye karşılık dış destek sağlayıp, izolasyonlara çözüm bulunacağı sözünü vermişlerdi. Ne yazık ki, medeniyetin beşiği olduklarını iddia edip, insan hakları konusunda dünyaya örnek olmaya çalışan Batı dünyası, bu konuyla ilgili hiçbir sözünü yerine getirememiştir.

Kıbrıslı Rumların ve tüm tarafların, Türkiye'nin, Kıbrıslı Türk soydaşlarını yarı yolda bırakmayacağını, artık, kabul etmeleri gerekmektedir. Her fırsatta, Kıbrıs konusunda, Türkiye'yi taviz vermeye zorlayan taraflar, artık, bu politikalarının bir sonuç vermeyeceğini bilmelidirler. Halen işbaşındaki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin çözüme yönelik yakaladığı olumlu hava ve halkın desteği, giderek kırgınlığa, ümitsizliğe ve daha da kötüsü, güvensizliğe dönüşme eğilimindedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin görevlisi olarak altı yıl görev yapmış ve aynı zamanda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşı olan bir kardeşiniz olarak ben de, bu olumsuz gelişmeleri yakından müşahede etmekteyim.

Yukarıda ifade edilen açılımlar, Avrupa Birliği perspektifi ve yakalanan konjonktürel müspet gelişmelerden yararlanarak, Birleşmiş Milletler önderliğinde, sorun, mutlaka, kısa sürede çözümlenmelidir. Bu fırsat her zaman ele geçmeyebilir.

BAŞKAN - Sayın Gülyeşil, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

ÖNER GÜLYEŞİL (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilinmelidir ki, Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıslı Türk soydaşlarımız için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamış ve hiçbir zaman da kaçınmayacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gülyeşil.

Son konuşma, nükleer enerji ve kullanım alanları hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Remzi Çetin'e aittir.

Sayın Çetin, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Konya Milletvekili Remzi Çetin'in, uzun vadede enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla  nükleer santralların kurulmasının önemine ilişkin gündemdışı konuşması

 REMZİ ÇETİN (Konya) - Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Enerji, insanoğlunun en önemli ihtiyaç duyduğu bir husustur. Bütün sanayi üretimleri ve teknolojik çalışma neticeleri enerjiye ihtiyaç duymaktadır. Elektrik enerjisini temin tarzımız;

1- Doğalgaz yakıtlı çevrim santralları. Kullandığı doğalgaz tamamen ülke dışından sağlanmaktadır. Ciddî ekonomik maliyeti vardır. Dünyada vuku bulacak herhangi bir kaos halinde temininde de zorluklar yaşayabiliriz.

2- Hidroelektrik santrallar. Elektrik ihtiyacımızın yüzde 48'ini bu kanalla sağlıyoruz. Mevcut potansiyelimizin yüzde 30'unu kullanabilir durumdayız. Su seviyesine çok önemli derecede bağımlı olduğu için, su kaynaklarının güvenilirliğine de çok bağımlıdır.

3- Jeotermal kaynaklardan, rüzgâr ve güneş enerjisiyle elde edilen elektrik enerjisi yüzde 6'yı geçmiyor.

4- Nükleer santrallar. Uzun vadede enerji güvenliğinin en sağlam garantisini nükleer santralların teşkil edeceğine artık kuşku yok. Global enerji talebi, önümüzdeki yirmibeş yılda yüzde 60 oranında artacaktır. Bu açığın kapatılmasında nükleer enerjinin önemli bir yere sahip olacağı muhakkaktır. Dördüncü kuşak nükleer santrallar eskisine oranla çok daha güvenli, üstelik bunların karbon emisyonu hiç yok. Maalesef, ülkemiz, otuz yıldan beri müteaddit defalar nükleer santral ihalesine çıkmaya hazırlanmasına rağmen hiçbirisini neticelendirememiştir. Halbuki, bu konuda çok ciddî aciliyet vardır. Konunun uzmanı bir bilim adamı olumsuz propagandalara karşı şöyle bir tanım yapmaktadır: "Antinükleer değerlendirme, entelektüel terörün en kötüsüdür." Şunu hemen ifade etmem gerekir: Nükleer santral kurmak ile nükleer silah yapmak, birbirinden tamamen ayrı hususlardır. Nükleer enerji vasıtasıyla yüksek teknolojiye geçmeyi arzu ediyoruz. Ülkemizin atılım yapmasını istiyoruz. Bunun için, ciddî bir kararlılığın ortaya konması gerekir.

Nükleer santrallar sayesinde bilim düzeyimizde de ciddî gelişmeler olacaktır. Katı hal fiziği başta olmak üzere, fizik biliminin bütün dallarında, matematikte, tıbbın bütün alanlarında ve diğer bilim alanlarında ciddî gelişmeler kaydedeceğiz. Ülke genelinde nükleer sanayiin yol açacağı diğer sanayi alanlarında da önemli ilerlemeler vuku bulacaktır.

Bugün, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Fransa ve Almanya, nükleer sanayi ve bilgi birikiminin en yoğun olduğu ilk 4 ülkedir. Özellikle, Japonya ve Almanya, silah dışı nükleer enerjiyi ciddî bir kalkınmayla yakalamışlardır.

Çok iyi bilinmektedir ki, silahların kontrolü ve silahsızlanma konularındaki bütün uluslararası anlaşmalara Türkiye imza koyarak taraf olmuştur. Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması, yani, NPT, 1968 yılında imzaya açılmış, 1970 yılında da yürürlüğe girmiştir. Bugün 188 ülke bu anlaşmayı imzalamış bulunmaktadır.

Ülkemizin, Uluslararası Atom Kurumunun denetimi altında, bir an önce nükleer santral kurma faaliyetine girmesi gerekir. Ülkemizin barışa hizmeti ve barış esaslı çalışmaları ortadadır. Elli yıldır Batının güvenliği için her türlü fedakârlığı yaptık.

Bugün, Fransa, Belçika, elektrik enerji ihtiyaçlarının yüzde 70'ini nükleer santrallardan sağlamaktadır. Avrupa Birliği ve bütün gelişmiş ülkeler, enerji ihtiyaçlarının yüzde 50'sini nükleer enerjiden temin etmektedirler.

Nükleer enerji, bugün dünyada ayrı bir pazar durumundadır. En uygun teknolojiyi seçerek, gerekli pazarlık şartlarında nükleer sanayie geçmemiz mümkündür. Burada dikkat edeceğimiz en önemli husus, yerli sanayimizin katkısının en fazla olacağı bir santral tipini seçmemiz her bakımdan isabetli olabilir. Bu sayede hem maliyet açısından hem de yerli sanayimizin daha hızlı atılımı bakımından avantajlı oluruz.

Silah üretimini esas alan nükleer santrallar ile sanayi bazlı nükleer santrallar karakter olarak birbirinden çok farklıdır. Sanayi tipi nükleer santrallarda plütonyum 239, birkaç gün içinde plütonyum 240'a dönüşür. En az yüzde 5 civarında atık madde ihtiva eden bu santrallarda zaten silah üretimi yapılamaz. O bakımdan, konu hakkında bilgi birikimi olmayanların gereksiz telaşına ve olumsuz propagandaların tesirinde kalmalarına gerek yok. Bugün yüksek teknoloji ürünü santrallardaki nükleer yakıt atıklar, son derece az ve rahatlıkla saklanabilecek niteliktedir. Gelişmiş bir sanayii ve refahı sağlayan ekonomiyi elbette isteriz; bunlara dayalı millî güvenliğimiz olsun isteriz. Bu hususları dikkate alan ciddî bir devlet politikası geliştirmemiz gerekir. Bugün, Hindistan'da, toryum yakıtlı nükleer santrallar faaliyet halindedir. Ülkemiz, toryum rezervleri bakımından dünya birincisidir. Kanada ve Hindistan'daki çalışmalardan da faydalanabiliriz. Bizim nükleer silaha ihtiyacımız yok. Ağır su tipindeki santrallar rahatlıkla düşünülebilir. Soğutma gerekeceği için, Akkuyu, Sinop ve Konya Havzasının uygun bir yeri olabilir. Nükleer silah üretmek için plütonyum üreten reaktörler istemediğimize göre, yüksek nükleer teknolojiye sahip bir ülkeyle müşterek çalışmalar yapılabilir.

Değerli milletvekilleri, nükleer enerjiyle ilgili dünyadaki durum oldukça dikkat çekicidir. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed El Baraday, yaptıkları çalışmaların ışığı altında, 40 ülkenin, sahip oldukları altyapıyla, istemeleri halinde hemen nükleer bomba geliştirebileceklerini ifade etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Devam ediniz Sayın Çetin; buyurun.

REMZİ ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye'nin sorumlu gayretlerine ve uluslararası bütün anlaşmalara taraf olmasına rağmen, maalesef, bir tarafta da böyle bir durum var. Mesela, Küba, İsrail, Hindistan ve Pakistan, NPT Anlaşmasına taraf olmamışlardır. İsrail'in, 1960'lı yıllarda tabiî uranyum ve ağır su kullanan ve tamamen silah üretimine dayanan nükleer çalışmalar yaptığı ve bugün elinde kayda değer miktarda plütonyum bulunduğu bilinmektedir. Nitekim, Mordechai Vanunu isimli İsrailli nükleer teknisyeni, 1986 yılında, British Sunday Times Gazetesine, İsrail'in nükleer çalışmaları hakkında bilgi vermiştir. Vanunu, bir aşk oyunuyla yakalanıp İsrail'e getirilmiş ve ceza verilmiştir. Konuyla ilgili bütün yayınlarda, en az 200 nükleer başlığa sahip olduğu ifade edilmektedir.

Son birkaç yılda Kuzey Kore'nin durumunu da göz önüne almamız gerekir. Altı taraflı görüşmeler yapıldı. Sonunda, Kuzey Kore, bütün nükleer silah edinme çalışmalarını durdurduğunu ve söz konusu tesisleri sökeceğini ilan etti; fakat, daha sonra bu sözünden vazgeçti ve bütün çalışmalara kaldığı yerden devam edeceğini ilan etti.

Şu anda, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Fransa ve İngiltere, NPT Anlaşmasını imzalamalarına rağmen, nükleer silah sahibi olabileceği kabul edilmiş 5 ülkedir ve yapılmaya çalışılan şudur: Bir şekilde, biz, 5 ülke, nükleer silaha sahip olduk; artık, bu, bizim müktesep bir hakkımızdır, bizden başka kimse nükleer silaha sahip olamaz, biz buna müsaade etmeyiz. Bu adı geçen 5 devlet, ellerindeki bu nükleer silahlarla, hem Birleşmiş Milletleri ve hem de Güvenlik Konseyini bir manivela gibi kullanmaktadırlar. Peki, doğru olan nedir; bütün dünyayı nükleer silahlardan arındırmaktır. Türkiye'nin yapmaya çalıştığı gibi, bütün devletler, nükleer enerjiyi barış amaçlı kullansınlar.

Uluslararası Atom Kurumundaki bir devletin durumuyla ilgili karar alma çalışmalarında "tüm Ortadoğu nükleer silahlardan arındırılsın" şeklindeki bir önerge reddedilmiştir. Biz, herkesten ciddiyet ve samimiyet bekleriz. Bir devletin çalışmaları tehlikeli bulunurken, diğerlerinin bulunmamasını neyle izah edeceğiz?! Barış amaçlı da olsa, nükleer santral sahibi olan devletler uranyum zenginleştirme çalışmaları yapmıyorlar mı?! Nükleer enerji, hiçbir ülkeye kaba bir güç sağlamamalıdır. Bu enerji bir sorumluluk ister.

Uranyum izabesinde, yellow cake, yani sarı pasta safhasına kadar zaten bir problem yok. Bu safhada, isterseniz, tıp olmak üzere, bilimsel maksatlı, enerji maksatlı ve silah üretimine geçebilirsiniz. Türkiye, bu alanda, ciddî sayıda ve nitelikli elemana sahiptir. Bir an önce, kararlı bir devlet politikası uygulamaya koymamız gerekir. Toryum rezervlerinde dünya birincisi olduğumuza göre, bu iyi yetişmiş elemanlarımızla toryum yakıtı santrallarına yönelebiliriz. Özellikle, dünyanın belli bir kesiminin dengeyi oldukça bozduğunu göz önüne alırsak, Türkiye'nin nükleer sanayie geçmesi ve kendini hızla belli bir konuma taşımasının önemi ortadadır.

Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş'ın Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin  önergesi (4/360)

Ê                                9.2.2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dilekçe Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

  Mustafa Ataş

           İstanbul

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

ÊBAŞKAN -1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı İle Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

3 üncü sırada yer alan, 28.12.2005 Tarihli ve 5440 Sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince. Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- 28.12.2005 Tarihli ve 5440 Sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1161) (S. Sayısı: 1068) (x)

 BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

1 inci maddeyi okutuyorum:

GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEYE BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİNE DAİR KANUN

MADDE 1.- 2/7/1993 tarihli ve 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 10.- Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Gümrük Müsteşarlığına ait bölümüne eklenmiştir.

22/7/2003 tarihli ve 2003/5932 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kaldırılan Gümrükler Başmüdürlükleri ile Gümrükler Muhafaza Başmüdürlükleri kadrolarında bulunan ve kadroları 1/9/2003  tarihli ve 2003/6121 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile değiştirilen Gümrük Başmüdürü ve Gümrük Muhafaza Başmüdürlerinden halen memuriyet görevi devam edenler, bu maddeyle ihdas edilen ekli (1) sayılı listede yer alan Müsteşarlık Müşaviri kadrolarına atanmış sayılırlar. Bu kadrolar, herhangi bir nedenle boşalmaları halinde hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. Söz konusu personelin atandıkları yeni kadrolarının aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî hakları toplamının net tutarı; Müşavirlik kadrolarına atanmadan önce en son ayda aldıkları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî hakları toplamı net tutarından az olması halinde aradaki fark, farklılık giderilinceye kadar, atandıkları kadrolarda kaldıkları sürece herhangi bir kesintiye tâbi tutulmaksızın tazminat olarak kendilerine ödenir."

BAŞKAN- Madde üzerinde, şahısları adına Mardin Milletvekili Nihat Eri…

Sayın Eri, buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

NİHAT ERİ (Mardin)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5440 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

28 Aralık tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından kabul edilen yasa teklifi, bilindiği üzere, Cumhurbaşkanı tarafından maddî hata nedeniyle tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilmiştir. Söz konusu maddî hata, yasa metninde atıfta bulunulan Bakanlar Kurulu kararı sayısının 6121 yerine sehven 6171 olarak yazılmasıdır. 22 nci Yasama Döneminde ülkemiz açısından reform niteliği taşıyan birçok kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinde değerli oylarınızla kabul edilmiştir. Bu süreçte maddî hata münasebetiyle geri gönderilen kanun sayısı oldukça sınırlıdır. Elbette ki, arzulanan, bu türden hataların hiç olmamasıdır. Yasalar hazırlanırken çok daha titiz ve dikkatli olmak gerekir.

Sayın milletvekilleri, bu yasayla ayrıca Gümrük Müsteşarlığının taşra teşkilatında değişikliğe gidilmiş ve 18 adet gümrük başmüdürlüğü ile 18 adet gümrük muhafaza başmüdürlüğü, çok başlı idarî yapılanmaya son vermek ve kaynak tasarrufu sağlamak amacıyla kapatılmış ve yerine 18 adet gümrük ve muhafaza başmüdürlüğü kurulmuştur. Söz konusu işlem Eylül 2003 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Ancak, bir kamu idaresinin kapatılması işlemiyle birlikte, o idarede görev alan personelin kazanılmış haklarını ve yeni duruma göre statülerini belirleyen yasal düzenlemelerin de yapılması şarttır. Gümrük ve muhafaza başmüdürlüklerinin kapatılma işlemlerinin gerçekleştirildiği dönemde söz konusu yasal düzenleme yapılmadığı için, yeni kurulan başmüdürlüklere kesin atama yapılamamış ve maalesef, Türkiye'nin en önemli kurumlarının başında gelen Gümrük Müsteşarlığının taşra teşkilatındaki görevler, muhalefetin de sık sık eleştiri konusu yaptığı gibi, vekâleten görevlendirmeler ile yürütülmektedir.

Şu an görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, bir yandan söz konusu yasal boşluğu ortadan kaldırıp yeni kurulan birimlere aslî atamalar yapmanın yollarını açarken, diğer yandan da, kapatılan başmüdürlüklerde görev yapan personelin kazanılmış haklarının yasal güvence altına alınmasını sağlamayı amaçlamaktadır.

Kamu hizmetlerinin temel özelliklerinden biri de değişken olmasıdır. Toplumsal ihtiyaçlar ve beklentiler doğrultusunda yasama ve yargı erklerinden farklı olarak yürütme erki daha değişken bir yapıya sahiptir. Zira, idareye tanınan takdir yetkisinin diğer erklere göre daha geniş olmasının nedenlerinden biri de budur.

Kamu hizmetlerinde meydana gelen değişiklikler neticesinde idarenin teşkilatlanmasında da değişikliğe gidilmesi gerekebilir. Gelişen ve değişen toplumsal ihtiyaçlara uyum sağlanması açısından bu bir zorunluluktur. Değişen ihtiyaçlar karşısında donuk ve statik bir idare düşünülemez.

5440 sayılı Kanunla kadrosuz kalan başmüdürler için yeni 19 adet müsteşarlık müşavirliği kadrosu ihdas edilmektedir. İdarenin teşkilatlanmasında meydana gelen değişiklikler neticesinde bazı kamu personelinin halen bulundukları kadrolarında görevlerine devam etmeleri mümkün olmayabilir. Kadrolarında değişikliğe gidilen kamu personelinin o kadrolarda mahkeme kararı gereği bulunup bulunmamaları da önem taşımaz. Önemli olan, görevleri değişen kamu personelinin kazanılmış haklarının korunmasıdır. Kadrolarının iptal edilmesi sebebiyle yeni ihdas edilen kadrolara atanan kamu personelinin kazanılmış hakları korunduğu için, 5440 sayılı Kanunda hukuka aykırı bir durum gözükmemektedir. Zira, Sayın Cumhurbaşkanı da geri gönderme tezkeresinde bu konuda herhangi bir beyanda bulunmamıştır.

Yasanın aynı şekilde kabul edilmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Eri, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Uşak Milletvekili Alim Tunç... Konuşmuyor.

Şahsı adına Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan... Konuşmuyor.

Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

1 inci maddeyi ekli cetveliyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Mardin Milletvekili Sayın Nihat Eri.

Buyurun Sayın Eri.

NİHAT ERİ (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde üzerinde biraz önce de tekrar konuşmuştum. Ben, bu vesileyle bir konuyu, müsaadelerinizle, gündeme getirmek istiyorum; bu da, Irak'la tek sınır kapımız olan Habur sınır kapısıdır.

Bu kapı, bilindiği gibi, sadece Irak'a değil Suudi Arabistan'a ve dolayısıyla Körfez ülkelerine Türkiye'yi bağlayan biricik kapıdır. Bu açıdan da alternatifi olmayan bir kapıdır. Bu kapıda şu anda bir inşaat çalışması vardır; çünkü, birçok sınır kapımızda modernizasyon çalışmaları yapılmaktadır. Bu kapıdaki çalışmalar dolayısıyla, zaten geçmişte de bütün uğraşmalara rağmen, bütün kapasite artırımlarına rağmen, ortadan kalkmayan kuyruklar ve sıkıntılar daha da artmıştır geçici olmasına rağmen.

Burada, ben, bir hususu dile getirmek istiyorum, o da, bu kapıyla ilgili ne yaparsak yapalım, ne tür tedbir alırsak alalım, karşı karşıya kaldığı nakliye yükünü taşıyacak durumda değil; ikinci bir kapının, Habur'a alternatif değil, ama, Habur'un yükünü paylaşacak ikinci bir kapının mutlaka açılması gerekiyor. Bununla ilgili çalışmalar yıllardır devam ediyor. Irak'ın eski yönetimi, Saddam yönetimiyle de görüşmeler yapılmıştı ve bu konuda mutabakat da sağlanmıştı; ancak, aradan geçen uzun yıllara rağmen, özellikle karşı tarafta, Irak tarafında muhatap bir yönetimin, istikrarlı bir otoritenin bulunmayışı yüzünden bugüne kadar bu konuda bir çözüm sağlanamamıştır; ama, bugünden tedbirimizi almak zorundayız.

Kurulacak Irak hükümeti ile Türkiye Cumhuriyetinin ele alacağı tek ve öncelikli proje, bu ikinci kapı olmalıdır; ama, bugün bile bu kapı için karar alırsak, oradaki binaların kurulması, köprünün yapılması, yolların yapılması vesaire birkaç yılı bulacaktır. Bu da, bu kapıda bugün yaşanan olumsuzlukların, gelecekte, bir tıkanma noktasına geleceğini göstermektedir. Ben, Sayın Bakanımdan bu konuda çaba harcamasını istiyorum. Kendileri, ihracatçıları, azap askerlerine benzetmektedirler; bu, doğru bir tespit; ama, bence, asıl azap askerleri, nakliye şoförleridir, özellikle Habur'a çalışan nakliye şoförleridir. Nitekim, bu durum, sinema yapımcılarının, dizi yapımcılarının da dikkatini çekmiş ve Habur'a çalışan şoförlerin hayatını konu alan "Azap Yolu" diye bir dizi çekimi yapılmıştır. Dolayısıyla, bu konuya hepimizin duyarlı olması gerekiyor; çünkü, o kapı, hem ihracatımız açısından önemli hem bulunduğu bölgede işsizlik had safhadadır, sosyal bir yararı vardır. Onbinlerce insan, onbinlerce aile, bu kapıdan sağladıkları gelirle geçimlerini sağlamaktadırlar. Bu kapıdaki sıkıntı, otomatik olarak, bu ailelerin sıkıntısı demektir. Bu kapıdaki bir gelişme, bir ferahlama, orada yaşayan yüzbinlerce insanın, ekonomik olarak, durumlarının iyileşmesi anlamındadır. Bu nedenle, bu kapıyla ilgili çalışmalara öncelik tanımamız gerekiyor.

Bu maddenin kabul edilmesi, bu yasanın çıkması yönünde, biraz önce görüşlerimi belirtmiştim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eri.

Sayın Tunç, konuşacak mısınız?

ALİM TUNÇ (Uşak) - Bir iki kelime söyleyeyim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şu anda görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, muhalefetin de sık sık gündeme getirdiği, müsteşarlıktaki görevlerin vekâleten yürütülmesi uygulamasına son vererek, asaleten atama yapılabilmenin önünü açacak ve bu yönüyle de, müsteşarlığın bugüne kadar yaptığı başarılı çalışmalara katkıda bulunacaktır.

Ben bunu belirtmek istedim.

Hepinize saygılar sunar, yasanın hayırlı olmasını dilerim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tunç.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - "Kabul edenler" ifadesini ben önce kullanmıştım Sayın Özyürek; bir sonraki maddede istersiniz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bir sonrakinde isteriz.

BAŞKAN - Kabul edenler demiştim… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Sayın Nihat Eri?..

NİHAT ERİ (Mardin) - Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Tunç?..

ALİM TUNÇ (Uşak) - Konuşmayacağım.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan?..

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Konuşmayacağım.

BAŞKAN - Sayın Eraslan?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Karar yetersayısı istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.46

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.03

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin       61 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

1068 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- 28.12.2005 Tarihli ve 5440 Sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1161) (S. Sayısı: 1068) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 3 üncü maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, 3 üncü maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; Gümrük Müsteşarlığımız ve milletimiz için hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Sayın Bakanın bir konuşma talebi var.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, 2003/5932 sayılı, 22.7.2003 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla, Gümrük Müsteşarlığının taşra birimleri olan gümrükler başmüdürlükleri ile gümrükler muhafaza başmüdürlükleri birleştirilmiş, diğer taraftan, 2003/6121 sayılı, 1.9.2003 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla, kadroları değiştirilerek hukukî altyapısı hazırlanmıştır. Bu suretle, hatırlarsanız, sizinle, daha evvel, bürokrasinin daha etkin çalışabilmesini sağlamak amacıyla, farklı başlıklar altındaki müdürlüklerin tek bir başlık altında toplanması, gümrük muhafaza başmüdürlükleri ile gümrük başmüdürlüklerinin birleştirilmesini burada oylarınıza sunmuştuk. Böylelikle, 36 tane olan başmüdürlük sayısı 18'e indirilmiş ve hem devlette kadro tasarrufu sağlanmış hem de tekbaşlılık yaratılarak, sevk ve idare ile denetim ve kontrolde etkinlik daha da artırılmıştır.

Bugün kabul edilen bu kanunla, daha önce bu görevlerdeyken mülga hale gelen başmüdürler, özlük hakları korunarak, hem mağdur edilmemişler hem de halen daha vekâletle yürütülen bu görevlere asaleten atama imkânı getirilmiştir. Öte yandan, kabul edilen bu kanunla müsteşarlık müşaviri kadroları oluşturularak bu kadrolara alınan eski başmüdürlerimiz, memuriyetlerinin emeklilik, istifa ve bunlar gibi nedenlerle bitmesi halinde kadroları da otomatik olarak lağvedileceğinden, kamuda kadro israfına da sebebiyet verilmemiş olunacaktır.

Bu düşünce ve duygularla, Yüce Meclise, bu kanunda göstermiş oldukları destek ve çabalardan ötürü teşekkür ediyorum.

Ayrıca, dün gece saat 11'de Sayın Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir sorusu vardı, onu da aydınlatmak istiyorum.

Burada, kanun teklifi yapılırken… Biliyorsunuz, bürokrasiden gelen değil, bu bir kanun teklifiydi. Bu kanun teklifi, yukarıda, Plan Bütçe Komisyonunda görüşüldü. Plan Bütçe Komisyonunda görüşülürken, bu, Plan Bütçe Komisyonu raporunda 2003/6121 sayıyla görüşüldü. 2003/6121, aynı şekilde, Plan Bütçe Komisyonu raporunun çıkışında da, aynı şekilde, devamını 2003/6121 olarak görüyoruz. Ondan sonra, burada, en son, teklif olarak, şu hazırlanan teklif metninde tekrar 2003/6171'e dönüşüyor; 2, 7 oluyor. Yani, sehven böyle bir hata yapılmış; ama, bürokrasiden kaynaklanan bir şey değil. Bizim, burada, tahmin ediyorum, belki bir yanlış tuşa basıldı daktiloda.

Dolayısıyla, bu şekilde maddî hatayla gittiği için, Cumhurbaşkanlığından, maddî hata gerekçesiyle buraya geri gönderildi. Şimdi, bu da düzeltilmiş oluyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü sırada yer alan, Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu ve 3 milletvekilinin; 406 Sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu ve 3 milletvekilinin; 406 Sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı: 1074) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 1074 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu ve şahısları adına, Manisa Milletvekili İsmail Bilen, Kütahya Milletvekili Alaettin Güven, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan ve Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın söz talepleri vardır.

İlk konuşmacı, AK Parti Grubu adına Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu.

Sayın Çavuşoğlu, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde AK Parti Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Başkanım; sözlerime başlamadan önce, izninizle, içerisinde yaşadığımız günlerde, son derece meşgul eden birkaç konuya, kısaca, değinerek geçeceğim.

Birincisi, bütün Müslümanları derinden üzen Kerbela olayının senei devriyesi münasebetiyle, milletimize yeniden birlik ve tesanüt noktasında düşünme fırsatı vermesi temennisiyle, 10 Muharrem Aşure Günümüzün bütün milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Bütün dünyanın, özellikle içerisinde bulunduğumuz günlerde, barış ve huzura ihtiyacı vardır, insanlığın barış ve huzura ihtiyacı vardır. Bu barış ve huzur ise, medeniyetler ittifakıyla ancak mümkün olacaktır ve bir yerde buna muhtaçtır. Hal böyleyken, İslam âlemini çok meşgul eden ve üzen, provokasyon amaçlı, Hazreti Peygamber Efendimize hakaret ihtiva eden yayınları bütün kalbimle kınıyor, telin ediyorum ve hem bütün insanları hem de demokrasiyi özümsemiş Avrupalı lider ve fikir adamlarını derin düşünmeye davet etmekteyim.

Bir üçüncüsü ise, İtalya'da elim bir kaza sonucu ahrete intikal eden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum.

Bu arada, Trabzon'da üzücü bir saldırı sonucu öldürülen Santa Maria Kilisesi Papazı Andrea Santoro'nun ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyor ve acılarını paylaşıyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ülkemizin telekomünikasyon şebekesinin altyapısının tamamına hizmet eden ve büyük gayretlerle kurulmuş bu ağdan, 217'den fazla telekomünikasyon şirketinin, GSM'leri de sayarsak, operatörle birlikte 220'yi geçen bu şirketlerin istifade etmesini sağlayan, 24 000 civarında nakle tabi olmak üzere, yaklaşık 51 000 civarında çalışan personeli ve 19 000 000 sabit hat telefon, 1,5 milyon internet, ADSL ve dial-up abonesi olan Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketinin -ki, bundan sonra Türk Telekom diyeceğiz- yüzde 55 oranındaki hissesinin blok olarak satışına ilişkin özelleştirme süreci kapsamında, 1.7.2005 tarihinde yapılan ihalenin kesinleşmiş sonuçları Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanmıştır. Böylece, Türk Telekomun satışıyla devletin kasasına, yaklaşık olarak, 6,5 milyar dolar civarında bir para girmiş veya en yakın zamanda girecektir. Bu ihalenin bir gereği ve ihale sürecine uygun olarak Türk Telekomda yüzde 55 oranındaki hissenin devir süresi ise 14.11.2005 tarihi itibariyle tamamlanmış bulunmaktadır. Dolayısıyla, Türk Telekom hisselerinin yüzde 45 oranındaki bir miktarı ise, hâlâ, kamuda kalmaya devam etmektedir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türk Telekom özelleştirmesinin tamamlandığı bu tarih itibariyle Türk Telekomun nakle tabi personelinin başka kamu kurum ve kuruluşlarına, özelleştirmeden itibaren 150 gün içerisinde nakil hakkı ihtiva eden süreç de başlamış bulunmaktadır. Ancak, diğer özelleştirmelerden farklı olarak Türk Telekom, yaptığı sözleşmelerle şirket personelinin tamamının Türk Telekomda kalarak çalışmalarına devam etmesini istemektedir. Aynı statüde kalarak aynı yüksek ücretleri alabilecekleri gibi, yeni bir sözleşmeyle, farklı bir sözleşmeyle çalışmaya devam edecekler için ise mevcut maaşlarına ortalama olarak yüzde 30 oranında maaş artışı, maaş zammı yapılabileceği ifade edilmektedir. Böylece, personel maaşlarına yüksek oranda zam yapılarak belli bir süre de iş güvencesi teklif edilmektedir. Ancak, basından takip edildiği ve değerli milletvekili arkadaşlarımızın, sizlerin bildiği üzere, önceki özelleştirmelerden kaynaklanan olumsuz numuneler nedeniyle, emekliliklerine kadar geçen süre zarfında iş güvencesini sağlamak isteyen Türk Telekom personelinin büyük bir kısmı, nakil haklarını kullanarak kamu kurum ve kuruluşlarına nakil olmak istemektedirler.

Burada, iki noktayı açıklığa kavuşturmak istiyor ve ilgili müesseseleri, ilgili kişileri biraz daha düşünmeye davet ediyorum. Birincisi, naklen geçecek çalışanların, geçtiği yıllarda 15 Ocak tarihinin esas alınmasının bir caydırıcılık görevini yerine getireceğini düşünüyorum. Yani, birtakım insanlar güvence istiyorlar bilhassa maaşları noktasında.

İkinci nokta ise; artık, devlete çalışanlarımızın bu devlet garantisi olayını, kolaya kaçmayı, kendine güvenmeme diyemeyeceğim; ama, rahatlığa özen gösterilmesini daha detaylı düşünmeleri gerekir. Bence kendine güvenen insan her gittiği yerde başarılı olabilir ve kimse onların hakkına tecavüz edemez.

Nakle tabi personelin büyük bir kısmının başka kamu kurum ve kuruluşlarınada nakledilmesi durumunda bu alandaki bilgi birikimi ve tecrübenin taşınması mümkün olmayacağı gibi, örneğin, Türk Telekomda yüksek ücretle çalışmakta olan bir uzman Telekom personelini ele alacak olursak, kazanılmış hakkı olan bu yüksek ücreti nakil olduğu kamu kurum ve kuruluşunda da almaya devam edecektir. Oysaki, oradaki ücret seviyesi çok düşük olduğu için, bu ücretlerle orada çok daha nitelikli bir personelin istihdam edilmesi söz konusu olabilecek; ama, böylece mâni olunmuş olacaktır; düşünülmesi gerekir. Aksi takdirde, yani, kurumda kalırlarsa, yine teklifte öngörülen süre zarfında çoğu personelin emekliliği gelecek, birçoğu da gelişmeleri gördükçe belki de şirkette kalmayı tercih edecekler, kamuda görünmez gizli işsizlik böylece önlenmiş olacak diye düşünüyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu kapsamda, kanun teklifiyle nakle tabi personelin kamu kurum ve kuruluşlarına naklinin beş yıllık bir süreye yayılarak, söz konusu personelin Türk Telekomla imzalayacakları iş sözleşmesine istinaden Türk Telekomda çalışma imkânlarının da cazip hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Bu durum şirket açısından her ne kadar bir belirsizlik teşkil etse de, şirket tarafından, çalışma barışı, özellikle ve şayet şirket hakkında olumsuz bir imaj veya bir duyum alınmış ve menfi icraatlar söz konusuysa, bunların bertaraf edilmesi ve özelleştirmelere kamuoyunun olumlu bakışının devamının sağlanabilmesi, personelin, yerinin, özlük hakları ve çalışma şartlarının değiştirilmeyerek mağdur edilmemesi adına makul karşılandığı gibi, personel ve sendika, dernek gibi sivil toplum örgütleri tarafından da talep edilmektedir. Bu sayede, nakil talebinde bulunacak personel sayısı asgarî seviyede tutulacak, kamu hizmetinin aksamadan yürütülmesi sağlanacak ve personelin malî yükleri de kamuya en az seviyede yansıtılmış olacaktır; işsizlik artmamış olacaktır böylece. Keza, bu sayede, telekomünikasyon sektöründe uzmanlaşmış nitelikli insan gücünden de uzmanlık alanlarında mümkün olabildiğince faydalanılması ve bu personelin sektöre ilişkin edindikleri tecrübelerin atıl kalmaması da, kamu yararı doğrultusunda sağlanmış olacaktır. Başka bir ifadeyle söyleyecek olursak, ülkenin, telekomünikasyon alanında yetişmiş uzman kadrolarının, kamuda, başka bir kurumda masada oturması önlenmiş, kamudaki özlük haklarının ve sicil gibi, şahsa taalluk eden hususların, rahat olmasına karşı, özel sektörde tereddütler uyandıran spesifik istifhamların izale edilmesi ve bu nitelikli işgücünün kamuya katkılarının devamıyla, kamunun üzerinden, ödenilmesi gereken önemli bir ücret yükü de alınmış olacaktır. Böylelikle, Türk Telekomun bu sürecindeki hassasiyetler dikkate alınarak gerçekleştirilen özelleştirmenin sağlıklı bir şekilde devamı sağlanarak, bundan sonraki özelleştirmelere de örnek olacağını düşünüyoruz.

Çalışanlarımızın devlet işine olan alışkanlıkları değişecektir. Bu sayede, özelleştirme sonrasında tek handikap olan personel olayları da, önümüzdeki özelleştirmelerde, örnek teşkil edecek biçimde çözüm bulmuş olacaktır.

Burada, bir başka noktaya da değinmeden geçemeyeceğim; çalışan personelin 12 000'inin kapsam dışı 28 000'inin kapsam içi olmasının, kazanılan haklar bakımından bir sıkıntı doğurmuş olduğunu biliyoruz; ama, 2000 yılında 4502 sayılı mevzuatla kayıt altına alınan bu düzenleme, ayrı bir platformda belki de ele alınabilinir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sonuç olarak, bu amaçla yapılan teklifle Türk Telekom personelinden, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakil talebinde bulunmayarak Türk Telekomda çalışmaya devam edenlerin, hisse devir tarihinden itibaren en geç beş yıl içinde iş sözleşmesi herhangi bir nedenle sona erdiğinde, bu tarihten itibaren otuz gün içinde başvurmaları halinde, 15 Ocak tarihi esas olarak, nakil hakları korunmuş olacaktır.

Bu sayede, kamu önemli bir ücret yükünden, personel değişik kurumlara geçme ve çalışma barışı açısından yaşadığı tedirginlikten ve yine, kamuda genel olarak hizmetin halen uzman, ehil kişilerce ve yine, kamuda genel olarak hizmetin sağlanması gibi faydalardan yararlanılmış olunacaktır.

Böylelikle, Türk Telekom özelleştirilmesi sonrasındaki sürecin hassasiyetleri dikkate alınarak, sağlıklı bir personel politikası yürütülebilmesi açısından Türk Telekomun özelleştirilmesi, bundan sonraki özelleştirmelerde olumlu bir örnek teşkil edecektir.

Bu kanun teklifimizin vatanımıza, milletimize ve kurum çalışanlarına hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Ogerlere!..

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çavuşoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türk Telekomun özelleştirilmesinden sonra ortaya çıkan bir sorunu çözme amacını güden bir yasa teklifini tartışıyoruz. Bu yasa teklifi hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak için huzurunuzdayım.

