DÖNEM:
22 CİLT: 109 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
54 üncü Birleşim
25 Ocak 2006 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi Konuşmalar
1.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet
Koca'nın, ülkemizde, bazı bölgelerde görülen kuş gribi hastalığına karşı
Hükümetin aldığı tedbirlere, bu konuda halkı bilinçlendirmenin önemi ile
hastalığa bağlı olarak etkilenen yumurta
üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in cevabı
2.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin'in,
narenciye ve bal üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in
cevabı
3.- İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in,
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızdan alınan pasaport harçları ile sosyal
güvenlik sigorta primlerine yapılan zamlar sonrasında karşılaştıkları
sıkıntılara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı
B) Tezkereler ve Önergeler
1.- Bazı milletvekillerinin belirtilen
sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/963)
2.- Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ile
Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'e ödenek ve yolluklarının verilebilmesine
ilişkin Başkanlık tezkereleri (3/964)
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu,
Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)
3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı
Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S.
Sayısı: 1009)
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın,
Yüzüncü Yıl Üniversitesi yönetimi hakkındaki soruşturmaya ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/11038)
2.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
tasfiye halindeki İhlas Finans Kurumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/11208)
*Ek cevap
3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
AKDAĞ'ın cevabı (7/11312)
4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/11322)
*Ek cevap
5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali
BABACAN'ın cevabı (7/11325)
6.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un,
nişasta bazlı şeker üretimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11335)
7.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
Şeker Üst Kurulunun pancar kotasıyla ilgili kararına müdahale ettiği iddiasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı
(7/11348)
8.- Balıkesir Milletvekili Turhan
ÇÖMEZ'in, Türk Telekomun malî durumuna ve özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11418)
9.- Balıkesir Milletvekili Turhan
ÇÖMEZ'in, Gemlik Gübre AŞ'nin özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11419)
10.- Balıkesir Milletvekili Turhan
ÇÖMEZ'in, 2002-2005 yılları arasında yapılan özelleştirmelere ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11420)
11.- Manisa Milletvekili Ufuk ÖZKAN'ın,
özel bir uçakla seyahat ettiği iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/11422)
12.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
KESİMOĞLU'nun, mısır piyasasına,
- İzmir Milletvekili Türkân
MİÇOOĞULLARI'nın, AB'nin Türk zeytinyağına telafi edici vergi uygulamasına ve
zeytin üretimine,
- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un,
zeytincilik sektörünün desteklenmesine,
Tarım danışmanı ücretindeki köy katkı
payına,
Hayvansal protein tüketimine,
- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-Yenişehir'de doludan zarar gören çiftçilere yapılan ödemelere,
- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, AB
ülkelerine yaş sebze ve meyve ihracatının desteklenmesine,
- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
tarım kredi kooperatiflerince icraya verilen çiftçilere,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/11446, 11447, 11448, 11449, 11450, 11451,
11452, 11453)
13.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR'un, AB sürecinde Türk firmalarının desteklenmesine ilişkin sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11458)
14.- Antalya Milletvekili Osman KAPTAN'ın,
Antalya'daki bir köyün sulama suyu ihtiyacına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/11463)
15.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına ve bazı kuruluşların denetimine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
ŞAHİN'in cevabı (7/11465)
16.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Ağrı'daki turizm faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11506)
17.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya'daki bazı bürokratlar hakkındaki bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11516)
18.- Bursa Milletvekili Mehmet
KÜÇÜKAŞIK'ın, Tarımsal Üretici Birlikleri Kanununun uygulamasındaki bazı
sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
EKER'in cevabı (7/11526)
19.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
KESİMOĞLU'nun, personelin özlük haklarıyla ilgili kanun tasarısı taslağına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11543)
20.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın,
altyapı için illere verilen parasal desteğe ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11552)
21.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR'un, Adana'daki bir örenyerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/11553)
22.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Türk Telekomun imtiyaz sözleşmesine ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11610)
23.- Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın,
Dış Ticaret Müsteşarlığındaki bir bürokrat atamasına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/11616)
24.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in,
Habur Sınır Kapısında kamyonların oluşturduğu yığılmaya ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/11650)
25.- Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın,
Dış Ticaret Müsteşarlığının yurt dışındaki birimlerine yapılan atamalara,
İhracatçı birliklerine,
-Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
tarım ürünleri ithalatına,
-Tokat Milletvekili Orhan Ziya DİREN'in,
Tokat'ta Dış Ticarette Standardizasyon Denetmenleri Grup Başkanlığı
kurulmasına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad
TÜZMEN'in cevabı (7/11651, 11652, 11653, 11654)
26.- Malatya Milletvekili Muharrem
KILIÇ'ın, Kayseri Valiliğine ve bir kaymakamlığa yapılacak atamalara ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11661)
27.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
Kayseri-Sarıoğlan Kaymakamlığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU'nun cevabı (7/11664)
28.- Kırşehir Milletvekili Mikail
ARSLAN'ın, şeker piyasasına ve pancar üretimine ilişkin sorusu ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11687)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00'te açılarak iki oturum yaptı.
Oturum Başkanı TBMM
Başkanvekili Ali Dinçer, gazeteci-yazar Uğur Mumcu'yu, öldürülüşünün 13 üncü
yılında, saygıyla andığını ifade eden; Halkçı Parti ve SHP Genel Başkanı,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Aydın Güven Gürkan'a vefatı nedeniyle
Tanrıdan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileyen bir konuşma yaptı.
Iğdır Milletvekili Dursun
Akdemir'in, Iğdır ile Ağrı'nın Doğubeyazıt İlçesindeki hastane ve sağlık
ocaklarındaki sağlık personeli yetersizliğine ve bu konuda alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Sağlık Bakanı Recep Akdağ,
Adana Milletvekili N.
Gaye Erbatur'un, klasik müziğin tanınmış isimlerinden besteci Wolfgang Amadeus
Mozart'ın doğumunun 250 nci yılında, yaşamı, sanatçı kişiliği ve eserlerine
ilişkin gündemdışı konuşmasına Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç,
Denizli Milletvekili
Mustafa Gazalcı'nın, gazeteci-yazar Uğur Mumcu'nun öldürülüşünün 13 üncü
yılında, terörü kınayan, suikastın azmettiricileri ile olayın ardındaki
bağlantıların henüz tam olarak aydınlatılmamış olmasının olumsuzluklarına
ilişkin gündemdışı konuşmasına İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu,
Cevap verdi.
Bursa Milletvekili Sedat
Kızılcıklı'nın Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in
Romanya'ya,
Sağlık Bakanı Recep
Akdağ'ın Oman'a,
Yaptıkları resmî
ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkerelerinin;
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 34
üncü sırasında yer alan 912 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 5 inci
sırasına, 314 üncü sırasında yer alan 1055 sıra sayılı Kanun Teklifinin 6 ncı
sırasına, 218 inci sırasında yer alan 848 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7 nci
sırasına, 321 inci sırasında yer alan 1066 sıra sayılı Kanun Tasarısının 8 inci
sırasına alınmasına; Genel Kurulun 24.1.2006 Salı ve 25.1.2006 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine;
24.1.2005 Salı günkü birleşimde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine;
24.1.2006 Salı, 25.1.2006 Çarşamba ve 26.1.2006 Perşembe günleri 15.00-20.00
saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisinin,
Eskişehir Milletvekili
Mehmet Vedat Yücesan'ın, Frigya Vadisi Tarihî Millî Parkı (2/365),
Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında (2/443),
Kanun Tekliflerinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin,
Yapılan görüşmelerden
sonra;
Kabul edildikleri
açıklandı.
Çevre Komisyonunda açık
bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyeliğe, Ağrı
Milletvekili Naci Aslan ve Bursa Milletvekili Sedat Kızılcıklı seçildi.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan,
Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S.
Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden, ertelendi.
2 nci sırasında bulunan,
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının (1/950) (S. Sayısı: 920) görüşmelerine devam olunarak, 31 inci
maddesine kadar kabul edildi.
25.1.2006 Çarşamba günü
saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.06'da son verildi.
Ali Dinçer
Başkanvekili
|
Bayram Özçelik |
|
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
Burdur |
|
Kırklareli |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
No.: 70
II.- GELEN KÂĞITLAR
25 Ocak 2006 Çarşamba
Tasarı
1.- Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı
(1/1168) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.1.2006)
Tezkere
1.- Edirne Milletvekili
Nejat Gencan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/961) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.1.2006)
Raporlar
1.- Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl ve 4 Milletvekilinin, Türk Tabipleri Birliği Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 35
Milletvekilinin, 23.1.1953 Tarihli ve 6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği
Kanununun 3224 Sayılı Yasa ile Değişik 60 ıncı Maddesinin Birinci Fıkrasının
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (2/672, 2/604) (S. Sayısı: 1069) (Dağıtma tarihi: 25.1.2006)
(GÜNDEME)
2.- Kırşehir Milletvekili
Hacı Turan'ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/675) (S.
Sayısı: 1070) (Dağıtma tarihi: 25.1.2006) (GÜNDEME)
Yazılı Soru Önergesi
1.- İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Gaziantep seyahatine ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/11998) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.12.2005)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 15.00
25 Ocak 2006 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 54 üncü Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Görünen o ki,
yoklama yapmamız gerekiyor.
Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için 10 dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, 10 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. (CHP sıralarından "sistem açılmadı"
sesleri)
BAŞKAN - Kış koşulları
herhalde bu sistemi de etkiliyor, arkadaşlarımızın gelişini etkilediği gibi. O
yüzden 10 dakikalık süre verdik.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı
yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
yumurta üreticilerinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Koca'ya aittir.
Buyurun Sayın Koca. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi Konuşmalar
1.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Koca'nın, ülkemizde, bazı bölgelerde görülen
kuş gribi hastalığına karşı Hükümetin aldığı tedbirlere, bu konuda halkı
bilinçlendirmenin önemi ile hastalığa
bağlı olarak etkilenen yumurta üreticilerinin sorunlarına ve alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker'in cevabı
AHMET KOCA
(Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemdışı söz almış
bulunmaktayım, hepinizi en derin ve en kalbî duygularla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
biliyorsunuz, yakın bir tarihte, ülkemizde ve bütün dünyada kuş gribi nedeniyle
hayatını kaybeden yurttaşlarımızın, vatandaşlarımızın ölümü sebebiyle büyük bir
üzüntü yaşadık; bu üzüntüyü paylaşıyorum, geride kalanlara başsağlığı
diliyorum; ölenlere de rahmet diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
kuş gribini önlemede ve halkı bilinçlendirmede yetkililerimizin şeffaf ve hızlı
davranmalarından dolayı, burada, şükranlarımı arz ediyorum. Basınımızın da kuş
gribi konusunda halkımızı bilinçlendirme yönünde hızlı davranmasını ve
halkımızı detaylı bilgilendirmesini memnuniyetle karşıladığımı belirtmek isterim.
Hükümetimizin yetkililerince -tabiî ki, Sağlık Bakanlığı ve Tarım
Bakanlığı- karantinaya alınan bölgelerde hemen hayvanlar itlaf edilmiş,
hastalık kontrol altına alınmış, gerekli tedbirler alınmak suretiyle bütün
önlemler alınmıştır; av yasağı, hayvan sevklerinin durdurulması ve yol
kontrolleri bunun birer örnekleridir.
Kuş gribi nedeniyle,
ülkemizde kanatlı hayvan yetiştiricilerinin ve kendi bölgem başta olmak üzere,
Afyonkarahisarımızda, yumurta üreticilerinin mağduriyeti hususunda da,
hükümetimiz, hızlı ve yerinde davranmak suretiyle, bir dizi önlemler
almışlardır. Bu kararnameyle "çıkma tavuk" denilen hayvanlar, bir ay
içerisinde…
AHMET IŞIK (Konya) -
Duyamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Koca, bir
dakika.
Değerli arkadaşlarım,
salondan gelen uğultu nedeniyle, Divanda biz bile konuşmacıyı duyamıyoruz;
sizin duymanız daha zor olacak. Lütfen, aranızdaki konuşmaları durdurun ve
sayın hatibi dinleyin.
Buyurun Sayın Koca.
AHMET KOCA (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hükümetimizin aldığı bu
hızlı kararnameyle çıkma tavuk denilen tavuk itlafına bir ay içerisinde
girişilmiş ve yine, bu çıkma tavukların ruhsatlı kesimhanelere sevki ve hayvan
başına teşviki öngörülmüştür. Yine, üreticilerimiz için, Ekonomik Sorunları
Değerlendirme Kurulunda, vergilerin ertelenmesi, SSK primlerinin faizsiz
ertelenmesi, elektrik faturaları ödemelerinin ertelenmesi, kredi borçlarının
ertelenmesi ve kamu kurum ve kuruluşlarında yumurta tüketilmesinin artırılması
yönünde birsürü önlemler alınmıştır ve öneriler getirilmiştir. Ben, bu manada,
hem ekonomiden sorumlu bakanlarımıza hem de Tarım Bakanlığımıza ve Sağlık
Bakanlığımıza teşekkürlerimi arz
ediyorum.
Kendi bölgemiz olan
Afyonkarahisarımızda ve diğer bölgelerde, bazı bölgelerdeki yumurta
üreticilerimizin de birsürü sorunları vardır. Afyonkarahisarımızda, şimdiye
kadar, herhangi bir kuş gribi vakasına rastlanılmamıştır; bu, sevindiricidir;
pek çok bölgemizde de rastlanılmamıştır; fakat, insanlarımızın tavuk eti ve yumurta tüketiminde geri
kalmaları, korku ve panik içerisinde olmaları, yumurtaların ve tavuk etlerinin
depolanmasına veya elde kalmasına sebep olmuştur. Ben, bu ekranlardan, tüm,
ülkemde yaşayan vatandaşlarıma şunu söylüyorum: Tarım Bakanlığımız da, Sağlık
Bakanlığımız da bu konuda açıklamalar yaptılar. Bilim adamları ve otoriteler,
usulüne uygun pişirildiği zaman, hijyenik ortamlarda yetiştirilen etler ile
yumurtaların tüketilmesinde hiçbir sorun yoktur… Bunun altını çizerek
söylüyorum. Dolayısıyla, yumurta tüketimi noktasında, Bakanlığımızca, elimde
bulunan şu tür kitapçıkların, çalışmak suretiyle, bütün ülkeye dağıtımı yapıldı
ve buradan yazılı ve görsel basınımıza sesleniyorum ve onlara diyorum ki…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
toparlayın lütfen.
AHMET KOCA (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Görsel alanda,
televizyonlarımızda, buna uygun yayınlar yapmak suretiyle, tüketimi
artırmalıyız.
MAHMUT KOÇAK
(Afyonkarahisar) - Biz her gün yumurta yiyoruz kahvaltıda…
AHMET KOCA (Devamla) -
Ülkemizde yaşayan insanları, ucuz et olan tavuğumuzu ve protein yüklü olan
yumurtamızı tüketme noktasında bilinçlendirmemiz lazım. Bu konudaki
hassasiyetlerini dikkatlerinize çekiyorum.
Değerli arkadaşlar, bunu
yapmazsak, biz, hükümet olarak, ülke olarak, yumurta ve et tüketimi noktasında
ne kadar gayret sarf etsek, bunun önüne geçemeyiz. Önemli olan, burada,
halkımızı bilinçlendirmektir. Bilinçlenen halkımız da bu tüketime başladığı
zaman, yumurta depolanması şeklindeki sorunlar ortadan kalkacaktır.
Tarım Bakanlığımızdan da,
bu noktada daha çok çalışmalar yapmasını elbette bekliyorum. İnşallah, bu
çalışmalar yerine geldiğinde, böylelikle, bu sorun da aşılmış olacaktır.
Değerli arkadaşlar,
yumurta, kendi bölgemde ve ülkemizin pek çok bölgesinde de bir geçim kaynağı.
Bu geçim kaynağının, elbette, tekrar şaha kaldırılması, tekrar ayağa
kaldırılması noktasında topyekûn bir çalışma içerisinde olmalıyız ve bu
noktada, dikkatleri hem Bakanlığımıza hem de basınımıza iletmek suretiyle bu
görevi ifa ediyorum. İnşallah, bundan sonra da bu çalışmaları takip edeceğim.
Bize, bu çalışmalara destek veren tüm kamu kurum ve kuruluşlarına ve basınımıza
teşekkürlerimi arz ediyor; sizlere de saygılar sunuyorum.
Sağ olun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Ahmet Koca'nın gündemdışı konuşmasına yanıt vermek üzere,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker söz istedi.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Ahmet
Koca'nın yaptığı gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızdayım ve
sözlerimin başında tekraren sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
kanatlı sektörü, yaklaşık 10 000 adet broyler ve 5 000 adet yumurta işletmesiyle, ülkemizin dünya
standartlarında hatta daha da ileri düzeyde entegrasyonunun sağlandığı bir
alandır. Üretilen değer açısından bakacak olursak, gayrî safî millî hâsılamızın
yüzde 1,7'sine tekabül etmekte ve üretimden tüketiciye kadar olan süreçte
yaklaşık 2 milyon insanımızın istihdamını sağlamaktadır.
Yumurta tavukçuluğunu
ülkemiz kanatlı sektöründen ayrı görmek, elbette ki, mümkün değildir. Genel olarak plansız yapılan üretim ve
yetersiz tüketime bağlı olarak yaşanan sıkıntılarla beraber, son zamanlarda
ortaya çıkan kuş gribi vakaları pazarlamadaki sıkıntıları daha da artırmıştır.
Bakanlık olarak, kuş gribiyle ilgili, hastalığın görüldüğü mihraklarda ilk
çıktığı günden bu yana etkin bir şekilde mücadele ediyor ve tedbirlerimizi
alıyoruz. Yapılan çalışmalarda ülke olarak başarılı olduğumuz, her platformda
olduğu gibi uluslararası platformlarda da takdirle izlenmekte ve değerlendirilmektedir.
Konuyla ilgili
çalışmalarımızı yaparken, özellikle endüstriyel anlamda üretim yapan
tesislerimizin sağlık yönünden bir risk oluşturmadığını ve insanımızın
beslenmesi açısından kanatlı ürünlerin tüketilmesinin önemi üzerinde
hassasiyetle durmak gerekmektedir; ancak, bazı önyargılar ve hassasiyetlerin
devam ettiğini üzülerek görmekteyiz. Bu nedenle, sektör ve sivil toplum
kuruluşlarıyla birlikte, bu psikolojik sorunun aşılması konusunda da gayret
sarf etmekteyiz.
Bütün bu gelişmeler
ışığında, Hükümetimiz ve Bakanlığım, sektörün içinde bulunduğu darboğazın
aşılması noktasında, sektöre yönelik ilave tedbirler almıştır. Bakanlığımız,
öncelikli olarak kuş gribini tazminatlı hastalıklar kapsamına almış ve
hastalığın, küçük aile işletmelerinden entegre tesislere bulaşmasını engellemek
için mihrakların görüldüğü yerlerde itlaf işlemine başlamıştır.
CANAN ARITMAN (İzmir) -
İnsanlıkdışı…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - İtlaf edilen hayvanların bedelleri ilgili
valiliklere gönderilmiş olup, bugüne kadar hak sahiplerine 4,6 milyon YTL
tutarında bir ödeme yapılmıştır.
Sektörün içinde bulunduğu
durum, daha sonra Ekonomik Sorunları Değerlendirme Kurulunda görüşülmüş ve bir
haftalık bir çalışma sonucunda alınan kararlar sektöre ve kamuoyuna
açıklanmıştır.
Bu bağlamda, özellikle
yumurta tavukçuluğu yapan işletmelerde, ekonomik ömrünü tamamlamış ve çıkma
tavuk diye adlandırılan tavukların, açıkta, pazarlarda satılması ve
nakledilmeleri belirli riskler oluşturduğundan, konuyla ilgili kalıcı
tedbirlerin alınması için çalışmalara başlanmıştır. Bu kapsamda, çıkma
tavukların itlafı ve imhası, öncelikle Hayvancılığın Geliştirilmesi Kararnamesi
kapsamına alınmıştır.
Sektörün elinde bulunan,
60 hafta üzeri yaşta, ekonomik ömrünü tamamlamış yumurta tavukları, ilk etapta
kendi tesislerinde itlaf edilecektir. İtlaf edilen hayvanlara 1,1 YTL para
ödenmesiyle ilgili tebliğ, dün itibariyle Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Bu
amaç için, Hükümetimiz, 15,4 milyon YTL lik bir kaynak ayırmıştır bugün için.
Bakanlığımız, bu
uygulamaya bir ay süreyle devam edecektir. Süreç sonunda kontroller yapılacak,
gerek görüldüğü takdirde çıkma tavukların ruhsatlı rendiring tesislerinde
değerlendirilmesi gündeme gelecektir.
Tavukçuluk sektöründe
çalışan işletmelerimizin devlete olan yükümlülükleri konusunda
yaşayabilecekleri sıkıntıları da göz önüne alınarak, vergi borçları, altı ay
süreyle, faizsiz olarak ertelenecektir. Bu sayede, sektörün, bir nebze de olsa
rahatlaması sağlanmış olacaktır.
Bunun yanında, kanatlı
sektöründe işverenlerin ödemesi gereken mevcut SSK prim borçları ve hastalığı
takip eden üç ay içinde oluşacak prim borçları bir yıl süreyle
ertelenecektir. Yine, zararda olan
işletmelerin Ziraat Bankasına olan borçlarına sübvansiyon uygulanacak ve bu
borçların bir yıl süreyle ertelenmesine gidilecektir.
Ayrıca, işletmelerin
rehabilitasyonu ve biyogüvenlik konularında yapacakları yatırımlarla ilgili
olarak yüzde 60 indirimli, yani yüzde 8 faizli kredi imkânları sağlanacaktır.
Üretimde maliyetler açısından
önem arz eden enerji borçları konusunda da, Enerji Bakanlığımız tarafından bir
çalışma yapılmaktadır şu anda.
Gelişmeler, Hükümetimiz
ve Bakanlığımız tarafından yakından takip edilmekte ve sektörün darboğazdan
kurtulması için gereken tedbirler alınmaktadır.
Elbirliğiyle bu sıkıntılı
günleri beraberce aşacağız ve yaşadığımız olaylardan ders alıp, geleceğe dair
aynı ölçekte sorunlar olmaması için sistemli bir üretim planlaması yapacağız.
Son olarak, bizi
ekranları başında izleyen vatandaşlarımıza da, öncelikle entegre tesislerde
üretilen kontrol edilmiş, sağlıklı kanatlı ürünlerinin gönül rahatlığıyla
tüketilebileceğini özellikle vurgulamak istiyorum. Unutmamamız gerekir ki,
yumurta, anne sütü dışında, insanın ihtiyacı olan tüm besin maddelerini bir
arada bulunduran yegâne besin kaynağıdır. Böyle bir besinden vazgeçmek ve böyle
bir besini tüketmemek mümkün değildir. Günlük protein ihtiyacının karşılanması
ve sağlıklı beslenmemiz açısından çok önemli olan bu ürünlerin tüketilmesi
gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı
ikinci söz, narenciye ve bal üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen
Muğla Milletvekili Gürol Ergin'e aittir.
Buyurun Sayın Ergin. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin'in, narenciye ve bal üreticilerinin sorunlarına ve
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in cevabı
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, sizlere, bal ve narenciye üreticilerinin sorunlarını ve
bu sorunların çözümüne ilişkin düşüncelerimi açıklamak istiyordum; ancak,
zamanın çok kısa oluşu nedeniyle, bugün yalnızca, bal üreticilerinin sorunları
üzerinde duracağım; narenciye üreticilerinin sorunlarına ise, önümüzdeki
günlerde yapmayı düşündüğüm başka bir gündemdışı konuşmada değineceğim.
Sözlerime başlarken, siz değerli milletvekillerini ve üretici kardeşlerimi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
arıcılık, bitkisel kaynakları, arazi ve emeği birlikte kullanarak, bal, polen,
arısütü, propolis ve arı zehiri gibi ürünler ile anaarı, oğul, paket arı gibi
canlı materyali üretme faaliyetidir. Bal arıları, her türlü bitkilerden nektar
ve polen toplayarak, bunları yararlı ürünlere dönüştürürler. Muğla İlimizde
ise, bal, Basralı çam ormanlarında üretilmekte, bu nedenle de, bu bala
"çam balı" adı verilmektedir. Ülkemizin bal dış satımının yaklaşık
90'ını da bu çam balı oluşturmaktadır.
Arıcılık, kaynak
tüketmeden, sürekli yapılabilen, hiçbir
dış girdiye gereksinim duymayan bir üretim dalıdır ve sürdürülebilir
kırsal kalkınmanın da önemli bir aracıdır. Türkiye'nin yıllık bal üretimi
yaklaşık 70 000 tondur. Yurdumuzda koloni sayısı ise 4 200 000 dolayında olup,
koloni başına bal verimimiz 16 kilogramdır. Bu, dünya ortalaması olan 21-22
kilonun altındadır. Verimin az oluşunun, elbette ki, teknik bilgi eksikliği
yanında, arı hastalık, parazit ve zararlılarıyla savaşımın ve damızlık
nitelikli anaarı üretiminin yetersizliğinden de kaynaklandığını söylemeliyiz.
Arıcılığımız dünya bal
üretiminde çok önemli bir yere sahip olmasına karşın, arıcılarımız çeşitli
sorunlarla boğuşmaktadır. Özellikle son iki yıl içerisinde bal dışsatımında
müthiş bir daralma meydana gelmiş ve arıcılarımız dayanılmaz sıkıntılar içine
atılmıştır. 2003 yılında 130 000 000 liraya satılan bir teneke bal bugün 50 000
000 liraya müşteri bulamamaktadır. Yıllık bal üretimi yaklaşık 20-25 bin ton
olan Muğlalı arıcıların elinde bugün 10 000 ton dolayında bal vardır. 5-10 bin
teneke balı elinde kalan köylerimiz bulunmaktadır. Yaşanan bu sıkıntıların
nedeni ve kaynağı arıcı değildir. Yaşanan sıkıntıların kaynağı, gereğinden çok
fazla nişasta bazlı şeker üretimine izin veren yöneticiler, özellikle doğudaki
sınırlardan ve Sarp kapısından yurda kaçak giren İran ve Çin kaynaklı balları
görmezden gelen gümrük görevlileri, bala yapılan çeşitli hileleri belirleyip
gidermede yetersiz kalan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile personelinin tüketimi
için aldığı balda gerekli titizliği göstermeyen kamu kurumlarıdır.
İki üç yıl öncesine kadar
büyük miktarda çam balı dışsatımı yaptığımız Suudi Arabistan'a bugün hangi
nedenle 1 gram çam balı satamadığımız iyi araştırılmalıdır. Başta Almanya olmak
üzere, Avrupa Birliği ülkelerine sattığımız ve hileli ya da sağlığa zararlı
kalıntı maddeler içerdiği için geri gelen balın ne kadarının Türk balı olduğu,
ne kadarının yurda kaçak giren İran ya da Çin balı olduğu, ne kadarının da taklit
bal olduğu çok ciddî olarak araştırılıp belirlenmelidir. Bir teneke balın
bugünkü maliyeti 65 Yeni Türk lirası, fiyatı da 50 Yeni Türk Lirası ise bu
üreticinin ayakta durması nasıl mümkün olacaktır?!
Yüzde 90'ı gezginci
arıcılık yapan Muğlalı arıcı, nisan ayı geldiğinde Anadolu'ya nasıl gidecek,
arılarını nasıl nakledecektir?.. Arıcıların yaşadıkları ve çözümü aciliyet
kazanan sorunlarının giderilebilmesi için bize göre yapılması gerekenler
şunlardır:
Dış satımda sıkıntı
yaşandığına göre, ülke içerisinde bal üretimini artırmak için, balın sağlık
değerini belirten televizyon programları yapılmalıdır. Sahte bal diye anılan
taklit balların kökü mutlaka kazınmalı, devlet bu işi etkili, ancak sesli
olarak yapmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Sağ olun Sayın Başkanım.
Başta Millî Savunma
Bakanlığı olmak üzere, çeşitli kamu kuruluşları balı mutlaka arı yetiştirici
birliklerinden almalıdır. Böylece, hem gerçek bal tüketimi sağlanmış hem de bal
daha ucuza alınmış olur.
Dışticaretteki
sıkıntıları aşmak için yabancı ülkelerdeki ticaret ataşelerimiz mutlaka
harekete geçirilmelidir.
Hepsi içinde yöntemiyle
çalışan otellerin çok büyük kısmında müşteriye verilen balın gerçek bal
olmadığı basında geniş ölçüde yer alıyor. Bu durumu önlemek için Turizm
Bakanlığı devreye girerek otellerin kullandıkları balı arı yetiştirici
birliklerinden almaları sağlanmalıdır.
