seher 2 0 2006-03-06T13:50:00Z 2006-03-06T13:50:00Z 66 47629 271489 Türkiye Büyük Millet Meclisi 2262 636 318482 10.6626 Comments 0 6 nk 6 nk 0 MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 22                         CİLT: 110 YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

60 ıncı Birleşim

8 Şubat 2006 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1.- Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya'nın, Alevîler için muharrem ayının önemine ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

2.- Antalya Milletvekili Osman Akman'ın, Dünya Sigarayı Bırakma Gününde, sigaranın insan sağlığına olan olumsuz etkilerine ve bu kötü alışkanlıktan korunmak için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin Börü'nün, Yedigöze Barajı Hidroelektrik Santral Projesi ile İmamoğlu Sulama Projesinin bir an önce hayata geçirilmesinin bölge ekonomisine sağlayacağı yararlara ilişkin gündemdışı konuşması

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Haluk Koç, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Galataport ihalesine fesat karıştırdığı, mal bildirimi ve banka hesapları konularında ticarî sır ve bankacılık sırrını ihlal ettiği, kişi ve kurumlara iftirada bulunduğu ve suç uydurduğu; görevini, kamu gücü ve yetkisini siyasî ve kişisel sebeplerle kötüye kullandığı, bu suretle kamuyu zarara uğrattığı ve yanlış bilgilendirdiği iddiasıyla Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4)

C) Tezkereler ve Önergeler

1.- Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün Brezilya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/972)

D) Çeşİtlİ İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan Millî Meclis Başkanı Oktay Asadov ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

IV.- ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

3.- T.C. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ek Ödeme Yapılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ödenen Gelir ve Aylıklarda 2006 Yılında Yapılacak Artışlar ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1165) (S. Sayısı: 1076)

4.- Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve  Hurda Durum  ve  İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/981) (S. Sayısı: 848)

5.- Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair 28.12.2005 Tarihli ve 5440 Sayılı Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1161) (S. Sayısı: 1068)

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- İstanbul Millletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, TMSF yönetimindeki şirketlerin çalışanlarına sendika üyeliği konusunda baskılar yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/10990)

* Ek cevap

2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kayseri İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11296)

3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11297)

4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bartın İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11298)

5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Erzurum İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11299)

6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bolu İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11300)

7.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Aksaray İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11301)

8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11302)

9.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Düzce İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11303)

10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Nevşehir İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11304)

11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kars İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11305)

12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Adıyaman İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11306)

13.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11323)

14.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Dışişleri Bakanının bazı beyanlarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/11356)

15.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğündeki işten çıkarmalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11414)

16.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, uçakla ilaçlamanın yasaklanacağı  iddiasına,

- Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN'ün, hayvancılığa ve tarım ürünlerine yapılan desteklemelere,

Kapanan Tarım Kredi Kooperatiflerine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/11567, 11568, 11569)

17.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bazı davalarla ilgili yargılama sürecine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/11637)

18.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'nin İmar Bankası kaynaklı icra takibatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/11726)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum yaptı.

Ordu Milletvekili Kâzım Türkmen'in, Ordu ve ilçelerinin ulaşım sorunu ile alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafiz Özak cevap verdi.

İstanbul Milletvekili Güldal Akşit, laiklik ilkesinin Anayasaya girişinin 69 uncu yıldönümüne,

Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, bazı ülkelerdeki basın-yayın organlarında son zamanlarda yer alan ve İslam Dinini rencide eden karikatürlerin olumsuz yansımalarına,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; gündemin 196 ncı sırasında bulunan dosyanın Hükümete,

Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1631) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu, sorunun,

Geri verildiği bildirildi.

Genel Kurulun 7.2.2006 Salı, 8.2.2006 Çarşamba ve 9.2.2006 Perşembe günleri 15.00-23.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;

Dilekçe Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe, Grubunca aday gösterilen İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş'ın,

Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe, Grubunca aday gösterilen Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'ın,

Seçildikleri;

Açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

3 üncü sırasında bulunan, T.C. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ek Ödeme Yapılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ödenen Gelir ve Aylıklarda 2006 Yılında Yapılacak Artışlar ve Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/1165) (S. Sayısı: 1076), görüşmelerine devam olunarak, geçici madde 1'e kadar kabul edildi.

8 Şubat 2006 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.06'da son verildi.

Nevzat Pakdil

Başkanvekili

                Ahmet Gökhan Sarıçam                                             Türkân Miçooğulları

                           Kırklareli                                                                     İzmir

                          Kâtip Üye                                                               Kâtip Üye

No: 79

II.- GELEN KÂĞITLAR

8 Şubat 2006 Çarşamba

Gensoru Önergesi

 

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz BAYKAL, Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Haluk KOÇ, İstanbul Milletvekili Ali TOPUZ ve İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un Galataport İhalesine fesat karıştırdığı; mal bildirimi ve banka hesapları konularında ticari sır ve bankacılık sırrını ihlal ettiği, kişi ve kurumlara iftirada bulunduğu ve suç uydurduğu; görevini, kamu gücü ve yetkisini siyasi ve kişisel sebeplerle kötüye kullandığı; bu suretle kamuyu zarara uğrattığı ve yanlış bilgilendirdiği iddiasıyla Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2006) (Dağıtma tarihi: 8/2/2006)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.08

8 Şubat 2006 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim. Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, muharrem ayı münasebetiyle söz isteyen Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya'ya  aittir.

Sayın Yerlikaya buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1.- Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya'nın, Alevîler için muharrem ayının önemine ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

VAHDET SİNAN YERLİKAYA (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bundan 1 324 yıl önce, Kerbela'da, Hazreti Hüseyin ve 70 yakını, Muaviye'nin oğlu Yezid ve ordusu tarafından katledildi. Bu olay muharrem ayına tekabül ettiği için, her yıl muharrem ayında, Alevî camiası bu olayı anar, bu olayı yâd eder, canlı tutar, diri tutar. Bu olay, İslam dünyası için de önemli bir aydır.

Bu ayda Alevîler, oniki gün oruç tutarlar, et yemezler. Kerbela'da Hazreti Hüseyin ve yakınları susuz bırakıldıkları için su içilmez, içilmemeye çalışılır. Bu ayda, zevkten, eğlenceden insanlar kendini mahrum tutar; zevk ve eğlence olmaz. Yine bu ayda, düğün dernek, nişan gibi törenler yapılmaz. Bu ayın 13 üncü günü, yani oniki gün oruçtan sonra, 13 üncü günü kurbanlar kesilir, aşure yapılır, dağıtılır. Kurban kesme olayı, Kerbela faciasında sağ olarak kurtulan İmam Ali Zeynel Abidin'in sağ olduğuna şükredilmesidir ve böylece, Hazreti Ali'nin soyu da Zeynel Abidin tarafından devam ettirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, Alevîlik, tarih boyunca Allah-Muhammed-Ali yolu olarak bilinen, ehlibeyt, 12 imam, seyyidi saadet ocakları ve Bektaşî babaları öncülüğünde -ki, bunların başı Hacı Bektaş Veli'dir- yoluna devam eden bir inancın adıdır. Bu inancın içinde zengin bir edebiyat, derin ve köklü bir tasavvuf felsefesi, insan merkezli bir yol, eline, beline, diline sahip çıkmayı, hoşgörüyü ve sevgiyi önde tutan bir anlayış vardır.

Alevîlik, tarih boyunca kendisini İslam'ın özü olarak görmüş ve savunmuştur. Bu nedenle, Hazreti Ali'nin, İslam Dininin kurulmasında, genişletilmesinde, yaşatılmasında ve ilkelerinin belirlenmesinde verdiği mücadeleyi anlatmaya gerek yok. Bunu, bu mücadeleyi, tarih veriyor.

Ne yazık ki, ülkemizde, Alevî yurttaşlarımızın düşüncelerinin, dinî inançlarının dışa vurulmasındaki engeller ve yasaklar henüz ortadan kalkmış değil. Alevîliğin ve inançların ne olduğu, müfredat programlarında yerini almadığı için, çocuklarımıza, öğrencilerimize bu konuda hep yanlış bilgiler verilmiş, iftiralarda bulunulmuştur. Bu kitleyi, Alevî camiasını çok olumsuz yönde etkilemiştir bu söylemler. Devlet ve Diyanet Başkanlığı, Alevî kitlesine Sünnî vatandaşlarımıza yaklaştığı mesafede yaklaşamamıştır; yani, eşit davranamamıştır. Alevîlerin sıkıntıları, dün olduğu gibi bugün de devam ediyor; işe alınmalarından tutun da dinî inançlarını sergilemedeki sıkıntıları devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, Türkiye'de 20 000 000'dan fazla Alevî vatandaşımız vardır. Bunların hepsi Müslümandır. Müslüman olmaktan da "çok şükür" diyoruz; bundan en ufak bir şeyimiz yok.

Bu matem ayında, ehlibeyte görülen bu zulüm, ne yazık ki, devletin televizyonlarında bir dakika bile verilmemekte. Devlet televizyonları ramazan ayında -ki, o da bizim gerçeğimiz- "Ramazan Sohbetleri" başlığı altında yayın yaparken, Alevî vatandaşlarımız bu programları zevkle izliyorlar ve hakikaten de bilgileniyorlar. Değerli arkadaşlar, ancak, muharrem ayında böyle bir programa rastlamak mümkün değil. Peki -vicdanen sormak gerekiyor- muharrem ayının anlatılması, objektif olarak değerlendirilmesi, böylece bütün vatandaşlarımızın ve özellikle çocuklarımızın bilgilendirilmesi doğru değil midir? Yani, neden bu oniki gün boyunca bu milyonlar oruç tutuyor; neden yas tutuyor; neden Kerbela Olayı 13 asırdan beri canlı olarak yaşatılıyor?

Değerli arkadaşlar, bu programların yapılması lazım. Alevîliğin artık Millî Eğitim müfredatında yerini alması ve öğretilmesi lazım. Bunlar yapılırsa, o zaman anlaşılır ki, devlet de Diyanet de tüm vatandaşlara eşit mesafededir.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, Diyanet İşleri Başkanlığı, Yüce Atatürk zamanında kuruldu. Amacı neydi; milletimizin, milletimizi temsil eden hangi kökenden, hangi inançtan olursa olsun bütün insanların dinî ihtiyaçlarına cevap vermekti. Şimdi, Diyanet Başkanlığına bakıyoruz, 130 000 personeliyle hep Sünnî vatandaşlarımıza hizmet ediyor. Tabiî edecek; ama, değerli arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VAHDET SİNAN YERLİKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlayacağım.

…Sünnî vatandaşlarımız kadar Alevî vatandaşlarımız da bu devletimizin aslî öğelerinden biri. Bakınız, kendilerini azınlık olarak kabul etmiyorlar. Avrupa Birliği bunlara "azınlık" dediği halde, Alevî vatandaş "hayır, ben azınlık değilim; ben, bu ülkenin temel bir öğesiyim, aslî bir ferdiyim" diye kendini görüyor.

Şimdi, Diyanet Başkanlığı bu konuda hiçbir girişimde bulunmuyor. Örneğin, bir Diyanet İşleri Başkanlığımız var, bunu temsil eden bir başkan var; biz, gönülden arzu ederiz ki, Diyanet Başkanımız, Kerbela olayında bir konuşma yapsın, bu olayı bir kınasın, lanetlesin; çünkü, bu İslam camiası içinde nefretle, lanetle kınanan bir olay. Hazreti Muhammed'in torunu şehit ediliyor, onun yakınları şehit ediliyor; ama, Diyanetimizde, bu konuda en ufak bir çalışma, en ufak bir vaaz verilmiyor. Bunlar yanlış şeylerdir.

Biz, Alevî olarak, yine isteriz ki, Diyanet İşleri Başkanı cemevlerine gitsin, ziyaret etsin, onlarla bir diyalog kurabilsin; nedir, neyin nesidir, bunlar in midir cin midir, ne çalışıyorlar, ne yapıyorlar; ama, cemevleri sorulduğunda, efendim, onlar sazlı sözlü mekânlardır denilip geçiştiriliyor. Bunu söyleyenleri, ben, cemevlerine davet ediyorum. Bir gitsin, baksınlar. Bir baksınlar, cemevleri davullu zurnalı yerler midir, yoksa Allah'a, Müslümanlığa hizmet eden yerler mi. Bir gidin görün, ondan sonra kararınızı verin. Yani, peşin infaz, peşin yargılama insanlığa yakışmıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu olayın üzerine gitmemiz gerekiyor, bu olayı düzeltmemiz gerekiyor. Alevîleri dışlamak, inkâr etmek Türkiye'ye zarar veriyor, barışı zedeliyor. Bu konuda hepimize görev düşüyor. Biz, Türk Milletinin bir parçasıyız. İçimizde, Alevîsi de Sünnîsi de, biz kardeşiz. Yani, bunları yok etmemiz lazım; Türkiye, böyle, barışa, huzura kavuşacaktır diyorum.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimin sonunda, Danimarka'da, Hazreti Muhammed Peygamberimize yapılan o kötü girişimi nefretle kınıyoruz; bu Danimarka yöneticilerini, Danimarka basınını İslam âleminden özür dilemeye davet ediyoruz.

Yine, bu bağlamda, onların bize gördüğü bu kötü muameleden dolayı, vatandaşlarımızın itidalli, sabırlı olması gerekiyor, kışkırtmalara gelmemesi gerekiyor. İslamiyet hoşgörülü bir dindir, yüce bir dindir, kötülük yapan kötülük yapanın yanında yerini alacaktır.

Bu nedenle, ben, Danimarka'daki olayı kınıyorum; onları, Genel Başkanımızın da deyimiyle, İslam camiasından, İslam dünyasından bir özür dilemesini beklediğimi belirtiyorum.

Bu konuşmamı böyle hoşgörülü dinlediğiniz için size de ayrıca teşekkür ediyor, Başkana da verdiği sözden ötürü saygılarımı iletiyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yerlikaya.

Sayın Yerlikaya'nın gündemdışı konuşmasına Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik cevap vereceklerdir.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Tunceli Milletvekilimiz Sayın Sinan Yerlikaya tarafından muharrem günü dolayısıyla yapılan gündemdışı konuşmaya Hükümet adına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum.

Kültür Bakanımız yurt dışında olduğu için Kültür Bakanlığına vekâlet etmem hasebiyle, Hükümetimiz adına, bu önemli gün dolayısıyla, değerli milletvekilimizin bunu gündeme taşımış olması dolayısıyla, buna cevap vermemizin son derece isabetli olacağını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, Kerbela olayı, Hazreti Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilmesi, İslam tarihi içerisinde, maalesef, acı bir hatıra ve İslam tarihinin bir gerçeği olarak karşımızda bulunmaktadır.

Bildiğiniz gibi, aslında, Hazreti Hüseyin olayının, belki, dünya demokrasi tarihi açısından da incelenmesi, irdelenmesi gereken bir olay olduğu üzerinde düşünmemiz lazım.

Dört halife döneminde, bildiğiniz gibi, adı konmayan cumhurî bir uygulama vardı ve devleti kimin yöneteceği seçimle belirleniyordu. Dört halifeden sonra, maalesef, bu uygulama yerini saltanata bıraktı ve aileler arasında yönetim el değiştirmeye başladı.

Aslında, Hazreti Hüseyin, istibdada karşı hürriyet kılıcı çekmiş olan bir büyüktür, bir insandır. Dolayısıyla, aslında, Hazreti Hüseyin bir hürriyet mücadelecisiydi de diyebilirsiniz ve aşure, malumunuz, muharremin 10'unda yapıldığı için, aslında, o da Arapça'daki 10 sayısından kaynaklanıyor ve muharrem ayı, bütün, sadece Alevî vatandaşlarımız veya dünyadaki Alevîler için değil, yeryüzündeki bütün Müslümanlar için bir -maalesef- matem ayı şeklinde idrak edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Alevîlik, bizim inanç dünyamızın, bizim inanç dünyamız içerisindeki gökkuşağının farklı bir rengidir. Biraz önce Sayın Yerlikaya'nın da isabetle belirttiği gibi, Alevîliği İslam pratiği dışında ve İslamın tarihî gerçekliği dışında düşünmek, aslında, Alevîlere ve Alevîlik meselesine yapılabilecek en büyük haksızlıklardan birisidir.

Son zamanlarda, üzülerek ifade edeyim ki, Alisiz Alevîlik şeklinde bir iddiayla ortaya çıkan ve Alevîliği sadece bir inanç meselesi olmaktan çıkarıp bir folklorik unsur haline getirmeye çalışan, iyi niyetli olmayan çabalar vardır ve bunların da, maalesef, her geçen gün arttığını esefle görüyoruz. Bunlar, birleştirici değil; bunlar, ayrıştırıcı çabalardır.

Bu ülkede, değerli milletvekili arkadaşlarım, Türküyle Kürdüyle, Alevîsiyle Sünnîsiyle, doğulusuyla batılısıyla tarih boyunca birçok acıları beraber yaşadık, birçok sevinci beraber yaşadık, birçok kaderi, kederi, tasayı birlikte yaşadık, bu ülkenin zahmeti varsa birlikte çektik, nimeti varsa bu nimetlerinden de birlikte yararlanmak zorundayız. Bu açıdan, Türkiye'de zaman zaman sunî gündemler oluşturulmaya çalışılıyor. Asırlardır aynı Allah'a inanan, aynı peygambere inanan, ancak, İslamı yorumlayış biçimleri farklı olan insanlar, sanki birbirlerinin hasımlarıymış gibi değerlendirmelere zaman zaman tabi tutulabiliyor. Bu, ülkemizin birliği, dirliği açısından ve ülkede yaşayan insanların kardeşliği açısından son derece olumsuz bir tavırdır.

Malumunuz, devletimiz laik bir devlettir. Laik devlet, vatandaşlarını din esasına göre tasnif etmez. Sadece Sünnî ve Alevî vatandaşlarımız değil, Musevî vatandaşlarımız da, Hıristiyan olan vatandaşlarımız da, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütün vatandaşları, bu ülkenin birinci sınıf vatandaşlarıdır; Alevîler bu ülkenin birinci sınıf vatandaşlarıdır, onurlu insanlardır. Dolayısıyla, onlara yönelik tahkir edici, yani, hakarete varan, tezyif edici, küçük düşürmeye varan yaklaşımları, şahsen, ben, Hükümetimiz, Partimiz, biz, kınıyoruz ve biraz önce Sayın Yerlikaya dedi ki: "Artık, müfredat programlarında Alevîlik yer almalıdır." Yerden göğe kadar haklıdır. Biz, Avrupa Birliğinin istemesi üzerine değil, bir başkasının gerçekten çok arzusu olduğu için ve sair değil -şüphesiz ki, Alevî vatandaşlarımızın böyle bir arzusu var ve biz bu arzuyu saygıdeğer buluyoruz- biz, kendi Hükümetimizin aldığı bir kararla Alevîliği müfredata dahil ettik. Alevîliğin dahil edildiği din kültürü ve ahlak bilgisi kitapları şubat sonu itibariyle baskıdan çıkmış olacaktır ve böylelikle, Alevîlik nedir, Bektaşilik nedir, Caferîlik nedir, Şiîlik nedir, ne değildir, biz, bunu çocuklarımıza anlatmış olacağız, onları doğru bilgilerle bilgilendirmiş olacağız. Biz, bunu yaptığımız zaman bazı insanlar çıkıp dediler ki "bu bölümü niye Alevîlere yazdırmadınız" dediler. Ben, bunu da, siz değerli arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi, biz, din kültürü ve ahlak bilgisi kitabının, diyelim ki Hıristiyanlıkla ilgili bölümünü bir Hıristiyana, Şintoizmle ilgili bir bölümünü Şintoist birisine veya Budist birisine yazdırmıyoruz, Hanefîliği bir Hanefîye, Şafiîliği bir Şafiîye yazdırmıyoruz. İhtisas dediğimiz bir olay vardır. Mesela, Ortodoksluğu anlatacağımız zaman Rum Patriği Sayın Bartholomeos'a "sen şu bölümü yaz" diye müracaat etmediğimiz gibi, diğer alanlardaki tavrımız da budur. Bugün, ülkemizde, çok saygıdeğer ilahiyat hocaları, profesörleri vardır, bilim adamları vardır ve bu konuda Millî Eğitim Bakanlığının gerçekten iyi yetişmiş olan uzmanları vardır. Bu uzmanlar bu kitapları hazırlıyorlar, bu bölümleri hazırlıyorlar; ancak, bu konuda, gerçekten fikir, bilgi sahibi olan Alevî vatandaşlarımızdan da birçok insanla bu ayrıca paylaşılmıştır. Bunu da huzurlarınızda ifade etmek isterim. Bu, müfredata girecektir.

Değerli milletvekilleri, bir hususun daha altını çizmek istiyorum. Bu, bakın, her türlü, şu veya bu şekilde mülahaza olabilir. Ben, şuna inanıyorum: Biraz önce Sayın Yerlikaya dedi ki: "Biz Alevî vatandaşlar…" Kendisi Tunceli Milletvekilidir, Alevî bir arkadaşımızdır, saygıdeğer bir arkadaşımızdır. Ben, Sünnîyim; ama, benim adım Hüseyin'dir, benim babamın adı Hasan'dır, merhum bir ağabeyim vardı, onun da adı Ali'dir.

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Olmaz olaydı Sayın Bakan!

EYÜP FATSA (Ordu) - Çok ayıp!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bu tepki de tam size yakıştı zaten!

Bu ehlibeytin bütün isimleri bizim ailemizde var. Ehlibeyt, sadece Alevî vatandaşlarımız tarafından sevilmiyor. Ehlibeyt, bakın, Hazreti Peygamberin bütün Müslümanlara, bütün İslam âlemine bıraktığı bir emanettir. Ha, bu emanete gerekli şekilde saygı gösterilmiş midir; bu, ayrıca tartışılabilir.

Değerli milletvekilleri, yine Sünnî İslam dünyasında, yine Hazreti Hüseyin'in hatırasına saygı olarak, Hazreti Peygamber'in torunu, Hazreti Ali'nin oğlu, Hazreti Hüseyin'in hatırasına saygı olarak, Sünnî İslam âleminde ismi Yezit olan bir tek isim bulamazsınız. Onun babası Muaviye'nin ismi de Sünnî İslam dünyasında hiç kimseye verilmemiştir ve bakın, sadece, Muaviye, Hazreti Peygamberin kâtibi olduğu halde, bir sahabe olduğu halde, ismi verilmemiştir, çok nadir olarak Ebuyezit ismi kullanılmıştır. Bizde kullanılan Bayazit kelimesi, bunun bozulmuş şeklidir. Bu da, dediğim gibi, yine o saygıdan dolayı, kamufle edilerek kullanılmıştır.

Bu açıdan, biraz önce Sayın Yerlikaya ifade etti "Allah, Muhammet, Ali" dedi. Allah, Muhammet, Ali, Türkiye'de yaşayan, bütün dünyada yaşayan hem Sünnî Müslümanlar için hem Alevî Müslümanlar için ortak paydalardır. Bu konuda en ufak bir ihtilaf söz konusu değildir; ama, tekrar söylüyorum,  Alevîliği, kesinlikle, İslam dini dışında, İslam pratiği dışında düşünen, onu folklorik bir unsur haline getiren çabalar vardır. Esas, ayrıştırıcı olan ve problem oluşturmaya yönelik çabalar, bu çabalardır. Zaten, hepimiz, bunları tasvip etmiyoruz ve aşure gününde yapılan aşureyi de… Ben değişik konuşmalarımda dedim ki: İşte, aşure, aslında, demokrasilerdeki o çoğulculuğun en güzel örneklerinden birisidir. O, rastgele bir karışım değildir. Bakın, aşurenin içerisinde, yerine göre, onlarca gıda vardır; ama, çok büyük bir lezzeti vardır ve onlar bir araya getirilmiştir, bütün o çokluktan bir güzellik, bir birlik ortaya konulmuştur. Konuşmamın başında ifade ettim. Alevîlik, bizim inanç dünyamızın gökkuşağında farklı bir renktir sadece. Gökkuşağının güzelliği, rengarenk olmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, bizim benimsediğimiz, Anayasamızda cumhuriyetimizin olmazsa olmaz vasfı olarak ifade ettiğimiz demokratik olma tavrı… "Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti" derken, birinci sıraya demokrasiyi koymuşuz. Bakın, demokrasilerde renklerin biri birine dönüşmesi mecburiyeti yoktur; mavi kırmızıya, kırmızı maviye, sarı beyaza dönüşmek zorunda değildir. Her renk kendisi olarak kalsın; o renk, o desen, o güzellik bizim sosyal hayatımız içerisinde, demokratik hayatımız içerisinde bulunsun; ancak, bir vatanımız vardır, bir devletimiz, bir cumhuriyetimiz vardır, bir ortak kültürümüz vardır, ortak tarihimiz vardır, ortak dilimiz vardır, ortak bayrağımız, marşımız vardır ve ortak paydalarımız vardır. Bunca ortak paydamız varken, bunca ortak değerimiz varken, ille de bizi biri birine aykırı düşüren, bizi biri biriyle çatıştırmaya sevk eden unsurları önplana çıkarmanın, bunları özellikle kaşımanın ben isabetli olmadığını düşünüyorum.

Şüphesiz ki, aşure gününde, muharremin 10'unda veya muharrem ayında, sadece Alevî vatandaşlarımızı memnun etmeye yönelik, sunî, yapmacık bir tavır olsun diye değil, bu hadise bir tarihî olaydır, bu hadise bir dinî meseledir, bu hadise bir toplumsal meseledir, siyasî boyutları vardır. Şüphesiz ki, üniversitelerdeki uzmanlarımız, Diyanet İşleri Başkanlığından uzmanlar, başta TRT kurumu olmak üzere, televizyonda, muharrem ayı İslam dünyası için ne ifade eder, 10 Muharrem neyi ifade eder, Hazreti Ali'nin çocuklarının diğer sahabelerle aralarındaki anlaşmazlığın, çatışmasının sebebi nedir, bunları çok rahatlıkla tartışabilmelidir.

Bakın, Hazreti Hüseyin katledilirken… İslam dünyasının sağduyulu büyük bir alimi o zaman diyor ki, bakın, "Musevilere, Hıristiyanlara, Zerdüştlere yasaklanmayan Fırat'ın suları Hazreti Hüseyin'e yasaklanmıştır, Hazreti Hüseyin bundan mahrum bırakılmıştır". Dolayısıyla, biz -tekrar altını çizmek istiyorum- Hükümet olarak, Parti olarak, şüphesiz bütün Meclis olarak, Türkiye'de Sünnîlik ve Alevîlik gibi meseleleri ön plana çıkararak bizi bizden ayıracak, bizi bizden uzaklaştıracak yaklaşımlardan ve tavırlardan kaçınmalıyız. Alevîlik, gerçek şekliyle, özü itibariyle nedir, ne değildir, tespit edilmiştir ve müfredata konulmuştur.

Tekrar söylüyorum, Alevî vatandaşlarımızın, Alevî derneklerimizin bundan dolayı alınganlık göstermesi de doğru değildir; çünkü, biz bunu işin uzmanlarına yazdırdık. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından -hepiniz bilirsiniz- yayımlanmış olan bir İslam Ansiklopedisi vardır; 30'lu yıllarda başlamış ve mükemmel bir kaynak eserdir. Orada, bakın, değerli milletvekilleri, Allah maddesini yazan bir yabancıdır, Muhammed maddesini yazan bir yabancıdır; Hazreti Ali, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Hazreti Ebubekir, Hasan, Hüseyin, bütün maddelerin yazarları yabancılardır.

Peki, Martin Lings niye Hazreti Peygamberle ilgili kitap yazar diye sorgulamamıza gerek yok; çünkü, o, işin uzmanıdır. Eğer orada yanlış bir şey varsa, ona müdahale ederiz, ona itiraz ederiz.

Ben, bu vesileyle, sadece Alevî  vatandaşlarımıza değil, bütün İslam âlemine, aradan asırlar geçmiş olmasına rağmen İslam tarihinin ve İslam pratiğinin acı bir hatırası ve gerçeği olan Kerbela olayından dolayı, 10 Muharremden dolayı başsağlığı diliyorum. Alevî vatandaşlarımızın da bu süre içerisindeki duygularını anladığımızı ve onlarla bu güzel vatanda hep birlikte güzel günler görmeyi, güzellikleri paylaşmayı en büyük arzu olarak ifade etmek istiyorum.

Son olarak, yine, arkadaşımın da ifade ettiği gibi, başta Danimarka'da başlayan, Hazreti Peygamberin, maalesef, hiç de hoş olmayan karikatürlerinin yayımlanması, son derece provoke edici, son derece kötü amaçlı bir teşebbüstür. Bizim de, bütün İslam dünyasının da haklı olduğu böyle bir meselede, bizi haksız duruma düşürecek, yeryüzündeki Müslümanları âdeta terörist hale getirecek veya o şekilde damgalanmasına yol açacak davranışlardan ve eylemlerden kaçınmaları gerektiğini ben de ifade ediyorum ve Batılıların bu konuda sağduyulu olması, başta Sayın Rasmussen olmak üzere, o ülkelerin liderlerinin İslam dünyasından özür dilemesi,  bu meselenin yatışması ve medeniyetler çatışması arzulayanların heveslerini kursaklarında bırakması açısından bence son derece önemlidir.

Bu duygu ve düşüncelerle, böyle bir konuyu gündeme getirdiği için, bizim de hükümet olarak görüşlerimizi ifade etmemize zemin hazırladığı için, değerli arkadaşım Sinan Yerlikaya'ya teşekkür ediyorum; Yüce Meclisi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tarihin şahit olduğu en büyük zulümlerden birisi olan Kerbela'da yapılan zulmü bu vesileyle bir kere daha nefretle kınıyor, Hazreti Hüseyin Efendimiz ve Kerbela şehitlerini rahmet, minnet ve şükranla anıyor, muharrem ayının Türk Milletinin birliğine, dirliğine ve birleştiriciliğine vesile olmasını Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum. (Alkışlar)

Gündemdışı ikinci söz, Sigarayı Bırakma Günü hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Osman Akman'a aittir.

Sayın Akman, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Antalya Milletvekili Osman Akman'ın, Dünya Sigarayı Bırakma Gününde, sigaranın insan sağlığına olan olumsuz etkilerine ve bu kötü alışkanlıktan korunmak için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

OSMAN AKMAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Sigarayı Bırakma Günü sebebiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi ve aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Yenidünyanın keşfiyle birlikte önce Avrupa'ya ve ardından da tüm dünyaya yayılan sigara kullanımı ve alışkanlığı, sanayi toplumuna geçiş süreciyle birlikte hız kazanmıştır. Sanayi devrimi, insanların büyük topluluklar halinde şehirlerde toplanmasını hızlandırmış ve bugün bilinen anlamda modern kentlerin doğuşu gerçekleşmiştir.

Yenidünyadan gelen yeni bitkilerin hızla tanınması ve birçoğunun sanayi ürünü olarak kullanılmaya başlaması da bu döneme rastlar. Sigaranın erken tanınma dönemleri sayılabilecek bu devirlerde, modernleşmenin hız kazandığı, rekabetin kızıştığı ve dünya medeniyetinin hızla büyük felaketlere sürüklendiği görülmektedir. Bu süreç sonunda yaşanan Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında milyonlarca insan bu acımasız rekabetin kurbanları olarak hayatlarını kaybetmişlerdir. Aynı zamanda, bu rekabet süreci dünya ölçeğinde şirketler doğurmuştur. Bu şirketlerin büyüme anlayışları tamamen kâr amaçlı olduğundan, bu çokuluslu şirketlerin önemli bir kısmı, herkesçe insan sağlığına zararlı olduğu bilinen ve kabul edilen tütün ve tütün ürünlerini üretmekte ve pazarlamaktadır.

Yapılan araştırmalar ortaya koymuştur ki, ülkelerin sigaranın zararları nedeniyle yaptığı sağlık harcamaları, sigara satışından kaynaklanan vergi ve benzeri gelirlerinden kat kat fazladır. Bugün, herkesçe bilinen birçok hastalığın temelinde, tütün ve tütün ürünlerinin tüketilmesinin direkt ya da dolaylı ilgisi bulunmaktadır. Sigarada, başta nikotin ve katran olmak üzere, 4 000'den fazla zararlı madde bulunmaktadır. Bu zararlı maddelerin yanı sıra, tütün üretimi sırasında hastalık ve haşerelere karşı kullanılan ziraî ilaçlar da kullanım sırasında içiciye geçmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü istatistiklerine göre, dünya ülkelerinin birçoğunda, en çok rastlanan ve en çok ölüme yol açan nedenler arasında ilk sırayı akciğer kanseri almaktadır. Son kırk yılda, akciğer kanserinin görülme oranı yüzde 250 artmıştır. Türkiye'de ise, her yıl, 30-40 bin kişide akciğer kanseri vakasına rastlanmaktadır. Bir başka araştırmaya göre, akciğer kanserinin yüzde 85'i, kronik bronşitin yüzde 75'i, kalp hastalıklarının yüzde 25'i sigaradan kaynaklanmaktadır. Uzmanlar, 100 000 kişilik nüfusta hiç sigara içmeyenlerin kansere yakalanma oranının yüzde 3-4, günde bir paket sigara içenlerde yüzde 61 olduğunu ifade etmektedir. Birçok zararlarının yanı sıra, özellikle hamilelikte kullanılan sigaranın özürlü çocukların dünyaya gelmesine sebep olması nedeniyle, psikososyal sorunlu birey ve ailelerin sayısını artırdığı da görülmektedir.

Sigaranın neden olduğu hastalıklarla, ülkemizde her yıl 110 000, dünya genelinde ise her yıl 13 000 000 insan hayatını kaybetmektedir. Ayrıca, sigara içenlerin yaklaşık yüzde 25'i, sigaranın sebep olduğu hastalıklar nedeniyle erken yaşlarda hayatlarını kaybetmektedirler. Son yüzyılda yaşanan terör olayları, savaşlar ve hatta iki dünya savaşında ölen insanların toplamından çok daha fazlası, sigara veya sigaraya bağlı bir nedenle hayatlarını kaybetmişlerdir ve bu kayıplar artarak devam etmektedir.

Değerli arkadaşlar, sigaranın ve benzeri maddelerin toplumlara verdiği zararlardan biri de iradeyi ve özgüveni zayıflatmasıdır. Defalarca denemesine rağmen, bir insanın sigara içme ya da sigara içmeme özgürlüğü bulunmasına karşın, sigara içen bir insanın sigara içmeme özgürlüğü neredeyse bulunmamaktadır. O kadar zordur sigarayı bırakmak; ama, bırakanlar için de o kadar kolaydır; çünkü, birçok bağımlılık gibi, sigara içme alışkanlığı da iradeyi zayıflatmaktadır. Zaten, bağımlılığın temel manası da burada gizlidir. Toplumumuzu sigara ve benzeri kötü alışkanlıklardan korumak için, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak üzerimize düşeni yapma konusunda gayretlerimiz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Akman.

OSMAN AKMAN (Devamla) - Biliyorsunuz, 1996 yılında çıkarılan 4207 sayılı Yasa var; bu yasayla, toplumun sigaranın zararlarından korunması konusunda aslında epeyce mesafe alınmıştı. Şimdi, Sayın Erdöl ve arkadaşlarının bu kanunda değişiklik öngören yasa teklifi, üyesi bulunduğum Sağlık Komisyonunda ve yine üyesi olduğum alt komisyonda görüşüldü. Bir doktor ve iç hastalıkları uzmanı olarak, gerçekten, yapılan değişikliklerle, öncelikle sigara içmeyenleri -başta çocuklar ve gençlerimiz- sigaranın zararlarından koruyacak, sonra içenleri de daha az içmeye teşvik edecek bir hal aldı; bunu, çok net olarak ifade edebilirim. Şimdi, Adalet Komisyonunda bir an önce görüşülmesini ve Genel Kurulda, sigara içen arkadaşlarımız başta olmak üzere, hepinizin yürekten desteğiyle yasalaşmasını bekliyoruz.

Bu vesileyle, yarın saat 13.30'da, şeref holünde, Sayın Meclis Başkanımızın himayelerinde, Sağlık Komisyon Başkanımız Cevdet Erdöl'ün tertibiyle düzenlenen Dünya Sigarayı Bırakma Günü etkinliğine hepinizi bekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, içmeyenlerin, asla başlamamasını; içenlerin de "bu illetten mutlaka kurtulmalıyım" diye düşündüğü sigaradan, bir daha başlamamak üzere kurtulmalarını diliyorum.

Sözlerime son verirken, aziz milletimizin ve İslam âleminin aşure günü ve muharrem ayı mübarek olsun diyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Akman, teşekkür ediyorum.

Bizler de, sizin dileğinize katılıyoruz; sigara içilmeyen bir dünyayı canı gönülden arzu ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, Yedigöze Barajıyla ilgili olarak söz isteyen Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin Börü'ye aittir.

Sayın Börü, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin Börü'nün, Yedigöze Barajı, Hidroelektrik Santral Projesi ile İmamoğlu Sulama Projesinin bir an önce hayata geçirilmesinin bölge ekonomisine sağlayacağı yararlara ilişkin gündemdışı konuşması

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana'da yapımı yirmibeş yıl öncesinden planlanan ve bir türlü temeli atılamayarak yılan hikâyesine dönen, Çukurovamızın umudu Yedigöze Barajıyla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, sizleri, ekranları karşısında bizleri, çalışmalarımızı yakından takip eden vatandaşlarımızı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yatırımlarla kalkınan ve nüfusu giderek artan ülkemizde, buna bağlı olarak enerji tüketiminde de ciddî bir artış söz konusudur. Kış aylarının son derece sert geçtiği bu günlerde, enerjinin, devletlerarası bir koz olduğuna ve gerektiğinde birbirlerine baskı aracı olarak kullanılabileceğine şahit olmaktayız. Özellikle Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan olaylar, ayrıca, İran'dan aldığımız doğalgazda meydana gelen azalmalar, bu açıdan, alternatif enerji kaynaklarına yatırım yapılmadığı takdirde gelecekte bizi bekleyen tehlikelere en çarpıcı örneklerden biridir.

Ülkemiz, su rezervleri açısından kıskanılır bir konumdadır; bu zenginliğini jeolojik özellikleri gereği kaliteli enerjiye dönüştürmeye ve geniş ovalarını sulamak için kullanımda uygun şartlara sahiptir.

Verimli topraklara sahip Çukurova, tarım ve sanayi açısından suya ve enerjiye en çok ihtiyaç duyan bölgelerimizden biridir. Bölge, 158 milyar metreküp su varlığına sahip olmakla beraber, ne yazık ki, bunun ancak yüzde 15'i enerjiye çevrilebilmektedir. Bölgenin en büyük projelerinden olan Yedigöze Barajı ve Hidroelektrik Santral Projesi bu amaçla planlanmış olmakla birlikte, 1993-95 tarihleri arası üç kez ihale edilmiş, 96'da sözleşmesi imzalanmış ve 2001 yılında yapımı planlanmış olmasına rağmen, çeşitli engellemeler ve siyasî müdahaleler sonucu bir türlü başlayamamıştır.

Bu arada, 20.02.2001 tarih ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu çıkartılmış ve 3096 sayılı yap-işlet-devret modelini içeren kanun yürürlükten kaldırılmış; ancak, yapım safhasında olanlar devam etmiştir. Başlanmış olanlar da, Enerji Kanunundan feragat etmeyerek, firma ile Enerji Bakanlığı arasında çözümlenmesi gereken hukukî bir durum yaratmıştır. Ardından 10.05.2005 tarih ve 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun çıkartılmış olup, kanunun uygulanmasını belirleyecek, 04.10.2005 tarihinde çıkan, Yenilenebilir Enerji Kaynak Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik ise, anılan işin problemlerini çözememiştir.

Yedigöze Barajı ve Hidroelektrik Santralı Projesi ile İmamoğlu Sulama Projesi, sulama ve enerji amaçlı, oldukça ekonomik iki entegre projedir. Projenin hayata geçmesi ile yıllık 86 000 000 TL enerji geliri elde edilecektir.

Ayrıca, Adana İli sınırları içerisinde yer alan Kozan, İmamoğlu, Ceyhan İlçeleri ve bu ilçelere bağlı 53 köyün topraklarının sulanması ile de 110 000 000 YTL, tarımsal üretimden dolayı ülke ekonomisine gelir sağlanacaktır.

Çukurova'nın halen 240 000 hektar olan sulanabilir arazi miktarına 75 000 hektar daha eklenecek ve ayrıca ürün kalitesi ve verimi en az yüzde 10 artacaktır.

130 metre gövde yüksekliğine sahip olacak barajda 662 000 000 metreküp su depolanacak ve bu su, kanal ve tünellerle ovalara akıtılarak, İmamoğlu, Kozan, Ceyhan Havzalarına hayat verecektir.

Baraj, 15 kilometrekarenin altında olduğu için, Yenilenebilir Enerji Yasası kapsamına dahil olmaktadır. Firmanın, yakın zamanda, Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna lisans hakkı başvurusunda bulunması, çözüm yönünde olumlu bir adım olarak bizleri umutlandırmıştır.

Firma ile Bakanlık arasında soruna dönüşen projenin bir an önce çözüme kavuşturulması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Börü.

AYHAN ZEYNEP TEKİN BÖRÜ (Devamla) - Teşekkür ederim.

... ve hayata geçirilmesi, Çukurova çiftçisi ve gelecekte enerji darboğazı yaşanması muhtemel ülkemiz için son derece önem arz etmektedir.

Sonuç olarak; konunun önemine binaen, Yedigöze Barajı ve Hidroelektrik Santral Projesinin bu haliyle bloke edilmiş, belirsizliği devam eden, büyük millî servet kaybına sebep olan mevcut durumunun yeniden değerlendirilerek ya ilgili firmanın hukukî problemlerinin çözümlenip işe başlatılması ya da millî bütçe programı öncelikli projeler kapsamına alınarak çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

Atıl projelere önem ve öncelik veren hükümetimiz, Çukurova'nın ve Çukurova çiftçisinin umudu ve beklentisi olan bu projenin de bir an önce faaliyete geçirilmesi için gerekli girişimlerde bulunacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Börü.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Bir gensoru önergesi vardır. Önerge daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır. Şimdi önergeyi okutuyorum:

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Haluk Koç, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Galataport ihalesine fesat karıştırdığı, mal bildirimi ve banka hesapları konularında ticarî sır ve bankacılık sırrını ihlal ettiği, kişi ve kurumlara iftirada bulunduğu ve suç uydurduğu; görevini, kamu gücü ve yetkisini siyasî ve kişisel sebeplerle kötüye kullandığı, bu suretle kamuyu zarara uğrattığı ve yanlış bilgilendirdiği iddiasıyla Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Galataport ihalesi ve mal bildirimi-banka hesapları konularında; görevini kötüye kullandığı, ihaleye fesat karıştırdığı, ticarî sır ve bankacılık sırrı kurallarını ihlal ettiği, kişi ve kurumlara yönelik olarak iftirada bulunduğu ve suç uydurduğu; kamu gücü ve yetkisini, siyasî ve kişisel sebeplerle sorumsuz bir şekilde kötüye kullandığı; bu suretle kamuyu zarara uğrattığı ve yanlış bilgilendirdiği gerekçesiyle Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan hakkında; Anayasanın 99 ve TBMM İçtüzüğünün 106 ncı maddeleri gereğince gensoru açılmasını saygılarımızIa arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Deniz Baykal

                                                                                                                Antalya

                                                                                                       CHP Grup Başkanı

                Haluk Koç                              Ali Topuz                           Kemal Anadol

                  Samsun                                  İstanbul                                    İzmir

     CHP Grup Başkanvekili        CHP Grup Başkanvekili        CHP Grup Başkanvekili

GEREKÇE :

Bilindiği gibi; 58 ve 59 uncu Hükümetler döneminde, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkındaki yoğun ve ciddî yolsuzluk iddiaları, ülke gündemini hep meşgul etmiştir.

