DÖNEM:
22 CİLT: 110 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
60 ıncı Birleşim
8 Şubat 2006 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1.- Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan
Yerlikaya'nın, Alevîler için muharrem ayının önemine ilişkin gündemdışı
konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
2.- Antalya Milletvekili Osman Akman'ın,
Dünya Sigarayı Bırakma Gününde, sigaranın insan sağlığına olan olumsuz
etkilerine ve bu kötü alışkanlıktan korunmak için alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin
Börü'nün, Yedigöze Barajı Hidroelektrik Santral Projesi ile İmamoğlu Sulama
Projesinin bir an önce hayata geçirilmesinin bölge ekonomisine sağlayacağı
yararlara ilişkin gündemdışı konuşması
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanı
ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili
Haluk Koç, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve İzmir Milletvekili K. Kemal
Anadol'un, Galataport ihalesine fesat karıştırdığı, mal bildirimi ve banka
hesapları konularında ticarî sır ve bankacılık sırrını ihlal ettiği, kişi ve
kurumlara iftirada bulunduğu ve suç uydurduğu; görevini, kamu gücü ve yetkisini
siyasî ve kişisel sebeplerle kötüye kullandığı, bu suretle kamuyu zarara
uğrattığı ve yanlış bilgilendirdiği iddiasıyla Maliye Bakanı Kemal Unakıtan
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4)
C) Tezkereler ve Önergeler
1.- Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül'ün Brezilya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/972)
D) Çeşİtlİ İşler
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan
Millî Meclis Başkanı Oktay Asadov ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denilmesi
IV.-
ÖNERİLER
A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali Şahin'in, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, konuşmasında,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- T.C. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar
Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ek Ödeme Yapılması ile
Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara
Ödenen Gelir ve Aylıklarda 2006 Yılında Yapılacak Artışlar ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1165) (S. Sayısı: 1076)
4.- Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç,
Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve
Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu
(1/981) (S. Sayısı: 848)
5.- Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair
28.12.2005 Tarihli ve 5440 Sayılı Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1161) (S.
Sayısı: 1068)
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- İstanbul Millletvekili Berhan
ŞİMŞEK'in, TMSF yönetimindeki şirketlerin çalışanlarına sendika üyeliği
konusunda baskılar yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/10990)
* Ek cevap
2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Kayseri İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/11296)
3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Gümüşhane İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11297)
4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bartın İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/11298)
5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Erzurum İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/11299)
6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bolu İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/11300)
7.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Aksaray İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/11301)
8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Sakarya İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/11302)
9.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Düzce İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/11303)
10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Nevşehir İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/11304)
11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Kars İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/11305)
12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Adıyaman İlindeki arkeolojik kazılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/11306)
13.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11323)
14.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
Dışişleri Bakanının bazı beyanlarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil
ÇİÇEK'in cevabı (7/11356)
15.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğündeki işten çıkarmalara
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11414)
16.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın,
uçakla ilaçlamanın yasaklanacağı
iddiasına,
- Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN'ün,
hayvancılığa ve tarım ürünlerine yapılan desteklemelere,
Kapanan Tarım Kredi Kooperatiflerine,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/11567, 11568, 11569)
17.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
bazı davalarla ilgili yargılama sürecine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil
ÇİÇEK'in cevabı (7/11637)
18.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
TMSF'nin İmar Bankası kaynaklı icra takibatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/11726)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00'te açılarak dört oturum yaptı.
Ordu Milletvekili Kâzım
Türkmen'in, Ordu ve ilçelerinin ulaşım sorunu ile alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşmasına Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafiz Özak
cevap verdi.
İstanbul Milletvekili
Güldal Akşit, laiklik ilkesinin Anayasaya girişinin 69 uncu yıldönümüne,
Balıkesir Milletvekili
Turhan Çömez, bazı ülkelerdeki basın-yayın organlarında son zamanlarda yer alan
ve İslam Dinini rencide eden karikatürlerin olumsuz yansımalarına,
İlişkin gündemdışı birer
konuşma yaptılar.
İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; gündemin 196 ncı
sırasında bulunan dosyanın Hükümete,
Antalya Milletvekili
Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1631) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi okundu, sorunun,
Geri verildiği
bildirildi.
Genel Kurulun 7.2.2006
Salı, 8.2.2006 Çarşamba ve 9.2.2006 Perşembe günleri 15.00-23.00 saatleri
arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildiği;
Dilekçe Komisyonunda açık
bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe, Grubunca aday
gösterilen İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş'ın,
Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1
üyeliğe, Grubunca aday gösterilen Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'ın,
Seçildikleri;
Açıklandı.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan,
Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S.
Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030)
(S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından,
Ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan,
T.C. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir
Almakta Olanlara Ek Ödeme Yapılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan
Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ödenen Gelir ve Aylıklarda 2006 Yılında
Yapılacak Artışlar ve Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının (1/1165) (S. Sayısı: 1076), görüşmelerine devam olunarak, geçici
madde 1'e kadar kabul edildi.
8 Şubat 2006 Çarşamba
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.06'da son verildi.
Nevzat Pakdil
Başkanvekili
Ahmet
Gökhan Sarıçam Türkân
Miçooğulları
Kırklareli İzmir
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No: 79
II.- GELEN KÂĞITLAR
8 Şubat 2006 Çarşamba
Gensoru Önergesi
1.- Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz BAYKAL, Grup Başkanvekilleri
Samsun Milletvekili Haluk KOÇ, İstanbul Milletvekili Ali TOPUZ ve İzmir
Milletvekili K. Kemal ANADOL'un Galataport İhalesine fesat karıştırdığı; mal
bildirimi ve banka hesapları konularında ticari sır ve bankacılık sırrını ihlal
ettiği, kişi ve kurumlara iftirada bulunduğu ve suç uydurduğu; görevini, kamu
gücü ve yetkisini siyasi ve kişisel sebeplerle kötüye kullandığı; bu suretle
kamuyu zarara uğrattığı ve yanlış bilgilendirdiği iddiasıyla Maliye Bakanı
Kemal UNAKITAN hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri
uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4) (Başkanlığa geliş
tarihi: 6/2/2006) (Dağıtma tarihi: 8/2/2006)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.08
8 Şubat 2006 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân
MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim. Konuşma süreleri 5'er dakikadır.
Hükümet konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz,
muharrem ayı münasebetiyle söz isteyen Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan
Yerlikaya'ya aittir.
Sayın Yerlikaya buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1.- Tunceli
Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya'nın, Alevîler için muharrem ayının önemine
ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
VAHDET SİNAN YERLİKAYA
(Tunceli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi, saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bundan 1 324 yıl önce, Kerbela'da, Hazreti Hüseyin ve 70 yakını, Muaviye'nin
oğlu Yezid ve ordusu tarafından katledildi. Bu olay muharrem ayına tekabül
ettiği için, her yıl muharrem ayında, Alevî camiası bu olayı anar, bu olayı yâd
eder, canlı tutar, diri tutar. Bu olay, İslam dünyası için de önemli bir aydır.
Bu ayda Alevîler, oniki
gün oruç tutarlar, et yemezler. Kerbela'da Hazreti Hüseyin ve yakınları susuz
bırakıldıkları için su içilmez, içilmemeye çalışılır. Bu ayda, zevkten,
eğlenceden insanlar kendini mahrum tutar; zevk ve eğlence olmaz. Yine bu ayda,
düğün dernek, nişan gibi törenler yapılmaz. Bu ayın 13 üncü günü, yani oniki
gün oruçtan sonra, 13 üncü günü kurbanlar kesilir, aşure yapılır, dağıtılır.
Kurban kesme olayı, Kerbela faciasında sağ olarak kurtulan İmam Ali Zeynel
Abidin'in sağ olduğuna şükredilmesidir ve böylece, Hazreti Ali'nin soyu da
Zeynel Abidin tarafından devam ettirilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
Alevîlik, tarih boyunca Allah-Muhammed-Ali yolu olarak bilinen, ehlibeyt, 12
imam, seyyidi saadet ocakları ve Bektaşî babaları öncülüğünde -ki, bunların
başı Hacı Bektaş Veli'dir- yoluna devam eden bir inancın adıdır. Bu inancın
içinde zengin bir edebiyat, derin ve köklü bir tasavvuf felsefesi, insan
merkezli bir yol, eline, beline, diline sahip çıkmayı, hoşgörüyü ve sevgiyi
önde tutan bir anlayış vardır.
Alevîlik, tarih boyunca
kendisini İslam'ın özü olarak görmüş ve savunmuştur. Bu nedenle, Hazreti
Ali'nin, İslam Dininin kurulmasında, genişletilmesinde, yaşatılmasında ve
ilkelerinin belirlenmesinde verdiği mücadeleyi anlatmaya gerek yok. Bunu, bu
mücadeleyi, tarih veriyor.
Ne yazık ki, ülkemizde,
Alevî yurttaşlarımızın düşüncelerinin, dinî inançlarının dışa vurulmasındaki
engeller ve yasaklar henüz ortadan kalkmış değil. Alevîliğin ve inançların ne
olduğu, müfredat programlarında yerini almadığı için, çocuklarımıza,
öğrencilerimize bu konuda hep yanlış bilgiler verilmiş, iftiralarda
bulunulmuştur. Bu kitleyi, Alevî camiasını çok olumsuz yönde etkilemiştir bu
söylemler. Devlet ve Diyanet Başkanlığı, Alevî kitlesine Sünnî vatandaşlarımıza
yaklaştığı mesafede yaklaşamamıştır; yani, eşit davranamamıştır. Alevîlerin
sıkıntıları, dün olduğu gibi bugün de devam ediyor; işe alınmalarından tutun da
dinî inançlarını sergilemedeki sıkıntıları devam etmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, Türkiye'de 20 000 000'dan fazla Alevî vatandaşımız vardır. Bunların
hepsi Müslümandır. Müslüman olmaktan da "çok şükür" diyoruz; bundan
en ufak bir şeyimiz yok.
Bu matem ayında,
ehlibeyte görülen bu zulüm, ne yazık ki, devletin televizyonlarında bir dakika
bile verilmemekte. Devlet televizyonları ramazan ayında -ki, o da bizim
gerçeğimiz- "Ramazan Sohbetleri" başlığı altında yayın yaparken, Alevî
vatandaşlarımız bu programları zevkle izliyorlar ve hakikaten de
bilgileniyorlar. Değerli arkadaşlar, ancak, muharrem ayında böyle bir programa
rastlamak mümkün değil. Peki -vicdanen sormak gerekiyor- muharrem ayının
anlatılması, objektif olarak değerlendirilmesi, böylece bütün vatandaşlarımızın
ve özellikle çocuklarımızın bilgilendirilmesi doğru değil midir? Yani, neden bu
oniki gün boyunca bu milyonlar oruç tutuyor; neden yas tutuyor; neden Kerbela
Olayı 13 asırdan beri canlı olarak yaşatılıyor?
Değerli arkadaşlar, bu
programların yapılması lazım. Alevîliğin artık Millî Eğitim müfredatında yerini
alması ve öğretilmesi lazım. Bunlar yapılırsa, o zaman anlaşılır ki, devlet de
Diyanet de tüm vatandaşlara eşit mesafededir.
Değerli arkadaşlarım,
biliyorsunuz, Diyanet İşleri Başkanlığı, Yüce Atatürk zamanında kuruldu. Amacı
neydi; milletimizin, milletimizi temsil eden hangi kökenden, hangi inançtan
olursa olsun bütün insanların dinî ihtiyaçlarına cevap vermekti. Şimdi, Diyanet
Başkanlığına bakıyoruz, 130 000 personeliyle hep Sünnî vatandaşlarımıza hizmet
ediyor. Tabiî edecek; ama, değerli arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
VAHDET SİNAN YERLİKAYA
(Devamla) - Sayın Başkanım, toparlayacağım.
…Sünnî vatandaşlarımız
kadar Alevî vatandaşlarımız da bu devletimizin aslî öğelerinden biri. Bakınız,
kendilerini azınlık olarak kabul etmiyorlar. Avrupa Birliği bunlara
"azınlık" dediği halde, Alevî vatandaş "hayır, ben azınlık
değilim; ben, bu ülkenin temel bir öğesiyim, aslî bir ferdiyim" diye
kendini görüyor.
Şimdi, Diyanet Başkanlığı
bu konuda hiçbir girişimde bulunmuyor. Örneğin, bir Diyanet İşleri
Başkanlığımız var, bunu temsil eden bir başkan var; biz, gönülden arzu ederiz
ki, Diyanet Başkanımız, Kerbela olayında bir konuşma yapsın, bu olayı bir
kınasın, lanetlesin; çünkü, bu İslam camiası içinde nefretle, lanetle kınanan
bir olay. Hazreti Muhammed'in torunu şehit ediliyor, onun yakınları şehit
ediliyor; ama, Diyanetimizde, bu konuda en ufak bir çalışma, en ufak bir vaaz
verilmiyor. Bunlar yanlış şeylerdir.
Biz, Alevî olarak, yine
isteriz ki, Diyanet İşleri Başkanı cemevlerine gitsin, ziyaret etsin, onlarla
bir diyalog kurabilsin; nedir, neyin nesidir, bunlar in midir cin midir, ne
çalışıyorlar, ne yapıyorlar; ama, cemevleri sorulduğunda, efendim, onlar sazlı sözlü
mekânlardır denilip geçiştiriliyor. Bunu söyleyenleri, ben, cemevlerine davet
ediyorum. Bir gitsin, baksınlar. Bir baksınlar, cemevleri davullu zurnalı
yerler midir, yoksa Allah'a, Müslümanlığa hizmet eden yerler mi. Bir gidin
görün, ondan sonra kararınızı verin. Yani, peşin infaz, peşin yargılama
insanlığa yakışmıyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
olayın üzerine gitmemiz gerekiyor, bu olayı düzeltmemiz gerekiyor. Alevîleri
dışlamak, inkâr etmek Türkiye'ye zarar veriyor, barışı zedeliyor. Bu konuda
hepimize görev düşüyor. Biz, Türk Milletinin bir parçasıyız. İçimizde, Alevîsi
de Sünnîsi de, biz kardeşiz. Yani, bunları yok etmemiz lazım; Türkiye, böyle,
barışa, huzura kavuşacaktır diyorum.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerimin sonunda, Danimarka'da, Hazreti Muhammed Peygamberimize yapılan o
kötü girişimi nefretle kınıyoruz; bu Danimarka yöneticilerini, Danimarka
basınını İslam âleminden özür dilemeye davet ediyoruz.
Yine, bu bağlamda,
onların bize gördüğü bu kötü muameleden dolayı, vatandaşlarımızın itidalli,
sabırlı olması gerekiyor, kışkırtmalara gelmemesi gerekiyor. İslamiyet
hoşgörülü bir dindir, yüce bir dindir, kötülük yapan kötülük yapanın yanında
yerini alacaktır.
Bu nedenle, ben,
Danimarka'daki olayı kınıyorum; onları, Genel Başkanımızın da deyimiyle, İslam
camiasından, İslam dünyasından bir özür dilemesini beklediğimi belirtiyorum.
Bu konuşmamı böyle
hoşgörülü dinlediğiniz için size de ayrıca teşekkür ediyor, Başkana da verdiği
sözden ötürü saygılarımı iletiyorum.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yerlikaya.
Sayın Yerlikaya'nın
gündemdışı konuşmasına Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik cevap
vereceklerdir.
Sayın Bakanım, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Tunceli
Milletvekilimiz Sayın Sinan Yerlikaya tarafından muharrem günü dolayısıyla
yapılan gündemdışı konuşmaya Hükümet adına cevap vermek üzere söz almış
bulunuyorum.
Kültür Bakanımız yurt
dışında olduğu için Kültür Bakanlığına vekâlet etmem hasebiyle, Hükümetimiz
adına, bu önemli gün dolayısıyla, değerli milletvekilimizin bunu gündeme
taşımış olması dolayısıyla, buna cevap vermemizin son derece isabetli olacağını
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bildiğiniz gibi, Kerbela olayı, Hazreti Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilmesi,
İslam tarihi içerisinde, maalesef, acı bir hatıra ve İslam tarihinin bir
gerçeği olarak karşımızda bulunmaktadır.
Bildiğiniz gibi, aslında,
Hazreti Hüseyin olayının, belki, dünya demokrasi tarihi açısından da
incelenmesi, irdelenmesi gereken bir olay olduğu üzerinde düşünmemiz lazım.
Dört halife döneminde,
bildiğiniz gibi, adı konmayan cumhurî bir uygulama vardı ve devleti kimin
yöneteceği seçimle belirleniyordu. Dört halifeden sonra, maalesef, bu uygulama
yerini saltanata bıraktı ve aileler arasında yönetim el değiştirmeye başladı.
Aslında, Hazreti Hüseyin,
istibdada karşı hürriyet kılıcı çekmiş olan bir büyüktür, bir insandır.
Dolayısıyla, aslında, Hazreti Hüseyin bir hürriyet mücadelecisiydi de
diyebilirsiniz ve aşure, malumunuz, muharremin 10'unda yapıldığı için, aslında,
o da Arapça'daki 10 sayısından kaynaklanıyor ve muharrem ayı, bütün, sadece
Alevî vatandaşlarımız veya dünyadaki Alevîler için değil, yeryüzündeki bütün
Müslümanlar için bir -maalesef- matem ayı şeklinde idrak edilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Alevîlik, bizim inanç dünyamızın, bizim inanç dünyamız içerisindeki
gökkuşağının farklı bir rengidir. Biraz önce Sayın Yerlikaya'nın da isabetle
belirttiği gibi, Alevîliği İslam pratiği dışında ve İslamın tarihî gerçekliği
dışında düşünmek, aslında, Alevîlere ve Alevîlik meselesine yapılabilecek en
büyük haksızlıklardan birisidir.
Son zamanlarda, üzülerek
ifade edeyim ki, Alisiz Alevîlik şeklinde bir iddiayla ortaya çıkan ve
Alevîliği sadece bir inanç meselesi olmaktan çıkarıp bir folklorik unsur haline
getirmeye çalışan, iyi niyetli olmayan çabalar vardır ve bunların da, maalesef,
her geçen gün arttığını esefle görüyoruz. Bunlar, birleştirici değil; bunlar,
ayrıştırıcı çabalardır.
Bu ülkede, değerli
milletvekili arkadaşlarım, Türküyle Kürdüyle, Alevîsiyle Sünnîsiyle,
doğulusuyla batılısıyla tarih boyunca birçok acıları beraber yaşadık, birçok
sevinci beraber yaşadık, birçok kaderi, kederi, tasayı birlikte yaşadık, bu
ülkenin zahmeti varsa birlikte çektik, nimeti varsa bu nimetlerinden de
birlikte yararlanmak zorundayız. Bu açıdan, Türkiye'de zaman zaman sunî
gündemler oluşturulmaya çalışılıyor. Asırlardır aynı Allah'a inanan, aynı peygambere
inanan, ancak, İslamı yorumlayış biçimleri farklı olan insanlar, sanki
birbirlerinin hasımlarıymış gibi değerlendirmelere zaman zaman tabi
tutulabiliyor. Bu, ülkemizin birliği, dirliği açısından ve ülkede yaşayan
insanların kardeşliği açısından son derece olumsuz bir tavırdır.
Malumunuz, devletimiz
laik bir devlettir. Laik devlet, vatandaşlarını din esasına göre tasnif etmez.
Sadece Sünnî ve Alevî vatandaşlarımız değil, Musevî vatandaşlarımız da,
Hıristiyan olan vatandaşlarımız da, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütün
vatandaşları, bu ülkenin birinci sınıf vatandaşlarıdır; Alevîler bu ülkenin
birinci sınıf vatandaşlarıdır, onurlu insanlardır. Dolayısıyla, onlara yönelik
tahkir edici, yani, hakarete varan, tezyif edici, küçük düşürmeye varan
yaklaşımları, şahsen, ben, Hükümetimiz, Partimiz, biz, kınıyoruz ve biraz önce
Sayın Yerlikaya dedi ki: "Artık, müfredat programlarında Alevîlik yer
almalıdır." Yerden göğe kadar haklıdır. Biz, Avrupa Birliğinin istemesi
üzerine değil, bir başkasının gerçekten çok arzusu olduğu için ve sair değil
-şüphesiz ki, Alevî vatandaşlarımızın böyle bir arzusu var ve biz bu arzuyu
saygıdeğer buluyoruz- biz, kendi Hükümetimizin aldığı bir kararla Alevîliği
müfredata dahil ettik. Alevîliğin dahil edildiği din kültürü ve ahlak bilgisi
kitapları şubat sonu itibariyle baskıdan çıkmış olacaktır ve böylelikle,
Alevîlik nedir, Bektaşilik nedir, Caferîlik nedir, Şiîlik nedir, ne değildir,
biz, bunu çocuklarımıza anlatmış olacağız, onları doğru bilgilerle
bilgilendirmiş olacağız. Biz, bunu yaptığımız zaman bazı insanlar çıkıp dediler
ki "bu bölümü niye Alevîlere yazdırmadınız" dediler. Ben, bunu da,
siz değerli arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, biz, din
kültürü ve ahlak bilgisi kitabının, diyelim ki Hıristiyanlıkla ilgili bölümünü
bir Hıristiyana, Şintoizmle ilgili bir bölümünü Şintoist birisine veya Budist
birisine yazdırmıyoruz, Hanefîliği bir Hanefîye, Şafiîliği bir Şafiîye
yazdırmıyoruz. İhtisas dediğimiz bir olay vardır. Mesela, Ortodoksluğu
anlatacağımız zaman Rum Patriği Sayın Bartholomeos'a "sen şu bölümü
yaz" diye müracaat etmediğimiz gibi, diğer alanlardaki tavrımız da budur.
Bugün, ülkemizde, çok saygıdeğer ilahiyat hocaları, profesörleri vardır, bilim
adamları vardır ve bu konuda Millî Eğitim Bakanlığının gerçekten iyi yetişmiş
olan uzmanları vardır. Bu uzmanlar bu kitapları hazırlıyorlar, bu bölümleri
hazırlıyorlar; ancak, bu konuda, gerçekten fikir, bilgi sahibi olan Alevî
vatandaşlarımızdan da birçok insanla bu ayrıca paylaşılmıştır. Bunu da
huzurlarınızda ifade etmek isterim. Bu, müfredata girecektir.
Değerli milletvekilleri,
bir hususun daha altını çizmek istiyorum. Bu, bakın, her türlü, şu veya bu
şekilde mülahaza olabilir. Ben, şuna inanıyorum: Biraz önce Sayın Yerlikaya
dedi ki: "Biz Alevî vatandaşlar…" Kendisi Tunceli Milletvekilidir,
Alevî bir arkadaşımızdır, saygıdeğer bir arkadaşımızdır. Ben, Sünnîyim; ama,
benim adım Hüseyin'dir, benim babamın adı Hasan'dır, merhum bir ağabeyim vardı,
onun da adı Ali'dir.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Olmaz olaydı Sayın Bakan!
EYÜP FATSA (Ordu) - Çok
ayıp!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bu tepki de tam size yakıştı zaten!
Bu ehlibeytin bütün
isimleri bizim ailemizde var. Ehlibeyt, sadece Alevî vatandaşlarımız tarafından
sevilmiyor. Ehlibeyt, bakın, Hazreti Peygamberin bütün Müslümanlara, bütün
İslam âlemine bıraktığı bir emanettir. Ha, bu emanete gerekli şekilde saygı
gösterilmiş midir; bu, ayrıca tartışılabilir.
Değerli milletvekilleri,
yine Sünnî İslam dünyasında, yine Hazreti Hüseyin'in hatırasına saygı olarak,
Hazreti Peygamber'in torunu, Hazreti Ali'nin oğlu, Hazreti Hüseyin'in
hatırasına saygı olarak, Sünnî İslam âleminde ismi Yezit olan bir tek isim
bulamazsınız. Onun babası Muaviye'nin ismi de Sünnî İslam dünyasında hiç
kimseye verilmemiştir ve bakın, sadece, Muaviye, Hazreti Peygamberin kâtibi
olduğu halde, bir sahabe olduğu halde, ismi verilmemiştir, çok nadir olarak
Ebuyezit ismi kullanılmıştır. Bizde kullanılan Bayazit kelimesi, bunun bozulmuş
şeklidir. Bu da, dediğim gibi, yine o saygıdan dolayı, kamufle edilerek kullanılmıştır.
Bu açıdan, biraz önce
Sayın Yerlikaya ifade etti "Allah, Muhammet, Ali" dedi. Allah,
Muhammet, Ali, Türkiye'de yaşayan, bütün dünyada yaşayan hem Sünnî Müslümanlar
için hem Alevî Müslümanlar için ortak paydalardır. Bu konuda en ufak bir ihtilaf
söz konusu değildir; ama, tekrar söylüyorum,
Alevîliği, kesinlikle, İslam dini dışında, İslam pratiği dışında
düşünen, onu folklorik bir unsur haline getiren çabalar vardır. Esas,
ayrıştırıcı olan ve problem oluşturmaya yönelik çabalar, bu çabalardır. Zaten,
hepimiz, bunları tasvip etmiyoruz ve aşure gününde yapılan aşureyi de… Ben
değişik konuşmalarımda dedim ki: İşte, aşure, aslında, demokrasilerdeki o
çoğulculuğun en güzel örneklerinden birisidir. O, rastgele bir karışım
değildir. Bakın, aşurenin içerisinde, yerine göre, onlarca gıda vardır; ama,
çok büyük bir lezzeti vardır ve onlar bir araya getirilmiştir, bütün o
çokluktan bir güzellik, bir birlik ortaya konulmuştur. Konuşmamın başında ifade
ettim. Alevîlik, bizim inanç dünyamızın gökkuşağında farklı bir renktir sadece.
Gökkuşağının güzelliği, rengarenk olmasıdır.
Değerli arkadaşlarım,
bizim benimsediğimiz, Anayasamızda cumhuriyetimizin olmazsa olmaz vasfı olarak
ifade ettiğimiz demokratik olma tavrı… "Demokratik, laik, sosyal hukuk
devleti" derken, birinci sıraya demokrasiyi koymuşuz. Bakın, demokrasilerde
renklerin biri birine dönüşmesi mecburiyeti yoktur; mavi kırmızıya, kırmızı
maviye, sarı beyaza dönüşmek zorunda değildir. Her renk kendisi olarak kalsın;
o renk, o desen, o güzellik bizim sosyal hayatımız içerisinde, demokratik
hayatımız içerisinde bulunsun; ancak, bir vatanımız vardır, bir devletimiz, bir
cumhuriyetimiz vardır, bir ortak kültürümüz vardır, ortak tarihimiz vardır,
ortak dilimiz vardır, ortak bayrağımız, marşımız vardır ve ortak paydalarımız
vardır. Bunca ortak paydamız varken, bunca ortak değerimiz varken, ille de bizi
biri birine aykırı düşüren, bizi biri biriyle çatıştırmaya sevk eden unsurları
önplana çıkarmanın, bunları özellikle kaşımanın ben isabetli olmadığını
düşünüyorum.
Şüphesiz ki, aşure
gününde, muharremin 10'unda veya muharrem ayında, sadece Alevî vatandaşlarımızı
memnun etmeye yönelik, sunî, yapmacık bir tavır olsun diye değil, bu hadise bir
tarihî olaydır, bu hadise bir dinî meseledir, bu hadise bir toplumsal
meseledir, siyasî boyutları vardır. Şüphesiz ki, üniversitelerdeki
uzmanlarımız, Diyanet İşleri Başkanlığından uzmanlar, başta TRT kurumu olmak
üzere, televizyonda, muharrem ayı İslam dünyası için ne ifade eder, 10 Muharrem
neyi ifade eder, Hazreti Ali'nin çocuklarının diğer sahabelerle aralarındaki
anlaşmazlığın, çatışmasının sebebi nedir, bunları çok rahatlıkla
tartışabilmelidir.
Bakın, Hazreti Hüseyin
katledilirken… İslam dünyasının sağduyulu büyük bir alimi o zaman diyor ki,
bakın, "Musevilere, Hıristiyanlara, Zerdüştlere yasaklanmayan Fırat'ın
suları Hazreti Hüseyin'e yasaklanmıştır, Hazreti Hüseyin bundan mahrum
bırakılmıştır". Dolayısıyla, biz -tekrar altını çizmek istiyorum- Hükümet
olarak, Parti olarak, şüphesiz bütün Meclis olarak, Türkiye'de Sünnîlik ve
Alevîlik gibi meseleleri ön plana çıkararak bizi bizden ayıracak, bizi bizden
uzaklaştıracak yaklaşımlardan ve tavırlardan kaçınmalıyız. Alevîlik, gerçek
şekliyle, özü itibariyle nedir, ne değildir, tespit edilmiştir ve müfredata
konulmuştur.
Tekrar söylüyorum, Alevî
vatandaşlarımızın, Alevî derneklerimizin bundan dolayı alınganlık göstermesi de
doğru değildir; çünkü, biz bunu işin uzmanlarına yazdırdık. Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından -hepiniz bilirsiniz- yayımlanmış olan bir İslam
Ansiklopedisi vardır; 30'lu yıllarda başlamış ve mükemmel bir kaynak eserdir.
Orada, bakın, değerli milletvekilleri, Allah maddesini yazan bir yabancıdır,
Muhammed maddesini yazan bir yabancıdır; Hazreti Ali, Hazreti Ömer, Hazreti
Osman, Hazreti Ebubekir, Hasan, Hüseyin, bütün maddelerin yazarları
yabancılardır.
Peki, Martin Lings niye
Hazreti Peygamberle ilgili kitap yazar diye sorgulamamıza gerek yok; çünkü, o,
işin uzmanıdır. Eğer orada yanlış bir şey varsa, ona müdahale ederiz, ona
itiraz ederiz.
Ben, bu vesileyle, sadece
Alevî vatandaşlarımıza değil, bütün
İslam âlemine, aradan asırlar geçmiş olmasına rağmen İslam tarihinin ve İslam
pratiğinin acı bir hatırası ve gerçeği olan Kerbela olayından dolayı, 10
Muharremden dolayı başsağlığı diliyorum. Alevî vatandaşlarımızın da bu süre
içerisindeki duygularını anladığımızı ve onlarla bu güzel vatanda hep birlikte
güzel günler görmeyi, güzellikleri paylaşmayı en büyük arzu olarak ifade etmek
istiyorum.
Son olarak, yine,
arkadaşımın da ifade ettiği gibi, başta Danimarka'da başlayan, Hazreti
Peygamberin, maalesef, hiç de hoş olmayan karikatürlerinin yayımlanması, son
derece provoke edici, son derece kötü amaçlı bir teşebbüstür. Bizim de, bütün
İslam dünyasının da haklı olduğu böyle bir meselede, bizi haksız duruma
düşürecek, yeryüzündeki Müslümanları âdeta terörist hale getirecek veya o
şekilde damgalanmasına yol açacak davranışlardan ve eylemlerden kaçınmaları
gerektiğini ben de ifade ediyorum ve Batılıların bu konuda sağduyulu olması,
başta Sayın Rasmussen olmak üzere, o ülkelerin liderlerinin İslam dünyasından
özür dilemesi, bu meselenin yatışması ve
medeniyetler çatışması arzulayanların heveslerini kursaklarında bırakması
açısından bence son derece önemlidir.
Bu duygu ve düşüncelerle,
böyle bir konuyu gündeme getirdiği için, bizim de hükümet olarak görüşlerimizi
ifade etmemize zemin hazırladığı için, değerli arkadaşım Sinan Yerlikaya'ya
teşekkür ediyorum; Yüce Meclisi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, tarihin şahit olduğu en büyük zulümlerden birisi
olan Kerbela'da yapılan zulmü bu vesileyle bir kere daha nefretle kınıyor,
Hazreti Hüseyin Efendimiz ve Kerbela şehitlerini rahmet, minnet ve şükranla
anıyor, muharrem ayının Türk Milletinin birliğine, dirliğine ve
birleştiriciliğine vesile olmasını Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum. (Alkışlar)
Gündemdışı ikinci söz,
Sigarayı Bırakma Günü hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Osman Akman'a
aittir.
Sayın Akman, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
2.- Antalya
Milletvekili Osman Akman'ın, Dünya Sigarayı Bırakma Gününde, sigaranın insan
sağlığına olan olumsuz etkilerine ve bu kötü alışkanlıktan korunmak için
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
OSMAN AKMAN (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Sigarayı Bırakma Günü sebebiyle
gündemdışı söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi ve aziz milletimizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Yenidünyanın keşfiyle birlikte önce Avrupa'ya ve ardından da tüm dünyaya yayılan
sigara kullanımı ve alışkanlığı, sanayi toplumuna geçiş süreciyle birlikte hız
kazanmıştır. Sanayi devrimi, insanların büyük topluluklar halinde şehirlerde
toplanmasını hızlandırmış ve bugün bilinen anlamda modern kentlerin doğuşu
gerçekleşmiştir.
Yenidünyadan gelen yeni
bitkilerin hızla tanınması ve birçoğunun sanayi ürünü olarak kullanılmaya
başlaması da bu döneme rastlar. Sigaranın erken tanınma dönemleri sayılabilecek
bu devirlerde, modernleşmenin hız kazandığı, rekabetin kızıştığı ve dünya medeniyetinin
hızla büyük felaketlere sürüklendiği görülmektedir. Bu süreç sonunda yaşanan
Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında milyonlarca insan bu acımasız rekabetin
kurbanları olarak hayatlarını kaybetmişlerdir. Aynı zamanda, bu rekabet süreci
dünya ölçeğinde şirketler doğurmuştur. Bu şirketlerin büyüme anlayışları
tamamen kâr amaçlı olduğundan, bu çokuluslu şirketlerin önemli bir kısmı,
herkesçe insan sağlığına zararlı olduğu bilinen ve kabul edilen tütün ve tütün
ürünlerini üretmekte ve pazarlamaktadır.
Yapılan araştırmalar
ortaya koymuştur ki, ülkelerin sigaranın zararları nedeniyle yaptığı sağlık
harcamaları, sigara satışından kaynaklanan vergi ve benzeri gelirlerinden kat
kat fazladır. Bugün, herkesçe bilinen birçok hastalığın temelinde, tütün ve
tütün ürünlerinin tüketilmesinin direkt ya da dolaylı ilgisi bulunmaktadır.
Sigarada, başta nikotin ve katran olmak üzere, 4 000'den fazla zararlı madde
bulunmaktadır. Bu zararlı maddelerin yanı sıra, tütün üretimi sırasında
hastalık ve haşerelere karşı kullanılan ziraî ilaçlar da kullanım sırasında
içiciye geçmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü
istatistiklerine göre, dünya ülkelerinin birçoğunda, en çok rastlanan ve en çok
ölüme yol açan nedenler arasında ilk sırayı akciğer kanseri almaktadır. Son
kırk yılda, akciğer kanserinin görülme oranı yüzde 250 artmıştır. Türkiye'de
ise, her yıl, 30-40 bin kişide akciğer kanseri vakasına rastlanmaktadır. Bir
başka araştırmaya göre, akciğer kanserinin yüzde 85'i, kronik bronşitin yüzde
75'i, kalp hastalıklarının yüzde 25'i sigaradan kaynaklanmaktadır. Uzmanlar,
100 000 kişilik nüfusta hiç sigara içmeyenlerin kansere yakalanma oranının
yüzde 3-4, günde bir paket sigara içenlerde yüzde 61 olduğunu ifade etmektedir.
Birçok zararlarının yanı sıra, özellikle hamilelikte kullanılan sigaranın
özürlü çocukların dünyaya gelmesine sebep olması nedeniyle, psikososyal sorunlu
birey ve ailelerin sayısını artırdığı da görülmektedir.
Sigaranın neden olduğu
hastalıklarla, ülkemizde her yıl 110 000, dünya genelinde ise her yıl 13 000
000 insan hayatını kaybetmektedir. Ayrıca, sigara içenlerin yaklaşık yüzde
25'i, sigaranın sebep olduğu hastalıklar nedeniyle erken yaşlarda hayatlarını
kaybetmektedirler. Son yüzyılda yaşanan terör olayları, savaşlar ve hatta iki
dünya savaşında ölen insanların toplamından çok daha fazlası, sigara veya
sigaraya bağlı bir nedenle hayatlarını kaybetmişlerdir ve bu kayıplar artarak
devam etmektedir.
Değerli arkadaşlar,
sigaranın ve benzeri maddelerin toplumlara verdiği zararlardan biri de iradeyi
ve özgüveni zayıflatmasıdır. Defalarca denemesine rağmen, bir insanın sigara
içme ya da sigara içmeme özgürlüğü bulunmasına karşın, sigara içen bir insanın
sigara içmeme özgürlüğü neredeyse bulunmamaktadır. O kadar zordur sigarayı
bırakmak; ama, bırakanlar için de o kadar kolaydır; çünkü, birçok bağımlılık
gibi, sigara içme alışkanlığı da iradeyi zayıflatmaktadır. Zaten, bağımlılığın
temel manası da burada gizlidir. Toplumumuzu sigara ve benzeri kötü
alışkanlıklardan korumak için, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak üzerimize
düşeni yapma konusunda gayretlerimiz var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Akman.
OSMAN AKMAN (Devamla) -
Biliyorsunuz, 1996 yılında çıkarılan 4207 sayılı Yasa var; bu yasayla, toplumun
sigaranın zararlarından korunması konusunda aslında epeyce mesafe alınmıştı.
Şimdi, Sayın Erdöl ve arkadaşlarının bu kanunda değişiklik öngören yasa
teklifi, üyesi bulunduğum Sağlık Komisyonunda ve yine üyesi olduğum alt
komisyonda görüşüldü. Bir doktor ve iç hastalıkları uzmanı olarak, gerçekten,
yapılan değişikliklerle, öncelikle sigara içmeyenleri -başta çocuklar ve
gençlerimiz- sigaranın zararlarından koruyacak, sonra içenleri de daha az
içmeye teşvik edecek bir hal aldı; bunu, çok net olarak ifade edebilirim.
Şimdi, Adalet Komisyonunda bir an önce görüşülmesini ve Genel Kurulda, sigara
içen arkadaşlarımız başta olmak üzere, hepinizin yürekten desteğiyle
yasalaşmasını bekliyoruz.
Bu vesileyle, yarın saat
13.30'da, şeref holünde, Sayın Meclis Başkanımızın himayelerinde, Sağlık
Komisyon Başkanımız Cevdet Erdöl'ün tertibiyle düzenlenen Dünya Sigarayı
Bırakma Günü etkinliğine hepinizi bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar,
içmeyenlerin, asla başlamamasını; içenlerin de "bu illetten mutlaka
kurtulmalıyım" diye düşündüğü sigaradan, bir daha başlamamak üzere
kurtulmalarını diliyorum.
Sözlerime son verirken,
aziz milletimizin ve İslam âleminin aşure günü ve muharrem ayı mübarek olsun
diyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Akman,
teşekkür ediyorum.
Bizler de, sizin
dileğinize katılıyoruz; sigara içilmeyen bir dünyayı canı gönülden arzu
ediyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı üçüncü söz, Yedigöze Barajıyla ilgili olarak söz isteyen Adana
Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin Börü'ye aittir.
Sayın Börü, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
3.- Adana
Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin Börü'nün, Yedigöze Barajı, Hidroelektrik
Santral Projesi ile İmamoğlu Sulama Projesinin bir an önce hayata
geçirilmesinin bölge ekonomisine sağlayacağı yararlara ilişkin gündemdışı
konuşması
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana'da yapımı yirmibeş yıl
öncesinden planlanan ve bir türlü temeli atılamayarak yılan hikâyesine dönen,
Çukurovamızın umudu Yedigöze Barajıyla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım;
bu vesileyle, sizleri, ekranları karşısında bizleri, çalışmalarımızı yakından
takip eden vatandaşlarımızı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
yatırımlarla kalkınan ve nüfusu giderek artan ülkemizde, buna bağlı olarak
enerji tüketiminde de ciddî bir artış söz konusudur. Kış aylarının son derece
sert geçtiği bu günlerde, enerjinin, devletlerarası bir koz olduğuna ve
gerektiğinde birbirlerine baskı aracı olarak kullanılabileceğine şahit
olmaktayız. Özellikle Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan olaylar, ayrıca,
İran'dan aldığımız doğalgazda meydana gelen azalmalar, bu açıdan, alternatif
enerji kaynaklarına yatırım yapılmadığı takdirde gelecekte bizi bekleyen
tehlikelere en çarpıcı örneklerden biridir.
Ülkemiz, su rezervleri
açısından kıskanılır bir konumdadır; bu zenginliğini jeolojik özellikleri
gereği kaliteli enerjiye dönüştürmeye ve geniş ovalarını sulamak için
kullanımda uygun şartlara sahiptir.
Verimli topraklara sahip
Çukurova, tarım ve sanayi açısından suya ve enerjiye en çok ihtiyaç duyan
bölgelerimizden biridir. Bölge, 158 milyar metreküp su varlığına sahip olmakla
beraber, ne yazık ki, bunun ancak yüzde 15'i enerjiye çevrilebilmektedir.
Bölgenin en büyük projelerinden olan Yedigöze Barajı ve Hidroelektrik Santral
Projesi bu amaçla planlanmış olmakla birlikte, 1993-95 tarihleri arası üç kez
ihale edilmiş, 96'da sözleşmesi imzalanmış ve 2001 yılında yapımı planlanmış
olmasına rağmen, çeşitli engellemeler ve siyasî müdahaleler sonucu bir türlü
başlayamamıştır.
Bu arada, 20.02.2001
tarih ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu çıkartılmış ve 3096 sayılı
yap-işlet-devret modelini içeren kanun yürürlükten kaldırılmış; ancak, yapım
safhasında olanlar devam etmiştir. Başlanmış olanlar da, Enerji Kanunundan
feragat etmeyerek, firma ile Enerji Bakanlığı arasında çözümlenmesi gereken
hukukî bir durum yaratmıştır. Ardından 10.05.2005 tarih ve 5346 sayılı
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına
İlişkin Kanun çıkartılmış olup, kanunun uygulanmasını belirleyecek, 04.10.2005
tarihinde çıkan, Yenilenebilir Enerji Kaynak Belgesi Verilmesine İlişkin Usul
ve Esaslar Hakkında Yönetmelik ise, anılan işin problemlerini çözememiştir.
Yedigöze Barajı ve
Hidroelektrik Santralı Projesi ile İmamoğlu Sulama Projesi, sulama ve enerji
amaçlı, oldukça ekonomik iki entegre projedir. Projenin hayata geçmesi ile
yıllık 86 000 000 TL enerji geliri elde edilecektir.
Ayrıca, Adana İli
sınırları içerisinde yer alan Kozan, İmamoğlu, Ceyhan İlçeleri ve bu ilçelere
bağlı 53 köyün topraklarının sulanması ile de 110 000 000 YTL, tarımsal
üretimden dolayı ülke ekonomisine gelir sağlanacaktır.
Çukurova'nın halen 240
000 hektar olan sulanabilir arazi miktarına 75 000 hektar daha eklenecek ve
ayrıca ürün kalitesi ve verimi en az yüzde 10 artacaktır.
130 metre gövde
yüksekliğine sahip olacak barajda 662 000 000 metreküp su depolanacak ve bu su,
kanal ve tünellerle ovalara akıtılarak, İmamoğlu, Kozan, Ceyhan Havzalarına
hayat verecektir.
Baraj, 15
kilometrekarenin altında olduğu için, Yenilenebilir Enerji Yasası kapsamına
dahil olmaktadır. Firmanın, yakın zamanda, Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna
lisans hakkı başvurusunda bulunması, çözüm yönünde olumlu bir adım olarak
bizleri umutlandırmıştır.
Firma ile Bakanlık
arasında soruna dönüşen projenin bir an önce çözüme kavuşturulması…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Börü.
AYHAN ZEYNEP TEKİN BÖRÜ
(Devamla) - Teşekkür ederim.
... ve hayata
geçirilmesi, Çukurova çiftçisi ve gelecekte enerji darboğazı yaşanması muhtemel
ülkemiz için son derece önem arz etmektedir.
Sonuç olarak; konunun
önemine binaen, Yedigöze Barajı ve Hidroelektrik Santral Projesinin bu haliyle
bloke edilmiş, belirsizliği devam eden, büyük millî servet kaybına sebep olan
mevcut durumunun yeniden değerlendirilerek ya ilgili firmanın hukukî
problemlerinin çözümlenip işe başlatılması ya da millî bütçe programı öncelikli
projeler kapsamına alınarak çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Atıl projelere önem ve
öncelik veren hükümetimiz, Çukurova'nın ve Çukurova çiftçisinin umudu ve
beklentisi olan bu projenin de bir an önce faaliyete geçirilmesi için gerekli
girişimlerde bulunacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Börü.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
Bir gensoru önergesi
vardır. Önerge daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır. Şimdi önergeyi
okutuyorum:
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1.-
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Grup
Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Haluk Koç, İstanbul Milletvekili Ali Topuz
ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Galataport ihalesine fesat karıştırdığı,
mal bildirimi ve banka hesapları konularında ticarî sır ve bankacılık sırrını
ihlal ettiği, kişi ve kurumlara iftirada bulunduğu ve suç uydurduğu; görevini,
kamu gücü ve yetkisini siyasî ve kişisel sebeplerle kötüye kullandığı, bu
suretle kamuyu zarara uğrattığı ve yanlış bilgilendirdiği iddiasıyla Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Galataport ihalesi ve mal
bildirimi-banka hesapları konularında; görevini kötüye kullandığı, ihaleye
fesat karıştırdığı, ticarî sır ve bankacılık sırrı kurallarını ihlal ettiği,
kişi ve kurumlara yönelik olarak iftirada bulunduğu ve suç uydurduğu; kamu gücü
ve yetkisini, siyasî ve kişisel sebeplerle sorumsuz bir şekilde kötüye
kullandığı; bu suretle kamuyu zarara uğrattığı ve yanlış bilgilendirdiği
gerekçesiyle Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan hakkında; Anayasanın 99 ve TBMM
İçtüzüğünün 106 ncı maddeleri gereğince gensoru açılmasını saygılarımızIa arz
ve teklif ederiz.