Bu yasa teklifi, özelleştirilen Türk Telekomda, aslında çoktan öngörülmüş olması gereken bir tehlikenin ortaya çıkması üzerine, alelacele, Meclis gündemine getirilmiştir. Nedir o tehlike; Türk Telekom özelleştirildikten sonra, Türk Telekom çalışanlarının, yasal haklarını kullanarak, Türk Telekomu terk edip, kendilerinin kamu kurum ve kuruluşlarına nakillerini talep etme eğilimi ortaya çıkmıştır. Bu, neden çıkmıştır; çok sayıda, binlerce -çeşitli rakamlar veriliyor- binlerce çalışan, Türk Telekom çalışanı, Türk Telekomu bırakıp başka bir kamu kuruluşuna veya kurumuna naklini istemiştir. Bunlar neden çıkıyor; çok haklı bir ihtiyaç; hiç de, hiçbir kimsenin küçümsemeye hakkı olmadığı bir ihtiyaç; herkesin, hepimizin, sizlerin de duyduğu bir ihtiyaç olan iş güvencesi ve iş tatmini sonucudur. Alıcı, Türk Telekomu alan, birtakım cazip maaş önerilerinde bulunmuştur; bu, yetmemiştir, insanlar iş güvencesi ve iş tatmini, çalışanlar iş güvencesi ve iş tatmini aradıkları için nakillerini istemiştir. Bu ne demektir; Türk Telekomun, çok önemli olan hizmetlerini veremez duruma düşmesi demektir.

İşte, bu tehlikeyle karşı karşıya gelince, alelacele, bu yasa teklifi getirildi; 1 maddelik, yürürlük maddeleriyle birlikte 3 maddelik. Aslında, komisyonlarda tamamlanmış olan ve Genel Kurul gündemine girmeyi bekleyen -70 küsur maddelik- elektronik haberleşme yasası da bu yasanın gördüğü işi görecekti; ama, onu bile beklemeden, alelacele, bir panik içerisinde bu yasayı biz görüşüyoruz; bir kere, bunu saptayalım. Bu Meclisin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu Yüce Meclisin, bu yurttaşlarımızın temsil edildiği Yüce Meclisimizin, zaman zaman gereksiz tekrarlara başvurduğunu tespit edelim, saptayalım. Üstelik, ortaya çıkan sorun bir sürpriz değildir.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa teklifi, birden Türk Telekomun içinin boşalması tehlikesiyle karşı karşıya kalan alıcı firmanın, Türk Telekomun yüzde 55 hissesinin şimdiki sahibinin, insan kaynakları politikalarını geliştirmek için belli bir süreye ihtiyacı olması sonucu ortaya çıkıyor. Bir süre veriyoruz işverene; bu süreyi verebilmek için, çalışanı da şu anda nakil hakkı kullanma acelesinden kurtarıp, kaçınılmaz olarak çalışana da bu süreyi veriyoruz; yani, bu beş yıl içerisinde şu veya bu şekilde sözleşmesi iptal edilirse, tekrar kamuya geçme hakkını saklı tutması, tabiî, çalışanı şu anda ferahlatacak mı; onu da göreceğiz, o ayrı mesele, onu bilemeyiz; ama, bu yasanın amacı budur.

Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, hükümetin sadece yanlış politikalar izlemekte -bize göre yanlış tabiî, farklı siyasî görüşler olduğu için- olduğunun değil, bu bizim yanlış gördüğümüz politikaların uygulamasını da yanlış yaptığının bir yeni örneği dahadır, yanlışlar zincirindeki bir halka dahadır. Öyle inanıyorum ki, tahmin ediyorum ki, en azından, eğer milletvekilliğimden sonra üniversiteye dönecek olursam, bu özelleştirme süreci, bu özelleştirme politikasının uygulandığı zincirin halkalarının her birindeki inanılmaz yanlışlıkların kötü bir örnek olarak ders kitaplarında bile yer alması gerektiğini düşünüyorum.

Bu özelleştirme süreci içerisindeki bütün halkaları saymama burada imkân yok; fakat, birkaç tanesini hatırlatmak istiyorum.

Birincisi, özelleştirme, kendisi zaten yanlış bir politikaydı, özelleştirme taraftarı olan bir ideoloji sahibi olan bir parti için bile yanlıştı. Neden; çünkü, bilimsel çalışmalar, araştırmalar, Dünya Bankası raporları, hepsi göstermiştir ki, telekom gibi bir sektörde yapılacak özelleştirme; yani, tekel niteliği olabilecek sektörde yapılacak bir özelleştirmeden önce tamamlanması gereken aşamalar vardır. Bunlardan birincisi serbestleşmedir. Serbestleşmenin tam olarak tamamlanması, ondan sonra rekabet ortamını düzenleyici kurulun, yani Telekom kurumunun rekabet ortamını düzenleyici güç ve donanımla, personelle donatılması gerekli ki, hem bir piyasa oluşsun, hem de o piyasanın düzgün çalışması garanti altına alınabilsin; yani, özelleştirmeyi savunan bir ideoloji bile bunu ister. Oysa, ne serbestleşme gerçekleştirilmiştir, yasa gereği 2004 başında gerçekleştirilmiş olması gereken serbestleşme gerçekleştirilmiştir ne de Telekom kurumu arzu edilen güce kavuşmuştur. Zaten, Elektronik Haberleşme Yasası, Meclis gündemine gelmeyi bekleyen yasanın bir amacı da budur; ama, at, arabanın arkasına sürülmüştür; önce özelleştirme yapılmış, ondan sonra, bu gibi, esas bitirilmiş olması gereken konular ele alınmaktadır. Bunun yarattığı tehlikeyi sektörde görüyoruz. Özel bir tekel yaratılma tehlikesiyle karşı karşıyayız; bunu da görüyoruz. Bu özelleştirmenin kendisi yanlıştı. Nitekim, özel tekel kaygısı etrafı sarmıştır; bu, bir halkadır, sözünü etmek istediğim özelleştirme sürecindeki yanlışlarda.

İkincisi, yasanın kendisi yanlış hazırlanmıştı. Yasada, kablo da özelleştirmeye tabiydi ilk haliyle. Ben burada, yine, konuşurken, kablonun özelleştirilmesine karşıyız, çeşitli nedenlerle; ama, illa özelleştirecekseniz, bari kabloyu bunun dışında tutun dedim, bunu dedik. Dinlenmedi, yasa çıkarıldı; arkasından, birkaç ay sonra çıkarılan bir torba yasanın bir maddesinde, kablo, özelleştirme kapsamı dışında bırakıldı, Türksat AŞ'ye verildi. Biz, eleştiri değil sadece, öneriyi de getiriyoruz; o dinlenmiyor ve Meclisin zamanı, bu patinajlarla… Yani, yanlış politikayı uygulamada bile doğru adım atılamadan, patinajlarla zaman geçiriyoruz. Bu, verebileceğim bir örnek. Yasanın kendisi de yanlıştı, sonradan kısmen düzeltildi.

Hukuka uygunluğu -üçüncü halka- her zaman karşıya çıkan sorunlardan biri. Hukuka uygunluğu kuşkulu. İşte, TÜPRAŞ'ı Danıştay iptal ettiği ihalesini. Bunun üzerine, gözler, tabiî, Türk Telekoma çevrildi.

TELAT KARAPINAR (Ankara) - Türk Telekomu reddetti.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Hayır, reddetmedi. Hayır… O, bugün, bir tanesini reddetti. 19 tane veya 20 tane açılmış dava vardır, belki Sayın Bakanım daha iyi bilir; 19 veya 20 tane açılmış dava vardır. Edebilir, etmeyebilir; o, bizim konuşma hakkımız değil; ama, bir kuşku var. Nitekim, Sayın Bakan da bu kuşkuyu dile getirdi, dünkü gazetede çıkan açıklamasında. Yargıda problem var demek doğru değil. Doğru; ama, hukukî altyapının gözden geçirilmesi gerekebilir. Danıştaya hangi kararların gideceğinin gözden geçirilmesi, çıkacak sorunları azaltabilir. Yani, biz, kendi yasama icraatımızı, kendi politikalarımızı, hukuka ve hukuk sürecine uydurmak değil, hukuku veya hukuk sürecini kendimize uydurmak gibi -hükümetin tutarlı olduğu konulardan bir tanesidir bu- bir örneğini daha yaşıyoruz.

Çok ilginçtir ki, gündemde bekleyen elektronik haberleşme yasasında da idare mahkemesine gitme, belli konularda idare mahkemesine gitme hakkı alınıyor, Danıştaya gitme hakkı veriliyor. Şimdi, Sayın Bakan "Danıştaya gitme hakkını da belki alabiliriz, farklı bir hukuk yapılandırması yapabiliriz" diyor. Hukukla bu kadar olay bazında oynamak, icraatlarımızda, politikalarınıza uygun değilse hukuku değiştirmek anlayışı çok ciddî bir yanlıştır ve sık sık duvara vurma sonucuna varıyor. Ondan sonra da hukuku suçluyoruz veya suçluyor -tabiî, biz değil de- suçlayanlar. Yani, bu süreçte diğer bir sözü edilmesi gereken, tekrar eden hatalardan birisi de hukuka uygunluğu konusunda ortaya çıkan kaygılardır.

Dördüncü konu, çalışanına saygı duymak. AKP'nin "önce insan" gibi söylemleri oluyor. Önce insansa, hadi bu sattığımız, Telekom dediğimiz, bu kadar stratejik önemi, teknoloji bakımından bu kadar önemi olan bir kurumu arazi, bina gibi satıyor, satılıyor. Bunun içindeki insanları, bunun çalışanlarını, bunun emekçilerini önceden düşünmek gerekmez mi?! Bu satış sonrası ortaya çıkabilecek sorunları önceden düşünmek gerekmez mi?! Hayır, onlar da düşünülmedi. İşte, şimdi bir tehlikeyle karşı karşıya kalındı. Alelacele, 12 Şubat gibi bir önümüzdeki zaman sınırı içerisinde bir maddelik bir yasayı çıkarıyoruz. Bunlar, bu Meclisin çalışma üslubu, çalışma âdeti olmamalı. Arada bir, alelacele bir yasa gerekebilir, arada bir, bir yasada hata yapılabilir, sonradan düzeltilebilir; ama, bunun bir âdet haline geldiğini görmüş olmaktan ciddî olarak üzüntü duyuyorum, bunu ifade etmek isterim.

Neden bunlar oluyor? Yasalar çıkarılıyor, ondan sonra patinaj yapılıyor, düzeltme yapılıyor, öngörülmesi imkânsız olmayan birtakım sorunları düzeltmek için panik yaratılıyor. İstikrar dediğimiz, değerli arkadaşlarım, sadece tek parti hükümeti değildir, politikaların öngörülebilirliğidir, öngörülebilir durumlar için politikalar demektir. Şimdi, neden bunlar olmuyor? Neden bunlar olmuyor? Bunların olmamasının en önemli nedeni, özelleştirme âdeta bir tutku haline geldi. Önceleri, bir amaç olmasını eleştiriyordum ben özelleştirmenin, özelleştirme bir amaç değil, araçtır diyorduk; şimdi, amacı da aşan bir tutku haline geldi. "Bir an önce satalım…" Haa, bu, hukukî sorun çıkarırmış... O zaman, hukuku kötüleriz... Haa, bunu Cumhurbaşkanı veto edermiş… O zaman, devlet kurumlarını önümüzde engel gibi göstermeye çalışırız. Ama, çalışanları isyan ediyormuş… O zaman, döneriz, çalışanları suçlarız. Bu, olmaz!.. Bu, olmaz!..

Özelleştirme bir amaç değildir; özelleştirme, hele hele bir tutku olarak, refleksle yasa çıkarmak "aman, bir an önce satayım" anlayışında yaklaşılacak bir konu değildir genel olarak. Hele hele Telekom gibi bir, Türk Telekom gibi bir kuruluş için hiç böyle olmamış olması gerekirdi. Özelleştirme bir araç olabilir; belli kurumların özelleştirmesi bir araç olabilir. Neyin aracı olabilir, bunu unutmayalım, neyin aracı olabilir; ekonominin gelişmesi için, teknolojinin gelişmesi için, insanımızın, çalışanımızın emeğinin hakkını alabilmesi için, istihdam yaratılması için… Bunlardır amaç. Oysa, bir özelleştirme bütün bu amaçların tersine işliyorsa, bu neye hizmet ediyordur; teknoloji geliştirmeye… Örneğini çok defalar yaşadık. Teletaş özelleştirildi, Alkatele geçti. Alkatel Teletaş oldu, satıldı. Teletaşta ar-ge bölümü, araştırma geliştirme bölümü kapatıldı ondan sonra, kapatıldı… Orada çalışan mühendisleri ben, Amerika'da "teknoloji vadisi" denilen, "silikon vadisi" denilen teknoloji vadisinde gördüm. "Türkiye için teknoloji üretecektik; şimdi, burada teknoloji üretiyoruz" diyor. Şimdi, neye hizmet etti o?! Bu Telekom da bundan başka bir şeye hizmet etmeme tehlikesi altında. Kehanet yapmak istemiyorum, olumsuz konuşmak istemiyorum; ama, öyle bir riskin olduğunu geçmişte yaşananlardan ve diğer ülkelerde yaşanmış olanlardan bilmemek, öngörmemek mümkün değil değerli arkadaşlarım.

Teknolojiye hizmet etmesi beklenmeyen, insanına… İşte gazetelerde haberler çıkıyor. Çok çok üzülüyorum; çalışanlar hakkında bu haberler. Neymiş; Telekom çalışanı işin kolayına kaçıyormuş da, kalmak istiyormuş da, şuraya buraya naklini istiyormuş. 

Değerli arkadaşlar, çalışmak bir insanın hakkıdır, iş sahibi olmak bir insanımızın hakkıdır. Bunu böyle bir lüks gibi görmek, bunu böyle bir ulufe gibi görmek, ne kadar yanlış. Hükümetlerin görevi, istihdam yaratmaktır -istihdam yaratmak derken, devlet, basma üretsin, ayakkabı üretsin… Hemen, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşleri bu şekilde, zaman zaman yanlış değerlendiriliyor; onu demiyorum- İstihdam yaratacak bir ekonomidir. Bunu başaramayınca, devletin burada sorumluluğu vardır. Burada dönüp de çalışanı suçlamak, ne kadar haksız bir şey.

Çalışan güvence istiyormuş; bu haksız bir talep mi?! Çalışan işini kaybetmemek istiyormuş; bu haksız bir talep mi?! Çıkın bu kürsüden söyleyin "çalışanlar, güvence istemek, istihdam istemek haksız bir taleptir" deyin, söyleyin; eğer değilse, bu haklı talebe yanıt vermek zorundayız. Bunu bir ulufe gibi… İşte, birtakım çalışanları suçlamak, ne kadar yakışıksız bir şey. Bu, hükümetlerin görevidir.

Dolayısıyla, birçok eksiğine rağmen, birçok eksiğine rağmen bu yasa, bu 1 maddelik yasa teklifi, hiç değilse, bir yandan işverene tabiî insan kaynakları politikalarını geliştirmek için süre tanırken kaçınılmaz olarak, ister istemez, çalışana da belli bir süre tanımış oluyor. Bu bakımdan, bu hatalar zincirinin bir tanesini daha yarım yamalak düzeltme -eksikleri vardır; onu madde üzerinde konuşan arkadaşlarımız söyler- yarım yamalak bir düzeltme çabası içerisinde olan bir yasadır. Bu nedenle, bu yasayı, Cumhuriyet Halk Partisi olarak destekleyeceğiz; bu yasa teklifini, Cumhuriyet Halk Partisi olarak destekleyeceğiz; fakat, yapılmış olan bu hatalardan, bu zincirin, özelleştirme zincirinin her biri hata dolu. Bundan bir an önce vazgeçmenin, politikaları düzeltmenin, hukuku düzeltmenin -hukuku kendimize uydurmak değil, çalışanı kendimize, taleplerimize uydurmak değil- hükümetin bir görevi olduğunu, bir kez daha, hatırlatır; hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.

Madde üzerinde Anavatan Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Turan Tüysüz. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başkan, 406 Sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi hakkında Grubum adına söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk Telekomun devredileceği yıllar öncesinden belli olmasına rağmen ve yüzde 55'inin Oger Telekoma satışının, 25.7.2005 tarih ve 2005/9146 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanarak, 2.8.2005 tarih ve 25894 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmesine rağmen, o günden bugüne, devlet kurumlarının verilerinin işlendiği ve entegrasyonun sağlandığı e-devlet projelerinin altyapısının devri için çalışma yapan bir kurum halen bulunamamaktadır. Bundan sonrası için yapılacak çalışmaların, Ulaştırma Bakanlığının tespit edeceği bir kurum tarafından yönetileceği açıklanmıştır; fakat, aradan yedi ay geçmesine rağmen, halen yetkili bir kurum bulunamamıştır. Devlet Planlama Teşkilatından aldığımız bilgiye göre, ancak bu hafta içerisinde bir çalışma yapılacağı öngörülmüştür.

Değerli milletvekilleri, hükümet etmek ciddiyet ister. Aradan aylar geçmesine rağmen, daha hangi kurumun kamuya internet için gerekli teknik desteği vereceği belli değil. Telekomdan sonra e-devlet hizmetinin Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yerine getirilebileceği söylendi; ama, Devlet Planlama Teşkilatının da veri tabanını devralması bir yılı bulur. Bir de buna içerik, tasarım veri toplanması ve aktif hale getirilmesini eklediğimiz zaman, en az altı ay gibi bir zaman süreci gerekiyor. Bu durumda, toplamda, Türk Telekom özelleştikten sonra iki sene anlamına gelmektedir. Bunu bir sorumsuzluk olarak kabul ediyoruz biz. Sorumlu kimdir belli değil. Peki aradaki sürede kamu hizmetlerinin aksamaması için devreye kim girecek; yani, kamuya ait gizli bilgiler kimin eline geçecek; evet, isterseniz ben bunu söyleyeyim, Oger Telekom.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere, Telekomu satın alan firma, geçtiğimiz aylarda öldürülen Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri'ye aittir. Hariri ailesi, başta Lübnan ve Fransa'da yaşayan Ermeniler olmak üzere, Ermenistan'la da çok yakın ilişkiler içinde bulunmaktadır. Hariri'nin, öldürülmesinden önce sık sık Ermenistan'a gittiği de bir gerçektir.

İşte, devletin gizli bilgilerinin güvenliği, e-devlet çalışmalarıyla ilgili bir kurum görevlendirilip çalışmalara başlayana kadar bilgiler Hariri'nin Oger Telokomunda bulunacaktır, onların elinde kalacaktır.

Değerli milletvekilleri, Türk Telekomda şu an için 55 000 insan çalışmaktadır ve bunlardan 24 000'inin diğer kurumlara geçmesine yönelik dilekçe verme hakları bulunmaktadır. Şu ana kadar da, nakle tabi personelin kurumda 5 yıl daha kalması gündemde olmasına rağmen, kamuya geçmek için aceleci davranan çalışan sayısı 7 300'e ulaşmış durumdadır. Teslimin yapıldığı 2005 Kasım ayında, vergilerdeki yüksek kesinti nedeniyle, maaşlarda 100 ile 300 YTL arasında değişen düşüşler yaşanmıştır.

Değerli milletvekilleri, Türk Telekom personelinin başka kurumlara geçiş süreci 5 yıl daha uzatılmasına rağmen, personel, Oger Telekoma güvenememektedir; çünkü, Oger Telekom, çalışanlara iki ayrı sözleşme önermektedir. Bu sözleşmeler uzun vadeli iş güvencesini kapsamamaktadır. 55 000 Türk Telekom çalışanı belirsizlikler içerisinde mağdur durumdadır. Bu nakiller başlarsa, Telekomda işi bilen kalifiye eleman kalmayacaktır. Bu durumda da, hizmetlerin aksaması ve kargaşa gündeme gelecektir.

Tasarıda 12 Nisana kadar teklifin yasalaşmaması durumunda bu personelin Devlet Personel Başkanlığına bağlı havuza atanacakları ilkesi vardır; fakat, nakil için dilekçe verenler "acaba hata mı yapıyoruz" diye düşünmektedirler; çünkü, Devlet Personel Başkanlığının, kendilerini, atandıkları bakanlıklar bünyesinde nasıl ve hangi kadroda istihdam edeceğini bilememektedirler. Hükümetin bir an evvel bu konuda bilgilendirme yapması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, Mayıs 2003'te Aria hissedarları -Telecom Italia Mobile (TIM) ve İş Bankası ortaklığı- ve Aycell'in hissedarı Türk Telekom, mobil telefon operasyonlarını yeni bir şirkette birleştirme kararı almışlardır. Yeni şirket (TT&TIM İletişim Hizmetleri AŞ) resmî olarak 19 Şubat 2004 tarihinde kurulmuş ve yeni marka Avea'nın lansmanı da 23 Haziran 2004 tarihinde yapılmıştır.

Bugün itibariyle, birleşme, hemen hemen Türkiye'nin tamamında tamamlanmıştır. Operasyonel sistemler tümüyle birleştirilmiş olup, şirket tek bir marka olarak faaliyet göstermektedir. Avea'daki hisse sahiplik oranlarını, isterseniz ben size açıklayayım: Türk Telekom yüzde 40, TIM yüzde 40, İş Bankası yüzde 20.

Ama, asıl buradaki mesele ise çok daha başkadır. Aria ve Aycell birleşmeden önce, devletin, yani, Ulaştırma Bakanlığının elinde 1 adet daha GSM lisans sözleşmesi bulunmakta idi ve bu birleşmenin olduğu tarihlerde, bu GSM lisansıyla ilgili olarak ihaleye çıkılacaktı. Tabiî ki, o ihale de böylece yapılamadı. Şu an, kimse bu bilgiyi hatırlamıyor bile; ama, devletin kaybı yaklaşık olarak 1 milyar dolar civarındadır. Sayın Başbakanın, İtalya Başbakanı Berlusconi'nin Türkiye'yi ziyareti sırasında, kanunu, yasası, yönetmeliği bile olmadan, oldubittiyle gerçekleştirdiği bu operasyonun devlete maliyeti tam olarak 1 milyar dolardır.

Türk Telekom'da usulsüz ve haksız yapılan işlerle ilgili son olarak belirteceğim husus ise gerçekten de çok önemlidir. Derinliği olmayan borsamızın, yeni halk arzları beklediği şu günlerde, Türk Telekomun Oger Telekoma blok satışı sonrası ilk başta yaklaşık yüzde 15'inin halka arzı söz konusu idi. Daha önce de söylediğim gibi, aradan yedi ay geçmesine rağmen, bu konuda bir ilerleme yoktur. Halka arz gerçekleşmediği gibi, ne zaman olacağı konusunda da bir emare bulunmamaktadır; çünkü, şu aralar borsa yüksektir ve halka arz olursa, Oger Telekom ve onunla birlikte hareket eden Türkiye'deki işbirlikçileri, ucuz fiyattan bu hisseleri toplayamazlar. Bu işleri düzenleyenler, Oger Telekomla gizli ortaklık kuranlar kimler ise, gerçekten ayarlamaları iyi yapıyorlar. Sanmayın ki, kimse bunları görmüyor ve bilmiyor. Bunlar Yüce Divanlık olaylardır değerli arkadaşlarım. Bunların hesabını tek tek vereceksiniz. Onu size söyleyeyim. (AK Parti sıralarından gülüşmeler)

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Ama, gülüyorlar Turhan Bey, gülüyorlar… Bir şey söyle… Son gülen iyi güler!

TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Gülsünler…

Bu oyunun içinde yer alanları biliyoruz biz. Bunlar, daha önce, bütçe görüşmelerinin öncesinde, Kurumlar Vergisi oranlarını 10 puan düşürüp, Türk Telekomun 2006 yılında ödemesi gereken 400 000 000 YTL'yi, yani 400 trilyonu Oger Telekom'a bağışlamışlardır. Peki, tekrar soruyorum: Bu uyanıklığı, neden, daha önce, yani blok satış öncesi ihaleye giren firmalara eşit hak şeklinde yapmadınız? Çünkü; Oger Telekomla yapılan pazarlıklar, o aşamada, erken Kurumlar Vergisi indirmeye müsaade etmiyordu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Telekom, teknolojik haberleşme alanında Avrupa ülkeleri grubunda hizmet üretmektedir. Üretilen hizmet kalitesi, Türk Telekomda çalışan özverili, deneyimli personelin çabası ve emekleridir. Bu emeklerin boşa gitmemesini temenni ediyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tüysüz.

Şahsı adına, Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen; buyurun.

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu ve 3 milletvekili arkadaşımızın, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, burada kanun teklifiyle getirilmek istenen sistem, Telekomda halihazırda çalışan personelin, özelleştirme nedeniyle mağdur olacağı endişesi, zannıyla, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakil talepleriyle ilgilidir. Bu talep biraz abartılı olmuştur. Kamu kurum ve kuruluşlarına da buradan ciddî manada bir yük gelmesi hesap edilmektedir. Verilen kanun teklifinde yapılmak istenen düzenlemeyle, buradan ayrılmak isteyen, Telekomdan ayrılarak diğer kamu kurum ve kuruluşlarına gitmek isteyen arkadaşlara bir güvence, bir teminat verilmekte; çünkü, Özelleştirme Kanununda, biliyorsunuz, daha önce yapılan bir değişiklikle, özelleştirme nedeniyle mağdur olmuş, işsiz kalmış, işinden çıkarılmış, iş akti feshedilmiş arkadaşlar, bir ay içerisinde müracaatları halinde diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam ediliyorlardı. Dolayısıyla, burada da hisse devrinden sonra gerçekleşen olay neticesinde, burada çalışan personelin, bir an önce kamu kurum ve kuruluşlarına nakil talepleriyle ilgili yoğun bir arzuları, istekleri olmuş ve bu şekilde de, Telekomun bundan sonraki hizmetini yürütmesinin belki sıkıntılı olacağı düşünülmüş ve hem kurumun, özelleştirilen kurumun aynı hizmeti, kamusal hizmeti vermesi arzulanmış, teminat altına alınmak istenmiş hem de orada iş güvencesi ve tatmini -dedi benden önce CHP Grubu adına konuşan arkadaşım- bu da sağlanmak istenmiştir. Dolayısıyla, burada aşırı bir evhama kapılması önlenmiştir burada çalışan personelin. Bu personelin, yerli yersiz endişeleri giderilmek istenmiştir ve bu beş yıllık garanti bu kanun teklifiyle getirilerek, Türk Telekomda çalışan bu arkadaşların, her ne sebeple olursa olsun, iş akitleri feshedildiğinde, o fesih tarihinden itibaren bir ay içerisinde yine Devlet Personel Başkanlığına müracaatla herhangi bir kamu kurum ve kuruluşunda istihdamları sağlanmış olacaktır.

Teklifle, hem özelleştirilen bir kurumun geleceği veya gelecekte karşılaşacakları sorunlar giderilmek istenmiş hem de burada çalışan arkadaşların böyle bir iş güvencesi endişesiyle bu kurumu terk ederek kamu kurum ve kuruluşlarında çalışma arzuları veya bu kamu kurum ve kuruluşlarına gelme talepleri engellenmek istenmiş; aynı zamanda da, kamu kurum ve kuruluşlarına buradan gelebilecek malî külfetin, yükün önüne geçilmek istenmiştir.

Bu teklifin çalışanlarımıza, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlarımıza, özellikle Türk Telekomda çalışanlarımıza ve memleketimize hayırlı uğurlu olması dileğiyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bilen.

Hükümet adına Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım…

Sayın Bakanım, buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 1 maddelik yasa tasarısı, esasen, Türk Telekomun yüzde 55 hissesinin blok halinde satışından sonra personelin sosyal güvencesinin sürekli olarak teminiyle ilgilidir. Şöyle ki: 2000 tarihinde çıkarılan 4502 sayılı Kanun, Türk Telekomun özelleştirilmesini, modelini, nasıl yapılacağını düzenleyen bir kanundu. Bu kanuna göre, Türk Telekomun, diğer kurumların özelleştirilmesinden farklı bir modelle özelleştirilmesi öngörülmüş; Hazine, Ulaştırma Bakanlığı ve özelleştirmenin bağlı olduğu bakanlığın ortak bir çalışma yürütmesi şeklinde karara bağlanmıştı. Yine bu kanun kapsamında, nakle tabi olacak personelin hangileri olacağına karar verilmişti.

Bizim yapmak istediğimiz, 3 Temmuz 2005 tarihinde, 5398 sayılı Kanunla, bu nakle tabi olan personelin kamuya geçişi için tanınan bir aylık süreyi altı aya çıkarmak olmuştur. Bildiğiniz gibi Türk Telekomun devri, çok uzun bir hazırlık sürecinden sonra, 14 Kasım 2005'te fiilen gerçekleşmiş ve bu süre çalışmaya başlamıştır.

Ancak, yıllarca Telekomda hizmet görmüş, Telekomda tecrübe kazanmış nakle tabi yaklaşık 23 500 civarındaki personel ki, bunlar 233 ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre çalışan, özlük hakları buna göre düzenlenmiş; ancak, Emekli Sandığıyla emeklilik bakımından ilişkilendirilmiş personeldir. Dolayısıyla bu personelin, getirilecek bu teşvik tedbirleriyle Türk Telekomda kalarak bilgisini, birikimini, çalışmasını burada kullanması, kamuya geçmemesini özendiren bir düzenlemedir. Bunu, bu 1 maddeyle, geçiş süresini altı aydan beş yıla çıkarıyoruz. Beş yıl daha düşünme, karar verme hakkı tanıyoruz personele. İster bugün geçebilir ister beş yıl sonra geçebilir ister beş yıl sonra da geçmez, devam eder. Hani "bu düzenleme personelin mağduriyetini getiriyor" şeklinde bir söylem, doğrusu, bu yaptıklarımızla hiçbir şekilde bağdaşacak bir şey değildir. Biz, geçmişte yapılan özelleştirmeleri hatırlıyoruz. Özelleştirme yapılmış, kurumlar devredilmiş ve personel kapının önüne konulmuştur. O bekleyen onbinlerce insanın sorununa da, bizim hükümetimiz, geldi, çareyi buldu; onların kamu kuruluşlarında geçici de olsa çalışmalarına olanak sağlayan yasayı da biz çıkardık. Çalışanların, hakkını, hukukunu gözeten bu hükümet, işte, çalışana duyduğu saygıyı, bu şekilde de, geçmişte yapılan hataları da düzeltmek suretiyle göstermiştir.

Onun için, değerli arkadaşlar, özellikle Sayın Coşkunoğlu, Sayın Hocam size söylemek istiyorum. Bu hisse devrinde en fazla titizlikle üzerinde durulan konu, çalışanların, bu işlemden sonra haklarının zayi olmaması olmuştur ve bu yapılmakla beraber bazı ilave haklar da kendilerine tanınmıştır. Şöyle ki, SSK'ya tabi olanlar dahi emeklilik bakımından Emekli Sandığıyla ilişkilendirilmişlerdir. Dolayısıyla, insanın şunu diyesi geliyor: "Özelleştirme öncesi, keşke, Türk Telekomda kapsam dışı nakle tabi personel olsam."  Bunu samimiyetle söylüyorum. Bunu niçin yaptık; çünkü, çalışanın hakkını, hukukunu ve geleceğe yönelik endişelerini kaldırmak, bizim, idare olarak, hükümet olarak, sorumlu bakan olarak, en önemli görevlerimizden bir tanesidir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Kimin hakkını koruyorsunuz şimdi Sayın Bakan; çalışanların mı, yoksa, Oger'in mi?!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Eğer, şimdiye kadar, Sayın Koç, anlayamadıysan, ben daha…

HALUK KOÇ (Samsun) - Yok, çok iyi anladım, kimi koruduğunuzu anladım da, birazdan söyleyeceğim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Ben, kimin hakkını koruduğumu teker teker açıklıyorum.

AHMET IŞIK (Konya) - Millet biliyor Sayın Bakanım, millet biliyor…

HALUK KOÇ (Samsun) - Burada, çok açık bir şekilde, Oger'in hakkı korunuyor, çalışanların değil.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Şimdi, bak, sabote etme konuşmamı Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Biz konuşacağız…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Sen, şimdi, laf atmada şampiyonsun zaten; bu, kayıtlarda belli.

HALUK KOÇ (Samsun) - Öyle mi?!.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - 400'ün üzerinde sataşmanız olmuş.

HALUK KOÇ (Samsun) - Çok memnun oldum!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Bu, sizin çok aktif olduğunuzu gösteriyor.

HALUK KOÇ (Samsun) - Gerçekdışı konuşursanız…

BAŞKAN - Sayın Bakanım, Sayın Koç, lütfen, karşılıklı konuşmayalım efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Buradaki görüşmelere katılımcı olduğunuzu gösteriyor; teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Gerçekdışı konuşursanız, her zaman…

BAŞKAN - Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap ediniz.

Sayın Koç, lütfen…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Şimdi, konumuza dönelim.

Şimdi, bu konu… Personelin geçişiyle ilgili süreyi beş yıla çıkarıyoruz. Özetle söylüyorum, tekrar ediyorum, belli ki iyi anlaşılmamış, tekrarda yarar görüyorum. Bu süreyi çıkarmakla kalmıyoruz, beş yıl sonra da, yine, personele diyoruz ki, istersen devam et, istersen yine kamuya geç; bu hakkı da veriyoruz. Bu geçişi yaparken de, ücretlerden vergi kesintisi diliminin en düşük olduğu 15 Ocak tarihindeki hakları esas alarak veriyoruz. İşte, bunlar, üst üste çalışana verilen haklardır. Anlaşılmadıysa, bir kez daha tekrar edeyim.

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Koç'a soralım…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Şimdi, tabiî, bu Türk Telekomun özelleştirilmesi öyküsü çok hazindir. 1994'lü yıllara gidelim; ortaya atılan bir laf var, ne deniyor: "Efendim, Türk Telekomu satalım, borçlarımızı ödeyelim; 20-25 milyar dolar eder ve Türkiye'nin borcu kalmaz." Bu çok söylenen bir laf. Ben bu konuyu biraz araştırdım. Acaba, bunun arkasında ne işlem yapılmış, hakikaten böyle bir satış var mı, böyle bir parayı veren olmuş mu, olmuşsa ne işlem yapılmış; bunu araştırdım. Gördüğüm manzara şudur değerli arkadaşlar: Dönemin Başbakanı böyle bir laf söylüyor. Ondan sonra, ilgili bakanlıkları harekete geçiriyor ve özelleştirme için çalışmalara başlanıyor ve görülüyor ki, burada yasal yetersizlikler var, Anayasa değişikliği gerektiriyor. Nihayetinde Anayasa değişikliği de yapılıyor, özelleştirmenin yolu açılıyor. Ancak, 1998 yılında, özelleştirilmesi için, yüzde 35'inin özelleştirilmesi için bir ihale hazırlığı yapılıyor, ihaleye çıkılıyor; teklif veren olmuyor. İkinci hazırlık tekrar başlıyor; 2000 yılında, yine, kısmî bir hissesini özelleştirmek için bu girişim başlatılıyor; sonunda, özelleştirme süreci devam ederken, mahkeme, yürütmeyi durdurma veriyor ve böylece de yine akamete uğruyor.

Şimdi, o dönemlerde, değerlendirme kuruluşlarınca hazırlatılan değer, Türk Telekomun değeri 10 milyar dolar, tamamı için. Muteber, makbul uluslararası değerlendirme kuruluşları diyor ki: "Türk Telekomu satarsanız 10 milyar doların altında satmayın."

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Hangi yılda Sayın Bakan?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Onun üzerine, tartışma başlıyor. Bakın, tartışmalardan… Sizi şöyle geçmişe götürüp bir nostalji yapalım beraber. O günkü Meclis Genel Kurul görüşmelerine bir göz attım; 3 Mayıs 2001, Çiller-Derviş görüşmesi: "Yarısının -Türk Telekomun- satılmasının bile iç borçları tümüyle kapatmaya yeteceğini ifade ederek, şimdi, siz, bizim önümüze, sekiz yıl sonra, değeri 3,5 milyara inmiş, üzerinde anlaşamadığımız bir projeyi kurtuluş reçetesi olarak getiriyorsunuz." Ve devam ediyor, onu daha atlıyorum: "Telekomda elde edeceğimiz gelir sadece 3,5 milyar dolardır."

Şimdi, bu tarih… 2001 yılına geldiğimizde Türk Telekomun durumu neydi; Türk Telekomun ses tekeli var, sabit telefon rekabete açılmamış, uydu Türk Telekomun bünyesinde, kablo Türk Telekomun bünyesinde ve bütün avantajlara sahip. O tarihte bile, daha sonra, eski Anayasa Mahkemesiyle, 3 Mayıs 2004'te, daha çok yakın zamanda bir söyleşi yapılıyor ve şimdi diyor ki: "Özelleştirme davalarında benim çok muhalefetlerim oldu. Mesela, Telekom konusunda Başkan Yekta Bey ile Sezer'in görüşlerini hiç tasvip etmedim, karşı oy kullandım. Yener Bey, çok doğru yaptığımı bugün daha iyi anlıyorum. Türk Telekom o zaman 20 milyar dolar ediyor idi, şimdi indi 2 milyara. Arkadaşlara şunu anlatamadığıma yanarım: Bütün idarî işlemler kamu yararına tesis edilmek zorundadır; edilmez ise, bunun yargı denetimi idarî yargıya, Danıştaya aittir."