Naylon fatura düzenlemesi ve hayalî ihracattan dolayı yargılanan bir kişi Türkiye Cumhuriyetinde Maliye Bakanlığı yapamaz, yapmamalıdır.

53 dönüm orman arazisini adi senetle 2/B arazisine çevirip, uhdesinde tutan ve geleceğe yatırım yapan bir Maliye Bakanına, devletin millî emlakı teslim edilemez.

23 Ocak 2006 tarihli Yeni Şafak Gazetesinde "Unakıtan Bombası" başlığıyla yayınlanan haberde Maliye Bakanı kaynak gösterilerek, bazı soyut ve dayanaksız bilgilerden söz edilmiş, orta kültür düzeyine sahip her okuyucunun algılayabileceği şekilde; CHP'nin banka hesaplarında 150 trilyon, CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'ın banka hesabında da 1 trilyon seviyesinde para bulunduğu iftirası ortaya atılmıştır.

Maliye Bakanı akşam saatlerine kadar bu haberi yalanlamamış, Sayın Deniz Baykal'ın somut, tatminkâr ve kararlı açıklamalarından sonra bu haberin kendinden kaynaklanmadığını açıklamak zorunda kalmıştır. Maliye Bakanının, saklamaya çalışsa da, CHP ve onun Genel Başkanı ile ilgili Yeni Şafak Gazetesinde yer alan iddiaları söylediği anlaşılmaktadır. Gerçekdışı ve iftira niteliğinde olsa da Maliye Bakanının bu iddiaları Bankalar Yasası gereğince suç oluşturmaktadır. Suç olmasına karşın bankalarda mevduatı bulunanların durumu ile ilgili açıklama yapabilen bir Maliye Bakanının, bankacılık sistemi açısından da, bir Maliye Bakanının taşıması gereken standartlar açısından da olması gereken nitelikleri taşımadığı açıktır.

Bu Maliye Bakanı, sadece AKP'nin ya da Türk siyasetinin üstünde bir yük olmaktan öte; kamu malının ve devlet hazinesinin kendisine teslim edilemeyeceği bir kişi olarak ortaya çıkmıştır.

TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76 hissesinin satışı ve Galataport ihalelerinde gelinen aşamada; Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın; doğrudan ya da dolaylı olarak suç ilişkileri içinde bulunduğu; haksız kazanç sağladığı, sahte belge düzenlediği, içeriden öğrenenlerin ticareti yoluyla ihaleye fesat karıştırdığı anlaşılmaktadır.

Bu konularda her ne kadar daha evvel (11/3) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmaması hususu 25 Ekim 2005 tarihli 11 inci birleşimde reddedilmiş ise de, ret kararından sonra basına yansıyan yeni somut bilgiler ve yargı kararları ışığında;

Danıştay 6. Dairesinin 7/12/2005 tarih-2005/3313 esas sayılı kararı ve bu kararın devamında sorumlu Bakan Sayın Abdüllatif Şener'in ihale kararını onaylamadan, ÖİB'ye iade etmesi,

Tüpraş'ın yüzde 14,76 hissesinin satışındaki 28/2/2005 tarihli 3 adet suçüstü belgesi, Danıştay 1. Dairesinin 6/12/2005 tarih, 2005/1072-2005/1441 sayılı kararı içeriğine göre Tüpraş ihalesinde suç unsuru teşkil eden bulguların ortaya çıkması,

Maliye Bakanının durumunun yeniden ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.

Bunlarla birlikte Maliye Bakanı basına; CHP ve onun Sayın Genel Başkanı hakkında gerçek dışı ve iftira niteliğinde olan, Bankalar Yasası, VUK, TCK'nın ilgili maddeleri açısından suç teşkil eden açıklamalarda bulunarak kamu gücü ve yetkisini, siyasal ve kişisel hesaplarla ve sorumsuz bir şekilde kötüye kullanmıştır.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkında, Anayasanın 98 ve 99 uncu, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ve talep ederiz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gensoru önergesi bilgilerinize sunulmuştur. Önergenin görüşme gününü de kapsayan Danışma Kurulu önerisi biraz sonra onayınıza sunulacaktır.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

C) Tezkereler ve Önergeler

1.- Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün Brezilya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/972)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 18-22 Ocak 2006 tarihlerinde Brezilya'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                    Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                               Başbakan

                        LİSTE

Fikret Badazlı                                 Antalya

Turhan Çömez                                Balıkesir

Mehmet Küçükaşık                        Bursa

Muharrem Eskiyapan                     Kayseri

Turan Tüysüz                                Şanlıurfa

Mehmet Ergün Dağcıoğlu               Tokat

M. Akif Hamzaçebi                        Trabzon

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

IV.- ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 183                                                                                                        Tarihi: 8.2.2006

Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 6 ncı sırasında yer alan 1068 sıra sayılı kanunun bu kısmın 5 inci sırasına, 7 nci sırasında yer alan 1074 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 6 ncı sırasına alınmasının;

8.2.2006 tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun aynı tarihli 60 ıncı Birleşiminde okunmuş bulunan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkındaki (11/4) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmında yer almasının, Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 15.2.2006 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasının;

Gündemin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmının 45 inci sırasında yer alan (10/81), 183 üncü sırasında yer alan (10/234) ve 230 uncu sırasında yer alan (10/286) esas numaralı yaş sebze, meyve ve narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 15.2.2006 Çarşamba günkü birleşiminde, birlikte yapılmasının ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının;

Genel Kurulun; 14.2.2006 Salı günkü birleşiminde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesinin; 15.2.2006 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesinin; 14.2.2006 Salı ve 16.2.2006 Perşembe günleri 15.00-23.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesinin;

Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                                                                                            Bülent Arınç

                                                                                              Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                Başkanı

              İrfan Gündüz                          Kemal Anadol                            Süleyman Sarıbaş

AK Parti Grubu Başkanvekili    CHP Grubu Başkanvekili   Anavatan Partisi Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum; Danışma Kurulu önerisi aleyhinde söz aldım.

Dün de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu haftaki ve önümüzdeki hafta salı günü gündemini belirleyen bir Danışma Kurulu önerisi milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi. Daha üzerinden 24 saat geçmeden, bugün yeni bir Danışma Kurulu önerisiyle, hem bu haftaki hem de gelecek haftaki gündemi belirleyen bir öneri huzurlarımıza geldi.

Değerli milletvekilleri, bu konuyla ilgili olarak, onlarca kez, bu kürsüden bu konu dile getirildi. Biz, milletvekili olarak, daha dün kabul ettiğimiz bir Danışma Kurulu önerisi varken, bugün yeni bir önerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmesi karşısında, getirilen kanun tasarılarını ve tekliflerini inceleme ve araştırma fırsatını nasıl yakalayabileceğiz? Dün hiç gündemde olmayan iki kanun, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getiriliyor. Şimdi, milletvekilleri olarak bizim en tabiî hakkımız değil midir ki, daha önceden, belli bir süre öncesinden, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilecek olan kanun teklif ve tasarılarının milletvekillerinin bilgisine sunulması gerekmektedir. Yoksa, bizler, milletvekilleri olarak, o gün Meclis açıldığında, önümüzde hangi kanun tasarıları ve tekliflerini görüşeceksek… Böyle bir Meclis çalışmasının milletimiz için, Meclisimiz için faydalı olabileceğini iddia edecek bir tek milletvekili burada bulunmuyor arkadaşlar. O nedenle, lütfen, istirham ediyorum, bundan sonra, en azından önümüzü görebilmek için, belli bir süre için hazırlık yapabilmemiz için Danışma Kurulu önerilerinin daha ciddî bir şekilde Meclis gündemine getirilmesi gerekiyor ve yine, önümüzdeki hafta salı ve çarşamba günleri denetim konularının görüşülmemesi hususu, yine Danışma Kurulu önerisiyle, oybirliğiyle alınan bir öneriyle, önümüzdeki hafta da denetim konularının görüşülmemesi söz konusu.

Değerli milletvekilleri, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, ne kanun yapma noktasında ne de denetim konusunda üzerimize düşen görevi layıkıyla yerine getiremiyoruz. Layıkıyla yerine getiremememizin en güzel örnekleri de, Sayın Cumhurbaşkanından bugüne kadar görülmemiş ölçüde geriye dönen kanunlar, Anayasa Mahkemesinden geriye dönen kanunlar. İşte, böyle, hızla çalışıyoruz derken, kısa sürede bu kadar kanun çıkardık diye övünürken, bunun karşılığında, geçmiş dönem meclislerinde görülmemiş ölçüde, kanunların, hem Cumhurbaşkanından hem de Anayasa Mahkemesinden dönmesi söz konusu.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin gündemi, buradaki gündemden çok farklı. Bakınız bugün Türkiye'de neleri tartışıyoruz: Dün FIFA'nın vermiş olduğu bir karar var ve otuz kırk yıldan beri belki görülmeyen ölçüde, Türkiye'ye karşı verilmiş olan ve hepimizin vicdanını sızlatan bir karar söz konusu ve Sayın Mehmet Ali Şahin de çıkıyor, diyor ki "bu karar siyasîdir."

Eğer siyasîyse, Sayın Mehmet Ali Şahin, Sayın Bakan, niçin o siyasî kararın önünü kesecek olan gayretler içerisinde olmadınız, niçin bu konuda bir gayret göstermediniz; hani Avrupalı liderler Sayın Başbakana ön ismiyle hitap ediyordu, hani "dostum" diye hitap ediyorlardı birbirlerine; hani dünyanın her köşesini ziyaret edip orada Türkiye'yi tanıtma faaliyetlerinde bulunuyordu; ne oldu şimdi?.. Ne oldu; bugün bütün dünyanın gözü önünde Türkiye'ye verilmiş olan ve belki de kesinlikle bir ihraç kararına ramak kalınmışken, 6 maç ceza söz konusu.

Değerli milletvekilleri, bu hükümet Futbol Federasyonu seçiminde göstermiş olduğu gayretin yüzde birini bu kararın alınmasından önce göstermiş olsaydı, ben inanıyorum ki, FIFA'dan karar bu şekilde çıkmazdı. Neredeydi Sayın Başbakan?! Niçin bu konuyla ilgili girişimlerde bulunmadı?! Niçin dostu Berlusconi'ye veya Tony Blair'a veya başka liderlere bu konuyla ilgili girişimlerde bulunmadı?! Hani, dünyanın parlayan yıldızıydı, yükselen yıldızıydı Türkiye; ne oldu?! Ve sonra da, kalkıyorsunuz, Bakan olarak, bunun siyasî olduğunu iddia ediyorsunuz. Eğer FIFA siyasî kararlar almış olsaydı, İngiltere'ye, biliyorsunuz, bundan birkaç yıl önce, kulüplerinin bu tür müsabakalardan men edilmesiyle ilgili karar İngiltere aleyhine çıkmazdı.

Siz, hükümet olarak, güvenlik güçleri olarak, daha havaalanına inildiği andan itibaren İsviçre Millî Takımının can ve mal güvenliği noktasında üzerinize düşen görevi bihakkın yerine getirseydiniz, İstanbul'un ana caddelerinde otobüslere yumurtayla saldırmalarının önüne geçseydiniz, hükümet olduğunuzu gösterseydiniz, iktidar değil muktedir olduğunuzu gösterseydiniz, saha içinde maçın bitiminde gerekli tedbirlerle ilgili hassasiyeti göstermiş olsaydınız hükümet olarak, iktidar olarak, bugün FIFA'dan öyle bir kararın çıkması kesinlikle söz konusu olmazdı. Ancak, sizler, Futbol Federasyonu Başkanının kim olacağı noktasında bütün hükümet üyeleri olarak gayret gösterirken, âdeta, nerede bir dernek varsa, Kanarya Sevenler Derneğinin başkanının bile kendinizden olmasını istediğiniz günlerde FIFA'nın vermiş olduğu bu karar karşısında eğri oturup doğru konuşmalısınız.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde, 3,5 yıllık dönemde, sporla ilgili olarak hiçbir başarıya imza atılmamıştır. Avrupa Futbol Şampiyonasına gidilememiştir. Dünya Kupası finallerine gidilememiştir. Güreşte bozgun yaşanmıştır. Halterde, tarihimizde görülmemiş ölçüde, doping meselelerinden dolayı Halter Millî Takımımız, resmî yarışmalardan men edilmiştir. Basketbolda Avrupa ikincisi olan Millî Takımımız bugün ne hallerdedir! Avrupa ikincisi olan Voleybol Millî Takımımız bugün ne hallerdedir! Sporun bütün branşlarında büyük bir çöküntü yaşanırken, hükümetin tek gayesi, Futbol Federasyonu Başkanının kimin olacağı şeklindeki bir çalışma içerisine girilmiş olmasıdır.

Değerli milletvekilleri, gündemimizde o kadar çok önemli konular var ki! Dün benim burada yapmış olduğum konuşmada da dile getirdiğim, narenciyeyle ilgili, getirin Meclise demiştim; çok teşekkür ediyorum, gelmiş; önümüzdeki hafta bu konu görüşülecek.

Arkadaşlar, Çukurova'ya gidin. Ben, beş kez Adana'ya, Mersin'e gittim. Narenciye dalında bekliyor. Vatandaş, üretici perişan…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Getirdik…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Size de teşekkür ederim Sayın Anadol, gündeme alınmış. Ancak, bakınız, (10/81), (10/234), (10/286); bunlar verileli yıl oldu Sayın Anadol. Bugüne kadar niçin İktidar Partisi bu meseleyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine… 15 Şubata yaklaşıyoruz, artık, narenciyeyle ilgili, bundan sonra yapılacak olan çalışmaların narenciye üreticisine katkısı ne olacaktır? Bu sene de kaybetmiştir narenciye üreticisi. Onun için, Türkiye'nin gündemiyle Meclisin gündeminin birbiriyle örtüşmesi lazım.

Değerli milletvekilleri, bakınız, elimde bir gazete var. Bugün, Ege'de yayınlanan ve Ege'nin en büyük gazetesinin başlığı: "Yürüyecekler" Başlık, sür manşet: "Yürüyecekler" Kim yürüyecek değerli milletvekilleri; Ege Bölgesindeki sanayiciler, Ege Bölgesindeki tekstilciler yürüyeceklerini söylüyorlar. "Artık bıçak kemiğe dayandı" diyorlar. 12 milyar dolarlık ihracat yapan tekstil sektörü, 3 000 000 insana istihdam sağlayan tekstil sektörü çökmek üzere. Ben Denizliliyim, Denizli Milletvekiliyim; tekstilde, Denizli'nin Türk ekonomisinde çok büyük ağırlığı vardır. Sanayicimiz, tekstilcimiz kan ağlıyor. Düşük kur, yüksek faizden dolayı, Türkiye bir ithalat cenneti oldu. Tekstilin bütün ara maddeleri, şu anda ithal edilir vaziyete geldi. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş ölçüde, 73 milyar dolarlık hammadde ve ara madde ithalatı yapıldı. Bu yapılan her hammadde ve ara malı ithalatı, Türkiye'de bunları üreten KOBİ'lerimizin, esnaflarımızın, sanayicilerimizin çökmesine sebebiyet veriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Babacan, siz bu işleri çok iyi bilen bir Sayın Bakansınız. Ne olur, şu meseleye el atın! Tekstilci, sanayici kan ağlıyor; ihraç edememekten dolayı şikâyetçi, işçi çıkartıyor sanayicimiz, tekstilcimiz. Eğer bununla ilgili tedbirler alamayacak olursanız, Türkiye ihracatının lokomotifi olan ve 3 000 000 insana istihdam sağlayan bir sektör, Uzakdoğu tekstilinin karşısında yok olmaya mahkûm ediliyor.

Bakınız, sizden istedikleri şunlar: Enerji maliyetleri düşürülsün, biz rekabet edemiyoruz diyorlar. KDV oranları yüzde 8'e insin diyorlar.

Sayın Başbakan ikibuçuk yıl önce Denizli'ye geldiğinde, tekstilci ve sanayicilerle yapmış olduğu bir toplantıda, tekstildeki KDV'nin yüzde 8'e ineceğini, bütün basın ve televizyonların önünde, bütün sanayicilerin huzurunda söz verdi. Aradan ikibuçuk yıl…

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Siz orada mıydınız?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben oradaydım, evet oradaydım, o toplantıda ben de vardım. Sayın Başbakan, o toplantıda, tekstildeki KDV oranının yüzde 8'e indirileceği sözünü verdi; basın, televizyon ve sanayicilerin huzurunda söyledi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen, son cümlenizi alayım. Bu gazeteleri, ilgili arkadaşlar alsınlar, sayın bakanlar falan okusunlar veya kendileri zaten biliyorlardır.

Lütfen, son cümlenizi alayım.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu nedenle, lütfen, Danışma Kurulu toplantılarında, Türkiye'nin gündemindeki, hassas olan, vatandaşların çözüm bekledikleri konuların halledileceği ve Türk insanını rahatlatacak olan hususların, mutlaka, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınması gerekmektedir.

Ben dün Danışma Kurulunun lehinde konuştum; çünkü, SSK ve Bağ-Kur primlerinin yeniden yapılandırılması söz konusuydu, bunun mutlaka yapılması lazımdı; SSK ve Bağ-Kur emeklileriyle ilgili düzenleme vardı, bunların mutlaka Meclisten geçmesi lazımdı; dün lehinde konuştum; ancak, 24 saat geçmeden yeni bir Danışma Kurulu önerisi gelmiş olması nedeniyle bugün aleyhte konuşma ihtiyacı hissettim

Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Danışma Kurulu önerisinin lehinde, İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; biraz önce okunan Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi şahsım adına ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce konuşan Sayın Ümmet Kandoğan arkadaşım, maalesef, içinde çelişkiler bulunan bir konuşma yaptı.

Şimdi, gündemde bir değişiklik yok. Bağ-Kurlularla ilgili, emeklilerimizle ilgili, onların primleriyle ilgili, onların beklentileriyle ilgili gündem olduğu gibi devam edecek; ama, Türkiye'de önemli gelişmeler oluyor, söylediği gibi. Kendi kendisiyle çelişti.

Birincisi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak seçimden evvel söz verdik vatandaşa, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele edeceğiz dedik ve bu amaçla -şu anda polemik yaratmak istemiyorum- kendisini siyasal açıdan, hukuksal açıdan, anayasal açıdan suçladığımız ve bakanlıkta kalmamasını istediğimiz Maliye Bakanı Sayın Unakıtan'la ilgili olarak gensoru önergesi verdik, Cumhuriyet Halk Partisi olarak anayasal bir hakkımızı kullandık. Özüne girmiyorum, tartışma yaratmak istemiyorum; gündemde sırası geldiği vakit tartışırız. Anayasa açık, İçtüzük açık "gensoru önergesi verildikten üç gün içinde basılıp, üyelere dağıtılır; dağıtıldıktan on gün içinde de mutlaka görüşülür Mecliste" diyor. Ne zaman görüşeceğiz bunu? Yani, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkında verdiğimiz gensoruyu görüşmeyelim mi? Anayasaya aykırı mı davranalım? CHP olarak isteğimiz bu ve mecburen, önümüzdeki çarşamba günü saat 15.00'te toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisi bu gensoruyu görüşecek, Cumhuriyet Halk Partisinin gensoru önergesini; birincisi bu. Bunu ilave etmek zorunluluk, anayasal bir zorunluluk.

İkincisi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, kendimizi -elbette aslî görevimiz burada- Meclisin dört duvarları arasına hapsetmiyoruz. Birlikte, 15, zaman zaman 20'ye, 25'e yükselen milletvekili arkadaşlarımızla birlikte, bir yangına tanık olduk; yangını söndürmek için gittik. Buradan Selçuk'a, Selçuk'tan İzmir'in Özderesine, Ürkmezine, Seferihisarına gittik. Orada, satsuma üreticisinin, mandalina üreticisinin ağaçlardan toplayamadıkları hasadı, mandalinaları gördük. Dünyanın en değerli ihraç malı. Oradan gittik Aydın'ın Nazillisine; narenciye üreticisinin nasıl bir dram yaşadığına tanık olduk. Nazilli'den Muğla'nın Köyceğizine, Ortacasına gittik; aynı feryatları duyduk, aynı yangını gördük. Oradan, Antalya'nın Finikesine, Alanyasına gittik, Mersinin Anamuruna, Silifkesine, Erdemlisine gittik, Tarsusuna, Mersin'e gittik; manzara aynıydı. Mersin'den Adana'ya gittik, Kozan'a; Kozan'dan Osmaniye'nin Sumbasına -Sumbas, ilçe; çok insan ismini ilk defa duyuyordur- oradan, Hatay'ın Erzinine, İskenderununa, Antakyasına kadar gittik.

Arkadaşlar, manzara şudur: 1929 iktisat buhranından bu yana, seksen iki yıllık cumhuriyet tarihinde narenciye üreticisi bu kadar zor durumda kalmamıştır, bu kadar ağır koşullarla karşı karşıya değildir. Seferihisar'dan Samandağ'a kadar, limonu, greyfurtu, mandalinası, portakalı ağaçlarda duruyor; toplayamamış. Bu, alarm zili filan değil değil, tehlike çanı filan değil; Türkiye tarımı, Türk tarımı, narenciyesi yoğun bakımda, can çekişiyor!

Şunu iyi bilelim arkadaşlar: Eğer, tarım ölürse Türkiye de ölür, Türkiye de biter. "Tarımdaki nüfusu azaltın" diye okyanus ötesinden gelen talimatlarla izlenen yanlış tarım politikası, işte, narenciyede ortaya çıktı.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye'nin bağımsız bir dışpolitika izlemesini, bağımsız ekonomik kararlar vermesini, ayağa kalkmasını, biz, ancak tarımın ayağa kalkmasına bağlıyoruz.

O nedenle, ayağımızın tozuyla, gelir gelmez… Bir sene olmuş önergemizi vereli. Narenciye ve narenciye üreticisinin sorunları, yaş meyve ve sebze üreticilerinin sorunları… Bir sene olmuş vereli. Bir önerge de İktidar Partisinden var. Dedik ki, bunların üçünü birleştirelim, bir an evvel Meclisin gündemine getirelim. Yanıyor! vakit geçmiş, elbette; ama, bitmiş değil; derhal hükümeti çağırıyoruz.

Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal, dün CHP Grubunda ifade etti; ton başına ihracatçıya verilen 100 dolar 40 dolara düşürülmüş. Bu yangını söndürmek için, bir an önce, hükümetin en az 100 dolara yükseltmesi lazım ton başına verilen narenciye primini; şart. Bunları konuşalım, bir an önce konuşalım. Yoksa, yoğun bakımda hasta, ölmesin dedik ve arkadaşlar kabul ettiler ve bugün okundu.

Çok mutluyuz Cumhuriyet Halk Partisi olarak; narenciye ve narenciye üreticisinin sorunları, gensorudan hemen sonra çarşamba günü gündeme gelecek. Bunu sağlamaktan dolayı, Cumhuriyet Halk Partisi olarak narenciye üreticisinin önünde gurur duyuyoruz, görevimizi yaptığımızın mutluluğunu duyuyoruz. Elbette, bu Danışma Kurulu kararının sahibi olacağız Cumhuriyet Halk Partisi olarak. O nedenle, değerli arkadaşlarım, bu Danışma Kurulu kararı isabetlidir. Gündemde bir değişiklik yoktur; emeklilerimizin, Bağ-Kurlularımızın, SSK'lılarımızın sorunlarını içeren kanun tekliflerinin sıralarında herhangi bir değişiklik yoktur. Cumhuriyet Halk Partili konuşmacılar, milletvekili arkadaşlarım, sıraları geldiğinde, bu kanunlar görüşülürken görevlerini yerine getirecekler ve Partimizin görüşlerini de dile getireceklerdir. Bu görüşleri CHP Grubu adına ifade ediyorum, Danışma Kurulu kararına olumlu oy vereceğimizi beyan ediyorum; şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Anadol.

Önerinin lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şahsım ve Grubum adına, hepinizi hürmet ve saygıyla selamlıyorum.

Burada, Mecliste grubu bulunan üç siyasî partinin değerli grup başkanvekilleri tarafından verilen Danışma Kurulu önerisinde, aslında, Meclisin gündemiyle ilgili en ufak bir değişiklik yoktur. Dolayısıyla, ben… Hatta, bu değişimi yaparken… Sadece anayasal bir zorunluluktan dolayı; dağıtılmış bir gensoru önergesi var, bunun on gün içinde görüşülmesi lazım. Ayrıca, gerek CHP Grubunun gerekse AK Parti Grubunun da yaş sebze ve meyve ve narenciye üreticilerinin sorunlarıyla ilgili bir araştırma komisyonu kurulması… Ki, biz, iktidar olarak yaptıklarımız var, yapamadıklarımız var belki; ama, yaptıklarımızı da anlatmak… Aynı zamanda, bizim çiftçimizin, ister narenciye üreticisi ister yaş sebze ve meyve üreticisi olsun, bunların üretimi, işletilmesi, pazarlanması ve ihracatında karşılaşılan güçlükleri gidermekle ilgili alınması gerekli ne tedbir varsa, buna Meclisin el koymasından, bir defa, gurur duyarız, onur duyarız. Bizzat üreticimizin ayağına giderek derdini diz dize ve göz göze dinlemek, verimli neticeler çıkarmak, bunu da hayata geçirmek bizim boynumuzun borcu.

Son olarak, benim aldığım bilgilere göre, mesela, tonunda 25 dolar, bir defa, ihracat teşvik primi ortaya konmuş; yine, narenciye ürünlerinin ihracatında, hale uğramadan doğrudan dış pazarlara ulaştırmayla ilgili gerekli genelge, valiler kanalıyla, ilgili bölgelere ve çiftçilere ulaştırılmıştır.

Tabiî, burada, bir defa, biz, çalışma saatlerini bu hafta 15.00-23.00 yaptık; önümüzdeki hafta da 15.00-23.00 yaptık. Sadece, çarşamba günü, hem gensoru artı araştırma önergeleri diye, onu da, çarşamba günü bitimine kadar; iki, denetleme günü… Mesela, Sayın Kandoğan diyor ki: "Bırakın da Meclis biraz da denetim görevi yapsın." Bundan daha önemli denetim görevi mi var Sayın Kandoğan?! Kaldı ki, ben, bu, üç grup başkanvekilimizle -onlara teşekkür ediyorum- konuştuğumda, onlar "elden yapalım" dediler. Ben, bunun dışında, bir de, Ümmet Beyi de telefonla da aradım. Ümmet Bey, böyle bir mesele var, gündemde bir değişiklik yok, aynı meseleler gündeme gelecek…

Şimdi "Meclisin gündemi ile Danışma Kurulunun gündemi, Türkiye'nin gündemiyle örtüşmüyor" diyor. Peki, burada, işte, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı emeklilerinin, kendilerine peşin ödeme yapılarak, fiş toplamadan kurtulmasıyla ilgili bir yasa var. Bu yasa, bizim toplumumuzu ilgilendirmiyor mu?! Öbür taraftan, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığıyla ilgili, bu SSK ve Bağ-Kur alacaklarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir yasal düzenleme var; bunun, siz de, dün lehinde konuştunuz. Sayın Mehmet Eraslan, burada, çıktı, dedi ki: "Gelin, bu 15.00-20.00 saatleri olmuyor, uzatalım 23.00'e kadar" diye… Mehmet Eraslan da burada konuştu. Dolayısıyla, biz, yine, İktidar Grubu olarak, diğer grupların salı ve çarşamba günleri yaptıkları grup toplantılarını dikkate alarak, 15.00'te başlayalım diye, böyle, bir de centilmenlik gösteriyoruz. O yüzden… Öbür taraftan, diğer maddelere de baktığımız zaman, terörle mücadelede hayatını kaybeden korucuların, güvenlik güçlerinin, çocuklarına, birinci derecede sorumlu oldukları kişilere, yine, onlara tedavi imkânları sunulmasıyla ilgili bir yasa var; bu da, çok önemli bir yasa. O yüzden, gündemde değişiklik yapmadan, bunların… Çarşamba günü, sadece denetimle ilgili, gensorunun ve araştırma önergelerinin görüşülmesine yönelik bir teklif. Bunun dışında, gündem aynen devam ediyor. Dolayısıyla, bizim bunlardan bilgimiz yoktu, sonradan böyle emrivakiyle önümüze getiriliyor demeyi, bir defa, ben, en azından bir bühtandır diye düşünüyorum.

Öbür taraftan, FIFA'yla ilgili bir değerlendirme var. Tabiî, FIFA… Henüz daha orada bitmiş bir durum yok, devam eden bir hukukî süreç var ve Türkiye, bütün imkânlarıyla, bu hukukî süreçte hakkını arama yollarını sonuna kadar kullanacaktır; ancak, bu milletin kürsüsünde, çıkıp da, FIFA'yı haklı çıkaracak şekilde, biz haklıyken bizi haksız ama FIFA'yı haklı çıkaracak bir üslupla konuşmak, öyle zannediyorum ki, Sayın Kandoğan, size de yakışmıyor. O yüzden… Biz burada, tabiî, siyaset yapıyoruz. Eğer spora destek yönünden bakarsanız, ister amatör, ister profesyonel spor kulüplerine, spor federasyonlarına, biz, geçmiş dönemlere kıyasla çok çok üstünde yardımlar yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. O yüzden, esas buradaki bütün meselemiz, bizim… Sanayicimizin, tabiî, bazı sıkıntıları vardır, tüccarımızın, ihracatçımızın sıkıntıları vardır. Burada, hükümetin, Kurumlar Vergisinin indirilmesi dahil olmak üzere, enerjideki indirim, hatta sigortalı personel istihdamında bazı teşviklerle, sanayicilerimizin, sadece iç piyasada birbirlerine karşı değil, uluslararası pazarlarda, Çin de dahil herkesle rekabet edecek düzeye gelebilmesi için her türlü çalışması devam etmektedir. Ben öyle zannediyorum ki, önümüzdeki günlerde de, bunların neticelerini birer birer, sizlerin huzurunda millete aktaracağız.

Ben bu hususları arz ediyor ve bu Danışma Kurulu önerimizin arkasında durduğumuzu belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gündüz.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, söz talebim vardı; dikkate almadınız!..

BAŞKAN - Sonra Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Ümmet Kandoğan, spordan sorumlu Bakan olmam dolayısıyla, kendi Bakanlığımı ilgilendiren bir konuda çok ağır ithamlarda bulundu. Ben, televizyonda izledim. Dolayısıyla, kamuoyunu doğru bilgilendirme adına, İçtüzüğün ilgili maddeleri gereğince, kısa bir açıklama yapmak istiyorum...

BAŞKAN - Doğru; Sayın Kandoğan konuşması sırasında FIFA ile ilgili bazı hususlar ve siyasî bir kısım şeyler yaptı...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bu karar karşısında Hükümetin ne düşündüğünü kamuoyu bilmek ister.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, benim konuşmam Danışma Kurulu önerisiyle ilgiliydi; Sayın Bakan önerinin lehinde konuşamaz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan… Arkadaşlar…

Sayın Kandoğan, bakınız, konuşma sırasında, çalışmayla ilgili, Meclisin gündemiyle ilgili bir husus vardı, siz, onu getirdiniz FIFA'ya dayadınız, FIFA'yla ilgili konuştunuz.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Evet…

BAŞKAN - Tabiî "evet" ise…

Sayın Bakanın isminden bahsettiniz…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Evet…

BAŞKAN - Ondan sonra "bu işle uğraşılsaydı netice alınırdı" falan dediniz.

Sayın Bakan da "bu işlerle ilgili olarak kısa bir açıklama yapayım" diyor. Tabiî, Sayın Bakana söz vereceğim.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkanım, yanlış yapıyorsunuz. Benim konuşmam Danışma Kurulu önerisiyle ilgiliydi; Sayın Bakana burada söz hakkı düşmez.

BAŞKAN - Danışma Kuruluyla ilgili söz vermiyorum; sataşma gerekçesiyle, açıklamak için söz veriyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkan; Danışma Kurulu önerisiyle ilgili konuştum ben?!

BAŞKAN - Tabiî…

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Kandoğan, benim burada bulunmadığım bir anda -ancak, televizyonda canlı yayında izleyerek muttali oldum- spordan sorumlu Bakan olmam dolayısıyla, spor alanıyla ilgili bazı iddialarda bulundu. O bakımdan, sizleri ve sizlerin şahsında aziz milletimizi bu iddialar karşısında bilgilendirme ihtiyacı hissediyorum. Sayın Başkanımıza, bana, kısa da olsa bir söz imkânı tanıdığı için teşekkür ederim.

Sayın Kandoğan, FIFA'nın Türkiye'yle ilgili almış olduğu karar konusunda, çok başarılı olduğunu, dış politikada başarılı olduğunu iddia eden hükümetin hiçbir şey yapmadığını ileri sürdü. Hemen arkasından da dedi ki: "Siz, özerk federasyonlara niye müdahale ediyorsunuz?" Bu, açık bir çelişkidir. Ulusal federasyonlara müdahale ettiğimizi iddia ederek bizi eleştiren bir arkadaşımız, bu ulusal federasyonlar birliğinin bir örgütü olan Dünya Futbol Federasyonları Birliğine neden müdahale etmediğimizi soruyor!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Lobi faaliyetlerinden bahsedin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ulusal federasyonlara siyasetin müdahale etmemesi, gerçekten doğru olduğu gibi, uluslararası federasyonlara da, siyaset, siyasetçiler ve devlet ve hükümetler müdahale edemez. Bu konuda ülkelerin hak ve hukukunu ilgili ulusal federasyonlar yürütür.

Hemen şunu ifade edeyim: FIFA'nın almış olduğu karar son derece ağır ve hatta, bizim tarafımızdan kabul edilemez nitelikte bir karardır. Kuşkusuz ki, bununla ilgili, ilgili federasyon yetkilileri, hem FIFA nezdinde hem de Uluslararası Spor Mahkemesi nezdinde itirazlarını ortaya koyacaklardır.

Şu düşüncemi ve kanaatimi siz değerli milletvekili arkadaşlarımla paylaşmak isterim: Türkiye-İsviçre maçından hemen sonra, aynı akşam, henüz gözlemci raporları FIFA'ya ulaşmamışken ve tarafsız konumda bulunması gereken FIFA Başkanı Sayın Blatter, Türkiye'yi âdeta mahkûm eden bir açıklama yapmıştır ve FIFA'nın kararı da, çok uzun bir zaman sonra, dün açıklanabilmiştir, sanıyorum birkaç ayı geçmiştir.

Hemen akabinde ve daha sonra yapmış olduğumuz açıklamalarda şu hususun altını çizdik…

HARUN AKIN (Zonguldak) - Peki, o FIFA Başkanının açıklaması doğru mu Sayın Bakan?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Eğer, FIFA Başkanının, daha olay sıcakken talihsiz bir şekilde yapmış olduğu açıklamaları unutturmak ve onun talimatı sonucu bir kararı ortaya çıkarmaksa amacınız, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve ilgili federasyonlar olarak bu işi yakinen takip edeceğimizi herkes bilsin dedik.

Şimdi, İsviçreli FIFA Başkanının etkisi altında kalınarak böyle bir kararın verildiği kanaatindeyiz. Bu kanaatimizi, kuşkusuz ki Türkiye Futbol Federasyonu yetkilileri, hem FIFA nezdinde hem de Uluslararası Spor Mahkemesi nezdinde ileri süreceklerdir.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Sizin savcılık takibinizden kurtulurlarsa.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ayrıca, Türk sporu -Sayın Kandoğan'ın ifadesine göre- son derece kötü bir dönemi yaşamaktadır diyor; bu cümleyi asla kabul etmiyorum…

AHMET ERSİN (İzmir) - Doğru söylüyor!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - 2005 yılı, bazı eksikliklerimize rağmen, geçtiğimiz yıllarla mukayese ederseniz, daha başarılı bir noktada olduğunu tespit edersiniz; çünkü, bir ülkenin sporunun başarılı olup olmadığının ölçüsü alınan madalyalarla ölçülür.

AHMET ERSİN (İzmir) - Hayır, hiç öyle bir şey yok.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Siz de inanmıyorsunuz...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - 2003, 2004, 2005 yılında alınan madalyaları mukayese ederseniz, daha başarılı sonuçlar alındığını göreceksiniz. Akdeniz Oyunlarına Türkiye katılmıştır. Katıldığı tüm organizasyonlardan daha fazla madalyayla İspanya'dan dönmüştür. Universiade boyunca sadece 3 madalya alabilmiş olan Türkiye, 23 üncü Üniversite Oyunlarında 27 madalyayı almıştır. Bunları görmezlikten gelemezsiniz.

Basketbol Millî Takımımızın Avrupa Şampiyonasında başarısız olduğu söyleniyor. Evet, doğru; daha önce Avrupa'da önemli başarılar elde etmiş olan Basketbol Millî Takımımız, son Avrupa Şampiyonasında başarılı olamadı; ama, aynı Millî Takım, sadece 24 ülkenin katılmayı başardığı Dünya Basketbol Şampiyonası finallerine Japonya'da katılma hakkını elde etmiştir.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Millî Takıma gel Sayın Bakan, Millî Takıma!..

 DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ayrıca, Voleybol Bayan Millî Takımımız, yine, Japonya'da bu yıl yapılacak olan Bayanlar Voleybol Millî Takımlar Dünya Şampiyonası finallerine katılma hakkını elde etmiştir.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Millî Takıma gel Sayın Bakan!..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Karate Millî Takımımız Avrupa şampiyonu olmuştur ve yıllardan sonra, güreşte 2 altın madalyayla Dünya Şampiyonasından dönen Güreş Millî Takımımızı nasıl gözardı edebilirsiniz?!

O bakımdan, eğer…

AHMET ERSİN (İzmir) - Halteri ne yapalım Sayın Bakan, halter ne olacak?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Halterde, bazı sporcularımız hata yapmasalardı ve tabiî ki, ilgili federasyon daha dikkatli olsaydı ve doping numunesi vermekten kaçınma gibi bir durumla karşı karşıya kalınmasaydı, Halter Millî Takımımız, Katar'da yapılan son dünya şampiyonasına katılacak; ben inanıyorum ki, yine, altın madalyalarla ve Dünya Şampiyonu olarak geri dönecekti; ama, bundan sonraki Avrupa ve Dünya Şampiyonasında, ben inanıyorum ki, Halter Millî Takımımız, yine, Avrupa ve dünya şampiyonu olma hakkını elde edecektir.

Tabiî ki, önünüze, önümüzdeki günlerde ciddî bir kanun tasarısı geliyor; o da, dopingle mücadele kanun tasarısı. Bu konuyu, Hükümet olarak, Bakanlık olarak ve Gençlik Spor Genel Müdürlüğü olarak son derece önemsiyoruz. Böyle bir kanun tasarısını sevk ettik Başbakanlığa; Kanunlar ve Kararlardadır, önümüzdeki günlerde gelecek ve dopingle mücadelede, dünyada örnek bir ülke haline gelmek istiyoruz. Ayrıca, özerk federasyonların malî denetimini sürekli yapacak olan kurumsal bir yapıya ihtiyacımız var. Özerklik, başıboşluk değildir. Özerklik, istediği harcamayı istediği gibi yapma imkânı veren bir olgu değildir. Bunu da denetleyecek olan yeni bir yasa tasarısını hazırladık. Onu da önümüzdeki günlerde buraya sevk edeceğiz. Yani, spor sahipsiz değildir. Tür-kiye'de genç bir nüfusumuz vardır. Bu genç nüfusu her bakımdan en iyi şekilde yetiştirdiğimizde, eğittiğimizde, her spor dalında, Türkiye, inanıyorum ki, dünyada en ön sıralarda olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

3 üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ek Ödeme Yapılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ödenen Gelir ve Aylıklarda 2006 Yılında Yapılacak Artışlar ve Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

3.- T.C. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ek Ödeme Yapılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ödenen Gelir ve Aylıklarda 2006 Yılında Yapılacak Artışlar ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1165) (S. Sayısı: 1076) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

Geçici Madde 1.- Bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 2978 sayılı Vergi İadesi Hakkında Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca 2006 yılı Ocak ayı içerisinde verilen vergi iadesi beyannamesi üzerinden hesaplanan vergi iadesi tutarlarının, 2005 yılında bu amaçla ödenmiş olan avanslardan mahsubu sonucunda hak sahibi lehine ortaya çıkan farklar, izleyen iki ay içerisinde defaten ödenir; hak sahibi aleyhine fark çıkması halinde ise bu Kanunun 1 inci maddesi gereğince yapılacak ek ödeme tutarlarından mahsup edilir.

                             

(x) 1076 S. Sayılı Basmayazı 2.2.2006 tarihli 58 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

2978 sayılı Vergi İadesi Hakkında Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca 2004 ve 2005 yıllarında vergi iadesi avansı olarak ödenmiş ancak mahsubu yapılamamış olan tutarlar, bütçe ile ilişkilendirilmeksizin mahsup edilir.

Mahsup işlemlerine ilişkin usûl ve esasları belirlemeye, gerekli işlemleri yapmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit.

Sayın Koçyiğit, buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1076 sıra sayılı yasa üzerinde Anavatan Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, aslında, yasa tasarısının geçici 1 inci maddesi teknik bir madde. Ben de bu teknik kısma ilişkin açıklamalarda bulunacağım, fazla uzun olmamak şartıyla; ancak, bundan önce, özellikle, gerek yasa tasarısının tümü üzerinde yaptığımız konuşmalarda ve gerekse maddeler üzerindeki konuşmamızda eleştirilerimizi getirmiştik. Gerçekten de, bu yasa tasarısı böyle yasalaşırsa, emeklilerin hiçbir derdine deva olmaz; çünkü, dün de madde üzerinde belirtmiştim, sadece ocak ayı enflasyon oranı TÜFE ve ÜFE ortalaması 1,35. Şubat ayında böyle çıkarsa, demek ki, iki aydaki artış, aşağı yukarı, yüzde 3 olacak. Bundan sonra daha dört ay var. Demek ki, daha biz emeklilere ilk altı ayda vereceğimiz yüzde 3'lük zammı almadan bunun tümü gitmiş olacak. Daha bu yasa çıkacak, yürürlüğe girecek, emekliler ondan sonra para alacak. Maalesef, daha yasa çıkmadan, yürürlüğe girmeden yüzde 3'lük kısım gitti. Demek ki, ekonomik gelişmelere ayak uydurabilmemiz için, geleceğe net bakabilmemiz için, en azından verilen önergeler doğrultusunda, bu aylık artışlarının fazla olması gerekiyordu ve bu artışlar da yüzdelik değil, maktu şekilde, seyyanen zamlar şeklinde olması gerekir. Aksi halde, hem üç Emekli Sandığı kurumu arasındaki maaş farkları açılıyor hem de aynı kurumdan maaş alan emeklilerin kendi arasındaki taban ve tavan ücretleri arasındaki fark açılıyor.