Deniz
Baykal
Antalya
CHP
Grup Başkanı
Haluk Koç Ali
Topuz Kemal
Anadol
Samsun İstanbul İzmir
CHP Grup Başkanvekili CHP
Grup Başkanvekili CHP Grup
Başkanvekili
GEREKÇE :
Bilindiği gibi; 58 ve 59
uncu Hükümetler döneminde, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkındaki yoğun ve
ciddî yolsuzluk iddiaları, ülke gündemini hep meşgul etmiştir.
Naylon fatura düzenlemesi
ve hayalî ihracattan dolayı yargılanan bir kişi Türkiye Cumhuriyetinde Maliye
Bakanlığı yapamaz, yapmamalıdır.
53 dönüm orman arazisini
adi senetle 2/B arazisine çevirip, uhdesinde tutan ve geleceğe yatırım yapan
bir Maliye Bakanına, devletin millî emlakı teslim edilemez.
23 Ocak 2006 tarihli Yeni
Şafak Gazetesinde "Unakıtan Bombası" başlığıyla yayınlanan haberde
Maliye Bakanı kaynak gösterilerek, bazı soyut ve dayanaksız bilgilerden söz
edilmiş, orta kültür düzeyine sahip her okuyucunun algılayabileceği şekilde;
CHP'nin banka hesaplarında 150 trilyon, CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'ın
banka hesabında da 1 trilyon seviyesinde para bulunduğu iftirası ortaya
atılmıştır.
Maliye Bakanı akşam
saatlerine kadar bu haberi yalanlamamış, Sayın Deniz Baykal'ın somut, tatminkâr
ve kararlı açıklamalarından sonra bu haberin kendinden kaynaklanmadığını
açıklamak zorunda kalmıştır. Maliye Bakanının, saklamaya çalışsa da, CHP ve
onun Genel Başkanı ile ilgili Yeni Şafak Gazetesinde yer alan iddiaları
söylediği anlaşılmaktadır. Gerçekdışı ve iftira niteliğinde olsa da Maliye
Bakanının bu iddiaları Bankalar Yasası gereğince suç oluşturmaktadır. Suç
olmasına karşın bankalarda mevduatı bulunanların durumu ile ilgili açıklama
yapabilen bir Maliye Bakanının, bankacılık sistemi açısından da, bir Maliye
Bakanının taşıması gereken standartlar açısından da olması gereken nitelikleri
taşımadığı açıktır.
Bu Maliye Bakanı, sadece
AKP'nin ya da Türk siyasetinin üstünde bir yük olmaktan öte; kamu malının ve
devlet hazinesinin kendisine teslim edilemeyeceği bir kişi olarak ortaya
çıkmıştır.
TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76
hissesinin satışı ve Galataport ihalelerinde gelinen aşamada; Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan'ın; doğrudan ya da dolaylı olarak suç ilişkileri içinde
bulunduğu; haksız kazanç sağladığı, sahte belge düzenlediği, içeriden öğrenenlerin
ticareti yoluyla ihaleye fesat karıştırdığı anlaşılmaktadır.
Bu konularda her ne kadar
daha evvel (11/3) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmaması
hususu 25 Ekim 2005 tarihli 11 inci birleşimde reddedilmiş ise de, ret
kararından sonra basına yansıyan yeni somut bilgiler ve yargı kararları
ışığında;
Danıştay 6. Dairesinin
7/12/2005 tarih-2005/3313 esas sayılı kararı ve bu kararın devamında sorumlu
Bakan Sayın Abdüllatif Şener'in ihale kararını onaylamadan, ÖİB'ye iade etmesi,
Tüpraş'ın yüzde 14,76
hissesinin satışındaki 28/2/2005 tarihli 3 adet suçüstü belgesi, Danıştay 1.
Dairesinin 6/12/2005 tarih, 2005/1072-2005/1441 sayılı kararı içeriğine göre
Tüpraş ihalesinde suç unsuru teşkil eden bulguların ortaya çıkması,
Maliye Bakanının
durumunun yeniden ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.
Bunlarla birlikte Maliye
Bakanı basına; CHP ve onun Sayın Genel Başkanı hakkında gerçek dışı ve iftira
niteliğinde olan, Bankalar Yasası, VUK, TCK'nın ilgili maddeleri açısından suç
teşkil eden açıklamalarda bulunarak kamu gücü ve yetkisini, siyasal ve kişisel
hesaplarla ve sorumsuz bir şekilde kötüye kullanmıştır.
Yukarıda belirtilen
gerekçelerle, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkında, Anayasanın 98 ve 99 uncu,
İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ve talep ederiz.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gensoru önergesi bilgilerinize sunulmuştur. Önergenin görüşme
gününü de kapsayan Danışma Kurulu önerisi biraz sonra onayınıza sunulacaktır.
Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
C) Tezkereler ve Önergeler
1.-
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün Brezilya'ya yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/972)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle
birlikte 18-22 Ocak 2006 tarihlerinde Brezilya'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli
listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
LİSTE
Fikret Badazlı Antalya
Turhan Çömez Balıkesir
Mehmet Küçükaşık Bursa
Muharrem Eskiyapan Kayseri
Turan Tüysüz Şanlıurfa
Mehmet Ergün Dağcıoğlu Tokat
M. Akif Hamzaçebi Trabzon
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
IV.-
ÖNERİLER
A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ
1.-
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 183 Tarihi: 8.2.2006
Gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 6 ncı sırasında yer
alan 1068 sıra sayılı kanunun bu kısmın 5 inci sırasına, 7 nci sırasında yer
alan 1074 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 6 ncı sırasına alınmasının;
8.2.2006 tarihinde
dağıtılan ve Genel Kurulun aynı tarihli 60 ıncı Birleşiminde okunmuş bulunan
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkındaki (11/4) esas numaralı gensoru
önergesinin gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmında yer almasının,
Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerin Genel Kurulun 15.2.2006 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasının;
Gündemin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmının 45 inci sırasında yer
alan (10/81), 183 üncü sırasında yer alan (10/234) ve 230 uncu sırasında yer
alan (10/286) esas numaralı yaş sebze, meyve ve narenciye üretimindeki ve
ihracatındaki sorunların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin
Genel Kurulun 15.2.2006 Çarşamba günkü birleşiminde, birlikte yapılmasının ve
görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının;
Genel Kurulun; 14.2.2006
Salı günkü birleşiminde sözlü sorular ile diğer denetim konularının
görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesinin; 15.2.2006 Çarşamba
günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesinin; 14.2.2006 Salı ve 16.2.2006
Perşembe günleri 15.00-23.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesinin;
Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
İrfan
Gündüz Kemal
Anadol Süleyman
Sarıbaş
AK Parti
Grubu Başkanvekili CHP Grubu
Başkanvekili Anavatan Partisi Grubu
Başkanvekili
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Danışma Kurulu önerisinin
aleyhinde, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum; Danışma
Kurulu önerisi aleyhinde söz aldım.
Dün de, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu haftaki ve önümüzdeki hafta salı günü gündemini belirleyen
bir Danışma Kurulu önerisi milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi. Daha
üzerinden 24 saat geçmeden, bugün yeni bir Danışma Kurulu önerisiyle, hem bu
haftaki hem de gelecek haftaki gündemi belirleyen bir öneri huzurlarımıza
geldi.
Değerli milletvekilleri,
bu konuyla ilgili olarak, onlarca kez, bu kürsüden bu konu dile getirildi. Biz,
milletvekili olarak, daha dün kabul ettiğimiz bir Danışma Kurulu önerisi
varken, bugün yeni bir önerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
getirilmesi karşısında, getirilen kanun tasarılarını ve tekliflerini inceleme
ve araştırma fırsatını nasıl yakalayabileceğiz? Dün hiç gündemde olmayan iki
kanun, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getiriliyor. Şimdi,
milletvekilleri olarak bizim en tabiî hakkımız değil midir ki, daha önceden,
belli bir süre öncesinden, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
getirilecek olan kanun teklif ve tasarılarının milletvekillerinin bilgisine
sunulması gerekmektedir. Yoksa, bizler, milletvekilleri olarak, o gün Meclis
açıldığında, önümüzde hangi kanun tasarıları ve tekliflerini görüşeceksek…
Böyle bir Meclis çalışmasının milletimiz için, Meclisimiz için faydalı
olabileceğini iddia edecek bir tek milletvekili burada bulunmuyor arkadaşlar. O
nedenle, lütfen, istirham ediyorum, bundan sonra, en azından önümüzü görebilmek
için, belli bir süre için hazırlık yapabilmemiz için Danışma Kurulu
önerilerinin daha ciddî bir şekilde Meclis gündemine getirilmesi gerekiyor ve
yine, önümüzdeki hafta salı ve çarşamba günleri denetim konularının
görüşülmemesi hususu, yine Danışma Kurulu önerisiyle, oybirliğiyle alınan bir
öneriyle, önümüzdeki hafta da denetim konularının görüşülmemesi söz konusu.
Değerli milletvekilleri,
biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, ne kanun yapma noktasında ne de
denetim konusunda üzerimize düşen görevi layıkıyla yerine getiremiyoruz.
Layıkıyla yerine getiremememizin en güzel örnekleri de, Sayın Cumhurbaşkanından
bugüne kadar görülmemiş ölçüde geriye dönen kanunlar, Anayasa Mahkemesinden
geriye dönen kanunlar. İşte, böyle, hızla çalışıyoruz derken, kısa sürede bu
kadar kanun çıkardık diye övünürken, bunun karşılığında, geçmiş dönem
meclislerinde görülmemiş ölçüde, kanunların, hem Cumhurbaşkanından hem de
Anayasa Mahkemesinden dönmesi söz konusu.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin gündemi, buradaki gündemden çok farklı. Bakınız bugün Türkiye'de
neleri tartışıyoruz: Dün FIFA'nın vermiş olduğu bir karar var ve otuz kırk
yıldan beri belki görülmeyen ölçüde, Türkiye'ye karşı verilmiş olan ve
hepimizin vicdanını sızlatan bir karar söz konusu ve Sayın Mehmet Ali Şahin de
çıkıyor, diyor ki "bu karar siyasîdir."
Eğer siyasîyse, Sayın
Mehmet Ali Şahin, Sayın Bakan, niçin o siyasî kararın önünü kesecek olan
gayretler içerisinde olmadınız, niçin bu konuda bir gayret göstermediniz; hani
Avrupalı liderler Sayın Başbakana ön ismiyle hitap ediyordu, hani
"dostum" diye hitap ediyorlardı birbirlerine; hani dünyanın her
köşesini ziyaret edip orada Türkiye'yi tanıtma faaliyetlerinde bulunuyordu; ne
oldu şimdi?.. Ne oldu; bugün bütün dünyanın gözü önünde Türkiye'ye verilmiş
olan ve belki de kesinlikle bir ihraç kararına ramak kalınmışken, 6 maç ceza
söz konusu.
Değerli milletvekilleri,
bu hükümet Futbol Federasyonu seçiminde göstermiş olduğu gayretin yüzde birini
bu kararın alınmasından önce göstermiş olsaydı, ben inanıyorum ki, FIFA'dan
karar bu şekilde çıkmazdı. Neredeydi Sayın Başbakan?! Niçin bu konuyla ilgili
girişimlerde bulunmadı?! Niçin dostu Berlusconi'ye veya Tony Blair'a veya başka
liderlere bu konuyla ilgili girişimlerde bulunmadı?! Hani, dünyanın parlayan
yıldızıydı, yükselen yıldızıydı Türkiye; ne oldu?! Ve sonra da, kalkıyorsunuz,
Bakan olarak, bunun siyasî olduğunu iddia ediyorsunuz. Eğer FIFA siyasî
kararlar almış olsaydı, İngiltere'ye, biliyorsunuz, bundan birkaç yıl önce,
kulüplerinin bu tür müsabakalardan men edilmesiyle ilgili karar İngiltere
aleyhine çıkmazdı.
Siz, hükümet olarak,
güvenlik güçleri olarak, daha havaalanına inildiği andan itibaren İsviçre Millî
Takımının can ve mal güvenliği noktasında üzerinize düşen görevi bihakkın
yerine getirseydiniz, İstanbul'un ana caddelerinde otobüslere yumurtayla
saldırmalarının önüne geçseydiniz, hükümet olduğunuzu gösterseydiniz, iktidar
değil muktedir olduğunuzu gösterseydiniz, saha içinde maçın bitiminde gerekli
tedbirlerle ilgili hassasiyeti göstermiş olsaydınız hükümet olarak, iktidar
olarak, bugün FIFA'dan öyle bir kararın çıkması kesinlikle söz konusu olmazdı.
Ancak, sizler, Futbol Federasyonu Başkanının kim olacağı noktasında bütün
hükümet üyeleri olarak gayret gösterirken, âdeta, nerede bir dernek varsa,
Kanarya Sevenler Derneğinin başkanının bile kendinizden olmasını istediğiniz
günlerde FIFA'nın vermiş olduğu bu karar karşısında eğri oturup doğru
konuşmalısınız.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde, 3,5 yıllık dönemde,
sporla ilgili olarak hiçbir başarıya imza atılmamıştır. Avrupa Futbol
Şampiyonasına gidilememiştir. Dünya Kupası finallerine gidilememiştir. Güreşte
bozgun yaşanmıştır. Halterde, tarihimizde görülmemiş ölçüde, doping
meselelerinden dolayı Halter Millî Takımımız, resmî yarışmalardan men
edilmiştir. Basketbolda Avrupa ikincisi olan Millî Takımımız bugün ne hallerdedir!
Avrupa ikincisi olan Voleybol Millî Takımımız bugün ne hallerdedir! Sporun
bütün branşlarında büyük bir çöküntü yaşanırken, hükümetin tek gayesi, Futbol
Federasyonu Başkanının kimin olacağı şeklindeki bir çalışma içerisine girilmiş
olmasıdır.
Değerli milletvekilleri,
gündemimizde o kadar çok önemli konular var ki! Dün benim burada yapmış olduğum
konuşmada da dile getirdiğim, narenciyeyle ilgili, getirin Meclise demiştim;
çok teşekkür ediyorum, gelmiş; önümüzdeki hafta bu konu görüşülecek.
Arkadaşlar, Çukurova'ya
gidin. Ben, beş kez Adana'ya, Mersin'e gittim. Narenciye dalında bekliyor.
Vatandaş, üretici perişan…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Getirdik…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Size de teşekkür ederim Sayın Anadol, gündeme alınmış. Ancak, bakınız,
(10/81), (10/234), (10/286); bunlar verileli yıl oldu Sayın Anadol. Bugüne
kadar niçin İktidar Partisi bu meseleyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine… 15 Şubata yaklaşıyoruz, artık, narenciyeyle ilgili, bundan sonra
yapılacak olan çalışmaların narenciye üreticisine katkısı ne olacaktır? Bu sene
de kaybetmiştir narenciye üreticisi. Onun için, Türkiye'nin gündemiyle Meclisin
gündeminin birbiriyle örtüşmesi lazım.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, elimde bir gazete var. Bugün, Ege'de yayınlanan ve Ege'nin en büyük
gazetesinin başlığı: "Yürüyecekler" Başlık, sür manşet:
"Yürüyecekler" Kim yürüyecek değerli milletvekilleri; Ege
Bölgesindeki sanayiciler, Ege Bölgesindeki tekstilciler yürüyeceklerini
söylüyorlar. "Artık bıçak kemiğe dayandı" diyorlar. 12 milyar
dolarlık ihracat yapan tekstil sektörü, 3 000 000 insana istihdam sağlayan
tekstil sektörü çökmek üzere. Ben Denizliliyim, Denizli Milletvekiliyim;
tekstilde, Denizli'nin Türk ekonomisinde çok büyük ağırlığı vardır.
Sanayicimiz, tekstilcimiz kan ağlıyor. Düşük kur, yüksek faizden dolayı,
Türkiye bir ithalat cenneti oldu. Tekstilin bütün ara maddeleri, şu anda ithal
edilir vaziyete geldi. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş ölçüde, 73 milyar
dolarlık hammadde ve ara madde ithalatı yapıldı. Bu yapılan her hammadde ve ara
malı ithalatı, Türkiye'de bunları üreten KOBİ'lerimizin, esnaflarımızın,
sanayicilerimizin çökmesine sebebiyet veriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Babacan, siz bu işleri çok iyi bilen bir Sayın Bakansınız. Ne olur, şu
meseleye el atın! Tekstilci, sanayici kan ağlıyor; ihraç edememekten dolayı
şikâyetçi, işçi çıkartıyor sanayicimiz, tekstilcimiz. Eğer bununla ilgili
tedbirler alamayacak olursanız, Türkiye ihracatının lokomotifi olan ve 3 000
000 insana istihdam sağlayan bir sektör, Uzakdoğu tekstilinin karşısında yok
olmaya mahkûm ediliyor.
Bakınız, sizden
istedikleri şunlar: Enerji maliyetleri düşürülsün, biz rekabet edemiyoruz
diyorlar. KDV oranları yüzde 8'e insin diyorlar.
Sayın Başbakan ikibuçuk
yıl önce Denizli'ye geldiğinde, tekstilci ve sanayicilerle yapmış olduğu bir
toplantıda, tekstildeki KDV'nin yüzde 8'e ineceğini, bütün basın ve
televizyonların önünde, bütün sanayicilerin huzurunda söz verdi. Aradan
ikibuçuk yıl…
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) -
Siz orada mıydınız?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben oradaydım, evet oradaydım, o toplantıda ben de vardım. Sayın Başbakan, o
toplantıda, tekstildeki KDV oranının yüzde 8'e indirileceği sözünü verdi;
basın, televizyon ve sanayicilerin huzurunda söyledi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen, son cümlenizi alayım. Bu gazeteleri, ilgili arkadaşlar alsınlar, sayın
bakanlar falan okusunlar veya kendileri zaten biliyorlardır.
Lütfen, son cümlenizi
alayım.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bu nedenle, lütfen, Danışma Kurulu toplantılarında,
Türkiye'nin gündemindeki, hassas olan, vatandaşların çözüm bekledikleri
konuların halledileceği ve Türk insanını rahatlatacak olan hususların, mutlaka,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınması gerekmektedir.
Ben dün Danışma Kurulunun
lehinde konuştum; çünkü, SSK ve Bağ-Kur primlerinin yeniden yapılandırılması
söz konusuydu, bunun mutlaka yapılması lazımdı; SSK ve Bağ-Kur emeklileriyle
ilgili düzenleme vardı, bunların mutlaka Meclisten geçmesi lazımdı; dün lehinde
konuştum; ancak, 24 saat geçmeden yeni bir Danışma Kurulu önerisi gelmiş olması
nedeniyle bugün aleyhte konuşma ihtiyacı hissettim
Bu duygu ve düşüncelerle
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Danışma Kurulu önerisinin
lehinde, İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; biraz önce okunan Danışma
Kurulu önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi şahsım adına ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce konuşan Sayın
Ümmet Kandoğan arkadaşım, maalesef, içinde çelişkiler bulunan bir konuşma
yaptı.
Şimdi, gündemde bir
değişiklik yok. Bağ-Kurlularla ilgili, emeklilerimizle ilgili, onların
primleriyle ilgili, onların beklentileriyle ilgili gündem olduğu gibi devam
edecek; ama, Türkiye'de önemli gelişmeler oluyor, söylediği gibi. Kendi
kendisiyle çelişti.
Birincisi, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak seçimden evvel söz verdik vatandaşa, yoksulluk ve
yolsuzlukla mücadele edeceğiz dedik ve bu amaçla -şu anda polemik yaratmak
istemiyorum- kendisini siyasal açıdan, hukuksal açıdan, anayasal açıdan
suçladığımız ve bakanlıkta kalmamasını istediğimiz Maliye Bakanı Sayın
Unakıtan'la ilgili olarak gensoru önergesi verdik, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak anayasal bir hakkımızı kullandık. Özüne girmiyorum, tartışma yaratmak
istemiyorum; gündemde sırası geldiği vakit tartışırız. Anayasa açık, İçtüzük
açık "gensoru önergesi verildikten üç gün içinde basılıp, üyelere
dağıtılır; dağıtıldıktan on gün içinde de mutlaka görüşülür Mecliste"
diyor. Ne zaman görüşeceğiz bunu? Yani, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkında
verdiğimiz gensoruyu görüşmeyelim mi? Anayasaya aykırı mı davranalım? CHP
olarak isteğimiz bu ve mecburen, önümüzdeki çarşamba günü saat 15.00'te
toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisi bu gensoruyu görüşecek, Cumhuriyet Halk
Partisinin gensoru önergesini; birincisi bu. Bunu ilave etmek zorunluluk,
anayasal bir zorunluluk.
İkincisi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak, kendimizi -elbette aslî görevimiz burada- Meclisin dört
duvarları arasına hapsetmiyoruz. Birlikte, 15, zaman zaman 20'ye, 25'e yükselen
milletvekili arkadaşlarımızla birlikte, bir yangına tanık olduk; yangını
söndürmek için gittik. Buradan Selçuk'a, Selçuk'tan İzmir'in Özderesine,
Ürkmezine, Seferihisarına gittik. Orada, satsuma üreticisinin, mandalina
üreticisinin ağaçlardan toplayamadıkları hasadı, mandalinaları gördük. Dünyanın
en değerli ihraç malı. Oradan gittik Aydın'ın Nazillisine; narenciye
üreticisinin nasıl bir dram yaşadığına tanık olduk. Nazilli'den Muğla'nın
Köyceğizine, Ortacasına gittik; aynı feryatları duyduk, aynı yangını gördük.
Oradan, Antalya'nın Finikesine, Alanyasına gittik, Mersinin Anamuruna,
Silifkesine, Erdemlisine gittik, Tarsusuna, Mersin'e gittik; manzara aynıydı.
Mersin'den Adana'ya gittik, Kozan'a; Kozan'dan Osmaniye'nin Sumbasına -Sumbas,
ilçe; çok insan ismini ilk defa duyuyordur- oradan, Hatay'ın Erzinine,
İskenderununa, Antakyasına kadar gittik.
Arkadaşlar, manzara
şudur: 1929 iktisat buhranından bu yana, seksen iki yıllık cumhuriyet tarihinde
narenciye üreticisi bu kadar zor durumda kalmamıştır, bu kadar ağır koşullarla
karşı karşıya değildir. Seferihisar'dan Samandağ'a kadar, limonu, greyfurtu,
mandalinası, portakalı ağaçlarda duruyor; toplayamamış. Bu, alarm zili filan
değil değil, tehlike çanı filan değil; Türkiye tarımı, Türk tarımı, narenciyesi
yoğun bakımda, can çekişiyor!
Şunu iyi bilelim
arkadaşlar: Eğer, tarım ölürse Türkiye de ölür, Türkiye de biter.
"Tarımdaki nüfusu azaltın" diye okyanus ötesinden gelen talimatlarla
izlenen yanlış tarım politikası, işte, narenciyede ortaya çıktı.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, Türkiye'nin bağımsız bir dışpolitika izlemesini, bağımsız ekonomik
kararlar vermesini, ayağa kalkmasını, biz, ancak tarımın ayağa kalkmasına
bağlıyoruz.
O nedenle, ayağımızın
tozuyla, gelir gelmez… Bir sene olmuş önergemizi vereli. Narenciye ve narenciye
üreticisinin sorunları, yaş meyve ve sebze üreticilerinin sorunları… Bir sene
olmuş vereli. Bir önerge de İktidar Partisinden var. Dedik ki, bunların üçünü
birleştirelim, bir an evvel Meclisin gündemine getirelim. Yanıyor! vakit
geçmiş, elbette; ama, bitmiş değil; derhal hükümeti çağırıyoruz.
Genel Başkanımız Sayın
Deniz Baykal, dün CHP Grubunda ifade etti; ton başına ihracatçıya verilen 100
dolar 40 dolara düşürülmüş. Bu yangını söndürmek için, bir an önce, hükümetin
en az 100 dolara yükseltmesi lazım ton başına verilen narenciye primini; şart.
Bunları konuşalım, bir an önce konuşalım. Yoksa, yoğun bakımda hasta, ölmesin
dedik ve arkadaşlar kabul ettiler ve bugün okundu.
Çok mutluyuz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak; narenciye ve narenciye üreticisinin sorunları, gensorudan
hemen sonra çarşamba günü gündeme gelecek. Bunu sağlamaktan dolayı, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak narenciye üreticisinin önünde gurur duyuyoruz, görevimizi
yaptığımızın mutluluğunu duyuyoruz. Elbette, bu Danışma Kurulu kararının sahibi
olacağız Cumhuriyet Halk Partisi olarak. O nedenle, değerli arkadaşlarım, bu
Danışma Kurulu kararı isabetlidir. Gündemde bir değişiklik yoktur;
emeklilerimizin, Bağ-Kurlularımızın, SSK'lılarımızın sorunlarını içeren kanun
tekliflerinin sıralarında herhangi bir değişiklik yoktur. Cumhuriyet Halk
Partili konuşmacılar, milletvekili arkadaşlarım, sıraları geldiğinde, bu kanunlar
görüşülürken görevlerini yerine getirecekler ve Partimizin görüşlerini de dile
getireceklerdir. Bu görüşleri CHP Grubu adına ifade ediyorum, Danışma Kurulu
kararına olumlu oy vereceğimizi beyan ediyorum; şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Anadol.
Önerinin lehinde,
İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şahsım ve Grubum adına,
hepinizi hürmet ve saygıyla selamlıyorum.
Burada, Mecliste grubu
bulunan üç siyasî partinin değerli grup başkanvekilleri tarafından verilen
Danışma Kurulu önerisinde, aslında, Meclisin gündemiyle ilgili en ufak bir
değişiklik yoktur. Dolayısıyla, ben… Hatta, bu değişimi yaparken… Sadece
anayasal bir zorunluluktan dolayı; dağıtılmış bir gensoru önergesi var, bunun
on gün içinde görüşülmesi lazım. Ayrıca, gerek CHP Grubunun gerekse AK Parti
Grubunun da yaş sebze ve meyve ve narenciye üreticilerinin sorunlarıyla ilgili
bir araştırma komisyonu kurulması… Ki, biz, iktidar olarak yaptıklarımız var,
yapamadıklarımız var belki; ama, yaptıklarımızı da anlatmak… Aynı zamanda,
bizim çiftçimizin, ister narenciye üreticisi ister yaş sebze ve meyve üreticisi
olsun, bunların üretimi, işletilmesi, pazarlanması ve ihracatında karşılaşılan
güçlükleri gidermekle ilgili alınması gerekli ne tedbir varsa, buna Meclisin el
koymasından, bir defa, gurur duyarız, onur duyarız. Bizzat üreticimizin ayağına
giderek derdini diz dize ve göz göze dinlemek, verimli neticeler çıkarmak, bunu
da hayata geçirmek bizim boynumuzun borcu.
Son olarak, benim aldığım
bilgilere göre, mesela, tonunda 25 dolar, bir defa, ihracat teşvik primi ortaya
konmuş; yine, narenciye ürünlerinin ihracatında, hale uğramadan doğrudan dış pazarlara
ulaştırmayla ilgili gerekli genelge, valiler kanalıyla, ilgili bölgelere ve
çiftçilere ulaştırılmıştır.
Tabiî, burada, bir defa,
biz, çalışma saatlerini bu hafta 15.00-23.00 yaptık; önümüzdeki hafta da
15.00-23.00 yaptık. Sadece, çarşamba günü, hem gensoru artı araştırma
önergeleri diye, onu da, çarşamba günü bitimine kadar; iki, denetleme günü…
Mesela, Sayın Kandoğan diyor ki: "Bırakın da Meclis biraz da denetim
görevi yapsın." Bundan daha önemli denetim görevi mi var Sayın Kandoğan?!
Kaldı ki, ben, bu, üç grup başkanvekilimizle -onlara teşekkür ediyorum-
konuştuğumda, onlar "elden yapalım" dediler. Ben, bunun dışında, bir
de, Ümmet Beyi de telefonla da aradım. Ümmet Bey, böyle bir mesele var,
gündemde bir değişiklik yok, aynı meseleler gündeme gelecek…
Şimdi "Meclisin
gündemi ile Danışma Kurulunun gündemi, Türkiye'nin gündemiyle örtüşmüyor"
diyor. Peki, burada, işte, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı emeklilerinin,
kendilerine peşin ödeme yapılarak, fiş toplamadan kurtulmasıyla ilgili bir yasa
var. Bu yasa, bizim toplumumuzu ilgilendirmiyor mu?! Öbür taraftan, SSK,
Bağ-Kur ve Emekli Sandığıyla ilgili, bu SSK ve Bağ-Kur alacaklarının yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili bir yasal düzenleme var; bunun, siz de, dün lehinde konuştunuz.
Sayın Mehmet Eraslan, burada, çıktı, dedi ki: "Gelin, bu 15.00-20.00
saatleri olmuyor, uzatalım 23.00'e kadar" diye… Mehmet Eraslan da burada
konuştu. Dolayısıyla, biz, yine, İktidar Grubu olarak, diğer grupların salı ve
çarşamba günleri yaptıkları grup toplantılarını dikkate alarak, 15.00'te
başlayalım diye, böyle, bir de centilmenlik gösteriyoruz. O yüzden… Öbür
taraftan, diğer maddelere de baktığımız zaman, terörle mücadelede hayatını
kaybeden korucuların, güvenlik güçlerinin, çocuklarına, birinci derecede
sorumlu oldukları kişilere, yine, onlara tedavi imkânları sunulmasıyla ilgili
bir yasa var; bu da, çok önemli bir yasa. O yüzden, gündemde değişiklik
yapmadan, bunların… Çarşamba günü, sadece denetimle ilgili, gensorunun ve
araştırma önergelerinin görüşülmesine yönelik bir teklif. Bunun dışında, gündem
aynen devam ediyor. Dolayısıyla, bizim bunlardan bilgimiz yoktu, sonradan böyle
emrivakiyle önümüze getiriliyor demeyi, bir defa, ben, en azından bir bühtandır
diye düşünüyorum.
Öbür taraftan, FIFA'yla
ilgili bir değerlendirme var. Tabiî, FIFA… Henüz daha orada bitmiş bir durum
yok, devam eden bir hukukî süreç var ve Türkiye, bütün imkânlarıyla, bu hukukî
süreçte hakkını arama yollarını sonuna kadar kullanacaktır; ancak, bu milletin
kürsüsünde, çıkıp da, FIFA'yı haklı çıkaracak şekilde, biz haklıyken bizi
haksız ama FIFA'yı haklı çıkaracak bir üslupla konuşmak, öyle zannediyorum ki,
Sayın Kandoğan, size de yakışmıyor. O yüzden… Biz burada, tabiî, siyaset
yapıyoruz. Eğer spora destek yönünden bakarsanız, ister amatör, ister
profesyonel spor kulüplerine, spor federasyonlarına, biz, geçmiş dönemlere
kıyasla çok çok üstünde yardımlar yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. O yüzden,
esas buradaki bütün meselemiz, bizim… Sanayicimizin, tabiî, bazı sıkıntıları
vardır, tüccarımızın, ihracatçımızın sıkıntıları vardır. Burada, hükümetin,
Kurumlar Vergisinin indirilmesi dahil olmak üzere, enerjideki indirim, hatta
sigortalı personel istihdamında bazı teşviklerle, sanayicilerimizin, sadece iç
piyasada birbirlerine karşı değil, uluslararası pazarlarda, Çin de dahil
herkesle rekabet edecek düzeye gelebilmesi için her türlü çalışması devam
etmektedir. Ben öyle zannediyorum ki, önümüzdeki günlerde de, bunların
neticelerini birer birer, sizlerin huzurunda millete aktaracağız.
Ben bu hususları arz
ediyor ve bu Danışma Kurulu önerimizin arkasında durduğumuzu belirtiyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gündüz.
Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, söz talebim vardı;
dikkate almadınız!..
BAŞKAN - Sonra Sayın
Bakan…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Ümmet Kandoğan, spordan sorumlu
Bakan olmam dolayısıyla, kendi Bakanlığımı ilgilendiren bir konuda çok ağır
ithamlarda bulundu. Ben, televizyonda izledim. Dolayısıyla, kamuoyunu doğru
bilgilendirme adına, İçtüzüğün ilgili maddeleri gereğince, kısa bir açıklama
yapmak istiyorum...
BAŞKAN - Doğru; Sayın
Kandoğan konuşması sırasında FIFA ile ilgili bazı hususlar ve siyasî bir kısım
şeyler yaptı...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bu karar karşısında Hükümetin ne
düşündüğünü kamuoyu bilmek ister.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, benim konuşmam Danışma Kurulu önerisiyle ilgiliydi; Sayın Bakan
önerinin lehinde konuşamaz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
Arkadaşlar…
Sayın Kandoğan, bakınız,
konuşma sırasında, çalışmayla ilgili, Meclisin gündemiyle ilgili bir husus
vardı, siz, onu getirdiniz FIFA'ya dayadınız, FIFA'yla ilgili konuştunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Evet…
BAŞKAN - Tabiî
"evet" ise…
Sayın Bakanın isminden
bahsettiniz…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Evet…
BAŞKAN - Ondan sonra
"bu işle uğraşılsaydı netice alınırdı" falan dediniz.
Sayın Bakan da "bu
işlerle ilgili olarak kısa bir açıklama yapayım" diyor. Tabiî, Sayın
Bakana söz vereceğim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkanım, yanlış yapıyorsunuz. Benim konuşmam Danışma Kurulu önerisiyle
ilgiliydi; Sayın Bakana burada söz hakkı düşmez.
BAŞKAN - Danışma
Kuruluyla ilgili söz vermiyorum; sataşma gerekçesiyle, açıklamak için söz
veriyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkan; Danışma Kurulu önerisiyle ilgili
konuştum ben?!
BAŞKAN - Tabiî…
Buyurun Sayın Bakanım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Sayın Kandoğan, benim burada bulunmadığım bir anda -ancak, televizyonda canlı
yayında izleyerek muttali oldum- spordan sorumlu Bakan olmam dolayısıyla, spor
alanıyla ilgili bazı iddialarda bulundu. O bakımdan, sizleri ve sizlerin
şahsında aziz milletimizi bu iddialar karşısında bilgilendirme ihtiyacı
hissediyorum. Sayın Başkanımıza, bana, kısa da olsa bir söz imkânı tanıdığı
için teşekkür ederim.
Sayın Kandoğan, FIFA'nın
Türkiye'yle ilgili almış olduğu karar konusunda, çok başarılı olduğunu, dış
politikada başarılı olduğunu iddia eden hükümetin hiçbir şey yapmadığını ileri
sürdü. Hemen arkasından da dedi ki: "Siz, özerk federasyonlara niye
müdahale ediyorsunuz?" Bu, açık bir çelişkidir. Ulusal federasyonlara
müdahale ettiğimizi iddia ederek bizi eleştiren bir arkadaşımız, bu ulusal
federasyonlar birliğinin bir örgütü olan Dünya Futbol Federasyonları Birliğine
neden müdahale etmediğimizi soruyor!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Lobi faaliyetlerinden bahsedin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ulusal federasyonlara siyasetin
müdahale etmemesi, gerçekten doğru olduğu gibi, uluslararası federasyonlara da,
siyaset, siyasetçiler ve devlet ve hükümetler müdahale edemez. Bu konuda
ülkelerin hak ve hukukunu ilgili ulusal federasyonlar yürütür.
Hemen şunu ifade edeyim:
FIFA'nın almış olduğu karar son derece ağır ve hatta, bizim tarafımızdan kabul
edilemez nitelikte bir karardır. Kuşkusuz ki, bununla ilgili, ilgili federasyon
yetkilileri, hem FIFA nezdinde hem de Uluslararası Spor Mahkemesi nezdinde
itirazlarını ortaya koyacaklardır.
Şu düşüncemi ve kanaatimi
siz değerli milletvekili arkadaşlarımla paylaşmak isterim: Türkiye-İsviçre
maçından hemen sonra, aynı akşam, henüz gözlemci raporları FIFA'ya ulaşmamışken
ve tarafsız konumda bulunması gereken FIFA Başkanı Sayın Blatter, Türkiye'yi
âdeta mahkûm eden bir açıklama yapmıştır ve FIFA'nın kararı da, çok uzun bir
zaman sonra, dün açıklanabilmiştir, sanıyorum birkaç ayı geçmiştir.
Hemen akabinde ve daha
sonra yapmış olduğumuz açıklamalarda şu hususun altını çizdik…
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Peki, o FIFA Başkanının açıklaması doğru mu Sayın Bakan?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Eğer, FIFA Başkanının, daha olay
sıcakken talihsiz bir şekilde yapmış olduğu açıklamaları unutturmak ve onun
talimatı sonucu bir kararı ortaya çıkarmaksa amacınız, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve ilgili federasyonlar olarak bu işi yakinen takip edeceğimizi herkes
bilsin dedik.
Şimdi, İsviçreli FIFA
Başkanının etkisi altında kalınarak böyle bir kararın verildiği kanaatindeyiz.
Bu kanaatimizi, kuşkusuz ki Türkiye Futbol Federasyonu yetkilileri, hem FIFA
nezdinde hem de Uluslararası Spor Mahkemesi nezdinde ileri süreceklerdir.
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Sizin savcılık takibinizden kurtulurlarsa.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ayrıca, Türk sporu -Sayın Kandoğan'ın
ifadesine göre- son derece kötü bir dönemi yaşamaktadır diyor; bu cümleyi asla
kabul etmiyorum…
AHMET ERSİN (İzmir) -
Doğru söylüyor!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - 2005 yılı, bazı eksikliklerimize
rağmen, geçtiğimiz yıllarla mukayese ederseniz, daha başarılı bir noktada
olduğunu tespit edersiniz; çünkü, bir ülkenin sporunun başarılı olup
olmadığının ölçüsü alınan madalyalarla ölçülür.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Hayır, hiç öyle bir şey yok.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Siz de inanmıyorsunuz...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - 2003, 2004, 2005 yılında alınan
madalyaları mukayese ederseniz, daha başarılı sonuçlar alındığını göreceksiniz.
Akdeniz Oyunlarına Türkiye katılmıştır. Katıldığı tüm organizasyonlardan daha
fazla madalyayla İspanya'dan dönmüştür. Universiade boyunca sadece 3 madalya
alabilmiş olan Türkiye, 23 üncü Üniversite Oyunlarında 27 madalyayı almıştır.
Bunları görmezlikten gelemezsiniz.
Basketbol Millî
Takımımızın Avrupa Şampiyonasında başarısız olduğu söyleniyor. Evet, doğru;
daha önce Avrupa'da önemli başarılar elde etmiş olan Basketbol Millî Takımımız,
son Avrupa Şampiyonasında başarılı olamadı; ama, aynı Millî Takım, sadece 24
ülkenin katılmayı başardığı Dünya Basketbol Şampiyonası finallerine Japonya'da
katılma hakkını elde etmiştir.
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Millî Takıma gel Sayın Bakan, Millî Takıma!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ayrıca, Voleybol Bayan Millî Takımımız, yine, Japonya'da
bu yıl yapılacak olan Bayanlar Voleybol Millî Takımlar Dünya Şampiyonası
finallerine katılma hakkını elde etmiştir.
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Millî Takıma gel Sayın Bakan!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Karate Millî Takımımız Avrupa şampiyonu
olmuştur ve yıllardan sonra, güreşte 2 altın madalyayla Dünya Şampiyonasından
dönen Güreş Millî Takımımızı nasıl gözardı edebilirsiniz?!
O bakımdan, eğer…
AHMET ERSİN (İzmir) -
Halteri ne yapalım Sayın Bakan, halter ne olacak?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Halterde, bazı sporcularımız hata
yapmasalardı ve tabiî ki, ilgili federasyon daha dikkatli olsaydı ve doping
numunesi vermekten kaçınma gibi bir durumla karşı karşıya kalınmasaydı, Halter
Millî Takımımız, Katar'da yapılan son dünya şampiyonasına katılacak; ben
inanıyorum ki, yine, altın madalyalarla ve Dünya Şampiyonu olarak geri
dönecekti; ama, bundan sonraki Avrupa ve Dünya Şampiyonasında, ben inanıyorum
ki, Halter Millî Takımımız, yine, Avrupa ve dünya şampiyonu olma hakkını elde
edecektir.
Tabiî ki, önünüze,
önümüzdeki günlerde ciddî bir kanun tasarısı geliyor; o da, dopingle mücadele
kanun tasarısı. Bu konuyu, Hükümet olarak, Bakanlık olarak ve Gençlik Spor
Genel Müdürlüğü olarak son derece önemsiyoruz. Böyle bir kanun tasarısını sevk
ettik Başbakanlığa; Kanunlar ve Kararlardadır, önümüzdeki günlerde gelecek ve
dopingle mücadelede, dünyada örnek bir ülke haline gelmek istiyoruz. Ayrıca,
özerk federasyonların malî denetimini sürekli yapacak olan kurumsal bir yapıya
ihtiyacımız var. Özerklik, başıboşluk değildir. Özerklik, istediği harcamayı
istediği gibi yapma imkânı veren bir olgu değildir. Bunu da denetleyecek olan
yeni bir yasa tasarısını hazırladık. Onu da önümüzdeki günlerde buraya sevk edeceğiz.
Yani, spor sahipsiz değildir. Tür-kiye'de genç bir nüfusumuz vardır. Bu genç
nüfusu her bakımdan en iyi şekilde yetiştirdiğimizde, eğittiğimizde, her spor
dalında, Türkiye, inanıyorum ki, dünyada en ön sıralarda olacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi
ertelenmiştir.
3 üncü sırada yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan
Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ek Ödeme Yapılması ile Sosyal Sigortalar
Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ödenen Gelir ve
Aylıklarda 2006 Yılında Yapılacak Artışlar ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
3.- T.C.
Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir
Almakta Olanlara Ek Ödeme Yapılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan
Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ödenen Gelir ve Aylıklarda 2006 Yılında
Yapılacak Artışlar ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1165) (S. Sayısı: 1076) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet?.. Yerinde.
Geçici 1 inci maddeyi
okutuyorum:
Geçici Madde 1.- Bu
Kanunla yürürlükten kaldırılan 2978 sayılı Vergi İadesi Hakkında Kanunun 4 üncü
maddesi uyarınca 2006 yılı Ocak ayı içerisinde verilen vergi iadesi beyannamesi
üzerinden hesaplanan vergi iadesi tutarlarının, 2005 yılında bu amaçla ödenmiş
olan avanslardan mahsubu sonucunda hak sahibi lehine ortaya çıkan farklar,
izleyen iki ay içerisinde defaten ödenir; hak sahibi aleyhine fark çıkması
halinde ise bu Kanunun 1 inci maddesi gereğince yapılacak ek ödeme
tutarlarından mahsup edilir.
(x) 1076 S. Sayılı Basmayazı 2.2.2006 tarihli 58 inci
Birleşim Tutanağına eklidir.
2978 sayılı Vergi İadesi
Hakkında Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca 2004 ve 2005 yıllarında vergi iadesi
avansı olarak ödenmiş ancak mahsubu yapılamamış olan tutarlar, bütçe ile
ilişkilendirilmeksizin mahsup edilir.
Mahsup işlemlerine
ilişkin usûl ve esasları belirlemeye, gerekli işlemleri yapmaya Maliye
Bakanlığı yetkilidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Anavatan Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit.
Sayın Koçyiğit, buyurun
efendim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1076 sıra sayılı yasa üzerinde Anavatan Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
aslında, yasa tasarısının geçici 1 inci maddesi teknik bir madde. Ben de bu
teknik kısma ilişkin açıklamalarda bulunacağım, fazla uzun olmamak şartıyla;
ancak, bundan önce, özellikle, gerek yasa tasarısının tümü üzerinde yaptığımız
konuşmalarda ve gerekse maddeler üzerindeki konuşmamızda eleştirilerimizi
getirmiştik. Gerçekten de, bu yasa tasarısı böyle yasalaşırsa, emeklilerin
hiçbir derdine deva olmaz; çünkü, dün de madde üzerinde belirtmiştim, sadece
ocak ayı enflasyon oranı TÜFE ve ÜFE ortalaması 1,35. Şubat ayında böyle
çıkarsa, demek ki, iki aydaki artış, aşağı yukarı, yüzde 3 olacak. Bundan sonra
daha dört ay var. Demek ki, daha biz emeklilere ilk altı ayda vereceğimiz yüzde
3'lük zammı almadan bunun tümü gitmiş olacak. Daha bu yasa çıkacak, yürürlüğe
girecek, emekliler ondan sonra para alacak. Maalesef, daha yasa çıkmadan,
yürürlüğe girmeden yüzde 3'lük kısım gitti. Demek ki, ekonomik gelişmelere ayak
uydurabilmemiz için, geleceğe net bakabilmemiz için, en azından verilen
önergeler doğrultusunda, bu aylık artışlarının fazla olması gerekiyordu ve bu
artışlar da yüzdelik değil, maktu şekilde, seyyanen zamlar şeklinde olması gerekir.