Arı yetiştirici
birliklerine üreticilerin balı paketleyebilmeleri için kredili finansal desteği
sağlanmalıdır. Özellikle, Muğla Arı Yetiştiricileri Birliği ülkemize özgü bir
ürün olan ve yüzde 75'i Muğla'da üretilen çam balını işleyip pazarlayabilecek
entegre bal paketleme tesisinin kurulması için devlet tarafından
desteklenmelidir.
Üreticiden tüketiciye bal
pazarlama sistemi mutlaka geliştirilmelidir. Ülkemizle birlikte ender ülkelerde
üretilen çam balının Avrupa Birliği standartlarında genel sınıflamalar içinde
yer alması sağlanmalı, bunu gerçekleştirebilmek için Türkiye çam ballarının
spesifikasyonları, yani, genel, fiziksel, kimyasal ve duyusal özellikleri
belirlenmelidir.
Yanlış koloni dağıtımına
son verilmelidir. Son yirmi yirmibeş yıl içinde köylüye istihdam sağlamak
amacıyla dağıtılan 800 -900 bin kovandan bugün köylerinde kalan yalnızca 20 000
kovandır. Örneğin, Ankara'da 2005 yılında 4 500 koloni dağıtılmış olup, bugün bu kovanlardan 500 tane bile bulmak
mümkün değildir.
Akdeniz'de, Ege'de Kafkas
arısı dağıtma yanlışına son verilmelidir.
Koloni başına verimin
artırılması için, verildiği bölgeye uygun ve yetiştirme kalitesi yeterli anaarı
kullanılmalıdır.
Tarım Bakanlığı,
arıcılığın yoğun olarak yapıldığı Muğla, Ordu, Adana ve Sivas illerinde, yavru
çürüklüğü gibi hastalıkları doğru teşhis edecek laboratuvarları acilen kurmalıdır.
Laboratuvar analiz
ücretleri çok yüksektir. Örneğin, balda karbon 4, antibiyotik, naftalin ve
hidroksi metil furfural analizinin bedeli 485 Yeni Türk Lirasıdır. 150 teneke
balı olan ve balın tenekesini 50 Yeni Türk Liradan satan bir arıcı, yalnızca
analiz için 10 teneke bedeli nasıl ödesin?!
Eğer gıda güvenliği
gerçekten ciddiye alınıyorsa, bal analizi ya ücretsiz yapılmalı ya da analiz
ücreti devletçe desteklenmelidir.
Arıcılar arı hastalıkları
konusunda bilgilendirilmeli, gereksiz ilaç kullanımı önlenmelidir.
Arıcılıkta mum ve petek
çok önemli girdilerdir. Peteklerin üretim yerleri kontrolsüzdür. Acilen mum ve
temel petek üretim yerleriyle ilgili kararlar alınarak, arılarda görülen tüm
hastalıkların üretim merkezi olan bu tesisler bir düzene sokulmalıdır.
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Toparlıyorum efendim.
Bu amaçla, petek üretim
yerlerine üretim dönemlerinde rutin kontroller yapılarak, mumda saflık, kalıntı
ve hastalık yapıcı mikroorganizma sporları analizleri yapılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
gezginci arıların da çok özel sorunları vardır; ancak, zaman yetersizliğinden
bu sorunlarına giremiyorum; ancak, bu sorunlar da acil çözüm beklemektedir.
Değerli arkadaşlarım, çok
ve büyük sorunları olmasına karşın, arıcıların bugün için en ivedi sorunu
pazarlama sorunudur. Hepimizin el ele vererek arıcılarımızın bu sorunlarını
aşmalarına yardımcı olmaya çalışmamız vicdanî sorumluluğumuzdur. Sizleri ve
yetkili kamu kuruluşlarımızı bal üreticilerimizin sorunlarını çözmek için
içtenlikle çalışmaya çağırıyor; sizlere ve özverili, dürüst ve çalışkan
arıcılarımıza en iyi dileklerimle saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
Hoşgörünüz için de Sayın
Başkan, size teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Muğla
Milletvekili Sayın Gürol Ergin'in yaptığı gündemdışı konuşma üzerine, Tarım ve
Köyişleri Bakanımız Sayın Mehdi Eker söz istedi.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin'in bal üreticilerinin
sorunlarıyla ilgili olarak yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap vermek
üzere huzurlarınızdayım ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindi gibi, ülkemiz,
doğal flora örtüsü açısından oldukça zengindir. Bu zenginlik bitki örtüsü,
iklim çeşitliliği, coğrafî yapı ve koloni varlığı bakımından bir bütünlük arz
ettiği halde, arıcılık ve arı ürünlerinde dünya sıralamasında istenen ve
olmamız gereken yerde, maalesef, değiliz. Koloni varlığı bakımından Çin'den
sonra dünya ikincisi olduğumuz halde, bal üretimi açısından dünyada beşinci
sıradayız. Bunun yanında, çam balı üretiminde ise tekel durumundayız.
Türkiye'nin toplam bal
üretimi yıllık 74 000 tondur ve bu üretimin ekonomik değeri yaklaşık 300 000
000 YTL'dir. Üretilen balın kalitesi esasen dış pazarlarda aranan düzeydedir;
ancak, bu üretimin, yıllara göre değişmekle birlikte, 15 000 000 dolar ilâ 30
000 000 dolarlık kısmını ihraç edebiliyoruz. Avrupa'nın bal ihtiyacının 200 000
ton olduğu göz önüne alındığında, ihraç pazarındaki talep fazlalığı ortadadır.
Ülkemizin potansiyelini bu yönden daha da artırmamız gerekmektedir.
Arıdan elde ettiğimiz
ürün kuşkusuz sadece bal değildir. Geleneksel bir lezzet olarak belki akla ilk
gelen arı ürünü baldır; ama, polen, propolis, arısütü, arı zehri, balmumu gibi
katmadeğeri yüksek ürünlerin de üretimi söz konusudur. Hatta, polen ve
propolisin üretimi baldan daha kolay ve katmadeğeri daha yüksek olan arı
ürünleridir. Ayrıca, polen, doğal bir besin kaynağı olarak tercih edilen bir
ürün haline gelmiştir. Propolis ise içerdiği 150'ye yakın bileşik ve 20'den
fazla mineralle doğal bir antibiyotik gücündedir. Vücut bakım kremleri, ağız ve
diş bakım ürünleri, diş macunları, sabunlar, besin tabletleri propolisin
yoğunluklu olarak kullanıldığı alanlardır. Bakanlığımızın kooperatiflere
verdiği destek kapsamında İzmir Kemalpaşa İlçesi Çambel Köyünde Türkiye'nin ilk
polen ve propolis tesisi Hükümetimiz döneminde kurulmuştur. Bu tür tesislerin
desteklenmesi önceliklerimiz arasında olup, bu konuda üreticiden gelecek olan
projeleri bekliyor ve bunları destekleyeceğimizi burada ilan etmek istiyorum.
Yine, Bakanlık olarak,
arıcılık ve balcılık için ulaşmak istediğimiz noktalar bulunduğunu ifade etmek istiyorum. Mesele,
bal üretiminde üretime ve emeğe saygının gereği olarak sentetik bal üretiminin
önüne geçmek, kaliteyi düşüren şekerle üretim yapanlarla mücadele etmek, bu
çerçevede en önemli hedeflerimiz arasındadır.
Bakanlık birimlerimiz,
balda taklit ve tağşişin önüne geçmek için denetimlerini aralıksız olarak
sürdürmektedir. Bu kapsamda, 2005 yılı kasım ayı sonuna kadar yaklaşık 14 000
denetim yapılmış ve 1 580 adet numune alınmıştır. Alınan numunelerden 860'ının
analizi müspet ve 320 örnekte ise olumsuzluk tespit edilmiştir. Yine,
denetimler sonucunda 33 ton bal imha edilmiş ve 27 işletmenin üretim izinleri
iptal edilmiştir. Ülkemizde 1'i Bakanlığımıza ait, diğeri Ege Üniversitesine
ait olmak üzere 2 laboratuvarda bu tür analizler yapılmaktadır. Laboratuvarlarımızın
kapasitesi ve teknolojisi, denetimleri etkin bir şekilde yapabilecek
düzeydedir. Zaman zaman ihraca giden ürünlerde kalıntı problemi ve glikoz
içerdiği için iadeler olduğu bilgileri Bakanlığımıza ulaşmaktadır. Ancak,
bunların, kamuoyunda gerçekte abartıldığı kadar olmadığı ve gerçekleri tam
olarak yansıtmadığını ifade etmek istiyorum.
2003 yılında 15 000 ton
bal ihraç edilmiş, bunun karşılığında 293 ton bal iade edilmiştir. Yani, ihraç
edilen balın yüzde 1,2'si iade edilmiştir ve yapılan analizlerde de -bu
analizler için söylüyorum, bu örnekler için söylüyorum- balda ilave bir glikoza
rastlanmamış, başka birtakım faktörler tespit edilmiştir. Yine, 2004 yılında 5
600 ton bal ihraç edilmiş ve bunun 175 tonu iade edilmiştir. Bu verileri sizlerle
paylaşmaktan kastım, iadelerin azlığıyla övünmek değil, bazı yanlış bilgilerin
önüne geçmektir. Sektörün geleceği açısından bu tür durumların elbette ki hiç
olmaması bizim arzumuz ve hedefimizdir.
Ayrıca, bal verimini
artırmak, gezginci arıların konaklama sorunlarını çözmek, gen kaynaklarımızı
korumak, arıcılıkla geçinen ailelerin yaşam standartlarını yükseltmek, arı
ürünlerinin üretimini artırmak, ihracatı muhakkak suretle artırmak ve yasadışı
yollarla ülkemize giren arı ürünlerinin önüne geçmek de birbirinden ayırt
etmeden çözmeye çalıştığımız arıcılığımızın sorunlarındandır.
Vasıflı ve genetik
performansı yüksek anaarı üretiminin artırılması ve yaygınlaştırılması
çalışmaları da devam etmektedir. Yerli genotiplerin ıslahı konularında Ordu
Arıcılık Araştırma Enstitümüz ve Ardahan Arıcılık Üretme İstasyonumuz
çalışmalarına hız vermiş ve ıslahla ilgili önemli mesafeler kaydedilmiştir.
Ülkemiz ballı bitki
florası bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olup, tanınmış ballı
bitkilerin üçte 2'si ülkemizde bulunmaktadır. Üretimin kalitesini ve aromasını
zenginleştirmek için, ülke ballı bitkiler haritası hazırlanmış ve
üreticilerimizin hizmetine, bilgisine sunulmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
Bakanlığımız, Türkiye'de, 2003 yılında, sektör açısından bir ilki
gerçekleştirmiştir; arıcılık faaliyetleri destekleme kapsamına alınmış ve
uygulamaya geçilmiştir. Anaarı satın alanlardan birlik üyesi olanlara 15 YTL
destekleme ödemesi yapılmaktadır. Buna ilave olarak, süzme bala kilogram başına
0,4 YTL, yani 400 000 TL destek verilmektedir. 2005 yılında devreye konulan
diğer bir destek ise, tozlayıcı dediğimiz Bambus arısı desteğidir. Bu kapsamda,
yine, koloni başına 20 YTL destek verilmektedir. Ayrıca, Hükümetimiz, bal
ihracatına da ton başına 65 dolar destek vermektedir. Sadece bu desteklerle
kalmayıp, ülke genelinde, arıcıların örgütlenmesi çalışmalarına önem verilmiş
ve bugün gelinen noktada, 75 ilimizde yetiştirici birliği kurulmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizin potansiyeli itibariyle avantajlı olduğu bu sektörü arzu edilen
noktaya getirmek için, biz, Bakanlık olarak çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Ben, bu duygularla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı
üçüncü söz, yurt dışında yaşayan işçilerimizden alınan pasaport harçları ile
Sosyal Sigorta primlerindeki artışlar hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Onur Öymen'e aittir.
Buyurun Sayın Öymen. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.-
İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızdan
alınan pasaport harçları ile sosyal güvenlik sigorta primlerine yapılan zamlar
sonrasında karşılaştıkları sıkıntılara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun
cevabı
ONUR ÖYMEN (İstanbul) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın pasaport harçlarına yapılan son zamlarla ilgili olarak söz
almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Bu konuya değinmeden
önce, müsaadenizle, iki gün önce, elim bir trafik kazası sonucunda hayatını
kaybeden Dışişleri Bakanlığımız mensuplarına Tanrı'dan rahmet diliyorum;
yakınlarına ve Dışişleri Bakanımızın şahsında Dışişleri camiasına başsağlığı
dileklerimi sunuyorum. Yalnız, bu vesileyle şunu da söyleyeyim ki, bu kaza, bir
kazadan ziyade bir cinayete benzemektedir. Devletin, belediyenin
sorumluluğundaki bir belediye otobüsünün buzlu bir yolda aşırı sürat yaparak bu
kazaya yol açması, gerçekten son derece elim bir durumdur ve bu gibi kamu
hizmeti yapan insanların eğitim ve denetim açısından ne kadar büyük bir
eksiklik içinde olduklarını göstermektedir. Biz bu konuyu Meclisin gündemine
ayrıca taşıyacağız.
Değerli arkadaşlarım,
birkaç gün önce Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinden söz ederken, Avrupa
Birliği Komisyonunun raporunda Türkiye'deki vergi mevzuatına yönelik ciddî
eleştirileri anlatmıştım ve orada, Türkiye'nin vergi mevzuatının hem gümrük
birliğine hem Dünya Ticaret Örgütünün temel kurallarına aykırı olduğunun
yazıldığını belirtmiştim. İşte, arkadaşlarım, bunun tipik örneklerinden biri,
Türkiye'de vasıtalı vergilerin aşırı derecede yüksek oluşudur. Bu kapsamda,
öyle anlaşılıyor ki, hükümet, Hazinenin açığını gidermek için vasıtalı vergi
alma yoluna gitmekte ve zaman zaman bu amaçla aşırı zamlar yapmaktadır. İşte,
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza yapılan pasaport harcı zammı da bu
çerçeveye girmektedir. 2006 yılı başından itibaren, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın aldıkları pasaportların harcı yüzde 50 oranında
artırılmıştır. Değerli arkadaşlarım, bunun gerekçesi nedir?.. Enflasyon mu bu
kadar arttı?! Yurt dışındaki hizmetlerimizin bedeli mi, maliyeti mi bir yılda
yüzde 50 yükseldi?! Bunun hiçbir makul izahı yoktur. Size şu kadarını
söyleyeyim ki, dört beş yıl için pasaportunu uzatan bir vatandaşımızın ödediği
para, bir Alman vatandaşının Almanya'da pasaport almak için ödediği paradan
fazladır. Buna hakkınız yok. Bu insanlarımızı aşırı derecede zengin
vatandaşlarımız olarak görmek son derece yanlıştır. Bunların büyük bir bölümü
işsizlik sigortasıyla geçiniyor. Bazıları bunu da bulamıyor, devletin sosyal
yardımlarıyla geçiniyor. Bu insanların almak zorunda oldukları pasaportların
bedeline bu kadar yüksek bir zam yapmak, gerçekten, insaf ölçüleriyle
bağdaşmamaktadır. Bunun, bir an önce değiştirilmesini, düzeltilmesini, makul
ölçüye indirilmesini temenni ediyoruz, hükümetin bu yolda adımlar atmasını
bekliyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
denilebilir ki, efendim, gene de yurt dışındaki vatandaşlarımızın pasaport
harcı, yurt içinde vatandaşlarımızın aldıkları pasaportların harcından daha
düşüktür. Şunu özellikle belirtmek istiyorum ki, değerli arkadaşlar, bir yanlış
başka bir yanlışı mazur gösteremez. Yurt içindeki vatandaşlarımızın aldıkları
pasaportların bedeli olağanüstü yüksektir. Hiçbir ülkede, hemen hemen, örneği
görülmemiş düzeydedir. Üç yıllık bir pasaport almak isteyen bir vatandaşımız
227 euro ödüyor. Almanya'da ise, bir Alman vatandaşı pasaport almak için sadece
59 euro ödüyor. Eğer 26 yaşından küçükse, sadece 37,5 euro ödüyor. Biz ise 227
euro ödüyoruz. Bu, son derece büyük bir haksızlıktır ve büyük bir
dengesizliktir.
Şimdi, bir bütün olarak
bakacak olursak, vatandaşlarımız yurt dışına sadece gezmek, eğlenmek için
gitmiyor. 4 000 000 insanımız yurt dışında yaşamaktadır. Bunların sağlık durumu,
hastalık durumu, iyi günleri, kötü günleri oluyor; bu vatandaşlarımızı ziyaret
edecek akrabaları yurt dışına gitmek zorunda kalıyorlar. Eğer yurt dışına
çıkarken bu kadar yüksek bir bedel ödeyeceklerse, bu, onlara karşı devletin
yaptığı büyük bir insafsızlık olur. Bakınız, size küçük bir hesap yapayım: Eğer
4 kişilik bir aileniz varsa ve üç yıllık pasaport alacaksanız, 908 euro sadece
pasaport bedeli ödeyeceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ayrıca, kişi başına da 43
euro yurt dışına çıkış vergisi ödeyeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım,
bizden başka hangi ülkede var yurt dışına çıkış vergisi?! Vatandaşa, bir de
bunu ödetiyoruz! Neticede, aldığı, bir de, vizelerin bedelini ödetiyoruz ve
size şu kadarını söyleyeyim ki, bir vatandaşımız, 4 kişilik ailesiyle yurt
dışına gitmek istese, uçak bileti hariç, ödeyeceği para, asgarî ücret alan bir
işçimizin beş aylık ücretine tekabül etmektedir. Bu kadar yüksek bir bedel
alıyoruz ve bunun hiçbir örneği de yoktur. Onun için, bunun düzeltilmesini
özellikle hükümetten rica ediyoruz.
Şimdi, buna ilaveten bir
de sosyal güvenlik primlerinde yapılan artış var. Hükümet, bu primleri,
vaktiyle 2 dolarken yüzde 150 artırarak günde 5 dolara çıkarmıştı; sonra
vatandaşlardan tepkiler gelince 3,5 dolara indirdi. Bu bile çok yüksektir ve bu
bile yüzde 75'lik bir artışa tekabül etmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
yurt dışındaki vatandaşlarımıza karşı daha dikkatli ve daha saygılı bir
yaklaşım sergilemek zorundayız. Bu vatandaşlarımız çok zor şartlar altında
yaşıyorlar ve bunların her kuruşu kıymetlidir. Bulundukları ülkelerde, son
yıllarda yapılan bazı sosyal mevzuat değişiklikleri sonucunda, bunların
ödedikleri sağlık masraflarında da büyük artışlar olmuştur. Vatandaşlarımızın
reel geliri düşmüştür. Bir de, bunlara bu darbeyi bizim vurmamamız lazım.
Bu vesileyle, bir konuya
daha kısaca değineceğim, yine bu çerçevede. Avrupa Birliğiyle üyelik
müzakerelerine başlayan aday ülkelerde pasaport vizeleri kaldırılmıştır. Bugün,
Bulgar vatandaşları, Romen vatandaşları, vizesiz olarak, Avrupa Birliği
ülkelerinden Şengen Anlaşmasını imzalayan ülkelere seyahat ediyorlar; bizim
vatandaşlarımız edemiyor. Niçin edemiyor?.. Bunu talep ettik de mi
sağlayamadık; ret mi ettiler; kamuoyuna niçin bilgi vermedik?.. Bugün -daha dün
İstanbul'da gördüm- konsoloslukların önünde, aşırı soğuk hava koşullarında,
vatandaşlarımız titreyerek vize kuyruğunda sıra bekliyorlar. Bu, büyük bir
haksızlıktır. Diğer bütün aday ülkeler, vatandaşlarına vizesiz seyahat imkânı
sağlamış; biz sağlayamamışız.İşte, bu konuya da hükümetin eğilmesini önemle
rica ediyoruz, temenni ediyoruz.
Çok değerli arkadaşlarım,
demin anlattığım unsurlar şunu ortaya koyuyor ki, Türkiye, dünyayla
ilişkilerinde çok daha büyük mesafe almak zorundadır. Bütün ülkeler,
vatandaşlarının diğer ülkelere kolaylıkla seyahat etmeleri için bu gibi
formaliteleri azaltırken, vergileri, harçları düşürürken, biz, zam üstüne zam
yapıyoruz; bunun hiçbir izahı yoktur.
Vatandaşlarımızın
dünyayla ilişkilerini güçleştirerek, zorlaştırarak Avrupa'yla bütünleşmemizi
hızlandıramayız. Avrupa'yla ilişkilerimizde çok şeyin değiştirilmesinin
gerektiği doğrudur; bunu biz de söylüyoruz, yabancılar da söylüyor; ama,
değerli arkadaşlar, ilk değiştirmemiz gereken şey, zihniyettir. Türkiye'nin
Avrupa Birliğiyle ilişkilerde büyük bir zihniyet reformuna ihtiyaç vardır ve
açık söyleyelim, bu zihniyetle gidersek, Türkiye'nin Avrupa Birliğine girme
şansı yüksek değildir.
Sayın Başkan, sözlerimi
bitirmeden önce, bir cümle daha söylemek istiyorum. Hükümet, dün, Kıbrıs'la
ilgili olarak yeni bir öneri paketi dile getirdi, ortaya koydu. Biz bunu
inceledik; şimdiye kadar hükümetin söylediklerine kıyasla, içinde yeni bir
unsura rastlamadık. Özetle, Kıbrıslı Türklere ambargo kaldırılmadan Rum
uçaklarının ve gemilerinin gelemeyeceği, Türkiye'ye alınamayacağı söyleniyor.
Bunu daha önce de söylemişti. Karşı tarafın tepkisi daha ilk günden ortaya
çıkmıştır; Türkiye'nin bu önerisini kabul etmeyecekleri anlaşılmaktadır ve bizi
sıkıştırmaya devam ediyorlar ve "siz, Avrupa Birliği çerçevesindeki
yükümlülüklerinizi yerine getiriniz, ek protokolü derhal Meclise getirip
onaylayınız" diyorlar. Yani, Türkiye'nin bu girişimi, şu ana kadar, elle tutulur
hiçbir sonuç vermemiştir; tam tersine, bilinen tepkileri, baskıları, karşı
tarafın, tekrarlamasına yol açmıştır. Bu vesileyle şunu ifade etmek istiyorum
ki, bir kere daha; bu Kıbrıs konusunda -daha önce de söylediğimiz gibi-
hükümetin, Türkiye'nin çıkarlarını koruyan kararlı bir tutum sergilemesini
özellikle rica ediyoruz; bunu yaptığı takdirde, biz de, hükümete destek
olacağız; ama, her gün ilave bir taviz vererek karşı tarafı tatmin etme yoluna
gidersek, biliniz ki, Kıbrıs meselesinin sonucu ülkemiz açısından son derece
hüsran verici olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu
vesileyle Yüce Meclisi, tekrar, saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - İstanbul
Milletvekili Sayın Onur Öymen'in yaptığı gündemdışı konuşma üzerine söz isteyen
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu'nu kürsüye davet
ediyorum.
Buyurun Sayın
Başesgioğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen'in gündemdışı yapmış
olduğu konuşmayla ilgili olarak görev alanıma giren konuları cevaplamak üzere
huzurunuzdayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de, öncelikle, dün
elim bir trafik kazasında hayatını kaybeden Dışişleri mensuplarına Tanrı'dan
rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Yine, bu ağır kış
şartlarında hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza da Allah'tan rahmet
diliyorum. Ayrıca, yine, kaybetmiş olduğumuz bilim ve siyaset adamı, eski
bakanlarımızdan Sayın Aydın Güven Gürkan'a da Tanrı'dan rahmet diliyorum,
yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Evet, ben, sadece Sayın
Öymen'in yurtdışı borçlanmasına ilişkin sözlerine veyahut da konuşmalarına
cevap vermek üzere huzurunuzdayım. Pasaport harçlarıyla ilgili konuda,
inanıyorum ki, Maliye Bakanlığımız ve Dışişleri Bakanlığımız gerekli açıklamayı
yapacaklardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza borçlanma imkânı getiren
yasa, 1985 tarihinde çıkarılmıştır. Aslında, sosyal güvenlik sisteminde
borçlanma, pek tasvip edilen bir konu değildir, sosyal güvenlik sisteminin
temel dinamiklerini bozan bir husustur; ancak, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın özellikleri, çalışma şartları ve Türkiye'ye olan katkıları
dikkate alınarak, onlara münhasır olmak üzere, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımıza borçlanma hakkı verilmiştir. Orada geçirmiş oldukları
sürelerin aynısını Türkiye'de borçlanma imkânı getirilerek, kendilerine emekli
olma imkânı sağlanmış bulunmaktadır.
Sayın Öymen'in ifade
ettikleri gibi, bu, yurtdışı borçlanmasının günlük karşılığı olan 2 dolarlık
nispet, 10 Mayıs 2005 tarihinden önce 5 dolar olarak yükseltilmiştir. Bunun da
gerekçesi, Türkiye'de asgarî ücret üzerinden çalışan bir vatandaşımızın
borçlanma ölçütlerine uygun bir miktar olarak Sosyal Sigortalar Kurumumuzca
belirlenmiştir; ancak, zaman içerisinde bazı mağduriyetlerin ortaya çıktığı
görülerek, bu çıkartılmış bulunan 5 dolardan vazgeçilerek, 3,5 dolara günlük
borçlanma miktarı indirilmiş bulunmaktadır; ki, bu 3,5 dolarlık miktar da,
aşağı yukarı, Türkiye'de asgarî ücretle çalışan bir vatandaşımızın borçlanma
maliyetlerine karşılık gelen bir husustur. Tabiî, gönül arzu eder ki, daha
önemli kolaylıklar sağlayalım; ama, bir taraftan da, sosyal güvenlik sistemimizin
malî açıdan sürdürülebilirliğini sağlamak için bazı dengelere de dikkat etmemiz
gerekiyor.
Değerli milletvekilleri,
bu hususta söyleyeceğim ikinci husus, hepinizin de yakinen takip ettiği gibi,
yeni hazırlamış olduğumuz sosyal güvenlik reformunda da, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın, yine, bu borçlanma imkânlarını muhafaza ediyoruz ve bunu
yaparken de, artık, dolara veyahut da dövize endeksli bir borçlanma
anlayışından vazgeçiyoruz, asgarî ve azamî hadler arasında kendisinin
seçebileceği bir gelir seviyesi üzerinden kendisine bir borçlanma imkânını yeni
sosyal güvenlik sistemimizde de muhafaza ediyoruz. İnşallah, yeni yasamız
yürürlüğe girdiğinde, yurt dışındaki vatandaşlarımızın bu imkândan daha fazla
yararlanacaklarını umut ediyoruz, temenni ediyoruz.
Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; Sayın Öymen'in yaratmış olduğu bu imkândan istifade ederek,
izninizle, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili birkaç
hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın hak ve menfaatlarının korunması için devletimiz ikili ve çok
taraflı, çok sayıda sözleşmeye taraf olmuş durumdadır. İkili düzeyde yapılan
işgücü anlaşmaları ve sosyal güvenlik sözleşmelerinin yanı sıra, özellikle,
Uluslararası Çalışma Örgütü, Avrupa Konseyi bünyesinde çalışma ve sosyal
güvenlik hayatını ilgilendiren ve doğrudan vatandaşlarımızın hak ve
menfaatlarının koruması ve geliştirilmesinde çok önemli yer tutan sözleşmelere
ülkemiz taraf durumundadır. Türkiye Avrupa Birliği Ortaklık Hukuku, Avrupa
Birliği ülkelerinde bulunan vatandaşlarımızın çalışma, ikamet ve sosyal
güvenlik haklarının korunmasında sıklıkla başvurduğumuz alanlardır. Bununla
birlikte, özellikle, Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızın hukukî
konumları, hak ve sorumlulukları, bulundukları toplumda edindikleri yer dikkate
alındığında, Türkiye AB Ortaklık Hukukunda kaynaklanan ayrıcalıklı konumlarına
karşın, son on yıl içerisinde önemli sorunlarla karşı karşıya bulundukları da
açıktır. Bunda, Avrupa ülkelerinin taraf oldukları uluslararası sözleşmelere
rağmen, yükümlülüklerinden imtina etme eğiliminde olmaları, önemli bir etken
olmaktadır.