Bunları belirttikten sonra, bu geçici maddeye ilişkin olarak da, hepimizin bildiği gibi, 2004 ve 2005 yıllarında vergi iadelerine mahsuben avans şeklinde ödenmişti, bunların kapatılması yapılmamıştı. 2006 yılı bütçesinde, geçmiş yıllar avanslarının kapatılması için, 1,5 katrilyon liralık bir eködenek bırakılmıştı; fakat, görüyoruz ki, bu yasa tasarısıyla, bütçeyle ilişkili olmaksınız, bütçe dışında ek bir borçlanma programıyla, 2004 ve 2005 yıllarındaki avans kapatılıyor. Bu ne demektir; 2006 yılı bütçesine koyduğumuz 1,5 katrilyon liralık para, bir yerde, boşta kalmaktadır. Boşta kaldığı için de, hükümet, bunu istediği alanda aktarma şeklinde kullanabilir; ister geçmişte ödeneği olmayan ve yapılmış harcamalar için kullanabilir ister geleceğe yönelik olarak, istediği bir alanda, aktarma şeklinde kullanabilir. Bu da bütçe tekniğine, enflasyon hedeflemesine, gelecekteki faiz hesaplamalarına aykırıdır; aynı zamanda, şeffaflık ve açıklık ilkelerine de aykırıdır.

Hepimizin bildiği gibi, geçen yıllarda çıkardığımız Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun en temel maddelerinden birisi, ödeneği olmayan harcama yapılamazdı; ama, bu geçici maddeyle, o temel yasanın temel ilkesini de delerek, ödeneği olmayan harcama da yapabileceğiz. Bu bakımdan, bunlar, geleceğe yönelik olarak, malî disiplinden, bütçe disiplininden uzaklaşmayı sağlayacaktır. Bu bakımdan, bunun bu şekilde değil, en azından, bütçeden karşılanması gerekir. Ancak o zaman bütçedeki tüm gelir ve giderler toplu olarak kavranmış olur ve bunun da enflasyon üzerine, borçlanma programı üzerine herhangi bir etkisi olmaz. Maddeyi, biz, bu bakımdan eleştiriyoruz.

Sözlerimi burada bitirirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koçyiğit.

Sayın Daloğlu?.. Yok.

Sayın Uysal?.. Yok.

Sayın Koç?.. Yok.

Sayın Kandoğan?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutup, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının geçici 1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "bu Kanunun 1 inci maddesi gereğince yapılacak ek ödeme tutarlarından mahsup edilir" ibaresinin "söz konusu fark talep edilmez" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                      Haluk Koç                             Nuri Çilingir

                  Trabzon                                  Samsun                                   Manisa

           R. Kerim Özkan                        Sezai Önder                    Hüseyin Ekmekcioğlu

                   Burdur                                   Samsun                                   Antalya

            Muharrem Kılıç                                                                   Hüseyin Bayındır

                  Malatya                                                                                 Kırşehir

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1076 sıra sayılı yasa tasarısının geçici 1 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 2978 sayılı Vergi İadesi Hakkında Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca 2006 yılı Ocak ayı içerisinde verilen vergi iadesi beyannamesi üzerinden hesaplanan vergi iadesi tutarlarını, 2005 yılında bu amaçla ödenmiş olan avanslardan mahsubu sonucunda hak sahibi lehine ortaya çıkan farklar, izleyen iki ay içerisinde defaten ödenir; hak sahibi aleyhine fark çıkması halinde ise bu dikkate alınmaz.

           Muhsin Koçyiğit                    Hüseyin Özcan                     Dursun Akdemir

                Diyarbakır                                Mersin                                      Iğdır

               Selami Yiğit                                                                      Süleyman Sarıbaş

                     Kars                                                                                   Malatya

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                      Haluk Koç                             Nuri Çilingir

                  Trabzon                                  Samsun                                   Manisa

           R. Kerim Özkan                        Sezai Önder                    Hüseyin Ekmekcioğlu

                   Burdur                                   Samsun                                   Antalya

            Muharrem Kılıç                                                                   Hüseyin Bayındır

                  Malatya                                                                                 Kırşehir

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Tasarının geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrasıyla getirilen düzenleme vergi iadesi uygulamasına ilişkin olarak sosyal güvenlik kuruluşlarına açılan avansların mahsubunun bütçeyle ilişkilendirilmemesi bütçe açığını gizlemeye yönelik, saydamlığa aykırı bir hükümdür.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1076 sıra sayılı yasa tasarısının geçici 1 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 2978 sayılı Vergi İadesi Hakkında Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca 2006 yılı Ocak ayı içerisinde verilen vergi iadesi beyannamesi üzerinden hesaplanan vergi iadesi tutarlarını, 2005 yılında bu amaçla ödenmiş olan avanslardan mahsubu sonucunda hak sahibi lehine ortaya çıkan farklar, izleyen iki ay içerisinde defaten ödenir; hak sahibi aleyhine fark çıkması halinde ise bu dikkate alınmaz.

                                                                         Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) -  Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Koçyiğit, gerekçeyi mi okutayım?

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Gerekçe…

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Yeni bir yasal düzenleme olması nedeniyle, sosyal güvenlik kurumlarından gelir ya da aylık almakta olanların lehine bir düzenleme getirilerek aleyhte bir mahsuplaşmanın ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının geçici 1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "bu Kanunun 1 inci maddesi gereğince yapılacak ek ödeme tutarlarından muhsup edilir" ibaresinin "söz konusu fark talep edilmez" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                         M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) -  Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Kazanılmış hakların korunması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11.- Bu Kanunun;

a) 1 inci, 2 nci ve 3 üncü maddeleri 2006 yılı Ocak ayı ödeme döneminden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

b) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,

yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç.

Sayın Kılıç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın  milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 11 inci maddesiyle ilgili olarak Grubum ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyeti, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tasarıda, emeklilerin vergi iadesini düzenleyen hükümlere genelinde olumlu yaklaşıyoruz. Ancak, emeklilere ödenecek vergi iadesi miktarının, aylık emekli maaşı 400 YTL olanlara yüzde 5 olarak, emekli maaşı 400 YTL'yi aşanlara ise yüzde 4 olarak belirlenmesi yanlış olmuştur.

Değerli arkadaşlar, bu düzenleme, amaca aykırı sonuçlar da doğuracaktır. Örneklerle açıklayacak olursak, 400 YTL emekli aylığı alan şahıs, yüzde 5 vergi iadesi karşılığı olarak 20 YTL alacaktır; ancak, 420 YTL emekli aylığı alıyorsa, vergi iadesi miktarı 17,8 YTL'ye düşüyor. Eğer, 450 YTL emekli aylığı alıyorsa, bunun alacağı vergi iadesi de 18 YTL'ye düşüyor. Burada, gerçekten izahı mümkün olmayan bir düzenleme yapılmış. Ancak, maaşı 500 YTL'ye ulaşırsa, yüzde 4 ile 500'ü çarptığımızda, ancak, 400 YTL maaş alanla eşit konuma geliyor. Bu düzenleme yanlış olmuştur değerli arkadaşlar.

Gerçi AKP Grup Başkanvekili arkadaşımız Sayın İrfan Gündüz yaptığı açıklamalarda bu düzenlemenin yanlış olduğunu kendisi de belirtti, hatta 1 000 YTL'ye kadar olan emekli maaşlarında yüzde 5 olarak vergi iadesinin ödenmesi gerektiğini belirtti. Ancak, her ne hikmetse, Mecliste, yine AKP'nin vermiş olduğu oylarla 400 YTL'ye yüzde 5, 400 YTL'yi aşanlara da yüzde 4 olarak bir düzenleme geldi.

Değerli arkadaşlar, yüzde 5'lik düzenleme, sadece birkısım Bağ-Kur emeklilerine ve bir de tarımda kendi hesabına çalışanlara uygulanacak bir düzenlemedir; çünkü, gerek SSK'da gerekse Emekli Sandığına bağlı emeklilerde, aldıkları emekli aylığı 400 YTL'nin üzerinde olduğu için, bunların tamamı yüzde 4'lük dilime girmektedir. Bu nedenle, AKP, vermiş olduğu oylarla, emeklinin yüzde 1'lik vergi iadesini maalesef ortadan kaldırmıştır; bu, yanlış bir düzenleme olmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Atatürk "bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır" demektedir.

Değerli arkadaşlar, yaşlılarımıza ve emeklilerimize karşı tutumumuz, Yüce Atatürk'ün öngördüğü biçimde mi; onlara insanca bir yaşam sunabiliyor muyuz; ne yazık ki, bu sorulara olumlu bir yanıt vermek mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, emekliler, ömürlerinin en verimli, en sağlıklı, en güzel yıllarını çalışarak geçirmektedirler. Emeklilerimiz, ülkemize, yıllarca çalışarak çok verimli hizmetler yapmışlardır.

Değerli arkadaşlar, emeklilerimizin durumları şu anda nasıldır diye bakacak olursak, Ocak 2006 sonu itibariyle, birinci basamak Bağ-Kur emeklisinin maaşı 338 YTL'yi, en düşük SSK emekli maaşı 463 YTL'yi, en düşük Emekli Sandığı üyesi emeklinin maaşı ise 594 YTL'yi bulmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bir de, Türk-İşin yaptırmış olduğu açlık ve yoksulluk sınırına baktığımızda, Türk-İş araştırma merkezinin araştırmasında, Ocak 2006 itibariyle 4 kişilik bir ailenin bir aylık açlık sınırı 584 YTL, yoksulluk sınırı ise 1 785 YTL'dir.

Yani, değerli arkadaşlar, emeklilerimizin büyük çoğunluğunun almış olduğu emekli aylığı, ne yazık ki, açlık sınırının altındadır. Bu da, övünülecek bir husus değildir diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; emeklilerimiz, aldıkları bu aylıklarla, insanca yaşama koşullarına uzaktır. Emeklilerimiz, geçmişte verdikleri hizmete yaraşır durumda yaşayamıyorlar. Emekliler, eti unuttular, sebze ve meyveyi pazar sonuna bırakıyorlar; bakkaldan, fırından ekmek almak yerine, belediyelerin ucuz ekmek kuyruklarında bekleyerek ekmeklerini alıyorlar. Gıda, ulaşım, giyim, kira, elektrik, su, sağlık ve eğitim gibi zorunlu giderler emeklinin belini büküyor. Aldıkları aylıklarla, bu zorunlu giderleri bile karşılamaları mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, 1.5.2000 tarihinden itibaren emeklilere ödenmeyen TÜFE farkları, daha fazla gecikmeden, bir an önce SSK ve Bağ-Kur emeklilerine ödenmelidir. Gerçi, Sayın Bakanımız, dün, bu kürsüde yaptığı konuşmada, bu sorunun yargıda olduğunu, yargıda henüz kesin bir hüküm kurulmadığını, yargılama aşamasında olması nedeniyle de bu TÜFE farklarını ödemediklerini açıkladılar; ancak, değerli arkadaşlar, şunu belirtmek istiyorum: İktidarlar, hükümetler mazeret bulma makamları değildir. Sorun yargıda olabilir; ancak, Sayın Bakanlık, bir komisyon oluşturarak, kendi komisyonu aracılığıyla bu TÜFE farklarını hesaplayarak emeklilere ödeyemez mi?! Yani, bu çok zor bir iş mi?! Yani, şunu mu bekliyoruz: Tek tek, emeklilerimiz mahkemeye gidecekler, mahkemeden karar alacaklar; tabiî, bu aşamada yargılama giderlerini ödeyecekler, avukat tutacaklar, tabiî bu giderler ceplerinde varsa, avukat tutacak paraları varsa bunu yapacaklar, yargıdan sonuç alacaklar, ondan sonra da, Sayın Bakanımız bunun gereğini yerine getirecek. Sayın Bakanım, emeklilerimizi bu yollarda süründürmeyelim.

Emekliler Sendikası bu konuda dava açmıştı, yargıda davayı kazandı; ancak, Yargıtay, usul yönünden, Emekliler Sendikasının dava açma yetkisi yönünden kararı bozdu. Ancak, Türkiye Emekliler Sendikası bir gerçek. Her ne kadar, Türk mevzuatında, emekliler yönünden, Sendikalar Kanununda bir hüküm olmasa bile, artık, bir AB ülkesiyiz diyoruz, AB mevzuatı bizde de uygulanır diyoruz. Bu nedenle zaten, bu sendikanın kapatılması yönünde açılan davalar reddoldu, Emekliler Sendikası kapatılamadı; ancak, kapatılmayan, gerçekliği kabul edilmiş bir sendikanın açtığı davayı kabul etmiyoruz. Kaldı ki, demin de belirttim, yani, bu davalarla sonuç almak da gerekmiyor. Eğer bu bir gerçekse, bu bir vakıa ise, Sayın Bakanlığın, Sayın Bakanımızın bu konuda adım atıp bu gerçekleri saptayıp, emeklilerimizin TÜFE farklarının ödenmesi gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, AKP olarak, fakir fukara, garip gureba, tüyü bitmemiş yetim denilerek yoksul kesimlerden, işsiz kesimlerden oy alındı ve bu dargelirli insanların verdikleri oylarla iktidara gelindi; ancak, iktidara geldikten sonra, ne yazık ki, AKP, bu oy aldığı gruplara sırtını döndü.

Dün Malatya'da, Tekel işçilerinin daha ilköğretime giden çocukları yürüyüş yapıyorlardı, diyorlar ki çocuklar: "Babalarımızın, analarımızın çalıştığı fabrika kapatılmasın, orada çalışsınlar, üretim yapsınlar, biz de okulumuza gidelim, okuyalım." Bu istekleri haksız bir istek mi değerli arkadaşlar?!

Malatya Tekel Fabrikası 25 Kasımdan bu yana kapalı. Buna çözüm üretebildiniz mi, bu işçilerin sorununa çözüm bulabildiniz mi?! Tütün üreticilerinin sorununa çözüm bulabildiniz mi?! Malatya'da 2005 yılında bir tek kök tütün dikilmedi; çünkü, Tekel, tütün alımını durdurmuştu. Önce tütüncüden başladınız, şimdi de tütüncüyü yok ettiniz, arkasından da sıra sigara fabrikalarına geldi.

Yine, hükümetiniz döneminde İmar Bankasına el konuldu. Bu insanlar İmar Bankasına para yatırırken, İmar Bankasından bono alırken, Hazine bonosu alırken Uzanlar'a güvenmediler. Bu insanlar devlete güvendiler; çünkü, bu banka devletin gözetimindeydi, devletin denetimindeydi. Ancak, yeteri kadar denetim yapılmamış olacak ki, burada birtakım yanlış işler yapılmış. Ancak, bunun faturası vatandaşa mı çıkarılmalıydı?! Bu konuda bir kanun teklifi vermiştim daha önce. Geçen hafta bu kanun teklifinin Meclis gündemine alınması için bir teklifte bulundum. İçtüzüğün 37 nci maddesine göre burada bir konuşma yaptım. Grup Başkanvekillerinden özellikle ricada bulundum. Gelin, bu insanların bu sorununu çözün; yazıktır, günahtır dedim. Ancak, tüm bu konuşmama, özel olarak gidip rica etmeme rağmen, bu soruna çözüm bulun dememize rağmen bu soruna çözüm bulunmadı. Ne oldu; geçen hafta pazar günü -çok geçmiş olsun diliyorum- Faruk Çelik kardeşimiz bir yaralamayla karşılaştı, bir saldırıyla karşılaştı. Nefretle kınıyorum bu saldırıyı. Ancak, değerli arkadaşlar, insanlar öyle bir noktaya gelmiş ki, ruh sağlıkları bozulmuş.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)- Siz haklı mı görüyorsunuz?! Ayıp ama!

MUHARREM KILIÇ (Devamla)- Haklı değil. Nefretle kınıyorum. Ancak, insanlar öyle noktaya gelmiş ki, ruh sağlıkları bozulmuş değerli arkadaşlar.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)- Yani, haklı mı görüyorsun adamı?!

MUHARREM KILIÇ (Devamla)- Ruh sağlığı bozulmuş insanların sorunlarını çözmezsek bu sorunlarla çok karşılaşırız. 

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Başkalarını da herhalde yapsın diye söylüyorsun.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Kesinlikle… Kesinlikle… Nefretle kınıyorum.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Tahrik var, tahrik!

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Bunun tasvip edilecek yanı yok. Faruk Çelik kardeşimize de acil şifa diliyorum. Allah'tan şifa diliyorum gerçekten.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sen bu şekilde konuşamazsın!

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Ancak, ricalarımıza lütfen karşılık verin, bu soruna çözüm bulalım değerli arkadaşlar. Bir sorun varsa, bu soruna çözüm bulmalıyız.

Yine, üç yıldan bu yana, dedik ki, muhtarlarımız Bağ-Kurla karşı karşıya. Aldıkları maaş, primlerini ödemeye yetmiyor.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Yüzde 100 zam yaptık… Yüzde 100 zam yaptık…

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Çoğu Bağ-Kura borçlu. Bağ-Kura borçlu olunca, sağlık sigortasından faydalanamıyorlar, doktora gidemiyorlar. O zaman ne oluyor; "yeşilkart alın" diyeceksiniz, yeşilkart da alamıyorlar. Çünkü Bağ-Kurla ilişiği olunca, bu insanlara yeşilkart da verilmiyor. Ancak, dedik ki, bu insanlar bir yerde devlet memuru gibi çalışıyorlar, devletin görevlisidirler. Devlet, diğer memurlarının nasıl ki sosyal sigorta primini, Emekli Sandığı primini kendi karşılıyorsa devlet, muhtarlarımızın da primlerini  karşılamak durumunda.

Yine, geçenlerde, bu kürsüde Sayın İçişleri Bakanı korucularla ilgili, onların sosyal güvenliklerini düzenleyeceğini söyledi. Ancak, ben o zaman Sayın Bakan, tarih verebiliyor musunuz, bunu ne zaman düzenleyeceksiniz dedim. Ancak, aradan bu kadar zaman geçti, hiçbir gelişme yok. Tasarıyı göremiyoruz, tasarı nerede kaldı? Çünkü korucular soruyorlar: "Nerede bizim sosyal güvenliğimiz" diyorlar. Devlet yirmi yıldır sosyal güvenlik sisteminden uzak eleman çalıştırıyor. Bu, devletimize yakışmıyor.

Değerli arkadaşlar, hangi konuya el atsak, elimizde kalıyor. Bu nedenle, bu sorunlara el atalım. Bir zamanlar bir lider "ben zengini severim" diyordu. Zengini sevmek kolaydır. Önemli olan yoksulu sevmek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, önemli olan yoksulu sevmek, işsizi sevmek, sorunu olan insanları sevmek; o sorunlara çözüm bulmak. Bu amaçla geldiniz. "Ülkenin sorunlarına çözüm bulacağız" dediniz "yoksulluğu, yolsuzluğu önleyeceğiz" dediniz. Ancak, bunlardan bir sonuç alamadık.

Bu yasa tasarısı, eksikliklerine rağmen olumlu bulduğum bir tasarıdır. Bu düşüncelerle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

Şahsı adına, Abdullah Erdem Cantimur, Kütahya Milletvekili.

Buyurun Sayın Cantimur.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1076 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti de saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, iki günden beri bu tasarıyı görüşüyoruz. Gerek AK Parti Grubu adına konuşan arkadaşlarımız gerekse muhalefet grupları adına konuşan arkadaşlarımız tasarıyla ilgili birçok değerlendirme yaptılar. Ben, ana hatlarıyla, vatandaşlarımızın lehine olan bu tasarıyla neler getirdiğimizi kısaca sizlere ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının en önemli maddelerinden bir tanesi emeklilerimizin vergi iadesi uygulamasıyla ilgili ödemelerinin yerine eködemenin getirilmesidir. Dolayısıyla, emekli olan 7 298 000 emeklimiz bundan sonra fiş biriktirmeyecek, vergi iade zarfı doldurmayacak, bunu bankaya gidip vermeyecek, her ay maaşıyla kendisine ödenecektir ve bu tasarıyla emeklilerimize 315 trilyon daha fazla eködeme yapılmış olacaktır. Yine, bu tasarıyla emeklilerimizin maaşlarına enflasyon üzerinde bir artış sağlanmıştır.

Bakın değerli kardeşlerim, üç yıllık süre içerisinde, 3 Kasımdan itibaren emeklilerimize verilen zam, cumhuriyet tarihimizde, enflasyon üzerinde yapılan en büyük zamdır. İnşallah, bundan sonraki dönemlerde, emeklimize daha da kaynak aktarmak için, hükümetimizin elinden geleni gayreti göstereceği bilinmelidir.

Diğer taraftan, yine, bu tasarıyla, SSK'daki idarî para cezalarının nakit ödenmesi halinde yüzde 25'inden vazgeçilmesi hükmü getirilmiştir; bu da, gerçekten, önemli bir uygulamadır.

Değerli arkadaşlar, tasarının, dünden beri yapılan konuşmalarda gündeme gelmeyen diğer bir maddesi ise, isteğe bağlı sigortalı olarak prim ödeyip emekli olan; ancak, emekli olduktan sonra sağlık hizmetlerinden yararlanmayan emeklilerimize getirdiğimiz yeni uygulamadır. Hepinizin bildiği gibi, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununda iki tür sigortalılık söz konusudur. Bunlardan bir tanesi, zorunlu sigortalılık; diğeri, isteğe bağlı sigortalılıktır. Şu andaki mevcut düzenlemede, isteğe bağlı sigorta primi ödemek suretiyle emekli olanlar, emekli olduktan sonra, sağlık hizmetlerinden istifade edememektedir. Bu getirdiğimiz uygulamayla, isteğe bağlı sigorta primi ödemek suretiyle emekli olan emeklilerimizin de sağlık hizmetlerinden istifade etme hakları verilmiş olmaktadır. Bu uygulamadan yaklaşık 210 000 sigortalımız istifade edecektir.

Ben, bu tasarının hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Cantimur, teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım.

Buyurun:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 11 inci maddesine (a) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bendin eklenmesini ve mevcut (b) bendinin (c) olarak teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Eyüp Fatsa                             Ünal Kacır                         Hamza Albayrak

                    Ordu                                    İstanbul                                  Amasya

              Agâh Kafkas                                                                       Zülfü Demirbağ

                   Çorum                                                                                    Elazığ

"b) 10 uncu maddenin (a) fıkrası 1.1.2006 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,"

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Teknik bir düzenlemedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 1076 sıra sayılı, tüm emeklileri ilgilendiren yasa tasarısının 12 nci maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, görüşeceğimiz madde yürütme maddesi. Elbette, bir tasarının yasalaşmadan önceki son maddesi.

Böyle bir tasarının görüşülmesi sırasında, özellikle, son bir haftalık süre içerisinde dünyaya damgasını vuran ve bizleri yakinen ilgilendiren dört önemli üzücü olayı anmadan geçemeyeceğiz.

Bunlardan bir tanesi, maalesef, Danimarka'da yayınlanan bir gazetede, bizlerin, İslam âleminin Peygamberine karşı yapılan küçültücü davranışın, bütün İslam âlemini, yakinen, yürekten üzdüğünü ifade etmek istiyorum.

Yine, bir diğer üzücü olay, elbette, bizlere yakışmayan, İslamlığın hoşgörüsüne yakışmayan bir şekilde, bir din adamının, rahibin, yine, bir Türk vatandaşı tarafından öldürülmesi.

Diğer bir üzücü olayımız da, birlikte görev yaptığımız arkadaşımız, aynı çatı altında görev yaptığımız, Bursa Milletvekili arkadaşımız Faruk Çelik'in silahlı saldırı sonucu yaralanması.

Diğer bir üzücü olayımız da, hepimizin duyduğu ve bildiği gibi, Roma'da meydana gelen trafik kazasında 12 Türk vatandaşımızın ölmesi.

Tabiî…

BAŞKAN - Sayın Ayvazoğlu, bir 10 saniyenizi rica edebilir miyim.

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

D) Çeşİtlİ İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan Millî Meclis Başkanı Oktay Asadov ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç'ın resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Azerbaycan Millî Meclis Başkanı Sayın Oktay Asadov ve beraberindeki heyet şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar.

Kendilerine, Yüce Meclisimiz adına "hoş geldiniz" diyorum. (Alkışlar)

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- T.C. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ek Ödeme Yapılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ödenen Gelir ve Aylıklarda 2006 Yılında Yapılacak Artışlar ve Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılması Hakkında Kanun Tasarısı  ile  Plan  ve  Bütçe  Komisyonu  Raporu  (1/1165) (S. Sayısı: 1076) (Devam)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ayvazoğlu.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Biz de kendilerine hoş geldiniz diyoruz.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, bu olayların ilkinde, bizleri çok yakın üzen, yaralayan ve içinde bulunduğumuz muharrem ayında, Peygamber Efendimizin ehlibeytinin şehit edilmiş olduğu bir aya böyle bir saldırının, Peygamberimize saldırının, bizlere ne derece üzüntü verdiği gerçeğini belirtmek istiyorum; çünkü, asırlar önce yapılan bu şiddetin, bu katliamın, daha sonra, bizim toplumumuz tarafından hiçbir şekilde kabul edilemeyecek bir biçimde, şiddete karşı şiddeti tasvip etmediğimizi de, her vesileyle, biz, cumhuriyetin ilanından bugüne kadar, hep savunageldik, savunmaya da devam edeceğiz. O nedenle, biz, bu olayların, özgürlüğün sınırsız olmadığını, özgürlüğün bir başkasının özgürlüğünün sınırlarının başladığı yerde bittiği noktasından hareketle, Danimarka'daki düşünce ve ifade özgürlüğünün, bu şekilde, sonsuz olmamasını ve onların savunmasını haklı gösterebilecek hiçbir savunmanın olamayacağını da belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, elbette, şu anda görüşmekte olduğumuz ve biraz sonra, inanıyoruz ki, yasalaşacak olan tasarıda, milyonlarca sayıyı bulan emeklilerimizi ilgilendiren bir kanun tasarısıyla karşı karşıyayız. Bu kanun tasarısı, bütün kanunlarda olduğu gibi, kaynağını Anayasamızdan alan bir kanundur. Özellikle Anayasamızın Başlangıç Bölümünün altıncı fıkrası çok önemli bir hüküm ifade etmektedir. Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu şeklinde hüküm altına alındıktan sonra, hemen devamındaki maddelerde, 48 inci maddede, yine, çalışma ve sözleşme hürriyetinin her vatandaşın hakkı olduğunu, hemen yanıbaşında da devlete verilen bu hakkı korumanın görev olduğunu belirtiyor ve yine, 60 ıncı maddeyle de sosyal güvenlik hakkından bahsetmek suretiyle "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir" dedikten sonra, devlete bir görev daha veriyor "Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar" şeklinde de amir hüküm getirmektedir; yani, Anayasamızda sosyal devlet anlayışı ile şu anda görüşmekte olduğumuz yasanın gerçekten içeriklerinin aynı olup olmadığı, birbirine uyum sağlayıp sağlamadığı noktasında şu ana kadar yapılan tartışmalardan da anlıyoruz ki, elbette, yapılan tasarı ve kanunların, tam manasıyla ihtiyaca cevap veremediği de, gerçek olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü, yapılan eleştirilerde, tabiî ki, emeklilerimizin vermiş olduğu ve her gün, her ay doldurması gereken bu emekli fişlerinin, vergi iadesi adı altında, gözlük takarak, gece gündüz, tek tek o fişleri "aman ha aman, bir yanlış yapmayalım" diye doldurmasından kurtulması olumlu bir adımdır; ancak, yanı başında, devletimiz, bir eliyle verdiğini diğer eliyle alıyormuş gibi, yüzde 5 oranındaki imkânı yüzde 4'e düşürmek suretiyle emeklinin elinden yüzde 1 oranında bir geri alım yapıyor. Bunun, gerçekten, sosyal devlet anlayışının inandırıcılığı bakımından ne derece geçerli olup olmadığını da, yine, emeklilerimiz, kendileri yaşamlarında hissedeceklerdir.

Yine aynı emeklilerimiz, biliyoruz ki, onurlu bir hayat sürdürmek için onurluca o kuyruklarda beklerken, bir kuruş, iki kuruş fazla alabilmek için, gecesini gündüzüne katarak, bu şekilde vermiş olduğu emeğinden devletin böylece kısmasının da ne derece hak ve adalete uygun olduğunu, yine, emeklilerimiz takdir edeceklerdir.

Yine, Türkiye'de bir sorun vardır değerli arkadaşlarım. Bu sorunun başında da, emeklilerimizin, bu emeklilerimiz içerisindeki görev yapan muhtarlarımızın da, aynı şekilde, almış oldukları maaşları ve diğer emekliler arasındaki maaşlar arasında bir uyumsuzluğun ve uçurumun olmasıdır. Bu ayrı bir sorundur. Bu uçurumun giderilebilmesi için de, şu andaki iktidardan ve sosyal devlet anlayışını her zaman dile getirmekten dolayı da kendisine görev saydığını kabul eden İktidardan, bunu, emeklilerimiz de beklemektedir, bizler de beklemekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, elbette, bizler, burada, bu tasarıların görüşülmesi halinde, tasarının getirmiş olduğu iyilikleri, emeklilere verdiği olanakları inkâr edecek durumda değiliz. Az önce, bir arkadaşımız da ifade ettiler, özellikle, isteğe bağlı sigortalılar, sigortalılıklarını yerine getirdikleri sürece, primlerini ödedikleri sürece, emekli olduktan sonra sağlık hizmetlerinden faydalanamamış olmaları, büyük bir eksiklikti. Gerçekten, bu eksikliğin, bu tasarıyla giderilmiş olması, bu emekli kesimini memnun edecek olan bir hükümdür, hüküm getirmektedir. Bundan dolayı da, emekli vatandaşlarımız, biraz olsun rahat nefes alacaklardır, ufak bir hastalıklarında gidebilecekleri sağlık kuruluşlarından, sigorta adına bu hizmeti görebileceklerdir.

Değerli arkadaşlarım, elbette, sosyal güvenliğin ülkemizde ne derece önem taşıdığını hepimiz bilmekteyiz ve şu anda, 8 000 000'a yakın emekli vatandaşımızın böyle bir tasarıyı çok yakinen takip ettiğinin de bilinci içerisindeyiz; ama, biz, biliyoruz ve inanıyoruz ki, bugün, bu tasarıyla, emeklilerimizin tüm sorunlarının çözülmediğini, çözülemeyeceğini bilmeliyiz. Yok, eğer, böyle bir tasarıyla, bütün emeklilerin sorunlarını çözüyoruz, çözdük diye kendi kendimizi aldatırsak, emekli vatandaşlarımıza karşı, yerine getireceğimiz o görevleri görmezlikten geliriz ve burada noktalamış oluruz. Bundan sonra da, sanki, emekliler, artık, bu tasarılarla kendi hallerinde, kendi başlarına, huzur içerisinde, onurlu bir hayatı sürdüreceklerdir diye kendi kendimizi de aldatmış oluruz.

Gerek Anayasamızda gerekse emeklilerle ilgili Bağ-Kur Yasasında, SSK'yla ilgili yasalarımızda ve tarımda çalışan sigortalılarla ilgili yasalarımızda bu konular yeterince ele alınmış kabul edilebilir; ama, görüyoruz ki, bunların, zaman geçtikçe daha da eksikleri olduğunu ortaya çıkartan bir sürü uygulamalarla karşı karşıya kalıyoruz. Bu uygulamaların başında da, yine, bu sıkıntıları yaşayan emeklilerimiz olmaktadır. O doğrultuda olmak üzere, çıkartılacak olan bu tasarının, emeklilerimize iyilikler getirmesi, bizlerin de Cumhuriyet Halk Partisi olarak en büyük dileğidir; ama, hiçbir zaman, bir tasarıyla bu sorunların çözüleceğini de kabul etmeyelim, kendi kendimizi de bu noktada ikna etmeye çalışmayalım.

Olabilecek bütün iyi çalışmaların, Cumhuriyet Halk Partisi olarak yanında olduğumuzu ifade ediyorum. Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayvazoğlu.

Şahsı adına, Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1076 sıra sayılı kanun tasarısının sonuna gelmiş bulunuyoruz.

Bu tasarının hazırlanmasında katkı sağlayan Değerli Bakanımıza, Sosyal Güvenlik Kurumu değerli çalışanlarına ve bu tasarının kanunlaşması esnasında katkı sağlayan Yüce Heyetinize çok teşekkür ediyor, tasarımızın hayırlı olmasını dileyerek hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Cantimur.

Sayın milletvekilleri, 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünün oylanmasından önce oyunun rengini belirtmek üzere, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.

Sayın Kandoğan, buyurun.

Sayın Kandoğan'ın söz talebi, aleyhtedir.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Ancak 86 ncı maddeye göre söz hakkı bulabildim; o nedenle, bu kanunla ilgili görüşlerimizi, maalesef, ifade etme imkânı bulamadık.

Ancak, ben, bundan önce biraz önce Sayın Mehmet Ali Şahin Bakanımızın burada yapmış olduğu açıklamayla ilgili bir cümle söylemek istiyorum: Ben, FIFA'dan çıkan kararla ilgili olarak, hükümetin, Avrupa'da, dünyada bir lobi faaliyeti yapması gerektiğini söylemiştim. AK Parti olarak böyle bir faaliyet içerisinde olmalarını değil, Türkiye'yi temsilen, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Hükümeti olarak, böyle bir konuda lobi faaliyetinde  bulunmaları gerektiğini söylemiştim. Sayın Bakan da böyle bir faaliyet içerisinde olmadıklarını ifade etti ve bundan da büyük bir üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum.

Bugünkü gündemle ilgili olarak, Sayın Anadol da, gündemde herhangi bir değişiklik olmadığını ifade ettiler. Ben, dünkü, Adalet ve Kalkınma Partisinin dağıtmış olduğu gündemle ilgili programı ve bugünkü programı Sayın Anadol'a takdim edeceğim; orada, nasıl, bugün görüşülmemesi gereken iki kanunun daha ön sıralara geldiğini Sayın Kemal Anadol da rahatlıkla görebilecek.

Değerli milletvekilleri, toplumumuzun çok büyük bir kesimini ilgilendiren bir kanunu görüştük. Bu kanunla ilgili olarak, iktidar ve muhalefet partisi milletvekilleri görüşlerini açıkladılar. Gönül, bu kanun tasarısının emeklilerimizin daha lehine olabilecek bir şekilde çıkmasını arzu ederdi, hep beraber arzu ederdik; ancak, hep söylenen şu: "Enflasyon oranının üzerinde maaşlarına zam yaptık." Şimdi, ben, bir iddiada bulunmak istiyorum. Biliyorsunuz, enflasyonla ilgili endeksteki maddelerin büyük çoğunluğu değiştirildi. Eğer, o değiştirilmemiş olsaydı, eski endeks içerisindeki maddelerle enflasyon oranı hesaplanmış olsaydı, 2005 yılı yılsonu enflasyonu yaklaşık yüzde 11 civarında olacaktı. Ancak, o değişiklikten dolayı, enflasyon oranı Türkiye'de yüzde 8'ler seviyesinde olmuştur; yani, endeksteki o maddelerin değiştirilmesiyle, enflasyon oranı, Türkiye'de, yüzde 3 gibi çok önemli bir oranda, sunî olarak düşürüldüğü gözden uzak tutulmamalıdır. Siz, yüzde 8 enflasyon oranını hesaplar ve emeklilere yüzde 3, yüzde 3 zam verdiğinizi ifade ederseniz, bunun, emeklilerin hiçbir derdine çare olmadığını emeklilerimiz yüksek sesle haykırır.

Bakınız, Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamları -şimdi Türkiye İstatistik Kurumu- hane halkı bütçe anketi: Yoksulların genel nüfusa oranı 2002'de yüzde 26,96'dan 2003 sonunda yüzde 28,12'ye çıkmış. Bu, resmî rakam. Eğer Türkiye'de her şey iyi gidiyorsa yoksulların oranı niçin Türkiye genelinde oransal olarak artmaktadır ve yine ocak-kasım ayları içerisinde sadece kiralardaki artış -dikkatinizi çekmek istiyorum değerli milletvekilleri- yüzde 19,3. Onbir ayda, 2005 yılında, Türkiye'de kiralardaki artış yüzde 19,3. O, 7 000 000, bahsetmiş olduğunuz SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin belki yüzde 60'ı, 70'i kirada oturan vatandaşlarımız. Sadece onbir ayda kiradaki artış yüzde 19,3 olursa, sizin vermiş olduğunuz yüzde 3 + yüzde 3 zammın onların dertlerine bir deva olmayacağı çok açık bir şekilde ortadadır.

Bakınız, kasım ayında -yine resmî rakamlardır okumak istiyorum- manto fiyatı yüzde 14,8 artmış, palto fiyatı yüzde 9,9 artmış, erkek botu yüzde 6,72 artmış, bayan çizmesi yüzde 6,42 artmış. Sadece kasım ayında, emeklilerimiz, dullarımızın, yetimlerimizin, sadece bir ay içerisinde zaruri olarak almak istedikleri ve mutlaka kullanması gereken ürünlerin fiyat artışlarının nerelerde olduğunu gördükten sonra, yüzde 3 + yüzde 3'ün ne kadar anlamsız olduğu çok açık ve net bir şekilde ortaya çıkar.

Bakınız, yine Türkiye İstatistik Kurumu rakamlarını veriyorum: Reel ücretlerin gerilemesiyle ücretli ve maaşlı kesimde -bunun altını çizmek istiyorum- yoksulluk oranı yüzde 13,64'ten yüzde 15,28'e çıkmış. Bunlar resmî rakamlar. Maaşlı ve ücretli kesimde yoksulluk oranı artıyor değerli milletvekilleri. Yani, bütün rakamlar gösteriyor ki, bahsedilenin dışında, farklı olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Şimdi ucuzluk var; yüzde 70 ucuzladı…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun efendim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Türkiye'deki büyük kesimlerin ne kadar ciddî manada sıkıntı içerisinde oldukları ortaya çıkıyor. En üst yüzde 20 gelir grubu ile en alt yüzde 20 gelir grubu arasındaki makas açılıyor. Eğer, alt gelir gruplarının durumu iyileşiyorsa, bu makas niye açılıyor?! Bu da resmî rakamlardır. En üst yüzde 45,4'ten yüzde 47,6'ya çıkmış, en alt yüzde 20 6,5'ten 6,3'e inmiş. Bütün rakamlar gösteriyor ki, maalesef, dargelirli kesimlerin, yoksul kesimlerin hayat standartları son derece düşmektedir.

Bir rakam daha vermek istiyorum -bunlar da resmî rakamlardır- Türkiye'de et tüketimi, aylık, kişi başına 0,9 kilogramdan 0,6 kilograma düşmüştür; ama, ekmek tüketimi, 4,9'dan 5,4'e çıkmıştır aylık kilogram olarak. Bu da gösteriyor ki, vatandaşlarımızın büyük kesimi, ekmeği katık yapar hale gelmiştir. Bu söylediklerimin hepsi resmî rakamlar değerli milletvekilleri.

O bakımdan, büyük bir fırsatı kaçırdık. Bu kanun görüşülürken birçok önerge  verildi; bu artış oranlarının biraz daha yükseltilmesi söylendi; ancak, maalesef, bunların hiçbirisi kabul görmedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen, son cümlenizi alayım.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Emekli ve SSK'lılarla ilgili olarak yapılan bu düzenlemelerin, maalesef, yeterli olmadığı inancındayım, onların dertlerine deva olmadığı inancındayım ve büyük bir fırsatı da kaçırdığımız inancındayım.

Bu duygularla, Yüce Heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime, 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:17.24

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.45

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

4 üncü sırada yer alan, Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve  Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/981) (S. Sayısı: 848) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 848 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü, AK Parti Grubu adına Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu, Anavatan Grubu adına Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu.

Şahısları adına, Mehmet Eraslan, Mehmet Kesimoğlu, İbrahim Özdoğan.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü.

Buyurun Sayın Ülkü.

CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 848 sıra sayılı Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç ve Malzemenin Satış, Hibe ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu tasarının amacı, her ne kadar Emniyete ait araç, gereç ve mühimmatı ihaleyle elden çıkararak Emniyet Genel Müdürlüğüne kaynak yaratmak gibi görünse de, asıl önemli tarafı, 2001 yılında çıkarılan 4645 sayılı yasadaki Emniyet Genel Müdürlüğünün hizmet satışı düzenlemesi kapsamının ucu açık bir şekilde genişletilmesidir. 2001 yılında çıkarılan bu yasada belirlenen ve şahıslar da dahil olmak üzere, özel sektöre satışı öngörülen hizmet tanımına, bu tasarıyla birlikte, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından üretilen eğitim, bilgi, belge, teknik inceleme ve analiz, tesis, bakım, onarım, modernizasyon, sağlık, test, bilişim ve yazılım, veriler ve sorgulamalar, basım, yayım, çekim, montaj, seslendirme, spikerlik, tercüme, güvenlik tertibatı, danışmanlık, havacılık ve benzeri hizmetler de eklenmiştir. Yani, mesele, hükümetin özenle öne çıkarmaya çalıştığı gibi, hurdaya çıkan ya da kullanılmayan malzemenin satışı değildir; mesele, emniyetin ürettiği bilgi, belge, yazılım ve bilişim ile veriler ve sorgulamalar da dahil olmak üzere, ülke güvenliğimiz açısından çok büyük önem arz eden kimi birikim ve hizmetlerin de özel sektöre rahatça sunulabilecek olmasıdır.  Asıl büyük değişiklik bu hizmet tanımındadır;  fakat, tasarının ne

                            

(x) 848 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

genel gerekçesinde ne de madde gerekçelerinde, sanki bu hizmet tanımında ciddî bir değişiklik yokmuş gibi, kapsam genişletilmiyormuş gibi, hiç söz edilmiyor; konu, basit bir hurda araç satışıymış gibi gösteriliyor.

Değerli arkadaşlar, şu anda yürürlükte olan kamudaki hizmet tanımı, sadece araç, gereç, silah, makine ve teçhizatın kullanımına dair her türlü eğitimi vermek, teknik bilgi ve müşavirlik desteğini, sayılan bu donanımlar ile Emniyet Genel Müdürlüğüne ait bina, arazi ve tesislerden istifade ettirmekle sınırlıdır. Nitekim, bu kapsamda, Emniyet Genel Müdürlüğü, kriminal laboratuvarlarını, atış poligonlarını, helikopterlerini belli dönemlerde kullanıma açmış ve önemli gelirler de sağlamıştır. Bunlar, Emniyetin Genel Müdürlüğüne kaynak yaratan akılcı ve benimsediğimiz uygulamalar da olmuştur; fakat, getirilmek istenen düzenlemede, bu hizmet tanımı içine, bilgi, belge, yazılım, sorgulamalar ve benzeri hizmetler de eklenmek isteniyor şu anda. Özellikle tasarıdaki hizmet tanımının sonunda "ve benzeri hizmetler" diyerek, tehlikeli bir belirsizlik yaratılmış durumda.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; komisyon görüşmelerinde, tasarıya muhalefet şerhimizi koyarken şunu belirttik: Güvenlik ve savunmayı ilgilendiren konularda, MİT ve Millî Savunma Bakanlığı gibi kurumların da görüşü ve onayı alınmalıdır dedik. AKP'li arkadaşlarımız ve hükümet temsilcileri "zaten, hangi malzemenin ve hizmetlerin satışa çıkarılacağını, kurulacak komisyonlar belirleyecek" diyerek yanıt verdiler. Nitekim, bu tasarının 3 üncü maddesinde de bu komisyonların yapısı düzenleniyor.

Şimdi, şunu da özellikle belirteyim ki, AKP İktidarında, hukuksal açıdan çok sakat bir yasa yapma anlayışı ortaya çıkmış durumda. Kanunla düzenlemek istedikleri bir konuyla ilgili en can alıcı noktaları, tutup, yönetmeliklere ve işte, buradaki gibi, komisyonlara bırakıyorlar ve böylece konu, yasama organının kontrolünden çıkıyor. Oysa, bu gibi hususların, ayrıntılı olarak, kanun içinde madde madde düzenlenmesi gerekiyor; hele ki, ülke güvenliği açısından böylesine önemli bir konuda.