Aksi halde, hem üç Emekli Sandığı kurumu arasındaki maaş farkları açılıyor hem
de aynı kurumdan maaş alan emeklilerin kendi arasındaki taban ve tavan
ücretleri arasındaki fark açılıyor.
Bunları belirttikten
sonra, bu geçici maddeye ilişkin olarak da, hepimizin bildiği gibi, 2004 ve
2005 yıllarında vergi iadelerine mahsuben avans şeklinde ödenmişti, bunların
kapatılması yapılmamıştı. 2006 yılı bütçesinde, geçmiş yıllar avanslarının
kapatılması için, 1,5 katrilyon liralık bir eködenek bırakılmıştı; fakat,
görüyoruz ki, bu yasa tasarısıyla, bütçeyle ilişkili olmaksınız, bütçe dışında
ek bir borçlanma programıyla, 2004 ve 2005 yıllarındaki avans kapatılıyor. Bu
ne demektir; 2006 yılı bütçesine koyduğumuz 1,5 katrilyon liralık para, bir
yerde, boşta kalmaktadır. Boşta kaldığı için de, hükümet, bunu istediği alanda
aktarma şeklinde kullanabilir; ister geçmişte ödeneği olmayan ve yapılmış
harcamalar için kullanabilir ister geleceğe yönelik olarak, istediği bir
alanda, aktarma şeklinde kullanabilir. Bu da bütçe tekniğine, enflasyon
hedeflemesine, gelecekteki faiz hesaplamalarına aykırıdır; aynı zamanda, şeffaflık
ve açıklık ilkelerine de aykırıdır.
Hepimizin bildiği gibi,
geçen yıllarda çıkardığımız Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun en temel
maddelerinden birisi, ödeneği olmayan harcama yapılamazdı; ama, bu geçici
maddeyle, o temel yasanın temel ilkesini de delerek, ödeneği olmayan harcama da
yapabileceğiz. Bu bakımdan, bunlar, geleceğe yönelik olarak, malî disiplinden,
bütçe disiplininden uzaklaşmayı sağlayacaktır. Bu bakımdan, bunun bu şekilde
değil, en azından, bütçeden karşılanması gerekir. Ancak o zaman bütçedeki tüm
gelir ve giderler toplu olarak kavranmış olur ve bunun da enflasyon üzerine,
borçlanma programı üzerine herhangi bir etkisi olmaz. Maddeyi, biz, bu bakımdan
eleştiriyoruz.
Sözlerimi burada
bitirirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koçyiğit.
Sayın Daloğlu?.. Yok.
Sayın Uysal?.. Yok.
Sayın Koç?.. Yok.
Sayın Kandoğan?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre
okutup, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
tasarının geçici 1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "bu Kanunun 1 inci
maddesi gereğince yapılacak ek ödeme tutarlarından mahsup edilir"
ibaresinin "söz konusu fark talep edilmez" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi Haluk
Koç Nuri
Çilingir
Trabzon Samsun
Manisa
R. Kerim Özkan Sezai
Önder Hüseyin
Ekmekcioğlu
Burdur Samsun
Antalya
Muharrem Kılıç Hüseyin
Bayındır
Malatya Kırşehir
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1076
sıra sayılı yasa tasarısının geçici 1 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Bu Kanunla yürürlükten
kaldırılan 2978 sayılı Vergi İadesi Hakkında Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca
2006 yılı Ocak ayı içerisinde verilen vergi iadesi beyannamesi üzerinden
hesaplanan vergi iadesi tutarlarını, 2005 yılında bu amaçla ödenmiş olan
avanslardan mahsubu sonucunda hak sahibi lehine ortaya çıkan farklar, izleyen
iki ay içerisinde defaten ödenir; hak sahibi aleyhine fark çıkması halinde ise
bu dikkate alınmaz.
Muhsin Koçyiğit Hüseyin
Özcan Dursun Akdemir
Diyarbakır Mersin
Iğdır
Selami Yiğit Süleyman
Sarıbaş
Kars Malatya
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi
okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
tasarının geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi Haluk
Koç Nuri
Çilingir
Trabzon Samsun
Manisa
R. Kerim Özkan Sezai
Önder Hüseyin
Ekmekcioğlu
Burdur Samsun
Antalya
Muharrem Kılıç Hüseyin
Bayındır
Malatya Kırşehir
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Tasarının geçici
1 inci maddesinin ikinci fıkrasıyla getirilen düzenleme vergi iadesi
uygulamasına ilişkin olarak sosyal güvenlik kuruluşlarına açılan avansların
mahsubunun bütçeyle ilişkilendirilmemesi bütçe açığını gizlemeye yönelik,
saydamlığa aykırı bir hükümdür.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1076
sıra sayılı yasa tasarısının geçici 1 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Bu Kanunla yürürlükten
kaldırılan 2978 sayılı Vergi İadesi Hakkında Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca
2006 yılı Ocak ayı içerisinde verilen vergi iadesi beyannamesi üzerinden
hesaplanan vergi iadesi tutarlarını, 2005 yılında bu amaçla ödenmiş olan
avanslardan mahsubu sonucunda hak sahibi lehine ortaya çıkan farklar, izleyen
iki ay içerisinde defaten ödenir; hak sahibi aleyhine fark çıkması halinde ise
bu dikkate alınmaz.
Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Koçyiğit,
gerekçeyi mi okutayım?
MUHSİN KOÇYİĞİT
(Diyarbakır) - Gerekçe…
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Yeni bir yasal düzenleme
olması nedeniyle, sosyal güvenlik kurumlarından gelir ya da aylık almakta
olanların lehine bir düzenleme getirilerek aleyhte bir mahsuplaşmanın ortadan
kaldırılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
tasarının geçici 1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "bu Kanunun 1 inci
maddesi gereğince yapılacak ek ödeme tutarlarından muhsup edilir"
ibaresinin "söz konusu fark talep edilmez" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Kazanılmış hakların
korunması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Geçici madde 1'i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11.- Bu Kanunun;
a) 1 inci, 2 nci ve 3
üncü maddeleri 2006 yılı Ocak ayı ödeme döneminden geçerli olmak üzere yayımı
tarihinde,
b) Diğer maddeleri yayımı
tarihinde,
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Malatya Milletvekili Muharrem
Kılıç.
Sayın Kılıç, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 11 inci maddesiyle ilgili
olarak Grubum ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyeti, saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
tasarıda, emeklilerin vergi iadesini düzenleyen hükümlere genelinde olumlu
yaklaşıyoruz. Ancak, emeklilere ödenecek vergi iadesi miktarının, aylık emekli
maaşı 400 YTL olanlara yüzde 5 olarak, emekli maaşı 400 YTL'yi aşanlara ise
yüzde 4 olarak belirlenmesi yanlış olmuştur.
Değerli arkadaşlar, bu
düzenleme, amaca aykırı sonuçlar da doğuracaktır. Örneklerle açıklayacak
olursak, 400 YTL emekli aylığı alan şahıs, yüzde 5 vergi iadesi karşılığı
olarak 20 YTL alacaktır; ancak, 420 YTL emekli aylığı alıyorsa, vergi iadesi
miktarı 17,8 YTL'ye düşüyor. Eğer, 450 YTL emekli aylığı alıyorsa, bunun
alacağı vergi iadesi de 18 YTL'ye düşüyor. Burada, gerçekten izahı mümkün
olmayan bir düzenleme yapılmış. Ancak, maaşı 500 YTL'ye ulaşırsa, yüzde 4 ile
500'ü çarptığımızda, ancak, 400 YTL maaş alanla eşit konuma geliyor. Bu
düzenleme yanlış olmuştur değerli arkadaşlar.
Gerçi AKP Grup
Başkanvekili arkadaşımız Sayın İrfan Gündüz yaptığı açıklamalarda bu
düzenlemenin yanlış olduğunu kendisi de belirtti, hatta 1 000 YTL'ye kadar olan
emekli maaşlarında yüzde 5 olarak vergi iadesinin ödenmesi gerektiğini
belirtti. Ancak, her ne hikmetse, Mecliste, yine AKP'nin vermiş olduğu oylarla
400 YTL'ye yüzde 5, 400 YTL'yi aşanlara da yüzde 4 olarak bir düzenleme geldi.
Değerli arkadaşlar, yüzde
5'lik düzenleme, sadece birkısım Bağ-Kur emeklilerine ve bir de tarımda kendi
hesabına çalışanlara uygulanacak bir düzenlemedir; çünkü, gerek SSK'da gerekse
Emekli Sandığına bağlı emeklilerde, aldıkları emekli aylığı 400 YTL'nin
üzerinde olduğu için, bunların tamamı yüzde 4'lük dilime girmektedir. Bu
nedenle, AKP, vermiş olduğu oylarla, emeklinin yüzde 1'lik vergi iadesini
maalesef ortadan kaldırmıştır; bu, yanlış bir düzenleme olmuştur.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Yüce Atatürk "bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve
emeklilerine karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli
kıstasıdır" demektedir.
Değerli arkadaşlar,
yaşlılarımıza ve emeklilerimize karşı tutumumuz, Yüce Atatürk'ün öngördüğü
biçimde mi; onlara insanca bir yaşam sunabiliyor muyuz; ne yazık ki, bu
sorulara olumlu bir yanıt vermek mümkün değildir.
Sayın milletvekilleri,
emekliler, ömürlerinin en verimli, en sağlıklı, en güzel yıllarını çalışarak
geçirmektedirler. Emeklilerimiz, ülkemize, yıllarca çalışarak çok verimli
hizmetler yapmışlardır.
Değerli arkadaşlar,
emeklilerimizin durumları şu anda nasıldır diye bakacak olursak, Ocak 2006 sonu
itibariyle, birinci basamak Bağ-Kur emeklisinin maaşı 338 YTL'yi, en düşük SSK
emekli maaşı 463 YTL'yi, en düşük Emekli Sandığı üyesi emeklinin maaşı ise 594
YTL'yi bulmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bir
de, Türk-İşin yaptırmış olduğu açlık ve yoksulluk sınırına baktığımızda,
Türk-İş araştırma merkezinin araştırmasında, Ocak 2006 itibariyle 4 kişilik bir
ailenin bir aylık açlık sınırı 584 YTL, yoksulluk sınırı ise 1 785 YTL'dir.
Yani, değerli arkadaşlar,
emeklilerimizin büyük çoğunluğunun almış olduğu emekli aylığı, ne yazık ki,
açlık sınırının altındadır. Bu da, övünülecek bir husus değildir diye
düşünüyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; emeklilerimiz, aldıkları bu aylıklarla, insanca yaşama
koşullarına uzaktır. Emeklilerimiz, geçmişte verdikleri hizmete yaraşır durumda
yaşayamıyorlar. Emekliler, eti unuttular, sebze ve meyveyi pazar sonuna
bırakıyorlar; bakkaldan, fırından ekmek almak yerine, belediyelerin ucuz ekmek
kuyruklarında bekleyerek ekmeklerini alıyorlar. Gıda, ulaşım, giyim, kira,
elektrik, su, sağlık ve eğitim gibi zorunlu giderler emeklinin belini büküyor.
Aldıkları aylıklarla, bu zorunlu giderleri bile karşılamaları mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri,
1.5.2000 tarihinden itibaren emeklilere ödenmeyen TÜFE farkları, daha fazla
gecikmeden, bir an önce SSK ve Bağ-Kur emeklilerine ödenmelidir. Gerçi, Sayın
Bakanımız, dün, bu kürsüde yaptığı konuşmada, bu sorunun yargıda olduğunu,
yargıda henüz kesin bir hüküm kurulmadığını, yargılama aşamasında olması
nedeniyle de bu TÜFE farklarını ödemediklerini açıkladılar; ancak, değerli
arkadaşlar, şunu belirtmek istiyorum: İktidarlar, hükümetler mazeret bulma
makamları değildir. Sorun yargıda olabilir; ancak, Sayın Bakanlık, bir komisyon
oluşturarak, kendi komisyonu aracılığıyla bu TÜFE farklarını hesaplayarak
emeklilere ödeyemez mi?! Yani, bu çok zor bir iş mi?! Yani, şunu mu bekliyoruz:
Tek tek, emeklilerimiz mahkemeye gidecekler, mahkemeden karar alacaklar; tabiî,
bu aşamada yargılama giderlerini ödeyecekler, avukat tutacaklar, tabiî bu
giderler ceplerinde varsa, avukat tutacak paraları varsa bunu yapacaklar,
yargıdan sonuç alacaklar, ondan sonra da, Sayın Bakanımız bunun gereğini yerine
getirecek. Sayın Bakanım, emeklilerimizi bu yollarda süründürmeyelim.
Emekliler Sendikası bu
konuda dava açmıştı, yargıda davayı kazandı; ancak, Yargıtay, usul yönünden,
Emekliler Sendikasının dava açma yetkisi yönünden kararı bozdu. Ancak, Türkiye
Emekliler Sendikası bir gerçek. Her ne kadar, Türk mevzuatında, emekliler
yönünden, Sendikalar Kanununda bir hüküm olmasa bile, artık, bir AB ülkesiyiz
diyoruz, AB mevzuatı bizde de uygulanır diyoruz. Bu nedenle zaten, bu
sendikanın kapatılması yönünde açılan davalar reddoldu, Emekliler Sendikası
kapatılamadı; ancak, kapatılmayan, gerçekliği kabul edilmiş bir sendikanın
açtığı davayı kabul etmiyoruz. Kaldı ki, demin de belirttim, yani, bu davalarla
sonuç almak da gerekmiyor. Eğer bu bir gerçekse, bu bir vakıa ise, Sayın Bakanlığın,
Sayın Bakanımızın bu konuda adım atıp bu gerçekleri saptayıp, emeklilerimizin
TÜFE farklarının ödenmesi gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, AKP
olarak, fakir fukara, garip gureba, tüyü bitmemiş yetim denilerek yoksul
kesimlerden, işsiz kesimlerden oy alındı ve bu dargelirli insanların verdikleri
oylarla iktidara gelindi; ancak, iktidara geldikten sonra, ne yazık ki, AKP, bu
oy aldığı gruplara sırtını döndü.
Dün Malatya'da, Tekel
işçilerinin daha ilköğretime giden çocukları yürüyüş yapıyorlardı, diyorlar ki
çocuklar: "Babalarımızın, analarımızın çalıştığı fabrika kapatılmasın,
orada çalışsınlar, üretim yapsınlar, biz de okulumuza gidelim, okuyalım."
Bu istekleri haksız bir istek mi değerli arkadaşlar?!
Malatya Tekel Fabrikası
25 Kasımdan bu yana kapalı. Buna çözüm üretebildiniz mi, bu işçilerin sorununa
çözüm bulabildiniz mi?! Tütün üreticilerinin sorununa çözüm bulabildiniz mi?!
Malatya'da 2005 yılında bir tek kök tütün dikilmedi; çünkü, Tekel, tütün
alımını durdurmuştu. Önce tütüncüden başladınız, şimdi de tütüncüyü yok
ettiniz, arkasından da sıra sigara fabrikalarına geldi.
Yine, hükümetiniz
döneminde İmar Bankasına el konuldu. Bu insanlar İmar Bankasına para
yatırırken, İmar Bankasından bono alırken, Hazine bonosu alırken Uzanlar'a
güvenmediler. Bu insanlar devlete güvendiler; çünkü, bu banka devletin gözetimindeydi,
devletin denetimindeydi. Ancak, yeteri kadar denetim yapılmamış olacak ki,
burada birtakım yanlış işler yapılmış. Ancak, bunun faturası vatandaşa mı
çıkarılmalıydı?! Bu konuda bir kanun teklifi vermiştim daha önce. Geçen hafta
bu kanun teklifinin Meclis gündemine alınması için bir teklifte bulundum.
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre burada bir konuşma yaptım. Grup
Başkanvekillerinden özellikle ricada bulundum. Gelin, bu insanların bu sorununu
çözün; yazıktır, günahtır dedim. Ancak, tüm bu konuşmama, özel olarak gidip
rica etmeme rağmen, bu soruna çözüm bulun dememize rağmen bu soruna çözüm
bulunmadı. Ne oldu; geçen hafta pazar günü -çok geçmiş olsun diliyorum- Faruk
Çelik kardeşimiz bir yaralamayla karşılaştı, bir saldırıyla karşılaştı.
Nefretle kınıyorum bu saldırıyı. Ancak, değerli arkadaşlar, insanlar öyle bir
noktaya gelmiş ki, ruh sağlıkları bozulmuş.
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa)- Siz haklı mı görüyorsunuz?! Ayıp ama!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)-
Haklı değil. Nefretle kınıyorum. Ancak, insanlar öyle noktaya gelmiş ki, ruh
sağlıkları bozulmuş değerli arkadaşlar.
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa)- Yani, haklı mı görüyorsun adamı?!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)-
Ruh sağlığı bozulmuş insanların sorunlarını çözmezsek bu sorunlarla çok
karşılaşırız.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Başkalarını da herhalde yapsın diye söylüyorsun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Kesinlikle… Kesinlikle… Nefretle kınıyorum.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Tahrik var, tahrik!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Bunun tasvip edilecek yanı yok. Faruk Çelik kardeşimize de acil şifa
diliyorum. Allah'tan şifa diliyorum gerçekten.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Sen bu şekilde konuşamazsın!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Ancak, ricalarımıza lütfen karşılık verin, bu soruna çözüm bulalım değerli
arkadaşlar. Bir sorun varsa, bu soruna çözüm bulmalıyız.
Yine, üç yıldan bu yana,
dedik ki, muhtarlarımız Bağ-Kurla karşı karşıya. Aldıkları maaş, primlerini
ödemeye yetmiyor.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Yüzde 100 zam yaptık… Yüzde 100 zam yaptık…
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Çoğu Bağ-Kura borçlu. Bağ-Kura borçlu olunca, sağlık sigortasından
faydalanamıyorlar, doktora gidemiyorlar. O zaman ne oluyor; "yeşilkart
alın" diyeceksiniz, yeşilkart da alamıyorlar. Çünkü Bağ-Kurla ilişiği olunca,
bu insanlara yeşilkart da verilmiyor. Ancak, dedik ki, bu insanlar bir yerde
devlet memuru gibi çalışıyorlar, devletin görevlisidirler. Devlet, diğer
memurlarının nasıl ki sosyal sigorta primini, Emekli Sandığı primini kendi karşılıyorsa
devlet, muhtarlarımızın da primlerini
karşılamak durumunda.
Yine, geçenlerde, bu
kürsüde Sayın İçişleri Bakanı korucularla ilgili, onların sosyal güvenliklerini
düzenleyeceğini söyledi. Ancak, ben o zaman Sayın Bakan, tarih verebiliyor
musunuz, bunu ne zaman düzenleyeceksiniz dedim. Ancak, aradan bu kadar zaman
geçti, hiçbir gelişme yok. Tasarıyı göremiyoruz, tasarı nerede kaldı? Çünkü
korucular soruyorlar: "Nerede bizim sosyal güvenliğimiz" diyorlar.
Devlet yirmi yıldır sosyal güvenlik sisteminden uzak eleman çalıştırıyor. Bu, devletimize
yakışmıyor.
Değerli arkadaşlar, hangi
konuya el atsak, elimizde kalıyor. Bu nedenle, bu sorunlara el atalım. Bir
zamanlar bir lider "ben zengini severim" diyordu. Zengini sevmek
kolaydır. Önemli olan yoksulu sevmek…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, önemli olan yoksulu sevmek, işsizi sevmek, sorunu olan
insanları sevmek; o sorunlara çözüm bulmak. Bu amaçla geldiniz. "Ülkenin
sorunlarına çözüm bulacağız" dediniz "yoksulluğu, yolsuzluğu
önleyeceğiz" dediniz. Ancak, bunlardan bir sonuç alamadık.
Bu yasa tasarısı,
eksikliklerine rağmen olumlu bulduğum bir tasarıdır. Bu düşüncelerle, Yüce
Heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıç.
Şahsı adına, Abdullah
Erdem Cantimur, Kütahya Milletvekili.
Buyurun Sayın Cantimur.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1076 sıra sayılı
kanun tasarısının 11 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum;
Yüce Heyeti de saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, iki
günden beri bu tasarıyı görüşüyoruz. Gerek AK Parti Grubu adına konuşan
arkadaşlarımız gerekse muhalefet grupları adına konuşan arkadaşlarımız
tasarıyla ilgili birçok değerlendirme yaptılar. Ben, ana hatlarıyla,
vatandaşlarımızın lehine olan bu tasarıyla neler getirdiğimizi kısaca sizlere
ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
tasarının en önemli maddelerinden bir tanesi emeklilerimizin vergi iadesi
uygulamasıyla ilgili ödemelerinin yerine eködemenin getirilmesidir.
Dolayısıyla, emekli olan 7 298 000 emeklimiz bundan sonra fiş biriktirmeyecek,
vergi iade zarfı doldurmayacak, bunu bankaya gidip vermeyecek, her ay maaşıyla
kendisine ödenecektir ve bu tasarıyla emeklilerimize 315 trilyon daha fazla
eködeme yapılmış olacaktır. Yine, bu tasarıyla emeklilerimizin maaşlarına
enflasyon üzerinde bir artış sağlanmıştır.
Bakın değerli
kardeşlerim, üç yıllık süre içerisinde, 3 Kasımdan itibaren emeklilerimize
verilen zam, cumhuriyet tarihimizde, enflasyon üzerinde yapılan en büyük
zamdır. İnşallah, bundan sonraki dönemlerde, emeklimize daha da kaynak aktarmak
için, hükümetimizin elinden geleni gayreti göstereceği bilinmelidir.
Diğer taraftan, yine, bu
tasarıyla, SSK'daki idarî para cezalarının nakit ödenmesi halinde yüzde
25'inden vazgeçilmesi hükmü getirilmiştir; bu da, gerçekten, önemli bir
uygulamadır.
Değerli arkadaşlar,
tasarının, dünden beri yapılan konuşmalarda gündeme gelmeyen diğer bir maddesi
ise, isteğe bağlı sigortalı olarak prim ödeyip emekli olan; ancak, emekli
olduktan sonra sağlık hizmetlerinden yararlanmayan emeklilerimize getirdiğimiz
yeni uygulamadır. Hepinizin bildiği gibi, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununda iki tür
sigortalılık söz konusudur. Bunlardan bir tanesi, zorunlu sigortalılık; diğeri,
isteğe bağlı sigortalılıktır. Şu andaki mevcut düzenlemede, isteğe bağlı
sigorta primi ödemek suretiyle emekli olanlar, emekli olduktan sonra, sağlık
hizmetlerinden istifade edememektedir. Bu getirdiğimiz uygulamayla, isteğe
bağlı sigorta primi ödemek suretiyle emekli olan emeklilerimizin de sağlık
hizmetlerinden istifade etme hakları verilmiş olmaktadır. Bu uygulamadan
yaklaşık 210 000 sigortalımız istifade edecektir.
Ben, bu tasarının hayırlı
olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Cantimur,
teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım.
Buyurun:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 11 inci maddesine (a) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bendin
eklenmesini ve mevcut (b) bendinin (c) olarak teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Eyüp Fatsa Ünal
Kacır Hamza Albayrak
Ordu İstanbul Amasya
Agâh Kafkas Zülfü
Demirbağ
Çorum Elazığ
"b) 10 uncu maddenin
(a) fıkrası 1.1.2006 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,"
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Teknik bir
düzenlemedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
istikametinde 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Çorum Milletvekili Feridun
Ayvazoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
1076 sıra sayılı, tüm emeklileri ilgilendiren yasa tasarısının 12 nci
maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, görüşeceğimiz
madde yürütme maddesi. Elbette, bir tasarının yasalaşmadan önceki son maddesi.
Böyle bir tasarının
görüşülmesi sırasında, özellikle, son bir haftalık süre içerisinde dünyaya
damgasını vuran ve bizleri yakinen ilgilendiren dört önemli üzücü olayı anmadan
geçemeyeceğiz.
Bunlardan bir tanesi,
maalesef, Danimarka'da yayınlanan bir gazetede, bizlerin, İslam âleminin
Peygamberine karşı yapılan küçültücü davranışın, bütün İslam âlemini, yakinen,
yürekten üzdüğünü ifade etmek istiyorum.
Yine, bir diğer üzücü
olay, elbette, bizlere yakışmayan, İslamlığın hoşgörüsüne yakışmayan bir
şekilde, bir din adamının, rahibin, yine, bir Türk vatandaşı tarafından
öldürülmesi.
Diğer bir üzücü olayımız
da, birlikte görev yaptığımız arkadaşımız, aynı çatı altında görev yaptığımız,
Bursa Milletvekili arkadaşımız Faruk Çelik'in silahlı saldırı sonucu
yaralanması.
Diğer bir üzücü olayımız
da, hepimizin duyduğu ve bildiği gibi, Roma'da meydana gelen trafik kazasında
12 Türk vatandaşımızın ölmesi.
Tabiî…
BAŞKAN - Sayın Ayvazoğlu,
bir 10 saniyenizi rica edebilir miyim.
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
D) Çeşİtlİ İşler
1.- Genel
Kurulu ziyaret eden Azerbaycan Millî Meclis Başkanı Oktay Asadov ve
beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç'ın
resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Azerbaycan Millî Meclis
Başkanı Sayın Oktay Asadov ve beraberindeki heyet şu anda Meclisimizi teşrif
etmiş bulunuyorlar.
Kendilerine, Yüce
Meclisimiz adına "hoş geldiniz" diyorum. (Alkışlar)
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- T.C. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve
Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ek Ödeme Yapılması ile Sosyal
Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ödenen Gelir
ve Aylıklarda 2006 Yılında Yapılacak Artışlar ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1165) (S. Sayısı: 1076)
(Devam)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ayvazoğlu.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Biz de kendilerine hoş geldiniz diyoruz.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten, bu olayların ilkinde, bizleri çok yakın üzen, yaralayan ve içinde
bulunduğumuz muharrem ayında, Peygamber Efendimizin ehlibeytinin şehit edilmiş
olduğu bir aya böyle bir saldırının, Peygamberimize saldırının, bizlere ne
derece üzüntü verdiği gerçeğini belirtmek istiyorum; çünkü, asırlar önce
yapılan bu şiddetin, bu katliamın, daha sonra, bizim toplumumuz tarafından
hiçbir şekilde kabul edilemeyecek bir biçimde, şiddete karşı şiddeti tasvip
etmediğimizi de, her vesileyle, biz, cumhuriyetin ilanından bugüne kadar, hep
savunageldik, savunmaya da devam edeceğiz. O nedenle, biz, bu olayların,
özgürlüğün sınırsız olmadığını, özgürlüğün bir başkasının özgürlüğünün sınırlarının
başladığı yerde bittiği noktasından hareketle, Danimarka'daki düşünce ve ifade
özgürlüğünün, bu şekilde, sonsuz olmamasını ve onların savunmasını haklı
gösterebilecek hiçbir savunmanın olamayacağını da belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
elbette, şu anda görüşmekte olduğumuz ve biraz sonra, inanıyoruz ki,
yasalaşacak olan tasarıda, milyonlarca sayıyı bulan emeklilerimizi ilgilendiren
bir kanun tasarısıyla karşı karşıyayız. Bu kanun tasarısı, bütün kanunlarda
olduğu gibi, kaynağını Anayasamızdan alan bir kanundur. Özellikle Anayasamızın
Başlangıç Bölümünün altıncı fıkrası çok önemli bir hüküm ifade etmektedir. Her
Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal
adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde
onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak
ve yetkisine doğuştan sahip olduğu şeklinde hüküm altına alındıktan sonra,
hemen devamındaki maddelerde, 48 inci maddede, yine, çalışma ve sözleşme
hürriyetinin her vatandaşın hakkı olduğunu, hemen yanıbaşında da devlete
verilen bu hakkı korumanın görev olduğunu belirtiyor ve yine, 60 ıncı maddeyle
de sosyal güvenlik hakkından bahsetmek suretiyle "Herkes, sosyal güvenlik
hakkına sahiptir" dedikten sonra, devlete bir görev daha veriyor
"Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı
kurar" şeklinde de amir hüküm getirmektedir; yani, Anayasamızda sosyal
devlet anlayışı ile şu anda görüşmekte olduğumuz yasanın gerçekten
içeriklerinin aynı olup olmadığı, birbirine uyum sağlayıp sağlamadığı
noktasında şu ana kadar yapılan tartışmalardan da anlıyoruz ki, elbette,
yapılan tasarı ve kanunların, tam manasıyla ihtiyaca cevap veremediği de,
gerçek olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü, yapılan eleştirilerde, tabiî ki,
emeklilerimizin vermiş olduğu ve her gün, her ay doldurması gereken bu emekli
fişlerinin, vergi iadesi adı altında, gözlük takarak, gece gündüz, tek tek o
fişleri "aman ha aman, bir yanlış yapmayalım" diye doldurmasından
kurtulması olumlu bir adımdır; ancak, yanı başında, devletimiz, bir eliyle
verdiğini diğer eliyle alıyormuş gibi, yüzde 5 oranındaki imkânı yüzde 4'e
düşürmek suretiyle emeklinin elinden yüzde 1 oranında bir geri alım yapıyor.
Bunun, gerçekten, sosyal devlet anlayışının inandırıcılığı bakımından ne derece
geçerli olup olmadığını da, yine, emeklilerimiz, kendileri yaşamlarında
hissedeceklerdir.
Yine aynı emeklilerimiz,
biliyoruz ki, onurlu bir hayat sürdürmek için onurluca o kuyruklarda beklerken,
bir kuruş, iki kuruş fazla alabilmek için, gecesini gündüzüne katarak, bu
şekilde vermiş olduğu emeğinden devletin böylece kısmasının da ne derece hak ve
adalete uygun olduğunu, yine, emeklilerimiz takdir edeceklerdir.
Yine, Türkiye'de bir
sorun vardır değerli arkadaşlarım. Bu sorunun başında da, emeklilerimizin, bu
emeklilerimiz içerisindeki görev yapan muhtarlarımızın da, aynı şekilde, almış
oldukları maaşları ve diğer emekliler arasındaki maaşlar arasında bir uyumsuzluğun
ve uçurumun olmasıdır. Bu ayrı bir sorundur. Bu uçurumun giderilebilmesi için
de, şu andaki iktidardan ve sosyal devlet anlayışını her zaman dile getirmekten
dolayı da kendisine görev saydığını kabul eden İktidardan, bunu, emeklilerimiz
de beklemektedir, bizler de beklemekteyiz.
Değerli arkadaşlarım,
elbette, bizler, burada, bu tasarıların görüşülmesi halinde, tasarının getirmiş
olduğu iyilikleri, emeklilere verdiği olanakları inkâr edecek durumda değiliz.
Az önce, bir arkadaşımız da ifade ettiler, özellikle, isteğe bağlı
sigortalılar, sigortalılıklarını yerine getirdikleri sürece, primlerini
ödedikleri sürece, emekli olduktan sonra sağlık hizmetlerinden faydalanamamış
olmaları, büyük bir eksiklikti. Gerçekten, bu eksikliğin, bu tasarıyla
giderilmiş olması, bu emekli kesimini memnun edecek olan bir hükümdür, hüküm
getirmektedir. Bundan dolayı da, emekli vatandaşlarımız, biraz olsun rahat
nefes alacaklardır, ufak bir hastalıklarında gidebilecekleri sağlık kuruluşlarından,
sigorta adına bu hizmeti görebileceklerdir.
Değerli arkadaşlarım,
elbette, sosyal güvenliğin ülkemizde ne derece önem taşıdığını hepimiz
bilmekteyiz ve şu anda, 8 000 000'a yakın emekli vatandaşımızın böyle bir
tasarıyı çok yakinen takip ettiğinin de bilinci içerisindeyiz; ama, biz,
biliyoruz ve inanıyoruz ki, bugün, bu tasarıyla, emeklilerimizin tüm
sorunlarının çözülmediğini, çözülemeyeceğini bilmeliyiz. Yok, eğer, böyle bir
tasarıyla, bütün emeklilerin sorunlarını çözüyoruz, çözdük diye kendi kendimizi
aldatırsak, emekli vatandaşlarımıza karşı, yerine getireceğimiz o görevleri
görmezlikten geliriz ve burada noktalamış oluruz. Bundan sonra da, sanki,
emekliler, artık, bu tasarılarla kendi hallerinde, kendi başlarına, huzur
içerisinde, onurlu bir hayatı sürdüreceklerdir diye kendi kendimizi de aldatmış
oluruz.
Gerek Anayasamızda
gerekse emeklilerle ilgili Bağ-Kur Yasasında, SSK'yla ilgili yasalarımızda ve
tarımda çalışan sigortalılarla ilgili yasalarımızda bu konular yeterince ele
alınmış kabul edilebilir; ama, görüyoruz ki, bunların, zaman geçtikçe daha da
eksikleri olduğunu ortaya çıkartan bir sürü uygulamalarla karşı karşıya
kalıyoruz. Bu uygulamaların başında da, yine, bu sıkıntıları yaşayan
emeklilerimiz olmaktadır. O doğrultuda olmak üzere, çıkartılacak olan bu tasarının,
emeklilerimize iyilikler getirmesi, bizlerin de Cumhuriyet Halk Partisi olarak
en büyük dileğidir; ama, hiçbir zaman, bir tasarıyla bu sorunların çözüleceğini
de kabul etmeyelim, kendi kendimizi de bu noktada ikna etmeye çalışmayalım.
Olabilecek bütün iyi
çalışmaların, Cumhuriyet Halk Partisi olarak yanında olduğumuzu ifade ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ayvazoğlu.
Şahsı adına, Kütahya
Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1076 sıra sayılı
kanun tasarısının sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Bu tasarının
hazırlanmasında katkı sağlayan Değerli Bakanımıza, Sosyal Güvenlik Kurumu
değerli çalışanlarına ve bu tasarının kanunlaşması esnasında katkı sağlayan
Yüce Heyetinize çok teşekkür ediyor, tasarımızın hayırlı olmasını dileyerek
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Cantimur.
Sayın milletvekilleri, 12
nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümünün
oylanmasından önce oyunun rengini belirtmek üzere, Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan.
Sayın Kandoğan, buyurun.
Sayın Kandoğan'ın söz
talebi, aleyhtedir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Ancak
86 ncı maddeye göre söz hakkı bulabildim; o nedenle, bu kanunla ilgili
görüşlerimizi, maalesef, ifade etme imkânı bulamadık.
Ancak, ben, bundan önce
biraz önce Sayın Mehmet Ali Şahin Bakanımızın burada yapmış olduğu açıklamayla
ilgili bir cümle söylemek istiyorum: Ben, FIFA'dan çıkan kararla ilgili olarak,
hükümetin, Avrupa'da, dünyada bir lobi faaliyeti yapması gerektiğini
söylemiştim. AK Parti olarak böyle bir faaliyet içerisinde olmalarını değil,
Türkiye'yi temsilen, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Hükümeti olarak, böyle bir
konuda lobi faaliyetinde bulunmaları
gerektiğini söylemiştim. Sayın Bakan da böyle bir faaliyet içerisinde
olmadıklarını ifade etti ve bundan da büyük bir üzüntü duyduğumu ifade etmek
istiyorum.
Bugünkü gündemle ilgili
olarak, Sayın Anadol da, gündemde herhangi bir değişiklik olmadığını ifade
ettiler. Ben, dünkü, Adalet ve Kalkınma Partisinin dağıtmış olduğu gündemle
ilgili programı ve bugünkü programı Sayın Anadol'a takdim edeceğim; orada,
nasıl, bugün görüşülmemesi gereken iki kanunun daha ön sıralara geldiğini Sayın
Kemal Anadol da rahatlıkla görebilecek.
Değerli milletvekilleri,
toplumumuzun çok büyük bir kesimini ilgilendiren bir kanunu görüştük. Bu
kanunla ilgili olarak, iktidar ve muhalefet partisi milletvekilleri görüşlerini
açıkladılar. Gönül, bu kanun tasarısının emeklilerimizin daha lehine olabilecek
bir şekilde çıkmasını arzu ederdi, hep beraber arzu ederdik; ancak, hep
söylenen şu: "Enflasyon oranının üzerinde maaşlarına zam yaptık."
Şimdi, ben, bir iddiada bulunmak istiyorum. Biliyorsunuz, enflasyonla ilgili
endeksteki maddelerin büyük çoğunluğu değiştirildi. Eğer, o değiştirilmemiş
olsaydı, eski endeks içerisindeki maddelerle enflasyon oranı hesaplanmış
olsaydı, 2005 yılı yılsonu enflasyonu yaklaşık yüzde 11 civarında olacaktı.
Ancak, o değişiklikten dolayı, enflasyon oranı Türkiye'de yüzde 8'ler
seviyesinde olmuştur; yani, endeksteki o maddelerin değiştirilmesiyle,
enflasyon oranı, Türkiye'de, yüzde 3 gibi çok önemli bir oranda, sunî olarak
düşürüldüğü gözden uzak tutulmamalıdır. Siz, yüzde 8 enflasyon oranını hesaplar
ve emeklilere yüzde 3, yüzde 3 zam verdiğinizi ifade ederseniz, bunun,
emeklilerin hiçbir derdine çare olmadığını emeklilerimiz yüksek sesle haykırır.
Bakınız, Devlet
İstatistik Enstitüsünün rakamları -şimdi Türkiye İstatistik Kurumu- hane halkı
bütçe anketi: Yoksulların genel nüfusa oranı 2002'de yüzde 26,96'dan 2003
sonunda yüzde 28,12'ye çıkmış. Bu, resmî rakam. Eğer Türkiye'de her şey iyi
gidiyorsa yoksulların oranı niçin Türkiye genelinde oransal olarak artmaktadır
ve yine ocak-kasım ayları içerisinde sadece kiralardaki artış -dikkatinizi
çekmek istiyorum değerli milletvekilleri- yüzde 19,3. Onbir ayda, 2005 yılında,
Türkiye'de kiralardaki artış yüzde 19,3. O, 7 000 000, bahsetmiş olduğunuz SSK
ve Bağ-Kur emeklilerinin belki yüzde 60'ı, 70'i kirada oturan vatandaşlarımız.
Sadece onbir ayda kiradaki artış yüzde 19,3 olursa, sizin vermiş olduğunuz
yüzde 3 + yüzde 3 zammın onların dertlerine bir deva olmayacağı çok açık bir
şekilde ortadadır.
Bakınız, kasım ayında
-yine resmî rakamlardır okumak istiyorum- manto fiyatı yüzde 14,8 artmış, palto
fiyatı yüzde 9,9 artmış, erkek botu yüzde 6,72 artmış, bayan çizmesi yüzde 6,42
artmış. Sadece kasım ayında, emeklilerimiz, dullarımızın, yetimlerimizin,
sadece bir ay içerisinde zaruri olarak almak istedikleri ve mutlaka kullanması
gereken ürünlerin fiyat artışlarının nerelerde olduğunu gördükten sonra, yüzde
3 + yüzde 3'ün ne kadar anlamsız olduğu çok açık ve net bir şekilde ortaya
çıkar.
Bakınız, yine Türkiye
İstatistik Kurumu rakamlarını veriyorum: Reel ücretlerin gerilemesiyle ücretli
ve maaşlı kesimde -bunun altını çizmek istiyorum- yoksulluk oranı yüzde
13,64'ten yüzde 15,28'e çıkmış. Bunlar resmî rakamlar. Maaşlı ve ücretli
kesimde yoksulluk oranı artıyor değerli milletvekilleri. Yani, bütün rakamlar
gösteriyor ki, bahsedilenin dışında, farklı olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Şimdi ucuzluk var; yüzde 70 ucuzladı…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Türkiye'deki büyük kesimlerin ne kadar ciddî manada sıkıntı içerisinde
oldukları ortaya çıkıyor. En üst yüzde 20 gelir grubu ile en alt yüzde 20 gelir
grubu arasındaki makas açılıyor. Eğer, alt gelir gruplarının durumu
iyileşiyorsa, bu makas niye açılıyor?! Bu da resmî rakamlardır. En üst yüzde
45,4'ten yüzde 47,6'ya çıkmış, en alt yüzde 20 6,5'ten 6,3'e inmiş. Bütün
rakamlar gösteriyor ki, maalesef, dargelirli kesimlerin, yoksul kesimlerin
hayat standartları son derece düşmektedir.
Bir rakam daha vermek
istiyorum -bunlar da resmî rakamlardır- Türkiye'de et tüketimi, aylık, kişi
başına 0,9 kilogramdan 0,6 kilograma düşmüştür; ama, ekmek tüketimi, 4,9'dan
5,4'e çıkmıştır aylık kilogram olarak. Bu da gösteriyor ki, vatandaşlarımızın
büyük kesimi, ekmeği katık yapar hale gelmiştir. Bu söylediklerimin hepsi resmî
rakamlar değerli milletvekilleri.
O bakımdan, büyük bir
fırsatı kaçırdık. Bu kanun görüşülürken birçok önerge verildi; bu artış oranlarının biraz daha
yükseltilmesi söylendi; ancak, maalesef, bunların hiçbirisi kabul görmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen, son cümlenizi alayım.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Emekli ve SSK'lılarla ilgili olarak yapılan bu düzenlemelerin, maalesef,
yeterli olmadığı inancındayım, onların dertlerine deva olmadığı inancındayım ve
büyük bir fırsatı da kaçırdığımız inancındayım.
Bu duygularla, Yüce
Heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime, 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:17.24
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.45
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Ahmet Gökhan
SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
4 üncü sırada yer alan,
Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK
ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve
Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda
Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/981) (S. Sayısı: 848)
(x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 848 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü, AK Parti
Grubu adına Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu, Anavatan Grubu adına
Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu.
Şahısları adına, Mehmet
Eraslan, Mehmet Kesimoğlu, İbrahim Özdoğan.
İlk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü.
Buyurun Sayın Ülkü.
CHP GRUBU ADINA HAKKI
ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 848 sıra sayılı Emniyet Genel
Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç ve Malzemenin Satış, Hibe ve Hurda Durum ve
İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bu tasarının amacı, her ne kadar Emniyete ait araç, gereç ve
mühimmatı ihaleyle elden çıkararak Emniyet Genel Müdürlüğüne kaynak yaratmak
gibi görünse de, asıl önemli tarafı, 2001 yılında çıkarılan 4645 sayılı
yasadaki Emniyet Genel Müdürlüğünün hizmet satışı düzenlemesi kapsamının ucu
açık bir şekilde genişletilmesidir. 2001 yılında çıkarılan bu yasada belirlenen
ve şahıslar da dahil olmak üzere, özel sektöre satışı öngörülen hizmet tanımına,
bu tasarıyla birlikte, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından üretilen eğitim,
bilgi, belge, teknik inceleme ve analiz, tesis, bakım, onarım, modernizasyon,
sağlık, test, bilişim ve yazılım, veriler ve sorgulamalar, basım, yayım, çekim,
montaj, seslendirme, spikerlik, tercüme, güvenlik tertibatı, danışmanlık,
havacılık ve benzeri hizmetler de eklenmiştir. Yani, mesele, hükümetin özenle
öne çıkarmaya çalıştığı gibi, hurdaya çıkan ya da kullanılmayan malzemenin
satışı değildir; mesele, emniyetin ürettiği bilgi, belge, yazılım ve bilişim
ile veriler ve sorgulamalar da dahil olmak üzere, ülke güvenliğimiz açısından
çok büyük önem arz eden kimi birikim ve hizmetlerin de özel sektöre rahatça
sunulabilecek olmasıdır. Asıl büyük
değişiklik bu hizmet tanımındadır;
fakat, tasarının ne
(x) 848 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
genel gerekçesinde ne de
madde gerekçelerinde, sanki bu hizmet tanımında ciddî bir değişiklik yokmuş
gibi, kapsam genişletilmiyormuş gibi, hiç söz edilmiyor; konu, basit bir hurda
araç satışıymış gibi gösteriliyor.
Değerli arkadaşlar, şu
anda yürürlükte olan kamudaki hizmet tanımı, sadece araç, gereç, silah, makine
ve teçhizatın kullanımına dair her türlü eğitimi vermek, teknik bilgi ve
müşavirlik desteğini, sayılan bu donanımlar ile Emniyet Genel Müdürlüğüne ait
bina, arazi ve tesislerden istifade ettirmekle sınırlıdır. Nitekim, bu
kapsamda, Emniyet Genel Müdürlüğü, kriminal laboratuvarlarını, atış
poligonlarını, helikopterlerini belli dönemlerde kullanıma açmış ve önemli gelirler
de sağlamıştır. Bunlar, Emniyetin Genel Müdürlüğüne kaynak yaratan akılcı ve
benimsediğimiz uygulamalar da olmuştur; fakat, getirilmek istenen düzenlemede,
bu hizmet tanımı içine, bilgi, belge, yazılım, sorgulamalar ve benzeri hizmetler
de eklenmek isteniyor şu anda. Özellikle tasarıdaki hizmet tanımının sonunda
"ve benzeri hizmetler" diyerek, tehlikeli bir belirsizlik yaratılmış
durumda.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; komisyon görüşmelerinde, tasarıya muhalefet şerhimizi koyarken şunu
belirttik: Güvenlik ve savunmayı ilgilendiren konularda, MİT ve Millî Savunma
Bakanlığı gibi kurumların da görüşü ve onayı alınmalıdır dedik. AKP'li
arkadaşlarımız ve hükümet temsilcileri "zaten, hangi malzemenin ve
hizmetlerin satışa çıkarılacağını, kurulacak komisyonlar belirleyecek"
diyerek yanıt verdiler. Nitekim, bu tasarının 3 üncü maddesinde de bu
komisyonların yapısı düzenleniyor.