Şimdi, değerli arkadaşlar, peki, Türk Telekomla ilgili davalardan söz edildi. Türk Telekomun özelleştirilmesi kararından itibaren 18 tane dava açıldı. Bu davaların bir kısmı bölge idare mahkemelerinde- daha sonra, özelleştirme davalarına, tam bu sırada, Danıştay bakacak diye bu Meclis bir karar aldı, o yüzden- bir kısmı da Danıştaya açıldı. Sonra, bunların tamamı birleştirildi. Bu birleştirilen 18 dava için 13. Dairede bir yürütmeyi durdurma talebi vardı, bu talep reddedildi. Anayasa Mahkemesinde, yüzde 49'undan fazla hisse devriyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisinin, Anamuhalefet Partimizin bir talebi vardı, bu da reddedildi. Bugün de, bu sabah da, bu 18 birleştirilmiş davayla ilgili karar verildi, esas kararı verildi, o da reddedildi.

Bu şunu gösteriyor: Özelleştirme, ben onu pek tasvip etmiyorum... Bu hisse devri işleminde yapılan hukukî çalışmalar, altyapının muntazam yapıldığının en güzel göstergesidir. Biz bunu nasıl yaptık; biz bunu bu Parlamentoyla yaptık. Bütün hususları buraya getirdik ve burada sizlerin desteğiyle gerçekleştirdik. Bunu ifade ediyor, bir kez daha desteğinize teşekkür ediyorum.

Şimdi, asıl konuya geliyorum. Türk Telekomun 2000'li yıllarda, 2001'de, 1999'da değerinin 3,5-2 milyara düştüğünü söyleyerek ah vah edenler üzülmesin. Türk Telekomun şu andaki devriyle kamu yararının hangi boyutta olduğunu ben sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şimdi, 2004 yılından itibaren tekeli kalktı; yani, sabit telefon A, B, C tipi lisanslar verildi ve herkes bu işi yapmaya başladı. Özelleştirme kararından önce, Türksat'ı ayırdık, uyduyu ayırdık Rekabet Kurulunun tavsiyelerine uygun olarak.

Bu hesapları alt alta yaptığımızda sonuç şöyle çıkıyor değerli arkadaşlar: Yüzde 55'i 6 550 000 000, tamamına bunu taşıdığımızda, geri kalan yüzde 45'ini de koyduğumuz zaman, 12 milyar. Ayırdığımız uyduyla, kablo 4,5 milyar, etti 16,5 milyar  dolar. Ayrıca, ayırdığımız uydu ve kabloya Türk Telekom içinden 630 000 000 YTL koyduk, 500 000 000 dolar da onu derseniz, etti 17 milyar dolar. Lisans verilen 3 adet cep telefonu şirketinden alınan -toplam 3 milyar birinden, 1 milyar ikisinden- 4 milyar doları da koyduğunuz zaman, etti 21 milyar dolar. Bunun üzerine Türk Telekomun kasasından aldığımız, yıllarca çözülemeyen ihtilaflar ve nakit fazlasını; yani, devirden önce içeriği boşalttığımız paraları koyduğumuz zaman, 4 milyar da onu, etti 25 milyar dolar. Yani, bütün avantajlarını, bütün imtiyazlarını kaybeden Türk Telekomu, başarılı bir şekilde hazırlıkları yapılarak, bugün, 25 milyar dolar bedele getirdik. 2,5 milyar dolardan 25 milyar dolara getirdik. İşte, kamu yararı budur, kamu kazancı budur değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, Türk Telekomu bekleyen bir sorun var. Bakın, bir yıllık trafiğine bakıyorum, sabit telefondaki düşüş miktarı anormal; çünkü, sabit telefonlar boş odaları arıyor, cep telefonları insanları arıyor.

Şimdi, hangimiz, evimizdeki telefonu ne kadar kullanıyoruz; sizlere soruyorum. O halde, Türk Telekom, bundan sonra, kayıplarını telafi etmek için farklı şeyler yapması lazım, "IT" denen bilişim teknolojileri, yani, katma-değer üretecek yeni alanlara, yeni hizmetlere yönelmesi lazım. Aksi halde, sadece sabit telefon üzerinden ses naklinin, Türk Telekom için gelecekte yeterli olması mümkün değildir. İşte, biz bunu gördük; özelleştirme hisse devri öncesi de, bu ülkede hızlı internet, geniş bant internet yoktu, bunu başlattık ve şu anda 2 milyon aboneye ulaştı. Bunun süratle artırılması lazım; çünkü, gelecek, artık, burada. İşte, bu telekomünikasyon, bilişim, iletişim teknolojileri baş döndürücü bir hızla ilerlemektedir değerli milletvekilleri. Bunların ilerlemesini, gelişmesini anında takip etmek, sürekli takip etmek, gerekli tedbirleri almak mecburiyetindeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, biz de konuşmanın rehavetine kapıldık galiba; buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Teşekkür ederim.

İşte, bunun için, yine hükümetimiz, Elektronik İmza Yasasını çıkardı. Türk Telekom, çoğunluk hissesi devredildikten sonra kamu hizmetlerinin aksamaması için, yani, hizmetin götürülmesinin de, maliyetin geliri karşılamadığı, gelirin maliyeti karşılamadığı noktalarda, destek verilmesi için Evrensel Hizmet Kanununu çıkardık. Bundan sonra bizim için Türk Telekom, herhangi bir telekom şirketiyle aynıdır. O yüzden, biz, kamu olarak, bu görevleri kim isterse, farkını vererek, aynı kalitede yurdun, her köşesine götürmek mecburiyetindeyiz.

Bunun ilk uygulamasına da başlıyoruz. Önümüzdeki günlerde Millî Eğitim Bakanlığına tüm okulların bilgisayar sınıfına kavuşturulması için Evrensel Hizmet Fonundan 25 000 000 YTL aktaracağız. İşte, kamuya hizmet, halka hizmet budur değerli arkadaşlar. Vatandaştan aldığınızı vatandaşa vereceksiniz. Aksi halde, vatandaş size istediğiniz desteği vermez. Eğer, vatandaştan oyu alıp, hizmeti onlara layıkıyla götürmezseniz, vatandaş, seçime gittiğinizde "hoş geldin" demez size. Bu hükümet, bu bilinçle çalışıyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, burada dile getirdi, e-devlet kapısıyla ilgili. Ben teşekkür ediyorum Sayın Tüysüz'e; kendisi yok; ama... E-dönüşüm Türkiye İcra Kurulu var; Başkanı Başbakan Yardımcısı; ben ve Sanayi Ticaret Bakanı, sivil toplum kuruluşları, DPT bunların üyeleri. Bu kurulun amacı nedir; Türkiye'de bilişim sektörünü halkımızın kullanımına yaygın olarak sunmak. Yani, gelişen dünyada, artık, vatandaş, günlük yaşamında bu bilgisayarı, interneti yüzde 70'e varan oranda kullanıyor. Yani, devletin kapısında ömrünü geçirmiyor. Türkiye'de de bunun adımlarını atalım dedik ve bunun ilk adımını da e-Türkiye kapısını, e-devlet kapısını oluşturmak için attık. Türk Telekoma ve Devlet Planlama Teşkilatına görev verdik, ihaleyi yaptılar, bilgi toplumu stratejisi ihalesi de yapıldı DPT tarafından ve şu anda 19 kalem hizmeti içeren e-devlet portalı için  çalışmalar devam ediyor; firma bu çalışmaları yapıyor; süresi bir yıldır, süre kasım ayında başlamıştır önümüzdeki kasım ayında bu işler tamamlanacak ve böylece vatandaşın tek kapısı olacak, her kurumun kapısına teker teker gitmeyecek, oluşturulan arayüzle beraber hizmet, tek kapıdan vatandaşa verilmeye çalışılacak.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan; toparlıyorum.

Tabiî, arkadaşlar, yatırımcı düşmanlığı yaparak bir yere varamayız.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan, yatırımcı düşmanlığı kim yapıyor?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Ben size söylemiyorum; burada dile getirildi.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ne alakası var?! Siz buraya ne maksatla çıktınız?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Ben cevap veriyorum Sayın Özyürek.

Sayın Anavatan Partisi Milletvekili, burada, Türk Telekom hissesine talip olan firmayla ilgili şeyler söyledi; bunun cevabını veriyorum. Ben boş konuşmam; söylenen şeyin cevabını veriyorum. Lüzumsuz konuşma benim âdetim değildir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bir de şunu zamanında bitirebilseniz çok iyi olur.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen, Genel Kurulu hitap ediniz ve konuşmanızı tamamlayınız; süremiz 5 dakika geçti.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Şimdi, bir birleşme, Aria-Aycell birleşmesinden bahsediliyor "Burada devlet zarara uğradı, kamu zarara uğradı" diye birsürü iddialar dile getirildi. Ben Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlara soruyorum: Bu birleşmeyi siz desteklediniz. Desteklediniz; çünkü, bu ülkenin yararına bir iş yapıldı onun için desteklediniz; teşekkür ediyorum. Onun için, burada gerçekleri saptırmayalım. 3 milyar dolar para vermiş, bu ülkeye yatırım yapmış bir kuruluşa, siz, ara bağlantı, roaming vermezseniz, işin sonunda adam iflasın eşiğine gelir, gitmeye karar verir. Onun en büyük ortaklarından birisi Türkiye İş Bankası, bu ülkenin önemli bankalarından bir tanesi, biz o işlemi gördük Aycell ile Aria'yı birleştirdik. Şimdi, karşımızda, 7 000 000 abonesi olan 4 milyar dolarlık bir şirket var. Bunların ikisi de zarar ediyordu; yılda, Aycell 600 trilyon zarar ediyordu, Aria 800 trilyon, 1 milyar zarar ediyordu. Bu zarar kimin; İş Bankasının. İş Bankası kimin; bu ülkenin değeri arkadaşlar. Biz, bunları korumak zorundaydık, onun için bu birleşmeyi yaptık. Bu birleşmeyi yaptığımıza da hiç pişman değiliz. Çok iyi bir iş yaptığımızı da düşünüyoruz; çünkü, bu birleşmeden sonra, bunu yaparken, Bakanlar Kurulu kararı da aldık, bu Meclisten kanun da geçirdik, her şeyi yasalara uygun yaptık. Daha sonra, bu konu, teftiş konusu yapıldı. Yüksek Denetleme Kurulu, bu konuyu aylarca teftiş etti ve bu birleşmenin de kamu yararına, hukuka uygun olduğunu tescil etti, raporunu da yayınladı. Onun için, bu tezviratlara artık bir son verelim. Öyle bir şey yok.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, öbür maddelerde de konuşma hakkınız var hükümet adına. Konuşmanızı tamamlarsanız, 7 nci dakikayı bulduk çünkü.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Efendim, toparlıyorum. Çok teşekkür ediyorum.

Getirilen bu yasanın, çalışanlar lehine oldukça kapsamlı bir düzenleme olduğunu ifade ediyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Şahsı adına Alaettin Güven, Kütahya…

Buyurun Sayın Güven.

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1074 sıra sayılı Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu ve 3 Milletvekilinin 406 Sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 23 Ekim 1840 tarihinde Sultan Abdülmecit tarafından kurulan Postahane-i Amiraneden bugüne, yaklaşık yüzaltmışbeş yıldır, Türk Telekom önemli mesafeler katetmiş, çağın getirdiği haberleşme imkânlarını müşterilerine sunmaya çalışan özel ve önemli bir kuruluş olagelmiştir.

Bu kuruluş, özel olarak bölgesel iletişim pazarında, genel olarak da dünya pazarlarında rekabet edebilecek güç, yetkinlik ve bilgi birikimine sahip kadroları bünyesinde barındırmaktadır.

Bilindiği gibi, Türk Telekomun yüzde 55 oranında hissesinin blok olarak satışına ilişkin özelleştirme süreci kapsamında yapılan ihalenin kesinleşmiş sonuçları Resmî Gazetede yayımlanmış, Bakanlar Kurulu tarafından da onaylanmış. Daha sonra, yüzde 55 oranındaki hissesinin Oger Ortak Girişim Grubuna devir süreci 14 Kasım 2005 tarihi itibariyle tamamlanmıştır.

Böylece, Türk Telekom, 406 sayılı Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirket haline gelmiş, hisse devir işlemleri tamamlanarak özelleşmiş, dolayısıyla, kamu kurum ve kuruluşlarına uygulanan mevzuat Türk Telekoma uygulanmamaktadır.

Bu yasa teklifinin amacı, bu kurumda çalışanların, önceki özelleştirmelerde yaşanan sorunlarla karşılaşmadan, herhangi bir mağduriyet yaşamalarını önlemektir çalışanlarının.

Ayrıca, bu yasa teklifiyle, Türk Telekomda çalışma imkânları daha cazip hale getirilmekte, bu sayede nakil talebinde bulunacak personelin sayısı en aza indirilerek, kamuya malî yükün de en az seviyede olması sağlanacaktır.

Teklifin yasalaşmasıyla, bu kurumda yaşanan tedirginlik, belirsizlik ortadan kalkmış ve Türk Telekom personelinin mağdur olması önlenmiş olacaktır.

Bu vesileyle, Telekom çalışanlarına ve ülkemize bu yasa teklifinin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güven.

Sisteme girmiş olan milletvekili arkadaşlarımız var soru-cevap için; o arkadaşlarıma söz vereceğim.

Sayın Coşkunoğlu, buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan,  teşekkür ederim.

Sayın Bakana, aracılığınızla, üç sorum var:

Bir tanesi, söylentiler var Sayın Bakanım, bu Oger firmasının şerh koyduğu sözleşmeye, imtiyaz sözleşmesine; bu, doğru mudur? Bir, onu sormak istiyorum. Doğruysa, ne gibi bir anlam taşıyabilir ileride bizim için?

İkincisi, önemli bir hesap sundunuz; rakamlar olarak, sonunda 25 milyara varan. Bunun 12 milyarı değeri, şu andaki Türk Telekomun, diğerleri ek değerler. Bunu, yaklaşık bir ay önce özelleştirilen Danimarka Telekom 13 milyar dolara, 13 milyar avroya gitti, onunla karşılaştırırsak... Danimarka, oldukça küçük bir ülke, tabiî, Türk Telekom çok daha büyük -ama, ben incelemedim Danimarka Telekomu, bilmiyorum siz incelediniz mi- onunla karşılaştırırsak, küçücük bir ülkenin telekomunun 13 milyara gitmesi ile Türk Telekomun 12 milyar değer -artı değer, tabiî, uydu ve diğerleri var- bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu değerlendirme…

Üçüncü sorum da, eğer, bu yasa teklifine rağmen, çok sayıda Türk Telekom çalışanı, havuza, yani, nakil için başvuracak olursa -bu olabilir hâlâ- veya kritik noktalardaki kritik sayıda eleman naklini isterse, hükümetin bir (B) planı, ayrıca başka bir planı var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.

Sayın Bakanım, buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

Tabiî, Türk Telekomda, nakle tabi 23 500 civarında personel var. Bu personelin bir kısmı kapsam dışı, bir kısmı 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre çalışan personel; yani, bunların tamamı nakle tabidir; teorik olarak, bunların hepsi geçebilir. Şimdi geçebilir, bu yasayla birlikte, beş sene içerisinde her an geçebilir veya beş sene sonunda geçebilir veya hiç kalmaz, devam edebilir. Bu kadar geniş bir imkân getiriliyor. Bunu yapmamızdaki amaç nedir; bunu yapmamızdaki amaç, hem kamuya daha az yük getirmek hem de tecrübe kazanmış personelimizin anladığı işi yapmaya devam etmesini sağlamak. Onları…

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Ya devam etmezse…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Devam etmezse ne olacak; kamuya geçecek, bu hakkı onlara vermek zorundayız. Eğer, oradan, işten çıkarılırsa, bunlar mağdur olsa, buna kayıtsız kalmamız daha mı iyi olacak?!

Kamuya geçti; bu sefer, Türk Telekom -yüzde 55'i ortağın, yüzde 55'i kamunun- gereken tedbiri alacak, personel takviyesini yapacak. Bunda hiçbir sıkıntı yok. Şu anda da yapabilir; ama, bizim istediğimiz, bu tecrübeli personelin orada devam etmesini sağlayacak yasal düzenlemeleri en iyi şekilde yapmak ve onların kafalarındaki tereddütleri gidermek. Bu konuda da çok önemli bir mesafe aldık. Son yapacağımız işlemle de, artık, bunu, altı ay gibi kısa bir süreye sıkıştırmak yerine, beş yıla, hatta, sonuna kadar, çalışabildiği kadar çalışmasını sağlamak. O bakımdan, bir tereddüt yoktur.

İkinci olarak, tabiî, Danimarka Telekomu detaylı incelemedim; ama, arkadaşlarımızın şimdi verdiği bilgiye göre, Danimarka Telekomun bizim ciromuzun 1,5 katı cirosu var; çünkü "arpu" denen, abone başına değer, kullanılan konuşma bedeli, Batı ülkelerinde millî gelire göre daha fazla; dolayısıyla, ciroları daha yüksek. Bu kıyaslama ne kadar  doğrudur; onu da doğrusu, kamuoyunun, sizlerin takdirine sunuyorum; çünkü, her firma kendi şartları içerisinde değerlendirmek mecburiyetindedir. Neler dahil edilmiştir, neler dahil edilmemiştir; imtiyazları nedir, ne değildir detaylara bakmak gerekir.

Bizim kıyasımız, kendi tarihsel süreci içerisinde yapılmıştır; yani, Türk Telekom çok büyük avantajlara sahipken, her şeyin tekeli ondayken, maalesef, değeri düşmüş, 2 milyar, 2,5 milyar, 3 milyarlar telaffuz edilirken, yapılan çok titiz ve gayretli bir çalışmayla, tekrar, Türk Telekomun, değerinin çok üzerinde satılması başarılmıştır yüzde 55'lik hisse için; yüzde 45'i hâlâ kamunundur ve bu da, zaman içerisinde -metodu da bellidir- halka arz edilecektir.

Oger şerh koymuştur, bu şayia değildir; çünkü, her idarî işlemde şerh koyabilir. Bu da dava konusu olmuştur; mahkemeler, bunun şerhinin yerinde olup olmadığına karar verecektir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Tamam Sayın Kandoğan.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.34


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.54

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

1074 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu ve 3 milletvekilinin; 406 Sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı: 1074) (Devam)

 BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, teklifin maddelerine geçilmesini oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Karar yetersayısı vardır.

Madde 1'i okutuyorum:

TELGRAF VE TELEFON KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

 MADDE 1.- 4/2/1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun ek 29 uncu maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan "otuz" ibaresi, "doksan (yüzseksen günlük aylıksız izin süresi aşılmamak kaydıyla)" şeklinde, aynı fıkranın son cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve bu fıkraya aşağıdaki cümleler eklenmiş, maddenin dördüncü fıkrasındaki "Başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilen 4857 sayılı İş Kanununa tabi kapsam dışı personele" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve hisse devir tarihinden itibaren en geç beş yıl içerisinde iş sözleşmesi sona eren ve Devlet Personel Başkanlığına bildirimi yapılan personele" ibaresi eklenmiştir.

"Bu fıkranın birinci cümlesinde sayılanlardan aylıksız iznin bitiminden sonra Türk Telekomun tabi bulunduğu mevzuata ve bu fıkraya istinaden akdedilen sözleşmeye göre çalışmaya devam edenlerden hisse devir tarihinden itibaren en geç beş yıl içinde iş sözleşmesi herhangi bir nedenle sona erenler, bu madde hükümlerine göre işlem yapılmak üzere iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren otuz gün içinde sözleşmenin sona erdiği yılın 15 Ocak tarihindeki üçüncü fıkraya göre hesaplanan ücretleriyle Devlet Personel Başkanlığına bildirilir ve bunların bildirim tarihine kadar geçen süre içindeki aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı ile diğer malî ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır. Söz konusu personel hakkında üçüncü fıkra hükümlerinin uygulanmasında hisse devir tarihindeki kadro ve pozisyon unvanları esas alınır. Bu fıkra hükümleri gereğince azami olarak yüzseksen gün süreyle kamu görevlerinden aylıksız izinli sayılarak Türk Telekom'da çalıştırılmaya devam olunanlar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklen geçiş hakkını kullanmayarak İş Kanunu hükümlerine tabi olarak yeni bir sözleşme yapmak suretiyle Türk Telekom'da çalışmaya devam edenlerin aksine bir talepte bulunmamaları halinde kesenekleri kendileri, kurum karşılıkları ise Türk Telekom tarafından karşılanmak suretiyle bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumları ile ilgileri devam ettirilir ve kamu kurum ve kuruluşlarına nakil hakkından vazgeçmiş olan personele ilişkin karşılıklılık esasına dayalı bir müşterek bildirim Devlet Personel Başkanlığına sunulur. Önceden bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumu ile ilgileri devam ettirileceklerin emeklilik hak ve yükümlülüklerinin tespitinde, devir tarihi itibariyle emeklilik hak ve yükümlülüklerine esas alınmakta olan kadro, görev veya pozisyonlarının dikkate alınmasına devam olunur. Önceden bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumu ile ilgileri yukarıda belirtilen şartlar dâhilinde devam ettirileceklerin nakil talebinde bulunabilecekleri veya nakil işlemlerinin devam ettiği dönem içerisinde geçecek hizmet süreleri; hisse devir tarihindeki statülerinde geçmiş sayılarak bu süreleri kıdem aylıklarının hesabında dikkate alınır ve bunların kazanılmış hak aylık derece ve kademeleri genel hükümler çerçevesinde yükseltilmeye devam olunur. Bunlardan bu fıkrada belirtilen beş yıllık süre içerisinde iş sözleşmesi fesholunanların kıdem tazminatları bu Kanunun ek 32 nci maddesinin dördüncü fıkrası dikkate alınarak ödenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Yıldırım.

CHP GRUBU ADINA MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merakla bu yasayı bekleyen sevgili Telekom çalışanları, hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasa nereden çıktı; bu yasa, Elektronik Haberleşme Yasasının -70 maddelik bir tasarı- yılbaşından önce Sayın Bakanımız Binali Yıldırım'ın komisyona gelip "bu yasa yılbaşından önce çıkmalıdır -burada altkomisyon çalışmaları yapıldı- ve bir an önce, bu yasanın çıkması gerekli" diyerek katılım sağladık. Biz de, Bayındırlık, İmar Komisyonunun Başkanı Sayın Mustafa Demir'in başkanlığında Adalet ve Kalkınma Partisinin bütün milletvekilleri, komisyon üyeleri ve Cumhuriyet Halk Partisinin komisyon üyeleri, partimizin grup başkanlarının direktifleri doğrultusunda, çalışanların mağdur olmayacak bir şekilde bir çalışma yaptık, altkomisyon oluşturduk. Sayın Nusret Bayraktar'ın başkanlığında, komisyonumuz, onbeş günlük bir süre içerisinde, yılbaşından önce, bu yasaya gerek olmadan, Elektronik Haberleşme Yasasının 69 uncu maddesinde de çalışanların özlük haklarını değerlendirecek bir madde de komisyondan oybirliğiyle geçmiştir. Ancak, Meclisin gündemi, araya bayram girmesi, birsürü sıkıntılarla, 70 maddeden oluşan o yasanın Meclisi epeyce oyalayacağı gerekçesiyle, bu sefer, Yüksel Çavuşoğlu ve arkadaşlarımızın bir teklifiyle, komisyonumuza 26.1 tarihinde geldi ve komisyon da orada oybirliğiyle karar verdi. Aslında, daha önce komisyondan geçen bir maddenin aynısıydı, 69 uncu madde bu sefer de bir teklife dönüşmüştü; ama, biz dedik ki, o maddenin görüşülmesi, o yasanın görüşülmesi zaman alacağı gerekçesiyle, hemen bu maddeyi, bu kanunu komisyonumuz görüşmeye almıştır ve kararı vermiştir ve hemen de komisyon oybirliğiyle karar vermiştir. Cumhuriyet Halk Partili ve Adalet ve Kalkınma Partisinin bütün üyeleriyle oybirliğiyle kanun kabul edilerek, teklif kabul edilerek Genel Kurula gelmesi sağlanmıştır.

Hatta, komisyonumuzdan çıktıktan sonra, Grup Başkanvekilimiz Kemal Anadol'a şahsım bilgi vererek, komisyona böyle bir tasarı geldi, daha önceki Haberleşme Yasasının 69 uncu maddesinin aynısı; fakat, o madde zaman alacağı için, Telekom çalışanlarında büyük bir tedirginlik var, sendikacılarda büyük bir tedirginlik var; ülke bizim, özelleştirmeye mantık olarak belirli noktalarda karşı olsak bile, çalışanların hak ve hukuklarının kaybolmaması için, bu yasanın hemen Genel Kurula getirilmesine Cumhuriyet Halk Parti Grubu olarak destek vermemiz gerektiğini Sayın Kemal Anadol'a ilettim; o da "derhal" dedi. Aynı gün aynı zamanda Sayın Sadullah Ergin'e de burada, Genel Kurulda gelerek, biz, komisyonda bir yasa konuştuk, şu anda aciliyeti vardır, Bakanlığın aciliyeti vardır; çünkü, o haberleşme yasası da 70 maddeden oluşmaktadır. Milletvekillerimiz, muhalefet olsun diye değil, belki maddenin bütün konularını daha iyi içerik olarak anlatmak için, bir katkı vermek için söz istemektedir, gruplar olarak konuşma istemektedirler; bu, bir süreç alacaktır; o kanunun 69 uncu maddesini by-pass yapmadan, bu kanun teklifi hemen Genel Kurula gelmelidir ve konuşulmalıdır diye, kendisinden de talep ettim. O da dedi ki: "Rapor yayınlansın, hemen alırız." Ama, 26.1'de çıkan komisyon kararını, ancak, bugün konuşmaya başladık.

Değerli milletvekilleri, bu yasaya biz karşı değiliz, çalışanın hak ve hukukuna karşı değiliz; ama, maalesef, özelleştirmenin birtakım şartlarından -Sayın Bakan da söyledi- biz, Kastamonu'da çok mağdur olduk, işçimiz mağdur oldu, çiftçimiz mağdur oldu. Taşköprü SEKA özelleştirildi, 460 işçi sokağa bırakıldı; Küre Eti Bakır AŞ özelleştirildi, 260 işçi sokağa bırakıldı; daha sonra 4/C maddesiyle ilgili bir yasa çıkarılarak, bugün, onlar ne işçi ne memur, farklı konumlarda. Teknik görev yapılan fabrikada kâğıt üretim teknisyeni olan, dozer operatörü olan arkadaşlarımız, şu anda Adalet Bakanlığında mübaşir veya temizlikçi, hizmetli. Gene, SEKA çalışanları, Millî Eğitim Bakanlığında, okullarda hizmetli olarak görev yapmaktadır.

Evet, o yasayı da -Sayın Bakanın dediği gibi- daha önce özelleştirmenin böyle bir altyapısını oluşturmadan, burada çalışanlarla ilgili bir kanun getirilmeden onlar mağdur edilmiştir. Bu Meclis döneminde 4/C'yle bir noktaya getirilmiştir, bu doğrudur; ama, eksiklikler vardır, yanlışlıklar vardır; onlar ne işçidir ne memurdur. Bunlar düzeltilmelidir; çünkü, süreç, sözleşmelidir, on ay çalışabilmekte ve daha sonra iş akitleri yok olmaktadır; ama, Telekoma sağladığımız imkân onların ötesindedir.

Bakın, hükümet tasarısında 69 uncu maddede tasarı üç yıl iken, komisyonda bütün sendikacıların önerisiyle alt komisyonda önce dört yıla, daha sonra da üst komisyonda "siyasî bir karardır" diyerek Sayın Bakanın beş yıl olsun önerisiyle beş yıl süreye çıkmıştır. Ne demektir beş yıl; beş yıl süreyle bugün havuza gitmek isteyen vatandaşlarımız, Telekom çalışanları, istedikleri zaman da bu kanunun kapsamı içerisinde Telekomdan ayrılabilecekler, bugünkü hakları ne ise beş yıl sonra da ayrıldıkları tarihten itibaren, ilk 15 Ocaktan itibaren aynı hakları ve hukukları sağlayabilecekler. Yani, bu yasa, bir diğer deyişle haberleşme yasasının 69 uncu maddesi yeni bir madde olarak, kanun olarak buraya getirilmiştir ve Cumhuriyet Halk Partisinin de, Adalet ve Kalkınma Partisinin de çalışanlar için ortak bir ürünüdür.

Değerli arkadaşlar, ama, beni bir şey üzdü, bakın, Türk Haber-Sen'in Genel Başkanları önemli duyuru yapıyor ve diyor ki: "Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefeti yüzünden bu yasa gecikiyor." Bu, gerçekten haksızlık. Yani, ben, Türk Haber-Sen'in Genel Başkanına ve sendikacı arkadaşlarıma buradan seslenmek istiyorum; Cumhuriyet Halk Partisine yapılan  böyle bir haksızlığı, bu dünyada insanlara insanlar sorar, ahrette de Yüce Allah sorar; çünkü, bütün Cumhuriyet Halk Partililer ve biz, hepimiz, bu yasanın bir an önce burada konuşulmasını, görüşülmesini, işçilerimizin ve Telekomda, işte, yok, bilmem Oger'in lehine veya kamu… Zaten yüzde 55'i özel sektörün ise, yüzde 45'i devletin. Yani, özel sektör buradan batacaksa biz de payımıza düşeni alacağız demektir. Burası güçlenecekse, 100 lira kazanacaksa 55'i onun 45'i bizim demektir; yani, kamunun demektir. Buranın başarılı olması için, buranın daha etkin duruma gelmesi için, bundan sonra yapacağımız iş, o kuruma destek olmaktır. Bizim yapacağımız iş budur. Bizim davranışımız bu noktadadır.

Değerli arkadaşlar, gerçekten bu yasayı tüm içtenliğimizle destekliyoruz. Bütün çalışanlarımıza hayırlı olsun diyoruz. Ürkmeye gerek yoktur. Verdikleri dilekçeleri geri alsınlar. Her zaman, istedikleri zaman, kendi aleyhlerinde gelişecek bir tavır karşısında, o çalışanlarımız bu hakkı, hukuku koruyabileceklerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bütün Türkiye'den de, Kastamonu'dan da sürekli fakslar gelmektedir "aman, biz havuza geçeceğiz..." bir telaş… Telaş etmeye gerek yoktur. İşte, yasa, bugün bu saatlerde Türkiye Büyük Millet Meclisinden oybirliğiyle geçecektir. Cumhurbaşkanımızın da hemen onaylamasıyla, sanıyorum, 16 Şubattan önce Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girecektir.

Bu yasa, hayırlı olsun, uğurlu olsun. Bütün insanlarımızın kaderi değişsin diyoruz.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Anavatan Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, biz Anavatan Partisi olarak, çalışanlarımızın lehine olan bu yasayı açık desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. Yani, yasayla getirilen, kapsam dışı çalışan Türk Telekomdaki personelimizin beş yıl süreyle, istedikleri zaman, havuza geçmek suretiyle devlet memuru olma haklarının saklı kalmasının, yani, ücret haklarında da bir kayba uğramamalarını temin eden bir yasa.

Tabiî, bu yasanın, sadece hükümetin, Sayın Bakanımızın teklifiyle oluştuğu kanaatinde değilim. Muhtemelen, şirketi satın alan, yüzde 55'ini satın alan Oger Telekomun da bir talebi olarak geldi; çünkü, 24 000 kişi, yaklaşık, bunların, herhalde, yüzde 90'a yakını kamu kurumlarına, havuza geçme talebinde bulununca, şirketin kalifiye eleman bulma zorluğu ortadan kalkacağı için, işletme zorluğuna düşeceği için, onların da işine gelen bir teklif oldu. Mademki, onların böyle işine gelen bir teklifti, buna şeylerdi, keşke bu süreyi on yıla çıkarabilseydik; çünkü, ben inanıyorum ki, on yıl içerisinde, bu 24 000 kişiden en az yüzde 80'i, emekliliğini kazanmış, artık, emekli olmuş, havuza geçmesine de gerek kalmayan personel haline gelirlerdi; çünkü, havuzdan bunları atayacağınız başka kurumlarda da çok da bunların niteliğine uygun iş bulma şansınız olmayacağı için, boş yere ücret ödemenin önünü de kesecek şekilde, onların emekliliğini sağlayacak bir düzenleme olurdu on yıla çıkmış olsaydı.

Efendim, tabiî, özel sektöre geçmiş; özel sektör on yıl bunları tutmaz, tutamayabilir; ona da o hakkı, sermayeyi koyana o hakkı vermek lazım gibi çok yatırımcıya övgü dolu sözler olabilir; ancak, onun da buna ihtiyacı vardı; yani, bu pazarlıkta o bunu kabul eder idi diye düşünüyorum. Keşke, bu beş yıl, on yıl olsaydı da, artık kamuya bir daha yük getirmeden, bunlar tamamen orada emekliliklerini kazanabilecek duruma gelselerdi.

Değerli arkadaşlar, bir de, tabiî, geçmişten beri, Türk Telekomda çalışan personelin özlük haklarıyla, güvenceleriyle ilgili çok yasa çıktı. Kapsam içi personel var, kapsam dışı personel var, İş Yasası kapsamında çalışanlar var, 399 sayılı Kararname gereği sözleşmeli çalışanlar var; yani, bir kurumda aynı işi yapan insanlar bile değişik statülerde çalışıyorlar. Şimdi, bu yasayla, 24 000'e yakın Telekom çalışanımız; yani, kamuya geçme hakkı olan, havuza geçme hakkı olan Telekom çalışanlarımız, çok büyük ölçüde rahatlayacaklar. Yeterli midir; ben, on yılı teklif ediyorum; on yıl, çok daha iyi olur; devlet açısından iyi olur, şirket açısından da iyi olur, şirketin de kabul edebileceği bir tekliftir diye düşünüyorum; ama, bir de, 24 000 kişiye yakın kapsam içi personel var. Yani, onların bir kısmı kapsam dışına alındı satıştan evvel, Adamını bulanlar, hatır gönül kullananlar, kapsam dışına alınarak bu haktan faydalanma hakkını kazandılar; ama, kimseye kavuşamayan, adamını bulamayanlar kapsam içi olarak kaldılar, İş Kanunu statüsündeler. Muhtemelen, evet, yüzde 45'i devletin hissesi, mutlaka, devlet, devir sözleşmesine, imtiyaz sözleşmesine bunların iş güvenliğiyle ilgili birtakım maddeler eklemiştir diye düşünüyorum, en azından eklemesi gerekir kanaatini taşıyorum; bu sözleşmeyi görmedik, okumadık ama. Fakat, bir şey var; bu insanlara da bu hakkı verelim. Bu insanları da, yani kapsam içi personeli de, nasıl olsa, iş güvenceleri sona erdiği takdirde, 657'yle ilişkilendiren, özelleştirmeden doğan bir kanunumuz var; biz, bunları 4/C'ye göre kamu personeli yapıyoruz ve onları, zannediyorum, bugünkü ücretlerle, 450 000 000-500 000 000 bir ücretle kamunun değişik işyerlerinde, işte, Adalet Bakanlığımızda, Sağlık Bakanlığımızda, Millî Eğitim Bakanlığımızda 4/C'ye göre geçici statüde memur olarak çalıştırıyoruz; ancak, on ay çalıştırıyoruz. Dolayısıyla bu insanların izin hakkını vermiyoruz. Dolayısıyla, kıdem tazminatlarının ne olacağı da, emeklilik haklarının ne olacağı da meçhul. Biz, Anavatan Partisi olarak, bu konuda bir kanun teklifi verdik; dedik ki: Bu insanların, yani işçi olup özelleştirilince işini kaybedenlerin 657'nin 4/C'sine göre devletle ilişkilendirilmesini artık kaldıralım.