Tasarının 3 üncü maddesinde "konusunda uzman olan en az iki kişinin yer alacağı beş kişiden müteşekkil teknik komisyonlar oluşturulur, gerektiğinde diğer kurum ve kuruluşlardan temsilci alınır" deniliyor. Kullanılan ifadelerin belirsizliğine bakar mısınız!.. "Konusunda uzman, gerektiğinde ve benzeri" gibi ifadeler var. Bu tür anlaşılmaz ifadelerle, ülke güvenliğimiz açısından böylesine önemli bir yasa yapılabilir mi?! Zaten, satışa sunulabilecek araç-gereç ve mühimmatın kapsamını genişletiyorsunuz; hadi, diyelim ki, içinde bulunduğumuz dönemde, isteyen istediği yerden, her türlü, silah, mühimmat ve araç-gereç temin edebiliyor. Peki, arkadaşlar, tasarıdaki ibareye göre, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından üretilen, eğitim, bilgi, belge, teknik inceleme, bilişim, yazılım, veriler ve sorgulamalar, danışmanlık ve benzeri gibi hizmetler de mi böylesine kolayca satılabilecektir?!.

Arkadaşlar, insanların güvenliğini, bakanlar, başbakanlar sağlayamazlar elbette, polis teşkilatı da sağlayamaz. İnsanların güvenliğini, asıl olarak yasalar ve hukuk sağlar. Zaten insanlar da devletine o nedenle vergi verirler. Bir hukuk devletinin amacı da tam olarak budur; insanların haklarını ve güvenliğini, hukukun üstünlüğü içinde korumak. Bu nedenle, yaptığımız kanunlarda, boşlukların ve belirsizliklerin bulunmasına kesinlikle yer veremeyiz, vermemeliyiz. O nedenle, böylesine önemli bir konudaki düzenlemenin hukuka ve kamu yararına uygun olmasını, ancak kanun maddelerinin açık, ayrıntılı ve net olmasıyla sağlayabiliriz. Bu araç ve gereç ile hizmetlerin kimlere, hangi nitelikleri taşıyan kişi ve kuruluşlara satılabileceği de açık bir şekilde  düzenlenmelidir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yasanın bütünü üzerindeki genel olarak düşüncelerimi belirttikten sonra, ayrıca, son yıllarda, suç olaylarında herhangi bir azalmanın olmadığını, aksine, bir çeşitlilik ve sayısal artış olduğunu gözlemlediğimizi özellikle belirtmek istiyorum. Bakın, Emniyet Genel Müdürlüğünün açıkladığı rakamlara göre, 2005 yılında, suç olaylarındaki artış, önceki yıla göre yüzde 38, trafik kazalarında yüzde 15, terör olaylarında ise yaklaşık yüzde 11 olmuş. Polisin sorumlu olduğu bölgelerde, 2004 yılında 353 578 asayiş olayı meydana gelmiş, bunların sadece yüzde 63'ü aydınlatılabilmiş. 2005 yılında, yüzde 38'lik bir artışla 487 762 suç işlenmiş; fakat, Emniyetimiz, bunların sadece yüzde 55'ini aydınlatabilmiştir. Görüldüğü gibi, suç olayları her geçen gün artıyor, polisimizin bunları aydınlatma oranı ise gittikçe düşüyor.

Öte yandan -önemli olduğu için anlatmak durumunda olduğumu zannediyorum- son günlerde yaşanan olaylar, Trabzon İlimizi tam bir suç kenti haline getirmiştir. Trabzon'da, her gün silahlar konuşuyor, linç girişimleri oluyor, mafya tetikçileri kentte cirit atıyor; fakat, bu olayların da bir türlü önüne geçilemiyor.

4422 Sayılı Yasada, çıkar amaçlı suç örgütü olarak 45 tane suç sayılmış. Bunlardan, bugün, Türkiye'de, birinci sırada akaryakıt var, ikinci sırada Tekel var, üçüncü sırada da elektronik malzeme kaçakçılığı var. Bunları sıralayabiliriz; ama, bu üçü, herhalde, hepimize belli ipuçları veriyor. Üstelik de bunu ben söylemiyorum, Hanefi Avcı söylüyor ve bunu söyler söylemez de görev yeri değiştiriliyor.

Türkiye'de, yılda 2,5 milyar dolarlık akaryakıt kaçakçılığı yapılıyor; ele geçirilen kaçak miktarı ise, sadece 15 000 000 Yeni Türk Lirası kadar. Tonlarca eroin kaçakçılığı yapılıyor. Hükümetin yanlış uygulamaları yüzünden içki ve sigara kaçakçılığı da büyük bir sektöre dönüşüyor; ancak, alınan önlemler yetersiz.

Bir başka önemli konu, kaçakçılık ve organize suçlarla mücadele konusunda eğitim gören uzmanlaşmış elemanlar, tam görevlerini yapmaya başlarlarken, görünmeyen eller, derhal, orada bulunan personeli başka birimlere dağıtıyor. Hatta, bir defasında buna dayanamayan Sayın Emniyet Genel Müdürü, konusunda yeterli eğitim almış, uzman ve deneyimli personelin, kamu otoritesi açısından, birimlerinin dışında başka bir yere gönderilmemesini ve buna göre hareket edilmesini 81 il emniyet müdürüne yazmak zorunda kalmıştır. Bu da, Emniyetin içinde bulunduğu durumu gösteren farklı bir başka örnektir.

Bir başka konu da, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünden bir yetkilinin açıklamasıdır. Bu açıklamaya göre, Türkiye'de mafya gruplarının 23 000 dolaylarında silahlı adamı var; yani, neredeyse Türkiye'deki  orta ölçekli birçok ilçe büyüklüğünde. Deyim yerindeyse bir ordu kurulmuş, adı mafya ordusu. Türkiye'de, 150 ayrı çete grubu faaliyette bulunuyor. Bunların döviz büroları bile var. Bürokrasiyle içli dışlılar ve tabiî, bu çete mensuplarının yüzde 80'i, tahmin edeceğiniz gibi, ilkokul mezunu. Otoparklar haraca bağlanmış durumda. Kimi ihale işlerini takip ediyor, kimileri başkalarının mallarına zorla el koyuyor. Bölgelere göre de isimler almış bunlar; Sakaryalılar, Karadenizliler, Egeliler, Adanalılar, Güneydoğulular, İç Anadolulular, İstanbulllular gibi.

Polisin içi nasıl peki; polis görev yapmaya çalışıyor; ama, içinde de birtakım olumsuzluklar var. Biz, burada, zaman zaman polisin özlük haklarını savunuyoruz; biraz sonra onu da gündeme getireceğim. Polisin içi, bu ülkede kaçakçılara ve cinayet şebekesine pasaport veren emniyet mensuplarının olduğunu da gösterdiği için üzüntü verici. Bazıları da tarikatlarla ilişkili; hatta, Amerika'daki vaize kadar uzanıyor bu tarikat ilişkileri.

Sahi, Beyaz Enerji Operasyonunu kimler yapmıştı?! Sizler için büyük şok olmuştu; yani, AKP İktidarı için. İktidar Partisinin sayın yöneticileri şaşırmışlardı ve olan da astlara olmuştu, bazı devlet memurlarına olmuştu. Çeşitlilikleri isterseniz anlatmaya devam edelim biraz daha.

Yatağan'da bir termik santral var, kömürle çalışıyor. Arıtma tesisi olmadığı için, orada vatandaşlar zehir solumaktalar. Zaten, yeterince de çevre katliamı var.

Bir de "Kül Operasyonu" başlatıldı Organize Suçlar ve Kaçakçılık Daire Başkanlığı tarafından. Kömürün yakılması sonucu oluşan atık kül, özel bir firmaya, ucuz olarak satılıyor; içinde uranyum, kurşun, bizmut gibi radyoaktif maddeler olan küller, çimentoyla karıştırılıp, Çine Barajı inşaatında kullanılıyor. Santral müdürü "külleri taşeronlar sattı" diyor kendisine sorulunca. Muğla Ziraat Odası Başkanı "bu baraj suyu, bölgedeki tarımı bitirir" diyor, "ürünleri de insan sağlığı için son derece tehlikelidir" diyor; ama, birilerinin cebine 15 000 000 YTL giriyor. Çık çıkabilirsen işin içinden.

Bir başka örnek de, Ankara'da, İstanbul'da, Kocaeli'nde, Urfa'da, Aydın'da, Balıkesir'de ve Tekirdağ'da eşzamanlı bir operasyonla ortaya çıkarılan sahte akaryakıt üretimi; üstelik, Petrol İşleri Genel Müdürlüğünden bir şube müdürünün de içinde bulunduğu 25 kişilik bir grubun, aynı konu hakkında defalarca işlem yapılmasına rağmen. Hani, bazı istasyonlarda görürsünüz ya "burada ucuz mazot var" diye yazar; işte, kimya sanayiinde kullanılan solvent ve türevlerinin ithaliyle sağlanıyor bu tür ucuz ve sahte akaryakıt imalatı. Oysa, bunu önlemek çok kolay. Türkiye'nin yılda 120 000 ton solvente ihtiyacı var, Türkiye yılda 250 000 ton solvent ithal ediyor. Buradan belli ki, bunlar akaryakıt kaçakçılığında ve temiz olmayan akaryakıtta kullanılıyor.

Tabiî, burası, Türkiye Büyük Millet Meclisi, en yüce Meclis; ağlama duvarı değil, ağlama yeri de değil, sadece şikâyetlerin dile getirildiği bir yer de değil. Biz, muhalefet olarak, denetleme görevini alabildiğine yapmaya çalışıyoruz, denetliyoruz; ama, siz, ne yazık ki, pembe gözlüklerle, her şeyin güzel olduğunu söylüyorsunuz. Gaspın, soygunun, vurgunun, hırsızlığın temel nedenlerinin yoksulluk olduğunu görmezlikten geliyorsunuz. Bu durum, insanları başka önlemler almaya sevk ediyor; bu da silahlanmayı mubah olmaya, mubah kılmaya başlıyor. O zamanlar da yeni bir organize suç örgütü çıkıyor ortaya; silah satanlar. Böyle bir toplumsal görünüm ve suç örgütlerinin sayısının artışı… Sizin zamanınızda arttı Sayın Bakan. İftar sofraları ve çadırlarıyla sorunları çözeceğinizi zannettiniz.

Şimdi, görülüyor ki, avcı hikâyeleri gibi hırsız hikâyeleri, fıkraları anlatılmaya başlandı; hırsızların nasıl temiz soygun yaptığına dair hikâyeler. Bana da birisi geçen gün anlattı, dedi ki: "Bir eve hırsız girmiş, evin hanımı uyanmış; hırsız, almak istediklerini almış; evin hanımının kendisini gördüğünü görmüş, evin hanımına yanaşmış, bir öpücük de kondurarak, 'göstermiş olduğunuz anlayışa çok teşekkür ediyorum; onun için, ben, size bir şey yapmadan evden çıkıyorum, bundan sonra da evinize gelmeyeceğim; teşekkürlerimi sunuyorum, saygılarımı sunuyorum' diye evden ayrılmış." Böylesi bir duruma gelmişse ülke, düşünmek lazım.

Emniyetin asayiş raporları bile, artık, gerçekleri pek yansıtmamaya başladı. Her emniyet müdürü, yerini koruyabilmek için, kendi bölgesindeki hırsızlık olaylarını bile, sıradan, eski dilde vakayi adiyeden sayıp, toplantılarda gündeme getirmemeye çalışıyorlar ki, bu da çok tehlikelidir. Biliyorsunuz, illerde ve ilçelerde, her sabah, emniyet ve kaymakamlığın başkanlığında asayiş sorunlarının konuşulduğu toplantılar yapılır. Bu toplantılarda, gece gasp olmuş, gece cinayet olmuş, gece hırsızlık olmuş, gece tinerciler birilerini yaralamış; bunların büyük bir kısmı o günkü emniyet raporlarına ya da kaymakamlığın veya valiliğin asayiş raporlarına girmiyor. Bunun ne kadar büyük bir tehlike olduğunu tahmin edebiliyor musunuz.

Bu arada, şunu da belirtmeden geçemeyeceğim ve çok önemli olduğunu zannediyorum Sayın Bakan. İzmir'de sekiz gündür emniyet müdürü yok. Emniyet müdürü emekliye ayrıldı ve İzmir'e emniyet müdürü atanmadı. Emniyet müdürünün sekiz günlük o boşluğu döneminde İzmir'deki gasp olayları, araba çalma, adam yaralama ve bütün buna benzer suçlar da belki 5 misli arttı. Kentte hırsızlık var -tüm Türkiye'de olduğu gibi, tabiî, İzmir'de de var- Ankara'da var, İzmir'de var. Alsancak'ta gezilemiyor. Okul önlerinde gaspçılar ve tinerciler her gün biraz daha çoğalıyor. Çocuklar öldürülüyor, bıçaklanıyor. Öğretmenler tehdit altında. Daha dün Bornova'daki bir müdür yardımcısı, bir başka okuldan gelen öğrenciler tarafından vuruldu. Ayrıca, 3 öğrenci de çeşitli yerlerinden yaralandı. Her gün mağazalar soyulmakta, insanlarımız vurulmakta ve sokak ortasında, caddede, güpegündüz eşyaları gasp edilmektedir. İlçelerde de böyle, kasabalarda da böyle. Hatta, Çankaya'nın, Ankara'nın merkezi Oran'da da bu böyle.

Peki, bütün bu olumsuz tablo ortadayken hükümetiniz ne yapıyor?! Şeffaf toplum, saydamlık, hesap verilebilirlik, dokunulmazlıkların kaldırılmaması, yolsuzlukla mücadele yasasının çıkarılmaması, siyasî etik yasasının çıkarılmaması konularında iktidarın sicili zaten bozuk. Geleceğimiz elden gidiyor. Çocuklarımızı suça, şiddete ve ölüme gönderiyoruz. Hırsızlıkla suçlanan her 100 kişiden 34'ü çocuk. Her 100 cinayetin 9'unda çocuklar var. Çocuklara ilişkin suç istatistiklerine uyuşturucu, bali ve tiner kullanan çocukları da ekleyin, Türkiye'ye ne yaptığınıza bir bakın. Kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanınız yurtlarda ve yuvalarda yaşanan trajediler için "eh, vallahi, kamu yönetimi temel kanunu çıkmış olsaydı, bunlar olmazdı" diyor; yani, iktidarın suçu  yok. Peki, Hanımefendinin çözümü ne; buralarda çocuk muhbirler oluşturmayı gündeme getirmek.

Gençlik ve spordan sorumlu Devlet Bakanımızın derdi de, Futbol Federasyonunun başına istediği adamı getirmek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ülkü, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - 2 dakika efendim… 

Gençlik ve Spor Genel Müdürümüzün derdi, Kayak ve Kızak Federasyonu seçimlerinde birileri için lobi faaliyeti yürütmek. Açın internet sitesini, gençlikle ilgili tek satır bulamazsınız; sanki, gençlik sorumluluk alanında değil ve işte, İçişleri Bakanlığı da, Türkiye'de her şey güllük gülistanlıkmış gibi, emniyetin ürettiği hizmetleri, herhangi bir ayırıma gitmeden, satışa çıkarmak derdinde. Belki bunların bazıları için gerekçeleri vardır; ama, çoğu için aynı gerekçe söylenemez.

Şimdi, değerli arkadaşlar, polisin içinde bulunduğu durumu elbette biliyoruz. Polisin içinde bulunduğu durumun çok iç açıcı olmadığını da biliyoruz. Polis, 18 saat görev yapar, yorgun düşer, özlük haklarından yoksundur, sendikası yoktur, toplu iş sözleşmesi yapamaz, hatta, emekli olduğu zaman, almış olduğu maaşının yarısını alır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika da zaten fazladan başta eklemiştim; 3 üncü dakikanız oluyor.

Sayın Ülkü, buyurun.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Hatta, asker ile polis arasındaki fark, asker lehinedir, maaşlarda. Bütün bunlar bilinen gerçekler; ama, Türkiye'de saydığım bu sorunlar, hâlâ kadrolaşmaya dayandırılıyorsa, federasyonlara adam yerleştirmek, onlara el koymak, seçim yatırımları yapmak ve günü kurtarma derdinde oluşunuzu artık sokaktaki vatandaşlar da görüyor. Hele en son Özürlüler Kongresinde, özürlülerin kongresine bile müdahale edip, oradaki yönetimi değiştirme adına gelişmeler... Bunlar, gerçekten, insanlık adına doğru karşılanmayacak ya da hafif deyimiyle, ayıp karşılanacak olan şeyler diye düşünüyorum.

Bu düşüncelerimle, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ülkü.

Anavatan Partisi Grubu adına Muzaffer Kurtulmuşoğlu.

Sayın Kurtulmuşoğlu, buyurun.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 848 sayılı Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda yapılacak değişiklikler üzerine, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, teşkilatımızın işleyişi, ülkemizin güvenliğinde en önemli yerlerden birini teşkil etmektedir. Bu tasarıyla, umarım ki, Emniyet Teşkilatının daha iyi işlemesi için gerekli modernizasyon ve donanım yenilenmesi sağlanacaktır.

Madde 2'de, düzenlemeyle, hurda ve HEK kavramlarının anlamı genişletilerek, hurda haline gelmiş ve hizmette kullanımı mümkün olmayan silahların satışına ek olarak, mühimmat, makine ve teçhizat ile mal ve malzeme terimleri kanuna ilave edilmiştir.

Bununla birlikte, kanun tasarısının 3 üncü maddesiyle, komisyon kararının onay yetkisi İçişleri Bakanlığından alınıp, ita amirine verilmiştir.

4 üncü maddeye eklenecek maddeyle, satışın gelirlerinin bütçeye kaydedileceği ve gerekli mal ve hizmet alımı için kullanılmak üzere Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesine gerekli ödeneğin öngörüleceği vurgulanmıştır.

Sayın milletvekilleri, kanunun kapsamında yapılan düzenlemeyle mal ve malzeme tanımı eklenerek, hurda, HEK, standart dışı veya ihtiyaç fazlası makine ve teçhizat ile diğer mal ve malzemenin satışına imkân sağlanması tarafımızdan da uygun bulunmaktadır.

Bu değişikliklerin gerçek amacı, bilgisayar gibi haberleşme ve yazılım cihazları ile kriminal laboratuvar malzemelerinin modern hale getirilmesi olmalıdır. Kanunla, Emniyet Genel Müdürlüğüne ait teçhizatın satılmasıyla elden edilen gelirin bütçeye aktarılması doğrudur; ancak, bu satışlarla bütçedeki deliğin kapatılması amaçlanmamalıdır. Böyle bir amaç, açık ve net olarak şık değildir. Yasa tasarısıyla, satılacak teçhizatlardan elde edilecek gelirin, bütçeye aktarılmasından sonra, yine, Emniyet Genel Müdürlüğünün eksiklerinin giderilmesi için kullanılması sağlanmalıdır.

Bu tasarıyla elde edilmesi planlanan gelirin, suçlu takibinde gereksinimi duyulan taşıtların, delillerin değerlendirilmesinde ve iletişiminde kullanılan bilgisayarların ve suçluya ulaşmayı kolaylaştıran ve hızlandıran kriminal laboratuvarların modern teknolojiye ulaştırılması ve diğer gereksinimlerinin giderilmesinde kullanılması sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğü gücünde 2003, 2004, 2005 yılları içerisinde 4 211 adet taşıt, ekonomik ömürlerini tamamladığından, hizmet dışı bırakılmıştır. Emniyet Teşkilatında halen 24 159 adet taşıtın dörtte 3'ü 5 yaş ve üzerindedir. Araçlar, 24 saat esasına göre görev yapmakta ve bu da, bakım, onarım, yedek parça, akaryakıt giderlerinin artışına neden olmaktadır. Ayrıca, teknolojiye uygun, suç delillerinden suçluya gidilecek şekilde dizayn edilmiş otolarla, görevin daha sağlıklı yapılacağı değerlendirilmelidir. 2003, 2004 ve 2005 malî yılları bütçe kanunlarıyla Emniyet Genel Müdürlüğüne güvenlik sektöründen taşıt alımı için ödenek ayrılmadığından, istihbarat, terör, özel harekât, kaçakçılık, koruma ve asayiş hizmetlerinde ihtiyaç duyulan özel donanımlı ve güvenlik önlemli taşıtların alınması mümkün olamamıştır.

Emniyet Teşkilatının, teşkilat bünyesinde çalışan bomba imha ve inceleme birimleri ve bomba detektör köpeklerinin taşınmasına uygun ekip otolarına ihtiyacı bulunmaktadır. Halen, Türkiye genelinde 79 il ve 18 ilçede bomba uzmanları görev yapmakta ve bunların birçoğunda istenilen özel donanımlı araçlar bulunmamaktadır. Ayrıca, mevcut araçlar, eski olmaları nedeniyle bütçeye ilave yük getirmektedir.

Başta uyuşturucu madde olmak üzere, her türlü kaçakçılık ve organize suçlar, bütün toplumların en öncelikli sorunu haline gelmiş olup, toplum düzenini ve ahlakî yapıyı bozarak, kamu otoritesini çok yakından meşgul etmektedir. Bu konuyla ilgili görev yapan Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığına bağlı şube müdürlükleri ve büro amirlikleri 81 il ve 28 ilçede faaliyet göstermektedir.

Organize suçlar, malî ve narkotik suçlarla mücadelede çağın tüm araç ve gereçlerinden faydalanılarak, az önce de belirttiğim üzere, delilden sanığa gitmenin en önemli unsurlarındandır. Bu nedenle, operasyonel amaçlı suçlu naklî, gözetleme aracı ve köpek naklinde kullanılmak üzere muhtelif cins ve model taşıta ihtiyaç bulunmaktadır.

Emniyet Teşkilatının elindeki teçhizat ve kriminal laboratuvarı donanım ve eksiklikleri, delilleri değerlendirmede ve dolayısıyla suçluya ulaşmakta açık bir şekilde zaman kaybına neden olmaktadır. Sonuç olarak, kriminal laboratuvar malzemeleri ve bunların donanımı, bilgisayar gibi haberleşme ve yazılım cihazları yenilenmeli ve çağın gereksinimlerini rahatlıkla karşılayacak teknolojik düzeye çıkarılmalıdır.

Emniyet Teşkilatının ihtiyaç duyduğu taşıtların temini yanında, diğer donanım ve malzemelerin modernizasyonu için bütçenin ilgili harcama kaleminden yeteri kadar ödenek ayrılması gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tüm bunların yanında, bu malzemeyi kullanacak yetkililerin durumu da göz önüne alınmalıdır. Büyük bir özveriyle 24 saat esasına göre çalışan emniyet personelimizin özlük hakları da gözden geçirilmelidir. Otuz yıl hizmetin sonunda ikinci dereceye ulaşmış  bir  başkomiserin  maaşı,  sadece  1 234 YTL'dir;  yani,  emeklilik durumunda bu maaş 668 YTL'ye inmektedir.

Sayın Bakan, bu emekli polislerin emekli olduktan sonra yaptıklarından bir tanesini söylüyorum; geçinemedikleri için, Selpak kâğıdı satmaktadırlar; bu, bilginize sunulur Sayın Bakan.

Emekli olacak bir başkomiser, daha önceden bir ev alabiliyorken, şimdi o evin sadece bir odasını alabilecek bir ikramiyeyle karşı karşıyadır. Bu ikramiye, bugün 25 000 YTL'dir. Taşıt ve donanımdan daha önemli olan insan gücünden daha iyi faydalanmamız için, emniyet mensuplarımızın özlük haklarını iyileştirmemiz ve yaşam standartlarını artırmamız gerekmektedir. Kafasında çocuğunun okul masrafını nasıl ödeyeceği düşüncesini taşıyan bir emniyet personeli, nasıl suçluların peşinden koşar ve nasıl suç delillerini dikkatlice inceler.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; adalet, emniyet, düzgün ve bağımsız çalışırsa, ancak o zaman sosyal devletin temel taşlarından biri olan güven sağlanmış olur. Hukukuna, adaletine ve emniyetine güvenmeyen ülkeler, sonuçta hep hüsrana uğramışlardır. Emniyet güçlerini, gerek teknik gerek teknolojik açıdan gerekse emniyet personelinin özlük haklarını muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak, halkımıza verdiğimiz önemi ve sosyal devlete duyduğumuz saygıyı gösterecektir. Emniyet Teşkilatının bu teknolojik aksaklıklarından ve personelin uygun özlük haklarına ve yaşam standartlarına sahip olmadığından dolayı çok çeşitli güvenlik sorunları ortaya çıkmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bunlardan günümüz için en önemlisi kapkaç olaylarıdır. Kapkaç olayları, son zamanlarda, ülkemizde büyük bir artış göstermektedir. Bu artış, yüzde 60'la, en fazla İstanbul'da olmuştur. 2005'te yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanununun kapkaç suçuna üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası öngörmesi bile suçun azalmasını sağlamamıştır.

Emniyet Genel Müdürlüğünün verilerine göre, 2000 ile 2004 yılları arasında kapkaç olaylarının en sık yaşandığı iller İstanbul, İzmir, Bursa, Ankara ve Antalya olarak sıralanmıştır. Bu sayıları sizlere şöylece sıralayabilirim: İstanbul'da 30 000, İzmir'de 8 500, Bursa'da 5 500, Ankara'da 2 500, Antalya'da 2 500.

Emniyetin hazırladığı rapora göre, kapkaç suçlarının yüzde 70'i, organize şekilde, birden fazla kişi tarafından işlenmiştir ve gözaltına alınan zanlıların yüzde 71'i 19-30 yaş arasındadır. Bunun yanı sıra, 11 yaş altında 8 kişinin de kapkaç suçundan gözaltına alınması dikkat çekicidir. Yani, bu suça karışma yaşı çocuk dönemlere kadar inmiştir. Bu, ülkemizin geleceği için büyük bir tehlikedir. Geleceğimizi emanet edeceğimiz gençliğimizi tehlikeden, bu suçtan kurtarmamız gerekmektedir. Mesela, İzmir'de, 5 yaşındaki bir çocuk, babaannesi tarafından, kapkaç yapması için bir kafeteryanın önüne bırakılmış ve bir kadının çantasını alıp kaçmaya çalışmıştır.

Sayın Bakan, bu çocukları yakalayıp bırakmak değil, onları bu suça itenleri cezalandırmak gereklidir. Kapkaç suçu işleyenlerin yüzde 72,7'sinin sabıkalı olduğu belirlenirken, bu kişilerin yüzde 56'sının önceki işlediği suç da yine kapkaçtır. Bu kişilerin, ayrıca, hırsızlık, yankesicilik, dolandırılıcılık, gasp gibi olaylara da karıştıkları belirlenmiştir. Yani, Emniyet Teşkilatımızın suçluya ulaşabilme hızını artırdığımızda, bu suçun azalmasını sağlayabiliriz diye düşünüyorum.

Teknik eksiklikler ve yasal boşluklardan dolayı, kapkaç suçundan yakalananların bir kısmı salıveriliyor. Emniyet Genel Müdürlüğünün verilerine göre, yine, kapkaçtan gözaltına alınanların yüzde 56'sı tutuklanırken, yüzde 21'i ıslahevine gönderilmiştir, geriye kalanlar da ya polis ya da savcılık tarafından serbest bırakılmıştır.

Emniyet Genel Müdürlüğünün araştırmasına göre, bu suçu işleyenlerin yüzde 71'inin, suça teşvikçisinin olmadığı ortaya çıkmaktadır.

Kapkaççıların yüzde 46'sı parasızlık yüzünden, yüzde 21'i kolay para kazanmak, yüzde 18'i meslek edinme, yüzde 6'sı ise, teşvik nedeniyle bu suçu işlediğini iddia ediyor. Araştırma, kapkaç mağdurlarının büyük çoğunluğunun da kadınlar olduğunu ortaya koydu. Buna göre, mağdurların yüzde 77,2'si kadındır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sokağa çıkan kadınlarımızın ve gençlerimizin güvenliğini sağlayan Emniyet Teşkilatımıza tüm modern donanımı sunmamak demek, halkımızın güvenliğine önem vermediğimizi göstermek demektir ki, bu da, sosyal devletin zaafı olduğunu gösterir.

Kapkaç olaylarının faillerinin belirlenmesinde de eksiklikler göze çarpmaktadır. Kapkaç olaylarının faillerinin belirlenmesindeki oran İstanbul'da yüzde 26, Ankara'da yüzde 47, Antalya'da yüzde 36, Diyarbakır'da yüzde 25; kapkaç olaylarının çokça görüldüğü iller arasında tek başarılı il ise, yüzde 71 ile İzmir'dir.

Sayın Bakan, işlenen suçlar hızla artmakta; fakat, bu suçların aydınlatılması da o hızla düşmektedir. 2005'te suçların aydınlatılma oranı yüzde 28'de kalmıştır. Bu aksaklıklar, yasal düzenlemelerin eksiklikleri ve yetersiz teknolojiden kaynaklanmaktadır. Kapkaç suçunu işleyenlerin yarısından fazlasının dışarıda olduğunu düşündüğümüzde, polislerimizin elindeki yasal ve teknolojik eksikliklerin bir an önce giderilmesi gerektiğini açıkça görebiliyoruz.

Emniyet Genel Müdürlüğünün yaptığı araştırma sonucunda görülüyor ki, mağdurların yüzde 0,5'i olay sonucu hayatını kaybetmiş, yüzde 52'si olayda yaralanmış, yüzde 0,9'u sakat kalmış, yüzde 46'sı da psikolojik rahatsızlık geçirmiştir. Daha önce de belirttiğim üzere, bu suçu işleyenlerin yüzde 40'ı çocuk yaştadırlar. Bu gerçek göz önüne alındığında, bu şahısların ıslahına ayrı bir önem verilerek topluma kazandırılması yönündeki çabaların artırılması lazımdır diye düşünüyorum.

Islahevleri, bu çocukların eğitimi ve meslek edinmeleri için kullanılmalıdır. Bu suçu işleyen çocukları tekrar sokağa bırakmak değil, çare, onları topluma kazandıracak yollar bulmaktır. Bu yolları da bulmak iktidarların görevidir.

Sayın milletvekilleri, eğitimsizliklerinin ve yalnızlıklarının suçunu çeken bu çocukların yanında olup, onlara ıslahevlerinde gerekli eğitimi verip, hatta, bir meslek edindirip, onları özgürlüklerine kavuşturduğumuzda, işte o zaman onları toplum için yarayışlı bireyler haline getirebiliriz; hem onları mutlu etmiş oluruz hem de toplumun vicdanını rahatlatmış oluruz. Onları istidatlarına göre eğittiğimizde, bu çocuklarımızı tehlike olmaktan çıkarıp, devlete ve ekonomiye katkıda bulunan bireyler haline getirebiliriz. Budur işte sosyal devletin yapması gereken, budur sosyal devletin, çocuklarına, geleceğine ve güvenliğine verdiği önem.

Sayın milletvekilleri, kapkaç için diğer çözüm önerilerimi ise şöyle sıralayabilirim: Taşra illerinden gelen işsiz ve günübirlik çalışan kişilerin izlenmesi; kapkaç ve benzeri olaylara karışmış uzman suçlular albümü oluşturulması; insanların yoğun olduğu pazaryeri, alışveriş merkezi gibi yerlerde polis noktalarının kurulması; kapkaçın yoğun olduğu yerlerin kamera sistemiyle donatılması ve bunların daha itinalı biçimde izlenmesi; plakasız motosiklet ve otomobil gibi araçların trafiğe çıkışında daha itinalı tedbirlerin alınması; resmî motorize ekiplerin yanı sıra, sivil kıyafetli motorize ekiplerin de görevlendirilmesi.

Kısacası sayın milletvekilleri, kapkaç, bir sonuç olduğu gerçeğinden hareket edilerek, nedenlerine inilmesi gereken ve ancak bu şekilde çarelerine ulaşılabilecek bir gerçektir. Kapkaç olayının gelişimi, Türkiye'nin siyasî ve sosyolojik gelişimiyle yakından ilgilidir. Aslında, kapkaç yapan gençlerin geçirdikleri aşama, geldikleri nokta göz önüne alındığında, güneydoğuda yaşanan olayların da önemli yer işgal ettiği görülmektedir.

Doğdukları yerde doyamayıp şehir varoşlarına yerleşen insanların eğitilmemesi, istihdam edilememesi ve sosyal yardımlarla desteklenememesi, kapkaç sorununun başlıca kaynakları olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden, kapkaç sorununu İstanbul'dan ve Ankara'dan bakıp çözmeye çalışmak nafiledir. Gelişmemişliği çözmeden, ekonomiyi düzeltmeden, İstanbul'daki ve Ankara'daki kapkaç sorununun üstesinden gelinemez.

Sayın Bakan, insanlar sokakta rahatça yürüyemez, evlerinde huzur içinde uyuyamaz hale geldi. İnsanların can ve mal güvenliği kalmadı. Bu insanların can ve mal güvenliğini, huzurunu temin etmek iktidarların görevidir. Kadınlarımız, büyüklerimiz, gençlerimiz, hatta devlet eski bakanlarımız her geçen gün kapkaç mağdurları arasında yerlerini alıyorlar. Geçtiğimiz günlerde, Kızılay'ın göbeğinde, 15 yaşlarında olduğu tahmin edilen 4 kişi, Devlet eski Bakanı Sayın Hasan Gemici'nin çantasını omzundan kapıp kaçmaya çalışmıştır.

Sayın Bakan, gerekli önlemleri almazsanız, bu mağdurlar arasında siz de gelecekte yer alabilirsiniz.

Ayrıca, Ankara'nın Altındağ İlçesinde, yine çocuk yaşta bir grup, bir belediye otobüsünün durmasını sağlayıp, zorla otobüse bindikten sonra yolculardan bir kadının çantasını alıp kaçabiliyor. Bu olay, açıkça gösteriyor ki, artık eşkıyalar şehir merkezlerine kadar inmişlerdir.

Sayın Bakan, eşkıyaların şehir ortasına kadar gelebilmesinin sorumluları gerekli önlemleri almayanlar değil midir? Onun için, İçişleri Bakanı olarak acilen sizleri göreve davet ediyorum. Artık, insanların sokaklarda ölmediği, yaralanmadığı bir toplum istiyorum. Onun için de sizleri göreve çağırıyorum.

Sayın Bakan, balık baştan kokar. Eğer siz, iktidar olarak gerekli önlemleri almazsanız, emrinizde çalışan personel de ona göre çalışır. Onun için de, bugünden tezi yok, 81 ilin valilerini ve emniyet müdürlerini toplayarak bu sorunlara çare bulmalısınız. Bundan sonra, sokakta yürüyen vatandaşa yapılan her saldırıdan, Sayın Bakan, siz sorumlu olacaksınız. Bunun böyle bilinmesinde yarar vardır.

Ülkemiz insanlarının evlerinde rahatça uyuyabilmesi, sokaklarda güven ve huzur içinde yürüyebilmesi temennisiyle Yüce Meclise ve Türk Ulusuna sevgi ve saygılarımı sunarım.

Hürmetlerimle. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kurtulmuşoğlu.

AK Parti Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu.

Buyurun Sayın Terzibaşıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 848 sıra sayılı Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4645 sayılı Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanun, 24.4.2001 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun amacında ve tanım bölümünde zikredildiği gibi, satışa sunulacak malzemeler ikiye ayrılmış, silah, mühimmat, makine ve teçhizatın satışa sunulabilmesi için standart dışı veya ihtiyaç fazlası olması şartı getirilmiş. Hurda veya hizmette kullanılabilme vasfını kaybeden veya arızalı hale geldiklerinde onarımları ekonomik olarak mahzurlu olan taşıt, silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile mal ve malzemeyi ifade eden HEK olarak ise sadece taşıtların satışı imkânı sağlanmıştır; bu çok önemli değerli arkadaşlarım.

Makine ve teçhizatın kanunda tanımı yapılarak role, telsiz, bilgisayar gibi haberleşme yazılım cihazları ile kriminal laboratuvar malzemeleri ve bunların donanımlarını kapsadığı hüküm altına alınmıştır. Bu malzemelerin satışı için de standart dışı veya ihtiyaç fazlası olma şartı getirilmiştir. Bu malzemelerden hurda ve HEK durumuna düşenlerin ise satışları mümkün görülmemektedir. Oysa, Emniyet Genel Müdürlüğünde kullanılan pek çok malzeme yukarıda belirtilen makine ve teçhizatın tanımı içerisine girmediği gibi, hurda durumunda bulunan taşıtlar hariç hiçbir malzemenin de satışı bu kanuna göre mümkün olmamaktadır.

Bütün bunların yanında, ilgili kapsama girmeyen, ama, miadını doldurmuş, teknolojik ömrünü tamamlamış veya yerine göre günün ihtiyaçlarını karşılamak üzere yeni araçlar alınmış, bu kabil her türlü malzemeden dolayı, idareye, depolama zorluğu, bu araçların, demirbaş listesinde göründüğü için, periyodik bakımlarının yapılması ve benzeri gibi ekyükler getirmektedir.

Getirilen bu tasarının iki yönü vardır: Birincisi, bu kabil araçlar kanun kapsamına alınarak, idarenin yukarıda zikredilen yüklerden kurtarılmasıdır. İkincisi, bu araçların satışından idareye gelir sağlanacaktır.

Bu amaçlara ulaşabilmek için yapılan düzenlemeyle kanuna mal ve malzeme tanımı ilave edilerek hurda, HEK, standart dışı veya ihtiyaç fazlası durumunda bulunan makine ve teçhizat ile diğer mal ve malzemenin de satışına imkân sağlanmaktadır.

Tasarıyla yapılan düzenlemenin 1 inci maddesinde 4645 sayılı Kanunda satışa sunulacak mal ve malzemeler iki bölüme ayrılmıştır; silah, mühimmat, makine ve teçhizatın satışa sunulabilmesi için standart dışı veya ihtiyaç fazlası olma şartı aranmaktadır. Hurda veya HEK durumuna düşmüş makine, teçhizat, silah ve mühimmat dahil, diğer mal ve malzemenin satışına da imkân tanımak üzere, anılan kanunun amaç maddesi yeniden düzenlenerek, hurda veya HEK durumunda bulunan taşıt dışındaki diğer mal ve malzemeyi de kapsama almaktadır.

Yine, kanunun 2 nci maddesinde, Emniyet Teşkilatı kuvvesinde atıl olarak bulunan, ancak, çeşitli nedenlerle hizmette kullanımları mümkün olmayan her türlü taşınırın elden çıkarılmasına olanak sağlanarak, hem depolama ve bakım masraflarının azaltılması hem de elde edilecek gelirle teşkilatın ihtiyacı olan araç gereç için bütçe yükünün hafifletilmesi amaçlanmaktadır. Bu kapsamda, kanunda sadece taşıtlar için kullanılan "HEK" ve "hurda" kavramları, hurda haline gelmiş veya hizmette kullanımı mümkün olmayan diğer malzemeyi de kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmiş, makine ve teçhizat tanımı içerisinde yer almayan diğer malzemelerin de satışını sağlamak üzere mal ve malzeme terimi kanuna ilave edilmiştir.

Ayrıca, kanunda tanımlanmayan ve uygulamada tereddütlere yol açan "ihtiyaç fazlası" kavramına açıklık getirilmiştir.

"Hizmet" kavramının tanımı da, teşkilatın ana hizmetlerinin yürütülmesi açısından zorunlu olmakla beraber, belirli dönemlerde atıl kalan kapasitenin ülke ekonomisine kazandırılması amacıyla genişletilmiştir.

Emniyet Teşkilatımız, üst yöneticilerinden en alt kademedeki çalışanına kadar, geceli gündüzlü, fedakârca, ülkemizde barış ve huzurun temini için çalışmaktadır. Bu çalışmaları yaparken, çok çeşitli nitelikte araç, makine ve teçhizat kullanılmaktadır. Bu teşkilatımızın kullandığı araç gereç, makine ve teçhizatın modernize edilebilmesi, günün şartlarına uygun hale getirilmesi gerekmektedir.

Merkezî idareden konulan bütçelerin yanında, elinde bulunan kullanımdışı malzemenin satışıyla, hem atıl olan millî servet değerlendirilmiş olacak hem de sağlanan gelirlerle, Emniyet Teşkilatımızın huzur ve güveni temin etmede kullanacağı yeni araçların alınmasına kaynak oluşturulmuş olacaktır. Öte yandan, atıl halde bekleyen araçlarla ilgili angaryalar ortadan kalkmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4645 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde, silah, mühimmat, makine, teçhizat ve taşıtların standart dışı durumları ile miadı ve ihtiyaç fazlalığının belirlenmesi için komisyon kurulması hüküm altına alınmıştır. Tasarıda getirilen yenilikle, teknik komisyonun teşekkülü ve işleyişi kolaylaştırılmaktadır. Yeni tanımlarla birlikte kapsama alınan her türlü atıl kapasite için oluşturulacak teknik komisyonun oluşmasına ilişkin İçişleri Bakanı onayı kaldırılarak, bu yetki ita amirlerine bırakılmaktadır. Böylece, yapılacak işlemin hızlandırılması, bürokrasinin önlenmesi sağlanmıştır.

Öte yandan, teşkilatın taşradaki uzman yetersizliği dikkate alınarak, komisyonda uzman yetersayısı ikiye düşürülmektedir. Yapılacak işlemlerin hızlı yürümesi ve kolaylaştırılması sağlanmaktadır.

Bu kanunda bazı tanımların genişletilmesi, kapsama giren bazı silah ve mühimmatın satılabilmesi için, devletin güvenliğini zedeleyici herhangi bir yön yoktur; çünkü, oluşturulacak komisyonlarda, gerektiği durumlarda, diğer kurumların görüşü ve ilgili kurumlardan uzman kişilerin çağrılması öngörülmüştür.

Kanuna eklenen maddeyle, mülkiyeti hazineye ait olup, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğüne tahsisli taşınmazlardan gerekli görülenlerin, İçişleri Bakanlığıyla mutabakat sağlanarak, tahsisleri kaldırmaya ve 10.12.2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 46 ncı maddesine bağlı olmaksızın satmaya Maliye Bakanlığı yetkili kılınmaktadır. Ayrıca, satış sonunda elde edilecek bedellerin bütçeye gelir kaydedilebileceği, Emniyet Genel Müdürlüğünün ihtiyacı olan bina ve tesislerin yapımı, onarımı, donanımı ile asayiş ve trafik güvenlik hizmetleri için gerekli mal ve hizmet alımında kullanılmak üzere, Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesine gerekli ödeneğin öngörüleceği düzenlenmektedir.

Bu tasarının kanunlaşması halinde, Emniyet Genel Müdürlüğü kullanımında görünen, atıl bulunan ve millî servet niteliği taşıyan her türlü HEK kapsamındaki malzemeler, hurda araç, mal ve malzeme ve taşıtlardan bir kaynak elde edilmiş olacaktır. Ayrıca, Emniyet Genel Müdürlüğünce üretilen hizmetlerin satılabilmesi ve verilebilmesine imkân tanınmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, edindiğim bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Kanunun niçin değiştirildiğini ve ne fayda sağlayacağını, bu verileri incelediğimizde daha net görebilme imkânı bulacağız.