Şimdi, şunu da özellikle
belirteyim ki, AKP İktidarında, hukuksal açıdan çok sakat bir yasa yapma
anlayışı ortaya çıkmış durumda. Kanunla düzenlemek istedikleri bir konuyla
ilgili en can alıcı noktaları, tutup, yönetmeliklere ve işte, buradaki gibi,
komisyonlara bırakıyorlar ve böylece konu, yasama organının kontrolünden
çıkıyor. Oysa, bu gibi hususların, ayrıntılı olarak, kanun içinde madde madde
düzenlenmesi gerekiyor; hele ki, ülke güvenliği açısından böylesine önemli bir
konuda.
Tasarının 3 üncü
maddesinde "konusunda uzman olan en az iki kişinin yer alacağı beş kişiden
müteşekkil teknik komisyonlar oluşturulur, gerektiğinde diğer kurum ve
kuruluşlardan temsilci alınır" deniliyor. Kullanılan ifadelerin belirsizliğine
bakar mısınız!.. "Konusunda uzman, gerektiğinde ve benzeri" gibi
ifadeler var. Bu tür anlaşılmaz ifadelerle, ülke güvenliğimiz açısından
böylesine önemli bir yasa yapılabilir mi?! Zaten, satışa sunulabilecek
araç-gereç ve mühimmatın kapsamını genişletiyorsunuz; hadi, diyelim ki, içinde
bulunduğumuz dönemde, isteyen istediği yerden, her türlü, silah, mühimmat ve
araç-gereç temin edebiliyor. Peki, arkadaşlar, tasarıdaki ibareye göre, Emniyet
Genel Müdürlüğü tarafından üretilen, eğitim, bilgi, belge, teknik inceleme,
bilişim, yazılım, veriler ve sorgulamalar, danışmanlık ve benzeri gibi
hizmetler de mi böylesine kolayca satılabilecektir?!.
Arkadaşlar, insanların
güvenliğini, bakanlar, başbakanlar sağlayamazlar elbette, polis teşkilatı da
sağlayamaz. İnsanların güvenliğini, asıl olarak yasalar ve hukuk sağlar. Zaten
insanlar da devletine o nedenle vergi verirler. Bir hukuk devletinin amacı da
tam olarak budur; insanların haklarını ve güvenliğini, hukukun üstünlüğü içinde
korumak. Bu nedenle, yaptığımız kanunlarda, boşlukların ve belirsizliklerin
bulunmasına kesinlikle yer veremeyiz, vermemeliyiz. O nedenle, böylesine önemli
bir konudaki düzenlemenin hukuka ve kamu yararına uygun olmasını, ancak kanun
maddelerinin açık, ayrıntılı ve net olmasıyla sağlayabiliriz. Bu araç ve gereç
ile hizmetlerin kimlere, hangi nitelikleri taşıyan kişi ve kuruluşlara
satılabileceği de açık bir şekilde
düzenlenmelidir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; yasanın bütünü üzerindeki genel olarak düşüncelerimi belirttikten
sonra, ayrıca, son yıllarda, suç olaylarında herhangi bir azalmanın olmadığını,
aksine, bir çeşitlilik ve sayısal artış olduğunu gözlemlediğimizi özellikle
belirtmek istiyorum. Bakın, Emniyet Genel Müdürlüğünün açıkladığı rakamlara
göre, 2005 yılında, suç olaylarındaki artış, önceki yıla göre yüzde 38, trafik
kazalarında yüzde 15, terör olaylarında ise yaklaşık yüzde 11 olmuş. Polisin sorumlu
olduğu bölgelerde, 2004 yılında 353 578 asayiş olayı meydana gelmiş, bunların
sadece yüzde 63'ü aydınlatılabilmiş. 2005 yılında, yüzde 38'lik bir artışla 487
762 suç işlenmiş; fakat, Emniyetimiz, bunların sadece yüzde 55'ini
aydınlatabilmiştir. Görüldüğü gibi, suç olayları her geçen gün artıyor,
polisimizin bunları aydınlatma oranı ise gittikçe düşüyor.
Öte yandan -önemli olduğu
için anlatmak durumunda olduğumu zannediyorum- son günlerde yaşanan olaylar,
Trabzon İlimizi tam bir suç kenti haline getirmiştir. Trabzon'da, her gün
silahlar konuşuyor, linç girişimleri oluyor, mafya tetikçileri kentte cirit
atıyor; fakat, bu olayların da bir türlü önüne geçilemiyor.
4422 Sayılı Yasada, çıkar
amaçlı suç örgütü olarak 45 tane suç sayılmış. Bunlardan, bugün, Türkiye'de,
birinci sırada akaryakıt var, ikinci sırada Tekel var, üçüncü sırada da
elektronik malzeme kaçakçılığı var. Bunları sıralayabiliriz; ama, bu üçü,
herhalde, hepimize belli ipuçları veriyor. Üstelik de bunu ben söylemiyorum,
Hanefi Avcı söylüyor ve bunu söyler söylemez de görev yeri değiştiriliyor.
Türkiye'de, yılda 2,5
milyar dolarlık akaryakıt kaçakçılığı yapılıyor; ele geçirilen kaçak miktarı
ise, sadece 15 000 000 Yeni Türk Lirası kadar. Tonlarca eroin kaçakçılığı
yapılıyor. Hükümetin yanlış uygulamaları yüzünden içki ve sigara kaçakçılığı da
büyük bir sektöre dönüşüyor; ancak, alınan önlemler yetersiz.
Bir başka önemli konu,
kaçakçılık ve organize suçlarla mücadele konusunda eğitim gören uzmanlaşmış
elemanlar, tam görevlerini yapmaya başlarlarken, görünmeyen eller, derhal,
orada bulunan personeli başka birimlere dağıtıyor. Hatta, bir defasında buna
dayanamayan Sayın Emniyet Genel Müdürü, konusunda yeterli eğitim almış, uzman
ve deneyimli personelin, kamu otoritesi açısından, birimlerinin dışında başka
bir yere gönderilmemesini ve buna göre hareket edilmesini 81 il emniyet
müdürüne yazmak zorunda kalmıştır. Bu da, Emniyetin içinde bulunduğu durumu
gösteren farklı bir başka örnektir.
Bir başka konu da, Adlî
Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünden bir yetkilinin açıklamasıdır. Bu
açıklamaya göre, Türkiye'de mafya gruplarının 23 000 dolaylarında silahlı adamı
var; yani, neredeyse Türkiye'deki orta
ölçekli birçok ilçe büyüklüğünde. Deyim yerindeyse bir ordu kurulmuş, adı mafya
ordusu. Türkiye'de, 150 ayrı çete grubu faaliyette bulunuyor. Bunların döviz
büroları bile var. Bürokrasiyle içli dışlılar ve tabiî, bu çete mensuplarının
yüzde 80'i, tahmin edeceğiniz gibi, ilkokul mezunu. Otoparklar haraca bağlanmış
durumda. Kimi ihale işlerini takip ediyor, kimileri başkalarının mallarına
zorla el koyuyor. Bölgelere göre de isimler almış bunlar; Sakaryalılar,
Karadenizliler, Egeliler, Adanalılar, Güneydoğulular, İç Anadolulular,
İstanbulllular gibi.
Polisin içi nasıl peki;
polis görev yapmaya çalışıyor; ama, içinde de birtakım olumsuzluklar var. Biz,
burada, zaman zaman polisin özlük haklarını savunuyoruz; biraz sonra onu da
gündeme getireceğim. Polisin içi, bu ülkede kaçakçılara ve cinayet şebekesine
pasaport veren emniyet mensuplarının olduğunu da gösterdiği için üzüntü verici.
Bazıları da tarikatlarla ilişkili; hatta, Amerika'daki vaize kadar uzanıyor bu
tarikat ilişkileri.
Sahi, Beyaz Enerji
Operasyonunu kimler yapmıştı?! Sizler için büyük şok olmuştu; yani, AKP
İktidarı için. İktidar Partisinin sayın yöneticileri şaşırmışlardı ve olan da
astlara olmuştu, bazı devlet memurlarına olmuştu. Çeşitlilikleri isterseniz
anlatmaya devam edelim biraz daha.
Yatağan'da bir termik
santral var, kömürle çalışıyor. Arıtma tesisi olmadığı için, orada vatandaşlar
zehir solumaktalar. Zaten, yeterince de çevre katliamı var.
Bir de "Kül
Operasyonu" başlatıldı Organize Suçlar ve Kaçakçılık Daire Başkanlığı
tarafından. Kömürün yakılması sonucu oluşan atık kül, özel bir firmaya, ucuz
olarak satılıyor; içinde uranyum, kurşun, bizmut gibi radyoaktif maddeler olan
küller, çimentoyla karıştırılıp, Çine Barajı inşaatında kullanılıyor. Santral
müdürü "külleri taşeronlar sattı" diyor kendisine sorulunca. Muğla
Ziraat Odası Başkanı "bu baraj suyu, bölgedeki tarımı bitirir" diyor,
"ürünleri de insan sağlığı için son derece tehlikelidir" diyor; ama,
birilerinin cebine 15 000 000 YTL giriyor. Çık çıkabilirsen işin içinden.
Bir başka örnek de,
Ankara'da, İstanbul'da, Kocaeli'nde, Urfa'da, Aydın'da, Balıkesir'de ve
Tekirdağ'da eşzamanlı bir operasyonla ortaya çıkarılan sahte akaryakıt üretimi;
üstelik, Petrol İşleri Genel Müdürlüğünden bir şube müdürünün de içinde
bulunduğu 25 kişilik bir grubun, aynı konu hakkında defalarca işlem yapılmasına
rağmen. Hani, bazı istasyonlarda görürsünüz ya "burada ucuz mazot
var" diye yazar; işte, kimya sanayiinde kullanılan solvent ve türevlerinin
ithaliyle sağlanıyor bu tür ucuz ve sahte akaryakıt imalatı. Oysa, bunu önlemek
çok kolay. Türkiye'nin yılda 120 000 ton solvente ihtiyacı var, Türkiye yılda
250 000 ton solvent ithal ediyor. Buradan belli ki, bunlar akaryakıt
kaçakçılığında ve temiz olmayan akaryakıtta kullanılıyor.
Tabiî, burası, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, en yüce Meclis; ağlama duvarı değil, ağlama yeri de
değil, sadece şikâyetlerin dile getirildiği bir yer de değil. Biz, muhalefet
olarak, denetleme görevini alabildiğine yapmaya çalışıyoruz, denetliyoruz; ama,
siz, ne yazık ki, pembe gözlüklerle, her şeyin güzel olduğunu söylüyorsunuz.
Gaspın, soygunun, vurgunun, hırsızlığın temel nedenlerinin yoksulluk olduğunu
görmezlikten geliyorsunuz. Bu durum, insanları başka önlemler almaya sevk
ediyor; bu da silahlanmayı mubah olmaya, mubah kılmaya başlıyor. O zamanlar da
yeni bir organize suç örgütü çıkıyor ortaya; silah satanlar. Böyle bir toplumsal
görünüm ve suç örgütlerinin sayısının artışı… Sizin zamanınızda arttı Sayın
Bakan. İftar sofraları ve çadırlarıyla sorunları çözeceğinizi zannettiniz.
Şimdi, görülüyor ki, avcı
hikâyeleri gibi hırsız hikâyeleri, fıkraları anlatılmaya başlandı; hırsızların
nasıl temiz soygun yaptığına dair hikâyeler. Bana da birisi geçen gün anlattı,
dedi ki: "Bir eve hırsız girmiş, evin hanımı uyanmış; hırsız, almak
istediklerini almış; evin hanımının kendisini gördüğünü görmüş, evin hanımına
yanaşmış, bir öpücük de kondurarak, 'göstermiş olduğunuz anlayışa çok teşekkür
ediyorum; onun için, ben, size bir şey yapmadan evden çıkıyorum, bundan sonra
da evinize gelmeyeceğim; teşekkürlerimi sunuyorum, saygılarımı sunuyorum' diye
evden ayrılmış." Böylesi bir duruma gelmişse ülke, düşünmek lazım.
Emniyetin asayiş
raporları bile, artık, gerçekleri pek yansıtmamaya başladı. Her emniyet müdürü,
yerini koruyabilmek için, kendi bölgesindeki hırsızlık olaylarını bile,
sıradan, eski dilde vakayi adiyeden sayıp, toplantılarda gündeme getirmemeye
çalışıyorlar ki, bu da çok tehlikelidir. Biliyorsunuz, illerde ve ilçelerde,
her sabah, emniyet ve kaymakamlığın başkanlığında asayiş sorunlarının
konuşulduğu toplantılar yapılır. Bu toplantılarda, gece gasp olmuş, gece
cinayet olmuş, gece hırsızlık olmuş, gece tinerciler birilerini yaralamış;
bunların büyük bir kısmı o günkü emniyet raporlarına ya da kaymakamlığın veya
valiliğin asayiş raporlarına girmiyor. Bunun ne kadar büyük bir tehlike
olduğunu tahmin edebiliyor musunuz.
Bu arada, şunu da
belirtmeden geçemeyeceğim ve çok önemli olduğunu zannediyorum Sayın Bakan.
İzmir'de sekiz gündür emniyet müdürü yok. Emniyet müdürü emekliye ayrıldı ve
İzmir'e emniyet müdürü atanmadı. Emniyet müdürünün sekiz günlük o boşluğu
döneminde İzmir'deki gasp olayları, araba çalma, adam yaralama ve bütün buna
benzer suçlar da belki 5 misli arttı. Kentte hırsızlık var -tüm Türkiye'de
olduğu gibi, tabiî, İzmir'de de var- Ankara'da var, İzmir'de var. Alsancak'ta
gezilemiyor. Okul önlerinde gaspçılar ve tinerciler her gün biraz daha
çoğalıyor. Çocuklar öldürülüyor, bıçaklanıyor. Öğretmenler tehdit altında. Daha
dün Bornova'daki bir müdür yardımcısı, bir başka okuldan gelen öğrenciler
tarafından vuruldu. Ayrıca, 3 öğrenci de çeşitli yerlerinden yaralandı. Her gün
mağazalar soyulmakta, insanlarımız vurulmakta ve sokak ortasında, caddede,
güpegündüz eşyaları gasp edilmektedir. İlçelerde de böyle, kasabalarda da böyle.
Hatta, Çankaya'nın, Ankara'nın merkezi Oran'da da bu böyle.
Peki, bütün bu olumsuz
tablo ortadayken hükümetiniz ne yapıyor?! Şeffaf toplum, saydamlık, hesap
verilebilirlik, dokunulmazlıkların kaldırılmaması, yolsuzlukla mücadele
yasasının çıkarılmaması, siyasî etik yasasının çıkarılmaması konularında
iktidarın sicili zaten bozuk. Geleceğimiz elden gidiyor. Çocuklarımızı suça,
şiddete ve ölüme gönderiyoruz. Hırsızlıkla suçlanan her 100 kişiden 34'ü çocuk.
Her 100 cinayetin 9'unda çocuklar var. Çocuklara ilişkin suç istatistiklerine
uyuşturucu, bali ve tiner kullanan çocukları da ekleyin, Türkiye'ye ne yaptığınıza
bir bakın. Kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanınız yurtlarda ve yuvalarda
yaşanan trajediler için "eh, vallahi, kamu yönetimi temel kanunu çıkmış
olsaydı, bunlar olmazdı" diyor; yani, iktidarın suçu yok. Peki, Hanımefendinin çözümü ne;
buralarda çocuk muhbirler oluşturmayı gündeme getirmek.
Gençlik ve spordan
sorumlu Devlet Bakanımızın derdi de, Futbol Federasyonunun başına istediği
adamı getirmek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ülkü,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - 2
dakika efendim…
Gençlik ve Spor Genel
Müdürümüzün derdi, Kayak ve Kızak Federasyonu seçimlerinde birileri için lobi
faaliyeti yürütmek. Açın internet sitesini, gençlikle ilgili tek satır
bulamazsınız; sanki, gençlik sorumluluk alanında değil ve işte, İçişleri
Bakanlığı da, Türkiye'de her şey güllük gülistanlıkmış gibi, emniyetin ürettiği
hizmetleri, herhangi bir ayırıma gitmeden, satışa çıkarmak derdinde. Belki
bunların bazıları için gerekçeleri vardır; ama, çoğu için aynı gerekçe
söylenemez.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, polisin içinde bulunduğu durumu elbette biliyoruz. Polisin içinde
bulunduğu durumun çok iç açıcı olmadığını da biliyoruz. Polis, 18 saat görev
yapar, yorgun düşer, özlük haklarından yoksundur, sendikası yoktur, toplu iş
sözleşmesi yapamaz, hatta, emekli olduğu zaman, almış olduğu maaşının yarısını
alır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - 1 dakika da
zaten fazladan başta eklemiştim; 3 üncü dakikanız oluyor.
Sayın Ülkü, buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -
Bitiriyorum efendim.
Hatta, asker ile polis
arasındaki fark, asker lehinedir, maaşlarda. Bütün bunlar bilinen gerçekler;
ama, Türkiye'de saydığım bu sorunlar, hâlâ kadrolaşmaya dayandırılıyorsa,
federasyonlara adam yerleştirmek, onlara el koymak, seçim yatırımları yapmak ve
günü kurtarma derdinde oluşunuzu artık sokaktaki vatandaşlar da görüyor. Hele
en son Özürlüler Kongresinde, özürlülerin kongresine bile müdahale edip,
oradaki yönetimi değiştirme adına gelişmeler... Bunlar, gerçekten, insanlık
adına doğru karşılanmayacak ya da hafif deyimiyle, ayıp karşılanacak olan
şeyler diye düşünüyorum.
Bu düşüncelerimle,
hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ülkü.
Anavatan Partisi Grubu
adına Muzaffer Kurtulmuşoğlu.
Sayın Kurtulmuşoğlu,
buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
848 sayılı Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış,
Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda
yapılacak değişiklikler üzerine, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
teşkilatımızın işleyişi, ülkemizin güvenliğinde en önemli yerlerden birini
teşkil etmektedir. Bu tasarıyla, umarım ki, Emniyet Teşkilatının daha iyi
işlemesi için gerekli modernizasyon ve donanım yenilenmesi sağlanacaktır.
Madde 2'de, düzenlemeyle,
hurda ve HEK kavramlarının anlamı genişletilerek, hurda haline gelmiş ve
hizmette kullanımı mümkün olmayan silahların satışına ek olarak, mühimmat,
makine ve teçhizat ile mal ve malzeme terimleri kanuna ilave edilmiştir.
Bununla birlikte, kanun
tasarısının 3 üncü maddesiyle, komisyon kararının onay yetkisi İçişleri
Bakanlığından alınıp, ita amirine verilmiştir.
4 üncü maddeye eklenecek
maddeyle, satışın gelirlerinin bütçeye kaydedileceği ve gerekli mal ve hizmet
alımı için kullanılmak üzere Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesine gerekli ödeneğin
öngörüleceği vurgulanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
kanunun kapsamında yapılan düzenlemeyle mal ve malzeme tanımı eklenerek, hurda,
HEK, standart dışı veya ihtiyaç fazlası makine ve teçhizat ile diğer mal ve
malzemenin satışına imkân sağlanması tarafımızdan da uygun bulunmaktadır.
Bu değişikliklerin gerçek
amacı, bilgisayar gibi haberleşme ve yazılım cihazları ile kriminal laboratuvar
malzemelerinin modern hale getirilmesi olmalıdır. Kanunla, Emniyet Genel Müdürlüğüne
ait teçhizatın satılmasıyla elden edilen gelirin bütçeye aktarılması doğrudur;
ancak, bu satışlarla bütçedeki deliğin kapatılması amaçlanmamalıdır. Böyle bir
amaç, açık ve net olarak şık değildir. Yasa tasarısıyla, satılacak
teçhizatlardan elde edilecek gelirin, bütçeye aktarılmasından sonra, yine,
Emniyet Genel Müdürlüğünün eksiklerinin giderilmesi için kullanılması
sağlanmalıdır.
Bu tasarıyla elde
edilmesi planlanan gelirin, suçlu takibinde gereksinimi duyulan taşıtların,
delillerin değerlendirilmesinde ve iletişiminde kullanılan bilgisayarların ve
suçluya ulaşmayı kolaylaştıran ve hızlandıran kriminal laboratuvarların modern
teknolojiye ulaştırılması ve diğer gereksinimlerinin giderilmesinde
kullanılması sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğü gücünde 2003, 2004, 2005 yılları
içerisinde 4 211 adet taşıt, ekonomik ömürlerini tamamladığından, hizmet dışı
bırakılmıştır. Emniyet Teşkilatında halen 24 159 adet taşıtın dörtte 3'ü 5 yaş
ve üzerindedir. Araçlar, 24 saat esasına göre görev yapmakta ve bu da, bakım,
onarım, yedek parça, akaryakıt giderlerinin artışına neden olmaktadır. Ayrıca,
teknolojiye uygun, suç delillerinden suçluya gidilecek şekilde dizayn edilmiş
otolarla, görevin daha sağlıklı yapılacağı değerlendirilmelidir. 2003, 2004 ve
2005 malî yılları bütçe kanunlarıyla Emniyet Genel Müdürlüğüne güvenlik
sektöründen taşıt alımı için ödenek ayrılmadığından, istihbarat, terör, özel
harekât, kaçakçılık, koruma ve asayiş hizmetlerinde ihtiyaç duyulan özel donanımlı
ve güvenlik önlemli taşıtların alınması mümkün olamamıştır.
Emniyet Teşkilatının,
teşkilat bünyesinde çalışan bomba imha ve inceleme birimleri ve bomba detektör
köpeklerinin taşınmasına uygun ekip otolarına ihtiyacı bulunmaktadır. Halen,
Türkiye genelinde 79 il ve 18 ilçede bomba uzmanları görev yapmakta ve bunların
birçoğunda istenilen özel donanımlı araçlar bulunmamaktadır. Ayrıca, mevcut
araçlar, eski olmaları nedeniyle bütçeye ilave yük getirmektedir.
Başta uyuşturucu madde
olmak üzere, her türlü kaçakçılık ve organize suçlar, bütün toplumların en
öncelikli sorunu haline gelmiş olup, toplum düzenini ve ahlakî yapıyı bozarak,
kamu otoritesini çok yakından meşgul etmektedir. Bu konuyla ilgili görev yapan
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığına bağlı şube
müdürlükleri ve büro amirlikleri 81 il ve 28 ilçede faaliyet göstermektedir.
Organize suçlar, malî ve
narkotik suçlarla mücadelede çağın tüm araç ve gereçlerinden faydalanılarak, az
önce de belirttiğim üzere, delilden sanığa gitmenin en önemli unsurlarındandır.
Bu nedenle, operasyonel amaçlı suçlu naklî, gözetleme aracı ve köpek naklinde
kullanılmak üzere muhtelif cins ve model taşıta ihtiyaç bulunmaktadır.
Emniyet Teşkilatının
elindeki teçhizat ve kriminal laboratuvarı donanım ve eksiklikleri, delilleri
değerlendirmede ve dolayısıyla suçluya ulaşmakta açık bir şekilde zaman kaybına
neden olmaktadır. Sonuç olarak, kriminal laboratuvar malzemeleri ve bunların
donanımı, bilgisayar gibi haberleşme ve yazılım cihazları yenilenmeli ve çağın
gereksinimlerini rahatlıkla karşılayacak teknolojik düzeye çıkarılmalıdır.
Emniyet Teşkilatının
ihtiyaç duyduğu taşıtların temini yanında, diğer donanım ve malzemelerin
modernizasyonu için bütçenin ilgili harcama kaleminden yeteri kadar ödenek
ayrılması gerekmektedir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; tüm bunların yanında, bu malzemeyi kullanacak yetkililerin
durumu da göz önüne alınmalıdır. Büyük bir özveriyle 24 saat esasına göre
çalışan emniyet personelimizin özlük hakları da gözden geçirilmelidir. Otuz yıl
hizmetin sonunda ikinci dereceye ulaşmış
bir başkomiserin maaşı,
sadece 1 234 YTL'dir; yani,
emeklilik durumunda bu maaş 668 YTL'ye inmektedir.
Sayın Bakan, bu emekli
polislerin emekli olduktan sonra yaptıklarından bir tanesini söylüyorum;
geçinemedikleri için, Selpak kâğıdı satmaktadırlar; bu, bilginize sunulur Sayın
Bakan.
Emekli olacak bir
başkomiser, daha önceden bir ev alabiliyorken, şimdi o evin sadece bir odasını
alabilecek bir ikramiyeyle karşı karşıyadır. Bu ikramiye, bugün 25 000 YTL'dir.
Taşıt ve donanımdan daha önemli olan insan gücünden daha iyi faydalanmamız
için, emniyet mensuplarımızın özlük haklarını iyileştirmemiz ve yaşam
standartlarını artırmamız gerekmektedir. Kafasında çocuğunun okul masrafını
nasıl ödeyeceği düşüncesini taşıyan bir emniyet personeli, nasıl suçluların
peşinden koşar ve nasıl suç delillerini dikkatlice inceler.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; adalet, emniyet, düzgün ve bağımsız çalışırsa, ancak o zaman
sosyal devletin temel taşlarından biri olan güven sağlanmış olur. Hukukuna,
adaletine ve emniyetine güvenmeyen ülkeler, sonuçta hep hüsrana uğramışlardır.
Emniyet güçlerini, gerek teknik gerek teknolojik açıdan gerekse emniyet
personelinin özlük haklarını muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak, halkımıza
verdiğimiz önemi ve sosyal devlete duyduğumuz saygıyı gösterecektir. Emniyet
Teşkilatının bu teknolojik aksaklıklarından ve personelin uygun özlük haklarına
ve yaşam standartlarına sahip olmadığından dolayı çok çeşitli güvenlik sorunları
ortaya çıkmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
bunlardan günümüz için en önemlisi kapkaç olaylarıdır. Kapkaç olayları, son
zamanlarda, ülkemizde büyük bir artış göstermektedir. Bu artış, yüzde 60'la, en
fazla İstanbul'da olmuştur. 2005'te yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanununun
kapkaç suçuna üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası öngörmesi bile suçun
azalmasını sağlamamıştır.
Emniyet Genel
Müdürlüğünün verilerine göre, 2000 ile 2004 yılları arasında kapkaç olaylarının
en sık yaşandığı iller İstanbul, İzmir, Bursa, Ankara ve Antalya olarak
sıralanmıştır. Bu sayıları sizlere şöylece sıralayabilirim: İstanbul'da 30 000,
İzmir'de 8 500, Bursa'da 5 500, Ankara'da 2 500, Antalya'da 2 500.
Emniyetin hazırladığı
rapora göre, kapkaç suçlarının yüzde 70'i, organize şekilde, birden fazla kişi
tarafından işlenmiştir ve gözaltına alınan zanlıların yüzde 71'i 19-30 yaş
arasındadır. Bunun yanı sıra, 11 yaş altında 8 kişinin de kapkaç suçundan
gözaltına alınması dikkat çekicidir. Yani, bu suça karışma yaşı çocuk dönemlere
kadar inmiştir. Bu, ülkemizin geleceği için büyük bir tehlikedir. Geleceğimizi
emanet edeceğimiz gençliğimizi tehlikeden, bu suçtan kurtarmamız gerekmektedir.
Mesela, İzmir'de, 5 yaşındaki bir çocuk, babaannesi tarafından, kapkaç yapması
için bir kafeteryanın önüne bırakılmış ve bir kadının çantasını alıp kaçmaya
çalışmıştır.
Sayın Bakan, bu çocukları
yakalayıp bırakmak değil, onları bu suça itenleri cezalandırmak gereklidir.
Kapkaç suçu işleyenlerin yüzde 72,7'sinin sabıkalı olduğu belirlenirken, bu kişilerin
yüzde 56'sının önceki işlediği suç da yine kapkaçtır. Bu kişilerin, ayrıca,
hırsızlık, yankesicilik, dolandırılıcılık, gasp gibi olaylara da karıştıkları
belirlenmiştir. Yani, Emniyet Teşkilatımızın suçluya ulaşabilme hızını
artırdığımızda, bu suçun azalmasını sağlayabiliriz diye düşünüyorum.
Teknik eksiklikler ve
yasal boşluklardan dolayı, kapkaç suçundan yakalananların bir kısmı
salıveriliyor. Emniyet Genel Müdürlüğünün verilerine göre, yine, kapkaçtan
gözaltına alınanların yüzde 56'sı tutuklanırken, yüzde 21'i ıslahevine
gönderilmiştir, geriye kalanlar da ya polis ya da savcılık tarafından serbest
bırakılmıştır.
Emniyet Genel
Müdürlüğünün araştırmasına göre, bu suçu işleyenlerin yüzde 71'inin, suça
teşvikçisinin olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Kapkaççıların yüzde 46'sı
parasızlık yüzünden, yüzde 21'i kolay para kazanmak, yüzde 18'i meslek edinme,
yüzde 6'sı ise, teşvik nedeniyle bu suçu işlediğini iddia ediyor. Araştırma,
kapkaç mağdurlarının büyük çoğunluğunun da kadınlar olduğunu ortaya koydu. Buna
göre, mağdurların yüzde 77,2'si kadındır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sokağa çıkan kadınlarımızın ve gençlerimizin güvenliğini
sağlayan Emniyet Teşkilatımıza tüm modern donanımı sunmamak demek, halkımızın
güvenliğine önem vermediğimizi göstermek demektir ki, bu da, sosyal devletin
zaafı olduğunu gösterir.
Kapkaç olaylarının
faillerinin belirlenmesinde de eksiklikler göze çarpmaktadır. Kapkaç
olaylarının faillerinin belirlenmesindeki oran İstanbul'da yüzde 26, Ankara'da
yüzde 47, Antalya'da yüzde 36, Diyarbakır'da yüzde 25; kapkaç olaylarının çokça
görüldüğü iller arasında tek başarılı il ise, yüzde 71 ile İzmir'dir.
Sayın Bakan, işlenen
suçlar hızla artmakta; fakat, bu suçların aydınlatılması da o hızla
düşmektedir. 2005'te suçların aydınlatılma oranı yüzde 28'de kalmıştır. Bu
aksaklıklar, yasal düzenlemelerin eksiklikleri ve yetersiz teknolojiden
kaynaklanmaktadır. Kapkaç suçunu işleyenlerin yarısından fazlasının dışarıda
olduğunu düşündüğümüzde, polislerimizin elindeki yasal ve teknolojik
eksikliklerin bir an önce giderilmesi gerektiğini açıkça görebiliyoruz.
Emniyet Genel
Müdürlüğünün yaptığı araştırma sonucunda görülüyor ki, mağdurların yüzde 0,5'i
olay sonucu hayatını kaybetmiş, yüzde 52'si olayda yaralanmış, yüzde 0,9'u
sakat kalmış, yüzde 46'sı da psikolojik rahatsızlık geçirmiştir. Daha önce de
belirttiğim üzere, bu suçu işleyenlerin yüzde 40'ı çocuk yaştadırlar. Bu gerçek
göz önüne alındığında, bu şahısların ıslahına ayrı bir önem verilerek topluma
kazandırılması yönündeki çabaların artırılması lazımdır diye düşünüyorum.
Islahevleri, bu
çocukların eğitimi ve meslek edinmeleri için kullanılmalıdır. Bu suçu işleyen
çocukları tekrar sokağa bırakmak değil, çare, onları topluma kazandıracak
yollar bulmaktır. Bu yolları da bulmak iktidarların görevidir.
Sayın milletvekilleri,
eğitimsizliklerinin ve yalnızlıklarının suçunu çeken bu çocukların yanında
olup, onlara ıslahevlerinde gerekli eğitimi verip, hatta, bir meslek edindirip,
onları özgürlüklerine kavuşturduğumuzda, işte o zaman onları toplum için
yarayışlı bireyler haline getirebiliriz; hem onları mutlu etmiş oluruz hem de
toplumun vicdanını rahatlatmış oluruz. Onları istidatlarına göre eğittiğimizde,
bu çocuklarımızı tehlike olmaktan çıkarıp, devlete ve ekonomiye katkıda bulunan
bireyler haline getirebiliriz. Budur işte sosyal devletin yapması gereken,
budur sosyal devletin, çocuklarına, geleceğine ve güvenliğine verdiği önem.
Sayın milletvekilleri,
kapkaç için diğer çözüm önerilerimi ise şöyle sıralayabilirim: Taşra illerinden
gelen işsiz ve günübirlik çalışan kişilerin izlenmesi; kapkaç ve benzeri
olaylara karışmış uzman suçlular albümü oluşturulması; insanların yoğun olduğu
pazaryeri, alışveriş merkezi gibi yerlerde polis noktalarının kurulması;
kapkaçın yoğun olduğu yerlerin kamera sistemiyle donatılması ve bunların daha
itinalı biçimde izlenmesi; plakasız motosiklet ve otomobil gibi araçların
trafiğe çıkışında daha itinalı tedbirlerin alınması; resmî motorize ekiplerin
yanı sıra, sivil kıyafetli motorize ekiplerin de görevlendirilmesi.
Kısacası sayın
milletvekilleri, kapkaç, bir sonuç olduğu gerçeğinden hareket edilerek,
nedenlerine inilmesi gereken ve ancak bu şekilde çarelerine ulaşılabilecek bir
gerçektir. Kapkaç olayının gelişimi, Türkiye'nin siyasî ve sosyolojik gelişimiyle
yakından ilgilidir. Aslında, kapkaç yapan gençlerin geçirdikleri aşama,
geldikleri nokta göz önüne alındığında, güneydoğuda yaşanan olayların da önemli
yer işgal ettiği görülmektedir.
Doğdukları yerde
doyamayıp şehir varoşlarına yerleşen insanların eğitilmemesi, istihdam
edilememesi ve sosyal yardımlarla desteklenememesi, kapkaç sorununun başlıca
kaynakları olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden, kapkaç sorununu İstanbul'dan
ve Ankara'dan bakıp çözmeye çalışmak nafiledir. Gelişmemişliği çözmeden,
ekonomiyi düzeltmeden, İstanbul'daki ve Ankara'daki kapkaç sorununun üstesinden
gelinemez.
Sayın Bakan, insanlar
sokakta rahatça yürüyemez, evlerinde huzur içinde uyuyamaz hale geldi.
İnsanların can ve mal güvenliği kalmadı. Bu insanların can ve mal güvenliğini, huzurunu
temin etmek iktidarların görevidir. Kadınlarımız, büyüklerimiz, gençlerimiz,
hatta devlet eski bakanlarımız her geçen gün kapkaç mağdurları arasında
yerlerini alıyorlar. Geçtiğimiz günlerde, Kızılay'ın göbeğinde, 15 yaşlarında
olduğu tahmin edilen 4 kişi, Devlet eski Bakanı Sayın Hasan Gemici'nin
çantasını omzundan kapıp kaçmaya çalışmıştır.
Sayın Bakan, gerekli
önlemleri almazsanız, bu mağdurlar arasında siz de gelecekte yer alabilirsiniz.
Ayrıca, Ankara'nın
Altındağ İlçesinde, yine çocuk yaşta bir grup, bir belediye otobüsünün
durmasını sağlayıp, zorla otobüse bindikten sonra yolculardan bir kadının
çantasını alıp kaçabiliyor. Bu olay, açıkça gösteriyor ki, artık eşkıyalar
şehir merkezlerine kadar inmişlerdir.
Sayın Bakan, eşkıyaların
şehir ortasına kadar gelebilmesinin sorumluları gerekli önlemleri almayanlar
değil midir? Onun için, İçişleri Bakanı olarak acilen sizleri göreve davet
ediyorum. Artık, insanların sokaklarda ölmediği, yaralanmadığı bir toplum
istiyorum. Onun için de sizleri göreve çağırıyorum.
Sayın Bakan, balık baştan
kokar. Eğer siz, iktidar olarak gerekli önlemleri almazsanız, emrinizde çalışan
personel de ona göre çalışır. Onun için de, bugünden tezi yok, 81 ilin
valilerini ve emniyet müdürlerini toplayarak bu sorunlara çare bulmalısınız.
Bundan sonra, sokakta yürüyen vatandaşa yapılan her saldırıdan, Sayın Bakan,
siz sorumlu olacaksınız. Bunun böyle bilinmesinde yarar vardır.
Ülkemiz insanlarının
evlerinde rahatça uyuyabilmesi, sokaklarda güven ve huzur içinde yürüyebilmesi
temennisiyle Yüce Meclise ve Türk Ulusuna sevgi ve saygılarımı sunarım.
Hürmetlerimle. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kurtulmuşoğlu.
AK Parti Grubu adına
Muğla Milletvekili Sayın Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu.
Buyurun Sayın
Terzibaşıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 848
sıra sayılı Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış,
Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 4645 sayılı Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve
Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına
Dair Kanun, 24.4.2001 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Kanunun amacında ve tanım bölümünde zikredildiği gibi, satışa
sunulacak malzemeler ikiye ayrılmış, silah, mühimmat, makine ve teçhizatın
satışa sunulabilmesi için standart dışı veya ihtiyaç fazlası olması şartı
getirilmiş. Hurda veya hizmette kullanılabilme vasfını kaybeden veya arızalı
hale geldiklerinde onarımları ekonomik olarak mahzurlu olan taşıt, silah,
mühimmat, makine ve teçhizat ile mal ve malzemeyi ifade eden HEK olarak ise
sadece taşıtların satışı imkânı sağlanmıştır; bu çok önemli değerli
arkadaşlarım.
Makine ve teçhizatın
kanunda tanımı yapılarak role, telsiz, bilgisayar gibi haberleşme yazılım
cihazları ile kriminal laboratuvar malzemeleri ve bunların donanımlarını
kapsadığı hüküm altına alınmıştır. Bu malzemelerin satışı için de standart dışı
veya ihtiyaç fazlası olma şartı getirilmiştir. Bu malzemelerden hurda ve HEK
durumuna düşenlerin ise satışları mümkün görülmemektedir. Oysa, Emniyet Genel
Müdürlüğünde kullanılan pek çok malzeme yukarıda belirtilen makine ve
teçhizatın tanımı içerisine girmediği gibi, hurda durumunda bulunan taşıtlar
hariç hiçbir malzemenin de satışı bu kanuna göre mümkün olmamaktadır.
Bütün bunların yanında,
ilgili kapsama girmeyen, ama, miadını doldurmuş, teknolojik ömrünü tamamlamış
veya yerine göre günün ihtiyaçlarını karşılamak üzere yeni araçlar alınmış, bu
kabil her türlü malzemeden dolayı, idareye, depolama zorluğu, bu araçların,
demirbaş listesinde göründüğü için, periyodik bakımlarının yapılması ve benzeri
gibi ekyükler getirmektedir.
Getirilen bu tasarının
iki yönü vardır: Birincisi, bu kabil araçlar kanun kapsamına alınarak, idarenin
yukarıda zikredilen yüklerden kurtarılmasıdır. İkincisi, bu araçların
satışından idareye gelir sağlanacaktır.
Bu amaçlara ulaşabilmek
için yapılan düzenlemeyle kanuna mal ve malzeme tanımı ilave edilerek hurda,
HEK, standart dışı veya ihtiyaç fazlası durumunda bulunan makine ve teçhizat
ile diğer mal ve malzemenin de satışına imkân sağlanmaktadır.
Tasarıyla yapılan
düzenlemenin 1 inci maddesinde 4645 sayılı Kanunda satışa sunulacak mal ve
malzemeler iki bölüme ayrılmıştır; silah, mühimmat, makine ve teçhizatın satışa
sunulabilmesi için standart dışı veya ihtiyaç fazlası olma şartı aranmaktadır.
Hurda veya HEK durumuna düşmüş makine, teçhizat, silah ve mühimmat dahil, diğer
mal ve malzemenin satışına da imkân tanımak üzere, anılan kanunun amaç maddesi
yeniden düzenlenerek, hurda veya HEK durumunda bulunan taşıt dışındaki diğer
mal ve malzemeyi de kapsama almaktadır.
Yine, kanunun 2 nci
maddesinde, Emniyet Teşkilatı kuvvesinde atıl olarak bulunan, ancak, çeşitli
nedenlerle hizmette kullanımları mümkün olmayan her türlü taşınırın elden
çıkarılmasına olanak sağlanarak, hem depolama ve bakım masraflarının
azaltılması hem de elde edilecek gelirle teşkilatın ihtiyacı olan araç gereç
için bütçe yükünün hafifletilmesi amaçlanmaktadır. Bu kapsamda, kanunda sadece
taşıtlar için kullanılan "HEK" ve "hurda" kavramları, hurda
haline gelmiş veya hizmette kullanımı mümkün olmayan diğer malzemeyi de
kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmiş, makine ve teçhizat tanımı içerisinde
yer almayan diğer malzemelerin de satışını sağlamak üzere mal ve malzeme terimi
kanuna ilave edilmiştir.
Ayrıca, kanunda
tanımlanmayan ve uygulamada tereddütlere yol açan "ihtiyaç fazlası"
kavramına açıklık getirilmiştir.
"Hizmet"
kavramının tanımı da, teşkilatın ana hizmetlerinin yürütülmesi açısından
zorunlu olmakla beraber, belirli dönemlerde atıl kalan kapasitenin ülke
ekonomisine kazandırılması amacıyla genişletilmiştir.
Emniyet Teşkilatımız, üst
yöneticilerinden en alt kademedeki çalışanına kadar, geceli gündüzlü,
fedakârca, ülkemizde barış ve huzurun temini için çalışmaktadır. Bu çalışmaları
yaparken, çok çeşitli nitelikte araç, makine ve teçhizat kullanılmaktadır. Bu
teşkilatımızın kullandığı araç gereç, makine ve teçhizatın modernize
edilebilmesi, günün şartlarına uygun hale getirilmesi gerekmektedir.
Merkezî idareden konulan
bütçelerin yanında, elinde bulunan kullanımdışı malzemenin satışıyla, hem atıl
olan millî servet değerlendirilmiş olacak hem de sağlanan gelirlerle, Emniyet
Teşkilatımızın huzur ve güveni temin etmede kullanacağı yeni araçların
alınmasına kaynak oluşturulmuş olacaktır. Öte yandan, atıl halde bekleyen
araçlarla ilgili angaryalar ortadan kalkmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 4645 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde, silah, mühimmat,
makine, teçhizat ve taşıtların standart dışı durumları ile miadı ve ihtiyaç
fazlalığının belirlenmesi için komisyon kurulması hüküm altına alınmıştır.
Tasarıda getirilen yenilikle, teknik komisyonun teşekkülü ve işleyişi
kolaylaştırılmaktadır. Yeni tanımlarla birlikte kapsama alınan her türlü atıl
kapasite için oluşturulacak teknik komisyonun oluşmasına ilişkin İçişleri
Bakanı onayı kaldırılarak, bu yetki ita amirlerine bırakılmaktadır. Böylece,
yapılacak işlemin hızlandırılması, bürokrasinin önlenmesi sağlanmıştır.
Öte yandan, teşkilatın
taşradaki uzman yetersizliği dikkate alınarak, komisyonda uzman yetersayısı
ikiye düşürülmektedir. Yapılacak işlemlerin hızlı yürümesi ve kolaylaştırılması
sağlanmaktadır.
Bu kanunda bazı
tanımların genişletilmesi, kapsama giren bazı silah ve mühimmatın satılabilmesi
için, devletin güvenliğini zedeleyici herhangi bir yön yoktur; çünkü,
oluşturulacak komisyonlarda, gerektiği durumlarda, diğer kurumların görüşü ve
ilgili kurumlardan uzman kişilerin çağrılması öngörülmüştür.
Kanuna eklenen maddeyle,
mülkiyeti hazineye ait olup, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğüne
tahsisli taşınmazlardan gerekli görülenlerin, İçişleri Bakanlığıyla mutabakat
sağlanarak, tahsisleri kaldırmaya ve 10.12.2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu
Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 46 ncı maddesine bağlı olmaksızın satmaya
Maliye Bakanlığı yetkili kılınmaktadır. Ayrıca, satış sonunda elde edilecek
bedellerin bütçeye gelir kaydedilebileceği, Emniyet Genel Müdürlüğünün ihtiyacı
olan bina ve tesislerin yapımı, onarımı, donanımı ile asayiş ve trafik güvenlik
hizmetleri için gerekli mal ve hizmet alımında kullanılmak üzere, Emniyet Genel
Müdürlüğü bütçesine gerekli ödeneğin öngörüleceği düzenlenmektedir.
Bu tasarının kanunlaşması
halinde, Emniyet Genel Müdürlüğü kullanımında görünen, atıl bulunan ve millî
servet niteliği taşıyan her türlü HEK kapsamındaki malzemeler, hurda araç, mal
ve malzeme ve taşıtlardan bir kaynak elde edilmiş olacaktır. Ayrıca, Emniyet
Genel Müdürlüğünce üretilen hizmetlerin satılabilmesi ve verilebilmesine imkân
tanınmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, edindiğim bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kanunun niçin değiştirildiğini ve ne fayda sağlayacağını, bu verileri
incelediğimizde daha net görebilme imkânı bulacağız.