Bana, bir mühendis geldi. Divhan'da çalışıyormuş mühendis, iş sözleşmesiyle; özelleştirmeden sonra dışarı çıkmış. Bu 4/C maddesi kapsamında, tekrar, geçici personel olarak, Millî Eğitim Bakanlığında, Malatya'da bir okula vermişler. Mühendisin aynen dediği şu: "Onbeş yıllık makine mühendisiyim. Geçici personel olduğum için, 657'ye tabi odacıdan daha alt statüdeyim. Bana, okulun odacısı 'şu sobayı yak, şu lavaboları temizle diyor' kendisi güvenceli devlet memuru olduğu için benden daha üst statüde." Şimdi, bu, onur kırıcı bir şey arkadaşlar; bu, onur kırıcı bir şey. Yani, özelleştirmede, işçi statüsünde çalışan mühendisimizi, teknisyenimizi, sürveyanımızı, makinistimizi alıp da, 4/C'ye göre, odacıdan daha alt bir statüde, onların onurunu kırıcı bir çalışma hayatını sağlamak doğru değil. Mademki bu insanları 4/C'ye göre kamuda faydalandıracağız, o halde, mevcut çalıştıkları dikkate alınarak, mevcut statüleri -mühendisse mühendis, teknisyense teknisyen- 657'yle direkt irtibatlandırıp, kendi mesleklerine uygun -Devlet Su İşlerimizde, Karayollarımızda, TEAŞ'ımız da, başka yerlerde- onurlu bir çalışma ortamını sağlayalım. Bunların sayısı çok fazla da değil, 5-6 bin kişi. Telekomda da bu böyle; kapsam içi olan personelin muhtemelen büyük bölümü teknik, vasıflı insanlar. Şimdi, bu insanları -belki bir kısmı devam edecek; ama- yarın yerine asgarî ücretle alıp yetiştireceği elemanları aldıktan sonra, bir de sendikasızlaştırma hareketiyle, tazminatlarını verip kapı dışarı bırakacağız; ondan sonra, 4/C'yle ilişkilendirip, Millî Eğitimde, Adalet Bakanlığında odacı olarak… Peki, bunların içinde mühendis olanları biz odacı olarak nasıl çalıştıracağız veya hizmetli olarak nasıl çalıştıracağız?! Ben diyorum ki, onları da sağlam statüye bağlayalım; bunlar çok fazla değiller; ki, bu 24 000 kişiden muhtemelen 8-10 bininin emekliliği dolmuştur, muhtemelen emekliliklerini vereceklerdir. Zaten, mevcut 6-7 bin kişiyi ilişkilendirdik 4/C'ye göre. Ne yapalım, bu 10 000 kişiye de devlet, bu şirket, bu imtiyazları kullanan şirket… Bak, 400 trilyon lira da Kurumlar Vergisi indirdiğimize göre, yani bu imkânı da ona tanıdığımıza göre… Ee, artık, bu 20 000 kişiye, 15 000 kişiye de, kendisine çalışma karşılığı, insanca yaşama hakkı sağlayacak gücü de var. Yani, yüzde 55'e…

Evet, yatırımcıyı, Anavatan Partisi korumuyor dedi Sayın Bakan. Bütün Türkiye'de dinleyenler bilir ki, Anavatan Partisi liberal bir partidir, her türlü yatırımcının sonuna kadar yanındadır. Yani, Anavatan Partisi, öyle, sermayenin ırkına, cinsine, cinsiyetine, milliyetine, falan filan bakmaz; kim gelip bu memlekete bir taş koyar ise, ona bütün yatırım engellerinin önünü açan zihniyetin partisidir. Türkiye'de değişimi, bu yatırımların önündeki engelleri açan bir partidir. Sayın Bakanım, yani "Anavatan Partisi yatırımlara karşı mı" derseniz, bütün Türkiye'de herkes güler. Herkes bilir ki, Anavatan Partisi, liberal, yatırımcının önünü açan, özel teşebbüse büyük önem veren bir partidir. Yani, yatırımlara karşı olmamız mümkün mü?! Veya yatırımlar noktasında Türkiye'ye kim gelip yatırım yapacaksa, buna hükümetin desteğinin arkasında olacağımızı, sonuna kadar destek olacağımızı buradan açıkça ifade ediyorum. Yani, Türk Telekomun özelleştirilmesindeki statü tartışılır; usule uygun mudur değil midir, Hariri'yle neler görüşülmüştür, bu Kurumlar Vergisi indirimi önceden mi yapılmalıdır, bilinmeli midir?.. Bunlar ayrı bir tartışmanın konusu. Bugün o tartışmanın içinde değiliz. Burada, çalışanların hakkının konuşulduğu bir kanun maddesinin üzerinde çalışıyoruz. O ayrı bir tartışmanın konusu olarak da gündeme gelmelidir. Yani, ihaleden evvel Kurumlar Vergisi düşürülse idi belki de ihale fiyatı 7,5 milyar dolar olacaktı. Yani, bunu yapacaksak önceden yapmalıydık. Veya diğer özelleştirilen kurumlardaki çalışanlara bu Telekom çalışanlarındaki hakkı niye vermiyoruz; onu da ayrı bir tartışma konusu yaparız; ama, bu yasa, hiç değilse, kapsamdışı çalışan Telekom çalışanları için hayırlıdır. Sonuna kadar destekliyoruz. Eksiktir, onu da ifade ediyorum; çünkü, kapsam içindeki personel mağdur edilmektedir. Dün bana geldiler, söyledikleri şu: "Sendika bizi sattı" diyorlar. "7 000 kişinin telefonu var, hepsini yığayım. Özel, sektör, yarın asgarî ücretle alacağı kişilere işi öğrettiği takdirde bizim tazminatları ödeyip dışarıda bırakacak" diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Pardon Sayın Sarıbaş, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Onlara da o güvenceyi sağlatalım, yüzde 45'i zaten devletin kontrolünde. Devletin, evet, yüzde 45 hakkı bu güvenceyi veriyor mu?! Anonim şirketler hukukunda yüzde 51'i alan her türlü kararı, yönetim yetkisini eline aldığına göre, devletin yüzde 45 hisse sahibi olması yeterli güvence değildir. O insanları da rahatlatırsak, 24 000 aileyi de, çocuklarını da iş güvencesi yoluyla sevindirmiş oluruz; çünkü, onlar da çalışıyor, hizmet ediyorlar ve onun karşılığını istiyorlar, iş güvencesi istiyorlar. Bu, çok bir istek değil. Bu duygularla, bu yasa teklifini desteklediğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz.

Hepinize sayılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıbaş.

Şahsı adına Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun teklifinin ülkemize ve Telekom çalışanlarına da hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Uzun zamandan beri büyük bir tereddüt, endişe ve merak içerisinde olan Telekom çalışanlarının, bir nebze de olsa, bu endişe ve meraklarının giderilmekte olduğuna da inanıyorum. Ancak, gönül isterdi ki, bu kanun teklifiyle, Telekom çalışanlarımızın gelecek güvencesi ve endişesi daha sıkı bir şekilde sağlanmış olsun, en azından beş yıl sonrası için bile bir endişe ve tereddüt içerisinde olmasalardı.

Değerli milletvekilleri, özelleştirme, artık, günümüzün çok açık ve net bir gerçeği. Dünyanın bütün ülkelerinde, artık, özelleştirme, toplumun büyük kesimleri tarafından kabul edilen, tasvip edilen bir uygulama ve Türkiye'de de, uzun yıllardan beri bunun örneklerini hep beraber görüyoruz, yaşıyoruz. Yalnız ben, Sayın Ulaştırma Bakanımızın, Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili, geçmişten günümüze yapmış olduğu açıklamalara bazı ilaveler yapmak istiyorum.

1994 yılı içerisinde, Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili olarak yapılan çalışmalar karşısında, Türkiye Büyük Millet Meclisinden milletvekillerimiz, Anayasa Mahkemesine, bu yapılan çalışmalarla ilgili bir iptal davası açtılar.

Bu iptal davasının altında imzası olan bazı milletvekillerinin isimlerini okumak istiyorum: Sayın Abdüllatif Şener, Sayın Abdullah Gül, AK Parti Grup Başkanvekili olan arkadaşımız ve şu anda, burada, bu sıralarda oturan bazı milletvekilleri arkadaşlarımız.

Bakınız, orada hangi gerekçeyle Anayasa Mahkemesine itiraz ediyorlar, bunu dikkatlerinize sunmak istiyorum ve bir ibret vesikası olarak önünüze koymak istiyorum: "Mondros Mütarekesiyle Osmanlı Devletinin bütün haberleşme birimlerine el konması, dört yıllık yenilgiyle biten bir savaştan sonra ve ancak işgal kuvvetlerinin fiilî müsaderesiyle olmuşken, bu yetkiyi altın tepsi içinde sunma anlamı taşıyan bir düzenleme, ulusal bağımsızlıktan bile bile vazgeçme ve sömürgeleşmeyi kabul etme anlamına gelir." Ve yine aynı itirazla, bakınız: "Türk Milletinin bağımsızlığını korumakla görevli olanların, devletin ekonomik bağımsızlığını sağlamak üzere kurulmuş devlet tekellerini satmasının, Türkiye'yi ekonomik, dolayısıyla, siyasal açıdan bağımlılaştıracağı ortadadır."

Değerli milletvekilleri, bugün, Sayın Bakanımızın 1994 yılında özetlediği bir konunun, Anayasa Mahkemesine iptale götürülen bir konunun altında, bugün yan yana oturdukları hangi bakanların imzası olduğunu ve bunu Türkiye'yi satmakla eşanlamlı olarak Anayasa Mahkemesine itirazda bulunduklarını da Türk kamuoyu önünde ve Meclisin önünde bunları ifade etmeyi bir borç olarak görüyorum. Ancak, biz, özelleştirmenin yanında olan bir partinin mensubuyuz ve özelleştirmeler mutlaka yapılmalı Türkiye'de; ancak, bizim itiraz ettiğimiz bir nokta var; özelleştirmeler şeffaf bir şekilde yapılmalı, halkın gözü önünde özelleştirmeler yapılmalı; ama, son dönemlerde yapıldığı gibi, kamuoyundan gizlenerek geceyarısı yapılan görüşmelerle özelleştirmelerin yapılmasına hem milletimiz hem de bizler şiddetle karşıyız. O nedenle, bundan sonra yapılacak olan özelleştirmelerde de, özellikle o kurumda çalışan insanların geleceklerinin güvence altına alınmasıyla ilgili tedbirlerin de mutlaka alınması lazım.

Bakınız, bugün TÜPRAŞ çalışanları da büyük bir endişe ve merak içerisinde, gelişecek olan gelişmeleri takip etmektedirler.

O nedenle, değerli milletvekilleri, inşallah, bu kanun, buradan geçtikten sonra, bir nebze de olsa, Telekom çalışanlarının sıkıntılarını hafifletecek olan bir kanun teklifidir.

Demin de söyledim, gönül isterdi ki, bu beş yıllık süre daha uzun süre olsun ve bunun yanında bazı ek tedbirler alınsın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür cümlenizi de alayım…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi söylüyorum.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle bu kanun teklifinin, tekrar, Telekom çalışanlarına hayırlara vesile olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Sayın Kapusuz, buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yerimden bir şey arz edebilir miyim efendim?

BAŞKAN - Buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli konuşmacı hangi çağda nerede yaşıyor bilmiyorum; ama…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Böyle bir hitap olur mu?! Lütfen…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - …bütün özelleştirmeler…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Yani, böyle bir hitap tarzı var mı?!

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - …televizyonlarda canlı yayınlarda yapılıyor…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Size yakıştı mı Sayın Grup Başkanvekili?!

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - …herkesin gözünün önünde yapılıyor.

İki, bu arkadaşımızın bahsettiği…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Böyle bir hitap tarzı olur mu?!

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ben, onu yine kendisine bırakacağım. O dönemden sonra Anayasa değişiklikleri yapıldı, yasalarda onlarca defa değişiklik yapıldı; yapılan özelleştirme şimdi buna göre yapılmaktadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, hepimiz bu çağda ve 21 inci yüzyılda yaşıyoruz. Teşekkür ediyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, benim oradaki itirazlarım, Anayasa Mahkemesine yapılan müracaattaki ifadelerdir. Türkiye'nin satılmakta olduğunu söylüyorsunuz Sayın Kapusuz. Senin de imzan var bunun altında.

BAŞKAN - Tamam Sayın Kandoğan. Teşekkür ederim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hangi çağda yaşadığına aklın ermiyor senin daha!..

BAŞKAN - Sayın Telat Karapınar... Konuşacak mısınız Sayın Karapınar?

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TELAT KARAPINAR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1074 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan, bizim yapmış olduğumuz özelleştirmeler hakkında da bir bilgi vermek istiyorum. Hepinizce malum; ama, bizim, yapmış olduğumuz özelleştirmeler, yetmiş milyonun gözü önünde, televizyon ekranlarında yapılıyor. Ama, geçmiş dönemde, o 1994 tarihlerinde yapıldığı gibi, birilerinin kocalarına bir yerler peşkeş çekilmiyor; bunu, öncelikle, açıklamak istiyorum.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Kimin dönemi oluyor o dönem?

TELAT KARAPINAR (Devamla) - Daha sonra da, konuşmama başlamak istiyorum.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Kimin dönemi olduğunu hep beraber bilelim.

TELAT KARAPINAR (Devamla) - O dönemin hangi dönem olduğunu bütün arkadaşlarımız biliyorlar; benim tekrarlamama da gerek yok.

Benim de imzamın bulunduğu bu teklif, malumunuz olduğu üzere, Türk Telekom kamu payının yüzde 55'inin blok satışı yapılarak özelleştirilmesi ve 14.11.2005 tarihinde de devir sürecinin tamamlanması nedeniyle, kamu payının yüzde 50'nin altına düşmesi dolayısıyla gelmiştir. Bu nedenle, Türk Telekomda bulunan birkısım personelin diğer kamu kuruluşlarına nakline ilişkin süreç de başlamıştır.

Bu kanunun 1 inci maddesi, nakle tabi personele daha cazip imkânlar sağlayarak kurumda kalmalarının sağlanması; bu vesileyle, Türk Telekom, nitelikli insan gücünü koruyacak ve kamu da, bu personelin malî yüklerinden daha az etkilenecektir.

Bu kanunda öngörülen en önemli haklardan bir tanesi, nakil hakkı bulunduğu halde naklolunmayan personele, beş yıllık süre içerisinde, kamuya dönme hakkının tanınmasıdır. Bu sürede, bağlı bulunduğu sosyal güvenlik kuruluşuyla ilişkileri devam ettirilerek, Türk Telekomda çalıştığı süre içerisinde geçecek beş yıllık hizmet sürelerinin kazanılmış hak, aylık ve derecesi ile kıdem aylığının hesabının da dikkate alınabilmesine imkân sağlanmış; devletin üzerine herhangi bir yük yüklenmemekte olup, Türk Telekom çalışanları arasındaki tedirginliği de büyük oranda gidermektedir.

Ben, konuşmama son verirken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karapınar.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır.

Önergeleri, önce, geliş sırasına göre okutup; sonra, aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1074 sıra sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "aşılmamak kaydıyla" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve 15 Ocak 2006 tarihindeki üçüncü fıkraya göre hesaplanan ücretleriyle" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

İrfan Gündüz

Yüksel Çavuşoğlu

Telat Karapınar

 

İstanbul

Karaman

Ankara

 

Metin Kaşıkoğlu

Ekrem Erdem

 

 

Düzce

İstanbul

 

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1074 sıra sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesiyle 4.2.1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun ek 29 uncu maddesinin  birinci fıkrasına eklenen cümlelerin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

Mustafa Ilıcalı

Telat Karapınar

 

Ordu

Erzurum

Ankara

 

Nusret Bayraktar

Hamit Taşcı

 

 

İstanbul

Ordu

 

"Bu fıkra gereğince bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumları ile ilgilerinin devam ettirilmesi talebinde bulunanların beş yıllık sürenin bitiminden sonra da Türk Telekomda çalışmaya devam etmeleri durumunda, beş yıllık sürenin bitiminden sonraki emeklilik hak ve yükümlülükleri hakkında yukarıda belirtilen usul ve esaslara göre işlem yapılmaya devam olunur."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz.

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Beş yıllık sürenin bitiminden sonra Türk Telekomda çalışmaya devam etmek isteyenlerin beş yıllık sürenin bitiminden sonra Türk Telekomda geçecek hizmet sürelerinin de emeklilik yönünden hisse devir tarihinden önceki statülerinde geçmiş sayılarak, kazanılmış hak aylık derece ve kademeleri ile kıdem aylıklarının hesabında değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1074 sıra sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "aşılmamak kaydıyla" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve 15 Ocak 2006 tarihindeki üçüncü fıkraya göre hesaplanan ücretleriyle" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                        İrfan Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları              

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Takdire bırakıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, sözleşme imzalayarak Türk Telekomda kalan personele daha sonra kamuya nakil halinde verilen hakkın, 12 Nisan 2006'ya kadar nakil talebinde bulunacak personele de tanınmasıyla eşitliğin sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Buraya, kürsüye gelen Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri bir kanun teklifiyle ne kadar önemli bir yasayı Parlamentoya getirdiklerini ifade ettiler ve bunun, Telekom çalışanlarına çok ciddî ayrıcalıklar taşıdığını da, yine, konuşmalarında ifade ettiler.

Şimdi, birinci nokta, değerli milletvekilleri; bu kadar önemli bir yasa, hangi gerekçeyle, hükümet tarafından buraya getirilmiyor? Bir kanun teklifi olarak getirilmesinin nedenini, doğrusunu isterseniz, anlayamadım.

Bu tür kişiler arasında ayırım yapan, ayırımcılığı önplana çıkaran, benim adamlarıma iyi yasa çıkarayım, benim adamım olmayanlar da okka altına gidebilirler diye çifte standart getiren bir teklifi, niçin, acaba hükümetten kaçırırız biz?

İkinci önemli nokta; bakın değerli milletvekilleri, şurada, Plan ve Bütçe Komisyonuna da sevk edildiği söyleniyor bu teklifin. Hangi gerekçeyle, bu teklif, Plan ve Bütçe Komisyonundan gizlenmiştir?! Hangi gerekçeyle gizleniyor?! Malî haklar var burada; malî haklar Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeyecek de nerede görüşülecek?!

Şimdi, bu teklifteki garabete bakın arkadaşlar; diyor ki: Eğer, bu çıkmazsa, çok önemli bir kamu hizmetinin aksaması sonucunu doğuracaktır. Arkadaşlar, siz bunun yüzde 55'ini özelleştirmediniz mi; ne kamu hizmetinden bahsediyorsunuz?! Hangi kamu hizmetinin engelleneceğinden söz ediyorsunuz siz?! Olay bitmiş, özelleştirmişsiniz, kalkmışsınız diyorsunuz ki, eğer bu yasa çıkmazsa, kamu hizmeti aksayacak. Hangi kamu hizmetinden bahsediyorsunuz?! Ortada kamu hizmeti diye bir şey yok.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Haberleşme…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Ortada Oger var. Sayın  Bakanın olağanüstü destek verdiği, hükümetin destek verdiği, Sayın Başbakanın, Sayın Abdullah Gül'ün özelleştirme öncesinde Lübnan'a gittikleri, bir özel finans kurumunun genel müdür vekiliyle beraber gittikleri, pazarlama faaliyetini orada gerçekleştirdikleri bir kuruluşu konuşuyoruz; yüzde 55'i gidiyor, biz, gelmişiz buraya, kamu hizmeti aksar diyoruz.

Başka ne diyoruz; nakle tabi personelin büyük bir kısmının nakil hakkını kullanması durumu kamuya aşırı yük getirecekmiş. Günaydın! Özelleştireceksiniz, şimdi de kalkıp diyeceksiniz ki, bu kanun çıkmazsa kamuya aşırı yük gelecek. Ee, aklınız neredeydi değerli arkadaşlar?! Kamuya aşırı yük geleceğini siz özelleştirme kararı alırken düşünmediniz mi?!

Daha garip bir şey söyleyeyim; kamunun beklenmeyen bir yükle karşılaşma ihtimalinin önüne geçiyormuşuz bununla, beklenmeyen bir yükle karşılaşabilirmiş!

Sayın Bakan, az önce, burada, Telekomun özelleştirilmesinden nasıl olağanüstü bir gelir elde ettiğini anlattı. Bu kadar olağanüstü bir gelirin elde edildiği bir özelleştirmede, niye acaba kamuya bir beklenmeyen yük gelirmiş, hangi gerekçeyle gelirmiş?

Şimdi, değerli arkadaşlar, eğer bunlar varsa ve doğruysa, o zaman, hükümetin, özelleştirmeleri yaparken oturup düşünmesi lazım, ayrıntılara girmesi lazım, doğrusu nedir eğrisi nedir bakması lazım, personel ne olacak ona  bakması lazım; ama, bütün bunlar, maalesef, gözardı ediliyor.

Bakın şimdi değerli arkadaşlar, deniliyor ki… Sayın Bakan ve Plan Bütçe Komisyonunda bir konuşmasında dedi ki: "Türk Telekomda yalnızca 1 000 vasıflı eleman vardır."

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Yanlış.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Tarihini de söyleyeyim; 4.7.2004 Sayın Bakanım. Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmanız.

Sadece 1 000 vasıflı eleman Türk Telekomda çalışıyorsa -ki, bunu, aynı zamanda Telekom yetkilileri de zaman zaman seslendirdiler- 1 000 tane vasıflı eleman varsa, peki, o zaman, nasıl oluyor da, siz, 24 000 kişiyi, o diğer vasıfsızların tümünü kamuya yıkmaya çalışıyorsunuz? Türk Telekomun nitelikli elemanlarını bu derece aşağılamaya, acaba, Bakan olarak sizin yetkiniz var mı?!

İşin garip tarafı, beş yıla çıkarıyorsunuz bunu; beş yıl… Beş yıl içinde, kişi, birkısım personel -Türk Telekomun bütün personeli değil, birkısım personeli- diyorsunuz ki, beş yıl, bunlar, Oger'de çalışabilir. Ne anlama geliyor biliyor musunuz arkadaşlar bu -bunlar 339 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi- devlet memurlarının beş yıl süreyle Oger'e kiralanması anlamına geliyor arkadaşlar.

Siz, acaba, kamu çalışanlarının özel sektöre kiralandığı bir modeli gördünüz mü hiç?! Bu modelle, siz, Türkiye Cumhuriyetinin personel sisteminin dibine dinamit koyuyorsunuz. Dinamit koyuyorsunuz, farkında değilsiniz. Gelip, burada, diyorsunuz ki, çok güzel şeyler yapıyoruz. Bana gösterebilir misiniz, hangi çağdaş ülkede devlet memurları özel sektöre kiralanıyor?! Siz yarın, buraya, hâkimleri de kiralarsanız hiç şaşmayacağız! Böyle bir şeyi nasıl yapabilirsiniz?!

Kiralama şununla da kalsa iyi: Beş yıl diyorsunuz. Oger diyecek ki: "Bir dakika arkadaşlar… Şunları kabak seçer gibi seçeceğim, sizi ben kabul etmiyorum, siz gidin, siz gidin; şunlar benim işime yarıyor, ben bunlarla çalışacağım."

Yani, şimdi, siz Oger'e ne avantajlar sağladığınızı biliyor musunuz Sayın Bakanım? Ne avantajlar sağladığınızı biliyor musunuz? Siz, bununla, ihale koşullarını değiştiriyorsunuz. Düşünün şimdi, ben ihaleye giriyorum. İhalede 30 günlük süre tanınmış arkadaşlar -30 gün içinde tercih yapacağım,  ya devlet ya burası- onu 90 güne çıkarıyorsunuz, bir de beş yıl veriyorsunuz. Beş yıl içinde gelirsen tamam, öbür tarafa gidersen tamam.

Peki, arkadaşlar, ben ihaleye girerken, bu beş yılı bana söyleseydiniz, belki, ben daha yüksek fiyat verirdim. Sizin ne hakkınız var Sayın Bakanım, ihale koşullarını değiştirmeye? Sizin yetkiniz var mı ihale koşullarını değiştirmeye? Bunu nasıl yapabilirsiniz siz? Bu teklifi Plan ve Bütçe Komisyonundan, bir uzmanlık komisyonundan kaçıracaksınız, buraya geleceksiniz, bu teklifi, burada, savunacaksınız. Akılla, mantıkla bağdaşır bir yönü yok bunun.

Şimdi, burada, sadece, onlar çalışmıyor tabiî. Beş yıla tabi olan kapsam içi, kapsam dışını ikiye ayırmışsınız. Peki, burada çalışan işçiler bu ülkenin insanı değil mi? Onlar uzaydan mı geldi? Bu ülkenin işçilerine sizin sahip çıkma göreviniz yok mu? Sizin Telekom çalışanları arasında ayırım yapma yetkiniz var mı Sayın Bakan? Onlar bu ülkenin insanı değil mi? Onlar alınteri dökmüyor mu? Onlar akşam evlerine, çoluk çocuğuna yemek götürmüyor mu, ekmek götürmüyor mu? Siz, bu ayırımı hangi hakla yaparsınız? Ama, siz, bunu yapıyorsunuz. Bunu, ne adına yapıyorsunuz; fakir fukara, garip gureba edebiyatı yaparak yapıyorsunuz. Bunda hakkınız yok sizin. Siz, Telekomda çalışan işçi, memur, herkese sahip çıkmak zorundasınız. Ayırım yapamazsınız onlar arasında. Hak verirseniz herkese, hak vermezseniz kimseye vermezsiniz. Birileri size gelip "bana hak ver" dediği zaman diyeceksiniz ki, ben, o kurumda çalışan tüm personel için aynı kararları alırım. Eşitleri yaparım diyeceksiniz.

YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Karaman) - O, 2000 yılında yapıldı.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Siz... Bakın, 2006 yılı. Siz eşitlikten bahsetmiyor musunuz? Adalet sözcüğü sizin partinizin adında yazılı. 2000 yılında haksızlık yapılmışsa, 2006'da, şu kürsüye gelip, diyeceksiniz ki, biz, Adalet ve Kalkınma Partisiyiz, biz, adaleti sağlayacağız... 2000 yılında haksızlık yapıldı, biz, bunu düzeltiyoruz. Siz, gelip, o adaletsizliğin üstüne tuz biber ekiyorsunuz. İsyanımız da buradan zaten. Bunu nasıl yaparsınız siz?

Siz, kamu çalışanları üzerinde otorite kamu değil diyorsunuz, otorite, artık, Oger firmasıdır diyorsunuz. Bunu, hangi yetkiye dayanarak söylüyorsunuz? Bunun Anayasaya aykırı olduğunu siz bilmiyor musunuz değerli arkadaşlar?

Sayın Bakan burada bir şey daha söyledi. "Aycell-Aria birleşmesini biz yaptık" dedi, "Cumhuriyet Halk Partisi olarak siz de destek verdiniz." Doğru.

Sayın Bakan, biz desteği, zarar eden iki kurumun birleşmesi ve onun kârlı bir kuruluş haline gelmesi, ülkenin ekonomisine katkıda bulunması için verdik, ekonominin gereği için verdik; ama, biz size şunu söylemedik: Bu birleşmeden önce Aycell'in içini parayla doldurun, götürün öbür tarafa peşkeş çekin… Biz size böyle mi yetki verdik?! Şimdi, Sayın Bakan diyecek ki, o zaman niye bunu, yetkiyi verdiniz, yani, niye desteklediniz bunu biliyorsanız.

Biz bunu, siz bu birleşmeyi yaptıktan sonra Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun raporlarından öğrendik Sayın Bakan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Karar çıktıktan sonra, siz kalkıyorsunuz, Aycell'in içini dolduruyorsunuz, öbür tarafa peşkeş çekiyorsunuz. Eğer istiyorsanız, açarsınız, 2004 yılı Aycell raporuna bakarsınız, orada bütün ayrıntılar yazılıdır.

Siz, Oger'in haklarını savunmak zorunda değilsiniz Sayın Bakan. Siz, Oger'in çıkarlarını savunmak zorunda değilsiniz. Sizin göreviniz, Türkiye Cumhuriyetinin çıkarlarını savunmaktır, kamunun çıkarlarını savunmaktır. Siz bu tutumunuzla, bu davranışınızla, Telekom çalışanları arasında ayırım yapıyorsunuz; ayırımı yaparken, Türkiye Cumhuriyetinin lehine değil, Oger'in lehine davranıyorsunuz. Sizin buna hakkınız yoktur. O koltuğu, lütfen, bir an önce bırakın.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Yaşa be!..

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Hükümet adına, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, kafam karıştı doğrusu, Cumhuriyet Halk Partisinin iki tane sözcüsünü dinledik. Burada hiç birbiriyle örtüşmeyen bir konuşma izledim.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Gerçeği söylüyoruz Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Acaba, biz mi yanlış yapıyoruz, yoksa, bu işte bir yanlışlık mı var; bunu burada düzeltmemiz lazım. Sayın…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - O işte bir yanlışlık var Sayın Bakan.

İSMET ATALAY (İstanbul) - Çelişki var.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Şimdi, ben, size şunu söyleyeyim: Türk Telekomun yüzde 100'ü de satılmış olsa, tamamen de özelleştirilmiş olsa, verdiği hizmet, kamu hizmetidir. Bu halka haberleşme hizmeti vermektedir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Siz "kamu" tanımını bilmiyorsunuz Sayın Bakan!

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Özel sektörün yaptığı işler kamu hizmeti mi?!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Tıpkı, Turkcellin yaptığı gibi, tıpkı, Aveanın yaptığı gibi…

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Siz "kamu"nun ne anlama geldiğini bilmiyorsunuz herhalde!

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Bir dinleyin ya, yeter artık!..

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - "Kamu"nun ne olduğunu bilmiyor!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - …tıpkı Telsimin yaptığı gibi. Kamu adına verilen her türlü hizmet, kamu hizmetidir. (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)

SONER AKSOY (Kütahya) - Muharrem Bey, dinleyin.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, Sayın Kılıç, Sayın Özkan, Sayın Aksoy… Lütfen, arkadaşlar…(AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler) Sayın Yıldırım… Lütfen, Sayın Bakanı dinleyelim arkadaşlar… Lütfen…

Buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, kamu hizmeti, bu ülkenin yetmişiki milyonuna verilen hizmettir.

SONER AKSOY (Kütahya) - O kadar, tarif bu işte!..

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Kim verirse versin bu hizmeti. Bunun herhangi bir tasnifini yapmak, devlet eliyle verilenler kamu hizmetidir, makbuldür; özel sektör eliyle verilenler makbul değildir, biz bunu tanımayız deme lüksümüz yoktur.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Hayır, asla bunu diyemezsiniz! (AK Parti sıralarından gürültüler)

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Dinle ya, dinle kardeşim!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Lütfen, dinleyin, efendim. Lütfen, dinleyin. Siz, böyle söylediniz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Hayır efendim, ben öyle söylemedim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - "Ortada kamu hizmeti kalmadı, Oger'e hizmet vermek var" diyen sizsiniz Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Evet, öyle söyledim, doğru.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Halkımız dinliyor burada, lütfen…

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Devam edin Sayın Bakanım, devam edin.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Şimdi, bu Türk Telekomda 2000 yılında çıkarılan bir yasa var, 4502 sayılı Yasa. Sayın Kılıçdaroğlu her şeyi iyi bilir, bürokrasiden geliyor, devlette kaç türlü çalışma statüsü olduğunu yıllardan beri biliyor. Başında olduğu kurumda da bu vardır. Onun için, burada gerçekleri görmezden gelip, siyaseten bir şey söylemek kolaydır, bunu söylersiniz. 4502'de kapsam dışı, kapsam içi, kapsam dışı nakle tabi personel, kapsam dışı ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre çalışanlar olarak tanımlanmış; yani, bunlar İş Kanununa tabi değil, ücretleri yönetim kurulu kararıyla veriliyor, emeklilik bakımından da Emekli Sandığına bağıtlanmış personel.

"Hisse devri yaptınız. Bu personeli, tamamen, nakle tabi olduğu için havuza alacaksınız ve diğer kurumlara dağıtacaksınız." Bunun önünde bir engel yok. Burada getirilen, çalışana tercih hakkı vermektir değerli arkadaşlar. Kimse, kamu çalışanını, birini kiraya vermeye haddi yoktur, bunu burada söylüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Personel, istediği zaman, istediği şekilde gelir, devletin diğer onurlu kuruluşlarında çalışır, bu yol her zaman açıktır.

Biz bir şey diyoruz; diyoruz ki: Size şu hakkı getiriyoruz, gelmeyin, tecrübenizi, düzeninizi kurduğunuz bu kurumda çalışmaya devam edin. Bu iş altı ay içinde olacaktı, bu süreyi beş yıla yayıyoruz, hatta beş yıl sonra da gelmek isteyenlere yine aynı hakkı tanıyoruz. Şimdi yaptığımız budur değerli arkadaşlar ve burada bir yanlışlık varsa, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri "biz bu yasayı destekliyoruz" dedi, komisyonda da tam mutabakatla geçti ve Plan ve Bütçe Komisyonu da tali komisyon olarak... Meclis Başkanının takdiriyle verildi, bizim tercihimiz yok, bizim bir şeyi saklayıp gizlediğimiz yok. Kaldı ki, bu, kamuya bir malî yük getirmiyor, aksine, kamudan bazı malî yükleri alıyor.

İki türlü faydası var: Birincisi, kamu hizmetinin aksamasını engelliyor; ikincisi, bu personel millete, memlekete, insanımıza, kaldığı yerde daha çok faydalı oluyor, havuza gelmek yerine. İşte, bu tercih seçeneklerini biz sunduk; yaptığımız bundan ibaret. Bu, yanlışsa, suçsa, biz bu suçun muhatabıyız; bunu şerefle kabul ederiz arkadaşlar. Çalışanlar için her şeyi yaparız. (AK Parti sıralarından alkışlar) Çalışanlar üzerinden de siyaset yapmayı reddederiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Haluk Koç'a bir düzeltme yapacağım; ben, burada dedim ki: "Sayın Haluk Koç, sataşmada şampiyon." Bu, yanlış bir tabir oldu; düzeltiyorum. Kendisinin Grup Başkanvekili olduğunu unuttum; çünkü, Grup Başkanvekili olarak, zaman zaman buradaki konuşmalara sıkça müdahale ediyor. Bu, karşılıklı konuşma grubuna giriyor. Ben, bunu, bu şekilde düzeltiyorum yeri gelmişken.

 Sayın Kılıçdaroğlu, bakınız, şimdi, Türk Telekomun özelleştirme süreci, bütün kamuoyunun gözü önünde gerçekleşti. Bunun her aşamasını, biz, kamuoyuyla paylaştık ve ihale de, en şeffaf şekilde, kamuoyunun gözü önünde, basın ve medyanın gözü önünde gerçekleşti ve özelleştirmeyle birlikte başlayan yargı süreci de, adım adım devam etmekte ve bugün, daha sabahleyin, birleştirilmiş 18 davanın da kararı verildi; yani, bütün her şey ortadayken, kalkıp "efendim, Telekomu, filana falana peşkeş çektiniz" düşüncesini, ithamını ben kabul etmiyorum; halkın huzurunda, bunu, bu sözleri size iade ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu ülkenin kaynaklarını, bu ülkenin değerlerini, tek bir çakıl taşını bile kimseye vermeye, peşkeş çekilmeye haddi yoktur. Bunu da, huzurlarınızda ifade ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, şimdi, Aycell-Avea birleşmesi; doğru, desteklediniz, teşekkür ediyorum; çünkü, doğru bir işti, ülkenin yararına bir işti. Zarar eden iki kuruluşu birleştirdik ve şimdi kâr eden güçlü bir kuruluş var. Gayet güzel, içini parayla doldurdunuz.

Değerli arkadaşlar, bu kanun sizin önünüze geldi, siz incelediniz, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü, burada görüşüldü. Birleşmede kurulacak şirkete 300 000 000 dolar sermaye verileceği nerede gizliydi, nerede sırdı?! Kanunda vardı, önünüzden geçti, burada oylandı. Lütfen, gerçekleri çarpıtmayalım.

Biz, toplam faydaya bakarız değerli arkadaşlar, toplam faydaya. Neye verdiğinizi, neye aldığınızı değil, günün sonunda bu işten bu ülke ne kadar kazandı, ne kadar kaybetti, bunun hesabını yaparız. Burada da bu hesap yapılmıştır, kimse endişe etmesin.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Aynen öyle Sayın Bakanım.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben, bu kanunun, bu maddenin, Türk Telekom çalışanlarının önemli ölçüde var olan güvencelerini daha da artırdığını ve onlara ilave seçenekler sunduğunu bir kez daha tekrar ediyorum.

Bunu söylerken de, hiçbir zaman, ben, Türk Telekom çalışanlarında vasıflı-vasıfsız ayırımı yapmadım, o konu da çarptırılıyor. Dediğim şudur: Türk Telekomda mühendis 1 000 kişi, diğer grup 60 000 kişi. Bu çarpık bir yapıdır, bunun mutlaka düzeltilmesi lazım; çünkü, bilişim teknolojisi gelişiyor. Artık, Telekom deyince tellerle telefon bağlamak değil, bu bitti, öldü. Bilişim teknolojisini, telsiz haberleşmeyi, katmadeğerli internet hizmetlerini verenler ayakta kalıyor, buna göre yapılanması lazım dedim, bunu ifade etmek için söyledim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Bunu, kalkıp da burada çalışanları hor görüyor şeklinde tasnif etmek, bunu böyle takdim etmek haksızlıktır; ben, bunu da huzurlarınızda düzeltmek istiyorum.

Bu değişikliğin, ülkemize, Telekom çalışanlarına hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın İsmail Bilen?.. Yok.

Sayın Alaettin Güven, buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım, 1074 sıra sayılı Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu ve 3 milletvekilinin, 406 Sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 2 nci maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yazılı olmasında fayda var Sayın Başkanım "söz çuvala sığmaz" diyorlar.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; bilindiği gibi, telekomünikasyon sektörü özel uzmanlık gerektiren bir alandır. Bu yasa tasarısıyla, nitelikli insan gücünden azamî derecede ve gerekli, layık olduğu yerde faydalanılması hedeflenmektedir. Bu yasa teklifiyle, Türk Telekomdan diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakil hakkı bulunanlardan, nakil talebinde bulunmayarak Türk Telekomda çalışmaya devam edenlerin, hisse devir tarihinden, yani 14 Kasım 2005 tarihinden itibaren en geç beş yıl içinde iş sözleşmesi herhangi bir nedenle sona erdiğinde, bu tarihten itibaren otuz gün içinde Devlet Personel Başkanlığına başvurmaları halinde, nakil hakları korunmaktadır. Ayrıca, uzatılan bu süre içinde de personelin önceden bağlı oldukları sosyal güvenlik kurumuyla bağlılıkları devam ettirilerek, bu şekilde geçecek beş yıllık hizmet sürelerinin, kazanılmış hak, aylık, derece ve kademesi ile kıdem aylığının hesabında dikkate alınabilmesine imkân sağlanmıştır. Buna ilave olarak, bu sürelerin, kazanılmış hak, aylık, derece ve kademesi ile kıdem aylığının hesabında dikkate alınabilmesi için, öncelikle, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklen atanmış olma şartı da kaldırılmıştır. Teklifin yasalaşmasıyla, nitelikli elemanları bünyesinde taşıyan bu kurumda yaşanabilecek mağduriyetler önceden belirlenerek, çözüm bulunmuş olacaktır.

