BIM 2 2 2006-02-22T09:22:00Z 2006-02-22T09:22:00Z 45 29729 169459 TBMM 1412 338 208107 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22       CİLT: 109       YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

54 üncü Birleşim

25 Ocak 2006 Çarşamba

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Koca'nın, ülkemizde, bazı bölgelerde görülen kuş gribi hastalığına karşı Hükümetin aldığı tedbirlere, bu konuda halkı bilinçlendirmenin önemi ile hastalığa  bağlı olarak etkilenen yumurta üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in cevabı

2.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin'in, narenciye ve bal üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in cevabı

3.- İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızdan alınan pasaport harçları ile sosyal güvenlik sigorta primlerine yapılan zamlar sonrasında karşılaştıkları sıkıntılara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/963)

2.- Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ile Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'e ödenek ve yolluklarının verilebilmesine ilişkin Başkanlık tezkereleri (3/964)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)

3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, Yüzüncü Yıl Üniversitesi yönetimi hakkındaki soruşturmaya ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/11038)

2.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, tasfiye halindeki İhlas Finans Kurumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/11208)

*Ek cevap

3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/11312)

4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/11322)

*Ek cevap

5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/11325)

6.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, nişasta bazlı şeker üretimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11335)

7.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Şeker Üst Kurulunun pancar kotasıyla ilgili kararına müdahale ettiği iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11348)

8.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, Türk Telekomun malî durumuna ve özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11418)

9.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, Gemlik Gübre AŞ'nin özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11419)

10.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, 2002-2005 yılları arasında yapılan özelleştirmelere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11420)

11.- Manisa Milletvekili Ufuk ÖZKAN'ın, özel bir uçakla seyahat ettiği iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11422)

12.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, mısır piyasasına,

- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI'nın, AB'nin Türk zeytinyağına telafi edici vergi uygulamasına ve zeytin üretimine,

- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, zeytincilik sektörünün desteklenmesine,

Tarım danışmanı ücretindeki köy katkı payına,

Hayvansal protein tüketimine,

- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Yenişehir'de doludan zarar gören çiftçilere yapılan ödemelere,

- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, AB ülkelerine yaş sebze ve meyve ihracatının desteklenmesine,

- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, tarım kredi kooperatiflerince icraya verilen çiftçilere,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/11446, 11447, 11448, 11449, 11450, 11451, 11452, 11453)

13.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, AB sürecinde Türk firmalarının desteklenmesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11458)

14.- Antalya Milletvekili Osman KAPTAN'ın, Antalya'daki bir köyün sulama suyu ihtiyacına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/11463)

15.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına ve bazı kuruluşların denetimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11465)

16.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Ağrı'daki turizm faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11506)

17.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya'daki bazı bürokratlar hakkındaki bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11516)

18.- Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK'ın, Tarımsal Üretici Birlikleri Kanununun uygulamasındaki bazı sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/11526)

19.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, personelin özlük haklarıyla ilgili kanun tasarısı taslağına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11543)

20.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, altyapı için illere verilen parasal desteğe ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11552)

21.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Adana'daki bir örenyerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11553)

22.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Türk Telekomun imtiyaz sözleşmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11610)

23.- Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın, Dış Ticaret Müsteşarlığındaki bir bürokrat atamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/11616)

24.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, Habur Sınır Kapısında kamyonların oluşturduğu yığılmaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/11650)

25.- Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın, Dış Ticaret Müsteşarlığının yurt dışındaki birimlerine yapılan atamalara,

İhracatçı birliklerine,

-Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tarım ürünleri ithalatına,

-Tokat Milletvekili Orhan Ziya DİREN'in, Tokat'ta Dış Ticarette Standardizasyon Denetmenleri Grup Başkanlığı kurulmasına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/11651, 11652, 11653, 11654)

26.- Malatya Milletvekili Muharrem KILIÇ'ın, Kayseri Valiliğine ve bir kaymakamlığa yapılacak atamalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11661)

27.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Kayseri-Sarıoğlan Kaymakamlığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11664)

28.- Kırşehir Milletvekili Mikail ARSLAN'ın, şeker piyasasına ve pancar üretimine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11687)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Ali Dinçer, gazeteci-yazar Uğur Mumcu'yu, öldürülüşünün 13 üncü yılında, saygıyla andığını ifade eden; Halkçı Parti ve SHP Genel Başkanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Aydın Güven Gürkan'a vefatı nedeniyle Tanrıdan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileyen bir konuşma yaptı.

Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Iğdır ile Ağrı'nın Doğubeyazıt İlçesindeki hastane ve sağlık ocaklarındaki sağlık personeli yetersizliğine ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Sağlık Bakanı Recep Akdağ,

Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, klasik müziğin tanınmış isimlerinden besteci Wolfgang Amadeus Mozart'ın doğumunun 250 nci yılında, yaşamı, sanatçı kişiliği ve eserlerine ilişkin gündemdışı konuşmasına Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç,

Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, gazeteci-yazar Uğur Mumcu'nun öldürülüşünün 13 üncü yılında, terörü kınayan, suikastın azmettiricileri ile olayın ardındaki bağlantıların henüz tam olarak aydınlatılmamış olmasının olumsuzluklarına ilişkin gündemdışı konuşmasına İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu,

Cevap verdi.

Bursa Milletvekili Sedat Kızılcıklı'nın Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in Romanya'ya,

Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın Oman'a,

Yaptıkları resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkerelerinin;

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 34 üncü sırasında yer alan 912 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 5 inci sırasına, 314 üncü sırasında yer alan 1055 sıra sayılı Kanun Teklifinin 6 ncı sırasına, 218 inci sırasında yer alan 848 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7 nci sırasına, 321 inci sırasında yer alan 1066 sıra sayılı Kanun Tasarısının 8 inci sırasına alınmasına; Genel Kurulun 24.1.2006 Salı ve 25.1.2006 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine; 24.1.2005 Salı günkü birleşimde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 24.1.2006 Salı, 25.1.2006 Çarşamba ve 26.1.2006 Perşembe günleri 15.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisinin,

Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan'ın, Frigya Vadisi Tarihî Millî Parkı (2/365),

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında (2/443),

Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin,

Yapılan görüşmelerden sonra;

Kabul edildikleri açıklandı.

Çevre Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyeliğe, Ağrı Milletvekili Naci Aslan ve Bursa Milletvekili Sedat Kızılcıklı seçildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden, ertelendi.

2 nci sırasında bulunan, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının (1/950) (S. Sayısı: 920) görüşmelerine devam olunarak, 31 inci maddesine kadar kabul edildi.

25.1.2006 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.06'da son verildi.

                       

                                        Ali Dinçer

                                    Başkanvekili

 

Bayram Özçelik

 

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

Burdur

 

Kırklareli

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

No.: 70

II.- GELEN KÂĞITLAR

25 Ocak 2006 Çarşamba

Tasarı

1.- Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı (1/1168) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.1.2006)

Tezkere

1.- Edirne Milletvekili Nejat Gencan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/961) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.1.2006)

Raporlar

1.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 4 Milletvekilinin, Türk Tabipleri Birliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 35 Milletvekilinin, 23.1.1953 Tarihli ve 6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununun 3224 Sayılı Yasa ile Değişik 60 ıncı Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/672, 2/604) (S. Sayısı: 1069) (Dağıtma tarihi: 25.1.2006) (GÜNDEME)

2.- Kırşehir Milletvekili Hacı Turan'ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/675) (S. Sayısı: 1070) (Dağıtma tarihi: 25.1.2006) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergesi

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Gaziantep seyahatine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/11998) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.12.2005)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

25 Ocak 2006 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54 üncü Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Görünen o ki, yoklama yapmamız gerekiyor.

Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 10 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, 10 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. (CHP sıralarından "sistem açılmadı" sesleri)

BAŞKAN - Kış koşulları herhalde bu sistemi de etkiliyor, arkadaşlarımızın gelişini etkilediği gibi. O yüzden 10 dakikalık süre verdik.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, yumurta üreticilerinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Koca'ya aittir.

Buyurun Sayın Koca. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Koca'nın, ülkemizde, bazı bölgelerde görülen kuş gribi hastalığına karşı Hükümetin aldığı tedbirlere, bu konuda halkı bilinçlendirmenin önemi ile hastalığa  bağlı olarak etkilenen yumurta üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in cevabı

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemdışı söz almış bulunmaktayım, hepinizi en derin ve en kalbî duygularla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, yakın bir tarihte, ülkemizde ve bütün dünyada kuş gribi nedeniyle hayatını kaybeden yurttaşlarımızın, vatandaşlarımızın ölümü sebebiyle büyük bir üzüntü yaşadık; bu üzüntüyü paylaşıyorum, geride kalanlara başsağlığı diliyorum; ölenlere de rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, kuş gribini önlemede ve halkı bilinçlendirmede yetkililerimizin şeffaf ve hızlı davranmalarından dolayı, burada, şükranlarımı arz ediyorum. Basınımızın da kuş gribi konusunda halkımızı bilinçlendirme yönünde hızlı davranmasını ve halkımızı detaylı bilgilendirmesini memnuniyetle karşıladığımı belirtmek  isterim.  Hükümetimizin yetkililerince -tabiî ki, Sağlık Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı- karantinaya alınan bölgelerde hemen hayvanlar itlaf edilmiş, hastalık kontrol altına alınmış, gerekli tedbirler alınmak suretiyle bütün önlemler alınmıştır; av yasağı, hayvan sevklerinin durdurulması ve yol kontrolleri bunun birer örnekleridir.

Kuş gribi nedeniyle, ülkemizde kanatlı hayvan yetiştiricilerinin ve kendi bölgem başta olmak üzere, Afyonkarahisarımızda, yumurta üreticilerinin mağduriyeti hususunda da, hükümetimiz, hızlı ve yerinde davranmak suretiyle, bir dizi önlemler almışlardır. Bu kararnameyle "çıkma tavuk" denilen hayvanlar, bir ay içerisinde…

AHMET IŞIK (Konya) - Duyamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Koca, bir dakika.

Değerli arkadaşlarım, salondan gelen uğultu nedeniyle, Divanda biz bile konuşmacıyı duyamıyoruz; sizin duymanız daha zor olacak. Lütfen, aranızdaki konuşmaları durdurun ve sayın hatibi dinleyin.

Buyurun Sayın Koca.

AHMET KOCA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hükümetimizin aldığı bu hızlı kararnameyle çıkma tavuk denilen tavuk itlafına bir ay içerisinde girişilmiş ve yine, bu çıkma tavukların ruhsatlı kesimhanelere sevki ve hayvan başına teşviki öngörülmüştür. Yine, üreticilerimiz için, Ekonomik Sorunları Değerlendirme Kurulunda, vergilerin ertelenmesi, SSK primlerinin faizsiz ertelenmesi, elektrik faturaları ödemelerinin ertelenmesi, kredi borçlarının ertelenmesi ve kamu kurum ve kuruluşlarında yumurta tüketilmesinin artırılması yönünde birsürü önlemler alınmıştır ve öneriler getirilmiştir. Ben, bu manada, hem ekonomiden sorumlu bakanlarımıza hem de Tarım Bakanlığımıza ve Sağlık Bakanlığımıza  teşekkürlerimi arz ediyorum.

Kendi bölgemiz olan Afyonkarahisarımızda ve diğer bölgelerde, bazı bölgelerdeki yumurta üreticilerimizin de birsürü sorunları vardır. Afyonkarahisarımızda, şimdiye kadar, herhangi bir kuş gribi vakasına rastlanılmamıştır; bu, sevindiricidir; pek çok bölgemizde de rastlanılmamıştır; fakat, insanlarımızın  tavuk eti ve yumurta tüketiminde geri kalmaları, korku ve panik içerisinde olmaları, yumurtaların ve tavuk etlerinin depolanmasına veya elde kalmasına sebep olmuştur. Ben, bu ekranlardan, tüm, ülkemde yaşayan vatandaşlarıma şunu söylüyorum: Tarım Bakanlığımız da, Sağlık Bakanlığımız da bu konuda açıklamalar yaptılar. Bilim adamları ve otoriteler, usulüne uygun pişirildiği zaman, hijyenik ortamlarda yetiştirilen etler ile yumurtaların tüketilmesinde hiçbir sorun yoktur… Bunun altını çizerek söylüyorum. Dolayısıyla, yumurta tüketimi noktasında, Bakanlığımızca, elimde bulunan şu tür kitapçıkların, çalışmak suretiyle, bütün ülkeye dağıtımı yapıldı ve buradan yazılı ve görsel basınımıza sesleniyorum ve onlara diyorum ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın lütfen.

AHMET KOCA (Devamla) - Teşekkür ederim.

Görsel alanda, televizyonlarımızda, buna uygun yayınlar yapmak suretiyle, tüketimi artırmalıyız.

MAHMUT KOÇAK (Afyonkarahisar) - Biz her gün yumurta yiyoruz kahvaltıda…

AHMET KOCA (Devamla) - Ülkemizde yaşayan insanları, ucuz et olan tavuğumuzu ve protein yüklü olan yumurtamızı tüketme noktasında bilinçlendirmemiz lazım. Bu konudaki hassasiyetlerini dikkatlerinize çekiyorum.

Değerli arkadaşlar, bunu yapmazsak, biz, hükümet olarak, ülke olarak, yumurta ve et tüketimi noktasında ne kadar gayret sarf etsek, bunun önüne geçemeyiz. Önemli olan, burada, halkımızı bilinçlendirmektir. Bilinçlenen halkımız da bu tüketime başladığı zaman, yumurta depolanması şeklindeki sorunlar ortadan kalkacaktır.

Tarım Bakanlığımızdan da, bu noktada daha çok çalışmalar yapmasını elbette bekliyorum. İnşallah, bu çalışmalar yerine geldiğinde, böylelikle, bu sorun da aşılmış olacaktır.

Değerli arkadaşlar, yumurta, kendi bölgemde ve ülkemizin pek çok bölgesinde de bir geçim kaynağı. Bu geçim kaynağının, elbette, tekrar şaha kaldırılması, tekrar ayağa kaldırılması noktasında topyekûn bir çalışma içerisinde olmalıyız ve bu noktada, dikkatleri hem Bakanlığımıza hem de basınımıza iletmek suretiyle bu görevi ifa ediyorum. İnşallah, bundan sonra da bu çalışmaları takip edeceğim. Bize, bu çalışmalara destek veren tüm kamu kurum ve kuruluşlarına ve basınımıza teşekkürlerimi arz ediyor; sizlere de saygılar sunuyorum.

Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Ahmet Koca'nın gündemdışı konuşmasına yanıt vermek üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker söz istedi.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Ahmet Koca'nın yaptığı gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızdayım ve sözlerimin başında tekraren sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, kanatlı sektörü, yaklaşık 10 000 adet broyler ve    5 000 adet yumurta işletmesiyle, ülkemizin dünya standartlarında hatta daha da ileri düzeyde entegrasyonunun sağlandığı bir alandır. Üretilen değer açısından bakacak olursak, gayrî safî millî hâsılamızın yüzde 1,7'sine tekabül etmekte ve üretimden tüketiciye kadar olan süreçte yaklaşık 2 milyon insanımızın istihdamını sağlamaktadır.

Yumurta tavukçuluğunu ülkemiz kanatlı sektöründen ayrı görmek, elbette ki, mümkün değildir.  Genel olarak plansız yapılan üretim ve yetersiz tüketime bağlı olarak yaşanan sıkıntılarla beraber, son zamanlarda ortaya çıkan kuş gribi vakaları pazarlamadaki sıkıntıları daha da artırmıştır. Bakanlık olarak, kuş gribiyle ilgili, hastalığın görüldüğü mihraklarda ilk çıktığı günden bu yana etkin bir şekilde mücadele ediyor ve tedbirlerimizi alıyoruz. Yapılan çalışmalarda ülke olarak başarılı olduğumuz, her platformda olduğu gibi uluslararası platformlarda da takdirle izlenmekte ve değerlendirilmektedir.

Konuyla ilgili çalışmalarımızı yaparken, özellikle endüstriyel anlamda üretim yapan tesislerimizin sağlık yönünden bir risk oluşturmadığını ve insanımızın beslenmesi açısından kanatlı ürünlerin tüketilmesinin önemi üzerinde hassasiyetle durmak gerekmektedir; ancak, bazı önyargılar ve hassasiyetlerin devam ettiğini üzülerek görmekteyiz. Bu nedenle, sektör ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte, bu psikolojik sorunun aşılması konusunda da gayret sarf etmekteyiz.

Bütün bu gelişmeler ışığında, Hükümetimiz ve Bakanlığım, sektörün içinde bulunduğu darboğazın aşılması noktasında, sektöre yönelik ilave tedbirler almıştır. Bakanlığımız, öncelikli olarak kuş gribini tazminatlı hastalıklar kapsamına almış ve hastalığın, küçük aile işletmelerinden entegre tesislere bulaşmasını engellemek için mihrakların görüldüğü yerlerde itlaf işlemine başlamıştır.

CANAN ARITMAN (İzmir) - İnsanlıkdışı…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - İtlaf edilen hayvanların bedelleri ilgili valiliklere gönderilmiş olup, bugüne kadar hak sahiplerine 4,6 milyon YTL tutarında bir ödeme yapılmıştır.

Sektörün içinde bulunduğu durum, daha sonra Ekonomik Sorunları Değerlendirme Kurulunda görüşülmüş ve bir haftalık bir çalışma sonucunda alınan kararlar sektöre ve kamuoyuna açıklanmıştır.

Bu bağlamda, özellikle yumurta tavukçuluğu yapan işletmelerde, ekonomik ömrünü tamamlamış ve çıkma tavuk diye adlandırılan tavukların, açıkta, pazarlarda satılması ve nakledilmeleri belirli riskler oluşturduğundan, konuyla ilgili kalıcı tedbirlerin alınması için çalışmalara başlanmıştır. Bu kapsamda, çıkma tavukların itlafı ve imhası, öncelikle Hayvancılığın Geliştirilmesi Kararnamesi kapsamına alınmıştır.

Sektörün elinde bulunan, 60 hafta üzeri yaşta, ekonomik ömrünü tamamlamış yumurta tavukları, ilk etapta kendi tesislerinde itlaf edilecektir. İtlaf edilen hayvanlara 1,1 YTL para ödenmesiyle ilgili tebliğ, dün itibariyle Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Bu amaç için, Hükümetimiz, 15,4 milyon YTL lik bir kaynak ayırmıştır bugün için.

Bakanlığımız, bu uygulamaya bir ay süreyle devam edecektir. Süreç sonunda kontroller yapılacak, gerek görüldüğü takdirde çıkma tavukların ruhsatlı rendiring tesislerinde değerlendirilmesi gündeme gelecektir.

Tavukçuluk sektöründe çalışan işletmelerimizin devlete olan yükümlülükleri konusunda yaşayabilecekleri sıkıntıları da göz önüne alınarak, vergi borçları, altı ay süreyle, faizsiz olarak ertelenecektir. Bu sayede, sektörün, bir nebze de olsa rahatlaması sağlanmış olacaktır.

Bunun yanında, kanatlı sektöründe işverenlerin ödemesi gereken mevcut SSK prim borçları ve hastalığı takip eden üç ay içinde oluşacak prim borçları bir yıl süreyle ertelenecektir.  Yine, zararda olan işletmelerin Ziraat Bankasına olan borçlarına sübvansiyon uygulanacak ve bu borçların bir yıl süreyle ertelenmesine gidilecektir.

Ayrıca, işletmelerin rehabilitasyonu ve biyogüvenlik konularında yapacakları yatırımlarla ilgili olarak yüzde 60 indirimli, yani yüzde 8 faizli kredi imkânları sağlanacaktır.

Üretimde maliyetler açısından önem arz eden enerji borçları konusunda da, Enerji Bakanlığımız tarafından bir çalışma yapılmaktadır şu anda.

Gelişmeler, Hükümetimiz ve Bakanlığımız tarafından yakından takip edilmekte ve sektörün darboğazdan kurtulması için gereken tedbirler alınmaktadır.

Elbirliğiyle bu sıkıntılı günleri beraberce aşacağız ve yaşadığımız olaylardan ders alıp, geleceğe dair aynı ölçekte sorunlar olmaması için sistemli bir üretim planlaması yapacağız.

Son olarak, bizi ekranları başında izleyen vatandaşlarımıza da, öncelikle entegre tesislerde üretilen kontrol edilmiş, sağlıklı kanatlı ürünlerinin gönül rahatlığıyla tüketilebileceğini özellikle vurgulamak istiyorum. Unutmamamız gerekir ki, yumurta, anne sütü dışında, insanın ihtiyacı olan tüm besin maddelerini bir arada bulunduran yegâne besin kaynağıdır. Böyle bir besinden vazgeçmek ve böyle bir besini tüketmemek mümkün değildir. Günlük protein ihtiyacının karşılanması ve sağlıklı beslenmemiz açısından çok önemli olan bu ürünlerin tüketilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, narenciye ve bal üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Gürol Ergin'e aittir.

Buyurun Sayın Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin'in, narenciye ve bal üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in cevabı

GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, sizlere, bal ve narenciye üreticilerinin sorunlarını ve bu sorunların çözümüne ilişkin düşüncelerimi açıklamak istiyordum; ancak, zamanın çok kısa oluşu nedeniyle, bugün yalnızca, bal üreticilerinin sorunları üzerinde duracağım; narenciye üreticilerinin sorunlarına ise, önümüzdeki günlerde yapmayı düşündüğüm başka bir gündemdışı konuşmada değineceğim. Sözlerime başlarken, siz değerli milletvekillerini ve üretici kardeşlerimi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, arıcılık, bitkisel kaynakları, arazi ve emeği birlikte kullanarak, bal, polen, arısütü, propolis ve arı zehiri gibi ürünler ile anaarı, oğul, paket arı gibi canlı materyali üretme faaliyetidir. Bal arıları, her türlü bitkilerden nektar ve polen toplayarak, bunları yararlı ürünlere dönüştürürler. Muğla İlimizde ise, bal, Basralı çam ormanlarında üretilmekte, bu nedenle de, bu bala "çam balı" adı verilmektedir. Ülkemizin bal dış satımının yaklaşık 90'ını da bu çam balı oluşturmaktadır.

Arıcılık, kaynak tüketmeden, sürekli yapılabilen, hiçbir  dış girdiye gereksinim duymayan bir üretim dalıdır ve sürdürülebilir kırsal kalkınmanın da önemli bir aracıdır. Türkiye'nin yıllık bal üretimi yaklaşık 70 000 tondur. Yurdumuzda koloni sayısı ise 4 200 000 dolayında olup, koloni başına bal verimimiz 16 kilogramdır. Bu, dünya ortalaması olan 21-22 kilonun altındadır. Verimin az oluşunun, elbette ki, teknik bilgi eksikliği yanında, arı hastalık, parazit ve zararlılarıyla savaşımın ve damızlık nitelikli anaarı üretiminin yetersizliğinden de kaynaklandığını söylemeliyiz.

Arıcılığımız dünya bal üretiminde çok önemli bir yere sahip olmasına karşın, arıcılarımız çeşitli sorunlarla boğuşmaktadır. Özellikle son iki yıl içerisinde bal dışsatımında müthiş bir daralma meydana gelmiş ve arıcılarımız dayanılmaz sıkıntılar içine atılmıştır. 2003 yılında 130 000 000 liraya satılan bir teneke bal bugün 50 000 000 liraya müşteri bulamamaktadır. Yıllık bal üretimi yaklaşık 20-25 bin ton olan Muğlalı arıcıların elinde bugün 10 000 ton dolayında bal vardır. 5-10 bin teneke balı elinde kalan köylerimiz bulunmaktadır. Yaşanan bu sıkıntıların nedeni ve kaynağı arıcı değildir. Yaşanan sıkıntıların kaynağı, gereğinden çok fazla nişasta bazlı şeker üretimine izin veren yöneticiler, özellikle doğudaki sınırlardan ve Sarp kapısından yurda kaçak giren İran ve Çin kaynaklı balları görmezden gelen gümrük görevlileri, bala yapılan çeşitli hileleri belirleyip gidermede yetersiz kalan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile personelinin tüketimi için aldığı balda gerekli titizliği göstermeyen kamu kurumlarıdır.

İki üç yıl öncesine kadar büyük miktarda çam balı dışsatımı yaptığımız Suudi Arabistan'a bugün hangi nedenle 1 gram çam balı satamadığımız iyi araştırılmalıdır. Başta Almanya olmak üzere, Avrupa Birliği ülkelerine sattığımız ve hileli ya da sağlığa zararlı kalıntı maddeler içerdiği için geri gelen balın ne kadarının Türk balı olduğu, ne kadarının yurda kaçak giren İran ya da Çin balı olduğu, ne kadarının da taklit bal olduğu çok ciddî olarak araştırılıp belirlenmelidir. Bir teneke balın bugünkü maliyeti 65 Yeni Türk lirası, fiyatı da 50 Yeni Türk Lirası ise bu üreticinin ayakta durması nasıl mümkün olacaktır?!

Yüzde 90'ı gezginci arıcılık yapan Muğlalı arıcı, nisan ayı geldiğinde Anadolu'ya nasıl gidecek, arılarını nasıl nakledecektir?.. Arıcıların yaşadıkları ve çözümü aciliyet kazanan sorunlarının giderilebilmesi için bize göre yapılması gerekenler şunlardır:

Dış satımda sıkıntı yaşandığına göre, ülke içerisinde bal üretimini artırmak için, balın sağlık değerini belirten televizyon programları yapılmalıdır. Sahte bal diye anılan taklit balların kökü mutlaka kazınmalı, devlet bu işi etkili, ancak sesli olarak yapmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Sağ olun Sayın Başkanım.

Başta Millî Savunma Bakanlığı olmak üzere, çeşitli kamu kuruluşları balı mutlaka arı yetiştirici birliklerinden almalıdır. Böylece, hem gerçek bal tüketimi sağlanmış hem de bal daha ucuza alınmış olur.

Dışticaretteki sıkıntıları aşmak için yabancı ülkelerdeki ticaret ataşelerimiz mutlaka harekete geçirilmelidir.

Hepsi içinde yöntemiyle çalışan otellerin çok büyük kısmında müşteriye verilen balın gerçek bal olmadığı basında geniş ölçüde yer alıyor. Bu durumu önlemek için Turizm Bakanlığı devreye girerek otellerin kullandıkları balı arı yetiştirici birliklerinden almaları sağlanmalıdır.

Arı yetiştirici birliklerine üreticilerin balı paketleyebilmeleri için kredili finansal desteği sağlanmalıdır. Özellikle, Muğla Arı Yetiştiricileri Birliği ülkemize özgü bir ürün olan ve yüzde 75'i Muğla'da üretilen çam balını işleyip pazarlayabilecek entegre bal paketleme tesisinin kurulması için devlet tarafından desteklenmelidir.

Üreticiden tüketiciye bal pazarlama sistemi mutlaka geliştirilmelidir. Ülkemizle birlikte ender ülkelerde üretilen çam balının Avrupa Birliği standartlarında genel sınıflamalar içinde yer alması sağlanmalı, bunu gerçekleştirebilmek için Türkiye çam ballarının spesifikasyonları, yani, genel, fiziksel, kimyasal ve duyusal özellikleri belirlenmelidir.