4645 sayılı Kanunun
yürüklükteki haliyle yapılan uygulama sonrasında, 2003 yılında, Emniyet Genel
Müdürlüğümüz ve bağlı il emniyet müdürlükleri tarafından yapılan hizmet satışı
ve 1 974 adet hurda araç satışından 5,5 trilyon gelir elde edilmiştir. 2004
yılında ise, hizmet satışlarından ve 1 111 adet araç satışından 4 579 689 YTL
gelir elde edilmiştir. 2005 yılında ise, 1 126 taşıtın satışından, yıl içinde
yapılan hizmet satışlarıyla birlikte, yine, yaklaşık 5 000 000 YTL gelir elde
edilmiştir. Toplam rakam yaklaşık olarak, üç yıl içinde, 15 000 000 YTL
şeklindedir.
Bu verileri not ettikten
sonra, Emniyet Genel Müdürlüğümüzün halen elinde bulunan kullanımdaki araçların
niteliğine göz attığımızda ise, kazanılan bu gelirlerle Emniyet Genel
Müdürlüğümüzün araç parkının genişlediğini, daha modern hale geldiğini görmemiz
mümkün olacaktır.
Emniyet Genel
Müdürlüğümüz, merkez ve taşra teşkilatında bulunan muhtelif marka, model 24 114
araçtan 10 yaş ve yukarısı araçların toplama oranı yüzde 24, 5-10 yaş arası
yüzde 45, 0-5 yaş arası yüzde 31'ini teşkil etmektedir. Bu kanunun değişikliğinde,
Emniyet Teşkilatımız, daha geniş imkânlarla, daha geniş ve genç araçlarla
hizmet etme imkânı bulacaktır. Memleketimizde huzur ve barışın tesisinde her
türlü şartta özveriyle hizmet veren Emniyet Teşkilatımızın mensuplarına da daha
çağdaş şartlarda, vatandaşlarımıza hizmet etme imkânı sunulacaktır.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce sizlere hitabını ve konuşmasını dinlediğimiz Sayın Ülkü arkadaşımızın
konuşmalarında belirttiği bir iki konuya temas etmek istiyorum, özellikle
akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili. Ülkemiz bu konuda hakikaten çok büyük yaralar
almıştır; ama, bununla ilgili çalışmalar yapılmıştır, marker ihalesi
yapılmıştır; yani, marker ihalesinden kastımız şudur: Akaryakıtın içine özel
bir katkı maddesi konulacak ve bu katkı maddesiyle akaryakıt istasyonlarında
akaryakıtlar kontrol edilecek, eğer bu katkı maddesi bulunmazsa, o akaryakıtın
ülkeye kanundışı yollarla girdiği tespit edilmiş olacaktır; fakat, bu marker
ihalesi geçtiğimiz günlerde iptal edildi ve önümüzdeki günlerde, bunun, TÜBİTAK
vasıtasıyla ihaleye çıkacaklardır, TÜBİTAK ihalesini yapacaktır.
HASAN ÖREN (Manisa) -
Yani, yeşil mazot gibi mi?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - İçki ve sigara kaçakçılığıyla ilgili, yine Maliye Bakanlığının bir
çalışması vardır. Burada, taklit edilemez bandrol yapıştırılacaktır içki ve
sigaraya. Bunun da önüne geçmek bu şekilde mümkün olacaktır.
Tabiî, kanunlar,
yönetmelikler kaçakçılığa, kanundışı olaylara çare bulmak için çalışmakla
birlikte, kanundışı hareketleri yapanlar da, kayıtdışı ekonomiden kazanç
sağlamaya çalışanlar da, onlar da birtakım çareler düşünmektedirler. Devletin,
tabiî ki, iktidarların görevi bunlara mâni olmaktır, bunun için de çalışma
yapılmaktadır.
Şimdi, biraz önce, yine,
benden önce konuşma yapan Kurtulmuşoğlu Hocamız ağırlıklı olarak kapkaçın
üzerinde durdu, muhalefet milletvekili arkadaşlarımızın da desteğiyle.
Biliyorsunuz, halk arasında, ikinci el cep telefonunun kayıt altına alınmasıyla
ilgili yasayı çıkardık. Bu konuda, Türkiye'nin, ülkemizin çok büyük yarası
vardı. Birçok milletvekili arkadaşımız da gaspa maruz kalmıştı. Hasan Gemici
arkadaşımız da cep telefonu dolayısıyla gaspa maruz kaldı; ama, bu kanun
çıktıktan sonra, artık, ülkemizde, gasp olayları, Allah'a şükürler olsun ki,
yüzde 70 oranında azaldı; ama, bunu…
NURETTİN SÖZEN (Sivas) -
Allah allah!..
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - "Allah allah" değil, allah allah" değil; doğru...
Bakın, cep telefonuna
yönelik kapkaçlar neticesinde, ülkemizde, 7 kişi, ne yazık ki, hayatını
kaybetti, 627 kişi de yaralandı. Şimdi, biz iktidara geldik, bir yıl çalıştık
-bu çok kapsamlı bir kanundur; çünkü, elektronikle ilgili bir kanundur- bu
konuda çok önemli bir adım atıldı ve kapkaçta çok önemli bir başarı elde
edildi. Ama, bu yeterli mi; tabiî ki yeterli değil. Tabiî ki yeterli değil;
ama, öbür tedbirler de alınmalıdır. İşte, muhtelif yerlere kameralar konulmalıdır,
polis adedi artırılmalıdır; ama, biz, 10 000 polis alıyoruz dediğimiz zaman,
muhalefete mensup arkadaşlarımız da "kadrolaşacaksınız" dediler. Bunu
da akıldan çıkarmayalım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Nasıl alacağınız önemli.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Nasıl alacağınız önemli.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Yine, Sayın Ülkü -ben, biliyorsunuz, Muğla Milletvekiliyim, Yatağan
da bizim ilçemiz- Yatağan'daki Yatağan Termik Santralıyla ilgili, bir iki
yanlış bilgi verdiler, bunları da düzeltmek mecburiyetindeyim.
Yatağan'daki baca gazı
arıtma tesisinin ihalesi, biz iktidara gelmeden önce yapılmış. Ne yazık ki, çok
becerikli bir şirket bunu almamış. Bunun, bizimle alakası olmadığı halde,
Enerji Bakanlığı masaya oturdu, bunu da çözdü şirketle anlaşarak. İnşallah,
önümüzdeki aylarda, bir iki ay sonra, baca gazı arıtma tesisi çalışmaya
başlayacak.
Bir de…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Atıktan bahsediyor, atıktan!
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Küller ne oldu, küller?..
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Bir de, geçtiğimiz yıllarda, özellikle, çevrecilerin, üstünde çok
durduğu…
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Ben
küllerden bahsediyorum.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Ben sizi dinledim, dinleyin. Gelip, burada konuşursunuz, öyle
diyorsunuz ya!..
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Yanlış bilgi veriyorsun.
BAŞKAN - Sayın
Terzibaşıoğlu, lütfen, devam ediniz.
Buyurun efendim.
Sayın milletvekilleri,
karşılıklı konuşmayalım.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Siz laf atıyorsunuz ya, özür dilerim, düzeltiyorum…
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Yatağan'a gel...
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Oraya da geleceğiz… Böyle bir usul yok. Ben sizi dinledim.
Gelirsiniz buraya siz de bir daha konuşursunuz, söz alırsınız, yarın
konuşursunuz, yarından sonra konuşursunuz. Bu kürsü bizler için; ama, böyle bir
usul yok. Ben size laf atmadım.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, küle gelince; özellikle -çevreciler haklılardır- Muğla'da,
Yatağan'da, Yeniköy'de, Kemerköy'de dağlar gibi kül yığılıyordu. Şimdi, bir
şirket gelmiş, kim olduğunu ben bilmem. Bizden önceki dönemlerde ihalesi
yapılmış, oradaki külü, çimentoda kullanıyorlar, bunların tahlili yapılmış. Ben
onların avukatlığını yapmıyorum; ama, anlatıyorum. Eğer, suçu varsa, yargıya
intikal etmiştir, suçları varsa, bu arkadaşlarımız, bu müteahhit yargılanır,
cezasını da çeker.
Bakın, geçtiğimiz
günlerde, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir komutan yargılandı ve ceza aldı.
Türkiye hukuk devleti. Eğer, onların suçu varsa, yargıya intikal etmiştir; ama,
onları müdafaa etmek bana düşmez. Yalnız, şu var; çimento sanayiinde bu kül
kullanılıyor ve kullanılmaya da devam edecek; ama, içindeki radyasyon yoğunluğu
ne kadardır, yasal ölçülerde midir, kullanılabilir ölçülerde midir, bunun da
tahlili yapılıyor, Atom Enerjisinde bunun tahlili yapılıyor, ondan sonra
kullanılıyor.
Çine Barajında yeni
kullanılmıyor. Çine Barajı da, biz iktidara gelmeden üç yıl önce ihale edildi.
Çine Barajının inşaatı da o firma tarafından yürütülmekte. Bunlarla bizim
ilgimiz yok; ama, bu demek değildir ki, biz bunların takibini yapmayız; kül
meselesi de budur.
Şimdi, dün, 1076 sayılı
kanunun görüşülmesi sırasında, yine bir hekim milletvekili arkadaşımız
muhalefete mensup "ne yaptınız siz, çok büyük hata işlediniz hastaneleri
birleştirmekle" dedi. Hayır; çok yararlı oldu ve hastalar, sigortalılar,
emekliler… (CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Terzibaşıoğlu, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Ee, lütfen… Ben sizi nasıl dinledimse, siz de beni dinleyeceksiniz.
Çıktı fikirlerini söyledi, biz dinledik. Şimdi ben aynı konuya temas edince siz
tepki gösteriyorsunuz. Sizin demokrasi anlayışınız bu değil herhalde, ben çok
iyi biliyorum; siz demokratsınız, söz hürriyetine çok önem verirsiniz. O
bakımdan, sizleri de takdir ediyoruz, sizleri bu bakımdan da takdir ediyoruz,
bu konuda da öncüsünüz.
Şimdi, bakın değerli
arkadaşlar, eritrosit sayımında, eritrosit sayısının artırılmasında, kanserli
hastaların tedavisinde kullanılan lökojen isimli bir ilaç var. Bu verilmiyor;
bunun karşılığında da, hasta, 1 milyar lira para vermek durumunda kalıyordu.
Ben araştırdım, böyle bir şey yok. Yalnız, şunu özellikle vurgulamak istiyorum:
Hastaneleri birleştirdikten sonra, hayatında hastaneye gitmeyen işadamları,
esnaflar, sigortalılar, artık, hastaneye gidiyor; çünkü, eskisi kadar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Hastaneye gitmeden ölüyor hastalar…
BAŞKAN - Sayın
Terzibaşıoğlu…
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkanım, toparlıyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Saygıdeğer
arkadaşlarım…
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum…
BAŞKAN - Hayır, şimdi,
şöyle… Süreyi uzatacağım; yalnız, buraya çıkan hatip arkadaşlarımız, böyle,
Türkiye'nin bütün meselelerini, fırsat buldum, kürsüye çıktım diye, burada
irdeleyip çözmeye kalkışıyorsa, böyle bir imkân yok. Arkadaşlarımızın hepsi,
buraya çıkan bütün hatipler konuyla ilgili konuşurlarsa daha rahat olur. İşaret
eden milletvekili arkadaşım…
NAİL KAMACI (Antalya) -
Ona söyle… Ona söyle…
BAŞKAN - Herkes için
geçerli efendim, bu sözlerim herkes için geçerli. Çünkü, buraya çıkıp konuşan
arkadaşlar biliyorlar, istirham ediyorum… (CHP sıralarından gürültüler) Yani,
Emniyeti görüşüyoruz, başka konulara girdik, bacalara girdik, hastanelere
girdik… Yani, takdirlerinize sunuyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
Sayın Terzibaşoğlu,
lütfen, konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkanım, bildiğim kadarıyla, yaptığım araştırmaya göre
İngiltere'de Avam Kamarasında hatipler konu dışına çıktıkları zaman, başkan,
sözünü kesermiş ve mikrofonu bir daha açmazmış. Biz, burada bunu
gerçekleştirelim. Oturalım, konuşalım, konu dışına çıktığımız zaman
konuşmayalım, yapalım bunu; var mısınız buna?.. Buna var mısınız?.. Yok…
NAİL KAMACI (Antalya) -
Sayın Başkan sana söylüyor onu!..
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Buna yoksunuz, değil mi?.. Haa, buna yoksunuz…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Siz var mısınız?!
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Ben cevap veriyorum; dün, yanılttılar çünkü… Dün yanılttılar, onun
için cevap veriyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum… Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
Terzibaşoğlu, teşekkür ediyorum.
NAİL KAMACI (Antalya) -
O, bizim görüşümüz değil, Sayın Başkanın görüşüdür.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Terzibaşoğlu, ayrılmayın Genel Kuruldan, olur mu; fırsat olursa, ben size
bir şeyler söyleyeceğim.
BAŞKAN - Sayın Kamacı,
Sayın Baloğlu, bakınız, saygıdeğer arkadaşlar, buraya çıkan hatiplere,
yerinden, birkısım arkadaşlar söz yetiştirmeye kalkışırsa, bu da olmaz.
Bakınız, konuşan arkadaşlar, sükûnetle dinleniyor; ama, başka arkadaşlar, başka
fikirleri söylediği zaman sürekli itirazlar olmaz. Böyle bir demokrasi yok
yani, demokrasi, tahammül etme rejimidir. Herkes birbirine tahammül edecek.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Biz katkıda bulunuyoruz, olayın daha iyi açıklanması için yardımcı
oluyoruz…
BAŞKAN - Katkıyı söz alıp
kürsüden yaparsanız, daha güzel olur.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - İzin verirseniz, bir konuşayım bu konuda şu anda Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Peki, bir dahaki
sefere Sayın Baloğlu öyle yapacakmış; teşekkür ederim.
Gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi, şahısları adına
söz alan üyelerin isimlerini okuyorum: Sayın Mehmet Eraslan, Hatay
milletvekili?.. Yok.
Sayın Mehmet Siyam
Kesimoğlu...
Buyurun Sayın Kesimoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
Konuyla ilgili olarak
görüşlerinizi beyan ederseniz, sevineceğim.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının tümü
üzerinde şahsî görüşlerimi paylaşmak üzere söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
sözlerime başlamadan önce, benden önce düşüncelerini paylaşan Sayın
Terzibaşıoğlu'nun düşünceleriyle ilgili küçük bir yorum yapmak istiyorum.
Teşekkür etmek istiyorum Sayın Terzibaşıoğlu'na, yürütme organının bir üyesinin
yerine geçerek bizleri bilgilendirdiği için çok teşekkür ediyorum, gasbın yüzde
70 azaldığı noktasındaki görüşünü de temenni manasında kabul ediyorum; dilerim,
gerçekten böyle olur; ama, bu sorunun birinci muhatabı Sayın Bakanımızın
ağzından, gasbın yüzde 70 azaldığını da duymak hepimizin yüreğine su
serpecektir diye düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri,
Türk Emniyet Teşkilatı ülkenin kamu düzeninin korunması ve sağlanması ile
ülkemizin içgüvenliğinden sorumlu temel kolluk gücümüzdür. Ulu Önder Yüce
Atatürk'ün de ifade ettiği gibi, polis kuvvetleri vatandaşlara huzur ve sükûn
temin eden, cumhuriyetin kanunlarına ve medeniyet düşmanlarına karşı kullandığı
bir kalkandır.
Devletin aslî görevi
toplumu oluşturan bireylerin huzur ve sükûnunu temin etmektir değerli
arkadaşlarım. Güvenlik hizmeti öncelikli bir hizmettir. Eğer bir ülkede
güvenlik hizmetinin gereklerini yerine getiremiyorsanız kalkınmadan,
yatırımlardan, ulusal gelirden, artan bir payın sağlanmasından söz etmek mümkün
değildir.
Türk polis teşkilatımız,
21 inci Yüzyıla girdiğimiz bugünlerde gerçekten büyük azim ve gayretle
görevinin gereklerini yerine getirmektedir. Elbette ki, bu görevlerini yerine
getirirken çeşitli sorunlar ve sıkıntılarla da karşı karşıya gelmektedir; ama,
ben inanıyorum ki, biz inanmalıyız ki, eğer bu sorun ve sıkıntıları ortadan
kaldıracak çözüm önerilerimizi ortaya koyarsak, polis teşkilatımızın
mensuplarının daha büyük bir azimle ve büyük bir gayretle başarılı hizmetlere
yönelebileceğine inanıyorum.
Bir de, uluslararası
düzenlemelere bakmamız gerektiğini düşünüyorum sayın milletvekilleri. Avrupa
Konseyi ve Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği uluslararası bildirgelerde, polis
teşkilatının maddî ve manevî desteklenmesine özel bir önem verilmiştir. Yine,
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin polis hakkındaki bildirgeye ilişkin
1979/698 sayılı kararının 5 inci maddesinde, polislerin, içinde görev
yaptıkları toplumun maddî ve manevî aktif desteğinden yararlanmaları gerektiği
ortaya konuluyor; yine, 4 üncü maddede "polisin, içinde görev yaptığı
çevre, meslekî, psikolojik ve maddî koşulları, birliği, tarafsızlığı, onuru
koruyacak nitelikte olmalıdır" diyor ve yine, 5 inci maddede "polisler,
adil bir ücret hakkına sahiptir" diyor "bu ücretin tespitinde tehlike
ve sorumlulukların önemi, çalışma şartlarının düzensizliği gibi özel faktörler
dikkate alınmalıdır" hükmünü içeriyor.
Sayın milletvekilleri,
Avrupa ülkelerinde, polis teşkilatının mensupları, bir anlamda "güvenlik
mühendisleri" olarak adlandırılmaktadırlar ve o ülkelerde, kamu personeli
içerisinde eşzamanlı görev yapmalarına rağmen, aldıkları ücret itibariyle tatminkâr
bir noktadırlar; onların sosyal statülerini belirleyen bir unsurdur. Kendi
ülkemize baktığımızda, bunun farklı noktalarda olduğunu görüyoruz. Avrupa
Birliğine entegrasyon sürecinde, polisimizle ilgili yeni düzenlemeler yaptık;
ancak, onların özlük haklarıyla ilgili bir adım atabilmiş noktada değiliz.
Polisimiz, gerçekten, çok
güç şartlarda görev yapmaktadır sayın milletvekilleri. Emniyet Teşkilatımızın
mensupları, fazla çalışma süreleriyle karşı karşıya bulunmakta, iş güvenliği,
iş güçlüğü, iş kazaları ve can güvenliğiyle karşı karşıya kalmaktadır. Yüksek
maaş almalarını gerektiren kriterleri kendi bünyelerinde barındırmalarına
rağmen, aldıkları ücret son derece düşüktür değerli arkadaşlarım.
Bugün, bu yasa
tasarısıyla, Emniyet Teşkilatımızın bünyesinde bulunan, araç gereç, teçhizat ve
malların satışını gerçekleştireceğiz. Bu, kuşkusuz, Emniyet Teşkilatımız için
önemli bir yasa tasarısıdır. Birazdan da oylarınızla kabul edilecektir mutlaka;
ama, ben, bu araçları, bu gereçleri ve bu malları geçmişte kullanmış, bugün
kullanan ve gelecekte kullanacak olan Emniyet Teşkilatımızın mensuplarının
içinde bulunduğu zor koşulları dikkatinize sunmak istiyorum değerli
arkadaşlarım.
Bu sorunları iyi tespit
etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu tespitleri çözüme kavuşturabilecek
önerilerimizi ortaya koymamız gerekiyor değerli arkadaşlarım. Tüm bunların
içerisinde, emniyet mensuplarımızın aldığı maaşları konuşmamız gerekiyor; tüm
bunların içerisinde, fazla çalışma sürelerini konuşmamız gerekiyor.
1930'lu yıllarda çıkartılmış
olan 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Yasasının güncelleştirilmesi gerektiğini
konuşmamız gerekiyor değerli milletvekilleri.
Yine, aynı şekilde,
Disiplin Yönetmeliğinin, insan hak ve özgürlüklerine bağlı olarak yeniden
düzenlenmesi gerektiğini konuşmalıyız sayın milletvekilleri, bunları
konuşmalıyız.
Polis teşkilatımız
moralsiz. Biraz önce gasptan, soygundan, hırsızlıktan bahsedildi. Elbette ki
bunlar çok önemli. Bunların üzerine daha büyük şevk ve heyecanla yönelmelerini
istiyorsak, bu emniyet mensuplarının yaşamsal boyuttaki sorunlarının çözümünü
bir an önce açıklığa kavuşturmamız gerektiğini düşünüyorum ve Emniyet
Teşkilatının bütün mensupları da bu Parlamentodan, bu Yüce Parlamentonun
üyelerinden, bir an önce bu sorunların çözümünü talep etmektedir sayın
milletvekilleri. 22 nci Dönemin dördüncü yılına girdik; ama, bu konuda atılmış
ciddî bir adımı maalesef göremiyoruz. Bunu, Emniyet Teşkilatımızın
mensuplarından esirgemeyelim sayın milletvekilleri.
Önemli sorunlar var.
Ücret diyoruz... Aşırı çalışma saatleri söz konusu, iş güçlüğü, iş kazası, can
güvenliği tehlikeleri var; ama, buna karşılık aldıkları ücret son derece az. Bu
insanlarımız da hem çalışırken hem de emekli olurken insanca yaşam hakkına
sahiptirler. Özellikle görev yaparken almış oldukları tazminatlar Emekli
Sandığı keseneğinden muaf olduğu için, emekli olduklarında aldıkları maaş yüzde
50 oranında aşağıya inmektedir. Bu insanlarımızın, bu yurttaşlarımızın
giderleri emekli olduktan sonra azalmıyor. Dolayısıyla, bunların emeklilik
sonrası yaşantılarına da uygun bir maaşı kendilerine vermemiz gerektiğini
düşünüyorum ve inanıyorum; çünkü, Emniyet Teşkilatımız aldıkları bu düşük ücret
sonucunda, ciddî anlamda aile içi psikolojik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya
kalmaktadırlar sayın milletvekilleri. Kamu personeli içerisinde personeli
intihara yönelen bir tek kurum var; o da Emniyet Genel Müdürlüğü değerli
arkadaşlarım. Bu sorun üzerinde, gerçekten, çok ciddî bir şekilde durmamız
gerektiğini düşünüyorum.
Maaşın önemli bir kısmı
alışverişle geçiyor; ama, bu alışverişini nakit imkânlarla ailesine sunabilen
polislerimizin sayısı gerçekten çok az.
Ortalama aldıkları maaş
850 000 000 lira ile 1 200 000 000 lira arasında.
Büyükşehirlerde görev yapan polislerimizin yüksek kiralar ödemeleri gerektiğini
düşünürsek, alınan ücretin tatminkâr olmaktan son derece uzak olduğunu, öte
olduğunu görüyoruz değerli arkadaşlarım.
Çalışma süreleri… Günde
en az 12 saat çalışıyor emniyet mensupları değerli arkadaşlarım. Hele, özellik
arz eden operasyonel birimlerde görev yapan emniyet mensuplarımızın çalışma
süreleri 18 saate ulaşıyor. Bir karakol amirinin görev yaptığı süre, günde
14-15 saat değerli arkadaşlarım. Zaman geliyor, önemli görevlerde bulunan
mensuplarımız, iki gün, üç gün aileleriyle görüşemiyor; bir hafta ailesiyle
görüşemeyen emniyet mensuplarımız var. Onların bu koşullar içerisinde fazla
çalışma ortaya koymaları durumunda da -zaten aldıkları ücretler tatminkâr
değil, bir de fazla çalışma sonucunda- aile içi ciddî çatışmalar, bölünmeler
ortaya çıkmaktadır. Hepimiz babayız sayın milletvekilleri, ben de babayım.
Kendi çocuğuma zaman ayıramadığım zaman -özellikle politikacılar olarak bizler
de bunu yaşıyoruz- gerçekten ciddî sıkıntılar ortaya çıkıyor. Aynı şey, emniyet
mensubu arkadaşlarımız için de geçerli. Onlar da bu fazla çalışma süreleri içerisinde,
günlerce ailelerinden uzak görev yapmaları sonucunda aile içi sorunlar,
çocuklarla, yakınlarla, eşlerle problemler ortaya çıkıyor. Bu çalışma
sürelerinin de çağdaş ve hukukî normlara taşınması gerektiğini düşünüyorum. Eşit
işe eşit ücret ilkesine göre de bu aykırılığın ortadan kaldırılması gerektiğine
inanıyorum değerli arkadaşlarım.
Sözlerimin başlangıcında,
bunların bir yasal düzenlemeye kavuşması gerektiğini ifade etmiştim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kesimoğlu,
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Şu anda, Emniyet
Teşkilatı mensuplarımızın bağlı olduğu yasa, Emniyet Teşkilatı Yasası, 1930'lu
yıllardan kalma değerli arkadaşlarım. Yetmiş yıllık süre zarfında, bu köprünün
altından, gerçekten çok sular aktı. Bu yasanın… Bu sorunları, benim buradan
özetlemeye çalıştığım ve özetleyemediğim bütün sorunları tespit edip, açığa
kavuşturacak çözüm önerilerini ortaya koymamız gerektiğini düşünüyorum. Bütün
bu yasaların, özlük hakları, rütbe ve terfilerin düzenlendiği yasal
düzenlemeleri ortaya koymamız gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, insan haklarını
temel alan, disiplin yönetmeliğinin de yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini
düşünüyorum değerli arkadaşlarım.
Sözlerimi tamamlamak
istiyorum Sayın Bakanıma bir soru
yönelterek: Sayın Bakanım, zatıâliniz, göreve geldiğinizde bir söz ortaya
koydunuz. "Emniyet Teşkilatı mensuplarımızın durumlarını tespit edip,
iyileştireceğim" demiştiniz. Hatta, bir sayın merkez valisinin
başkanlığında bir komisyon oluşturdunuz. Benim bildiğim kadarıyla, bu komisyon
raporunda da, bu mağduriyetin açık olduğu ortaya çıktı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Soruları
sormanız… Yalnız, 5 dakikalık, 2 dakikalık bir soru olmasın Sayın Kesimoğlu,
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız; ucu açık olmasın yani.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkanım, hoşgörünüzden dolayı çok teşekkür ediyorum, hemen
bitiriyorum.
Sayın Bakanım, bu
komisyon raporuyla, bu çalışma raporuyla ilgili ne gibi aşamalar kaydedildi;
onu, doğrusu, merak ediyorum. Böyle bir hazırlık var mı? Zaman zaman, üç yıllık
çalışmaların olduğu ifade ediliyor. Böyle çalışmalar var mı; varsa, hangi
aşamalara gelindi? Eğer, bu çalışmaların gerekleri yerine getirilmediyse, hangi
mensuplar tarafından yerine getirilmedi, onlarla ilgili bir soruşturma açıldı
mı; bunu, merak ediyorum. Bu sorumun yanıtlarını da Sayın Bakanımdan
bekliyorum.
Hoşgörünüzden dolayı,
hepinize teşekkür ediyorum.
Emniyet mensubu
arkadaşlarımızın yaşamsal boyuttaki bu sorunlarının acil çözüm beklediğini bir
kez daha ifade ederek, Yüce Heyetinizi, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kesimoğlu.
Sayın milletvekilleri,
saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.07
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.06
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir), Ahmet Gökhan
SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
848 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve
Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda
Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/981) (S. Sayısı: 848)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmelere devam ediyorduk.
Şimdi, söz, Hükümet
adına, İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu'da.
Sayın Bakanım, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK
ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Meclisimizin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Emniyet Genel Müdürlüğüne
Ait -bildiğiniz gibi- Araç, Gereç, Mal ve Malzemelerin Satış, Hibe, HEK ve
Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair 4645 sayılı Kanun 24.4.2001
tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Anılan bu 4645 sayılı
Kanunda, Emniyet Genel Müdürlüğünce satışa sunulacak malzemeler konusunda bir
ayrım yapılmıştı. Söz konusu ayrıma göre, sadece hurda ve HEK durumdaki
taşıtların satılmasına imkân verilmiş, hurda ve HEK durumda olan makine ve
teçhizatın satışına ise imkân tanınmamıştı. Dolayısıyla, bu yürürlükte bulunan
kanun, mevcut haliyle ihtiyaçlara cevap vermiyordu; çünkü. Emniyet
Teşkilatımızın elinde hurda ve HEK durumda olan önemli miktarda da makine ve teçhizat
ile mal ve malzeme de bulunmaktaydı. Diğer taraftan, bu mal ve malzemeler de
makine ve teçhizata dahil olmadığı için onların da satışı mümkün olmuyordu.
Yine, bu, Emniyet Genel Müdürlüğümüzün elinde bulunan malzemenin önemli bir
kısmı da makine ve teçhizat kavramının da içine girmemekteydi. Bu bakımdan,
onların da satışı mümkün değildi ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından satın
alınan ve üretilen veya çeşitli yollarla temin edilen silah, mühimmat, makine
ve teçhizat ile HEK durumunda olan ve hurdaya ayrılan araç, gereç ve yedek
malzemenin satışının yapılamaması, hem bunların saklanması ve depolanmasında
problemlere neden olmaktaydı hem de bu durum ayrı bir maliyet gerektirmekteydi.
Sonuç olarak, görüşmekte
olduğumuz kanun değişikliği tasarısı Yüce Meclisimizce kabul edildiği takdirde,
hem makine ve teçhizat kavramına girmeyen mal ve malzemenin de tanımı yapılacak
hem de hurda ve HEK durumdaki makine ve teçhizat ile yeni tanımı yapılan mal ve
malzemenin de satışına imkân tanınmış olacaktır.
Yine, ayrıca, bu 4645
sayılı Kanuna eklenen bir maddeyle mülkiyeti Hazineye ait olup Emniyet Genel
Müdürlüğüne tahsisli taşınmazlardan da gerekli görülenlerin Bakanlığımızla
mutabık kalınarak tahsislerini kaldırmaya ve satmaya da Maliye Bakanlığı
yetkili kılınmakta. Bütün bu satışlar sonunda elde edilecek bedeller merkezî
yönetim bütçesine gelir kaydedilecek ve Emniyet Genel Müdürlüğünün çeşitli
ihtiyaçları için genel müdürlük bütçesine de Maliye Bakanlığınca gerekli
ödeneğin konulması sağlanacaktı. Kanun tasarısına… Bu amaçla, bu maksatla bu
tasarı buraya getirildi ve bu tasarıya vereceğiniz destek için de, ben,
şimdiden, sizlere teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, biraz önce burada konuşan arkadaşlarımızdan, bilhassa, güvenlik
güçlerimiz, polisimizin özlük haklarıyla ilgili durumlar için söyledikleri
güzel sözler, temenni ve dilekler için de, ben, ayrıca teşekkür ediyorum ve şunu da ifade edeyim ki, gerçekten, ben
göreve başladığım günden beri -İçişleri Bakanı olarak- Emniyet Teşkilatımızın
mensupları, polis ve amirlerimizin, özlük hakları başta olmak üzere,
durumlarının düzelmesiyle ilgili çalışmalar -ki, biraz önce konuşan arkadaşım
da söyledi; ben, bunu, komisyonda da, burada da söyledim- başlattık. Büyük bir
gayret gösteriyoruz; çünkü, ben de bu teşkilatın içinde çalışarak geldim. İl
emniyet müdürlüğü yaptım, Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı yaptım ve bu
arkadaşlarımızın şu anda hangi koşullarda çalıştığını sizler de burada ifade
ettiniz; gerçekten, çok zor koşullarda çalışıyorlar. Bunların durumlarının
düzeltilebilmesi için, bütün bu hazırlıklarımız, hem bizim Bakanlığımız hem
Maliye Bakanlığınca yapıldı, tamamlandı, şu anda Başbakanlıkta bulunmaktadır ve
umut ediyorum ki, çok kısa bir süre sonra da Başbakanlıktan Yüce Meclisimize
tasarı halinde gelir ve o zaman da desteklerinizi beklediğimizi şimdiden
bildiriyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, yine, burada konuşan arkadaşlarımız çok karanlık bir tablo
çizdiler, çok karanlık bir tablo çizildi. Ben, el insaf diyorum.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Doğru Sayın Bakan, vallahi doğru.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Şöyle el insaf diyorum: Gece gündüz, bu aziz
milletimize canı pahasına hizmet veren, onun can, mal, ırz ve namusunu koruyan
güvenlik güçlerimize, bu kara tablo, bu çizilen tablo güvenlik güçlerimize,
yani, polisimize, jandarmamıza, Sahil Güvenlik Komutanlığı mensuplarımıza da
bir haksızlıktır.
Şimdi, suçlarda artış
denildi, Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsünün beyanına göre. Doğrudur, o benim
Bakanlığımın, benim teşkilatımın sözcüsü; ama, değerli arkadaşlarım, biz, 2005
yılı içerisinde yeni bir suç projesi uygulamaya koyduk, 2005 Ocaktan itibaren.
Bütün suçlar, illerde, ilçelerde, polis teşkilatı olan bütün yerlerdeki suçlar
muhakkak kayda geçecek ve merkeze bildirilecek dedik. Örneğin, eskiden, bu
tarihten önce, bu projeden önce, yangın, deprem, sel baskını, çok basit
kavgalar, ağız münakaşaları, bunlar yazılmıyordu, ceraim olarak verilmiyordu,
suç numarası verilmiyordu ve Emniyet Genel Müdürlüğüne bildirilmiyordu.
Karı-koca kavgası veya iki arkadaş kavgası, işte savcılığa gidiliyordu, savcı
karakola gönderiyordu, ifadesini alın deniyordu, ifade alınıyordu. Bunlar ayrı
bir dosyaya, ceraim numarası verilmeden konuluyordu. Şimdi, karakola intikal
eden her olaya ceraim numarası vereceksiniz ve Emniyet Genel Müdürlüğüne de
bildireceksiniz dedik.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, yine, burada konuşulurken denildi ki… Basında da bu yanlış
anlaşıldı. 2005-2004 mukayesesi yapıldığı zaman, şahsa karşı işlenen, mala
karşı işlenen suçlarda, doğrudur, bazı artışlar oldu; ancak, hemen ifade edeyim
ki, yakalamalarda da, hem şahsa karşı işlenen suçlarda hem mala karşı işlenen
suçlarda, 2004 ile 2005'i yakalama bakımından kıyaslarsanız, yakalama
bakımından da artışlar olmuştur.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Grafik var burada.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, biz, gerçekten, bütün
suç unsurları ve bütün suç işleyen, suça temayüllü olan bütün örgütlerle ciddî
bir mücadele vermekteyiz. Bakın, her gün basından da takip ediyorsunuz. Bir suç
örgütü elemanları, ya bir ilde veya birkaç ilde birden organize suç
şebekelerine yapılan operasyonlar, yakalanan ve adalete teslim edilen sanıklar.
Şimdi, ben, bakın, yine,
bütün insaf sahiplerine soruyorum; bugün Türkiye'de böyle çete reisi
bilinenlerin hepsi şu anda yargıya teslim edilmiş, bütün elamanlarıyla beraber
içerideler; ama, buna rağmen, biz, bu mücadeleyi bırakmış değiliz, ya polisimiz
ya jandarmamız veya ikisi birlikte, her gün Türkiye'nin birçok ilinde projeli
operasyonlar, savcılarımızın nezaretinde, bilgisinde yapılmakta ve suç
örgütlerine karşı amansız bir mücadele verilmektedir.
Ben sadece şunu
söyleyeyim: Bakın, 2006 yılı bir aylık süre içerisinde -bir aylık süre
içerisinde- 18 organize suç örgütüne karşı yapılan operasyonda -18 örgüte
yönelik operasyonda- 223 kişi yakalanıp yargıya teslim edilmiştir. Yine, bir
aylık süre içerisinde, silah kaçakçılarına karşı 12 operasyonda 83 kişi
yakalayarak yargıya teslim etmiştir. Biz, organize suç örgütleriyle
mücadelemize kesintisiz, aralıksız devam ediyoruz ve devam ettiriyoruz,
üzerlerinde ciddiyetle, bunların, duruyoruz.
Bakın, kaçakçılığın her
türüyle ciddî bir mücadele yapılmaktadır. Akaryakıt kaçakçılığı, uyuşturucu
kaçakçılığı, insan ticareti, sigara, içki kaçakçılığıyla ilgili mücadelelerimiz
de amansız bir şekilde devam ediyor. Uluslararası kuruluşlar, Türk güvenlik
güçlerinin bilhassa uyuşturucu maddeyle, uyuşturucu madde kaçakçılığıyla,
yapmış olduğu mücadelelerden sitayişle bahsetmektedirler. Birleşmiş Milletler
Uyuşturucuyla Mücadele Komisyonunda, Avrupa Birliği Parlamenterler Komisyonunda
bu konu gündeme geliyor ve bizim güvenlik güçlerimizin uyuşturucuyla mücadele
ve insan ticaretiyle mücadeledeki etkin mücadelesi sonunda, bu konudaki
rotaların da değiştiğini… Artık, Türkiye içinden değil, ülkemizin kuzeyinden,
Karadeniz'in kuzeyinden veya Akdeniz'in güneyinden artık geçmeye başladı
uyuşturucu tacirleri ile insan kaçakçılığı yapanlar. Onun için, biz, bunlarla,
gerçekten, bu mücadelemize ciddî bir şekilde devam edeceğiz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Bakan, uyuşturucu doğru da, sigara kaçakçılığı çok…
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Trabzon İlimizde son zamanlarda gerçekten bizleri
üzen birtakım olaylar meydana geldi; ama, bakın, şunu da ifade ediyorum ki; son
iki olay -daha evvelki olayları saymıyorum; ben yakında Trabzon'a gideceğim,
orada da konuşacağız arkadaşlarla- İki millî futbolcumuzun arabalarına,
eşlerinin arabasına, işyerlerine yönelik silahlı saldırı… Tabiî, bunlar, sadece
Trabzonspor değil, millî futbolcularımız, ülkeye mal olmuş kişiler; ama, bakın,
Trabzon Emniyet Müdürlüğümüzün çalışması, Emniyet Genel Müdürlüğümüzün
takviyesiyle, çok kısa süre içerisinde zanlılar tespit edildi; birisi
yakalandı, diğeri, faili bellidir ve aranmaktadır; umut ediyorum ki, en kısa
sürede yakalanacaktır.
İkinci üzücü olay
hepimizi üzmüştür ve biz, hem iktidar olarak hem parti olarak, bu konudaki görüşümüzü
de ifade ettik, kesin bir şekilde lanetle kınadık. Bir din adamına karşı, bir
mabette yapılan saldırıyı asla tasvip etmemiz mümkün değil, nefretle kınıyoruz.
Burada da, yine, emniyet müdürlüğümüzün, Emniyet Teşkilatımızın yoğun, özverili
bir çalışması sonunda, 30 saat gibi kısa bir süre içerisinde sanık, zanlı,
tabancasıyla birlikte yakalanarak, adalet tevdi edilmiştir ve dünden beri de
cumhuriyet savcısı tarafından sorgulanması devam etmektedir; ama, mesele
bununla kalmıyor.
Biz, Trabzon'a önem
veriyoruz; çünkü, Trabzon gerçekten Karadeniz Bölgemizin önemli bir ili. Bakın,
Hükümet olduğumuz günden beri sürekli Trabzon'daki polis sayımızı artırmışız.
Yani, sürekli polis sayısını arttırdığımız ender illerimizden. İstanbul'a
ağırlık veriyoruz, İzmir'e, Ankara'ya; ama, Trabzon İlimizde de sürekli
artırmışız.
İki, Trabzon İlimizde de,
biraz evvel söylediğim gibi, organize suç örgütlerine yönelik, gerek polisimiz
gerek jandarmamız ve bazı zamanlarda da ikisinin birlikte, organize suç
örgütlerine yönelik yapmış oldukları projeli operasyonlar, aynen, şimdi Trabzon
İlimizde de uygulanmaktadır. Ancak, biraz zaman içerisinde bunlar…
Şimdi, bakın, yine demin
burada konuşuldu, Yatağan'daki kül olayı. Biz bunun üzerine gidip çıkardık.
Yani, kimsenin o külden haberi yoktu. Jandarmamızın savcıyla özel bir
projesiyle üzerine gidildi ve çıkarıldı. Kaçak solvent; 7 ilde birden, Emniyet
Genel Müdürlüğü Organize Suçlar Şubemiz, yine cumhuriyet savcılarımızla
birlikte, 7 ili kapsayan bir sahte akaryakıt, akaryakıt kaçakçılığı olayını
bulup çıkardık. Biraz evvel rakam verdim; yani, bir ay içerisinde 18 tane suç
örgütünün üzerine gidilip aydınlatılmıştır. Onun için biz, Trabzon üzerinde de
özellikle, öncelikle duruyoruz ve asayişle ilgili olarak emniyet müdürlerimizin
hepsiyle birlikte toplantı yaptık; iki gruba ayırarak toplantı yaptık. Ayrıca
ben, çeşitli illerimizde, il merkezlerinde, o bölgedeki vali, emniyet müdürü,
jandarma alay komutanlarıyla, o bölgedeki illerimizin emniyet, asayiş, terör,
güvenlik olaylarını görüşüyorum. İşte, yakında tekrar -bunlara bir kış
dolayısıyla belki kısa bir ara verdik, gidememiştik- bu toplantılarımızı, hem
bölgelerde devam ettireceğim -valilerimiz, emniyet müdürlerimiz, jandarma
komutanlarımızla- hem de Ankara'ya bunları davet etmek suretiyle, Ankara'da bu
toplantılarımızı yapıp, bu olaylarla ilgili alınması gereken tedbirleri,
uygulanması gerekenleri birlikte ortaya koyup, uygulamalarımızı daha da
artıracağız.
Ayrıca, yine, burada, bu
kürsüde yine söylemiştim; bilhassa kapkaç, hırsızlık gibi olaylar ve bu
olaylara karışan çocuk suçlularla ilgili, hükümetimizin de üzerinde çok önemle
durduğu bir konu, bilhassa madde bağımlısı çocuklarımız. Bununla ilgili olarak
da, Sayın Başbakanımızın emriyle, talimatıyla, direktifiyle, Devlet Bakanımızın
başkanlığında, koordinesinde, 5 bakandan oluşan bir ekip oluşturduk. Devlet
Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu Hanımefendinin koordinatörlüğünde, Sağlık Bakanı,
Millî Eğitim Bakanı, Adalet Bakanı ve benden oluşan bir komite; işin hem
güvenlik hem güvenlik dışında kalan birsürü boyutları vardır; yani, madde
bağımlısı olsun, diğer suç işleyen veya sokakta yaşamak zorunda kalan
çocuklarımıza yönelik sosyal tedbirler, ekonomik tedbirler, eğitim, kültür gibi
bu meseleleri de görüşmek, bunlar için de çözüm önerileri tespit edip uygulamak
için de böyle bir komitemiz vardır ve bu komite de çalışmalarına devam ediyor;
kısa vadeli, orta vadeli, uzun vadeli tedbirler oluşturuldu, bunlar uygulamaya
konuldu. Bu şekildeki çalışmalarımız devam ediyor.
Ben, polislerin durumuyla
ilgili Sayın Kesimoğlu sormuştu, söyledim. Yani, hazırlığımız, hem bizim hem
Maliye Bakanlığından çıktı, şu anda Başbakanlıkta, inşallah, en kısa zamanda
huzurlarınıza getireceğiz.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Polislere bir müjde ver Bakanım.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Gasp olaylarında yüzde 70 oranında azalma oldu mu hakikaten?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Sizlerin yardım ve desteğiyle…
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Sayın Bakan, Sayın Terzibaşıoğlu'nun söylediği, gasp olaylarında
yüzde 70 oranında azalma var mı?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Ben, rakam telaffuz etmeyi sevmem; ama, cep
telefonlarının… Getirdiği bu teklif hepimizin oylarıyla yasalaştı, ikinci el
telefonlarla ilgili o teklifin yasalaşmasından sonra, tabiî, cep telefonlarına
yönelik gasp olaylarında azalma var, ciddî bir azalma var.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Genelde…
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Evet, ben, hepinize destekleriniz için teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 848 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygı ve
sevgilerimle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
yasa tasarısı, Emniyet Genel Müdürlüğümüze ait birtakım malî işleri düzene
sokmaktadır. Yasa tasarısının arkasında, perde arkasında neler olabileceğini
bilmiyoruz. Gerekçelerini çok dikkatli okudum. Yani, Emniyetimize ait birçok
problem olmasına rağmen, öncelikle bunun ele alınması abesle iştigalden başka
bir şey değildir.
Sayın Bakan az önce
burada birtakım konuşmacı arkadaşlar tarafından karanlık bir tablo çizildiğini
söylediler. Sayın Bakanım kusura bakmasınlar, ben de bir karanlık tablo
çizeceğim; çünkü, şu anda Türkiye, hakikaten bir asayiş cehennemi altında
yaşamaktadır. Yalnız, bu karanlık tabloyu çizerken, sözüm, kesinlikle emniyet
güçlerimize ve jandarma kuvvetlerimize ait değildir; iki güvenlik birimimizin
de, dünyada önde mücadele ettiklerini biz biliyoruz. Bu karanlık tablo, AK
Parti Hükümetinin ekonomik ve sosyal olumsuz politikalarından
kaynaklanmaktadır, bunu öncelikle belirteyim.