Vatandaşlarımızın maruz
kaldıkları uygulamalar ve sorunları, kısaca, başlıklar halinde özetlemem
gerekirse, şunları söyleyebilirim :Bunların başında, çalışma hayatında ayırımcı
muamele, sosyal güvenlik ödeneklerinde sınırlamalar, işsizlik,
eğitimde fırsat eşitsizliği, ana dil eğitimi, aile birleşimi, aile oluşumu,
çalışma ve oturma izinleri, vatandaşlığa kabul, siyasette ayırımcı uygulamalar,
sağlık hizmetlerinden eşit derecede yararlanmanın önündeki engeller, sosyal
koruma, konut, iletişim eksikliği ve
dışlanma, asimilasyon programları ve kamu hizmetlerinden eşit derece
yararlanmama gibi hususlar yurt dışında çalışan vatandaşlarımızın bugün karşı
karşıya olduğu önemli sorunlardır.
Ülkeden ülkeye
farklılıklar göstermekle birlikte, yukarıda belirtilen alanlarda
vatandaşlarımız, ciddî sıkıntılarla karşı karşıyadır. Bakanlığımız, toplam 17
ülkede, sayısı 40'ı bulan müşavirlik ve ataşeliklerinde görevli uzman
personeliyle vatandaşlarımızın özellikle, çalışma hayatı ve sosyal güvenlik
alanındaki sorunlarının çözümü için aktif ve etkin bir çalışma içerisindedir.
Bu çalışma, sorunun ilgili kurum ve kuruluşlarla vatandaşımız adına doğrudan
temasa geçirilerek çözümlenmesi, bu girişimlerden sonuç alınmaması halinde
sorunun yargıya intikalinin sağlanması, bu süreçte az önce bahsedilen ikili ve
çoktaraflı uluslararası sözleşmelerden yararlanılması ve sorunun
neticelendirilmesi süreçlerini kapsamaktadır.
Yurt dışında görevli
personelimiz bu çalışmalarını bir yandan sürdürürken, diğer yandan sorunları
Bakanlığımıza intikal ettirmekte, bu defa, ilgili ülkeyle, bakanlıklar arasında
görüşmelerde sorunların çözümlenmesi için her türlü girişimde bulunulmaktadır.
Vatandaşlarımızın yoğun
olarak bulunduğu Avrupa ülkelerinde sosyal politika alanındaki yönelimlerden
kaynaklanan ve çoğu durumda aralarında vatandaşlarımızın da bulunduğu
yabancıların haklarının kısıtlanmasına yol açan gelişmeler hakkında müşavirlik
ve ataşeliklerimizce bilgilendirme toplantıları düzenlenerek, vatandaşlarımıza
zamanında bilgi verilmekte ve neler yapılması gerektiği konusunda telkinlerde
bulunulmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; elbette, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarını bu
kısacık süre içerisinde etraflı bir şekilde anlatmak mümkün değil; ama, şu
gerçeği, zannediyorum, hepimiz kabul ediyoruz: Yurt dışında yaşayan Türk
varlığına sahip çıkmak, onların sahipsiz olmadıklarını her zaman ifade etmek için,
devletimizin, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın hak ve hukuklarının
korunması konusunda bugüne kadar göstermiş olduğu sıcak anlayışı bundan sonra
da devam ettirmesinde büyük yarar var. Bu anlamda da Parlamentomuza,
iktidarıyla muhalefetiyle, çok önemli sorumluluklar düştüğünü ifade etmek
istiyorum.
Sayın Öymen'in de ifade
ettiği gibi, Avrupa ülkelerinde gelişen yeni trendler, gerçekten,
vatandaşlarımızı sosyal, ekonomik ve kültürel alanda önemli sorunlarla karşı
karşıya bırakmıştır. Bu sorunlarla mücadele ederken yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın yanında olmak her Türk vatandaşının sorumluluğudur diyor, bu
anlayış içerisinde, hepinize, şahsım ve Hükümetimiz adına saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Yerinden ve pek
kısa bir sözü olduğunu belirten Ankara Milletvekili Sayın Zekeriya Akınca'ya,
İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre pek kısa bir sözü, yerinden veriyorum.
Buyurun Sayın Akıncı.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kısa tutmaya çalışacağım;
ama, siz de takdir edersiniz ki, ülkemizin dört bir yanında, hepimiz çok zor
kış koşullarını yaşıyoruz. Özellikle doğu ve güneydoğuda ve ülkemizin,
Anadolu'nun dört bir yanında yaşanan kimi zorlukları, televizyonlarımızda, çok
sınırlı imkânlar çerçevesinde izleme şansını bulabiliyoruz. Çoğu hepimizin
tanıdığı, bildiği görüntüler; işte, hastaneye zor yetiştirilen hastalar,
kapanan köy yolları, aksayan ulaşım, yaşanan kazalar, soba zehirlenmeleri ve
benzeri. Bu, bir anlamda, sanki, bir dönem mutlaka yaşanması gereken bir kader
gibi algılanıyor ve bir dönem, hep böyle gelip geçiyor.
Bu son günlerde,
özellikle, ne yazık ki, kış denilince, biraz daha, akla, Türkiye'de, İstanbul
gelmeye başladı ne yazık ki. Alınan tedbirlere rağmen yaşanan zorlukları yine
televizyonlarda izleme şansını buluyoruz; ama, belki, sevindirici olan yanı şu:
Çeşitli yönetim birimlerinin arasındaki bir uyum ve koordinasyon, başta Valilik
olmak üzere, yapılan sürekli açıklamalar ve uyarılar.
Ama, bu noktada bir
tespitimi üzülerek sizlerle paylaşmak istiyorum, bunun için de söz aldım
aslında: Bu zor koşullarda, gelin görün ki, Türkiyemizin, Cumhuriyetimizin
Başkenti Ankara, ne bu tartışmaların ne bu değerlendirmelerin içerisinde hiç
yok. Oysa, ulaşım başta olmak üzere, zor kış koşullarının bütün olumsuz
etkilerini biz Ankaralılar da, en ağır bir biçimde hissediyoruz; ama, ne yazık
ki, rahmetle andığımız -konuşmalarda da ifade edildi, kaza mı, cinayet mi,
tartışılır- o acı kaza yaşanmamış olmasa, 9 tane Dışişleri Bakanlığı çalışanını
yitirdiğimiz bir halk otobüsünün sebep olduğu kaza yaşanmamış olmasa, belki
Ankara'daki kış koşulları Türkiye'nin gündemine bile gelmeyecekti. Ne yazık ki,
ne bir koordinasyon var ne bir uyarı var ne bir açıklama yapılabiliyor; ben
duymadım, duyan varsa lütfen söylesin.
Yani, ben şunu sormak
istiyorum: Ankaralı ve Ankara bu kadar sahipsiz midir? Hepimiz trafiğe
çıkıyoruz, çıkmaya çalışıyoruz, yolların haline lütfen bir bakınız sevgili
arkadaşlarım. Ben, Aydınlıkevler'den buraya -10-15 dakikalık bir yoldur- ilk
gün 45-50 dakikada gelemedim. Araçlarınızla ana arterlere bile çıkamıyorsunuz,
bırakınız ara yolları. Ayrıca, bu durumda, dikkatinizi bir noktaya çekmek
istiyorum. Biz, kentin göreceli olarak, belki ulaşımının en kolay yapılabildiği
ve çalışmaların görünüşte de olsa, en yoğun yaşandığı bölgelerde bulunuyoruz.
Siz, bu koşullarda, bir de, lütfen, Ankara'nın Battalgazisini, Hıdırlık
Tepesini, Ataparkını, Kale Tepesini, çevre ilçelerini, köy yollarını bir
düşününüz. Üstüne üstlük, bütün bunların içerisinde Büyükşehir Belediyesi,
Çankaya'yı, her türlü kuşatma altına almışken, bütün bunlar yetmezmiş gibi, bu
zor koşullarda, yine, Çankaya İlçesini unutmuş gibi görünüyor. Ne yazık ki,
Büyükşehirin bu ilçemizde de çalışmalarına çok fazla tanık olamıyoruz…
BAŞKAN - Lütfen, kısa
keselim, birhakkın istismarını… Uzatmayalım.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Toparlıyorum, tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Dolayısıyla, ben,
Ankara'da yaşanan bu zor koşulların aşılabilmesi için, bu vesileyle, başta
Sayın Valimiz ve belediye başkanlarımız olmak üzere, tüm yetkililerimizi,
Ankara'ya ve Ankaralılara karşı daha sorumlu ve duyarlı davranmaya davet
ediyorum ve inanıyorum ki, Ankaralılar bu kadar ihmal edilmeyi asla hak
etmemişlerdir.
Teşekkür ederim, saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair
bir tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
Ama, daha önce, Divan
Kâtibi arkadaşımızın yerinden, oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Buyurun.
B) Tezkereler ve Önergeler
1.- Bazı
milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/963)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı
sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli
sayılmaları Başkanlık Divanının 29 Aralık 2005 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
"Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu, hastalığı nedeniyle 12.12.2005 tarihinden geçerli olmak üzere
15 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Adana Milletvekili
Abdullah Çalışkan, mazereti nedeniyle 14.12.2005 tarihinden geçerli olmak üzere
20 gün"
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Karar
yetersayısı arayacağız.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Karar yetersayısı yoktur;
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.15
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.27
BAŞKAN:
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 54 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler ve Önergeler (Devam)
1.- Bazı
milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/963) (Devam)
BAŞKAN -Bazı milletvekillerinin izinli
sayılmasına yönelik Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinde, Adana
Milletvekili Abdullah Çalışkan'ın izinli sayılmasının oylanmasında karar
yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, oylamayı tekrarlayacağım ve karar
yetersayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
Devam ediyoruz; buyurun.
"Adana Milletvekili Ziyattin Yağcı,
hastalığı nedeniyle 30.9.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 56 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"Ankara Milletvekili Oya Araslı,
hastalığı nedeniyle 3.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"Bursa Milletvekili Şevket Orhan,
mazereti nedeniyle 29.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 19 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"Denizli Milletvekili Mehmet U.
Neşşar, hastalığı nedeniyle 13.12.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 15
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"Denizli Milletvekili M. Salih
Erdoğan, mazereti nedeniyle 25.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 18
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"İstanbul Milletvekili Ali Rıza
Gülçiçek, hastalığı nedeniyle 9.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"İstanbul Milletvekili Egemen Bağış,
mazereti nedeniyle 2.12.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 11 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"Kahramanmaraş Milletvekili Ali
Sezal, hastalığı nedeniyle 5.12.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 15
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Parlakyiğit, hastalığı nedeniyle 3.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 15
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Yılmazcan, hastalığı nedeniyle 14.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 15
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"Konya Milletvekili Hasan Anğı,
hastalığı nedeniyle 28.9.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı,
hastalığı nedeniyle 5.9.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 3 ay"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, mazereti nedeniyle 1.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 15
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"Manisa Milletvekili Nuri Çilingir,
hastalığı nedeniyle 13.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 2 ay,"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"Mardin Milletvekili Süleyman
Bölünmez, hastalığı nedeniyle 5.11.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 34
gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"Sakarya Milletvekili Erol Aslan
Cebeci, hastalığı nedeniyle 12.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20
gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"Sivas Milletvekili Osman Kılıç,
mazereti nedeniyle 3.1.2006 tarihinden geçerli olmak üzere 17 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
"Tekirdağ Milletvekili Ahmet Kambur,
hastalığı nedeniyle 16.11.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün ve
6.12.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 2 hafta,"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
"Trabzon Milletvekili Mustafa Cumur,
hastalığı nedeniyle 12.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 40 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, bazı milletvekillerinin ödenek ve yolluğunun verilebilmesi için,
2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
İlk tezkereyi okutuyorum:
2.- Konya
Milletvekili Mustafa Ünaldı ile Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'e ödenek ve
yolluklarının verilebilmesine ilişkin Başkanlık tezkereleri (3/964)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında
aralıksız iki aydan fazla izin alan Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'ya
İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi,
Başkanlık Divanının 29 Aralık 2005 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer tezkereyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Hastalığı nedeniyle bu
yasama yılında aralıksız iki ay izin alan Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'e
İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi,
Başkanlık Divanının 29 Aralık 2005 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan
ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan,
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe ve Komisyonları raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
31 inci maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 31.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan;
buyurun.
Şahsınız adına da söz
talebiniz var, ikisini birleştirip 15 dakika konuşmak ister misiniz?
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Lütfen…
BAŞKAN - Peki.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kalkınma ajansları konusunda,
aylarca önce yaptığımız ilk turlardan sonra, bu hafta -bu üçüncü gündür- ikinci
ve herhalde son turu yapıyoruz. Kanunun son iki maddesi görüşülüyor. Bu iki
maddede, ben, Partimiz adına ve şahsım adına görüşlerimizi ifade edeceğim.
(x) 920 S. Sayılı Basmayazı 2.7.2005 tarihli 124 üncü
Birleşim Tutanağına eklidir.
Şimdi, aslında, dünkü
görüşmelerde de, kalkınma ajansları konusunda söylenebilecek her şey neredeyse
söylendi. Daha önce de söylenmişti gerçi. Bu tasarıda, ilk, bütünü üzerinde,
geneli üzerinde konuşmayı da ben yapmıştım.
Şimdi, soru şu: Biz,
burada bu kadar konuşuyoruz, komisyonlarda konuşuldu; acaba, burada yapılan bu
yapıcı ve uyarıcı eleştirilerden iktidar ne kadar yararlanıyor? Biz, açıkçası,
buna dair bir işaret göremiyoruz. Yani, bu yapıcı ve uyarıcı eleştirilerden
iktidarın bir yarar sağladığını; yani, buna dönük birtakım düzenlemelere
gittiğini... Örneğin, bu maddeye geçmeden önce kanunu geri çekip, tekrar bazı
maddeler görüşülebilir. Bunlarla ilgili hiçbir işaret göremedik.
Burada neler söylendi;
özetle şu: Bir kere, burada getirilen, bu, adı önce "bölge kalkınma
ajansları" olan; ama, daha sonra, bu, bölge idarelerini çağrıştırıyor diye
"bölge"sini çıkarıp, sadece "kalkınma ajansları" diye getirilen
düzenlemenin, aslında Anayasada tanımlanan bir kamu yönetimi anlayışına
uymadığı söylendi. Gerçekten, ne olduğu belirsiz bu yeni kuruluşun, bir kamu
tüzelkişiliği olarak tarif edilmeyen, ama, bir tüzelkişilik olarak tarif
edilen, aslında, yönetiminde özel sektörden, belki de -belli değil o- sivil
toplum kuruluşlarından da bazı temsilciler yer almakla birlikte, esas olarak
kamu idarecilerinin -başta vali olmak üzere ki, valiler bunun başında-
bulunduğu böyle bir yapının bir kamu ve kamu kaynağı kullanan bir yapının, bir
kamu tüzelkişiliği olarak tarif edilmesi gerekirken, bunun böyle tarif
edilmediğini görüyoruz. Yani, ne kamusal ne özel; ne özel ne STK olduğu belli
değil. Ne yerel ne merkezî olduğu belli değil; çünkü, anayasa tanımına göre,
bunu ne merkezî bir yapıya, ne de yerel yönetim birimi yapısına uygun
göremiyoruz. Bir devekuşu misali bir şey var ortada; biraz ucube tarzı bir
kademe yaratılıyor.
Tabiî, bunun ulusal mı,
yoksa uluslararası nitelikte mi olacağı da çok net değil; çünkü, uluslararası
bağlantılar kurabilen bir yapı getiriliyor.
Şimdi, burada getirilen
eleştirilerde şu söylendi: Burada, yeni kademeler getiriyorsunuz, bürokrasiyi
azaltalım diyorsunuz; ama, yeni bürokrasi yaratılıyor ve aslında bürokrasiye
dıştan müdahale mekanizması getiriliyor, yeni denetimdışılıklar getiriliyor,
kamu kaynaklarını harcayan yeni birimler oluşturuluyor ve bunlar denetim dışına
çıkarılıyor, en azından kamu denetimi ve yasama denetimi dışına çıkarılıyor.
Şimdi, bakınız,
Türkiye'de il özel idareleri dediğimiz yerel yönetim birimi, bu örgütlenme
biçimi, esasen, Batının, bir anlamda, bölge idarelerini düzenlerken başvurduğu
yapılardan bir tanesi. Yani, Türkiye'deki il özel idaresi yapısı, aslında,
pekâlâ, sizin bu getirmek istediğiniz -adı gerçekte bölge kalkınma ajansları olan-
yapıyla uyuşabilecek bir yapı. Zaten, 3 tane il için tek illi bir örnek
getirerek... Yani, İzmir, Ankara, İstanbul için ve ileride belki başkaları
için; ama, en azından 3 tane il için tek il bazında -birden fazla değil- bölge
kalkınma ajansı getirdiğiniz için… "Bölge"yi koyuyorum; çünkü,
aslında, hükümetin niyetinde, taslağında bu vardı. O zaman, demek ki, diğerleri
de olabilir.
Şimdi, eğer, il özel
idaresi gibi, bizim tarihsel olarak sınadığımız, deneyimine sahip olduğumuz bir
idarî, ekonomik ve siyasî örgütlenme modeli elimizde varsa, bunu niye
kullanmıyoruz? Burada sağlam bir temel var, sağlam bir altyapı var. Kaldı ki,
eğer biz il özel idarelerini daha da geliştirerek bu modeli sunuyorsak, bu
kurumun, bu yapılanmanın arkasında olduğu açıkça görülen AB'nin bize, yok bu
olmaz, başka bir şey kurun deme hakkı yok; hakkı yok, elinde bize önereceği
model de yok. Yani, Avrupa Birliğinin kendi içerisinde, bir tane, tek model
var, bunu bize öneriyor diye bir durum yok. Her ülkede farklı biçimlerde
gelişmiş, hatta, bazılarında olmayabilen bir uygulamadan bahsediyoruz.
Dolayısıyla, Türkiye'nin böyle dıştan dayatma birtakım konularda kendi geçmiş
deneyimlerini, kendi tarihsel, kurumsal yapılarını koruyarak, geliştirerek
cevap verebileceği imkânları varken bunları kullanmaması, bizim, giderek, böyle
bir teslimiyet anlayışı içerisinde her şeyi gören, dıştan gelen her şey iyidir
anlayışına bizi yönelten bir uygulama, bir yeni örnek oluyor bu karşımızdaki
kalkınma ajansları.
Aslında, bizim elimizde
başka araçlar da var. İl düzeyini aşan birtakım uygulamalar ya da yatırımlar
söz konusuysa, elimizde başka bir araç var; mahallî idare birlikleri. Yani,
eğer il düzeyini aşan, bölgesel bir şey, birkaç ilin çıkarını, ortaklığını,
yatırım ortaklığını ilgilendiren bir şey yapmak istiyorsanız, elinizde mahallî
idare birlikleri var, kullanınız. Mahallî İdare Birlikleri Yasası çıkmış,
kullanabilirsiniz.
Aslında, elinizde başka
bir şey daha var. Bölgesel konularda özel idareler kurmuşsunuz. Bunun çok somut
bir örneği var; GAP İdaresi var, GAP Bölge Kalkınma İdaresi var. Bunun
işleyişini çok iyi bulmuyorsanız, geliştiriniz, düzeltiniz; ama, Türkiye'nin
böylesine bir deneyimi, dünyada çok fazla da örneği görülmeyen böylesine büyük
bir projeyi başarıyla bir şekilde getirmiş bir deneyimi varken, bunu daha da
başarılı kılma imkânı varken, sadece bir enerji öncelikli proje olarak çalışan
GAP'ı, daha tarımsal öncelikli, kırsal kalkınma öncelikli bir yapıya dönüştürme
imkânları zorlanabilecekken bunu bırakmak, bu tür açılımları yok saymak, Doğu
Anadolu Kalkınma Projesi (DAP) ya da Doğu Karadeniz Kalkınma Projesi (DOKAP)
gibi projeleri, bu tür bölge kalkınma projeleri yönündeki gelişmeleri hiç
düşünmemek, yani, bu tür araçları ve olanakları yok saymak ve gidip bir
kalkınma ajansları modeline saplanmak. Bunu anlamak gerçekten çok zor.
Şimdi, bakınız, biz,
eğer, burada ve komisyonda direnmemiş olsaydık, GAP Bölge Kalkınma İdaresi,
2005 sonu itibariyle -bu yasanın öngördüğü oydu- tasfiye edilmiş olacaktı. Eğer
böyle bir şey olsaydı, bunun Türkiye açısından ne kadar büyük bir kayıp
olacağını, burada, bir kere daha dile getirmek istiyorum; çünkü, sizin
getirdiğiniz modelde, GAP'ın şu an faaliyette bulunduğu illeri üçe bölerek
yapmak istediğiniz, GAP'ı üçe bölerek, yani, onun bütünlüğünü bozarak,
işlevsizleştirerek ve bir anlamda kısmî bir tasfiyeye uğratarak yapmak
istediğiniz şey ile GAP'ın yaptığı arasında hiçbir ilişki yoktur. Üçe
bölüyorsunuz, üç ayrı alt bölge orada geliştiriyorsunuz ve o, sadece ve sadece,
sanayi ve ticaret odaları, yani, aslında, yerel yatırımcı, işadamı üzerine
odaklanıyor. Oysa, GAP'ın iddiası, sadece özel yatırımları teşvik üzerinden
değildir. O da vardır içinde; ama, GAP'ın iddiası, bir bütünsel kalkınma
projesidir, bölgesel anlamda bütünsel kalkınma projesidir. Dolayısıyla, içinde
sadece ekonomik anlamda yatırım teşviki yoktur; bir ekonomik, sosyal ve
kültürel kalkınma boyutu vardır. Sizin kalkınma ajanslarında böyle bir boyutu
görmek mümkün değil.
Kaldı ki, GAP'ın yapısı
içinde, cemaat yapılarını, feodal yapıları tasfiyeye dönük amaçlar vardır.
Sizin kalkınma ajanslarında böyle amaçlar görebilir miyiz? Sizin kalkınma
ajanslarınız, doğrudan doğruya bu cemaat ve feodal yapılara teslim olacak
yapılardır belli bölgelerde.
İslamî holdingler
meselesini görüyoruz. Türkiye'de nasıl din istismarı üzerinden, bu Anadolu
kaplanlarının bir bölümünün nasıl palazlandırıldığını biliyoruz, görüyoruz
-bununla ilgili komisyon oldu, ben de içindeydim- bunu AKP'li arkadaşlarım da
gördüler.
Dolayısıyla, bu cemaat
yapısını, bu feodal yapıları tasfiyeye dönük bir araç olabilir mi kalkınma
ajansları?! Olabilecek, olması gereken GAP'ı tasfiyeye yöneliyorsunuz. Zaten,
geri adım atıldı; ama, GAP'ın tasfiyesi gündemde duruyor, bir tarafta asılı
olarak var; ama, şimdilik yok. Bu geçsin, bundan sonraki aşama GAP'ın
tasfiyesi.
Nihayet, bir başka şey
daha söyleyeyim GAP'la ilgili. GAP, bir entegre, senkronize projedir. Böyle bir
projeyi bölmek, parçalamak, aslında, bölgesel kalkınma açısından Türkiye'ye
verilecek çok önemli bir zarardır diye düşünmek gerekir.
Ulusal planlama
anlayışından vazgeçmiş, dokuzuncu planı çıkaramamış; yani, âdeta planlama
anlayışını askıya almış bir yönetimin, tabiî ki bölgesel kalkınmayla ilgili çok
önemli kaygıları olamaz. Yani, buradaki kalkınma ajansları modelinin de -samimi
konuşursak- bölgesel kalkınmayla bir ilgisi yok aslında. Başta, başında bir
"bölge" lafı vardı; ama, bu, tam tersine, bölgesel kalkınma
meselesini ortadan kaldıran bir uygulamanın adıdır; çünkü, bu, her bir bölgeyi
diğeriyle, burada tanımlanan 26 bölgeyi diğeriyle rekabet ilişkisi içine sokan,
Avrupa Birliğinden geleceği varsayılan, bu arada, Türkiye'nin kendi
kaynaklarını, hem merkezî bütçe kaynaklarını hem il özel idaresi ve belediye
kaynaklarını kullanan, yani kamu kaynaklarını kullanan bu yapının bir kalkınma
projesi perspektifi içine oturması mümkün değildir.
Şunu sormak lazım:
Türkiye'de bu kadar çok araç ve olanak varken, mevcut yapı içinde -yani,
mahallî idareleri saydım, mevcut il özel idarelerini ve işte, bu GAP gibi
birtakım kuruluşları saydım- bütün bu olanaklar ve araçlar varken, nereden
çıkıyor bu kalkınma ajansları? Hani, ilk taslakta adı "tek durak
ofisleri" -ofisleri bile değil- "tek durak ofisler" gibi, her
bakımdan tercüme kokan, kopya birtakım düzenlemelere gitmek nereden geliyor?
Yani "elin aklı benim aklımdan üstündür" anlayışı mı?.. Yani, bunun
getirdiği bir küçüklük kompleksi üzerinden mi biz Türkiye'nin sorunlarını
çözeceğiz?! Bizim aklımız niye ondan daha aşağı olsun?! Niye biz böyle
"tek durak ofisler" gibi -adı şimdi "yatırım destek
ofisleri" olan- tercüme metinlerle yola çıkalım?! Yani, biz, Türkiye'nin
ihtiyaçları üzerinden mi bunu geliştiriyoruz,yoksa, başkalarının telkinleri
üzerinden mi?!
Şimdi, biz, birilerine
yaranmak üzerinden model geliştirmeyelim değerli arkadaşlar. Biz, AB karşısında
eğer âciz kalmamak istiyorsak, AB'nin birkaç yüz milyon dolarlık şurada
yapacağı yardım hiç önemli değil; daha önemlisi, Türkiye'nin üyelik süreci
içinde, diğer ülkelerin aldığı ve Türkiye'nin de alması gereken fonları
alabilmektir. Avrupa Birliği bize şimdi avuntu paraları vermeye çalışıyor,
mekanizmayı kurun diyor; ama, mekanizmayı kurarken, benim idarî yapıma müdahale
ediyor. Bu idarî yapıma müdahaleyi ben niye kabul edeyim, biz niye kabul
edelim?! Bu kadar küçük kaynaklar için, AB'nin bizim idarî yapımıza böylesine
şey sokmasını, müdahil olmasını niye kabul edelim?
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, bunun arkasında başka nedenler de olabilir. Yani, bölge kalkınma
ajansları ya da kalkınma ajansları -şimdi daha kısası- aslında, toplumca reddedilen
ve yasalaşamayan kamu yönetiminin temel ilkeleri ve yeniden yapılandırmanın bir
devamı değil mi, onun halkalarından biri değil mi? Yani, aslında, belki de
iktidarın çok işine gelen, o, genel kamu yönetimi düzenlemesinin de bir
parçası.
Şimdi, kamusal, yerel
hizmetlerde, çevre ve altyapı yatırımlarında, özelleştirme, taşeronlaştırma,
piyasalaştırma süreçlerinin bir uzantısıyla eğer karşı karşıyaysak, o zaman,
Türkiye'de kamusal hizmet anlayışının da giderek içinin boşaltıldığı yeni bir
süreçle karşı karşıya olduğumuzu söylememiz gerekiyor.
Şimdi, bu kalkınma
ajanslarının doğrudan uluslararası ilişkiler kurabilecek bir boyuta gelmeleri,
bir şekilde bu tür imkânları da ellerinde bulundurmaları, Türkiye'nin bu idarî
yapısında çok tanışık olmadığımız, pek alışık olmadığımız bir yapıyı bize,
Osmanlı'nın eski uç beyleri uygulamasını neredeyse bize hatırlatan bir
uygulama. Eğer istenilen buysa, yani, ülkenin çıkarı, kamu çıkarı, kamu yararı
açısından biz bunları anlamlandıramıyorsak, o zaman, neyi, nasıl anlamlandıracağız?!
Belki bir soru da şudur:
İş takipçisi devlet anlayışı -bütün bunların sonucu olarak- bizim benimsememiz
gereken bir görüş olabilir mi?! Yani, burada birtakım ajanslar kuruyorsunuz, o
ajanslar, birtakım yatırımcının -bunlar dış yatırımcılar da olacak, bu
yatırımcıların- mümkün olan en hızlı şekilde yatırımlarının yapılmasını
sağlayacak. Yani, eğer yatırımların oluşmasında bölgesel, bilmem ne,
teşviklerde bir yavaşlık söz konusuysa, bunları düzeltin; buna bir itirazımız
yok, destek de verelim; ama, siz, mevcut kamu otoriteleri içine, adı kamusal da
olmayan, niteliği belirsiz bir kademeyi sokup, onu kamu kuruluşları üzerinde
söz sahibi duruma getireceksiniz; onların, kamu kuruluşlarının yetki alanına
müdahale ettireceksiniz, DPT gibi bütün bu işlerde esas sorumlu olması gereken
-ulusal ve bölgesel kalkınma planlarında- bir kuruluşun yetki alanına
gireceksiniz ve diğer bütün kuruluşların da...