4645 sayılı Kanunun yürüklükteki haliyle yapılan uygulama sonrasında, 2003 yılında, Emniyet Genel Müdürlüğümüz ve bağlı il emniyet müdürlükleri tarafından yapılan hizmet satışı ve 1 974 adet hurda araç satışından 5,5 trilyon gelir elde edilmiştir. 2004 yılında ise, hizmet satışlarından ve 1 111 adet araç satışından 4 579 689 YTL gelir elde edilmiştir. 2005 yılında ise, 1 126 taşıtın satışından, yıl içinde yapılan hizmet satışlarıyla birlikte, yine, yaklaşık 5 000 000 YTL gelir elde edilmiştir. Toplam rakam yaklaşık olarak, üç yıl içinde, 15 000 000 YTL şeklindedir.

Bu verileri not ettikten sonra, Emniyet Genel Müdürlüğümüzün halen elinde bulunan kullanımdaki araçların niteliğine göz attığımızda ise, kazanılan bu gelirlerle Emniyet Genel Müdürlüğümüzün araç parkının genişlediğini, daha modern hale geldiğini görmemiz mümkün olacaktır.

Emniyet Genel Müdürlüğümüz, merkez ve taşra teşkilatında bulunan muhtelif marka, model 24 114 araçtan 10 yaş ve yukarısı araçların toplama oranı yüzde 24, 5-10 yaş arası yüzde 45, 0-5 yaş arası yüzde 31'ini teşkil etmektedir. Bu kanunun değişikliğinde, Emniyet Teşkilatımız, daha geniş imkânlarla, daha geniş ve genç araçlarla hizmet etme imkânı bulacaktır. Memleketimizde huzur ve barışın tesisinde her türlü şartta özveriyle hizmet veren Emniyet Teşkilatımızın mensuplarına da daha çağdaş şartlarda, vatandaşlarımıza hizmet etme imkânı sunulacaktır.

Değerli arkadaşlar, biraz önce sizlere hitabını ve konuşmasını dinlediğimiz Sayın Ülkü arkadaşımızın konuşmalarında belirttiği bir iki konuya temas etmek istiyorum, özellikle akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili. Ülkemiz bu konuda hakikaten çok büyük yaralar almıştır; ama, bununla ilgili çalışmalar yapılmıştır, marker ihalesi yapılmıştır; yani, marker ihalesinden kastımız şudur: Akaryakıtın içine özel bir katkı maddesi konulacak ve bu katkı maddesiyle akaryakıt istasyonlarında akaryakıtlar kontrol edilecek, eğer bu katkı maddesi bulunmazsa, o akaryakıtın ülkeye kanundışı yollarla girdiği tespit edilmiş olacaktır; fakat, bu marker ihalesi geçtiğimiz günlerde iptal edildi ve önümüzdeki günlerde, bunun, TÜBİTAK vasıtasıyla ihaleye çıkacaklardır, TÜBİTAK ihalesini yapacaktır.

HASAN ÖREN (Manisa) - Yani, yeşil mazot gibi mi?

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - İçki ve sigara kaçakçılığıyla ilgili, yine Maliye Bakanlığının bir çalışması vardır. Burada, taklit edilemez bandrol yapıştırılacaktır içki ve sigaraya. Bunun da önüne geçmek bu şekilde mümkün olacaktır.

Tabiî, kanunlar, yönetmelikler kaçakçılığa, kanundışı olaylara çare bulmak için çalışmakla birlikte, kanundışı hareketleri yapanlar da, kayıtdışı ekonomiden kazanç sağlamaya çalışanlar da, onlar da birtakım çareler düşünmektedirler. Devletin, tabiî ki, iktidarların görevi bunlara mâni olmaktır, bunun için de çalışma yapılmaktadır.

Şimdi, biraz önce, yine, benden önce konuşma yapan Kurtulmuşoğlu Hocamız ağırlıklı olarak kapkaçın üzerinde durdu, muhalefet milletvekili arkadaşlarımızın da desteğiyle. Biliyorsunuz, halk arasında, ikinci el cep telefonunun kayıt altına alınmasıyla ilgili yasayı çıkardık. Bu konuda, Türkiye'nin, ülkemizin çok büyük yarası vardı. Birçok milletvekili arkadaşımız da gaspa maruz kalmıştı. Hasan Gemici arkadaşımız da cep telefonu dolayısıyla gaspa maruz kaldı; ama, bu kanun çıktıktan sonra, artık, ülkemizde, gasp olayları, Allah'a şükürler olsun ki, yüzde 70 oranında azaldı; ama, bunu…

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Allah allah!..

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - "Allah allah" değil, allah allah" değil; doğru...

Bakın, cep telefonuna yönelik kapkaçlar neticesinde, ülkemizde, 7 kişi, ne yazık ki, hayatını kaybetti, 627 kişi de yaralandı. Şimdi, biz iktidara geldik, bir yıl çalıştık -bu çok kapsamlı bir kanundur; çünkü, elektronikle ilgili bir kanundur- bu konuda çok önemli bir adım atıldı ve kapkaçta çok önemli bir başarı elde edildi. Ama, bu yeterli mi; tabiî ki yeterli değil. Tabiî ki yeterli değil; ama, öbür tedbirler de alınmalıdır. İşte, muhtelif yerlere kameralar konulmalıdır, polis adedi artırılmalıdır; ama, biz, 10 000 polis alıyoruz dediğimiz zaman, muhalefete mensup arkadaşlarımız da "kadrolaşacaksınız" dediler. Bunu da akıldan çıkarmayalım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Nasıl alacağınız önemli. 

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Nasıl alacağınız önemli.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Yine, Sayın Ülkü -ben, biliyorsunuz, Muğla Milletvekiliyim, Yatağan da bizim ilçemiz- Yatağan'daki Yatağan Termik Santralıyla ilgili, bir iki yanlış bilgi verdiler, bunları da düzeltmek mecburiyetindeyim.

Yatağan'daki baca gazı arıtma tesisinin ihalesi, biz iktidara gelmeden önce yapılmış. Ne yazık ki, çok becerikli bir şirket bunu almamış. Bunun, bizimle alakası olmadığı halde, Enerji Bakanlığı masaya oturdu, bunu da çözdü şirketle anlaşarak. İnşallah, önümüzdeki aylarda, bir iki ay sonra, baca gazı arıtma tesisi çalışmaya başlayacak.

Bir de…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Atıktan bahsediyor, atıktan!

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Küller ne oldu, küller?..

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Bir de, geçtiğimiz yıllarda, özellikle, çevrecilerin, üstünde çok durduğu…

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Ben küllerden bahsediyorum.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Ben sizi dinledim, dinleyin. Gelip, burada konuşursunuz, öyle diyorsunuz ya!..

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Yanlış bilgi veriyorsun.

BAŞKAN - Sayın Terzibaşıoğlu, lütfen, devam ediniz.

Buyurun efendim.

Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Siz laf atıyorsunuz ya, özür dilerim, düzeltiyorum…

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Yatağan'a gel...

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Oraya da geleceğiz… Böyle bir usul yok. Ben sizi dinledim. Gelirsiniz buraya siz de bir daha konuşursunuz, söz alırsınız, yarın konuşursunuz, yarından sonra konuşursunuz. Bu kürsü bizler için; ama, böyle bir usul yok. Ben size laf atmadım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, küle gelince; özellikle -çevreciler haklılardır- Muğla'da, Yatağan'da, Yeniköy'de, Kemerköy'de dağlar gibi kül yığılıyordu. Şimdi, bir şirket gelmiş, kim olduğunu ben bilmem. Bizden önceki dönemlerde ihalesi yapılmış, oradaki külü, çimentoda kullanıyorlar, bunların tahlili yapılmış. Ben onların avukatlığını yapmıyorum; ama, anlatıyorum. Eğer, suçu varsa, yargıya intikal etmiştir, suçları varsa, bu arkadaşlarımız, bu müteahhit yargılanır, cezasını da çeker.

Bakın, geçtiğimiz günlerde, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir komutan yargılandı ve ceza aldı. Türkiye hukuk devleti. Eğer, onların suçu varsa, yargıya intikal etmiştir; ama, onları müdafaa etmek bana düşmez. Yalnız, şu var; çimento sanayiinde bu kül kullanılıyor ve kullanılmaya da devam edecek; ama, içindeki radyasyon yoğunluğu ne kadardır, yasal ölçülerde midir, kullanılabilir ölçülerde midir, bunun da tahlili yapılıyor, Atom Enerjisinde bunun tahlili yapılıyor, ondan sonra kullanılıyor.

Çine Barajında yeni kullanılmıyor. Çine Barajı da, biz iktidara gelmeden üç yıl önce ihale edildi. Çine Barajının inşaatı da o firma tarafından yürütülmekte. Bunlarla bizim ilgimiz yok; ama, bu demek değildir ki, biz bunların takibini yapmayız; kül meselesi de budur.

Şimdi, dün, 1076 sayılı kanunun görüşülmesi sırasında, yine bir hekim milletvekili arkadaşımız muhalefete mensup "ne yaptınız siz, çok büyük hata işlediniz hastaneleri birleştirmekle" dedi. Hayır; çok yararlı oldu ve hastalar, sigortalılar, emekliler… (CHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Terzibaşıoğlu, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Ee, lütfen… Ben sizi nasıl dinledimse, siz de beni dinleyeceksiniz. Çıktı fikirlerini söyledi, biz dinledik. Şimdi ben aynı konuya temas edince siz tepki gösteriyorsunuz. Sizin demokrasi anlayışınız bu değil herhalde, ben çok iyi biliyorum; siz demokratsınız, söz hürriyetine çok önem verirsiniz. O bakımdan, sizleri de takdir ediyoruz, sizleri bu bakımdan da takdir ediyoruz, bu konuda da öncüsünüz.

Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, eritrosit sayımında, eritrosit sayısının artırılmasında, kanserli hastaların tedavisinde kullanılan lökojen isimli bir ilaç var. Bu verilmiyor; bunun karşılığında da, hasta, 1 milyar lira para vermek durumunda kalıyordu. Ben araştırdım, böyle bir şey yok. Yalnız, şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Hastaneleri birleştirdikten sonra, hayatında hastaneye gitmeyen işadamları, esnaflar, sigortalılar, artık, hastaneye gidiyor; çünkü, eskisi kadar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Hastaneye gitmeden ölüyor hastalar…

BAŞKAN - Sayın Terzibaşıoğlu…

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlıyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım…

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum…

BAŞKAN - Hayır, şimdi, şöyle… Süreyi uzatacağım; yalnız, buraya çıkan hatip arkadaşlarımız, böyle, Türkiye'nin bütün meselelerini, fırsat buldum, kürsüye çıktım diye, burada irdeleyip çözmeye kalkışıyorsa, böyle bir imkân yok. Arkadaşlarımızın hepsi, buraya çıkan bütün hatipler konuyla ilgili konuşurlarsa daha rahat olur. İşaret eden milletvekili arkadaşım…

NAİL KAMACI (Antalya) - Ona söyle… Ona söyle…

BAŞKAN - Herkes için geçerli efendim, bu sözlerim herkes için geçerli. Çünkü, buraya çıkıp konuşan arkadaşlar biliyorlar, istirham ediyorum… (CHP sıralarından gürültüler) Yani, Emniyeti görüşüyoruz, başka konulara girdik, bacalara girdik, hastanelere girdik… Yani, takdirlerinize sunuyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

Sayın Terzibaşoğlu, lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, bildiğim kadarıyla, yaptığım araştırmaya göre İngiltere'de Avam Kamarasında hatipler konu dışına çıktıkları zaman, başkan, sözünü kesermiş ve mikrofonu bir daha açmazmış. Biz, burada bunu gerçekleştirelim. Oturalım, konuşalım, konu dışına çıktığımız zaman konuşmayalım, yapalım bunu; var mısınız buna?.. Buna var mısınız?.. Yok…

NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan sana söylüyor onu!..

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Buna yoksunuz, değil mi?.. Haa, buna yoksunuz…

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Siz var mısınız?!

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Ben cevap veriyorum; dün, yanılttılar çünkü… Dün yanılttılar, onun için cevap veriyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

Hepinizi saygıyla selamlıyorum… Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Terzibaşoğlu, teşekkür ediyorum.

NAİL KAMACI (Antalya) - O, bizim görüşümüz değil, Sayın Başkanın görüşüdür.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Terzibaşoğlu, ayrılmayın Genel Kuruldan, olur mu; fırsat olursa, ben size bir şeyler söyleyeceğim.

BAŞKAN - Sayın Kamacı, Sayın Baloğlu, bakınız, saygıdeğer arkadaşlar, buraya çıkan hatiplere, yerinden, birkısım arkadaşlar söz yetiştirmeye kalkışırsa, bu da olmaz. Bakınız, konuşan arkadaşlar, sükûnetle dinleniyor; ama, başka arkadaşlar, başka fikirleri söylediği zaman sürekli itirazlar olmaz. Böyle bir demokrasi yok yani, demokrasi, tahammül etme rejimidir. Herkes birbirine tahammül edecek.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Biz katkıda bulunuyoruz, olayın daha iyi açıklanması için yardımcı oluyoruz…

BAŞKAN - Katkıyı söz alıp kürsüden yaparsanız, daha güzel olur.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - İzin verirseniz, bir konuşayım bu konuda şu anda Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Peki, bir dahaki sefere Sayın Baloğlu öyle yapacakmış; teşekkür ederim.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahısları adına söz alan üyelerin isimlerini okuyorum: Sayın Mehmet Eraslan, Hatay milletvekili?.. Yok.

Sayın Mehmet Siyam Kesimoğlu...

Buyurun Sayın Kesimoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuyla ilgili olarak görüşlerinizi beyan ederseniz, sevineceğim.

MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının tümü üzerinde şahsî görüşlerimi paylaşmak üzere söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce, benden önce düşüncelerini paylaşan Sayın Terzibaşıoğlu'nun düşünceleriyle ilgili küçük bir yorum yapmak istiyorum. Teşekkür etmek istiyorum Sayın Terzibaşıoğlu'na, yürütme organının bir üyesinin yerine geçerek bizleri bilgilendirdiği için çok teşekkür ediyorum, gasbın yüzde 70 azaldığı noktasındaki görüşünü de temenni manasında kabul ediyorum; dilerim, gerçekten böyle olur; ama, bu sorunun birinci muhatabı Sayın Bakanımızın ağzından, gasbın yüzde 70 azaldığını da duymak hepimizin yüreğine su serpecektir diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, Türk Emniyet Teşkilatı ülkenin kamu düzeninin korunması ve sağlanması ile ülkemizin içgüvenliğinden sorumlu temel kolluk gücümüzdür. Ulu Önder Yüce Atatürk'ün de ifade ettiği gibi, polis kuvvetleri vatandaşlara huzur ve sükûn temin eden, cumhuriyetin kanunlarına ve medeniyet düşmanlarına karşı kullandığı bir kalkandır.

Devletin aslî görevi toplumu oluşturan bireylerin huzur ve sükûnunu temin etmektir değerli arkadaşlarım. Güvenlik hizmeti öncelikli bir hizmettir. Eğer bir ülkede güvenlik hizmetinin gereklerini yerine getiremiyorsanız kalkınmadan, yatırımlardan, ulusal gelirden, artan bir payın sağlanmasından söz etmek mümkün değildir.

Türk polis teşkilatımız, 21 inci Yüzyıla girdiğimiz bugünlerde gerçekten büyük azim ve gayretle görevinin gereklerini yerine getirmektedir. Elbette ki, bu görevlerini yerine getirirken çeşitli sorunlar ve sıkıntılarla da karşı karşıya gelmektedir; ama, ben inanıyorum ki, biz inanmalıyız ki, eğer bu sorun ve sıkıntıları ortadan kaldıracak çözüm önerilerimizi ortaya koyarsak, polis teşkilatımızın mensuplarının daha büyük bir azimle ve büyük bir gayretle başarılı hizmetlere yönelebileceğine inanıyorum.

Bir de, uluslararası düzenlemelere bakmamız gerektiğini düşünüyorum sayın milletvekilleri. Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği uluslararası bildirgelerde, polis teşkilatının maddî ve manevî desteklenmesine özel bir önem verilmiştir. Yine, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin polis hakkındaki bildirgeye ilişkin 1979/698 sayılı kararının 5 inci maddesinde, polislerin, içinde görev yaptıkları toplumun maddî ve manevî aktif desteğinden yararlanmaları gerektiği ortaya konuluyor; yine, 4 üncü maddede "polisin, içinde görev yaptığı çevre, meslekî, psikolojik ve maddî koşulları, birliği, tarafsızlığı, onuru koruyacak nitelikte olmalıdır" diyor ve yine, 5 inci maddede "polisler, adil bir ücret hakkına sahiptir" diyor "bu ücretin tespitinde tehlike ve sorumlulukların önemi, çalışma şartlarının düzensizliği gibi özel faktörler dikkate alınmalıdır" hükmünü içeriyor.

Sayın milletvekilleri, Avrupa ülkelerinde, polis teşkilatının mensupları, bir anlamda "güvenlik mühendisleri" olarak adlandırılmaktadırlar ve o ülkelerde, kamu personeli içerisinde eşzamanlı görev yapmalarına rağmen, aldıkları ücret itibariyle tatminkâr bir noktadırlar; onların sosyal statülerini belirleyen bir unsurdur. Kendi ülkemize baktığımızda, bunun farklı noktalarda olduğunu görüyoruz. Avrupa Birliğine entegrasyon sürecinde, polisimizle ilgili yeni düzenlemeler yaptık; ancak, onların özlük haklarıyla ilgili bir adım atabilmiş noktada değiliz.

Polisimiz, gerçekten, çok güç şartlarda görev yapmaktadır sayın milletvekilleri. Emniyet Teşkilatımızın mensupları, fazla çalışma süreleriyle karşı karşıya bulunmakta, iş güvenliği, iş güçlüğü, iş kazaları ve can güvenliğiyle karşı karşıya kalmaktadır. Yüksek maaş almalarını gerektiren kriterleri kendi bünyelerinde barındırmalarına rağmen, aldıkları ücret son derece düşüktür değerli arkadaşlarım.

Bugün, bu yasa tasarısıyla, Emniyet Teşkilatımızın bünyesinde bulunan, araç gereç, teçhizat ve malların satışını gerçekleştireceğiz. Bu, kuşkusuz, Emniyet Teşkilatımız için önemli bir yasa tasarısıdır. Birazdan da oylarınızla kabul edilecektir mutlaka; ama, ben, bu araçları, bu gereçleri ve bu malları geçmişte kullanmış, bugün kullanan ve gelecekte kullanacak olan Emniyet Teşkilatımızın mensuplarının içinde bulunduğu zor koşulları dikkatinize sunmak istiyorum değerli arkadaşlarım.

Bu sorunları iyi tespit etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu tespitleri çözüme kavuşturabilecek önerilerimizi ortaya koymamız gerekiyor değerli arkadaşlarım. Tüm bunların içerisinde, emniyet mensuplarımızın aldığı maaşları konuşmamız gerekiyor; tüm bunların içerisinde, fazla çalışma sürelerini konuşmamız gerekiyor.

1930'lu yıllarda çıkartılmış olan 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Yasasının güncelleştirilmesi gerektiğini konuşmamız gerekiyor değerli milletvekilleri.

Yine, aynı şekilde, Disiplin Yönetmeliğinin, insan hak ve özgürlüklerine bağlı olarak yeniden düzenlenmesi gerektiğini konuşmalıyız sayın milletvekilleri, bunları konuşmalıyız.

Polis teşkilatımız moralsiz. Biraz önce gasptan, soygundan, hırsızlıktan bahsedildi. Elbette ki bunlar çok önemli. Bunların üzerine daha büyük şevk ve heyecanla yönelmelerini istiyorsak, bu emniyet mensuplarının yaşamsal boyuttaki sorunlarının çözümünü bir an önce açıklığa kavuşturmamız gerektiğini düşünüyorum ve Emniyet Teşkilatının bütün mensupları da bu Parlamentodan, bu Yüce Parlamentonun üyelerinden, bir an önce bu sorunların çözümünü talep etmektedir sayın milletvekilleri. 22 nci Dönemin dördüncü yılına girdik; ama, bu konuda atılmış ciddî bir adımı maalesef göremiyoruz. Bunu, Emniyet Teşkilatımızın mensuplarından esirgemeyelim sayın milletvekilleri.

Önemli sorunlar var. Ücret diyoruz... Aşırı çalışma saatleri söz konusu, iş güçlüğü, iş kazası, can güvenliği tehlikeleri var; ama, buna karşılık aldıkları ücret son derece az. Bu insanlarımız da hem çalışırken hem de emekli olurken insanca yaşam hakkına sahiptirler. Özellikle görev yaparken almış oldukları tazminatlar Emekli Sandığı keseneğinden muaf olduğu için, emekli olduklarında aldıkları maaş yüzde 50 oranında aşağıya inmektedir. Bu insanlarımızın, bu yurttaşlarımızın giderleri emekli olduktan sonra azalmıyor. Dolayısıyla, bunların emeklilik sonrası yaşantılarına da uygun bir maaşı kendilerine vermemiz gerektiğini düşünüyorum ve inanıyorum; çünkü, Emniyet Teşkilatımız aldıkları bu düşük ücret sonucunda, ciddî anlamda aile içi psikolojik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar sayın milletvekilleri. Kamu personeli içerisinde personeli intihara yönelen bir tek kurum var; o da Emniyet Genel Müdürlüğü değerli arkadaşlarım. Bu sorun üzerinde, gerçekten, çok ciddî bir şekilde durmamız gerektiğini düşünüyorum.

Maaşın önemli bir kısmı alışverişle geçiyor; ama, bu alışverişini nakit imkânlarla ailesine sunabilen polislerimizin sayısı gerçekten  çok  az.  Ortalama  aldıkları  maaş  850 000 000  lira  ile 1 200 000 000 lira arasında. Büyükşehirlerde görev yapan polislerimizin yüksek kiralar ödemeleri gerektiğini düşünürsek, alınan ücretin tatminkâr olmaktan son derece uzak olduğunu, öte olduğunu görüyoruz değerli arkadaşlarım.

Çalışma süreleri… Günde en az 12 saat çalışıyor emniyet mensupları değerli arkadaşlarım. Hele, özellik arz eden operasyonel birimlerde görev yapan emniyet mensuplarımızın çalışma süreleri 18 saate ulaşıyor. Bir karakol amirinin görev yaptığı süre, günde 14-15 saat değerli arkadaşlarım. Zaman geliyor, önemli görevlerde bulunan mensuplarımız, iki gün, üç gün aileleriyle görüşemiyor; bir hafta ailesiyle görüşemeyen emniyet mensuplarımız var. Onların bu koşullar içerisinde fazla çalışma ortaya koymaları durumunda da -zaten aldıkları ücretler tatminkâr değil, bir de fazla çalışma sonucunda- aile içi ciddî çatışmalar, bölünmeler ortaya çıkmaktadır. Hepimiz babayız sayın milletvekilleri, ben de babayım. Kendi çocuğuma zaman ayıramadığım zaman -özellikle politikacılar olarak bizler de bunu yaşıyoruz- gerçekten ciddî sıkıntılar ortaya çıkıyor. Aynı şey, emniyet mensubu arkadaşlarımız için de geçerli. Onlar da bu fazla çalışma süreleri içerisinde, günlerce ailelerinden uzak görev yapmaları sonucunda aile içi sorunlar, çocuklarla, yakınlarla, eşlerle problemler ortaya çıkıyor. Bu çalışma sürelerinin de çağdaş ve hukukî normlara taşınması gerektiğini düşünüyorum. Eşit işe eşit ücret ilkesine göre de bu aykırılığın ortadan kaldırılması gerektiğine inanıyorum değerli arkadaşlarım.

Sözlerimin başlangıcında, bunların bir yasal düzenlemeye kavuşması gerektiğini ifade etmiştim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kesimoğlu, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Şu anda, Emniyet Teşkilatı mensuplarımızın bağlı olduğu yasa, Emniyet Teşkilatı Yasası, 1930'lu yıllardan kalma değerli arkadaşlarım. Yetmiş yıllık süre zarfında, bu köprünün altından, gerçekten çok sular aktı. Bu yasanın… Bu sorunları, benim buradan özetlemeye çalıştığım ve özetleyemediğim bütün sorunları tespit edip, açığa kavuşturacak çözüm önerilerini ortaya koymamız gerektiğini düşünüyorum. Bütün bu yasaların, özlük hakları, rütbe ve terfilerin düzenlendiği yasal düzenlemeleri ortaya koymamız gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, insan haklarını temel alan, disiplin yönetmeliğinin de yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum değerli arkadaşlarım.

Sözlerimi tamamlamak istiyorum Sayın Bakanıma bir  soru yönelterek: Sayın Bakanım, zatıâliniz, göreve geldiğinizde bir söz ortaya koydunuz. "Emniyet Teşkilatı mensuplarımızın durumlarını tespit edip, iyileştireceğim" demiştiniz. Hatta, bir sayın merkez valisinin başkanlığında bir komisyon oluşturdunuz. Benim bildiğim kadarıyla, bu komisyon raporunda da, bu mağduriyetin açık olduğu ortaya çıktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Soruları sormanız… Yalnız, 5 dakikalık, 2 dakikalık bir soru olmasın Sayın Kesimoğlu, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız; ucu açık olmasın yani.

MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, hoşgörünüzden dolayı çok teşekkür ediyorum, hemen bitiriyorum.

Sayın Bakanım, bu komisyon raporuyla, bu çalışma raporuyla ilgili ne gibi aşamalar kaydedildi; onu, doğrusu, merak ediyorum. Böyle bir hazırlık var mı? Zaman zaman, üç yıllık çalışmaların olduğu ifade ediliyor. Böyle çalışmalar var mı; varsa, hangi aşamalara gelindi? Eğer, bu çalışmaların gerekleri yerine getirilmediyse, hangi mensuplar tarafından yerine getirilmedi, onlarla ilgili bir soruşturma açıldı mı; bunu, merak ediyorum. Bu sorumun yanıtlarını da Sayın Bakanımdan bekliyorum.

Hoşgörünüzden dolayı, hepinize teşekkür ediyorum.

Emniyet mensubu arkadaşlarımızın yaşamsal boyuttaki bu sorunlarının acil çözüm beklediğini bir kez daha ifade ederek, Yüce Heyetinizi, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kesimoğlu.

Sayın milletvekilleri, saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.07

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.06

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

848 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve  Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/981) (S. Sayısı: 848) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmelere devam ediyorduk.

Şimdi, söz, Hükümet adına, İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu'da.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisimizin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait -bildiğiniz gibi- Araç, Gereç, Mal ve Malzemelerin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair 4645 sayılı Kanun 24.4.2001 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Anılan bu 4645 sayılı Kanunda, Emniyet Genel Müdürlüğünce satışa sunulacak malzemeler konusunda bir ayrım yapılmıştı. Söz konusu ayrıma göre, sadece hurda ve HEK durumdaki taşıtların satılmasına imkân verilmiş, hurda ve HEK durumda olan makine ve teçhizatın satışına ise imkân tanınmamıştı. Dolayısıyla, bu yürürlükte bulunan kanun, mevcut haliyle ihtiyaçlara cevap vermiyordu; çünkü. Emniyet Teşkilatımızın elinde hurda ve HEK durumda olan önemli miktarda da makine ve teçhizat ile mal ve malzeme de bulunmaktaydı. Diğer taraftan, bu mal ve malzemeler de makine ve teçhizata dahil olmadığı için onların da satışı mümkün olmuyordu. Yine, bu, Emniyet Genel Müdürlüğümüzün elinde bulunan malzemenin önemli bir kısmı da makine ve teçhizat kavramının da içine girmemekteydi. Bu bakımdan, onların da satışı mümkün değildi ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından satın alınan ve üretilen veya çeşitli yollarla temin edilen silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile HEK durumunda olan ve hurdaya ayrılan araç, gereç ve yedek malzemenin satışının yapılamaması, hem bunların saklanması ve depolanmasında problemlere neden olmaktaydı hem de bu durum ayrı bir maliyet gerektirmekteydi.

Sonuç olarak, görüşmekte olduğumuz kanun değişikliği tasarısı Yüce Meclisimizce kabul edildiği takdirde, hem makine ve teçhizat kavramına girmeyen mal ve malzemenin de tanımı yapılacak hem de hurda ve HEK durumdaki makine ve teçhizat ile yeni tanımı yapılan mal ve malzemenin de satışına imkân tanınmış olacaktır.

Yine, ayrıca, bu 4645 sayılı Kanuna eklenen bir maddeyle mülkiyeti Hazineye ait olup Emniyet Genel Müdürlüğüne tahsisli taşınmazlardan da gerekli görülenlerin Bakanlığımızla mutabık kalınarak tahsislerini kaldırmaya ve satmaya da Maliye Bakanlığı yetkili kılınmakta. Bütün bu satışlar sonunda elde edilecek bedeller merkezî yönetim bütçesine gelir kaydedilecek ve Emniyet Genel Müdürlüğünün çeşitli ihtiyaçları için genel müdürlük bütçesine de Maliye Bakanlığınca gerekli ödeneğin konulması sağlanacaktı. Kanun tasarısına… Bu amaçla, bu maksatla bu tasarı buraya getirildi ve bu tasarıya vereceğiniz destek için de, ben, şimdiden, sizlere teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, biraz önce burada konuşan arkadaşlarımızdan, bilhassa, güvenlik güçlerimiz, polisimizin özlük haklarıyla ilgili durumlar için söyledikleri güzel sözler, temenni ve dilekler için de, ben, ayrıca teşekkür ediyorum  ve şunu da ifade edeyim ki, gerçekten, ben göreve başladığım günden beri -İçişleri Bakanı olarak- Emniyet Teşkilatımızın mensupları, polis ve amirlerimizin, özlük hakları başta olmak üzere, durumlarının düzelmesiyle ilgili çalışmalar -ki, biraz önce konuşan arkadaşım da söyledi; ben, bunu, komisyonda da, burada da söyledim- başlattık. Büyük bir gayret gösteriyoruz; çünkü, ben de bu teşkilatın içinde çalışarak geldim. İl emniyet müdürlüğü yaptım, Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı yaptım ve bu arkadaşlarımızın şu anda hangi koşullarda çalıştığını sizler de burada ifade ettiniz; gerçekten, çok zor koşullarda çalışıyorlar. Bunların durumlarının düzeltilebilmesi için, bütün bu hazırlıklarımız, hem bizim Bakanlığımız hem Maliye Bakanlığınca yapıldı, tamamlandı, şu anda Başbakanlıkta bulunmaktadır ve umut ediyorum ki, çok kısa bir süre sonra da Başbakanlıktan Yüce Meclisimize tasarı halinde gelir ve o zaman da desteklerinizi beklediğimizi şimdiden bildiriyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, yine, burada konuşan arkadaşlarımız çok karanlık bir tablo çizdiler, çok karanlık bir tablo çizildi. Ben, el insaf diyorum.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Doğru Sayın Bakan, vallahi doğru.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Şöyle el insaf diyorum: Gece gündüz, bu aziz milletimize canı pahasına hizmet veren, onun can, mal, ırz ve namusunu koruyan güvenlik güçlerimize, bu kara tablo, bu çizilen tablo güvenlik güçlerimize, yani, polisimize, jandarmamıza, Sahil Güvenlik Komutanlığı mensuplarımıza da bir haksızlıktır.

Şimdi, suçlarda artış denildi, Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsünün beyanına göre. Doğrudur, o benim Bakanlığımın, benim teşkilatımın sözcüsü; ama, değerli arkadaşlarım, biz, 2005 yılı içerisinde yeni bir suç projesi uygulamaya koyduk, 2005 Ocaktan itibaren. Bütün suçlar, illerde, ilçelerde, polis teşkilatı olan bütün yerlerdeki suçlar muhakkak kayda geçecek ve merkeze bildirilecek dedik. Örneğin, eskiden, bu tarihten önce, bu projeden önce, yangın, deprem, sel baskını, çok basit kavgalar, ağız münakaşaları, bunlar yazılmıyordu, ceraim olarak verilmiyordu, suç numarası verilmiyordu ve Emniyet Genel Müdürlüğüne bildirilmiyordu. Karı-koca kavgası veya iki arkadaş kavgası, işte savcılığa gidiliyordu, savcı karakola gönderiyordu, ifadesini alın deniyordu, ifade alınıyordu. Bunlar ayrı bir dosyaya, ceraim numarası verilmeden konuluyordu. Şimdi, karakola intikal eden her olaya ceraim numarası vereceksiniz ve Emniyet Genel Müdürlüğüne de bildireceksiniz dedik.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, yine, burada konuşulurken denildi ki… Basında da bu yanlış anlaşıldı. 2005-2004 mukayesesi yapıldığı zaman, şahsa karşı işlenen, mala karşı işlenen suçlarda, doğrudur, bazı artışlar oldu; ancak, hemen ifade edeyim ki, yakalamalarda da, hem şahsa karşı işlenen suçlarda hem mala karşı işlenen suçlarda, 2004 ile 2005'i yakalama bakımından kıyaslarsanız, yakalama bakımından da artışlar olmuştur.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Grafik var burada.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, biz, gerçekten, bütün suç unsurları ve bütün suç işleyen, suça temayüllü olan bütün örgütlerle ciddî bir mücadele vermekteyiz. Bakın, her gün basından da takip ediyorsunuz. Bir suç örgütü elemanları, ya bir ilde veya birkaç ilde birden organize suç şebekelerine yapılan operasyonlar, yakalanan ve adalete teslim edilen sanıklar.

Şimdi, ben, bakın, yine, bütün insaf sahiplerine soruyorum; bugün Türkiye'de böyle çete reisi bilinenlerin hepsi şu anda yargıya teslim edilmiş, bütün elamanlarıyla beraber içerideler; ama, buna rağmen, biz, bu mücadeleyi bırakmış değiliz, ya polisimiz ya jandarmamız veya ikisi birlikte, her gün Türkiye'nin birçok ilinde projeli operasyonlar, savcılarımızın nezaretinde, bilgisinde yapılmakta ve suç örgütlerine karşı amansız bir mücadele verilmektedir.

Ben sadece şunu söyleyeyim: Bakın, 2006 yılı bir aylık süre içerisinde -bir aylık süre içerisinde- 18 organize suç örgütüne karşı yapılan operasyonda -18 örgüte yönelik operasyonda- 223 kişi yakalanıp yargıya teslim edilmiştir. Yine, bir aylık süre içerisinde, silah kaçakçılarına karşı 12 operasyonda 83 kişi yakalayarak yargıya teslim etmiştir. Biz, organize suç örgütleriyle mücadelemize kesintisiz, aralıksız devam ediyoruz ve devam ettiriyoruz, üzerlerinde ciddiyetle, bunların, duruyoruz.

Bakın, kaçakçılığın her türüyle ciddî bir mücadele yapılmaktadır. Akaryakıt kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı, insan ticareti, sigara, içki kaçakçılığıyla ilgili mücadelelerimiz de amansız bir şekilde devam ediyor. Uluslararası kuruluşlar, Türk güvenlik güçlerinin bilhassa uyuşturucu maddeyle, uyuşturucu madde kaçakçılığıyla, yapmış olduğu mücadelelerden sitayişle bahsetmektedirler. Birleşmiş Milletler Uyuşturucuyla Mücadele Komisyonunda, Avrupa Birliği Parlamenterler Komisyonunda bu konu gündeme geliyor ve bizim güvenlik güçlerimizin uyuşturucuyla mücadele ve insan ticaretiyle mücadeledeki etkin mücadelesi sonunda, bu konudaki rotaların da değiştiğini… Artık, Türkiye içinden değil, ülkemizin kuzeyinden, Karadeniz'in kuzeyinden veya Akdeniz'in güneyinden artık geçmeye başladı uyuşturucu tacirleri ile insan kaçakçılığı yapanlar. Onun için, biz, bunlarla, gerçekten, bu mücadelemize ciddî bir şekilde devam edeceğiz.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Bakan, uyuşturucu doğru da, sigara kaçakçılığı çok…

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Trabzon İlimizde son zamanlarda gerçekten bizleri üzen birtakım olaylar meydana geldi; ama, bakın, şunu da ifade ediyorum ki; son iki olay -daha evvelki olayları saymıyorum; ben yakında Trabzon'a gideceğim, orada da konuşacağız arkadaşlarla- İki millî futbolcumuzun arabalarına, eşlerinin arabasına, işyerlerine yönelik silahlı saldırı… Tabiî, bunlar, sadece Trabzonspor değil, millî futbolcularımız, ülkeye mal olmuş kişiler; ama, bakın, Trabzon Emniyet Müdürlüğümüzün çalışması, Emniyet Genel Müdürlüğümüzün takviyesiyle, çok kısa süre içerisinde zanlılar tespit edildi; birisi yakalandı, diğeri, faili bellidir ve aranmaktadır; umut ediyorum ki, en kısa sürede yakalanacaktır.

İkinci üzücü olay hepimizi üzmüştür ve biz, hem iktidar olarak hem parti olarak, bu konudaki görüşümüzü de ifade ettik, kesin bir şekilde lanetle kınadık. Bir din adamına karşı, bir mabette yapılan saldırıyı asla tasvip etmemiz mümkün değil, nefretle kınıyoruz. Burada da, yine, emniyet müdürlüğümüzün, Emniyet Teşkilatımızın yoğun, özverili bir çalışması sonunda, 30 saat gibi kısa bir süre içerisinde sanık, zanlı, tabancasıyla birlikte yakalanarak, adalet tevdi edilmiştir ve dünden beri de cumhuriyet savcısı tarafından sorgulanması devam etmektedir; ama, mesele bununla kalmıyor.

Biz, Trabzon'a önem veriyoruz; çünkü, Trabzon gerçekten Karadeniz Bölgemizin önemli bir ili. Bakın, Hükümet olduğumuz günden beri sürekli Trabzon'daki polis sayımızı artırmışız. Yani, sürekli polis sayısını arttırdığımız ender illerimizden. İstanbul'a ağırlık veriyoruz, İzmir'e, Ankara'ya; ama, Trabzon İlimizde de sürekli artırmışız.

İki, Trabzon İlimizde de, biraz evvel söylediğim gibi, organize suç örgütlerine yönelik, gerek polisimiz gerek jandarmamız ve bazı zamanlarda da ikisinin birlikte, organize suç örgütlerine yönelik yapmış oldukları projeli operasyonlar, aynen, şimdi Trabzon İlimizde de uygulanmaktadır. Ancak, biraz zaman içerisinde bunlar…

Şimdi, bakın, yine demin burada konuşuldu, Yatağan'daki kül olayı. Biz bunun üzerine gidip çıkardık. Yani, kimsenin o külden haberi yoktu. Jandarmamızın savcıyla özel bir projesiyle üzerine gidildi ve çıkarıldı. Kaçak solvent; 7 ilde birden, Emniyet Genel Müdürlüğü Organize Suçlar Şubemiz, yine cumhuriyet savcılarımızla birlikte, 7 ili kapsayan bir sahte akaryakıt, akaryakıt kaçakçılığı olayını bulup çıkardık. Biraz evvel rakam verdim; yani, bir ay içerisinde 18 tane suç örgütünün üzerine gidilip aydınlatılmıştır. Onun için biz, Trabzon üzerinde de özellikle, öncelikle duruyoruz ve asayişle ilgili olarak emniyet müdürlerimizin hepsiyle birlikte toplantı yaptık; iki gruba ayırarak toplantı yaptık. Ayrıca ben, çeşitli illerimizde, il merkezlerinde, o bölgedeki vali, emniyet müdürü, jandarma alay komutanlarıyla, o bölgedeki illerimizin emniyet, asayiş, terör, güvenlik olaylarını görüşüyorum. İşte, yakında tekrar -bunlara bir kış dolayısıyla belki kısa bir ara verdik, gidememiştik- bu toplantılarımızı, hem bölgelerde devam ettireceğim -valilerimiz, emniyet müdürlerimiz, jandarma komutanlarımızla- hem de Ankara'ya bunları davet etmek suretiyle, Ankara'da bu toplantılarımızı yapıp, bu olaylarla ilgili alınması gereken tedbirleri, uygulanması gerekenleri birlikte ortaya koyup, uygulamalarımızı daha da artıracağız.

Ayrıca, yine, burada, bu kürsüde yine söylemiştim; bilhassa kapkaç, hırsızlık gibi olaylar ve bu olaylara karışan çocuk suçlularla ilgili, hükümetimizin de üzerinde çok önemle durduğu bir konu, bilhassa madde bağımlısı çocuklarımız. Bununla ilgili olarak da, Sayın Başbakanımızın emriyle, talimatıyla, direktifiyle, Devlet Bakanımızın başkanlığında, koordinesinde, 5 bakandan oluşan bir ekip oluşturduk. Devlet Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu Hanımefendinin koordinatörlüğünde, Sağlık Bakanı, Millî Eğitim Bakanı, Adalet Bakanı ve benden oluşan bir komite; işin hem güvenlik hem güvenlik dışında kalan birsürü boyutları vardır; yani, madde bağımlısı olsun, diğer suç işleyen veya sokakta yaşamak zorunda kalan çocuklarımıza yönelik sosyal tedbirler, ekonomik tedbirler, eğitim, kültür gibi bu meseleleri de görüşmek, bunlar için de çözüm önerileri tespit edip uygulamak için de böyle bir komitemiz vardır ve bu komite de çalışmalarına devam ediyor; kısa vadeli, orta vadeli, uzun vadeli tedbirler oluşturuldu, bunlar uygulamaya konuldu. Bu şekildeki çalışmalarımız devam ediyor.

Ben, polislerin durumuyla ilgili Sayın Kesimoğlu sormuştu, söyledim. Yani, hazırlığımız, hem bizim hem Maliye Bakanlığından çıktı, şu anda Başbakanlıkta, inşallah, en kısa zamanda huzurlarınıza getireceğiz.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Polislere bir müjde ver Bakanım.

MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Gasp olaylarında yüzde 70 oranında azalma oldu mu hakikaten?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Sizlerin yardım ve desteğiyle…

MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Sayın Bakan, Sayın Terzibaşıoğlu'nun söylediği, gasp olaylarında yüzde 70 oranında azalma var mı?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Ben, rakam telaffuz etmeyi sevmem; ama, cep telefonlarının… Getirdiği bu teklif hepimizin oylarıyla yasalaştı, ikinci el telefonlarla ilgili o teklifin yasalaşmasından sonra, tabiî, cep telefonlarına yönelik gasp olaylarında azalma var, ciddî bir azalma var.

MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Genelde…

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Evet, ben, hepinize destekleriniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 848 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısı, Emniyet Genel Müdürlüğümüze ait birtakım malî işleri düzene sokmaktadır. Yasa tasarısının arkasında, perde arkasında neler olabileceğini bilmiyoruz. Gerekçelerini çok dikkatli okudum. Yani, Emniyetimize ait birçok problem olmasına rağmen, öncelikle bunun ele alınması abesle iştigalden başka bir şey değildir.

Sayın Bakan az önce burada birtakım konuşmacı arkadaşlar tarafından karanlık bir tablo çizildiğini söylediler. Sayın Bakanım kusura bakmasınlar, ben de bir karanlık tablo çizeceğim; çünkü, şu anda Türkiye, hakikaten bir asayiş cehennemi altında yaşamaktadır. Yalnız, bu karanlık tabloyu çizerken, sözüm, kesinlikle emniyet güçlerimize ve jandarma kuvvetlerimize ait değildir; iki güvenlik birimimizin de, dünyada önde mücadele ettiklerini biz biliyoruz. Bu karanlık tablo, AK Parti Hükümetinin ekonomik ve sosyal olumsuz politikalarından kaynaklanmaktadır, bunu öncelikle belirteyim.