Değerli arkadaşlar,
örgütlü suçlarda hem nitelik hem de nicelik bakımından ürkütücü bir tırmanış
gerçekleşiyor olması, ülkemizde, özellikle de büyük kentlerde yaşayan
vatandaşlarımızı ve bizleri endişeye düşürmektedir. Ne yazık ki, bugün,
hırsızlık, gasp, kapkaç, yankesicilik gibi olaylar, vatandaşımızın sokağa
çıkmaya cesaret edemeyeceği noktalara tırmanmış, suç oranlarındaki artış ve
suçluların cüreti, devletin güvenlik güçlerine duyulan güveni sarsmıştır. Çözüme
yönelik yapıcı bir tutum benimseyebilmemiz için, en başından temel bir varsayım
yapmamız şarttır. Buna göre, İngiltere gibi sosyal güvenlik ve kayıt sistemi
gelişmiş Batı ülkelerinde özel sigorta sistemi yaygındır. Bu gelişmişlik
düzeyindeki ülkelerde, özel sigorta sistemi, ülke vatandaşlarının neredeyse
tümünü kapsamaktadır. Dolayısıyla, bu ülke vatandaşları, hırsızlık,
yankesicilik, soygun, gasp gibi suçlardan mağdur olduklarında, sigortalarından
yararlanabilmek için polise muhakkak başvurmakta, suç kayıt altına
alınmaktadır. Sonuç olarak, özel sigorta sisteminin geliştiği ülkelerde,
işlenen suçların kayıt altına alınması ve bunların sonucunda ortaya çıkan suç
istatistiklerinin sağlıklı veriler ortaya koydukları bilinmektedir. Anavatan
iktidarında biz bu sistemi getireceğiz.
Suç istatistikleriyle
ilgili bilinen bir başka gerçekse, Türkiye'de kayıt altına alınan suçlar ve
çıkarılan istatistiklerdir. Ülkemizde, hırsızlık, kapkaç, gasp, soygun gibi
suçların mağduru olan pek çok vatandaşın, nasıl olsa failler bulunamaz,
bürokrasi uğraştırır gibi gerekçelerle ya da kendisine karşı işlenen suçtan
küçük zararlarla kurtulabilmişse bunu polise bildirmediği bilinmektedir. Bu
durumun dikkate alınmasıyla birlikte, Türkiye'de, Emniyet Genel Müdürlüğünün
ilan ettiği suç istatistiklerinin gerçeğin tümünü yansıtmadığı, konunun
uzmanlarının ortak görüşüdür.
Öyleyse, şunu en başta
veri kabul etmek lazımdır ki, tablolar ve rakamlar dizisinin verdiği olumlu
mesaj önümüze sürülüp de, gözlerimizin önünde cereyan eden suç artışını
görmezlikten gelmek, aymazlığın ta kendisi olacaktır. Ayan beyan ortadadır ki,
özellikle büyük kentlerde ciddî bir güvenlik sorunu vatandaşımızın canını
yakmaktadır. AK Parti İktidarı, emniyet açısından İstanbul, Ankara, Erzurum,
Trabzon başta olmak üzere bütün Türkiye'yi cehenneme çevirmiştir.
Biz burada, sadece,
gerçekleşen suçların sayısal olarak artıp artmadığını tartışmak istemiyoruz.
Zira, bu apaçık miyopluktur. Suç oranlarındaki gözle görülür artışa ek olarak,
suç örgütlerinin yapılanması, devlete ve düzene karşı tutumları, kullandıkları
insan malzemesi de korkunç bir dönüşüm geçirmiştir. Bunda en büyük etken, AK
Partinin ekonomideki korkunç tahribatıdır. 2003 yılında toplam 10 493 olayda 14
302 çocuk hakkında adlî işlem yapılmıştır. 2004 yılında ise rakamlar artmıştır.
Geçtiğimiz yıl 11 606 olayda 15 273 çocuk işlem gördü. 9 yıl öncesinde suç
istatistiklerinde kız çocukları bulunmuyordu. Bugün ise suçlu kız çocuklarının
oranı yüzde 2'dir. Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek 2 Mart 2005 tarihinde basına
yaptığı bir açıklamada, 1997 yılında 1 476 olan çocuk tutuklu sayısının, bugün,
40'ı kız çocuğu olmak üzere 1 980'e çıktığını açıklamıştır.
Geride bıraktığımız
yıllarda 1 050 çocuk, hırsızlık, nitelikli hırsızlık ve yağma suçlamasıyla ceza
aldı. Polisiye tedbirler de çocukları kurtaramadı. Sonuçta, cezaevine giren
çocuklar yine suç örgütlerine sahip çıktığı net bir biçimde görülmektedir.
Suça karışan çocukların
organize suçlardaki payı yüzde 85'e ulaşmıştır. Kapkaç, gasp gibi olaylarda
sokak çocuklarının payı sadece yüzde 5'tir. Organize suçlara karışan çocukların
önemli bir bölümü ailesiyle birlikte yaşamaktadır ve bizzat aileleri suç
örgütleriyle işbirliği yaparak çocuklarını bu yola itmektedir.
Bu somut verilerle
birlikte net olarak ortaya çıkmıştır ki, suç örgütleri artık küçük çocukları,
özellikle de kız çocuklarını kullanmaktadırlar. Çok değil, dokuz sene önce
Türkiye'de böyle bir şeyin varlığından bile söz edilemezken, bugün büyük
şehirler çocuklardan kurulmuş profesyonel çocuk timlerinin, suç timlerinin
elinden kan ağlamaktadır. Yapılan hukuksal düzenlemeler, ıslah politikaları da
maalesef işe yaramamıştır. Islah evlerinde, hatta sosyal hizmetler yurtlarında
bile suçlu çocuklarla suç örgütlerinin bağı koparılamamakta, devlet, örgütle
çocuk arasına girememektedir.
İnsan malzemesindeki bu
dönüşüme ek olarak suç örgütlerinin devlete ve düzene karşı tutumları da
değişmiş, çok değil, birkaç yıl önce devlete kafa tutmaktan korkan suçlular, bu
konuda da cüret göstermeye başlamışlardır. Emniyet Teşkilatımızın değerli
mensuplarının sıklıkla belirttikleri gibi, Türkiye'de "mafya" olarak
tabir edilen organize suç örgütleri uzun bir zamandır varlık göstermektedirler;
ancak, bunların ezici çoğunluğu, sanıldığı gibi, devlete kafa tutacak güce ve
cürete hiçbir zaman sahip olamamıştır. Örneğin, mafya üyesi olarak bilinen
insanlar polis baskını ve gözaltına alınma durumlarında polise direnme,
çatışmaya girme cüretini hiçbir zaman gösterememişlerdir; ancak, bugün bizler,
baskınlar sonrası yakalanacağını anlayınca polise silah sıkan suçluların
görüntülerini her akşam haber bültenlerinden izler durumda olduk. Yanlış iç
güvenlik politikaları, devletin güvenlik güçlerine duyulan güveni ancak bu kadar
sarsabilirdi ve ne yazık ki, bugün de öyle olmuştur. Biz, adi bir suçlunun
polisimize kurşun sıkma cesareti gösterdiği ibret sahnelerini haber
bültenlerinden izler hale geldik. Türkiye, kentlerinde esaslı bir asayiş
depremi yaşarken ve ekonomik terör başını alıp gitmişken, siyasî terör
olaylarındaki tırmanış da güvensizlik ortamını iyice körüklemiştir.
Siyasî terör konusunda
sağlıklı karar alabilmek için de, bazı temel varsayımlar yapmamız gerekir.
Unutulmamalıdır ki, terör, savaşın en ucuz türüdür. Bir ülke, başka bir ülkeyi
yıpratmak, güçten düşürmek istiyorsa, o ülkenin iç terörüne ya aktif destek
verir ya da terörün kendi topraklarında barınmasına izin verir. İlk bakışta,
bu, bizlere, 20 nci Yüzyıla ait bir gerçekmiş gibi görünse de, maalesef, 11
Eylül sonrası dönemde bile, hâlâ geçerliliğini korumaktadır.
Sonuç olarak, terör
örgütlerinin eğitim ve mühimmat konusunda bazı ülkelerden destek alıyor
olmaları, acı olmakla birlikte, soğukkanlılıkla kabullenmemiz gereken bir
gerçektir. Örgütler, yalnızca silahlı eylem pratiği konusunda destek
görmemektedirler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Propaganda faaliyetlerini
yürüten, yurtiçi ve yurt dışında, kamuoyunun bir bölümünün desteğini alabilmek,
medyayı kullanabilmek için yapılan dernekçilik ve vakıfçılık faaliyetleri,
gençlerden taban oluşturabilmek, onlarda kendi lehlerine bir bilinç tesis etmek
umuduyla yapılan basım, yayım faaliyetleri alanlarında da eğitim almakta,
desteklenmektedirler.
Dolayısıyla, terör
örgütlerinin faaliyetleri çeşitlilik arz etmektedir. Örneğin, PKK terör
örgütünün, 70 ülkede 200'ün üzerinde dernek, vakıf ve benzeri organizasyonla
faaliyet gösterdiği bilinmektedir.
Burada, çok vahim bir
hatayı değerlendirmelerinize sunmak istiyorum. Basın mensubu, akademisyen,
hatta bazı siyasiler, bu toplumun kanaat önderlerinden olan bazı isimler, terör
örgütlerinin, silahlı eylem pratiği dışındaki girişimlerine sempatiyle
bakmakta, "legal alanda faaliyet göstersinler, bu şekilde sisteme dahil
oluyorlar, silahlı eyleme yeğdir" şeklinde bir düşünceyle bu duruma
kayıtsız kalmaktadırlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
teşekkürünüzü alabilir miyim.
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Oysa, dernekçilik
faaliyetleri ve diğer entelektüel girişimler, silahlı eylemlerin başarısını
garantilemek, bu eylemlere meşruiyet zemini oluşturmak için girişilen yan
faaliyetlerdir.
Bu şekilde, örgütler,
silahlı saldırılarını bağımsızlık mücadelesi olarak sunmaya çalışmaktadırlar.
Anavatan iktidarında iyi niyetli olmayan gafillerden inşallah hesap soracağız.
Diğer maddelerde buluşmak
üzere, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. ( Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özdoğan.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE AİT ARAÇ, GEREÇ, MAL VE MALZEMENİN
SATIŞ, HİBE, HEK VE HURDA DURUM VE İŞLEMLERİ İLE HİZMET SATIŞINA DAİR
KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1.- 12/4/2001
tarihli ve 4645 sayılı Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve
Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına
Dair Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu Kanunun amacı,
Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından satın alınan veya çeşitli yollarla temin
edilen taşıt, silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile mal ve malzemeden ihtiyaç
fazlası bulunanlar veya standart dışı durumuna düşenler ile HEK durumunda olan
veya hurdaya ayrılanların tasfiyesi, değerlendirilmesi ve Kurumun asli
görevlerini aksatmamak şartı ile hizmet verilmesine dair usul ve esasları
belirlemektir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Samsun Milletvekili Sayın Haluk
Koç; buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ
(Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, şahsım ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yine, Emniyet Genel Müdürlüğüne ait bir yasa tasarısının görüşülmesi için
oturumdayız; yine, Sayın İçişleri Bakanımızı bu konuda açıklama yapmak üzere
dinledik. Kanun, Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin
Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun. Bununla ilgili tümü hakkında görüşlerini
açıklayan İzmir Milletvekilimiz Sayın Hakkı Ülkü'nün sözlerini tekrar
etmeyeceğim. Burada, Cumhuriyet Halk Partisinin karşı çıktığı bazı gerekçeler,
kanun tasarısının kâğıda alınış, komisyon raporunun ortaya konuluş noktasında
belirtilmiş durumda; buradaki çekincelerimizi ifade ettik.
Değerli arkadaşlarım,
ben, bir noktaya değinmek istiyorum; o nokta da, Sayın İçişleri Bakanını demin
dinledik... Değerli arkadaşlarım, biraz kalabalık bir dosyayla geldim, belki
dikkatinizi çekmiştir; bunlar, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara
geldiğinden beri Emniyet Genel Müdürlüğüyle ilgili, emniyet teşkilatıyla ilgili
çeşitli kanun tasarılarının görüşülmesi sırasında ve İçişleri Bakanlığının
bütçesinin gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerek Genel Kurulda görüşülmesi
sırasında iktidar ve muhalefet partisi sözcülerinin söylediklerinin tutanaktan
alınmalarıdır ve Sayın İçişleri Bakanının da bunlara yanıtı vardır.
Değerli arkadaşlarım,
ilginizi çekeceği için ifade etmek istiyorum; öncelikle, emniyet
teşkilatımızın, devletin halka dönük yüzü olduğunu, ben, bir kere daha
vurgulamak istiyorum. Demokratik bir devlet yapısında, polis teşkilatının, Emniyet
Teşkilatının mutlaka bu normlara göre yapılanarak, eğitiminden görev alanına
kadar tüm noktalarda donatılarak görev yapması, tahmin ediyorum sadece benim
arzum değil; cumhuriyetin temel ilkelerine ve demokratik devlet düzenine inanan
tüm milletvekili arkadaşlarımızın ortak kaygısı, ortak dileğidir diye
düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, bu talepleri, tabiî dile getireceğiz. Ben,
burada, bu yapılanma içerisinde, eğitimi noksan, çeşitli özlük haklarından
yoksun, çok uzun mesai koşulları altında görev yapan arkadaşlarımızı doğrudan
sorumlu tutmuyorum. Sadece, devletin, yürütme noktasında bulunan siyasî erkin
-bu, bu dönem Adalet ve Kalkınma Partisi, daha önceki dönemlerde başka siyasî
partiler- bunların, kendi iktidar güçlerini, emniyet teşkilatı üzerinde, bazı
yapılanmalarda kullanmış oldukları, acı, ama, yalın gerçeğidir. Bunun acısını
çok yaşadı... Bakın, bir günlük gazetemizde, 1980 öncesi olaylarda -o zamanın
İçişleri Bakanı, bir dönem görev yapan, şu anda burada değil, İçişleri eski
Bakanı Sayın Hasan Fehmi Güneş'in de açıklamaları var- değişik tefrikalara,
değişik açıklamalara yirmialtı yıl sonra tanık oluyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
hep, şeffaflık diyoruz, demokratikleşme diyoruz, hukuk devleti diyoruz; ama,
bunların çoğu sözde kalıyor, bir türlü, bunu, eyleme dönüştüremiyoruz,
uygulamaya sokamıyoruz. En önemli noktalardan birisi Emniyet Teşkilatıdır.
Değerli arkadaşlarım, bunu sizlerle paylaştıktan sonra, tabiî, bunun, tümden
ele alınıp, yapılanmasından eğitimine kadar, görev noktasına kadar, mutlaka
-demin söylediğim normlar, ölçütler içerisinde- irdelenmesi gereğinin altını
çiziyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakanı dinledik. Sayın Bakan, ben, çok hazırlıklı geldim; çünkü,
kendisinin aynı sözleri söyleyeceğini biliyordum ve burada, bakın, 25 Mart
2003, 22 nci Dönem Birinci Yasama Yılı 55 inci Birleşim… Teker teker tutanak
okuyup sizleri yormak istemiyorum. Bazı isimler söyleyeceğim; bu milletvekili
arkadaşlarımı tenzih ediyorum, bir suçlama için söylemiyorum; ama, bu kürsüde,
İktidar Partisi milletvekili olarak, Emniyet Teşkilatı mensuplarının sorunlarını
dile getirdiler; ben, bazen karıştırdım, iktidar milletvekili mi muhalefet
milletvekili mi bu arkadaşlarımız diye; fakat, İktidar Partisi
milletvekillerinden Sayın Selami Uzun, Sayın Veli Kaya, Sayın Mahmut Göksu,
Sayın Mahmut Ceylan, Sayın Muharrem Tozçöken -demin buradaydı, ayrıldı- Sayın
Komisyon Başkanı Ziyaeddin Akbulut -atladıklarım da olabilir- gerek komisyonda
gerek Genel Kurulda, bu kürsüden verilmiş sözler var, tutanaklara düşen izler
var değerli arkadaşlarım.
Sayın Bakana gelince,
Sayın Bakan defaaten söz vermiştir. Sayın Bakan… Ben, tarih tarih söyleyeceğim
kendisine. Eğer arzu ederse, ben, kendisine de bütün bu belgeleri arz etmeye
hazırım, sunmaya hazırım. Ben, bugün "el insaf" diye başlayan bir
Bakan konuşmasıyla, tekrar, bu özlük hakları konusunun, bir yasal çerçeve
içerisinde Maliye Bakanlığına, oradan Başbakanlığa gönderildiğini; fakat, ne
hikmetse, bir türlü Genel Kurul gündemine ya da komisyonlarına gelmediğini hâlâ
görüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, tarihlere devam ediyorum. Şimdi, 22 Aralık 2003, Sayın Bakan şöyle
diyor: "Yine, polislerimizin özlük hakları, çalışma saatleri,
emeklilikleri ve sosyal durumlarıyla ilgili konulara değindiler. Afyon Milletvekilimiz
de sormuşlardı. Çalışma saatlerine gelince, emniyet mensuplarımızın, ilgili
düzenlemeyle, dikkat edilmeleri…" Yani, bu konuda düzenleme yapılacağı
sözünü veriyor.
Devam ediyoruz, 25 Mart
2003… 25 Mart 2003'te, yine, Sayın Bakanın demin söylediği sözlerin -özlük
haklarıyla ilgili- aynısı, bu kürsüden, Sayın Bakan tarafından ifade
edilmiştir. Belge istiyorsanız, burada.
Değerli arkadaşlarım,
tarih olarak devam edelim. Bakın, Sayın Tozçöken'in açıklamaları var. Yine,
Plan ve Bütçe Komisyonu tutanakları var. Yine, son 2005 bütçesindeki konuşma
var. Yine, en son olarak, hadi bırakın, arayı bırakın, en son, Sayın Bakanın
söylediği: "Şimdi, en çok konuşulan konulardan biri de, polislerimizin,
güvenlik görevlilerimizin özlük hakkıdır. Biz, bu konu üzerinde, hakikaten,
Bakanlığa gelir gelmez bir çalışma yaptık." 2003'te de aynı söylemişsiniz
Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Doğru…
HALUK KOÇ (Devamla) -
2004'te de söylediniz, 2005'te de
söylediniz.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Hepsi doğru…
HALUK KOÇ (Devamla) -
Tarih 2006, yine söylemeye devam ediyorsunuz. Sonuç?.. Sonuç yok değerli
arkadaşlarım.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Gelecek…
HALUK KOÇ (Devamla) -
Şimdi, çok basit oysa, çok basit. El insaf filan diye hiç yaklaşmamak lazım.
Şimdi, bakın, 24 Kasım 2004 akşamına sizi götürmek istiyorum. Sorulan sorular
çok basit: "Polise, fazla çalışma ücreti adı altında ödenen paranın Avrupa
Birliği normlarına uygun olarak, fazla mesai adı altında -ki, çalışma
koşullarının güçlüğünden bahsedildi- ve saat hesabı yapılarak ödenmesiyle
ilgili Bakanlığınızın herhangi bir çalışması var mıdır Sayın Bakan?"
Kusura bakmayın, Genel
Kurul içerisinde bunlar mükerrer sorular oluyor, tekrar eden sorular oluyor;
ama, artık, Emniyet mensupları, ben inanıyorum, bu kürsüden, Sayın Bakanın
ağzından, efendim, hazırlandık, geliyoruz, geldik, yapacağız, edeceğiz
sözlerine pek kuşkuyla bakar oldular.
Devam ediyorum Sayın
Bakan: "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının ek 68 inci maddesinde makam
ve temsil tazminatının emekliliğe yansıtılabilmesi için iki yıllık çalışma şartı
getirilmiştir. 2000 yılında, vazife malulleri ile -ki, birçok şehidimiz var;
bir kere daha, bu arada, hepsinin ruhunu şad etmek istiyorum- bu şehitlerimizin
dul ve yetimlerinin mağdur edilmemesi için, bunlarda iki yıllık şartın
aranmaması yönünde değişiklik yapılmış; ancak, kendi iradesi dışında yaş haddi
nedeniyle emekli edilenler bu kapsamda değerlendirilmemiştir. Dolayısıyla,
teşkilat mensupları diğer kamu görevlilerinden farklı olarak yaş haddinden
emekli edildiklerinde, iki yılını doldurmadan mağdur olmaktadırlar. Açık bir
mağduriyet söz konusudur. Bunun düzeltilmesi için ne yapıyorsunuz Sayın
Bakan?"
"657 sayılı Devlet
Memurları Kanununda diğer meslek sınıflarının tamamına yakın bölümüne, 8 inci
dereceden itibaren ekgösterge verilmesine rağmen, emniyet hizmetleri sınıfı
personeline 4 üncü dereceden itibaren ekgösterge verilmesi, mevcut ekgösterge
puanlarının da diğer kamu personeline oranla daha düşük tutulması Anayasanın
eşitlik ilkesine aykırı değil midir Sayın Bakan?"
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (İstanbul) - Evet.
HALUK KOÇ (Devamla) -
"Evet" diyorsunuz; lütfen, düzeltin.
Bakın, Sayın Bakan,
geldiniz, gidiyorsunuz. Üçbuçuk yıl doldu. Üçbuçuk yıl doldu. Baş sallamakla
olmuyor Sayın Bakan. Bunları söylediyseniz… Sayın Uzun, sizin de çok sözleriniz
var, size de takdim ederim; hepinizinki var, bütün çalışmaları yaptım ben,
hepsi var burada. Lütfen, bunları düzeltecek adım atın, somut adımlar atın, net
olun. Yani, ben üzülüyorum. Hele, Maliye Bakanına falan emanet ettiyseniz!..
Sayın Bakan, yapmayın; Sayın Maliye Bakanına gittiyse bu iş, geçmiş olsun,
geçmiş olsun; ben, üzüntülerimi bildiriyorum… Oradan gelmez, oradan gelmez;
çünkü, bir IMF talimatı bekler; Avrupa Birliği normları falan hiçbir şey. Sayın
Maliye Bakanına gittiyse -kulakları çınlıyordur şimdi- Emniyet Teşkilatına
zırnık çıkmaz, zırnık!
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Geçti, Maliyeden geçti.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Çıkmaz; çıksa bile, burada geri alınır, bir önergeyle geri alınır. Buna tanık
olduk bütçe görüşmeleri sırasında; 31 inci maddeyi unutmayın. 3,5 katrilyonluk
kamu borcunun hastanelerden nasıl silindiğini unutmadık. Maliye Bakanına
güveniyorsanız, yandınız. Yani, öyle bir şey ki, bir yerlere ciğer emanet
ediyorsunuz. Mümkün değil…
Sayın Bakanım, sizi
zorluyorum, sizi üzmek niyetinde değilim; ama, bir milletvekili olarak, bu
konudaki laf tekrarlarının, bu kürsüde, somut, net, uygulamaya dönük bir yasa
teklifine -hükümet tarafından- dönmesini, yasa tasarısına dönmesini arzu
ediyorum. Bunu arzu eden birçok da arkadaşım var; bilhassa, İktidar Partisi
Grubu adına konuşup, bu sözleri bu kürsüden veren arkadaşlarımın ihtiyacı var.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, yine aynı şekilde, kamu çalışanlarına grevli toplusözleşmeli sendikal
hak dedik. Sizin de var, sizin de var… Polisler kamu çalışanı değil mi?!
Efendim, Emniyet Teşkilatı, ülke hassas noktalardan geçiyor... Bunları aşalım,
demokratikleşiyoruz. Şeffaf olacaktık… Sadece Emniyet Teşkilatına değil, bütün
kamu çalışanlarına grevli toplusözleşmeli sendikal hak; söz verdiniz, yapın.
İşte, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, sonuna kadar bunun yanındadır.
Değerli arkadaşlarım,
daha bitmedi, Sayın Bakanın sözleri var ve Sayın Bakan cevap veriyor.
Ben, ona geçmeden önce,
bir noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir polis düşünün; polis, vatandaşın
namusu, ülkenin namusu ve devletin halka dönük yüzü. Bu polis arkadaşlarımızla
konuştunuz mu hiç, değerli arkadaşlarım; emekli olmaktan korkuyor bu insanlar,
biliyor musunuz?! Korkuyorlar; çünkü, emekli olduklarında kendilerine ödenen
birtakım mesai, tazminat adı altındaki ödeneklerin kesildiğinde "ben, bu
polislik onurumu, şimdiye kadar yaptığım bu kamu vicdanı görevini emekli
olduğumda onurlu, namuslu bir şekilde nasıl sürdüreceğim" diyor polis.
Emekli olduğunda uğradığı hak kaybını biliyorsunuz Sayın Bakanım. Lütfen, bunu
düzeltelim, lütfen, düzeltelim. İnsanlar ağlıyorlar. Emekli olmaktan korkuyor
polisler, değerli arkadaşlarım. "Yapacağız, edeceğiz, hükümetimiz çok
iyi…" Tamam, tamam, iyi olun; gelin, bunları yapın, daha iyi olun ve Sayın
Bakanın verdiği cevap: "Bunun dışında ayrıca 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunuyla ilgili, devlet personel rejimini yeniden gözden geçiren bir reform
çalışmamız var." Sayın Bakanım, bitmiyor bu iş, bu iş bitmiyor.
Ben, belki konunun dışına
çıktım; ama, sosyal bir yarayı bir kere daha bu Mecliste, bir kere daha bu
Mecliste dile getirme görevini Cumhuriyet Halk Partisi adına üstlenmiş bir
arkadaşınız olarak bunun altını çizmek istiyorum. Ben inanıyorum, sizin
içinizden de birçoğunuzun adına da konuştum; çünkü, bu bir yaradır, bu bir
yaradır; bunun acilen çözülmesi… Bakın, bu insanlar inançlarını yitiriyorlar.
Devlete karşı olan güven erozyonu, bu emniyet mensubu teşkilatı mensuplarında
bu güven erozyonu yaşanıyor devlete karşı; bunu aşmak zorundayız. Eğer o kişi
toplumun vicdanıysa, kamunun vicdanıysa, emekli olduğunda da, çalışırken de,
özlük hakları bakımından o vicdana uygun bir politikayı burada ortaklaşa devreye
sokmak zorundayız.
Sayın Bakanım, elinizi
kolunuzu tutan yok. Eğer Maliye Bakanının tutulmasını istiyorsanız, onu -söz
veriyorum- ben tutacağım; ama, getirin bunu, söz veriyorum ben tutacağım, söz
veriyorum ben tutacağım, söz veriyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Gerek yok. Biz bunu yapıyoruz.
HALUK KOÇ (Devamla) - O,
onu ilgilendirmez. Belki, polis filan deyince ürkebilir; ama, artık, bunu
açalım. Maliye Bakanlığı-İçişleri Bakanlığı-Başbakanlık, çok küçük bir üçgen.
Bunu alın, getirin, geçirin.
Sayın Terzibaşıoğlu, size
bir sözüm vardı. Sağlık konusunda birtakım şeyler dediniz. Çok basit bir örnek
vereceğim size. Ben hematoloğum.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Ben diş hekimiyim.
HALUK KOÇ (Devamla) - Siz
diş hekimisiniz, biliyorum. Demin Leucogen'den, Neupogen'den, Eritropoetin'den
bahsettiniz. Şu anda, biliyor musunuz ki, Sağlık Bakanı Müsteşarı -kısa bir
dönem benim yanımda da yan dal ihtisası yapmıştı- Necdet Beye telefon ederek,
ben, Samsun Terme'den gelen…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç,
tamamlayınız konuşmanızı.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
…genç bir akut lösemili,
altı aydır tedavi ettirdiğimiz bir genç kız, erkek kardeşi ya da kız kardeşi,
neyse; bire bir kardeşi, tam tutuyor, yüzde 80 oranında bu hastalığı tam yenme
şansı var. Yeşilkartla bir yere kadar… Burada teşekkür ediyorum kendisine;
Ankara Tıp Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Tümer Çorapçıoğlu, zimmet
suçlamalarına rağmen, üzerinde yapılan baskılara rağmen, bu insancıkları orada,
yeşilkartla, kendilerine sevk edilen, tutup bütün ilaç şeylerini oradan,
buradan sağlıyor. Suç işliyorsa, bu kürsüden ifade ediyorum ve şu anda nakil
yapılması lazım; fakat, hastanelere olan borç yüzünden ilaç alınamıyor. Hastane
bütün imkânlarını veriyor; çözmeye çalışıyoruz. Bu, bir tane örnek. Leucogen dediniz,
Neupogen dediniz. Evet, bunlar kan hastalıklarında belirli bir dönemde
kullanılan çok pahalı yeni kuşak ürünler; bunları ödemiyorlar. Burada çok büyük
sıkıntı var, çok büyük sıkıntı var. Konuyu bildiğim için, siz de burada bir
iktidar milletvekili olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç,
lütfen…
HALUK KOÇ (Devamla) - Son
sözüm Başkan, tamam.
…belki, bir iktidar
milletvekili olarak zor bir görev üstleniyorsunuz; yani, iktidarın sağlık
alanındaki icraatlarının başarılı olduğunu yansıtma görevi, belki,
inanmadığınız bir görevi siyaseten savunmak zorunda kalıyorsunuz. Lütfen, bu
konuda sıkıntı çeken insanlar bizi izlerken, onların yaşadığı acı gerçekleri
görmemezden gelerek, bu kürsülerden, hiç olmazsa, burada siyasî polemik noktası
yapmayın.
Efendim, ben, Sayın
Bakanın bu sözünde duracağına inanıyorum ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Sayın Başkan, iki cümleyle cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Saygıdeğer
arkadaşlarım, burada grubun söz hakkı vardır. Grup söz alıp, konuşabilir.
Şimdi, bu, çok doğal bir şeydir. Grup başkanvekili arkadaşlarımız da burada.
Şimdi, her eleştiren -iktidar ve muhalefet için de söylüyorum- biri diğerini
eleştirdiği zaman, o, anında çıkıp orada cevap vermeye kalkışırsa, bunun önünü
sonunu alamayız. Her iki grup için de söylüyorum. Yani, o zaman, hiç kimse, hiç
kimseyi tenkit etmeyecek, hiç kimse bir şey söylemeyecek.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - İsmimi zikrederek, bana dönerek, sadece ve sadece bana hitap ederek,
hitapta bulunup…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, bir hakaret yapmadım, bir sataşma yapmadım.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Ben, bir dakikada cevap vermek istiyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkanım, bir sataşma yapmadım. Ben, Sayın Bakanın…
BAŞKAN - Saygıdeğer
arkadaşlarım, bahsettiğiniz terimler tıbbî terimlerdir. Ben, tıp uzmanı falan
değilim. Burada konuştuğunuz kavramlar nereye gidiyor, ne gidiyor, bilmiyorum.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, bilirkişi burada.
BAŞKAN - Cevdet Beyi
danışman olarak alıp, Cevdet Beye sormam lazım, böyle midir diye; ama, şu
konuşmaları tamamlayalım, sonra, kısa bir açıklamayı, ben, yerinizden
yaptırırım size.
Evet, Anavatan Grubu
adına, Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan, buyurun. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
MUHARREM DOĞAN (Mardin) -
Sayın Başkan, şahsım adına da söz aldım; onu da birleştirirseniz…
BAŞKAN - Buyurun,
şahsınız adına da konuşma sürenizi verdim.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 848 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci
maddesi üzerinde görüş belirtmek üzere Anavatan Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisimizi ve saygıdeğer halkımızı
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
görüştüğümüz madde, çok önemli bir maddedir, getirisi olan bir maddedir ve
sosyal boyutu olan bir yasa tasarısıdır. Bu nedenle, destekliyoruz, sonuna
kadar da destekliyoruz; çünkü, bu yasa tasarısı, İçişleri Bakanlığımızın en
önemli bir konu olan Emniyet Genel Müdürlüğüne ait araç, gereç, mal, malzeme ve
hurda ve HEK olmuş, ekonomik ömrünü yitirmiş malzemelerin satımına yetki
veriyor. Bu nedenle, bu maddeye canı gönülden destek veriyorum; ancak, söylemek
istediğim bir husus var, sizlerle paylaşmak istediğim bir husus var. Bunu dile
getirmeme izin verirseniz, mutlu olurum.
Değerli milletvekilleri,
doğu, güneydoğu bölgelerimizin sorunlarını dile getirmek, en başta benim
görevim ve sizlerin görevidir; çünkü, doğu, güneydoğu bölgelerinin sorunları,
aynı zamanda Türkiye'nin sorunlarıdır. Şimdi, bu maddeye paralel ve bu maddeye
benzen çok önemli bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
hatırlamaya çalışınız. Şu gördüğünüz yasa tasarısı; yani, diğer bir adı
"torba yasası" dediğimiz yasa tasarısı, 12.5.2005 yılında basılmış ve
bizlere dağıtılmıştı. 25.10.2005 tarihinde 13 üncü Birleşimde bunu görüşürken,
aynı, şimdi görüştüğümüz maddeye çok benzer ve paralel olan bir madde geri
çekildi; ama, niçin geri çekildi, hangi amaçla geri çekildi; bunu da anlamış
değiliz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, şu maddenin 21 inci maddesini sizlere okumak istiyorum:
"İlgili trafik sicilinde adlarına kayıt ve tescilli bulunan motorlu kara
taşıtlarını; bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 31/12/2005 tarihine
kadar ilgili yönetmelik hükümleri gereğince kayıt ve tescillerinin silinmesi ve
hurdaya çıkarılması suretiyle il özel idarelerine bedelsiz olarak teslim eden
gerçek ve tüzelkişilerin, hurdaya çıkarılan taşıta ilişkin olarak tahakkuk etmiş
ve ödenmemiş olan Motorlu Taşıtlar Vergisi ile bu vergiye ilişkin gecikme
zammı, gecikme faizi ve vergi cezaları terkin edilir."
Değerli arkadaşlar,
şimdi, ben, size soruyorum: Emniyet Genel Müdürlüğüne ait araç gereçler hurdaya
çıkarılıyorsa ve millî servet yok olmasın diye bunlara sahipleniyorsak, peki,
özel ve tüzelkişilere ait olan bu araçlar millî servet değil midir?! Geçmişte,
doğu, güneydoğu bölgelerimizde vatandaş kendi ayakları üzerinde durabilmesi
için, kendi geçimini sağlayabilmesi için, bir iki kişi, üç kişi, dört kişi bir
araya gelmişler bir kamyon almışlardı. O tarihlerde sınır ticareti serbestti.
Her gün binlerce araç Irak'a, Musul'a gidiyordu ve kısa mesafede sınır ticareti
yaparak, gıda maddesi, inşaat malzemesi götürerek, bunun karşılığında motorin
getiriyordu; çünkü, doğu, güneydoğu bölgelerimizin ekonomik hayatı Irak ve
Suriye'yle olan ticarete bağlıdır ve bunun geçiş yolu da Habur Gümrük Kapısı
ile Nusaybin Gümrük Kapısıdır. Tabiî, o tarihte her ne kadar tekelci bir
zihniyetle almış oldukları motorini, TPIC'e satarak geçimlerini sağlamaya çalışmışlarsa bile, işsizliği büyük oranda önlemişler ve
ekonomiye güç kazandırmışlar. Neyle kazanmışlardır; bu hurdaya çıkan araçlarla.
Tabiî, sınır ticareti kesilince Habur Gümrük Kapısı olsun, Nusaybin Gümrük
Kapısı olsun özelliğini yitirmiş. Dolayısıyla bu araçlar; ama, yüzbinlerce
araç, Mardin'de şu anda 57 000 araç, Şırnak'ta keza 50 000 araç, Urfa,
Adıyaman, Diyarbakır, Batman ve Siirt'te yaptığım araştırmalar sonucunda 200
000 civarında aracın yağmurun, güneşin ve karın altında çürümeye terk edildiği
tespit edilmiş ve şu anda, hepsi de devlete borçludur.
Şimdi, bu madde eğer geri
çekilmeseydi, bu maddeyle affedileceklerdi. Herkes aracını alıp, özel idareye
götürecekti, bir tutanakla teslim edecekti ve o yetkililer trafik sicilinden
sileceklerdi, borçlarını da affedeceklerdi, bu araçlar da devlete kâr kalacaktı
ve devletin kasasına sıcak para akacaktı. Bunlar olmadı, her ne hikmetse
olmadı. Üzülüyorum da, ben burada suçu bakanlarımızda görmüyorum. Bölge
milletvekillerimiz eğer bu sorunları sizlerle paylaşmış olsalardı, sanıyorum,
kesinlikle bu maddeyi geri çekmeyecektiniz; ama, olan olmuş, geç kalmış
değiliz. Şimdi, bu borçlara bir de 2006'nın ilk taksidi eklendi.
Değerli milletvekilleri,
soruyorum size, yağmurun ve güneşin altında çürümeye terk edilmiş, hurdaya
çıkmış bir aracın vergisini siz olsanız yatırır mısınız veya borcunuz varsa
gidip onu ödeyebilir misiniz? Kaldı ki,
onların hiç imkânları yok. Bu nedenle, bazı araçların bugünkü fiyatı 2 000-3
000 YTL ise, en az 15 000-14 000 YTL borcu var devlete. Bu nedenle, bu
yığıntıları ortadan kaldırmamız gerekiyor.
Ben size başka bir örnek
vermek istiyorum. Mardin, hoşgörü diyarıdır ve UNESCO nezdinde dünya miras
listesine aday olmuş tek ildir Türkiye'de. Şimdi, UNESCO nezdinde ICOMOS
denilen bir teknik kurul var. Biz, 2003 yılında müracaat ettiğimizde, bu teknik
kurul Mardin'e geliyor, tespitlerde bulunuyor ve şunu diyor: Mardin'in özgün
mimarîsi bozulmuştur; ama, en büyük neden, bu hurdaya çıkan araçlarla
bozulmuştur. Neden?.. Şimdi, bakıyorsunuz, yüzlerce araç, oyun sahalarında,
evlerin önünde, sokakların köşelerinde park edilmiş, lastikleri patlamış,
aküleri gitmiş ve hurdaya dönmüş ve o güzelim özgün mimarîmizi bozmuş, o tarih
ve o insanlık tarihi yok olmuş. Yani, şimdi, bu kadar araç hurdaya çıkmış ve
devletin kasasına sıcak para akacak böyle bir imkân varken, biz neden bunu
yapmıyoruz?! Ben, sizi burada eleştirmek için bunları konuşmuyorum; bu
sorunlara çözüm bulmak için bunları size arz ediyorum ve bu çözmemizde de çok
haklıyız ve geç de kalınmıştır. Ben sizden şunu istiyorum: Şu 21 inci madde,
hiç değilse Sayın Bakanın da yardımlarıyla bununla birleştirilebilirdi. Eğer
bunun imkânı varsa, bir önergeyle de bunu düzeltebiliriz; çünkü, bir taraftan,
bakın, burada ekonomik ömrü tükenmiş diyoruz, devletin araç ve gereçlerini
satmaya imkân sağlıyoruz; diğer taraftan, iş olmadığı için, imkân olmadığı için
hurdaya çıkmış araçları da kurtarmaya çalışmıyoruz. Ben, böyle bir kötü niyet
taşıdığınıza inanmıyorum ve ben, bu hurdaya çıkmış araçlara da çözüm
bulacağımıza inanıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
araç sahiplerini kurtarmamızda fayda var; bunların gönlünü, hayır dualarını
almamızda fayda var. Mardin'in o özgün mimarîsini kurtarmak, bu hurda araçları
da satarak devletin kasasına sıcak parayı sağlamak, elbette bizi mutlu eder. Bu
nedenle, biz, bu hurdaya çıkmış yüzbinlerce aracı bu madde şartları dahilinde
gündeme getirelim ve bu maddeyi tekrar geri getirelim diyorum; çünkü, yani, bu
maddenin önemi şöyle, bir örnek daha vermek istiyorum: Sınır ticaret merkezleri
oluşacaktı, bu da yapılmadı. Bu sınır ticaret merkezleri de yapılmış olsaydı
veyahut Nusaybin Gümrük Kapısı da uluslararası hale getirilmiş olsaydı, belki,
bu araç sahipleri de bir miktar kendi geçimlerini de bu araçlarla
sağlayabileceklerdi, devlete olan borçlarını da rahatlıkla ödeyebileceklerdi,
bunu da yapamadık, buna da sağlık olsun diyelim; ama, bu sınır ticaret
merkezlerinin mutlaka yapılması gerekir. 2003 yılında, Sayın Kürşad Tüzmen Bey,
bununla ilgili söz verdi; "Nusaybin Gümrük Kapısını uluslararası hale
getireceğiz, bu Habur Gümrük Kapısındaki yığılmaları önleyeceğiz, iyileştirme
cihetine gideceğiz" demişti ve bu insanlar sevinmişti, umutlanmıştı; şimdi,
bunların umutlarını yok etmeyelim. Ben, size, teklifim olarak; eğer bir
önergeyle bunu yapamayacaksak, her üç partinin de grup başkanvekillerinden
hassaten arz ediyorum, bu konuyu dile getirsinler ve o torba yasasının içinde
21 inci maddeyi çok acil bir şekilde gündeme getirsinler, bunu çıkarsınlar ve
devletin kasasına da sıcak para akışını sağlasınlar.
Görüşmekte olduğumuz yasa
tasarısının ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Doğan.
Madde üzerinde, Sayın
Kesimoğlu'nun…
Soru mu soracaksınız
Sayın Kesimoğlu?
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Evet efendim.
BAŞKAN - … soru talebi
vardır.
Buyurun Sayın Kesimoğlu.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan; sizin aracılığınızla, Sayın
Bakanıma iletmek istediğim sorum şu:
Emniyet Genel Müdürlüğünü
doğrudan ilgilendiren bir yasa tasarısını görüşüyoruz Sayın Bakanım; fakat,
kurumun başındaki Sayın Genel Müdür şu anda Genel Kurul çalışmasında yok, tıpkı
bundan önceki Genel Kurul çalışmalarında olduğu gibi ya da çeşitli komisyon
toplantılarında olduğu gibi. Sayın Genel Müdürün şu anda Genel Kurulda
bulunması gerekmiyor mu? Mazereti nedir? Kendisi yurt dışında olabilir mi?
Sayın Genel Müdür göreve geldiğinden beri kaç kez yurtdışı görev çıktı? Bu
görevler esnasında aldığı harcırah miktarı ne kadardır? Bu yurtdışı gezilerde,
Genel Müdürlüğünüz, Genel Müdürlük, Bakanlık ve ülkemiz ne gibi kazanımlar elde
etmiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kesimoğlu.
Başka soru yok.
Sayın Bakanım, buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın
Kesimoğlu'nun sorusuyla ilgili şunları söylemek istiyorum: Emniyet Genel
Müdürümüze, ben, birkaç gün sonra yapacağım bir toplantıyla ilgili görev
verdiğim için, ona, sen gelme, hazırla, bitir dedim ve Genel Müdür Yardımcısı
arkadaşım ile ilgili daire başkanı, ilgili dairelerden yetkili arkadaşlarımı
buraya çağırdım.
Emniyet Genel Müdürümüzle
ilgili, kaç defa yurtdışına çıktı, bunlarla ilgili yazılı cevap vereceğim;
çünkü, bunları incelemem lazım; ama, şu kadarını söyleyeyim ki, biz, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti olarak, aşağı yukarı 40'ın üzerinde ülkeyle güvenlik
işbirliği anlaşması yapmışız. Bu, bizim, taa, uzun yıllardan beri savunduğumuz
tezimizin gereği; yani, küresel terörle mücadelede uluslararası işbirliğine
verdiğimiz önem gereği olarak, bu ülkelerle işbirliği anlaşması veya işbirliği
protokolleri yapmışız. Bu anlaşma ve protokol gereği komisyon toplantıları
yapılıyor, ortak komisyon toplantıları yapılıyor. Bunların bir kısmı burada bir
yıl, öbür yıl da o ülkede yapılıyor. Bilhassa bakanlar seviyesinde de ortak
komisyon toplantıları yapılır. Bu toplantılardan önce teknik seviyede de
toplantı, hazırlık çalışmaları yapmak için, Emniyet Genel Müdürü, ilgili daire
başkanları, o karşı muhatabımız ülkenin de genel müdürü ve ilgililer bir araya
gelip, ortak komisyon toplantısıyla ilgili yapacağımız çalışmaların bir ön
hazırlığını… Bu bakımdan, tabiî ki yurtdışına gidişler olmaktadır, sık
olmaktadır.
Sadece güvenlik,
işbirliği, anlaşma, protokol dışında da ikili temaslar bakımından çeşitli
uluslararası kuruluşların üyesiyiz. Örneğin SECI'nin, örneğin Interpol gibi
kuruluşların da üyesiyiz. Artı, birtakım kuruluşlara polisle katılmışız,
güvenlik kuruluşlarına katılmışız. Bunlarla ilgili de toplantılar yapılması gerekmektedir.
Ben bunları da, seyahat
sayılarını da yazılı olarak bildiririm Sayın Başkanım.