Valiler, kamu ajanı
sıfatını taşıyan valiler, yani, aslında, tarafsızlığı esas olan valiler, kendi
beldesindeki, kendi ilindeki toplumun bütün kesimlerinin çıkarını kollaması,
ilin kalkınmasını gözetmesi gereken valiler, sadece özel sektör çıkarlarına
dönük olarak kalkınma ajanslarının fonlarını yönlendirmekle
görevlendirilecekler. Ne olacak bu valinin kamu ajanı sıfatı? Acaba, bütün
bunları açıklayabilecek misiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edin ve
tamamlayın lütfen.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Şimdi, ikinci konuşmada devam edeceğim; ama, şu kadarını söyleyeyim: Bu yapı
içinde, sanayi, ticaret odalarının temsilcilerinin yönetim kurulları içinde
olması öngörülmüş. Yani, bu bile, bu kadarı bile, ne kadar eksik bir bakış
içinde olduğunuzu gösteriyor. Yani, burada, mesela -bu bölgelerin birçoğu da
çok önemli- ziraat odasını bile düşünmüyorsunuz. Yine, tarımla çok ilgisi olan
bir borsaları, ticaret borsalarını düşünmüyorsunuz; ama, daha önemli bir şey
söyleyeyim. "Ekonomik Sosyal Konsey" gibi... Aslında güçler dengesi
zaten hâkim güçler lehine olan bir yapıyı dahi öngörmüyorsunuz. Ekonomik Sosyal
Konseyde, hiç olmazsa, göstermelik bile olsa, sendikal konfederasyonlar var,
işçi ve memur, bunun yanında birtakım başka kuruluşlar var. Bütün bu yapıyı
dahi öngörmüyorsunuz. Yani, hiç olmazsa... Kalkınma kurumlarından bahsetmiyorum;
yönetim kuruludur esas buradaki mekanizma, yönetim kurulu içinde bunlar
öngörülmüyor. Yani, "sivil toplum kuruluşları" diye bir şey
öngörüyorsunuz; ama, o da tek ilden oluşan... Tek ilden sadece oluşuyorsa
kalkınma ajansı, orada öngörülüyor. Onun dışında, zaten, adı bile geçmiyor.
Yani, 26'dan sadece 3'ü için, o da belki; çünkü, diyor ki, sermaye, oradaki
özel sektör temsilcileri "ve/veya STK" diyor. Sadece 3 il için; yani,
İzmir, İstanbul, Ankara için. 26 taneden 3'ü için. 23 tanede zaten STK adı bile
yok. Şimdi, siz, bunu, bu topluma, bu kalkınma ajanslarını yeni bir demokratik
açılım diye sunup, milletin de buna inanmasını bekleyebilir misiniz?!
Teşekkür ediyorum ilginiz
için. Tekrar sizle birlikte olacağım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
32 nci maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 32.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Bu madde
üzerinde söz alanlar; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili
Sayın Oğuz Oyan... (CHP sıralarından alkışlar)
Grubu ve şahsı adına söz
alıyor Sayın Oyan; ikisini birleştiriyoruz, yine 15 dakikalık süre tanıyoruz.
Buyurun Sayın Oyan.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN
(İzmir) - Şimdi, bu kalkınma ajansı taslağı ile hükümet teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonundaki değişiklikler arasında bazı ilginç farklılıklar var. Bir
kere, demin söyledim, bu bölge kalkınma ajansıyla, adından "bölge"yi
çıkarıp, kalkınma ajansı yaptık; onu söyledik.
Bir başka şey var; çok
ilginç. Hükümet teklifinde bu ajansların görevleri arasında bölge içi
dengesizlikler sadece sayılırken, bölge içi dengesizlikleri de çözmek. Yani,
örneğin, Antalya, Burdur, Isparta bir bölgeyse -dün burada sözü edildi-
bunların bölge içi dengesizlikleri de çözülecek. Nasıl olacaksa… Yani, nasıl
olacaksa... Çünkü, hangi valinin yönetiminde olduğuna da belki bağlı olacak.
Dönem sırası kimdeyse, ona bağlı olarak da gelişecek bu işler. Bakalım, kim,
nasıl çözecek bu işi.
Bir de çok ilginç bir şey
var; "bölgelerarası dengesizlikler" diyor. Şimdi, ben size soruyorum
Sayın Bakan: Bölgelerarası dengesizlikleri bir kalkınma ajansı nasıl çözer?
Ben, şimdi, İzmir kalkınma ajansı olayım. Ben, ne yapacağım; kardeş kalkınma
ajansı mı oluşturacağım kendime? Ben, Güneydoğu Anadolu Bölgesinden 3 tane ilin
oluşturduğu bir şeyi kalkınma ajansı kardeşliğiyle mi alacağım? Nasıl yapacağım
ben bu işi? Yani, ben, bir kalkınma ajansı olarak, bölgelerarası dengesizliği
nasıl çözeceğim; bana bunun sırrını açıklayın. Eğer bir ulusal bakışınız yoksa,
yani, bütününe tepeden bir bakışınız yoksa, bir kalkınma ajansı -çok da büyük
kaynağı var; diyelim, Kocaeli'nin içinde olduğu; kaynakları da çok- nasıl
yapacak yani? Hadi bir tanesiyle yaptı; 25 tane diğeriyle nasıl olacak bu
işler?
Yani, bu bölgelerarası
dengesizlik lafı, diyeceksiniz ki, bizim tasarımızda yoktu, komisyon ekledi.
Ee, komisyon da, işte, arada bir katkıda bulunmaya çalışıyor; ne yapalım?!
Yani, bu, tabiî, ucubeyi daha büyük bir ucube haline getirmiş bir şey. Yani,
açıkçası böyle bir şey olamaz! Yani, bir kalkınma ajansı eliyle, siz,
bölgelerarası gelişmişlik farklarını azaltmak gibi bir tasavvurunuz dahi
olamaz. Ha, bölge içini anlarım, söylersiniz; olmaz da, sadece lafını
edersiniz; ama, bunun lafını bile edemezsiniz. Yani, burada, bölgesel
kalkınmayı tamamen Türkiye'nin sözlüğünden çıkaracaksınız, ulusal kalkınma
planlamasından vazgeçeceğiz reel olarak, fiilî olarak, gerçek olarak,
arkasından, milleti avutmak üzere bir de bölgelerarası eşitsizlikleri
azaltacağız. Hadi canım sende, buna çok uygun düşen bir söz herhalde.
Şimdi, DPT ne olacak
peki? DPT diye bir kuruluşumuz var. Bu yetkiler DPT'nin değil mi? Yani,
bölgelerarası dengesizlikleri azaltmak, yine bölge içi dengesizleri azaltmak,
DPT'nin görevi değil mi? DPT'ye kanunla verilmiş birtakım görev ve
sorumluluklar, nasıl olur da, o kanun orada dururken, bir başka kuruluşa ya da
kuruluşların teşkilat yapısına girer; bunu soruyorum. Yani, orada bir kurum
var; DPT. Onun kanunuyla ona verilmiş birtakım görev ve sorumluluklar var. O
orada duruyor, değiştirmiyorsunuz; ama, 26 tane yeni unsur çıkarıyorsunuz,
diyorsunuz ki, bunun da bölgelerarası eşitsizlikleri azaltma görevi var. Yani,
hani "buna kargalar bile güler" dedikleri türden, bir hukuk
sistemiyle, idarî sistemle uyuşmayan yapılar ortaya çıkarıyorsunuz. Üstelik de,
bu DPT'nin görevlerini bir şekilde vermiş gözüktüğünüz kuruluşların kamusal
niteliği bile yok, kamusal diyemiyorsunuz. Aslında, bir kamu tüzelkişiliği;
çünkü, kamu kaynağı kullanıyor. Biz diyoruz bunu; ama, sizin yasanızda bu bile
denemiyor ve bu, ama, ne yapıyor; DPT'nin görevlerini de bir şekilde üstlenmiş
de gözüküyor.
Şimdi, bir başka
farklılık sizin şeyinizde; o olumlu bir farklılık: Sizin tasarınızda, yönetim
kurulu yapısı içinde il genel meclisi başkanı yoktu. Bereket versin, burada,
Plan ve Bütçe Komisyonunda, il genel meclisi başkanı -o seçilmiş bir başkan
artık- onu da yapıya eklemişler; ama, bu yeterli olur mu? Demin söyledim,
tekrar gelmeyeyim. Bir Ekonomik Sosyal Konseyin bile gerisinde bir yapıyla,
neyi, nasıl çözersiniz?!
Haa, tabiî, bir
değişiklik daha var. Sizin teklifinizde, il özel idarelerinin bir önceki yıl
gerçekleşmiş bütçe gelirlerinin, yani, il özel idaresinin kendi bütçesinin,
tabiî, yüzde 5'ini aktarması söz konusu; bu, yüzde 1'e indirildi. Belediyeler
için yüzde 1'di, yine yüzde 1 kaldı; ama, Bakan Kuruluna her ikisi için yetki
verildi. Şimdi, değişiklik şu; bir olumlu değişiklik: İl özel idarelerinin
parasına daha az el konuluyor; yüzde 5 yerine, onun kaynaklarının yüzde 1'ine
el konuluyor. Olumlu diyorsunuz; ama, altta bir paragraf var; Bakanlar Kurulu
diyorsunuz, bunu tekrar yüzde 5'e artırmaya yetkilidir. Buyurun bakalım!..
Yani, Bakanlar Kuruluna yetki verdikten sonra, yasama organının bunu yüzde 1'e
düşürmesinin bir anlamı var mı?! Yani, il özel idaresinin yüzde 5'e kadar
geliri gidebilir.
Belediyeler için bir
olumlu şey gelmiş gibi gözüküyor. Yüzde yarıma kadar inebilir yüzde 1
diyorsunuz; ama, tekrar yüzde 1'e yükseltmeye yetkilidir. Zaten, yüzde yarıma
indirme yetkisi de orada; indirmeyebilir.
Soru şu: Yani, bir
anlamda, il ve birkaç ilin bünyesinde kurulan bu kalkınma ajansları kimin
parasıyla iş yapacaklar? Yani, sizin yerel yönetime ilişkin gerek İl Özel
İdaresi gerekse de Belediye Gelirleri Kanununda yapmayı tasarladığınız
değişiklikleri biliyoruz. Anlamlı hiçbir artış yapmıyorsunuz; ama, bir yandan
da bunların kaynaklarına el koyan yeni kademeler ortaya çıkarıyorsunuz. Bu mu
yerel yönetim anlayışı?! Yani, bu bir kandırmaca değil mi o zaman?!
Şimdi, devam edelim. Bir
başka soru ve sorun aslında şu: Şimdi, bu kalkınma ajanslarının elinde biriken
kaynaklar, dışkaynaklar ne olur, bilmiyoruz -yardımlar vesaire ya da Avrupa
Birliğinden gelecek- ama, bizim bildiğimiz, burada öngörülen, işte, merkez
bütçeden aktarılan bir yüzde yarım var, bir de il özel idarelerinin,
belediyelerin ve birazcık da işte, sanayi ve ticaret odalarının gelirinin yüzde
1'i var; esas ama kamu kaynağı. Peki, bu kamu kaynakları hangi ilkelere göre
harcanacak? Hüküm yok, tasarıda hüküm yok. Hangi önceliklere göre harcanacak;
hangi sektörel tercihlere göre harcanacak? Tasarıda bununla ilgili hiçbir hüküm
yok. Peki, bunları kim belirleyecek; yani, hangi bir bütünsel planlama anlayışı
içinde bunlar belirlenecek? Peki, bu… Size bir şey daha sorayım. Diyorsunuz ki,
merkezî bütçeden aktarılacak payların nüfus, bilmem ne yanında, gelişmişlik
kriteri de alınacak. Soruyorum: Gelişmişlik kriterini hangi bakımdan
alacaksınız? Yani, daha az gelişmiş olan daha çok mu alacak, daha çok gelişmiş
olan daha mı çok alacak; hangisi? Bu açıklanmıyor. Yani, daha çok gelişmişe
daha çok vermek anlıyorum ben ilk şeyden; ama, eğer öyleyse, hani bölgelerarası
kalkınmışlık farkını azaltmak?!. Yani, bir kriteri koyup da onu
netleştirmezseniz, onu herkes istediği gibi o zaman kullanacak ya da siz, hükümet
daha doğrusu, bunu istediğiniz gibi kullanacaksınız. Yani, yasama organının bir
yetkisini de, biz bunun nasıl kullanılacağını bilmeden size vermiş olacağız.
Şimdi, burada, bu
ajanslar kamu gücü kullanıyor, kamu kaynağı kullanıyor, hatta, kamu alacağını
tahsil edemezse, kamu alacağını tahsilde de kamu gücü kullanıyor. Bütün bunlar var; ama, Devlet İhale Kanunu yok,
Kamu İhale Kanunu yok, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu yok, tabiî Sayıştay
da yok. Yani, kamu gücü var, kamu kaynağı var; ama, denetim yok. Yani, denetim
yok derken, bizim adımıza, yasama adına
denetim yapacak Sayıştay da yok. Yani, biz, kamu kaynaklarını… Burada bütçe
geçiriyoruz. Bu bütçenin gelirleri içinde yer alan vergi gelirlerinin yüzde yarımını
bunlara aktaracağız; ama, bunun nasıl kullanıldığını bilemeyeceğiz, bizim
önümüze bu hesap gelmeyecek. İktidar yetkililerine soruyorum. Bu mu yasamanın
haklarının korunması?.. Yasamaya da soruyorum. Yasama, haklarını böyle mi
koruyacak; denetim yetkisinden vazgeçerek mi? Bunun örneklerini gördük,
1980'lerde fon sistemi kurulurken gördük. Bu yasama kendi haklarını yürütmeye
böylesine sorgusuz sualsiz devrederse, bunun sonucu, her zaman, her yerde
hüsran olmuştur.
Şimdi, denetim meselesi
hiç yok değil tabiî, var. Ne var; çok ilginç, size söyleyeyim; "iç
denetim" deniyor. İç denetimde kim yetkili; iki kişi sayılıyor, bir,
"yönetim kurulu başkanı veya genel sekreter" deniyor veya ikisinden
biri. Yönetim kurulu başkanı veya genel sekreter. Genel sekreter muhtemelen
olacaktır. Peki -bu genel sekretere birazdan geliriz ama- bu ikisi de kamu
kaynağının kullanımını denetleme konusunda uzmanlığı olan simalar değil,
kriterleri o değil. Vali ya da diğerini ona göre seçmiş değilsiniz. Müfettiş
kökenli olması diye bir durum yok. Nasıl denetleyecek? Haa, bir de "iç
denetçi" diye bir tane oraya süs oturtuluyor, genel sekreterin tabiî
memuru durumunda.
Peki, dış denetim?.. Dış
denetimde Sayıştay yok; ama, başka bir şey, bağımsız denetim kuruluşu, yani,
piyasa denetleyecek. Yani, kamu kaynağı olacak, biz vereceğiz; ama, bunu piyasa
denetleyecek. Yağma Hasan'ın böreği!
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, bu arada bu yapı nasıl bir yapıdır? Valileri iktidarca atıyorsunuz,
güzel, peki. Genel sekreteri aslında belirliyorsunuz; siz belirliyorsunuz,
sonuçta sunulacak, o onaylanacak. Yönetim kurulu başkanı için mekanizmalar
öngörülmüş; ama, genel sekreter iktidarın seçtiği birisi olacak. Personelin
seçiminde genel sekreter yetkili olacak. İç denetçi dediğimiz şey, zaten
iktidarın denetlediği bir şey. İl genel meclisi başkanları var, tamam, belediye
başkanı; bunların çoğu da partinizin şeyleri, seçilmiş insanlar. Yani, burada,
hep beraber, ne güzel kamu kaynakları kullanılacak. Yani, tabiî sanayiciler,
oda başkanları da girecek buraya; ama -en azından 26'sı, bunlar var- iyi de
bunlar da iktidara yakın olmak üzerinden işlerini yürütüyorlar. Yani, biz bunun
nasıl işleyeceği konusunda çok büyük kaygılara sahibiz. Onu bir kere burada
özellikle belirtelim.
Tabiî, sizin bu küçük,
orta boy sermayeyi, yatırımları koruma anlayışınızı anlayabilmemiz çok zor.
Halk Bankasını özelleştirme kapsamından daha henüz çıkarmış değilsiniz.
Türkiye'de KOBİ'ler ve KOSGEB konusunda kredi olanaklarının -oranlar moranlar
değil, olanak, miktar, hacim olarak- şimdiye kadar çok büyük miktarlarda arttığına
tanık olabilmiş değiliz. Yani, DPT'nin işlevleri daraltılıyor. Bütün bu yapı
içinde, acaba nasıl, sermayenin belirli bölümleri, hiç olmazsa KOBİ'ler
kollanacak, denetlenecek, bunu da bilemeyiz; ama, Türkiye'nin gelişmişliğini
sadece KOBİ'ler üzerine kurmak da mümkün değil. Türkiye'nin aslında geleceğinin
çok büyük ölçekli yatırımlar üzerinden de gerçekleşmesi gerekiyor. Peki, bu
nasıl olacak; kalkınma ajansları üzerinden mi gerçekleşecek?!
Şimdi, tekrar söylüyorum;
ulusal planlama olmadan, bölgesel planlama olmaz. Kamu kaynaklarının kullanımı
denetlenmeden, kamusal çıkarlar-ulusal çıkarlar, kamusal yarar-ulusal yarar
gözetilemez.
Şimdi, peki, bu proje
nasıl geliyor gündeme? Bir kere, bu proje neyin projesidir; bu proje, büyük
ulus devletlerin, AB gibi ulus devletler federasyonlarının, entegrasyonlarının
ve onların bağrından çıkan uluslararası kurumların -IMF, vesaire gibi- ve
ulusaşırı şirketlerin çıkarları doğrultusunda şekillenen bir küreselleşme
sürecinde, Türkiye gibi çevre ülkelerinin ulus devlet kimliklerinin
aşındırılarak şekillendirilmesinin projesidir. Çevre ülkelerin ulusal çıkar
perspektifleri, aslında, gelişmiş ülkelerin ulusal çıkar perspektiflerine
kıyasla önemli ölçüde aşındırılmıştır dünyada; ama, biz, büyük malî açmazlar
içinde olan bir ülke olarak, bu aşındırmayı, çok daha fazla, daha yakından
bugüne kadar tanıdık.
Şimdi, Türkiye, gelişmiş
ülkeler elinde bu malî bağımlılık ilişkileri dolayısıyla iyice onun istediğine
göre şekillendirilecek bir ülke midir, değil midir; bence, temel ayırım noktası
buradadır ve iktidarın bu konuda karar süreçlerini oluşturması gerekmektedir.
Yani, Türkiye'de, kamu yönetiminin anayasal tanımını, aslında merkezî idareye
sadece 10 görev alanı tanımlayarak yerele bırakmak, acaba, Türkiye'nin
çıkarları doğrultusunda ve üniter yapımıza uyumlu bir çaba mıdır, yoksa başka
bir şey midir? Soruşturma ve teftiş yetkileri elinden alınmış -Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Yasasından bahsediyorum- bir denetçi türü icat ederek
denetimi içi boş bir kavram haline getirmek mi Türkiye'nin çıkarları ve kamunun
çıkarları lehinedir, yoksa aksi mi? Esnek çalışma biçimlerini… Burada girmedim,
ama, kalkınma ajansları içinde var personel çalışma ve yöntemleri. Esnek
çalışma biçimlerini -ki, geliyor yakında kamu personeli taslağınız- bu kamu
yerel yönetim hizmetleri biriminde de, kalkınma ajanslarında da bunları egemen
kılarak mı gelişeceğiz, yoksa, daha örgütlü bir toplum yapısı oluşturarak
sendikalı bir yapı içinde mi Türkiye daha gelişmiş bir ülke olacak? Yani, biz,
kendi ideolojisi doğrultusunda bir kadrolaşma altyapısı kuran anlayışlarla mı
gelişeceğiz, yoksa, tam tersine, liyakat esaslı bir devlet adamı anlayışıyla mı
gelişeceğiz? Biz, çokuluslu şirketlerin yeni kâr alanlarını gözeterek mi
kalkınacağız, yoksa, kendi çıkarlarımıza öncelik mi vereceğiz? İşte,
Türkiye'nin önündeki temel mesele budur. Bunun iktidarın temel meselesi
olmadığı anlaşılmaktadır. Bu, bizim temel meselemizdir. Bu nedenle de bu
yasaya, bu tasarıya karşı çıkıyoruz, bu nedenle buradaki uyarılarımızı
yapıyoruz.
Bizi dikkatle
dinlediğiniz için, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener söz
istedi.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kalkınma ajanslarının kuruluşuyla ilgili bu kanun tasarısı vesilesiyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, bu kanun
tasarısının ilk 25 maddesi geçen yasama yılının sonunda Genel Kuruldan
geçmişti; 26 ncı maddeden itibaren dünden beri görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Bu
görüşmeler sırasında, değerli milletvekilleri konuya ilişkin olarak
değerlendirmelerini yaptılar, lehte, aleyhte, faydalı veya mahzurlu gördükleri
yönleri vurguladılar; ancak, şunu belirtmek gerekir ki, aslında, görüşmekte
olduğumuz bu kanunla kurulacak olan kalkınma ajansları önemli bir yapısal
dönüşüm projesidir. Bu, elbette bir hükümet tasarısıdır; ancak, Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonunda ve alt komisyonda iktidar ve
muhalefet partilerinin değerli katkılarıyla olgunlaşmış ve Genel Kurul
gündemine gelen biçimini almıştır. Yani, tek yanlı bakış açısını yansıtmamakta,
geniş bir katılımla son şekline ulaşmıştır.
Bu oluşumu ulusal bir
politika olarak değerlendirmek lazım; ama, biliyoruz ki, günümüzde tüm değerler
ve ekonomiler küreselleşmenin etkilerine açık hale gelmiştir. Dünyanın yaşadığı
bu hızlı değişim karşısında da Türkiye olarak güçlü olmak, var olmak
zorundayız; küresel rekabetin tehditlerini asgarîye indirmek ve fırsatlardan da
azamî ölçüde yararlanmak zorundayız. Bunun için de, ülke potansiyelimizi tüm
bölgelerimiz itibariyle topyekûn harekete geçirmek, bölgemizdeki entegrasyonlardan
yararlanmak zorundayız. İşte küreselleşmenin etkisinin yoğun bir şekilde her
ülke üzerinde hissedildiği böyle bir konjonktürde, aslına bakarsanız, bu
kalkınma ajansları, yerel potansiyellerimizin harekete geçirilmesi suretiyle
dünyaya güçlü olarak adım atma amacına yönelik olarak oluşturulmaya
çalışılmaktadır.
Tüm bölgelerimizdeki
potansiyelleri harekete geçirmek elbette önemlidir; ama, bu arada, bölgelerimiz
arasındaki gelişmişlik farklarını da azaltmanın gerekli olduğunu düşünüyoruz.
Bu maksatla, bu kanunun amacı arasında bölgelerarası gelişmişlik farklarının
azaltılması vardır. Biraz önce konuyla ilgili değerlendirmesini yapan sayın
milletvekilimiz "bu ajansların 26 bölgede ayrı ayrı çalıştığını düşünecek
olursak, bölgelerarası gelişmişlik farkını nasıl kaldıracaklar" diye haklı
olarak sormuşlardır. Birinci nokta olarak, bu ifade, Plan ve Bütçe Komisyonunda
Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin de vermiş olduğu bir önergeyle
tasarının içerisine girmiştir. Bunu belirtmek istiyorum.
İkincisi, bu ajansların
rolü, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını azaltmak değildir. Bu kanun
tasarısının amacı, aynı zamanda, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını
azaltmaktır. Bu nasıl olacak; Devlet Planlama Teşkilatı, bu ajanslar arasındaki
koordinasyonu yapacağı için, kaynak dağılımında etkin olacağı için, yine,
belirttiğiniz gibi, Devlet Planlama Teşkilatının Kanununda da bölgeler
arasındaki gelişmişlik farkını azaltmak yer aldığına göre, teşkilat kanunuyla
bu kanun arasında bu konuda uyum vardır diye değerlendiriyoruz. Diğer taraftan,
AB fonlarından da etkili bir yararlanım bu şekilde sağlanacaktır.
Tüm ülke sathında yerel
potansiyellerimizin harekete geçirilmesi, küresel rekabette ülkemize önemli
avantajlar sağlayacaktır demiştim. Bu bakımdan, kalkınma ajansları; ekonomik,
sosyal, kültürel kalkınma çabalarına, yerel aktörlerin katılımını
sağlayacaktır. En önemli hususlardan biri budur. Bu ajanslar, yerel aktörlerin
oluşturacağı ajanslardır. Kimdir bunlar; birincisi, yönetim kurulu var. Bu
yönetim kurulunda, bölgenin içinde bulunan illerin valileri yer alacaktır,
ayrıca il belediye başkanları bu yönetim kurulunda yer alacaklardır. Halkın
seçmiş olduğu kişilerin bu şekilde yönetimde temsil edilmesi önemlidir. Ayrıca,
illerdeki ticaret ve sanayi odasının başkanları yönetim kurulunda temsil
edilecektir ve bir de, yine, komisyonda eklenen bir ifadeyle, il genel meclisi
başkanları temsil edilecektir. Böylece, valilerin, halkın seçmiş olduğu
belediye başkanları ve il genel meclisi başkanlarının, ayrıca bir sivil toplum
kuruluşu olan ticaret ve sanayi odası başkanlarının oluşturduğu bir yönetimin
bulunduğu ajansa, yerel aktörlerin katılımıyla, yönetimiyle, direktifiyle
ortaya çıkmış olan bir ajans gözüyle bakmak, değerlendirmek mümkündür. Peki bu
yeterli mi; başka sivil toplum kuruluşları var, sendikalar var, diğer sivil
toplum kuruluşları var, bunlar da yönetimde temsil edilmelidir dediğimizde, şu
saydığımız isimlerden oluşan bir yönetim kurulu, 3 ilin bulunduğu bir bölgede
12 sayısına ulaşmaktadır. Bunu genişlettiğiniz zaman, 20, 25, 30 kişinin
katılımıyla oluşacak bir yönetim kurulunun çalışma kabiliyeti olmaz. O
bakımdan, rasyonel yönetim ilkelerine göre işlevini yerine getirebilecek
büyüklükte bir yönetim kurulu oluşturma zorunluluğu, bunun sınırlı olarak tutulmasına
imkân hazırlamıştır. Ancak, diğer sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin,
başkanlarının da bu yönetimde, bu ajanslar içerisinde yer alması gerekliliğine
biz de katılıyoruz. Bu maksatla her bölgede kalkınma kurulu oluşturulmuştur. Bu
kalkınma kuruluşlarının içerisinde diğer sivil toplum kuruluşlarının
temsilcileri bulunacaklardır, dolayısıyla, geniş bir katılımla oluşmaktadır.
100 civarında kişinin katılacağı kalkınma kurulu en üst kurul olacaktır. Bu
niteliği itibariyle de, yerel aktörlerin devrede olduğu, yerel potansiyelin
harekete geçirildiği bir yapıya kavuşturulmuş olmaktadır.
Diğer taraftan, "bu
ajanslar kamu kaynakları kullanıyor" denildi. Evet, doğrudur. Kamu
kaynakları kullanıyor, kamunun da kaynaklarını kullanıyor. Ajansların kullanmış
olduğu kaynakları üç ana gruba ayırabiliriz. Bu kaynaklardan birincisi yerel
kaynaklardır; işte, il özel idaresi gelirlerinden, belediyelerin gelirlerinden,
ticaret, sanayi odası gelirlerinden bir miktar, küçük bir miktar, bu ajansların
kullandığı kaynaklar arasındadır.
İkinci bir kaynak söz
konusudur; bu da, merkezî bütçeden, yani, merkezden ajanslara aktarılan
paraları ifade etmektedir. Bu seneki bütçede de 100 trilyon civarında bir
kaynak, ajanslara aktarılmak maksadıyla, zaten bütçeye yerleştirilmiştir.