Teklifin, hayırlı uğurlu olmasını temenni eder, sağlıklar dilerim. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güven.

Komisyon Başkanının bir açıklaması olacak; buyurun.

BAYINDIRLIK, İMAR ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Tabiî, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü arkadaşımızın "komisyondan, Plan ve Bütçe Komisyonundan kaçırıldı" ifadesine dayalı olarak, bir açıklama yapma gereği duyuyorum. Aslında, bu görüştüğümüz teklif, Sayın Başkanım, basılı gündemde 315 inci sırada yer alan, 5.1.2006 tarihinde basılıp, dağıtılan, görüşülmede sıra bekleyen Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısının 69 uncu maddesinin ehemmiyetine binaen, 15 Şubat sonu, yani, 16 Şubata kadar, ihtiyaç olduğu için; ancak, anlam ifade edeceği için, bir teklif şeklinde, tekrar gelmiştir. Bayındırlık Komisyonumuz, esas komisyon olarak, asıl komisyon olarak tespit edilmiş, aynı anda da, Plan ve Bütçe Komisyonuna, tali komisyon olarak gönderilmiştir; fakat, Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısında da Plan ve Bütçe Komisyonu tali komisyondu. "Söz konusu tasarıyı görüşmeyeceği" şeklinde görüş beyan ettiği için, komisyonumuzda görüşülmüştür, altkomisyon kurulmuştur; Cumhuriyet Halk Partili üyelerimiz de dahil olmak üzere, tam bir mutabakatla, tarafların da mutabakatıyla... Tüm ilgili taraflar da komisyonda görüşmelere davet edilmiştir ve 69 uncu madde de, o kapsamda, aslında, Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısında yer almıştır. Bu madde aciliyete binaen geldiği için kaçırılma diye söz konusu değildir. Böyle söylendiğinde, komisyondaki Cumhuriyet Halk Partisi üyelerimiz dahil olmak üzere, tüm çalışan milletvekillerimizin verdiği emeği ve tam mutabakatla çıkan bir kanun teklifine halel gelmemesi açısından, komisyonumuzdaki arkadaşlarımızın çalışmalarının da ifade edilmesi açısından söz aldım.

Söz verdiniz Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demir.

Sayın Kandoğan…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan kanun teklifiyle ilgili tartışmalar farklı mecralara kayıyor, özelleştirme ihalelerinin nasıl yapıldığı hususu yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışmalı bir hale geliyor.

Değerli milletvekilleri, bizler, bu ülkenin insanları olarak, yapılan ihalelerde, ihaleyi alan kişilerin Hariri veya Ofer olması veya herhangi bir farklı ırka, millete mensup olmasından kesinlikle rahatsız olmayız. Önemli olan, bu özelleştirmeye dahil olan kuruluşların gerçek değeriyle satılması, ihalelerin şeffaf bir şekilde yapılması, hiçbir şaibeyi taşımayan ihaleler olarak yetmiş milyon insan tarafından kabul edilmesidir; önemli olan budur. Ancak, son günlerde, son aylarda yapılan ihalelerle ilgili bunları söylememiz mümkün değil.

Bakınız, TÜPRAŞ'la ilgili bir ihale yapıldı. Yüzde 67,6'sı 1 300 000 000 dolara gitti ve o ihaleden sonra çıktık biz, söyledik; dedik ki: Yapmayın, etmeyin; TÜPRAŞ Türkiye'nin dev bir tesisidir; yüzde 67'si bunun  1 300 000 000 dolara gitmez dedik. Ancak, ertesi günü Sayın Maliye Bakanı çıktı -örnekleri de var- basında manşetlerden verilen haberlerde, TÜPRAŞ'ı çok iyi fiyata sattıklarını, hatta, yüzde 100'ü ihaleye çıkarılmış olsaydı, ancak bu fiyat edeceğini, Sayın Maliye Bakanı, Türkiye'nin huzurunda söyledi; ancak, bunun üzerinden bir yıl geçmeden, aynı TÜPRAŞ, 4 140 000 000 dolara gitti. Bizim itirazımız buna ve yine, bu arada yüzde 14,76'sı ayrıca satıldı TÜPRAŞ'ın. O da çok enteresandır değerli milletvekilleri. Yüzde 14,76'sı, maalesef, ihaleye çıkarılmadan -ihale yapılmadı- ve o günkü borsa fiyatının yüzde 10 altında, bir tanıdık simaya, tanıdık isme ihalesiz verildi ve o gün TÜPRAŞ hisseleri, borsada 17 000 000 lirayken 1 lotu, bu Ofer'e 15 400 000 liraya satıldı ve TÜPRAŞ hisseleri, aynı hafta içerisinde, beş gün içerisinde 22 000 000 liraya çıktı ve bu Ofer, yüzde 14,76'sına 450 000 000 dolar ödeyen Ofer, beş gün içerisinde 150 000 000 dolar kazandı. Bu milletin, bu fakir fukaranın, garip gurebanın sırtından 150 000 000 dolar kazandı ve eğer bu yüzde 14,76'yı 4 140 000 000 dolara satılmaya tekabül ettirecek, yuvarlayacak olursak, bu rakam 450 000 000 dolar değil, 1 küsur milyar dolar olması gerekiyordu.

Bakınız,  TÜPRAŞ ihalesinin nasıl -ihale tabirini ikinci ihaleyle ilgili kullanıyorum- ne kadar şaibeli olduğu, milletin vicdanını nasıl sızlattığı çok açık ve net bir gerçek olarak ortada duruyor. Sayın Bakanımızın Telekomla ilgili geçmişte yuvarlak rakamlarla söylemiş olduğu ifadelerin de doğru olmadığı inancındayım. 1994'lü yıllarda, o yıllardaki Telekomun değerinin ne olduğunu, hem Türk kamuoyu hem de dünya kamuoyu çok yakından biliyor ve onun "2,5 milyar dolar, 3 milyar dolar tabirlerinin ne kadar havada kalan rakamlar olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir an önce geçirilmesini, Telekom ihalesini alan Ofer de gönülden istiyor. Bunu bütün Türk Milleti biliyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Zaten sorun orada.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bütün Türk Milleti biliyor bunu; Ofer'in isteği ve arzusuyla bu kanun teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiğini herkes biliyor.

Burada önemli olan nedir? Ofer istiyor ki, bu geçiş döneminde, Türk Telekomun bu işle ilgili başarılı personelini bir müddet daha ben Telekomda tutayım, bu geçiş dönemini bu şekilde atlatayım, geçiş döneminden sonra, beş yıl sonra, bu personelin durumunun ne olacağı ortalıkta kalsın. Bizim itirazımız buna. Yanlışlığın bu noktada olduğuna inanıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen konuşmanızı tamamlayınız 1 dakikalık süre içinde.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yoksa, bu kanun teklifi gelmemiş olsaydı, burada çalışanların havuza dahil olacağını ve daha sonra nerede kendilerine görev verilirse orada çalışacaklarını biz çok iyi biliyoruz; ancak, bizim burada söylemek istediğimiz husus şudur: Yapılan bu düzenlemeyle beş yıl yeterli değildir. Beş yıl sonra bunların ne olacağıyla ilgili, bu çalışanların haklı tereddüt ve endişeleri vardır. Önemli olan, bu personelin tamamının 7 000 prim/gün sayısını dolduruncaya kadar şirkette çalışmasının güvence altına alınacak hususların mutlaka bu kanun içerisinde yer alması gerekiyor ve yine, bu 7 000 gün sayısını dolduran personel, memuriyette geçen hizmet sürelerinin kıdem tazminatı hesabında dikkate alındıktan sonra emekliye sevk edilmelerini bekliyorlar ve yine, emekliliği hak etmiş olan personelin de, bu kurumda, Telekomda yeniden iş sözleşmesi yapabilme imkânının kendilerine sağlanması, bu hususların mutlaka güvence altına alınması gerektiği ortadadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen son cümlelerinizi alayım.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yoksa, bunları sağlamadan yapılacak olan düzenlemelerin sağlıklı olmadığını, sadece Ofer'in, beş yıl süreyle, Telekomun çok iyi çalışması için bu personelden istifade etme arzusundan başka bir şey olmadığını ifade ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz; 5 dakikası soru, 5 dakikası cevap olacaktır.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanın düzeltmesi için de teşekkür ediyorum. O konuya bir daha girmeyeceğim; ama, benim 3 tane sorum var.

Bir tanesi; kurumda çalışan kapsam dışı ve 399 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameye tabi çalışan kadrolu ve sözleşmeli personelin mevcut şirkette çalışmaya devam ederek, beş yıl nakil hakkının saklı tutulacağı ortada. Yani, burada, 25 000 kadar ifade edilen, kurumda nakil hakkı verilmeyen; yani, kapsam içi çalışanlara nakil hakkının tanınması konusunda bir girişimde bulunacak mısınız? Bu önemli bir konu. Gerçi, bağlı bulundukları yasalar ikinci grubun, kapsam içi olanların, 506 sayılı SSK ve 4502 sayılı Kanun; ama, bu konuda eşitlik ilkesine aykırı bir durum çıkıyor. Bu konunun düzeltilmesi için bir girişiminiz olacak mı; bir.

İkincisi; önemli bir konu -Sayın Bakan, burada, son iki soruya çok net ve açık cevap verirseniz çok sevineceğim- o da şu: Türk Telekomun hisse devri sözleşmesi 14 Kasım 2005 tarihinde yapıldığı halde, 1.10.2005'ten devir tarihine kadar olan 45 günlük telefon görüşme ücretleri, data kiralık kanal ücretleri alıcı şirkete bırakılmış gözüküyor; yani, yaklaşık 1 310 000 000 dolarlık peşinatın yarıdan fazlasının, peşinen, şu anda, Oger şirketine ikram edildiği gibi bir tablo ortaya çıkıyor. Bu ara ödeme farkı ne oldu Sayın Bakan; bu nereye gitti? Çok açık ve net bir soru.

Üçüncüsü; Sayın Bakan, şu anda, arkanızda oturan Sayın Mehmet Ekinalan'ın statüsü nedir ve Genel Kurulda bulunma pozisyonu nedir? Buna bir açıklık getirin. Yapılan bir statü hatası varsa, bunun derhal, şu anda düzeltilmesi gerekiyor. Şöyle ki: Değerli arkadaşlarım, şu anda, Sayın Mehmet Ekinalan 14 Kasımda hisse devri yapıldığı için özel bir şirketin genel müdürüdür. Şu anda sizin arkanızda bulunmaması gerekiyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Yanında…

HALUK KOÇ (Samsun) - Yanınızda. Yer değiştirmiş. Bu konuda da, eğer kalan son maddede… Eğer dediğim doğruysa, şu anda statüsü Sayın Ekinalan'ın, özelleştirilme sonrasında, yani, devredilme sonrasında, hisse devri sonrasında özel şirketin genel müdürüdür. Kamuyu temsil etme noktasında değildir ve orada bulunmasını ben uygun görmüyorum. Eğer siz de aynı fikirdeyseniz, kalan son maddede Sayın Ekinalan'ın Genel Kurulu terk etmesini rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Yeni…

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Bakanım, yirmi yıla yakındır özelleştirme devam ediyor. AK Parti İktidarı döneminde ihalelerin, şeffaf, herkesin gözü ününde, televizyonlardan tüm halkımızın izleyeceği bir şekilde yapıldığını görüyoruz ve biliyoruz. Türk  Telekomun özelleştirilmesi nasıl yapılmıştır, açıklar mısınız?

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Özcan…

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum. Seçim bölgelerimde -Alanya, Gazipaşa, Gündoğmuş gibi bölgelerde- sabit telefonlar çalışmıyor. Altı aydır çalışmayan telefonlar var; fakat, her ay bunun ücretleri alınıyor. Ben, Telekom müdürlerine gittim; diyorlar ki: "Özelleştirmeden dolayı ustalar gitti, acemiler geldi. Gönderiyoruz, hazır santralı da bozup geliyorlar." Müdürlerden işittim bunu. Bunun hakkında bilgi istiyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan.

Sayın Tekin…

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Ben çok teşekkür ediyorum.

Tabiî ki, arkadaşım aynı soruyu sordu. Yalnız, telefonlarımın kilitlendiğini söylemek istiyorum. Bir Telekom çalışanı olarak, otuz yıl orada hizmet etmiş bir Telekom çalışanı olarak, gerçekten -bunu CHP'li arkadaşlarıma nispet olsun diye söylemiyorum- otuz yıl bu hizmeti vermiş bir insan olarak olumlu eleştirilerine teşekkür ediyorum; ama, benim telefonlarım kilitlendi teşekkürden. Bunu da belirtmek istiyorum bu vesileyle.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Eskimez bir Telekomcu olarak, teşekkür ederiz biz de size.

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Telefonunu göstersin Sayın Başkan.

BAŞKAN - Telefonların gizliliği var Sayın Şahin.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben, Sayın Bakanımıza, Sayın Genel Müdürle ilgili bir soru sormak istiyorum. Yüzde 45'i devletin payı, yüzde 45… Sayın Genel Müdür, aynı zamanda yüzde 45'lik payı temsil etme durumunda değil mi; yoksa, tamamen burada özel sektör inisiyatifin de mi değerlendirmek gerekiyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Bakanım, buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabiî, Sayın Koç'un… Kurumda çalışan personelden 399'a tabi ve kapsam dışı personel dışındakiler, bildiğiniz gibi Sayın Koç, bunlar İş Kanununa tabi ve söylediniz, orada başkaca bir düzenleme bu kanun içermiyor. Bütün kurumlarda olduğu gibi, Türk Telekomun yüzde 45'i hâlâ kamunun. Oradaki örgütlenme çerçevesinde çalışanların hakları zaten garanti altına alınmış durumda.

Türk Telekomun hisse devrinde gelir bölüşümü, bütün malî konular sözleşmede mevcuttur. Şu an için detay bilmiyorum, yazılı vereceğim. Yani, benim o detayı burada bilmemi bekleyemezsiniz; ama, bakıp, size…

HALUK KOÇ (Samsun) - Tarihleri bir daha tekrarlayayım mı?

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Ödendi mi, ödenmedi mi? Neyi bileceksiniz?!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Efendim, Türk Telekomun devir tarihi itibariyle, nasıl hesap kesileceği, ne olacağı çok önceden belli, ta ihaleye çıkmadan önce bellidir. Şu anda, ben, nasıl olduğu konusunda yanlış bir bilgi vermek istemiyorum; bunu söyledim. Onun için yazılı vereceğim.

Şimdi, Mehmet Ekinalan Türk Telekomun Genel Müdürüydü. Şu anda da Genel Müdürü. Burada bir usul hatası varsa, bunu hemen telafi ederiz. Ben, bir şey söyleyeceğim; hâlâ o da memurdur ve nakle tabi personeldir; bize burada lojistik destek veriyor. Bundan rahatsızlık duyuyorsak veya kuralları ihlal ediyorsak…

HALUK KOÇ (Samsun) - Rahatsızlık değil efendim. Ben, bir uygulamanın gerekçesini ortaya koymaya çalışıyorum.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Burada…

HALUK KOÇ (Samsun) - 14 Kasımda hisse devri yapıldıktan sonra, yani, yüzde 50'den fazlası bir özel şirkete devroldu…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Doğru…

HALUK KOÇ (Samsun) - …ve özel şirkette de şu anda Sayın Ekinalan sözleşmeli Genel Müdür olarak bulunuyor yanılmıyorsam, Yönetim Kurulu üyesi değil.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Evet.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yani, burada bir KİT'i temsilen oturmasının hukuken uygun olup olmadığını ben tartışmaya getirdim. Eğer bir eksiklik varsa söylediğim çerçevede, son kalan maddede tashih edilsin tabiî ki.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Aynı şeyi ben de söylüyorum Sayın Koç. Arkadaşımız bu kuruluşun Genel Müdürüdür; devirden sonra da Genel Müdürlüğü devam etmektedir. Kendisi de nakle tabi bir memur statüsündedir. Buna rağmen, burada bulunmasının, bizim Büyük Millet Meclisinin çalışma usulüne göre uygun olmayan bir yanı varsa, arkadaşımız gider.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanlık takdir etsin.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkanlık takdir etsin.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Bizim burada herhangi bir kastî yahut da bir tasarrufumuz söz konusu değildir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, bir suçlama getirmedim ben; bir tespitte bulunuyorum.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Ben de izah ediyorum Sayın Koç; yani, bu konuda…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Ekinalan'la da hiçbir sorunum yok. Eğer bir usul hatası varsa düzeltirsiniz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Yeni, söylediğiniz şey çok uzun bir iş; anlattım, ama, yine de anlatırım; fakat, vakit yok. Türk Telekomun özelleştirilmesi, Türkiye'de örnek bir işlem olmuştur. Bu kadarını söylemekle yetiniyorum. Bunu yargı çevreleri de, yaptıkları tasarruflarla ortaya koymuştur.

Sayın Özcan, daha Türk Telekomda kimse gitmedi. Onun için, yeni adam da alınmadı. Bu bilginin doğru olduğunu zannetmiyorum.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Müdürlerden var.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Size yanlış bilgi vermişler. Bizim amacımız da, işte, bu yetişmiş elemanlar gitmesin de orada çalışmaya devam etsinler, bu söylediğiniz şikâyetler olmasın, bunlar ortadan kalksın; bunun için gayret ediyoruz, çalışmamız bundan ibarettir.

Sayın Kandoğan, size söyleyeceğim bir şey var, yeri gelmişken onu da söyleyeyim: Biz, onun, bunun, şunun menfaatını gözetmiyoruz. Biz, burada, Türk Halkının menfaatını gözetiyoruz. Benim için, Türkcell'in sahibi de makbuldür; çünkü, o, Türk Halkının 43 000 000 insanına hizmet veriyor, birbiriyle görüşmesine destek veriyor. Ben, onu düşman mı ilan edeceğim?! Benim ülkemde hizmet eden herkesin, bu milletin bir işini gören, ihtiyacını gören herkesin başımızın üzerinde yeri var arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu kadar söylüyorum.

Sonra, bu personeli kimse mecbur tutmuyor. Bu personel, isterse gider, isterse kalır. Bu, tamamen personelin seçimidir. Hiçbir şekilde, Oger'in, onun, bunun isteğiyle personelin orada kalmasına gayret eden, onların bizi zorlamasıyla bu düzenlemeyi getirdik ithamlarını reddediyorum, yakışıksız buluyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, arkadaşlarımızla istişare sonucu bir hususu açıklamak istiyorum.

Sayın bakanlarla birlikte Mecliste çalışmaları izleyen personelle ilgili husus, tamamen teamüllere göre düzenlenmiş bir husustur. Bu hususta bir netlik yok; fakat, Sayın Koç'un daha önceden hisseleri devredilmiş bir şirketin genel müdürü olmasıyla ilgili olarak bir ikazı, bir itirazı söz konusu. Sayın Bakan da, halen nakle tabi bir personel olma durumunu izah ediyor; ama, bu hususta, Sayın Ekinalan Meclis çatısı içerisinde bulunarak, bu bilgiler de alınabilir. Ben, o hususta Sayın Bakana durumu iletiyorum. Çok özel bir durum var, spesifik bir durum var. Sayın Ekinalan'ın içeride veya Meclisin hemen dışında, kuliste olması arasında, bilgi alışverişi noktasında fazla bir farklılık olmayacaktır. Orta yolu buluruz. Sayın Bakanım, gereğini siz yaparsınız.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun.

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan benim yaptığım konuşmaya yanıt verirken, Türkiye Cumhuriyetinde, bu ülkenin insanlarına hizmet eden herkesin hizmetinin kamu hizmeti olduğunu söyledi ve "kamu hizmetinin -bu anlayışla- başımızın üstünde yeri var dedi. Şimdi, hani derler ya, kahvede konuşursa Sayın Bakan hiç itiraz etmeyiz, kahvede vatandaşa anlatabilir; ama, Sayın Bakan, siz kahvede değilsiniz, siz Parlamentodasınız. Kamu hizmetinin ne olduğunu siz bilmiyorsanız, kusura bakmayın, siz, Anayasayı bilmiyorsunuz. Kamu hizmetinin ne anlama geldiğini bilmiyorsanız, siz, Anayasanın kamu hizmetiyle ilgili maddelerini -bir madde de değil, birden fazla maddesini- bilmiyorsunuz. Eğer, bu saatten sonra biz size kamu hizmetinin ne olduğunu anlatacaksak, hiç anlatmayalım. Size boşuna demedik "o koltuğu bırakın" diye.

Kamu hizmetinin tanımı vardır; "kamu hizmeti, ancak ve ancak kamu görevlileri tarafından yerine getirilir" der. Bu konuda, onlarca Anayasa Mahkemesi kararı var.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Kimin tarafından yerine getirildiğini söylemedim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın Bakan, siz o kadar ileri gittiniz ki, özelleştirdiğiniz kurumun Genel Müdürünü getirip yanınıza oturttunuz. Sizin, Parlamentonun geleneklerinden dahi haberinizin olmadığı ortaya çıkıyor. Siz, hangi yetkiyle getirirsiniz?! Bir özel sektör temsilcisini, özel sektörün atadığı bir kişiyi, Türkiye Cumhuriyetinin Parlamentosuna getiriyorsunuz, aynı konu tartışılırken yanı başınıza oturtuyorsunuz ve sonra da gelen soru üzerine diyorsunuz ki: "Acaba doğru mu yapıyoruz, yanlış mı yapıyoruz, takdiri Genel Kurul bilir." Olur mu Sayın Bakanım?! Siz, nasıl olur da bunu bilmezsiniz?! Siz bilmezseniz, sizin bürokratlarınızın hatırlatması lazım, yanınızda oturan Komisyon Başkanının hatırlatması lazım. Özel sektörden buraya kimse gelemez; seçilir, Parlamentoya gelir, başımızın üstüne yeri vardır, elbette. Buraya, ancak ve ancak, sizin yanınıza, kamu görevlileri gelirler. Devletin geleneği budur. Bu, sadece bizim ülkemizde değil, bütün dünya parlamentolarında böyledir. Siz daha bunu bilmiyorsunuz.

Efendim, diyorsunuz ki: "Çalışanlar üzerinden biz siyaset yapmayı reddederiz." Sayın Bakan, biz size, çalışanlar arasında ayırım yapmayın dedik. Eğer Telekomda insanlara sahip çıkacaksanız, hepsine sahip çıkın dedik size. Siz diyorsunuz ki: "Kafamız karıştı." Kafanız, siz herkese eşit davranmadığınız için karışıyor zaten. Biz size diyoruz ki: Telekom'da çalışıyor. Güvence mi vereceksiniz? Herkese güvence verin. Oradaki işçi bu ülkenin vatandaşı değil mi?! Ona da güvence verin. Ona güvence vermiyorsunuz; çünkü, o ezilmeye mahkûm olsun diyorsunuz. Buna sizin hakkınız var mı?!

Diyorsunuz ki: "Biz, kimseye bir tek çakıltaşını bile vermeyiz." Siz zaten çakıltaşını veremezsiniz Sayın Bakanım; sizin o gücünüz olamaz, sizin o gücünüz yoktur. Sizin, çakıltaşını götürüp de birilerine verme gücünüz yoktur. Ne yasalar size bu gücü verir ne de bu Parlamento o gücü verir size. Biz size, birilerine çıkar sağlamayın diyoruz, birilerine peşkeş çekmeyin diyoruz. Siz bunu bana aynen iade ettiniz; dediniz ki: "Ben bunu aynen size iade ediyorum."

Değerli milletvekilleri, bakın, ben size, nasıl peşkeş çekildiğini anlatacağım. Aramızda, sizlerin arasında Sosyal Sigortalar Kurumunda, Bağ-Kurda çalışan çok değerli milletvekilleri var. Bir insan Bağ-Kurda çalışabilir, SSK'da çalışabilir, Emekli Sandığında çalışabilir. Hizmetler arasında en son emekli olduğu yerde, eğer en son Emekli Sandığından emekli olmuşsa, Emekli Sandığı, bu, beş yıl süreyle SSK'da çalıştı, beş yıllık payını bana vereceksin der. Bu iç hesaplaşmadır ve kanuna göre bu kurumlar her ay düzenli birbirlerine bu paraları gönderirler.

Şimdi beni iyi dinleyin Sayın Bakanım, kime nasıl peşkeş çekiyorsunuz. Oger'e beş yıl süreyle adamı kiraladınız. Nerede çalıştı bu adam; Oger'de çalıştı. Geldi sonra, beşinci yılın sonunda dedi ki: "Ben devlette çalışmak istiyorum." Güzel, devlette çalışmaya başladı. Peki, bu beş yıllık çalışmanın karşılığında, sonra, devletten emekli oldu, emekli ikramiyesi alıyor. Sayın Bakanım, siz, bu beş yıllık sürenin emekli ikramiyesi için Oger'e başvuracak mısınız; hayır. Peki, kime peşkeş çektiniz bu beş yılı? Kime çektiniz Sayın Bakanım, bana söyler misiniz?

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Vatandaşa.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Siz, Oger'in lehine çalışıyorsunuz. Siz, bunu, gelin, şu kürsüde deyin ki, ben, emekli hakkını, kıdem tazminatını, o beş yıllık süreyi Oger'den alacağım. Alamazsınız Sayın Bakanım, alamazsınız.

Yine, size bir şey söyleyeyim. Sayın Bakan dedi ki: Efendim, biz, çalışanların lehine çalışıyoruz, onlara hak sağlamaya çalışıyoruz.

Bakın, şu, Yüce Parlamentoda sizlere dağıtılan metindir; şöyle diyor: "Bu durumun şirket tarafından makul karşılandığı…" Cümle devam ediyor. Yani, Oger de bunu makul karşılıyor. Nasıl makul karşılamasın; kıdem tazminatı, ödemeyecek, emekli ikramiyesi ödemeyecek, maaş farkını ödemeyecek, beş yıl süreyle çalışacak, istemediğim adamı devlete geri göndereceğim, böyle bir hakkım var; bunu makul karşılamasın da kim karşılasın makul?! Bir Oger makul karşılıyor Sayın Bakanım, bir de siz karşılıyorsunuz; bir Oger karşılıyor, bir de bu yasaya olumlu oy verenler karşılıyor. Bizim karşı çıktığımız, isyan ettiğimiz nokta bu. Biz diyoruz ki, çalışanlar arasında ayırım yapmayın, yapacaksanız bir iyilik herkese yapın; ama, siz diyorsunuz ki, hayır, ben, Oger'in isteğine göre tasarıyı buraya getireceğim, Oger'in isteğine göre ben burada iş yapacağım. Olmaz Sayın Bakanım, yanlış olur, yargıdan döner bu, yargıdan döner.

Yine, diyorsunuz ki, sermaye payları sır mıydı; yani, Aycell-Aria birleşmesinde, siz, kabul ederken belli değil miydi bunlar? Ben, size, Sayın Bakanım, sermaye payları sırdı, biz bilmiyorduk diye bir şey söylemedim. Ben, size, Aycell'in içini doldurduğunuzu ve o parayı bir anlamda Berlusconi'ye armağan ettiğinizi söyledim. Berlusconi, işi gücü yok da Sayın Başbakanın düğününe niye gelir?

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Arkadaşı canım!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Siz, Berlusconi'nin bir başka ülkenin devlet adamının düğününe gittiğini gördünüz mü hiç? Gidebilir tabiî, benim ülkemin şirketine çok büyük kıyak geçerseniz, benim Başbakanım da gider; ben, gitmesinden de onur duyarım ayrıca. Gider, bu ülkenin çıkarları için elbette gider. O, kendi ülkesinin çıkarları için geldi buraya.

Biz bunları ne zaman öğrendik? Biz bunları Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun 2004 yılı raporları KİT Komisyonuna geldiği zaman öğrendik. Siz o KİT Komisyonu raporlarını gördünüz mü Sayın Bakanım? O KİT Komisyonu raporlarında soruşturma açılması isteniyor, devletin ne kadar zarara uğratıldığı söyleniyor. Biz birleşin dedik, bu şekliyle birleşin mi dedik size Sayın Bakan?

Siz, devlete sahip çıkmıyorsunuz Sayın Bakanım. Bakın, dediniz ki: "Herkes memnun." Siz diyorsunuz ki "memuru kiraya vermek nereden görülüyor, böyle bir şey var mı, bu yanlıştır" diye.

Devlet Denetim Elemanları Derneği, bütün bakanlıkların, genel müdürlüklerin müfettişlerinin oluşturduğu bir dernek. Bu dernek, 31.1.2006'da bir bildiri yayınlıyor arkadaşlar. Bildirinin sadece bir cümlesini okuyorum: Bu tasarı yasalaşırsa, devlet, memurunu beş yıllığına kiraya vermiş olacaktır.

Ben söylemiyorum, biz söyleyince itiraz ettiniz. Olur ya, ben politikacıyım, art niyetli düşünebilirim; ama, bu arkadaşlarımız devlette şu anda denetim yapıyorlar. Sizin adınıza denetim yapan insanlar söylüyor bunu. Sizin adınıza denetim yapan insanlar diyorlar ki, bu tasarı yanlıştır. Bu tasarıyla siz devlet memurunu beş yıllığına bir özel şirkete kiralıyorsunuz diyorlar. Siz bunu nasıl bilmezsiniz Sayın Bakanım?!

Siz, kalkıyorsunuz, bizim burada söylemediğimiz şeyleri söyleyerek kendinize gerekçe yaratıyorsunuz. Biz, yabancı sermaye gelmesin demedik; biz, yatırım yapılmasın demedik; biz, yatırım düşmanlığı yapmadık; biz, niye özelleştirme yapıyorsunuz da demedik. Plan ve Bütçe Komisyonunda söylediğimi aynen tekrar ediyorum: Bir siyasal parti kendi seçim bildirgesine özelleştirmeyi koyarsa, o özelleştirmenin gereğini iktidar olduğu zaman yapabilir; halkına söz vermiştir, vatandaş da oy vermiştir, özelleştirme yapabilir. Bizim istediğimiz, özelleştirmenin hukuk içinde yapılması, özelleştirmenin şeffaf olması, özelleştirmenin saydam olması. Özelleştirilecek bir kurumu alamadan, Bilkent Otelin arka kapısından, Başbakanla görüşemez; görüşürse, ön kapıdan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Konuşmamı bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Görüşürse, adam gibi gider ön kapıdan, Sayın Başbakanla görüşür. Yani, basın mensupları görmesin diye, arka kapıdan, birisi gidip, Başbakanla görüşürse sizin aklınıza bir şey gelmez mi Sayın Bakanım?! Bir ülkenin Maliye Bakanı gizli görüşmeler yaparsa sizin aklınıza bir şey gelmez mi?! Hani şeffaftı?!. Efendim, televizyonda yayınlanıyormuş… Sizin, televizyonda yayınladığınız şeffaf olan ihalelerinize biz bir şey söyledik mi?! Sizin saydam olan… TMSF'yi de zaman zaman eleştiririz. Onun da saydam olan ihaleleri var; biz, onlara bir şey söyledik mi?! Kapalı kapılar ardından birilerine adrese teslim ihaleye biz karşı çıkıyoruz, adrese teslim ihaleye. Biz diyoruz ki, gelin, adrese teslim ihale yapmayın; bir. Bunu, özelleştirme bağlamında söylüyorum.

İki; eğer, Telekom çalışanlarına bir iyilik yapmak istiyorsanız Sayın Bakanım, Oger'in dediğini değil, Telekom çalışanlarının, 30 000 çalışanının isteğini yapın, yerine getirin.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Hükümet adına, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş, münazaraya dönsün istemiyorum, böyle bir niyetim yok; ama, şunu söylemek istiyorum: Sayın Kılıçdaroğlu, sizin üslubunuzu çok yadırgıyorum ve bu üslupla da konuşmamaya karar verdim.

Bir kere şunu söyleyeyim; çok söyledim, bir daha tekrar edeyim: Bu, bir kiraya verme işlemi değildir; bu, çalışana, Türk Telekomda çalışana seçenek geliştirme metodudur. Yani, diyoruz ki: İster Türk Telekomda çalış, istersen kamuya geç. Eskiden kamuya geçme mecburiyeti vardı. Bu, onlardan gelen talebin bir sonucudur.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Hepsine aynı şeyi yapıyor musunuz Sayın Bakan?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Lütfen, dinlerseniz ben söyleyeceğim her şeyi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Ama hepsine aynı şeyi yapmıyorsunuz Sayın Bakan.

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Siz konuşurken biz bir şey dedik mi Kılıçdaroğlu, hep dinledik ama; biraz sabırlı ol.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Şimdi, bu personel… Şunu bir kere iyi bilmesi lazım herkesin: Anayasa Mahkemesinin kararlarında, defeatle, telekomünikasyon hizmetinin kamu hizmeti olduğu tescil edildi, bunlar, bu kararlarda yer aldı. Yani, şimdi, ne kamu hizmeti, ne kamu hizmeti değil, bunu tartışmayı yersiz buluyorum. Vatandaşa verilen her türlü hizmet kamu hizmetidir. Bunu kamu görevlisi de verebilir.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Bakan, Anayasanın 128 inci maddesini açın okuyun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Tamam, Anayasa da doğrudur; ama, hâlâ, kamu hizmeti verip de, memur olmayan sektörler de vardır. Kamu hizmeti ayrı, kamu hizmetinin nasıl verileceği ayrıdır. Yaşanan fiilî duruma bakalım arkadaşlar. Bu detaylara takılıp kalmayalım. İnsanımızın önünde bekleyen işler var, hizmetler var, biz bunları vermek zorundayız. Bu tartışmalara halkımız ne kadar ilgi duyuyor, ben, bunu, kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

Şimdi, bu personel oraya kalırsa kamuya zararı olacak gibi bir yaklaşımı kabul etmek mümkün değildir; çünkü, bu personel orada kaldığı sürece primleri, her türlü yasal yükümlülükleri Türk Telekom tarafından karşılanacak ve süre sonunda ayrılırlarsa kıdem tazminatını da yine şirket ödeyecek. Şimdi, bunun neresi kamuya zarar?! Eğer, asıl zarar… Zarar da değil, malî bir sorumluluk, düzeltiyorum. Bu personel hemen kamuya geçerse, biz, maaşlarını yarından itibaren devlet bütçesinden vereceğiz. Orada kaldığı müddetçe şirket verecek. Kamu yararı buradadır efendim. Bunun da yıllık bedeli 400 trilyondur Sayın Kılıçdaroğlu, 400 trilyon. Bu, işçilerden gelen bir taleptir, çalışanlardan gelen bir taleptir; biz de bu talebi getirdik.

Plan ve Bütçe Komisyonu tali komisyon, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ana komisyon. Arkadaşlarımızın hepsi -muhalefet-iktidar- buna destek verdi, siz de destek verdiğinizi söylediniz. Ben merak ediyorum; yani, hem destek vereceksiniz hem kalkıp burada farklı şeyler söyleyeceksiniz; bunu anlamak mümkün değil.

Teşekkür ediyorum; hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Saygıdeğer arkadaşlarım, Telekomla ilgili bir hususu görüşüyoruz; dolayısıyla, iletişimimizin, haberleşme kanallarımızın çok iyi olması lazım; birbirimize bu hususta daha müşfik olalım; hep beraber, inşallah.

Şimdi, şahsı adına, Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen.

Sayın Bilen, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Bilen, süreniz sadece 5 dakika.

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu'na benim de yakıştıramadığım bir üslup, bir ifade tarzı kullandı. Cumhuriyet tarihinin en şeffaf, en açık ihaleleri bizim dönemimizde yapılır, canlı yayınla yapılır, basının, medyanın, halkın gözünün önünde yapılır.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Ne yaptığınızın açık olduğunu kabul ediyorum!

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Bakın, bunu şey olsun diye söylemiyorum, hissî de davranmıyorum; ancak, bütün ihaleleri böyle töhmet altında bırakacak olursak, bundan sonraki ihalelerde belki katılımcı da bulamazsanız. Bu, ülkenin de aleyhine olur.

Bir başka şey: "Kamu menfaatı nerededir" denildi.

Sayın Bakan da izah ettiler; yani, bu 400 trilyonun kamu bütçesinden, devlet bütçesinden çıkmasından memnuniyet duyacaksanız, bu, kamuya yüktür. O memurların, o işçilerin uzun süre, beş yıl müddetle orada kalmalarını sağlamanız da, aşağı yukarı, nereden baksanız 2 katrilyona yakın bir tasarruf sağlayacaktır.

SÜLEYMAN  SARIBAŞ (Malatya) - O zaman on yapalım, 4 olsun…

İSMAİL BİLEN (Devamla) - O da olabilir; yani, bu, netice itibariyle, Süleyman Bey, bir tercih meselesidir. Dolayısıyla, burada getirilen, bu süreyle getirilmek istenen, orada çalışan görevlilerin herhangi bir endişeye kapılmalarını engellemek amacıyladır ve işçiler tarafından da geldiğini Sayın Bakan izah etmiştir.