Arz ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Sayın Terzibaşıoğlu, ben
tutanakları istedim, getirtiyorum. Ama, ben şunu sormak istiyorum: Sayın Haluk
Koç sizin isminizi zikrederek, birkısım kavramları -tıbbî kavramları
kastediyorum- söyledi. Kendisinin hematolog olduğunu, karşılığında sizin de
"ben de diş hekimiyim" dediğinizi duydum. Ama, burada açıklanması
gereken husus neyse, şimdi tutanakları getirteceğim. Fakat, madde geçmeden
açıklansın istiyorum. İsterseniz çok kısa bir söz vereyim. Gelin, kürsüden,
açıklayacağınız hususu 1 dakika içinde özetleyin. Öyle demiştiniz zaten. Kapalı
kalmasın, bizim de gönlümüz rahat olsun.
Buyurun.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla)- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; biraz önce Sayın Haluk Koç, bu kürsüden, Terme'de yeşilkartlı
lösemili bir hastanın ilacının verilmediğini, kendisinin Ankara Üniversitesi
Rektörüyle irtibata geçerek onun ilacını temin ettiğini belirtti.
Ben şimdi eski adıyla
Muğla Sigorta Hastanesi, yeni ismiyle Menteşe Hastanesi Başhekimini aradım.
Bakın, Muğla'da bütün kanserlilerin kemoterapi tedavileri yapılıyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Ne alakası var Sayın Başkan?!
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Lütfen, dinler misiniz!
Kemoterapileri yapılıyor.
Yeşilkartlıların da kemoterapileri yapılıyor. Eğer yeşilkartlıların ilaçları
hastane tarafından temin edilmiyorsa, bizi arasınlar. (CHP sıralarından
"Niye sizi arasınlar" sesleri)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sağlık Bakanı cevap versin.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Yani, Sağlık Bakanını arasınlar. Çünkü orada yapılması gereken şu…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sağlık Bakanı mı o?
BAŞKAN - Bir dakika Sayın
Anadol…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sağlık Bakanı mı o?
BAŞKAN - Anladım.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Orada yapılması gereken şu: Eğer o ilaç yok ise…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Hayır... Sağlık Bakanı cevap versin.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Bir dinleyin bakalım… Bir dinleyin…
BAŞKAN - Sayın
Terzibaşıoğlu…
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Eğer orada o ilaç yok ise, hastane ilacı temin ediyor, devlet de
bunu ödüyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Arkadaş Sağlık Bakanı mı Sayın Başkan?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Devlet de bunu ödüyor. Bunu biliniz.
Sağlık Bakanı burada
olmadığı için…
Ağırınıza mı gidiyor
Sayın Anadol?.. Ağırınıza mı gidiyor biz cevap verince? Biz millete hizmet
götürünce…
BAŞKAN - Sayın Terzibaşıoğlu,
teşekkür ediyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Yerine siz mi varsınız? Bizim mevzuatımızda bakan vekilliği yok.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Bu milletin dertlerini çözünce ağırınıza mı gidiyor, kıskanıyor
musunuz? (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
Terzibaşıoğlu, teşekkür ederim. Sağ olun.
Sayın milletvekilleri,
iki milletvekili arkadaşımızın, iki hastayla ilgili olarak değişik düşünceleri,
görüşleri ve başhekimlerle yapmış olduğu görüşmeleri kendileri size aktardılar.
Konu bu şekilde
aydınlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 4645 sayılı
Kanunun 2 nci maddesinde yer alan "HEK", "Hurda" ve
"Hizmet" tanımları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve bu maddeye
"Taşıt", "Mal ve malzeme" ile "İhtiyaç fazlası"
tanımları eklenmiştir.
"HEK: Hizmette
kullanılabilme vasfını kaybeden veya arızalı hale geldiklerinde onarımları
ekonomik olarak mahzurlu olan taşıt, silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile
mal ve malze-meyi,
Hurda: Hizmette uzun süre
kullanılması veya giderilmesi mümkün olmayan arızalar ve ge-çirdiği kazalar
dolayısıyla işe yaramaz hale gelen taşıt, silah, mühimmat, makine ve teçhizat
ile mal ve malzemeyi,
Hizmet: Kamu kurum ve
kuruluşları ile özel kuruluşlar ve şahıslara, dost veya müttefik devletlere
verilebilecek, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından üretilen eğitim, bilgi,
belge, teknik inceleme ve analiz, tesis, bakım, onarım, modernizasyon, sağlık,
test, bilişim ve yazılım, veriler ve sorgulamaları, basım, yayım, çekim,
montaj, seslendirme, spikerlik, tercüme, güvenlik tertibatı, danışmanlık,
havacılık ve benzeri hizmetler ile Emniyet Genel Müdürlüğüne ait taşıt, silah,
mühimmat, makine ve teçhizat, mal ve malzeme ile bina, arazi ve tesislerinden
istifade ettirmeyi,
Taşıt: Emniyet Genel
Müdürlüğüne ait her türlü motorlu veya motorsuz kara, deniz ve ha-va ulaştırma
araçlarını,
Mal ve malzeme: Emniyet
Genel Müdürlüğünün donanımı ile bakım, onarım ve idamesi i-çin zaruri olan
araç, gereç, yedek parça, cihaz ve sağlık malzemeleri ile kırpıntı, döküntü
mal-zeme atık ve parçalarını,
İhtiyaç fazlası: Çeşitli
yollardan temin edilerek kuvveye alınmış, ancak kullanılabilme özelliği olmakla
birlikte çeşitli nedenlerle kullanılmaksızın kuvvede bulundurulan taşıt, silah,
mühimmat, makine ve teçhizat ile mal ve malzemeyi,"
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BERHAN
ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan yasanın
2 nci maddesi üzerine Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Değerli arkadaşlar,
tümüyle ilgili arkadaşlarımız bilgiler aktardı ve tümü üzerinde konuşan Hakkı
Ülkü arkadaşımız da gerekenleri söyledi; fakat, bu yasada da görüldüğü gibi bir
eksiklik yapılıyor; bu yasada da bir eksiklik daha öncekiler gibi yapılıyor.
Yani, arkadaşlarımız muhalefet şerhinde şunu söylemişler: "Görüşmekte
olduğumuz Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış,
Hibe, HEK ve Hurda Durum ve İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısına olumsuz oy kullanıyoruz.
Gerekçe:
Ülkemizin güvenliğini ve
savunmasını ilgilendiren konularda diğer kurumların da görüşü ve onayı
alınmalıdır diye düşünüyoruz. (MİT ve MSB gibi) Sanırım ki, bir eşgüdüm
içerisinde, bu ülkenin kurumları, birbirleriyle bu tür çalışmaları yapması
gerekir. Yani, birinci yanlışının burada olduğunu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, 160
yıllık Emniyet Teşkilatı, Türkiye'de, yasaların uygulayıcısı, cumhuriyetin
kalkanı, kamu düzeninin bekçisi olarak görev yapmaktadır. Emniyet
Teşkilatımızın, yeniliklere, tabiî ki, gelişmelere açık olmak, değişimlere uyum
sağlamak amacıyla, altyapı, eğitim düzeyi ve teknoloji kullanımındaki
atılımlarını önemsiyoruz. Emniyet Genel Müdürlüğüne, bütçe kanunlarında,
güvenlik sektöründen, taşıt alımı için ödenek ayrılmadığını da biliyoruz. Bu
taşıtların yenilenmesi ve modernizasyonu için, Emniyet Teşkilatı tarafından
verilen güvenlik hizmetinin kalitesini artıracaktır.
Emniyet Teşkilatı
içerisinde, kimi zaman, hukuka ve Emniyet Teşkilatının kuruluş, amaç ve
görevlerine aykırı hadiseler yaşanmakta. Emniyet Teşkilatı içerisinde, bu acı
olaylara, hep beraber tanık olduk. Malatya Emniyetinin elinden uyuşturucu
kaçakçısını alan Van Emniyet mensupları olduğunu biliyoruz. Bu olayda, Van
Emniyetinin yol geçen hanına döndüğünü de, Sayın Bakanım, biliyoruz.
Vatandaşın, can, mal ve
güvenliğini sağlamakla görevli Bakanlık, kendi mensubu bir polisin, bir polis
memurumuzun 110 gün terör örgütünün elinde kalmasına âdeta seyirci kalmıştır;
maalesef, göreve, bir sivil toplum örgütünü çağırmıştır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Emniyet Teşkilatı içinden, yapısından, hizmetlerinden,
örgütlenmesinden, siyasî yapılanmaları uzak tutmalıyız. Yakın zamanda
yaşadığımız bazı olaylar, bu teşkilatın politize edilmek istendiğini, siyasal
baskı ve yönlendirmelere maruz kaldığını görüyoruz.
İstanbul'un orta yerinde, Sayın Bakanım, cuma
namazı çıkışında, bütün televizyon kameraları oradayken
"Hizbultahrir" isimli bir örgütün cumhuriyet düşmanlığını yaptığı bir
açıklamaya polis seyirci kalmıştır. Ondan birkaç gün sonra -yasal, doğal
hakları olan- öğretmenlerimizin Ankara'ya girişlerine izin verilmemiştir.
Ankara'da olan öğretmenlerimiz de, yasal eylemlerini gerçekleştirememiştir. Bu
iki olay karşısında, emniyet kuvvetlerinin farklı tutumu, bu teşkilatın içine
nasıl siyasetin işlediğini de görüyoruz. Nasıl kadrolaştığını da bazı
örneklerle vermek istiyorum.
Sayın Bakanım, Melih Aşık
Beyin bir yazısından sonra siz bir açıklama göndermişsiniz. Melih Aşık Bey
yazısında diyor ki: "16 Ekim 2004 kaymakamlık yazılı sınavları yapılıyor.
Kazananlar 3-7 Ocak tarihleri arasında mülakata alınıyor. Yazılı sınavda
birinci olan (Ünal Koç), ikinci (Ali Sakar), üçüncü (Baran Kuşoğlu) mülakatta
eleniyor. Dördüncü, beşinci, altıncı alınıyor. Sıradakiler, sekizinci ve
diğerleri, yani, ilk 20'nin 4'ü alınıyor, 16'sı eleniyor."
Siz, bununla ilgili bir
açıklama göndermişsiniz ve ertesi gün Sayın Melih Aşık köşesinde yazmış:
"İçişleri Bakanlığı, dün sütunumda yayımlanan açıklamada, mülakatta
adayların hangi özelliklerinin ölçüldüğünü şöyle sıralamışsınız:
- Mesleği temsil
özelliği,
- Konuları kavrama gücü
ve intikal sürati,
- Kendine güven,
- Olayları yargılama
yeteneği,
- Ses tonu ve konuşma
yeteneği,
- Nezaket ve ölçülülük
gibi davranışları,
- Açıklık, inandırıcılık,
konuya hâkimiyet."
Buna bir akademisyen, bir
toplumbilimci diyor ki, Akdeniz Üniversitesinde Öğretim Üyesi Dr. Hüseyin
Kılıç, yukarıdaki ölçütlere bakarak şunu söylüyor:"Ben aylarca okuttuğum
öğrencilerin bu yeteneklere sahip olup olmadığını ölçmekte zorlanıyorum. Acaba
bu mucize jüri, üç dakikalık, beş dakikalık mülakatlarla bunları nasıl
anlayabiliyor?"
Bu, maalesef, yıllardan
beri mülakatta her zaman torpilin, iltimasın istendiğini biliyoruz; fakat,
ciddî anlamda bu süreçte şiraze kaçırılmış vaziyette.
Biraz önce, bu konuyla
ilgili konuşacağımızı bilen bir polis adayı arkadaşımız aradı ve, uzatmadan,
diyor ki: "Ben, bütün şartları yerine getirdim ve yazılıda 70 puan aldım.
Bana mülakatta sordukları soru şu: 'İnternet hakkında ne düşünüyorsunuz ve
hangi futbol takımını destekliyorsunuz?' Diksiyon veya fizik ve profil, her şey
tamam olmasına rağmen, bana, yolu gösterdiler".
Değerli arkadaşlar, bu,
sadece İçişleri Bakanlığıyla ilgili değil. Artık, geldiğimizden beri, muhalefet
milletvekilleri olarak biz söylemekten, siz de dinlemekten kanıksadınız bu
kadrolaşma meselesiyle ilgili. Adalet Bakanlığıyla da ilgili aynı şeyler
yapılıyor; 1 inci olan kişiler 27 nci yedeklere alınıyor. Yani, bu kadrolaşma
öyle bir hale geldi ki, hepimiz bunları kanıksamış bir vaziyette görüyoruz.
Benden önceki konuşmacı
arkadaşlarım, sayın hatipler dile getirdiler. Emniyet Genel Müdürlüğüyle
ilgili… Efendim, daha sonra ben kendisini de dinledim bir televizyon
konuşmasında. 2005 yılında suç işleme oranları artmış. "Artabilir
efendim..." Yani, "artabilir efendim"in altında, Sayın Bakanım,
burada kendinizi suçlu görüyorsanız, bunların üzerine gitmeniz lazım ve bunu
açıkladı diye -daha sonra sizin açıklamalarınızla örtüşmüyor anlamında- ne
yazık ki, Sayın İsmail Çalışkan'ın görevden alınacağını basında duyuyoruz;
umarım ki, böyle bir şey gerçekten olmaz.
Değerli arkadaşlarım,
yoksulluğun arttığı, işsizliğin arttığı, azalmadığı bir ekonomik yapı
içerisinde, suç işleme oranları elbette yüksek olur; kapkaç, hırsızlık ve buna
benzer, işsizliğin, yoksulluğun sonucu olduğunu da hepimiz biliyoruz; gelir
dağılımındaki adaletsizliğin de sonucudur bu. O nedenle, bugün ekonomide sahte
umutlarla konuşmak yerine gerçekleri konuşmak ve gerçekleri de her anlamda
yerine getirmek gerekiyor. Bu ekonomik yoksulluğun, işsizliğin ve istihdamın az
olduğu koşullar içerisinde bu ülkede, mutlaka ve mutlaka yapılacak olan, suç
unsurlarının artacağıdır. Onun için, biz, büyük laflar etmek yerine, küçük
küçük, ülkenin sorunlarını halletmekten yana olmalıyız; fakat, bunları yaparken
polisten beklediğimiz neler? Polisi 12-24 saat çalıştırıyoruz, 24 saat
çalışıyor… Polislerin arasında çok güzel bir deyim vardır, derler ki: "İş
bitti, ikinci emir geldi." Sayın Bakanım, ikinci emre ikinci maaş… Eğer,
ikinci emirle polisi çalıştıracaksak, ikinci maaşı da polislerimize vermek
mecburiyetindeyiz ve gerçekten yürekler acısı. Şu an, sanıyorum ki sicil sayısı
290 000'lerde; ama, 190 000, 200 000'e yakın polis mevcudumuz var. Birçok polis
arkadaşımız emekliliği istemiyorlar. Gerekçe?.. Çünkü, emekli olduktan sonra
yarıdan az maaş alıyor. Yani, iki çocuğu falan olduğu zaman da ciddî anlamda
büyük sıkıntılar yaşıyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
polislerimizi… Tabiî, biz, sürekli Millî Eğitim Komisyonunda olduğumuz için
öğretmenlerimizin durumlarını anlatıyoruz; inanın polis arkadaşlarımız yollarda
bizi çeviriyor "lütfen, bizim durumumuzu da dile getirin…" Hatta,
şuradan buraya gelene kadar, bunları da yaşadığımızı ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, değerli
arkadaşlarım, maalesef, Sayın Maliye Bakanı her zaman büyük laflar eder ve dedi
ki: Bütçe kanununda, memurlarımıza, ocak ayında 40 000 000, temmuz ayında 40
000 000 olmak üzere, 2006 yılında 80 000 000 zam yapılacağını öngörmüştü. Şu
an, memurların hiçbiri bu ücreti almış değil ve Sayın Maliye Bakanı, ortalama
olarak da, bu zammın, yıllık 15'lerde, 17'lerde bir zam olacağını söyledi. Ocak
ayı maaşları verildi ve bu 40 000 000'lar verilmedi. Değerli arkadaşlarım,
anlayacağınız, birçok konuda olduğu gibi, dağ fare doğurdu. Daha önce de,
asgarî ücrette beklentileri yüksek tutup, asgarî ücretliyi hayal kırıklığına
uğrattınız. Vergi iadesini dün konuştuk; emeklileri, maalesef, perişan ettiniz.
40 000 000'larını ödemediğiniz memurları hayal kırıklığına uğrattınız. Kredi
kartı borçluları hayal kırıklığına uğradı ve anlayacağınız, gerçekten, size oy
verenler de hayal kırıklığına uğradı.
Biraz önce, Sayın
Terzibaşoğlu dedi ki -özür dilerim, ben de- Terzibaşıoğlu Vekilim, Muğla
Milletvekilim dedi ki: "Bizi arayın." Sizi nereden arayacaklar Sayın
Başoğlu; Muğla Milletvekili Terzibaşoğlu hattından mı arayacaklar?! Çünkü, size
oy verenler, üç yıldır sizi arıyor, bulamıyor. Yani, sanıyorum ki,
yeşilkartlıların da sizi bulabilmesi çok mümkün gözükmüyor.
Ben, saygı ve selamlarımı
sunuyorum; ama, özellikle, polislerimizin ekonomik koşullarını, şartlarını
iyileştirmemiz gerektiğini de biliyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Şimşek.
Anavatan Grubu adına
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Sayın Başkan, şahsım adına da vardı.
BAŞKAN - Sayın Mehmet
Eraslan yok; değil mi?...
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 848
sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde, Anavatan Grubu adına ve şahsım adına söz
almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
medenî, uygar ülkeler, devlet kurumlarında çalıştırdıkları personele birinci
sırada önem verirler. Biz de, maalesef, bugün, Emniyet Teşkilatımızla ilgili
bir yasayı görüşüyoruz; fakat, Emniyet Teşkilatımızda çalışan polislerimizin
birçok sorunu bulunmaktadır. Bunlar, bugüne kadar çözülmemiştir. Bu yasa
vesilesiyle, bu sorunları dile getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
büyük kentlerimizde, son iki yılda yaşanan ciddî asayiş sorunları, iç
güvenlikle ilgili pek çok noktayı gündeme getirdi. Hiç şüphesiz, bunlar içinde
en önemlisi, polisimizin durumudur.
Polis teşkilatı, suç ve suç örgütleriyle mücadelemizi gerçekleştiren, bu
çetin mücadelede, kamu düzenini, huzur ve güvenliği temsil eden bir
teşkilatımızdır. Artık hepimizin malumu olduğu üzere de, polisimiz, bu zorlu
görevini, imkânsızlıklar içinde, önemli fedakârlıklarda bulunarak, gerektiğinde
canını cebinde taşıyarak gerçekleştirebilmektedir. Büyük kentlerimizde suç
oranları günden güne artmaktayken, örgütlü suç ve terör suçu cüret ve cesaretle
devlete meydan okumaya çalışırken, görevimiz, kamu düzeni adına çetin bir
mücadeleyi yürüten polisimizin durumunu tekrar gözden geçirmektir. Zaten,
buradaki varlığımız da bu amaca hizmet etmektir. Suçla ve suçlularla
mücadelesinde polisimizi yüreklendirmek için, polisin şartlarının
iyileştirilmesi önemli bir gereklilik olarak siyasetin karşısında durmaktadır.
Anavatan Partisi olarak
bizler, polisin şartlarının iyileştirilmesi konusuna iki noktadan bakıyoruz.
Bunlardan birisi, polisimizin, değişen teknolojiyle birlikte imkân ve
kabiliyetlerini geliştiren, suç örgütlerine karşı etkin mücadele yürütebilmesi
için hem eğitim hem de donanım bakımından gelişmesi, çalışma koşullarının
iyileştirilmesidir. Anavatan Partisi, polisin sorunlarıyla yakından ilgilidir
ve Emniyetimizin seçkin mensuplarından, polisin durumu ve suçla mücadelenin
gelişimi hakkında detaylı bilgi almakta, aldığı bilgileri değerlendirmektedir.
Polisin sorunlarına
değinirken, öncelikle, polisin suçla mücadele konusunda yaptığı sorunlardan
başlamakta fayda görüyorum. Bu kapsamda, aynıyla vaki bir olayı buradan sizlere
aktarmakta yarar vardır. Ankara Emniyet Müdürlüğü asayiş şube yankesicilik
bürosunda çalışan iki polis memurumuz, Ulus ve Kızılay'a dadanmış olan, sicili
oldukça kabarık bir çetenin elemanlarını iş üstünde yakalayıp adliyeye
götürürler; ancak, savcılıktan çıkan karar, zanlıların serbest bırakılmaları
yönünde olur. Aradan bir iki gün geçtikten sonra, yankesiciler, kendilerini
yakalayan polis memurlarını bulup tekme tokat döverler. Bu olay neticesinde bir
polisin kolu kırılır, bir diğeri de yaralanmıştır. Olay, iki gün sonra gazeteci
Ahmet Vardar'ın köşesinde de yer alır, kamuoyuna duyurulur; ancak, ne yazık ki,
bu olay, kamuoyunun gündeminde hak ettiği yeri bulamaz.
Anavatan Partisi olarak,
konuyu haber aldıktan hemen sonra, emniyet ve yargı camiasının değerli
mensuplarına ulaştık, bilgi aldık. Maalesef, öğrendiklerimiz, dehşete düşmemize
sebep olmuştur. Özellikle Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerde
örgütlenmiş suç çeteleri, faaliyet gösterdikleri bölgelerdeki polisleri iyi
tanıyorlar; hatta, daha da ileri gidip, polis memurları nerede oturur,
aileleri, yakınları kimlerdir, sistemli olarak takip edip öğreniyorlar. Eğer
polis çete üyelerini yakalarsa, çete üyeleri, görevini yapan polisi yıldırmak
için, dayak ve taciz dahil her türlü yola başvurabiliyorlar. Özellikle asayiş
şubesindeki polislerimiz, bizzat kendileri ifade ediyor, sokakta dolaşmakta
güçlük çekiyorlar. Asayiş şubesindeki polislerimiz, görev yaptıkları bölgede
sokakta dolaşırken yalnız kalmamaya özen gösteriyor, mümkün mertebe ikili
gruplar halinde dolaşıyorlar; çünkü, bugüne kadar, birçok defa, çete elemanlarının
bıçaklı, sopalı saldırılarına maruz kalmışlardır.
Şimdi, buradan,
yürütmenin başına sormak lazımdır; asayişi sağlamakla yükümlü polis memurları
bile kendi güvenliklerinden emin değilken, vatandaş, gönül rahatlığıyla nasıl
sokağa çıksın?! Artık, bir cevap vermek zorundasınız ve çözüm bulmanızın vakti
gelmiştir. Eğer, bugüne kadar yaptığınız gibi çözümü bulamazsanız, çekilin
kenara, çözümü Anavatan Partisi bulsun. Zira, bu pislik, artık, hiçbir halının
altına süpürülmeyecek kadar büyümüştür ve ne yazık ki, hâlâ, vatandaşın
gözleriyle tanık olduğu, bizzat yaşadığı, canının yandığı olayları, birkaç
istatistik cambazlığının yardımıyla inkâr ediyoruz. "Hayır; Türkiye'de
asayiş sorunu yoktur, biz bu sorunu çözdük" diyorsunuz. Anavatan Partisi
olarak biz söylüyoruz; tarihe geçtiniz; evet, tarihe geçtiniz; ama, sorun
çözücülüğünüzle değil, pişkinliğinizle tarihe geçtiniz.
Biz, Anavatan Partisi
olarak, sorunun temeline inme gayreti içindeyiz ve bunu yapmaya çalıştığımızda,
gerek polis gerekse yargı camiasındaki arkadaşlarımız, bizlerden yardımlarını
esirgemiyorlar. Sorunun içinde olanlar, çözüm önerisi geliştirme konusunda da
oldukça yapıcı bir tutum içindeler; iş ki, iktidar duyarlı olabilsin.
Yaptığımız
araştırmalardan çıkan sonuç aslında çok net; Türkiye, Avrupa Birliğiyle uyum
kapsamında, polisin yetkilerinde, vatandaş hakları lehine bazı kısıtlamalara
gitmiştir. Ceza muhakemesi usulünde yapılan düzeltmeler de bu merkezde
değerlendiriliyor; ancak, yapılan düzenlemelerden sonra bir şeylerin yanlış
gittiği, hem yargının hem de polis teşkilatının ortak görüşüdür. Bu
düzenlemeler, polis ve yargı birimleri arasında anlaşmazlığa yol açmıştır.
Polis, yakalanan faillerin mahkemelerden ceza almadan sıyrılabilmesinden
yakınırken, yargı mensupları da, polisin, yeterli delil toplamadan failleri
hâkim karşısına çıkardığından şikâyetçidir. Bütün bu karmaşa içinde en acıklı
olanıysa, iktidarın, polisin ve yargı mensuplarının şikâyetlerini, inanılması
güç bir önyargıyla karşılaması, çözüm arayışlarına sırt çevirmesidir. Hükümet,
polis ve yargıdan gelen şikâyetleri, Avrupa Birliği normlarına bir itiraz
olarak algılamış ve dinleyip dikkate almak yerine, kötü gidişi durdurmaya
çalışmak yerine kendi polisine insan hakları vaazı vermeye kalkmıştır; oysa,
durum çok farklıdır.
Son yıllarda artan suç
oranlarında, hep adalet mekanizması ya da polis teşkilatı suçlanmıştır. Neden
suçluları serbest bırakıyorlar diye sorulmamaktadır; fakat, hiç kimse, mahkeme
zanlıları niçin bıraktı diye sormamaktadır. Oysa, pek çok dosyada hâkimlerin suçluları
salıvermesindeki en önemli faktör, polislerin olay yerindeki delilleri tam
olarak toparlayamamış olmasıdır; yani, polislerimiz, suç ile failler arasındaki
bağı yeterli olarak kuramadıkları zaman, sanık avukatları, kanıtların
yetersizliğinden yararlanarak, bazen, gerçek faillerin de rahatlıkla serbest
kalmasını sağlamaktadırlar. Bu durumun verdiği mesaj çok açıktır. Avrupa
Birliği normları, polis teşkilatını delilden suçluya gitmeye yönlendirmektedir.
Böylece, hem suçlular yakalanıp adalete teslim edilmiş olacak hem de suçluyu
ele geçirme sürecinde vatandaş haklarına herhangi bir tecavüz olması
ihtimalinin de önüne geçilecektir; ama, bu sistemin sağlıklı işleyebilmesi
için, polisin suç ile suçlu arasındaki bağ demek olan delile ulaşabilmesi
imkânlarının, eğitiminin ve donanımının bu yönde geliştirilmesi gerektir. Eğer,
siz, iktidar olarak Emniyet Teşkilatını bu doğrultuda örgütlemezseniz, polis,
izini sürdüğü ya da yakaladığı suçlunun cezalandırılmasını sağlayamaz ve
maalesef, sadece Avrupa Birliğinden aferin alma motivasyonuyla hareket eden
hükümet, bu konuda yalnızca üst yapı düzenlemelerini yapmış, sistemin sağlıklı işlemesi
için gerekli altyapı düzenlemelerini ihmal etmiştir. Hükümet, polisi suçlulara
ezdirmiş, yargı mensuplarını çaresiz bırakmıştır. Evet, AK Parti İktidarı,
polisi suçlulara ezdirmiştir. Polis, mağdur durumdadır; polis, canını dişine
takmaktadır; ama, canhıraş çabalardan sonuç alamamaktadır.
Bakın, polisin hükümet
tarafından nasıl sahipsiz bırakıldığını, eğitim ve donanım yetersizliğinin ne
boyutlarda olduğunu Anavatan Partisi olarak açıkça ortaya koyalım. Yeni sistem,
delilden suçluya ulaşılmasını gerektirmektedir dedik. Bunun alternatifi yoktur.
Aksi takdirde, polis yakalar, savcı serbest bırakır; polis, suçlularla
saklambaç oynamaktan başka bir şey yapamaz hale gelir dedik. Peki, nasıl olur
delilden suçluya ulaşmak; olay yeri inceleme disiplininin geliştirilmesiyle
olur, polisin bu konuda gereken eğitimi görmesiyle olur, kriminal
laboratuvarların geliştirilmesiyle olur, kriminal inceleme birimlerinin
genişletilmesi ve geliştirilmesiyle olur.
Soruyorum şimdi hükümete:
Bu kadar gereklilik karşısında dururken, karşınızda dururken bu kadar
gereklilik, siz ne yapıyorsunuz? Siz yine sorumluluğu başkalarına yüklemeden
ben cevap vereyim; emniyeti ne hale getirdiniz. Emniyet istatistiklerine göre,
özellikle hırsızlık suçlarının işlendiği suç mahallinde olay yerine ilk ulaşan
ekibin bilinçsiz hareket etmesi yüzünden, parmak izi arayan ekiplerin, pek çok
durumda, hırsızlar yerine, olay yerine ilk giden polislerin parmak iziyle
karşılaştıkları ortaya çıkıyor. Neden böyle bir hata yapılıyor; çünkü,
faaliyette olan 26 polis okulunda olay yeri inceleme konusunda uzman yeterli
öğretmen bulunmadığı için, eskiden ayrıntılı olarak gösterilen olay yeri
inceleme dersi, şimdi önleyici polis hizmetleri ve taktikleri dersinin içine
ekleniyor.
Değerli arkadaşlarım, bu,
çok vahim bir durumdur. Yeni düzenlemelerle birlikte, olay yeri inceleme
disiplini her şeyden önemli hale gelmiş; ama, hükümet, bırakın bu disiplini
desteklemeyi, polis okullarındaki olay yeri inceleme dersinin kapsamını
daraltıyor.
Soruyorum buradan
hükümete: Hoca bulunmaması mazeret midir?! Gerekirse, bulunup getirilemez mi
hoca?! Vatandaşın güvenliği, polisimizin onuru daha az mı önemlidir?! Siz,
kimden yanasınız; suçludan mı, yoksa polisten mi? Öyle, MOBESE gibi birkaç
elektronik sistemi devreye sokarak, özlük haklarında göstermelik düzenlemeleri
gündeme taşıyarak, her konuda yaptığınız gibi, bu konuda da göz boyayamazsınız.
Siz, suçlunun polise dayak atmasına neden olacak eksik düzenlemelerin iktidarısınız;
ama, şunu bilin ki, Anavatan Partisi takiptedir, Anavatan Partisi polisin
yanındadır, Anavatan Partisi asayişin, güvenliğin yanındadır.
Polis teşkilatımızın
durumu hakkında şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Bugün, zor şartlar altında
görev yapan polisimizin maaşında, özlük haklarında ve de özellikle sağlık
ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda esaslı iyileştirmeler yapılması
gerekmektedir. Mevcut iyileştirmelerin yeterli olmadığı kanısı çok yaygın bir
kanıdır. Hükümet, bu eksikliğine mazeret olarak bütçeyi göstermektedir ve
hükümet demektedir ki: "Polisler ve
öğretmenler, bürokrasi örgütü içindeki en kalabalık camiadır. Biz, bunlara
esaslı bir maaş artışı yaparsak,
bütçemiz bu yükü kaldıramaz."
Biz de Anavatan Partisi
olarak diyoruz ki, polis ve öğretmenler devletin vatandaşa bakan yüzüdür. Bir
iktidar bu yüzleri güldürmezse, tüm ülkenin suratı asılır. O zaman, bu iktidar
ne işe yarar?! Vatandaşımız bu soruyu yakın zaman sonra sandık başında da
soracak, gereğini yapacaktır.
Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özdoğan.
Madde üzerinde, şahsı
adına Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Güney.
Sayın Güney, buyurun
efendim.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün burada görüştüğümüz
kanun, takriben bundan beş yıl evvel çıkarılan 4645 sayılı Yasanın uygulamadaki
eksikliklerini düzeltmek amacıyla getirilmiştir.
Nedir bu kanun, 4645; bu
kanunda, Emniyet Genel Müdürlüğüne ait, satılabilir malların ve özellikle hurda
ve HEK dediğimiz; yani, hizmette kullanılabilme vasfını kaybeden ve arızalı
hale geldiği zaman onarılması daha pahalıya mal olacak malların satılmasına
izin verilebiliyor idi. Bu kanunla, atıl durumda bulunan ve satışı mümkün
olmayan önemli miktardaki makine, teçhizat ile mal ve malzemenin de satılması
öngörülüyor; yani, bizim daha önce çıkarmış olduğumuz kanundaki eksikliği
tamamlıyoruz. Bana göre, yapılan düzenleme doğrudur, gecikmiş olsa da doğrudur,
yapılmalıdır; yani, ihtiyaç fazlası ve standart dışı olması şartıyla bütün
malların satılmasına olanak getirmektedir. Yaptığımız işlem doğrudur arkadaşlar.
Tabiî, bunun bize
getireceği iki avantaj da var. Bu malların depolardaki bakımı ve depo
masrafları ve bir de bunlardan satmakla elde edeceğimiz gelirin de hazineye
gideceğini düşündüğümüz zaman, yaptığımız şeyin doğru olduğunu hep birlikte
görüyoruz.
Burada, ben, Sayın Bakanı
iki konuda uyarmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi, bu işlemler yapılırken;
yani, kurulacak komisyonların çok titiz seçilmesi lazım ve bu komisyonlara,
ilgili diğer bakanlıklardan da uzmanların mutlaka katılması lazım. Bu, son
derece şaibeli bir iştir Sayın Bakanım. Bu satışlar ileride sıkıntı
yaratabilir. Böyle çok ciddî ve kapsamlı bir komisyon kurulmadan satışa asla
gitmeyiniz; bunu yaparsanız çok rahat edersiniz. Yani, ilgili kuruluşlardan
uzman elemanlar, bu satış kurullarının içine mutlaka alınmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, çok
kısa bir sürem var. Bu süre içerisinde çok söyleyecek şeylerim var; ama, tabiî
söz sürem çok kısıtlı, gecenin bu vaktinde fazla vaktinizi de almayacağım,
satırbaşları halinde birkaç şeyi de söylemek ihtiyacını duydum. Bunlardan bir
tanesi, burada, işte, suç oranlarında artma azalma konusunda iktidar ve
muhalefet milletvekillerimiz arasında bazı tartışmalar oldu, konuşmalar oldu;
bunların detayına girmek istemiyorum. Yalnız, bir şeye önemle girmek istiyorum;
emniyetimizin ve İçişleri Bakanlığımızın bunu gözden kaçırmaması lazım;
suçların niteliğinde, son yıllarda, Türkiye'de değişiklikler olmuştur. Bunun da
en başında, kapkaç ve gasp olayları gelmektedir. Bu konuda, daha ciddî ve daha
uzman elemanlarla ciddî bir mücadele yapılmalıdır. Bu konuya dikkatinizi
çekiyorum.
İkinci teklifim şudur:
Burada iktidar milletvekilleri konuştu, muhalefet milletvekili arkadaşlarımız,
hepsi konuştular ve herkes, polislere biraz daha imkân verelim, bunların maddî
imkânlarını, maaşlarını yükseltelim… Hiç itiraz eden yok. Hatta, Sayın Koç'un
buradaki ifadelerinden de duyduk, ben de biliyordum zaten; Sayın Bakan da, bu
Emniyet mensuplarının maaşlarının artırılması için burada müteaddit defa söz
vermesine rağmen -ve çok da istediğini çok da iyi biliyorum, inanarak
istediğini biliyorum; bu teşkilatın içinden gelen bir arkadaşımız- ama, bu,
Maliye Bakanlığında ve bir yerlerde takılıyor,
bir türlü çıkmıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Güney, konuşmanıza devam ediniz.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) - Bunun, bütün milletvekilleri olarak, hepimiz arkasında olalım,
birlikte yardımcı olalım ve bu işi temizleyelim. Bıçak kemiğe dayanmıştır.
Emniyet mensuplarımızın ekonomik koşullarını düzeltecek kanunun bir an evvel;
ama, hiç gecikmeksizin süratle çıkarılması için hepimiz elimizi taşın altına
koymalıyız ve bu kanunu mutlaka çıkarmalıyız. Bunun için söylenecek çok şey
var; zamanım yok, onu söyleyemiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
burada, son olarak bir şey söylemek istiyorum. Biraz evvel burada iki hekim
arkadaşım, işte, bazı kanserli hastalar için ilaçlar alınıyor, parası ödeniyor,
ödenmiyor diye bir tartışmaya girdiler. Sayın Koç burada ifade etti. Ben de
konunun uzmanı sayılırım ve konuyu yakından bilen bir arkadaşınızım. Bu
ilaçların hepsinin parası yeşilkart tarafından ödenmiyor, ödenmesi de mümkün
değildir; çünkü, bu ileri tetkiklerin yapılarak ortaya konulan bu hastalıklarda
kullanılan ilaçların karşılığını ödeyemiyor yeşilkart. Bana, her gün seçim
bölgemden 15-20 hasta gelir. Çok yakın, bunlarla iç içeyim, bunların
ödemeleriyle iç içeyim. İnanın, bunlar ödenmiyor, ödenemiyor daha doğrusu. Bunu
bilelim; bir.
İkincisi, daha önce,
bundan üç dört hafta evvel, ben, Sayın Maliye Bakanını buradan uyarmıştım.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, sizlere de, ben, önemli bir konuyu
anlatmıştım. Bugün, Türkiye'de başta üniversite hastaneleri olmak üzere büyük
devlet hastanelerindeki hizmet, durma noktasına gelmiştir. Ankara Tıp
Fakültesi, Hacettepe Tıp Fakültesi hizmeti durdurma noktasındadır. Bunun altını
çiziyorum. Kırkbeş yıllık bir hekim olarak, bu işin içinden gelen bir arkadaşınız
olarak, hepinize rica ediyorum; Ankara Tıp Fakültesinin 86 trilyon alacağı
vardır devletten; Hacettepenin 51 trilyon alacağı vardır; Çapa Tıp Fakültesinin
60-62 trilyon alacağı vardır ve bunlar artık son noktada, kendi çalışanlarının
da parasını, hizmetlilerin, ödeyemiyorlar. Müteaddit defalar Sayın Bakana
gittim, ilgililerle konuştum, sizlerden rica ediyorum; sizler de bu hastanelere
gidiyorsunuz, sizin de kendi hastalarınızı götürüyorsunuz, her gün bu hastanelerde
sizin de işiniz oluyor; çok rica ediyorum, bu paranın bir an evvel ödenmesini,
hem de bu hafta içerisinde. Artık bize gelen, bu rektörlerden ve dekanlardan
gelen rakamları, bilgileri aldığım zaman ben hayret ediyorum; lütfen, bu konuya
yardım edin diyorum.
Sonuç olarak, bu
çıkarmakta olduğunuz kanunun hayırlı bir kanun olduğunu ifade ediyorum,
hazırlayan, buraya getiren arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, hayırlı bir iştir.
Daha önce çıkardığımız bir kanunun eksiğini tamamlayan bir kanundur.
Hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Güney.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde, milletvekili arkadaşlarımızın soru talepleri vardır; soru-cevap
işlemi yapacağız.
Sayın Kesimoğlu, buyurun.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, 9 Kasım
2005 tarihinde Şemdinli'de meydana gelen olaylardan sonra, Emniyet Genel Müdürü
Sayın Gökhan Aydıner'in, söz konusu bölgeye, Şemdinli'ye herhangi bir ziyareti
söz konusu olmuş mudur?
Şemdinli'de meydana gelen
bu olaylar esnasında Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı bazı üst düzey
görevlilerin incelemelerde bulunmak üzere bölgeye gittiği esnada, Sayın Genel
Müdürün kendilerine verdikleri talimatla merkeze çağırdığı iddiası doğru mudur?
Eğer doğruysa, olayların
en sıcak bir şekilde meydana geldiği noktada ciddî manevî desteğe ihtiyaçları
aşikâr olan güvenlik kuvvetlerimizin yanında bulunmalarını istememelerini nasıl
açıklıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kesimoğlu.
Sayın Ünlütepe?.. Yok.
Sayın Bakanım, buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; müsaade
ederseniz, Sayın Kesimoğlu'nun bu sorusunu da yazılı olarak cevaplayacağım.
Emir verip vermediği, o konuları…
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 2
nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.58
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.11
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
848 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin
Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum ve
İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/981) (S. Sayısı: 848) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 3 üncü
maddesini okutuyorum:
MADDE 3.- 4645 sayılı
Kanunun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 3.- Bu Kanun
kapsamında yer alan taşıt, silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile mal ve
malzemelerin hurda, HEK, standart dışı veya ihtiyaç fazlalığının belirlenmesi
ile satışı talep edilen hizmetlerin yapılıp yapılmamasına karar vermek üzere,
konusunda uzman en az iki kişinin yer alacağı beş kişiden müteşekkil teknik
komisyonlar oluşturulur. Bu komisyonlara gerektiğinde diğer kurum ve
kuruluşlardan da temsilci alınır.
Bu Kanuna göre verilecek
hizmet ile satışı yapılacak taşıt, silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile mal
ve malzemelerin değer tespitini yapmak üzere Emniyet Genel Müdürlüğü
personelinden en az üç kişi ile Maliye Bakanlığı temsilcisinden oluşan değer
tespit komisyonları oluşturulur. Bu komisyonlara meslekî bilgilerinden istifade
etmek üzere diğer kurum ve kuruluşlardan temsilci dahil edilebilir.
Satılmasına karar verilen
hizmetler ile taşıt, silah, mühimmat, makine ve teçhizat ile mal ve
malzemelerin satış işlemi Emniyet Genel Müdürlüğü personelinden en az üç kişi
ile Maliye Bakanlığı temsilcisinden oluşan ihale komisyonlarınca açık artırma
usulü ile yapılır. Tarifeye dayalı olarak verilecek hizmetler bu kapsamın
dışında olup yönetmelikle düzenlenir.
Bu komisyonların teşkili
ve kararları ita amirinin onayı ile yürürlüğe girer."
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahısları adına Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.
Sayın Özdoğan, konuşacak
mısınız?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Sayın Ülkü
Güney, konuşacak mısınız efendim?
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) - Konuşmayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Madde üzerinde 1
adet önerge vardır. Önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 848
sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 4645
sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yer alan
"en az üç kişi ile Maliye Bakanlığı temsilcisinden" ibareleri "en
az üç kişiden" şeklinde değiştirilmiştir.
İrfan Gündüz M.
Necati Çetinkaya Cemal
Uysal
İstanbul Elazığ Ordu
Hüseyin Tanrıverdi Şükrü
Önder
Manisa Yalova
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: 10.12.2003
tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile düzenlenmiş
bulunan yeni sisteme uyum sağlamak amacıyla ilgili değişiklik öngörülmüştür.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- 4645 sayılı
Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 1.-
Mülkiyeti Hazineye ait olup İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğüne
tahsisli taşınmazlardan gerekli görülenlerin, İçişleri Bakanlığı ile mutabık
kalınarak tahsislerini kaldırmaya ve 10.12.2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu
Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 46 ncı maddesine bağlı olmaksızın satmaya
Maliye Bakanlığı yetkilidir.
Satış bedelleri bütçeye
gelir kaydedilir. Emniyet Genel Müdürlüğünün ihtiyacı olan bina ve tesislerin
yapımı, onarımı ve donatımı ile asayiş, trafik ve güvenlik hizmetleri için
gerekli mal ve hizmet alımında kullanılmak üzere Emniyet Genel Müdürlüğü
bütçesine gerekli ödenek ön-görülür."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş.
Sayın Sarıbaş, buyurun.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Sayın Sarıbaş, süreniz 10
dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; gecenin bu saatinde, görüşmekte olduğumuz 848 sıra sayılı kanun
tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
maddeyle getirilmek istenen… Ne diyor; mülkiyeti hazineye ait olup -yani
mülkiyeti zaten hazinenin olan- İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğüne
tahsisli taşınmazlardan gerekli görülenlerin, İçişleri Bakanlığı ile mutabık
kalınarak tahsislerini kaldırmaya ve 5018 sayılı Malî Kontrol Yasası kapsamı
dışında satmaya Maliye Bakanlığına yetki veren bir düzenleme.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, zaten mülkiyeti hazineye ait bir taşınmazın üzerindeki tahsisi
kaldırma yetkisi, hiç bu düzenlemeye gerek kalmadan da, Emniyet Genel
Müdürlüğümüzün ve Maliye Bakanlığımızın karşılıklı mutabakatıyla bu tahsisi
tapudan sildirme yetkileri zaten var. Yani, isterse Emniyet Genel Müdürlüğümüz,
bana tahsis edilen bu taşınmazın, artık, hizmette kullanım amacı kalmamıştır,
bu tahsisin bana bir faydası yoktur, kaldır dediği takdirde zaten tapuya yazılacak
bir yazıyla bu tahsis kalkar. "Mülkiyet hazinenin." Tapuda,
mülkiyette bir değişiklik olmayacak. Mülkiyeti hazineye olan, yani Maliyeye ait
olan bir taşınmazı, daha önce çıkardığımız yasa kapsamında Maliye
Bakanlığımızın satma yetkisi de var. Şimdi, hem Maliye Bakanlığımızın satma
yetkisi var hem de bu tahsisi kaldırma yetkisi mevcut mevzuat hükümleri
dahilinde mümkünken, özel bir madde olarak buraya ayrıca yetki alınmış olması
bu maddenin sipariş bir madde olduğu gerçeğinin dışında bir şey değil
arkadaşlar.