Üçüncü bir kaynak var. Bu
üçüncü kaynak da Avrupa Birliği fonlarıdır. Bu da, aynı şekilde, ajansların
kaynağı olacaktır. Demek ki, yerel, merkezî ve uluslararası kaynakları
değerlendirmek suretiyle, bölge aktörlerinin oluşturduğu ajanslar, yerel
potansiyeli harekete geçireceklerdir ve kalkınma çabalarına katkı
sağlayacaklardır.
Böyle bir maksatla
oluşmuş ajansın, elbette, Avrupa Birliği fonlarıyla, Avrupa Birliğine üyelik
süreciyle bağlantısı vardır; ama, Avrupa Birliği süreciyle bağlantısı vardır
diye, bize özgü hiçbir şey olmadığını söylemek doğru değil. Şimdi, demokrasiye,
Avrupa'da teşekkül etmiş bir oluşumla ortaya çıkmış bir kavramdır diye, bu
millî değildir diye karşı çıkmak, elbette, doğru bir şey değil; hepimiz
demokrasinin gereğine inanıyoruz, bunu her vesileyle kürsülerden dile
getiriyoruz; bu konu da böyle, Avrupa Birliği süreciyle bağlantılı olarak
değerlendirilmektedir. Tasarı çalışmalarında bu dikkate alınmıştır; ama, bir
noktaya da dikkat çekmek istiyorum: 1963 yılında hazırlanan Birinci Beş Yıllık
Kalkınma Planında bu ajanslar ihtiyaç olarak tespit edilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bu ajanslar, 1963-1967 yıllarını
kapsayan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ihtiyaç olarak tespit edilmiş,
kısmen tanımlanmış ve kurulması da hedef olarak gösterilmiştir. Aradan geçen
süre zarfında böyle bir düzenleme yapılmamıştır; ama, şimdi böyle bir
düzenlemeyi yapıyoruz. Demek ki, ilk plan çalışmalarıyla birlikte gündeme
gelmiş bir konudur.
Kamusal kaynağı kullanmış
olması, denetimin bulunmadığı anlamına gelmez. Denetim, bu kanunda iki kısımda
değerlendirilmektedir; birincisi, iç denetim; ikincisi, dış denetim. İç denetim
hakkında ayrıntılı bilgi verildi. Dış denetime baktığımızda, hukukîlik
açısından İçişleri Bakanlığının denetimi var, yerindelik açısından Devlet
Planlama Teşkilatının denetimi var. Malî denetim de bağımsız denetim
kuruluşları tarafından yapılmaktadır; ama, bir noktayı belirtmek istiyorum; bu
kuruluşlar, bu ajanslar, Sayıştay denetimi dışında değildir. Sayıştay, Sayıştay
Kanunu hükümleri çerçevesinde bu ajansları denetleyebilecektir. Bu noktaya
gelinmesinin sebebi, yani, Sayıştay denetiminin dışında gibi algılanmasının
sebebi, kanunda açık şekilde, sarahatle, Sayıştay denetimine tabi olduğu ifade
edilmediği için yapılmaktadır, böyle yorumlar, değerlendirmeler yapılmaktadır;
ama, bu kanunda ayrıca yer almasına gerek yok. Neden gerek yok; Sayıştay Kanunu
açıktır, Sayıştayın bu ajansları da denetleme yetkisi vardır. Sayıştay
denetiminden uzak tutmak istenilen birtakım kuruluşlar ve yapılar hakkında,
Meclise gelen kanunların hepsinde sarahaten şu ifade kullanılır: "Bu
kuruluş veya bu işlem, İhale Kanununa ve Sayıştay denetimine tabi
değildir" diye açıkça ifade edilir. Bunu, Plan ve Bütçe Komisyonu
üyelerimiz de zaman zaman rastladıkları için bilirler; ama, bu kanunda böyle
bir ifade yoktur ve Sayıştay denetimine tabidir.
Devlet Planlama
Teşkilatı, dinamik bir süreç olarak, bu ajansların koordinasyonunu yapacaktır.
Onun için, hangi durumlarda, hangi yatırımların, hangi ekonomik faaliyetlerin
destek alacağı gibi ayrıntılar yasada belirtilirse, bu takdirde aradan bir süre
geçtikten sonra, piyasanın dinamik oluşundan dolayı, ekonomik olayların çok
dinamik bir değişim göstermesi nedeniyle bu yasa hükümleri işlevsiz hale
gelebilir. Onun için, desteklenecek alanlar ve hangi ekonomik faaliyetlerin
özendirileceğiyle ilgili bağlantılı konular, doğrudan doğruya, zaten, Devlet
Planlama Teşkilatının çalışma alanına girmektedir ve ajansların koordinasyonunu
yapacak olan Devlet Planlama Teşkilatıdır, tüm bu mülahazaları takip edecektir
ve ona göre yapılması gereken neyse, objektif olarak onu gerçekleştirecektir.
Ben, tüm
milletvekillerimize, göstermiş oldukları ilgiden dolayı teşekkür ediyorum ve bu
ajansların ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Son söz
milletvekilinin olduğu için, talepte bulunan Denizli Milletvekili Sayın Ümmet
Kandoğan; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Aslında konuşmak
istemiyordum. Dün, bu konuyla ilgili olarak iki konuşma yapmış ve bu kanun
tasarısıyla ilgili olarak eleştirilerimi burada sıralamıştım; ancak, Sayın
Bakanı dinledikten sonra ve diğer muhalefet parti sözcülerinin bu kanunla
ilgili eleştirilerine hiçbir cevap gelmemesi nedeniyle yeniden konuşma ihtiyacı
hissettim.
Şimdi, öncelikle benim
itirazım, bu şekildeki bir yapılanmanın Türk yönetim sistemi içerisinde
sağlıklı bir yerinin olmadığı düşüncesinden yola çıkarak eleştiride
bulunmuştum. Yıllardan beri, Türkiye'de, bölgesel kuruluşların gerek yapısı
gerek bürokratik işlemleri gerekse hantal yapısıyla ilgili olarak,
hizmetlerdeki etkinliği ve verimliliği azalttığı şeklinde yıllardan beri çok
değişik kesimlerden eleştiriler gelir. Türkiye'de bölge kuruluşlarının
kaldırılma yolunda çalışmaların olduğu günümüzde, yeni bir bölge yapısının bu
kanun tasarısıyla Türkiye'nin gündemine yerleştirilmeye çalışıldığını
görüyoruz. Bu yapı, buradan çok açık ve net bir şekilde iddia ediyorum ki,
sağlıksız bir yapıdır, hantal bir yapıdır, bürokratik işlemleri artıracaktır,
etkin ve verimli bir hizmetin önünde engel olarak kalacaktır. Bütün bunların,
değerlendirmelerin sonucunda, Sayın Bakanımızın bu konuyla ilgili tek bir
kelime bile etmemesine üzüldüm.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakanımız çok geniş bir yapısal dönüşümden bahsetti, geniş bir katılımdan
söz etti, yerel potansiyellerin harekete geçirileceğini ifade etti ve
bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının önüne geçeceğini ifade etti. Ben,
dün buradan sormuştum, bir kez daha soruyorum; bu kanun tasarısıyla bölgesel
dengesizliklerin önüne nasıl geçeceğinizi lütfen çok açık ve net bir şekilde
ortaya koyun Sayın Bakanım. Burada söylemiş olduklarınızdan, bu kanun tasarısı
görüşülürken bölgelerarası dengesizlik meselesinin Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri tarafından Bütçe Plan Komisyonunda bu şekliyle dile
getirildiğini söylediniz. Halbuki bizim sorumuz, bunu, bu kanun tasarısıyla
nasıl sağlayacaksınız? Bölgelerarası dengesizlik nasıl sona erecek? Burada,
somut herhangi bir şey yok.
Şimdi, kaynaklardan bahsetti
Sayın Bakanımız; kaynakların, Yüksek Planlama Kurulunca, nüfus, gelişmişlik
düzeyi ve performans ölçütlerine göre aktarılacağını ifade etti. Şimdi,
nüfustan, bu bölgelerarası dengesizliğin nasıl ortadan kalkacağına dair bir
çıkış işareti göremiyoruz. Nüfus çok değişik bir şekilde dağılmış bu bölgeler
arasında, buradan somut bir şey yakalamamız mümkün değil. Performans
ölçütlerine göre… Performans ölçütü, İstanbul'un performansı Güneydoğu Anadolu
Bölgesindeki bir bölgenin performansından fazla olabilir ve performans ölçütü
dolayısıyla da kaynaklar o bölgelere yönlendirilebilir, gidebilir, çünkü kanun
buna amir. Bir tek husus var, gelişmişlik düzeyi. O gelişmişlik düzeyinden
dolayı da, 26 bölge arasındaki bu farklılığın önüne geçilmesi yolunda somut bir
ifade, somut bir ibare, maalesef, ne kanun tasarısı içerisinde yer almış ne de
Sayın Bakanın buradaki açıklamalarıyla böyle bir durum ortaya çıktı.
Kaldı ki, bu kanunun
uygulanmasında çok ciddî aksaklıklar ortaya çıkacak sayın milletvekilleri, dün
de bunu ifade etmeye çalıştım. Valiler, yönetim kurulu başkanlığı görevini
münavebeli olarak sürdürecekler. Dün de örnek verdim, bugün de örnek vermek
istiyorum. Yani, 6 ilin bir arada olduğu bir bölge kuruluşunun yönetim kurulu
başkanlığına, başlangıçta, o kurumun merkezi olan il valisi, ondan sonraki
yıllarda da, münavebeli olarak, diğer il valileri başkanlık yapacaklar. Böyle
bir yapıyla, böyle bir anlayışla, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra,
başlangıçta yazmış olduğunuz o süslü gerekçeleri, o süslü ifadeleri elde
etmenin imkânı olmadığını hep birlikte, beraber göreceğiz.
Yine, kalkınma kurulunun
başkan ve başkanvekilinin üzerinde bir başka görev bulunuyor. Niye bunu
söylüyorum; çünkü, kanun çok açık. Kalkınma kurulu başkan ve başkanvekillikleri
üzerinde bulundukları görev sona ererse, başkan ve başkanvekillikleri görevi de
otomatik olarak sona erecek. Bu kadar iddialı olarak ortaya konulan bir kanun
tasarısının uygulayıcıları olan kalkınma kurulu başkan ve başkanvekillerinin
üzerlerinde o kadar çok önemli görevler var ki, yapmaları gereken o kadar çok
görev var ki, aslî görevlerinden, kanunen kendilerine verilmiş olan o
görevlerin yanında, yeni bir görev daha yüklüyoruz. Niye böyle bir lüzum
hissettik?! Eğer, bunlar, hakikaten, bölgelerarası kalkınmışlığı giderecekse,
Türkiye'nin önünü açacaksa, bu kurulun başındakilerin tek ve aslî görevi,
kalkınma kurulu başkan, başkanvekilliği ve üyeler olması lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı
toparlayın lütfen.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bu ve benzeri düşünceler dünden beri bu kürsüden
defalarca ifade edildi. Ancak, ne yazık ki, bu söylenen hususlarla ilgili
olarak, maalesef, bunların değerlendirilmesi söz konusu olmadı.
Dün de söyledim, şimdi
son kez bir kez daha söylemek istiyorum. Biliyorsunuz, yine bu Meclis, 49 ille
ilgili olarak bir Teşvik Kanunu çıkardık. O Teşvik Kanunu burada görüşülürken,
yine, aynı şeyler burada tekrarlandı; bölgeler arasındaki gelişmişlik düzeyi
ortadan kaldırılacaktı, geri kalmış yörelere yeni yatırımlar gidecekti,
yüzbinlerce yeni istihdam ortaya çıkacaktı, o bölgelerin makûs talihi
yenilecekti. Hep bunlar söylendi, bunlar ifade edildi. Biz de, muhalefet olarak
burada geldik dedik ki, yanlış yapıyorsunuz, böyle bir teşvik uygulaması
dünyanın hiçbir yerinde yoktur; teşvik, sektörel veya bölgesel olur;ama, o gün
dinletememiştik, iki yıl sonra gelinen noktada, şimdi samimî itiraflar başladı.
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi söylüyorum.
Samimî itiraflar başladı
"yanlış yaptık" denmeye başladı, "hatadan döneceğiz"
şeklindeki ifadeler, basın ve televizyonda yer almaya başladı. İnşallah, bu
kanun yürürlüğe girdikten sonra aynı ifadeler "yanlış yaptık, hata yaptık,
hatamızdan döneceğiz" ifadeleri de bu kanun için kullanılmaz.
Bu kanunun, hepimize
hayırlara vesile olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - 32 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylamadan önce, oyunun rengini belirtmek için aleyhte söz isteyen, İzmir
Milletvekili Sayın Oğuz Oyan'a söz veriyoruz.
Buyurun Sayın Oyan.
Süreniz 5 dakika.
OĞUZ OYAN (İzmir )-
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, 5
dakikanızı almayacağım. Sayın Bakan buradaki yanıtında, bizim eleştirilerimize
esaslı bir karşılık vermedi, veremedi aslında.
Bizim söylediklerimizi teyit eden çok şey söyledi.
Şunu ben belirtmek
istiyorum. Bizim burada çıkardığımız yasadaki kalkınma ajansı, bir kamu
tüzelkişiliği olarak tanımlanmıyor, sorun burada; kamu tüzelkişiliği olarak
tanımlanmadığı için, burada Sayıştay denetimini özel olarak belirtmenin çok
büyük bir önemi vardı. Sayıştayın denetim alanı kamu parasıyla ilişkili. Tabiî,
burada kamu parası var; ama, bunun kamu tüzelkişiliği olarak tanımlanması bu
işi kolaylaştırır; eğer, yoksa, konulmasında yarar vardı. Ama, bunun yanında
işin özü değişmiyor; biz, bunu, bilerek, burada, tabiî, söylüyoruz.
Burada üç tane
anamekanizma dışarıda bırakılıyor; Devlet İhale Kanunu, Kamu İhale Kanunu, Kamu
Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu. Bunları dışarıda bıraktığınız zaman… Sayıştay
neye göre denetim yapar; Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa göre denetim
yapar.
Bu kanun hükümlerini
uygulamayacaksınız ve Sayıştay denetim yapacak; yani, bunlar çok gevşek
birtakım mekanizmalar; bu, olmaz, bunlar yürümez. Biz, bunu burada belirtmeye
çalıştık.
Temsil meselesi için de
şunu söyleyeyim: Kalkınma Kurumunu… Ben, burada adını verdim. Kalkınma
Kurumunda, evet, üniversite rektörleri falan da var; ama, yılda iki kere
toplanan 100 kişilik bir kurulda herhangi bir karar alınması mümkün değil.
Buradaki esas karar mekanizması yönetim kuruludur ve hatta süper güçlü olarak
tanımlanan genel sekreterdir. Bu genel sekreteri de siz belirleyeceksiniz.
Yani, biz, bu kaynakların
nasıl kullanılacağı konusunda çok büyük kaygılar ve kuşkular içindeyiz, burada
bunu belirtmek istiyoruz ve siz, bu kaygılarımıza hiçbir tatmin edici açıklama
getiremiyorsunuz.
O nedenle, biz…
Cumhuriyet Halk Partisi olarak oyumuzun rengini burada açıklıyorum: Şimdiye
kadar belli olmadıysa, bazı arkadaşlarımızda hâlâ kuşku varsa, bu kanun
tasarısına "hayır" oyu vereceğiz.
Bunun Türkiye'ye yararlı
bir düzenleme olmadığını düşündüğümüz için böyledir. Türkiye'ye yararlı
düzenlemeler getirirseniz, kuşkusuz, biz, bunları burada destekleriz.
İlginiz için teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
oylama için 4 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 4 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 4 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı (S. Sayısı:920) oylama sonucu:
Oy sayısı : 244
Kabul : 211
Ret
: 33 (x)
Tasarı yasalaşmıştır;
hayırlı olsun.
3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
Değerli milletvekilleri,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim
Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı:1009) (xx)
Kamu Kurum ve
Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
14 üncü madde üzerinde,
şimdi, grupları adına, ikinci söz, Anavatan Partisi Grubu adına Mardin
Milletvekili Muharrem Doğan.
Buyurun Sayın Doğan.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Bir dakika Sayın Doğan,
sistem çalışsın.
Biraz bekleyeceksiniz
Sayın Doğan, kusura bakmayın; sistemi içeriden açmak gerekiyor.
Sayın Doğan, kusura
bakmayın.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum teknik nedenlerden dolayı. 5 dakika sonra sorunu çözünce, Sayın
Doğan'la başlayacağız.
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağın sonuna eklidir.
(xx) 1009 S. Sayılı Basmayazı 30.11.2005 tarihli 25 inci
Birleşim Tutanağına eklidir.
Kapanma Saati: 17.42
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.54
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın
Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54 üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
1009 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim
Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı:1009) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon
yerinde.
Hükümet yerinde.
Tasarının 14 üncü
maddesinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz alan Mardin Milletvekili Sayın
Muharrem Doğan konuşacak.
Buyurun Sayın Doğan.
Arızadan dolayı
şahsınızdan da özür diliyoruz.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1009 sıra sayılı yasa tasarısının 14 üncü maddesi üzerinde
görüş belirtmek üzere, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
öncelikle, Yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
insangücünün kalkınma hamlesine hız kazandıran bir faktör haline dönüşmesi,
nitelik ve nicelik açısından sağlıklı ve yeterli bir eğitimin verilmesiyle
mümkündür. Sekiz yıllık zorunlu ilköğretime geçilmesinden sonra, ortaöğretimin
bir sistem bütünlüğü içinde meslekî ve teknikeğitim ağırlıklı olarak yeniden
yapılandırılmasının önemi daha da artmıştır. Eğitimin, verimliliği artırmak
suretiyle ekonomik büyümeye sağladığı katkı dikkate alındığında, üretim ve
hizmet sektöründe çağdaş niteliklere haiz elemanların yetiştirilmesi zorunluluk
arz etmektedir. Bu nedenle, meslekî eğitime geniş tabanlı bir temel eğitim
programıyla başlanılması gerekir. Ülkenin gelişimi dikkate alınarak, yüksek
nitelikli insangücü yetiştirilmelidir. Çalışmaların sürekli ve aralıksız
sürdürülmesine ihtiyaç vardır. Bu
çalışmaların, hemen başlatılmasını, Anavatan Partisi olarak öneriyorum; çünkü,
eğitim temel bir insan hakkıdır. İnsanlığın en temel paylaşımı bilgiyse, ilim
irfan ise, bu ışığın tüm ülkenin her bir bölgesine eşit yayılması, muasır
medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak, Atatürk ilkelerine bağlı eğitimli
insangücü yetiştirmek, en başta iktidarın birinci görevidir.
Millî Eğitim
Bakanlığından talebimiz ise bu şartların sağlanmasıdır.
Eğitim, Türkiye'nin
öncelikli sorunlarından biridir. Eğitimdeki sorunların giderilmesi kadar,
eğitim kalitesinin artırılması da hedef alınmalıdır, kalitenin artması için
denetimleri sıklaştırmanız gerekir.
"Haydi kızlar
okula" diyorsunuz; ne kadar güzel, sonuna kadar destekliyoruz; ama, açıkça
ifade edeyim ki, bu projenin başarı yolu, ailelerine para vererek teşvik
etmekten değil, eğitim hizmetlerini doğrudan onlara sunmaktan geçer.
Geri kalmış
bölgelerimizde, yollar, okullar, sağlık evleri, sağlık ocakları, altyapı
yapmadan ve güvenlik sorunlarını çözmeden, özellikle elektrik kesintilerini
ortadan kaldırmadan, sadece teşviklerle amaca ulaşmak mümkün değildir.
"Taşımalı
eğitim" diyorsunuz. Karda kışta, bozuk yoldan, kaç saatte ve bu çocukları
nereden nereye götürüyorsunuz; ona baktınız mı?! Değerli milletvekilleri, bu çocuklar,
sabahın kör şafağında, en az 5 kilometre ya da 20-25 kilometre mesafedeki
taşıma merkezine aç ve bîilaç, bozuk yollar üzerinde eğitim almaya gidiyorlar.
Peki, ben buradan
soruyorum: Bu çocuklar neyi, ne kadar öğrenebilirler ya da aileleri bu olumsuz
şartları ne kadar gözardı edebilir?!
"Taşımalı eğitimden
vazgeçilemez" diyorsunuz, katılıyorum; ancak, çözüm önerisi olarak,
taşımalı merkezlerin mutlaka ve mutlaka ıslah edilmesi gerekir.
Özellikle derslik,
donanım, araç ve gereç bakımından ciddî olarak desteklenmesi gerekirken bunu
yapamıyorsunuz. Örnek vereyim: İkili eğitim yapan taşıma merkezlerinde öğle
yemeği veriliyor; fakat, tekli eğitim yapanlara verilmiyor. Aç karnına ve
sabahın kör şafağında 1-1,5 saatlik yolculuktan sonra, parası olmadığından da
kantinden karnını doyuramayan bu çocuklardan başarı ve eğitim beklemek, bence,
hayal olur. Bence, sağlıklı bir eğitim ve yararlı teşvik için, tekli eğitim
merkezlerinde de öğrencilere öğle yemeği verilmelidir; aksi halde, bu çocukları
eğitime kazandıramazsınız; ama, biz, Anavatan Partisi olarak ilk fırsatta
bunları gerçekleştireceğiz; böylelikle, imkânsızlık, eğitimin makûs bir talihi
olmayacaktır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hayırseverlerimiz okul yapacaklar diye beklemek bir çözüm
değildir; halbuki, önplanda devlet olmalıdır ve bu okulları devlet yapmalıdır.
Ya yarın, öbür gün hayırseverlerimizin ilgi alanları değişirse ya da bu imkânı
kaybederlerse o zaman ne olacaktır; okul ve derslik açığını nasıl
kapatacaksınız?! Aslında, okul açığı, kiralama ve hizmet alımı yöntemiyle
pekala giderilebilir. Böylece, kısmen de olsa işsizlik sorunu çözülebilir,
devletin üzerindeki yatırım yükü kalkar ve yolsuzluk kapıları da kapanmış olur.
Okul yapmakla da
kalınmamalı; mevcut okulların öğretmen, aynî ve nakdî ihtiyaçlarının ne
kadarını karşılayabiliyorsunuz?! Avrupa Birliği müzakereleri sürecinde,
Türkiye'nin birçok ilinde, okul binası, derslik, onarım, donanım, yakacak,
ulaşım gibi sorunlar had safhada ve hâlâ da bu sorunlar çözülmüş değildir.
Bütün bu sorunların ve
eksiklerin geçmişten gelen sebebinin yanı sıra bugün giderek ağırlaşmasının
esas nedeni, dördüncü yılına giren iktidarınızdır. Bugüne kadar AKP Hükümetinin
ciddî bir eğitim politikasının ve yatırımının olmadığını görmekten Anavatan
Partisi olarak büyük bir üzüntü duymaktayız. Bu şekilde Türkiye'nin AB 'ye
giden yolda başarılı olması mümkün değildir.
Şunu da açıkça ifade
edeyim ki, bazı fakülteleri ve yüksekokulları birleştirerek, sanki yeni
kurulmuş 15 yeni üniversite gibi çalışmalar yaptınız; fakat, ülkemizde,
coğrafî, sosyal ve kültürel açıdan, yalnız ülkemiz tarihinde değil, dünya
tarihinde de önemli yer tutan birçok illerimizde yeni yüksekokul ve fakülte
açma cihetine gidebilirdiniz; gidemediniz. Maalesef, bugüne kadar, yeni üniversite
temel altyapısının hazırlanması noktasında bir çalışmanız olmamıştır.
Değerli milletvekilleri,
seçim bölgem Mardin'le ilgili bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Yakın
zamanda, TÜBİTAK Matematik Olimpiyatları Türkiye ikinciliği, Mardin-Nusaybin
Gazi YİBO öğrencisi Barış Can Çimen'e aittir. Yine 2004-2005'te yapılan Türkiye
kros yarışmalarında birincilik -4 kez birincilik kazanan- aynı okuldan Bahar
Turan'a aittir.
HACI BİNER (Van) - Sayın
Başkan, bu konuyla alakası yok, lütfen, müdahale edin…
MUHARREM DOĞAN (Devamla)
- Bu kızımız, 8 nüfuslu bir aileye mensup, Çatalözü Köyünde, kerpiç bir evde
oturmaktadır.
BAŞKAN - Sayın Biner,
lütfen, dinleyin.
HACI BİNER (Van) - Sayın
Başkan, yapmayın, bu konuyla ilgisi yok…
BAŞKAN - Lütfen,
dinleyin.
MUHARREM DOĞAN (Devamla)
- Buradan, bu çocuklarımızı, bütün kalbimle tebrik ediyorum.
Bu kürsüden… Sayın
Milletvekilim, Kızılay'da şey satmakla bu iş olmuyor. Bu kürsüye gelin, buradan
konuşun ve millet sizi dinlesin.
BAŞKAN - Muharrem Bey,
siz Genel Kurula hitap edin, karşılıklı konuşmayın lütfen.
MUHARREM DOĞAN (Devamla)
- Bu kürsüden onlardan bahsetmemin bir nedeni de, çalışmanın ve azmin muhakkak
başarı getirdiğini ifade edebilmek içindir. Kazanılan başarılar bizleri
cesaretlendirmektedir. Çocuk ve eğitim üzerine yapılan her yatırımın,
karşılığını verdiğine, ayrıca, geleceğimizi güzelleştirdiğine olan inancımızı
da pekiştirmektedir.
Sayın Bakanıma sormak
istiyorum: YÖK tavsiye kararı hazırken Sayın Bakanım, Mardin'de mimarlık ve
mühendislik fakültesi, bir de güzel sanatlar fakültesinin açılması noktasında
bir çalışmanız var mıdır? Mardin'i ziyaretlerinizde bize söz de verdiniz.
Lütfen, bu konuyla ilgili bir şey söylerseniz, mutlu olurum.
Ülkemizde, ekonomik,
sosyal ve kültürel açıdan altyapısı hazır olan bazı illerimiz var. Bu illerde
fakülteler ve yüksekokullar açacak olursanız, Türkiye'nin her bir bölgesi,
yoklukta değil varlıkta, fakirlikte değil zenginlikte, cehalette değil kültürde
birbirleriyle rekabet edebilme imkânını bulacaktır.
AB sürecindeki rekabeti
sağlayacak en önemli faktör ise, sahip olduğumuz genç ve dinamik insan gücüdür.
Daha önemlisi, kadınlarımız toplumsal hayatın vazgeçilmez unsuru, ekonominin
birincil üreticisi, evinin baş tacıdır. Geleceğimizin yükselişi, ayrıca kadının
karar mekanizmasında söz sahibi olabilmesi, kızlarımızın eğitimine bağlıdır;
çünkü, onlar yarının anneleri, öğretmenleri, ebeleri, hemşireleri ve
doktorlarıdır.
Sayın Bakanıma sormak
istiyorum: Sözleşmeli öğretmenler göreve başladıktan bir yıl sonra, stajyerlik
süresinin kaldırılması gerekirken kaldırmadınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen,
toparlayın.
MUHARREM DOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ederim, bitiriyorum Sayın Başkanım.
20 000 civarında
sözleşmeli öğretmen mağdur durumdadır. Stajyerlik süresini bir yıldan sonra
kaldırmayı düşünüyor musunuz? Özel okullardaki sözleşmeli öğretmenlerde bu şart
yoktur; ama, devlet okullarındaki öğretmenlerde bu şart vardır Sayın Bakanım;
ne düşünüyorsunuz? Teşekkür ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
görüşmekte olduğumuz bu maddenin hayırlı olmasını diliyorum, saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın kişisel söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Özkan;
süreniz 5 dakika.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Geçen Grup adına
görüşmüştüm, bugün ise şahsım adına görüşüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısı hakkında şahsım adına söz
almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Bir anıyla konuya
başlamak istiyorum; bu anı, bir öğretmenimizin başından geçen bir anı.
Öğretmenimizin ismi -ruhu şad olsun- Abdullah Ertürk. Öğretmenimiz
havaalanında, oğlunu yurt dışına, mastır öğrenimini yapmak üzere, uğurlamış ve
Havaş servisini beklemektedir. Bu arada, son model bir araba öğretmenimizin
olduğu yerde durur, içeriden özel şoförüyle birlikte bir bey otomobilden iner,
öğretmene yaklaşır "öğretmenim, ben sizin öğrencinizim, beni hatırladınız
mı" der ve öğretmeni ricayla otomobiline davet eder. Yolda sohbet edilir.