Bir başbakanın düğününe bir başka ülkenin başbakanının katılmasını garipsemenizi de çok üzüntüyle karşılıyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Garipsemedim, gerekçelendirdim efendim.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Yani, böyle çok da şık bulmuyorum, hele hele, özellikle buradan ifade etmenizi çok şık bulmuyorum. Bunun altında, elinizde bir belge, bir delil varsa, lütfen, bunu ilgili yerlere veriniz; ama, buradan, bir başbakanın düğününe bir başka ülkenin başbakanının veya devlet adamının katılmasından, ben, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ve halkın temsilcisi bir vekil olarak iftihar ediyorum, gurur duyuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sevmiş, saymış, gelmiş.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Sizin de bundan iftihar etmeniz, gurur duymanız gerekirdi. Bunu da, o ülkenin başbakanına ve ülkemizin Başbakanına yapılmış bir saygısızlık olarak algılıyorum.

Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Elazığ Milletvekili Sayın Şemsettin Murat…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, bir düzeltme yapmak istiyorum; çünkü, ben, kimseye saygısızlık yapmak için bir ifade kullanmadım; söz istiyorum.

BAŞKAN - Şu konuşmaları bir tamamlayalım Sayın Kılıçdaroğlu.

Saygıdeğer arkadaşlarım, bir an önce konuşmaları tamamlayalım; çünkü, vakit geldi, arkadaşlarımızın bir kısmı da o vakti bekliyorlar; onun için…

Sayın Murat, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sürenizi uygun  bir şekilde kullanacağınızı tahmin ediyorum.

ŞEMSETTİN MURAT (Elazığ) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan; çok kısa konuşacağım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, 14.11.2005 tarihi itibariyle, Türk Telekomun nakle tabi personelinin başka kamu kurumlarına nakline ilişkin süreç başlamış bulunmaktadır. Bu süreçte, Türk Telekom çalışanları Türk Telekomda kalıp kalmama konusunda tereddüt etmektedirler. İşte, bu kanunla, söz konusu personelin yeni şirketi yakından tanımalarına imkân sağlanmaktadır. Zira, bu kanunla, Türk Telekomda çalışmaya devam edenlerin, hisse devir tarihinden itibaren beş yıl içinde iş akitleri herhangi bir nedenle sona erdiğinde, bu tarihten itibaren 30 gün içinde başvurmaları halinde diğer kamu kurumlarına nakil hakları korunmaktadır. Bu sayede, nakil talebinde bulunacak personel sayısı azalacak ve personelin malî yükleri de devlete en az seviyede yansıtılacaktır. Ayrıca, bu kanunla, Türk Telekomun kalifiye işgücünden ve uzmanlık alanlarından daha etkin faydalanmak mümkün olacaktır.

Burada şunu ifade etmek istiyorum: Geçmişte, AK Parti İktidarından önce yapılan özelleştirmelerde, o kurumdaki, özelleştirilen kurumdaki çalışanlar, derhal, özelleştirilme sonunda kapının önüne konulmuşlardı ve bu insanlar, bu mağdurlar AK Parti İktidarıyla iş sahibi oldular ve bugün devletin çeşitli birimlerinde çalışmaktadırlar. Bu aşağı yukarı 10 000 kişi -daha fazlası; ama, açıkta kalan 10 000 kişi- kapının önüne konulduğunda kimsenin sesi çıkmadı ve kimse bu konuyu gündeme getirmedi ve Allah'a çok şükür, AK Parti İktidarı bunu gerçekleştirdi ve bu mağdur insanlarımızı iş sahibi yaptı.

Bu kanunun Telekom çalışanlarına ve ülkemize hayırlı olmasını temenni eder, Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Murat.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylamadan önce, oyunun rengini belli etmek üzere, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, aleyhte, Sayın Kılıçdaroğlu.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aslında, bir tartışma yapmak veya tartışmayı sürdürmek niyetinde değilim. Kamu yönetiminde saydamlığın temel unsur olduğunu hepimizin kabul etmesi lazım. Kamu yönetiminde, kamu hizmetinin ne olduğunu, kamu hizmetini sunan insanların kim olduğunu, bunların yasal güvencelerini de hepimizin çok iyi bilmesi lazım.

İtiraz ettiğimiz tek nokta -ki, bunu, sadece, biz, muhalefet partisi olarak söylemiyoruz, bunu, devletin denetim elemanları da söylüyorlar- kamu görevlilerinin, beş yıl süreyle, bir özel firmaya kiralanması sonucunu doğuruyor bu. Bizim itiraz ettiğimiz temel felsefe, nokta bu.

Elbette ki, burada, devletin tasarrufu var. Ben, size, bir örnek vereyim; örneğin, TÜPRAŞ ihalesi yapıldı. Oraya bir madde koyabilirdiniz. Diyebilirdiniz ki, onbeş yıl süreyle, bu ihaleyi alacak kişi, şart, onbeş yıl süreyle devlette valilerin aylığını ödeyecektir. Böylece, valilerin maaşından kurtulmuş olurdunuz. Böyle bir şey olabilir mi?! Olmaz, mümkün değil, doğru değil; ama, siz, burada, aynısını yapıyorsunuz.

İtiraz ettiğimiz nokta: Şimdi, Sayın Bakan dedi ki: "İşçilerden talep geldi" Ben de, Sayın Bakana söylüyorum, Sayın Bakanım, 506 sayılı Yasaya tabi olan işçiler için, niçin bir girişimde bulunmadınız? Onlar da orada çalışıyor, onlar da hak bekliyor, orada, onlar da bir devlet güvencesi bekliyor. Onlara hangi gerekçeyle üvey evlat muamelesi yapıyorsunuz? İtiraz ettiğimiz temel nokta bunlar arkadaş. Eşitlikse, eşitlik. Eşitliği getirin. Güvenceyse, getirin. Siz, birilerine güvence, birilerine tu kaka... Bizim itiraz ettiğimiz nokta bu. Yoksa, biz, efendim, siz şunu yaptınız, bunu yaptınız... ihaleler şeffaftır...

Arkadaşlar, ihale konusunda konuşursak, çok şey söyleriz. İhaleler konusunda, eğer, siz, lütfedip, bir araştırma verin. Deyin ki, ihaleler konusu için bir gündem belirleyelim. Ben, size, ihaleler konusunda, sizin duymadığınız çok şey anlatırım, belgeleriyle beraber. Ta Bingöl'deki ihalelerden, Millî Eğitim Bakanlığının ihalelerine kadar, hepsini anlatırız. Kuşadası Limanı ihalesinden... Bakın, mesela şu soruyu sorun, değerli milletvekillerime söyleyeyim araştırsınlar; İzmir'de Piyer İskelesi var, bir sorun bakayım, bu Piyer İskelesiyle ilgili en son, Sayın Maliye Bakanı ile Sayın Millî Savunma Bakanı nasıl bir protokol imzaladılar? Ben size söylüyorum. Öyle ya, siz iktidar milletvekilisiniz, Sayın Millî Savunma Bakanını da tanıyorsunuz, Sayın Maliye Bakanını da tanıyorsunuz. Niye sormuyorsunuz, ben size söylüyorum, buyurun sorun. Neyi imzaladınız? Bu protokolle, hangi aileye, ne sağladınız?

Bakın, bu, televizyon kanallarında açık artırmayla veya şeyle gösterilmiyor. Zaten, büyüklüğü fazla olanı, siz zaten yapamazsınız, televizyonda elbet göstereceksiniz; ama, birilerine bir şey yapmak için arada güzel şeyler de yapmanız lazım, tıpkı size söylediğim örnekteki gibi.

Bunlardan, arkadaşlar, sizin çoğunuzun bilgisi yok maalesef. Size bir bilgi gelmiyor, ama, biz muhalefetiz, bize geliyor, dokümanlar geliyor, bilgiler geliyor. Siz düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlar, Gasprom Türkiye'de ihaleye girecek şirketleri belirleyecek, Gasprom!

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Daha önceden yapılmış bu sözleşme.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hayır efendim. Bunu öngören kanun bu Meclisten geçti maalesef, bunu öngören; sizlerin oylarıyla geçti.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Uluslararası bir sözleşme; belki, siz de oy verdiniz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hayır efendim. Efendim, hayır diyorum, vermişsiniz diyorsunuz. Biz hayır diyoruz, eleştiriyoruz değerli arkadaşım. Bu bir kapitülasyon hakkıdır.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Bizden önce yapılmış.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hayır efendim. Bakın, Sayın Enerji Bakanı, ilk bu konu gündeme geldiğinde -tutanaklara bakarsanız- orada şunu söyledi: "Böyle bir taleple karşılaştık ve bu talebi savdık" dedi. Tutanağı vardır; lütfederseniz, ben size o tutanağı da veririm; ama, bir yıl sonra -2004'te söylüyor bunu- Sayın Bakan düşüncesini değiştiriyor.

Siz kalkıp şu soruyu da sordunuz mu acaba kendinize: Antalya'da bir otelde kamp yaptınız; kamp yaptığınız bu müteahhide, acaba, hangi ihalelerde yer aldı bu müteahhit?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, istirham ediyorum, lütfen efendim, bu konular devam edip gidecek.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Kapatıyorum.

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayınız.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bu müteahhit ihale kazanmadığı halde, ihaleyi kaybettiği halde, ilgili bakanlık olarak niçin zorla bu şirketi, ihaleyi alan şirkete ortak ettiniz? Yüzde kaç biliyor musunuz: Yüzde 50-50! Ve bu müteahhidin otelinde kamp yaptınız arkadaşlar, beş kuruş para ödemeden. Niye bu soruları kendinize sormuyorsunuz?

Ben, hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Oyunun rengini belirtmek üzere, lehte, Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Oyumun rengini belirtmek üzere, söz aldım.

Yalnız, oyumun rengini belirtmeden önce, biraz önce Sayın Bakanımız benim -şahsımla ilgili- söylemiş olduklarımı ya dikkatli takip etmediler veyahut da yanlış anladılar. Ben, öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Bu kanun teklifini, Telekomda çalışan değerli personelin bir başka kuruma gitmeden orada kalabilmesinin önünü açtığı için desteklediğimi ifade ettim ve dedim ki, keşke, bu süre beş yılla bağlı olmasa; bunu daha uzun sürelere yayalım ve bunun yanında biraz önce de söylemiş olduğum gibi bazı ilave tedbirlerle onların orada iş güvencesi içerisinde çalışmalarını sağlayalım. Bunu söylerken de, Türk Telekomu devralan Oger'in de böyle bir uygulamadan memnun olduğunu, memnun olacağını ve bunu Oger'in de istediğini, isteyebileceğini, böyle bir kanun teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesinden mutlu ve memnun olacağını ifade ettim. Bunu niye söyledim, nereden söyledim bunu; bunu, dağıtılan metinden okuyorum, buradan söylüyorum Sayın Bakanım, benim şahsî görüşüm değil. Okuyorum: "Türk Telekomun personelinin tamamının Türk Telekomda kalarak çalışmalarına devam etmesini istediği…" Devralan şirketin sahibi, şu anda Telekomda çalışanların Telekomda çalışmalarına devam etmelerini istediği bu metinde yazıyor; bu önümüzdeki metinde var. Demek ki, Oger, personelin orada çalışmasını, devam etmesini istiyor. Niye istiyor onu da söyledim demin; en azından bu beş yıllık geçiş süresi içerisinde, tecrübeli personelin en azından beş yıl kendisine hizmet etmesini, dolayısıyla, şirketin kârlılığının daha fazla olmasını arzu ettiğinden istediğini ifade ettim. Daha sonra nereden bunu çıkardım; işte "cazip hale getirilmesinin amaçlandığı, bu durumun şirket tarafından makul karşılandığı…" Bunu sizler yazmışsınız; komisyon, ilgili komisyon bu metnin içerisine bunları dahil etmiş. Şirket, bu uygulamanın makul olduğunu, memnun olduğunu ifade ediyor; yani, ben bunları söyledim. Yoksa, bunun dışında benim herhangi bir sözüm olmadı. Teklifi desteklediğimi ifade ettim. Ancak, çekincelerimi tekrar ifade ediyorum. Bu beş yıllık süre, sadece Oger'in istemiş olmasından dolayı konulan bir süredir. Bunun mutlaka uzatılması lazım. Başka ek tedbirlerle bunun desteklenmesi lazım. Yoksa, beş yıl sonra ne olacağı meçhul olan insanların beş yıl sonra pişmanlık içerisine girmemesinin tedbirlerinin alınması lazımgeldiğini ifade ediyorum.

Biraz önce Sayın Bilen de konuştu burada; "bu ihaleleri eleştirirsek, bu ihalelerle ilgili şeffaf olmadığını söylersek, bundan sonraki ihalelere girecek kurum, insan bulamayız" diyor. Şimdi, değerli milletvekilleri, bu eleştirmelerin sonucu değil midir ki, 1 300 000 000 dolara satılan TÜPRAŞ, yapılan itirazlar üzerine, bir yıl geçmeden tam 4 140 000 000 dolara satılmadı mı?! O zaman Türkiye'de hiç kimse sesini çıkarmasaydı, "bu ihale çok şeffaf, çok dürüst, çok namuslu bir şekilde yapılmıştır" deseydi ve itiraz edilmeseydi…

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Petrol fiyatları arttı.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, itiraz edilmeseydi, TÜPRAŞ o gün -yüzde 67,6'sı- 1 300 000 000 dolara satılmıştı Sayın Milletvekilim. Bakınız, bu itirazlardan, bu eleştirilerden dolayı TÜPRAŞ yeniden ihale edildi. Yüzde 51'i 4 140 000 000 dolara gitti. Tam, bu ülke 3 milyar dolar para kazandı arkadaşlar, değerli milletvekilleri.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Sizin döneminizde değil…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Eğer… Bakınız, o TÜPRAŞ'la ilgili ilk basın toplantısını yapan benim.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) -  Konjonktür!.. Konjonktür!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu 1 300 000 000 dolar TÜPRAŞ'ın gerçek değeri değildir diyen milletvekili benim. Daha sonra 14,76'sını Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşıyan ilk milletvekili benim. Benim vicdanım sızladı…

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - "Ben, ben" yok; "biz, biz…"

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kan ağlıyorum… Hepimizin aynı durum içerisinde olması lazım değerli milletvekilleri. Bu fakir milletin, bu garip gurebanın servetleriyle, biriktirdikleri paralarla bu TÜPRAŞ tesisi yapılmıştır. Üçbuçuk yıllık iktidarınız döneminde var mı bir tesisiniz, var mı bir eseriniz allahaşkına; koyun ortaya!..

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Eser sensin!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Siz, geçmiş dönemlerde yapılan dev eserleri bile doğru dürüst özelleştiremeyip, doğru dürüst satışını bile yapamadınız.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) -  3 katı arttı; demagoji yapıyorsun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bütün ihaleler ile şaibeler ortalarda ve Sayın Başbakan geçen gün diyor ki: "Burnuma pis kokular geliyor…"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Kandoğan, buraya AK Partiyle geldin!

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, oyunuzun rengini belirtecek misiniz efendim?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Belirtiyorum… Belirtiyorum…

Sayın Başbakan, geçen…

BAŞKAN - Bakınız, Sayın Kandoğan… Bir dakika, müsaade edin efendim.

Bakınız, 1 dakikalık süre vereceğim ve otomatik olarak kapandığında, tekrar açmayacağım. Lütfen, oyunuzun rengini belirtiniz ve konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başbakan, geçen, AK Parti il başkanlarının bulunduğu bir toplantıda "burnuma pis kokular geliyor" dedi. Sayın Başbakan söyledi bunu. Yani, bu ülkenin Başbakanı "burnuma pis kokular geliyor" diyebiliyorsa ve yapılan ihalelerle ilgili olarak bu kadar şaibe ortalıkta dolaşıyorsa, yapılan bu ihalelerin şeffaf olduğu noktasında hiç kimse gelip bu kürsülerden bir şey söyleme hakkına sahip değildir.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Ne alakası var?! Burnunu tıkasa daha mı iyi olurdu?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, çekincelerimle beraber, bu kanun teklifinin orada çalışanların haklarını bir nebze olsun muhafaza ettiği için oyumun renginin "kabul" olduğunu ifade ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Tasarının tümünü…

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Efendim?..

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, bir konuyla ilgili düzeltme yapmak istiyorum. Sayın Kılıçdaroğlu, bizim Antalya'da milletvekili arkadaşlarımızla beraber kalmış olduğumuz otel ödemeleriyle alakalı bir iddiada bulundu. Bununla ilgili bir düzeltme yapmak istiyorum.

BAŞKAN - 69'a göre, buyurun.

Kısa bir teknik açıklama rica edeyim.

Sayın Fatsa, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

EYÜP FATSA (Ordu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

1074 sayılı Telekom çalışanlarıyla alakalı bir kanun teklifini görüşüyoruz. Elbette ki, bu kanun teklifiyle alakalı arkadaşlarımızın görüş, düşünce ve eleştirilerine saygı duyarız. Karşılıklı olarak, iktidar ve muhalefet, bu konudaki düşüncelerini paylaşıyorlar. Bu da olması gereken işin tabiî seyridir; ancak, Sayın Kılıçdaroğlu, biraz önce özelleştirmeler ve ihalelerle ilgili düşüncelerini Genel Kurulla paylaşırken, AK Partinin Grup olarak Antalya'da bir otelde yapmış olduğu bir toplantıda otele oradaki yapmış olduğu toplantının ücretlerini ödemediğini, bunu bilabedel, ücretsiz olarak bu toplantıları gerçekleştirdiği gibi bir ifadede bulundu. Eğer Sayın Kılıçdaroğlu'nun elinde onu teyit eden belgeler varsa, bilgiler varsa, lütfen, kamuoyuyla beraber paylaşsın. Bu büyük bir iddiadır. Bu iddiayı kabul etmemiz mümkün değildir. Sayın Kılıçdaroğlu'ndan bu konuyla ilgili net ve doğru açıklama bekliyoruz; bir.

İkincisi; Partimiz, Grubumuz, gerek Antalya'da gerekse Kızılcahamam'da yapmış olduğu bütün programların ücretlerini ödemiştir. Bunun bütün belgeleri de… Ben, buraya çıkmadan önce de, bu programın sorumlusu arkadaşlarla görüşerek geldim ve asla böyle bir şeyin söz konusu olmadığını, programı organize eden ve ödemeyi yapan arkadaşlarımız teyit etmişlerdir.

Dolayısıyla, ben, Partimizi zan altında bırakan bu açıklamayla ilgili Sayın Kılıçdaroğlu'ndan bir düzeltme beklediğimizi huzurlarınızda ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sözünü geri alsın.

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) - Faturaları görelim!..

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Fatsa.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu ve 3 milletvekilinin; 406 Sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı: 1074) (Devam)

BAŞKAN - Bir açıklamanız var mı Sayın Başkan, bir teknik açıklama mı yapacaksınız; öyle bir bilgi geldi.

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Sayın Başkanım, bir noktaya açıklık getirmekte fayda var. Ben daha önceki aldığım sözde de ifade ettim. Bu, aslında, Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısının içerisinde, komisyon çalışmalarıyla birlikte kabul edilmiş olan 69 uncu maddenin, ayrıca teklif olarak gündeme getirilmesi. Bugün bunu görüşüyoruz.

Hükümet tasarısında bu süreyle alakalı bir teklif yoktu, bir madde yoktu. Bu, alt komisyon çalışmaları sırasında, -tüm taraflar, sendika temsilcileri de dahil olmak üzere- alt komisyondaki çalışmalar esnasında dört yıl olarak, karşılıklı mutabakatla birlikte, alt komisyonda, Sayın Nusret Bayraktar'ın başkanlığında, İstanbul Milletvekilimizin, dört yıl olarak belirlenmişti; üst komisyonda da beş yıl olarak, en son çıkarıldığı şekli, Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısının komisyonda çıkış şekliyle belirlenmiştir, teklif olarak buraya gelmiştir.

Bunun üzerinde çok duruldu; ama, şunu ifade etmekte fayda görüyorum: Tabiî ki, karşıdaki ihaleyi alan şirketin çalıştırmayı kabul etmemesi durumunda, zaten bu insanların beş yıllık bir süre içerisinde çalışması söz konusu değildir. Bu, açık da bir şeydir. Siyasî olarak tartışma konusu yapmanın çok anlamlı olduğunu ben düşünmüyorum. Bu, biraz da teknik bir konudur; ama, netice itibariyle, aksi takdirde, şu anda çalışanlarımızın yarın dilekçesini verip havuza geçmesi durumunda, kamu kurum ve kuruluşlarına geçiş hakkı vardır. İfade etmekte fayda gördüm.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Fatsa konuşmanızla ilgili olarak söz talebinde bulundu ve konuşmasında, Grup olarak yapmış oldukları AK Partinin bütün toplantılarında ücretlerin ilgili kurumlara ödendiğini ve bu hususta herhangi bir şey olmadığını söyledi. Tahmin ediyorum, konuşmalarınız arasında, konuşmalarda belki eksik, yanlış anlaşılacak yönlere gitmiş olabilir. Sayın Fatsa bu hususta sizin de bir açıklama yapmanızı istirham etti. O konuda bir açıklama yapacaksınız tahmin ediyorum.

Buyurun, mikrofonunuzu açıyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ücretsiz kaldınız diye bir ifade kullanmadım; ama, o anlama gelen bir ifade kullanıldıysa, bu yanlış. Ben…

HASAN AYDIN (Giresun) - "Beş kuruş para vermeden" dedi.

KEMAL KALIÇDAROĞLU (İstanbul) - Evet, anladım, affedersiniz…

BAŞKAN - Arkadaşlar  dinleyelim.

Buyurun…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Ben, bu iktidar döneminde hemen hemen her büyük ihaleyi alan bir kişinin otelinde kalındığını, bunun etik olarak da doğru olmaması gerektiğini… (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET IŞIK (Konya) - Bırak allahaşkına akşam akşam…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - İki, bir şey daha söyleyeyim efendim, itiraz etmeyiniz efendim. Bir şey daha söyleyeyim; eğer Sayın Fatsa lütfeder bu faturayı da bize gösterirse…

AHMET IŞIK (Konya) -  Laf mı bu ya?!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - …çok mutlu oluruz.

EYÜP FATSA (Ordu) - Hay hay, memnuniyetle… Memnuniyetle…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

AHMET IŞIK (Konya) - Ayıp, ne böyle ya?!

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım…

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, ne böyle allahaşkına?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - "Söylemedim" diyor.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri… Arkadaşlar…

AHMET IŞIK (Konya) - Her gün bir isnat!

BAŞKAN - Sayın Işık… Sayın Işık…

Sayın Kılıçdaroğlu konuşmasında ücretsiz olarak bir yerde kalındığını söylemediğini açıkça ifade etti ve zabıtlara geçti arkadaşlar. "Böyle bir şey  kullanmadım" diyor. Eğer sehven kullanılmış bir kelimeyse tashih edilmiş vaziyettedir.

Evet, teklifin tümünü oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklif kabul edilmiş ve yasalaşmıştır; hayırlı, uğurlu olsun.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, saat 21.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 20.01


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.04

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Gündemin 5 inci sırasında yer alan, Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066) (x)

ÊBAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 1066 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, AK Parti Grubu adına Ankara Milletvekili Mehmet Zekai Özcan, Anavatan Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş; şahısları adına, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi, Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in söz talepleri vardır.

Tasarının tümü üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri; önemli bir tasarıyı görüşüyoruz. Bu tasarının çıkışı biraz gecikmeli gelmiştir. Tasarının genel gerekçesine baktığımız zaman, 2000 ve 2001 yıllarında ortaya çıkan ekonomik krizlerin bu tasarının gelişine neden olduğu yazılı. Hemen genel gerekçeyi okuduğumuzda, 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ekonomik krizlerin ülkemizin ekonomik ve sosyal yaşamında ciddî boyutlarda olumsuzluklar yarattığı ifade edildikten sonra, 2002 ve 2004 yıllarında SSK ve Bağ-Kurun prim gelirlerinin yüzde 74 oranında düştüğünü ifade eder.

Şimdi, değerli arkadaşlar, önce kendimize sormamız gereken bir soru var. 2000 ve 2001 yıllarında ekonomik kriz çıkıyor. AKP 2002'nin sonunda iktidar oluyor. 2005 yılını bitirdik, 2006'nın şubat ayındayız. 2001 yılında ortaya çıkan ekonomik krizlerin sonucunu gidermeye çalışıyoruz!.. Acaba İktidar Partisi niçin bu kadar gecikti?.. Yani, bu insanlar perişan oldu, olağanüstü faiz yükleri geldi, bazıları gidip bankalardan kredi çekip borçlarını ödemeye kalktılar; ama, şimdi biz bu tasarıyı gündeme getiriyoruz!

Daha önce, hatırlarsanız, AKP'nin iktidar olduktan sonra getirdiği ilk yasalardan birisi, adına vergi barışı kanunu dediğimiz vergi affıydı. O da 2000 ve 2001 yıllarındaki ekonomik krize dayanıyordu. Peki, o zaman belki de ilk sorulması ve yanıt istenmesi gereken bir soru var; vergi barışı yasasıyla beraber sosyal güvenlik primleriyle ilgili af niçin eşzamanlı gelmedi? Bu, ciddî bir aksaklık. Belki şu olabilir: "Efendim, biz o dönem uygun görmedik." Aslında gecikmesinin temel nedeni, IMF'nin izin vermemesi. Bakın, 2005'in ekim ayında bu tasarı sevk edildiğinde IMF karşı çıktı. Oturuldu uzun uzun görüşüldü, IMF ikna edilmeye çalışıldı. IMF'nin

istemlerine paralel bir tasarı Parlamentoya sevk edildi ve bu tasarıyı şimdi görüşüyoruz.

Değerli milletvekilleri, tasarıda şöyle bir uygulama var; bugüne kadar cumhuriyet parlamentolarında örneği olmayan bir af uygulaması var. Af uygulaması şu: Deniyor ki "100 000 YTL'nin üstünde prim borcu olanlarla 100 000 YTL'nin altında prim borcu olanlara ben farklı standartlar getireceğim."

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir insanın prim borcu varsa, bunun için farklı standart getirmeye kimin ne hakkı var? Borç borçtur. Borcunu ödememiş, faizi zaten istiyorsunuz. O zaman, eğer bir af uygulaması getiriyorsanız, prim borcu olan herkese eşit getirin, insanlar bundan faydalansın. Hayır diyorsunuz, 100 000 YTL'nin üstünde borcu olanlara ayrı, 100 000 YTL'nin altında olanlara ben ayrı uygulayacağım... Bu, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı arkadaşlar. Geçmişte, aynı uygulamalar, af bağlamında değil de başka tür aflarda, özellikle adlî suçlarla ilgili aflarda, bu tür eşitsiz uygulamalar Anayasa Mahkemesine gitti, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Şimdi burada bu standardı getirmeye ne hakkımız var?!

Şimdi, geliyorum değerli arkadaşlar, kendi içinde bir başka çelişki daha var. Deniyor ki, "biz bilançoyu alacağız…" Bu kanunda bir de formül getiriliyor. Doğalgaz formülü değil tabiî bu formül. Bu da ilk sefer af yasasıyla gelen bir formül, enteresan bir formül değerli arkadaşlar.

Şimdi, deniyor ki bu formülde, dönen varlıklar eksi stoklar bölü kısa vadeli yabancı kaynaklar işlemi sonunda bulunacak oran yüzde 50'nin altında olursa, çok zor durumda kabul edeceğiz bu kişiyi. Yüzde 50'nin altında olmazsa bu aftan yararlanamayacak.

Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, yani yüzde 49 olsa, geçmiş olsun; yüzde 50 olsa yararlanabilirsin. Şimdi, bu ne tür bir af, anlamak mümkün değil. Böyle bir şeyi niçin yaparız; anlamak mümkün değil. Böyle bir şeyi niçin yaparız anlamak mümkün değil.

Şimdi, deniyor ki, efendim -Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken- durumu iyi olanı ben niye aftan yararlandırayım?.. Bilançosu iyi, durumu da iyi, parayı yatırsaydı, benim onu ayrıca aftan yararlandırmama ne gerek var?.. Haklı bir gerekçe; ama, bunu söyleyebilmeniz için o mükellefin 2000-2001 sonrası bilançosuna bakmanız lazım. Öyle ya, krizden o mademki etkilendi, o krizden etkilendiği tarihteki bilançoya bakalım, bu formülü uygulayalım, durumu kritikse faydalansın. Hayır diyor tasarı, ben, en son verdiği bilanço neyse bu kanun  çıkmadan önce, ona bakacağım. İyi de, o tarihte bu adam gitti İstanbul yaklaşımından yararlandı, bankalarla, oturdu masaya, pazarlık yaptı, iflastan kendisini zor kurtardı, bugün, hafif sırtını düzeltmiş, siz diyorsunuz ki, sen düzeldin artık, sen aftan faydalanmayacaksın!.. Ee, şimdi, arkadaşlar, bunun adalet neresinde?! Böyle bir adalet, böyle bir af anlayışı olabilir mi?!

Bir başka şey: Eğer, Adalet ve Kalkınma Partisi böyle bir af anlayışına sahipse aynı uygulamayı niye vergi barışında yapmadınız?.. Orada da yapsaydınız, orada da mükellefler devlete olan yükümlülüklerini yerine getirmiyorlardı, orada da insanların bilançoları vardı. O zaman, bu çifte standardı niye yapıyoruz biz?.. Bu da bir başka uygulama değerli arkadaşlar.

Şimdi, bilanço nerede; bilanço vergi dairesinde, SSK'da, Bağ-Kurda bilanço yok, kimse oraya bilanço vermez. Af nasıl uygulanacak; efendim, bunlar, önce gidilecek vergi dairelerinden alınacak bilançolar, formüllere bakılacak, onu Maliye çıkaracak -çünkü, Maliye, bilançoları SSK ve Bağ-Kura gönderemez, vergi mahremiyeti var, bilançoları gönderme şansı yok- yazı yazacak, bak bakayım bilançoda bunun durumu nedir diye; oradan gelecek yazılar, burada affa girip girmediğine karar verilecek ve ona göre de bir uygulama yapılacak.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir yasanın her şeyden önce uygulanabilir olması lazım. Bir yasanın her şeyden önce anlaşılabilir olması lazım. Eğer, siz, yeni bürokratik işlemlere yol açıyorsanız, yeni bir sürü bürokrasi yaratıyorsanız, bu, ileride pek çok sorun yaratır. Kaldı ki, aranızda çok değerli işadamları var. Bilançoların nasıl düzenlendiğini hepimiz biliyoruz. Bankadan kredi alınacaksa, bilanço bankaya verilirken çok güzel gösterilir. Ama, bu mükellefin durumu gerçekten iyi mi? Hayır. Gerçek durum nedir? Gerçek durum, her zaman Maliyeye verdiği bilançoya yansımaz ki. İnsan her zaman zor durumda olmayabilir. Zor durumda da olabilir. Hatırlarsanız, banka bilançoları yayınlanırdı, bankaların hepsi kârlı görülürdü; ama, Maliyeye verdikleri bilançolarda bütün bankalar zararlı görünürdü. Hangi bilançoya inanacaksınız?

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Mükellefler de öyle, kredi almak için şişirirler.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Mükellefler de aynı, dediğiniz gibi, kredi almak için çok iyi bilanço verir bankaya; ama, öbürü ayrı.

Şimdi, zor bela bilançosunu güzelleştirip bankadan kredi alacak kişiyi cezalandırıyoruz, sen aftan yararlanamazsın diyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu, doğru bir uygulama değil. Doğru bir uygulama değil.

Bir başka konu, değerli arkadaşlar. Dedik ki, gelin bunu kaldıralım, 100 000 sınırını da kaldıralım, vergi barışında ne yaptıysak, mükellefler aynı koşullarda sigorta, Bağ-Kur affından da yararlansınlar. İnsanlara işkence çektirmeyelim. Vergi dairesiydi, sigorta müdürlüğüydü, Bağ-Kurdu, buralarda mekik dokumasın bu insanlar. Yok bilançosunu yeminli malî müşavir tasdik etti, yok serbest muhasebeci malî müşavir tasdik etsin mi etmesin mi, bunlarla uğraştırmayalım. Kişi gitsin, borcu neyse borcu hesaplansın, yasaya göre faiz isteniyorsa faizini de tahakkuk ettirin, taksiti var, ödesin ve bu iş bitsin. Ama, diyorsunuz ki, hayır, biz, illa mükelleflere, sigortalılara işkence çektireceğiz!.. Anlamak mümkün değil.

Bir başka şey: Şimdi, düşünün değerli milletvekilleri, beni bir işadamı olarak düşünün. Ben, devlete olan yükümlülüğümü yerine getiriyorum; prim borçlarım olmuş, gitmişim başvurmuşum; demişim ki, benim borçlarımı taksitlendirin. Ben, devlete, iyi bir vatandaş olarak, sigorta prim borçlarımı ödemek istiyorum. Taksitlendirme yapılmış, altı ayını ödemişim; vergi barışı çıkmış, sigorta af yasası çıktı, diyorum ki, arkadaş, en azından, ödediğim taksitleri de dikkate alarak, bu af yasasından ben de faydalanayım. Bu yasa tasarısı diyor ki: Hayır, sen faydalanmayacaksın, ödediğinle kal, ödemeseydin arkadaş; ödedin, artık, sen, o faizi maizi, onu sırtına çekeceksin; ancak, bundan sonra, bu kanun çıktıktan sonra, ben, ondan sonraki taksitler için sana bu kanunu uygularım. Şimdi, arkadaşlar, iyi niyetliyi, bakın, iyi niyeti cezalandırıyoruz, kötü niyeti ödüllendiriyoruz. Bu kişi gidip başvurmasaydı, iyi niyetle borcunu ödemek için taksit talebinde bulunmasaydı, hem mevcut taksitini hem borcunu ödemeseydi, o adam aftan daha fazla yararlanacaktı; ama, maalesef, yapılan uygulama, tam tersi bir uygulama.

Bir başka önemli nokta şu: Bu tasarıyla, ilk sefer yeni bir düzenleme daha geliyor; deniyor ki: Sen, Bağ-Kur ve SSK prim borcunu tam ödeyeceksin; evet; normal primlerini de zamanında ödeyeceksin; evet; ödemezsen yararlanamazsın; evet, doğrudur; ama, vergi borçlarını da aksatmayacaksın, vergiyi de aksatmayacaksın, KDV'ydi, geçici vergiydi, Gelir Vergisiydi, Kurumlar Vergisiydi, onları da aksatmayacaksın; aksatırsan, kusura bakma, sen bu aftan yararlanamazsın diyor. Şimdi, arkadaşlar, bunu biz niye çıkarıyoruz?!

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Bağ-Kur için var mı bu?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Var, var, hepsi için var.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - 100 000 YTL'yi aşanlar    2 655 kişi…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bakın, arkadaşlar buradalar, gelirler cevap verirler.

Bir kişi için bile olsa Değerli Milletvekilim, bırakın hepsini, bir kişi için bile böyle bir şey yapılsa, haksızlıktır bu.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Doğru; ama, yok.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Dolayısıyla, Parlamentonun, haksızlıkları giderme gibi bir iradesi var; bu iradeyi sergilemesi lazım. Eğer, bir yanlışlık varsa, bir haksızlık varsa, bir eşitsizlik yaratacak bir işlem varsa; biz, bu işlemi gidermek zorundayız. Bununla ilgili, CHP Grubu olarak, biz, önergelerimizi hazırladık. Umuyorum ve diliyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi de önergelerini hazırlar ve biz, bunu, vergi barışında ne yaptıysak, burada da aynı uygulamayı yaparız, sigortalı, Bağ-Kurlu gider prim borcunu öder; ödemezse de kusura bakma arkadaş, sen aftan yararlanamazsın diyebilelim. Vergiyle bunun ne anlamı var?.. Düşünün, bir kişi, af çıkmış…

Peki, şunu diyebilir: Ben, şu SSK, Bağ-Kuru tam yatırayım, borçlarımdan da kurtulayım, emekli olma hakkımı kazanayım en azından, zamanı gelince vergi borcumu da öderim. Aksatabilir onu, bu affı kaçırmamak için. Öyle bir çıta koyuyorsunuz ki, adamın bunları aşma şansı yok. Plan Bütçe Komisyonunda, gerçi, bazı taksitleri belli dönem aksatırsa hakkı kaybolmasın diye bir esneklik sağladık; ama, bu esnekliğin, 60 ay gibi bir sürede, her zaman aksayacağını kabul etmemiz lazım. Bu zorluğu, bu kişilere -bu kadar ciddî zorlukları- yaratmamamız lazım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, sadece bu da olsa gene iyi. Bir şey daha getiriyoruz: Aksatırsa hem aftan yararlanamıyor hem de eğer, devlet yardımı ve teşviki almışsa, onları da, diyoruz ki "artık geçmiş olsun, devlet yardımı da alamazsın, teşvik de alamazsın." Yani, hani "vur deyince öldür" denir ya, tam, vur deyince öldürüyoruz adamı. Bunun adına af denilmez; bunun adına, işverenlere ve Bağ-Kurlulara nasıl işkence yapabiliriz; bunun adı o. Bunu yapmaya bizim hakkımız var mı değerli arkadaşlar?! Ya, bunun adı afsa doğru dürüst yapalım, bu işi uygulamaya koyalım; bu insanların da en azından hayır duasını alırsınız. Dersiniz ki, bir tasarı çıktı, bizim lehimizedir bu tasarı, gidip borçlarımızı ödeyelim. Faizse faiz… Çünkü, faizsiz değil. 60 aya kadar uzatılıyor; ama, uzatılan süre içerisinde kişiden faiz de alıyor, alması da gerekir; ama, siz aftan yararlanamazsınız… Bakın, primini ödeyeceksin, taksitini ödeyeceksin, vergilerin tamamını ödeyeceksin, ödemezsen, affın gittiği gibi, bir de teşvik almışsan, teşvik de elden gidiyor. Şimdi, düşünün, bir kişi düşünecek, ya, ben 60 ayda, eğer aksatırsam bunu, mevcut teşviklerim de elden gidecek, en iyisi ben aftan yararlanmayayım diyecek adam. Dolayısıyla, bizim, bu tasarıyı sağlıklı tahlil etmemiz ve sağlıklı yasalaştırmamız gerekiyor.