Yanlış koloni dağıtımına son verilmelidir. Son yirmi yirmibeş yıl içinde köylüye istihdam sağlamak amacıyla dağıtılan 800 -900 bin kovandan bugün köylerinde kalan yalnızca 20 000 kovandır. Örneğin, Ankara'da 2005 yılında 4 500  koloni dağıtılmış olup, bugün bu kovanlardan 500 tane bile bulmak mümkün değildir.

Akdeniz'de, Ege'de Kafkas arısı dağıtma yanlışına son verilmelidir.

Koloni başına verimin artırılması için, verildiği bölgeye uygun ve yetiştirme kalitesi yeterli anaarı kullanılmalıdır.

Tarım Bakanlığı, arıcılığın yoğun olarak yapıldığı Muğla, Ordu, Adana ve Sivas illerinde, yavru çürüklüğü gibi hastalıkları doğru teşhis edecek laboratuvarları acilen kurmalıdır.

Laboratuvar analiz ücretleri çok yüksektir. Örneğin, balda karbon 4, antibiyotik, naftalin ve hidroksi metil furfural analizinin bedeli 485 Yeni Türk Lirasıdır. 150 teneke balı olan ve balın tenekesini 50 Yeni Türk Liradan satan bir arıcı, yalnızca analiz için 10 teneke bedeli nasıl ödesin?!

Eğer gıda güvenliği gerçekten ciddiye alınıyorsa, bal analizi ya ücretsiz yapılmalı ya da analiz ücreti devletçe desteklenmelidir.

Arıcılar arı hastalıkları konusunda bilgilendirilmeli, gereksiz ilaç kullanımı önlenmelidir.

Arıcılıkta mum ve petek çok önemli girdilerdir. Peteklerin üretim yerleri kontrolsüzdür. Acilen mum ve temel petek üretim yerleriyle ilgili kararlar alınarak, arılarda görülen tüm hastalıkların üretim merkezi olan bu tesisler bir düzene sokulmalıdır.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Bu amaçla, petek üretim yerlerine üretim dönemlerinde rutin kontroller yapılarak, mumda saflık, kalıntı ve hastalık yapıcı mikroorganizma sporları analizleri yapılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, gezginci arıların da çok özel sorunları vardır; ancak, zaman yetersizliğinden bu sorunlarına giremiyorum; ancak, bu sorunlar da acil çözüm beklemektedir.

Değerli arkadaşlarım, çok ve büyük sorunları olmasına karşın, arıcıların bugün için en ivedi sorunu pazarlama sorunudur. Hepimizin el ele vererek arıcılarımızın bu sorunlarını aşmalarına yardımcı olmaya çalışmamız vicdanî sorumluluğumuzdur. Sizleri ve yetkili kamu kuruluşlarımızı bal üreticilerimizin sorunlarını çözmek için içtenlikle çalışmaya çağırıyor; sizlere ve özverili, dürüst ve çalışkan arıcılarımıza en iyi dileklerimle saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

Hoşgörünüz için de Sayın Başkan, size teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin'in yaptığı gündemdışı konuşma üzerine, Tarım ve Köyişleri Bakanımız Sayın Mehdi Eker söz istedi.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin'in bal üreticilerinin sorunlarıyla ilgili olarak yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızdayım ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindi gibi, ülkemiz, doğal flora örtüsü açısından oldukça zengindir. Bu zenginlik bitki örtüsü, iklim çeşitliliği, coğrafî yapı ve koloni varlığı bakımından bir bütünlük arz ettiği halde, arıcılık ve arı ürünlerinde dünya sıralamasında istenen ve olmamız gereken yerde, maalesef, değiliz. Koloni varlığı bakımından Çin'den sonra dünya ikincisi olduğumuz halde, bal üretimi açısından dünyada beşinci sıradayız. Bunun yanında, çam balı üretiminde ise tekel durumundayız.

Türkiye'nin toplam bal üretimi yıllık 74 000 tondur ve bu üretimin ekonomik değeri yaklaşık 300 000 000 YTL'dir. Üretilen balın kalitesi esasen dış pazarlarda aranan düzeydedir; ancak, bu üretimin, yıllara göre değişmekle birlikte, 15 000 000 dolar ilâ 30 000 000 dolarlık kısmını ihraç edebiliyoruz. Avrupa'nın bal ihtiyacının 200 000 ton olduğu göz önüne alındığında, ihraç pazarındaki talep fazlalığı ortadadır. Ülkemizin potansiyelini bu yönden daha da artırmamız gerekmektedir.

Arıdan elde ettiğimiz ürün kuşkusuz sadece bal değildir. Geleneksel bir lezzet olarak belki akla ilk gelen arı ürünü baldır; ama, polen, propolis, arısütü, arı zehri, balmumu gibi katmadeğeri yüksek ürünlerin de üretimi söz konusudur. Hatta, polen ve propolisin üretimi baldan daha kolay ve katmadeğeri daha yüksek olan arı ürünleridir. Ayrıca, polen, doğal bir besin kaynağı olarak tercih edilen bir ürün haline gelmiştir. Propolis ise içerdiği 150'ye yakın bileşik ve 20'den fazla mineralle doğal bir antibiyotik gücündedir. Vücut bakım kremleri, ağız ve diş bakım ürünleri, diş macunları, sabunlar, besin tabletleri propolisin yoğunluklu olarak kullanıldığı alanlardır. Bakanlığımızın kooperatiflere verdiği destek kapsamında İzmir Kemalpaşa İlçesi Çambel Köyünde Türkiye'nin ilk polen ve propolis tesisi Hükümetimiz döneminde kurulmuştur. Bu tür tesislerin desteklenmesi önceliklerimiz arasında olup, bu konuda üreticiden gelecek olan projeleri bekliyor ve bunları destekleyeceğimizi burada ilan etmek istiyorum.

Yine, Bakanlık olarak, arıcılık ve balcılık için ulaşmak istediğimiz noktalar  bulunduğunu ifade etmek istiyorum. Mesele, bal üretiminde üretime ve emeğe saygının gereği olarak sentetik bal üretiminin önüne geçmek, kaliteyi düşüren şekerle üretim yapanlarla mücadele etmek, bu çerçevede en önemli hedeflerimiz arasındadır.

Bakanlık birimlerimiz, balda taklit ve tağşişin önüne geçmek için denetimlerini aralıksız olarak sürdürmektedir. Bu kapsamda, 2005 yılı kasım ayı sonuna kadar yaklaşık 14 000 denetim yapılmış ve 1 580 adet numune alınmıştır. Alınan numunelerden 860'ının analizi müspet ve 320 örnekte ise olumsuzluk tespit edilmiştir. Yine, denetimler sonucunda 33 ton bal imha edilmiş ve 27 işletmenin üretim izinleri iptal edilmiştir. Ülkemizde 1'i Bakanlığımıza ait, diğeri Ege Üniversitesine ait olmak üzere 2 laboratuvarda bu tür analizler yapılmaktadır. Laboratuvarlarımızın kapasitesi ve teknolojisi, denetimleri etkin bir şekilde yapabilecek düzeydedir. Zaman zaman ihraca giden ürünlerde kalıntı problemi ve glikoz içerdiği için iadeler olduğu bilgileri Bakanlığımıza ulaşmaktadır. Ancak, bunların, kamuoyunda gerçekte abartıldığı kadar olmadığı ve gerçekleri tam olarak yansıtmadığını ifade etmek istiyorum.

2003 yılında 15 000 ton bal ihraç edilmiş, bunun karşılığında 293 ton bal iade edilmiştir. Yani, ihraç edilen balın yüzde 1,2'si iade edilmiştir ve yapılan analizlerde de -bu analizler için söylüyorum, bu örnekler için söylüyorum- balda ilave bir glikoza rastlanmamış, başka birtakım faktörler tespit edilmiştir. Yine, 2004 yılında 5 600 ton bal ihraç edilmiş ve bunun 175 tonu iade edilmiştir. Bu verileri sizlerle paylaşmaktan kastım, iadelerin azlığıyla övünmek değil, bazı yanlış bilgilerin önüne geçmektir. Sektörün geleceği açısından bu tür durumların elbette ki hiç olmaması bizim arzumuz ve hedefimizdir.

Ayrıca, bal verimini artırmak, gezginci arıların konaklama sorunlarını çözmek, gen kaynaklarımızı korumak, arıcılıkla geçinen ailelerin yaşam standartlarını yükseltmek, arı ürünlerinin üretimini artırmak, ihracatı muhakkak suretle artırmak ve yasadışı yollarla ülkemize giren arı ürünlerinin önüne geçmek de birbirinden ayırt etmeden çözmeye çalıştığımız arıcılığımızın sorunlarındandır.

Vasıflı ve genetik performansı yüksek anaarı üretiminin artırılması ve yaygınlaştırılması çalışmaları da devam etmektedir. Yerli genotiplerin ıslahı konularında Ordu Arıcılık Araştırma Enstitümüz ve Ardahan Arıcılık Üretme İstasyonumuz çalışmalarına hız vermiş ve ıslahla ilgili önemli mesafeler kaydedilmiştir.

Ülkemiz ballı bitki florası bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olup, tanınmış ballı bitkilerin üçte 2'si ülkemizde bulunmaktadır. Üretimin kalitesini ve aromasını zenginleştirmek için, ülke ballı bitkiler haritası hazırlanmış ve üreticilerimizin hizmetine, bilgisine sunulmuştur.

Değerli arkadaşlarım, Bakanlığımız, Türkiye'de, 2003 yılında, sektör açısından bir ilki gerçekleştirmiştir; arıcılık faaliyetleri destekleme kapsamına alınmış ve uygulamaya geçilmiştir. Anaarı satın alanlardan birlik üyesi olanlara 15 YTL destekleme ödemesi yapılmaktadır. Buna ilave olarak, süzme bala kilogram başına 0,4 YTL, yani 400 000 TL destek verilmektedir. 2005 yılında devreye konulan diğer bir destek ise, tozlayıcı dediğimiz Bambus arısı desteğidir. Bu kapsamda, yine, koloni başına 20 YTL destek verilmektedir. Ayrıca, Hükümetimiz, bal ihracatına da ton başına 65 dolar destek vermektedir. Sadece bu desteklerle kalmayıp, ülke genelinde, arıcıların örgütlenmesi çalışmalarına önem verilmiş ve bugün gelinen noktada, 75 ilimizde yetiştirici birliği kurulmuştur.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin potansiyeli itibariyle avantajlı olduğu bu sektörü arzu edilen noktaya getirmek için, biz, Bakanlık olarak çalışmalarımıza devam ediyoruz. Ben, bu duygularla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, yurt dışında yaşayan işçilerimizden alınan pasaport harçları ile Sosyal Sigorta primlerindeki artışlar hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Onur Öymen'e aittir.

Buyurun Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızdan alınan pasaport harçları ile sosyal güvenlik sigorta primlerine yapılan zamlar sonrasında karşılaştıkları sıkıntılara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın pasaport harçlarına yapılan son zamlarla ilgili olarak söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Bu konuya değinmeden önce, müsaadenizle, iki gün önce, elim bir trafik kazası sonucunda hayatını kaybeden Dışişleri Bakanlığımız mensuplarına Tanrı'dan rahmet diliyorum; yakınlarına ve Dışişleri Bakanımızın şahsında Dışişleri camiasına başsağlığı dileklerimi sunuyorum. Yalnız, bu vesileyle şunu da söyleyeyim ki, bu kaza, bir kazadan ziyade bir cinayete benzemektedir. Devletin, belediyenin sorumluluğundaki bir belediye otobüsünün buzlu bir yolda aşırı sürat yaparak bu kazaya yol açması, gerçekten son derece elim bir durumdur ve bu gibi kamu hizmeti yapan insanların eğitim ve denetim açısından ne kadar büyük bir eksiklik içinde olduklarını göstermektedir. Biz bu konuyu Meclisin gündemine ayrıca taşıyacağız.

Değerli arkadaşlarım, birkaç gün önce Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinden söz ederken, Avrupa Birliği Komisyonunun raporunda Türkiye'deki vergi mevzuatına yönelik ciddî eleştirileri anlatmıştım ve orada, Türkiye'nin vergi mevzuatının hem gümrük birliğine hem Dünya Ticaret Örgütünün temel kurallarına aykırı olduğunun yazıldığını belirtmiştim. İşte, arkadaşlarım, bunun tipik örneklerinden biri, Türkiye'de vasıtalı vergilerin aşırı derecede yüksek oluşudur. Bu kapsamda, öyle anlaşılıyor ki, hükümet, Hazinenin açığını gidermek için vasıtalı vergi alma yoluna gitmekte ve zaman zaman bu amaçla aşırı zamlar yapmaktadır. İşte, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza yapılan pasaport harcı zammı da bu çerçeveye girmektedir. 2006 yılı başından itibaren, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın aldıkları pasaportların harcı yüzde 50 oranında artırılmıştır. Değerli arkadaşlarım, bunun gerekçesi nedir?.. Enflasyon mu bu kadar arttı?! Yurt dışındaki hizmetlerimizin bedeli mi, maliyeti mi bir yılda yüzde 50 yükseldi?! Bunun hiçbir makul izahı yoktur. Size şu kadarını söyleyeyim ki, dört beş yıl için pasaportunu uzatan bir vatandaşımızın ödediği para, bir Alman vatandaşının Almanya'da pasaport almak için ödediği paradan fazladır. Buna hakkınız yok. Bu insanlarımızı aşırı derecede zengin vatandaşlarımız olarak görmek son derece yanlıştır. Bunların büyük bir bölümü işsizlik sigortasıyla geçiniyor. Bazıları bunu da bulamıyor, devletin sosyal yardımlarıyla geçiniyor. Bu insanların almak zorunda oldukları pasaportların bedeline bu kadar yüksek bir zam yapmak, gerçekten, insaf ölçüleriyle bağdaşmamaktadır. Bunun, bir an önce değiştirilmesini, düzeltilmesini, makul ölçüye indirilmesini temenni ediyoruz, hükümetin bu yolda adımlar atmasını bekliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, denilebilir ki, efendim, gene de yurt dışındaki vatandaşlarımızın pasaport harcı, yurt içinde vatandaşlarımızın aldıkları pasaportların harcından daha düşüktür. Şunu özellikle belirtmek istiyorum ki, değerli arkadaşlar, bir yanlış başka bir yanlışı mazur gösteremez. Yurt içindeki vatandaşlarımızın aldıkları pasaportların bedeli olağanüstü yüksektir. Hiçbir ülkede, hemen hemen, örneği görülmemiş düzeydedir. Üç yıllık bir pasaport almak isteyen bir vatandaşımız 227 euro ödüyor. Almanya'da ise, bir Alman vatandaşı pasaport almak için sadece 59 euro ödüyor. Eğer 26 yaşından küçükse, sadece 37,5 euro ödüyor. Biz ise 227 euro ödüyoruz. Bu, son derece büyük bir haksızlıktır ve büyük bir dengesizliktir.

Şimdi, bir bütün olarak bakacak olursak, vatandaşlarımız yurt dışına sadece gezmek, eğlenmek için gitmiyor. 4 000 000 insanımız yurt dışında yaşamaktadır. Bunların sağlık durumu, hastalık durumu, iyi günleri, kötü günleri oluyor; bu vatandaşlarımızı ziyaret edecek akrabaları yurt dışına gitmek zorunda kalıyorlar. Eğer yurt dışına çıkarken bu kadar yüksek bir bedel ödeyeceklerse, bu, onlara karşı devletin yaptığı büyük bir insafsızlık olur. Bakınız, size küçük bir hesap yapayım: Eğer 4 kişilik bir aileniz varsa ve üç yıllık pasaport alacaksanız, 908 euro sadece pasaport bedeli ödeyeceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ayrıca, kişi başına da 43 euro yurt dışına çıkış vergisi ödeyeceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, bizden başka hangi ülkede var yurt dışına çıkış vergisi?! Vatandaşa, bir de bunu ödetiyoruz! Neticede, aldığı, bir de, vizelerin bedelini ödetiyoruz ve size şu kadarını söyleyeyim ki, bir vatandaşımız, 4 kişilik ailesiyle yurt dışına gitmek istese, uçak bileti hariç, ödeyeceği para, asgarî ücret alan bir işçimizin beş aylık ücretine tekabül etmektedir. Bu kadar yüksek bir bedel alıyoruz ve bunun hiçbir örneği de yoktur. Onun için, bunun düzeltilmesini özellikle hükümetten rica ediyoruz.

Şimdi, buna ilaveten bir de sosyal güvenlik primlerinde yapılan artış var. Hükümet, bu primleri, vaktiyle 2 dolarken yüzde 150 artırarak günde 5 dolara çıkarmıştı; sonra vatandaşlardan tepkiler gelince 3,5 dolara indirdi. Bu bile çok yüksektir ve bu bile yüzde 75'lik bir artışa tekabül etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, yurt dışındaki vatandaşlarımıza karşı daha dikkatli ve daha saygılı bir yaklaşım sergilemek zorundayız. Bu vatandaşlarımız çok zor şartlar altında yaşıyorlar ve bunların her kuruşu kıymetlidir. Bulundukları ülkelerde, son yıllarda yapılan bazı sosyal mevzuat değişiklikleri sonucunda, bunların ödedikleri sağlık masraflarında da büyük artışlar olmuştur. Vatandaşlarımızın reel geliri düşmüştür. Bir de, bunlara bu darbeyi bizim vurmamamız lazım.

Bu vesileyle, bir konuya daha kısaca değineceğim, yine bu çerçevede. Avrupa Birliğiyle üyelik müzakerelerine başlayan aday ülkelerde pasaport vizeleri kaldırılmıştır. Bugün, Bulgar vatandaşları, Romen vatandaşları, vizesiz olarak, Avrupa Birliği ülkelerinden Şengen Anlaşmasını imzalayan ülkelere seyahat ediyorlar; bizim vatandaşlarımız edemiyor. Niçin edemiyor?.. Bunu talep ettik de mi sağlayamadık; ret mi ettiler; kamuoyuna niçin bilgi vermedik?.. Bugün -daha dün İstanbul'da gördüm- konsoloslukların önünde, aşırı soğuk hava koşullarında, vatandaşlarımız titreyerek vize kuyruğunda sıra bekliyorlar. Bu, büyük bir haksızlıktır. Diğer bütün aday ülkeler, vatandaşlarına vizesiz seyahat imkânı sağlamış; biz sağlayamamışız.İşte, bu konuya da hükümetin eğilmesini önemle rica ediyoruz, temenni ediyoruz.

Çok değerli arkadaşlarım, demin anlattığım unsurlar şunu ortaya koyuyor ki, Türkiye, dünyayla ilişkilerinde çok daha büyük mesafe almak zorundadır. Bütün ülkeler, vatandaşlarının diğer ülkelere kolaylıkla seyahat etmeleri için bu gibi formaliteleri azaltırken, vergileri, harçları düşürürken, biz, zam üstüne zam yapıyoruz; bunun hiçbir izahı yoktur.

Vatandaşlarımızın dünyayla ilişkilerini güçleştirerek, zorlaştırarak Avrupa'yla bütünleşmemizi hızlandıramayız. Avrupa'yla ilişkilerimizde çok şeyin değiştirilmesinin gerektiği doğrudur; bunu biz de söylüyoruz, yabancılar da söylüyor; ama, değerli arkadaşlar, ilk değiştirmemiz gereken şey, zihniyettir. Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ilişkilerde büyük bir zihniyet reformuna ihtiyaç vardır ve açık söyleyelim, bu zihniyetle gidersek, Türkiye'nin Avrupa Birliğine girme şansı yüksek değildir.

Sayın Başkan, sözlerimi bitirmeden önce, bir cümle daha söylemek istiyorum. Hükümet, dün, Kıbrıs'la ilgili olarak yeni bir öneri paketi dile getirdi, ortaya koydu. Biz bunu inceledik; şimdiye kadar hükümetin söylediklerine kıyasla, içinde yeni bir unsura rastlamadık. Özetle, Kıbrıslı Türklere ambargo kaldırılmadan Rum uçaklarının ve gemilerinin gelemeyeceği, Türkiye'ye alınamayacağı söyleniyor. Bunu daha önce de söylemişti. Karşı tarafın tepkisi daha ilk günden ortaya çıkmıştır; Türkiye'nin bu önerisini kabul etmeyecekleri anlaşılmaktadır ve bizi sıkıştırmaya devam ediyorlar ve "siz, Avrupa Birliği çerçevesindeki yükümlülüklerinizi yerine getiriniz, ek protokolü derhal Meclise getirip onaylayınız" diyorlar. Yani, Türkiye'nin bu girişimi, şu ana kadar, elle tutulur hiçbir sonuç vermemiştir; tam tersine, bilinen tepkileri, baskıları, karşı tarafın, tekrarlamasına yol açmıştır. Bu vesileyle şunu ifade etmek istiyorum ki, bir kere daha; bu Kıbrıs konusunda -daha önce de söylediğimiz gibi- hükümetin, Türkiye'nin çıkarlarını koruyan kararlı bir tutum sergilemesini özellikle rica ediyoruz; bunu yaptığı takdirde, biz de, hükümete destek olacağız; ama, her gün ilave bir taviz vererek karşı tarafı tatmin etme yoluna gidersek, biliniz ki, Kıbrıs meselesinin sonucu ülkemiz açısından son derece hüsran verici olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle Yüce Meclisi, tekrar, saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen'in yaptığı gündemdışı konuşma üzerine söz isteyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu'nu kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Başesgioğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen'in gündemdışı yapmış olduğu konuşmayla ilgili olarak görev alanıma giren konuları cevaplamak üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de, öncelikle, dün elim bir trafik kazasında hayatını kaybeden Dışişleri mensuplarına Tanrı'dan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Yine, bu ağır kış şartlarında hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza da Allah'tan rahmet diliyorum. Ayrıca, yine, kaybetmiş olduğumuz bilim ve siyaset adamı, eski bakanlarımızdan Sayın Aydın Güven Gürkan'a da Tanrı'dan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Evet, ben, sadece Sayın Öymen'in yurtdışı borçlanmasına ilişkin sözlerine veyahut da konuşmalarına cevap vermek üzere huzurunuzdayım. Pasaport harçlarıyla ilgili konuda, inanıyorum ki, Maliye Bakanlığımız ve Dışişleri Bakanlığımız gerekli açıklamayı yapacaklardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza borçlanma imkânı getiren yasa, 1985 tarihinde çıkarılmıştır. Aslında, sosyal güvenlik sisteminde borçlanma, pek tasvip edilen bir konu değildir, sosyal güvenlik sisteminin temel dinamiklerini bozan bir husustur; ancak, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın özellikleri, çalışma şartları ve Türkiye'ye olan katkıları dikkate alınarak, onlara münhasır olmak üzere, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza borçlanma hakkı verilmiştir. Orada geçirmiş oldukları sürelerin aynısını Türkiye'de borçlanma imkânı getirilerek, kendilerine emekli olma imkânı sağlanmış bulunmaktadır.

Sayın Öymen'in ifade ettikleri gibi, bu, yurtdışı borçlanmasının günlük karşılığı olan 2 dolarlık nispet, 10 Mayıs 2005 tarihinden önce 5 dolar olarak yükseltilmiştir. Bunun da gerekçesi, Türkiye'de asgarî ücret üzerinden çalışan bir vatandaşımızın borçlanma ölçütlerine uygun bir miktar olarak Sosyal Sigortalar Kurumumuzca belirlenmiştir; ancak, zaman içerisinde bazı mağduriyetlerin ortaya çıktığı görülerek, bu çıkartılmış bulunan 5 dolardan vazgeçilerek, 3,5 dolara günlük borçlanma miktarı indirilmiş bulunmaktadır; ki, bu 3,5 dolarlık miktar da, aşağı yukarı, Türkiye'de asgarî ücretle çalışan bir vatandaşımızın borçlanma maliyetlerine karşılık gelen bir husustur. Tabiî, gönül arzu eder ki, daha önemli kolaylıklar sağlayalım; ama, bir taraftan da, sosyal güvenlik sistemimizin malî açıdan sürdürülebilirliğini sağlamak için bazı dengelere de dikkat etmemiz gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, bu hususta söyleyeceğim ikinci husus, hepinizin de yakinen takip ettiği gibi, yeni hazırlamış olduğumuz sosyal güvenlik reformunda da, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın, yine, bu borçlanma imkânlarını muhafaza ediyoruz ve bunu yaparken de, artık, dolara veyahut da dövize endeksli bir borçlanma anlayışından vazgeçiyoruz, asgarî ve azamî hadler arasında kendisinin seçebileceği bir gelir seviyesi üzerinden kendisine bir borçlanma imkânını yeni sosyal güvenlik sistemimizde de muhafaza ediyoruz. İnşallah, yeni yasamız yürürlüğe girdiğinde, yurt dışındaki vatandaşlarımızın bu imkândan daha fazla yararlanacaklarını umut ediyoruz, temenni ediyoruz.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Sayın Öymen'in yaratmış olduğu bu imkândan istifade ederek, izninizle, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın hak ve menfaatlarının korunması için devletimiz ikili ve çok taraflı, çok sayıda sözleşmeye taraf olmuş durumdadır. İkili düzeyde yapılan işgücü anlaşmaları ve sosyal güvenlik sözleşmelerinin yanı sıra, özellikle, Uluslararası Çalışma Örgütü, Avrupa Konseyi bünyesinde çalışma ve sosyal güvenlik hayatını ilgilendiren ve doğrudan vatandaşlarımızın hak ve menfaatlarının koruması ve geliştirilmesinde çok önemli yer tutan sözleşmelere ülkemiz taraf durumundadır. Türkiye Avrupa Birliği Ortaklık Hukuku, Avrupa Birliği ülkelerinde bulunan vatandaşlarımızın çalışma, ikamet ve sosyal güvenlik haklarının korunmasında sıklıkla başvurduğumuz alanlardır. Bununla birlikte, özellikle, Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızın hukukî konumları, hak ve sorumlulukları, bulundukları toplumda edindikleri yer dikkate alındığında, Türkiye AB Ortaklık Hukukunda kaynaklanan ayrıcalıklı konumlarına karşın, son on yıl içerisinde önemli sorunlarla karşı karşıya bulundukları da açıktır. Bunda, Avrupa ülkelerinin taraf oldukları uluslararası sözleşmelere rağmen, yükümlülüklerinden imtina etme eğiliminde olmaları, önemli bir etken olmaktadır.

Vatandaşlarımızın maruz kaldıkları uygulamalar ve sorunları, kısaca, başlıklar halinde özetlemem gerekirse, şunları söyleyebilirim :Bunların başında, çalışma hayatında ayırımcı muamele, sosyal  güvenlik  ödeneklerinde sınırlamalar, işsizlik, eğitimde fırsat eşitsizliği, ana dil eğitimi, aile birleşimi, aile oluşumu, çalışma ve oturma izinleri, vatandaşlığa kabul, siyasette ayırımcı uygulamalar, sağlık hizmetlerinden eşit derecede yararlanmanın önündeki engeller, sosyal koruma, konut,  iletişim eksikliği ve dışlanma, asimilasyon programları ve kamu hizmetlerinden eşit derece yararlanmama gibi hususlar yurt dışında çalışan vatandaşlarımızın bugün karşı karşıya olduğu önemli sorunlardır.