Öğretmenin eski öğrencisi bir şirkette yönetim kurulu başkanıdır, sohbet
sırasında öğrencisi, utanarak öğretmeninin maaşını sorar ve aldığı cevap
karşısında şaşkınlığa uğrar. "Hocam, şu anda, benim arabamı kullanan bu
arkadaşıma bile yaklaşık sizin 2 katınız maaş veriyorum. Hemen ayrılın
görevinizden ve sizin şu anda aldığınız maaşın 3-4 katına yarın sabah benim
şirketimde göreve başlayın" der. Öğretmenimiz hiç tereddüte düşmeden
cevaplar: "Biz öğretmenler, sizleri bu mevki ve makamlarda görmek için
yıllarca çabaladık; sizi de ben yetiştirdim, emrinizde çalışan şoförü de. Daha
sizler gibi nicelerini yetiştirebilmek için benim verdiğim sözler var ve daha
bu misyonumu henüz tamamlamadım ve unutma değerli öğrencim, ben bir öğretmenim,
görevim topluma sizler gibi yararlı kişiler yetiştirmek. Şimdi, seninle
tanıştığımda da bu görevimi layıkıyla yaptığımı düşünüyorum. Teklifine teşekkür
ediyorum. Benim sizler gibi insanları yetiştirmek için çabalarım sürecek."
Eski öğrencisi, gözleri
yaşlı olarak öğretmenini evine bırakır; ancak, evine dönüşünde kendisini ve
kendisi gibileri yetiştiren değerli öğretmenlerinin bu durumlara düşmesini
içine sindirememiştir. Ancak, öğretmenlerimiz, ne yazık ki, aradan geçen onca
yıla rağmen halen layık oldukları konuma kavuşamamıştır. Geçen gün
öğretmenlerin konularını anlatmıştım, sorunlarını anlatmıştım. Onun için, bu
anekdotu da belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, Millî Eğitim Bakanlığında yaşanan bir diğer sorun da
ilköğretim müfettişlerinin yaşamakta oldukları sıkıntılardır. İlköğretim
müfettişleri de diğer müfettişler gibi yarışma sınavıyla alınırlar. 657 sayılı
Yasanın 36/A-11 maddesi kapsamında, diğer denetim elemanlarıyla aynı kapsamdadırlar;
ancak, ilköğretim müfettişleri diğer denetim elemanlarının aksine, hiç
müfettişlik yapmamış gibi; yani, müfettiş olarak çalıştırılıp öğretmen olarak
emekli edildiklerinden, emekli olduklarında ekonomik olarak mağdur
olmaktadırlar. Bu nedenle, ülke çapında özveriyle hizmet veren ilköğretim
müfettişlerimizin bu mağduriyetlerinin en kısa sürede giderilmesi
gerekmektedir.
Diğer taraftan, Millî
Eğitim Bakanlığı ortaöğretim kurumları ve halk eğitimi gibi kurumların her
türlü giderleri için okul ve kurumlar adına ödenek çıkarılırken, ilköğretim
okullarına ödenek verilmemektedir, özel idare kanalıyla verilen ödenek ise
semboliktir. Dolayısıyla da, okullara kendi yağınızla kavrulun denilmektedir.
Okul müdürlükleri de zorunlu olarak kırtasiye, elektrik, su, telefon ve sosyal
etkinliklerde kullanılmak üzere velilerden para isteyince, bu yasadışı bir
işlem olarak nitelendirilmekte ve para isteyen okul müdürlerinin şikâyet
edilmesi istenilmektedir. Bu çarpıklığın önlenebilmesi için, ilköğretim
okullarına ayrı olarak ödenek verilmelidir.
Okullar, memur ve
hizmetli personel yönünden desteklenerek, öğretmen ve idarecilerimizin büro
işleriyle vakit harcamalarının önüne geçilmelidir.
Ayrıca, öğretmenler 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında yer almalarına rağmen, tayin
oldukları zaman yolluk alamamaktadırlar. Bu da son derece haksız bir
uygulamadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bakın, eğitim emekçilerimiz bizlerden neler istiyorlar:
Hastalandıklarında, en
çok paraya ihtiyaç olduğu dönemde, ders ücretlerinin kesilmesine anlam
veremiyorlar.
Parasız ve nitelikli bir
eğitim istiyorlar.
Ekders ücretlerinin günün
şartlarına uydurulmasını istiyorlar.
Öğretmenevlerindeki yatak
ve restoran ücretlerinin, diğer kurum ve kuruluşlarla aynı ucuzlukta olmasını
istiyorlar.
Zorunlu eğitimin,
gelişmiş ülkelerde olduğu gibi onbir yıla çıkarılmasını istiyorlar.
Sınıf mevcutlarının en
fazla 30 kişi olmasını istiyorlar.
4688 sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları Yasasının, grevli ve toplu iş sözleşmeli olarak yeniden
düzenlenmesini istiyorlar.
Tüm öğrencilerin, yılda
iki kez parasız sağlık taramasından geçirilmesini istiyorlar.
Daha çağdaş bir eğitim
sistemi istiyorlar.
Eğitimde kadrolaşma
değil, demokratik bir yönetim anlayışının benimsenmesini istiyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ve de en önemlisi, yılda
bir kez, 24 Kasımlarda anılarak, ağızlarına bir parmak bal çalınmasını istemiyorlar.
Bu ülkenin en değerli
varlıklarını yetiştirerek ülke kalkınmasında büyük katkılarda bulunan
mesleklerinin, yıllar öncesinde sağladığı saygınlığa yeniden kavuşturulmasını
istiyorlar. Hele hele, yetiştirdikleri polislerin cop sallamalarını içlerine sindiremiyorlar.
Polis kardeşlerimizin çocuklarının başlarında da bir öğretmenin olduğunun
hatırlanmasını istiyorlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günümüzde meslek liselerinin önemi tartışılmaz. Özellikle kamu
ve özel kuruluşlara kalifiye eleman yetiştirilmesi ve bu alanda önemli bir
açığı kapatmış olması ve KOBİ'lerin ihtiyacı olan personelin sağlanması
nedeniyle bugüne kadar çok önemli bir görevi başarıyla sürdürmüşlerdir. Bu
eğitim kurumlarının Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde birleştirilmesiyle eğitim
politikasında bir bütünlük sağlanacağı ortadadır; ancak, umarım bu tasarıyla,
Millî Eğitim Bakanlığının binlerce okulundan biri olmaları nedeniyle eski önem
ve disiplinlerini kaybetmezler. Zira, bugünkü millî eğitim sisteminde, öğrenci
ve okul başarılarının, sadece ÖSS, OKS gibi sınavlarla ölçülmesi, eğitimde
öğrencilerin kişilik gelişimleriyle ilgili tüm yönlerin gözardı edilmesine
neden olmaktadır. Bu da, doğal olarak sosyal varlığımız olan gençlerimizin
sağlıklı bir şekilde eğitilmelerini engellemektedir.
Burada, Sayın Bakana,
Burdur'la ilgili bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Sayın Bakanım, Burdur
İlimizde yaklaşık 153 ilköğretim okuluna kömür dağıtılmıştır; ancak, kömürler
yanmamaktadır, kalite düşüktür. Hizmetliler, bu ifadeyi kullandıklarında tehdit
almaktadırlar. Bu konunun araştırılıp, çözüm getirilmesi ve çocuklarımızın
soğuktan kurtulması istenmektedir. Bunu da, sizlere saygıyla belirtiyorum.
Tasarıyı desteklediğimizi
bildirir, tasarının tüm Millî Eğitim Teşkilatına, öğretmen ve öğrencilerimize
hayırlı olması dileklerimle Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - İstanbul
Milletvekili Sayın Mustafa Ataş'ın şahsı adına söz talebi var.
Sayın Mustafa Ataş?..
Yok.
Sayın Alaettin Güven,
buyurun.
Süreniz 5 dakikadır.
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya)
- Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 1009 sıra sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı
Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 14 üncü maddesi üzerine, şahsım adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Kanunlaşması planlanan bu
maddeyle, daha önce Kültür ve Turizm Bakanlığının görevleri arasında yer alan
"eğitim merkezleri kurmak, kurslar açmak" ibaresi madde metninden
çıkarılmaktadır. Böylece, diğer bakanlıklar gibi, Kültür ve Turizm Bakanlığı
bünyesindeki eğitim kurumları, Millî Eğitim Bakanlığı çatısı altında
birleştirilmektedir. Bu gelişmeden sonra, 2005 yılında ülke-mizi ziyaret eden
21 000 000 turist sayısıyla 18 milyar doları aşan turizm geliri, daha da artma
fırsatını yakalayacaktır.
Eğitimin önemli bir konu
olduğu kadar, eğitime yapılan yatırımın insan odaklı bir yatırım olduğunun
bilincindeyiz. Bu yüzden, AK Parti İktidarı olarak, eğitimi, kalkınmanın en
önemli unsuru olarak görmekteyiz. Ülkemizde geçmişte yaşanan ekonomik
sıkıntılar, eksiklikler ve aksaklıklar, birçok alanda olduğu gibi, eğitim
alanında da birtakım sıkıntıların doğmasına neden olmuştur. Bu eksikliklerin
giderilmesi için çalışıldığını, yeni yeni projeler üretildiğini görmek en büyük
sevinç kaynağımızdır. AK Parti İktidarıyla, daha önce hükümet programında
belirttiğimiz, insan merkezli, toplumun ihtiyaçlarına ve çağdaş uygarlık
gereklerine uygun eğitim sistemini gerçekleştirme yolunda büyük ilerlemeler
kaydedilmektedir.
Eğitimde kalite ve verim,
üretimde kalite ve verim demektir. Bu da, paylaşmanın, paylaşımın büyümesi ve
mutluluk demektir düşüncelerimi sizlerle paylaşıyor, saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde 2
adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım; sonra,
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1009
sıra sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim
Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 14 üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Gülseren Topuz |
Ayhan Sefer Üstün |
|
Ankara |
İstanbul |
Sakarya |
|
Soner Aksoy |
|
A. Yekta Haydaroğlu |
|
Kütahya |
|
Van |
"Madde 14.-
16.4.2003 tarih ve 4848 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinin (f) bendinde yer alan "eğitim
merkezleri kurmak" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum. Bu önerge -şimdi okunacak olan önerge- aynı zamanda en aykırı
önergedir; okutup işleme alacağız.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 1009
sıra sayılı yasa tasarısının 14 üncü maddesinin sonuna aşağıdaki ibarenin
eklenmesini dileriz.
Saygılarımızla.
|
Mustafa Gazalcı |
Bayram Ali Meral |
Yakup Kepenek |
|
Denizli |
Ankara |
Ankara |
|
Mehmet Parlakyiğit |
Haluk Koç |
Atilla Kart |
|
Kahramanmaraş |
Samsun |
Konya |
"Kültür ve Turizm
Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlı olarak çalışan turizm
eğitim merkezlerinde bulunan eğitici ve öğreticiler Kültür ve Turizm Bakanlığı
merkez ve taşra teşkilatlarında görevlendirilir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahibi
olarak, buyurun Sayın Gazalcı. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14 üncü maddeye bir fıkra eklenmesine
ilişkin bir önerge verdik, o önerge üzerine, ben söz aldım; tümünüzü saygıyla
selamlıyorum.
Önergemizin içeriği şu:
Şimdi, bütün kamu okulları Millî Eğitim Bakanlığına bağlanıyor. Kültür ve
Turizm Bakanlığında Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlı olarak turizm
eğitim merkezleri vardı. Orada çalışan eğitici ve öğreticiler… Yasada tam bir
açıklık yok. Bu madde de, o maddeyi düzenliyor. Biz, soru sorarak, yerimizden
"bu çalışanlar, eğiticiler, öğreticiler zarara uğrayacak mı" dedik;
ama "hayır, uğramayacak" dediler. Biz, açıklık olsun diye, bu eğitici
ve öğreticilerin daha önce yıllarca hizmet vermiş "Kültür ve Turizm
Bakanlığı merkez ve taşra
kuruluşlarında görevlendirilmesi" ibaresinin eklenmesini istiyoruz.
Değerli arkadaşlar,
konuştuğumuz tasarı, kamu okullarının Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmasına
ilişkin bir tasarı. Arkadaşlarımız, haklı olarak, biz de, millî eğitimin içinde
bulunduğu sorunları bu tasarı vesilesiyle anlatıyoruz.
Şimdi, eğitim, gerçekten
temel bir kamu hizmetidir; ama, üç yıldır, Sayın Millî Eğitim Bakanı, eğitimi
bir kamu hizmeti olmaktan çıkarmaya çalışıyor. Şimdi, okulları, kamu okullarını
bağlamak güzel; ama, nedense, devletin bakanı olduğunu, kamunun bakanı olduğunu
unutuyor. Onun birinci görevi, Sayın Bakanın birinci görevi, kamu okullarının
niteliğini yükseltmektir; o çocuklarımızı dünya çapında yarışacak, üretecek bir
duruma getirmektir; ama, Sayın Bakan, sanki devletin bakanı değil; geldi geleli
devlet kaynaklarıyla bir yerlere aktarmak istiyor. Şimdi, en son söylediği
"çocuklarınızı bize göndermeyin…" Böyle bir anlayış olabilir mi?! Yani
"devlete göndermeyin, özel okullara gönderin; özel okullarda okuyacak her
öğrenci başına 1 000 YTL -yani, eski deyişle, 1 milyar lira- para
vereceğim" diyor.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Hayır; öyle değil…
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Yani "kredi faizlerinin de yarısını ödeyeceğiz" diyor.
Arkadaşlar, biz özel
okullara karşı değiliz. Özel okullar, kuralları içinde, yasalar içinde görevini
yapabilirler; ama, devlet okulları önceliklidir dünyanın her yerinde.
"Herkese kamusal nitelikli bir eğitim" diye, eğitim enternasyonalin
kararı vardır. Bakanın da öncelikli görevi, devlet okullarını örnek okullar
yapmaktır.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
öncelikle önergenin gerekçesini anlatacaksınız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Evet efendim, onu anlatıyorum zaten, kamu okullarının nitelikli olması için….
Sayın Başkanım, çok
teşekkür ederim.
Sayın Bakan, tamam,
şimdi, bütün okulları -turizmdeki, şuradaki buradaki- kendisinde topluyor; ama,
ben soruyorum Sayın Bakan: İlköğretimdeki ve ortaöğretimdeki okullardaki
hizmetin yürümesi için, acaba, siz, okul başına 1 milyar lira ek para veriyor
musunuz? Orada öğrenci başına söylüyorsunuz. Yaklaşık 60 000 okul varsa ilk ve
ortaöğretimde, acaba, doğudaki, Güneydoğu Anadolu'daki, Orta Anadolu'daki
gecekondu okullarındaki o okullarda eğitim nasıl yapılıyor şu kış gününde
biliyor musunuz; yani, yakacak nasıl alınıyor? Okul aile birlikteleri, âdeta
ödenti gibi yazı gönderiyor yoksul varsıl herkese, her ay şu parayı her çocuk
getirecek diye. Siz, durmadan, geldi geleli, birkaç konu var, ya üniversitelerle
uğraşıyorsunuz ya imam-hatip konusuyla uğraşıyorsunuz ya da özel okulların
kontenjanları nasıl dolacak…
Arkadaşlar, özel okullara
10 000 çocuk da, Cumhurbaşkanının da gönderdiği gibi… Bir birlik yok orada;
yani, bazı özel okullar var ki, ayırıyorum, nitelikleri yüksek, zaten onların
kontenjanları da doluyor hemen; yani, onlara bir şey söylemiyoruz; ama,
Bakanlığın görevi, Millî Eğitim Bakanının görevi, yüzde 98 şu anda eğitim
kesimine hitap eden…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
süreniz de doldu.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önergenin
gerekçesiyle ilgili bir özetleme yaparsanız….
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Önergemin gerekçesi şu: Biz, bütün bakanlıklardaki, başka bakanlıklardaki
okulları Millî Eğitim Bakanlığına şimdi bu tasarıyla veriyoruz. Güzel, buna
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir itirazımız yok; ama, diyoruz ki, Sayın
Bakan, bak, kamu, kamu… Eğitim bir kamu hizmetidir. Siz, oradaki kamuya ait
okulları önce nitelikli kılacaksınız, sizin göreviniz, birinci göreviniz bu;
ama, siz, hayır diyorsunuz… Oraya giderseniz, size ben bakacağım, burada çok
fazla bakmayacağım; oraya giderseniz, size para vereceğim; çünkü, kazanç ve
zarar diye hesap ediyorsunuz. Bakın, bir Millî Eğitim Bakanı çocukların
yetiştirilmesinde orada maliyet şu olur, burada maliyet budur, onların
kontenjanı budur… Siz, önce, daha fazla öğretmen alacaksınız, daha fazla okul
yapacaksınız, daha fazla eğitim teknolojisinin olanaklarını okullara getireceksiniz.
Şimdi, biz, bu önergede
diyoruz ki; turizm eğitim merkezlerinde görev yapan eğitici ve öğretmen
arkadaşların yıllarca emeklerini göz önünde bulunduralım ve onları o Bakanlıkta
yine istihdam edelim. Önergemiz buna ilişkin; ama, ben, o fırsattan yararlanarak,
kamu okullarının örnek okul olması gerektiğini ve Millî Eğitim Bakanının
öncelikli görevinin de bu okulların niteliklerini yükseltmek olması gerektiğini
söylüyorum; yoksa…
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen…
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Toparlıyorum.
…özel okullara karşı
değiliz. Devlet olanaklarını bir yerlere aktarmaktan kaygı duyuyoruz. O zaman
iyi niyet görmüyoruz onda; yani, o zaman, siz, bir kasıtla özellikle özel
okullar diyorsunuz.
Bakın, özel okulların
yüzde 2'lik oranının yüzde 10'a çıkarılmasına karşı değiliz parti olarak da,
yüzde 20 de olsun, vergi indirimi yapın, başka şeyler yapın; ama, kendi okulum
duracak orada, öğretmene yeterli maaş veremeyeceğim, ikili öğretim olacak, okul
olmayacak; ben, oraya giderseniz size para veririm… Bu anlayış olmaz!
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen…
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Peki…
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1009
sıra sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim
Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 14 üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Salih
Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları
"Madde 14.-
16.4.2003 tarih ve 4848 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinin (f) bendinde yer alan "eğitim
merkezleri kurmak" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır."
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutalım, söz mü istersiniz?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Gerekçe…
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Bu değişiklik ile; Kültür
ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğünün; kültür ve turizm
sektörlerinin eğitilmiş insangücü ihtiyacının tespiti ve bu ihtiyacın
karşılanması için gerekli tedbirlerin alınması, eğitim programlarının
hazırlanması ve uygulanmasının sağlanması, bu amaçla kurslar açılması, ilgili
meslek ve kamu kuruluşlarıyla gerekli işbirliğinin yapılması görevlerinin devam
etmesi, Millî Eğitim Bakanlığına devredilecek olan eğitim merkezlerini
açamaması sağlanmış olacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Karar yetersayısı…
BAŞKAN - Karar
yetersayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı yoktur;
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.29
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.41
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM
(Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54 üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
1009 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim
Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon
yerinde, Hükümet yerinde.
Tasarının 14 üncü maddesi
üzerinde verilen, Salih Kapusuz ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar
yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar
oylayacağım ve karar yetersayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 15.- 13.12.1983
tarihli ve 181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 12.- Sağlık
Eğitimi Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır:
a) Sağlık insan gücü
planlaması yapmak, nicel ve nitel olarak ihtiyaca uygun insan gücü
yetiştirilmesi için ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak.
b) Tıpta uzmanlık eğitimi
ile ilgili iş ve işlemleri yürütmek.
c) Personel eğitim
planını hazırlamak, eğitim programlarını düzenlemek, uygulamak veya
uygulanmasını sağlamak ve koordine etmek.
d) Halkın sağlık
bilincinin geliştirilmesi amacıyla eğitim programları hazırlamak, yürütmek ve
koordine etmek.
e) Bakanlığın yayın
faaliyetlerinin esaslarını belirlemek ve koordinasyonunu sağlamak.
f) İlgili kuruluşlarla
işbirliği yaparak sağlık mesleklerinin standartlarını belirlemek.
g) Bakanlıkça verilen
benzer görevleri yapmak."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan;
buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika. (AK
Parti sıralarından "özledik sizi" sesi)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Ben de sizi özlüyorum.
BAŞKAN - Lütfen,
karşılıklı konuşmayın.
Sayın Özdoğan, siz Genel
Kurula hitap edin.
Arkadaşlar, siz de
müdahale etmeyin.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1009 sıra sayılı yasa
tasarısının 15 nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar, bu
maddede, Değerli Van Milletvekilimiz Hacı Biner Beyin hatırına, hükümete
sataşmada bulunmayacağım; ancak, Anavatan Partisinin, eğitim konusundaki bazı
problemler ve çözüm önerileri konusundaki kurumsal görüşlerini sizlerle ve Türk
Milletiyle paylaşmak istiyorum; tekrar, saygı ve sevgilerimle, Yüce Heyetinizi
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Anavatan Partisi olarak, acil ve öncelikli gördüğümüz dönüşüm alanlarının
başında eğitim gelmektedir. İçinde bulunduğumuz çağda, devletlerin gücü bilgi
üretimi ve bilginin etkin kullanımınca tayin edilmekte ve bilgiye dayalı yeni
bir güç dengesi oluşmaktadır. Örneğin, bugün, kuzey ve güney ülkeleri arasında
gözlenen ekonomik ayrışma, esasen, bilgiye ve teknolojiye dayalı, büyük
katmadeğer yaratan üretici sektörlerin kuzeyde bulunmasıyla alakalı
görünmektedir. Güney ise, üretici sektörlerden daha çok, kuzeyin ihraç ettiği,
israfla ve tüketimle alakalı sektörlerle uzmanlaşmak durumunda kalmış görünmektedir.
Açıktır ki, bilgi,
çağımızın en temel üretim faktörü haline gelmiştir. Küresel dünyada rekabet,
beşerî sermayeyle olanaklıdır. Bugün, kalkınmanın sadece ekonomik faktörlere
bağlı olmadığı, aynı zamanda, değerler, güdüler, inançlar ve tutumların bir
fonksiyonu olduğu bilinmektedir. İşte, bu nedenle, kalkınmanın aşılama yoluyla
gerçekleştirilemeyeceğini, kalkınmanın üzerine yükseleceği sosyal ve kültürel
iklimin taşıdığı önemi gören ve gözeten tüm ülkeler, beşerî sermayeye kalite,
beceri, girişimcilik, yaratıcılık ve kendine güven kazandıracak şekilde eğitim
sistemlerini yeniden düzenlemektedirler.
Yakın tarihten
hatırlanacaktır, 1980 sonrası dönemde, tüm dünyada serbest piyasa ekonomisine
geçilip, girişimci toplumun kültürel ve sosyal temelleri atılırken, Thatcher,
Reagan gibi liderler, toplumsal dönüşümün lokomotifi olarak eğitimi görmüşler,
müfredat değişiklikleriyle birlikte, eğitim hizmetlerinin yerelleşmesi ve aile
odaklı okul yönetimi gibi politikalar izlemişlerdir. Dünyadaki bu genel eğilim ve
eğitime yüklenen yeni işlev, Türkiye'nin kendi tarihsel gelişim sürecinde hep
olagelmiştir. Osmanlı'nın son döneminde tevarüs edilmekle birlikte,
cumhuriyetin kuruluş sürecinde eğitim, sanayi ve modernizm çağıyla aramızdaki
farkı kapatmanın ve geride kalmışlığı yenmenin en stratejik alanı olarak
düşünülmüştür. Eğitime o zaman yüklenen bu işlev bugün önemini artırmış, bugün
eğitim ve beşerî sermaye, yaşadığımız çağda rekabet üstünlüğü sağlamanın,
kalkınma ve küresel refahta daha fazla pay almanın en önemli faktörü haline
gelmiştir. Üstelik, Türkiye, beşerî sermaye alanında, diğer ülkelerle mukayese
edildiğinde, yetişmiş nüfusuyla doğal bir rekabet avantajına sahiptir.
Anavatan Partisi olarak
eğitim sisteminin hızlı ve kapsamlı bir reforma tabi tutulması gerektiğine
inanıyoruz. Eğitim politikamızın hedefi, çağdaş gelişmelere, piyasa ve toplumun
ihtiyaçlarına uygun olarak eğitim sistemini, tüm öğretim kademelerini yeniden
kapsayacak şekilde yeniden yapılandırmak olacaktır. Bu yeniden yapılandırma,
elbette ki, konunun tüm taraflarının mutabakatına dayalı olacaktır.
Bilinmelidir ki, yükseköğrenimden başlayarak eğitim sistemini kendimiz yeniden
yapılandırmazsak, 2008'den itibaren Bologna, Sorbonne Deklarasyonları ve Lizbon
sürecinin açık sonucu olarak, Türkiye, bunu AB'ye uyum kapsamında yapmak
zorunda kalacaktır.
Anavatan Partisine göre
eğitim sisteminin kurucu öğe ve değerleri, herkese eğitim ve öğrenme olanağı,
yani, fırsat eşitliğinin sağlanması, öğrenci odaklılık, etkin yönlendirme,
katılım ve yerelleşme olacaktır. İlk olarak eğitim zihniyeti ve felsefesi
paradigmatik bir değişmenin konusu olmalıdır. Geleneksel eğitimin gelecekte
kullanılmak üzere sürekli bilgi depolamaya yönelik bilgi odaklı modeli yerine,
öğrenmeyi ve bilgiye erişmeyi öğreten, öğrencilere kavramsal düşünme yeteneği
kazandıran öğrenci odaklı çağdaş eğitim modeline geçilmelidir. Bu kapsamda,
merkez teşkilatından, en küçük model olan okul-örgüt modeline kadar yeni bir
organizasyonel model kurulmalıdır.
İkinci olarak, ilköğretim
ve ortaöğretim kademelerinin yeniden yapılandırılması kapsamlı bir reform
sürecinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. İlköğretim ilk sınıflarından
başlamak üzere öğrencilerin ilgi ve yeteneklerinin tespit edilmesi ve öğrenim
yaşamının bu yetenekler doğrultusunda yönlendirilmesine ilişkin düzenlemeler
yapılacaktır.
Bu çerçevede, sadece IQ
değil, sosyal zekâyı dikkate almak, bilgi ve iletişim teknolojilerini
kullanmak, yabancı dil gibi çağın vazgeçilmezi haline gelmiş becerileri
kazandırmak, seçmeli ve zorunlu ders uygulamasını bu kapsamda gözden geçirmek
gibi politikalar içeren etkin bir yönlendirme sistemine geçmek ve bununla
uyumlu bir ölçme-değerlendirme sistemi oluşturmak durumundayız.
Unutmamalıyız ki, Lizbon
Deklarasyonu ile AB'ye uyumun öncelikli konularından biri olan ve ülkemizin
onay verdiği e-learning 2008'de uygulamaya geçecektir.
Yine, 2008'den itibaren,
dil seviyesi, artık pasaporta işlenen bir veri haline gelecektir. 2010 yılında
açıköğretim, uluslararası sertifikasyona ve diplomaya konu olacaktır. Elbette,
ortaöğretimde yeniden yapılanmanın temel bir şartı da, ikili öğretimden tekli
öğretime geçmek ve çağ nüfusunun fazla okullaşma oranının düşük olduğu
ülkemizde, bunun için gerekli ekderslikler, yeni okul ve binaların yapılmasını
sağlamak olacaktır.
Bu kapsamda, merkezî ve
yerel yönetim eliyle okul binası yapılması yerine bina satın alınması,
kiralanması gibi alternatif çözümler ve bağış, sponsorluk sistemlerinin
harekete geçirilmesi önemlidir. Ayrıca, özel sektör bu alanda özellikle teşvik
edilmelidir. Ancak, ortaöğretimin yeniden yapılanması, yükseköğretime geçiş
sisteminin düzenlenmesiyle birlikte ele alınmak durumundadır.
Yükseköğretim sistemi ise
AB standartlarına uygun olarak Lima Bildirgesi kapsamında idarî ve malî
özerklik, akademik özgürlük ilkeleri doğrultusunda yeniden yapılandırılacaktır.
Bu kapsamda, hem 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası hem de 3308 sayılı Çıraklık
ve Meslekî Eğitim Yasasında, paralel değişiklikler yapılacaktır. Sistemi bir
bütün olarak ele aldığımız ve işlediğimiz için, elbette okulların, öğrencilerin
ders dışı etkinliklerde de bulunabilecekleri, ailelerin bilgisayar, toplantı
salonu gibi, okulların çeşitli olanaklarından yararlanabilecekleri kampus okul
niteliğine kavuşturulması, öğrenci odaklı yeni öğretim teknikliklerine uygun
mekân düzenlemeleriyle, araç ve gereçlerle donatılması, internet ve bilgisayar
altyapısının tamamlanması, bu sürecin bir parçası olarak tasarlanmak
durumundadır.