Değerli arkadaşlar, örgütlü suçlarda hem nitelik hem de nicelik bakımından ürkütücü bir tırmanış gerçekleşiyor olması, ülkemizde, özellikle de büyük kentlerde yaşayan vatandaşlarımızı ve bizleri endişeye düşürmektedir. Ne yazık ki, bugün, hırsızlık, gasp, kapkaç, yankesicilik gibi olaylar, vatandaşımızın sokağa çıkmaya cesaret edemeyeceği noktalara tırmanmış, suç oranlarındaki artış ve suçluların cüreti, devletin güvenlik güçlerine duyulan güveni sarsmıştır. Çözüme yönelik yapıcı bir tutum benimseyebilmemiz için, en başından temel bir varsayım yapmamız şarttır. Buna göre, İngiltere gibi sosyal güvenlik ve kayıt sistemi gelişmiş Batı ülkelerinde özel sigorta sistemi yaygındır. Bu gelişmişlik düzeyindeki ülkelerde, özel sigorta sistemi, ülke vatandaşlarının neredeyse tümünü kapsamaktadır. Dolayısıyla, bu ülke vatandaşları, hırsızlık, yankesicilik, soygun, gasp gibi suçlardan mağdur olduklarında, sigortalarından yararlanabilmek için polise muhakkak başvurmakta, suç kayıt altına alınmaktadır. Sonuç olarak, özel sigorta sisteminin geliştiği ülkelerde, işlenen suçların kayıt altına alınması ve bunların sonucunda ortaya çıkan suç istatistiklerinin sağlıklı veriler ortaya koydukları bilinmektedir. Anavatan iktidarında biz bu sistemi getireceğiz.

Suç istatistikleriyle ilgili bilinen bir başka gerçekse, Türkiye'de kayıt altına alınan suçlar ve çıkarılan istatistiklerdir. Ülkemizde, hırsızlık, kapkaç, gasp, soygun gibi suçların mağduru olan pek çok vatandaşın, nasıl olsa failler bulunamaz, bürokrasi uğraştırır gibi gerekçelerle ya da kendisine karşı işlenen suçtan küçük zararlarla kurtulabilmişse bunu polise bildirmediği bilinmektedir. Bu durumun dikkate alınmasıyla birlikte, Türkiye'de, Emniyet Genel Müdürlüğünün ilan ettiği suç istatistiklerinin gerçeğin tümünü yansıtmadığı, konunun uzmanlarının ortak görüşüdür.

Öyleyse, şunu en başta veri kabul etmek lazımdır ki, tablolar ve rakamlar dizisinin verdiği olumlu mesaj önümüze sürülüp de, gözlerimizin önünde cereyan eden suç artışını görmezlikten gelmek, aymazlığın ta kendisi olacaktır. Ayan beyan ortadadır ki, özellikle büyük kentlerde ciddî bir güvenlik sorunu vatandaşımızın canını yakmaktadır. AK Parti İktidarı, emniyet açısından İstanbul, Ankara, Erzurum, Trabzon başta olmak üzere bütün Türkiye'yi cehenneme çevirmiştir.

Biz burada, sadece, gerçekleşen suçların sayısal olarak artıp artmadığını tartışmak istemiyoruz. Zira, bu apaçık miyopluktur. Suç oranlarındaki gözle görülür artışa ek olarak, suç örgütlerinin yapılanması, devlete ve düzene karşı tutumları, kullandıkları insan malzemesi de korkunç bir dönüşüm geçirmiştir. Bunda en büyük etken, AK Partinin ekonomideki korkunç tahribatıdır. 2003 yılında toplam 10 493 olayda 14 302 çocuk hakkında adlî işlem yapılmıştır. 2004 yılında ise rakamlar artmıştır. Geçtiğimiz yıl 11 606 olayda 15 273 çocuk işlem gördü. 9 yıl öncesinde suç istatistiklerinde kız çocukları bulunmuyordu. Bugün ise suçlu kız çocuklarının oranı yüzde 2'dir. Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek 2 Mart 2005 tarihinde basına yaptığı bir açıklamada, 1997 yılında 1 476 olan çocuk tutuklu sayısının, bugün, 40'ı kız çocuğu olmak üzere 1 980'e çıktığını açıklamıştır.

Geride bıraktığımız yıllarda 1 050 çocuk, hırsızlık, nitelikli hırsızlık ve yağma suçlamasıyla ceza aldı. Polisiye tedbirler de çocukları kurtaramadı. Sonuçta, cezaevine giren çocuklar yine suç örgütlerine sahip çıktığı net bir biçimde görülmektedir.

Suça karışan çocukların organize suçlardaki payı yüzde 85'e ulaşmıştır. Kapkaç, gasp gibi olaylarda sokak çocuklarının payı sadece yüzde 5'tir. Organize suçlara karışan çocukların önemli bir bölümü ailesiyle birlikte yaşamaktadır ve bizzat aileleri suç örgütleriyle işbirliği yaparak çocuklarını bu yola itmektedir.

Bu somut verilerle birlikte net olarak ortaya çıkmıştır ki, suç örgütleri artık küçük çocukları, özellikle de kız çocuklarını kullanmaktadırlar. Çok değil, dokuz sene önce Türkiye'de böyle bir şeyin varlığından bile söz edilemezken, bugün büyük şehirler çocuklardan kurulmuş profesyonel çocuk timlerinin, suç timlerinin elinden kan ağlamaktadır. Yapılan hukuksal düzenlemeler, ıslah politikaları da maalesef işe yaramamıştır. Islah evlerinde, hatta sosyal hizmetler yurtlarında bile suçlu çocuklarla suç örgütlerinin bağı koparılamamakta, devlet, örgütle çocuk arasına girememektedir.

İnsan malzemesindeki bu dönüşüme ek olarak suç örgütlerinin devlete ve düzene karşı tutumları da değişmiş, çok değil, birkaç yıl önce devlete kafa tutmaktan korkan suçlular, bu konuda da cüret göstermeye başlamışlardır. Emniyet Teşkilatımızın değerli mensuplarının sıklıkla belirttikleri gibi, Türkiye'de "mafya" olarak tabir edilen organize suç örgütleri uzun bir zamandır varlık göstermektedirler; ancak, bunların ezici çoğunluğu, sanıldığı gibi, devlete kafa tutacak güce ve cürete hiçbir zaman sahip olamamıştır. Örneğin, mafya üyesi olarak bilinen insanlar polis baskını ve gözaltına alınma durumlarında polise direnme, çatışmaya girme cüretini hiçbir zaman gösterememişlerdir; ancak, bugün bizler, baskınlar sonrası yakalanacağını anlayınca polise silah sıkan suçluların görüntülerini her akşam haber bültenlerinden izler durumda olduk. Yanlış iç güvenlik politikaları, devletin güvenlik güçlerine duyulan güveni ancak bu kadar sarsabilirdi ve ne yazık ki, bugün de öyle olmuştur. Biz, adi bir suçlunun polisimize kurşun sıkma cesareti gösterdiği ibret sahnelerini haber bültenlerinden izler hale geldik. Türkiye, kentlerinde esaslı bir asayiş depremi yaşarken ve ekonomik terör başını alıp gitmişken, siyasî terör olaylarındaki tırmanış da güvensizlik ortamını iyice körüklemiştir.

Siyasî terör konusunda sağlıklı karar alabilmek için de, bazı temel varsayımlar yapmamız gerekir. Unutulmamalıdır ki, terör, savaşın en ucuz türüdür. Bir ülke, başka bir ülkeyi yıpratmak, güçten düşürmek istiyorsa, o ülkenin iç terörüne ya aktif destek verir ya da terörün kendi topraklarında barınmasına izin verir. İlk bakışta, bu, bizlere, 20 nci Yüzyıla ait bir gerçekmiş gibi görünse de, maalesef, 11 Eylül sonrası dönemde bile, hâlâ geçerliliğini korumaktadır.

Sonuç olarak, terör örgütlerinin eğitim ve mühimmat konusunda bazı ülkelerden destek alıyor olmaları, acı olmakla birlikte, soğukkanlılıkla kabullenmemiz gereken bir gerçektir. Örgütler, yalnızca silahlı eylem pratiği konusunda destek görmemektedirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Propaganda faaliyetlerini yürüten, yurtiçi ve yurt dışında, kamuoyunun bir bölümünün desteğini alabilmek, medyayı kullanabilmek için yapılan dernekçilik ve vakıfçılık faaliyetleri, gençlerden taban oluşturabilmek, onlarda kendi lehlerine bir bilinç tesis etmek umuduyla yapılan basım, yayım faaliyetleri alanlarında da eğitim almakta, desteklenmektedirler.

Dolayısıyla, terör örgütlerinin faaliyetleri çeşitlilik arz etmektedir. Örneğin, PKK terör örgütünün, 70 ülkede 200'ün üzerinde dernek, vakıf ve benzeri organizasyonla faaliyet gösterdiği bilinmektedir.

Burada, çok vahim bir hatayı değerlendirmelerinize sunmak istiyorum. Basın mensubu, akademisyen, hatta bazı siyasiler, bu toplumun kanaat önderlerinden olan bazı isimler, terör örgütlerinin, silahlı eylem pratiği dışındaki girişimlerine sempatiyle bakmakta, "legal alanda faaliyet göstersinler, bu şekilde sisteme dahil oluyorlar, silahlı eyleme yeğdir" şeklinde bir düşünceyle bu duruma kayıtsız kalmaktadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, teşekkürünüzü alabilir miyim.

Buyurun.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Oysa, dernekçilik faaliyetleri ve diğer entelektüel girişimler, silahlı eylemlerin başarısını garantilemek, bu eylemlere meşruiyet zemini oluşturmak için girişilen yan faaliyetlerdir.

Bu şekilde, örgütler, silahlı saldırılarını bağımsızlık mücadelesi olarak sunmaya çalışmaktadırlar. Anavatan iktidarında iyi niyetli olmayan gafillerden inşallah hesap soracağız.

Diğer maddelerde buluşmak üzere, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. ( Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE AİT ARAÇ, GEREÇ, MAL VE MALZEMENİN SATIŞ, HİBE, HEK VE HURDA DURUM VE İŞLEMLERİ İLE HİZMET SATIŞINA DAİR

KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1.- 12/4/2001 tarihli ve 4645 sayılı Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu Kanunun amacı, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından satın alınan veya çeşitli yollarla temin edilen taşıt, silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile mal ve malzemeden ihtiyaç fazlası bulunanlar veya standart dışı durumuna düşenler ile HEK durumunda olan veya hurdaya ayrılanların tasfiyesi, değerlendirilmesi ve Kurumun asli görevlerini aksatmamak şartı ile hizmet verilmesine dair usul ve esasları belirlemektir."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun.

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine, Emniyet Genel Müdürlüğüne ait bir yasa tasarısının görüşülmesi için oturumdayız; yine, Sayın İçişleri Bakanımızı bu konuda açıklama yapmak üzere dinledik. Kanun, Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun. Bununla ilgili tümü hakkında görüşlerini açıklayan İzmir Milletvekilimiz Sayın Hakkı Ülkü'nün sözlerini tekrar etmeyeceğim. Burada, Cumhuriyet Halk Partisinin karşı çıktığı bazı gerekçeler, kanun tasarısının kâğıda alınış, komisyon raporunun ortaya konuluş noktasında belirtilmiş durumda; buradaki çekincelerimizi ifade ettik.

Değerli arkadaşlarım, ben, bir noktaya değinmek istiyorum; o nokta da, Sayın İçişleri Bakanını demin dinledik... Değerli arkadaşlarım, biraz kalabalık bir dosyayla geldim, belki dikkatinizi çekmiştir; bunlar, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiğinden beri Emniyet Genel Müdürlüğüyle ilgili, emniyet teşkilatıyla ilgili çeşitli kanun tasarılarının görüşülmesi sırasında ve İçişleri Bakanlığının bütçesinin gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerek Genel Kurulda görüşülmesi sırasında iktidar ve muhalefet partisi sözcülerinin söylediklerinin tutanaktan alınmalarıdır ve Sayın İçişleri Bakanının da bunlara yanıtı vardır.

Değerli arkadaşlarım, ilginizi çekeceği için ifade etmek istiyorum; öncelikle, emniyet teşkilatımızın, devletin halka dönük yüzü olduğunu, ben, bir kere daha vurgulamak istiyorum. Demokratik bir devlet yapısında, polis teşkilatının, Emniyet Teşkilatının mutlaka bu normlara göre yapılanarak, eğitiminden görev alanına kadar tüm noktalarda donatılarak görev yapması, tahmin ediyorum sadece benim arzum değil; cumhuriyetin temel ilkelerine ve demokratik devlet düzenine inanan tüm milletvekili arkadaşlarımızın ortak kaygısı, ortak dileğidir diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, bu talepleri, tabiî dile getireceğiz. Ben, burada, bu yapılanma içerisinde, eğitimi noksan, çeşitli özlük haklarından yoksun, çok uzun mesai koşulları altında görev yapan arkadaşlarımızı doğrudan sorumlu tutmuyorum. Sadece, devletin, yürütme noktasında bulunan siyasî erkin -bu, bu dönem Adalet ve Kalkınma Partisi, daha önceki dönemlerde başka siyasî partiler- bunların, kendi iktidar güçlerini, emniyet teşkilatı üzerinde, bazı yapılanmalarda kullanmış oldukları, acı, ama, yalın gerçeğidir. Bunun acısını çok yaşadı... Bakın, bir günlük gazetemizde, 1980 öncesi olaylarda -o zamanın İçişleri Bakanı, bir dönem görev yapan, şu anda burada değil, İçişleri eski Bakanı Sayın Hasan Fehmi Güneş'in de açıklamaları var- değişik tefrikalara, değişik açıklamalara yirmialtı yıl sonra tanık oluyoruz.

Değerli arkadaşlarım, hep, şeffaflık diyoruz, demokratikleşme diyoruz, hukuk devleti diyoruz; ama, bunların çoğu sözde kalıyor, bir türlü, bunu, eyleme dönüştüremiyoruz, uygulamaya sokamıyoruz. En önemli noktalardan birisi Emniyet Teşkilatıdır. Değerli arkadaşlarım, bunu sizlerle paylaştıktan sonra, tabiî, bunun, tümden ele alınıp, yapılanmasından eğitimine kadar, görev noktasına kadar, mutlaka -demin söylediğim normlar, ölçütler içerisinde- irdelenmesi gereğinin altını çiziyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanı dinledik. Sayın Bakan, ben, çok hazırlıklı geldim; çünkü, kendisinin aynı sözleri söyleyeceğini biliyordum ve burada, bakın, 25 Mart 2003, 22 nci Dönem Birinci Yasama Yılı 55 inci Birleşim… Teker teker tutanak okuyup sizleri yormak istemiyorum. Bazı isimler söyleyeceğim; bu milletvekili arkadaşlarımı tenzih ediyorum, bir suçlama için söylemiyorum; ama, bu kürsüde, İktidar Partisi milletvekili olarak, Emniyet Teşkilatı mensuplarının sorunlarını dile getirdiler; ben, bazen karıştırdım, iktidar milletvekili mi muhalefet milletvekili mi bu arkadaşlarımız diye; fakat, İktidar Partisi milletvekillerinden Sayın Selami Uzun, Sayın Veli Kaya, Sayın Mahmut Göksu, Sayın Mahmut Ceylan, Sayın Muharrem Tozçöken -demin buradaydı, ayrıldı- Sayın Komisyon Başkanı Ziyaeddin Akbulut -atladıklarım da olabilir- gerek komisyonda gerek Genel Kurulda, bu kürsüden verilmiş sözler var, tutanaklara düşen izler var değerli arkadaşlarım.

Sayın Bakana gelince, Sayın Bakan defaaten söz vermiştir. Sayın Bakan… Ben, tarih tarih söyleyeceğim kendisine. Eğer arzu ederse, ben, kendisine de bütün bu belgeleri arz etmeye hazırım, sunmaya hazırım. Ben, bugün "el insaf" diye başlayan bir Bakan konuşmasıyla, tekrar, bu özlük hakları konusunun, bir yasal çerçeve içerisinde Maliye Bakanlığına, oradan Başbakanlığa gönderildiğini; fakat, ne hikmetse, bir türlü Genel Kurul gündemine ya da komisyonlarına gelmediğini hâlâ görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, tarihlere devam ediyorum. Şimdi, 22 Aralık 2003, Sayın Bakan şöyle diyor: "Yine, polislerimizin özlük hakları, çalışma saatleri, emeklilikleri ve sosyal durumlarıyla ilgili konulara değindiler. Afyon Milletvekilimiz de sormuşlardı. Çalışma saatlerine gelince, emniyet mensuplarımızın, ilgili düzenlemeyle, dikkat edilmeleri…" Yani, bu konuda düzenleme yapılacağı sözünü veriyor.

Devam ediyoruz, 25 Mart 2003… 25 Mart 2003'te, yine, Sayın Bakanın demin söylediği sözlerin -özlük haklarıyla ilgili- aynısı, bu kürsüden, Sayın Bakan tarafından ifade edilmiştir. Belge istiyorsanız, burada.

Değerli arkadaşlarım, tarih olarak devam edelim. Bakın, Sayın Tozçöken'in açıklamaları var. Yine, Plan ve Bütçe Komisyonu tutanakları var. Yine, son 2005 bütçesindeki konuşma var. Yine, en son olarak, hadi bırakın, arayı bırakın, en son, Sayın Bakanın söylediği: "Şimdi, en çok konuşulan konulardan biri de, polislerimizin, güvenlik görevlilerimizin özlük hakkıdır. Biz, bu konu üzerinde, hakikaten, Bakanlığa gelir gelmez bir çalışma yaptık." 2003'te de aynı söylemişsiniz Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Doğru…

HALUK KOÇ (Devamla) - 2004'te de  söylediniz, 2005'te de söylediniz.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Hepsi doğru…

HALUK KOÇ (Devamla) - Tarih 2006, yine söylemeye devam ediyorsunuz. Sonuç?.. Sonuç yok değerli arkadaşlarım.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Gelecek…

HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, çok basit oysa, çok basit. El insaf filan diye hiç yaklaşmamak lazım. Şimdi, bakın, 24 Kasım 2004 akşamına sizi götürmek istiyorum. Sorulan sorular çok basit: "Polise, fazla çalışma ücreti adı altında ödenen paranın Avrupa Birliği normlarına uygun olarak, fazla mesai adı altında -ki, çalışma koşullarının güçlüğünden bahsedildi- ve saat hesabı yapılarak ödenmesiyle ilgili Bakanlığınızın herhangi bir çalışması var mıdır Sayın Bakan?"

Kusura bakmayın, Genel Kurul içerisinde bunlar mükerrer sorular oluyor, tekrar eden sorular oluyor; ama, artık, Emniyet mensupları, ben inanıyorum, bu kürsüden, Sayın Bakanın ağzından, efendim, hazırlandık, geliyoruz, geldik, yapacağız, edeceğiz sözlerine pek kuşkuyla bakar oldular.

Devam ediyorum Sayın Bakan: "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının ek 68 inci maddesinde makam ve temsil tazminatının emekliliğe yansıtılabilmesi için iki yıllık çalışma şartı getirilmiştir. 2000 yılında, vazife malulleri ile -ki, birçok şehidimiz var; bir kere daha, bu arada, hepsinin ruhunu şad etmek istiyorum- bu şehitlerimizin dul ve yetimlerinin mağdur edilmemesi için, bunlarda iki yıllık şartın aranmaması yönünde değişiklik yapılmış; ancak, kendi iradesi dışında yaş haddi nedeniyle emekli edilenler bu kapsamda değerlendirilmemiştir. Dolayısıyla, teşkilat mensupları diğer kamu görevlilerinden farklı olarak yaş haddinden emekli edildiklerinde, iki yılını doldurmadan mağdur olmaktadırlar. Açık bir mağduriyet söz konusudur. Bunun düzeltilmesi için ne yapıyorsunuz Sayın Bakan?"

"657 sayılı Devlet Memurları Kanununda diğer meslek sınıflarının tamamına yakın bölümüne, 8 inci dereceden itibaren ekgösterge verilmesine rağmen, emniyet hizmetleri sınıfı personeline 4 üncü dereceden itibaren ekgösterge verilmesi, mevcut ekgösterge puanlarının da diğer kamu personeline oranla daha düşük tutulması Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı değil midir Sayın Bakan?"

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Evet.

HALUK KOÇ (Devamla) - "Evet" diyorsunuz; lütfen, düzeltin.

Bakın, Sayın Bakan, geldiniz, gidiyorsunuz. Üçbuçuk yıl doldu. Üçbuçuk yıl doldu. Baş sallamakla olmuyor Sayın Bakan. Bunları söylediyseniz… Sayın Uzun, sizin de çok sözleriniz var, size de takdim ederim; hepinizinki var, bütün çalışmaları yaptım ben, hepsi var burada. Lütfen, bunları düzeltecek adım atın, somut adımlar atın, net olun. Yani, ben üzülüyorum. Hele, Maliye Bakanına falan emanet ettiyseniz!.. Sayın Bakan, yapmayın; Sayın Maliye Bakanına gittiyse bu iş, geçmiş olsun, geçmiş olsun; ben, üzüntülerimi bildiriyorum… Oradan gelmez, oradan gelmez; çünkü, bir IMF talimatı bekler; Avrupa Birliği normları falan hiçbir şey. Sayın Maliye Bakanına gittiyse -kulakları çınlıyordur şimdi- Emniyet Teşkilatına zırnık çıkmaz, zırnık!

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Geçti, Maliyeden geçti.

HALUK KOÇ (Devamla) - Çıkmaz; çıksa bile, burada geri alınır, bir önergeyle geri alınır. Buna tanık olduk bütçe görüşmeleri sırasında; 31 inci maddeyi unutmayın. 3,5 katrilyonluk kamu borcunun hastanelerden nasıl silindiğini unutmadık. Maliye Bakanına güveniyorsanız, yandınız. Yani, öyle bir şey ki, bir yerlere ciğer emanet ediyorsunuz. Mümkün değil…

Sayın Bakanım, sizi zorluyorum, sizi üzmek niyetinde değilim; ama, bir milletvekili olarak, bu konudaki laf tekrarlarının, bu kürsüde, somut, net, uygulamaya dönük bir yasa teklifine -hükümet tarafından- dönmesini, yasa tasarısına dönmesini arzu ediyorum. Bunu arzu eden birçok da arkadaşım var; bilhassa, İktidar Partisi Grubu adına konuşup, bu sözleri bu kürsüden veren arkadaşlarımın ihtiyacı var.

Değerli arkadaşlarım, bakın, yine aynı şekilde, kamu çalışanlarına grevli toplusözleşmeli sendikal hak dedik. Sizin de var, sizin de var… Polisler kamu çalışanı değil mi?! Efendim, Emniyet Teşkilatı, ülke hassas noktalardan geçiyor... Bunları aşalım, demokratikleşiyoruz. Şeffaf olacaktık… Sadece Emniyet Teşkilatına değil, bütün kamu çalışanlarına grevli toplusözleşmeli sendikal hak; söz verdiniz, yapın. İşte, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, sonuna kadar bunun yanındadır.

Değerli arkadaşlarım, daha bitmedi, Sayın Bakanın sözleri var ve Sayın Bakan cevap veriyor.

Ben, ona geçmeden önce, bir noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir polis düşünün; polis, vatandaşın namusu, ülkenin namusu ve devletin halka dönük yüzü. Bu polis arkadaşlarımızla konuştunuz mu hiç, değerli arkadaşlarım; emekli olmaktan korkuyor bu insanlar, biliyor musunuz?! Korkuyorlar; çünkü, emekli olduklarında kendilerine ödenen birtakım mesai, tazminat adı altındaki ödeneklerin kesildiğinde "ben, bu polislik onurumu, şimdiye kadar yaptığım bu kamu vicdanı görevini emekli olduğumda onurlu, namuslu bir şekilde nasıl sürdüreceğim" diyor polis. Emekli olduğunda uğradığı hak kaybını biliyorsunuz Sayın Bakanım. Lütfen, bunu düzeltelim, lütfen, düzeltelim. İnsanlar ağlıyorlar. Emekli olmaktan korkuyor polisler, değerli arkadaşlarım. "Yapacağız, edeceğiz, hükümetimiz çok iyi…" Tamam, tamam, iyi olun; gelin, bunları yapın, daha iyi olun ve Sayın Bakanın verdiği cevap: "Bunun dışında ayrıca 657 sayılı Devlet Memurları Kanunuyla ilgili, devlet personel rejimini yeniden gözden geçiren bir reform çalışmamız var." Sayın Bakanım, bitmiyor bu iş, bu iş bitmiyor.

Ben, belki konunun dışına çıktım; ama, sosyal bir yarayı bir kere daha bu Mecliste, bir kere daha bu Mecliste dile getirme görevini Cumhuriyet Halk Partisi adına üstlenmiş bir arkadaşınız olarak bunun altını çizmek istiyorum. Ben inanıyorum, sizin içinizden de birçoğunuzun adına da konuştum; çünkü, bu bir yaradır, bu bir yaradır; bunun acilen çözülmesi… Bakın, bu insanlar inançlarını yitiriyorlar. Devlete karşı olan güven erozyonu, bu emniyet mensubu teşkilatı mensuplarında bu güven erozyonu yaşanıyor devlete karşı; bunu aşmak zorundayız. Eğer o kişi toplumun vicdanıysa, kamunun vicdanıysa, emekli olduğunda da, çalışırken de, özlük hakları bakımından o vicdana uygun bir politikayı burada ortaklaşa devreye sokmak zorundayız.

Sayın Bakanım, elinizi kolunuzu tutan yok. Eğer Maliye Bakanının tutulmasını istiyorsanız, onu -söz veriyorum- ben tutacağım; ama, getirin bunu, söz veriyorum ben tutacağım, söz veriyorum ben tutacağım, söz veriyorum.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Gerek yok. Biz bunu yapıyoruz.

HALUK KOÇ (Devamla) - O, onu ilgilendirmez. Belki, polis filan deyince ürkebilir; ama, artık, bunu açalım. Maliye Bakanlığı-İçişleri Bakanlığı-Başbakanlık, çok küçük bir üçgen. Bunu alın, getirin, geçirin.

Sayın Terzibaşıoğlu, size bir sözüm vardı. Sağlık konusunda birtakım şeyler dediniz. Çok basit bir örnek vereceğim size. Ben hematoloğum.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Ben diş hekimiyim.

HALUK KOÇ (Devamla) - Siz diş hekimisiniz, biliyorum. Demin Leucogen'den, Neupogen'den, Eritropoetin'den bahsettiniz. Şu anda, biliyor musunuz ki, Sağlık Bakanı Müsteşarı -kısa bir dönem benim yanımda da yan dal ihtisası yapmıştı- Necdet Beye telefon ederek, ben, Samsun Terme'den gelen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, tamamlayınız konuşmanızı.

Buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

…genç bir akut lösemili, altı aydır tedavi ettirdiğimiz bir genç kız, erkek kardeşi ya da kız kardeşi, neyse; bire bir kardeşi, tam tutuyor, yüzde 80 oranında bu hastalığı tam yenme şansı var. Yeşilkartla bir yere kadar… Burada teşekkür ediyorum kendisine; Ankara Tıp Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Tümer Çorapçıoğlu, zimmet suçlamalarına rağmen, üzerinde yapılan baskılara rağmen, bu insancıkları orada, yeşilkartla, kendilerine sevk edilen, tutup bütün ilaç şeylerini oradan, buradan sağlıyor. Suç işliyorsa, bu kürsüden ifade ediyorum ve şu anda nakil yapılması lazım; fakat, hastanelere olan borç yüzünden ilaç alınamıyor. Hastane bütün imkânlarını veriyor; çözmeye çalışıyoruz. Bu, bir tane örnek. Leucogen dediniz, Neupogen dediniz. Evet, bunlar kan hastalıklarında belirli bir dönemde kullanılan çok pahalı yeni kuşak ürünler; bunları ödemiyorlar. Burada çok büyük sıkıntı var, çok büyük sıkıntı var. Konuyu bildiğim için, siz de burada bir iktidar milletvekili olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen…

HALUK KOÇ (Devamla) - Son sözüm Başkan, tamam.

…belki, bir iktidar milletvekili olarak zor bir görev üstleniyorsunuz; yani, iktidarın sağlık alanındaki icraatlarının başarılı olduğunu yansıtma görevi, belki, inanmadığınız bir görevi siyaseten savunmak zorunda kalıyorsunuz. Lütfen, bu konuda sıkıntı çeken insanlar bizi izlerken, onların yaşadığı acı gerçekleri görmemezden gelerek, bu kürsülerden, hiç olmazsa, burada siyasî polemik noktası yapmayın.

Efendim, ben, Sayın Bakanın bu sözünde duracağına inanıyorum ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Sayın Başkan, iki cümleyle cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, burada grubun söz hakkı vardır. Grup söz alıp, konuşabilir. Şimdi, bu, çok doğal bir şeydir. Grup başkanvekili arkadaşlarımız da burada. Şimdi, her eleştiren -iktidar ve muhalefet için de söylüyorum- biri diğerini eleştirdiği zaman, o, anında çıkıp orada cevap vermeye kalkışırsa, bunun önünü sonunu alamayız. Her iki grup için de söylüyorum. Yani, o zaman, hiç kimse, hiç kimseyi tenkit etmeyecek, hiç kimse bir şey söylemeyecek.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - İsmimi zikrederek, bana dönerek, sadece ve sadece bana hitap ederek, hitapta bulunup… 

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, bir hakaret yapmadım, bir sataşma yapmadım.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Ben, bir dakikada cevap vermek istiyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkanım, bir sataşma yapmadım. Ben, Sayın Bakanın…

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, bahsettiğiniz terimler tıbbî terimlerdir. Ben, tıp uzmanı falan değilim. Burada konuştuğunuz kavramlar nereye gidiyor, ne gidiyor, bilmiyorum.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, bilirkişi burada.

BAŞKAN - Cevdet Beyi danışman olarak alıp, Cevdet Beye sormam lazım, böyle midir diye; ama, şu konuşmaları tamamlayalım, sonra, kısa bir açıklamayı, ben, yerinizden yaptırırım size.

Evet, Anavatan Grubu adına, Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan, buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, şahsım adına da söz aldım; onu da birleştirirseniz…

BAŞKAN - Buyurun, şahsınız adına da konuşma sürenizi verdim.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 848 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde görüş belirtmek üzere Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisimizi ve saygıdeğer halkımızı saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz madde, çok önemli bir maddedir, getirisi olan bir maddedir ve sosyal boyutu olan bir yasa tasarısıdır. Bu nedenle, destekliyoruz, sonuna kadar da destekliyoruz; çünkü, bu yasa tasarısı, İçişleri Bakanlığımızın en önemli bir konu olan Emniyet Genel Müdürlüğüne ait araç, gereç, mal, malzeme ve hurda ve HEK olmuş, ekonomik ömrünü yitirmiş malzemelerin satımına yetki veriyor. Bu nedenle, bu maddeye canı gönülden destek veriyorum; ancak, söylemek istediğim bir husus var, sizlerle paylaşmak istediğim bir husus var. Bunu dile getirmeme izin verirseniz, mutlu olurum.

Değerli milletvekilleri, doğu, güneydoğu bölgelerimizin sorunlarını dile getirmek, en başta benim görevim ve sizlerin görevidir; çünkü, doğu, güneydoğu bölgelerinin sorunları, aynı zamanda Türkiye'nin sorunlarıdır. Şimdi, bu maddeye paralel ve bu maddeye benzen çok önemli bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, hatırlamaya çalışınız. Şu gördüğünüz yasa tasarısı; yani, diğer bir adı "torba yasası" dediğimiz yasa tasarısı, 12.5.2005 yılında basılmış ve bizlere dağıtılmıştı. 25.10.2005 tarihinde 13 üncü Birleşimde bunu görüşürken, aynı, şimdi görüştüğümüz maddeye çok benzer ve paralel olan bir madde geri çekildi; ama, niçin geri çekildi, hangi amaçla geri çekildi; bunu da anlamış değiliz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, şu maddenin 21 inci maddesini sizlere okumak istiyorum: "İlgili trafik sicilinde adlarına kayıt ve tescilli bulunan motorlu kara taşıtlarını; bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 31/12/2005 tarihine kadar ilgili yönetmelik hükümleri gereğince kayıt ve tescillerinin silinmesi ve hurdaya çıkarılması suretiyle il özel idarelerine bedelsiz olarak teslim eden gerçek ve tüzelkişilerin, hurdaya çıkarılan taşıta ilişkin olarak tahakkuk etmiş ve ödenmemiş olan Motorlu Taşıtlar Vergisi ile bu vergiye ilişkin gecikme zammı, gecikme faizi ve vergi cezaları terkin edilir."

Değerli arkadaşlar, şimdi, ben, size soruyorum: Emniyet Genel Müdürlüğüne ait araç gereçler hurdaya çıkarılıyorsa ve millî servet yok olmasın diye bunlara sahipleniyorsak, peki, özel ve tüzelkişilere ait olan bu araçlar millî servet değil midir?! Geçmişte, doğu, güneydoğu bölgelerimizde vatandaş kendi ayakları üzerinde durabilmesi için, kendi geçimini sağlayabilmesi için, bir iki kişi, üç kişi, dört kişi bir araya gelmişler bir kamyon almışlardı. O tarihlerde sınır ticareti serbestti. Her gün binlerce araç Irak'a, Musul'a gidiyordu ve kısa mesafede sınır ticareti yaparak, gıda maddesi, inşaat malzemesi götürerek, bunun karşılığında motorin getiriyordu; çünkü, doğu, güneydoğu bölgelerimizin ekonomik hayatı Irak ve Suriye'yle olan ticarete bağlıdır ve bunun geçiş yolu da Habur Gümrük Kapısı ile Nusaybin Gümrük Kapısıdır. Tabiî, o tarihte her ne kadar tekelci bir zihniyetle almış oldukları motorini, TPIC'e satarak geçimlerini sağlamaya çalışmışlarsa  bile, işsizliği büyük oranda önlemişler ve ekonomiye güç kazandırmışlar. Neyle kazanmışlardır; bu hurdaya çıkan araçlarla. Tabiî, sınır ticareti kesilince Habur Gümrük Kapısı olsun, Nusaybin Gümrük Kapısı olsun özelliğini yitirmiş. Dolayısıyla bu araçlar; ama, yüzbinlerce araç, Mardin'de şu anda 57 000 araç, Şırnak'ta keza 50 000 araç, Urfa, Adıyaman, Diyarbakır, Batman ve Siirt'te yaptığım araştırmalar sonucunda 200 000 civarında aracın yağmurun, güneşin ve karın altında çürümeye terk edildiği tespit edilmiş ve şu anda, hepsi de devlete borçludur.

Şimdi, bu madde eğer geri çekilmeseydi, bu maddeyle affedileceklerdi. Herkes aracını alıp, özel idareye götürecekti, bir tutanakla teslim edecekti ve o yetkililer trafik sicilinden sileceklerdi, borçlarını da affedeceklerdi, bu araçlar da devlete kâr kalacaktı ve devletin kasasına sıcak para akacaktı. Bunlar olmadı, her ne hikmetse olmadı. Üzülüyorum da, ben burada suçu bakanlarımızda görmüyorum. Bölge milletvekillerimiz eğer bu sorunları sizlerle paylaşmış olsalardı, sanıyorum, kesinlikle bu maddeyi geri çekmeyecektiniz; ama, olan olmuş, geç kalmış değiliz. Şimdi, bu borçlara bir de 2006'nın ilk taksidi eklendi.

Değerli milletvekilleri, soruyorum size, yağmurun ve güneşin altında çürümeye terk edilmiş, hurdaya çıkmış bir aracın vergisini siz olsanız yatırır mısınız veya borcunuz varsa gidip onu ödeyebilir misiniz?  Kaldı ki, onların hiç imkânları yok. Bu nedenle, bazı araçların bugünkü fiyatı 2 000-3 000 YTL ise, en az 15 000-14 000 YTL borcu var devlete. Bu nedenle, bu yığıntıları ortadan kaldırmamız gerekiyor.

Ben size başka bir örnek vermek istiyorum. Mardin, hoşgörü diyarıdır ve UNESCO nezdinde dünya miras listesine aday olmuş tek ildir Türkiye'de. Şimdi, UNESCO nezdinde ICOMOS denilen bir teknik kurul var. Biz, 2003 yılında müracaat ettiğimizde, bu teknik kurul Mardin'e geliyor, tespitlerde bulunuyor ve şunu diyor: Mardin'in özgün mimarîsi bozulmuştur; ama, en büyük neden, bu hurdaya çıkan araçlarla bozulmuştur. Neden?.. Şimdi, bakıyorsunuz, yüzlerce araç, oyun sahalarında, evlerin önünde, sokakların köşelerinde park edilmiş, lastikleri patlamış, aküleri gitmiş ve hurdaya dönmüş ve o güzelim özgün mimarîmizi bozmuş, o tarih ve o insanlık tarihi yok olmuş. Yani, şimdi, bu kadar araç hurdaya çıkmış ve devletin kasasına sıcak para akacak böyle bir imkân varken, biz neden bunu yapmıyoruz?! Ben, sizi burada eleştirmek için bunları konuşmuyorum; bu sorunlara çözüm bulmak için bunları size arz ediyorum ve bu çözmemizde de çok haklıyız ve geç de kalınmıştır. Ben sizden şunu istiyorum: Şu 21 inci madde, hiç değilse Sayın Bakanın da yardımlarıyla bununla birleştirilebilirdi. Eğer bunun imkânı varsa, bir önergeyle de bunu düzeltebiliriz; çünkü, bir taraftan, bakın, burada ekonomik ömrü tükenmiş diyoruz, devletin araç ve gereçlerini satmaya imkân sağlıyoruz; diğer taraftan, iş olmadığı için, imkân olmadığı için hurdaya çıkmış araçları da kurtarmaya çalışmıyoruz. Ben, böyle bir kötü niyet taşıdığınıza inanmıyorum ve ben, bu hurdaya çıkmış araçlara da çözüm bulacağımıza inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu araç sahiplerini kurtarmamızda fayda var; bunların gönlünü, hayır dualarını almamızda fayda var. Mardin'in o özgün mimarîsini kurtarmak, bu hurda araçları da satarak devletin kasasına sıcak parayı sağlamak, elbette bizi mutlu eder. Bu nedenle, biz, bu hurdaya çıkmış yüzbinlerce aracı bu madde şartları dahilinde gündeme getirelim ve bu maddeyi tekrar geri getirelim diyorum; çünkü, yani, bu maddenin önemi şöyle, bir örnek daha vermek istiyorum: Sınır ticaret merkezleri oluşacaktı, bu da yapılmadı. Bu sınır ticaret merkezleri de yapılmış olsaydı veyahut Nusaybin Gümrük Kapısı da uluslararası hale getirilmiş olsaydı, belki, bu araç sahipleri de bir miktar kendi geçimlerini de bu araçlarla sağlayabileceklerdi, devlete olan borçlarını da rahatlıkla ödeyebileceklerdi, bunu da yapamadık, buna da sağlık olsun diyelim; ama, bu sınır ticaret merkezlerinin mutlaka yapılması gerekir. 2003 yılında, Sayın Kürşad Tüzmen Bey, bununla ilgili söz verdi; "Nusaybin Gümrük Kapısını uluslararası hale getireceğiz, bu Habur Gümrük Kapısındaki yığılmaları önleyeceğiz, iyileştirme cihetine gideceğiz" demişti ve bu insanlar sevinmişti, umutlanmıştı; şimdi, bunların umutlarını yok etmeyelim. Ben, size, teklifim olarak; eğer bir önergeyle bunu yapamayacaksak, her üç partinin de grup başkanvekillerinden hassaten arz ediyorum, bu konuyu dile getirsinler ve o torba yasasının içinde 21 inci maddeyi çok acil bir şekilde gündeme getirsinler, bunu çıkarsınlar ve devletin kasasına da sıcak para akışını sağlasınlar.

Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Madde üzerinde, Sayın Kesimoğlu'nun…

Soru mu soracaksınız Sayın Kesimoğlu?

MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Evet efendim.

BAŞKAN - … soru talebi vardır.

Buyurun Sayın Kesimoğlu.

MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan; sizin aracılığınızla, Sayın Bakanıma iletmek istediğim sorum şu:

Emniyet Genel Müdürlüğünü doğrudan ilgilendiren bir yasa tasarısını görüşüyoruz Sayın Bakanım; fakat, kurumun başındaki Sayın Genel Müdür şu anda Genel Kurul çalışmasında yok, tıpkı bundan önceki Genel Kurul çalışmalarında olduğu gibi ya da çeşitli komisyon toplantılarında olduğu gibi. Sayın Genel Müdürün şu anda Genel Kurulda bulunması gerekmiyor mu? Mazereti nedir? Kendisi yurt dışında olabilir mi? Sayın Genel Müdür göreve geldiğinden beri kaç kez yurtdışı görev çıktı? Bu görevler esnasında aldığı harcırah miktarı ne kadardır? Bu yurtdışı gezilerde, Genel Müdürlüğünüz, Genel Müdürlük, Bakanlık ve ülkemiz ne gibi kazanımlar elde etmiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kesimoğlu.

Başka soru yok.

Sayın Bakanım, buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Kesimoğlu'nun sorusuyla ilgili şunları söylemek istiyorum: Emniyet Genel Müdürümüze, ben, birkaç gün sonra yapacağım bir toplantıyla ilgili görev verdiğim için, ona, sen gelme, hazırla, bitir dedim ve Genel Müdür Yardımcısı arkadaşım ile ilgili daire başkanı, ilgili dairelerden yetkili arkadaşlarımı buraya çağırdım.

Emniyet Genel Müdürümüzle ilgili, kaç defa yurtdışına çıktı, bunlarla ilgili yazılı cevap vereceğim; çünkü, bunları incelemem lazım; ama, şu kadarını söyleyeyim ki, biz, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak, aşağı yukarı 40'ın üzerinde ülkeyle güvenlik işbirliği anlaşması yapmışız. Bu, bizim, taa, uzun yıllardan beri savunduğumuz tezimizin gereği; yani, küresel terörle mücadelede uluslararası işbirliğine verdiğimiz önem gereği olarak, bu ülkelerle işbirliği anlaşması veya işbirliği protokolleri yapmışız. Bu anlaşma ve protokol gereği komisyon toplantıları yapılıyor, ortak komisyon toplantıları yapılıyor. Bunların bir kısmı burada bir yıl, öbür yıl da o ülkede yapılıyor. Bilhassa bakanlar seviyesinde de ortak komisyon toplantıları yapılır. Bu toplantılardan önce teknik seviyede de toplantı, hazırlık çalışmaları yapmak için, Emniyet Genel Müdürü, ilgili daire başkanları, o karşı muhatabımız ülkenin de genel müdürü ve ilgililer bir araya gelip, ortak komisyon toplantısıyla ilgili yapacağımız çalışmaların bir ön hazırlığını… Bu bakımdan, tabiî ki yurtdışına gidişler olmaktadır, sık olmaktadır.

Sadece güvenlik, işbirliği, anlaşma, protokol dışında da ikili temaslar bakımından çeşitli uluslararası kuruluşların üyesiyiz. Örneğin SECI'nin, örneğin Interpol gibi kuruluşların da üyesiyiz. Artı, birtakım kuruluşlara polisle katılmışız, güvenlik kuruluşlarına katılmışız. Bunlarla ilgili de toplantılar yapılması gerekmektedir.

Ben bunları da, seyahat sayılarını da yazılı olarak bildiririm Sayın Başkanım.