Ülkeden ülkeye farklılıklar göstermekle birlikte, yukarıda belirtilen alanlarda vatandaşlarımız, ciddî sıkıntılarla karşı karşıyadır. Bakanlığımız, toplam 17 ülkede, sayısı 40'ı bulan müşavirlik ve ataşeliklerinde görevli uzman personeliyle vatandaşlarımızın özellikle, çalışma hayatı ve sosyal güvenlik alanındaki sorunlarının çözümü için aktif ve etkin bir çalışma içerisindedir. Bu çalışma, sorunun ilgili kurum ve kuruluşlarla vatandaşımız adına doğrudan temasa geçirilerek çözümlenmesi, bu girişimlerden sonuç alınmaması halinde sorunun yargıya intikalinin sağlanması, bu süreçte az önce bahsedilen ikili ve çoktaraflı uluslararası sözleşmelerden yararlanılması ve sorunun neticelendirilmesi süreçlerini kapsamaktadır.

Yurt dışında görevli personelimiz bu çalışmalarını bir yandan sürdürürken, diğer yandan sorunları Bakanlığımıza intikal ettirmekte, bu defa, ilgili ülkeyle, bakanlıklar arasında görüşmelerde sorunların çözümlenmesi için her türlü girişimde bulunulmaktadır.

Vatandaşlarımızın yoğun olarak bulunduğu Avrupa ülkelerinde sosyal politika alanındaki yönelimlerden kaynaklanan ve çoğu durumda aralarında vatandaşlarımızın da bulunduğu yabancıların haklarının kısıtlanmasına yol açan gelişmeler hakkında müşavirlik ve ataşeliklerimizce bilgilendirme toplantıları düzenlenerek, vatandaşlarımıza zamanında bilgi verilmekte ve neler yapılması gerektiği konusunda telkinlerde bulunulmaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; elbette, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarını bu kısacık süre içerisinde etraflı bir şekilde anlatmak mümkün değil; ama, şu gerçeği, zannediyorum, hepimiz kabul ediyoruz: Yurt dışında yaşayan Türk varlığına sahip çıkmak, onların sahipsiz olmadıklarını her zaman ifade etmek için, devletimizin, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın hak ve hukuklarının korunması konusunda bugüne kadar göstermiş olduğu sıcak anlayışı bundan sonra da devam ettirmesinde büyük yarar var. Bu anlamda da Parlamentomuza, iktidarıyla muhalefetiyle, çok önemli sorumluluklar düştüğünü ifade etmek istiyorum.

Sayın Öymen'in de ifade ettiği gibi, Avrupa ülkelerinde gelişen yeni trendler, gerçekten, vatandaşlarımızı sosyal, ekonomik ve kültürel alanda önemli sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır. Bu sorunlarla mücadele ederken yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın yanında olmak her Türk vatandaşının sorumluluğudur diyor, bu anlayış içerisinde, hepinize, şahsım ve Hükümetimiz adına saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Yerinden ve pek kısa bir sözü olduğunu belirten Ankara Milletvekili Sayın Zekeriya Akınca'ya, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre pek kısa bir sözü, yerinden veriyorum.

Buyurun Sayın Akıncı.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kısa tutmaya çalışacağım; ama, siz de takdir edersiniz ki, ülkemizin dört bir yanında, hepimiz çok zor kış koşullarını yaşıyoruz. Özellikle doğu ve güneydoğuda ve ülkemizin, Anadolu'nun dört bir yanında yaşanan kimi zorlukları, televizyonlarımızda, çok sınırlı imkânlar çerçevesinde izleme şansını bulabiliyoruz. Çoğu hepimizin tanıdığı, bildiği görüntüler; işte, hastaneye zor yetiştirilen hastalar, kapanan köy yolları, aksayan ulaşım, yaşanan kazalar, soba zehirlenmeleri ve benzeri. Bu, bir anlamda, sanki, bir dönem mutlaka yaşanması gereken bir kader gibi algılanıyor ve bir dönem, hep böyle gelip geçiyor.

Bu son günlerde, özellikle, ne yazık ki, kış denilince, biraz daha, akla, Türkiye'de, İstanbul gelmeye başladı ne yazık ki. Alınan tedbirlere rağmen yaşanan zorlukları yine televizyonlarda izleme şansını buluyoruz; ama, belki, sevindirici olan yanı şu: Çeşitli yönetim birimlerinin arasındaki bir uyum ve koordinasyon, başta Valilik olmak üzere, yapılan sürekli açıklamalar ve uyarılar.

Ama, bu noktada bir tespitimi üzülerek sizlerle paylaşmak istiyorum, bunun için de söz aldım aslında: Bu zor koşullarda, gelin görün ki, Türkiyemizin, Cumhuriyetimizin Başkenti Ankara, ne bu tartışmaların ne bu değerlendirmelerin içerisinde hiç yok. Oysa, ulaşım başta olmak üzere, zor kış koşullarının bütün olumsuz etkilerini biz Ankaralılar da, en ağır bir biçimde hissediyoruz; ama, ne yazık ki, rahmetle andığımız -konuşmalarda da ifade edildi, kaza mı, cinayet mi, tartışılır- o acı kaza yaşanmamış olmasa, 9 tane Dışişleri Bakanlığı çalışanını yitirdiğimiz bir halk otobüsünün sebep olduğu kaza yaşanmamış olmasa, belki Ankara'daki kış koşulları Türkiye'nin gündemine bile gelmeyecekti. Ne yazık ki, ne bir koordinasyon var ne bir uyarı var ne bir açıklama yapılabiliyor; ben duymadım, duyan varsa lütfen söylesin.

Yani, ben şunu sormak istiyorum: Ankaralı ve Ankara bu kadar sahipsiz midir? Hepimiz trafiğe çıkıyoruz, çıkmaya çalışıyoruz, yolların haline lütfen bir bakınız sevgili arkadaşlarım. Ben, Aydınlıkevler'den buraya -10-15 dakikalık bir yoldur- ilk gün 45-50 dakikada gelemedim. Araçlarınızla ana arterlere bile çıkamıyorsunuz, bırakınız ara yolları. Ayrıca, bu durumda, dikkatinizi bir noktaya çekmek istiyorum. Biz, kentin göreceli olarak, belki ulaşımının en kolay yapılabildiği ve çalışmaların görünüşte de olsa, en yoğun yaşandığı bölgelerde bulunuyoruz. Siz, bu koşullarda, bir de, lütfen, Ankara'nın Battalgazisini, Hıdırlık Tepesini, Ataparkını, Kale Tepesini, çevre ilçelerini, köy yollarını bir düşününüz. Üstüne üstlük, bütün bunların içerisinde Büyükşehir Belediyesi, Çankaya'yı, her türlü kuşatma altına almışken, bütün bunlar yetmezmiş gibi, bu zor koşullarda, yine, Çankaya İlçesini unutmuş gibi görünüyor. Ne yazık ki, Büyükşehirin bu ilçemizde de çalışmalarına çok fazla tanık olamıyoruz…

BAŞKAN - Lütfen, kısa keselim, birhakkın istismarını… Uzatmayalım.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Toparlıyorum, tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Dolayısıyla, ben, Ankara'da yaşanan bu zor koşulların aşılabilmesi için, bu vesileyle, başta Sayın Valimiz ve belediye başkanlarımız olmak üzere, tüm yetkililerimizi, Ankara'ya ve Ankaralılara karşı daha sorumlu ve duyarlı davranmaya davet ediyorum ve inanıyorum ki, Ankaralılar bu kadar ihmal edilmeyi asla hak etmemişlerdir.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Ama, daha önce, Divan Kâtibi arkadaşımızın yerinden, oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurun.

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/963)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 29 Aralık 2005 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

"Adana Milletvekili Atilla Başoğlu, hastalığı nedeniyle 12.12.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Adana Milletvekili Abdullah Çalışkan, mazereti nedeniyle 14.12.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün"

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısı arayacağız.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.15

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.27

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler ve Önergeler (Devam)

1.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/963) (Devam)

BAŞKAN -Bazı milletvekillerinin izinli sayılmasına yönelik Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinde, Adana Milletvekili Abdullah Çalışkan'ın izinli sayılmasının oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, oylamayı tekrarlayacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

Devam ediyoruz; buyurun.

"Adana Milletvekili Ziyattin Yağcı, hastalığı nedeniyle 30.9.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 56 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Ankara Milletvekili Oya Araslı, hastalığı nedeniyle 3.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Bursa Milletvekili Şevket Orhan, mazereti nedeniyle 29.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 19 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Denizli Milletvekili Mehmet U. Neşşar, hastalığı nedeniyle 13.12.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Denizli Milletvekili M. Salih Erdoğan, mazereti nedeniyle 25.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 18 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek, hastalığı nedeniyle 9.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Egemen Bağış, mazereti nedeniyle 2.12.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 11 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Kahramanmaraş Milletvekili Ali Sezal, hastalığı nedeniyle 5.12.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Parlakyiğit, hastalığı nedeniyle 3.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan, hastalığı nedeniyle 14.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Konya Milletvekili Hasan Anğı, hastalığı nedeniyle 28.9.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı, hastalığı nedeniyle 5.9.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 3 ay"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, mazereti nedeniyle 1.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Manisa Milletvekili Nuri Çilingir, hastalığı nedeniyle 13.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 2 ay,"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez, hastalığı nedeniyle 5.11.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 34 gün,"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Sakarya Milletvekili Erol Aslan Cebeci, hastalığı nedeniyle 12.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün,"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Sivas Milletvekili Osman Kılıç, mazereti nedeniyle 3.1.2006 tarihinden geçerli olmak üzere 17 gün,"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Tekirdağ Milletvekili Ahmet Kambur, hastalığı nedeniyle 16.11.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün ve 6.12.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 2 hafta,"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Trabzon Milletvekili Mustafa Cumur, hastalığı nedeniyle 12.10.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 40 gün,"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı milletvekillerinin ödenek ve yolluğunun verilebilmesi için, 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

İlk tezkereyi okutuyorum:

2.- Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ile Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'e ödenek ve yolluklarının verilebilmesine ilişkin Başkanlık tezkereleri (3/964)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin alan Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'ya İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi, Başkanlık Divanının 29 Aralık 2005 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız iki ay izin alan Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'e İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi, Başkanlık Divanının 29 Aralık 2005 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)  ile  Plan  ve  Bütçe  Komisyonu  Raporu  (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe ve Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

31 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 31.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan; buyurun.

Şahsınız adına da söz talebiniz var, ikisini birleştirip 15 dakika konuşmak ister misiniz?

OĞUZ OYAN (İzmir) - Lütfen…

BAŞKAN - Peki.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kalkınma ajansları konusunda, aylarca önce yaptığımız ilk turlardan sonra, bu hafta -bu üçüncü gündür- ikinci ve herhalde son turu yapıyoruz. Kanunun son iki maddesi görüşülüyor. Bu iki maddede, ben, Partimiz adına ve şahsım adına görüşlerimizi ifade edeceğim.

                              

(x) 920 S. Sayılı Basmayazı 2.7.2005 tarihli 124 üncü Birleşim Tutanağına eklidir.

Şimdi, aslında, dünkü görüşmelerde de, kalkınma ajansları konusunda söylenebilecek her şey neredeyse söylendi. Daha önce de söylenmişti gerçi. Bu tasarıda, ilk, bütünü üzerinde, geneli üzerinde konuşmayı da ben yapmıştım.

Şimdi, soru şu: Biz, burada bu kadar konuşuyoruz, komisyonlarda konuşuldu; acaba, burada yapılan bu yapıcı ve uyarıcı eleştirilerden iktidar ne kadar yararlanıyor? Biz, açıkçası, buna dair bir işaret göremiyoruz. Yani, bu yapıcı ve uyarıcı eleştirilerden iktidarın bir yarar sağladığını; yani, buna dönük birtakım düzenlemelere gittiğini... Örneğin, bu maddeye geçmeden önce kanunu geri çekip, tekrar bazı maddeler görüşülebilir. Bunlarla ilgili hiçbir işaret göremedik.

Burada neler söylendi; özetle şu: Bir kere, burada getirilen, bu, adı önce "bölge kalkınma ajansları" olan; ama, daha sonra, bu, bölge idarelerini çağrıştırıyor diye "bölge"sini çıkarıp, sadece "kalkınma ajansları" diye getirilen düzenlemenin, aslında Anayasada tanımlanan bir kamu yönetimi anlayışına uymadığı söylendi. Gerçekten, ne olduğu belirsiz bu yeni kuruluşun, bir kamu tüzelkişiliği olarak tarif edilmeyen, ama, bir tüzelkişilik olarak tarif edilen, aslında, yönetiminde özel sektörden, belki de -belli değil o- sivil toplum kuruluşlarından da bazı temsilciler yer almakla birlikte, esas olarak kamu idarecilerinin -başta vali olmak üzere ki, valiler bunun başında- bulunduğu böyle bir yapının bir kamu ve kamu kaynağı kullanan bir yapının, bir kamu tüzelkişiliği olarak tarif edilmesi gerekirken, bunun böyle tarif edilmediğini görüyoruz. Yani, ne kamusal ne özel; ne özel ne STK olduğu belli değil. Ne yerel ne merkezî olduğu belli değil; çünkü, anayasa tanımına göre, bunu ne merkezî bir yapıya, ne de yerel yönetim birimi yapısına uygun göremiyoruz. Bir devekuşu misali bir şey var ortada; biraz ucube tarzı bir kademe yaratılıyor.

Tabiî, bunun ulusal mı, yoksa uluslararası nitelikte mi olacağı da çok net değil; çünkü, uluslararası bağlantılar kurabilen bir yapı getiriliyor.

Şimdi, burada getirilen eleştirilerde şu söylendi: Burada, yeni kademeler getiriyorsunuz, bürokrasiyi azaltalım diyorsunuz; ama, yeni bürokrasi yaratılıyor ve aslında bürokrasiye dıştan müdahale mekanizması getiriliyor, yeni denetimdışılıklar getiriliyor, kamu kaynaklarını harcayan yeni birimler oluşturuluyor ve bunlar denetim dışına çıkarılıyor, en azından kamu denetimi ve yasama denetimi dışına çıkarılıyor.

Şimdi, bakınız, Türkiye'de il özel idareleri dediğimiz yerel yönetim birimi, bu örgütlenme biçimi, esasen, Batının, bir anlamda, bölge idarelerini düzenlerken başvurduğu yapılardan bir tanesi. Yani, Türkiye'deki il özel idaresi yapısı, aslında, pekâlâ, sizin bu getirmek istediğiniz -adı gerçekte bölge kalkınma ajansları olan- yapıyla uyuşabilecek bir yapı. Zaten, 3 tane il için tek illi bir örnek getirerek... Yani, İzmir, Ankara, İstanbul için ve ileride belki başkaları için; ama, en azından 3 tane il için tek il bazında -birden fazla değil- bölge kalkınma ajansı getirdiğiniz için… "Bölge"yi koyuyorum; çünkü, aslında, hükümetin niyetinde, taslağında bu vardı. O zaman, demek ki, diğerleri de olabilir.

Şimdi, eğer, il özel idaresi gibi, bizim tarihsel olarak sınadığımız, deneyimine sahip olduğumuz bir idarî, ekonomik ve siyasî örgütlenme modeli elimizde varsa, bunu niye kullanmıyoruz? Burada sağlam bir temel var, sağlam bir altyapı var. Kaldı ki, eğer biz il özel idarelerini daha da geliştirerek bu modeli sunuyorsak, bu kurumun, bu yapılanmanın arkasında olduğu açıkça görülen AB'nin bize, yok bu olmaz, başka bir şey kurun deme hakkı yok; hakkı yok, elinde bize önereceği model de yok. Yani, Avrupa Birliğinin kendi içerisinde, bir tane, tek model var, bunu bize öneriyor diye bir durum yok. Her ülkede farklı biçimlerde gelişmiş, hatta, bazılarında olmayabilen bir uygulamadan bahsediyoruz. Dolayısıyla, Türkiye'nin böyle dıştan dayatma birtakım konularda kendi geçmiş deneyimlerini, kendi tarihsel, kurumsal yapılarını koruyarak, geliştirerek cevap verebileceği imkânları varken bunları kullanmaması, bizim, giderek, böyle bir teslimiyet anlayışı içerisinde her şeyi gören, dıştan gelen her şey iyidir anlayışına bizi yönelten bir uygulama, bir yeni örnek oluyor bu karşımızdaki kalkınma ajansları.

Aslında, bizim elimizde başka araçlar da var. İl düzeyini aşan birtakım uygulamalar ya da yatırımlar söz konusuysa, elimizde başka bir araç var; mahallî idare birlikleri. Yani, eğer il düzeyini aşan, bölgesel bir şey, birkaç ilin çıkarını, ortaklığını, yatırım ortaklığını ilgilendiren bir şey yapmak istiyorsanız, elinizde mahallî idare birlikleri var, kullanınız. Mahallî İdare Birlikleri Yasası çıkmış, kullanabilirsiniz.

Aslında, elinizde başka bir şey daha var. Bölgesel konularda özel idareler kurmuşsunuz. Bunun çok somut bir örneği var; GAP İdaresi var, GAP Bölge Kalkınma İdaresi var. Bunun işleyişini çok iyi bulmuyorsanız, geliştiriniz, düzeltiniz; ama, Türkiye'nin böylesine bir deneyimi, dünyada çok fazla da örneği görülmeyen böylesine büyük bir projeyi başarıyla bir şekilde getirmiş bir deneyimi varken, bunu daha da başarılı kılma imkânı varken, sadece bir enerji öncelikli proje olarak çalışan GAP'ı, daha tarımsal öncelikli, kırsal kalkınma öncelikli bir yapıya dönüştürme imkânları zorlanabilecekken bunu bırakmak, bu tür açılımları yok saymak, Doğu Anadolu Kalkınma Projesi (DAP) ya da Doğu Karadeniz Kalkınma Projesi (DOKAP) gibi projeleri, bu tür bölge kalkınma projeleri yönündeki gelişmeleri hiç düşünmemek, yani, bu tür araçları ve olanakları yok saymak ve gidip bir kalkınma ajansları modeline saplanmak. Bunu anlamak gerçekten çok zor.

Şimdi, bakınız, biz, eğer, burada ve komisyonda direnmemiş olsaydık, GAP Bölge Kalkınma İdaresi, 2005 sonu itibariyle -bu yasanın öngördüğü oydu- tasfiye edilmiş olacaktı. Eğer böyle bir şey olsaydı, bunun Türkiye açısından ne kadar büyük bir kayıp olacağını, burada, bir kere daha dile getirmek istiyorum; çünkü, sizin getirdiğiniz modelde, GAP'ın şu an faaliyette bulunduğu illeri üçe bölerek yapmak istediğiniz, GAP'ı üçe bölerek, yani, onun bütünlüğünü bozarak, işlevsizleştirerek ve bir anlamda kısmî bir tasfiyeye uğratarak yapmak istediğiniz şey ile GAP'ın yaptığı arasında hiçbir ilişki yoktur. Üçe bölüyorsunuz, üç ayrı alt bölge orada geliştiriyorsunuz ve o, sadece ve sadece, sanayi ve ticaret odaları, yani, aslında, yerel yatırımcı, işadamı üzerine odaklanıyor. Oysa, GAP'ın iddiası, sadece özel yatırımları teşvik üzerinden değildir. O da vardır içinde; ama, GAP'ın iddiası, bir bütünsel kalkınma projesidir, bölgesel anlamda bütünsel kalkınma projesidir. Dolayısıyla, içinde sadece ekonomik anlamda yatırım teşviki yoktur; bir ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınma boyutu vardır. Sizin kalkınma ajanslarında böyle bir boyutu görmek mümkün değil.

Kaldı ki, GAP'ın yapısı içinde, cemaat yapılarını, feodal yapıları tasfiyeye dönük amaçlar vardır. Sizin kalkınma ajanslarında böyle amaçlar görebilir miyiz? Sizin kalkınma ajanslarınız, doğrudan doğruya bu cemaat ve feodal yapılara teslim olacak yapılardır belli bölgelerde.

İslamî holdingler meselesini görüyoruz. Türkiye'de nasıl din istismarı üzerinden, bu Anadolu kaplanlarının bir bölümünün nasıl palazlandırıldığını biliyoruz, görüyoruz -bununla ilgili komisyon oldu, ben de içindeydim- bunu AKP'li arkadaşlarım da gördüler.

Dolayısıyla, bu cemaat yapısını, bu feodal yapıları tasfiyeye dönük bir araç olabilir mi kalkınma ajansları?! Olabilecek, olması gereken GAP'ı tasfiyeye yöneliyorsunuz. Zaten, geri adım atıldı; ama, GAP'ın tasfiyesi gündemde duruyor, bir tarafta asılı olarak var; ama, şimdilik yok. Bu geçsin, bundan sonraki aşama GAP'ın tasfiyesi.

Nihayet, bir başka şey daha söyleyeyim GAP'la ilgili. GAP, bir entegre, senkronize projedir. Böyle bir projeyi bölmek, parçalamak, aslında, bölgesel kalkınma açısından Türkiye'ye verilecek çok önemli bir zarardır diye düşünmek gerekir.

Ulusal planlama anlayışından vazgeçmiş, dokuzuncu planı çıkaramamış; yani, âdeta planlama anlayışını askıya almış bir yönetimin, tabiî ki bölgesel kalkınmayla ilgili çok önemli kaygıları olamaz. Yani, buradaki kalkınma ajansları modelinin de -samimi konuşursak- bölgesel kalkınmayla bir ilgisi yok aslında. Başta, başında bir "bölge" lafı vardı; ama, bu, tam tersine, bölgesel kalkınma meselesini ortadan kaldıran bir uygulamanın adıdır; çünkü, bu, her bir bölgeyi diğeriyle, burada tanımlanan 26 bölgeyi diğeriyle rekabet ilişkisi içine sokan, Avrupa Birliğinden geleceği varsayılan, bu arada, Türkiye'nin kendi kaynaklarını, hem merkezî bütçe kaynaklarını hem il özel idaresi ve belediye kaynaklarını kullanan, yani kamu kaynaklarını kullanan bu yapının bir kalkınma projesi perspektifi içine oturması mümkün değildir.

Şunu sormak lazım: Türkiye'de bu kadar çok araç ve olanak varken, mevcut yapı içinde -yani, mahallî idareleri saydım, mevcut il özel idarelerini ve işte, bu GAP gibi birtakım kuruluşları saydım- bütün bu olanaklar ve araçlar varken, nereden çıkıyor bu kalkınma ajansları? Hani, ilk taslakta adı "tek durak ofisleri" -ofisleri bile değil- "tek durak ofisler" gibi, her bakımdan tercüme kokan, kopya birtakım düzenlemelere gitmek nereden geliyor? Yani "elin aklı benim aklımdan üstündür" anlayışı mı?.. Yani, bunun getirdiği bir küçüklük kompleksi üzerinden mi biz Türkiye'nin sorunlarını çözeceğiz?! Bizim aklımız niye ondan daha aşağı olsun?! Niye biz böyle "tek durak ofisler" gibi -adı şimdi "yatırım destek ofisleri" olan- tercüme metinlerle yola çıkalım?! Yani, biz, Türkiye'nin ihtiyaçları üzerinden mi bunu geliştiriyoruz,yoksa, başkalarının telkinleri üzerinden mi?!

Şimdi, biz, birilerine yaranmak üzerinden model geliştirmeyelim değerli arkadaşlar. Biz, AB karşısında eğer âciz kalmamak istiyorsak, AB'nin birkaç yüz milyon dolarlık şurada yapacağı yardım hiç önemli değil; daha önemlisi, Türkiye'nin üyelik süreci içinde, diğer ülkelerin aldığı ve Türkiye'nin de alması gereken fonları alabilmektir. Avrupa Birliği bize şimdi avuntu paraları vermeye çalışıyor, mekanizmayı kurun diyor; ama, mekanizmayı kurarken, benim idarî yapıma müdahale ediyor. Bu idarî yapıma müdahaleyi ben niye kabul edeyim, biz niye kabul edelim?! Bu kadar küçük kaynaklar için, AB'nin bizim idarî yapımıza böylesine şey sokmasını, müdahil olmasını niye kabul edelim?

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bunun arkasında başka nedenler de olabilir. Yani, bölge kalkınma ajansları ya da kalkınma ajansları -şimdi daha kısası- aslında, toplumca reddedilen ve yasalaşamayan kamu yönetiminin temel ilkeleri ve yeniden yapılandırmanın bir devamı değil mi, onun halkalarından biri değil mi? Yani, aslında, belki de iktidarın çok işine gelen, o, genel kamu yönetimi düzenlemesinin de bir parçası.

Şimdi, kamusal, yerel hizmetlerde, çevre ve altyapı yatırımlarında, özelleştirme, taşeronlaştırma, piyasalaştırma süreçlerinin bir uzantısıyla eğer karşı karşıyaysak, o zaman, Türkiye'de kamusal hizmet anlayışının da giderek içinin boşaltıldığı yeni bir süreçle karşı karşıya olduğumuzu söylememiz gerekiyor.

Şimdi, bu kalkınma ajanslarının doğrudan uluslararası ilişkiler kurabilecek bir boyuta gelmeleri, bir şekilde bu tür imkânları da ellerinde bulundurmaları, Türkiye'nin bu idarî yapısında çok tanışık olmadığımız, pek alışık olmadığımız bir yapıyı bize, Osmanlı'nın eski uç beyleri uygulamasını neredeyse bize hatırlatan bir uygulama. Eğer istenilen buysa, yani, ülkenin çıkarı, kamu çıkarı, kamu yararı açısından biz bunları anlamlandıramıyorsak, o zaman, neyi, nasıl anlamlandıracağız?!

Belki bir soru da şudur: İş takipçisi devlet anlayışı -bütün bunların sonucu olarak- bizim benimsememiz gereken bir görüş olabilir mi?! Yani, burada birtakım ajanslar kuruyorsunuz, o ajanslar, birtakım yatırımcının -bunlar dış yatırımcılar da olacak, bu yatırımcıların- mümkün olan en hızlı şekilde yatırımlarının yapılmasını sağlayacak. Yani, eğer yatırımların oluşmasında bölgesel, bilmem ne, teşviklerde bir yavaşlık söz konusuysa, bunları düzeltin; buna bir itirazımız yok, destek de verelim; ama, siz, mevcut kamu otoriteleri içine, adı kamusal da olmayan, niteliği belirsiz bir kademeyi sokup, onu kamu kuruluşları üzerinde söz sahibi duruma getireceksiniz; onların, kamu kuruluşlarının yetki alanına müdahale ettireceksiniz, DPT gibi bütün bu işlerde esas sorumlu olması gereken -ulusal ve bölgesel kalkınma planlarında- bir kuruluşun yetki alanına gireceksiniz ve diğer bütün kuruluşların da...