Eğitim sisteminin ve
kurumsal işleyişin yeniden yapılandırılması, dönüşüm perspektifimizin önemli
bir bileşenidir. Bu nedenle de, yerinden yönetim kuruluşlarına yetki devri
zaruridir. Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat Yasası, merkezî idarenin öğretim
programları onayı ve denetimi, bakanlık taşra örgütünün ise, okul yapımından
başlayarak, öğretmen alımlarına kadar tüm hizmetleri ve icra fonksiyonlarını
yerine getirecek şekilde düzenleyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, bitirmek üzereyim.
Buna koşut bir düzenleme
de, okul yönetimlerinin, öğretmen, öğrenci, idareci ve okul aile birliklerinin
etkin katılımına dayalı bir yönetişim modeli etrafında yeniden
şekillendirilmesidir. Okulların, özellikle aileler tarafından sahiplenilmesi, sistemin
hem dönüştürülmesinde hem de bu dönüşümün sürdürülebilirliğinde kilit önem
taşımaktadır. Bu dönüşümün sürdürülebilirliğinin aslî faktörü ise, elbette
eğitim personeli olacaktır. Eğitim personelinin yeni sürece adaptasyonu
bakımından akademik eğitimleri ve aldıkları hizmetiçi eğitimleri de içeren
performans sistemine geçilmesi, bu sistemin parçası olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, 17
nci maddede diğer görüşlerimizi aktarmaya devam edeceğiz ve konuşmamı
bitirirken, Sayın Hacı Biner'in şerefine suyumu içiyorum.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Allah Allah; şerefe su mu içilir!..
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Vedat Yücesan... (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Yücesan, kişisel
söz talebiniz de var, ikisini birleştirip zaman kazanalım…
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) - Birleştirelim efendim.
BAŞKAN - Buyurun, süreniz
15 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Kamu Kurum
ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 15 inci maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsî görüşlerimi belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, maddeyle ilgili konuşmama başlamadan önce Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
eğitim, ülkelerin geleceğinin belirlenmesinde hayatî bir önem taşımaktadır.
Özellikle bilginin önplana çıktığı 21 inci Yüzyılda bilgi çağını yakalayamayan
toplumların geri kalması kaçınılmazdır. Bu, herkesçe kabul edilen, herkesin
üzerinde uzlaştığı bir gerçektir. Bu gerçekten hareketle, kanun tasarısını
görüşürken, bu konu hakkındaki görüşlerimi aktarırken, eğitim sistemimizin
genel görünümünü ve kalitesini ortaya koymamız gerektiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ülkemiz, eğitim alanında çok yol kat etti,
azımsanmayacak gelişmeler gösterdi. Gerek okullaşma oranı gerek araç, gereç
yönünden gerekse öğretmen sayısı bakımından geçmişe göre gelişme gösterildiği,
iyi yol aldığımızı da düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
şu anda verilen eğitim kalitesi, çocuklarımızın, rekabetçi dünya düzeni
içerisinde mücadele edebileceği, kendini önplana çıkarabileceği nitelikten
maalesef yoksundur. Dünya hızla ilerlemekte ve gelişmektedir. Bu gelişimin
arkasında kalmak, ileride ciddî sıkıntılar yaşanmasına sebep olabilecektir.
Birtakım düzenlemelerin ve iyileştirmelerin acilen yapılması gerekmektedir.
Öncelikle, eğitimin aslî ve önemli unsurlarından biri olan öğretmenlerimiz
refaha kavuşturulmalı, maddî sorunları halledilmelidir. Öğretmenlerimizin
çalışma koşulları iyileştirilerek, onların dünyadaki gelişime paralel olarak
kendilerini donatmaları sağlanmalıdır. Öğretmenlerimizin ekonomik imkânlarını
geliştirerek kendilerini eğitim ve öğretime odaklamalarını sağlamalıyız, onlara
gereken önemi vermeliyiz. Aksi halde, değerli milletvekilleri, olumsuz koşullar
nedeniyle öğretmen kendini öğretmeye odaklayamıyorsa, kafası başka şeylere
takılıyorsa, istediğiniz kadar okul binası yapın, okulları istediğiniz kadar
son model araçlarla, bilgisayarlarla donatın, bunun hiçbir yararı olmayacaktır.
Unutmamalıyız ki, öğretmen, eğitimin temel taşıdır. Bütün bunlar bilinirken,
hükümet, 2006 yılının ilk altı ayı içinde öğretmenlere yüzde 2,5 zam oranı
öngörerek, öğretmenlerin sorunlarının kendilerini ilgilendirmediğinin mesajını
vermektedir.
Değerli milletvekilleri,
vatandaşlarımız uzun yıllardır neoliberal sağ politikaların doğurduğu ağır
krizler yaşadı, sıkıntılar çekti; toplumda gelir bölüşümü bozuldu; yoksulluk,
yolsuzluk had safhaya ulaştı. Sonuç olarak, vatandaşlar, bir umut olarak
gördükleri AKP'yi iktidara taşıdılar; ancak, AKP, geçmiş dönemlerdeki politikaları
aynen uygulamaya devam ederek, dengesizlikleri azaltmak yerine daha da artırdı.
Uygulanan yanlış politikaların doğal sonucu olarak en zengin ile en fakirin
arasında gelir makası gittikçe açıldı. Gelir dağılımındaki son derece haksız
bölüşüm, tüketimde de, yani, elde edilen gelirin harcamasında da adaletsizliği
beraberinde getirdi. Bu eşitsizlik, kendine, en çok eğitim alanında harcamalar
göstermektedir. Devlet İstatistik Enstitüsünün yayınlamış olduğu verilere göre,
Türkiye'de en zengin kesim ile en yoksul kesim arasında tüketim harcamaları
farkının zirveye çıktığı yer, eğitim harcamaları alanı olmuştur. En yoksul
kesim ile en zengin kesimin günlük eğitim harcamaları arasındaki fark neredeyse
150 katına ulaşmıştır. Her geçen gün bu durum daha da kötüleşmektedir. Hükümet
yetkilileri, sanırım, böyle bir şey olmadığı yönünde beyanatlar
veremeyeceklerdir; çünkü, bu rakamlar, Devlet İstatistik Enstitüsü
rakamlarıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz, Avrupa Birliğine üye olma yolunda çalışmalarını
sürdürmektedir. Avrupa Birliğine göre avantajlı olduğumuz konu, yetişmiş ve
genç insan gücüne sahip olmamızdır. En çok bunu vurguluyor ve bunun üzerinde
duruyoruz; ancak, şu soruyu sormamız lazım. Şartlar -az önce de ifade ettiğim
gibi- bu durumdayken, eğitim sisteminde haksızlıklar varken, parası olan daha
bir eğitim alabiliyorken, nasıl tüm çocuklarımızı çağın gerektirdiği bilgilerle
donatabiliyoruz.
Görünen o ki, AB'ye üye
olduğumuzda serbest dolaşım imkânımız olmayacak; ama, AB üyesi diğer ülkelerin
vatandaşları ülkemize gelebileceklerdir. Bu şartlarda onlarla nasıl rekabet
edebileceğiz değerli arkadaşlarım, bunun tedbirlerini alabiliyor muyuz? Halen,
50-60 kişilik sınıflarda ders görülmeye devam edilmektedir. 50 kişilik sınıf
mevcutlarının var olduğu bir ortamda nitelikli ve kaliteli bir eğitimden söz
etmek mümkün müdür? Köylerimizde, birçok yerleşim birimlerinde, birleştirilmiş
sınıflarda ders verilmektedir. Eğitimin kaliteyi yakalayabilmesi için en az 30
kişilik sınıflarda eğitim verilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; eğitimde artık ezberci sisteme son vermeliyiz. Ülkemizin her
alanda çağdaş toplumlarla aynı düzeye ulaşmamasındaki temel neden, gözlemleyen,
farkında olan, sorgulayan, değişime inanan öğrenciler yetiştirememizdendir.
Çocuklarımıza, bilgi kullanmak yerine LGS ve ÖSS'de, diğer sınavlarda nasıl
başarılı olur onu öğrettik. Daha doğrusu, bu arkadaşlarımıza ezberlettik.
Eğitim sistemimizi onları bu sınavlarda anlayışı üzerine inşa ettik.
Öğrenciler, sınav, not endişesi içerisinde hayata lazım olmayan bir yığın
bilgiler öğrenmek zorunda bırakıldılar. Artık bu anlayış terk edilerek bu
yanlışlıktan dönülmelidir.
Eğitimde toplam kalite
anlayışının, toplam kalite bilincinin okullarımızda yerleştirilmesi
gerekmektedir. Çalışmalarımızı bu yönden sürdürmeliyiz. Bilişim teknolojisinin
gelişim hızını yakalamak, bilgi akışı ve iletişim sürecinde odaklanmak eğitim
sistemimizin temel araçlarından biri olmalıdır.
Toplumların gelişmesinin
ve ilerlemesinin kaynağı eğitim kurumlarıdır; dolayısıyla, geleceğe
hazırlayacağımız çocuklarımızı, eğitim, bilgiye ulaşma, öğrenme, sorun çözme,
yaratıcılık davranışını kazandırmaya yönelik olarak olmalıdır. Ülkemizde bu
hızlı değişim çağında geri bırakılmamak, ön saflarda görebilmek için zaman geçirmeden
toplam kalite düşüncesini benimsemek ve uygulamak zorundayız; ancak, Millî
Eğitim Bakanlığı bunu yapmak yerine kadrolaşmayı tercih etmektedir. Örneğin:
Eskişehir'de başarılı çalışmalara imza atan okul müdürlerinin görev yerleri
nedensiz olarak değiştirilmiştir. Bir anlamda bu müdürler başarılı
olduklarından dolayı cezalandırılmaktadır. Diğer taraftan, bir öğretmen,
belediye seçimlerinde Eskişehir'in bir beldesinin AKP'den aday adayı oldu diye
ilimizin isim yapmış okuluna müdür atanıp ödüllendirilmiştir. Eskişehir'de halk
eğitim merkezi müdürlüğü atamasında yine partizanca tutumlar sergilenmiştir.
Halk eğitim merkezi müdürü olmasına karar verilen kişinin puanı 54 olmasına
rağmen 83 olarak gösterilerek yönetmeliklere aykırı olarak bu atama
yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
Millî Eğitim Bakanlığının neden böyle bir anlamsız uygulamaya gittiği
hususunda, Sayın Bakandan, Eskişehirliler adına bir açıklama beklediğimi
belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmamda belirttiğim üzere Millî Eğitim Bakanlığı anlamsız uygulamalarda
bulunmaktadır. Ayrıca, sıra verilen ve örneğin Eskişehir'deki okulların depreme
ne derece hazırlıklı olduklarına ilişkin vermiş olduğum soru önergesine verilen
cevapta 7 okulun güçlendirme çalışmalarının altını çizmek istiyorum. Sadece
hazırlık aşamalarının tamamlandığını belirtiyor. Demek ki, Eskişehir'de
yaşayabilmek için bir depremde yıkılma tehlikesi altında bulunan okullarımız
bulunmaktadır. Peki, bu okullar hangileridir: Kamuoyuna bu okulların durumu
hakkında bilgi verilmişmidir diye, tekrar soru önergesi verdim. Gelen cevap
"bu okullarda bir hasar yok; ama, şiddetli bir depremde hasar
görebileceğinden güçlendirilmesi gerekebilir" olmuştur.
Değerli milletvekilleri,
şiddetli bir depremde yerle bir olacak okullarda şu anda çocuklarımız eğitim
görmektedir. Şunu merak ediyorum: Sayın Bakan kendi çocuğunu bu durumdaki bu
okulda okutabilir mi? Bunun cevabını kendisinden bekliyorum. Millî Eğitim
Bakanlığı bu konuda daha duyarlı olmalı ve sorumlu davranmalıdır.
Üzülerek belirtmek
istiyorum ki, ülkemiz AKP hükümetinin yanlış politikaları ve uygulamalarından
çok sıkıntı çekti ve hâlâ sıkıntı çekmeye devam etmektedir. Hepimizin
hatırlayacağı gibi Sakarya Pamukova'da milletçe hepimizi derinden sarsan hızlı
tren kazası yaşadık. Ülke olarak, hepimiz kahrolduk, içimiz yandı. Kazayla
ilgili birçok şeyler söylendi. Makinistlerin hızlı tren kullanmak için yeterli
eğitim alamadıkları, kazanın sebebiyetlerinden biri olarak gösterildi.
Makinistlere daha iyi eğitim verilmesi konusunda, toplumda ortak bir düşünce
oluştu. Yetkililer, bu eksikliğin vakit kaybedilmeden giderileceğini
belirttiler. Ancak, AKP söyleminin tersine, ülkemizde ve hatta Ortadoğu'da,
makinistlere simülatör aracıyla eğitim veren tek merkez olan Eskişehir Devlet
Demiryolları Eğitim Merkezi kapatılıyor. Ulaştırma Bakanlığı, milyonlarca
dolarlık bu simülatörlerin bulunduğu Eskişehir'deki eğitim merkez binasını,
vergi dairesi olarak kullanmak üzere Maliye Bakanlığına vermektedir.
Değerli arkadaşlarım,
böyle bir şey olabilir mi, böyle bir çelişki olabilir mi?! Herkesin beklediği,
hükümetin, rasyonel, tutarlı politikaları ortaya koymasıdır. Bahsettiğim
sıkıntı bir yana, çocuklarımızı, toplumun çıkarlarına ve halkın yararına bir
nesil olarak yetiştirmek hepimizin ortak bir sorusudur ve sorunudur. Öncelikle,
çocuklarımızı, nitelikli, araştıran, sorgulayan, sorunlara çözümler üretebilen,
bilimsel düşünme anlayışına sahip bireyler olarak yetiştirmeliyiz. Bunun için,
eğitime daha çok pay ayrılmalı, çağın gereklerine uygun bir eğitim ortamı
yaratmalıyız. Ayrıca, meslekî eğitime, geniş tabanlı bir temel eğitim
programıyla başlanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, 2005 yılında, 2 milyon
öğrenci ÖSS sınavına girdi ve ancak, bunların yüzde 25'i yüksek eğitim
programına kaydolabildi. Üniversiteye giremeyen yüzde 75'lik paya sahip olan
öğrencilerin ise, hiçbir meslekî güvencesi bulunmamaktadır. Bu öğrencilerin
sorunlarına bir an önce çare
bulmalıyız. Tıpkı, Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi, üniversitede okumayı
düşünmeyen, okuyamayacak öğrencileri, ilgi duyduğu, başarılı olacağı mesleklere
yönlendirmeliyiz. Meslekî ve Teknikeğitimin Modernizasyonu ve Eğitim ve Meslekî
Teknikeğitimin Güçlendirilmesi Projelerini uygulamaya koyarak Avrupa Birliği
standartlarına ulaşmalıyız.
Okula ve okulunu bitiren
herkese iş ve meslek garantisi verileceği günlere bir an önce ulaşmak için
çalışmalarımızı ve gayretlerimizi artırmamız gerektiği düşüncesiyle, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Süreniz içinde
kaldığınız için teşekkür ederiz Sayın Yücesan.
Şimdi, şahsı adına söz
isteyen arkadaşlarımızdan ikinci sırada Mustafa Ataş?.. Konuşmuyor mu?
Alaettin Güven?..
Konuşmuyor.
Ümmet Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Buradayım.
BAŞKAN - Her zaman hazır
ve nazır.
Buyurun Sayın Kandoğan.
Süreniz 5 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, düşüncelerinize öncelikle teşekkür ediyorum. Yüce Heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
millî eğitim konusu her türlü politik mülahazanın dışında değerlendirilmesi
gereken bir konudur; çünkü, millî eğitim konusu millî bir meseledir, millî bir
konudur. O nedenle, yapacağımız eleştirilerin, getireceğimiz önerilerin, yine,
her türlü siyasî düşünce dışında değerlendirilerek yapılmasında fayda mülahaza
ediyorum.
Ancak, bu konuyla ilgili
düşüncemi ifade etmeden önce -Sayın Millî Eğitim Bakanımız da buradalar- Sayın
Millî Eğitim Bakanımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde daha önce yapmış
oldukları, bir konuşma metni elimde. Sayın Bakanımız, o konuşmasında, millî
eğitimin ne kadar önemli olduğunu, bir milletin geleceği için hayatî önemi haiz
olduğunu ve millî eğitim meselesinin her türlü meselenin üzerinde olduğunu
ifade eden bir konuşma.
Ve yine bu konuşmanın
içerisinde bir rapordan alıntı yaparak, taşımalı eğitim sisteminin -o raporda
yer aldığı şekliyle- bir rant aracı olarak kullanıldığını ve bu meselenin, o
dönemin Sayın Millî Eğitim Bakanı tarafından çok ciddî bir şekilde ele alınması
lazım geldiğini ifade ediyor. Şimdi, aradan geçen üç yıl içerisinde Sayın Millî
Eğitim Bakanımızın, taşımalı eğitim sistemiyle ilgili olarak o rapordan yapmış
olduğu alıntılara kendi görüşünü ekleyerek Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
sunumunun arkasında olup olmadığını merak ediyorum.
Ve yine, o konuşmasında,
millî eğitimle ilgili olarak, yabancı dil eğitiminin bir fecaat olduğunu ve
bunun mutlaka halledilmesi lazım geldiğini ifade ediyor. Ben, şimdi merak
ediyorum; Sayın Millî Eğitim Bakanımızın, üç yıldan beri yabancı dil eğitimiyle
ilgili olarak, Bakanlık olarak, hangi tür faaliyetler içerisinde bulunduklarını
açıklamasını rica ediyorum.
Ve yine, Sayın Millî
Eğitim Bakanı, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmediği şekilde üniversitelerde
öğrencilere Türkçe öğretildiğini, halbuki bunun çok daha öncesinden yapılması
lazım geldiğini ifade ederken, bugün hangi noktada ve hangi durumda olduğumuzun
da yine Sayın Millî Eğitim Bakanımız tarafından açıklanmasını istirham
ediyorum.
Ve yine, eğitimin
kalitesiz olduğundan bahsederek, bunun mutlaka artırılması gerektiğin ifade
ediyor ve üç yıldan beri bu noktada neler yapıldığının da yine bu kürsülerden
ifade edilmesi gerekiyor.
Ve yine, üniversite
imtihanlarıyla ilgili… Aynen okuyorum: "Eğitimde fırsat eşitliği
Türkiye'nin yıllardan beri kanayan bir yarasıdır; üniversite sınavlarında en başarısız olan 15 vilayetin
13'ü doğu ve güneydoğudadır." Sayın Bakanım, üç yıllık Bakanlığınız
döneminde yine aynı rakam ve aynı iller, aynı sıralardadır.
Ve yine, Sayın Bakanımız,
üniversiteleri 74'e çıkarmanın çok önemli olmadığını, üniversitelerin içerisinin
doldurulması gerektiğini ifade ediyordu ve 15 yeni üniversitemizle ilgili
olarak Sayın Millî Eğitim Bakanının buradaki konuşmalarından sonra ve kuru bir
inat uğruna, bu 15 üniversiteyle ilgili kanunun Sayın Cumhurbaşkanından geri
dönmesinin de vebali ve sorumluluklarının, Sayın Bakanın omuzlarında olduğunu
ifade etmek istiyorum.
Yine, Sayın Bakan -burası
çok önemli- konuşmanızda diyorsunuz ki: "Değerli milletvekilleri,
öğretmenlerimizin ücretlerini artırmak zorundayız. Bununla ilgili kaynak var
mıdır; vardır. Gerekirse, başka bir gün bunları arz ederim." Tutanaktaki
sözleriniz… Geçen 24 Kasım Öğretmenler Gününde yapmış olduğunuz bir konuşmadaki
"olmayan bir kaynağı öğretmenlere nasıl verebiliriz" şeklindeki ifade
de sizin ifadeniz. Muhalefet sıralarında otururken "öğretmenlerin
maaşlarının artırılması gerekir, bunun için kaynak var mıdır; vardır"
şeklinde ifadede bulunan bir Millî Eğitim Bakanı olarak, üç yıldan beri,
öğretmenlerin maaşlarının artırılması noktasında hangi gayretler içerisinde
olduğunuzu, bu var olan kaynakları bulup, ortaya çıkarıp…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Var olduğunu iddia ettiğiniz bu kaynak, 2000 yılından sonra, 2005 yılına
gelindiğinde ortadan kayıp mı oldu Sayın Bakanım? Bu kaynağı niye ortaya
çıkarmıyorsunuz? Bu kaynağı niye açıklamıyorsunuz? Öğretmenlerimizin, hâlâ,
maaş yönünden mağduriyetinin giderilmesi için daha ne bekliyorsunuz? İşte
belki, bu sene, büyük bir ihtimalle seçim yılı olacak ve belki de
bakanlığınızın son yılını yaşıyorsunuz. Öyleyse, muhalefet sıralarındayken
"öğretmen maaşlarına kaynak vardır" şeklindeki bir ifadede bulunan
bir milletvekili olarak, üç yıldan beri de Millî Eğitimin bütün sorumlulukları
omuzlarında olan bir bakan olarak, varsa, bu kaynağı niye ortaya
çıkarmıyorsunuz? Eğer böyle bir kaynak yok idiyse, o gün, niçin "bu kaynak
vardır" şeklindeki bir ifadeyi, Meclis tutanaklarına geçirecek şekilde bu
kürsüden ifade ediyorsunuz?!
Değerli milletvekilleri,
Millî Eğitimimiz hakikaten ciddî manada sıkıntı içerisindedir. 1 000'in
üzerindeki, liseyi birincilikle bitiren öğrencilerimizin üniversite imtihanında
başarılı olmadığını görüyoruz ve yine 57 000 öğrencinin üniversite
imtihanlarında sıfır aldığını hep beraber, üzülerek müşahede ediyoruz; ama,
sadece kısır çekişmeler içerisinde, sadece Türkiye'nin gündemini değiştirecek
konuları tartışma konusu yaparak, hep gündemde kalan bir Millî Eğitim Bakanına
sahibiz. Ancak, artık vatandaşlar sizden hizmet ve icraat bekliyor; öğretmenlerimiz
sizden, rahat bir nefes alabilecek, maddî durumlarını bir nebze olsun
düzeltebilecek müjdeli haberleri bekliyor. O nedenle Sayın Millî Eğitim
Bakanım, artık bu sene -büyük bir ihtimalle de görevinizin son yılını idrak
ediyorsunuz, yaşıyorsunuz- geliniz, bu kalan sürede Millî Eğitimle ilgili çok
temel noktalarda, Millî Eğitime damganızı vuracağınız, işte "bu ülkeden de
Hüseyin Çelik gibi bir Millî Eğitim Bakanı geçti" dedirtecek icraatlara
imza atmanızın zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Ben, bu duygularla bu
kanunun hayırlı olmasını gönülden diliyorum ve bu kanunun destekçisi olduğumuzu
da ayrıca ifade etmek istiyor ve Yüce Heyetinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, yerimden bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN - Hükümet olarak
kürsüden konuşma hakkınız var…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Peki, o zaman 2 dakika kürsüden konuşayım.
BAŞKAN - Ama, bu
hakkınızın arkasından son söz milletvekilinindir hakkı da ortaya çıkıyor; onu
da düşünün.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Vazgeçtim.
BAŞKAN - Peki.
15 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 16.- 181 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 24 üncü maddesinin (d) ve (e) bent-leri yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen, Anavatan Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Muharrem Doğan.
Buyurun Sayın Doğan.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1009 sıra sayılı yasa tasarısının 16 ncı maddesi üzerinde
görüş belirtmek üzere Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi ve sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
eğitim temel bir insan hakkıdır. İnsanlığın en temel paylaşımı bilgi ise, ilim
ve irfan yuvaları ise bunun üzerinde konuşmamız gerekir. Ben, buradan bir şey
arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, biz,
Anavatan Partisi olarak, her zaman yapıcı muhalefet yapmaktan yanayız,
parçalayıcı, yıkıcı muhalefet yapmaktan yana değiliz; ancak, çözüm
önerilerimizi de sunmaktan yanayız; çözüm önerimizi sunacağız, ister yaparsınız
ister yapmazsınız, bu sizin takdirinize kalmış bir şeydir; ancak, ben,
izninizle bazı önerilerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
2005 ÖSS sınavını
kazananların yüzde 16,8'i meslek lisesi öğrencileridir. Bir lisans programına
girmeye hak kazananların oranı ise toplamda 13,5'tir, meslek liseleri ve meslek
yüksekokullarının cazibesi düşüktür.
Sanayi toplumunun meslek
eğitim oranı Türkiye'de tersine dönmüş durumdadır. Meslek liselerine dönük
dezavantajlarla birlikte üniversite önündeki yığılma katlanmış ve genel lise
oranı, dünyadakinin tersine yüzde 68,5 düzeyine çıkmıştır. Son beş yılda,
meslek liselerini tercih eden öğrenci kalitesi trajik şekilde düşmüştür.
Endüstriyel ve teknikeğitim, matematik, fen alanında üniversiteye girenlere en
yakın kalitedeki öğrencilerin girmesi lazım gelen alanlar olması gerekirken,
mevcut sistemde meslekî eğitime yönlendirme eğilimi sağlıklı olmadığı için
kalite düşmüştür.
Bugün, meslek
yüksekokullarına ve meslekî eğitime öğretmen yetiştiren kurumlara sadece meslek
lisesi mezunları gidebilmektedir. Meslek liselerindeki müfredat uygulamaları,
eğitim, çağdaş teknolojiye ve yeni ekonominin ihtiyaçlarına uygun
tasarlanmamıştır.
En başarılı okullar,
devlet fen liseleri ve sonra Anadolu liseleri iken, en başarısız okullar,
endüstri meslek liseleri, ticaret liseleri ve teknik liseler olmuştur. Meslekî
eğitim cazip hale getirilmeden, uluslararası sertifikasyon programları
uygulanmadan hiçbir sorun çözülemez.
AB ülkelerinde,
ilköğretimden başlayarak ciddî bir yönlendirme vardır; ancak, bilgi toplumuna
geçişte bu süreç değişmektedir; birincisi, yönlendirme daha yukarı sınıflara
kaymıştır, ikincisi, katı meslek eğitim yapısı bilgi toplumu için işlevsel
olmadığından, bir yandan yüksekokullar güçlendirilmekte, diğer yandan sürekli
meslek değiştirmeye ve yaşama, yaşam boyu öğrenmeye adapte olabilecek bir
sistem tasarlanmaktadır. Avrupa ülkelerinde, orta ve yükseköğretimdeki çağ
nüfusu, Türkiye'dekinin aksine sürekli azalmaktadır. Bunun doğal bir sonucu
olarak, bu alanlardaki kaynaklar sürekli eğitim ve yaşam boyu eğitim alanlarına
kaydırılmak istenmektedir.
Türkiye, meslekî eğitim
diplomalarını, AB standartlarına uygun biçimde düzenlemek zorundadır. Bu
nedenle, bunun yapılmasını istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, 11
muhtarın imzasını taşıyan bir mektup aldım dün. Ben, bu mektubu okuyarak sizin
değerli vaktinizi de almak istemiyorum; ancak, Sayın Bakanıma vermek istiyorum.
Sayın Bakanımın bunu değerlendireceğine eminim; çünkü, burada, muhtarların
isteği şu: Taşıma merkezlerinde sadece sekiz yıllık ilköğretim öğrencilerimiz
okumaktadır, lise okuma şansları yoktur; bunu da talep ediyorlar. Bunun
yapılmasında büyük bir fayda olduğunu ifade ediyorum.
İkinci bir teklifim şu:
Değerli arkadaşlar, son zamanlarda futbol, benimsenen ve sevilen bir meslek
haline gelmiştir. Çocuklarımız daha ilköğretim okurken futbolla ilgilenmeleri
için ve futbolumuzun Avrupa ve dünyada söz sahibi olabilmesi, onlarla rekabet
edebilme imkânı bulabilmesi için, ben, ilköğretimde başlamak üzere, seçmeli ders
olarak futbolun okutulmasını öneriyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
sizleri tekrar selamlıyorum ve bu yasanın milletimize, ülkemize hayırlı
olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Mehmet Yıldırım, Kastamonu Milletvekili…
Sayın Yıldırım, kişisel
söz talebiniz de var; ikisini birleştirip, size 15 dakikalık süre tanıyoruz.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Kamu kurum ve
kuruluşlarıyla ilgili kanunun 16 ncı maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu
maddeyle ilgili de, Kastamonu'da turizm okulu var, bu kapsama girmektedir ve bu
okul da Turizm Bakanlığından alınarak Millî Eğitim Bakanlığına devredilecektir.