Arz ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın Terzibaşıoğlu, ben tutanakları istedim, getirtiyorum. Ama, ben şunu sormak istiyorum: Sayın Haluk Koç sizin isminizi zikrederek, birkısım kavramları -tıbbî kavramları kastediyorum- söyledi. Kendisinin hematolog olduğunu, karşılığında sizin de "ben de diş hekimiyim" dediğinizi duydum. Ama, burada açıklanması gereken husus neyse, şimdi tutanakları getirteceğim. Fakat, madde geçmeden açıklansın istiyorum. İsterseniz çok kısa bir söz vereyim. Gelin, kürsüden, açıklayacağınız hususu 1 dakika içinde özetleyin. Öyle demiştiniz zaten. Kapalı kalmasın, bizim de gönlümüz rahat olsun.

Buyurun.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla)- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; biraz önce Sayın Haluk Koç, bu kürsüden, Terme'de yeşilkartlı lösemili bir hastanın ilacının verilmediğini, kendisinin Ankara Üniversitesi Rektörüyle irtibata geçerek onun ilacını temin ettiğini belirtti.

Ben şimdi eski adıyla Muğla Sigorta Hastanesi, yeni ismiyle Menteşe Hastanesi Başhekimini aradım. Bakın, Muğla'da bütün kanserlilerin kemoterapi tedavileri yapılıyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ne alakası var Sayın Başkan?!

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Lütfen, dinler misiniz!

Kemoterapileri yapılıyor. Yeşilkartlıların da kemoterapileri yapılıyor. Eğer yeşilkartlıların ilaçları hastane tarafından temin edilmiyorsa, bizi arasınlar. (CHP sıralarından "Niye sizi arasınlar" sesleri)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sağlık Bakanı cevap versin.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Yani, Sağlık Bakanını arasınlar. Çünkü orada yapılması gereken şu…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sağlık Bakanı mı o?

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Anadol…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sağlık Bakanı mı o?

BAŞKAN - Anladım.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Orada yapılması gereken şu: Eğer o ilaç yok ise…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Hayır... Sağlık Bakanı cevap versin.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Bir dinleyin bakalım… Bir dinleyin…

BAŞKAN - Sayın Terzibaşıoğlu…

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Eğer orada o ilaç yok ise, hastane ilacı temin ediyor, devlet de bunu ödüyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Arkadaş Sağlık Bakanı mı Sayın Başkan?

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Devlet de bunu ödüyor. Bunu biliniz.

Sağlık Bakanı burada olmadığı için…

Ağırınıza mı gidiyor Sayın Anadol?.. Ağırınıza mı gidiyor biz cevap verince? Biz millete hizmet götürünce…

BAŞKAN - Sayın Terzibaşıoğlu, teşekkür ediyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yerine siz mi varsınız? Bizim mevzuatımızda bakan vekilliği yok.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Bu milletin dertlerini çözünce ağırınıza mı gidiyor, kıskanıyor musunuz? (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Terzibaşıoğlu, teşekkür ederim. Sağ olun.

Sayın milletvekilleri, iki milletvekili arkadaşımızın, iki hastayla ilgili olarak değişik düşünceleri, görüşleri ve başhekimlerle yapmış olduğu görüşmeleri kendileri size aktardılar.

Konu bu şekilde aydınlanmıştır.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 4645 sayılı Kanunun 2 nci maddesinde yer alan "HEK", "Hurda" ve "Hizmet" tanımları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve bu maddeye "Taşıt", "Mal ve malzeme" ile "İhtiyaç fazlası" tanımları eklenmiştir.

"HEK: Hizmette kullanılabilme vasfını kaybeden veya arızalı hale geldiklerinde onarımları ekonomik olarak mahzurlu olan taşıt, silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile mal ve malze-meyi,

Hurda: Hizmette uzun süre kullanılması veya giderilmesi mümkün olmayan arızalar ve ge-çirdiği kazalar dolayısıyla işe yaramaz hale gelen taşıt, silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile mal ve malzemeyi,

Hizmet: Kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlar ve şahıslara, dost veya müttefik devletlere verilebilecek, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından üretilen eğitim, bilgi, belge, teknik inceleme ve analiz, tesis, bakım, onarım, modernizasyon, sağlık, test, bilişim ve yazılım, veriler ve sorgulamaları, basım, yayım, çekim, montaj, seslendirme, spikerlik, tercüme, güvenlik tertibatı, danışmanlık, havacılık ve benzeri hizmetler ile Emniyet Genel Müdürlüğüne ait taşıt, silah, mühimmat, makine ve teçhizat, mal ve malzeme ile bina, arazi ve tesislerinden istifade ettirmeyi,

Taşıt: Emniyet Genel Müdürlüğüne ait her türlü motorlu veya motorsuz kara, deniz ve ha-va ulaştırma araçlarını,

Mal ve malzeme: Emniyet Genel Müdürlüğünün donanımı ile bakım, onarım ve idamesi i-çin zaruri olan araç, gereç, yedek parça, cihaz ve sağlık malzemeleri ile kırpıntı, döküntü mal-zeme atık ve parçalarını,

İhtiyaç fazlası: Çeşitli yollardan temin edilerek kuvveye alınmış, ancak kullanılabilme özelliği olmakla birlikte çeşitli nedenlerle kullanılmaksızın kuvvede bulundurulan taşıt, silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile mal ve malzemeyi,"

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan yasanın 2 nci maddesi üzerine Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, tümüyle ilgili arkadaşlarımız bilgiler aktardı ve tümü üzerinde konuşan Hakkı Ülkü arkadaşımız da gerekenleri söyledi; fakat, bu yasada da görüldüğü gibi bir eksiklik yapılıyor; bu yasada da bir eksiklik daha öncekiler gibi yapılıyor. Yani, arkadaşlarımız muhalefet şerhinde şunu söylemişler: "Görüşmekte olduğumuz Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısına olumsuz oy kullanıyoruz.

Gerekçe:

Ülkemizin güvenliğini ve savunmasını ilgilendiren konularda diğer kurumların da görüşü ve onayı alınmalıdır diye düşünüyoruz. (MİT ve MSB gibi) Sanırım ki, bir eşgüdüm içerisinde, bu ülkenin kurumları, birbirleriyle bu tür çalışmaları yapması gerekir. Yani, birinci yanlışının burada olduğunu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, 160 yıllık Emniyet Teşkilatı, Türkiye'de, yasaların uygulayıcısı, cumhuriyetin kalkanı, kamu düzeninin bekçisi olarak görev yapmaktadır. Emniyet Teşkilatımızın, yeniliklere, tabiî ki, gelişmelere açık olmak, değişimlere uyum sağlamak amacıyla, altyapı, eğitim düzeyi ve teknoloji kullanımındaki atılımlarını önemsiyoruz. Emniyet Genel Müdürlüğüne, bütçe kanunlarında, güvenlik sektöründen, taşıt alımı için ödenek ayrılmadığını da biliyoruz. Bu taşıtların yenilenmesi ve modernizasyonu için, Emniyet Teşkilatı tarafından verilen güvenlik hizmetinin kalitesini artıracaktır.

Emniyet Teşkilatı içerisinde, kimi zaman, hukuka ve Emniyet Teşkilatının kuruluş, amaç ve görevlerine aykırı hadiseler yaşanmakta. Emniyet Teşkilatı içerisinde, bu acı olaylara, hep beraber tanık olduk. Malatya Emniyetinin elinden uyuşturucu kaçakçısını alan Van Emniyet mensupları olduğunu biliyoruz. Bu olayda, Van Emniyetinin yol geçen hanına döndüğünü de, Sayın Bakanım, biliyoruz.

Vatandaşın, can, mal ve güvenliğini sağlamakla görevli Bakanlık, kendi mensubu bir polisin, bir polis memurumuzun 110 gün terör örgütünün elinde kalmasına âdeta seyirci kalmıştır; maalesef, göreve, bir sivil toplum örgütünü çağırmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Emniyet Teşkilatı içinden, yapısından, hizmetlerinden, örgütlenmesinden, siyasî yapılanmaları uzak tutmalıyız. Yakın zamanda yaşadığımız bazı olaylar, bu teşkilatın politize edilmek istendiğini, siyasal baskı ve yönlendirmelere maruz kaldığını görüyoruz.

 İstanbul'un orta yerinde, Sayın Bakanım, cuma namazı çıkışında, bütün televizyon kameraları oradayken "Hizbultahrir" isimli bir örgütün cumhuriyet düşmanlığını yaptığı bir açıklamaya polis seyirci kalmıştır. Ondan birkaç gün sonra -yasal, doğal hakları olan- öğretmenlerimizin Ankara'ya girişlerine izin verilmemiştir. Ankara'da olan öğretmenlerimiz de, yasal eylemlerini gerçekleştirememiştir. Bu iki olay karşısında, emniyet kuvvetlerinin farklı tutumu, bu teşkilatın içine nasıl siyasetin işlediğini de görüyoruz. Nasıl kadrolaştığını da bazı örneklerle vermek istiyorum.

Sayın Bakanım, Melih Aşık Beyin bir yazısından sonra siz bir açıklama göndermişsiniz. Melih Aşık Bey yazısında diyor ki: "16 Ekim 2004 kaymakamlık yazılı sınavları yapılıyor. Kazananlar 3-7 Ocak tarihleri arasında mülakata alınıyor. Yazılı sınavda birinci olan (Ünal Koç), ikinci (Ali Sakar), üçüncü (Baran Kuşoğlu) mülakatta eleniyor. Dördüncü, beşinci, altıncı alınıyor. Sıradakiler, sekizinci ve diğerleri, yani, ilk 20'nin 4'ü alınıyor, 16'sı eleniyor."

Siz, bununla ilgili bir açıklama göndermişsiniz ve ertesi gün Sayın Melih Aşık köşesinde yazmış: "İçişleri Bakanlığı, dün sütunumda yayımlanan açıklamada, mülakatta adayların hangi özelliklerinin ölçüldüğünü şöyle sıralamışsınız:

- Mesleği temsil özelliği,

- Konuları kavrama gücü ve intikal sürati,

- Kendine güven,

- Olayları yargılama yeteneği,

- Ses tonu ve konuşma yeteneği,

- Nezaket ve ölçülülük gibi davranışları,

- Açıklık, inandırıcılık, konuya hâkimiyet."

Buna bir akademisyen, bir toplumbilimci diyor ki, Akdeniz Üniversitesinde Öğretim Üyesi Dr. Hüseyin Kılıç, yukarıdaki ölçütlere bakarak şunu söylüyor:"Ben aylarca okuttuğum öğrencilerin bu yeteneklere sahip olup olmadığını ölçmekte zorlanıyorum. Acaba bu mucize jüri, üç dakikalık, beş dakikalık mülakatlarla bunları nasıl anlayabiliyor?"

Bu, maalesef, yıllardan beri mülakatta her zaman torpilin, iltimasın istendiğini biliyoruz; fakat, ciddî anlamda bu süreçte şiraze kaçırılmış vaziyette.

Biraz önce, bu konuyla ilgili konuşacağımızı bilen bir polis adayı arkadaşımız aradı ve, uzatmadan, diyor ki: "Ben, bütün şartları yerine getirdim ve yazılıda 70 puan aldım. Bana mülakatta sordukları soru şu: 'İnternet hakkında ne düşünüyorsunuz ve hangi futbol takımını destekliyorsunuz?' Diksiyon veya fizik ve profil, her şey tamam olmasına rağmen, bana, yolu gösterdiler".

Değerli arkadaşlar, bu, sadece İçişleri Bakanlığıyla ilgili değil. Artık, geldiğimizden beri, muhalefet milletvekilleri olarak biz söylemekten, siz de dinlemekten kanıksadınız bu kadrolaşma meselesiyle ilgili. Adalet Bakanlığıyla da ilgili aynı şeyler yapılıyor; 1 inci olan kişiler 27 nci yedeklere alınıyor. Yani, bu kadrolaşma öyle bir hale geldi ki, hepimiz bunları kanıksamış bir vaziyette görüyoruz.

Benden önceki konuşmacı arkadaşlarım, sayın hatipler dile getirdiler. Emniyet Genel Müdürlüğüyle ilgili… Efendim, daha sonra ben kendisini de dinledim bir televizyon konuşmasında. 2005 yılında suç işleme oranları artmış. "Artabilir efendim..." Yani, "artabilir efendim"in altında, Sayın Bakanım, burada kendinizi suçlu görüyorsanız, bunların üzerine gitmeniz lazım ve bunu açıkladı diye -daha sonra sizin açıklamalarınızla örtüşmüyor anlamında- ne yazık ki, Sayın İsmail Çalışkan'ın görevden alınacağını basında duyuyoruz; umarım ki, böyle bir şey gerçekten olmaz.

Değerli arkadaşlarım, yoksulluğun arttığı, işsizliğin arttığı, azalmadığı bir ekonomik yapı içerisinde, suç işleme oranları elbette yüksek olur; kapkaç, hırsızlık ve buna benzer, işsizliğin, yoksulluğun sonucu olduğunu da hepimiz biliyoruz; gelir dağılımındaki adaletsizliğin de sonucudur bu. O nedenle, bugün ekonomide sahte umutlarla konuşmak yerine gerçekleri konuşmak ve gerçekleri de her anlamda yerine getirmek gerekiyor. Bu ekonomik yoksulluğun, işsizliğin ve istihdamın az olduğu koşullar içerisinde bu ülkede, mutlaka ve mutlaka yapılacak olan, suç unsurlarının artacağıdır. Onun için, biz, büyük laflar etmek yerine, küçük küçük, ülkenin sorunlarını halletmekten yana olmalıyız; fakat, bunları yaparken polisten beklediğimiz neler? Polisi 12-24 saat çalıştırıyoruz, 24 saat çalışıyor… Polislerin arasında çok güzel bir deyim vardır, derler ki: "İş bitti, ikinci emir geldi." Sayın Bakanım, ikinci emre ikinci maaş… Eğer, ikinci emirle polisi çalıştıracaksak, ikinci maaşı da polislerimize vermek mecburiyetindeyiz ve gerçekten yürekler acısı. Şu an, sanıyorum ki sicil sayısı 290 000'lerde; ama, 190 000, 200 000'e yakın polis mevcudumuz var. Birçok polis arkadaşımız emekliliği istemiyorlar. Gerekçe?.. Çünkü, emekli olduktan sonra yarıdan az maaş alıyor. Yani, iki çocuğu falan olduğu zaman da ciddî anlamda büyük sıkıntılar yaşıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, polislerimizi… Tabiî, biz, sürekli Millî Eğitim Komisyonunda olduğumuz için öğretmenlerimizin durumlarını anlatıyoruz; inanın polis arkadaşlarımız yollarda bizi çeviriyor "lütfen, bizim durumumuzu da dile getirin…" Hatta, şuradan buraya gelene kadar, bunları da yaşadığımızı ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, değerli arkadaşlarım, maalesef, Sayın Maliye Bakanı her zaman büyük laflar eder ve dedi ki: Bütçe kanununda, memurlarımıza, ocak ayında 40 000 000, temmuz ayında 40 000 000 olmak üzere, 2006 yılında 80 000 000 zam yapılacağını öngörmüştü. Şu an, memurların hiçbiri bu ücreti almış değil ve Sayın Maliye Bakanı, ortalama olarak da, bu zammın, yıllık 15'lerde, 17'lerde bir zam olacağını söyledi. Ocak ayı maaşları verildi ve bu 40 000 000'lar verilmedi. Değerli arkadaşlarım, anlayacağınız, birçok konuda olduğu gibi, dağ fare doğurdu. Daha önce de, asgarî ücrette beklentileri yüksek tutup, asgarî ücretliyi hayal kırıklığına uğrattınız. Vergi iadesini dün konuştuk; emeklileri, maalesef, perişan ettiniz. 40 000 000'larını ödemediğiniz memurları hayal kırıklığına uğrattınız. Kredi kartı borçluları hayal kırıklığına uğradı ve anlayacağınız, gerçekten, size oy verenler de hayal kırıklığına uğradı.

Biraz önce, Sayın Terzibaşoğlu dedi ki -özür dilerim, ben de- Terzibaşıoğlu Vekilim, Muğla Milletvekilim dedi ki: "Bizi arayın." Sizi nereden arayacaklar Sayın Başoğlu; Muğla Milletvekili Terzibaşoğlu hattından mı arayacaklar?! Çünkü, size oy verenler, üç yıldır sizi arıyor, bulamıyor. Yani, sanıyorum ki, yeşilkartlıların da sizi bulabilmesi çok mümkün gözükmüyor.

Ben, saygı ve selamlarımı sunuyorum; ama, özellikle, polislerimizin ekonomik koşullarını, şartlarını iyileştirmemiz gerektiğini de biliyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Anavatan Grubu adına Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, şahsım adına da vardı.

BAŞKAN - Sayın Mehmet Eraslan yok; değil mi?...

Buyurun.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 848 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde, Anavatan Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, medenî, uygar ülkeler, devlet kurumlarında çalıştırdıkları personele birinci sırada önem verirler. Biz de, maalesef, bugün, Emniyet Teşkilatımızla ilgili bir yasayı görüşüyoruz; fakat, Emniyet Teşkilatımızda çalışan polislerimizin birçok sorunu bulunmaktadır. Bunlar, bugüne kadar çözülmemiştir. Bu yasa vesilesiyle, bu sorunları dile getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, büyük kentlerimizde, son iki yılda yaşanan ciddî asayiş sorunları, iç güvenlikle ilgili pek çok noktayı gündeme getirdi. Hiç şüphesiz, bunlar içinde en önemlisi, polisimizin durumudur.  Polis teşkilatı, suç ve suç örgütleriyle mücadelemizi gerçekleştiren, bu çetin mücadelede, kamu düzenini, huzur ve güvenliği temsil eden bir teşkilatımızdır. Artık hepimizin malumu olduğu üzere de, polisimiz, bu zorlu görevini, imkânsızlıklar içinde, önemli fedakârlıklarda bulunarak, gerektiğinde canını cebinde taşıyarak gerçekleştirebilmektedir. Büyük kentlerimizde suç oranları günden güne artmaktayken, örgütlü suç ve terör suçu cüret ve cesaretle devlete meydan okumaya çalışırken, görevimiz, kamu düzeni adına çetin bir mücadeleyi yürüten polisimizin durumunu tekrar gözden geçirmektir. Zaten, buradaki varlığımız da bu amaca hizmet etmektir. Suçla ve suçlularla mücadelesinde polisimizi yüreklendirmek için, polisin şartlarının iyileştirilmesi önemli bir gereklilik olarak siyasetin karşısında durmaktadır.

Anavatan Partisi olarak bizler, polisin şartlarının iyileştirilmesi konusuna iki noktadan bakıyoruz. Bunlardan birisi, polisimizin, değişen teknolojiyle birlikte imkân ve kabiliyetlerini geliştiren, suç örgütlerine karşı etkin mücadele yürütebilmesi için hem eğitim hem de donanım bakımından gelişmesi, çalışma koşullarının iyileştirilmesidir. Anavatan Partisi, polisin sorunlarıyla yakından ilgilidir ve Emniyetimizin seçkin mensuplarından, polisin durumu ve suçla mücadelenin gelişimi hakkında detaylı bilgi almakta, aldığı bilgileri değerlendirmektedir.

Polisin sorunlarına değinirken, öncelikle, polisin suçla mücadele konusunda yaptığı sorunlardan başlamakta fayda görüyorum. Bu kapsamda, aynıyla vaki bir olayı buradan sizlere aktarmakta yarar vardır. Ankara Emniyet Müdürlüğü asayiş şube yankesicilik bürosunda çalışan iki polis memurumuz, Ulus ve Kızılay'a dadanmış olan, sicili oldukça kabarık bir çetenin elemanlarını iş üstünde yakalayıp adliyeye götürürler; ancak, savcılıktan çıkan karar, zanlıların serbest bırakılmaları yönünde olur. Aradan bir iki gün geçtikten sonra, yankesiciler, kendilerini yakalayan polis memurlarını bulup tekme tokat döverler. Bu olay neticesinde bir polisin kolu kırılır, bir diğeri de yaralanmıştır. Olay, iki gün sonra gazeteci Ahmet Vardar'ın köşesinde de yer alır, kamuoyuna duyurulur; ancak, ne yazık ki, bu olay, kamuoyunun gündeminde hak ettiği yeri bulamaz.

Anavatan Partisi olarak, konuyu haber aldıktan hemen sonra, emniyet ve yargı camiasının değerli mensuplarına ulaştık, bilgi aldık. Maalesef, öğrendiklerimiz, dehşete düşmemize sebep olmuştur. Özellikle Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerde örgütlenmiş suç çeteleri, faaliyet gösterdikleri bölgelerdeki polisleri iyi tanıyorlar; hatta, daha da ileri gidip, polis memurları nerede oturur, aileleri, yakınları kimlerdir, sistemli olarak takip edip öğreniyorlar. Eğer polis çete üyelerini yakalarsa, çete üyeleri, görevini yapan polisi yıldırmak için, dayak ve taciz dahil her türlü yola başvurabiliyorlar. Özellikle asayiş şubesindeki polislerimiz, bizzat kendileri ifade ediyor, sokakta dolaşmakta güçlük çekiyorlar. Asayiş şubesindeki polislerimiz, görev yaptıkları bölgede sokakta dolaşırken yalnız kalmamaya özen gösteriyor, mümkün mertebe ikili gruplar halinde dolaşıyorlar; çünkü, bugüne kadar, birçok defa, çete elemanlarının bıçaklı, sopalı saldırılarına maruz kalmışlardır.

Şimdi, buradan, yürütmenin başına sormak lazımdır; asayişi sağlamakla yükümlü polis memurları bile kendi güvenliklerinden emin değilken, vatandaş, gönül rahatlığıyla nasıl sokağa çıksın?! Artık, bir cevap vermek zorundasınız ve çözüm bulmanızın vakti gelmiştir. Eğer, bugüne kadar yaptığınız gibi çözümü bulamazsanız, çekilin kenara, çözümü Anavatan Partisi bulsun. Zira, bu pislik, artık, hiçbir halının altına süpürülmeyecek kadar büyümüştür ve ne yazık ki, hâlâ, vatandaşın gözleriyle tanık olduğu, bizzat yaşadığı, canının yandığı olayları, birkaç istatistik cambazlığının yardımıyla inkâr ediyoruz. "Hayır; Türkiye'de asayiş sorunu yoktur, biz bu sorunu çözdük" diyorsunuz. Anavatan Partisi olarak biz söylüyoruz; tarihe geçtiniz; evet, tarihe geçtiniz; ama, sorun çözücülüğünüzle değil, pişkinliğinizle tarihe geçtiniz.

Biz, Anavatan Partisi olarak, sorunun temeline inme gayreti içindeyiz ve bunu yapmaya çalıştığımızda, gerek polis gerekse yargı camiasındaki arkadaşlarımız, bizlerden yardımlarını esirgemiyorlar. Sorunun içinde olanlar, çözüm önerisi geliştirme konusunda da oldukça yapıcı bir tutum içindeler; iş ki, iktidar duyarlı olabilsin.

Yaptığımız araştırmalardan çıkan sonuç aslında çok net; Türkiye, Avrupa Birliğiyle uyum kapsamında, polisin yetkilerinde, vatandaş hakları lehine bazı kısıtlamalara gitmiştir. Ceza muhakemesi usulünde yapılan düzeltmeler de bu merkezde değerlendiriliyor; ancak, yapılan düzenlemelerden sonra bir şeylerin yanlış gittiği, hem yargının hem de polis teşkilatının ortak görüşüdür. Bu düzenlemeler, polis ve yargı birimleri arasında anlaşmazlığa yol açmıştır. Polis, yakalanan faillerin mahkemelerden ceza almadan sıyrılabilmesinden yakınırken, yargı mensupları da, polisin, yeterli delil toplamadan failleri hâkim karşısına çıkardığından şikâyetçidir. Bütün bu karmaşa içinde en acıklı olanıysa, iktidarın, polisin ve yargı mensuplarının şikâyetlerini, inanılması güç bir önyargıyla karşılaması, çözüm arayışlarına sırt çevirmesidir. Hükümet, polis ve yargıdan gelen şikâyetleri, Avrupa Birliği normlarına bir itiraz olarak algılamış ve dinleyip dikkate almak yerine, kötü gidişi durdurmaya çalışmak yerine kendi polisine insan hakları vaazı vermeye kalkmıştır; oysa, durum çok farklıdır.

Son yıllarda artan suç oranlarında, hep adalet mekanizması ya da polis teşkilatı suçlanmıştır. Neden suçluları serbest bırakıyorlar diye sorulmamaktadır; fakat, hiç kimse, mahkeme zanlıları niçin bıraktı diye sormamaktadır. Oysa, pek çok dosyada hâkimlerin suçluları salıvermesindeki en önemli faktör, polislerin olay yerindeki delilleri tam olarak toparlayamamış olmasıdır; yani, polislerimiz, suç ile failler arasındaki bağı yeterli olarak kuramadıkları zaman, sanık avukatları, kanıtların yetersizliğinden yararlanarak, bazen, gerçek faillerin de rahatlıkla serbest kalmasını sağlamaktadırlar. Bu durumun verdiği mesaj çok açıktır. Avrupa Birliği normları, polis teşkilatını delilden suçluya gitmeye yönlendirmektedir. Böylece, hem suçlular yakalanıp adalete teslim edilmiş olacak hem de suçluyu ele geçirme sürecinde vatandaş haklarına herhangi bir tecavüz olması ihtimalinin de önüne geçilecektir; ama, bu sistemin sağlıklı işleyebilmesi için, polisin suç ile suçlu arasındaki bağ demek olan delile ulaşabilmesi imkânlarının, eğitiminin ve donanımının bu yönde geliştirilmesi gerektir. Eğer, siz, iktidar olarak Emniyet Teşkilatını bu doğrultuda örgütlemezseniz, polis, izini sürdüğü ya da yakaladığı suçlunun cezalandırılmasını sağlayamaz ve maalesef, sadece Avrupa Birliğinden aferin alma motivasyonuyla hareket eden hükümet, bu konuda yalnızca üst yapı düzenlemelerini yapmış, sistemin sağlıklı işlemesi için gerekli altyapı düzenlemelerini ihmal etmiştir. Hükümet, polisi suçlulara ezdirmiş, yargı mensuplarını çaresiz bırakmıştır. Evet, AK Parti İktidarı, polisi suçlulara ezdirmiştir. Polis, mağdur durumdadır; polis, canını dişine takmaktadır; ama, canhıraş çabalardan sonuç alamamaktadır.

Bakın, polisin hükümet tarafından nasıl sahipsiz bırakıldığını, eğitim ve donanım yetersizliğinin ne boyutlarda olduğunu Anavatan Partisi olarak açıkça ortaya koyalım. Yeni sistem, delilden suçluya ulaşılmasını gerektirmektedir dedik. Bunun alternatifi yoktur. Aksi takdirde, polis yakalar, savcı serbest bırakır; polis, suçlularla saklambaç oynamaktan başka bir şey yapamaz hale gelir dedik. Peki, nasıl olur delilden suçluya ulaşmak; olay yeri inceleme disiplininin geliştirilmesiyle olur, polisin bu konuda gereken eğitimi görmesiyle olur, kriminal laboratuvarların geliştirilmesiyle olur, kriminal inceleme birimlerinin genişletilmesi ve geliştirilmesiyle olur.

Soruyorum şimdi hükümete: Bu kadar gereklilik karşısında dururken, karşınızda dururken bu kadar gereklilik, siz ne yapıyorsunuz? Siz yine sorumluluğu başkalarına yüklemeden ben cevap vereyim; emniyeti ne hale getirdiniz. Emniyet istatistiklerine göre, özellikle hırsızlık suçlarının işlendiği suç mahallinde olay yerine ilk ulaşan ekibin bilinçsiz hareket etmesi yüzünden, parmak izi arayan ekiplerin, pek çok durumda, hırsızlar yerine, olay yerine ilk giden polislerin parmak iziyle karşılaştıkları ortaya çıkıyor. Neden böyle bir hata yapılıyor; çünkü, faaliyette olan 26 polis okulunda olay yeri inceleme konusunda uzman yeterli öğretmen bulunmadığı için, eskiden ayrıntılı olarak gösterilen olay yeri inceleme dersi, şimdi önleyici polis hizmetleri ve taktikleri dersinin içine ekleniyor.

Değerli arkadaşlarım, bu, çok vahim bir durumdur. Yeni düzenlemelerle birlikte, olay yeri inceleme disiplini her şeyden önemli hale gelmiş; ama, hükümet, bırakın bu disiplini desteklemeyi, polis okullarındaki olay yeri inceleme dersinin kapsamını daraltıyor.

Soruyorum buradan hükümete: Hoca bulunmaması mazeret midir?! Gerekirse, bulunup getirilemez mi hoca?! Vatandaşın güvenliği, polisimizin onuru daha az mı önemlidir?! Siz, kimden yanasınız; suçludan mı, yoksa polisten mi? Öyle, MOBESE gibi birkaç elektronik sistemi devreye sokarak, özlük haklarında göstermelik düzenlemeleri gündeme taşıyarak, her konuda yaptığınız gibi, bu konuda da göz boyayamazsınız. Siz, suçlunun polise dayak atmasına neden olacak eksik düzenlemelerin iktidarısınız; ama, şunu bilin ki, Anavatan Partisi takiptedir, Anavatan Partisi polisin yanındadır, Anavatan Partisi asayişin, güvenliğin yanındadır.

Polis teşkilatımızın durumu hakkında şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Bugün, zor şartlar altında görev yapan polisimizin maaşında, özlük haklarında ve de özellikle sağlık ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda esaslı iyileştirmeler yapılması gerekmektedir. Mevcut iyileştirmelerin yeterli olmadığı kanısı çok yaygın bir kanıdır. Hükümet, bu eksikliğine mazeret olarak bütçeyi göstermektedir ve hükümet demektedir ki:  "Polisler ve öğretmenler, bürokrasi örgütü içindeki en kalabalık camiadır. Biz, bunlara esaslı bir maaş artışı yaparsak,  bütçemiz bu yükü kaldıramaz."

Biz de Anavatan Partisi olarak diyoruz ki, polis ve öğretmenler devletin vatandaşa bakan yüzüdür. Bir iktidar bu yüzleri güldürmezse, tüm ülkenin suratı asılır. O zaman, bu iktidar ne işe yarar?! Vatandaşımız bu soruyu yakın zaman sonra sandık başında da soracak, gereğini yapacaktır.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.

Madde üzerinde, şahsı adına Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Güney.

Sayın Güney, buyurun efendim.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada görüştüğümüz kanun, takriben bundan beş yıl evvel çıkarılan 4645 sayılı Yasanın uygulamadaki eksikliklerini düzeltmek amacıyla getirilmiştir.

Nedir bu kanun, 4645; bu kanunda, Emniyet Genel Müdürlüğüne ait, satılabilir malların ve özellikle hurda ve HEK dediğimiz; yani, hizmette kullanılabilme vasfını kaybeden ve arızalı hale geldiği zaman onarılması daha pahalıya mal olacak malların satılmasına izin verilebiliyor idi. Bu kanunla, atıl durumda bulunan ve satışı mümkün olmayan önemli miktardaki makine, teçhizat ile mal ve malzemenin de satılması öngörülüyor; yani, bizim daha önce çıkarmış olduğumuz kanundaki eksikliği tamamlıyoruz. Bana göre, yapılan düzenleme doğrudur, gecikmiş olsa da doğrudur, yapılmalıdır; yani, ihtiyaç fazlası ve standart dışı olması şartıyla bütün malların satılmasına olanak getirmektedir. Yaptığımız işlem doğrudur arkadaşlar.

Tabiî, bunun bize getireceği iki avantaj da var. Bu malların depolardaki bakımı ve depo masrafları ve bir de bunlardan satmakla elde edeceğimiz gelirin de hazineye gideceğini düşündüğümüz zaman, yaptığımız şeyin doğru olduğunu hep birlikte görüyoruz.

Burada, ben, Sayın Bakanı iki konuda uyarmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi, bu işlemler yapılırken; yani, kurulacak komisyonların çok titiz seçilmesi lazım ve bu komisyonlara, ilgili diğer bakanlıklardan da uzmanların mutlaka katılması lazım. Bu, son derece şaibeli bir iştir Sayın Bakanım. Bu satışlar ileride sıkıntı yaratabilir. Böyle çok ciddî ve kapsamlı bir komisyon kurulmadan satışa asla gitmeyiniz; bunu yaparsanız çok rahat edersiniz. Yani, ilgili kuruluşlardan uzman elemanlar, bu satış kurullarının içine mutlaka alınmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, çok kısa bir sürem var. Bu süre içerisinde çok söyleyecek şeylerim var; ama, tabiî söz sürem çok kısıtlı, gecenin bu vaktinde fazla vaktinizi de almayacağım, satırbaşları halinde birkaç şeyi de söylemek ihtiyacını duydum. Bunlardan bir tanesi, burada, işte, suç oranlarında artma azalma konusunda iktidar ve muhalefet milletvekillerimiz arasında bazı tartışmalar oldu, konuşmalar oldu; bunların detayına girmek istemiyorum. Yalnız, bir şeye önemle girmek istiyorum; emniyetimizin ve İçişleri Bakanlığımızın bunu gözden kaçırmaması lazım; suçların niteliğinde, son yıllarda, Türkiye'de değişiklikler olmuştur. Bunun da en başında, kapkaç ve gasp olayları gelmektedir. Bu konuda, daha ciddî ve daha uzman elemanlarla ciddî bir mücadele yapılmalıdır. Bu konuya dikkatinizi çekiyorum.

İkinci teklifim şudur: Burada iktidar milletvekilleri konuştu, muhalefet milletvekili arkadaşlarımız, hepsi konuştular ve herkes, polislere biraz daha imkân verelim, bunların maddî imkânlarını, maaşlarını yükseltelim… Hiç itiraz eden yok. Hatta, Sayın Koç'un buradaki ifadelerinden de duyduk, ben de biliyordum zaten; Sayın Bakan da, bu Emniyet mensuplarının maaşlarının artırılması için burada müteaddit defa söz vermesine rağmen -ve çok da istediğini çok da iyi biliyorum, inanarak istediğini biliyorum; bu teşkilatın içinden gelen bir arkadaşımız- ama, bu, Maliye Bakanlığında ve bir yerlerde takılıyor,  bir türlü çıkmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güney, konuşmanıza devam ediniz.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Bunun, bütün milletvekilleri olarak, hepimiz arkasında olalım, birlikte yardımcı olalım ve bu işi temizleyelim. Bıçak kemiğe dayanmıştır. Emniyet mensuplarımızın ekonomik koşullarını düzeltecek kanunun bir an evvel; ama, hiç gecikmeksizin süratle çıkarılması için hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız ve bu kanunu mutlaka çıkarmalıyız. Bunun için söylenecek çok şey var; zamanım yok, onu söyleyemiyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, son olarak bir şey söylemek istiyorum. Biraz evvel burada iki hekim arkadaşım, işte, bazı kanserli hastalar için ilaçlar alınıyor, parası ödeniyor, ödenmiyor diye bir tartışmaya girdiler. Sayın Koç burada ifade etti. Ben de konunun uzmanı sayılırım ve konuyu yakından bilen bir arkadaşınızım. Bu ilaçların hepsinin parası yeşilkart tarafından ödenmiyor, ödenmesi de mümkün değildir; çünkü, bu ileri tetkiklerin yapılarak ortaya konulan bu hastalıklarda kullanılan ilaçların karşılığını ödeyemiyor yeşilkart. Bana, her gün seçim bölgemden 15-20 hasta gelir. Çok yakın, bunlarla iç içeyim, bunların ödemeleriyle iç içeyim. İnanın, bunlar ödenmiyor, ödenemiyor daha doğrusu. Bunu bilelim; bir.

İkincisi, daha önce, bundan üç dört hafta evvel, ben, Sayın Maliye Bakanını buradan uyarmıştım. Değerli milletvekili arkadaşlarım, sizlere de, ben, önemli bir konuyu anlatmıştım. Bugün, Türkiye'de başta üniversite hastaneleri olmak üzere büyük devlet hastanelerindeki hizmet, durma noktasına gelmiştir. Ankara Tıp Fakültesi, Hacettepe Tıp Fakültesi hizmeti durdurma noktasındadır. Bunun altını çiziyorum. Kırkbeş yıllık bir hekim olarak, bu işin içinden gelen bir arkadaşınız olarak, hepinize rica ediyorum; Ankara Tıp Fakültesinin 86 trilyon alacağı vardır devletten; Hacettepenin 51 trilyon alacağı vardır; Çapa Tıp Fakültesinin 60-62 trilyon alacağı vardır ve bunlar artık son noktada, kendi çalışanlarının da parasını, hizmetlilerin, ödeyemiyorlar. Müteaddit defalar Sayın Bakana gittim, ilgililerle konuştum, sizlerden rica ediyorum; sizler de bu hastanelere gidiyorsunuz, sizin de kendi hastalarınızı götürüyorsunuz, her gün bu hastanelerde sizin de işiniz oluyor; çok rica ediyorum, bu paranın bir an evvel ödenmesini, hem de bu hafta içerisinde. Artık bize gelen, bu rektörlerden ve dekanlardan gelen rakamları, bilgileri aldığım zaman ben hayret ediyorum; lütfen, bu konuya yardım edin diyorum.

Sonuç olarak, bu çıkarmakta olduğunuz kanunun hayırlı bir kanun olduğunu ifade ediyorum, hazırlayan, buraya getiren arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, hayırlı bir iştir. Daha önce çıkardığımız bir kanunun eksiğini tamamlayan bir kanundur.

Hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güney.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, milletvekili arkadaşlarımızın soru talepleri vardır; soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Kesimoğlu, buyurun.

MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, 9 Kasım 2005 tarihinde Şemdinli'de meydana gelen olaylardan sonra, Emniyet Genel Müdürü Sayın Gökhan Aydıner'in, söz konusu bölgeye, Şemdinli'ye herhangi bir ziyareti söz konusu olmuş mudur?

Şemdinli'de meydana gelen bu olaylar esnasında Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı bazı üst düzey görevlilerin incelemelerde bulunmak üzere bölgeye gittiği esnada, Sayın Genel Müdürün kendilerine verdikleri talimatla merkeze çağırdığı iddiası doğru mudur?

Eğer doğruysa, olayların en sıcak bir şekilde meydana geldiği noktada ciddî manevî desteğe ihtiyaçları aşikâr olan güvenlik kuvvetlerimizin yanında bulunmalarını istememelerini nasıl açıklıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kesimoğlu.

Sayın Ünlütepe?.. Yok.

Sayın Bakanım, buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; müsaade ederseniz, Sayın Kesimoğlu'nun bu sorusunu da yazılı olarak cevaplayacağım. Emir verip vermediği, o konuları…

BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.58

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 22.11

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

848 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve  Hurda Durum  ve  İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/981) (S. Sayısı: 848) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 3 üncü maddesini okutuyorum:

MADDE 3.- 4645 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 3.- Bu Kanun kapsamında yer alan taşıt, silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile mal ve malzemelerin hurda, HEK, standart dışı veya ihtiyaç fazlalığının belirlenmesi ile satışı talep edilen hizmetlerin yapılıp yapılmamasına karar vermek üzere, konusunda uzman en az iki kişinin yer alacağı beş kişiden müteşekkil teknik komisyonlar oluşturulur. Bu komisyonlara gerektiğinde diğer kurum ve kuruluşlardan da temsilci alınır.

Bu Kanuna göre verilecek hizmet ile satışı yapılacak taşıt, silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile mal ve malzemelerin değer tespitini yapmak üzere Emniyet Genel Müdürlüğü personelinden en az üç kişi ile Maliye Bakanlığı temsilcisinden oluşan değer tespit komisyonları oluşturulur. Bu komisyonlara meslekî bilgilerinden istifade etmek üzere diğer kurum ve kuruluşlardan temsilci dahil edilebilir.

Satılmasına karar verilen hizmetler ile taşıt, silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile mal ve malzemelerin satış işlemi Emniyet Genel Müdürlüğü personelinden en az üç kişi ile Maliye Bakanlığı temsilcisinden oluşan ihale komisyonlarınca açık artırma usulü ile yapılır. Tarifeye dayalı olarak verilecek hizmetler bu kapsamın dışında olup yönetmelikle düzenlenir.

Bu komisyonların teşkili ve kararları ita amirinin onayı ile yürürlüğe girer."

BAŞKAN - Madde üzerinde şahısları adına Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.

Sayın Özdoğan, konuşacak mısınız?

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Konuşmayacağım.

BAŞKAN - Sayın Ülkü Güney, konuşacak mısınız efendim?

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 adet önerge vardır. Önergeyi okutup işleme alacağım.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 848 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 4645 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yer alan "en az üç kişi ile Maliye Bakanlığı temsilcisinden" ibareleri "en az üç kişiden" şeklinde değiştirilmiştir.

              İrfan Gündüz                   M. Necati Çetinkaya                    Cemal Uysal

                  İstanbul                                   Elazığ                                      Ordu

         Hüseyin Tanrıverdi                                                                    Şükrü Önder

                  Manisa                                                                                   Yalova

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: 10.12.2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile düzenlenmiş bulunan yeni sisteme uyum sağlamak amacıyla ilgili değişiklik öngörülmüştür.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- 4645 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 1.- Mülkiyeti Hazineye ait olup İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğüne tahsisli taşınmazlardan gerekli görülenlerin, İçişleri Bakanlığı ile mutabık kalınarak tahsislerini kaldırmaya ve 10.12.2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 46 ncı maddesine bağlı olmaksızın satmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.

Satış bedelleri bütçeye gelir kaydedilir. Emniyet Genel Müdürlüğünün ihtiyacı olan bina ve tesislerin yapımı, onarımı ve donatımı ile asayiş, trafik ve güvenlik hizmetleri için gerekli mal ve hizmet alımında kullanılmak üzere Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesine gerekli ödenek ön-görülür."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş.

Sayın Sarıbaş, buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Sayın Sarıbaş, süreniz 10 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu saatinde, görüşmekte olduğumuz 848 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu maddeyle getirilmek istenen… Ne diyor; mülkiyeti hazineye ait olup -yani mülkiyeti zaten hazinenin olan- İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğüne tahsisli taşınmazlardan gerekli görülenlerin, İçişleri Bakanlığı ile mutabık kalınarak tahsislerini kaldırmaya ve 5018 sayılı Malî Kontrol Yasası kapsamı dışında satmaya Maliye Bakanlığına yetki veren bir düzenleme.

Şimdi, değerli arkadaşlar, zaten mülkiyeti hazineye ait bir taşınmazın üzerindeki tahsisi kaldırma yetkisi, hiç bu düzenlemeye gerek kalmadan da, Emniyet Genel Müdürlüğümüzün ve Maliye Bakanlığımızın karşılıklı mutabakatıyla bu tahsisi tapudan sildirme yetkileri zaten var. Yani, isterse Emniyet Genel Müdürlüğümüz, bana tahsis edilen bu taşınmazın, artık, hizmette kullanım amacı kalmamıştır, bu tahsisin bana bir faydası yoktur, kaldır dediği takdirde zaten tapuya yazılacak bir yazıyla bu tahsis kalkar. "Mülkiyet hazinenin." Tapuda, mülkiyette bir değişiklik olmayacak. Mülkiyeti hazineye olan, yani Maliyeye ait olan bir taşınmazı, daha önce çıkardığımız yasa kapsamında Maliye Bakanlığımızın satma yetkisi de var. Şimdi, hem Maliye Bakanlığımızın satma yetkisi var hem de bu tahsisi kaldırma yetkisi mevcut mevzuat hükümleri dahilinde mümkünken, özel bir madde olarak buraya ayrıca yetki alınmış olması bu maddenin sipariş bir madde olduğu gerçeğinin dışında bir şey değil arkadaşlar.