Valiler, kamu ajanı sıfatını taşıyan valiler, yani, aslında, tarafsızlığı esas olan valiler, kendi beldesindeki, kendi ilindeki toplumun bütün kesimlerinin çıkarını kollaması, ilin kalkınmasını gözetmesi gereken valiler, sadece özel sektör çıkarlarına dönük olarak kalkınma ajanslarının fonlarını yönlendirmekle görevlendirilecekler. Ne olacak bu valinin kamu ajanı sıfatı? Acaba, bütün bunları açıklayabilecek misiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Devam edin ve tamamlayın lütfen.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Şimdi, ikinci konuşmada devam edeceğim; ama, şu kadarını söyleyeyim: Bu yapı içinde, sanayi, ticaret odalarının temsilcilerinin yönetim kurulları içinde olması öngörülmüş. Yani, bu bile, bu kadarı bile, ne kadar eksik bir bakış içinde olduğunuzu gösteriyor. Yani, burada, mesela -bu bölgelerin birçoğu da çok önemli- ziraat odasını bile düşünmüyorsunuz. Yine, tarımla çok ilgisi olan bir borsaları, ticaret borsalarını düşünmüyorsunuz; ama, daha önemli bir şey söyleyeyim. "Ekonomik Sosyal Konsey" gibi... Aslında güçler dengesi zaten hâkim güçler lehine olan bir yapıyı dahi öngörmüyorsunuz. Ekonomik Sosyal Konseyde, hiç olmazsa, göstermelik bile olsa, sendikal konfederasyonlar var, işçi ve memur, bunun yanında birtakım başka kuruluşlar var. Bütün bu yapıyı dahi öngörmüyorsunuz. Yani, hiç olmazsa... Kalkınma kurumlarından bahsetmiyorum; yönetim kuruludur esas buradaki mekanizma, yönetim kurulu içinde bunlar öngörülmüyor. Yani, "sivil toplum kuruluşları" diye bir şey öngörüyorsunuz; ama, o da tek ilden oluşan... Tek ilden sadece oluşuyorsa kalkınma ajansı, orada öngörülüyor. Onun dışında, zaten, adı bile geçmiyor. Yani, 26'dan sadece 3'ü için, o da belki; çünkü, diyor ki, sermaye, oradaki özel sektör temsilcileri "ve/veya STK" diyor. Sadece 3 il için; yani, İzmir, İstanbul, Ankara için. 26 taneden 3'ü için. 23 tanede zaten STK adı bile yok. Şimdi, siz, bunu, bu topluma, bu kalkınma ajanslarını yeni bir demokratik açılım diye sunup, milletin de buna inanmasını bekleyebilir misiniz?!

Teşekkür ediyorum ilginiz için. Tekrar sizle birlikte olacağım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

32 nci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 32.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Bu madde üzerinde söz alanlar; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan... (CHP sıralarından alkışlar)

Grubu ve şahsı adına söz alıyor Sayın Oyan; ikisini birleştiriyoruz, yine 15 dakikalık süre tanıyoruz.

Buyurun Sayın Oyan.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Şimdi, bu kalkınma ajansı taslağı ile hükümet teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonundaki değişiklikler arasında bazı ilginç farklılıklar var. Bir kere, demin söyledim, bu bölge kalkınma ajansıyla, adından "bölge"yi çıkarıp, kalkınma ajansı yaptık; onu söyledik.

Bir başka şey var; çok ilginç. Hükümet teklifinde bu ajansların görevleri arasında bölge içi dengesizlikler sadece sayılırken, bölge içi dengesizlikleri de çözmek. Yani, örneğin, Antalya, Burdur, Isparta bir bölgeyse -dün burada sözü edildi- bunların bölge içi dengesizlikleri de çözülecek. Nasıl olacaksa… Yani, nasıl olacaksa... Çünkü, hangi valinin yönetiminde olduğuna da belki bağlı olacak. Dönem sırası kimdeyse, ona bağlı olarak da gelişecek bu işler. Bakalım, kim, nasıl çözecek bu işi.

Bir de çok ilginç bir şey var; "bölgelerarası dengesizlikler" diyor. Şimdi, ben size soruyorum Sayın Bakan: Bölgelerarası dengesizlikleri bir kalkınma ajansı nasıl çözer? Ben, şimdi, İzmir kalkınma ajansı olayım. Ben, ne yapacağım; kardeş kalkınma ajansı mı oluşturacağım kendime? Ben, Güneydoğu Anadolu Bölgesinden 3 tane ilin oluşturduğu bir şeyi kalkınma ajansı kardeşliğiyle mi alacağım? Nasıl yapacağım ben bu işi? Yani, ben, bir kalkınma ajansı olarak, bölgelerarası dengesizliği nasıl çözeceğim; bana bunun sırrını açıklayın. Eğer bir ulusal bakışınız yoksa, yani, bütününe tepeden bir bakışınız yoksa, bir kalkınma ajansı -çok da büyük kaynağı var; diyelim, Kocaeli'nin içinde olduğu; kaynakları da çok- nasıl yapacak yani? Hadi bir tanesiyle yaptı; 25 tane diğeriyle nasıl olacak bu işler?

Yani, bu bölgelerarası dengesizlik lafı, diyeceksiniz ki, bizim tasarımızda yoktu, komisyon ekledi. Ee, komisyon da, işte, arada bir katkıda bulunmaya çalışıyor; ne yapalım?! Yani, bu, tabiî, ucubeyi daha büyük bir ucube haline getirmiş bir şey. Yani, açıkçası böyle bir şey olamaz! Yani, bir kalkınma ajansı eliyle, siz, bölgelerarası gelişmişlik farklarını azaltmak gibi bir tasavvurunuz dahi olamaz. Ha, bölge içini anlarım, söylersiniz; olmaz da, sadece lafını edersiniz; ama, bunun lafını bile edemezsiniz. Yani, burada, bölgesel kalkınmayı tamamen Türkiye'nin sözlüğünden çıkaracaksınız, ulusal kalkınma planlamasından vazgeçeceğiz reel olarak, fiilî olarak, gerçek olarak, arkasından, milleti avutmak üzere bir de bölgelerarası eşitsizlikleri azaltacağız. Hadi canım sende, buna çok uygun düşen bir söz herhalde.

Şimdi, DPT ne olacak peki? DPT diye bir kuruluşumuz var. Bu yetkiler DPT'nin değil mi? Yani, bölgelerarası dengesizlikleri azaltmak, yine bölge içi dengesizleri azaltmak, DPT'nin görevi değil mi? DPT'ye kanunla verilmiş birtakım görev ve sorumluluklar, nasıl olur da, o kanun orada dururken, bir başka kuruluşa ya da kuruluşların teşkilat yapısına girer; bunu soruyorum. Yani, orada bir kurum var; DPT. Onun kanunuyla ona verilmiş birtakım görev ve sorumluluklar var. O orada duruyor, değiştirmiyorsunuz; ama, 26 tane yeni unsur çıkarıyorsunuz, diyorsunuz ki, bunun da bölgelerarası eşitsizlikleri azaltma görevi var. Yani, hani "buna kargalar bile güler" dedikleri türden, bir hukuk sistemiyle, idarî sistemle uyuşmayan yapılar ortaya çıkarıyorsunuz. Üstelik de, bu DPT'nin görevlerini bir şekilde vermiş gözüktüğünüz kuruluşların kamusal niteliği bile yok, kamusal diyemiyorsunuz. Aslında, bir kamu tüzelkişiliği; çünkü, kamu kaynağı kullanıyor. Biz diyoruz bunu; ama, sizin yasanızda bu bile denemiyor ve bu, ama, ne yapıyor; DPT'nin görevlerini de bir şekilde üstlenmiş de gözüküyor.

Şimdi, bir başka farklılık sizin şeyinizde; o olumlu bir farklılık: Sizin tasarınızda, yönetim kurulu yapısı içinde il genel meclisi başkanı yoktu. Bereket versin, burada, Plan ve Bütçe Komisyonunda, il genel meclisi başkanı -o seçilmiş bir başkan artık- onu da yapıya eklemişler; ama, bu yeterli olur mu? Demin söyledim, tekrar gelmeyeyim. Bir Ekonomik Sosyal Konseyin bile gerisinde bir yapıyla, neyi, nasıl çözersiniz?!

Haa, tabiî, bir değişiklik daha var. Sizin teklifinizde, il özel idarelerinin bir önceki yıl gerçekleşmiş bütçe gelirlerinin, yani, il özel idaresinin kendi bütçesinin, tabiî, yüzde 5'ini aktarması söz konusu; bu, yüzde 1'e indirildi. Belediyeler için yüzde 1'di, yine yüzde 1 kaldı; ama, Bakan Kuruluna her ikisi için yetki verildi. Şimdi, değişiklik şu; bir olumlu değişiklik: İl özel idarelerinin parasına daha az el konuluyor; yüzde 5 yerine, onun kaynaklarının yüzde 1'ine el konuluyor. Olumlu diyorsunuz; ama, altta bir paragraf var; Bakanlar Kurulu diyorsunuz, bunu tekrar yüzde 5'e artırmaya yetkilidir. Buyurun bakalım!.. Yani, Bakanlar Kuruluna yetki verdikten sonra, yasama organının bunu yüzde 1'e düşürmesinin bir anlamı var mı?! Yani, il özel idaresinin yüzde 5'e kadar geliri gidebilir.

Belediyeler için bir olumlu şey gelmiş gibi gözüküyor. Yüzde yarıma kadar inebilir yüzde 1 diyorsunuz; ama, tekrar yüzde 1'e yükseltmeye yetkilidir. Zaten, yüzde yarıma indirme yetkisi de orada; indirmeyebilir.

Soru şu: Yani, bir anlamda, il ve birkaç ilin bünyesinde kurulan bu kalkınma ajansları kimin parasıyla iş yapacaklar? Yani, sizin yerel yönetime ilişkin gerek İl Özel İdaresi gerekse de Belediye Gelirleri Kanununda yapmayı tasarladığınız değişiklikleri biliyoruz. Anlamlı hiçbir artış yapmıyorsunuz; ama, bir yandan da bunların kaynaklarına el koyan yeni kademeler ortaya çıkarıyorsunuz. Bu mu yerel yönetim anlayışı?! Yani, bu bir kandırmaca değil mi o zaman?!

Şimdi, devam edelim. Bir başka soru ve sorun aslında şu: Şimdi, bu kalkınma ajanslarının elinde biriken kaynaklar, dışkaynaklar ne olur, bilmiyoruz -yardımlar vesaire ya da Avrupa Birliğinden gelecek- ama, bizim bildiğimiz, burada öngörülen, işte, merkez bütçeden aktarılan bir yüzde yarım var, bir de il özel idarelerinin, belediyelerin ve birazcık da işte, sanayi ve ticaret odalarının gelirinin yüzde 1'i var; esas ama kamu kaynağı. Peki, bu kamu kaynakları hangi ilkelere göre harcanacak? Hüküm yok, tasarıda hüküm yok. Hangi önceliklere göre harcanacak; hangi sektörel tercihlere göre harcanacak? Tasarıda bununla ilgili hiçbir hüküm yok. Peki, bunları kim belirleyecek; yani, hangi bir bütünsel planlama anlayışı içinde bunlar belirlenecek? Peki, bu… Size bir şey daha sorayım. Diyorsunuz ki, merkezî bütçeden aktarılacak payların nüfus, bilmem ne yanında, gelişmişlik kriteri de alınacak. Soruyorum: Gelişmişlik kriterini hangi bakımdan alacaksınız? Yani, daha az gelişmiş olan daha çok mu alacak, daha çok gelişmiş olan daha mı çok alacak; hangisi? Bu açıklanmıyor. Yani, daha çok gelişmişe daha çok vermek anlıyorum ben ilk şeyden; ama, eğer öyleyse, hani bölgelerarası kalkınmışlık farkını azaltmak?!. Yani, bir kriteri koyup da onu netleştirmezseniz, onu herkes istediği gibi o zaman kullanacak ya da siz, hükümet daha doğrusu, bunu istediğiniz gibi kullanacaksınız. Yani, yasama organının bir yetkisini de, biz bunun nasıl kullanılacağını bilmeden size vermiş olacağız.

Şimdi, burada, bu ajanslar kamu gücü kullanıyor, kamu kaynağı kullanıyor, hatta, kamu alacağını tahsil edemezse, kamu alacağını tahsilde de kamu gücü kullanıyor. Bütün  bunlar var; ama, Devlet İhale Kanunu yok, Kamu İhale Kanunu yok, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu yok, tabiî Sayıştay da yok. Yani, kamu gücü var, kamu kaynağı var; ama, denetim yok. Yani, denetim yok derken,  bizim adımıza, yasama adına denetim yapacak Sayıştay da yok. Yani, biz, kamu kaynaklarını… Burada bütçe geçiriyoruz. Bu bütçenin gelirleri içinde yer alan vergi gelirlerinin yüzde yarımını bunlara aktaracağız; ama, bunun nasıl kullanıldığını bilemeyeceğiz, bizim önümüze bu hesap gelmeyecek. İktidar yetkililerine soruyorum. Bu mu yasamanın haklarının korunması?.. Yasamaya da soruyorum. Yasama, haklarını böyle mi koruyacak; denetim yetkisinden vazgeçerek mi? Bunun örneklerini gördük, 1980'lerde fon sistemi kurulurken gördük. Bu yasama kendi haklarını yürütmeye böylesine sorgusuz sualsiz devrederse, bunun sonucu, her zaman, her yerde hüsran olmuştur.

Şimdi, denetim meselesi hiç yok değil tabiî, var. Ne var; çok ilginç, size söyleyeyim; "iç denetim" deniyor. İç denetimde kim yetkili; iki kişi sayılıyor, bir, "yönetim kurulu başkanı veya genel sekreter" deniyor veya ikisinden biri. Yönetim kurulu başkanı veya genel sekreter. Genel sekreter muhtemelen olacaktır. Peki -bu genel sekretere birazdan geliriz ama- bu ikisi de kamu kaynağının kullanımını denetleme konusunda uzmanlığı olan simalar değil, kriterleri o değil. Vali ya da diğerini ona göre seçmiş değilsiniz. Müfettiş kökenli olması diye bir durum yok. Nasıl denetleyecek? Haa, bir de "iç denetçi" diye bir tane oraya süs oturtuluyor, genel sekreterin tabiî memuru durumunda.

Peki, dış denetim?.. Dış denetimde Sayıştay yok; ama, başka bir şey, bağımsız denetim kuruluşu, yani, piyasa denetleyecek. Yani, kamu kaynağı olacak, biz vereceğiz; ama, bunu piyasa denetleyecek. Yağma Hasan'ın böreği!

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu arada bu yapı nasıl bir yapıdır? Valileri iktidarca atıyorsunuz, güzel, peki. Genel sekreteri aslında belirliyorsunuz; siz belirliyorsunuz, sonuçta sunulacak, o onaylanacak. Yönetim kurulu başkanı için mekanizmalar öngörülmüş; ama, genel sekreter iktidarın seçtiği birisi olacak. Personelin seçiminde genel sekreter yetkili olacak. İç denetçi dediğimiz şey, zaten iktidarın denetlediği bir şey. İl genel meclisi başkanları var, tamam, belediye başkanı; bunların çoğu da partinizin şeyleri, seçilmiş insanlar. Yani, burada, hep beraber, ne güzel kamu kaynakları kullanılacak. Yani, tabiî sanayiciler, oda başkanları da girecek buraya; ama -en azından 26'sı, bunlar var- iyi de bunlar da iktidara yakın olmak üzerinden işlerini yürütüyorlar. Yani, biz bunun nasıl işleyeceği konusunda çok büyük kaygılara sahibiz. Onu bir kere burada özellikle belirtelim.

Tabiî, sizin bu küçük, orta boy sermayeyi, yatırımları koruma anlayışınızı anlayabilmemiz çok zor. Halk Bankasını özelleştirme kapsamından daha henüz çıkarmış değilsiniz. Türkiye'de KOBİ'ler ve KOSGEB konusunda kredi olanaklarının -oranlar moranlar değil, olanak, miktar, hacim olarak- şimdiye kadar çok büyük miktarlarda arttığına tanık olabilmiş değiliz. Yani, DPT'nin işlevleri daraltılıyor. Bütün bu yapı içinde, acaba nasıl, sermayenin belirli bölümleri, hiç olmazsa KOBİ'ler kollanacak, denetlenecek, bunu da bilemeyiz; ama, Türkiye'nin gelişmişliğini sadece KOBİ'ler üzerine kurmak da mümkün değil. Türkiye'nin aslında geleceğinin çok büyük ölçekli yatırımlar üzerinden de gerçekleşmesi gerekiyor. Peki, bu nasıl olacak; kalkınma ajansları üzerinden mi gerçekleşecek?!

Şimdi, tekrar söylüyorum; ulusal planlama olmadan, bölgesel planlama olmaz. Kamu kaynaklarının kullanımı denetlenmeden, kamusal çıkarlar-ulusal çıkarlar, kamusal yarar-ulusal yarar gözetilemez.

Şimdi, peki, bu proje nasıl geliyor gündeme? Bir kere, bu proje neyin projesidir; bu proje, büyük ulus devletlerin, AB gibi ulus devletler federasyonlarının, entegrasyonlarının ve onların bağrından çıkan uluslararası kurumların -IMF, vesaire gibi- ve ulusaşırı şirketlerin çıkarları doğrultusunda şekillenen bir küreselleşme sürecinde, Türkiye gibi çevre ülkelerinin ulus devlet kimliklerinin aşındırılarak şekillendirilmesinin projesidir. Çevre ülkelerin ulusal çıkar perspektifleri, aslında, gelişmiş ülkelerin ulusal çıkar perspektiflerine kıyasla önemli ölçüde aşındırılmıştır dünyada; ama, biz, büyük malî açmazlar içinde olan bir ülke olarak, bu aşındırmayı, çok daha fazla, daha yakından bugüne kadar tanıdık.

Şimdi, Türkiye, gelişmiş ülkeler elinde bu malî bağımlılık ilişkileri dolayısıyla iyice onun istediğine göre şekillendirilecek bir ülke midir, değil midir; bence, temel ayırım noktası buradadır ve iktidarın bu konuda karar süreçlerini oluşturması gerekmektedir. Yani, Türkiye'de, kamu yönetiminin anayasal tanımını, aslında merkezî idareye sadece 10 görev alanı tanımlayarak yerele bırakmak, acaba, Türkiye'nin çıkarları doğrultusunda ve üniter yapımıza uyumlu bir çaba mıdır, yoksa başka bir şey midir? Soruşturma ve teftiş yetkileri elinden alınmış -Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Yasasından bahsediyorum- bir denetçi türü icat ederek denetimi içi boş bir kavram haline getirmek mi Türkiye'nin çıkarları ve kamunun çıkarları lehinedir, yoksa aksi mi? Esnek çalışma biçimlerini… Burada girmedim, ama, kalkınma ajansları içinde var personel çalışma ve yöntemleri. Esnek çalışma biçimlerini -ki, geliyor yakında kamu personeli taslağınız- bu kamu yerel yönetim hizmetleri biriminde de, kalkınma ajanslarında da bunları egemen kılarak mı gelişeceğiz, yoksa, daha örgütlü bir toplum yapısı oluşturarak sendikalı bir yapı içinde mi Türkiye daha gelişmiş bir ülke olacak? Yani, biz, kendi ideolojisi doğrultusunda bir kadrolaşma altyapısı kuran anlayışlarla mı gelişeceğiz, yoksa, tam tersine, liyakat esaslı bir devlet adamı anlayışıyla mı gelişeceğiz? Biz, çokuluslu şirketlerin yeni kâr alanlarını gözeterek mi kalkınacağız, yoksa, kendi çıkarlarımıza öncelik mi vereceğiz? İşte, Türkiye'nin önündeki temel mesele budur. Bunun iktidarın temel meselesi olmadığı anlaşılmaktadır. Bu, bizim temel meselemizdir. Bu nedenle de bu yasaya, bu tasarıya karşı çıkıyoruz, bu nedenle buradaki uyarılarımızı yapıyoruz.

Bizi dikkatle dinlediğiniz için, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde, Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener söz istedi.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kalkınma ajanslarının kuruluşuyla ilgili bu kanun tasarısı vesilesiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, bu kanun tasarısının ilk 25 maddesi geçen yasama yılının sonunda Genel Kuruldan geçmişti; 26 ncı maddeden itibaren dünden beri görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Bu görüşmeler sırasında, değerli milletvekilleri konuya ilişkin olarak değerlendirmelerini yaptılar, lehte, aleyhte, faydalı veya mahzurlu gördükleri yönleri vurguladılar; ancak, şunu belirtmek gerekir ki, aslında, görüşmekte olduğumuz bu kanunla kurulacak olan kalkınma ajansları önemli bir yapısal dönüşüm projesidir. Bu, elbette bir hükümet tasarısıdır; ancak, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonunda ve alt komisyonda iktidar ve muhalefet partilerinin değerli katkılarıyla olgunlaşmış ve Genel Kurul gündemine gelen biçimini almıştır. Yani, tek yanlı bakış açısını yansıtmamakta, geniş bir katılımla son şekline ulaşmıştır.

Bu oluşumu ulusal bir politika olarak değerlendirmek lazım; ama, biliyoruz ki, günümüzde tüm değerler ve ekonomiler küreselleşmenin etkilerine açık hale gelmiştir. Dünyanın yaşadığı bu hızlı değişim karşısında da Türkiye olarak güçlü olmak, var olmak zorundayız; küresel rekabetin tehditlerini asgarîye indirmek ve fırsatlardan da azamî ölçüde yararlanmak zorundayız. Bunun için de, ülke potansiyelimizi tüm bölgelerimiz itibariyle topyekûn harekete geçirmek, bölgemizdeki entegrasyonlardan yararlanmak zorundayız. İşte küreselleşmenin etkisinin yoğun bir şekilde her ülke üzerinde hissedildiği böyle bir konjonktürde, aslına bakarsanız, bu kalkınma ajansları, yerel potansiyellerimizin harekete geçirilmesi suretiyle dünyaya güçlü olarak adım atma amacına yönelik olarak oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Tüm bölgelerimizdeki potansiyelleri harekete geçirmek elbette önemlidir; ama, bu arada, bölgelerimiz arasındaki gelişmişlik farklarını da azaltmanın gerekli olduğunu düşünüyoruz. Bu maksatla, bu kanunun amacı arasında bölgelerarası gelişmişlik farklarının azaltılması vardır. Biraz önce konuyla ilgili değerlendirmesini yapan sayın milletvekilimiz "bu ajansların 26 bölgede ayrı ayrı çalıştığını düşünecek olursak, bölgelerarası gelişmişlik farkını nasıl kaldıracaklar" diye haklı olarak sormuşlardır. Birinci nokta olarak, bu ifade, Plan ve Bütçe Komisyonunda Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin de vermiş olduğu bir önergeyle tasarının içerisine girmiştir. Bunu belirtmek istiyorum.

İkincisi, bu ajansların rolü, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını azaltmak değildir. Bu kanun tasarısının amacı, aynı zamanda, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını azaltmaktır. Bu nasıl olacak; Devlet Planlama Teşkilatı, bu ajanslar arasındaki koordinasyonu yapacağı için, kaynak dağılımında etkin olacağı için, yine, belirttiğiniz gibi, Devlet Planlama Teşkilatının Kanununda da bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını azaltmak yer aldığına göre, teşkilat kanunuyla bu kanun arasında bu konuda uyum vardır diye değerlendiriyoruz. Diğer taraftan, AB fonlarından da etkili bir yararlanım bu şekilde sağlanacaktır.

Tüm ülke sathında yerel potansiyellerimizin harekete geçirilmesi, küresel rekabette ülkemize önemli avantajlar sağlayacaktır demiştim. Bu bakımdan, kalkınma ajansları; ekonomik, sosyal, kültürel kalkınma çabalarına, yerel aktörlerin katılımını sağlayacaktır. En önemli hususlardan biri budur. Bu ajanslar, yerel aktörlerin oluşturacağı ajanslardır. Kimdir bunlar; birincisi, yönetim kurulu var. Bu yönetim kurulunda, bölgenin içinde bulunan illerin valileri yer alacaktır, ayrıca il belediye başkanları bu yönetim kurulunda yer alacaklardır. Halkın seçmiş olduğu kişilerin bu şekilde yönetimde temsil edilmesi önemlidir. Ayrıca, illerdeki ticaret ve sanayi odasının başkanları yönetim kurulunda temsil edilecektir ve bir de, yine, komisyonda eklenen bir ifadeyle, il genel meclisi başkanları temsil edilecektir. Böylece, valilerin, halkın seçmiş olduğu belediye başkanları ve il genel meclisi başkanlarının, ayrıca bir sivil toplum kuruluşu olan ticaret ve sanayi odası başkanlarının oluşturduğu bir yönetimin bulunduğu ajansa, yerel aktörlerin katılımıyla, yönetimiyle, direktifiyle ortaya çıkmış olan bir ajans gözüyle bakmak, değerlendirmek mümkündür. Peki bu yeterli mi; başka sivil toplum kuruluşları var, sendikalar var, diğer sivil toplum kuruluşları var, bunlar da yönetimde temsil edilmelidir dediğimizde, şu saydığımız isimlerden oluşan bir yönetim kurulu, 3 ilin bulunduğu bir bölgede 12 sayısına ulaşmaktadır. Bunu genişlettiğiniz zaman, 20, 25, 30 kişinin katılımıyla oluşacak bir yönetim kurulunun çalışma kabiliyeti olmaz. O bakımdan, rasyonel yönetim ilkelerine göre işlevini yerine getirebilecek büyüklükte bir yönetim kurulu oluşturma zorunluluğu, bunun sınırlı olarak tutulmasına imkân hazırlamıştır. Ancak, diğer sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin, başkanlarının da bu yönetimde, bu ajanslar içerisinde yer alması gerekliliğine biz de katılıyoruz. Bu maksatla her bölgede kalkınma kurulu oluşturulmuştur. Bu kalkınma kuruluşlarının içerisinde diğer sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri bulunacaklardır, dolayısıyla, geniş bir katılımla oluşmaktadır. 100 civarında kişinin katılacağı kalkınma kurulu en üst kurul olacaktır. Bu niteliği itibariyle de, yerel aktörlerin devrede olduğu, yerel potansiyelin harekete geçirildiği bir yapıya kavuşturulmuş olmaktadır.

Diğer taraftan, "bu ajanslar kamu kaynakları kullanıyor" denildi. Evet, doğrudur. Kamu kaynakları kullanıyor, kamunun da kaynaklarını kullanıyor. Ajansların kullanmış olduğu kaynakları üç ana gruba ayırabiliriz. Bu kaynaklardan birincisi yerel kaynaklardır; işte, il özel idaresi gelirlerinden, belediyelerin gelirlerinden, ticaret, sanayi odası gelirlerinden bir miktar, küçük bir miktar, bu ajansların kullandığı kaynaklar arasındadır.

İkinci bir kaynak söz konusudur; bu da, merkezî bütçeden, yani, merkezden ajanslara aktarılan paraları ifade etmektedir. Bu seneki bütçede de 100 trilyon civarında bir kaynak, ajanslara aktarılmak maksadıyla, zaten bütçeye yerleştirilmiştir.

Üçüncü bir kaynak var. Bu üçüncü kaynak da Avrupa Birliği fonlarıdır. Bu da, aynı şekilde, ajansların kaynağı olacaktır. Demek ki, yerel, merkezî ve uluslararası kaynakları değerlendirmek suretiyle, bölge aktörlerinin oluşturduğu ajanslar, yerel potansiyeli harekete geçireceklerdir ve kalkınma çabalarına katkı sağlayacaklardır.