Bir başka konu, değerli milletvekilleri: Bugüne kadar çıkan bütün af yasalarında devlete karşı yükümlülüğünü yerine getiren vatandaşların tamamı enayi konumuna konulmuştur. Kişi ne zaman borçlarını ödemişse, arkadan çıkan afla, biz, bu insanı cezalandırıyoruz.

Plan ve Bütçe Komisyonunda şöyle bir önerimiz oldu; dedik ki: Gelin, bir de bunun aksini yapalım. Vergisini, nasıl, zamanında ödeyenler zaman zaman plaketler alıyorlar, Maliye Bakanları bu insanları kısmen de olsa onore ediyor, defterdarlar onore ediyorlar, vergi başkanları onore ediyorlar; ama, sigorta primini, Bağ-Kur primini zamanında ödedi diye kimseyi kimsenin onore ettiği yok. Dedik ki: Madem böyle bir af yasası çıkarıyorsunuz, gelin, ilk kez cumhuriyet tarihinde, yükümlülüklerini zamanında yerine getiren insanlara da bir kolaylık sağlayalım. Önerdiğimiz model şu değerli arkadaşlar; dedik ki: Primini zamanında yatırmış, bu yasanın çıktığı tarihe kadar primini zamanında yatırmış, aksatmamış insanlar, bir yıl süreyle, eğer hastalanır hastaneye giderlerse, bunlardan ilaç katkı payı almayalım, devlet olarak almayalım. Hastalanmazsa zaten bir sorun yok. O da çok komik bir rakam; ama, hiç değilse, adam diyecek ki, yahu, devlet beni adam yerine koydu; ben, bak, işçinin primlerini zamanında ödedim, kendi Bağ-Kur primimi zamanında ödedim; demek ki, devlet beni de hatırlıyor, diyor ki, yahu, evet, bak, bu insan iyidir; dolayısıyla, eğer bu hastalandığında, eşi, çocuğu hastalandığında yüzde 20 ilaç katkı payını devlet benden almıyor. Dolayısıyla, devletin bir vergi prim kaybı da olmayacak, hastalandığı zaman alınmayacak bu; bunu önerdik.

Arkadan bir şey daha önerdik; dedik ki: Bu insanlar eğer pasaport alırlarsa, bir defaya mahsus, bu insanlardan pasaport harcı almayalım. Ne olacak, çok büyük bir rakam değil bunlar; ama, bu insanlar devlete bir kadirşinaslıkla bağlanmış olacaklar.

Şimdi, bunun da önergesini verdik Plan ve Bütçe Komisyonunda; ama, maalesef, kabul ettiremedik. Eğer, lütfeder, bizim önergemizi kabul ederseniz… Değerli arkadaşlarım, iktidar  kanadındaki arkadaşlarım da önerge hazırlayabilirler, belki, bizim hazırladığımız önergeyi yetersiz; ama, daha farklı, daha iyi boyutlarda bir önerge hazırlayabilirler; ona da şükran duyarız; ama, en azından, devlete karşı yükümlülüklerini yerine getiren insanların bir şekliyle ödüllendirilmesi lazım.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Katılıyoruz…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bunu ödüllendirelim, bu insanları küstürmeyelim devlete karşı.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Bence de…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bu insanları, her seferinde enayi konumuna koyuyoruz.

Şimdi, öyle bir toplum yarattık ki, ya, nasıl olsa af çıkar, ben ödemeyeyim… Bir bakıyorsunuz, hep aynı şey oluyor, "nasıl olsa" dediğimiz olay, her iktidar değiştiğinde bir af çıkıyor. Ee, yükümlülüğünü yerine getirene, bir bakıyorsunuz, yok.

Benim tanıdığım bir firma var değerli arkadaşlar. Bu tasarı görüşüldüğünde, muhalefet partisi olarak bize bir yazı yazmış, diyor ki: Bilmem kaç yüz milyar lira borcu var bu firmanın -üretim yapan, o ekonomik krizde büyük olaylar yaşayan, işçileri çıkaran; ama, daha sonra durumu İstanbul yaklaşımıyla  kurtaran, ihracattan sonra biraz gelişen- ve prim borcunun 3 katı faiz ödemiş arkadaşlar, prim borcunun 3 katı! Af çıkacak deyince, adam neredeyse ağlayacak; ya, peki, ben, prim borcunun 3 katını niye ödedim?!

Şimdi, arkadaşlar, eğer inanmazsanız, lütfen, çevrenizdeki işadamlarına sorun, işçi çalıştıran işadamlarına sorun. 50-60 kişi… Bakın, bu insan, çalıştırdığı 50-60 kişiyi kayıtdışı çalıştırmıyor; çünkü, onların hakkı var bende diyor; ben, onların çoluk çocuğuna yarın nasıl bakacağım, onlar emekli olacaklar, onların çoluk çocuğu hastalanacak, tedavi olacak; ben kayıtdışı çalıştırırsam o insanın yüzüne bakamam diyor; ama, devlet olarak biz bu adamı küstürüyoruz.

Dedik ki, bu insan eğer zamanında başvurmuşsa, primlerini de ödemişse, gelin, baştan itibaren bu da bu aftan faydalansın. Niçin cezalandırıyoruz bu insanları?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) -  Bağlıyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, tasarıya genelde olumlu bakıyoruz; ama, tasarının aksaklıklarını, bu alanda uzun süre emeği olan bir arkadaşınız olarak sizlere sunmaya çalıştım. Eğer, lütfedip tasarıyı daha da olgunlaştırırsanız, güzelleştirirseniz, kendi insanımızın gönlünü kazanmış oluruz, kendi insanımızı kazanmış oluruz; insanlarımız daha iyi üretim yapmış olurlar, kendi ülkesine, en azından, daha iyi bağlanmış olur, affın bir anlamı ve bir tutarlılığı olur.

Ben, bunu sizin vicdanlarınıza teslim ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Mehmet Zekai Özcan.

Sayın Özcan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Borç faizlerinden sonra, sosyal güvenlik açıkları Türkiye'nin en büyük açığını oluşturmaktadır. Sadece 2005 yılında bütçenin yüzde 16'sı, 16,1'i sosyal güvenlik açığıdır; 23 300 000 000 civarında.

Borç faizlerinin ekonominin iyileşmesiyle hızı düşerken, ne yazık ki, sosyal güvenlik açıkları, maalesef, aynı süratle yükselmektedir. Bu bakımdan, sosyal güvenlikte bugüne kadar yapılan birçok borçlanma yasası ve af çıkarılmıştır. Türkiye'nin en büyük sosyal güvenlik kurumu olan SSK'da üç kez genel hizmet borçlanması, 13 kez de borçlanma yasaları çıkarılmıştır. Aynı şekilde, Bağ-Kurda da çıkarılmıştır.

Burada, şunu söylemek gerekir ki, primini düzenli ödeyenler ile bazı yasalarla kolaylaştırılmış şekilde ödeyenler arasında ciddî bir adaletsizlik oluşturmaktadır. Hem adaletsizlik oluşturmaktadır hem de sosyal güvenlikte sigorta mantığına da aykırıdır.

Bu bakımdan, bugün, görüşeceğimiz tasarı, geçmiş uygulamalardan oldukça farklıdır. Bir defa, öncelikle söylemek gerekir ki, bu bir af yasası değildir. Sayın Kılıçdaroğlu, üzerinde, ısrarla af yasası olduğunu söylüyor. Burada, af yasasıyla ilgili hiçbir hüküm yoktur; çünkü, hiçbir prim alacağının aslı terkin edilmemektedir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Vergi aflarında da bu yok.

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Sadece, gecikmeyle ilgili uygulamadan farklı bir uygulama yapılmaktadır, 1999'dan önce kendi mevzuatları içerisinde değerlendirilmekte, 1999 sonrası ise, TÜFE uygulaması getirilmektedir.

Şimdi, bunun gerekçelerini söylemek gerekirse; birincisi, ekonomik gerekçelerdir. Bunlar, biliyoruz, 1999-2001 yıllarında Türkiye ciddî kriz yaşamıştır ve Türkiye'de orta sınıf dediğimiz esnaf vatandaşlarımız kepenk kapatıp, ilk defa, protesto için sokağa çıkmıştır. Bu geniş kesim, primini hiç ödemeyenlerle, zaman zaman ödeyenlerin sayısı 2 150 000 kişidir. Bunlar, sosyal güvenlik çatısı dışına çıkartılmış ve sağlık hizmetinden yararlanma imkânından mahrum edilmiştir.

İkincisi, demin muhalefet partisinin değerli konuşmacısı söyledi, bu sadece ekonomik gerekçelerle çıkartılmamıştır, gecikmesinin sebebi de doğrudur; çünkü, bu yasanın esas çıkış sebebi, AK Parti Hükümetinin hazırlamakta olduğu, emeklilik sigortası ve genel sağlık sigortasına ilişkilidir.

Şimdi, bildiğiniz, Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığı yerine tek bir kurum oluşmaktadır, tek bir emeklilik sistemi getirilmektedir. Tabandaki prim ve prim oranı aynı olacaktır. Çalıştığı süre sonunda herkes aynı emekli maaşı alacaktır ve herkes eşit sağlık hizmeti alacaktır.

Şimdi bu sisteme geçerken, geçmişte şu veya bu şekilde primini ödeyemeyen vatandaşlarımızın sosyal güvenlik çatısından mahrum olmaması için yeniden bir yapılandırmaya ihtiyaç duyulmuştur; işin esas gerekçelerinden biri budur.

Yapılan düzenleme, sadece borçların yapılandırılması değil, bundan sonra da borcunu ödeyen ve ödeyemeyenler için daha kolay primini ödeme imkânı getiren birçok düzenleme yapılmıştır, onları da sayacağız.

Şimdi, sosyal güvenlik açıklarının bir nedeni de, prim tahsilat oranındaki düşüklüktür. Sosyal Sigortalar Kurumu, 1950 ile 2000 yılları arasında, ortalama prim tahsilat oranı yüzde 80'dir. Son beş yıla baktığımızda, genelde yüzde 81,5; özel kesimi düşünürsek yüzde 83,5'tur ve SSK'da prim tahsilat oranı da, hiçbir zaman yüzde 70'in altına düşmemiştir. Yalnız, bazı beklentiler bunu düşürdüğünü görüyoruz; mesela, 1991'de genel seçim ve af beklentileri bunu yüzde 70'lere kadar çekebilmiştir.

SSK'nın toplam alacağı, 31.3.2005 tarihi itibariyle 5 025 000 000 YTL'dir. Bağ-Kurdaki tahsilat oranına baktığımızda, Bağ-Kurun 1981-2000 yılları arasındaki ortalama tahsilat oranı 69,5, yalnız son beş yıla baktığımızda bu oran yüzde 60'a düşmüştür.

Bağ-Kurdaki tahsilat oranında zaman zaman çok düşmeler olmaktadır, yüzde 50'nin altına düştüğü dönemler de olmuştur. Bugün için Bağ-Kurun açığı 6,9 milyar YTL, fakat, prim alacağı 16,7 milyar YTL'dir.

Şimdi, bu yapılanmada iki yol izlenmiştir. SSK'da 100 bin YTL'nin üstü ve altı diye iki kategoriye ayrılmıştır. Tabiî, burada tenkit konusu olmuştur. Aslında bu, adaletin yerine getirilmesi bakımından son derece önemlidir. Bu kapsama girenler sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası, idarî para cezaları, sosyal yardım zammı, özel bina ve ihale konusu işlerde asgarî işçilik farkı, topluluk sigortası ve 2002 ile 2005 yılları arasındaki isteğe bağlı sigortalıların fark ödemesidir.

Özellikle, burada idarî para cezaları konusunda bir tereddüt olmuştur; fakat, bu idarî para cezalarının tabiî ki, yine, asıllarında herhangi bir indirim olmamıştır. Şimdi, buradaki dosya sayısı 1 446 000 civarındadır, SSK'nın borçlu dosya sayısı. Bunun yaklaşık 20 YTL civarında, yönetim kuruluna yetki verdiğimizde yaklaşık yüzde 60'ı zaten tasfiye edilmektedir.

Biz, 100 000 YTL üstü diye düşündüğümüzde işveren sayısı 2 655'tir. Bunların borcu ise, toplam borç içerisinde yüzde 44'tür. 100 bin YTL'nin altındaki borç tutarı da yüzde 56'dır. Dolayısıyla, 2 650 civarındaki mükellefin farklı tutulmasındaki esas gerekçe, bunların, gerçekten, primini ödemeyip başka alanlarda kullanıp kullanmadığını ölçmek içindir ve bu, doğru bir tespittir. Ben, bunu biraz sonra da açıklayacağım. Şimdi, bu son 5 yılın değerlendirmesine baktığımızda, 1 yıldan az olan alacak miktarı yüzde 31'dir. 1 ile 5 yıl arasında yüzde 59; 5 yıldan fazla olanlar ise yüzde 10'dur. Şimdi, 100 000 YTL üzerindeki prim borçlarının hangi sebepten ödenmediği araştırılmaktadır. Finansal analizlerde de kullanılan bilimsel metotlara göre yapılacak hesaplamalar sonucu çok zor durum hali tespit edilmesi halinde yüzde 10 ile yüzde 30 civarında bir terkin yapma imkânı verilmektedir. Şayet çok zor durum haline girmemişse, o zaman, uzun taksit imkânı kendisine verilmektedir ve burada, tabiî ki, bunların borç hesabı mevzuata göre yapılmaktadır. Bu 100 000 YTL prim aslıdır; yani, yaklaşık 200 000 YTL civarındaki borçlu olanlardan bahsediyoruz. 100 000 YTL'nin altındakiler ise 31.12.1998'e kadar SSK'nın mevzuatına göre hesaplanıyor, ondan sonra da TÜFE uygulanıyor ve bunlara da yüzde 30 civarında bir terkin yapılıyor. Burada 100 000 YTL üzerindeki borç asıllarında Gelir, Kurumlar ve Katma Değer Vergisi yükümlülüğünün istenmesi de normaldir; çünkü, bunlar, devletin eşit ödenmesi gereken vergileridir ve eğer biz bunu tekrar buraya koymazsak, yeni çıkarılan vergi barışı sebebiyle tekrar bir beklentiye girme durumu ortaya çıkabilir. Her iki kategoride de, biz, devlet yatırım teşviklerinden yararlanma imkânını ancak prim borçlarını taksitlendirmesi halinde kabul ediyoruz; etmediği takdirde hem prim borcunu ödemeyecek hem devletin nakdî teşviklerinden yararlanacak gibi bir durum ortaya çıkmaktadır ki, bunun haklı bir tarafı yoktur.

Bağ-Kura gelince… Hiç ödeyemeyenlerin borcuna baktığımızda yüzde 23'tür. Borçlular yüzde 41, borçsuzlar yüzde 36'dır; yani, toplam 3 367 000 mükellefin dağılımı bu şekildedir. Bir başka deyimle, borçlu ve hiç primini ödeyemeyenlerin payı yüzde 63,6'dır; yani, yüzde 64 civarındaki mükellef ya primini hiç ödememiş ya da borçlu durumdadır. Bu da, belirttiğim gibi, 2 150 000 kişi civarındadır. 1972-80 yılları arasında primini ödeyemeyenlerin sayısı 20 000, 80-84 arasında 60 000'dir. Dolayısıyla, 72-84 yılları arasında 80 000 kişinin borcu 1,5 milyar YTL'dir.

Peki, buradan ne bekleniyor? Bağ-Kur, yaklaşık, her yıl 70 000 kişiyi emekli yapmaktadır. Bu getirilen yapılandırmada yaklaşık 500-600 bin civarındaki Bağ-Kurlunun müracaat edebileceğini ve bunun sonucundan da 300 000 kişinin bu taksitlendirmeyi sürdürebileceğini; yani, bu sosyal güvenlik çatısı altına girebileceği tahmin edilmektedir. Bu, oldukça ciddî bir rakamdır; yani, 300 000 kişinin  tekrar   sosyal   güvenlik çatısına  girmesi   -ailesiyle birlikte- ve sağlık hizmeti alması çok önemlidir. Bu yapılanma sonucu, 2006 yılında, yaklaşık 30-35 bin emekli bekliyoruz. 2007'de 20 000, 2008'de de 15 000; yani, yaklaşık olarak üç sene içerisinde 70 000 ilave bir emekli Bağ-Kura katılma ihtimali vardır.

Burada 14 700 YTL'yi ödeyen, hiç prim ödemeyen Bağ-Kurlu emekli maaşını almaya hak kazanmaktadır. Bu, çok önemlidir. Eğer, hayırdua varsa, bu, burada vardır. Bu 14 700 YTL'yi peşin ödeyebileceği gibi, taksitle de ödeme imkânı vardır, 1 ile 5 sene arasında taksit yapma imkânı da vardır. Bu, birinci sene yüzde 5, ikinci sene yüzde 6, üçüncü sene yüzde 7, dört ve beşinci sene aynı şekilde devam etmektedir.

Şimdi, burada, üzerinde durmamız gereken bir husus… Bağ-Kur, bugün, topladığı primleri, ödediği sağlık hizmeti ve emekli sigortasını düşündüğümüzde, ancak yüzde 37'sini karşılıyor; yüzde 60'ından fazlasını ise devlet transfer ediyor; yani, bu genel bütçeden aktarma yapılıyor. Şimdi, böyle bir kurumun, biz, aktuaryasını yükleniyoruz ve diyoruz ki: "Siz, 14 700 YTL ödemek suretiyle emekli olacaksınız." Peki, emekli olduklarında ne yapacak esnaf kesimi; ikibuçuk sene içerisinde bu ödediği 14 700 YTL'yi geri alacak. Tarım kesimi ise, ikibuçuk sene içerisinde bu ödediği 8,5 milyon YTL'yi geri alacak. Dolayısıyla, burada, Bağ-Kurlular adına oldukça önemli bir şanstır, kullanmaları gerekmektedir. Burada, tabiî, yaş durumu da gerekiyor. Bugünkü kademeli geçişte 47 yaşında olması gerekiyor erkeklerin, kadınların 43 yaşında olması gerekiyor. Tabiî, Bağ-Kurlunun başka bir durumu da var; bu kısmî emeklilik dediğimiz onbeş sene prim ödemek şartıyla da emekli olabiliyor. Yine, yaş koşulu var. Bugün geçiş olarak 57-53 diye söyleyebiliriz.

Şimdi, Bağ-Kurlu, aynı zamanda, bu 14 700 YTL'nin veyahut da daha sonraki borçluysa, daha düşük borcu varsa, bu borcun yüzde 25'ini peşin ödediği takdirde, doğrudan sağlık hizmeti alabilmektedir veya taksitlendirdiği takdirde, 4 taksitini ödediği takdirde, yine sağlık hizmeti alabilmektedir. Halbuki, bugünkü sistemle, Bağ-Kurlu, Bağ-Kura kaydolan bir kişi, ancak sekiz ay prim ödedikten sonra sağlık hizmeti alabilmektedir; yani, bu tasarı, aslında, Bağ-Kurluların lehine getirilmiş olmaktadır.

Burada şunu da belirtmek istiyorum: Tabiî, acaba daha kolaylaştırmak imkânı var mıdır; daha kolaylaşması mümkün değildir değerli arkadaşlarım; çünkü, bugünkü sistemde geriye doğru değil ileriye doğru gittiğimizde, bir Bağ-Kurlunun emekli olabilmesi için 95-100 bin YTL prim ödemesi gerekmektedir; ama, Bağ-Kurun yasalarındaki boşlukları da dikkate aldığımızda, 14 700 YTL bu yapılanmayla beraber ödemek suretiyle emeklilik hakkı kazanmaktadır. Arada oldukça çok büyük bir fark vardır.

Şimdi, burada bir şey daha söylemek istiyorum. Bu tasarı, bir borçlanma yasası değildir; bunun üzerine vurgulamak istiyorum; yani, geriye doğru bir borçlanma hükümleri getirmemektedir; ama, şu sorulabilir: Geri borçlanma yok da, Bağ-Kurda niye geriye doğru borçlandırıyorsunuz diyebilirsiniz. O, Bağ-Kurun yasasındaki boşluktan kaynaklanmaktadır; yani, biz, bu tasarıyı çıkarmasak da, Bağ-Kurlu, mevzuatı içerisindeki faizleri ödemek suretiyle de bu haktan yararlanma imkânına kavuşmaktadır; yoksa, biz, bir yasal değişiklik yaparak bir borçlanma yasası çıkarmıyoruz. Belirttiğim gibi de, bir af yasası kesinlikle değildir. Zaten, bundan sonra, yeni emeklilik sistemiyle, bunların tarihe karışacağını ve bir daha gündeme gelmeyeceğini diliyorum.

Burada, hem SSK'lı hem Bağ-Kurluya bu yasa çıktıktan sonra, iki ay içerisinde kurumlarına müracaat etme hükmü getirilmiştir. Burada, yönetim kurullarına da bir ay bunu düzenleme imkânı getirilmiştir ve önemli değişikliklerden birkaç tanesini söylemek istiyorum; çünkü, arkadaşlarımız da diğer maddelerde konuşabilir. Bu yeni düzenlemelerden bir tanesi, biliyoruz ki, bu prim borçlarının artmasının sebebi, prim borcunu bir gün dahi geciktirse, zamanında ödemeyen kişiye, bir de yüzde 10 gecikme zammı uygulamaktayız. Tabiî ki, zaten primini ödemekte güçlük çeken vatandaşımızı, yüzde 10 gecikme faizini de üzerine bindirdiğin zaman, bunu daha ödeyemez hale getirmektedir. Bugün ekonomik göstergelerin de iyi olduğu göz önüne alınarak, biz, bunu, yüzde 3'e düşürdük, ilk üç ay yüzde 3 yaptık ve bu oranı, Bakanlar Kuruluna yüzde 1'e kadar düşürme yetkisi verdik; yani, bu gecikme faizini yüzde 1'e kadar düşürmek için Bakanlar Kuruluna yetki verdik.

İş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle, işverenlerin, ödemekte olduğu tazminat niteliğinde borçları vardı. Bunlara da 36 ay taksit imkânı getirdik. Yine, bu borçlu işverenlerin banka mevduatlarının haczi konusunda banka genel müdürlüklerini muhatap aldık.

Burada borcunu iyiniyetle -bundan sonraki dönemi söylüyorum- ödemek isteyen işveren olup da, teminat gösteremediği de göz önüne alınarak dedik ki yönetim kurullarına, teminat mektubunun tamamını almanıza gerek yok. Yüzde 50'ye kadar bir yetki verdik.

Bağ-Kurda, ödenen primlerin mahsup sistemini değiştirdik; çünkü, bu yüzde 10 gecikmeyi her seferinde yüklenmek suretiyle borçlar artıyordu. Bu değişti.

Yine, üç aylık prim borçlarını  kurum tarafından kendilerine bildirme yükümlülüğü getirdik. Eğer üç ay içerisinde ödemediği takdirde Tebligat Kanununa göre tebligat çıkarılacak, ancak ondan sonra icra takibine geçilme hükmünü getirdik.

Yine burada ilgililerin, kamu denetim elemanları ile sigorta müfettişleri ve sigorta yoklama memurlarına, Bağ-Kura kayıt ve tescili olup olmadığının araştırılması yetkisini verdik. Beş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özcan, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Evet, diğer maddelerde de arkadaşlarımız konuşacaktır muhakkak. Ben, bu tasarının özellikle 2 100 000 Bağ-Kurluyu ilgilendirmesi ve 1 400 000 civarındaki sigortalıların dosyasını ilgilendirmesi ve bunlara kolaylık getirmesi bakımından çok önemli bir yasa olduğunu  düşünüyorum ve sadece bu yapılanmadan değil, bundan sonra da primleri ödeme bakımından kolaylık getirdiğini ve yeni bir düzenleme olduğunu, onun için hayırlı olmasını diliyor; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş.

Sayın Sarıbaş, buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hakikaten çok önemli bir tasarı hakkında, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, benden önce konuşan iki değerli sözcü, Sosyal Sigortalar Kurumumuzun içinden gelen, genel müdürlüğünü yapan, teknik detaylarını bilen arkadaşlarım olunca, ben sivilden gelen, serbestten gelen bir arkadaşınızım; ama, onlar, herhalde SSK veznesine hiç prim ödemediler. Ben, yıllarca SSK veznesine bizzat prim ödeyen biriyim.

Değerli arkadaşlar, hakikaten, ülkemizde 2000-2001 yılında yaşanan krizler esnafımızın belini bükmüş, yaklaşık olarak 800 000 esnafımızın kepenk kapatmasına vesile olmuş. Bu arada, o gün babasından, dedesinden kalan birikimleriyle sanayici olmaya kalkan, işadamı olmaya kalkan, yatırım yapan insanlarımız da, o krizin etkisiyle fabrikalarını kaybetmişler, işlerini kaybetmişler; SSK'ya, ilgili kurumlara milyarlarca lira borç takarak, büyük bunalımlar içerisinde kendilerini toparlamaya çalışıyorlar.

Daha önce, 2003 yılında, bildiğiniz gibi, SSK borçlarını da, Bağ-Kur borçlarını da yeniden yapılandırma noktasında bir çalışma yapmıştık. Ancak, görünen o ki, henüz, bir yıl evvel, birbuçuk yıl evvel yaptığımız çalışmadan bir netice alamadık. Netice alamayışımızın sebebi, bu kanun taslağını hazırlayan arkadaşlarımızın SSK'da uzun yıllar genel müdürlük yapmanın ve kurum taassubunu aşamamanın sıkıntılarını yaşıyoruz.

Değerli arkadaşlar, ben hukukçuyum. İçinizde işadamı arkadaşlarımız var, bu işi bilen arkadaşlarımız var. Şu tasarıda 1 inci maddeyi okuyup, anlayıp, ortaya koyacak, buna göre borcunu hesap edip "benim, haa bu tasarıdan faydalandığım nokta şu. Şu kadar faydalandım. Üstünü de tedarik edip, gidip yatırayım" diyecek bir tane işadamı, bir tane SSK'ya prim ödeyen veya Bağ-Kura prim ödeyen insan, Türkiye'de bulamazsınız. Yok; çünkü, yazılış biçiminden hesaplama biçimine, değerlendirme biçimine kadar, o kadar teknik, o kadar detaylı yazılmış ki, âdeta, ya bir yapılandıralım, ama, aslında hiçbir şey yapmayalım; AK Parti Hükümeti, biz, yapılandırdık mı; evet, yapılandırdık; esnafımıza, sanayicimize kolaylık getirdik mi; evet, getirdik; ama, işin esasında hiçbir şey getirmedik mantığıyla hazırlanmış bir tasarı. Bunu daha evvel yaptık arkadaşlar; 2003 yılında yaptık ve netice alamadık. Bağ-Kur borçlarını yapılandırdık; Sayın Maliye Bakanım bilir, Sosyal Güvenlik Bakanım yok ama, SSK borçlarını da yapılandırdık. Bir netice alamadığımız için bugün 16 katrilyon lira, yeni parayla 16 milyar Yeni Türk Lirası bu kurumun alacağı var; 5 katrilyon lira, 5 milyar Yeni Türk Lirası SSK'nın alacağı var; bunlar ödenmemiş. Daha önceki yapılandırmadan faydalananların oranı yüzde 22.

Şimdi, Sayın Zekai Özcan Bey, geldi, burada bir sürü rakamlar verdi; hepimizin kafası karıştı. Bu rakamlar zaten ilgili kurumun internet sitesinde var. Ben, uzmanıma dök dedim; 5 dakikada döktü getirdi. Ben, bu rakamları duymak istemiyorum. Ne yapacağız; bu, bir sorun, evet sorun. Şimdi deniliyor ki, biz af yasası çıkarmıyoruz, yeniden yapılandıracağız. Çıkaramazsınız ki, IMF koymuyor zaten; IMF bar bar bağırıyor, affedemezsiniz diyor.

Şimdi, 5 000 000 Bağ-Kurlu var. Adam hayatı boyunca üç ay muhtar olmuş, dört ay muhtar olmuş, Bağ-Kura kaydolmuş veya bir yerden geçerken bir limitet şirkete yönetim kurulu üyesi olmuş, Bağ-Kurlu olmuş. Adam çobanlık yapıyor, iflas etmiş, cebinde para yok. Köyde muhtar; ama, üç ay yapmış. Şimdi adama diyorsunuz ki, ben seni yapılandırıyorum, parayı yatır. Nereden yatıracak; arkadaşlar, olmayan şeyi nereden yatıracak?! Yok adamın yok, bunların çoğu yok, iflas etmiş, bitmiş. Aslında bunların sigortalılığını kaldırıp terkin etsek, borçlarını terkin edip sigortalılıklarını iptal etsek, adamlara hayretmiş olacağız. Bu hayrı yapalım. Haa, bir şey söyleniyor; efendim, borcunu yatıranlar var. Evet, doğru, vefakâr, cefakâr, malını mülkünü satan, gerektiğinde varlıklarını satıp devlete olan borcunu sadakatle ödeyen insanlar var. Onlara da başka kolaylıklar getirelim. Nasıl getirelim; bundan sonraki ödemelerinde, SSK ödemelerinde, yüzde 10 destek primi verelim; onlara da mükâfat olarak yüzde 10 düşürelim. Ne yapıyoruz biz; bütçeden senede 25 katrilyon lira SSK, Bağ-Kura keş para vermiyor muyuz; veriyoruz. Ee keş vereceğimize, dolaylı yoldan verelim, onları teşvik edelim, destek olalım; ama, yine, ilgili yere verelim. Yatırımın, işletmenin hiç değilse bir kısmını, keş vereceğimize, bu yolda sağlamış olalım. Sosyal adalet dediğimiz, gelir dağılımında eşitlik dediğimiz şey, var olanlardan, durumu iyi olanlardan alıp, fakir fukaraya sosyal olarak destek olmak değil mi? Ee bunlara da destek olmuş olalım. Bu parayı, vergileri sonuçta kimden topluyoruz; geliri olan insanlardan. Gerçi, şimdi, geliri olanlardan toplamıyoruz, olandan da, olmayandan da yüzde 73 dolaylı vergi alıyoruz; ama, farz et ki, geliri olanlardan topladığımız vergiyi, işte bu zor duruma düşmüş fakir fukaranın borçlarını ödeme yolunda sosyal olarak kullanalım. Ne yapalım; keş vereceğimize, bunların borcunu kapatıcı bir noktada, hiç değilse bunlara destek olacak şekilde, bu 25 katrilyonu bu kanaldan verelim, bu insanları da rahatlatalım.

Yani, demek istediğim şu, arkadaşlar: Çok kolay bir formül öneriyorum. Hiç, böyle, uzun uzun maddelere, kurum taassubuyla hareketlere falan gerek yok. Eğer biz gerçekten esnafımızı, eğer biz gerçekten SSK'ya borcu olan insanlarımızı rahatlatmak istiyorsak, belirlenen tarihten geriye doğru, asıl borçlarına 2005'in TEFE rakamını uygulayarak hesaplayalım, 36 aya mı böleriz, 60 aya mı böleriz, 25 aya mı böleriz, bölelim, yapılandıralım, bu iş bitsin. 4 satırlık bir madde arkadaşlar. Yani, 4 satırla bunu halledelim. Bunu böyle halledersek ne olur; borcunu yapılandırdığımız insanlar, en azından, o maddeyi okudukları zaman, borçlarının hangi döneme ait olduğunu, ne kadar TEFE uygulanacağını bilirler, kendi hesaplarını yapıp ona göre iki ay içerisinde tedarikine bakarlar, yoluna, yöntemine bakarlar. Şimdi, bu yasayla ne yapacaklar; ne yapacaklar ben söyleyeyim: Önce, bir tane muhasebeci bulacaklar, zor durumu ispat edecekler ya! Ondan sonra, muhasebeciye diyecekler ki, yahu, ben zaten iflas ettim, dört senedir şirkete gitmiyorum, işletmeye gitmiyorum, evrakım yok, kaydım yok, hele sen bana biraz evrak tedarik et. Ne yap; bilançolar hazırla. Ne yap; defterler tanzim et. Uydurmasyon birtakım evraklarla başlayacaklar işe. Zaten, o muhasebeciye verecekleri para, bu evrakları tedarik etmek için, hiçbir gerçek payı olmayan evrakları tedarik etmek için verecekleri para, ya ceplerinde var ya yok. Diyelim ki, bunu tedarik ettiler. Ondan sonra, kurumların yönetim kurullarına, zor durumu ispat etme mükellefiyetleri başlıyor. Ondan sonra, bizlere gelecekler, sizlere gelecekler "ya, bu kurumda hiç tanıdığınız yok mu; il müdürünü tanıyor musunuz veya yönetim kurulu üyesini tanıyor musunuz; şu, bana bir zor durum kararı verse" diye, tavassutlar, aracılar kullanmaya başlayacaklar. Onu da aşarlarsa, o bürokratın insafına bağlı olarak, zor durum kararı alacaklar. 1995 yılında borcu olan biri, 1998 yılına kadar normal gecikme cezalarını, 1998'den 2004'e kadar TEFE, 2004'ten 2005'e kadar da ÜFE olmak üzere… Peki, ne ödeyecek; normalde gecikme cezalarıyla ödese, yüzde 1 238 gecikme cezası ödeyecek. Bu bulduğunuz sistemle, 1995'te borcu olan öderse ne ödeyecek; 100 000 YTL'nin altındaysa yüzde 961, 100 000 YTL'nin üstündeyse -yani, zor durumunu da ispat ediyorsa- yüzde 945 ödeyecek. Yani, arkadaşlar, şimdi, yüzde 1 238'i ödeyememiş de, yüzde 961'i mi ödeyecek veya yüzde 945'i mi ödeyecek?! Benim borcum 99 000 lira, bir arkadaşımın borcu 101 000 lira; ya, onunla benim aramdaki 2 000 lira için mi bu ayrıma tabi tutuyorsunuz?! "Efendim, parası vardı da, belki başka kanallara yatırdı ise, bunu bir tetkik edelim, değerlendirmeye tabi tutalım..." "Ee, bunun parası var da, siz, şimdiye kadar, icra işlemleriyle bu işletmelerden bir netice alamadınızsa, bir kurulun değerlendirmesiyle mi çıkaracaksınız bunu?! İcra memurunu götürmüşsünüz, adamın işyerine götürmüşsünüz, evine götürmüşsünüz, fabrikasına götürmüşsüz; 1995'ten beri herhalde durmadınız, kurum durmadı. Peki, götürmüş, alamamış, bulamamış da, yani, bu belgeler, sahte belgeler tanzim edilir, yüzde 30 değerlendirmeye tabi olursa mı bulacaksınız?! Böyle bir şey yok arkadaşlar!

Bakın, samimî söylüyorum, genelini görüşelim de… Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız burada yok. İnşallah salı günü döner maddeler üzerine. Bunu değiştirelim; yani, bunu tahsil edilecek bir hale getirelim. Kolaylık yapacaksak vatandaşa, yapalım.

Çevrenizde Bağ-Kurlu arkadaşlar vardır. Mahalle bakkalları var. Allah için, hangisinin ödeme gücü var?! Kirasını veremiyor, elektriğini veremiyor. Şimdi, kirayı veremeyip tahliye mi olsa, işyerini mi kaybetse iyi yoksa Bağ-Kura… "Lanet olsun, emekli olmayayım tek; ama, hiç değilse, çoluğumun nafakasını kazanıyorum burada" diyor.

Mahallenizde muhtarlar var. Bir dönem adam muhtar olmuş; üç ay, beş ay, bir sene, iki sene. Yapmışız Bağ-Kurlu. Limitet şirkete ortak olmuş. Haberi bile yok adamın. Almışlar elinden belgeyi -ailenin büyüğü- adamı limitet şirkete ortak yapmışlar; adam olmuş Bağ-Kurlu. Beş sene sonra, Bağ-Kur "sen Bağ-Kurlusun, şu kadar para vereceksin…" Yahu, adam, benim öğle yemeğim yok kardeşim, sen deli misin; ne Bağ-Kurlusu, ne borcu diyor.