Bundan birkaç ay evvel çıkardık, 5018 sayılı bir Malî Kontrol Yasası çıkardık, dedik ki bu yasada: "Devletin bütün gelirleri, bütün giderleri malî kontrol disiplini içerisinde denetlenecek." O zaman da itiraz ettik, iki kurum dışarıda bırakıldı, bir tanesi TRT, bir tanesi Toplu Konut İdaresi. Bunları da bırakmayın bunları da alın dedik; bırakıldı. Şimdi görüyoruz ki, böyle parça parça yasalarla bu 5018 sayılı Yasanın kapsamı istisnalar yaratılarak delinmeye çalışılıyor.

Değerli arkadaşlar, Hakkâri'de arsası vardır Emniyetin hizmete tahsis edilmiş, Van'da vardır, Ağrı'da vardır; ama, satılacak arsalar bunlar değil. Şimdi, mevcut yönetim için söylemiyorum, bu yasa, yirmi yıl sonra da geçerli olacak bir madde olacağına göre, yirmi yıl sonra, birileri, Gayrettepe'deki araziyi, artık buranın ihtiyacı yok diye gökdelen yapmak için pazarlıklar yaparsa ne yapacağız?! Burada sipariş var arkadaşlar, bunun sayısı da çok değil üç, dört arsa. Söylemeyeceğim; bunlar var; biliniyor. Emniyetin bazı kullanmadığı arsalara göz dikenler var; Kemal Abinin boynuna ciğer asıyoruz. Kemal Abi bunları pazarladı belki de!...

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Olmadı yahu...

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - O zaman mevcut mevzuat kapsamında…

OSMAN KILIÇ (Sivas) - Sarıbaş, kürsü adabına yakışmıyor.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bakın, mevcut mevzuat kapsamında bu mümkünken yeniden bir yasa niye getiriyoruz?

OSMAN KILIÇ (Sivas) - Yakışmıyor sana, yakıştıramıyorum sana.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Yakışır, yakışmaz; ama, bu, ciğerdir arkadaşlar.

Şimdi, mevcut mevzuatla bu tahsisleri kaldırmak ve bunları satmak mümkünken -mümkün bunları yapmak- bugünkü mevzuatla mümkünken, yeniden sipariş bir madde yazmanın anlamı, adabı ne?!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - İkinci fıkra var…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Şimdi, emniyet görevlisi arkadaşlarımız diyor ki: "Bu para, bize, ihtiyaçlarımız için verileceği için, özel düzenleme koyduk." Emniyetimizin ihtiyacı varsa, bu milletin, Emniyetimizin ihtiyacını her zaman karşılayacak bütçesi vardır. Güvenliğimizi, asayişimizi temin eden, gecesini gündüzümüze katan Emniyetimizin, hizmet gereğini yerine getirmesi için, binasının onarımı için, yeni bina, yeni karakol yapması için, ihtiyacı varsa, Sayın Bakan "benim şu kadar ihtiyacım var" der, getirir tasarıyı, biz de, buradan, bütçe dahilinde, verebileceğimiz kadar, en fazlasını Emniyetimizin hizmetine tahsis ederiz parayı. Bütün bunlar mümkünken ve mevzuat da, zaten, bunları yapmaya yeterliyken, böyle bir sipariş maddeyi koymanın altında yatan gerçeği, ben, görmek istiyorum parlamenter olarak.

Mesela, isterdim ki, bu yasayı, bu düzenlemeyi getirenler, bugün itibariyle, Emniyetin hangi arsaları hizmetin dışında satılmayı bekliyor, kaç tane var; nerede, pafta, adaları ne; ben bunları bir denetleyeyim, göreyim bakayım; göreyim bakayım, orada, karakol var mı o semtte. Bunlar yok; bunların tapuları yok, bunların ihtiyaç listesi veya ihtiyaç dışı olduğuna dair uzman görüşleri yok; ama, siz, bu yetkiyi bir verin, ondan sonra göreceksiniz neler olduğunu. İstanbul'da dinlenme tesisleri moral eğitim merkezlerinin, kimlere, nasıl Kontrol dışı -5018 dışı- tahsis edileceğini, satılacağını göreceksiniz. Niye çıkardık 5018'i?! O gün yazsaydık ya, 5018 çıkarırken, Emniyetin arsaları bu kanun kapsamı dışındadır diye. Yazmadık o gün. Niye; devleti disipline edelim; gelirlerini, giderlerini disipline edelim diye yazmadık. Bugün, ne oldu da özel maddeyle bu disiplini bozuyoruz?! Bunun altında, ben, bu gerçeği aramayacağım da, bu gerçeği aradığım zaman, arkadaşım "ya, üslup dışı konuşuyorsun" diyecek; gerçeği konuştuğun zaman üslup dışı oluyor.

OSMAN KILIÇ (Sivas) - Gerçeği konuş da, kürsü adabına uygun olsun.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Asmayın. Bakın, bu Kemal Abinin bu işlerden neler yaptığını bütün Türkiye biliyor, bir siz öğrenemediniz. Mutlaka, bunun altında bir pazarlık var. Arsa da belli, arsaları da söylerim; ama, bu kürsüden söylemiyorum. Arsaları da, kimlere tahsis edildiğini de biliyorum, kimlerle pazarlık yapıldığını da biliyorum.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Söyle o zaman… Söyle o zaman…

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Söyle o zaman…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Yapmayın bunu arkadaşlar, yapmayın bunu… Bu maddenin çıkartılmasını; çünkü, mevzuat hükümlerinin…

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Millet duysun, söyleyin…

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Söyleyin, biz de bilelim.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Sana söylerim…

... buna, zaten, yeterli olduğunu düşünüyorum. Şu anki mevzuat hükümlerimiz, tahsisleri kaldırmaya ve Maliyenin adına kayıtlı arazileri açık artırmayla, ihaleyle satmayla, 5018 kapsamında denetlemeye yeterli. Yeterli mevzuatımız varken, yeniden mevzuat yaratmanın, mükerrer mevzuat yaratmanın altında yatan ne olabilir?! Yani, bir hukuk hükmü varken ve bu ihtiyacı karşılarken, yeniden bir hukuk hükmü yaratmanın kime ne faydası var?! Efendim, bu para; ama, özel olarak bütçeden Emniyetimize gidecek... Emniyetimizin ihtiyacı varsa özel olarak gitmesin, biz tamamını karşılayalım. Ne kadar ihtiyacı varsa, getirsinler kanun teklifi olarak, canı gönülden hepimiz destekleyelim, kat be kat asayişi sağlayan ve cansiparane görev yapan bu kurumumuzun bütün ihtiyaçlarını karşılayalım; ama, böyle kıytırık yasalarla, düzenlemelerle, böyle mevcut malî disiplini delici düzenlemelerle, kıyıdan köşeden istisnalar yaratarak kafa bulandıran düzenlemelerle bu iş olmaz. Bu maddenin, mevcut mevzuat hükümleri dahlinde çözümünü gerçekleştirecek hükümlerimiz vardır; metinden çıkartılmasını talep ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.

Sayın Hamzaçebi, buyurun.

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Sayın Başkan, Bakan Beyin cevap vermesi lazım…

BAŞKAN - Tamam…

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğünün çeşitli menkullerinin satışını düzenleyen tasarı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının görüşmekte olduğumuz 4 üncü maddesindeki düzenleme şöyledir: Mülkiyeti hazineye ait olup da Emniyet Genel Müdürlüğünün kullanımında olan taşınmazların tahsislerini İçişleri Bakanlığıyla mutabık kalarak kaldırmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir. Yine, tahsisleri kaldırılan bu taşınmazların satışını yapmaya da yine Maliye Bakanlığı yetkilidir. İlk bakışta bu düzenleme oldukça masum, oldukça sıradan bir düzenleme gibi gözükmektedir; hatta, biraz önce buradan konuşan arkadaşımız, bunun mükerrer bir düzenleme olduğunu da söylemiştir. Gerçekte, bu düzenleme, şu an yürürlükte olan düzenlemelerden, yasalardan oldukça önemli farklılıklar göstermektedir.

Nedir; şunlardır bu farklılıklar değerli arkadaşlar: Şu anda İçişleri Bakanlığının kullanımında olan, Emniyet Genel Müdürlüğünün kullanımında olan taşınmazların tahsislerini kaldırmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir; doğru; ancak, hangi halde bu tahsis kaldırılır: Emniyet Genel Müdürlüğü, bu taşınmaza artık kamu hizmeti için ihtiyacım yok dediği anda, bu taşınmazın tahsisini kaldırmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir. Madde neyi düzenliyor; gerekli görülen taşınmazların, yani kamu hizmeti için ihtiyaç duyulan taşınmazlar değil… Emniyet Genel Müdürlüğünün, kamu hizmeti için ihtiyaç duyuyorum dediği taşınmaza, İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığıyla birlikte mutabakat sağlarsa, gerek görülürse tahsis kaldırılabilecek. Birincisi, bu farklılık var.

İkinci farklılık şudur; tasarı diyor ki: Bu taşınmazlar, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 46 ncı maddesine tabi olmadan satılabilir. Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, bu hükümet döneminde çıkmıştır; Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim destek verdiğimiz bir yasa olmuştur, birtakım eksikliklerine rağmen kamu malî yönetiminde oldukça önemli ve yeni bir çerçeve çizdiği için, desteklediğimiz bir yasa olmuştur. Bu yasaya göre, değeri, bütçe kanunlarıyla belirlenen limiti aşan taşınmazların satışına Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu değer, 2006 Yılı Bütçe Kanununda 120 milyar YTL olarak belirlenmiştir; yani, değeri 120 milyar YTL'yi aşan bir taşınmazın Maliye Bakanlığınca satılabilmesi için, satışa çıkarılabilmesi için, öncelikle, Bakanlar Kurulunun buna izin vermesi gerekmektedir. Tasarının bu maddesi, bu izin zorunluluğunu da kaldırmaktadır.

Değerli arkadaşlar, ben, şimdi, sormak istiyorum: Bu sınırlamalardan hükümet neden kaçınmaktadır? Bırakalım, yürürlükteki yasalara göre, Emniyet Genel Müdürlüğünün, artık, kamu hizmeti için, güvenlik hizmeti için ihtiyaç duymuyorum dediği taşınmazın tahsisini Maliye Bakanlığı kaldırsın ve yine, Devlet İhale Kanunu hükümlerine göre, bu taşınmazı satışa çıkarsın, eğer satışa çıkaracaksa. Şimdi, burada, ister istemez, akla birtakım sorular gelmektedir. Bu yola hükümet neden gitmektedir?! Neden, Emniyet Genel Müdürlüğünün, ben, bu hizmet nedeniyle bir taşınmaza ihtiyaç duyuyorum dediği halde, bu taşınmazın tahsisini kaldırma yetkisini, İçişleri Bakanının mutabakatıyla Maliye Bakanına vermektedir?! Bu sorunun yanıtı yoktur değerli arkadaşlar. Bu sorunun yanıtı, herhalde, ileride, bu taşınmazlar satıldığında veya bir başka şekilde değerlendirildiğinde ortaya çıkacaktır. Ben, bunu, hükümete tavsiye etmiyorum. Hükümet, kendi getirdiği yasaya, kendi getirmiş olduğu yasal çerçeveye aykırı bir uygulamanın içine girmektedir. Bakanlar Kurulunun dikkatinden kaçırarak, bazı taşınmazların satışını planlamaktadır; aksi takdirde, bu hükme ihtiyaç duyulmayacaktı.

Madde, ikinci olarak neyi düzenliyor; şunu düzenliyor: Madde diyor ki, bu taşınmazların satışından elde edilen gelir bütçeye irat kaydedilir. Değerli arkadaşlar, bunu yazmaya gerek yok; yani, hazine taşınmazı satarsa, elde edilen gelir bütçeye girer. Kurallar böyledir, başka bir kural yok bu konuda. Devamında diyor ki: "Emniyet Genel Müdürlüğünün ihtiyaç duyduğu ödenekler de Maliye Bakanlığı tarafından dikkate alınır." Bu hükme de gerek yok arkadaşlar; bütçe yapılırken, Emniyet Genel Müdürlüğünün ihtiyacı olan ödeneği Emniyet Genel Müdürlüğü talep eder, Maliye Bakanlığı da, bütçe imkânları ölçüsünde, bunu bütçeye koymaya çalışır. Bu hükme de gerek yok; yani, satıştan elde edilen gelir, sanki Emniyet Genel Müdürlüğüne gidecek gibi bir izlenim vermeye çalışıyor madde; ama, öyle değil, hiçbir ilgisi yok.

Değerli arkadaşlar, sonuçta, bu maddenin hedefi, Emniyetin kullanımında olan çok değerli bazı taşınmazları, yürürlükteki kuralları hiçe sayarak, onları bir kenara atarak, Bakanlar Kurulunun dikkatinden kaçırarak satmaya çalışmaktır. Ben, bunu, hükümete tavsiye etmiyorum; ama, hükümet bizim bu tavsiyemizi dikkate almıyorsa, ben bildiğim gibi devam edeceğim diyorsa, birçok ihalesi, birçok özelleştirme ihalesi nasıl yargıya takılmış, yargı tarafından durdurulmuşsa, kamuoyunda tartışılır hale gelmişse, bu satışlar da kamuoyunun dikkatinden kaçmayacaktır, yine kamuoyunda tartışılır hale gelecektir. Bunun takdirini, ben, hükümete ve Sayın Bakana bırakıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu vesileyle bir konuya değinmek istiyorum. Konu, Emniyet Genel Müdürlüğüyle ilgili bir yasal düzenleme olduğu için, ben de, Trabzon'da son günlerde meydana gelen ve bir din adamının, bir Katolik kilisesi rahibinin öldürülmesi nedeniyle hissiyatımı ifade etmek istiyorum. Şüphesiz, bu Parlamento çatısı altında olan bütün milletvekillerini üzdüğü kadar, biz Trabzon milletvekillerini de ve beni de üzen bir olay olmuştur. Bu olayı, öncelikle Trabzon Milletvekili olarak kınıyorum, diğer arkadaşlarımın da hissiyatına tercüman olduğumu düşünüyorum.

Olayın nedenini, şüphesiz, güvenlik güçlerimiz araştırmaktadır, bunun nedenini güvenlik güçlerimiz ortaya koyacaktır; bunu, bütün vatandaşlarımız gibi Trabzonlular da sabırsızlıkla bekliyor.

Nedenler çok çeşitli olabilir; bu konuda bir yorumda bulunmak, bir tahmin yapmaya çalışmak doğru değil. Bir provokasyon olabilir; bu gencimizin arkasında birtakım kişiler, güçler olabilir veya belki, tamamen bir bireysel hareket olabilir; bütün bunları bilemiyoruz; ama, bu olayı, zaman zaman -ifade edilmese de, ama, çok sınırlı bazı kesimler tarafından ifade edilmeye çalışılıyor- bir medeniyetler çatışması penceresinden görmek isteyen veya o çerçeveye oturtmak isteyen görüşler veya kişiler var; buna kesinlikle katılmadığımı ifade etmek istiyorum.

Trabzon'da, Türkiye'nin diğer yerlerinde olduğu gibi, medeniyetler, yıllarca, yüzyıllarca bir arada yaşamıştır; bu bir arada yaşamanın oluşturduğu kültür, böyle bir olayın meydana gelmesine veya böyle bir olayın taraftar bulmasına engeldir. Böyle bir hava, böyle bir kültür Trabzon'da kesinlikle yoktur; ancak, tabiî ki bu çerçeveden bakmak isteyenlerin, belki bu çerçevede birtakım eylem yapmak istemeleri, bu çerçevede Türkiye'de veya Trabzon'da birtakım olaylar meydana gelmesini isteyenler olabilir, bu tip davranışlar olabilir. Bunların, ben, taraftar bulacağını, kök bulacağını, ortam bulacağını sanmıyorum; ancak, bu vesileyle şunu dikkatinize sunmak istiyorum: Gerçekten bu olayların gerisinde yer alan nedeni, münhasıran bir güvenlik önlemiyle çözülebilecek, önü alınabilecek olaylar, nedenler olarak görebiliriz; öyle de olmalıdır, kısa dönemli bakışımız şüphesiz böyle olmalıdır; ama, uzun dönemli baktığımızda, Trabzon'da ekonomik durumun iyi olmadığını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

… özellikle 2000 yılından bu yana uygulanan politikalar gereği tarımsal desteklerin azaltılması nedeniyle, sadece Trabzon'da değil, tüm Doğu Karadeniz Bölgesinde ve bütün Türkiye'de tarım sektörünün zor duruma düştüğünü; tarım sektörüne verilen desteklerin azaltılması nedeniyle, bu sektörden geçimini sağlayan çok büyük bir kitlenin durumunun giderek daha kötüye gittiğini ve yine, ekonomide yaşanan işsizliğe paralel olarak, gençlerin geleceğe yönelik umutlarının kırıldığını, geleceğe yönelik çıkış arayan gençlerimizin, bu çıkış arayışında yalnız ve sahipsiz kaldıklarını görüyoruz. Bütün bunlar, bu tip hareketlerin, bu tip olayların yaratılabileceği bir ortam hazırlıyor, böyle bir zemin hazırlıyor maalesef. Bu zemin, tabiî ki, sadece Trabzon'un değil, tüm Türkiye'nin sorunu. Hükümetimizin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan, bitiriyorum.

Ben, bu konuda hükümetin alacağı önlemlere Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek vereceğimizi ifade ediyorum. Bu vesileyle, bu olay nedeniyle üzüntülerimi bir kez daha ifade ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Madde üzerinde, Hükümet adına İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu…

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu maddeyle ilgili konuşan Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Sayın Sarıbaş'ın, önce, burada, bir milletvekili, bir Bakan arkadaşımızla ilgili söylediklerini tasvip etmemiz mümkün değildir. Burada çok daha dikkatli bir üslupla hitap etmesi, konuşması gerekirdi; öncelikle bunu belirtiyorum.

İkincisi, değerli arkadaşlarım, bu düzenlemenin arkasında bir şeyler aramak, altında bir şeyler aramak hakikaten bizi şeye sevk etti.

Şimdi, bakın, elbette -burada güzel izah etti, Sayın Hamzaçebi de izah ettiler- Maliye Bakanlığının, şu anda, bizim Bakanlıkla, İçişleri Bakanlığıyla anlaşarak tahsisi kaldırmaya, tahsis edilmiş bu arsaların satılmasına yetkisi vardır; ama, biz bu düzenlemeyle bir şey getiriyoruz, önemli olan bir şey. Emniyet Genel Müdürlüğüne tahsis edilmiş arsaların zaten büyük kısmını tahsis amacına uygun olarak kullanıyoruz, kullanmaya da devam edeceğiz; ancak, bu tahsislerden ihtiyaç fazlası olan, kullanımı rantabl ve Emniyetin ihtiyacı dışında görülenler, Maliye Bakanlığıyla anlaşmak suretiyle satılması ve bu satışın bütçeye gelir kaydedilmesi; bu da var. Zaten bütün satışları Maliye yapar, bütçeye gelir kaydeder; ama, burada amaç, biz, bu kaydedilen gelirden ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğünün bazı ihtiyaçları karşılanmak üzere Maliyece bize aktarılması; bu maddenin getirilişinin tek amacı bu. Doğru, bütçe yapılırken ihtiyaçlar gelir, bütçeye ödenek konulur; ama, takdir edersiniz ki, bütçe imkânları içerisinde, istenilen bütün ödenekler verilmeyebiliyor. Haa, bu şekilde kıyıda köşede kalmış, ihtiyaç fazlası, kullanılmayan gayrimenkullerden tahsisi kaldırıp, Maliyeyle anlaşmak suretiyle, Maliye Bakanlığı tarafından satılması, bütçeye gelir kaydedilip o gelirden bir miktar da kendi ihtiyacımıza kullanmak üzere getirdiğimiz bir madde. Bunun altında başka şeyler aramak gerçekten bizi şeye düşürmüştür. Gereksiz konuşmalar yapıldı, uzatıldı. Hiçbir şey aramaya gerek yok; açık, net, kesin, çok açık bir hüküm.

Ben, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın Mehmet Eraslan?..

Sayın İbrahim Özdoğan?.. Konuşmuyorsunuz.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri geliş sıralarına göre okutacağım, aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 848 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Süleyman Sarıbaş                    Reyhan Balandı                     İbrahim Özdoğan

                  Malatya                           Afyonkarahisar                            Erzurum

          Muharrem Doğan                                                         Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu

                  Mardin                                                                                  Ankara

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 848 sıra sayılı tasarının 4 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

    Mehmet Akif Hamzaçebi                  Kemal Sağ                          Muharrem Kılıç

                  Trabzon                                   Adana                                   Malatya

       Hüseyin Ekmekcioğlu                                                                Bülent Baratalı

                  Antalya                                                                                   İzmir

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - İki önergeyi birlikte işleme alıyorum.

Sayın Hamzaçebi, konuşacak mısınız efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Evet efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi.

Süreniz 5 dakika.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce madde hakkında görüşlerimi açıklamaya çalıştım. Benden sonra söz alan Sayın Bakan maddenin amacını biraz daha farklı açıkladı benim görüşlerimden. Sayın Bakan dediler ki: "Maddenin getiriliş amacı, Emniyet Genel Müdürlüğünün kullanımında olan taşınmazların tahsisinin kaldırılması sonucu satışından elde edilen gelir bütçeye girecek; bütçeye giren bu gelirden Emniyet Genel Müdürlüğü için, bir kısmı Emniyet Genel Müdürlüğüne aktarılacak."

Değerli arkadaşlar, tasarı önünüzde; tasarının maddesine bakmanızı sizden istirham ediyorum. Tasarının bu maddesinde böyle bir hüküm yoktur. Sayın Bakanın vermiş olduğu bilgi gerçekleri yansıtmamaktadır. Sayın Bakan o niyetle yola çıkmış olabilir, bu taşınmazların satışından elde edilen gelirin bir kısmını Emniyetin ihtiyaçları için bütçede özel bir tertibe gelir yazılıp Emniyet Genel Müdürlüğünün bütçesine de ödenek olarak yazılır şeklinde bir düşünceyle yola çıkmış olabilir; ama, o düşünce burada yok değerli arkadaşlar. Tekrar söylüyorum; maddenin getiriliş amacı, tamamen başka bir amaçtır. Nedir bu amaç; Emniyet Genel Müdürlüğünün ihtiyaç duyuyorum, tahsisinin kaldırılmasına muvafakat etmiyorum dediği taşınmazın tahsisini, İçişleri Bakanının görüşüyle, Maliye Bakanı kaldırabilecektir; bu bir.

İkincisi de, bu şekilde tahsisi kaldırılan taşınmazın satışı, yine bu hükümetin getirmiş olduğu, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim de destek vermiş olduğumuz Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 46 ncı maddesindeki hükme bağlı olmaksızın satılabilecektir. Nedir 46 ncı maddesindeki hüküm; her yıl bütçe kanunuyla belirlenen limitin üzerinde olan taşınmazların satışına Bakanlar Kurulu izin verir. Nedir bu limit; 120 milyar Yeni Türk Lirası, eski parayla 120 trilyon Türk Lirası.

Değerli arkadaşlar, bu limiti, hükümetimiz, bütçe kanunuyla kendisi belirledi; her yıl bütçe kanunuyla belirleniyor bu limit. Daha 2006 Yılı Bütçe Kanunu yürürlüğe gireli iki ay olmadı. İki ay dolmadan kamu malî yönetiminin genel çerçevesini çizen bir yasanın getirmiş olduğu sınırlamaya, yine, hükümetimiz, getirmiş olduğu bu tasarıyla uymamayı bize öneriyor.

Değerli arkadaşlar, saydamlık değil midir aradığımız, kamu yönetiminde saydamlık değil midir her şeyin başı?! Ne zaman saydamlıktan uzaklaşırsak, kamu yönetiminde bozulma, çürüme dediğimiz olaylar o zaman meydana gelmez mi?! İşte, onun bir adımı da bu, değerli arkadaşlar. Bırakalım, hükümet, kendi belirlemiş olduğu bu limite uygun olarak 120 trilyon lirayı aşan gayrimenkullerin satışı için Bakanlar Kurulundan izin alsın değerli arkadaşlar. Bakanlar Kurulu bu izni verdikten sonra, yine, Devlet İhale Kanununa göre, hükümetimiz, bu taşınmazı satabilir.

Ayrıca, Emniyet Genel Müdürlüğünün "bana gereklidir" dediği taşınmazın tahsisinin kaldırılmasında İçişleri Bakanlığına ve Maliye Bakanlığına yetki vermeyi doğru buluyor musunuz değerli arkadaşlar?! Normal olarak bir idarî işlemle kalkabilecek olan bir tahsisin kaldırılmasını yasayla yapmaya çalışıyoruz. Emniyet Genel Müdürlüğü, artık, kamu hizmeti için, güvenlik hizmeti için ihtiyaç duymuyorum dediği anda, bu taşınmazın tahsisini Maliye Bakanlığı zaten kaldırır. Bir daire başkanı imzasıyla kalkabilecek bir tahsisin kaldırılması işlemini, biz yasaya getiriyoruz değerli arkadaşlar. Neden; çünkü, Emniyet Genel Müdürlüğünün rızasını aramayacağız.

Değerli arkadaşlar, doğru bulmuyorum. Bizim verdiğimiz önerge, bu yanlışlığı düzeltmeye yönelik, hükümetin getirmiş olduğu Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa uygun olarak hareket etmeye yönelik bir önerge. Takdirlerinize sunuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Diğer önerge sahipleri adına bir söz talebi var mı?

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Yok. Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe: Bu maddeye gerek bulunmadığından ve mevcut mevzuat gereğini yapmaya yeterli bulunduğundan.

BAŞKAN - Önergeleri, birleştirerek, aynı mahiyette olduğu için, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahısları adına Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.

Sayın İbrahim Özdoğan?.. Yok.

MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Sayın Başkan, soru talebimiz…

BAŞKAN - Soru haklarınızı şimdi kullandıracağım size.

Evet, madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız 10 dakika süreyle.

Sayın Kesimoğlu, buyurun.

MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, tasarının görüşülmekte olan maddesinde "mülkiyeti Hazineye ait olup İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğüne tahsisli taşınmazlardan gerekli görülenlerin" ifadesi var. Bu, çok muğlak bir ifade, açıklığa kavuşturulması gereken bir ifade. Bu "gerekli görülenlerin" ifadesinin tespitinde ölçü nedir; hangi kritere göre bu gerekli görülenler tespit edilecektir?

İkinci sorum da, bu maddeye göre satılması düşünülen taşınmazlar nelerdir; bu konuda herhangi bir çalışma yapılmış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kesimoğlu.

Sayın Üstün.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ankara-Kütahya-İzmir-Antalya yollarının birleştiği Afyon Bölge Trafik Müdürlüğünün Emniyet Genel Müdürlüğüne ait bir arazisi var. Bu arazi 385 dönüm ve altın değerinde. Bu arazi, üç şirkete bedelsiz olarak, Genel Müdürlüğün olumsuz yazısı olmasına rağmen, niçin verildi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Üstün.

Sayın Arz.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın Bakanım, son dönemlerde Trabzonumuzda çok ciddî olaylar peş peşe meydana gelmektedir. Bunlara  baktığımızda: Mafyanın hesaplaşması doğrultusunda bir profesörümüz yanlışlıkla vurulmuştur, Saadettin Güner Bey. Daha sonra, PKK militanları bölgeye sızma çalışması sırasında bir polis kardeşimizi yaralamışlardır ve daha sonra yakalanmışlardır. Yine, Trabzon-Sebatspor Kulübü Başkanımız ayağından vurulmuştur. Yine, Trabzonlu bir işadamımızın, Türkiye'nin en fazla fındık ihracı yapan işadamımızın fabrikası ve aracı kurşunlanmıştır. Yine, millî futbolcularımız Gökdeniz Karadeniz'in ve Fatih Tekke'nin aracı ve işyerleri kurşunlanmıştır. Son olarak da, bir ibadethane basılarak bir din adamı öldürülmüştür. Bu, bize şunu gösteriyor; Trabzon'da Emniyetimizin teknolojik ve personel açısından  birtakım eksiklikleri olduğunu görüyoruz. Trabzon Emniyetinin, gerek teknolojik gerek personel açıdan daha fazla desteklenmesi gerekiyor; bunları yapacak mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arz.

Sayın Bakanım, buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; önce Sayın Kesimoğlu'nun sorusunu cevaplamak istiyorum. Burada, kanun maddesinde Emniyet Genel Müdürlüğüne tahsisli taşınmazlardan gerekli görülenleri, bunu nasıl anlıyoruz diye sordular. Daha açıklık getirmek üzere, bakın, biz -biraz önce orada konuşunca da söyledim- bu arazilerimizin, arsalarımızın büyük bir bölümünü tahsisli amacına uygun olarak kullanacağız; ancak, bunlardan tarla, küçük parseller, hisseli arsalar, üzerinde kullanılmayacak, eski, yetersiz ve hizmete elverişsiz metruk binalar bulunan arsalar ve çeşitli yerlerdeki şehir dışında kalmış olan araziler öncelikle bu kanun kapsamında, Maliyeyle anlaşıp satılacak ve -yine ben söylüyorum burada; çünkü, maddede yazılı- bütçeye gelir kaydedilecek. Ondan sonra da deniliyor ki, devamında: Emniyet Genel Müdürlüğünün ihtiyacı olan bina ve tesislerin yapımı, onarımı ve donatımı ile asayiş, trafik ve güvenlik hizmetleri için gerekli mal ve hizmet alımında kullanılmak üzere, Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinde gerekli ödenek öngörülür, konulur. Bu amaçla bunları satıyoruz. Bu satmayı düşündüğümüz arsalar, gayrimenkuller de, biraz önce saydığım vasıflardakiler olacaktır.

Ayrıca, Sayın Üstün'ün sormuş olduğu soruyu yazılı cevaplayacağım. Bazı teknik bilgiler gerekli.

Sayın Şevket Arz'ın sorusunu, ben, biraz önce, bu yasanın geneli üzerinde konuşurken, Trabzon'la ilgili birtakım şeyler söyledim. Biz Trabzon'a önem veriyoruz ve Trabzon'la özel olarak ilgileniyoruz. Polis sayısını her yıl giderek artırdığımızı söyledim. Bunun yanında, diğer eksiklerin giderilmesi için de gayret gösteriyoruz ve daha önce de, yine, Trabzon merkez olmak üzere, o bölgedeki vali, emniyet müdürü, jandarma komutanlarımızla toplantılar yapmış, bütün o bölgedeki illerin ihtiyaçlarını tespit etmiştik. Şimdi, çok kısa bir sürede, tekrar, Trabzon'da öyle bir toplantı yapacağız. Duyulan ihtiyaçların, eksiklerin giderilmesini son süratle de karşılayacağız inşallah.

Arz ederim efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Soru-cevap işlemi için vakit var.

Soru sormak isteyen bir milletvekili arkadaşımız var; ona da soru hakkı tanıyacağım.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Ben de, Sayın Bakanımızdan bir konuya ışık tutmasını rica ediyorum. Sayın Bakanım, organize suçlarla ilgili mücadelede büyük bir mesafe kaydedilmiş bulunmaktadır. Aynı şekilde, sınır, gümrük girişlerinde de büyük bir mesafe kaydedilmiş. Kapkaç suçlarında oransal olarak bir azalmanın da olduğu gözlemlerimiz arasındadır. İstatistiksel bir rakam verebilir misiniz; suç oranlarının düşüşünde, organize suçlardaki azalma, kapkaç olayları ve sınır girişlerindeki azalma noktasında istatistiksel olarak bilgi var mıdır elinizde?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Bakanım, ek bir açıklama…

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Başkan, müsaade ederseniz, istatistikî bilgiler soruyor arkadaş; ben, yazılı olarak bu sorunun cevabını takdim edeceğim.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahısları adına, Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.

Sayın İbrahim Özdoğan?.. Konuşmuyorsunuz.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümünü oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, saygıdeğer grup başkanvekilleri; çalışma süremizin tamamlanmasına sadece bir 6-7 dakika vardır.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - 1 maddelik bir kanunumuz var…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yarın devam edelim…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - 1 maddelik kanun var; onu çıkaralım Kemal Bey.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 5 dakika var, 5 dakika…Yarın devam edelim Sayın Başkan.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - 1 madde var, çıksın Sayın Başkan…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 5 dakika var… Konuşmacımız var…

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, Genel Kurulun çalışma saatleriyle ilgili kararını sizler aldınız, saat 15.00 ve 23.00 olarak belirlediniz. Şu anda, bu hususta aranızda da uzlaşma vardı. Ben, konuşmayı başlatabilirim, tasarının görüşülmesini; ama, sadece, gruplar üzerinde konuşmalarda bir arkadaşın konuşmasına kadar, devam ettirmek için sizden süre isteyebilirim. İsterseniz bu usulü tatbik ederim, isterseniz yarına bırakalım.

Sayın grup başkanvekilleri?..

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yarına kalsın efendim… Bizim konuşmacımız var…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Çıkaralım bugün…

BAŞKAN - Peki.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, mesaimizin, çalışma saatimizin bitmesine birkaç dakikalık süre kalmıştır. Bu vesileyle, grup başkanvekili arkadaşlarıma da danışmış oldum bu konuyu.

Mutabıksınız değil mi efendim?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Nasıl efendim?

BAŞKAN - Yani, şu anda görüşmeme konusunda aranızda mutabakat sağladınız mı?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Görüşelim Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bizim konuşmacımız var Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Tek bir maddelik bir şey var…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bizim bir konuşmacımız var; Kemal Bey konuşacaklar efendim…

BAŞKAN - Sayın Anadol, bir maddelik, gümrük…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Peki efendim. Arkadaşlar istiyorsa… Kemal Bey konuşacaklar…

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Tamam efendim, devam edeceğiz.

BAŞKAN - Tamam, peki.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 28.12.2005 Tarihli ve 5440 Sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair 28.12.2005 Tarihli ve 5440 Sayılı Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1161) (S. Sayısı: 1068) (x) (xx)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon Raporu 1068 sıra sayısıyla bastırılıp sayın milletvekillerine dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmelerin tamamlanmasına kadar Genel Kurulun çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, gecenin bu saatinde vaktinizi fazla almayacağım; ancak, bir konuyu hatırlatmaktan da, gerçekten, geçemeyeceğim.

                          

(x) Kanunun ilk görüşmeleri 28.12.2005 tarihli 45 inci Birleşimde yapılmıştır.

(xx) 1068 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Az önce, iktidar kanadının oylarıyla bir yasa geçti. 120 trilyon lirayı aşan bir taşınmaz satılacak ve bu taşınmaz 5018 sayılı Yasanın kuralları dışında olacak. Şimdi, Sayın Bakana soru soruldu, denildi ki: "Siz, acaba, bu taşınmazların bir hazırlığını yaptınız mı, nedir bu taşınmazlar?" Sayın Bakanın verdiği yanıt gerçekten ibretlik; Sayın Bakan dedi ki: "Küçük tarla, metruk binalar, şehir dışında kalmış arazileri satacağız." Şimdi, değerli milletvekilleri, küçük tarla, metruk bina, şehir dışında kalmış arazi ne zaman 120 trilyonu aşıyor?! Şimdi, Sayın Bakan, bize burada "ben şu adrese teslim yerleri satacağım da; ama, kusura bakmayın, şimdi açıklarsam olay olur; o nedenle, ben, bunu küçük bina, metruk bina, küçük arsa diye geçiştireyim, sizler de oy verin…" Sizler de oy verdiniz. Kendi getirdiğiniz bütçe yasasını, kendi oylarınızla deldiniz! 120 trilyon lira az para değil! Fakir fukara, garip gureba edebiyatı yapanların, 120 trilyon lirayı aşan bir satışı halktan gizlemeye, İhale Yasasının dışına çıkarmaya kimsenin hakkı yoktur herhalde.

Şimdi, geliyorum bu yasaya arkadaşlar. Şu kürsüde, başta Sayın Başbakan olmak üzere -Sayın Başbakanımız lütfedip bizi de onurlandılar; kendilerine, Parlamento çalışmasına katıldığı için teşekkürlerimizi sunuyoruz- iktidar kanadı çoğu milletvekilimiz, Sayın Cumhurbaşkanının bazı yasaları iadesini iktidarın çalışmasını engeller nitelikte gördüğünü ifade ettiler ve bu husus, hemen hemen, her iade edilen yasada ısrarla söylendi.

Şimdi bu yasada size Aziz Nesinlik bir durumu anlatacağım arkadaşlar. 1 maddelik bir tasarı geliyor. Bürokrasi hazırlıyor, Başbakanlığa gönderiyor. Başbakanlık Kanun Kararlar inceliyor, Bakanlar Kurulunda imzaya açılıyor. Sayın Başbakan imzalıyor, bakanlar imzalıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi Kanun Kararlarda görüşülüyor, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor, Meclis Genel Kurulunda görüşülüyor ve Sayın Cumhurbaşkanına, onaylanıp Resmî Gazetede yayımlanmak üzere gönderiliyor.

Madde şu… Gümrükler başmüdürleri ve gümrük muhafaza başmüdürlükleri kadrolarıyla ilgili bir Bakanlar Kurulu var. Bu Bakanlar Kurulu kararı, gelen ve hükümetin gönderdiği yasa taslağında şöyle tanımlanıyor: "24.9.2003 tarihli ve 2003/6171 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla" diyor. Sayın Cumhurbaşkanı o titizliğiyle bunu inceliyor ve bu kanunda söz konusu edilen 24.9.2003 tarihli ve 2003/6171 sayılı Bakanlar Kurulu kararının, öyle, gümrüklerle falan, Gümrük İdaresiyle ilgisi olmadığını görüyor. Bu karar neyle ilgili biliyor musunuz değerli arkadaşlarım: Bu Bakanlar Kurulu kararı, Sayın Murat Başesgioğlu'nun, yurt dışında Türkiye Cumhuriyetini temsil etmek üzere görevlendirilen bir kararnamesi. Şimdi, arkadaşlar, şu, vücut dilinden anlayan bürokrasiyi bir tarafa bıraksanız da aklı başında insanlarla çalışsanız; şu, vücut dilinden anlayan, leb demeden leblebiyi anlayacak bürokratları bir tarafa bıraksanız da… Adam gibi çalışacak, Parlamentoyu yanıltmayacak, Başbakanlığı yanıltmayacak, sayın bakanları yanıltmayacak bürokratlara niçin ihtiyaç duymuyorsunuz siz?! Yani, bir kararnameyi dahi kavrayamayan, bir kararnamenin dahi ne olduğunu bilmeyen, bunu denetleme, kontrol etme ihtiyacını dahi duymayan, sizin vücut dilinizden anlayan bürokratlarla çalışırsanız, işte bu komediye bu Parlamentoyu alet etmiş olursunuz. Buna acaba hangi siyasal iktidarın hakkı var? Hangi siyasal iktidar, bu kadar gülünç bir konuma Yüce Parlamentoyu getirebilir?

Bir şey daha söyleyeyim arkadaşlar: Bakın, şu anda Gümrük Müsteşarı vekâletle, müsteşar yardımcıları vekâletle, Gümrükler Genel Müdürü vekâletle, gümrük başmüdürlerinin büyük bir kısmı vekâletle yönetiliyor. O  zaman devleti de vekâletle yönetelim. Sayın Başbakan ve sayın bakanların hepsi vekil olsunlar, olur mu arkadaşlar böyle bir şey?! (AK Parti sıralarından "vekiliz zaten" sesleri)

Bakın, değerli arkadaşlar, vekâlet kurumu, geçici bir kurumdur. Devlette boşluk olmasın diye vekâleten bir yere görevlendirilir -asalet geldiği zaman- asıl olarak atanan bir kişi geldiği zaman vekâlet olayı da biter. Bu kadar doğal olan bir süreç, nasıl oluyor da üçbuçuk yıldır doldurulamıyor? Acaba, ben merak ediyorum, başka bir ülkenin hükümeti mi bu boşluğu dolduracak? Başka bir parlamento mu bunun doldurulmasını isteyecek? Peki, arkadaşlar, hükümet sizsiniz, bakanlar orada, Sayın Başbakanımız görevinin başında; nasıl oluyor da devletin en kilit noktası, Kapıkule'yi biliyorsunuz, neredeyse tümü içeride. Herkes vekâletle yönetiyor, sorumlu kimi bulacaksınız?

Şimdi, diyeceksiniz ki, belki "efendim, biz asaleten atama yapacağız; ama, Sayın Cumhurbaşkanı kabul etmiyor" Ama, burada yanılıyorsunuz arkadaşlar; çünkü, gönderilen kararnameler Başbakanlığı aşamıyor, Cumhurbaşkanlığını değil.

Ben merak ediyorum, sizler de merak ediyor musunuz bilmiyorum; acaba, ilgili bakanların, kararnamesi çıkmak üzere, kaç kararnameyi Başbakanlığa gönderdi ve bu kararnamelerden kaçı Başbakanlığa gönderdi ve bu kararnamelerden kaçı Başbakanlıkça uygun görülmeyip geri gönderildi? Siz bir bakan atıyorsunuz, bakan diyor ki, ben şu bürokratı atamak istiyorum şu göreve; Başbakanlıktan birileri diyor ki, hayır efendim, onu atayamazsın. Niçin; o bizden değil, o bizim vücut dilimizden anlamaz… Aksi halde çıkılıp bu kürsüde, o kararnamelerin hangi gerekçeyle iade edildiğini bize açıklarlar, Yüce Parlamentonun da bunu bilmesi en doğal hakkıdır, bunu bilmek isteyebilir.

OSMAN KILIÇ (Sivas) - Sen nereden biliyorsun?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Efendim, ben bunu çok iyi biliyorum. Hiç meraklanmayın, gelin, ben size, bir soru önergesi verdim, tam kesin rakamını vermiyorum; ama, giden ve geri gönderilen kararnamelerin önemli bir kısmını biliyorum, hatta size bir örnek de vereyim çok merak ediyorsanız. Maliye Bakanlığında genel müdür yardımcısı olarak, Bütçe Genel Müdür Yardımcısı olarak atanması istenen bir kişinin, Başbakanlıktan, başka bir kuruluşun genel müdür yardımcısı olarak çıkmıştır kararnamesi. İsterseniz size özel olarak ismini de verebilirim. O arkadaşımız da şu anda yurt dışında görevlidir.

Devlette ciddiyet denen bir kural vardır arkadaşlar, devlette tutarlılık denen bir kural vardır. Devleti yönetmeye talip olanların devleti belli bir ciddiyetle ve sorumlulukla götürme hakları ve yetkileri vardır. Bürokrasi siyasal partilerin oynayacakları, her an oynayacakları bir alan değildir. Bürokraside, elbette ki, her siyasal düşünceden bürokrat arkadaşımız vardır; ama, siyasal iktidar o işin uzmanını, o işi en iyi yapan insanı bulmak zorundadır, onlarla çalışmak zorundadır; ama, bunu yapmayıp da "bizim vücut dilimizden anlayanlarla biz çalışırız" derseniz, işte, bu kadar komik bir tabloya Türkiye Büyük Millet Meclisi Parlamentosunu alet etmiş olursunuz.

Hepinize saygılar sunuyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Sayın Alim Tunç?.. Yok.

Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, ekranda soru sormak isteyen arkadaşlarımı görüyorum.

Tümü üzerinde Soru-cevap işlemi yapacağız tümü üzerinde.

Sayın Kesimoğlu…

MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Sayın Başkan, geçtiğimiz tasarıyla ilgiliydi; sönmemiş.

BAŞKAN - O zaman, şu anda, yok.

 Peki, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, almış olduğunuz karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 9 Şubat 2006 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.08