Böyle bir maksatla oluşmuş ajansın, elbette, Avrupa Birliği fonlarıyla, Avrupa Birliğine üyelik süreciyle bağlantısı vardır; ama, Avrupa Birliği süreciyle bağlantısı vardır diye, bize özgü hiçbir şey olmadığını söylemek doğru değil. Şimdi, demokrasiye, Avrupa'da teşekkül etmiş bir oluşumla ortaya çıkmış bir kavramdır diye, bu millî değildir diye karşı çıkmak, elbette, doğru bir şey değil; hepimiz demokrasinin gereğine inanıyoruz, bunu her vesileyle kürsülerden dile getiriyoruz; bu konu da böyle, Avrupa Birliği süreciyle bağlantılı olarak değerlendirilmektedir. Tasarı çalışmalarında bu dikkate alınmıştır; ama, bir noktaya da dikkat çekmek istiyorum: 1963 yılında hazırlanan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında bu ajanslar ihtiyaç olarak tespit edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bu ajanslar, 1963-1967 yıllarını kapsayan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ihtiyaç olarak tespit edilmiş, kısmen tanımlanmış ve kurulması da hedef olarak gösterilmiştir. Aradan geçen süre zarfında böyle bir düzenleme yapılmamıştır; ama, şimdi böyle bir düzenlemeyi yapıyoruz. Demek ki, ilk plan çalışmalarıyla birlikte gündeme gelmiş bir konudur.

Kamusal kaynağı kullanmış olması, denetimin bulunmadığı anlamına gelmez. Denetim, bu kanunda iki kısımda değerlendirilmektedir; birincisi, iç denetim; ikincisi, dış denetim. İç denetim hakkında ayrıntılı bilgi verildi. Dış denetime baktığımızda, hukukîlik açısından İçişleri Bakanlığının denetimi var, yerindelik açısından Devlet Planlama Teşkilatının denetimi var. Malî denetim de bağımsız denetim kuruluşları tarafından yapılmaktadır; ama, bir noktayı belirtmek istiyorum; bu kuruluşlar, bu ajanslar, Sayıştay denetimi dışında değildir. Sayıştay, Sayıştay Kanunu hükümleri çerçevesinde bu ajansları denetleyebilecektir. Bu noktaya gelinmesinin sebebi, yani, Sayıştay denetiminin dışında gibi algılanmasının sebebi, kanunda açık şekilde, sarahatle, Sayıştay denetimine tabi olduğu ifade edilmediği için yapılmaktadır, böyle yorumlar, değerlendirmeler yapılmaktadır; ama, bu kanunda ayrıca yer almasına gerek yok. Neden gerek yok; Sayıştay Kanunu açıktır, Sayıştayın bu ajansları da denetleme yetkisi vardır. Sayıştay denetiminden uzak tutmak istenilen birtakım kuruluşlar ve yapılar hakkında, Meclise gelen kanunların hepsinde sarahaten şu ifade kullanılır: "Bu kuruluş veya bu işlem, İhale Kanununa ve Sayıştay denetimine tabi değildir" diye açıkça ifade edilir. Bunu, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimiz de zaman zaman rastladıkları için bilirler; ama, bu kanunda böyle bir ifade yoktur ve Sayıştay denetimine tabidir.

Devlet Planlama Teşkilatı, dinamik bir süreç olarak, bu ajansların koordinasyonunu yapacaktır. Onun için, hangi durumlarda, hangi yatırımların, hangi ekonomik faaliyetlerin destek alacağı gibi ayrıntılar yasada belirtilirse, bu takdirde aradan bir süre geçtikten sonra, piyasanın dinamik oluşundan dolayı, ekonomik olayların çok dinamik bir değişim göstermesi nedeniyle bu yasa hükümleri işlevsiz hale gelebilir. Onun için, desteklenecek alanlar ve hangi ekonomik faaliyetlerin özendirileceğiyle ilgili bağlantılı konular, doğrudan doğruya, zaten, Devlet Planlama Teşkilatının çalışma alanına girmektedir ve ajansların koordinasyonunu yapacak olan Devlet Planlama Teşkilatıdır, tüm bu mülahazaları takip edecektir ve ona göre yapılması gereken neyse, objektif olarak onu gerçekleştirecektir.

Ben, tüm milletvekillerimize, göstermiş oldukları ilgiden dolayı teşekkür ediyorum ve bu ajansların ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Son söz milletvekilinin olduğu için, talepte bulunan Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Aslında konuşmak istemiyordum. Dün, bu konuyla ilgili olarak iki konuşma yapmış ve bu kanun tasarısıyla ilgili olarak eleştirilerimi burada sıralamıştım; ancak, Sayın Bakanı dinledikten sonra ve diğer muhalefet parti sözcülerinin bu kanunla ilgili eleştirilerine hiçbir cevap gelmemesi nedeniyle yeniden konuşma ihtiyacı hissettim.

Şimdi, öncelikle benim itirazım, bu şekildeki bir yapılanmanın Türk yönetim sistemi içerisinde sağlıklı bir yerinin olmadığı düşüncesinden yola çıkarak eleştiride bulunmuştum. Yıllardan beri, Türkiye'de, bölgesel kuruluşların gerek yapısı gerek bürokratik işlemleri gerekse hantal yapısıyla ilgili olarak, hizmetlerdeki etkinliği ve verimliliği azalttığı şeklinde yıllardan beri çok değişik kesimlerden eleştiriler gelir. Türkiye'de bölge kuruluşlarının kaldırılma yolunda çalışmaların olduğu günümüzde, yeni bir bölge yapısının bu kanun tasarısıyla Türkiye'nin gündemine yerleştirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bu yapı, buradan çok açık ve net bir şekilde iddia ediyorum ki, sağlıksız bir yapıdır, hantal bir yapıdır, bürokratik işlemleri artıracaktır, etkin ve verimli bir hizmetin önünde engel olarak kalacaktır. Bütün bunların, değerlendirmelerin sonucunda, Sayın Bakanımızın bu konuyla ilgili tek bir kelime bile etmemesine üzüldüm.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanımız çok geniş bir yapısal dönüşümden bahsetti, geniş bir katılımdan söz etti, yerel potansiyellerin harekete geçirileceğini ifade etti ve bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının önüne geçeceğini ifade etti. Ben, dün buradan sormuştum, bir kez daha soruyorum; bu kanun tasarısıyla bölgesel dengesizliklerin önüne nasıl geçeceğinizi lütfen çok açık ve net bir şekilde ortaya koyun Sayın Bakanım. Burada söylemiş olduklarınızdan, bu kanun tasarısı görüşülürken bölgelerarası dengesizlik meselesinin Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri tarafından Bütçe Plan Komisyonunda bu şekliyle dile getirildiğini söylediniz. Halbuki bizim sorumuz, bunu, bu kanun tasarısıyla nasıl sağlayacaksınız? Bölgelerarası dengesizlik nasıl sona erecek? Burada, somut herhangi bir şey yok.

Şimdi, kaynaklardan bahsetti Sayın Bakanımız; kaynakların, Yüksek Planlama Kurulunca, nüfus, gelişmişlik düzeyi ve performans ölçütlerine göre aktarılacağını ifade etti. Şimdi, nüfustan, bu bölgelerarası dengesizliğin nasıl ortadan kalkacağına dair bir çıkış işareti göremiyoruz. Nüfus çok değişik bir şekilde dağılmış bu bölgeler arasında, buradan somut bir şey yakalamamız mümkün değil. Performans ölçütlerine göre… Performans ölçütü, İstanbul'un performansı Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki bir bölgenin performansından fazla olabilir ve performans ölçütü dolayısıyla da kaynaklar o bölgelere yönlendirilebilir, gidebilir, çünkü kanun buna amir. Bir tek husus var, gelişmişlik düzeyi. O gelişmişlik düzeyinden dolayı da, 26 bölge arasındaki bu farklılığın önüne geçilmesi yolunda somut bir ifade, somut bir ibare, maalesef, ne kanun tasarısı içerisinde yer almış ne de Sayın Bakanın buradaki açıklamalarıyla böyle bir durum ortaya çıktı.

Kaldı ki, bu kanunun uygulanmasında çok ciddî aksaklıklar ortaya çıkacak sayın milletvekilleri, dün de bunu ifade etmeye çalıştım. Valiler, yönetim kurulu başkanlığı görevini münavebeli olarak sürdürecekler. Dün de örnek verdim, bugün de örnek vermek istiyorum. Yani, 6 ilin bir arada olduğu bir bölge kuruluşunun yönetim kurulu başkanlığına, başlangıçta, o kurumun merkezi olan il valisi, ondan sonraki yıllarda da, münavebeli olarak, diğer il valileri başkanlık yapacaklar. Böyle bir yapıyla, böyle bir anlayışla, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra, başlangıçta yazmış olduğunuz o süslü gerekçeleri, o süslü ifadeleri elde etmenin imkânı olmadığını hep birlikte, beraber göreceğiz.

Yine, kalkınma kurulunun başkan ve başkanvekilinin üzerinde bir başka görev bulunuyor. Niye bunu söylüyorum; çünkü, kanun çok açık. Kalkınma kurulu başkan ve başkanvekillikleri üzerinde bulundukları görev sona ererse, başkan ve başkanvekillikleri görevi de otomatik olarak sona erecek. Bu kadar iddialı olarak ortaya konulan bir kanun tasarısının uygulayıcıları olan kalkınma kurulu başkan ve başkanvekillerinin üzerlerinde o kadar çok önemli görevler var ki, yapmaları gereken o kadar çok görev var ki, aslî görevlerinden, kanunen kendilerine verilmiş olan o görevlerin yanında, yeni bir görev daha yüklüyoruz. Niye böyle bir lüzum hissettik?! Eğer, bunlar, hakikaten, bölgelerarası kalkınmışlığı giderecekse, Türkiye'nin önünü açacaksa, bu kurulun başındakilerin tek ve aslî görevi, kalkınma kurulu başkan, başkanvekilliği ve üyeler olması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı toparlayın lütfen.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu ve benzeri düşünceler dünden beri bu kürsüden defalarca ifade edildi. Ancak, ne yazık ki, bu söylenen hususlarla ilgili olarak, maalesef, bunların değerlendirilmesi söz konusu olmadı.

Dün de söyledim, şimdi son kez bir kez daha söylemek istiyorum. Biliyorsunuz, yine bu Meclis, 49 ille ilgili olarak bir Teşvik Kanunu çıkardık. O Teşvik Kanunu burada görüşülürken, yine, aynı şeyler burada tekrarlandı; bölgeler arasındaki gelişmişlik düzeyi ortadan kaldırılacaktı, geri kalmış yörelere yeni yatırımlar gidecekti, yüzbinlerce yeni istihdam ortaya çıkacaktı, o bölgelerin makûs talihi yenilecekti. Hep bunlar söylendi, bunlar ifade edildi. Biz de, muhalefet olarak burada geldik dedik ki, yanlış yapıyorsunuz, böyle bir teşvik uygulaması dünyanın hiçbir yerinde yoktur; teşvik, sektörel veya bölgesel olur;ama, o gün dinletememiştik, iki yıl sonra gelinen noktada, şimdi samimî itiraflar başladı.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN  (Devamla) - Son cümlelerimi söylüyorum.

Samimî itiraflar başladı "yanlış yaptık" denmeye başladı, "hatadan döneceğiz" şeklindeki ifadeler, basın ve televizyonda yer almaya başladı. İnşallah, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra aynı ifadeler "yanlış yaptık, hata yaptık, hatamızdan döneceğiz" ifadeleri de bu kanun için kullanılmaz.

Bu kanunun, hepimize hayırlara vesile olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - 32 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylamadan önce, oyunun rengini belirtmek için aleyhte söz isteyen, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan'a söz veriyoruz.

Buyurun Sayın Oyan.

Süreniz 5 dakika.

OĞUZ OYAN (İzmir )- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, 5 dakikanızı almayacağım. Sayın Bakan buradaki yanıtında, bizim eleştirilerimize esaslı bir karşılık vermedi, veremedi aslında.  Bizim söylediklerimizi teyit eden çok şey söyledi.

Şunu ben belirtmek istiyorum. Bizim burada çıkardığımız yasadaki kalkınma ajansı, bir kamu tüzelkişiliği olarak tanımlanmıyor, sorun burada; kamu tüzelkişiliği olarak tanımlanmadığı için, burada Sayıştay denetimini özel olarak belirtmenin çok büyük bir önemi vardı. Sayıştayın denetim alanı kamu parasıyla ilişkili. Tabiî, burada kamu parası var; ama, bunun kamu tüzelkişiliği olarak tanımlanması bu işi kolaylaştırır; eğer, yoksa, konulmasında yarar vardı. Ama, bunun yanında işin özü değişmiyor; biz, bunu, bilerek, burada, tabiî, söylüyoruz.

Burada üç tane anamekanizma dışarıda bırakılıyor; Devlet İhale Kanunu, Kamu İhale Kanunu, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu. Bunları dışarıda bıraktığınız zaman… Sayıştay neye göre denetim yapar; Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa göre denetim yapar.

Bu kanun hükümlerini uygulamayacaksınız ve Sayıştay denetim yapacak; yani, bunlar çok gevşek birtakım mekanizmalar; bu, olmaz, bunlar yürümez. Biz, bunu burada belirtmeye çalıştık.

Temsil meselesi için de şunu söyleyeyim: Kalkınma Kurumunu… Ben, burada adını verdim. Kalkınma Kurumunda, evet, üniversite rektörleri falan da var; ama, yılda iki kere toplanan 100 kişilik bir kurulda herhangi bir karar alınması mümkün değil. Buradaki esas karar mekanizması yönetim kuruludur ve hatta süper güçlü olarak tanımlanan genel sekreterdir. Bu genel sekreteri de siz belirleyeceksiniz.

Yani, biz, bu kaynakların nasıl kullanılacağı konusunda çok büyük kaygılar ve kuşkular içindeyiz, burada bunu belirtmek istiyoruz ve siz, bu kaygılarımıza hiçbir tatmin edici açıklama getiremiyorsunuz.

O nedenle, biz… Cumhuriyet Halk Partisi olarak oyumuzun rengini burada açıklıyorum: Şimdiye kadar belli olmadıysa, bazı arkadaşlarımızda hâlâ kuşku varsa, bu kanun tasarısına "hayır" oyu vereceğiz.

Bunun Türkiye'ye yararlı bir düzenleme olmadığını düşündüğümüz için böyledir. Türkiye'ye yararlı düzenlemeler getirirseniz, kuşkusuz, biz, bunları burada destekleriz.

İlginiz için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 4 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 4 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 4 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (S. Sayısı:920) oylama sonucu:

Oy sayısı : 244

Kabul       : 211

Ret      :  33 (x)

Tasarı yasalaşmıştır; hayırlı olsun.

3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

Değerli milletvekilleri, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı:1009) (xx)

Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

14 üncü madde üzerinde, şimdi, grupları adına, ikinci söz, Anavatan Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Muharrem Doğan.

Buyurun Sayın Doğan. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Bir dakika Sayın Doğan, sistem çalışsın.

Biraz bekleyeceksiniz Sayın Doğan, kusura bakmayın; sistemi içeriden açmak gerekiyor.

Sayın Doğan, kusura bakmayın.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum teknik nedenlerden dolayı. 5 dakika sonra sorunu çözünce, Sayın Doğan'la başlayacağız.

                            

  (x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(xx) 1009 S. Sayılı Basmayazı 30.11.2005 tarihli 25 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

Kapanma Saati: 17.42

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.54

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

1009 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı:1009) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon yerinde.

Hükümet yerinde.

Tasarının 14 üncü maddesinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz alan Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan konuşacak.

Buyurun Sayın Doğan.

Arızadan dolayı şahsınızdan da özür diliyoruz.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1009 sıra sayılı yasa tasarısının 14 üncü maddesi üzerinde görüş belirtmek üzere, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, Yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygılarımla  selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, insangücünün kalkınma hamlesine hız kazandıran bir faktör haline dönüşmesi, nitelik ve nicelik açısından sağlıklı ve yeterli bir eğitimin verilmesiyle mümkündür. Sekiz yıllık zorunlu ilköğretime geçilmesinden sonra, ortaöğretimin bir sistem bütünlüğü içinde meslekî ve teknikeğitim ağırlıklı olarak yeniden yapılandırılmasının önemi daha da artmıştır. Eğitimin, verimliliği artırmak suretiyle ekonomik büyümeye sağladığı katkı dikkate alındığında, üretim ve hizmet sektöründe çağdaş niteliklere haiz elemanların yetiştirilmesi zorunluluk arz etmektedir. Bu nedenle, meslekî eğitime geniş tabanlı bir temel eğitim programıyla başlanılması gerekir. Ülkenin gelişimi dikkate alınarak, yüksek nitelikli insangücü yetiştirilmelidir. Çalışmaların sürekli ve aralıksız sürdürülmesine ihtiyaç  vardır. Bu çalışmaların, hemen başlatılmasını, Anavatan Partisi olarak öneriyorum; çünkü, eğitim temel bir insan hakkıdır. İnsanlığın en temel paylaşımı bilgiyse, ilim irfan ise, bu ışığın tüm ülkenin her bir bölgesine eşit yayılması, muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak, Atatürk ilkelerine bağlı eğitimli insangücü yetiştirmek, en başta iktidarın birinci görevidir.

Millî Eğitim Bakanlığından talebimiz ise bu şartların sağlanmasıdır.

Eğitim, Türkiye'nin öncelikli sorunlarından biridir. Eğitimdeki sorunların giderilmesi kadar, eğitim kalitesinin artırılması da hedef alınmalıdır, kalitenin artması için denetimleri sıklaştırmanız gerekir.

"Haydi kızlar okula" diyorsunuz; ne kadar güzel, sonuna kadar destekliyoruz; ama, açıkça ifade edeyim ki, bu projenin başarı yolu, ailelerine para vererek teşvik etmekten değil, eğitim hizmetlerini doğrudan onlara sunmaktan geçer.

Geri kalmış bölgelerimizde, yollar, okullar, sağlık evleri, sağlık ocakları, altyapı yapmadan ve güvenlik sorunlarını çözmeden, özellikle elektrik kesintilerini ortadan kaldırmadan, sadece teşviklerle amaca ulaşmak mümkün değildir.

"Taşımalı eğitim" diyorsunuz. Karda kışta, bozuk yoldan, kaç saatte ve bu çocukları nereden nereye götürüyorsunuz; ona baktınız mı?! Değerli milletvekilleri, bu çocuklar, sabahın kör şafağında, en az 5 kilometre ya da 20-25 kilometre mesafedeki taşıma merkezine aç ve bîilaç, bozuk yollar üzerinde eğitim almaya gidiyorlar.

Peki, ben buradan soruyorum: Bu çocuklar neyi, ne kadar öğrenebilirler ya da aileleri bu olumsuz şartları ne kadar gözardı edebilir?!

"Taşımalı eğitimden vazgeçilemez" diyorsunuz, katılıyorum; ancak, çözüm önerisi olarak, taşımalı merkezlerin mutlaka ve mutlaka ıslah edilmesi gerekir.

Özellikle derslik, donanım, araç ve gereç bakımından ciddî olarak desteklenmesi gerekirken bunu yapamıyorsunuz. Örnek vereyim: İkili eğitim yapan taşıma merkezlerinde öğle yemeği veriliyor; fakat, tekli eğitim yapanlara verilmiyor. Aç karnına ve sabahın kör şafağında 1-1,5 saatlik yolculuktan sonra, parası olmadığından da kantinden karnını doyuramayan bu çocuklardan başarı ve eğitim beklemek, bence, hayal olur. Bence, sağlıklı bir eğitim ve yararlı teşvik için, tekli eğitim merkezlerinde de öğrencilere öğle yemeği verilmelidir; aksi halde, bu çocukları eğitime kazandıramazsınız; ama, biz, Anavatan Partisi olarak ilk fırsatta bunları gerçekleştireceğiz; böylelikle, imkânsızlık, eğitimin makûs bir talihi olmayacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hayırseverlerimiz okul yapacaklar diye beklemek bir çözüm değildir; halbuki, önplanda devlet olmalıdır ve bu okulları devlet yapmalıdır. Ya yarın, öbür gün hayırseverlerimizin ilgi alanları değişirse ya da bu imkânı kaybederlerse o zaman ne olacaktır; okul ve derslik açığını nasıl kapatacaksınız?! Aslında, okul açığı, kiralama ve hizmet alımı yöntemiyle pekala giderilebilir. Böylece, kısmen de olsa işsizlik sorunu çözülebilir, devletin üzerindeki yatırım yükü kalkar ve yolsuzluk kapıları da kapanmış olur.

Okul yapmakla da kalınmamalı; mevcut okulların öğretmen, aynî ve nakdî ihtiyaçlarının ne kadarını karşılayabiliyorsunuz?! Avrupa Birliği müzakereleri sürecinde, Türkiye'nin birçok ilinde, okul binası, derslik, onarım, donanım, yakacak, ulaşım gibi sorunlar had safhada ve hâlâ da bu sorunlar çözülmüş değildir.

Bütün bu sorunların ve eksiklerin geçmişten gelen sebebinin yanı sıra bugün giderek ağırlaşmasının esas nedeni, dördüncü yılına giren iktidarınızdır. Bugüne kadar AKP Hükümetinin ciddî bir eğitim politikasının ve yatırımının olmadığını görmekten Anavatan Partisi olarak büyük bir üzüntü duymaktayız. Bu şekilde Türkiye'nin AB 'ye giden yolda başarılı olması mümkün değildir.

Şunu da açıkça ifade edeyim ki, bazı fakülteleri ve yüksekokulları birleştirerek, sanki yeni kurulmuş 15 yeni üniversite gibi çalışmalar yaptınız; fakat, ülkemizde, coğrafî, sosyal ve kültürel açıdan, yalnız ülkemiz tarihinde değil, dünya tarihinde de önemli yer tutan birçok illerimizde yeni yüksekokul ve fakülte açma cihetine gidebilirdiniz; gidemediniz. Maalesef, bugüne kadar, yeni üniversite temel altyapısının hazırlanması noktasında bir çalışmanız olmamıştır.

Değerli milletvekilleri, seçim bölgem Mardin'le ilgili bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Yakın zamanda, TÜBİTAK Matematik Olimpiyatları Türkiye ikinciliği, Mardin-Nusaybin Gazi YİBO öğrencisi Barış Can Çimen'e aittir. Yine 2004-2005'te yapılan Türkiye kros yarışmalarında birincilik -4 kez birincilik kazanan- aynı okuldan Bahar Turan'a aittir.

HACI BİNER (Van) - Sayın Başkan, bu konuyla alakası yok, lütfen, müdahale edin…

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Bu kızımız, 8 nüfuslu bir aileye mensup, Çatalözü Köyünde, kerpiç bir evde oturmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Biner, lütfen, dinleyin.

HACI BİNER (Van) - Sayın Başkan, yapmayın, bu konuyla ilgisi yok…

BAŞKAN - Lütfen, dinleyin.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Buradan, bu çocuklarımızı, bütün kalbimle tebrik ediyorum.

Bu kürsüden… Sayın Milletvekilim, Kızılay'da şey satmakla bu iş olmuyor. Bu kürsüye gelin, buradan konuşun ve millet sizi dinlesin.

BAŞKAN - Muharrem Bey, siz Genel Kurula hitap edin, karşılıklı konuşmayın lütfen.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Bu kürsüden onlardan bahsetmemin bir nedeni de, çalışmanın ve azmin muhakkak başarı getirdiğini ifade edebilmek içindir. Kazanılan başarılar bizleri cesaretlendirmektedir. Çocuk ve eğitim üzerine yapılan her yatırımın, karşılığını verdiğine, ayrıca, geleceğimizi güzelleştirdiğine olan inancımızı da pekiştirmektedir.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: YÖK tavsiye kararı hazırken Sayın Bakanım, Mardin'de mimarlık ve mühendislik fakültesi, bir de güzel sanatlar fakültesinin açılması noktasında bir çalışmanız var mıdır? Mardin'i ziyaretlerinizde bize söz de verdiniz. Lütfen, bu konuyla ilgili bir şey söylerseniz, mutlu olurum.

Ülkemizde, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan altyapısı hazır olan bazı illerimiz var. Bu illerde fakülteler ve yüksekokullar açacak olursanız, Türkiye'nin her bir bölgesi, yoklukta değil varlıkta, fakirlikte değil zenginlikte, cehalette değil kültürde birbirleriyle rekabet edebilme imkânını bulacaktır.

AB sürecindeki rekabeti sağlayacak en önemli faktör ise, sahip olduğumuz genç ve dinamik insan gücüdür. Daha önemlisi, kadınlarımız toplumsal hayatın vazgeçilmez unsuru, ekonominin birincil üreticisi, evinin baş tacıdır. Geleceğimizin yükselişi, ayrıca kadının karar mekanizmasında söz sahibi olabilmesi, kızlarımızın eğitimine bağlıdır; çünkü, onlar yarının anneleri, öğretmenleri, ebeleri, hemşireleri ve doktorlarıdır.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Sözleşmeli öğretmenler göreve başladıktan bir yıl sonra, stajyerlik süresinin kaldırılması gerekirken kaldırmadınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlayın.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Teşekkür ederim, bitiriyorum Sayın Başkanım.

20 000 civarında sözleşmeli öğretmen mağdur durumdadır. Stajyerlik süresini bir yıldan sonra kaldırmayı düşünüyor musunuz? Özel okullardaki sözleşmeli öğretmenlerde bu şart yoktur; ama, devlet okullarındaki öğretmenlerde bu şart vardır Sayın Bakanım; ne düşünüyorsunuz? Teşekkür ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, görüşmekte olduğumuz bu maddenin hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde, Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın kişisel söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Özkan; süreniz 5 dakika.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Geçen Grup adına görüşmüştüm, bugün ise şahsım adına görüşüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Bir anıyla konuya başlamak istiyorum; bu anı, bir öğretmenimizin başından geçen bir anı. Öğretmenimizin ismi -ruhu şad olsun- Abdullah Ertürk. Öğretmenimiz havaalanında, oğlunu yurt dışına, mastır öğrenimini yapmak üzere, uğurlamış ve Havaş servisini beklemektedir. Bu arada, son model bir araba öğretmenimizin olduğu yerde durur, içeriden özel şoförüyle birlikte bir bey otomobilden iner, öğretmene yaklaşır "öğretmenim, ben sizin öğrencinizim, beni hatırladınız mı" der ve öğretmeni ricayla otomobiline davet eder. Yolda sohbet edilir. Öğretmenin eski öğrencisi bir şirkette yönetim kurulu başkanıdır, sohbet sırasında öğrencisi, utanarak öğretmeninin maaşını sorar ve aldığı cevap karşısında şaşkınlığa uğrar. "Hocam, şu anda, benim arabamı kullanan bu arkadaşıma bile yaklaşık sizin 2 katınız maaş veriyorum. Hemen ayrılın görevinizden ve sizin şu anda aldığınız maaşın 3-4 katına yarın sabah benim şirketimde göreve başlayın" der. Öğretmenimiz hiç tereddüte düşmeden cevaplar: "Biz öğretmenler, sizleri bu mevki ve makamlarda görmek için yıllarca çabaladık; sizi de ben yetiştirdim, emrinizde çalışan şoförü de. Daha sizler gibi nicelerini yetiştirebilmek için benim verdiğim sözler var ve daha bu misyonumu henüz tamamlamadım ve unutma değerli öğrencim, ben bir öğretmenim, görevim topluma sizler gibi yararlı kişiler yetiştirmek. Şimdi, seninle tanıştığımda da bu görevimi layıkıyla yaptığımı düşünüyorum. Teklifine teşekkür ediyorum. Benim sizler gibi insanları yetiştirmek için çabalarım sürecek."