Şimdi bu insanlar... Bu, 16 katrilyon lira boşa birikmemiş. "Şimdi yapılandıralım…" Yapılandıralım; ama, gerçekçi bir şey yapılandıralım. Ülkenin gerçeğine, ülke insanlarının gerçeğine, onların gördüğü zaman anlayacağı, adam bulmayacağı, tavassut kullanmayacağı, muhasebeci aramayacağı, sahte evrak tanzim etme yollarına düşmeyeceği, böyle adam gibi bir yapılandırma yapalım ve rahatlatalım. 2003'te Bağ-Kuru yapılandırdık arkadaşlar. O zaman ben de AK Parti sıralarındaydım. Bölgemizdeki Bağ-Kurlu borcu olanlardan hiç kimse memnun oldu mu?! Hiçbir esnaf derneği, hiçbir sivil toplum örgütü bu yapılandırmadan hoşnut kaldı mı; hayır, kalmadı "böyle bir yapılandırma olmaz, biz bunu kabul etmiyoruz" dediler ve kimse de borcunu yatıramadı. Yatıramadı derken, devlete isyan edip yatıramadı değil; yok ki yatırsın. Olmayan şey yatırılmaz arkadaşlar. Benim cebimde 50 000 lira varsa, siz 100 000 lira ver deseniz, vallahi veremem, billahi veremem. Veremez!.. Hırsızlık mı yapsın adam yani. Yok. Muhtarlık yapmış bir dönem; ama, şimdi davar yayıyor, çobanlık yapıyor adam. Nerden verecek?! Veremiyorsa... 25 katrilyon para veriyorum keş olarak Bağ-Kura, SSK'ya Hazineden, bütçeden. O halde onların borcunu da aradan çıkartmış olalım, dolaylı yoldan verelim. Hiç değilse, sosyal devletin gereğini, olandan aldığım vergiyi olmayanın refahına yansıtalım. Ne var bunda?! Sonuçta bu para çıkıyor bütçeden. Bunları halledelim, sorunu çözelim.

Yani, ben bunu, AK Parti bunu yapmadı, yapmadı diye suçlayarak söylemiyorum; ama, hakikaten bir vatandaş olarak diyorum ki, bu sorunu çözelim.

Şimdi, Zekai Bey söyledi, dedi ki: "Efendim, bu işte kurumlar bu kadar açık veriyor, kendi giderlerinin şu kadarını karşılamıyor." Doğru, çok doğru. Bunlar yapılandırılacak, on senedir söyleniyor; ama, hiç kimse yapılandırmıyor; kusura bakmayın, üç senedir, üçbuçuk senedir AK Parti de yapılandırmıyor. Bakın bir tasarı geldi Meclise. Kaç ay oldu; bildiğim kadarıyla geçen sene nisan, mayıs aylarında geldi; bir senesi doldu, komisyonda bekliyor. Niye yapılandırılmıyor?.. IMF'ye diyet mektubu diyorum ben ona, siz stand-by diyorsunuz; aslında diyet mektubu, doğrusunu söyledim. Sürçülisan oldu; ama, hakikaten diyet mektubu. Diyet ödediğimiz o mektupta diyoruz ki, SSK'da şunları şunları yapacağız. Kaçıncı stand-by, yedinci mi sekizinci mi bilmiyorum, ama hepsinde var bu, hepsinde bu taahhütte bulunmuşuz. Bırakın siz IMF'yi, bunu yapmamız gerektiğini zaten rakamlar gösteriyor; yani, bunu yapılandırmamız gerektiğini, bu reformu yapmamız gerektiğini, artık, devletin topladığı vergilerden sosyal güvenlik açıklarını kapatma sisteminin dünyada kapandığı bir yöntem, kapandığı bir yol olduğunu, zaten bütün dünya, aklı başında olan herkes söylüyor. Niye yapmıyoruz peki üç buçuk senedir? Niye yapmıyoruz?!.. Çok mu zor? Yani, yapamamamızın sebebi ne?

"Şimdi, efendim, kurumları birleştireceğiz…" Geçenlerde de söyledim; arkadaşlar, üç hastadan bir sağlam çıkmaz. Üç tane, bütçesi bozuk, yönetimi bozuk, sistemi bozuk, sosyal adaleti bozuk üç tane hasta kurumu yan yana getireceksiniz, bir sağlam kurum olacak; yok böyle bir şey! Üç hastadan bir sağlam olmaz. Yeni bir şey yapacağız, yeni bir şey olmalı, adı yeni, sistemi yeni, çağdaş, gelişmiş ülkelerde olan bir sistemi yeniden kurmalıyız ve kurumlar da, diğer kurumları da buna entegre edip bunun arasında eritmeliyiz. Başka bir şey yapamayız. Ama, yapalım.

Tek başına iktidar dediğiniz şey, tek başına iktidar gücü, evet, istikrar gücü; ama, bu reformları da yapan güç demek. Yani, bu millet, tek başına iktidarı verirken, bunu istediğiniz gibi kullanın, bu süreleri har vurun harman savurun diye falan vermedi. Ne diye verdi; koalisyonların çözemediği, 90'lı yıllarda çözülmeyen bu temel sorunları çözün, adam bir gibi anayasa yapın, sivil bir anayasa yapın, bu ülkenin çatışmacı anlayışından, öteleyici anlayışlardan uzak, herkesi kucaklayan, herkese inanç özgürlüğü, teşebbüs özgürlüğü, teşebbüs hürriyeti veren bir anayasa yapın dedi, size bu sayıyı veriyorum dedi, bozuk düzeni değiştirin dedi, ahlaksız düzeni değiştirin dedi, gelir dağılımındaki eşitsizliği kaldırın dedi, fakir fukaranın derdine merhem olun diye verdi çoğunluğu, bu yetkiyi. Biz ne yapıyoruz şimdi; ne olduğu anlaşılmayan, okuduğun zaman ne getirip ne götürdüğü bilinmeyen, vatandaşı kandırmaya yönelik, popülist "efendim, işte, biz, esnafımızın borçlarını yapılandırdık" anlayışıyla, aslında hiçbir yapılandırma getirmeyen... Yani, yüzde 1 200 gecikme cezalı şeyi yüzde 961'e düşürmekle adama dağ mı bağışladınız, bağ mı bağışlıyorsunuz yani. Adam onu ödeyememiş, bunu nasıl ödeyecek? Yüzde 961 gecikme cezalı, ana borcun üstüne koyarsanız, kim öder bunu arkadaşlar? Neyle ödeyecek? Adamdan alacağınız neyi var? Elli defa icra götürmüşsünüz, zaten alamamışsınız adamdan; canını mı alacaksınız?! On defa daha yapılandırın... Haa, ben diyorum ki, bunu yapalım. Nasıl yapalım; adamın ödeyebileceği şekilde yapalım. Ödeyemeyene de... O 25 katrilyon bütçeden verdiğim para üzerinden ödeyelim; ama, sosyal adaleti sağlayalım. Ödeyenlere haksızlık olmaz mı; onlara da bir yenilik yapalım, bundan sonraki ödemelerinde teşvik primi verelim devlete borçlarına sadakat olarak ödedikleri için, yüzde 10 indirim yapalım, onları da hazineden sübvanse edelim, yapalım yani. Bunu yaparsak, toplumun bu esnaf  kesimimizi…

Arkadaşlar, hiç Siteler'e gittiniz mi bilmiyorum; gidin Siteler'e. Bakın, bu Siteler çok önemli, bunların yüzde 90'ı AK Partiye oy verdi. Vallahi kan ağlıyorlar, billahi kan ağlıyorlar. Bırakın Bağ-Kuru, şeyi, adam, yanında çalışan çırağın haftalık parasını veremiyor, haftalığını veremiyor, mal satamıyor. Şimdi, bu adama diyorsun ki, senin borçlarını affetmiyorum, yeniden yapılandırıyorum, yüzde 1 250 faizle değil de, yüzde 961 faizle bunu ödeyeceksin, bak, ödemezsen teşvikten de faydalandırmam. Vergini ödemezsen de olmaz. Ne yapacak bu adam, yani, ödeyecek mi al ödemiyorum diyecek, yapılandırmazsan yapılandırma, bildiğin kadar yap" diyecek, devletine isyanı da artacak.

Onun için, gelin, asıl borçlarını 2005 TEFE'sinden, TEFE üzerinden geriye doğru adamın borcunu -yaşlı, gençliğe göre zaten o şeyi artar- yarım maddelik -vallahi yarım satır tutar- yarım satırlık bir düzenleme yapalım; insanlara da diyelim ki: Artık, bunu yatırın, bir daha olmayacak, bak, yeniden yapılandırma esas kanunu geliyor sosyal güvenliğin, hele o kanun çıktıktan sonra, artık, bu mümkün olmayacak; olmaması lazım. Bak, bunu halledelim, bu yarayı kesip atalım, toplumu rahatlatalım. Benim önerim bu. Olmayacak şeylerle ne Meclisi oyalayalım ne milleti oyalayalım.

İşte, yazmış adam "biz, Yıldızeli'nin muhtarlarıyız" diyor. Bakın, 30 tane mühür var. 30 tane mühür… Mühürlemiş gelmişler. Diyor ki: "Bizi, zannediyorlar ki İstanbul'un mahalle muhtarıyız, mühür başı para alıyoruz zannediyorlar" diyor. "Biz geçimimizi sağlayamıyoruz bey" diyor "bari şu Bağ-Kur sigorta borcumuzu devlet yatırsa da" diyor "temel direğiyiz ya, hani, milletin" diyor "muhtar Türkiye'nin temel direği diyorlar, jandarmayı bizim eve gönderiyorlar, bizim evde yiyor yemeğini jandarma, temel direğiz" diyor "ama, benim Bağ-Kura borcum var, bunu halledin bey" diyor. Halledelim arkadaşlar, bunu halledelim.

Yine, Zonguldak'tan bir arkadaşımız yazmış, çok güzel yazmış; diyor ki: "Böyle yüzde 961'le yapılandırma falan olmaz, bunu da kimse yatırmaz" diyor. Gelin, TEFE üzerinden… Nasıl ki, daha önce, vergi borçlarını ödeyemeyenlere bir yapılandırma yaptık; aynı sistem üzerinden, 2005 TEFE'sinden geriye doğru gecikme zammı tahakkuk ettirerek, ana borçlarıyla beraber -otuzaltı ay olur, kırksekiz ay olur, neyse artık- bunu yapılandıralım, insanların da ödeyebilecekleri bir yapıya getirelim, Bağ-Kurlumuzu da, SSK'lımızı da, esnafımızı da rahatlatalım, işverenlerimizi de rahatlatalım. Sosyal devletin gereğini de yapmış oluruz, milletin arzusunu da yerine getirmiş oluruz. Ama, bir daha da yapmayalım; bir daha da yapmayalım. Zaten, herhalde, artık, dördüncü yılda, bu reform dediğiniz sosyal güvenlik tasarısını getirirsiniz, oraya da kesin hükümler herhalde koyarsınız, öyle bir bağlarsınız ki, çok nitelikli çoğunlukla ancak bu yapılandırmanın geçeceğini Anayasa da yazarız; bir daha da, kimse, yapmaya cesaret edemez. Millet de bilir ki, bu, bundan sonra bir daha yapılmayacak. Durumu iyi olanlar öder, iyi olmayanlar da sistemden çıkmak zorunda kalır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Adamın parası yoksa, ya sosyal devlet olarak, o bütçeden verdiğimiz 25 katrilyon üzerinden, adamı sosyal olarak destekler, sigortasını öderiz veya o da mümkün değilse, deriz ki ne yapalım, parası yok adamın, sistemden çıkarırız. Yani, bunlar, geçici çözümler. Zaten, bunlar, işin esası değil, çözümü değil. Çözümü olmayan şeylerle bu Parlamentoyu uğraştırmayalım. Esas işi sosyal güvenlik reformu dediğiniz -geldiğinde göreceğiz, reform mudur değil midir- ona bırakalım; ama, burada, bir maddeyle bu işi halledelim diyorum.

Hepinize, Yüce Heyetinize, bizi dinleyen vatandaşlarıma saygılarımı, hürmetlerimi sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıbaş.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.13


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.33

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

1066 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Sosyal Güvenlik Barışı Yasa Teklifi; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Hakkında Prim Barışı Kanunu Teklifi; Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, İş ve Sigorta Barışı Kanunu Teklifi; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ile 28 Milletvekilinin, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1122, 2/116, 2/124, 2/137, 2/147, 2/379, 2/399, 2/457) (S. Sayısı: 1066) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının tümü üzerinde, şahısları adına, Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Tanrıverdi, süreniz 10 dakika.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sözlerimin başında, Danimarka'daki bir gazetede, kainatın rehberi olan Peygamberimiz Hazreti Muhammet Mustafa Sallallahu Aleyhi Vesellemi hedef alan, insanlığın yüzkarası olan karikatürler yayımlandı. Bu karikatürleri yayımlayan gazeteler ve yayımlanmasına imkân veren ülkelerin yönetimleri, sadece İslam'a değil, bütün insanlığa karşı bir suç işlemişlerdir ve bütün dünya kamuoyu önünde özür dilemelidirler; çünkü, hiçbir din, hiçbir inanç, hiçbir ahlakî ve kutsal değer asla basite alınamaz, polemik konusu yapılamaz; ötekini karalayarak, küçümseyerek, hor görerek var olmaya çalışan bir hareket asla meşru olamaz ve kabul edilemez. Basın ve fikir özgürlüğünün arkasına sığınılarak yapılan bu çirkin saldırıyı, tekrar, esef ve şiddetle kınıyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, ülkemizin yakın geçmişte yaşadığı ekonomik krizin neticesinde zor duruma düşen esnafımızın, çiftçimizin, çalışanların ve işverenlerimizin sosyal güvenlik kuruluşlarına olan prim borçlarının yeniden yapılandırılması hakkındaki kanunu görüşmekteyiz.

Öncelikle şunu netleştirmemiz, ifade etmemiz gerekiyor ki, bu kanunla, bir af değil, yeniden bir yapılandırma, gecikme zamlarına ilişkin yeniden bir yapılandırma söz konusudur; primin aslı alınmakta, gecikme zamları yeniden yapılandırılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, sosyal güvenlik, tabiî, bir insan hakkı olup, devletin yapmakla yükümlü olduğu görevlerindendir; sosyal risklerin yol açabileceği gelir kayıpları ile gider artışlarının zararlarından kurtarıcı bir sistemdir; karşılaşılan zararlara karşı bireylere çalışma gücünü yeniden kazandırmayı ve insan haysiyetine yaraşır yaşama seviyesini yakalamayı amaç edinen bir sistemdir.

İnsanoğlu, yarına güvenli bakmak isteyen ve yarınından emin olma duygusunu taşıyan bir varlıktır; bunun sonucunda da sosyal güvenlik kavramını gündeme getirmektedir.

Modern anlamda sanayileşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan sosyal güvenlik, her dönem önemli bir ihtiyaç olagelmiştir; çünkü, insanın karşılaştığı risk ve tehlikelere karşı kendisini koruma hissi insanlık tarihiyle yaşıttır.

Sosyal güvenlik, bir ülke halkının  bugününü ve yarınını güven altına almayı amaçlayan ve birbiri arasında sıkı bir birlik ve uyum kurulmuş olan kurumlar bütünüdür. Bu amaçla, bugün görüştüğümüz kanun tasarısıyla, SSK'da -özel sektöre ilişkin olarak- 1 446 735 dosya, Bağ-Kurdaki 3 385 806 aktif sigortalıdan 2 187 540 borçlu yeniden yapılandırılma kapsamına alınacak ve sistemde kalması sağlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yüzbinlerce SSK ve Bağ-Kurlu vatandaşımız, ilgili kuruluşlarımıza ve Partimiz AKİM birimine, faks ve mektup yoluyla, prim borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin başvuruda bulunmuşlardır. Bütün milletvekili arkadaşlarımıza da, değişik siyasî partilere de bu yönde talepler iletilmiştir. Hâlâ, ekranı başında, uyumayan ve şu saatte, bu kanunun bir an önce yasalaşmasını bekleyen Gökçeörenliler, Alifakılılar, Yuntdağlılar, Osmancıklılar, Karacaalililer ve bir bütün Türkiye'deki çiftçimiz, esnafımız, büyük bir heyecanla bunu beklemektedirler.

Tabiî, bu yasa ne getiriyor ne götürüyor konusunda, burada, siyasî parti temsilcileri konuşma yapıyorlar. Özellikle Sayın Süleyman Sarıbaş       -gelmesini çok bekledim; ama, gelmedi, yüzüne karşı söyleyeyim istedim- vatandaşı kandırmaya yönelik popülist bir kanun olarak nitelendirdi. Oysa, bizim tarihimizde ve şu anki faaliyetlerimizde, vatandaşı kandırmaya yönelik, şu güne kadar, herhangi bir eylemimiz, hareketimiz, tavrımız olmamıştır ve bugüne kadar, üç yıllık geçmişimizde, biz, politikalarımızda kesinlikle popülist bir yaklaşım içerisinde olmadık ve olanları da sürekli bir şekilde kınadık.

Ve Sayın Sarıbaş şunu ifade etti: "Hiç Siteler'e gittiniz mi?" Biz Siteler'e de gidiyoruz, diğer esnafların bulunduğu kooperatiflerin oluştuğu sitelere de gidiyoruz, küçük sanayi sitelerine de gidiyoruz ve biz sürekli halkımızın içerisindeyiz ve halkımızın ne istediğini, ne beklediğini de çok iyi biliyoruz. Mesela, Siteler dedi Sayın Sarıbaş. Sayın Sarıbaş gerçekten Siteler'e gidiyorsa, orada, mobilya sektörünün, bizim dönemimizde, bu dönemde yüzde 46 oranında büyüdüğünü de biliyor olmalı. Mobilya sektörünün yüzde 46 oranında büyümesi Siteler'de durumun hangi noktada olduğunu çok açık göstermektedir.

Ve bütün bunlara karşılık şunu ben Sayın Sarıbaş'a ifade ediyorum: Biz vatandaşı ne kandırırız ne de sırtımızı döneriz; çünkü, biz, halka rağmen politikalar uygulamıyoruz. Sosyal tarafları sosyal ortak kabul etmiş bir partiyiz ve iktidarız; dolayısıyla, sırtımızı halkımıza dönmeyiz, kucaklaşırız ve ne de -Sayın Sarıbaş şunu kulağına küpe etsin- renk değiştirip halkın gözünü boyamayız. Dolayısıyla, böylesi bir çirkinliğimiz, kirliliğimiz söz konusu değildir. Bunları bilerek konuşmalı ve burada, buna yakışır bir şekilde ifadelerde bulunmalı.

Ve ayrıca, bu yasayla ne getirildiğini anlamamış Sayın Sarıbaş veya bir başka milletvekilimiz de çıkar aynı şeyleri ifade edecek olursa, ben, bu yasayla neyin getirildiğini, bu yasayla çiftçimize, esnafımıza, işçimize, işverenlerimize ne tür bir kolaylık sağlandığını şöyle ifade edebilirim: Bu getirilen yeni düzenlemeyle, değerli arkadaşlarım, prim alacaklarının yeniden yapılandırılması ile sosyal güvenlik kurumlarımızın mükelleflerden çeşitli nedenlerden dolayı tahsil edemediği primlerin ödenmesini kolaylaştırmak, borçluların gecikme zammı ve faiz yüklerinde, özellikle, 2000 ve 2001 ekonomik krizlerinin olumsuz etkilerinden kaynaklanan mağduriyetlerinin belirli ölçüde giderilmesi, borçluların tekrar sisteme düzenli prim ödemelerinin teşviki amacıyla, borcun ödenebilir seviyeye getirilmesi, kurumların birikmiş alacaklarının tahsil edilmesi ve yeni borç birikimlerinin önüne geçilmesi, sosyal güvenlik prim alacaklarının tahsilinde kurumların daha etkin bir takip yapabilmelerine imkân sağlanması, sosyal güvenlik reform kanunları çerçevesinde, tek çatı altında yeniden yapılandırılması düşünüldüğünden, kurumların daha sağlıklı ve sorunsuz bir başlangıç yapmaları amaçlanmıştır.

Ayrıca, bu kanun şunu kapsamaktadır: 31.3.2005 tarihine kadar tahakkuk ettiği halde, ödenmemiş olan, Bağ-Kur kapsamında takip edilen prim ve sosyal güvenlik destek primi borçları, SSK kapsamında takip edilen, kamu ve özel sektör işverenlerinin sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi, idarî para cezası, sosyal yardım zammı borçları, topluluk sigortası prim borçları ve isteğe bağlı sigorta prim borçları ile yine SSK kapsamında 31.3.2005 tarihi ve öncesinde biten özel bina inşaatı ve ihale konusu işlerden dolayı fark, işçilik tutarı üzerinden hesaplanacak borçlar yeniden yapılandırılacaktır.

Ödeme şekli taksitlendirmelerini teknik olarak Sayın Özcan burada ifade ettiler ve bu kanundan yararlanmak isteyen mensuplar, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, iki ay içerisinde müracaat edecekler ve bu süre yetersiz kaldığında, yönetim kurulları bir ay daha bunu uzatabilecekler.

Bu kanunla çok önemli bir konu getirilmekte, toplam borçlarının yüzde 25'ini peşin veya 4 taksitini carî aya ait primleriyle birlikte ödeyenler için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Tekrar ifade ediyorum: Toplam borçlarının yüzde 25'ini peşin veya 4 taksitini cari ay primleriyle birlikte ödeyenler için sağlık hizmetinden faydalanmak mümkün olacaktır. Özellikle Bağ-Kur mensubu esnafımız, çiftçimiz, bu konuda çok beklenti içerisindeydi, sağlık hizmetlerinden yararlanamıyordu. Bu şartlarda, bu sağlık hizmetinde de yararlanmış olacaklar ve bir önemli kolaylık daha getirilmekte. Halen, SSK ve Bağ-Kurda gecikme zammı oranları, değerli arkadaşlarım, yüzde 10'dur. Bu düzenlemeyle, üç aylık sürede her ay için yüzde 3 olarak bu gecikme zamları düzenlenmiştir ve bu kanunda, her gittiğimiz köyde, beldede karşılaştığımız önemli bir olay daha var. Bu olay da orada hemen karşınıza çıkar, derler ki, 2 dönüm, hanımımın üzerinde arazi vardı; bu 2 dönümlük araziden dolayı, hanımım, Bağ-Kur sigortalısı olmuş veya benim sigortamdan faydalanamıyor veya bir teyzeyle karşılaştığınızda, ben kocamın sağlık hizmetlerinden faydalanamıyorum diyor ve bütün köylerde, hemen hemen böylesi soruyla, beklentilerle karşılaştık ve halkın sesine kulak veren, kimsesizlerin kimsesi olarak kendini tarif eden partili arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız, bir duyarlılık göstererek buna da bir çözüm getirdi ve 15 inci madde, özellikle bu sorunu çözüyor. Şimdi, artık, hiç kimse, 2 dönüm tarlamdan dolayı ben kocamın sağlık hizmetinden faydalanamıyorum diyemeyecek. Daha önceki, Medenî Kanunda yapılan bir düzenlemeden dolayı, aile reisi erkek olmaktan çıktı, biliyorsunuz, aile bireyleri eşit hale geldi. Dolayısıyla, kadının üzerinde 2 dönümlük de olsa bir arazi varsa ve bu arazi bildirimini çiftçi olarak yapmışsa, otomatikman tarım sigortalısı oluyor. Dolayısıyla, sağlık hizmetlerinden faydalanamıyordu. 15 inci maddeyle, bu düzenleme de yapılıyor. Bundan sonra beyan verecek, ben çiftçilikle uğraşmıyorum diyecek. Bu beyanı doğrultusunda kurum işlem yapacak ve dolayısıyla, kocasının sağlık hizmetlerinden, o hanımefendi teyzemiz de, ablamız da faydalanmış olacak. Bu da şunu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır ki, gerçekten, AK Parti İktidarı, halkın istediğini, beklediklerini, yerine getirmektedir. Halkla kucaklaşmış bir partidir. Halkın bağrından çıkan bu parti, elbette, halka sırtını dönmez ve halkın da gözünü boyamadan politikalarını ortaya koyar, icraatlarını ortaya koyar.

Ben, sabrınızı daha fazla taşırmadan, sözlerimi burada noktalıyorum. İleriki maddelerde ihtiyaç hissedilirse, tekrar, huzurunuza çıkar açıklamalarda bulunurum.

Sayın Başkana müsamahasından dolayı teşekkür ediyorum.

Hepinize iyi akşamlar diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tanrıverdi.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü üzerindeki son konuşmacı, Sayın Erdoğan Özegen…

Buyurun Sayın Özegen. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1066 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sosyal güvenlik, insanların, bulundukları toplumlarda insan onuruna yakışır bir şekilde başka insanlara muhtaç olmadan yaşamalarının ve kişisel özgürlüklerinin teminatıdır.

Sosyal güvenlik sistemleri, toplumda yoksulluğu ve gelir dağılımındaki eşitsizlikleri, toplumsal huzuru sağlamada çok önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 60 ıncı maddesinde, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu, devletin, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alacağı ve gerekli teşkilatı kuracağı belirtilmiştir.

Ülkemizin sosyal güvenlik sisteminin ciddî sorunları olduğu hepimizin malumudur. Bugün, özellikle, sosyal güvenlik sistemimizin, finans yapısı, ülke ekonomisi üzerinde taşınamayacak bir yük haline geldiği de hepimizce malumdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarıyla, sosyal güvenlik sisteminde önemli bir yere sahip olan SSK ve Bağ-Kur finansal yapısını sorunlu hale getiren prim alacaklarının yeniden yapılandırılması hedeflenmektedir. Sosyal güvenlik sistemi ve bu sistemin unsurları, ülkemizin genel ekonomik durumundan bağımsız değildir. Bu nedenle, 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ve ülkemizin ekonomik ve sosyal hayatında ciddî olumsuz etkiler doğuran ekonomik krizler, sosyal güvenlik sisteminde de önemli tahribata yol açmıştır. Yaşanan krizlerle birlikte işletmelerin malî bünyeleri zayıflamış, üretim daralmış, birçok işyeri kepenk kapatmış, işsizlik artmıştır.

Yine, bu olumsuz gelişmelerin önemli sonuçlarından biri de işyeri sahiplerinin, işletmelerin, işverenlerin, finansal sıkıntılar nedeniyle, sosyal güvenlik kurumlarına ödemeleri gereken primlerin ödenmesinde yaşadıkları zorluklardır. Nitekim, Bağ-Kur ve SSK'ya olan prim borçları, 2002 yılından 2004 yılı sonuna kadar yüzde 74 oranında artmıştır. 2006 yılı itibariyle toplam sosyal güvenlik açıkları 20 milyar YTL'yi, yani 20 katrilyonu aşmıştır. Bu açıkların 4,6 milyar YTL'si SSK alacağı, 16,7 milyar YTL'si ise Bağ-Kur alacağıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla, SSK ve Bağ-Kurun birikmiş alacaklarının enflasyon rakamları baz alınarak güncellemesi suretiyle alacak asıllarının değerinin korunması, bunun yanında, borçluların gecikme zammı ve faiz yüklerinde özellikle 2000 ve 2001 ekonomik krizlerinin olumsuz etkilerinin bulunduğundan ortaya çıkan mağduriyetlerinin belirli ölçüde giderilmesi amaçlanmaktadır.

Diğer yandan, borçluların tekrar sisteme düzenli prim ödemelerinin teşviki amacıyla, borcun ödenebilir seviyeye getirilmesi, kurumların birikmiş alacaklarının tahsil edilmesi öngörülmektedir. Ayrıca, yeni borç birikimlerinin önüne geçilmesi ve sosyal güvenlik prim alacaklarının tahsilinde kurumların daha etkin bir takip yapabilmeleri hedeflenmektedir.

Yine, hazırlanmakta olan sosyal güvenlik reformu çerçevesinde tek çatı altında yeniden yapılandırılması düşünülen kurumların daha sağlıklı ve sorunsuz bir başlangıç yapmaları amaçlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 1066 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla amaçlanan hedeflere ulaşabilmek için bazı tedbirler alınmıştır. Yeniden yapılandırılan borçlarda yapılandırma sürecinde yapılandırma süresine bağlı taksitlendirme farkı alınarak taksitlendirilen borcun reel anlamda değer kaybına uğramamasının önüne geçilmesi düşünülmüştür. Borçluların taksit ödemelerini aksatmaları halinde, aksatılan taksitlerin, devlet iç borçlanma senetlerinin aylık ortalama faizine 1 puan eklemek suretiyle bulunacak faiz oranı üzerinden ödenmesi kaydıyla kanun hükümlerinden faydalandırılma hakkının devam ettirilmesi amaçlanmıştır. Yapılan düzenlemeden faydalanacak olanların yeni borç birikiminin önüne geçilmesi için taksitlendirme süresince tahakkuk edecek aynı türden yeni borçların ödenmesi şartı getirilmiştir. Bir başka düzenlemeyle, borçluların kanun kapsamına giren borçlarından dolayı daha önce idare ve yargı nezdindeki ihtilaflarından vazgeçmeleri suretiyle yargı organları ve ilgili kurumların yığılmış dosyalarından kurtulması, bilahara doğabilecek ihtilafların önüne geçilmesi de amaçlanmıştır.

Yapılan düzenlemelerde genel olarak mükellef yararı önplanda tutulmuştur. Örneğin, daha önce yapılandırmada Bağ-Kurluların sağlık hizmetlerinden yararlanmaları -benden önceki konuşmacı arkadaşım da bu konunun altını çizdi; bu, Bağ-Kurlular için önemli bir gelişmedir- borçlarının tamamını ödeme koşuluna bağlanmışken geçmişte, bu düzenlemeyle borçları yeniden yapılandıran sigortalılar veya bunların hak sahipleri, toplam borçlarının yüzde 25'ini peşin veya 4 taksitini cari ay primiyle birlikte ödemeleri durumunda, sağlık sigortasından yararlanabilir hale getirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada konuşan muhalefete mensup arkadaşlarımız, bu tasarının birçok yönünü eleştirmekle beraber, tasarıya destek olacaklarını beyan etmişlerdir. Şimdi, tabiî, burada şöyle bir mantık çıkıyor: Demek ki, bu tasarının, arkadaşlarımız, eleştiri anlamında, tamamını eleştirirken, diğer taraftan da "biz, bu tasarıya destek vereceğiz" derken, biraz önce bizim ifade ettiğimiz gibi, bu tasarıdan mükellef lehine çok olumlu gelişmelerin olduğunu da aslında  zımnen kabul etmiş oluyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, bu tabloya bakarken, aslında, burada arkadaşlarımızın dile getirdikleri birçok konuya ondokuz yıllık Bağ-Kur mükellefi olan bir arkadaşınız olarak ben de aynen katılıyorum. Ne yazık ki, ülkemizdeki bu sosyal güvenlik kurumlarının işte 20 katrilyona varan devlet hazinesi üzerindeki yükü bugün oluşmuş bir yük değildir.

AK Parti iktidara geldiğinde, özellikle toplumun bütün kesimlerinde, farklı alanlarda birçok sorunun yaşandığını hepimiz biliyoruz. Biz, seçim meydanlarında, işin doğrusu, vatandaşımıza pembe tablolar çizmedik; ama, onların bize güvenmelerini, ülke imkânlarını ve kaynaklarını onların lehine kullanacağımızı, dünkü gibi hortumculara değil, vatandaşın hakkını vatandaşa teslim edeceğimizi belirterek seçime gittik. Yoksa, daha önceki siyasî anlayışlar gibi, seçim öncesi "kimin kamuya borcu varsa bunu affedeceğiz" diye vatandaşa söz vererek seçim meydanından gelmedik.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; işte, bu çerçevede, işbaşına geldiğimiz günden beri, sorunlu olan alanların hepsini, ülke gerçekleri, ülkenin ekonomik tablosunu göz önüne alarak, bunları bir bir çözmeye çalıştık.

Bakınız, vergi barışı: Yine, bu vergi barışı çok eleştirildi; ama, bundan, hem mükelleflerimiz hem de devletimizin tahsil edeceği alacaklarda çok önemli bir yere geldiğimizi biliyoruz.

Çiftçi barışı: Ziraat Bankası ve Tarım Kredi borçlarını özellikle yüksek faizlerden dolayı ödeyemeyen çiftçilerimizin, Tarım Kredi ve Ziraat Bankasına olan borçlarını da, yine, bu çerçevede yapılandırarak, otuzaltı ay taksitlendirdik.

Enerji: Tarımsal sulamada, 440 000 tarımsal sulama abonemizi ve köy içmesuyu abonemizi ilgilendiren, yine, yüzde 200-300 faizlerle ödenemez hale gelen bu borçları, faizlerini kaldırarak, tarımsal TEFE anaparaya ilave edilerek, otuzaltı ay taksitlendirildi.

Burada, Kılıçdaroğlu'nun bir sözünü, ben, maddeler görüşülürken, bu konuyla ilgili, bizim Grubumuzun da, bu konuyu, aslında, değerlendirmesi gerektiğine inanıyorum; o da şudur: Özellikle "af" kelimesi arkadaşlar, bir tarafı memnun ederken, diğer tarafı mağdur eden bir kelimedir. Dolayısıyla, biz, bütün bunları, aslında, hiç kimsenin parasını af ederek, bir başkasını mağdur ederek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özegen, konuşmanızı, lütfen, tamamlar mısınız.

Buyurun.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Aslında af olarak değil, yeniden yapılandırma olarak… Sebebi de şudur: İşte, bu faizleri, vatandaşın, çoğu kez, iradesi dışında gelişen olaylardan kaynaklanan sıkıntılarıyla ortaya çıkan bu yüksek faizle katlanan borçların, faizlerini kaldırarak, özellikle ülkemizin ekonomik koşullarındaki TEFE ve TÜFE'yi anaparaya ilave etmek suretiyle, bir taraftan kamunun alacaklarının tahsili, diğer taraftan da bu durumda olan vatandaşlarımızın borcunu ödemelerine imkân tanıdığımızı düşünüyorum.

Enerji barışında bir uygulama yapmıştık. Özellikle Tarım Bakanlığına 52 trilyonluk bir kaynak aktarmak suretiyle, borcunu gününde ödeyen vatandaşlarımıza da yüzde 15 gibi bir geri iade söz konusu olmuştu. Burada borcunu gününde ödeyen vatandaşlarımıza da, gerçekten, haksızlık yapmamak adına bir düzenleme yapılabilir.

Yine, diğer sorunlu alanlardan bir tanesi de, uzun yıllar, kamu emekçilerinin, devlet memurlarının uzun süredir kendi alınterlerinden kesilen, ama, bir türlü nereye harcandığı da tespit edilemeyen 14 katrilyonluk nemasını ödemek de yine AK Parti İktidarı tarafından gerçekleştirilmiştir. Şunu ifade ederek sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, tablo ortadadır. Ülkemiz, hazinesi, ekonomisi, kasası, kesesi -Anadolu tabiriyle- dolu bir tablo almadığımızı biliyorsunuz. Elbette ki, bu yapılandırmaları yaparken çok daha iyi koşullarda bu yapılandırmaları yapmak mümkündür; ancak, bu yapılandırmaları o…

BAŞKAN - Sayın Özegen…

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım. Tamamlıyorum.

BAŞKAN - Hayır, üç, beş saniyeyi ben sizden istirham edeyim. Gazını almış giden araba gibi oldu; gidiyor otoyolda.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıncaya kadar çalışma süremizin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Özegen.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Şunu ifade etmek istiyorum arkadaşlar: Anadolu'da bir tabir vardır; deve bir  pula, yaramaz; ertesi gün, deve bin pula; çek gel oğlum... Ülkemizin imkânları geliştikçe, gönlümüz arzu ediyor ki, artık, mükelleflerimiz, insanlarımız bu tür mağduriyetlere düşmesinler, duçar olmasınlar. Ancak, elbette ki, bu yapılandırmalarda çok daha mükemmelini yapmak mümkünken, ülkenin genel ekonomik koşullarını göz önünde bulundurarak bu yapılandırmayı yapmanın, zannediyorum ki, daha sonra vatandaşa yeni bir yük yüklememek adına dürüst bir yaklaşım olduğuna inanıyorum.

Bu tasarının, Bağ-Kur ve SSK'lı mükelleflerimize ve tüm vatandaşlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyor; Yüce Heyetinizi, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti  sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özegen, teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III.- Y O K L A M A

(AK Parti sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

KERİM ÖZKUL (Konya) - Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN - Yoklamayı 20 kişi ister, 20 kişi varsanız, sayacağım; olur.

Sayın Fatih Arıkan -ismini okuduğum arkadaşlarımız otursunlar- Sayın Hakan Taşcı, Sayın Mustafa Tuna, Sayın Osman Kılıç, Sayın Ayhan Sefer Üstün, Sayın Sinan Özkan, Sayın Kerim Özkul, Sayın Zeynep Ayhan Tekin Börü, Sayın Sedat Kızılcıklı, Sayın Kerim Özkul, Sayın İsmail Bilen, Sayın Şükrü Önder, Sayın Mehmet Soydan, Sayın Fahri Keskin, Sayın Mehmet Sarı, Sayın Ali Yüksel Kavuştu, Sayın Hikmet Özdemir, Sayın Mehmet Kılıç, Sayın Abdurrahman Anik, Sayın Zülfü Demirbağ, Sayın Orhan Erdem, Sayın Süleyman Gündüz, Sayın Telat Karapınar, Sayın Cavit Torun, Sayın Recep Yıldırım.

Bu ismini kaydettiğimiz 20 arkadaşımız yoklamaya girmeyeceklerdir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, maddelere geçişten önce, malumunuz olduğu üzere, bir yoklama talebi vardır. Yeterli sayı bulunmuştur. Şimdi, bu talebi yerine getireceğim.

Yoklama talebinde bulunan ve isimleri kaydedilen arkadaşlarımız sisteme girmesinler.

Yoklama için 3 dakika süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

Çalışma süremiz de tamamlanmıştır.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bugün göstermiş olduğunuz gayret ve çalışmadan dolayı hepinizi tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum.

Ayrıca, tarihin sayfasına bir destan yazan Kahramanmaraşlıların      12 Şubat Kurtuluş Gününü bu vesileyle canı gönülden kutluyorum. (Alkışlar)

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 14 Şubat 2006 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 23.09