Bundan birkaç ay evvel
çıkardık, 5018 sayılı bir Malî Kontrol Yasası çıkardık, dedik ki bu yasada:
"Devletin bütün gelirleri, bütün giderleri malî kontrol disiplini
içerisinde denetlenecek." O zaman da itiraz ettik, iki kurum dışarıda
bırakıldı, bir tanesi TRT, bir tanesi Toplu Konut İdaresi. Bunları da
bırakmayın bunları da alın dedik; bırakıldı. Şimdi görüyoruz ki, böyle parça
parça yasalarla bu 5018 sayılı Yasanın kapsamı istisnalar yaratılarak delinmeye
çalışılıyor.
Değerli arkadaşlar,
Hakkâri'de arsası vardır Emniyetin hizmete tahsis edilmiş, Van'da vardır,
Ağrı'da vardır; ama, satılacak arsalar bunlar değil. Şimdi, mevcut yönetim için
söylemiyorum, bu yasa, yirmi yıl sonra da geçerli olacak bir madde olacağına
göre, yirmi yıl sonra, birileri, Gayrettepe'deki araziyi, artık buranın
ihtiyacı yok diye gökdelen yapmak için pazarlıklar yaparsa ne yapacağız?!
Burada sipariş var arkadaşlar, bunun sayısı da çok değil üç, dört arsa. Söylemeyeceğim;
bunlar var; biliniyor. Emniyetin bazı kullanmadığı arsalara göz dikenler var;
Kemal Abinin boynuna ciğer asıyoruz. Kemal Abi bunları pazarladı belki de!...
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Olmadı yahu...
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - O zaman mevcut mevzuat kapsamında…
OSMAN KILIÇ (Sivas) -
Sarıbaş, kürsü adabına yakışmıyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Bakın, mevcut mevzuat kapsamında bu mümkünken yeniden bir yasa niye
getiriyoruz?
OSMAN KILIÇ (Sivas) -
Yakışmıyor sana, yakıştıramıyorum sana.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
- Yakışır, yakışmaz; ama, bu, ciğerdir arkadaşlar.
Şimdi, mevcut mevzuatla
bu tahsisleri kaldırmak ve bunları satmak mümkünken -mümkün bunları yapmak-
bugünkü mevzuatla mümkünken, yeniden sipariş bir madde yazmanın anlamı, adabı
ne?!
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - İkinci fıkra var…
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Şimdi, emniyet görevlisi arkadaşlarımız diyor ki: "Bu para,
bize, ihtiyaçlarımız için verileceği için, özel düzenleme koyduk."
Emniyetimizin ihtiyacı varsa, bu milletin, Emniyetimizin ihtiyacını her zaman
karşılayacak bütçesi vardır. Güvenliğimizi, asayişimizi temin eden, gecesini
gündüzümüze katan Emniyetimizin, hizmet gereğini yerine getirmesi için,
binasının onarımı için, yeni bina, yeni karakol yapması için, ihtiyacı varsa,
Sayın Bakan "benim şu kadar ihtiyacım var" der, getirir tasarıyı, biz
de, buradan, bütçe dahilinde, verebileceğimiz kadar, en fazlasını Emniyetimizin
hizmetine tahsis ederiz parayı. Bütün bunlar mümkünken ve mevzuat da, zaten,
bunları yapmaya yeterliyken, böyle bir sipariş maddeyi koymanın altında yatan
gerçeği, ben, görmek istiyorum parlamenter olarak.
Mesela, isterdim ki, bu
yasayı, bu düzenlemeyi getirenler, bugün itibariyle, Emniyetin hangi arsaları
hizmetin dışında satılmayı bekliyor, kaç tane var; nerede, pafta, adaları ne;
ben bunları bir denetleyeyim, göreyim bakayım; göreyim bakayım, orada, karakol
var mı o semtte. Bunlar yok; bunların tapuları yok, bunların ihtiyaç listesi
veya ihtiyaç dışı olduğuna dair uzman görüşleri yok; ama, siz, bu yetkiyi bir
verin, ondan sonra göreceksiniz neler olduğunu. İstanbul'da dinlenme tesisleri
moral eğitim merkezlerinin, kimlere, nasıl Kontrol dışı -5018 dışı- tahsis
edileceğini, satılacağını göreceksiniz. Niye çıkardık 5018'i?! O gün yazsaydık
ya, 5018 çıkarırken, Emniyetin arsaları bu kanun kapsamı dışındadır diye.
Yazmadık o gün. Niye; devleti disipline edelim; gelirlerini, giderlerini
disipline edelim diye yazmadık. Bugün, ne oldu da özel maddeyle bu disiplini
bozuyoruz?! Bunun altında, ben, bu gerçeği aramayacağım da, bu gerçeği aradığım
zaman, arkadaşım "ya, üslup dışı konuşuyorsun" diyecek; gerçeği
konuştuğun zaman üslup dışı oluyor.
OSMAN KILIÇ (Sivas) -
Gerçeği konuş da, kürsü adabına uygun olsun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Asmayın. Bakın, bu Kemal Abinin bu işlerden neler yaptığını bütün
Türkiye biliyor, bir siz öğrenemediniz. Mutlaka, bunun altında bir pazarlık
var. Arsa da belli, arsaları da söylerim; ama, bu kürsüden söylemiyorum.
Arsaları da, kimlere tahsis edildiğini de biliyorum, kimlerle pazarlık
yapıldığını da biliyorum.
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) -
Söyle o zaman… Söyle o zaman…
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) -
Söyle o zaman…
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Yapmayın bunu arkadaşlar, yapmayın bunu… Bu maddenin
çıkartılmasını; çünkü, mevzuat hükümlerinin…
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Millet duysun, söyleyin…
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) -
Söyleyin, biz de bilelim.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Sana söylerim…
... buna, zaten, yeterli
olduğunu düşünüyorum. Şu anki mevzuat hükümlerimiz, tahsisleri kaldırmaya ve
Maliyenin adına kayıtlı arazileri açık artırmayla, ihaleyle satmayla, 5018
kapsamında denetlemeye yeterli. Yeterli mevzuatımız varken, yeniden mevzuat
yaratmanın, mükerrer mevzuat yaratmanın altında yatan ne olabilir?! Yani, bir
hukuk hükmü varken ve bu ihtiyacı karşılarken, yeniden bir hukuk hükmü
yaratmanın kime ne faydası var?! Efendim, bu para; ama, özel olarak bütçeden
Emniyetimize gidecek... Emniyetimizin ihtiyacı varsa özel olarak gitmesin, biz
tamamını karşılayalım. Ne kadar ihtiyacı varsa, getirsinler kanun teklifi olarak,
canı gönülden hepimiz destekleyelim, kat be kat asayişi sağlayan ve cansiparane
görev yapan bu kurumumuzun bütün ihtiyaçlarını karşılayalım; ama, böyle
kıytırık yasalarla, düzenlemelerle, böyle mevcut malî disiplini delici
düzenlemelerle, kıyıdan köşeden istisnalar yaratarak kafa bulandıran
düzenlemelerle bu iş olmaz. Bu maddenin, mevcut mevzuat hükümleri dahlinde
çözümünü gerçekleştirecek hükümlerimiz vardır; metinden çıkartılmasını talep
ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.
Sayın Hamzaçebi, buyurun.
RECEP YILDIRIM (Sakarya)
- Sayın Başkan, Bakan Beyin cevap vermesi lazım…
BAŞKAN - Tamam…
CHP GRUBU ADINA MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emniyet Genel
Müdürlüğünün çeşitli menkullerinin satışını düzenleyen tasarı hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tasarının görüşmekte
olduğumuz 4 üncü maddesindeki düzenleme şöyledir: Mülkiyeti hazineye ait olup
da Emniyet Genel Müdürlüğünün kullanımında olan taşınmazların tahsislerini
İçişleri Bakanlığıyla mutabık kalarak kaldırmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.
Yine, tahsisleri kaldırılan bu taşınmazların satışını yapmaya da yine Maliye
Bakanlığı yetkilidir. İlk bakışta bu düzenleme oldukça masum, oldukça sıradan
bir düzenleme gibi gözükmektedir; hatta, biraz önce buradan konuşan
arkadaşımız, bunun mükerrer bir düzenleme olduğunu da söylemiştir. Gerçekte, bu
düzenleme, şu an yürürlükte olan düzenlemelerden, yasalardan oldukça önemli
farklılıklar göstermektedir.
Nedir; şunlardır bu
farklılıklar değerli arkadaşlar: Şu anda İçişleri Bakanlığının kullanımında
olan, Emniyet Genel Müdürlüğünün kullanımında olan taşınmazların tahsislerini
kaldırmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir; doğru; ancak, hangi halde bu tahsis
kaldırılır: Emniyet Genel Müdürlüğü, bu taşınmaza artık kamu hizmeti için
ihtiyacım yok dediği anda, bu taşınmazın tahsisini kaldırmaya Maliye Bakanlığı
yetkilidir. Madde neyi düzenliyor; gerekli görülen taşınmazların, yani kamu
hizmeti için ihtiyaç duyulan taşınmazlar değil… Emniyet Genel Müdürlüğünün,
kamu hizmeti için ihtiyaç duyuyorum dediği taşınmaza, İçişleri Bakanlığı,
Maliye Bakanlığıyla birlikte mutabakat sağlarsa, gerek görülürse tahsis
kaldırılabilecek. Birincisi, bu farklılık var.
İkinci farklılık şudur;
tasarı diyor ki: Bu taşınmazlar, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 46 ncı
maddesine tabi olmadan satılabilir. Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, bu
hükümet döneminde çıkmıştır; Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim destek
verdiğimiz bir yasa olmuştur, birtakım eksikliklerine rağmen kamu malî
yönetiminde oldukça önemli ve yeni bir çerçeve çizdiği için, desteklediğimiz
bir yasa olmuştur. Bu yasaya göre, değeri, bütçe kanunlarıyla belirlenen limiti
aşan taşınmazların satışına Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu değer, 2006 Yılı
Bütçe Kanununda 120 milyar YTL olarak belirlenmiştir; yani, değeri 120 milyar
YTL'yi aşan bir taşınmazın Maliye Bakanlığınca satılabilmesi için, satışa çıkarılabilmesi
için, öncelikle, Bakanlar Kurulunun buna izin vermesi gerekmektedir. Tasarının
bu maddesi, bu izin zorunluluğunu da kaldırmaktadır.
Değerli arkadaşlar, ben,
şimdi, sormak istiyorum: Bu sınırlamalardan hükümet neden kaçınmaktadır?
Bırakalım, yürürlükteki yasalara göre, Emniyet Genel Müdürlüğünün, artık, kamu
hizmeti için, güvenlik hizmeti için ihtiyaç duymuyorum dediği taşınmazın
tahsisini Maliye Bakanlığı kaldırsın ve yine, Devlet İhale Kanunu hükümlerine
göre, bu taşınmazı satışa çıkarsın, eğer satışa çıkaracaksa. Şimdi, burada,
ister istemez, akla birtakım sorular gelmektedir. Bu yola hükümet neden
gitmektedir?! Neden, Emniyet Genel Müdürlüğünün, ben, bu hizmet nedeniyle bir
taşınmaza ihtiyaç duyuyorum dediği halde, bu taşınmazın tahsisini kaldırma
yetkisini, İçişleri Bakanının mutabakatıyla Maliye Bakanına vermektedir?! Bu sorunun
yanıtı yoktur değerli arkadaşlar. Bu sorunun yanıtı, herhalde, ileride, bu
taşınmazlar satıldığında veya bir başka şekilde değerlendirildiğinde ortaya
çıkacaktır. Ben, bunu, hükümete tavsiye etmiyorum. Hükümet, kendi getirdiği
yasaya, kendi getirmiş olduğu yasal çerçeveye aykırı bir uygulamanın içine
girmektedir. Bakanlar Kurulunun dikkatinden kaçırarak, bazı taşınmazların
satışını planlamaktadır; aksi takdirde, bu hükme ihtiyaç duyulmayacaktı.
Madde, ikinci olarak neyi
düzenliyor; şunu düzenliyor: Madde diyor ki, bu taşınmazların satışından elde
edilen gelir bütçeye irat kaydedilir. Değerli arkadaşlar, bunu yazmaya gerek
yok; yani, hazine taşınmazı satarsa, elde edilen gelir bütçeye girer. Kurallar
böyledir, başka bir kural yok bu konuda. Devamında diyor ki: "Emniyet
Genel Müdürlüğünün ihtiyaç duyduğu ödenekler de Maliye Bakanlığı tarafından
dikkate alınır." Bu hükme de gerek yok arkadaşlar; bütçe yapılırken,
Emniyet Genel Müdürlüğünün ihtiyacı olan ödeneği Emniyet Genel Müdürlüğü talep
eder, Maliye Bakanlığı da, bütçe imkânları ölçüsünde, bunu bütçeye koymaya
çalışır. Bu hükme de gerek yok; yani, satıştan elde edilen gelir, sanki Emniyet
Genel Müdürlüğüne gidecek gibi bir izlenim vermeye çalışıyor madde; ama, öyle
değil, hiçbir ilgisi yok.
Değerli arkadaşlar,
sonuçta, bu maddenin hedefi, Emniyetin kullanımında olan çok değerli bazı
taşınmazları, yürürlükteki kuralları hiçe sayarak, onları bir kenara atarak,
Bakanlar Kurulunun dikkatinden kaçırarak satmaya çalışmaktır. Ben, bunu,
hükümete tavsiye etmiyorum; ama, hükümet bizim bu tavsiyemizi dikkate
almıyorsa, ben bildiğim gibi devam edeceğim diyorsa, birçok ihalesi, birçok
özelleştirme ihalesi nasıl yargıya takılmış, yargı tarafından durdurulmuşsa, kamuoyunda
tartışılır hale gelmişse, bu satışlar da kamuoyunun dikkatinden kaçmayacaktır,
yine kamuoyunda tartışılır hale gelecektir. Bunun takdirini, ben, hükümete ve
Sayın Bakana bırakıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
vesileyle bir konuya değinmek istiyorum. Konu, Emniyet Genel Müdürlüğüyle
ilgili bir yasal düzenleme olduğu için, ben de, Trabzon'da son günlerde meydana
gelen ve bir din adamının, bir Katolik kilisesi rahibinin öldürülmesi nedeniyle
hissiyatımı ifade etmek istiyorum. Şüphesiz, bu Parlamento çatısı altında olan
bütün milletvekillerini üzdüğü kadar, biz Trabzon milletvekillerini de ve beni
de üzen bir olay olmuştur. Bu olayı, öncelikle Trabzon Milletvekili olarak
kınıyorum, diğer arkadaşlarımın da hissiyatına tercüman olduğumu düşünüyorum.
Olayın nedenini,
şüphesiz, güvenlik güçlerimiz araştırmaktadır, bunun nedenini güvenlik
güçlerimiz ortaya koyacaktır; bunu, bütün vatandaşlarımız gibi Trabzonlular da
sabırsızlıkla bekliyor.
Nedenler çok çeşitli
olabilir; bu konuda bir yorumda bulunmak, bir tahmin yapmaya çalışmak doğru
değil. Bir provokasyon olabilir; bu gencimizin arkasında birtakım kişiler,
güçler olabilir veya belki, tamamen bir bireysel hareket olabilir; bütün
bunları bilemiyoruz; ama, bu olayı, zaman zaman -ifade edilmese de, ama, çok
sınırlı bazı kesimler tarafından ifade edilmeye çalışılıyor- bir medeniyetler
çatışması penceresinden görmek isteyen veya o çerçeveye oturtmak isteyen görüşler
veya kişiler var; buna kesinlikle katılmadığımı ifade etmek istiyorum.
Trabzon'da, Türkiye'nin
diğer yerlerinde olduğu gibi, medeniyetler, yıllarca, yüzyıllarca bir arada
yaşamıştır; bu bir arada yaşamanın oluşturduğu kültür, böyle bir olayın meydana
gelmesine veya böyle bir olayın taraftar bulmasına engeldir. Böyle bir hava,
böyle bir kültür Trabzon'da kesinlikle yoktur; ancak, tabiî ki bu çerçeveden
bakmak isteyenlerin, belki bu çerçevede birtakım eylem yapmak istemeleri, bu
çerçevede Türkiye'de veya Trabzon'da birtakım olaylar meydana gelmesini
isteyenler olabilir, bu tip davranışlar olabilir. Bunların, ben, taraftar
bulacağını, kök bulacağını, ortam bulacağını sanmıyorum; ancak, bu vesileyle
şunu dikkatinize sunmak istiyorum: Gerçekten bu olayların gerisinde yer alan
nedeni, münhasıran bir güvenlik önlemiyle çözülebilecek, önü alınabilecek
olaylar, nedenler olarak görebiliriz; öyle de olmalıdır, kısa dönemli bakışımız
şüphesiz böyle olmalıdır; ama, uzun dönemli baktığımızda, Trabzon'da ekonomik
durumun iyi olmadığını…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi,
lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
… özellikle 2000 yılından
bu yana uygulanan politikalar gereği tarımsal desteklerin azaltılması
nedeniyle, sadece Trabzon'da değil, tüm Doğu Karadeniz Bölgesinde ve bütün
Türkiye'de tarım sektörünün zor duruma düştüğünü; tarım sektörüne verilen
desteklerin azaltılması nedeniyle, bu sektörden geçimini sağlayan çok büyük bir
kitlenin durumunun giderek daha kötüye gittiğini ve yine, ekonomide yaşanan
işsizliğe paralel olarak, gençlerin geleceğe yönelik umutlarının kırıldığını,
geleceğe yönelik çıkış arayan gençlerimizin, bu çıkış arayışında yalnız ve
sahipsiz kaldıklarını görüyoruz. Bütün bunlar, bu tip hareketlerin, bu tip
olayların yaratılabileceği bir ortam hazırlıyor, böyle bir zemin hazırlıyor
maalesef. Bu zemin, tabiî ki, sadece Trabzon'un değil, tüm Türkiye'nin sorunu.
Hükümetimizin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi,
buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan, bitiriyorum.
Ben, bu konuda hükümetin
alacağı önlemlere Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek vereceğimizi ifade
ediyorum. Bu vesileyle, bu olay nedeniyle üzüntülerimi bir kez daha ifade
ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Hamzaçebi.
Madde üzerinde, Hükümet
adına İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu…
Sayın Bakanım, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu maddeyle
ilgili konuşan Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Sayın Sarıbaş'ın, önce,
burada, bir milletvekili, bir Bakan arkadaşımızla ilgili söylediklerini tasvip
etmemiz mümkün değildir. Burada çok daha dikkatli bir üslupla hitap etmesi,
konuşması gerekirdi; öncelikle bunu belirtiyorum.
İkincisi, değerli
arkadaşlarım, bu düzenlemenin arkasında bir şeyler aramak, altında bir şeyler
aramak hakikaten bizi şeye sevk etti.
Şimdi, bakın, elbette
-burada güzel izah etti, Sayın Hamzaçebi de izah ettiler- Maliye Bakanlığının,
şu anda, bizim Bakanlıkla, İçişleri Bakanlığıyla anlaşarak tahsisi kaldırmaya,
tahsis edilmiş bu arsaların satılmasına yetkisi vardır; ama, biz bu
düzenlemeyle bir şey getiriyoruz, önemli olan bir şey. Emniyet Genel
Müdürlüğüne tahsis edilmiş arsaların zaten büyük kısmını tahsis amacına uygun
olarak kullanıyoruz, kullanmaya da devam edeceğiz; ancak, bu tahsislerden
ihtiyaç fazlası olan, kullanımı rantabl ve Emniyetin ihtiyacı dışında
görülenler, Maliye Bakanlığıyla anlaşmak suretiyle satılması ve bu satışın
bütçeye gelir kaydedilmesi; bu da var. Zaten bütün satışları Maliye yapar,
bütçeye gelir kaydeder; ama, burada amaç, biz, bu kaydedilen gelirden ayrıca
Emniyet Genel Müdürlüğünün bazı ihtiyaçları karşılanmak üzere Maliyece bize
aktarılması; bu maddenin getirilişinin tek amacı bu. Doğru, bütçe yapılırken
ihtiyaçlar gelir, bütçeye ödenek konulur; ama, takdir edersiniz ki, bütçe
imkânları içerisinde, istenilen bütün ödenekler verilmeyebiliyor. Haa, bu
şekilde kıyıda köşede kalmış, ihtiyaç fazlası, kullanılmayan gayrimenkullerden
tahsisi kaldırıp, Maliyeyle anlaşmak suretiyle, Maliye Bakanlığı tarafından
satılması, bütçeye gelir kaydedilip o gelirden bir miktar da kendi ihtiyacımıza
kullanmak üzere getirdiğimiz bir madde. Bunun altında başka şeyler aramak
gerçekten bizi şeye düşürmüştür. Gereksiz konuşmalar yapıldı, uzatıldı. Hiçbir
şey aramaya gerek yok; açık, net, kesin, çok açık bir hüküm.
Ben, hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti ve Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Sayın Mehmet Eraslan?..
Sayın İbrahim Özdoğan?..
Konuşmuyorsunuz.
Madde üzerinde 2 adet
önerge vardır; önergeleri geliş sıralarına göre okutacağım, aynı mahiyette
olduğu için birlikte işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 848
sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Süleyman Sarıbaş Reyhan
Balandı İbrahim
Özdoğan
Malatya Afyonkarahisar Erzurum
Muharrem Doğan Muzaffer
R. Kurtulmuşoğlu
Mardin Ankara
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 848
sıra sayılı tasarının 4 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Mehmet Akif Hamzaçebi Kemal
Sağ Muharrem
Kılıç
Trabzon Adana Malatya
Hüseyin Ekmekcioğlu Bülent
Baratalı
Antalya İzmir
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - İki önergeyi
birlikte işleme alıyorum.
Sayın Hamzaçebi,
konuşacak mısınız efendim?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) - Evet efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
Süreniz 5 dakika.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce madde hakkında
görüşlerimi açıklamaya çalıştım. Benden sonra söz alan Sayın Bakan maddenin
amacını biraz daha farklı açıkladı benim görüşlerimden. Sayın Bakan dediler ki:
"Maddenin getiriliş amacı, Emniyet Genel Müdürlüğünün kullanımında olan
taşınmazların tahsisinin kaldırılması sonucu satışından elde edilen gelir
bütçeye girecek; bütçeye giren bu gelirden Emniyet Genel Müdürlüğü için, bir
kısmı Emniyet Genel Müdürlüğüne aktarılacak."
Değerli arkadaşlar,
tasarı önünüzde; tasarının maddesine bakmanızı sizden istirham ediyorum.
Tasarının bu maddesinde böyle bir hüküm yoktur. Sayın Bakanın vermiş olduğu
bilgi gerçekleri yansıtmamaktadır. Sayın Bakan o niyetle yola çıkmış olabilir,
bu taşınmazların satışından elde edilen gelirin bir kısmını Emniyetin
ihtiyaçları için bütçede özel bir tertibe gelir yazılıp Emniyet Genel
Müdürlüğünün bütçesine de ödenek olarak yazılır şeklinde bir düşünceyle yola
çıkmış olabilir; ama, o düşünce burada yok değerli arkadaşlar. Tekrar
söylüyorum; maddenin getiriliş amacı, tamamen başka bir amaçtır. Nedir bu amaç;
Emniyet Genel Müdürlüğünün ihtiyaç duyuyorum, tahsisinin kaldırılmasına
muvafakat etmiyorum dediği taşınmazın tahsisini, İçişleri Bakanının görüşüyle,
Maliye Bakanı kaldırabilecektir; bu bir.
İkincisi de, bu şekilde
tahsisi kaldırılan taşınmazın satışı, yine bu hükümetin getirmiş olduğu,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim de destek vermiş olduğumuz Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanununun 46 ncı maddesindeki hükme bağlı olmaksızın
satılabilecektir. Nedir 46 ncı maddesindeki hüküm; her yıl bütçe kanunuyla
belirlenen limitin üzerinde olan taşınmazların satışına Bakanlar Kurulu izin
verir. Nedir bu limit; 120 milyar Yeni Türk Lirası, eski parayla 120 trilyon Türk
Lirası.
Değerli arkadaşlar, bu
limiti, hükümetimiz, bütçe kanunuyla kendisi belirledi; her yıl bütçe kanunuyla
belirleniyor bu limit. Daha 2006 Yılı Bütçe Kanunu yürürlüğe gireli iki ay
olmadı. İki ay dolmadan kamu malî yönetiminin genel çerçevesini çizen bir
yasanın getirmiş olduğu sınırlamaya, yine, hükümetimiz, getirmiş olduğu bu
tasarıyla uymamayı bize öneriyor.
Değerli arkadaşlar,
saydamlık değil midir aradığımız, kamu yönetiminde saydamlık değil midir her
şeyin başı?! Ne zaman saydamlıktan uzaklaşırsak, kamu yönetiminde bozulma,
çürüme dediğimiz olaylar o zaman meydana gelmez mi?! İşte, onun bir adımı da
bu, değerli arkadaşlar. Bırakalım, hükümet, kendi belirlemiş olduğu bu limite
uygun olarak 120 trilyon lirayı aşan gayrimenkullerin satışı için Bakanlar
Kurulundan izin alsın değerli arkadaşlar. Bakanlar Kurulu bu izni verdikten
sonra, yine, Devlet İhale Kanununa göre, hükümetimiz, bu taşınmazı satabilir.
Ayrıca, Emniyet Genel
Müdürlüğünün "bana gereklidir" dediği taşınmazın tahsisinin
kaldırılmasında İçişleri Bakanlığına ve Maliye Bakanlığına yetki vermeyi doğru
buluyor musunuz değerli arkadaşlar?! Normal olarak bir idarî işlemle kalkabilecek
olan bir tahsisin kaldırılmasını yasayla yapmaya çalışıyoruz. Emniyet Genel
Müdürlüğü, artık, kamu hizmeti için, güvenlik hizmeti için ihtiyaç duymuyorum
dediği anda, bu taşınmazın tahsisini Maliye Bakanlığı zaten kaldırır. Bir daire
başkanı imzasıyla kalkabilecek bir tahsisin kaldırılması işlemini, biz yasaya
getiriyoruz değerli arkadaşlar. Neden; çünkü, Emniyet Genel Müdürlüğünün
rızasını aramayacağız.
Değerli arkadaşlar, doğru
bulmuyorum. Bizim verdiğimiz önerge, bu yanlışlığı düzeltmeye yönelik,
hükümetin getirmiş olduğu Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa uygun olarak
hareket etmeye yönelik bir önerge. Takdirlerinize sunuyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Hamzaçebi.
Diğer önerge sahipleri
adına bir söz talebi var mı?
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Yok. Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Diğer önergenin
gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe: Bu maddeye gerek
bulunmadığından ve mevcut mevzuat gereğini yapmaya yeterli bulunduğundan.
BAŞKAN - Önergeleri,
birleştirerek, aynı mahiyette olduğu için, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahısları adına Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.
Sayın İbrahim Özdoğan?..
Yok.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Sayın Başkan, soru talebimiz…
BAŞKAN - Soru haklarınızı
şimdi kullandıracağım size.
Evet, madde üzerinde
soru-cevap işlemi yapacağız 10 dakika süreyle.
Sayın Kesimoğlu, buyurun.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, tasarının
görüşülmekte olan maddesinde "mülkiyeti Hazineye ait olup İçişleri
Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğüne tahsisli taşınmazlardan gerekli
görülenlerin" ifadesi var. Bu, çok muğlak bir ifade, açıklığa kavuşturulması
gereken bir ifade. Bu "gerekli görülenlerin" ifadesinin tespitinde
ölçü nedir; hangi kritere göre bu gerekli görülenler tespit edilecektir?
İkinci sorum da, bu
maddeye göre satılması düşünülen taşınmazlar nelerdir; bu konuda herhangi bir
çalışma yapılmış mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kesimoğlu.
Sayın Üstün.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ankara-Kütahya-İzmir-Antalya
yollarının birleştiği Afyon Bölge Trafik Müdürlüğünün Emniyet Genel Müdürlüğüne
ait bir arazisi var. Bu arazi 385 dönüm ve altın değerinde. Bu arazi, üç
şirkete bedelsiz olarak, Genel Müdürlüğün olumsuz yazısı olmasına rağmen, niçin
verildi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Üstün.
Sayın Arz.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Sayın Bakanım, son dönemlerde Trabzonumuzda çok ciddî olaylar peş peşe meydana
gelmektedir. Bunlara baktığımızda:
Mafyanın hesaplaşması doğrultusunda bir profesörümüz yanlışlıkla vurulmuştur,
Saadettin Güner Bey. Daha sonra, PKK militanları bölgeye sızma çalışması
sırasında bir polis kardeşimizi yaralamışlardır ve daha sonra yakalanmışlardır.
Yine, Trabzon-Sebatspor Kulübü Başkanımız ayağından vurulmuştur. Yine,
Trabzonlu bir işadamımızın, Türkiye'nin en fazla fındık ihracı yapan
işadamımızın fabrikası ve aracı kurşunlanmıştır. Yine, millî futbolcularımız
Gökdeniz Karadeniz'in ve Fatih Tekke'nin aracı ve işyerleri kurşunlanmıştır.
Son olarak da, bir ibadethane basılarak bir din adamı öldürülmüştür. Bu, bize
şunu gösteriyor; Trabzon'da Emniyetimizin teknolojik ve personel açısından birtakım eksiklikleri olduğunu görüyoruz.
Trabzon Emniyetinin, gerek teknolojik gerek personel açıdan daha fazla
desteklenmesi gerekiyor; bunları yapacak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Arz.
Sayın Bakanım, buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; önce Sayın
Kesimoğlu'nun sorusunu cevaplamak istiyorum. Burada, kanun maddesinde Emniyet
Genel Müdürlüğüne tahsisli taşınmazlardan gerekli görülenleri, bunu nasıl
anlıyoruz diye sordular. Daha açıklık getirmek üzere, bakın, biz -biraz önce
orada konuşunca da söyledim- bu arazilerimizin, arsalarımızın büyük bir
bölümünü tahsisli amacına uygun olarak kullanacağız; ancak, bunlardan tarla,
küçük parseller, hisseli arsalar, üzerinde kullanılmayacak, eski, yetersiz ve
hizmete elverişsiz metruk binalar bulunan arsalar ve çeşitli yerlerdeki şehir
dışında kalmış olan araziler öncelikle bu kanun kapsamında, Maliyeyle anlaşıp
satılacak ve -yine ben söylüyorum burada; çünkü, maddede yazılı- bütçeye gelir
kaydedilecek. Ondan sonra da deniliyor ki, devamında: Emniyet Genel
Müdürlüğünün ihtiyacı olan bina ve tesislerin yapımı, onarımı ve donatımı ile
asayiş, trafik ve güvenlik hizmetleri için gerekli mal ve hizmet alımında
kullanılmak üzere, Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinde gerekli ödenek öngörülür,
konulur. Bu amaçla bunları satıyoruz. Bu satmayı düşündüğümüz arsalar,
gayrimenkuller de, biraz önce saydığım vasıflardakiler olacaktır.
Ayrıca, Sayın Üstün'ün
sormuş olduğu soruyu yazılı cevaplayacağım. Bazı teknik bilgiler gerekli.
Sayın Şevket Arz'ın
sorusunu, ben, biraz önce, bu yasanın geneli üzerinde konuşurken, Trabzon'la
ilgili birtakım şeyler söyledim. Biz Trabzon'a önem veriyoruz ve Trabzon'la
özel olarak ilgileniyoruz. Polis sayısını her yıl giderek artırdığımızı
söyledim. Bunun yanında, diğer eksiklerin giderilmesi için de gayret
gösteriyoruz ve daha önce de, yine, Trabzon merkez olmak üzere, o bölgedeki
vali, emniyet müdürü, jandarma komutanlarımızla toplantılar yapmış, bütün o
bölgedeki illerin ihtiyaçlarını tespit etmiştik. Şimdi, çok kısa bir sürede,
tekrar, Trabzon'da öyle bir toplantı yapacağız. Duyulan ihtiyaçların,
eksiklerin giderilmesini son süratle de karşılayacağız inşallah.
Arz ederim efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Soru-cevap işlemi için
vakit var.
Soru sormak isteyen bir
milletvekili arkadaşımız var; ona da soru hakkı tanıyacağım.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben de, Sayın
Bakanımızdan bir konuya ışık tutmasını rica ediyorum. Sayın Bakanım, organize
suçlarla ilgili mücadelede büyük bir mesafe kaydedilmiş bulunmaktadır. Aynı
şekilde, sınır, gümrük girişlerinde de büyük bir mesafe kaydedilmiş. Kapkaç
suçlarında oransal olarak bir azalmanın da olduğu gözlemlerimiz arasındadır.
İstatistiksel bir rakam verebilir misiniz; suç oranlarının düşüşünde, organize
suçlardaki azalma, kapkaç olayları ve sınır girişlerindeki azalma noktasında
istatistiksel olarak bilgi var mıdır elinizde?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Sayın Bakanım, ek bir
açıklama…
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Başkan,
müsaade ederseniz, istatistikî bilgiler soruyor arkadaş; ben, yazılı olarak bu
sorunun cevabını takdim edeceğim.
BAŞKAN - Peki, teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
şahısları adına, Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.
Sayın İbrahim Özdoğan?..
Konuşmuyorsunuz.
6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, tasarının tümünü oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını
temenni ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, saygıdeğer grup başkanvekilleri; çalışma süremizin tamamlanmasına
sadece bir 6-7 dakika vardır.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
1 maddelik bir kanunumuz var…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Yarın devam edelim…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
1 maddelik kanun var; onu çıkaralım Kemal Bey.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
5 dakika var, 5 dakika…Yarın devam edelim Sayın Başkan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
1 madde var, çıksın Sayın Başkan…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
5 dakika var… Konuşmacımız var…
BAŞKAN - Saygıdeğer
arkadaşlarım, Genel Kurulun çalışma saatleriyle ilgili kararını sizler aldınız,
saat 15.00 ve 23.00 olarak belirlediniz. Şu anda, bu hususta aranızda da
uzlaşma vardı. Ben, konuşmayı başlatabilirim, tasarının görüşülmesini; ama,
sadece, gruplar üzerinde konuşmalarda bir arkadaşın konuşmasına kadar, devam
ettirmek için sizden süre isteyebilirim. İsterseniz bu usulü tatbik ederim,
isterseniz yarına bırakalım.
Sayın grup
başkanvekilleri?..
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Yarına kalsın efendim… Bizim konuşmacımız var…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Çıkaralım bugün…
BAŞKAN - Peki.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, mesaimizin, çalışma saatimizin bitmesine birkaç dakikalık süre
kalmıştır. Bu vesileyle, grup başkanvekili arkadaşlarıma da danışmış oldum bu
konuyu.
Mutabıksınız değil mi
efendim?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Nasıl efendim?
BAŞKAN - Yani, şu anda
görüşmeme konusunda aranızda mutabakat sağladınız mı?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Görüşelim Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Bizim konuşmacımız var Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Tek bir maddelik
bir şey var…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Bizim bir konuşmacımız var; Kemal Bey konuşacaklar efendim…
BAŞKAN - Sayın Anadol,
bir maddelik, gümrük…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Peki efendim. Arkadaşlar istiyorsa… Kemal Bey konuşacaklar…
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Tamam efendim, devam edeceğiz.
BAŞKAN - Tamam, peki.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, 28.12.2005 Tarihli ve 5440 Sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair 28.12.2005 Tarihli
ve 5440 Sayılı Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1161) (S. Sayısı:
1068) (x) (xx)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon Raporu 1068 sıra
sayısıyla bastırılıp sayın milletvekillerine dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmelerin tamamlanmasına kadar Genel Kurulun
çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
gecenin bu saatinde vaktinizi fazla almayacağım; ancak, bir konuyu
hatırlatmaktan da, gerçekten, geçemeyeceğim.
(x) Kanunun ilk görüşmeleri 28.12.2005 tarihli 45 inci
Birleşimde yapılmıştır.
(xx) 1068 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Az önce, iktidar
kanadının oylarıyla bir yasa geçti. 120 trilyon lirayı aşan bir taşınmaz
satılacak ve bu taşınmaz 5018 sayılı Yasanın kuralları dışında olacak. Şimdi,
Sayın Bakana soru soruldu, denildi ki: "Siz, acaba, bu taşınmazların bir
hazırlığını yaptınız mı, nedir bu taşınmazlar?" Sayın Bakanın verdiği
yanıt gerçekten ibretlik; Sayın Bakan dedi ki: "Küçük tarla, metruk
binalar, şehir dışında kalmış arazileri satacağız." Şimdi, değerli
milletvekilleri, küçük tarla, metruk bina, şehir dışında kalmış arazi ne zaman
120 trilyonu aşıyor?! Şimdi, Sayın Bakan, bize burada "ben şu adrese
teslim yerleri satacağım da; ama, kusura bakmayın, şimdi açıklarsam olay olur;
o nedenle, ben, bunu küçük bina, metruk bina, küçük arsa diye geçiştireyim,
sizler de oy verin…" Sizler de oy verdiniz. Kendi getirdiğiniz bütçe
yasasını, kendi oylarınızla deldiniz! 120 trilyon lira az para değil! Fakir
fukara, garip gureba edebiyatı yapanların, 120 trilyon lirayı aşan bir satışı
halktan gizlemeye, İhale Yasasının dışına çıkarmaya kimsenin hakkı yoktur
herhalde.
Şimdi, geliyorum bu
yasaya arkadaşlar. Şu kürsüde, başta Sayın Başbakan olmak üzere -Sayın
Başbakanımız lütfedip bizi de onurlandılar; kendilerine, Parlamento çalışmasına
katıldığı için teşekkürlerimizi sunuyoruz- iktidar kanadı çoğu milletvekilimiz,
Sayın Cumhurbaşkanının bazı yasaları iadesini iktidarın çalışmasını engeller
nitelikte gördüğünü ifade ettiler ve bu husus, hemen hemen, her iade edilen
yasada ısrarla söylendi.
Şimdi bu yasada size Aziz
Nesinlik bir durumu anlatacağım arkadaşlar. 1 maddelik bir tasarı geliyor.
Bürokrasi hazırlıyor, Başbakanlığa gönderiyor. Başbakanlık Kanun Kararlar
inceliyor, Bakanlar Kurulunda imzaya açılıyor. Sayın Başbakan imzalıyor,
bakanlar imzalıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyor. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Kanun Kararlarda görüşülüyor, Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülüyor, Meclis Genel Kurulunda görüşülüyor ve Sayın Cumhurbaşkanına, onaylanıp
Resmî Gazetede yayımlanmak üzere gönderiliyor.
Madde şu… Gümrükler
başmüdürleri ve gümrük muhafaza başmüdürlükleri kadrolarıyla ilgili bir
Bakanlar Kurulu var. Bu Bakanlar Kurulu kararı, gelen ve hükümetin gönderdiği
yasa taslağında şöyle tanımlanıyor: "24.9.2003 tarihli ve 2003/6171 sayılı
Bakanlar Kurulu kararıyla" diyor. Sayın Cumhurbaşkanı o titizliğiyle bunu
inceliyor ve bu kanunda söz konusu edilen 24.9.2003 tarihli ve 2003/6171 sayılı
Bakanlar Kurulu kararının, öyle, gümrüklerle falan, Gümrük İdaresiyle ilgisi
olmadığını görüyor. Bu karar neyle ilgili biliyor musunuz değerli arkadaşlarım:
Bu Bakanlar Kurulu kararı, Sayın Murat Başesgioğlu'nun, yurt dışında Türkiye
Cumhuriyetini temsil etmek üzere görevlendirilen bir kararnamesi. Şimdi,
arkadaşlar, şu, vücut dilinden anlayan bürokrasiyi bir tarafa bıraksanız da
aklı başında insanlarla çalışsanız; şu, vücut dilinden anlayan, leb demeden
leblebiyi anlayacak bürokratları bir tarafa bıraksanız da… Adam gibi çalışacak,
Parlamentoyu yanıltmayacak, Başbakanlığı yanıltmayacak, sayın bakanları
yanıltmayacak bürokratlara niçin ihtiyaç duymuyorsunuz siz?! Yani, bir
kararnameyi dahi kavrayamayan, bir kararnamenin dahi ne olduğunu bilmeyen, bunu
denetleme, kontrol etme ihtiyacını dahi duymayan, sizin vücut dilinizden
anlayan bürokratlarla çalışırsanız, işte bu komediye bu Parlamentoyu alet etmiş
olursunuz. Buna acaba hangi siyasal iktidarın hakkı var? Hangi siyasal iktidar,
bu kadar gülünç bir konuma Yüce Parlamentoyu getirebilir?
Bir şey daha söyleyeyim
arkadaşlar: Bakın, şu anda Gümrük Müsteşarı vekâletle, müsteşar yardımcıları
vekâletle, Gümrükler Genel Müdürü vekâletle, gümrük başmüdürlerinin büyük bir
kısmı vekâletle yönetiliyor. O zaman
devleti de vekâletle yönetelim. Sayın Başbakan ve sayın bakanların hepsi vekil
olsunlar, olur mu arkadaşlar böyle bir şey?! (AK Parti sıralarından
"vekiliz zaten" sesleri)
Bakın, değerli
arkadaşlar, vekâlet kurumu, geçici bir kurumdur. Devlette boşluk olmasın diye
vekâleten bir yere görevlendirilir -asalet geldiği zaman- asıl olarak atanan
bir kişi geldiği zaman vekâlet olayı da biter. Bu kadar doğal olan bir süreç,
nasıl oluyor da üçbuçuk yıldır doldurulamıyor? Acaba, ben merak ediyorum, başka
bir ülkenin hükümeti mi bu boşluğu dolduracak? Başka bir parlamento mu bunun
doldurulmasını isteyecek? Peki, arkadaşlar, hükümet sizsiniz, bakanlar orada,
Sayın Başbakanımız görevinin başında; nasıl oluyor da devletin en kilit
noktası, Kapıkule'yi biliyorsunuz, neredeyse tümü içeride. Herkes vekâletle
yönetiyor, sorumlu kimi bulacaksınız?
Şimdi, diyeceksiniz ki,
belki "efendim, biz asaleten atama yapacağız; ama, Sayın Cumhurbaşkanı
kabul etmiyor" Ama, burada yanılıyorsunuz arkadaşlar; çünkü, gönderilen
kararnameler Başbakanlığı aşamıyor, Cumhurbaşkanlığını değil.
Ben merak ediyorum,
sizler de merak ediyor musunuz bilmiyorum; acaba, ilgili bakanların,
kararnamesi çıkmak üzere, kaç kararnameyi Başbakanlığa gönderdi ve bu
kararnamelerden kaçı Başbakanlığa gönderdi ve bu kararnamelerden kaçı Başbakanlıkça
uygun görülmeyip geri gönderildi? Siz bir bakan atıyorsunuz, bakan diyor ki,
ben şu bürokratı atamak istiyorum şu göreve; Başbakanlıktan birileri diyor ki,
hayır efendim, onu atayamazsın. Niçin; o bizden değil, o bizim vücut dilimizden
anlamaz… Aksi halde çıkılıp bu kürsüde, o kararnamelerin hangi gerekçeyle iade
edildiğini bize açıklarlar, Yüce Parlamentonun da bunu bilmesi en doğal
hakkıdır, bunu bilmek isteyebilir.
OSMAN KILIÇ (Sivas) - Sen
nereden biliyorsun?
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Efendim, ben bunu çok iyi biliyorum. Hiç meraklanmayın, gelin, ben
size, bir soru önergesi verdim, tam kesin rakamını vermiyorum; ama, giden ve
geri gönderilen kararnamelerin önemli bir kısmını biliyorum, hatta size bir
örnek de vereyim çok merak ediyorsanız. Maliye Bakanlığında genel müdür
yardımcısı olarak, Bütçe Genel Müdür Yardımcısı olarak atanması istenen bir
kişinin, Başbakanlıktan, başka bir kuruluşun genel müdür yardımcısı olarak çıkmıştır
kararnamesi. İsterseniz size özel olarak ismini de verebilirim. O arkadaşımız
da şu anda yurt dışında görevlidir.
Devlette ciddiyet denen
bir kural vardır arkadaşlar, devlette tutarlılık denen bir kural vardır.
Devleti yönetmeye talip olanların devleti belli bir ciddiyetle ve sorumlulukla
götürme hakları ve yetkileri vardır. Bürokrasi siyasal partilerin
oynayacakları, her an oynayacakları bir alan değildir. Bürokraside, elbette ki,
her siyasal düşünceden bürokrat arkadaşımız vardır; ama, siyasal iktidar o işin
uzmanını, o işi en iyi yapan insanı bulmak zorundadır, onlarla çalışmak
zorundadır; ama, bunu yapmayıp da "bizim vücut dilimizden anlayanlarla biz
çalışırız" derseniz, işte, bu kadar komik bir tabloya Türkiye Büyük Millet
Meclisi Parlamentosunu alet etmiş olursunuz.
Hepinize saygılar
sunuyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Sayın Alim
Tunç?.. Yok.
Sayın Ümmet Kandoğan?..
Yok.
Sayın Mehmet Eraslan?..
Yok.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, ekranda soru sormak isteyen arkadaşlarımı görüyorum.
Tümü üzerinde Soru-cevap
işlemi yapacağız tümü üzerinde.
Sayın Kesimoğlu…
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Sayın Başkan, geçtiğimiz tasarıyla ilgiliydi; sönmemiş.
BAŞKAN - O zaman, şu
anda, yok.
Peki, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, almış olduğunuz karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 9 Şubat 2006 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.08