Eski öğrencisi, gözleri yaşlı olarak öğretmenini evine bırakır; ancak, evine dönüşünde kendisini ve kendisi gibileri yetiştiren değerli öğretmenlerinin bu durumlara düşmesini içine sindirememiştir. Ancak, öğretmenlerimiz, ne yazık ki, aradan geçen onca yıla rağmen halen layık oldukları konuma kavuşamamıştır. Geçen gün öğretmenlerin konularını anlatmıştım, sorunlarını anlatmıştım. Onun için, bu anekdotu da belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Millî Eğitim Bakanlığında yaşanan bir diğer sorun da ilköğretim müfettişlerinin yaşamakta oldukları sıkıntılardır. İlköğretim müfettişleri de diğer müfettişler gibi yarışma sınavıyla alınırlar. 657 sayılı Yasanın 36/A-11 maddesi kapsamında, diğer denetim elemanlarıyla aynı kapsamdadırlar; ancak, ilköğretim müfettişleri diğer denetim elemanlarının aksine, hiç müfettişlik yapmamış gibi; yani, müfettiş olarak çalıştırılıp öğretmen olarak emekli edildiklerinden, emekli olduklarında ekonomik olarak mağdur olmaktadırlar. Bu nedenle, ülke çapında özveriyle hizmet veren ilköğretim müfettişlerimizin bu mağduriyetlerinin en kısa sürede giderilmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, Millî Eğitim Bakanlığı ortaöğretim kurumları ve halk eğitimi gibi kurumların her türlü giderleri için okul ve kurumlar adına ödenek çıkarılırken, ilköğretim okullarına ödenek verilmemektedir, özel idare kanalıyla verilen ödenek ise semboliktir. Dolayısıyla da, okullara kendi yağınızla kavrulun denilmektedir. Okul müdürlükleri de zorunlu olarak kırtasiye, elektrik, su, telefon ve sosyal etkinliklerde kullanılmak üzere velilerden para isteyince, bu yasadışı bir işlem olarak nitelendirilmekte ve para isteyen okul müdürlerinin şikâyet edilmesi istenilmektedir. Bu çarpıklığın önlenebilmesi için, ilköğretim okullarına ayrı olarak ödenek verilmelidir.

Okullar, memur ve hizmetli personel yönünden desteklenerek, öğretmen ve idarecilerimizin büro işleriyle vakit harcamalarının önüne geçilmelidir.

Ayrıca, öğretmenler 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında yer almalarına rağmen, tayin oldukları zaman yolluk alamamaktadırlar. Bu da son derece haksız bir uygulamadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, eğitim emekçilerimiz bizlerden neler istiyorlar:

Hastalandıklarında, en çok paraya ihtiyaç olduğu dönemde, ders ücretlerinin kesilmesine anlam veremiyorlar.

Parasız ve nitelikli bir eğitim istiyorlar.

Ekders ücretlerinin günün şartlarına uydurulmasını istiyorlar.

Öğretmenevlerindeki yatak ve restoran ücretlerinin, diğer kurum ve kuruluşlarla aynı ucuzlukta olmasını istiyorlar.

Zorunlu eğitimin, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi onbir yıla çıkarılmasını istiyorlar.

Sınıf mevcutlarının en fazla 30 kişi olmasını istiyorlar.

4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasasının, grevli ve toplu iş sözleşmeli olarak yeniden düzenlenmesini istiyorlar.

Tüm öğrencilerin, yılda iki kez parasız sağlık taramasından geçirilmesini istiyorlar.

Daha çağdaş bir eğitim sistemi istiyorlar.

Eğitimde kadrolaşma değil, demokratik bir yönetim anlayışının benimsenmesini istiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ve de en önemlisi, yılda bir kez, 24 Kasımlarda anılarak, ağızlarına bir parmak bal çalınmasını istemiyorlar.

Bu ülkenin en değerli varlıklarını yetiştirerek ülke kalkınmasında büyük katkılarda bulunan mesleklerinin, yıllar öncesinde sağladığı saygınlığa yeniden kavuşturulmasını istiyorlar. Hele hele, yetiştirdikleri polislerin cop sallamalarını içlerine sindiremiyorlar. Polis kardeşlerimizin çocuklarının başlarında da bir öğretmenin olduğunun hatırlanmasını istiyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde meslek liselerinin önemi tartışılmaz. Özellikle kamu ve özel kuruluşlara kalifiye eleman yetiştirilmesi ve bu alanda önemli bir açığı kapatmış olması ve KOBİ'lerin ihtiyacı olan personelin sağlanması nedeniyle bugüne kadar çok önemli bir görevi başarıyla sürdürmüşlerdir. Bu eğitim kurumlarının Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde birleştirilmesiyle eğitim politikasında bir bütünlük sağlanacağı ortadadır; ancak, umarım bu tasarıyla, Millî Eğitim Bakanlığının binlerce okulundan biri olmaları nedeniyle eski önem ve disiplinlerini kaybetmezler. Zira, bugünkü millî eğitim sisteminde, öğrenci ve okul başarılarının, sadece ÖSS, OKS gibi sınavlarla ölçülmesi, eğitimde öğrencilerin kişilik gelişimleriyle ilgili tüm yönlerin gözardı edilmesine neden olmaktadır. Bu da, doğal olarak sosyal varlığımız olan gençlerimizin sağlıklı bir şekilde eğitilmelerini engellemektedir.

Burada, Sayın Bakana, Burdur'la ilgili bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Sayın Bakanım, Burdur İlimizde yaklaşık 153 ilköğretim okuluna kömür dağıtılmıştır; ancak, kömürler yanmamaktadır, kalite düşüktür. Hizmetliler, bu ifadeyi kullandıklarında tehdit almaktadırlar. Bu konunun araştırılıp, çözüm getirilmesi ve çocuklarımızın soğuktan kurtulması istenmektedir. Bunu da, sizlere saygıyla belirtiyorum.

Tasarıyı desteklediğimizi bildirir, tasarının tüm Millî Eğitim Teşkilatına, öğretmen ve öğrencilerimize hayırlı olması dileklerimle Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Ataş'ın şahsı adına söz talebi var.

Sayın Mustafa Ataş?.. Yok.

Sayın Alaettin Güven, buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1009 sıra sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 14 üncü maddesi üzerine, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Kanunlaşması planlanan bu maddeyle, daha önce Kültür ve Turizm Bakanlığının görevleri arasında yer alan "eğitim merkezleri kurmak, kurslar açmak" ibaresi madde metninden çıkarılmaktadır. Böylece, diğer bakanlıklar gibi, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki eğitim kurumları, Millî Eğitim Bakanlığı çatısı altında birleştirilmektedir. Bu gelişmeden sonra, 2005 yılında ülke-mizi ziyaret eden 21 000 000 turist sayısıyla 18 milyar doları aşan turizm geliri, daha da artma fırsatını yakalayacaktır.

Eğitimin önemli bir konu olduğu kadar, eğitime yapılan yatırımın insan odaklı bir yatırım olduğunun bilincindeyiz. Bu yüzden, AK Parti İktidarı olarak, eğitimi, kalkınmanın en önemli unsuru olarak görmekteyiz. Ülkemizde geçmişte yaşanan ekonomik sıkıntılar, eksiklikler ve aksaklıklar, birçok alanda olduğu gibi, eğitim alanında da birtakım sıkıntıların doğmasına neden olmuştur. Bu eksikliklerin giderilmesi için çalışıldığını, yeni yeni projeler üretildiğini görmek en büyük sevinç kaynağımızdır. AK Parti İktidarıyla, daha önce hükümet programında belirttiğimiz, insan merkezli, toplumun ihtiyaçlarına ve çağdaş uygarlık gereklerine uygun eğitim sistemini gerçekleştirme yolunda büyük ilerlemeler kaydedilmektedir.

Eğitimde kalite ve verim, üretimde kalite ve verim demektir. Bu da, paylaşmanın, paylaşımın büyümesi ve mutluluk demektir düşüncelerimi sizlerle paylaşıyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım; sonra, aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1009 sıra sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 14 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Gülseren Topuz

Ayhan Sefer Üstün

 

Ankara

İstanbul

Sakarya

 

Soner Aksoy

 

A. Yekta Haydaroğlu

 

Kütahya

 

Van

"Madde 14.- 16.4.2003 tarih ve 4848 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinin (f) bendinde yer alan "eğitim merkezleri kurmak" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum. Bu önerge -şimdi okunacak olan önerge- aynı zamanda en aykırı önergedir; okutup işleme alacağız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 1009 sıra sayılı yasa tasarısının 14 üncü maddesinin sonuna aşağıdaki ibarenin eklenmesini dileriz.

Saygılarımızla.

 

Mustafa Gazalcı

Bayram Ali Meral

Yakup Kepenek

 

Denizli

Ankara

Ankara

 

Mehmet Parlakyiğit

Haluk Koç

Atilla Kart

 

Kahramanmaraş

Samsun

Konya

"Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlı olarak çalışan turizm eğitim merkezlerinde bulunan eğitici ve öğreticiler Kültür ve Turizm Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatlarında görevlendirilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahibi olarak, buyurun Sayın Gazalcı. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14 üncü maddeye bir fıkra eklenmesine ilişkin bir önerge verdik, o önerge üzerine, ben söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Önergemizin içeriği şu: Şimdi, bütün kamu okulları Millî Eğitim Bakanlığına bağlanıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığında Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlı olarak turizm eğitim merkezleri vardı. Orada çalışan eğitici ve öğreticiler… Yasada tam bir açıklık yok. Bu madde de, o maddeyi düzenliyor. Biz, soru sorarak, yerimizden "bu çalışanlar, eğiticiler, öğreticiler zarara uğrayacak mı" dedik; ama "hayır, uğramayacak" dediler. Biz, açıklık olsun diye, bu eğitici ve öğreticilerin daha önce yıllarca hizmet vermiş "Kültür ve Turizm Bakanlığı merkez ve taşra  kuruluşlarında görevlendirilmesi" ibaresinin eklenmesini istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, konuştuğumuz tasarı, kamu okullarının Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmasına ilişkin bir tasarı. Arkadaşlarımız, haklı olarak, biz de, millî eğitimin içinde bulunduğu sorunları bu tasarı vesilesiyle anlatıyoruz.

Şimdi, eğitim, gerçekten temel bir kamu hizmetidir; ama, üç yıldır, Sayın Millî Eğitim Bakanı, eğitimi bir kamu hizmeti olmaktan çıkarmaya çalışıyor. Şimdi, okulları, kamu okullarını bağlamak güzel; ama, nedense, devletin bakanı olduğunu, kamunun bakanı olduğunu unutuyor. Onun birinci görevi, Sayın Bakanın birinci görevi, kamu okullarının niteliğini yükseltmektir; o çocuklarımızı dünya çapında yarışacak, üretecek bir duruma getirmektir; ama, Sayın Bakan, sanki devletin bakanı değil; geldi geleli devlet kaynaklarıyla bir yerlere aktarmak istiyor. Şimdi, en son söylediği "çocuklarınızı bize göndermeyin…" Böyle bir anlayış olabilir mi?! Yani "devlete göndermeyin, özel okullara gönderin; özel okullarda okuyacak her öğrenci başına 1 000 YTL -yani, eski deyişle, 1 milyar lira- para vereceğim" diyor.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Hayır; öyle değil…

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Yani "kredi faizlerinin de yarısını ödeyeceğiz" diyor.

Arkadaşlar, biz özel okullara karşı değiliz. Özel okullar, kuralları içinde, yasalar içinde görevini yapabilirler; ama, devlet okulları önceliklidir dünyanın her yerinde. "Herkese kamusal nitelikli bir eğitim" diye, eğitim enternasyonalin kararı vardır. Bakanın da öncelikli görevi, devlet okullarını örnek okullar yapmaktır.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, öncelikle önergenin gerekçesini anlatacaksınız.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Evet efendim, onu anlatıyorum zaten, kamu okullarının nitelikli olması için….

Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Sayın Bakan, tamam, şimdi, bütün okulları -turizmdeki, şuradaki buradaki- kendisinde topluyor; ama, ben soruyorum Sayın Bakan: İlköğretimdeki ve ortaöğretimdeki okullardaki hizmetin yürümesi için, acaba, siz, okul başına 1 milyar lira ek para veriyor musunuz? Orada öğrenci başına söylüyorsunuz. Yaklaşık 60 000 okul varsa ilk ve ortaöğretimde, acaba, doğudaki, Güneydoğu Anadolu'daki, Orta Anadolu'daki gecekondu okullarındaki o okullarda eğitim nasıl yapılıyor şu kış gününde biliyor musunuz; yani, yakacak nasıl alınıyor? Okul aile birlikteleri, âdeta ödenti gibi yazı gönderiyor yoksul varsıl herkese, her ay şu parayı her çocuk getirecek diye. Siz, durmadan, geldi geleli, birkaç konu var, ya üniversitelerle uğraşıyorsunuz ya imam-hatip konusuyla uğraşıyorsunuz ya da özel okulların kontenjanları nasıl dolacak…

Arkadaşlar, özel okullara 10 000 çocuk da, Cumhurbaşkanının da gönderdiği gibi… Bir birlik yok orada; yani, bazı özel okullar var ki, ayırıyorum, nitelikleri yüksek, zaten onların kontenjanları da doluyor hemen; yani, onlara bir şey söylemiyoruz; ama, Bakanlığın görevi, Millî Eğitim Bakanının görevi, yüzde 98 şu anda eğitim kesimine hitap eden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, süreniz de doldu.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergenin gerekçesiyle ilgili bir özetleme yaparsanız….

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Önergemin gerekçesi şu: Biz, bütün bakanlıklardaki, başka bakanlıklardaki okulları Millî Eğitim Bakanlığına şimdi bu tasarıyla veriyoruz. Güzel, buna Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir itirazımız yok; ama, diyoruz ki, Sayın Bakan, bak, kamu, kamu… Eğitim bir kamu hizmetidir. Siz, oradaki kamuya ait okulları önce nitelikli kılacaksınız, sizin göreviniz, birinci göreviniz bu; ama, siz, hayır diyorsunuz… Oraya giderseniz, size ben bakacağım, burada çok fazla bakmayacağım; oraya giderseniz, size para vereceğim; çünkü, kazanç ve zarar diye hesap ediyorsunuz. Bakın, bir Millî Eğitim Bakanı çocukların yetiştirilmesinde orada maliyet şu olur, burada maliyet budur, onların kontenjanı budur… Siz, önce, daha fazla öğretmen alacaksınız, daha fazla okul yapacaksınız, daha fazla eğitim teknolojisinin olanaklarını okullara getireceksiniz.

Şimdi, biz, bu önergede diyoruz ki; turizm eğitim merkezlerinde görev yapan eğitici ve öğretmen arkadaşların yıllarca emeklerini göz önünde bulunduralım ve onları o Bakanlıkta yine istihdam edelim. Önergemiz buna ilişkin; ama, ben, o fırsattan yararlanarak, kamu okullarının örnek okul olması gerektiğini ve Millî Eğitim Bakanının öncelikli görevinin de bu okulların niteliklerini yükseltmek olması gerektiğini söylüyorum; yoksa…

BAŞKAN - Toparlayın lütfen…

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Toparlıyorum.

…özel okullara karşı değiliz. Devlet olanaklarını bir yerlere aktarmaktan kaygı duyuyoruz. O zaman iyi niyet görmüyoruz onda; yani, o zaman, siz, bir kasıtla özellikle özel okullar diyorsunuz.

Bakın, özel okulların yüzde 2'lik oranının yüzde 10'a çıkarılmasına karşı değiliz parti olarak da, yüzde 20 de olsun, vergi indirimi yapın, başka şeyler yapın; ama, kendi okulum duracak orada, öğretmene yeterli maaş veremeyeceğim, ikili öğretim olacak, okul olmayacak; ben, oraya giderseniz size para veririm… Bu anlayış olmaz!

BAŞKAN - Toparlayın lütfen…

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki…

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1009 sıra sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 14 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Salih Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları

"Madde 14.- 16.4.2003 tarih ve 4848 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinin (f) bendinde yer alan "eğitim merkezleri kurmak" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım, söz mü istersiniz?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçe…

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Bu değişiklik ile; Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğünün; kültür ve turizm sektörlerinin eğitilmiş insangücü ihtiyacının tespiti ve bu ihtiyacın karşılanması için gerekli tedbirlerin alınması, eğitim programlarının hazırlanması ve uygulanmasının sağlanması, bu amaçla kurslar açılması, ilgili meslek ve kamu kuruluşlarıyla gerekli işbirliğinin yapılması görevlerinin devam etmesi, Millî Eğitim Bakanlığına devredilecek olan eğitim merkezlerini açamaması sağlanmış olacaktır.

BAŞKAN -  Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısı…

BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.29

 

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.41

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

1009 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon yerinde, Hükümet yerinde.

Tasarının 14 üncü maddesi üzerinde verilen, Salih Kapusuz ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeyi tekrar oylayacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 15.- 13.12.1983 tarihli ve 181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 12.- Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır:

a) Sağlık insan gücü planlaması yapmak, nicel ve nitel olarak ihtiyaca uygun insan gücü yetiştirilmesi için ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak.

b) Tıpta uzmanlık eğitimi ile ilgili iş ve işlemleri yürütmek.

c) Personel eğitim planını hazırlamak, eğitim programlarını düzenlemek, uygulamak veya uygulanmasını sağlamak ve koordine etmek.

d) Halkın sağlık bilincinin geliştirilmesi amacıyla eğitim programları hazırlamak, yürütmek ve koordine etmek.

e) Bakanlığın yayın faaliyetlerinin esaslarını belirlemek ve koordinasyonunu sağlamak.

f) İlgili kuruluşlarla işbirliği yaparak sağlık mesleklerinin standartlarını belirlemek.

g) Bakanlıkça verilen benzer görevleri yapmak."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika. (AK Parti sıralarından "özledik sizi" sesi)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Ben de sizi özlüyorum.

BAŞKAN - Lütfen, karşılıklı konuşmayın.

Sayın Özdoğan, siz Genel Kurula hitap edin.

Arkadaşlar, siz de müdahale etmeyin.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1009 sıra sayılı yasa tasarısının 15 nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlar, bu maddede, Değerli Van Milletvekilimiz Hacı Biner Beyin hatırına, hükümete sataşmada bulunmayacağım; ancak, Anavatan Partisinin, eğitim konusundaki bazı problemler ve çözüm önerileri konusundaki kurumsal görüşlerini sizlerle ve Türk Milletiyle paylaşmak istiyorum; tekrar, saygı ve sevgilerimle, Yüce Heyetinizi selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Anavatan Partisi olarak, acil ve öncelikli gördüğümüz dönüşüm alanlarının başında eğitim gelmektedir. İçinde bulunduğumuz çağda, devletlerin gücü bilgi üretimi ve bilginin etkin kullanımınca tayin edilmekte ve bilgiye dayalı yeni bir güç dengesi oluşmaktadır. Örneğin, bugün, kuzey ve güney ülkeleri arasında gözlenen ekonomik ayrışma, esasen, bilgiye ve teknolojiye dayalı, büyük katmadeğer yaratan üretici sektörlerin kuzeyde bulunmasıyla alakalı görünmektedir. Güney ise, üretici sektörlerden daha çok, kuzeyin ihraç ettiği, israfla ve tüketimle alakalı sektörlerle uzmanlaşmak durumunda kalmış görünmektedir.

Açıktır ki, bilgi, çağımızın en temel üretim faktörü haline gelmiştir. Küresel dünyada rekabet, beşerî sermayeyle olanaklıdır. Bugün, kalkınmanın sadece ekonomik faktörlere bağlı olmadığı, aynı zamanda, değerler, güdüler, inançlar ve tutumların bir fonksiyonu olduğu bilinmektedir. İşte, bu nedenle, kalkınmanın aşılama yoluyla gerçekleştirilemeyeceğini, kalkınmanın üzerine yükseleceği sosyal ve kültürel iklimin taşıdığı önemi gören ve gözeten tüm ülkeler, beşerî sermayeye kalite, beceri, girişimcilik, yaratıcılık ve kendine güven kazandıracak şekilde eğitim sistemlerini yeniden düzenlemektedirler.

Yakın tarihten hatırlanacaktır, 1980 sonrası dönemde, tüm dünyada serbest piyasa ekonomisine geçilip, girişimci toplumun kültürel ve sosyal temelleri atılırken, Thatcher, Reagan gibi liderler, toplumsal dönüşümün lokomotifi olarak eğitimi görmüşler, müfredat değişiklikleriyle birlikte, eğitim hizmetlerinin yerelleşmesi ve aile odaklı okul yönetimi gibi politikalar izlemişlerdir. Dünyadaki bu genel eğilim ve eğitime yüklenen yeni işlev, Türkiye'nin kendi tarihsel gelişim sürecinde hep olagelmiştir. Osmanlı'nın son döneminde tevarüs edilmekle birlikte, cumhuriyetin kuruluş sürecinde eğitim, sanayi ve modernizm çağıyla aramızdaki farkı kapatmanın ve geride kalmışlığı yenmenin en stratejik alanı olarak düşünülmüştür. Eğitime o zaman yüklenen bu işlev bugün önemini artırmış, bugün eğitim ve beşerî sermaye, yaşadığımız çağda rekabet üstünlüğü sağlamanın, kalkınma ve küresel refahta daha fazla pay almanın en önemli faktörü haline gelmiştir. Üstelik, Türkiye, beşerî sermaye alanında, diğer ülkelerle mukayese edildiğinde, yetişmiş nüfusuyla doğal bir rekabet avantajına sahiptir.

Anavatan Partisi olarak eğitim sisteminin hızlı ve kapsamlı bir reforma tabi tutulması gerektiğine inanıyoruz. Eğitim politikamızın hedefi, çağdaş gelişmelere, piyasa ve toplumun ihtiyaçlarına uygun olarak eğitim sistemini, tüm öğretim kademelerini yeniden kapsayacak şekilde yeniden yapılandırmak olacaktır. Bu yeniden yapılandırma, elbette ki, konunun tüm taraflarının mutabakatına dayalı olacaktır. Bilinmelidir ki, yükseköğrenimden başlayarak eğitim sistemini kendimiz yeniden yapılandırmazsak, 2008'den itibaren Bologna, Sorbonne Deklarasyonları ve Lizbon sürecinin açık sonucu olarak, Türkiye, bunu AB'ye uyum kapsamında yapmak zorunda kalacaktır.

Anavatan Partisine göre eğitim sisteminin kurucu öğe ve değerleri, herkese eğitim ve öğrenme olanağı, yani, fırsat eşitliğinin sağlanması, öğrenci odaklılık, etkin yönlendirme, katılım ve yerelleşme olacaktır. İlk olarak eğitim zihniyeti ve felsefesi paradigmatik bir değişmenin konusu olmalıdır. Geleneksel eğitimin gelecekte kullanılmak üzere sürekli bilgi depolamaya yönelik bilgi odaklı modeli yerine, öğrenmeyi ve bilgiye erişmeyi öğreten, öğrencilere kavramsal düşünme yeteneği kazandıran öğrenci odaklı çağdaş eğitim modeline geçilmelidir. Bu kapsamda, merkez teşkilatından, en küçük model olan okul-örgüt modeline kadar yeni bir organizasyonel model kurulmalıdır.

İkinci olarak, ilköğretim ve ortaöğretim kademelerinin yeniden yapılandırılması kapsamlı bir reform sürecinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. İlköğretim ilk sınıflarından başlamak üzere öğrencilerin ilgi ve yeteneklerinin tespit edilmesi ve öğrenim yaşamının bu yetenekler doğrultusunda yönlendirilmesine ilişkin düzenlemeler yapılacaktır.

Bu çerçevede, sadece IQ değil, sosyal zekâyı dikkate almak, bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanmak, yabancı dil gibi çağın vazgeçilmezi haline gelmiş becerileri kazandırmak, seçmeli ve zorunlu ders uygulamasını bu kapsamda gözden geçirmek gibi politikalar içeren etkin bir yönlendirme sistemine geçmek ve bununla uyumlu bir ölçme-değerlendirme sistemi oluşturmak durumundayız.

Unutmamalıyız ki, Lizbon Deklarasyonu ile AB'ye uyumun öncelikli konularından biri olan ve ülkemizin onay verdiği e-learning 2008'de uygulamaya geçecektir.

Yine, 2008'den itibaren, dil seviyesi, artık pasaporta işlenen bir veri haline gelecektir. 2010 yılında açıköğretim, uluslararası sertifikasyona ve diplomaya konu olacaktır. Elbette, ortaöğretimde yeniden yapılanmanın temel bir şartı da, ikili öğretimden tekli öğretime geçmek ve çağ nüfusunun fazla okullaşma oranının düşük olduğu ülkemizde, bunun için gerekli ekderslikler, yeni okul ve binaların yapılmasını sağlamak olacaktır.

Bu kapsamda, merkezî ve yerel yönetim eliyle okul binası yapılması yerine bina satın alınması, kiralanması gibi alternatif çözümler ve bağış, sponsorluk sistemlerinin harekete geçirilmesi önemlidir. Ayrıca, özel sektör bu alanda özellikle teşvik edilmelidir. Ancak, ortaöğretimin yeniden yapılanması, yükseköğretime geçiş sisteminin düzenlenmesiyle birlikte ele alınmak durumundadır.

Yükseköğretim sistemi ise AB standartlarına uygun olarak Lima Bildirgesi kapsamında idarî ve malî özerklik, akademik özgürlük ilkeleri doğrultusunda yeniden yapılandırılacaktır. Bu kapsamda, hem 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası hem de 3308 sayılı Çıraklık ve Meslekî Eğitim Yasasında, paralel değişiklikler yapılacaktır. Sistemi bir bütün olarak ele aldığımız ve işlediğimiz için, elbette okulların, öğrencilerin ders dışı etkinliklerde de bulunabilecekleri, ailelerin bilgisayar, toplantı salonu gibi, okulların çeşitli olanaklarından yararlanabilecekleri kampus okul niteliğine kavuşturulması, öğrenci odaklı yeni öğretim teknikliklerine uygun mekân düzenlemeleriyle, araç ve gereçlerle donatılması, internet ve bilgisayar altyapısının tamamlanması, bu sürecin bir parçası olarak tasarlanmak durumundadır.

Eğitim sisteminin ve kurumsal işleyişin yeniden yapılandırılması, dönüşüm perspektifimizin önemli bir bileşenidir. Bu nedenle de, yerinden yönetim kuruluşlarına yetki devri zaruridir. Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat Yasası, merkezî idarenin öğretim programları onayı ve denetimi, bakanlık taşra örgütünün ise, okul yapımından başlayarak, öğretmen alımlarına kadar tüm hizmetleri ve icra fonksiyonlarını yerine getirecek şekilde düzenleyecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, bitirmek üzereyim.