Hayırlı bir iştir, doğru bir iştir. Eğitimin Türkiye'de tek elden götürülmesi,
adının üstünde Millî Eğitim Bakanlığı şeklinde devam etmesi, örfümüze,
âdetimize, geleneğimize, kültürümüze, inancımıza saygılı bir eğitim sisteminin
geliştirilmesi konusunda, 550 milletvekilinin ve bütün Türkiye'de yaşayan,
doğusundan batısına, Ağrısından Kastamonusuna, Sinopuna, Çankırısına,
İstanbuluna, İzmirine kadar, Antalyasına kadar, Hatayına kadar, Gaziantepine
kadar karşı olacak…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Malatya'yı unutmayın.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- …Malatyasına kadar, bir vatandaşımızın olduğunu düşünmüyorum.
Adı "Millî Eğitim
Bakanlığı." Adı üstünde, değerli arkadaşlar, "millî" olan iki
tane bakanlık vardır. Diğer bakanlıkların da görevi, işlevi vardır; ama, adı
"millî" olan iki tane bakanlık vardır. Birisi Millî Savunmadır,
birisi Millî Eğitimdir. Onun için, biz, kendi kültürümüze, kendi geleneğimize,
kendi birliğimize, inancımıza, yaşamımıza bağlı, çağdaş eğitimi öngören bir
anlayışı egemen kılmamız lazım. Her siyasal iktidarın değişimine, dönüşümüne
göre bir millî eğitim politikası olmaz. Millî Eğitim Bakanlığı her bakanın, her
genel müdürün, her millî eğitim müdürünün keyfine göre bir yönetim anlayışı
olmaz. Hepimiz bir noktada birleşmek ve bütünleşmek zorundayız. Bakın, Avrupa
Birliğinin kapısında nöbet tutuyoruz. Vatandaşlar, bize, 1920'lerde bu
ülkelerden, bu topraklardan ulusal bağımsızlık savaşı vererek uzaklaştırdığımız
devletler, şimdi, bizi başka bir statüyle ortaklığa almak için nöbet
tutturuyorlar; bu, doğru değil. Biz, bu nöbeti tutarız, bu anlayışla karşı
karşıya mücadelemizi yaparız. Nasıl 1919'larda, nasıl 1920'lerde dik durduysak,
aynı anlayışla götürürüz.
Şimdi, bu sene süper
liseleri kaldırıyoruz. Anadolu liselerinde de yabancı dil eğitimlerini,
saatlerini aşağıya çekiyoruz.
Değerli arkadaşlar, biz,
hepimiz, bütün milletvekilleri… Ben, yabancı dili tam bilmiyorum; kendimde
büyük bir eksiklik hissediyorum. Çocuklarımıza, ilköğretimde okuttuğumuz
çocuklarımıza, 10 000 000'un üzerindeki çocuğa ve ortaöğretimdeki çocuklara Türkçenin yanı sıra nasıl yabancı
dili öğretmeyelim; İngilizceyi, Fransızcayı, Arapçayı niye öğretmeyelim?!
Bundan bir sıkıntımız mı var? Deseniz ki, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili
olarak… Siz, Arapçayı seçme dersi olarak koyduğunuz zaman Cumhuriyet Halk
Partililerin karşı çıkacağını mı düşünüyorsunuz; asla!.. Biz, eğitime karşı
çıkmayız; ama, eğitimin yabancılaştırılmasına, biz çocuklarımızın
yabancılaştırılmasına, beyninin kuşatılmasına, Mustafa Kemal çizgisinden ve
Hazreti Muhammet Mustafa çizgisinden uzaklaştırılmasına karşı çıkarız.
Değerli arkadaşlar, bunun
altını çok iyi çizmemiz lazım.
Değerli arkadaşlar,
bakın, Kastamonu'da, 1885 yılında, bugünün üniversitesi olan Kastamonu Lisesi, Abdurrahman
Paşa Lisesi kurulmuştur; 1867 yılında, benim de mezun olduğum Kastamonu Sanat
Okulu açılmıştır. O sanat mektebi, 5 okuldan biridir, Halep'te, Sultanahmet'te
kurulan okullardan biridir. İstiklal mücadelesinde Kastamonu Sanat Mektebinde
okuyan öğrencilerimiz, o torna tezgâhlarında, şahmerdanın altında demir
parmaklıkları keserek süngü yapmışlardır. Şimdi, bu hükümet döneminde
üniversiteye kavuştuk. Ben, bütün Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine
teşekkür ediyorum, hükümete teşekkür ediyorum, Sayın Bakana teşekkür ediyorum;
hakkımızı vermiştir, hakkımızı iade etmiştir, Kastamonu Üniversitesi
kurulmuştur; ama, kanun geri gelmiştir. Kanun, bu Meclisten, geldi, çıkar,
tekrar yerine gider ve yürürlüğe girer. Cumhurbaşkanının karşı çıkış maddeleri
şu anda beni hiç ilgilendirmiyor, beni sadece Kastamonu Üniversitesinin
kurulması ilgilendiriyor.
Değerli arkadaşlar,
bakın, öğrencilerimizden… Sayın Bakan, Kastamonu-Tosya İlçesinde ortaöğretim
öğrencilerinden mektup aldım; kitap istiyorlar. Bedava kitap veriyorsunuz bu
sene, doğru yapıyorsunuz ve lise…
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
madde üzerinde de görüşlerinizi açıklarsanız…
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Devam ediyorum efendim.
BAŞKAN - …daha
bütünleyici olur.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Hükümeti övünce sözünü kesiyorsunuz!
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Devam ediyorum.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Sen devam et, devam et.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Sayın Başkan, maddeyle ilgisi var; eğitimi konuşuyoruz burada, millî eğitimi.
BAŞKAN - Biz, burada,
siz, izleyici milletvekili arkadaşların yahut hatip arkadaşın isteklerine göre
yönetemeyiz Meclisi, İçtüzüğe göre yönetiriz. İçtüzüğe göre de, sizin söz
aldığınız madde üzerindeki görüşlerinizi almamız gerekiyor. Onlara yönelirseniz
memnun oluruz.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Evet, o maddenin yürürlükten kaldırılmasıyla ilgili düşüncelerimi de
söyleyeceğim.
Değerli arkadaşlar,
okuldaki öğrenciler diyor ki: "Bize kitap gönderin."
Sayın Bakan, sizden 10
000 000'un üstündeki öğrenci için, bu Meclisin kürsüsünde bazı ürünleri
gösterdik; ama, bugün, beyinleri geliştirecek, çocuklarımızı kimliğiyle
buluşturacak iki eserin çocuklarımıza bedava olarak dağıtılmasını sizden talep
edeceğim. Bir tanesi, Mustafa Kemal Atatürk'ün olan bu kitap, Nutuk, Söylev. Bu
seneki programınızda 10 000 000 üstündeki…
BAŞKAN - Sayın Yıldırım…
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- …öğrenciye bu kitabı dağıtmanızı talep ediyorum…
BAŞKAN - Sayın Yıldırım…
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- …bir milletvekili olarak.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım…
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Evet…
BAŞKAN - Bu tür yaklaşım,
konuşma kürsüsünde, İçtüzüğe göre doğru değil. Yani, elinizdeki kitapla ilgili,
o kitabın içinde bulunan bilgilerle ilgili, paragraflarla ilgili, konuşmanızda
yararlanabilirsiniz; ama, göstermek doğru değil; çünkü, bu, konuşma kürsüsü. En
özgür bir şekilde konuşma hakkına sahipsiniz.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Sayın Başkan, müsaade ederseniz… Yani, şimdi, ben bir milletin vekiliyim. Ben
bu milletin vekili olarak, milletin içinden gelen bir kişi olarak diyorum ki
Millî Eğitim Bakanına: Bu Millî Eğitim Bakanlığını daha çok millîleştir, daha
çok millî eğitime, millî kurallara, millî örfe, âdete, geleneğe, millîliğimize,
kimliğimize uygun bir model geliştir. Bunun için de "Şu Çılgın
Türkler" kitabını bütün çocuklarımıza gönder.
BAŞKAN - Kitabı
göstermeden de yapabilirsiniz bunu.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Bunda sakınacak ne var?!
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Bravo!…
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Yani, bunun bir sakıncası, İçtüzükte böyle bir hüküm olduğunu sanmıyorum ve
milletvekillerinin de bundan bir rahatsızlık duyduğunu düşünmüyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Sayın
Bakan; sizden bunu istiyorum.
Bakın, size bir tavsiyem
daha var Sayın Bakan. Her gün Bakanlığa gidiyorsunuz, bismillah deyin, kapıdan
girin. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ve karşınızda, bu Türkiye
Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün resminin olduğunu düşünüyorum,
olmaması mümkün değil. Eğer orada yoksa, ben size hediye edeceğim.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
- Var, var.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Yerinize oturmadan, göğsünüzü aça aça, kalbinizi pak yaparak, o mavi gözlerin
içine bakınız. Onun içinden aldığınız aydınlık ve ışık, sizin beyninizi
aydınlatacak ve bugünkü yanlış uygulamalarınızdan alıkoyacaktır. Size bunu
tavsiye ediyorum Sayın Bakan.
AHMET YENİ (Samsun) - Son
cümle olmadı.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, o içimden gelen bir olay; yani, hep de kaşıyacak halimiz
yok. Yani, okşamaya gerek yok, hafif de kaşıyalım.
Değerli arkadaşlar,
bakın…
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
süreniz dolmak üzere, maddeyle ilgili sözlerinize zaman kalmayacak.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Bakın, değerli arkadaşlar, maddeyi konuşuyoruz bugün; diyor ki, Sayın Başkan
"16 ncı madde yürürlükten kaldırılmıştır". Birtakım uygulamaları
ortadan kaldırıyor. Bunun üzerine fazla konuşmaya da gerek duymuyorum. Bütün
sonuçlarıyla beraber…
SELAMİ UZUN (Sivas) -
Madde açık.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- …fazlasıyla eksiğiyle o yasa, o madde yürürlükten kaldırılmıştır.
Bakın, bugün,
Kastamonu'dan insanlarımız geldi, gençler geldi. Hepsi üniversite genci. Ne
diyor: "Genç Kastamonu Platformu..."
Değerli milletvekilleri,
hepinizi, Sayın Bakan başta olmak üzere, bütün siyasî parti gruplarını, cuma ve
cumartesi olmak üzere, Ilgaz Dağında, Ilgaz kar festivaline davet ediyorum.
Enis Nuhoğlu ve Feza İhtiyar, bugün geldiler, bütün gruplara, bütün
arkadaşlarımıza…
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
bu daveti de, o küçük kâğıdı göstermeden yapabilirsiniz.
Bakın, devlet yönetiminde
protokolün önemi vardır.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var Başkan, bende böyle…
BAŞKAN - Meclis
yönetiminde de şekil şartlarının yerine gelmesi gerekir. Lütfen…
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Bende böyle… İşinize gelirse, bende böyle… Ben gösteri şeklinde değil de, ben
bunu zihinlerde kalsın diye yapıyorum ve Kastamonu'yu tanıtmaktan da,
Kastamonulu olmaktan da mutluluk duyuyorum.
Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Oldu, teşekkür
ederiz, sağ olun.
Değerli milletvekilleri,
şekil, bazen, özle birlikte önemlidir. Meclis toplantısında olsun, devletin
başka aktivitelerinde olsun, protokol kuralları, davranışlarla ilgili şekil
kısıtlamaları, bu işlere ciddiyet kazandırıyor. O yüzden, bu kurallara da, şekil
kurallarına da riayet etmek gerekiyor. Yani, herhangi bir belgeyle ilgili,
dosyayla ilgili, kitapla ilgili bilgileri konuşmanız sırasında
kullanabilirsiniz, referans verebilirsiniz; ama, ille göstermek şart değildir,
göstermeden de olabilir bu iş; çünkü, göstermek, kurallara aykırı, şekil olarak
yanlış. O yüzden uyardık. Sayın Yıldırım zannedersem yanlış anlamadı, siz de
yanlış anlamadınız.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Sayın Başkanım, basın toplantısı yapsın o tip sergileyeceği bir şeyi olan
arkadaş, özel olarak gitsin basın toplantısı yapsın. Orada gösterir yani.
BAŞKAN - Olabilir,
olabilir. Siz, onu, karşılıklı dayanışma içinde…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Biz kendi aramızda konuşuruz onu.
BAŞKAN - …kuliste, bilgi
aktarımı olarak, arkadaşınıza aktarırsınız. Sağ olun.
Şimdi, şahsı adına söz
isteyen ikinci konuşmacı Mustafa Ataş?..
Alaettin Güven...
Buyurun Sayın Güven. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya)
- Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1009 sıra sayılı Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesine
Dair Kanun Tasarısının 16 ncı maddesi üzerine şahsım adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK Parti İktidarında
eğitime büyük önem verildiğini hepimiz biliyoruz. Bunun en somut örneklerinden
biri de, son üç yıldır genel bütçeden en büyük payın Millî Eğitim Bakanlığına
ayrılmasıdır. Bu anlamda, eğitimin en önemli taşıyıcıları, emekçileri de
öğretmenlerimizdir. Eğitimin kalitesini yükseltmek için yeni çözümler üreten
Millî Eğitim Bakanlığımız, kariyer sistemiyle bu alanda bir ilki
gerçekleştirmektedir ve gerçekleştirmiştir sınavlarıyla.
Millî Eğitim Bakanlığı,
öğretmen açığını da en aza indirmek için, norm kadro uygulamasının yanı sıra,
öğretmen alımına önem vermektedir. Bakanımızın bugünlerde yine açıkladığı gibi,
20 000 öğretmen alımı konusunda işlemler başlatılmış, başvuru ilan edilmiştir.
Adaylarımıza hayırlı, uğurlu olsun.
Ayrıca, öğretmenlerimizin
maaş, ekders ücretlerinin artırılması çalışmalarının yanı sıra, konut,
bilgisayar projeleriyle öğretmenlerimize destek sağlamaya çalışılmaktadır.
Öğretmenlerimizin en
önemli konularından birisi, değerli arkadaşlarım, öğretmenlerimizin ataması
artık elektronik ortamda yapılmaktadır ve daha önce örneğini çokça yaşadığımız,
bu amaçla öğretmenlerimizin torpil gibi arayışlara girmesi tarihe karışmıştır.
Bu noktada, Bakanlığımızı
kutluyor, tasarının hayırlı uğurlu olması dileklerimle saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - 16 ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 17.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Anavatan Partisi
Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, 1009
sıra sayılı yasa tasarısının 17 nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım;
bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum ve Anavatan
Partisinin eğitim konusundaki görüşlerini açıklamaya bu maddeyle de devam etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
Anavatan Partisi olarak, YÖK ve başörtüsü hakkındaki görüşlerimiz de şunlardır:
Her şeyden önce, biz, bunu, başörtüsü sorunu, YÖK sorunu şeklinde
değerlendirmiyoruz; çünkü, bugüne kadarki süreçte sorun, yükseköğretimin ve
buna göre diğer öğretim kademelerinin yeniden yapılandırılması sorunu olmaktan
çıkarılıp, başörtüsü ve YÖK sorunu olarak takdir edildiği için çözülememiştir.
Hiç kuşkusuz, eğitim alanı, toplumun tamamını ilgilendiren bir mutabakat
alanıdır. Bu alanda mutlak akılla ya da hegemonik bir akılla çözümler
geliştiremeyiz. Yükseköğrenim sisteminde yaşanan sorun, çözümün sürekli
ertelenmesi ve siyasî, ideolojik bir çatışma haline getirilmiş olmasıyla
ilgilidir.
Bakın, bir gerçeğin
altını çizelim. Yükseköğrenim sistemimizi kendi irademizle geliştiremezsek,
yarın, Avrupa Birliği normlarının bir dayatması olarak karşımıza gelecek.
Halbuki, üyesi olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliği, yükseköğrenimde ortak
stratejiler geliştirme yönünde çok önemli çalışmalar yapmaktadır. Gelişmiş,
çağdaş dünyanın uyguladığı modellerle uyumlu teknolojiler kullanmak zorundayız.
Cumhuriyet ilk kurulduğunda da, temel yaklaşım böyle olmuştu ve o dönemde
benimsenen modellere "bize uymaz" itirazları yükselmişti. Ne o gün ne
de bugün, "bize uymaz" itirazlarının, çağla ve cumhuriyetin muasır
medeniyet seviyesine erişme hedefiyle bağdaşır bir tarafı yoktur; ancak, çağdaş
yönetsel teknolojileri kullanarak bu amaca ulaşabiliriz. Bu teknolojilerin
çerçeveleri de, Sorbonne ve Bologna Deklarasyonlarıyla çizilmiştir. Bu
deklarasyonlarla…
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
bir dakikanızı rica ediyorum.
Şimdi, söz aldığınız
yürürlükle ilgili madde ve tasarı da, şimdiye kadar başka kurumlara bağlı olan
bazı ortaöğretim kurumlarının Millî Eğitim Bakanlığına geçmesiyle ilgili. Hem
tasarıyla ilgili hem de maddeyle ilgili görüşlerinizi açıklarsanız, yasama
sürecine daha değerli katkılarda bulunursunuz.
Buyurun, devam edin.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- İkazınız için çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yani, bu okullar Millî
Eğitim Bakanlığına bağlansa da, bu sıraladığımız sorunlar orada da devam edecektir.
Dolayısıyla, bir bağlantısı vardır Sayın Başkanım.
Bu teknolojilerin
çerçeveleri de, Sorbonne ve Bologna Deklarasyonlarıyla çizilmiştir. Bu
deklarasyonlara, Avrupa'nın sadece ekonomik bir birlik olmadığı, kültürel bir
bütünleşmenin de adı olduğundan hareketle, Avrupa yükseköğretim alanı
oluşturulması amacına matuf, yükseköğrenim sisteminin yeniden düzenlenmesi
yönünde AB ülkeleri irade koymuşlardır. Bu deklarasyonlarla, AB ülkelerindeki
yükseköğretim sistemlerindeki yapısal farklılıkların giderilmesi, Avrupa
vatandaşları arasında istihdamı ve işgücü dolaşımını sağlamak ve Avrupa
yükseköğreniminin rekabet edilebilirliğini artırmak bakımından AB ülkeleri
arasında geçerli diploma, sertifikasyon ve eklerin oluşturulması
amaçlanmaktadır.
Avrupa'da değişen bu
eğilimi dikkate alarak, Türkiye, yükseköğretim sistemini yeniden yapılandırmak
zorundadır. Yükseköğretim sistemi, tüm öğretim kademeleri içerisinde son nokta
olsa da, esasen, reformların ilk halkası olmak durumundadır; çünkü, yığılmanın
olduğu yer yükseköğretimdir ve yükseköğretimdeki reform çerçevesi, diğer
kademelerdeki dönüşümün kapsamını ve mahiyetini de biçimlendirecektir.
Türkiye'de aşılması
geçerli olan sorunlardan birisi de, üniversite kapısı önündeki gençlerdir. Bu
konuyla ilgili olarak yükseköğrenim alanını iki aşamada incelemek
gerekmektedir. Birincisi, yükseköğrenime geçiş; ikincisi ise, yükseköğrenim
sistemidir. Yükseköğretime geçiş, oldukça adaletsiz ve verimsiz sonuçlar
doğurmakta; yükseköğretim sistemi ise, gençleri, mesleksiz ve vasıfsız,
kaderleriyle baş başa bırakmaktadır.
Mevcut sistemde ÖSS
sınavı tüm eğitim sisteminin odağı haline gelmiştir. Toplumun üniversiteye
dönük talebi, meslek edinme, yani, iş talebidir. Resmî rakamlara göre, işsizlik
yüzde 10 dolayındadır; ancak, istihdam, hem meslekî teknik eğitim hem de
yükseköğretim için ciddî bir sorundur. Kentlerimizde yükseköğretim mezunu işsiz
oranı 2001 yılında yüzde 7,5 iken, bugün bu oran yüzde 25'e yükselmiştir.
Örneğin, 140 000 eğitim fakültesi mezunu işsizdir. Üniversite sistemi açıkça
istihdam talebini erteleme işlevi görmektedir. Bir tarafta işsizlik varken,
diğer yanda sanayi, turizm gibi sektörler ara eleman ihtiyacı içindedir. Bunun
en önemli nedeni ise, ortaöğretimin iş-istihdam piyasasıyla
ilişkilendirilememesidir.
Anavatan Partisi olarak,
tüm dünyada olduğu gibi, öncelikle, yükseköğretime geçiş sistemi, adalet ve
verimlilik ekseninde yeniden düzenlenecektir. Bilindiği gibi, birçok ülkede
yükseköğretime geçişte olgunluk sınavı yapılmaktadır. Bu sınavdan geçenler 4 yıllık
üniversite eğitimine yönlendirilmektedir.
Yine, yükseköğretim
sınavı pek belirleyici olmamakta, ortaöğretimdeki başarı da puanlamada hesaba
katılmaktadır. Okullaşma oranının artırılması için özel sektörün yeni
üniversiteler kurmak üzere teşvik edilmesi ve ilgili sektörlerle işbirliği
halinde meslekî eğitim temelli üniversite dışı kurumların, yani, meslek
yüksekokullarının yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Bize göre,
yükseköğrenimde yeniden yapılanmanın temel ilkeleri, bilimsel özgürlük, idarî
ve malî özerklik ve kalite güvencesi olacaktır. Reform, daha önce akademik
çerçeve ve toplumun önemli kesimleriyle varılan mutabakat gereği,
üniversiteleri Anayasada idarî ve malî açılardan özerk kurumlar haline
getirmeyi, üniversitelerarası kurulu, akademik özgürlüklerin güvencesi olan
anayasal bir organa dönüştürmeyi ve yükseköğretim kurumları arasındaki eşgüdüm,
eşyetkinlik, yetki ve görevleriyle donatılmış bir yükseköğretim eşgüdüm kurulu
oluşturulmasını hedeflemelidir.
Avrupa'daki malî
özerklik, devlet desteğinin kullanılmasındaki kısıtlamaların kaldırılması ve
yükseköğrenim kurumlarının kendi kaynaklarından daha fazla yararlanarak kendi
harcamalarını yönetmesinin güvence altına alınmasıdır. Bu kapsamda, öğretim
elemanlarının devlet memuru olmaktan çıkarılması ve sadece maaşlarının devlet
tarafından karşılanması, devlet desteğini kurma değil, öğrenciye burs, kredi
olarak verilmesi, devletdışı gelir oluşturma olanaklarıyla donatılması mutlaka
sağlanmalıdır.
İdarî özerklik, yönetim
süreçlerinin yükseköğretim kurumlarına ve paydaşlarına bırakılmasıdır.
Yükseköğretim kurumlarında idarî ve malî işler ile akademik işler
birbirlerinden ayrılmalıdır.
Akademik nitelikteki tüm
işlere ilişkin kararlar üniversitelerarası kurulda alınırken, yükseköğretim
eşgüdüm kurulu, idarî ve malî konularda özerklik ilkesini zedelemeyecek ölçüde
yetkilendirilmelidir.
Yine, üniversite içinde
senato akademik karar organı, yönetim kurulu ise idarî ve malî konularda karar
organı olarak yapılandırılmalı, görev ve yetkileri bu çerçevede düzenlenmelidir.
Değerli Başkan, sayın
milletvekili arkadaşlarım; biz her yasaya olumlu oy vereceğimizi ve
destekleyeceğimizi, taa Anavatan Partisi grup kurduktan sonra, başından beri
bildirdik.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'nin eğitim politikasının ülkenin millî politikasının önemli bir parçası
olduğu gerçeğinden yola çıkılırsa, millî eğitim politikalarının belirlenmesinde
gösterilmesi gereken hassasiyetin önemi daha açıkça görülecektir.
Bir ülkenin yetişmekte
olan insangücü üzerinde etkili olabilecek önemli argümanların başında
eğitimciler, ya da bir başka deyişle, öğretmenler gelmektedir. Bu itibarla,
ülkenin millî eğitim politikası gereği tüm eğitim öğretim hizmetlerinin, meslek
dalları niteliğinde de olsa, ilgili meslek erbabından ziyade, Millî Eğitim
Bakanlığı mensubu öğretmenler aracılığıyla verilmesi daha uygun olacaktır;
ancak, tasarıda da belirtildiği üzere, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel
Müdürlüğüne bağlı okullar dışında, anadolu meteoroloji meslek liseleri gibi
teknik bilgi gerektiren dallarda eğitim veren okullarda, konusunda uzman
kişilerden Bakanlığın usul ve esasları çerçevesinde teknik destek alınması da
yerinde bir uygulama olacaktır
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Cumhuriyetin kurulduğu
yıllardan itibaren, çeşitli gereklilikte, kamu kurum ve kuruluşları, kendi
personelini yetiştirmek adına, lise ve dengi okullar oluşturmuştur. Gelişen
dünya ve Türkiye konjonktüründe, artık, eğitim-öğretimin tek elden yürütülmesi,
şartlar gereği, zorunlu hale gelmiştir. Aynı zamanda, ülkenin millî eğitim
politikası gereği, eğitim-öğretim hizmetlerinin tek bir çatı altında
toplanması, işleyişin kolaylaştırılması, düzenin ve denetimin sağlanması,
kaynakların daha etkili ve verimli kullanılmasının sağlanması açısından önem
arz etmektedir.
İlgili yasa tasarısında
belirtilen okulların Millî Eğitim Bakanlığına devri esnasında ilgili tüm
personelin özlük haklarının saklı tutularak, personelin mağduriyetinin
önlenmesi konusunda gerekli çalışmaların yapılacak olması, olumlu bir adım
olarak, Anavatan Partisi olarak gözlenmiştir.
Plan ve Bütçe
Komisyonunun kabul ettiği ve bugün Genel Kurulda siz değerli milletvekili
arkadaşlarla son maddelerine gelmiş olarak görüştüğümüz bu yasa tasarısının,
içeriğiyle, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde olması gereken ve millî eğitim
politikamızı belirleyen gerekçelere hizmet ettiği görülmektedir.
Söz konusu okulların
Millî Eğitim Bakanlığına devredilmesi hususunda karşılaşılan güçlüklerin
ortadan kaldırılması amacıyla hazırlanmış olan ilgili kanun tasarısıyla,
meslekî ve teknik öğretim okul ve kurumlarının eğitim öğretim ve yönetim
hizmetlerinin tek çatı altında yürütülmesi, mevcut kaynakların daha verimli ve
etkili bir şekilde kullanılmasıyla, uygulamada birlik ve bütünlüğün sağlanması
açısından da son derece olumlu bir adım olarak görülmektedir.
Bu yasanın, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin, bütün, iktidarıyla, muhalefetiyle destekleneceğini
görmekteyim.
Yasanın, aziz milletimize
hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, çalışma süremiz dolmak üzere. Sayın Kepenek'in, grup adına ve
şahsı adına, toplam 15 dakikalık konuşma hakkı var. ("Hocam, vazgeç"
sesleri)
O zaman, Sayın Kepenek'in
ve bu madde üzerinde, şahsı adına söz alan, oyunun rengini belirtmek için söz
alan arkadaşlar var, onların konuşmaları bitinceye kadar… (AK Parti
sıralarından "Kanunun bitimine kadar Sayın Başkan" sesleri)
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Sayın Başkan, kanunun bitimine kadar…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Bitirelim Sayın Başkan, bitirelim.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkanım, bir madde kaldı zaten.
BAŞKAN - Bu maddenin,
yani, Kepenek'in konuşmasıyla birlikte, bu maddenin bitimine kadar sürenin
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum… (AK Parti sıralarından "Kanunun
bitimine kadar" sesleri, gürültüler)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, ondan sonra bir madde var sadece.
AHMET IŞIK (Konya) -
Kanun bitsin Sayın Başkan, tek madde kaldı.
BAŞKAN - Yalnız, o zaman,
saat 8'i 9'a kadar uzatmış oluruz.
EYÜP FATSA (Ordu) -
Hayır, 9'a kadar değil, 5 dakika fark eder Sayın Başkanım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, saatimiz belli, Allahaşkına, saatimiz belli, 20.00'de mesai
bitiyor.
BAŞKAN - Şimdi,
anlaşılan, karşılıklı meşveret, gruplar arasındaki görüşmeleri de gereksiz
kıldı.
ŞÜKRÜ ÜNAL
(Osmaniye)-Kanunun bitimine kadar oylayın.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
-Yarın devam ederiz; kapatın
BAŞKAN - Bu durumda -saat
20.00'yi yakalamak üzereyiz- kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 26 Ocak Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.58