Buna koşut bir düzenleme de, okul yönetimlerinin, öğretmen, öğrenci, idareci ve okul aile birliklerinin etkin katılımına dayalı bir yönetişim modeli etrafında yeniden şekillendirilmesidir. Okulların, özellikle aileler tarafından sahiplenilmesi, sistemin hem dönüştürülmesinde hem de bu dönüşümün sürdürülebilirliğinde kilit önem taşımaktadır. Bu dönüşümün sürdürülebilirliğinin aslî faktörü ise, elbette eğitim personeli olacaktır. Eğitim personelinin yeni sürece adaptasyonu bakımından akademik eğitimleri ve aldıkları hizmetiçi eğitimleri de içeren performans sistemine geçilmesi, bu sistemin parçası olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, 17 nci maddede diğer görüşlerimizi aktarmaya devam edeceğiz ve konuşmamı bitirirken, Sayın Hacı Biner'in şerefine suyumu içiyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Allah Allah; şerefe su mu içilir!..

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Vedat Yücesan... (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Yücesan, kişisel söz talebiniz de var, ikisini birleştirip zaman kazanalım…

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Birleştirelim efendim.

BAŞKAN - Buyurun, süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 15 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsî görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, maddeyle ilgili konuşmama başlamadan önce Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, eğitim, ülkelerin geleceğinin belirlenmesinde hayatî bir önem taşımaktadır. Özellikle bilginin önplana çıktığı 21 inci Yüzyılda bilgi çağını yakalayamayan toplumların geri kalması kaçınılmazdır. Bu, herkesçe kabul edilen, herkesin üzerinde uzlaştığı bir gerçektir. Bu gerçekten hareketle, kanun tasarısını görüşürken, bu konu hakkındaki görüşlerimi aktarırken, eğitim sistemimizin genel görünümünü ve kalitesini ortaya koymamız gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ülkemiz, eğitim alanında çok yol kat etti, azımsanmayacak gelişmeler gösterdi. Gerek okullaşma oranı gerek araç, gereç yönünden gerekse öğretmen sayısı bakımından geçmişe göre gelişme gösterildiği, iyi yol aldığımızı da düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, şu anda verilen eğitim kalitesi, çocuklarımızın, rekabetçi dünya düzeni içerisinde mücadele edebileceği, kendini önplana çıkarabileceği nitelikten maalesef yoksundur. Dünya hızla ilerlemekte ve gelişmektedir. Bu gelişimin arkasında kalmak, ileride ciddî sıkıntılar yaşanmasına sebep olabilecektir. Birtakım düzenlemelerin ve iyileştirmelerin acilen yapılması gerekmektedir. Öncelikle, eğitimin aslî ve önemli unsurlarından biri olan öğretmenlerimiz refaha kavuşturulmalı, maddî sorunları halledilmelidir. Öğretmenlerimizin çalışma koşulları iyileştirilerek, onların dünyadaki gelişime paralel olarak kendilerini donatmaları sağlanmalıdır. Öğretmenlerimizin ekonomik imkânlarını geliştirerek kendilerini eğitim ve öğretime odaklamalarını sağlamalıyız, onlara gereken önemi vermeliyiz. Aksi halde, değerli milletvekilleri, olumsuz koşullar nedeniyle öğretmen kendini öğretmeye odaklayamıyorsa, kafası başka şeylere takılıyorsa, istediğiniz kadar okul binası yapın, okulları istediğiniz kadar son model araçlarla, bilgisayarlarla donatın, bunun hiçbir yararı olmayacaktır. Unutmamalıyız ki, öğretmen, eğitimin temel taşıdır. Bütün bunlar bilinirken, hükümet, 2006 yılının ilk altı ayı içinde öğretmenlere yüzde 2,5 zam oranı öngörerek, öğretmenlerin sorunlarının kendilerini ilgilendirmediğinin mesajını vermektedir.

Değerli milletvekilleri, vatandaşlarımız uzun yıllardır neoliberal sağ politikaların doğurduğu ağır krizler yaşadı, sıkıntılar çekti; toplumda gelir bölüşümü bozuldu; yoksulluk, yolsuzluk had safhaya ulaştı. Sonuç olarak, vatandaşlar, bir umut olarak gördükleri AKP'yi iktidara taşıdılar; ancak, AKP, geçmiş dönemlerdeki politikaları aynen uygulamaya devam ederek, dengesizlikleri azaltmak yerine daha da artırdı. Uygulanan yanlış politikaların doğal sonucu olarak en zengin ile en fakirin arasında gelir makası gittikçe açıldı. Gelir dağılımındaki son derece haksız bölüşüm, tüketimde de, yani, elde edilen gelirin harcamasında da adaletsizliği beraberinde getirdi. Bu eşitsizlik, kendine, en çok eğitim alanında harcamalar göstermektedir. Devlet İstatistik Enstitüsünün yayınlamış olduğu verilere göre, Türkiye'de en zengin kesim ile en yoksul kesim arasında tüketim harcamaları farkının zirveye çıktığı yer, eğitim harcamaları alanı olmuştur. En yoksul kesim ile en zengin kesimin günlük eğitim harcamaları arasındaki fark neredeyse 150 katına ulaşmıştır. Her geçen gün bu durum daha da kötüleşmektedir. Hükümet yetkilileri, sanırım, böyle bir şey olmadığı yönünde beyanatlar veremeyeceklerdir; çünkü, bu rakamlar, Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, Avrupa Birliğine üye olma yolunda çalışmalarını sürdürmektedir. Avrupa Birliğine göre avantajlı olduğumuz konu, yetişmiş ve genç insan gücüne sahip olmamızdır. En çok bunu vurguluyor ve bunun üzerinde duruyoruz; ancak, şu soruyu sormamız lazım. Şartlar -az önce de ifade ettiğim gibi- bu durumdayken, eğitim sisteminde haksızlıklar varken, parası olan daha bir eğitim alabiliyorken, nasıl tüm çocuklarımızı çağın gerektirdiği bilgilerle donatabiliyoruz.

Görünen o ki, AB'ye üye olduğumuzda serbest dolaşım imkânımız olmayacak; ama, AB üyesi diğer ülkelerin vatandaşları ülkemize gelebileceklerdir. Bu şartlarda onlarla nasıl rekabet edebileceğiz değerli arkadaşlarım, bunun tedbirlerini alabiliyor muyuz? Halen, 50-60 kişilik sınıflarda ders görülmeye devam edilmektedir. 50 kişilik sınıf mevcutlarının var olduğu bir ortamda nitelikli ve kaliteli bir eğitimden söz etmek mümkün müdür? Köylerimizde, birçok yerleşim birimlerinde, birleştirilmiş sınıflarda ders verilmektedir. Eğitimin kaliteyi yakalayabilmesi için en az 30 kişilik sınıflarda eğitim verilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitimde artık ezberci sisteme son vermeliyiz. Ülkemizin her alanda çağdaş toplumlarla aynı düzeye ulaşmamasındaki temel neden, gözlemleyen, farkında olan, sorgulayan, değişime inanan öğrenciler yetiştirememizdendir. Çocuklarımıza, bilgi kullanmak yerine LGS ve ÖSS'de, diğer sınavlarda nasıl başarılı olur onu öğrettik. Daha doğrusu, bu arkadaşlarımıza ezberlettik. Eğitim sistemimizi onları bu sınavlarda anlayışı üzerine inşa ettik. Öğrenciler, sınav, not endişesi içerisinde hayata lazım olmayan bir yığın bilgiler öğrenmek zorunda bırakıldılar. Artık bu anlayış terk edilerek bu yanlışlıktan dönülmelidir.

Eğitimde toplam kalite anlayışının, toplam kalite bilincinin okullarımızda yerleştirilmesi gerekmektedir. Çalışmalarımızı bu yönden sürdürmeliyiz. Bilişim teknolojisinin gelişim hızını yakalamak, bilgi akışı ve iletişim sürecinde odaklanmak eğitim sistemimizin temel araçlarından biri olmalıdır.

Toplumların gelişmesinin ve ilerlemesinin kaynağı eğitim kurumlarıdır; dolayısıyla, geleceğe hazırlayacağımız çocuklarımızı, eğitim, bilgiye ulaşma, öğrenme, sorun çözme, yaratıcılık davranışını kazandırmaya yönelik olarak olmalıdır. Ülkemizde bu hızlı değişim çağında geri bırakılmamak, ön saflarda görebilmek için zaman geçirmeden toplam kalite düşüncesini benimsemek ve uygulamak zorundayız; ancak, Millî Eğitim Bakanlığı bunu yapmak yerine kadrolaşmayı tercih etmektedir. Örneğin: Eskişehir'de başarılı çalışmalara imza atan okul müdürlerinin görev yerleri nedensiz olarak değiştirilmiştir. Bir anlamda bu müdürler başarılı olduklarından dolayı cezalandırılmaktadır. Diğer taraftan, bir öğretmen, belediye seçimlerinde Eskişehir'in bir beldesinin AKP'den aday adayı oldu diye ilimizin isim yapmış okuluna müdür atanıp ödüllendirilmiştir. Eskişehir'de halk eğitim merkezi müdürlüğü atamasında yine partizanca tutumlar sergilenmiştir. Halk eğitim merkezi müdürü olmasına karar verilen kişinin puanı 54 olmasına rağmen 83 olarak gösterilerek yönetmeliklere aykırı olarak bu atama yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığının neden böyle bir anlamsız uygulamaya gittiği hususunda, Sayın Bakandan, Eskişehirliler adına bir açıklama beklediğimi belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuşmamda belirttiğim üzere Millî Eğitim Bakanlığı anlamsız uygulamalarda bulunmaktadır. Ayrıca, sıra verilen ve örneğin Eskişehir'deki okulların depreme ne derece hazırlıklı olduklarına ilişkin vermiş olduğum soru önergesine verilen cevapta 7 okulun güçlendirme çalışmalarının altını çizmek istiyorum. Sadece hazırlık aşamalarının tamamlandığını belirtiyor. Demek ki, Eskişehir'de yaşayabilmek için bir depremde yıkılma tehlikesi altında bulunan okullarımız bulunmaktadır. Peki, bu okullar hangileridir: Kamuoyuna bu okulların durumu hakkında bilgi verilmişmidir diye, tekrar soru önergesi verdim. Gelen cevap "bu okullarda bir hasar yok; ama, şiddetli bir depremde hasar görebileceğinden güçlendirilmesi gerekebilir" olmuştur.

Değerli milletvekilleri, şiddetli bir depremde yerle bir olacak okullarda şu anda çocuklarımız eğitim görmektedir. Şunu merak ediyorum: Sayın Bakan kendi çocuğunu bu durumdaki bu okulda okutabilir mi? Bunun cevabını kendisinden bekliyorum. Millî Eğitim Bakanlığı bu konuda daha duyarlı olmalı ve sorumlu davranmalıdır.

Üzülerek belirtmek istiyorum ki, ülkemiz AKP hükümetinin yanlış politikaları ve uygulamalarından çok sıkıntı çekti ve hâlâ sıkıntı çekmeye devam etmektedir. Hepimizin hatırlayacağı gibi Sakarya Pamukova'da milletçe hepimizi derinden sarsan hızlı tren kazası yaşadık. Ülke olarak, hepimiz kahrolduk, içimiz yandı. Kazayla ilgili birçok şeyler söylendi. Makinistlerin hızlı tren kullanmak için yeterli eğitim alamadıkları, kazanın sebebiyetlerinden biri olarak gösterildi. Makinistlere daha iyi eğitim verilmesi konusunda, toplumda ortak bir düşünce oluştu. Yetkililer, bu eksikliğin vakit kaybedilmeden giderileceğini belirttiler. Ancak, AKP söyleminin tersine, ülkemizde ve hatta Ortadoğu'da, makinistlere simülatör aracıyla eğitim veren tek merkez olan Eskişehir Devlet Demiryolları Eğitim Merkezi kapatılıyor. Ulaştırma Bakanlığı, milyonlarca dolarlık bu simülatörlerin bulunduğu Eskişehir'deki eğitim merkez binasını, vergi dairesi olarak kullanmak üzere Maliye Bakanlığına vermektedir.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir şey olabilir mi, böyle bir çelişki olabilir mi?! Herkesin beklediği, hükümetin, rasyonel, tutarlı politikaları ortaya koymasıdır. Bahsettiğim sıkıntı bir yana, çocuklarımızı, toplumun çıkarlarına ve halkın yararına bir nesil olarak yetiştirmek hepimizin ortak bir sorusudur ve sorunudur. Öncelikle, çocuklarımızı, nitelikli, araştıran, sorgulayan, sorunlara çözümler üretebilen, bilimsel düşünme anlayışına sahip bireyler olarak yetiştirmeliyiz. Bunun için, eğitime daha çok pay ayrılmalı, çağın gereklerine uygun bir eğitim ortamı yaratmalıyız. Ayrıca, meslekî eğitime, geniş tabanlı bir temel eğitim programıyla başlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri,  2005 yılında, 2 milyon öğrenci ÖSS sınavına girdi ve ancak, bunların yüzde 25'i yüksek eğitim programına kaydolabildi. Üniversiteye giremeyen yüzde 75'lik paya sahip olan öğrencilerin ise, hiçbir meslekî güvencesi bulunmamaktadır. Bu öğrencilerin sorunlarına bir an önce  çare bulmalıyız. Tıpkı, Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi, üniversitede okumayı düşünmeyen, okuyamayacak öğrencileri, ilgi duyduğu, başarılı olacağı mesleklere yönlendirmeliyiz. Meslekî ve Teknikeğitimin Modernizasyonu ve Eğitim ve Meslekî Teknikeğitimin Güçlendirilmesi Projelerini uygulamaya koyarak Avrupa Birliği standartlarına ulaşmalıyız.

Okula ve okulunu bitiren herkese iş ve meslek garantisi verileceği günlere bir an önce ulaşmak için çalışmalarımızı ve gayretlerimizi artırmamız gerektiği düşüncesiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Süreniz içinde kaldığınız için teşekkür ederiz Sayın Yücesan.

Şimdi, şahsı adına söz isteyen arkadaşlarımızdan ikinci sırada Mustafa Ataş?.. Konuşmuyor mu?

Alaettin Güven?.. Konuşmuyor.

Ümmet Kandoğan…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Buradayım.

BAŞKAN - Her zaman hazır ve nazır.

Buyurun Sayın Kandoğan.

Süreniz 5 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, düşüncelerinize öncelikle teşekkür ediyorum. Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, millî eğitim konusu her türlü politik mülahazanın dışında değerlendirilmesi gereken bir konudur; çünkü, millî eğitim konusu millî bir meseledir, millî bir konudur. O nedenle, yapacağımız eleştirilerin, getireceğimiz önerilerin, yine, her türlü siyasî düşünce dışında değerlendirilerek yapılmasında fayda mülahaza ediyorum.

Ancak, bu konuyla ilgili düşüncemi ifade etmeden önce -Sayın Millî Eğitim Bakanımız da buradalar- Sayın Millî Eğitim Bakanımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde daha önce yapmış oldukları, bir konuşma metni elimde. Sayın Bakanımız, o konuşmasında, millî eğitimin ne kadar önemli olduğunu, bir milletin geleceği için hayatî önemi haiz olduğunu ve millî eğitim meselesinin her türlü meselenin üzerinde olduğunu ifade eden bir konuşma.

Ve yine bu konuşmanın içerisinde bir rapordan alıntı yaparak, taşımalı eğitim sisteminin -o raporda yer aldığı şekliyle- bir rant aracı olarak kullanıldığını ve bu meselenin, o dönemin Sayın Millî Eğitim Bakanı tarafından çok ciddî bir şekilde ele alınması lazım geldiğini ifade ediyor. Şimdi, aradan geçen üç yıl içerisinde Sayın Millî Eğitim Bakanımızın, taşımalı eğitim sistemiyle ilgili olarak o rapordan yapmış olduğu alıntılara kendi görüşünü ekleyerek Türkiye Büyük Millet Meclisindeki sunumunun arkasında olup olmadığını merak ediyorum.

Ve yine, o konuşmasında, millî eğitimle ilgili olarak, yabancı dil eğitiminin bir fecaat olduğunu ve bunun mutlaka halledilmesi lazım geldiğini ifade ediyor. Ben, şimdi merak ediyorum; Sayın Millî Eğitim Bakanımızın, üç yıldan beri yabancı dil eğitimiyle ilgili olarak, Bakanlık olarak, hangi tür faaliyetler içerisinde bulunduklarını açıklamasını rica ediyorum.

Ve yine, Sayın Millî Eğitim Bakanı, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmediği şekilde üniversitelerde öğrencilere Türkçe öğretildiğini, halbuki bunun çok daha öncesinden yapılması lazım geldiğini ifade ederken, bugün hangi noktada ve hangi durumda olduğumuzun da yine Sayın Millî Eğitim Bakanımız tarafından açıklanmasını istirham ediyorum.

Ve yine, eğitimin kalitesiz olduğundan bahsederek, bunun mutlaka artırılması gerektiğin ifade ediyor ve üç yıldan beri bu noktada neler yapıldığının da yine bu kürsülerden ifade edilmesi gerekiyor.

Ve yine, üniversite imtihanlarıyla ilgili… Aynen okuyorum: "Eğitimde fırsat eşitliği Türkiye'nin yıllardan beri kanayan bir yarasıdır; üniversite  sınavlarında en başarısız olan 15 vilayetin 13'ü doğu ve güneydoğudadır." Sayın Bakanım, üç yıllık Bakanlığınız döneminde yine aynı rakam ve aynı iller, aynı sıralardadır.

Ve yine, Sayın Bakanımız, üniversiteleri 74'e çıkarmanın çok önemli olmadığını, üniversitelerin içerisinin doldurulması gerektiğini ifade ediyordu ve 15 yeni üniversitemizle ilgili olarak Sayın Millî Eğitim Bakanının buradaki konuşmalarından sonra ve kuru bir inat uğruna, bu 15 üniversiteyle ilgili kanunun Sayın Cumhurbaşkanından geri dönmesinin de vebali ve sorumluluklarının, Sayın Bakanın omuzlarında olduğunu ifade etmek istiyorum.

Yine, Sayın Bakan -burası çok önemli- konuşmanızda diyorsunuz ki: "Değerli milletvekilleri, öğretmenlerimizin ücretlerini artırmak zorundayız. Bununla ilgili kaynak var mıdır; vardır. Gerekirse, başka bir gün bunları arz ederim." Tutanaktaki sözleriniz… Geçen 24 Kasım Öğretmenler Gününde yapmış olduğunuz bir konuşmadaki "olmayan bir kaynağı öğretmenlere nasıl verebiliriz" şeklindeki ifade de sizin ifadeniz. Muhalefet sıralarında otururken "öğretmenlerin maaşlarının artırılması gerekir, bunun için kaynak var mıdır; vardır" şeklinde ifadede bulunan bir Millî Eğitim Bakanı olarak, üç yıldan beri, öğretmenlerin maaşlarının artırılması noktasında hangi gayretler içerisinde olduğunuzu, bu var olan kaynakları bulup, ortaya çıkarıp…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Var olduğunu iddia ettiğiniz bu kaynak, 2000 yılından sonra, 2005 yılına gelindiğinde ortadan kayıp mı oldu Sayın Bakanım? Bu kaynağı niye ortaya çıkarmıyorsunuz? Bu kaynağı niye açıklamıyorsunuz? Öğretmenlerimizin, hâlâ, maaş yönünden mağduriyetinin giderilmesi için daha ne bekliyorsunuz? İşte belki, bu sene, büyük bir ihtimalle seçim yılı olacak ve belki de bakanlığınızın son yılını yaşıyorsunuz. Öyleyse, muhalefet sıralarındayken "öğretmen maaşlarına kaynak vardır" şeklindeki bir ifadede bulunan bir milletvekili olarak, üç yıldan beri de Millî Eğitimin bütün sorumlulukları omuzlarında olan bir bakan olarak, varsa, bu kaynağı niye ortaya çıkarmıyorsunuz? Eğer böyle bir kaynak yok idiyse, o gün, niçin "bu kaynak vardır" şeklindeki bir ifadeyi, Meclis tutanaklarına geçirecek şekilde bu kürsüden ifade ediyorsunuz?!

Değerli milletvekilleri, Millî Eğitimimiz hakikaten ciddî manada sıkıntı içerisindedir. 1 000'in üzerindeki, liseyi birincilikle bitiren öğrencilerimizin üniversite imtihanında başarılı olmadığını görüyoruz ve yine 57 000 öğrencinin üniversite imtihanlarında sıfır aldığını hep beraber, üzülerek müşahede ediyoruz; ama, sadece kısır çekişmeler içerisinde, sadece Türkiye'nin gündemini değiştirecek konuları tartışma konusu yaparak, hep gündemde kalan bir Millî Eğitim Bakanına sahibiz. Ancak, artık vatandaşlar sizden hizmet ve icraat bekliyor; öğretmenlerimiz sizden, rahat bir nefes alabilecek, maddî durumlarını bir nebze olsun düzeltebilecek müjdeli haberleri bekliyor. O nedenle Sayın Millî Eğitim Bakanım, artık bu sene -büyük bir ihtimalle de görevinizin son yılını idrak ediyorsunuz, yaşıyorsunuz- geliniz, bu kalan sürede Millî Eğitimle ilgili çok temel noktalarda, Millî Eğitime damganızı vuracağınız, işte "bu ülkeden de Hüseyin Çelik gibi bir Millî Eğitim Bakanı geçti" dedirtecek icraatlara imza atmanızın zamanı gelmiş ve geçmektedir.

Ben, bu duygularla bu kanunun hayırlı olmasını gönülden diliyorum ve bu kanunun destekçisi olduğumuzu da ayrıca ifade etmek istiyor ve Yüce Heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, yerimden bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN - Hükümet olarak kürsüden konuşma hakkınız var…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Peki, o zaman 2 dakika kürsüden konuşayım.

BAŞKAN - Ama, bu hakkınızın arkasından son söz milletvekilinindir hakkı da ortaya çıkıyor; onu da düşünün.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - Peki.

15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16.- 181 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 24 üncü maddesinin (d) ve (e) bent-leri  yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen, Anavatan Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Muharrem Doğan.

Buyurun Sayın Doğan. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1009 sıra sayılı yasa tasarısının 16 ncı maddesi üzerinde görüş belirtmek üzere Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, eğitim temel bir insan hakkıdır. İnsanlığın en temel paylaşımı bilgi ise, ilim ve irfan yuvaları ise bunun üzerinde konuşmamız gerekir. Ben, buradan bir şey arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, biz, Anavatan Partisi olarak, her zaman yapıcı muhalefet yapmaktan yanayız, parçalayıcı, yıkıcı muhalefet yapmaktan yana değiliz; ancak, çözüm önerilerimizi de sunmaktan yanayız; çözüm önerimizi sunacağız, ister yaparsınız ister yapmazsınız, bu sizin takdirinize kalmış bir şeydir; ancak, ben, izninizle bazı önerilerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.

2005 ÖSS sınavını kazananların yüzde 16,8'i meslek lisesi öğrencileridir. Bir lisans programına girmeye hak kazananların oranı ise toplamda 13,5'tir, meslek liseleri ve meslek yüksekokullarının cazibesi düşüktür.

Sanayi toplumunun meslek eğitim oranı Türkiye'de tersine dönmüş durumdadır. Meslek liselerine dönük dezavantajlarla birlikte üniversite önündeki yığılma katlanmış ve genel lise oranı, dünyadakinin tersine yüzde 68,5 düzeyine çıkmıştır. Son beş yılda, meslek liselerini tercih eden öğrenci kalitesi trajik şekilde düşmüştür. Endüstriyel ve teknikeğitim, matematik, fen alanında üniversiteye girenlere en yakın kalitedeki öğrencilerin girmesi lazım gelen alanlar olması gerekirken, mevcut sistemde meslekî eğitime yönlendirme eğilimi sağlıklı olmadığı için kalite düşmüştür.

Bugün, meslek yüksekokullarına ve meslekî eğitime öğretmen yetiştiren kurumlara sadece meslek lisesi mezunları gidebilmektedir. Meslek liselerindeki müfredat uygulamaları, eğitim, çağdaş teknolojiye ve yeni ekonominin ihtiyaçlarına uygun tasarlanmamıştır.

En başarılı okullar, devlet fen liseleri ve sonra Anadolu liseleri iken, en başarısız okullar, endüstri meslek liseleri, ticaret liseleri ve teknik liseler olmuştur. Meslekî eğitim cazip hale getirilmeden, uluslararası sertifikasyon programları uygulanmadan hiçbir sorun çözülemez. 

AB ülkelerinde, ilköğretimden başlayarak ciddî bir yönlendirme vardır; ancak, bilgi toplumuna geçişte bu süreç değişmektedir; birincisi, yönlendirme daha yukarı sınıflara kaymıştır, ikincisi, katı meslek eğitim yapısı bilgi toplumu için işlevsel olmadığından, bir yandan yüksekokullar güçlendirilmekte, diğer yandan sürekli meslek değiştirmeye ve yaşama, yaşam boyu öğrenmeye adapte olabilecek bir sistem tasarlanmaktadır. Avrupa ülkelerinde, orta ve yükseköğretimdeki çağ nüfusu, Türkiye'dekinin aksine sürekli azalmaktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak, bu alanlardaki kaynaklar sürekli eğitim ve yaşam boyu eğitim alanlarına kaydırılmak istenmektedir.

Türkiye, meslekî eğitim diplomalarını, AB standartlarına uygun biçimde düzenlemek zorundadır. Bu nedenle, bunun yapılmasını istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, 11 muhtarın imzasını taşıyan bir mektup aldım dün. Ben, bu mektubu okuyarak sizin değerli vaktinizi de almak istemiyorum; ancak, Sayın Bakanıma vermek istiyorum. Sayın Bakanımın bunu değerlendireceğine eminim; çünkü, burada, muhtarların isteği şu: Taşıma merkezlerinde sadece sekiz yıllık ilköğretim öğrencilerimiz okumaktadır, lise okuma şansları yoktur; bunu da talep ediyorlar. Bunun yapılmasında büyük bir fayda olduğunu ifade ediyorum.

İkinci bir teklifim şu: Değerli arkadaşlar, son zamanlarda futbol, benimsenen ve sevilen bir meslek haline gelmiştir. Çocuklarımız daha ilköğretim okurken futbolla ilgilenmeleri için ve futbolumuzun Avrupa ve dünyada söz sahibi olabilmesi, onlarla rekabet edebilme imkânı bulabilmesi için, ben, ilköğretimde başlamak üzere, seçmeli ders olarak futbolun okutulmasını öneriyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, sizleri tekrar selamlıyorum ve bu yasanın milletimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mehmet Yıldırım, Kastamonu Milletvekili…

Sayın Yıldırım, kişisel söz talebiniz de var; ikisini birleştirip, size 15 dakikalık süre tanıyoruz.

CHP GRUBU ADINA MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgili kanunun 16 ncı maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu maddeyle ilgili de, Kastamonu'da turizm okulu var, bu kapsama girmektedir ve bu okul da Turizm Bakanlığından alınarak Millî Eğitim Bakanlığına devredilecektir. Hayırlı bir iştir, doğru bir iştir. Eğitimin Türkiye'de tek elden götürülmesi, adının üstünde Millî Eğitim Bakanlığı şeklinde devam etmesi, örfümüze, âdetimize, geleneğimize, kültürümüze, inancımıza saygılı bir eğitim sisteminin geliştirilmesi konusunda, 550 milletvekilinin ve bütün Türkiye'de yaşayan, doğusundan batısına, Ağrısından Kastamonusuna, Sinopuna, Çankırısına, İstanbuluna, İzmirine kadar, Antalyasına kadar, Hatayına kadar, Gaziantepine kadar karşı olacak…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Malatya'yı unutmayın.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - …Malatyasına kadar, bir vatandaşımızın olduğunu düşünmüyorum.

Adı "Millî Eğitim Bakanlığı." Adı üstünde, değerli arkadaşlar, "millî" olan iki tane bakanlık vardır. Diğer bakanlıkların da görevi, işlevi vardır; ama, adı "millî" olan iki tane bakanlık vardır. Birisi Millî Savunmadır, birisi Millî Eğitimdir. Onun için, biz, kendi kültürümüze, kendi geleneğimize, kendi birliğimize, inancımıza, yaşamımıza bağlı, çağdaş eğitimi öngören bir anlayışı egemen kılmamız lazım. Her siyasal iktidarın değişimine, dönüşümüne göre bir millî eğitim politikası olmaz. Millî Eğitim Bakanlığı her bakanın, her genel müdürün, her millî eğitim müdürünün keyfine göre bir yönetim anlayışı olmaz. Hepimiz bir noktada birleşmek ve bütünleşmek zorundayız. Bakın, Avrupa Birliğinin kapısında nöbet tutuyoruz. Vatandaşlar, bize, 1920'lerde bu ülkelerden, bu topraklardan ulusal bağımsızlık savaşı vererek uzaklaştırdığımız devletler, şimdi, bizi başka bir statüyle ortaklığa almak için nöbet tutturuyorlar; bu, doğru değil. Biz, bu nöbeti tutarız, bu anlayışla karşı karşıya mücadelemizi yaparız. Nasıl 1919'larda, nasıl 1920'lerde dik durduysak, aynı anlayışla götürürüz.

Şimdi, bu sene süper liseleri kaldırıyoruz. Anadolu liselerinde de yabancı dil eğitimlerini, saatlerini aşağıya çekiyoruz.

Değerli arkadaşlar, biz, hepimiz, bütün milletvekilleri… Ben, yabancı dili tam bilmiyorum; kendimde büyük bir eksiklik hissediyorum. Çocuklarımıza, ilköğretimde okuttuğumuz çocuklarımıza, 10 000 000'un üzerindeki çocuğa ve ortaöğretimdeki  çocuklara Türkçenin yanı sıra nasıl yabancı dili öğretmeyelim; İngilizceyi, Fransızcayı, Arapçayı niye öğretmeyelim?! Bundan bir sıkıntımız mı var? Deseniz ki, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili olarak… Siz, Arapçayı seçme dersi olarak koyduğunuz zaman Cumhuriyet Halk Partililerin karşı çıkacağını mı düşünüyorsunuz; asla!.. Biz, eğitime karşı çıkmayız; ama, eğitimin yabancılaştırılmasına, biz çocuklarımızın yabancılaştırılmasına, beyninin kuşatılmasına, Mustafa Kemal çizgisinden ve Hazreti Muhammet Mustafa çizgisinden uzaklaştırılmasına karşı çıkarız.

Değerli arkadaşlar, bunun altını çok iyi çizmemiz lazım.

Değerli arkadaşlar, bakın, Kastamonu'da, 1885 yılında, bugünün üniversitesi olan Kastamonu Lisesi, Abdurrahman Paşa Lisesi kurulmuştur; 1867 yılında, benim de mezun olduğum Kastamonu Sanat Okulu açılmıştır. O sanat mektebi, 5 okuldan biridir, Halep'te, Sultanahmet'te kurulan okullardan biridir. İstiklal mücadelesinde Kastamonu Sanat Mektebinde okuyan öğrencilerimiz, o torna tezgâhlarında, şahmerdanın altında demir parmaklıkları keserek süngü yapmışlardır. Şimdi, bu hükümet döneminde üniversiteye kavuştuk. Ben, bütün Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine teşekkür ediyorum, hükümete teşekkür ediyorum, Sayın Bakana teşekkür ediyorum; hakkımızı vermiştir, hakkımızı iade etmiştir, Kastamonu Üniversitesi kurulmuştur; ama, kanun geri gelmiştir. Kanun, bu Meclisten, geldi, çıkar, tekrar yerine gider ve yürürlüğe girer. Cumhurbaşkanının karşı çıkış maddeleri şu anda beni hiç ilgilendirmiyor, beni sadece Kastamonu Üniversitesinin kurulması ilgilendiriyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, öğrencilerimizden… Sayın Bakan, Kastamonu-Tosya İlçesinde ortaöğretim öğrencilerinden mektup aldım; kitap istiyorlar. Bedava kitap veriyorsunuz bu sene, doğru yapıyorsunuz ve lise…

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, madde üzerinde de görüşlerinizi açıklarsanız…

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Devam ediyorum efendim.

BAŞKAN - …daha bütünleyici olur.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Hükümeti övünce sözünü kesiyorsunuz!

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Devam ediyorum.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sen devam et, devam et.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan, maddeyle ilgisi var; eğitimi konuşuyoruz burada, millî eğitimi.

BAŞKAN - Biz, burada, siz, izleyici milletvekili arkadaşların yahut hatip arkadaşın isteklerine göre yönetemeyiz Meclisi, İçtüzüğe göre yönetiriz. İçtüzüğe göre de, sizin söz aldığınız madde üzerindeki görüşlerinizi almamız gerekiyor. Onlara yönelirseniz memnun oluruz.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Evet, o maddenin yürürlükten kaldırılmasıyla ilgili düşüncelerimi de söyleyeceğim.

Değerli arkadaşlar, okuldaki öğrenciler diyor ki: "Bize kitap gönderin."

Sayın Bakan, sizden 10 000 000'un üstündeki öğrenci için, bu Meclisin kürsüsünde bazı ürünleri gösterdik; ama, bugün, beyinleri geliştirecek, çocuklarımızı kimliğiyle buluşturacak iki eserin çocuklarımıza bedava olarak dağıtılmasını sizden talep edeceğim. Bir tanesi, Mustafa Kemal Atatürk'ün olan bu kitap, Nutuk, Söylev. Bu seneki programınızda 10 000 000 üstündeki…

BAŞKAN - Sayın Yıldırım…

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - …öğrenciye bu kitabı dağıtmanızı talep ediyorum…

BAŞKAN - Sayın Yıldırım…

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - …bir milletvekili olarak.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım…

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Evet…

BAŞKAN - Bu tür yaklaşım, konuşma kürsüsünde, İçtüzüğe göre doğru değil. Yani, elinizdeki kitapla ilgili, o kitabın içinde bulunan bilgilerle ilgili, paragraflarla ilgili, konuşmanızda yararlanabilirsiniz; ama, göstermek doğru değil; çünkü, bu, konuşma kürsüsü. En özgür bir şekilde konuşma hakkına sahipsiniz.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz… Yani, şimdi, ben bir milletin vekiliyim. Ben bu milletin vekili olarak, milletin içinden gelen bir kişi olarak diyorum ki Millî Eğitim Bakanına: Bu Millî Eğitim Bakanlığını daha çok millîleştir, daha çok millî eğitime, millî kurallara, millî örfe, âdete, geleneğe, millîliğimize, kimliğimize uygun bir model geliştir. Bunun için de "Şu Çılgın Türkler" kitabını bütün çocuklarımıza gönder.

BAŞKAN - Kitabı göstermeden de yapabilirsiniz bunu.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bunda sakınacak ne var?!

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Bravo!…

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Yani, bunun bir sakıncası, İçtüzükte böyle bir hüküm olduğunu sanmıyorum ve milletvekillerinin de bundan bir rahatsızlık duyduğunu düşünmüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan; sizden bunu istiyorum.

Bakın, size bir tavsiyem daha var Sayın Bakan. Her gün Bakanlığa gidiyorsunuz, bismillah deyin, kapıdan girin. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ve karşınızda, bu Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün resminin olduğunu düşünüyorum, olmaması mümkün değil. Eğer orada yoksa, ben size hediye edeceğim.

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Var, var.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Yerinize oturmadan, göğsünüzü aça aça, kalbinizi pak yaparak, o mavi gözlerin içine bakınız. Onun içinden aldığınız aydınlık ve ışık, sizin beyninizi aydınlatacak ve bugünkü yanlış uygulamalarınızdan alıkoyacaktır. Size bunu tavsiye ediyorum Sayın Bakan.

AHMET YENİ (Samsun) - Son cümle olmadı.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, o içimden gelen bir olay; yani, hep de kaşıyacak halimiz yok. Yani, okşamaya gerek yok, hafif de kaşıyalım.

Değerli arkadaşlar, bakın…

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, süreniz dolmak üzere, maddeyle ilgili sözlerinize zaman kalmayacak.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, maddeyi konuşuyoruz bugün; diyor ki, Sayın Başkan "16 ncı madde yürürlükten kaldırılmıştır". Birtakım uygulamaları ortadan kaldırıyor. Bunun üzerine fazla konuşmaya da gerek duymuyorum. Bütün sonuçlarıyla beraber…

SELAMİ UZUN (Sivas) - Madde açık.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - …fazlasıyla eksiğiyle o yasa, o madde yürürlükten kaldırılmıştır.

Bakın, bugün, Kastamonu'dan insanlarımız geldi, gençler geldi. Hepsi üniversite genci. Ne diyor: "Genç Kastamonu Platformu..."

Değerli milletvekilleri, hepinizi, Sayın Bakan başta olmak üzere, bütün siyasî parti gruplarını, cuma ve cumartesi olmak üzere, Ilgaz Dağında, Ilgaz kar festivaline davet ediyorum. Enis Nuhoğlu ve Feza İhtiyar, bugün geldiler, bütün gruplara, bütün arkadaşlarımıza…

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, bu daveti de, o küçük kâğıdı göstermeden yapabilirsiniz.

Bakın, devlet yönetiminde protokolün önemi vardır.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var Başkan, bende böyle…

BAŞKAN - Meclis yönetiminde de şekil şartlarının yerine gelmesi gerekir. Lütfen…

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bende böyle… İşinize gelirse, bende böyle… Ben gösteri şeklinde değil de, ben bunu zihinlerde kalsın diye yapıyorum ve Kastamonu'yu tanıtmaktan da, Kastamonulu olmaktan da mutluluk duyuyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Oldu, teşekkür ederiz, sağ olun.

Değerli milletvekilleri, şekil, bazen, özle birlikte önemlidir. Meclis toplantısında olsun, devletin başka aktivitelerinde olsun, protokol kuralları, davranışlarla ilgili şekil kısıtlamaları, bu işlere ciddiyet kazandırıyor. O yüzden, bu kurallara da, şekil kurallarına da riayet etmek gerekiyor. Yani, herhangi bir belgeyle ilgili, dosyayla ilgili, kitapla ilgili bilgileri konuşmanız sırasında kullanabilirsiniz, referans verebilirsiniz; ama, ille göstermek şart değildir, göstermeden de olabilir bu iş; çünkü, göstermek, kurallara aykırı, şekil olarak yanlış. O yüzden uyardık. Sayın Yıldırım zannedersem yanlış anlamadı, siz de yanlış anlamadınız.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, basın toplantısı yapsın o tip sergileyeceği bir şeyi olan arkadaş, özel olarak gitsin basın toplantısı yapsın. Orada gösterir yani.

BAŞKAN - Olabilir, olabilir. Siz, onu, karşılıklı dayanışma içinde…

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Biz kendi aramızda konuşuruz onu.

BAŞKAN - …kuliste, bilgi aktarımı olarak, arkadaşınıza aktarırsınız. Sağ olun.

Şimdi, şahsı adına söz isteyen ikinci konuşmacı Mustafa Ataş?..

Alaettin Güven...

Buyurun Sayın Güven. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1009 sıra sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 16 ncı maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK Parti İktidarında eğitime büyük önem verildiğini hepimiz biliyoruz. Bunun en somut örneklerinden biri de, son üç yıldır genel bütçeden en büyük payın Millî Eğitim Bakanlığına ayrılmasıdır. Bu anlamda, eğitimin en önemli taşıyıcıları, emekçileri de öğretmenlerimizdir. Eğitimin kalitesini yükseltmek için yeni çözümler üreten Millî Eğitim Bakanlığımız, kariyer sistemiyle bu alanda bir ilki gerçekleştirmektedir ve gerçekleştirmiştir sınavlarıyla.

Millî Eğitim Bakanlığı, öğretmen açığını da en aza indirmek için, norm kadro uygulamasının yanı sıra, öğretmen alımına önem vermektedir. Bakanımızın bugünlerde yine açıkladığı gibi, 20 000 öğretmen alımı konusunda işlemler başlatılmış, başvuru ilan edilmiştir. Adaylarımıza hayırlı, uğurlu olsun.

Ayrıca, öğretmenlerimizin maaş, ekders ücretlerinin artırılması çalışmalarının yanı sıra, konut, bilgisayar projeleriyle öğretmenlerimize destek sağlamaya çalışılmaktadır.

Öğretmenlerimizin en önemli konularından birisi, değerli arkadaşlarım, öğretmenlerimizin ataması artık elektronik ortamda yapılmaktadır ve daha önce örneğini çokça yaşadığımız, bu amaçla öğretmenlerimizin torpil gibi arayışlara girmesi tarihe karışmıştır.

Bu noktada, Bakanlığımızı kutluyor, tasarının hayırlı uğurlu olması dileklerimle saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 17.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, 1009 sıra sayılı yasa tasarısının 17 nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum ve Anavatan Partisinin eğitim konusundaki görüşlerini açıklamaya bu maddeyle de devam etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Anavatan Partisi olarak, YÖK ve başörtüsü hakkındaki görüşlerimiz de şunlardır: Her şeyden önce, biz, bunu, başörtüsü sorunu, YÖK sorunu şeklinde değerlendirmiyoruz; çünkü, bugüne kadarki süreçte sorun, yükseköğretimin ve buna göre diğer öğretim kademelerinin yeniden yapılandırılması sorunu olmaktan çıkarılıp, başörtüsü ve YÖK sorunu olarak takdir edildiği için çözülememiştir. Hiç kuşkusuz, eğitim alanı, toplumun tamamını ilgilendiren bir mutabakat alanıdır. Bu alanda mutlak akılla ya da hegemonik bir akılla çözümler geliştiremeyiz. Yükseköğrenim sisteminde yaşanan sorun, çözümün sürekli ertelenmesi ve siyasî, ideolojik bir çatışma haline getirilmiş olmasıyla ilgilidir.

Bakın, bir gerçeğin altını çizelim. Yükseköğrenim sistemimizi kendi irademizle geliştiremezsek, yarın, Avrupa Birliği normlarının bir dayatması olarak karşımıza gelecek. Halbuki, üyesi olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliği, yükseköğrenimde ortak stratejiler geliştirme yönünde çok önemli çalışmalar yapmaktadır. Gelişmiş, çağdaş dünyanın uyguladığı modellerle uyumlu teknolojiler kullanmak zorundayız. Cumhuriyet ilk kurulduğunda da, temel yaklaşım böyle olmuştu ve o dönemde benimsenen modellere "bize uymaz" itirazları yükselmişti. Ne o gün ne de bugün, "bize uymaz" itirazlarının, çağla ve cumhuriyetin muasır medeniyet seviyesine erişme hedefiyle bağdaşır bir tarafı yoktur; ancak, çağdaş yönetsel teknolojileri kullanarak bu amaca ulaşabiliriz. Bu teknolojilerin çerçeveleri de, Sorbonne ve Bologna Deklarasyonlarıyla çizilmiştir. Bu deklarasyonlarla…

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, bir dakikanızı rica ediyorum.

Şimdi, söz aldığınız yürürlükle ilgili madde ve tasarı da, şimdiye kadar başka kurumlara bağlı olan bazı ortaöğretim kurumlarının Millî Eğitim Bakanlığına geçmesiyle ilgili. Hem tasarıyla ilgili hem de maddeyle ilgili görüşlerinizi açıklarsanız, yasama sürecine daha değerli katkılarda bulunursunuz.

Buyurun, devam edin.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - İkazınız için çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yani, bu okullar Millî Eğitim Bakanlığına bağlansa da, bu sıraladığımız sorunlar orada da devam edecektir. Dolayısıyla, bir bağlantısı vardır Sayın Başkanım.

Bu teknolojilerin çerçeveleri de, Sorbonne ve Bologna Deklarasyonlarıyla çizilmiştir. Bu deklarasyonlara, Avrupa'nın sadece ekonomik bir birlik olmadığı, kültürel bir bütünleşmenin de adı olduğundan hareketle, Avrupa yükseköğretim alanı oluşturulması amacına matuf, yükseköğrenim sisteminin yeniden düzenlenmesi yönünde AB ülkeleri irade koymuşlardır. Bu deklarasyonlarla, AB ülkelerindeki yükseköğretim sistemlerindeki yapısal farklılıkların giderilmesi, Avrupa vatandaşları arasında istihdamı ve işgücü dolaşımını sağlamak ve Avrupa yükseköğreniminin rekabet edilebilirliğini artırmak bakımından AB ülkeleri arasında geçerli diploma, sertifikasyon ve eklerin oluşturulması amaçlanmaktadır.

Avrupa'da değişen bu eğilimi dikkate alarak, Türkiye, yükseköğretim sistemini yeniden yapılandırmak zorundadır. Yükseköğretim sistemi, tüm öğretim kademeleri içerisinde son nokta olsa da, esasen, reformların ilk halkası olmak durumundadır; çünkü, yığılmanın olduğu yer yükseköğretimdir ve yükseköğretimdeki reform çerçevesi, diğer kademelerdeki dönüşümün kapsamını ve mahiyetini de biçimlendirecektir.

Türkiye'de aşılması geçerli olan sorunlardan birisi de, üniversite kapısı önündeki gençlerdir. Bu konuyla ilgili olarak yükseköğrenim alanını iki aşamada incelemek gerekmektedir. Birincisi, yükseköğrenime geçiş; ikincisi ise, yükseköğrenim sistemidir. Yükseköğretime geçiş, oldukça adaletsiz ve verimsiz sonuçlar doğurmakta; yükseköğretim sistemi ise, gençleri, mesleksiz ve vasıfsız, kaderleriyle baş başa bırakmaktadır.

Mevcut sistemde ÖSS sınavı tüm eğitim sisteminin odağı haline gelmiştir. Toplumun üniversiteye dönük talebi, meslek edinme, yani, iş talebidir. Resmî rakamlara göre, işsizlik yüzde 10 dolayındadır; ancak, istihdam, hem meslekî teknik eğitim hem de yükseköğretim için ciddî bir sorundur. Kentlerimizde yükseköğretim mezunu işsiz oranı 2001 yılında yüzde 7,5 iken, bugün bu oran yüzde 25'e yükselmiştir. Örneğin, 140 000 eğitim fakültesi mezunu işsizdir. Üniversite sistemi açıkça istihdam talebini erteleme işlevi görmektedir. Bir tarafta işsizlik varken, diğer yanda sanayi, turizm gibi sektörler ara eleman ihtiyacı içindedir. Bunun en önemli nedeni ise, ortaöğretimin iş-istihdam piyasasıyla ilişkilendirilememesidir.

Anavatan Partisi olarak, tüm dünyada olduğu gibi, öncelikle, yükseköğretime geçiş sistemi, adalet ve verimlilik ekseninde yeniden düzenlenecektir. Bilindiği gibi, birçok ülkede yükseköğretime geçişte olgunluk sınavı yapılmaktadır. Bu sınavdan geçenler 4 yıllık üniversite eğitimine yönlendirilmektedir.

Yine, yükseköğretim sınavı pek belirleyici olmamakta, ortaöğretimdeki başarı da puanlamada hesaba katılmaktadır. Okullaşma oranının artırılması için özel sektörün yeni üniversiteler kurmak üzere teşvik edilmesi ve ilgili sektörlerle işbirliği halinde meslekî eğitim temelli üniversite dışı kurumların, yani, meslek yüksekokullarının yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Bize göre, yükseköğrenimde yeniden yapılanmanın temel ilkeleri, bilimsel özgürlük, idarî ve malî özerklik ve kalite güvencesi olacaktır. Reform, daha önce akademik çerçeve ve toplumun önemli kesimleriyle varılan mutabakat gereği, üniversiteleri Anayasada idarî ve malî açılardan özerk kurumlar haline getirmeyi, üniversitelerarası kurulu, akademik özgürlüklerin güvencesi olan anayasal bir organa dönüştürmeyi ve yükseköğretim kurumları arasındaki eşgüdüm, eşyetkinlik, yetki ve görevleriyle donatılmış bir yükseköğretim eşgüdüm kurulu oluşturulmasını hedeflemelidir.

Avrupa'daki malî özerklik, devlet desteğinin kullanılmasındaki kısıtlamaların kaldırılması ve yükseköğrenim kurumlarının kendi kaynaklarından daha fazla yararlanarak kendi harcamalarını yönetmesinin güvence altına alınmasıdır. Bu kapsamda, öğretim elemanlarının devlet memuru olmaktan çıkarılması ve sadece maaşlarının devlet tarafından karşılanması, devlet desteğini kurma değil, öğrenciye burs, kredi olarak verilmesi, devletdışı gelir oluşturma olanaklarıyla donatılması mutlaka sağlanmalıdır.

İdarî özerklik, yönetim süreçlerinin yükseköğretim kurumlarına ve paydaşlarına bırakılmasıdır. Yükseköğretim kurumlarında idarî ve malî işler ile akademik işler birbirlerinden ayrılmalıdır.

Akademik nitelikteki tüm işlere ilişkin kararlar üniversitelerarası kurulda alınırken, yükseköğretim eşgüdüm kurulu, idarî ve malî konularda özerklik ilkesini zedelemeyecek ölçüde yetkilendirilmelidir.

Yine, üniversite içinde senato akademik karar organı, yönetim kurulu ise idarî ve malî konularda karar organı olarak yapılandırılmalı, görev ve yetkileri bu çerçevede düzenlenmelidir.

Değerli Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; biz her yasaya olumlu oy vereceğimizi ve destekleyeceğimizi, taa Anavatan Partisi grup kurduktan sonra, başından beri bildirdik.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin eğitim politikasının ülkenin millî politikasının önemli bir parçası olduğu gerçeğinden yola çıkılırsa, millî eğitim politikalarının belirlenmesinde gösterilmesi gereken hassasiyetin önemi daha açıkça görülecektir.

Bir ülkenin yetişmekte olan insangücü üzerinde etkili olabilecek önemli argümanların başında eğitimciler, ya da bir başka deyişle, öğretmenler gelmektedir. Bu itibarla, ülkenin millî eğitim politikası gereği tüm eğitim öğretim hizmetlerinin, meslek dalları niteliğinde de olsa, ilgili meslek erbabından ziyade, Millî Eğitim Bakanlığı mensubu öğretmenler aracılığıyla verilmesi daha uygun olacaktır; ancak, tasarıda da belirtildiği üzere, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı okullar dışında, anadolu meteoroloji meslek liseleri gibi teknik bilgi gerektiren dallarda eğitim veren okullarda, konusunda uzman kişilerden Bakanlığın usul ve esasları çerçevesinde teknik destek alınması da yerinde bir uygulama olacaktır

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Cumhuriyetin kurulduğu yıllardan itibaren, çeşitli gereklilikte, kamu kurum ve kuruluşları, kendi personelini yetiştirmek adına, lise ve dengi okullar oluşturmuştur. Gelişen dünya ve Türkiye konjonktüründe, artık, eğitim-öğretimin tek elden yürütülmesi, şartlar gereği, zorunlu hale gelmiştir. Aynı zamanda, ülkenin millî eğitim politikası gereği, eğitim-öğretim hizmetlerinin tek bir çatı altında toplanması, işleyişin kolaylaştırılması, düzenin ve denetimin sağlanması, kaynakların daha etkili ve verimli kullanılmasının sağlanması açısından önem arz etmektedir.

İlgili yasa tasarısında belirtilen okulların Millî Eğitim Bakanlığına devri esnasında ilgili tüm personelin özlük haklarının saklı tutularak, personelin mağduriyetinin önlenmesi konusunda gerekli çalışmaların yapılacak olması, olumlu bir adım olarak, Anavatan Partisi olarak gözlenmiştir.

Plan ve Bütçe Komisyonunun kabul ettiği ve bugün Genel Kurulda siz değerli milletvekili arkadaşlarla son maddelerine gelmiş olarak görüştüğümüz bu yasa tasarısının, içeriğiyle, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde olması gereken ve millî eğitim politikamızı belirleyen gerekçelere hizmet ettiği görülmektedir.

Söz konusu okulların Millî Eğitim Bakanlığına devredilmesi hususunda karşılaşılan güçlüklerin ortadan kaldırılması amacıyla hazırlanmış olan ilgili kanun tasarısıyla, meslekî ve teknik öğretim okul ve kurumlarının eğitim öğretim ve yönetim hizmetlerinin tek çatı altında yürütülmesi, mevcut kaynakların daha verimli ve etkili bir şekilde kullanılmasıyla, uygulamada birlik ve bütünlüğün sağlanması açısından da son derece olumlu bir adım olarak görülmektedir.

Bu yasanın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bütün, iktidarıyla, muhalefetiyle destekleneceğini görmekteyim.

Yasanın, aziz milletimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, çalışma süremiz dolmak üzere. Sayın Kepenek'in, grup adına ve şahsı adına, toplam 15 dakikalık konuşma hakkı var. ("Hocam, vazgeç" sesleri)

O zaman, Sayın Kepenek'in ve bu madde üzerinde, şahsı adına söz alan, oyunun rengini belirtmek için söz alan arkadaşlar var, onların konuşmaları bitinceye kadar… (AK Parti sıralarından "Kanunun bitimine kadar Sayın Başkan" sesleri)

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Sayın Başkan, kanunun bitimine kadar…

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bitirelim Sayın Başkan, bitirelim.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkanım, bir madde kaldı zaten.

BAŞKAN - Bu maddenin, yani, Kepenek'in konuşmasıyla birlikte, bu maddenin bitimine kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum… (AK Parti sıralarından "Kanunun bitimine kadar" sesleri, gürültüler)

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, ondan sonra bir madde var sadece.

AHMET IŞIK (Konya) - Kanun bitsin Sayın Başkan, tek madde kaldı.

BAŞKAN - Yalnız, o zaman, saat 8'i 9'a kadar uzatmış oluruz.

EYÜP FATSA (Ordu) - Hayır, 9'a kadar değil, 5 dakika fark eder Sayın Başkanım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, saatimiz belli, Allahaşkına, saatimiz belli, 20.00'de mesai bitiyor.

BAŞKAN - Şimdi, anlaşılan, karşılıklı meşveret, gruplar arasındaki görüşmeleri de gereksiz kıldı.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)-Kanunun bitimine kadar oylayın.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) -Yarın devam ederiz; kapatın

BAŞKAN - Bu durumda -saat 20.00'yi yakalamak üzereyiz- kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 26 Ocak Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.58